DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 82 47 nci Birleşim 4 . 1 . 2002 Cuma İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMA IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah
Seydaoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951) V. -
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. - İçişleri Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.Sayısı : 685) 7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930)
(S. Sayısı: 794) 8. - Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/931) (S.
Sayısı : 795) VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Kamu İhale Kanunu Tasarısının
görüşmeleri sırasındaki konuşmasında, Partisine sataşmada bulunması nedeniyle
konuşması VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - İstanbul Milletvekili İsmail
Aydınlı'nın, Manisa Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kuruluna ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5174) 2. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, İmralı Kapalı Cezaevinin koşullarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5162) 3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
İşsizlik ve Meslek Kazandırma Projesinde görevli uzmanlara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5205) 4. - Çorum Milletvekili Melek Denli
Karaca'nın, Çorum İlinde yeni bir üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5253) 5. - Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün,
Tekirdağ-Hayrabolu'daki tarihi Osmanlı Köprüsüne ilişkin sorusu ve Kültür
Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/5260) 6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
enerji ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın cevabı (7/5268) 7. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5325) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. İstanbul Milletvekili Yücel Erdener, Dünya
Nüfusuna Dikkat Haftasına, Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Avrupa
Birliği tarafından hazırlanan terör örgütleri listesine, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;
Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in,
ülkemizdeki bor madenlerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Şükrü
Sina Gürel cevap verdi. İçel Milletvekili Turhan Güven ve 21
arkadaşının, İçel İlinde aşırı yağışlar sonucu üretim ve ticaret kesiminin
uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/239), Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya
ve 21 arkadaşının, Harran Ovasının tarımsal sulama sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/240), Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri okundu; önergelerin, gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. 3 Ocak 2002 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 794 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 48 saat
geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına, 795 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9
uncu sırasına alınmasına; 2 Ocak 2002 tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan ve
aynı tarihte dağıtılan 790 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 10 uncu sırasına, 789 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11
inci sırasına, 792 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12 nci sırasına, 791 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13 üncü sırasına ve 793 sıra sayılı Kanun Tasarısının
14 üncü sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 3 Ocak 2002 Perşembe günü
15.00-19.00, 20.00-24.00, 4 Ocak 2002 Cuma, 8 Ocak 2002 Salı, 9 Ocak 2002
Çarşamba, 10 Ocak 2002 Perşembe ve 11 Ocak 2002 Cuma günleri 14.00-19.00,
20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına; 4 Ocak 2002 Cuma günü, gündemin 10
uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar;
11 Ocak 2002 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 8 Ocak
2002 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 9 Ocak 2002 Çarşamba günü de sözlü
soruların görüşülmemesine; 3 Ocak 2002 Perşembe günü gündemin 8 inci sırasına
kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar
tamamlanamaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; 11 Ocak 2002 Cuma günü saat 24.00'e kadar gündemin 15 inci
sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin
tamamlanamaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilen, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan 794 sıra sayılı Kamu
İhale Kanun Tasarısı ile 9 uncu sırasında yer alan 795 sıra sayılı İhale Usul
Kanunu Tasarısı üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda; a) 794 sıra sayılı Kanun Tasarısının, beş
bölüm halinde; 1 ilâ 14 üncü maddesine kadar birinci bölüm, 14 ilâ 28 inci
maddesine kadar ikinci bölüm, 28 ilâ 42 nci maddesine kadar üçüncü bölüm, 42
ilâ 56 ncı maddesine kadar dördüncü bölüm ve 56 ilâ 70 inci maddesi beşinci
bölüm halinde görüşülmesine, b) 795 sıra sayılı Kanun Tasarısının iki
bölüm halinde (1-2 nci kısımlarında yer alan 1-24 üncü maddelerinin birinci
bölüm, 3-5 inci kısımlarında yer alan 25-41 inci maddelerinin ikinci bölüm)
olarak görüşülmesine, c) Tasarıların tümü üzerinde, gruplar,
hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel
konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına
yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olmasına, d) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin
ayrı ayrı oylanmasına ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde o
bölümün kabul edilen önerge ile birlikte oylanmasına, e) Bölümler üzerinde komisyon ve hükümetin
birer, milletvekillerinin de iki önerge verebilmesine, İlişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının
müşterek önerisi kabul edildi. Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve
bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyeliğe İstanbul Milletvekili Bülent Ersin
Gök, seçildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53)
(S.Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S.Sayısı: 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün
Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli
ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun (1/888) (S.Sayısı : 777) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının
(1/930) (S.Sayısı: 794) görüşmeleri, görüşme bütünlüğünün bozulmaması
bakımından, grupların da mutabakatıyla, bir sonraki birleşime bırakıldı. 4 Ocak 2002 Cuma günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.31'de son verildi.
No. : 61 II. – GELEN KÂĞITLAR 4.1.2002 CUMA Tasarılar 1. - Millî Güvenlik
Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/941) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 28.12.2001) 2. - Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/942) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001) 3. - Sendikalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001) 4. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Adalet
Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığına Ait
Bölümlerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/944) (Adalet ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.12.2001) Teklif 1. - Trabzon Milletvekili
Nail Çelebi ve 18 Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/861) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 28.12.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Bursa Milletvekili Orhan
Şen'in, Bursa-Yenişehir Günece Köyü sulama kanallarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5466) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.1.2002) 2. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Eskişehir Birleştirilmiş Bölge Hava Hareket Merkezine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5467) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.1.2002) 3. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, bankaların hesaplarının kontrolüne ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5568) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.1.2002) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1 - İstanbul Milletvekili
Zafer Güler'in, İstanbul Haydarpaşa-Gebze E-5 Karayolunda raylı ulaşım hattı
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5102)
2. - Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, depremzedeler için toplanılan ek vergi ve bağışlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5107) 3. - Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, kamu personelinin ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5115) 4. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, ÖSYM sınav kitapçıklarının bastırılmasına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5118) 5. - Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, üniversitelerdeki başörtüsü sorununa ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5139) 6. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Başbakanlık ve Devlet bakanlıklarındaki müşavir ve
başmüşavirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5142) 7. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Başbakanlıktaki başmüşavir ve müşavirlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5143) 8. - Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, esnafın ekonomik sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5158) 9. - Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5159) 10. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, İnterbank A.Ş.'nin yurt dışı hesaplarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5163) 11. - Afyon Milletvekili
Halil İbrahim Özsoy'un, çiftçi ve besicilerin kredi borçlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5172) 12. - İstanbul
Milletvekili Ali Coşkun'un, Tasarrufu Teşvik Fonunda biriken paraya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5176) 13. - Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de heyelanlara neden olduğu iddia edilen taş ve
maden ocaklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5178) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 4 Ocak 2002 Cuma BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız
vardır, görüşmelere başlıyoruz. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Başbakanlığın bir
tezkeresi vardır; okutuyorum: IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. -
Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma
dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951) 02 Ocak 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi: a) 06.09.2000 tarih
ve B.02.0.PPG.0.12-310-15702 sayılı yazımız. b) 17.11.2000 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12-310-20913 sayılı yazımız. c) Adalet Bakanlığının
25.12.2001 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.53.2000/45084 sayılı yazısı. Kasten etkili eyleme
teşebbüs, sövme, kasten etkili eylem, silahla tehdit suçlarını işlediği iddia
olunan Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen
milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığının
değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının talebini kapsayan ilgi (c)
yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosya hükümete
geri verilmiştir. Sayın milletvekilleri,
gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. V. -
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. -
İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - İçişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için Kocaeli Milletvekili Meral Akşener aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan
işlerden başlıyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığı verilmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik
Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı
mahiyetteki kanun teklifinin müzakerelerine başlayacağız. 3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu
Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu İhale Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S.
Sayısı: 794) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 794 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulun 3.1.2002 tarihli 46 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince,
İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının tümü
üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 20'şer
dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; bölümler üzerinde, gruplar,
hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olması; maddeler
okunmaksızın, sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde
verilen önergelerin kabulü halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte
oylanması; bölümler üzerinde, komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de
2'şer önerge verebilmesi kabul edilmiştir. Bu karar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu Gündeminin iç kapağında da yer almaktadır. (1) 794 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen sayın üyeleri okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe, Doğru Yol Partisi Grubu adına Çanakkale
Milletvekili Sayın Nevfel Şahin, Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Sayın Metin Kalkan; şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat,
Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Masum
Türker, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, İçel Milletvekili Sayın Edip
Özgenç, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu. Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı
Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 2490
sayılı Kanunun ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun değiştirilmesiyle, onların
yerine kaim olacak bu 794 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde söylenecek
elbette ki çok şey var. Yalnız, 2886 sayılı Kanunun bugüne kadarki geçmişine
bir bakmak lazım. Yaklaşık olarak 18-19
yıldan bu tarafa, Türkiye'de uygulanmakta olan, kamu alımlarını, kamu
yapımlarını tanzim eden 2886 sayılı Kanunla ilgili olarak kamuoyunda çokça
spekülasyonların yapıldığı, tartışmaların yapıldığı, 2886 sayılı Kanunun çağın
ihtiyaçlarına cevap vermediği ve mutlaka değiştirilmesi gerektiği ve bu konuda,
Türkiye'deki şeffaflığın, saydamlığın, yolsuzluk ve yoksulluk arasındaki ciddî
bağlantıların 2886 sayılı Kanunla irtibatlandırıldığı, Türkiye'deki sivil
toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, akademisyenlerin, bu salonda bulunan ve
şu anda, televizyonları başında bizi izlemekte olan herkesin malumudur. Tabiî, kamu alımlarının
nasıl yapıldığını, kamu ihalelerinin nasıl yapıldığını, üzerlerinde niçin bu
kadar spekülasyon yapıldığını, siyasî kadroların ve ekiplerin nasıl popülizm
yaptıklarını, kamu yararını kamu alımlarında gözetmediklerini, siyasî
çıkarlarını, gelecek seçim çıkarlarını kamunun yararının önünde görmelerinin
ülkeye ne denli pahalıya mal olduğunu, kamu kaynaklarının ciddî şekilde
savrulduğunu, döküldüğünü, israf edildiğini hepimiz biliyoruz. Buna, elbette ki
çok çarpıcı misaller vermek mümkündür. Değerli arkadaşlar,
yıllardan bu tarafa, hepimizin, İstanbul-Ankara arasında bir an önce bitmesini
arzu ettiği hızlı tren projesinin Ayaş tüneline 100 milyonlarca doların
gömülmesine rağmen, hâlâ bitirilemediğini ve bu tünelin dünyadaki emsallerinin
5 ile 10 katı pahalı yapıldığını, yaptırıldığını ve bunun ciddî bir kamu
kaynağı israfı olduğunu, Türkiye'nin iç ve dışborç stoklarının bu denli
artmasında, Türkiye'nin hortumlanmasında kamu alımlarının çok önemli bir payı
olduğunu ifade etmekte fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar, kamu
alımları dediğiniz zaman, dünya standartlarında yurtiçi gayri safî millî
hâsılanın yüzde 12'si ile 15'i arasındaki bir miktarın kamu alımlarına
gittiğini, Türkiye gibi bir ülkenin de yaklaşık olarak, gayri safî millî
hâsılasını, iyi şartlarda 200-250 milyar dolar düşünürsek 35-40 milyar dolarlık
bir kamu alımının söz konusu olduğunu, 35-40 milyar dolarlık bir rakamın,
Türkiye için, bütçesiyle mukayese edildiği zaman ne kadar ağırlıklı bir rakam
olduğunu, Türkiye'nin gelişmesi için, refahın tabana yayılması için kamu
kaynaklarının ne kadar önem arz ettiğini burada bir kez daha ifade etmekte
fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar,
mevcut, şu anda, burada gündeme gelen 794 sıra sayılı tasarıda, elbette ki,
içeriğine katılmadığımız pek çok madde var; ancak, 2886'yla mukayese edildiği
zaman, ileriye ve iyileşmeye yönelik birkaç adımın dahi atılmış olmasını ben
şahsen önemsiyorum; ama, şunu ifade edeyim ki, bu Kamu İhale Kanunu Tasarısının
içerisinde 70'i aşkın madde var, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının
içinde 40 civarında madde var, ikisini topladığımız zaman 120'in üzerindeki
maddenin muhtevasına itirazlarımızın, çekincelerimizin ve değiştirilmesiyle
ilgili, alakalı olarak da önergelerimizin olması son derece tabiîdir. Yalnız,
biz AK Parti Grubu olarak, her şeye gözü kapalı muhalefet etmenin çare
olmadığını; Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin, Türkiye'deki örgütlü
toplumun, Türkiye'deki meslek kuruluşlarının, Türkiye'deki akademisyenlerin,
düşün adamlarının hep birlikte ittifak ettikleri bu değişikliklere, bizim,
çekincelerimizle birlikte, müspet gördüğümüz noktalarda katkıda bulunacağımızı
ve katılacağımızı da ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu
kanun tasarısının maddeleri içerisinde bize göre çok önemli birkaç maddesi var;
şimdi, burada onlara değinmek istiyorum. Bütün maddeleri değerlidir, önemlidir;
ama, bazı maddeleri, işin âdeta omurgasını, belkemiğini teşkil etmektedir. Onun
için, ben, bu konuya -söz buraya
gelmişken- bu maddelere de değinmek istiyorum. Tasarının 8 inci
maddesinde, eşik değerlerle alakalı bir düzenleme yapılıyor. Genel ve katma
bütçeli idarelerin mal ve hizmet alımlarında rakamları 280 milyar, 300 milyar,
500 milyar mertebelerinde tutuyorlar; yapım işlerinde ise, komisyondaki son
şekliyle, yani, 11 trilyon olarak huzurumuza geliyor. Eşik değerler, teknik bir
kavram olduğu için buradaki arkadaşlarımıza da açıklamakta fayda görüyorum.
Eşik değerler, idare tarafından yaklaşık değer olarak tespit edilen ve bunların
üzerindekilere yabancı firmaların girmesine fırsat verilen değerler demektir.
Bu eşik değerlerin, bugünkü Türkiye ekonomisi ve Türk müteahhitleri, Türk
mühendisleri açısından ele alındığı zaman, gerçekten küçük rakamlar, yetersiz
rakamlar olarak kaldığının altını çizmekte fayda görüyorum; çünkü, dünyadaki
Dünya Ticaret Örgütünün de üyesi olan, bizden çok daha büyük ekonomilerin,
kalkınmış ülkelerin -başta, Amerika, Japonya ve Güney Kore'nin- de kendi
müteahhitlerini, teknik danışmanlarını ve mühendislik gruplarını korumak,
gözetmek, know- how geliştirmek, teknolojilerini geliştirmek ve yerli
sermayenin korunması açısından da, bu rakamların, yaklaşık 20 000 000 dolar
mertebesinde olduğunu ifade etmekte fayda görüyorum. Yine, burada
"ihalelerde, eşik değerlerin üzerindeki işlerde yerli firmalara yüzde
15'lik bir avantaj sağlanır" deniliyor. Değerli arkadaşlar,
ekonomik yapısı, malî yapısı bu kadar zayıflamış olan Türkiye'nin
müteahhitlerinin, mühendislerinin, yabancı firmalar karşısında yüzde 15'le
korunmasının mümkün olmadığını; onların banka kaynaklarını, devlet imkânlarını,
teminat mektuplarındaki, yapım işlerinde kullanmış oldukları kredilerdeki
ucuzluğu dikkate aldığımız zaman, bizim firmalarımızın aleyhine fevkalade fahiş
bir durum vardır. Elbette ki, bu yüzde 15'lik rakamın da yeterli olmadığı
açıktır. Değerli arkadaşlar, kanun
tasarısında "ödeneği olmayan işler ihaleye çıkarılamaz, ilk yıl için yüzde
10 ödeneği olmayan işler ihaleye çıkarılamaz" deniliyor. 2886'da da belli
ve benzer maddeler olmasına rağmen, Türkiye'deki pek çok projenin nasıl akim
kaldığını, nasıl sürüncemede kaldığını, popülist yaklaşımlarla ihaleye çıkmış
işlerin Türkiye'ye ne kadar pahalıya mal olduğunu -biraz önce de ifade ettiğim
gibi- kamu kaynaklarını nasıl peşkeş çektiğimizi, nasıl talanına vesile
olduğumuzu da burada ifade etmiştim. Ödeneklerin transfer
edilmeyeceğini, gelecek yılların ödeneklerinin tam ve kesin şekilde garanti
altına alınması gerektiğinin de altını çizmekte fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar,
hepimizin malumudur, devletin yaptırdığı işler zamanında bitmez, randımanlı ve
verimli olmaz. Özel firmaların yaptırdıkları asfaltlar, devletin ve kamunun
yaptırdığı asfaltlardan daha fazla dayanır. Yaptırılan işlerin kontrolü,
denetimi yeterince yapılmaz. Niçin; çünkü, kontrol müessesesi sağlıklı işlemez.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, kontrol müessesesini nasıl işleteceksiniz: Bakın, bugün, Türkiye'de, 400
000 mimar ve mühendis var. Bu mimar ve mühendisler, Türkiye'nin altyapı ve
üstyapı projelerinin yapılması, planlamalarının yapılması, uygulaması ve
kontrolünden sorumlu kişilerdir. Siz, milyar dolarlık işlerin başına kontrol olarak
vermiş olduğunuz bu mühendislerinize 300-350 dolarlık sefalet ücreti
verirseniz, o insanların kontrol edeceği işlerden istediğiniz verimi, randımanı
almanız mümkün olabilir mi? Elbette ki, hükümetin, ülkeyi idare edenlerin,
ülkenin kalkınmasının dinamiği olan, lokomotifi olan teknik elemanların özlük
haklarıyla alakalı çok ciddî iyileştirmeler yapması gerektiğini, burada, sırası
gelmişken ifade etmekte de fayda görüyorum. Yine, dünyanın gelmiş
olduğu noktada, artık, Amerika'yı yeniden keşfetmenin manası olmadığını,
profesyonel sorumluluk sigortası ve dünyanın uyguladığı sistemlerin
Türkiye'deki ihalelerde mutlaka uygulanması gerektiğini de ifade etmekte fayda
görüyorum. Yani, siz, devletin yaptırmış olduğu binaların depremde ilk yıkılan
binalar olmasını istemiyorsanız, devletin yaptırdığı köprüleri, selde, depremde
yıkılan ilk yapılar olarak görmek istemiyorsanız, devletin, büyük holdinglerin
yaptırmış olduğu işler kadar sağlıklı işler üretmesini, planlamasını, onlar
kadar ucuz ve verimli işler yaptırmasını istiyorsanız, devleti mutlaka ve
mutlaka küçülterek, bağımsız danışman firmaların da dahil olacağı tekliflerin
hazırlanması ve değerlendirilmesi aşamasında teknik danışmanlık firmalarının da
olması gerektiğini mutlaka kabul edeceksiniz, etmeniz de gerekir. Değerli arkadaşlar, yine,
tasarıda "yap-işlet-devret"ler ve "tasarla-yap"larla
alakalı ciddî eksiklikler olduğunu da görüyoruz. Halbuki, Türkiye'nin bugün
gelmiş olduğu, kaynak sıkıntılarının had safhaya varmış olduğu bu noktada, yabancı
sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek için, yabancı sermayenin Türkiye'de kalıcı
yatırımlar yapabilmesi için, altyapı yatırımlarına girebilmesi için, mutlaka ve
mutlaka "yap-işlet-devret"leri öncelikli olarak öne almamız lazım;
ama, "yap-işlet-devret"lerle alakalı da Türkiye'nin ne büyük
handikaplarla karşı karşıya kaldığını, geçmişteki çok vahim birkaç tane örnekle
gördük. Aslında, burada, biraz sonra önergeler üzerinde -inşallah, fırsat
bulduğumuz zaman- konuşurken onları da dile getireceğim; ama, eğer
"yap-işlet-devret"ler iyi kullanılırsa, Türkiye'ye yabancı sermayenin
gelmesine ve ülkenin kalkınmasına mutlaka önemli ölçüde katkıda bulunur; aksi
halde, ülkenin kaynaklarının hortumlanmasına, peşkeş çekilmesine vesile olur. Bakın arkadaşlar,
İzmit'te dogalgaz projesi Eskişehir'le birlikte aynı büyüklüklere sahip
olmasına rağmen, Eskişehir'i BOTAŞ 12 000 000 dolara yaptırdı, İzmit'i yabancı
firmalara 120 000 000 dolara yaptırdılar. Tam 10 katı fiyat farkı var. İşte,
yabancıları kontrol edemezseniz, onlar için mevzuatlarınızı, onları
denetleyecek şekle dönüştüremezseniz, ihalelerinizde ve yapmış olduğunuz,
yaptırmış olduğunuz işlerde gerekli saydamlığı, şeffaflığı, kamu denetimini ve
sivil toplumların denetime katılmasının yolunu açmazsanız, ülkenin kaynakları
bire 5, bire 10 nispetinde yabancılara ve onun yerli işbirlikçilerine peşkeş
çekilir. Değerli arkadaşlar, söz
buraya gelmişken, yine, şu anda önümüze gelen bu tasarının zaaflarından birisi,
2886'dan daha da geriye giden, "Doğrudan Temin" başlıklı 22 nci
maddenin (d) bendinde şöyle deniliyor: "İlk sözleşmeyi imzalayan, yüzde
50'yi aşana kadar işe devam eder." Bu ne demek? Bu, şu demektir
arkadaşlar: 2886 sayılı Kanuna göre, ilk yüklenici işin yüzde 30 fazlasını
yapabiliyordu. Bu kanun tasarısında "kesin proje ve uygulama projesi
yapılmış işler ihaleye çıkar" denilmesine rağmen, bir işin yüzde 50
artabileceğini kabul etmek ne manaya gelir; ya siz kesin projeyi doğru olarak
yapmıyorsunuz, mahal listelerinin tarifini tam olarak yapmıyorsunuz, lüzumsuz
olarak projelerin tevsi edilmesine ve ihaleyi ilk alanın haksız birtakım
kazanımlar elde etmesine, kamu kaynaklarıyla vesile oluyorsunuz demektir.
Halbuki, bizim, bu kanun tasarılarıyla şunu hedeflememiz gerekiyor: Kamu
kaynaklarının en verimli şekilde, kamu yararını gözetecek şekilde
kullanılmasının teminini gerçekleştirmemiz lazım. İnşallah, bu, önergemizle
-zannediyorum- düzelecektir, düzelmesi gerekir; çünkü, bu, 2886 sayılı Kanundan
da daha geriye atılmış bir adımdır. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Değerli arkadaşlar, Kamu
İhale Kuruluyla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum; Türkiye, Sayın
Başbakanın da bir konuşmasında ifade ettiği gibi, üst kurullar cenneti haline
getiriliyor; yani, Meclisin, yani milletin temsilcilerinin kontrol edemediği,
denetleyemediği, özlük hakları, milletvekillerinden kat be kat fazla... Mesela,
Kamu İhale Kurulunun bütçesi, yaklaşık olarak, yılda 10 trilyon lira
mertebesinde olacak. 10 trilyonluk büyük bir bütçeye sahip olacak bir üst
kurulun, Türkiye'deki pek çok büyük kamu kuruluşu bütçesinden daha büyük imkâna
sahip olduğunu ve bu imkânların denetlenmesinin Sayıştay marifetiyle yapılması
gerektiğini... Gerçi, bunlar, daha sonra tasarıya derç edildi. Bunları da
önemli bir adım olarak, iyileşme noktasında önemli bir adım olarak görüyorum; ancak,
bu üst kurulların yarın öbür gün, beraberinde ciddî sıkıntılar getireceğini
burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, Kamu İhale Kurulunun muhatap olacağı
rakamın, Türkiye'nin ekonomisinin en sıkıntılı olduğu dönemde bile 35-40 milyar
dolar civarındaki bir bütçenin, bir harcamanın, dolaylı olarak en nihai yetkili
mercii, denetleme mercii, müracaat mercii, şikâyetleri alma ve neticelendirme
mercii olarak görülen Kamu İhale Üst Kurulunun, bu yetkilerinin, bu denli büyük
yetkilerle donatılmış olması, doğrusu, millet temsilcilerinin, Meclis
iradesinin üzerindeki birtakım kazanımlar vardır ki, bunlar, sadece, Kamu İhale
Üst Kurulunda değil, tütün, şeker, enerjideki gibi, bütün üst kurulların aynı
şekilde yetkilerle donatılmış olduğunu ve bu yetkilerin, aslında, Türkiye'de bu
üst kurullarla alakalı olarak, Meclisin yeni bir düzenleme yapması gerektiğini,
yeni bir konseptle bu meseleye bakması gerektiğini de ifade etmekte fayda
görüyorum. Değerli arkadaşlar, her
şeye rağmen, 794 sıra sayılı, kamu alımlarını düzenleyecek olan bu tasarının
maddelerinde, biraz sonra, katılmadığımız konularla alakalı değişiklik
önergelerimiz olacaktır. Ümit ediyorum... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika
içerisinde toparlayın efendim. OSMAN PEPE (Devamla) -
Hükümet, komisyon ve buradaki hazırun, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
tasarıyla ilgili Türkiye'nin beklentilerinin, Türkiye'deki saydamlığın,
şeffaflığın, katılımcılığın, rekabetin, kamu kaynaklarının en verimli şekilde
kullanılması için, burada, bu tasarıyla alakalı olumlu olarak verilen
önergelere lütfen katılalım ve bu tasarıyı en iyi şekilde çıkaralım. Yarın öbür
gün, bunun şurası olmadı, burası olmadı, şurası eksikti, burası yanlıştı diye
yeniden bunu kamuoyu gündemine getirerek, tartışarak, Meclisin saygınlığına
yara vermeyelim, halel getirmeyelim. Onun için, fırsat burada, şimdi elinizde;
hep birlikte bu konuda en iyisini, en doğrusun yapmaya gayret gösterelim. Biz
muhalefet partisi olarak önümüze gelen her şeye gözümüz kapalı "hayır"
diyerek değil, bu işin en iyi şekilde çıkması, en doğrusunun yapılması
noktasında ne yapabiliriz, hangi önergelerle meseleye -düzeltme noktasında- ne
kadar yardımcı olabiliriz anlayışıyla baktığımızı ifade ediyorum. Bu tasarının en iyi
şekilde çıkmasını, milletimizin ve memleketimizin hayırlı işlerine vesile
olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Pepe. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın
Şahin. DYP GRUBU ADINA NEVFEL
ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kamu İhale
Kanunu Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini arz
etmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
yürürlükte olan 2886 sayılı Kamu İhale Yasası 1984 yılından bu yana geçerlidir.
Ondan evvel 2490 sayılı Yasa vardı, o, elli yıl geçerliliğini korumuştu. Kamu
İhale Yasasından herkes şikâyetçi; sivil toplum örgütleri şikâyetçi,
müteahhitler şikâyetçi, toplumun bütün kesimleri şikâyetçi, iktidarda olan
hükümetler, Başbakan, bakanlar şikâyetçi. Uluslararası denetim şirketleri, 1999
ve 2000'li yıllarda, Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 36'sının yolsuzluğa
gittiğini Sayın Başbakana, Sayın Başbakan Yardımcılarına ifade etmişler. IMF ve
Dünya Bankası, bu İhale Yasasının değiştirilmesi konusunda hükümetlerden niyet
mektubu almışlar. Esasında, en büyük
yolsuzluğun 2886 sayılı Yasanın uygulamasından kaynaklandığını, hükümetlerin,
bakanların bu yasa maddelerini, istisnaî durumları normal durum haline
getirerek yandaş firmalara ihaleleri verdiğini, yolsuzluğun bu şekilde
yapıldığını herkes bilmekte. 1997'nin haziran ayından
sonra, davet usulüyle ve bazı firmalar çağrılarak, karayollarında, hiç gereği
olmadığı halde, 89 uncu maddeye göre, ihale dışına çıkarılarak 5 milyar dolara
yakın ihale yapıldığını, bu ihalelerin şeffaf olmadığını, birkaç firma
çağrılarak verildiğini ve gerekli olmadığı halde, İhale Yasasının dışına
çıkarılarak, Bayındırlık birim fiyatları dolara bağlanarak, Türkiye'nin 3
milyar dolar zarar gördüğünü hepimiz bilmekteyiz. Yine, bu salonun
restorasyonunun, İhale Yasasının dışına çıkarılarak, 40 000 000 dolara yapıldığını
ve Sabancı Holdinge ait İkiz Kulelerin de 40 000 000 dolar olduğunu göz önüne
alırsak, geçtiğimiz dönemlerde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında, Karayolları
Genel Müdürlüğünde, İller Bankasında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında,
birçok barajların davet usulüyle yapılarak, Türkiye'nin, yolsuzluklarda,
dünyada dördüncü sıraya oturduğunu hepimiz bilmekteyiz. Biz, Doğru Yol Partisi
olarak, bu İhale Yasa Tasarısının çıkarılmasından yanayız; ama, eski yasadaki
gibi, birtakım istisnaî usullerin, davet usulünün, uygun bedel her yıl
değiştirilerek, her bakanın, her yetkilinin kendisine göre uygun bedel tayin
etmesinin yollarının, mutlaka, yasada sınırlarının çok iyi tespit edilmesi
gerektiği kanaatindeyiz. Doğru Yol Partisi olarak,
biz de, bu kanunun aksak taraflarını önleyici, açık ve net bir şekilde
sınırlayıcı bir kanun teklifi hazırladık. Doğru Yol Partisi olarak,
komisyonlarda önergeler verdik. Üzülerek söylemek istiyorum ki, verdiğimiz 30'a
yakın önergeden hiçbiri kabul edilmedi. Ne davet usulünün sınırlandırılmasıyla
ilgili ne uygun bedelin tespitiyle ilgili ne de keşif artışının yüzde 10'la
sınırlandırılmasıyla ilgili -esas yolsuzluklara neden olacak konuların
düzenlenmesine yönelik- verdiğimiz hiçbir önergemiz kabul edilmedi. Değerli arkadaşlar,
hükümet, üç yılda bu yasayı hazırlayarak, 3-4 değişiklikten sonra,
Parlamentonun önüne getirdi. dört ay Avrupa Birliği uzmanlarıyla görüşüldüğünü
biliyorum. Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonundan bir günde geçti. 110 maddesi
ve 7-8 tane de geçici maddesi olan bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir
günde, Bayındırlık Komisyonunda iki günde -bir gün önce, muhalefet şerhini
Doğru Yol Partisi milletvekilleri olarak yazdık- görüşülerek ve dün gece
basılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne geldi. Türkiye'nin, herkesin
rahatsız olduğu, bütün kesimlerin sıkıntıda olduğu, IMF'nin, Dünya Bankasının,
uluslararası kuruluşların, Avrupa Birliğinin ve Türkiye'de vergi veren herkesin
rahatsız olduğu bu tasarıyı, hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, komisyonlar
dahil, dört gün içerisinde yasalaştıracak. Millî iradeye, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu kadar güvenmeyen, millî iradeye saygısı olmayan ve 110 maddelik
bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir günde geçirmeye kalkan bir
hükümetin iyi niyetli olduğunu düşünmek mümkün değil. Esasında, bu yasa
tasarısında karşı olduğumuz maddeleri, en sonundan başlayarak, teker teker
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yasa, bu gece
yasalaşacak. Yürürlüğe girme tarihi ne zaman değerli arkadaşlar biliyor musunuz;
yürürlüğe girme tarihi bir yıl sonra; yani, 1 Ocak 2003'te bu yasa yürürlüğe
girecek. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Aceleleri ne peki?! NEVFEL ŞAHİN (Devamla) -
1984 yılında çıkarılan 2886 sayılı Yasa üç ay sonra yürürlüğe girmiş. Hükümete,
bu yasayı niçin bir yıl sonra yürürlüğe koyacaksınız diye soruyoruz; yangın var
diyor musunuz, yolsuzluk var diyor musunuz, yolsuzluklardan şikâyetçi misiniz;
niçin bir yıl sonra?.. Türkiye Büyük Millet Meclisi, komisyonlar dahil, bu
tasarıyı dört günde yasalaştıracak... Efendim, altmış gün içerisinde kurul
kuracağız; onbeş gün içerisinde kurul kurun, on gün içerisinde kurul kurun...
Şartnameler hazırlayacağız, sözleşme metinleri hazırlayacağız, yönetmelikler
hazırlayacağız... Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin üstün iradesini temsil
eden bir kurul, bu tasarıları, temel yasa olarak, görüşmeden, konuşmadan,
maddeleri okumadan, sadece oylayarak kabul edecek; şartnameler, yönetmelikler
bir yıl sonra yürürlüğe girecek... Bu ne demek değerli arkadaşlar biliyor musunuz;
bu, biz, iktidardayken, yolsuzluğa, usulsüzlüğe, yandaşlara ihale vermeye devam
edeceğiz demek. Başka bir amaç yok. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, yine,
en büyük şikâyetlerimizden bir tanesi, devletin, hizmeti istediği kalitede alamaması,
yine, istediği zamanda alamaması, uygun fiyatta alamamasıdır. Eskiden, projeler
yoktu, avanprojeler üzerinden tahminî keşif bedeli yapılırdı, denilirdi ki,
yüzde 30 yanılma payı var, keşif artışları yüzde 30 olarak kabul edilecek.
Yani, 100 milyar liraya ihale ettiğiniz bir işi, 130 milyar liraya kadar, aynı
müteahhide yaptıracaksınız -eski yasanın 63 üncü maddesi- ancak, temel, tünel
gibi altyapı yatırımları olursa, bu, bakan onayıyla artırılabilecek. Değerli arkadaşlar, biz,
tatbikat projeleriyle ihaleye çıkacağız, kesin projeler yapılmadan ihaleye
çıkacağız, keşif artışı yüzde 50 olacak. Dünyanın neresinde görülmüş?.. Bu
konuda önerge verdik; dedik ki, siz, bu yasayı, 2886 sayılı Yasadan daha da
geriye götürüyorsunuz; yani, 10 trilyona ihale ettiğiniz bir işin 15 trilyona
yapılmasını baştan kabul ediyorsunuz. Böyle bir mantık olur mu?! Değerli arkadaşlar, bu
tasarının bu maddesi, 2886 sayılı Yasanın daha da gerisindedir. Dedik ki, ancak
yüzde 10 olarak kabul edilmesi lazım. Avrupa Birliğinde, yüzde 10'u geçen keşif
artışlarında, danışman firmalara tazminat davası açılıyor. Yani, işte, 2886
sayılı Yasayı beğenmeyenler, "yeni, çağdaş bir yasa getiriyoruz"
diyenler, baştan, yüzde 50 yanıldığını kabul ediyor. Verdiğimiz önergede bunu
yüzde 10'la sınırlayalım dedik; ama, maalesef, bu önergemiz de kabul edilmedi. Bizim Doğru Yol Partisi
olarak çok haklı isteklerimiz oldu; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir gecede,
bizim Bayındırlık Komisyonunda iki günde görüşülen 110 maddelik bu tasarıyı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada, hiç okumayan, incelemeye fırsat
bulamayan iktidar milletvekillerine sesleniyorum; milletin üstün iradesini
temsil etmeye davet ediyorum. Dünyanın hiçbir parlamentosunda -ben, dokuz
yıllık milletvekiliyim- bizim Parlamentomuzda da geçtiğimiz dönemlerde,
milletvekillerini, milletin üstün iradesini hiçe sayan, iradeyi yok sayan bir
hükümet daha görülmemiştir. Değerli arkadaşlar, yine,
daha evvel, ihalelerde, her yıl değişen, ortalamalara göre tespit edilen bir
uygun bedel vardı. Biz, Doğru Yol Partisi olarak diyoruz ki, madem, tatbikat
projeleri olmayan işler ihale edilmeyecek, hizmet alımlarında götürü bedel -ne
demek bu hizmet alımlarında, mal alımlarında götürü bedel- yapım işlerinde de
sadece anahtar teslimi uygulansın; ama, hükümetin getirdiği bu tasarıda, böyle
de yapılacak; teklif birim fiyat vererek, müteahhitler, her işi, barajları,
karayolunu, kanalizasyonu, istediği işi, teklif birim fiyat sistemiyle yapacak. Yeni getirilen bir şey
yok; birim fiyat sistemi terk ediliyor, teklif birim fiyat sistemiyle daha
büyük yolsuzluklar, daha büyük usulsüzlükler meydana getiriliyor. İşte, bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi salonu da teklif birim fiyat sistemiyle yapıldı,
40 000 000 dolar ödedi Yüce Meclis; şu anda yargıda. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Affettiler... Affettiler... NEVFEL ŞAHİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bu yasanın uygulanmasına daha bir yıl var. Niye acele
ediyoruz? Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yasayı enine boyuna konuşmadan,
görüşmeden, niçin yangından mal kaçırırcasına geçirmeye çalışıyoruz? Bunu
anlamak mümkün değil. Önümüzde ocak ayı var, eğer bu yasa bir yıl sonra
yürürlüğe girecekse; ama, bizim verdiğimiz önergeye göre, nisan ayının başında
bu yasayı yürürlüğe sokmak lazım; sokmamak için de hiçbir engel yok. Değerli arkadaşlar, yine
de, hepimizin şikâyet ettiği davet usulü, normal usul haline gelmiş, yasal hale
gelmiş. Yani, bundan sonra da idareler, eskiden şikâyetçi olduğumuz gibi,
istediği firmalara davet usulüyle yeterlik verecek, sayıyı, puanlamayı da
kendisi tespit edecek, diyecek ki: 20 firma davet usulüyle ihaleye girmeye hak
kazandı. Esasında, yapım işlerinin tamamı açık ihale usulüyle yapılmalıdır. Değerli arkadaşlar,
beğenmediğimiz 2886 sayılı Yasanın 44 üncü maddesine göre, uçak, gemi, silah,
yüksek teknoloji isteyen -saymışız- barajlar, yollar, kanalizasyonlar davet
usulüyle yapılır. Şimdi gelmişiz, uçak, gemi, yüksek teknoloji isteyenleri
İhale Yasasının dışına çıkarmışız. Neresi bunun çağdaş bir yasa, neresi bunun
şeffaf bir yasa?!. Davet usulünü öyle genişletmişiz ki, uzmanlık isteyen işler,
yani, yapım işlerinde uzmanlık isteyen her iş davet usulü içine girecek.
Eskiden şikâyetçi olduğumuz, topladığımız vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluklara
gitti diye şikâyetçi olduğumuz davet usulü, Türkiye'de, son yıllarda, 1998'de,
1999'da, 2000'de, 2001'de, normal olmayan, istisnaî bir usul olan davet usulü,
o şekilde yaygın hale geldi ki, belediyeler, KİT'ler, bakanlıkların tamamı;
Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, hep
davet usulüyle... Bakın, ben size bir örnek vereyim; hükümet konakları bile
davet usulüyle yapıldı. Şimdi bundan şikâyetçi miyiz; şikâyetçiyiz. Peki, o
zaman, davet usulünü, daha yaygın, daha geniş hale niçin getiriyoruz? Artık, bu yasayla, idareler,
belediyeler, KİT'ler -tamamı- davet usulüyle ihale yapabilecek ve belediyeler,
KİT'ler, eskiden yüzde 30 olan keşif artışlarını bu yasayla yüzde 50'ye
çıkaracaklar. Değerli arkadaşlar, bu
maddeleri mutlaka değiştirmemiz lazım. Bizim, Doğru Yol Partisi olarak üzerinde
durduğumuz konu, mademki, yolsuzluklardan şikâyetçiyiz... Zaman zaman kendi
bakanlığında yolsuzluklara neden olmuş bazı bakanlarımız -Bayındırlık
Bakanlığında da, Enerji Bakanlığında da ve diğer bakanlıklarda- İhale Yasasında
kabahat aramış; ama, şimdi, biz, İhale Yasasını daha da yolsuzluklara müsait
hale getiriyoruz. Bu yasa tasarısının bu
haliyle çıkması mümkün değil. Eğer çıkarsa -buradan iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum- gerçekten de daha büyük yolsuzluklara
sebep olacağız. Sayın Derviş'in
ilgilendiği, bu ihaleleri dışa nasıl açarız; Sayın Derviş, sadece o kısmıyla
ilgilenmekte. IMF'ye ve Dünya Bankasına verdiği bu yasayı Ocak 2002'de
çıkaracağız kısmıyla ilgilenmekte; ama, bu yasa tasarısının birçok maddesi,
sizlerle paylaşma imkânını bulduğum birçok maddesi daha büyük yolsuzluklara
sebep olacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde
hükümetler, kendi dönemlerinde çıkardıkları yasayı bir yıl ertelememiştir.
Niçin bir yıl erteliyorsunuz, neden bir yıl sonra uygulamaya koyuyorsunuz?..
Yoksa, daha yapacağınız ihaleler mi var, yandaş firmalara vereceğiniz ihaleler
mi var?.. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Şahin, 2
dakika içerisinde toparlar mısınız efendim. NEVFEL ŞAHİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ama, bugün açık açık söylemek gerekirse, Türkiye'de en
büyük ihaleler -elimde liste var- 1997'nin haziran ayından sonra başlamış, 1998
yılında, 1999 yılında ödenekleri olmayan işler ihale edilmiş ve bugün,
gerçekten de o işleri alan müteahhitler de zor durumda kalmış; ödenekleri
olmadığından dolayı makine parkları yatmaktadır. Şimdi, bu tasarıyla
diyoruz ki, "yüzde 10 ödeneği olan işler ihale edilecek."
Arkadaşlarımızla beraber dedik ki, gelin yüzde 10 ilk yıl için uygundur; ama,
ikinci yıl için yüzde 20 yapalım, üçüncü yıl için yüzde 20 yapalım ve beş yıl
içinde bu ödeneği yasal halde bağlayalım ve hükümetler bir işi ihale etmeden
önce bu ödeneklerin temin edileceğini yasal olarak garanti etsinler; ama, ilk
yıl ödeneği yüzde 10... Yine, işler, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl; ekonomik ömrü
bittikten sonra, çağdışı kaldıktan sonra ancak bitecekler. Değerli arkadaşlar,
benden sonra, partimizin çok değerli konuşmacıları var, değerli sözcüleri var,
onlar da Doğru Yol Partisinin görüş ve düşüncelerini sizlerle paylaşacaklar.
Biz, yolsuzlukların önlenmesi için yasaların çok net olmasını, her şeyin açık
ve seçik olmasını, bazı kişilerin bu yasalardan faydalanarak yolsuzluk
yapmamasını istiyoruz. Onun için, Doğru Yol Partisi olarak, bu bahsettiğimiz maddeler
düzeldiğinde bu yasaya "evet" diyeceğiz, yürürlük tarihini de 1 Nisan
2002 olarak, en fazla üç ay içinde bu yönetmelikler, sözleşmeler hazırlanır... Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Şahin. Saadet Partisi Grubu
adına Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. SP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine IMF
dayatmalı, şu anda acil ihtiyaç olmadığı, hükümetin bizzat uygulama maddesini
2003'e erteleyerek koyduğu bir maddeyle karşınızdayım, Saadet Partisi Grubu
adına. Değerli milletvekilleri,
Türkiye, şu anda tarihinin en soğuk mevsimini yaşıyor, donuyor. İnsanlarımız,
hükümetin yönetsel eksikliğinden dolayı, bu sene çok daha fazla üşüdü ve ilk
defa sokaklarda, evinde, barınağında donarak ölümleri her gün ibretle,
ıstırapla izliyoruz. Meclis, temsil ettiği
halkının, ıstıraplarını gidermeye, işsizliğini gidermeye, açlığını gidermeye,
üşümesini gidermeye yönelik tedbirler alacağına -bizlere, komisyonlarda ve
Mecliste söylenildiğine göre- IMF'nin, Dünya Bankasının, Avrupa'nın ve ABD'nin
dayatması neticesinde çaresiz kaldığımız için, çok daha başka kanunlar
çıkarılmak zorunda olunduğu ve bunların da yapısal değişiklik adına yapıldığı
söyleniyor. (MHP sıralarından gürültüler) Dinler misiniz,
kabahatleriniz, millete verdiğiniz sıkıntı ve ıstıraplar sizi böyle
konuşturmamalı; başınızı önünüze eğip, bu sebep olduğunuz Bayındırlık Bakanlığından
Enerji Bakanlığına kadar içinde bulunulan, ihale yolsuzluklarıyla çalkalanan
kuruluşların bir kirini kaldırın, sonra konuşun; donan insanların önce bir
ısınarak yaşamasını temin edin, ondan sonra konuşun. Kurullar kurarak,
kurullarda yüksek ücretlerle yeni yandaşlarınızı tayin etmenin mekanizmalarını
kurmayın. ALİ GEBEŞ (Konya) -
Nereye tayin yapılmış? SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Bu kanun, mademki 2003'te ele alınacak, yani üçyüzaltmışbeş gün
sonra uygulanacak; ama, bugün Mecliste konuşuluyor; neden bugün konuşuluyor bir
sene evvel? Türkiye'nin hiç başka çözeceği bir formül, problem kalmadı mı;
hayır. (!) Evet, Sayın Başbakanımız,
güya, Amerika'ya giderken, yılbaşında, belki, sunamadı, götüremedi; bir noel
hediyesi, sepeti ve paketi götürmek üzere, yani, işte, dediklerinizi yaptık...
Tabiî, oraya bir paket armağan verilirken, Türkiye'de, yeniden, bu ihale
yöntemiyle, eski ihale yönteminde eleştirilen yönler uygulamadan kaldırılmıyor,
çok daha karışık, dağınık, bulanık, ihale yöntemleri yeni kanunla, yeni
umutlarla getiriliyor. Evet, Türkiye'de insanlar
yürüyor, işçiler yürüyor, memur yürüyor, profesörler yürüyor, doktorlar
yürüyor, çiftçiler yürüyor; ama, ilk defa, Türkiye'de, bir Başbakan
yürüyemiyor; fakat, millî piyango reklamları yapıyor. (DSP sıralarından
gürültüler) GÜLER ASLAN (İzmir) -
Amerika'ya gidecek... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Uçarak götürüyorlar, özel götürüyorlar. İnsanlar zembille de
gidebilir. İlk defa, bir Başbakan
yürüyemiyor; ama, yandaşlarına reklam çıkartmaya, onlara bilet satarak... (DSP
sıralarından gürültüler) MELDA BAYER (Ankara) -
Sayın Genel Başkanımıza, Başbakanımıza bu şekilde hitap edemezsin, böyle sözler
sarf edemezsin! HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
Sen, evine, akşam sağlam gidebileceğini biliyor musun, garantin var mı? SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Dinler
misin!.. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen!.. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Onlara bilet satarak, Türkiye'de, reel umut üretemeyince hayalî
umutlara sevk etmeye çalışıyor milleti. (DSP sıralarından gürültüler) İHSAN ÇABUK (Ordu) - O,
senin Başbakanın değil mi?.. O, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı. HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
Utanmıyor musun sen kardeşim?.. O Başbakan, senin de
benim de Başbakanım. Sayın Başbakanım
diyemiyor musun? BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen!.. HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
Terbiyesiz... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - "Terbiyesiz"i iade ediyorum size. (DSP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın Kalkan,
siz de biraz hitabınızı... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Benim Başbakanım, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olduğu için
konuşuyorum, onun için konuşuyorum. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen!.. HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
Öyle şey olamaz. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Oluyor bu işte. (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
O, Türkiye Cumhuriyetinin, senin de benim de Başbakanım; utanmıyor musun bu
şekilde konuşmaya? BAŞKAN - Sayın Kalkan,
lütfen, sataşmaya sebebiyet vermeyin efendim. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - 2003'te yürürlüğe girecek bir madde için şimdiden hazırlık yapıyor
bu hükümet; ama, aç ve soğukta olan insanını korumayı, kollamayı düşünmüyor ve
böylece, biz, her gece, gece yarılarına kadar fazla mesai yaparak, halka hiçbir
gerçek umut vermeyecek, başkalarına yarar sağlayacak maddeleri çıkarıyoruz. IMF
ve Dünya Bankası bunu dayatır, IMF ve Dünya Bankası, bize, 10 milyar doları
bunun için verdi diyebilirsiniz; ama, hemen, yine kurullarda, IMF ve Dünya Bankasının
parasını kurtarmak üzere planladığınız, holdinglere, bankalara tahsis etmek
için telefonlarla, komisyonda, bakana iletimler yapılıyor ve o da bunun
tedbirini alıyor ve şimdi "milleti bu duruma düşürdü; bizim kabahatimiz
yok" dediğimiz bankacıları kurtarmak üzere, yaptığımız zamları ve
vergileri onlara transfer etmek üzere, halkı daha çok ezmeye, bankacıları
kurtarmaya zemin hazırlıyoruz. AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - Konuya gel; bu söylediklerinin konuyla ne alakası var! SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Şunun karşılığında da deniliyor ki: "IMF, bu parayı, bize, bu
bankaları kurtarmak için verdi." IMF, bizi, kendimizi böyle yok etmek
üzere borçlandırıyorsa bu borcu niye kabul ediyoruz ve sadece bu halka, üretime
yaramayacaksa neden bunları yapıyoruz?! NUMAN GÜLTEKİN
(Balıkesir) - Böyle bir şey yok; yalan söylüyorsun. Terbiyesiz... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - "Terbiyesiz" kelimesini iade ediyorum ve bunun için de
gerekli özlük haklarımı kullanacağım. NUMAN GÜLTEKİN
(Balıkesir) - Başbakana hakaret edemezsin sen. BAŞKAN - Sayın Kalkan,
lütfen, sataşmadan, konuşmanızı Genel Kurula yapın. Sayın milletvekilleri, siz
de... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Şimdi, bu kanunla, Türkiye'de üç ihale kanunu oluyor; ilk defa 2886
ve çıkacak olan 794 sıra sayılı tasarımız, bir de sözleşme kanunu tasarımız;
ama, burada, bilhassa, şeffaf, katılımcı, herkesin, hiçbir şaibe bulaşmadan
yapılacağını zannettiği bir ihale, eskisinden daha muğlak hale geliyor. Evet, Türk müteahhitlik
sistemi ve Türk mühendislik, müşavirlik sistemi, ulusal korumadan mahrum
bırakılıp, uluslararası şebekelerin ve ne olacağı belli olmayan uluslararası
sermayenin çok daha avantajlı olacağı bir konuma sokuluyor. 37, 38, 39 ve 40
ıncı maddelerin de, ihale yönteminin, asla, eski tenkit ettiğimiz ihalede
olduğu kadar bile net netice verecek bir şekilde kesin hükümler içermediğini
görüyoruz. O kadar uzun bir süreye yayılıyor, müteahhit görüşmeler yapıyor ve
52 nci maddede de belirtildiği üzere, ihale komisyonuyla anlaşılırsa,
danışmanlık hizmetlerini, mühendislik hizmetlerini yürütmek üzere ihale
veriliyor. Bu ne demektir; bu, daha önce de -şimdi, bazı milletvekillerimizin
tahammül edemediği üzere- bir kurullar, bir kurumlar diktatoryasına götürülen
ülkede, yeni bir ihale üst kurumunun çok büyük etkinliği oluşturuluyor. Burada,
belki eleştirel olarak anlayıp kızdığınız Sayın Başbakanın, aynı zamanda, benim
tasvip ettiğim, hoşuma giden bir sözünü tekrar ediyorum... TARIK CENGİZ (Samsun) -
Onun adını ağzına alma, çarpılırsın!.. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - "Öyle kurullar oluştu ki, bu kurullara söz
dinletemiyoruz" demek zorunda kaldı. Bu kurullar, bundan sonra, Meclisin,
siyasetin ve hükümetin de denetiminden ötede icraat yapacaklar; ama, şimdi,
deniliyor ki: Bu kurulları biz
kuruyoruz; buraya tayin edeceğimiz insanlarla etkinliğimizi devam ettiririz...
İşin en ıstırap verici yanı, oluşturduğumuz bu kurullardaki -belki bu ihale üst
kuruluna tanımıyoruz; ama- bankalar denetleme kuruluna, yeni fon transferleri,
yeni kurtarma operasyonları yapacak yetkililere de masuniyet getiriyoruz,
sorumsuzluk getiriyoruz, koruma getiriyoruz. Bu durumda yolsuzluk yapmamak, bu
durumda hiçbir korku ve endişe taşımadan istediği gibi hareket edebilecek imkân
sağlandıktan sonra, o adamın yolsuzluk yapmaması çok büyük bir kabahat olmuyor
ki. Neden buna ihtiyaç
duyuluyor? Neden, Türkiye, devamlı kurullarla, üst kurullarla, üstün kurullarla
takviye ediliyor? Maaş cihetine karışmıyorum, eleştiri getirmiyorum; ama, tüm
kamu kuruluşlarında maaş alanlardan en üstününün 2 katı, 3 katı, 4 katı maaşla
teşvik ediliyor; buna rağmen de, sorumsuzluk maddesi getiriliyor. Arkadaşlar, madem ki, bu
kanun, çıktıktan bir sene sonra yürürlüğe girecek -Türkiye'nin şu anda acil bir
ihtiyacı değil- öyleyse, gerçekten, tüm sivil toplum kuruluşlarının da ve tüm
partilerin de geniş tartışmasıyla, bir daha bir şaibe oluşmayacak şekilde, yine
uluslararası platforma da açılmasını temin edecek şekilde, yeniden, çok daha
rahat bir kanun yapalım. Hiç üzerinde tartışma olmayacak bir kanun yapalım;
çünkü, bakın "şu anda acil kullanma ihtiyacı hissedilmiyor" veya
"bu kanun, belki, bu kurullar vasıtasıyla elimizi biraz bağlayabilir"
diyorsunuz; öyle ise "bir sene daha bu eski kanunlarla istediğimiz
ihaleleri yapabiliriz" diyorsunuz. Hangisini diyorsunuz; onu, ben, size
bırakıyorum. Türkiye'de 300 000'in
üzerinde mühendis ve mimarın, bu kanunla, tüm dünyadaki mühendis ve mimarların,
Türkiye'deki ihale mühendislik hizmetleri piyasasına, onların çok daha
avantajlı şartlarla girmesi dolayısıyla, bunlar, öylesine mağdur duruma
düşürülüyor ki, biz, işte, uygulama başladıktan belki, 1 sene, 2 ay sonra bu
feryatları duyacağız. Türkiye, yıllardır,
Bayındırlık Bakanlığı ve birçok kontrollük hizmetlerini de değişik şekillerde
yapan genel müdürlükleri vasıtasıyla, çok etkin bir kontrol dinamizmi elde
etmiş bir ülkedir; ama, buna rağmen, biz, bu kontrollük mekanizmasını çok
değişik bir şekilde özel firmalara -birtakım firmaları tabiî- onay almış
firmalara imkân sağlamak üzere, bu firma yoluyla, özel denetleme yolunu
açıyoruz. Bunun sakıncalarını gördüğümüzde, elbette iş işten geçecek. Biz, şu
ana kadar, tecrübeli ve gerçekten çok titiz, yaygın ve saygın kendi
elemanlarımızı burada korumayı gözardı etmişiz. Biz, bu maddeleri, Plan
ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra gördük; Türkiye'nin harcamalarının
maliyetini de ilgilendirdiği için, esas bunların, Plan ve Bütçe Komisyonunda
enine ve boyuna, hatta bir alt komisyon kurularak, daha detaylı tartışılmasını
bekliyorduk; fakat, alelacele ve bu kadar uzun zamandan beri kapalı kapılar
ardında dizayn edildiği halde, bunun, komisyonlardan geçip Meclis Genel
Kuruluna gelmesi, işte, nasıl bir hız kazandı ve burada da her maddenin
üzerinde teker teker durulmasın diye, bu, temel yasa kabul edildi; temel
yasayla, sadece 5 grup madde üzerinde, sadece bir geçiş konuşması yapılacak.
Türkiye'nin geleceğini, ekonomisini, mühendislik hayatını, müşavirlik hayatını
ve her türlü yapım işlerinde güçlenmesini temin edebilecek bir kanun
çıkaracakken, maalesef, eskisinden de daha ketum, karışık, muğlak maddelerle
dolu; yalnız, yeni olan cihetleriyle, Avrupa veya dünya müteahhitlerine,
mühendislerine, kendi insanından esirgenen yeni iş sahaları Türkiye'de açıldı. Şeffaf ihale yapma
yöntemi, eskiden, çok daha geniş katılım ve izleme imkânı varken, burada, zarf
verdiği halde, teklif verdiği halde, zarf ve teklifindeki eksiklikler nedeniyle
ihaleye katılamayacak olan, ihale ortamından çıkarılarak, tamamen kapalı bir
devre oluşturulacak şekilde, çok enteresan bir safhaya; daha kapalı, daha şeffaf
olmayan bir duruma yönlendirildi. Evet, artık, bundan
dönülmeyecek, Amerika'ya, bir paket olarak, bu ve bundan sonra gelecek, IMF'nin
söylediği, istediği, tavsiye ettiği, Meclisimizin, milletimizin onuruna hiç
yakışmayacak dayatmaların kabul edildiği ve tasdik edildiği kanunları götürmek
üzere bu işlem tamamlanacak. Arkadaşlar, her şeye
rağmen umut ediyorum ki, bir sene sonra uygulamaya konulacak bu maddeler için,
daha çok vaktimiz var diyerek, Meclisin, gerçekten, millî iradeye dayalı yönü
harekete geçerek, şu, birçok çetin, muğlak, şeffaflık dışı ve ileride çok
şaibelere, daha fazla kapalı devre oyunlarının oynanmasına, komisyon istemediği
takdirde ihaleyi yapmayabileceği bir imkânı, komisyona, hiç olmazsa vermeyecek
5-6 maddede mutlaka değişiklik yapmamız icap etmektedir. Bakın, 52 nci maddeye
göre, malî ve teknik puanlarla birinci gelen, ihaleyi alması icap eden insan,
komisyona çağırılıyor ve orada, anlaşılırsa, kendisiyle uzlaşma sağlanırsa
ihale kendisine veriliyor; böyle bir usul olabilir mi?! O şahsı düşünün siz; o
komisyonun karşısında, o komisyondan gelecek ne kadar çirkin tekliflere mahkûm
olduğunu ve kabul etmek zorunda kalacağını bir düşünün. Kanunda buna imkân
tanındıktan sonra, bunları hangi usulle, hangi yönetmelikle düzeltebilirsiniz?!
Ve böyle muğlak maddeler çıkarırsak, Meclisi kullandıktan sonra, yarın,
Bakanlığı veya ihaleyi yapacak kurumları, bu yolsuzluklarda haydi haydi
kullanacak kötüniyetli insanlar çıkmaz mı?! Öyleyse, bu maddelere çok dikkat
edelim. İkincisi; 37, 38, 39 ve
40 ıncı maddelerde, ihalenin, ana ihalenin yapılacağı durumda yine öylesine
karışık ifadeler var ki, birim fiyatlardan genel miktarı bulmak; ondan sonra,
bunun üzerinde eğer bir yanlışlık olmuşsa müteahhide uyarıda bulunmak, bunu
düzeltmesi için 5 gün müddet tanımak; burada da hangi rakamın nasıl geçerli
olacağının yine sarahaten belirtilmemesinden dolayı, yolsuzluğa yol açabilecek
bir sürü cihetleri var. Şimdi, bu durumda, gerek
bizim kendi ulusal üretim gücümüzün, yapım gücümüzün; gerekse mühendislik, müşavirlik
ve mimarlık hizmetlerimizin önünün kesilmemesi için, hiç olmazsa, belirli
oranda, dış müteahhitlerin yerli malzeme kullanması ve yerli eleman
çalıştırması cihetinde, bu yerli birikimimizi koruyacak birtakım maddeler
konulamaz mıydı? Bizim, sivil toplum kuruluşlarından, bu husustaki uzman
kuruluşlardan aldığımız bilgilere göre, bu teklifler getirildiği halde,
maalesef, bu teklifler nazarı itibara alınmamış. Şimdi, biz, çok daha geniş
destekli, imkânlı, paralı dışpiyasaya, içpiyasamızı bu şekilde açarsak, aynen
tarımda, sanayide ve diğer birçok sektörde, insanımızı mağdur ederek
oluşturduğumuz işsizler ordusuna, bir de müteahhitlerimizi, bir de
mühendislerimizi katacağız. Bunun karşılığında, sadece, Batılıların,
Avrupalıların veya herhangi başka dünya uluslarının, çokuluslu şirketlerin,
burada, istedikleri gibi at oynatabilmelerine zemin hazırlamış oluyoruz. Bu vesileyle, her imkânda
düzeltilebilme umudunu kaybetmediğimiz sürede, düzeltmek için tekliflerimizi de
söylemeye devam edeceğiz. Bir kere daha, Meclisin, bunlar üzerinde durmasını
teklif ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Kalkan. Buyurun Sayın Tümen. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Sayın Başkan, Saadet Partisi Grubu adına söz alan konuşmacı, görüşmekte
olduğumuz İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, mümkün olduğu kadar etrafından
çizerek bir konuşma yaptı. Ben, bu kadar hırçın ve saldırgan konuşma yapmasına
anlam veremedim; çünkü, Türkiye'de yolsuzluk ve suiistimallerin önünü kesecek
olan bir kanun tasarısının bu şekilde savunulmasının ve hırçın bir şekilde
ifade edilerek konuşma yapılmasının altındaki nedeni anlamak mümkün değildir.
Şu açıdan: Bizim, hükümet olarak veya hükümeti oluşturan siyasî parti grupları
olarak getirdiğimiz, şu an, Türkiye'de eksikliğini duyduğumuz, yolsuzluğun ve
suiistimallerin önüne geçecek olan kanun tasarılarının, bu şekilde, hırçın ve
saldırgan bir şekilde ifade ediliyor olması, insanın aklına bazı soru
işaretleri getiriyor. Bundan niye rahatsız oluyorlar bunu anlamak mümkün
değil... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Aynı zamanda, sayın konuşmacıya, Sayın Başbakanımızla ilgili olarak söylediği,
yakışıksız, seviyesiz ifadeleri, aynen, kendisine, Demokratik Sol Parti olarak
iade ediyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. ÖMER VEHBİ HATİBOĞLU
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun, ne için
efendim?.. ÖMER VEHBİ HATİBOĞLU
(Diyarbakır) - Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili arkadaşımız... BAŞKAN - Bir dakika
efendim... Şahsınıza yönelik bir ifade oldu mu?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Partiye yönelik... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Grup Başkanvekili arkadaşımız... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
"Seviyesiz" diye hakaret etti... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - DSP Grup Başkanvekili arkadaşımız, kürsüde partimiz adına konuşan sözcüye "seviyesiz" diye
sataştı. BAŞKAN - Efendim, yani... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Bu yasa tasarısının müzakeresi esnasında, görüş belirtmek her
partinin temel görevidir. Asıl hırçınlığı iktidar partisi yapmaktadır ve
"seviyesiz" sözcüğünü aynen kendisine iade ediyorum. (SP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Ben bir siyasî partiyi muhatap alarak söylemedim, sözcü için söyledim. Eğer
üzerine alıyorsa, ben de kendisine iade ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Tamam efendim,
karşılıklı iade edin birbirinize! Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. MHP GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı Kamu
İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türk kamu ihalelerinde
uyulacak esasların tarihi 1857'ye dayanmaktadır. Daha sonra, 1914-1919
yıllarında, millî mücadele yıllarında da devam etmiştir. Devamında,
cumhuriyetin ilanıyla birlikte, 22 Nisan 1925 tarih, 661 sayılı Müzayede,
Münakaşa ve İhalat Kanununun yürürlüğe konulmasıyla, bu kanun çerçevesinde
yürütülmeye başlanmıştır. Devlet teşkilatının bütün
müesseseleriyle şekillenmesi ve öncü devlet anlayışıyla devlet fonksiyonlarının
belirlenmesini takiben, 2 Haziran 1934 tarih, 2490 sayılı Kanun kabul
edilmiştir. Bu kanun, 49 yıl süreyle yürürlükte kalmış, zamanla ihtiyaçlara
cevap vermekte yetersiz kalmış ve ihtiyaçların en iyi şekilde karşılanması,
açıklık ve rekabet anlayışıyla, 1983 yılında, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu
çıkarılmıştır. Bundan muradım şu:
Hepinizin de gördüğü gibi, Devlet İhale Kanunu, maalesef, elli yılda bir ancak
değiştirilebilmiştir. 1983 yılında çıkarılan yasayı da, 1990'lı yıllardan
itibaren değiştirilme çalışmaları başlamış; ama, hükümetler bunu bir türlü
başaramamıştır. Başaramayışlarının altında yatan sebepleri burada sıralamaya
gerek yok, arkadaşlarımızın tümü bunu ziyadesiyle biliyorlar. 20 Nisan 1999'dan
itibaren, bu yasanın hazırlanması için, Maliye Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığının
bürokratları büyük bir kararlılıkla çalışmaya başlamış, 57 nci cumhuriyet
hükümeti, bir yıl içerisinde bu ana taslağı oluşturmuşlardır. Yine, haziran ayında,
Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral ve Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray
Aydın, Başbakanlıkta yaptıkları bir basın toplantısıyla, bu ihale tasarısını
kamuoyuna sunmuşlardır. Yine, bu tasarı,
kamuoyunda en fazla tartışılan tasarıların başında gelmiştir. Özellikle ticaret
odalarında, sanayi odalarında, mühendis odalarında, müteahhitler odasında,
çeşitli açık oturumlarda, basında enine boyuna tartışılmış, şubat ayı
itibariyle de Meclis komisyonlarına sevk edilmiştir. 2886 sayılı Yasayı
hepimiz biliyoruz. Neticede, tabi olduğu kurumlar, tümüyle katma bütçeli
dairelerle, özel idarelerle ve belediyelerle sınırlıydı. Bunun dışındaki kurum
ve kuruluşların tümü, davet yöntemiyle ihalelere devam ediyorlardı. Bugün,
belediyelerin yan kuruluşları, KİT'leri, BİT'leri, ASKİ'leri, İSKİ'dahil,
ihalelerde çıkan yolsuzluklar hepinizin malumu olmuş ve olmaya devam
etmektedir. Bunca yapılan operasyonların tamamının, tümüyle bu ihale
yolsuzlukları üzerine yapıldığını yine hepimiz bilmekteyiz. İşte, böyle bir dönemde,
57 nci cumhuriyet hükümeti, yeni tasarıyla, 2886'yı yeniden ele alarak, tümüyle
değiştirme yöntemine gitmiştir. Ülkemizin ihtiyacı olan nitelikli, etkin,
verimli ve kaynak kullanımına dayalı işlerin yapılabilmesi, kalite esaslı
seçimi gözeten, yolsuzluklara meydan vermeyen, toplam kalite yöntemini esas
alan ve işlemlerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği ve kamuoyu denetimini sağlamakla mümkündür
ilkesinden yola çıkmıştır. İhtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında
karşılanması, kaynakların verimli kullanılmasının temini için, mevcut kanunun,
yapısal olarak tümden değiştirilmesi gerektiği noktasında, tüm kesimler ortak
görüş birliğine sahiptir. Yine, bu tasarıyla, genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli daireler, özel daireler ve bunlara bağlı
döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzelkişilikler, KİT'ler, sosyal güvenlik
kuruluşları, özel kanunla kurulmuş, kendilerine kamu görevi verilmiş kuruluşlar
ile bağımsız bütçeleri olan kuruluşların tamamını kapsamıştır; yani, bu İhale
Yasa Tasarısının dışında hiçbir kurum ve kuruluş kalmamıştır. İçerik olarak, kalite
esaslı seçim sistemine dayandırılmış, toplam kalite sistemini ve kalite
belgesine sahip isteklileri öngörmektedir. Yapım, alım ve hizmetler, bir bütün
olarak ele alınmıştır. İhalelerde, açık ihale
usulü, belli istekliler arasından ihale usulü, pazarlık usulü ve doğrudan temin
usulü benimsenmiştir. Bundan böyle, uygulama projesi olmayan işlerin ihalesi
yasaklanmıştır. Aynı şekilde, yıllara
sari işlerde ihale yapılabilmesi için, en az yüzde 10 ödeneğin bulunması şartı
getirilmiştir. Bu 10'la da sınırlı kalınmamıştır; bundan sonra yapılacak
harcamalar bütçeye konulmak suretiyle ve bir daha değiştirilmemek üzere de
kanun hükmü altına alınmıştır. Dolayısıyla, devlet, yapacağı yatırımların, en
azından, miktarını, değerini ve yıllara göre planlamasını ve programlamasını
yapacaktır. Yine, yıllardan beri
devam eden senelere sâri işleri hepimiz biliyoruz. Bugün, Devlet Planlama
Teşkilatında 5 300 civarında proje bulunmakta, bugünkü yatırım imkânlarıyla
bunların süresi yüz yılı bulmaktadır. Değerli konuşmacıların ifade
ettikleri gibi, bugün, Ayaş Tüneli olsun, devam eden otobanlar olsun, iz
bedeliyle devam eden projeler olsun, işte bunlar, 2886 sayılı Devlet İhale
Kanununun ayıplarının en başında gelmektedir. Yapım İşlerinde İhalelere
Katılma Yönetmeliğinde, ihale komisyonunun çalışmalarını kolaylaştıracak
düzenlemeler yapılarak, isteklilerden asgarî belge istenecektir. Bundan önceki
ihalelerde, 70-80 civarında evrak tanzim etmek gerekiyordu, bu, asgarî seviyeye
indirilmiş vaziyette. Yine, isteklilerin uygun
bir teklif vermelerine imkân tanımak amacıyla, ilan süreleri, Avrupa Birliği
normlarına göre, açık ihalelerde 40 gün, teklif almak suretiyle yapılan
ihalelerde 25 gün olarak düzenlenmiş, ayrıca ihale ilanlarının internet
üzerinden yayınlanması da benimsenmiştir. Bu çerçevede, kesinleşen ihale
sonuçlarının Resmî Gazetede ilan edilmesi şartı getirilmiştir. Kamuoyunu
ilgilendiren ihalelerin görsel basından izlenmesi sağlanmıştır. Uygulama projesi
yapılmayan yapım işlerinde ise, teklif birim fiyat olmak suretiyle ihaleler
yapılacaktır. Bundan murat şudur: Açık ihalelerde, zemin etütleri dahil, planı,
projesi dahil, keşif özetleri dahil, yapılmayan bu tür işlerin ihale edilmesi
mümkün değildir. Önce planı, projesi, zemin etütleri, ÇED raporları yapıldıktan
sonra ihale yapılacaktır. Yalnız, uzmanlık isteyen, özellikle afet
dönemlerinde, teklif almak suretiyle de ikinci ihale yöntemi izlenecektir. Bütün bunlar yapılırken,
sözleşmelerin iyi hazırlanması için her türlü etüt ve bunlara dayalı uygulama
projelerinin, mahal listelerinin, uygulanacak malzeme ve imalatların iyi
belirlenip, tanımlanarak ileride müteahhitle anlaşmazlığa düşülmemesi, fiyat
artışı oluşmaması ve işin zamanında bitirilmesi için yeni teklif türleri de
geliştirilmiştir. Arkadaşlarımızın en fazla
üzerinde durduğu tasarının 22 nci maddesindeki yöntem. Arkadaşlar, sanki açık
ihale yapılıyormuş gibi, yapım işlerindeki yüzde 50'lik artıştan bahsediyorlar;
2886'da, bu yüzde 30'du. Aslında, bu, doğrudan temin yöntemi. Netice
itibariyle, bunu, bir ihale yöntemi olarak algılamak lazım; ama, biz, MHP Grubu
olarak -bugün basından da takip ettik; onlar da aşağı yukarı aynı şekilde
algılamışlar- 22 nci maddenin (d) bendinin tümüyle tasarıdan çıkarılmasını
teklif edeceğiz. Tahmin ediyorum, arkadaşlarımızın da, bu konuda, bize
destekleri olacaktır. Dolayısıyla, bu kadar şeffaf ve yolsuzluklardan uzak,
yolsuzluklara meydan vermeyecek şekilde hazırlanan tasarının üzerindeki bu
küçük gölge de, kendiliğinden kaldırılmış olacaktır. Yine, idareler gerek
gördükleri takdirde, planlama, fizibilite, proje denetimi, yaklaşık maliyet
tespiti, teknik şartname hazırlanması ve yapı denetim hizmetlerinin, teknik
müşavirlik firmalarına yaptırılmasına da imkân sağlanacaktır. Yine, kontrollük
teşkilatının yetersizliğinden herkes bahsediyordu. Bundan böyle, ihale yapacak
kuruluşlar, bu hizmetleri de, bu yasa çerçevesinde, dışarıdan, rahatlıkla
alacaklardır. Emanet usulüyle, kamu
kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarının birbirinden karşılanması, kanun
kapsamından çıkarılmıştır. Bu da, reform niteliğindeki bir yasa için önemli bir
maddedir. Çeşitli kamu kurum ve
kuruluşları, özellikle KİT'ler -belli hisselerini- belli ortaklıkları yanlarına
alarak, ihaleleri doğrudan birbirlerine vermekteydiler. Bu yasayla, bu,
tümüyle, herkese açılmıştır, bütün isteklilere açılmıştır, bütün istekliler, bu
ihalelere de müracaat edebileceklerdir. Yine, diğer bir önemli
gelişme, kamulaştırma yapılmadan işin ihalesine çıkılamayacağı gibi, birim
fiyat uygulamasından da vazgeçilmiştir. Bugün, Türkiye'nin en önemli
problemlerinden biri, kamulaştırma meselesidir. Gerek barajlarla ilgili
bölgelerimizde olsun gerek karayollarının, en az sekiz-on senedir -başta kendi
bölgemiz de dahil- kamulaştırmadan kaynaklanan ödemeleri bir türlü
yapılmamıştır. Vatandaşlarımız, zaten, bu yerlerini ekemez biçemez,
değerlendiremez haldedir. Bu yasayla beraber -anayasal düzenlemesi de zaten
daha önce Meclisimizde kabul görmüştü- kamulaştırma yapılmadan, kamulaştırma
bedelleri ödenmeden, hiçbir yapım işine girilmeyecektir. Tabiî, bütün bu
organizasyonları yaparken, bu maddeler çerçevesinde, kamu ihale kurumu
oluşturulacaktır. Bu kamu ihale kurumunu, diğer kurullardan da ayırt etmek
gerekir. Değerli arkadaşlar, bu
kanunla kurulmak istenilen kamu ihale kurumu, daha önce değişik amaçlarla
kurulmuş çeşitli üst kurullar gibi değildir. Her şeyden önce, bu kurum, üst
kurul değildir ve öteki üst kurulların aksine, kendini, bu kanunla, Sayıştay
denetimi altına sokmaktadır. Bu kurumun en önemli görevi, diğer kurullarda
olduğu gibi, ilgili olduğu ihtisas alanında piyasayı regüle etme adına, plan ve
program yapmak yerine, ihaleye fesat karıştırmanın bir anlamda sigortası olan
şikâyetleri değerlendirerek sonuca bağlama görevidir. Bu kurulun birinci görevi
budur; bunun da belli süreleri vardır. Artık, ihalelerin şikâyet edilemez
maddesi de kendiliğinden ortadan kalkmıştır. Diğer bir konu,
idarelerin, başvuruda bulunanlara cevap verme zorunluluğu. Sözleşmenin
imzalanmasına kadar, idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı idarî yargı
yolu açık olmakla birlikte, idarelerin, ihaleye katılmak üzere başvuranlardan,
ihale dışı bırakılan teklifleri değerlendirmeye, değerlendirmeye alınmayan veya
uygun görülmeyen isteklilere, yazılı talepte bulunmaları halinde, yazıyla
gerekçelerini bildirmek zorunluluğu getirilmiştir. Mevcut kanunun 34 üncü
maddesinde yer alan, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle sürekli eleştiri
konusu olan "ihalelerde hazır bulunmayan istekliler ihalenin yapılış
tarzına ve sonucuna itiraz edemezler" hükmü de bu tasarıyla metinden çıkarılmıştır.
