DÖNEM
: 21 CİLT : 80 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 42 nci Birleşim 26 . 12 . 2001 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I.– GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II.– GELEN
KÂĞITLAR III.–
YOKLAMALAR IV.–
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın, Antalya'da meydana gelen etkili yağış ve sel baskınlarına ilişkin
gündemdışı konuşması 2.– Antalya Milletvekili Kemal Çelik'in,
Antalya'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması 3.– Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın,
Aydın'da mevsim normalleri üzerinde seyreden yağışlar ve meydana gelen sel
baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.– Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve
24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/231) 2.– İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 32
arkadaşının, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin yol
açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232) 3.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 21
arkadaşının İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin sebeplerinin ve yol açtığı
zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233) V.–
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A)
GÖRÜŞMELER 1.– Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8)
(S.Sayısı : 596) VI.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) 2.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) 3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) 5.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı: 675) 6.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676) 7.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) 8.– Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/888) (S. Sayısı: 777) VII.–
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
KİT'lerdeki başmüşavir ve müşavirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5144) 2.– Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
Özelleştirme İdaresi personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/5149) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Danıştay kararıyla iptal edilen güç bedeli kesintisinin geri
ödenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın
cevabı (7/5208) 4.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Şanlıurfa İli yatırım programının ödeneklerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5212) 5.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, kurul ve üst kurullara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Recep Önal'ın cevabı (7/5244) 6.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
TSK ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5263) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova, Türkiye
Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm yıldönümü
münasebetiyle, değerli hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman şükranla
anılacağına, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü Yüce
Meclis adına kutladığına, İlişkin bir konuşma yaptı. İzmir Milletvekilleri: Işılay Saygın'ın, Güler Arslan'ın, İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı
konuşmalarına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan cevap verdi; Konya Milletvekili Hasan Kaya, 21 Aralık Kooperatifçilik
Günü nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin gelişimine ve
kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşma yaptı. Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi
üzerine, Bakanlık görevinden alınmasının Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince
uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. A400M Uçağının Geliştirilmesi - Üretimi ve Başlangıç
Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyasının, Geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu;
Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı ile Anayasa ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu karma komisyonda bulunan soruşturma dosyasının hükümete geri
verildiği bildirildi. Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 23 arkadaşının,
yurtdışına sermaye göçünün nedenlerinin (10/228), Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının: Köylü ve çiftçilerimizin sorunlarının (10/229), Esnaf ve sanayicilerimizin sorunlarının (10/230), Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına, 299 uncu sırasında yer alan 780
sıra sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun 25
Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27
Aralık 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında
çalışmasına; 25 Aralık 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 26
Aralık 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 25 Aralık 2001
Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri seçimlerin
yapılmamasına; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat 22.00'ye kadar gündemin 11
inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin
tamamlanamaması halinde Genel Kurulun 28 Aralık 2001 Cuma günü de 14.00-19.00,
20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu günde de kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar tamamlanamaması halinde bu
işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin
31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi, Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun (S. Sayısı : 596)
görüşmeleri, hükümet temsilcisi Genel Kurulda hazır bulunmadığından, bir defaya
mahsus olmak üzere ertelendi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı:
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının (1/898, 2/174) (S. Sayısı : 747) tümü ve 1 inci maddesi
üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesinin oylanması sırasında istem
üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 26 Aralık 2001 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.11'de son verildi.
No. :56 II. – GELEN KÂĞITLAR 26.12.2001 ÇARŞAMBA Teklifler
1.– İzmir Milletvekili
Işılay Saygın ve 3 Arkadaşının; 3.12.2001 tarih ve 4722 sayılı Türk Medeni
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 10 uncu Maddesinin 3
üncü Fıkrasının Yürürlükten Kaldırılması ve 1 inci Fıkrasının Değiştirilmesine
Dair Kanun Teklifi (2/855) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2001) 2.– Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/856) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2001) Tezkereler 1.– Manisa Milletvekili
Hüseyin Akgül ile Aydın Milletvekili Sema Tutar Pişkinsüt'ün Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/945)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.12.2001) 2.– İstanbul Milletvekili Sadettin Tantan'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/946)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.12.2001) Sözlü Soru Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, kamu
kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulan vakıflara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1661) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 2.– İstanbul Milletvekili
Osman Yumakoğulları'nın, Millî Eğitim Vakfı tarafından toplanan paralara ve
yapılan harcamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1662) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 3.– İstanbul Milletvekili
Osman Yumakoğulları'nın, doğalgaz alımı ve tüketimindeki miktar ve fiyatlara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.– Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, tasfiye edilen fonlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5429) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 2.– Bursa Milletvekili
Orhan Şen'in, Batı Trakyalı soydaşlarımızın eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5430) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.12.2001) 3.– Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, TEDAŞ'ın kaçak elektrik kullanımını önlemek için yerel
gazetelere verdiği bir ilana ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5431)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 4.– Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, yapı deneticisi belgesi alacakların kılık-kıyafet sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5432) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 5.– Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, Bolu Tüneli Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5433) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 6.– Tekirdağ Milletvekili
Nihan İlgün'ün, Trakya'daki sel felaketine ve yapılacak yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5434) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.12.2001) 7.– İstanbul Milletvekili
Zafer Güler'in, İstanbul-Alibeyköy'deki Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait araziler
üzerindeki tapu ve imar sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven)
yazılı soru önergesi (7/5435) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) Meclis Araştırması Önergeleri 1.– Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol
açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/231) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 2.– İzmir Milletvekili
Rahmi Sezgin ve 32 arkadaşının, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin
yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/232) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) 3.– İzmir Milletvekili
Işılay Saygın ve 21 arkadaşının, İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin sebeplerinin ve yol açtığı zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/233) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001) Açılma Saati: 14.00 26 Aralık 2001 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum. III. – Y O K L A M A BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır. Grup başkanvekillerimizin
müşterek bir önerisi varsa, ona riayet edeceğim... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sayın Başkan, buçukta olabilir mi? 14.30'a kadar... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
Sayın Candan, Sayın Çelik, sizlerin önerisi?.. VEYSEL CANDAN (Konya) -
14.15 olsun Sayın Başkan. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
15.00 olsun Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Gönül,
14.30 sizce de uygun mudur? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Olabilir. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 14.30'da toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.09 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.30 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. – Y O K L A M A BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için yine 5
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; toplantıya katılan sayın
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ilk söz, Antalya'da olumsuz kış şartları nedeniyle meydana gelen
zararlar ve alınması gereken tedbirler konusunda söz isteyen Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'a aittir. Eğer hükümet adına yanıt
verilecek ise, yine Antalya'yla ilgili bir başka söz talebi var, bir de
Aydın'daki sel felaketiyle ilgili bir söz talebi var; üçünün bir arada
cevaplandırılmasının tercih edileceği hususunu da bildirmek isterim. Buyurun Sayın Aydoğan. IV.–
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın, Antalya'da meydana gelen etkili yağış ve sel
baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması CENGİZ AYDOĞAN (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli dinleyenler; yurdumuzdaki
olumsuz kış şartlarından Antalya da olumsuz etkilendi, can ve mal kayıpları
meydana geldi. Acılarımızı sizlerle paylaşmak ve beklentilerimizi ilgililere
huzurlarınızda iletmek maksadıyla söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri
saygıyla selamlıyorum. Antalya'da, yıllık
ortalamanın yaklaşık 2 katına ulaşan yağış, etkili yağış, yer yer sele dönüştü.
Gazipaşa dereleri, Demirtaş, Dim, Oba, Kargı, Alara, Karpuz, Manavgat Çayları,
Köprüçay, Kemer Ağva Çayı, Kumluca dereleri, Demre Çayı, Eşen Çayı ve Karaçay
taştı. Seralar, muz ve narenciye bahçeleri, ekili ve dikili alanlar, altyapı
tesisleri, meskenler ve işyerleri, büyük boyutlu hasara uğradı. Alanya'da ve
Gazipaşa'da, 30'a yakın tekne, parçalanarak battı. Alanya mendireği -ki, yeni
yapılıyordu- tahrip oldu. Kumluca'da 1, Manavgat-Kırkkavak'ta 5 vatandaşımızı
kaybettik. Onlara, Cenabı Hak'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Yağışlar ve fırtına,
Kumluca'da 42,8, Kaş'ta 3,4, Manavgat'ta 6, Antalya-Merkez'de 2,2, Finike'de
2,4, Alanya'da 5,6, Serik'te 1,6, Demre'de 1,8, Gazipaşa'da 1 trilyon liralık;
Gündoğmuş'ta 650, Akseki'de 600, İbradı'da 400, Oymapınar'da 250 milyar liralık
hasara sebep oldu. Altyapıda 11 trilyon 830 milyar, tarımsal alanlarda ise 65
trilyon 354 milyar Türk Lirası zarar ortaya çıktı; ki, bunlar, hükümete
iletilen resmî rakamlardır. Bir mühendis olarak ben de inanıyorum ki, zarar 100
trilyon liranın üzerindedir. Görüldüğü gibi, zararın
büyük kısmı da tarımsal alanlardadır. Antalya çiftçisi büyük zarardadır. Ne
yapıp edilip, yaraları sarılmalı, zararları azaltılmalıdır. Ziraat ve Halk
Bankaları, kooperatifler, Maliye, Bağ-Kur ve sigorta, vergi, prim ve borç
ödemelerinde, çiftçiye ve esnafa yardımcı olunmalıdır. Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının, tarımsal sulama birliklerine getirdiği enerji bedeli
tahsilatındaki imkânlar için, onlara teşekkür ediyoruz. Benzeri imkânları,
Kepez'le ilişkisi olan çiftçiler ve sulama birlikleri de beklemektedir; bunu
da, buradan hatırlatıyoruz. Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının, turizm sezonu başlamadan evvel yaptığı 18 trilyon liralık enerji
ihalesi de bizi sezona hazırlayacaktır; onlara da ayrıca teşekkür ediyoruz. Narenciyede teşvik
uygulaması yaygınlaştırılarak sürdürülmeli, tohumda, ilaçta, gübrede, doğrudan
gelir desteğinde çiftçi menfaatları korunmalı, onlara, bu felaketi ve esasen
yaşamakta olduğumuz ekonomik krizi atlatmak yönünde imkânlar getirilmelidir. Bölgede, göz açıp
kapayıncaya kadar turistik sezon başlayacaktır. Hasarlar çok süratli
giderilmeli, sezona iyi hazırlanılmalıdır. Turizm Bakanımız, hükümet nezdinde,
bütün bu bölgedeki çalışmaları bizzat koordine etmelidir. Bayındırlık ve İskân
Bakanımızın, anında, bölgede incelemelerde bulunduğunu gördük, onlara da
teşekkür ediyoruz. Ayrıca, beklentilerimizin gerçekleşmesinde, kendilerinden
yardımlarını esirgememesini bekliyoruz. Turizm Bakanımız,
geçtiğimiz günlerde, belediyelerimize, proje karşılığı yaklaşık 1 trilyon
liralık katkıda bulunmuştur. Maliye Bakanlığından ve İçişleri Bakanlığı Mahallî
İdareler Genel Müdürlüğünden de yardımlar yapılacağını büyük bir memnuniyetle
öğrendik. Bütün bunlar için teşekkür ediyoruz. Hükümetin, tüm yardım
imkânlarını bu felaket ortamında seferber etmesini bekliyoruz. Sayın
Başbakanımızdan, bu yöndeki çalışmaları yönlendirmesini diliyoruz. Başta Kumluca, Mahmutlar,
Oba, Konaklı, Oymapınar, Cevizli belediyeleri olmak üzere, altyapısında hasar
olan tüm belediyelerimize proje karşılığı yardım yapılmalıdır. Bu yönde, Alanya
merkezi çok iyi bir örnektir. 1997 yılında yapılan afet yardımlarıyla, dev
kanallar açılmış ve bugünkü rekor sayılabilecek yağışlardan Alanya merkezi hiç
etkilenmemiştir. Bu yönde Dim barajının temelini atarak, Sakırmağı, Gümüşdere
ve Oba çaylarının ıslahına talimat buyuran 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın
Mesut Yılmaz'a teşekkürlerimi huzurlarınızda iletiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) CENGİZ AYDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkanım, 2 dakikada tamamlayacağım. BAŞKAN - Buyurun efendim. CENGİZ AYDOĞAN (Devamla)
- DSİ yetkililerine de, ayrıca bölge halkı adına teşekkürlerimi iletiyorum. Bu çerçevede, halen
tehlike arz etmekte olan ve ıslahı proje gündemin alınan, programa alınan ve
ödenek ayrılan Oba Çayında da çalışmaların bir an önce başlatılmasını
bekliyoruz. Antalya'da can
kayıplarının ve zararın daha da büyümesini Antalya Valiliği, kaymakamlıklar,
belediyeler, il genel meclisi üyeleri, DSİ teşkilatı, köy hizmetleri,
karayolları, orman teşkilatı, TEDAŞ, emniyet ve jandarma güvenlik görevlileri
canla başla çalışarak önlemişlerdir; onlara da Sayın Valinin şahsında teşekkür
ediyorum. Antalyalılara, bu arada
benzeri felaketleri Hatay, İçel, İzmir, Rize, İstanbul gibi yörelerde yaşayan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor; bana konuşma imkânı veren
Sayın Başkana teşekkürlerimi, sizlere saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aydoğan. Hükümet adına yanıt
verecek sayın bakan?.. Yok herhalde. Değerli arkadaşlarım,
ikinci sırada Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak vardı; izninizle, yine
Antalya olduğu için Sayın Kemal Çelik'e söz vereceğim; Antalya'da meydana gelen
sel felaketi hakkında söz istemişti. Buyurun Sayın Çelik. (DYP
sıralarından alkışlar) 2. – Antalya Milletvekili Kemal Çelik’in, Antalya’da meydana
gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması KEMAL ÇELİK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle kasım ve aralık aylarında
Antalya'da meydana gelen yağışlar neticesinde doğal afetlere maruz kaldık, bu
konuda söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, Antalya bir turizm kenti, Türkiye'nin özellikle döviz
gelirlerinde önemli yeri olan bir ili; ama, bu yıl, özellikle kasım ve aralık
aylarında, Antalya, çok yoğun yağışlara maruz kalmış, sel baskınlarıyla
karşılaşmış, başta seralar olmak üzere bütün ekili ve dikili alanlar, yol, su,
elektrik gibi altyapı hizmetlerimiz tamamen tahrip olmuştur. Antalya, olayı
fazla büyütmemiş olmakla beraber, gerçekten, çok büyük hasar görmüş; hatta,
Antalya'da yağışlar dün de sürmekteydi. Vatandaşlarımızın ekonomik krizle
kıvranmakta olduğu şu günlerde bir de böyle bir felaketin yaşanması gerçekten
son derece üzücüdür. Değerli milletvekilleri,
20-24 Kasım ile 29 Kasım günlerindeki ilk yağışlarda özellikle Finike İlçemizde
bazı ev ve işyerleri tahrip olmuş, Finike'nin Merkez ve Yeşilyurt
Beldelerindeki derelerin taşması nedeniyle 1,5 trilyon lira civarında maddî
hasar; 8-9 Aralık günlerinde ise, Alanya ve Gazipaşa İlçeleri ile Manavgat'ta
büyük hasarlar meydana gelmiş -Sayın Cengiz Aydoğan'ın da belirttikleri üzere-
Alanya'daki Dim Çayı, Gazipaşa'daki dereler, Oba Çayı taşmış, Alanya ve
Gazipaşa büyük zararlara uğramıştır. Aynı şekilde, Manavgat da o tarihlerde
büyük zarar görmüştür. Değerli milletvekilleri,
ramazan ayı içerisinde, yani, 17, 18, 19 Aralık günlerinde ise çok büyük bir
afet meydana gelmiş, özellikle Manavgat ve Kumluca İlçelerimiz bu afetlerde çok
büyük zarar görmüştür. Özellikle Antalya Valisine ve onun kadrosuna teşekkür
ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Sayın Valimiz, âdeta, bayramı yaşayamamış; sel
bölgesine, afet bölgesine, ekibiyle beraber en kısa zamanda intikal etmiş ve
elinden geldiği kadar, konuyu üst makamlara iletmiştir; kendisine, tekrar
şükranlarımı arz ediyorum. Değerli milletvekilleri,
özellikle Kumluca İlçemizde bu yağışlar sonucu çok büyük zararlar meydana
gelmiştir. Biliyorsunuz, Türkiye'nin sera bölgesi Kumluca ve Demre'dir. Kumluca
İlçesindeki seralar bu yağışlardan zarar görmüş; ama, şöyle bir yanlışlık
yapılmıştır: Özellikle Kumluca merkezi, yani Kumluca Belediyesi esas alınarak
bir afet raporu düzenlenmiş; ama, Kumluca, sadece Kumluca merkez demek
değildir, bunu, Sayın Bayındırlık Bakanına özellikle arz etmek istiyorum. Bu
afet kapsamında, Bakanlar Kuruluna, Beykonak, Mavikent, Adrasan Beldelerimizle
ilgili bir rapor sunulmamıştır, bunun özellikle dikkate alınmasını rica
ediyorum; çünkü, bu belediyeler farklı partilerden diye bir ayırım yapılıyor
görüşü, o ilçede hâkimdir. Bu görüşün, vatandaşlarımız tarafından
değerlendirildiğini takdirlerinize sunuyorum. Yine, en büyük zarar
Manavgat İlçemizde olmuştur. Manavgat İlçemizde 5 vatandaşımız, maalesef,
hayatını kaybetmiştir; kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Manavgat'ta 10 trilyonun üzerinde zarar vardır ve Oymapınar
Barajının yeterli ıslahı sağlanamaması nedeniyle böyle bir tehlikeye maruz
kalınmıştır. Değerli milletvekilleri,
bu üç ayrı sel felaketi sonucunda Antalya'da 100 trilyon civarında bir zarar
meydana gelmiştir; ama, bu zarar, şu ana kadar karşılanmamıştır. Zararın
karşılanacağı, gerekli yardımın yapılacağı söylenmiştir; ama, bu yardımlar şu
ana kadar yapılmamıştır. Başta da söyledim,
Antalya bir turizm kentidir. Bu bakımdan, olayı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
ve İçişleri Bakanlığı kapsamından çıkarıp, özellikle Turizm Bakanımızın da
konuya el atmasını rica ediyorum; çünkü, Antalya, Türkiye'nin gururu; Antalya,
Türkiye'nin yüzakıdır; ülkemizin gururu ve yüzakı olan bir ilimiz, böyle mağdur
bırakılmamalıdır, 100 trilyon civarındaki zararı tazmin edilmelidir. Ayrıca, ayırım
gözetilmeksizin tüm beldelerimizin ve ilçelerimizin afet kapsamına alınması
sağlanmalıdır. Bu ayırım olayı hiçte şık değildir, özellikle Bayındırlık ve
İskân Bakanına hatırlatmak istiyorum. Yine, sel felaketinden
zarar gören çiftçilerin ve esnafın kredi borçlarının faizsiz olarak
ertelenmesini rica ediyoruz. Ayrıca, bölgenin kredi
imkânlarıyla desteklenmesi gerekmektedir. Zarar gören çiftçilerin
mağduriyetlerinin giderilebilmesi için tohum ve gübre yardımının yapılması
gerekmektedir. Değerli milletvekilleri,
Manavgat Çayının ıslahı son derece önemlidir. Ayrıca, Kumluca-Baysı Çayının
Alakır Çayına bağlanması son derece önemlidir.Kaş-Kınık-Eşen Çayının ıslah
edilmesi son derece önemlidir. Demre Köşkerler Mahallesinde dağdan gelen
suların Demre Çayına bağlanması son derece önemlidir. Aksi takdirde -Allah
göstermesin diyoruz- yeni felaketleri bekleyelim ve Antalya'da yeni can
kayıpları maalesef gündeme gelebilecektir; bu nedenle, gerekli tedbirler
alınmalıdır. Yine, özellikle hep
sahillerden bahsettik; ama, Antalya'nın Akseki ve İbradı İlçeleri de büyük
zarar görmüştür. Sayın bakanlarımıza bu konuyu da hatırlatmak isterim; yani,
olayı, sadece sahil kapsamında değerlendirmeksi-zin, Antalya'nın afetten zarar
gören tüm bölgelerinin afet kapsamına alınma-sı; ama, tekrar ediyorum, ayırım
yapılmaksızın, belediye ve parti farklılığı gözetilmeksizin bir tedbir alınması
gerektiğini ifade ediyor ve Yüce Heyeti-nizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Çelik. Değerli milletvekilleri,
Antalya'nın sorunlarını Yüce Meclisin kürsüsünde dile getiren iki arkadaşıma da
teşekkür ediyorum. Bu konuda Sayın Nesrin
Ünal da, yerinden kısa bir açıklama yapma arzusunda. Buyurunuz Sayın Ünal. NESRİN ÜNAL (Antalya) -
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. Antalya'da bayramda
özellikle Kumluca, Manavgat, İbradı, Akseki, Cevizli, Gündoğmuş ve Mahmutlar'da
ciddî hasarlı, can kayıplı sel felaketi yaşanmıştır. Ölen insanlarımıza Cenabı
Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Olay yerine anında gelip,
acil önlemler alan Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a teşekkür
ediyorum. Kumluca'nın dereağzı
ıslahı için çalışmalar resmî olarak başlamıştır. Manavgat'ta, Belediye
Başkanımızın, Bayındırlık eski Bakanı Sayın Koray Aydın'ın katkılarıyla
yaptırdığı altyapı çalışmaları tamamlandığı için, son 30 yılın en yoğun
yağışını almasına rağmen Manavgat, eskiye göre, daha az hasarla bu felaketi
atlatmıştır; ancak, Manavgat'ı olası tehlikeden koruyacak Naras Deresinin
üzerinde yapılacak baraj projesinin Devlet Planlama Teşkilatında öncelikle ele
alınması ve yapımı konusu Başbakan Yardımcımız Dr. Devlet Bahçeli'yle
görüşülmüş ve barajın yapılması öncelikle ele alınacaktır. Sayın Başkanım, Meclisin
geçen haftaki toplantısında, milletvekillerimizin, tatili uzattığı söylendi.
