Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 82

 

47 nci Birleşim

4 . 1 . 2002 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951)

V. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)  (S. Sayısı : 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699)
(S. Sayısı : 666)

4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.Sayısı : 685)

7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 794)

8. - Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/931)  (S. Sayısı : 795)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Kamu İhale Kanunu Tasarısının görüşmeleri sırasındaki konuşmasında, Partisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Manisa Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kuruluna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5174)

2. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, İmralı Kapalı Cezaevinin koşullarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5162)

3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İşsizlik ve Meslek Kazandırma Projesinde görevli uzmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5205)

4. - Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, Çorum İlinde yeni bir üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5253)

5. - Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Tekirdağ-Hayrabolu'daki tarihi Osmanlı Köprüsüne ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/5260)

6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, enerji ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5268)

7. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5325)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Yücel Erdener, Dünya Nüfusuna Dikkat Haftasına,

Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Avrupa Birliği tarafından hazırlanan terör örgütleri listesine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in, ülkemizdeki bor madenlerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel cevap verdi.

İçel Milletvekili Turhan Güven ve 21 arkadaşının, İçel İlinde aşırı yağışlar sonucu üretim ve ticaret kesiminin uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/239),

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya ve 21 arkadaşının, Harran Ovasının tarımsal sulama sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/240),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin, gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

3 Ocak 2002 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 794 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına, 795 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9 uncu sırasına alınmasına; 2 Ocak 2002 tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 790 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 10 uncu sırasına, 789 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11 inci sırasına, 792 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12 nci sırasına, 791 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13 üncü sırasına ve 793 sıra sayılı Kanun Tasarısının 14 üncü sırasına alınmasına;

Genel Kurulun, 3 Ocak 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-24.00, 4 Ocak 2002 Cuma, 8 Ocak 2002 Salı, 9 Ocak 2002 Çarşamba, 10 Ocak 2002 Perşembe ve 11 Ocak 2002 Cuma günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına; 4 Ocak 2002 Cuma günü, gündemin 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar; 11 Ocak 2002 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 8 Ocak 2002 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 9 Ocak 2002 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 3 Ocak 2002 Perşembe günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 11 Ocak 2002 Cuma günü saat 24.00'e kadar gündemin 15 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına;

İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanun Tasarısı ile 9 uncu sırasında yer alan 795 sıra sayılı İhale Usul Kanunu Tasarısı üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda;

a) 794 sıra sayılı Kanun Tasarısının, beş bölüm halinde; 1 ilâ 14 üncü maddesine kadar birinci bölüm, 14 ilâ 28 inci maddesine kadar ikinci bölüm, 28 ilâ 42 nci maddesine kadar üçüncü bölüm, 42 ilâ 56 ncı maddesine kadar dördüncü bölüm ve 56 ilâ 70 inci maddesi beşinci bölüm halinde görüşülmesine,

b) 795 sıra sayılı Kanun Tasarısının iki bölüm halinde (1-2 nci kısımlarında yer alan 1-24 üncü maddelerinin birinci bölüm, 3-5 inci kısımlarında yer alan 25-41 inci maddelerinin ikinci bölüm) olarak görüşülmesine,

c) Tasarıların tümü üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olmasına,

d) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanmasına ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde o bölümün kabul edilen önerge ile birlikte oylanmasına,

e) Bölümler üzerinde komisyon ve hükümetin birer, milletvekillerinin de iki önerge verebilmesine,

İlişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi kabul edildi.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyeliğe İstanbul Milletvekili Bülent Ersin Gök, seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından;

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.Sayısı: 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı: 685),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/888) (S.Sayısı : 777) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/930) (S.Sayısı: 794) görüşmeleri, görüşme bütünlüğünün bozulmaması bakımından, grupların da mutabakatıyla, bir sonraki birleşime bırakıldı.

4 Ocak 2002 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.31'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Batuk

Levent Mıstıkoğlu

 

Kocaeli

Hatay

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


                                                                           No. : 61

II. – GELEN KÂĞITLAR

4.1.2002 CUMA

Tasarılar

1. - Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/941) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001)

2. - Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/942) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001)

3. - Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001)

4. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığına Ait Bölümlerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/944) (Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001)

Teklif

1. - Trabzon Milletvekili Nail Çelebi ve 18 Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/861) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa-Yenişehir Günece Köyü sulama kanallarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5466) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.1.2002)

2. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Eskişehir Birleştirilmiş Bölge Hava Hareket Merkezine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5467) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.1.2002)

3. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bankaların hesaplarının kontrolüne ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5568) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.1.2002)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1 - İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, İstanbul Haydarpaşa-Gebze E-5 Karayolunda raylı ulaşım hattı projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5102)

2. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, depremzedeler için toplanılan ek vergi ve bağışlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5107)

3. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu personelinin ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5115)

4. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ÖSYM sınav kitapçıklarının bastırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5118)

5. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, üniversitelerdeki başörtüsü sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5139)

6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Başbakanlık ve Devlet bakanlıklarındaki müşavir ve başmüşavirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5142)

7. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Başbakanlıktaki başmüşavir ve müşavirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5143)

8. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, esnafın ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5158)

9. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5159)

10. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, İnterbank A.Ş.'nin yurt dışı hesaplarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5163)

11. - Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, çiftçi ve besicilerin kredi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5172)

12. - İstanbul Milletvekili Ali Coşkun'un, Tasarrufu Teşvik Fonunda biriken paraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5176)

13. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de heyelanlara neden olduğu iddia edilen taş ve maden ocaklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5178)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

4 Ocak 2002 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951)

                                                                  02 Ocak 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 06.09.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-15702 sayılı yazımız.

b) 17.11.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-20913 sayılı yazımız.

c) Adalet Bakanlığının 25.12.2001 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.53.2000/45084 sayılı yazısı.

Kasten etkili eyleme teşebbüs, sövme, kasten etkili eylem, silahla tehdit suçlarını işlediği iddia olunan Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının talebini kapsayan ilgi (c) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosya hükümete geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kocaeli Milletvekili Meral Akşener aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığı verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakerelerine başlayacağız.

3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 794) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 794 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 3.1.2002 tarihli 46 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının tümü üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; bölümler üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olması; maddeler okunmaksızın, sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması; bölümler üzerinde, komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 2'şer önerge verebilmesi kabul edilmiştir.

Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Gündeminin iç kapağında da yer almaktadır.

                                           

(1) 794 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın üyeleri okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe, Doğru Yol Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Nevfel Şahin, Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, İçel Milletvekili Sayın Edip Özgenç, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2490 sayılı Kanunun ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun değiştirilmesiyle, onların yerine kaim olacak bu 794 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde söylenecek elbette ki çok şey var. Yalnız, 2886 sayılı Kanunun bugüne kadarki geçmişine bir bakmak lazım.

Yaklaşık olarak 18-19 yıldan bu tarafa, Türkiye'de uygulanmakta olan, kamu alımlarını, kamu yapımlarını tanzim eden 2886 sayılı Kanunla ilgili olarak kamuoyunda çokça spekülasyonların yapıldığı, tartışmaların yapıldığı, 2886 sayılı Kanunun çağın ihtiyaçlarına cevap vermediği ve mutlaka değiştirilmesi gerektiği ve bu konuda, Türkiye'deki şeffaflığın, saydamlığın, yolsuzluk ve yoksulluk arasındaki ciddî bağlantıların 2886 sayılı Kanunla irtibatlandırıldığı, Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, akademisyenlerin, bu salonda bulunan ve şu anda, televizyonları başında bizi izlemekte olan herkesin malumudur.

Tabiî, kamu alımlarının nasıl yapıldığını, kamu ihalelerinin nasıl yapıldığını, üzerlerinde niçin bu kadar spekülasyon yapıldığını, siyasî kadroların ve ekiplerin nasıl popülizm yaptıklarını, kamu yararını kamu alımlarında gözetmediklerini, siyasî çıkarlarını, gelecek seçim çıkarlarını kamunun yararının önünde görmelerinin ülkeye ne denli pahalıya mal olduğunu, kamu kaynaklarının ciddî şekilde savrulduğunu, döküldüğünü, israf edildiğini hepimiz biliyoruz. Buna, elbette ki çok çarpıcı misaller vermek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, yıllardan bu tarafa, hepimizin, İstanbul-Ankara arasında bir an önce bitmesini arzu ettiği hızlı tren projesinin Ayaş tüneline 100 milyonlarca doların gömülmesine rağmen, hâlâ bitirilemediğini ve bu tünelin dünyadaki emsallerinin 5 ile 10 katı pahalı yapıldığını, yaptırıldığını ve bunun ciddî bir kamu kaynağı israfı olduğunu, Türkiye'nin iç ve dışborç stoklarının bu denli artmasında, Türkiye'nin hortumlanmasında kamu alımlarının çok önemli bir payı olduğunu ifade etmekte fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, kamu alımları dediğiniz zaman, dünya standartlarında yurtiçi gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'si ile 15'i arasındaki bir miktarın kamu alımlarına gittiğini, Türkiye gibi bir ülkenin de yaklaşık olarak, gayri safî millî hâsılasını, iyi şartlarda 200-250 milyar dolar düşünürsek 35-40 milyar dolarlık bir kamu alımının söz konusu olduğunu, 35-40 milyar dolarlık bir rakamın, Türkiye için, bütçesiyle mukayese edildiği zaman ne kadar ağırlıklı bir rakam olduğunu, Türkiye'nin gelişmesi için, refahın tabana yayılması için kamu kaynaklarının ne kadar önem arz ettiğini burada bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum. 

Değerli arkadaşlar, mevcut, şu anda, burada gündeme gelen 794 sıra sayılı tasarıda, elbette ki, içeriğine katılmadığımız pek çok madde var; ancak, 2886'yla mukayese edildiği zaman, ileriye ve iyileşmeye yönelik birkaç adımın dahi atılmış olmasını ben şahsen önemsiyorum; ama, şunu ifade edeyim ki, bu Kamu İhale Kanunu Tasarısının içerisinde 70'i aşkın madde var, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının içinde 40 civarında madde var, ikisini topladığımız zaman 120'in üzerindeki maddenin muhtevasına itirazlarımızın, çekincelerimizin ve değiştirilmesiyle ilgili, alakalı olarak da önergelerimizin olması son derece tabiîdir. Yalnız, biz AK Parti Grubu olarak, her şeye gözü kapalı muhalefet etmenin çare olmadığını; Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin, Türkiye'deki örgütlü toplumun, Türkiye'deki meslek kuruluşlarının, Türkiye'deki akademisyenlerin, düşün adamlarının hep birlikte ittifak ettikleri bu değişikliklere, bizim, çekincelerimizle birlikte, müspet gördüğümüz noktalarda katkıda bulunacağımızı ve katılacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının maddeleri içerisinde bize göre çok önemli birkaç maddesi var; şimdi, burada onlara değinmek istiyorum. Bütün maddeleri değerlidir, önemlidir; ama, bazı maddeleri, işin âdeta omurgasını, belkemiğini teşkil etmektedir. Onun için, ben, bu konuya        -söz buraya gelmişken- bu maddelere de değinmek istiyorum.

Tasarının 8 inci maddesinde, eşik değerlerle alakalı bir düzenleme yapılıyor. Genel ve katma bütçeli idarelerin mal ve hizmet alımlarında rakamları 280 milyar, 300 milyar, 500 milyar mertebelerinde tutuyorlar; yapım işlerinde ise, komisyondaki son şekliyle, yani, 11 trilyon olarak huzurumuza geliyor.

Eşik değerler, teknik bir kavram olduğu için buradaki arkadaşlarımıza da açıklamakta fayda görüyorum. Eşik değerler, idare tarafından yaklaşık değer olarak tespit edilen ve bunların üzerindekilere yabancı firmaların girmesine fırsat verilen değerler demektir. Bu eşik değerlerin, bugünkü Türkiye ekonomisi ve Türk müteahhitleri, Türk mühendisleri açısından ele alındığı zaman, gerçekten küçük rakamlar, yetersiz rakamlar olarak kaldığının altını çizmekte fayda görüyorum; çünkü, dünyadaki Dünya Ticaret Örgütünün de üyesi olan, bizden çok daha büyük ekonomilerin, kalkınmış ülkelerin -başta, Amerika, Japonya ve Güney Kore'nin- de kendi müteahhitlerini, teknik danışmanlarını ve mühendislik gruplarını korumak, gözetmek, know- how geliştirmek, teknolojilerini geliştirmek ve yerli sermayenin korunması açısından da, bu rakamların, yaklaşık 20 000 000 dolar mertebesinde olduğunu ifade etmekte fayda görüyorum.

Yine, burada "ihalelerde, eşik değerlerin üzerindeki işlerde yerli firmalara yüzde 15'lik bir avantaj sağlanır" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, ekonomik yapısı, malî yapısı bu kadar zayıflamış olan Türkiye'nin müteahhitlerinin, mühendislerinin, yabancı firmalar karşısında yüzde 15'le korunmasının mümkün olmadığını; onların banka kaynaklarını, devlet imkânlarını, teminat mektuplarındaki, yapım işlerinde kullanmış oldukları kredilerdeki ucuzluğu dikkate aldığımız zaman, bizim firmalarımızın aleyhine fevkalade fahiş bir durum vardır. Elbette ki, bu yüzde 15'lik rakamın da yeterli olmadığı açıktır.

Değerli arkadaşlar, kanun tasarısında "ödeneği olmayan işler ihaleye çıkarılamaz, ilk yıl için yüzde 10 ödeneği olmayan işler ihaleye çıkarılamaz" deniliyor. 2886'da da belli ve benzer maddeler olmasına rağmen, Türkiye'deki pek çok projenin nasıl akim kaldığını, nasıl sürüncemede kaldığını, popülist yaklaşımlarla ihaleye çıkmış işlerin Türkiye'ye ne kadar pahalıya mal olduğunu -biraz önce de ifade ettiğim gibi- kamu kaynaklarını nasıl peşkeş çektiğimizi, nasıl talanına vesile olduğumuzu da burada ifade etmiştim.

Ödeneklerin transfer edilmeyeceğini, gelecek yılların ödeneklerinin tam ve kesin şekilde garanti altına alınması gerektiğinin de altını çizmekte fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin malumudur, devletin yaptırdığı işler zamanında bitmez, randımanlı ve verimli olmaz. Özel firmaların yaptırdıkları asfaltlar, devletin ve kamunun yaptırdığı asfaltlardan daha fazla dayanır. Yaptırılan işlerin kontrolü, denetimi yeterince yapılmaz. Niçin; çünkü, kontrol müessesesi sağlıklı işlemez.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kontrol müessesesini nasıl işleteceksiniz: Bakın, bugün, Türkiye'de, 400 000 mimar ve mühendis var. Bu mimar ve mühendisler, Türkiye'nin altyapı ve üstyapı projelerinin yapılması, planlamalarının yapılması, uygulaması ve kontrolünden sorumlu kişilerdir. Siz, milyar dolarlık işlerin başına kontrol olarak vermiş olduğunuz bu mühendislerinize 300-350 dolarlık sefalet ücreti verirseniz, o insanların kontrol edeceği işlerden istediğiniz verimi, randımanı almanız mümkün olabilir mi? Elbette ki, hükümetin, ülkeyi idare edenlerin, ülkenin kalkınmasının dinamiği olan, lokomotifi olan teknik elemanların özlük haklarıyla alakalı çok ciddî iyileştirmeler yapması gerektiğini, burada, sırası gelmişken ifade etmekte de fayda görüyorum.

Yine, dünyanın gelmiş olduğu noktada, artık, Amerika'yı yeniden keşfetmenin manası olmadığını, profesyonel sorumluluk sigortası ve dünyanın uyguladığı sistemlerin Türkiye'deki ihalelerde mutlaka uygulanması gerektiğini de ifade etmekte fayda görüyorum. Yani, siz, devletin yaptırmış olduğu binaların depremde ilk yıkılan binalar olmasını istemiyorsanız, devletin yaptırdığı köprüleri, selde, depremde yıkılan ilk yapılar olarak görmek istemiyorsanız, devletin, büyük holdinglerin yaptırmış olduğu işler kadar sağlıklı işler üretmesini, planlamasını, onlar kadar ucuz ve verimli işler yaptırmasını istiyorsanız, devleti mutlaka ve mutlaka küçülterek, bağımsız danışman firmaların da dahil olacağı tekliflerin hazırlanması ve değerlendirilmesi aşamasında teknik danışmanlık firmalarının da olması gerektiğini mutlaka kabul edeceksiniz, etmeniz de gerekir.

Değerli arkadaşlar, yine, tasarıda "yap-işlet-devret"ler ve "tasarla-yap"larla alakalı ciddî eksiklikler olduğunu da görüyoruz. Halbuki, Türkiye'nin bugün gelmiş olduğu, kaynak sıkıntılarının had safhaya varmış olduğu bu noktada, yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek için, yabancı sermayenin Türkiye'de kalıcı yatırımlar yapabilmesi için, altyapı yatırımlarına girebilmesi için, mutlaka ve mutlaka "yap-işlet-devret"leri öncelikli olarak öne almamız lazım; ama, "yap-işlet-devret"lerle alakalı da Türkiye'nin ne büyük handikaplarla karşı karşıya kaldığını, geçmişteki çok vahim birkaç tane örnekle gördük. Aslında, burada, biraz sonra önergeler üzerinde -inşallah, fırsat bulduğumuz zaman- konuşurken onları da dile getireceğim; ama, eğer "yap-işlet-devret"ler iyi kullanılırsa, Türkiye'ye yabancı sermayenin gelmesine ve ülkenin kalkınmasına mutlaka önemli ölçüde katkıda bulunur; aksi halde, ülkenin kaynaklarının hortumlanmasına, peşkeş çekilmesine vesile olur.

Bakın arkadaşlar, İzmit'te dogalgaz projesi Eskişehir'le birlikte aynı büyüklüklere sahip olmasına rağmen, Eskişehir'i BOTAŞ 12 000 000 dolara yaptırdı, İzmit'i yabancı firmalara 120 000 000 dolara yaptırdılar. Tam 10 katı fiyat farkı var. İşte, yabancıları kontrol edemezseniz, onlar için mevzuatlarınızı, onları denetleyecek şekle dönüştüremezseniz, ihalelerinizde ve yapmış olduğunuz, yaptırmış olduğunuz işlerde gerekli saydamlığı, şeffaflığı, kamu denetimini ve sivil toplumların denetime katılmasının yolunu açmazsanız, ülkenin kaynakları bire 5, bire 10 nispetinde yabancılara ve onun yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilir.

Değerli arkadaşlar, söz buraya gelmişken, yine, şu anda önümüze gelen bu tasarının zaaflarından birisi, 2886'dan daha da geriye giden, "Doğrudan Temin" başlıklı 22 nci maddenin (d) bendinde şöyle deniliyor: "İlk sözleşmeyi imzalayan, yüzde 50'yi aşana kadar işe devam eder." Bu ne demek? Bu, şu demektir arkadaşlar: 2886 sayılı Kanuna göre, ilk yüklenici işin yüzde 30 fazlasını yapabiliyordu. Bu kanun tasarısında "kesin proje ve uygulama projesi yapılmış işler ihaleye çıkar" denilmesine rağmen, bir işin yüzde 50 artabileceğini kabul etmek ne manaya gelir; ya siz kesin projeyi doğru olarak yapmıyorsunuz, mahal listelerinin tarifini tam olarak yapmıyorsunuz, lüzumsuz olarak projelerin tevsi edilmesine ve ihaleyi ilk alanın haksız birtakım kazanımlar elde etmesine, kamu kaynaklarıyla vesile oluyorsunuz demektir. Halbuki, bizim, bu kanun tasarılarıyla şunu hedeflememiz gerekiyor: Kamu kaynaklarının en verimli şekilde, kamu yararını gözetecek şekilde kullanılmasının teminini gerçekleştirmemiz lazım. İnşallah, bu, önergemizle -zannediyorum- düzelecektir, düzelmesi gerekir; çünkü, bu, 2886 sayılı Kanundan da daha geriye atılmış bir adımdır. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kuruluyla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum; Türkiye, Sayın Başbakanın da bir konuşmasında ifade ettiği gibi, üst kurullar cenneti haline getiriliyor; yani, Meclisin, yani milletin temsilcilerinin kontrol edemediği, denetleyemediği, özlük hakları, milletvekillerinden kat be kat fazla... Mesela, Kamu İhale Kurulunun bütçesi, yaklaşık olarak, yılda 10 trilyon lira mertebesinde olacak. 10 trilyonluk büyük bir bütçeye sahip olacak bir üst kurulun, Türkiye'deki pek çok büyük kamu kuruluşu bütçesinden daha büyük imkâna sahip olduğunu ve bu imkânların denetlenmesinin Sayıştay marifetiyle yapılması gerektiğini... Gerçi, bunlar, daha sonra tasarıya derç edildi. Bunları da önemli bir adım olarak, iyileşme noktasında önemli bir adım olarak görüyorum; ancak, bu üst kurulların yarın öbür gün, beraberinde ciddî sıkıntılar getireceğini burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, Kamu İhale Kurulunun muhatap olacağı rakamın, Türkiye'nin ekonomisinin en sıkıntılı olduğu dönemde bile 35-40 milyar dolar civarındaki bir bütçenin, bir harcamanın, dolaylı olarak en nihai yetkili mercii, denetleme mercii, müracaat mercii, şikâyetleri alma ve neticelendirme mercii olarak görülen Kamu İhale Üst Kurulunun, bu yetkilerinin, bu denli büyük yetkilerle donatılmış olması, doğrusu, millet temsilcilerinin, Meclis iradesinin üzerindeki birtakım kazanımlar vardır ki, bunlar, sadece, Kamu İhale Üst Kurulunda değil, tütün, şeker, enerjideki gibi, bütün üst kurulların aynı şekilde yetkilerle donatılmış olduğunu ve bu yetkilerin, aslında, Türkiye'de bu üst kurullarla alakalı olarak, Meclisin yeni bir düzenleme yapması gerektiğini, yeni bir konseptle bu meseleye bakması gerektiğini de ifade etmekte fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, her şeye rağmen, 794 sıra sayılı, kamu alımlarını düzenleyecek olan bu tasarının maddelerinde, biraz sonra, katılmadığımız konularla alakalı değişiklik önergelerimiz olacaktır. Ümit ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içerisinde toparlayın efendim.

OSMAN PEPE (Devamla) - Hükümet, komisyon ve buradaki hazırun, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu tasarıyla ilgili Türkiye'nin beklentilerinin, Türkiye'deki saydamlığın, şeffaflığın, katılımcılığın, rekabetin, kamu kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması için, burada, bu tasarıyla alakalı olumlu olarak verilen önergelere lütfen katılalım ve bu tasarıyı en iyi şekilde çıkaralım. Yarın öbür gün, bunun şurası olmadı, burası olmadı, şurası eksikti, burası yanlıştı diye yeniden bunu kamuoyu gündemine getirerek, tartışarak, Meclisin saygınlığına yara vermeyelim, halel getirmeyelim. Onun için, fırsat burada, şimdi elinizde; hep birlikte bu konuda en iyisini, en doğrusun yapmaya gayret gösterelim. Biz muhalefet partisi olarak önümüze gelen her şeye gözümüz kapalı "hayır" diyerek değil, bu işin en iyi şekilde çıkması, en doğrusunun yapılması noktasında ne yapabiliriz, hangi önergelerle meseleye -düzeltme noktasında- ne kadar yardımcı olabiliriz anlayışıyla baktığımızı ifade ediyorum.

Bu tasarının en iyi şekilde çıkmasını, milletimizin ve memleketimizin hayırlı işlerine vesile olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Pepe.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Şahin.

DYP GRUBU ADINA NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yürürlükte olan 2886 sayılı Kamu İhale Yasası 1984 yılından bu yana geçerlidir. Ondan evvel 2490 sayılı Yasa vardı, o, elli yıl geçerliliğini korumuştu. Kamu İhale Yasasından herkes şikâyetçi; sivil toplum örgütleri şikâyetçi, müteahhitler şikâyetçi, toplumun bütün kesimleri şikâyetçi, iktidarda olan hükümetler, Başbakan, bakanlar şikâyetçi. Uluslararası denetim şirketleri, 1999 ve 2000'li yıllarda, Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 36'sının yolsuzluğa gittiğini Sayın Başbakana, Sayın Başbakan Yardımcılarına ifade etmişler. IMF ve Dünya Bankası, bu İhale Yasasının değiştirilmesi konusunda hükümetlerden niyet mektubu almışlar.

Esasında, en büyük yolsuzluğun 2886 sayılı Yasanın uygulamasından kaynaklandığını, hükümetlerin, bakanların bu yasa maddelerini, istisnaî durumları normal durum haline getirerek yandaş firmalara ihaleleri verdiğini, yolsuzluğun bu şekilde yapıldığını herkes bilmekte.

1997'nin haziran ayından sonra, davet usulüyle ve bazı firmalar çağrılarak, karayollarında, hiç gereği olmadığı halde, 89 uncu maddeye göre, ihale dışına çıkarılarak 5 milyar dolara yakın ihale yapıldığını, bu ihalelerin şeffaf olmadığını, birkaç firma çağrılarak verildiğini ve gerekli olmadığı halde, İhale Yasasının dışına çıkarılarak, Bayındırlık birim fiyatları dolara bağlanarak, Türkiye'nin 3 milyar dolar zarar gördüğünü hepimiz bilmekteyiz.

Yine, bu salonun restorasyonunun, İhale Yasasının dışına çıkarılarak, 40 000 000 dolara yapıldığını ve Sabancı Holdinge ait İkiz Kulelerin de 40 000 000 dolar olduğunu göz önüne alırsak, geçtiğimiz dönemlerde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında, Karayolları Genel Müdürlüğünde, İller Bankasında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında, birçok barajların davet usulüyle yapılarak, Türkiye'nin, yolsuzluklarda, dünyada dördüncü sıraya oturduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu İhale Yasa Tasarısının çıkarılmasından yanayız; ama, eski yasadaki gibi, birtakım istisnaî usullerin, davet usulünün, uygun bedel her yıl değiştirilerek, her bakanın, her yetkilinin kendisine göre uygun bedel tayin etmesinin yollarının, mutlaka, yasada sınırlarının çok iyi tespit edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Doğru Yol Partisi olarak, biz de, bu kanunun aksak taraflarını önleyici, açık ve net bir şekilde sınırlayıcı bir kanun teklifi hazırladık. Doğru Yol Partisi olarak, komisyonlarda önergeler verdik. Üzülerek söylemek istiyorum ki, verdiğimiz 30'a yakın önergeden hiçbiri kabul edilmedi. Ne davet usulünün sınırlandırılmasıyla ilgili ne uygun bedelin tespitiyle ilgili ne de keşif artışının yüzde 10'la sınırlandırılmasıyla ilgili -esas yolsuzluklara neden olacak konuların düzenlenmesine yönelik- verdiğimiz hiçbir önergemiz kabul edilmedi.

Değerli arkadaşlar, hükümet, üç yılda bu yasayı hazırlayarak, 3-4 değişiklikten sonra, Parlamentonun önüne getirdi. dört ay Avrupa Birliği uzmanlarıyla görüşüldüğünü biliyorum. Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonundan bir günde geçti. 110 maddesi ve 7-8 tane de geçici maddesi olan bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir günde, Bayındırlık Komisyonunda iki günde -bir gün önce, muhalefet şerhini Doğru Yol Partisi milletvekilleri olarak yazdık- görüşülerek ve dün gece basılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne geldi. Türkiye'nin, herkesin rahatsız olduğu, bütün kesimlerin sıkıntıda olduğu, IMF'nin, Dünya Bankasının, uluslararası kuruluşların, Avrupa Birliğinin ve Türkiye'de vergi veren herkesin rahatsız olduğu bu tasarıyı, hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, komisyonlar dahil, dört gün içerisinde yasalaştıracak. Millî iradeye, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kadar güvenmeyen, millî iradeye saygısı olmayan ve 110 maddelik bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir günde geçirmeye kalkan bir hükümetin iyi niyetli olduğunu düşünmek mümkün değil.

Esasında, bu yasa tasarısında karşı olduğumuz maddeleri, en sonundan başlayarak, teker teker sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu yasa, bu gece yasalaşacak. Yürürlüğe girme tarihi ne zaman değerli arkadaşlar biliyor musunuz; yürürlüğe girme tarihi bir yıl sonra; yani, 1 Ocak 2003'te bu yasa yürürlüğe girecek.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Aceleleri ne peki?!

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - 1984 yılında çıkarılan 2886 sayılı Yasa üç ay sonra yürürlüğe girmiş. Hükümete, bu yasayı niçin bir yıl sonra yürürlüğe koyacaksınız diye soruyoruz; yangın var diyor musunuz, yolsuzluk var diyor musunuz, yolsuzluklardan şikâyetçi misiniz; niçin bir yıl sonra?.. Türkiye Büyük Millet Meclisi, komisyonlar dahil, bu tasarıyı dört günde yasalaştıracak... Efendim, altmış gün içerisinde kurul kuracağız; onbeş gün içerisinde kurul kurun, on gün içerisinde kurul kurun... Şartnameler hazırlayacağız, sözleşme metinleri hazırlayacağız, yönetmelikler hazırlayacağız... Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin üstün iradesini temsil eden bir kurul, bu tasarıları, temel yasa olarak, görüşmeden, konuşmadan, maddeleri okumadan, sadece oylayarak kabul edecek; şartnameler, yönetmelikler bir yıl sonra yürürlüğe girecek... Bu ne demek değerli arkadaşlar biliyor musunuz; bu, biz, iktidardayken, yolsuzluğa, usulsüzlüğe, yandaşlara ihale vermeye devam edeceğiz demek. Başka bir amaç yok. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, yine, en büyük şikâyetlerimizden bir tanesi, devletin, hizmeti istediği kalitede alamaması, yine, istediği zamanda alamaması, uygun fiyatta alamamasıdır. Eskiden, projeler yoktu, avanprojeler üzerinden tahminî keşif bedeli yapılırdı, denilirdi ki, yüzde 30 yanılma payı var, keşif artışları yüzde 30 olarak kabul edilecek. Yani, 100 milyar liraya ihale ettiğiniz bir işi, 130 milyar liraya kadar, aynı müteahhide yaptıracaksınız -eski yasanın 63 üncü maddesi- ancak, temel, tünel gibi altyapı yatırımları olursa, bu, bakan onayıyla artırılabilecek.

Değerli arkadaşlar, biz, tatbikat projeleriyle ihaleye çıkacağız, kesin projeler yapılmadan ihaleye çıkacağız, keşif artışı yüzde 50 olacak. Dünyanın neresinde görülmüş?.. Bu konuda önerge verdik; dedik ki, siz, bu yasayı, 2886 sayılı Yasadan daha da geriye götürüyorsunuz; yani, 10 trilyona ihale ettiğiniz bir işin 15 trilyona yapılmasını baştan kabul ediyorsunuz. Böyle bir mantık olur mu?!

Değerli arkadaşlar, bu tasarının bu maddesi, 2886 sayılı Yasanın daha da gerisindedir. Dedik ki, ancak yüzde 10 olarak kabul edilmesi lazım. Avrupa Birliğinde, yüzde 10'u geçen keşif artışlarında, danışman firmalara tazminat davası açılıyor. Yani, işte, 2886 sayılı Yasayı beğenmeyenler, "yeni, çağdaş bir yasa getiriyoruz" diyenler, baştan, yüzde 50 yanıldığını kabul ediyor. Verdiğimiz önergede bunu yüzde 10'la sınırlayalım dedik; ama, maalesef, bu önergemiz de kabul edilmedi.

Bizim Doğru Yol Partisi olarak çok haklı isteklerimiz oldu; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir gecede, bizim Bayındırlık Komisyonunda iki günde görüşülen 110 maddelik bu tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada, hiç okumayan, incelemeye fırsat bulamayan iktidar milletvekillerine sesleniyorum; milletin üstün iradesini temsil etmeye davet ediyorum. Dünyanın hiçbir parlamentosunda -ben, dokuz yıllık milletvekiliyim- bizim Parlamentomuzda da geçtiğimiz dönemlerde, milletvekillerini, milletin üstün iradesini hiçe sayan, iradeyi yok sayan bir hükümet daha görülmemiştir.

Değerli arkadaşlar, yine, daha evvel, ihalelerde, her yıl değişen, ortalamalara göre tespit edilen bir uygun bedel vardı. Biz, Doğru Yol Partisi olarak diyoruz ki, madem, tatbikat projeleri olmayan işler ihale edilmeyecek, hizmet alımlarında götürü bedel -ne demek bu hizmet alımlarında, mal alımlarında götürü bedel- yapım işlerinde de sadece anahtar teslimi uygulansın; ama, hükümetin getirdiği bu tasarıda, böyle de yapılacak; teklif birim fiyat vererek, müteahhitler, her işi, barajları, karayolunu, kanalizasyonu, istediği işi, teklif birim fiyat sistemiyle yapacak.

Yeni getirilen bir şey yok; birim fiyat sistemi terk ediliyor, teklif birim fiyat sistemiyle daha büyük yolsuzluklar, daha büyük usulsüzlükler meydana getiriliyor. İşte, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi salonu da teklif birim fiyat sistemiyle yapıldı, 40 000 000 dolar ödedi Yüce Meclis; şu anda yargıda.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Affettiler... Affettiler...

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yasanın uygulanmasına daha bir yıl var. Niye acele ediyoruz? Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yasayı enine boyuna konuşmadan, görüşmeden, niçin yangından mal kaçırırcasına geçirmeye çalışıyoruz? Bunu anlamak mümkün değil. Önümüzde ocak ayı var, eğer bu yasa bir yıl sonra yürürlüğe girecekse; ama, bizim verdiğimiz önergeye göre, nisan ayının başında bu yasayı yürürlüğe sokmak lazım; sokmamak için de hiçbir engel yok.

Değerli arkadaşlar, yine de, hepimizin şikâyet ettiği davet usulü, normal usul haline gelmiş, yasal hale gelmiş. Yani, bundan sonra da idareler, eskiden şikâyetçi olduğumuz gibi, istediği firmalara davet usulüyle yeterlik verecek, sayıyı, puanlamayı da kendisi tespit edecek, diyecek ki: 20 firma davet usulüyle ihaleye girmeye hak kazandı. Esasında, yapım işlerinin tamamı açık ihale usulüyle yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, beğenmediğimiz 2886 sayılı Yasanın 44 üncü maddesine göre, uçak, gemi, silah, yüksek teknoloji isteyen -saymışız- barajlar, yollar, kanalizasyonlar davet usulüyle yapılır. Şimdi gelmişiz, uçak, gemi, yüksek teknoloji isteyenleri İhale Yasasının dışına çıkarmışız. Neresi bunun çağdaş bir yasa, neresi bunun şeffaf bir yasa?!. Davet usulünü öyle genişletmişiz ki, uzmanlık isteyen işler, yani, yapım işlerinde uzmanlık isteyen her iş davet usulü içine girecek. Eskiden şikâyetçi olduğumuz, topladığımız vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluklara gitti diye şikâyetçi olduğumuz davet usulü, Türkiye'de, son yıllarda, 1998'de, 1999'da, 2000'de, 2001'de, normal olmayan, istisnaî bir usul olan davet usulü, o şekilde yaygın hale geldi ki, belediyeler, KİT'ler, bakanlıkların tamamı; Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, hep davet usulüyle... Bakın, ben size bir örnek vereyim; hükümet konakları bile davet usulüyle yapıldı. Şimdi bundan şikâyetçi miyiz; şikâyetçiyiz. Peki, o zaman, davet usulünü, daha yaygın, daha geniş hale niçin getiriyoruz?

Artık, bu yasayla, idareler, belediyeler, KİT'ler -tamamı- davet usulüyle ihale yapabilecek ve belediyeler, KİT'ler, eskiden yüzde 30 olan keşif artışlarını bu yasayla yüzde 50'ye çıkaracaklar.

Değerli arkadaşlar, bu maddeleri mutlaka değiştirmemiz lazım. Bizim, Doğru Yol Partisi olarak üzerinde durduğumuz konu, mademki, yolsuzluklardan şikâyetçiyiz... Zaman zaman kendi bakanlığında yolsuzluklara neden olmuş bazı bakanlarımız -Bayındırlık Bakanlığında da, Enerji Bakanlığında da ve diğer bakanlıklarda- İhale Yasasında kabahat aramış; ama, şimdi, biz, İhale Yasasını daha da yolsuzluklara müsait hale getiriyoruz.

Bu yasa tasarısının bu haliyle çıkması mümkün değil. Eğer çıkarsa -buradan iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum- gerçekten de daha büyük yolsuzluklara sebep olacağız.

Sayın Derviş'in ilgilendiği, bu ihaleleri dışa nasıl açarız; Sayın Derviş, sadece o kısmıyla ilgilenmekte. IMF'ye ve Dünya Bankasına verdiği bu yasayı Ocak 2002'de çıkaracağız kısmıyla ilgilenmekte; ama, bu yasa tasarısının birçok maddesi, sizlerle paylaşma imkânını bulduğum birçok maddesi daha büyük yolsuzluklara sebep olacaktır.

Dünyanın hiçbir yerinde hükümetler, kendi dönemlerinde çıkardıkları yasayı bir yıl ertelememiştir. Niçin bir yıl erteliyorsunuz, neden bir yıl sonra uygulamaya koyuyorsunuz?.. Yoksa, daha yapacağınız ihaleler mi var, yandaş firmalara vereceğiniz ihaleler mi var?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, 2 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ama, bugün açık açık söylemek gerekirse, Türkiye'de en büyük ihaleler -elimde liste var- 1997'nin haziran ayından sonra başlamış, 1998 yılında, 1999 yılında ödenekleri olmayan işler ihale edilmiş ve bugün, gerçekten de o işleri alan müteahhitler de zor durumda kalmış; ödenekleri olmadığından dolayı makine parkları yatmaktadır.

Şimdi, bu tasarıyla diyoruz ki, "yüzde 10 ödeneği olan işler ihale edilecek." Arkadaşlarımızla beraber dedik ki, gelin yüzde 10 ilk yıl için uygundur; ama, ikinci yıl için yüzde 20 yapalım, üçüncü yıl için yüzde 20 yapalım ve beş yıl içinde bu ödeneği yasal halde bağlayalım ve hükümetler bir işi ihale etmeden önce bu ödeneklerin temin edileceğini yasal olarak garanti etsinler; ama, ilk yıl ödeneği yüzde 10... Yine, işler, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl; ekonomik ömrü bittikten sonra, çağdışı kaldıktan sonra ancak bitecekler.

Değerli arkadaşlar, benden sonra, partimizin çok değerli konuşmacıları var, değerli sözcüleri var, onlar da Doğru Yol Partisinin görüş ve düşüncelerini sizlerle paylaşacaklar. Biz, yolsuzlukların önlenmesi için yasaların çok net olmasını, her şeyin açık ve seçik olmasını, bazı kişilerin bu yasalardan faydalanarak yolsuzluk yapmamasını istiyoruz. Onun için, Doğru Yol Partisi olarak, bu bahsettiğimiz maddeler düzeldiğinde bu yasaya "evet" diyeceğiz, yürürlük tarihini de 1 Nisan 2002 olarak, en fazla üç ay içinde bu yönetmelikler, sözleşmeler hazırlanır...

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.(DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

SP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine IMF dayatmalı, şu anda acil ihtiyaç olmadığı, hükümetin bizzat uygulama maddesini 2003'e erteleyerek koyduğu bir maddeyle karşınızdayım, Saadet Partisi Grubu adına.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, şu anda tarihinin en soğuk mevsimini yaşıyor, donuyor. İnsanlarımız, hükümetin yönetsel eksikliğinden dolayı, bu sene çok daha fazla üşüdü ve ilk defa sokaklarda, evinde, barınağında donarak ölümleri her gün ibretle, ıstırapla izliyoruz.

Meclis, temsil ettiği halkının, ıstıraplarını gidermeye, işsizliğini gidermeye, açlığını gidermeye, üşümesini gidermeye yönelik tedbirler alacağına -bizlere, komisyonlarda ve Mecliste söylenildiğine göre- IMF'nin, Dünya Bankasının, Avrupa'nın ve ABD'nin dayatması neticesinde çaresiz kaldığımız için, çok daha başka kanunlar çıkarılmak zorunda olunduğu ve bunların da yapısal değişiklik adına yapıldığı söyleniyor. (MHP sıralarından gürültüler)

Dinler misiniz, kabahatleriniz, millete verdiğiniz sıkıntı ve ıstıraplar sizi böyle konuşturmamalı; başınızı önünüze eğip, bu sebep olduğunuz Bayındırlık Bakanlığından Enerji Bakanlığına kadar içinde bulunulan, ihale yolsuzluklarıyla çalkalanan kuruluşların bir kirini kaldırın, sonra konuşun; donan insanların önce bir ısınarak yaşamasını temin edin, ondan sonra konuşun. Kurullar kurarak, kurullarda yüksek ücretlerle yeni yandaşlarınızı tayin etmenin mekanizmalarını kurmayın.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Nereye tayin yapılmış?

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Bu kanun, mademki 2003'te ele alınacak, yani üçyüzaltmışbeş gün sonra uygulanacak; ama, bugün Mecliste konuşuluyor; neden bugün konuşuluyor bir sene evvel? Türkiye'nin hiç başka çözeceği bir formül, problem kalmadı mı; hayır. (!)

Evet, Sayın Başbakanımız, güya, Amerika'ya giderken, yılbaşında, belki, sunamadı, götüremedi; bir noel hediyesi, sepeti ve paketi götürmek üzere, yani, işte, dediklerinizi yaptık... Tabiî, oraya bir paket armağan verilirken, Türkiye'de, yeniden, bu ihale yöntemiyle, eski ihale yönteminde eleştirilen yönler uygulamadan kaldırılmıyor, çok daha karışık, dağınık, bulanık, ihale yöntemleri yeni kanunla, yeni umutlarla getiriliyor.

Evet, Türkiye'de insanlar yürüyor, işçiler yürüyor, memur yürüyor, profesörler yürüyor, doktorlar yürüyor, çiftçiler yürüyor; ama, ilk defa, Türkiye'de, bir Başbakan yürüyemiyor; fakat, millî piyango reklamları yapıyor. (DSP sıralarından gürültüler)

GÜLER ASLAN (İzmir) - Amerika'ya gidecek...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Uçarak götürüyorlar, özel götürüyorlar. İnsanlar zembille de gidebilir.

İlk defa, bir Başbakan yürüyemiyor; ama, yandaşlarına reklam çıkartmaya, onlara bilet satarak... (DSP sıralarından gürültüler)

MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Genel Başkanımıza, Başbakanımıza bu şekilde hitap edemezsin, böyle sözler sarf edemezsin!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sen, evine, akşam sağlam gidebileceğini biliyor musun, garantin var mı?

 SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Dinler misin!.. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!..

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Onlara bilet satarak, Türkiye'de, reel umut üretemeyince hayalî umutlara sevk etmeye çalışıyor milleti. (DSP sıralarından gürültüler)

İHSAN ÇABUK (Ordu) - O, senin Başbakanın değil mi?.. O, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Utanmıyor musun sen kardeşim?..

O Başbakan, senin de benim de Başbakanım.

Sayın Başbakanım diyemiyor musun?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!..

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Terbiyesiz...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - "Terbiyesiz"i iade ediyorum size. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kalkan, siz de biraz hitabınızı...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Benim Başbakanım, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olduğu için konuşuyorum, onun için konuşuyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!..

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Öyle şey olamaz.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Oluyor bu işte. (DSP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - O, Türkiye Cumhuriyetinin, senin de benim de Başbakanım; utanmıyor musun bu şekilde konuşmaya?

BAŞKAN - Sayın Kalkan, lütfen, sataşmaya sebebiyet vermeyin efendim.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - 2003'te yürürlüğe girecek bir madde için şimdiden hazırlık yapıyor bu hükümet; ama, aç ve soğukta olan insanını korumayı, kollamayı düşünmüyor ve böylece, biz, her gece, gece yarılarına kadar fazla mesai yaparak, halka hiçbir gerçek umut vermeyecek, başkalarına yarar sağlayacak maddeleri çıkarıyoruz. IMF ve Dünya Bankası bunu dayatır, IMF ve Dünya Bankası, bize, 10 milyar doları bunun için verdi diyebilirsiniz; ama, hemen, yine kurullarda, IMF ve Dünya Bankasının parasını kurtarmak üzere planladığınız, holdinglere, bankalara tahsis etmek için telefonlarla, komisyonda, bakana iletimler yapılıyor ve o da bunun tedbirini alıyor ve şimdi "milleti bu duruma düşürdü; bizim kabahatimiz yok" dediğimiz bankacıları kurtarmak üzere, yaptığımız zamları ve vergileri onlara transfer etmek üzere, halkı daha çok ezmeye, bankacıları kurtarmaya zemin hazırlıyoruz.

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Konuya gel; bu söylediklerinin konuyla ne alakası var!

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Şunun karşılığında da deniliyor ki: "IMF, bu parayı, bize, bu bankaları kurtarmak için verdi." IMF, bizi, kendimizi böyle yok etmek üzere borçlandırıyorsa bu borcu niye kabul ediyoruz ve sadece bu halka, üretime yaramayacaksa neden bunları yapıyoruz?!

NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Böyle bir şey yok; yalan söylüyorsun. Terbiyesiz...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - "Terbiyesiz" kelimesini iade ediyorum ve bunun için de gerekli özlük haklarımı kullanacağım.

NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Başbakana hakaret edemezsin sen.

BAŞKAN - Sayın Kalkan, lütfen, sataşmadan, konuşmanızı Genel Kurula yapın. Sayın milletvekilleri, siz de...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Şimdi, bu kanunla, Türkiye'de üç ihale kanunu oluyor; ilk defa 2886 ve çıkacak olan 794 sıra sayılı tasarımız, bir de sözleşme kanunu tasarımız; ama, burada, bilhassa, şeffaf, katılımcı, herkesin, hiçbir şaibe bulaşmadan yapılacağını zannettiği bir ihale, eskisinden daha muğlak hale geliyor.

Evet, Türk müteahhitlik sistemi ve Türk mühendislik, müşavirlik sistemi, ulusal korumadan mahrum bırakılıp, uluslararası şebekelerin ve ne olacağı belli olmayan uluslararası sermayenin çok daha avantajlı olacağı bir konuma sokuluyor. 37, 38, 39 ve 40 ıncı maddelerin de, ihale yönteminin, asla, eski tenkit ettiğimiz ihalede olduğu kadar bile net netice verecek bir şekilde kesin hükümler içermediğini görüyoruz. O kadar uzun bir süreye yayılıyor, müteahhit görüşmeler yapıyor ve 52 nci maddede de belirtildiği üzere, ihale komisyonuyla anlaşılırsa, danışmanlık hizmetlerini, mühendislik hizmetlerini yürütmek üzere ihale veriliyor. Bu ne demektir; bu, daha önce de -şimdi, bazı milletvekillerimizin tahammül edemediği üzere- bir kurullar, bir kurumlar diktatoryasına götürülen ülkede, yeni bir ihale üst kurumunun çok büyük etkinliği oluşturuluyor. Burada, belki eleştirel olarak anlayıp kızdığınız Sayın Başbakanın, aynı zamanda, benim tasvip ettiğim, hoşuma giden bir sözünü tekrar ediyorum...

TARIK CENGİZ (Samsun) - Onun adını ağzına alma, çarpılırsın!..

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - "Öyle kurullar oluştu ki, bu kurullara söz dinletemiyoruz" demek zorunda kaldı. Bu kurullar, bundan sonra, Meclisin, siyasetin ve hükümetin de denetiminden ötede icraat yapacaklar; ama, şimdi, deniliyor ki: Bu  kurulları biz kuruyoruz; buraya tayin edeceğimiz insanlarla etkinliğimizi devam ettiririz... İşin en ıstırap verici yanı, oluşturduğumuz bu kurullardaki -belki bu ihale üst kuruluna tanımıyoruz; ama- bankalar denetleme kuruluna, yeni fon transferleri, yeni kurtarma operasyonları yapacak yetkililere de masuniyet getiriyoruz, sorumsuzluk getiriyoruz, koruma getiriyoruz. Bu durumda yolsuzluk yapmamak, bu durumda hiçbir korku ve endişe taşımadan istediği gibi hareket edebilecek imkân sağlandıktan sonra, o adamın yolsuzluk yapmaması çok büyük bir kabahat olmuyor ki.

Neden buna ihtiyaç duyuluyor? Neden, Türkiye, devamlı kurullarla, üst kurullarla, üstün kurullarla takviye ediliyor? Maaş cihetine karışmıyorum, eleştiri getirmiyorum; ama, tüm kamu kuruluşlarında maaş alanlardan en üstününün 2 katı, 3 katı, 4 katı maaşla teşvik ediliyor; buna rağmen de, sorumsuzluk maddesi getiriliyor.

Arkadaşlar, madem ki, bu kanun, çıktıktan bir sene sonra yürürlüğe girecek -Türkiye'nin şu anda acil bir ihtiyacı değil- öyleyse, gerçekten, tüm sivil toplum kuruluşlarının da ve tüm partilerin de geniş tartışmasıyla, bir daha bir şaibe oluşmayacak şekilde, yine uluslararası platforma da açılmasını temin edecek şekilde, yeniden, çok daha rahat bir kanun yapalım. Hiç üzerinde tartışma olmayacak bir kanun yapalım; çünkü, bakın "şu anda acil kullanma ihtiyacı hissedilmiyor" veya "bu kanun, belki, bu kurullar vasıtasıyla elimizi biraz bağlayabilir" diyorsunuz; öyle ise "bir sene daha bu eski kanunlarla istediğimiz ihaleleri yapabiliriz" diyorsunuz. Hangisini diyorsunuz; onu, ben, size bırakıyorum.

Türkiye'de 300 000'in üzerinde mühendis ve mimarın, bu kanunla, tüm dünyadaki mühendis ve mimarların, Türkiye'deki ihale mühendislik hizmetleri piyasasına, onların çok daha avantajlı şartlarla girmesi dolayısıyla, bunlar, öylesine mağdur duruma düşürülüyor ki, biz, işte, uygulama başladıktan belki, 1 sene, 2 ay sonra bu feryatları duyacağız.

Türkiye, yıllardır, Bayındırlık Bakanlığı ve birçok kontrollük hizmetlerini de değişik şekillerde yapan genel müdürlükleri vasıtasıyla, çok etkin bir kontrol dinamizmi elde etmiş bir ülkedir; ama, buna rağmen, biz, bu kontrollük mekanizmasını çok değişik bir şekilde özel firmalara -birtakım firmaları tabiî- onay almış firmalara imkân sağlamak üzere, bu firma yoluyla, özel denetleme yolunu açıyoruz. Bunun sakıncalarını gördüğümüzde, elbette iş işten geçecek. Biz, şu ana kadar, tecrübeli ve gerçekten çok titiz, yaygın ve saygın kendi elemanlarımızı burada korumayı gözardı etmişiz.

Biz, bu maddeleri, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra gördük; Türkiye'nin harcamalarının maliyetini de ilgilendirdiği için, esas bunların, Plan ve Bütçe Komisyonunda enine ve boyuna, hatta bir alt komisyon kurularak, daha detaylı tartışılmasını bekliyorduk; fakat, alelacele ve bu kadar uzun zamandan beri kapalı kapılar ardında dizayn edildiği halde, bunun, komisyonlardan geçip Meclis Genel Kuruluna gelmesi, işte, nasıl bir hız kazandı ve burada da her maddenin üzerinde teker teker durulmasın diye, bu, temel yasa kabul edildi; temel yasayla, sadece 5 grup madde üzerinde, sadece bir geçiş konuşması yapılacak. Türkiye'nin geleceğini, ekonomisini, mühendislik hayatını, müşavirlik hayatını ve her türlü yapım işlerinde güçlenmesini temin edebilecek bir kanun çıkaracakken, maalesef, eskisinden de daha ketum, karışık, muğlak maddelerle dolu; yalnız, yeni olan cihetleriyle, Avrupa veya dünya müteahhitlerine, mühendislerine, kendi insanından esirgenen yeni iş sahaları Türkiye'de açıldı.

Şeffaf ihale yapma yöntemi, eskiden, çok daha geniş katılım ve izleme imkânı varken, burada, zarf verdiği halde, teklif verdiği halde, zarf ve teklifindeki eksiklikler nedeniyle ihaleye katılamayacak olan, ihale ortamından çıkarılarak, tamamen kapalı bir devre oluşturulacak şekilde, çok enteresan bir safhaya; daha kapalı, daha şeffaf olmayan bir duruma yönlendirildi.

Evet, artık, bundan dönülmeyecek, Amerika'ya, bir paket olarak, bu ve bundan sonra gelecek, IMF'nin söylediği, istediği, tavsiye ettiği, Meclisimizin, milletimizin onuruna hiç yakışmayacak dayatmaların kabul edildiği ve tasdik edildiği kanunları götürmek üzere bu işlem tamamlanacak.

Arkadaşlar, her şeye rağmen umut ediyorum ki, bir sene sonra uygulamaya konulacak bu maddeler için, daha çok vaktimiz var diyerek, Meclisin, gerçekten, millî iradeye dayalı yönü harekete geçerek, şu, birçok çetin, muğlak, şeffaflık dışı ve ileride çok şaibelere, daha fazla kapalı devre oyunlarının oynanmasına, komisyon istemediği takdirde ihaleyi yapmayabileceği bir imkânı, komisyona, hiç olmazsa vermeyecek 5-6 maddede mutlaka değişiklik yapmamız icap etmektedir. Bakın, 52 nci maddeye göre, malî ve teknik puanlarla birinci gelen, ihaleyi alması icap eden insan, komisyona çağırılıyor ve orada, anlaşılırsa, kendisiyle uzlaşma sağlanırsa ihale kendisine veriliyor; böyle bir usul olabilir mi?! O şahsı düşünün siz; o komisyonun karşısında, o komisyondan gelecek ne kadar çirkin tekliflere mahkûm olduğunu ve kabul etmek zorunda kalacağını bir düşünün. Kanunda buna imkân tanındıktan sonra, bunları hangi usulle, hangi yönetmelikle düzeltebilirsiniz?! Ve böyle muğlak maddeler çıkarırsak, Meclisi kullandıktan sonra, yarın, Bakanlığı veya ihaleyi yapacak kurumları, bu yolsuzluklarda haydi haydi kullanacak kötüniyetli insanlar çıkmaz mı?! Öyleyse, bu maddelere çok dikkat edelim.

İkincisi; 37, 38, 39 ve 40 ıncı maddelerde, ihalenin, ana ihalenin yapılacağı durumda yine öylesine karışık ifadeler var ki, birim fiyatlardan genel miktarı bulmak; ondan sonra, bunun üzerinde eğer bir yanlışlık olmuşsa müteahhide uyarıda bulunmak, bunu düzeltmesi için 5 gün müddet tanımak; burada da hangi rakamın nasıl geçerli olacağının yine sarahaten belirtilmemesinden dolayı, yolsuzluğa yol açabilecek bir sürü cihetleri var.

Şimdi, bu durumda, gerek bizim kendi ulusal üretim gücümüzün, yapım gücümüzün; gerekse mühendislik, müşavirlik ve mimarlık hizmetlerimizin önünün kesilmemesi için, hiç olmazsa, belirli oranda, dış müteahhitlerin yerli malzeme kullanması ve yerli eleman çalıştırması cihetinde, bu yerli birikimimizi koruyacak birtakım maddeler konulamaz mıydı? Bizim, sivil toplum kuruluşlarından, bu husustaki uzman kuruluşlardan aldığımız bilgilere göre, bu teklifler getirildiği halde, maalesef, bu teklifler nazarı itibara alınmamış. Şimdi, biz, çok daha geniş destekli, imkânlı, paralı dışpiyasaya, içpiyasamızı bu şekilde açarsak, aynen tarımda, sanayide ve diğer birçok sektörde, insanımızı mağdur ederek oluşturduğumuz işsizler ordusuna, bir de müteahhitlerimizi, bir de mühendislerimizi katacağız. Bunun karşılığında, sadece, Batılıların, Avrupalıların veya herhangi başka dünya uluslarının, çokuluslu şirketlerin, burada, istedikleri gibi at oynatabilmelerine zemin hazırlamış oluyoruz.

Bu vesileyle, her imkânda düzeltilebilme umudunu kaybetmediğimiz sürede, düzeltmek için tekliflerimizi de söylemeye devam edeceğiz. Bir kere daha, Meclisin, bunlar üzerinde durmasını teklif ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kalkan.

Buyurun Sayın Tümen.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, Saadet Partisi Grubu adına söz alan konuşmacı, görüşmekte olduğumuz İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, mümkün olduğu kadar etrafından çizerek bir konuşma yaptı. Ben, bu kadar hırçın ve saldırgan konuşma yapmasına anlam veremedim; çünkü, Türkiye'de yolsuzluk ve suiistimallerin önünü kesecek olan bir kanun tasarısının bu şekilde savunulmasının ve hırçın bir şekilde ifade edilerek konuşma yapılmasının altındaki nedeni anlamak mümkün değildir. Şu açıdan: Bizim, hükümet olarak veya hükümeti oluşturan siyasî parti grupları olarak getirdiğimiz, şu an, Türkiye'de eksikliğini duyduğumuz, yolsuzluğun ve suiistimallerin önüne geçecek olan kanun tasarılarının, bu şekilde, hırçın ve saldırgan bir şekilde ifade ediliyor olması, insanın aklına bazı soru işaretleri getiriyor. Bundan niye rahatsız oluyorlar bunu anlamak mümkün değil...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Aynı zamanda, sayın konuşmacıya, Sayın Başbakanımızla ilgili olarak söylediği, yakışıksız, seviyesiz ifadeleri, aynen, kendisine, Demokratik Sol Parti olarak iade ediyoruz. (DSP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

ÖMER VEHBİ HATİBOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun, ne için efendim?..

ÖMER VEHBİ HATİBOĞLU (Diyarbakır) - Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili arkadaşımız...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Şahsınıza yönelik bir ifade oldu mu?..

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Partiye yönelik...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Grup Başkanvekili arkadaşımız...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - "Seviyesiz" diye hakaret etti...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - DSP Grup Başkanvekili arkadaşımız, kürsüde partimiz adına  konuşan sözcüye "seviyesiz" diye sataştı.

BAŞKAN - Efendim, yani...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Bu yasa tasarısının müzakeresi esnasında, görüş belirtmek her partinin temel görevidir. Asıl hırçınlığı iktidar partisi yapmaktadır ve "seviyesiz" sözcüğünü aynen kendisine iade ediyorum. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ben bir siyasî partiyi muhatap alarak söylemedim, sözcü için söyledim. Eğer üzerine alıyorsa, ben de kendisine iade ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tamam efendim, karşılıklı iade edin birbirinize!

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

MHP GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk kamu ihalelerinde uyulacak esasların tarihi 1857'ye dayanmaktadır. Daha sonra, 1914-1919 yıllarında, millî mücadele yıllarında da devam etmiştir. Devamında, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, 22 Nisan 1925 tarih, 661 sayılı Müzayede, Münakaşa ve İhalat Kanununun yürürlüğe konulmasıyla, bu kanun çerçevesinde yürütülmeye başlanmıştır.

Devlet teşkilatının bütün müesseseleriyle şekillenmesi ve öncü devlet anlayışıyla devlet fonksiyonlarının belirlenmesini takiben, 2 Haziran 1934 tarih, 2490 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun, 49 yıl süreyle yürürlükte kalmış, zamanla ihtiyaçlara cevap vermekte yetersiz kalmış ve ihtiyaçların en iyi şekilde karşılanması, açıklık ve rekabet anlayışıyla, 1983 yılında, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu çıkarılmıştır.

Bundan muradım şu: Hepinizin de gördüğü gibi, Devlet İhale Kanunu, maalesef, elli yılda bir ancak değiştirilebilmiştir. 1983 yılında çıkarılan yasayı da, 1990'lı yıllardan itibaren değiştirilme çalışmaları başlamış; ama, hükümetler bunu bir türlü başaramamıştır. Başaramayışlarının altında yatan sebepleri burada sıralamaya gerek yok, arkadaşlarımızın tümü bunu ziyadesiyle biliyorlar. 20 Nisan 1999'dan itibaren, bu yasanın hazırlanması için, Maliye Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığının bürokratları büyük bir kararlılıkla çalışmaya başlamış, 57 nci cumhuriyet hükümeti, bir yıl içerisinde bu ana taslağı oluşturmuşlardır.

Yine, haziran ayında, Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral ve Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray Aydın, Başbakanlıkta yaptıkları bir basın toplantısıyla, bu ihale tasarısını kamuoyuna sunmuşlardır.

Yine, bu tasarı, kamuoyunda en fazla tartışılan tasarıların başında gelmiştir.

Özellikle ticaret odalarında, sanayi odalarında, mühendis odalarında, müteahhitler odasında, çeşitli açık oturumlarda, basında enine boyuna tartışılmış, şubat ayı itibariyle de Meclis komisyonlarına sevk edilmiştir.

2886 sayılı Yasayı hepimiz biliyoruz. Neticede, tabi olduğu kurumlar, tümüyle katma bütçeli dairelerle, özel idarelerle ve belediyelerle sınırlıydı. Bunun dışındaki kurum ve kuruluşların tümü, davet yöntemiyle ihalelere devam ediyorlardı. Bugün, belediyelerin yan kuruluşları, KİT'leri, BİT'leri, ASKİ'leri, İSKİ'dahil, ihalelerde çıkan yolsuzluklar hepinizin malumu olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bunca yapılan operasyonların tamamının, tümüyle bu ihale yolsuzlukları üzerine yapıldığını yine hepimiz bilmekteyiz.

İşte, böyle bir dönemde, 57 nci cumhuriyet hükümeti, yeni tasarıyla, 2886'yı yeniden ele alarak, tümüyle değiştirme yöntemine gitmiştir. Ülkemizin ihtiyacı olan nitelikli, etkin, verimli ve kaynak kullanımına dayalı işlerin yapılabilmesi, kalite esaslı seçimi gözeten, yolsuzluklara meydan vermeyen, toplam kalite yöntemini esas alan ve işlemlerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği  ve kamuoyu denetimini sağlamakla mümkündür ilkesinden yola çıkmıştır. İhtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında karşılanması, kaynakların verimli kullanılmasının temini için, mevcut kanunun, yapısal olarak tümden değiştirilmesi gerektiği noktasında, tüm kesimler ortak görüş birliğine sahiptir.

Yine, bu tasarıyla, genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli daireler, özel daireler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzelkişilikler, KİT'ler, sosyal güvenlik kuruluşları, özel kanunla kurulmuş, kendilerine kamu görevi verilmiş kuruluşlar ile bağımsız bütçeleri olan kuruluşların tamamını kapsamıştır; yani, bu İhale Yasa Tasarısının dışında hiçbir kurum ve kuruluş kalmamıştır.

İçerik olarak, kalite esaslı seçim sistemine dayandırılmış, toplam kalite sistemini ve kalite belgesine sahip isteklileri öngörmektedir. Yapım, alım ve hizmetler, bir bütün olarak ele alınmıştır.

İhalelerde, açık ihale usulü, belli istekliler arasından ihale usulü, pazarlık usulü ve doğrudan temin usulü benimsenmiştir. Bundan böyle, uygulama projesi olmayan işlerin ihalesi yasaklanmıştır.

Aynı şekilde, yıllara sari işlerde ihale yapılabilmesi için, en az yüzde 10 ödeneğin bulunması şartı getirilmiştir. Bu 10'la da sınırlı kalınmamıştır; bundan sonra yapılacak harcamalar bütçeye konulmak suretiyle ve bir daha değiştirilmemek üzere de kanun hükmü altına alınmıştır. Dolayısıyla, devlet, yapacağı yatırımların, en azından, miktarını, değerini ve yıllara göre planlamasını ve programlamasını yapacaktır.

Yine, yıllardan beri devam eden senelere sâri işleri hepimiz biliyoruz. Bugün, Devlet Planlama Teşkilatında 5 300 civarında proje bulunmakta, bugünkü yatırım imkânlarıyla bunların süresi yüz yılı bulmaktadır.

Değerli konuşmacıların ifade ettikleri gibi, bugün, Ayaş Tüneli olsun, devam eden otobanlar olsun, iz bedeliyle devam eden projeler olsun, işte bunlar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun ayıplarının en başında gelmektedir.

Yapım İşlerinde İhalelere Katılma Yönetmeliğinde, ihale komisyonunun çalışmalarını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılarak, isteklilerden asgarî belge istenecektir. Bundan önceki ihalelerde, 70-80 civarında evrak tanzim etmek gerekiyordu, bu, asgarî seviyeye indirilmiş vaziyette.

Yine, isteklilerin uygun bir teklif vermelerine imkân tanımak amacıyla, ilan süreleri, Avrupa Birliği normlarına göre, açık ihalelerde 40 gün, teklif almak suretiyle yapılan ihalelerde 25 gün olarak düzenlenmiş, ayrıca ihale ilanlarının internet üzerinden yayınlanması da benimsenmiştir. Bu çerçevede, kesinleşen ihale sonuçlarının Resmî Gazetede ilan edilmesi şartı getirilmiştir. Kamuoyunu ilgilendiren ihalelerin görsel basından izlenmesi sağlanmıştır.

Uygulama projesi yapılmayan yapım işlerinde ise, teklif birim fiyat olmak suretiyle ihaleler yapılacaktır. Bundan murat şudur: Açık ihalelerde, zemin etütleri dahil, planı, projesi dahil, keşif özetleri dahil, yapılmayan bu tür işlerin ihale edilmesi mümkün değildir. Önce planı, projesi, zemin etütleri, ÇED raporları yapıldıktan sonra ihale yapılacaktır. Yalnız, uzmanlık isteyen, özellikle afet dönemlerinde, teklif almak suretiyle de ikinci ihale yöntemi izlenecektir.

Bütün bunlar yapılırken, sözleşmelerin iyi hazırlanması için her türlü etüt ve bunlara dayalı uygulama projelerinin, mahal listelerinin, uygulanacak malzeme ve imalatların iyi belirlenip, tanımlanarak ileride müteahhitle anlaşmazlığa düşülmemesi, fiyat artışı oluşmaması ve işin zamanında bitirilmesi için yeni teklif türleri de geliştirilmiştir.

Arkadaşlarımızın en fazla üzerinde durduğu tasarının 22 nci maddesindeki yöntem. Arkadaşlar, sanki açık ihale yapılıyormuş gibi, yapım işlerindeki yüzde 50'lik artıştan bahsediyorlar; 2886'da, bu yüzde 30'du. Aslında, bu, doğrudan temin yöntemi. Netice itibariyle, bunu, bir ihale yöntemi olarak algılamak lazım; ama, biz, MHP Grubu olarak -bugün basından da takip ettik; onlar da aşağı yukarı aynı şekilde algılamışlar- 22 nci maddenin (d) bendinin tümüyle tasarıdan çıkarılmasını teklif edeceğiz. Tahmin ediyorum, arkadaşlarımızın da, bu konuda, bize destekleri olacaktır. Dolayısıyla, bu kadar şeffaf ve yolsuzluklardan uzak, yolsuzluklara meydan vermeyecek şekilde hazırlanan tasarının üzerindeki bu küçük gölge de, kendiliğinden kaldırılmış olacaktır.

Yine, idareler gerek gördükleri takdirde, planlama, fizibilite, proje denetimi, yaklaşık maliyet tespiti, teknik şartname hazırlanması ve yapı denetim hizmetlerinin, teknik müşavirlik firmalarına yaptırılmasına da imkân sağlanacaktır.

Yine, kontrollük teşkilatının yetersizliğinden herkes bahsediyordu. Bundan böyle, ihale yapacak kuruluşlar, bu hizmetleri de, bu yasa çerçevesinde, dışarıdan, rahatlıkla alacaklardır.

Emanet usulüyle, kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarının birbirinden karşılanması, kanun kapsamından çıkarılmıştır. Bu da, reform niteliğindeki bir yasa için önemli bir maddedir.

Çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, özellikle KİT'ler -belli hisselerini- belli ortaklıkları yanlarına alarak, ihaleleri doğrudan birbirlerine vermekteydiler. Bu yasayla, bu, tümüyle, herkese açılmıştır, bütün isteklilere açılmıştır, bütün istekliler, bu ihalelere de müracaat edebileceklerdir.

Yine, diğer bir önemli gelişme, kamulaştırma yapılmadan işin ihalesine çıkılamayacağı gibi, birim fiyat uygulamasından da vazgeçilmiştir. Bugün, Türkiye'nin en önemli problemlerinden biri, kamulaştırma meselesidir. Gerek barajlarla ilgili bölgelerimizde olsun gerek karayollarının, en az sekiz-on senedir -başta kendi bölgemiz de dahil- kamulaştırmadan kaynaklanan ödemeleri bir türlü yapılmamıştır. Vatandaşlarımız, zaten, bu yerlerini ekemez biçemez, değerlendiremez haldedir. Bu yasayla beraber -anayasal düzenlemesi de zaten daha önce Meclisimizde kabul görmüştü- kamulaştırma yapılmadan, kamulaştırma bedelleri ödenmeden, hiçbir yapım işine girilmeyecektir.

Tabiî, bütün bu organizasyonları yaparken, bu maddeler çerçevesinde, kamu ihale kurumu oluşturulacaktır. Bu kamu ihale kurumunu, diğer kurullardan da ayırt etmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunla kurulmak istenilen kamu ihale kurumu, daha önce değişik amaçlarla kurulmuş çeşitli üst kurullar gibi değildir. Her şeyden önce, bu kurum, üst kurul değildir ve öteki üst kurulların aksine, kendini, bu kanunla, Sayıştay denetimi altına sokmaktadır. Bu kurumun en önemli görevi, diğer kurullarda olduğu gibi, ilgili olduğu ihtisas alanında piyasayı regüle etme adına, plan ve program yapmak yerine, ihaleye fesat karıştırmanın bir anlamda sigortası olan şikâyetleri değerlendirerek sonuca bağlama görevidir. Bu kurulun birinci görevi budur; bunun da belli süreleri vardır. Artık, ihalelerin şikâyet edilemez maddesi de kendiliğinden ortadan kalkmıştır.

Diğer bir konu, idarelerin, başvuruda bulunanlara cevap verme zorunluluğu. Sözleşmenin imzalanmasına kadar, idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı idarî yargı yolu açık olmakla birlikte, idarelerin, ihaleye katılmak üzere başvuranlardan, ihale dışı bırakılan teklifleri değerlendirmeye, değerlendirmeye alınmayan veya uygun görülmeyen isteklilere, yazılı talepte bulunmaları halinde, yazıyla gerekçelerini bildirmek zorunluluğu getirilmiştir. Mevcut kanunun 34 üncü maddesinde yer alan, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle sürekli eleştiri konusu olan "ihalelerde hazır bulunmayan istekliler ihalenin yapılış tarzına ve sonucuna itiraz edemezler" hükmü de bu tasarıyla metinden çıkarılmıştır.

Yasaklar ve ceza sorumluluğu bu kanunda güvence altına alınmış, bu sorumluluklar daha da genişletilmiştir. İhale işlemlerinin hazırlanmasında, yürütülmesinde, sonuçlandırılması sırasında görevlilerin, yüklenicinin, teknik müşavirlik kuruluşları, proje müelliflerinin sorumlulukları ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Yapının fen ve sanat kurallarına uygun yapılmaması, malzemenin hileli olması ve benzer nedenlerle meydana gelen zararlardan, yükleniciyle birlikte, yapı denetim görevlileri, proje müellifleri ve idarî görevliler, müteselsilen, kusur aranmaksızın birlikte sorumlu tutulmuş, başka bir deyişle, objektif sorumluluk sistemi tasarıda yer almıştır; yani, bundan önce olduğu gibi, sadece müteahhit değil, sadece kontrol müteahhidi değil, mühendisi değil, proje müellifinden tutun, uygulamacılara kadar, müşavirlere kadar, projenin akamete uğramasında veya kusurun meydana gelmesinde tümünün sorumluluğu bu yasayla güvence altına alınmıştır.

Bu yasada, sadece, Millî Savunma Bakanlığı, güvenlik ve istihbaratla ilgili silah, malzeme, teçhizat ve sistemleri ile mühimmat ihaleleri kapsam dışında kalmıştır. Bunun dışındaki gerek mal satın alma gerekse hizmet alımı, yapım ihalelerinin tümü bu kapsama girmiştir.

Sonuç olarak, yeni ihale tasarısı, özünde çok olumlu ve ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde, yolsuzluklara meydan vermeyecek, toptan kalite yönetimini esas alan, saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, ihtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında karşılanmasını, kaynakların verimli kullanılmasını sağlayacak birçok maddeyi içermektedir. Umarım, bu yasa, 2000'li yıllarda ülkemizin kalkınmasına bir lokomotif etkisi yapacak, işlerin zamanında ve işin başında belirlenen bedellerle ve istenilen kalitede bitirilmesini sağlayacaktır. Bundan böyle, 3 kişiden teklif almak suretiyle, 5 kişiye teklif göndermek suretiyle yapılmış olan ihaleler tarihe karışacaktır.

Gayet tabiî, tasarı, uygulayıcılarla da doğru orantılıdır. Belki, oluşturulan ihale komisyonlarında da farklı görüş ve düşünce içerisinde olabilir; ama, onlar da, gayet tabiî ki, gereken cezaî müeyyidelere çarptırılacaktır; ama, bunun dışındaki bütün uygulamalar güvence altına alınmıştır.

Bugüne kadar, kamuoyunda, kaynakların çarçur edildiği, yolsuzluklara neden olduğu anlayışı, bu tasarıyla son bulacaktır. Zaten, vatandaşın bizden istediği de budur; bunların bir zapturapt altına alınmasıdır; inşallah, bundan sonra bu tür sorunlar yaşanmayacaktır.

Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen, başta, Sayın Bakanlarımız Koray Aydın, Abdülkadir Akcan ve Sümer Oral'a, ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu büyük reform, 57 nci cumhuriyet hükümetinin şeref halkası olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, üzerine düşen payı alacaktır. Belki, bugün, ekonomik kriz dolayısıyla, bir türlü farkına varamadığımız, çıkarmaya çalıştığımız bu yasaları, ekonomik krizin gölgesinde kalsa bile, çocuklarımızın ve gençlerimizin, gelecekte bizi daha iyi anlayacaklarına inanıyorum.

Bu tasarının, devletimize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yaşar.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, devletin mal ve hizmet alımı ile yapım-yatırım toplamı yaklaşık 22 milyar dolardır. Bu rakam, gayri safî millî hâsılamızın yüzde 15'ine yakındır. Son yıllarda, bütçe açıklarından dolayı kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsıladaki payının giderek azaldığını dikkate alırsak, kamu yatırımlarının iktisadî ve sosyal kalkınmanın gerektirdiği seviyelerde gerçekleşmesi durumunda, ileriki yıllarda, bu oranın ve miktarın da artacağı bir gerçektir.

Devlet, ihtiyacı olan mal ve hizmeti satın almak, yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla, bu harcamalarını belli bir sistem dahilinde yapmak zorundadır. Bu sistemin yasal çerçevesi ise, Devlet İhale Kanunudur. Eski 2290 sayılı Kanun, yürürlükte olan 2886 sayılı Kanun ve halen görüşmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu sistemin yasal çerçevesini çizer.