Yasaklar ve ceza
sorumluluğu bu kanunda güvence altına alınmış, bu sorumluluklar daha da
genişletilmiştir. İhale işlemlerinin hazırlanmasında, yürütülmesinde,
sonuçlandırılması sırasında görevlilerin, yüklenicinin, teknik müşavirlik
kuruluşları, proje müelliflerinin sorumlulukları ayrıntılı bir şekilde
belirlenmiştir. Yapının fen ve sanat kurallarına uygun yapılmaması, malzemenin
hileli olması ve benzer nedenlerle meydana gelen zararlardan, yükleniciyle
birlikte, yapı denetim görevlileri, proje müellifleri ve idarî görevliler,
müteselsilen, kusur aranmaksızın birlikte sorumlu tutulmuş, başka bir deyişle,
objektif sorumluluk sistemi tasarıda yer almıştır; yani, bundan önce olduğu
gibi, sadece müteahhit değil, sadece kontrol müteahhidi değil, mühendisi değil,
proje müellifinden tutun, uygulamacılara kadar, müşavirlere kadar, projenin
akamete uğramasında veya kusurun meydana gelmesinde tümünün sorumluluğu bu
yasayla güvence altına alınmıştır. Bu yasada, sadece, Millî
Savunma Bakanlığı, güvenlik ve istihbaratla ilgili silah, malzeme, teçhizat ve
sistemleri ile mühimmat ihaleleri kapsam dışında kalmıştır. Bunun dışındaki
gerek mal satın alma gerekse hizmet alımı, yapım ihalelerinin tümü bu kapsama
girmiştir. Sonuç olarak, yeni ihale
tasarısı, özünde çok olumlu ve ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde,
yolsuzluklara meydan vermeyecek, toptan kalite yönetimini esas alan,
saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, ihtiyaçların uygun
şartlarda ve zamanında karşılanmasını, kaynakların verimli kullanılmasını
sağlayacak birçok maddeyi içermektedir. Umarım, bu yasa, 2000'li yıllarda
ülkemizin kalkınmasına bir lokomotif etkisi yapacak, işlerin zamanında ve işin
başında belirlenen bedellerle ve istenilen kalitede bitirilmesini
sağlayacaktır. Bundan böyle, 3 kişiden teklif almak suretiyle, 5 kişiye teklif
göndermek suretiyle yapılmış olan ihaleler tarihe karışacaktır. Gayet tabiî, tasarı,
uygulayıcılarla da doğru orantılıdır. Belki, oluşturulan ihale komisyonlarında
da farklı görüş ve düşünce içerisinde olabilir; ama, onlar da, gayet tabiî ki,
gereken cezaî müeyyidelere çarptırılacaktır; ama, bunun dışındaki bütün
uygulamalar güvence altına alınmıştır. Bugüne kadar, kamuoyunda,
kaynakların çarçur edildiği, yolsuzluklara neden olduğu anlayışı, bu tasarıyla
son bulacaktır. Zaten, vatandaşın bizden istediği de budur; bunların bir
zapturapt altına alınmasıdır; inşallah, bundan sonra bu tür sorunlar
yaşanmayacaktır. Bu tasarının
hazırlanmasında emeği geçen, başta, Sayın Bakanlarımız Koray Aydın, Abdülkadir
Akcan ve Sümer Oral'a, ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu büyük reform, 57 nci
cumhuriyet hükümetinin şeref halkası olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, üzerine düşen payı alacaktır. Belki, bugün, ekonomik kriz dolayısıyla,
bir türlü farkına varamadığımız, çıkarmaya çalıştığımız bu yasaları, ekonomik
krizin gölgesinde kalsa bile, çocuklarımızın ve gençlerimizin, gelecekte bizi
daha iyi anlayacaklarına inanıyorum. Bu tasarının, devletimize
ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yaşar. Anavatan Partisi Grubu
adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NİHAT
GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 794 sıra sayılı
Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi
ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve aziz
milletimi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri,
2001 yılında, devletin mal ve hizmet alımı ile yapım-yatırım toplamı yaklaşık
22 milyar dolardır. Bu rakam, gayri safî millî hâsılamızın yüzde 15'ine
yakındır. Son yıllarda, bütçe açıklarından dolayı kamu yatırımlarının gayri
safî millî hâsıladaki payının giderek azaldığını dikkate alırsak, kamu
yatırımlarının iktisadî ve sosyal kalkınmanın gerektirdiği seviyelerde
gerçekleşmesi durumunda, ileriki yıllarda, bu oranın ve miktarın da artacağı
bir gerçektir. Devlet, ihtiyacı olan mal
ve hizmeti satın almak, yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla, bu
harcamalarını belli bir sistem dahilinde yapmak zorundadır. Bu sistemin yasal
çerçevesi ise, Devlet İhale Kanunudur. Eski 2290 sayılı Kanun, yürürlükte olan
2886 sayılı Kanun ve halen görüşmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu
sistemin yasal çerçevesini çizer. Kamu ihalelerinde iki
temel ilke gözümüze çarpar. Birincisi, işleri en ucuza yaptırmak, en ucuza mal
etmek. İkincisi ise, ihale kapsamındaki işleri, teknik şartlarına en uygun
şekilde ve zamanında, kaliteli olarak bitirmek. Ucuza mal ederken kaliteyi
düşürmeyi, kaliteyi gerçekleştirirken maliyeti yükseltmeyi göze almak
zorundayız; ancak, şimdiye kadarki uygulamalarda şunu müşahede etmek ve tespit
etmek de mümkündür: Kamu yatırımlarında yeterli ödenek temin edilemediğinden,
işin planlandığı zamanda bitirilmesi mümkün değildir. Böylece, işin zamanında
bitirilmesi ve hizmete açılması; yani, zaman faktörü belirleyici bir faktör
olmaktan çıkmıştır. Başlangıçta, rekabet ortamında, işin, en fazla tenzilat
yapana verilmesine rağmen, ne hikmetse, kamu işleri, hep, en pahalıya mal
olmuştur. Ayrıca, devlet işleri
birim fiyatla yapıldığından ve enflasyon ortamında birim fiyatlar gerçek
fiyatların gerisinde kaldığından, kaliteli iş yapmak da mümkün olmamıştır. O
halde, kamu ihalelerindeki bu çelişkiyi, paradoksu nasıl açıklayabiliriz? En
ucuza verildiği halde pahalıya mal olan, pahalı olduğu halde teknik kaliteyi
yakalayamayan, zamanında bitirilemeyen işlerin ana kaynağı olan bu ihale
sisteminden, yani, yürürlükteki 2886 sayılı Devlet İhale Kanunundan vazgeçmek
günümüzde zaruret halini almıştır. Devletin, sektörün ve kamuoyunun birleştiği
ana konu, 2886 sayılı Yasanın temelden değiştirilmesidir. Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, mevcut yasanın mahzurları göz önüne
alınarak, daha uygun bir yasa hazırlamak amaçlanmıştır. Dünyanın hiçbir
ülkesinde ideal bir ihale yasası yoktur; ancak, demokrasiyle idare edilen
hiçbir hukuk devletinde de bizimki gibi dejenere edilen bir ihale kanunu da
yoktur. Şimdi, huzurlarınızda,
mahzurları en aza indirilmiş, tecrübelerden ders alınmış Kamu İhale Kanunu
Tasarısını müzakere ediyoruz. Görüştüğümüz Kamu İhale Kanunu Tasarısı, sihirli
bir değnek gibi, sektördeki sorunları bir anda çözecek değil şüphesiz.
Yolsuzluğu, şaibeyi, hatta hırsızlığı mevcut Devlet İhale Kanunu uygulamasında
gören, İhale Kanununun değiştirilmesini koro halinde söyleyenlerin, görüşmekte
olduğumuz Kamu İhale Kanunu Tasarısını eleştirmelerini de hoş karşılayabiliriz;
ancak, kanun tasarısının tümüne ve özüne karşı çıkmalarını anlamakta da zorluk
çekiyoruz. Geçmişte, basında ve
inşaat sektöründe yazılanlara baktığımızda, hemfikir olunan ana tema şudur:
Mevcut İhale Yasası değiştirilmelidir; 2886 ile bu sorunlar çözümlenemez.
Haziran 1992 İnşaat Mühendisleri Dergisinin başlığı aynen şöyle: "İhale
Yasasındaki Değişikliklerle Sorunlar Çözümlenemez." Yine Haziran 1998,
yine İnşaat Mühendisleri Dergisinin başlığı:"Devlet İhale Yasası
Değişmelidir." İşte, bu ortak hükme
bağlı olarak Devlet İhale Yasası değiştiriliyor. Kamu İhale Kanunu Tasarısıyla,
devrim niteliğindeki değişiklikler gündeme getiriliyor. 57 nci hükümet, yine,
sessiz sedasız, lakin, devrim niteliğinde bir değişikliğe daha imzasını atıyor.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının genelinde ve maddelerinde detaylı,
teknik konuşmak mümkün; ancak, asıl olan, ideal bir kamu ihale kanun
tasarısının mantığı ve felsefesidir. Genelde kanun taslağının temel mantığını
anlamadan ihale yasasını yorumlamamız, irdelememiz, müzakere etmemiz mümkün
değildir. Öncelikle, mal ve hizmet
alımları dışında inşaat yapım işlerini irdelersek, yorumlarsak, temel ilişkiler
açısından bir inşaat yapım işinde dört temel öğenin olduğunu görürüz.
Birincisi, mal sahibi, yani, kamu işlerinde devlet. İkincisi, yapımcı, yani,
müteahhit firma. Üçüncüsü, mühendis, yani, tüm teknik elemanlar. Dördüncüsü
ise, kontrol teşkilatı. Kamu İhale Kanun Tasarısında bu dört öğenin, elemanın,
birbirleriyle uyumlu bir şekilde, görevleri, yetkileri ve sorumluluklarıyla
birlikte yer alması gerekmektedir. Teknik ve ahlakî açıdan
doğru bir ihalenin yapılabilmesi için, ayrıca, dört aslî amacın birlikte yer
alma zorunluluğunu ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Birincisi,
istenilen hizmet ve yapımın gerçek değerinde yapılmasını temin etmek; yani,
gerçek, doğru fiyatı tespit etmek. İkincisi, yapımın olması gereken kalitede
yapılmasını temin etmek; diğer bir deyişle, gerçek kalitenin ve şartnamenin
tespit edilmesi. Üçüncüsü, yapımın zamanında bitirilmesini temin etmek.
Dördüncüsü, haksız rekabete yer vermemek; yani, ihaleyi, açık, saydam bir
ortamda yapmak. Oysa şimdiye değin,
devlet ihalelerinde hâkim olan mantığı müşahede edersek -altını çizerek
söylüyorum değerli arkadaşlar- ben, ucuz rakamı verene; yani, en fazla kırana,
en fazla tenzilat yapana işi veririm; çünkü, ben başıma iş açmak istemem;
çünkü, ben devlet memuruyum; bunun adı, sorumsuzluktur. İnşaat işinden herkes
gibi ben de anlarım; ben, kendi inşaatımı kendim yaparım, denetlerim, benim
müstakil bütçem var; bunun adı da, ben kendi işimi yaparım, kendi yolumu da
bulurum demektir. İş ne zaman biterse bitsin, ödenek ne kadar ise ben o kadar
iş yaparım. İşin zamanında bitip bitmemesi önemli değildir; çünkü, Türkiye'de
en ucuz olan şey, maalesef, zamandır. Tenkis edilen, zamanında bitirilmeyen
işler için de kimse hesap sormaz. Kaliteye ve teknik donatıma ne gerek var;
fakir milletin parasını mı ziyan edeceğiz diyerek popülizm yapar, bazen de
bunun tam tersi, önemsiz yapılar için çok lüks malzemeler kullanılır ve israfa
yol açılır. İşte, münferit olarak
karar altına alınan, ödeneği olmayan, projesi ve arsası temin edilemeyen,
ihtiyacı olmayan yerlere ihalesi yapılan yüzlerce yapım işleri bu çarpık mantık
içinde, Türkiye'yi, âdeta yatırımlar mezarlığına dönüştürmüştür. Görüşmesini
yaptığımız Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu anlayış ve mantıktan uzak, disiplin
ve kurallar getirdiği için, isabetlidir. Değerli arkadaşlar, ister
kamu ister özel sektör yapım işlerinde esas olan, işi alanın; yani, müteahhidin
kalitesidir. Kamu yapım işlerinde önemli olan diğer bir husus ise, kamunun;
yani, halkın paralarının ne şekilde, nasıl, nereye kullanıldığının ve
harcandığının sorgulanması ve yargılanmasıdır. Kamunun, halkın parasını doğru
yerlerde doğru şekilde kullanmak zorundadır. Kamu yapım işleri müteahhidin
bilgisi, görgüsü, deneyimi, birikimi, ahlak ve yetenekleriyle bütünleşmiş,
geçerli bir müessese halindeyse işler iyi yürüyecektir; aksi halde, işlerin iyi
yürümesi mümkün değildir. Bu nedenle, Kamu İhale Kanunu Tasarısının, ihaleye
katılımla ilgili yeterlik kurallarını içeren 10 uncu maddesini yeterli görmek
mümkün değildir. Müteahhit seçiminde, müteahhidin gerçek finansman potansiyeli
ile kredibilitesi, iş yapma kalitesi ve yeteneği önplana çıkarılmalıdır.
Yeterlik kriterlerinde iş bitirme, yapabilme kapasitesi ile iş denetleme ve
yönetme kriterlerini bir arada değerlendirmek de yanlıştır. Trilyonluk işleri
denetleyenlerin, fiilen, milyonluk basit işleri yapma yeteneği ve kapasitesi
yoktur; çünkü, denetlemek ayrı bir konudur, yapmak ise apayrı bir meziyettir. Bu durumda, müteahhitlik
mesleğinin kurumsallaştırılması, disiplin altına alınması, seviye
kazandırılması kaçınılmaz bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Üzerinde
çok konuşulan, tartışılan, çok şey beklenen Kamu İhale Kanunu Tasarısının
yasalaşması neticesi toplumun beklentilerinin yerine gelmesi için olmazsa olmaz
şart, müteahhitlik mesleğinin kurumsallaştırılması, disiplin altına alınması ve
seviye kazandırılmasıyla mümkündür. Değerli milletvekilleri,
kamu yapım işlerinde esas olan, işin kalitesi, tarifi, standart ve tekniğine
uygun şekilde, zamanında en doğru fiyatlarla, en doğru, en uygun kimseye
yaptırılmasıdır. Kamu İhale Kanunu Tasarısında bu ilkeler doğrultusunda bu
mantığı görebilmenin memnuniyetini arz ediyorum. Kamu İhale Kanunu Tasarısının
yüzde 10 ödeneği olmayan işlerin ihaleye çıkarılmaması, seneler sârî inşaatlar
için ayrılan ödeneklerin, kanunla garanti altına alınması, isabetlidir. Hatta,
yüzde 10 ödenek marjı azdır; keşke, mümkün olsa da, yüzde 15'e çıkarılması,
kanun tasarısında yer alsaydı. İhaleye çıkarılacak
işlerde proje, arsa, ödenek, keşif aranması isabetlidir; ancak, özel ve önemli
yapım işlerinde, zemin etüt raporları ile jeofizik etütleri olmadan, ihaleye
çıkarılmaması gerekir. Yanlış yer tespitleri neticesinde, zeminin
sağlamlaştırılması için harcanan bedel, çoğu zaman arsadan, hatta, üstyapıdan
daha pahalıya mal olmaktadır. Değerli arkadaşlar, örnek
vermek gerekirse, Ankara'da, Emniyet Genel Müdürlüğü binasının yapıldığı
arsada, zeminin sağlamlaştırılması için harcanan para, arsa değerinin 7 katını
bulmuştur. Değerli milletvekilleri,
Kamu İhale Kanunu Tasarısı incelenirse, yapım işlerinde, ihale aşamasında önce,
idarenin, yapım işinin yaklaşık maliyetini belirlemesi gerekmektedir. Yaklaşık
maliyetin belirlenmesi, bu İhale Kanunu Tasarısının en önemli hususiyetlerinden
biridir. İdarenin, yaklaşık maliyetin doğru olarak belirlenmesinde, gerekli
teknik eleman ve donatıma sahip olması gerekir. Yaklaşık maliyetteki sapmalar,
yanlış değerlendirmeler, bu İhale Kanunu Tasarısının getirmek istediği
özellikleri ve üstünlükleri manasız ve anlamsız kılacaktır. Bu nedenle,
kurulacak kamu ihale kurulunun idaresinin, bu hususta, kurumsallaştırma
yönünden tedbirler almasında fayda umuyorum. Değerli milletvekilleri,
daha önce de arz ettim; kamu ihalelerinde esas olan, iyi müteahhidin, doğru
müteahhidin seçimidir. Bu konudaki önerilerimi sıralamak istiyorum: Yapım
işlerinin yaptırılacağı müteahhidin seçimine esas yeterlilik kriterlerinde,
firmaların iş deneyimine, iş bitirmelerine, kredibilitelerine, profesyonel
ihtisas için yeterli teknik kadronun ve finansal gücün varlığına ağırlık
verilmelidir. İşin, proje, şartname, etüt, metraj, sözleşme dokümanlarını
hazırlayan danışmanlık firmaları ile ayrıca denetleyen firmaların, uygulamada
ortak sorumlulukları olması gerekir. Müteahhitlik firmalarına, yalnız teminat
mektubu ile işin kaliteli ve şartnamelere uygun olarak yapılması sorumluluğu
yanında, ek finansal destek sorumluluğu ve imkânı getirilmelidir. Ek finansal
destek sağlayan firmaların seçiminde kolaylık ve avantaj sağlanmalıdır. Değerli milletvekilleri,
kamuoyunda doğru bilinen, ama, aslında, yanlış algılanan kamu ihaleleri
konusundaki bir tezin, kendime göre yanlışlığını açıklamaya çalışacağım.
Kamuoyunca bilinen tez şudur: İhaleye çıkan makamın takdir yetkisi ne kadar
kısıtlanırsa, ihalede suiistimal o kadar az olur. Bu teze göre, yasalar,
yönetmelikler, ihalenin objektif kriterlere göre yapılmasını sağlarsa, soygun
olmaz, şaibe olmaz. Objektif kriterler nelerdir; yeterlilik belgesi için
hazırlanacak bir alay kırtasiyeyi dolduran belgelerdir. Bu dosyalardaki
münderecatı, kırtasiyeyi temin etmek çok kolaydır. İkinci objektif kriter
ise fiyattır. İhaleye girmeyi hak eden müteahhitlerden en düşük fiyatı veren
işi alır. En düşük fiyat, en doğru fiyat değildir. Ülkemiz, 1980 öncesi ve 1990
sonrası, en ucuz fiyattan dolayı, çok çekmiştir. Buradan çıkarılacak
netice şudur: Objektif kriterler, ne en uygun müteahhidi bulur ne en uygun
fiyatı bulabilir. Objektif kriterlere göre ihaleyi yapmak, yapılmaması gereken
yapım işlerinin yapılmasına engel olmaz. İhalelerin kötü yönetilmesi, yanlış
fiyatla doğru olmayan firmaya iş verilmesi demek değildir. En büyük yanlışlık,
yanlış ihaleleri, yanlış zamanda çıkararak, ülkenin yarım kalmış, verimsiz,
yüzlerce yatırım projesiyle dolmasına izin vermektir. İşte, en büyük yolsuzluk,
soygun, bu verimsiz yatırımlarda yatmaktadır; çünkü, bitmeyen, bittiği halde
verimli olmayan bu yatırım projelerinin ülkemize maliyeti, sadece faiz bazında
7-8 milyar dolardır. İhale makamının
yetkilerini artırmaktan korkmayalım. Yetkisiz insanlar, sorumluluktan kaçarlar.
Yetkisiz ve sorumsuz olan insanlar, muhakeme güçlerini devreye sokmazlar. Oysa,
nihaî kararların kalitesinin yüksek olması için, karar alıcının, seçme
aşamasında muhakeme gücünü devreye sokması gerekir; bu ise, makamın yetkisini
artırmakla sağlanır. Değerli arkadaşlar,
ülkemizde, her yıl, milyarlarca dolarlık yatırımları planlayan, projelendiren,
ihale eden, yöneten, denetleyen, hizmete açan teknik elemanlar ve mühendisler,
maalesef, asgarî ücretin biraz üzerinde bir ücret almaktadırlar, asgarî yaşam
seviyesinin altında hayatlarını idame ettirmektedirler. Zor bir tahsil yapan,
belli düzeyde sosyal ve ekonomik yaşam şartlarına sahip, kamuda çalışan
mühendislere ve teknik elemanlara sahip çıkmak zorundayız. Trilyonluk
yatırımları yöneten ve denetleyen teknik elemanları asgarî yaşam seviyesinin
altında ücrete tabi tutmak adalet ve verim ilkelerine ters düşmektedir. Değerli milletvekilleri,
ihale olgusunun en temel öğesi müteahhittir demiştik. Türk müteahhit firmaları
gerek yurtiçinde gerek yurtdışında çok önemli projelere ve yatırımlara imza
atmışlardır. Maalesef, kamuoyunda müteahhitlik ve müteahhitlik firmaları
hakkında da yanlış olgu ve kanaat vardır. Diyarbakır-Dicle'de apartman
faciasına yol açan cahil ve denetimsiz bir müteahhittir; ancak, unutmayalım,
Atatürk Barajını da bitiren, yine, bizim Türk müteahhitlerimizdir. Zor şartlar
altında zor işleri başaran müteahhit firmalarımızı kamuoyunda olumlu
algılamamız ve hakkını da vermemiz gerekir. Kamu İhale Kanunu
Tasarısının komisyonda müzakerelerini, olumlu değişikliklere imza attıklarını
müşahede ettik; bu vesileyle, komisyon ve Başkan ve üyelerini kutluyorum,
kendilerine teşekkür ediyorum. Zor olan bu taslağın hazırlanmasında katkı ve
emekleri olan, başta, Bayındırlık Bakanlığı mensupları olmak üzere, emeği geçen
tüm ilgililere teşekkür ediyorum. Kamu İhale Kanunu Tasarısının ülkemize ve
sektöre hayırlı olmasını dilerken, Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Gökbulut. Demokratik Sol Parti
Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Sancar Sayın; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET
SANCAR SAYIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı
üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak amacıyla söz almış
bulunuyorum; bu duygularla, sizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan Kamu İhale Kanunu Tasarısında ilk göze çarpan en önemli
değişiklik, kanunun ismi olmuştur, kanunun başlığı olmuştur. Bundan önceki şu
anda halen yürürlükte olan 2886 sayılı Kanunumuzun ismi Devlet İhale Kanunuydu;
yeni tasarıda ise, bu, Kamu İhale Kanunu olarak değiştirilmiş bulunuluyor. Bu,
aslında, görüşülen bu tasarının reform niteliğinde bir tasarı olduğunun da en
temel ipucu. Neden, Devlet İhale Kanunundan, Kamu İhale Kanununa bir dönüşüm
oldu; tabiî, bunda, 2886 sayılı Kanunun yayımlanmış olduğu 1984 yılından bu
yana geçen sürede, gerek Türkiye'de gerek dünyada hızla değişen ve gelişen
koşulların önemli etkisi vardır. O yıllarda, mal ve hizmetlerin en büyük
alımcısı ve yine, yapım ihalelerine en çok çıkan, daha çok, merkezî idarelerdi;
ama, yıllar içerisinde, yerel idarelerin, kamu göreviyle görevlendirilmiş
bulunan diğer idarelerin, kurum ve kuruluşların toplam ihale payı içerisinde
ağırlığı giderek artmaya başladı ve doğal olarak, artık, bu kanun, sadece
merkezî idarelerin yapmış olduğu ihaleleri ilgilendiren bir kanun olmaktan
çıktı, yerel idareleri de ilgilendiren çok geniş anlamda bir kanun haline
dönüştü. Zaten, tasarının 2 nci maddesindeki kapsamda da, bu, çok açık bir
şekilde görülüyor. Kapsama baktığımız takdirde, genel bütçeye dahil idareler,
katma bütçeli idareler, özel idare ve belediyeler ve bu idarelere bağlı döner
sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzelkişiler, enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon
kuruluşları, KİT'ler, BİT'ler... Bütün bunlar, bu tasarı kapsamı içerisine
alınmış bulunmaktadır ve doğal olarak, bu tasarı, 2885 sayılı Kanunun cevap
veremediği çok daha geniş bir alana cevap vermektedir. Yine, tasarıyla getirilen
en büyük ikinci değişiklik, 2886 sayılı Kanunda bulunan, devletin gelirleriyle
ilgili olan satım işlerinin, artık, bu kanun kapsamı içerisinde yer almayışı;
çünkü, gelirleri ilgilendiren satım işleriyle ilgili düzenlemeler ile giderleri
ilgilendiren alım ve yapım işleriyle ilgili düzenlemelerle ilişkin hükümler,
birbirlerini muğlak hale getiriyordu. Bu açıdan, bu tasarı, satışla ilgili
hükümlerin çıkarılmasıyla, son derece net ve anlaşılır bir hale gelmiştir; bu
da, önemli yeniliklerden biridir. Geçen süre içerisinde mal
ve hizmet çeşitliliğinin artması, ülkemizde geçmişte yapılamayan pek çok yapım
hizmetinin, artık, son derece rahat bir şekilde yapılıyor olması, bu
teknolojinin Türkiye'ye kazandırılmış olması, piyasa şartlarında istekli
sayısının artmış olması, kanunla ilgili bakışımızın da değişmesi gerektiği
sonucunu doğurmuştur. Artık, piyasa şartlarını daha çok gözeten, dikkat eden
yeni bir anlayışa ihtiyaç vardı ve bu kanun tasarısıyla, bu anlayış önemli
ölçüde hayata geçirilmiş olacaktır. Bu ne idi; 2886 sayılı
Kanunda, devlet, fiyatları, birim fiyat usulüyle belirleyen makamdı ve açık
eksiltme ya da kapalı zarf usulüyle, eksiltme yoluyla ihaleye çıkardı. Buna
göre de, ihaleye katılan iştirakliler, fiyat eksilterek birim fiyat teklif
ederlerdi. Kendileri piyasa koşullarını araştırma zahmetine katlanmazlardı,
devletin yayımlamış olduğu birim fiyatlar geçer kabul edilirdi; ancak, geçen
süre içerisinde bu birim fiyat uygulamasında yaşanan sıkıntılar, yanlışlıklar,
bundan hızla vazgeçilmesi sonucunu doğurmuştur. Öyle ki, birim fiyatlarda
yüzde 25 nispetinde öngörülen müteahhitlik kârları, ihalelere çıkıldığı zaman
müteahhitlerin, yüzde 50-60 kırımlara kadar ulaştığı değerlere düşebilmekteydi;
ya bu birim fiyatlar yanlış hesaplanıyordu ya müteahhitler zararına iş
yapıyorlardı. Tabiî, bu, eşyanın tabiatına aykırı bir durum. Birim fiyatlar,
mart ayı itibariyle yayıma çıkıyordu ve o yıl, öngörülen enflasyonu da baz
alıyordu ve çok sağlıklı bir piyasa araştırmasına da dayanmıyordu. Bundan
dolayı, birim fiyatlar, genellikle, yılbaşında oldukça yüksek kâr marjları
içermekteydi ve yılbaşında yapılan ihaleler, yılın başında yapılan ihalelerde
kırım oranları yükselmekteydi. Ayrıca, yıllara sârî ihalelerde de, bir yıl
sonra yapılacak olan imalatlar izharata
dönüştürülerek, büyük kârlar elde edilmekteydi. Oysa, işin tarifi oldukça
basitti; ihalenin temel amacı, bir malı veya hizmeti ya da bir yapım işini en
iyi teknolojiyle en ucuza satın alabilme yeteneğidir. Bunun için de,
isteklilerin, kendi özel yeteneklerini, kendi müteahhitlik yeteneklerini de
dahil edecekleri bir teklif sistemine geçilmesine ihtiyaç vardı. Bu yeni
sistem, devletin, artık, birim fiyat teklif ettiği bir sistemi sona erdirmiş
bulunmaktadır ve bu önemli bir yeniliktir. Tasarının bir başka
önemli yeniliği, Dünya Ticaret Örgütünün ve AB normlarının, direktiflerinin bu
tasarıda yer almasıdır. Dünya Ticaret Örgütü 15 üyesi ve AB olmak üzere,
yaklaşık 30 üyenin iştirak ettiği bir örgüttür ve Dünya Ticaret Örgütü Hukuk
Komisyonunun hazırlamış olduğu bir model kanun, 30 üye ülke tarafından kabul
edilmiştir. Bu üye ülkeler, kendi ulusal ihale sistemlerini, bu model kanun
çerçevesinde yenilemişlerdir. Bu model kanunda
getirilen en önemli yeniliklerden bir tanesi ve bizim de bu tasarıya intikal
ettirdiğimiz yeniliklerden bir tanesi, eşik değerle ilgili bir tanımlamadır.
Eşik değerler, ulusal sınırlar içerisinde açılmış olan ihalelerde uluslararası
firmaların katılabileceği bir değerdir. Eşik değerin üzerindeki ihaleler için
uluslararası firmalar da teklif verebilmektedir. Eşik değerin altındaki
ihalelerde, sadece yerli istekliler teklif verebilmektedir. Dünya Ticaret
Örgütü normlarında, bu, son derece açık ve detaylı bir şekilde ifade
edilmiştir. Burada, genel bütçeli kuruluşların yapmış olduğu mal ve hizmet alımları
için 130 000 SDR; yani, özel çekme hakkı biriminden oluşan bir eşik değer
tanımlanmıştır. Bu da yaklaşık olarak 300 000 000 Türk Lirasına tekabül
etmektedir. Ayrıca, yine, merkezî idarelerin yapmış olduğu yapım ihalelerinde 5
000 000 SDR düzeyinde bir eşik değer belirlenmiştir. Bu da, bizim tasarımızda
yer alan 11 trilyonluk eşik değere tekabül etmektedir. Biraz önce, muhalefet
sözcüleri, İhale Kanunu Tasarısında, uluslararası firmaların da Türkiye'de
açılan ihalelere girebilmesinin önünün açıldığını, bunun, ulusal firmalarımıza
ve ekonomimize zarar vereceğini ifade ettiler. Ben, açıkçası, bu ifadelere
oldukça şaşırdım; çünkü, hem tasarıyı okumadıklarını hem de yürürlükte olan
mevcut kanunu da bilmediklerini gördüm; çünkü, yürürlükte olan mevcut kanunda,
uluslararası firmaların Türkiye içerisinde açılmış olan ihalelere girmesini
engelleyen herhangi bir hüküm yok, hiçbir hüküm yok; aksine, idareler,
istedikleri takdirde, herhangi bir eşik değere bağlı kalmaksızın, bir ihaleyi
uluslararası boyutta açabiliyorlar. Bu tasarıyla, ilk defa, belli bir eşik
değerin altındaki ihalelere sadece yerli isteklilerin katılabilmesi hükmü
getirilmiştir; ancak, bu eşik değer aşıldığı takdirde uluslararası firmalar
ihalelere iştirak edebileceklerdir. Yine, atladıkları bir
başka konu, bu ihalelerde yerli istekliler lehine; yani, uluslararası açılmış
olan ihalelerde yerli istekliler lehine yüzde 15'lik bir ek avantaj
getirmiştir; yani, yerli isteklilerin yapmış olduğu teklifin üzerine yüzde 15
daha eklenecektir. Bu da, ulusal firmalarımızı korumak açısından tasarının
getirmiş olduğu oldukça yeni bir düzenlemedir. Bu düzenlemelerin hiçbirisi,
maalesef, 2886 sayılı Yasada yer almamıştı ve buna rağmen, yerli
iştirakçilerimizin, ben, bugüne kadar zarar gördüğüne tanık olmadım. Bir başka konu,
tasarının, 2886 sayılı yürürlükte olan mevcut Kanunun pek çok açıdan gerisine
düşmüş olduğuyla ilgili hükümdü. Bunlara da katılmak mümkün değil. Her şeyden
önce, yürürlükte olan kanunda, ihale kurumunu, o ihaleye çıkan idareler
oluşturmaktaydı; oysa, yeni tasarıda ihale kurumu, 10 kişilik, bağımsız,
tarafsız bir kurum tarafından oluşturulmakta. Bu kurumun içerisinde, kamuyu
temsilen, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından, Maliye Bakanlığından, Devlet
Planlama Teşkilatından birer temsilci bulunmakla beraber, Odalar Birliğinden,
Türkiye İşverenler Sendikasından, sivil toplum örgütlerinden de temsilciler
bulunmaktadır. Bu kurum, tüm ihalelerle ilgili isteklilerin sicillerini
tutmakla, ihale mevzuatını hazırlamakla görevlendirilmiştir. Ayrıca, ihale tasarısı
daha pek çok yeni düzenlemeler getirmektedir. Bu düzenlemelerden bir tanesi de,
devletin yayımladığı birim fiyat yerine, isteklinin kendisinin teklif ettiği
teklif birim fiyattır. Bu teklif birim fiyat da, biraz önce, yine muhalefet
sözcülerinden birisi tarafından eleştirildi ve "bunun, mevcut İhale
Kanununun gerisine düşen bir uygulama olduğu" söylendi; ancak, ben, yine o
sayın milletvekilinin kendi partisinin 1992 yılında vermiş olduğu bir tasarıyı
burada okumak istiyorum. O tasarının 4 üncü maddesinde "devlet tarafından,
idare tarafından tespit edilmiş birim fiyatlarının kullanılması zorunluluğu
kaldırılmıştır, bunun yerine teklif birim fiyat alınmasının önü
açılmıştır" diye bir ifade var. Bu tasarı, o tarihte, Doğru Yol Partisi tarafından
verilmiş, 5 inci sıraya kadar yükselmiş; ancak, kadük olmuştur. Yani, eğer, bu
yeni tasarıda yer alan bu düzenleme yolsuzluklara yol açacaksa, o gün bu
tasarıyı veren Doğru Yol Hükümeti yolsuzluk yapmak amacıyla mı bu hükmü, bu
maddeyi yerleştirmişti?.. Doğrusu, kendilerine bu soruyu sormak istiyorum. Tasarımız 4 ayrı ihale
usulünü benimsiyor: Bunlardan birincisi, açık ihale usulü. Bu usule göre, bütün
istekliler katılabiliyorlar. İkinci usulümüz, belirli istekliler arasında
yapılan ihale usulü. Üçüncü usul, pazarlık usulü. Dördüncü usul ise doğrudan
teklif usulü. Açık ihale usulü ve belirli istekliler arasında yapılacak ihale
usulü, kanunun temel ihale usulleridir. Belirli istekliler arasında yapılacak
ihale usulü, ancak özel şartların oluşması durumunda gündeme gelebilmektedir.
Bunun için de, her şeyden önce, o ihalenin uzmanlık gerektirmesi ve yüksek
teknoloji gerektirmesi zorunluluğu vardır. Bu kavramları muğlak bulduklarını
ifade ettiler; ancak, bu kavramlar günün şartlarına ve teknolojinin gelişmesine göre, her gün
değişiklik arz etmektedir; çünkü, belli istekliler arasındaki ihale usulü 2886
sayılı Kanunda da vardı ve bu kanunda, tek tek hangi konuların belli istekliler
arasında ihale usulüne dahil olabileceği zikredilmişti. Bunun içerisinde,
otoyollar, köprüler, barajlar, tüneller, liman inşaatları gibi, bugün artık
Türk müteahhitleri tarafından rahatlıkla yapılabilen ihale usulleri de vardı;
yani, ilave bir yüksek teknoloji gerektirmeyen ihale usulleri de vardı. O
yüzden, tek tek, madde madde bunların adını zikretmek, gelişen teknolojik
koşullar içerisinde, yasanın, bir anlamda yürürlükle bağdaşmamasını
sağlayacaktır. Buna, yönetmeliklerle karar verilmesi daha uygun olacaktır. Yine, pazarlık usulü,
özelliği olan ve ivedi olarak yapılması gereken işler olarak tanımlanmıştır.
Pazarlık usulünde de iki aşama vardır. Bunun birincisi, teknik teklif
aşamasıdır. İkincisi de, teknik teklifler değerlendirildikten sonra yapılacak
olan fiyat teklifi aşamasıdır. Yine, pazarlık usulü de,
belli alanlarla sınırlanmıştır. Bu nedenle, pazarlık usulüne dönülüyor her
aşamada denilerek; bir anlamda, mevcut, yürürlükte olan kanunun gerisine
düşüldüğünün ifade edilmesini de, son derece yanlış ve yanıltıcı bir bilgi
olarak görüyorum. Yine, Doğru Yol Partisi
milletvekili Nevfel Şahin'in bir sözünü gerçekten çok yadırgadım. "30'a
yakın önerge de verdik; bu önergelerin hiçbiri kabul edilmedi" diyor.
Evet, komisyonumuzda 90'a yakın önerge görüşüldü. 90'a yakın önergenin yaklaşık
olarak 67 tanesi kabul edilmiştir ve Nevfel Şahin'in de bu kabul edilen
önergeler içerisinde önergeleri vardır; komisyonumuz tarafından doğru
bulunmuştur. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, komisyon adına mı konuşuyor?! AHMET SANCAR SAYIN
(Devamla) - Yasa tasarısının görüşülmesi aşamasında, 10'u aşkın sivil toplum
örgütünün temsilcileri hazır bulunmuştur. Ayrıca, yasa tasarısının hazırlanması
aşamasında da, 50'yi aşkın üniversite ve sivil toplum örgütünden görüşler
alınmıştır. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı üzerinde verilen bütün bu önergeler,
gerek sivil toplum örgütlerinin gerek milletvekillerinin katkılarıyla verilmiş
önergelerdir. Bu önergeler içerisinde, bizim de itiraz etmediğimiz, bizim de
haklı bulduğumuz tüm önergeler, bu yasa tasarısında yerini almıştır. Bu önergeler, yasa
tasarısının özü itibariyle genel hükümlerini değiştirmemektedir; yani,
hükümetten gelen şekliyle genel hükümleri değiştirmemektedir. Daha çok,
uygulamaya yönelik birtakım tadilatlar şeklinde olmuştur. Bu açıdan da, bizim
için de uygun önergeler olmuştur, bu önergelerin hepsi. Tasarı, yine, AB
normlarına uygun olarak, ihalelerin ilan süreleriyle ilgili birtakım kıstaslar
getiriyor. Mevcut yürüyen ihale sistemimizde bu süreler on günle sınırlıydı.
İhaleye katılacak olan isteklilerin daha rahat bir zamanda ihaleye
hazırlanabilmeleri açısından bu süreler uzatılmıştır. Örneğin, açık ihale
usulünde kırk gün öncesi; belli istekliler arasında ihale usulünde, ön
yeterlilik şartının görüşülebilmesi için yirmibeş gün öncesi; pazarlık
usulünde, yine yirmibeş gün öncesi; eşit değerin altında kalan ihalelerde ise,
bir haftadan üç haftaya kadar uzayan belli parasal limitlere dayalı süreler
öngörülmüştür. Yasa tasarısının
getirdiği önemli kıstaslardan biri de, bugüne kadar ihalelerin
sonuçlandırılamamasının, devlet yatırımlarının sonuçlandırılamamasının en büyük
nedeni olan bütçedeki ayrılan payların yetersizliği konusuna burada kesin bir
çözüm getirilmiş olmasıdır. Bundan böyle ihaleye çıkacak olan idareler, ihaleye
çıkacakları konuların keşif bütçelerinin en az yüzde 10'unu kendi bütçelerine,
ilk yıl bütçesine koymak zorundadırlar. Diğer yıllarda, yıllara sari olarak, bu
ihalenin yıllara ait ödenek dilimlerinin bütçeye konulma zorunluluğu
getirilmiştir. Böylelikle, idare ile müteahhitler arasında sık sık çıkan bir
ihtilaf konusu da önlenmiştir. Burada getirilen bir
başka olay da şu: Devlet ihalelerinde yüzde 50'lik bir artışa kadar bir artış
öngörülmüştür. Bu, biraz önce çok eleştirilen bir konuydu; "mevcut ihale
sistemimizde yüzde 30'dur bu artış; niye burada yüzde 50'ye kadar keşif artışı
getiriliyor" diye. Doğrudur; mevcut ihale sistemimizde bu keşif artışı
yüzde 30'dur; ama, maalesef, hiçbir zaman yüzde 30'la sınırlı kalmamıştır.
Çünkü, yüzde 30'la bitmediği takdirde, tekrar bir yüzde 30'la yeniden devam
ettirilmiştir ve bu şekilde keşif bedelini kat be kat aşan değerlere
ulaşılmıştır. Ancak, bu ihale sisteminde, Avrupa Birliği normlarına uygun
olarak, yüzde 50'lik bir artış öngörülmüştür ve yüzde 50'nin dışında bir artış
öngörülmemektedir. Yani, eğer, idare, o işin yüzde 50'lik bir keşif artışıyla
bitemeyeceğini görüyor ise, o ihale feshediliyor, o iş, o yatırım feshediliyor;
ancak, yüzde 50 sınırı içerisinde bitirilebileceği öngörülüyor ise, bu keşif
artışı öngörülüyor. Bu keşif artışının daha düşük bir değer olması, böylesine
katı bir hüküm getirildiği zaman, uygulamada büyük sorunlara neden olacaktır.
Çünkü, ilave yüzde 50'lik keşif artışı, üçte 2'si bitmiş bir işi tarif eder.
Üçte 2'si bitmiş bir işin üçte 1'inin yapılamaması anlamına gelir daha düşük
bir keşif artışı. Yapılamadığı takdirde, yeni keşif artışları vermek zorunda
kalırsınız. Yani, bu anlamda, 2886'ya geri dönersiniz ki, bence, 2886'nın en
olumsuz yanı, bu keşif artışıyla ilgili yanıydı. Değerli arkadaşlar, yine,
İhale Kanunu Tasarısıyla ilgili önemli konulardan bir tanesi, artık, yerel
düzeyde de, belediyeler düzeyinde de tüm kurumlar bu ihalelere çıkmak zorunda
kalacaklardır. Bu, güzel bir uygulamadır; çünkü, bugün, kamuoyuna yansıyan,
özellikle belediye iştirakleriyle ilgili büyük sorunların temelinde yatan olay,
mevcut 2886 sayılı İhale Kanununun yetersizliğidir. Demiştik ki, ihale, bir
malı ya da hizmeti en ucuz şekilde temin etmektir. Oysa, belediyeler, kendi
kurdukları teşekküllerle, herhangi bir ihale yapmazsızın, doğrudan doğruya bu
şirketlere ihale aktararak, bu şirketlere bu hizmetleri vererek, oldukça
pahalıya mal ve hizmet satın alıyorlar ve hizmet üretiyorlar. Bu ihale
kanunuyla da böylesi bir suiistimalin önüne geçilmiş olacaktır. Ben, tüm gruplarımızın,
reform niteliğinde sayılan bu ihale kanununa destek vereceği inancıyla, tekrar,
bütün Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Sayın. Şahsı adına, Sayın Aslan
Polat; buyurun. Süreniz 10 dakika. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bugün, burada,
Kamu İhale Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi açıklayacağız. Aslında,
Kamu İhale Kanunu Tasarısı, Türkiye'de en önemli tasarılardan biridir. Bundan
öncesinde -raporlarda da var- 2490 sayılı İhale Kanunu vardı, belki, otuz yıl
sürdü, 2886 sayılı Yasa da yirmi yıl kadar sürdü; bu gelen İhale Kanunumuz da,
tahmin ediyorum ki, uzun yıllar, bütün alımlarda, satımlarda, kamu ihalelerinde
öne geçecek bir İhale Kanunu olacaktır. Fakat, bu tasarı, şimdi, arz edildiği
gibi, layık olduğu şekilde Plan ve Bütçe Komisyonunda olsun, Bayındırlık
Komisyonunda olsun, Genel Kurulda olsun, tartışılmış mıdır? Şimdi, bu konu
üzerinde biraz durmak istiyorum. Bu tasarı, Plan ve Bütçe
Komisyonuna -esas komisyon olması gerekirken, tali komisyon olarak- gelmiş ve
geldiği gün de çıkmıştır; yani, bu tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir
günden fazla tartışılmasına tahammül edilememiştir. Bu arada, bu, Bayındırlık
Komisyonuna gitmiştir. Bayındırlık Komisyonu, Plan ve Bütçe Komisyonunun
raporunu beklemeden, tümü üzerinde görüşmelere, zaten, başlamıştır. Sonradan,
tahmin ediyorum, Bayındırlık Komisyonunda, ya iki ya üç günde, bu tasarının tüm
maddeleri -70 madde bir, 40 küsur da bir, 110 küsur madde- görüşülmüş ve hemen,
bu, Meclise getirilmiştir. Meclise getirilen bu kanun tasarısı -70 artı 40
küsur, 110 küsur madde- bari burada tartışılsın derken, bunun temel yasa olması
istenmiş. Şimdi, bakın, milletvekillerine bir şey söyleyeceğim, burada beni iyi
dinlemenizi istiyorum. Bir kanunu temel yasa haline getirmek istiyorsanız...
Bundan önce yine geldi. Mesela, Gümrük Kanunu geldi. Gümrük Kanunu gelmeden
önce, Bakan, bütün komisyonlara geldi "Gümrük Kanunu Tasarısı, hepimiz
için eşit mesafede olduğumuz, siyasî yönü olmayan bir tasarı; bütün
komisyonlarda, tüm partilerden birer üyeyle bir altkomisyon kuralım, günlerce,
beraberce bunu tartışalım" dedi ve bu tasarının bütün partilerden eşit
oluşan altkomisyonlarda tartışılmasıyla müşterek bir metin meydana getirildi ve
o metin, ittifakla Genel Kurula geldi ve hemen, temel yasa olarak bir günde
çıktı. Fakat, siz, bu kanun tasarısını getirdiğiniz zaman, Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve Bayındırlık Komisyonunda "bunu temel yasa olarak görüşmek
istiyoruz, görüşünüz nedir" diye muhalefete sorma ihtiyacını görmediniz.
Fakat, burada, bu kanun tasarısı, 110 madde olarak görüşülerek, size bütün
hatalar ikaz edilecekken, bu sefer de, ne yazık ki, sizin yetmeyen gücünüz,
AKP'nin gücüyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği destekle, bu, bir günde
buradan" görüşülerek, tartışılmadan çıkma durumuna gelmiştir. Dolayısıyla,
bu tasarının tam olarak görüşülmeden çıkmasındaki bütün günahlarınıza Adalet ve
Kalkınma Partisi de ortak olmuştur; bunu, buradan belirtmek isterim. HACI FİLİZ (Kırıkkale) -
Sahte oylar da var. ASLAN POLAT (Devamla) -
Arkadaşlar, tasarının maddelerine geçmeden önce bir şey söylemek istiyorum. Bu
tasarı neden Amerika Birleşik Devletlerini çok ilgilendiriyor; ben, bunu
öğrenmek istiyorum. Ben, Türkiyeme gelen bir yabancı devlet başkanına, şu şu şu
kanunu çıkarmadan ülkeme gelme veya bu kanunları yanına al, gel diyebiliyor
muyum?! Beni ilgilendiren bir kanunu, ben, burada, alırım, günlerce tartışırım,
konuşurum, gerçekleştiririm, anlaştıktan sonra ben kendim için çıkarırım. Eğer,
ben bu kanun tasarısını, Amerika'ya giderken, IMF'yle bir kredi anlaşması
imzalarken "olmazsa olmaz" bir şart olarak imzalıyorsam, benim kadar
yabancı ülkelerin de bu tasarı üzerinde bir ittifakı vardır, bir belirtisi
vardır, bir isteği vardır diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri,
bakın, şimdi, ben, burada, maddelerine de biraz sonra gireceğim; ama, bu
tasarının getirdiği birtakım özellikler var. Bunlardan bir tanesi -ki, üzerinde
çok durulan biri- bu ihalelerin, artık, açık bir şekilde, öncelikli şekilde
yabancılara açılmasıdır. Yabancılara açılmasında eşik değer vardı. Eşik değer,
komisyonlara geldiğinde 7 trilyon 400 milyardı; nedense, Bayındırlık
Komisyonunda 11 trilyon olmuş. Şimdi, bu rakamın yetmeyeceğini şunun için
söylemek istiyorum: Japonya, bizden çok daha ileri bir ülkedir, fert başına
düşen millî geliri bizim 10-15 katımızdır; fakat, onlarda bile, bu, 20
trilyonun üzerinde, 20 milyon dolar civarındadır; şöyle böyle 30 trilyona
yaklaşan bir miktardadır onların eşik değeri. Şimdi, Japonlar, dünyanın
en gelişmiş teknolojisine sahip bir ülke olmasına rağmen, kendi firmalarını
korumak için, sırf kendi müteahhitlerini korumak için, kendi mühendislerini
korumak için, kendi malzemelerini korumak için, eşik değerini 20 milyon dolara getirirken
ve fert başına düşen millî geliri, senin en az 10-15 katın olmasına rağmen, bu
kadar yüksek eşik değer tutarken, senin, kalkıp da, bunu 11 trilyon gibi -ki, o
da yetersizdir- bir değere getirmen, sadece, burada, Türkiye'deki müteahhit
firmalarını, işçileri ve mühendisleri işsizliğe itmenin bir yoludur. Bakın, şimdi, Türkiye'de,
bugün için, 76 000 civarında şirket veya şahıs bazında müteahhit firma vardır.
Şimdi, sizin getirdiğiniz bu tasarı bir yıl sonra uygulamaya geçeceği için -bu
76 000 tane müteahhidin de 20 000'den fazlası, 25 000'e yakını mühendis
kökenlidir- bunların büyük bir bölümü işsizlikle karşı karşıya kalacaktır. Bu
konular, burada tartışılmamıştır. Şimdi, ben, size bir şey
söyleyeceğim. Büyük bir sistem değişikliği oluyor. Bu sistem iyi mi kötü mü,
tam tartışılmamıştır. Birim fiyat esasından vazgeçiliyor. Birim fiyat esasından
vazgeçildiği zaman... Mesela, yap-işlet-devret ihaleleri yapılmıştır. Bir
ihalede -Sayıştay bir rapor veriyor- İzmit'te yapılan bir baraj 890 milyon
dolara bitiyor, Sayıştayın raporuna göre, aynı, emsal iş, İzmir'de 115 milyon
dolara, Diyarbakır'da 212 milyon dolar civarında bir rakama bitiyor. Demek ki,
birim fiyatlar, bir de, bizim bir kıstasımızdı; bundan ayrılmakla iyi mi ettik
kötü mü ettik, bunu bir tartışmadık. Tabiî, şu vardır: Birim
fiyatlardan ayrıldığımız zaman, bizim 76 000 civarında olan müteahhit
firmalarımızın takriben 60 000'e yakını ilk elemede elenecektir; çünkü, artık,
bundan sonra, birim fiyat olmadan, önüne gelen bir projenin tatbikat projesine
kadar yapılması ve tatbikat projesine kadar yapılan bu projelerde tam ve kati
değerlendirme yapılması, özel ihtisas isteyecektir. Bu ihtisasları yapamayan ve
mühendis kökenli olmayan firmalar yok olacaktır. Bunlarla beraber, bir işsizlik
doğuracaksınız. Şimdi, ikinci bir nokta
daha vardır, bu da çok önemlidir. Ben, bir birim tespit ettiğim zaman, bugünkü
fiyata göre tespit edeceğim; ama, bunu, beş sene, on sene sonrası için tahmin
edebilmem için, benim ülkemde enflasyon oranının yüzde 10'un altına düşmesi
gerekirdi. Sizin, bugün, hâlâ, enflasyonunuzun yüzde 88 olduğu bir ortamda, bu
müteahhit firmalar neye dayanarak size teklif vereceklerdir? İşte, bunun
misalini gördük. 4306 sayılı Kanun gereği yapılan Millî Eğitim Bakanlığı
ihalelerinde de anahtar teslimi ihale aldınız, enflasyon bu sene içerisinde
yüzde 30 olacak dediniz, yüzde 88 çıkınca, hemen, haziran ayında ek fiyat farkı
verme kararnamesi yapmak zorunda kaldınız. Niye; çünkü, siz, bu enflasyonu
düşürmeden, bu ihaleyi yerine getiremezsiniz. Sayın milletvekilleri,
şimdi, burada en önemli konulardan bir tanesi de, yine, sizin yaptığınız
projeye güvenmemenizin bir sonucu, 2886'da yüzde 30 olan artışı yüzde 50'ye
çıkarmanızdır. Peki, siz, bu işleri, bu kadar, tatbikat projelerine kadar
detaylandıracaksanız, kendinize de bu kadar güveniyorsanız, neden fiyat artışı
yapma ihtiyacını hissettiniz, yüzde 30'u yüzde 50'ye çıkardınız? Bu da
gösteriyor ki, siz, burada, yapacağınız tatbikat projelerinde, gelen firmalara
en az yüzde 50 civarında bir fazlalığı daha şimdiden öngörüyorsunuz. Bakın, yine, burada, en
önemli konulardan birisi var. Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu sözcüsü
arkadaşım çıktı, burada konuştu. Kendisi de mühendis kökenlidir. Peki, bu
Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin figanını hiç okumadın mı sen?.. Bana da
söylüyorlar ve hatta, sizin buna karşı çok da duyarlı olmadığınızdan dolayı,
Oda'dan bana şikâyet de geliyor. Siz, bunları niye, gelip de söylüyorsunuz!..
İşte, odaların bana gönderdiği raporlar, bir mühendis olarak. İşte, burada, İnşaat
Mühendisleri Odasının gönderdiği rapor. Bunların hepsini ele aldığımız zaman,
göreceksiniz ki, mühendislerin burada çeşitli yerlerden itirazları vardır.
Mühendislerin en büyük itirazlarından birisi, danışma projelerinde,
mühendislerin yabancılar karşısında işsiz kalacağıdır. Bugün Türkiyemizde 220
000 civarında mühendis vardır; bu mühendislerin takriben üçte 1'i işsizdir.
Sizin getireceğiniz ve düşük tuttuğunuz eşik değer dolayısıyla, işsiz kalan
mühendis sayıları en az ikiye katlanacaktır. Peki, üniversitelerde okuttuğumuz
ve iş bulamadığımız bu mühendislerin yerine, yabancı mühendisleri getirip de,
bu arkadaşları işsiz bıraktığımız zaman, bir meslektaşım olarak, siz
üzülmeyecek misiniz? Bu Oda'dan sizi ikaz etmediler mi? Sizi de ikaz ettiler,
beni de ikaz ettiler ve bu ikazın sizde yeterince cevap bulmadığından da
üzülerek yakındılar. Bunu da size söyleyeyim. Bakın, şimdi arkadaşlar,
bunları ben niye söylüyorum... AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - Mevcut yasada böyle bir hüküm yoktu bile... Lütfen... ASLAN POLAT (Devamla) -
Efendim, bakın, şimdi, siz dinleyin... Gelin İnşaat Mühendisleri Odasında
konuşalım. Şimdi, yine, İnşaat Mühendisleri Odalarının buradaki en büyük
itirazlarından birisi, Rusya'da, Sovyet Bloğu ülkelerinde bile kamu yararı
gözetilirken, bu ihale yasasında kamu yararının öne alınmaması... Şimdi, çok
itiraz ediyorsunuz; efendim karşılıklılık esası getirelim... Onu bile
getirmediniz. Karşılıklılık esası getirseniz bile, ben Danimarka ile ne kadar
karşılık yapacağım, benim fert başına düşen millî gelirim 3 000 dolar, onun 30
000 dolar?.. Ondaki firmalarla bendeki firmaların rekabet şartı eşit midir
arkadaşım?.. Bizim, şu anda, Türk müteahhitlerinin, yurtdışından iş alan
müteahhit firmalarının aldıkların işlerin büyük bölümü, Ortadoğu ülkeleri,
Afrika ülkeleri ve Rusya'dan bölünen bağımsız devletler topluluğu ülkelerinden
alınan ihalelerdir. Buradan şunu söylemek
istiyorum: Bu ihalelerin eşit şartlarda yapılabilmesi için, şartların eşit
olması gerekirdi. Şartlar eşit olmadığı yerde, gerek danışman ücretlerinde
gerek müteahhitlik hizmetlerinde, daima, bizim mühendis arkadaşlarımız olsun,
Türk müteahhitleri olsun, işsiz kalacaklardır. Şimdi, bunun bir devamı,
bu ihalelerin bir devamı da, büyük ihtimalle, Türkiye'de iş alan müteahhit
firmalar sertifikalı işçi çalıştırmayı şart koşacaklardır. Şimdi, size
söylüyorum; şimdi, Türkiye'deki işçilerin ne kadarında sertifika vardır, ne
kadarında yoktur?.. Bunun için, henüz daha Millî Eğitim Bakanlığımız gereken
altyapıyı sağlayabilmiş midir?.. O zaman, kendi inşaatlarımızda... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, 1
dakika içerisinde tamamlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) -
Şimdi, kendi ülkemizde bile işsiz kalacağız. Yabancılar, bu sefer, senin
işçilerin sertifikalı değil diye, getirip burada işçi çalıştıracaklar, biz buna
karşılık işsiz kalacağız. Bir başkası; (C) markalı
veya (S) markalı malzeme isteyeceklerdir yabancılar. Yabancıların isteyeceği bu
markaları, Türk standartlarının üzerindeki bu markaları bulunduramadığımız
müddetçe, kendi ülkemizde ihale ettiğimiz işlere dahi kendi malzemelerimizi
satamama, kullandıramama ihtimali meydana çıkacaktır. Bütün bunlara dikkat
edilmesi gerekirdi, bunların tartışılması gerekirdi. Bunlar uzun uzun
tartışıldıktan sonra, bunların hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu
anlamamız gerekirdi. Bakın, şimdi "bu
kanunu bir sene sonra yürürlüğe sokacağız" diyorsunuz. Bence o bir sene de
normaldir; çünkü, bir geçiş dönemi olması gerekir. Fakat, bir sene sonra bu
kanunu yürürlüğe sokacaksak, bugün bütün milleti saat 24.00'e kadar burada
tutup, en az otuz yılımızı alacak bir kanuna, bugün çıkacak demenin manası
nedir; bana bunu izah etmek zorundasınız. Bu tasarıyı, komisyonlardan bir
günde, geldiği gün Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmenizin bana gerekçesini
izah etmek zorundasınız. Sadece bana değil arkadaş, bunu, tüm mühendis
arkadaşlarımıza, beraber mezun olduğumuz okuldaki arkadaşlarımıza izah etmek
zorundasınız. Saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Polat. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, sözcü, partimizi kastederek, bizim, temel kanun
olarak görüşülmesine destek vermek suretiyle günah işlediğimizi iddia etti. Bu,
partimize yapılmış bir sataşmadır. Sataşma nedeniyle söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Şahin, çok
kısa olmak kaydıyla, 2 dakika içerisinde, yeni bir sataşmaya neden olmamak
üzere... Siz zaten vermezsiniz... Buyurun. VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. -
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
Kamu İhale Kanunu Tasarısının görüşmeleri sırasındaki konuşmasında, Partisine
sataşmada bulunması nedeniyle konuşması MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. Sayın Polat, biraz önce,
görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Tasarısının temel kanun olarak görüşülmesine AK
Parti olarak destek vermemiz nedeniyle bizi suçladı, itham etti ve bizim günah
işlediğimizi ileri sürdü. Biz, dün, Grup adına burada yapmış olduğumuz
konuşmada, İhale Kanunu Tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi ifade ederken,
gördüğümüz aksaklıkları ve noksanlıkları burada ifade ettik. Sonra, hükümet
partilerinin grup başkanvekilleri ve Sayın Bakan, bizim önerilerimizin haklı
olduğunu ve bu doğrultuda bu tasarıda değişiklik yapılabileceğini söylediler. Önergemiz hazırlanmış,
hükümete verilmiştir. Zamanı geldiğinde, bölümlere geçildiğinde, bu değişiklik
önergeleri burada okunacak ve kıymetli oylarınıza sunulacaktır. Bakınız, şu, rapordur.
Saadet Partisi Bayındırlık Komisyonu üyesi Sayın Suat Pamukçu, muhalefet şerhi
yazmış. Diyor ki: "Bu kanun tasarısında eksiklikler vardır. Mütekabiliyet
(karşılıklılık) şartı getirilmelidir. Eşik değerler artırılmalıdır." Biraz
önce Sayın Polat da dedi ki: "Eşik değerleri çok düşük tutmuşsunuz, bu
artırılmalıdır." Bizim yaptığımız da,
Sayın Suat Pamukçu'nun ve Aslan Polat'ın eleştirdiği konuların düzeltilmesidir.
Bakın, siyaset yapmak ve muhalefet yapmak, sadece buraya çıkıp eleştirmek
değildir. (AK Parti, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Onun görevi o... MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Eleştirdiğiniz konuların düzeltilmesini sağlayabiliyor musunuz,
bunu kabul ettirebiliyor musunuz; işte, siyaset budur. Bizim, AK Parti olarak,
Saadet Partisi ile aramızdaki en önemli farklardan bir tanesi de budur. (AK
Parti, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, biz, uzlaşmayı ve diyaloğu,
siyaset için, demokrasi için önemsiyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Şahin,
toparlayın efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - ...ve bunun, Türk demokrasisini güçlendireceğine inanıyoruz ve
burada gördüğümüz aksaklıklar da, inanıyorum ki, bölümlere geçildiğinde, bir
bir -iktidarın da oylarıyla,
destekleriyle- gerçekleşecektir... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon)
- İnşallah, inşallah... MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - ...ve siyasette, uzlaşmanın, anlayışın ve diyaloğun önemini bir kez
daha vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Şahin. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, bir şey söylemek zorundayım. BAŞKAN - Ne efendim? ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir sataşma
olmadı... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Benim söylemek istediğim
günah, hata ve kusurlara ortak olmak şeklindedir. O kadar yani... BAŞKAN - Tamam efendim.
Sayın Şahin de ifade etti; yani, önemli bir şey yok; önemli olanı belirtti. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S.
Sayısı : 794) (Devam) BAŞKAN - Şahsı adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu; buyurun.(DSP sıralarından alkışlar) M. TURHAN İMAMOĞLU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu İhale
Kanunu Tasarısıyla ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Kamunun tüm mal ve hizmet
alımlarını ve yapım işlerini düzenleyecek olan Kamu İhale Kanunu Tasarısını
bugün görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Kamu İhale Kanunu Tasarısının neler
getirdiğine çok kısa notlar düşmek istiyorum. Yeterlilik belgesi
içerisinde daha önce istenen müteahhitlik karnesi, artık bu kanunda
istenmeyecek. Bu kanunda, müteahhitlik karnesi kavramı bulunmuyor. Kamuoyunun
da merak edeceği bir konu olduğu için, buna değinmek istedim. Bayındırlık Bakanlığının,
onaylamak üzere, yetkisinde bulunduğu sözleşme onaylama konusunu... Yeni
kurulan Kamu İhale Kurulu nezdinde onaylanacak bu sözleşmeler. Yine, daha önceki
kanunda, ortalama fiyat yöntemi uygulanıyordu; katılan firmaların teklif
ettikleri miktarların ortalaması alınıyordu. Bu ortalama yöntem, bu Kamu İhale
Kanunu Tasarısıyla terk ediliyor; en avantajlı teklife göre ihale yapılacak. Bu
teklifler arasında çok düşük miktarda teklif edilen bir değer varsa, ihale
komisyonunun bu teklifi reddetme hakkı bulunuyor, ihaleyi yapmama imkânı
getiriliyor. Yine, birçok işin anahtar
teslimi yöntemiyle sonuçlandırılması yöntemine gidilmesi için bu tür bir ihale
usulü, yine, Kamu İhale Kanunu Tasarısında mevcut bulunuyor. Yine, yüzde 10 ödeneği
bulunmayan işlerin ihale edilemeyeceği şartı getirilerek, kamunun kendisini de
bir malî disiplin içerisine alması sağlanmış ve ödeneği olmayan işlerin ihale
edilmemesi gerekecek. Yine, bunun yanında,
uygulama projesi olmayan işlerin de ihale edilmemesi şartı getirilmiştir bu
yeni tasarıyla. Uygulama projesinden kastımız şudur: Yapılacak bir işte, metraj
olarak, ne kadar ne malzeme harcanacağı mevcut olacak, yeni bir keşif artışına
gidilmeden bu proje tamamlanacak, kamunun kendisinin ne kadar miktarda malzeme,
ne kadar para harcayacağı daha önceden tespit edilmiş olacak. Kısa notlar halinde
geçiyorum. Bu tasarıda geçen "eşik değer" kavramıyla ilgili bir
tartışma var. Bu konuda muhalefetin bir önerisi var. Belli değerler üzerinde
yabancı firmaların katılamamasını sağlayan, kelime olarak eşik değeri
tanımlayabiliriz. O değerin üstündeki yapım ihalelerine yabancı firmalar
katılabilecekler. Şu anda komisyondan gelen tasarıda bu, 11 trilyon olarak
gözükmekte. Bunun, Genel Kurulumuzda önergeyle bir miktar daha artırılması
yönünde, ben de, şahsî görüşümü burada belirtiyorum. Miktarı arkadaşlar tespit
edebilirler. Tasarının yürürlüğe
girmesiyle ilgili tartışmalar var. Komisyonun, kanunun bu yılın sonunda
yürürlüğe girmesiyle ilgili teklifi var tasarıda. Çok kesimi ilgilendirdiği
için, bu kanunun uygulanmasının öğrenilmesi, uygulayıcıların buna göre hazırlık
yapmaları en az beş altı aylık bir süre alacağından, bu yılın sonunda yürürlüğe
girmesinin uygun olacağı görüşü hâkimdir bizce. Ben, bu kanunun yeni bir
çığır açacağı düşüncesiyle, milletimize, devletimize, tüm vatandaşlarımıza
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, beni
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın İmamoğlu. Tasarının tümü üzerinde,
gruplar ve şahıslar adına konuşmalar tamamlandı. Şimdi, soru sorma işlemine
başlıyoruz. Buyurun Sayın Yıldırım. Süre 5 dakika olduğu
için, çok sayıda arkadaşımızın soru sormasına olanak sağlarsanız sevinirim. MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorumu sayın bakanlarıma
sormak istiyorum: Ülkemizde, yolsuzluğu ve
hırsızlığı önleyecek olan İhale Yasasının yürürlük tarihi neden 1.1.2002 tarihi
değil de 1.1.2003 tarihi oluyor; sebeplerini açıklar mısınız? Halkımız bu sorunun
cevabını bekliyor ve merak ediyor. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım. Sayın Gölhan?.. Yok. Sayın Akgün?.. Yok. Buyurun Sayın Saray. GÖNÜL SARAY ALPHAN
(Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 1 - Tasarının 34 üncü
maddesinde teminat olarak kabul edilebilecek değerler belirtilmiştir. Buna
göre, Türkiye dışında faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi
kuruluşlarının ve finans kurumlarının kontrgarantileriyle Türkiye'deki
bankaların teminat mektupları da ihale teminatı olarak kabul edilmektedir.
Tasarıda, Türkiye'deki finans kuruluşlarının teminat mektuplarının ise kapsam dışı
olduğu görülmektedir. Bu durum çifte standart olmamakta mıdır? 2 - Yaşadığımız ekonomik
krizde firmaların, teminat mektubu kredileri tahsisinde çok zorlandığı
biliniyorken, bu durum, eldeki kaynakları kullanamadığımız anlamında değil
midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Saray. Buyurun Sayın Saruhan. NECDET SARUHAN (İstanbul)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan iki hususu sormak istiyorum: Bunlardan birincisi diğer
milletvekili arkadaşım tarafından soruldu; ben de ona kısa bir ilave yapmak
istiyorum. Yürürlük maddesinde, bu kanunun 53 üncü maddesiyle geçici 1 ve
geçici 5 inci maddelerinin yayım tarihinde, diğer maddelerinin 1.1.2003
tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirtiliyor. Bunun gerekçesi nedir? Özellikle, bu konuda
kamuoyunu yanıltıcı bazı bilgiler verildiği, bu yönde konuşmalar yapıldığı
için, gerek şahsımın gerek kamuoyunun aydınlanması konusunda Sayın Bakanımdan
açıklık getirmesini istirham ediyorum. Bir de, aynı tasarıda,
yapılan keşifler sonunda, işler süresinde bitirilemezse yüzde 50 oranında bir
keşif artışından bahsediliyor. Bunun gerekçesi nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Saruhan. Sayın Altınkaya, buyurun. CENGİZ ALTINKAYA (Aydın)
- Sayın Başkan, bu tasarıda olumlu yönlerden birisi, başlangıç ödeneğinin en az
yüzde 10 olarak temin edilmemesi halinde ihaleye çıkılamaması ve daha sonraki
yıllar için de programlanmış olan ödenek dilimlerinin azaltılmamasının
öngörülmüş olmasıdır; ancak, mevcut ihale edilmiş işlerin, bugünkü düzeyde
ödenek, tahsisler devam ederse, hep o işler bitmeyecek, yeni ihale edilen işler
bitecektir. Eldeki ihale edilmiş iş stokunun bitirilmesi için, buna benzer bazı
tedbirler, ayıklama tedbirleri düşünülmüş müdür? İkinci sorum: Yaklaşık
maliyetin üzerinde olursa bütün teklifler, ihale esnasında, komisyon nasıl bir
karar verecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN -Teşekkür ederim. Sayın Parlak, buyurun. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Benim sorum da yürürlükle
ilgiliydi. Kamuoyunda, bütün yolsuzlukların bir nedeni olarak görülen İhale
Kanununun, gerçekten, hangi zaruretten dolayı 2003 yılında yürürlüğe girmesi
öngörülmüştür? Onu arz etmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Parlak. Sayın Akgün, buyurun
efendim. HASAN AKGÜN (Giresun) -
Sayın Başkanım, izninizle şu soruyu sormak istiyorum: İhalelerde yüzde 10 ve
yüzde 20-30 gibi düşmeler oluyor. Bu düşmeler, acaba, adaletli midir? Bunu
öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Akgün. Sayın Bakan, buyurun
efendim. BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üzerinde görüştüğümüz Kamu İhale Yasa Tasarısıyla ilgili olarak sorulan
sorulara cevap vermek üzere söz aldım. Eskişehir Milletvekilimiz
Sayın Sadri Yıldırım Beyin sormuş olduğu, bilahara bazı milletvekili
arkadaşların da aydınlanma adına açıklanmasını talep ettiği yürürlük tarihi
hususunun temeli şudur: Bu Kamu İhale Yasa Tasarısıyla getirilmek istenen en
önemli birkaç hususun başında geleni, uygulama projesi olmayan işlerin ihaleye
çıkarılmamasıdır. Yani, ihaleden sonra işe başlanıldığında, iş yapılırken karar
değiştirilerek yapılan işin evsafının değişmesine kadar varan ve malî portresi
gittikçe ağırlaşan işlerin yapımından vazgeçilmek suretiyle, işlerin uygulama
projesi hazırlanarak ihaleye çıkılması önşarttır. Dolayısıyla, bir işin
uygulama projesinin ortaya çıkarılabilmesi için, zamana ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, Kamu
İhale Yasa Tasarısı kanunlaştıktan sonra -yürürlüğe girdiğinde- kendisinin net
bir şekilde uygulanmasını sağlayacak temel 12-13 tane yönetmelik var. Bu
yönetmeliklerin hazırlanmasından sorumlu olan birim, kamu ihale kurumudur.
Sonuç itibariyle, kamu ihale kurumunun hazırlayacağı yönetmeliklere göre
şartnameler hazırlanacak ve ihaleye yön verilecektir. Bu nedenle, kamu ihale
kurumunun önce kurulması gerekmektedir. Dolayısıyla, 53 üncü
madde ve geçici maddelerin 2002'nin başından itibaren, yani, bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlerlik kazanmasının temel nedeni, derhal
90 gün içerisinde kamu ihale kurumunun kurulması, geride kalan 9 aylık
periyotta da, bir taraftan idarelerin uygulama projelerini yapması için zaman
kazanması, diğer taraftan da kamu ihale kurumunun İhale Kanunuyla öngörülen
yönetmelikleri hazırlaması için zaman gerekmektedir. Bu nedenle, elimizde
uygulama projesi olmadığı için ancak 2003'te Kamu İhale Yasası gerçek anlamıyla
uygulanabilirlik özelliği kazanacaktır. Bu nedenle, farklı
tarihlerin söz konusu edilmesi, başka bir ifadeyle de, değişik zamanlarda iddia
edildiği gibi, hiç kimsenin devletin malını peşkeş çekme adına yandaşına ihale
vermesi söz konusu değildir. Zira, bu Kamu İhale Yasa Tasarısı kanunlaştığında,
bütün kamu kurumlarını -belediyeler de dahil- bağlayıcı hükme sahip olduğu için
kimsenin kimseye yandaş kayırmacılığı söz konusu olmayacaktır. İkincisi, yüzde 50 keşif
artışı nedeni. Burada yüzde 50 keşif artışı... 22 nci maddenin (d) bendiyle
getirilen husus, keşif artışı değildir. Eğer, önceden, doğrudan temin ihale yöntemiyle
temin edilmesine karar verilmiş bir iş varsa ki, bu, özelliği olan, özellikle
yapımla ilgili olan bu maddeye dayalı olarak yapılacak ihaleler, olağanüstü
hallerde devreye sokulabilecek, afet gibi hallerde devreye sokulabilecek
ihalelerdir. Prensip olarak, uygulama projesi ortaya konduktan sonra bir işin
keşif artışı söz konusu değildir; ancak, birdenbire işin gereği hızlı bir
şekilde hareket edilmesi gerektiğinde, uygulama projesi tam olarak yapılamayan
işlerde, işin, ihaleden sonra, yapımına başlandıktan sonra ortaya çıkacak
sorunları gidererek, bir an önce işin mevcut müteahhitle devam edilmesini
sağlamak üzere, bitirilmesini sağlamak üzere konulmuş bir hükümdür. Yani, bu,
keşif artışı değil, iş artışıdır. Eğer, yapılan iş artışıyla, işin tamamlanma
maliyeti yüzde 50'nin üstünde miktara tekabül edecek boyut kazanacaksa, o
takdirde, yeniden ihaleye çıkılması, kanunun içerisinde esas olarak
gösterilmiştir. Bu nedenle, biz, prensip olarak, bunun konulmasını uygun
gördük; ama, eğer çıkması gerekiyorsa, bunu, komple maddeden çıkarmamız da
mümkün. Zira, bu durumda, uygulama projesi olmadan çıkılan muhtemel işlerin
bitirilmesi sürüncemede kalacaktır. Prensip olarak da, işi sürüncemede
bırakmama esası söz konusudur. Burada da, idarenin, kimseyi, özellikle
müteahhidi zengin etmek gibi bir düşüncesi söz konusu değildir. Bu yasa, 57 nci
cumhuriyet hükümeti tarafından çıkarılan yasadır; ama, bu devletin, bu ülkenin
yasası olacağı için, bugün, uygulayıcı, belki 57 nci cumhuriyet hükümetidir;
ama, yarın, bu konuyu tenkit eden insanlar da bunun uygulamasını
yapabilecektir. Sonuç itibariyle,
herhangi bir şekilde bir kayırmacılığı esas alacak uygulamanın nedeni burada
hazırlanmamaktadır. Sayın Altınkaya'nın ifade
ettiği, anormal yüksek teklifler ve anormal düşük teklifler halinde, ihale
iptal edilecektir. Bir diğer husus, Sayın
Alphan'ın, teminat mektubuyla ilgili olarak sorduğu sorunun cevabı yazılı
olarak verilecektir. Devam eden işlerin bir an
önce bitirilmesi esası, belki, kanunda söz konusu değil; ama, idarelerin öne
koyduğu esas olduğu için, onların ödeneği de, süratli bir şekilde verilerek,
işler tamamlanacaktır. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakanım. Böylece, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz. Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm, 1 ilâ 13
üncü maddeleri kapsamaktadır. Bu bölümde de, konuşma
süreleri, gruplar, hükümet ve komisyon için 20'şer dakikadır. Birinci bölüm üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin
Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Yıldız. AK PARTİ GRUBU ADINA
SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu İhale Kanunu
Tasarısının birinci bölümü üzerinde, AK Partinin görüşlerini aktarmak için söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Partim adına, hepinize saygılar sunuyorum. Türkiye'nin bugün içinde
bulunduğu en büyük sıkıntılarının başında gelen yoksulluk ve yolsuzluk
ekonomisinin en büyük sebeplerinden biri, belki, bankalarsa, ikincisi kamu
ihaleleridir. Maalesef, kamuda yapılan ihalelerle ilgili yolsuzluk
söylentileri, yıllardır, almış başını gidiyor ve yapılan düzenlemeler, bugüne
kadar buna son verememiştir. Bugün, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu
değiştirilmekte ve yerine, Kamu İhale Kanunu getirilmektedir. İnşallah, bu yeni
yasayla, Türkiye'de, bundan sonra, yolsuzlukların daha az olacağı ihalelerle
karşılaşırız temennisinde bulunmak istiyorum. Bu kanun tasarısının
birkısım maddeleri, belki, gerçekten yapılması icap eden ve bugüne kadar
yapılmakta geç bile kalınan maddelerdir; fakat, birkısım maddeler üzerinde de,
bazı değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu maddelerden birincisi, 5 inci
maddedir. Evet, daha önceden de, kamu ihaleleriyle ilgili en büyük
yolsuzluklar, davet usulüyle yapılan ihalelerde gündeme geldi. Bugün, 5 inci
maddeye baktığımızda, açık ihale usulü ve belli istekliler arasında ihale usulü
diye temel iki ihale usulü, maalesef, bu tasarıda da tekrar yer almaktadır.
Belli istekliler arasında yapılacak ihale usulünde, asgarî olarak üç kişinin
davet edilmesi sınırı konulmuştur. Bundan sonra yapılacak birkısım ihaleler de
-geçmişte olduğu gibi- tekrar, istismar edilir ve belli bir sayıda birkısım yandaşlar -3 olur, 5 olur, 9 olur-
tekrar ihaleye davet edilerek, bunlardan teklif alınır ve aynı tartışmalar,
aynı yolsuzluklar, yine, bu kurulun ve Türkiye'nin gündemini sarsar, gündeminde
yer alır endişesini taşıyorum. Bundan dolayı, bugün, mutlaka, bu maddeden,
belli istekliler arasında yapılacak olan ihale usulünün çıkarılmasının şart
olduğu kanaatini taşıyorum. Hiçbir şekilde, hiçbir iş için, ayrıcalıklı
birileri davet edilip, işlerin, birileri arasından tercih edilmemesi gereklidir.
Bu işi yapmaya yetersiz insanlar ihaleye katılıyorsa, bunlara yeterlik
vermezsiniz, ihaleye almazsınız; ama, siz, belli firmaları, belli insanları,
belli işler için davet ederseniz, maalesef, aradan yıllar geçmiş olmasına
rağmen, oturduğumuz koltuklardaki yolsuzluk tartışmaları devam ettiği gibi,
bundan sonra da yapılacak ihalelerde, aynı yolsuzluk tartışmaları devam edip
gidecektir. Bundan dolayı, mutlaka, bu kanun tasarısından, belli istekliler
arasında yapılacak olan tercihler veyahut da davet usulünün kaldırılması
lazımdır. Yapılacak ihalelerin kamuya açık olması lazım, şirketlere, vatandaşa
açık olması lazım ve ayrıcalıklı birilerinin olmaması gereklidir. Bu maddede gerçekten
bulunması icap eden, ödeneği bulunmayan hiçbir işin ihaleye çıkarılmaması
veyahut da yüzde 10 ödeneğinin mutlaka konması, gerçekten, bugüne kadar,
Türkiye'de yapılmış olan ihalelerin en büyük sıkıntılarından biriydi. Bundan
sonra, hiç olmazsa, yüzde 10 sınırının konması bile büyük bir ilerlemedir.
Keşke, bu, yüzde 10'la, yüzde 20'yle sınırlanmış olsaydı veyahut da daha
yukarılara alınabilseydi, belki daha iyi olurdu kanaatindeyim. Diğer bir maddede, 6 ncı
maddede "İhaleyi yapan idarede ihale konusu işin uzmanının bulunmaması
halinde, bu Kanun kapsamındaki idarelerden komisyona üye alınabilir"
deniliyor. Bu neyi gösteriyor; bugün de uygulanmakta olan bir sistemin devam
edeceğini... Bugün, bakıyorsunuz,
Millî Eğitim Bakanlığı ihale yapıyor, Sağlık Bakanlığı ihale yapıyor, Tekel
Genel Müdürlüğü ihale yapıyor, SSK Genel Müdürlüğü ihale yapıyor. Bununla
beraber, bir de bakıyoruz, Bayındırlık Bakanlığı ve Bayındırlık Müdürlükleri
diye, teknik elemanlardan oluşan ve bu işte ehil olan bir kurum var, bir
bakanlık var. Yani, Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerle ne ilgisi var?!. Lütfen,
Millî Eğitim Bakanlığı, yapacaksa, eğitimle ilgilensin, öğretmenle ilgilensin,
öğrenciyle ilgilensin, Türkiye'de eğitimin seviyesini yükseltmek için gayret
göstersin, ihalelerden elini çeksin. Aynı şey Sağlık Bakanlığında, Tekel Genel
Müdürlüğünde, SSK Genel Müdürlüğünde var. Yani, bunlar, hastasıyla
uğraşacağına, ihalelerle uğraşıyor. Türkiye'nin en ücra köşesinde,
bakıyorsunuz, Hakkâri'de, Muş'ta, Bitlis'te veyahut da Edirne'de, SSK Genel
Müdürlüğünün bir binasının 100 milyarlık veyahut da 10 milyarlık bir onarımı
varsa, bunun ihalesi genel müdürlükte yapılıyor ve genel müdürlükten kontrolör
gidip geliyor. Bunlara yazık... Bu kurumların, artık, bunlardan mutlaka el
çekmesi lazım ve ihalelerin, tamamen, Bayındırlık Bakanlığının elinde
toplanması lazım ve kontrolörlük hizmetlerinin de, bundan sonra, Bayındırlık
Müdürlükleri eliyle yapılması lazım. Yani, Sağlık Müdürlüğünde, Millî Eğitim
Müdürlüğünde, öbür müdürlüklerde üçer beşer mühendisle, yarım yamalak, yapılan
işlerin kontrolleri, maalesef, tam düzenli bir şekilde yapılmıyor ve bir sürü
şaibeye meydan veriliyor. Bunların, artık, bu kurumların elinden alınması
gereklidir. Diğer bir konu, eşik
değerler maddesidir. Burada belli sınırlar konulmuştur. Bu kanun taslağının
komisyona gelmesi 2001 yılı. Bugün biz burada bunu görüşürken 2002 yılındayız.