Halbuki, Antalya'nın 12 milletvekili de bayram ve bayram sonrası Antalya'da
yörelerinde çalışma halindeydiler. Bunu, Yüce Heyetinize ve kamuoyunun
bilgilerine sunuyor, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de size
teşekkür ediyorum, Antalya milletvekillerimize de teşekkür ediyorum. Yine, bu konuda son
olarak yerinden kısa bir açıklama yapma talebi Antalya Milletvekilimiz Sayın
Mehmet Baysarı'dan geldi. Buyurun Sayın Baysarı. MEHMET BAYSARI (Antalya)
- Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için ben de teşekkür ediyorum. Öncelikle, Antalya'da
zarar gören tüm hemşerilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, konuşan
arkadaşlarımıza, sorunlarını dile getiren arkadaşlarımıza da özellikle teşekkür
ediyorum. Antalya, gerçekten bu
sellerde çok büyük zarar görmüştür; ancak, biraz önce Kemal Beyin de bahsettiği
tedbirler alınmadığı takdirde -kışın başlangıcındayız, kışın başlangıcında bu
yağmurların devamı söz konusudur- bundan sonra vatandaşlarımızın aynı
tehlikelere maruz kalması kaçınılmazdır. Bir an önce, en kısa süre içinde,
özellikle Antalya Valiliği emrine bu derelerin ıslahı için bir ödenek
ayrılmadığı takdirde bu sıkıntıları yaşayacaktır diye düşünüyorum. Bu
tedbirlerin de bir an önce alınacağına inanıyor, söz verdiğiniz için tekrar
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Ben de size
teşekkür ediyorum Sayın Baysarı. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Ben, izninizle, bir hususu arz etmek istiyorum. Antalya Milletvekilimiz Zeki
Okudan Bey şimdi İbni Sina Hastanesinde; kendisi zannediyorum izlemiş olacak,
kendisi de geçmiş olsun dileklerini iletmemi ifade etti; hem Grup olarak geçmiş
olsun diyoruz hem de Zeki Okudan adına Antalyalılara geçmiş olsun diyorum
efendim. BAŞKAN - Sayın Başkan,
size ben teşekkür ediyorum; çünkü, bana vesile oldu, biraz önce, ben, burada
arkadaşımı görmüştüm; ama, şimdi dışarıdalar. Sayın milletvekilleri,
birkaç gün önce, iki değerli arkadaşımız, Bursa Milletvekilimiz Sayın Altan
Karapaşaoğlu ile Erzincan Milletvekilimiz Sayın Tevhit Karakaya bir trafik
kazası geçirmişlerdi; şükürler olsun arkadaşlarımız ucuz atlattılar. Her iki
arkadaşımıza geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyordum. Bu arada sizden
öğrenmiş olduk, Sayın Zeki Okudan'a da yine geçmiş olsun diyoruz. Gündemdışı üçüncü söz,
Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak'ın. Buyurun Sayın Ali
Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) 3. – Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın’da mevsim
normalleri üzerinde seyreden yağışlar ve meydana gelen sel baskınlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2001 yılı kasım ve aralık ayları
periyodunda, Aydınımızda da, beklediğimiz yağışların mevsim normallerinin
üzerinde olması dolayısıyla, bütün Türkiyemizde bu mevsimde meydana gelen sel
felaketinden Aydınımız da nasibini almış durumda. Uzun yıllar tarımsal
faaliyetin en yoğun olduğu ilimizde, yağışlar bekleniyordu; fakat, bu
yağışların mevsim normallerinin üzerinde olması dolayısıyla, bir havza
yerleşimi konumunda olan Aydınımızda, Büyük Menderes Nehrini besleyen derelerimizin
ve çaylarımızın, gelişlerinde çok yoğun bir akış olması neticesinde,
köylerimizde, sanat yapılarımızda, hanelerde ve aynı zamanda tarımsal
alanlarımızda, köy yollarımızda, TEDAŞ'ın elektrik hatlarında, telefon
hatlarımızda çeşitli hasarların meydana gelmesine sebep olmuştur. Menderes
Havzasını besleyen çeşitli çaylar olması dolayısıyla, geniş bir coğrafyada
meydana gelmiştir. Söke-Bağarası'ndan başlayan, Koçarlı ve beldelerinde, ta
Bozdoğan'a kadar varan, çeşitli çaylarımızın taşması neticesinde meydana
gelmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, Söke-Bağarası Beldemizde, tespitlere göre, 160'ın üzerinde
evimiz bayağı hasar görmüştür ve tarımsal alanlarımız hasar görmüştür. Bağarası
Beldemizin Çalışlar Köyünde de, aynı şekilde hasarlar meydana gelmiştir.
Burada, Sarıçay Deremiz vardır; Söke Ovası, hemen hemen her sene, Sarıçay
Deremizin taşkınıyla karşılaşmaktadır ve dolayısıyla benim önerim şudur: Tabiî
ki, gelişmiş ülkelerde de bu tip hasarlarla karşılaşmaktayız; ama, bunu önleyici
birtakım tedbirler pahalı ve altyapıya dayalı faaliyetlerdir. Bunu iki alanda mütalaa
etmek gerekir: Altyapı ve önleyici tedbirler olarak alabileceğimiz;
Aydınımızda, çeşitli derelerimizin üzerinde hem taşkın önleyici hem sulamaya
yönelik hem de içmesuyuna yönelik çeşitli barajlarımız vardır. İşte,
hasarımızın meydana geldiği Sarıçay üzerinde bir baraj planlanmaktadır. Bunun yanında, Koçarlı
Ovamızı yine taşkına veren ve bizim Çakırbeyli dediğimiz, tarih açısından da
benim çok önemli gördüğüm ve siz değerli milletvekillerinin de çok önemli
göreceği, hem millî mücadelemizde, rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in
memleketi olarak da, millî mücadeleye, Ayyıldız Çetesine, rahmetli Menderes'in
kurduğu direniş hareketine karargâhlık yapmış olan Çakırbeyli de bu hasarda çok
büyük pay almış ve 70 yaşında bir dedemiz de rahmete kavuşmuştur. Hem rahmetli
Başbakanın memleketi olması açısından da buraya ayrıca önem verilmesi
gerektiğini, devletimizin kurumlarından bilhassa istirham ediyorum. Bozdağı'nda, Kazandere ve
Yaka Köylerinde, Akçay Çayının, Deliçay'ın taşmasının neticesinde hasarlar
meydana gelmiştir. Nazilli İlçemizin Dereköy Çayının taşması neticesinde, yine,
Nazilli Merkez İlçemizde hasarlar meydana gelmiştir. Aydınımızın, yine,
İncirliova ve Merkez İlçesinde geçtiğimiz aylarda taşkınlar meydana gelmiştir.
İncirliovamızda yapılmakta olan İkizdere Barajı da, hem taşkınları önlemek
açısından hem de aynı zamanda Aydınımızın, İncirliova'nın ve Ortaklar'ın
içmesuyunu karşılaması açısından önemli bir barajımızdır. Kıymetli milletvekilleri,
bir yatırım yapılırken, eğer çok yönlü faydaları varsa, bu yatırımlara öncelik
vermek gerekmektedir. İşte, Çine Çayının üzerinde yapılan Çine Barajımız, hem
hidroelektrik santral olarak enerji ihtiyacını karşılamakta hem de Koçarlı,
Söke ve Çine ovalarının taşkınlarını önlemekte ve kontrol altına almaktadır. Ben, hükümetimizden Aydın
için şunları istirham ediyorum: Çine Barajına hem elektrik santralı olarak
enerji ihtiyacını hem sulama ihtiyacını karşılama hem de taşkınları önleme
açısından; İkizdere Barajımıza hem tarımsal alanda hem taşkın önleme alanında
hem de içmesuyu alanında faaliyet göstermesi bakımından; Sarıçay üzerinde
kurulacak olan Sarıçay Barajımıza, gene en yoğun tarımsal üretimin olduğu Söke
Ovamızın taşkınlarını önlemesi açısından öncelik verilmesini bilhassa istirham
ediyorum. Tabiî ki, Tarım Bakanımızın
da burada olması dolayısıyla, Aydınımıza tarımsal doğrudan gelir desteğine
biran önce öncelik tanınmasını önemle istirham ediyorum; çünkü, ovamız çok
yoğun hasar görmüştür. Tabiî ki, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel
Müdürlüğünden, bunun yanında Bayındırlık Bakanlığımızın çeşitli birimlerinden,
TEDAŞ'ımızdan, Enerji Bakanlığımızdan günübirlik desteklerin de Aydın'a bir an
önce verilmesini ve çiftçimizin, esnafımızın, Aydınlıların yarasının
sarılmasını istirham ediyorum. Özel idare kaynaklarımızın da -köy yolları ve
çeşitli alanlarda güçlendirilmesi ve hasarın giderilmesi için- desteklenmesini
istirham ediyorum. Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Uzunırmak. Değerli milletvekilleri,
bu konuda söz talep eden dört arkadaşım var. Sayın Mükerrem Levent'e -bu
talepteki değerlendirmesine katılmamakla birlikte- yerinden kısa bir konuşma
yapması için 2 dakika süre vereceğim. Daha sonra Aydın Milletvekilleri Sayın
Bekir Ongun'a, Sayın Ali Rıza Gönül'e ve Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu'na yerinden
kısa açıklama yapmaları için söz vereceğim ve bu konuyu bu şekilde bitirmiş
olacağız. Buyurun Sayın Mükerrem
Levent. MÜKERREM LEVENT (Niğde) -
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Dünya bilim adamlarının
takip etmiş olduğu dünya iklimlerindeki değişiklik göz önüne alınmazsa,
Türkiye'deki -Mersin'de, Antalya'da, Isparta'da olan afetlere- bütün vilayetler
bu doğal afetlere hazır olmak mecburiyetindedir. Dünyadaki iklim
değişikliklerinden Türkiye de nasibini alıyor. Gündemin 187 nci sırasındaki
araştırma önergemde bu mevcut. Biz, bunun üzerine gitmek istiyoruz. Daha önce
kurulmuş olan Su Konseyi ile bu araştırma önergemin birleştirilmesini talep
ediyorum. Türkiye'nin bu doğal
afetlere bundan sonra daha açık olduğunu söylüyor, bunun için bütün önlemlerin
şimdiden alınması gerektiğine inanıyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de size
teşekkür ediyorum. Buyurun Sayın Ongun. BEKİR ONGUN (Aydın) -
Sayın Başkan, Aydın'da 17.12.2001 gecesi olan afet üzerine söz verdiğiniz için
şahsınıza teşekkür ederim. 16, 17, 18 ve 19.12.2001
günleri Aydın İlinde, normalin üzerinde olan yağış üzerine bir afet meydana
gelmiştir. Şahsınızla ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
dolaştığımız yerlerde gördük ki, Aydınlı çok mağdurdur. Geçtiğimiz yaz zaten
Aydın bir kuraklık afeti yaşamıştı. Bu sefer, Allah'tan, yeni bir afet geldi.
Aydın'ın, özellikle rahmetli Başbakanımız Aydın Menderes'in köyü olan
Çakırbeyli Köyü en büyük afeti yaşadı. Söke, Bağarası, Koçarlı, Bozdoğan,
Nazilli, Kuşadası daha önce bu afetten nasibini aldı. Onun için, burada, bu
afette büyük çabalar sarf eden Bayındırlık Müdürlüğü elemanlarımıza, Tarım
Müdürlüğü elemanlarımıza, Devlet Su İşleri elemanlarımıza ve Köy Hizmetleri
elemanlarımıza, çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Aydın İlinin de afet
kapsamına alınmasını temenni ediyorum. En kısa zamanda da, yine, Sayın Ali
Uzunırmak'ın söylediği gibi, Çine ve İkizdere Barajlarının erkenden bitirilmesi
ve Sarıçay üzerine de bir baraj yapılmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Olgun. Sayın Gönül, buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ülkemiz, bir süreden beri
etkili yağışların etkisinde bulunmaktadır. Bu yağışlar aşırı olması halinde,
ülkemizin pek çok yerinde sel felaketlerinin doğmasına neden olmuş, can ve mal
kaybıyla sonuçlanan bu yağışlar sonucu, vatandaşlarımız da zarar görmüşlerdir.
Özellikle, geçmiş aylarda, Hatay'da, Mersin'de, Antalya'da, çok yakın zamanda
Küçük Çekmece'de ve ilimiz Aydın'da da aşırı yağışların etkisiyle meydana gelen
seller sonucu bazı vatandaşlarımız da hayatını kaybetmiştir. Gerek bu saydığım
illerde gerekse bu illerin dışındaki ülkemizin değişik yerlerinde sel
nedeniyle, afet nedeniyle yakınlarını kaybedenlere, öncelikle, başsağlığı
diliyorum. Bu arada, en son olarak,
Aydınımızda da sel felaketi meydana gelmiş; özellikle, Koçarlı İlçemizde etkili
olmuştur, Çakırbeyli, Hacı Hamzalar, Dereköy, Orhaniye, Boğaziçi, Sarıçay
Nehrinin taşması sonucu da Bağarası'nda etkili olmuş ve maddî hasarla
sonuçlanan afetler meydana gelmiştir. Tabiî, bu arada, Bozdoğan isimli
ilçemizin de Yaka ve Kazandere Köylerinde de bir zarar meydana gelmiştir. Değerli milletvekilleri,
tabiî ki, bunlar, hepimizin ortak üzüntüsüdür. Hükümetin süratli ve etkili
tedbirler almasını, sel felaketinin önlenmesine yönelik, özellikle, dere
ıslahlarına önem verilmesini ve özellikle Aydın'da inşaatı devam etmekte olan
Dandalaz Barajı, Çine Barajı ve İkizdere Barajımızla birlikte, etüt ve proje
çalışması hâlâ bir türlü bitirilememiş olan; ama, her yıl bu zararlara
sebebiyet veren, Bağarası Kasabamızın yakınındaki Sarıçay üzerine kurulması
düşünülen Sarıçay Barajının da en kısa sürede ihalesinin yapılıp, bu felaketin
önlenmesi yolunda ciddî adımların atılmasını istirham ediyoruz. Ben, şahsım adına, Doğru
Yol Partisi Meclis Grubu adına ve bu saydığım illerin milletvekilleri adına
olmak üzere, selden zarar gören vatandaşlarımıza ve hemşehrilerime buradan
geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Özellikle Söke İlçesi
Ziraat Odası, Koçarlı İlçesi Ziraat Odası ve Bozdoğan İlçesi Ziraat Odası
Başkanlarımıza, zarar tespiti yönündeki fedakârca çalışmalarından, etkili
çalışmalarından dolayı da teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Gönül. Son olarak, Aydın
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, buyurun. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, bugün
gündemde Aydın ve Antalya var; çünkü, son günlerde, bu iki ilimizde, sel
felaketi dediğimiz bir olağanüstü durum yaşıyoruz. Dün Mersin, daha önceki gün
Hatay, daha önceki gün İstanbul ve sık sık da Karadeniz Bölgesi bu konuda
gündeme geliyordu. Ben, evvela, diğer
arkadaşlarım gibi, bir Aydın milletvekili olarak, özellikle Aydın'daki sel
felaketine ilişkin değerlendirmelere, temennilere, yakınmalara katılıyorum. Yalnız, bu konuda, olaya
daha kapsamlı bir perspektiften bakmakta yarar görüyorum. Burada, bir kere, bir
hususu tespit etmek zorundayız. O da şudur: Su hayattır, su üretimdir, su
verimdir, su yaşamdır... Dolayısıyla, sudan ve suyun getirdiği bazı yan
etkilerden şikâyet ederken kuraklığı gözden ırak tutmamamız lazım. Türkiye'nin
başındaki temel sorun, temel sıkıntı aslında kuraklıktır. Bugün karşılaştığımız
sorun da, son sekiz on senedir yaşadığımız kuraklığın bir sonucudur; çünkü,
biz, sekiz on senedir, uzun yıllar ortalamasının altında bir yağış vakasıyla
karşı karşıya kaldığımız için, yağmur olgusunu, aşırı yağmur olgusunu da gözden
ırak tuttuk ve şehirleşme başta olmak üzere, bazı tedbirlerimizi,
önlemlerimizi, politikalarımızı, stratejilerimizi düşük yağışa göre ayarladık.