Kamu ihalelerinde iki temel ilke gözümüze çarpar. Birincisi, işleri en ucuza yaptırmak, en ucuza mal etmek. İkincisi ise, ihale kapsamındaki işleri, teknik şartlarına en uygun şekilde ve zamanında, kaliteli olarak bitirmek. Ucuza mal ederken kaliteyi düşürmeyi, kaliteyi gerçekleştirirken maliyeti yükseltmeyi göze almak zorundayız; ancak, şimdiye kadarki uygulamalarda şunu müşahede etmek ve tespit etmek de mümkündür: Kamu yatırımlarında yeterli ödenek temin edilemediğinden, işin planlandığı zamanda bitirilmesi mümkün değildir. Böylece, işin zamanında bitirilmesi ve hizmete açılması; yani, zaman faktörü belirleyici bir faktör olmaktan çıkmıştır. Başlangıçta, rekabet ortamında, işin, en fazla tenzilat yapana verilmesine rağmen, ne hikmetse, kamu işleri, hep, en pahalıya mal olmuştur.

Ayrıca, devlet işleri birim fiyatla yapıldığından ve enflasyon ortamında birim fiyatlar gerçek fiyatların gerisinde kaldığından, kaliteli iş yapmak da mümkün olmamıştır. O halde, kamu ihalelerindeki bu çelişkiyi, paradoksu nasıl açıklayabiliriz? En ucuza verildiği halde pahalıya mal olan, pahalı olduğu halde teknik kaliteyi yakalayamayan, zamanında bitirilemeyen işlerin ana kaynağı olan bu ihale sisteminden, yani, yürürlükteki 2886 sayılı Devlet İhale Kanunundan vazgeçmek günümüzde zaruret halini almıştır. Devletin, sektörün ve kamuoyunun birleştiği ana konu, 2886 sayılı Yasanın temelden değiştirilmesidir.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, mevcut yasanın mahzurları göz önüne alınarak, daha uygun bir yasa hazırlamak amaçlanmıştır. Dünyanın hiçbir ülkesinde ideal bir ihale yasası yoktur; ancak, demokrasiyle idare edilen hiçbir hukuk devletinde de bizimki gibi dejenere edilen bir ihale kanunu da yoktur.

Şimdi, huzurlarınızda, mahzurları en aza indirilmiş, tecrübelerden ders alınmış Kamu İhale Kanunu Tasarısını müzakere ediyoruz. Görüştüğümüz Kamu İhale Kanunu Tasarısı, sihirli bir değnek gibi, sektördeki sorunları bir anda çözecek değil şüphesiz. Yolsuzluğu, şaibeyi, hatta hırsızlığı mevcut Devlet İhale Kanunu uygulamasında gören, İhale Kanununun değiştirilmesini koro halinde söyleyenlerin, görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu Tasarısını eleştirmelerini de hoş karşılayabiliriz; ancak, kanun tasarısının tümüne ve özüne karşı çıkmalarını anlamakta da zorluk çekiyoruz.

Geçmişte, basında ve inşaat sektöründe yazılanlara baktığımızda, hemfikir olunan ana tema şudur: Mevcut İhale Yasası değiştirilmelidir; 2886 ile bu sorunlar çözümlenemez. Haziran 1992 İnşaat Mühendisleri Dergisinin başlığı aynen şöyle: "İhale Yasasındaki Değişikliklerle Sorunlar Çözümlenemez." Yine Haziran 1998, yine İnşaat Mühendisleri Dergisinin başlığı:"Devlet İhale Yasası Değişmelidir."

İşte, bu ortak hükme bağlı olarak Devlet İhale Yasası değiştiriliyor. Kamu İhale Kanunu Tasarısıyla, devrim niteliğindeki değişiklikler gündeme getiriliyor. 57 nci hükümet, yine, sessiz sedasız, lakin, devrim niteliğinde bir değişikliğe daha imzasını atıyor.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının genelinde ve maddelerinde detaylı, teknik konuşmak mümkün; ancak, asıl olan, ideal bir kamu ihale kanun tasarısının mantığı ve felsefesidir. Genelde kanun taslağının temel mantığını anlamadan ihale yasasını yorumlamamız, irdelememiz, müzakere etmemiz mümkün değildir.

Öncelikle, mal ve hizmet alımları dışında inşaat yapım işlerini irdelersek, yorumlarsak, temel ilişkiler açısından bir inşaat yapım işinde dört temel öğenin olduğunu görürüz. Birincisi, mal sahibi, yani, kamu işlerinde devlet. İkincisi, yapımcı, yani, müteahhit firma. Üçüncüsü, mühendis, yani, tüm teknik elemanlar. Dördüncüsü ise, kontrol teşkilatı. Kamu İhale Kanun Tasarısında bu dört öğenin, elemanın, birbirleriyle uyumlu bir şekilde, görevleri, yetkileri ve sorumluluklarıyla birlikte yer alması gerekmektedir.

Teknik ve ahlakî açıdan doğru bir ihalenin yapılabilmesi için, ayrıca, dört aslî amacın birlikte yer alma zorunluluğunu ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Birincisi, istenilen hizmet ve yapımın gerçek değerinde yapılmasını temin etmek; yani, gerçek, doğru fiyatı tespit etmek. İkincisi, yapımın olması gereken kalitede yapılmasını temin etmek; diğer bir deyişle, gerçek kalitenin ve şartnamenin tespit edilmesi. Üçüncüsü, yapımın zamanında bitirilmesini temin etmek. Dördüncüsü, haksız rekabete yer vermemek; yani, ihaleyi, açık, saydam bir ortamda yapmak.

Oysa şimdiye değin, devlet ihalelerinde hâkim olan mantığı müşahede edersek -altını çizerek söylüyorum değerli arkadaşlar- ben, ucuz rakamı verene; yani, en fazla kırana, en fazla tenzilat yapana işi veririm; çünkü, ben başıma iş açmak istemem; çünkü, ben devlet memuruyum; bunun adı, sorumsuzluktur. İnşaat işinden herkes gibi ben de anlarım; ben, kendi inşaatımı kendim yaparım, denetlerim, benim müstakil bütçem var; bunun adı da, ben kendi işimi yaparım, kendi yolumu da bulurum demektir. İş ne zaman biterse bitsin, ödenek ne kadar ise ben o kadar iş yaparım. İşin zamanında bitip bitmemesi önemli değildir; çünkü, Türkiye'de en ucuz olan şey, maalesef, zamandır. Tenkis edilen, zamanında bitirilmeyen işler için de kimse hesap sormaz. Kaliteye ve teknik donatıma ne gerek var; fakir milletin parasını mı ziyan edeceğiz diyerek popülizm yapar, bazen de bunun tam tersi, önemsiz yapılar için çok lüks malzemeler kullanılır ve israfa yol açılır.

İşte, münferit olarak karar altına alınan, ödeneği olmayan, projesi ve arsası temin edilemeyen, ihtiyacı olmayan yerlere ihalesi yapılan yüzlerce yapım işleri bu çarpık mantık içinde, Türkiye'yi, âdeta yatırımlar mezarlığına dönüştürmüştür. Görüşmesini yaptığımız Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu anlayış ve mantıktan uzak, disiplin ve kurallar getirdiği için, isabetlidir.

Değerli arkadaşlar, ister kamu ister özel sektör yapım işlerinde esas olan, işi alanın; yani, müteahhidin kalitesidir. Kamu yapım işlerinde önemli olan diğer bir husus ise, kamunun; yani, halkın paralarının ne şekilde, nasıl, nereye kullanıldığının ve harcandığının sorgulanması ve yargılanmasıdır. Kamunun, halkın parasını doğru yerlerde doğru şekilde kullanmak zorundadır. Kamu yapım işleri müteahhidin bilgisi, görgüsü, deneyimi, birikimi, ahlak ve yetenekleriyle bütünleşmiş, geçerli bir müessese halindeyse işler iyi yürüyecektir; aksi halde, işlerin iyi yürümesi mümkün değildir. Bu nedenle, Kamu İhale Kanunu Tasarısının, ihaleye katılımla ilgili yeterlik kurallarını içeren 10 uncu maddesini yeterli görmek mümkün değildir. Müteahhit seçiminde, müteahhidin gerçek finansman potansiyeli ile kredibilitesi, iş yapma kalitesi ve yeteneği önplana çıkarılmalıdır. Yeterlik kriterlerinde iş bitirme, yapabilme kapasitesi ile iş denetleme ve yönetme kriterlerini bir arada değerlendirmek de yanlıştır. Trilyonluk işleri denetleyenlerin, fiilen, milyonluk basit işleri yapma yeteneği ve kapasitesi yoktur; çünkü, denetlemek ayrı bir konudur, yapmak ise apayrı bir meziyettir.

Bu durumda, müteahhitlik mesleğinin kurumsallaştırılması, disiplin altına alınması, seviye kazandırılması kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Üzerinde çok konuşulan, tartışılan, çok şey beklenen Kamu İhale Kanunu Tasarısının yasalaşması neticesi toplumun beklentilerinin yerine gelmesi için olmazsa olmaz şart, müteahhitlik mesleğinin kurumsallaştırılması, disiplin altına alınması ve seviye kazandırılmasıyla mümkündür.

Değerli milletvekilleri, kamu yapım işlerinde esas olan, işin kalitesi, tarifi, standart ve tekniğine uygun şekilde, zamanında en doğru fiyatlarla, en doğru, en uygun kimseye yaptırılmasıdır. Kamu İhale Kanunu Tasarısında bu ilkeler doğrultusunda bu mantığı görebilmenin memnuniyetini arz ediyorum. Kamu İhale Kanunu Tasarısının yüzde 10 ödeneği olmayan işlerin ihaleye çıkarılmaması, seneler sârî inşaatlar için ayrılan ödeneklerin, kanunla garanti altına alınması, isabetlidir. Hatta, yüzde 10 ödenek marjı azdır; keşke, mümkün olsa da, yüzde 15'e çıkarılması, kanun tasarısında yer alsaydı.

İhaleye çıkarılacak işlerde proje, arsa, ödenek, keşif aranması isabetlidir; ancak, özel ve önemli yapım işlerinde, zemin etüt raporları ile jeofizik etütleri olmadan, ihaleye çıkarılmaması gerekir. Yanlış yer tespitleri neticesinde, zeminin sağlamlaştırılması için harcanan bedel, çoğu zaman arsadan, hatta, üstyapıdan daha pahalıya mal olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, örnek vermek gerekirse, Ankara'da, Emniyet Genel Müdürlüğü binasının yapıldığı arsada, zeminin sağlamlaştırılması için harcanan para, arsa değerinin 7 katını bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Kamu İhale Kanunu Tasarısı incelenirse, yapım işlerinde, ihale aşamasında önce, idarenin, yapım işinin yaklaşık maliyetini belirlemesi gerekmektedir. Yaklaşık maliyetin belirlenmesi, bu İhale Kanunu Tasarısının en önemli hususiyetlerinden biridir. İdarenin, yaklaşık maliyetin doğru olarak belirlenmesinde, gerekli teknik eleman ve donatıma sahip olması gerekir. Yaklaşık maliyetteki sapmalar, yanlış değerlendirmeler, bu İhale Kanunu Tasarısının getirmek istediği özellikleri ve üstünlükleri manasız ve anlamsız kılacaktır. Bu nedenle, kurulacak kamu ihale kurulunun idaresinin, bu hususta, kurumsallaştırma yönünden tedbirler almasında fayda umuyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce de arz ettim; kamu ihalelerinde esas olan, iyi müteahhidin, doğru müteahhidin seçimidir. Bu konudaki önerilerimi sıralamak istiyorum: Yapım işlerinin yaptırılacağı müteahhidin seçimine esas yeterlilik kriterlerinde, firmaların iş deneyimine, iş bitirmelerine, kredibilitelerine, profesyonel ihtisas için yeterli teknik kadronun ve finansal gücün varlığına ağırlık verilmelidir. İşin, proje, şartname, etüt, metraj, sözleşme dokümanlarını hazırlayan danışmanlık firmaları ile ayrıca denetleyen firmaların, uygulamada ortak sorumlulukları olması gerekir. Müteahhitlik firmalarına, yalnız teminat mektubu ile işin kaliteli ve şartnamelere uygun olarak yapılması sorumluluğu yanında, ek finansal destek sorumluluğu ve imkânı getirilmelidir. Ek finansal destek sağlayan firmaların seçiminde kolaylık ve avantaj sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda doğru bilinen, ama, aslında, yanlış algılanan kamu ihaleleri konusundaki bir tezin, kendime göre yanlışlığını açıklamaya çalışacağım. Kamuoyunca bilinen tez şudur: İhaleye çıkan makamın takdir yetkisi ne kadar kısıtlanırsa, ihalede suiistimal o kadar az olur. Bu teze göre, yasalar, yönetmelikler, ihalenin objektif kriterlere göre yapılmasını sağlarsa, soygun olmaz, şaibe olmaz. Objektif kriterler nelerdir; yeterlilik belgesi için hazırlanacak bir alay kırtasiyeyi dolduran belgelerdir. Bu dosyalardaki münderecatı, kırtasiyeyi temin etmek çok kolaydır.

İkinci objektif kriter ise fiyattır. İhaleye girmeyi hak eden müteahhitlerden en düşük fiyatı veren işi alır. En düşük fiyat, en doğru fiyat değildir. Ülkemiz, 1980 öncesi ve 1990 sonrası, en ucuz fiyattan dolayı, çok çekmiştir.

Buradan çıkarılacak netice şudur: Objektif kriterler, ne en uygun müteahhidi bulur ne en uygun fiyatı bulabilir. Objektif kriterlere göre ihaleyi yapmak, yapılmaması gereken yapım işlerinin yapılmasına engel olmaz. İhalelerin kötü yönetilmesi, yanlış fiyatla doğru olmayan firmaya iş verilmesi demek değildir. En büyük yanlışlık, yanlış ihaleleri, yanlış zamanda çıkararak, ülkenin yarım kalmış, verimsiz, yüzlerce yatırım projesiyle dolmasına izin vermektir. İşte, en büyük yolsuzluk, soygun, bu verimsiz yatırımlarda yatmaktadır; çünkü, bitmeyen, bittiği halde verimli olmayan bu yatırım projelerinin ülkemize maliyeti, sadece faiz bazında 7-8 milyar dolardır.

İhale makamının yetkilerini artırmaktan korkmayalım. Yetkisiz insanlar, sorumluluktan kaçarlar. Yetkisiz ve sorumsuz olan insanlar, muhakeme güçlerini devreye sokmazlar. Oysa, nihaî kararların kalitesinin yüksek olması için, karar alıcının, seçme aşamasında muhakeme gücünü devreye sokması gerekir; bu ise, makamın yetkisini artırmakla sağlanır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, her yıl, milyarlarca dolarlık yatırımları planlayan, projelendiren, ihale eden, yöneten, denetleyen, hizmete açan teknik elemanlar ve mühendisler, maalesef, asgarî ücretin biraz üzerinde bir ücret almaktadırlar, asgarî yaşam seviyesinin altında hayatlarını idame ettirmektedirler. Zor bir tahsil yapan, belli düzeyde sosyal ve ekonomik yaşam şartlarına sahip, kamuda çalışan mühendislere ve teknik elemanlara sahip çıkmak zorundayız. Trilyonluk yatırımları yöneten ve denetleyen teknik elemanları asgarî yaşam seviyesinin altında ücrete tabi tutmak adalet ve verim ilkelerine ters düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, ihale olgusunun en temel öğesi müteahhittir demiştik. Türk müteahhit firmaları gerek yurtiçinde gerek yurtdışında çok önemli projelere ve yatırımlara imza atmışlardır. Maalesef, kamuoyunda müteahhitlik ve müteahhitlik firmaları hakkında da yanlış olgu ve kanaat vardır. Diyarbakır-Dicle'de apartman faciasına yol açan cahil ve denetimsiz bir müteahhittir; ancak, unutmayalım, Atatürk Barajını da bitiren, yine, bizim Türk müteahhitlerimizdir. Zor şartlar altında zor işleri başaran müteahhit firmalarımızı kamuoyunda olumlu algılamamız ve hakkını da vermemiz gerekir.

Kamu İhale Kanunu Tasarısının komisyonda müzakerelerini, olumlu değişikliklere imza attıklarını müşahede ettik; bu vesileyle, komisyon ve Başkan ve üyelerini kutluyorum, kendilerine teşekkür ediyorum. Zor olan bu taslağın hazırlanmasında katkı ve emekleri olan, başta, Bayındırlık Bakanlığı mensupları olmak üzere, emeği geçen tüm ilgililere teşekkür ediyorum. Kamu İhale Kanunu Tasarısının ülkemize ve sektöre hayırlı olmasını dilerken, Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökbulut.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Sancar Sayın; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak amacıyla söz almış bulunuyorum; bu duygularla, sizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısında ilk göze çarpan en önemli değişiklik, kanunun ismi olmuştur, kanunun başlığı olmuştur. Bundan önceki şu anda halen yürürlükte olan 2886 sayılı Kanunumuzun ismi Devlet İhale Kanunuydu; yeni tasarıda ise, bu, Kamu İhale Kanunu olarak değiştirilmiş bulunuluyor. Bu, aslında, görüşülen bu tasarının reform niteliğinde bir tasarı olduğunun da en temel ipucu. Neden, Devlet İhale Kanunundan, Kamu İhale Kanununa bir dönüşüm oldu; tabiî, bunda, 2886 sayılı Kanunun yayımlanmış olduğu 1984 yılından bu yana geçen sürede, gerek Türkiye'de gerek dünyada hızla değişen ve gelişen koşulların önemli etkisi vardır. O yıllarda, mal ve hizmetlerin en büyük alımcısı ve yine, yapım ihalelerine en çok çıkan, daha çok, merkezî idarelerdi; ama, yıllar içerisinde, yerel idarelerin, kamu göreviyle görevlendirilmiş bulunan diğer idarelerin, kurum ve kuruluşların toplam ihale payı içerisinde ağırlığı giderek artmaya başladı ve doğal olarak, artık, bu kanun, sadece merkezî idarelerin yapmış olduğu ihaleleri ilgilendiren bir kanun olmaktan çıktı, yerel idareleri de ilgilendiren çok geniş anlamda bir kanun haline dönüştü. Zaten, tasarının 2 nci maddesindeki kapsamda da, bu, çok açık bir şekilde görülüyor. Kapsama baktığımız takdirde, genel bütçeye dahil idareler, katma bütçeli idareler, özel idare ve belediyeler ve bu idarelere bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzelkişiler, enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon kuruluşları, KİT'ler, BİT'ler... Bütün bunlar, bu tasarı kapsamı içerisine alınmış bulunmaktadır ve doğal olarak, bu tasarı, 2885 sayılı Kanunun cevap veremediği çok daha geniş bir alana cevap vermektedir.

Yine, tasarıyla getirilen en büyük ikinci değişiklik, 2886 sayılı Kanunda bulunan, devletin gelirleriyle ilgili olan satım işlerinin, artık, bu kanun kapsamı içerisinde yer almayışı; çünkü, gelirleri ilgilendiren satım işleriyle ilgili düzenlemeler ile giderleri ilgilendiren alım ve yapım işleriyle ilgili düzenlemelerle ilişkin hükümler, birbirlerini muğlak hale getiriyordu. Bu açıdan, bu tasarı, satışla ilgili hükümlerin çıkarılmasıyla, son derece net ve anlaşılır bir hale gelmiştir; bu da, önemli yeniliklerden biridir.

Geçen süre içerisinde mal ve hizmet çeşitliliğinin artması, ülkemizde geçmişte yapılamayan pek çok yapım hizmetinin, artık, son derece rahat bir şekilde yapılıyor olması, bu teknolojinin Türkiye'ye kazandırılmış olması, piyasa şartlarında istekli sayısının artmış olması, kanunla ilgili bakışımızın da değişmesi gerektiği sonucunu doğurmuştur. Artık, piyasa şartlarını daha çok gözeten, dikkat eden yeni bir anlayışa ihtiyaç vardı ve bu kanun tasarısıyla, bu anlayış önemli ölçüde hayata geçirilmiş olacaktır.

Bu ne idi; 2886 sayılı Kanunda, devlet, fiyatları, birim fiyat usulüyle belirleyen makamdı ve açık eksiltme ya da kapalı zarf usulüyle, eksiltme yoluyla ihaleye çıkardı. Buna göre de, ihaleye katılan iştirakliler, fiyat eksilterek birim fiyat teklif ederlerdi. Kendileri piyasa koşullarını araştırma zahmetine katlanmazlardı, devletin yayımlamış olduğu birim fiyatlar geçer kabul edilirdi; ancak, geçen süre içerisinde bu birim fiyat uygulamasında yaşanan sıkıntılar, yanlışlıklar, bundan hızla vazgeçilmesi sonucunu doğurmuştur.

Öyle ki, birim fiyatlarda yüzde 25 nispetinde öngörülen müteahhitlik kârları, ihalelere çıkıldığı zaman müteahhitlerin, yüzde 50-60 kırımlara kadar ulaştığı değerlere düşebilmekteydi; ya bu birim fiyatlar yanlış hesaplanıyordu ya müteahhitler zararına iş yapıyorlardı. Tabiî, bu, eşyanın tabiatına aykırı bir durum. Birim fiyatlar, mart ayı itibariyle yayıma çıkıyordu ve o yıl, öngörülen enflasyonu da baz alıyordu ve çok sağlıklı bir piyasa araştırmasına da dayanmıyordu. Bundan dolayı, birim fiyatlar, genellikle, yılbaşında oldukça yüksek kâr marjları içermekteydi ve yılbaşında yapılan ihaleler, yılın başında yapılan ihalelerde kırım oranları yükselmekteydi. Ayrıca, yıllara sârî ihalelerde de, bir yıl sonra yapılacak olan imalatlar izharata  dönüştürülerek, büyük kârlar elde edilmekteydi.

Oysa, işin tarifi oldukça basitti; ihalenin temel amacı, bir malı veya hizmeti ya da bir yapım işini en iyi teknolojiyle en ucuza satın alabilme yeteneğidir. Bunun için de, isteklilerin, kendi özel yeteneklerini, kendi müteahhitlik yeteneklerini de dahil edecekleri bir teklif sistemine geçilmesine ihtiyaç vardı. Bu yeni sistem, devletin, artık, birim fiyat teklif ettiği bir sistemi sona erdirmiş bulunmaktadır ve bu önemli bir yeniliktir.

Tasarının bir başka önemli yeniliği, Dünya Ticaret Örgütünün ve AB normlarının, direktiflerinin bu tasarıda yer almasıdır. Dünya Ticaret Örgütü 15 üyesi ve AB olmak üzere, yaklaşık 30 üyenin iştirak ettiği bir örgüttür ve Dünya Ticaret Örgütü Hukuk Komisyonunun hazırlamış olduğu bir model kanun, 30 üye ülke tarafından kabul edilmiştir. Bu üye ülkeler, kendi ulusal ihale sistemlerini, bu model kanun çerçevesinde yenilemişlerdir.

Bu model kanunda getirilen en önemli yeniliklerden bir tanesi ve bizim de bu tasarıya intikal ettirdiğimiz yeniliklerden bir tanesi, eşik değerle ilgili bir tanımlamadır. Eşik değerler, ulusal sınırlar içerisinde açılmış olan ihalelerde uluslararası firmaların katılabileceği bir değerdir. Eşik değerin üzerindeki ihaleler için uluslararası firmalar da teklif verebilmektedir. Eşik değerin altındaki ihalelerde, sadece yerli istekliler teklif verebilmektedir. Dünya Ticaret Örgütü normlarında, bu, son derece açık ve detaylı bir şekilde ifade edilmiştir. Burada, genel bütçeli kuruluşların yapmış olduğu mal ve hizmet alımları için 130 000 SDR; yani, özel çekme hakkı biriminden oluşan bir eşik değer tanımlanmıştır. Bu da yaklaşık olarak 300 000 000 Türk Lirasına tekabül etmektedir. Ayrıca, yine, merkezî idarelerin yapmış olduğu yapım ihalelerinde 5 000 000 SDR düzeyinde bir eşik değer belirlenmiştir. Bu da, bizim tasarımızda yer alan 11 trilyonluk eşik değere tekabül etmektedir.

Biraz önce, muhalefet sözcüleri, İhale Kanunu Tasarısında, uluslararası firmaların da Türkiye'de açılan ihalelere girebilmesinin önünün açıldığını, bunun, ulusal firmalarımıza ve ekonomimize zarar vereceğini ifade ettiler. Ben, açıkçası, bu ifadelere oldukça şaşırdım; çünkü, hem tasarıyı okumadıklarını hem de yürürlükte olan mevcut kanunu da bilmediklerini gördüm; çünkü, yürürlükte olan mevcut kanunda, uluslararası firmaların Türkiye içerisinde açılmış olan ihalelere girmesini engelleyen herhangi bir hüküm yok, hiçbir hüküm yok; aksine, idareler, istedikleri takdirde, herhangi bir eşik değere bağlı kalmaksızın, bir ihaleyi uluslararası boyutta açabiliyorlar. Bu tasarıyla, ilk defa, belli bir eşik değerin altındaki ihalelere sadece yerli isteklilerin katılabilmesi hükmü getirilmiştir; ancak, bu eşik değer aşıldığı takdirde uluslararası firmalar ihalelere iştirak edebileceklerdir.

Yine, atladıkları bir başka konu, bu ihalelerde yerli istekliler lehine; yani, uluslararası açılmış olan ihalelerde yerli istekliler lehine yüzde 15'lik bir ek avantaj getirmiştir; yani, yerli isteklilerin yapmış olduğu teklifin üzerine yüzde 15 daha eklenecektir. Bu da, ulusal firmalarımızı korumak açısından tasarının getirmiş olduğu oldukça yeni bir düzenlemedir. Bu düzenlemelerin hiçbirisi, maalesef, 2886 sayılı Yasada yer almamıştı ve buna rağmen, yerli iştirakçilerimizin, ben, bugüne kadar zarar gördüğüne tanık olmadım.

Bir başka konu, tasarının, 2886 sayılı yürürlükte olan mevcut Kanunun pek çok açıdan gerisine düşmüş olduğuyla ilgili hükümdü. Bunlara da katılmak mümkün değil. Her şeyden önce, yürürlükte olan kanunda, ihale kurumunu, o ihaleye çıkan idareler oluşturmaktaydı; oysa, yeni tasarıda ihale kurumu, 10 kişilik, bağımsız, tarafsız bir kurum tarafından oluşturulmakta. Bu kurumun içerisinde, kamuyu temsilen, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından, Maliye Bakanlığından, Devlet Planlama Teşkilatından birer temsilci bulunmakla beraber, Odalar Birliğinden, Türkiye İşverenler Sendikasından, sivil toplum örgütlerinden de temsilciler bulunmaktadır. Bu kurum, tüm ihalelerle ilgili isteklilerin sicillerini tutmakla, ihale mevzuatını hazırlamakla görevlendirilmiştir.

Ayrıca, ihale tasarısı daha pek çok yeni düzenlemeler getirmektedir. Bu düzenlemelerden bir tanesi de, devletin yayımladığı birim fiyat yerine, isteklinin kendisinin teklif ettiği teklif birim fiyattır. Bu teklif birim fiyat da, biraz önce, yine muhalefet sözcülerinden birisi tarafından eleştirildi ve "bunun, mevcut İhale Kanununun gerisine düşen bir uygulama olduğu" söylendi; ancak, ben, yine o sayın milletvekilinin kendi partisinin 1992 yılında vermiş olduğu bir tasarıyı burada okumak istiyorum. O tasarının 4 üncü maddesinde "devlet tarafından, idare tarafından tespit edilmiş birim fiyatlarının kullanılması zorunluluğu kaldırılmıştır, bunun yerine teklif birim fiyat alınmasının önü açılmıştır" diye bir ifade var. Bu tasarı, o tarihte, Doğru Yol Partisi tarafından verilmiş, 5 inci sıraya kadar yükselmiş; ancak, kadük olmuştur. Yani, eğer, bu yeni tasarıda yer alan bu düzenleme yolsuzluklara yol açacaksa, o gün bu tasarıyı veren Doğru Yol Hükümeti yolsuzluk yapmak amacıyla mı bu hükmü, bu maddeyi yerleştirmişti?.. Doğrusu, kendilerine bu soruyu sormak istiyorum.

Tasarımız 4 ayrı ihale usulünü benimsiyor: Bunlardan birincisi, açık ihale usulü. Bu usule göre, bütün istekliler katılabiliyorlar. İkinci usulümüz, belirli istekliler arasında yapılan ihale usulü. Üçüncü usul, pazarlık usulü. Dördüncü usul ise doğrudan teklif usulü. Açık ihale usulü ve belirli istekliler arasında yapılacak ihale usulü, kanunun temel ihale usulleridir. Belirli istekliler arasında yapılacak ihale usulü, ancak özel şartların oluşması durumunda gündeme gelebilmektedir. Bunun için de, her şeyden önce, o ihalenin uzmanlık gerektirmesi ve yüksek teknoloji gerektirmesi zorunluluğu vardır. Bu kavramları muğlak bulduklarını ifade ettiler; ancak, bu kavramlar günün şartlarına ve  teknolojinin gelişmesine göre, her gün değişiklik arz etmektedir; çünkü, belli istekliler arasındaki ihale usulü 2886 sayılı Kanunda da vardı ve bu kanunda, tek tek hangi konuların belli istekliler arasında ihale usulüne dahil olabileceği zikredilmişti. Bunun içerisinde, otoyollar, köprüler, barajlar, tüneller, liman inşaatları gibi, bugün artık Türk müteahhitleri tarafından rahatlıkla yapılabilen ihale usulleri de vardı; yani, ilave bir yüksek teknoloji gerektirmeyen ihale usulleri de vardı. O yüzden, tek tek, madde madde bunların adını zikretmek, gelişen teknolojik koşullar içerisinde, yasanın, bir anlamda yürürlükle bağdaşmamasını sağlayacaktır. Buna, yönetmeliklerle karar verilmesi daha uygun olacaktır.

Yine, pazarlık usulü, özelliği olan ve ivedi olarak yapılması gereken işler olarak tanımlanmıştır. Pazarlık usulünde de iki aşama vardır. Bunun birincisi, teknik teklif aşamasıdır. İkincisi de, teknik teklifler değerlendirildikten sonra yapılacak olan fiyat teklifi aşamasıdır.

Yine, pazarlık usulü de, belli alanlarla sınırlanmıştır. Bu nedenle, pazarlık usulüne dönülüyor her aşamada denilerek; bir anlamda, mevcut, yürürlükte olan kanunun gerisine düşüldüğünün ifade edilmesini de, son derece yanlış ve yanıltıcı bir bilgi olarak görüyorum.

Yine, Doğru Yol Partisi milletvekili Nevfel Şahin'in bir sözünü gerçekten çok yadırgadım. "30'a yakın önerge de verdik; bu önergelerin hiçbiri kabul edilmedi" diyor. Evet, komisyonumuzda 90'a yakın önerge görüşüldü. 90'a yakın önergenin yaklaşık olarak 67 tanesi kabul edilmiştir ve Nevfel Şahin'in de bu kabul edilen önergeler içerisinde önergeleri vardır; komisyonumuz tarafından doğru bulunmuştur.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, komisyon adına mı konuşuyor?!

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - Yasa tasarısının görüşülmesi aşamasında, 10'u aşkın sivil toplum örgütünün temsilcileri hazır bulunmuştur. Ayrıca, yasa tasarısının hazırlanması aşamasında da, 50'yi aşkın üniversite ve sivil toplum örgütünden görüşler alınmıştır. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı üzerinde verilen bütün bu önergeler, gerek sivil toplum örgütlerinin gerek milletvekillerinin katkılarıyla verilmiş önergelerdir. Bu önergeler içerisinde, bizim de itiraz etmediğimiz, bizim de haklı bulduğumuz tüm önergeler, bu yasa tasarısında yerini almıştır.

Bu önergeler, yasa tasarısının özü itibariyle genel hükümlerini değiştirmemektedir; yani, hükümetten gelen şekliyle genel hükümleri değiştirmemektedir. Daha çok, uygulamaya yönelik birtakım tadilatlar şeklinde olmuştur. Bu açıdan da, bizim için de uygun önergeler olmuştur, bu önergelerin hepsi.

Tasarı, yine, AB normlarına uygun olarak, ihalelerin ilan süreleriyle ilgili birtakım kıstaslar getiriyor. Mevcut yürüyen ihale sistemimizde bu süreler on günle sınırlıydı. İhaleye katılacak olan isteklilerin daha rahat bir zamanda ihaleye hazırlanabilmeleri açısından bu süreler uzatılmıştır. Örneğin, açık ihale usulünde kırk gün öncesi; belli istekliler arasında ihale usulünde, ön yeterlilik şartının görüşülebilmesi için yirmibeş gün öncesi; pazarlık usulünde, yine yirmibeş gün öncesi; eşit değerin altında kalan ihalelerde ise, bir haftadan üç haftaya kadar uzayan belli parasal limitlere dayalı süreler öngörülmüştür.

Yasa tasarısının getirdiği önemli kıstaslardan biri de, bugüne kadar ihalelerin sonuçlandırılamamasının, devlet yatırımlarının sonuçlandırılamamasının en büyük nedeni olan bütçedeki ayrılan payların yetersizliği konusuna burada kesin bir çözüm getirilmiş olmasıdır. Bundan böyle ihaleye çıkacak olan idareler, ihaleye çıkacakları konuların keşif bütçelerinin en az yüzde 10'unu kendi bütçelerine, ilk yıl bütçesine koymak zorundadırlar. Diğer yıllarda, yıllara sari olarak, bu ihalenin yıllara ait ödenek dilimlerinin bütçeye konulma zorunluluğu getirilmiştir. Böylelikle, idare ile müteahhitler arasında sık sık çıkan bir ihtilaf konusu da önlenmiştir.

Burada getirilen bir başka olay da şu: Devlet ihalelerinde yüzde 50'lik bir artışa kadar bir artış öngörülmüştür. Bu, biraz önce çok eleştirilen bir konuydu; "mevcut ihale sistemimizde yüzde 30'dur bu artış; niye burada yüzde 50'ye kadar keşif artışı getiriliyor" diye. Doğrudur; mevcut ihale sistemimizde bu keşif artışı yüzde 30'dur; ama, maalesef, hiçbir zaman yüzde 30'la sınırlı kalmamıştır. Çünkü, yüzde 30'la bitmediği takdirde, tekrar bir yüzde 30'la yeniden devam ettirilmiştir ve bu şekilde keşif bedelini kat be kat aşan değerlere ulaşılmıştır. Ancak, bu ihale sisteminde, Avrupa Birliği normlarına uygun olarak, yüzde 50'lik bir artış öngörülmüştür ve yüzde 50'nin dışında bir artış öngörülmemektedir. Yani, eğer, idare, o işin yüzde 50'lik bir keşif artışıyla bitemeyeceğini görüyor ise, o ihale feshediliyor, o iş, o yatırım feshediliyor; ancak, yüzde 50 sınırı içerisinde bitirilebileceği öngörülüyor ise, bu keşif artışı öngörülüyor. Bu keşif artışının daha düşük bir değer olması, böylesine katı bir hüküm getirildiği zaman, uygulamada büyük sorunlara neden olacaktır. Çünkü, ilave yüzde 50'lik keşif artışı, üçte 2'si bitmiş bir işi tarif eder. Üçte 2'si bitmiş bir işin üçte 1'inin yapılamaması anlamına gelir daha düşük bir keşif artışı. Yapılamadığı takdirde, yeni keşif artışları vermek zorunda kalırsınız. Yani, bu anlamda, 2886'ya geri dönersiniz ki, bence, 2886'nın en olumsuz yanı, bu keşif artışıyla ilgili yanıydı.

Değerli arkadaşlar, yine, İhale Kanunu Tasarısıyla ilgili önemli konulardan bir tanesi, artık, yerel düzeyde de, belediyeler düzeyinde de tüm kurumlar bu ihalelere çıkmak zorunda kalacaklardır. Bu, güzel bir uygulamadır; çünkü, bugün, kamuoyuna yansıyan, özellikle belediye iştirakleriyle ilgili büyük sorunların temelinde yatan olay, mevcut 2886 sayılı İhale Kanununun yetersizliğidir. Demiştik ki, ihale, bir malı ya da hizmeti en ucuz şekilde temin etmektir. Oysa, belediyeler, kendi kurdukları teşekküllerle, herhangi bir ihale yapmazsızın, doğrudan doğruya bu şirketlere ihale aktararak, bu şirketlere bu hizmetleri vererek, oldukça pahalıya mal ve hizmet satın alıyorlar ve hizmet üretiyorlar. Bu ihale kanunuyla da böylesi bir suiistimalin önüne geçilmiş olacaktır.

Ben, tüm gruplarımızın, reform niteliğinde sayılan bu ihale kanununa destek vereceği inancıyla, tekrar, bütün Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sayın.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bugün, burada, Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi açıklayacağız. Aslında, Kamu İhale Kanunu Tasarısı, Türkiye'de en önemli tasarılardan biridir. Bundan öncesinde -raporlarda da var- 2490 sayılı İhale Kanunu vardı, belki, otuz yıl sürdü, 2886 sayılı Yasa da yirmi yıl kadar sürdü; bu gelen İhale Kanunumuz da, tahmin ediyorum ki, uzun yıllar, bütün alımlarda, satımlarda, kamu ihalelerinde öne geçecek bir İhale Kanunu olacaktır. Fakat, bu tasarı, şimdi, arz edildiği gibi, layık olduğu şekilde Plan ve Bütçe Komisyonunda olsun, Bayındırlık Komisyonunda olsun, Genel Kurulda olsun, tartışılmış mıdır? Şimdi, bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum.

Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna -esas komisyon olması gerekirken, tali komisyon olarak- gelmiş ve geldiği gün de çıkmıştır; yani, bu tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir günden fazla tartışılmasına tahammül edilememiştir. Bu arada, bu, Bayındırlık Komisyonuna gitmiştir. Bayındırlık Komisyonu, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunu beklemeden, tümü üzerinde görüşmelere, zaten, başlamıştır. Sonradan, tahmin ediyorum, Bayındırlık Komisyonunda, ya iki ya üç günde, bu tasarının tüm maddeleri -70 madde bir, 40 küsur da bir, 110 küsur madde- görüşülmüş ve hemen, bu, Meclise getirilmiştir. Meclise getirilen bu kanun tasarısı -70 artı 40 küsur, 110 küsur madde- bari burada tartışılsın derken, bunun temel yasa olması istenmiş. Şimdi, bakın, milletvekillerine bir şey söyleyeceğim, burada beni iyi dinlemenizi istiyorum. Bir kanunu temel yasa haline getirmek istiyorsanız... Bundan önce yine geldi. Mesela, Gümrük Kanunu geldi. Gümrük Kanunu gelmeden önce, Bakan, bütün komisyonlara geldi "Gümrük Kanunu Tasarısı, hepimiz için eşit mesafede olduğumuz, siyasî yönü olmayan bir tasarı; bütün komisyonlarda, tüm partilerden birer üyeyle bir altkomisyon kuralım, günlerce, beraberce bunu tartışalım" dedi ve bu tasarının bütün partilerden eşit oluşan altkomisyonlarda tartışılmasıyla müşterek bir metin meydana getirildi ve o metin, ittifakla Genel Kurula geldi ve hemen, temel yasa olarak bir günde çıktı. Fakat, siz, bu kanun tasarısını getirdiğiniz zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Bayındırlık Komisyonunda "bunu temel yasa olarak görüşmek istiyoruz, görüşünüz nedir" diye muhalefete sorma ihtiyacını görmediniz. Fakat, burada, bu kanun tasarısı, 110 madde olarak görüşülerek, size bütün hatalar ikaz edilecekken, bu sefer de, ne yazık ki, sizin yetmeyen gücünüz, AKP'nin gücüyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği destekle, bu, bir günde buradan" görüşülerek, tartışılmadan çıkma durumuna gelmiştir. Dolayısıyla, bu tasarının tam olarak görüşülmeden çıkmasındaki bütün günahlarınıza Adalet ve Kalkınma Partisi de ortak olmuştur; bunu, buradan belirtmek isterim.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sahte oylar da var.

ASLAN POLAT (Devamla) - Arkadaşlar, tasarının maddelerine geçmeden önce bir şey söylemek istiyorum. Bu tasarı neden Amerika Birleşik Devletlerini çok ilgilendiriyor; ben, bunu öğrenmek istiyorum. Ben, Türkiyeme gelen bir yabancı devlet başkanına, şu şu şu kanunu çıkarmadan ülkeme gelme veya bu kanunları yanına al, gel diyebiliyor muyum?! Beni ilgilendiren bir kanunu, ben, burada, alırım, günlerce tartışırım, konuşurum, gerçekleştiririm, anlaştıktan sonra ben kendim için çıkarırım. Eğer, ben bu kanun tasarısını, Amerika'ya giderken, IMF'yle bir kredi anlaşması imzalarken "olmazsa olmaz" bir şart olarak imzalıyorsam, benim kadar yabancı ülkelerin de bu tasarı üzerinde bir ittifakı vardır, bir belirtisi vardır, bir isteği vardır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bakın, şimdi, ben, burada, maddelerine de biraz sonra gireceğim; ama, bu tasarının getirdiği birtakım özellikler var. Bunlardan bir tanesi -ki, üzerinde çok durulan biri- bu ihalelerin, artık, açık bir şekilde, öncelikli şekilde yabancılara açılmasıdır. Yabancılara açılmasında eşik değer vardı. Eşik değer, komisyonlara geldiğinde 7 trilyon 400 milyardı; nedense, Bayındırlık Komisyonunda 11 trilyon olmuş. Şimdi, bu rakamın yetmeyeceğini şunun için söylemek istiyorum: Japonya, bizden çok daha ileri bir ülkedir, fert başına düşen millî geliri bizim 10-15 katımızdır; fakat, onlarda bile, bu, 20 trilyonun üzerinde, 20 milyon dolar civarındadır; şöyle böyle 30 trilyona yaklaşan bir miktardadır onların eşik değeri.

Şimdi, Japonlar, dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip bir ülke olmasına rağmen, kendi firmalarını korumak için, sırf kendi müteahhitlerini korumak için, kendi mühendislerini korumak için, kendi malzemelerini korumak için, eşik değerini 20 milyon dolara getirirken ve fert başına düşen millî geliri, senin en az 10-15 katın olmasına rağmen, bu kadar yüksek eşik değer tutarken, senin, kalkıp da, bunu 11 trilyon gibi -ki, o da yetersizdir- bir değere getirmen, sadece, burada, Türkiye'deki müteahhit firmalarını, işçileri ve mühendisleri işsizliğe itmenin bir yoludur.

Bakın, şimdi, Türkiye'de, bugün için, 76 000 civarında şirket veya şahıs bazında müteahhit firma vardır. Şimdi, sizin getirdiğiniz bu tasarı bir yıl sonra uygulamaya geçeceği için -bu 76 000 tane müteahhidin de 20 000'den fazlası, 25 000'e yakını mühendis kökenlidir- bunların büyük bir bölümü işsizlikle karşı karşıya kalacaktır. Bu konular, burada tartışılmamıştır.

Şimdi, ben, size bir şey söyleyeceğim. Büyük bir sistem değişikliği oluyor. Bu sistem iyi mi kötü mü, tam tartışılmamıştır. Birim fiyat esasından vazgeçiliyor. Birim fiyat esasından vazgeçildiği zaman... Mesela, yap-işlet-devret ihaleleri yapılmıştır. Bir ihalede -Sayıştay bir rapor veriyor- İzmit'te yapılan bir baraj 890 milyon dolara bitiyor, Sayıştayın raporuna göre, aynı, emsal iş, İzmir'de 115 milyon dolara, Diyarbakır'da 212 milyon dolar civarında bir rakama bitiyor. Demek ki, birim fiyatlar, bir de, bizim bir kıstasımızdı; bundan ayrılmakla iyi mi ettik kötü mü ettik, bunu bir tartışmadık.

Tabiî, şu vardır: Birim fiyatlardan ayrıldığımız zaman, bizim 76 000 civarında olan müteahhit firmalarımızın takriben 60 000'e yakını ilk elemede elenecektir; çünkü, artık, bundan sonra, birim fiyat olmadan, önüne gelen bir projenin tatbikat projesine kadar yapılması ve tatbikat projesine kadar yapılan bu projelerde tam ve kati değerlendirme yapılması, özel ihtisas isteyecektir. Bu ihtisasları yapamayan ve mühendis kökenli olmayan firmalar yok olacaktır. Bunlarla beraber, bir işsizlik doğuracaksınız.

Şimdi, ikinci bir nokta daha vardır, bu da çok önemlidir. Ben, bir birim tespit ettiğim zaman, bugünkü fiyata göre tespit edeceğim; ama, bunu, beş sene, on sene sonrası için tahmin edebilmem için, benim ülkemde enflasyon oranının yüzde 10'un altına düşmesi gerekirdi. Sizin, bugün, hâlâ, enflasyonunuzun yüzde 88 olduğu bir ortamda, bu müteahhit firmalar neye dayanarak size teklif vereceklerdir? İşte, bunun misalini gördük. 4306 sayılı Kanun gereği yapılan Millî Eğitim Bakanlığı ihalelerinde de anahtar teslimi ihale aldınız, enflasyon bu sene içerisinde yüzde 30 olacak dediniz, yüzde 88 çıkınca, hemen, haziran ayında ek fiyat farkı verme kararnamesi yapmak zorunda kaldınız. Niye; çünkü, siz, bu enflasyonu düşürmeden, bu ihaleyi yerine getiremezsiniz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, burada en önemli konulardan bir tanesi de, yine, sizin yaptığınız projeye güvenmemenizin bir sonucu, 2886'da yüzde 30 olan artışı yüzde 50'ye çıkarmanızdır. Peki, siz, bu işleri, bu kadar, tatbikat projelerine kadar detaylandıracaksanız, kendinize de bu kadar güveniyorsanız, neden fiyat artışı yapma ihtiyacını hissettiniz, yüzde 30'u yüzde 50'ye çıkardınız? Bu da gösteriyor ki, siz, burada, yapacağınız tatbikat projelerinde, gelen firmalara en az yüzde 50 civarında bir fazlalığı daha şimdiden öngörüyorsunuz.

Bakın, yine, burada, en önemli konulardan birisi var. Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu sözcüsü arkadaşım çıktı, burada konuştu. Kendisi de mühendis kökenlidir. Peki, bu Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin figanını hiç okumadın mı sen?.. Bana da söylüyorlar ve hatta, sizin buna karşı çok da duyarlı olmadığınızdan dolayı, Oda'dan bana şikâyet de geliyor. Siz, bunları niye, gelip de söylüyorsunuz!.. İşte, odaların bana gönderdiği raporlar, bir mühendis olarak. İşte, burada, İnşaat Mühendisleri Odasının gönderdiği rapor. Bunların hepsini ele aldığımız zaman, göreceksiniz ki, mühendislerin burada çeşitli yerlerden itirazları vardır. Mühendislerin en büyük itirazlarından birisi, danışma projelerinde, mühendislerin yabancılar karşısında işsiz kalacağıdır. Bugün Türkiyemizde 220 000 civarında mühendis vardır; bu mühendislerin takriben üçte 1'i işsizdir. Sizin getireceğiniz ve düşük tuttuğunuz eşik değer dolayısıyla, işsiz kalan mühendis sayıları en az ikiye katlanacaktır. Peki, üniversitelerde okuttuğumuz ve iş bulamadığımız bu mühendislerin yerine, yabancı mühendisleri getirip de, bu arkadaşları işsiz bıraktığımız zaman, bir meslektaşım olarak, siz üzülmeyecek misiniz? Bu Oda'dan sizi ikaz etmediler mi? Sizi de ikaz ettiler, beni de ikaz ettiler ve bu ikazın sizde yeterince cevap bulmadığından da üzülerek yakındılar. Bunu da size söyleyeyim.

Bakın, şimdi arkadaşlar, bunları ben niye söylüyorum...

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Mevcut yasada böyle bir hüküm yoktu bile... Lütfen...

ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, bakın, şimdi, siz dinleyin... Gelin İnşaat Mühendisleri Odasında konuşalım. Şimdi, yine, İnşaat Mühendisleri Odalarının buradaki en büyük itirazlarından birisi, Rusya'da, Sovyet Bloğu ülkelerinde bile kamu yararı gözetilirken, bu ihale yasasında kamu yararının öne alınmaması... Şimdi, çok itiraz ediyorsunuz; efendim karşılıklılık esası getirelim... Onu bile getirmediniz. Karşılıklılık esası getirseniz bile, ben Danimarka ile ne kadar karşılık yapacağım, benim fert başına düşen millî gelirim 3 000 dolar, onun 30 000 dolar?.. Ondaki firmalarla bendeki firmaların rekabet şartı eşit midir arkadaşım?.. Bizim, şu anda, Türk müteahhitlerinin, yurtdışından iş alan müteahhit firmalarının aldıkların işlerin büyük bölümü, Ortadoğu ülkeleri, Afrika ülkeleri ve Rusya'dan bölünen bağımsız devletler topluluğu ülkelerinden alınan ihalelerdir.

Buradan şunu söylemek istiyorum: Bu ihalelerin eşit şartlarda yapılabilmesi için, şartların eşit olması gerekirdi. Şartlar eşit olmadığı yerde, gerek danışman ücretlerinde gerek müteahhitlik hizmetlerinde, daima, bizim mühendis arkadaşlarımız olsun, Türk müteahhitleri olsun, işsiz kalacaklardır.

Şimdi, bunun bir devamı, bu ihalelerin bir devamı da, büyük ihtimalle, Türkiye'de iş alan müteahhit firmalar sertifikalı işçi çalıştırmayı şart koşacaklardır. Şimdi, size söylüyorum; şimdi, Türkiye'deki işçilerin ne kadarında sertifika vardır, ne kadarında yoktur?.. Bunun için, henüz daha Millî Eğitim Bakanlığımız gereken altyapıyı sağlayabilmiş midir?.. O zaman, kendi inşaatlarımızda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakika içerisinde tamamlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi, kendi ülkemizde bile işsiz kalacağız. Yabancılar, bu sefer, senin işçilerin sertifikalı değil diye, getirip burada işçi çalıştıracaklar, biz buna karşılık işsiz kalacağız.

Bir başkası; (C) markalı veya (S) markalı malzeme isteyeceklerdir yabancılar. Yabancıların isteyeceği bu markaları, Türk standartlarının üzerindeki bu markaları bulunduramadığımız müddetçe, kendi ülkemizde ihale ettiğimiz işlere dahi kendi malzemelerimizi satamama, kullandıramama ihtimali meydana çıkacaktır.

Bütün bunlara dikkat edilmesi gerekirdi, bunların tartışılması gerekirdi. Bunlar uzun uzun tartışıldıktan sonra, bunların hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu anlamamız gerekirdi.

Bakın, şimdi "bu kanunu bir sene sonra yürürlüğe sokacağız" diyorsunuz. Bence o bir sene de normaldir; çünkü, bir geçiş dönemi olması gerekir. Fakat, bir sene sonra bu kanunu yürürlüğe sokacaksak, bugün bütün milleti saat 24.00'e kadar burada tutup, en az otuz yılımızı alacak bir kanuna, bugün çıkacak demenin manası nedir; bana bunu izah etmek zorundasınız. Bu tasarıyı, komisyonlardan bir günde, geldiği gün Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmenizin bana gerekçesini izah etmek zorundasınız. Sadece bana değil arkadaş, bunu, tüm mühendis arkadaşlarımıza, beraber mezun olduğumuz okuldaki arkadaşlarımıza izah etmek zorundasınız.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, sözcü, partimizi kastederek, bizim, temel kanun olarak görüşülmesine destek vermek suretiyle günah işlediğimizi iddia etti. Bu, partimize yapılmış bir sataşmadır. Sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Şahin, çok kısa olmak kaydıyla, 2 dakika içerisinde, yeni bir sataşmaya neden olmamak üzere... Siz zaten vermezsiniz...

Buyurun.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Kamu İhale Kanunu Tasarısının görüşmeleri sırasındaki konuşmasında, Partisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Polat, biraz önce, görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Tasarısının temel kanun olarak görüşülmesine AK Parti olarak destek vermemiz nedeniyle bizi suçladı, itham etti ve bizim günah işlediğimizi ileri sürdü. Biz, dün, Grup adına burada yapmış olduğumuz konuşmada, İhale Kanunu Tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi ifade ederken, gördüğümüz aksaklıkları ve noksanlıkları burada ifade ettik. Sonra, hükümet partilerinin grup başkanvekilleri ve Sayın Bakan, bizim önerilerimizin haklı olduğunu ve bu doğrultuda bu tasarıda değişiklik yapılabileceğini söylediler.

Önergemiz hazırlanmış, hükümete verilmiştir. Zamanı geldiğinde, bölümlere geçildiğinde, bu değişiklik önergeleri burada okunacak ve kıymetli oylarınıza sunulacaktır.

Bakınız, şu, rapordur. Saadet Partisi Bayındırlık Komisyonu üyesi Sayın Suat Pamukçu, muhalefet şerhi yazmış. Diyor ki: "Bu kanun tasarısında eksiklikler vardır. Mütekabiliyet (karşılıklılık) şartı getirilmelidir. Eşik değerler artırılmalıdır." Biraz önce Sayın Polat da dedi ki: "Eşik değerleri çok düşük tutmuşsunuz, bu artırılmalıdır."

Bizim yaptığımız da, Sayın Suat Pamukçu'nun ve Aslan Polat'ın eleştirdiği konuların düzeltilmesidir. Bakın, siyaset yapmak ve muhalefet yapmak, sadece buraya çıkıp eleştirmek değildir. (AK Parti, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Onun görevi o...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eleştirdiğiniz konuların düzeltilmesini sağlayabiliyor musunuz, bunu kabul ettirebiliyor musunuz; işte, siyaset budur. Bizim, AK Parti olarak, Saadet Partisi ile aramızdaki en önemli farklardan bir tanesi de budur. (AK Parti, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, biz, uzlaşmayı ve diyaloğu, siyaset için, demokrasi için önemsiyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, toparlayın efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...ve bunun, Türk demokrasisini güçlendireceğine inanıyoruz ve burada gördüğümüz aksaklıklar da, inanıyorum ki, bölümlere geçildiğinde, bir bir       -iktidarın da oylarıyla, destekleriyle- gerçekleşecektir...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - İnşallah, inşallah...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...ve siyasette, uzlaşmanın, anlayışın ve diyaloğun önemini bir kez daha vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bir şey söylemek zorundayım.

BAŞKAN - Ne efendim?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir sataşma olmadı...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Benim söylemek istediğim günah, hata ve kusurlara ortak olmak şeklindedir. O kadar yani...

BAŞKAN - Tamam efendim. Sayın Şahin de ifade etti; yani, önemli bir şey yok; önemli olanı belirtti.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı : 794) (Devam)

BAŞKAN - Şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu; buyurun.(DSP sıralarından alkışlar)

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu İhale Kanunu Tasarısıyla ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamunun tüm mal ve hizmet alımlarını ve yapım işlerini düzenleyecek olan Kamu İhale Kanunu Tasarısını bugün görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Kamu İhale Kanunu Tasarısının neler getirdiğine çok kısa notlar düşmek istiyorum.

Yeterlilik belgesi içerisinde daha önce istenen müteahhitlik karnesi, artık bu kanunda istenmeyecek. Bu kanunda, müteahhitlik karnesi kavramı bulunmuyor. Kamuoyunun da merak edeceği bir konu olduğu için, buna değinmek istedim.

Bayındırlık Bakanlığının, onaylamak üzere, yetkisinde bulunduğu sözleşme onaylama konusunu... Yeni kurulan Kamu İhale Kurulu nezdinde onaylanacak bu sözleşmeler.

Yine, daha önceki kanunda, ortalama fiyat yöntemi uygulanıyordu; katılan firmaların teklif ettikleri miktarların ortalaması alınıyordu. Bu ortalama yöntem, bu Kamu İhale Kanunu Tasarısıyla terk ediliyor; en avantajlı teklife göre ihale yapılacak. Bu teklifler arasında çok düşük miktarda teklif edilen bir değer varsa, ihale komisyonunun bu teklifi reddetme hakkı bulunuyor, ihaleyi yapmama imkânı getiriliyor.

Yine, birçok işin anahtar teslimi yöntemiyle sonuçlandırılması yöntemine gidilmesi için bu tür bir ihale usulü, yine, Kamu İhale Kanunu Tasarısında mevcut bulunuyor.

Yine, yüzde 10 ödeneği bulunmayan işlerin ihale edilemeyeceği şartı getirilerek, kamunun kendisini de bir malî disiplin içerisine alması sağlanmış ve ödeneği olmayan işlerin ihale edilmemesi gerekecek.

Yine, bunun yanında, uygulama projesi olmayan işlerin de ihale edilmemesi şartı getirilmiştir bu yeni tasarıyla. Uygulama projesinden kastımız şudur: Yapılacak bir işte, metraj olarak, ne kadar ne malzeme harcanacağı mevcut olacak, yeni bir keşif artışına gidilmeden bu proje tamamlanacak, kamunun kendisinin ne kadar miktarda malzeme, ne kadar para harcayacağı daha önceden tespit edilmiş olacak.

Kısa notlar halinde geçiyorum. Bu tasarıda geçen "eşik değer" kavramıyla ilgili bir tartışma var. Bu konuda muhalefetin bir önerisi var. Belli değerler üzerinde yabancı firmaların katılamamasını sağlayan, kelime olarak eşik değeri tanımlayabiliriz. O değerin üstündeki yapım ihalelerine yabancı firmalar katılabilecekler. Şu anda komisyondan gelen tasarıda bu, 11 trilyon olarak gözükmekte. Bunun, Genel Kurulumuzda önergeyle bir miktar daha artırılması yönünde, ben de, şahsî görüşümü burada belirtiyorum. Miktarı arkadaşlar tespit edebilirler.

Tasarının yürürlüğe girmesiyle ilgili tartışmalar var. Komisyonun, kanunun bu yılın sonunda yürürlüğe girmesiyle ilgili teklifi var tasarıda. Çok kesimi ilgilendirdiği için, bu kanunun uygulanmasının öğrenilmesi, uygulayıcıların buna göre hazırlık yapmaları en az beş altı aylık bir süre alacağından, bu yılın sonunda yürürlüğe girmesinin uygun olacağı görüşü hâkimdir bizce.

Ben, bu kanunun yeni bir çığır açacağı düşüncesiyle, milletimize, devletimize, tüm vatandaşlarımıza hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İmamoğlu.

Tasarının tümü üzerinde, gruplar ve şahıslar adına konuşmalar tamamlandı. Şimdi, soru sorma işlemine başlıyoruz.

Buyurun Sayın Yıldırım.

Süre 5 dakika olduğu için, çok sayıda arkadaşımızın soru sormasına olanak sağlarsanız sevinirim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorumu sayın bakanlarıma sormak istiyorum:

Ülkemizde, yolsuzluğu ve hırsızlığı önleyecek olan İhale Yasasının yürürlük tarihi neden 1.1.2002 tarihi değil de 1.1.2003 tarihi oluyor; sebeplerini açıklar mısınız?

Halkımız bu sorunun cevabını bekliyor ve merak ediyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın Gölhan?.. Yok.

Sayın Akgün?.. Yok.

Buyurun Sayın Saray.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1 - Tasarının 34 üncü maddesinde teminat olarak kabul edilebilecek değerler belirtilmiştir. Buna göre, Türkiye dışında faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi kuruluşlarının ve finans kurumlarının kontrgarantileriyle Türkiye'deki bankaların teminat mektupları da ihale teminatı olarak kabul edilmektedir. Tasarıda, Türkiye'deki finans kuruluşlarının teminat mektuplarının ise kapsam dışı olduğu görülmektedir. Bu durum çifte standart olmamakta mıdır?

2 - Yaşadığımız ekonomik krizde firmaların, teminat mektubu kredileri tahsisinde çok zorlandığı biliniyorken, bu durum, eldeki kaynakları kullanamadığımız anlamında değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Saray.

Buyurun Sayın Saruhan.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan iki hususu sormak istiyorum:

Bunlardan birincisi diğer milletvekili arkadaşım tarafından soruldu; ben de ona kısa bir ilave yapmak istiyorum. Yürürlük maddesinde, bu kanunun 53 üncü maddesiyle geçici 1 ve geçici 5 inci maddelerinin yayım tarihinde, diğer maddelerinin 1.1.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirtiliyor. Bunun gerekçesi nedir?

Özellikle, bu konuda kamuoyunu yanıltıcı bazı bilgiler verildiği, bu yönde konuşmalar yapıldığı için, gerek şahsımın gerek kamuoyunun aydınlanması konusunda Sayın Bakanımdan açıklık getirmesini istirham ediyorum.

Bir de, aynı tasarıda, yapılan keşifler sonunda, işler süresinde bitirilemezse yüzde 50 oranında bir keşif artışından bahsediliyor. Bunun gerekçesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Saruhan.

Sayın Altınkaya, buyurun.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, bu tasarıda olumlu yönlerden birisi, başlangıç ödeneğinin en az yüzde 10 olarak temin edilmemesi halinde ihaleye çıkılamaması ve daha sonraki yıllar için de programlanmış olan ödenek dilimlerinin azaltılmamasının öngörülmüş olmasıdır; ancak, mevcut ihale edilmiş işlerin, bugünkü düzeyde ödenek, tahsisler devam ederse, hep o işler bitmeyecek, yeni ihale edilen işler bitecektir. Eldeki ihale edilmiş iş stokunun bitirilmesi için, buna benzer bazı tedbirler, ayıklama tedbirleri düşünülmüş müdür?

İkinci sorum: Yaklaşık maliyetin üzerinde olursa bütün teklifler, ihale esnasında, komisyon nasıl bir karar verecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -Teşekkür ederim.

Sayın Parlak, buyurun.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Benim sorum da yürürlükle ilgiliydi. Kamuoyunda, bütün yolsuzlukların bir nedeni olarak görülen İhale Kanununun, gerçekten, hangi zaruretten dolayı 2003 yılında yürürlüğe girmesi öngörülmüştür? Onu arz etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Parlak.

Sayın Akgün, buyurun efendim.

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkanım, izninizle şu soruyu sormak istiyorum: İhalelerde yüzde 10 ve yüzde 20-30 gibi düşmeler oluyor. Bu düşmeler, acaba, adaletli midir? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akgün.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz Kamu İhale Yasa Tasarısıyla ilgili olarak sorulan sorulara cevap vermek üzere söz aldım.

Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Sadri Yıldırım Beyin sormuş olduğu, bilahara bazı milletvekili arkadaşların da aydınlanma adına açıklanmasını talep ettiği yürürlük tarihi hususunun temeli şudur: Bu Kamu İhale Yasa Tasarısıyla getirilmek istenen en önemli birkaç hususun başında geleni, uygulama projesi olmayan işlerin ihaleye çıkarılmamasıdır. Yani, ihaleden sonra işe başlanıldığında, iş yapılırken karar değiştirilerek yapılan işin evsafının değişmesine kadar varan ve malî portresi gittikçe ağırlaşan işlerin yapımından vazgeçilmek suretiyle, işlerin uygulama projesi hazırlanarak ihaleye çıkılması önşarttır. Dolayısıyla, bir işin uygulama projesinin ortaya çıkarılabilmesi için, zamana ihtiyaç vardır.

Diğer taraftan, Kamu İhale Yasa Tasarısı kanunlaştıktan sonra -yürürlüğe girdiğinde- kendisinin net bir şekilde uygulanmasını sağlayacak temel 12-13 tane yönetmelik var. Bu yönetmeliklerin hazırlanmasından sorumlu olan birim, kamu ihale kurumudur. Sonuç itibariyle, kamu ihale kurumunun hazırlayacağı yönetmeliklere göre şartnameler hazırlanacak ve ihaleye yön verilecektir. Bu nedenle, kamu ihale kurumunun önce kurulması gerekmektedir.

Dolayısıyla, 53 üncü madde ve geçici maddelerin 2002'nin başından itibaren, yani, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlerlik kazanmasının temel nedeni, derhal 90 gün içerisinde kamu ihale kurumunun kurulması, geride kalan 9 aylık periyotta da, bir taraftan idarelerin uygulama projelerini yapması için zaman kazanması, diğer taraftan da kamu ihale kurumunun İhale Kanunuyla öngörülen yönetmelikleri hazırlaması için zaman gerekmektedir. Bu nedenle, elimizde uygulama projesi olmadığı için ancak 2003'te Kamu İhale Yasası gerçek anlamıyla uygulanabilirlik özelliği kazanacaktır.

Bu nedenle, farklı tarihlerin söz konusu edilmesi, başka bir ifadeyle de, değişik zamanlarda iddia edildiği gibi, hiç kimsenin devletin malını peşkeş çekme adına yandaşına ihale vermesi söz konusu değildir. Zira, bu Kamu İhale Yasa Tasarısı kanunlaştığında, bütün kamu kurumlarını -belediyeler de dahil- bağlayıcı hükme sahip olduğu için kimsenin kimseye yandaş kayırmacılığı söz konusu olmayacaktır.

İkincisi, yüzde 50 keşif artışı nedeni. Burada yüzde 50 keşif artışı... 22 nci maddenin (d) bendiyle getirilen husus, keşif artışı değildir. Eğer, önceden, doğrudan temin ihale yöntemiyle temin edilmesine karar verilmiş bir iş varsa ki, bu, özelliği olan, özellikle yapımla ilgili olan bu maddeye dayalı olarak yapılacak ihaleler, olağanüstü hallerde devreye sokulabilecek, afet gibi hallerde devreye sokulabilecek ihalelerdir. Prensip olarak, uygulama projesi ortaya konduktan sonra bir işin keşif artışı söz konusu değildir; ancak, birdenbire işin gereği hızlı bir şekilde hareket edilmesi gerektiğinde, uygulama projesi tam olarak yapılamayan işlerde, işin, ihaleden sonra, yapımına başlandıktan sonra ortaya çıkacak sorunları gidererek, bir an önce işin mevcut müteahhitle devam edilmesini sağlamak üzere, bitirilmesini sağlamak üzere konulmuş bir hükümdür. Yani, bu, keşif artışı değil, iş artışıdır. Eğer, yapılan iş artışıyla, işin tamamlanma maliyeti yüzde 50'nin üstünde miktara tekabül edecek boyut kazanacaksa, o takdirde, yeniden ihaleye çıkılması, kanunun içerisinde esas olarak gösterilmiştir. Bu nedenle, biz, prensip olarak, bunun konulmasını uygun gördük; ama, eğer çıkması gerekiyorsa, bunu, komple maddeden çıkarmamız da mümkün. Zira, bu durumda, uygulama projesi olmadan çıkılan muhtemel işlerin bitirilmesi sürüncemede kalacaktır. Prensip olarak da, işi sürüncemede bırakmama esası söz konusudur. Burada da, idarenin, kimseyi, özellikle müteahhidi zengin etmek gibi bir düşüncesi söz konusu değildir.

Bu yasa, 57 nci cumhuriyet hükümeti tarafından çıkarılan yasadır; ama, bu devletin, bu ülkenin yasası olacağı için, bugün, uygulayıcı, belki 57 nci cumhuriyet hükümetidir; ama, yarın, bu konuyu tenkit eden insanlar da bunun uygulamasını yapabilecektir.

Sonuç itibariyle, herhangi bir şekilde bir kayırmacılığı esas alacak uygulamanın nedeni burada hazırlanmamaktadır.

Sayın Altınkaya'nın ifade ettiği, anormal yüksek teklifler ve anormal düşük teklifler halinde, ihale iptal edilecektir.

Bir diğer husus, Sayın Alphan'ın, teminat mektubuyla ilgili olarak sorduğu sorunun cevabı yazılı olarak verilecektir.

Devam eden işlerin bir an önce bitirilmesi esası, belki, kanunda söz konusu değil; ama, idarelerin öne koyduğu esas olduğu için, onların ödeneği de, süratli bir şekilde verilerek, işler tamamlanacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ilâ 13 üncü maddeleri kapsamaktadır.

Bu bölümde de, konuşma süreleri, gruplar, hükümet ve komisyon için 20'şer dakikadır.

Birinci bölüm üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldız.

AK PARTİ GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu İhale Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde, AK Partinin görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum; şahsım ve Partim adına, hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu en büyük sıkıntılarının başında gelen yoksulluk ve yolsuzluk ekonomisinin en büyük sebeplerinden biri, belki, bankalarsa, ikincisi kamu ihaleleridir. Maalesef, kamuda yapılan ihalelerle ilgili yolsuzluk söylentileri, yıllardır, almış başını gidiyor ve yapılan düzenlemeler, bugüne kadar buna son verememiştir. Bugün, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu değiştirilmekte ve yerine, Kamu İhale Kanunu getirilmektedir. İnşallah, bu yeni yasayla, Türkiye'de, bundan sonra, yolsuzlukların daha az olacağı ihalelerle karşılaşırız temennisinde bulunmak istiyorum.

Bu kanun tasarısının birkısım maddeleri, belki, gerçekten yapılması icap eden ve bugüne kadar yapılmakta geç bile kalınan maddelerdir; fakat, birkısım maddeler üzerinde de, bazı değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu maddelerden birincisi, 5 inci maddedir. Evet, daha önceden de, kamu ihaleleriyle ilgili en büyük yolsuzluklar, davet usulüyle yapılan ihalelerde gündeme geldi. Bugün, 5 inci maddeye baktığımızda, açık ihale usulü ve belli istekliler arasında ihale usulü diye temel iki ihale usulü, maalesef, bu tasarıda da tekrar yer almaktadır. Belli istekliler arasında yapılacak ihale usulünde, asgarî olarak üç kişinin davet edilmesi sınırı konulmuştur. Bundan sonra yapılacak birkısım ihaleler de -geçmişte olduğu gibi- tekrar, istismar edilir ve belli bir sayıda  birkısım yandaşlar -3 olur, 5 olur, 9 olur- tekrar ihaleye davet edilerek, bunlardan teklif alınır ve aynı tartışmalar, aynı yolsuzluklar, yine, bu kurulun ve Türkiye'nin gündemini sarsar, gündeminde yer alır endişesini taşıyorum. Bundan dolayı, bugün, mutlaka, bu maddeden, belli istekliler arasında yapılacak olan ihale usulünün çıkarılmasının şart olduğu kanaatini taşıyorum. Hiçbir şekilde, hiçbir iş için, ayrıcalıklı birileri davet edilip, işlerin, birileri arasından tercih edilmemesi gereklidir. Bu işi yapmaya yetersiz insanlar ihaleye katılıyorsa, bunlara yeterlik vermezsiniz, ihaleye almazsınız; ama, siz, belli firmaları, belli insanları, belli işler için davet ederseniz, maalesef, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, oturduğumuz koltuklardaki yolsuzluk tartışmaları devam ettiği gibi, bundan sonra da yapılacak ihalelerde, aynı yolsuzluk tartışmaları devam edip gidecektir. Bundan dolayı, mutlaka, bu kanun tasarısından, belli istekliler arasında yapılacak olan tercihler veyahut da davet usulünün kaldırılması lazımdır. Yapılacak ihalelerin kamuya açık olması lazım, şirketlere, vatandaşa açık olması lazım ve ayrıcalıklı birilerinin olmaması gereklidir.

Bu maddede gerçekten bulunması icap eden, ödeneği bulunmayan hiçbir işin ihaleye çıkarılmaması veyahut da yüzde 10 ödeneğinin mutlaka konması, gerçekten, bugüne kadar, Türkiye'de yapılmış olan ihalelerin en büyük sıkıntılarından biriydi. Bundan sonra, hiç olmazsa, yüzde 10 sınırının konması bile büyük bir ilerlemedir. Keşke, bu, yüzde 10'la, yüzde 20'yle sınırlanmış olsaydı veyahut da daha yukarılara alınabilseydi, belki daha iyi olurdu kanaatindeyim.

Diğer bir maddede, 6 ncı maddede "İhaleyi yapan idarede ihale konusu işin uzmanının bulunmaması halinde, bu Kanun kapsamındaki idarelerden komisyona üye alınabilir" deniliyor. Bu neyi gösteriyor; bugün de uygulanmakta olan bir sistemin devam edeceğini...

Bugün, bakıyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı ihale yapıyor, Sağlık Bakanlığı ihale yapıyor, Tekel Genel Müdürlüğü ihale yapıyor, SSK Genel Müdürlüğü ihale yapıyor. Bununla beraber, bir de bakıyoruz, Bayındırlık Bakanlığı ve Bayındırlık Müdürlükleri diye, teknik elemanlardan oluşan ve bu işte ehil olan bir kurum var, bir bakanlık var. Yani, Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerle ne ilgisi var?!. Lütfen, Millî Eğitim Bakanlığı, yapacaksa, eğitimle ilgilensin, öğretmenle ilgilensin, öğrenciyle ilgilensin, Türkiye'de eğitimin seviyesini yükseltmek için gayret göstersin, ihalelerden elini çeksin. Aynı şey Sağlık Bakanlığında, Tekel Genel Müdürlüğünde, SSK Genel Müdürlüğünde var. Yani, bunlar, hastasıyla uğraşacağına, ihalelerle uğraşıyor. Türkiye'nin en ücra köşesinde, bakıyorsunuz, Hakkâri'de, Muş'ta, Bitlis'te veyahut da Edirne'de, SSK Genel Müdürlüğünün bir binasının 100 milyarlık veyahut da 10 milyarlık bir onarımı varsa, bunun ihalesi genel müdürlükte yapılıyor ve genel müdürlükten kontrolör gidip geliyor. Bunlara yazık... Bu kurumların, artık, bunlardan mutlaka el çekmesi lazım ve ihalelerin, tamamen, Bayındırlık Bakanlığının elinde toplanması lazım ve kontrolörlük hizmetlerinin de, bundan sonra, Bayındırlık Müdürlükleri eliyle yapılması lazım. Yani, Sağlık Müdürlüğünde, Millî Eğitim Müdürlüğünde, öbür müdürlüklerde üçer beşer mühendisle, yarım yamalak, yapılan işlerin kontrolleri, maalesef, tam düzenli bir şekilde yapılmıyor ve bir sürü şaibeye meydan veriliyor. Bunların, artık, bu kurumların elinden alınması gereklidir.

Diğer bir konu, eşik değerler maddesidir. Burada belli sınırlar konulmuştur. Bu kanun taslağının komisyona gelmesi 2001 yılı. Bugün biz burada bunu görüşürken 2002 yılındayız. Maalesef, yürürlüğe girme tarihi ise 2003 yılı. Bu rakamlar, acaba, 2001 yılı birim fiyatlarına göre mi tespit edilmiş birim fiyatlardır; bugün burada kabul edilecekse, 2002 yılı birim fiyatlarına göre olan fiyatlar mı, yoksa, 2003'te, yürürlüğe gireceği tarihteki birim fiyatlara göre tespit edilecek rakamlar mıdır? Bu rakamların mutlaka yükseltilmesi lazım. Bu rakamlar böyle korunacaksa bile, bir paragraf eklenerek, bu eşik değerlerin 2001 yılı birim fiyatlarına göre tespit edildiği, bu kanuna derc edilmesi lazımdır veyahut da bu değerlerin mutlaka yükseltilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yerli müteahhitlerin yabancı müteahhitlerle veyahut da taşeronlarla, bundan sonra, mücadele edip iş alma olasılığı biraz daha azalacaktır.

9 uncu maddeye geldiğimizde, 9 uncu maddede, özetle "mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalesi yapılmadan önce, idarece fiyat araştırması yapılarak, yaklaşık maliyet belirlenir ve bu yaklaşık maliyetin, ihale sonuçlanıncaya kadar gizliliği korunur" denilmektedir. Arkadaşlar, maalesef, Türkiye'de gizlilik denilen hiçbir şey kalmamıştır. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarında görüşülen konular bile, ikinci gün basına yansımaktadır. Maalesef, Başbakanlıkta, bakanlıklarda yapılan bütün toplantılar, ikinci gün, basında, olduğu gibi yer almaktadır. Ha, bu değerler de, benim şahsî kanaatim, hiçbir zaman için gizli kalmayacaktır ve el altından mutlaka müteahhitlere çıkacaktır. Ha, bunun için bir engelleme getirilmesi lazım veyahut da bunun gizliliğinin kaldırılması lazım; çünkü, bunların gizli olarak korunması mümkün görülmemektedir.