Maalesef, yürürlüğe girme tarihi ise 2003 yılı. Bu rakamlar, acaba, 2001 yılı
birim fiyatlarına göre mi tespit edilmiş birim fiyatlardır; bugün burada kabul
edilecekse, 2002 yılı birim fiyatlarına göre olan fiyatlar mı, yoksa, 2003'te,
yürürlüğe gireceği tarihteki birim fiyatlara göre tespit edilecek rakamlar
mıdır? Bu rakamların mutlaka yükseltilmesi lazım. Bu rakamlar böyle korunacaksa
bile, bir paragraf eklenerek, bu eşik değerlerin 2001 yılı birim fiyatlarına göre
tespit edildiği, bu kanuna derc edilmesi lazımdır veyahut da bu değerlerin
mutlaka yükseltilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yerli müteahhitlerin
yabancı müteahhitlerle veyahut da taşeronlarla, bundan sonra, mücadele edip iş
alma olasılığı biraz daha azalacaktır. 9 uncu maddeye
geldiğimizde, 9 uncu maddede, özetle "mal veya hizmet alımları ile yapım
işlerinin ihalesi yapılmadan önce, idarece fiyat araştırması yapılarak,
yaklaşık maliyet belirlenir ve bu yaklaşık maliyetin, ihale sonuçlanıncaya
kadar gizliliği korunur" denilmektedir. Arkadaşlar, maalesef, Türkiye'de
gizlilik denilen hiçbir şey kalmamıştır. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
komisyonlarında görüşülen konular bile, ikinci gün basına yansımaktadır.
Maalesef, Başbakanlıkta, bakanlıklarda yapılan bütün toplantılar, ikinci gün,
basında, olduğu gibi yer almaktadır. Ha, bu değerler de, benim şahsî kanaatim,
hiçbir zaman için gizli kalmayacaktır ve el altından mutlaka müteahhitlere
çıkacaktır. Ha, bunun için bir engelleme getirilmesi lazım veyahut da bunun
gizliliğinin kaldırılması lazım; çünkü, bunların gizli olarak korunması mümkün
görülmemektedir. "Keşif artışları,
sözleşmenin yüzde 50'si kadar artırılabilir" diye bir madde yer
almaktadır. Muhterem arkadaşlarım, maalesef, bugüne kadar, keşif artışları
yüzde 30'la uygulanan yerlerde, her nedense, istisnasız, yapılan ihalelerin
yüzde 99'unda, yüzde 30 civarında; yani, her nedense, yüzde 29,5, yüzde 29,9
diye keşif artışlarıyla işler tamamlanmıştır. İnşaat yüksek mühendisiyim, onbeş
sene de müteahhitlik yaptım; benim anlayamadığım bir şey var. Hiçbir iş yapılan
keşfin altında kalmamaktadır. Bu keşiflerin hepsi mi düşük yapılmaktadır; ben
bunu anlayamadım. Müteahhit, işi aldığı gün "yüzde 30'um var" diye
bunu hesaplamaktadır. Siz, bugün, bu yüzde 30 keşif artışlarının sınırlamasını,
yüzde 50 olarak açarsanız, yarın, korkarım, kamunun yapmış olduğu bütün
ihaleler yüzde 49 artışlarla tamamlanacaktır. Bunlar da büyük bir yanlışlıktır;
çünkü, en bariz örneği İller Bankasında görülmektedir. Bu sınırlar açıldığı
zaman... İller Bankasının işlerinin büyük bir kısmında, yüzde 100, yüzde 150,
yüzde 250, yüzde 300'lere kadar keşif artışları yapılmaktadır. Bundan dolayı,
buradaki bu sınırın mutlaka kaldırılması lazım. Siz, işi anahtar teslimi olarak
ihale edecekseniz, mutlaka, anahtar teslimi teklif veren firmanın veya şahsın
hesabını iyi yapması ve ona göre teklif vermesi lazımdır. Yarın, öbür gün, bu
işlerde, şu da yoktu, şu da yoktu diye tekrar suiistimallere veyahut da
yolsuzluğa meydan verilmemesi lazım. Bunun önüne geçebileceğiniz tek gerekçe,
yüzde 50 sınırını komple kaldırmanız lazım ve keşif artışının mutlaka olmaması
gereklidir; yüzde 10, yüzde 20 de değil; keşif artışı denen bir olayın bu
tasarıdan tamamen çıkması lazım; çünkü, kesin projesi olmayan işleri ihale
etmeyeceğini söylüyorsunuz. Kesin projesi varsa, tatbikat projesi varsa ve
yaptığınız ihalede, müteahhit, teklif verecekse, hesabını ona göre yapması
lazım. Sabah kalkmış terziden, berberden, kasaptan müteahhit olmaması lazım. Bu
işin ehil ellere geçmesi için de işi bilen teknik elemanların, mühendislerin,
mutlaka, bu konuda söz sahibi olması lazım. Bunun için de keşiflerin sağlıklı
yapılması lazım, teklif fiyatlarının sağlıklı yapılması lazım. Bunun için,
keşif artışı denen bir olayın tamamen ortadan kaldırılması lazımdır. Siz, keşif artışını
koruduğunuz müddetçe, Türkiye'de yapılacak bütün kamu ihalelerinde, mutlaka,
keşif artışları, koyduğumuz bu sınır yüzde 50 ise yüzde 50 olacaktır, yüzde 100
ise yüzde 100 olacaktır, yüzde 10 ise yüzde 10 olacaktır. Bunun için, bu keşif
artışı olayının tamamen bu tasarıdan çıkarılması gerekmektedir. Yasanın 2003'te devreye
girmesi -şahsî değerlendirmem- yanlışlıktır; çünkü, bu yasanın tamamen oturması
için belki birkaç aya ihtiyaç olabilir; ama, bu yasanın, dördüncü beşinci ayda
yürürlüğe girmesi daha uygun olur diye düşünüyorum. Bununla beraber,
kontrollük müessesesinin müteselsil sorumluluğunun, en az yapımcı, yüklenici
firma kadar olması lazımdır. Sayın arkadaşlarım,
müteahhit, hakedişi yapar, alacağını yapar, getirir, kontrolün önüne koyar -ne
ise, arada geçen olayların detayına girmek belki yanlış olur- kontrolün yaptığı
iş, müteahhidin yapmış olduğu istihkakları imzalamaktır. Ha, bundan kontrollük
mekanizmasını kurtarmamız lazım, kontrollük mekanizmasının mutlaka sorumluluk
yüklenmesi lazım. Eğer bir işte anormallik
varsa, müteahhit ne kadar sorumluysa, kontrollük müessesesinin de o kadar
sorumluluğu olması lazım. Ha, bunun için de mutlaka şunu yapmamız lazım; teknik
elemanları, özellikle mühendisleri 400 000 000 liraya, 450 000 000 liraya, 500
000 000 liraya mahkûm edersek ve arkasından milyarlara, hatta, trilyonlara
varan hakedişlere imza attırırsak, bunun da önüne geçmemiz, maalesef, çok zor
olacaktır. Bundan dolayı, teknik elemanların malî durumlarını mutlaka
iyileştirmemiz lazımdır ve ekonomik sıkıntılarını tamamen kaldırdıktan sonra da
yetki verip, sorumluluk yüklememiz lazımdır, müteahhidin sorumluluğu kadar,
mutlaka kontrollük müessesesinin de yaptığı işlerden ve attığı imzalardan dolayı
sorumlu olması lazımdır. Ayrıca, bir de, yasa
tasarısında, müteahhitlik karnesi tamamen kaldırılıyor. Ha, bugüne kadar belki
hepimizin şikâyetçi olduğu -özellikle kendi illerimizde veya Türkiye genelinde-
sabah kalkan herkesin bir karne kiralayarak müteahhit olduğu ve devlet
ihalelerine girdiği. Para veren, parası olan, gidip bir yerlerden müteahhitlik
karnesi kiralıyor ve devlet ihalelerine giriyor. Bu işle hiçbir ilgisi, alakası
olmadığı halde bir şirket kuruyor ve "müteahhidim" deyip piyasaya
çıkıyor. Bu işe emeğini vermiş, yıllarını bu işte çürütmüş müteahhitler olsun,
bugüne kadar olan veya bugünden sonra bu işin eğitimini alacak olan mühendisler
olsun, bundan sonra, sıradan bir insanla, aynı işin mücadelesini verecek. Bir
mühendis, asgarî olarak dört yıllık teknik eğitimi, mühendislik eğitimini almış
olacak ve gelip, sıradan bir insanla, bir işe teklif verecek! İşin hiç
bilincinde olmayan, işin ehli olmayan veyahut da bu şekilde iş yapmamış
insanlarla, belli noktalarda, aynı parkurda yarışa sokacaksınız; bunlar da
yanlıştır. Burada, özellikle
müteahhitlik sektöründe, mühendislerin korunması gereklidir, teknik elemanların
korunması gereklidir; çünkü, bire bir, bu iş, tamamen mühendislik işidir. Bir
hasta nasıl doktora gidiyorsa, bir bina yapım işi varsa, bu konuda da,
öncelikle, bu işin doktoru olan, ehli olan mühendise bir ayrıcalık verilmesi
lazımdır ve mühendislik sektörünün, mühendislerin korunması lazımdır. Bu tasarıda, maalesef,
mühendislerle ilgili hiçbir koruyucu önlem alınmamıştır. Sanki, kurdun ağzına
kuzuyu atar gibi, mühendisleri de, bu piyasada, sıradan, bu işi bilmeyen
insanlarla veyahut da cebinde parası olan insanlarla, gücü olan insanlarla aynı
şekilde yarıştırma noktasına getirmekteyiz. Bu da yanlıştır. Tekrar, bu yasanın,
Türkiye'ye ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. İnşallah, bu
yasayla beraber, bugünden sonra daha şeffaf ihaleler olur ve Türkiye'de, bundan
sonra, ihalelerdeki yolsuzluklar asgarîye iner diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz
794 sıra sayılı Kamu İhale Yasası Tasarısının 1 ilâ 14 üncü maddelerini içeren
birinci bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, temelde,
bu yasaya, biz, parti olarak karşı değiliz. Sayın Genel Başkanımın da defalarca
söylediği gibi, bir an önce bu yasanın çıkarılmasını, ancak, derhal yürürlüğe
konulmasını istemekteyiz; ancak, bu demek değildir ki eleştirmeyeceğiz veya
maddeler üzerinde önerge vermeyeceğiz. Dolayısıyla, ben, gerek yıllardır meslek
hayatım gerekse aldığım notlar doğrultusunda gerekse komisyondaki görüşmeler
sırasındaki tespitlerimi, sizlere notlar halinde arz etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan inşaat sektörünün
gelişmesi, uluslararası rekabete hazırlanması ve bu vasıtayla ülke gelirlerinin
büyük ölçüde artırılması, bu sektördeki savurganlık, enerji kayıpları,
kalitesizlik ve yolsuzlukların önlenmesiyle mümkün olabilecektir. Ülkemizde bugüne kadar
pek fazla değer verilmeyen, fakat, gelişmiş ülkelerde inşaat sektörlerinin
beyni olduğu bilinen teknik danışmanlık hizmetlerinden hayli farklı olan
uygulamaların yeni yasada eksiksiz bir şekilde yer alması ve tariflenmesinin
doğru olarak yapılması gerekmektedir. İnşaat sektörünün gelişmesi ve ülkemiz
ekonomisine önemli katkılarda bulunması, bu sektörün en önemli taşı olan teknik
danışmanlık firmalarının, uluslararası uygulamalarda olduğu gibi, tam yetki ve
sorumlulukla çalışmalarına bağlıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde, tarihinin en
ağır ekonomik kriz ve yolsuzluklarıyla karşı karşıya kalmıştır. IMF
programlarını Türkiye şartlarını düşünmeden harfiyen uygulayan ve
"önümüzdeki on yılı rahatlıkla görüyoruz" diye halkın kandırıldığı
dönemlerde, milletimiz, önce Kasım 2000 ve ardından da Şubat 2001 krizlerini
yaşamıştır. Krizler sonrasında da, maalesef, açlık ve sefaletle yaşamaya mahkûm
milyonlar ortaya çıkmıştır; insanlar, ekmek kuyrukları oluşturmuştur. Bunlar,
hep, bugünkü hükümetin yanlış icraatları neticesinde meydana gelen üzücü
durumlardır. Yüce Meclisimiz, IMF ve
Dünya Bankasının dayatmaları, tavsiyeleriyle birçok yasa çıkarmış ve hâlâ da çıkarmaya devam etmektedir. Bugün
görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu Tasarısı da bunlardan bir tanesidir.
Hükümetin aceleyle ve çok kısa sürede Yüce Meclisten çıkarmaya çalıştığı bu
yasanın uygulama yılına baktığımızda -ki, bunu bütün arkadaşlarımız aynı
hassasiyetle dile getirmektedirler- hiç de, çıkarırkenki aceleye
rastlanmamaktadır. Nisan 2001'de, yani, iki üç ay içerisinde uygulamaya
geçebilecekken, 2003 yılına, yani, bir yıl sonraya uygulamanın aktarılması,
kafalarda bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Mademki yasayı
bu yıl uygulamayacaksınız, o halde, ne diye, aceleyle hem tartışma zeminini
azaltarak hem de temel yasa olarak Meclisten geçirerek, yine, diğer
arkadaşlarımızın da değindiği gibi, komisyonlardan ve Meclisten birkaç gün
içerisinde geçirmek arzusundasınız? Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk müteahhitlik sektörü, dünya pazarlarında pek çok taahhüdü
başarıyla bitirmiştir. Ülkemizin rekabet gücü yüksek sektörlerinden biridir;
ancak, yurtiçi ve yurt dışında son yıllarda yaşanan ciddî ekonomik sorunlar
firmalarımızın pazardaki güçlerini azaltmış, yapısal küçülmelere neden
olmuştur. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, önümüzdeki yıllarda, sektörün
kendi ülkemizde dahi iş yapamaz hale gelmesi ve Türk müteahhitlik sektörünün
yok olması gibi istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Bu tasarıyla ilgili en
önemli endişemiz, Türk kamu alımları piyasasının yerli isteklilerin lehine
koruyucu düzenlemelere tam olarak yer verilmeden yabancı isteklilere açılacak
olmasıdır. Özelikle de millî bütçe kaynaklarımızla ihale edilen işlerde belli
oranda yerli sanayi malı kullanım zorunluluğu ve belirli orandan aşağıya
olmamak üzere Türk işçisinin çalıştırılması şartı getirilmelidir. Diğer
taraftan, eşik değerinin üstünde keşif bedelli işlerin ihalesinde AB
müteahhitlerine tanıyacağımız imkânların, AB ülkelerinde açılacak ihalelerde
Türk müteahhitlerine eşit muamele prensipleri ve serbest dolaşımın gereği
olarak tanınması gerekmektedir. Tasarının istisnalarını
düzenleyen 3 üncü maddesinin (b) fıkrasında sayılan işlerin temininde
uygulanacak usul ve esasların nasıl düzenleneceğine açıklık getirilmelidir. (c)
fıkrasına, uluslararası anlaşmalarda öngörülecek ihale esas ve usullerinin bu
kanundaki esas ve ilkelere aykırı olamayacağı hükmü eklenmelidir. Maddeye ek
yapılarak bu istisnalarda da kamu yararı ve bunun gibi ilkelerin göz önünde
bulundurulması belirtilmelidir. 3 üncü maddenin (c) bendinde belirtilen ve
hibeler dışında dış finansman da kamu kaynağıdır ve bu kanun kapsamında olmak
zorundadır; ancak, özellikle, uluslararası kuruluşların kendi ihale esasları ve
usulleri bulunmaktadır. Bu durumda, söz konusu esas ve usullerde, ülkenin
kalkınması, kamu yararı gibi temel ilkelere aykırılık bulunmamalıdır. Hibeler
konusu ise, özellikle dikkate alınmalıdır; çünkü, bu tür yardımların arkasında,
hibeyi veren devletlerin ya da kuruluşların, işin teknik özelliklerinin, o ülke
ya da kuruluşlar lehine belirlenmesi amacı bulunmaktadır. Bu durum da, ülkemiz
açısından ciddî sorunlara ve ihalelerde kamu kaynaklarının yanlış
kullanılmasına yol açabileceği gibi, tasarının temel ilkeler maddesinde yer
alan, rekabet, eşit muamele gibi kavramlara aykırılık yaratacaktır. Tasarının 5 inci
maddesinde, değişiklik önergemde de -tabiî ki, sıra gelirse- belirttiğim
şekliyle, idareler, bu kanuna göre yapılacak ihalelerde; kamu yararını,
saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, gizliliği, kamuoyu
denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla zamanında ve kalkınma planları
çerçevesinde ülkenin bilimsel ve teknolojik yeteneğinin yüksekliğine katkıda
bulunacak ve sanayileşmeyi özendirecek şekilde karşılanmasını ve kaynakların
verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur. Bir ülkenin kamu
alımlarının, kalkınma planlarının gerçekleştirilmesi için önemli bir araç
olduğu, uluslararası kuruluşların da kabul ettiği bir ilkedir. Bu maddede,
ayrıca, bilim ve teknoloji yeteneğinin yükseltilmesi ve sanayileşmenin
eklenmesi de anlamlı olacaktır. Tasarının 8 inci
maddesinde, eşik değer, Avrupa Birliği normları esas alınarak tespit edilmiştir;
ancak, bilindiği üzere, tasarıyla, Türk kamu alımları pazarı, sadece Avrupa
Birliği üyeleri yüklenicilerine değil, tüm dünya ülkelerine açılacaktır. Bu
nedenle, yerli isteklerin korunmasını temin etmek üzere, eşik değer,
başlangıçta, bugünkü değerlerle ve komisyonda, benim de o anda uygun bulup
önerge verdiğim rakamla 11 trilyon olarak belirlenmiştir; bu, tabiî, sârî
yıllarda katsayılarla artırılacaktır; ancak, ülkemiz Avrupa Birliğine girdiği
zaman, bunun, tüm dünyayı kapsayacak şekilde döviz bazına ve o ülkelerle aynı
seviyeye çıkarılması şarttır. Yaklaşık maliyetin
belirtildiği tasarının 9 uncu maddesinde, maliyetler, komisyon ve danışma
haricinde, üçüncü kişi veya kuruluşlara kesinlikle açıklanmamalıdır. Ayrıca, yaklaşık
maliyetin yapı denetimi paralarına esas alınması da sakıncalı olacaktır; yani,
maliyet değerinin -ki, komisyonda bu sıkça tartışıldı- sadece bütçede bulunması
açısından anlam taşımalıdır. Yaklaşık maliyetin danışmanlık ve kontrollük
hizmetlerinde kullanıldığı durumda da, birçok yerde danışma ve kontrol
gerektirmeyen durumlar bulunduğundan sakıncalı olacaktır. Tasarının amaçlarından en
önemlisi, en düşük bedeli aramak yerine, yüksek kaliteyi elde etmektir. Bu
nedenle, idarenin, sadece kendi bütçe tahminini gerçekleştirmek üzere yapacağı
bedel saptama çalışmalarının duyurulmasını ve isteklilerin, eski alışkanlıkları
doğrultusunda kaliteden ödün vererek, en düşük bedeli teklif etmelerini önlemek
üzere bir yasaklama açıklamasının vurgulanması da gereklidir. İhaleye katılımda kuralları
belirleyen 10 uncu maddede vermiş olduğum önergemde de belirttiğim gibi
"ilgili oda" yerine "ilgili meslek odası" ibaresi yer
almalıdır; çünkü, mevcut uygulamada sanayi ve ticaret odaları yorumlanmaktadır.
Mühendislik, mimarlık ve ilgili danışmanlık hizmetlerindeki ilgili meslek
odalarının, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasasına bağlı odalar
olduğunun belirtilmesi zorunludur. 10 uncu maddenin b/2
fıkrasında da "son beş yıl içinde" ibaresi yerine, yaşanan krizler
dikkate alınarak "son on yıl" ibaresi eklenmelidir. Bu şekilde,
ekonomik krizlerle kamu maliyesindeki daralmaya paralel olarak darboğaza giren
inşaat sektörünün, tekrar mağdur duruma düşürülmemesi sağlanmalıdır. Yine, 10 uncu maddenin
kapsamında yer alan ihale dışı bırakılacak durumlarla disiplin cezalarıyla af
kapsamına giren müteahhitlerin durumları da dikkate alınmalıdır. Tasarının 12 nci
maddesinde belirtilen şartnameler hazırlanırken Türkiye şartları çok iyi
dikkate alınmalı, fiyat-maliyet araştırmaları çok iyi yapılmalı ve şaibeden
uzak şartnameler hazırlanmalıdır. Şartnamelerde bir tarafı tarif edici
ibarelerden mutlaka uzak durulmalı ve yarışmayı engelleyici maddeler
konulmamalıdır. Tasarının 14 üncü
maddesinde düzenlenen ortak girişim kapsamında müşterek teşebbüsler, konsorsiyumlarında
bulunduğu uygulamada duraksamaya yer vermemek için, tasarı metninde açıkça yer
almalıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu anlatılanlar ışığında diğer önerilerimizi sizlere arz
etmek istiyorum: Özel önceliği olmayan
hiçbir ihale, hangi idarede olursa olsun -Millî Savunma Bakanlığı, ulaştırma,
karayolları, belediyeler, bankalar, özel idareler ve bunun gibi- bu kapsam
dışında kesinlikle kalmamalıdır. Bayındırlık elemanları ve
bayındırlık müdürleri, kesinlikle, bayındırlık mevzuatlarını bilen, ihale
mevzuatlarını bilen uzman mühendisler tarafından oluşturulmalıdır. Vali yardımcılarının bir
kısmı teknik eleman olmalı ve yörelerindeki olaylardan haberdar olmalıdır. Belediyeler, özel
idareler, il genel meclis üyeleri, mevzuatı bilen teknik kişilerle takviye
edilmelidir. Çok acil ve mücbir sebep
olmadıkça, uygulama projesiz hiçbir şekilde ihale yapılmamalıdır. Keşif artışları keyfiyete
bırakılmamalı ve yüzde 10'u geçmemelidir; ki, biraz sonra, Sayıştaydan bir
üyenin şahsıma gönderdiği bir faksı da sizlere arz etmek istiyorum; çok önemli.
Onların da bu konuda tereddütleri vardır. İlk ödenekler yüzde 10
ilk anda iyidir; ancak, yüzde 20 gibi rakamlara çıkarılmalı ve işler normal
inşaat süresinde bitirilecek şekilde sârî yıllarda ödeneği mutlaka ayrılmalıdır
ve başka bir yerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu durumlarda, süre uzatımı
verilmeden, inşaat, süresinde kesinlikle bitirilmelidir. Müteahhitlerin iş
özelliklerine göre kategorilere ayrılması şarttır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
ihtiyaç duyduğu bina ve tesislerin inşaı ile arazi ve arsa temini hizmetlerini
yürüten Millî Savunma İnşaat Emlak Daire Başkanlığı ile Millî Savunma NATO ENF
Daire Başkanlığının hizmetlerinin standardizasyonu, bütçeleme kolaylığının
sağlanması, kaynakların tek elden daha etkin kullanılması, teknolojik gelişimin
kolaylaştırılması ve bunun gibi olumlu katkılar sağlayacağı değerlendirilerek,
birleştirilmelerinin uygun olacağı kanaatindeyiz. Avrupa Birliği ekonomik
normlarının daha çok özel sektörel kaynaklı olması ve Türkiye'de de bu yönde
gelişmelere ağırlık verilmesi nedeniyle, devlet tarafından yürütülen inşaat
hizmetlerinde de özel sektörün her alanda etkili kılınması gerektiği
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, Türk Silahlı
Kuvvetleri ihtiyaçlarına binaen inşa edilecek olan bina ve tesislerde de,
gerekli görülmesi halinde, özel sektörün her alanda yer alması sağlanmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri
ihtiyaçları için yapılan bina ve tesislere ait projelendirme çalışmalarının
daha hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi açısından müşavir firmalar
kullanılabilmelidir. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanımında olup da ihtiyaç fazlası olan ve 189 sayılı Yasa
kapsamında kalan arazi ve arsalar, Maliye Bakanlığınca, satışı müteakip elde
edilen gelir özel hesabına kaynak olarak aktarılmalıdır. AB'ye uyum kapsamında
özel fonların kaldırılabileceği düşünüldüğünde, 189 sayılı Yasa kapsamında olup
da ihtiyaç fazlası olan arazi ve arsaların bir an önce satışlarının yapılarak
kaynak aktarımının sağlanması değerlendirilmelidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz hâlâ kriz ortamından kurtulabilmiş değildir. Bu
nedenle, kamu ihale yasa tasarısı gibi kanun tasarılarının ülkemiz menfaatları
dikkate alınarak hazırlanması şarttır. Bazı kurulların dayatmalarıyla yasaların
çıkarılması, ülkemize yarar değil zarar getirecektir. Ayrıca, her vesileyle
bahsettiğimiz mühendis arkadaşlarımızın özlük hakları mutlaka düzeltilmeli ve
SSK ve Bağ-Kurlu olanların da Emekli Sandığıyla aynı haklara sahip olmaları
sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu bölümde ve diğer bölümlerde arkadaşlarımızla
beraber verdiğimiz 7 adet önerge vardır. Yalnız, bunlarla ilgili bize sıra
gelmeyeceği konusunda haberler aldık. Ben bundan önce -biraz önce arz ettiğim-
Sayıştay üyesi bir arkadaşımızın önemli çekincelerini sizlere arz etmek
istiyorum. Her ne kadar birinci bölüm ilgili değilse de, çok önemli olduğu için
bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Tasarının 22 nci
maddesinin (d) bendinde yüzde 50 olan oranın, onlar da, yüzde 30'a
indirilmesini şu şekilde arzu etmektedirler: "İş artışları, 2886 sayılı
Kanun uygulamasında da sürekli sorun olmuş ve kamu zararına yol açmıştır. Eski
uygulamada yüzde 30 oranına kadar olan iş artışları ilk yükleniciye
verilebilmekteydi. Reform özelliği olan tasarının bu hükmüyle, eskiden daha
olumsuz bir durum yaratılmaktadır. Sorun yaratan yüzde 30 oranı, yüzde 50'ye
çıkarılmaktadır. Üstelik uygulama projeleri, mahal listeleri ve iş tanımları
gibi unsurlara dayanan anahtar teslimi götürü bedel sistemiyle yapılan
ihalelerde işlerin tam anlamıyla ortaya konulması gerekirken yüzde 50'ye varan
oranlarda sapma olabileceği varsayımı çok düşündürücüdür. Yeni bir düzenlemede
hiçbir gerekçe, eskisinden daha kötü bir düzenlemeyi haklı çıkarmaz. Bu ölçüde
yüksek orandaki iş artışlarının, ihalesiz ve ek işe ait bedelin ilk sözleşmeden
bağımsız olarak belirlenmesi, idareleri zor duruma düşürebilecek, istismara
açık ve kamu zararına yol açacak niteliktedir. Tasarının temel amaçlarından
olan şeffaflık ilkesi örselenecektir. Bu nedenlerle, bu oranın,
yeni sistemin özellikleri de göz önüne alınarak yüzde 10'lara çekilmesi ve
sınırlı durumlarda uygulanmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması
şarttır." Değerli milletvekili
arkadaşlarım, tabiî ki, daha önce de elimizde 2886 sayılı bir İhale Yasası
vardı. Biraz önce bazı arkadaşlarımızla da paylaştığımız gibi, mesele, sadece
yasa çıkarmak veya her şeyi kanunlara bağlamak değildir. Tabiî ki, yasalarla,
kanunlarla yönetileceğiz; ancak, bu önemli bir konudur ve önemli olan da
yönetim meselesidir. Daha sonraki
konuşmalarımızda, gerek ben gerek arkadaşlarım, kurullarla ilgili görüşlerimizi
açıklayacağız. Neticede, önemli olan, bu kurulların, öncelikle, tarafsız bir
şekilde kurulması, tarafsız bir şekilde çalışması ve bu çıkarılan kanunları,
yasaları tarafsız bir şekilde uygulaması, ihaleleri, şeffaflıkla, kanunun
içeriğine uygun şekilde yapmasıdır. Bunun yönetim meselesi olduğunu hiçbir
zaman unutmamamız lazımdır. Ben bu duygularla,
tasarının eksiklerinin giderilerek, özellikle bu sektörden faydalanan 60 000
müteahhit, 400 000'e yakın mühendis ve mimar ve sektörde hizmet gören 1 000
000'un üzerindeki insanlarımızın mağdur edilmemesini, şaibelerden
kurtarılmasını ve yolsuzlukların kaynağıymış gibi veya her zaman bahsettiğim
yüzdeci veya işi bilmeyen, çimento çalan, şu çalan bu çalan şeklinde
değerlendirilmeyecek şekilde olmasını diliyorum Bu duygularla, inşallah,
ülkemize ve teşkilatlarımıza hayırlı olması dileklerimle, hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Örs. Saadet Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL
CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde Saadet
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabiî, bu tasarıyı,
genelde incelediğimiz zaman, tasarıda olumlu maddeler var, çıkarılması
gerekenler var; tasarıda boşluklar var ve yanlışlıklar var. Eğer, olumlu bir
muhalefet örneği göstermek gerekirse, doğru olanları söylemenin ve hükümeti
yönlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yoksa -biraz önce, AK Parti
sözcüsü arkadaşımızın dediği gibi- 2 önergemiz kabul edildi, bu tasarıyı, temel
yasa tasarısı olarak görüşelim ve burada, maddeler bile okunmadan,
milletvekilleri buna oy versin... Bu anlayışa karşı olduğumuzu bir kere daha
ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, temel
yasa olunca ne oldu; maddeler okunmadan oylanacak. Peki, hükümet bunda samimî
mi; yani, önergelerle yapılacak değişikliklerde; o da yok. Neden; Başkanlık
Divanına baktığımız zaman, naylon önergelerle bütün maddeler doldurulmuş, yani,
hiçbir değişikliğe açık değil. O zaman, buradan ne anlaşılıyor; hükümet, bu
tasarıyı, bir an önce IMF ve Dünya Bankası doğrultusunda çıkaracak. Onun için
-bunu, birkaç defa daha denedik- hükümeti, bu konuda daha samimî olmaya,
muhalefetle işbirliği yapmaya çağırıyorum. Şimdi, evvela, bu yasa
tasarısını şöyle değerlendirmemiz lazım: Yasaları uygulayacak olanlar çok
önemlidir; yani, bir hükümet geliyor, bir bakan Bayındırlık Bakanı oluyor,
Enerji Bakanı oluyor, hiç yolsuzluk iddiası yok; başka bir hükümet geliyor, bir
bakan geliyor, aynı kanunlarla bir çok yolsuzluk iddiaları ortaya atılıyorsa,
her şeyi yasalara bağlamanın da bir mantığı yok. Demek ki, yasalarla birlikte,
o yasaları uygulayan hükümet veya bakanlar çok daha önemli. Şimdi, bu tasarıda emeği
geçen hükümete, bakanlara teşekkür edip etmeyeceğimi, konuşmanın sonuna
saklamak istiyorum. Değerli arkadaşlar,
evvela, bu ihale yasasını çıkarmaya neden ihtiyaç duyuldu, onun üzerinde durmak
istiyorum. Deniliyor ki, 2886 sayılı İhale Yasası, yetersiz kaldı, yolsuzluğu
artırdı ve artık, yolsuzluğu durdurmanın yolu, yeni bir düzenlemeden geçer.
Halbuki, siz, bu düzenlemeyi yaparken, öyle muğlak, öyle açık ifadeler
bırakıyorsunuz ki, bu 2886 sayılı Yasaya rahmet okutacak uygulamalar olacak;
biraz sonra, ifade edeceğim. Şimdi, işin bir diğer
boyutu daha var; IMF ve Dünya Bankası talepleri. Yapım ve hizmet alım ihaleleri
yabancılara açılmak isteniyor. Eskiden, sadece yapım ihaleleri İhale Kanunu
kapsamında iken, şimdi, doğrudan hizmet alımları, malzeme alımları da İhale
Kanunu kapsamı içerisine alınıyor; işte, IMF ve Dünya Bankasının talepleri de
bu. Dolayısıyla, hem içeriden hem dışarıdan, bu yasa tasarısı böylece destek
görüyor. Tabiî, bu yasa tasarısının hızlandırılmasının bir gerekçesi daha var.
Hatırlanacağı üzere, geçen dönemlerde, ciddî anlamlarda, İhale Yasası istismar
edildi arkadaşlar. Özellikle, mesela, birim fiyatlar dolarla tespit edildi.
Hazine garantili 5 milyar dolarlık ihale, davet usulü yapıldı. Enerji
Bakanlığında, yap-işlet-devret, doğalgaz çevrim santralları; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığında, Karayolları ve İller Bankası ihalelerinde, ciddî, yargıya
da intikal eden konular oldu. Gönül isterdi ki, mademki bu değişiklikler
yapılıyor, artık tekrar geri dönüşü olmaması gerekirdi; ama, maalesef, bu yasa
tasarısı, bu değişiklikler, bunu ortaya getirmeyecektir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, yasa tasarısı, iki bölümde incelenmekte; toplam 112 madde
bulunmaktadır. Muhterem Heyetiniz, bu maddeleri okuma ve dinleme şansına sahip
değilsiniz. Bir tek şansınız var; oy vereceksiniz. Peki, milletvekilleri, kendi
iradelerini, kendi düşüncelerini komisyona, komisyon da partilerin genel
başkanlarına, genel başkanlar da IMF ve Dünya Bankasına ipotek ediyorsa, o
zaman, bu Parlamentoda yasa çıkarıyoruz, bu Parlamentoda tartışıyoruz, bu Parlamentoda
biz önerge verdik; bak, bu belediye şirketleri buradan değil de şuradan ihaleye
girecek... Bunlar, birer aldatmacadan başka bir şey değildir. Değerli arkadaşlar, dün,
bu Parlamentoda ne oldu?! Teamül olmaması için, konuşmak durumundayım. Evvela,
oy kullanmayanlar, oylamaya katılmayanlar, oy vermiş oldu; yani, sahte oy
kullanıldı. Arkasından ne oldu; elektronik cihazla oy kullandık. Burada isimler
belli olmadığı için, tekrar, pusulayla oy kullanma imkânı doğdu, dolayısıyla,
ikişer oy kullanıldı. Daha sonra ne oldu; bazı oylar, süre bitiminden sonra
kullanıldı. Daha sonra, vekâleten oy kullanan bakanların isimleri tespit
edilmedi ve sadece 3 oyla geçti. Değerli arkadaşlar, bu,
Meclisin tarihinde ilk olan bir olaydır, fevkalade sakıncalıdır. Bu tür bir
oylamanın, millî bir meselede yapıldığını düşünün, felaket olur. Bir kere,
bunun da, tutanaklara geçmesi açısından, çok önemli olduğunu ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu ihale yasa tasarısına bakıyoruz. Parlamentoya nasıl getiriliyor; Plan
ve Bütçe Komisyonunda 1 gün... Plan ve Bütçe Komisyonu, 8 saat çalışıyor. Bu
metni baştan aşağıya okusanız bile
-bir o kadar da ikinci bölümü var- zaten, bu çalışma süresinde bitmez.
Yani, orada bile okunmamış. Geldik Bayındırlık Komisyonuna; orada da 2 gün
müzakere edilmiş; etti 3 gün. Şimdi Genel Kurula geldi, burada da, gece, sabaha
kadar, okunmadan oylanacak; etti 4 gün ve diyorsunuz ki, 4 günde, okunmadan
oylanarak geçecek yasalar, yirmi yıl, otuz yıl bu memleketi yönetecek ve yolsuzluk
yapılmayacak. Buna hiç kimse inanmaz, ben de inanmıyorum. Değerli arkadaşlar, peki,
bu kadar acele ettiniz, hızla götürüyorsunuz, bunun ne olması lazım; Meclisten
çıkış ve Cumhurbaşkanının imza tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi lazım, o
da yok. Yürürlük tarihi 1 Ocak 2003 diyorsunuz. Yani, o zaman, bu kadar
aceleyse, yürürlük tarihi niye hemen değil? Yürürlük tarihi hemen değilse, bu
kadar acele niye? Bu soruyu sormak lazım değerli arkadaşlar. Şimdi, bakın, açık ve net
söylüyorum, siyaset yapmıyorum, taraf olmuyorum. Bu tasarının eksiklikleri var
mı; çok, biraz sonra söyleyeceğim. Bu tasarı yolsuzluğu önler mi; artırır,
azdırır, söyleyeceğim, örnekler vereceğim. Peki, nasıl azdırır; en başta ihale
mafyası oluşturacak göreceksiniz. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu tasarıda olması gereken eksikliklere bir bakalım. Tasarı iki bölümden
oluşuyor; bir bölümde müteahhit seçimini; yani, müteahhit ihale şartlarını
düzenliyor, müteahhidi seçiyorsunuz. Seçilen müteahhitle de ikinci bölümde
sözleşme yapıyorsunuz. Peki, burada, eksik olan nedir; denetim yok. Peki, bu
seçtiğiniz müteahhitin sözleşmeyi doğru yapıp yapmadığını... Denetim nerede;
yok. Yolsuzluğu neyle önleyeceksiniz; denetimle önleyeceksiniz. Şimdi, burada,
denetim olmadığı zaman bu yasa tasarısı kanunlaşırsa, acaba, hakikaten
yolsuzluğu önler mi; önlemez; çünkü, denetim yok. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bugün, kamuda bütün daireler ihale yapıyor, belediyeler ihale yapıyor,
kurumlar ihale yapıyor, Millî Eğitim, Bayındırlık her bakanlık yapıyor. Halbuki,
bu tasarıda bir kuralın olması gerekirdi. O temel kural da, yapım işleri tek
elde toplanmalıydı; yani, herkesin kendi bildiğine göre ihale yapma imkânı
olmamalıydı. Bu tasarının en büyük eksikliğinden biri de budur değerli
arkadaşlarım. Çok önemli gördüğümüz
konulardan bir tanesi de, politik kaygılarla yatırımları önleyici birtakım
tedbirlerin olmasıdır. Bakıyorsunuz, işte, şimdi olduğu gibi -bu hükümette de
var- bir bakan, hastane ihtiyacı olmadığı halde, daha acil yerler varken, kendi
ilinde bir hastaneyi anahtar teslimi ihale edebiliyor. Mevcut Sağlık
Bakanımızın yaptığı bu. Halbuki, o ilde sağlık hizmeti ihtiyacı yoktur; ama,
siyasî rant kaygısıyla o yöreye bir yatırım yapıyor. O zaman, bu maddeyi nasıl
çevirmek lazım, maddenin içine monte etmek lazım; hangi yatırım gerçek ihtiyaç.
Bununla ilgili bu tasarının içerisinde bir madde, bir belirleyici özellik
olması lazım ki, ihtiyacı olmayan, lüzumsuz, siyasî ranta bağlı yatırımların
yapılmaması gerekir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu
ihalelerde çok önemli konulardan biri de, ihaleye çıkmadan önce, danışmanlık
hizmet ihale şirketleri var, oraya danışacaksınız, onlar size hizmet verecek.
Büyük işlerde bu hizmet için ödenen paralar milyon dolarla ifade ediliyor. Bu
şirketlerin kuruluşu, çalışma usul ve esasları, hangi şirketlere hangi
şartlarda ne kadar para ödenebileceği konusunda belirginlik yok. Eğer, biri,
bir firmaya para ödemek istiyorsa, A firmasına veya B firmasına danışır, yüksek
miktarda para öder; yani, siz, burada, yolsuzluğa kapı aralamış oluyorsunuz. Değerli arkadaşlar -bazı
arkadaşlarımız da ifade ettiler- konunun uluslararası bir boyutu var; yani,
ihalelerin uluslararası rekabete açılması esası var. Şimdi, burada -Avrupa
Birliğine girdiğimiz zaman bu rakamlar değişecek- bir eşik değerden
bahsediliyor; bedeli 7 trilyon 400 milyarı aşan işlerde yabancılar ihaleye
girebilecek deniliyor. Bugünkü birim fiyatlarla bunun inşaat maliyeti, 17 000
ile 46 000 metrekarelik inşaat alanını içeriyor; bunu dolara çevirdiğimiz
zaman, 5,1 milyon dolar yapıyor. O zaman, siz, yerli müteahhidi tamamen
öldürüyorsunuz. Yabancıların ihalelere girebilmesi, daha fazla indirimlerin
sağlanabilmesi, işlerin zamanında sağlıklı bitirilebilmesi için, bu rakamın en
az 50 milyon dolar olması lazım; yoksa, siz, o zaman, en ufak işleri bile
dışarıdakilere kaynak aktarımı şeklinde vermiş olacaksınız. Değerli arkadaşlar,
enteresan konulardan birini daha söylemek istiyorum burada ve bunun da metinden
mutlaka çıkarılması gerekir. Danışmanlık yeterliliği verilen 10 firma var
diyelim. Birsürü firma, danışman yeterlilik belgesi almış; ama, burada, idareye
şu tanınıyor, yeterlilik belgesi alan 3 ilâ 10 tane firma çağrılacak, öbürleri
alsa da çağrılmayacak. Bu neyi meydana getirir? Bu kısıtlama mantığı nedir? O
zaman, ben, kime vermek istiyorsam, onu davet edeceğim demektir. Demek ki,
buraya kadar ifade etmeye çalıştığım konulara baktığımız zaman, idare, istediği
şekilde yönlendirecek; idare, istediği şekilde ihale verecek, en azından dürüst
çalışan insanlar bile, zan altında bırakılacak demektir. Bir diğer önemli konu da,
danışmanlık hizmet ihalelerine karar vermeden önce, ilgili meslek odalarına
mutlaka sorulmalıdır; yani, meslekten men cezası almış mıdır, meslek ahlakına
aykırı bir davranışta bulunmuş mudur gibi konuların mutlaka ve mutlaka gündeme
getirilmesi gerekir. Değerli arkadaşlar,
şimdi, çok önemli bir konu ve belki de bu tasarının içerisindeki tüm maddelerin
bağlı olduğu can damarı bir maddeye gelmek istiyorum. Hükümetin iddiası nedir,
biz, bu ihale yasa tasarısını niçin hazırlıyoruz; şeffaf olacağız, saydam
olacağız ve gizlilik olmayacak... Peki, maddeye bir bakalım: Yaklaşık maliyetin
gizli tutulması esası getiriliyor -maddenin içerisinde- gizli tutacaksınız...
Peki, ihale komisyon zarflarını açtık; içerisinde eksik bilgi var mı, yok mu
baktık. İhaleye gelenlere diyoruz ki, oturumu kapattık, siz gidin, biz kendimiz
değerlendireceğiz. Peki, bu nasıl şeffaflık, bu nasıl saydamlık? Tabiî, şimdi, ben, bu
maddeyi böyle izah edince, milletvekillerinin konuşmama reaksiyonunu anlıyorum
ki, milletvekilleri bu maddeyi okumamış bile. Niye; okuma şansınız olamaz;
çünkü, burada da okunmadan oylanacak da onun için. Çok özel ilgi duyan birkaç
milletvekili arkadaşımın dışında bu maddeyi bilen var mı; yok. Peki, bir kere daha söyleyeyim:
İhale komisyonu olarak toplandık, zarfları aldık, zarfları açıyoruz, içerisinde
belge eksikliği yok dedik ve gelenleri dağıtıyoruz, perdenin arkasına geçip,
ihaleyi kimin alacağını belirliyoruz; böyle şeffaflık olur mu? Biz, biliyoruz ki,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığında sahte belgeler hazırlandı, para karşılığı
sahte yeterlik belgeleri ve karneler satıldı. İhaleye gelenleri böyle bir
ortamda çağıracaksınız, belgelere bakacaksınız, oturum bitti diyeceksiniz,
perdenin arkasında, ihaleyi kimin aldığını tespit edeceksiniz ve bu yasa
tasarısına da diyeceksiniz ki, biz, çok şeffaf bir ihale kanunu çıkarıyoruz.
Yani, buna hiç kimse inanmaz değerli arkadaşlar. Şimdi, bir diğer önemli
konu üzerinde durmak istiyorum. Bakın, şimdi, keyfî uygulamaya önemli bir örnek
vermek istiyorum: İhale komisyonu toplandı, bütün teklifleri aldı ve ihale
komisyonu diyor ki, ben, bunları reddediyorum, kabul etmedim sizin bu
tekliflerinizi, ihaleyi de iptal ediyorum; çünkü, benim istediğim adamlar bunun
içerisinde yok. İhale komisyonuna bu yetki veriliyor; yani, ihaleyi iptal etme
ve ihaleyi reddetme... Yani, ihaleye girenleri reddediyor -hepsini birden- ve
ayrıca ihaleyi de feshetme yetkisi veriyorsunuz. O zaman, şimdi Sayın Bakana
soru soruyorum... İnşallah dinliyorlardır. Dinlemelerine de gerek yok;
bakanların da bildiği kanaatinde değilim. Sayın Başkan, nedir o?..
Nedir o?.. Nedir?.. Kime konuşacağız Beyefendi?! BAŞKAN - Siz, Genel
Kurula hitap edin efendim. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sayın Başkan, ikaz edin; gerçekten, konuşmacıya ayıp oluyor. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Konuşmacıya saygılı olmak lazım. BAŞKAN - Sayın Bakanları
rahat bırakın arkadaşlar. Siz Genel Kurula hitap
edin efendim. Buyurun. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bakar mısınız buraya... Müsaade eder misiniz... SALİH SÜMER (Diyarbakır)
- Genel Kurulda düzeni sağlayın; böyle şey olmaz! Böyle ihale pazarlığı mı
olur?! BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, işin felaket boyutuna bakın ki, yumurta kapıya
gelmiş -burada önerge değiştireceğim diye uğraş- burada değiştireceğiz. Bırakın
belediyeyi, her partinin belediyesine göre kanun olmaz. Hangi partili olursa
olsun, kanun, bütün belediyeler için çıkarılır. Yapılan bu pazarlık da yanlış.
Zaten, bu da, yüzkarası ayrı bir olay. Bir dakika, dinleyin
şimdi. Ben, şimdi, burada, şunu sormak istiyorum: Peki, ihale komisyonu,
teklifleri aldı; niye ihale komisyonuna reddetme yetkisi veriyorsunuz? Bizim
partili adam yoksa, ben, onu reddedeceğim veya ihaleyi iptal edeceğim. Böyle
şey olur mu?! Hani, nerede?.. Burada "istismara açık kapıların hepsini
örttük" diyorsunuz. Biraz önce
sözcüler geldi buraya "bu ihale yasa tasarısında istismar yok"
dediler. Bakın, bu İhale Yasa Tasarısında "olabilir, gelebilir, gidebilir"
ibareleriyle biten cümleler var. Zaten, yolsuzluk nedir; yaptığın işleri
mevzuata uydurmadır. İşte, bu cümleler de bu yolsuzluğa uydurulur. Onun için,
eğer bu tasarı çıktıktan sonra büyük vurgun ihaleleri ve yolsuzlukları olur
ise... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) -
Siz öyle mi yapıyorsunuz?! VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Oturduğun yerden konuşma kardeşim. Bu işin tekniği... Evvela maddeyi
öğreneceksin, gelip burada konuşacaksın; azıcık emek vereceksin, emek, emek;
öyle oturduğun yerden konuşma yok, geçti o dönem, geçti. (SP sıralarından
alkışlar; DSP sıralarından gürültüler) Tabiî, sen alıştın
okumadan maddelere oy vermeye, onun için yapıyorsun. Tabiî, doğru, size ters
geliyor. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
Eczacısın sen, nereden anlıyorsun! VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Tabiî, size ters geliyor. Ben, iki gün emek verdim, bu tasarıya nasıl katkıda
bulunabilirim diye. Sen gözü yumulu oy vereceksin, tabiî, senin için bu
itirazlar doğrudur. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Sen kendine bak! AHMET GÜZEL (İstanbul) -
Sen çok iyi öğrenmişsin(!) BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
İhale tekniğini bilmiyoruz, sizden öğreneceğiz! VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Siyaset gözünü kör, kulağını sağır etmiş, ne desem, adını söylesem yine itiraz
ediyorsun; evvela dinlemeyi öğreneceksin. Şimdi, Sayın Bakan,
müsait olduysanız, sorum şu: İhale komisyonu bütün teklifleri reddediyor,
ihaleyi iptal etme yetkisini komisyona veriyorsunuz, böyle bir yetkiye, iptal
etme yetkisine neden ihtiyaç duyuyorsunuz; neden, neden?.. Değerli arkadaşlar,
eskiden... (DSP sıralarından gürültüler) Şimdi, böyle gürültü
yaparak... (DSP sıralarından gürültüler) Hani, muhalefetin katkısına açık
olmak? Siz de samimî değilsiniz, aynı hükümetiniz gibisiniz. Hani, muhalefetin
katkısına açıktınız; hani dinlemeyi öğrenecektiniz. Söyleyeceklerimizi
dinleyin, kabul etmeyin; ama, bu itirazınızı anlamak mümkün değil. Haydi,
müteahhit olanları anlıyorum da, müteahhit olmayan milletvekilleri niye
bağırıyor, onu anlamıyorum? Değerli arkadaşlar,
bakın, eski metinde ne vardı; uygun bedel. Şimdi, ne olarak çevirmişiz; en
avantajlı teklif. Peki, en avantajlı teklifi kim yorumlayacak; komisyon. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
Albayrak!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Peki, bunun somut önerileri nedir; en avantajlı teklifin hangi teklif olduğunun
önerileri nedir bunu maddeye yazın diyoruz. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
İhale tekniğini en iyi bilen sizlersiniz, bunu Albayrak'larda kanıtladınız. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Öyle mi?.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Haydi, cevap ver. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
En iyi teklif o; boyunu, kilosunu, her şeyi tarif ediyor orada "şuna
vereceksiniz" diyor. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Yani, senin yaptığın itiraz, düzenbazlıktır, şovmenliktir; onu sana söyleyeyim.
(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bu memlekette kanun var, yasa var; git orada sor. Kim yaptıysa ona soracaksın
onu. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
Onu bilmeyen yok. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, 1
dakika içinde toparlar mısınız efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bakın, pislikleri dökmeye kalkarsak... Değerli arkadaşlar, cumhuriyet
tarihinde, eskiden bu pislikler kanalizasyonla alttan akıyordu. Siz hükümet
olarak diyorsunuz ya, biz bunu çok tespit ediyoruz filan... Yok, öyle değil.
Artık, bu kanalizasyon pisliği patladı, sizi de aştı, artık yolun üzerinden
akıyor, isteseniz de örtemezsiniz. (DSP sıralarından gürültüler) Bakın, burada,
öyle dosyalar getireceğim ki... Mesela, bir tanesini söyleyeyim size; SSK,
sizin bakanlığınızla anlaşma yapıyor, 15 ayda, 3 milyon adamı muayene etmiş
gibi, devletten 10 trilyon para soyuyor, sizin hükümetiniz yapıyor. (DSP
sıralarından gürültüler) Daha çok konuşacağız, endişeye mahal yok. Üçüncü bölümde, kalan
düşüncelerimizi sizinle paylaşmak üzere, huzurlarınızdan ayrılıyorum. Teşekkür
ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın milletvekilleri,
Birinci Bölüm üzerinde, 1'i hükümete, 2'si sayın milletvekillerine ait olmak
üzere, 3 adet önerge vardır. Şimdi, önergeleri
sırasıyla okutup, işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamu
İhale Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"b) Savunma,
güvenlik ve istihbaratla ilgili; uçak, helikopter, gemi, denizaltı, tank,
panzer, roket, füze gibi araç, silah, silah malzeme ve teçhizatı ve sistemleri
ile bunların araştırma-geliştirme, modernizasyon ile yazılım ve mühimmat
ihaleleri ile devlet güvenlik istihbaratı kapsamında, hizmet, malzeme, teçhizat
ve sistem alımları," BAŞKAN - Sayın Hükümet,
önergenize katılıyor musunuz? BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 794 sıra sayılı Kamu
İhale Kanunu Tasarısının "İhaleye Katılım Kuralları ve Eşik Değerler"
başlığı altındaki 8 inci maddesinin (a), (b) ve (c) bentlerinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
a) Genel bütçeye dahil
daireler ve katma bütçeli idarelerin mal veya hizmet alımlarında 750 milyar
Türk Lirası. b) Kanun kapsamındaki
diğer idarelerin mal veya hizmet alımlarında 1 trilyon Türk Lirası. c) Kanun kapsamındaki
idarelerin yapım işlerinde 17,5 trilyon Türk Lirası. BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet? BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve
hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir. Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamu
İhale Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesinin (b) bendinin 8 inci alt bendinin
aşağıda belirtildiği şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve talep ederiz.
"8) İhale konusu
işin ihale dokümanında belirtilen standartlara uygunluğunu gösteren,
uluslararası kurallara uygun şekilde akredite edilmiş kalite kontrol
kuruluşları tarafından verilen sertifikalar," BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet? BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir. Birinci bölümü kabul
edilen önergelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir. İkinci bölüm üzerinde
görüşmelere başlıyoruz. İkinci bölümde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen?.. Şu anda
yok. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, daha sonraki konuşmacılara geçelim... BAŞKAN - DYP Grubu adına,
Muş Milletvekili Sayın Mümtaz Yavuz?.. Yok. Saadet Partisi Grubu
adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT
(Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlarım. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Yavaş konuş, yavaş... ASLAN POLAT (Devamla) -
Sizinle Plan ve Bütçe Komisyonunda çok konuştuk, beni dinlemişsinizdir. (DSP ve
MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Evet, çok dinledik. ASLAN POLAT (Devamla) -
Peki, bir daha dinle. Sayın milletvekilleri, bu
maddelerin başlıkları "alt yükleniciler, ortak girişimler, ihalenin
günleri, ihalenin iptal edilmesi" şeklindedir. (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, Sayın Polat'ı dinleyin efendim. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) -
Burada en önemli olanlardan biri alt yüklenicilerle ilgilidir ve burada
"...ihale aşamasında isteklilerden alt yüklenicilere yaptırmayı
düşündükleri işleri belirtmeleri, sözleşme imzalamadan önce de alt
yüklenicilerin listesini idarenin onayına sunmaları istenebilir"
denilmektedir. Böylece, tasarının bu maddesiyle sadece müteahhitten değil,
müteahhitten iş alacak taşeronlardan da, yani alt yüklenicilerden de idarenin
onayının alınması istenmekte ki, bu olumu olabilir, yani buna itiraz etmeyiz. BAŞKAN - Sayın Gül,
çekilirseniz arkadaşlarınız hatibi görebilir. ASLAN POLAT (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, eğer yerinize oturursanız, biz de rahatça konuşabiliriz.
Yani, telefonla konuşuluyor, geziliyor, bizim konuştuğumuzu millet
dinleyemiyor.(MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri... ASLAN POLAT (Devamla) -
Lütfen dinleyin... BAŞKAN - Sayın hatip,
buyurun efendim. ASLAN POLAT (Devamla) -
Bakın, biraz sonra sizi üzeceğim, dikkat edin. Sayın milletvekilleri,
buradaki önemli maddelerden biri ihalelerin usulleri. Dört usulden
bahsediliyor. Açık ihale usulü, belli şirketler arasında ihale usulü, pazarlık
usulü, doğrudan temin. Burada, açık ihale usulü çok kısa geçiliyor; fakat, en
önemlisi, burada, belli istekliler arasında ihale usulü öne çıkarılıyor. Sayın milletvekilleri,
şimdi, bir şeyi açıkça konuşmak istiyorum. Şu güne kadar Bayındırlık
ihalelerinde en çok tenkit edilen konu, davet usulüyle yapılan ihalelerdir;
açık ihalelerin geriye itilmesi, davet ihalelerinin öne çıkarılmasıdır. Bundan
önceki Bayındırlık Bakanlığı ihalelerinin en çok İller Bankası ihaleleri tenkit
edilmiş; İller Bankası ihaleleri de neden davet usulüne çevrilmiş diye çok
tenkit edilmişti; fakat, siz, getirmiş olduğunuz bu yeni tasarıyla belli
istekliler arasında ihale usulünü önce çıkarıyorsunuz. Belli istekliler ihale
usulünü öne çıkarırken de birtakım şeyler saymışsınız ve teknik özellik
isteyen, teknoloji isteyen, açık ihaleler uygulanır demişsiniz ve burada bir
nevi davet usulünü öne çıkarıyorsunuz ve davet usulünün olduğu her yerde de
tartışmaların olacağını size ben buradan belirtmek istiyorum. Burada, pazarlık usulünü
getirmişsiniz. Pazarlık usulünde en önemli konulardan bir tanesi keşif
artışıdır. Pazarlık usulünde de yüzde 50'ye kadar keşif artışından, bilhassa
doğrudan teminde bahsetmişsiniz. Şimdi, doğrudan temin olarak bir müteahhitle
karşılıklı olarak ihale yapacaksınız, ondan sonra da, bunun keşfinde, yüzde
50'ye kadar artışları kabul edeceksiniz; bu konuda bir tezat vardır. İşte,
tezadın en büyüğü de buradadır. Neden buradadır? Bir kere, doğrudan temin
ihalelerinde acele olacağı için tatbikat projesinin olmayacağını siz de kabul
ediyorsunuz. Tatbikat projesinin olamayacağı ve sonradan yapılacağı bu
ihalelerde, yüzde 50'ye kadar reel anlamda fiyat artışı olacak demek, en çok
istismar edilen konuların burada aynen devam edeceğinin bir belirtisidir. Bu,
çok önemli bir maddedir, bunu söylemek istiyorum. Yalnız, ben, detaylara
girmeden, biraz önce burada konuşan Demokrat Sol Partili sayın arkadaşımız,
bize, Mühendis Odalarının bu konuda görüşlerinin alındığını, onlarla antakt
kaldıklarını söylemişlerdi, şimdi, ben, kendisine, İnşaat Mühendisleri Odasının
bu konudaki isteklerini okuyacağım; bakacağım ki, İnşaat Mühendisleri Odası bu
tasarının hazırlanması sırasında gerçekten Demokrat Sol Partideki arkadaşımızın
dediği gibi bu tasarılarla birebir uyuşuyorlar mı? Bakın, İnşaat
Mühendisleri Odasının ifadelerini okuyorum... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum)
- Demokrat Sol Parti değil, Demokratik Sol Parti... ASLAN POLAT (Devamla) -
Demokratik Sol veya... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Demokratik Sol Parti... ASLAN POLAT (Devamla) -
Demokratik Sol Parti... Siz, Demokratik Sol Parti
oldunuz ama, sol çok geride kaldı. Çünkü, Mühendis Odaları artık sizi sol kabul
etmiyor; bakın size söyleyeyim. Bizimle daha rahat antakt kuruyorlar. Deniliyor ki: Tüm bu ibareler,
mühendislik ve mimarlık disiplinini ve bilimini çok somut bir şekilde
içermesine karşın; kurumun karar organı "kamu ihale kurulu"
oluşumunda, bu disiplinlerin örgütlü yapısı Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği ve ona bağlı ilgili odalar dışlanmış. Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ile TİSK'e yer verilmiş." Hükümet kuran, hükümet
yıkan meslekî kuruluşlar var. Salt binalar kurup, gerektiğinde yıkma yetkisi
isteyen mesleki örgüt Kamu İhale Kurulunda yok" diyor. Bunu, İnşaat
Mühendisleri Odasının bize gönderdiği, mühendis arkadaşlara yolladığı
yazılardan okuyorum size. Yine, devam ediyor: Şimdi "Kamu İhale Kurumuna
karşı, nasıl olur da, resmî ve özel bütün kurum, kuruluşlar ve kişiler, belge,
bilgi ve görüş vermede zorunlu kılınabilir" diyor; maddede var. "Bir
kuruma yürütme ve yönetme yetkisi verebilirsiniz; fakat, adlî bir misyon
yükleyemezsiniz. Siz, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve benzer
örgütleri böylesi önemli bir süreçten dışlayacaksınız; ama, ondan faydalanmak
için, gerektiğinde adlî zorunluluklar yetkisi alacaksınız... Olmaz böyle bir
şey!" Yine, odamızın, mensup olduğumuz odanın görüşleri. AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - TMMOB Başkanı kendisi bu Kurula girmek istemediğini ifade etmiştir;
biz önerge vermiştik. ASLAN POLAT (Devamla) -
Gönderdiği yazı burada efendim, o zaman kendisiyle görüşün; bana gönderdiği
yazıyı okuyorum ben. Yine, burada, Türkiye
Mühendis ve Mimar Odalarının çok itiraz ettiği bir konuyu okuyorum size; madde
12'de, o şartnameler hazırlanan yerde. Diyor ki: "Özellikle, idarelerce
hazırlanmasının mümkün olmadığının ihale yetkilisi tarafından onaylanması
kaydıyla, teknik şartnameler bu kanun hükümlerine göre hazırlatabilmesi bölümü,
Kamu İhale Kurumuyla tamamen çelişmektedir." Yine, bu, odaların görüşü.
"Çünkü, böylesi yetkilerin fazlasını KİK'e vermenize karşın 'bir başkasına
hazırlatılır' yaklaşımı, saydamlığı ve güvenliği temelden bozmaktadır. Kim
hazırlayacak? Kim bu kuruluşlar? Öncelikle, bunların yanıtı verilmelidir.
Bunların yanı sıra, ihale konusu mal ve hizmet alımlarıyla ilgili yapım
işlerinin teknik kriterlerine teknik şartnamelerde yer verilirken, temel
ilkeler belirlenmeli, yapılacak ihale sistemlerine göre, bu kriterlerin neler
olacağı, yönetmeliklerle güçlendirilmelidir." Yine, burada, okumakla
bitmeyecek kadar var, hep mühendis odalarının itirazlarıyla dolu. Siz, hep,
uyuştuk dediniz de, onun için okuyorum meslektaşım. Yine, bakın, burada 59
uncu maddede diyor ki: "Bu madde hükümlerine göre haklarında kamu davası
açılmasına karar verilenler, mahkeme kararıyla yasaklananlar ve ceza
hükmolunanlar, cumhuriyet savcılıklarınca sicillerine işlenmek üzere Kamu İhale
Kurumuna, meslek sicillerine işlenmek üzere de ilgili meslek odalarına
bildirilir.". Kerhen de olsa, işte, burada bir mühendis odalarının ismini
ağzınıza almışsınız diye sitemlerini belirtiyorlar. Burada yine devam ediyor.
"İhalelerde bir haksızlık olmuşsa, illâ bu ihaleye girenler mi itiraz
edecek? Biz, meslek odaları olarak, bir taraf olarak, niçin, bunlara, itiraz
etmeyelim" diye, yine, raporun çeşitli yerlerinde görüşleri var. Bunları niye okudum
biliyor musunuz; şunun için okudum: Çok aceleye getirildi bu tasarı. Türkiye'de
en az otuz yıl sürecek, yılda 30 milyar dolardan, 50 milyar dolardan fazla alım
satım işi yapacağımız bu kurumlarda, neler yapacağımızı, ne edeceğimizi, bir
gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, iki gün Bayındırlık Komisyonunda, bir gün Genel
Kurulda tartışıyoruz. Neden acaba, neden?.. AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - O senin görüşün... ASLAN POLAT (Devamla) -
Bakın, arkadaşım, benim görüşüm değil işte, bir günde buradan çıkacak bu. Neden
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunları görüşmüyoruz da, IMF bunu böyle istedi,
bu acele çıkacak diye, hemen, acele ediyoruz? Ben, bunu size sordum. Siz de
bunu bana izah etseydiniz, çok kabul ederdim. Şimdi, bakın, bu
tasarıyla ilgili, çok övündüğünüz bu tasarıyla ilgili, esasında, Sayıştayın da
çok önemli itirazları var. Neden? Şimdi, bakın, siz, dışarıdan finansmanı
bulunan işleri bu tasarı kapsamı dışına aldınız; savunma sanayiini, helikopter
alımlarını, askeri ihaleleri bunun dışına aldınız. Şu anda, zaten, Türkiye'deki
en büyük ihaleler ya savunma ihaleleri ya da dışarıdan finansmanı bulunan
ihalelerdir. Bunlar, zaten, bu kurumun dışında. Bunun dışında, bakın,
Sayıştay diyor ki... Yap-işlet-devret uygulamaları, işte, bunun dışında olan,
dışarıdan finansmanı bulunan işler. Peki, Sayıştay, bu işler hakkında ne diyor;
yani, sizin çok methettiğiniz bu işler hakkında diyor ki Sayıştay:
"Yap-işlet-devret modelinin riskleri -bu, Sayıştayın görüşü; işte,
şuradaki, Sayıştayın 2000 yılı hazine işlemleri raporu; sayfa 62- şunlardır:
Altyapı tesislerinin finansmanı, yapımı ve işletilmesi pek çok risk
içermektedir. Kamu-özel sektör ortaklığıyla yürütülen projelerde, özel sektör
tarafından temin edilen finansman, klasik finansman yöntemiyle yapılan işlere
oranla daha pahalıya mal olmaktadır. Bu maliyet artışı, proje kapsamında
üretilen malın birim fiyatına aynen yansımaktadır. Bu nedenle, projeler
değerlendirilirken fayda-maliyet analizleri ve karşılaştırmalarının yapılması
büyük önem taşımaktadır." Burada, Sayıştayın büyük itirazları var. Sayıştayın, yine, çok
önemli itirazları da, havaalanları hakkındaki bir Sayıştay raporunda var.
Burada, Devlet Hava Meydanları ve DLH arasında yapılan iki işi alıyor, birimler
arasındaki, aynı konudaki fiyat farklarının 2 kat, 3 kat, hatta, bir yerde tam
8 kat farklı olduğundan bahsediyor. Sayıştayın raporu burada, açar okursunuz. AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - Doğrudur. 2886'da öyleydi. ASLAN POLAT (Devamla) -
Bakın kardeşim, şunu söylemek istiyorum: Birim fiyatları olmayan işlerde bu
farklar meydana geliyor. Şimdi, siz, burada birim fiyatı kaldırdınız, bir ön
tespit yaptınız. Yarın iş tasfiye oldu, yüzde 50'yle bitmediği anlaşıldı. Bu
yapılan işi yeniden ihaleye çıkarmak için, ne kadarı yapıldı ne kadarı
yapılmadı, bu, tasfiye işlemlerinde daima problem olacaktır. Ha, ben, illâ
birim fiyatları kaldıralım; ama, birim fiyatlarını kaldırdıktan sonra, bu
işlerin tespitinde büyük zorluklar olacaktır; bunu size belirtmek istiyorum. Bir önemli konu da şudur:
Sürekli olarak şundan bahsediliyor: Kamuda 5 400 tane ihale stoku var, 5 400
stok olduğu için, burada devletin parası çarçur ediliyor. Doğrudur... Mesela,
burada, Devlet Planlama Teşkilatının da raporu var. Bakın, burada DPT diyor ki:
"Tarım sektöründe yer alan önemli projelerde öngörülen ortalama bitirilme
süresi 5,4 yılken, uygulamada bunlar 13,6 yıla çıkmıştır." Hemen hemen 3
katı artmıştır. Bunun sebebi nedir; sebebi, ödenek yetersizliğidir. Siz,
ödeneği koydunuz da, müteahhitler mi bunu bitiremedi veya yükleniciler mi bunu
bitiremedi? Şimdi, Türkiye'de bir
şeyleri tam yerine koyalım. Eğer, Türkiye Cumhuriyetinde, son yıllarda,
ihalelerde büyük bir gecikme olmuşsa, bunun en büyük nedeni, ihale stokunun genişliği
kadar, ihalelere para ayrılamamasıdır. 1990 yılına kadar bütçe içerisinde
ihalelere ayrılan pay yüzde 19 ve 22 iken, şimdi yüzde 5'in altına düşmüştür.
Dolayısıyla, 1990 öncesi 4 olarak ayrılan ihale payı, şimdi 1'e düşmüştür.
Dolayısıyla da, bundan dolayı, ihalelerde, uzun zaman aksamalar meydana
gelmiştir. Yine, burada çok önemli
olan konulardan bir tanesi, ihalelerde aşırı düşük fiyatların kabul
edilmeyeceği meselesidir. Bu doğrudur; hakikaten, bazıları, aşırı düşük,
yapamayacakları fiyatları teklif etmekte ve ihaleleri sabote etmektedirler.
Yalnız, burada "aşırı düşük" demekle olmaz, bunun kriterlerini çok
açık yazmak lazım. Yarın, bunların her birisi birer dedikoduya mahal verebilir.
Yine, biraz önce Mühendis
Odalarının tenkitlerinde de belirttiğim gibi, şimdi, siz, dışarıya danışman
ihaleleri yaptığınız zaman, bu danışman ihalelerini iyi ayarlamak lazım.
Bunların şartlarını biraz yüksek tutarsak, korkarım, bütün yabancılar, gelir,
Türkiye'de, bu danışman ihalelerini alır, yerli mühendis ve mimar
arkadaşlarımız işsiz kalırlar. Şimdi, hükümet kanadı bu
konuda çok sessiz kalıyor; ben, bunu bir türlü çözemiyorum. Bakın arkadaşlar,
son günlerde getirdiğiniz bütün tasarılarda, hep işsizliği öne alıyorsunuz.
Şeker Kanununda bu oldu, Tütün Kanununda bu oldu, şimdi İhale Yasasında da bu.
Türkiye'de, şu anda, 76 000 müteahhitlik firması var. 76 000 firmanın bu birim
fiyattan vazgeçtikten sonra, tatbikat projesiyle, bana anahtar teslimi bedelle
öder dediğiniz zaman, bu 76 000 firmanın en az 60 000 tanesi dökülür. Döküldüğü
zaman, bunların her birisinde 10 kişi çalışsa, 600 000 kişi işsiz kalır. Siz,
bu işsiz kalacak insanlara bir işyeri ayarlamak zorundasınız. Gerçek
konuşuyorum. Sizin yeni yapacağınız bu yöntemle -bir sene sonra hep beraber
göreceğiz- 76 000 müteahhit firmasından, mühendis kökenli olmayan, iyi bir
mühendis çalıştıramayan bu firmaların çoğu, bu tatbikat projelerine gereken
fiyat teklifini veremeyeceklerdir. İkincisi de, birim
fiyatlardan ayrılmanın bir mahzuru da olacaktır. İhaleyi şeffaf yapamazsak,
yeterli katılımcı katılamazsa, fiyatlarda büyük atlamalara sebep olabiliriz.
Yine, bakın, burada Sayıştay raporları var. Örneğin, İzmit'teki su projesi niye
890 000 000 dolara mal oluyor da, İzmir'deki 200 küsur milyon dolara mal
oluyor? Bu sebeple, ihalelere çok katılımcı sağlayamazsak, emsali olmayan
ihalelerde, tip olmayan projelerde mutlaka büyük atlamalara sebebiyet
verebiliriz. Bunları vermemek için katılımcıyı çoğaltmak zorundayız. Bunun için bir şey
söylemek istiyorum; sizin getireceğiniz bu model, yeni bir modeldir, ben hatalı
veya doğrudur demiyorum, bunun artısını eksisini beraberce hemen tartışalım;
ama, birden bire, bir sene içerisinde bu geçişi sağlarsanız, buna uyum
sağlayamayan firmalarda büyük dökülmeler meydana gelir. Bakın, yine, bu İhale
Yasası tartışılırken, mesela Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü diyor ki
"Bize, 2001 yılında ayrılan ödeneklerle, mevcut stokumuzu; ancak, 38 yılda
bitirebiliriz." Yani, ihale yönteminden ziyade kaynak yönteminden şikâyet
ediyorlar. Bunu Devlet Su İşleri belirtiyor. Karayollarının ifadesi biraz daha
farklı, onlar da "bu işlere, eğer bu ödenekler ayrılırsa, 23 yılda
bitirebiliriz" diyor; yani, kendi projelerindeki işleri 23 yılda
bitireceklerini, Devlet Su İşleri de 38 yılda bitirebileceğini söylüyor ve
bunların tek büyük istekleri, kaynak ayırmanız. Şimdi, siz, bunlar için kaynak
ayıramadıktan sonra, bu işler çok daha geç zamanlara biterler. Sizinkine bir örnek
vermek istediğimde, yine, mühendis odalarının en çok itiraz ettiği konulardan
bir tanesi, ki, şuna çok önemle itiraz ediyorlar, yine bunu, bu arkadaşıma da
ithaf etmek istiyorum. Şimdi, mühendis odaları
"bazı ülkeler, özellikle gelişmekte olan ülkeler ve eski Sovyetler
Birliği ülkeleri için, ekonomik kalkınma hedefleri çerçevesinde kamu
ihalelerini değerlendirmek önemlidir" diyor. Yalnız, tabiî, burada
şartları anormal koyarsanız, bu sefer bu istismara da yol açar deniliyor. Şimdi burada şunu
anlatmak için söylüyorum: Her sektör, yani, bir Japonya bile, kendisine, eşik
değeri 30 trilyon civarında -20 milyon dolar- seçerken, benim burada 11
trilyondan, Japonya'nın daha altında bir eşik değer seçmem, daha yukarısını hep
yabancılara açmam, Türkiye'deki bu ihalelerin yabancıların iş alanı haline
gelmesine ve dolayısıyla, bunların Türkiye'deki işçileri çalıştıramamalarına,
malzemeleri kullanamamalarına sebebiyet verecektir. Hem bizde işsizlikten
bahsedeceğiz, mühendislerimiz işsiz diyeceğiz hem de kendi alanlarımızı
yabancılara açacağız. Biz bu alanları açarken, aynı emsali, istediğimiz kadar
mukabeleyi bu maddeye koymadınız. Koysanız bile, karşılıklılık esasının
uygulaması olamaz. Ben, Türkiye'de, Japonya'yla, Danimarka'yla, İsveç'le ne
kadar eşit şartlarda yarışabilirim ki? Senin fert başına düşen gelirin 2 000
dolar, onun 25 000-30 000 dolar olduğu zaman bu eşitliği nasıl sağlayacağım? Ben, bu konularda gerekli
tartışmaları yapmadan bu ihale kanunlarını getirdiğimiz zaman hep kendimizi
yanıltırız diyorum. Biz, onun için, Saadet
Partisi olarak, hiçbir zaman uzlaşmadan kaçan insanlar değiliz, en güzel
uzlaşmayı biz yaparız; ama, biz dedik ki, bu tasarıları eğer temel yasa
yapacaksak, gelin, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bayındırlık Komisyonunda önce
alt komisyonlar kuralım; bir hafta, on gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, yirmi
gün kadar Bayındırlık Komisyonunda tartışılsın, üzerinde anlaşılsın, ondan
sonra bu Genel Kurula geldiği zaman da, bir günde, iki günde çıksın. Zaten
bunların tartışılma yerleri komisyonlardır; ama, komisyonda tartışmayacağım,
Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışmayacağım, Genel Kurulda tartışmayacağım, ben
bunu gidip IMF'yle tartışacağım derseniz, o zaman bizim demokratlığımızı
sorgulamamız gerekir, bu demokratlık nerede kaldı diye sorgulamak gerekir.
Arkadaşlar, biz bunları size dediğimiz zaman siz bunları kabul etmek zorunda
kalacaksınız. Burada, bir de
"daire, tahminî bedel uygulayacak, bu tahminî bedeli açıklamayacak"
diyorsunuz. Bu da büyük problemlere yol açacaktır. Daire, tahmin bedelini,
yaklaşık bedelin maliyetini ilan etmese bile, bu, bir şekilde bir yerlere sızabilir,
sızmasını önlemek de mümkün değildir. Şimdi, yaklaşık bedel tespit edecek
daire, bunu hiçbir müteahhit firmaya belirtmeyecek. Birisi belirttiyse ne
olacak? Bunun için, bunların açık olması lazımdı. Sonra, dairenin, açık,
yaklaşık bedelimi ben şöyle tahmin ben şöyle tahmin ettim; projem budur, sizin
bedeliniz nedir demesi daha doğru olurdu, daha gerçekçi olurdu ve hiç olmazsa,
iki taraf da birbirini kontrol ederdi. Şimdi, siz bunların hepsinden
kaçıyorsunuz, yeni bir metot getirdim diyorsunuz; bundan netice alamazsınız. Bir konu da şudur: Sizin
doğrudan isteklerde... Gerçi, bunu 5 milyar liraya çıkarmakla doğru yaptınız;
çünkü, bilhassa, hastanelerin bu konuda çok büyük itirazları vardı; çünkü, ani
ilaç alımlarında, ani hastalık yardımlarında, malzeme alımında bunun rakamı 2
milyardı, çok düşüktü; sonradan 5 milyara çıkarmakla biraz iş rahatlatılmış
gibi oldu; çünkü, hastanelerin özellikleri vardır. Ani bir hastalık durumunda
bir ilaç veya bir malzeme alımında bunu 2 milyarla sınırlar da, ille ben bunun
vadeli, günlü; bir hafta on günlü ihale yapacağım diye önünü açarsanız, bu
zaman tehlike meydana gelirdi diye düşünüyorum. Son olarak size şunu
söylemek istiyorum. İhale Yasası gibi yasalarda ve diğer yasalarda, bizlerin
ayrı çıkmamız, düşünmemiz mümkün değil. Yalnız, benim anlatmak istediğim şudur:
Şimdi, yine, mühendis odalarının bitmez, tükenmek bilmez isteklerinden ve
şikâyetlerinden bir bölümü daha sizlere okumadan geçemeyeceğim. Yine, bunu,
Demokratik Sol Partililer dinlesinler. Dinlesinler; çünkü, bir zamanlar biz
İstanbul Teknik Üniversitesinde okurken, hep bizi şikâyet ediyorlardı "siz
bizi dinlemiyorsunuz" diye, sol gruplar. Şimdi, neden olduysa, biz dinler
olduk siz dinlemez oldunuz, size anlatmak için okuyorum. Deniliyor ki: "Kamu
alanıyla ilgili yasa önerilerinde, kamu alımlarıyla ilgili düzenlemelerde
ülkelerin kalkınma ve ekonomik durumlarına bağlı olarak sınırlama
getirilebileceği açıkça görülmektedir." Nerede? "Birleşmiş Milletler
Uluslararası Ticaret Hukukunda görülmektedir" deniliyor. "Bilhassa,
stratejik sektörlerde işler, mühendislik-mimarlık-şehir plancılığı ve bunun
gibi hizmetler ve ilgili danışmanlık işleri, yabancı işgücünün istihdamını
öngören hizmetler, yerli katkı oranı yüzde 50'nin üzerinde olan mal ve hizmet
alımları ile yapım işleri ve anahtar teslimi işleri ile ilgili ihalelerin
yabancı firmalara açılmasının engellenmesini biz beklerdik" diyorlar.