Binaenaleyh, Türkiye'nin yağış haritasına bakıldığı zaman, bu yağışların
fevkalade olmadığına dikkati çekmekte ve değerlendirmemizi buna göre yapmakta
yarar görüyorum. İkincisi; bu yağışlar
sonunda ortaya çıkan sorun, Söke Ovasının veya Aydın Ovasının su altında
kalması değildir. Pek çok kasabamızda, sel olmaması gereken yerlerde, dere
yataklarının tıkanması veya taşması dolayısıyla bu sorunla karşı karşıya
kaldık. Dolayısıyla, burada bir hususa da dik-katinizi çekmekte yarar
görüyorum: Karşılaştığımız sorun, genellikle, göç alan illerimizde ve
kasabalarımızda oluyor; yani, burada, yanlış şehirleşme, yanlış yapılaşma,
yanlış tarım alanları açma son derece önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor.
Bu hususa nazarı dikkati çekmeden, bu husus üzerinde gerekeni yapmadan biz bu
soruna çare bulamayız, gelir, burada şikâyet ederiz ve ilgili hükümet yetkilisi
de gelip, bize, ne yapacağı konusunda hiçbir şey söylemez. Şimdi, ben, eğer, münasip
görülürse, bu konunun, böyle, teker teker, il bazında, kasaba bazında, köy
bazında gündeme getirilmesi yerine, Türkiye'nin yağışlı bir döneme girmiş
olması ihtimaline binaen, önümüzdeki dönemde, ileride, bu konularda ülke
çapında nasıl tedbirler almamız gerektiği konusunda yoğunlaşmamızı öneriyorum.
Bana bu konuda söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum. Bu arada, bu tür
olaylardan mutazarrır olan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, ölenlere
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Teşekkür ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Kumcuoğlu. Sayın Demirci, son
demiştim; sizi kırmayayım, hakikaten bu son olsun; çünkü, gündemimize geçmek
zorundayız. Buyurunuz. MUSA DEMİRCİ (Sivas) -
Sayın Başkanım, Aydın'da tarım il müdürü olarak görev yaptığım için böyle bir
hakkımın olduğunu tahmin ediyorum ve size de teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım, konuyu
bir başka açıdan değerlendirmek lazım. Şu anda, Aydınımızda, Mersinimizde,
Antalyamızda büyük sel felaketleri oldu ve tarım arazileri de büyük zarar
gördü. Geçtiğimiz dönemde, bu Meclis, 5254 sayılı Kanunla, 2090 sayılı Kanunu
iptal etti. Dolayısıyla, oradaki tarım il müdürlüğünde bulunan insanlar ve
valilik fevkalade zor durumdadır. Çiftçinin sigorta kanunu mesabesinde olan bu
kanunların yerine de herhangi bir kanun getirilmedi. Dolayısıyla, çiftçiler zor
durumda, teknik elemanlar zor durumda. Bunu neyle telafi edeceğiz? Bir hazırlık
da yok, hükümetin bir hazırlığı da yok. O bakımdan, bu Meclisin, mutlaka, bu
zararları telafi edecek kanunî düzenlemeleri buraya getirip, bir an evvel
görüşmesi lazım diyorum, teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Ben de size
teşekkür ediyorum. Ayrıca, kendinizi Aydınlı saydığınız için de -ki, biz de
öyle sayarız- sevindim. Sayın milletvekilleri,
şimdi, ben de, konuyla ilgili görüşleriniz için sizlere teşekkür ediyorum; ama,
bir hususa daha -arkadaşlarıma katılmakla birlikte- işaret edeceğim. Yerel
yöneticilerin, devlet görevlilerinin de öngörüsünün çok fazla önem taşıdığını
kabul etmemiz lazım. Bizzat Aydın'da yaşadım, burada huzurlarınızda değerli
Aydın Valimize gerçekten şükranlarımı sunuyorum. Eğer, akşamın ilk saatlerinde
bütün devlet imkânlarını seferber etmeseydi, Aydın sel felaketinde -pek gündeme
gelmedi, ama- Allah korusun can kaybı çok fazla olabilirdi. Sabahın ilk
saatlerine kadar bütün devlet dairelerinin hepsi orada, öngörü yeteneğiyle bizi
böyle bir faciadan kurtardı. Bu vesileyle, izin verirseniz, hepiniz adına,
yurdun değişik yörelerinde gördük, Silahlı Kuvvetlerimizin, emniyet
teşkilatımızın, jandarmamızın olağanüstü çabasını da burada şükranla
karşılıyoruz. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Üç adet Meclis
araştırması önergesi vardır. Kâtip Üye arkadaşımızın
önergeleri oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Birinci önergeyi
okutuyorum: B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.– Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının,
Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/231) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Rize İlinde yaşanan sel
ve heyelan felaketi dolayısıyla; felaketin verdiği zararların ve bu zararların
nasıl telafi edileceğinin, bölgenin sel ve heyelana açık arazi yapısının,
muhtemel yeni sel ve heyelan felaketlerinde hasarın asgarîye indirilmesi için
alınması gerekli altyapı çalışmaları ve diğer tedbirlerin araştırılması
amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 25.12.2001 1- Mehmet Bekâroğlu (Rize) 2- Ali Gören (Adana) 3- Metin Kalkan (Hatay) 4- Suat Pamukçu (Bayburt) 5- Temel Karamollaoğlu (Sıvas) 6- Nezir Aydın (Sakarya) 7- Oya Akgönenç
Muğisuddin (Ankara) 8- Teoman Rıza Güneri (Konya) 9- Musa Demirci (Sıvas) 10- Yakup Budak (Adana) 11- M. Zeki Çelik (Ankara) 12- Şeref Malkoç (Trabzon) 13- Fahrettin Kukaracı (Erzurum) 14- Yasin Hatiboğlu (Çorum) 15- Veysel Candan (Konya) 16- Mustafa Geçer (Hatay) 17- Hüseyin Karagöz (Çankırı) 18- Lütfi Doğan (Gümüşhane) 19- Latif Öztek (Elazığ) 20- Lütfü Esengün (Erzurum) 21- Ali Oğuz (İstanbul) 22- Rıza Ulucak (Ankara) 23- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa) 24- Ahmet Cemil Tunç (Elazığ) 25- Bahri Zengin (İstanbul) Gerekçe: 11 Kasım 2001 tarihinde
Rize İlinde meydana gelen sel ve heyelan felaketinde, özellikle, Güneysu,
Çayeli, Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Hemşin ve Fındıklı ilçelerinde 43 konut,
biri çay fabrikası olmak üzere 4 işyeri yıkılmış, 641 konut ağır hasar ve
heyelan tehlikesi dolayısıyla boşaltılmış, yollarda büyük ölçüde hasar meydana
gelmiş, çay bahçeleri su ve çamur altında kalmış, şehir merkezlerinin altyapısı
büyük ölçüde hasar görmüştür. Felaketin gündüz saatlerinde olması can kaybını
azaltmış; buna rağmen, 9 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Sel ve heyelan felaketine
aşırı yağışlar sebep olmuştur; ancak, gerekli tedbirlerin önceden alınmaması
hasarın büyük olmasına yol açmıştır. Uzmanlardan alınan bilgilere göre,
bölgenin değişik yerlerinde taşocaklarının kontrolsüz bir şekilde işletilmesi,
dere içlerinin temizlenmemesi, dere ıslah çalışmalarının bitirilememesi,
yerleşim merkezlerinin altyapı çalışmalarının eksik olması, gelişigüzel açılan
ve kanal ve istinat duvarı gibi yapıları eksik olan köy ve orman yolları
hasarın büyümesinde etkili olmuştur. Ayrıca, yeni konutların yapılmasında
bölgenin jeolojik yapısına uygun davranılması konusunda herhangi bir çalışma
yapılmamıştır. Başta Rize ve Trabzon
olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesinde 70 yılda yaşanan sel ve heyelan
felaketlerinde 400'e yakın can kaybı ve trilyonlarca liralık maddî hasar
meydana gelmiştir. Dünyanın en çok yağış alan yerlerinden biri olan Doğu
Karadeniz Bölgesi, jeolojik yapısı dolayısıyla sel ve heyelan felaketlerine
açık bir bölgedir. Muhtemel sel ve heyelan felaketlerinde hasarı azaltmak için
alınması gerekli tedbirler ve çalışmalar vardır. Yöre halkı, bu tedbirler alınmadığı,
11 Kasımda meydana gelen felaket sonrasında yapılan hasar tespit çalışmalarının
sağlıklı olmadığını düşünmekte, yaraların gerektiği gibi sarılamayacağı
endişesini taşımaktadır. 11 Kasım 2001 tarihinde
Rize İlinde meydana gelen sel ve heyelan felaketi sonucu oluşan hasarın tespiti
ve vatandaşların zararlarının nasıl karşılanacağının, sürekli afet bölgesi olan
yörenin iklim ve arazi yapısı dikkate alınarak, muhtemel sel ve heyelanlar
durumunda zararın azaltılması amacıyla yapılacak çalışmaların, alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması
gerekmektedir. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. İkinci önergeyi
okutuyorum: 2. – İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 32 arkadaşının,
ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin yol açtığı zararların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ülkemizin çeşitli
bölgelerinde meydana gelen sel felaketlerinin oluşturduğu hasarların tespiti,
zararların karşılanması, mağduriyetlerin giderilmesi, yaraların sarılması ve
yeni doğa olaylarının can ve mal kaybına yol açmadan giderilmesi yönünde
alınması gereken tedbirlerin tespiti, gerçeklerin ortaya çıkarılması ve çok
yönlü, etkin önlemlerin alınması için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 101 ve
104 üncü maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 1-Rahmi Sezgin (İzmir) 2-Hasan Gülay (Manisa) 3-Güler Aslan (İzmir) 4-Salih Dayıoğlu (İzmir) 5- Mehmet Çümen (İzmir) 6-A. Ziya Aktaş (İstanbul) 7-Hasan Suna (Yalova) 8- Kemal Vatan (İzmir) 9- Melda Bayer (Ankara) 10-Yekta Açıkgöz (Samsun) 11-Süleyman Yağız (İstanbul) 12- Sebahat Vardar (Bilecik) 13-Sulhiye Serbest (İstanbul) 14-Mahmut Erdir (Eskişehir) 15-Tahsin Boray Baycık (Zonguldak) 16- Mehmet Kocabatmaz (Denizli) 17- Hasan Erçelebi (Denizli) 18- Hasan Macit (Burdur) 19- Mustafa Karslıoğlu (Bolu) 20-Ahmet Sancar Sayın (Antalya) 21- Edip Özgenç (İçel) 22-Sadık Kırbaş (Çanakkale) 23- Mehmet Yaşar Ünal (Uşak) 24- Ali Rahmi Beyreli (Bursa) 25- Fikret Uzunhasan (Muğla) 26- Esvet Özdoğu (Ankara) 27- Ali Günay (Hatay) 28- Fadlı Ağaoğlu (İstanbul) 29- M. Cihan Yazar (Manisa) 30- Cahit Savaş Yazıcı (İstanbul) 31- Hüseyin Tayfun İçli (Ankara) 32- M. Zeki Sezer (Ankara) 33- Şadan Şimşek (Edirne) Gerekçe: Geçtiğimiz günlerde
meydana gelen sağanak yağışlar, Hatay, İzmir, İçel, Manisa, İstanbul, Rize,
Tekirdağ, Kırklareli, Edirne başta olmak üzere, pek çok il ve ilçe, belde ve
köyde sel felaketine yol açmıştır. Sel, bu bölgeleri
derinden etkilemiş, yolları, köprüleri, haberleşme ağlarını, ekili alanları,
evleri ve işyerlerini tahrip etmiş, binlerce küçük ve büyükbaş hayvanı yok
etmiştir. Yaklaşık 10 insanımız yaşamını yitirmiş ve kaybolmuştur. Hâlâ, bazı
köylerle irtibat kurulamamakta, pek çok bölgede heyelan nedeniyle insanlar
çadırlarda yaşamaya çalışmaktadır. Altyapı hizmetlerinin
büyük ölçüde devredışı kaldığı bu bölgelerde salgın hastalık tehdidi ortaya
çıkmış, belediyeler mevcut sorunları çözme ve daha büyük felaketleri önlemekte
zorlanmaktadırlar. Zaten, ekonomisi durgun olan bu bölgeler sel felaketiyle
daha büyük olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır. Buralarda yaşayan
yurttaşlarımızın, yiyecek, içecek ve sağlık yardımının yanı sıra normal
yaşamlarına dönmelerini sağlayacak, yaralarını saracak ve bir daha böyle
acıların yaşanmasını önleyecek tedbirlerin alınmasını beklemektedirler. Sel
felaketine maruz kalan bölgelerde yaşayan çiftçisi, orman köylüsü, esnafı,
işçisi, memuru, kısaca, tüm kesimleri büyük mağduriyet içerisindedir. Sorunlar kredilerin
ertelenmesi, yeni kredi imkânlarının sağlanmasıyla geçiştirilemeyecek kadar
büyüktür. Yüksek miktarlarda nakit para ihtiyacı, zararların hızla
karşılanması, altyapı ve ıslah çalışmalarının bitirilmesi, sanayi tesislerinin
yeniden üretime geçirilmesi, işsizliğin giderilmesi, kamu hizmetlerinin
eksiksiz ve aksamasız yerine getirilmesi acil olarak çözülmesi gereken
sorunlardır. Elbette bu hizmetlerin ve
yardımların sel felaketine uğrayan tüm bölgelerimize ve insanlarımıza eşitlik
anlayışı içinde, kamu kaynakları peşkeş çekilmeden götürülmesi ihtiyacı da
ortadadır. Bu nedenlerle, bu
bölgelerimizdeki sel felaketinin meydana getirdiği hasarların tespiti,
zararların karşılanması, mağduriyetin giderilmesi, yaraların sarılması ve yeni
doğa olaylarının can ve mal kaybına yol açmadan giderilmesi için alınması gereken
tedbirlerin tespiti gerçeklerin ortaya çıkarılması ve çok yönlü, etkin
önlemlerin alınması için Meclis araştırması açılması zorunlu hale gelmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Sonuncu önergeyi
okutuyorum: 3. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 21 arkadaşının
İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin sebeplerinin ve yol açtığı zararların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İzmir İlimiz, 2001
yılında 4 defadır sel felaketi yaşamaktadır. Sel felaketinin nedenleri
araştırıldığında, yerel yöneticilerin ihmalleri açıkça ortadadır. Dereler
inşaat atıklarıyla doldurulmuş, zamanında temizlenmemiş, doğa bozulmuş, dere
ağızlarına çokkatlı apartman yapılmış, dere yataklarında kaçak inşaatlara göz
yumulmuştur. Drenaj ve deşarj projeleri yapılmamış ve bu olaylar olmuştur. Bu
konuların yerinde araştırılması amacı ile Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 20.12.2001 1.- Işılay Saygın (İzmir) 2.- Hakan Tartan (İzmir) 3.- Halil İbrahim Özsoy (Afyon) 4.- Rifat Serdaroğlu (İzmir) 5.- Ekrem Pakdemirli (Manisa) 6.- Cengiz Aydoğan (Antalya) 7.- Yüksel Yalova (Aydın) 8.- Turhan Tayan (Bursa) 9.- Işın Çelebi (İzmir) 10.- Güler Aslan (İzmir) 11.- Kemal Vatan (İzmir) 12.- Ediz Hun (İstanbul) 13.- Salih Dayıoğlu (İzmir) 14.- Cengiz Altınkaya (Aydın) 15.- B. Suat Çağlayan (İzmir) 16.- Mehmet Çümen (İzmir) 17.- Rahmi Sezgin (İzmir) 18.- Musa Öztürk (Adana) 19.- Mehmet Salih
Yıldırım (Şırnak) 20.- Şükrü Yürür (Ordu) 21.-İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir) 22.- Beyhan Aslan (Denizli) Gerekçe: İzmirimizin Çiğli ve
Karşıyaka İlçelerinde 16-17 Aralık 2001 tarihlerinde aralıksız yağan yağmurlar
nedeniyle yüzlerce ev, işyerinin yanı sıra, Ege'nin en büyük sanayi ve ihracat
merkezi konumunda olan Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 100'den fazla fabrika
sele maruz kalmıştır. Çoğu ihracata mal üreten fabrikaların binaları,
makineleri, elektronik sistemleri, ham ve mamul mal stokları selden büyük zarar
görmüştür. 420 fabrikanın faaliyette bulunduğu 25 000 kişinin istihdam edildiği
bu dev organize sanayi bölgesi selden çok yara almıştır. Millî servetler yok
olmuştur. Bir komisyon kurularak,
İzmir İlinin altyapı sorunlarını, sel felaketinde anında alınması gereken
önlemleri araştırmakta yarar vardır. Her yağmur sonrası aynı tabloları
yaşamaktayız."Bu son olur" demekle olmuyor. Gereken önlemlerin alınması
gerekmektedir. Kurulacak teknik
araştırma komisyonu, eksiklikleri tespit ederek önlemleri belirleyecektir.
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. BAŞKAN - Önergeler
bilgilerinize sunulmuş olup, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci
sırasında yer alan; Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının yumurta
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun
596 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz. BAŞKAN - Komisyon?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, arkadaşımız hazır, geliyor arkadaşımız. BAŞKAN - Görevliler
yardımcı olsun arkadaşımızın getirilişi sırasında. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, özür dilerim; burada bekledi; bir ihtiyaç dolayısıyla
götürmüşler. Rahatsız kendisi biliyorsunuz, biz sizi tutmak da istemiyoruz; bir
5 dakika müsaade ederseniz... BAŞKAN - Hayır Sayın
Başkan, Sayın Ahmet Derin sonuçta bu Yüce Meclisin bir üyesidir ve hepimizin
arkadaşıdır. Tabiî ki, böyle bir durumda hepimize düşen, arkadaşımızın bu
durumunu anlayışla karşılamaktır. İzninizle bir 5 dakika...