"Keşif artışları, sözleşmenin yüzde 50'si kadar artırılabilir" diye bir madde yer almaktadır. Muhterem arkadaşlarım, maalesef, bugüne kadar, keşif artışları yüzde 30'la uygulanan yerlerde, her nedense, istisnasız, yapılan ihalelerin yüzde 99'unda, yüzde 30 civarında; yani, her nedense, yüzde 29,5, yüzde 29,9 diye keşif artışlarıyla işler tamamlanmıştır. İnşaat yüksek mühendisiyim, onbeş sene de müteahhitlik yaptım; benim anlayamadığım bir şey var. Hiçbir iş yapılan keşfin altında kalmamaktadır. Bu keşiflerin hepsi mi düşük yapılmaktadır; ben bunu anlayamadım. Müteahhit, işi aldığı gün "yüzde 30'um var" diye bunu hesaplamaktadır. Siz, bugün, bu yüzde 30 keşif artışlarının sınırlamasını, yüzde 50 olarak açarsanız, yarın, korkarım, kamunun yapmış olduğu bütün ihaleler yüzde 49 artışlarla tamamlanacaktır. Bunlar da büyük bir yanlışlıktır; çünkü, en bariz örneği İller Bankasında görülmektedir. Bu sınırlar açıldığı zaman... İller Bankasının işlerinin büyük bir kısmında, yüzde 100, yüzde 150, yüzde 250, yüzde 300'lere kadar keşif artışları yapılmaktadır. Bundan dolayı, buradaki bu sınırın mutlaka kaldırılması lazım. Siz, işi anahtar teslimi olarak ihale edecekseniz, mutlaka, anahtar teslimi teklif veren firmanın veya şahsın hesabını iyi yapması ve ona göre teklif vermesi lazımdır. Yarın, öbür gün, bu işlerde, şu da yoktu, şu da yoktu diye tekrar suiistimallere veyahut da yolsuzluğa meydan verilmemesi lazım. Bunun önüne geçebileceğiniz tek gerekçe, yüzde 50 sınırını komple kaldırmanız lazım ve keşif artışının mutlaka olmaması gereklidir; yüzde 10, yüzde 20 de değil; keşif artışı denen bir olayın bu tasarıdan tamamen çıkması lazım; çünkü, kesin projesi olmayan işleri ihale etmeyeceğini söylüyorsunuz. Kesin projesi varsa, tatbikat projesi varsa ve yaptığınız ihalede, müteahhit, teklif verecekse, hesabını ona göre yapması lazım. Sabah kalkmış terziden, berberden, kasaptan müteahhit olmaması lazım. Bu işin ehil ellere geçmesi için de işi bilen teknik elemanların, mühendislerin, mutlaka, bu konuda söz sahibi olması lazım. Bunun için de keşiflerin sağlıklı yapılması lazım, teklif fiyatlarının sağlıklı yapılması lazım. Bunun için, keşif artışı denen bir olayın tamamen ortadan kaldırılması lazımdır.

Siz, keşif artışını koruduğunuz müddetçe, Türkiye'de yapılacak bütün kamu ihalelerinde, mutlaka, keşif artışları, koyduğumuz bu sınır yüzde 50 ise yüzde 50 olacaktır, yüzde 100 ise yüzde 100 olacaktır, yüzde 10 ise yüzde 10 olacaktır. Bunun için, bu keşif artışı olayının tamamen bu tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

Yasanın 2003'te devreye girmesi -şahsî değerlendirmem- yanlışlıktır; çünkü, bu yasanın tamamen oturması için belki birkaç aya ihtiyaç olabilir; ama, bu yasanın, dördüncü beşinci ayda yürürlüğe girmesi daha uygun olur diye düşünüyorum.

Bununla beraber, kontrollük müessesesinin müteselsil sorumluluğunun, en az yapımcı, yüklenici firma kadar olması lazımdır.

Sayın arkadaşlarım, müteahhit, hakedişi yapar, alacağını yapar, getirir, kontrolün önüne koyar -ne ise, arada geçen olayların detayına girmek belki yanlış olur- kontrolün yaptığı iş, müteahhidin yapmış olduğu istihkakları imzalamaktır. Ha, bundan kontrollük mekanizmasını kurtarmamız lazım, kontrollük mekanizmasının mutlaka sorumluluk yüklenmesi lazım.

Eğer bir işte anormallik varsa, müteahhit ne kadar sorumluysa, kontrollük müessesesinin de o kadar sorumluluğu olması lazım. Ha, bunun için de mutlaka şunu yapmamız lazım; teknik elemanları, özellikle mühendisleri 400 000 000 liraya, 450 000 000 liraya, 500 000 000 liraya mahkûm edersek ve arkasından milyarlara, hatta, trilyonlara varan hakedişlere imza attırırsak, bunun da önüne geçmemiz, maalesef, çok zor olacaktır. Bundan dolayı, teknik elemanların malî durumlarını mutlaka iyileştirmemiz lazımdır ve ekonomik sıkıntılarını tamamen kaldırdıktan sonra da yetki verip, sorumluluk yüklememiz lazımdır, müteahhidin sorumluluğu kadar, mutlaka kontrollük müessesesinin de yaptığı işlerden ve attığı imzalardan dolayı sorumlu olması lazımdır.

Ayrıca, bir de, yasa tasarısında, müteahhitlik karnesi tamamen kaldırılıyor. Ha, bugüne kadar belki hepimizin şikâyetçi olduğu -özellikle kendi illerimizde veya Türkiye genelinde- sabah kalkan herkesin bir karne kiralayarak müteahhit olduğu ve devlet ihalelerine girdiği. Para veren, parası olan, gidip bir yerlerden müteahhitlik karnesi kiralıyor ve devlet ihalelerine giriyor. Bu işle hiçbir ilgisi, alakası olmadığı halde bir şirket kuruyor ve "müteahhidim" deyip piyasaya çıkıyor. Bu işe emeğini vermiş, yıllarını bu işte çürütmüş müteahhitler olsun, bugüne kadar olan veya bugünden sonra bu işin eğitimini alacak olan mühendisler olsun, bundan sonra, sıradan bir insanla, aynı işin mücadelesini verecek. Bir mühendis, asgarî olarak dört yıllık teknik eğitimi, mühendislik eğitimini almış olacak ve gelip, sıradan bir insanla, bir işe teklif verecek! İşin hiç bilincinde olmayan, işin ehli olmayan veyahut da bu şekilde iş yapmamış insanlarla, belli noktalarda, aynı parkurda yarışa sokacaksınız; bunlar da yanlıştır.

Burada, özellikle müteahhitlik sektöründe, mühendislerin korunması gereklidir, teknik elemanların korunması gereklidir; çünkü, bire bir, bu iş, tamamen mühendislik işidir. Bir hasta nasıl doktora gidiyorsa, bir bina yapım işi varsa, bu konuda da, öncelikle, bu işin doktoru olan, ehli olan mühendise bir ayrıcalık verilmesi lazımdır ve mühendislik sektörünün, mühendislerin korunması lazımdır.

Bu tasarıda, maalesef, mühendislerle ilgili hiçbir koruyucu önlem alınmamıştır. Sanki, kurdun ağzına kuzuyu atar gibi, mühendisleri de, bu piyasada, sıradan, bu işi bilmeyen insanlarla veyahut da cebinde parası olan insanlarla, gücü olan insanlarla aynı şekilde yarıştırma noktasına getirmekteyiz. Bu da yanlıştır.

Tekrar, bu yasanın, Türkiye'ye ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. İnşallah, bu yasayla beraber, bugünden sonra daha şeffaf ihaleler olur ve Türkiye'de, bundan sonra, ihalelerdeki yolsuzluklar asgarîye iner diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 794 sıra sayılı Kamu İhale Yasası Tasarısının 1 ilâ 14 üncü maddelerini içeren birinci bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, temelde, bu yasaya, biz, parti olarak karşı değiliz. Sayın Genel Başkanımın da defalarca söylediği gibi, bir an önce bu yasanın çıkarılmasını, ancak, derhal yürürlüğe konulmasını istemekteyiz; ancak, bu demek değildir ki eleştirmeyeceğiz veya maddeler üzerinde önerge vermeyeceğiz. Dolayısıyla, ben, gerek yıllardır meslek hayatım gerekse aldığım notlar doğrultusunda gerekse komisyondaki görüşmeler sırasındaki tespitlerimi, sizlere notlar halinde arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan inşaat sektörünün gelişmesi, uluslararası rekabete hazırlanması ve bu vasıtayla ülke gelirlerinin büyük ölçüde artırılması, bu sektördeki savurganlık, enerji kayıpları, kalitesizlik ve yolsuzlukların önlenmesiyle mümkün olabilecektir.

Ülkemizde bugüne kadar pek fazla değer verilmeyen, fakat, gelişmiş ülkelerde inşaat sektörlerinin beyni olduğu bilinen teknik danışmanlık hizmetlerinden hayli farklı olan uygulamaların yeni yasada eksiksiz bir şekilde yer alması ve tariflenmesinin doğru olarak yapılması gerekmektedir. İnşaat sektörünün gelişmesi ve ülkemiz ekonomisine önemli katkılarda bulunması, bu sektörün en önemli taşı olan teknik danışmanlık firmalarının, uluslararası uygulamalarda olduğu gibi, tam yetki ve sorumlulukla çalışmalarına bağlıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde, tarihinin en ağır ekonomik kriz ve yolsuzluklarıyla karşı karşıya kalmıştır. IMF programlarını Türkiye şartlarını düşünmeden harfiyen uygulayan ve "önümüzdeki on yılı rahatlıkla görüyoruz" diye halkın kandırıldığı dönemlerde, milletimiz, önce Kasım 2000 ve ardından da Şubat 2001 krizlerini yaşamıştır. Krizler sonrasında da, maalesef, açlık ve sefaletle yaşamaya mahkûm milyonlar ortaya çıkmıştır; insanlar, ekmek kuyrukları oluşturmuştur. Bunlar, hep, bugünkü hükümetin yanlış icraatları neticesinde meydana gelen üzücü durumlardır.

Yüce Meclisimiz, IMF ve Dünya Bankasının dayatmaları, tavsiyeleriyle birçok yasa çıkarmış ve hâlâ  da çıkarmaya devam etmektedir. Bugün görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu Tasarısı da bunlardan bir tanesidir. Hükümetin aceleyle ve çok kısa sürede Yüce Meclisten çıkarmaya çalıştığı bu yasanın uygulama yılına baktığımızda -ki, bunu bütün arkadaşlarımız aynı hassasiyetle dile getirmektedirler- hiç de, çıkarırkenki aceleye rastlanmamaktadır. Nisan 2001'de, yani, iki üç ay içerisinde uygulamaya geçebilecekken, 2003 yılına, yani, bir yıl sonraya uygulamanın aktarılması, kafalarda bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Mademki yasayı bu yıl uygulamayacaksınız, o halde, ne diye, aceleyle hem tartışma zeminini azaltarak hem de temel yasa olarak Meclisten geçirerek, yine, diğer arkadaşlarımızın da değindiği gibi, komisyonlardan ve Meclisten birkaç gün içerisinde geçirmek arzusundasınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk müteahhitlik sektörü, dünya pazarlarında pek çok taahhüdü başarıyla bitirmiştir. Ülkemizin rekabet gücü yüksek sektörlerinden biridir; ancak, yurtiçi ve yurt dışında son yıllarda yaşanan ciddî ekonomik sorunlar firmalarımızın pazardaki güçlerini azaltmış, yapısal küçülmelere neden olmuştur. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, önümüzdeki yıllarda, sektörün kendi ülkemizde dahi iş yapamaz hale gelmesi ve Türk müteahhitlik sektörünün yok olması gibi istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilecektir.

Bu tasarıyla ilgili en önemli endişemiz, Türk kamu alımları piyasasının yerli isteklilerin lehine koruyucu düzenlemelere tam olarak yer verilmeden yabancı isteklilere açılacak olmasıdır. Özelikle de millî bütçe kaynaklarımızla ihale edilen işlerde belli oranda yerli sanayi malı kullanım zorunluluğu ve belirli orandan aşağıya olmamak üzere Türk işçisinin çalıştırılması şartı getirilmelidir. Diğer taraftan, eşik değerinin üstünde keşif bedelli işlerin ihalesinde AB müteahhitlerine tanıyacağımız imkânların, AB ülkelerinde açılacak ihalelerde Türk müteahhitlerine eşit muamele prensipleri ve serbest dolaşımın gereği olarak tanınması gerekmektedir.

Tasarının istisnalarını düzenleyen 3 üncü maddesinin (b) fıkrasında sayılan işlerin temininde uygulanacak usul ve esasların nasıl düzenleneceğine açıklık getirilmelidir. (c) fıkrasına, uluslararası anlaşmalarda öngörülecek ihale esas ve usullerinin bu kanundaki esas ve ilkelere aykırı olamayacağı hükmü eklenmelidir. Maddeye ek yapılarak bu istisnalarda da kamu yararı ve bunun gibi ilkelerin göz önünde bulundurulması belirtilmelidir. 3 üncü maddenin (c) bendinde belirtilen ve hibeler dışında dış finansman da kamu kaynağıdır ve bu kanun kapsamında olmak zorundadır; ancak, özellikle, uluslararası kuruluşların kendi ihale esasları ve usulleri bulunmaktadır. Bu durumda, söz konusu esas ve usullerde, ülkenin kalkınması, kamu yararı gibi temel ilkelere aykırılık bulunmamalıdır. Hibeler konusu ise, özellikle dikkate alınmalıdır; çünkü, bu tür yardımların arkasında, hibeyi veren devletlerin ya da kuruluşların, işin teknik özelliklerinin, o ülke ya da kuruluşlar lehine belirlenmesi amacı bulunmaktadır. Bu durum da, ülkemiz açısından ciddî sorunlara ve ihalelerde kamu kaynaklarının yanlış kullanılmasına yol açabileceği gibi, tasarının temel ilkeler maddesinde yer alan, rekabet, eşit muamele gibi kavramlara aykırılık yaratacaktır.

Tasarının 5 inci maddesinde, değişiklik önergemde de -tabiî ki, sıra gelirse- belirttiğim şekliyle, idareler, bu kanuna göre yapılacak ihalelerde; kamu yararını, saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla zamanında ve kalkınma planları çerçevesinde ülkenin bilimsel ve teknolojik yeteneğinin yüksekliğine katkıda bulunacak ve sanayileşmeyi özendirecek şekilde karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur.

Bir ülkenin kamu alımlarının, kalkınma planlarının gerçekleştirilmesi için önemli bir araç olduğu, uluslararası kuruluşların da kabul ettiği bir ilkedir. Bu maddede, ayrıca, bilim ve teknoloji yeteneğinin yükseltilmesi ve sanayileşmenin eklenmesi de anlamlı olacaktır.

Tasarının 8 inci maddesinde, eşik değer, Avrupa Birliği normları esas alınarak tespit edilmiştir; ancak, bilindiği üzere, tasarıyla, Türk kamu alımları pazarı, sadece Avrupa Birliği üyeleri yüklenicilerine değil, tüm dünya ülkelerine açılacaktır. Bu nedenle, yerli isteklerin korunmasını temin etmek üzere, eşik değer, başlangıçta, bugünkü değerlerle ve komisyonda, benim de o anda uygun bulup önerge verdiğim rakamla 11 trilyon olarak belirlenmiştir; bu, tabiî, sârî yıllarda katsayılarla artırılacaktır; ancak, ülkemiz Avrupa Birliğine girdiği zaman, bunun, tüm dünyayı kapsayacak şekilde döviz bazına ve o ülkelerle aynı seviyeye çıkarılması şarttır.

Yaklaşık maliyetin belirtildiği tasarının 9 uncu maddesinde, maliyetler, komisyon ve danışma haricinde, üçüncü kişi veya kuruluşlara kesinlikle açıklanmamalıdır.

Ayrıca, yaklaşık maliyetin yapı denetimi paralarına esas alınması da sakıncalı olacaktır; yani, maliyet değerinin -ki, komisyonda bu sıkça tartışıldı- sadece bütçede bulunması açısından anlam taşımalıdır. Yaklaşık maliyetin danışmanlık ve kontrollük hizmetlerinde kullanıldığı durumda da, birçok yerde danışma ve kontrol gerektirmeyen durumlar bulunduğundan sakıncalı olacaktır.

Tasarının amaçlarından en önemlisi, en düşük bedeli aramak yerine, yüksek kaliteyi elde etmektir. Bu nedenle, idarenin, sadece kendi bütçe tahminini gerçekleştirmek üzere yapacağı bedel saptama çalışmalarının duyurulmasını ve isteklilerin, eski alışkanlıkları doğrultusunda kaliteden ödün vererek, en düşük bedeli teklif etmelerini önlemek üzere bir yasaklama açıklamasının vurgulanması da gereklidir.

İhaleye katılımda kuralları belirleyen 10 uncu maddede vermiş olduğum önergemde de belirttiğim gibi "ilgili oda" yerine "ilgili meslek odası" ibaresi yer almalıdır; çünkü, mevcut uygulamada sanayi ve ticaret odaları yorumlanmaktadır. Mühendislik, mimarlık ve ilgili danışmanlık hizmetlerindeki ilgili meslek odalarının, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasasına bağlı odalar olduğunun belirtilmesi zorunludur.

10 uncu maddenin b/2 fıkrasında da "son beş yıl içinde" ibaresi yerine, yaşanan krizler dikkate alınarak "son on yıl" ibaresi eklenmelidir. Bu şekilde, ekonomik krizlerle kamu maliyesindeki daralmaya paralel olarak darboğaza giren inşaat sektörünün, tekrar mağdur duruma düşürülmemesi sağlanmalıdır.

Yine, 10 uncu maddenin kapsamında yer alan ihale dışı bırakılacak durumlarla disiplin cezalarıyla af kapsamına giren müteahhitlerin durumları da dikkate alınmalıdır.

Tasarının 12 nci maddesinde belirtilen şartnameler hazırlanırken Türkiye şartları çok iyi dikkate alınmalı, fiyat-maliyet araştırmaları çok iyi yapılmalı ve şaibeden uzak şartnameler hazırlanmalıdır. Şartnamelerde bir tarafı tarif edici ibarelerden mutlaka uzak durulmalı ve yarışmayı engelleyici maddeler konulmamalıdır.

Tasarının 14 üncü maddesinde düzenlenen ortak girişim kapsamında müşterek teşebbüsler, konsorsiyumlarında bulunduğu uygulamada duraksamaya yer vermemek için, tasarı metninde açıkça yer almalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu anlatılanlar ışığında diğer önerilerimizi sizlere arz etmek istiyorum:

Özel önceliği olmayan hiçbir ihale, hangi idarede olursa olsun -Millî Savunma Bakanlığı, ulaştırma, karayolları, belediyeler, bankalar, özel idareler ve bunun gibi- bu kapsam dışında kesinlikle kalmamalıdır.

Bayındırlık elemanları ve bayındırlık müdürleri, kesinlikle, bayındırlık mevzuatlarını bilen, ihale mevzuatlarını bilen uzman mühendisler tarafından oluşturulmalıdır.

Vali yardımcılarının bir kısmı teknik eleman olmalı ve yörelerindeki olaylardan haberdar olmalıdır.

Belediyeler, özel idareler, il genel meclis üyeleri, mevzuatı bilen teknik kişilerle takviye edilmelidir.

Çok acil ve mücbir sebep olmadıkça, uygulama projesiz hiçbir şekilde ihale yapılmamalıdır.

Keşif artışları keyfiyete bırakılmamalı ve yüzde 10'u geçmemelidir; ki, biraz sonra, Sayıştaydan bir üyenin şahsıma gönderdiği bir faksı da sizlere arz etmek istiyorum; çok önemli. Onların da bu konuda tereddütleri vardır.

İlk ödenekler yüzde 10 ilk anda iyidir; ancak, yüzde 20 gibi rakamlara çıkarılmalı ve işler normal inşaat süresinde bitirilecek şekilde sârî yıllarda ödeneği mutlaka ayrılmalıdır ve başka bir yerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu durumlarda, süre uzatımı verilmeden, inşaat, süresinde kesinlikle bitirilmelidir.

Müteahhitlerin iş özelliklerine göre kategorilere ayrılması şarttır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu bina ve tesislerin inşaı ile arazi ve arsa temini hizmetlerini yürüten Millî Savunma İnşaat Emlak Daire Başkanlığı ile Millî Savunma NATO ENF Daire Başkanlığının hizmetlerinin standardizasyonu, bütçeleme kolaylığının sağlanması, kaynakların tek elden daha etkin kullanılması, teknolojik gelişimin kolaylaştırılması ve bunun gibi olumlu katkılar sağlayacağı değerlendirilerek, birleştirilmelerinin uygun olacağı kanaatindeyiz.

Avrupa Birliği ekonomik normlarının daha çok özel sektörel kaynaklı olması ve Türkiye'de de bu yönde gelişmelere ağırlık verilmesi nedeniyle, devlet tarafından yürütülen inşaat hizmetlerinde de özel sektörün her alanda etkili kılınması gerektiği değerlendirilmelidir.

Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarına binaen inşa edilecek olan bina ve tesislerde de, gerekli görülmesi halinde, özel sektörün her alanda yer alması sağlanmalıdır.

Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçları için yapılan bina ve tesislere ait projelendirme çalışmalarının daha hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi açısından müşavir firmalar kullanılabilmelidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımında olup da ihtiyaç fazlası olan ve 189 sayılı Yasa kapsamında kalan arazi ve arsalar, Maliye Bakanlığınca, satışı müteakip elde edilen gelir özel hesabına kaynak olarak aktarılmalıdır. AB'ye uyum kapsamında özel fonların kaldırılabileceği düşünüldüğünde, 189 sayılı Yasa kapsamında olup da ihtiyaç fazlası olan arazi ve arsaların bir an önce satışlarının yapılarak kaynak aktarımının sağlanması değerlendirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz hâlâ kriz ortamından kurtulabilmiş değildir. Bu nedenle, kamu ihale yasa tasarısı gibi kanun tasarılarının ülkemiz menfaatları dikkate alınarak hazırlanması şarttır. Bazı kurulların dayatmalarıyla yasaların çıkarılması, ülkemize yarar değil zarar getirecektir.

Ayrıca, her vesileyle bahsettiğimiz mühendis arkadaşlarımızın özlük hakları mutlaka düzeltilmeli ve SSK ve Bağ-Kurlu olanların da Emekli Sandığıyla aynı haklara sahip olmaları sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu bölümde ve diğer bölümlerde arkadaşlarımızla beraber verdiğimiz 7 adet önerge vardır. Yalnız, bunlarla ilgili bize sıra gelmeyeceği konusunda haberler aldık. Ben bundan önce -biraz önce arz ettiğim- Sayıştay üyesi bir arkadaşımızın önemli çekincelerini sizlere arz etmek istiyorum. Her ne kadar birinci bölüm ilgili değilse de, çok önemli olduğu için bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tasarının 22 nci maddesinin (d) bendinde yüzde 50 olan oranın, onlar da, yüzde 30'a indirilmesini şu şekilde arzu etmektedirler: "İş artışları, 2886 sayılı Kanun uygulamasında da sürekli sorun olmuş ve kamu zararına yol açmıştır. Eski uygulamada yüzde 30 oranına kadar olan iş artışları ilk yükleniciye verilebilmekteydi. Reform özelliği olan tasarının bu hükmüyle, eskiden daha olumsuz bir durum yaratılmaktadır. Sorun yaratan yüzde 30 oranı, yüzde 50'ye çıkarılmaktadır. Üstelik uygulama projeleri, mahal listeleri ve iş tanımları gibi unsurlara dayanan anahtar teslimi götürü bedel sistemiyle yapılan ihalelerde işlerin tam anlamıyla ortaya konulması gerekirken yüzde 50'ye varan oranlarda sapma olabileceği varsayımı çok düşündürücüdür. Yeni bir düzenlemede hiçbir gerekçe, eskisinden daha kötü bir düzenlemeyi haklı çıkarmaz. Bu ölçüde yüksek orandaki iş artışlarının, ihalesiz ve ek işe ait bedelin ilk sözleşmeden bağımsız olarak belirlenmesi, idareleri zor duruma düşürebilecek, istismara açık ve kamu zararına yol açacak niteliktedir. Tasarının temel amaçlarından olan şeffaflık ilkesi örselenecektir.

Bu nedenlerle, bu oranın, yeni sistemin özellikleri de göz önüne alınarak yüzde 10'lara çekilmesi ve sınırlı durumlarda uygulanmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması şarttır."

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabiî ki, daha önce de elimizde 2886 sayılı bir İhale Yasası vardı. Biraz önce bazı arkadaşlarımızla da paylaştığımız gibi, mesele, sadece yasa çıkarmak veya her şeyi kanunlara bağlamak değildir. Tabiî ki, yasalarla, kanunlarla yönetileceğiz; ancak, bu önemli bir konudur ve önemli olan da yönetim meselesidir.

Daha sonraki konuşmalarımızda, gerek ben gerek arkadaşlarım, kurullarla ilgili görüşlerimizi açıklayacağız. Neticede, önemli olan, bu kurulların, öncelikle, tarafsız bir şekilde kurulması, tarafsız bir şekilde çalışması ve bu çıkarılan kanunları, yasaları tarafsız bir şekilde uygulaması, ihaleleri, şeffaflıkla, kanunun içeriğine uygun şekilde yapmasıdır. Bunun yönetim meselesi olduğunu hiçbir zaman unutmamamız lazımdır.

Ben bu duygularla, tasarının eksiklerinin giderilerek, özellikle bu sektörden faydalanan 60 000 müteahhit, 400 000'e yakın mühendis ve mimar ve sektörde hizmet gören 1 000 000'un üzerindeki insanlarımızın mağdur edilmemesini, şaibelerden kurtarılmasını ve yolsuzlukların kaynağıymış gibi veya her zaman bahsettiğim yüzdeci veya işi bilmeyen, çimento çalan, şu çalan bu çalan şeklinde değerlendirilmeyecek şekilde olmasını diliyorum

Bu duygularla, inşallah, ülkemize ve teşkilatlarımıza hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Örs.

Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu tasarıyı, genelde incelediğimiz zaman, tasarıda olumlu maddeler var, çıkarılması gerekenler var; tasarıda boşluklar var ve yanlışlıklar var. Eğer, olumlu bir muhalefet örneği göstermek gerekirse, doğru olanları söylemenin ve hükümeti yönlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yoksa -biraz önce, AK Parti sözcüsü arkadaşımızın dediği gibi- 2 önergemiz kabul edildi, bu tasarıyı, temel yasa tasarısı olarak görüşelim ve burada, maddeler bile okunmadan, milletvekilleri buna oy versin... Bu anlayışa karşı olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, temel yasa olunca ne oldu; maddeler okunmadan oylanacak. Peki, hükümet bunda samimî mi; yani, önergelerle yapılacak değişikliklerde; o da yok. Neden; Başkanlık Divanına baktığımız zaman, naylon önergelerle bütün maddeler doldurulmuş, yani, hiçbir değişikliğe açık değil. O zaman, buradan ne anlaşılıyor; hükümet, bu tasarıyı, bir an önce IMF ve Dünya Bankası doğrultusunda çıkaracak. Onun için -bunu, birkaç defa daha denedik- hükümeti, bu konuda daha samimî olmaya, muhalefetle işbirliği yapmaya çağırıyorum.

Şimdi, evvela, bu yasa tasarısını şöyle değerlendirmemiz lazım: Yasaları uygulayacak olanlar çok önemlidir; yani, bir hükümet geliyor, bir bakan Bayındırlık Bakanı oluyor, Enerji Bakanı oluyor, hiç yolsuzluk iddiası yok; başka bir hükümet geliyor, bir bakan geliyor, aynı kanunlarla bir çok yolsuzluk iddiaları ortaya atılıyorsa, her şeyi yasalara bağlamanın da bir mantığı yok. Demek ki, yasalarla birlikte, o yasaları uygulayan hükümet veya bakanlar çok daha önemli.

Şimdi, bu tasarıda emeği geçen hükümete, bakanlara teşekkür edip etmeyeceğimi, konuşmanın sonuna saklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, evvela, bu ihale yasasını çıkarmaya neden ihtiyaç duyuldu, onun üzerinde durmak istiyorum. Deniliyor ki, 2886 sayılı İhale Yasası, yetersiz kaldı, yolsuzluğu artırdı ve artık, yolsuzluğu durdurmanın yolu, yeni bir düzenlemeden geçer. Halbuki, siz, bu düzenlemeyi yaparken, öyle muğlak, öyle açık ifadeler bırakıyorsunuz ki, bu 2886 sayılı Yasaya rahmet okutacak uygulamalar olacak; biraz sonra, ifade edeceğim.

Şimdi, işin bir diğer boyutu daha var; IMF ve Dünya Bankası talepleri. Yapım ve hizmet alım ihaleleri yabancılara açılmak isteniyor. Eskiden, sadece yapım ihaleleri İhale Kanunu kapsamında iken, şimdi, doğrudan hizmet alımları, malzeme alımları da İhale Kanunu kapsamı içerisine alınıyor; işte, IMF ve Dünya Bankasının talepleri de bu. Dolayısıyla, hem içeriden hem dışarıdan, bu yasa tasarısı böylece destek görüyor. Tabiî, bu yasa tasarısının hızlandırılmasının bir gerekçesi daha var. Hatırlanacağı üzere, geçen dönemlerde, ciddî anlamlarda, İhale Yasası istismar edildi arkadaşlar. Özellikle, mesela, birim fiyatlar dolarla tespit edildi. Hazine garantili 5 milyar dolarlık ihale, davet usulü yapıldı. Enerji Bakanlığında, yap-işlet-devret, doğalgaz çevrim santralları; Bayındırlık ve İskân Bakanlığında, Karayolları ve İller Bankası ihalelerinde, ciddî, yargıya da intikal eden konular oldu. Gönül isterdi ki, mademki bu değişiklikler yapılıyor, artık tekrar geri dönüşü olmaması gerekirdi; ama, maalesef, bu yasa tasarısı, bu değişiklikler, bunu ortaya getirmeyecektir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yasa tasarısı, iki bölümde incelenmekte; toplam 112 madde bulunmaktadır. Muhterem Heyetiniz, bu maddeleri okuma ve dinleme şansına sahip değilsiniz. Bir tek şansınız var; oy vereceksiniz. Peki, milletvekilleri, kendi iradelerini, kendi düşüncelerini komisyona, komisyon da partilerin genel başkanlarına, genel başkanlar da IMF ve Dünya Bankasına ipotek ediyorsa, o zaman, bu Parlamentoda yasa çıkarıyoruz, bu Parlamentoda tartışıyoruz, bu Parlamentoda biz önerge verdik; bak, bu belediye şirketleri buradan değil de şuradan ihaleye girecek... Bunlar, birer aldatmacadan başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, dün, bu Parlamentoda ne oldu?! Teamül olmaması için, konuşmak durumundayım. Evvela, oy kullanmayanlar, oylamaya katılmayanlar, oy vermiş oldu; yani, sahte oy kullanıldı. Arkasından ne oldu; elektronik cihazla oy kullandık. Burada isimler belli olmadığı için, tekrar, pusulayla oy kullanma imkânı doğdu, dolayısıyla, ikişer oy kullanıldı. Daha sonra ne oldu; bazı oylar, süre bitiminden sonra kullanıldı. Daha sonra, vekâleten oy kullanan bakanların isimleri tespit edilmedi ve sadece 3 oyla geçti.

Değerli arkadaşlar, bu, Meclisin tarihinde ilk olan bir olaydır, fevkalade sakıncalıdır. Bu tür bir oylamanın, millî bir meselede yapıldığını düşünün, felaket olur. Bir kere, bunun da, tutanaklara geçmesi açısından, çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu ihale yasa tasarısına bakıyoruz. Parlamentoya nasıl getiriliyor; Plan ve Bütçe Komisyonunda 1 gün... Plan ve Bütçe Komisyonu, 8 saat çalışıyor. Bu metni baştan aşağıya okusanız bile    -bir o kadar da ikinci bölümü var- zaten, bu çalışma süresinde bitmez. Yani, orada bile okunmamış. Geldik Bayındırlık Komisyonuna; orada da 2 gün müzakere edilmiş; etti 3 gün. Şimdi Genel Kurula geldi, burada da, gece, sabaha kadar, okunmadan oylanacak; etti 4 gün ve diyorsunuz ki, 4 günde, okunmadan oylanarak geçecek yasalar, yirmi yıl, otuz yıl bu memleketi yönetecek ve yolsuzluk yapılmayacak. Buna hiç kimse inanmaz, ben de inanmıyorum.

Değerli arkadaşlar, peki, bu kadar acele ettiniz, hızla götürüyorsunuz, bunun ne olması lazım; Meclisten çıkış ve Cumhurbaşkanının imza tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi lazım, o da yok. Yürürlük tarihi 1 Ocak 2003 diyorsunuz. Yani, o zaman, bu kadar aceleyse, yürürlük tarihi niye hemen değil? Yürürlük tarihi hemen değilse, bu kadar acele niye? Bu soruyu sormak lazım değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakın, açık ve net söylüyorum, siyaset yapmıyorum, taraf olmuyorum. Bu tasarının eksiklikleri var mı; çok, biraz sonra söyleyeceğim. Bu tasarı yolsuzluğu önler mi; artırır, azdırır, söyleyeceğim, örnekler vereceğim. Peki, nasıl azdırır; en başta ihale mafyası oluşturacak göreceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu tasarıda olması gereken eksikliklere bir bakalım. Tasarı iki bölümden oluşuyor; bir bölümde müteahhit seçimini; yani, müteahhit ihale şartlarını düzenliyor, müteahhidi seçiyorsunuz. Seçilen müteahhitle de ikinci bölümde sözleşme yapıyorsunuz. Peki, burada, eksik olan nedir; denetim yok. Peki, bu seçtiğiniz müteahhitin sözleşmeyi doğru yapıp yapmadığını... Denetim nerede; yok. Yolsuzluğu neyle önleyeceksiniz; denetimle önleyeceksiniz. Şimdi, burada, denetim olmadığı zaman bu yasa tasarısı kanunlaşırsa, acaba, hakikaten yolsuzluğu önler mi; önlemez; çünkü, denetim yok.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bugün, kamuda bütün daireler ihale yapıyor, belediyeler ihale yapıyor, kurumlar ihale yapıyor, Millî Eğitim, Bayındırlık her bakanlık yapıyor. Halbuki, bu tasarıda bir kuralın olması gerekirdi. O temel kural da, yapım işleri tek elde toplanmalıydı; yani, herkesin kendi bildiğine göre ihale yapma imkânı olmamalıydı. Bu tasarının en büyük eksikliğinden biri de budur değerli arkadaşlarım.

Çok önemli gördüğümüz konulardan bir tanesi de, politik kaygılarla yatırımları önleyici birtakım tedbirlerin olmasıdır. Bakıyorsunuz, işte, şimdi olduğu gibi -bu hükümette de var- bir bakan, hastane ihtiyacı olmadığı halde, daha acil yerler varken, kendi ilinde bir hastaneyi anahtar teslimi ihale edebiliyor. Mevcut Sağlık Bakanımızın yaptığı bu. Halbuki, o ilde sağlık hizmeti ihtiyacı yoktur; ama, siyasî rant kaygısıyla o yöreye bir yatırım yapıyor. O zaman, bu maddeyi nasıl çevirmek lazım, maddenin içine monte etmek lazım; hangi yatırım gerçek ihtiyaç. Bununla ilgili bu tasarının içerisinde bir madde, bir belirleyici özellik olması lazım ki, ihtiyacı olmayan, lüzumsuz, siyasî ranta bağlı yatırımların yapılmaması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ihalelerde çok önemli konulardan biri de, ihaleye çıkmadan önce, danışmanlık hizmet ihale şirketleri var, oraya danışacaksınız, onlar size hizmet verecek. Büyük işlerde bu hizmet için ödenen paralar milyon dolarla ifade ediliyor. Bu şirketlerin kuruluşu, çalışma usul ve esasları, hangi şirketlere hangi şartlarda ne kadar para ödenebileceği konusunda belirginlik yok. Eğer, biri, bir firmaya para ödemek istiyorsa, A firmasına veya B firmasına danışır, yüksek miktarda para öder; yani, siz, burada, yolsuzluğa kapı aralamış oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar -bazı arkadaşlarımız da ifade ettiler- konunun uluslararası bir boyutu var; yani, ihalelerin uluslararası rekabete açılması esası var. Şimdi, burada -Avrupa Birliğine girdiğimiz zaman bu rakamlar değişecek- bir eşik değerden bahsediliyor; bedeli 7 trilyon 400 milyarı aşan işlerde yabancılar ihaleye girebilecek deniliyor. Bugünkü birim fiyatlarla bunun inşaat maliyeti, 17 000 ile 46 000 metrekarelik inşaat alanını içeriyor; bunu dolara çevirdiğimiz zaman, 5,1 milyon dolar yapıyor. O zaman, siz, yerli müteahhidi tamamen öldürüyorsunuz. Yabancıların ihalelere girebilmesi, daha fazla indirimlerin sağlanabilmesi, işlerin zamanında sağlıklı bitirilebilmesi için, bu rakamın en az 50 milyon dolar olması lazım; yoksa, siz, o zaman, en ufak işleri bile dışarıdakilere kaynak aktarımı şeklinde vermiş olacaksınız.

Değerli arkadaşlar, enteresan konulardan birini daha söylemek istiyorum burada ve bunun da metinden mutlaka çıkarılması gerekir. Danışmanlık yeterliliği verilen 10 firma var diyelim. Birsürü firma, danışman yeterlilik belgesi almış; ama, burada, idareye şu tanınıyor, yeterlilik belgesi alan 3 ilâ 10 tane firma çağrılacak, öbürleri alsa da çağrılmayacak. Bu neyi meydana getirir? Bu kısıtlama mantığı nedir? O zaman, ben, kime vermek istiyorsam, onu davet edeceğim demektir. Demek ki, buraya kadar ifade etmeye çalıştığım konulara baktığımız zaman, idare, istediği şekilde yönlendirecek; idare, istediği şekilde ihale verecek, en azından dürüst çalışan insanlar bile, zan altında bırakılacak demektir.

Bir diğer önemli konu da, danışmanlık hizmet ihalelerine karar vermeden önce, ilgili meslek odalarına mutlaka sorulmalıdır; yani, meslekten men cezası almış mıdır, meslek ahlakına aykırı bir davranışta bulunmuş mudur gibi konuların mutlaka ve mutlaka gündeme getirilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, çok önemli bir konu ve belki de bu tasarının içerisindeki tüm maddelerin bağlı olduğu can damarı bir maddeye gelmek istiyorum. Hükümetin iddiası nedir, biz, bu ihale yasa tasarısını niçin hazırlıyoruz; şeffaf olacağız, saydam olacağız ve gizlilik olmayacak... Peki, maddeye bir bakalım: Yaklaşık maliyetin gizli tutulması esası getiriliyor -maddenin içerisinde- gizli tutacaksınız... Peki, ihale komisyon zarflarını açtık; içerisinde eksik bilgi var mı, yok mu baktık. İhaleye gelenlere diyoruz ki, oturumu kapattık, siz gidin, biz kendimiz değerlendireceğiz. Peki, bu nasıl şeffaflık, bu nasıl saydamlık?

Tabiî, şimdi, ben, bu maddeyi böyle izah edince, milletvekillerinin konuşmama reaksiyonunu anlıyorum ki, milletvekilleri bu maddeyi okumamış bile. Niye; okuma şansınız olamaz; çünkü, burada da okunmadan oylanacak da onun için. Çok özel ilgi duyan birkaç milletvekili arkadaşımın dışında bu maddeyi bilen var mı; yok.

Peki, bir kere daha söyleyeyim: İhale komisyonu olarak toplandık, zarfları aldık, zarfları açıyoruz, içerisinde belge eksikliği yok dedik ve gelenleri dağıtıyoruz, perdenin arkasına geçip, ihaleyi kimin alacağını belirliyoruz; böyle şeffaflık olur mu?

Biz, biliyoruz ki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında sahte belgeler hazırlandı, para karşılığı sahte yeterlik belgeleri ve karneler satıldı. İhaleye gelenleri böyle bir ortamda çağıracaksınız, belgelere bakacaksınız, oturum bitti diyeceksiniz, perdenin arkasında, ihaleyi kimin aldığını tespit edeceksiniz ve bu yasa tasarısına da diyeceksiniz ki, biz, çok şeffaf bir ihale kanunu çıkarıyoruz. Yani, buna hiç kimse inanmaz değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir diğer önemli konu üzerinde durmak istiyorum. Bakın, şimdi, keyfî uygulamaya önemli bir örnek vermek istiyorum: İhale komisyonu toplandı, bütün teklifleri aldı ve ihale komisyonu diyor ki, ben, bunları reddediyorum, kabul etmedim sizin bu tekliflerinizi, ihaleyi de iptal ediyorum; çünkü, benim istediğim adamlar bunun içerisinde yok. İhale komisyonuna bu yetki veriliyor; yani, ihaleyi iptal etme ve ihaleyi reddetme... Yani, ihaleye girenleri reddediyor -hepsini birden- ve ayrıca ihaleyi de feshetme yetkisi veriyorsunuz. O zaman, şimdi Sayın Bakana soru soruyorum... İnşallah dinliyorlardır. Dinlemelerine de gerek yok; bakanların da bildiği kanaatinde değilim.

Sayın Başkan, nedir o?.. Nedir o?.. Nedir?.. Kime konuşacağız Beyefendi?!

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin efendim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, ikaz edin; gerçekten, konuşmacıya ayıp oluyor.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Konuşmacıya saygılı olmak lazım.

BAŞKAN - Sayın Bakanları rahat bırakın arkadaşlar.

Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakar mısınız buraya... Müsaade eder misiniz...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Genel Kurulda düzeni sağlayın; böyle şey olmaz! Böyle ihale pazarlığı mı olur?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, işin felaket boyutuna bakın ki, yumurta kapıya gelmiş -burada önerge değiştireceğim diye uğraş- burada değiştireceğiz. Bırakın belediyeyi, her partinin belediyesine göre kanun olmaz. Hangi partili olursa olsun, kanun, bütün belediyeler için çıkarılır. Yapılan bu pazarlık da yanlış. Zaten, bu da, yüzkarası ayrı bir olay.

Bir dakika, dinleyin şimdi. Ben, şimdi, burada, şunu sormak istiyorum: Peki, ihale komisyonu, teklifleri aldı; niye ihale komisyonuna reddetme yetkisi veriyorsunuz? Bizim partili adam yoksa, ben, onu reddedeceğim veya ihaleyi iptal edeceğim. Böyle şey olur mu?! Hani, nerede?.. Burada "istismara açık kapıların hepsini örttük" diyorsunuz.  Biraz önce sözcüler geldi buraya "bu ihale yasa tasarısında istismar yok" dediler. Bakın, bu İhale Yasa Tasarısında "olabilir, gelebilir, gidebilir" ibareleriyle biten cümleler var. Zaten, yolsuzluk nedir; yaptığın işleri mevzuata uydurmadır. İşte, bu cümleler de bu yolsuzluğa uydurulur. Onun için, eğer bu tasarı çıktıktan sonra büyük vurgun ihaleleri ve yolsuzlukları olur ise...

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Siz öyle mi yapıyorsunuz?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Oturduğun yerden konuşma kardeşim. Bu işin tekniği... Evvela maddeyi öğreneceksin, gelip burada konuşacaksın; azıcık emek vereceksin, emek, emek; öyle oturduğun yerden konuşma yok, geçti o dönem, geçti. (SP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından gürültüler)

Tabiî, sen alıştın okumadan maddelere oy vermeye, onun için yapıyorsun. Tabiî, doğru, size ters geliyor.

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Eczacısın sen, nereden anlıyorsun!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, size ters geliyor. Ben, iki gün emek verdim, bu tasarıya nasıl katkıda bulunabilirim diye. Sen gözü yumulu oy vereceksin, tabiî, senin için bu itirazlar doğrudur.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sen kendine bak!

AHMET GÜZEL (İstanbul) - Sen çok iyi öğrenmişsin(!)

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - İhale tekniğini bilmiyoruz, sizden öğreneceğiz!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Siyaset gözünü kör, kulağını sağır etmiş, ne desem, adını söylesem yine itiraz ediyorsun; evvela dinlemeyi öğreneceksin.

Şimdi, Sayın Bakan, müsait olduysanız, sorum şu: İhale komisyonu bütün teklifleri reddediyor, ihaleyi iptal etme yetkisini komisyona veriyorsunuz, böyle bir yetkiye, iptal etme yetkisine neden ihtiyaç duyuyorsunuz; neden, neden?..

Değerli arkadaşlar, eskiden... (DSP sıralarından gürültüler)

Şimdi, böyle gürültü yaparak... (DSP sıralarından gürültüler) Hani, muhalefetin katkısına açık olmak? Siz de samimî değilsiniz, aynı hükümetiniz gibisiniz. Hani, muhalefetin katkısına açıktınız; hani dinlemeyi öğrenecektiniz. Söyleyeceklerimizi dinleyin, kabul etmeyin; ama, bu itirazınızı anlamak mümkün değil. Haydi, müteahhit olanları anlıyorum da, müteahhit olmayan milletvekilleri niye bağırıyor, onu anlamıyorum?

Değerli arkadaşlar, bakın, eski metinde ne vardı; uygun bedel. Şimdi, ne olarak çevirmişiz; en avantajlı teklif. Peki, en avantajlı teklifi kim yorumlayacak; komisyon.

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Albayrak!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki, bunun somut önerileri nedir; en avantajlı teklifin hangi teklif olduğunun önerileri nedir bunu maddeye yazın diyoruz.

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - İhale tekniğini en iyi bilen sizlersiniz, bunu Albayrak'larda kanıtladınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Öyle mi?..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Haydi, cevap ver.

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - En iyi teklif o; boyunu, kilosunu, her şeyi tarif ediyor orada "şuna vereceksiniz" diyor.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Yani, senin yaptığın itiraz, düzenbazlıktır, şovmenliktir; onu sana söyleyeyim. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bu memlekette kanun var, yasa var; git orada sor. Kim yaptıysa ona soracaksın onu.

BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Onu bilmeyen yok.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, pislikleri dökmeye kalkarsak... Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde, eskiden bu pislikler kanalizasyonla alttan akıyordu. Siz hükümet olarak diyorsunuz ya, biz bunu çok tespit ediyoruz filan... Yok, öyle değil. Artık, bu kanalizasyon pisliği patladı, sizi de aştı, artık yolun üzerinden akıyor, isteseniz de örtemezsiniz. (DSP sıralarından gürültüler) Bakın, burada, öyle dosyalar getireceğim ki... Mesela, bir tanesini söyleyeyim size; SSK, sizin bakanlığınızla anlaşma yapıyor, 15 ayda, 3 milyon adamı muayene etmiş gibi, devletten 10 trilyon para soyuyor, sizin hükümetiniz yapıyor. (DSP sıralarından gürültüler) Daha çok konuşacağız, endişeye mahal yok.

Üçüncü bölümde, kalan düşüncelerimizi sizinle paylaşmak üzere, huzurlarınızdan ayrılıyorum. Teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, Birinci Bölüm üzerinde, 1'i hükümete, 2'si sayın milletvekillerine ait olmak üzere, 3 adet önerge vardır.

Şimdi, önergeleri sırasıyla okutup, işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Sümer Oral

 

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Maliye Bakanı

"b) Savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili; uçak, helikopter, gemi, denizaltı, tank, panzer, roket, füze gibi araç, silah, silah malzeme ve teçhizatı ve sistemleri ile bunların araştırma-geliştirme, modernizasyon ile yazılım ve mühimmat ihaleleri ile devlet güvenlik istihbaratı kapsamında, hizmet, malzeme, teçhizat ve sistem alımları,"

BAŞKAN - Sayın Hükümet, önergenize katılıyor musunuz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının "İhaleye Katılım Kuralları ve Eşik Değerler" başlığı altındaki 8 inci maddesinin (a), (b) ve (c) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Osman Pepe

Salih Kapusuz

Sait Açba

 

Kocaeli

Kayseri

Afyon

 

Zeki Ergezen

Sabahattin Yıldız

 

 

Bitlis

Muş

 

a) Genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idarelerin mal veya hizmet alımlarında 750 milyar Türk Lirası.

b) Kanun kapsamındaki diğer idarelerin mal veya hizmet alımlarında 1 trilyon Türk Lirası.

c) Kanun kapsamındaki idarelerin yapım işlerinde 17,5 trilyon Türk Lirası.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesinin (b) bendinin 8 inci alt bendinin aşağıda belirtildiği şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve talep ederiz.

 

Emrehan Halıcı

İsmail Köse

Beyhan Aslan

 

Konya

Erzurum

Denizli

 

Vahit Kayrıcı

Nail Çelebi

 

 

Çorum

Trabzon

 

"8) İhale konusu işin ihale dokümanında belirtilen standartlara uygunluğunu gösteren, uluslararası kurallara uygun şekilde akredite edilmiş kalite kontrol kuruluşları tarafından verilen sertifikalar,"

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Birinci bölümü kabul edilen önergelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

İkinci bölüm üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

İkinci bölümde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen?.. Şu anda yok.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, daha sonraki konuşmacılara geçelim...

BAŞKAN - DYP Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Mümtaz Yavuz?.. Yok.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlarım.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Yavaş konuş, yavaş...

ASLAN POLAT (Devamla) - Sizinle Plan ve Bütçe Komisyonunda çok konuştuk, beni dinlemişsinizdir. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Evet, çok dinledik.

ASLAN POLAT (Devamla) - Peki, bir daha dinle.

Sayın milletvekilleri, bu maddelerin başlıkları "alt yükleniciler, ortak girişimler, ihalenin günleri, ihalenin iptal edilmesi" şeklindedir. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Polat'ı dinleyin efendim.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Burada en önemli olanlardan biri alt yüklenicilerle ilgilidir ve burada "...ihale aşamasında isteklilerden alt yüklenicilere yaptırmayı düşündükleri işleri belirtmeleri, sözleşme imzalamadan önce de alt yüklenicilerin listesini idarenin onayına sunmaları istenebilir" denilmektedir. Böylece, tasarının bu maddesiyle sadece müteahhitten değil, müteahhitten iş alacak taşeronlardan da, yani alt yüklenicilerden de idarenin onayının alınması istenmekte ki, bu olumu olabilir, yani buna itiraz etmeyiz.

BAŞKAN - Sayın Gül, çekilirseniz arkadaşlarınız hatibi görebilir.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, eğer yerinize oturursanız, biz de rahatça konuşabiliriz. Yani, telefonla konuşuluyor, geziliyor, bizim konuştuğumuzu millet dinleyemiyor.(MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

ASLAN POLAT (Devamla) - Lütfen dinleyin...

BAŞKAN - Sayın hatip, buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın, biraz sonra sizi üzeceğim, dikkat edin.

Sayın milletvekilleri, buradaki önemli maddelerden biri ihalelerin usulleri. Dört usulden bahsediliyor. Açık ihale usulü, belli şirketler arasında ihale usulü, pazarlık usulü, doğrudan temin. Burada, açık ihale usulü çok kısa geçiliyor; fakat, en önemlisi, burada, belli istekliler arasında ihale usulü öne çıkarılıyor.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bir şeyi açıkça konuşmak istiyorum. Şu güne kadar Bayındırlık ihalelerinde en çok tenkit edilen konu, davet usulüyle yapılan ihalelerdir; açık ihalelerin geriye itilmesi, davet ihalelerinin öne çıkarılmasıdır. Bundan önceki Bayındırlık Bakanlığı ihalelerinin en çok İller Bankası ihaleleri tenkit edilmiş; İller Bankası ihaleleri de neden davet usulüne çevrilmiş diye çok tenkit edilmişti; fakat, siz, getirmiş olduğunuz bu yeni tasarıyla belli istekliler arasında ihale usulünü önce çıkarıyorsunuz. Belli istekliler ihale usulünü öne çıkarırken de birtakım şeyler saymışsınız ve teknik özellik isteyen, teknoloji isteyen, açık ihaleler uygulanır demişsiniz ve burada bir nevi davet usulünü öne çıkarıyorsunuz ve davet usulünün olduğu her yerde de tartışmaların olacağını size ben buradan belirtmek istiyorum.

Burada, pazarlık usulünü getirmişsiniz. Pazarlık usulünde en önemli konulardan bir tanesi keşif artışıdır. Pazarlık usulünde de yüzde 50'ye kadar keşif artışından, bilhassa doğrudan teminde bahsetmişsiniz. Şimdi, doğrudan temin olarak bir müteahhitle karşılıklı olarak ihale yapacaksınız, ondan sonra da, bunun keşfinde, yüzde 50'ye kadar artışları kabul edeceksiniz; bu konuda bir tezat vardır. İşte, tezadın en büyüğü de buradadır. Neden buradadır? Bir kere, doğrudan temin ihalelerinde acele olacağı için tatbikat projesinin olmayacağını siz de kabul ediyorsunuz. Tatbikat projesinin olamayacağı ve sonradan yapılacağı bu ihalelerde, yüzde 50'ye kadar reel anlamda fiyat artışı olacak demek, en çok istismar edilen konuların burada aynen devam edeceğinin bir belirtisidir. Bu, çok önemli bir maddedir, bunu söylemek istiyorum.

Yalnız, ben, detaylara girmeden, biraz önce burada konuşan Demokrat Sol Partili sayın arkadaşımız, bize, Mühendis Odalarının bu konuda görüşlerinin alındığını, onlarla antakt kaldıklarını söylemişlerdi, şimdi, ben, kendisine, İnşaat Mühendisleri Odasının bu konudaki isteklerini okuyacağım; bakacağım ki, İnşaat Mühendisleri Odası bu tasarının hazırlanması sırasında gerçekten Demokrat Sol Partideki arkadaşımızın dediği gibi bu tasarılarla birebir uyuşuyorlar mı?

Bakın, İnşaat Mühendisleri Odasının ifadelerini okuyorum...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Demokrat Sol Parti değil, Demokratik Sol Parti...

ASLAN POLAT (Devamla) - Demokratik Sol veya...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Demokratik Sol Parti...

ASLAN POLAT (Devamla) - Demokratik Sol Parti...

Siz, Demokratik Sol Parti oldunuz ama, sol çok geride kaldı. Çünkü, Mühendis Odaları artık sizi sol kabul etmiyor; bakın size söyleyeyim. Bizimle daha rahat antakt kuruyorlar.

Deniliyor ki: Tüm bu ibareler, mühendislik ve mimarlık disiplinini ve bilimini çok somut bir şekilde içermesine karşın; kurumun karar organı "kamu ihale kurulu" oluşumunda, bu disiplinlerin örgütlü yapısı Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve ona bağlı ilgili odalar dışlanmış. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile TİSK'e yer verilmiş."

Hükümet kuran, hükümet yıkan meslekî kuruluşlar var. Salt binalar kurup, gerektiğinde yıkma yetkisi isteyen mesleki örgüt Kamu İhale Kurulunda yok" diyor. Bunu, İnşaat Mühendisleri Odasının bize gönderdiği, mühendis arkadaşlara yolladığı yazılardan okuyorum size. Yine, devam ediyor: Şimdi "Kamu İhale Kurumuna karşı, nasıl olur da, resmî ve özel bütün kurum, kuruluşlar ve kişiler, belge, bilgi ve görüş vermede zorunlu kılınabilir" diyor; maddede var. "Bir kuruma yürütme ve yönetme yetkisi verebilirsiniz; fakat, adlî bir misyon yükleyemezsiniz. Siz, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve benzer örgütleri böylesi önemli bir süreçten dışlayacaksınız; ama, ondan faydalanmak için, gerektiğinde adlî zorunluluklar yetkisi alacaksınız... Olmaz böyle bir şey!" Yine, odamızın, mensup olduğumuz odanın görüşleri.

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - TMMOB Başkanı kendisi bu Kurula girmek istemediğini ifade etmiştir; biz önerge vermiştik.

ASLAN POLAT (Devamla) - Gönderdiği yazı burada efendim, o zaman kendisiyle görüşün; bana gönderdiği yazıyı okuyorum ben.

Yine, burada, Türkiye Mühendis ve Mimar Odalarının çok itiraz ettiği bir konuyu okuyorum size; madde 12'de, o şartnameler hazırlanan yerde. Diyor ki: "Özellikle, idarelerce hazırlanmasının mümkün olmadığının ihale yetkilisi tarafından onaylanması kaydıyla, teknik şartnameler bu kanun hükümlerine göre hazırlatabilmesi bölümü, Kamu İhale Kurumuyla tamamen çelişmektedir." Yine, bu, odaların görüşü. "Çünkü, böylesi yetkilerin fazlasını KİK'e vermenize karşın 'bir başkasına hazırlatılır' yaklaşımı, saydamlığı ve güvenliği temelden bozmaktadır. Kim hazırlayacak? Kim bu kuruluşlar? Öncelikle, bunların yanıtı verilmelidir. Bunların yanı sıra, ihale konusu mal ve hizmet alımlarıyla ilgili yapım işlerinin teknik kriterlerine teknik şartnamelerde yer verilirken, temel ilkeler belirlenmeli, yapılacak ihale sistemlerine göre, bu kriterlerin neler olacağı, yönetmeliklerle güçlendirilmelidir." Yine, burada, okumakla bitmeyecek kadar var, hep mühendis odalarının itirazlarıyla dolu. Siz, hep, uyuştuk dediniz de, onun için okuyorum meslektaşım.

Yine, bakın, burada 59 uncu maddede diyor ki: "Bu madde hükümlerine göre haklarında kamu davası açılmasına karar verilenler, mahkeme kararıyla yasaklananlar ve ceza hükmolunanlar, cumhuriyet savcılıklarınca sicillerine işlenmek üzere Kamu İhale Kurumuna, meslek sicillerine işlenmek üzere de ilgili meslek odalarına bildirilir.". Kerhen de olsa, işte, burada bir mühendis odalarının ismini ağzınıza almışsınız diye sitemlerini belirtiyorlar.

Burada yine devam ediyor. "İhalelerde bir haksızlık olmuşsa, illâ bu ihaleye girenler mi itiraz edecek? Biz, meslek odaları olarak, bir taraf olarak, niçin, bunlara, itiraz etmeyelim" diye, yine, raporun çeşitli yerlerinde görüşleri var.

Bunları niye okudum biliyor musunuz; şunun için okudum: Çok aceleye getirildi bu tasarı. Türkiye'de en az otuz yıl sürecek, yılda 30 milyar dolardan, 50 milyar dolardan fazla alım satım işi yapacağımız bu kurumlarda, neler yapacağımızı, ne edeceğimizi, bir gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, iki gün Bayındırlık Komisyonunda, bir gün Genel Kurulda tartışıyoruz. Neden acaba, neden?..

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - O senin görüşün...

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın, arkadaşım, benim görüşüm değil işte, bir günde buradan çıkacak bu. Neden Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunları görüşmüyoruz da, IMF bunu böyle istedi, bu acele çıkacak diye, hemen, acele ediyoruz? Ben, bunu size sordum. Siz de bunu bana izah etseydiniz, çok kabul ederdim.

Şimdi, bakın, bu tasarıyla ilgili, çok övündüğünüz bu tasarıyla ilgili, esasında, Sayıştayın da çok önemli itirazları var. Neden? Şimdi, bakın, siz, dışarıdan finansmanı bulunan işleri bu tasarı kapsamı dışına aldınız; savunma sanayiini, helikopter alımlarını, askeri ihaleleri bunun dışına aldınız. Şu anda, zaten, Türkiye'deki en büyük ihaleler ya savunma ihaleleri ya da dışarıdan finansmanı bulunan ihalelerdir. Bunlar, zaten, bu kurumun dışında.

Bunun dışında, bakın, Sayıştay diyor ki... Yap-işlet-devret uygulamaları, işte, bunun dışında olan, dışarıdan finansmanı bulunan işler. Peki, Sayıştay, bu işler hakkında ne diyor; yani, sizin çok methettiğiniz bu işler hakkında diyor ki Sayıştay: "Yap-işlet-devret modelinin riskleri -bu, Sayıştayın görüşü; işte, şuradaki, Sayıştayın 2000 yılı hazine işlemleri raporu; sayfa 62- şunlardır: Altyapı tesislerinin finansmanı, yapımı ve işletilmesi pek çok risk içermektedir. Kamu-özel sektör ortaklığıyla yürütülen projelerde, özel sektör tarafından temin edilen finansman, klasik finansman yöntemiyle yapılan işlere oranla daha pahalıya mal olmaktadır. Bu maliyet artışı, proje kapsamında üretilen malın birim fiyatına aynen yansımaktadır. Bu nedenle, projeler değerlendirilirken fayda-maliyet analizleri ve karşılaştırmalarının yapılması büyük önem taşımaktadır." Burada, Sayıştayın büyük itirazları var.

Sayıştayın, yine, çok önemli itirazları da, havaalanları hakkındaki bir Sayıştay raporunda var. Burada, Devlet Hava Meydanları ve DLH arasında yapılan iki işi alıyor, birimler arasındaki, aynı konudaki fiyat farklarının 2 kat, 3 kat, hatta, bir yerde tam 8 kat farklı olduğundan bahsediyor. Sayıştayın raporu burada, açar okursunuz.

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Doğrudur. 2886'da öyleydi.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın kardeşim, şunu söylemek istiyorum: Birim fiyatları olmayan işlerde bu farklar meydana geliyor. Şimdi, siz, burada birim fiyatı kaldırdınız, bir ön tespit yaptınız. Yarın iş tasfiye oldu, yüzde 50'yle bitmediği anlaşıldı. Bu yapılan işi yeniden ihaleye çıkarmak için, ne kadarı yapıldı ne kadarı yapılmadı, bu, tasfiye işlemlerinde daima problem olacaktır. Ha, ben, illâ birim fiyatları kaldıralım; ama, birim fiyatlarını kaldırdıktan sonra, bu işlerin tespitinde büyük zorluklar olacaktır; bunu size belirtmek istiyorum.

Bir önemli konu da şudur: Sürekli olarak şundan bahsediliyor: Kamuda 5 400 tane ihale stoku var, 5 400 stok olduğu için, burada devletin parası çarçur ediliyor. Doğrudur... Mesela, burada, Devlet Planlama Teşkilatının da raporu var. Bakın, burada DPT diyor ki: "Tarım sektöründe yer alan önemli projelerde öngörülen ortalama bitirilme süresi 5,4 yılken, uygulamada bunlar 13,6 yıla çıkmıştır." Hemen hemen 3 katı artmıştır. Bunun sebebi nedir; sebebi, ödenek yetersizliğidir. Siz, ödeneği koydunuz da, müteahhitler mi bunu bitiremedi veya yükleniciler mi bunu bitiremedi?

Şimdi, Türkiye'de bir şeyleri tam yerine koyalım. Eğer, Türkiye Cumhuriyetinde, son yıllarda, ihalelerde büyük bir gecikme olmuşsa, bunun en büyük nedeni, ihale stokunun genişliği kadar, ihalelere para ayrılamamasıdır. 1990 yılına kadar bütçe içerisinde ihalelere ayrılan pay yüzde 19 ve 22 iken, şimdi yüzde 5'in altına düşmüştür. Dolayısıyla, 1990 öncesi 4 olarak ayrılan ihale payı, şimdi 1'e düşmüştür. Dolayısıyla da, bundan dolayı, ihalelerde, uzun zaman aksamalar meydana gelmiştir.

Yine, burada çok önemli olan konulardan bir tanesi, ihalelerde aşırı düşük fiyatların kabul edilmeyeceği meselesidir. Bu doğrudur; hakikaten, bazıları, aşırı düşük, yapamayacakları fiyatları teklif etmekte ve ihaleleri sabote etmektedirler. Yalnız, burada "aşırı düşük" demekle olmaz, bunun kriterlerini çok açık yazmak lazım. Yarın, bunların her birisi birer dedikoduya mahal verebilir.

Yine, biraz önce Mühendis Odalarının tenkitlerinde de belirttiğim gibi, şimdi, siz, dışarıya danışman ihaleleri yaptığınız zaman, bu danışman ihalelerini iyi ayarlamak lazım. Bunların şartlarını biraz yüksek tutarsak, korkarım, bütün yabancılar, gelir, Türkiye'de, bu danışman ihalelerini alır, yerli mühendis ve mimar arkadaşlarımız işsiz kalırlar.

Şimdi, hükümet kanadı bu konuda çok sessiz kalıyor; ben, bunu bir türlü çözemiyorum. Bakın arkadaşlar, son günlerde getirdiğiniz bütün tasarılarda, hep işsizliği öne alıyorsunuz. Şeker Kanununda bu oldu, Tütün Kanununda bu oldu, şimdi İhale Yasasında da bu. Türkiye'de, şu anda, 76 000 müteahhitlik firması var. 76 000 firmanın bu birim fiyattan vazgeçtikten sonra, tatbikat projesiyle, bana anahtar teslimi bedelle öder dediğiniz zaman, bu 76 000 firmanın en az 60 000 tanesi dökülür. Döküldüğü zaman, bunların her birisinde 10 kişi çalışsa, 600 000 kişi işsiz kalır. Siz, bu işsiz kalacak insanlara bir işyeri ayarlamak zorundasınız. Gerçek konuşuyorum. Sizin yeni yapacağınız bu yöntemle -bir sene sonra hep beraber göreceğiz- 76 000 müteahhit firmasından, mühendis kökenli olmayan, iyi bir mühendis çalıştıramayan bu firmaların çoğu, bu tatbikat projelerine gereken fiyat teklifini veremeyeceklerdir.

İkincisi de, birim fiyatlardan ayrılmanın bir mahzuru da olacaktır. İhaleyi şeffaf yapamazsak, yeterli katılımcı katılamazsa, fiyatlarda büyük atlamalara sebep olabiliriz. Yine, bakın, burada Sayıştay raporları var. Örneğin, İzmit'teki su projesi niye 890 000 000 dolara mal oluyor da, İzmir'deki 200 küsur milyon dolara mal oluyor? Bu sebeple, ihalelere çok katılımcı sağlayamazsak, emsali olmayan ihalelerde, tip olmayan projelerde mutlaka büyük atlamalara sebebiyet verebiliriz. Bunları vermemek için katılımcıyı çoğaltmak zorundayız.

Bunun için bir şey söylemek istiyorum; sizin getireceğiniz bu model, yeni bir modeldir, ben hatalı veya doğrudur demiyorum, bunun artısını eksisini beraberce hemen tartışalım; ama, birden bire, bir sene içerisinde bu geçişi sağlarsanız, buna uyum sağlayamayan firmalarda büyük dökülmeler meydana gelir.

Bakın, yine, bu İhale Yasası tartışılırken, mesela Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü diyor ki "Bize, 2001 yılında ayrılan ödeneklerle, mevcut stokumuzu; ancak, 38 yılda bitirebiliriz." Yani, ihale yönteminden ziyade kaynak yönteminden şikâyet ediyorlar. Bunu Devlet Su İşleri belirtiyor. Karayollarının ifadesi biraz daha farklı, onlar da "bu işlere, eğer bu ödenekler ayrılırsa, 23 yılda bitirebiliriz" diyor; yani, kendi projelerindeki işleri 23 yılda bitireceklerini, Devlet Su İşleri de 38 yılda bitirebileceğini söylüyor ve bunların tek büyük istekleri, kaynak ayırmanız. Şimdi, siz, bunlar için kaynak ayıramadıktan sonra, bu işler çok daha geç zamanlara biterler.

Sizinkine bir örnek vermek istediğimde, yine, mühendis odalarının en çok itiraz ettiği konulardan bir tanesi, ki, şuna çok önemle itiraz ediyorlar, yine bunu, bu arkadaşıma da ithaf etmek istiyorum. Şimdi, mühendis odaları  "bazı ülkeler, özellikle gelişmekte olan ülkeler ve eski Sovyetler Birliği ülkeleri için, ekonomik kalkınma hedefleri çerçevesinde kamu ihalelerini değerlendirmek önemlidir" diyor. Yalnız, tabiî, burada şartları anormal koyarsanız, bu sefer bu istismara da yol açar deniliyor.

Şimdi burada şunu anlatmak için söylüyorum: Her sektör, yani, bir Japonya bile, kendisine, eşik değeri 30 trilyon civarında -20 milyon dolar- seçerken, benim burada 11 trilyondan, Japonya'nın daha altında bir eşik değer seçmem, daha yukarısını hep yabancılara açmam, Türkiye'deki bu ihalelerin yabancıların iş alanı haline gelmesine ve dolayısıyla, bunların Türkiye'deki işçileri çalıştıramamalarına, malzemeleri kullanamamalarına sebebiyet verecektir. Hem bizde işsizlikten bahsedeceğiz, mühendislerimiz işsiz diyeceğiz hem de kendi alanlarımızı yabancılara açacağız. Biz bu alanları açarken, aynı emsali, istediğimiz kadar mukabeleyi bu maddeye koymadınız. Koysanız bile, karşılıklılık esasının uygulaması olamaz. Ben, Türkiye'de, Japonya'yla, Danimarka'yla, İsveç'le ne kadar eşit şartlarda yarışabilirim ki? Senin fert başına düşen gelirin 2 000 dolar, onun 25 000-30 000 dolar olduğu zaman bu eşitliği nasıl sağlayacağım?

Ben, bu konularda gerekli tartışmaları yapmadan bu ihale kanunlarını getirdiğimiz zaman hep kendimizi yanıltırız diyorum.

Biz, onun için, Saadet Partisi olarak, hiçbir zaman uzlaşmadan kaçan insanlar değiliz, en güzel uzlaşmayı biz yaparız; ama, biz dedik ki, bu tasarıları eğer temel yasa yapacaksak, gelin, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bayındırlık Komisyonunda önce alt komisyonlar kuralım; bir hafta, on gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, yirmi gün kadar Bayındırlık Komisyonunda tartışılsın, üzerinde anlaşılsın, ondan sonra bu Genel Kurula geldiği zaman da, bir günde, iki günde çıksın. Zaten bunların tartışılma yerleri komisyonlardır; ama, komisyonda tartışmayacağım, Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışmayacağım, Genel Kurulda tartışmayacağım, ben bunu gidip IMF'yle tartışacağım derseniz, o zaman bizim demokratlığımızı sorgulamamız gerekir, bu demokratlık nerede kaldı diye sorgulamak gerekir. Arkadaşlar, biz bunları size dediğimiz zaman siz bunları kabul etmek zorunda kalacaksınız.

Burada, bir de "daire, tahminî bedel uygulayacak, bu tahminî bedeli açıklamayacak" diyorsunuz. Bu da büyük problemlere yol açacaktır. Daire, tahmin bedelini, yaklaşık bedelin maliyetini ilan etmese bile, bu, bir şekilde bir yerlere sızabilir, sızmasını önlemek de mümkün değildir. Şimdi, yaklaşık bedel tespit edecek daire, bunu hiçbir müteahhit firmaya belirtmeyecek. Birisi belirttiyse ne olacak? Bunun için, bunların açık olması lazımdı.

Sonra, dairenin, açık, yaklaşık bedelimi ben şöyle tahmin ben şöyle tahmin ettim; projem budur, sizin bedeliniz nedir demesi daha doğru olurdu, daha gerçekçi olurdu ve hiç olmazsa, iki taraf da birbirini kontrol ederdi. Şimdi, siz bunların hepsinden kaçıyorsunuz, yeni bir metot getirdim diyorsunuz; bundan netice alamazsınız.

Bir konu da şudur: Sizin doğrudan isteklerde... Gerçi, bunu 5 milyar liraya çıkarmakla doğru yaptınız; çünkü, bilhassa, hastanelerin bu konuda çok büyük itirazları vardı; çünkü, ani ilaç alımlarında, ani hastalık yardımlarında, malzeme alımında bunun rakamı 2 milyardı, çok düşüktü; sonradan 5 milyara çıkarmakla biraz iş rahatlatılmış gibi oldu; çünkü, hastanelerin özellikleri vardır. Ani bir hastalık durumunda bir ilaç veya bir malzeme alımında bunu 2 milyarla sınırlar da, ille ben bunun vadeli, günlü; bir hafta on günlü ihale yapacağım diye önünü açarsanız, bu zaman tehlike meydana gelirdi diye düşünüyorum.

Son olarak size şunu söylemek istiyorum. İhale Yasası gibi yasalarda ve diğer yasalarda, bizlerin ayrı çıkmamız, düşünmemiz mümkün değil. Yalnız, benim anlatmak istediğim şudur: Şimdi, yine, mühendis odalarının bitmez, tükenmek bilmez isteklerinden ve şikâyetlerinden bir bölümü daha sizlere okumadan geçemeyeceğim. Yine, bunu, Demokratik Sol Partililer dinlesinler. Dinlesinler; çünkü, bir zamanlar biz İstanbul Teknik Üniversitesinde okurken, hep bizi şikâyet ediyorlardı "siz bizi dinlemiyorsunuz" diye, sol gruplar. Şimdi, neden olduysa, biz dinler olduk siz dinlemez oldunuz, size anlatmak için okuyorum. Deniliyor ki: "Kamu alanıyla ilgili yasa önerilerinde, kamu alımlarıyla ilgili düzenlemelerde ülkelerin kalkınma ve ekonomik durumlarına bağlı olarak sınırlama getirilebileceği açıkça görülmektedir." Nerede? "Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukukunda görülmektedir" deniliyor. "Bilhassa, stratejik sektörlerde işler, mühendislik-mimarlık-şehir plancılığı ve bunun gibi hizmetler ve ilgili danışmanlık işleri, yabancı işgücünün istihdamını öngören hizmetler, yerli katkı oranı yüzde 50'nin üzerinde olan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri ve anahtar teslimi işleri ile ilgili ihalelerin yabancı firmalara açılmasının engellenmesini biz beklerdik" diyorlar. Kimden beklerlerdi; hükümetten beklerlerdi; ama, kendileri de hep hüsrana uğruyorlar.

Son olarak size bir şey daha söylemek istiyorum, o da şudur. Yine, -Odaların görüşü- "Temel İlkeler" başlığı altında şunlar denilmektedir: "İhtiyaçların, uygun şartlarla, zamanında ve kalkınma planları çerçevesinde, ülkenin bilimsel ve teknolojik yeteneğinin yükselmesine katkıda bulunacak ve sanayileşmeyi özendirecek şekilde karşılanması ilkesinin yer alması gerekirdi."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, son 1 dakikam kaldı, müsamahanızı istismar etmek istemem.

Sadece inşaat mühendisleri odalarının şikâyetlerini burada okumaya kalksam yarım saatte bitmez. Bu da şunu göstermektedir ki, bu tasarı görüşülürken meslek odalarıyla gerekli diyalog kurulamamıştır; meslek odalarının dediği konular sizin bu tasarınızda yer almamıştır.

Sizler, bu tasarı hazırlanırken, belki IMF'yi çok dinlemişsiniz, belki Dünya Bankasını çok dinlemişsiniz; ama, Türkiye'deki sivil meslek kuruluşlarını dinlemediğiniz, burada, tasarıda meslek odalarının vermiş olduğu görüşlerden çok açık olarak bellidir. Tasarının bu şekli eksiklerle doludur. Bunu temel yasa olarak getirip de, burada, tartışılmadan görüşülmesini sağlayan siz hükümet ortağı üç parti ve anamuhalefette bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi bunun mesuliyetine ortak olacaksınız.

Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Ne anamuhalefet partisi, yavru muhalefet.

BAŞKAN - Sayın Polat, anamuhalefet partisi Doğru Yoldur, onu düzeltelim.

Bu arada, bürokrat arkadaşların Genel Kurulda telefonla konuşmamalarını, o tür davranışlardan kaçınmalarını, aksi halde dışarıya göndereceğimi bilmelerini isterim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Ergezen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; mevcut 2886 sayılı Devlet İhale Yasasının, değişen ve gelişen şartlar içerisinde Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veremediği, bu yasanın tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsamadığı, uluslararası ve Avrupa Birliği ihale uygulamalarına paralellik sağlamadığı, uygulamalar esnasında meydana gelen boşlukları giderecek yeterliliği gösteremediği gerekçesiyle 2886 sayılı İhale Yasası yerine yeni bir İhale Yasası ikame edilmektedir. Hükümet, bu makul gerekçelerle Meclisin huzuruna gelmiştir. Bana göre, İhale Yasası değişmeden önce, Türkiye'nin, yani, en önemli sorunu yasalar değil, değişmesi gereken zihniyettir. Türkiye'nin sorunu zihniyet sorunudur, ahlakî sorundur, ülkenin sorunlarına bakış sorunudur. Türkiye'de, bana göre, en önemli olan ve üzerinde durulması gereken husus budur.

Mevcut İhale Yasası üzerindeki değerlendirmeyi yapmadan önce biraz geriye gitmek, hafızalarımızı yoklamak gerektiğine inanıyorum. 1991 seçimlerinin sonucunda Doğru Yol Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi hükümet oldular, kendilerinden önceki hükümet döneminde, Bayındırlık Bakanlığındaki ihale yolsuzluklarını gündeme getirerek komisyonlar oluşturuldu, olay Meclisin gündemine getirildi, bakanlar Yüce Divana gönderildi. Bu arada da Bayındırlık Bakanlığına, bakanlar dayanmamaya başladı, beş bakan değişti. Onur Kumbaracıbaşı ile başlayan bakanlık, Mustafa Yılmaz'ın istifasıyla Adnan Keskin'in devamıyla devam etti. O gün Cumhuriyet Halk Partisinin bugün de DSP'nin Sayın Bakanının onbeş günden fazla dayanamadığı bakanlıktan "ben istifa ediyorum, bu şartlarda bakanlık yapamam" diyerek siyasette de yıldızı parlamıştı; kendisine, kendi partisinden ziyade, muhalefette olan bizler en büyük desteği vermiş, saygınlık göstermiş, Türkiye'de böyle bakanlar da var demiş ve sevinmiştik. Mustafa Yılmaz, gönüllerimizde bir isim olarak kalmıştı. Bugün, bilmem, aynı değerleri muhafaza edebiliyor mu? Onun yorumu kendilerine ait.

Bu arada, 2886 sayılı Yasa artık yürümüyor denilmişti; Cindoruk'un başkanlığında bir komisyon oluşturulmuştu, bendeniz de, teknik bir eleman olduğum için, partim tarafından bu komisyona üye olarak verilmiştim; şimdi aramızda milletvekili olarak bulunan Sayıştay eski Başkanı Vecdi Gönül, Oltan Sungurlu, şu anda Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler bu komisyondaydı ve isimlerini hatırlayamadığım başka arkadaşlarım da vardı. 2886 sayılı Yasanın değiştirilmesi için iki defa toplandık, ondan sonra tasarı rafa kaldırıldı. Şu anda gerekçesini hatırlamıyorum.

Aynı iktidar döneminde yolsuzluklar peşi peşine devam etti. Bayındırlık Bakanlığı, Cumhuriyet Halk Partisinin güdümünde bir bakanlıktı, Türkiye'nin gündemine oturmuştu, medyanın ve o gün Mecliste muhalefet partisi olarak Refah Partisinin, yani bizlerin de en önemli siyaset malzemesi, Bayındırlık Bakanlığındaki yolsuzluklardı. Sık sık Meclis kürsüsüne getirilmekten, gensoru önergesi vermekten, araştırma ve soruşturma istemekten vakit bulamıyorduk. Türkiye çalkalanıyordu.

Aynı hükümet, bunun için bir komisyon kurdurdu ve Doğru Yol Partisi Burdur Milletvekili Mustafa Beyin başkanlığında bu komisyon çalışmaya başladı; ama, o günün şartları içerisinde, Türkiye'nin geldiği nokta ve seçimin gündeme gelmesiyle bu konu da rafa kaldırıldı. Bunu niçin söylüyorum; Türkiye'de yolsuzluklar yeni değildir; iktidar, bundan kendisine pay çıkarsın diye söylemiyorum; çünkü, yolsuzluklar, alabildiğine büyüyerek, katlanarak devam ediyor.

Bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. 1995 seçimleri yapıldı. Güvenoyu alamayan Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi iktidarında, Mehmet Keçeciler, kısa bir dönem Bayındırlık Bakanlığı yaptı; ama, şaibe yoktu, iddialar da yoktu; ondan sonra Cevat Ayhan Bayındırlık Bakanı oldu. Biraz geriye dönmek istiyorum; 80 öncesinde Fehim Adak da Bayındırlık Bakanıydı; ama, Fehim Adak ile Cevat Ayhan'ın Bayındırlık Bakanlığı dönemlerinde hiçbir şaibe, hiçbir dedikodu, hiçbir yolsuzluk, hiçbir hısım ve akraba kayırması gündeme gelmedi. Bu bir tesadüf müdür acaba demek ve bunu Meclisin huzuruna getirmek, Türkiye'nin sorunları karşısında dikkatlerinize sunmak ihtiyacını hissediyorum.

Ben, şu anda el attığımız yasayı da çok fazla benimsemiş değilim; temkinli davranmak ihtiyacını hissediyorum; çünkü, ben, yıllarca ihale yaptım, bayındırlık müdürlüğü yaptım, inşaat dairesi başkanlığı yaptım; onbeş yıl fiilen ihale yaptım, arada kesintiler olabilir. Ben, bu yasanın eski yasadan daha iyi olduğunu da inkâr etmiyorum; çok iyi tarafları vardır; ama, yolsuzluk yapmak isteyenler için de çok güzel cümleler ve ifadeler vardır; eğer, adam kayırmak istiyorsanız, eğer, yolsuzluk yapmak istiyorsanız, eğer, şaibeli bakanlıklar götürmek istiyorsanız, bu  yasayı didik didik ettiğiniz zaman, virgüllerle ayrılmış cümlelerdeki kelimeleri dikkatle incelediğiniz zaman "bu yasayla yolsuzluk yapılmaz, adam kayrılmaz" demeniz mümkün değildir; üzerine fazla gitmek istemiyorum; baktığım zaman görüyorum... Fakat, bir şeyin altını da çizmek istiyorum; şu anda, Türkiye'de uygulanmak istenilen bir proje var; o projeyle ilgili 15 yasa var; 15 yasanın zincirini oluşturan halkalardan birisidir bu yasa; ama, Türkiye'yi gözden geçirdiğiniz zaman, 28 Şubat süreciyle -özellikle söylüyorum- başlayan bir uygulama var Türkiye'de; hedef, gaye, maksat, güçlü şirketler, güçsüz bir Anadolu insanı yetiştirmektir. İnsanın sosyal faaliyetlerini askıya alan, güçsüz, takatsız, cebi boşalmış, hastasını dahi ziyarete gitmekten âciz kalan, akrabalarına sırtını dönmek ihtiyacını hisseden, akrabalarının uzaktaki cenazelerine, düğünlerine gidemeyecek kadar âciz olan, misafir dahi karşılamakta acizlik gösteren, ekonomik yönden çökertilmiş ve çökertilmeye gayret sarf edilen bir Anadolu insanı ve topluluğu meydana getirilmek isteniyor. Burada, Türk aile yapısını da dejenere etmek istiyorlar. Mevcut hükümet, bu programı, maalesef, uyguluyor.

 Bu yasaya da baktığımız zaman, söyleyeceğim bazı hususlar vardır. Uygulanan yasalarla, Anadolu insanının otomatik olarak sosyal faaliyetleri askıya alınmak isteniyor. Sayın Derviş'in buradaki konuşmalarını hatırlayın. Bu 15 yasa çıktığı zaman Türkiye'nin ekonomisi düzelecekti, insanımız rahat nefes alacaktı, düzlüğe çıkacaktık!.. Gelinen sonucun yorumunu takdirlerinize bırakarak, ben, sözlerime devam etmek istiyorum.

İnsanlar öyle bir hale getirilmek isteniyor ki, insanlar sosyal faaliyet yapamasınlar, parti çalışmaları yapamasınlar, dernekler kuramasınlar, fakir Anadolu çocuklarına burs verilmesin; parti mitinglerine dahi gitmekten âciz olacak, araba tutamayacak, deposuna benzin koyamayacak bir Anadolu aile yapısı, aile reisleri, fertler yetiştirilmek isteniyor. Bu hususa hepinizin dikkatini çekmek istiyorum.

Bu yasa tasarısının tutarlı tarafları vardır. Ben, müspet oy vereceğim; ancak, ben, suçu yasalarda görmediğim için müspet oy vereceğim. Suçlu, yasalar değil; suçlu, sizlersiniz, zihniyetlerdir, partilerdir, uygulamalardır. Siz, yasalarda suç işlemek istemediğiniz zaman, bizim yasalar, çok mükemmeldir; suç işlemek istediğiniz zaman, bizim yasalar hemen başlar konuşmaya; "ben, yolsuzluğa hazırım; yolsuzluk üstünde kuluçka yapıyorum; buyurun, beni  istediğiniz gibi kullanın" demeye başlar. Yasaların dilini konuşturan, biz, insanlarız. Siz, yasaları insanların hayrına, dürüstlük yolunda, toplumun menfaatına kullanmak istediğiniz zaman, yasaları bunlara göre yorumlarsınız; bu yasalar "ben, dürüstüm, faydalıyım, insanımın hayrınayım" deme dilini konuşmaya başlar. Yani, yasaları yolsuzlukla ve doğrulukla konuşturan, insanlardır. Onun için, ben, yasalara fazla takılmıyorum ve takılmak da istemiyorum.

Bakın, bu yasa tasarısında tekelleşme vardır. Güçlü şirket, zayıf Anadolu insanı diyorum. Bu yasa tasarısı tekelleştiriyor; bu yasa tasarısında yabancılara çok daha fazla ihalelere girme imkânı hazırlanıyor. Demin de ifade ettim; suç, yasanın değil; yolsuzluk yapmak isterseniz, bu yasada bu imkânlar mevcuttur. Genel gerekçeleri incelediğiniz zaman, gerekçeler çok tatlı; ama, maddeleri incelediğiniz zaman, hiç de böyle bir fotoğrafı görmeniz mümkün değildir.

Şu yapılabilirdi; 2886 sayılı Yasanın uygulamalarında eksiklikler tespit edilmişti, bu eksiklikler giderilebilirdi; ama, niçin bu yolu tercih etmediniz?! Ben anlıyorum; ama, anlamamak isteyenler var. Bu yasanın mahzurları, sakatlıkları, uygulamaları sonucu ortaya çıkacaktır; bunu, hep beraber göreceğiz ve yaşayacağız.

Şimdi, 2490 sayılı Kanunun gerekçesine baktım huzurunuza gelmeden önce, 2886 sayılı Yasanın genel gerekçesine baktım, Sayın Bülent Ulusu, Meclise sunmuşlar; ama, 1983'te çıkmış bu yasa, aynı gerekçeler, aynı mantık ve aynı yaklaşım...

Bu yasada, demin, DSP kanadından bir hanımefendi -zaman zaman Plan ve Bütçe Komisyonuna da gelir, gayet verimli konuşmalar yapar- bir hususa dikkatleri çektiler, istisnalar; niçin istisnalar, niçin?.. Hani, bütün genel gerekçenizde diyorsunuz ki, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını kapsamadığı için biz bu yasayı kaldırıyoruz, yeni yasa ihdas ediyoruz; ama, asıl yolsuzlukların yapıldığı istisnalara bakın! Niçin, niçin üç kişilik teklifler?! Çağrılabilir, iptal edilebilir... Bu "bilir" ler, yolsuzluk yapılmak için yeterlidir, yapmak isterseniz. O istisnalara değinemezsiniz; niye değinemezsiniz, biraz sonra söyleyeceğim.

Yasalar değişiyor, bakanlar değişiyor, hükümetler değişiyor, partiler değişiyor, değişmeyen bir şey var, gayri meşru paranın gücü değişmiyor. O kadar güçlü ki bu para, partileri yıpratıyor, kanunları yıpratıyor, liderleri yıpratıyor, milletvekillerini yıpratıyor; ama, bu sermaye, katlanarak yoluna devam ediyor. Katlandıkça da zevk alıyor, güçleniyor, her tarafa elini, kolunu uzatmaya çalışıyor. Bunlara, bakan dayanmıyor diyorum, partiler dayanmıyor diyorum, hükümetler dayanmıyor diyorum; hepsini bu güçlü gayrimeşru sermaye yıpratıyor, bitiriyor, eğitiyor, eğriltiyor; ama, engel tanımıyor nedense. Demokrasi, âdeta, bunlar için varmış. Seçim meydanlarında birbirimizi inciten konuşmaları, sanki bunlar için yapıyoruz. Solculuk bunlar için, sağcılık bunlar için, milliyetçilik bunlar için, zaman zaman kontrol edilmeyen dinî fetvalar da bunlar için. Bunların partisi yok; ama, bütün partiler bunlar için. Her partide bunların ayakları var. İktidara yürüyen partinin genel merkezine doğru yürümeye başlarlar; anında dilleri değişir, renkleri değişir, söylemleri değişir. Bunların kalplerinde, her partinin renkli amblemi vardır. Bütün partiler bunlar için; sanki, partiler millet için değil, milletin kurduğu partiler bunlar için var, bunlar için çalışır, bunların istikbali için... Bunların her şeyi kutsaldır, mukaddestir, dokunamazsınız; dokunduğunuz gün, yaralanırsınız, yara alırsınız. Milletler çökmüş, devletler çökmüş, imparatorluklar çökmüş hiç önemli değil; var olsun yatlar, var olsun villalar; yeter ki, onların çocukları, güzel havuzlarda, özel uçaklarda, yabancı ülkelerde sahillerde yaşasın; bu milletin çocukları, varoşlarda çile çeksin; onlar için, hiç de önemi yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu duygusal olarak söylemiyorum; Türkiye'yi geziyorum, görüyorum, onbir yıldır milletvekiliyim; bunları tahlil ederek, tespit ederek yaşıyoruz; acıları, bizi, ister istemez bu kürsülerde konuşmaya zorluyor ve davet ediyor.

Şimdi, paranın kudretini gören insanlar, mafya oluşturmaktan çekinmiyorlar; paranın kudretini gören insanlar, etkili ve yetkili bürokratları atamakta da çok etkili olmaya çalışıyorlar. Bunların bürolarının kapıları açıktır; buraya doğru yönelinir, buralarda kararlar verilir, buralarda etkinlikler ortaya çıkarılır. Türkiye'nin sorunu, ahlak sorunudur, insan sorunudur, zihniyet sorunudur diyorum. Siz, herkesin başına bir polis dikemezsiniz; ama, gönüllere dikeceğiniz polislerle siz, bu ülkede yolsuzlukları önleyebilirsiniz, polisiye tedbirlerin de azalmasını sağlarsınız, hukukun da zedelenmesini ve yaralanmasını engellemiş olursunuz, onuru ve itibarı sarsılan parlamenter sistemi de yeniden onore etmiş olursunuz. Kızılay'da elimizi kolumuzu sallayarak, onurlu bir müessesenin temsilcileri olduğumuzu haykırarak, seslenerek, hem söyleyip hem yürüyebilmenin hayatını kendimizde ihdas ettirebiliriz; ama, bunun için de, bizim değişmemiz lazım, yasaların değil. Biz değişmeliyiz; biz değişmeliyiz diyorum; eğer, biz değişmezsek, başkaları, bizi, başka türlü değiştirir, ben ondan korkarım.

Paranın kudretini gören insanlar sadece bunları yapmıyorlar. Paranın kudretini gören insanlar, iktidarları bile değiştiriyorlar, yasaları bile değiştirtiyorlar; bu kürsüde, bu mikrofonda, bakanları, gayrimeşru uygulamalarla ilgili yasaların çıkmasında konuşturtuyorlar; anayasaları çiğnetiyorlar. Bunları, yıllardır yaşıyoruz ve görüyoruz.

Benim, hiçbir şahısla problemim ve sorunum yoktur; onun için, isim vermeden, genel konuşmaya çalışıyorum. Siyasetten de çok fazla beklediğim bir şey yoktur; ama, ülkemin sıkıntılarını, kendi sıkıntılarım olarak görüyorum. Onun için, diyorum ki -fazla vaktinizi almayayım- sevdiklerimiz değişmeli, sevgilerimiz değişmelidir; korkularımız değişmelidir, korktuklarımız değişmelidir; hizmet anlayışımız değişmelidir, hizmet yapacağımız yerler değişmelidir; dejenere olmuş ahlakî değerlerimiz yeniden hayata geçirilmelidir. Onur, şeref, haysiyet, söz, ahde vefa gibi, halkın önem verdiği değerlerin, kırılganlık noktasından yeniden geriye dönüp, bu halkın hayat tarzı olduğunu, öncelikle iktidar ve partiler kendilerine düstur edinmelidirler ki, güven duygusu beslensin, halk bize güvensin. Sözünün sahibi, sözünün eri, yasaları 3-5 şirket için değil, vergi kanunlarını 3-5 şirket için değil, neoliberalizmi Türkiye'de hayata geçirmek için değil, topyekûn bir milletin refahı için yasalar çıkaran, kararlar veren hükümetleri görmek isteyen bu millet, emin olun ki, sizi, omuzlarında taşıyacaktır; ister solcu olun, ister sağcı, ister liberal olun veya başka bir parti olun. Bu millet çok şey istemiyor, ahde vefa istiyor, sözünün sahibi insanlar istiyor, yasaları düzgün uygulayın, düzgün kullanın, eşiniz dostunuz, ahbabınız için değil, milletin âli menfaatları için kullanın diyor. Onun için, bu millete bunları vermekten çekinmemeliyiz.

Ben, herhalde heyecanlı bir konuşma yaptım, eğer sürçü lisan ettiysek de affola diyor, hayırlı olması temennisiyle, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ergezen.

Sayın Mümtaz Yavuz; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MÜMTAZ YAVUZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, yine, Yüce Meclisimiz, IMF'ye şirin gözükmek için, hükümetin talebi üzerine, hummalı bir çalışma içine girmiştir. Cumartesi pazar demeden, gece yarılarına kadar çalışarak, yeni yılın ilk yasasını, dün akşam geç saatlere kadar çalışarak, tütün çiftçisine, ülke tarımına en büyük darbeyi indirerek, çıkarmış bulunmaktayız.

Şimdi diyeceksiniz ki, konumuz Tütün Yasası değil. Ben de biliyorum; ama, ne yapalım, seçim bölgemiz Muş. Muş da, bir tütün ekim yöresidir. Seçmenlerimiz gecenin geç saatlerinde arıyor -hatta, biraz evvel dahi arıyorlardı- "bu Tütün Yasası görüşülürken niçin kalkıp konuşmuyorsunuz, biz, sizleri, gidin, hakkımızda, ekmeğimiz için en kötüyü, çıkmaması gereken yasaları çıkarın diye mi seçtik?" diyorlar. Her ne kadar izah ediyorsak, "bu yasaları biz değil, hükümet ve ortakları çıkarıyor" diyorsak da, "siz niçin muhalefet yapmıyorsunuz" diyorlar. Bizim muhalefetimiz, parmak sayısına göre yeterli olmadığından dolayı, çiftçinin aleyhine olan, tütüncüye de en büyük darbeyi vuran yasayı dün akşam çıkardık. İnşallah, Muş tütün ekicisi, bu hükümet ortaklarından, önümüzdeki seçimlerde mutlaka bunun hesabını soracaktır.

Şimdi, Allah için, doğru olmayan, Cumhurbaşkanınca yasal bulunmayan, temennimiz Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ihtimali yüksek olan geçen Tütün Yasasında olduğu gibi, şimdi de, IMF'nin isteği olan Kamu İhale Yasasını bir oldubittiyle Yüce Meclisten geçirmeye çalışmaktayız.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, bu ihalelerden dolayı, özellikle de yapım ihalelerinden dolayı yıllarca çok büyük acılar çekmiş, çok insan töhmet altında kalmıştır. Şimdi, önümüze bir fırsat gelmiştir. Nedir bu; işçisinden taşeronuna, müteahhidinden kontrolüne, bürokratından bakanına kadar, bu ihalelerden dolayı acı çekmeyen insan yoktur. Onun için, tabiî ki, gönlümüz isterdi ki, bu yasayı daha geniş bir zamanda, daha uygun bir şekilde, enine boyuna tartışarak, layıkıyla, en doğru şekliyle halka hizmet verecek şekilde bu Meclisten geçsin. Amaç değişik!.. Sayın Başbakan Amerika'ya gidecek ve bugüne kadar yapılanlar gibi, bunda da, IMF'nin yetkililerine "buyurun, direktifleriniz doğrultusunda Devlet İhale Yasasını değiştirip geldim, haydi kredi verin" diyecek.

IMF, bugüne kadar ülkemize uyguladığı reçeteleri, başka ülkelere de uyguladı. Bunlarda, hiçbir ülkede başarılı olmadığı gibi, bugün yaşadığımız krizlerin bir nedeni değil, asıl nedeni bu IMF'nin reçeteleri değil midir?! Tekrar bu reçetelere devam ederek, bu kadar önemli bir yasayı, bu Yüce Meclisten, bir oldubittiyle çıkarmanın bu ülkeye ne gibi bir faydası olacaktır?

Şimdi, çıkaracağımız yasanın asıl amacını, yıllar önce çıkarılmış, elli yıl bu ülkeye hizmet etmiş 2490 sayılı Devlet İhale Kanunu değiştirilip, 9.8.1983 tarihinde çıkarılan 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununu değiştirmemizin nedenini açıklayacağım.

Kamu İhale Kanunu çıkarılmasının amacı:

"2886 sayılı Devlet İhale Kanununun, günümüzün değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap vermediği, uygulamada da ortaya çıkan aksaklıkları gidermediği, yetersiz kaldığı, bütün kamu kurumlarını kapsamadığı, Avrupa Birliği ve uluslararası ihale unsurlarına paralellik göstermediği görüldüğünden, kamu ihaleleriyle ilgili geniş kapsamlı yeni bir kanun hazırlanmasına ihtiyaç duyulmuştur."

Burada doğru olan, kapsamın genişletilmiş olması. Diğer kısımların aynısı, 2886 çıkarıldığı vakit de bu şekilde yazılmıştı.

"Bu kanunda ihalelerde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin, kamu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde sağlanması, kamu kurum ve kuruluşlarının kullanımında bulunan her türlü kaynaktan yapacakları ihalelerde tek bir yasal düzenlemeye tabi olmaları, tahmini bedel baz alınarak indirim yapmak suretiyle ihaleye çıkarılması yerine, işlerin, istekliler tarafından piyasa rayiçlerine uygun fiyatlara  göre tespit ve teklif edilen gerçekçi bedeller üzerinden ihale edilmesi amaçlanmıştır."

Kısaca, bu kanunun amacı, fakirden, fukaradan, memurdan, işçiden, esnaftan, sanayiciden alınmış olan birçok vergiyi... Ülke ihtiyaçlarına göre yapılacak ihaleleri, gerçek, şeffaf ve berrak ortamda, rekabetçi bir ortamda yapmaktır.

Bu söylediklerimizin hemen hemen tamamı, 2886 çıkarılırken de aynı şekilde yazılmıştı; şimdi, geldik, yeni Kamu İhale Yasasını çıkarıyoruz ve bunların aynısını söylüyoruz...

Geçmişte bunlar olmasına rağmen, hiçbir yasada "yolsuzluk yapın, kanunsuz ihale verin, adam kayırın, şu şekilde ihale yapın" diye bir madde yoktu; hepsinde de "rekabeti sağlayın, şeffaf ortamda yapın, hakkı, hakkaniyeti koruyun, ülke ihtiyaçlarına göre ihaleler yapın" denildi. Burada, önemli olan, kişilerin; yani, netice itibariyle, ihaleyi yapan kişilerin zihniyeti. Eğer zihniyet düzgünse, mutlaka, yapılacak ihaleler de, hem düzgün olacak hem de bu istenilen şartları sağlayacaktır; ama, zihniyet bozuksa, ihalenin neticesi de bozuk olacaktır.

Yasalar tabiî ki, bağlayıcıdır; tabiî ki, koruyucudur; tabiî ki, hukuken sorumlu kılar; ama, her yasada da, netice itibariyle, bu gibi suiistimallere imkân veren birçok madde bulabilirsiniz. Biraz sonra arz edeceğim. Bu yeni çıkaracağımız yasayla da, dileyen idare, dilediği kişiye, dilediği fiyatlarla iş verebilir mi, veremez mi?

Şimdi, birinci olarak, burada, şunu arz etmek istiyorum. Bugüne kadar, Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir Yüksek Fen Kurulu vardı. Şimdi, bu kanunla ihale kurumunu oluşturuyoruz, kamu ihale kurumu. Bu kamu ihale kurumunun yetkileri aynen şöyle:

1 - İhalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde, idarece yapılan işlemlerde, bu kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak.

2 - Bu kanuna ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa ilişkin bütün mevzuatı, standart ihale dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak, geliştirmek ve uygulamayı yönlendirmek.

3 - İhale mevzuatıyla ilgili eğitim vermek, ulusal ve uluslararası koordinasyonu sağlamak,

4 - Yapılan ihaleler ve sözleşmelerle ilgili, kurum tarafından belirlenen şekilde bilgi toplamak; adet, tutar ve diğer konular itibariyle istatistikler oluşturmak ve yayımlamak,

5 - Haklarında ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilenlerin sicillerini tutmak,

6 - Araştırma, geliştirme faaliyetlerinde bulunmak,

7 - İhale ilanlarıyla ilgili esas ve usulleri düzenlemek, basılı veya elektronik ortamda kamu ihale bültenini yayınlamak.

Bundan evvelki Yüksek Fen Kurulunun görevlerine bakarsanız, bundan hiç de farklı olmadığını görürsünüz; hatta, bir kısım görevleri de, bundan daha fazlaydı. Yine, sözleşmeleri, teknik şartnameleri bu kurul oluşturuyordu; yine, ihalelerde, firma ile işveren arasındaki anlaşmazlıkları bu kurul çözüyordu; birim fiyatlar üzerindeki tartışmalara bu kurul çözüm getiriyordu ve netice itibariyle, bu kurumun yapacağı, ihale kurumunun yapacağı görevleri, bugüne kadar, Yüksek Fen Kurulu yapmaktaydı. Şimdi, bu kurulun görevleri, yeni kurulacak olan ihale kurumuna verilecektir ve geriye kalan, Yüksek Fen Kurulunun görevine giren rayiçler, birim fiyatlar, teknik şartnameler, sözleşmeler de yapılmayacağına göre, peki, bu Yüksek Fen Kurulunun görevi ne olacaktır?

Ortaya bir kargaşa çıkmıştır. Bir tarafta Yüksek Fen Kurulu mevcut, bir tarafta da yeni ihale kurumu oluşturmuşuz! İhale kurumu kendi görevini yaparken, Yüksek Fen Kurulu ne görev yapacak? Burada sorulduğunda, efendim, ihale kurumu bağımsız olacakmış!.. Peki, ihale kurumuna atanacak üyeleri kim atayacak; netice itibariyle, yine hükümet atamayacak mı; sayıları da belli...

Onun için, burada, büyük bir kargaşa yaşanacaktır; görevin, kimin olduğu belli olmayacaktır; netice itibariyle, Yüksek Fen Kuruluna da bir haksızlık yapılmış olacaktır. Gönül isterdi ki, Yüksek Fen Kurulu, daha çok imkâna kavuşturulsun ve bu kurul -tabiî ki, maliye temsilcisinin olması kaydıyla- daha geliştirilmiş bir şekilde, bu görevini daha güzel, layıkıyla yapsın.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ihale usulleri üzerine konuşacağım. Burada dört çeşit ihaleden söz edilir: Birincisi, açık ihale usulü; ikincisi, belli istekliler arasında ihale usulü; üçüncüsü, pazarlık usulü; dördüncüsü, doğrudan temin usulü. Pazarlık usulü ile doğrudan temin usulü, genelde limitleri düşük olan ve özellik arz eden işler olduğu için, genel ihale usulleri kabul edilmeyip, kendisine has işlerdir. Diğer iki usul -açık ihale usulü ile belli istekliler arasındaki ihale usulü- temel ihale usulleri olarak belirlenmiştir. 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesinde davet usulü vardı. Bu davet usulü, o günkü 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda temel ihale usulü kabul edilmemişti; ama, onun yerine getirilen, belli istekliler arasında ihale usulü...

Bu usulün, diğerinden farkı şu: Belli istekliler arasında ihale usulünde, bir ön yeterlilik şartı getirilmiştir. Ön yeterlilik şartı ne demektir; idareler, belli kriterleri yayınlayacak, o belli kriterleri sağlayan firmalar müracaat edecekler, o müracaat neticesinde, idarelerin yeterli gördüğü firmalar içerisinde en yüksek puanı alan beş firma ihaleye davet edilecektir.

Değerli arkadaşlar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesindeki davetiyeli ihale sisteminde, bu maddeden daha büyük zorluklar vardı; çünkü, bir işin, 44 üncü maddeye göre ihale edilebilmesi için, mutlaka, Yüksek Fen Kurulundan görüş alınması lazımdı, onay alınması lazımdı. Yüksek Fen Kurulu da, bu işi, 44 üncü maddeye göre bir idareye ihale edebilmesi için belli kriterler koymuştu. O kriterleri sağlıyorsa, o kriterlere uyuyorsa, ona, bunu 44 üncü maddeye göre ihale edebilir diye yazıyordu; ama, şimdi, bu, gelen, belli istekliler arasındaki ihale usulünde böyle bir şey yok. İdare diyecek ki: "Bu iş yüksek teknoloji gerektiriyor, özellikli bir iştir; onun için, bunu, belli istekliler arasında ihaleye çıkaracağız." Ne olacak; ilan edilecek, şartnameleri yayımlayacak. Genelinde bütün müteahhit firmalar, evrak üzerinde bu şartları sağlarlar. Şartları sağladıktan sonra geri ne kalıyor; komisyonun yetkisi. Komisyon, bu müracaatçılar içerisinde bir puanlama yapacak,  yapacağı puanlamalar sonucunda ilk beş kişiyi ihaleye davet edecektir.

Değerli arkadaşlar, eskiden 44 üncü maddeye göre yapılan davetli ihalelerde minimum en az on firma davet edilirdi, bazen onbeş yirmi firma davet edilirdi; ama, şimdi, bunda ise, komisyonun yüksek puan vermiş olduğu beş firma davet edilecek. Hepimizin malumudur; bugün, ülkemizde yapılan ihalelerde 130 tane yeterliliği olan işlerde dahi müteahhitler anlaşmıştır. 120 tane, 100 tane yeterliliği olan işlerde anlaşmışlardır ve bu anlaşmalar birim fiyatlar üzerinden yapılmıştır; gelip, o birim fiyatlar üzerinden tenzilat yapılmıştır. Şimdi, beş tane firmayı davet edeceksiniz. Bu beş firmanın anlaşmayacağını kim garanti edebilir?! Sonra, bu beş firma anlaştığı takdirde, birim fiyatlar üzerinden ihale edilmemiş; teklif birim fiyatla işi alacaktır. Nasıl olacak peki bu; bu beş firma anlaştığı vakit, dilediği fiyatla devlete iş yapacaktır.

Burada anlaşıldığı gibi, bu, belli istekliler arasındaki ihale usulü sonucu yapılacak işlerde -kendi kanaatimi söylüyorum- daha büyük şaibeler ortaya çıkacak, ülke ekonomisine daha büyük zararlar verilecek ve hakikaten, belki de, günahı olmayan idareler dahi büyük şaibe altında kalacaklardır.

Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesine göre, biraz önce arz ettiğim gibi, bir işi ihale etmek için öncelikle Yüksek Fen Kurulundan müsaade alınması gerekiyordu. Bu da neydi; özellik arz eden, yüksek teknoloji gerektiren işlerdi. Fakat, baktığınızda, içmesuyu, kanalizasyon, konut, okul gibi işler dahi uzmanlık gerektirir, yüksek teknoloji gerektirir diye, keyfiyete binaen, bu maddeye göre ihale ediliyor ve işler, istenilen tenzilatla, istenilen firmalara veriliyordu. Şimdi, bundan daha beteri olacak. İnşallah, bu tasarı, bir şekilde düzeltilir ve bu, belli istekliler arasında ihale usulünde bir çözüm getirilerek, bu müteahhitlerin anlaşma ortamı kaldırılarak, daha rekabetçi bir ortam sağlanarak, daha şeffaf bir ihale yapılarak, ülkenin kaynakları daha rasyonel kullanılarak hayırlı bir hizmet yapmış olacağız.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu ön yeterlikli ihale sistemi ve belli istekliler arasındaki ihale usulünden bahsetmek istiyorum. Bugüne kadar, ülkemizde, bu belli istekliler arasında ve ön yeterlikli birçok ihale yapılmıştır. Bunlara örnek verecek olursam; otoyollar, havalimanları, hastaneler, Karadeniz Sahil Yolu, doğalgaz hatları, Meclis Genel Kurul salonu. Bunun sayısını çoğaltabiliriz. Bunların içerisinde en tipik örnekler ise, bu Meclis Genel Kurul salonu, Kurtköy Havalimanı ile otoyollardı. Şimdi, orada yapılan olay neydi; iş ilan ediliyordu, ilan sonucunda müteahhit firmalar müracaat ediyordu, onların içerisinden yeterli görülenler ihaleye davet ediliyordu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yavuz, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

Buyurun.

MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) - ...davet edilen firmalar tekliflerini veriyordu.

Kurtköy Havaalanı Soruşturma Komisyonunda bulundum. Kurtköy Havalimanı, işin sahibi olan Savunma Sanayii tarafından, DLH'ya, ihaleyi yapma ve ihaleyi kontrol etme yetkisi verilmişti. DLH da, projeleri hazırlatıp, 7,5 trilyon lira keşif hazırlayarak işi ihaleye çıkmıştı. Tam, o esnada, o günkü hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, iş gecikiyor diye, DLH'dan ihaleyi alıp, Millî Savunma Bakanlığına bağlı NATO-Enf Dairesine vermişti ve aynı tarihte, 7,5 trilyon liraya ihale edilecek olan iş, NATO-Enf tarafından 20 trilyon liraya ihale edilmiş oldu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Zaten 1 dakika verdim efendim; 1 dakikadan fazla uzatmıyorum.

Teşekkür ederim.

MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) - Tabiî, bu kadar önemli bir tasarı üzerinde 20 dakika gibi kısa bir süre içerisinde meseleleri anlatmakta güçlük çekeceğiz.

Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde 3 adet önerge vardır; 1'si hükümete ait, 2'si milletvekillerine aittir.

Şimdi, ilk önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

794 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin metinden çıkarılmasını, diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini, (f) bendinin ikinci paragrafında yer alan "(a), (b), (c) ve (d) bentlerine" ibaresinin "(a), (b) ve (c) bentlerine" şeklinde değiştirilmesini ve aynı paragrafın "Ancak" ile başlayan ikinci cümlesinin metinden çıkarılması ile maddenin son paragrafında yer alan (e) ve (f) bentlerinin de (d) ve (e) olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Osman Pepe

Salih Kapusuz

 Mehmet Ali Şahin

 

Kocaeli

Kayseri

İstanbul

 

Sabahattin Yıldız

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

 

Muş

Bursa

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim, kabul ediyoruz; ama, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Kabul ediyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesi olmak üzere aşağıda yer alan ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Sümer Oral

 

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Maliye Bakanı

"Bu bent gereğince temin edilen ihtiyaçlara ilişkin olarak hazırlanan sözleşmelerin notere onaylattırılması ve tescil ettirilmesi zorunlu değildir."

BAŞKAN - Hükümet zaten önerge sahibi.

Sayın Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyon takdire bırakıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Bu önerge de kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "güzel sanat eserleri" ibaresinin "güzel sanat ve tarihî eserleri" şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Ayşe Gürocak

 

 

Ankara

AYŞE GÜROCAK (Ankara) - Önergeyi geri çekiyoruz efendim.

BAŞKAN - Evet, bu önerge geri çekilmiştir.

Bölümü, kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Bu bölüm de kabul edilmiştir.

Üçüncü bölüme geçeceğiz. Üçüncü bölüm, 28 ilâ 42 nci maddeleri kapsamaktadır. Konuşmacının süresine kâfi gelmeyecek bir zamanımız kaldı.

O nedenle, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.53

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı : 794) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

794 sıra sayılı yasa tasarısının üçüncü bölümünde kalmıştık. Üçüncü bölüm, 28 ilâ 42 nci maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, halen yürürlükte bulunan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 1983 yılının sonlarına doğru yürürlüğe girmişti; dolayısıyla, yeni sayılan bir kanundur. Yeni tasarının gerekçesinin hemen girişinde, söz konusu Devlet İhale Kanununun, günümüzün değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap veremediği vurgulanmaktadır. Son bir yılda, Bankalar Kanununu birkaç kere değiştirdiniz; değişen ve gelişen şartlar yüzünden miydi?! 1913 tarihli Özel İdare Kanunu, 1924 tarihli Köy Kanunu, 1930 tarihli Belediyeler Kanunu, yani, yerel yönetimlerle ilgili kanun, 1949 tarihli İl İdaresi Kanunu, değişen ve gelişen şartlara çok mu iyi cevap veriyorlar?!

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 57 nci hükümet çok çalışmakla ve çok kanun çıkarmakla övünüyor; haklıdır da; ama, çıkardığı bütün kanunların gerekçesinde "değişen ve gelişen ihtiyaçlar ve uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar" ibaresi kullanılıyor; bu da doğrudur. Dün, bankaların Tasarruf Fonuna devrine şiddetle karşı çıkan Sayın Derviş, bugün, savunuyor. Bir yılda, aynı kanun, üç, dört kez değiştiriliyor. Yüce Meclis, yazboz tahtasına dönmüş; hükümet, deneme-yanılma laboratuarlarına... Bir memleket, bu şekilde mi idare edilir?! Kanunları uygulayan idarelerdir, insanlardır. Türkiye'de bir idarî yapılanma sorunu varken, IMF'nin ilgi alanında olan malî, parasal kanunları uygulamada başarı şansınız yoktur.

Kamu İhale Kanununun çıkış amaçlarından bir tanesi de, son yıllarda giderek artan kamu harcama açıklarını en az indirmek için kamu harcamalarında etkinliğin sağlanarak, dolaylı olarak kamu gelirlerini artırmaktır. Kamu harcamalarında etkinliğin sağlanması demek, ihtiyaç duyulan mal ve hizmeti, mümkün olan en ucuz fiyattan, yani, harcanan para karşılığında en iyi değeri elde etmektir. Kamu alımlarında, ihalelerinde etkinliği bozan uygulamaların başında, rekabeti bozucu anlaşmalar, danışıklı teklifler, siyasî himayecilik, rüşvet ve dolandırıcılık gelmektedir.

Yeni tasarı, bir yönüyle Avrupa Birliğine uyumu hedeflerken, diğer yönüyle de yukarıda sayılan yollardan elde edilen haksız kazançlara, diğer bir ifadeyle, son zamanlarda giderek artan yolsuzluk iddialarına karşı bir reaksiyon taslaktır. Bu reaksiyonun bir sonucu olsa gerek, özellikle, belirli hizmet alımlarında, isteklilerle idareler arasında olması gereken teknik diyaloğa pek imkân verilmemektedir. Yine, Avrupa Birliği direktiflerinde, yapım işleri teknik şartnameleri, hizmet alımlarından farklılıklar gösterirken, Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu farklılığı sadece danışmanlık hizmetleriyle sınırlı tutmakta ve bu alımlarda da, yine, belli istekliler arasında ihaleyi öngörerek, farklı ve esnek bir sistem yaratmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; üzerinde tartıştığımız Kamu İhale Yasası Tasarısının üçüncü bölümü, 28 inci maddeden 42 nci maddeye kadar olan bölümdür. Bu bölümde yapılan en önemli değişiklik, ihale yöntemleridir. Bilindiği gibi, halen yürürlükte bulunan Devlet İhale Kanununda, alım-satım yöntemleri olarak, kapalı teklif, belli istekliler arasında teklif, açık teklif, pazarlık ve yarışma yöntemleri benimsenmişken; yeni tasarı, sadece kamu alımlarını düzenlemekte, satışı kapsamamaktadır. Benimsenen ihale yöntemleri ise, açık ihale, belli istekliler arasında teklif, pazarlık, doğrudan temin ve danışmanlık hizmetleri, yani, tasarım yarışması yöntemleridir.

Tasarının üçüncü bölümünün maddeler itibariyle değerlendirilmesi: Pazarlık usulünü düzenleyen 21 inci maddeye, özellikleri nedeniyle yabancı ülkelerden sağlanması zorunlu olan her türlü alım, onarım, montaj, sigorta, taşıma ve hizmet işlerinin ayrı bir fıkra olarak ilave edilmemiş olması, önemli bir eksikliktir.

Doğrudan temin yöntemini düzenleyen 22 nci madde, Devlet Malzeme Ofisinden karşılanabilecek ihtiyaçların, teminat alınmadan ve sözleşmeye bağlanmadan sağlanabileceği, madde içerisinde düzenlenmelidir.

Ayrıca, aynı maddede yer alan, idarelerin 5 milyarı aşmayan ihtiyaçlarının doğrudan teminle sağlanabileceği ölçüsü, 3 000 nüfuslu bir belde belediyesi için, küçük bir kasaba kaymakamlığı için yerinde olabilir; ancak, 5 000 000, 10 000 000 nüfuslu bir şehir belediyesi veya valiliği için bu ölçü büyük bir çelişkidir. Kaldı ki, bölgelerarası gelişmişlik farklılığından doğan maliyet farklılıkları da dikkate alınmalıdır.

Fiyat teklifinin ve teknik değerlendirmeye esas belgelerin tek zarfa konularak sunulmasını öngören 30 uncu maddeyle ilgili olarak; öncelikle yapılacak teknik değerlendirmenin fiyat teklifinden etkilenmemesi açısından, fiyat teklifi ve geçici teminatın ayrı, kapalı zarflarda ve iç içe olmasında fayda vardır. Yani, mevcut Devlet İhale Kanunundaki usul korunmalıydı. Teknik olarak yeterli görülmeyenlerin zarflarının açılmaması, teknik yeterliliği olanların fiyat tekliflerinin açılarak, teknik yeterlilikle birlikte değerlendirilmesinin daha mantıklı olacağı kanaatindeyim.

Tasarının 41 inci maddesi, kesinleşen ihale kararlarının bildirilmesi, 42 nci maddesi ise, sözleşmeye daveti düzenlemektedir. İhaleye 200, 300 kişinin başvurduğu göz önüne alındığında, kesinleşen ihale kararının, bunların hepsine iadeli taahhütlü mektupla kararın bildirilmesi kırtasiyeciliği ve dolayısıyla, maliyet ve bürokrasiyi artırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Kesinleşen ihalelerin, zaten, ilan zorunluluğu vardır.

Hem 41 inci maddeye göre kesinleşen ihale sonucunu bütün isteklilere bildireceksiniz (ihaleyi alan dahil) hem de ertesi veya birkaç gün sonra ihale üzerinde kalanı ikinci bir taahhütlü mektupla sözleşmeye davet edeceksiniz ve bir 10 günlük daha süre vereceksiniz. Bütün bu bürokratik işlemlerin, işin tamamlanma süresini uzatmaktan ve israftan başka bir anlamı olmadığından, 42 nci madde, 41 inci maddenin ikinci fıkrası olarak düzenlenebilir düşüncesindeyim.

Tekliflerin değerlendirilmesini düzenleyen 36 ncı maddenin son iki cümlesiyle, tekliflerin değerlendirilmesi ve ihalenin yapılmasını düzenleyen 52 nci maddenin birinci fıkrasının son iki cümlesi aynı olup, bu madde için çelişki oluşturmaktadır.

Tasarıda bu ve benzeri teknik yanlışlıklar ve eksiklikler oldukça fazladır. Tasarının kanunlaştıktan bir ay sonra "uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar" gerekçesiyle Meclis gündemine tekrar tekrar (Bankalar Yasasındaki gibi) gelmemesi için, tespit ettiğimiz bu hataları değişiklik önergeleriyle düzeltmek için gayret edilmelidir. Gerekirse, bu, yeniden verilebilecek önergelerle değişmelidir. Aklın yolu birdir; yanlışta direnmek, en büyük yanlıştır.

Tasarı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bilindiği üzere, kamu harcamaları, ekonomik faaliyetler içinde önemli bir paya sahiptir. Kamu kurum ve kuruluşlarının mal ve hizmet alımları, gayri safî millî hâsılanın yaklaşık yüzde 11'ini -yaklaşık 22 milyar dolar- oluşturmaktadır. Bu oran, son zamanlarda büyük bir azalma eğilimine girmiş ve gittikçe büyüyen kamu açıkları, makro ekonomi üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Ayrıca, yine, son yıllarda, eğitim, sağlık, adalet gibi, devletin aslî hizmetlerine ayırdığı kaynakların gayri safî millî hâsıla içindeki payları da azalma eğilimine girmiştir.

Bütün bu olumsuz gelişmeler, yeni ve etkin bir Kamu İhale Yasasını kaçınılmaz kılmıştır; bunu da kabul etmemek mümkün değil.

Bir bütün olarak tasarıya bakıldığında, eksiklerine rağmen radikal bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Tasarıdan beklenen, şeffaflık, rekabet, güvenirlilik, mütekabiliyet -ya da karşılıklı yükümlülük- eşit muamele, kaynakların verimli kullanılması, kamuoyu denetiminin sağlanması ve benzeri hususlardır. Tasarının, bu fonksiyonları yerine getirmesini temenni ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kopenhag Zirvesi, iktisadî, siyasî ve Avrupa müktesebatına uyumlu idarî yapı kriterlerini öngörmektedir. Bu doğrultuda hazırlanan Ulusal Program çerçevesinde, iktisadî kriterler yürürlüğe girmiş ve girmektedir. Siyasî kriterlerin ilk adımı atılmış ve Anayasanın 35 maddesinde değişiklik yapılmışsa da, uyum yasaları henüz çıkarılmamıştır. İdarî yapı kriterleri için, IMF ve Avrupa Birliğinin fazla bir dayatması olmadığından, Ulusal Programda bu konuya yer verilmediği gibi, hükümetin gündeminde de bulunmamaktadır. Oysa, Türkiye, Kopenhag Kriterlerindeki sıralamayı tersinden almalıydı; yani, Türkiye'nin birinci önceliği, idarî reformlar olmalıydı.

Kamu ve yerel yönetimler yeniden yapılandırılmadıkça iktisadî ve siyasî reformların başarı şansı mümkün değildir.

İktisadî ve siyasî krizler, her ülkede değişik dozlarda her zaman vardır ve bu krizleri aşmak her zaman da mümkündür; ancak, eğer, bir ülkede yönetim krizi varsa, iktisadî ve siyasî krizler daha bir derinleşir ve süreklilik kazanıp gider. Nitekim, yönetim krizinden dolayıdır ki, 1970'li yıllardan beri, Türkiye, enflasyon, stagflasyon, deflasyon ve devalüasyon gibi iktisadî hastalıkların hepsini bir arada bünyesinde barındırmakla yükümlü kılınmıştır.

Üzerinde konuştuğumuz Kamu İhale Tasarısının temel amacının kamu alımlarında etkinliği sağlamak olduğunu belirtmiştim. Etkinlik, harcamalarda rasyonellik ve verimlilik ilkelerinin dikkate alınmasıdır; yani, ihtiyaç duyulan mal ve hizmeti en ucuz fiyattan almak ya da harcanan para karşılığında en iyi değeri elde etmektir. Hal böyleyken, kamu harcamalarında yüzde 100'lük bir etkinliğin bu tasarıyla sağlanacağını varsayalım. Gayri safî millî hâsıla içinde yüzde 10'luk bir paya sahip olan kamu alımları, bu sayede, dolaylı olarak en fazla yüzde 12'ye çıkacaktır. Oysa, etkin bir idarî yapılanmada, bundan çok daha büyük tasarruflar sağlanabilecektir. Örneğin: Optimal yerel yönetim diye bir kavram, bir ilke vardır. Yani, bir belediye için en uygun hizmet alanının sınır reformları yapmak suretiyle tespitidir bu ilke.

Amerika ve Avrupa 1960-1980 döneminde bunun gereğini yaparak yerel yönetim ve belediye sayılarını yarı yarıya azaltmışlardır. Böylece, kamu harcamalarında ve dolayısıyla ortalama hizmet maliyetlerinde de yüzde 50'lik tasarruf sağlayabilmişlerdir.

Buna karşın Türkiye'de 1960-1992 dönemlerinde yerel yönetim birimleri sayısı yüzde 310 oranında artmıştır. Türkiye'de bakanlık, genel müdürlük, belediye ve benzeri kuruluşların sayısı yarı yarıya değil, 1/3 oranında azaltılsa bile bu savurganlık önlenmiş olacağı gibi, kaynaklar da en etkin biçimde kullanılmış olacaktır.

Kamu İhale Yasasında, verilen örneklerle, bu ve buna benzer bir düzenlemeyle savurganlığın bir nebze daha da azalacağı düşüncesiyle, bu yasanın milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ağrı Milletvekili Sayın Musa Konyar; buyurun.

Sayın Konyar, süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSA KONYAR (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasa Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu yasa tasarısının amacı, kamu hukukuna tabi olan, kamunun denetimi altında bulunan veya kamu kaynağı kullanan idarelerin yapacakları ihalelerde uyacakları esas ve usulleri yeniden düzenleme iddiasıdır; fakat, görüleceği üzere bu amaçla hiçbir alakası yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası denetim şirketlerinin de ortaya koyduğu araştırmalara göre, Türkiye'de toplanılan vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa gitmektedir; bunu hepimiz biliyoruz. Bunun ise, ağırlıklı olarak, kamu ihalelerindeki yolsuzluklardan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Vatandaşa, çıkardığınız bu yasayla "artık, yolsuzluk olmayacak" diyebilecek misiniz? Söz konusu tasarının getirdiği hükümler birbiri içine girmiş, yolsuzluğu önleyici değil, kolaylaştırıcı bir düzenleme getirilmiştir. Tasarının temel ilkelerinde "güvenilirliği", "gizliliği" ve "şeffaflığı" getireceğiz diyorsunuz. Şeffaflığı getirecekseniz, gizlilik neden; gizlilik olacaksa, şeffaflığı nasıl sağlayacaksınız; bunu inandırıcı bulmak mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Tasarının temel ilkelerinde bizzat siz bunu vurguluyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyu baskısı nedeniyle güya yolsuzlukları önlemek iddiasıyla hazırladığınızı ifade ettiğiniz söz konusu yasa tasarısında bir nokta herkesin dikkatini çekmiştir. Bu kadar acil gördüğünüz yasa tasarısının uygulamasını neden bir yıl sonraya bırakıyorsunuz? Bugün uygulamada olan 2886 sayılı Yasa, tasarı yasalaştıktan üç ay sonra uygulamaya girmiştir. Bu uygulamanın arkasında iyiniyet bulmak mümkün değildir. Biraz önce, Sayın Bakana, neden bir yıl ertelendiğiyle ilgili bir soru soruldu, Sayın Bakan da cevap verdi; fakat, bu cevap çok da tatmin edici olmadı. Diyor ki: "Bu konuda uygulama projeleri yok." Bugün, ilgili kurumlarda, eğer, okul yapılacaksa, okullarımızla ilgili, 12 derslik, 16 derslik, 20 derslik olarak ilköğretim okullarının projeleri var veyahut hükümet konağı yapılacaksa, hükümet konağımızın tip projeleri var. Yani, ben bunu pek inandırıcı bulmadım. Böyle bir tasarıyı, neden temel yasa olarak alelacele geçirmek istediğinizi de gelip bu kürsüden izah etmelisiniz. Bu yasayı nereye ve kime yetiştiriyorsunuz; bunu anlamak da mümkün değil.

Başlangıçta, 2886 sayılı Devlet İhale Yasası, yolsuzlukları önlemede çok da yetersiz değildi; ama, maalesef, 57 nci hükümet döneminde, Bayındırlık Bakanlığı başta olmak üzere, birçok kamu kurum ve kuruluşları, bu yasayı istismar ederek, kendi yandaşlarına çıkar sağlamak üzere kullanmışlardır. Nitekim, Bayındırlık Bakanlığındaki yolsuzluk operasyonunda, Bakanın danışmanı ve üst düzey bürokratları yargılanmaktadır. Tabiî, ben, bunu, bundan önceki Bayındırlık Bakanına atfediyorum. Bakanın, o zaman, bu yolsuzluklarla ilgili bir demeci benim dikkatimi çekmişti. Basında "efendim, bunlar, komünistlerin kalıntılarıdır" dedi. Peki, bu işin içinde Sayın Bakanın danışmanı da vardı; acaba, o da mı komünistti?! Bu kişilerin yargılanmasının en önemli nedeni, ihale usulüne tekabül eden 2886 sayılı Devlet İhale Yasasındaki, belli istekliler arasında, kapalı teklif usulüyle yapılan davetiyeli ihalelerdir. Buna rağmen, bu yasa tasarısında, istisna olan, belli istekliler arasında ihale usulü, esas usul haline getirilmiştir. Bu durumda, yolsuzlukların önlenebileceği sözünü, kesinlikle tatmin edici olarak bulmuyorum.

Burada, mevcut yasanın noksanı, eksiği olabilir; ama, esas kusur, ihale makamındaki yetkili kişilerin ve onay makamı durumundaki Bakanlık makamının siyasî kararlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anasol-M Koalisyonunun göreve gelmesinden sona, tüm devlet  kadrolarında siyasî kadrolaşma olağanüstü boyutlara çıkmıştır. Bunun en ilginç örneği de Burdur İlinde yaşanmıştır. Öğretmenlere saygımız sonsuz; ama, siz, bir öğretmeni Bayındırlık Bakanlığı gibi önemli bir teşkilata Bayındırlık İl Müdürü olarak atarsanız, bu il müdürü, acaba, mühendis mi veyahut acaba, öğretmenlik okullarında mühendislik dersleri mi veriliyor?!. O zaman...

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Teknik öğretmen sayın milletvekili!..

MUSA KONYAR (Devamla) - Sayın Başkanım, Teknik öğretmen de olsa, bu adam, bu arkadaş hakedişten, plankoteden, teknik şartnameden anlayamaz. Lütfen... Bu teşkilat önemli bir teşkilat; bunu, bu şekilde... (DYP sıralarından alkışlar) Buna özellikle duyarlılık göstermemiz lazım. O zaman, mühendislik ve mimarlık fakültelerini kapatalım!..

Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu uygulama kaç ilde devam etmektedir? Sadece Burdur'da bunu duyduk; ama, başka illerde de olabilir veyahut mühendis olmayan bayındırlık müdürleri görev yapmakta mıdır?

Bu öğretmenlerimizin, neden, Millî Eğitim İl Müdürü olarak tayinleri yapılmadı; bunu da, ayrıca merak ediyorum ve sormak istiyorum.

57 nci hükümetin Bayındırlık Bakanlığı dönemi, yolsuzluklar açısından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekten bir ilktir. 1990 ilâ 1999 tarihlerinde bizzat ben kendim birtakım araştırmalar yaptım. 1990 ilâ 1999 tarihlerinde çok değişik hükümetlerde, değişik bayındırlık bakanları görev yapmıştır ve bu dönemde, gerçekten, davetiyeyle işler yapılmış; ama, her davet edilen bir işe 50 firma çağrılmış. Bu 50 firmanın yapmış olduğu ortalama tenzilatlar yüzde 50, yüzde 55 civarındadır; ama, bu dönemde, 57 nci hükümet dönemindeki Bayındırlık Bakanlığının ihalelerine baktığımız zaman, bilhassa İller Bankasında ortalama tenzilat yüzde 20 civarında ve her iş için azamî 10 müteahhit firma çağrılmıştır.

Şimdi, yüzde 50- 55'ten yüzde 20'yi çıkardığınız zaman yüzde 30 gibi bir oran çıkıyor. Acaba, bu yüzde 30'luk fark kimin cebine girmiştir? Bence, bu, çok önemli bir iddiadır. Bu sorunu, bu sıkıntıyı, Sayın Bakanın veya bundan önceki bakanın, burada cevaplandırması lazım.

Değerli arkadaşlar, İller Bankasında -o kadar ilginç ki- bölge müdürlükleri var. Mesela, Diyarbakır'da, Elazığ'da, Bursa'da ve değişik yerlerde bölge müdürlükleri var. Bu bölge müdürlüklerinin de kendilerine göre ihale limitleri var. Mesela, 200 milyar veya 300 milyar civarındaki ihaleleri bölge müdürlükleri yapar, bunun dışındakileri de genel müdürlük yapar; ama, öyle ki, yerel müteahhitlere dahi ekmek parası bırakmayıp, bu bölge müdürlüklerinin yetkilerini de, maalesef, İller Bankası kendi üstlenmiş ve bunu da kendi arkadaşlarına veyahut kendi yandaşlarına peşkeş olarak çekmiştir.

Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet döneminde teknik personel açısından da büyük miktarda kan kaybedilmiştir. Bayındırlık personeli, teşkilattan yetişmiş, bilgili ve deneyimli kadrolar, siyasî görüş ayrılığı gibi subjektif nedenlerle sürgün veya kıyımlara maruz kalmıştır. Sırf, aynı siyasî görüşü paylaşmadıkları için bu sürgünlere muhatap olmuştur. Bizim görüştüğümüz arkadaşlardan aldığımız şifahî bilgilere göre, yalnızca 2001 yılında sırf Karayolları Genel Müdürlüğünde 438 yetişmiş teknik elemanımız, maalesef, aynı siyasî görüşü paylaşmadığı için sürgünlere maruz kalmıştır. Yani, MHP'li bakanların, sürgün uygulamasına son vermeleri gerekiyor. Bu ülke hepimizin, kesinlikle, ne olursa olsun, bu devleti tahrip etmeyelim.

Değerli arkadaşlar, yoksulluk sınırı altında geçinmek zorunda bırakılan bu teknik personelden, Bayındırlık Bakanlığı, nasıl sağlıklı bir kontrol ve denetim bekleyebilir? Trilyonlara varan projelerin ihalelerinin, yapımının, denetiminin sağlıklı olduğunu kim iddia edebilir? Eğer, sağlıklı işleyecek bir yasa istiyorsak, bu kanunu uygulayacak teknik personelin maddî ve manevî olarak da desteklenmesi gerekir. Aksi halde, bu personel, kötü niyetli yüklenicilerin insafına terk edilmiş olacaktır. Bu çalışanlarımızın özlük haklarını ve ücretlerini mutlaka iyileştirmemiz gerekir. Bence, yolsuzluğun önünü kesmek, yasadan çok, bu personelin durumunu iyileştirmekle ancak olabilir. İnsan haysiyetine yakışır ve kimseye muhtaç olmadan ayakları üzerinde durmasını sağlayacak bir ücret verilmesi halinde, hiçbir personelimizin veya hiçbir teknik elemanımızın kanundışı tekliflere tevessül etmeyeceği kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, hepimiz, bürokratik işlemlerden şikâyetçiyiz, bürokrasi azalsın diyoruz. Oysa, bu yasa tasarısında bürokrasi azaltılacağına, tam tersine, bürokratik işlemler çoğaltılmıştır. Bürokratik işlemlerin çok olduğu yerlerde de yolsuzluk iddiaları yoğun olarak hep gündeme gelecektir. Bu yasa tasarısına baktığımızda, mevcut yasayla mukayese ettiğimizde, 2886 sayılı Yasada bürokratik işlemlere baktığımızda; bir, ihaleyi yapan makam vardı; iki, ihaleden sonra Maliye Bakanlığı vizesi yapılıyordu, sözleşme yapıldıktan sonra; üçüncü olarak da, vizeden sonra Sayıştay tescili yapılıyordu ve herhangi bir şikâyet veya ihtilaf esnasında ise, Bayındırlık Bakanlığı veyahut da Yüksek Fen Heyeti Kurulu gibi bürokratik kurumlar devreye giriyordu. Peki, siz, bu yasayla ne yaptınız; bu yasayla, aynen, bu bürokratik işlemler devam ettiği gibi, bu yasa tasarısıyla birlikte, bir de, kamu ihale kurulu bu tasarıya eklendi. Yani, bütçeden de bu kurula, özellikle, büyük ölçüde -bunu kendisi finanse edemeyeceğine göre- para aktarılacaktır. Bu ise, hem Hazineye yük hem yolsuzluğa davetiyedir; hem de, ihalelerin neticelenmesi gecikeceği gibi, aynı zamanda, denetimi de, bu noktada, yani Meclisin dışına çıkaracaksa, zaten, bu hükümetin bir özelliği de sık sık kurul üretmektir; ağır bir devletçilik zihniyeti, maalesef, nedense, bu hükümetin zihniyetinde hep vardır. (DYP sıralarından alkışlar)

Mevcut yasada, bütçe uygulama talimatlarıyla düzenlenen birçok husus, tasarı, metninde yer almıştır; ancak, bu tasarıda, teknik elemanlarla ilgili bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ülkemizde, birçok mühendislik ve mimarlık fakültesi mevcuttur. Her yıl, binlerce kişi, bu üniversitelerimizden mezun olmaktadır. Bunların ancak yüzde 1 veya yüzde 2'si kamu kesiminde istihdam edilmektedir; ama, geri kalan bu teknik elemanlarımızı sokakta mı bırakacağız?.. Bu yasa tasarısının bir ayağı da, bence, teknik elemanlara sahip çıkmaktır; ben, bu yasa tasarısında bunu bulamıyorum. Bugün, bir eczane açmanın şartı nedir; eczacı olacaksın. Bugün, bir doktorun muayenehane açabilmesi için doktor olması gerekiyor. Geçenlerde bir yasa tasarısı geçirdik, avukatlarımıza en azından bir istihdam sahası açabildik; ama, kendi teknik elemanlarımız için bu yasa tasarısında hiçbir düzenleme getirmedik.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Geldi, geldi.

MUSA KONYAR (Devamla) - Müteahhitlik karnesine prim verirken, kendi dalında mühendislik ve mimarlık yapmış arkadaşlarımıza, maalesef, biz, burada, hiçbir düzenleme getirmiyoruz.

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Getirildi.

MUSA KONYAR (Devamla) - Hayır, hiçbir düzenleme yok. Teknik elemanlarımız neden müteahhitlik yapamıyor?

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Yapıyorlar efendim.

MUSA KONYAR (Devamla) - Hayır, yapamıyor, maalesef... Yani, müteahhidin karnesi veya parası çok önemli, referansı önemli; ama, genç, deneyimli arkadaşın birikimi hiç önemli değil.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu yasa tasarısını içimize sindirmek mümkün değildir. Bu yasa tasarısı, gerçekten, çelişkilerle doludur. Şimdi, 28 inci maddeye bakalım "ihale ve ön yeterlik dokümanı idarede bedelsiz görülebilir. Ancak, ön yeterlik veya ihaleye katılmak isteyen isteklilerin bu dokümanı satın almaları zorunludur" deniliyor. Yani, ben bunu şuna benzetiyorum: Sizin bir eve ihtiyacınız var, evi kiralamak istiyorsunuz; ev sahibine gidiyorsunuz, anahtarı ver, ben evi göreceğim, acaba benim şartlarıma uygun mu diyorsunuz; yok, sen bana bir 50 000 000 ver, ben sana anahtarı öyle vereyim diyor... Şimdi, işi alacak adamdan para al, güzel; ama, işi almayacak adamdan, neden, illa ki böyle bir para talebinde bulunuyorsun?.. Bu, hukuk ilkesine, bence, aykırı bir madde. (DYP sıralarından alkışlar)

Bunun dışında, değerli arkadaşlar, 34 üncü maddeye bakalım:

"Teminat olarak kabul edilecek değerler aşağıda gösterilmiştir:

a) Tedavüldeki Türk parası," güzel...

"b) Bankalar tarafından verilen teminat mektupları," güzel...

"c) Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetleri..." deniliyor.

Peki, değerli arkadaşlar, bu müteahhitlerimiz, ekonomimize çok büyük bir katkıda bulunuyor. Bu arkadaşların gayrimenkulleri var. Şayet, bu teminat mektubunu bankadan alacaksa, gayrimenkul karşılığı bu teminat mektubunu alacak; ama, bankalar da, üç ayda bir, devamlı, bu arkadaşlarımızdan faiz alacaktır, bunlardan komisyon alacaktır. Peki, bu arkadaşlarımızın gayrimenkullerine mahkeme kararıyla belli bir değer verildiğine göre, bence, mahkeme kararıyla verilen bu değerlere istinaden, bu arkadaşların gayrimenkulleri, çok rahatlıkla teminat mektubu olarak kullanılmalıdır. Özellikle bu kriz döneminde -inşaat sektörü, 360-400 kalem üzerinde, çok geniş yelpazesi olan bir sektördür- bu sektörü de düşünmemiz lazım. Yani, üç ayda bir... Arkadaşlarımız veyahut bu müteahhitler de bizim insanımızdır, istihdam yaratıyorlar; bunları da düşünmek lazım. Yani, illa ki, bunların gayrimenkulleri mahkeme kararıyla değerlendirildikten sonra, neden teminat mektubu olarak kullanılmasın... Ben, bunu da, yine, Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum burada.

Değerli arkadaşlar, yine, burada, muğlak maddeler çok. Örneğin,     37 nci maddede "tekliflerin değerlendirilmesinde, öncelikle belgeleri eksik olduğu veya ...ilk oturumda tespit edilen isteklilerin tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılmasına karar verilir. Ancak, teklifin esasını değiştirecek nitelikte olmaması kaydıyla, belgelerin eksik olması veya belgelerde önemsiz bilgi eksikliği bulunması" deniliyor. Yani, bu belgelerde önemsiz eksik bilgi ne demek? Böyle muğlak bir madde olmaz, bunlar, tamamen yolsuzluğa müsait maddeler. Demokrasilerde, bence, en önemli şey, kanunlardan sonra kurallardır. Kuralların net olması lazım. Bence, bu şekilde, bu muğlak maddeleri tasarıya koymak son derece yanlış olur ve yolsuzluğa müsait maddelerdir.

Değerli arkadaşlar, yine, 38 inci maddede "ihale komisyonu verilen teklifleri 37 nci maddeye göre değerlendirdikten sonra, diğer tekliflere veya idarenin tespit ettiği yaklaşık maliyete göre teklif fiyatı aşırı düşük olanları tespit eder. Bu teklifleri reddetmeden önce..." deniliyor. Yani, diyelim ki, bir müteahhit teklif verecek, bunun teklifi düşük, Hazinenin menfaatı söz konusu; ama, buna rağmen, siz, komisyona yetki veriyorsunuz, düşük teklif veren bu arkadaşın veyahut yüklenicinin teklifini reddediyorsunuz. Neden?.. Yani, bunun bir mantığı olmalıdır, bir ölçüsü olmalıdır. Bu şekilde, muğlak madde olmaz. Örneğin, 100 milyarlık keşif bedelli bir işi, eğer, bu arkadaş, yüzde 50'ye yapıyorsa, 50 milyara yapıyorsa, bu suç mudur?.. Hazinenin menfaatı söz konusu. Bence, bu tip maddeler kesin ve net olmalıdır, bunların içinde muğlak ifadeler olmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısını içimize sindirmek mümkün değildir. Bence, bu yasa tasarısı, yeniden, günümüzün şartlarına uygun olarak düzenlenmelidir. Bence de en sağlıklısı, anahtar teslimi olmalıdır. Yani, olabilir, 2886 sayılı Devlet İhale Yasası miadını doldurmuş olabilir; ama, benim tek arzum, bu Devlet İhale Yasa Tasarısı, anahtar teslimi, çağdaş bir reform olarak önümüze getirilmiş olsaydı, bu tasarıya biz de sıcak bakmış olurduk.

Benim son söyleyeceğim şu: 57 nci hükümet bu tasarıyı reform olarak önümüze getirmişse de, bence, bu, asla bir reform değildir; sadece, diğerlerinde olduğu gibi, burada da birtakım kurullar oluşturarak, bu Bayındırlık Bakanlığındaki ihaleleri de, tamamıyla Parlamentonun dışında, Parlamentonun denetiminden uzaklaştırmak istiyor.

Ben, Doğru Yol Partisi Grubu adına, bu tasarıya kesinlikle ret oyu vereceğimizi bildirir, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konyar.

Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dışarıda kar yağıyor Veysel Bey, çabuk ol.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Yasaların karla ilgisi yok; endişeye mahal yok canım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Yasa Tasarısının Üçüncü Bölümü hakkında Saadet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, "iyi bir ihale yasasında aranan özellikler nedir" sorusunu cevaplandırdığımız zaman; iyi bir ihale yasası şeffaf olacak, rekabet ortamı hazırlayacak, yolsuzluğa kapalı olacak, kamu kaynaklarını yerinde kullanacak, iktisadî kullanacak ve iyi bir denetlemeye de ihtiyaç vardır. İşte bu özellikleri değerlendirmeye aldığımız zaman, bu tasarı geçer not almamaktadır.

Değerli arkadaşlar, aslında, işin boyutu, vahameti çok geniş. Bugün müteahhitlere verilmiş, devletin elinde 6 000 yatırım var. Bunların tutarı da yaklaşık 72 katrilyon. Kabaca 50 milyar dolarlık bir iş devam etmektedir. Maalesef, bizde yanlış bir anlayış var. Denetim dendiği zaman, sadece yolsuzlukların ortaya çıkarılması gibi anlaşılmakta. Halbuki, denetim, yolsuzluğa meydan vermemek; yani, bu, aynı sağlıktaki gibi, insanların hastalanmadan hijyenik şartların temin edilmesi gibidir. O açıdan, Birinci Bölüm üzerindeki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, bu tasarı, denetimi üçüncü erk olarak almamaktadır.

Yine bu tasarıda bir hata yapılmaktadır. Evvela işi ihale ediyoruz, iş bitiyor, başka kanunlarla da sözleşme yapıyoruz. Halbuki, aynı maddeler mükerrer kanunlarda var. Bu neyi meydana getiriyor; hem işi büyütüyor hem çoğaltıyor hem birtakım sorular da artıyor. Aslında, bu tasarının bir metin halinde hazırlanmasının doğru olacağı kanaatindeyim.

Şimdi, bu tasarı içerisinde olumlu maddeler var, çıkarılması gerekenler var, boşluklar var ve bu boşluklar yolsuzlukları beraberinde getirir; ayrıca, yanlışlıklar var. Olumlu muhalefet örneği olarak, biz, Saadet Partisi olarak, doğru bildiklerimizi, hükümeti uyarma noktasında söylemeye çalışıyoruz. Neden söylemeye çalışıyoruz; geçmiş dönemde ciddî yanlışlıklar yapıldı. Hatırlarsınız 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesinde, davet usulüyle, birim fiyatlar dolar olarak kabul edildi ve Hazine garantili olduğu için, gerek Bayındırlıkta gerek Enerji Bakanlığında, 5 milyar dolarlık, ihalelerde ciddî yanlışlıklar ve hatalar yapıldı ve bunlar, Karayolları, İller Bankası gibi kurumları da zan altında bıraktı ve Hazine de bunlardan hep zarar etti gitti.

Şimdi, bütün bunlara karşılık, hükümet, daha doğrusu, bazı çevrelerin de telkiniyle ihale yasasına gerek duyuldu. Bu doğrudur ve hep şu söylendi: 2886 sayılı İhale Yasası yetersizdir, yolsuzluğu artırıyor, şaibeyi çoğaltıyor... Ama, her şeyi yasalara yüklemek de mümkün değil. Bir hükümet geliyor, bir bakan geliyor yolsuzluk az veya konuşulmuyor. Bakıyorsunuz, başka bir hükümet, başka bir bakan, daha çok yolsuzluk konuşuluyor. O açıdan, yasaları kullanan, yasaları uygulamaya koyan heyetin de bu işte çok önemli payı var; bu, hangi partili olursa olsun.

Bu yasada ikinci önemli konu; IMF ve Dünya Bankasının talepleri var. O dış talepler açısından, daha önce, hatırlanacağı üzere, sadece yapım hizmetleri ihale ediliyordu; şimdi, burada, hizmet alımları da ihale kapsamına alınıyor ve bunlar da yabancı sermayeye açılıyor.

Şimdi, özetle söylemek gerekirse: Bu tasarının eksikleri var mı; var. Yolsuzluğu tamamen önler mi; önlemez. Peki, bu belirsizlikler neyi meydana getirir; yolsuzluklara kapı aralar, kötü niyetli olan insanların yolsuzluğa tevessül etmesine sebep olur.

Değerli arkadaşlarım, emeği geçenlere teşekkür konusunu birinci konuşmamda ifade etmiştim. Aslında, hizmeti geçen herkese teşekkür edeceğiz etmesine; fakat, muhalefet olarak bize katkı imkânı tanınmadığı için, hem de bu tasarıda birçok maddelere katılmadığımız için, bu tasarıya kırmızı oy vereceğimizi, yani, ret oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Yani, bu, aslında, bir yerde, ihalelerde kaosu meydana getirecek. O açıdan da, biz, fazlaca bir çalışma yapıldığı kanaatinde değiliz. Daha doğrusu, Parlamento dışında çalışmalar yapıldı; Plan Bütçede 1 gün, Bayındırlıkta 2 gün.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı elimize alsak ve Plan Bütçede akşama kadar okusak, bitmez, Bayındırlıkta bitmez, şimdi Genel Kurulda da bitmez; ama, maddeler okunmadan milletvekilleri oy kullanacak.

Ben, kendilerine şunu sorsam: Tam bu salonu terk ederken kapıda birisi gelip elimizi tutup "içeride oylanan madde ne idi? Hangi ihale, hangi müteahhit, hangi hizmetle ilgili oy verdiniz?" dese, "bizim parti grubunun dediği şekilde oy kullandık" deme durumunda kalacağız zannediyorum. Bu da fevkalade üzücü.

Şimdi, evvela, hükümet bu tasarıda samimî değil dedim. Bakın, ispat edeceğim samimî olmadığını. Bütün değişiklik önergeleri naylon önergelerle dolduruldu. Yani, muhalefetin önerge vermesi kapatıldı, önümüz kapatıldı. Yani, ne olursa olsun, hiçbirini kabul etmiyoruz mantığı var. O zaman, böyle bir olayla karşı karşıya geldiğimiz zaman; efendim, siz, bu kanunu hazırlayanlara teşekkür eder misiniz; tabiî ki, etmeyiz.