Kimden beklerlerdi; hükümetten beklerlerdi; ama, kendileri de hep hüsrana
uğruyorlar. Son olarak size bir şey
daha söylemek istiyorum, o da şudur. Yine, -Odaların görüşü- "Temel
İlkeler" başlığı altında şunlar denilmektedir: "İhtiyaçların, uygun
şartlarla, zamanında ve kalkınma planları çerçevesinde, ülkenin bilimsel ve
teknolojik yeteneğinin yükselmesine katkıda bulunacak ve sanayileşmeyi
özendirecek şekilde karşılanması ilkesinin yer alması gerekirdi." (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, 1
dakika içinde toparlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) -
Sayın Başkanım, son 1 dakikam kaldı, müsamahanızı istismar etmek istemem. Sadece inşaat
mühendisleri odalarının şikâyetlerini burada okumaya kalksam yarım saatte
bitmez. Bu da şunu göstermektedir ki, bu tasarı görüşülürken meslek odalarıyla
gerekli diyalog kurulamamıştır; meslek odalarının dediği konular sizin bu
tasarınızda yer almamıştır. Sizler, bu tasarı
hazırlanırken, belki IMF'yi çok dinlemişsiniz, belki Dünya Bankasını çok
dinlemişsiniz; ama, Türkiye'deki sivil meslek kuruluşlarını dinlemediğiniz,
burada, tasarıda meslek odalarının vermiş olduğu görüşlerden çok açık olarak
bellidir. Tasarının bu şekli eksiklerle doludur. Bunu temel yasa olarak getirip
de, burada, tartışılmadan görüşülmesini sağlayan siz hükümet ortağı üç parti ve
anamuhalefette bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi bunun mesuliyetine ortak
olacaksınız. Hepinize saygılar
sunarım. (SP sıralarından alkışlar) NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)
- Ne anamuhalefet partisi, yavru muhalefet. BAŞKAN - Sayın Polat,
anamuhalefet partisi Doğru Yoldur, onu düzeltelim. Bu arada, bürokrat
arkadaşların Genel Kurulda telefonla konuşmamalarını, o tür davranışlardan
kaçınmalarını, aksi halde dışarıya göndereceğimi bilmelerini isterim. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Ergezen; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ
ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; mevcut 2886 sayılı Devlet
İhale Yasasının, değişen ve gelişen şartlar içerisinde Türkiye'nin
ihtiyaçlarına cevap veremediği, bu yasanın tüm kamu kurum ve kuruluşlarını
kapsamadığı, uluslararası ve Avrupa Birliği ihale uygulamalarına paralellik
sağlamadığı, uygulamalar esnasında meydana gelen boşlukları giderecek
yeterliliği gösteremediği gerekçesiyle 2886 sayılı İhale Yasası yerine yeni bir
İhale Yasası ikame edilmektedir. Hükümet, bu makul gerekçelerle Meclisin
huzuruna gelmiştir. Bana göre, İhale Yasası değişmeden önce, Türkiye'nin, yani,
en önemli sorunu yasalar değil, değişmesi gereken zihniyettir. Türkiye'nin
sorunu zihniyet sorunudur, ahlakî sorundur, ülkenin sorunlarına bakış
sorunudur. Türkiye'de, bana göre, en önemli olan ve üzerinde durulması gereken
husus budur. Mevcut İhale Yasası
üzerindeki değerlendirmeyi yapmadan önce biraz geriye gitmek, hafızalarımızı
yoklamak gerektiğine inanıyorum. 1991 seçimlerinin sonucunda Doğru Yol Partisi
ile Cumhuriyet Halk Partisi hükümet oldular, kendilerinden önceki hükümet
döneminde, Bayındırlık Bakanlığındaki ihale yolsuzluklarını gündeme getirerek
komisyonlar oluşturuldu, olay Meclisin gündemine getirildi, bakanlar Yüce
Divana gönderildi. Bu arada da Bayındırlık Bakanlığına, bakanlar dayanmamaya
başladı, beş bakan değişti. Onur Kumbaracıbaşı ile başlayan bakanlık, Mustafa
Yılmaz'ın istifasıyla Adnan Keskin'in devamıyla devam etti. O gün Cumhuriyet
Halk Partisinin bugün de DSP'nin Sayın Bakanının onbeş günden fazla
dayanamadığı bakanlıktan "ben istifa ediyorum, bu şartlarda bakanlık
yapamam" diyerek siyasette de yıldızı parlamıştı; kendisine, kendi
partisinden ziyade, muhalefette olan bizler en büyük desteği vermiş, saygınlık
göstermiş, Türkiye'de böyle bakanlar da var demiş ve sevinmiştik. Mustafa
Yılmaz, gönüllerimizde bir isim olarak kalmıştı. Bugün, bilmem, aynı değerleri
muhafaza edebiliyor mu? Onun yorumu kendilerine ait. Bu arada, 2886 sayılı
Yasa artık yürümüyor denilmişti; Cindoruk'un başkanlığında bir komisyon
oluşturulmuştu, bendeniz de, teknik bir eleman olduğum için, partim tarafından
bu komisyona üye olarak verilmiştim; şimdi aramızda milletvekili olarak bulunan
Sayıştay eski Başkanı Vecdi Gönül, Oltan Sungurlu, şu anda Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler bu komisyondaydı ve isimlerini hatırlayamadığım başka arkadaşlarım da
vardı. 2886 sayılı Yasanın değiştirilmesi için iki defa toplandık, ondan sonra
tasarı rafa kaldırıldı. Şu anda gerekçesini hatırlamıyorum. Aynı iktidar döneminde
yolsuzluklar peşi peşine devam etti. Bayındırlık Bakanlığı, Cumhuriyet Halk
Partisinin güdümünde bir bakanlıktı, Türkiye'nin gündemine oturmuştu, medyanın
ve o gün Mecliste muhalefet partisi olarak Refah Partisinin, yani bizlerin de
en önemli siyaset malzemesi, Bayındırlık Bakanlığındaki yolsuzluklardı. Sık sık
Meclis kürsüsüne getirilmekten, gensoru önergesi vermekten, araştırma ve
soruşturma istemekten vakit bulamıyorduk. Türkiye çalkalanıyordu. Aynı hükümet, bunun için
bir komisyon kurdurdu ve Doğru Yol Partisi Burdur Milletvekili Mustafa Beyin
başkanlığında bu komisyon çalışmaya başladı; ama, o günün şartları içerisinde,
Türkiye'nin geldiği nokta ve seçimin gündeme gelmesiyle bu konu da rafa
kaldırıldı. Bunu niçin söylüyorum; Türkiye'de yolsuzluklar yeni değildir;
iktidar, bundan kendisine pay çıkarsın diye söylemiyorum; çünkü, yolsuzluklar,
alabildiğine büyüyerek, katlanarak devam ediyor. Bir hususa dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. 1995 seçimleri yapıldı. Güvenoyu alamayan Doğru Yol Partisi
ve Anavatan Partisi iktidarında, Mehmet Keçeciler, kısa bir dönem Bayındırlık
Bakanlığı yaptı; ama, şaibe yoktu, iddialar da yoktu; ondan sonra Cevat Ayhan
Bayındırlık Bakanı oldu. Biraz geriye dönmek istiyorum; 80 öncesinde Fehim Adak
da Bayındırlık Bakanıydı; ama, Fehim Adak ile Cevat Ayhan'ın Bayındırlık
Bakanlığı dönemlerinde hiçbir şaibe, hiçbir dedikodu, hiçbir yolsuzluk, hiçbir
hısım ve akraba kayırması gündeme gelmedi. Bu bir tesadüf müdür acaba demek ve
bunu Meclisin huzuruna getirmek, Türkiye'nin sorunları karşısında
dikkatlerinize sunmak ihtiyacını hissediyorum. Ben, şu anda el attığımız
yasayı da çok fazla benimsemiş değilim; temkinli davranmak ihtiyacını
hissediyorum; çünkü, ben, yıllarca ihale yaptım, bayındırlık müdürlüğü yaptım,
inşaat dairesi başkanlığı yaptım; onbeş yıl fiilen ihale yaptım, arada
kesintiler olabilir. Ben, bu yasanın eski yasadan daha iyi olduğunu da inkâr
etmiyorum; çok iyi tarafları vardır; ama, yolsuzluk yapmak isteyenler için de
çok güzel cümleler ve ifadeler vardır; eğer, adam kayırmak istiyorsanız, eğer,
yolsuzluk yapmak istiyorsanız, eğer, şaibeli bakanlıklar götürmek istiyorsanız,
bu yasayı didik didik ettiğiniz zaman,
virgüllerle ayrılmış cümlelerdeki kelimeleri dikkatle incelediğiniz zaman
"bu yasayla yolsuzluk yapılmaz, adam kayrılmaz" demeniz mümkün
değildir; üzerine fazla gitmek istemiyorum; baktığım zaman görüyorum... Fakat,
bir şeyin altını da çizmek istiyorum; şu anda, Türkiye'de uygulanmak istenilen
bir proje var; o projeyle ilgili 15 yasa var; 15 yasanın zincirini oluşturan
halkalardan birisidir bu yasa; ama, Türkiye'yi gözden geçirdiğiniz zaman, 28
Şubat süreciyle -özellikle söylüyorum- başlayan bir uygulama var Türkiye'de;
hedef, gaye, maksat, güçlü şirketler, güçsüz bir Anadolu insanı yetiştirmektir.
İnsanın sosyal faaliyetlerini askıya alan, güçsüz, takatsız, cebi boşalmış,
hastasını dahi ziyarete gitmekten âciz kalan, akrabalarına sırtını dönmek
ihtiyacını hisseden, akrabalarının uzaktaki cenazelerine, düğünlerine
gidemeyecek kadar âciz olan, misafir dahi karşılamakta acizlik gösteren,
ekonomik yönden çökertilmiş ve çökertilmeye gayret sarf edilen bir Anadolu
insanı ve topluluğu meydana getirilmek isteniyor. Burada, Türk aile yapısını da
dejenere etmek istiyorlar. Mevcut hükümet, bu programı, maalesef, uyguluyor. Bu yasaya da baktığımız zaman, söyleyeceğim
bazı hususlar vardır. Uygulanan yasalarla, Anadolu insanının otomatik olarak
sosyal faaliyetleri askıya alınmak isteniyor. Sayın Derviş'in buradaki
konuşmalarını hatırlayın. Bu 15 yasa çıktığı zaman Türkiye'nin ekonomisi
düzelecekti, insanımız rahat nefes alacaktı, düzlüğe çıkacaktık!.. Gelinen
sonucun yorumunu takdirlerinize bırakarak, ben, sözlerime devam etmek
istiyorum. İnsanlar öyle bir hale
getirilmek isteniyor ki, insanlar sosyal faaliyet yapamasınlar, parti
çalışmaları yapamasınlar, dernekler kuramasınlar, fakir Anadolu çocuklarına
burs verilmesin; parti mitinglerine dahi gitmekten âciz olacak, araba
tutamayacak, deposuna benzin koyamayacak bir Anadolu aile yapısı, aile
reisleri, fertler yetiştirilmek isteniyor. Bu hususa hepinizin dikkatini çekmek
istiyorum. Bu yasa tasarısının
tutarlı tarafları vardır. Ben, müspet oy vereceğim; ancak, ben, suçu yasalarda
görmediğim için müspet oy vereceğim. Suçlu, yasalar değil; suçlu, sizlersiniz,
zihniyetlerdir, partilerdir, uygulamalardır. Siz, yasalarda suç işlemek
istemediğiniz zaman, bizim yasalar, çok mükemmeldir; suç işlemek istediğiniz
zaman, bizim yasalar hemen başlar konuşmaya; "ben, yolsuzluğa hazırım;
yolsuzluk üstünde kuluçka yapıyorum; buyurun, beni istediğiniz gibi kullanın" demeye başlar. Yasaların dilini
konuşturan, biz, insanlarız. Siz, yasaları insanların hayrına, dürüstlük
yolunda, toplumun menfaatına kullanmak istediğiniz zaman, yasaları bunlara göre
yorumlarsınız; bu yasalar "ben, dürüstüm, faydalıyım, insanımın
hayrınayım" deme dilini konuşmaya başlar. Yani, yasaları yolsuzlukla ve
doğrulukla konuşturan, insanlardır. Onun için, ben, yasalara fazla takılmıyorum
ve takılmak da istemiyorum. Bakın, bu yasa
tasarısında tekelleşme vardır. Güçlü şirket, zayıf Anadolu insanı diyorum. Bu
yasa tasarısı tekelleştiriyor; bu yasa tasarısında yabancılara çok daha fazla
ihalelere girme imkânı hazırlanıyor. Demin de ifade ettim; suç, yasanın değil;
yolsuzluk yapmak isterseniz, bu yasada bu imkânlar mevcuttur. Genel gerekçeleri
incelediğiniz zaman, gerekçeler çok tatlı; ama, maddeleri incelediğiniz zaman,
hiç de böyle bir fotoğrafı görmeniz mümkün değildir. Şu yapılabilirdi; 2886
sayılı Yasanın uygulamalarında eksiklikler tespit edilmişti, bu eksiklikler giderilebilirdi;
ama, niçin bu yolu tercih etmediniz?! Ben anlıyorum; ama, anlamamak isteyenler
var. Bu yasanın mahzurları, sakatlıkları, uygulamaları sonucu ortaya
çıkacaktır; bunu, hep beraber göreceğiz ve yaşayacağız. Şimdi, 2490 sayılı
Kanunun gerekçesine baktım huzurunuza gelmeden önce, 2886 sayılı Yasanın genel
gerekçesine baktım, Sayın Bülent Ulusu, Meclise sunmuşlar; ama, 1983'te çıkmış
bu yasa, aynı gerekçeler, aynı mantık ve aynı yaklaşım... Bu yasada, demin, DSP
kanadından bir hanımefendi -zaman zaman Plan ve Bütçe Komisyonuna da gelir,
gayet verimli konuşmalar yapar- bir hususa dikkatleri çektiler, istisnalar;
niçin istisnalar, niçin?.. Hani, bütün genel gerekçenizde diyorsunuz ki, bütün
kamu kurum ve kuruluşlarını kapsamadığı için biz bu yasayı kaldırıyoruz, yeni
yasa ihdas ediyoruz; ama, asıl yolsuzlukların yapıldığı istisnalara bakın!
Niçin, niçin üç kişilik teklifler?! Çağrılabilir, iptal edilebilir... Bu
"bilir" ler, yolsuzluk yapılmak için yeterlidir, yapmak isterseniz. O
istisnalara değinemezsiniz; niye değinemezsiniz, biraz sonra söyleyeceğim. Yasalar değişiyor,
bakanlar değişiyor, hükümetler değişiyor, partiler değişiyor, değişmeyen bir
şey var, gayri meşru paranın gücü değişmiyor. O kadar güçlü ki bu para,
partileri yıpratıyor, kanunları yıpratıyor, liderleri yıpratıyor,
milletvekillerini yıpratıyor; ama, bu sermaye, katlanarak yoluna devam ediyor.
Katlandıkça da zevk alıyor, güçleniyor, her tarafa elini, kolunu uzatmaya
çalışıyor. Bunlara, bakan dayanmıyor diyorum, partiler dayanmıyor diyorum,
hükümetler dayanmıyor diyorum; hepsini bu güçlü gayrimeşru sermaye yıpratıyor,
bitiriyor, eğitiyor, eğriltiyor; ama, engel tanımıyor nedense. Demokrasi,
âdeta, bunlar için varmış. Seçim meydanlarında birbirimizi inciten konuşmaları,
sanki bunlar için yapıyoruz. Solculuk bunlar için, sağcılık bunlar için,
milliyetçilik bunlar için, zaman zaman kontrol edilmeyen dinî fetvalar da
bunlar için. Bunların partisi yok; ama, bütün partiler bunlar için. Her partide
bunların ayakları var. İktidara yürüyen partinin genel merkezine doğru yürümeye
başlarlar; anında dilleri değişir, renkleri değişir, söylemleri değişir.
Bunların kalplerinde, her partinin renkli amblemi vardır. Bütün partiler bunlar
için; sanki, partiler millet için değil, milletin kurduğu partiler bunlar için
var, bunlar için çalışır, bunların istikbali için... Bunların her şeyi
kutsaldır, mukaddestir, dokunamazsınız; dokunduğunuz gün, yaralanırsınız, yara
alırsınız. Milletler çökmüş, devletler çökmüş, imparatorluklar çökmüş hiç
önemli değil; var olsun yatlar, var olsun villalar; yeter ki, onların
çocukları, güzel havuzlarda, özel uçaklarda, yabancı ülkelerde sahillerde
yaşasın; bu milletin çocukları, varoşlarda çile çeksin; onlar için, hiç de
önemi yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu duygusal olarak
söylemiyorum; Türkiye'yi geziyorum, görüyorum, onbir yıldır milletvekiliyim;
bunları tahlil ederek, tespit ederek yaşıyoruz; acıları, bizi, ister istemez bu
kürsülerde konuşmaya zorluyor ve davet ediyor. Şimdi, paranın kudretini
gören insanlar, mafya oluşturmaktan çekinmiyorlar; paranın kudretini gören
insanlar, etkili ve yetkili bürokratları atamakta da çok etkili olmaya
çalışıyorlar. Bunların bürolarının kapıları açıktır; buraya doğru yönelinir,
buralarda kararlar verilir, buralarda etkinlikler ortaya çıkarılır. Türkiye'nin
sorunu, ahlak sorunudur, insan sorunudur, zihniyet sorunudur diyorum. Siz,
herkesin başına bir polis dikemezsiniz; ama, gönüllere dikeceğiniz polislerle
siz, bu ülkede yolsuzlukları önleyebilirsiniz, polisiye tedbirlerin de
azalmasını sağlarsınız, hukukun da zedelenmesini ve yaralanmasını engellemiş
olursunuz, onuru ve itibarı sarsılan parlamenter sistemi de yeniden onore etmiş
olursunuz. Kızılay'da elimizi kolumuzu sallayarak, onurlu bir müessesenin
temsilcileri olduğumuzu haykırarak, seslenerek, hem söyleyip hem yürüyebilmenin
hayatını kendimizde ihdas ettirebiliriz; ama, bunun için de, bizim değişmemiz
lazım, yasaların değil. Biz değişmeliyiz; biz değişmeliyiz diyorum; eğer, biz
değişmezsek, başkaları, bizi, başka türlü değiştirir, ben ondan korkarım. Paranın kudretini gören
insanlar sadece bunları yapmıyorlar. Paranın kudretini gören insanlar,
iktidarları bile değiştiriyorlar, yasaları bile değiştirtiyorlar; bu kürsüde,
bu mikrofonda, bakanları, gayrimeşru uygulamalarla ilgili yasaların çıkmasında
konuşturtuyorlar; anayasaları çiğnetiyorlar. Bunları, yıllardır yaşıyoruz ve
görüyoruz. Benim, hiçbir şahısla
problemim ve sorunum yoktur; onun için, isim vermeden, genel konuşmaya
çalışıyorum. Siyasetten de çok fazla beklediğim bir şey yoktur; ama, ülkemin
sıkıntılarını, kendi sıkıntılarım olarak görüyorum. Onun için, diyorum ki
-fazla vaktinizi almayayım- sevdiklerimiz değişmeli, sevgilerimiz değişmelidir;
korkularımız değişmelidir, korktuklarımız değişmelidir; hizmet anlayışımız
değişmelidir, hizmet yapacağımız yerler değişmelidir; dejenere olmuş ahlakî
değerlerimiz yeniden hayata geçirilmelidir. Onur, şeref, haysiyet, söz, ahde
vefa gibi, halkın önem verdiği değerlerin, kırılganlık noktasından yeniden
geriye dönüp, bu halkın hayat tarzı olduğunu, öncelikle iktidar ve partiler
kendilerine düstur edinmelidirler ki, güven duygusu beslensin, halk bize
güvensin. Sözünün sahibi, sözünün eri, yasaları 3-5 şirket için değil, vergi
kanunlarını 3-5 şirket için değil, neoliberalizmi Türkiye'de hayata geçirmek
için değil, topyekûn bir milletin refahı için yasalar çıkaran, kararlar veren
hükümetleri görmek isteyen bu millet, emin olun ki, sizi, omuzlarında
taşıyacaktır; ister solcu olun, ister sağcı, ister liberal olun veya başka bir
parti olun. Bu millet çok şey istemiyor, ahde vefa istiyor, sözünün sahibi
insanlar istiyor, yasaları düzgün uygulayın, düzgün kullanın, eşiniz dostunuz,
ahbabınız için değil, milletin âli menfaatları için kullanın diyor. Onun için,
bu millete bunları vermekten çekinmemeliyiz. Ben, herhalde heyecanlı
bir konuşma yaptım, eğer sürçü lisan ettiysek de affola diyor, hayırlı olması
temennisiyle, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ergezen. Sayın Mümtaz Yavuz;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MÜMTAZ
YAVUZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu
İhale Kanunu Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri,
yine, Yüce Meclisimiz, IMF'ye şirin gözükmek için, hükümetin talebi üzerine,
hummalı bir çalışma içine girmiştir. Cumartesi pazar demeden, gece yarılarına
kadar çalışarak, yeni yılın ilk yasasını, dün akşam geç saatlere kadar
çalışarak, tütün çiftçisine, ülke tarımına en büyük darbeyi indirerek, çıkarmış
bulunmaktayız. Şimdi diyeceksiniz ki,
konumuz Tütün Yasası değil. Ben de biliyorum; ama, ne yapalım, seçim bölgemiz
Muş. Muş da, bir tütün ekim yöresidir. Seçmenlerimiz gecenin geç saatlerinde
arıyor -hatta, biraz evvel dahi arıyorlardı- "bu Tütün Yasası görüşülürken
niçin kalkıp konuşmuyorsunuz, biz, sizleri, gidin, hakkımızda, ekmeğimiz için
en kötüyü, çıkmaması gereken yasaları çıkarın diye mi seçtik?" diyorlar. Her
ne kadar izah ediyorsak, "bu yasaları biz değil, hükümet ve ortakları
çıkarıyor" diyorsak da, "siz niçin muhalefet yapmıyorsunuz"
diyorlar. Bizim muhalefetimiz, parmak sayısına göre yeterli olmadığından
dolayı, çiftçinin aleyhine olan, tütüncüye de en büyük darbeyi vuran yasayı dün
akşam çıkardık. İnşallah, Muş tütün ekicisi, bu hükümet ortaklarından,
önümüzdeki seçimlerde mutlaka bunun hesabını soracaktır. Şimdi, Allah için, doğru
olmayan, Cumhurbaşkanınca yasal bulunmayan, temennimiz Anayasa Mahkemesince
iptal edilmesi ihtimali yüksek olan geçen Tütün Yasasında olduğu gibi, şimdi
de, IMF'nin isteği olan Kamu İhale Yasasını bir oldubittiyle Yüce Meclisten
geçirmeye çalışmaktayız. Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, bu ihalelerden dolayı, özellikle de yapım ihalelerinden dolayı
yıllarca çok büyük acılar çekmiş, çok insan töhmet altında kalmıştır. Şimdi,
önümüze bir fırsat gelmiştir. Nedir bu; işçisinden taşeronuna, müteahhidinden
kontrolüne, bürokratından bakanına kadar, bu ihalelerden dolayı acı çekmeyen
insan yoktur. Onun için, tabiî ki, gönlümüz isterdi ki, bu yasayı daha geniş
bir zamanda, daha uygun bir şekilde, enine boyuna tartışarak, layıkıyla, en
doğru şekliyle halka hizmet verecek şekilde bu Meclisten geçsin. Amaç
değişik!.. Sayın Başbakan Amerika'ya gidecek ve bugüne kadar yapılanlar gibi,
bunda da, IMF'nin yetkililerine "buyurun, direktifleriniz doğrultusunda
Devlet İhale Yasasını değiştirip geldim, haydi kredi verin" diyecek. IMF, bugüne kadar
ülkemize uyguladığı reçeteleri, başka ülkelere de uyguladı. Bunlarda, hiçbir
ülkede başarılı olmadığı gibi, bugün yaşadığımız krizlerin bir nedeni değil,
asıl nedeni bu IMF'nin reçeteleri değil midir?! Tekrar bu reçetelere devam
ederek, bu kadar önemli bir yasayı, bu Yüce Meclisten, bir oldubittiyle çıkarmanın
bu ülkeye ne gibi bir faydası olacaktır? Şimdi, çıkaracağımız
yasanın asıl amacını, yıllar önce çıkarılmış, elli yıl bu ülkeye hizmet etmiş
2490 sayılı Devlet İhale Kanunu değiştirilip, 9.8.1983 tarihinde çıkarılan 2886
Sayılı Devlet İhale Kanununu değiştirmemizin nedenini açıklayacağım. Kamu İhale Kanunu
çıkarılmasının amacı: "2886 sayılı Devlet
İhale Kanununun, günümüzün değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap vermediği,
uygulamada da ortaya çıkan aksaklıkları gidermediği, yetersiz kaldığı, bütün
kamu kurumlarını kapsamadığı, Avrupa Birliği ve uluslararası ihale unsurlarına
paralellik göstermediği görüldüğünden, kamu ihaleleriyle ilgili geniş kapsamlı
yeni bir kanun hazırlanmasına ihtiyaç duyulmuştur." Burada doğru olan,
kapsamın genişletilmiş olması. Diğer kısımların aynısı, 2886 çıkarıldığı vakit
de bu şekilde yazılmıştı. "Bu kanunda
ihalelerde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin,
kamu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve
kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde sağlanması, kamu kurum ve
kuruluşlarının kullanımında bulunan her türlü kaynaktan yapacakları ihalelerde
tek bir yasal düzenlemeye tabi olmaları, tahmini bedel baz alınarak indirim
yapmak suretiyle ihaleye çıkarılması yerine, işlerin, istekliler tarafından
piyasa rayiçlerine uygun fiyatlara göre
tespit ve teklif edilen gerçekçi bedeller üzerinden ihale edilmesi
amaçlanmıştır." Kısaca, bu kanunun amacı,
fakirden, fukaradan, memurdan, işçiden, esnaftan, sanayiciden alınmış olan
birçok vergiyi... Ülke ihtiyaçlarına göre yapılacak ihaleleri, gerçek, şeffaf
ve berrak ortamda, rekabetçi bir ortamda yapmaktır. Bu söylediklerimizin
hemen hemen tamamı, 2886 çıkarılırken de aynı şekilde yazılmıştı; şimdi, geldik,
yeni Kamu İhale Yasasını çıkarıyoruz ve bunların aynısını söylüyoruz... Geçmişte bunlar olmasına
rağmen, hiçbir yasada "yolsuzluk yapın, kanunsuz ihale verin, adam
kayırın, şu şekilde ihale yapın" diye bir madde yoktu; hepsinde de
"rekabeti sağlayın, şeffaf ortamda yapın, hakkı, hakkaniyeti koruyun, ülke
ihtiyaçlarına göre ihaleler yapın" denildi. Burada, önemli olan,
kişilerin; yani, netice itibariyle, ihaleyi yapan kişilerin zihniyeti. Eğer
zihniyet düzgünse, mutlaka, yapılacak ihaleler de, hem düzgün olacak hem de bu
istenilen şartları sağlayacaktır; ama, zihniyet bozuksa, ihalenin neticesi de
bozuk olacaktır. Yasalar tabiî ki,
bağlayıcıdır; tabiî ki, koruyucudur; tabiî ki, hukuken sorumlu kılar; ama, her
yasada da, netice itibariyle, bu gibi suiistimallere imkân veren birçok madde
bulabilirsiniz. Biraz sonra arz edeceğim. Bu yeni çıkaracağımız yasayla da,
dileyen idare, dilediği kişiye, dilediği fiyatlarla iş verebilir mi, veremez
mi? Şimdi, birinci olarak,
burada, şunu arz etmek istiyorum. Bugüne kadar, Bayındırlık Bakanlığına bağlı
bir Yüksek Fen Kurulu vardı. Şimdi, bu kanunla ihale kurumunu oluşturuyoruz,
kamu ihale kurumu. Bu kamu ihale kurumunun yetkileri aynen şöyle: 1 - İhalenin
başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde, idarece
yapılan işlemlerde, bu kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olmadığına
ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak. 2 - Bu kanuna ve Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununa ilişkin bütün mevzuatı, standart ihale
dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak, geliştirmek ve uygulamayı
yönlendirmek. 3 - İhale mevzuatıyla
ilgili eğitim vermek, ulusal ve uluslararası koordinasyonu sağlamak, 4 - Yapılan ihaleler ve
sözleşmelerle ilgili, kurum tarafından belirlenen şekilde bilgi toplamak; adet,
tutar ve diğer konular itibariyle istatistikler oluşturmak ve yayımlamak, 5 - Haklarında ihalelere
katılmaktan yasaklama kararı verilenlerin sicillerini tutmak, 6 - Araştırma, geliştirme
faaliyetlerinde bulunmak, 7 - İhale ilanlarıyla
ilgili esas ve usulleri düzenlemek, basılı veya elektronik ortamda kamu ihale
bültenini yayınlamak. Bundan evvelki Yüksek Fen
Kurulunun görevlerine bakarsanız, bundan hiç de farklı olmadığını görürsünüz;
hatta, bir kısım görevleri de, bundan daha fazlaydı. Yine, sözleşmeleri, teknik
şartnameleri bu kurul oluşturuyordu; yine, ihalelerde, firma ile işveren
arasındaki anlaşmazlıkları bu kurul çözüyordu; birim fiyatlar üzerindeki
tartışmalara bu kurul çözüm getiriyordu ve netice itibariyle, bu kurumun
yapacağı, ihale kurumunun yapacağı görevleri, bugüne kadar, Yüksek Fen Kurulu
yapmaktaydı. Şimdi, bu kurulun görevleri, yeni kurulacak olan ihale kurumuna
verilecektir ve geriye kalan, Yüksek Fen Kurulunun görevine giren rayiçler,
birim fiyatlar, teknik şartnameler, sözleşmeler de yapılmayacağına göre, peki,
bu Yüksek Fen Kurulunun görevi ne olacaktır? Ortaya bir kargaşa
çıkmıştır. Bir tarafta Yüksek Fen Kurulu mevcut, bir tarafta da yeni ihale
kurumu oluşturmuşuz! İhale kurumu kendi görevini yaparken, Yüksek Fen Kurulu ne
görev yapacak? Burada sorulduğunda, efendim, ihale kurumu bağımsız olacakmış!..
Peki, ihale kurumuna atanacak üyeleri kim atayacak; netice itibariyle, yine
hükümet atamayacak mı; sayıları da belli... Onun için, burada, büyük
bir kargaşa yaşanacaktır; görevin, kimin olduğu belli olmayacaktır; netice
itibariyle, Yüksek Fen Kuruluna da bir haksızlık yapılmış olacaktır. Gönül
isterdi ki, Yüksek Fen Kurulu, daha çok imkâna kavuşturulsun ve bu kurul -tabiî
ki, maliye temsilcisinin olması kaydıyla- daha geliştirilmiş bir şekilde, bu
görevini daha güzel, layıkıyla yapsın. Değerli arkadaşlar,
şimdi, ihale usulleri üzerine konuşacağım. Burada dört çeşit ihaleden söz
edilir: Birincisi, açık ihale usulü; ikincisi, belli istekliler arasında ihale
usulü; üçüncüsü, pazarlık usulü; dördüncüsü, doğrudan temin usulü. Pazarlık
usulü ile doğrudan temin usulü, genelde limitleri düşük olan ve özellik arz
eden işler olduğu için, genel ihale usulleri kabul edilmeyip, kendisine has
işlerdir. Diğer iki usul -açık ihale usulü ile belli istekliler arasındaki
ihale usulü- temel ihale usulleri olarak belirlenmiştir. 2886 sayılı Devlet
İhale Kanununun 44 üncü maddesinde davet usulü vardı. Bu davet usulü, o günkü
2886 sayılı Devlet İhale Kanununda temel ihale usulü kabul edilmemişti; ama, onun
yerine getirilen, belli istekliler arasında ihale usulü... Bu usulün, diğerinden
farkı şu: Belli istekliler arasında ihale usulünde, bir ön yeterlilik şartı
getirilmiştir. Ön yeterlilik şartı ne demektir; idareler, belli kriterleri
yayınlayacak, o belli kriterleri sağlayan firmalar müracaat edecekler, o
müracaat neticesinde, idarelerin yeterli gördüğü firmalar içerisinde en yüksek
puanı alan beş firma ihaleye davet edilecektir. Değerli arkadaşlar, 2886
sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesindeki davetiyeli ihale sisteminde,
bu maddeden daha büyük zorluklar vardı; çünkü, bir işin, 44 üncü maddeye göre
ihale edilebilmesi için, mutlaka, Yüksek Fen Kurulundan görüş alınması lazımdı,
onay alınması lazımdı. Yüksek Fen Kurulu da, bu işi, 44 üncü maddeye göre bir
idareye ihale edebilmesi için belli kriterler koymuştu. O kriterleri
sağlıyorsa, o kriterlere uyuyorsa, ona, bunu 44 üncü maddeye göre ihale
edebilir diye yazıyordu; ama, şimdi, bu, gelen, belli istekliler arasındaki
ihale usulünde böyle bir şey yok. İdare diyecek ki: "Bu iş yüksek
teknoloji gerektiriyor, özellikli bir iştir; onun için, bunu, belli istekliler
arasında ihaleye çıkaracağız." Ne olacak; ilan edilecek, şartnameleri
yayımlayacak. Genelinde bütün müteahhit firmalar, evrak üzerinde bu şartları
sağlarlar. Şartları sağladıktan sonra geri ne kalıyor; komisyonun yetkisi.
Komisyon, bu müracaatçılar içerisinde bir puanlama yapacak, yapacağı puanlamalar sonucunda ilk beş
kişiyi ihaleye davet edecektir. Değerli arkadaşlar,
eskiden 44 üncü maddeye göre yapılan davetli ihalelerde minimum en az on firma
davet edilirdi, bazen onbeş yirmi firma davet edilirdi; ama, şimdi, bunda ise,
komisyonun yüksek puan vermiş olduğu beş firma davet edilecek. Hepimizin
malumudur; bugün, ülkemizde yapılan ihalelerde 130 tane yeterliliği olan
işlerde dahi müteahhitler anlaşmıştır. 120 tane, 100 tane yeterliliği olan
işlerde anlaşmışlardır ve bu anlaşmalar birim fiyatlar üzerinden yapılmıştır;
gelip, o birim fiyatlar üzerinden tenzilat yapılmıştır. Şimdi, beş tane firmayı
davet edeceksiniz. Bu beş firmanın anlaşmayacağını kim garanti edebilir?!
Sonra, bu beş firma anlaştığı takdirde, birim fiyatlar üzerinden ihale
edilmemiş; teklif birim fiyatla işi alacaktır. Nasıl olacak peki bu; bu beş
firma anlaştığı vakit, dilediği fiyatla devlete iş yapacaktır. Burada anlaşıldığı gibi,
bu, belli istekliler arasındaki ihale usulü sonucu yapılacak işlerde -kendi
kanaatimi söylüyorum- daha büyük şaibeler ortaya çıkacak, ülke ekonomisine daha
büyük zararlar verilecek ve hakikaten, belki de, günahı olmayan idareler dahi
büyük şaibe altında kalacaklardır. Değerli arkadaşlar,
şimdiye kadar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 44 üncü maddesine göre, biraz
önce arz ettiğim gibi, bir işi ihale etmek için öncelikle Yüksek Fen Kurulundan
müsaade alınması gerekiyordu. Bu da neydi; özellik arz eden, yüksek teknoloji
gerektiren işlerdi. Fakat, baktığınızda, içmesuyu, kanalizasyon, konut, okul
gibi işler dahi uzmanlık gerektirir, yüksek teknoloji gerektirir diye,
keyfiyete binaen, bu maddeye göre ihale ediliyor ve işler, istenilen
tenzilatla, istenilen firmalara veriliyordu. Şimdi, bundan daha beteri olacak.
İnşallah, bu tasarı, bir şekilde düzeltilir ve bu, belli istekliler arasında
ihale usulünde bir çözüm getirilerek, bu müteahhitlerin anlaşma ortamı
kaldırılarak, daha rekabetçi bir ortam sağlanarak, daha şeffaf bir ihale
yapılarak, ülkenin kaynakları daha rasyonel kullanılarak hayırlı bir hizmet
yapmış olacağız. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu ön yeterlikli ihale sistemi ve belli istekliler arasındaki ihale
usulünden bahsetmek istiyorum. Bugüne kadar, ülkemizde, bu belli istekliler
arasında ve ön yeterlikli birçok ihale yapılmıştır. Bunlara örnek verecek
olursam; otoyollar, havalimanları, hastaneler, Karadeniz Sahil Yolu, doğalgaz
hatları, Meclis Genel Kurul salonu. Bunun sayısını çoğaltabiliriz. Bunların
içerisinde en tipik örnekler ise, bu Meclis Genel Kurul salonu, Kurtköy
Havalimanı ile otoyollardı. Şimdi, orada yapılan olay neydi; iş ilan
ediliyordu, ilan sonucunda müteahhit firmalar müracaat ediyordu, onların
içerisinden yeterli görülenler ihaleye davet ediliyordu... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yavuz, 1
dakika içinde toparlayın efendim. Buyurun. MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) -
...davet edilen firmalar tekliflerini veriyordu. Kurtköy Havaalanı
Soruşturma Komisyonunda bulundum. Kurtköy Havalimanı, işin sahibi olan Savunma
Sanayii tarafından, DLH'ya, ihaleyi yapma ve ihaleyi kontrol etme yetkisi
verilmişti. DLH da, projeleri hazırlatıp, 7,5 trilyon lira keşif hazırlayarak
işi ihaleye çıkmıştı. Tam, o esnada, o günkü hükümetin Başbakanı Sayın Mesut
Yılmaz, iş gecikiyor diye, DLH'dan ihaleyi alıp, Millî Savunma Bakanlığına
bağlı NATO-Enf Dairesine vermişti ve aynı tarihte, 7,5 trilyon liraya ihale
edilecek olan iş, NATO-Enf tarafından 20 trilyon liraya ihale edilmiş oldu... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) -
Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - Zaten 1 dakika
verdim efendim; 1 dakikadan fazla uzatmıyorum. Teşekkür ederim. MÜMTAZ YAVUZ (Devamla) -
Tabiî, bu kadar önemli bir tasarı üzerinde 20 dakika gibi kısa bir süre
içerisinde meseleleri anlatmakta güçlük çekeceğiz. Yüce Heyetinize saygılar
sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bölüm üzerinde 3 adet önerge vardır; 1'si hükümete ait, 2'si
milletvekillerine aittir. Şimdi, ilk önergeyi
okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 794 sıra sayılı kanun
tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin metinden
çıkarılmasını, diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini, (f) bendinin
ikinci paragrafında yer alan "(a), (b), (c) ve (d) bentlerine"
ibaresinin "(a), (b) ve (c) bentlerine" şeklinde değiştirilmesini ve
aynı paragrafın "Ancak" ile başlayan ikinci cümlesinin metinden
çıkarılması ile maddenin son paragrafında yer alan (e) ve (f) bentlerinin de
(d) ve (e) olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim, kabul
ediyoruz; ama, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Kabul ediyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümetin kabul
ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler.. Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamu
İhale Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesi olmak
üzere aşağıda yer alan ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu bent gereğince
temin edilen ihtiyaçlara ilişkin olarak hazırlanan sözleşmelerin notere
onaylattırılması ve tescil ettirilmesi zorunlu değildir." BAŞKAN - Hükümet zaten
önerge sahibi. Sayın Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyon takdire
bırakıyor. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Bu önerge de kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "güzel sanat
eserleri" ibaresinin "güzel sanat ve tarihî eserleri" şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
AYŞE GÜROCAK (Ankara) -
Önergeyi geri çekiyoruz efendim. BAŞKAN - Evet, bu önerge
geri çekilmiştir. Bölümü, kabul edilen
önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Bu
bölüm de kabul edilmiştir. Üçüncü bölüme geçeceğiz.
Üçüncü bölüm, 28 ilâ 42 nci maddeleri kapsamaktadır. Konuşmacının süresine kâfi
gelmeyecek bir zamanımız kaldı. O nedenle, saat 20.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.53 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz. VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S.
Sayısı : 794) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır. 794 sıra sayılı yasa
tasarısının üçüncü bölümünde kalmıştık. Üçüncü bölüm, 28 ilâ 42 nci maddeleri
kapsamaktadır. Üçüncü bölüm üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman
Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği gibi, halen
yürürlükte bulunan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 1983 yılının sonlarına
doğru yürürlüğe girmişti; dolayısıyla, yeni sayılan bir kanundur. Yeni
tasarının gerekçesinin hemen girişinde, söz konusu Devlet İhale Kanununun,
günümüzün değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap veremediği vurgulanmaktadır.
Son bir yılda, Bankalar Kanununu birkaç kere değiştirdiniz; değişen ve gelişen
şartlar yüzünden miydi?! 1913 tarihli Özel İdare Kanunu, 1924 tarihli Köy Kanunu,
1930 tarihli Belediyeler Kanunu, yani, yerel yönetimlerle ilgili kanun, 1949
tarihli İl İdaresi Kanunu, değişen ve gelişen şartlara çok mu iyi cevap
veriyorlar?! Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 57 nci hükümet çok çalışmakla ve çok kanun çıkarmakla övünüyor;
haklıdır da; ama, çıkardığı bütün kanunların gerekçesinde "değişen ve
gelişen ihtiyaçlar ve uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar" ibaresi
kullanılıyor; bu da doğrudur. Dün, bankaların Tasarruf Fonuna devrine şiddetle
karşı çıkan Sayın Derviş, bugün, savunuyor. Bir yılda, aynı kanun, üç, dört kez
değiştiriliyor. Yüce Meclis, yazboz tahtasına dönmüş; hükümet, deneme-yanılma
laboratuarlarına... Bir memleket, bu şekilde mi idare edilir?! Kanunları
uygulayan idarelerdir, insanlardır. Türkiye'de bir idarî yapılanma sorunu
varken, IMF'nin ilgi alanında olan malî, parasal kanunları uygulamada başarı
şansınız yoktur. Kamu İhale Kanununun
çıkış amaçlarından bir tanesi de, son yıllarda giderek artan kamu harcama
açıklarını en az indirmek için kamu harcamalarında etkinliğin sağlanarak,
dolaylı olarak kamu gelirlerini artırmaktır. Kamu harcamalarında etkinliğin
sağlanması demek, ihtiyaç duyulan mal ve hizmeti, mümkün olan en ucuz fiyattan,
yani, harcanan para karşılığında en iyi değeri elde etmektir. Kamu alımlarında,
ihalelerinde etkinliği bozan uygulamaların başında, rekabeti bozucu anlaşmalar,
danışıklı teklifler, siyasî himayecilik, rüşvet ve dolandırıcılık gelmektedir. Yeni tasarı, bir yönüyle
Avrupa Birliğine uyumu hedeflerken, diğer yönüyle de yukarıda sayılan yollardan
elde edilen haksız kazançlara, diğer bir ifadeyle, son zamanlarda giderek artan
yolsuzluk iddialarına karşı bir reaksiyon taslaktır. Bu reaksiyonun bir sonucu
olsa gerek, özellikle, belirli hizmet alımlarında, isteklilerle idareler arasında
olması gereken teknik diyaloğa pek imkân verilmemektedir. Yine, Avrupa Birliği
direktiflerinde, yapım işleri teknik şartnameleri, hizmet alımlarından
farklılıklar gösterirken, Kamu İhale Kanunu Tasarısı, bu farklılığı sadece
danışmanlık hizmetleriyle sınırlı tutmakta ve bu alımlarda da, yine, belli
istekliler arasında ihaleyi öngörerek, farklı ve esnek bir sistem
yaratmamaktadır. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; üzerinde tartıştığımız Kamu İhale Yasası Tasarısının üçüncü bölümü,
28 inci maddeden 42 nci maddeye kadar olan bölümdür. Bu bölümde yapılan en
önemli değişiklik, ihale yöntemleridir. Bilindiği gibi, halen yürürlükte
bulunan Devlet İhale Kanununda, alım-satım yöntemleri olarak, kapalı teklif,
belli istekliler arasında teklif, açık teklif, pazarlık ve yarışma yöntemleri
benimsenmişken; yeni tasarı, sadece kamu alımlarını düzenlemekte, satışı
kapsamamaktadır. Benimsenen ihale yöntemleri ise, açık ihale, belli istekliler
arasında teklif, pazarlık, doğrudan temin ve danışmanlık hizmetleri, yani, tasarım
yarışması yöntemleridir. Tasarının üçüncü
bölümünün maddeler itibariyle değerlendirilmesi: Pazarlık usulünü düzenleyen 21
inci maddeye, özellikleri nedeniyle yabancı ülkelerden sağlanması zorunlu olan
her türlü alım, onarım, montaj, sigorta, taşıma ve hizmet işlerinin ayrı bir
fıkra olarak ilave edilmemiş olması, önemli bir eksikliktir. Doğrudan temin yöntemini
düzenleyen 22 nci madde, Devlet Malzeme Ofisinden karşılanabilecek
ihtiyaçların, teminat alınmadan ve sözleşmeye bağlanmadan sağlanabileceği,
madde içerisinde düzenlenmelidir. Ayrıca, aynı maddede yer
alan, idarelerin 5 milyarı aşmayan ihtiyaçlarının doğrudan teminle
sağlanabileceği ölçüsü, 3 000 nüfuslu bir belde belediyesi için, küçük bir
kasaba kaymakamlığı için yerinde olabilir; ancak, 5 000 000, 10 000 000 nüfuslu
bir şehir belediyesi veya valiliği için bu ölçü büyük bir çelişkidir. Kaldı ki,
bölgelerarası gelişmişlik farklılığından doğan maliyet farklılıkları da dikkate
alınmalıdır. Fiyat teklifinin ve
teknik değerlendirmeye esas belgelerin tek zarfa konularak sunulmasını öngören
30 uncu maddeyle ilgili olarak; öncelikle yapılacak teknik değerlendirmenin
fiyat teklifinden etkilenmemesi açısından, fiyat teklifi ve geçici teminatın
ayrı, kapalı zarflarda ve iç içe olmasında fayda vardır. Yani, mevcut Devlet
İhale Kanunundaki usul korunmalıydı. Teknik olarak yeterli görülmeyenlerin
zarflarının açılmaması, teknik yeterliliği olanların fiyat tekliflerinin
açılarak, teknik yeterlilikle birlikte değerlendirilmesinin daha mantıklı
olacağı kanaatindeyim. Tasarının 41 inci
maddesi, kesinleşen ihale kararlarının bildirilmesi, 42 nci maddesi ise,
sözleşmeye daveti düzenlemektedir. İhaleye 200, 300 kişinin başvurduğu göz
önüne alındığında, kesinleşen ihale kararının, bunların hepsine iadeli
taahhütlü mektupla kararın bildirilmesi kırtasiyeciliği ve dolayısıyla, maliyet
ve bürokrasiyi artırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Kesinleşen
ihalelerin, zaten, ilan zorunluluğu vardır. Hem 41 inci maddeye göre
kesinleşen ihale sonucunu bütün isteklilere bildireceksiniz (ihaleyi alan
dahil) hem de ertesi veya birkaç gün sonra ihale üzerinde kalanı ikinci bir
taahhütlü mektupla sözleşmeye davet edeceksiniz ve bir 10 günlük daha süre
vereceksiniz. Bütün bu bürokratik işlemlerin, işin tamamlanma süresini uzatmaktan
ve israftan başka bir anlamı olmadığından, 42 nci madde, 41 inci maddenin
ikinci fıkrası olarak düzenlenebilir düşüncesindeyim. Tekliflerin
değerlendirilmesini düzenleyen 36 ncı maddenin son iki cümlesiyle, tekliflerin
değerlendirilmesi ve ihalenin yapılmasını düzenleyen 52 nci maddenin birinci
fıkrasının son iki cümlesi aynı olup, bu madde için çelişki oluşturmaktadır. Tasarıda bu ve benzeri
teknik yanlışlıklar ve eksiklikler oldukça fazladır. Tasarının kanunlaştıktan
bir ay sonra "uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar" gerekçesiyle
Meclis gündemine tekrar tekrar (Bankalar Yasasındaki gibi) gelmemesi için,
tespit ettiğimiz bu hataları değişiklik önergeleriyle düzeltmek için gayret
edilmelidir. Gerekirse, bu, yeniden verilebilecek önergelerle değişmelidir.
Aklın yolu birdir; yanlışta direnmek, en büyük yanlıştır. Tasarı bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, bilindiği üzere, kamu harcamaları, ekonomik faaliyetler
içinde önemli bir paya sahiptir. Kamu kurum ve kuruluşlarının mal ve hizmet
alımları, gayri safî millî hâsılanın yaklaşık yüzde 11'ini -yaklaşık 22 milyar
dolar- oluşturmaktadır. Bu oran, son zamanlarda büyük bir azalma eğilimine
girmiş ve gittikçe büyüyen kamu açıkları, makro ekonomi üzerinde olumsuz
etkiler yaratmaktadır. Ayrıca, yine, son
yıllarda, eğitim, sağlık, adalet gibi, devletin aslî hizmetlerine ayırdığı
kaynakların gayri safî millî hâsıla içindeki payları da azalma eğilimine
girmiştir. Bütün bu olumsuz
gelişmeler, yeni ve etkin bir Kamu İhale Yasasını kaçınılmaz kılmıştır; bunu da
kabul etmemek mümkün değil. Bir bütün olarak tasarıya
bakıldığında, eksiklerine rağmen radikal bir adım olduğunu söyleyebiliriz.
Tasarıdan beklenen, şeffaflık, rekabet, güvenirlilik, mütekabiliyet -ya da
karşılıklı yükümlülük- eşit muamele, kaynakların verimli kullanılması, kamuoyu
denetiminin sağlanması ve benzeri hususlardır. Tasarının, bu fonksiyonları
yerine getirmesini temenni ediyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kopenhag Zirvesi, iktisadî, siyasî ve Avrupa müktesebatına
uyumlu idarî yapı kriterlerini öngörmektedir. Bu doğrultuda hazırlanan Ulusal
Program çerçevesinde, iktisadî kriterler yürürlüğe girmiş ve girmektedir.
Siyasî kriterlerin ilk adımı atılmış ve Anayasanın 35 maddesinde değişiklik
yapılmışsa da, uyum yasaları henüz çıkarılmamıştır. İdarî yapı kriterleri için,
IMF ve Avrupa Birliğinin fazla bir dayatması olmadığından, Ulusal Programda bu
konuya yer verilmediği gibi, hükümetin gündeminde de bulunmamaktadır. Oysa,
Türkiye, Kopenhag Kriterlerindeki sıralamayı tersinden almalıydı; yani,
Türkiye'nin birinci önceliği, idarî reformlar olmalıydı. Kamu ve yerel yönetimler
yeniden yapılandırılmadıkça iktisadî ve siyasî reformların başarı şansı mümkün
değildir. İktisadî ve siyasî
krizler, her ülkede değişik dozlarda her zaman vardır ve bu krizleri aşmak her
zaman da mümkündür; ancak, eğer, bir ülkede yönetim krizi varsa, iktisadî ve
siyasî krizler daha bir derinleşir ve süreklilik kazanıp gider. Nitekim,
yönetim krizinden dolayıdır ki, 1970'li yıllardan beri, Türkiye, enflasyon, stagflasyon,
deflasyon ve devalüasyon gibi iktisadî hastalıkların hepsini bir arada
bünyesinde barındırmakla yükümlü kılınmıştır. Üzerinde konuştuğumuz
Kamu İhale Tasarısının temel amacının kamu alımlarında etkinliği sağlamak
olduğunu belirtmiştim. Etkinlik, harcamalarda rasyonellik ve verimlilik
ilkelerinin dikkate alınmasıdır; yani, ihtiyaç duyulan mal ve hizmeti en ucuz
fiyattan almak ya da harcanan para karşılığında en iyi değeri elde etmektir.
Hal böyleyken, kamu harcamalarında yüzde 100'lük bir etkinliğin bu tasarıyla
sağlanacağını varsayalım. Gayri safî millî hâsıla içinde yüzde 10'luk bir paya
sahip olan kamu alımları, bu sayede, dolaylı olarak en fazla yüzde 12'ye
çıkacaktır. Oysa, etkin bir idarî yapılanmada, bundan çok daha büyük
tasarruflar sağlanabilecektir. Örneğin: Optimal yerel yönetim diye bir kavram,
bir ilke vardır. Yani, bir belediye için en uygun hizmet alanının sınır
reformları yapmak suretiyle tespitidir bu ilke. Amerika ve Avrupa
1960-1980 döneminde bunun gereğini yaparak yerel yönetim ve belediye sayılarını
yarı yarıya azaltmışlardır. Böylece, kamu harcamalarında ve dolayısıyla
ortalama hizmet maliyetlerinde de yüzde 50'lik tasarruf sağlayabilmişlerdir. Buna karşın Türkiye'de
1960-1992 dönemlerinde yerel yönetim birimleri sayısı yüzde 310 oranında
artmıştır. Türkiye'de bakanlık, genel müdürlük, belediye ve benzeri
kuruluşların sayısı yarı yarıya değil, 1/3 oranında azaltılsa bile bu
savurganlık önlenmiş olacağı gibi, kaynaklar da en etkin biçimde kullanılmış
olacaktır. Kamu İhale Yasasında,
verilen örneklerle, bu ve buna benzer bir düzenlemeyle savurganlığın bir nebze
daha da azalacağı düşüncesiyle, bu yasanın milletimize, memleketimize hayırlı
olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Aslan. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Ağrı Milletvekili Sayın Musa Konyar; buyurun. Sayın Konyar, süreniz 20
dakika. DYP GRUBU ADINA MUSA
KONYAR (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasa Tasarısının üçüncü bölümü
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlamadan önce hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) Bu yasa tasarısının
amacı, kamu hukukuna tabi olan, kamunun denetimi altında bulunan veya kamu
kaynağı kullanan idarelerin yapacakları ihalelerde uyacakları esas ve usulleri
yeniden düzenleme iddiasıdır; fakat, görüleceği üzere bu amaçla hiçbir alakası
yoktur. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası denetim şirketlerinin de ortaya koyduğu
araştırmalara göre, Türkiye'de toplanılan vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa
gitmektedir; bunu hepimiz biliyoruz. Bunun ise, ağırlıklı olarak, kamu
ihalelerindeki yolsuzluklardan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Vatandaşa,
çıkardığınız bu yasayla "artık, yolsuzluk olmayacak" diyebilecek
misiniz? Söz konusu tasarının getirdiği hükümler birbiri içine girmiş,
yolsuzluğu önleyici değil, kolaylaştırıcı bir düzenleme getirilmiştir.
Tasarının temel ilkelerinde "güvenilirliği", "gizliliği" ve
"şeffaflığı" getireceğiz diyorsunuz. Şeffaflığı getirecekseniz,
gizlilik neden; gizlilik olacaksa, şeffaflığı nasıl sağlayacaksınız; bunu
inandırıcı bulmak mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Tasarının temel ilkelerinde
bizzat siz bunu vurguluyorsunuz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuoyu baskısı nedeniyle güya yolsuzlukları önlemek
iddiasıyla hazırladığınızı ifade ettiğiniz söz konusu yasa tasarısında bir
nokta herkesin dikkatini çekmiştir. Bu kadar acil gördüğünüz yasa tasarısının
uygulamasını neden bir yıl sonraya bırakıyorsunuz? Bugün uygulamada olan 2886
sayılı Yasa, tasarı yasalaştıktan üç ay sonra uygulamaya girmiştir. Bu
uygulamanın arkasında iyiniyet bulmak mümkün değildir. Biraz önce, Sayın
Bakana, neden bir yıl ertelendiğiyle ilgili bir soru soruldu, Sayın Bakan da
cevap verdi; fakat, bu cevap çok da tatmin edici olmadı. Diyor ki: "Bu
konuda uygulama projeleri yok." Bugün, ilgili kurumlarda, eğer, okul
yapılacaksa, okullarımızla ilgili, 12 derslik, 16 derslik, 20 derslik olarak
ilköğretim okullarının projeleri var veyahut hükümet konağı yapılacaksa,
hükümet konağımızın tip projeleri var. Yani, ben bunu pek inandırıcı bulmadım.
Böyle bir tasarıyı, neden temel yasa olarak alelacele geçirmek istediğinizi de
gelip bu kürsüden izah etmelisiniz. Bu yasayı nereye ve kime yetiştiriyorsunuz;
bunu anlamak da mümkün değil. Başlangıçta, 2886 sayılı
Devlet İhale Yasası, yolsuzlukları önlemede çok da yetersiz değildi; ama,
maalesef, 57 nci hükümet döneminde, Bayındırlık Bakanlığı başta olmak üzere,
birçok kamu kurum ve kuruluşları, bu yasayı istismar ederek, kendi yandaşlarına
çıkar sağlamak üzere kullanmışlardır. Nitekim, Bayındırlık Bakanlığındaki
yolsuzluk operasyonunda, Bakanın danışmanı ve üst düzey bürokratları
yargılanmaktadır. Tabiî, ben, bunu, bundan önceki Bayındırlık Bakanına
atfediyorum. Bakanın, o zaman, bu yolsuzluklarla ilgili bir demeci benim
dikkatimi çekmişti. Basında "efendim, bunlar, komünistlerin
kalıntılarıdır" dedi. Peki, bu işin içinde Sayın Bakanın danışmanı da
vardı; acaba, o da mı komünistti?! Bu kişilerin yargılanmasının en önemli
nedeni, ihale usulüne tekabül eden 2886 sayılı Devlet İhale Yasasındaki, belli
istekliler arasında, kapalı teklif usulüyle yapılan davetiyeli ihalelerdir.
Buna rağmen, bu yasa tasarısında, istisna olan, belli istekliler arasında ihale
usulü, esas usul haline getirilmiştir. Bu durumda, yolsuzlukların
önlenebileceği sözünü, kesinlikle tatmin edici olarak bulmuyorum. Burada, mevcut yasanın
noksanı, eksiği olabilir; ama, esas kusur, ihale makamındaki yetkili kişilerin
ve onay makamı durumundaki Bakanlık makamının siyasî kararlarıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anasol-M Koalisyonunun göreve gelmesinden sona, tüm
devlet kadrolarında siyasî kadrolaşma
olağanüstü boyutlara çıkmıştır. Bunun en ilginç örneği de Burdur İlinde
yaşanmıştır. Öğretmenlere saygımız sonsuz; ama, siz, bir öğretmeni Bayındırlık
Bakanlığı gibi önemli bir teşkilata Bayındırlık İl Müdürü olarak atarsanız, bu
il müdürü, acaba, mühendis mi veyahut acaba, öğretmenlik okullarında
mühendislik dersleri mi veriliyor?!. O zaman... MUSTAFA ZORLU (Isparta) -
Teknik öğretmen sayın milletvekili!.. MUSA KONYAR (Devamla) -
Sayın Başkanım, Teknik öğretmen de olsa, bu adam, bu arkadaş hakedişten,
plankoteden, teknik şartnameden anlayamaz. Lütfen... Bu teşkilat önemli bir
teşkilat; bunu, bu şekilde... (DYP sıralarından alkışlar) Buna özellikle
duyarlılık göstermemiz lazım. O zaman, mühendislik ve mimarlık fakültelerini
kapatalım!.. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Bu uygulama kaç ilde devam etmektedir? Sadece Burdur'da bunu duyduk;
ama, başka illerde de olabilir veyahut mühendis olmayan bayındırlık müdürleri
görev yapmakta mıdır? Bu öğretmenlerimizin,
neden, Millî Eğitim İl Müdürü olarak tayinleri yapılmadı; bunu da, ayrıca merak
ediyorum ve sormak istiyorum. 57 nci hükümetin
Bayındırlık Bakanlığı dönemi, yolsuzluklar açısından Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde gerçekten bir ilktir. 1990 ilâ 1999 tarihlerinde bizzat ben kendim
birtakım araştırmalar yaptım. 1990 ilâ 1999 tarihlerinde çok değişik
hükümetlerde, değişik bayındırlık bakanları görev yapmıştır ve bu dönemde,
gerçekten, davetiyeyle işler yapılmış; ama, her davet edilen bir işe 50 firma
çağrılmış. Bu 50 firmanın yapmış olduğu ortalama tenzilatlar yüzde 50, yüzde 55
civarındadır; ama, bu dönemde, 57 nci hükümet dönemindeki Bayındırlık
Bakanlığının ihalelerine baktığımız zaman, bilhassa İller Bankasında ortalama
tenzilat yüzde 20 civarında ve her iş için azamî 10 müteahhit firma
çağrılmıştır. Şimdi, yüzde 50- 55'ten
yüzde 20'yi çıkardığınız zaman yüzde 30 gibi bir oran çıkıyor. Acaba, bu yüzde
30'luk fark kimin cebine girmiştir? Bence, bu, çok önemli bir iddiadır. Bu
sorunu, bu sıkıntıyı, Sayın Bakanın veya bundan önceki bakanın, burada cevaplandırması
lazım. Değerli arkadaşlar, İller
Bankasında -o kadar ilginç ki- bölge müdürlükleri var. Mesela, Diyarbakır'da,
Elazığ'da, Bursa'da ve değişik yerlerde bölge müdürlükleri var. Bu bölge
müdürlüklerinin de kendilerine göre ihale limitleri var. Mesela, 200 milyar
veya 300 milyar civarındaki ihaleleri bölge müdürlükleri yapar, bunun
dışındakileri de genel müdürlük yapar; ama, öyle ki, yerel müteahhitlere dahi
ekmek parası bırakmayıp, bu bölge müdürlüklerinin yetkilerini de, maalesef,
İller Bankası kendi üstlenmiş ve bunu da kendi arkadaşlarına veyahut kendi
yandaşlarına peşkeş olarak çekmiştir. Değerli arkadaşlar, 57
nci hükümet döneminde teknik personel açısından da büyük miktarda kan
kaybedilmiştir. Bayındırlık personeli, teşkilattan yetişmiş, bilgili ve
deneyimli kadrolar, siyasî görüş ayrılığı gibi subjektif nedenlerle sürgün veya
kıyımlara maruz kalmıştır. Sırf, aynı siyasî görüşü paylaşmadıkları için bu
sürgünlere muhatap olmuştur. Bizim görüştüğümüz arkadaşlardan aldığımız şifahî
bilgilere göre, yalnızca 2001 yılında sırf Karayolları Genel Müdürlüğünde 438
yetişmiş teknik elemanımız, maalesef, aynı siyasî görüşü paylaşmadığı için
sürgünlere maruz kalmıştır. Yani, MHP'li bakanların, sürgün uygulamasına son
vermeleri gerekiyor. Bu ülke hepimizin, kesinlikle, ne olursa olsun, bu devleti
tahrip etmeyelim. Değerli arkadaşlar,
yoksulluk sınırı altında geçinmek zorunda bırakılan bu teknik personelden,
Bayındırlık Bakanlığı, nasıl sağlıklı bir kontrol ve denetim bekleyebilir?
Trilyonlara varan projelerin ihalelerinin, yapımının, denetiminin sağlıklı
olduğunu kim iddia edebilir? Eğer, sağlıklı işleyecek bir yasa istiyorsak, bu
kanunu uygulayacak teknik personelin maddî ve manevî olarak da desteklenmesi
gerekir. Aksi halde, bu personel, kötü niyetli yüklenicilerin insafına terk
edilmiş olacaktır. Bu çalışanlarımızın özlük haklarını ve ücretlerini mutlaka
iyileştirmemiz gerekir. Bence, yolsuzluğun önünü kesmek, yasadan çok, bu
personelin durumunu iyileştirmekle ancak olabilir. İnsan haysiyetine yakışır ve
kimseye muhtaç olmadan ayakları üzerinde durmasını sağlayacak bir ücret
verilmesi halinde, hiçbir personelimizin veya hiçbir teknik elemanımızın
kanundışı tekliflere tevessül etmeyeceği kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde, hepimiz, bürokratik işlemlerden şikâyetçiyiz,
bürokrasi azalsın diyoruz. Oysa, bu yasa tasarısında bürokrasi azaltılacağına,
tam tersine, bürokratik işlemler çoğaltılmıştır. Bürokratik işlemlerin çok
olduğu yerlerde de yolsuzluk iddiaları yoğun olarak hep gündeme gelecektir. Bu
yasa tasarısına baktığımızda, mevcut yasayla mukayese ettiğimizde, 2886 sayılı
Yasada bürokratik işlemlere baktığımızda; bir, ihaleyi yapan makam vardı; iki,
ihaleden sonra Maliye Bakanlığı vizesi yapılıyordu, sözleşme yapıldıktan sonra;
üçüncü olarak da, vizeden sonra Sayıştay tescili yapılıyordu ve herhangi bir
şikâyet veya ihtilaf esnasında ise, Bayındırlık Bakanlığı veyahut da Yüksek Fen
Heyeti Kurulu gibi bürokratik kurumlar devreye giriyordu. Peki, siz, bu yasayla
ne yaptınız; bu yasayla, aynen, bu bürokratik işlemler devam ettiği gibi, bu
yasa tasarısıyla birlikte, bir de, kamu ihale kurulu bu tasarıya eklendi. Yani,
bütçeden de bu kurula, özellikle, büyük ölçüde -bunu kendisi finanse
edemeyeceğine göre- para aktarılacaktır. Bu ise, hem Hazineye yük hem
yolsuzluğa davetiyedir; hem de, ihalelerin neticelenmesi gecikeceği gibi, aynı
zamanda, denetimi de, bu noktada, yani Meclisin dışına çıkaracaksa, zaten, bu
hükümetin bir özelliği de sık sık kurul üretmektir; ağır bir devletçilik zihniyeti,
maalesef, nedense, bu hükümetin zihniyetinde hep vardır. (DYP sıralarından
alkışlar) Mevcut yasada, bütçe
uygulama talimatlarıyla düzenlenen birçok husus, tasarı, metninde yer almıştır;
ancak, bu tasarıda, teknik elemanlarla ilgili bir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Ülkemizde, birçok mühendislik ve mimarlık fakültesi mevcuttur.
Her yıl, binlerce kişi, bu üniversitelerimizden mezun olmaktadır. Bunların
ancak yüzde 1 veya yüzde 2'si kamu kesiminde istihdam edilmektedir; ama, geri
kalan bu teknik elemanlarımızı sokakta mı bırakacağız?.. Bu yasa tasarısının
bir ayağı da, bence, teknik elemanlara sahip çıkmaktır; ben, bu yasa
tasarısında bunu bulamıyorum. Bugün, bir eczane açmanın şartı nedir; eczacı
olacaksın. Bugün, bir doktorun muayenehane açabilmesi için doktor olması
gerekiyor. Geçenlerde bir yasa tasarısı geçirdik, avukatlarımıza en azından bir
istihdam sahası açabildik; ama, kendi teknik elemanlarımız için bu yasa
tasarısında hiçbir düzenleme getirmedik. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Geldi, geldi. MUSA KONYAR (Devamla) -
Müteahhitlik karnesine prim verirken, kendi dalında mühendislik ve mimarlık
yapmış arkadaşlarımıza, maalesef, biz, burada, hiçbir düzenleme getirmiyoruz. AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - Getirildi. MUSA KONYAR (Devamla) -
Hayır, hiçbir düzenleme yok. Teknik elemanlarımız neden müteahhitlik yapamıyor? AHMET SANCAR SAYIN
(Antalya) - Yapıyorlar efendim. MUSA KONYAR (Devamla) -
Hayır, yapamıyor, maalesef... Yani, müteahhidin karnesi veya parası çok önemli,
referansı önemli; ama, genç, deneyimli arkadaşın birikimi hiç önemli değil. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu yasa tasarısını içimize sindirmek mümkün değildir. Bu yasa tasarısı,
gerçekten, çelişkilerle doludur. Şimdi, 28 inci maddeye bakalım "ihale ve
ön yeterlik dokümanı idarede bedelsiz görülebilir. Ancak, ön yeterlik veya
ihaleye katılmak isteyen isteklilerin bu dokümanı satın almaları
zorunludur" deniliyor. Yani, ben bunu şuna benzetiyorum: Sizin bir eve
ihtiyacınız var, evi kiralamak istiyorsunuz; ev sahibine gidiyorsunuz, anahtarı
ver, ben evi göreceğim, acaba benim şartlarıma uygun mu diyorsunuz; yok, sen
bana bir 50 000 000 ver, ben sana anahtarı öyle vereyim diyor... Şimdi, işi
alacak adamdan para al, güzel; ama, işi almayacak adamdan, neden, illa ki böyle
bir para talebinde bulunuyorsun?.. Bu, hukuk ilkesine, bence, aykırı bir madde.
(DYP sıralarından alkışlar) Bunun dışında, değerli
arkadaşlar, 34 üncü maddeye bakalım: "Teminat olarak
kabul edilecek değerler aşağıda gösterilmiştir: a) Tedavüldeki Türk
parası," güzel... "b) Bankalar
tarafından verilen teminat mektupları," güzel... "c) Hazine
Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetleri..." deniliyor. Peki, değerli arkadaşlar,
bu müteahhitlerimiz, ekonomimize çok büyük bir katkıda bulunuyor. Bu
arkadaşların gayrimenkulleri var. Şayet, bu teminat mektubunu bankadan
alacaksa, gayrimenkul karşılığı bu teminat mektubunu alacak; ama, bankalar da,
üç ayda bir, devamlı, bu arkadaşlarımızdan faiz alacaktır, bunlardan komisyon
alacaktır. Peki, bu arkadaşlarımızın gayrimenkullerine mahkeme kararıyla belli
bir değer verildiğine göre, bence, mahkeme kararıyla verilen bu değerlere
istinaden, bu arkadaşların gayrimenkulleri, çok rahatlıkla teminat mektubu
olarak kullanılmalıdır. Özellikle bu kriz döneminde -inşaat sektörü, 360-400
kalem üzerinde, çok geniş yelpazesi olan bir sektördür- bu sektörü de
düşünmemiz lazım. Yani, üç ayda bir... Arkadaşlarımız veyahut bu müteahhitler
de bizim insanımızdır, istihdam yaratıyorlar; bunları da düşünmek lazım. Yani,
illa ki, bunların gayrimenkulleri mahkeme kararıyla değerlendirildikten sonra,
neden teminat mektubu olarak kullanılmasın... Ben, bunu da, yine, Sayın Bakanın
dikkatine sunmak istiyorum burada. Değerli arkadaşlar, yine,
burada, muğlak maddeler çok. Örneğin,
37 nci maddede "tekliflerin değerlendirilmesinde, öncelikle
belgeleri eksik olduğu veya ...ilk oturumda tespit edilen isteklilerin
tekliflerinin değerlendirme dışı bırakılmasına karar verilir. Ancak, teklifin
esasını değiştirecek nitelikte olmaması kaydıyla, belgelerin eksik olması veya
belgelerde önemsiz bilgi eksikliği bulunması" deniliyor. Yani, bu
belgelerde önemsiz eksik bilgi ne demek? Böyle muğlak bir madde olmaz, bunlar,
tamamen yolsuzluğa müsait maddeler. Demokrasilerde, bence, en önemli şey,
kanunlardan sonra kurallardır. Kuralların net olması lazım. Bence, bu şekilde,
bu muğlak maddeleri tasarıya koymak son derece yanlış olur ve yolsuzluğa müsait
maddelerdir. Değerli arkadaşlar, yine,
38 inci maddede "ihale komisyonu verilen teklifleri 37 nci maddeye göre
değerlendirdikten sonra, diğer tekliflere veya idarenin tespit ettiği yaklaşık
maliyete göre teklif fiyatı aşırı düşük olanları tespit eder. Bu teklifleri
reddetmeden önce..." deniliyor. Yani, diyelim ki, bir müteahhit teklif
verecek, bunun teklifi düşük, Hazinenin menfaatı söz konusu; ama, buna rağmen,
siz, komisyona yetki veriyorsunuz, düşük teklif veren bu arkadaşın veyahut
yüklenicinin teklifini reddediyorsunuz. Neden?.. Yani, bunun bir mantığı
olmalıdır, bir ölçüsü olmalıdır. Bu şekilde, muğlak madde olmaz. Örneğin, 100
milyarlık keşif bedelli bir işi, eğer, bu arkadaş, yüzde 50'ye yapıyorsa, 50
milyara yapıyorsa, bu suç mudur?.. Hazinenin menfaatı söz konusu. Bence, bu tip
maddeler kesin ve net olmalıdır, bunların içinde muğlak ifadeler olmamalıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısını içimize sindirmek mümkün değildir. Bence,
bu yasa tasarısı, yeniden, günümüzün şartlarına uygun olarak düzenlenmelidir.
Bence de en sağlıklısı, anahtar teslimi olmalıdır. Yani, olabilir, 2886 sayılı
Devlet İhale Yasası miadını doldurmuş olabilir; ama, benim tek arzum, bu Devlet
İhale Yasa Tasarısı, anahtar teslimi, çağdaş bir reform olarak önümüze
getirilmiş olsaydı, bu tasarıya biz de sıcak bakmış olurduk. Benim son söyleyeceğim
şu: 57 nci hükümet bu tasarıyı reform olarak önümüze getirmişse de, bence, bu,
asla bir reform değildir; sadece, diğerlerinde olduğu gibi, burada da birtakım
kurullar oluşturarak, bu Bayındırlık Bakanlığındaki ihaleleri de, tamamıyla
Parlamentonun dışında, Parlamentonun denetiminden uzaklaştırmak istiyor. Ben, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, bu tasarıya kesinlikle ret oyu vereceğimizi bildirir, hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlarım. Teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Konyar. Saadet Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Dışarıda kar yağıyor Veysel Bey, çabuk ol. SP GRUBU ADINA VEYSEL
CANDAN (Konya) - Yasaların karla ilgisi yok; endişeye mahal yok canım. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 794 sıra sayılı Kamu İhale Yasa
Tasarısının Üçüncü Bölümü hakkında Saadet Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
"iyi bir ihale yasasında aranan özellikler nedir" sorusunu
cevaplandırdığımız zaman; iyi bir ihale yasası şeffaf olacak, rekabet ortamı
hazırlayacak, yolsuzluğa kapalı olacak, kamu kaynaklarını yerinde kullanacak,
iktisadî kullanacak ve iyi bir denetlemeye de ihtiyaç vardır. İşte bu
özellikleri değerlendirmeye aldığımız zaman, bu tasarı geçer not almamaktadır. Değerli arkadaşlar,
aslında, işin boyutu, vahameti çok geniş. Bugün müteahhitlere verilmiş,
devletin elinde 6 000 yatırım var. Bunların tutarı da yaklaşık 72 katrilyon.
Kabaca 50 milyar dolarlık bir iş devam etmektedir. Maalesef, bizde yanlış bir
anlayış var. Denetim dendiği zaman, sadece yolsuzlukların ortaya çıkarılması
gibi anlaşılmakta. Halbuki, denetim, yolsuzluğa meydan vermemek; yani, bu, aynı
sağlıktaki gibi, insanların hastalanmadan hijyenik şartların temin edilmesi
gibidir. O açıdan, Birinci Bölüm üzerindeki konuşmamda da ifade ettiğim gibi,
bu tasarı, denetimi üçüncü erk olarak almamaktadır. Yine bu tasarıda bir hata
yapılmaktadır. Evvela işi ihale ediyoruz, iş bitiyor, başka kanunlarla da
sözleşme yapıyoruz. Halbuki, aynı maddeler mükerrer kanunlarda var. Bu neyi
meydana getiriyor; hem işi büyütüyor hem çoğaltıyor hem birtakım sorular da
artıyor. Aslında, bu tasarının bir metin halinde hazırlanmasının doğru olacağı
kanaatindeyim. Şimdi, bu tasarı
içerisinde olumlu maddeler var, çıkarılması gerekenler var, boşluklar var ve bu
boşluklar yolsuzlukları beraberinde getirir; ayrıca, yanlışlıklar var. Olumlu
muhalefet örneği olarak, biz, Saadet Partisi olarak, doğru bildiklerimizi,
hükümeti uyarma noktasında söylemeye çalışıyoruz. Neden söylemeye çalışıyoruz;
geçmiş dönemde ciddî yanlışlıklar yapıldı. Hatırlarsınız 2886 sayılı Devlet
İhale Kanununun 44 üncü maddesinde, davet usulüyle, birim fiyatlar dolar olarak
kabul edildi ve Hazine garantili olduğu için, gerek Bayındırlıkta gerek Enerji
Bakanlığında, 5 milyar dolarlık, ihalelerde ciddî yanlışlıklar ve hatalar
yapıldı ve bunlar, Karayolları, İller Bankası gibi kurumları da zan altında
bıraktı ve Hazine de bunlardan hep zarar etti gitti. Şimdi, bütün bunlara
karşılık, hükümet, daha doğrusu, bazı çevrelerin de telkiniyle ihale yasasına
gerek duyuldu. Bu doğrudur ve hep şu söylendi: 2886 sayılı İhale Yasası
yetersizdir, yolsuzluğu artırıyor, şaibeyi çoğaltıyor... Ama, her şeyi yasalara
yüklemek de mümkün değil. Bir hükümet geliyor, bir bakan geliyor yolsuzluk az
veya konuşulmuyor. Bakıyorsunuz, başka bir hükümet, başka bir bakan, daha çok
yolsuzluk konuşuluyor. O açıdan, yasaları kullanan, yasaları uygulamaya koyan
heyetin de bu işte çok önemli payı var; bu, hangi partili olursa olsun. Bu yasada ikinci önemli
konu; IMF ve Dünya Bankasının talepleri var. O dış talepler açısından, daha
önce, hatırlanacağı üzere, sadece yapım hizmetleri ihale ediliyordu; şimdi,
burada, hizmet alımları da ihale kapsamına alınıyor ve bunlar da yabancı
sermayeye açılıyor. Şimdi, özetle söylemek
gerekirse: Bu tasarının eksikleri var mı; var. Yolsuzluğu tamamen önler mi;
önlemez. Peki, bu belirsizlikler neyi meydana getirir; yolsuzluklara kapı
aralar, kötü niyetli olan insanların yolsuzluğa tevessül etmesine sebep olur. Değerli arkadaşlarım,
emeği geçenlere teşekkür konusunu birinci konuşmamda ifade etmiştim. Aslında,
hizmeti geçen herkese teşekkür edeceğiz etmesine; fakat, muhalefet olarak bize
katkı imkânı tanınmadığı için, hem de bu tasarıda birçok maddelere
katılmadığımız için, bu tasarıya kırmızı oy vereceğimizi, yani, ret oyu
vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Yani, bu, aslında, bir yerde, ihalelerde
kaosu meydana getirecek. O açıdan da, biz, fazlaca bir çalışma yapıldığı
kanaatinde değiliz. Daha doğrusu, Parlamento dışında çalışmalar yapıldı; Plan
Bütçede 1 gün, Bayındırlıkta 2 gün. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyı elimize alsak ve Plan Bütçede akşama kadar okusak, bitmez,
Bayındırlıkta bitmez, şimdi Genel Kurulda da bitmez; ama, maddeler okunmadan
milletvekilleri oy kullanacak. Ben, kendilerine şunu
sorsam: Tam bu salonu terk ederken kapıda birisi gelip elimizi tutup
"içeride oylanan madde ne idi? Hangi ihale, hangi müteahhit, hangi
hizmetle ilgili oy verdiniz?" dese, "bizim parti grubunun dediği
şekilde oy kullandık" deme durumunda kalacağız zannediyorum. Bu da
fevkalade üzücü. Şimdi, evvela, hükümet bu
tasarıda samimî değil dedim. Bakın, ispat edeceğim samimî olmadığını. Bütün
değişiklik önergeleri naylon önergelerle dolduruldu. Yani, muhalefetin önerge
vermesi kapatıldı, önümüz kapatıldı. Yani, ne olursa olsun, hiçbirini kabul
etmiyoruz mantığı var. O zaman, böyle bir olayla karşı karşıya geldiğimiz
zaman; efendim, siz, bu kanunu hazırlayanlara teşekkür eder misiniz; tabiî ki,
etmeyiz. Değerli arkadaşlar, bir
diğer çok önemli konu şu: Bunun alelacele, üç günde hazırlanmasının bir
nedeni... Bakın, size bir örnek vereceğim. Hükümet, bu tasarıyı buraya
getiriyor; arkasından, hemen, yani, bir gün önce basılan kanun tasarısına
getirip değişiklik önergesi veriyor. Peki, yani, 12 saatte Türkiye'de hangi
şartlar değişti?! Ha, o zaman, bu değişiklik önergesinin gerekçesi: "Biz,
unutmuşuz." O zaman, yani, siz, bu tasarıyı çok hafife alıyorsunuz
anlamına gelir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tasarı içerisinde, uygun olmayan, uygun görmediğimiz maddeler hakkında
görüşlerimi ifade edeceğim. Şimdi, biz, 2886'da neden şikâyet ediyorduk?..