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
5 dakika yeterli Sayın Başkan. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Devam edelin Sayın Başkan. BAŞKAN - 5 dakika ara
veriyorum arkadaşlarım. Kapanma Saati: 15.27 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati: 15.38 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı :
596) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Hükümet, 25.12. 2001
tarihli 41 inci Birleşimde de temsil edilmediğinden görüşmelere devam ediyoruz. İçtüzüğümüzün 72 nci
maddesine göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel
görüşmede, ilk söz hakkı önerge sahibine aittir; daha sonra, siyasî parti grupları
adına 1'er üyeye, şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istekleri
halinde, komisyon ve hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması
komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır. Konuşma süreleri,
komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve
şahıslar için 10'ar dakikadır. Komisyon raporu, 596 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına
Sadri Yıldırım, Saadet Partisi Grubu adına Musa Demirci, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İsmail Özgün, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nail
Çelebi; şahısları adına, Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca, Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu. Önerge sahipleri adına
söz talebi Başkanlığa gelmedi. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım... Arkadaşımız şu anda
yoklar. Saadet Partisi Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci. Buyurun Sayın Demirci.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSA
DEMİRCİ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 596 sıra sayılı
yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu hakkında
Saadet Partimiz Grubunun görüşlerini arz edeceğim; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (1) 596 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli milletvekilleri,
1998 yılında, yumurta tavukçuluğu, ülkemizde çok büyük bir kriz yaşadı. O
günlerde, kümeste 17 000 Türk Lirasına mal olan bir yumurta, piyasada 10 000
liraya satıldı. Yumurta üreticileri çok zor duruma düştüler; üreticiler,
evlerini, işyerlerini sattı; borçlarını ödeyemediler, iflaslar ve icralar
birbirini takip etti. Yem fiyatları yüzde 100 arttı o dönemde. Yine, üretici,
elindeki yüzde 90 verim veren tavuklarını kesime göndermek mecburiyetinde
kaldı. Çorum'da bir üretici canına kıydı ve bu tablo içerisinde kriz bir yıl
devam etti. O tarihte iktidar olan 56 ncı hükümet, maalesef, olayı, yalnızca
seyretti ve herhangi bir tedbir de alamadı. Sektörün böylesi sosyal
ve ekonomik çöküntü yaşadığı bir ortamda, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Ahmet
Derin, 14.5.1999 tarihinde bir araştırma önergesi vererek, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin konuyu araştırmasını ve sıkıntıdan kurtuluş yollarını gündeme
taşıdı. Sayın Ahmet Derin'e bu vesileyle teşekkür ediyorum ve bu hastalıktan da
bir an evvel kurtarması için Cenabı Hakk'a dua ediyorum. Önerge verilişinden bir
yıl sonra kurulan araştırma komisyonu, önce, rahmetle andığımız meslektaşımız
Konya Milletvekili Ahmet Turan Bilge başkanlığında çalışmalarına başladı;
hakikaten çok ciddî çalışmalar da yapıldı. Bilahara, Sayın Bilge'nin
rahatsızlığı artınca, Prof. Dr. Abdülkadir Akcan başkanlığında, komisyon,
çalışmalarına devam etti. Şimdiki Bayındırlık Bakanı Sayın Akcan başkanlığında
da çalışmalarımız, komisyon çalışmaları bir noktaya kadar geldi; çok ciddî
çalışmalar yapıldı. Araştırma bir yandan devam ederken bir yandan da vakit
kaybedilmemesi için Tarım Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı,
hatta, eğitim için de TRT Kurumuyla sektörün problemleri birebir görüşüldü ve
öneriler götürüldü. Maliye Bakanlığına, yumurta ve yemdeki yüzde 8 olan KDV'nin
yüzde 1'e düşürülmesi talep edildi. Sayın Bakan, o günlerde, konuya fevkalade
sıcak baktı ve ilgi göstereceğini ifade etmesine rağmen, bilahara, Gelirler
Genel Müdürlüğünün imzasıyla komisyona bir yazı göndermek suretiyle bunun
imkânsızlığı bildirilmiştir. Yine, o günlerde Sayın
Tarım Bakanı ziyaret edilmiş, ayrıca, Sayın Tarım Bakanına konuyla alakalı bir
yazı bırakılmıştır; ancak, yine görüyoruz ki, bu bakanlıktan da komisyonumuza
tavsiyelerle dolu bir yazılı metinden başka bir şey gelmemiştir. Değerli milletvekilleri,
sektör, fevkalade önemli bir sektör; sektör, hassas bir sektör ve dolayısıyla,
sektör, ilgilenmeyi gerektirir ve sayın bakanlıkların, hükümetin, sektörle çok
ciddî olarak ilgilenmesi gerekir. Eğer, o gün, hakikaten sektörle ilgilenilmiş
olsaydı yaşanan iflaslar, olumsuzluklar yaşanmayacaktı ve yüzlerce işletme
kapanmayacak ve en önemlisi, bugün, işte, o günlerde basına da intikal ettiği
gibi, 8 000 insan bu sektörde işsiz kalmayacaktı; yine ocaklar sönmeyecek ve
dolayısıyla, Türkiye'de, bugün, tarımın alt sektörü olan hayvancılık ve
tavukçuluk da bu duruma düşmeyecekti. Görüyoruz ki, hükümet ve ilgili
bakanlıklar, bir politika izlediler; izledikleri politika "ölen ölür,
kalan sağlar bizimdir." Bu, fevkalade yanlıştır. Dolayısıyla, inşallah,
bundan sonra, sektörle birebir ilgilenilir. Değerli milletvekilleri,
1970 yılına kadar, Türkiye'de, tavukçuluk sektörü, aile işletmeciliği
şeklindedir; ancak, o yıldan sonra sözleşmeli bir modele geçilmiştir.
Sözleşmeli modele geçilmesiyle beraber, Türkiye'de, tavukçuluk birden bire ivme
kazanmıştır ve dünya standartları yakalanmıştır. Dünya standartları yakalanmış
olan bir sektörün yeniden böyle heba edilmesi, hakikaten, içimize sinmez,
mümkün de değil. Bu konuda emeği geçen ziraat mühendislerine, veterinerlere,
ilgili kurumlara ve çiftçilerimize teşekkür ediyoruz ki, hakikaten, ilgi
gösterdiler ve ülkemizi, bu sektörde, dünya standartlarına taşıdılar. O
bakımdan, sektörü feda edemeyiz, etmemiz de mümkün değil. Ancak, 1997 yılından bu
tarafa bakıyoruz ki, üç yıldan beri bir düşüş var, sektörde bir gerileme var.
Mesela, kişi başına 120 adet olan yumurta tüketimi, 75-80'lere düşmüş; oysa ki,
Avrupa Birliği ülkelerine bakıyoruz, bu rakam, aşağı yukarı, 220-250 civarında.
Üretimimizi, alınacak çok
küçük tedbirlerle, Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine getirebiliriz,
ihracatımızı artırabiliriz. Yani, bu tedbirler, alınamaz tedbirler değil,
yapılamaz tedbirler değil. Aslında, bu tedbirlerin tamamını raporumuzda detaylı
olarak verdik, burada da ifade ettik. Bunlar, ucuz girdi, tüketimin
özendirilmesi ve ayrıca, sektöre, tavukçuluğa destek verilmesi. Tüketimin
özendirilmesini, bilhassa altını çizerek, şunun için söylüyorum: Bilhassa küçük
çocuklarımızda mutlaka yumurta tüketiminin artırılması lazım ve büyüklerde de
yanlış bir kanaat "yumurta kolesterol yapıyor" imajının mutlaka
silinmesi lazım. Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, yalnız yumurta tavukçuluğunda değil, besi tavukçuluğunda da dünyada
söz sahibi olan ülkeler arasına girmiştir. Türkiye, 766 000 ton piliç eti
üretmektedir ve dünyada 13 üncü sırada bulunmaktayız. Bu bakımdan, alınacak
bazı tedbirlerle, mesela yaygın bir nakliye ağı ülkemizin en ücra köşesine
kadar götürülebilirse, bu üretimi, tüketimi iki misli artırmamız mümkündür.
Yine, ihracatta alınacak tedbirlerle tüketimimizi ve üretimimizi iki misli
artırmak suretiyle ülkemizde ekonominin önünü açabiliriz. Sektörde 10 000 adet besi
ve 5 000 adet de yumurta tavukçuluğu işletmesi mevcuttur. Esnaf, çiftçi,
çalışanıyla beraber 2 000 000 insan bu sektörden ekmek yemektedir. Maalesef son
krizle beraber Mudurnu Tavukçuluk, Özhan Tavukçuluk gibi büyük işletmeler
üretimine ara vermek mecburiyetinde kalmışlardır. Geç de olsa, sayın hükümetin,
finansman yönünden Köy-tür için bir tedbir alması sevindiricidir; ancak, tabiî
bu kafi değil. Mudurnu, hakikaten etrafında büyük işletmeleri olan, aile
işletmeleri olan bir işletme; Özhan Tavukçuluk gene öyle. Hükümetin, Köy-tür
için aldığı tedbirleri, mutlaka bu işletmeler için de alması gerekir. Devletin elinin sürekli
sektörün üzerinde olmak mecburiyeti vardır, değilse sektörü bir gecede
kaybedebiliriz, birkaç ayda kaybedebiliriz. O bakımdan, kazandıklarımızı, dünya
seviyesinde kazandıklarımızı elbette kaybetmeyi istemeyiz. Yumurta ve tavuk eti
ihraç imkânı her zaman vardır. Nitekim, 1994 yılında 12 000 ton piliç eti ihraç
edilmiştir. Bunun için ihracata teşvik verilmesi mutlaka şarttır. Bakınız,
Avrupa Birliği ülkelerinde piliç etine, ton başına 310 dolar, Amerika Birleşik
Devletlerinde ton başına 600 dolar ihracat teşviki verilmektedir. Biz de
sektörün önünü açmak istiyorsak, hatta ülkemize döviz kazandırmak istiyorsak,
mutlaka, piliç etine ton başına 300 dolar, sofralık yumurtanın 1 000 adedi için
10 dolar, kuluçkalık yumurtanın 1 000 adedi için de 20 dolar teşvik
verilmelidir. Bu para, ülkemiz ekonomisine mutlaka geri döner, geri dönecektir;
o bakımdan, bundan korkmamak lazım, bundan çekinmemek lazım. Bir anda, ülkemizi,
üretim patlaması, ihracat patlaması yapma durumuna getirebiliriz; ülkemizi,
durgun ekonomi döneminden ancak ve ancak bu şekilde çıkarabiliriz. Bu, tarımın
alt sektörüdür; tarımın alt sektöründe alınacak bu tedbir, elbette tarımın diğer
kollarına da sirayet edebilecektir. Yapılabilir mi; elbette
yapılır. Ancak, tabiî, burada, iradeyi ortaya koymak lazım; yani, IMF
dayatmasından uzak ve mutlaka, IMF'yle yapılacak anlaşmalarda ülkemizin
şartlarını net olarak ortaya koymamız gerekir; çünkü, sorumluluk altına
giriyoruz; bu bakımdan, teslimiyetçi bir politikayla bu işi götüremeyiz,
götürmemiz mümkün değil. Şayet, bu şekilde
davranırsak, bakın ne olur: Teslimiyetçi politikaları uygularsak, ülkemizde
tarımda sıkıntı meydana gelir ve kendi elimizle, ülkemizde sınıfları üretiriz.
Ülkemizde şu sınıflar meydana gelir: Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle,
halinden memnun tuzu kuru sınıflar meydana gelir; birincisi. İkincisi;
durumundan memnun olmayan ama sesleri yükselen sınıflar meydana gelir ve en
önemlisi de, sessiz büyük çoğunluk, yani köylüler, dul, yetim, küçük esnaf,
bunlar arasında olur. Bu bakımdan, böyle bir tabloyu Türkiye'ye yaşatmaya hiç
kimsenin hakkı yoktur. Bu tablonun özeti, Türkiye'de fakirler ve zenginler
sınıfı yaratmaktır. Böyle bir Türkiye, adil yönetilmiyor demektir. O bakımdan,
atacağımız imzaların, mutlaka, ülkemiz şartlarına göre atılması lazım ve
yeniden bu şartların gözden geçirilmesi gerekir. 57 nci hükümet, tarımda
yeniden yapılanma, vesaire derken, 1999 yılı sonunda, IMF ve Dünya Bankası
şartlarına kayıtsız şartsız uydu. Türk tarımı, ekonomiye yük olarak gösterildi.
Özellikle, yapılan desteklerin çiftçiye gitmediği vurgulandı ve bunun için de,
doğrudan gelir desteğine geçileceği ifade edildi; ancak, bugün, yine bakıyoruz
ki, doğrudan gelir desteğine geçilmiş olmasına rağmen, çiftçilerimizin eline
geçen hiçbir şey yoktur; yani, çiftçilerimiz, hâlâ, bundan istifade
edememektedirler. Değerli milletvekilleri,
ülkemiz ile Avrupa Birliği ülkelerini veya Amerika Birleşik Devletlerini kıyas
yaparken, tahmin ediyorum, bir yanlışlık yapılıyor. Şöyle ki: Amerika Birleşik
Devletlerinde ve Avrupa Birliği ülkelerinde tarımın sorunu üretim fazlasıdır;
yani, orada, hububatta fazlalık var, ette fazlalık var, et ürünlerinde fazlalık
var, tereyağında fazlalık var ve dolayısıyla, onların sorunu, üretim fazlası
sorunudur, stoklardır, orada stoklar oluşmuştur; ama, bizim sorunumuz öyle
değil; bizim sorunumuz, ülkemizin sorunu, üretim azlığımız var, üretimde açık
var. Bakın, pirinçte açık var, pamukta açık var, sıvıyağda, ette, sütte,
mercimekte, nohutta, bu ürünlerin tamamında açık var. Öyleyse, biz, Avrupa
Birliği ülkeleriyle veya Amerika Birleşik Devletleriyle kıyas yaparken bunu
gözönüne almamız lazım. Destekleri birden bire,
2000 yılında sıfırlayacağız derseniz tarımı sıkıntıya sokarsınız ve bugün de
hakikaten, tarım sıkıntının içerisine girmiştir. Bakınız, şimdi, tarımsal kredi
faizlerini ticarî kredi faizleri seviyesine getirdik. Bununla, yani, ticarî
kredi faizleri seviyesiyle tarım yapmamız mümkün değil. Yüzlerce çiftçi iflas
etti, hapislerde kuyrukta bekliyorlar şimdi. O bakımdan, bunun da bir gözden
geçirilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. 2000 yılı sonu
itibariyle, tarımsal ürün dışticaretimiz, daha önce 1 milyar dolar fazla
verirken, bakıyoruz ki, 2000 yılı ve 2001 yılında, 300 000 dolar açık vermiş;
yani, tarımsal dışticaretimiz açık vermeye başlamıştır. Bunun sebebi ne; bunun
sebebi şu: Elbette, çiftçiler, girdileri kullanamıyorlar ve dolayısıyla,
1995'ten sonra, ülkemiz, tarım ürünleri bakımından bir ithalat baskısı altında
kaldı. O bakımdan, bunların, mutlaka yeniden gözden geçirilmesi lazım. Ayrıca, çiftçi ürünlerine
fiyat verirken, fiyat desteği verirken, yüzde 25 hedef enflasyon baz alınmak
suretiyle çiftçilerimize bir tabanfiyat verildi. Oysa bakıyoruz ki, enflasyon
yüzde 83 oldu, yüzde 85 oldu, aradaki fark telafi edilmedi, telafi edilmek
suretiyle çiftçimizin zararları giderilemedi. Bunun neticesi ne oldu;
bunun neticesinde, kalitesiz buğday aldık; bunun neticesinde, gördüğünüz gibi,
buğday ithal edeceğiz ve en önemlisi, 2001 yılı güz ayında, hububat ekim
alanlarından yarıdan fazlası gübresiz olarak ekildi; ekilenlerin bir kısmında
kalitesiz tohum kullanıldı; neden; çünkü, hakikaten, 2001 yılında etkili bir
ziraî mücadele yapılamadı. Bunların neticesinde,
görünen odur ki, 2002 yılında, verimde ve rekoltede fevkalade düşük bir yıl
yaşayacağız ve belki, bu sene yaşadığımız ithalat sıkıntısını gelecek yıl daha
fazla çekeceğiz. Değerli milletvekilleri,
hükümetin, giderek dışa bağımlı olacağımız tehlikesini mutlaka görmesi lazım,
mutlaka bunu okuması lazım, değilse, sektörde çalışan nüfusumuzu, hakikaten,
kendi ellerimizle perişan ederiz. Tarım ve özellikle
tarımın alt sektörü olan hayvancılık, doğrudan insanımızla alakalı, insanımızın
beslenmesiyle alakalı; yani, ekonomik durumumuzla alakalıdır. Halk
zenginleştikçe beslenme kalitesi, protein talebi artar. Tabiî, bunu, şunun için
söylüyorum: Bakınız, son krizden bu yana, yumurta, et ve süt fiyatlarında
hiçbir artış olmamasına rağmen, bilhassa et tüketiminde yüzde 44 daralma
yaşamışız. Bunun manası, insanımız et tüketemiyor, et yiyemiyor artık. 2000 yılı
sonunda 2 950 000 olan et karkas ağırlık fiyatı, bugün halen 2 950 000 liradır.
Demek ki, hayvan mahsullerinde, yani karkas ette de herhangi bir artış
olmamıştır. Belki şunu söyleyebilirsiniz: Tablo böyle görünüyorsa, peki kasapta
veya markette etin kilogramı niye 5 000 000 lira, 6 000 000 lira? Zaten,
buradaki çarpıklığı söylemek istiyorum; yani, bir yandan çiftçi batıyor; ama,
bir yandan da tüketici bu ucuz eti alamıyor, yiyemiyor. Yine, bunun yanında, bir
bakıyoruz ki, 2000 yılı sonunda 260 000 lira olan makarnanın fiyatı 475 000
lira olmuş. Yine, nohudun fiyatı yüzde 165 artmış. Sekiz yıl önce mercimek
tohumu ihraç ettiğimiz Kanada ile bugün mercimek almak için anlaşma yapıyoruz!
Geçen yıl nohut tohumu sattığımız Amerika Birleşik Devletlerinden nohut ithal
ediyoruz! Bu çarpıklıkların mutlaka giderilmesi lazım değerli milletvekilleri. Saadet Partisi Grubu
olarak tavsiyelerimiz var. Bunlardan birincisi, IMF tavsiyeli tarım
politikalarının terk edilmesi veya gözden geçirilmesi gerekir. İkincisi, girdi
fiyatları ve kredi destekleri mutlaka OECD ülkeleri seviyesine çıkarılmalıdır.
Mudurnu ve Nar Tavukçuluk gibi firmalar üretimine ara verdiler ve kapasiteleri
yüzde 40 oranında geriledi. O bakımdan, acil tedbir alınmak suretiyle, bunların
finansal ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması gerekir. En önemlisi, ülkemizde
yumurta tozu tesisleri yoktur. Teşvik verilmek suretiyle, yumurta tozu
tesislerinin mutlaka kurdurulması gerekir. KDV oranlarının yüzde 8'den yüzde
1'e indirilmesi gerekir. İhracatta teşvik mutlaka verilmelidir. Bunlar, belki,
tekrar oluyor; ama, sektörün ayağa kalkmasının can damarları bunlardır;
mutlaka, bunların yapılması mecburiyeti vardır. Değerli milletvekilleri,
çiftçi desteklerini kesmekle devleti büyütmemiz mümkün değil. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MUSA DEMİRCİ (Devamla) -
Milleti rahatlatmak için bazı işleri ortaya getirmek lazım, ortaya koymak
lazım. Bunlar yapıldığı takdirde, devletin yüceleceğini mutlaka göreceğiz. Kalkınma köyden mi
başlamalı şehirden mi başlamalı; böyle bir polemiği girmek istemiyorum.