Değerli arkadaşlar, bir diğer çok önemli konu şu: Bunun alelacele, üç günde hazırlanmasının bir nedeni... Bakın, size bir örnek vereceğim. Hükümet, bu tasarıyı buraya getiriyor; arkasından, hemen, yani, bir gün önce basılan kanun tasarısına getirip değişiklik önergesi veriyor. Peki, yani, 12 saatte Türkiye'de hangi şartlar değişti?! Ha, o zaman, bu değişiklik önergesinin gerekçesi: "Biz, unutmuşuz." O zaman, yani, siz, bu tasarıyı çok hafife alıyorsunuz anlamına gelir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tasarı içerisinde, uygun olmayan, uygun görmediğimiz maddeler hakkında görüşlerimi ifade edeceğim. Şimdi, biz, 2886'da neden şikâyet ediyorduk?.. Diyorduk ki, avan projeyle ihaleye çıkılıyor, tatbikat projesi yok; peki. Keşif artışı yapılıyor; evet. Müteahhide eskalasyon imkânı veriyoruz, o da, fazla fazla para çıkıyor. Yani, gecikme var, yüksek fiyat var, devlet çok para ödüyor. Peki, bunu önlemenin yolu nedir; anahtar teslimi ihale yapmaktır, bir de, mal ve hizmette götürü bedel ödemektir; iki tane şıkkı var, başka bir yolu yok bu işin. Yani, siz ne kadar zengin müteahhit olursanız olun, bu işin yolu bu.

Peki, bakın şimdi, yeni metinde ne geliyor; "uygulama projesi bulunan işlerde anahtar teslimi..." Peki, uygulama projesi yoksa, anahtar teslimi yok demektir. Peki, sizce, uygulama projesi devlette her işte yapılıyor mu; yapılmıyor. Bunun anlamı şudur değerli arkadaşlar: 2886 eskiye göre aynen devam edegidecektir. Yani, Hazinenin zararı devamlı söz konusudur. Eğer şimdi, hükümet samimî olsaydı, bu önergeleri doldurmasaydı, biz buraya bir değişiklik önergesi koysaydık ve "tatbikat projesi olmayanlar ihale edilemez" deseydik, bu işin önünü kapatmış olurduk, hükümetin de samimî olduğunu böylece anlardık değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakın, burada yine bir yanlış düzeltildi; bu düzelten arkadaşlarımıza... Burada muhalefet şerhi yazan Saadet Partili arkadaşlarımız var. Tabiî AKP'li arkadaşlarımız da buna destek verdiler, önerge verdiler.

Bakın, şimdi, mevcut İhale Yasasında, bazı istisnalar hariç, keşif artış oranı yüzde 30. Şimdi bu tasarıda yüzde 50 getirilmişti. Bu şu demektir arkadaşlar: Biz işe başladık. Bu 10 trilyon; ama, biz bilemedik, 15 trilyon olacak. Sen 10 ile 15 trilyonun farkına varamıyorsan bu işe niye imza atıyorsun?! Çok da müspet oldu, bu önergeyle sıfıra indirildi. Bak, burada, önergeyi verenlere, buna oy verenlere, bu yanlışı düzelten bütün milletvekili arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, çok önemli... Bakın, bu tasarının en can alıcı yerine gelmiş oluyoruz. 2886'da ne yapıyordu; bir bakan, oturuyor, 10 firmayı davet ediyordu; yani, belli istekliler var bu ihaleye girecek, 10 kişiyi davet ediyor ve bunlardan istediğine ihaleyi veriyordu. Şimdi, burada ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar; askerî alımlar yine devredışı bırakılıyor, bunu da tartışmamız lazım. Asker-sivil, kim ne alırsa... Efendim, bunun özelliği var, bunun şu var, bunun bu var; ama, yolsuzluk olduktan sonra bu yanlış. Bana göre hükümetin burada verdiği önergenin genişletilmesinin de ayrıca yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. Ne alırsak alalım, şeffaf olmaya mecburuz.

Bakın, bugün doğalgaz tartışılıyor, hükümet, birçok soru sormamıza rağmen, net olarak, doğalgazı kaça aldığını kamuoyuna açıklamıyor. Halbuki, 50 dolara alınıyor, 100 dolar fatura gösteriliyor, yüzde 40 belediye, yüzde 40 bakanlık, vatandaş soğukta kalıyor; ama, doğalgaz satılamaz hale geliyor. Onun için, biz, devlet olarak şeffaf olmak durumundayız.

Şimdi, geliyorum, burada, davet usulündeki hassas noktaya.

Değerli arkadaşlar, eskiden yapım ihaleleri davet ediliyordu; şimdi ne oluyor, bakın; kapsam genişletilince, hizmet alımları da davete giriyor. Yani, siz, o zaman, 5 trilyonluk hizmet alımı yapacaksanız, o da davete giriyor, siz davet ediyorsunuz, sizin davet ettiğiniz insanlar geliyor ve istediğinize de ihale veriyorsunuz. İşte, şaibe burada çıkar. Siz, ne kadar dürüst olursanız olun, eğer, bu usulü tatbik ettiğiniz sürece, bunu yaygınlaştırdığınız sürece şaibeden kurtulamazsınız; dolayısıyla, bu tasarıya "evet" diyen, bu tasarının böyle çıkmasına sebep olan arkadaşlarımız da şaibeden kurtulamaz. Halbuki, bu Parlamentonun, siyasetin üzerindeki gölgenin... Hep simdi konuşuluyor, deniyor ki "siyaset- bürokrat-sermaye ilişkisi..." Biz, buradaki birçok milletvekili arkadaşımızın hangi şartlarda, nasıl hayat sürdüğünü hepimiz biliyoruz; ama, bunları bu şekilde açık bıraktığımız zaman tehlike arz ediyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi bakınız, hükümet, kurum oluşturmada yeni bir usul geliştirdi. İşte, Doğalgaz Üst Kurulu, Enerji Üst Kurulu, üst kurul, üst kurul, üst kurul derken, Başbakan da sonradan biraz uyandı yahut birileri hatırlattı; aynen şöyle diyor: "Üst kurul çoğaldı; iyi mi yaptık kötü mü yaptık, bilmiyorum."

Peki, Sayın Başbakan, şimdi, bu yasa tasarısının altına bakıyorum; "Başbakan Bülent Ecevit..."

Bunun içinde de üst kurul var, bir kurul var. Yani, o zaman, o söylediğiniz ne, bu açıklamanız ne, bu metin ne?.. Demek ki, burada da bir çelişki var, bu da bir yanlış.

Değerli arkadaşlar, şimdi, çok önemli bir konunun üzerine geliyorum.

Bakın, hâlâ şeffaf olamadık, hâlâ net olamadık. Kamu İhale Kurumu yönetimi oluşturuyoruz. Bakın, nasıl oluşturuyoruz: Bir, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, MHP. İki, Maliye Bakanlığı, ANAP. Üç, Hazine, DSP. Siz, ihale yasası kurumu mu kuruyorsunuz, ortaklık mı, anonim şirket mi kuruyorsunuz?! Bu konu aynen Telekomda da yaşandı; böyle şey olmaz.

Değerli arkadaşlar, bu hükümet gider başka hükümet gelir, bu belediye başkanı gider başka biri gelir. Belediye başkanının keyfine, hükümetin keyfine göre kanun olmaz. Her gelen bu kanunu uygulayacağına göre, açık, net, vazıh, anlaşılır, muğlak ifadeler olmayan, hiç kimseye açık kapı bırakmayan, şaibe bırakmayan, yolsuzluğu olmayan bir tasarı olur. Yani, bunu anlamak hiç mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, bu kurum ne yapacak; ihale kurumunun görevlerinden bir tanesi, şikâyetlere bakacak. Şikâyetlere nasıl bakacak -ileride onun sürelerini de ifade edeceğim- tıpkı yüksek yargı organları gibi. Şimdi, burada dosyalar birikecek, birikecek!.. Netice; kurum, bu dosyalara cevap veremediği zaman, ihaleler güncelliğini kaybedecek, fiyat artışları başlayacak. Yani, kurum, doğuştan ölü doğuyor; onu söylemeye çalışıyorum. Halbuki, mevcutta, Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde Yüksek Fen Kurulu var; orayı daha teşkilatlandırarak aynı şeyi yapabilirsiniz. Niye bir daha ayrı bir üst kurul yapıp bir karmaşa daha meydana getiriyorsunuz?..

Onun için, diyorum ki, bu tasarı bu haliyle çıkarsa, yeni birtakım bilinmezlikleri, belirsizlikleri, kaosu beraberinde getirir. Bu bilinmezlikler olduğu sürece de kimse, hiçbir bürokrat bunun altına imza atmaz, devlet işleri yürümez hale gelir. Bunu anlatmaya çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, idare aleyhine maddeler var. Hükümet kendi aleyhine madde koyar mı; koyar. Bakın şimdi; işi alan müteahhit, ihale komisyonuna geldi "ben, malî bir acz içindeyim, parasal sıkışıklığım var" dedi ve bunları da kendi belgeleriyle getirdi. Ne oluyor; belgeleri getirdi, kabul ediliyor, başka şart aranmıyor "tamam" deniliyor ve ihale tasfiye ediliyor. Peki, buradaki zarar; devletin zararı. Yok, bir şey yok; devlete kalıyor!.. Böyle iş olur mu?! Yani, bir tek bu şartla... Adam geldi "ben battım" dedi ve siz de kabul ettiniz, ihale bitti; böyle şey olur mu?! Halbuki, eski yasalarda, daha başka, bağlayıcı, net hükümler vardı; onlar yok sayılıyor ve bu, metinden, mutlaka çıkarılmalı. Bunun mahzuru nedir değerli arkadaşlarım? Para kazanmayacağını hesap eden müteahhit, gelir, belgeler, tasfiye ettirir, işiniz yarım kalır; siz onu sıfırdan ihale etmeye başladığınız zaman, devlet zarar görür tekrar. Bunu söylemeye çalışıyorum. Yani, şimdi -demin de aynı şeyi söyledim- önerge verme imkânımız olsaydı, bu cümle de buradan çıksaydı, müteahhit işe başlarken, doğru dürüst, adam gibi işe başlardı; yani "yarın bir milletvekilini, bir bakanı bulurum, ben, bu ihaleyi de iptal ettiririm, böylece kurtulurum" deme imkânı olmazdı; siz de rahat ederdiniz, müteahhit de rahat ederdi; ama, bunlar, maalesef, burada düşünülmedi.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim burada ihaleyi yapmaktaki amacımız nedir; ucuz yapacağız, kaliteli yapacağız, kamunun menfaatını koruyacağız; ama, karşıdaki insanı da koruyacağız. Peki, burada ne yapıyoruz? Firma, işi alıyor, sözleşmeyle aldığı işi birine devrediyor. Buraya madde gelmiş; deniliyor ki: "Üç yıl içinde, bir daha, aldığı işi, sözleşmeyle devredemez." Öyle değil, "devredemez" değil, "ihaleye giremez" olmalıdır. O zaman, alır işi devreder, alır işi devreder; devredilen işlerin hepsinde de devlet zarar görür. O açıdan, burada, bu metinde, sözleşme devirlerine bir sınırlama getirilmeli, sık sık sözleşme devri yapan, işi bırakıp başkalarına devreden insanlar ihaleye alınmamalı değerli arkadaşlar.

Şimdi, diğer çok önemli bir konu; bu ihale kurumunun malî ve idarî özerk bir yapıya sahip olduğu söyleniyor. Şimdi, bir kere, bu doğru değil; yani, bu metnin bu maddesinde üstünde yazan ile altında yazan çelişki halinde. Yani, özerk olması, bir Rekabet Kurulu, bir RTÜK gibi değil... Bakın, burada ne diyor; "kurul hizmet birimlerinin görev ve sorumlulukları, personel atama çalışma usulleri, kadro unvanları, kurulun önerisi, Maliye Bakanının görüşü, Bakanlar Kurulunun yönetmelikleriyle düzenlenir." O zaman, bu uygulama doğruysa "özerk" demeye gerek yok. Bana göre doğru olan budur. Diğer üst kurulları da aynen bunun gibi yapmak lazım; yani, siyasî iradenin dışına üst kurul çıkarılamaz. Eğer, siyaset halka hesap veriyorsa - ki, öyledir; biz, milletten oy alıp geliyoruz- o zaman biz, burada da üst kurulları mutlaka denetim altında tutmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlar, kurum, kararları aldı, şikâyeti inceledi, ihaleyi iptal etti. Bakın, çok enteresan bir şey söylüyorum. Müteahhidi cezalandırıyoruz. Peki, müteahhitle işbirliği yapan idaredeki yöneticilere yönelik hiçbir şey yok. Sadece, onlar için "657'ye tabi olarak bir cezalandırma olacak" deniyor. Halbuki, bu kurul, dönüp, yönetimde, yani, idarede de bu işe zarar verenleri mutlaka yargılamalıdır, yaptırımları olmalıdır.

Şimdi, kuruma, ihale yasaklılarının sicil tutma görevi verilmiş. Bu, çok yetersiz ve muğlak. Halbuki, burada olan, devletle iş yapan bütün müteahhitlerin bütün performansları bir bilgisayar formatında toplanmalıdır. Neden; devlet, vereceği ihalelerde, bu işi kim yapar, ne zaman bitirir, sağlıklı yapar mı, dürüst yapar mı... Siz, şimdi, burada, sadece yasaklananları, yani, mesleğinde kötü hal beyan edenleri bir yere yazdınız... Ne olacak; öbür  özelliklerini bilmediğiniz zaman yanlış yapacaksınız.

Aslında, bakın, burada, çok eksik, unutulan, bize göre, işte, böyle, tartışılmadığı için çok ortaya çıkmayan konulardan biri de şu: Şimdi, ihale yapıldı, sözleşme de yapıldı, bu iş tamam; ama, iş, burada bitmiyor, bu iş devam ediyor şimdi... Teknik olarak burada müdahale edilmesi gereken konular olacak, muvazaa anlaşmazlıklar olacak; kurum burada devreye girmeli ve hakem görevi yapmalıdır. Bunu yapmadığınız zaman, konu yargıya intikal etti mi, on yıl, yirmi yıl sürüyor ve öylece kalıyor, devlet zarar ediyor.

İşte, siz, bu önergeleri doldurmayacaktınız, biz de bu bildiklerimizi buradan söyleyecektik; beraber oturup doğru olanı yapacaktık.

Sayın Bakanım, işte, böyle olacaktı yani; ama, siz bunları yapmadınız, siz bunlara yapmadınız işte.

Değerli arkadaşlarım, çok enteresan, kendi içinde çelişki var tasarıda. Şimdi "kurul tam sayıyla toplanır" diyor. Güzel, tamam, yani hiç eksiksiz mi olacak?.. Peki, hemen altına inmiş diyor ki, hasta olursa, efendim, izinli, raporlu olursa, olandan toplanır. Bu ciddiyetsizliktir. Buna bir rakam getirirseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Adam hasta olmayacak mı?

BAŞKAN - Bir dakika içerisinde toparlayın efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, neden ciddiyetsizlik arkadaşlar? Parlamentoda yasa çıkarken ne oluyor; işte, toplantı yetersayısı 184 diyoruz, karar yetersayısı 139 diyoruz... Ee, bu kurul toplanacak, sayısı yok! Hasta, izinli, tamam, geriye kalan toplanalım... Bu bir ciddiyetsizliktir.

Değerli arkadaşlar, diğer önemli bir konu... Kurula, şikâyet süresi olarak 7 gün tanınıyor. Burada da bir enteresanlık var. Diyelim ki, kurul karar vermedi, 7 gün geçti; iş devam edecek, geriye dönüşü yok, yanlış devam edip gidecek.

Değerli arkadaşlar, özetle, söylemek istediğim, Saadet Partisi olarak uzmanlara yaptırdığımız çalışmada, bu tasarı içerisinde eksik gördüklerimizi, yanlış gördüğümüz konuları tek, tek, tek, tek anlattık. Bu şartlarda bu İhale Yasası çıkarsa, ihaleler, eskisinden daha kötü... Kaosa gitme ihtimali karşısında, Saadet Partisi olarak, oyumuzun ret oyu olduğunu bir kere daha ifade eder, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tabiî, hava muhalefeti nedeniyle, Başkanlığımız, özellikle de İdare Amirlerimiz, yoğun bir faaliyet içerisindedirler. Gerek Sayın Hakan Tartan gerekse Sayın Erkan Kemaloğlu, herhalde, yine birlikte hareket etmiş olacaklar ki, iki otobüsü Genel Kurul için hazır bekletiyorlar. Bu hususu, ben, sizin bilgilerinize sunmak istedim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yani, kimse gitmesin mi Sayın Başkan? Sabaha kadar buradayız.

BAŞKAN - Aslında, tabiî, dışarıdaki hava muhalefeti, hepimizi, herhalde, bugün, sabaha kadar burada mahsur bırakmaya yetecek gibi gözüküyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bu kanunları çıkaracağız.

BAŞKAN - O da ayrı bir konu Sayın Kapusuz.

Arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz efendim, bu bilgileri verdikleri için.

Bölüm üzerinde 3 adet önerge vardır; önergelerden 2'si milletvekili arkadaşlarımıza ait, 1'i de hükümete aittir.

Önergeleri okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci maddesinde geçen "bedelsiz" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

 

Ayşe Gürocak

 

 

Ankara

AYŞE GÜROCAK (Ankara) - Geri çekiyorum efendim.

BAŞKAN - Çekiyorsunuz... Peki.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı kanun tasarısının 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "için" ibaresinin metinden çıkarılarak, çıkan kelime yerine "konusu işin" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                           Abdülkadir Akcan

                        Bayındırlık ve İskân Bakanı

BAŞKAN - Sayın Bakanın önergesine Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun katıldığı Sayın Bakanın önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "5 gün içinde" ibaresinin "7 gün içinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

A. Fatin Özdemir

Mükerrem Levent

Yener Yıldırım

 

Adana

Niğde

Ordu

 

Cezmi Polat

Birol Büyüköztürk

 

 

Erzurum

Osmaniye

 

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Önergeyi geri çekiyoruz.

BAŞKAN - Bu arkadaşlarımız da önergelerini geri çekti.

Üçüncü bölümü, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Üçüncü bölüm kabul edilmiştir.

Dördüncü bölümün müzakeresine başlıyoruz.

Dördüncü bölüm, 42 ilâ 56 ncı maddeleri kapsamaktadır.

Dördüncü bölüm üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan.

Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının dördüncü bölümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, görüşlerimizi ifade etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde de ifade ettiğim gibi, bu tasarıya karşı bir tavrımızın olmadığını; ancak, bu tasarının -komisyon çalışmalarında da ifade etmiştim- aceleye getirilmemesi gerektiğini, vura vura anlatmıştım.

Kamu İhale Kanunu Tasarısı, çok önemli ve ehemmiyeti haiz bir tasarıdır. Bu tasarı incelendiğinde, elbette ki, 2886 sayılı Devlet İhale Yasasından çok farklı ve doğruları, tatmin edici yönleri daha fazla olmakla birlikte, elbette ki, bazı eksikliklerinin de olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Türkiye'de, herkesin, her kesim ve kurumun dikkatini çeken İhale Kanununa, gerçekten, bir dizayn vermek elzemdir ve gerçektir. Bu doğrular ışığında, yasanın saydam, rekabete açık ve berrak işleyen ve her türlü dedikodu ve söylentilerden arındırılmış, itirazların asgarîye indirgenebileceği, pürüzlü, karamsar işlemlerden arındırılmış bir yasa olarak çıkmasında fayda olacağını mülahaza etmekteyiz. Kaldı ki, bunun yürürlüğe girmesine de uzun bir süre tanınmış. Bu yasanın çok aceleye getirilmemesi gerektiğini, tekrar tekrar vurguluyorum. Oysaki, bu yasanın çok aceleye getirildiği; kanaatimce, bu aceleciliğin içinde de bazı yanlışlıkların olacağı kaçınılmazdır.

Kamu İhale Kanununun, hem ulusal hem uluslararası sorunlara, sıkıntılara ve rahatlatıcı konulara cevap verebilecek nitelikte ve muhtevada olması için, bu tasarının, çok iyi bir şekilde tetkik edilmesi, incelenmesi, uzman kişilerce elekten geçirilmesi, hem ulusal ve hem de uluslararası normlara gerçekten cevap verebilecek şartlara uygunluğunun değerlendirildikten sonra Genel Kurula getirilmesi gerektiğinin inancındayım; ama, gelmiş ve çıkacak.

Kanunlar, çıkarıldıktan sonra, pişmanlık getirmeyecek, "ah yanlış yaptık" benzeri huzursuzluklar getirmeyecek şekilde çıkarılmalıdır. Bir kanun, bir sefer, bilemedin iki sefer değişikliğe uğrayabilir; ama, sık sık, âdet haline getirilmiş yanlışlıklarla kanun çıkarmanın, hem hükümetin, hem devletin hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı ve güveni açısından iyi bir sonuç vermeyeceğini unutmamak gerekir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dördüncü bölümde, özellikle 43 ilâ 56 ncı maddelere bir göz atıldığında, yapılacak ihalelerin teminat konusu, sözleşme, ihalenin ilanı, süreleri ve gerekli kriterleri, sözleşme yapma işlemlerinde isteklinin, idarî görevlilerin, idarenin görev ve sorumluluklarına da önemle değinilmektedir. Ayrıca, danışmanlık, danışmanlık hizmetleri, yeterlilik, ihaleye davet, isteklilerin teklifleri ve süreleri konusunda, takip edilmesi gereken yol ve yöntemleri konusunda bazı düzenlemeler getirildiği görülmüştür. Bu konuları fazla tekrar etmekte, daha önce de söylenmiş cümleleri tekrar etmekte fayda görmediğim için, fazla değinmek istemiyorum.

İhalelerin yapılışı, sonuçlanması, İhale Kanunuyla getirilmeye çalışılan köklü, Avrupa Birliği standartlarına uygun ve bu standartlara uygun olmaya, uygun işlemleri gerçekleştirmeye, her türlü itirazları incelemeye yetkili, kanunla verilen görevleri yapmak üzere, tüzelkişiliği haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu ihale kurumunun kurulması ve yapacağı iş ve işlemler ile bu kurulda görev alacak görevlilerin ve bunların yetki, sorumluluk, görev süresi ve İhale Kanunu mevzuatı üzerindeki yetki ve sorumlulukları ile ihaleyi yapacak kurum ve kuruluşların yetki ve sorumlulukları arasındaki her türlü işlemlerin hukukî nitelikteki konusundan bahsetmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu İhale Kanununu düzenleyen 53 üncü madde, neredeyse kanun tasarısının yarısına eşittir. Tasarının tamamını okuduğumuz zaman, Kamu İhale Kanunu değil de, bir personel kanunu okumuş gibi oluyorsunuz. Kurum, kurul ve üyeleri, hizmet birimleri, uzman ve yardımcıları, eğitim durumları, sicilleri ve bunlara benzer birçok lüzumsuz ayrıntıya girilmiştir. Halbuki, bu kurum, kamu tüzelkişiliğine, idarî ve malî özerkliğe sahip bulunduğuna göre, kurumun, ayrıca, özel teşkilat kanununun çıkarılması gerektiği kanaatindeyim.

Diğer bir husus, bütün kamu alım ihalelerini doğrudan bu kurum yapıyormuş gibi bir izlenim yaratılmış ve yolsuzluk yapan, kurul üyeleri ve çalışanlarıymış gibi birçok sınırlama ve düzenleme getirilmiştir. Halbuki, kurumun görevleri, konumu ve benzerleri incelendiğinde, kurumun ihale yapma ile doğrudan ilişkisi bulunmamaktadır; idarelerin yapmış olduğu ihalelerde bir tür sekreterya görevi yapmaktadır. Buna karşın, kurul üyelerini ve kurum çalışanlarını zan altında bırakacak şekilde birtakım sınırlama ve şarta bağlı kılmak, peşinen, bunları rencide etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddenin (j) bendi, kurumun gelirlerini düzenlemektedir. Buna göre, kurum, sözleşme bedellerinin onbinde 3'ü oranında pay almaktadır. 2000 yılında, idarelerin ihale konusu alımlarının toplamı 15,3 katrilyondur. Bu rakamın onbinde 3'ü, aynı yılın, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtayın toplam bütçelerinden fazladır.; Yani, kurum, bir tek gelir kaleminden 7-8 trilyonluk bir gelir elde etmektedir. Bu, çok büyük bir rakamdır.

Kurul üyelerinin 3'ü Bayındırlık Bakanlığı, 2'si Maliye Bakanlığının belirleyeceği adaylardan seçilir. Burada, bir dengesizlik ve haksızlık vardır. Bayındırlık Bakanlığının yapım işlerinde ağırlığı vardır; ancak, ihale uygulamaları sadece yapım işlerini kapsamıyor. Kamu ihalelerinde mal ve hizmet alımlarının toplam içindeki payı, yapım işlerinden daha az değildir. Bu yüzden, Bayındırlık Bakanlığına verilen 3 üyeden 1'inin yatırımları organize eden Devlet Planlamaya verilmesi daha uygun olacaktır.

Kurul üyelerinin görev süresi beş yıldır ve ikinci kez seçilemezler. Kurul üyelerinin tamamının görev sürelerinin aynı anda sona ermesi, kurulda bir hafıza kaybına neden olabilir. Gelecek olan yeni üyelerin işe intibakları zaman alabilir. Bu nedenle, her iki yılda bir, üyelerin üçte 1'inin yenilenmesine imkân veren bir mekanizmanın kurulması lazımdır. Dolayısıyla, acele edilen işlerde sıkıntıların olacağı kaçınılmazdır. "Acele işte şeytan olur" diye bir tabir var; ama, umarım ki, bu yasa tasarısına şeytanî düşünceler girmemiştir. Bunun için tekrar söylüyorum.

Konuşmamı bitirmeye çalışırken, keşke bu yasa tasarısı, bu kadar acele ve kısa zamanda görüşülüp karar verilmeseydi. Bu İhale Yasasını çıkarma gayreti içerisinde olan bakanlarımızın ve ilgili kuruluşların iyi niyetle konuya yaklaştıklarından bir şüphem yoktur; daha sağlıklı, daha tutarlı ve eleştirisiz olarak çıkan bir yasa olsaydı. İhale Kanununun yenilenmesinden ve çıkmasından çok candan yanayız, yeter ki yanlışlıklar olmasın. Eleştirilerimiz ve serzenişlerimiz buna istinaden yapılmaktadır, kasıtlı bir maksat yok.

Yasa tasarısı üzerinde çok konuşanlar oldu. Hepsinin iyi niyetle konuştukları muhakkaktır. Bu nedenle, çok konuşulan cümleleri ve konuları tekrar ederek zamanınızı almak istemiyorum.

Bu vesileyle, çıkacak olan bu yeni Kamu İhale Yasasının tekrar hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinizi en içten saygılarla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu İhale Kanunu Tasarısının dördüncü bölümüyle ilgili, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Önemli bir kanunu görüşüyoruz. Uzunca bir süredir Türkiye'nin gündeminde olan bir kanun; hazırlıkları uzun zamandır süren bir kanun; Avrupa Birliği ilişkilerinde referans gösterilen bir kanun; yine, GATT Anlaşması gereği, Uruguay Raundu gereği, uluslararası ticaret şartlarına uyum açısından gerekli bir kanun; yine, Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonunun (UNCİTRAL) da bu konuda birtakım görevleri ve yaptırımları var, bunlar açısından da önemli bir kanun. Aynı zamanda, kamuoyuna baktığımız zaman, kamuoyu yönünden de, yolsuzlukların sona ermesini sağlayacak bir kanun. Kamuoyu öyle görüyor, diyor ki "bu mevcut yasa, Türkiye'de birtakım yolsuzlukların yapılmasına imkân sağlayan bir yasa, bunun değişmesiyle Türkiye rahatlayacak." Yani, son iki yılda, üç yılda, vergi gelirlerinin yüzde 37'sini yolsuzluğa vermek zorunda olan Türkiye, bu kaynaklarını, kendi ülkesi için kullanacak. Bunu bekliyor kamuoyu. Uzun zamandır da hazırlanıyor. İşte, zaman zaman okuyoruz basında. Maliye Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasında uyuşmazlıklar oluyor, tekrar oturuluyor, konuşuluyor. Nihayet, konu, Sayın Başbakanın Amerika gezisi öncesi tekrar gündeme geliyor ve gitmeden önce bu yasanın çıkması gereği üzerinde duruluyor. Alelacele komisyonlardan geçirilerek, Meclise taşınıyor. Yani, bu kadar önemli bir kanun. Türkiye'nin, bundan sonraki yıllarını ve kamuoyunun rahatlamasını sağlayacak derecede önemli bir kanun.

Bu kadar acelenin anlamını kavrayabilmek çok zor. Biz, bu kanuna karşı değiliz, bu kanunu çıkarmanın Türkiye'nin yararına olduğuna inanıyoruz; ama, bu kanuna katkı yapmak istiyoruz, bu kanunun doğru çıkmasını, eksiksiz çıkmasını, kontrol mekanizmasını sağlayabilmesini gerçekleştirebilmek için çaba sarf ediyoruz. Dün akşamki çabalarımız da bunun tezahürüydü, komisyonda arkadaşlarımızın yaptığı çabalar da bunun tezahürü.

Tabiî, bu kadar acele ediyoruz; ama, bunun yanında, uygulamasını da bir yıl sonra yapıyoruz. O da bir başka tenakuz, bir başka garabet. Hazırlık süreci var tabiî... 1983'te çıkan kanun, dokuzuncu ayda çıkmış ve 1984'ün birinci ayından itibaren yürürlüğe girmiş. Yani, üç aylık bir süre bu hazırlıkların yapılması için kâfi.

Tabiî, bu kanunun çıkmasındaki temel gerekçeye bir göz atalım. İstenenler, tam rekabet şartlarının sağlanması, şeffaflığın sağlanması, açıklığın sağlanması; eşit muamelenin gerçekleştirilmesi -hem ihaleye girenler arasında eşit muamele hem ihalenin tarafları arasında eşit muamelenin sağlanması- güvenilirlik ve gizlilik unsurlarını içermesi -yani, komisyonda alınacak kararlarla ilgili gizlilik, ihaleye katılan isteklilerin özel halleriyle ilgili, ticarî sırlarıyla ilgili gizlilik, bu anlamda bir gizlilik- kamuoyu denetimi ve kamunun ihtiyaçlarının uygun şartlarla ve zamanında karşılanması. Bunlar hedefleniyor bu kanunla; kaynakların da verimli kullanılması isteniyor.

Şimdi, bu kanunu irdelerken, bu kanunu incelerken, bu temel kurallara ne kadar uyup uymadığına, nerelerde uymadığına bakmak zorundayız, yoksa, bunları baştan isteyip, ondan sonra bunun tamamıyla zıddı birtakım maddelerle kanunu doldurmanın, takdir edersiniz ki, hiçbir anlamı yok ve buna itiraz etmek de en doğal hakkımız parlamenter olarak. Bir müzakereci meclis olarak burada bunu tartışmak ve doğru hale getirmek, eksiklerini gidermek, olgunlaştırdıktan sonra milletin hizmetine sunmak görevi, parlamenterin aslî görevi ve bunu yapmaya çalışıyoruz.

Tabiî, bu kanunu incelerken sormamız gereken sorular var. Yolsuzluk geleneklerine nasıl mâni olacağız, bu kanunda bunun cevabı var mı; buna bakmamız lazım. Yani, şimdiye kadar çok yoğun olarak işlenen yolsuzluk, âdeta geleneksel hale gelen yolsuzluk önlenebiliyor mu bu kanunla? Yine, istisnaları genişletmek suretiyle, eşik değerleri yükseltmek suretiyle bu dediğim amaca ne kadar hizmet ediyoruz, bunun da takdirini Yüce Meclise sunmak istiyorum. Birinci bölümde önergeler vardı. Bu önergelerde, bu kanun kapsamındaki istisnaları artırıcı birtakım önergeler kabul edildi. Yani, bu kanunun dışına çıkarılan kurumların sayısı artırıldı, işlerin sayısı artırıldı. Ayrıca, eşik değerleri yükseltmek suretiyle, birtakım işlerin kendi yandaşlarımıza daha rahat verilmesini sağlayıcı yeni bir sınır getirildi. Şimdi, bunu, başlangıçtaki ilkelerle nasıl bağdaştıracağız; yani, burada bunu birbirimize nasıl izah edeceğiz?!

Tabiî, kafaları değiştirmedikçe, gerçekten, Türkiye'nin kaynaklarını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını son kuruşuna kadar bu ülkenin menfaatı için kullanma anlayışını bütün varlığımızla, bütün benliğimizle hissetmedikçe, hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım, bunun birtakım yolsuzluk kanalları bulunacaktır, çok geçmeden bulunacaktır. Hatta, bu kanun içerisinde de buna oldukça fazla sayıda imkân vardır, pek çok maddesinde imkân vardır. Tabiî, müteahhit anlaşmaları oluyordu geçmişte; bir araya geliyorlardı, birisinin işi alacağı önceden belli oluyordu. Bunun önüne geçecek bir düzenleme var mı diye bakıyoruz bu kanunda; böyle bir düzenlemeyi görmemiz mümkün değil, yok.

Bazı ihale kurumlarının kamuoyu gözündeki itibarsızlıkları had safhaya çıkmıştı. Buralar bir yolsuzluk makinesi gibi çalışıyor, kamuoyundaki intiba bu. Bunları nasıl sileceğiz, bu kurumların itibarını nasıl iade edeceğiz; bunlarla ilgili de bir şey yok.

Yine, 250 milyon civarında maaş alan mühendisler kontrol mühendisliği yapmaya devam edecek mi? 400-500 milyon lira alan bölge müdürleri, 600-700 milyon lira alan genel müdürler, trilyonluk hak edişlere imza atmaya devam edecek mi? Bu uygulama devam ettiği sürece yolsuzlukların üstesinden geleceğimize nasıl inanacağız, nasıl inandıracağız insanları? Yoksa, hiç kontrol olmayacak mı? Bunlar, net olarak belli değil de, onun için soruyorum. Yoksa, bütün kontrollük hizmetleri, gerçekten profesyonel müşavirlik hizmetleri şeklinde mi yapılacak? Bunu, sözleşmelerle ilgili kanunda, sanki işin yapımı süresince ki, kontrollüğün istisnaî bir hüküm olduğu ve gerekirse, idare tarafından yapılabileceği ifade ediliyor da, ondan size söylemeye çalıştım.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının, daha tarafsız, daha objektif, daha yansız ve daha güvenilir olmasını sağlamak için bazı önerileri sayın bakanların ve bütün Parlamentonun ilgisine sunmak istiyorum.

İhale komisyonlarında ve üst kurullarda, mutlaka, kamu dışından, bağımsız danışmanlar bulunmalıdır; işi bilen, işin ehli olan ve hakemlik görevi yapacak bağımsız danışmanlar olmalıdır. İşin sahibi kamu, işin yüklenicisi özel sektör; ama, bu konuda karar verecek olan, tamamı, kamu. Böyle bir dehşet dengesinin devamı hiçbir zaman sağlıklı netice vermez.

Yapılacak işler, her proje için, çok iyi ve çok detaylı bir şekilde tarif edilebilmelidir ki, hem fiyat verme sağlıklı olsun hem sonucunda projeden büyük sapmalar meydana gelmesin hem de haksız rekabetin önüne geçilmiş olsun. Değerlendirme kriterleri ve ilgili puanlama kriterleri, ihaleden önce mutlaka belli olmalıdır; bunların ne olduğu, hangi kriterler olduğu belli olmalıdır ki, ihaleye girecek olanlar, o şartları görerek ihaleye girmeli ve neticesinden, kazanmasa dahi, mutmain olmayı becerebilmelidir; aksi takdirde, soru işaretleri uzayıp gidecek.

Yine, teklif verenlere, itiraz ve tekrar inceleme isteme hakkı verilmelidir; yani, haksızlığa uğradığını düşünen, bir kere daha meselenin incelenmesini ihale komisyonundan talep edebilmelidir. Bu, hem uyuşmazlıkların azalmasına katkı sağlar hem de daha fazla ihtilafların halline, varsa birtakım yanlışlıkların da vakit geçirilmeden çözümlenmesine katkı sağlar.

İhale sonuçları, isteklilere verilen puanlarla birlikte ilan edilmeli. Yani, sadece ihale sonucunu ilan etmek, filana verildi demek kâfi değil, filana şu puanla verildi, verilmeyenlerin de aldıkları puanlar şunlardır diye ilan edilmeli. Şeffaflık bunları gerektiriyor. Yani, özet olarak söylersek, kanunda, en fazla objektivite lazım ve en az, inisiyatif lazım. Yapabilir, edebilir, koyabilir, artırabilir, eksiltebilir gibi ifadeler takdiri artıran ifadelerdir. Takdirin girdiği yerde de soru işaretleri artar, güvensizlikler artar ve bunun sonucu da doğru iş yapma imkânı azalır.

Yine, arabuluculuk gibi bir müesseseye ihtiyaç var. Aksi takdirde, üst kurula çok fazla sayıda anlaşmazlık intikal edebilir ve burada yığılmalar olur. Halbuki daha altta bir seviyede bir arabuluculuk müessesesinin -ki, başka ülkelerde var bu- ihdası suretiyle, anlaşmazlıkların büyük bir kısmının burada halli mümkün olabilir. Bu da, sistemin işlemesi açısından ve üst kurulun aslî görevlerini görmesi açısından önemlidir.

Bir önemli noktayı daha burada ifade etmek istiyorum. Bu kanundan sonra pek çok yönetmelik çıkacak. Yönetmelik, bir yazboz tahtası olarak her zaman değiştirilebilir. Hükümetler, canı sıkılır, istediği gibi bunu değiştirir. Yönetmelikler yerine, en azından tüzüklerle bu işi halletmek lazım. Tüzük şeklinde bu işi yapabilirsek, ihaleye girenler açısından da, bu işe ilgi duyanlar açısından da daha istikrarlı, daha önünü görebilir bir sistem meydana getirmiş oluruz.

Teknik danışmanlık hizmetlerine devlet tarafından son verilmelidir. Teknik danışmanlık hizmetleri, kontrollük hizmetleri, mutlaka, profesyonel danışmanlık şirketleri tarafından ihale edilmek suretiyle yaptırılmalıdır; yani, hem iş sahibi hem kontrol, aynı kurum, aynı kişi olmamalıdır.

Kanunda olmayan bir başka hususa daha değinmek istiyorum. "Karşılıklı sorumluluklar" kısmında, idarenin yükleniciye karşı sorumlulukları tasarıda yok; yani, zamanında ödenmeyen hakedişlerin yükleniciye vereceği zarar nasıl giderilecek? Kim üstlenecek bunu? İdarenin elamanlarının sebep olduğu zararların tazmini nasıl yapılacak? Burada bu zarara sebep olan idare elemanına rücu var mıdır veya yüklenici kusuru dışında idarenin veya diğer yüklenicilerin kusur ve ihmalleri karşısında yüklenici mağduriyeti nasıl giderilecektir? Bunların cevapları, mutlaka, eğer karşılıklılık esası varsa, konulmak zorunda.

Bir başka önemli husus da, yolsuzluğa karşı tedbirdir. Kanun içerisinde, olası yolsuzlukların önüne nasıl geçeceğiz? Bunun için birtakım kriterlerin tasarıya konulması lazım. Başka ülkelerde bunun örnekleri var. İhaleden çıkar sağlayan kamu görevlilerine, bu iş alanından çekilecek şekilde bir çıkar çatışması usulü getirilebilir; yani, bunun tespiti halinde, bu kişi, bu iş grubundan tamamıyla çıkar ve bir daha bu iş grubunda faaliyet gösteremez. Kamuya açıklık, şeffaflığın sürdürülmesine yardımcı olur. Denetim süreci vasıtasıyla resmî inceleme imkânı, hem yargısal ve idarî itirazlara bir zemin hazırlar ve bu gibi hallerde de resmî kayıt olarak bir fonksiyon görür. Kamu ihaleleri sürecinde görevli personelin belgelendirme konusu da dahil ihtisaslaşma eğitimi, ihale sisteminin profesyonelliğini güçlendirerek, yolsuzluk ihtimalini azaltır.

Bir başka önemli husus... İhale mevzuatının şeffaf ve adil uygulanmasını garanti altına almak için, parlamentoya ve hükümete raporlar sunan, denetim ve ihale gözetim komiteleri kurmuşlar başka ülkeler. Böyle bir düzenlemeye mutlaka ihtiyaç vardır. Kamu adına denetim yapan, millet iradesinin tecellisi olan ve millet iradesini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamu adına bu kuruluşların faaliyetlerinden haberdar edilmesi, son derece önemli.

Yine, kamu görevlileri için etik kurullar oluşturmuşlar başka ülkeler. Örneğin, Polonya'da kamu ihalelerinde görevli kamu personeli için özel bir kanun yürürlüğe konulmuş. Dünya Ticaret Örgütünde de benzer uygulamalarla ilgili modeller var.

İhaleden sorumlu her örgüt ve kuruluşa, dahilî kontrol sistemleri geliştirilmelidir bu kuruluşlarda ve bu dahilî kontrol sistemleri, ulusal düzeydeki yüksek denetim kurumuna -ki, Türkiye'de Sayıştaydır bu- bunun tarafından da dış denetime tabi tutulabilmelidir kurumların denetimi açısından.

Değerli milletvekilleri, bu genel ifadelerden sonra, dördüncü bölümdeki maddelerle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Madde 46'da, ihalenin sözleşmeye bağlanmasında, sanıyorum, bir yazım hatası var. Hem noterce tasdik ve tescil hem de ayrıca yükleniciyle ihale yetkilisi arasında bir sözleşme imzalanması var; ama, sayın bakanlar herhalde meşguller, bu konuyu duymuyorlar. Bu, hiçbir anlam ifade etmeyen bir ifade tarzı. Sanıyorum ki, bu, farkına varılmış ve düzeltilecek.

Yine, ihale sonucunun ilanı kısmında, ihaleye katılan istekli sayısı var, tadat ediliyor neler ilan edilecek. Bunun yanında, ön yeterlik alan isteklilerin de isimlerinin belirtilmesi lazım şeffaflık açısından.

Yine, aynı ilanda, üzerine ihale yapılan isteklinin adı veya ticaret unvanı diyor. Bununla beraber, teklif veren isteklilerin aldıkları teknik ve malî puanlar da burada ilan edilmeli. Şeffaflık böyle sağlanır.

Yine, danışmanlık hizmetleriyle ilgili etüt ve proje, harita ve kadastro, plan, imar uygulama gibi konuları buraya koymuş. Harita ve kadastro, imar uygulama, bunlar özel ihtisas isteyen danışmanlık hizmetleri değil. Bunlar, normal yapım işleri. Bunların buradan çıkarılması lazım; ama, bunun yanında eksik olanlar var. Mesela, planlama işi, sondaj işleri, tasarım kontrollüğü, ihale dosyası hazırlama, inşaat kontrollüğü, inşaat yönetimi, proje yönetimi, teklif değerlendirme, yüklenici seçiminde idareye danışmanlık, işletmeye alma danışmanlığı gibi hususların da danışmanlık hizmetleri tarifinin içerisine konulması lazım.

Yine, 50 nci madde, ihaleye davet maddesi var; burada da, ihaleye davet edilirken tüm adayların isimleri, mutlaka, davet edilenlere bildirilmeli; ayrıca, davet edilenlerin ortak teklif verip veremeyecekleri de bu şartname içerisinde bildirilmelidir ki, birtakım imkânlar varsa bunları değerlendirsinler.

Yine, 52 nci maddede bir gariplik var; onu da burada söylemek istiyorum: "Toplam puanı en yüksek olan istekli, iş tanımı, sözleşme şartları, personel ve malî teklifle ilgili görüşme yapmak üzere davet edilir." Yani, karar verildi, toplam puanı en yüksek olan kişi belirlendi, davet ediliyor. "Ancak, bu görüşme, ihale dokümanında yer alan şartları önemli ölçüde değiştirecek nitelikte olmamalıdır." Nedir bu önemli ölçüde değiştirecek nitelik; ölçüsü ne bunun; belli değil. İhale bitecek, herkesin arasından birisini seçeceksiniz; bununla tekrar oturup bir daha görüşeceksiniz; bu ne anlama geliyor?! Böyle bir şey hiçbir ihale kanununda ve hiçbir yerde yok ve diyor ki: "Görüşme sonucunda şartları netleştirerek anlaşmaya varılması halinde, bu istekliye ihale yapılır." Bunun mutlaka tasarı metninden çıkarılması lazım.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Önergemiz var; ama, naylonlardan sıra gelmez.

RIZA AKÇALI (Devamla) - Kamu İhale Kurumu var bir de. Burada, kurumlar cumhuriyetini güçlendiriyoruz Türkiye'de. Yeni yeni kurumlar ihdas ediyoruz; bir tane daha ilave ettik ve bu arada da, Maliye Bakanlığımızın nurtopu gibi bir özerk kurumuna şahit oluyoruz. O da kurumsuz kalmadı; bir kurum da onun oldu ve bu arada, bu kurumun idarî ve malî açıdan bağımsızlığının yanında, sorgulanamaması da kanunda yazıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RIZA AKÇALI (Devamla) - Başkanım toparlıyorum.

"Kurum görevini yerine getirirken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi kurumun kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez." Bu, müthiş bir layüsellik; yani, yetkili sorumsuz, böyle bir kurum... Türkiye'de böyle kurumlar var tabiî, bir tane daha ilave ediliyor. Peki, yargı karar verirse, bu kurum ne yapacak; orası belli değil.

9 üye, 10 üye olmuş; bunun, 9 üye olarak kalması lazım. Siyasî parti üyeliğinin burada geçerli olmaması, bir defa seçilme imkânı, görev alma, ticaret yasağı gibi hususlar olumlu; fakat, teşkilatlanmasının ucu açık, nerede duracak, ne kadar büyüklüğe ulaşacak, belli değil. Yeni bir ücret sınıfı doğuyor; bunların alacağı ücretlerin tespiti, 657'ye tabiî olmalarına rağmen, hangi ücreti alacakları belli değil. Bütçeden yardım alıyor; ama, ibrasını sadece bakan yapıyor; bunun ibrası Meclise gelmiyor ve bunlar, mutlaka düzeltilmesi gereken, üzerinde durulması gereken hususlar.

Ben, bu kanun tasarısının, aksaklıkları düzeltilmek suretiyle yürürlüğe girmesini ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akçalı.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Suat Pamukçu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2002 yılının ilk günlerinde, Kamu İhale Yasa Tasarısını görüşüyoruz; ancak, bu yasa tasarısını görüştüğümüz şu günlerde, bu tasarının görüşülmesiyle ilgili olarak, geçmişte... Daha doğrusu, bu tasarıya nasıl gelindi; Türkiye, bugün hangi durumda; bu konularla ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum.

Şunu, hemen, konuşmamın başında ifade edeyim: Halkımız, 2002 yılına, bu hükümetten, geçmişte çekmiş olduğu, ikibuçuk yıldır çekmiş olduğu, ondan öncesini de hesaba katarsanız, yaklaşık dört dörtbuçuk yıldır çekmiş olduğu sıkıntılardan, acaba, 2002 yılında, kurtuluşumuz için bu hükümetten bir müjde gelir mi beklentisi içerisinde girdi. Ne yazık ki, Yüce Meclis, bugün, daha yılın başında, halka hiçbir şey getirmeyecek olan, daha doğrusu, halkın sırtındaki yükü biraz daha artıracak olan Kamu İhale Yasası Tasarısını görüşüyor. Ülke, bugün, açlıktan ölen çocukları konuşuyor; ülke, bugün, soğuktan ölen çocukları konuşuyor; ama, Meclisimiz, üzülerek ifade edeyim, Kamu İhale Yasası Tasarısını görüşüyor.

Tabiî, buraya nasıl gelindiği hususunda birkaç şey söylemem lazım. Daha 54 üncü hükümetin işbaşından giderilmesinden sonra, o hükümeti işbaşından uzaklaştıranlara bir diyet borcu olarak, gelen hükümetler, kamu kaynaklarını sorumsuzca ve cömertçe harcadılar. Nasıl harcadılar; özelleştirme yoluyla harcadılar. Geçmişte, POAŞ'ı, Türkbank ihalelerini konuştuk. Hatta, bu konularla ilgili olarak, bir sayın bakanımız düşürüldü ve bu hususta, yolsuzluk hususunda, ilk defa, bu Mecliste, bir bakan düşürüldü. Başka neyle kamu kaynakları çarçur edildi; ihaleler yoluyla da çarçur edildi.

Şimdi, sizlere soruyorum: Sabiha Gökçen Havaalanı niçin yapıldı; şu anda, atıl duruyor; buraya akıtılan trilyonlar nereye gitti?! Fakir fukaranın alınteriyle biriktirdiği üç beş kuruşlar birike birike, birtakım çevrelere bu şekilde peşkeş çekildi. Şimdi, o havaalanı boş yatıyor, bir tane uçak inip kalkmıyor.

Başka; Karadeniz bölünmüş yolunu konuştuk. Başka; Mavi Akım yoluyla aktarıldı bu imkânlar. Sonra, bankaların içi boşaltılırken göz yumuldu, bile bile bankaların içi boşaltıldı.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Suat Bey, Başkan da dinlemiyor, bakanlar da dinlemiyor.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Sayın Bakan, Sayın Başkan dinlemiyorlar...

Sayın Başkanım, üzülerek ifade edeyim, bu husus, komisyonda da yaşadığımız bir olay. Orada da, hiç alışık olmadığımız bir şekilde, kenarlarda, birtakım fiskoslar yapıldı, ne oluyor ne bitiyor, biz de anlamadık. Şimdi, aynı husus, Yüce Heyette yapılıyor.

Sayın Başkan, lütfen, ikaz eder misiniz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Başkan dinlemiyor ki...

BAŞKAN - Sayın bakanlar, lütfen, Sayın Pamukçu'yu dinleyin efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bankaların içi boşaltılırken, hükümetlerin sesi çıkmadı. Sonra, geldi geldi, araba tosladı; kasım krizi, arkasından şubat krizi...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Bu krizleri kim çıkardı?! Bu krizlerin anası kim?!

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Krizlere gelmeden önce, bu hükümetin, iki olayda şansı var, onu teslim etmemiz lazım.

Bir kere, 1999 yılında, hükümet tam koma haline girmişken, Allah'ın hikmeti, bir deprem yaşadık, üzülecek bir olay yaşadık; ama, hükümet, o depremi, kendisi açısından ranta çevirdi; Türk halkına, ilave vergiler konuldu. Deprem Vergisi adı altında toplanan bütün bu vergiler, sadece aktarılan kaynakların finansmanı için kullanıldı.

Sonrasına geleceğim. Türkiye, bu kaynakları çarçur ettikten sonra, bütçe açıklarını kapatmak için, içpiyasadan, içeriden kaynak bulamayınca, bu sefer dışarıya yöneldi -bizi dinleyen halkımızın daha iyi anlaması için söylüyorum- içeride yüksek faizlerden bunalan hükümet, dışarıdan ucuz kredi bulabilir miyim diye, kapı kapı dolaşmaya başladı; Wall Strett'teki bankaların kapısını çaldığında "arkadaş, benden kredi istiyorsun; ama, sen, önce, bana bir kefil getir bakalım" denildi; tıpkı, vatandaşın, bankaya kredi almaya gittiğinde kendisine kefil, ipotek sorulduğu gibi, bu hükümete de kefil, ipotek soruldu. Nedir kefil, ipotek; IMF'yle stand-by anlaşması. IMF'nin kapısını çalınca, IMF ne diyor "arkadaş, sen topladığın vergilerin hepsini, hatta yetmiyor, daha fazlasını, zaten borçlarını ödemekte kullanıyorsun, bu aldığın kredileri neyle ödeyeceksin." "Neyle ödeyeceğiz" diye sorunca "şimdi, benim dediklerimi yapacaksın..." Neymiş dedikleri: İşçileri ezeceksin. Toplusözleşmelerde işçi ücretlerini fazla artırmayacaksın. Başka; memurları ezeceksin. Başka; çiftçileri ezeceksin. Nasıl ezeceksin; işte geçmişte yaşadık, Şeker Kanunu çıktı, daha dün Tütün Kanunu çıktı; bu şekilde çiftçimizi de ezeceksin. Ezip de ne yapacaksın; bunlardan artıracağınla borçlarını ödeyeceksin. İşin özeti bu.

Türkiye, bu durumda IMF'ye niyet mektupları veriyor; yani, taahhütte bulunuyor. "Hayhay, baş üstüne; işçimizi ezeceğim, memurumu da ezeceğim, çiftçimi de ezeceğim, senden alacağım kredileri ödeyeceğim" diyor. Diyor da ne oluyor; Türkiye, ikibuçuk üç yıldır niyet mektuplarıyla yönetilir oluyor. Türkiye, üç yıldır -açıkça ifade ediyorum- bu hükümet tarafından değil, niyet mektuplarıyla yönetiliyor. Türkiye'nin, niyet mektuplarıyla yönetilmesinin dışında, niyet mektuplarını hükümet de imzalamıyor, bir bürokrat, bir de bakan imzalıyor; hükümetin, çoğu kere, niyet mektubundan, verdiği taahhütlerden haberi bile olmuyor. Bazı yatırımcı bakanlar, niyet mektupları açıklandıktan sonra haberdar olunca da kıyameti koparıyorlar; işte, Sayın Yalova'nın istifasına yol açan olaylar, işte, Sayın Öksüz'ün istifasına yol açan olaylar, hep yaşadık.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Herkes anlamaz ki bunları!

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bu tartışmalar içerisinde bir yere varamaz. IMF, bu yasa tasarısıyla yeni bir imkân daha elde etmeye çalışıyor. Nedir; işçiyi, memuru, çiftçiyi bitirdi, yetmedi; şimdi, bütçeden, kıt kanaat de olsa, yüzde 5'ler civarında da olsa, yatırıma ayrılan paylara gözünü dikmiş, bu paylardan da kapabilmek, elde edebilmek için, bu kanun tasarısını hükümete dikte ettirmiş.

Kaynaklar nedir; yani, ihalelerde söz konusu olan miktarlar nedir diye baktığımız zaman, genel ve katma bütçeli idarelerin 7,5 katrilyon civarında yatırımları var; bir o kadar, hatta ondan daha fazla, 10-11 katrilyon civarında da, mahallî idarelerin, fonların ve KİT'lerin yatırımları var. IMF, bu şekilde, toplam 18-19 katrilyonluk bir kaynağa gözünü dikmiş durumdadır bu tasarıyla.

Bu tasarının gerekçesine baktığımız zaman, hükümet ne ifade ediyor; ihalelerde saydamlığı artıracakmış, rekabeti artıracakmış, eşit muamele getirecekmiş, kamuoyu denetimi getirecekmiş... Sayın Bakandan rica ediyorum -Komisyonda da ettim- kürsüye bir gelsinler de, bu tasarıyla bu saydamlık nasıl sağlanacak, millete açıklasınlar lütfen. Nasıl olacak da saydamlık sağlanacak? Nasıl olacak da yolsuzluklar, hırsızlıklar önlenecek? Bu tasarıyla, bu nasıl sağlanacak? Lütfen, gelip, burada, kürsüde ifade buyursunlar.

Yapılan nedir? Geçmişte yaşadığımız bir gerçeği ifade edelim. Türkiye'de yolsuzlukların üç ayağı var; biri bürokrat, biri işadamı, müteahhit, diğeri de siyasetçi. Şimdi, bu kanun tasarısıyla yeni bir kurul oluşturuluyor -geçmişte olduğu gibi- bu üç ayaktan biri olan siyasetçi devre dışı kalıyor; geriye kala kala, bürokrat, işadamı, müteahhit kalıyor; üç ortak ikiye iniyor; bunu sağlamakla yolsuzluğu nasıl önleyeceksiniz?

İşin aslı nedir; Türkiye'de yolsuzluğa bulaşma açısından siyasetçi yüzde 10'u geçmez, yolsuzluğun kaynağının yüzde 90'ı bürokrattır, iş adamıdır, siyasetçi yüzde 10'dur. O yüzde 10'a bile tahammül edemeyenler, ondan kurtulmanın yolunu, bu kurulları oluşturmakta bulmuştur.

Yüce Meclis, bu hatayı, en kısa zamanda düzeltecektir, siyasetçinin onurunu kurtaracaktır. Türkiye'de yolsuzluğun kaynağı asla siyasetçi değildir, bu Meclis hiç değildir; ama, üzülerek ifade ediyorum, dışarıdan yapılan telkinlerle, sanki yolsuzluğun tek kaynağı siyasetçiymiş gibi, şimdi, siyasetçi, bu kurullarda devre dışı kalıyor.

Siyasetçinin devre dışı kalması önemli değil, devre dışı kalan halkımız oluyor; ihaleler kamu denetiminden yoksun kalıyor. Kim denetleyecek, bu kurullar kime hesap verecek? Hesabı, önünde sonunda, bu Meclisin üyeleri halka verecek; ama, ne yazık ki, davul başkasının boynunda, tokmak başkasının elinde.

Değerli arkadaşlarım, bu özerk kurullar giderek yaygınlaşıyor, bağımsızlaşıyor, sorumluluğun kime ait olacağı daha şimdiden açıkça belli değil, halk kime hesap verecek o da belli değil; sonunda özerk kurullar devleti haline geleceğiz; bu gidişle, bu devletin adı, özerk kurullar devletine dönüşecek.

BAŞKAN - Sayın Pamukçu, halk hesap vermeyecek, halk hesap soracak, yanlış anlaşıldı galiba.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Kimden soracak hesabı Sayın Başkan; ben onu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - İşte, onu söyleyin.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Siyasetçiden soracak; ama, siyasetçinin sorumluluğu ortadan kalkıyor.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - "Halk hesap vermeyecek" diyor.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Halka hesap verecek...

BAŞKAN - Tamam, oldu efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Özür dilerim, yanlış...

BAŞKAN - Estağfurullah.

Bir yanlışı düzeltelim; halkı, birde hesap verecek duruma sokmayalım.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülke kaynaklarının tahsisi, bölüşümü, ekonomik büyüme ve bütçe dengeleri gibi konular da yavaş yavaş bu kurullara devredilmiş olacak. Bu gidişattan hiçbir rahatsızlık duymuyorsanız, demokrasiden nasıl bahsedersiniz?!

Değerli arkadaşlarım, iddia edilen nedir: "Meclis, ekonomik ve sosyal konularda yeterli bilgiye sahip değildir. Dolayısıyla, ekonomik ve sosyal konular, bu konularda uzman olan kurulların işi olsun..." Böyle şey olabilir mi?! Bu Yüce Meclisin, her iki konuda da, hem sosyal konularda hem ekonomik konularda çok değerli üyeleri var, komisyonlarımız var.

Bir diğer iddia: "Siyasetçiler, çıkar çevrelerinin esiridirler..." Peki, bu kurullardaki bürokratların, çıkar çevrelerinin esiri olmadığını nereden iddia ediyorsunuz?! Nasıl iddia edebilirsiniz böyle bir şeyi?! Üstelik, bunlar, hesap da vermiyor; ama, siyasetçi hesap veriyor. Böylece "siyasetçi, ekonomiden çekilsin" sloganının arkasına sığınılarak, bu kurullar oluşturuluyor. Biz, bu konularda itiraz edince de, karşımıza "efendim, siz, popülizm yapıyorsunuz" diye çıkılıyor.

Bizim Anayasamızda devletin bir özelliği olarak da "sosyal devlettir" denilmiyor mu?! Yani, halkın çıkarlarını tartışmak neden popülizm olacakmış?! Bir ülkede hali vakti yerinde olanlardan vergiyi alıp, yoksullara, muhtaçlara aktaracak bir mekanizma, sosyal devletin gereği değil midir?! Böyle bir mekanizmayı savunmak niçin popülizm olacakmış?!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Mekanizma var.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Siz ne yapıyorsunuz; tam tersini yapıyorsunuz; fakir fukaradan aldıklarınızı, hali vakti yerinde olanlara aktarıyorsunuz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu var.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bunun aksi, millî gelirin belli bir kesime aktarılmasıdır, bölüşümün de piyasaya terk edilmesi demektir. Saadet Partisi olarak bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, İhale Yasa Tasarısıyla ilgili bazı hususlara da değinmek istiyorum. Gerekçede biraz önce ifade ettiğim gibi, saydamlık, rekabet, eşit muamele, gizliliğin korunması, kamu denetimi; böyle bir şeyin bu tasarıyla sağlanması asla mümkün değil. Ayrıca, tasarıda bir değişiklik yapıldı komisyonda, yerli isteklilerle alakalı olarak. Buradaki ifade, değiştirilmek suretiyle konulan ifade, bizce yeterli değildir, kesin bir ifade değildir; dolayısıyla, muğlak ifadeler ileride istismar konusudur. Bazı kurullar, ihaleyi açan bazı kurumlar bunun gereğini yapar, bazıları yapmaz. Bu sefer ne olur bu; ileride yine başınızı ağrıtacak bir istismar konusu olarak karşınıza çıkacak. Halbuki, buraya konulan hüküm, kesin hüküm ifade etmelidir.

Bir diğer husus, uluslararası anlaşmalar bu tasarı kapsamında tutulmuş, krediler dolayısıyla.

Arkadaşlar, uluslararası anlaşmalarla aldığımız krediler bizim malımız, o bizim borcumuz. Krediyi alırken, evet, borç olarak alıyoruz; ama, sonunda o borcu biz ödeyeceğiz. Bu, zaten bizim malımız, paramız, kamunun parası; üstelik faiziyle ödeyeceğiz. Yani, faiziyle ödeyeceğimiz bir krediyi, bu kredinin şartları içerisinde bu tasarı kapsamında tutmak hangi aklın ifadesidir, hangi aklın sonucudur anlamıyorum.

Eşik değerlerle ilgili bir önerge verildi, o önerge kabul edildi, yüzde 60-70 yükseltildi. Aslında, bu kanun 2003 yılında yürürlüğe girecek. Zaten enflasyonla o değerler aşılmış olacak, koyduğunuz rakamların bir şey ifade etmesi mümkün değil, dolar bazında tekrar aynı rakamlara inecektir; bir iş yapıyoruz zannetmeyin.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ikinci bir krizi daha yaşadı, bu ikinci krizden sonra bu hükümetin bir şansı da 11 Eylül hadisesi olmuştur; 11 Eylül hadisesiyle, hükümet yine komadan çıkabilmiştir.

"İkinci avantajlı teklif" diye bir hüküm getirilmiş. Bendeniz, Sayın Bakandan rica ediyorum; ikinci avantajlı teklife nasıl sıcak bakacaksınız? Yani, 2 firma anlaşarak "sen birinci teklifi ver, ben ikinci teklifi vereyim; aradaki fark yüzde 3'lerden, yüzde 5'lerden fazlaysa sen çekil, yüzde 2 teminatını yak, ben o ihaleyi alayım" derse, ne yapacaksınız? Bunların hepsi, istismar konusu olan şeyler. "Aşırı düşük teklif" deniliyor; bunun da bir kriteri yok, tamamen indî, tamamen sübjektif kriterler var. Bunlarla sadece problemleri çoğaltırsınız, bu yasayla sadece yeni birtakım tartışmalara yol açmış olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı bir müddet sonra yasalaşacak, bu akşam, belki bu gece. Niçin yasalaşıyor; Sayın Başbakan Amerika'ya giderken, eli güçlendirilmiş olarak gönderilecek. Ne olacak eli güçlendirilecek de; IMF'den şu kadar milyar dolar daha gelecek. Şimdiye kadar gelenleri ne yaptınız ki, bundan sonra gelecekler ne olacak?! Ne yaptınız şimdiye kadar gelenleri; hangi halkımızın hangi derdine derman oldu?! Sizin ekonominiz tam bir kevgir, üstelik -bir büyüğümüzün dediği gibi- yağlı kevgir; üzerine ne koysanız, altına geçiyor, bulaşmadan geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pamukçu, toparlar mısınız efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Yağlı kevgiri biraz daha açıklar mısınız...

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Yağlı kevgir dediğin şey, üzerinde hiçbir şey bırakmayan kevgir; yağı olmasa, hiç olmazsa bir şey bulaşır halk için. Yağlı kevgir, üzerinde hiçbir şey kalmadan altına geçiyor. Bugüne kadarki uygulamaların sonucu budur, bundan sonra olacak olan da budur.

Dolayısıyla, Başbakanın elini güçlendirmekle, sadece, birtakım çevrelerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz; vatandaşın 2002 yılında beklediği umudun kırılmasından başka bir şey olmamaktadır. Dilerim, bundan sonraki kanun umut getirsin. Dilerim, 2001 yılı, 21 inci Asrın en kötü yılı olsun ve 2002 yılı da saadet asrının başlangıç yılı olsun. (SP sıralarından alkışlar)

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Sayın vatandaşlarımızı da, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Pamukçu.

Sayın milletvekilleri, dördüncü bölümle ilgili 46 ncı maddenin ikinci cümlesi içerisinde "yüklenici" ibaresinden sonra gelen "tarafından imzalanarak notere tescil ettirilir. Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici..." ibaresi bir matbaa hatasıdır; olmaması gerekiyor. Bunu düzelterek oylarınıza sunacağım; bu hususun bilinmesini istiyorum ve bilgilerinize sunuyorum.

Dördüncü bölüm üzerinde, biri hükümete, ikisi de sayın milletvekillerine ait üç önerge vardır; önergeleri okutup, işleme alacağım:

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 46 ncı maddesinin ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini (*)  ayrıca bu düzenleme doğrultusunda tasarının 47 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini (**) arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Sümer Oral

 

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Maliye Bakanı

(*) "Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici tarafından imzalanarak notere onaylattırılır ve tescil ettirilir."

(**) "Sözleşme bedeli mal veya hizmet alımı ihalelerinde 1 trilyon lirayı, yapım ihalelerinde ise 2 trilyon lirayı aşan ihalelere ilişkin ihale sonuçları, sözleşmenin Sayıştay Başkanlığınca tescilinin idareye tebliğ edildiği, bu tescilin gerekli olmadığı durumlarda ise sözleşmenin noter tarafından onaylanıp tescil edildiği tarihi izleyen en geç 15 gün içinde Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle ilan edilir."

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, komisyonunun takdire bıraktığı ve hükümete ait önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, 2 nci önergeyi okutamazsınız.

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanun Tasarısının 46 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

İrfan Keleş

 

Ankara

Erzurum

Çankırı

 

Mehmet Pak

Nihat Gökbulut

 

 

İstanbul

Kırıkkale

 

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, biraz önce kabul edilen ve 46 ncı maddeyi kapsayan önerge Genel Kurulca kabul gördüğü için, bu önergenin işleme alınma olanağı kalmamıştır. Bu hususu bildiriyorum ve arkadaşlarımıza da durumu tebliğ ediyorum.

3 üncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanununun 53 üncü maddesinin (j) bendinin 6 ncı sırasından sonra 7 nci sıraya aşağıdaki paragrafın eklenmesini arz ve teklif ederim.

 

 

Nihat Gökbulut

 

 

Kırıkkale

"7) Kamu İhale Kanun Tasarısının kapsamı dahilinde ihalesi yapılacak olan işler ile daha önce 2886 ve diğer kanun hükümleri dahilinde ihalesi yapılmış bulunan ve senelere sari olan işlerin malî yıl içinde hak edişlerini yüzde 05 arasında tevkifat yapılır. Bu tevkifat Maliye Bakanlığı hesabında tutulur. Devam eden malî yıl içinde bu tevkifat genel ve katma bütçeli idarelerde çalışan teknik sınıfa dahil personele görev ve makamına uygun şekilde dağıtılır. Bu konuda ilgili yönetmeliği çıkarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon?...

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın hükümet?...

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, gerekçemi açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika efendim.

Sayın Bakanım, önergeye katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım Sayın Gökbulut?

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, mümkünse ifade edeyim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bu Meclisin çıkaracağı en hayırlı madde, bunu bir dinleyelim.

BAŞKAN - Sabahtan beri dinliyoruz Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - En doğrusu bu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gökbulut.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemin esası şudur: Trilyonlarca, katrilyonlarca liraya, milyarlarca dolara mal olan yatırım projelerini planlayan, denetleyen, hizmete açan teknik sınıf, bugünün şartlarında, ücret açısından, yanında çalışan insanlardan çok daha aşağı bir ücretle çalışmaktadır. Çok zor şartlarda mesleklerini ve sanatlarını ifa eden, en zor şartlarda üniversiteyi bitiren ve mesleklerine uygun olarak sosyal yaşamın faturasını da çeken kamuda çalışan teknik sınıfın, mühendis ve mimarların, asgarî olarak bir ücret dahilinde hayatlarını idame etmesi gerekir. Bütçe imkânlarının böyle bir olanak sağlamasının mümkün olmadığını biliyoruz.

Önergem, sadece şudur: Yıl içerisinde tahakkuka bağlanan hak edişlerden kesilen binde 5 oranını Maliye Bakanlığının bir hesabında tevkif ederiz ve takip eden yılda, Maliye Bakanlığının onaylayacağı, tanzim edeceği bir yönetmelik gereği, kamunun tüm birimlerinde değil, kamu, katma bütçeli ve genel bütçeli idarelerde çalışan ve teknik sınıfa ait olan mühendis, mimar ve teknik elemanlara belli oranlarda dağıtımını sağlarız.

Burada, dikkat edilmesi gereken bir husus şudur: Özellikle, Karayollarında, Devlet Su İşlerinde ve Köy Hizmetlerinde çalışan teknik sınıf, diğer kamu iktisadî kuruluşlarında çalışan teknik sınıflara göre yüzde 40'a yakın daha düşük bir ücret almaktadır. Bu şekilde de, kamuda çalışan bütün teknik sınıfların eşitliğini sağlamış oluruz. Önergemi desteklerseniz teşekkür ederim. Takdir Yüce Meclisindir. Tümünüzü saygıyla selamlarım. (ANAP, DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökbulut.

Hükümetin ve komisyonun katılmadığı, gerekçesini Sayın Gökbulut'tan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bir sayın!..

BAŞKAN - Saydım efendim. Sizin, kaç kişi olduğunu gördüğünüz var mı burada; yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bakmıyorsunuz bile, bir bakın efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, DSP'liler mühendislere karşı mı ki kabul etmiyorlar?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Dördüncü Bölüm 42 ilâ 55 inci maddeleri kapsamaktadır.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Bu bölümü oylamadan önce bir yoklama isteği vardır.

Yoklama isteminde bulunan arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup bulunmadığını arayacağım.

Sayın Candan?.. Hazır.

Sayın Çelik?.. Hazır.

Sayın Ulucak?.. Hazır.

Sayın Öztek?.. Hazır.

Sayın Karavar?.. Hazır.

Sayın Pamukçu?.. Hazır.

Sayın Bekâroğlu?.. Hazır.

Sayın Karamollaoğlu?.. Hazır.

Sayın Yumakoğulları?.. Hazır.

Sayın Karagöz?.. Hazır.

Sayın Oğuz?.. Hazır.

Sayın Geçer?.. Hazır.

Sayın Polat?.. Hazır.

Sayın Erbaş?.. Hazır.

Sayın Musa Demirci?.. Hazır.

Sayın Alaattin Sever Aydın?.. Hazır.

Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Hazır.

Sayın Esengün?.. Hazır.

Sayın Örs?.. Hazır.

Sayın Hacı Filiz?.. Hazır.

Aslında, Genel Kurulda fazlasıyla sayı var; ama, usulü yerine getiriyoruz.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Usul değil, netleştiriyoruz.

BAŞKAN - İçtüzüğün gereğini yerine getiriyorum diyorum Sayın Candan, alınganlık göstermeyin.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Netleştirelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - İçtüzüğün gereğini yerine getiriyorum dedim, yoksa, görünen köy kılavuz istemez.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O İçtüzüğün gereği yerine gelseydi neler olurdu neler; şu Meclis gül gibi olurdu.

BAŞKAN - Yoklama için 2 dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayımız vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 794) (Devam)

BAŞKAN - Dördüncü bölümü, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, beşinci bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Beşinci bölüm, 56 ilâ 70 inci maddeleri kapsamaktadır.

Bu bölüm üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Karapaşaoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu İhale Kanunu Tasarısının 56 ilâ 70 inci maddeleriyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti ve Sayın Başkanı saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bahsettiğim maddeler, daha ziyade, yargıyla, yasaklarla, ceza sorumluluğuyla ilgili maddeler; arkasından da çeşitli hükümler yer alıyor.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sükuneti temin eder misiniz; uğultu var.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - 57 nci maddede, özellikle, kurum tarafından verilen nihaî kararlar üzerinde itiraz hakkı olanların şikâyetleri Cumhuriyet Hükümeti mahkemeleri tarafından öncelikle ele alınır ve görüşülür deniliyor. Aslında, hukuka duyulan, yargıya duyulan güvenin bir ifadesi olan bu düzenlemede, hemen arkasından, bu konuyla ilgili olarak ihtisas mahkemelerinin kurulmasının gerektiğinin...

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Sayın milletvekilleri, yoklamayı yarıda kestiğim için, arkadaşların yok yazılma gibi bir durumu söz konusu değildir, hepinizi var gösterdik. O nedenle, telaşa gerek yok, pusula göndermenize gerek yok diyorum.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - İhale konularıyla ilgili, bir müddet sonra ihtilafların, şikâyetleşmelerin, davaların çoğalacağı düşünülerek, konuyla ilgili ihtisas mahkemelerinin kurulma hazırlığının da yapılması lazım. Bu tasarı geçtikten sonra, yasalaştıktan sonra, ilgili merciin, Bakanlığın, konuyla ilgili ihtisas mahkemesini gündeme getirmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, bahsettiğimiz tasarının müteakip maddesinde şöyle bir hüküm var: "Haklarında yasaklama kararı verilen tüzelkişilerin şahıs şirketi olması halinde şirket ortaklarının tamamı hakkında, sermaye şirketi olması halinde ise, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzelkişi ortaklar hakkında birinci fıkra hükmüne göre yasaklama kararı verilir. Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzelkişi olması durumuna göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları halinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları halinde ise, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla..."

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, burası panayır yeri gibi. Olacak şey mi bu?!

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, buraya bir nokta koyup, mevzuatımızı bir gözden geçirmemiz lazım. Şu anda, Türkiye'de, sermaye şirketlerinin, Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olanların hiçbirisi, sermaye şirketi hükmünde değil. Neden; çünkü, Sermaye Piyasası Yasası Genel Kuruldan geçerken "Kayıt Kurulu" diye bir müessese kuruldu ve sermaye şirketlerinin bütün hissedarlarının ellerindeki hisselerinin tamamı kayıt altına alındı. Bu demektir ki, sermaye şirketi diye addettiğimiz şirketler de, doğrudan doğruya şahıs şirketi hükmüne dönüşmüştür.

Bu düzenleme içerisinde, bu maddeden, sermaye şirketlerinin bir tek bölümü istifade edecektir; o da nedir; yabancı sermayeli, sermayesinin yarısından fazlası dışarıdan gelen yabancı ortaklı şirketler ancak bundan istifade edebilecekler. Yurt içerisinde bulunan sermaye şirketleri, davalaşıldığı takdirde, bu maddeden istifade edemeyecekler; zira, Sermaye Piyasası Kurulunun kayıt sistemi içerisinde hissedarların teker teker isimleri, sahip oldukları hisselerin hüviyetleri teker teker kayıt altındadır.

Bununla ilgili olarak düzenleme yapmak gerekir sanıyorum; ancak, bu düzenlemenin şu anda yapılması mümkün değil, üzerinde oturup çalışılması gerekiyor. Ayrıca, bu madde içerisinde zikredilen üç hal, Anayasa Mahkemesi tarafından da -şayet günün birinde müracaat edilirse- eşitlik ilkesine aykırı bulunabilir ve iptal edilebilir.

Değerli arkadaşlar, şöyle sırayla maddeleri geçiyoruz. 60 ıncı maddenin ortasından okuyorum: "Ayrıca, fiil veya davranışlarının özelliğine göre -tabiî bu kurumda çalışanlarla, görevlilerle ilgili olarak- haklarında ceza kovuşturması da yapılır."