Diyorduk ki, avan projeyle ihaleye çıkılıyor, tatbikat projesi yok; peki. Keşif
artışı yapılıyor; evet. Müteahhide eskalasyon imkânı veriyoruz, o da, fazla
fazla para çıkıyor. Yani, gecikme var, yüksek fiyat var, devlet çok para
ödüyor. Peki, bunu önlemenin yolu nedir; anahtar teslimi ihale yapmaktır, bir
de, mal ve hizmette götürü bedel ödemektir; iki tane şıkkı var, başka bir yolu
yok bu işin. Yani, siz ne kadar zengin müteahhit olursanız olun, bu işin yolu
bu. Peki, bakın şimdi, yeni
metinde ne geliyor; "uygulama projesi bulunan işlerde anahtar
teslimi..." Peki, uygulama projesi yoksa, anahtar teslimi yok demektir.
Peki, sizce, uygulama projesi devlette her işte yapılıyor mu; yapılmıyor. Bunun
anlamı şudur değerli arkadaşlar: 2886 eskiye göre aynen devam edegidecektir.
Yani, Hazinenin zararı devamlı söz konusudur. Eğer şimdi, hükümet samimî
olsaydı, bu önergeleri doldurmasaydı, biz buraya bir değişiklik önergesi
koysaydık ve "tatbikat projesi olmayanlar ihale edilemez" deseydik,
bu işin önünü kapatmış olurduk, hükümetin de samimî olduğunu böylece anlardık
değerli arkadaşlarım. Şimdi, bakın, burada yine
bir yanlış düzeltildi; bu düzelten arkadaşlarımıza... Burada muhalefet şerhi
yazan Saadet Partili arkadaşlarımız var. Tabiî AKP'li arkadaşlarımız da buna
destek verdiler, önerge verdiler. Bakın, şimdi, mevcut
İhale Yasasında, bazı istisnalar hariç, keşif artış oranı yüzde 30. Şimdi bu
tasarıda yüzde 50 getirilmişti. Bu şu demektir arkadaşlar: Biz işe başladık. Bu
10 trilyon; ama, biz bilemedik, 15 trilyon olacak. Sen 10 ile 15 trilyonun
farkına varamıyorsan bu işe niye imza atıyorsun?! Çok da müspet oldu, bu
önergeyle sıfıra indirildi. Bak, burada, önergeyi verenlere, buna oy verenlere,
bu yanlışı düzelten bütün milletvekili arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. Değerli arkadaşlar,
şimdi, çok önemli... Bakın, bu tasarının en can alıcı yerine gelmiş oluyoruz.
2886'da ne yapıyordu; bir bakan, oturuyor, 10 firmayı davet ediyordu; yani,
belli istekliler var bu ihaleye girecek, 10 kişiyi davet ediyor ve bunlardan
istediğine ihaleyi veriyordu. Şimdi, burada ne oldu biliyor musunuz değerli
arkadaşlar; askerî alımlar yine devredışı bırakılıyor, bunu da tartışmamız
lazım. Asker-sivil, kim ne alırsa... Efendim, bunun özelliği var, bunun şu var,
bunun bu var; ama, yolsuzluk olduktan sonra bu yanlış. Bana göre hükümetin
burada verdiği önergenin genişletilmesinin de ayrıca yanlış olduğunu ifade
etmek istiyorum. Ne alırsak alalım, şeffaf olmaya mecburuz. Bakın, bugün doğalgaz tartışılıyor,
hükümet, birçok soru sormamıza rağmen, net olarak, doğalgazı kaça aldığını
kamuoyuna açıklamıyor. Halbuki, 50 dolara alınıyor, 100 dolar fatura
gösteriliyor, yüzde 40 belediye, yüzde 40 bakanlık, vatandaş soğukta kalıyor;
ama, doğalgaz satılamaz hale geliyor. Onun için, biz, devlet olarak şeffaf
olmak durumundayız. Şimdi, geliyorum, burada,
davet usulündeki hassas noktaya. Değerli arkadaşlar,
eskiden yapım ihaleleri davet ediliyordu; şimdi ne oluyor, bakın; kapsam
genişletilince, hizmet alımları da davete giriyor. Yani, siz, o zaman, 5
trilyonluk hizmet alımı yapacaksanız, o da davete giriyor, siz davet
ediyorsunuz, sizin davet ettiğiniz insanlar geliyor ve istediğinize de ihale
veriyorsunuz. İşte, şaibe burada çıkar. Siz, ne kadar dürüst olursanız olun,
eğer, bu usulü tatbik ettiğiniz sürece, bunu yaygınlaştırdığınız sürece
şaibeden kurtulamazsınız; dolayısıyla, bu tasarıya "evet" diyen, bu
tasarının böyle çıkmasına sebep olan arkadaşlarımız da şaibeden kurtulamaz.
Halbuki, bu Parlamentonun, siyasetin üzerindeki gölgenin... Hep simdi
konuşuluyor, deniyor ki "siyaset- bürokrat-sermaye ilişkisi..." Biz,
buradaki birçok milletvekili arkadaşımızın hangi şartlarda, nasıl hayat
sürdüğünü hepimiz biliyoruz; ama, bunları bu şekilde açık bıraktığımız zaman
tehlike arz ediyor değerli arkadaşlarım. Şimdi bakınız, hükümet,
kurum oluşturmada yeni bir usul geliştirdi. İşte, Doğalgaz Üst Kurulu, Enerji
Üst Kurulu, üst kurul, üst kurul, üst kurul derken, Başbakan da sonradan biraz
uyandı yahut birileri hatırlattı; aynen şöyle diyor: "Üst kurul çoğaldı;
iyi mi yaptık kötü mü yaptık, bilmiyorum." Peki, Sayın Başbakan,
şimdi, bu yasa tasarısının altına bakıyorum; "Başbakan Bülent
Ecevit..." Bunun içinde de üst kurul
var, bir kurul var. Yani, o zaman, o söylediğiniz ne, bu açıklamanız ne, bu
metin ne?.. Demek ki, burada da bir çelişki var, bu da bir yanlış. Değerli arkadaşlar,
şimdi, çok önemli bir konunun üzerine geliyorum. Bakın, hâlâ şeffaf
olamadık, hâlâ net olamadık. Kamu İhale Kurumu yönetimi oluşturuyoruz. Bakın,
nasıl oluşturuyoruz: Bir, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, MHP. İki, Maliye
Bakanlığı, ANAP. Üç, Hazine, DSP. Siz, ihale yasası kurumu mu kuruyorsunuz,
ortaklık mı, anonim şirket mi kuruyorsunuz?! Bu konu aynen Telekomda da
yaşandı; böyle şey olmaz. Değerli arkadaşlar, bu
hükümet gider başka hükümet gelir, bu belediye başkanı gider başka biri gelir.
Belediye başkanının keyfine, hükümetin keyfine göre kanun olmaz. Her gelen bu
kanunu uygulayacağına göre, açık, net, vazıh, anlaşılır, muğlak ifadeler olmayan,
hiç kimseye açık kapı bırakmayan, şaibe bırakmayan, yolsuzluğu olmayan bir
tasarı olur. Yani, bunu anlamak hiç mümkün değil. Değerli arkadaşlar, bu
kurum ne yapacak; ihale kurumunun görevlerinden bir tanesi, şikâyetlere
bakacak. Şikâyetlere nasıl bakacak -ileride onun sürelerini de ifade edeceğim-
tıpkı yüksek yargı organları gibi. Şimdi, burada dosyalar birikecek,
birikecek!.. Netice; kurum, bu dosyalara cevap veremediği zaman, ihaleler
güncelliğini kaybedecek, fiyat artışları başlayacak. Yani, kurum, doğuştan ölü
doğuyor; onu söylemeye çalışıyorum. Halbuki, mevcutta, Bayındırlık Bakanlığı
bünyesinde Yüksek Fen Kurulu var; orayı daha teşkilatlandırarak aynı şeyi
yapabilirsiniz. Niye bir daha ayrı bir üst kurul yapıp bir karmaşa daha meydana
getiriyorsunuz?.. Onun için, diyorum ki, bu
tasarı bu haliyle çıkarsa, yeni birtakım bilinmezlikleri, belirsizlikleri,
kaosu beraberinde getirir. Bu bilinmezlikler olduğu sürece de kimse, hiçbir
bürokrat bunun altına imza atmaz, devlet işleri yürümez hale gelir. Bunu
anlatmaya çalışıyorum. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, idare aleyhine maddeler var. Hükümet kendi aleyhine madde koyar mı;
koyar. Bakın şimdi; işi alan müteahhit, ihale komisyonuna geldi "ben, malî
bir acz içindeyim, parasal sıkışıklığım var" dedi ve bunları da kendi
belgeleriyle getirdi. Ne oluyor; belgeleri getirdi, kabul ediliyor, başka şart
aranmıyor "tamam" deniliyor ve ihale tasfiye ediliyor. Peki, buradaki
zarar; devletin zararı. Yok, bir şey yok; devlete kalıyor!.. Böyle iş olur mu?!
Yani, bir tek bu şartla... Adam geldi "ben battım" dedi ve siz de
kabul ettiniz, ihale bitti; böyle şey olur mu?! Halbuki, eski yasalarda, daha
başka, bağlayıcı, net hükümler vardı; onlar yok sayılıyor ve bu, metinden,
mutlaka çıkarılmalı. Bunun mahzuru nedir değerli arkadaşlarım? Para
kazanmayacağını hesap eden müteahhit, gelir, belgeler, tasfiye ettirir, işiniz
yarım kalır; siz onu sıfırdan ihale etmeye başladığınız zaman, devlet zarar
görür tekrar. Bunu söylemeye çalışıyorum. Yani, şimdi -demin de aynı şeyi söyledim-
önerge verme imkânımız olsaydı, bu cümle de buradan çıksaydı, müteahhit işe
başlarken, doğru dürüst, adam gibi işe başlardı; yani "yarın bir
milletvekilini, bir bakanı bulurum, ben, bu ihaleyi de iptal ettiririm, böylece
kurtulurum" deme imkânı olmazdı; siz de rahat ederdiniz, müteahhit de
rahat ederdi; ama, bunlar, maalesef, burada düşünülmedi. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bizim burada ihaleyi yapmaktaki amacımız nedir; ucuz yapacağız, kaliteli
yapacağız, kamunun menfaatını koruyacağız; ama, karşıdaki insanı da
koruyacağız. Peki, burada ne yapıyoruz? Firma, işi alıyor, sözleşmeyle aldığı
işi birine devrediyor. Buraya madde gelmiş; deniliyor ki: "Üç yıl içinde,
bir daha, aldığı işi, sözleşmeyle devredemez." Öyle değil,
"devredemez" değil, "ihaleye giremez" olmalıdır. O zaman,
alır işi devreder, alır işi devreder; devredilen işlerin hepsinde de devlet
zarar görür. O açıdan, burada, bu metinde, sözleşme devirlerine bir sınırlama
getirilmeli, sık sık sözleşme devri yapan, işi bırakıp başkalarına devreden insanlar
ihaleye alınmamalı değerli arkadaşlar. Şimdi, diğer çok önemli
bir konu; bu ihale kurumunun malî ve idarî özerk bir yapıya sahip olduğu
söyleniyor. Şimdi, bir kere, bu doğru değil; yani, bu metnin bu maddesinde
üstünde yazan ile altında yazan çelişki halinde. Yani, özerk olması, bir
Rekabet Kurulu, bir RTÜK gibi değil... Bakın, burada ne diyor; "kurul
hizmet birimlerinin görev ve sorumlulukları, personel atama çalışma usulleri,
kadro unvanları, kurulun önerisi, Maliye Bakanının görüşü, Bakanlar Kurulunun
yönetmelikleriyle düzenlenir." O zaman, bu uygulama doğruysa
"özerk" demeye gerek yok. Bana göre doğru olan budur. Diğer üst
kurulları da aynen bunun gibi yapmak lazım; yani, siyasî iradenin dışına üst
kurul çıkarılamaz. Eğer, siyaset halka hesap veriyorsa - ki, öyledir; biz,
milletten oy alıp geliyoruz- o zaman biz, burada da üst kurulları mutlaka
denetim altında tutmak mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlar,
kurum, kararları aldı, şikâyeti inceledi, ihaleyi iptal etti. Bakın, çok
enteresan bir şey söylüyorum. Müteahhidi cezalandırıyoruz. Peki, müteahhitle
işbirliği yapan idaredeki yöneticilere yönelik hiçbir şey yok. Sadece, onlar
için "657'ye tabi olarak bir cezalandırma olacak" deniyor. Halbuki,
bu kurul, dönüp, yönetimde, yani, idarede de bu işe zarar verenleri mutlaka
yargılamalıdır, yaptırımları olmalıdır. Şimdi, kuruma, ihale
yasaklılarının sicil tutma görevi verilmiş. Bu, çok yetersiz ve muğlak.
Halbuki, burada olan, devletle iş yapan bütün müteahhitlerin bütün
performansları bir bilgisayar formatında toplanmalıdır. Neden; devlet, vereceği
ihalelerde, bu işi kim yapar, ne zaman bitirir, sağlıklı yapar mı, dürüst yapar
mı... Siz, şimdi, burada, sadece yasaklananları, yani, mesleğinde kötü hal
beyan edenleri bir yere yazdınız... Ne olacak; öbür özelliklerini bilmediğiniz zaman yanlış yapacaksınız. Aslında, bakın, burada,
çok eksik, unutulan, bize göre, işte, böyle, tartışılmadığı için çok ortaya
çıkmayan konulardan biri de şu: Şimdi, ihale yapıldı, sözleşme de yapıldı, bu
iş tamam; ama, iş, burada bitmiyor, bu iş devam ediyor şimdi... Teknik olarak
burada müdahale edilmesi gereken konular olacak, muvazaa anlaşmazlıklar olacak;
kurum burada devreye girmeli ve hakem görevi yapmalıdır. Bunu yapmadığınız
zaman, konu yargıya intikal etti mi, on yıl, yirmi yıl sürüyor ve öylece
kalıyor, devlet zarar ediyor. İşte, siz, bu önergeleri
doldurmayacaktınız, biz de bu bildiklerimizi buradan söyleyecektik; beraber
oturup doğru olanı yapacaktık. Sayın Bakanım, işte,
böyle olacaktı yani; ama, siz bunları yapmadınız, siz bunlara yapmadınız işte. Değerli arkadaşlarım, çok
enteresan, kendi içinde çelişki var tasarıda. Şimdi "kurul tam sayıyla
toplanır" diyor. Güzel, tamam, yani hiç eksiksiz mi olacak?.. Peki, hemen
altına inmiş diyor ki, hasta olursa, efendim, izinli, raporlu olursa, olandan
toplanır. Bu ciddiyetsizliktir. Buna bir rakam getirirseniz... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Adam hasta
olmayacak mı? BAŞKAN - Bir dakika
içerisinde toparlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Şimdi, neden ciddiyetsizlik arkadaşlar? Parlamentoda yasa çıkarken ne oluyor;
işte, toplantı yetersayısı 184 diyoruz, karar yetersayısı 139 diyoruz... Ee, bu
kurul toplanacak, sayısı yok! Hasta, izinli, tamam, geriye kalan toplanalım...
Bu bir ciddiyetsizliktir. Değerli arkadaşlar, diğer
önemli bir konu... Kurula, şikâyet süresi olarak 7 gün tanınıyor. Burada da bir
enteresanlık var. Diyelim ki, kurul karar vermedi, 7 gün geçti; iş devam
edecek, geriye dönüşü yok, yanlış devam edip gidecek. Değerli arkadaşlar,
özetle, söylemek istediğim, Saadet Partisi olarak uzmanlara yaptırdığımız
çalışmada, bu tasarı içerisinde eksik gördüklerimizi, yanlış gördüğümüz
konuları tek, tek, tek, tek anlattık. Bu şartlarda bu İhale Yasası çıkarsa,
ihaleler, eskisinden daha kötü... Kaosa gitme ihtimali karşısında, Saadet
Partisi olarak, oyumuzun ret oyu olduğunu bir kere daha ifade eder, Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tabiî, hava muhalefeti nedeniyle, Başkanlığımız, özellikle de
İdare Amirlerimiz, yoğun bir faaliyet içerisindedirler. Gerek Sayın Hakan
Tartan gerekse Sayın Erkan Kemaloğlu, herhalde, yine birlikte hareket etmiş
olacaklar ki, iki otobüsü Genel Kurul için hazır bekletiyorlar. Bu hususu, ben,
sizin bilgilerinize sunmak istedim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Yani, kimse gitmesin mi Sayın Başkan? Sabaha kadar buradayız. BAŞKAN - Aslında, tabiî,
dışarıdaki hava muhalefeti, hepimizi, herhalde, bugün, sabaha kadar burada
mahsur bırakmaya yetecek gibi gözüküyor. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Bu kanunları çıkaracağız. BAŞKAN - O da ayrı bir
konu Sayın Kapusuz. Arkadaşlarımıza teşekkür
ediyoruz efendim, bu bilgileri verdikleri için. Bölüm üzerinde 3 adet
önerge vardır; önergelerden 2'si milletvekili arkadaşlarımıza ait, 1'i de
hükümete aittir. Önergeleri okutup, işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci maddesinde geçen "bedelsiz"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
AYŞE GÜROCAK (Ankara) -
Geri çekiyorum efendim. BAŞKAN - Çekiyorsunuz...
Peki. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı kanun tasarısının 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"için" ibaresinin metinden çıkarılarak, çıkan kelime yerine
"konusu işin" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Abdülkadir
Akcan Bayındırlık
ve İskân Bakanı BAŞKAN - Sayın Bakanın
önergesine Komisyon katılıyor mu? BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun
katıldığı Sayın Bakanın önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasında
geçen "5 gün içinde" ibaresinin "7 gün içinde" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Önergeyi geri çekiyoruz. BAŞKAN - Bu
arkadaşlarımız da önergelerini geri çekti. Üçüncü bölümü, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Üçüncü bölüm kabul edilmiştir. Dördüncü bölümün
müzakeresine başlıyoruz. Dördüncü bölüm, 42 ilâ 56
ncı maddeleri kapsamaktadır. Dördüncü bölüm üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman
Aslan. Buyurun Sayın Aslan. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının
dördüncü bölümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, görüşlerimizi ifade etmek için
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Kamu
İhale Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde de ifade ettiğim gibi, bu
tasarıya karşı bir tavrımızın olmadığını; ancak, bu tasarının -komisyon
çalışmalarında da ifade etmiştim- aceleye getirilmemesi gerektiğini, vura vura
anlatmıştım. Kamu İhale Kanunu Tasarısı,
çok önemli ve ehemmiyeti haiz bir tasarıdır. Bu tasarı incelendiğinde, elbette
ki, 2886 sayılı Devlet İhale Yasasından çok farklı ve doğruları, tatmin edici
yönleri daha fazla olmakla birlikte, elbette ki, bazı eksikliklerinin de
olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Türkiye'de, herkesin, her kesim ve
kurumun dikkatini çeken İhale Kanununa, gerçekten, bir dizayn vermek elzemdir
ve gerçektir. Bu doğrular ışığında, yasanın saydam, rekabete açık ve berrak
işleyen ve her türlü dedikodu ve söylentilerden arındırılmış, itirazların
asgarîye indirgenebileceği, pürüzlü, karamsar işlemlerden arındırılmış bir yasa
olarak çıkmasında fayda olacağını mülahaza etmekteyiz. Kaldı ki, bunun
yürürlüğe girmesine de uzun bir süre tanınmış. Bu yasanın çok aceleye
getirilmemesi gerektiğini, tekrar tekrar vurguluyorum. Oysaki, bu yasanın çok
aceleye getirildiği; kanaatimce, bu aceleciliğin içinde de bazı yanlışlıkların
olacağı kaçınılmazdır. Kamu İhale Kanununun, hem
ulusal hem uluslararası sorunlara, sıkıntılara ve rahatlatıcı konulara cevap
verebilecek nitelikte ve muhtevada olması için, bu tasarının, çok iyi bir
şekilde tetkik edilmesi, incelenmesi, uzman kişilerce elekten geçirilmesi, hem
ulusal ve hem de uluslararası normlara gerçekten cevap verebilecek şartlara
uygunluğunun değerlendirildikten sonra Genel Kurula getirilmesi gerektiğinin
inancındayım; ama, gelmiş ve çıkacak. Kanunlar, çıkarıldıktan
sonra, pişmanlık getirmeyecek, "ah yanlış yaptık" benzeri
huzursuzluklar getirmeyecek şekilde çıkarılmalıdır. Bir kanun, bir sefer,
bilemedin iki sefer değişikliğe uğrayabilir; ama, sık sık, âdet haline
getirilmiş yanlışlıklarla kanun çıkarmanın, hem hükümetin, hem devletin hem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı ve güveni açısından iyi bir sonuç
vermeyeceğini unutmamak gerekir. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; dördüncü bölümde, özellikle 43 ilâ 56 ncı maddelere bir göz
atıldığında, yapılacak ihalelerin teminat konusu, sözleşme, ihalenin ilanı,
süreleri ve gerekli kriterleri, sözleşme yapma işlemlerinde isteklinin, idarî
görevlilerin, idarenin görev ve sorumluluklarına da önemle değinilmektedir.
Ayrıca, danışmanlık, danışmanlık hizmetleri, yeterlilik, ihaleye davet,
isteklilerin teklifleri ve süreleri konusunda, takip edilmesi gereken yol ve
yöntemleri konusunda bazı düzenlemeler getirildiği görülmüştür. Bu konuları
fazla tekrar etmekte, daha önce de söylenmiş cümleleri tekrar etmekte fayda
görmediğim için, fazla değinmek istemiyorum. İhalelerin yapılışı,
sonuçlanması, İhale Kanunuyla getirilmeye çalışılan köklü, Avrupa Birliği
standartlarına uygun ve bu standartlara uygun olmaya, uygun işlemleri
gerçekleştirmeye, her türlü itirazları incelemeye yetkili, kanunla verilen
görevleri yapmak üzere, tüzelkişiliği haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu
ihale kurumunun kurulması ve yapacağı iş ve işlemler ile bu kurulda görev
alacak görevlilerin ve bunların yetki, sorumluluk, görev süresi ve İhale Kanunu
mevzuatı üzerindeki yetki ve sorumlulukları ile ihaleyi yapacak kurum ve
kuruluşların yetki ve sorumlulukları arasındaki her türlü işlemlerin hukukî
nitelikteki konusundan bahsetmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Kamu İhale Kanununu düzenleyen 53 üncü madde, neredeyse kanun
tasarısının yarısına eşittir. Tasarının tamamını okuduğumuz zaman, Kamu İhale
Kanunu değil de, bir personel kanunu okumuş gibi oluyorsunuz. Kurum, kurul ve
üyeleri, hizmet birimleri, uzman ve yardımcıları, eğitim durumları, sicilleri
ve bunlara benzer birçok lüzumsuz ayrıntıya girilmiştir. Halbuki, bu kurum,
kamu tüzelkişiliğine, idarî ve malî özerkliğe sahip bulunduğuna göre, kurumun,
ayrıca, özel teşkilat kanununun çıkarılması gerektiği kanaatindeyim. Diğer bir husus, bütün
kamu alım ihalelerini doğrudan bu kurum yapıyormuş gibi bir izlenim yaratılmış
ve yolsuzluk yapan, kurul üyeleri ve çalışanlarıymış gibi birçok sınırlama ve
düzenleme getirilmiştir. Halbuki, kurumun görevleri, konumu ve benzerleri
incelendiğinde, kurumun ihale yapma ile doğrudan ilişkisi bulunmamaktadır;
idarelerin yapmış olduğu ihalelerde bir tür sekreterya görevi yapmaktadır. Buna
karşın, kurul üyelerini ve kurum çalışanlarını zan altında bırakacak şekilde
birtakım sınırlama ve şarta bağlı kılmak, peşinen, bunları rencide etmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddenin (j) bendi, kurumun gelirlerini düzenlemektedir. Buna
göre, kurum, sözleşme bedellerinin onbinde 3'ü oranında pay almaktadır. 2000
yılında, idarelerin ihale konusu alımlarının toplamı 15,3 katrilyondur. Bu
rakamın onbinde 3'ü, aynı yılın, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtayın
toplam bütçelerinden fazladır.; Yani, kurum, bir tek gelir kaleminden 7-8
trilyonluk bir gelir elde etmektedir. Bu, çok büyük bir rakamdır. Kurul üyelerinin 3'ü
Bayındırlık Bakanlığı, 2'si Maliye Bakanlığının belirleyeceği adaylardan
seçilir. Burada, bir dengesizlik ve haksızlık vardır. Bayındırlık Bakanlığının
yapım işlerinde ağırlığı vardır; ancak, ihale uygulamaları sadece yapım
işlerini kapsamıyor. Kamu ihalelerinde mal ve hizmet alımlarının toplam
içindeki payı, yapım işlerinden daha az değildir. Bu yüzden, Bayındırlık Bakanlığına
verilen 3 üyeden 1'inin yatırımları organize eden Devlet Planlamaya verilmesi
daha uygun olacaktır. Kurul üyelerinin görev
süresi beş yıldır ve ikinci kez seçilemezler. Kurul üyelerinin tamamının görev
sürelerinin aynı anda sona ermesi, kurulda bir hafıza kaybına neden olabilir.
Gelecek olan yeni üyelerin işe intibakları zaman alabilir. Bu nedenle, her iki
yılda bir, üyelerin üçte 1'inin yenilenmesine imkân veren bir mekanizmanın
kurulması lazımdır. Dolayısıyla, acele edilen işlerde sıkıntıların olacağı
kaçınılmazdır. "Acele işte şeytan olur" diye bir tabir var; ama,
umarım ki, bu yasa tasarısına şeytanî düşünceler girmemiştir. Bunun için tekrar
söylüyorum. Konuşmamı bitirmeye
çalışırken, keşke bu yasa tasarısı, bu kadar acele ve kısa zamanda görüşülüp
karar verilmeseydi. Bu İhale Yasasını çıkarma gayreti içerisinde olan
bakanlarımızın ve ilgili kuruluşların iyi niyetle konuya yaklaştıklarından bir
şüphem yoktur; daha sağlıklı, daha tutarlı ve eleştirisiz olarak çıkan bir yasa
olsaydı. İhale Kanununun yenilenmesinden ve çıkmasından çok candan yanayız,
yeter ki yanlışlıklar olmasın. Eleştirilerimiz ve serzenişlerimiz buna
istinaden yapılmaktadır, kasıtlı bir maksat yok. Yasa tasarısı üzerinde
çok konuşanlar oldu. Hepsinin iyi niyetle konuştukları muhakkaktır. Bu nedenle,
çok konuşulan cümleleri ve konuları tekrar ederek zamanınızı almak istemiyorum.
Bu vesileyle, çıkacak
olan bu yeni Kamu İhale Yasasının tekrar hayırlı olması dileğiyle, Yüce
Heyetinizi en içten saygılarla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Aslan. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RIZA
AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Kamu İhale Kanunu
Tasarısının dördüncü bölümüyle ilgili, Doğru Yol Partisi Grubu adına
görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar sunuyorum. Önemli bir kanunu
görüşüyoruz. Uzunca bir süredir Türkiye'nin gündeminde olan bir kanun;
hazırlıkları uzun zamandır süren bir kanun; Avrupa Birliği ilişkilerinde
referans gösterilen bir kanun; yine, GATT Anlaşması gereği, Uruguay Raundu
gereği, uluslararası ticaret şartlarına uyum açısından gerekli bir kanun; yine,
Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonunun (UNCİTRAL) da bu
konuda birtakım görevleri ve yaptırımları var, bunlar açısından da önemli bir
kanun. Aynı zamanda, kamuoyuna baktığımız zaman, kamuoyu yönünden de,
yolsuzlukların sona ermesini sağlayacak bir kanun. Kamuoyu öyle görüyor, diyor
ki "bu mevcut yasa, Türkiye'de birtakım yolsuzlukların yapılmasına imkân
sağlayan bir yasa, bunun değişmesiyle Türkiye rahatlayacak." Yani, son iki
yılda, üç yılda, vergi gelirlerinin yüzde 37'sini yolsuzluğa vermek zorunda
olan Türkiye, bu kaynaklarını, kendi ülkesi için kullanacak. Bunu bekliyor
kamuoyu. Uzun zamandır da hazırlanıyor. İşte, zaman zaman okuyoruz basında.
Maliye Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasında uyuşmazlıklar oluyor,
tekrar oturuluyor, konuşuluyor. Nihayet, konu, Sayın Başbakanın Amerika gezisi
öncesi tekrar gündeme geliyor ve gitmeden önce bu yasanın çıkması gereği
üzerinde duruluyor. Alelacele komisyonlardan geçirilerek, Meclise taşınıyor.
Yani, bu kadar önemli bir kanun. Türkiye'nin, bundan sonraki yıllarını ve
kamuoyunun rahatlamasını sağlayacak derecede önemli bir kanun. Bu kadar acelenin
anlamını kavrayabilmek çok zor. Biz, bu kanuna karşı değiliz, bu kanunu
çıkarmanın Türkiye'nin yararına olduğuna inanıyoruz; ama, bu kanuna katkı
yapmak istiyoruz, bu kanunun doğru çıkmasını, eksiksiz çıkmasını, kontrol
mekanizmasını sağlayabilmesini gerçekleştirebilmek için çaba sarf ediyoruz. Dün
akşamki çabalarımız da bunun tezahürüydü, komisyonda arkadaşlarımızın yaptığı çabalar
da bunun tezahürü. Tabiî, bu kadar acele
ediyoruz; ama, bunun yanında, uygulamasını da bir yıl sonra yapıyoruz. O da bir
başka tenakuz, bir başka garabet. Hazırlık süreci var tabiî... 1983'te çıkan
kanun, dokuzuncu ayda çıkmış ve 1984'ün birinci ayından itibaren yürürlüğe
girmiş. Yani, üç aylık bir süre bu hazırlıkların yapılması için kâfi. Tabiî, bu kanunun
çıkmasındaki temel gerekçeye bir göz atalım. İstenenler, tam rekabet
şartlarının sağlanması, şeffaflığın sağlanması, açıklığın sağlanması; eşit
muamelenin gerçekleştirilmesi -hem ihaleye girenler arasında eşit muamele hem
ihalenin tarafları arasında eşit muamelenin sağlanması- güvenilirlik ve
gizlilik unsurlarını içermesi -yani, komisyonda alınacak kararlarla ilgili
gizlilik, ihaleye katılan isteklilerin özel halleriyle ilgili, ticarî
sırlarıyla ilgili gizlilik, bu anlamda bir gizlilik- kamuoyu denetimi ve
kamunun ihtiyaçlarının uygun şartlarla ve zamanında karşılanması. Bunlar
hedefleniyor bu kanunla; kaynakların da verimli kullanılması isteniyor. Şimdi, bu kanunu
irdelerken, bu kanunu incelerken, bu temel kurallara ne kadar uyup uymadığına,
nerelerde uymadığına bakmak zorundayız, yoksa, bunları baştan isteyip, ondan
sonra bunun tamamıyla zıddı birtakım maddelerle kanunu doldurmanın, takdir edersiniz
ki, hiçbir anlamı yok ve buna itiraz etmek de en doğal hakkımız parlamenter
olarak. Bir müzakereci meclis olarak burada bunu tartışmak ve doğru hale
getirmek, eksiklerini gidermek, olgunlaştırdıktan sonra milletin hizmetine
sunmak görevi, parlamenterin aslî görevi ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Tabiî, bu kanunu
incelerken sormamız gereken sorular var. Yolsuzluk geleneklerine nasıl mâni
olacağız, bu kanunda bunun cevabı var mı; buna bakmamız lazım. Yani, şimdiye
kadar çok yoğun olarak işlenen yolsuzluk, âdeta geleneksel hale gelen yolsuzluk
önlenebiliyor mu bu kanunla? Yine, istisnaları genişletmek suretiyle, eşik
değerleri yükseltmek suretiyle bu dediğim amaca ne kadar hizmet ediyoruz, bunun
da takdirini Yüce Meclise sunmak istiyorum. Birinci bölümde önergeler vardı. Bu
önergelerde, bu kanun kapsamındaki istisnaları artırıcı birtakım önergeler
kabul edildi. Yani, bu kanunun dışına çıkarılan kurumların sayısı artırıldı,
işlerin sayısı artırıldı. Ayrıca, eşik değerleri yükseltmek suretiyle, birtakım
işlerin kendi yandaşlarımıza daha rahat verilmesini sağlayıcı yeni bir sınır
getirildi. Şimdi, bunu, başlangıçtaki ilkelerle nasıl bağdaştıracağız; yani,
burada bunu birbirimize nasıl izah edeceğiz?! Tabiî, kafaları
değiştirmedikçe, gerçekten, Türkiye'nin kaynaklarını, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını son kuruşuna kadar bu ülkenin menfaatı için kullanma anlayışını bütün
varlığımızla, bütün benliğimizle hissetmedikçe, hangi kanunu çıkarırsak
çıkaralım, bunun birtakım yolsuzluk kanalları bulunacaktır, çok geçmeden bulunacaktır.
Hatta, bu kanun içerisinde de buna oldukça fazla sayıda imkân vardır, pek çok
maddesinde imkân vardır. Tabiî, müteahhit anlaşmaları oluyordu geçmişte; bir
araya geliyorlardı, birisinin işi alacağı önceden belli oluyordu. Bunun önüne
geçecek bir düzenleme var mı diye bakıyoruz bu kanunda; böyle bir düzenlemeyi
görmemiz mümkün değil, yok. Bazı ihale kurumlarının
kamuoyu gözündeki itibarsızlıkları had safhaya çıkmıştı. Buralar bir yolsuzluk
makinesi gibi çalışıyor, kamuoyundaki intiba bu. Bunları nasıl sileceğiz, bu
kurumların itibarını nasıl iade edeceğiz; bunlarla ilgili de bir şey yok. Yine, 250 milyon
civarında maaş alan mühendisler kontrol mühendisliği yapmaya devam edecek mi?
400-500 milyon lira alan bölge müdürleri, 600-700 milyon lira alan genel
müdürler, trilyonluk hak edişlere imza atmaya devam edecek mi? Bu uygulama
devam ettiği sürece yolsuzlukların üstesinden geleceğimize nasıl inanacağız,
nasıl inandıracağız insanları? Yoksa, hiç kontrol olmayacak mı? Bunlar, net
olarak belli değil de, onun için soruyorum. Yoksa, bütün kontrollük hizmetleri,
gerçekten profesyonel müşavirlik hizmetleri şeklinde mi yapılacak? Bunu,
sözleşmelerle ilgili kanunda, sanki işin yapımı süresince ki, kontrollüğün
istisnaî bir hüküm olduğu ve gerekirse, idare tarafından yapılabileceği ifade
ediliyor da, ondan size söylemeye çalıştım. Değerli milletvekilleri,
bu tasarının, daha tarafsız, daha objektif, daha yansız ve daha güvenilir
olmasını sağlamak için bazı önerileri sayın bakanların ve bütün Parlamentonun
ilgisine sunmak istiyorum. İhale komisyonlarında ve
üst kurullarda, mutlaka, kamu dışından, bağımsız danışmanlar bulunmalıdır; işi
bilen, işin ehli olan ve hakemlik görevi yapacak bağımsız danışmanlar
olmalıdır. İşin sahibi kamu, işin yüklenicisi özel sektör; ama, bu konuda karar
verecek olan, tamamı, kamu. Böyle bir dehşet dengesinin devamı hiçbir zaman
sağlıklı netice vermez. Yapılacak işler, her
proje için, çok iyi ve çok detaylı bir şekilde tarif edilebilmelidir ki, hem
fiyat verme sağlıklı olsun hem sonucunda projeden büyük sapmalar meydana
gelmesin hem de haksız rekabetin önüne geçilmiş olsun. Değerlendirme kriterleri
ve ilgili puanlama kriterleri, ihaleden önce mutlaka belli olmalıdır; bunların
ne olduğu, hangi kriterler olduğu belli olmalıdır ki, ihaleye girecek olanlar,
o şartları görerek ihaleye girmeli ve neticesinden, kazanmasa dahi, mutmain
olmayı becerebilmelidir; aksi takdirde, soru işaretleri uzayıp gidecek. Yine, teklif verenlere,
itiraz ve tekrar inceleme isteme hakkı verilmelidir; yani, haksızlığa
uğradığını düşünen, bir kere daha meselenin incelenmesini ihale komisyonundan
talep edebilmelidir. Bu, hem uyuşmazlıkların azalmasına katkı sağlar hem de
daha fazla ihtilafların halline, varsa birtakım yanlışlıkların da vakit
geçirilmeden çözümlenmesine katkı sağlar. İhale sonuçları,
isteklilere verilen puanlarla birlikte ilan edilmeli. Yani, sadece ihale
sonucunu ilan etmek, filana verildi demek kâfi değil, filana şu puanla verildi,
verilmeyenlerin de aldıkları puanlar şunlardır diye ilan edilmeli. Şeffaflık
bunları gerektiriyor. Yani, özet olarak söylersek, kanunda, en fazla
objektivite lazım ve en az, inisiyatif lazım. Yapabilir, edebilir, koyabilir,
artırabilir, eksiltebilir gibi ifadeler takdiri artıran ifadelerdir. Takdirin
girdiği yerde de soru işaretleri artar, güvensizlikler artar ve bunun sonucu da
doğru iş yapma imkânı azalır. Yine, arabuluculuk gibi
bir müesseseye ihtiyaç var. Aksi takdirde, üst kurula çok fazla sayıda
anlaşmazlık intikal edebilir ve burada yığılmalar olur. Halbuki daha altta bir
seviyede bir arabuluculuk müessesesinin -ki, başka ülkelerde var bu- ihdası
suretiyle, anlaşmazlıkların büyük bir kısmının burada halli mümkün olabilir. Bu
da, sistemin işlemesi açısından ve üst kurulun aslî görevlerini görmesi
açısından önemlidir. Bir önemli noktayı daha
burada ifade etmek istiyorum. Bu kanundan sonra pek çok yönetmelik çıkacak.
Yönetmelik, bir yazboz tahtası olarak her zaman değiştirilebilir. Hükümetler,
canı sıkılır, istediği gibi bunu değiştirir. Yönetmelikler yerine, en azından
tüzüklerle bu işi halletmek lazım. Tüzük şeklinde bu işi yapabilirsek, ihaleye
girenler açısından da, bu işe ilgi duyanlar açısından da daha istikrarlı, daha
önünü görebilir bir sistem meydana getirmiş oluruz. Teknik danışmanlık
hizmetlerine devlet tarafından son verilmelidir. Teknik danışmanlık hizmetleri,
kontrollük hizmetleri, mutlaka, profesyonel danışmanlık şirketleri tarafından
ihale edilmek suretiyle yaptırılmalıdır; yani, hem iş sahibi hem kontrol, aynı
kurum, aynı kişi olmamalıdır. Kanunda olmayan bir başka
hususa daha değinmek istiyorum. "Karşılıklı sorumluluklar" kısmında,
idarenin yükleniciye karşı sorumlulukları tasarıda yok; yani, zamanında
ödenmeyen hakedişlerin yükleniciye vereceği zarar nasıl giderilecek? Kim
üstlenecek bunu? İdarenin elamanlarının sebep olduğu zararların tazmini nasıl
yapılacak? Burada bu zarara sebep olan idare elemanına rücu var mıdır veya
yüklenici kusuru dışında idarenin veya diğer yüklenicilerin kusur ve ihmalleri
karşısında yüklenici mağduriyeti nasıl giderilecektir? Bunların cevapları,
mutlaka, eğer karşılıklılık esası varsa, konulmak zorunda. Bir başka önemli husus
da, yolsuzluğa karşı tedbirdir. Kanun içerisinde, olası yolsuzlukların önüne
nasıl geçeceğiz? Bunun için birtakım kriterlerin tasarıya konulması lazım.
Başka ülkelerde bunun örnekleri var. İhaleden çıkar sağlayan kamu
görevlilerine, bu iş alanından çekilecek şekilde bir çıkar çatışması usulü
getirilebilir; yani, bunun tespiti halinde, bu kişi, bu iş grubundan tamamıyla
çıkar ve bir daha bu iş grubunda faaliyet gösteremez. Kamuya açıklık,
şeffaflığın sürdürülmesine yardımcı olur. Denetim süreci vasıtasıyla resmî
inceleme imkânı, hem yargısal ve idarî itirazlara bir zemin hazırlar ve bu gibi
hallerde de resmî kayıt olarak bir fonksiyon görür. Kamu ihaleleri sürecinde
görevli personelin belgelendirme konusu da dahil ihtisaslaşma eğitimi, ihale
sisteminin profesyonelliğini güçlendirerek, yolsuzluk ihtimalini azaltır. Bir başka önemli husus...
İhale mevzuatının şeffaf ve adil uygulanmasını garanti altına almak için,
parlamentoya ve hükümete raporlar sunan, denetim ve ihale gözetim komiteleri
kurmuşlar başka ülkeler. Böyle bir düzenlemeye mutlaka ihtiyaç vardır. Kamu
adına denetim yapan, millet iradesinin tecellisi olan ve millet iradesini
kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamu adına bu kuruluşların
faaliyetlerinden haberdar edilmesi, son derece önemli. Yine, kamu görevlileri
için etik kurullar oluşturmuşlar başka ülkeler. Örneğin, Polonya'da kamu
ihalelerinde görevli kamu personeli için özel bir kanun yürürlüğe konulmuş.
Dünya Ticaret Örgütünde de benzer uygulamalarla ilgili modeller var. İhaleden sorumlu her
örgüt ve kuruluşa, dahilî kontrol sistemleri geliştirilmelidir bu kuruluşlarda
ve bu dahilî kontrol sistemleri, ulusal düzeydeki yüksek denetim kurumuna -ki,
Türkiye'de Sayıştaydır bu- bunun tarafından da dış denetime tabi
tutulabilmelidir kurumların denetimi açısından. Değerli milletvekilleri,
bu genel ifadelerden sonra, dördüncü bölümdeki maddelerle ilgili birkaç şey
söylemek istiyorum. Madde 46'da, ihalenin
sözleşmeye bağlanmasında, sanıyorum, bir yazım hatası var. Hem noterce tasdik
ve tescil hem de ayrıca yükleniciyle ihale yetkilisi arasında bir sözleşme
imzalanması var; ama, sayın bakanlar herhalde meşguller, bu konuyu duymuyorlar.
Bu, hiçbir anlam ifade etmeyen bir ifade tarzı. Sanıyorum ki, bu, farkına
varılmış ve düzeltilecek. Yine, ihale sonucunun
ilanı kısmında, ihaleye katılan istekli sayısı var, tadat ediliyor neler ilan
edilecek. Bunun yanında, ön yeterlik alan isteklilerin de isimlerinin
belirtilmesi lazım şeffaflık açısından. Yine, aynı ilanda,
üzerine ihale yapılan isteklinin adı veya ticaret unvanı diyor. Bununla
beraber, teklif veren isteklilerin aldıkları teknik ve malî puanlar da burada
ilan edilmeli. Şeffaflık böyle sağlanır. Yine, danışmanlık
hizmetleriyle ilgili etüt ve proje, harita ve kadastro, plan, imar uygulama
gibi konuları buraya koymuş. Harita ve kadastro, imar uygulama, bunlar özel
ihtisas isteyen danışmanlık hizmetleri değil. Bunlar, normal yapım işleri.
Bunların buradan çıkarılması lazım; ama, bunun yanında eksik olanlar var.
Mesela, planlama işi, sondaj işleri, tasarım kontrollüğü, ihale dosyası
hazırlama, inşaat kontrollüğü, inşaat yönetimi, proje yönetimi, teklif
değerlendirme, yüklenici seçiminde idareye danışmanlık, işletmeye alma
danışmanlığı gibi hususların da danışmanlık hizmetleri tarifinin içerisine
konulması lazım. Yine, 50 nci madde,
ihaleye davet maddesi var; burada da, ihaleye davet edilirken tüm adayların
isimleri, mutlaka, davet edilenlere bildirilmeli; ayrıca, davet edilenlerin
ortak teklif verip veremeyecekleri de bu şartname içerisinde bildirilmelidir
ki, birtakım imkânlar varsa bunları değerlendirsinler. Yine, 52 nci maddede bir
gariplik var; onu da burada söylemek istiyorum: "Toplam puanı en yüksek
olan istekli, iş tanımı, sözleşme şartları, personel ve malî teklifle ilgili
görüşme yapmak üzere davet edilir." Yani, karar verildi, toplam puanı en
yüksek olan kişi belirlendi, davet ediliyor. "Ancak, bu görüşme, ihale dokümanında
yer alan şartları önemli ölçüde değiştirecek nitelikte olmamalıdır." Nedir
bu önemli ölçüde değiştirecek nitelik; ölçüsü ne bunun; belli değil. İhale
bitecek, herkesin arasından birisini seçeceksiniz; bununla tekrar oturup bir
daha görüşeceksiniz; bu ne anlama geliyor?! Böyle bir şey hiçbir ihale
kanununda ve hiçbir yerde yok ve diyor ki: "Görüşme sonucunda şartları
netleştirerek anlaşmaya varılması halinde, bu istekliye ihale yapılır."
Bunun mutlaka tasarı metninden çıkarılması lazım. MUSTAFA ÖRS (Burdur) -
Önergemiz var; ama, naylonlardan sıra gelmez. RIZA AKÇALI (Devamla) -
Kamu İhale Kurumu var bir de. Burada, kurumlar cumhuriyetini güçlendiriyoruz
Türkiye'de. Yeni yeni kurumlar ihdas ediyoruz; bir tane daha ilave ettik ve bu
arada da, Maliye Bakanlığımızın nurtopu gibi bir özerk kurumuna şahit oluyoruz.
O da kurumsuz kalmadı; bir kurum da onun oldu ve bu arada, bu kurumun idarî ve
malî açıdan bağımsızlığının yanında, sorgulanamaması da kanunda yazıyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. RIZA AKÇALI (Devamla) -
Başkanım toparlıyorum. "Kurum görevini
yerine getirirken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi kurumun
kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez." Bu, müthiş bir
layüsellik; yani, yetkili sorumsuz, böyle bir kurum... Türkiye'de böyle
kurumlar var tabiî, bir tane daha ilave ediliyor. Peki, yargı karar verirse, bu
kurum ne yapacak; orası belli değil. 9 üye, 10 üye olmuş;
bunun, 9 üye olarak kalması lazım. Siyasî parti üyeliğinin burada geçerli olmaması,
bir defa seçilme imkânı, görev alma, ticaret yasağı gibi hususlar olumlu;
fakat, teşkilatlanmasının ucu açık, nerede duracak, ne kadar büyüklüğe
ulaşacak, belli değil. Yeni bir ücret sınıfı doğuyor; bunların alacağı
ücretlerin tespiti, 657'ye tabiî olmalarına rağmen, hangi ücreti alacakları
belli değil. Bütçeden yardım alıyor; ama, ibrasını sadece bakan yapıyor; bunun
ibrası Meclise gelmiyor ve bunlar, mutlaka düzeltilmesi gereken, üzerinde
durulması gereken hususlar. Ben, bu kanun
tasarısının, aksaklıkları düzeltilmek suretiyle yürürlüğe girmesini ve ülkemize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Akçalı. Saadet Partisi Grubu
adına, Sayın Suat Pamukçu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA SUAT
PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2002 yılının ilk
günlerinde, Kamu İhale Yasa Tasarısını görüşüyoruz; ancak, bu yasa tasarısını
görüştüğümüz şu günlerde, bu tasarının görüşülmesiyle ilgili olarak,
geçmişte... Daha doğrusu, bu tasarıya nasıl gelindi; Türkiye, bugün hangi
durumda; bu konularla ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum. Şunu, hemen, konuşmamın
başında ifade edeyim: Halkımız, 2002 yılına, bu hükümetten, geçmişte çekmiş
olduğu, ikibuçuk yıldır çekmiş olduğu, ondan öncesini de hesaba katarsanız,
yaklaşık dört dörtbuçuk yıldır çekmiş olduğu sıkıntılardan, acaba, 2002
yılında, kurtuluşumuz için bu hükümetten bir müjde gelir mi beklentisi
içerisinde girdi. Ne yazık ki, Yüce Meclis, bugün, daha yılın başında, halka
hiçbir şey getirmeyecek olan, daha doğrusu, halkın sırtındaki yükü biraz daha
artıracak olan Kamu İhale Yasası Tasarısını görüşüyor. Ülke, bugün, açlıktan
ölen çocukları konuşuyor; ülke, bugün, soğuktan ölen çocukları konuşuyor; ama,
Meclisimiz, üzülerek ifade edeyim, Kamu İhale Yasası Tasarısını görüşüyor. Tabiî, buraya nasıl
gelindiği hususunda birkaç şey söylemem lazım. Daha 54 üncü hükümetin işbaşından
giderilmesinden sonra, o hükümeti işbaşından uzaklaştıranlara bir diyet borcu
olarak, gelen hükümetler, kamu kaynaklarını sorumsuzca ve cömertçe harcadılar.
Nasıl harcadılar; özelleştirme yoluyla harcadılar. Geçmişte, POAŞ'ı, Türkbank
ihalelerini konuştuk. Hatta, bu konularla ilgili olarak, bir sayın bakanımız
düşürüldü ve bu hususta, yolsuzluk hususunda, ilk defa, bu Mecliste, bir bakan
düşürüldü. Başka neyle kamu kaynakları çarçur edildi; ihaleler yoluyla da
çarçur edildi. Şimdi, sizlere soruyorum:
Sabiha Gökçen Havaalanı niçin yapıldı; şu anda, atıl duruyor; buraya akıtılan
trilyonlar nereye gitti?! Fakir fukaranın alınteriyle biriktirdiği üç beş
kuruşlar birike birike, birtakım çevrelere bu şekilde peşkeş çekildi. Şimdi, o
havaalanı boş yatıyor, bir tane uçak inip kalkmıyor. Başka; Karadeniz bölünmüş
yolunu konuştuk. Başka; Mavi Akım yoluyla aktarıldı bu imkânlar. Sonra,
bankaların içi boşaltılırken göz yumuldu, bile bile bankaların içi boşaltıldı. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara) - Suat Bey, Başkan da dinlemiyor, bakanlar da dinlemiyor. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Sayın Bakan, Sayın Başkan dinlemiyorlar... Sayın Başkanım, üzülerek
ifade edeyim, bu husus, komisyonda da yaşadığımız bir olay. Orada da, hiç
alışık olmadığımız bir şekilde, kenarlarda, birtakım fiskoslar yapıldı, ne
oluyor ne bitiyor, biz de anlamadık. Şimdi, aynı husus, Yüce Heyette yapılıyor. Sayın Başkan, lütfen,
ikaz eder misiniz. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Başkan dinlemiyor ki... BAŞKAN - Sayın bakanlar,
lütfen, Sayın Pamukçu'yu dinleyin efendim. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Bankaların içi boşaltılırken, hükümetlerin sesi çıkmadı. Sonra, geldi geldi,
araba tosladı; kasım krizi, arkasından şubat krizi... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)
- Bu krizleri kim çıkardı?! Bu krizlerin anası kim?! SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Krizlere gelmeden önce, bu hükümetin, iki olayda şansı var, onu teslim etmemiz
lazım. Bir kere, 1999 yılında,
hükümet tam koma haline girmişken, Allah'ın hikmeti, bir deprem yaşadık,
üzülecek bir olay yaşadık; ama, hükümet, o depremi, kendisi açısından ranta
çevirdi; Türk halkına, ilave vergiler konuldu. Deprem Vergisi adı altında
toplanan bütün bu vergiler, sadece aktarılan kaynakların finansmanı için
kullanıldı. Sonrasına geleceğim.
Türkiye, bu kaynakları çarçur ettikten sonra, bütçe açıklarını kapatmak için,
içpiyasadan, içeriden kaynak bulamayınca, bu sefer dışarıya yöneldi -bizi
dinleyen halkımızın daha iyi anlaması için söylüyorum- içeride yüksek
faizlerden bunalan hükümet, dışarıdan ucuz kredi bulabilir miyim diye, kapı kapı
dolaşmaya başladı; Wall Strett'teki bankaların kapısını çaldığında
"arkadaş, benden kredi istiyorsun; ama, sen, önce, bana bir kefil getir
bakalım" denildi; tıpkı, vatandaşın, bankaya kredi almaya gittiğinde
kendisine kefil, ipotek sorulduğu gibi, bu hükümete de kefil, ipotek soruldu.
Nedir kefil, ipotek; IMF'yle stand-by anlaşması. IMF'nin kapısını çalınca, IMF
ne diyor "arkadaş, sen topladığın vergilerin hepsini, hatta yetmiyor, daha
fazlasını, zaten borçlarını ödemekte kullanıyorsun, bu aldığın kredileri neyle
ödeyeceksin." "Neyle ödeyeceğiz" diye sorunca "şimdi, benim
dediklerimi yapacaksın..." Neymiş dedikleri: İşçileri ezeceksin.
Toplusözleşmelerde işçi ücretlerini fazla artırmayacaksın. Başka; memurları
ezeceksin. Başka; çiftçileri ezeceksin. Nasıl ezeceksin; işte geçmişte yaşadık,
Şeker Kanunu çıktı, daha dün Tütün Kanunu çıktı; bu şekilde çiftçimizi de
ezeceksin. Ezip de ne yapacaksın; bunlardan artıracağınla borçlarını
ödeyeceksin. İşin özeti bu. Türkiye, bu durumda
IMF'ye niyet mektupları veriyor; yani, taahhütte bulunuyor. "Hayhay, baş
üstüne; işçimizi ezeceğim, memurumu da ezeceğim, çiftçimi de ezeceğim, senden
alacağım kredileri ödeyeceğim" diyor. Diyor da ne oluyor; Türkiye,
ikibuçuk üç yıldır niyet mektuplarıyla yönetilir oluyor. Türkiye, üç yıldır
-açıkça ifade ediyorum- bu hükümet tarafından değil, niyet mektuplarıyla
yönetiliyor. Türkiye'nin, niyet mektuplarıyla yönetilmesinin dışında, niyet
mektuplarını hükümet de imzalamıyor, bir bürokrat, bir de bakan imzalıyor;
hükümetin, çoğu kere, niyet mektubundan, verdiği taahhütlerden haberi bile
olmuyor. Bazı yatırımcı bakanlar, niyet mektupları açıklandıktan sonra haberdar
olunca da kıyameti koparıyorlar; işte, Sayın Yalova'nın istifasına yol açan
olaylar, işte, Sayın Öksüz'ün istifasına yol açan olaylar, hep yaşadık. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Herkes anlamaz ki bunları! SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bu tartışmalar içerisinde bir
yere varamaz. IMF, bu yasa tasarısıyla yeni bir imkân daha elde etmeye
çalışıyor. Nedir; işçiyi, memuru, çiftçiyi bitirdi, yetmedi; şimdi, bütçeden,
kıt kanaat de olsa, yüzde 5'ler civarında da olsa, yatırıma ayrılan paylara
gözünü dikmiş, bu paylardan da kapabilmek, elde edebilmek için, bu kanun
tasarısını hükümete dikte ettirmiş. Kaynaklar nedir; yani,
ihalelerde söz konusu olan miktarlar nedir diye baktığımız zaman, genel ve
katma bütçeli idarelerin 7,5 katrilyon civarında yatırımları var; bir o kadar,
hatta ondan daha fazla, 10-11 katrilyon civarında da, mahallî idarelerin,
fonların ve KİT'lerin yatırımları var. IMF, bu şekilde, toplam 18-19
katrilyonluk bir kaynağa gözünü dikmiş durumdadır bu tasarıyla. Bu tasarının gerekçesine
baktığımız zaman, hükümet ne ifade ediyor; ihalelerde saydamlığı artıracakmış,
rekabeti artıracakmış, eşit muamele getirecekmiş, kamuoyu denetimi
getirecekmiş... Sayın Bakandan rica ediyorum -Komisyonda da ettim- kürsüye bir
gelsinler de, bu tasarıyla bu saydamlık nasıl sağlanacak, millete açıklasınlar
lütfen. Nasıl olacak da saydamlık sağlanacak? Nasıl olacak da yolsuzluklar,
hırsızlıklar önlenecek? Bu tasarıyla, bu nasıl sağlanacak? Lütfen, gelip,
burada, kürsüde ifade buyursunlar. Yapılan nedir? Geçmişte
yaşadığımız bir gerçeği ifade edelim. Türkiye'de yolsuzlukların üç ayağı var;
biri bürokrat, biri işadamı, müteahhit, diğeri de siyasetçi. Şimdi, bu kanun
tasarısıyla yeni bir kurul oluşturuluyor -geçmişte olduğu gibi- bu üç ayaktan
biri olan siyasetçi devre dışı kalıyor; geriye kala kala, bürokrat, işadamı,
müteahhit kalıyor; üç ortak ikiye iniyor; bunu sağlamakla yolsuzluğu nasıl
önleyeceksiniz? İşin aslı nedir;
Türkiye'de yolsuzluğa bulaşma açısından siyasetçi yüzde 10'u geçmez,
yolsuzluğun kaynağının yüzde 90'ı bürokrattır, iş adamıdır, siyasetçi yüzde
10'dur. O yüzde 10'a bile tahammül edemeyenler, ondan kurtulmanın yolunu, bu
kurulları oluşturmakta bulmuştur. Yüce Meclis, bu hatayı,
en kısa zamanda düzeltecektir, siyasetçinin onurunu kurtaracaktır. Türkiye'de
yolsuzluğun kaynağı asla siyasetçi değildir, bu Meclis hiç değildir; ama,
üzülerek ifade ediyorum, dışarıdan yapılan telkinlerle, sanki yolsuzluğun tek
kaynağı siyasetçiymiş gibi, şimdi, siyasetçi, bu kurullarda devre dışı kalıyor.
Siyasetçinin devre dışı
kalması önemli değil, devre dışı kalan halkımız oluyor; ihaleler kamu
denetiminden yoksun kalıyor. Kim denetleyecek, bu kurullar kime hesap verecek?
Hesabı, önünde sonunda, bu Meclisin üyeleri halka verecek; ama, ne yazık ki,
davul başkasının boynunda, tokmak başkasının elinde. Değerli arkadaşlarım, bu
özerk kurullar giderek yaygınlaşıyor, bağımsızlaşıyor, sorumluluğun kime ait
olacağı daha şimdiden açıkça belli değil, halk kime hesap verecek o da belli
değil; sonunda özerk kurullar devleti haline geleceğiz; bu gidişle, bu devletin
adı, özerk kurullar devletine dönüşecek. BAŞKAN - Sayın Pamukçu,
halk hesap vermeyecek, halk hesap soracak, yanlış anlaşıldı galiba. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Kimden soracak hesabı Sayın Başkan; ben onu ifade etmek istiyorum. BAŞKAN - İşte, onu
söyleyin. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Siyasetçiden soracak; ama, siyasetçinin sorumluluğu ortadan kalkıyor. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - "Halk hesap vermeyecek" diyor. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Halka hesap verecek... BAŞKAN - Tamam, oldu
efendim. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Özür dilerim, yanlış... BAŞKAN - Estağfurullah. Bir yanlışı düzeltelim;
halkı, birde hesap verecek duruma sokmayalım. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ülke kaynaklarının
tahsisi, bölüşümü, ekonomik büyüme ve bütçe dengeleri gibi konular da yavaş yavaş
bu kurullara devredilmiş olacak. Bu gidişattan hiçbir rahatsızlık
duymuyorsanız, demokrasiden nasıl bahsedersiniz?! Değerli arkadaşlarım,
iddia edilen nedir: "Meclis, ekonomik ve sosyal konularda yeterli bilgiye
sahip değildir. Dolayısıyla, ekonomik ve sosyal konular, bu konularda uzman
olan kurulların işi olsun..." Böyle şey olabilir mi?! Bu Yüce Meclisin,
her iki konuda da, hem sosyal konularda hem ekonomik konularda çok değerli
üyeleri var, komisyonlarımız var. Bir diğer iddia:
"Siyasetçiler, çıkar çevrelerinin esiridirler..." Peki, bu
kurullardaki bürokratların, çıkar çevrelerinin esiri olmadığını nereden iddia
ediyorsunuz?! Nasıl iddia edebilirsiniz böyle bir şeyi?! Üstelik, bunlar, hesap
da vermiyor; ama, siyasetçi hesap veriyor. Böylece "siyasetçi, ekonomiden
çekilsin" sloganının arkasına sığınılarak, bu kurullar oluşturuluyor. Biz,
bu konularda itiraz edince de, karşımıza "efendim, siz, popülizm
yapıyorsunuz" diye çıkılıyor. Bizim Anayasamızda
devletin bir özelliği olarak da "sosyal devlettir" denilmiyor mu?!
Yani, halkın çıkarlarını tartışmak neden popülizm olacakmış?! Bir ülkede hali
vakti yerinde olanlardan vergiyi alıp, yoksullara, muhtaçlara aktaracak bir
mekanizma, sosyal devletin gereği değil midir?! Böyle bir mekanizmayı savunmak
niçin popülizm olacakmış?! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Mekanizma var. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Siz ne yapıyorsunuz; tam tersini yapıyorsunuz; fakir fukaradan aldıklarınızı,
hali vakti yerinde olanlara aktarıyorsunuz. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu var. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Bunun aksi, millî gelirin belli bir kesime aktarılmasıdır, bölüşümün de
piyasaya terk edilmesi demektir. Saadet Partisi olarak bunu kabul etmemiz asla
mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, İhale Yasa Tasarısıyla ilgili bazı hususlara da değinmek istiyorum.
Gerekçede biraz önce ifade ettiğim gibi, saydamlık, rekabet, eşit muamele,
gizliliğin korunması, kamu denetimi; böyle bir şeyin bu tasarıyla sağlanması
asla mümkün değil. Ayrıca, tasarıda bir değişiklik yapıldı komisyonda, yerli
isteklilerle alakalı olarak. Buradaki ifade, değiştirilmek suretiyle konulan
ifade, bizce yeterli değildir, kesin bir ifade değildir; dolayısıyla, muğlak
ifadeler ileride istismar konusudur. Bazı kurullar, ihaleyi açan bazı kurumlar
bunun gereğini yapar, bazıları yapmaz. Bu sefer ne olur bu; ileride yine
başınızı ağrıtacak bir istismar konusu olarak karşınıza çıkacak. Halbuki,
buraya konulan hüküm, kesin hüküm ifade etmelidir. Bir diğer husus,
uluslararası anlaşmalar bu tasarı kapsamında tutulmuş, krediler dolayısıyla. Arkadaşlar, uluslararası
anlaşmalarla aldığımız krediler bizim malımız, o bizim borcumuz. Krediyi
alırken, evet, borç olarak alıyoruz; ama, sonunda o borcu biz ödeyeceğiz. Bu,
zaten bizim malımız, paramız, kamunun parası; üstelik faiziyle ödeyeceğiz.
Yani, faiziyle ödeyeceğimiz bir krediyi, bu kredinin şartları içerisinde bu
tasarı kapsamında tutmak hangi aklın ifadesidir, hangi aklın sonucudur
anlamıyorum. Eşik değerlerle ilgili
bir önerge verildi, o önerge kabul edildi, yüzde 60-70 yükseltildi. Aslında, bu
kanun 2003 yılında yürürlüğe girecek. Zaten enflasyonla o değerler aşılmış
olacak, koyduğunuz rakamların bir şey ifade etmesi mümkün değil, dolar bazında
tekrar aynı rakamlara inecektir; bir iş yapıyoruz zannetmeyin. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye ikinci bir krizi daha yaşadı, bu ikinci krizden sonra bu hükümetin bir
şansı da 11 Eylül hadisesi olmuştur; 11 Eylül hadisesiyle, hükümet yine komadan
çıkabilmiştir. "İkinci avantajlı
teklif" diye bir hüküm getirilmiş. Bendeniz, Sayın Bakandan rica ediyorum;
ikinci avantajlı teklife nasıl sıcak bakacaksınız? Yani, 2 firma anlaşarak
"sen birinci teklifi ver, ben ikinci teklifi vereyim; aradaki fark yüzde
3'lerden, yüzde 5'lerden fazlaysa sen çekil, yüzde 2 teminatını yak, ben o
ihaleyi alayım" derse, ne yapacaksınız? Bunların hepsi, istismar konusu
olan şeyler. "Aşırı düşük teklif" deniliyor; bunun da bir kriteri
yok, tamamen indî, tamamen sübjektif kriterler var. Bunlarla sadece problemleri
çoğaltırsınız, bu yasayla sadece yeni birtakım tartışmalara yol açmış
olursunuz. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı bir müddet sonra yasalaşacak, bu akşam, belki bu gece. Niçin
yasalaşıyor; Sayın Başbakan Amerika'ya giderken, eli güçlendirilmiş olarak
gönderilecek. Ne olacak eli güçlendirilecek de; IMF'den şu kadar milyar dolar
daha gelecek. Şimdiye kadar gelenleri ne yaptınız ki, bundan sonra gelecekler
ne olacak?! Ne yaptınız şimdiye kadar gelenleri; hangi halkımızın hangi derdine
derman oldu?! Sizin ekonominiz tam bir kevgir, üstelik -bir büyüğümüzün dediği
gibi- yağlı kevgir; üzerine ne koysanız, altına geçiyor, bulaşmadan geçiyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Pamukçu,
toparlar mısınız efendim. SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. PERİHAN YILMAZ (İstanbul)
- Yağlı kevgiri biraz daha açıklar mısınız... SUAT PAMUKÇU (Devamla) -
Yağlı kevgir dediğin şey, üzerinde hiçbir şey bırakmayan kevgir; yağı olmasa,
hiç olmazsa bir şey bulaşır halk için. Yağlı kevgir, üzerinde hiçbir şey
kalmadan altına geçiyor. Bugüne kadarki uygulamaların sonucu budur, bundan
sonra olacak olan da budur. Dolayısıyla, Başbakanın
elini güçlendirmekle, sadece, birtakım çevrelerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz;
vatandaşın 2002 yılında beklediği umudun kırılmasından başka bir şey
olmamaktadır. Dilerim, bundan sonraki kanun umut getirsin. Dilerim, 2001 yılı,
21 inci Asrın en kötü yılı olsun ve 2002 yılı da saadet asrının başlangıç yılı
olsun. (SP sıralarından alkışlar) Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. Sayın vatandaşlarımızı da, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Pamukçu. Sayın milletvekilleri,
dördüncü bölümle ilgili 46 ncı maddenin ikinci cümlesi içerisinde
"yüklenici" ibaresinden sonra gelen "tarafından imzalanarak
notere tescil ettirilir. Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile
yüklenici..." ibaresi bir matbaa hatasıdır; olmaması gerekiyor. Bunu
düzelterek oylarınıza sunacağım; bu hususun bilinmesini istiyorum ve
bilgilerinize sunuyorum. Dördüncü bölüm üzerinde,
biri hükümete, ikisi de sayın milletvekillerine ait üç önerge vardır;
önergeleri okutup, işleme alacağım: Birinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 46 ncı maddesinin ikinci cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini (*)
ayrıca bu düzenleme doğrultusunda tasarının 47 nci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini (**) arz ve teklif ederiz.
(*) "Sözleşmeler
idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici tarafından imzalanarak
notere onaylattırılır ve tescil ettirilir." (**) "Sözleşme
bedeli mal veya hizmet alımı ihalelerinde 1 trilyon lirayı, yapım ihalelerinde
ise 2 trilyon lirayı aşan ihalelere ilişkin ihale sonuçları, sözleşmenin
Sayıştay Başkanlığınca tescilinin idareye tebliğ edildiği, bu tescilin gerekli
olmadığı durumlarda ise sözleşmenin noter tarafından onaylanıp tescil edildiği
tarihi izleyen en geç 15 gün içinde Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle ilan
edilir." BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz? BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümetin
katıldığı, komisyonunun takdire bıraktığı ve hükümete ait önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, 2 nci önergeyi okutamazsınız. BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanun Tasarısının 46 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, biraz önce kabul edilen ve 46 ncı maddeyi kapsayan önerge
Genel Kurulca kabul gördüğü için, bu önergenin işleme alınma olanağı
kalmamıştır. Bu hususu bildiriyorum ve arkadaşlarımıza da durumu tebliğ
ediyorum. 3 üncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanununun 53 üncü maddesinin (j) bendinin 6 ncı
sırasından sonra 7 nci sıraya aşağıdaki paragrafın eklenmesini arz ve teklif
ederim.
"7) Kamu İhale Kanun
Tasarısının kapsamı dahilinde ihalesi yapılacak olan işler ile daha önce 2886
ve diğer kanun hükümleri dahilinde ihalesi yapılmış bulunan ve senelere sari
olan işlerin malî yıl içinde hak edişlerini yüzde 05 arasında tevkifat yapılır.
Bu tevkifat Maliye Bakanlığı hesabında tutulur. Devam eden malî yıl içinde bu
tevkifat genel ve katma bütçeli idarelerde çalışan teknik sınıfa dahil
personele görev ve makamına uygun şekilde dağıtılır. Bu konuda ilgili
yönetmeliği çıkarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir." BAŞKAN - Sayın
Komisyon?... BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın
hükümet?... NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, gerekçemi açıklamak istiyorum. BAŞKAN - Bir dakika
efendim. Sayın Bakanım, önergeye
katılıyor musunuz? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okuyalım Sayın Gökbulut? NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, mümkünse ifade edeyim. BAŞKAN - Buyurun efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Bu Meclisin çıkaracağı en hayırlı madde, bunu bir dinleyelim. BAŞKAN - Sabahtan beri
dinliyoruz Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) -
En doğrusu bu. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gökbulut. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemin esası şudur:
Trilyonlarca, katrilyonlarca liraya, milyarlarca dolara mal olan yatırım
projelerini planlayan, denetleyen, hizmete açan teknik sınıf, bugünün
şartlarında, ücret açısından, yanında çalışan insanlardan çok daha aşağı bir
ücretle çalışmaktadır. Çok zor şartlarda mesleklerini ve sanatlarını ifa eden,
en zor şartlarda üniversiteyi bitiren ve mesleklerine uygun olarak sosyal
yaşamın faturasını da çeken kamuda çalışan teknik sınıfın, mühendis ve
mimarların, asgarî olarak bir ücret dahilinde hayatlarını idame etmesi gerekir.
Bütçe imkânlarının böyle bir olanak sağlamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Önergem, sadece şudur:
Yıl içerisinde tahakkuka bağlanan hak edişlerden kesilen binde 5 oranını Maliye
Bakanlığının bir hesabında tevkif ederiz ve takip eden yılda, Maliye
Bakanlığının onaylayacağı, tanzim edeceği bir yönetmelik gereği, kamunun tüm
birimlerinde değil, kamu, katma bütçeli ve genel bütçeli idarelerde çalışan ve
teknik sınıfa ait olan mühendis, mimar ve teknik elemanlara belli oranlarda
dağıtımını sağlarız. Burada, dikkat edilmesi
gereken bir husus şudur: Özellikle, Karayollarında, Devlet Su İşlerinde ve Köy
Hizmetlerinde çalışan teknik sınıf, diğer kamu iktisadî kuruluşlarında çalışan
teknik sınıflara göre yüzde 40'a yakın daha düşük bir ücret almaktadır. Bu
şekilde de, kamuda çalışan bütün teknik sınıfların eşitliğini sağlamış oluruz.
Önergemi desteklerseniz teşekkür ederim. Takdir Yüce Meclisindir. Tümünüzü
saygıyla selamlarım. (ANAP, DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Gökbulut. Hükümetin ve komisyonun
katılmadığı, gerekçesini Sayın Gökbulut'tan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, bir sayın!.. BAŞKAN - Saydım efendim.
Sizin, kaç kişi olduğunu gördüğünüz var mı burada; yok. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Bakmıyorsunuz bile, bir bakın efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, DSP'liler mühendislere karşı mı ki kabul etmiyorlar? BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Dördüncü Bölüm 42 ilâ 55 inci maddeleri kapsamaktadır. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Bu bölümü
oylamadan önce bir yoklama isteği vardır. Yoklama isteminde bulunan
arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup bulunmadığını arayacağım. Sayın Candan?.. Hazır. Sayın Çelik?.. Hazır. Sayın Ulucak?.. Hazır. Sayın Öztek?.. Hazır. Sayın Karavar?.. Hazır. Sayın Pamukçu?.. Hazır. Sayın Bekâroğlu?.. Hazır. Sayın Karamollaoğlu?..
Hazır. Sayın Yumakoğulları?..
Hazır. Sayın Karagöz?.. Hazır. Sayın Oğuz?.. Hazır. Sayın Geçer?.. Hazır. Sayın Polat?.. Hazır. Sayın Erbaş?.. Hazır. Sayın Musa Demirci?..
Hazır. Sayın Alaattin Sever
Aydın?.. Hazır. Sayın Fahrettin
Kukaracı?.. Hazır. Sayın Esengün?.. Hazır. Sayın Örs?.. Hazır. Sayın Hacı Filiz?..
Hazır. Aslında, Genel Kurulda
fazlasıyla sayı var; ama, usulü yerine getiriyoruz. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Usul değil, netleştiriyoruz. BAŞKAN - İçtüzüğün
gereğini yerine getiriyorum diyorum Sayın Candan, alınganlık göstermeyin. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Netleştirelim Sayın Başkan. BAŞKAN - İçtüzüğün
gereğini yerine getiriyorum dedim, yoksa, görünen köy kılavuz istemez. TURHAN GÜVEN (İçel) - O
İçtüzüğün gereği yerine gelseydi neler olurdu neler; şu Meclis gül gibi olurdu.
BAŞKAN - Yoklama için 2
dakika süre veriyorum. Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayımız vardır. VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Kamu İhale Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/930) (S.
Sayısı: 794) (Devam) BAŞKAN - Dördüncü bölümü,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
beşinci bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz. Beşinci bölüm, 56 ilâ 70
inci maddeleri kapsamaktadır. Bu bölüm üzerinde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Karapaşaoğlu;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Kamu İhale Kanunu Tasarısının 56 ilâ 70 inci maddeleriyle ilgili olarak Grubum
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti ve Sayın Başkanı saygıyla selamlarım. Değerli arkadaşlar,
bahsettiğim maddeler, daha ziyade, yargıyla, yasaklarla, ceza sorumluluğuyla
ilgili maddeler; arkasından da çeşitli hükümler yer alıyor. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, sükuneti temin eder misiniz; uğultu var. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - 57 nci maddede, özellikle, kurum tarafından verilen nihaî kararlar
üzerinde itiraz hakkı olanların şikâyetleri Cumhuriyet Hükümeti mahkemeleri
tarafından öncelikle ele alınır ve görüşülür deniliyor. Aslında, hukuka
duyulan, yargıya duyulan güvenin bir ifadesi olan bu düzenlemede, hemen
arkasından, bu konuyla ilgili olarak ihtisas mahkemelerinin kurulmasının
gerektiğinin... BAŞKAN - Sayın
Karapaşaoğlu, bir dakikanızı rica edebilir miyim. Sayın milletvekilleri,
yoklamayı yarıda kestiğim için, arkadaşların yok yazılma gibi bir durumu söz
konusu değildir, hepinizi var gösterdik. O nedenle, telaşa gerek yok, pusula
göndermenize gerek yok diyorum. Buyurun Sayın
Karapaşaoğlu. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - İhale konularıyla ilgili, bir müddet sonra ihtilafların,
şikâyetleşmelerin, davaların çoğalacağı düşünülerek, konuyla ilgili ihtisas
mahkemelerinin kurulma hazırlığının da yapılması lazım. Bu tasarı geçtikten
sonra, yasalaştıktan sonra, ilgili merciin, Bakanlığın, konuyla ilgili ihtisas
mahkemesini gündeme getirmesi gerekir diye düşünüyoruz. Değerli arkadaşlar, yine,
bahsettiğimiz tasarının müteakip maddesinde şöyle bir hüküm var:
"Haklarında yasaklama kararı verilen tüzelkişilerin şahıs şirketi olması
halinde şirket ortaklarının tamamı hakkında, sermaye şirketi olması halinde
ise, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzelkişi
ortaklar hakkında birinci fıkra hükmüne göre yasaklama kararı verilir.
Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzelkişi olması durumuna
göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları halinde bu şahıs şirketi
hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları halinde ise, sermayesinin
yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla..." HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, burası panayır yeri gibi. Olacak şey mi bu?! MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, buraya bir nokta koyup, mevzuatımızı bir gözden
geçirmemiz lazım. Şu anda, Türkiye'de, sermaye şirketlerinin, Sermaye Piyasası
Kuruluna kayıtlı olanların hiçbirisi, sermaye şirketi hükmünde değil. Neden;
çünkü, Sermaye Piyasası Yasası Genel Kuruldan geçerken "Kayıt Kurulu"
diye bir müessese kuruldu ve sermaye şirketlerinin bütün hissedarlarının
ellerindeki hisselerinin tamamı kayıt altına alındı. Bu demektir ki, sermaye
şirketi diye addettiğimiz şirketler de, doğrudan doğruya şahıs şirketi hükmüne
dönüşmüştür. Bu düzenleme içerisinde,
bu maddeden, sermaye şirketlerinin bir tek bölümü istifade edecektir; o da
nedir; yabancı sermayeli, sermayesinin yarısından fazlası dışarıdan gelen
yabancı ortaklı şirketler ancak bundan istifade edebilecekler. Yurt içerisinde
bulunan sermaye şirketleri, davalaşıldığı takdirde, bu maddeden istifade
edemeyecekler; zira, Sermaye Piyasası Kurulunun kayıt sistemi içerisinde
hissedarların teker teker isimleri, sahip oldukları hisselerin hüviyetleri
teker teker kayıt altındadır. Bununla ilgili olarak
düzenleme yapmak gerekir sanıyorum; ancak, bu düzenlemenin şu anda yapılması
mümkün değil, üzerinde oturup çalışılması gerekiyor. Ayrıca, bu madde içerisinde
zikredilen üç hal, Anayasa Mahkemesi tarafından da -şayet günün birinde
müracaat edilirse- eşitlik ilkesine aykırı bulunabilir ve iptal edilebilir. Değerli arkadaşlar, şöyle
sırayla maddeleri geçiyoruz. 60 ıncı maddenin ortasından okuyorum: "Ayrıca,
fiil veya davranışlarının özelliğine göre -tabiî bu kurumda çalışanlarla,
görevlilerle ilgili olarak- haklarında ceza kovuşturması da yapılır." Değerli arkadaşlar, bir
cezanın takdir edilebilmesi için, ceza kovuşturması yapılabilmesi için, cezanın
tarif edilmesi lazım. Şimdi, fiil ve davranışlarının hangisinin cezaî
sorumluluk getirdiğinin teker teker tadat edilmesi lazım. Geçtiğimiz maddelerde
birkısım fiiller sıralanmış, sayılmış, birkısım fiiller var; ama, burada o
kadar geniş takdir yetkisi var ki, idarenin yöneticisi ile çalışanları arasında
birtakım ihtilaflara sebep olabilir. Yine devam ediyoruz.
"İdarelerce uyulanması gereken diğer kurallar" başlığı altında, 62
nci maddede "yatırım projelerinin planlanan sürede tamamlanarak ekonomiye
kazandırılabilmesi amacıyla, birden fazla yılı kapsayan işlerde ihaleye
çıkılabilmesi için, işin süresine uygun olarak yıllar itibariyle ödeneğin
bütçelerinde bulunmasını sağlamak üzere programlamanın yapılmış olması
zorunludur" deniliyor. Bu tasarı içerisinde, benim kanaatimce,
yatırımların ahenkli ve muntazam yürümesinin en önemli maddelerinden birisidir,
en olumlu maddedir bu madde. Zira, hepinizin malumu, kamunun, vatandaşın bütün
gözü yatırımların üzerindedir. Efendim, köylerimize gidiyoruz, gölet yatırımı
var, baraj yatırımı var, çeşitli yatırımlar var. Bu yatırımlar yıllardır sürüp
gidiyor. Vatandaş, buradan, bundan dolayı, bu yatırımların bitmemesinden dolayı
yönetimleri de suçluyor; belki de, haksız olarak, yönetimlere hak etmedikleri
cezaları veriyorlar kamu vicdanında. Dolayısıyla, bu madde, çok önemli
gördüğümüz bir madde. Yine "yapım
işlerinde arsa temin edilmeden, mülkiyeti elde edilmeden, kamulaştırma
yapılmadan, projeleri, uygulama projeleri yapılmadan ihaleye çıkılmaz"
ifadeleri, yatırımların, gerçekten ciddî olarak yapılmasını öngören
düzenlemeler, uygun düzenlemelerdir. Yine, maddenin devamında
-62 nci madde çok uzun olduğu için- (h) bendinde "yapım işlerinde denetim
ve yönetim görevlerinde bulunmayan mühendis veya mimarların, yapım ihalelerine
girebilmeleri için mezuniyetinden sonra geçen her yıl için 60 milyar lira
olarak hesaplanmak üzere dikkate alınır" deniliyor. Bu 60 milyar liranın
biraz yükseltilmesi lazım. Bu rakamın düşük olduğu kanaatindeyiz. Bu, bir
önergeyle düzeltilebilir diye düşünüyoruz. 63 üncü maddede, yerli
isteklilerle ilgili düzenlemeler var. Bu maddede de, yerli istekliler lehine
yüzde 15 oranına kadar fiyat avantajı sağlanmış. Bu da, tabiî, kendi
kaynaklarımızın yurt içerisinde kalması bakımından, reel sektöre katkı
sağlaması açısından önemli bir düzenlemedir, yerinde bir düzenlemedir. Bu tasarının bence en
olumlu maddelerinden bir tanesi, yasada değişiklik yapılmasıyla ilgili
maddedir. Nedir o 66 ncı madde: "Bu Kanun hükümlerine ilişkin
değişiklikler, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik
yapılmak suretiyle düzenlenir." Yani, günün birinde bu
yasaya bir ilave yapılması gerekiyorsa, bir başka yasanın peşine madde takılmak
suretiyle bunda düzenleme yapılamayacak. Bu yasa gelecek buraya, Genel Kurula;
bu yasa yine tartışılacak ve uygun görülürse, o madde eklenecek veya o
düzenleme yapılacak. Hatta, ben tavsiye ederim, bunu, prensip haline getirmek
lazım; bütün yasal düzenlemeleri yaparken, kendi yasasını gündeme getirmek
suretiyle, kendi yasası içerisinde düzenlemeler yapmak lazım. Biz burada ne
yapıyoruz; efendim, şu kanunun (a) bendinin ondördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır diyoruz¸ama, neyi kaldırdığımızı, etkilerinin neler olacağını
çok araştırma imkânı da bulamıyoruz. Burada arkadaşlarımın
bazıları ifade ettiler. Dediler ki: "Efendim, eşik değerlerin limitleri
zaman geçtikçe değerini kaybedecek." Belli ki, maddeler iyi irdelenmemiş.
67 nci maddede, TEFE'ye uygun olarak, rakamların yeniden düzenleneceği açık bir
şekilde ifade edilmiş. Yani, Toptan Eşya Fiyat Endeksi esas alınarak bu
rakamlar tekrar gözden geçirilecek her yıl itibariyle. Ayrıca, burada en çok
eleştirilen konulardan bir tanesi de, oluşturulan kurullardır. Bütün
arkadaşlarımız kurulların denetimsizliğinden bahsettiler. Yalnız, geçtiğimiz
günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda, malî sektöre olan borçların yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili yapılan yasal düzenlemede, denetimle ilgili olarak
şöyle bir madde getirildi: "Özel kanunlarla kamu tüzelkişiliğini haiz
olarak kurulmuş olan kurul ve üst kurulların yıllık hesaplarının denetimi
Sayıştay tarafından yapılır. Bu madde kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının
faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor her yılın mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar
Kuruluna sunulur. Bu kurul ve üst kurullar, faaliyetlerine ilişkin olarak da
yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna ayrıca
bilgi verirler." Dolayısıyla, kurulmuş olan ve bundan sonra kurulacak olan
bütün kurullar, Parlamentomuzun, Genel Kurulumuzun denetim organı olan Sayıştay
tarafından denetlenecekler, ayrıca yılda bir defa olmak üzere de Plan ve Bütçe
Komisyonuna gelerek hesap verecekler. Değerli arkadaşlar, Kamu
İhale Kanunu, devlet yapımız içerisindeki en önemli yasalardan bir tanesidir.
Bugüne kadar yapılmış olan yasalar, elbette iyi niyetlerle yapılmıştır; ama,
üzerlerinden çok uzun süreler geçtikçe, uzun sürelerden sonra, bu yapılan
yasaların, uygulanabilirlik noktasında, eksiklikleri veya aksaklıkları tespit
edilmiştir. Bu eksikliklerden dolayı, bu aksaklıklardan dolayı yasalar,
işleyemez hale veya denetlenemez hale gelmiş olabilirler. Bu yasayı da tenkit etmek
çok mümkün. Çeşitli ifadelerini almak suretiyle "işte şurada şu eksiklik
var, burası açıktır, burası kapalıdır" demek de mümkün; ama, bu yasa,
şimdi, bu Kuruldan, Parlamentodan geçtikten sonra uygulanma safhasına
girecektir. Uygulanma safhası içerisinde birtakım eksiklikler ancak
görülebilir. Temennimiz o ki, bu
eksikliklerin, görüldüğü noktada, süratli bir şekilde giderilmesidir. O zaman,
yasa kamuoyunda işlerlik kazanacak, güven kazanacak, kamuoyunun beklentisi
olan, bütçesinin neredeyse üçte 1'ini ilgilendiren bu ihalelerden dolayı
yapılan harcamalara karşı vatandaşın, kamuoyunun güveni gelecektir. Önemli olan
şey, bu ihalelerin, kamuoyunun bilgisi dahilinde, onların sorgulayabileceği bir
tarzda yapılmasıdır. Eğer, bu şeffaflığı, çeşitli unsurlarla, çeşitli araçlarla
temin edersek, ilave yönetmeliklerle bunlara açıklık getirebilirsek, ben, öyle
zannediyorum ki, bu, yeni düzenlenmiş olan Kamu İhale Yasası toplumu tatmin
edecek, topluma, devletine karşı, müesseselerine karşı güven hissi gelecek ve
özellikle de bu ihalelerden dolayı toplumun beklentisi daha net, daha şeffaf
bir şekilde temin edilecektir. Burada biraz önce
bahsettik, en önemli unsurlardan bir tanesi; şu yapılan yatırım iki senede
biter veya üç senede biter, işte, bunun ödenekleri de budur, bu sene bu
yapılacak, iş akım şemasına göre ödeme planı da yapılacak, konulacak dendiği
takdirde kamuoyu bundan tatmin olacaktır. Hele hele birkaç yatırımı bu minval
üzere yapıp gerçekleştirirsek, kurumlarımız bunda muvaffak olurlarsa, iyi bir
denetimle kurumlarımızın bunu başarmalarını temin edebilirsek kamuoyuna çok
büyük bir güven gelecektir. Kamuoyuna gelen bu güven diğer güvenleri de
arkasından getirecek, piyasalarda açılmalar olacak, rahatlamalar olacaktır;
belki, yastık altında olan, piyasalara güvenmediği için parasını bir yerlere
koyan insanlar paralarını bu sektöre kaydıracaklar, piyasaya bir aktivite
gelebilecektir. Dolayısıyla, bizim, Sayın Bakanlığımızdan, bu yasayı takiple
görevli bakanlarımızdan özellikle istirhamımız, ricamız şu: Uygulamalara
başlanıldığı günden itibaren, çok ciddî bir şekilde, çok düzenli bir şekilde
denetimlerinin yapılması lazım. Eksiklikler olabilir, o eksiklikleri de, vakit geçirmeden,
anında yerine getirmek lazım ve bu yasayı işler hale getirmek lazım. O
takdirde, yıllardır olumsuzluklar içerisinde çırpınan ülkemizde,
olumsuzlukların en önemli kanadını teşkil eden bir konunun, üstü örtülecek,
kapanacak, kamuoyuna güven gelecektir. Değerli arkadaşlar,
komisyonlarda ele alınan tasarılardan -kendi komisyonumuz olduğu için o
komisyondan bahsedeceğim- Plan ve Bütçe Komisyonunda ele alınan tasarıların,
daha makul, daha mantıklı bir şekilde eleştirildiğini, daha teknik düzeyde
eleştirildiğini, arkadaşlarla, parti gruplarıyla aramızda daha uyumlu bir
yaklaşım sergilendiğini, ben, burada özellikle vurgulamak istiyorum. Tabiî,
Genel Kurula gelindiğinde, orada 5-10 kişinin yahut 40 kişinin göremediği
birtakım eksiklikleri, Genel Kurulumuzdaki değerli 500 arkadaşımız daha iyi bir
şekilde görebilir, bu mümkündür; ama, bu eksiklikleri, zaten sıkıntı içinde
bulunan ülkemizde, bir başka sıkıntıyı gündeme getirecek şekilde ele almamak
lazım. Doğrudan doğruya, teknik düzeyde, maddeleri irdeleyerek eksikliklerini
söylememiz lazım, bu eksikliklerin giderilmesini beklememiz lazım ve
yönetimlere bu konuda yardımcı olmamız lazım. Elbette, demokrasinin bir kanadı
da rekabettir, yarıştır. Biz "iktidara geldiğimizde, bunu daha iyi
uygulayacağız, daha süratli uygulayacağız, daha ekonomik uygulayacağız"
diyebiliriz; ama, hiçbir şekilde, bu yasa hiçbir işe yaramaz, bu yasa hiçbir
fayda getirmez, bu yasadan yararlanamayız, bu yasa istismara açıktır gibi
konularda tartışma açmamamız gerekiyor. Gerçekten böyle bir şey varsa, gruplar
arasında, grup başkanvekilleri arasında, arkadaşlarımız arasında, diyalog denen
bir nesne var, onu işletmek suretiyle eksiklikleri gidermemiz gerekiyor. Ben,
bu duygu ve düşüncelerle, Partimiz adına, bu yasanın, bütün eksikliklerine rağmen
iyi işleyeceğine, daha doğrusu iyi işletilebileceğine inanıyorum, yeter ki, bu
yasayı, uygulayıcılar, doğru anlasınlar, doğru değerlendirsinler ve doğru
uygulasınlar; bu duygu ve düşüncelerle, değerli Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor, bu yasanın, ülkemizde hayırlara vesile olmasını, başarı getirmesini
diliyorum. Saygılar sunarım efendim.
(AK Parti, DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Karapaşaoğlu. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs. Buyurun Sayın Örs. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz 794 sıra sayılı Kamu İhale Yasası Tasarısının 56 ilâ 70 inci
maddelerini kapsayan Beşinci Bölüm üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri ve gecenin bu saatinde karlı
bir günde bizleri izleyen değerli aziz milletimizi de saygıyla selamlıyorum. Birinci Bölümdeki
konuşmamda da arz ettiğim gibi, temelde, bu yasaya bizim karşı olmadığımızı ve
özellikle Genel Başkanımızın da, bir an önce çıkarılmasını ve derhal tatbikata
konulmasını istediğini arz etmiştim. Bu duygularımızı yeniliyoruz; ancak,
maddelerdeki çekincelerimizi veya eleştirilerimizi de veya verdiğimiz
önergeleri de burada tekrarlamak istiyoruz. Ben, Birinci Bölümde arz
ettiğim eşik değerle ilgili çok kısa bir şey arz etmek istiyorum. Eşik değerin
11 trilyon olduğunu -tabiî ki, o, 2001 senesindeydi- ve her sene de -67 nci
maddede olması lazım- katsayıyla artırılacağını... O şekilde geçmiş zaten...
Ama, şimdi, 2002 senesinde -normalde artırılacağına göre- biraz önceki rakamın
-17,5 trilyona yükselmesi- artırılmış gibi değil, normal katsayıyla çarpılmış
gibi olduğu kanaatindeyim; yani, bu rakam, yükseltilmiş gibi değildir. Ayrıca, biraz sonra, bazı
önergelerimizle ilgili -yüzde 50 artışın kaldırılması konusunda da-
düşüncelerimizi arz edeceğim. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Osmanlı İmparatorluğu döneminde çıkarılan 1850
tarihli Nizamnameden, günümüzde uygulanan 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa
kadar, devlet ihtiyaçlarının en iyi şekilde alınabilmesi için birçok kanunî
düzenleme hayata geçirilmiştir. Tüm yasal düzenlemelerin belli bir uygulama
döneminden sonra ihtiyaçlara cevap veremediği anlaşılmış ve yeni düzenlemeler
gündeme gelmiştir. Görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasası Tasarısı da
ihtiyaçlardan doğma bir düzenleme olarak önümüzdedir. Kamu harcaması gerektiren
işlere özgü ihalelerde, yeni uygulamaların hayata geçirilebilmesi ve harcama
yapılmasıyla gelir elde edilmesine yönelik ihalelerin, kendine özgün
niteliklerine uygun olarak ihtiyaçlara cevap verecek şekilde ayrı kanunlarda
düzenlenmesi gerekmektedir. Devletin bu işlere ilişkin ihale mevzuatının,
Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşların ihale
mevzuatına paralel hale gelebilmesi için, kamu harcaması yapılmasını gerektiren
mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, bu kanun tasarısı kapsamına alınmış ve
sözleşmelerle ilgili hususlar da ayrıca düzenlenmiştir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, IMF isteği olarak Yüce Meclisin gündemine
getirilmiş -ilk başta da bahsetmiştim- bir yasa tasarısıdır. Gönül isterdi ki,
2003 senesinde uygulanacak olan bu yasanın daha uzun sürede - ki, önergelerle
de görülmektedir; komisyonda 100 küsur önerge gelmiştir; yani, hazırlık
aşamasında, tam, hepsinin görüşülmediği bir gerçektir- daha detaylı -biraz önce
de bazı arkadaşlar bahsettiler- daha ciddî, daha güzel, günümüz şartlarına uygulanmasına
esas olmalıydı. Bu aşamada, ülke şartları dikkate alınarak hazırlanmış bir yasa
değildir. Çıkarılırken gösterilen acele davranışlar, kanunun uyulama safhasında
gösterilmemekte ve anlamsız bir şekilde uygulama yılı 2003 yılı olarak
belirtilmektedir. Birilerine şirin görünmek, IMF istediği için yasayı
çıkarmak... Bu şekilde olmamalıydı. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Arjantin örneği, günlerdir üzülerek takip ettiğimiz
önemli bir meseledir. Orada insanlar ekmek almak için marketleri yağmalıyor;
çünkü, uyguladıkları IMF politikaları sonucu, Arjantin halkı açlığa mahkûm
edildi, Sayın Derviş'in bir benzeri olan Cavello, Arjantin ekonomisinin başına
getirildi, bütçe açığı yüzde 1'lere çekildi, sübvansiyonlar kaldırıldı,
enflasyon yüzde 4-5'ler seviyesine indirildi, kamu bankaları elden çıkarıldı.
Gelinen nokta, yağmalamalar, iki haftadan değişen üç devlet başkanı,
ayaklanmalar. Ülkemiz de, üzülerek görüyoruz ki, Allah korusun, aynı ortama
sürüklenmektedir. IMF'ye verilen sözler
doğrultusunda, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri gibi yatırımcı kuruluşlardan
100 000'e yakın insan emekli edilecek. Arjantin, 27 Aralık 2001
tarihli basında çıkan haberlere göre, yağmaların önüne geçebilmek için herkesi
memur yapma çabasında, bizdeyse tam tersi. Türkiye için durum farklı
mı; hayır. Belki, daha kötüsü olacak, ama, aziz milletimiz, buna, hiçbir zaman
da fırsat vermeyecektir. Alınan borçlara, ilkokul
talebeleri gibi sevinir hale geldik. Bunların ne şekilde ödeneceğini,
kaynağının ne olacağını da bilmiyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; kamu yatırımlarının en önemli sorunu, ödeneklerin
yetersizliğidir. Bu yasa tasarısının 62 nci maddesinde, ödeneği bulunmayan veya
senelere sâri işlerde ihale yılı için yüzde 10 seviyesinde olmayan işlerin
ihaleye çıkarılamayacağı hükmünün konulması isabetlidir; ancak, ilk bölümde de
arz ettiğim gibi, bu rakamın yüzde 20 seviyelerinde olması daha uygun mütalaa
edilmektedir; ancak, ayrılmış olan bu ödeneklerin başka herhangi bir işe
transfer edilmeyeceği ve takip eden yıllarda yeterli ödenek verileceği
hususunun da teminat altına alınması şarttır. Ayrıca, bu işlerin bitiş
yılı kesin tespit edilmeli ve her sene, her ne sebeple olursa olsun, süre
uzatılmaları yapılmadan iş bitirilmeli ve ona göre ödenek verilmelidir. İhalelerin asıl ödenek
ihtiyacı, ihaleyi takip eden yıllarda artmaktadır. Bu nedenle, ihale yılı
ödeneği yanında, işin bitirileceği öngörülen süre içinde gerekli finansman
kaynağının temin edilmiş olması şartı aranmalıdır. Aksi durumda, işin ihaleye
çıkarılamayacağı, kanunda, kesin hükümler halinde yer almalıdır. Müteahhitler
tarafından verilecek olan fiyat teklifleri de, bu kesin şartlar doğrultusunda
verilmeli ve ileride doğabilecek tazminat hakları sıkıntısı ortadan kaldırılmalıdır.
İhaleyi takip eden yıllar
ödeneklerin bütçeye konulmaması yahut da ayrıldığı iş için kullanılmaması
halinde müteahhidin devletten nasıl bir talepte bulunabileceği, hangi
müeyyidenin uygulanması gerekeceği gibi sorular da tasarıda cevaplandırılmış
değildir. Bu durumda, anahtar teslimi ihalelerin anlamı kalmayacaktır. Her
türlü gecikme, devlete, ekonomimize, müteahhitlere ve bu sektöre kesinlikle
zarar verecektir. Bu nedenlerle, 62 nci maddenin (a) bendine "yıllar
itibariyle programlanmış ödenek dilimlerine idarece uyulmadığı takdirde, eksik
kalan miktarın güncelleştirilmiş tutarının yüzde 5'i oranında tazminat ödenir.
Ödenek dilimlerinin artırılmasında yıllık enflasyon nispetinde eskalasyon
yapılacağı esasına sözleşmelerde yer verilir" ibarelerinin eklenmesi
gereklidir. Diğer taraftan, yıllık
bütçe, Devlet Planlama Teşkilatı yatırım programı ve kurum yıllık yatırım
programları arasında bir eşgüdüm olması, gerçekten ihtiyaçlara cevap verecek
yatırım önceliklerinin sağlıklı olarak belirlenmesini de zorunlu kılmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıda klasik birim fiyat ve tenzilat sisteminden
vazgeçilerek, onun yerine, teklif birim fiyat ve anahtar teslimi götürü bedel
sistemleri getirilmektedir. Bu ihale sistemleriyle ilgili önemli konu,
ülkemizde yaşanan kronik yüksek enflasyon, beklenmeyen ve hükümetçe dahi
öngörülmeyen fiyat artışlarının, bu şekilde üstlenilmiş işlere olumsuz
yansımasıdır. Gerek anahtar teslimi gerekse teklif birim fiyat uygulamaları,
ancak sağlıklı ve güvenilir ekonomik ortamlarda istenilen sonucu
sağlayabilmektedir. Tasarının 62 nci maddesinin (c) bendine, bu anlatılanlar
dikkate alınarak, "anahtar teslimi veya teklif birim fiyatla üstlenilecek
projelerde işin yürütülmesi sırasında, enflasyon oranının hükümetçe belirlenen
hedef oranını aştığı tarihten itibaren, artışlar, aylık olarak proje bedeline
yansıtılır. Artışların yansıtılmasında TEFE ve TÜFE artış oranları esas
alınır" ilavesi yapılmalıdır. Tasarının 63 üncü
maddesinde, yerli danışmanlık ve yapım kuruluşlarımızı koruyucu düzenlemeler
olmalıdır. Bu düzenleme isteği, yabancı kuruluşların ülkemizde iş yapmalarını
engelleyici nitelikte değil, bunların, henüz ayağa kaldırılma aşamasında olan
yerli teknik danışmanlık firmalarımızla ortaklık kurmaları ve millî kuruluşlarımızın
yok olmalarının önüne geçilmesinin sağlanması olarak düşünülmelidir. Bu
nedenle, tasarının 63 üncü maddesi "eşik değerine bakılmaksızın, ulusal
kaynaklarla elde edilecek tesislerin ihalelerinde, sadece yerli istekliler
arasında ihale yapılması esastır; ancak, çok ileri teknoloji gerektiren ve söz
konusu teknolojinin yerli istekliler tarafından karşılanamayacağı durumlarda ve
idarenin isteğine bağlı olarak, ulusal kaynaklı projelerde de uluslararası
ihaleler yapılabilir. Bu durumda, yabancı isteklilerin yerli isteklilerle ortak
girişim kurmaları zorunludur. Ortakların yerli isteklilerce paylaşılan iş ve
bedeli oranında, söz konusu ortak girişimlere, teknik değerlendirme puanlarında
yüzde 15'e kadar avantaj sağlanabilir" olarak değiştirilmelidir. Bunu,
önerge olarak Başkanlığa intikal ettirdik; ancak, şu saate kadar gördük ki -diğer önergelerimizde olduğu gibi-
hiçbirine sıra gelmesi mümkün değildir. Eğer, vaktim olursa, son kısımda, bu
önergelerimden de çok kısa bahsetmek istiyorum. Halen yürürlükte olan
mühendislik, mimarlık, müşavirlik hizmetlerinin düzenlenmesi ve
geliştirilmesine ait esaslar, 8.12.1987 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da
paraleldir. Avrupa Birliği kuralları ve fiilî uygulamaları, Türk
mühendislerinin Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşımını engellemektedir
ve bizim sektörümüzü, bu şekilde, korumasız bırakmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının -birinci bölümünde bahsettiğim- 22 nci maddesiyle
ilgili bir değişiklik önergemiz vardı; yüzde 50 artışın yüzde 10'a indirilmesi.
Bu konuda, ben, şimdi, muhalefet şerhlerimizi de sizlere okumak istiyorum;
ayrıca, Sayıştayın da bu konudaki itirazlarını arz etmiştim. Şimdi, muhalefet
şerhlerimizi okuyarak, bu artışın yüzde 50 yerine, 0'a indirilmesinin, kısmen de
yanlış olduğunu sizlere arz etmek istiyorum; yüzde 5, 10 gibi olması lazım. Muhalefet şerhimizi arz
ediyorum: "1 - Kamu
ihalelerinde, yapım işlerinin mutlaka kesin ve uygulama projeleri yapıldıktan
sonra, anahtar teslimi, mal ve hizmet alımlarında ise, götürü bedel uygulanarak
açık ihale yapılması, 2 - Yapım ihaleleri ile
mal ve hizmet alımlarının, belli istekliler arasında davet usulü yerine açık
ihale usulü ile yapılması, 3 - İhalelerde uygun
bedelin yerine, avantajlı teklif sahibine ihale yapılması için somut ve kesin
kriterler getirilmediğinden, yapılacak ihalelerde adam kayırma ve çıkar
sağlamanın önüne geçilemeyeceği, 4 - Anahtar teslimi ve
götürü bedel uygulaması ile keşif artışlarının ve yeni birim fiyat yapımının
önüne geçilmesi mümkün olacaktır. Aksi takdirde, tasarı yüzde 50 keşif artışını
ihale tarihinde kabullendiği izlenimi vermekte, bu da bugünkü şikâyet konusu
olan yüzde 30 keşif artışına 20 puan daha ilave edilerek yüzde 50 keşif
artışına imkân sağlamaktadır. Böylece, tasarıyla hazinenin parasal bir
avantajı olmayacağı gibi, aksine ilave
bir külfetin altına gireceği tespitlerimiz vardır." Bu 4 üncü maddede, biraz
önce bir arkadaşımızın dediği gibi, sadece onlar değil, özellikle bizim,
evraklara bakarsanız, muhalefet şerhimizde bu vardır ve ilk bölümde de bu
özellikle arz edilmiştir. Bu değişiklik
önergesiyle, benim verdiğim önergede yüzde 10 olarak belirtilmişti; 0'a
indirilmiştir; ancak, hiçbir zaman, projelerin tamamının yüzde 100 olarak
belirtilmesi mümkün olmayacağı için, bu rakamın -biraz sonra da arz edeceğim-
yüzde 10 olmasında fayda var diye mütalaa ediyorum. 22 nci maddenin (d)
fıkrasının "Hizmet veya yapım sözleşmelerinde öngörülemeyen durumlar
nedeniyle orijinal proje veya iş tanımında yer almaması, ilk sözleşmeden teknik
veya ekonomik olarak ayrılamaması, ilk sözleşme bedelinin hiçbir şekilde yüzde
10 oranını aşmaması ve bu oranla ilk hizmet veya yapım işinin
tamamlanabileceğinin tespit edilmesi kayıtlarıyla, ek hizmet alımları veya
yapım işlerinin ilk yüklenicisine yaptırılmasının gerekli hale gelmesi"
şeklinde düzenlenmesinin uygun olacağı kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 52 nci maddede, belge eksiklikleri konusunda getirilmek
istenen uygulama yanlıştır. Eksik belgelerle başvurusu kabul edilen firmalar
ile diğerleri arasında haksız durum meydana getirilecektir. Sonradan yapılacak
belge tamamlama istekleri, hem içerik hem de süre açısından büyük haksızlıklara
neden olabilecek ve ihale komisyonlarına gereksiz ve istenmeyen suçlamalar
yapılmasına neden olabilecektir. Dünya uygulamalarında da, sonradan bilgi veya
belge tamamlama diye bir uygulama yoktur. Bu konuyla ilgili de önergemiz vardı,
tamamen maddeden çıkarılması şeklinde; tabiî ki, sıra gelmediği için gündeme
alınamadı. Daha önce arz ettiğim gibi, vakit kalırsa, onu da sizlere arz etmek
istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir diğer önemli konu da, kamu ihale kurulunun toplanmasıyla
ilgilidir. "Kurul, başkanının bulunmadığı durumda, ikinci başkanın çağrısı
üzerine, tam üye sayısı ile toplanır" ibaresi vardır. Başkan yoksa,
tamsayı olarak nasıl gerçekleşecektir; anlamak mümkün değildir! Ayrıca, "bu kurulda, eğer oylar eşit çıkarsa,
başkanın oyunun rengi dikkate alınır" denilmesi, birçok soru işaretini ve
tartışmayı da beraberinde getirir. Tasarının bu maddesini
okumak istiyorum: "Kurul, başkanın veya başkanın bulunmadığı durumda
ikinci başkanın çağrısı üzerine, üye tamsayısıyla toplanır ve çoğunlukla karar
alır. Oyların eşit olması halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunlukta kabul edilir."
Bir kere, tabiî, çelişki başta başlıyor, başkan olmadığı zaman sayı değişiyor
ve eşit çıkması da mümkün olmuyor. "Kurul üyeleri çekimser oy
kullanamaz." Üstelik çekimser oy da kullanamıyorlar, "Kurul üyeleri,
oy ve kararlarından sorumludur. İzin, rapor, görevlendirme veya boşalan üyeliğe
henüz atama yapılmaması hallerinde..." Yani, yine çok sayıda boşluk var,
bu, Komisyonda sonradan eklendi "...en az 7 üye ile toplanır" bu
başta yoktu. Tabiî ki, bu, makul bir konu olabilir; ancak, biraz sonra arz edeceğim,
kurul üye sayısının 10 olduğu düşünülürse -bana göre o da yanlış, sayının tek
olması lazım- burada bu kadar çelişkinin olması, biraz önce de arz ettiğim
gibi, uygun değildir; bunun tamamen çıkarılması gerekirdi. Salt çoğunlukla, tam
çoğunlukla toplanıp, sadece başkanın değil, üyelerin hür iradeleriyle ne karar
alındıysa, uyulmalıydı. Değerli arkadaşlarım,
kurulun üye sayısıyla ilgili (c) bendinde 9 kişiyle gelinmişti. "Kurumun
karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan..." Tamamını okumak istemiyorum:
Toplam 9 kişiydi, sonradan Bayındırlık Bakanlığı temsilcisi sayısı 2 yerine 3'e
çıkarılınca, toplam üye sayısı 10'a çıkarıldı. Bence, bu rakamın, eğer 7 az
görülüyorsa, diğer birimlerin de olması şart görülüyorsa, 9 olması uygundu. En
azından kurulların tek sayılı -9 rakamı- olması ve çekimser oy kullanamama
durumları da dikkate alınırsa, kararların çoğunlukla alınması uygun olurdu.
Böylece, sadece başkanın konumu da ön plana çıkarılmazdı. (DSP sıralarından
"Bu kadar yeter" sesi) Çok arzu ediyorsanız,
bırakırız. Rahatsız oluyorsanız dinlemezsiniz; çok konuşmak istiyorsanız, gelir
buraya çıkarsınız. Ben, kanun tasarısı üzerinde konuşuyorum, demagoji de
yapmıyorum. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Devam edin efendim, faydalanıyoruz... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Dinlemiyorsanız, dışarı çıkmayı öğrenin. MUSTAFA ÖRS (Devamla) -
Dinliyorsanız, teşekkür ederim Sayın Bıçakçıoğlu. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Aslan Polat'a bile tahammül ettik. MUSTAFA ÖRS (Devamla) -
Ben tahammül edilmeyecek bir adam değilimdir, sadece maddelerde konuşuyorum. En
ön sıraya oturup da ezbere kimseye sataşmıyorum. O işi görev olarak da
almıyorum değerli arkadaşım. HACI FİLİZ (Kırıkkale) -
Böyle laubalilik olur mu?! TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne
söylüyor Sayın Başkan?! Hakaret ediyor, niye müdahale etmiyorsunuz?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Hakaret etti. TURHAN GÜVEN (İçel) -
"Dahi" kelimesinin anlamını bile bilmiyorsunuz. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Ne kadar ayıp bir şey. Tasarıyla uzaktan yakından alakanız yok; hiç olmazsa
sözcüleri dinleyin, katkı yapmaya çalışıyor! Bu kadar fason çalışan bir Meclis
olabilir mi?! MUSTAFA ÖRS (Devamla) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Ne demek fason?! BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri... Sayın Örs, buyurun
efendim. MUSTAFA ÖRS (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ben, burada, millet adına, doğru bildiklerimi
anlatıyorum; görevim de bu. En ön sıraya oturarak, ezbere sataşmak gibi bir
görevim yoktur. Bu duyguda olanları da
milletin yüce takdirine arz ediyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, kurulda görev yapanların aylık ücretlerinin Maliye Bakanının
teklifiyle Bakanlar Kurulunda belirlenmesi konusunda çelişki bulunmaktadır.
Buna başka arkadaşlar da değindiler, üst sınır mutlaka konmalıdır. Sayın Başbakanın bir
dönem dile getirdiği "kurullara söz dinletemiyoruz" ibaresinden, daha
önce kurulan kurulların uygulamaları konusunda denetlenemedikleri anlamı
çıkmaktadır. Kamu ihale kurulunun uygulamaları, mutlaka, denetlenebilmelidir;
yani, hukukî boşluk oluşturulmamalıdır. Tasarının 67 nci
maddesinde "eşik değerler Bakanlar Kurulu kararıyla güncellenebilir"
ibaresi "güncelleşir" olarak düzenlenmelidir ve uygundur da. Eşik
değerin güncellenmesi, yerli firmaların korunması açısından önem arz
etmektedir. Bu güncelleme yapılırken, euro, dolar ve bunun gibi değerler
dikkate alınmalıdır. Tasarının geçici 5 inci
maddesinde belirlenen kamu ihale kurulu üyelerinden, Maliye ve Bayındırlık
Bakanlıklarının önereceği adaylar arasından seçilecek birer üyenin yedişer yıl
görev yapmaları, tecrübe ve intikal açısından uygun görülmektedir. Zira,
diğerlerinde beşer yıl olup, bunlar yedişer yıl görev yapacaklar ve
kendilerinden sonra gelecek diğer üyelerle daha uygun bir irtibat
sağlayacaklardır. Komisyonda, benim de -doğruları her zaman kabul ettiğimiz
gibi- kabul ettiğim maddelerden birisidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının anlattığımız önergeler doğrultusunda yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir. Türk inşaat sektörü, kötü yönetimler ve krizler
sonucunda yok olma noktasına gelmektedir. Bu sektörün canlandırılarak, yeniden
uluslararası ihalelerde yer almalarının sağlanması için, gerekli desteklemeler
mutlaka yapılmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Örs, 1
dakika içerisinde toparlayın efendim. MUSTAFA ÖRS (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Unutulmamalıdır ki,
yurtdışından alınacak taahhüt ve müteahhitlik işleri, ülkemize döviz olarak ve
katmadeğer olarak geri dönecektir. Değerli arkadaşlarım, 62
nci maddeye ek olarak da, yeni mezun olan mühendis arkadaşlarımız için, yıllık
60 milyar lira olan işlere girme avantajı sağlanmıştır. Bu, benim, komisyonda
da değerli arkadaşlarla beraber uygun gördüğüm bir konudur; ancak, önergeyle
gelen bu konu, devamında, sadece bir yıl geçerli olacakmış gibi geçti. 60
milyar lira çok az bir rakam, bu rakamın da biraz yükseltilmesi uygun
olacaktır. Değerli arkadaşlarım,
vaktim doldu, önergelerle ilgili önemli konularım vardı; ama, onlara, sürem
olmadığı için giremiyorum. Ben, önemli olanın
yönetimler olduğunu, bu memleketin dürüstçe yönetiminin esas olduğunu, burada
da fen kurullarının görevini yapması gerektiğini arz ediyor; özellikle beni
sabırla dinleyenlere teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Örs. Saadet Partisi Grubu
adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. SP GRUBU ADINA MEHMET
BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İhale Yasa
Tasarısıyla ilgili, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
ülkenin geleceğini ilgilendiren, hatta belirleyen tasarılar, Mecliste,
görüşülmeden, tartışılmadan, üzerinde konuşulmadan geçiyor, yasalaşıyor. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - 10 saattir konuşuyoruz. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Evet, 10 saat sadece... Geçen yıl yapılan İçtüzük
değişikliğiyle, bu vahim sonuç ortaya çıkmıştır. Temel yasa diyorsunuz.
Temel yasanın, yani çok önemli olan bu yasanın enikonu tartışılması gerekmez mi
değerli arkadaşlarım?! Siz ne yapıyorsunuz; sadece milletin temsilcilerinin
konuyu tartışmasını engellemiyorsunuz, aynı zamanda, Meclis Genel Kurulunda,
önerge verme yolunu keserek, yasa maddelerinin değiştirilmesini de
engelliyorsunuz. Naylon önergelerle doldurdunuz; temel yasa yapmanız yetmedi,
naylon önergelerle doldurdunuz. Peki, 2003 yılı başında yürürlüğe girecek yasa
için bu acele neden değerli arkadaşlarım? Ayrıca, burada yapılan
işlem şaibeli bir işlem oldu değerli arkadaşlar. Sayın Meclis Başkanvekili,
dün, bu Meclis tarihine geçecek, son derce ciddî, son derece tehlikeli, riskli
bir iş yaptı. Bu yasa tasarısı, temel yasa olarak gerçekten görüşülebilir mi
görüşülemez mi? Meclis, 330'luk nitelikli çoğunluk sağlamış mıdır sağlamamış
mıdır; bu, belli değildir değerli arkadaşlarım. Belli değildir; iddialar vardır
ve bu iddialar, araştırılmamıştır değerli arkadaşlar. Demokrasi açısından son
derece tehlikeli bir yere gidiyorsunuz. Meclisi, bürokrasinin noteri haline
getirdiniz; hem de, yerli, iç bürokrasi değil, yabancı bürokrasinin noteri
haline getirdiniz. Değerli arkadaşlarım,
enflasyon yüzde 90. Bu yasa, millete ne getirecek; açlığa, sefalete, yoksulluğa
ne getirecek?! Şunu mu diyeceksiniz: "Millet soyuluyordu, bu yasayla bunun
yolunu kesiyoruz." Bunu mu diyeceksiniz?! Bu yasanın genel gerekçesinde
saydamlık iddiası var; kamuoyundaki meşruiyeti sağlama, yolsuzlukları engelleme
iddiasıdır; ama, işin doğrusu bu değil. Bu yasa, ne saydamlığı sağlayacak ne de
yolsuzlukları engelleyecek nitelikte bir yasadır; bunu iddia ediyoruz. Gelsin
Sayın Bakan, Komisyon Başkanı, sizlerden biri, şu, şu, şu özellikleriyle
saydamlığı sağlayacak desin, biz de eyvallah diyelim. Yok böyle bir şey,
değerli arkadaşlarım. Tam tersi, siz, bu sulandırmaları sürekli yapıyorsunuz.
Demokratikleşmeyle ilgili düzenlemelerde de aynı şeyleri yaptınız. Anayasa
değişikliği yapıyoruz diye Türkiye'yi ve dünyayı ayağa kaldırdınız, geldiniz,
burada sulandırdınız değerli arkadaşlarım. Şimdi, uyum yasalarında aynı şeyleri
bekliyoruz; 159'da, 312'de, Terörle Mücadele 7-8'de, hep aynı şeyleri
yapacaksınız. Müphem, ne anlama geldiği belli olmayan kavramlar ve ifadelerle,
konuyu, maalesef, sulandırıyorsunuz. Kamu İhale Yasasında da
aynı durum söz konusu. Bu yasanın amacı, saydamlık ve yolsuzlukları engelleme
değildir kesinlikle; bu yasa, açık ve net söylüyorum, kamu ihalelerinin
yabancılara açılmasını sağlıyor, bunun için çıkıyor. (SP sıralarından alkışlar)
Daha önce istisna olan kamu ihalelerine yabancı firmaların katılmasını, bu
yasa, genel bir düzenleme haline getirmektedir; işin doğrusu bu. Bu bir
tercihtir değerli arkadaşlarım; çıkarsınız, biz, hükümet olarak böyle bir
tercih yapıyoruz, yabancıların kamu ihalelerine girmesinden yanayız dersiniz.
Bu bir tercihtir, seçenektir; kabul ederiz, etmeyiz; ama, millete doğruyu
söyleyin, milleti aldatmayın, yolsuzluklarla mücadele etmek için, saydam bir
yasa yapıyoruz... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon)
- Doğru söylüyoruz. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Hayır efendim; hiçbiri doğru değil. Değerli arkadaşlarım, bu
yasa, böyle bir yasadır. Bu nedenle, Avrupa Birliği konuyu yakından izlemiştir;
hatta, müdahil olmuştur bu yasanın hazırlanmasına. Sayın Karen Fogg, bunun için
çalmadık kapı bırakmamıştır; yalan mı söylüyorum?! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Yalan; doğru... MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - IMF bu yasayı, verilecek olan kredilere bağlamıştır. Benim burada hayret
ettiğim bir şey var, ibretle izlediğim bir şey var, bir konu var; siz,
milliyetçi kardeşlerim, siz, ulusalcı arkadaşlarımız, bundan niçin rahatsız
olmuyorsunuz? Demokrasi konusunda, hak ve özgürlükler konusunda, düşünce ve
ifade özgürlüğü konusunda, anadille yayın konusunda AB'den yapılan
müdahalelerde, Avrupa'dan yapılan müdahalelerde ayağa kalkıyorsunuz;
"bağımsızlığımız" diyorsunuz, "bizi bölecekler" diyorsunuz.
Peki, anadille yayın yapıldığında, düşünceler ifade edildiğinde bağımsızlık
elden gidiyor, Türkiye bölünüyor da, ülkenin tarımı, sanayii, finans sektörü,
kamu ihaleleri işgal edildiği zaman, memleketin, ülkenin bağımsızlığı elden
gitmiyor mu değerli arkadaşlar?! (SP sıralarından alkışlar) Evet, gitmiyor mu?!
Millet bunu size soracak. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Senin dediğin ters mantık... MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu işin farkında olmamanız mümkün değil. O
halde, sizi, kurşun askerler yapan, el kaldırma makinesi yapan nedir; geçici
olan iktidar mı, bizim bilmediğimiz başka sebepler mi var; bunu, lütfen, gelin,
burada söyleyin. Sonra, geliniz, bu işin
şekline bakınız. Anayasa değişikliğinden sonra dişe dokunur hiçbir iş
yapmadınız burada. Şimdi, Sayın Başbakan ABD'ye gidiyor. 10 milyar dolarlık
krediden söz ediliyor. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - 16 milyar... MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - O halde, Meclis geceli gündüzlü çalışsın, dayatma yasaları kabul
etsin. Bunu nasıl kabul ediyorsunuz değerli arkadaşlarım?! Bu Meclisi tehditle,
dayatmalarla yasa çıkaran bir Meclis haline getirdiniz; bunu hiç kimse yapmadı.
12 Eylülün Danışma Meclisi bile bunu yapmadı; tarihe geçiyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, Sayın Ecevit, Sayın Başbakanımız, ABD'ye çantasında bu yasalarla
gidecek; ama, bunlar da yetmeyecek. Türkiye'nin siyasî geleceğini ilgilendiren
başka tekliflerle de karşılaşacağız. Acaba, Sayın Başbakan ne diyecek; onu da
merak ediyoruz. Değerli milletvekilleri,
tekrar ediyorum; bu yasa, yolsuzlukların önlenmesini amaçlamıyor, saydamlık
getirmiyor. Bu yasada ne kamu yararı var ne de kamuoyu denetimi. Bu yasayı IMF
istiyor, ABD istiyor ve bu sebeple çıkarıyorsunuz; bunu, açık ve net söyleyin. Ayrıca, ulusal programda
belirtilenin ötesine geçiyorsunuz. Ulusal programda "İhale Kanununun
uluslararası standartlara uyum sağlanması" deniliyor; ama, siz, fazlasını
yapıyorsunuz. Uluslararası belgelerde, özellikle, Birleşmiş Milletler
Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonunun önerdiği kamu alımlarıyla ilgili
düzenlemelerde "ülkelerin kalkınma ve ekonomik durumlarına bağlı olarak
sınırlamalar getirilir" deniliyor. Siz, bunları da geçiyorsunuz; ama,
tabiî, Birleşmiş Milletler, artık göstermelik bir kuruluş haline gelmiştir.
Komisyonlarda, önemsiz ülkeler geliyor ve karar alıyor; o nedenle, alınan
kararlar da önemsizdir, kâğıt üzerinde kalıyor. Önemli olan, güçlülerdir;
Amerika Birleşik Devletleridir, AB'dir, bunların kararlarıdır. Önemli olan,
uluslararası siyasî ve ekonomik güç odaklarının sözcüleri olan IMF ve Dünya
Bankasıdır. Bunların dediklerine "evet" diyorsunuz. Güçlülerin
kararlarını buraya getiriyorsunuz ve bunu, yasa haline sokuyorsunuz; sonra da,
buna "demokrasi" diyoruz değerli arkadaşlarım. Gerçekten, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu dönem tarihini yazacak olan araştırmacılar, ileride bunu
yazacaklar değerli arkadaşlarım. Evet, gerçekten, tarihe kara bir leke
geçiriyorsunuz burada. Bu yasada karşılıklılık ilkesi yoktur; bu, bir
aldatmacadır. Evet, eşik değerlerin altındaki ihalelere yabancılar girmeyecek;
ama, bu eşik değerler çok komik düzeydedir; yapılan değişikliklerle de önemli
bir düzelme sağlanmamıştır, çok düşük seviyededir. Hele hele ülkelerin
kalkınmışlık, millî gelirleri hesaba katılırsa, bu rakamlar, gerçekten komik
rakamlardır. Eşik değerin üstündeki ihaleler için yerli istekliler lehine yüzde
15'lik fiyat avantajı getiriliyor; ama, bu da, her ülkede vardır ve yine,
gelişmişlik farkı göz önüne alındığında, bunlar da dişe dokunur avantajlar
değildir. Karşılıklılık ilkesi,
ciddî bir şekilde sorunludur. Kamu
İhale Kurulu... Yabancılar, bizim müteahhitleri engelliyorsa, bu tespit
edilirse, bunu, kim, nasıl tespit edecek; belli değil; onların bizdeki
ihalelere katılmasını engellemek için Bakanlar Kuruluna başvuracak. Şuraya
bakın, bu çekingen, korkak ifadeye bakın!.. Gerçekten bir yanlış mı yapıyoruz
acaba psikolojisi mevcut burada. Burada, bu cümle bile, bu tasarı acaba
beğenilir mi, beğenilmez mi endişesini ortaya koyuyor. Yani, amaç, IMF'ye
kendinizi beğendirmek. Tasarıda istisnalar
sayılıyor. Doğrudan üreticilerden alınan tarım ve hayvancılık ürünleri... İyi.
Savunma, güvenlik, istihbarat, silah, araştırma geliştirme projeleri, bunların
yazılımı, mühimmat, ve sair. Bu konular, bu yasaya tabi değildir diyorsunuz;
peki, bunun anlamı nedir; yasanın genel amacı açısından bu alanlarda yapılan
ihalelere yabancılar girebilecek mi? Mevcut İhale Yasası yürürlükten
kalkacağına göre, bu ihaleler nasıl yapılacak değerli arkadaşlarım? Bunu da es
geçmişsiniz. Bunların hiçbiri bu
yasada belli değil. Böyle bir istisna, yasanın yabancılara getirdiği iddia
edilen kısıtlamaları, bu kalemlerde -ki, bunlar önemli kalemlerdir- tamamen
ortadan kalkıyor; yani, bu alanlarda yabancılara bir avantaj geliyor mu,
gelmiyor mu belli değil. Bize göre, ihale dünyasında asıl kavga bu alanlardadır
değerli arkadaşlarım. Değerli milletvekilleri,
dev ihaleler buralarda yapılıyor. Bu alanlarda milyarlarca dolarlık ihaleler
yapılacak; ama, bunların nasıl yapılacağı belli değil. Strateji denilince,
sadece askerlik anlaşılmasın değerli arkadaşlarım. Birçok ülke, stratejik
alanlardaki ihaleleri yabancılara kapatıyor. Başka amaçlarla, sadece askerî
amaçlarla değil, örneğin kültürel amaçlarla. Japonlar mesela, mimarlık
alanlarında yabancıları almıyorlar; niye; kültürümüzün bir parçası olan
geleneksel mimarî bozulur diye. Sizin, böyle şeyler aklınıza gelmesi mümkün
bile değil... Değerli milletvekilleri,
Türkiye'deki kamu ihalelerinin en temel sorunu ihtiyaç konusudur. Bu yasa,
sadece ihale süreciyle ilgilidir. İhtiyaçların belirlenmesi, ihalenin
gerçekleştirilmesinde kamu yararı temel ilke olmalıydı. Yasanın ruhunda böyle
bir şey yok. Nükleer santral ihtiyaç mı, değil mi? Mesela, sosyal güvenlik
kurumları için yeni bir otomasyon gerekli mi, değil mi; burada bir kamu yararı
var mı, yok mu; bunlar ihale edilmeli mi, edilmemeli mi; bunu tartışmıyorsunuz. Ve kurullar ve
kurumlar... 1961 yılından bu yana ülke idaresi, yavaş yavaş kurum ve kurullara
terk edilmektedir değerli arkadaşlarım. Siyaset devre dışı ediliyor. Ne acıdır
ki, bunu, siz siyasetçiler yapıyorsunuz. 57 nci hükümet, üst kurul ve kurum oluşturmada,
gerçekten, bir rekora imza atmıştır. Yeni bir kurulla karşı karşıyayız. Bu
kurum, kamu ihale kurumu nasıl oluşuyor, ne iş yapacak?!. Elbette ilgili
maddelerde bunlar sayılıyor; ama, şimdiden ben soruyorum: Bu kurulda herkes
var, ama, sivil toplum yok. Sivil toplum örgütlerinden sadece TOBB ve TİSK var,
yani, işverenler var. Peki, işverenlerden iki kuruluş alınıyor; ama, işçiler
nerede? Hadi işçileri bıraktık; onların yaşamasına da gerek yok, söz hakkı
verilmez onlara. Peki, en önemlisi, işin sahibi olan mühendisler nerede? TMMOB
nerede, Türk Mühendis ve Mimar Odaları nerede değerli arkadaşlarım? (SP
sıralarından alkışlar) Devlet Planlama Teşkilatı nerede? Kim kimi denetleyecek
arkadaşlar? Sizi ya kandırdılar ya siz hep beraber milleti kandırıyorsunuz. Yeri gelmişken,
Türkiye'deki denetleme sistemiyle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum
değerli arkadaşlar. Bu denetleme sistemleri, denetleme mercileri meşruiyetini
nerden alıyorlar? Bürokrasi, işi yapıyor; bürokrasi, kendi kendisini denetliyor.
Türkiye'nin, demokrasi açısından, önümüzdeki dönemde ele alması gereken en
önemli konulardan bir tanesi de budur. Millete dayanan, millete hesap veren bir
denetleme sistemi, mutlaka ve mutlaka getirilmek durumundadır. Bu da, halkın
seçeceği bir başka meclis mi olur, senato mu olur denetlemeyle görevli; bu,
ayrıca tartışılacak bir konudur. Değerli milletvekilleri,
tasarıda "ilke olarak, amaç olarak, saydamlığı ve kamuoyu denetimini
sağlamak esastır" deniliyor. Hatta, tasarı lehine yapılan propagandalarda,
hep saydamlık, yolsuzlukları önleme amacı öne çıkarıldı; ama, tasarının hiçbir
yerinde, bu ilkenin hangi araçlarla hayata geçirileceği yazmıyor. Örneğin,
ihale de herkesin önünde yapılmıyor. Bunun izlenip izlenilmeyeceği belli değil.
Deniliyor ki: "Teklifleri değerlendirme dışı bırakılan istekliler, ihale
salonundan çıkarılır." Evet, müteahhit, tedarikçi veya hizmet sunucu,
inceleme talebinde bulunabilecek; ama, bu hem ihale aşamasında hem de inceleme
aşamasında kapalı kapılar ardında yapılacak. İşte, yolsuzluklara kapı açan çok
önemli bir yer... Kamuoyuna, meslek
kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine inceleme isteme hakkı getirilmiyor.
Hani, her şey açık, saydam, herkesin gözü önünde olacaktı?! Hani, bu yasa,
saydamlığı sağlamak, yolsuzlukları engellemek amacıyla çıkarılıyordu?! Bunların
hiçbiri doğru değil. Sizin böyle bir amacınız yok. Siz, fena halde denize
düştünüz, şimdi, yılana sarılıyorsunuz. Bu yasayı, IMF istediği
için çıkarıyorsunuz. Amaç, saydamlık, dürüstlük değil. Amaç, kamu ihalelerinin
yabancılara açılmasıdır; hatta, bu ihalelerde yabancılara avantajlar
sağlanmasıdır. Bu şekilde, Türk müteahhitlerini, mühendislerini, işçilerini
işsiz bırakıyorsunuz. Aynı işi tarımda yaptınız. Yine, IMF ve Dünya Bankası
bürokratlarının hazırlamış olduğu kararları burada yasalaştırarak, burada
ellerinizi kaldırarak, tütün üreticilerini, pancar üreticilerini aç bıraktınız,
daha da aç bırakacaksınız. Korkarım, siz, başka
işler de yapacaksınız. İhale Yasasını da, Tütün Yasasını da, Bankacılık
Yasasını da çıkarsanız, size, sadece bunlardan dolayı, kolay kolay 10 milyar
doları vermeyecekler. 10 milyar dolar ABD'nin kararıyla gelecek. Bunun için de,
Irak müdahalesine destek istenecek. Siz, bunu da yapmak zorunda kalacaksınız;
çünkü, uyguladığınız politikalarla ülkeyi uçurumdan aşağı attınız, eliniz
kolunuz bağlıdır. Şimdi, denilen her şeyi yapmak durumundasınız. Kendinizle
beraber milleti de, ülkeyi de batırıyorsunuz. Irak'ta çıkacak bir
savaş, ülkenin siyasî geleceğini de, ekonomik geleceğini de tehlikeye atacaktır.
Bunun en açık örneği, 1991 Körfez Savaşıdır. Bu savaştan sonra tırmanan terör,
10 000'lerce vatan evladının ölümüne sebep oldu, 10 milyarlarca dolar para
kaybettik. Sadece ambargo dolayısıyla kaybettiğimiz para, 35 milyar dolardır.
Demem şu ki, siz, saydamlık için, yolsuzlukla mücadele için bu yasayı
çıkarmıyorsunuz; siz, bunları yapmak zorunda olduğunuz için yapıyorsunuz, böyle
davranıyorsunuz ve sizin elinizde, ülke, felaketin içine, millet açlığa doğru
sürükleniyor. Yapmanız gereken, bir an önce, "biz bu işi yapamadık"
deyip, bu işi bırakmaktır. (SP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından
gülüşmeler) Gülmeyin değerli arkadaşlarım. Bu millete yapacağınız en büyük
iyilik budur... Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, yasa tekniği açısından da gerçekten komikliklerle doludur. 66 ncı
maddeyi lütfen bir okuyun. Anayasaya aykırı, mevcut İçtüzüğe aykırı. Deniliyor
ki "eğer bir değişiklik yapacaksanız, mutlaka bu yasa kapsamında
yapacaksınız, başka türlü yapamazsınız." Böyle bir yasa maddesi koyma hakkınız
yok ki. Sizin, telaşla, son zamanlarda çıkarmış olduğunuz yasaların tamamında,
yasa tekniği konusunda çok ciddî problemler var. Bir daha tekrarlıyorum:
Bu yasa tasarısında şeffaflık yok, kamu yararı yok, yolsuzluğu önleme araçları
yok, kamu denetimi yok. Esasen bu tasarının bir vizyonu, bir felsefesi yok;
aynen hükümet gibi. Bu hükümetin bir vizyonu, bir felsefesi yok. Yarın ne
olacak; bir sene sonra ne olacak; ülke nereye gidiyor; eğer Irak'a müdahale
edilirse ne yapacağız? Sayın Başbakan
diyor ki: "Umarım edilmez." Ya edilirse Sayın Başbakanım?! Ya
edilirse ne yapacağız? Bu ülkenin, bu hükümetin A, B, C planları, vizyonu,
felsefesi nerede değerli arkadaşlarım? (MHP sıralarından gürültüler) Şimdi kızıyorsunuz; ama,
bu hükümete, bu ülke nasıl emanet edilebilir değerli arkadaşlar?!. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Kızılacak bir şey söylemiyorsun!.. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Bu hükümeti oluşturulan partiler; yani, sizler, millete verdiğiniz
sözlerden hiçbirini yerine getirmediniz. Bu hükümetin yaptığı yanlışlıklarla
ülke ekonomisini batırdıktan sonra, şimdi, IMF ve Dünya Bankası ile
uluslararası güç odaklarının istediği her şeyi yapıyorsunuz. Ülkemizin
zenginliklerini, yok pahasına yabancılara veriyorsunuz; bu İhale Yasa Tasarısı
da bunun için çıkıyor; saydamlık maydamlık yok, milleti aldatmayalım değerli
arkadaşlar. Bu yapılanlar, asla dışa
açılma, serbest ve sağlam ekonomiye geçme değildir kesinlikle ve bu tasarının
iki tane amacı var; bir daha tekrar ediyorum sözlerimi bitirirken: Yabancılara
piyasayı açmak; bir şey demiyorum, bu bir tercihtir; ama, çıkacaksınız dürüstçe
diyeceksiniz ki, biz yabancılara açıyoruz. Efendim, saydamlık getiriyoruz,
yolsuzluklar düzelecek... Niye milleti aldatıyorsunuz?! Umuda kapılıyor bu
gariban millet. Hayır, bunu açıkça söyleyeceksiniz ve yabancılar geldikten
sonra neler olacak bunları da söyleyeceksiniz. İkincisi ve en önemli
amaç, 10 milyar dolardır değerli arkadaşlarım. Hükümet "10 milyarı alayım
da gerisi tufan" diyor. Gerisi gerçekten tufan değerli arkadaşlarım.
Elinizi vicdanınıza koyun, gerisi gerçekten tufan. Bu yasayı kabul ederek, bu
yasanın, tartışılmadan, bir günde geçmesini sağlayarak bu tufanı
hazırlıyorsunuz. Uyumlu olmak böyle olmaz değerli arkadaşlarım. Uyumlu olmak,
uzlaşma aramak böyle değildir. Muhalefetle uzlaşma böyle aranmaz, toplumla
uzlaşma böyle aranmaz. Hayır, teslimiyete, uzlaşma demeyin... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Kimse teslim olmadı. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Bunlar, oturulur, günlerce konuşulur, tartışılır sivil toplum
örgütleriyle. Siz, 200 000 mühendisi yok saydınız. 200 000 üyesi olan TMMOB'u
yok saydınız. Böyle bir toplumsal uzlaşma olmaz. Teslimiyet istiyorsunuz siz;
teslimiyetten başka bir şey değil bu sizin yaptığınız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
tamamlayınız. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım. 2 tane sloganla sözlerimi
bitiriyorum; bir zamanlar, bu ülkenin gök kubbesinde çınlayan 2 tane sloganla:
"Yaşasın, Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye" deniliyordu. Başka
bir şey daha deniliyordu: "Güçlü devlet, millî iktidar." ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Sen de desene. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Ama, nasıl; millî iktidar, güçlü devlet nasıl olunur; Atatürk'ün
kurduğu tam bağımsız Türkiye nasıl olunur; milleti refaha ulaştırarak, hak ve
özgürlüklerini garanti altına alarak mı, yoksa milleti açlığa mahkûm ederek mi,
hak ve özgürlüklerini budayarak, gasp ederek mi? ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Bunu, ezberden söyleyecek kadar bile bilemiyorsun. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)
- Evet, ben, tekrar ediyorum: Yaşasın Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye.
(SP sıralarından alkışlar) İSMAİL AYDINLI (İstanbul)
- Yine, takıyye yapıyorsunuz, takıyye... ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Kâğıda bakmadan söyleyemiyordun; ancak, oradan okudun. BAŞKAN - Beşinci Bölüm
üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının
birinci satırında yer alan "tedarikçi" kelimesinden sonra gelen
"ya da" kelimesinin kaldırılarak, yerine "veya" kelimesinin
konmasını arz ve teklif ederiz.
ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, 50 maddeye verilen önerge bu mu, söyleyin; 50 madde için
iktidarın verdiği önerge bu mu? BAŞKAN - Siz verseydiniz
Sayın Polat; yani biz ne yapalım, geleni okuruz. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Vallahi yazık! BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 794
sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının 63 üncü maddesinin yedinci satırında
yer alan "yararlanamaz" kelimesinin yerine
"yararlanamazlar" kelimesinin konmasını arz ve teklif ederiz.
ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Önergeleri geri çekiyorum Sayın Başkanım. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Çekmeyin, çekmeyin... Oylayalım. ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Sayın Polat dediği için geri çekiyorum. BAŞKAN - Önergeler
çekildi. Beşinci Bölümü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Beşinci Bölüm kabul edilmiştir. Oyunun rengini, 86 ncı
maddeye göre belirtmek isteyen iki arkadaşımı çağıracağım. Lehte, Sayın Masum
Türker?.. Yok. Aleyhte, Sayın Orhan
Bıçakçıoğlu; buyurun.(MHP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) -
Aleyhte konuşacaksınız, dikkat edin!.. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Hayırlı konuşacağım. BAŞKAN - Süreniz 2 dakika
efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Tamam Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1983 tarihli, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, biraz sonra,
kanunlar mezarlığındaki yerini alacaktır. Bayındırlık ve İskân eski Bakanımız
Sayın Koray Aydın, Haziran 1999'da, bakanlıkta yapmış olduğu açıklamada,
öncelikli yapacağı işin, Devlet İhale Kanununu değiştirmek olacağını
söylemişti. Bu gerçek ortadayken, hâlâ, muhalefet sözcülerinin hepsinin, bu yasa
tasarısını, IMF'nin dayatması veya Sayın Derviş'in isteği gibi kamuoyuna lanse
etmeye çalışmalarını anlamakta zorluk çekiyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Bu acele niye peki?! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Devamla) - On saattir, burada, Kamu İhale Yasası Tasarısından çok, ABD'den
-Allah'a şükür- Irak'a kadar, ne varsa, muhalefet sözcülerimiz dile getirdiler.
Ben, burada, oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın
Aydın'a, Sayın Akcan'a ve Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral Beye, bugün, bu
yasa tasarısına vermiş oldukları destekten dolayı, yapmış oldukları çalışmadan
dolayı, teşekkürlerimi, millet adına sunuyorum. 21 inci Dönem
Parlamentosunun çıkardığı 400 civarındaki yasa arasında, en önemlilerinden biri
de bu olacaktır. Muhalefet sözcülerimiz, bu yasa tasarısının, saydamlığına mı
karşılar; yoksa, rekabet ilkesi getiriyor, ona mı karşılar... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Gizlilik getirmesine karşılar. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Devamla) - ...eşit muameleyi getiriyor, ona mı karşılar; gizliliği getiriyor,
ona mı karşılar; kamuoyunun denetimini getiriyor, ona mı karşılar; anlamakta
zorlanıyoruz. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sivil toplum
örgütlerini unutma... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Devamla) - Ödeneği olmayan işlerin ihalesinin yapılamayacağını getiriyor. Ön
projeyle ihaleye çıkılma yasağını getiriyor. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Çıkılmaması, çıkılması değil... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Devamla) - Millet, neye karşı olduğunuzu, sizi anlamadı veya siz
anlatamadınız. Ben, bu yasanın,
milletimize, devletimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve bu yasa
tasarısına hayırlı bir oy vereceğimi söyleyerek, Yüce Heyetinize teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, sözcü, oyunun rengini belirtirken, bu tasarıyı anlayamadığı
anlaşıldı; onu da ben belirtmek isterim. BAŞKAN - Lehte, Sayın
Türker; buyurun efendim.. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 2 dakika efendim. MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum ve ilk söz olarak, bu yasa tasarısına
lehte oy vereceğimi belirtiyorum. Burada, biz, bugün,
sabahtan beri, kanun tasarısıyla ilgili çeşitli tartışmaları dinledik. Bu
tartışmaların temelinde, ayıklanınca, Türkiye'de, önemli bir değişime karşı,
büyük bir direnç olduğunun da işaretleri ortaya çıkacaktır; çünkü, bu yasayla
birlikte, öteden beri, yolsuzluk diye konuştuğumuz, en büyük haksızlıkların;
daha doğrusu, devlet eliyle rant dağıtmanın, sermaye birikimi oluşturmanın
yoluna son verilmektedir. Değerli arkadaşlar, 1936
yılında, Halide Edip Adıvar'ın yazdığı son romanın adı "Yol Palas
Cinayeti" dir. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Bakanlarınız nerede!.. Nerede bakanlarınız!.. Onu söylesene... MASUM TÜRKER (Devamla) -
Bu roman 1937 yılında yayımlanmıştır ve o günden bugüne, Türkiye'de, sermaye
birikimine, hakça bir düzenin olmamasından kaynaklanan tartışmalara yer
verilmiştir. Bugün, bu Yüce Heyet, bunu sağlıyor. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Bunu bir anlatın, hangi madde bunu sağlıyor Sayın Türker?! MASUM TÜRKER (Devamla) -
Eğer, biz, bu konuda geleceği yakalamak istiyorsak; eğer, biz, bu konuda,
yalnız belli bir grubun sözcüsü değil, tüm toplumun sözcüsü olmak istiyorsak,
bir yıl içerisinde, tartışılmaya, incelenmeye ve üzerinde fikir yürütülmeye
müsait olan bu tasarı üzerinde lüzumsuz, belli yerlerde yerimizde oturup
gülümseyerek değil, içinin hakkını vererek tanıtmak, yarını yakalamak hepimizin
görevidir; ama, tabiî ki, yarını yakalarken, belirli çıkarları kaybolanların ya
da belirli çıkarı kaybolanlar adına düşünenlerin buna "hayır" demesi,
rahatsızlık duyması mümkündür. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika
içerisinde toparlar mısınız efendim. MASUM TÜRKER (Devamla)
-Ama, ben inanıyorum ki, 21 inci Dönem olarak, Türkiye'yi yeni bir yapıya
kavuşturmaya başladığımız, dönüşüm ve değişim sağladığımız bir ortamda, eğer,
biz, yarını yakalarsak mutlu birer milletvekili olacağız. Buna muhalefetin,
iktidarın ihtiyacı vardır; çünkü, çok iyi biliyorsunuz ki, Türkiye'de,
milletvekili müessesesinin yanlış, doğru olmayan kamuoyu yoklamalarıyla güçsüz,
güvensiz gösterildiği dönemi yaşıyoruz. Bu, demokratik bir yapı içinde değişim
dönemini hazmedemeyenlerin davranışlarıdır. Eğer, biz, bunların bilincinde
olursak, vereceğimiz "evet" oyuyla, hayırlı bir iş yaptığımız
vicdanımıza, bizi yaratan Allahımıza borcumuzu ödediğimizi biliriz. Saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul
edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun efendim. Gündemde yer alan 795
sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz. 8. - Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/931)
(S. Sayısı: 795) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu 795 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulun 3.1.2002 tarihli 46 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince,
İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının tümü
üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmalar 20'şer dakika,
kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde, gruplar, hükümet ve
komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika olması; Maddeler okunmaksızın,
sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin
kabulü halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması, (1) 795 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bölümler üzerinde
komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 2'şer önerge verebilmesi
kabul edilmişti. Bu karar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminin iç kapağında da yer almaktadır. Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; Saadet Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Fırat; şahısları adına, Sayın
Aslan Polat, Sayın Nihat Gökbulut, Sayın Masum Türker ve Sayın Sacit Günbey. İlk söz, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kabataş'a aittir. Buyurun Sayın Kabataş.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL
KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türk
bütçe sisteminde, kamu finans yönetiminde çok özel bir yeri olan, Türk kamu
harcama sisteminin çok önemli bir altyapısını oluşturan ihale sistemi üzerinde
yoğun bir tartışma ve çalışma gündemindeyiz. Bu tasarı, Devlet İhale Kanunu
diye bilinen 2490 sayılı kanunun, daha sonra, çok eski olmayan bir dönemde,
1983'te yenilediğimiz 2886 sayılı Kanunun getirdiği sistemin yerini alacak, iki
parçalı, iki bölümlü bir sistem içeriyor. Genel Kurulun biraz önce
kabul ettiği Kamu İhale Kanunu Tasarısı, ihale sisteminde bugün yer alan ana
hükümleri, temel hükümleri, ihalenin hazırlığı ve sözleşme aşamasına
getirildiği tarihe kadar, aşamaya kadar olan işlemleri düzenliyordu. Bu
tasarıyla sistemi ikiye ayırıyoruz. Yüce Meclis, bu aşamayı; yani, daha önce
kabul edilen tasarıyla, ihale sistemiyle ilgili düzenlemeleri bir tasarı
içerisinde düzenledi; ihalelerin sonucunda hazırlanması, imzalanması ve
uygulanması esas olan sözleşmelerle ilgili hükümleri de ayrı bir tasarı halinde
hazırlayarak, Yüce Heyetin gündemine getirdi. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıların gerisinde ne var; Türkiye, niçin ihale sisteminden rahatsız,
Türkiye'yi bu tartışmaların içerisine taşıyan argümanlar neler, bunların doğru
teşhis edilmesi ve değerlendirilmesi ihtiyacı var. Türkiye, son yıllarda kamuda,
devlette harcamaların hızla yükseltildiği, büyütüldüğü, bütün iddiaların
aksine, yeni bir dönem yaşıyor. Kamuda harcamaların yükseltilmesi, kamudan daha
çok kaynak ayrılması, bu ihalelerle ilgili, alımlarla ilgili ciddî yolsuzluk,
şeffaf olmayan uygulamalar iddialarını gündeme getiriyor. Dünya Bankasının
tespitlerine göre, Türkiye'de yaratılan toplam kaynakların yüzde 56'sını kamu
kullanıyor. Türkiye'nin konsolide kamu bütçesi, yaratılan her 100 liranın 56
lirasını devlet kullanıyor. Bu oran, dünyada eşi benzeri olmayan bir oran ve bu
oranla bağlantılı olarak dünyada çok prestijli, çokuluslu bir denetim
firmasının Türkiye ile ilgili yaptığı bir incelemede ortaya koyduğu çok ilginç
bir sonuç var; Türkiye'de kamunun kullandığı kaynakların çok önemli bir kısmı,
şeffaf olmayan, olumsuzluk çağrıştıran bir görüntü sergiliyor. Bu, güvenilir
bir uluslararası kuruluşun tespiti ve bu rakamın boyutu, Türkiye'de toplanan
yıllık vergi gelirlerinin üçte 1'inden daha fazla, yüzde 36'sı oranında bir
kaynak, bir şekilde, sorgulanabilir, açık, net kullanımdan uzak bir yapıda
yönetiliyor, harcanıyor. Bütün bunlar, son
günlerde, son yıllarda hızla büyüyen ve kamuoyunda herkesin kafasında istifham
yaratan bu yolsuzlukların boyutu ne, bu yolsuzluklarla Türkiye daha ne kadar
yoluna devam edecek sorularını gündeme getiriyor. Bu, işin, gerçekten, Türk
sistemiyle ilgili hukukî altyapısında sorunlar olduğunu, yönetiminde sorunlar
olduğunu ortaya koyan bir tablo. Ancak, olayın bir başka
boyutu daha var. Türkiye'de, kamunun, sadece "yatırım" adı altında
2002 yılında harcayacağı kaynak 15 katrilyon Türk Lirası. Bu 15 katrilyon,
işte, üzerinde çalışmakta olduğumuz harcama, daha doğrusu, kamu ihale sistemi
içerisinde, devletin kasasından birilerine aktarılacak kaynağın tutarı. Bu kaynak,
bugünkü yapı içerisinde, çok büyük ölçüde, Türk sistemine dahil müteahhitlik
sektörü tarafından kullanılıyor. Harcayanı devlet ve bu işleri yapanı da, millî
kuruluşlarımız çoğunlukla. Uzun zamandır,
Türkiye'nin gündeminde yabancı taahhüt sektörü, Avrupa Birliği üyesi olan
kuruluşların müteahhitleri ve uluslararası sermayenin Türkiye'deki
temsilcileri, Türk pazarını, hızla, uluslararası standartlar dediğimiz, Avrupa
standartları dediğimiz sisteme taşımaya çalışıyorlar. Burada da diretiyorlar.
Bu diretimin, bu anlatımın sözcülüğünü yapan da, IMF programı içerisinde,
önümüzde herkesin bildiği, hükümetin de imzasını taşıyan, Sayın Derviş'in de
imzasını taşıyan ek niyet mektubu. Bu ek niyet mektubunda, bu tasarının zamanı
da belirtilerek yasalaşması gerektiği konusunda hükümetin açık, net taahhüdü
var, IMF'nin de takip ve ısrarı var. Bu ısrarın gereği olarak bu tasarıyı bugün
görüşüyoruz ve bu tasarının bu Mecliste, bu aşamada, tartışmalardan uzak ve
saati de belirlenmek suretiyle onaylanması gerekiyor. Yapılan, bir ev ödevi;
bunu ifade etmek istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin bu konuda bir
yenileşmeye, bir serbestleşmeye, bir şeffaflığa ihtiyacı var; ama, bu tasarı bu
şeffaflığı getiriyor mu, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
yeteri kadar tartışıldı mı; hepiniz vicdanınızla karşı karşıya gelirseniz ve
hesabı yaparsanız böyle olmadığı sonucuna benim gibi varırsınız; çünkü,
böylesine önemli, bu kadar uzun bir tasarıyı, bir günlük bir seansta temel
tasarı olarak görüştük. Tasarı, bütçenin çok temel bir tasarısı olması rağmen,
bütçeyle bağlantısı 100 üzerinden 80 olmasına rağmen, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bile görüşülmedi, tali komisyon olarak geldi. Burada teşkilatlar
kuruyoruz, maaşlar tespit ediyoruz, kadrolar veriyoruz, unvanlar veriyoruz; bu,
tam anlamıyla malî sistemin bir temel tasarısı olmasına rağmen, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmedi. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Türkiye'yi, küçültme iddiası, şeffaflaştırma iddiası altında büyütmeye
devam ediyoruz. Bakınız, bize, Avrupa Birliği kurumlarının dayatması sonucu
olarak bir Kamu İhale Kurumu oluşturtuluyor. Doğrudur, biz, bağımsızlıktan,
şeffaflıktan ve bu harcamalarda hesap verilebilirlikten yanayız. Kime verecek
hesabı; ilke şudur: Dünyada kamu adına yapılan harcamaların hesabını, kamu
adına milleti temsil eden kurumlar, parlamentolar alıyor. Hesabın parlamentoya
verilmesi lazım. Şeffaflığın ölçüsü, şeffaflığın uygulanabilirliğinin
sonuçlarını dünyanın her ülkesinde parlamentolar izliyor ve alıyor. Bu
tasarıyla getirilen sistemde parlamento yok, parlamentoya hesap vermek yok;
alıştığımız, bildiğimiz, artık, şablon haline getirdiğimiz idarî ve malî
özerkliğe sahip, dokunulmaz, yeni bir kuruma vereceğiz. Bizim adımıza, millet
adına, böylesine bir bürokratik organizasyon bu işi yapacak. Değerli arkadaşlarım,
nasıl yapacak? Bugün bu yapılmıyor mu; bir ölçüde yapılıyor. Bugünkü harcama
sistemi içinde, ihaleleri, Maliye Bakanlığı denetliyor. Maliye Bakanlığının
denetlemesi, ciddî, güvenilir, inanılır bir denetlemedir. Büyük ihaleler,
önemli ihaleler Maliye Bakanlığının vizesinden geçer; malî kontrolün bir
parçasıdır. BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yine geçiyor. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Doğrudur, yine geçiyor; ama, bu kurul ne işe yarayacak; o noktaya gelmek
istiyorum. Tabiî, Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına da ihale sözleşmelerini Sayıştay tescil ediyor, inceliyor,
değerlendiriyor. Bütün bunlar devam ediyor, biz, şimdi, arada, bütün bu sisteme
dokunmadan, yeni bir organ yaratıyoruz; Kamu İhaleleri Kurumu. Peki, hani
küçülecektik devlette? O zaman, diğer benzeri ülkelerde olduğu gibi, her şeyden
bu kurum sorumluysa, Sayıştayın fonksiyonu ne olacak, Sayıştayın ilgili
birimleri ne olacak, Bütçe Genel Müdürlüğünün bu işlerle görevli organları ne
olacak? Biz, artık, hepsini bir arada istiyoruz; çünkü, küçülmek aklımızdan
geçmiyor. Birisi bize diyor ki "dünyada böyle bir kurum var, siz de
kurun." Kuruyoruz. Peki, dünyada, acaba, o ülkelerin Sayıştayları ne iş
yapıyor, o ülkelerin Maliye Bakanlıklarının da böyle fonksiyonları var mı;
bütün bunlara bakmıyoruz. Bizim elimizde bir şema var; şemaya bakıyoruz, şemaya
göre de kurumları oluşturuyoruz. Değerli arkadaşlarım,
başka bir şey daha var: Bakıyoruz; bu kurul ne yapacak; bu kurul bir dilekçe
komisyonu, şikâyeti olan bu kuruma gidecek. Peki, bu şikâyetçilerin
şikâyetlerini bu kurul sonuçlandırabiliyor mu; hayır. Bu kurul, anlatım olarak,
bağımsız, lâyüsel, dokunulmaz, kimseden emir almaz; ama, Türkiye'de idarî
işlemlerin tümünün, Anayasaya göre yargı denetimi dışında kalması mümkün mü?