Kalkınma, topyekûn olmalıdır ve ülkenin bütün zeminlerinde toptan başlamalıdır.
Sayın hükümet sözcüsü, 22
Kasımdaki Bakanlar Kurulu toplantısından sonra tarımın içerisinde bulunduğu
durumu tespit için, bakanlardan oluşan 3-4 kişilik bir komisyon kurduklarını
ifade ettiler. Değerli milletvekilleri,
burada, söylenecek bir söz var; o da şudur: Badı harab-ül Basra... Basra harap
olduktan sonra alınacak tedbirler bu meseleyi halleder mi; inşallah halleder
diyorum. Yumurta üreticilerinin
sorunlarıyla alakalı kurulan araştırma komisyonu ciddî konuları tespit etmiştir, çözüm önerilerini ortaya
koymuştur. Hükümetin ve ilgili bakanlıkların konuya, gerçekten, hassasiyet
göstereceklerine inanıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun efendim. (SP,
MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Demirci. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon
Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT
AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya Milletvekili
Sayın Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarıyla ilgili
olarak vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi üzerine kurulan Meclis
araştırması komisyonunun raporu üzerinde görüşlerimi serd etmek üzere, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Günümüzde, pek çok
ülkeye baktığımızda, ulusal beslenme
politikaları içerisinde, hayvansal ürünlere yönelik olarak yürütülen
politikaların ağırlıklı bir biçimde ön planda olduğunu görürüz; çünkü,
hayvansal üretime yönelik olarak, hayvansal ürünler, özellikle dengeli beslenme
açısından, çok büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, yumurta ve
et tavukçuluğu, kolay üretilmesi yönünden, üretimin ekonomik olması nedeniyle,
tüm dünya ülkelerinde hızla yayılmıştır; hatta, yumurta işleyen sanayi
tesislerinin de, bu arada, hızla yayılmış olduğunu da, ayrıca ifade etmek
gerekir. Tavukçuluk sektörü,
hayvansal protein açığının kapatılması açısından, ülkemizde, bilhassa son onbeş
yılda hızla yaygınlaşmıştır; bir taraftan, verilen yatırım teşvikleri, diğer
taraftan, Ziraat Bankasının uzun yıllardır vermiş olduğu ucuz krediler
sayesinde, gerçekten, bu sektörde hızlı bir gelişim sağlanmıştır. Hızlı bir
gelişim sağlanmıştır; ancak, sektörün büyümesinin sağlıklı olduğunu söylememiz
pek mümkün değildir. Sektör, gerçekten kontrolsüz bir biçimde büyümüştür.
Üretim planlaması, sektörde, hiçbir zaman olmamıştır; hâlâ da, üretim
planlamasının olduğunu söylemek mümkün değildir. Girdilerin önemli ölçüde dışa
bağımlılığı söz konusudur; bu, hâlâ devam etmektedir. Talepten fazla arza
dayalı bir üretim sonucu, sektörün, sık sık kriz içerisine girdiğini de, açık
bir şekilde görmüş bulunuyoruz geçmiş yıllarda. Sektör, bilhassa 1996 yılında,
1997 yılında kriz yaşamış, 1998 Mart ayından itibaren yeni kriz içerisine
girmiş, 1999 yılı içerisinde krizde olmuş; 2000 yılında, 2001 yılının ilk yedi
ayında da, sektör, gerçekten, ciddî bir
kriz dönemi geçirmiştir. Sektördeki pek çok üretici, bu kriz döneminde
çiftliğini satmak zorunda kalmıştır veya kapatmak zorunda kalmıştır; evini,
arabasını, pek çok gayrimenkulünü, pek çok servet unsurunu satmak zorunda
kalmıştır; pek çoğu hacizli duruma düşmüştür; hatta, intihar edenler olmuştur,
aklî dengelerini yitirenler de olmuştur. 2001 yılının yedinci
ayından itibaren sektörde bir rahatlamanın olduğunu açıkça görüyoruz. Bir
taraftan turizm mevsiminin etkisi, diğer taraftan okulların açılması,
sektördeki önceki dönemde, kriz döneminde bilhassa kapasitelerin önemli ölçüde
düşmesi, arz ve talep arasındaki denge sonucunda, bir bakıma, sektör, verimli
bir ortama girmiştir. Yumurtacılık sektörüyle
ilgili Meclis araştırmasının Mayıs 1999'da verildiğini görüyoruz. Mayıs
1999'dan bugüne kadar tam iki yıl sekiz ay geçmesine rağmen, Meclis araştırması
sonuçlarının tam iki yıl sekiz ay sonra görüşülmesinin, gerçekten, Meclis adına
bir talihsizlik olduğunu da burada açıkça ifade etmek isterim. Mayıs 1999'da
Meclis araştırması önergesi verilmiştir, Kasım 2001'de ancak Meclis araştırması
sonuçlanmıştır. Neredeyse 2001 yılının sonuna geldik; dolayısıyla, şimdi,
sektörün krizden çıktığı bir ortamda, krizin bittiği bir ortamda, biz, bu
sektörün sorunlarını burada görüşüyoruz. Şüphesiz, bu görüşmeler,
üreticilerin pek meraklı bakışları altında yapılmıyor; onların ilgilerinin
oldukça az olduğunu da açıkça ifade edebiliriz. Tabiî, sektör temsilcilerinin o
günkü heyecanı, o günkü talebi, ilgisi bugün yok; ama, tabiî, bu konunun
görüşülmesi yine önem arz ediyor; çünkü, sektörün bazı yapısal problemleri var.
Bu yapısal problemler noktasında hükümet hangi tedbirleri alabilir veya hangi
öneriler sunulabilir, bunların da gözden geçirilmesinde fayda olduğunu
düşünüyorum. Dünyadaki yumurta
üretimine baktığımızda bilhassa, ön planda, birinci sırada Çin'in yüzde 36
oranıyla en yüksek üretimi yaptığını; bunu, sırasıyla, Avrupa Birliği ülkeleri,
Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'nın takip ettiğini görüyoruz. Türkiye'nin
de yüzde 1,75 oranında, dünya üretiminden pay aldığını, 1997 itibariyle de,
dünya üretiminde 14 üncü sırada olduğunu görüyoruz. Tabiî, yumurta ihracatına
baktığımızda durumun tamamen farklı olduğunu, yumurta ihracatında öncü olan
kesimin Avrupa Birliği olduğunu görüyoruz. Avrupa Birliğinin, yumurta
ihracatının yüzde 70'ini gerçekleştirdiğini ve yüzde 5'le Çin'in takip
ettiğini, yüzde 5 ilâ 7 arasında Amerika Birleşik Devletlerinin takip ettiğini,
Türkiye'nin ihracattaki payının ise binde 1 ilâ binde 5 arasındaki rakamlarda
değiştiğini görüyoruz. Avrupa Birliği içinde de, bilhassa Hollanda'nın, dünya
ihracatında yüzde 50'lik bir payı koruduğunu ve bu payı daha da artırmakta
olduğunu açıkça görüyoruz. Tabiî, Avrupa Birliği
karşısında Türkiye'deki üreticilerin konumuna da bir taraftan bakmak lazım.
Türkiye'nin dışpazara açılamamasının nedenlerini bir defa düşünmek lazım. Dünya
Ticaret Örgütü Sözleşmesi nedeniyle tavuk ürünlerinde yeterli sübvansiyon
verilememesi sonucu, maalesef, ülkemiz, dünya pazarlarına açılamamıştır, hâlâ
da açılamamaktadır. Tabiî, Avrupa Birliğine geçiş döneminde, Türkiye'nin üye
ülkelere tanıdığı tavizler nedeniyle sınırlarımızdan her an sübvansiyonlu
yumurta ve piliç girme tehlikesi vardır; bu ihtimal, tavukçuluk sektörümüz
açısından ciddî bir endişe kaynağıdır, ciddî bir tehdit kaynağı olduğunu da
ifade etmemiz lazım. Tabiî, Avrupa Birliği
karşısında bizim, tavukçuluk maliyetlerini düşüremediğimiz takdirde, birlik
içinde konumumuzun da, gelecekte tam üyeliğin gerçekleştiği bir pozisyonda
oldukça zor olacağını da bu arada ifade etmek lazım. Ortak tarım politikası
çerçevesinde, Avrupa Birliği, kendi pazarının taleplerini karşılayacak şekilde
üretim programı yapmayı Türkiye'ye zorlayacaktır. Onun için, Türkiye'nin, bu
maliyetlerle böyle bir birlik içinde hayatiyetini devam ettirme imkânı yoktur.
Onun için, Türkiye'nin, bu sektördeki maliyetler konusunda ciddî
iyileştirmeleri yapmasına ihtiyaç vardır. Türkiye'deki yumurta
pazarına baktığımızda, ağırlıklı olarak, Afyon, Balıkesir, Bursa, Konya,
Manisa, Çorum, İzmir'de odaklanmış olduğunu açıkça görürüz; ama, yumurtanın
pazarlanması konusunda, Türkiye'de, ciddî bir entegrasyonun, ciddî bir pazar
organizasyonunun oluşmamış olduğunu da, bu arada, açıkça ifade etmemiz gerekir.
Yumurtalar, yetiştiriciler tarafından bir hafta kadar süre biriktirildikten
sonra aracılara satılmaktadır; yumurtacı kuruluşlar, bir taraftan
kooperatifler, diğer taraftan şirketler, şahıslar ellerinde, büyük gruplar
halinde, bölge satıcılarına aktarılmakta; oralardan ihracata
yönlendirilmektedir. Tabiî, yumurta pazarlayan şirketler, üretici
kooperatifleri, henüz oluşma aşamasındadır; yeterli bir oluşumun olduğunu
söylememiz mümkün değildir. İşletmecilik dışı toplayıcılık yapan kooperatif
kuruluşları, Afyon, Kütahya, Balıkesir'de, yani Ege'de odaklanmış
bulunmaktadır. Bilhassa Afyon'da, merkez olarak, Başmakçı Üretici
Kooperatifleri, yumurta fiyatı teşekkülü açısından önemli rol oynamaktadır.
Pazarlama şirketleri, Kayseri, Konya ve Çorum'dur. Dolayısıyla, Çorum, Afyon
Başmakçı'yla birlikte hareket etmek suretiyle, iç ve dış ticarette oldukça
etkili olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir. Tabiî, yumurta pazarlama
konusunda arzı kontrol etmeyi sağlayacak olan mekanizmaların kurulabilmesi
için, bu alanda yasal düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç vardır. Yumurta
pazarlama şirketleri güzel örnek oluşturmuşsa da, bu alandaki boşluğun
doldurulması için, ancak Tarımsal Amaçlı Üretici Birlikleri Yasası çerçevesinde
düzenlenmesi gerekmektedir. Yumurta üretim ve
ihracatıyla ilgili duruma baktığımızda, sektörün ciddî manada çıkarılmış olan
bir envanterinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Kümes kapasiteleri, yumurta
üretimi ve bunların yıllara göre değişimlerinin izlendiği bir yapılanma da söz
konusu değildir. Üreticiler, damızlık firmalarının telkinleri ve kendi
kanaatleri doğrultusunda üretime karar vermektedirler. Üretimin, 1990'dan
itibaren sürekli artış eğilimi içinde olduğunu açıkça görmek mümkündür.
Bilhassa 1995 yılında, üretim, en yüksek seviyesine çıkmıştır. 10 milyar adet
yumurtanın üretildiğini görüyoruz. 1995'ten itibaren üretimde her geçen yıl
düşüşleri görebiliyoruz. Örneğin, 1996'da 9,7 milyar, 1997'de 7 milyar, 1998'de
9 milyar yine, 1998 krizi var, 1999 ve 2000'de kriz var. Tabiî, 2001 itibariyle
de bu üretimin 5,7 milyara düştüğünü görüyoruz. 1995 yılana göre
2001'deki duruma baktığımızda, yumurta sektöründe mevcut kapasitelerin hemen
hemen yarı yarıya düşmüş olduğunu da açıkça görebiliyoruz. Türkiye'de, şu anda,
yarı yarıya kullanılmayan bir kapasite söz konusudur. Dolayısıyla, bu sektörde
yeni yatırıma ihtiyaç yoktur. Bu sektörün yapısal sorunlarının hızla
halledilmesine ihtiyaç vardır. Mevcut kapasitelerin tam olarak kullanılmasına
ihtiyaç vardır. Üretilen yumurtaların
ihraç edilen rakamlarına baktığımızda, mevcut üretim payı içinde ihracat
rakamlarının önemsiz rakamlar olduğunu açıkça ifade edebiliriz. Örneğin, toplam
üretimin, en yüksek değer olarak, 1997'de yüzde 7,5'nin ihraç edilmiş olduğunu
görüyoruz. 1999 yılında toplam üretimin yüzde 5'nin ihraç edildiğini, 2000
yılında da ancak yüzde 1'nin ihraç edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla,
ihracatın, bu sektörü bir bakıma yönlendiren, sektörü sevk ve idare eden bir
alan olmadığını da bu arada açıkça ifade etmemiz gerekir. Tabiî, üretimdeki eksik
kapasitelerin tamamlanabilmesi için, tüketimin artırılmasına ihtiyaç vardır.
Tüketimin artırılması için, pek çok tedbirin alınmasına ihtiyaç vardır. Diğer
taraftan da, şüphesiz, ihracatın artırılmasına da ihtiyaç vardır. İhracatın
artırılması açısından, gerçekten, önümüzde çok önemli engeller söz konusudur.
En büyük engel de, bu sektördeki yüksek maliyetlerdir. Bu maliyetlerin, dünya
pazarlarındaki maliyetlerden oldukça yüksek boyutlarda olmasıdır. Tabiî, burada, rekabet
yapabilmek için, bir taraftan, önümüzde engel olarak yem maliyetleri vardır;
diğer taraftan, damızlık materyal konusunda dışa bağımlılığımız söz konusudur.
Yüksek teknolojiyle üretilen çeşitli ürünlerde, yine, dışa bağımlılık söz
konusudur. Teknik elemanlar yetersizdir. Salgın hastalıklar konusunda da,
yetersiz bir örgütlenme ve eleman eksikliği vardır. Bunlar, temel yapısal
sorunlardır. Tabiî, burada, bilhassa,
mısır ve buğday noktasında, dünya fiyatları karşısında konumumuzun oldukça
dezavantajlı olduğunu ifade etmek isterim. Örneğin, mısır konusunda, Kasım 2001
itibariyle, Toprak Mahsulleri alım fiyatı 155 000 lira, satış fiyatı 209 000
liradır. Üreticiye maliyeti 220 000 liradır. Aynı tarihte bunun dolar olarak
ton karşılığı, 158 dolardır; ama, komşu ülkelerimizdeki en yüksek bu ürünün ton
fiyatının 120 dolar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, dış pazarlar karşısında
konumumuzun ne kadar dezavantajlı olduğunu da buradan açıkça görmek mümkündür.
Buğdayda da aynı durum söz konusudur. Dünya fiyatlarının çok üzerindedir. Kasım 2001 itibariyle,
yine, tavuk yemi fiyatı 271 000 liradır. 195 dolara tekabül etmektedir.
Dolayısıyla, önemli bir maliyet unsurudur. Yem hammaddeleri,
şüphesiz, taban fiyatıyla destekleneceği yerde, çiftçilerin desteklenmesinin,
prim sistemine geçilmesinin, prim sisteminin tercih edilmesinin gerçekten
önemli bir husus olduğunu, bu arada, ifade etmemiz lazımdır. Mısır ve soya fasulyesi
üretiminin de, ihtiyaca göre planlanmasında fayda vardır. Toprak Mahsulleri
aracılığıyla fazla üretilen buğday ve arpanın da, ihracat yerine, dünya
fiyatlarından yumurta üreticisine satılmasına ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, bir
hususu da zikretmek lazım. Dahilde işleme rejimi belgesi vasıtasıyla fonsuz
hammadde getirilmesi konusunda bir teşvik söz konusudur sistem içinde; ama, bu
teşvikin gerçekten işlemediğini ve üretici birlikleri arasında, üreticilerin
ancak yüzde 10'unun temsil edilebildiğini düşünecek olursak, bu sistemin
işlemediğini düşünecek olursak, bu konuda yeni tedbirlerin alınmasına ihtiyaç
vardır. Bilhassa yumurta üreticilerinin dahilde işleme belgesi kapsamındaki
hammadde ihtiyaçlarının, Toprak Mahsulleri Ofisince, dünya fiyatlarıyla
karşılanmasının daha yerinde olacağını da, bu arada, ifade etmemiz gerekir. Diğer taraftan, akaryakıt
fiyatlarına baktığımızda, Türkiye'de akaryakıt fiyatları, şüphesiz çok hızlı
bir şekilde tırmanmıştır. Akaryakıt Tüketim Vergisinin, bugün akaryakıt
fiyatları içindeki payına baktığınızda, gerçekten, yüzde 80'ler civarında bir
pay olduğunu görürsünüz. Örneğin, şu anda Katma Değer ve Akaryakıt Tüketim
Vergisini bir arada düşündüğümüzde, normal benzin içinde 911 000 lira civarında
bir verginin olduğunu açıkça görüyoruz; dolayısıyla, bu sektör de, akaryakıt
fiyatlarındaki aşırı artışlardan dolayı çok ciddî bir biçimde etkilenmiştir.