Değerli arkadaşlar, bir cezanın takdir edilebilmesi için, ceza kovuşturması yapılabilmesi için, cezanın tarif edilmesi lazım. Şimdi, fiil ve davranışlarının hangisinin cezaî sorumluluk getirdiğinin teker teker tadat edilmesi lazım. Geçtiğimiz maddelerde birkısım fiiller sıralanmış, sayılmış, birkısım fiiller var; ama, burada o kadar geniş takdir yetkisi var ki, idarenin yöneticisi ile çalışanları arasında birtakım ihtilaflara sebep olabilir.

Yine devam ediyoruz. "İdarelerce uyulanması gereken diğer kurallar" başlığı altında, 62 nci maddede "yatırım projelerinin planlanan sürede tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilmesi amacıyla, birden fazla yılı kapsayan işlerde ihaleye çıkılabilmesi için, işin süresine uygun olarak yıllar itibariyle ödeneğin bütçelerinde bulunmasını sağlamak üzere programlamanın yapılmış olması zorunludur" deniliyor. Bu tasarı içerisinde, benim kanaatimce, yatırımların ahenkli ve muntazam yürümesinin en önemli maddelerinden birisidir, en olumlu maddedir bu madde. Zira, hepinizin malumu, kamunun, vatandaşın bütün gözü yatırımların üzerindedir. Efendim, köylerimize gidiyoruz, gölet yatırımı var, baraj yatırımı var, çeşitli yatırımlar var. Bu yatırımlar yıllardır sürüp gidiyor. Vatandaş, buradan, bundan dolayı, bu yatırımların bitmemesinden dolayı yönetimleri de suçluyor; belki de, haksız olarak, yönetimlere hak etmedikleri cezaları veriyorlar kamu vicdanında. Dolayısıyla, bu madde, çok önemli gördüğümüz bir madde.

Yine "yapım işlerinde arsa temin edilmeden, mülkiyeti elde edilmeden, kamulaştırma yapılmadan, projeleri, uygulama projeleri yapılmadan ihaleye çıkılmaz" ifadeleri, yatırımların, gerçekten ciddî olarak yapılmasını öngören düzenlemeler, uygun düzenlemelerdir.

Yine, maddenin devamında -62 nci madde çok uzun olduğu için- (h) bendinde "yapım işlerinde denetim ve yönetim görevlerinde bulunmayan mühendis veya mimarların, yapım ihalelerine girebilmeleri için mezuniyetinden sonra geçen her yıl için 60 milyar lira olarak hesaplanmak üzere dikkate alınır" deniliyor. Bu 60 milyar liranın biraz yükseltilmesi lazım. Bu rakamın düşük olduğu kanaatindeyiz. Bu, bir önergeyle düzeltilebilir diye düşünüyoruz.

63 üncü maddede, yerli isteklilerle ilgili düzenlemeler var. Bu maddede de, yerli istekliler lehine yüzde 15 oranına kadar fiyat avantajı sağlanmış. Bu da, tabiî, kendi kaynaklarımızın yurt içerisinde kalması bakımından, reel sektöre katkı sağlaması açısından önemli bir düzenlemedir, yerinde bir düzenlemedir.

Bu tasarının bence en olumlu maddelerinden bir tanesi, yasada değişiklik yapılmasıyla ilgili maddedir. Nedir o 66 ncı madde: "Bu Kanun hükümlerine ilişkin değişiklikler, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir."

Yani, günün birinde bu yasaya bir ilave yapılması gerekiyorsa, bir başka yasanın peşine madde takılmak suretiyle bunda düzenleme yapılamayacak. Bu yasa gelecek buraya, Genel Kurula; bu yasa yine tartışılacak ve uygun görülürse, o madde eklenecek veya o düzenleme yapılacak. Hatta, ben tavsiye ederim, bunu, prensip haline getirmek lazım; bütün yasal düzenlemeleri yaparken, kendi yasasını gündeme getirmek suretiyle, kendi yasası içerisinde düzenlemeler yapmak lazım. Biz burada ne yapıyoruz; efendim, şu kanunun (a) bendinin ondördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır diyoruz¸ama, neyi kaldırdığımızı, etkilerinin neler olacağını çok araştırma imkânı da bulamıyoruz.

Burada arkadaşlarımın bazıları ifade ettiler. Dediler ki: "Efendim, eşik değerlerin limitleri zaman geçtikçe değerini kaybedecek." Belli ki, maddeler iyi irdelenmemiş. 67 nci maddede, TEFE'ye uygun olarak, rakamların yeniden düzenleneceği açık bir şekilde ifade edilmiş. Yani, Toptan Eşya Fiyat Endeksi esas alınarak bu rakamlar tekrar gözden geçirilecek her yıl itibariyle.

Ayrıca, burada en çok eleştirilen konulardan bir tanesi de, oluşturulan kurullardır. Bütün arkadaşlarımız kurulların denetimsizliğinden bahsettiler. Yalnız, geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda, malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yapılan yasal düzenlemede, denetimle ilgili olarak şöyle bir madde getirildi: "Özel kanunlarla kamu tüzelkişiliğini haiz olarak kurulmuş olan kurul ve üst kurulların yıllık hesaplarının denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Bu madde kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor her yılın mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulur. Bu kurul ve üst kurullar, faaliyetlerine ilişkin olarak da yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna ayrıca bilgi verirler." Dolayısıyla, kurulmuş olan ve bundan sonra kurulacak olan bütün kurullar, Parlamentomuzun, Genel Kurulumuzun denetim organı olan Sayıştay tarafından denetlenecekler, ayrıca yılda bir defa olmak üzere de Plan ve Bütçe Komisyonuna gelerek hesap verecekler.

Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kanunu, devlet yapımız içerisindeki en önemli yasalardan bir tanesidir. Bugüne kadar yapılmış olan yasalar, elbette iyi niyetlerle yapılmıştır; ama, üzerlerinden çok uzun süreler geçtikçe, uzun sürelerden sonra, bu yapılan yasaların, uygulanabilirlik noktasında, eksiklikleri veya aksaklıkları tespit edilmiştir. Bu eksikliklerden dolayı, bu aksaklıklardan dolayı yasalar, işleyemez hale veya denetlenemez hale gelmiş olabilirler.

Bu yasayı da tenkit etmek çok mümkün. Çeşitli ifadelerini almak suretiyle "işte şurada şu eksiklik var, burası açıktır, burası kapalıdır" demek de mümkün; ama, bu yasa, şimdi, bu Kuruldan, Parlamentodan geçtikten sonra uygulanma safhasına girecektir. Uygulanma safhası içerisinde birtakım eksiklikler ancak görülebilir.

Temennimiz o ki, bu eksikliklerin, görüldüğü noktada, süratli bir şekilde giderilmesidir. O zaman, yasa kamuoyunda işlerlik kazanacak, güven kazanacak, kamuoyunun beklentisi olan, bütçesinin neredeyse üçte 1'ini ilgilendiren bu ihalelerden dolayı yapılan harcamalara karşı vatandaşın, kamuoyunun güveni gelecektir. Önemli olan şey, bu ihalelerin, kamuoyunun bilgisi dahilinde, onların sorgulayabileceği bir tarzda yapılmasıdır. Eğer, bu şeffaflığı, çeşitli unsurlarla, çeşitli araçlarla temin edersek, ilave yönetmeliklerle bunlara açıklık getirebilirsek, ben, öyle zannediyorum ki, bu, yeni düzenlenmiş olan Kamu İhale Yasası toplumu tatmin edecek, topluma, devletine karşı, müesseselerine karşı güven hissi gelecek ve özellikle de bu ihalelerden dolayı toplumun beklentisi daha net, daha şeffaf bir şekilde temin edilecektir.

Burada biraz önce bahsettik, en önemli unsurlardan bir tanesi; şu yapılan yatırım iki senede biter veya üç senede biter, işte, bunun ödenekleri de budur, bu sene bu yapılacak, iş akım şemasına göre ödeme planı da yapılacak, konulacak dendiği takdirde kamuoyu bundan tatmin olacaktır. Hele hele birkaç yatırımı bu minval üzere yapıp gerçekleştirirsek, kurumlarımız bunda muvaffak olurlarsa, iyi bir denetimle kurumlarımızın bunu başarmalarını temin edebilirsek kamuoyuna çok büyük bir güven gelecektir. Kamuoyuna gelen bu güven diğer güvenleri de arkasından getirecek, piyasalarda açılmalar olacak, rahatlamalar olacaktır; belki, yastık altında olan, piyasalara güvenmediği için parasını bir yerlere koyan insanlar paralarını bu sektöre kaydıracaklar, piyasaya bir aktivite gelebilecektir. Dolayısıyla, bizim, Sayın Bakanlığımızdan, bu yasayı takiple görevli bakanlarımızdan özellikle istirhamımız, ricamız şu: Uygulamalara başlanıldığı günden itibaren, çok ciddî bir şekilde, çok düzenli bir şekilde denetimlerinin yapılması lazım. Eksiklikler olabilir, o eksiklikleri de, vakit geçirmeden, anında yerine getirmek lazım ve bu yasayı işler hale getirmek lazım. O takdirde, yıllardır olumsuzluklar içerisinde çırpınan ülkemizde, olumsuzlukların en önemli kanadını teşkil eden bir konunun, üstü örtülecek, kapanacak, kamuoyuna güven gelecektir.

Değerli arkadaşlar, komisyonlarda ele alınan tasarılardan -kendi komisyonumuz olduğu için o komisyondan bahsedeceğim- Plan ve Bütçe Komisyonunda ele alınan tasarıların, daha makul, daha mantıklı bir şekilde eleştirildiğini, daha teknik düzeyde eleştirildiğini, arkadaşlarla, parti gruplarıyla aramızda daha uyumlu bir yaklaşım sergilendiğini, ben, burada özellikle vurgulamak istiyorum. Tabiî, Genel Kurula gelindiğinde, orada 5-10 kişinin yahut 40 kişinin göremediği birtakım eksiklikleri, Genel Kurulumuzdaki değerli 500 arkadaşımız daha iyi bir şekilde görebilir, bu mümkündür; ama, bu eksiklikleri, zaten sıkıntı içinde bulunan ülkemizde, bir başka sıkıntıyı gündeme getirecek şekilde ele almamak lazım. Doğrudan doğruya, teknik düzeyde, maddeleri irdeleyerek eksikliklerini söylememiz lazım, bu eksikliklerin giderilmesini beklememiz lazım ve yönetimlere bu konuda yardımcı olmamız lazım. Elbette, demokrasinin bir kanadı da rekabettir, yarıştır. Biz "iktidara geldiğimizde, bunu daha iyi uygulayacağız, daha süratli uygulayacağız, daha ekonomik uygulayacağız" diyebiliriz; ama, hiçbir şekilde, bu yasa hiçbir işe yaramaz, bu yasa hiçbir fayda getirmez, bu yasadan yararlanamayız, bu yasa istismara açıktır gibi konularda tartışma açmamamız gerekiyor. Gerçekten böyle bir şey varsa, gruplar arasında, grup başkanvekilleri arasında, arkadaşlarımız arasında, diyalog denen bir nesne var, onu işletmek suretiyle eksiklikleri gidermemiz gerekiyor. Ben, bu duygu ve düşüncelerle, Partimiz adına, bu yasanın, bütün eksikliklerine rağmen iyi işleyeceğine, daha doğrusu iyi işletilebileceğine inanıyorum, yeter ki, bu yasayı, uygulayıcılar, doğru anlasınlar, doğru değerlendirsinler ve doğru uygulasınlar; bu duygu ve düşüncelerle, değerli Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bu yasanın, ülkemizde hayırlara vesile olmasını, başarı getirmesini diliyorum.

Saygılar sunarım efendim. (AK Parti, DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs.

Buyurun Sayın Örs. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 794 sıra sayılı Kamu İhale Yasası Tasarısının 56 ilâ 70 inci maddelerini kapsayan Beşinci Bölüm üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri ve gecenin bu saatinde karlı bir günde bizleri izleyen değerli aziz milletimizi de saygıyla selamlıyorum.

Birinci Bölümdeki konuşmamda da arz ettiğim gibi, temelde, bu yasaya bizim karşı olmadığımızı ve özellikle Genel Başkanımızın da, bir an önce çıkarılmasını ve derhal tatbikata konulmasını istediğini arz etmiştim. Bu duygularımızı yeniliyoruz; ancak, maddelerdeki çekincelerimizi veya eleştirilerimizi de veya verdiğimiz önergeleri de burada tekrarlamak istiyoruz.

Ben, Birinci Bölümde arz ettiğim eşik değerle ilgili çok kısa bir şey arz etmek istiyorum. Eşik değerin 11 trilyon olduğunu -tabiî ki, o, 2001 senesindeydi- ve her sene de -67 nci maddede olması lazım- katsayıyla artırılacağını... O şekilde geçmiş zaten... Ama, şimdi, 2002 senesinde -normalde artırılacağına göre- biraz önceki rakamın -17,5 trilyona yükselmesi- artırılmış gibi değil, normal katsayıyla çarpılmış gibi olduğu kanaatindeyim; yani, bu rakam, yükseltilmiş gibi değildir.

Ayrıca, biraz sonra, bazı önergelerimizle ilgili -yüzde 50 artışın kaldırılması konusunda da- düşüncelerimizi arz edeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Osmanlı İmparatorluğu döneminde çıkarılan 1850 tarihli Nizamnameden, günümüzde uygulanan 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa kadar, devlet ihtiyaçlarının en iyi şekilde alınabilmesi için birçok kanunî düzenleme hayata geçirilmiştir. Tüm yasal düzenlemelerin belli bir uygulama döneminden sonra ihtiyaçlara cevap veremediği anlaşılmış ve yeni düzenlemeler gündeme gelmiştir. Görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasası Tasarısı da ihtiyaçlardan doğma bir düzenleme olarak önümüzdedir.

Kamu harcaması gerektiren işlere özgü ihalelerde, yeni uygulamaların hayata geçirilebilmesi ve harcama yapılmasıyla gelir elde edilmesine yönelik ihalelerin, kendine özgün niteliklerine uygun olarak ihtiyaçlara cevap verecek şekilde ayrı kanunlarda düzenlenmesi gerekmektedir. Devletin bu işlere ilişkin ihale mevzuatının, Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşların ihale mevzuatına paralel hale gelebilmesi için, kamu harcaması yapılmasını gerektiren mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, bu kanun tasarısı kapsamına alınmış ve sözleşmelerle ilgili hususlar da ayrıca düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa tasarısı, IMF isteği olarak Yüce Meclisin gündemine getirilmiş -ilk başta da bahsetmiştim- bir yasa tasarısıdır. Gönül isterdi ki, 2003 senesinde uygulanacak olan bu yasanın daha uzun sürede - ki, önergelerle de görülmektedir; komisyonda 100 küsur önerge gelmiştir; yani, hazırlık aşamasında, tam, hepsinin görüşülmediği bir gerçektir- daha detaylı -biraz önce de bazı arkadaşlar bahsettiler- daha ciddî, daha güzel, günümüz şartlarına uygulanmasına esas olmalıydı. Bu aşamada, ülke şartları dikkate alınarak hazırlanmış bir yasa değildir. Çıkarılırken gösterilen acele davranışlar, kanunun uyulama safhasında gösterilmemekte ve anlamsız bir şekilde uygulama yılı 2003 yılı olarak belirtilmektedir. Birilerine şirin görünmek, IMF istediği için yasayı çıkarmak... Bu şekilde olmamalıydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Arjantin örneği, günlerdir üzülerek takip ettiğimiz önemli bir meseledir. Orada insanlar ekmek almak için marketleri yağmalıyor; çünkü, uyguladıkları IMF politikaları sonucu, Arjantin halkı açlığa mahkûm edildi, Sayın Derviş'in bir benzeri olan Cavello, Arjantin ekonomisinin başına getirildi, bütçe açığı yüzde 1'lere çekildi, sübvansiyonlar kaldırıldı, enflasyon yüzde 4-5'ler seviyesine indirildi, kamu bankaları elden çıkarıldı. Gelinen nokta, yağmalamalar, iki haftadan değişen üç devlet başkanı, ayaklanmalar. Ülkemiz de, üzülerek görüyoruz ki, Allah korusun, aynı ortama sürüklenmektedir.

IMF'ye verilen sözler doğrultusunda, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri gibi yatırımcı kuruluşlardan 100 000'e yakın insan emekli edilecek.

Arjantin, 27 Aralık 2001 tarihli basında çıkan haberlere göre, yağmaların önüne geçebilmek için herkesi memur yapma çabasında, bizdeyse tam tersi.

Türkiye için durum farklı mı; hayır. Belki, daha kötüsü olacak, ama, aziz milletimiz, buna, hiçbir zaman da fırsat vermeyecektir.

Alınan borçlara, ilkokul talebeleri gibi sevinir hale geldik. Bunların ne şekilde ödeneceğini, kaynağının ne olacağını da bilmiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kamu yatırımlarının en önemli sorunu, ödeneklerin yetersizliğidir. Bu yasa tasarısının 62 nci maddesinde, ödeneği bulunmayan veya senelere sâri işlerde ihale yılı için yüzde 10 seviyesinde olmayan işlerin ihaleye çıkarılamayacağı hükmünün konulması isabetlidir; ancak, ilk bölümde de arz ettiğim gibi, bu rakamın yüzde 20 seviyelerinde olması daha uygun mütalaa edilmektedir; ancak, ayrılmış olan bu ödeneklerin başka herhangi bir işe transfer edilmeyeceği ve takip eden yıllarda yeterli ödenek verileceği hususunun da teminat altına alınması şarttır.

Ayrıca, bu işlerin bitiş yılı kesin tespit edilmeli ve her sene, her ne sebeple olursa olsun, süre uzatılmaları yapılmadan iş bitirilmeli ve ona göre ödenek verilmelidir.

İhalelerin asıl ödenek ihtiyacı, ihaleyi takip eden yıllarda artmaktadır. Bu nedenle, ihale yılı ödeneği yanında, işin bitirileceği öngörülen süre içinde gerekli finansman kaynağının temin edilmiş olması şartı aranmalıdır. Aksi durumda, işin ihaleye çıkarılamayacağı, kanunda, kesin hükümler halinde yer almalıdır. Müteahhitler tarafından verilecek olan fiyat teklifleri de, bu kesin şartlar doğrultusunda verilmeli ve ileride doğabilecek tazminat hakları sıkıntısı ortadan kaldırılmalıdır.

İhaleyi takip eden yıllar ödeneklerin bütçeye konulmaması yahut da ayrıldığı iş için kullanılmaması halinde müteahhidin devletten nasıl bir talepte bulunabileceği, hangi müeyyidenin uygulanması gerekeceği gibi sorular da tasarıda cevaplandırılmış değildir. Bu durumda, anahtar teslimi ihalelerin anlamı kalmayacaktır. Her türlü gecikme, devlete, ekonomimize, müteahhitlere ve bu sektöre kesinlikle zarar verecektir. Bu nedenlerle, 62 nci maddenin (a) bendine "yıllar itibariyle programlanmış ödenek dilimlerine idarece uyulmadığı takdirde, eksik kalan miktarın güncelleştirilmiş tutarının yüzde 5'i oranında tazminat ödenir. Ödenek dilimlerinin artırılmasında yıllık enflasyon nispetinde eskalasyon yapılacağı esasına sözleşmelerde yer verilir" ibarelerinin eklenmesi gereklidir.

Diğer taraftan, yıllık bütçe, Devlet Planlama Teşkilatı yatırım programı ve kurum yıllık yatırım programları arasında bir eşgüdüm olması, gerçekten ihtiyaçlara cevap verecek yatırım önceliklerinin sağlıklı olarak belirlenmesini de zorunlu kılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda klasik birim fiyat ve tenzilat sisteminden vazgeçilerek, onun yerine, teklif birim fiyat ve anahtar teslimi götürü bedel sistemleri getirilmektedir. Bu ihale sistemleriyle ilgili önemli konu, ülkemizde yaşanan kronik yüksek enflasyon, beklenmeyen ve hükümetçe dahi öngörülmeyen fiyat artışlarının, bu şekilde üstlenilmiş işlere olumsuz yansımasıdır. Gerek anahtar teslimi gerekse teklif birim fiyat uygulamaları, ancak sağlıklı ve güvenilir ekonomik ortamlarda istenilen sonucu sağlayabilmektedir. Tasarının 62 nci maddesinin (c) bendine, bu anlatılanlar dikkate alınarak, "anahtar teslimi veya teklif birim fiyatla üstlenilecek projelerde işin yürütülmesi sırasında, enflasyon oranının hükümetçe belirlenen hedef oranını aştığı tarihten itibaren, artışlar, aylık olarak proje bedeline yansıtılır. Artışların yansıtılmasında TEFE ve TÜFE artış oranları esas alınır" ilavesi yapılmalıdır.

Tasarının 63 üncü maddesinde, yerli danışmanlık ve yapım kuruluşlarımızı koruyucu düzenlemeler olmalıdır. Bu düzenleme isteği, yabancı kuruluşların ülkemizde iş yapmalarını engelleyici nitelikte değil, bunların, henüz ayağa kaldırılma aşamasında olan yerli teknik danışmanlık firmalarımızla ortaklık kurmaları ve millî kuruluşlarımızın yok olmalarının önüne geçilmesinin sağlanması olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, tasarının 63 üncü maddesi "eşik değerine bakılmaksızın, ulusal kaynaklarla elde edilecek tesislerin ihalelerinde, sadece yerli istekliler arasında ihale yapılması esastır; ancak, çok ileri teknoloji gerektiren ve söz konusu teknolojinin yerli istekliler tarafından karşılanamayacağı durumlarda ve idarenin isteğine bağlı olarak, ulusal kaynaklı projelerde de uluslararası ihaleler yapılabilir. Bu durumda, yabancı isteklilerin yerli isteklilerle ortak girişim kurmaları zorunludur. Ortakların yerli isteklilerce paylaşılan iş ve bedeli oranında, söz konusu ortak girişimlere, teknik değerlendirme puanlarında yüzde 15'e kadar avantaj sağlanabilir" olarak değiştirilmelidir. Bunu, önerge olarak Başkanlığa intikal ettirdik; ancak, şu saate kadar gördük ki     -diğer önergelerimizde olduğu gibi- hiçbirine sıra gelmesi mümkün değildir. Eğer, vaktim olursa, son kısımda, bu önergelerimden de çok kısa bahsetmek istiyorum.

Halen yürürlükte olan mühendislik, mimarlık, müşavirlik hizmetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesine ait esaslar, 8.12.1987 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da paraleldir. Avrupa Birliği kuralları ve fiilî uygulamaları, Türk mühendislerinin Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşımını engellemektedir ve bizim sektörümüzü, bu şekilde, korumasız bırakmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının -birinci bölümünde bahsettiğim- 22 nci maddesiyle ilgili bir değişiklik önergemiz vardı; yüzde 50 artışın yüzde 10'a indirilmesi. Bu konuda, ben, şimdi, muhalefet şerhlerimizi de sizlere okumak istiyorum; ayrıca, Sayıştayın da bu konudaki itirazlarını arz etmiştim. Şimdi, muhalefet şerhlerimizi okuyarak, bu artışın yüzde 50 yerine, 0'a indirilmesinin, kısmen de yanlış olduğunu sizlere arz etmek istiyorum; yüzde 5, 10 gibi olması lazım.

Muhalefet şerhimizi arz ediyorum:

"1 - Kamu ihalelerinde, yapım işlerinin mutlaka kesin ve uygulama projeleri yapıldıktan sonra, anahtar teslimi, mal ve hizmet alımlarında ise, götürü bedel  uygulanarak  açık ihale yapılması,

2 - Yapım ihaleleri ile mal ve hizmet alımlarının, belli istekliler arasında davet usulü yerine açık ihale usulü ile yapılması,

3 - İhalelerde uygun bedelin yerine, avantajlı teklif sahibine ihale yapılması için somut ve kesin kriterler getirilmediğinden, yapılacak ihalelerde adam kayırma ve çıkar sağlamanın önüne geçilemeyeceği,

4 - Anahtar teslimi ve götürü bedel uygulaması ile keşif artışlarının ve yeni birim fiyat yapımının önüne geçilmesi mümkün olacaktır. Aksi takdirde, tasarı yüzde 50 keşif artışını ihale tarihinde kabullendiği izlenimi vermekte, bu da bugünkü şikâyet konusu olan yüzde 30 keşif artışına 20 puan daha ilave edilerek yüzde 50 keşif artışına imkân sağlamaktadır. Böylece, tasarıyla hazinenin parasal bir avantajı  olmayacağı gibi, aksine ilave bir külfetin altına gireceği tespitlerimiz vardır."

Bu 4 üncü maddede, biraz önce bir arkadaşımızın dediği gibi, sadece onlar değil, özellikle bizim, evraklara bakarsanız, muhalefet şerhimizde bu vardır ve ilk bölümde de bu özellikle arz edilmiştir.

Bu değişiklik önergesiyle, benim verdiğim önergede yüzde 10 olarak belirtilmişti; 0'a indirilmiştir; ancak, hiçbir zaman, projelerin tamamının yüzde 100 olarak belirtilmesi mümkün olmayacağı için, bu rakamın -biraz sonra da arz edeceğim- yüzde 10 olmasında fayda var diye mütalaa ediyorum.

22 nci maddenin (d) fıkrasının "Hizmet veya yapım sözleşmelerinde öngörülemeyen durumlar nedeniyle orijinal proje veya iş tanımında yer almaması, ilk sözleşmeden teknik veya ekonomik olarak ayrılamaması, ilk sözleşme bedelinin hiçbir şekilde yüzde 10 oranını aşmaması ve bu oranla ilk hizmet veya yapım işinin tamamlanabileceğinin tespit edilmesi kayıtlarıyla, ek hizmet alımları veya yapım işlerinin ilk yüklenicisine yaptırılmasının gerekli hale gelmesi" şeklinde düzenlenmesinin uygun olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 52 nci maddede, belge eksiklikleri konusunda getirilmek istenen uygulama yanlıştır. Eksik belgelerle başvurusu kabul edilen firmalar ile diğerleri arasında haksız durum meydana getirilecektir. Sonradan yapılacak belge tamamlama istekleri, hem içerik hem de süre açısından büyük haksızlıklara neden olabilecek ve ihale komisyonlarına gereksiz ve istenmeyen suçlamalar yapılmasına neden olabilecektir. Dünya uygulamalarında da, sonradan bilgi veya belge tamamlama diye bir uygulama yoktur. Bu konuyla ilgili de önergemiz vardı, tamamen maddeden çıkarılması şeklinde; tabiî ki, sıra gelmediği için gündeme alınamadı. Daha önce arz ettiğim gibi, vakit kalırsa, onu da sizlere arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli konu da, kamu ihale kurulunun toplanmasıyla ilgilidir. "Kurul, başkanının bulunmadığı durumda, ikinci başkanın çağrısı üzerine, tam üye sayısı ile toplanır" ibaresi vardır. Başkan yoksa, tamsayı olarak nasıl gerçekleşecektir; anlamak mümkün değildir! Ayrıca,  "bu kurulda, eğer oylar eşit çıkarsa, başkanın oyunun rengi dikkate alınır" denilmesi, birçok soru işaretini ve tartışmayı da beraberinde getirir.

Tasarının bu maddesini okumak istiyorum: "Kurul, başkanın veya başkanın bulunmadığı durumda ikinci başkanın çağrısı üzerine, üye tamsayısıyla toplanır ve çoğunlukla karar alır. Oyların eşit olması halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunlukta kabul edilir." Bir kere, tabiî, çelişki başta başlıyor, başkan olmadığı zaman sayı değişiyor ve eşit çıkması da mümkün olmuyor. "Kurul üyeleri çekimser oy kullanamaz." Üstelik çekimser oy da kullanamıyorlar, "Kurul üyeleri, oy ve kararlarından sorumludur. İzin, rapor, görevlendirme veya boşalan üyeliğe henüz atama yapılmaması hallerinde..." Yani, yine çok sayıda boşluk var, bu, Komisyonda sonradan eklendi "...en az 7 üye ile toplanır" bu başta yoktu. Tabiî ki, bu, makul bir konu olabilir; ancak, biraz sonra arz edeceğim, kurul üye sayısının 10 olduğu düşünülürse -bana göre o da yanlış, sayının tek olması lazım- burada bu kadar çelişkinin olması, biraz önce de arz ettiğim gibi, uygun değildir; bunun tamamen çıkarılması gerekirdi. Salt çoğunlukla, tam çoğunlukla toplanıp, sadece başkanın değil, üyelerin hür iradeleriyle ne karar alındıysa, uyulmalıydı.

Değerli arkadaşlarım, kurulun üye sayısıyla ilgili (c) bendinde 9 kişiyle gelinmişti. "Kurumun karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan..." Tamamını okumak istemiyorum: Toplam 9 kişiydi, sonradan Bayındırlık Bakanlığı temsilcisi sayısı 2 yerine 3'e çıkarılınca, toplam üye sayısı 10'a çıkarıldı. Bence, bu rakamın, eğer 7 az görülüyorsa, diğer birimlerin de olması şart görülüyorsa, 9 olması uygundu. En azından kurulların tek sayılı -9 rakamı- olması ve çekimser oy kullanamama durumları da dikkate alınırsa, kararların çoğunlukla alınması uygun olurdu. Böylece, sadece başkanın konumu da ön plana çıkarılmazdı. (DSP sıralarından "Bu kadar yeter" sesi)

Çok arzu ediyorsanız, bırakırız. Rahatsız oluyorsanız dinlemezsiniz; çok konuşmak istiyorsanız, gelir buraya çıkarsınız. Ben, kanun tasarısı üzerinde konuşuyorum, demagoji de yapmıyorum.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Devam edin efendim, faydalanıyoruz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Dinlemiyorsanız, dışarı çıkmayı öğrenin.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Dinliyorsanız, teşekkür ederim Sayın Bıçakçıoğlu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aslan Polat'a bile tahammül ettik.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Ben tahammül edilmeyecek bir adam değilimdir, sadece maddelerde konuşuyorum. En ön sıraya oturup da ezbere kimseye sataşmıyorum. O işi görev olarak da almıyorum değerli arkadaşım.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Böyle laubalilik olur mu?!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne söylüyor Sayın Başkan?! Hakaret ediyor, niye müdahale etmiyorsunuz?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Hakaret etti.

TURHAN GÜVEN (İçel) - "Dahi" kelimesinin anlamını bile bilmiyorsunuz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Ne kadar ayıp bir şey. Tasarıyla uzaktan yakından alakanız yok; hiç olmazsa sözcüleri dinleyin, katkı yapmaya çalışıyor! Bu kadar fason çalışan bir Meclis olabilir mi?!

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne demek fason?!

BAŞKAN -  Lütfen sayın milletvekilleri...

Sayın Örs, buyurun efendim.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, burada, millet adına, doğru bildiklerimi anlatıyorum; görevim de bu. En ön sıraya oturarak, ezbere sataşmak gibi bir görevim yoktur.  Bu duyguda olanları da milletin yüce takdirine arz ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, kurulda görev yapanların aylık ücretlerinin Maliye Bakanının teklifiyle Bakanlar Kurulunda belirlenmesi konusunda çelişki bulunmaktadır. Buna başka arkadaşlar da değindiler, üst sınır mutlaka konmalıdır.

Sayın Başbakanın bir dönem dile getirdiği "kurullara söz dinletemiyoruz" ibaresinden, daha önce kurulan kurulların uygulamaları konusunda denetlenemedikleri anlamı çıkmaktadır. Kamu ihale kurulunun uygulamaları, mutlaka, denetlenebilmelidir; yani, hukukî boşluk oluşturulmamalıdır.

Tasarının 67 nci maddesinde "eşik değerler Bakanlar Kurulu kararıyla güncellenebilir" ibaresi "güncelleşir" olarak düzenlenmelidir ve uygundur da. Eşik değerin güncellenmesi, yerli firmaların korunması açısından önem arz etmektedir. Bu güncelleme yapılırken, euro, dolar ve bunun gibi değerler dikkate alınmalıdır.

Tasarının geçici 5 inci maddesinde belirlenen kamu ihale kurulu üyelerinden, Maliye ve Bayındırlık Bakanlıklarının önereceği adaylar arasından seçilecek birer üyenin yedişer yıl görev yapmaları, tecrübe ve intikal açısından uygun görülmektedir. Zira, diğerlerinde beşer yıl olup, bunlar yedişer yıl görev yapacaklar ve kendilerinden sonra gelecek diğer üyelerle daha uygun bir irtibat sağlayacaklardır. Komisyonda, benim de -doğruları her zaman kabul ettiğimiz gibi- kabul ettiğim maddelerden birisidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının anlattığımız önergeler doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Türk inşaat sektörü, kötü yönetimler ve krizler sonucunda yok olma noktasına gelmektedir. Bu sektörün canlandırılarak, yeniden uluslararası ihalelerde yer almalarının sağlanması için, gerekli desteklemeler mutlaka yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Örs, 1 dakika içerisinde toparlayın efendim.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Unutulmamalıdır ki, yurtdışından alınacak taahhüt ve müteahhitlik işleri, ülkemize döviz olarak ve katmadeğer olarak geri dönecektir.

Değerli arkadaşlarım, 62 nci maddeye ek olarak da, yeni mezun olan mühendis arkadaşlarımız için, yıllık 60 milyar lira olan işlere girme avantajı sağlanmıştır. Bu, benim, komisyonda da değerli arkadaşlarla beraber uygun gördüğüm bir konudur; ancak, önergeyle gelen bu konu, devamında, sadece bir yıl geçerli olacakmış gibi geçti. 60 milyar lira çok az bir rakam, bu rakamın da biraz yükseltilmesi uygun olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, vaktim doldu, önergelerle ilgili önemli konularım vardı; ama, onlara, sürem olmadığı için giremiyorum.

Ben, önemli olanın yönetimler olduğunu, bu memleketin dürüstçe yönetiminin esas olduğunu, burada da fen kurullarının görevini yapması gerektiğini arz ediyor; özellikle beni sabırla dinleyenlere teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs.

Saadet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İhale Yasa Tasarısıyla ilgili, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkenin geleceğini ilgilendiren, hatta belirleyen tasarılar, Mecliste, görüşülmeden, tartışılmadan, üzerinde konuşulmadan geçiyor, yasalaşıyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - 10 saattir konuşuyoruz.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, 10 saat sadece...

Geçen yıl yapılan İçtüzük değişikliğiyle, bu vahim sonuç ortaya çıkmıştır.

Temel yasa diyorsunuz. Temel yasanın, yani çok önemli olan bu yasanın enikonu tartışılması gerekmez mi değerli arkadaşlarım?! Siz ne yapıyorsunuz; sadece milletin temsilcilerinin konuyu tartışmasını engellemiyorsunuz, aynı zamanda, Meclis Genel Kurulunda, önerge verme yolunu keserek, yasa maddelerinin değiştirilmesini de engelliyorsunuz. Naylon önergelerle doldurdunuz; temel yasa yapmanız yetmedi, naylon önergelerle doldurdunuz. Peki, 2003 yılı başında yürürlüğe girecek yasa için bu acele neden değerli arkadaşlarım?

Ayrıca, burada yapılan işlem şaibeli bir işlem oldu değerli arkadaşlar. Sayın Meclis Başkanvekili, dün, bu Meclis tarihine geçecek, son derce ciddî, son derece tehlikeli, riskli bir iş yaptı. Bu yasa tasarısı, temel yasa olarak gerçekten görüşülebilir mi görüşülemez mi? Meclis, 330'luk nitelikli çoğunluk sağlamış mıdır sağlamamış mıdır; bu, belli değildir değerli arkadaşlarım. Belli değildir; iddialar vardır ve bu iddialar, araştırılmamıştır değerli arkadaşlar.

Demokrasi açısından son derece tehlikeli bir yere gidiyorsunuz. Meclisi, bürokrasinin noteri haline getirdiniz; hem de, yerli, iç bürokrasi değil, yabancı bürokrasinin noteri haline getirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, enflasyon yüzde 90. Bu yasa, millete ne getirecek; açlığa, sefalete, yoksulluğa ne getirecek?! Şunu mu diyeceksiniz: "Millet soyuluyordu, bu yasayla bunun yolunu kesiyoruz." Bunu mu diyeceksiniz?! Bu yasanın genel gerekçesinde saydamlık iddiası var; kamuoyundaki meşruiyeti sağlama, yolsuzlukları engelleme iddiasıdır; ama, işin doğrusu bu değil. Bu yasa, ne saydamlığı sağlayacak ne de yolsuzlukları engelleyecek nitelikte bir yasadır; bunu iddia ediyoruz. Gelsin Sayın Bakan, Komisyon Başkanı, sizlerden biri, şu, şu, şu özellikleriyle saydamlığı sağlayacak desin, biz de eyvallah diyelim. Yok böyle bir şey, değerli arkadaşlarım. Tam tersi, siz, bu sulandırmaları sürekli yapıyorsunuz. Demokratikleşmeyle ilgili düzenlemelerde de aynı şeyleri yaptınız. Anayasa değişikliği yapıyoruz diye Türkiye'yi ve dünyayı ayağa kaldırdınız, geldiniz, burada sulandırdınız değerli arkadaşlarım. Şimdi, uyum yasalarında aynı şeyleri bekliyoruz; 159'da, 312'de, Terörle Mücadele 7-8'de, hep aynı şeyleri yapacaksınız. Müphem, ne anlama geldiği belli olmayan kavramlar ve ifadelerle, konuyu, maalesef, sulandırıyorsunuz.

Kamu İhale Yasasında da aynı durum söz konusu. Bu yasanın amacı, saydamlık ve yolsuzlukları engelleme değildir kesinlikle; bu yasa, açık ve net söylüyorum, kamu ihalelerinin yabancılara açılmasını sağlıyor, bunun için çıkıyor. (SP sıralarından alkışlar) Daha önce istisna olan kamu ihalelerine yabancı firmaların katılmasını, bu yasa, genel bir düzenleme haline getirmektedir; işin doğrusu bu. Bu bir tercihtir değerli arkadaşlarım; çıkarsınız, biz, hükümet olarak böyle bir tercih yapıyoruz, yabancıların kamu ihalelerine girmesinden yanayız dersiniz. Bu bir tercihtir, seçenektir; kabul ederiz, etmeyiz; ama, millete doğruyu söyleyin, milleti aldatmayın, yolsuzluklarla mücadele etmek için, saydam bir yasa yapıyoruz...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Doğru söylüyoruz.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Hayır efendim; hiçbiri doğru değil.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, böyle bir yasadır. Bu nedenle, Avrupa Birliği konuyu yakından izlemiştir; hatta, müdahil olmuştur bu yasanın hazırlanmasına. Sayın Karen Fogg, bunun için çalmadık kapı bırakmamıştır; yalan mı söylüyorum?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan; doğru...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - IMF bu yasayı, verilecek olan kredilere bağlamıştır.

Benim burada hayret ettiğim bir şey var, ibretle izlediğim bir şey var, bir konu var; siz, milliyetçi kardeşlerim, siz, ulusalcı arkadaşlarımız, bundan niçin rahatsız olmuyorsunuz? Demokrasi konusunda, hak ve özgürlükler konusunda, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda, anadille yayın konusunda AB'den yapılan müdahalelerde, Avrupa'dan yapılan müdahalelerde ayağa kalkıyorsunuz; "bağımsızlığımız" diyorsunuz, "bizi bölecekler" diyorsunuz. Peki, anadille yayın yapıldığında, düşünceler ifade edildiğinde bağımsızlık elden gidiyor, Türkiye bölünüyor da, ülkenin tarımı, sanayii, finans sektörü, kamu ihaleleri işgal edildiği zaman, memleketin, ülkenin bağımsızlığı elden gitmiyor mu değerli arkadaşlar?! (SP sıralarından alkışlar) Evet, gitmiyor mu?! Millet bunu size soracak. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Senin dediğin ters mantık...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu işin farkında olmamanız mümkün değil. O halde, sizi, kurşun askerler yapan, el kaldırma makinesi yapan nedir; geçici olan iktidar mı, bizim bilmediğimiz başka sebepler mi var; bunu, lütfen, gelin, burada söyleyin.

Sonra, geliniz, bu işin şekline bakınız. Anayasa değişikliğinden sonra dişe dokunur hiçbir iş yapmadınız burada. Şimdi, Sayın Başbakan ABD'ye gidiyor. 10 milyar dolarlık krediden söz ediliyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - 16 milyar...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - O halde, Meclis geceli gündüzlü çalışsın, dayatma yasaları kabul etsin. Bunu nasıl kabul ediyorsunuz değerli arkadaşlarım?! Bu Meclisi tehditle, dayatmalarla yasa çıkaran bir Meclis haline getirdiniz; bunu hiç kimse yapmadı. 12 Eylülün Danışma Meclisi bile bunu yapmadı; tarihe geçiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Sayın Ecevit, Sayın Başbakanımız, ABD'ye çantasında bu yasalarla gidecek; ama, bunlar da yetmeyecek. Türkiye'nin siyasî geleceğini ilgilendiren başka tekliflerle de karşılaşacağız. Acaba, Sayın Başbakan ne diyecek; onu da merak ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum; bu yasa, yolsuzlukların önlenmesini amaçlamıyor, saydamlık getirmiyor. Bu yasada ne kamu yararı var ne de kamuoyu denetimi. Bu yasayı IMF istiyor, ABD istiyor ve bu sebeple çıkarıyorsunuz; bunu, açık ve net söyleyin.

Ayrıca, ulusal programda belirtilenin ötesine geçiyorsunuz. Ulusal programda "İhale Kanununun uluslararası standartlara uyum sağlanması" deniliyor; ama, siz, fazlasını yapıyorsunuz. Uluslararası belgelerde, özellikle, Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonunun önerdiği kamu alımlarıyla ilgili düzenlemelerde "ülkelerin kalkınma ve ekonomik durumlarına bağlı olarak sınırlamalar getirilir" deniliyor. Siz, bunları da geçiyorsunuz; ama, tabiî, Birleşmiş Milletler, artık göstermelik bir kuruluş haline gelmiştir. Komisyonlarda, önemsiz ülkeler geliyor ve karar alıyor; o nedenle, alınan kararlar da önemsizdir, kâğıt üzerinde kalıyor. Önemli olan, güçlülerdir; Amerika Birleşik Devletleridir, AB'dir, bunların kararlarıdır. Önemli olan, uluslararası siyasî ve ekonomik güç odaklarının sözcüleri olan IMF ve Dünya Bankasıdır. Bunların dediklerine "evet" diyorsunuz. Güçlülerin kararlarını buraya getiriyorsunuz ve bunu, yasa haline sokuyorsunuz; sonra da, buna "demokrasi" diyoruz değerli arkadaşlarım.

Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu dönem tarihini yazacak olan araştırmacılar, ileride bunu yazacaklar değerli arkadaşlarım. Evet, gerçekten, tarihe kara bir leke geçiriyorsunuz burada. Bu yasada karşılıklılık ilkesi yoktur; bu, bir aldatmacadır. Evet, eşik değerlerin altındaki ihalelere yabancılar girmeyecek; ama, bu eşik değerler çok komik düzeydedir; yapılan değişikliklerle de önemli bir düzelme sağlanmamıştır, çok düşük seviyededir. Hele hele ülkelerin kalkınmışlık, millî gelirleri hesaba katılırsa, bu rakamlar, gerçekten komik rakamlardır. Eşik değerin üstündeki ihaleler için yerli istekliler lehine yüzde 15'lik fiyat avantajı getiriliyor; ama, bu da, her ülkede vardır ve yine, gelişmişlik farkı göz önüne alındığında, bunlar da dişe dokunur avantajlar değildir.

Karşılıklılık ilkesi, ciddî  bir şekilde sorunludur. Kamu İhale Kurulu... Yabancılar, bizim müteahhitleri engelliyorsa, bu tespit edilirse, bunu, kim, nasıl tespit edecek; belli değil; onların bizdeki ihalelere katılmasını engellemek için Bakanlar Kuruluna başvuracak. Şuraya bakın, bu çekingen, korkak ifadeye bakın!.. Gerçekten bir yanlış mı yapıyoruz acaba psikolojisi mevcut burada. Burada, bu cümle bile, bu tasarı acaba beğenilir mi, beğenilmez mi endişesini ortaya koyuyor. Yani, amaç, IMF'ye kendinizi beğendirmek.

Tasarıda istisnalar sayılıyor. Doğrudan üreticilerden alınan tarım ve hayvancılık ürünleri... İyi. Savunma, güvenlik, istihbarat, silah, araştırma geliştirme projeleri, bunların yazılımı, mühimmat, ve sair. Bu konular, bu yasaya tabi değildir diyorsunuz; peki, bunun anlamı nedir; yasanın genel amacı açısından bu alanlarda yapılan ihalelere yabancılar girebilecek mi? Mevcut İhale Yasası yürürlükten kalkacağına göre, bu ihaleler nasıl yapılacak değerli arkadaşlarım? Bunu da es geçmişsiniz.

Bunların hiçbiri bu yasada belli değil. Böyle bir istisna, yasanın yabancılara getirdiği iddia edilen kısıtlamaları, bu kalemlerde -ki, bunlar önemli kalemlerdir- tamamen ortadan kalkıyor; yani, bu alanlarda yabancılara bir avantaj geliyor mu, gelmiyor mu belli değil. Bize göre, ihale dünyasında asıl kavga bu alanlardadır değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, dev ihaleler buralarda yapılıyor. Bu alanlarda milyarlarca dolarlık ihaleler yapılacak; ama, bunların nasıl yapılacağı belli değil. Strateji denilince, sadece askerlik anlaşılmasın değerli arkadaşlarım. Birçok ülke, stratejik alanlardaki ihaleleri yabancılara kapatıyor. Başka amaçlarla, sadece askerî amaçlarla değil, örneğin kültürel amaçlarla. Japonlar mesela, mimarlık alanlarında yabancıları almıyorlar; niye; kültürümüzün bir parçası olan geleneksel mimarî bozulur diye. Sizin, böyle şeyler aklınıza gelmesi mümkün bile değil...

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki kamu ihalelerinin en temel sorunu ihtiyaç konusudur. Bu yasa, sadece ihale süreciyle ilgilidir. İhtiyaçların belirlenmesi, ihalenin gerçekleştirilmesinde kamu yararı temel ilke olmalıydı. Yasanın ruhunda böyle bir şey yok. Nükleer santral ihtiyaç mı, değil mi? Mesela, sosyal güvenlik kurumları için yeni bir otomasyon gerekli mi, değil mi; burada bir kamu yararı var mı, yok mu; bunlar ihale edilmeli mi, edilmemeli mi; bunu tartışmıyorsunuz.

Ve kurullar ve kurumlar... 1961 yılından bu yana ülke idaresi, yavaş yavaş kurum ve kurullara terk edilmektedir değerli arkadaşlarım. Siyaset devre dışı ediliyor. Ne acıdır ki, bunu, siz siyasetçiler yapıyorsunuz. 57 nci hükümet, üst kurul ve kurum oluşturmada, gerçekten, bir rekora imza atmıştır. Yeni bir kurulla karşı karşıyayız. Bu kurum, kamu ihale kurumu nasıl oluşuyor, ne iş yapacak?!. Elbette ilgili maddelerde bunlar sayılıyor; ama, şimdiden ben soruyorum: Bu kurulda herkes var, ama, sivil toplum yok. Sivil toplum örgütlerinden sadece TOBB ve TİSK var, yani, işverenler var. Peki, işverenlerden iki kuruluş alınıyor; ama, işçiler nerede? Hadi işçileri bıraktık; onların yaşamasına da gerek yok, söz hakkı verilmez onlara. Peki, en önemlisi, işin sahibi olan mühendisler nerede? TMMOB nerede, Türk Mühendis ve Mimar Odaları nerede değerli arkadaşlarım? (SP sıralarından alkışlar) Devlet Planlama Teşkilatı nerede? Kim kimi denetleyecek arkadaşlar? Sizi ya kandırdılar ya siz hep beraber milleti kandırıyorsunuz.

Yeri gelmişken, Türkiye'deki denetleme sistemiyle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum değerli arkadaşlar. Bu denetleme sistemleri, denetleme mercileri meşruiyetini nerden alıyorlar? Bürokrasi, işi yapıyor; bürokrasi, kendi kendisini denetliyor. Türkiye'nin, demokrasi açısından, önümüzdeki dönemde ele alması gereken en önemli konulardan bir tanesi de budur. Millete dayanan, millete hesap veren bir denetleme sistemi, mutlaka ve mutlaka getirilmek durumundadır. Bu da, halkın seçeceği bir başka meclis mi olur, senato mu olur denetlemeyle görevli; bu, ayrıca tartışılacak bir konudur.

Değerli milletvekilleri, tasarıda "ilke olarak, amaç olarak, saydamlığı ve kamuoyu denetimini sağlamak esastır" deniliyor. Hatta, tasarı lehine yapılan propagandalarda, hep saydamlık, yolsuzlukları önleme amacı öne çıkarıldı; ama, tasarının hiçbir yerinde, bu ilkenin hangi araçlarla hayata geçirileceği yazmıyor. Örneğin, ihale de herkesin önünde yapılmıyor. Bunun izlenip izlenilmeyeceği belli değil. Deniliyor ki: "Teklifleri değerlendirme dışı bırakılan istekliler, ihale salonundan çıkarılır." Evet, müteahhit, tedarikçi veya hizmet sunucu, inceleme talebinde bulunabilecek; ama, bu hem ihale aşamasında hem de inceleme aşamasında kapalı kapılar ardında yapılacak. İşte, yolsuzluklara kapı açan çok önemli bir yer...

Kamuoyuna, meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine inceleme isteme hakkı getirilmiyor. Hani, her şey açık, saydam, herkesin gözü önünde olacaktı?! Hani, bu yasa, saydamlığı sağlamak, yolsuzlukları engellemek amacıyla çıkarılıyordu?! Bunların hiçbiri doğru değil. Sizin böyle bir amacınız yok. Siz, fena halde denize düştünüz, şimdi, yılana sarılıyorsunuz.

Bu yasayı, IMF istediği için çıkarıyorsunuz. Amaç, saydamlık, dürüstlük değil. Amaç, kamu ihalelerinin yabancılara açılmasıdır; hatta, bu ihalelerde yabancılara avantajlar sağlanmasıdır. Bu şekilde, Türk müteahhitlerini, mühendislerini, işçilerini işsiz bırakıyorsunuz. Aynı işi tarımda yaptınız. Yine, IMF ve Dünya Bankası bürokratlarının hazırlamış olduğu kararları burada yasalaştırarak, burada ellerinizi kaldırarak, tütün üreticilerini, pancar üreticilerini aç bıraktınız, daha da aç bırakacaksınız.

Korkarım, siz, başka işler de yapacaksınız. İhale Yasasını da, Tütün Yasasını da, Bankacılık Yasasını da çıkarsanız, size, sadece bunlardan dolayı, kolay kolay 10 milyar doları vermeyecekler. 10 milyar dolar ABD'nin kararıyla gelecek. Bunun için de, Irak müdahalesine destek istenecek. Siz, bunu da yapmak zorunda kalacaksınız; çünkü, uyguladığınız politikalarla ülkeyi uçurumdan aşağı attınız, eliniz kolunuz bağlıdır. Şimdi, denilen her şeyi yapmak durumundasınız. Kendinizle beraber milleti de, ülkeyi de batırıyorsunuz.

Irak'ta çıkacak bir savaş, ülkenin siyasî geleceğini de, ekonomik geleceğini de tehlikeye atacaktır. Bunun en açık örneği, 1991 Körfez Savaşıdır. Bu savaştan sonra tırmanan terör, 10 000'lerce vatan evladının ölümüne sebep oldu, 10 milyarlarca dolar para kaybettik. Sadece ambargo dolayısıyla kaybettiğimiz para, 35 milyar dolardır. Demem şu ki, siz, saydamlık için, yolsuzlukla mücadele için bu yasayı çıkarmıyorsunuz; siz, bunları yapmak zorunda olduğunuz için yapıyorsunuz, böyle davranıyorsunuz ve sizin elinizde, ülke, felaketin içine, millet açlığa doğru sürükleniyor. Yapmanız gereken, bir an önce, "biz bu işi yapamadık" deyip, bu işi bırakmaktır. (SP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından gülüşmeler) Gülmeyin değerli arkadaşlarım. Bu millete yapacağınız en büyük iyilik budur...

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, yasa tekniği açısından da gerçekten komikliklerle doludur. 66 ncı maddeyi lütfen bir okuyun. Anayasaya aykırı, mevcut İçtüzüğe aykırı. Deniliyor ki "eğer bir değişiklik yapacaksanız, mutlaka bu yasa kapsamında yapacaksınız, başka türlü yapamazsınız." Böyle bir yasa maddesi koyma hakkınız yok ki. Sizin, telaşla, son zamanlarda çıkarmış olduğunuz yasaların tamamında, yasa tekniği konusunda çok ciddî problemler var.

Bir daha tekrarlıyorum: Bu yasa tasarısında şeffaflık yok, kamu yararı yok, yolsuzluğu önleme araçları yok, kamu denetimi yok. Esasen bu tasarının bir vizyonu, bir felsefesi yok; aynen hükümet gibi. Bu hükümetin bir vizyonu, bir felsefesi yok. Yarın ne olacak; bir sene sonra ne olacak; ülke nereye gidiyor; eğer Irak'a müdahale edilirse ne yapacağız? Sayın  Başbakan diyor ki: "Umarım edilmez." Ya edilirse Sayın Başbakanım?! Ya edilirse ne yapacağız? Bu ülkenin, bu hükümetin A, B, C planları, vizyonu, felsefesi nerede değerli arkadaşlarım? (MHP sıralarından gürültüler)

Şimdi kızıyorsunuz; ama, bu hükümete, bu ülke nasıl emanet edilebilir değerli arkadaşlar?!.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kızılacak bir şey söylemiyorsun!..

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bu hükümeti oluşturulan partiler; yani, sizler, millete verdiğiniz sözlerden hiçbirini yerine getirmediniz. Bu hükümetin yaptığı yanlışlıklarla ülke ekonomisini batırdıktan sonra, şimdi, IMF ve Dünya Bankası ile uluslararası güç odaklarının istediği her şeyi yapıyorsunuz. Ülkemizin zenginliklerini, yok pahasına yabancılara veriyorsunuz; bu İhale Yasa Tasarısı da bunun için çıkıyor; saydamlık maydamlık yok, milleti aldatmayalım değerli arkadaşlar.

Bu yapılanlar, asla dışa açılma, serbest ve sağlam ekonomiye geçme değildir kesinlikle ve bu tasarının iki tane amacı var; bir daha tekrar ediyorum sözlerimi bitirirken: Yabancılara piyasayı açmak; bir şey demiyorum, bu bir tercihtir; ama, çıkacaksınız dürüstçe diyeceksiniz ki, biz yabancılara açıyoruz. Efendim, saydamlık getiriyoruz, yolsuzluklar düzelecek... Niye milleti aldatıyorsunuz?! Umuda kapılıyor bu gariban millet. Hayır, bunu açıkça söyleyeceksiniz ve yabancılar geldikten sonra neler olacak bunları da söyleyeceksiniz.

İkincisi ve en önemli amaç, 10 milyar dolardır değerli arkadaşlarım. Hükümet "10 milyarı alayım da gerisi tufan" diyor. Gerisi gerçekten tufan değerli arkadaşlarım. Elinizi vicdanınıza koyun, gerisi gerçekten tufan. Bu yasayı kabul ederek, bu yasanın, tartışılmadan, bir günde geçmesini sağlayarak bu tufanı hazırlıyorsunuz. Uyumlu olmak böyle olmaz değerli arkadaşlarım. Uyumlu olmak, uzlaşma aramak böyle değildir. Muhalefetle uzlaşma böyle aranmaz, toplumla uzlaşma böyle aranmaz. Hayır, teslimiyete, uzlaşma demeyin...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kimse teslim olmadı.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bunlar, oturulur, günlerce konuşulur, tartışılır sivil toplum örgütleriyle. Siz, 200 000 mühendisi yok saydınız. 200 000 üyesi olan TMMOB'u yok saydınız. Böyle bir toplumsal uzlaşma olmaz. Teslimiyet istiyorsunuz siz; teslimiyetten başka bir şey değil bu sizin yaptığınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

2 tane sloganla sözlerimi bitiriyorum; bir zamanlar, bu ülkenin gök kubbesinde çınlayan 2 tane sloganla: "Yaşasın, Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye" deniliyordu. Başka bir şey daha deniliyordu: "Güçlü devlet, millî iktidar."

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sen de desene.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Ama, nasıl; millî iktidar, güçlü devlet nasıl olunur; Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye nasıl olunur; milleti refaha ulaştırarak, hak ve özgürlüklerini garanti altına alarak mı, yoksa milleti açlığa mahkûm ederek mi, hak ve özgürlüklerini budayarak, gasp ederek mi?

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Bunu, ezberden söyleyecek kadar bile bilemiyorsun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, ben, tekrar ediyorum: Yaşasın Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye. (SP sıralarından alkışlar)

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Yine, takıyye yapıyorsunuz, takıyye...

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Kâğıda bakmadan söyleyemiyordun; ancak, oradan okudun.

BAŞKAN - Beşinci Bölüm üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci satırında yer alan "tedarikçi" kelimesinden sonra gelen "ya da" kelimesinin kaldırılarak, yerine "veya" kelimesinin konmasını arz ve teklif ederiz.

 

Yener Yıldırım

Adnan Fatin Özdemir

Mücahit Himoğlu

 

Ordu

Adana

Erzurum

 

Mükerrem Levent

Birol Büyüköztürk

 

 

Niğde

Osmaniye

 

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, 50 maddeye verilen önerge bu mu, söyleyin; 50 madde için iktidarın verdiği önerge bu mu?

BAŞKAN - Siz verseydiniz Sayın Polat; yani biz ne yapalım, geleni okuruz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Vallahi yazık!

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 63 üncü maddesinin yedinci satırında yer alan "yararlanamaz" kelimesinin yerine "yararlanamazlar" kelimesinin konmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mükerrem Levent

Adnan Fatin Özdemir

Mücahit Himoğlu

 

Niğde

Adana

Erzurum

 

Metin Ergun

Yener Yıldırım

 

 

Muğla

Ordu

 

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Önergeleri geri çekiyorum Sayın Başkanım.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çekmeyin, çekmeyin... Oylayalım.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sayın Polat dediği için geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önergeler çekildi.

Beşinci Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Beşinci Bölüm kabul edilmiştir.

Oyunun rengini, 86 ncı maddeye göre belirtmek isteyen iki arkadaşımı çağıracağım.

Lehte, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Aleyhte, Sayın Orhan Bıçakçıoğlu; buyurun.(MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Aleyhte konuşacaksınız, dikkat edin!..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Hayırlı konuşacağım.

BAŞKAN - Süreniz 2 dakika efendim.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Tamam Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1983 tarihli, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, biraz sonra, kanunlar mezarlığındaki yerini alacaktır. Bayındırlık ve İskân eski Bakanımız Sayın Koray Aydın, Haziran 1999'da, bakanlıkta yapmış olduğu açıklamada, öncelikli yapacağı işin, Devlet İhale Kanununu değiştirmek olacağını söylemişti. Bu gerçek ortadayken, hâlâ, muhalefet sözcülerinin hepsinin, bu yasa tasarısını, IMF'nin dayatması veya Sayın Derviş'in isteği gibi kamuoyuna lanse etmeye çalışmalarını anlamakta zorluk çekiyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bu acele niye peki?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - On saattir, burada, Kamu İhale Yasası Tasarısından çok, ABD'den -Allah'a şükür- Irak'a kadar, ne varsa, muhalefet sözcülerimiz dile getirdiler. Ben, burada, oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Aydın'a, Sayın Akcan'a ve Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral Beye, bugün, bu yasa tasarısına vermiş oldukları destekten dolayı, yapmış oldukları çalışmadan dolayı, teşekkürlerimi, millet adına sunuyorum.

21 inci Dönem Parlamentosunun çıkardığı 400 civarındaki yasa arasında, en önemlilerinden biri de bu olacaktır. Muhalefet sözcülerimiz, bu yasa tasarısının, saydamlığına mı karşılar; yoksa, rekabet ilkesi getiriyor, ona mı karşılar...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Gizlilik getirmesine karşılar.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - ...eşit muameleyi getiriyor, ona mı karşılar; gizliliği getiriyor, ona mı karşılar; kamuoyunun denetimini getiriyor, ona mı karşılar; anlamakta zorlanıyoruz.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sivil toplum örgütlerini unutma...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Ödeneği olmayan işlerin ihalesinin yapılamayacağını getiriyor. Ön projeyle ihaleye çıkılma yasağını getiriyor.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çıkılmaması, çıkılması değil...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Millet, neye karşı olduğunuzu, sizi anlamadı veya siz anlatamadınız.

Ben, bu yasanın, milletimize, devletimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve bu yasa tasarısına hayırlı bir oy vereceğimi söyleyerek, Yüce Heyetinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, sözcü, oyunun rengini belirtirken, bu tasarıyı anlayamadığı anlaşıldı; onu da ben belirtmek isterim.

BAŞKAN - Lehte, Sayın Türker; buyurun efendim.. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 2 dakika efendim.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum ve ilk söz olarak, bu yasa tasarısına lehte oy vereceğimi belirtiyorum.

Burada, biz, bugün, sabahtan beri, kanun tasarısıyla ilgili çeşitli tartışmaları dinledik. Bu tartışmaların temelinde, ayıklanınca, Türkiye'de, önemli bir değişime karşı, büyük bir direnç olduğunun da işaretleri ortaya çıkacaktır; çünkü, bu yasayla birlikte, öteden beri, yolsuzluk diye konuştuğumuz, en büyük haksızlıkların; daha doğrusu, devlet eliyle rant dağıtmanın, sermaye birikimi oluşturmanın yoluna son verilmektedir.

Değerli arkadaşlar, 1936 yılında, Halide Edip Adıvar'ın yazdığı son romanın adı "Yol Palas Cinayeti" dir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakanlarınız nerede!.. Nerede bakanlarınız!.. Onu söylesene...

MASUM TÜRKER (Devamla) - Bu roman 1937 yılında yayımlanmıştır ve o günden bugüne, Türkiye'de, sermaye birikimine, hakça bir düzenin olmamasından kaynaklanan tartışmalara yer verilmiştir. Bugün, bu Yüce Heyet, bunu sağlıyor.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Bunu bir anlatın, hangi madde bunu sağlıyor Sayın Türker?!

MASUM TÜRKER (Devamla) - Eğer, biz, bu konuda geleceği yakalamak istiyorsak; eğer, biz, bu konuda, yalnız belli bir grubun sözcüsü değil, tüm toplumun sözcüsü olmak istiyorsak, bir yıl içerisinde, tartışılmaya, incelenmeye ve üzerinde fikir yürütülmeye müsait olan bu tasarı üzerinde lüzumsuz, belli yerlerde yerimizde oturup gülümseyerek değil, içinin hakkını vererek tanıtmak, yarını yakalamak hepimizin görevidir; ama, tabiî ki, yarını yakalarken, belirli çıkarları kaybolanların ya da belirli çıkarı kaybolanlar adına düşünenlerin buna "hayır" demesi, rahatsızlık duyması mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) -Ama, ben inanıyorum ki, 21 inci Dönem olarak, Türkiye'yi yeni bir yapıya kavuşturmaya başladığımız, dönüşüm ve değişim sağladığımız bir ortamda, eğer, biz, yarını yakalarsak mutlu birer milletvekili olacağız. Buna muhalefetin, iktidarın ihtiyacı vardır; çünkü, çok iyi biliyorsunuz ki, Türkiye'de, milletvekili müessesesinin yanlış, doğru olmayan kamuoyu yoklamalarıyla güçsüz, güvensiz gösterildiği dönemi yaşıyoruz. Bu, demokratik bir yapı içinde değişim dönemini hazmedemeyenlerin davranışlarıdır. Eğer, biz, bunların bilincinde olursak, vereceğimiz "evet" oyuyla, hayırlı bir iş yaptığımız vicdanımıza, bizi yaratan Allahımıza borcumuzu ödediğimizi biliriz.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun efendim.

Gündemde yer alan 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

8. - Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/931) (S. Sayısı: 795) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 795 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 3.1.2002 tarihli 46 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının tümü üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmalar 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olması;

Maddeler okunmaksızın, sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması,

                                     

(1) 795 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bölümler üzerinde komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 2'şer önerge verebilmesi kabul edilmişti.

Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminin iç kapağında da yer almaktadır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Fırat; şahısları adına, Sayın Aslan Polat, Sayın Nihat Gökbulut, Sayın Masum Türker ve Sayın Sacit Günbey.

İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kabataş'a aittir.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk bütçe sisteminde, kamu finans yönetiminde çok özel bir yeri olan, Türk kamu harcama sisteminin çok önemli bir altyapısını oluşturan ihale sistemi üzerinde yoğun bir tartışma ve çalışma gündemindeyiz. Bu tasarı, Devlet İhale Kanunu diye bilinen 2490 sayılı kanunun, daha sonra, çok eski olmayan bir dönemde, 1983'te yenilediğimiz 2886 sayılı Kanunun getirdiği sistemin yerini alacak, iki parçalı, iki bölümlü bir sistem içeriyor.

Genel Kurulun biraz önce kabul ettiği Kamu İhale Kanunu Tasarısı, ihale sisteminde bugün yer alan ana hükümleri, temel hükümleri, ihalenin hazırlığı ve sözleşme aşamasına getirildiği tarihe kadar, aşamaya kadar olan işlemleri düzenliyordu. Bu tasarıyla sistemi ikiye ayırıyoruz. Yüce Meclis, bu aşamayı; yani, daha önce kabul edilen tasarıyla, ihale sistemiyle ilgili düzenlemeleri bir tasarı içerisinde düzenledi; ihalelerin sonucunda hazırlanması, imzalanması ve uygulanması esas olan sözleşmelerle ilgili hükümleri de ayrı bir tasarı halinde hazırlayarak, Yüce Heyetin gündemine getirdi.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıların gerisinde ne var; Türkiye, niçin ihale sisteminden rahatsız, Türkiye'yi bu tartışmaların içerisine taşıyan argümanlar neler, bunların doğru teşhis edilmesi ve değerlendirilmesi ihtiyacı var. Türkiye, son yıllarda kamuda, devlette harcamaların hızla yükseltildiği, büyütüldüğü, bütün iddiaların aksine, yeni bir dönem yaşıyor. Kamuda harcamaların yükseltilmesi, kamudan daha çok kaynak ayrılması, bu ihalelerle ilgili, alımlarla ilgili ciddî yolsuzluk, şeffaf olmayan uygulamalar iddialarını gündeme getiriyor.

Dünya Bankasının tespitlerine göre, Türkiye'de yaratılan toplam kaynakların yüzde 56'sını kamu kullanıyor. Türkiye'nin konsolide kamu bütçesi, yaratılan her 100 liranın 56 lirasını devlet kullanıyor. Bu oran, dünyada eşi benzeri olmayan bir oran ve bu oranla bağlantılı olarak dünyada çok prestijli, çokuluslu bir denetim firmasının Türkiye ile ilgili yaptığı bir incelemede ortaya koyduğu çok ilginç bir sonuç var; Türkiye'de kamunun kullandığı kaynakların çok önemli bir kısmı, şeffaf olmayan, olumsuzluk çağrıştıran bir görüntü sergiliyor. Bu, güvenilir bir uluslararası kuruluşun tespiti ve bu rakamın boyutu, Türkiye'de toplanan yıllık vergi gelirlerinin üçte 1'inden daha fazla, yüzde 36'sı oranında bir kaynak, bir şekilde, sorgulanabilir, açık, net kullanımdan uzak bir yapıda yönetiliyor, harcanıyor.

Bütün bunlar, son günlerde, son yıllarda hızla büyüyen ve kamuoyunda herkesin kafasında istifham yaratan bu yolsuzlukların boyutu ne, bu yolsuzluklarla Türkiye daha ne kadar yoluna devam edecek sorularını gündeme getiriyor. Bu, işin, gerçekten, Türk sistemiyle ilgili hukukî altyapısında sorunlar olduğunu, yönetiminde sorunlar olduğunu ortaya koyan bir tablo.

Ancak, olayın bir başka boyutu daha var. Türkiye'de, kamunun, sadece "yatırım" adı altında 2002 yılında harcayacağı kaynak 15 katrilyon Türk Lirası. Bu 15 katrilyon, işte, üzerinde çalışmakta olduğumuz harcama, daha doğrusu, kamu ihale sistemi içerisinde, devletin kasasından birilerine aktarılacak kaynağın tutarı. Bu kaynak, bugünkü yapı içerisinde, çok büyük ölçüde, Türk sistemine dahil müteahhitlik sektörü tarafından kullanılıyor. Harcayanı devlet ve bu işleri yapanı da, millî kuruluşlarımız çoğunlukla.

Uzun zamandır, Türkiye'nin gündeminde yabancı taahhüt sektörü, Avrupa Birliği üyesi olan kuruluşların müteahhitleri ve uluslararası sermayenin Türkiye'deki temsilcileri, Türk pazarını, hızla, uluslararası standartlar dediğimiz, Avrupa standartları dediğimiz sisteme taşımaya çalışıyorlar. Burada da diretiyorlar. Bu diretimin, bu anlatımın sözcülüğünü yapan da, IMF programı içerisinde, önümüzde herkesin bildiği, hükümetin de imzasını taşıyan, Sayın Derviş'in de imzasını taşıyan ek niyet mektubu. Bu ek niyet mektubunda, bu tasarının zamanı da belirtilerek yasalaşması gerektiği konusunda hükümetin açık, net taahhüdü var, IMF'nin de takip ve ısrarı var. Bu ısrarın gereği olarak bu tasarıyı bugün görüşüyoruz ve bu tasarının bu Mecliste, bu aşamada, tartışmalardan uzak ve saati de belirlenmek suretiyle onaylanması gerekiyor. Yapılan, bir ev ödevi; bunu ifade etmek istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin bu konuda bir yenileşmeye, bir serbestleşmeye, bir şeffaflığa ihtiyacı var; ama, bu tasarı bu şeffaflığı getiriyor mu, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeteri kadar tartışıldı mı; hepiniz vicdanınızla karşı karşıya gelirseniz ve hesabı yaparsanız böyle olmadığı sonucuna benim gibi varırsınız; çünkü, böylesine önemli, bu kadar uzun bir tasarıyı, bir günlük bir seansta temel tasarı olarak görüştük. Tasarı, bütçenin çok temel bir tasarısı olması rağmen, bütçeyle bağlantısı 100 üzerinden 80 olmasına rağmen, Plan ve Bütçe Komisyonunda bile görüşülmedi, tali komisyon olarak geldi. Burada teşkilatlar kuruyoruz, maaşlar tespit ediyoruz, kadrolar veriyoruz, unvanlar veriyoruz; bu, tam anlamıyla malî sistemin bir temel tasarısı olmasına rağmen, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmedi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'yi, küçültme iddiası, şeffaflaştırma iddiası altında büyütmeye devam ediyoruz. Bakınız, bize, Avrupa Birliği kurumlarının dayatması sonucu olarak bir Kamu İhale Kurumu oluşturtuluyor. Doğrudur, biz, bağımsızlıktan, şeffaflıktan ve bu harcamalarda hesap verilebilirlikten yanayız. Kime verecek hesabı; ilke şudur: Dünyada kamu adına yapılan harcamaların hesabını, kamu adına milleti temsil eden kurumlar, parlamentolar alıyor. Hesabın parlamentoya verilmesi lazım. Şeffaflığın ölçüsü, şeffaflığın uygulanabilirliğinin sonuçlarını dünyanın her ülkesinde parlamentolar izliyor ve alıyor. Bu tasarıyla getirilen sistemde parlamento yok, parlamentoya hesap vermek yok; alıştığımız, bildiğimiz, artık, şablon haline getirdiğimiz idarî ve malî özerkliğe sahip, dokunulmaz, yeni bir kuruma vereceğiz. Bizim adımıza, millet adına, böylesine bir bürokratik organizasyon bu işi yapacak.

Değerli arkadaşlarım, nasıl yapacak? Bugün bu yapılmıyor mu; bir ölçüde yapılıyor. Bugünkü harcama sistemi içinde, ihaleleri, Maliye Bakanlığı denetliyor. Maliye Bakanlığının denetlemesi, ciddî, güvenilir, inanılır bir denetlemedir. Büyük ihaleler, önemli ihaleler Maliye Bakanlığının vizesinden geçer; malî kontrolün bir parçasıdır.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yine geçiyor.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Doğrudur, yine geçiyor; ama, bu kurul ne işe yarayacak; o noktaya gelmek istiyorum.

Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına da ihale sözleşmelerini Sayıştay tescil ediyor, inceliyor, değerlendiriyor. Bütün bunlar devam ediyor, biz, şimdi, arada, bütün bu sisteme dokunmadan, yeni bir organ yaratıyoruz; Kamu İhaleleri Kurumu. Peki, hani küçülecektik devlette? O zaman, diğer benzeri ülkelerde olduğu gibi, her şeyden bu kurum sorumluysa, Sayıştayın fonksiyonu ne olacak, Sayıştayın ilgili birimleri ne olacak, Bütçe Genel Müdürlüğünün bu işlerle görevli organları ne olacak? Biz, artık, hepsini bir arada istiyoruz; çünkü, küçülmek aklımızdan geçmiyor. Birisi bize diyor ki "dünyada böyle bir kurum var, siz de kurun." Kuruyoruz. Peki, dünyada, acaba, o ülkelerin Sayıştayları ne iş yapıyor, o ülkelerin Maliye Bakanlıklarının da böyle fonksiyonları var mı; bütün bunlara bakmıyoruz. Bizim elimizde bir şema var; şemaya bakıyoruz, şemaya göre de kurumları oluşturuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha var: Bakıyoruz; bu kurul ne yapacak; bu kurul bir dilekçe komisyonu, şikâyeti olan bu kuruma gidecek. Peki, bu şikâyetçilerin şikâyetlerini bu kurul sonuçlandırabiliyor mu; hayır. Bu kurul, anlatım olarak, bağımsız, lâyüsel, dokunulmaz, kimseden emir almaz; ama, Türkiye'de idarî işlemlerin tümünün, Anayasaya göre yargı denetimi dışında kalması mümkün mü? Başka ülkelerde de bu sistem var mı? Siz, kurul olun, bakan olun, bakanlık olun, ne olursanız olun, aldığınız her karar, idarî yargının denetimine tabi.

Acaba, sadece bu şikâyetleri incelemek ve bir dilekçe komisyonu mantığıyla çalışacak bir kurum için böylesine iddialı hedefler ortaya koymanın sistem açısından bir mantığı var mı; pratikte yok. 10 insan; kaç tane daire kurulacak, kaç tane kadro alınacak, kaç lira ücret verilecek, nasıl çalışacak?.. Bütün bu çalışmalardan sonra da, dilekçe sahipleri, oradan sonra da yargıya gidecek, yargı da, son sözü söyleyecek. Bütün bunlarda şeffaflık nerede oluşuyor, hesap verilebilirlik nerede; ben, doğrusu, tümüyle çözebilmiş değilim.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, sistemin bütünlüğünü korumak lazım. Bir ölçüde, bu tasarı, sistemi konsolide ediyor; yani, kamudaki tüm ihale sistemiyle yapılacak harcamaları buradaki temel esaslara bağlıyor, ama, çok önemli uygulamaları da sistemin dışına taşıyor.