Başka ülkelerde de bu sistem var mı? Siz, kurul olun, bakan olun, bakanlık
olun, ne olursanız olun, aldığınız her karar, idarî yargının denetimine tabi. Acaba, sadece bu
şikâyetleri incelemek ve bir dilekçe komisyonu mantığıyla çalışacak bir kurum
için böylesine iddialı hedefler ortaya koymanın sistem açısından bir mantığı
var mı; pratikte yok. 10 insan; kaç tane daire kurulacak, kaç tane kadro
alınacak, kaç lira ücret verilecek, nasıl çalışacak?.. Bütün bu çalışmalardan
sonra da, dilekçe sahipleri, oradan sonra da yargıya gidecek, yargı da, son
sözü söyleyecek. Bütün bunlarda şeffaflık nerede oluşuyor, hesap verilebilirlik
nerede; ben, doğrusu, tümüyle çözebilmiş değilim. Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, sistemin bütünlüğünü korumak lazım. Bir ölçüde, bu tasarı, sistemi
konsolide ediyor; yani, kamudaki tüm ihale sistemiyle yapılacak harcamaları
buradaki temel esaslara bağlıyor, ama, çok önemli uygulamaları da sistemin
dışına taşıyor. Bakınız, bugün Türkiye'de,
özelleştirme kapsamında yapılan ihaleler, yap-işlet-devret modeli kapsamında
yapılan ihaleler ve devlet taahhüdü içeren yurtdışı kredilerle finanse edilen
ihaleler bu sistemin dışında kalıyor; çünkü, biz, sistem üzerinde gerçekten
çalışmış, fikir imal etmiş, sistemi bir bütün içinde ele almış değiliz.
Türkiye'de, şu ana kadar yapılmış yaklaşık 8-10 milyar dolarlık, dış
finansmanla, dış kaynakla finanse edilmiş, yükümlülükleri kamuya ihale olarak
yansımış uygulamalar var ve bu, devam edecek. Buralarda şeffaflık nasıl
oluşuyor, ihaleyi kim yapıyor, kamu adına bu hesabı kim soruyor; bunları
bilmiyoruz. Yap-işlet-devretle oluşturduğumuz milyar dolarlık yükümlülüklerimiz
var ve burada devam edip etmeyeceğimizi bilmiyoruz. Özelleştirme kapsamında
milyar dolarlık varlıklarımızı satacağız veya birtakım şeyleri alacağız. Bütün
bunlarla ilgili, bu tasarıda hiçbir temel ilke yok. Peki, bunlar, kamunun
kaynağı değil mi? Bütün bunların olabilirliğini, yapılabilirliğini,
fiyatlarını, açıklığını, şeffaflığını, gizliliğini, eşitlik ilkesine uyma
açısından ilkelerini kim sorgulayacak? Onlar, bahsi diğer. Onların bahsi diğer
olmaması lazım. Çünkü biz, bu tasarı üzerinde, gerçekten bizim düşündüğümüz
anlamda bir bütünlük, bir emek ve bizim özgüvenimizi yansıtan ilkeleri
yansıtmak, bulmak ve buraya taşımak isteseydik, bunları yapardık; ama, iş, bir
anlamda ev ödevi yapmaktan öteye bir ciddiyet taşımadığı için, bütün bunları bu
tasarının içine koymadık. Şimdi ayaküstü, üzülerek görüyorum, elden ele
kağıtlar dolaşıyor, Sayın Başkan dahil, birtakım önergeler okutuluyor, bunlar
ne anlama geliyor, neyi değiştiriyor, neyi kaldırıyor, neyi düzeltiyor;
hepimiz, biraz da, hayretle izliyoruz. Sahiden ne değişiyor?! Bunları
imzalayanlardan başka ve bir de komisyon ve hükümet adına el kaldıranlarda
başka ne anlama geldiğini Sayın Genel Kurul ve değerli üyelerimiz
izleyebiliyorlar mı? Biz, kanun yapıyoruz. Bu tasarıya "evet" veya
"hayır" diyerek işlerlik kazandırıyoruz. Yani, işin, zaman boyutu
dışında fazla bir ciddiyeti olduğunu, maalesef, ifade etmek mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyla getirilen sistem, ihale sistemi, kendi içinde önemli; ama, amacınız,
Türkiye'de ekonomide yolsuzluklarla mücadele ve çağdaş değerlere uygun bir
yatırım yönetimi, ihale yönetimiyse, bunu, yasalarla bir ölçüde sağlamanız
mümkün, ama, çok büyük ölçüde sağlamanız mümkün değil. Bu işin bir yönetim işi
olduğunu, bir kamu yönetiminde standartları yükseltmek ve etkinliği artırmak
meselesi olduğunu anlamamız gerekiyor. Ne olacak yani, önyeterlik ihalesi
yapacağız; ihalenin kendisini doğru yapamıyorsak önyeterliğini doğru mu
yapacağız yani? Bunu yapacak idareler, bunların güvenilirliği, bunların etik
değerlerinin yüksekliği ve bunların işlemleri açısından sistemin hesap
verilebilir bir yapıda oluşması çok daha önemli. Kanunlara istediğimiz her şeyi
yazabiliriz; bundan kolay, bundan daha da basit bir iş yok; ama, uygulamanın ne
olduğu ve bu uygulamanın nasıl izleneceği, nasıl denetleneceği, nasıl hesap
verilebilir, nasıl şeffaf bir yapıda götürüleceği meselesine gerçekten kafa
yormuş değiliz. Bunlar her yerde var. Bakın, burada yeni
kavramlar üretmişiz. Bunlar, tercüme kavramlar, birtakım ülkelerin
kanunlarından... İşte, şeffaf olacak, rekabeti öngörecek, saydam olacak vesaire
vesaire... Bunlar, gerçekten, hepsi, pek çok ülkede inanılarak sisteme monte
edilmiş uygulamaların bize tercüme olarak yansımasıdır. Bunların nasıl
işleyeceği, kimlerin hangi kadrolarla bunları işletebileceği konusunda, bu
tasarıda, üzülerek görüyorum ki, hiç bizim bir katkımız yok, sadece, bir
şablonu, bir şemayı aldık ve bir takvimi işletiyoruz ve bunu da yürürlüğe
koyacağız ve hep beraber göreceğiz 2003'ten itibaren Türk kamu sisteminde bu
ihaleler nasıl yapılacak, bu şeffaflık nasıl sağlanacak. Değerli arkadaşlarım, iki
temel kurumu zedelemememiz lazım. Bizim sistemimizde gelenekler var. Maliye
Bakanlığının malî kontroldeki rolünü güçlendirmiyoruz, öldürüyoruz. Bütün
dünyada Sayıştay, Meclis adına, millet adına bu işlerin hesabının sorulmasında,
izlenmesinde ve denetlenmesinde temel fonksiyon icra eden kurumdur ve Sayıştay
aracılığıyla da Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin kaynaklarının doğru,
yerinde, açık, net, şeffaf, verimlilik içinde ve rekabet ilkelerine uygun
kullanılıp kullanılmadığını sorgulamak hak, yetki ve görevine sahiptir. Bütün
bu tasarının özünde bu ilişkiyi öne çıkaran, bunun altını çizen hiçbir yaklaşım
yok değerli arkadaşlarım. Aklımızda ve fikrimizde, sadece Avrupa Birliğine uyum
adına, onlardan buraya tercüme yoluyla aktardığımız ilkeler var; ama, unutmayalım
ki, Avrupa Birliğinin aklından geçen, Türk pazarına girmektir. İddianın ve
ısrarın gerisinde olan budur; ama, burada, mütekabiliyet yoktur değerli
arkadaşlarım. Eşik değer olarak getirdiğiniz 17,5 trilyon, kimi ve nasıl
koruyacak? Değerli arkadaşlarım,
bizim de çok gelişmiş bir dış müteahhitlik sektörümüz var. Bu tasarıda, acaba,
kendi müteahhitlerimizin de önünü açacak hiçbir yaklaşım, hiçbir arayış var mı;
olması gerekmiyor mu? Biz de, bu rekabetçi sistemin içinde, kendi varlığımızı,
kimliğimizi koruyacak ilkeleri burada telaffuz etmek durumunda değil miyiz?
Avrupalı bize bunu diretirken, acaba, biz de, onlara, bir karşı diretme içinde
olacak durumda değil miyiz? Dünya Bankasının, buradaki, herkese akıl satan
uzmanları bunu görmüyor mu? Benim vatandaşımın, bırakın işçimin, müteahhidimin
bile Avrupa kapısından geçmek için vize almakta bile blokajı var, vize engeli
var. Bütün bunları, bir şekilde, bir denge içinde müzakere etme ihtiyacında
değil miyiz; mutlaka, müzakere etme ihtiyacı içindeyiz. Dolayısıyla, şeffaflık
adına, kavramlar adına, sloganlar adına önümüze getirilen metni tartışırken,
çeşitli boyutlarını, farklı boyutlarını, mutlaka, birlikte değerlendirme
ihtiyacımız var idi... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim,
bir dakika içinde toparlayınız. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bu ihtiyacı, bu
gerekliliği yerine getirmeden, bu tasarıyı, bir şekilde, işimizi tamamlamış
olmak, takvime uymuş olmak adına getirdik, gündeme koyduk. Yine de, temel
yaklaşımı içinde doğrular vardır. Biz, bu doğrularla birlikte, daha sonra da,
benim ifade etmeye çalıştığım ilkeler içinde düzeltilme şansı doğacağı
temennisiyle, beklentisiyle, her şeye rağmen, hayırlı olmasını diliyorum ve
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kabataş. Saadet Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET
ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının geneli üzerinde Saadet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyeliğinin yanı sıra, IMF ve Dünya Bankasıyla
yaptığı görüşmelerde vaat edilen Kamu İhale Yasa Tasarısını ve Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu Tasarısını görüşüyoruz. Aslında, bu iki kanunun birbirinden
farkı yok, niçin ayırdıklarını da bilmiyorum; çünkü, bu kamu ihale yasasında ne
yapıyorsanız, neticede, bunu bir sözleşmeye bağlıyorsunuz. Bu, buna bağlı bir
hadisedir, burası doğru ise o da doğrudur, bu yanlışsa bu da yanlıştır. Tabiî, Türkiye'nin
önündeki en önemli birinci tehdit, bize göre, yolsuzluklardır. Yolsuzluklar,
baştan aşağı tüm sistemi tehdit eder hale geldi ve bugün, en küçük ruhsat alma
işinden başlayın, kredilerin tahsisine kadar yolsuzluklarla karşı karşıyayız.
Artık, yolsuzluk, sanal boyutta devam ediyor. Değerli arkadaşlar,
yolsuzluklar sadece ihalelerde mi oluyor; hayır. Bakınız, Millî Güvenlik
Kurulunda yaşanan tartışma sonrası ekonomik krizde 3,2 milyar dolar zararla
milletin cebinden çıkan para nedir? 21 Şubat krizinde Türkiye'nin yaşadığı 3,2
milyar dolar zarar da bir çeşit yolsuzluktur, Türkiye ekonomisi için bir
felakettir ve dalgalı kur sistemine geçmeden bu kadar dövizi satın alan
kişilerin mutlaka açıklanması lazım. Hep soruyoruz, diyorlar ki, ticarî sırdır,
bu konuyu, sadece Başbakana, sorarsa, söyleriz; bunun dışında bir açıklama
yapmamız mümkün değil. Peki, bu krizden önce döviz alanlar çok mu akıllıydı,
yoksa, birileri mi haber verdi? İşte, şeffaflık savunuluyorsa, yolsuzluklara
karşı ciddî mücadele verdiklerini iddia edenlerin, bu tasarıyı getirenlerin,
mutlaka, bunları ortaya koyması lazım. Değerli arkadaşlar,
bozulma, kişilerden mi, yoksa, mevcut yapıdan mı kaynaklanıyor; buna bir bakmak
lazım. Bize göre, sistemden kaynaklanıyor. Ancak, yapısı suiistimale uygun olan
kişiler de bu durumu kullanıyorlar. Bir süre haksızlıklara direnenler olsa
dahi, sonra, alabora oluyorlar ve sistemin kontrolüne giriyorlar. Bu sistem nedir;
devletin, piyasadaki paranın yüzde 60-70'ine sahip olmasıdır. Parayı veren
devlet, tahsil eden yine devlet... Tabiî, ruhsatı, teşviki veren,
kredilendirmeyi yapan da devlet olunca, denetim de devletin elinde olunca,
krediyi verenler de denetlemeyi yapınca, bu işler, hep, karma-karışık hale
geliyor. Maalesef, hükümet de bu
yolsuzlukların içerisindedir. Hükümetin içerisinde dürüst insanlar da var;
ancak, hükümetin kendini yolsuzluklardan arındırdığını zannetmiyorum;
kendilerini aklayamazlar da... Televizyon ekranlarında "yolsuzlukların
üzerine gidiyoruz" demeçlerini izlemeye devam ediyoruz; ama, sokağa çıkıp
sorduğumuzda, hükümetlerin yolsuzlukların içerisinde olduğu görüşü ağır
basıyor. Vatandaşın vicdanında, hükümet, yolsuzlukların içine batmıştır.
Türkiye'nin bütçesi yaklaşık 60 milyar dolardır; batık bankalar, borsa krizi,
Millî Güvenlik Kurulu krizinin toplam maliyeti 40 milyar dolardır. Millete
harcanacak para çarçur edilmiş, birilerinin cebine girmiştir. Değerli arkadaşlar,
denetim mutlaka özekleştirilmelidir. Doğrudan siyasî otoritenin hâkim
olabileceği yapı kırılmalı; ancak, Sayıştay denetimi dışına da
çıkarılmamalıdır. Denetimden kaçırılmamalıdır. Bu tasarılarla, denetimden kaçılıyor
ve kaçırılıyor. Bakınız, kamu
bankalarının görev zararlarının 15-20 milyar dolar olduğu açıklandı. Görev
zararına neden olan bankalarda bu batık krediler nedir, kime verilmiştir? Bu
görev zararı özel bankaların 2 katı olduğuna göre -3-4 kişinin koluna kelepçe
takmakla, bazılarını içeri almakla bu işin çözülmediğini görüyoruz- peki, bu
krediler, kime, ne kadar, kimin vasıtasıyla verilmiştir? Bunlardan,
götürdüklerine karşılık geriye ne alabildiniz; bir hiç!.. Yapanın yanına kâr
kalıyor. Bakınız, kurtarılacak bankalarla ilgili yeni bir kanun tasarısı
getirmeye çalışıyorsunuz. Bu, kurtarılacak bankaların kârlı işleri var; onları
satıp, parasını bankalarına koysunlar; kendileri satmıyorsa, devlet bunları
sattırsın, götürdüğü parayı yerine koysun. Kamu ile yapılan işlere
bir göz attığınız zaman; örneğin, Emlakbankı göz önüne alalım. Bakınız, o
kuruma iş yapan müteahhitlerin hepsi, Türkiye'nin en büyük müteahhitleri olmuş;
ama, Emlakbank batmış, trilyonlarca lira zarara uğramıştır. Ayrıca, çok
kıymetli gayrimenkullerinin çok cüzi kiralarla belli şahıslara uzun yıllar, 49
yıllık, 99 yıllık sürelerle kiralandığını görüyoruz; yani, burada büyük bir
peşkeş söz konusu. Petrol Ofisinden, Mersin'den bir akaryakıt nakliyesi
yapılıyor; Diyarbakır'a gidinceye kadar, bir bakıyoruz ki, yolda tırtıklanmış!
Gemilerle giden fuel-oil hortumlanmış! Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı yurt
dışında şirketler kurmuş, batırmışlar. Bir Özelleştirme İdaresi var ki, zaten,
o, evlereşenlik! Kendi bakanı ifade ediyor ve "Özelleştirme İdaresi bir
fiyasko olmuştur" diyor. Tekel, işte Tütün Yasası yeni görüşüldü, sigara
üretecek yerde özel sektöre çanak tutuyor; elinde tuz kalmadı, içki kalmadı,
sigara kalmadı; ama, Eskişehir Yolunda ikiz kuleleri orada dimdik duruyor. Bu,
neyin nesidir, bu israfın önüne nasıl geçeceğiz? Tabiî, burada, nasıl iflah
olacağımızın da ortaya konulması lazım. Değerli arkadaşlar,
depremde de altyapı ihaleleri şeffaflıktan uzak olarak yapılmış ve maalesef,
denetimden kaçırılmıştır. Devlet Hava Meydanlarının ihalelerine bakıyorsunuz
yüzde 1 000 artışlarla bu işleri götürüyorlar. İstanbul Havaalanı öyle, Antalya
Havalimanı öyle, dış hatlar terminallerine yapılan ihalelerin hepsinde, bu
şekil, birtakım uygunsuz, usulsüz işler görülüyor. Telekom bir uydu yapacağım dedi,
bir firma ile ortaklığa girişti, orada bile, maalesef, sözleşme dışında
birtakım şeyler yapıldı. TEAŞ'ın, TEDAŞ'ın yap-işlet-devret veya yap-işlet
modeli ile imtiyaz sözleşmelerine aykırı olarak birtakım ihaleleri yapıldı.
Tabiî birçok termik santral ihaleleri nasıl verildi, nasıl, müteahhitlere
peşkeş çekildi, bunların hepsi biliniyor; ama, işler yürümeyince bankalar
bunlara el koydu ve hâlâ bu işler sürüncemede; ama, bunlar da, şu anda bu İhale
Kanunuyla hâlâ bu sistemin dışında götürülmeye çalışılıyor. Ben demek istiyorum ki,
devletin şu anda üç tane çıkmazı var. Bir tanesi, devletteki akıl almaz
boyutlardaki hırsızlık ve yolsuzluklardır. İkincisi, gene akıl almaz
boyutlardaki israfıdır ve bu ikisinin sonunda üçüncü olarak, içine düşülen faiz
bataklığıdır. Tabiî ki, bu sarmalın içerisinde de her geçen gün borçlarımız
büyümektedir. Değerli arkadaşlar, bu
tasarı, 2886 sayılı Kanunun yerine getirildi. Bu kötü bir kanun değildi bana
göre ve ilk çıktığında, en çok kırana veriliyordu ihaleler. Sonra da, çok fazla
kırımlar yapılıyor, devlet zarara uğruyor, işler yürümüyor diye, tuttular,
üstte yüzde 20 kırım sınırı getirdiler. Burada da bir başka hinlik çıktı
ortaya; kim çok yüksek puan alırsa -çünkü, herkes aynı kırımı yapıyor, yüzde 20
gibi, onun dışında bir kırım yok- işi götürüyor. O da olmadı dediler. Bu sefer,
ağırlıklı ortalama puan ve ağırlıklı ortalama rakamları getirdiler ve ondan
sonra, birsürü değişiklik. Bakınız arkadaşlar, bütün
mesele gelip insana dayanmaktadır. Siz hangi kanunu getirirseniz getirin,
mutlaka bu işin bir püf noktasını, bir açığını yakalayacaklardır. Eğer, siz,
dürüst, liyakatli, ehliyetli yöneticilerle bu işi götürmezseniz, mühendislere,
mimarlara gerekli ehemmiyeti verip de sorumlulukların karşılığı olan ücreti
ödemezseniz, idarî personeli bu konuda eğitmezseniz, hukukçuları ve teftiş
ekibini de gerçekten vicdan muhasebesi yapacak insanlardan seçmezseniz bu işler
zaten düzelmez. Bu yasayla, yapım
işlerinde anahtar teslimi ve mal ve hizmet alımında götürü bedel esas alınmış;
ancak, uygulama projesi bulunan işlerde anahtar teslimi ihale yapılacağına yer
verilmiş ise de, uygulama projesi olmadığı gerekçesiyle, bunun yerine, teklif
alma, birim fiyat sistemini uygulayarak mevcut düzenin devamı
sağlanabilecektir. Belli istekler arasında
davet usulü gene devam etmektedir. Peki, ne değişti veya ne değişecek? Bakınız
arkadaşlar, biraz evvel görüştüğümüz ve kanunlaşan Kamu İhale Kanununun 20 nci
maddesine bakıyoruz. Bu madde de -yani,konuştuğumuz belki farklı bir şey; ama,
bunlar, ikisi birbirine bağlı, biraz evvel de ifade ettim- yapılacak önyeterlik
değerlendirmesi sonucunda idarece davet edilen istekliler teklif götürecek.
Bunlar için 25 günlük bir müsaade süresi var. Daha sonra, bunların yeterlik
alanları kendilerine tebliğ edilecek, 40 günlük bir teklif süresi verilecek, 5
firmadan az olmayacak ve 3 tekliften az olmayacak. Eğer, bu, 3 tekliften az
olursa, bu sefer ihale iptal edilecek, daha önce girenler bir daha davet
edilmiş olacak. Yani, burada, çok net şeyler ifade etmiyorsunuz. Bakınız, geçtiğimiz
günlerde KİT Komisyonunda Toplu Konutla ilgili bir konu görüşülüyordu. Orada,
kendilerinin yeterli gördüğü Türkiye çapında zannediyorum 108 civarında
müteahhit olduğu ifade ediliyor, 7-8 tane de grubu ihale ediyorlar, her gruba
da, 8-10 müteahhit davet ediyorlar; ama, neticede, kalan, 3 müteahhit. Bunlar
da kendi aralarında anlaşıyorlar ve istedikleri fiyatlarla istedikleri işi
alabiliyorlar. Yani, hangi kanunu
getirirseniz getirin, eğer, insana vicdanî bir sorumluluk yüklemiyorsanız, o
insanlar, hakikaten, içerisinde bu milletin geçmişinde, geleceğinde hakkı
olanları düşünmüyorsa, mutlaka bir açık kapı bulacak ve buna göre bu işleri
değerlendirecektir. Arkasından, pazarlık
usulünü getiriyorsunuz; çok acil işler diyorsunuz; işte, devletin ihtiyacı olan
işler diyorsunuz, bazı afet halleri, falan filan... Zaten, hep, bu kılıfların
arkasına sığınılarak bunlar ortaya çıkarılıyor. Değerli arkadaşlar,
bunlara dikkatimizi çekmemiz lazım. Tabiî, bu işlerin teklifleriyle ilgili
olarak, işte, yine aynı maddenin devamında şöyle ifade edilmektedir:
"İsteklilerin vermiş oldukları bütün bu teklifleri bir komisyon
değerlendirecek." Yani, bunu kaç kişiyle, ne kadar sürede, ne kadar
zamanda yapacaksınız? Bunlar hiç düşünülmeden, bir değerlendirmesi ortaya
konulmadan, böyle, hazırlanmış ortaya konulmuş birtakım -bana göre-indî
mütalaalardır. Arkadaşlar, tabiî ki,
gerçekten, bugün Türkiye'de yaşanılan sıkıntılar belli bir keşfe
dayandırılmadan ve hakikaten, kaça mal olacağı belirtilmeden, afakî, işte, ya o
günün siyasî baskılarına veyahut da işte, şu işi ihale edelim, bu kadar
ödenekle yapalım anlayışıyla bugünlere gelinmiştir ve bunun için de şu anda
elimizde çok büyük rakamlarla havaalanları, barajlar, kamu binaları,
demiryolları gibi bir yığın inşaat, birer ölü yatırım olarak elimizde
beklemektedir. Değerli arkadaşlar, bu
ölü yatırımların bitmesi için çok büyük sürelere, çok büyük paralara ihtiyaç
var ve bunun için de, gerçekten, devletin, bu konuda bir program uygulaması
gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, bu
kanunla ilgili olarak, tabiî ki müteahhitlerin yaşadıkları sıkıntılar da var.
Bakınız, daha önce olanların dışında, en son, Kentbank, Sitebank, Toprakbank,
Egebank gibi bankalara el konuldu. Bu 4 bankada kredisi olan bir müteahhidi
düşünün. Bu bankalar, Fona geçtiğinden mektup vermiyorlar, kredi de
vermiyorlar. Teminatları bağlanmış vaziyette. Halbuki, bu bankalarla iş
yapanlar, uzun süreli iş yapacaklar diye, bunlara kontrgaranti, pul, vergi,
ipotek masrafı gibi birsürü masraflar yapmışlar ve bir defaya mahsus olarak
değil, bu bankayla yıllarca çalışacaklar diye yapmışlar. Şimdi, bu adamlar ne
yapacaklardır? İpoteklerini çözemiyorlar, çözmek için "mektubu getir,
çözelim" diyorlar. Devam eden işin teminatını da çözmek sizin için mümkün
değildir. Düşünün, siz, Türkiye'nin en büyük firmasısınız, sonsuz da bir
karneniz var, araç gereciniz, makine ekipmanınız ve yapmış olduğunuz işler var;
ama, ihalelere katılamıyorsunuz; çünkü, elinizde teminat mektubu verme
imkânınız yok. Arkadaşlar, gerek Kamu
İhale Kanunu Tasarısında, gerek Kamu İhale Sözleşme Kanunu Tasarısı
gerekçesinde "bu kanunu ikiye ayırdık" denilmesine ve ayrı ayrı
yapılmasına rağmen, bu 794 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu Tasarısının -ben
değerli bakanlarımızı burada ikaz etmek mahiyetinde söylüyorum- 46 ncı
maddesindeki "İhalenin sözleşmeye bağlanması" bölümünün, Kamu ihale
Sözleşme Kanunu Tasarısında da yer alması uygun olur. Ayrıca, gene bu
tasarının, yani şimdi görüştüğümüz Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 7 nci
maddesinde, sözleşmede yer alması zorunlu olan hususlar içerisinde ortak
girişimlere yer verilmemiştir. Bunun değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, 18 inci
maddede ortak girişimden bahsediyorsunuz; ama,7 nci maddede buna yer
vermemişsiniz. Bu eksikliğin telafi edilmesini sizlere arz ediyorum. Bu arada, tekrar ediyorum
-biraz evvel ettiğimin yanında- Kamu İhale Kurumunun, idarenin içinde yer
aldığından dolayı, bağımsız bir kurum olan Sayıştay gibi tarafsız davranması
beklenemez. Bu, büyük bir eksikliktir ve zaten hep kaçırıyordunuz, şimdi
tamamen kaçırdınız. Bu kurumu oluşturan kişiler bari Meclis tarafından atansın
diye bir öneri getiriyorum. Değerli arkadaşlar, işi
bilen herkes "anahtar teslimi" kavramının önemine değiniyor. Yani,
anahtar teslimi olarak, bu işler, belirlenen kriterler çerçevesinde bir
fiyatla, müteahhitlere, yapılması için verilecektir. Bu, tabiî ki, güzel bir
uygulamadır. Burada, devletin de rahatlıkla hesabını yapması lazımdır. İşin
uzamasından kaynaklanan zararlar devlete yazılmayacaktır ve bürokratik avantalar,
en azından, azalacaktır; ancak, bunların yapılabilmesi için, tabiî, Türkiye
gibi, daha yarınımızı göremeyeceğiz bir ülkede fiyat istikrarı olmalı ki, kriz
ve enflasyona karşı zora girilmemelidir. Bakınız, şu anda
yapılmaya çalışılan deprem konutları var, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim
okulları var. Bunlar, götürü bedel üzerinden, anahtar teslimi olarak ihale
edilmiştir; ama, tabiî ki, bu fiyatı veren müteahhitler, belki, çok ucuza almış
olmalarına karşılık, bir an evvel işi bitirmek için malzeme bağlantılarına
girmiş ve bu işleri bir an evvel bitirmek için hızlı çalışmaya başlamışladır;
ancak, bir anda, misal olarak söylüyorum, kilogramı 100 000 lira olan demir 200
000 liraya çıkmıştır; bir anda, 600 000 lira olan dolar 1 500 000 liraya
yükselmiştir. Şimdi, bu durumda, siz, gerçekten büyük bir riske girmiş
oluyorsunuz ve zarar etmiş oluyorsunuz. Yani, bunun da mutlaka önlenecek bir
tarzda yapılması lazımdır. Ayrıca, fiyat farkı
çıkarıldı bu sıkıntıya giren müteahhitler için; kendilerine, şu tarihe kadar
yapanlar için fiyat farkı verileceği ifade edildi. Burada da büyük bir
haksızlık yapıldı. Süratli bir şekilde işini tamamlamaya çalışan ve belki yüzde
70-80'ine ulaşmış müteahhitler, fiyat farkından istifade edemediler; ama, işini
geciktiren veyahut da tembellik edenlere, siz, mükâfat olarak, fazladan, ilave
fark verme durumunda oldunuz. Halbuki, bunun böyle olmaması lazım. Hakkaniyet
ve adalet esaslarına bakarsanız, o yapılmış olanın da takdir edilmesi,
kendisine bunun yapılması lazım. Geçen günlerde, deprem
bölgelerindeki vergi ve faizlerin affedilmesiyle ilgili çıkarılan yasada da
aynı hata işlendi. Tahakkuka bağlanmış, ödenmemiş olanları tehir ediyorsunuz,
onları ortadan kaldırıyorsunuz; ama, daha önceden ödemiş olanlara, bundan
sonraki, belki, vergi borçlarına mahsuben olsun diye dahi bir uygulama
getirmiyorsunuz; yani, kaptığınızı kâr kabul ediyorsunuz. Böylesi bir devlet
anlayışı, böylesi bir haksızlık olmaz. Bu arada, işini zamanında
yapan, işini zamanında götüren, borcunu zamanında ödeyen namuslu insanları, bir
noktada, cezalandırmış oluyorsunuz ve siz de, aynı öbürlerinin yaptığı gibi
yapın demeye çalışıyorsunuz. Tabiî, diğer işlerde de böyle. Diyelim ki, bazı
kurum ve kuruluşların, yani özel sektörde, müteahhitlerin veyahut da devlete iş
yapan kuruluşların devletten alacağı var ve alamıyorlar; ama, devlete de borcu
var; vergi borcu, sigorta primi borcu, elektrik enerjisi borcu vesaire. Siz,
zamanında parayı ödemediğiniz için, devlet olarak, onlara bir fark
ödemiyorsunuz; ancak, devlet olarak, siz, onlardan alacağınızı tahsil
edemediğinizde, ödemedikleri takdirde, derhal, üzerine gecikme faizi
uyguluyorsunuz ve büyük haksızlık yapıyorsunuz. Şöyle yapılması lazım: Parasını
zamanında ödeyemiyorsanız, ya onlara da fark verin veyahut da hiç olmazsa, bir
mahsup işlemine gitmek suretiyle bu zararı telafi etme noktasında bir adalet
ortaya koymuş olun. Değerli arkadaşlar,
tabiî, işin özü bu anlattığımız şekilde; ama, çabalarımız, gerçekten, iyi bir
yasa çıkarmak mı, yoksa, Sayın Başbakanın, Amerika'ya giderken, koltuğunun
altında dosyalarla hazır gitmesi mi? Çünkü "onbeş gün içinde 15 yasa
çıkarsa, taze para için ilk umutlar da belirmeye başlamış olacak" dediniz;
çıktı, ne oldu?! Şimdi yaptığınız da bu... Aceleniz var; fakat "bu yasaların
içeriğinde ne var, ne getiriyor, ne götürüyor" sorusuna kafa yoran da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - 1 dakika içinde
toparlayın efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Devamla) - Bir 15 lafıdır gidiyor; kardeşim, çalışsın şu Meclis, biraz işe
yarasın, 15 Ocağa yasalar yetişsin... Daha önce de "onbeş günde 15
yasa" demiştiniz; çıkmayacağını bildiğiniz için, İçtüzük oyunlarıyla
muhalefetin sesini kısmıştınız. Herhalde, bunların neler olduğunu da
hatırlıyorsunuz. Evet, değerli arkadaşlar,
Türkiye'de çıkacak yasa, uygunluk kontrolü için Avrupa Birliği onayına sunuldu,
sonra huzurlarınıza geldi; çünkü, bu tasarıyla, kamu ihaleleri, Avrupa Birliği
firmalarına da açılıyor ve biraz evvel diğer arkadaşlarımızın da ifade ettiği tarzda, gerçekten, Türkiye,
önemli bir taviz almadan, kamu ihalelerini Avrupalı şirketlere açma kararı
alıyor. Bu noktada, tabiî,
söylenecek çok şey var; ama, zamanımız da doldu. Bunun için, gecenin bu
saatinde sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinize hayırlı akşamlar
diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çelik. Sayın milletvekilleri,
00.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 00.07 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma
Saati: 00.25 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere, kaldığımız yerden devam
ediyoruz VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. - Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları
(1/931) (S. Sayısı: 795) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Sayın Fırat; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET
FIRAT (Adıyaman)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu Tasarısı, biraz evvel kanunlaşmış olan Kamu İhale Yasasının bir mütemmim
cüzüdür. Aslında, her iki yasanın neden tek bir yasa olarak ele alınmadığını
anlamak zor. Her ne kadar, gerekçede, AB normlarına uygun olmaması nedeniyle
iki yasa şeklinde huzurlarınıza getirildiği ifade edilmekte ise de, bu kadar,
AB normlarına uygunluk için iki yasa halinde getirilmesini, kabul edebilmek
mümkün değil. Daha evvel, Kamu İhale Kanunu görüşülürken
burada konuşmuş olan bütün arkadaşları dikkatle dinledim. Özellikle, muhalefet
milletvekillerinin, yasadaki noksanlıklar konusundaki temasları, bence tamamen
doğrudur ve tümüne de iştirak ediyorum. Zaten, bu iki yasa tasarısının
hazırlanması sırasında, taraf bulunan Maliye Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı,
Hazine, Dış Ticaret Müsteşarlığı, IMF ve Avrupa Birliği temsilcileri arasında
çok uzun müzakereler olduğu, basına intikal eden haberlerden görülmüştür.
Dolayısıyla, bu beşli içerisinde bir anlaşmanın, tam bir mutabakatın var olduğu
söylenemez. Özellikle, Hazine, Maliye ve Bayındırlık Bakanlığı -ki, bunlar, bir
şekilde, hükümeti temsil eden üç partinin bakanlarıdır- arasında tam bir
mutabakat hâsıl olmamıştır. Özellikle Bayındırlık Bakanlığı ile Maliye
Bakanlığı arasında, ihale kurumunun atanmasıyla ilgili ve atanacak olan
kişilerin hangi kurumlardan alınacağı ve hangi bakanlıklara ait olacağı
konusunda uzun süre ihtilaf yaşandığı bilinmektedir. Ancak, şunu söylemek mümkün ki, şu anda
karşımızda duran şey, yarı dolu olan bir bardaktır. Muhalefet milletvekillerinin
söylediği noksanlıkların tümünü içinde taşımakla beraber, bu yasa tasarısı çok
daha geliştirilme imkânına sahipken; ancak, çok kısa bir süreç içerisinde,
özellikle komisyonlarda ve Genel Kuruldaki görüşmenin kısa tutulması, bu
noksanlıkların giderilmesine mâni olmuştur. Ancak, Türkiye'nin, uluslararası bazı
kurum ve kuruluşlar tarafından yayımlanan bazı istatistiklerde, yolsuzluklar
konusunda üçüncü sırayı işgal etmesi de, bizleri üzmektedir. Ümit ediyoruz ki,
ekonominin yüzde 50'sine hâkim olan devletin, dolayısıyla, mal alımlarında ve
ihalelerde, yapım ihalelerinde ağırlığı olan devletin, usulsüzlüklerden, az da
olsa, bazı imkânlarla dışarı çekilebilmesiyle, belki, bizim için pek övünç
kaynağı olmayan o sıralamalardan daha alt sıralara düşürebilme imkânına sahip
olacağız. Ancak, şunu belirtmek isterim ki,
yolsuzlukların önlenmesi, temel gerekçesinin ortadan kaldırılması, yasalarla
mümkün değildir. Eğer, öyle olabilseydi, bu sıralamalarda çok altlarda olan bir
ülkenin yasasını getirip Türkiye'de monte eder veya tercüme eder, bize alırdık
ve bu illetten de kurtulmuş olurduk. Demek ki, yasa yapmakla, yasada cezalar
getirmekle veya bağımsız kurum ve kuruluşlar oluşturmakla usulsüzlükleri
ortadan kaldırabilmek mümkün olmuyor. Her şeyin ötesinde, devletin, en kısa
sürede, ekonomik hayattan mümkün olduğu kadar dışarı çekilmesi lazım. Eğer,
2000 bütçesi içerisinde 10 milyar dolara yakın miktardaki bir parayı mal
alımlarına ve yapım ihalelerine ayırabiliyorsak, uluslararası kurumların
belirttiği yüzde 35'lik usulsüzlük payını da nazara aldığımızda, yıllık 3,5
milyar dolarlık bir bedelin birilerin cebine gittiğini söyleyebilmek mümkün
olabiliyor. Bunu kaldırabilmenin bir yolu var; çünkü, yolsuzluğu yapan, bu
ihaleyi alan kişinin cebine giden bir para değildir. Onun iki tane ayağı daha
vardır; biri bürokrasi; diğeri siyaset ayağıdır. Bu üçlü ayağın arasındaki bağı
kaldırmadığımız süre içerisinde usulsüzlüklere mani olabilmek mümkün değildir.
Şu kısa parlamenter hayatım içerisinde gördüm ki, 57 nci hükümette en büyük
yatırımcı iki bakanın bu ihalelerdeki usulsüzlükler nedeniyle istifa etmek
mecburiyetinde kalışı da, gerçeği, bir yerde ortaya koyabilmektedir. Ancak, bu
yasanın, bu yüzde 35 olan payı, ümit ediyoruz ki, en azından yarıya
indirebilmesi mümkündür. Bunun da, bu devlet için, bu millet için bir kâr
olacağı kanısındayım. Bunların tümüyle kaldırılabilmesi mümkün
değildir yahut bir yerlerden, birilerinin dayatması nedeniyle alınacak veya
getirilecek olan yasaların yürürlüğe konulmasıyla da mümkün değildir.
Öncelikle, sistemin gözden geçirilmesi gerekir. Kamunun, kamu idaresinin
denetlenebilmesi, bu denetlemenin de, kesin olarak, halka karşı sorumlu olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ona niyabeten hareket eden Sayıştayın
güçlendirilmesiyle mümkündür. Bu dönem içerisinde giderek artan ve özellikle
Amerika sisteminin bir montajı olarak Türkiye'ye ithal edilen bağımsız kurum ve
kuruluşların birebir, motamo olarak Türkiye'de tatbik edilmesinin bu
usulsüzlükleri ve bu yapısal bozuklukları değiştirebilmesi mümkün değildir.
Öncelikle, her şeyin ötesinde, bir an önce, sistemin yeniden gözden geçirilmesi
ve bu sistemin kendi kendini kontrol edecek mekanizmalarının ortaya konulması
gerektiği kanısındayım. Ancak, şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bozuk bir saat
dahi, günde iki defa doğruyu gösterir. Bence, bu yasa da, o günde iki defa
doğrulardan birisidir; ama, bunun haricinde, birçok yanlışlıklar yapılmıştır.
Özellikle, dün çıkarılmış olan Tütün Yasası ve ona benzer yasalar, maalesef,
yanlıştı ve dolayısıyla da, buna sonuna kadar muhalefet ettik ve bir süre sonra
buraya getirilecek olan bankalarla ilgili yasaya da, değişiklikler yapılmadığı
takdirde, aynı nedenlerle karşı çıkacağız. Ancak, bunun doğru olduğunu,
ehvenişer olduğunu kabul ettiğimiz için de, AK Parti olarak buna destek verdik;
ama, iktidarımız zamanında, iktidara geldiğimiz zaman da, bunun yeterli
olmadığını, sistemin tümünün gözden geçirilmesi ve sistemin ayakları üstüne
oturtulması gerektiğini belirtiyor ve bunu da, inşallah, en kısa sürede yapacağımızı
belirterek hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat. Şahısları adına, Sayın Aslan Polat;
buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Bu geç saatlere gelince, tasarıyı hemen
bitirelim deniliyor; ama, mademki çalışmak istiyorsunuz, biz de görüşlerimizi
belirteceğiz. Yalnız, isterdik ki, iktidar kanatları da burada olsun. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Beş gün de
katılsak, söylediklerinizi tekrar tekrar söyleyip duracaktınız. ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, bizim
konuşmamız değil, sizin isteğiniz şu olacaktı; diyecektiniz ki: Bu tasarıyı bir
günde değil, iki üç günde bitirelim; hep beraber, normal saatlerde görüşelim.
Önergelerle de bu maddeleri doldurmayacaktınız, bizim vereceğimiz haklı
önergelere de bir yer açacaktınız ve bu önergeleri de düşünecektik. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Ne fark eder
ki?!. Komisyonda tartıştık... ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın arkadaşım,
şimdi, bu tasarı, Türkiye'de, en az 30-40 yıl, yılda 20-30 milyar dolar alım
satım yapacağımız işlerde kullanacağımız bir tasarıdır. O halde, bunun, biraz,
istediğim şekilde olması da iyi olurdu diye düşünüyorum. Şimdi, bu kanun tasarısıyla, kamu ihale
sözleşmelerini düzenliyorsunuz. Bu tasarı, Kamu İhale Kanununa tabi kurum ve
kuruluşlar tarafından söz konusu kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler
sonucunda düzenlenecek sözleşmeleri kapsıyor, şu anda görüşeceğimiz kısımda. Burada, önemli olan birkaç konu üzerinde
görüşlerimizi belirtmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, müteahhidin, kesin
kabulden sonra 15 yıl müddetle sorumlu olmasıdır. Eskiden bu 10 seneydi, daha
önce de 5 seneydi. 15 yıla çıkarılması bir bakıma da doğru olmuştur; çünkü,
yapan insanın, en az 15 yıl gibi bir müddet içerisinde, her bakımdan, yaptığı
işlerin bir hatası varsa, mesuliyetine katlanması doğrudur. Yalnız, burada esas olan -zaten bu
tasarının maddelerinde de var- bunun kontrolüne çok önem veriliyor ve bunu
kontrol eden idare elemanlarına verilen cezalar düzenleniyor. Şimdi, bunu kim
kontrol ediyor; mühendisler kontrol ediyor. Şimdi, mühendisler bunu kontrol
ettiği zaman, mühendislerin bunun kontrolünü tam yapmasını istiyoruz, en ufak
bir hatasında hemen cezaları veriyoruz; ama, mühendislere de asgarî ücret gibi
bir ücret verildiğini dile getirdiğimiz zaman da... Hatta, biraz önce, bir
iktidar partisine mensup arkadaşımızca, bunun düzeltilmesi için son derece
ciddî, devlete hiç yük getirmeyen, sadece müteahhitlerden kesilecek bir meblağ
ile bunları kontrol eden mühendislerin şartlarının biraz olsun düzeltilmesi
için önerge verildiği zaman, nedense, hükümet kanadı yine buna karşı çıktı; ben
bunu da anlayamadım. En çok anlayamadığım da şu olmuştur: Emekçilerden yana
tavır takınan Demokratik Sol Partinin, bir mühendis emekçilerinin ücretlerine
karşı çıkmasını anlayamadım; yani, bunu ben hayatta hiç anlayamadım; çünkü,
burada getirilen önerge, tamamıyla, mühendislerin yaptıkları işlerin, emeğinin
karşılığının verilmesine yönelikti. Şimdi, sizin, bu tasarıda muvaffak
olmanızın tek şartı şudur: İster danışmanlık hizmetlerinde olsun, ister teknik
hizmetlerde olsun, ister kontrollük hizmetlerinde olsun, en az müteahhitler
kadar, bunu kontrol eden, bunu denetleyen kuruluşun da dengeli olarak büyümesi
lazımdır. Bir taraftan, müteahhitler milyarlık, trilyonluk işleri yapıp, bunlar
üzerinden büyük kârlar alırken, bu işleri kontrol eden mühendis kesiminin, son
derece cüzi şartlarda, 300 000 000 lira, 400 000 000 lira, 500 000 000 lira
gibi paralarla trilyonluk işleri denetlemesini düşünmek yanlıştır. Bunlar her
bakımdan yanlıştır; başka bakımlardan da yanlıştır. Şimdi size bir şey söyleyeyim: 100
trilyonluk bir işin başına alınacak mühendisler, mutlaka, önemli miktarda maaş
alıyorlar ve bunlar, piyasada seçilen çok özel mühendislerden oluşuyor. Bu özel
mühendislerin karşısında, kamunun hakkını koruyacak mühendisler de en az onlar
kadar yetkili olmak zorundadırlar; ama, siz onları 200 000 000-300 000 000
liralık maaşlara layık görürseniz, onlar da bu kanunun uygulanmasında gereken
başarıyı gösteremezler. Bir başka konu daha var. Mühendis odaları,
sürekli olarak itiraz ediyorlar; diyorlar ki: "Bu kamu kuruluşuna, niye,
Odalar Birliğini aldınız, TİSK'i aldınız da, mühendis odalarından bir kişiyi
almadınız?" Bunu ben bir türlü anlayamadım, hakikaten anlayamadım; çünkü,
bu işte iki kesim vardır; bir, yapan müteahhit kesimi, bir de onu kontrol eden
mühendis kesimi vardır. Ee, bu kurullarda ikisi de eşit olmak zorundadır. Peki,
siz TİSK'i, Türkiye Odalar Birliğini aldınız -ben almayın demiyorum- ama
onların karşısında siz mühendis odalarından bir kişiyi oraya almadığınız zaman,
denetim noksan kalır; noksan kaldığı zaman da, işin dengesinde bir uyumsuzluk
meydana gelir. Yine, burada, bizim, bu tasarıda, karşı
oyumuzda da belirttiğimiz gibi, işi yapamayanların sadece teminatlarının
alınması... Eskiden nama ihale ediliyordu. Sadece kesin teminat alınmasıyla
tasfiyesinin de getireceği bazı mahzurlar olacağından dolayı bizim bir
endişemiz var. Bunu, biz, zaten karşı oyumuzda da belirtmiştik. Burada, hem artısı hem de eksisi olan;
fakat, gerek burada gerekse komisyonlarda tartışmak istediğimiz konulardan
birisi, kati teminatın yüzde 10'dan yüzde 6'ya düşürülmesidir. Bu, hem doğru
olmuştur hem de artısı ve eksisi olan bir durumdur. Şimdi, kati teminatın fazla olması, yani
6'dan 10'a çıkarılmasının gerekçesi şuydu: İşi alan müteahhit firma, artık, bu
teminatının gerekçesi olarak işi mutlaka bitirmeye çalışacak; çünkü, şu anda,
piyasada da çok görüyoruz, bazı müteahhit firmalar, kesin teminatlarının,
bilhassa geçici teminatlarının düşük olmasından dolayı, ihaleye önde giriyor,
bir afaki tenzilat atıyor, ondan sonra "benim kesin teminatımı irat
kaydedin, ben bu işi yapmıyorum" deyip çıkıyor ve kamunun işlerinin
aksamasına büyük bir sebebiyet veriyordu. Şimdi, bu kati teminatın 6'dan 10'a
çıkarılması, alan müteahhitlerin, ciddî müteahhitlerin işe girmesi yönünden
doğruydu; ama, bir eksik tarafı da var ki, o da çok önemliydi, o da şundan
dolayı önemliydi: Şimdi, kamudan iş alan müteahhit firmalar, iki yılda, üç
yılda bitirilecek işleri altı yılda on yılda bitiremiyor. Mesela, bizim Erzurum'dan bir misal
vereyim, Enerji Bakanımız burada mı; bilmiyorum. Buradaysa... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Ben buradayım... Ben buradayım... ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, söylüyorum.
Mesela, Hınıs Başköy barajı var. Hınıs
Başköy barajı, şu anda, 20 küsur trilyonluk bir iştir; bu sene 250 milyar
ödeneği var, geçen sene 150 milyar ödeneği vardı. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
İspir'in yolu ne oldu? ASLAN POLAT (Devamla) - İspir'in ki... Sağ
olsun, yine aynı ödeneği koymuştunuz da, Sayın Devlet Bahçeli, özel olarak
oraya 500 milyar verdi, ondan dolayı, o biraz ilerledi. Onda ben kendisine
teşekkür ettim, yine de ederim. Şimdi, burada anlatmak istediğim konu
başkaydı. 250 milyar lirayla 20 trilyonluk işi bitiremiyorsunuz. Bitiremeyince,
yıllar geçiyor, iş yüzde 1, yüzde 2'lerde kalıyor. Müteahhidin de önemli bir
teminatı orada bağlanmış olarak kalıyor. Kaldığı zaman, bunlar, yeni alacakları
işlere teminat bulamıyorlar. Birinci aksaklık buydu. İkincisi de, bankaları fon denetimine
aldınız çoğu zaman. Şimdi, vatandaşın fon denetimine alınan bir bankadaki
teminatını çözmesi için, bir başka bankadan, yine teminat göstermesi, bir mülk
göstermesi, gayrimenkul göstermesi ve yeni mektup alıp o mektubu değiştirmesi,
en azından, icap ediyor. Bu sefer, mevcut olan işin 2 katı kadar teminat
gösterebilmesi gerekecek ki, mektup alabilsin; bu da zorluklar meydana
getiriyordu. Bir başka özellik daha vardı ki, bu işlerin çok devam etmesinde,
iş bitirme arıyorsunuz. Son on yılda, onbeş yılda bitirdiğiniz işleri getirin,
bize verin diyorsunuz; fakat, son yıllarda, ödenek koyamadığınız için müteahhit
iş yapamamış, iş bitirememiş. Şimdi, bilhassa büyük işlerde, yabancıların
verecekleri iş bitirmeler karşısında, Türk müteahhitlerin vereceği iş
bitirmelerde noksanlıklar olacaktır ve bu noksanlıklardan dolayı da, Türk
müteahhitleri yabancılar karşısında eşit şartlarda yarışamayacaklardır. Yine, burada, çok önemli olarak gördüğüm
konulardan bir tanesi de, mühendis odalarının -her ne kadar, Demokratik Sol
Partili arkadaşım, biz, mühendis odalarıyla anlaştık diyorsa da- bir iki
itirazından bahsetmek istiyorum. En önemli itirazlardan birisi de, yine, mühendisler
odası diyor ki, projelerin gerçekçiliği üzerinde de tartışılmalı. Bir proje
ihaleye çıktığı zaman, buna lüzum var mıydı, yok muydu, şimdi ihtiyacımız var
mı, yok mu, bunu da tartışalım ve bu şeffaflaşsın diyor. (DSP sıralarından
gürültüler) Efendim, bakın, burada, mühendis
odalarının beyanları var. Bunlar size de gelmiştir mutlaka; isterseniz bakar,
cevap verirsiniz. Beni bir dakika dinlerseniz... Sizde de var, okursanız da
görürsünüz. Şimdi, burada, önemli olan ne var? Mesela,
İzmit'in bir Yuvacık Barajı var. Sayıştay, bunu, defalarca raporunda belirtti,
ben de burada defalarca söyledim. İzmit Belediyesi bu işi alırken, benim bu
suya ihtiyacım yok, İstanbul'a satma şansım yok; hem kendi ihtiyacım yok hem
satma şansım yok diyor hem de bunu Devlet Su İşlerinden alıyor; ben, bunu,
yap-işlet-devretle bir yabancı firmayla yapacağım diyor. İşi bitiriyor;
Türkiye'ye, her sene 240 milyar dolardan iki senede 480 milyar dolar;
kullanamadığı, işletemediği suyun bedelini, devlete, Hazine garantisiyle ödettiriyor.
(DSP sıralarından gürültüler) Sayıştay raporu bu efendim, Sayıştay
raporu... Açın bakın... Bu seneki Sayıştay raporu... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Miktar ne
kadar?.. ASLAN POLAT (Devamla) - 240 milyon, 240
milyon daha; iki yılda 480 milyon dolar. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Milyar dedin de
onun için. ASLAN POLAT (Devamla) - Özür dilerim,
milyon dolar. Şimdi, burada anlatacağım başka bir konu
var. Mesela havaalanları var. Şu anda bitmiş havaalanları var. Havaalanları
var; fakat, uçak indirilmiyor. Peki, bu niye yapıldı? Bunların üzerinde de
mühendis odalarının itirazı var. Bakın, mühendis odalarının, bu alanlardaki
işlerin kamu yararı, kanunun amacında, en azından "kamunun ihtiyacını
karşılamak üzere ve kamu yararı sağlamak amacıyla" ibarelerinin bulunması
gerekirdi diye çok büyük itirazı var. Devam ediyor; ama, okumak vakit almasın
diye burada okumuyorum. Bir de, mesela, Bolu tüneli var, benim bir
türlü hazmedemediğim konu var. Bolu'da bir deprem oluyor. Depremden sonra,
hakikaten MTA, son derece enerjik bir şekilde, on gün sonra bunun hakkında
rapor yayınlıyor, bize de gönderdi. Bunun üzerine, ben, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın -o zamanki
bakan- yüzüne karşı, yahu, bak, MTA "ben araştırdım, çatlak var; toz
vardı, tünelin içerisine kadar giremedim. Acaba araştırdınız mı, bu tünelde de
bir çökme olmasın" diyor dedim. Cevap veriyor bana "hayır efendim,
hiçbir şey yok, kaplamada hiçbir şey yok; sadece toprak olan yerlerinde biraz
çökme var. Bu her zaman olabilecek bir şey" diyor. Bir müddet sonra
-hepimiz gazetelerde okuduk- çökme var diye o tünelden vazgeçiliyor. Ben
bakanlığa soruyorum "peki, bu depremden sonra, siz, o tünelde hiç inşaat
yaptınız mı" diye. Cevap veriyorlar "evet, 10 milyon dolarlık harcama
yaptık." Yahu, 10 milyon dolarlık harcamayı niye yaptınız kardeşim?! Bunun
hesabını birisi vermeli; vermedikten sonra olmaz. Son olarak, size, yine bu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla) - Demokrat Sol
Partili arkadaşlarıma, inşaat mühendisleri... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Demokratik Sol
Parti... ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır, siz
yıllarca "biz sol gruptanız, emekçilerle beraberiz" dediniz; onların
itirazlarının hepsini okuyacağım, rahatsız olsanız da okuyacağım. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Partinin adını
yanlış söylediniz de... ASLAN POLAT (Devamla) - İnşaat
mühendisleri odası genel sekreterinin bize gönderdiği yazıda -size büyük
sitemini okuyorum burada- "ayrıca, önceki tasarıda olmayan, istisnalar
bölümündeki madde 3/c'yle uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış
finansmanla yaptırılacak olan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin bu
kanuna tabi olmadığını görmek, yasanın, yabancı kuruluşlara ve finans
kuruluşlarına kolaylık sağladığının göstergesi. Demek oluyor ki, hiçbir kamu
kurumu, sağladığı uluslararası kredi yatırımları, kamu ihale kanunu kapsamına
dahil etmeyecek" diye çok önemli bir itirazı var. Bunu da, burada, sizlere
iletiyorum. Neticede, çıkacak olan bu kanunun, her
şeye rağmen hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. Sayın Nihat Gökbulut, buyurun. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanun Tasarısı
üzerinde, kişisel olarak söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabiatıyla, gecenin bu geç saatinde,
vaktinizi fazlaca almak istemiyorum; ama, bir
iki hususta, temel konulara değineceğim. Yasalaşan, kamu ihaleleriyle ilgili kanun
tasarısı, kamunun mal ve hizmet alımı ile yapım işleri hakkındaki hükümlerini
içermektedir. Şu anda müzakeresini yaptığımız Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu
Tasarısı ise, ihaleyle ilgili sözleşme hükümlerini içermektedir. Az önce yasalaştırdığımız
Kamu İhale Kanunuyla mülga haline gelen 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda, hem
kamu ihale hükümleri hem de sözleşme hükümleri birlikte mütalaa edilmişti.
Şimdi ise, sözleşme hükümlerini ayrı bir kanun tasarısı şeklinde müzakere
ediyoruz, görüşüyoruz. Kanun tasarısının en önemli özelliği ve
yeniliği, ihale tekliflerinin, anahtar teslimi götürü bedel ve birim fiyat
üzerinden verilmesidir. Birim fiyat üzerinden teklif verme, artık tamamıyla
kalkmış, tabiri caizse, tarihe karışmıştır. Anahtar teslimi götürü bedel usulü,
enflasyonun yüksek olmadığı ekonomilerde isabetli ve müspet neticeler
vermiştir; ancak, ülkemizdeki enflasyonist ekonomik yapı, anahtar teslimi
götürü bedel usulünde, uygulamada, tabiatıyla, olumsuz etkiler doğuracaktır.
Ancak, kanun tasarısının 8 inci maddesi, bu olumsuzluğu gidermek amacıyla,
Bakanlar Kurulu kararıyla fiyat farkı verilmesini amirdir; ancak, değerli
arkadaşlar, uygulamada, bu fiyat farkının hangi esaslarda ve hangi oranda
verileceği, mutlaka, tartışma konusu olacaktır. Sözleşmelerde taraf olan
kamunun -yani, devletin- taraf olmaktan çıkıp, tarafsız bir konumda, Bakanlar
Kurulu konumuyla fiyat farkı vermesi, adalet ilkeleriyle çelişecektir. Bu
hareket, aslında, sözleşmelerde esas olan, haklarda ve yükümlülüklerde eşitlik
ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Fiyat farkının hangi usullerde ve hangi
şartlarda nasıl verilebileceği kanun tasarısında hüküm halinde olsaydı,
zikrettiğimiz muhtemel tartışmaların, şüphesiz, önüne geçecekti. Anahtar
teslimi götürü bedelde ihalesi yapılan senelere sâri inşaatlarda, yıl içi
ödeneği düşülerek bakiye ihale bedeli yeniden değerlendirme oranında
artırılarak kanun maddesi haline getirilip, bu sorun, ileride tartışmalara
sebebiyet vermeyecek şekilde çözülebilirdi kanaatindeyim. Kamu ihale sözleşme
tasarısı, 2886 sayılı Devlet İhale Yasasının sözleşmelerle ilgili bölümlerini
şekil olarak korumaktadır. 2886 sayılı Yasada uygulamada karşılaşılan
sorunların bu tasarıda çözümlendiğini de müşahede etmek memnuniyet vericidir. Değerli arkadaşlar, burada, her partiye
mensup kıymetli hatipler görüşlerini belirtti. Şunu açıklıkla ifade etmek
istiyorum ki, hükümetin Meclisimize sevk ettiği ve komisyonlarda görüşülen kamu
ihale kanunu ve şu anda görüşmekte olduğumuz kamu ihale sözleşmesi kanun tasarısı
mutlaka yasalaşacak, Türk ekonomisine büyük katkıda bulunacaktır. Kabaca şunu
söyleyebilirim: Bu uygulamayla, kamu, yılda en az 1,5 katrilyon, 1 milyar
dolara yakın tasarruf sağlayacaktır. Bu kanun tasarısının yasalaşmasından
rahatsız olanlar, mevcut düzenlerinin devamını isteyenlerdir. Bir örnek vermek
isterim. 5 trilyonluk, yaklaşık, bir yapım ihalesinin kesinhesabı 16 000-17 000
sayfadır. Az önce değerli arkadaşım da ifade etti. Ayda 300 000 000-400 000 000
lira verdiğimiz teknik elemanlar ve mühendisler, 16 000-17 000 sayfayı,
sağlıklı bir şekilde kesinhesabı incelemesi mümkün değildir. Birim fiyat
usulünde, siz, 5 000-10 000 dolara ücretli olarak tuttuğunuz şantiye
mühendisleri, 300 000 000-400 000 000 liraya çalışan mühendise her şeyi kabul ettirir;
ama, götürü bedel, sabit fiyat, anahtar teslimi işlerde bu sirkülasyonun olması
mümkün değildir. Gerçekten, devrim niteliğindedir.
Hazırlayanlara teşekkür ediyorum. Kanunun hazırlanmasında emeği geçen,
Bayındırlık Bakanına, Maliye Bakanımıza, Bayındırlık ve Maliye Bakanlığı
mensuplarımıza, komisyon başkanına ve komisyon üyelerine, huzurlarınızda takdir
ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Kanun tasarısının hayırlı olması dileğiyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökbulut. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Birinci bölüm, 1 ilâ 24 üncü maddeleri
kapsamaktadır. Bu bölüm üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) -
Sağ olun Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının 1 ilâ 24 üncü maddelerini kapsayan
birinci bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümeti
oluşturan üçlü koalisyon partilerinin son icraatı olarak önümüzde bulunan bu
kanun tasarısının temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin yapılan oylamanın
üzerindeki şaibe ortadan kaldırılmadan tasarıyı görüşüyoruz. Bunu üzülerek
belirtiyorum. Üçlü koalisyon partileri, bu dönemde, Meclisimizin geçmiş
dönemlerinde görülmemiş bir şekilde, muhalefetin sesini kesmek, milletin
oylarıyla milletin sesi olmak için bu Meclis çatısı altına gelmiş olan
muhalefet milletvekillerinin milletin kürsüsünden konuşma haklarını ellerinden
almak amacıyla İçtüzüğü değiştirmişler, önerge verme hakkını kısıtlamışlardır.
Meclise sevk ettikleri kanun tasarılarını, neredeyse hiç görüşülmeden Meclisten
geçirmek için şekilden şekile sokmuşlar, değiştirdikleri kanunları evirip
çevirip, tekrar tekrar, Meclisin gündemine getirmişler, yasaları yazboz tahtası
yapmışlardır. Temel kanun oylaması konusundaki tereddütlü, şaibeli durum da bu
anlayışın ürünüdür diye düşünüyorum. Değerli milletvekillerim, daha önce vermiş
olduğumuz ve fevkalade isabetli devlet ihale kanunu teklifinin kabul
görmemesine, yine bu kanun tasarısının az sonra açıklayacağımız konulardaki
-bize göre- aksak yönlerine rağmen ve hatta, bu aksaklıkların giderilmesi için
verdiğimiz önergelerin reddine rağmen, mevcut tasarının olumlu yanları
nedeniyle, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, tasarıya olumlu oy
kullanıyoruz. Nitekim, az önce, maddelere geçilmesinde de olumlu oy kullandık;
ancak, tutanaklara geçmesi bakımından, aşağıdaki hususları, Yüce Türk
Milletinin önünde yeniden açıklamak istiyorum. Değerli milletvekilleri, idarenin araç
gereç satın alma, artık ihtiyaç duymadığı malları satma, taşıma, kiralama ve
her çeşit yaptırma konularına ve bu arada bayındırlık işlerine ilişkin
sözleşmeleri, özel hukuk hükümlerine tabidir. Dolayısıyla, ilk bakışta, her
özel hukuk sözleşmesinde olduğu gibi bu sözleşmelerde de, idarenin, sözleşme
yapmak isteyeceği kişiyi serbestçe seçme ve sözleşmenin içeriğini de, karşı
tarafın iradesiyle uyum sağlayarak, serbestçe belirleyebileceği
düşünülmektedir, düşünülebilir; ancak, bu sözleşmelerde kamu parası
harcanacağından ya da bu sözleşmelerin uygulanmasıyla kamu hizmetlerinin
yürütülmesi önemli derecede etkileneceğinden, bu sözleşmelerin yapılmasının
belli husul kurallarına bağlanması ve böylece kamu yararının gerçekleştirilmesi
amacıyla, idarenin sözleşme yapma yetkisinin, yani, karşı tarafı seçme ve
sözleşmenin içeriğini belirleme yetkisinin kısıtlanması zorunludur. Bir başka
anlatımla, idarenin özel hukuk sözleşmelerinin dahi, yapılmalarından önceki
aşamalarında kamu hukuku kurallarına tabi tutulması zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle, gerek uzun süre yürürlükte kalan 2 Haziran 1934
tarihli ve 2490 sayılı İhale Kanunu gerekse 1 Ocak 1984 tarihli ve 2886 sayılı
İhale Kanunu, idarenin özel hukuk alanında yapacağı sözleşmeleri belirli
usullere tabi tutmuştur. Bu usullerle güdülen amaç, sözleşme konusu işi en
uygun bedel karşılığında ve en iyi bir biçimde yapacak olan kişinin
belirlenmesini ve böylece kamu yararının gerçekleşmesini sağlamaktır. Her iki tasarıda
aleniyet, açıklık, şeffaflık ve serbest rekabet temel ilkeler olarak ifade
edilmiş olmasına rağmen, yeterli verim alınamamış, özellikle 1999 ve 2000
yıllarında, yani, bu koalisyon hükümeti döneminde yolsuzluk had safhaya ulaşmış
ve neticede, Türkiye, yolsuzlukta dünyanın zirvesine oturmuş, dünya 4 üncüsü
olmuştur. Yine, aynı dönemde, yani, 1999 ve 2000
yıllarında toplanan vergilerin yüzde 36'sı yolsuzluğa gitmiş; yani, her 100
liralık verginin 36 lirası, maalesef, bu hükümet döneminde uçmuştur. Yolsuzluğun
had safhaya ulaşması üzerine, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Merkezi ve
Avrupa Birliği, Türkiye'ye kredi verilmesinin önkoşulu olarak, görüştüğümüz
Kamu İhale Yasasının ve Kamu İhale Sözleşmeleri Yasasının çıkarılmasını
dayatmıştır. Değerli milletvekilleri, esasen, Yüce
Atatürk'ün "hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir" vecizesinde
ifadesini bulan, Türk Milletinin özgürlük ve bağımsızlık anlayışı açısından, bu
teslimiyetçiliğin, benim ve Partim tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. İktidarı
oluşturan partilerin de, sadece bu yasa tasarısıyla ilgili olarak değil, daha
önce bu Meclisten geçirmiş oldukları gerek Tütün Yasası gerek Şeker Yasası
olsun, bütün icraatlarında bu anlayışa ne ölçüde uyduklarının hesabını
yapmasını ve hiçbir zaman unutmamasını, unuturlarsa da Yüce Türk Milletinin
bunu unutmayacağının bilinmesini dikkatlerinize arz ederim. Değerli arkadaşlarım, bütün bunlardan daha
acı ve üzücü olanın, Türk hükümetine, IMF, Dünya Bankası, diğer kuruluşların ve
ülkelerin güvenmemeleridir. Gerçekten, deniliyor ki: "Şu şu yasaları
çıkarın, öyle gelin, yoksa, size kredi yok." Diyoruz ki: Tamam kamu ihale
yasalarını çıkaracağız, aceleye getirmeyelim; kredileri verin. Buna rağmen
"olmaz, önce yasaları çıkarın, sonra gelin" diyorlar. İşte, bu
fevkalade üzücüdür. Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu
tasarı, iki yıl bakanlıklarda görüşülmüş; iki yıl, kâh Bayındırlık Bakanlığında
kâh Maliye Bakanlığında görüşülmüş bir anlaşma sağlanamamış. Ne zaman ki Sayın
Başbakan ABD'ye gidecek oluyor, o zaman alelacele tasarı Meclise geliyor, Sayın
Başkan tasarıyı aslî komisyon olarak Bütçe ve Plan Komisyonuna göndermesi
gerekirken Bayındırlık Komisyonuna gönderiyor ve orada tasarı alelacele
geçiyor. İşte, bu, bizce olmamalı. Dahası var... Tasarı Aralığın 26'sında
Bayındırlık Komisyonunda, iki gün sonra da Bütçe ve Plan Komisyonunda
görüşülüyor ve yılbaşı tatili nedeniyle bir hafta sonra Genel Kurula geliyor.
Demek ki yılbaşı tatili olmasa, bir gün sonra Genel Kurula gelecek ve bugün
olduğu gibi bir günde kanun çıkacak. Neden bu acele sayın milletvekilleri?
Şayet bu kadar acil bir konu ise, neden bakanlıklarda iki yıl bekletildi? Değerli arkadaşlar, denilebilir ki,
bunların hepsi yanlış, hatta bundan daha kötüsü olamaz. Hayır, bundan daha
kötüsü var, hem de bu tasarıda. Nedir daha kötüsü biliyor musunuz; daha kötüsü,
kanunun yürürlük tarihinin bir yıl sonra olmasıdır. Böylesine kusurlu,
böylesine kasıtlı ve manevî değerlerin tamamına aykırı bir anlayışı herhalde
dünyanın hiçbir yerinde görmek mümkün değildir. Gerçekten de, bir hafta
içerisinde oldubittiye getirilip çıkarılan bu kanunun yürürlük tarihi niye tam
bir yıl sonra, 1 Ocak 2003 tarihidir? Böyle bir şey olabilir mi değerli
milletvekilleri?! Bu kanun gerekli değilse neden
çıkarıyorsunuz; yok, bu kanun gerekliyse, neden hemen değil de bir yıl sonra
yürürlüğe giriyor? Bunları anlamak mümkün değil. Hiçbir şey de bunun mazereti
kabul edilemez. Sayın bakanlarımızın bu kanunun neden bir yıl sonra yürürlüğe
gireceğini açıklamalarını burada bekliyoruz. Şimdi, denilebilir ki, iktidarın henüz
bitiremediği işler vardır, yapacağı işler vardır, yakınlarına vereceği ihaleler
vardır; bu kanun yürürlüğe girmeden, önümüzdeki bir yıl içerisinde onları
yapacak, ihaleleri vesaire verecek; ama, neden bu acele? Madem bir yıl sonra
yürürlüğe girecek, bu kanunu da altı ay sonra çıkaralım. Gerçekten de, neden
bir yıl sonra yürürlüğe giriyor; bu hususun açıklanmasını bekliyoruz. Az önce iktidar adına konuşan bir sözcü
dedi ki: "Bu kanunun neyine karşısınız; şeffaflığına mı, denetimine
mi?" Hayır sayın sözcü, biz burada, öncelikle, kanunun, bir yıl sonra
yürürlüğe girecek oluşuna karşıyız; denetimine de karşı değiliz, şeffaflığına
da karşı değiliz, getirdiği ilkelere de karşı değiliz. Eksikliklerini burada
söylüyoruz; ama, bu kanun, bir yıl sonra değil hemen yürürlüğe girmeliydi;
bizim karşı çıktığımız da budur. Değerli milletvekilleri, tasarı, genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idare ve belediyeler ve
bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, birlikler, tüzel kişilerle birlikte
kamu iktisadî teşebbüslerini ve sosyal güvenlik kuruluşlarını ve bunların
sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulundukları her çeşit kuruluş,
müessese, birlik, işletme ve şirketleri de kapsamına almaktadır. Böylece, İhale
Kanununa tabi idareler açısından kapsam genişletilmekte ve çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının farklı
ihale mevzuatına ve farklı usul ve esaslara tabi tutulması önlenmiş olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, tasarı olumlu
görülebilir; ancak, tasarı, 2886 sayılı Kanundan farklı olarak, kapsamı
içindeki idarelerin sadece mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin
sözleşmelerini, tasarıda belirtilen usullere tabi tutmaktadır. Böylece, satım,
kiralama, trampa, mülkiyetten gayri aynî hak tesisi söz konusu olduğunda,
tasarıda öngörülen usuller uygulanmayacaktır. Bu nedenledir ki, 2886 sayılı
Kanunda öngörülen artırma usulüne tasarıda yer verilmemiştir. Bu açıdan tasarı,
2886 sayılı Kanun kapsamından daha dar bir alanda uygulanabilecektir. Daha somut belirtirsek: Kamu kurum ve
kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınır ya da taşınmaz malların satımı ya
da kiraya verilmesinde ya da kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan
taşınmazlar üzerinde mülkiyetten gayri aynî hak tesisinde ihale usulleri uygulanmayacaktır
ki, bu durum, keyfî uygulamalara, kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde
bulunan malların haraç mezat satılmasına, kiralanmasına ya da bu mallar
üzerinde mülkiyetten gayri aynî hakların tesisine yol açabilir; bu konuya da,
Sayın Maliye Bakanımızın cevap vereceğini umuyorum. Değerli milletvekilleri, kanun, belli
istekliler arasında ihale usulü öngörmektedir. İlk bakışta, tasarının, bu usulü
açıklık ve serbest rekabet ilkelerine uygun hale getirdiği söylenebilir. Şöyle
ki: Bu usulün uygulanacağı ihaleler için çağrılacak kişi ya da firmalar, artık,
2886 sayılı Kanunda olduğu gibi doğrudan doğruya ve herhangi bir araştırma ya
da soruşturma yapılmaksızın, ilgili idare tarafından belirlenmeyecektir.
Tasarı, aleniyetin ve rekabetin sağlanması amacıyla, en az 25 gün süre tanınmak
suretiyle bir ön yeterlilik ilanı yapılmasını ve bu ilanda da değerlendirme
kriterlerinin belirtileceğini öngörmektedir. İdare, bu değerlendirme kriterleri
uygulanarak, en az 5 aday belirleyecek ve bu belirlenen 5 adaydan teklif
alacaktır. Ancak, 2886 sayılı Kanunun 44 üncü
maddesinde, belli istekliler arasında kapalı teklif usulü istisnaî bir usul
olarak öngörülmüş ve bu usulün uygulanacağı işler sayılmış iken, tasarı, 20 nci
maddesinde, işin özelliğini uzmanlık ve/veya yüksek teknoloji gerektirmesinde
değil, açık ihale usulünün uygulanamadığı tüm mal ve hizmet alımları ile yapım
işleri ihalesinin belli istekliler arasında ihale usulüyle yaptırılabileceğini
öngörmek suretiyle, açıklık ve serbest rekabet ilkelerinin sınırlandırıldığı
usulü, âdeta, temel ihale usulü haline getirmektedir. 2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhale
Kanunu, teklif edilen bedellerden en düşük olanının, eksiltmelerde en uygun
bedel olacağı ilkesini benimsemişti; ancak, eksiltmelerde sadece işin en ucuz
bedelle değil ve/fakat aynı zamanda iyi, güvenilir ve gereklerine uygun bir
biçimde yaptırılması da esas olduğundan, eksiltmelerde en düşük bedelin en
uygun bedel olacağı ilkesi, eksiltmelerden beklenen amacın her zaman
gerçekleştirilmesini mümkün kılmamaktaydı. Bir başka anlatımla, işin, en düşük
bedeli teklif edene yaptırılması, çoğu kez, istenilen nitelikte yapılmaması ya
da hiç yapılmaması sonucunu doğuruyordu. Bu nedenle, 2886 sayılı Yasa,
eksiltmelerde en düşük bedelin her zaman uygun bedel olamayacağı ilkesinden
hareketle, teklif edilen bedellerden idarece tercihe layık görülenin en uygun
bedel olacağını kabul etmiş ve böylece, idareye, en uygun bedelin
belirlenmesinde takdir yetkisi tanımıştır. Ancak, idareye tanınan bu takdir
yetkisinin keyfî bir biçimde kullanılmasını engellemek amacıyla da, uygun
bedelin belirlenmesinde kullanılacak olan kriterler ile eksiltmelerde kabul
edilecek azamî indirim oranı veya miktarların, işin niteliği, nevi ve miktarı,
birim fiyatları, istekli tarafından talep edilen avans miktarı ve isteklinin
buna benzer teknik ve malî yeterliliğiyle ilgili hususlar da göz önünde
tutularak, her yıl, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının koordinatörlüğünde,
çeşitli bakanlıklarla birlikte tespit edilmesini ve Resmî Gazetede yayımlanmasını
öngörmekte idi. Tasarıda ise "en avantajlı teklif" deyimine yer
verilmektedir; ancak, en avantajlı teklifin belirlenmesinde kullanılacak olan
kriterler, somut olarak ortaya konulmamıştır. Bu durumun da, keyfî uygulamalara
yol açacağı inancındayım. Bunun da, sayın bakanlarımız tarafından açıklanmasını
bekliyoruz. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla
yapılmak istenilenleri çok genel olarak değerlendirdiğimizde şunu görüyoruz:
Tasarı kapsamına girecek işler açısından, Devlet İhale Kanununun uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır. Böylece, doğrudan, kamu kurumları ile kamu iktisadî kurumları
ve iktisadî devlet teşekkülleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ve
iştiraklerinin, bu kanun kapsamında yapacağı mal ve hizmet alımları ile yapım
işlerinin ihale esasları, bu kanunla düzenlenmek istenilmektedir. Yine, 4603
sayılı Kanun kapsamındaki kamu bankaları da, kısmen bu kanun kapsamına alınmış
bulunmaktadır. Bunu olumlu karşılamakla birlikte, Devlet İhale Kanununun, bu
işler açısından, yani, mal ve hizmet alımları ile yapım işleri açısından,
mevcut hükümlerinin neden yürürlükte bırakıldığını anlamak mümkün değildir.
Aslında, 2886 sayılı Yasanın, bu kanun kapsamı dışında tutulan satım, kiraya
verme, trampa gibi hususlarla ilgili hükümlerinin de, revize edilerek bu kanun
içerisine alınması daha uygun olurdu. Böyle yapmadığımız için, ihale
mevzuatını, bir de, sözleşmelerle ilgili olarak görüşmekte bulunduğumuz 795
sayılı yasa tasarısını da içerisine alırsak, değerlendirirsek birlikte, üç ayrı
kanunun, parçalı bir şekilde yürürlükte olduğunu görürüz ki, bunun da, uygun
olmadığı kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri, sadece bu yasa
tasarısıyla ilgili olarak değil, yeni bazı kurum ve kurullar oluşturulmasını
öngören yasaların çıktığını görüyoruz. Bunları, Türkiye'nin meselelerine
konulan bir yanlış teşhisin sonuçları olarak görüyoruz. Türkiye'nin meselesi,
yeni kurum ve kurulların oluşturulması ihtiyacı değildir. Türkiye'nin, doğru
yönetilmeye ihtiyacı vardır. Bu tasarıda da, eski ihale mevzuatından farklı
olarak, kamu ihale kurumu ve kamu ihale kurulu oluşturulması öngörülmektedir.
Şuna inanıyoruz ki, bir meseleyi çözmek için yeni kurum ve kurulların
oluşturulması çare değildir. Biliyorsunuz, nerede çokluk, orada kargaşa vardır.
Siz, eğer, ihale kanunlarının ihale komisyonlarını, görevlerini gereği gibi
yapacak nitelikte insanlardan oluşturursanız ve mevzuatınızı iyi
oluşturursanız, temiz bir yönetim anlayışını da benimsemişseniz, insanlar doğru
ve yerinde görev yapıyorsa, inanın, bu kurum ve kurulların hiçbirisine ihtiyacımız
olmayacaktır. Bunlar, öncelikle, ihaleyi teslim ettiğiniz ihale komisyonlarına
güvensizliktir; o zaman, bunlara gerek yoktur, bu kuruma verirsiniz bütün
görevleri, bu kurum bütün ihaleleri sonuçlandırır. Bu, yönetimin, ihaleyi
yasalara uygun olarak ve dürüstçe sonuçlandırmak üzere görevlendirilen ihale
komisyonlarına güvensizliğinin ifadesidir, bürokrasiyi artırmaktan başka gerçek
anlamda fayda sağlayacağını da düşünmüyoruz, devlete getireceği kurumsal ve
personel olarak maliyetleri de düşünmek durumundasınız. Meselelerin doğru
çözümü, ihalelerdeki yolsuzlukların ortadan kaldırılmasının öncelikli yolu,
doğru yönetimdir. Devletin ihale rejimi içerisinde her zaman
tartışmalara yol açan ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan bir ihale yöntemi
olarak, doğrudan temin yöntemi adı altında, eski adıyla davet usulü ihaleyi bu
tasarıda da görmekteyiz. Yalnız, bu yöntemi, gerçekte amaçlanan, teknik
şartların önplana çıktığı bir ihale yöntemi olması gerekirken, maalesef
kayırmaların ve suiistimallerin en çok görülebildiği ihale yöntemi olarak da
değerlendirmek durumundayız. Görülmektedir ki, eski yasadan daha geniş olarak,
bu tasarıda bu yöntemlere yer verilmiş bulunmaktadır. 2886 sayılı Yasa
açısından istisnaî bir uygulama olan bu ihale usulü, kapsamı genişletilerek
-yalnız yapım işleriyle sınırlıyken- bu tasarıyla, mal ve hizmet alımları
açısından da öngörülmüş olmaktadır. Bunun gerçek amacına uygun olarak
kullanılabilmesi için, gerekli denetimin de eksiksiz yapılmasını sağlayacak bir
mekanizmanın öngörülmesi gereklidir. Değerli arkadaşlarım -sürem de az kaldı-
tasarıda, ihale sisteminin temel ilkeleri olarak, ihaleye çıkacak idarelerden,
saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin, kamuoyu
denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve
kaynakların verimli kullanılmasının gözetilmesi istenmektedir. Şunu ifade etmemiz gerekir: Burada,
gizlilikten daha çok, kamuoyu denetiminin gerçekleşmesini sağlayacak en önemli
unsur, ihalelerin kamuoyuna açık yapılmasıdır. Bunu sağlayacak yöntemlerin daha
açık olarak ortaya konulması gerekmektedir. Maalesef, tasarıda bunu, kamuoyunu
tatmine yönelik bir temenni olarak görmekteyiz. Gerçekten, böyle bir amaçla
hareket ediliyorsa, tasarıda bunu sağlayacak en geniş düzenlemelerin de yer
almış olması gerekirdi; bunu da, maalesef, tasarıda göremiyoruz. Kanun tasarısının, hep söylenildiği üzere
-son olarak tekrar edeceğim belki ama- IMF ve AB'nin istekleri doğrultusunda mı
hazırlandığı, yoksa, gerçekten ülke çıkarları açısından gerekli bir düzenleme
mi olduğunu tartışmamız gereken haklı gerekçeler vardır. Bu gerekçelerden bizce
en önemlisi, hükümetin bu kadar acele ettiği bir kanunu yürürlüğe koymak için
neden 2003 yılını bekleyeceğini anlamanın zorluğudur; bunu anlamak mümkün değildir.