Bunun için, çıkış gümrüklerinde ve serbest bölgelerde, ihracat evrakları baz
alınmak suretiyle birtakım tedbirlerin alınması, ucuz akaryakıt verilmesi gibi
yollara başvurulmasına da ihtiyaç vardır. Yumurta ihracatı
konusunda, maalesef, pazarlarımızı kaybettiğimizi görüyoruz. 1998'de Romanya,
Azerbaycan ve Gürcistan'a ihracat yapılabilmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan
pazarlarının bugün için İran'a kaptırıldığını görüyoruz. Gürcistan pazarı
açısından da tehlike sinyalleri çalıyor. Yine, Romanya karşısındaki durumumuz
hayvan hastalıkları sebebiyle oldukça zor durumda. TIR'ların geçişinde
problemler yaşanıyor. Yine, Türk cumhuriyetleriyle, bilhassa ihracatçıların
para transferleri konusunda pek çok problemleri var; tabiî, bu problemlerin de
henüz ciddî anlamda giderilmediğini bu arada açıkça görebiliyoruz. İthalat
açısından tabiî ciddî bir şey söyleme imkânı yoktur. Daha çok damızlık ve
kuluçkalık alanında ithalatın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bir defa, yumurta
tüketimi yönünden, Türkiye'de yumurta tüketiminin ciddî anlamda hızlı bir
biçimde düştüğünü söylemek mümkündür. Bilhassa, 1995 yılında verdiğimiz rakam
166 adet, kişi başına yıllık yumurta tüketiminin, maalesef, 1999 yılında 104'e
düştüğünü; 2000 yılında 88'e; 2001 yılında da 83'e düştüğünü görüyoruz; yani,
2001 yılında Türkiye'de kişi başına yumurta tüketimi 83 adet, 1995 yılında 166
adet. Böyle temel bir besinin tüketiminin hemen hemen yarı yarıya düşmesinin,
gerçekten, ülkemiz açısından, toplumumuz açısından kaygı verici olduğunu ifade
etmemiz gerekir. Tabiî, tüketimin bu şekilde düşmesinin nedenlerinden birisi
de, Türkiye'deki ciddî bir fakirleşmedir, gelir seviyesinin sürekli olarak
düşmesidir; bunun, çok önemli bir etken olduğunu da açıkça ifade etmemiz
gerekir. Bir defa, şunu ifade
etmek lazım: Fert başına gelirin arttığı bir durumda, yumurta üretiminde de
ciddî artışlar olacaktır. Örneğin, fertlerin gelirlerinde yüzde 10'luk bir
artış söz konusu olduğunda, tavuk eti üretiminde yüzde 2 ilâ yüzde 3 arasında
artışın olduğunu, yine, yumurta üretiminde de yüzde 6 civarında bir artışın
olduğunu, geçmişte yapılan araştırmalar ortaya çıkarmıştır. Tabiî, bir bakıma,
tüketimin düşüşündeki önemli etkenlerden birisinin de kolesterol konusundaki
yanlış kanaatler olduğunu da ifade etmemiz gerekir. Kolesterol konusunda
yapılmış olan son araştırmalara baktığımızda, örneğin, Colombia Üniversitesinde,
Harvard'da, değişik üniversitelerde yapılan araştırmalarda, yumurta tüketimiyle
kolesterol arasında bir bağlantının kurulmadığı açıkça ifade edilmektedir.
Dolayısıyla, bu yanlış kanaatin, bilhassa reklam kampanyaları şeklinde,
bilhassa devletin televizyonlarından, çeşitli basın yayın araçları vasıtasıyla
ortadan kaldırılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda, sadece yumurta üreticilerinin
bu meseleyi halletmelerini beklemenin ne kadar yetersiz olduğunu da, yine,
açıkça ifade etmemiz gerekir. Tüketimin artırılabilmesi
açısından, bilhassa ilkokul çağındaki çocukların bilinçlendirilmesine ihtiyaç
olduğunu düşünüyorum. Yine, tüketimin artırılması konusunda, bilhassa, Savunma
Bakanlığı bünyesindeki askerî birliklerdeki tüketimin yeterli olmadığını,
haftada veya on günde bir yumurta tüketildiğini, ki, bu tüketimin gerçekten, o
genç insanlar açısından da yetersiz olduğunu; bunun artırılmasının,
Türkiye'deki eksik kapasiteleri tamamlama konusunda etkili olacağını da açıkça
ifade etmek gerekir. Tabiî, damızlık konusunda
ciddî bir dışa bağımlılık vardır. Zaten, Türkiye'de üretim planlamasının
olmaması, damızlığın kontrolsüz bir şekilde Türkiye'ye girmesi nedeniyle, bu
sektörde ciddî krizler oluşmuştur. Damızlıkçı firmaların sayısı önce 13'e
çıkmışken, bugün için bu sayının 5'e düştüğünü, hatta, daha da düşmekte
olduğunu da görebiliyoruz. Sektörde pek çok damızlıkçı firmanın iflas ettiğini,
yanlış rekabet yönünden görüyoruz. Dolayısıyla, bunun da etkisiyle damızlık
civciv fiyatlarının da, gerçekten, ciddî anlamda yükseldiğini, bugün, 600
000-800 000 lira arasında olduğunu ve bu fiyatın da oldukça yüksek olduğunu,
sektör açısından bir dezavantaj olduğunu, açıkça ifade edebiliriz. Bu konuda
da, ciddî tedbirlerin alınması lazım. Damızlık... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Açba,
sonuçlandırırsanız, sevinirim. SAİT AÇBA (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tabiî, bu meselenin
temeline baktığımızda, Türkiye'de ciddî bir tarım politikasının, hayvancılık
politikasının olmadığını söylemek mümkün. Gerçekten, Türkiye'de, ciddî bir
tarım ve hayvancılık politikası olsaydı bugüne kadar, gerçekten, bu alandaki
yasal boşluklar doldurulmuş olsaydı, yapısal sorunlar halledilmiş olsaydı bu
sektörde, bu çeşit ciddî krizlerin ortaya çıkması pek mümkün olmayacaktı. Sektöre yapılan birtakım
teşvikler var. Örneğin, Hazine tarafından verilen teşvikler var. 7 dolar olarak
öngörülen teşvikin, uygulamada 1 dolar olarak gerçekleştiğini ve mahsup
yöntemiyle, pek çok üreticinin zorluk çektiğini görüyoruz; ama, tavuk etine,
beyaz ete yönelik olarak teşviklerde, örneğin, şu anda, ton başına 175 dolar
verilmektedir, hem de nakit olarak verilmektedir. Dolayısıyla, yumurta
sektöründe de, bu konudaki teşviklerin tekrar gözden geçirilmesine ihtiyaç
olduğunu düşünüyorum. Tabiî, sektörün, yine,
hijyen ve hayvan hastalıklarıyla ilgili pek çok problemi var. Zamanım dolduğu
için, onlara pek değinemiyorum. Dolayısıyla, bu sektörün
yapısal sorunlarının halledilmesi konusunda, hükümetimize büyük görevler
düşüyor, Meclisimize büyük görevler düşüyor. Öyle zannediyorum, hükümetimizin,
bu yapısal sorunları gidermek, bilhassa, dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak
yönünde ciddî tedbirler alacağını düşünüyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum; teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Açba. Efendim, şimdi, sıra,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Nail
Çelebi'de. Buyurun Sayın Çelebi.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NAİL
ÇELEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yumurta
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, hepinizi Grubum ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum. Yine, bu vesileyle, bu
araştırma önergesi üzerinde çok çalışma yaptığını bildiğim, Tarım Komisyonu
eski Başkanı Sayın Ahmet Turan Bilge'yi rahmetle anmak istiyorum ve yine, bu
önergeyi takdim eden Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin'e acil şifalar
dilemek istiyorum. Hepimizin bildiği üzere,
yumurta tavukçuluğu sektöründe iki ay önce başlayan bir iyileşme mevcuttur;
yaklaşık iki yıldan beri sıkıntı yaşandığı da apayrı bir gerçektir. Bu
sıkıntının, üreticide, ekonomik olduğu kadar -daha ötesi- sosyal problemler
yarattığı da bilinmektedir. Yumurtacı damızlık üreten
özel işletmelerden belli başlıları 14 tane olarak biliniyor. Söz konusu 14
damızlıkçı işletmenin, 2001 yılı içerisinde programlanan parent stok girişi 317
260 adet olarak tespit edilmiş, buna karşılık toplam civciv üretimi de 19 722
946 adet olarak hesaplanmıştır. Ülkesel bir üretim
programına sahip olmayışımızın yanında, mevcut damızlıkçı kuruluşların, ülke
ihtiyacını dikkate alarak, civciv üretimini, kapasiteleriyle dengeli olarak
aralarında paylaşmak konusunda anlaşamamaları nedeniyle, civciv üretiminde
zaman zaman fazlalık veya noksanlıklar yaşanmaktadır. Sektörün periyodik olarak
girdiği krizlerin sebeplerinden birini de, bu dengesiz üretimin, iyi
planlanamayışının oluşturduğu da hepimiz tarafından malumdur. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 1997 yılı kayıtlarına göre, Türkiye'deki yumurtacı işletme sayısı
3 202, etçi işletme sayısı 6 785 olarak, toplam tarım işletmelerinin
içerisindeki tavukçuluk işletmelerinin oranı binde 24, sadece hayvancılık yapan
işletmeler içerisindeki oranı ise yüzde 6,78 kadardır. Yumurta ürünlerinin
piyasaya kârlı bir fiyatla satıldığı dönemlerde, kurulu kapasitenin tamamı
kullanılırken, iyi fiyat bulunmayan dönemlerde kapasite kullanımı yüzde 60'lara
kadar gerileyebilmektedir. Geçtiğimiz son üç yıl içerisinde yumurta
fiyatlarındaki aşırı düşme nedeniyle, atıl kapasite yüzde 50'lilere kadar
çıkmış, hatta birkısım yumurta kümesleri de broiler üretimine kaymıştır. Tavukçuluk sektöründe,
işletmelerin çoğunun küçük kapasitelerden oluştuğunu ve geniş ölçüde aile
işgücüyle çalışmaya yönelik işletme karakterine sahip olduğunu söylemek hiç
yanlış olmayacaktır. Yumurtacı işletmelerde, sözleşmeli üretim modeli henüz
yerleştirilememiş olmakla beraber, bazı yörelerde kurulan yumurtacı şirketler
ve kooperatifler yoluyla pazarlama konusunda olumlu gelişmeler izlenmektedir
Örneğin, Çorum, Konya, Kayseri, Afyon, İzmir, Kütahya ve Balıkesir'de bu, etkin
olarak uygulamaya girmiştir. Bu kooperatif şirketler yumurta pazarlamasında ve
fiyat oluşumlarında etkin rol oynamaktadırlar. Yumurta toplayıcısı şirketler
hariç üretim ve pazarlamayı koordine eden şirket ve kooperatiflerin pazarladığı
yumurta miktarı, toplam üretimin yaklaşık yüzde 10-12'siyle sınırlıdır. 1986 yılında uygulamaya
giren Kaynak Kullanımı Destekleme Priminin özellikle tavukçuluk sektörüne çok
büyük katkıları vardır. Yumurta üretiminde
1980'li yıllardan başlayarak hızlı bir gelişme gösteren Türkiye, dünya ülkeleri
sıralamasında önemli bir yere gelmiştir. Türkiye'nin yumurta üretimine
baktığımız zaman; 100 ülke içerisinde 13 üncü sırada olduğunu görmekteyiz.
Dünya tavukçuluk sektöründeki son gelişmeler yakinen takip edilmekte ve
ülkemizdeki üretime yansıması çok hızlı olmaktadır. Bugün, ülkemizde üretilen
yumurtanın yüzde 90'ı modern tesislerde üretilmektedir. Avrupa ülkelerine
kıyasla, Türkiye tavukçuluk sektörünün yaşı 20 yıl kadar daha genç, teknolojik
seviyesi ise gelişmiş ülkelerden de az değildir. BESD-BİR verilerine göre
Türkiye'de yumurta üretimi 1998'de 12 milyar 160 milyon civarındayken, 2000
yılında bu rakam 7 milyar 245 milyona inmiştir ki, son iki yılda bu rakam yüzde
40-42 azalmıştır. Dengeli ve yeterli
beslenmenin sağlanabilmesi için yetişkin bir insanın, günde, beher gram vücut
ağırlığı için 0,5 gram hayvansal protein tüketmesi gerektiği de teknik olarak
tespit edilmiş ve ispatlanmıştır; yani, 70 kilogramlık yetişkin bir insanının
günlük hayvansal protein ihtiyacı yaklaşık 35 gramdır. Ülkemiz insanının
tükettiği hayvansal protein miktarı yaklaşık 20 gram/gündür; yani, düşüktür. Bu
durum, insanımızın yeterli beslenmediğini bize ifade etmektedir. Oysaki, bu
açlığın en hızlı ve en ekonomik giderilme şekli, piliç eti ve yumurta
tüketiminin artırılmasını sağlamaktır. Ülkemiz insanının
hayvansal protein açlığını gidermenin bir çok yolu olmakla birlikte en etkilisi
fert başına düşen gelirin artırılmasıdır. Türkiye, fert başına
yumurta tüketiminde 100 ülke arasında 54 üncü sırada yer almaktadır. Bu
sıralama, yumurta tüketiminde dünya ülkelerinin çok gerilerinde yer aldığımızı
ve daha çok tüketmemiz gerektiğini bize ihtar etmektedir. Dünya genelinde yumurta
tüketimi giderek artmakta; ancak, son yıllarda, kolesterol konusundaki yersiz
endişelerle, yumurta tüketiminde birçok ülkede gerileme olduğu gözlenmektedir.
Yumurtanın zararlı kolesterol içerdiğinin tıp âlemince yanlış bulgularla
abartılması sonucu insanlar üzerinde yaratılmış olan bu korku ve çekingenliğin
giderilmesi oldukça uzun zaman alabilecektir. Yine, Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu raporunda, fert başına
yumurta tüketiminde devamlı bir artış öngörülmüş olmasına rağmen, maalesef,
yumurta tüketimi 1998 yılından itibaren bir düşüş içindedir; fert başına
tüketim 1998 yılında 182 adet iken, 1999 yılında 148 adet ve 2000 yılında 110
adet olarak hesaplanmıştır. Değerli milletvekilleri,
buraya kadar yapılan değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye, tavuk
ürünlerini üretmede, gerek miktar olarak gerekse üretim teknolojisi olarak
dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almış bulunmaktadır. Üretimdeki bu
başarılı seviyeyi, ne yazık ki, tüketimde görmek mümkün değildir. Üretilen
kadar tüketilmediği gibi, üretim fazlasının ihracı da gerçekleşmediğinden,
satış fiyatlarında ortaya çıkan dalgalanmalar, sektörün her yıl yaşadığı
ekonomik krizleri yeniden yaşamasına sebep olmaktadır. Yumurta pazarlaması
konusunda, tavuk etinde olduğu gibi, ürünü pazara kadar ileten bir entegrasyon
Türkiyemizde maalesef mevcut değildir. Yetiştiriciler tarafından kümeslerden
toplanan yumurtalar aracılara satılmaktadır. Yumurta pazarlayan şirketler ve
üretici kooperatifleri henüz oluşum aşamasındadır. İşletmedışı toplayıcılık
yapan kooperatif kuruluşları Ege Bölgesinde -Afyon, Kütahya'da- artış
göstermektedir. Başmakçı Üretici Kooperatifleri yumurta satış fiyatı
teşekkülünde etkin rol oynamakla birlikte, bu konuda başarılı bir politika
izlediğini de tam olarak söylemek mümkün değildir. Yumurta pazarlama şirketleri
başta Çorum olmak üzere, Konya ve Kayseri'de faaliyet göstermektedir. Özellikle
Çorum Yumurta Üretim ve Pazarlama Anonim Şirketi haftalık yumurta fiyatını
belirlemede giderek etkili olmakta, iç ve dışticarette deneyimini her yıl
artırmaktadır. Yumurta fiyatı genelde haftalık olarak belirlenmekte, zorunlu haller
dışında hafta içinde değişiklik olmamaktadır. Başmakçı Kooperatiflerinin beyaz
yumurta üretmesi nedeniyle buradaki fiyatlar daha düşük oluşmaktadır. Yumurtanın dışsatım
şansı, her zaman piliç etinden daha yüksek olmuştur. Halen, yumurtanın tamamı,
kabuklu olarak pazarlanmaktadır; yumurtayı işleyen teknoloji ülkemizde henüz
faaliyete geçmemiştir. Bu konuda ilk adım İzmir'de atılmış ve yumurta işleyen
pastörize yumurta üreten fabrika faaliyete geçmiş, toplu olarak yumurta
tüketilen bisküvi ve makarna sanayi, pastaneler, yemekhaneler ve benzeri
imalathanelerin isteklerine uygun yumurta ürünlerini imal edecek sanayiin
kurulması halinde, iş ve dış pazarlamada bazı avantajlar elde edebilecektir.