Bakınız, bugün Türkiye'de, özelleştirme kapsamında yapılan ihaleler, yap-işlet-devret modeli kapsamında yapılan ihaleler ve devlet taahhüdü içeren yurtdışı kredilerle finanse edilen ihaleler bu sistemin dışında kalıyor; çünkü, biz, sistem üzerinde gerçekten çalışmış, fikir imal etmiş, sistemi bir bütün içinde ele almış değiliz. Türkiye'de, şu ana kadar yapılmış yaklaşık 8-10 milyar dolarlık, dış finansmanla, dış kaynakla finanse edilmiş, yükümlülükleri kamuya ihale olarak yansımış uygulamalar var ve bu, devam edecek. Buralarda şeffaflık nasıl oluşuyor, ihaleyi kim yapıyor, kamu adına bu hesabı kim soruyor; bunları bilmiyoruz. Yap-işlet-devretle oluşturduğumuz milyar dolarlık yükümlülüklerimiz var ve burada devam edip etmeyeceğimizi bilmiyoruz. Özelleştirme kapsamında milyar dolarlık varlıklarımızı satacağız veya birtakım şeyleri alacağız. Bütün bunlarla ilgili, bu tasarıda hiçbir temel ilke yok. Peki, bunlar, kamunun kaynağı değil mi? Bütün bunların olabilirliğini, yapılabilirliğini, fiyatlarını, açıklığını, şeffaflığını, gizliliğini, eşitlik ilkesine uyma açısından ilkelerini kim sorgulayacak? Onlar, bahsi diğer. Onların bahsi diğer olmaması lazım. Çünkü biz, bu tasarı üzerinde, gerçekten bizim düşündüğümüz anlamda bir bütünlük, bir emek ve bizim özgüvenimizi yansıtan ilkeleri yansıtmak, bulmak ve buraya taşımak isteseydik, bunları yapardık; ama, iş, bir anlamda ev ödevi yapmaktan öteye bir ciddiyet taşımadığı için, bütün bunları bu tasarının içine koymadık. Şimdi ayaküstü, üzülerek görüyorum, elden ele kağıtlar dolaşıyor, Sayın Başkan dahil, birtakım önergeler okutuluyor, bunlar ne anlama geliyor, neyi değiştiriyor, neyi kaldırıyor, neyi düzeltiyor; hepimiz, biraz da, hayretle izliyoruz. Sahiden ne değişiyor?! Bunları imzalayanlardan başka ve bir de komisyon ve hükümet adına el kaldıranlarda başka ne anlama geldiğini Sayın Genel Kurul ve değerli üyelerimiz izleyebiliyorlar mı? Biz, kanun yapıyoruz. Bu tasarıya "evet" veya "hayır" diyerek işlerlik kazandırıyoruz. Yani, işin, zaman boyutu dışında fazla bir ciddiyeti olduğunu, maalesef, ifade etmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla getirilen sistem, ihale sistemi, kendi içinde önemli; ama, amacınız, Türkiye'de ekonomide yolsuzluklarla mücadele ve çağdaş değerlere uygun bir yatırım yönetimi, ihale yönetimiyse, bunu, yasalarla bir ölçüde sağlamanız mümkün, ama, çok büyük ölçüde sağlamanız mümkün değil. Bu işin bir yönetim işi olduğunu, bir kamu yönetiminde standartları yükseltmek ve etkinliği artırmak meselesi olduğunu anlamamız gerekiyor. Ne olacak yani, önyeterlik ihalesi yapacağız; ihalenin kendisini doğru yapamıyorsak önyeterliğini doğru mu yapacağız yani? Bunu yapacak idareler, bunların güvenilirliği, bunların etik değerlerinin yüksekliği ve bunların işlemleri açısından sistemin hesap verilebilir bir yapıda oluşması çok daha önemli. Kanunlara istediğimiz her şeyi yazabiliriz; bundan kolay, bundan daha da basit bir iş yok; ama, uygulamanın ne olduğu ve bu uygulamanın nasıl izleneceği, nasıl denetleneceği, nasıl hesap verilebilir, nasıl şeffaf bir yapıda götürüleceği meselesine gerçekten kafa yormuş değiliz. Bunlar her yerde var.

Bakın, burada yeni kavramlar üretmişiz. Bunlar, tercüme kavramlar, birtakım ülkelerin kanunlarından... İşte, şeffaf olacak, rekabeti öngörecek, saydam olacak vesaire vesaire... Bunlar, gerçekten, hepsi, pek çok ülkede inanılarak sisteme monte edilmiş uygulamaların bize tercüme olarak yansımasıdır. Bunların nasıl işleyeceği, kimlerin hangi kadrolarla bunları işletebileceği konusunda, bu tasarıda, üzülerek görüyorum ki, hiç bizim bir katkımız yok, sadece, bir şablonu, bir şemayı aldık ve bir takvimi işletiyoruz ve bunu da yürürlüğe koyacağız ve hep beraber göreceğiz 2003'ten itibaren Türk kamu sisteminde bu ihaleler nasıl yapılacak, bu şeffaflık nasıl sağlanacak.

Değerli arkadaşlarım, iki temel kurumu zedelemememiz lazım. Bizim sistemimizde gelenekler var. Maliye Bakanlığının malî kontroldeki rolünü güçlendirmiyoruz, öldürüyoruz. Bütün dünyada Sayıştay, Meclis adına, millet adına bu işlerin hesabının sorulmasında, izlenmesinde ve denetlenmesinde temel fonksiyon icra eden kurumdur ve Sayıştay aracılığıyla da Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin kaynaklarının doğru, yerinde, açık, net, şeffaf, verimlilik içinde ve rekabet ilkelerine uygun kullanılıp kullanılmadığını sorgulamak hak, yetki ve görevine sahiptir. Bütün bu tasarının özünde bu ilişkiyi öne çıkaran, bunun altını çizen hiçbir yaklaşım yok değerli arkadaşlarım. Aklımızda ve fikrimizde, sadece Avrupa Birliğine uyum adına, onlardan buraya tercüme yoluyla aktardığımız ilkeler var; ama, unutmayalım ki, Avrupa Birliğinin aklından geçen, Türk pazarına girmektir. İddianın ve ısrarın gerisinde olan budur; ama, burada, mütekabiliyet yoktur değerli arkadaşlarım. Eşik değer olarak getirdiğiniz 17,5 trilyon, kimi ve nasıl koruyacak?

Değerli arkadaşlarım, bizim de çok gelişmiş bir dış müteahhitlik sektörümüz var. Bu tasarıda, acaba, kendi müteahhitlerimizin de önünü açacak hiçbir yaklaşım, hiçbir arayış var mı; olması gerekmiyor mu? Biz de, bu rekabetçi sistemin içinde, kendi varlığımızı, kimliğimizi koruyacak ilkeleri burada telaffuz etmek durumunda değil miyiz? Avrupalı bize bunu diretirken, acaba, biz de, onlara, bir karşı diretme içinde olacak durumda değil miyiz? Dünya Bankasının, buradaki, herkese akıl satan uzmanları bunu görmüyor mu? Benim vatandaşımın, bırakın işçimin, müteahhidimin bile Avrupa kapısından geçmek için vize almakta bile blokajı var, vize engeli var. Bütün bunları, bir şekilde, bir denge içinde müzakere etme ihtiyacında değil miyiz; mutlaka, müzakere etme ihtiyacı içindeyiz. Dolayısıyla, şeffaflık adına, kavramlar adına, sloganlar adına önümüze getirilen metni tartışırken, çeşitli boyutlarını, farklı boyutlarını, mutlaka, birlikte değerlendirme ihtiyacımız var idi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, bir dakika içinde toparlayınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu ihtiyacı, bu gerekliliği yerine getirmeden, bu tasarıyı, bir şekilde, işimizi tamamlamış olmak, takvime uymuş olmak adına getirdik, gündeme koyduk. Yine de, temel yaklaşımı içinde doğrular vardır. Biz, bu doğrularla birlikte, daha sonra da, benim ifade etmeye çalıştığım ilkeler içinde düzeltilme şansı doğacağı temennisiyle, beklentisiyle, her şeye rağmen, hayırlı olmasını diliyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının geneli üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyeliğinin yanı sıra, IMF ve Dünya Bankasıyla yaptığı görüşmelerde vaat edilen Kamu İhale Yasa Tasarısını ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısını görüşüyoruz. Aslında, bu iki kanunun birbirinden farkı yok, niçin ayırdıklarını da bilmiyorum; çünkü, bu kamu ihale yasasında ne yapıyorsanız, neticede, bunu bir sözleşmeye bağlıyorsunuz. Bu, buna bağlı bir hadisedir, burası doğru ise o da doğrudur, bu yanlışsa bu da yanlıştır.

Tabiî, Türkiye'nin önündeki en önemli birinci tehdit, bize göre, yolsuzluklardır. Yolsuzluklar, baştan aşağı tüm sistemi tehdit eder hale geldi ve bugün, en küçük ruhsat alma işinden başlayın, kredilerin tahsisine kadar yolsuzluklarla karşı karşıyayız. Artık, yolsuzluk, sanal boyutta devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, yolsuzluklar sadece ihalelerde mi oluyor; hayır. Bakınız, Millî Güvenlik Kurulunda yaşanan tartışma sonrası ekonomik krizde 3,2 milyar dolar zararla milletin cebinden çıkan para nedir? 21 Şubat krizinde Türkiye'nin yaşadığı 3,2 milyar dolar zarar da bir çeşit yolsuzluktur, Türkiye ekonomisi için bir felakettir ve dalgalı kur sistemine geçmeden bu kadar dövizi satın alan kişilerin mutlaka açıklanması lazım. Hep soruyoruz, diyorlar ki, ticarî sırdır, bu konuyu, sadece Başbakana, sorarsa, söyleriz; bunun dışında bir açıklama yapmamız mümkün değil. Peki, bu krizden önce döviz alanlar çok mu akıllıydı, yoksa, birileri mi haber verdi? İşte, şeffaflık savunuluyorsa, yolsuzluklara karşı ciddî mücadele verdiklerini iddia edenlerin, bu tasarıyı getirenlerin, mutlaka, bunları ortaya koyması lazım.

Değerli arkadaşlar, bozulma, kişilerden mi, yoksa, mevcut yapıdan mı kaynaklanıyor; buna bir bakmak lazım. Bize göre, sistemden kaynaklanıyor. Ancak, yapısı suiistimale uygun olan kişiler de bu durumu kullanıyorlar. Bir süre haksızlıklara direnenler olsa dahi, sonra, alabora oluyorlar ve sistemin kontrolüne giriyorlar.

Bu sistem nedir; devletin, piyasadaki paranın yüzde 60-70'ine sahip olmasıdır. Parayı veren devlet, tahsil eden yine devlet... Tabiî, ruhsatı, teşviki veren, kredilendirmeyi yapan da devlet olunca, denetim de devletin elinde olunca, krediyi verenler de denetlemeyi yapınca, bu işler, hep, karma-karışık hale geliyor.

Maalesef, hükümet de bu yolsuzlukların içerisindedir. Hükümetin içerisinde dürüst insanlar da var; ancak, hükümetin kendini yolsuzluklardan arındırdığını zannetmiyorum; kendilerini aklayamazlar da... Televizyon ekranlarında "yolsuzlukların üzerine gidiyoruz" demeçlerini izlemeye devam ediyoruz; ama, sokağa çıkıp sorduğumuzda, hükümetlerin yolsuzlukların içerisinde olduğu görüşü ağır basıyor. Vatandaşın vicdanında, hükümet, yolsuzlukların içine batmıştır. Türkiye'nin bütçesi yaklaşık 60 milyar dolardır; batık bankalar, borsa krizi, Millî Güvenlik Kurulu krizinin toplam maliyeti 40 milyar dolardır. Millete harcanacak para çarçur edilmiş, birilerinin cebine girmiştir.

Değerli arkadaşlar, denetim mutlaka özekleştirilmelidir. Doğrudan siyasî otoritenin hâkim olabileceği yapı kırılmalı; ancak, Sayıştay denetimi dışına da çıkarılmamalıdır. Denetimden kaçırılmamalıdır. Bu tasarılarla, denetimden kaçılıyor ve kaçırılıyor.

Bakınız, kamu bankalarının görev zararlarının 15-20 milyar dolar olduğu açıklandı. Görev zararına neden olan bankalarda bu batık krediler nedir, kime verilmiştir? Bu görev zararı özel bankaların 2 katı olduğuna göre -3-4 kişinin koluna kelepçe takmakla, bazılarını içeri almakla bu işin çözülmediğini görüyoruz- peki, bu krediler, kime, ne kadar, kimin vasıtasıyla verilmiştir? Bunlardan, götürdüklerine karşılık geriye ne alabildiniz; bir hiç!.. Yapanın yanına kâr kalıyor. Bakınız, kurtarılacak bankalarla ilgili yeni bir kanun tasarısı getirmeye çalışıyorsunuz. Bu, kurtarılacak bankaların kârlı işleri var; onları satıp, parasını bankalarına koysunlar; kendileri satmıyorsa, devlet bunları sattırsın, götürdüğü parayı yerine koysun.

Kamu ile yapılan işlere bir göz attığınız zaman; örneğin, Emlakbankı göz önüne alalım. Bakınız, o kuruma iş yapan müteahhitlerin hepsi, Türkiye'nin en büyük müteahhitleri olmuş; ama, Emlakbank batmış, trilyonlarca lira zarara uğramıştır. Ayrıca, çok kıymetli gayrimenkullerinin çok cüzi kiralarla belli şahıslara uzun yıllar, 49 yıllık, 99 yıllık sürelerle kiralandığını görüyoruz; yani, burada büyük bir peşkeş söz konusu. Petrol Ofisinden, Mersin'den bir akaryakıt nakliyesi yapılıyor; Diyarbakır'a gidinceye kadar, bir bakıyoruz ki, yolda tırtıklanmış! Gemilerle giden fuel-oil hortumlanmış! Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı yurt dışında şirketler kurmuş, batırmışlar. Bir Özelleştirme İdaresi var ki, zaten, o, evlereşenlik! Kendi bakanı ifade ediyor ve "Özelleştirme İdaresi bir fiyasko olmuştur" diyor. Tekel, işte Tütün Yasası yeni görüşüldü, sigara üretecek yerde özel sektöre çanak tutuyor; elinde tuz kalmadı, içki kalmadı, sigara kalmadı; ama, Eskişehir Yolunda ikiz kuleleri orada dimdik duruyor. Bu, neyin nesidir, bu israfın önüne nasıl geçeceğiz? Tabiî, burada, nasıl iflah olacağımızın da ortaya konulması lazım.

Değerli arkadaşlar, depremde de altyapı ihaleleri şeffaflıktan uzak olarak yapılmış ve maalesef, denetimden kaçırılmıştır. Devlet Hava Meydanlarının ihalelerine bakıyorsunuz yüzde 1 000 artışlarla bu işleri götürüyorlar. İstanbul Havaalanı öyle, Antalya Havalimanı öyle, dış hatlar terminallerine yapılan ihalelerin hepsinde, bu şekil, birtakım uygunsuz, usulsüz işler görülüyor. Telekom bir uydu yapacağım dedi, bir firma ile ortaklığa girişti, orada bile, maalesef, sözleşme dışında birtakım şeyler yapıldı. TEAŞ'ın, TEDAŞ'ın yap-işlet-devret veya yap-işlet modeli ile imtiyaz sözleşmelerine aykırı olarak birtakım ihaleleri yapıldı. Tabiî birçok termik santral ihaleleri nasıl verildi, nasıl, müteahhitlere peşkeş çekildi, bunların hepsi biliniyor; ama, işler yürümeyince bankalar bunlara el koydu ve hâlâ bu işler sürüncemede; ama, bunlar da, şu anda bu İhale Kanunuyla hâlâ bu sistemin dışında götürülmeye çalışılıyor.

Ben demek istiyorum ki, devletin şu anda üç tane çıkmazı var. Bir tanesi, devletteki akıl almaz boyutlardaki hırsızlık ve yolsuzluklardır. İkincisi, gene akıl almaz boyutlardaki israfıdır ve bu ikisinin sonunda üçüncü olarak, içine düşülen faiz bataklığıdır. Tabiî ki, bu sarmalın içerisinde de her geçen gün borçlarımız büyümektedir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, 2886 sayılı Kanunun yerine getirildi. Bu kötü bir kanun değildi bana göre ve ilk çıktığında, en çok kırana veriliyordu ihaleler. Sonra da, çok fazla kırımlar yapılıyor, devlet zarara uğruyor, işler yürümüyor diye, tuttular, üstte yüzde 20 kırım sınırı getirdiler. Burada da bir başka hinlik çıktı ortaya; kim çok yüksek puan alırsa -çünkü, herkes aynı kırımı yapıyor, yüzde 20 gibi, onun dışında bir kırım yok- işi götürüyor. O da olmadı dediler. Bu sefer, ağırlıklı ortalama puan ve ağırlıklı ortalama rakamları getirdiler ve ondan sonra, birsürü değişiklik.

Bakınız arkadaşlar, bütün mesele gelip insana dayanmaktadır. Siz hangi kanunu getirirseniz getirin, mutlaka bu işin bir püf noktasını, bir açığını yakalayacaklardır. Eğer, siz, dürüst, liyakatli, ehliyetli yöneticilerle bu işi götürmezseniz, mühendislere, mimarlara gerekli ehemmiyeti verip de sorumlulukların karşılığı olan ücreti ödemezseniz, idarî personeli bu konuda eğitmezseniz, hukukçuları ve teftiş ekibini de gerçekten vicdan muhasebesi yapacak insanlardan seçmezseniz bu işler zaten düzelmez.

Bu yasayla, yapım işlerinde anahtar teslimi ve mal ve hizmet alımında götürü bedel esas alınmış; ancak, uygulama projesi bulunan işlerde anahtar teslimi ihale yapılacağına yer verilmiş ise de, uygulama projesi olmadığı gerekçesiyle, bunun yerine, teklif alma, birim fiyat sistemini uygulayarak mevcut düzenin devamı sağlanabilecektir.

Belli istekler arasında davet usulü gene devam etmektedir. Peki, ne değişti veya ne değişecek? Bakınız arkadaşlar, biraz evvel görüştüğümüz ve kanunlaşan Kamu İhale Kanununun 20 nci maddesine bakıyoruz. Bu madde de -yani,konuştuğumuz belki farklı bir şey; ama, bunlar, ikisi birbirine bağlı, biraz evvel de ifade ettim- yapılacak önyeterlik değerlendirmesi sonucunda idarece davet edilen istekliler teklif götürecek. Bunlar için 25 günlük bir müsaade süresi var. Daha sonra, bunların yeterlik alanları kendilerine tebliğ edilecek, 40 günlük bir teklif süresi verilecek, 5 firmadan az olmayacak ve 3 tekliften az olmayacak. Eğer, bu, 3 tekliften az olursa, bu sefer ihale iptal edilecek, daha önce girenler bir daha davet edilmiş olacak. Yani, burada, çok net şeyler ifade etmiyorsunuz.

Bakınız, geçtiğimiz günlerde KİT Komisyonunda Toplu Konutla ilgili bir konu görüşülüyordu. Orada, kendilerinin yeterli gördüğü Türkiye çapında zannediyorum 108 civarında müteahhit olduğu ifade ediliyor, 7-8 tane de grubu ihale ediyorlar, her gruba da, 8-10 müteahhit davet ediyorlar; ama, neticede, kalan, 3 müteahhit. Bunlar da kendi aralarında anlaşıyorlar ve istedikleri fiyatlarla istedikleri işi alabiliyorlar.

Yani, hangi kanunu getirirseniz getirin, eğer, insana vicdanî bir sorumluluk yüklemiyorsanız, o insanlar, hakikaten, içerisinde bu milletin geçmişinde, geleceğinde hakkı olanları düşünmüyorsa, mutlaka bir açık kapı bulacak ve buna göre bu işleri değerlendirecektir.

Arkasından, pazarlık usulünü getiriyorsunuz; çok acil işler diyorsunuz; işte, devletin ihtiyacı olan işler diyorsunuz, bazı afet halleri, falan filan... Zaten, hep, bu kılıfların arkasına sığınılarak bunlar ortaya çıkarılıyor.

Değerli arkadaşlar, bunlara dikkatimizi çekmemiz lazım. Tabiî, bu işlerin teklifleriyle ilgili olarak, işte, yine aynı maddenin devamında şöyle ifade edilmektedir: "İsteklilerin vermiş oldukları bütün bu teklifleri bir komisyon değerlendirecek." Yani, bunu kaç kişiyle, ne kadar sürede, ne kadar zamanda yapacaksınız? Bunlar hiç düşünülmeden, bir değerlendirmesi ortaya konulmadan, böyle, hazırlanmış ortaya konulmuş birtakım -bana göre-indî mütalaalardır.

Arkadaşlar, tabiî ki, gerçekten, bugün Türkiye'de yaşanılan sıkıntılar belli bir keşfe dayandırılmadan ve hakikaten, kaça mal olacağı belirtilmeden, afakî, işte, ya o günün siyasî baskılarına veyahut da işte, şu işi ihale edelim, bu kadar ödenekle yapalım anlayışıyla bugünlere gelinmiştir ve bunun için de şu anda elimizde çok büyük rakamlarla havaalanları, barajlar, kamu binaları, demiryolları gibi bir yığın inşaat, birer ölü yatırım olarak elimizde beklemektedir.

Değerli arkadaşlar, bu ölü yatırımların bitmesi için çok büyük sürelere, çok büyük paralara ihtiyaç var ve bunun için de, gerçekten, devletin, bu konuda bir program uygulaması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili olarak, tabiî ki müteahhitlerin yaşadıkları sıkıntılar da var. Bakınız, daha önce olanların dışında, en son, Kentbank, Sitebank, Toprakbank, Egebank gibi bankalara el konuldu. Bu 4 bankada kredisi olan bir müteahhidi düşünün. Bu bankalar, Fona geçtiğinden mektup vermiyorlar, kredi de vermiyorlar. Teminatları bağlanmış vaziyette. Halbuki, bu bankalarla iş yapanlar, uzun süreli iş yapacaklar diye, bunlara kontrgaranti, pul, vergi, ipotek masrafı gibi birsürü masraflar yapmışlar ve bir defaya mahsus olarak değil, bu bankayla yıllarca çalışacaklar diye yapmışlar. Şimdi, bu adamlar ne yapacaklardır? İpoteklerini çözemiyorlar, çözmek için "mektubu getir, çözelim" diyorlar. Devam eden işin teminatını da çözmek sizin için mümkün değildir. Düşünün, siz, Türkiye'nin en büyük firmasısınız, sonsuz da bir karneniz var, araç gereciniz, makine ekipmanınız ve yapmış olduğunuz işler var; ama, ihalelere katılamıyorsunuz; çünkü, elinizde teminat mektubu verme imkânınız yok.

Arkadaşlar, gerek Kamu İhale Kanunu Tasarısında, gerek Kamu İhale Sözleşme Kanunu Tasarısı gerekçesinde "bu kanunu ikiye ayırdık" denilmesine ve ayrı ayrı yapılmasına rağmen, bu 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının -ben değerli bakanlarımızı burada ikaz etmek mahiyetinde söylüyorum- 46 ncı maddesindeki "İhalenin sözleşmeye bağlanması" bölümünün, Kamu ihale Sözleşme Kanunu Tasarısında da yer alması uygun olur.

Ayrıca, gene bu tasarının, yani şimdi görüştüğümüz Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 7 nci maddesinde, sözleşmede yer alması zorunlu olan hususlar içerisinde ortak girişimlere yer verilmemiştir. Bunun değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, 18 inci maddede ortak girişimden bahsediyorsunuz; ama,7 nci maddede buna yer vermemişsiniz. Bu eksikliğin telafi edilmesini sizlere arz ediyorum.

Bu arada, tekrar ediyorum -biraz evvel ettiğimin yanında- Kamu İhale Kurumunun, idarenin içinde yer aldığından dolayı, bağımsız bir kurum olan Sayıştay gibi tarafsız davranması beklenemez. Bu, büyük bir eksikliktir ve zaten hep kaçırıyordunuz, şimdi tamamen kaçırdınız. Bu kurumu oluşturan kişiler bari Meclis tarafından atansın diye bir öneri getiriyorum.

Değerli arkadaşlar, işi bilen herkes "anahtar teslimi" kavramının önemine değiniyor. Yani, anahtar teslimi olarak, bu işler, belirlenen kriterler çerçevesinde bir fiyatla, müteahhitlere, yapılması için verilecektir. Bu, tabiî ki, güzel bir uygulamadır. Burada, devletin de rahatlıkla hesabını yapması lazımdır. İşin uzamasından kaynaklanan zararlar devlete yazılmayacaktır ve bürokratik avantalar, en azından, azalacaktır; ancak, bunların yapılabilmesi için, tabiî, Türkiye gibi, daha yarınımızı göremeyeceğiz bir ülkede fiyat istikrarı olmalı ki, kriz ve enflasyona karşı zora girilmemelidir.

Bakınız, şu anda yapılmaya çalışılan deprem konutları var, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim okulları var. Bunlar, götürü bedel üzerinden, anahtar teslimi olarak ihale edilmiştir; ama, tabiî ki, bu fiyatı veren müteahhitler, belki, çok ucuza almış olmalarına karşılık, bir an evvel işi bitirmek için malzeme bağlantılarına girmiş ve bu işleri bir an evvel bitirmek için hızlı çalışmaya başlamışladır; ancak, bir anda, misal olarak söylüyorum, kilogramı 100 000 lira olan demir 200 000 liraya çıkmıştır; bir anda, 600 000 lira olan dolar 1 500 000 liraya yükselmiştir. Şimdi, bu durumda, siz, gerçekten büyük bir riske girmiş oluyorsunuz ve zarar etmiş oluyorsunuz. Yani, bunun da mutlaka önlenecek bir tarzda yapılması lazımdır.

Ayrıca, fiyat farkı çıkarıldı bu sıkıntıya giren müteahhitler için; kendilerine, şu tarihe kadar yapanlar için fiyat farkı verileceği ifade edildi. Burada da büyük bir haksızlık yapıldı. Süratli bir şekilde işini tamamlamaya çalışan ve belki yüzde 70-80'ine ulaşmış müteahhitler, fiyat farkından istifade edemediler; ama, işini geciktiren veyahut da tembellik edenlere, siz, mükâfat olarak, fazladan, ilave fark verme durumunda oldunuz. Halbuki, bunun böyle olmaması lazım. Hakkaniyet ve adalet esaslarına bakarsanız, o yapılmış olanın da takdir edilmesi, kendisine bunun yapılması lazım.

Geçen günlerde, deprem bölgelerindeki vergi ve faizlerin affedilmesiyle ilgili çıkarılan yasada da aynı hata işlendi. Tahakkuka bağlanmış, ödenmemiş olanları tehir ediyorsunuz, onları ortadan kaldırıyorsunuz; ama, daha önceden ödemiş olanlara, bundan sonraki, belki, vergi borçlarına mahsuben olsun diye dahi bir uygulama getirmiyorsunuz; yani, kaptığınızı kâr kabul ediyorsunuz. Böylesi bir devlet anlayışı, böylesi bir haksızlık olmaz.

Bu arada, işini zamanında yapan, işini zamanında götüren, borcunu zamanında ödeyen namuslu insanları, bir noktada, cezalandırmış oluyorsunuz ve siz de, aynı öbürlerinin yaptığı gibi yapın demeye çalışıyorsunuz. Tabiî, diğer işlerde de böyle. Diyelim ki, bazı kurum ve kuruluşların, yani özel sektörde, müteahhitlerin veyahut da devlete iş yapan kuruluşların devletten alacağı var ve alamıyorlar; ama, devlete de borcu var; vergi borcu, sigorta primi borcu, elektrik enerjisi borcu vesaire. Siz, zamanında parayı ödemediğiniz için, devlet olarak, onlara bir fark ödemiyorsunuz; ancak, devlet olarak, siz, onlardan alacağınızı tahsil edemediğinizde, ödemedikleri takdirde, derhal, üzerine gecikme faizi uyguluyorsunuz ve büyük haksızlık yapıyorsunuz. Şöyle yapılması lazım: Parasını zamanında ödeyemiyorsanız, ya onlara da fark verin veyahut da hiç olmazsa, bir mahsup işlemine gitmek suretiyle bu zararı telafi etme noktasında bir adalet ortaya koymuş olun.

Değerli arkadaşlar, tabiî, işin özü bu anlattığımız şekilde; ama, çabalarımız, gerçekten, iyi bir yasa çıkarmak mı, yoksa, Sayın Başbakanın, Amerika'ya giderken, koltuğunun altında dosyalarla hazır gitmesi mi? Çünkü "onbeş gün içinde 15 yasa çıkarsa, taze para için ilk umutlar da belirmeye başlamış olacak" dediniz; çıktı, ne oldu?! Şimdi yaptığınız da bu... Aceleniz var; fakat "bu yasaların içeriğinde ne var, ne getiriyor, ne götürüyor" sorusuna kafa yoran da yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın efendim.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Bir 15 lafıdır gidiyor; kardeşim, çalışsın şu Meclis, biraz işe yarasın, 15 Ocağa yasalar yetişsin... Daha önce de "onbeş günde 15 yasa" demiştiniz; çıkmayacağını bildiğiniz için, İçtüzük oyunlarıyla muhalefetin sesini kısmıştınız. Herhalde, bunların neler olduğunu da hatırlıyorsunuz.

Evet, değerli arkadaşlar, Türkiye'de çıkacak yasa, uygunluk kontrolü için Avrupa Birliği onayına sunuldu, sonra huzurlarınıza geldi; çünkü, bu tasarıyla, kamu ihaleleri, Avrupa Birliği firmalarına da açılıyor ve biraz evvel diğer arkadaşlarımızın da  ifade ettiği tarzda, gerçekten, Türkiye, önemli bir taviz almadan, kamu ihalelerini Avrupalı şirketlere açma kararı alıyor.

Bu noktada, tabiî, söylenecek çok şey var; ama, zamanımız da doldu. Bunun için, gecenin bu saatinde sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, 00.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 00.07

 

 

ÜÇÜNCÜ  OTURUM

Açılma Saati: 00.25

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere, kaldığımız yerden devam ediyoruz

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı  ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/931) (S. Sayısı: 795) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Fırat; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı, biraz evvel kanunlaşmış olan Kamu İhale Yasasının bir mütemmim cüzüdür. Aslında, her iki yasanın neden tek bir yasa olarak ele alınmadığını anlamak zor. Her ne kadar, gerekçede, AB normlarına uygun olmaması nedeniyle iki yasa şeklinde huzurlarınıza getirildiği ifade edilmekte ise de, bu kadar, AB normlarına uygunluk için iki yasa halinde getirilmesini, kabul edebilmek mümkün değil.

Daha evvel, Kamu İhale Kanunu görüşülürken burada konuşmuş olan bütün arkadaşları dikkatle dinledim. Özellikle, muhalefet milletvekillerinin, yasadaki noksanlıklar konusundaki temasları, bence tamamen doğrudur ve tümüne de iştirak ediyorum. Zaten, bu iki yasa tasarısının hazırlanması sırasında, taraf bulunan Maliye Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Hazine, Dış Ticaret Müsteşarlığı, IMF ve Avrupa Birliği temsilcileri arasında çok uzun müzakereler olduğu, basına intikal eden haberlerden görülmüştür. Dolayısıyla, bu beşli içerisinde bir anlaşmanın, tam bir mutabakatın var olduğu söylenemez. Özellikle, Hazine, Maliye ve Bayındırlık Bakanlığı -ki, bunlar, bir şekilde, hükümeti temsil eden üç partinin bakanlarıdır- arasında tam bir mutabakat hâsıl olmamıştır. Özellikle Bayındırlık Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı arasında, ihale kurumunun atanmasıyla ilgili ve atanacak olan kişilerin hangi kurumlardan alınacağı ve hangi bakanlıklara ait olacağı konusunda uzun süre ihtilaf yaşandığı bilinmektedir.

Ancak, şunu söylemek mümkün ki, şu anda karşımızda duran şey, yarı dolu olan bir bardaktır. Muhalefet milletvekillerinin söylediği noksanlıkların tümünü içinde taşımakla beraber, bu yasa tasarısı çok daha geliştirilme imkânına sahipken; ancak, çok kısa bir süreç içerisinde, özellikle komisyonlarda ve Genel Kuruldaki görüşmenin kısa tutulması, bu noksanlıkların giderilmesine mâni olmuştur.

Ancak, Türkiye'nin, uluslararası bazı kurum ve kuruluşlar tarafından yayımlanan bazı istatistiklerde, yolsuzluklar konusunda üçüncü sırayı işgal etmesi de, bizleri üzmektedir. Ümit ediyoruz ki, ekonominin yüzde 50'sine hâkim olan devletin, dolayısıyla, mal alımlarında ve ihalelerde, yapım ihalelerinde ağırlığı olan devletin, usulsüzlüklerden, az da olsa, bazı imkânlarla dışarı çekilebilmesiyle, belki, bizim için pek övünç kaynağı olmayan o sıralamalardan daha alt sıralara düşürebilme imkânına sahip olacağız.

Ancak, şunu belirtmek isterim ki, yolsuzlukların önlenmesi, temel gerekçesinin ortadan kaldırılması, yasalarla mümkün değildir. Eğer, öyle olabilseydi, bu sıralamalarda çok altlarda olan bir ülkenin yasasını getirip Türkiye'de monte eder veya tercüme eder, bize alırdık ve bu illetten de kurtulmuş olurduk. Demek ki, yasa yapmakla, yasada cezalar getirmekle veya bağımsız kurum ve kuruluşlar oluşturmakla usulsüzlükleri ortadan kaldırabilmek mümkün olmuyor. Her şeyin ötesinde, devletin, en kısa sürede, ekonomik hayattan mümkün olduğu kadar dışarı çekilmesi lazım. Eğer, 2000 bütçesi içerisinde 10 milyar dolara yakın miktardaki bir parayı mal alımlarına ve yapım ihalelerine ayırabiliyorsak, uluslararası kurumların belirttiği yüzde 35'lik usulsüzlük payını da nazara aldığımızda, yıllık 3,5 milyar dolarlık bir bedelin birilerin cebine gittiğini söyleyebilmek mümkün olabiliyor. Bunu kaldırabilmenin bir yolu var; çünkü, yolsuzluğu yapan, bu ihaleyi alan kişinin cebine giden bir para değildir. Onun iki tane ayağı daha vardır; biri bürokrasi; diğeri siyaset ayağıdır. Bu üçlü ayağın arasındaki bağı kaldırmadığımız süre içerisinde usulsüzlüklere mani olabilmek mümkün değildir. Şu kısa parlamenter hayatım içerisinde gördüm ki, 57 nci hükümette en büyük yatırımcı iki bakanın bu ihalelerdeki usulsüzlükler nedeniyle istifa etmek mecburiyetinde kalışı da, gerçeği, bir yerde ortaya koyabilmektedir. Ancak, bu yasanın, bu yüzde 35 olan payı, ümit ediyoruz ki, en azından yarıya indirebilmesi mümkündür. Bunun da, bu devlet için, bu millet için bir kâr olacağı kanısındayım.

Bunların tümüyle kaldırılabilmesi mümkün değildir yahut bir yerlerden, birilerinin dayatması nedeniyle alınacak veya getirilecek olan yasaların yürürlüğe konulmasıyla da mümkün değildir. Öncelikle, sistemin gözden geçirilmesi gerekir. Kamunun, kamu idaresinin denetlenebilmesi, bu denetlemenin de, kesin olarak, halka karşı sorumlu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ona niyabeten hareket eden Sayıştayın güçlendirilmesiyle mümkündür. Bu dönem içerisinde giderek artan ve özellikle Amerika sisteminin bir montajı olarak Türkiye'ye ithal edilen bağımsız kurum ve kuruluşların birebir, motamo olarak Türkiye'de tatbik edilmesinin bu usulsüzlükleri ve bu yapısal bozuklukları değiştirebilmesi mümkün değildir. Öncelikle, her şeyin ötesinde, bir an önce, sistemin yeniden gözden geçirilmesi ve bu sistemin kendi kendini kontrol edecek mekanizmalarının ortaya konulması gerektiği kanısındayım. Ancak, şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bozuk bir saat dahi, günde iki defa doğruyu gösterir. Bence, bu yasa da, o günde iki defa doğrulardan birisidir; ama, bunun haricinde, birçok yanlışlıklar yapılmıştır. Özellikle, dün çıkarılmış olan Tütün Yasası ve ona benzer yasalar, maalesef, yanlıştı ve dolayısıyla da, buna sonuna kadar muhalefet ettik ve bir süre sonra buraya getirilecek olan bankalarla ilgili yasaya da, değişiklikler yapılmadığı takdirde, aynı nedenlerle karşı çıkacağız. Ancak, bunun doğru olduğunu, ehvenişer olduğunu kabul ettiğimiz için de, AK Parti olarak buna destek verdik; ama, iktidarımız zamanında, iktidara geldiğimiz zaman da, bunun yeterli olmadığını, sistemin tümünün gözden geçirilmesi ve sistemin ayakları üstüne oturtulması gerektiğini belirtiyor ve bunu da, inşallah, en kısa sürede yapacağımızı belirterek hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

Şahısları adına, Sayın Aslan Polat; buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu geç saatlere gelince, tasarıyı hemen bitirelim deniliyor; ama, mademki çalışmak istiyorsunuz, biz de görüşlerimizi belirteceğiz. Yalnız, isterdik ki, iktidar kanatları da burada olsun.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Beş gün de katılsak, söylediklerinizi tekrar tekrar söyleyip duracaktınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, bizim konuşmamız değil, sizin isteğiniz şu olacaktı; diyecektiniz ki: Bu tasarıyı bir günde değil, iki üç günde bitirelim; hep beraber, normal saatlerde görüşelim. Önergelerle de bu maddeleri doldurmayacaktınız, bizim vereceğimiz haklı önergelere de bir yer açacaktınız ve bu önergeleri de düşünecektik.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Ne fark eder ki?!. Komisyonda tartıştık...

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın arkadaşım, şimdi, bu tasarı, Türkiye'de, en az 30-40 yıl, yılda 20-30 milyar dolar alım satım yapacağımız işlerde kullanacağımız bir tasarıdır. O halde, bunun, biraz, istediğim şekilde olması da iyi olurdu diye düşünüyorum.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla, kamu ihale sözleşmelerini düzenliyorsunuz. Bu tasarı, Kamu İhale Kanununa tabi kurum ve kuruluşlar tarafından söz konusu kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda düzenlenecek sözleşmeleri kapsıyor, şu anda görüşeceğimiz kısımda.

Burada, önemli olan birkaç konu üzerinde görüşlerimizi belirtmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, müteahhidin, kesin kabulden sonra 15 yıl müddetle sorumlu olmasıdır. Eskiden bu 10 seneydi, daha önce de 5 seneydi. 15 yıla çıkarılması bir bakıma da doğru olmuştur; çünkü, yapan insanın, en az 15 yıl gibi bir müddet içerisinde, her bakımdan, yaptığı işlerin bir hatası varsa, mesuliyetine katlanması doğrudur.

Yalnız, burada esas olan -zaten bu tasarının maddelerinde de var- bunun kontrolüne çok önem veriliyor ve bunu kontrol eden idare elemanlarına verilen cezalar düzenleniyor. Şimdi, bunu kim kontrol ediyor; mühendisler kontrol ediyor. Şimdi, mühendisler bunu kontrol ettiği zaman, mühendislerin bunun kontrolünü tam yapmasını istiyoruz, en ufak bir hatasında hemen cezaları veriyoruz; ama, mühendislere de asgarî ücret gibi bir ücret verildiğini dile getirdiğimiz zaman da... Hatta, biraz önce, bir iktidar partisine mensup arkadaşımızca, bunun düzeltilmesi için son derece ciddî, devlete hiç yük getirmeyen, sadece müteahhitlerden kesilecek bir meblağ ile bunları kontrol eden mühendislerin şartlarının biraz olsun düzeltilmesi için önerge verildiği zaman, nedense, hükümet kanadı yine buna karşı çıktı; ben bunu da anlayamadım. En çok anlayamadığım da şu olmuştur: Emekçilerden yana tavır takınan Demokratik Sol Partinin, bir mühendis emekçilerinin ücretlerine karşı çıkmasını anlayamadım; yani, bunu ben hayatta hiç anlayamadım; çünkü, burada getirilen önerge, tamamıyla, mühendislerin yaptıkları işlerin, emeğinin karşılığının verilmesine yönelikti.

Şimdi, sizin, bu tasarıda muvaffak olmanızın tek şartı şudur: İster danışmanlık hizmetlerinde olsun, ister teknik hizmetlerde olsun, ister kontrollük hizmetlerinde olsun, en az müteahhitler kadar, bunu kontrol eden, bunu denetleyen kuruluşun da dengeli olarak büyümesi lazımdır. Bir taraftan, müteahhitler milyarlık, trilyonluk işleri yapıp, bunlar üzerinden büyük kârlar alırken, bu işleri kontrol eden mühendis kesiminin, son derece cüzi şartlarda, 300 000 000 lira, 400 000 000 lira, 500 000 000 lira gibi paralarla trilyonluk işleri denetlemesini düşünmek yanlıştır. Bunlar her bakımdan yanlıştır; başka bakımlardan da yanlıştır.

Şimdi size bir şey söyleyeyim: 100 trilyonluk bir işin başına alınacak mühendisler, mutlaka, önemli miktarda maaş alıyorlar ve bunlar, piyasada seçilen çok özel mühendislerden oluşuyor. Bu özel mühendislerin karşısında, kamunun hakkını koruyacak mühendisler de en az onlar kadar yetkili olmak zorundadırlar; ama, siz onları 200 000 000-300 000 000 liralık maaşlara layık görürseniz, onlar da bu kanunun uygulanmasında gereken başarıyı gösteremezler.

Bir başka konu daha var. Mühendis odaları, sürekli olarak itiraz ediyorlar; diyorlar ki: "Bu kamu kuruluşuna, niye, Odalar Birliğini aldınız, TİSK'i aldınız da, mühendis odalarından bir kişiyi almadınız?" Bunu ben bir türlü anlayamadım, hakikaten anlayamadım; çünkü, bu işte iki kesim vardır; bir, yapan müteahhit kesimi, bir de onu kontrol eden mühendis kesimi vardır. Ee, bu kurullarda ikisi de eşit olmak zorundadır. Peki, siz TİSK'i, Türkiye Odalar Birliğini aldınız -ben almayın demiyorum- ama onların karşısında siz mühendis odalarından bir kişiyi oraya almadığınız zaman, denetim noksan kalır; noksan kaldığı zaman da, işin dengesinde bir uyumsuzluk meydana gelir.

Yine, burada, bizim, bu tasarıda, karşı oyumuzda da belirttiğimiz gibi, işi yapamayanların sadece teminatlarının alınması... Eskiden nama ihale ediliyordu. Sadece kesin teminat alınmasıyla tasfiyesinin de getireceği bazı mahzurlar olacağından dolayı bizim bir endişemiz var. Bunu, biz, zaten karşı oyumuzda da belirtmiştik.

Burada, hem artısı hem de eksisi olan; fakat, gerek burada gerekse komisyonlarda tartışmak istediğimiz konulardan birisi, kati teminatın yüzde 10'dan yüzde 6'ya düşürülmesidir. Bu, hem doğru olmuştur hem de artısı ve eksisi olan bir durumdur.

Şimdi, kati teminatın fazla olması, yani 6'dan 10'a çıkarılmasının gerekçesi şuydu: İşi alan müteahhit firma, artık, bu teminatının gerekçesi olarak işi mutlaka bitirmeye çalışacak; çünkü, şu anda, piyasada da çok görüyoruz, bazı müteahhit firmalar, kesin teminatlarının, bilhassa geçici teminatlarının düşük olmasından dolayı, ihaleye önde giriyor, bir afaki tenzilat atıyor, ondan sonra "benim kesin teminatımı irat kaydedin, ben bu işi yapmıyorum" deyip çıkıyor ve kamunun işlerinin aksamasına büyük bir sebebiyet veriyordu. Şimdi, bu kati teminatın 6'dan 10'a çıkarılması, alan müteahhitlerin, ciddî müteahhitlerin işe girmesi yönünden doğruydu; ama, bir eksik tarafı da var ki, o da çok önemliydi, o da şundan dolayı önemliydi: Şimdi, kamudan iş alan müteahhit firmalar, iki yılda, üç yılda bitirilecek işleri altı yılda on yılda bitiremiyor.

Mesela, bizim Erzurum'dan bir misal vereyim, Enerji Bakanımız burada mı; bilmiyorum. Buradaysa...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Ben buradayım... Ben buradayım...

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, söylüyorum.

Mesela, Hınıs Başköy barajı var. Hınıs Başköy barajı, şu anda, 20 küsur trilyonluk bir iştir; bu sene 250 milyar ödeneği var, geçen sene 150 milyar ödeneği vardı.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - İspir'in yolu ne oldu?

ASLAN POLAT (Devamla) - İspir'in ki... Sağ olsun, yine aynı ödeneği koymuştunuz da, Sayın Devlet Bahçeli, özel olarak oraya 500 milyar verdi, ondan dolayı, o biraz ilerledi. Onda ben kendisine teşekkür ettim, yine de ederim.

Şimdi, burada anlatmak istediğim konu başkaydı. 250 milyar lirayla 20 trilyonluk işi bitiremiyorsunuz. Bitiremeyince, yıllar geçiyor, iş yüzde 1, yüzde 2'lerde kalıyor. Müteahhidin de önemli bir teminatı orada bağlanmış olarak kalıyor. Kaldığı zaman, bunlar, yeni alacakları işlere teminat bulamıyorlar. Birinci aksaklık buydu.

İkincisi de, bankaları fon denetimine aldınız çoğu zaman. Şimdi, vatandaşın fon denetimine alınan bir bankadaki teminatını çözmesi için, bir başka bankadan, yine teminat göstermesi, bir mülk göstermesi, gayrimenkul göstermesi ve yeni mektup alıp o mektubu değiştirmesi, en azından, icap ediyor. Bu sefer, mevcut olan işin 2 katı kadar teminat gösterebilmesi gerekecek ki, mektup alabilsin; bu da zorluklar meydana getiriyordu. Bir başka özellik daha vardı ki, bu işlerin çok devam etmesinde, iş bitirme arıyorsunuz. Son on yılda, onbeş yılda bitirdiğiniz işleri getirin, bize verin diyorsunuz; fakat, son yıllarda, ödenek koyamadığınız için müteahhit iş yapamamış, iş bitirememiş. Şimdi, bilhassa büyük işlerde, yabancıların verecekleri iş bitirmeler karşısında, Türk müteahhitlerin vereceği iş bitirmelerde noksanlıklar olacaktır ve bu noksanlıklardan dolayı da, Türk müteahhitleri yabancılar karşısında eşit şartlarda yarışamayacaklardır.

Yine, burada, çok önemli olarak gördüğüm konulardan bir tanesi de, mühendis odalarının -her ne kadar, Demokratik Sol Partili arkadaşım, biz, mühendis odalarıyla anlaştık diyorsa da- bir iki itirazından bahsetmek istiyorum. En önemli itirazlardan birisi de, yine, mühendisler odası diyor ki, projelerin gerçekçiliği üzerinde de tartışılmalı. Bir proje ihaleye çıktığı zaman, buna lüzum var mıydı, yok muydu, şimdi ihtiyacımız var mı, yok mu, bunu da tartışalım ve bu şeffaflaşsın diyor. (DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, bakın, burada, mühendis odalarının beyanları var. Bunlar size de gelmiştir mutlaka; isterseniz bakar, cevap verirsiniz. Beni bir dakika dinlerseniz... Sizde de var, okursanız da görürsünüz.

Şimdi, burada, önemli olan ne var? Mesela, İzmit'in bir Yuvacık Barajı var. Sayıştay, bunu, defalarca raporunda belirtti, ben de burada defalarca söyledim. İzmit Belediyesi bu işi alırken, benim bu suya ihtiyacım yok, İstanbul'a satma şansım yok; hem kendi ihtiyacım yok hem satma şansım yok diyor hem de bunu Devlet Su İşlerinden alıyor; ben, bunu, yap-işlet-devretle bir yabancı firmayla yapacağım diyor. İşi bitiriyor; Türkiye'ye, her sene 240 milyar dolardan iki senede 480 milyar dolar; kullanamadığı, işletemediği suyun bedelini, devlete, Hazine garantisiyle ödettiriyor. (DSP sıralarından gürültüler)

Sayıştay raporu bu efendim, Sayıştay raporu... Açın bakın... Bu seneki Sayıştay raporu...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Miktar ne kadar?..

ASLAN POLAT (Devamla) - 240 milyon, 240 milyon daha; iki yılda 480 milyon dolar.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Milyar dedin de onun için.

ASLAN POLAT (Devamla) - Özür dilerim, milyon dolar.

Şimdi, burada anlatacağım başka bir konu var. Mesela havaalanları var. Şu anda bitmiş havaalanları var. Havaalanları var; fakat, uçak indirilmiyor. Peki, bu niye yapıldı? Bunların üzerinde de mühendis odalarının itirazı var. Bakın, mühendis odalarının, bu alanlardaki işlerin kamu yararı, kanunun amacında, en azından "kamunun ihtiyacını karşılamak üzere ve kamu yararı sağlamak amacıyla" ibarelerinin bulunması gerekirdi diye çok büyük itirazı var. Devam ediyor; ama, okumak vakit almasın diye burada okumuyorum.

Bir de, mesela, Bolu tüneli var, benim bir türlü hazmedemediğim konu var. Bolu'da bir deprem oluyor. Depremden sonra, hakikaten MTA, son derece enerjik bir şekilde, on gün sonra bunun hakkında rapor yayınlıyor, bize de gönderdi. Bunun üzerine, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın -o zamanki bakan- yüzüne karşı, yahu, bak, MTA "ben araştırdım, çatlak var; toz vardı, tünelin içerisine kadar giremedim. Acaba araştırdınız mı, bu tünelde de bir çökme olmasın" diyor dedim. Cevap veriyor bana "hayır efendim, hiçbir şey yok, kaplamada hiçbir şey yok; sadece toprak olan yerlerinde biraz çökme var. Bu her zaman olabilecek bir şey" diyor. Bir müddet sonra -hepimiz gazetelerde okuduk- çökme var diye o tünelden vazgeçiliyor. Ben bakanlığa soruyorum "peki, bu depremden sonra, siz, o tünelde hiç inşaat yaptınız mı" diye. Cevap veriyorlar "evet, 10 milyon dolarlık harcama yaptık." Yahu, 10 milyon dolarlık harcamayı niye yaptınız kardeşim?! Bunun hesabını birisi vermeli; vermedikten sonra olmaz.

Son olarak, size, yine bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) - Demokrat Sol Partili arkadaşlarıma, inşaat mühendisleri...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Demokratik Sol Parti...

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, siz yıllarca "biz sol gruptanız, emekçilerle beraberiz" dediniz; onların itirazlarının hepsini okuyacağım, rahatsız olsanız da okuyacağım.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Partinin adını yanlış söylediniz de...

ASLAN POLAT (Devamla) - İnşaat mühendisleri odası genel sekreterinin bize gönderdiği yazıda -size büyük sitemini okuyorum burada- "ayrıca, önceki tasarıda olmayan, istisnalar bölümündeki madde 3/c'yle uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansmanla yaptırılacak olan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin bu kanuna tabi olmadığını görmek, yasanın, yabancı kuruluşlara ve finans kuruluşlarına kolaylık sağladığının göstergesi. Demek oluyor ki, hiçbir kamu kurumu, sağladığı uluslararası kredi yatırımları, kamu ihale kanunu kapsamına dahil etmeyecek" diye çok önemli bir itirazı var. Bunu da, burada, sizlere iletiyorum.

Neticede, çıkacak olan bu kanunun, her şeye rağmen hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Sayın Nihat Gökbulut, buyurun.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanun Tasarısı üzerinde, kişisel olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiatıyla, gecenin bu geç saatinde, vaktinizi fazlaca almak istemiyorum; ama, bir  iki hususta, temel konulara değineceğim.

Yasalaşan, kamu ihaleleriyle ilgili kanun tasarısı, kamunun mal ve hizmet alımı ile yapım işleri hakkındaki hükümlerini içermektedir. Şu anda müzakeresini yaptığımız Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ise, ihaleyle ilgili sözleşme hükümlerini içermektedir. Az önce yasalaştırdığımız Kamu İhale Kanunuyla mülga haline gelen 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda, hem kamu ihale hükümleri hem de sözleşme hükümleri birlikte mütalaa edilmişti. Şimdi ise, sözleşme hükümlerini ayrı bir kanun tasarısı şeklinde müzakere ediyoruz, görüşüyoruz.

Kanun tasarısının en önemli özelliği ve yeniliği, ihale tekliflerinin, anahtar teslimi götürü bedel ve birim fiyat üzerinden verilmesidir. Birim fiyat üzerinden teklif verme, artık tamamıyla kalkmış, tabiri caizse, tarihe karışmıştır. Anahtar teslimi götürü bedel usulü, enflasyonun yüksek olmadığı ekonomilerde isabetli ve müspet neticeler vermiştir; ancak, ülkemizdeki enflasyonist ekonomik yapı, anahtar teslimi götürü bedel usulünde, uygulamada, tabiatıyla, olumsuz etkiler doğuracaktır. Ancak, kanun tasarısının 8 inci maddesi, bu olumsuzluğu gidermek amacıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla fiyat farkı verilmesini amirdir; ancak, değerli arkadaşlar, uygulamada, bu fiyat farkının hangi esaslarda ve hangi oranda verileceği, mutlaka, tartışma konusu olacaktır. Sözleşmelerde taraf olan kamunun -yani, devletin- taraf olmaktan çıkıp, tarafsız bir konumda, Bakanlar Kurulu konumuyla fiyat farkı vermesi, adalet ilkeleriyle çelişecektir. Bu hareket, aslında, sözleşmelerde esas olan, haklarda ve yükümlülüklerde eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Fiyat farkının hangi usullerde ve hangi şartlarda nasıl verilebileceği kanun tasarısında hüküm halinde olsaydı, zikrettiğimiz muhtemel tartışmaların, şüphesiz, önüne geçecekti. Anahtar teslimi götürü bedelde ihalesi yapılan senelere sâri inşaatlarda, yıl içi ödeneği düşülerek bakiye ihale bedeli yeniden değerlendirme oranında artırılarak kanun maddesi haline getirilip, bu sorun, ileride tartışmalara sebebiyet vermeyecek şekilde çözülebilirdi kanaatindeyim. Kamu ihale sözleşme tasarısı, 2886 sayılı Devlet İhale Yasasının sözleşmelerle ilgili bölümlerini şekil olarak korumaktadır. 2886 sayılı Yasada uygulamada karşılaşılan sorunların bu tasarıda çözümlendiğini de müşahede etmek memnuniyet vericidir.

Değerli arkadaşlar, burada, her partiye mensup kıymetli hatipler görüşlerini belirtti. Şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum ki, hükümetin Meclisimize sevk ettiği ve komisyonlarda görüşülen kamu ihale kanunu ve şu anda görüşmekte olduğumuz kamu ihale sözleşmesi kanun tasarısı mutlaka yasalaşacak, Türk ekonomisine büyük katkıda bulunacaktır. Kabaca şunu söyleyebilirim: Bu uygulamayla, kamu, yılda en az 1,5 katrilyon, 1 milyar dolara yakın tasarruf sağlayacaktır. Bu kanun tasarısının yasalaşmasından rahatsız olanlar, mevcut düzenlerinin devamını isteyenlerdir. Bir örnek vermek isterim. 5 trilyonluk, yaklaşık, bir yapım ihalesinin kesinhesabı 16 000-17 000 sayfadır. Az önce değerli arkadaşım da ifade etti. Ayda 300 000 000-400 000 000 lira verdiğimiz teknik elemanlar ve mühendisler, 16 000-17 000 sayfayı, sağlıklı bir şekilde kesinhesabı incelemesi mümkün değildir. Birim fiyat usulünde, siz, 5 000-10 000 dolara ücretli olarak tuttuğunuz şantiye mühendisleri, 300 000 000-400 000 000 liraya çalışan mühendise her şeyi kabul ettirir; ama, götürü bedel, sabit fiyat, anahtar teslimi işlerde bu sirkülasyonun olması mümkün değildir.

Gerçekten, devrim niteliğindedir. Hazırlayanlara teşekkür ediyorum. Kanunun hazırlanmasında emeği geçen, Bayındırlık Bakanına, Maliye Bakanımıza, Bayındırlık ve Maliye Bakanlığı mensuplarımıza, komisyon başkanına ve komisyon üyelerine, huzurlarınızda takdir ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Kanun tasarısının hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökbulut.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci bölüm, 1 ilâ 24 üncü maddeleri kapsamaktadır.

Bu bölüm üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının 1 ilâ 24 üncü maddelerini kapsayan birinci bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümeti oluşturan üçlü koalisyon partilerinin son icraatı olarak önümüzde bulunan bu kanun tasarısının temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin yapılan oylamanın üzerindeki şaibe ortadan kaldırılmadan tasarıyı görüşüyoruz. Bunu üzülerek belirtiyorum. Üçlü koalisyon partileri, bu dönemde, Meclisimizin geçmiş dönemlerinde görülmemiş bir şekilde, muhalefetin sesini kesmek, milletin oylarıyla milletin sesi olmak için bu Meclis çatısı altına gelmiş olan muhalefet milletvekillerinin milletin kürsüsünden konuşma haklarını ellerinden almak amacıyla İçtüzüğü değiştirmişler, önerge verme hakkını kısıtlamışlardır. Meclise sevk ettikleri kanun tasarılarını, neredeyse hiç görüşülmeden Meclisten geçirmek için şekilden şekile sokmuşlar, değiştirdikleri kanunları evirip çevirip, tekrar tekrar, Meclisin gündemine getirmişler, yasaları yazboz tahtası yapmışlardır. Temel kanun oylaması konusundaki tereddütlü, şaibeli durum da bu anlayışın ürünüdür diye düşünüyorum.

Değerli milletvekillerim, daha önce vermiş olduğumuz ve fevkalade isabetli devlet ihale kanunu teklifinin kabul görmemesine, yine bu kanun tasarısının az sonra açıklayacağımız konulardaki -bize göre- aksak yönlerine rağmen ve hatta, bu aksaklıkların giderilmesi için verdiğimiz önergelerin reddine rağmen, mevcut tasarının olumlu yanları nedeniyle, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, tasarıya olumlu oy kullanıyoruz. Nitekim, az önce, maddelere geçilmesinde de olumlu oy kullandık; ancak, tutanaklara geçmesi bakımından, aşağıdaki hususları, Yüce Türk Milletinin önünde yeniden açıklamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, idarenin araç gereç satın alma, artık ihtiyaç duymadığı malları satma, taşıma, kiralama ve her çeşit yaptırma konularına ve bu arada bayındırlık işlerine ilişkin sözleşmeleri, özel hukuk hükümlerine tabidir. Dolayısıyla, ilk bakışta, her özel hukuk sözleşmesinde olduğu gibi bu sözleşmelerde de, idarenin, sözleşme yapmak isteyeceği kişiyi serbestçe seçme ve sözleşmenin içeriğini de, karşı tarafın iradesiyle uyum sağlayarak, serbestçe belirleyebileceği düşünülmektedir, düşünülebilir; ancak, bu sözleşmelerde kamu parası harcanacağından ya da bu sözleşmelerin uygulanmasıyla kamu hizmetlerinin yürütülmesi önemli derecede etkileneceğinden, bu sözleşmelerin yapılmasının belli husul kurallarına bağlanması ve böylece kamu yararının gerçekleştirilmesi amacıyla, idarenin sözleşme yapma yetkisinin, yani, karşı tarafı seçme ve sözleşmenin içeriğini belirleme yetkisinin kısıtlanması zorunludur. Bir başka anlatımla, idarenin özel hukuk sözleşmelerinin dahi, yapılmalarından önceki aşamalarında kamu hukuku kurallarına tabi tutulması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, gerek uzun süre yürürlükte kalan 2 Haziran 1934 tarihli ve 2490 sayılı İhale Kanunu gerekse 1 Ocak 1984 tarihli ve 2886 sayılı İhale Kanunu, idarenin özel hukuk alanında yapacağı sözleşmeleri belirli usullere tabi tutmuştur. Bu usullerle güdülen amaç, sözleşme konusu işi en uygun bedel karşılığında ve en iyi bir biçimde yapacak olan kişinin belirlenmesini ve böylece kamu yararının gerçekleşmesini sağlamaktır. Her iki tasarıda aleniyet, açıklık, şeffaflık ve serbest rekabet temel ilkeler olarak ifade edilmiş olmasına rağmen, yeterli verim alınamamış, özellikle 1999 ve 2000 yıllarında, yani, bu koalisyon hükümeti döneminde yolsuzluk had safhaya ulaşmış ve neticede, Türkiye, yolsuzlukta dünyanın zirvesine oturmuş, dünya 4 üncüsü olmuştur.

Yine, aynı dönemde, yani, 1999 ve 2000 yıllarında toplanan vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa gitmiş; yani, her 100 liralık verginin 36 lirası, maalesef, bu hükümet döneminde uçmuştur. Yolsuzluğun had safhaya ulaşması üzerine, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Merkezi ve Avrupa Birliği, Türkiye'ye kredi verilmesinin önkoşulu olarak, görüştüğümüz Kamu İhale Yasasının ve Kamu İhale Sözleşmeleri Yasasının çıkarılmasını dayatmıştır.

Değerli milletvekilleri, esasen, Yüce Atatürk'ün "hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir" vecizesinde ifadesini bulan, Türk Milletinin özgürlük ve bağımsızlık anlayışı açısından, bu teslimiyetçiliğin, benim ve Partim tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. İktidarı oluşturan partilerin de, sadece bu yasa tasarısıyla ilgili olarak değil, daha önce bu Meclisten geçirmiş oldukları gerek Tütün Yasası gerek Şeker Yasası olsun, bütün icraatlarında bu anlayışa ne ölçüde uyduklarının hesabını yapmasını ve hiçbir zaman unutmamasını, unuturlarsa da Yüce Türk Milletinin bunu unutmayacağının bilinmesini dikkatlerinize arz ederim.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlardan daha acı ve üzücü olanın, Türk hükümetine, IMF, Dünya Bankası, diğer kuruluşların ve ülkelerin güvenmemeleridir. Gerçekten, deniliyor ki: "Şu şu yasaları çıkarın, öyle gelin, yoksa, size kredi yok." Diyoruz ki: Tamam kamu ihale yasalarını çıkaracağız, aceleye getirmeyelim; kredileri verin. Buna rağmen "olmaz, önce yasaları çıkarın, sonra gelin" diyorlar. İşte, bu fevkalade üzücüdür.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu tasarı, iki yıl bakanlıklarda görüşülmüş; iki yıl, kâh Bayındırlık Bakanlığında kâh Maliye Bakanlığında görüşülmüş bir anlaşma sağlanamamış. Ne zaman ki Sayın Başbakan ABD'ye gidecek oluyor, o zaman alelacele tasarı Meclise geliyor, Sayın Başkan tasarıyı aslî komisyon olarak Bütçe ve Plan Komisyonuna göndermesi gerekirken Bayındırlık Komisyonuna gönderiyor ve orada tasarı alelacele geçiyor. İşte, bu, bizce olmamalı. Dahası var... Tasarı Aralığın 26'sında Bayındırlık Komisyonunda, iki gün sonra da Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülüyor ve yılbaşı tatili nedeniyle bir hafta sonra Genel Kurula geliyor. Demek ki yılbaşı tatili olmasa, bir gün sonra Genel Kurula gelecek ve bugün olduğu gibi bir günde kanun çıkacak. Neden bu acele sayın milletvekilleri? Şayet bu kadar acil bir konu ise, neden bakanlıklarda iki yıl bekletildi?

Değerli arkadaşlar, denilebilir ki, bunların hepsi yanlış, hatta bundan daha kötüsü olamaz. Hayır, bundan daha kötüsü var, hem de bu tasarıda. Nedir daha kötüsü biliyor musunuz; daha kötüsü, kanunun yürürlük tarihinin bir yıl sonra olmasıdır. Böylesine kusurlu, böylesine kasıtlı ve manevî değerlerin tamamına aykırı bir anlayışı herhalde dünyanın hiçbir yerinde görmek mümkün değildir. Gerçekten de, bir hafta içerisinde oldubittiye getirilip çıkarılan bu kanunun yürürlük tarihi niye tam bir yıl sonra, 1 Ocak 2003 tarihidir? Böyle bir şey olabilir mi değerli milletvekilleri?!

Bu kanun gerekli değilse neden çıkarıyorsunuz; yok, bu kanun gerekliyse, neden hemen değil de bir yıl sonra yürürlüğe giriyor? Bunları anlamak mümkün değil. Hiçbir şey de bunun mazereti kabul edilemez. Sayın bakanlarımızın bu kanunun neden bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini açıklamalarını burada bekliyoruz.

Şimdi, denilebilir ki, iktidarın henüz bitiremediği işler vardır, yapacağı işler vardır, yakınlarına vereceği ihaleler vardır; bu kanun yürürlüğe girmeden, önümüzdeki bir yıl içerisinde onları yapacak, ihaleleri vesaire verecek; ama, neden bu acele? Madem bir yıl sonra yürürlüğe girecek, bu kanunu da altı ay sonra çıkaralım. Gerçekten de, neden bir yıl sonra yürürlüğe giriyor; bu hususun açıklanmasını bekliyoruz.

Az önce iktidar adına konuşan bir sözcü dedi ki: "Bu kanunun neyine karşısınız; şeffaflığına mı, denetimine mi?" Hayır sayın sözcü, biz burada, öncelikle, kanunun, bir yıl sonra yürürlüğe girecek oluşuna karşıyız; denetimine de karşı değiliz, şeffaflığına da karşı değiliz, getirdiği ilkelere de karşı değiliz. Eksikliklerini burada söylüyoruz; ama, bu kanun, bir yıl sonra değil hemen yürürlüğe girmeliydi; bizim karşı çıktığımız da budur.

Değerli milletvekilleri, tasarı, genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idare ve belediyeler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzel kişilerle birlikte kamu iktisadî teşebbüslerini ve sosyal güvenlik kuruluşlarını ve bunların sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulundukları her çeşit kuruluş, müessese, birlik, işletme ve şirketleri de kapsamına almaktadır. Böylece, İhale Kanununa tabi idareler açısından kapsam genişletilmekte ve  çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının farklı ihale mevzuatına ve farklı usul ve esaslara tabi tutulması önlenmiş olmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında, tasarı olumlu görülebilir; ancak, tasarı, 2886 sayılı Kanundan farklı olarak, kapsamı içindeki idarelerin sadece mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmelerini, tasarıda belirtilen usullere tabi tutmaktadır. Böylece, satım, kiralama, trampa, mülkiyetten gayri aynî hak tesisi söz konusu olduğunda, tasarıda öngörülen usuller uygulanmayacaktır. Bu nedenledir ki, 2886 sayılı Kanunda öngörülen artırma usulüne tasarıda yer verilmemiştir. Bu açıdan tasarı, 2886 sayılı Kanun kapsamından daha dar bir alanda uygulanabilecektir.

Daha somut belirtirsek: Kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınır ya da taşınmaz malların satımı ya da kiraya verilmesinde ya da kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınmazlar üzerinde mülkiyetten gayri aynî hak tesisinde ihale usulleri uygulanmayacaktır ki, bu durum, keyfî uygulamalara, kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan malların haraç mezat satılmasına, kiralanmasına ya da bu mallar üzerinde mülkiyetten gayri aynî hakların tesisine yol açabilir; bu konuya da, Sayın Maliye Bakanımızın cevap vereceğini umuyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun, belli istekliler arasında ihale usulü öngörmektedir. İlk bakışta, tasarının, bu usulü açıklık ve serbest rekabet ilkelerine uygun hale getirdiği söylenebilir. Şöyle ki: Bu usulün uygulanacağı ihaleler için çağrılacak kişi ya da firmalar, artık, 2886 sayılı Kanunda olduğu gibi doğrudan doğruya ve herhangi bir araştırma ya da soruşturma yapılmaksızın, ilgili idare tarafından belirlenmeyecektir. Tasarı, aleniyetin ve rekabetin sağlanması amacıyla, en az 25 gün süre tanınmak suretiyle bir ön yeterlilik ilanı yapılmasını ve bu ilanda da değerlendirme kriterlerinin belirtileceğini öngörmektedir. İdare, bu değerlendirme kriterleri uygulanarak, en az 5 aday belirleyecek ve bu belirlenen 5 adaydan teklif alacaktır.

Ancak, 2886 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinde, belli istekliler arasında kapalı teklif usulü istisnaî bir usul olarak öngörülmüş ve bu usulün uygulanacağı işler sayılmış iken, tasarı, 20 nci maddesinde, işin özelliğini uzmanlık ve/veya yüksek teknoloji gerektirmesinde değil, açık ihale usulünün uygulanamadığı tüm mal ve hizmet alımları ile yapım işleri ihalesinin belli istekliler arasında ihale usulüyle yaptırılabileceğini öngörmek suretiyle, açıklık ve serbest rekabet ilkelerinin sınırlandırıldığı usulü, âdeta, temel ihale usulü haline getirmektedir.

2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhale Kanunu, teklif edilen bedellerden en düşük olanının, eksiltmelerde en uygun bedel olacağı ilkesini benimsemişti; ancak, eksiltmelerde sadece işin en ucuz bedelle değil ve/fakat aynı zamanda iyi, güvenilir ve gereklerine uygun bir biçimde yaptırılması da esas olduğundan, eksiltmelerde en düşük bedelin en uygun bedel olacağı ilkesi, eksiltmelerden beklenen amacın her zaman gerçekleştirilmesini mümkün kılmamaktaydı. Bir başka anlatımla, işin, en düşük bedeli teklif edene yaptırılması, çoğu kez, istenilen nitelikte yapılmaması ya da hiç yapılmaması sonucunu doğuruyordu. Bu nedenle, 2886 sayılı Yasa, eksiltmelerde en düşük bedelin her zaman uygun bedel olamayacağı ilkesinden hareketle, teklif edilen bedellerden idarece tercihe layık görülenin en uygun bedel olacağını kabul etmiş ve böylece, idareye, en uygun bedelin belirlenmesinde takdir yetkisi tanımıştır. Ancak, idareye tanınan bu takdir yetkisinin keyfî bir biçimde kullanılmasını engellemek amacıyla da, uygun bedelin belirlenmesinde kullanılacak olan kriterler ile eksiltmelerde kabul edilecek azamî indirim oranı veya miktarların, işin niteliği, nevi ve miktarı, birim fiyatları, istekli tarafından talep edilen avans miktarı ve isteklinin buna benzer teknik ve malî yeterliliğiyle ilgili hususlar da göz önünde tutularak, her yıl, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının koordinatörlüğünde, çeşitli bakanlıklarla birlikte tespit edilmesini ve Resmî Gazetede yayımlanmasını öngörmekte idi. Tasarıda ise "en avantajlı teklif" deyimine yer verilmektedir; ancak, en avantajlı teklifin belirlenmesinde kullanılacak olan kriterler, somut olarak ortaya konulmamıştır. Bu durumun da, keyfî uygulamalara yol açacağı inancındayım. Bunun da, sayın bakanlarımız tarafından açıklanmasını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılmak istenilenleri çok genel olarak değerlendirdiğimizde şunu görüyoruz: Tasarı kapsamına girecek işler açısından, Devlet İhale Kanununun uygulanmayacağı anlaşılmaktadır. Böylece, doğrudan, kamu kurumları ile kamu iktisadî kurumları ve iktisadî devlet teşekkülleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ve iştiraklerinin, bu kanun kapsamında yapacağı mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin ihale esasları, bu kanunla düzenlenmek istenilmektedir. Yine, 4603 sayılı Kanun kapsamındaki kamu bankaları da, kısmen bu kanun kapsamına alınmış bulunmaktadır. Bunu olumlu karşılamakla birlikte, Devlet İhale Kanununun, bu işler açısından, yani, mal ve hizmet alımları ile yapım işleri açısından, mevcut hükümlerinin neden yürürlükte bırakıldığını anlamak mümkün değildir. Aslında, 2886 sayılı Yasanın, bu kanun kapsamı dışında tutulan satım, kiraya verme, trampa gibi hususlarla ilgili hükümlerinin de, revize edilerek bu kanun içerisine alınması daha uygun olurdu. Böyle yapmadığımız için, ihale mevzuatını, bir de, sözleşmelerle ilgili olarak görüşmekte bulunduğumuz 795 sayılı yasa tasarısını da içerisine alırsak, değerlendirirsek birlikte, üç ayrı kanunun, parçalı bir şekilde yürürlükte olduğunu görürüz ki, bunun da, uygun olmadığı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, sadece bu yasa tasarısıyla ilgili olarak değil, yeni bazı kurum ve kurullar oluşturulmasını öngören yasaların çıktığını görüyoruz. Bunları, Türkiye'nin meselelerine konulan bir yanlış teşhisin sonuçları olarak görüyoruz. Türkiye'nin meselesi, yeni kurum ve kurulların oluşturulması ihtiyacı değildir. Türkiye'nin, doğru yönetilmeye ihtiyacı vardır. Bu tasarıda da, eski ihale mevzuatından farklı olarak, kamu ihale kurumu ve kamu ihale kurulu oluşturulması öngörülmektedir. Şuna inanıyoruz ki, bir meseleyi çözmek için yeni kurum ve kurulların oluşturulması çare değildir. Biliyorsunuz, nerede çokluk, orada kargaşa vardır. Siz, eğer, ihale kanunlarının ihale komisyonlarını, görevlerini gereği gibi yapacak nitelikte insanlardan oluşturursanız ve mevzuatınızı iyi oluşturursanız, temiz bir yönetim anlayışını da benimsemişseniz, insanlar doğru ve yerinde görev yapıyorsa, inanın, bu kurum ve kurulların hiçbirisine ihtiyacımız olmayacaktır. Bunlar, öncelikle, ihaleyi teslim ettiğiniz ihale komisyonlarına güvensizliktir; o zaman, bunlara gerek yoktur, bu kuruma verirsiniz bütün görevleri, bu kurum bütün ihaleleri sonuçlandırır. Bu, yönetimin, ihaleyi yasalara uygun olarak ve dürüstçe sonuçlandırmak üzere görevlendirilen ihale komisyonlarına güvensizliğinin ifadesidir, bürokrasiyi artırmaktan başka gerçek anlamda fayda sağlayacağını da düşünmüyoruz, devlete getireceği kurumsal ve personel olarak maliyetleri de düşünmek durumundasınız. Meselelerin doğru çözümü, ihalelerdeki yolsuzlukların ortadan kaldırılmasının öncelikli yolu, doğru yönetimdir.

Devletin ihale rejimi içerisinde her zaman tartışmalara yol açan ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan bir ihale yöntemi olarak, doğrudan temin yöntemi adı altında, eski adıyla davet usulü ihaleyi bu tasarıda da görmekteyiz. Yalnız, bu yöntemi, gerçekte amaçlanan, teknik şartların önplana çıktığı bir ihale yöntemi olması gerekirken, maalesef kayırmaların ve suiistimallerin en çok görülebildiği ihale yöntemi olarak da değerlendirmek durumundayız. Görülmektedir ki, eski yasadan daha geniş olarak, bu tasarıda bu yöntemlere yer verilmiş bulunmaktadır. 2886 sayılı Yasa açısından istisnaî bir uygulama olan bu ihale usulü, kapsamı genişletilerek -yalnız yapım işleriyle sınırlıyken- bu tasarıyla, mal ve hizmet alımları açısından da öngörülmüş olmaktadır. Bunun gerçek amacına uygun olarak kullanılabilmesi için, gerekli denetimin de eksiksiz yapılmasını sağlayacak bir mekanizmanın öngörülmesi gereklidir.