Bunun bu kadar ileri bir tarihte yürürlüğe gireceğini öngörmek, Sayın
Başbakanın Amerika seyahati öncesi apar topar çıkarılmaya çalışılan bu
tasarının tamamen IMF ve diğer dış etkenler nedeniyle çıkarıldığını net bir
şekilde ortaya koymaktadır; bunu da kabul etmek mümkün değildir. Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen;
ancak, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısı değil, siz, Kamu İhale Kanunu
Tasarısı üzerinde konuştunuz, bana öyle geldi; çünkü, buna ilişkin hiçbir
ifadeniz olmadı; bu hususu belirteyim, bundan sonraki arkadaşların da o konuya
itibar etmelerini diliyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar yorum
yapmaz... BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Sayın
Ahmet Cemil Tunç; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu
Tasarısının birinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; bu
münasebetle, gecenin bu ilerlemiş saatinde hepinize saygılarımı iletmek
istiyorum. Meclis, gerçekten, çok önemli bir konuyu
görüşüyor. Konu, kamu ihaleleri olunca, daha büyük bir önem kazanıyor. 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu, hem ihale işlemlerine ilişkin esas ve usulleri hem
de yapılan ihale sonucunda imzalanacak sözleşmelerle ilgili hususları
düzenlemektedir. 2886 sayılı kanunun, günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermediği,
uygulamada meydana gelen aksaklıkları gidermede yetersiz kaldığı, bu kanunun
bütün kamu kuruluşlarını kapsamadığı; ayrıca, Avrupa Birliğine giriyoruz, her
sahada uyum kanunları yapıyoruz, dolayısıyla, bu sahada da uyum göstermenin
zorunluluğunun ortaya çıktığı, uluslararası ihale uygulamalarına paralellik
göstermeli kanaatiyle, düşüncesiyle hazırlanmış tasarı. Bu hususlar, hem İhale
Kanununda hem sözleşmelerde yapılan değişiklikler göz önüne alınarak bu tasarı
düzenlenmiştir. Bundan dolayı, yapılacak ihaleler sonucunda düzenlenecek
sözleşmelerle ilgili hususlarda bir boşluğa düşmemek için, bu kanunda da yeni
bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Böylece, Kamu İhale Kanununa göre yapılan
ihalelerdeki etkinliğin ve denetimin devam ettirilebilmesi için, sözleşmelere
ilişkin düzenlemeler ve uygulamalarda birliktelik sağlanması da hedeflenmiştir. Konuşmamın başında ifade ettiğim gibi,
Bayındırlık ve kamu ihaleleri söz konusu olunca, durum daha bir önem kazanıyor.
Böyle önemli bir konunun Genel Kurulda enine boyuna tartışılması gerekirdi;
gruplar, her konuda kendilerini ifade edebilecek imkânı bulmalıydılar;
milletvekillerinin de, kanunla ilgili görüşlerini, kanaatlerini ifade etme
imkânına sahip olmaları gerekirdi. Böylece, hem kanunun daha sağlıklı
çıkarılması temin edilir hem varsa tereddütler de giderilmiş olur hem de bu
vesileyle, kamuoyu doğru ve doğrudan bilgilenme imkânına sahip olurdu.
Dolayısıyla, bu kanunun temel kanun olarak kabul edilmesi ve böyle görülmesi
yanlıştır, doğru değildir. Değerli arkadaşlarım, aslında, hem İhale
Kanununun hem de ihale sonucunda yapılacak sözleşmelerin değiştirilmesi,
güncelleştirilmesi zorunluluğunu hepimiz biliyoruz. Hiç kimse, bu kanun böyle
kalsın, değişmesin, gelmesin, yasalaşmasın düşüncesinde, iddiasında değil;
ancak, kanun tasarısının böyle çıkması yanlıştır. Bizim için çok önemli olan bu
tasarının dahi, IMF kanunu tasarısı hüviyetine büründürülmesi, Sayın Başbakanın
Amerika seyahati öncesinde çıkarılarak, hükümetin görevini eksiksiz yaptığı
şeklinde bir imajın doğmasına sebep olması... Sayın Başbakan Amerika'ya gidince, işte
size Tütün Kanunu, Türkiye içpazarını yabancı sermayeye açıyorum; alın, size
ihale kanunu, bu kanunla da ihaleler, yabancı firmalara açık hale geliyor,
bunun karşılığında da, Türkiye'nin muhtaç durumda olduğu, IMF'nin Türkiye'ye
sağlayacağı krediler... Aksi takdirde, bu kanun, böyle dar bir zamana
sıkıştırılmayacak, aceleyle getirilmeyecek, bugün olduğu gibi, geç saatlerde
görüştürülmeyecek... Böyle olmasaydı, yani, Avrupa Birliğinin
ve IMF'nin gölgesi olmasaydı, bu kanun tasarısının yürürlük maddesine "Bu
Kanun 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girer" denilmeyecekti. Aslında, ben bunları söylerken, öyle peşin
bir muhalefet anlayışıyla değil de, Sayın Başbakanın seyahati öncesi bu kanun
tasarısının çıkması şık olmamış, doğru olmamıştır diye düşünüyorum; bunu
böylece ifade etmeye çalışıyorum. Böyle olmasaydı, ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Kemal Derviş ile Bayındırlık ve İskân Bakanı arasında, bu konuyla
ilgili, polemik de yapılmayacaktı. Değerli arkadaşlarım, acaba, bu Meclis, bu
kanun tasarısını, IMF ve Avrupa Birliğinin gölgesi olmadan, kendi iradesiyle
çıkaramaz mıydı? Eğer, IMF dayatması dışında olsaydı ve bu Mecliste
görüşülseydi hem ülkenin kaynaklarının israf edilmeden değerlendirilmesi hem
literatürümüze yeni geçmiş hortumlamaların önünün alınması, yolsuzlukların
önünün alınması, haksız kazancın önüne geçilmesi mümkün olacak hem de
kamuoyunda bütün bunların sebebi olarak gösterilen siyasetçiler, kamuoyu
nezdinde güven tazeleyebilir, güvenilirliklerini artırabilirlerdi; ancak, bu
görüşme şekliyle, bunu temin etmek, ne yazık ki, mümkün olmamıştır. Halk öyle bir kanaate sahip olmuştur ki,
yolsuzlukların temelinde siyasetçiler vardır, hükümetler vardır. Aslında,
halkın vardığı bu kanaat çok yanlış falan da değildir. Bakıyoruz, korkunç bir
dengesizlik var, gelir dengesizliği var. Yine, bakıyoruz, devletle çalışanlar,
devlete iş yapanlar, çok kısa sürede varlıklı hale geliyorlar. Bakıyoruz,
iktidarlara yakın olanlar ihalelerde kayrılıyor. Adam, yıllarca kendi işinde
çalışıyor, çiftliğinde çalışıyor; geçimini temin edemiyor, evinin ihtiyaçlarını
karşılayamıyor; ama, öbür taraftan adam, Çankaya'ya bir büro açıyor, kısa
zamanda hayatı değişiyor. İşte, halk, bütün bunları izliyor ve bunların
düzeltilmesini istiyor. Uluslararası düzeyde bir araştırma
yapılmıştı. Yapılan bu araştırmada Türkiye'nin durumu içler acısıydı. Orada
deniliyordu ki "Türkiye'nin millî hâsılası kadar, Türkiye'de bir de
kayıtdışı vardır." Böyle bir ülkede, yani, kayda alınan millî hâsılası
kadar bir de kayıtdışı varsa, orada hukuk çalışır mı, adalet çalışır mı?! Yine,
yapılan bu araştırmada, yolsuzlukta, yolsuzluklarda, Türkiye'nin, galiba,
dördüncü beşinci sırada olduğu; yine, rüşvetlerde falan, Türkiye'nin,
sıralamanın ön tarafında olduğu söyleniyordu. Dolayısıyla, bütün bunların
devletten, sistemden, Parlamentodan, siyasetten kaynaklandığı, halk arasında
yaygın bir kanaattir. İşte, halk bütün bunları izliyor ve bizden bunların
düzeltilmesini istiyor. Şu anda halkın vardığı kanaat şudur:
İşsizlik varsa ve şu anda Türkiye'de bir sefalet yaşanıyorsa, şu anda var olan
ekonomik sıkıntının kaynağının yolsuzluk olduğuna inanıyor, soygun olduğuna
inanıyor, vurgun olduğuna inanıyor. Bu ülkede ihalelerin kime verileceğine dair
noter tasdikli ihbarların önceden nasıl tespit edildiğini burada yaşadık
biliyoruz. Yine, bu ülkede ihalelerin müteahhitler arasında nasıl
bölüştürüldüğünü de biliyoruz. Bu Mecliste hükümet ve bakanlara yönelik Meclis
soruşturmalarının ihalelerden dolayı Meclisi ne hale getirdiğini de biliyoruz.
Yine, bu Mecliste, ihale yolsuzluklarından dolayı bakanların görevlerinden
ayrılmak zorunda kaldıklarını, hatta hükümetlerin ihale yolsuzluklarından
dolayı istifa etmek zorunda kaldıklarını da biliyoruz. Bunun için, diyorum ki,
keşke bu tasarıyı, IMF ve Avrupa Birliği tavsiyeleriyle değil, kendi
ihtiyacımız olduğu için Mecliste hep beraber görüşseydik; bu olumsuzlukları, bu
ayıpları, bu vurgunları kendi irademizle ortadan kaldırsaydık; ama, görünen o
ki, buradan bir zorlama olmadan kanun çıkarmak çok fazla mümkün olmuyor. Böyle
olmasaydı; yani, eğer, bu Meclis gündemine hâkim olsaydı, ki, hâkimdir; ancak,
istenen kanunların zamanında çıkmadığını da görüyoruz; on yıldır Meclisin
gündeminde bekleyen bir Mahallî İdareler Yasa Tasarısı var. Bütün siyasî
partiler bu tasarının Mecliste görüşülmesini, yasalaşmasını istiyor; ama, on
yıldır bunu Genel Kurula getiremedik. Belediyeler, çok büyük sıkıntı içinde,
hizmet üretemiyor, piyasaya olan borçlarını ödeyemiyor, bayramlarda dahi
personeline maaş ödeyemiyor; bu kanun çıkmış olsa, bütün bu sıkıntılar
giderilmiş olacak; yine, vilayetlerimizin, il özel idarelerimizin sıkıntıları
giderilmiş olacak, hizmet üretebilir hale gelmiş olacaktı; hem hizmetlerin önü
açılacak hem de kaynak israfı önlenmiş olacaktı. Türkiye, yeniden yapılanacak,
hizmet üretecekti; ancak, bu kanunu bir türlü görüşemiyoruz. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben
fazla vaktinizi almadan, sözlerimi bitirmek istiyorum; ancak, bir iki hususu
daha ifade etmek istiyorum. Kanunlar, demokratik hukuk devletinde çok
önemlidir; ancak, bu kanunları uygulayacak olan insanlar çok daha önemlidir.
Bakıyorsunuz, bir kurumun başına birisi geliyor, kurum saat gibi çalışıyor,
yolsuzluk yok, vurgun yok, soygun yok; ama, bir bakıyorsunuz, aynı yasalar
meriyette, aynı kurumun başına bir başkası geliyor, dedikodudan geçilmiyor, pislikten
geçilmiyor. Dolayısıyla, sadece kanunlar çıkararak, bu pisliklerden
kurtulamayız. Kanunların yanında, ahlâkî değerlerin de, ehliyet, liyakat,
dürüstlük gibi değerlerin de idarede bir anlamı olsun istiyoruz. Şimdi,
hakkında "bu adam malî işlerde kullanılamaz, çalıştırılamaz" diye
müfettiş raporu olan bir adam, üçlü kararnameyle, böyle bir makama, mevkie
getirilirse, siz, hangi kanunları koyarsanız koyun, bu adamın doğru dürüst
çalışmasını temin edemezsiniz; onun olduğu yerde, pislik olur, yolsuzluk olur.
Dolayısıyla, kanunlarla beraber, insan unsurunu da unutmamak gerekir. Liyakat,
ehliyet, dürüstlük gibi ahlakî donanımların, bu işlerde çalışanlarda aranması
gerekir. Bu kanun tasarısı, hem komisyonlarda hem
Genel Kurulda yapılan görüşmelerde, zamanın verdiği imkânlar ölçüsünde
tartışılıyor; eksikleri, yetersizlikleri ifade ediliyor ve yine suiistimallere
açık olduğu da ifade ediliyor; ancak, bir söz var; kanun ne kadar mükemmel
olursa olsun, onu uygulayacak olan insan çok önemlidir. Dolayısıyla, kaldı ki,
mükemmel bir kanun olsa dahi, bu kanunun, bu alandaki sorunları tek başına
ortadan kaldırması mümkün değil. Mal ve hizmet alımlarında duyulan ihtiyaç,
acaba, sağlıklı bir şekilde tespit edilecek midir?.. İhale konusu olan hizmete
acaba, gerçekten ihtiyaç var mıdır?.. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde -hep
biliyoruz bunları, yaşıyoruz- partizan amaçlarla, maksatlarla ihaleleri
yapılmış, temelleri atılmış, şahsa özel yatırımlar var. Projesiz, plansız,
programsız yapılan bu yatırımlar bir türlü bitmiyor; çünkü, bunlara ödenek
ayrılmıyor. Türkiye'nin birçok yerinde kültür merkezlerinin temelleri atılmış,
bir defaya mahsus olmak üzere kaynak ayrılmış; ancak, ondan sonra bir daha
ödenek ayrılmadığı için, Türkiye'nin her tarafında serpilmiş, yatıyor; Türkiye'nin,
bu tür kaynak israfına... Bu tür partizan maksatlarla bir çok işler birden
başlatılıyor; ancak, bunların bitirilmesi bir türlü mümkün olmuyor. Düşünün ki,
100 milyar liraya bir iş ihale ediliyor; ancak, o iş, bugün 100 trilyon olmuş,
ama, daha bitirilememiş. Bu şekilde, bu kaynak israflarıyla,
Türkiye'nin bir yere varmasının da mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum.
Daha fazla vaktinizi almamak için, sözlerimi bitiriyor... AHMET KABİL (Rize)- Zaman bitti zaten!.. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla)- 5 dakikam var
daha... Sözlerimi bitiriyor ve bu kanunun, bütün
eksikliklerine rağmen, Türkiye için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Tunç. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın
Ramazan Toprak; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK
(Aksaray)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Eskiden dervişlerin hikmeti olurdu,
şimdilerde hükümeti var. Eskiden dervişlerin hikmetli sözleri olurdu, şimdi,
dervişlerin sözleri hükümet sözü oluyor. Nasıl mı: Değerli milletvekilleri, önümde 3 Mayıs
2001 tarihli ek niyet mektubu var, Sayın Derviş'in verdiği bir sözdür, peşine
hükümet takılmıştır. Bu niyet mektubunun 15 inci sayfasının ikinci paragrafında
"Birleşmiş Milletler standartlarıyla uyumlu bir kamu ihale kanunu 15 Ekim
2001 tarihine kadar Parlamentoya sunulacaktır" diye bir cümle var. Bu
tarihe kadar sunulmayınca, bu kez, ültimatoma dönüştü. 20 Kasım 2001 tarihli
niyet mektubunda ise "Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu bir kamu ihale
kanunu 20 Kasım 2001 tarihinde Meclise sunulmuştur" ibaresi mevcut. Biraz
gecikmeyle hemen ültimatom geliyor. Sayın Başbakanın Amerika seyahati
yaklaşınca, bu ültimatom üzerine, alelacele bu tasarı gündeme getiriliyor. Uzun yıllardır altyapısı oluşturulmaya
çalışılan bu kanun, temel bir kanundur, gerçekten, birtakım iyileştirmeler
getirilmektedir. Bu kadar alelacele getirilmeseydi, daha da olgunlaştırılmış
olacaktı. Ben, bu anlamda hiç değinilmemiş birkaç konuya temas etmek istiyorum.
Örneğin, bir önceki kamu ihale kanununun 10 uncu maddesinde ihaleye katılımda
yeterlilik şartları belirlenirken, gerçekten, sağlıklı kriterler getirilmiş.
Daha önce bunun yerine öyle basit kriterler vardı ki, örneğin, benim seçim
bölgem olan Aksaray'da Bayındırlık Müdürlüğü 6 parça iş için ihale açıyor, 36
firma müracaat ediyor, 30 firmanın yeterliliği kabul edilmiyor; pulu noksan,
dilekçesi yanlış, evrakların fotokopileri tasdiklenmemiş gibi sudan bahanelerle 36 dosyanın 30'u kabul edilmiyor, 6 parça iş, 6 dosya kabul ve 6 kişiye ihale.
Bu, Türkiye'nin pek çok yerinde örneğine çokça rastlanan bir sorundu, bu
anlamda, 10 uncu madde bir iyileştirme getiriyor, bu tür suiistimallerin önüne geçilmiş
oluyor. Bir diğeri, her iki tasarıda da gündeme
gelmemiş, ben, burada, Sayın Bakanın bilgisine sunuyorum: Özellikle,
bakanlıkların, il müdürlüklerinin yaptıkları ihalelerde belli limitlerin
üzerinde valiliklere onay imkânı getirirseniz, bir tür denetim, bir tür
vazgeçirme yoluyla pek çok suiistimalin önü alınmış olur. Belki bu düzenleme
yasal düzeyde olmadı; ama, daha alt bir düzenlemeyle, belki yönetmelik, belki
bir genelgeyle bu düzenleme yapılmak suretiyle daha da olgunlaştırılmış olur. Değerli milletvekilleri, her iki tasarıda
da şu ana kadar dile getirilmeyen, ilgili bürokratlarla yaptığım temaslarda da
maalesef bu konuda gerçek bir boşluk olduğunu düşündüğüm bir husus var: 1999
yılında anayasa değişikliğini gerçekleştirerek uluslararası tahkimi
içhukukumuza katmış olduk. Takip eden iki yıl içinde, önce Adalet Bakanlığının
getirdiği Uluslararası Tahkim Yasasıyla usul, yöntem, kurallarını belirleyen
bir uyum kanununu kabul ettik. Akabinde, Enerji Bakanlığının getirdiği esasa
ilişkin Uluslararası Tahkim Yasası ile açık adıyla kamu imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan anlaşmazlıkların, uzlaşmazlıkların çözümlenmesiyle
ilgili kanun. Her iki uyum kanunun uygulanması, bu kamu ihale kanunu için de
söz konusu olacaktır. Yani, kamu ihalelerinde bir taraf yabancılık unsuru
taşıdığı, diğer taraf sözleşmeye taraf olduğu zaman, uluslararası tahkim
yoluyla, bu sözleşmeler, (x) ülkesinde bir hakemin önüne veya tahkim kurulunun
önüne götürülmek suretiyle iç hukuktan kaçırılmış olacak; maalesef, bu, her iki
yasada da, gözardı edilmiş bir düzenlemedir. Bu, alelacele getirilmiş
olmasından kaynaklanan gerçek bir boşluktur. Daha alt bir düzenlemeyle
yapılması, idarenin elemanlarının bu konudaki keyfiliğini, takdir hakkını zaman
zaman kötüye kullanımını engellemesi mümkün olmayacaktır; bu, yasal bir
düzenlemeyle getirilmesi zorunluydu. Yine, sürekli, AB üyelik sürecinde AB
müktesebatından bahsediyoruz; ancak, Kamu İhale Kanununun AB müktesebatıyla ne
kadar uyuştuğu, ne kadar ayrıştığı konusunda hiçbir bilgi sahibi değiliz. Bu
konuda da, alelacele getirilmiş olmanın, herhalde, biraz, faturasını ödüyor
gibiyiz. Değerli milletvekilleri, sözümü fazla
uzatmak istemiyorum. Sayın Başbakan ayın 16'sında ABD Başkanı Sayın Bush'la
görüşecek. Eylül 1999 yılında Sayın Başbakan Amerika'ya gittiği zaman, hafızalarımıza
kazınmış bir fotoğrafı hiç unutmuyorum. Sayın Clinton koltuğun köşesine ilişmiş
bir öğretmen edasıyla, Sayın Başbakan, karşısında, sözlü sınava çıkmış bir
öğrenci gibi. Bu fotoğraf, hepimiz hatırlıyoruz, günlerce, medyamızda sürekli
verildi ve ben bir Türk olarak o fotoğrafı her gördüğümde başımı öne eğdim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne alakası var? RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başbakandan iki istirhamım var: Birinci istirhamım, başımızı öne eğdirecek bir
duruş sergilemesin. İkinci istirhamım, koltuğunun altında götürdüğü Kamu İhale
Kanunu içerisinde, umarım, Kuzey Irak'ı da ihale etmeden döner. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Birinci bölüm üzerinde, biri
hükümete, ikisi sayın milletvekillerine ait 3 önerge vardır; okutup, işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 795 sıra sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
Amaç Madde 1.- Bu Kanunun amacı, Kamu İhale
Kanunu uyarınca yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi ve
uygulanma alanlarının tespitiyle ilgili esas ve usulleri belirlemektir. BAŞKAN - Sayın Kabil?.. AHMET KABİL (Rize) - Önergemi çekiyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Kabil önergesini geri
alıyor. Diğer önergeyi okutuyorum... AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, bu
önergemi de çekiyorum. BAŞKAN - Sayın Kabil bu önergesini de
çekti. Sayın Hükümetin önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu Tasarısının 24 üncü
maddesindeki "% 50 oranının" ifadesi ile "ilk sözleşme
bedelinin" ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Evet, daha önceki tasarıya uyum
sağlamak bakımından. Sayın Hükümet önergesine zaten katılıyor. Sayın Komisyon?.. BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Komisyon takdire bırakıyor. Genel Kurulun oyuna sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Birinci Bölümü, kabul edilen bu önerge
istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. İkinci Bölüm 25 ilâ 41 inci maddeleri
kapsamaktadır. Ancak, ben, bir hususa dikkat çekmek
istiyorum, bundan sonraki sözcüler bunu da açıklasınlar; acaba, IMF veya onun
destekçileri Türkiye'deki ihalelere hazır değil mi; Sayın Bakanım, bu tarihi
niye 1.1.2003 yaptınız, onu, doğrusu merak ediyorum. Acaba, ihaleye IMF de mi
hazır değil, yoksa, IMF'nin önerisi değil miydi; onu da bir belirtirseniz iyi
olur. BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Bravo Başkan... BAŞKAN - Çünkü, bütün sözcüler, IMF
gelecek, ihalelere girecek... Ama, IMF, ne hikmetse, bir yıl sonraya atıyor,
onu anlayamadım ben. TURHAN GÜVEN (İçel) - IMF istediği için
değil, siz istediğiniz için. IMF istemedi, siz istediniz. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kim söyledi IMF
ihaleye girecek diye?! BAŞKAN - Ben hükümete soruyorum efendim,
tarihi... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ek niyet mektubunda
IMF'nin böyle bir isteği yok; o, sizin isteğiniz. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kim söyledi
bunu?! Kim diyor yahu?! RIZA AKÇALI (Manisa) - IMF, ihale kanunu
bir an önce çıksın istiyor. TURHAN GÜVEN (İçel) - O
"çıkarın" diyor. BAŞKAN - Tarihine karşı çıkıyorsunuz
kardeşim. IMF hazır değil mi acaba diyorum ben de. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Tabiî, tabiî... BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Sayın
Mustafa Geçer; buyurun. SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve televizyonları başında bu saatte
bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımıza sevgi ve selamlarımı sunuyorum. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Televizyonları
başında kimse yok bu saatte. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - İzliyorlar,
meraklılar; çünkü, önemli şeyler görüşülüyor burada. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 795 sıra sayılı tasarı, aslında, az önce Meclisten geçmiş
olan Devlet İhale Kanununun bir tamamlayıcı cüzü halinde. Aslında, bunun ayrı
bir kanun olarak düzenlenmesi, belki, hukuk tekniği açısından bir eksiklik diye
düşünüyorum; zira, bu tasarı, daha çok, Kamu İhale Kanununun usul işlemlerini,
yasakları, sorumluların cezaî sorumluluklarını ve sözleşme yapılma şekil ve
usullerini içermektedir, o alanları düzenlemektedir. Şu anda özellikle üzerinde konuşacağım
ikinci bölümde, 25 inci maddeden 41 inci maddeye kadar olan kısımda, yasaklar,
yasak fiiller, ihalelere katılma yasakları, yüklenicilerin cezaî
sorumlulukları, görevlilerin cezaî sorumlulukları, yapım işlerinde
yüklenicilerin ve alt yüklenicilerin sorumluluğu, yapı denetim görevlilerinin
sorumluluğu, danışmanlık hizmeti sunucularının sorumluluğu, tedarikçilerin
sorumluluğu, hizmet sunucularının sorumluluğu, teminatlar düzenleniyor ve bu
yasada hüküm bulunmayan hallerde diğer yasalara -Borçlar Kanunu ve diğer
kanunlara- atıflarda bulunuluyor. Geçici madde var, daha önce yürürlükte olan
2886 sayılı Devlet İhale Kanununun hangi durumlarda yürürlükte devam edeceği
var ve daha sonra, yürürlük tarihi 1.1.2003 olarak burada belirlenmiş. İkinci
kısım bu alanları düzenlemektedir. Elbette ki, Devlet İhale Yasası, daha
önceki 794 sıra sayılı Devlet İhale Yasa Tasarısında belirtildiği gibi, kamu
harcamalarının, devletin mal ve hizmet alımlarının hatta satımlarının, devletin
yapı, inşaat işlerinin yaptırılmasına ilişkin esasları düzenlemekte idi. Elbette, bu alanda devletin harcamaları az
değildir. Günümüze kadar -daha önceki yasanın uygulanmasıyla birlikte- devlet
ihalelerinde birtakım yolsuzlukların olduğu, usulsüzlüklerin olduğu, birtakım
ihalelere fesat karıştırılarak haksız kazançlar temin edildiği yönünde
kamuoyunda da çok büyük şikâyetler olmuştu. Burada -belki, bu şikâyetleri
giderici boyutta olmasa bile- Kamu İhale Yasa Tasarısını görüştük, Meclis kabul
etti, şu anda da 795 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Tasarısını
görüşüyoruz. Bu tasarının daha çok kamu ihaleleri yapıldıktan sonra, yapılacak
sözleşmeye ilişkin düzenlemeler getirdiğini, daha önce de belirtmiştim. Devlet harcamaları, özellikle, yatırım,
mal ve hizmet alımlarına yöneliktir; ama, Devlet İhale Kanununda, 794 sıra
sayılı tasarıda ve burada, özellikle, mal ve hizmet alımlarının, yapım işlerini
kapsadığını görüyoruz; ama, bunun yanı sıra -DYP'nin sayın konuşmacısı da
burada izah ettiler- artırma ve eksiltmelerde, satım, kira gibi, yani devlete
ait menkul ve gayrimenkullerin satışlarıyla ilgili, kiralanmasıyla ilgili ve
bunların mülkiyetten gayri diğer aynî haklarla ilgili devirlerinin nasıl
yapılacağı ve bunların kapsamları burada pek zikredilmemiş durumda. Burada
kanun koyucunun, bilerek mi sustuğu veya bunu başka bir yasayla mı
düzenleyeceği noktasında birtakım şüphelerimiz var. Doğrusu, bugün, devletin
elinde bulunan gayrimenkul ve menkullerin satışları da eksiltme ve artırma
şeklinde, daha çok artırma şeklinde ihalelerle, yapılmakta, müzayedelerle
yapılmakta. Bunların nasıl düzenleneceği, hele şu anda, kamuoyuna ait, devlete
ait, Hazineye ait gayrimenkullerin ihaleyle satışı aşamasında; bunların
satışları ayrı bir düzenlemeyle mi yapılacak, yoksa daha önceki ihale kanunuyla
mı yapılacak? Şu anda yürürlüğe girecek -gerçi, 2003'te yürürlüğe girmesi
öngörülen- bu tasarılar yasalaştığı zaman, Sayın Cumhurbaşkanı imzalayıp, Resmî
Gazetede yayımlandıktan sonra ve 2003 yılında yürürlüğe girdikten sonra mı bu
uygulanacak? Bunlar kapalı olarak bırakılmış. Kamu kaynaklarının en fazla israf edildiği
veya birtakım yolsuzluklarla, ihalelerde yapılan usulsüzlüklerle birtakım
kişilere usulsüz yönde aktarıldığı ve bu noktada birtakım haksız kazançların
temin edildiği noktasında büyük şikâyetler vardı. Gerçekten de, devletin
harcamalarının büyük bir kısmını oluşturan ihalelerle aktarılan kaynakların, bu
ihalelere yolsuzluk ve usulsüzlük karıştırılarak veya fesat karıştırılarak veya
ihale makamındaki sorumlu kişilerle veya ihaleye katılan müteahhitlerle yapılan
birtakım, daha önce, ihale öncesi yapılan usulsüz görüşmelerle devletin
aleyhine sonuçlandığını ve herkesin de bundan şikâyetçi olduğunu biliyoruz. Bu yasal düzenlemelerin, Devlet İhale
Kanununun, bu gibi yolsuzlukları veya devlet kaynaklarının haksız yönde
başkalarına aktarılmasını önleyici yönde bir vasıf taşıyıp taşımadığından da
burada biz şüpheliyiz. Gerçekten, bu ihaleler yapılırken birtakım etik
değerlere, ahlak değerlerine gerçekten saygılı olunacak mı; oluşturulan
kurumlar bu noktada gerekli hassasiyeti gösterecekler mi; bu noktada gerçekten
şüphelerimiz var; zira, kanunların tek başına, yani, ahlakın olmadığı bir
ortamda veya ahlak kurallarına riayet edilmediği bir ortamda çok işe
yaramadığını da biliyoruz. Türkiye'de bu alanların ve altyapının
oluşturulmasında, gerçekten, ahlakî kurallara, görev ahlakına bağlı olmayan
kişiler hakkında yapılacak cezaî kovuşturmalar olmasına rağmen, bu fiillerin
veya bu haksızlıkların veya bu kanuna aykırı davranışların tespitinde, ancak
kanunî müeyyidelerin uygulanabileceği göz önünde bulundurulduğunda, aynen,
ekonomide "kayıtdışı ekonomi" dediğimiz gibi, kayıtdışı birtakım
yanlış davranışlar, hukuka aykırı davranış ve fiiller tespit edilemediğinde
hangi kontrol mekanizması devreye girecektir diye sorduğumuzda, elbette ki, bu
alanda devreye girecek olan, ahlak yapısıdır. Bugün Türkiye'de bunun altyapısı
oluşturulmakta mıdır? Maalesef, bugün, ahlakî yönden insanları yüceltecek
alanlarda, eğitim alanlarında çalışmaların ne derece yapıldığını... Türkiye'de
şunu söyleyebiliriz: Ekonomik krize rağmen, bir ahlak krizinin de olduğunu
burada maalesef vurgulamak zorundayım; zira, ahlak krizinin olduğu bir yerde, bunun
neticesi olarak ekonomik krizler de doğacaktır. Bugüne kadar yapılan
yolsuzlukların temelinde, bu ahlaka aykırı davranışların yattığını kimse inkâr
edemez. Zira, ahlaklı davranan bir insan, devletten almış olduğu kredilerin
üzerine yatmak gibi veya yapmış olduğu görevi ahlaka aykırı olarak kanunun da
tespit edemeyeceği alanlarda kendi lehine, elindeki yetkileri kendine menfaat
temin edecek şekilde kullanmasını kim önleyecek? Elbette ki, ahlakî değerlerin
yükseltilmesi noktasında yapılacak çalışmaların da, bunu, takviye etmesi
gerektiğine inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de şu anda hükümetin, özellikle 57 nci hükümetin yapmış olduğu yasama
çalışmalarında veya yürürlüğe giren yasalarda, hükümete ait tasarıların
yürürlüğe girmesi noktasında ve kanunların yapılış tekniğinde birtakım
sıkıntıların olduğunu da görüyoruz. Diğer konuşmacı arkadaşlarımız da, bunları
vurguladılar aslında. Yani, yasalar yapılırken o yasayla ilgili
olmayan, o yasayla uzaktan yakından münasebeti olmayan başka maddeler de bu
yasaların içerisine konularak, âdeta, milletten bir şeylerin kaçırılmaya
çalışıldığı gibi bir imaj uyandırılmakta ve kaçırılmaktadır da. Bunlar, toplumun talep ettiği, gerçekten
Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yasalar çıkarılırken, o alanı düzenleyen yasa
metni, yasanın bütünlüğü içerisinde başka bir şeyler sokuşturularak, âdeta, o
yasa... Topluma karşı da bu alanda böyle bir düzenleme yapıyoruz, yani,
ihalelerde, artık, yolsuzluk yapılmayacak, hortumlama yapılmayacak; devletin
kaynakları daha optimum şekilde, daha rasyonel kullanılacak, daha adil
kullanılacak ve o kaynaklarla millete daha çok fayda temin edilecek denilirken,
bunların içerisine sıkıştırılmış kavram veya maddelerle, âdeta, bu kanundan
beklenen neticeden başka bir şeyler bekleniyormuş imajı verilmektedir. Mesela, geçenlerde çıkarılan deprem
bölgesindeki 1999 yılına ait vergilerin terkin edilmesine ilişkin yasanın 7 nci
maddesinde olduğu gibi. Aslında, o yasayla hiç ilişkisi olmayan bir madde
sokuşturularak, olağanüstü hal bölgelerinde uygulanacak 2002'nin sonunda
yürürlüğe girecek olan bir Teşvik Yasası, âdeta, ortadan kaldırılmaya
çalışılmıştır. Biz, bu yasalarda da inceliyoruz metinleri, buna benzer bazı
alanlar mı var; yani, burada düzenleme yapılırken, artırmalar, satımlar,
kiralamalar; bunlar niye düzenlenmiyor? Acaba bu yasalar düzenlenirken kanun
koyucu kamu menfaatını temin noktasında hangi amacı güdüyor, Sayın Hükümet
hangi amacı güdüyor? Bu yasalar yapılırken yürürlük tarihlerinin de bu tarzda
abes bir şekilde konulmasından beklenen amaç nedir? Bunları anlamak da
gerçekten zor. Yani, burada, şu yasanın 40 ıncı maddesinde "yürürlük
tarihi 1.1.2003" derken, hangi amaç güdülüyor allahaşkına! Bunu izah etmek
de zor. Acaba daha önceki ihale yasasının adil bir
ihale yapmayı temin etmediği noktasında eksiklikleri olduğu gerekçesiyle
gündeme getirilen bu yasayla daha adil bir ihale yapılacağı, kamu kaynaklarının
daha iyi harcanacağı, ihalenin millet menfaatına yapılacağı iddia edilirken,
eski yasanın bir yıl daha yürürlükte kalmasından beklenen kamu menfaatı nedir;
bunu sormak istiyorum. Diğer hatip arkadaşlar da bunu sordular aslında:
"1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girer." Yani, çok acele miydi bu
cumartesi, pazarı kullanarak veya Meclisin normal çalışma saatleri dışına çıkılarak
bu yasanın alelacele çıkarılması? Arkasına da "2003 yılında yürürlüğe
girer" denilmesindeki amaç nedir; bunu da anlamak zor. Yani, burada
birilerine verilmiş taahhütler mi yerine getiriliyor? Hemen, günü dolmadan
veya... Burada, eski ihale yasası bir yıl daha devam etsin, bu ihalelerden
menfaat temin eden kesimler biraz daha menfaat temin etsin diye mi düşünülmüş?
Niye bunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi düşünülmemiş? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - O zamana
kadar kurullar oluşturulacak. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Bu da gerçekten
bu yasanın içine sokuşturulmuş âdeta bir tuzak madde. Aslında diğer yasalarda da, böyle,
toplumun önüne konulmuş, âdeta Türkiye'yi mayın tarlası haline getirmiş, mayın
hükmünde bazı maddeler ve kavramlar var. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Afganistan
mı burası? MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Nasıl bunu bu
şekilde koyabiliyoruz, hükümet bunu hangi gerekçeyle koyuyor; bunu anlamak da
mümkün değil. Evet, şu anda, gerçekten toplumun
talepleri varken, Türkiye'nin gerçekten ihtiyaç duyduğu yasalar yapılmaya
çalışılırken, başka odaklara, Avrupa Birliğine, Avrupa Birliği müktesebatının
Türkiye'ye taşınması adına verilen taahhütleri yerine getiriliyor. IMF'ye
verilen taahhütler yerine getirilme adına bu yasal düzenlemeler yapılıyor; ama,
burada bunlar yapılırken, gerçekten, bazı yapılan yasalarda da birkaç ay sonra
tekrar yeni düzenlemeler, yeni kanunlar konulmasına veya sayın hükümetin, bazı
alanda yapmış olduğu düzenlemelerin, bir sene sonra, tam tersine bir düzenleme
yapmaya kalkmasına da burada şahit oluyoruz. Yani, Sosyal Güvenlik Yasasında,
iki yıldan daha fazla süresi kalan çalışanların emekliliğinin beş yıl
ötelenmesi, on yıl ötelenmesi adına, yani, çalışanlar emekli olmasın, sosyal
güvenlik kurumları biraz daha nefes alsın diye bir yasa yapılırken, bugün, kamu
çalışanlarının daha erken emekli olması noktasında, âdeta, onların emekli
olmasını teşvik edecek birtakım davranışlara girilmesini de anlamak mümkün
değil. Yani, Türkiye'nin yeniden yapılanması amacına uygun bunlar yapılıyorsa,
bu iddiayla yapılıyor ve bu kadar kısa süreli, gerçekten, Türkiye'nin,
birtakım, âciliyetle, bekleyen sorunlarını halletmeyecek bu yasaların
çıkartılıp bir sene sonra tekrar kaldırılması, bir sene sonra önemli
maddelerinin değiştirilmesindeki amacı da anlamak mümkün değil. Burada, aslında, şu anlaşılıyor: Yani,
sayın hükümet, toplumun bir temsilcisi olarak, burada, yasama Meclisinde
çoğunluğu elinde tutan bir iktidar olarak yapmış olduğu yasalarda, yasa
metinlerinde, âdeta, toplumun taleplerini değil, başka odakların, sanki,
taleplerini burada gündeme getirerek yasalaştırmaya çalışıyor. Bunun aksi iddia
ediliyorsa şayet, bu yasanın da 2003 yılında neden yürürlüğe girmesi
gerektiğinin burada izah edilmesi lazım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasada eksik olan ve şu anda görüştüğümüz ikinci kısımda dikkatimi çeken
konulardan birisi de... Şu anda genel şeylere... Tabiî ki, işin ruhu budur;
yani, kanun yapma amacına ilişkin, hükümetin gerçek iradesi çok önemlidir
burada. Yani, yasa niçin yapılıyor, hangi kamu menfaatını düzenlemek için veya
temin için yapılıyor, bunlar çok önemli, onlara değinmeden geçemeyiz; ama, şu
anda teknik açıdan da, mesela, 26 ncı maddede, ihaleye katılmaktan
yasaklanmalarda -burada bir eksiğin olduğunu ben görüyorum- yasaklanan şahıs
şirketlerinde, yani şahıs şirketi şeklinde tüzelkişiliklerde, kolektif
şirketlerde, komandit şirketlerde, hisseli komandit şirketlerde, 25 inci
maddeye aykırı davranmaktan dolayı ihaleden yasaklananları düzenleyen 26 ncı
maddede, şahıs şirketleri ve şahıs şirketlerinin tüm ortakları ihaleden
yasaklanıyor; yani, herhangi bir şahıs şirketi, ihaleye fesat karıştırmış,
yasaklamayı gerektiren bir fiil işlemişse veya taahhüdünü yerine getirememişse,
25 inci maddede sayılan şartları yerine getirmemişse, burada hem şahıs şirketi
ihaleden belli bir süre yasaklanıyor hem de şahıs şirketinin tüm ortakları
yasaklanıyor; ama, bu ihaleyi alan şirket, müteahhit şirket, sermaye
şirketiyse, bu sermaye şirketi de yasaklanıyor tüzelkişiliği olarak; ama, bu sermaye
şirketinin ortakları olan gerçek kişiler ve tüzelkişiler, ancak bu şirkette
yüzde 50 ve daha yukarı hisse sahibiyse bunlar yasaklanıyor; yani, bir
tüzelkişilik, şahıs şirketi değil de sermaye şirketi halinde teşekkül etmiş ve
ihale almışsa, burada da yasaklamayı gerektiren bir hatayı yapmışsa, yanlışı
yapmışsa, suçu işlemişse, burada bu şirket yasaklanırken, yüzde 50 ve daha
fazla hissesi olan bu şirketin ortakları da yasaklanıyor. Peki, şirketlerde
yüzde 50 ve daha fazla hissesi olan ortak yoksa; yani, 9 veya 10 ortaklı bir
şirket, yüzde 10 ve 12 hisselerle bu şirketi kurmuşsa, buradaki şahıslar
yasaklanmayacak mı; yani, ancak, sermaye şirketinde yüzde 50 ve daha fazla
hissesi olan kişiler mi yasaklanacak? Yani, böyle bir şirkette hissesi bulunan,
yüzde 50'den daha az hissesi olan bir şahıs veya tüzelkişilik, başka bir
işletmesiyle veya şahsi işletmesiyle devlet ihalelerine girebilecek mi? Yani,
burada, daha yüksek hissesi olanlar yasaklanırken, daha az hissesi olanlar
yasaklanmıyor, sadece şirket yasaklanıyor. Aslında, buradaki yüzde 50'nin biraz
daha aşağı çekilmesinde daha çok fayda olacağı kanaatindeyim. Diğer taraftan, devlet ihaleleri
yapıldıktan sonra, kamunun ödeyeceği ödenekler şayet yoksa; yani, yapılan
ihalede -bir inşaatsa, bir yapı ihalesiyse- normal şartlarda işin bitim süresi
içerisinde devlet buna ödenek ayıramayacaksa veya müteahhidin hakedişlerini
ödeyemeyecekse, bu yapım işleri gerçekten savsaklanmaya bırakılıyor; yani, iki
yılda bitirilecek iş, on yılda, onbeş yılda bitiriliyor âdeta ve burada hem
kamunun zararı oluyor hem de aslında müteahhit işletmenin ve müteahhidin zararı
oluyor. Aslında, daha önce çıkarılan Kamulaştırma
Kanunundaki "istihkak bedelleri yatırılmamışsa, o şahıslara ait taşınır
veya taşınmaz mallar istimlak edilemez" hükmünün de burada konulması, bu
alanda düzenlenmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Zira, müteahhit, belli bir
keşif bedeliyle ihale edilen bir inşaat işini alıyor -aslında, onu bir yılda
bitirebilir- ama, belli bir aşamaya geldikten sonra, hakedişlerini alamıyor;
hakediş alınamayınca iş duruyor. İş durduktan sonra, enflasyonist bir ortamda,
gerçekten, yeniden keşifler yapılıyor, yeniden hakedişler belki düzenleniyor
veya orada, en azından, müteahhit firmanın enflasyon karşısında uğramış olduğu
zararların giderilmesi noktasında bir niza çıkarılıyor, bir dava açılabiliyor.
Burada, bitirilecek işlerin -normal süresi içinde- hakedişlerinin verilmesi
veya en azından bütçede o ödeneğin ayrılması noktasında bir düzenlemenin
yapılması gerekirdi; maalesef, bu yapılmamış. Ülkemizin en büyük kanayan yarası
olan ihalesi yapılmış işlerin çok uzaması, yani, müteahhide hakedişin
ödenmemesinden kaynaklanan çok uzamalar, savsaklamalar ve vadesinde
bitirilememe gibi birtakım sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik bir düzenleme
de yapılmamış durumda; bunlar da yapılsaydı, çok daha iyi olurdu diye
düşünüyorum; çünkü, bizim bölgemizde de -her alanda bu böyle-bir sulama ihalesi
vardı; bu ihaleye, 1999'da 4,5 trilyon civarında bir ödeneğe ihtiyacı varken
245 milyar ayrılmıştı. Daha sonraki yıllarda da bütçede 1'er lira -yani, devlet
muhasebesinde yeri kaybolmasın diye- gibi çok küçük komik ödeneklerle ileri
yıllara ötelendi; ödenek yokluğundan bu yatırımlar yapılamadı. Bu yatırımların
yapılamaması hem o yatırımı yapan müteahhidi hem de o bölgede bu yatırımdan
hizmet bekleyen veya kamuya birtakım hizmet üretecek vatandaşlarımızı da mağdur
etmiştir. Şayet devletin ödeneği yoksa veya hakedişler gününde ödenemeyecekse,
bu alanda normal süresinde bitmeyecek, ödeneksizlikten bitirilemeyecek
ihalelerin de yapılması noktasında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN -Sayın Geçer,buyurun. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...bir düzenleme
getirilmesi yerinde olur diye düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, iyi geceler
diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Geçer. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır. Buyurun Sayın Yalçınbayır.(AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa)-Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet ihale sistemi, öteden
beri özel yasalarla düzenlenmiştir. 1857 tarihli Nizamname, 1925 tarihli 661
sayılı Müzayede Münakasa ve İhalat Kanunu, 1934 tarihli 2490 sayılı Kanun ve 8
Eylül 1983 tarihli 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve bu kanun 1.1.1984'te
yürürlüğe girdi ve yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra da tartışılmaya
başlandı.Hükümetin Resmî Gazetelerde yayımlanan yıllık programlarında, sürekli,
İhale Kanununda değişiklik yapılacağı yazıldı. Bu nedenle, bu kanun, IMF kanunu
değildir, onların beklentisi doğrultusunda çıkarılan bir kanun da değildir;
ancak, kanunlaşma süreci, belki, usule uygun olarak, demokratik katılıma,
halkın bilgi edinmesine uygun olarak yapılmamıştır; belki, şuradaki tartışmalar
dahi, bu kanunun hizmet edeceği temiz toplum, temiz siyasete de hizmet
etmemektedir; çünkü, burada haklar suiistimal edilerek, muhalefetin hakları
gözardı edilerek bir çalışma da yürütülmektedir. Yıllık programlar itibariyle, 27 Nisan
1998 tarihinde sorduğumuz soruya, Sayın Yaşar Topçu, Türkiye-AT ilişkilerinin
ve gümrük birliğinin sağlıklı işlemesi açısından; Sayın Sümer Oral, 3 Kasım
1999 tarihinde sorduğumuz soruya, topluluk ihale mevzuatına uyumu sağlamak
için, yine, Maliye Bakanı, 5.1.2000 tarihli sorumuza verdiği cevapta, 1998 yılı Mayıs ayında çalışmaların başladığını,
kasımda bitirildiğini; ancak, seçim nedeniyle bunun yasalaştırılamadığını ve
yine 1999 yılı nisanında bu konuda çalışmalara başlandığını ifade etmiştir. Yine -biz, soruları, hep denetim
itibariyle soruyoruz- Sayın Bahçeli'ye sorduğumuz soruya, Sayın Bahçeli,
14.11.2001 tarihinde cevap vermiş ve cevabın ekinde, Temmuz 2001 tarihli 2000
Yılı Programı Hukukî ve Kurumsal Düzenlemeler İzleme Raporunu ibraz ederek,
orada şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret
Örgütü gibi üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşların ihale mevzuatına uyum
sağlamak ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun uygulanmasında ortaya çıkan
aksaklıkları gidermek üzere yürütülen çalışmalar tamamlanarak, yeni bir devlet
ihale kanunu tasarısı hazırlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü
alınıp, söz konusu taslağa son şekil verilmektedir ve nitekim bu taslak,
20.11.2001 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine
arz edilmiştir." Yine biliyoruz ki, 24 Mart 2001 tarihli
ulusal programımızda, kamu ihaleleriyle ilgili, aynı gerekçeyle beyanlar vardır
ve yine, 28 Ekim 2001 tarihli Resmî Gazetede, yıllık programda bu beyanlar
tekrar edilmektedir. Bunları söylememin nedeni, bu konularla
ilgili, iktidar partilerinin veya hükümetin, kamuyu bilgilendirme çalışmalarını
yeterince yapmamaları, bu kürsüye gelip beyanda bulunmamalarıdır zamandan
kazanma uğruna. Bu, bir demokratik eksikliktir, demokratik ayıptır. Halkın, kanunun
neyi getirdiğini bilme hakkı vardır, bunun, IMF'nin dayatması, diretmesi olup
olmadığını bilme hakkı vardır. Bu nedenle, belki bazı arkadaşlarımız, hükümetin
söylemesi gerekeni niye sen söylüyorsun diyeceklerdir. Kamunun doğruyu bilme
hakkı var. Hükümet yapmıyorsa, gerekirse biz yaparız. Değerli milletvekilleri, 795 sıra sayılı
kanun tasarısının genel gerekçesi, demin belirttiğim gerekçeler aynen
tekrarlanmak suretiyle arz edilmiştir. Kanun tasarısının içeriğine
baktığımızda, benim konuşma yapacağım kısımla ilgili, Üçüncü Kısımda, yasaklar
ve sorumluluklar, yasak fiil ve davranışlar zikredilmiştir; bununla, toplam
kaliteye ulaşılması, usulsüzlük ve yolsuzlukların önlenmesi de amaçlanmıştır. Sürenin kısıtlı olması nedeniyle, bunları
tek tek saymak oldukça zordur. Yine, ihalelere katılmaktan yasaklama
vardır. Yine, yüklenicilerin ceza sorumluluğu söz konusudur ve ayrıca,
görevlilerin ceza sorumluluğu, bilgi ve belgeleri açıklama yasağı vardır. Bilgi
ve belgeleri açıklama yasağını, siz, şeffaflıkla, açıklıkla, denetimle, bilgi
edinmeyle nasıl bağdaştırabilirsiniz?! Yapım işlerinde, yüklenicilerin ve alt
yüklenicilerin sorumluluğu 15 yıl süreyle sınırlandırılmıştır; bu, bir
yeniliktir. Yapı denetim görevlilerinin sorumluluğu ile danışmanlık hizmeti sunucularının
sorumlulukları da, 15 süreyle ve müteselsilen sorumluluktur; tedarikçiler de
aynı şekilde sorumludurlar. Sayın milletvekilleri, görevlilerin ceza
sorumluluğu kısmında, ceza kovuşturmasının yanı sıra, idarî takibatın da
yapılacağı, zarar ve ziyanın genel hükümlere göre görevlilerden tazmin
ettirileceği yazılıdır. Anayasamızın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrasında
"memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve
kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabilir" denilmektedir. Ancak, yine sorduğumuz bir soruya Maliye
Bakanının verdiği cevap: "Bugüne kadar, kamu görevlilerinin verdiği
zararlardan dolayı, kendilerine hiçbir şekilde rücu edilmemiştir." Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız
soruyor: "Niye bu 2003'te olacak?" Bunu, niye, gelip, burada
açıklamıyorlar? Geçici 1 inci madde, tip sözleşmelerin ilgili kurum ve
kuruluşların görüşü alınarak Kamu İhale Kurumu tarafından kanunun yürürlüğe
gireceği tarihe kadar hazırlanıp, Resmî Gazetede yayımlanacağını emretmektedir.
Bu, oldukça karışık, uzun ve zor bir iştir; belki, süre, bunun içindir; ama,
bundan sonra da, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce, bu kanunun birkaç defa
değiştirileceğini, kuvvetle tahmin ediyoruz. Bu kanunun, kamu yatırımlarının sürelerini
kısaltmasını ümit ediyoruz. Ortalama otuz yıla kadar varan kamu yatırım
süreleri var. Kamu yatırımlarındaki enflasyonun, kalan stokların
tamamlanmasının, yeni ihale kanunuyla mümkün olabileceğini de düşünüyoruz.
Yine, bu kanunun, şunlara da hizmet etmesini isteriz. Maliye Bakanına
sorduğumuz ve 9.7.1999 tarihinde verdiği cevapta, Maliye Bakanı şunu diyor:
"Rüşvet, giderek yaygınlaşmıştır, kullanılan bedellerin boyutları
alabildiğince büyümüştür ve hatta, rüşvet kurumsallaşmıştır." Bu, bir
bakanın, zabıtlarda olan ifadesidir ve yine, Sayın Bakana... NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Tarihi kaç?..
Senesi kaç?.. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Lütfen,
bakın, 9.7.1999 tarihli ve 11809 sayılı yazılı soruya cevap. Tutanakları size
arz ederim. Yine, aynı soruda, ülkemizdeki yolsuzluğun
boyutu sorulmuş, bunun haritası sorulmuş ve alınan cevap, şüphesiz ki,
düşündürücüdür. En fazla suçun vergi kaçakçılığı, sahtecilik, dolandırıcılık,
gümrük kaçakçılığı, görevi kötüye kullanma, zimmet, rüşvet alma, rüşvet verme,
ihaleye fesat karıştırma vesaire... Bunlar, devletin resmî kayıtlarında var
olan hususlardır. Lehte veya aleyhte, bunlar, objektif olarak var ve onların
iradeleri sonucudur. Yolsuzluklarla mücadele gereklidir ve bu
mücadelede, biz, niye yolsuzluğa karşı devletler grubuna hâlâ girmedik,
gireceğimizi söyledik ve hâlâ girmedik ve yine, biz, Yolsuzluklar Hakkında Ceza
Hukuku Sözleşmesini niye imzalamadık ve niye Yolsuzluklar Hakkında Medenî Hukuk
Sözleşmesini imzalamadık?! Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak,
programımızda, bunları yapacağımızı taahhüt ettik, somut olarak belirttik. NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Parti
değiştirerek mi?! ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Biz,
mevcut bilgilerimizi ve tecrübelerimizi ortaya koyduk, arkadaşlar bir araya
geldik; bu bir yeniliktir, bu bir değişimdir. Siz, acaba, eski fikirleriniz
karşısında veya hâlâ muhafaza ettiğiniz fikirleriniz karşısında, geceleri rahat
uyuyabiliyor musunuz?! Yolsuzluk sorunu ve çözüm önerileri
önemli. Dünyanın her ülkesinde yolsuzluk, rüşvet, suiistimal şikâyetleri
vardır. Bunlar, devlete ve devletlere arız olmuş hastalıklardır. Bunların
panzehiri nedir; açık rejim, şeffaflık, demokrasi, halkın bilgi edinmesi. Gerçekten, yolsuzluk sorunu sadece
ülkemize has değil, tabiî, sadece Arjantin'e de has değil. O boyutlara
vardığında, 8 000-9 000 dolar olmasına rağmen, 10 000 dolar olmasına rağmen,
halk isyan etti, yolsuzluk diz boyuydu. Bizde, acaba ondan aşağı mı?! O zaman, bu kanunun yanı sıra, biz, eş
zamanlı olarak, demin söylediğimiz uluslararası sözleşmeleri süratle
imzalamalıyız ve yine, Adalet Komisyonumuzun gündeminde bulunan 1/773 esas
numaralı kanun tasarısını da, süratle, bazı kanunlarda değişiklik öngören,
Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin
Önlenmesi Sözleşmesine uyum yasasını da çıkarmak durumundayız. Şeffaflık, mal
bildirimi ve ihale sistemi... Sayın Hüsamettin Cindoruk diyor ki:
"Hukuk yoluyla yolsuzluğu önlemek mümkün değildir." Hukuk işlerse,
belki yolsuzluk yapanların bir bölümü cezaya çarptırılabilir. Yolsuzlukla hukuk
arasındaki ilişkinin pratiği budur. Özellikle demokrasinin yerleştiği ülkeler,
bu olguyu siyasal ahlak kuralları koyarak aşmaya çalışıyor, ahlak kurallarına
normatif değerler kazandırıyor. Kamu yönetimindeki siyasetçi ve bürokrat
ikilisi, görevleri, etki ve yetkileri nedeniyle yolsuzluğa son derece
yatkındır. Rüşvet ve çıkarı önleyici ahlak kuralları, son yıllarda, pek çok
ülkede peş peşe yürürlüğe giriyor; biz, bu konuda gecikiyoruz. Geçen dönem, Adalet Komisyonunda, iktidar
partisi milletvekillerinin oylarıyla Sayın Akarcalı'nın, siyasî ahlak komisyonu
kurulmasına dair kanun teklifi nasıl reddedildi acaba?! Umarım ki, bu süreçten
ders aldık, umarım ki, demokrasiyi tüm unsurlarıyla birlikte; halkın bilgi
edinmesini, açıklığı, denetimi sağlarız; ama, biz bu denetimi Mecliste
sağlayamıyoruz, binlerce sorumuza bakanlar cevap vermedi, Başbakan cevap
vermedi; bunlar da resmî kayıtlarda mevcut. Bilgi edinme hakkını, denetim
hakkını, demokratik katılım hakkını ben kullanamıyorsam bu vatandaş ne
yapacak?! Saygılarımla. (AK Parti, DYP ve SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçınbayır. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili
Sayın Turhan Güven. Buyurun Sayın Güven. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar [!]) DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu
konuşmaların başlangıcını ben yapmıştım, sonunu da ben yapıyorum; ama, uygun
olur, müsaade ederseniz. BAŞKAN - Sonu dervişlerin efendim. NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Sana
yakışıyor! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bana her şey
yakışır tabiî, merak etme. Seni de bu Meclise, gecenin bu saatinde,
gelene gidene laf atasın diye mi gönderdiler canım!.. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başka bir şey
beceremiyor zaten. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakın, şimdi, Türkiye'de, bir süratli kanun çıkarma
dönemi başlamıştır. Güzel kanunlar da çıkıyor zaman zaman; ama, çok süratli
çıkınca, farkına varılmadan da büyük yanlışlıklar yapılıyor. Şimdi, birileri kalkıp da efendim, biz
kimseden talimat almayız, bilmem ne gibi laflar ederlerse, yanlıştır; çünkü,
biz, kendimiz talimat almaya talip oluyoruz. Elimizde, Sayın Bakanın imzasını
taşıyan bir ek niyet mektubu var. Burada deniliyor ki: Ben, şu süre içerisinde
falan falan kanunları çıkaracağım; yani, taahhütte bulunuyoruz. Kim bulunuyor;
bugünkü hükümetimiz bulunuyor. Onun için, bu taahhütlerde bulunup, sonra,
kalkıp da "efendim, biz kimseye bir şey de söylemedik, bir şey
yapmıyoruz" demek yanlış olur; ama, benim size bir teklifim var. Bakın,
herkesin uykusu da artık açıldı, rahatladık. Elimiz değmişken, şu sıradaki,
taahhüt ettiğimiz kanun tasarı ve tekliflerini de gelin, beraber çıkaralım. Hiç
değilse, beş on gün daha rahat dinlenme imkânına belki sahip olursunuz.. Gelin,
beraber çıkaralım. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çıkaralım.
TURHAN GÜVEN (Devamla) - Saat 03.00 oldu.
Önümüzdeki hafta görüşeceğiniz 5-6 kanun tasarısı daha var, onları da
çıkarırız, daha rahat ederiz. İyi olmaz mı; olur gibi geliyor bana. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Olur...
Olur... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ama, bakın, olay
o değil. Olay o değil değerli milletvekilleri. Siz bir şeyi taahhüt etmişseniz, mutlak
çıkaracağınızı söylüyorsanız, onu yerine getirmekle kendinizi mükellef
hissedebilirsiniz. Acaba, millet, onu böyle hissediyor mu? Taahhütleriniz
arasında doğalgaza artış da var. Ek raporda var bu. Ondan sonra, kavgasını
yapıyoruz. Vay efendim, belediye başkanları mı suçlu; hükümet mi suçlu?! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Belediye başkanları.... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sana göre... Ama, bu mektupta öyle denilmiyor. Bu mektupta "artırmayı taahhüt ediyorum,
ben artıracağım, yüzde 15 de KDV koyacağım" deniliyor. O zaman, suçlunun
kim olduğunu millet takdir ediyor. Alamaz hale geldiğinden beri, doğalgaz için
de hatta LPG için de neyin doğru neyin eğri olduğuna, herhalde, biz değil de o
değerli millet, kendisi karar verecektir. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kanun
geldi, 2 kanun geldi, geçti. Evvela, bunların görüşmeleri hukuka uygun muydu,
İçtüzüğe uygun muydu; Anayasaya uygun muydu? Bir işin şekil hukukundan başlamak
lazım. İşin şekil hukuku yoksa, esasa girmeniz mümkün değildir. Bu, hukukta
genel ilkedir. Bunu herkesin bilmesi lazım. Genel ilkeleri çiğnemeniz size bir
şey kazandırmaz; kaybettirir. Şekil hukukuna riayet etmezseniz, esası nasıl
inceleyeceksiniz, irdeleyeceksiniz? Şimdi, dün, şekil hukuku üzerinde gerekeni
yaptık biz; ne yaptık; dedik ki, bakın, şu aceleyle getirilen kanunları biz
istiyoruz, biz de çıkmasını istiyoruz, bir reform gibi görülüyor. Aslında, siz,
bunu prezante ederken, tabiî, bir reform diye takdim edebilirdiniz; ama, bu
şekilde değil. Sayın Meclis Başkanı gönderiyor; kimlere
gönderiyor; Anayasa Komisyonuna gitmiyor; ama, Adalet Komisyonuna gidecek bu,
gönderilmiş, var burada, okuyorsanız, tabiî, okuma imkânınız olduysa. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Okuyoruz,
okuyoruz. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ha, olduysa...
Ama, şu tasarının içerisinde Adalet Komisyonu raporu var mı; yok; niye yok;
acelecilik var da ondan. Komisyona gönderiyorsunuz, yarım saat sonra siz
kendiniz toplanıyorsunuz, tali komisyonu bırakıyorsunuz bir tarafa, asli
komisyondan karar çıkarıyorsunuz ve tabiî, aceleyle ne çıkarıyorsunuz, bakın;
iki tane önerge geldi, geçti geçen kanunda -aceleciliğin en güzel örneği-
birinde, değerli grup başkanvekilleri imzalamışlar, veriyorlar, diyorlar ki:
"Kamu İhale Kanunu Tasarısının 46 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesini çıkarın." Niye; aceleyle, matbaa, komisyonda verilen bir önerge
üzerine bu maddeyi çıkarmış, ikinci cümleyi; ama, basımda olmamış, basımda
aynen kalmış. Aceleye bakın yani, sürate bakın yani; ama, buraya gelince
farkedilmiş, Sayın Başkan da izah etti, ifade etti bunu. Dedi ki "bu,
yanlış basılmış." Ha, ne yapalım o zaman, tekrar çıkaralım metinden. İyi
ya, tamam, güzel. Peki, hükümet ne yapmış; hükümet de bunu tekrar koymak için
önerge verdi ve siz, bunu kabul ettiniz. Neyi kabul ettiğinizin farkında mısınız?
Size soruyorum değerli milletvekilleri, neyi kabul ettiğinizin farkında
mısınız? NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Öğrenecekler
bunları. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Eğer
farkındaysanız, o ikinci önergeyi nasıl imzaladınız verdiniz? Ha, şimdi, bakın, kanun yapmak ciddî bir
iştir. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kim imzaladı?.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Senin de imzan
var. Şimdi, beni, sabahın bu saatinde
konuşturmayın. Değerli milletvekilleri, bakın, imzalar,
imzalar... (DSP sıralarından "seçmen dinlemiyor" sesi) Seçmen dinlemesin;
ben, size hitap ediyorum zaten canım "sayın seçmenlerim" falan, filan
da demedim. Dinleyeceğini umut ettiğim için söylüyorum; çünkü, her konuşmadan
belki bir şey çıkar da, işin doğrusunu buluruz diye konuşuyorum; yoksa, bu
saatte, çıkıp da nutuk atmak falan gibi bir niyetim de yok. Olay şu: Neyi kabul ettik, neyi etmedik?..
Çok süratle geçiyor. Bu kadar süratle geçirdiğiniz bir kanun tasarısından, iki
kanun tasarısından sonra, siz, niye birini sonra uygulamaya sokacaksınız? Biri
de çıksın, bunu izah etsin canım! Eğer, bu kadar süratle çıkmasını
istiyorsanız, daha doğrusu, taahüdünüzü yerine getirmek istiyorsanız -ki,
getirmeye çalışıyorsunuz- niye bir yıl sonra?.. Efendim, bir yıl içerisinde
ancak kurullar kurulurmuş, bir yıl içerisinde bilmem ne olurmuş, yönetmelik
çıkarmış!.. Canım, teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda, bir yıl, insan
ömründe çok uzun bir süredir. Niye "üç ay" demiyorsunuz, niye
"iki ay" demiyorsunuz bunlar için?! Ha, siz bile çıkardığınız kanunun
ne getirdiğinin farkında değilsiniz de, olabilir ki, okuma imkânına sahip
olursunuz; onun için bir yıl istiyorsunuz. Olayın aslı, biraz da o gibi geliyor
bana; ama, ben size şunu söyleyeyim değerli milletvekilleri: Bir yıl sonra, o
yönetmeliği çıkaracak insanlar, belki siz olmayabilirsiniz, birileri gelir onu
çıkarır. Gelelim işin usulüne: Dün akşam, dün
geceyarısı, Sayın Meclis Başkanlığına bir dilekçe verdik. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan!.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Usul efendim; bu
kanun için de geçerli. Temel kanun kabul ettiniz bu kanunu da, şu anda
görüştüğümüz kanunu da temel kanun kabul ettiniz; tek kanunu kabul etmediniz,
dikkat edin! Aldığınız karardan ya haberdar değilsiniz ya da kastı mahsusla laf
karıştırıyoruz. Dün yapılan oylama, pek sağlıklı bir
oylama olmamıştır. Salonda olmayan bir değerli arkadaşımız bugün dilekçe
veriyordu; şu ana kadar da belki vermiş olabilirler "ben salonda değildim,
benim adıma kim kabul oyu verdi" diye soruyor Meclis Başkanlığından. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Onun, sizin
tarafınızdan verilmediği ne malum?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Kabul oyu
vereceğim!.. Aman Allahım, aman Allahım!.. Niye, ben?.. Ben, temel kanun
olmasını istemediğim şeye niye kabul oyu vereyim? İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Ortalığı
karıştırmak için... TURHAN GÜVEN (Devamla) - İsteyen sizsiniz,
ben değilim. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Daha önce de
böyle bir suiistimal olmuştu; aynı suiistimal yine olmuş olabilir. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Daha evvel de
oldu, yapanlar da belliydi, evet... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Bu suiistimal,
muhalefetten de vardı. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, bakın, bir
kere bunlarla falan akıl çelemezsiniz, karıştıramazsınız... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz burada
kimseyi suçlamıyoruz... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bir insan kabul
oyu veriyorsa, bu, temel kanun olsun diyedir; temel kanun olmasın diyen insan,
burada kabul oyu verir mi; ret oyu verir. Bir arkadaş gelip de "benim
yerime kim kabul oyu vermiş" diyorsa "ben salonda yoktum"
diyorsa, o zaman kalkıp da, buna siz "siz verdiniz" derseniz, sizi
ayıplamazlar da, sadece güler geçerler size. Onun için, bırakın... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz kimseyi
suçlamıyoruz da, sizin mantığınızı suçluyoruz. ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sizin
dediğinize göre, 550 kişinin hepsi suçlu bu işte... 550 kişinin hepsi suçlu
olabilir Sayın Güven; yani, bu durumda "siz" diye, sadece iktidarı
suçlayamazsınız. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Neyse... Siz
söyleyeceğinizi söyleyin, zapta da geçsinler de, ileride bunun takdirini
okuyanlar versin. Şimdi, bakın, önemli olan şu: İçtüzük çok
açık; 13 üncü madde çok açık, 72 nci madde çok açık. Buna rağmen, Sayın Meclis
Başkanının, Başkanlık Divanını toplaması, müspet veya menfi bir karar vermesi
gerekirdi. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Çok açık; hiç
öyle bir şey yok. Tam tersi... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Var... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Hayır... Başka
bir şey yok... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Var... Var... Bu Başkan değil, Sayın Meclis Başkanının,
bu konuda, Başkanlık Divanı üyelerini çağırması, toplantı yapması; ama olumlu ama olumsuz bir karar vermesi söz
konusudur, mecburiyettir; ama, yok, siz, buna da "hayır, anlamadık"
diyorsanız, o zaman, benim diyecek bir şeyim kalmaz size. O zaman, tavsiye
ederim; zaten durmadan değişen İçtüzük, kanun, anayasayı bastırıp duruyoruz iki
ayda bir... (DSP sıralarından "gerisi geliyor" sesi.) Gerisi geliyor
mu; aman, ne güzel... Gelecek de, nerede uyum kanunları, kaç ay oldu Anayasayı
değiştireli siz?! Hani, ölüm cezasını kaldırdınız, nerede uyum kanunu?!
Binlerce dosya bekliyor sizin yüzünüzden, biliyor musunuz?! Böyle birtakım
kanunlarla uğraşırken uyum kanunlarını unuttunuz. Vatandaşı mağdur ediyorsunuz,
vatandaşı mağdur etmeye hakkınız yok. Bakınız, çek dosyaları bekliyor, ne
olacağına siz karar vermediniz; çünkü, sizin uğraşacağınız meselelerin çok daha
değişik olduğu anlaşılıyor. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Bu Anayasayı biz
değiştirmedik mi?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan,
bırakın, laf atsınlar canım, benim gücüm yeter onlara, artar bile hatta; yalnız
yetmez, artar hepsine. Siz, hukuka saygınız varsa çıkardığınız anayasa
değişikliğinin kanunlarını çoktan çıkarmalıydınız. Binlerce insanı mağdur eden
bir zihniyetin hiçbir yerde... BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Daha iki
yılımız var... BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı
olmasın. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Daha iki yıl adam
yatacak cezaevinde. Bakın, işte, zapta geçsin bu: "Daha iki yıl vaktimiz
var" diyor. İki yıl daha vatandaşı yatıracağım diyen zihniyet bu işte. İşte
bu!.. Bu... Sen!.. Millet seni görsün. Millet seni görsün işte. Sen, vatandaşı
haksız yere iki sene yatıracaksın ha! Kanun çıkarmayacaksın! BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Bu çıkarılan
kanunlar değil mi?!. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bırak canım
sende! Hadi canım sende! Bırak Allah'ını seversen! Siz, bırakın... Sizin hukuka
saygınız varsa bu lafları sen söylemezsin; ama, hukuku bilmeyenin hukuka
saygısı olmaz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Evet, Sayın Güven'i dinlediniz değerli
arkadaşlar. Eğer, hükümetimizin çalışmak gibi bir kararlılığı varsa Sayın
Güven'in önerisini oylarınıza sunacağım. "Beş yasa tasarısını daha
çıkaralım, önümüzdeki hafta çalışmayalım" diyor. İsterseniz, bunu bir
öneri olarak... ("Kabul" sesleri) Sayın Güven, çalışmaya devam etme
konusundaki önerinizde kararlı mısınız? TURHAN GÜVEN (Devamla) - Topla Danışma
Kurulunu, çağır. Oyla bakalım! Hadi oyla! Kararlıyım ben. Ben onbeş gün burada
kalırım. BAŞKAN - Efendim, İkinci Bölümü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... İkinci Bölüm kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylamadan önce, 86 ncı
maddeye göre lehte ve aleyhte söz istekleri vardır. Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Masum
Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 2 dakikadır. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ne hikmetse, burada bir kanunu
tartışırken, kanunun içeriğinden, kanunun niteliğinden çok, nasihat alıyoruz.
Aldığımız nasihate baktığımız zaman, bu konuda fikir beyan etmemizi
gerektiriyor ve o nedenle, bu tasarıya lehinde oy veriyoruz; neden oy
veriyorum; çünkü, bu tasarı, aslında, belki de, gelecekte veya geçmişte, bütün
kanunların, hiç olmazsa, uygulama tarihlerini belli bir süre sonraya
bırakıyorsa, kamuoyunun da buna hazırlanma imkânı sağlanmış olur. Bu konuda değerli arkadaşlarımızın bu
saate kadar gösterdiği sabra, ben, bir ortak olarak teşekkür ediyorum; çünkü,
bu sabrı birlikte gösterdik ve sanıyorum ki, burada, topluma, bu konuda oy
verirken yapılacak tek şey, lütfen, bizi izleyen varsa, ileride izleyecek
kişiler varsa, bu kanunları iyi okusunlar; çünkü, Türkiye'de, artık, devlet
eliyle rant haksız bir şekilde dağıtılmayacaktır. Bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker. Sayın Güven, Sayın Meclis Başkanımız,
sizin itirazınıza yönelik yazılı metni hazırladı; bu arada, ben, size, en kısa
sürede, gerekçeleriyle birlikte tebliğ edileceğini bilgilerinize sunmuş olayım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kanun çıktıktan
sonra tabiî... Kanun bitti ya!.. BAŞKAN - Aleyhte, Sayın Nidai Seven. (MHP
sıralarından alkışlar) Sayın Seven, buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 795 sıra sayılı tasarıyla ilgili aleyhte söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, bu iki kanun tasarısını hep
dinledim ve komisyon üyesi olarak sabah saat 10.00'dan gece saat 01.00'lere
kadar çalıştım; fakat, gördüm ki, burada konuşanların hiçbiri merak edip de,
gelip komisyonda neler oldu diye bakmadılar; çok üzüldüm. Şimdi, yine, keşke diyorum... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
aleyhte nasıl konuşuyor?! KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, komisyon
üyesi aleyhte konuşamaz. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Aleyhte
konuşuyorum Sayın Kamer Genç. TURHAN GÜVEN (İçel) - Konuşamazsın,
komisyon üyesisin. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Siz, bana
öğretemezsiniz; ben konuşurum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, muhalefet
şerhi yoksa konuşamaz ki... Ama, sen konuşturursun. BAŞKAN - Efendim, biz, bu Genel Kurulda
lehte söz isteyip de aleyhte konuşanı da gördük; aleyhte söz... ASLAN POLAT (Erzurum) - Aleyhinde nasıl
konuşuyor?.. BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Peki, ben buyuruyorum;
muhatap almıyorum. Keşke, görev zararları her yıl bütçeye
ödenek konulsaydı da, Türkiye, bu duruma getirilmemiş olsaydı. Keşke, rastgele
bankacılık izni verilmeseydi de, Türkiye, bugün, tabela bankacılığıyla karşı
karşıya gelmeseydi. Keşke, çiftçi, köylüye günübirlik politikalar yapılmasaydı
da, bugün, çiftçimiz... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir say bakalım o
bankaları... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Efendim?.. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir say bakalım,
o bankalara hangi dönemde kimler izin vermişler?.. Söyle bakalım, kim vermiş o
bankalara izin?.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sayayım mı;
Etibankı siz özelleştirmediniz mi? Sümerbankı siz satmadınız mı?.. Sayayım mı
daha?.. Sayayım mı daha?.. Neyse... BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, siz, Genel
Kurula hitap edin. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Söylediğinle
verdiğin cevap, farklı şeyler bunlar... Hayret edilecek şeyler... Ne cehalet!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Banka kurma izni
başka, banka satma başka canım... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Müsaade edin
arkadaşlar... Bir müsaade edin, lütfen... BAŞKAN - Sayın Seven, 1 dakika içinde... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben, burada
kimseyi suçlamıyorum. Bakın, keşke diyorum... Kimseyi suçlamıyorum. Keşke... BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, oyunuzun
rengini belli edin, zamanımız sınırlı... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Tamam, müsaade
edin... BAŞKAN - Bitiyor efendim. Buyurun. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Keşke, 77 fon
disiplin altına alınmış olsaydı, bugün, kaynaklar israf edilmemiş olsaydı.
Keşke, tüm kamuoyuna mal olan İhale Yasası, yıllar önce çıkarılsaydı da,
Türkiye'de yolsuzluklardan bahsedilmesiydi. Keşke, seçmene selam vermek için
"İhale Kanunu derhal çıksın" deyip de, bugün aleyhinde
konuşmasaydınız... Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
Sayın Nidai Seven aleyhinde söz aldı... Niye aleyhinde söz aldı?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, siz,
ne zaman İçtüzüğü hatırlayacaksınız? BAŞKAN- Sayın Seven, aleyhte mi, lehte
mi?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhtedir canım!.. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Oyumun rengini
belirtiyorum: Türkiye'nin lehine olan bu kanun, çok güzel bir kanun olduğu
için, lehte oy kullandığımı belirtmek istiyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayda!.. Olur mu
efendim?!. ASLAN POLAT (Erzurum) - Olur mu yahu!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayda!.. Bu da zapta
geçsin... Bu da zapta geçsin... İlerde Anayasa Mahkemesine gidildiği zaman
görülür bunlar... Böyle şey var mı!.. Meclisi Meclis olmaktan çıkarıyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, bakın... TURHAN GÜVEN (İçel) - Neye bakacağız?!. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir dakika... Bugün veya dün... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan,
kuralların ve uygulamaların yozlaştırılmaması lazım. BAŞKAN - Şimdi, ben, sayın sözcünün ne
beyan edeceğini nereden bilebilirim, müneccim değilim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ama, başka bir
şey var... TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhte söz almadı
mı?!. BAŞKAN - Efendim, onu bilemem, ama,
burada, lehte söz alıp... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika Sayın Kapusuz... Dün, burada, lehinde söz alıp, aleyhte oy
kullanan grup başkanvekillerini de biliyorum. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Siz, dün de
müdahale edecektiniz, bugün de... TURHAN GÜVEN (İçel) - O grup başkanvekili
başka canım... BAŞKAN - Evet, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Ocak 2002
Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 02.35 |
|