Ayrıca, sanayi ürünü yumurtanın ömrü ve dayanıklılığı artacağından stokta kalma
ve nakliye kolaylıkları pazarlama olanaklarını genişletebilecektir. Yumurta tüketiminin yaz
aylarında önemli ölçüde düşmesi nedeniyle üretimin de aynı oranda düşürülmesini
gerektirmektedir; ancak, üretimin aynı oranda düşürülmeyişi nedeniyle de arz
fazlası ortaya çıkmakta, bu, fiyatı aşağıya çekmekte, hatta maliyetin altında
satış yapmak gibi durumlar doğurmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurtanın soğuk
depolarda muhafazası veya sanayi ürününe çevrilerek stokta bekletilmesi, bu
soruna kısmen de olsa çözüm getirebilecektir. Piyasa fiyatlarını etkileyecek
düzeyde yumurtayı stokta tutacak malî güce, depo olanaklarına, yaygın bir
organizasyona sahip olunmadıkça, fiyat dalgalanmalarının önüne geçilebilmesi
mümkün görülmemektedir. Yaygın bir organizasyonun da, ancak, kurulacak ürün
pazarlama bordu veya tarımsal amaçlı üretici birlikleri marifetiyle
sağlanabileceğini söylemek en doğru yaklaşımdır. Değerli milletvekilleri,
ihracat olanaklarının artırılması için tavuk ürünlerinin maliyetinin
düşürülmesi birinci koşuldur. İkinci koşul ihracatın sübvanse edilmesidir. Son
yıllarda ülkemizin tavuk ürünleri ihracı konusunda çok avantajlı bir konumda
olduğu inkâr edilemez. Oysa, Körfez Savaşıyla birlikte Ortadoğu ülkelerine
yapılan ihracat durdurulmuş ve henüz bu ülkelerle gelişme halinde olan tavuk
ürünleri ticaretimiz kesilmiştir. Mevcut üretim sistemimiz iç talebe yönelik
olup, talep artışlarını karşılamanın ötesinde ihracatı amaçlayan bir hedefi de
yoktur. Ürün standardizasyonu, kalite kontrol hizmetleri ve soğuk taşıma
zincirinde görülen noksanlıkların giderilmesi, ihracatın devamlılığının
sağlanmasına bağlı görülmektedir. İhracat miktarının hem
düşüklüğü hem de yıllara göre dalgalanma göstermesi dikkat çekicidir. Kısıtlı
ihracat imkânları üretim fazlalıklarını eritmeye yetmediği gibi, üretimin
kısıtlanması sonucunu da doğurmaktadır. Yumurta ihracatında 1998
yılından itibaren bir düşüş olduğu görülmekte, 1998 yılında 616 000 000 yumurta ihraç edilmişken 1999'da 356 000
000, 2000'de 56 000 000 adet yumurta ihraç edilmiştir. İhraç yönüyle ülkemizde
yumurtanın 1 000 adedine 7 dolar teşvik verilmektedir ki, bu yeterli değildir;
çünkü, dünya piyasalarında yumurta ihraç fiyatı 4-5 sent civarında iken,
Türkiye'de yumurtanın maliyeti 4-5 sent civarındadır. 0,7 sent ihracat teşviki
de dikkate alındığında ortaya çıkan fiyatın dünya fiyatları sınırına dayandığı
kolayca görülecektir. Esasen, sektörün en
önemli problemi istikrarsızlıktır. Özellikle iç piyasanın istikrarsızlığı ve
dış pazarlarda devamlılığın sağlanamaması sonucu yumurta fiyatları üç dört
aylık kısa bir süre içerisinde 30 000 TL'yle 100 000 TL arasında değişmeler
göstermektedir. Günümüzde böyle büyük fiyat dalgalanmalarının olduğu başka bir
sektör de yoktur. Burada bize düşen görev,
yumurta üretimini artırmak, yumurta maliyetlerini düşürmek, kurulu kapasiteyi
çalışır hale getirmek, kalıcı ihraç pazarları bulmaktır. Yumurta ihracı üretimin
emniyet supabıdır. İhracatta verilen desteğin yeterli olmayışı, maalesef,
üretimde firmaların cesaretini kırmakta ve çekingen davranan firmalar üretimi
kısmaktadır. Yumurta ithalatı
ihracattan çok düşüktür. İthal yumurtanın tamamının damızlık ve kuluçkalık
olduğunu kabul etmek yanlış olmayacaktır. İhraç edilen yumurtanın tamamını
sofralık olarak kabul etmek de mümkün değildir. Türkiye tavukçuluğunun
dünya ve Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırmasını yaptığımızda, 1993'ün de
verilerine göre, görüleceği üzere, dünya yumurta üretiminin yüzde 36'sını Çin,
yüzde 14'ünü AB, yüzde 12'sini ABD, yüzde 11'ini Rusya almaktadır; Türkiye, bu
noktada yüzde 1,75 payla 1997 yılında 100 ülke arasında 14 üncü sıradadır ve sonuç
itibarıyla bu tespitten sonra şunu söylemek mümkün: Türkiye tarımı bitkisel
üretim ağırlıklı bir yapı göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde bitkisel üretimin
ağırlığı yüzde 30-40 civarında iken, hayvancılığın payı yüzde 60-70'ler
dolayında seyretmekte iken, Türkiye'de bu tam tersidir. Tavukçuluk,
hayvancılığın bu genel görünümünden çok farklı olmakla beraber, durumu oldukça
iyidir. Hayvancılık sektörü içinde gelişme kaydetmeyi başarmış kümes, damızlık,
beslenme, yetiştirme, verim, sağlık, teknik bilgi, kesimhane gibi konulardaki
sorunlarına mevcut üretim sistemi içinde çözümler bulmuş hayvancılığın tek alt
sektörü olarak gösterilebilir. Ülkemizin protein
açlığını giderebilmek için "acil olarak çözüm bekleyen" ve "orta
vadede çözüm bekleyen" konular altında bu sektörü değerlendirmek
mümkündür. Acil olarak çözüm bekleyen sorunların başında tüketimin düşüklüğü ve
tüketimi artırıcı öneriler gelmektedir. Türkiye'de bu rakam halen 110 adet/yıl
olarak bilinmektedir; oysaki, bu rakamın 160 adet/yıl olarak tüketim noktasına
taşınması gerekiyor. Yine, tüketimin
artırılabilmesi için reklam kampanyası düzenlenmesi gerekmektedir. Onun için,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının önderliğinde ve devletin finansörlüğünde bu
konunun gözetilmesinin ve planlanmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Eğitim kampanyasının
başlatılması gerekmektedir; çünkü, en ucuz protein kaynağı yumurtadır; insan
sağlığı açısından ve özellikle gelişme döneminde olan yeni nesil açısından
taşıdığı önem kaçınılmazdır. Kaldı ki, yumurtanın, insan sağlığı için zararlı
asıl kan kolesterolü olan kandaki LDL'yi; yani, düşük yoğunluklu lipoproteini
yükseltmediği, artık, bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Yine, üretim
maliyetlerinin yüksekliği ve maliyeti düşürücü çalışmaların yapılması
gerekmektedir; çünkü, artık, daha fazla tavuk eti üretmenin, iç ve dış pazarda
daha fazla mal satabilmenin ilk şartı, maliyetin düşürülmesidir. Yem hammaddelerinin
ucuzlatılması gerekmektedir; çünkü, kanatlı yemlerin maliyetinin
ucuzlatılabilmesi büyük oranda ithal hammaddenin maliyetine bağlıdır. Mısır,
soya ve balık ununun yurtiçinde üretim imkânlarının iyi değerlendirilmesi ve
iyi bir destekleme prim politikası güdülerek, dünya fiyatlarından yem
hammaddesi kullanımının sağlanması artık kaçınılmazdır. Karma yemin yeniden
desteklenmesi sağlanmalıdır; aksi halde, yem sanayiine yem hammaddelerinin
dünya piyasalarındaki fiyatlardan kullandırılmasının mümkün olmaması halinde, geçmişte olduğu gibi,
sanayi yemin yüzde 25 gibi bir oranda destekleme ödemesi yapılması yararlı
olacaktır. Yine, KDV oranlarının
düşürülmesi gerekmektedir; çünkü, mevcut KDV yüzde 7'dir, bu oran yüzde 1'e
düşürülmelidir. Aksi halde, faturasız ve KDV'siz satışlardan doğan haksız
rekabeti önlemek de mümkün değildir. Bunun yapılması halinde, KDV'li ödemenin
belgeli satışlara yönelebileceği düşünülmektedir. Çok önem arz eden bir
başka husus, LPG indirimi sağlanması teklifidir; çünkü, son beş yılda kümes
ısıtmalarında LPG kullanımı için büyük yatırımlar yapılmıştır; fakat, fiyat
artışları yüksek olduğu için, bundan kaçınılarak, kümes ısıtmalarında eski
ilkel yöntemlere dönüştürülmesi çabaları vardır. Bu bakımdan, LPG'nin sübvanse
edilmesi de düşünülmelidir diye değerlendiriyoruz. Tarımsal kredilerde
borçların ertelenmesi ve rehabilitasyon kredilerinin açılması gereklidir. Bunun
için, Ziraat Bankasının son günlerde yaptığı bir çalışma var. Bu çalışma doğru
bir çalışmadır; ama, özellikle tavukçuluk sektöründe 7,5 milyar lira ile 50
milyar lira arasında borcu olan kesimlerin -ki, bu, yüzde 10'lara tekabül
ediyor- ihtiyaç duyduğu kredilerin ödenmesinde çekilen sıkıntıyı nispeten
gidermek için, bu arada, ortaya çıkan faiz borcunun, 7,5 milyar liraya kadar
olan borcun taksitlendirilmesi gibi, özellikle bu sektörün, 7,5 milyar lira ile
50 milyar lira arasında sıkışmış olan borcunun da taksitlendirilmesi
düşünülmelidir diye değerlendiriyoruz. Yumurta ihracatına
verilen ihracat iadelerinin artırılması gereklidir; çünkü, bugün için
alınabilen, 1 000 adetteki ihracat geliri 2,8 dolardır. Oysaki, tebliğde bu
rakam 7 dolar olarak ifade edilmiştir. Meydana gelen kaybın giderilerek, bu
rakamın 7 dolar olarak üreticilere aktarılmasının doğru olacağını
düşünmekteyiz. Yumurta işleyen sanayii
kurulmasının mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. Yine, pazarlama
organizasyonunun kurulması mutlaka sağlanmalıdır. O bakımdan, Tarım ve
Köyişleri Bakanının başkanlığında oluşturulup, çalışmalarına başlayan
Tavukçuluk Danışma Kurulu, tavukçuluk pazarlama bordu kurma olanaklarını
araştırmak üzere bir komisyon kurdu. Bu komisyon, yeni bir organizasyonu
sağlayabilecek şekilde hazırlandığını tespit ettiğimiz Tarımsal Ürün Birlikleri
Yasa Tasarısı üzerinde yaptığı çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Bunun üzerinde
mutlaka durulmalı ve pazarlama konularında başarılı birlik oluşturulabilmesi
imkânının önü açılmalıdır. Orta ve uzun vadede çözüm
bekleyen sorunlara baktığımızda, öncelikli bir konu, kapasite kullanımını
önümüze taşımaktadır. Bugün kapasite kullanımı yüzde 40'lar düzeyindedir ve
Türkiye'deki tavukçuluk işletmelerinin yüzde 71,4'ü 10 000 adetten daha küçük
ölçeklidir. Bu durum, küçük işletme ağırlıklı bir üretimin yaygınlığını
göstermektedir; ancak, küçük işletmelerin çokluğu şimdilik sorun olarak da
gözükmemektedir. Damızlık üretimi önemli
bir konudur; çünkü, tavukçulukta kaydedilen bunca gelişmeye rağmen, damızlık
konusunda dışa bağımlılık halen devam etmektedir. Bunun için de, biz, ithalatın
yapılmaması durumunda tavukçuluk sektöründe kısa sürede darboğaza girilmesi
kaçınılmazdır diye değerlendiriyoruz. Onun için, sektörün dışa bağımlılıktan
kurtulabilmesi için, damızlık üretimini pure line'den başlayarak kesintisiz
üretim zincirinin tüm aşamalarını elinde tutacak kamu ve özel sektör
kuruluşları oluşturulmalı ve bu kuruluşlar hibe, düşük faizli kredi, vergi
muafiyeti gibi teşviklerle mutlaka desteklenmelidir. Bir başka konu, hijyenik
konulardır. Onun için, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Büyük yatırımlarla
kurulan, hijyenik yönden birinci derecede korunmaları gereken grand parent
stok, parent stok ve kuluçka işletmelerinin yakınlarına, hijyenik yönden
hassasiyet derecesi çok düşük olan broiler kümesleri, kesimhaneler ve yumurta
üretim kümesleri kurulabilmektedir. Kurulurken, mutlak
surette, mevcut mevzuata göre, şehirlerde il imar müdürlükleriyle, köylerde
muhtarlar kuruluş izni vermektedir ki, bunun için, biz şöyle bir düşünce
geliştirdik ve diyoruz ki, birinci derecede korunmaya muhtaç olan bu tür
damızlıkçı ve kuluçkacı işletmeler tespit edilerek çevrelerinde belli bir
tampon bölge, bir koruma bandı oluşturularak, bu sahaya hijyenik hassasiyet
derecesi düşük işletmelerin kurulmasına izin verilmemelidir. Bunu kontrol için
de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı il ve ilçe teşkilatları tarafından inşaat izni
verilmesi konusunda bir yetki var; bu yetkinin kullandırılması gerekir diye
düşünüyoruz. Yine, dünya tavuk
ürünleri pazarında Avrupa Birliğinin ve Türkiye'nin durumuna baktığımız zaman,
bu oran yüzde 0,5 ilâ 1'dir. Bunun, mutlaka, değiştirilmesi gerektiği konusunu
düşünüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Tamamlayın
lütfen. NAİL ÇELEBİ (Devamla)-
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Borsa işlemleri: Tavuk
eti ve yumurta pazarlaması işlemleri borsaya tabidir. Şu an için borsalar,
tavukçuluk sektörüne hizmet vermemektedir; ancak, tescil harcı olarak her
faturadan yüzde 0,3 oranında para kesmektedir. Borsa, sektörümüzün yararına
hizmet verebilecek tesis ve imkânlara kavuşuncaya kadar tavuk ürünleri
satışının borsa işlemleri dışında tutulmasının sorunu hafifleteceği
tarafımızdan düşünülmektedir. Yüce Heyetinize saygıyla
arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Çelebi. Şimdi, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız. (DYP sıralarından
alkışlar) Buyurun Sayın
Yılmazyıldız. DYP GRUBU ADINA İLYAS
YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya
Milletvekili Sayın Ahmet Derin ve 22 Arkadaşının, Yumurta Üreticilerinin
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla
Kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Yüce Heyetinizi Doğru Yol
Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Raporla ilgili konuşmadan
önce, bir hususa kısaca değinmek istiyorum. Sel felaketiyle ilgili olarak bugün
herkes konuştu, ben de bu konuda konuşacağım için yerimden söz talep etmedim. Öncelikle, Balıkesir
Zeytinli Beldesi Altınkum Mahallesinde 200 evin sular altında kaldığını, yine,
Akçay Fener Mahallesinde selden etkilenenler olduğunu ve Altınoluk Şahinderesi
üzerindeki köprünün yıkıldığını öğrendik. Ben, Balıkesir İlimizde ve diğer
bütün illerimizde selden etkilenen, afetten etkilenen bütün vatandaşlarımıza
geçmiş olsun diyorum; ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar
diliyorum; ancak, bu afetlerden sonra hükümetlerin mutlaka yapması gerekenler
var. Nitekim, 1998 yılında
Gömeç'te de sel felaketi olmuştu, kurban bayramının üçüncü günüydü, tam sel
anında ben oradaydım, 61 civarında ev yıkılmıştı. 6 Ekim 2000 tarihinde, yani
ondört ay önce Bayındırlık Bakanlığına bu konuda bir soru sorduk; ancak
komisyonumuzun üyesi Sayın Akcan ondört ay sonra buna cevap verme lütfunda
bulunmuş, tesadüfen bugün elime geçti, o nedenle bahsetmek istiyorum. Kendisine
teşekkür ediyorum bu duyarlılığından dolayı; ancak, bu raporda gördüğüm bir şey
var: Üç yıl geçmiş, üç yıldan üç ay eksik. Deniliyor ki: "Subasmanı biten
26 konut inşaatına ve 7 konut için de henüz başlanmayan..." Yani, 61
konutun, neredeyse, daha yarısıyla ilgili bir şey yapılamamış... Eğer, hükümet,
sel felaketiyle ilgili yaraları kaplumbağa hızıyla bu şekilde saracaksa, vah
vatandaşımızın haline! Ben, biraz daha duyarlı olmasını hassaten rica ediyorum. Yine, özellikle, bu
yumurta konusu da bir afet. Hakikaten, araştırma önergesini veriyorsunuz, bir
yıl sonra geliyor, rapor hazırlanıyor. Ondan sonra, bu rapor hazırlandığında,
örneğin, 19 Şubat krizi yoktu. Yani, bu rapordaki tedbirler, 19 Şubat 2001
krizinden önceki şartlar var sayılarak söylenmişti. Halbuki, yumurta
üreticileri diyor ki: "19 Şubattan sonra doların 500 000 - 600 000 liradan
1 500 000 liraya, hatta 2 000 000 liraya ulaştığı dönemde, ilaç, aşı... Bunlar
komple dışarıdan geliyor, yem hammaddesinin çoğu dışarıdan geliyor;
dolayısıyla, tümden battık." Belki, mevcut şartlarda olsa, çok daha farklı
şeyler yazılacak; yani, kaplumbağa hızıyla da bu konuları görüşüyoruz. Tabiî, aslında, sorunun
en temel konusu, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların yanlışlığı ve
çiftçimizi yok eden, çiftçimizi sıkıntıya sokan politikalardır. Şimdi, yine felaketlerden
söz etmişken... Örneğin, dolu felaketleri yaşandı, kar felaketleri yaşandı
aşırı şekilde, Kızıksa'da, Salur'da. Orada, bu bayramda gittiğimde, yine
sordum; maalesef, bu felaketlerini giderecek en ufak bir şey yapılmamış. Haberler: "Köylü de
yumurtayı dışarıdan alıyor." Bu, 28 Kasım 2001 tarihli haber. Şimdi, ben,
şu kadarını söyleyeyim: Bu komisyon, 8.6.2000 tarihi ile 4.1.2001 tarihleri
arasında çalışmalarını tamamlamış. Komisyon Başkanımız Turan Bilge'ye Allah'tan
rahmet diliyorum. Bu komisyondaki çalışmalarda alınan kararlar, inanın,
Parlamentonun yüzünü ak edecek, oybirliğiyle alınmış kararlardır. Yani, burada
ne tedbir alınmış, hepsi, oybirliğiyle alınmış. Burada, tek tek, sektör
uzmanlarını dinledik; burada, bu konuda kurulmuş dernekleri dinledik; hatta,
2000 yılındaki yaz tatilinde, Balıkesir Milletvekili arkadaşım Sayın Özgün'le
birlikte, Bandırma'da ve Balıkesir'de, yine, bunların desteğiyle toplantı yaptık.
Bu toplantıda, sorunları tespit ettik. Yine, Eskişehir Milletvekilimiz
Sayın Sadri Yıldırım, bölgesindeki sorunları getirdi, bir rapor halinde
komisyona sunduk; ancak, bu komisyondan oybirliğiyle çıkan kararlar, ne yazık
ki, hiç dikkate alınmadı. Hatta, konu o kadar acildi ki, komisyon çalışmaları
tamamlanmadan, hemen, ilgili bakanları dolaşmaya başladık. 20 Haziran 2000
tarihinde komisyonun ikinci toplantısında, Maliye Bakanı, Tarım ve Köyişleri
Bakanı, Sağlık Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Dışticaretten Sorumlu Devlet Bakanının ziyaret
edilmesi kararlaştırıldı. 28 Haziran 2000 tarihinde ise, Başbakan Yardımcısı
Sayın Hüsamettin Özkan'ı, 2 Temmuz 2000 tarihinde de Maliye Bakanı Sayın Sümer
Oral'ı ziyaret ettik. Buralarda, bütün heyet olarak, çok acil, mutlaka yapın,
bakın, bu insanlar yok olacak, gidecek, bunları alabilirsiniz dediğimiz
önlemleri sunduk; ancak, gelin görün ki, müthiş bir duyarsızlıkla karşılaştık.
Örneğin, dedik ki, yumurtadaki KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirirseniz, 2000
yılında, devlet, 180 trilyon lira daha fazla vergi toplayacak, binlerce
insanımız ekmek yiyecek; ancak, Sayın Maliye Bakanı dedi ki: "İyi
diyorsunuz; ama, bu emsal olur, emsal olacağı için bunu uygulayamayız!" Bu
ne büyük vurdumduymazlık. İlle, otomobil fabrikaları sahibi mi olmak lazım?!
Otomobilde indirdiniz KDV'yi. Bu karardan sonra, birbiri ardına, sektörün
büyükleri, Mudurnu, Köy-Tür, Özhen, yine, Bandırma'da Özsoy, maalesef, ya
konkordato ilan ettiler ya battılar. Şimdi, bu batanları kurtarmak için Hazine
garantisini tekrar getirirken, haksız rekabeti de getiriyorsunuz. Tamam, o
zaman, batanları kurtarıyorsanız, ayakta olanları da batırmamanın tedbirlerini
alın. O zaman bir itirazımız yok. Yani, burada ekmek yiyenler için doğru şeyler
bunlar. Bu raporda zaten detaylar
var, bunlara tek tek girmeyeceğim. Bu raporda krize sebep olan konular:
Damızlık sorunu... Yani, yetersiz üretim, buradaki regülasyonun olmaması. Yem sorunu...
Hammaddesinin çoğunun dışarıdan ithal edilmesi sebebiyle, dövizdeki
dalgalanmalar... Örneğin 500 000 liradan, 1 500 000'e, 2 000 000'a tırmanması
veya azalması. Pazarlama sorunu... Bu,
çok önemli. Yani, pazarlama sorunu, üreticiler organize olamadığı için dar bir
gruba bağlı. Yine, özellikle Kuzey
Irak gibi politikalarda, buralara petrol karşılığı gıda ticaretiyle ilgili
olarak bu maddelerin içine yumurtanın konulmaması. Bunu da koyun, çünkü, lazım
orada. Ve finans sorunu...