Değerli arkadaşlarım -sürem de az kaldı- tasarıda, ihale sisteminin temel ilkeleri olarak, ihaleye çıkacak idarelerden, saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin, kamuoyu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının gözetilmesi istenmektedir.

Şunu ifade etmemiz gerekir: Burada, gizlilikten daha çok, kamuoyu denetiminin gerçekleşmesini sağlayacak en önemli unsur, ihalelerin kamuoyuna açık yapılmasıdır. Bunu sağlayacak yöntemlerin daha açık olarak ortaya konulması gerekmektedir. Maalesef, tasarıda bunu, kamuoyunu tatmine yönelik bir temenni olarak görmekteyiz. Gerçekten, böyle bir amaçla hareket ediliyorsa, tasarıda bunu sağlayacak en geniş düzenlemelerin de yer almış olması gerekirdi; bunu da, maalesef, tasarıda göremiyoruz.

Kanun tasarısının, hep söylenildiği üzere -son olarak tekrar edeceğim belki ama- IMF ve AB'nin istekleri doğrultusunda mı hazırlandığı, yoksa, gerçekten ülke çıkarları açısından gerekli bir düzenleme mi olduğunu tartışmamız gereken haklı gerekçeler vardır. Bu gerekçelerden bizce en önemlisi, hükümetin bu kadar acele ettiği bir kanunu yürürlüğe koymak için neden 2003 yılını bekleyeceğini anlamanın zorluğudur; bunu anlamak mümkün değildir. Bunun bu kadar ileri bir tarihte yürürlüğe gireceğini öngörmek, Sayın Başbakanın Amerika seyahati öncesi apar topar çıkarılmaya çalışılan bu tasarının tamamen IMF ve diğer dış etkenler nedeniyle çıkarıldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır; bunu da kabul etmek mümkün değildir.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen; ancak, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı değil, siz, Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde konuştunuz, bana öyle geldi; çünkü, buna ilişkin hiçbir ifadeniz olmadı; bu hususu belirteyim, bundan sonraki arkadaşların da o konuya itibar etmelerini diliyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar yorum yapmaz...

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; bu münasebetle, gecenin bu ilerlemiş saatinde hepinize saygılarımı iletmek istiyorum.

Meclis, gerçekten, çok önemli bir konuyu görüşüyor. Konu, kamu ihaleleri olunca, daha büyük bir önem kazanıyor. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, hem ihale işlemlerine ilişkin esas ve usulleri hem de yapılan ihale sonucunda imzalanacak sözleşmelerle ilgili hususları düzenlemektedir. 2886 sayılı kanunun, günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermediği, uygulamada meydana gelen aksaklıkları gidermede yetersiz kaldığı, bu kanunun bütün kamu kuruluşlarını kapsamadığı; ayrıca, Avrupa Birliğine giriyoruz, her sahada uyum kanunları yapıyoruz, dolayısıyla, bu sahada da uyum göstermenin zorunluluğunun ortaya çıktığı, uluslararası ihale uygulamalarına paralellik göstermeli kanaatiyle, düşüncesiyle hazırlanmış tasarı. Bu hususlar, hem İhale Kanununda hem sözleşmelerde yapılan değişiklikler göz önüne alınarak bu tasarı düzenlenmiştir. Bundan dolayı, yapılacak ihaleler sonucunda düzenlenecek sözleşmelerle ilgili hususlarda bir boşluğa düşmemek için, bu kanunda da yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Böylece, Kamu İhale Kanununa göre yapılan ihalelerdeki etkinliğin ve denetimin devam ettirilebilmesi için, sözleşmelere ilişkin düzenlemeler ve uygulamalarda birliktelik sağlanması da hedeflenmiştir.

Konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, Bayındırlık ve kamu ihaleleri söz konusu olunca, durum daha bir önem kazanıyor. Böyle önemli bir konunun Genel Kurulda enine boyuna tartışılması gerekirdi; gruplar, her konuda kendilerini ifade edebilecek imkânı bulmalıydılar; milletvekillerinin de, kanunla ilgili görüşlerini, kanaatlerini ifade etme imkânına sahip olmaları gerekirdi. Böylece, hem kanunun daha sağlıklı çıkarılması temin edilir hem varsa tereddütler de giderilmiş olur hem de bu vesileyle, kamuoyu doğru ve doğrudan bilgilenme imkânına sahip olurdu. Dolayısıyla, bu kanunun temel kanun olarak kabul edilmesi ve böyle görülmesi yanlıştır, doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, hem İhale Kanununun hem de ihale sonucunda yapılacak sözleşmelerin değiştirilmesi, güncelleştirilmesi zorunluluğunu hepimiz biliyoruz. Hiç kimse, bu kanun böyle kalsın, değişmesin, gelmesin, yasalaşmasın düşüncesinde, iddiasında değil; ancak, kanun tasarısının böyle çıkması yanlıştır. Bizim için çok önemli olan bu tasarının dahi, IMF kanunu tasarısı hüviyetine büründürülmesi, Sayın Başbakanın Amerika seyahati öncesinde çıkarılarak, hükümetin görevini eksiksiz yaptığı şeklinde bir imajın doğmasına sebep olması...

Sayın Başbakan Amerika'ya gidince, işte size Tütün Kanunu, Türkiye içpazarını yabancı sermayeye açıyorum; alın, size ihale kanunu, bu kanunla da ihaleler, yabancı firmalara açık hale geliyor, bunun karşılığında da, Türkiye'nin muhtaç durumda olduğu, IMF'nin Türkiye'ye sağlayacağı krediler... Aksi takdirde, bu kanun, böyle dar bir zamana sıkıştırılmayacak, aceleyle getirilmeyecek, bugün olduğu gibi, geç saatlerde görüştürülmeyecek...

Böyle olmasaydı, yani, Avrupa Birliğinin ve IMF'nin gölgesi olmasaydı, bu kanun tasarısının yürürlük maddesine "Bu Kanun 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girer" denilmeyecekti.

Aslında, ben bunları söylerken, öyle peşin bir muhalefet anlayışıyla değil de, Sayın Başbakanın seyahati öncesi bu kanun tasarısının çıkması şık olmamış, doğru olmamıştır diye düşünüyorum; bunu böylece ifade etmeye çalışıyorum. Böyle olmasaydı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş ile Bayındırlık ve İskân Bakanı arasında, bu konuyla ilgili, polemik de yapılmayacaktı.

Değerli arkadaşlarım, acaba, bu Meclis, bu kanun tasarısını, IMF ve Avrupa Birliğinin gölgesi olmadan, kendi iradesiyle çıkaramaz mıydı? Eğer, IMF dayatması dışında olsaydı ve bu Mecliste görüşülseydi hem ülkenin kaynaklarının israf edilmeden değerlendirilmesi hem literatürümüze yeni geçmiş hortumlamaların önünün alınması, yolsuzlukların önünün alınması, haksız kazancın önüne geçilmesi mümkün olacak hem de kamuoyunda bütün bunların sebebi olarak gösterilen siyasetçiler, kamuoyu nezdinde güven tazeleyebilir, güvenilirliklerini artırabilirlerdi; ancak, bu görüşme şekliyle, bunu temin etmek, ne yazık ki, mümkün olmamıştır.

Halk öyle bir kanaate sahip olmuştur ki, yolsuzlukların temelinde siyasetçiler vardır, hükümetler vardır. Aslında, halkın vardığı bu kanaat çok yanlış falan da değildir. Bakıyoruz, korkunç bir dengesizlik var, gelir dengesizliği var. Yine, bakıyoruz, devletle çalışanlar, devlete iş yapanlar, çok kısa sürede varlıklı hale geliyorlar. Bakıyoruz, iktidarlara yakın olanlar ihalelerde kayrılıyor. Adam, yıllarca kendi işinde çalışıyor, çiftliğinde çalışıyor; geçimini temin edemiyor, evinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor; ama, öbür taraftan adam, Çankaya'ya bir büro açıyor, kısa zamanda hayatı değişiyor. İşte, halk, bütün bunları izliyor ve bunların düzeltilmesini istiyor.

Uluslararası düzeyde bir araştırma yapılmıştı. Yapılan bu araştırmada Türkiye'nin durumu içler acısıydı. Orada deniliyordu ki "Türkiye'nin millî hâsılası kadar, Türkiye'de bir de kayıtdışı vardır." Böyle bir ülkede, yani, kayda alınan millî hâsılası kadar bir de kayıtdışı varsa, orada hukuk çalışır mı, adalet çalışır mı?! Yine, yapılan bu araştırmada, yolsuzlukta, yolsuzluklarda, Türkiye'nin, galiba, dördüncü beşinci sırada olduğu; yine, rüşvetlerde falan, Türkiye'nin, sıralamanın ön tarafında olduğu söyleniyordu. Dolayısıyla, bütün bunların devletten, sistemden, Parlamentodan, siyasetten kaynaklandığı, halk arasında yaygın bir kanaattir. İşte, halk bütün bunları izliyor ve bizden bunların düzeltilmesini istiyor.

Şu anda halkın vardığı kanaat şudur: İşsizlik varsa ve şu anda Türkiye'de bir sefalet yaşanıyorsa, şu anda var olan ekonomik sıkıntının kaynağının yolsuzluk olduğuna inanıyor, soygun olduğuna inanıyor, vurgun olduğuna inanıyor. Bu ülkede ihalelerin kime verileceğine dair noter tasdikli ihbarların önceden nasıl tespit edildiğini burada yaşadık biliyoruz. Yine, bu ülkede ihalelerin müteahhitler arasında nasıl bölüştürüldüğünü de biliyoruz. Bu Mecliste hükümet ve bakanlara yönelik Meclis soruşturmalarının ihalelerden dolayı Meclisi ne hale getirdiğini de biliyoruz. Yine, bu Mecliste, ihale yolsuzluklarından dolayı bakanların görevlerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını, hatta hükümetlerin ihale yolsuzluklarından dolayı istifa etmek zorunda kaldıklarını da biliyoruz. Bunun için, diyorum ki, keşke bu tasarıyı, IMF ve Avrupa Birliği tavsiyeleriyle değil, kendi ihtiyacımız olduğu için Mecliste hep beraber görüşseydik; bu olumsuzlukları, bu ayıpları, bu vurgunları kendi irademizle ortadan kaldırsaydık; ama, görünen o ki, buradan bir zorlama olmadan kanun çıkarmak çok fazla mümkün olmuyor. Böyle olmasaydı; yani, eğer, bu Meclis gündemine hâkim olsaydı, ki, hâkimdir; ancak, istenen kanunların zamanında çıkmadığını da görüyoruz; on yıldır Meclisin gündeminde bekleyen bir Mahallî İdareler Yasa Tasarısı var. Bütün siyasî partiler bu tasarının Mecliste görüşülmesini, yasalaşmasını istiyor; ama, on yıldır bunu Genel Kurula getiremedik. Belediyeler, çok büyük sıkıntı içinde, hizmet üretemiyor, piyasaya olan borçlarını ödeyemiyor, bayramlarda dahi personeline maaş ödeyemiyor; bu kanun çıkmış olsa, bütün bu sıkıntılar giderilmiş olacak; yine, vilayetlerimizin, il özel idarelerimizin sıkıntıları giderilmiş olacak, hizmet üretebilir hale gelmiş olacaktı; hem hizmetlerin önü açılacak hem de kaynak israfı önlenmiş olacaktı. Türkiye, yeniden yapılanacak, hizmet üretecekti; ancak, bu kanunu bir türlü görüşemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben fazla vaktinizi almadan, sözlerimi bitirmek istiyorum; ancak, bir iki hususu daha ifade etmek istiyorum. Kanunlar, demokratik hukuk devletinde çok önemlidir; ancak, bu kanunları uygulayacak olan insanlar çok daha önemlidir. Bakıyorsunuz, bir kurumun başına birisi geliyor, kurum saat gibi çalışıyor, yolsuzluk yok, vurgun yok, soygun yok; ama, bir bakıyorsunuz, aynı yasalar meriyette, aynı kurumun başına bir başkası geliyor, dedikodudan geçilmiyor, pislikten geçilmiyor. Dolayısıyla, sadece kanunlar çıkararak, bu pisliklerden kurtulamayız. Kanunların yanında, ahlâkî değerlerin de, ehliyet, liyakat, dürüstlük gibi değerlerin de idarede bir anlamı olsun istiyoruz. Şimdi, hakkında "bu adam malî işlerde kullanılamaz, çalıştırılamaz" diye müfettiş raporu olan bir adam, üçlü kararnameyle, böyle bir makama, mevkie getirilirse, siz, hangi kanunları koyarsanız koyun, bu adamın doğru dürüst çalışmasını temin edemezsiniz; onun olduğu yerde, pislik olur, yolsuzluk olur. Dolayısıyla, kanunlarla beraber, insan unsurunu da unutmamak gerekir. Liyakat, ehliyet, dürüstlük gibi ahlakî donanımların, bu işlerde çalışanlarda aranması gerekir.

Bu kanun tasarısı, hem komisyonlarda hem Genel Kurulda yapılan görüşmelerde, zamanın verdiği imkânlar ölçüsünde tartışılıyor; eksikleri, yetersizlikleri ifade ediliyor ve yine suiistimallere açık olduğu da ifade ediliyor; ancak, bir söz var; kanun ne kadar mükemmel olursa olsun, onu uygulayacak olan insan çok önemlidir. Dolayısıyla, kaldı ki, mükemmel bir kanun olsa dahi, bu kanunun, bu alandaki sorunları tek başına ortadan kaldırması mümkün değil. Mal ve hizmet alımlarında duyulan ihtiyaç, acaba, sağlıklı bir şekilde tespit edilecek midir?.. İhale konusu olan hizmete acaba, gerçekten ihtiyaç var mıdır?..

Türkiye'nin çeşitli yerlerinde -hep biliyoruz bunları, yaşıyoruz- partizan amaçlarla, maksatlarla ihaleleri yapılmış, temelleri atılmış, şahsa özel yatırımlar var. Projesiz, plansız, programsız yapılan bu yatırımlar bir türlü bitmiyor; çünkü, bunlara ödenek ayrılmıyor. Türkiye'nin birçok yerinde kültür merkezlerinin temelleri atılmış, bir defaya mahsus olmak üzere kaynak ayrılmış; ancak, ondan sonra bir daha ödenek ayrılmadığı için, Türkiye'nin her tarafında serpilmiş, yatıyor; Türkiye'nin, bu tür kaynak israfına... Bu tür partizan maksatlarla bir çok işler birden başlatılıyor; ancak, bunların bitirilmesi bir türlü mümkün olmuyor. Düşünün ki, 100 milyar liraya bir iş ihale ediliyor; ancak, o iş, bugün 100 trilyon olmuş, ama, daha bitirilememiş.

Bu şekilde, bu kaynak israflarıyla, Türkiye'nin bir yere varmasının da mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Daha fazla vaktinizi almamak için, sözlerimi bitiriyor...

AHMET KABİL (Rize)- Zaman bitti zaten!..

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla)- 5 dakikam var daha...

Sözlerimi bitiriyor ve bu kanunun, bütün eksikliklerine rağmen, Türkiye için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Toprak; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eskiden dervişlerin hikmeti olurdu, şimdilerde hükümeti var. Eskiden dervişlerin hikmetli sözleri olurdu, şimdi, dervişlerin sözleri hükümet sözü oluyor. Nasıl mı:

Değerli milletvekilleri, önümde 3 Mayıs 2001 tarihli ek niyet mektubu var, Sayın Derviş'in verdiği bir sözdür, peşine hükümet takılmıştır. Bu niyet mektubunun 15 inci sayfasının ikinci paragrafında "Birleşmiş Milletler standartlarıyla uyumlu bir kamu ihale kanunu 15 Ekim 2001 tarihine kadar Parlamentoya sunulacaktır" diye bir cümle var. Bu tarihe kadar sunulmayınca, bu kez, ültimatoma dönüştü. 20 Kasım 2001 tarihli niyet mektubunda ise "Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu bir kamu ihale kanunu 20 Kasım 2001 tarihinde Meclise sunulmuştur" ibaresi mevcut. Biraz gecikmeyle hemen ültimatom geliyor. Sayın Başbakanın Amerika seyahati yaklaşınca, bu ültimatom üzerine, alelacele bu tasarı gündeme getiriliyor.

Uzun yıllardır altyapısı oluşturulmaya çalışılan bu kanun, temel bir kanundur, gerçekten, birtakım iyileştirmeler getirilmektedir. Bu kadar alelacele getirilmeseydi, daha da olgunlaştırılmış olacaktı. Ben, bu anlamda hiç değinilmemiş birkaç konuya temas etmek istiyorum. Örneğin, bir önceki kamu ihale kanununun 10 uncu maddesinde ihaleye katılımda yeterlilik şartları belirlenirken, gerçekten, sağlıklı kriterler getirilmiş. Daha önce bunun yerine öyle basit kriterler vardı ki, örneğin, benim seçim bölgem olan Aksaray'da Bayındırlık Müdürlüğü 6 parça iş için ihale açıyor, 36 firma müracaat ediyor, 30 firmanın yeterliliği kabul edilmiyor; pulu noksan, dilekçesi yanlış, evrakların fotokopileri tasdiklenmemiş gibi sudan bahanelerle  36 dosyanın 30'u kabul edilmiyor,  6 parça iş, 6 dosya kabul ve 6 kişiye ihale. Bu, Türkiye'nin pek çok yerinde örneğine çokça rastlanan bir sorundu, bu anlamda, 10 uncu madde bir iyileştirme getiriyor, bu tür suiistimallerin önüne geçilmiş oluyor.

Bir diğeri, her iki tasarıda da gündeme gelmemiş, ben, burada, Sayın Bakanın bilgisine sunuyorum: Özellikle, bakanlıkların, il müdürlüklerinin yaptıkları ihalelerde belli limitlerin üzerinde valiliklere onay imkânı getirirseniz, bir tür denetim, bir tür vazgeçirme yoluyla pek çok suiistimalin önü alınmış olur. Belki bu düzenleme yasal düzeyde olmadı; ama, daha alt bir düzenlemeyle, belki yönetmelik, belki bir genelgeyle bu düzenleme yapılmak suretiyle daha da olgunlaştırılmış olur.

Değerli milletvekilleri, her iki tasarıda da şu ana kadar dile getirilmeyen, ilgili bürokratlarla yaptığım temaslarda da maalesef bu konuda gerçek bir boşluk olduğunu düşündüğüm bir husus var: 1999 yılında anayasa değişikliğini gerçekleştirerek uluslararası tahkimi içhukukumuza katmış olduk. Takip eden iki yıl içinde, önce Adalet Bakanlığının getirdiği Uluslararası Tahkim Yasasıyla usul, yöntem, kurallarını belirleyen bir uyum kanununu kabul ettik. Akabinde, Enerji Bakanlığının getirdiği esasa ilişkin Uluslararası Tahkim Yasası ile açık adıyla kamu imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan anlaşmazlıkların, uzlaşmazlıkların çözümlenmesiyle ilgili kanun. Her iki uyum kanunun uygulanması, bu kamu ihale kanunu için de söz konusu olacaktır. Yani, kamu ihalelerinde bir taraf yabancılık unsuru taşıdığı, diğer taraf sözleşmeye taraf olduğu zaman, uluslararası tahkim yoluyla, bu sözleşmeler, (x) ülkesinde bir hakemin önüne veya tahkim kurulunun önüne götürülmek suretiyle iç hukuktan kaçırılmış olacak; maalesef, bu, her iki yasada da, gözardı edilmiş bir düzenlemedir. Bu, alelacele getirilmiş olmasından kaynaklanan gerçek bir boşluktur. Daha alt bir düzenlemeyle yapılması, idarenin elemanlarının bu konudaki keyfiliğini, takdir hakkını zaman zaman kötüye kullanımını engellemesi mümkün olmayacaktır; bu, yasal bir düzenlemeyle getirilmesi zorunluydu.

Yine, sürekli, AB üyelik sürecinde AB müktesebatından bahsediyoruz; ancak, Kamu İhale Kanununun AB müktesebatıyla ne kadar uyuştuğu, ne kadar ayrıştığı konusunda hiçbir bilgi sahibi değiliz. Bu konuda da, alelacele getirilmiş olmanın, herhalde, biraz, faturasını ödüyor gibiyiz.

Değerli milletvekilleri, sözümü fazla uzatmak istemiyorum. Sayın Başbakan ayın 16'sında ABD Başkanı Sayın Bush'la görüşecek. Eylül 1999 yılında Sayın Başbakan Amerika'ya gittiği zaman, hafızalarımıza kazınmış bir fotoğrafı hiç unutmuyorum. Sayın Clinton koltuğun köşesine ilişmiş bir öğretmen edasıyla, Sayın Başbakan, karşısında, sözlü sınava çıkmış bir öğrenci gibi. Bu fotoğraf, hepimiz hatırlıyoruz, günlerce, medyamızda sürekli verildi ve ben bir Türk olarak o fotoğrafı her gördüğümde başımı öne eğdim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne alakası var?

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Şimdi, Sayın Başbakandan iki istirhamım var: Birinci istirhamım, başımızı öne eğdirecek bir duruş sergilemesin. İkinci istirhamım, koltuğunun altında götürdüğü Kamu İhale Kanunu içerisinde, umarım, Kuzey Irak'ı da ihale etmeden döner.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Birinci bölüm üzerinde, biri hükümete, ikisi sayın milletvekillerine ait 3 önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

 

Ahmet Kabil

 

Rize

Amaç

Madde 1.- Bu Kanunun amacı, Kamu İhale Kanunu uyarınca yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi ve uygulanma alanlarının tespitiyle ilgili esas ve usulleri belirlemektir.

BAŞKAN - Sayın Kabil?..

AHMET KABİL (Rize) - Önergemi çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kabil önergesini geri alıyor.

Diğer önergeyi okutuyorum...

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, bu önergemi de çekiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kabil bu önergesini de çekti.

Sayın Hükümetin önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının      24 üncü maddesindeki "% 50 oranının" ifadesi ile "ilk sözleşme bedelinin" ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Sümer Oral

 

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Maliye Bakanı

BAŞKAN - Evet, daha önceki tasarıya uyum sağlamak bakımından.

Sayın Hükümet önergesine zaten katılıyor.

Sayın Komisyon?..

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Komisyon takdire bırakıyor.

Genel Kurulun oyuna sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci Bölümü, kabul edilen bu önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci Bölüm 25 ilâ 41 inci maddeleri kapsamaktadır.

Ancak, ben, bir hususa dikkat çekmek istiyorum, bundan sonraki sözcüler bunu da açıklasınlar; acaba, IMF veya onun destekçileri Türkiye'deki ihalelere hazır değil mi; Sayın Bakanım, bu tarihi niye 1.1.2003 yaptınız, onu, doğrusu merak ediyorum. Acaba, ihaleye IMF de mi hazır değil, yoksa, IMF'nin önerisi değil miydi; onu da bir belirtirseniz iyi olur.

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Bravo Başkan...

BAŞKAN - Çünkü, bütün sözcüler, IMF gelecek, ihalelere girecek... Ama, IMF, ne hikmetse, bir yıl sonraya atıyor, onu anlayamadım ben.

TURHAN GÜVEN (İçel) - IMF istediği için değil, siz istediğiniz için. IMF istemedi, siz istediniz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kim söyledi IMF ihaleye girecek diye?!

BAŞKAN - Ben hükümete soruyorum efendim, tarihi...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ek niyet mektubunda IMF'nin böyle bir isteği yok; o, sizin isteğiniz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kim söyledi bunu?! Kim diyor yahu?!

RIZA AKÇALI (Manisa) - IMF, ihale kanunu bir an önce çıksın istiyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O "çıkarın" diyor.

BAŞKAN - Tarihine karşı çıkıyorsunuz kardeşim. IMF hazır değil mi acaba diyorum ben de.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Tabiî, tabiî...

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Geçer; buyurun.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve televizyonları başında bu saatte bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımıza sevgi ve selamlarımı sunuyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Televizyonları başında kimse yok bu saatte.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - İzliyorlar, meraklılar; çünkü, önemli şeyler görüşülüyor burada.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 795 sıra sayılı tasarı, aslında, az önce Meclisten geçmiş olan Devlet İhale Kanununun bir tamamlayıcı cüzü halinde. Aslında, bunun ayrı bir kanun olarak düzenlenmesi, belki, hukuk tekniği açısından bir eksiklik diye düşünüyorum; zira, bu tasarı, daha çok, Kamu İhale Kanununun usul işlemlerini, yasakları, sorumluların cezaî sorumluluklarını ve sözleşme yapılma şekil ve usullerini içermektedir, o alanları düzenlemektedir.

Şu anda özellikle üzerinde konuşacağım ikinci bölümde, 25 inci maddeden 41 inci maddeye kadar olan kısımda, yasaklar, yasak fiiller, ihalelere katılma yasakları, yüklenicilerin cezaî sorumlulukları, görevlilerin cezaî sorumlulukları, yapım işlerinde yüklenicilerin ve alt yüklenicilerin sorumluluğu, yapı denetim görevlilerinin sorumluluğu, danışmanlık hizmeti sunucularının sorumluluğu, tedarikçilerin sorumluluğu, hizmet sunucularının sorumluluğu, teminatlar düzenleniyor ve bu yasada hüküm bulunmayan hallerde diğer yasalara -Borçlar Kanunu ve diğer kanunlara- atıflarda bulunuluyor. Geçici madde var, daha önce yürürlükte olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun hangi durumlarda yürürlükte devam edeceği var ve daha sonra, yürürlük tarihi 1.1.2003 olarak burada belirlenmiş. İkinci kısım bu alanları düzenlemektedir.

Elbette ki, Devlet İhale Yasası, daha önceki 794 sıra sayılı Devlet İhale Yasa Tasarısında belirtildiği gibi, kamu harcamalarının, devletin mal ve hizmet alımlarının hatta satımlarının, devletin yapı, inşaat işlerinin yaptırılmasına ilişkin esasları düzenlemekte idi.

Elbette, bu alanda devletin harcamaları az değildir. Günümüze kadar -daha önceki yasanın uygulanmasıyla birlikte- devlet ihalelerinde birtakım yolsuzlukların olduğu, usulsüzlüklerin olduğu, birtakım ihalelere fesat karıştırılarak haksız kazançlar temin edildiği yönünde kamuoyunda da çok büyük şikâyetler olmuştu. Burada -belki, bu şikâyetleri giderici boyutta olmasa bile- Kamu İhale Yasa Tasarısını görüştük, Meclis kabul etti, şu anda da 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Tasarısını görüşüyoruz. Bu tasarının daha çok kamu ihaleleri yapıldıktan sonra, yapılacak sözleşmeye ilişkin düzenlemeler getirdiğini, daha önce de belirtmiştim.

Devlet harcamaları, özellikle, yatırım, mal ve hizmet alımlarına yöneliktir; ama, Devlet İhale Kanununda, 794 sıra sayılı tasarıda ve burada, özellikle, mal ve hizmet alımlarının, yapım işlerini kapsadığını görüyoruz; ama, bunun yanı sıra -DYP'nin sayın konuşmacısı da burada izah ettiler- artırma ve eksiltmelerde, satım, kira gibi, yani devlete ait menkul ve gayrimenkullerin satışlarıyla ilgili, kiralanmasıyla ilgili ve bunların mülkiyetten gayri diğer aynî haklarla ilgili devirlerinin nasıl yapılacağı ve bunların kapsamları burada pek zikredilmemiş durumda. Burada kanun koyucunun, bilerek mi sustuğu veya bunu başka bir yasayla mı düzenleyeceği noktasında birtakım şüphelerimiz var. Doğrusu, bugün, devletin elinde bulunan gayrimenkul ve menkullerin satışları da eksiltme ve artırma şeklinde, daha çok artırma şeklinde ihalelerle, yapılmakta, müzayedelerle yapılmakta. Bunların nasıl düzenleneceği, hele şu anda, kamuoyuna ait, devlete ait, Hazineye ait gayrimenkullerin ihaleyle satışı aşamasında; bunların satışları ayrı bir düzenlemeyle mi yapılacak, yoksa daha önceki ihale kanunuyla mı yapılacak? Şu anda yürürlüğe girecek -gerçi, 2003'te yürürlüğe girmesi öngörülen- bu tasarılar yasalaştığı zaman, Sayın Cumhurbaşkanı imzalayıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra ve 2003 yılında yürürlüğe girdikten sonra mı bu uygulanacak? Bunlar kapalı olarak bırakılmış.

Kamu kaynaklarının en fazla israf edildiği veya birtakım yolsuzluklarla, ihalelerde yapılan usulsüzlüklerle birtakım kişilere usulsüz yönde aktarıldığı ve bu noktada birtakım haksız kazançların temin edildiği noktasında büyük şikâyetler vardı. Gerçekten de, devletin harcamalarının büyük bir kısmını oluşturan ihalelerle aktarılan kaynakların, bu ihalelere yolsuzluk ve usulsüzlük karıştırılarak veya fesat karıştırılarak veya ihale makamındaki sorumlu kişilerle veya ihaleye katılan müteahhitlerle yapılan birtakım, daha önce, ihale öncesi yapılan usulsüz görüşmelerle devletin aleyhine sonuçlandığını ve herkesin de bundan şikâyetçi olduğunu biliyoruz.

Bu yasal düzenlemelerin, Devlet İhale Kanununun, bu gibi yolsuzlukları veya devlet kaynaklarının haksız yönde başkalarına aktarılmasını önleyici yönde bir vasıf taşıyıp taşımadığından da burada biz şüpheliyiz. Gerçekten, bu ihaleler yapılırken birtakım etik değerlere, ahlak değerlerine gerçekten saygılı olunacak mı; oluşturulan kurumlar bu noktada gerekli hassasiyeti gösterecekler mi; bu noktada gerçekten şüphelerimiz var; zira, kanunların tek başına, yani, ahlakın olmadığı bir ortamda veya ahlak kurallarına riayet edilmediği bir ortamda çok işe yaramadığını da biliyoruz. Türkiye'de bu alanların ve altyapının oluşturulmasında, gerçekten, ahlakî kurallara, görev ahlakına bağlı olmayan kişiler hakkında yapılacak cezaî kovuşturmalar olmasına rağmen, bu fiillerin veya bu haksızlıkların veya bu kanuna aykırı davranışların tespitinde, ancak kanunî müeyyidelerin uygulanabileceği göz önünde bulundurulduğunda, aynen, ekonomide "kayıtdışı ekonomi" dediğimiz gibi, kayıtdışı birtakım yanlış davranışlar, hukuka aykırı davranış ve fiiller tespit edilemediğinde hangi kontrol mekanizması devreye girecektir diye sorduğumuzda, elbette ki, bu alanda devreye girecek olan, ahlak yapısıdır. Bugün Türkiye'de bunun altyapısı oluşturulmakta mıdır? Maalesef, bugün, ahlakî yönden insanları yüceltecek alanlarda, eğitim alanlarında çalışmaların ne derece yapıldığını... Türkiye'de şunu söyleyebiliriz: Ekonomik krize rağmen, bir ahlak krizinin de olduğunu burada maalesef vurgulamak zorundayım; zira, ahlak krizinin olduğu bir yerde, bunun neticesi olarak ekonomik krizler de doğacaktır. Bugüne kadar yapılan yolsuzlukların temelinde, bu ahlaka aykırı davranışların yattığını kimse inkâr edemez. Zira, ahlaklı davranan bir insan, devletten almış olduğu kredilerin üzerine yatmak gibi veya yapmış olduğu görevi ahlaka aykırı olarak kanunun da tespit edemeyeceği alanlarda kendi lehine, elindeki yetkileri kendine menfaat temin edecek şekilde kullanmasını kim önleyecek? Elbette ki, ahlakî değerlerin yükseltilmesi noktasında yapılacak çalışmaların da, bunu, takviye etmesi gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de şu anda hükümetin, özellikle 57 nci hükümetin yapmış olduğu yasama çalışmalarında veya yürürlüğe giren yasalarda, hükümete ait tasarıların yürürlüğe girmesi noktasında ve kanunların yapılış tekniğinde birtakım sıkıntıların olduğunu da görüyoruz. Diğer konuşmacı arkadaşlarımız da, bunları vurguladılar aslında.

Yani, yasalar yapılırken o yasayla ilgili olmayan, o yasayla uzaktan yakından münasebeti olmayan başka maddeler de bu yasaların içerisine konularak, âdeta, milletten bir şeylerin kaçırılmaya çalışıldığı gibi bir imaj uyandırılmakta ve kaçırılmaktadır da.

Bunlar, toplumun talep ettiği, gerçekten Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yasalar çıkarılırken, o alanı düzenleyen yasa metni, yasanın bütünlüğü içerisinde başka bir şeyler sokuşturularak, âdeta, o yasa... Topluma karşı da bu alanda böyle bir düzenleme yapıyoruz, yani, ihalelerde, artık, yolsuzluk yapılmayacak, hortumlama yapılmayacak; devletin kaynakları daha optimum şekilde, daha rasyonel kullanılacak, daha adil kullanılacak ve o kaynaklarla millete daha çok fayda temin edilecek denilirken, bunların içerisine sıkıştırılmış kavram veya maddelerle, âdeta, bu kanundan beklenen neticeden başka bir şeyler bekleniyormuş imajı verilmektedir.

Mesela, geçenlerde çıkarılan deprem bölgesindeki 1999 yılına ait vergilerin terkin edilmesine ilişkin yasanın 7 nci maddesinde olduğu gibi. Aslında, o yasayla hiç ilişkisi olmayan bir madde sokuşturularak, olağanüstü hal bölgelerinde uygulanacak 2002'nin sonunda yürürlüğe girecek olan bir Teşvik Yasası, âdeta, ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Biz, bu yasalarda da inceliyoruz metinleri, buna benzer bazı alanlar mı var; yani, burada düzenleme yapılırken, artırmalar, satımlar, kiralamalar; bunlar niye düzenlenmiyor? Acaba bu yasalar düzenlenirken kanun koyucu kamu menfaatını temin noktasında hangi amacı güdüyor, Sayın Hükümet hangi amacı güdüyor? Bu yasalar yapılırken yürürlük tarihlerinin de bu tarzda abes bir şekilde konulmasından beklenen amaç nedir? Bunları anlamak da gerçekten zor. Yani, burada, şu yasanın 40 ıncı maddesinde "yürürlük tarihi 1.1.2003" derken, hangi amaç güdülüyor allahaşkına! Bunu izah etmek de zor.

Acaba daha önceki ihale yasasının adil bir ihale yapmayı temin etmediği noktasında eksiklikleri olduğu gerekçesiyle gündeme getirilen bu yasayla daha adil bir ihale yapılacağı, kamu kaynaklarının daha iyi harcanacağı, ihalenin millet menfaatına yapılacağı iddia edilirken, eski yasanın bir yıl daha yürürlükte kalmasından beklenen kamu menfaatı nedir; bunu sormak istiyorum. Diğer hatip arkadaşlar da bunu sordular aslında: "1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girer." Yani, çok acele miydi bu cumartesi, pazarı kullanarak veya Meclisin normal çalışma saatleri dışına çıkılarak bu yasanın alelacele çıkarılması? Arkasına da "2003 yılında yürürlüğe girer" denilmesindeki amaç nedir; bunu da anlamak zor. Yani, burada birilerine verilmiş taahhütler mi yerine getiriliyor? Hemen, günü dolmadan veya... Burada, eski ihale yasası bir yıl daha devam etsin, bu ihalelerden menfaat temin eden kesimler biraz daha menfaat temin etsin diye mi düşünülmüş? Niye bunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi düşünülmemiş?

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - O zamana kadar kurullar oluşturulacak.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Bu da gerçekten bu yasanın içine sokuşturulmuş âdeta bir tuzak madde.

Aslında diğer yasalarda da, böyle, toplumun önüne konulmuş, âdeta Türkiye'yi mayın tarlası haline getirmiş, mayın hükmünde bazı maddeler ve kavramlar var.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Afganistan mı burası?

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Nasıl bunu bu şekilde koyabiliyoruz, hükümet bunu hangi gerekçeyle koyuyor; bunu anlamak da mümkün değil.

Evet, şu anda, gerçekten toplumun talepleri varken, Türkiye'nin gerçekten ihtiyaç duyduğu yasalar yapılmaya çalışılırken, başka odaklara, Avrupa Birliğine, Avrupa Birliği müktesebatının Türkiye'ye taşınması adına verilen taahhütleri yerine getiriliyor. IMF'ye verilen taahhütler yerine getirilme adına bu yasal düzenlemeler yapılıyor; ama, burada bunlar yapılırken, gerçekten, bazı yapılan yasalarda da birkaç ay sonra tekrar yeni düzenlemeler, yeni kanunlar konulmasına veya sayın hükümetin, bazı alanda yapmış olduğu düzenlemelerin, bir sene sonra, tam tersine bir düzenleme yapmaya kalkmasına da burada şahit oluyoruz. Yani, Sosyal Güvenlik Yasasında, iki yıldan daha fazla süresi kalan çalışanların emekliliğinin beş yıl ötelenmesi, on yıl ötelenmesi adına, yani, çalışanlar emekli olmasın, sosyal güvenlik kurumları biraz daha nefes alsın diye bir yasa yapılırken, bugün, kamu çalışanlarının daha erken emekli olması noktasında, âdeta, onların emekli olmasını teşvik edecek birtakım davranışlara girilmesini de anlamak mümkün değil. Yani, Türkiye'nin yeniden yapılanması amacına uygun bunlar yapılıyorsa, bu iddiayla yapılıyor ve bu kadar kısa süreli, gerçekten, Türkiye'nin, birtakım, âciliyetle, bekleyen sorunlarını halletmeyecek bu yasaların çıkartılıp bir sene sonra tekrar kaldırılması, bir sene sonra önemli maddelerinin değiştirilmesindeki amacı da anlamak mümkün değil.

Burada, aslında, şu anlaşılıyor: Yani, sayın hükümet, toplumun bir temsilcisi olarak, burada, yasama Meclisinde çoğunluğu elinde tutan bir iktidar olarak yapmış olduğu yasalarda, yasa metinlerinde, âdeta, toplumun taleplerini değil, başka odakların, sanki, taleplerini burada gündeme getirerek yasalaştırmaya çalışıyor. Bunun aksi iddia ediliyorsa şayet, bu yasanın da 2003 yılında neden yürürlüğe girmesi gerektiğinin burada izah edilmesi lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasada eksik olan ve şu anda görüştüğümüz ikinci kısımda dikkatimi çeken konulardan birisi de... Şu anda genel şeylere... Tabiî ki, işin ruhu budur; yani, kanun yapma amacına ilişkin, hükümetin gerçek iradesi çok önemlidir burada. Yani, yasa niçin yapılıyor, hangi kamu menfaatını düzenlemek için veya temin için yapılıyor, bunlar çok önemli, onlara değinmeden geçemeyiz; ama, şu anda teknik açıdan da, mesela, 26 ncı maddede, ihaleye katılmaktan yasaklanmalarda -burada bir eksiğin olduğunu ben görüyorum- yasaklanan şahıs şirketlerinde, yani şahıs şirketi şeklinde tüzelkişiliklerde, kolektif şirketlerde, komandit şirketlerde, hisseli komandit şirketlerde, 25 inci maddeye aykırı davranmaktan dolayı ihaleden yasaklananları düzenleyen 26 ncı maddede, şahıs şirketleri ve şahıs şirketlerinin tüm ortakları ihaleden yasaklanıyor; yani, herhangi bir şahıs şirketi, ihaleye fesat karıştırmış, yasaklamayı gerektiren bir fiil işlemişse veya taahhüdünü yerine getirememişse, 25 inci maddede sayılan şartları yerine getirmemişse, burada hem şahıs şirketi ihaleden belli bir süre yasaklanıyor hem de şahıs şirketinin tüm ortakları yasaklanıyor; ama, bu ihaleyi alan şirket, müteahhit şirket, sermaye şirketiyse, bu sermaye şirketi de yasaklanıyor tüzelkişiliği olarak; ama, bu sermaye şirketinin ortakları olan gerçek kişiler ve tüzelkişiler, ancak bu şirkette yüzde 50 ve daha yukarı hisse sahibiyse bunlar yasaklanıyor; yani, bir tüzelkişilik, şahıs şirketi değil de sermaye şirketi halinde teşekkül etmiş ve ihale almışsa, burada da yasaklamayı gerektiren bir hatayı yapmışsa, yanlışı yapmışsa, suçu işlemişse, burada bu şirket yasaklanırken, yüzde 50 ve daha fazla hissesi olan bu şirketin ortakları da yasaklanıyor. Peki, şirketlerde yüzde 50 ve daha fazla hissesi olan ortak yoksa; yani, 9 veya 10 ortaklı bir şirket, yüzde 10 ve 12 hisselerle bu şirketi kurmuşsa, buradaki şahıslar yasaklanmayacak mı; yani, ancak, sermaye şirketinde yüzde 50 ve daha fazla hissesi olan kişiler mi yasaklanacak? Yani, böyle bir şirkette hissesi bulunan, yüzde 50'den daha az hissesi olan bir şahıs veya tüzelkişilik, başka bir işletmesiyle veya şahsi işletmesiyle devlet ihalelerine girebilecek mi? Yani, burada, daha yüksek hissesi olanlar yasaklanırken, daha az hissesi olanlar yasaklanmıyor, sadece şirket yasaklanıyor. Aslında, buradaki yüzde 50'nin biraz daha aşağı çekilmesinde daha çok fayda olacağı kanaatindeyim.

Diğer taraftan, devlet ihaleleri yapıldıktan sonra, kamunun ödeyeceği ödenekler şayet yoksa; yani, yapılan ihalede -bir inşaatsa, bir yapı ihalesiyse- normal şartlarda işin bitim süresi içerisinde devlet buna ödenek ayıramayacaksa veya müteahhidin hakedişlerini ödeyemeyecekse, bu yapım işleri gerçekten savsaklanmaya bırakılıyor; yani, iki yılda bitirilecek iş, on yılda, onbeş yılda bitiriliyor âdeta ve burada hem kamunun zararı oluyor hem de aslında müteahhit işletmenin ve müteahhidin zararı oluyor.

Aslında, daha önce çıkarılan Kamulaştırma Kanunundaki "istihkak bedelleri yatırılmamışsa, o şahıslara ait taşınır veya taşınmaz mallar istimlak edilemez" hükmünün de burada konulması, bu alanda düzenlenmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Zira, müteahhit, belli bir keşif bedeliyle ihale edilen bir inşaat işini alıyor -aslında, onu bir yılda bitirebilir- ama, belli bir aşamaya geldikten sonra, hakedişlerini alamıyor; hakediş alınamayınca iş duruyor. İş durduktan sonra, enflasyonist bir ortamda, gerçekten, yeniden keşifler yapılıyor, yeniden hakedişler belki düzenleniyor veya orada, en azından, müteahhit firmanın enflasyon karşısında uğramış olduğu zararların giderilmesi noktasında bir niza çıkarılıyor, bir dava açılabiliyor. Burada, bitirilecek işlerin -normal süresi içinde- hakedişlerinin verilmesi veya en azından bütçede o ödeneğin ayrılması noktasında bir düzenlemenin yapılması gerekirdi; maalesef, bu yapılmamış. Ülkemizin en büyük kanayan yarası olan ihalesi yapılmış işlerin çok uzaması, yani, müteahhide hakedişin ödenmemesinden kaynaklanan çok uzamalar, savsaklamalar ve vadesinde bitirilememe gibi birtakım sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik bir düzenleme de yapılmamış durumda; bunlar da yapılsaydı, çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum; çünkü, bizim bölgemizde de -her alanda bu böyle-bir sulama ihalesi vardı; bu ihaleye, 1999'da 4,5 trilyon civarında bir ödeneğe ihtiyacı varken 245 milyar ayrılmıştı. Daha sonraki yıllarda da bütçede 1'er lira -yani, devlet muhasebesinde yeri kaybolmasın diye- gibi çok küçük komik ödeneklerle ileri yıllara ötelendi; ödenek yokluğundan bu yatırımlar yapılamadı. Bu yatırımların yapılamaması hem o yatırımı yapan müteahhidi hem de o bölgede bu yatırımdan hizmet bekleyen veya kamuya birtakım hizmet üretecek vatandaşlarımızı da mağdur etmiştir. Şayet devletin ödeneği yoksa veya hakedişler gününde ödenemeyecekse, bu alanda normal süresinde bitmeyecek, ödeneksizlikten bitirilemeyecek ihalelerin de yapılması noktasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Geçer,buyurun.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...bir düzenleme getirilmesi yerinde olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Geçer.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır.

Buyurun Sayın Yalçınbayır.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)-Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet ihale sistemi, öteden beri özel yasalarla düzenlenmiştir. 1857 tarihli Nizamname, 1925 tarihli 661 sayılı Müzayede Münakasa ve İhalat Kanunu, 1934 tarihli 2490 sayılı Kanun ve 8 Eylül 1983 tarihli 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve bu kanun 1.1.1984'te yürürlüğe girdi ve yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra da tartışılmaya başlandı.Hükümetin Resmî Gazetelerde yayımlanan yıllık programlarında, sürekli, İhale Kanununda değişiklik yapılacağı yazıldı. Bu nedenle, bu kanun, IMF kanunu değildir, onların beklentisi doğrultusunda çıkarılan bir kanun da değildir; ancak, kanunlaşma süreci, belki, usule uygun olarak, demokratik katılıma, halkın bilgi edinmesine uygun olarak yapılmamıştır; belki, şuradaki tartışmalar dahi, bu kanunun hizmet edeceği temiz toplum, temiz siyasete de hizmet etmemektedir; çünkü, burada haklar suiistimal edilerek, muhalefetin hakları gözardı edilerek bir çalışma da yürütülmektedir.

Yıllık programlar itibariyle, 27 Nisan 1998 tarihinde sorduğumuz soruya, Sayın Yaşar Topçu, Türkiye-AT ilişkilerinin ve gümrük birliğinin sağlıklı işlemesi açısından; Sayın Sümer Oral, 3 Kasım 1999 tarihinde sorduğumuz soruya, topluluk ihale mevzuatına uyumu sağlamak için, yine, Maliye Bakanı, 5.1.2000 tarihli sorumuza  verdiği cevapta, 1998 yılı Mayıs ayında çalışmaların başladığını, kasımda bitirildiğini; ancak, seçim nedeniyle bunun yasalaştırılamadığını ve yine 1999 yılı nisanında bu konuda çalışmalara başlandığını ifade etmiştir.

Yine -biz, soruları, hep denetim itibariyle soruyoruz- Sayın Bahçeli'ye sorduğumuz soruya, Sayın Bahçeli, 14.11.2001 tarihinde cevap vermiş ve cevabın ekinde, Temmuz 2001 tarihli 2000 Yılı Programı Hukukî ve Kurumsal Düzenlemeler İzleme Raporunu ibraz ederek, orada şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü gibi üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşların ihale mevzuatına uyum sağlamak ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkları gidermek üzere yürütülen çalışmalar tamamlanarak, yeni bir devlet ihale kanunu tasarısı hazırlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü alınıp, söz konusu taslağa son şekil verilmektedir ve nitekim bu taslak, 20.11.2001 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilmiştir."

Yine biliyoruz ki, 24 Mart 2001 tarihli ulusal programımızda, kamu ihaleleriyle ilgili, aynı gerekçeyle beyanlar vardır ve yine, 28 Ekim 2001 tarihli Resmî Gazetede, yıllık programda bu beyanlar tekrar edilmektedir.

Bunları söylememin nedeni, bu konularla ilgili, iktidar partilerinin veya hükümetin, kamuyu bilgilendirme çalışmalarını yeterince yapmamaları, bu kürsüye gelip beyanda bulunmamalarıdır zamandan kazanma uğruna. Bu, bir demokratik eksikliktir, demokratik ayıptır. Halkın, kanunun neyi getirdiğini bilme hakkı vardır, bunun, IMF'nin dayatması, diretmesi olup olmadığını bilme hakkı vardır. Bu nedenle, belki bazı arkadaşlarımız, hükümetin söylemesi gerekeni niye sen söylüyorsun diyeceklerdir. Kamunun doğruyu bilme hakkı var. Hükümet yapmıyorsa, gerekirse biz yaparız.

Değerli milletvekilleri, 795 sıra sayılı kanun tasarısının genel gerekçesi, demin belirttiğim gerekçeler aynen tekrarlanmak suretiyle arz edilmiştir. Kanun tasarısının içeriğine baktığımızda, benim konuşma yapacağım kısımla ilgili, Üçüncü Kısımda, yasaklar ve sorumluluklar, yasak fiil ve davranışlar zikredilmiştir; bununla, toplam kaliteye ulaşılması, usulsüzlük ve yolsuzlukların önlenmesi de amaçlanmıştır.

Sürenin kısıtlı olması nedeniyle, bunları tek tek saymak oldukça zordur.

Yine, ihalelere katılmaktan yasaklama vardır. Yine, yüklenicilerin ceza sorumluluğu söz konusudur ve ayrıca, görevlilerin ceza sorumluluğu, bilgi ve belgeleri açıklama yasağı vardır. Bilgi ve belgeleri açıklama yasağını, siz, şeffaflıkla, açıklıkla, denetimle, bilgi edinmeyle nasıl bağdaştırabilirsiniz?!

Yapım işlerinde, yüklenicilerin ve alt yüklenicilerin sorumluluğu 15 yıl süreyle sınırlandırılmıştır; bu, bir yeniliktir. Yapı denetim görevlilerinin sorumluluğu ile danışmanlık hizmeti sunucularının sorumlulukları da, 15 süreyle ve müteselsilen sorumluluktur; tedarikçiler de aynı şekilde sorumludurlar.

Sayın milletvekilleri, görevlilerin ceza sorumluluğu kısmında, ceza kovuşturmasının yanı sıra, idarî takibatın da yapılacağı, zarar ve ziyanın genel hükümlere göre görevlilerden tazmin ettirileceği yazılıdır. Anayasamızın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrasında "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir" denilmektedir. Ancak, yine sorduğumuz bir soruya Maliye Bakanının verdiği cevap: "Bugüne kadar, kamu görevlilerinin verdiği zararlardan dolayı, kendilerine hiçbir şekilde rücu edilmemiştir."

Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız soruyor: "Niye bu 2003'te olacak?" Bunu, niye, gelip, burada açıklamıyorlar? Geçici 1 inci madde, tip sözleşmelerin ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Kamu İhale Kurumu tarafından kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar hazırlanıp, Resmî Gazetede yayımlanacağını emretmektedir. Bu, oldukça karışık, uzun ve zor bir iştir; belki, süre, bunun içindir; ama, bundan sonra da, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce, bu kanunun birkaç defa değiştirileceğini, kuvvetle tahmin ediyoruz.

Bu kanunun, kamu yatırımlarının sürelerini kısaltmasını ümit ediyoruz. Ortalama otuz yıla kadar varan kamu yatırım süreleri var. Kamu yatırımlarındaki enflasyonun, kalan stokların tamamlanmasının, yeni ihale kanunuyla mümkün olabileceğini de düşünüyoruz. Yine, bu kanunun, şunlara da hizmet etmesini isteriz. Maliye Bakanına sorduğumuz ve 9.7.1999 tarihinde verdiği cevapta, Maliye Bakanı şunu diyor: "Rüşvet, giderek yaygınlaşmıştır, kullanılan bedellerin boyutları alabildiğince büyümüştür ve hatta, rüşvet kurumsallaşmıştır." Bu, bir bakanın, zabıtlarda olan ifadesidir ve yine, Sayın Bakana...

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Tarihi kaç?.. Senesi kaç?..

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Lütfen, bakın, 9.7.1999 tarihli ve 11809 sayılı yazılı soruya cevap. Tutanakları size arz ederim.

Yine, aynı soruda, ülkemizdeki yolsuzluğun boyutu sorulmuş, bunun haritası sorulmuş ve alınan cevap, şüphesiz ki, düşündürücüdür. En fazla suçun vergi kaçakçılığı, sahtecilik, dolandırıcılık, gümrük kaçakçılığı, görevi kötüye kullanma, zimmet, rüşvet alma, rüşvet verme, ihaleye fesat karıştırma vesaire... Bunlar, devletin resmî kayıtlarında var olan hususlardır. Lehte veya aleyhte, bunlar, objektif olarak var ve onların iradeleri sonucudur.

Yolsuzluklarla mücadele gereklidir ve bu mücadelede, biz, niye yolsuzluğa karşı devletler grubuna hâlâ girmedik, gireceğimizi söyledik ve hâlâ girmedik ve yine, biz, Yolsuzluklar Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesini niye imzalamadık ve niye Yolsuzluklar Hakkında Medenî Hukuk Sözleşmesini imzalamadık?! Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, programımızda, bunları yapacağımızı taahhüt ettik, somut olarak belirttik.

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Parti değiştirerek mi?!

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Biz, mevcut bilgilerimizi ve tecrübelerimizi ortaya koyduk, arkadaşlar bir araya geldik; bu bir yeniliktir, bu bir değişimdir. Siz, acaba, eski fikirleriniz karşısında veya hâlâ muhafaza ettiğiniz fikirleriniz karşısında, geceleri rahat uyuyabiliyor musunuz?!

Yolsuzluk sorunu ve çözüm önerileri önemli. Dünyanın her ülkesinde yolsuzluk, rüşvet, suiistimal şikâyetleri vardır. Bunlar, devlete ve devletlere arız olmuş hastalıklardır. Bunların panzehiri nedir; açık rejim, şeffaflık, demokrasi, halkın bilgi edinmesi.

Gerçekten, yolsuzluk sorunu sadece ülkemize has değil, tabiî, sadece Arjantin'e de has değil. O boyutlara vardığında, 8 000-9 000 dolar olmasına rağmen, 10 000 dolar olmasına rağmen, halk isyan etti, yolsuzluk diz boyuydu. Bizde, acaba ondan aşağı mı?!

O zaman, bu kanunun yanı sıra, biz, eş zamanlı olarak, demin söylediğimiz uluslararası sözleşmeleri süratle imzalamalıyız ve yine, Adalet Komisyonumuzun gündeminde bulunan 1/773 esas numaralı kanun tasarısını da, süratle, bazı kanunlarda değişiklik öngören, Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesine uyum yasasını da çıkarmak durumundayız. Şeffaflık, mal bildirimi ve ihale sistemi...

Sayın Hüsamettin Cindoruk diyor ki: "Hukuk yoluyla yolsuzluğu önlemek mümkün değildir." Hukuk işlerse, belki yolsuzluk yapanların bir bölümü cezaya çarptırılabilir. Yolsuzlukla hukuk arasındaki ilişkinin pratiği budur. Özellikle demokrasinin yerleştiği ülkeler, bu olguyu siyasal ahlak kuralları koyarak aşmaya çalışıyor, ahlak kurallarına normatif değerler kazandırıyor. Kamu yönetimindeki siyasetçi ve bürokrat ikilisi, görevleri, etki ve yetkileri nedeniyle yolsuzluğa son derece yatkındır. Rüşvet ve çıkarı önleyici ahlak kuralları, son yıllarda, pek çok ülkede peş peşe yürürlüğe giriyor; biz, bu konuda gecikiyoruz.

Geçen dönem, Adalet Komisyonunda, iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla Sayın Akarcalı'nın, siyasî ahlak komisyonu kurulmasına dair kanun teklifi nasıl reddedildi acaba?! Umarım ki, bu süreçten ders aldık, umarım ki, demokrasiyi tüm unsurlarıyla birlikte; halkın bilgi edinmesini, açıklığı, denetimi sağlarız; ama, biz bu denetimi Mecliste sağlayamıyoruz, binlerce sorumuza bakanlar cevap vermedi, Başbakan cevap vermedi; bunlar da resmî kayıtlarda mevcut. Bilgi edinme hakkını, denetim hakkını, demokratik katılım hakkını ben kullanamıyorsam bu vatandaş ne yapacak?!

Saygılarımla. (AK Parti, DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçınbayır.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven.

Buyurun Sayın Güven. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar [!])

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu konuşmaların başlangıcını ben yapmıştım, sonunu da ben yapıyorum; ama, uygun olur, müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Sonu dervişlerin efendim.

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Sana yakışıyor!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bana her şey yakışır tabiî, merak etme.

Seni de bu Meclise, gecenin bu saatinde, gelene gidene laf atasın diye mi gönderdiler canım!..

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başka bir şey beceremiyor zaten.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, şimdi, Türkiye'de, bir süratli kanun çıkarma dönemi başlamıştır. Güzel kanunlar da çıkıyor zaman zaman; ama, çok süratli çıkınca, farkına varılmadan da büyük yanlışlıklar yapılıyor.

Şimdi, birileri kalkıp da efendim, biz kimseden talimat almayız, bilmem ne gibi laflar ederlerse, yanlıştır; çünkü, biz, kendimiz talimat almaya talip oluyoruz. Elimizde, Sayın Bakanın imzasını taşıyan bir ek niyet mektubu var. Burada deniliyor ki: Ben, şu süre içerisinde falan falan kanunları çıkaracağım; yani, taahhütte bulunuyoruz. Kim bulunuyor; bugünkü hükümetimiz bulunuyor. Onun için, bu taahhütlerde bulunup, sonra, kalkıp da "efendim, biz kimseye bir şey de söylemedik, bir şey yapmıyoruz" demek yanlış olur; ama, benim size bir teklifim var. Bakın, herkesin uykusu da artık açıldı, rahatladık. Elimiz değmişken, şu sıradaki, taahhüt ettiğimiz kanun tasarı ve tekliflerini de gelin, beraber çıkaralım. Hiç değilse, beş on gün daha rahat dinlenme imkânına belki sahip olursunuz.. Gelin, beraber çıkaralım.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çıkaralım.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Saat 03.00 oldu. Önümüzdeki hafta görüşeceğiniz 5-6 kanun tasarısı daha var, onları da çıkarırız, daha rahat ederiz. İyi olmaz mı; olur gibi geliyor bana.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Olur... Olur...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ama, bakın, olay o değil. Olay o değil değerli milletvekilleri.

Siz bir şeyi taahhüt etmişseniz, mutlak çıkaracağınızı söylüyorsanız, onu yerine getirmekle kendinizi mükellef hissedebilirsiniz. Acaba, millet, onu böyle hissediyor mu? Taahhütleriniz arasında doğalgaza artış da var. Ek raporda var bu. Ondan sonra, kavgasını yapıyoruz. Vay efendim, belediye başkanları mı suçlu; hükümet mi suçlu?!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Belediye başkanları....

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sana göre...

Ama, bu mektupta  öyle denilmiyor. Bu mektupta "artırmayı taahhüt ediyorum, ben artıracağım, yüzde 15 de KDV koyacağım" deniliyor. O zaman, suçlunun kim olduğunu millet takdir ediyor. Alamaz hale geldiğinden beri, doğalgaz için de hatta LPG için de neyin doğru neyin eğri olduğuna, herhalde, biz değil de o değerli millet, kendisi karar verecektir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kanun geldi, 2 kanun geldi, geçti. Evvela, bunların görüşmeleri hukuka uygun muydu, İçtüzüğe uygun muydu; Anayasaya uygun muydu? Bir işin şekil hukukundan başlamak lazım. İşin şekil hukuku yoksa, esasa girmeniz mümkün değildir. Bu, hukukta genel ilkedir. Bunu herkesin bilmesi lazım. Genel ilkeleri çiğnemeniz size bir şey kazandırmaz; kaybettirir. Şekil hukukuna riayet etmezseniz, esası nasıl inceleyeceksiniz, irdeleyeceksiniz?

Şimdi, dün, şekil hukuku üzerinde gerekeni yaptık biz; ne yaptık; dedik ki, bakın, şu aceleyle getirilen kanunları biz istiyoruz, biz de çıkmasını istiyoruz, bir reform gibi görülüyor. Aslında, siz, bunu prezante ederken, tabiî, bir reform diye takdim edebilirdiniz; ama, bu şekilde değil.

Sayın Meclis Başkanı gönderiyor; kimlere gönderiyor; Anayasa Komisyonuna gitmiyor; ama, Adalet Komisyonuna gidecek bu, gönderilmiş, var burada, okuyorsanız, tabiî, okuma imkânınız olduysa.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Okuyoruz, okuyoruz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ha, olduysa... Ama, şu tasarının içerisinde Adalet Komisyonu raporu var mı; yok; niye yok; acelecilik var da ondan. Komisyona gönderiyorsunuz, yarım saat sonra siz kendiniz toplanıyorsunuz, tali komisyonu bırakıyorsunuz bir tarafa, asli komisyondan karar çıkarıyorsunuz ve tabiî, aceleyle ne çıkarıyorsunuz, bakın; iki tane önerge geldi, geçti geçen kanunda -aceleciliğin en güzel örneği- birinde, değerli grup başkanvekilleri imzalamışlar, veriyorlar, diyorlar ki: "Kamu İhale Kanunu Tasarısının 46 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesini çıkarın." Niye; aceleyle, matbaa, komisyonda verilen bir önerge üzerine bu maddeyi çıkarmış, ikinci cümleyi; ama, basımda olmamış, basımda aynen kalmış. Aceleye bakın yani, sürate bakın yani; ama, buraya gelince farkedilmiş, Sayın Başkan da izah etti, ifade etti bunu. Dedi ki "bu, yanlış basılmış." Ha, ne yapalım o zaman, tekrar çıkaralım metinden. İyi ya, tamam, güzel. Peki, hükümet ne yapmış; hükümet de bunu tekrar koymak için önerge verdi ve siz, bunu kabul ettiniz. Neyi kabul ettiğinizin farkında mısınız? Size soruyorum değerli milletvekilleri, neyi kabul ettiğinizin farkında mısınız?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Öğrenecekler bunları.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Eğer farkındaysanız, o ikinci önergeyi nasıl imzaladınız verdiniz?

Ha, şimdi, bakın, kanun yapmak ciddî bir iştir.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kim imzaladı?..

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Senin de imzan var.

Şimdi, beni, sabahın bu saatinde konuşturmayın.

Değerli milletvekilleri, bakın, imzalar, imzalar... (DSP sıralarından "seçmen dinlemiyor" sesi) Seçmen dinlemesin; ben, size hitap ediyorum zaten canım "sayın seçmenlerim" falan, filan da demedim. Dinleyeceğini umut ettiğim için söylüyorum; çünkü, her konuşmadan belki bir şey çıkar da, işin doğrusunu buluruz diye konuşuyorum; yoksa, bu saatte, çıkıp da nutuk atmak falan gibi bir niyetim de yok.

Olay şu: Neyi kabul ettik, neyi etmedik?.. Çok süratle geçiyor. Bu kadar süratle geçirdiğiniz bir kanun tasarısından, iki kanun tasarısından sonra, siz, niye birini sonra uygulamaya sokacaksınız? Biri de çıksın, bunu izah etsin canım! Eğer, bu kadar süratle çıkmasını istiyorsanız, daha doğrusu, taahüdünüzü yerine getirmek istiyorsanız -ki, getirmeye çalışıyorsunuz- niye bir yıl sonra?.. Efendim, bir yıl içerisinde ancak kurullar kurulurmuş, bir yıl içerisinde bilmem ne olurmuş, yönetmelik çıkarmış!.. Canım, teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda, bir yıl, insan ömründe çok uzun bir süredir. Niye "üç ay" demiyorsunuz, niye "iki ay" demiyorsunuz bunlar için?! Ha, siz bile çıkardığınız kanunun ne getirdiğinin farkında değilsiniz de, olabilir ki, okuma imkânına sahip olursunuz; onun için bir yıl istiyorsunuz. Olayın aslı, biraz da o gibi geliyor bana; ama, ben size şunu söyleyeyim değerli milletvekilleri: Bir yıl sonra, o yönetmeliği çıkaracak insanlar, belki siz olmayabilirsiniz, birileri gelir onu çıkarır.

Gelelim işin usulüne: Dün akşam, dün geceyarısı, Sayın Meclis Başkanlığına bir dilekçe verdik.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan!..

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Usul efendim; bu kanun için de geçerli. Temel kanun kabul ettiniz bu kanunu da, şu anda görüştüğümüz kanunu da temel kanun kabul ettiniz; tek kanunu kabul etmediniz, dikkat edin! Aldığınız karardan ya haberdar değilsiniz ya da kastı mahsusla laf karıştırıyoruz.

Dün yapılan oylama, pek sağlıklı bir oylama olmamıştır. Salonda olmayan bir değerli arkadaşımız bugün dilekçe veriyordu; şu ana kadar da belki vermiş olabilirler "ben salonda değildim, benim adıma kim kabul oyu verdi" diye soruyor Meclis Başkanlığından.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Onun, sizin tarafınızdan verilmediği ne malum?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Kabul oyu vereceğim!.. Aman Allahım, aman Allahım!.. Niye, ben?.. Ben, temel kanun olmasını istemediğim şeye niye kabul oyu vereyim?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Ortalığı karıştırmak için...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - İsteyen sizsiniz, ben değilim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Daha önce de böyle bir suiistimal olmuştu; aynı suiistimal yine olmuş olabilir.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Daha evvel de oldu, yapanlar da belliydi, evet...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Bu suiistimal, muhalefetten de vardı.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, bakın, bir kere bunlarla falan akıl çelemezsiniz, karıştıramazsınız...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz burada kimseyi suçlamıyoruz...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bir insan kabul oyu veriyorsa, bu, temel kanun olsun diyedir; temel kanun olmasın diyen insan, burada kabul oyu verir mi; ret oyu verir. Bir arkadaş gelip de "benim yerime kim kabul oyu vermiş" diyorsa "ben salonda yoktum" diyorsa, o zaman kalkıp da, buna siz "siz verdiniz" derseniz, sizi ayıplamazlar da, sadece güler geçerler size. Onun için, bırakın...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz kimseyi suçlamıyoruz da, sizin mantığınızı suçluyoruz.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sizin dediğinize göre, 550 kişinin hepsi suçlu bu işte... 550 kişinin hepsi suçlu olabilir Sayın Güven; yani, bu durumda "siz" diye, sadece iktidarı suçlayamazsınız.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Neyse... Siz söyleyeceğinizi söyleyin, zapta da geçsinler de, ileride bunun takdirini okuyanlar versin.

Şimdi, bakın, önemli olan şu: İçtüzük çok açık; 13 üncü madde çok açık, 72 nci madde çok açık. Buna rağmen, Sayın Meclis Başkanının, Başkanlık Divanını toplaması, müspet veya menfi bir karar vermesi gerekirdi.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Çok açık; hiç öyle bir şey yok. Tam tersi...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Var...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Hayır... Başka bir şey yok...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Var... Var...

Bu Başkan değil, Sayın Meclis Başkanının, bu konuda, Başkanlık Divanı üyelerini çağırması,  toplantı yapması; ama olumlu ama olumsuz bir karar vermesi söz konusudur, mecburiyettir; ama, yok, siz, buna da "hayır, anlamadık" diyorsanız, o zaman, benim diyecek bir şeyim kalmaz size. O zaman, tavsiye ederim; zaten durmadan değişen İçtüzük, kanun, anayasayı bastırıp duruyoruz iki ayda bir... (DSP sıralarından "gerisi geliyor" sesi.) Gerisi geliyor mu; aman, ne güzel... Gelecek de, nerede uyum kanunları, kaç ay oldu Anayasayı değiştireli siz?! Hani, ölüm cezasını kaldırdınız, nerede uyum kanunu?! Binlerce dosya bekliyor sizin yüzünüzden, biliyor musunuz?! Böyle birtakım kanunlarla uğraşırken uyum kanunlarını unuttunuz. Vatandaşı mağdur ediyorsunuz, vatandaşı mağdur etmeye hakkınız yok. Bakınız, çek dosyaları bekliyor, ne olacağına siz karar vermediniz; çünkü, sizin uğraşacağınız meselelerin çok daha değişik olduğu anlaşılıyor. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Bu Anayasayı biz değiştirmedik mi?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, bırakın, laf atsınlar canım, benim gücüm yeter onlara, artar bile hatta; yalnız yetmez, artar hepsine. Siz, hukuka saygınız varsa çıkardığınız anayasa değişikliğinin kanunlarını çoktan çıkarmalıydınız. Binlerce insanı mağdur eden bir zihniyetin hiçbir yerde...

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Daha iki yılımız var...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı olmasın.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Daha iki yıl adam yatacak cezaevinde. Bakın, işte, zapta geçsin bu: "Daha iki yıl vaktimiz var" diyor. İki yıl daha vatandaşı yatıracağım diyen zihniyet bu işte. İşte bu!.. Bu... Sen!.. Millet seni görsün. Millet seni görsün işte. Sen, vatandaşı haksız yere iki sene yatıracaksın ha! Kanun çıkarmayacaksın!

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Bu çıkarılan kanunlar değil mi?!.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bırak canım sende! Hadi canım sende! Bırak Allah'ını seversen! Siz, bırakın... Sizin hukuka saygınız varsa bu lafları sen söylemezsin; ama, hukuku bilmeyenin hukuka saygısı olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Evet, Sayın Güven'i dinlediniz değerli arkadaşlar. Eğer, hükümetimizin çalışmak gibi bir kararlılığı varsa Sayın Güven'in önerisini oylarınıza sunacağım. "Beş yasa tasarısını daha çıkaralım, önümüzdeki hafta çalışmayalım" diyor. İsterseniz, bunu bir öneri olarak... ("Kabul" sesleri)

Sayın Güven, çalışmaya devam etme konusundaki önerinizde kararlı mısınız?

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Topla Danışma Kurulunu, çağır. Oyla bakalım! Hadi oyla! Kararlıyım ben. Ben onbeş gün burada kalırım.

BAŞKAN - Efendim, İkinci Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... İkinci Bölüm kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamadan önce, 86 ncı maddeye göre lehte ve aleyhte söz istekleri vardır.

Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 2 dakikadır.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne hikmetse, burada bir kanunu tartışırken, kanunun içeriğinden, kanunun niteliğinden çok, nasihat alıyoruz. Aldığımız nasihate baktığımız zaman, bu konuda fikir beyan etmemizi gerektiriyor ve o nedenle, bu tasarıya lehinde oy veriyoruz; neden oy veriyorum; çünkü, bu tasarı, aslında, belki de, gelecekte veya geçmişte, bütün kanunların, hiç olmazsa, uygulama tarihlerini belli bir süre sonraya bırakıyorsa, kamuoyunun da buna hazırlanma imkânı sağlanmış olur. 

Bu konuda değerli arkadaşlarımızın bu saate kadar gösterdiği sabra, ben, bir ortak olarak teşekkür ediyorum; çünkü, bu sabrı birlikte gösterdik ve sanıyorum ki, burada, topluma, bu konuda oy verirken yapılacak tek şey, lütfen, bizi izleyen varsa, ileride izleyecek kişiler varsa, bu kanunları iyi okusunlar; çünkü, Türkiye'de, artık, devlet eliyle rant haksız bir şekilde dağıtılmayacaktır.

Bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Sayın Güven, Sayın Meclis Başkanımız, sizin itirazınıza yönelik yazılı metni hazırladı; bu arada, ben, size, en kısa sürede, gerekçeleriyle birlikte tebliğ edileceğini bilgilerinize sunmuş olayım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kanun çıktıktan sonra tabiî... Kanun bitti ya!..

BAŞKAN - Aleyhte, Sayın Nidai Seven. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı tasarıyla ilgili aleyhte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu iki kanun tasarısını hep dinledim ve komisyon üyesi olarak sabah saat 10.00'dan gece saat 01.00'lere kadar çalıştım; fakat, gördüm ki, burada konuşanların hiçbiri merak edip de, gelip komisyonda neler oldu diye bakmadılar; çok üzüldüm.

Şimdi, yine, keşke diyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, aleyhte nasıl konuşuyor?!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, komisyon üyesi aleyhte konuşamaz.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Aleyhte konuşuyorum Sayın Kamer Genç.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Konuşamazsın, komisyon üyesisin.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Siz, bana öğretemezsiniz; ben konuşurum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, muhalefet şerhi yoksa konuşamaz ki... Ama, sen konuşturursun.

BAŞKAN - Efendim, biz, bu Genel Kurulda lehte söz isteyip de aleyhte konuşanı da gördük; aleyhte söz...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Aleyhinde nasıl konuşuyor?..

BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Peki, ben buyuruyorum; muhatap almıyorum.

Keşke, görev zararları her yıl bütçeye ödenek konulsaydı da, Türkiye, bu duruma getirilmemiş olsaydı. Keşke, rastgele bankacılık izni verilmeseydi de, Türkiye, bugün, tabela bankacılığıyla karşı karşıya gelmeseydi. Keşke, çiftçi, köylüye günübirlik politikalar yapılmasaydı da, bugün, çiftçimiz...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir say bakalım o bankaları...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Efendim?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir say bakalım, o bankalara hangi dönemde kimler izin vermişler?.. Söyle bakalım, kim vermiş o bankalara izin?..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sayayım mı; Etibankı siz özelleştirmediniz mi? Sümerbankı siz satmadınız mı?.. Sayayım mı daha?.. Sayayım mı daha?.. Neyse...

BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, siz, Genel Kurula hitap edin.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Söylediğinle verdiğin cevap, farklı şeyler bunlar... Hayret edilecek şeyler... Ne cehalet!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Banka kurma izni başka, banka satma başka canım...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Müsaade edin arkadaşlar... Bir müsaade edin, lütfen...

BAŞKAN - Sayın Seven, 1 dakika içinde...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben, burada kimseyi suçlamıyorum. Bakın, keşke diyorum... Kimseyi suçlamıyorum. Keşke...

BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, oyunuzun rengini belli edin, zamanımız sınırlı...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Tamam, müsaade edin...

BAŞKAN - Bitiyor efendim.

Buyurun.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Keşke, 77 fon disiplin altına alınmış olsaydı, bugün, kaynaklar israf edilmemiş olsaydı. Keşke, tüm kamuoyuna mal olan İhale Yasası, yıllar önce çıkarılsaydı da, Türkiye'de yolsuzluklardan bahsedilmesiydi. Keşke, seçmene selam vermek için "İhale Kanunu derhal çıksın" deyip de, bugün aleyhinde konuşmasaydınız...

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Nidai Seven aleyhinde söz aldı... Niye aleyhinde söz aldı?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, siz, ne zaman İçtüzüğü hatırlayacaksınız?

BAŞKAN- Sayın Seven, aleyhte mi, lehte mi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhtedir canım!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Oyumun rengini belirtiyorum: Türkiye'nin lehine olan bu kanun, çok güzel bir kanun olduğu için, lehte oy kullandığımı belirtmek istiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayda!.. Olur mu efendim?!.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Olur mu yahu!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayda!.. Bu da zapta geçsin... Bu da zapta geçsin... İlerde Anayasa Mahkemesine gidildiği zaman görülür bunlar... Böyle şey var mı!.. Meclisi Meclis olmaktan çıkarıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, bakın...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Neye bakacağız?!.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir dakika...

Bugün veya dün...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, kuralların ve uygulamaların yozlaştırılmaması lazım.

BAŞKAN - Şimdi, ben, sayın sözcünün ne beyan edeceğini nereden bilebilirim, müneccim değilim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ama, başka bir şey var...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhte söz almadı mı?!.

BAŞKAN - Efendim, onu bilemem, ama, burada, lehte söz alıp...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Kapusuz...

Dün, burada, lehinde söz alıp, aleyhte oy kullanan grup başkanvekillerini de biliyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Siz, dün de müdahale edecektiniz, bugün de...

TURHAN GÜVEN (İçel) - O grup başkanvekili başka canım...

BAŞKAN - Evet, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Ocak 2002 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 02.35

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.