Finans sorunu, zaten bütün sektörlerde var. Yani, borcunu zamanında ödeyemezsen
temerrüt faizi şu kadar, icra... Yani, ardı ardına geliyor; bu, çözülemedi. Ve sağlık sorunu, hijyen
sorunu... Kümeslerdeki hijyenlerin yeterince sağlanamaması, hastalıklar,
maalesef, verimliliği düşürüyor. Bunların detayları
görülebilir. Şimdi, biz, burada,
bunların detaylarını anlattık; ancak, önemli olan bunları belirlemek değil,
önemli olan, bu raporda büyük bir emekle, büyük bir inançla ve bütün
partilerden milletvekili arkadaşlarımın oybirliğiyle belirlediği kuralların
uygulanması. Uygulanmayacaksa, burada, şu olsun, bu olsun diye anlatmanın alemi
yok. İlle, bu raporlardakileri
uygulatmak için Sayın Kemal Derviş'le özel konuşup, yahu, sen de şunu yan odaya
geç IMF'nin kulağına bir söyle, IMF de telefon etsin Başbakana, Başbakan da
ondan sonra bunları uygulasın mı diyeceğiz?! Böyle şey olabilir mi?! Yani,
Türkiye'nin yararına olan kararları, ille Washington'dan, ille Okyanus
ötesinden mi empoze ettirmek lazım! Değerli arkadaşlarım,
Sayın Tarım Bakanını dinliyoruz -burada da kendisi oturuyor dün de izledik-
hakikaten, kendi iddiasıyla, tarımı çok iyi bildiğini ifade ediyor, öyle
olmasından memnuniyet duyarız. 100 kilo pancardan da 18 kilo şekerin çıktığını
söylüyor, çok memnun olduk; ama, pancarın parası belli değil. Üretici diyor ki;
Pankobirlik pancar 60 000 lira olsun diyor, geçen yıl 37 500 liraydı; bu yıl
duyduk ki, 51 000 liradan imzaya açılmış. O zaman, bunu bilmenin bir faydası
yok, bunu biliyorsanız, 60 000 lira olursa bunu kurtaracağını da bilirsiniz. Bakın, Sayın Kemal Derviş
buğdayda dedi ki -kaldı ki, Kemal Derviş'e kalsa daha da düşük bir fiyat...
Kemal Derviş 45 500 lira diyor- 145 000 liradan 1 lira fazla olmaz; birkaç
kuruş fazla oldu. Buğday şimdi kaç para; 200 000 lirayı geçti. Bakın, yine, Sayın
Bakanın aynen katıldığım güzel bir sözü var: "Bizim çiftçimize verilmeyen
sübvansiyon yurt dışındaki çiftçilere verilen sübvansiyondur" diyor.
"Bu yıl 4,1 milyar dolarlık ithalat yaptık" diyor; yani, tekzibini
okumadığım için, basından okudum "hayır, öyle demedim" diyebilir,
tekzip de edebilir. Yani, 7 katrilyon liraya yaklaşan bir ithalat. Bakıyoruz,
bir yazıda -doğrudur yanlıştır, çek etmedim, kontrol etmedim- AB'de tarımsal
destekleme kişi başına 2 800 dolar, Amerika'da 5 500 dolar, Türkiye'de doğrudan
destekleme -inşallah bir gün olacak- 40 dolar. Öyleyse, Türkiye'de buğday
olmadığı zaman, ekmeği 300 000 liraya yersiniz, Türkiye'de şeker olmadığı zaman
daha pahalı yersiniz. O zaman, gelin, kendi üreticilerimizi destekleyelim,
gelin, bunu geciktirmeyelim. Eylülde açıklanması gereken fiyatlar, aralık ayı
olmuş, hâlâ açıklanmamış. Yine, bakıyoruz... Yani,
örnekler çok da... Şimdi, tavukçuluk
sektöründe -her işte Avrupa'ya ihracatı desteklememiz lazım- kaçak kesimhaneler
var, kurallara uygun yapılmıyor ve bunlardan dolayı, bu ihracat tehlikeye
giriyor. O zaman, Tarım Bakanlığı, bunlarla ilgili gerekli çabayı niye
göstermiyor? Yani, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine ihracatını temin edecek
şekilde, bütün kesimhaneleri doğrudur, sağlıklıdır, bu standartlarda üretim
yapar diyebilecek... Eğer, bunlarla mücadele etmezseniz, Sağlık Bakanlığı gereken
şekilde mücadele etmezse, yine, Maliye Bakanlığı olması gereken işleri
yapmazsa, o zaman, kanuna saygılı, sağlıklı, düzgün üretim yapan, ihracatta da
Türkiye'nin önünü açacak, binlerce kişiye iş veren, ekmek veren firmalar birer
birer kapanır. Ondan sonra, bunlara da, siz, Hazine garantisi vereceğiniz
kredilerle, eğer bir daha batarsa, Hazineyi biraz daha borca sokarsınız; 65
milyona, bunların yanlış politikalarının, hatasının bedelini ödetirsiniz. Değerli arkadaşlarım, çok
değerli milletvekilleri; ben, öncelikle, bu hükümetten, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapılan iyi şeylere kulak vermesini istiyorum. Olabilir,
diyebilirsiniz ki, muhalefettir, muhalefet söylüyor. Hayır, burada bir tek
muhalefet şerhi yok... Varsa, beri gelsin. Bundan daha iyisi var mı?! Yanlışsa,
en azından, arkadaşlarımız yanlış diyebilirdi. O zaman, gelin, bu
yemdeki, yumurtadaki, beyaz etteki KDV'leri yüzde 1'e indirelim. Gelin, hiç
olmazsa, milletin boğazından bir lokma beyaz et, bir tane yumurta geçsin.
Gelin, Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı aracılığıyla, yetersiz
beslenmeden dolayı sıkıntıya düşen öğrencilerimiz veyahut askerlerimiz dengeli
beslenebilsin. Gelin, ihracata destekleme verelim. Gelin, yine, yurtdışındaki
belli bölgelerdeki ziyaretlerde, bu üreticilerimizin ürünlerinin
pazarlanmasında, hükümet, yerine göre inisiyatif alsın, tavsiyelerde bulunsun,
bu kanalları açmasında işadamlarına yardımcı olsun. Değerli arkadaşlarım,
eğer hükümet, bu rapordaki önlemleri uygulamam diyorsa, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin milletvekillerinin oybirliğiyle beklediği çözümleri uygulamam
diyorsa, milletin sesine kulak vermiyor demektir, milletin ıstırabını hiç
hissetmiyor demektir. Açlıktan Manisa'da insanlarımız ölür, yine raporlara
geçer; Meclisin çatısına çıkılır, karşısında intiharlar olur, çoluk çocuğuyla
kendini yakmalar olur; millete vermediğiniz bu parayı, Başbakanlığı güvenlik
altına almak için elektronik cihazlarla teçhiz etmeye harcarsınız. Yani,
kısacası, siz, bu milletten kopmuş, bu milletin hükümeti değilsiniz demektir. O
zaman, bu millete vereceğiniz bir şey kalmadıysa, gelin, onurlu bir davranış
yapın, şu emaneti millete verin, istifa edin. (DYP sıralarından alkışlar)
Gelin, tekrar, bir erken seçimle millet bir karar versin. Yine sizi istiyorsa,
itirazımız yok, hay hay, başımızın üzerinde yeriniz var; ama, yok, yanlış yaptınız
diyorsa, biraz dinlenin diyorsa, dinlenin canım! Yani, ne zararı var; dinlenir,
yine gelirsiniz. Onun için, milletimizin daha fazla ıstırap çekmemesi için,
gelin, milletin, gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sesine kulak verin. Yani, buradakileri tek
tek açıklamanın ne âlemi var. Biz, buradaki önlemleri, bir defa sözlü, iki defa
da yazılı olarak, Sayın Tarım Bakanımız da dahil olmak üzere... Öyle mi Sayın
Bakanım?.. Size de mektupla gönderdik bunu; ama, önlem yok. O zaman, yani,
kendin çal kendin söyle. Çünkü, Parlamentodan gelecek bütün taleplere kulaklar
kapanmış, tıkanmış, gözler kapanmış, vicdanlar kapanmış. Bir tek kıble var, o
kıble de Washington. Oradan gelecek işarete göre... Eğer onlar derse ki, şu
KDV'yi indirin, hemen iner, yarın iner. Bakın, bu milletin lehine
olmayan bir sürü kanunda ısrarlarınız var. Örneğin, Tütün Yasası. Biraz sonra
görüşülecek; orada konuşacağım için o konulara girmedim. Yani, bayramda ziyaret
ettiğim yerlerde (pazartesi günü Savaştepe, geçen cumartesi günü İvrindi,
perşembe günü Kepsut, Bigadiç merkez) soruyor insanlar: "Ne olacak bizim
halimiz?" Yani, dağın başında çilek ekin, çiçek ekin derseniz, onlar da
size, çilek, çiçek ektirirler! Yani, merak etmeyin, dağ başına gönderirler
sizi! Onun için, ben... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Yumurtaya gelsene! İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Yumurtayı anlatıyorum... Yani, yumurtayı defalarca anlattım. Bakın, bu konudaki
talepler, iki defa, mektupla, ilgili bakanlara yazıldı, ziyaret
edildi."Derhal uygulayacağız" denildi. Burada bir tek muhalefet şerhi
yok. Onun için, raporla ilgili, yani, şurası yanlış, burası doğru diyecek bir
şeyimiz de yok; tümüyle katılıyoruz. Bu, Parlamentonun oybirliğiyle, Meclisin
oybirliğiyle hazırlanan bir rapor; ama, bunu dinlemediğiniz için, bunu
yapmadığınız için, benim Edincik'teki, Bandırma'daki, Balıkesir'deki yumurta
üreticim, beyaz et üreticim iflas ediyor ve insanlar, borçlarını ödeyemedikleri
için intihar etmek durumunda kalıyorlar; intihar etmekten zorla caydırıyoruz. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Bunu her zaman söylüyorsun. Yumurtayı söyle, yumurta ne olacak? İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Yumurtayı söylüyorum. Gelin, yumurtadaki KDV'yi
yüzde 1'e indirin. Gelin, ihracata prim verin. Gelin, yem, ilaç, aşıyla ilgili
ithal ürünlerine, aşırı pahalanmaya karşı, gerekli destekleri verelim. Gelin,
kaçak olan kuruluşlarla mücadele olsun; kaçak, hijyenik olmayan et kesimiyle
ilgili, kesimhanelerle ilgili mücadeleler olsun ki, bu konuda, devlete
vergisini ödeyen, binlerce insan çalıştıran işletmeler batmasın. Yoksa, ondan
sonra, önce batmasına seyirci kaldığınız bu işletmeleri tekrar kurtarmak için
onmilyonlarca, yüzmilyonlarca dolar ödemek zorunda kalırsınız. Bakın, yine, Ramazan ayı
içerisinde ziyaret ettiğimiz Dursunbey'in Poyracık Köyündeki vatandaş aynen
şunu söylüyor, diyor ki: "Yağmur yağmasın diye dua ediyoruz; yağarsa
yerlerimizi ekmek zorunda kalacağız; mazot alamıyoruz, gübre alamıyoruz..."
Allah onların dualarını kabul etti, yağmuru öyle bir yağdırdı ki, bu sefer
yağmurdan, kardan ekemiyorlar. Çünkü, hiç kimse yerini ekemedi. Soruyor, bu doğrudan
gelir desteklemesi ne zaman ödenecek?.. Sayın Bakan "işte, başladık bir
ucundan, şubata, marta... Allah'ın günleri bitmedi, yıl sonuna kadar
öderiz" diyor; ama, şu anda lazım, şu anda ödeyin ki, hiç olmazsa,
gübresini alsın, hiç olmazsa birazcık mazot alsın, tarlasını eksin; varsa,
kümesine yem alsın. Yani, tavuğunu kesime göndermesin. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Ödeniyor, ödeniyor. Geçen, Bakan açıkladı, gelmedin... Gel
Meclise... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım -Balıkesir'dekiler alamıyor- ben diyorum ki,
bir an önce, birkaç gün içinde, bir hafta içinde, 15 gün içinde bunu ödeyin.
Ödeyin ki, hiç olmazsa, bu vatandaşlarımız tarlalarını ekme imkânına,
tavukhanelerindeki tavuklara bakma imkânına, hayvanlarını besleme, kesime
götürmeme imkânına sahip olsunlar. Değerli arkadaşlarım,
ben, son olarak hükümete tekrarlıyorum; gelin, Meclisin... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Bu yumurtacılar seni duysa, var ya, ha bunlar, yumurta yağmuruna
tutarlar seni! (MHP ve DSP sıralarından gülüşmeler) BAŞKAN - Sayın
Bıçakçıoğlu... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Beni tutmazlar ama, sizleri tutarlar gibime geliyor. Bakın,
söylemek istemiyordum, madem istediniz, söyleyeyim: 9x9 ekibiniz Bandırma'ya
geldiğinde, Esnaf ve Kefalet Kooperatifini ziyaret ettiğinde, bir esnafın aynen
sözü şöyle: "Şu 350 milletvekilini bir gemiye dolduralım, okyanusun
ortasına götürelim!" batıralım, çıkmasınlar; biz başka türlü bunlardan
kurtulamayacağız." (MHP sıralarından gürültüler) Onun için, bizi yumurta
yağmuruna tutmazlar; ama, siz giderseniz, size yumurta da atmazlar; çünkü, ona
da değer bulmazlar. Ben, gelin diyorum, şu
Meclisin hazırladığı raporu dikkate alalım, yumurta ve tavuk üreticilerinin
sorunlarına çözüm bulalım. Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Yılmazyıldız. Şimdi, söz sırası,
Anavatan Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer'de. Buyurunuz Sayın Özyer.
(ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA HASAN
ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi, Anavatan Partisi ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum. Kütahya Milletvekili
Sayın Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdikleri
önerge, Genel Kurulumuzda görüşülmüş ve bu konuda Meclis araştırmalar komisyonu
kurulması kararlaştırılmıştı. Ayrıca, bu vesileyle, başarılı çalışma yapan
Komisyon Başkanımız Sayın Turan Bilge'ye Allah'tan rahmet diliyor, bu önergeyi
veren Sayın Ahmet Derin'e de acil şifalar diliyorum. Komisyonumuz, sektör
temsilcilerinin de görüşlerine, bilgilerine ve önerilerine başvurarak tespit,
değerlendirme ve önerilerden oluşan rapor oluşturdu. Yumurta üreticilerimizin
sorunlarının araştırılmasına yönelik Meclis Araştırma Komisyonunun bu
raporunda, birazdan değineceğim hususlarda görüleceği gibi, sektörün, gerçekten
de önemli sıkıntılarının ve sorunlarının olduğu ortaya konulmuştur. Değerli üyeler, öncelikle
bir hususun altını çizmeliyim: Sorunları olan ve acilen çözüm bekleyen bu
sektörümüz, aslında ülkemizin en güçlü sektörlerinden birisidir. Öyle ki,
tavukçuluk ve yumurta sektörümüz üretim fazlası vermektedir; kapasitesi ve
kalitesiyle dış pazarlara yumurta ihraç edebilecek seviyededir. Sıkıntı da
buradan kaynaklanmaktadır. İç pazarda çeşitli sebeplerden kaynaklanan tüketim
azlığı, öte yandan pazarlama sorunları, çok üretim-az tüketim çelişkisini de
beraberinde getirmektedir. Öyleyse bir cümleyle açıklanabilecek tek çözüm
şudur: İç pazarda tüketimi artıracak, dış pazarda söz sahibi olabilecek
tedbirler almak, bu tedbirleri bir an evvel uygulamaya sokmak zorundayız. Değerli üyeler, diğer
bütün sektörlerde olduğu gibi tavukçuluk ve yumurta sektörünü de, üyelik
sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği standartlarına ve zeminine hazırlamak
durumundayız. Üye olmak için çaba sarf ettiğimiz Avrupa Birliği, dünya yumurta
ihracatında yaklaşık yüzde 70 paya sahiptir. Sadece, Avrupa Birliği üyesi
Hollanda dünya yumurta ihracatının yüzde 50'sini karşılayabilecek kapasiteye
sahiptir. Halbuki Türkiye, üstelik güçlü bir sektöre sahip olmasına rağmen,
dünya yumurta ihracatı içindeki payı ancak yüzde 0,5 ile yüzde 1 arasındadır. Bu garip ve hazin
tablonun değiştirilmesi gerekmektedir. Maalesef, Dünya Ticaret Örgütünün
sözleşmesi sebebiyle, tavuk ürünlerinin ihracatı için yeterli sübvansiyon
uygulanamamakta, sonuçta sektörümüz dışarıya açılamamaktadır. Üretim maliyetlerinin
yüksek ve yumurta tüketiminin düşük olduğu bir sektör, eğer dış pazarda da yer
bulamazsa tamamen çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Öte yandan,
Avrupa Birliği ülkelerinden ülkemize sübvansiyonlu yumurta girmesi tehlikesi
vardır. Eğer, tavukçulukta maliyetler düşürülmezse, bu, tehlike olmaktan çıkıp
realite haline dönüşecektir. İşte bunun için, değerli üyeler, çok gelişmiş
tavukçuluk sektörümüzün pahalı maliyetler sebebiyle gerilememesi ve daha kötü
durumlara düşmemesi için, bugünden, radikal tedbirlerin alınması zaruridir,
kaçınılmazdır. Üreticilerin, hızla artan
yem fiyatlarının etkisiyle, zaman zaman zararına mal satması önlenmelidir.
Maliyetlerin yüzde 70'ini yem bedelleri oluşturmaktadır. Yemde de ithal
hammadde oranı yüzde 50'leri bulmaktadır. Bunlar, mısır, soya, balık unu gibi
maddelerden oluşmaktadır. Bu maddelerin Türkiye'de üretim imkânlarının
artırılması ve iyi bir destekleme prim politikası güdülerek dünya fiyatlarından
yem hammaddesi kullanımının sağlanması gerekmektedir. Üretim girdileri, civciv,
karma yem ve ilaçlara uygulanan KDV oranı yüzde 1'e indirilmelidir. Bu durum,
aynı zamanda, faturasız ve KDV'siz satışlardan doğacak haksız rekabeti de
önleyecektir. Yumurtanın, aynı zamanda, işlem görmemiş hayvansal bir ürün
olduğu ve bu yüzden de KDV'sinin yüzde 1'e inmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Biz, komisyon olarak, bu konuyu ilgili bakanımıza zamanında iletmiştik. Yaşanan krizler, yumurta
üreticilerinin aldıkları banka kredilerini ödeyemez duruma gelmelerine ve hatta
birçoğunun iflas etmesine, işletmelerini tasfiye etmelerine neden olmuştur.
Yumurta tavukçuluğu faaliyeti nedeniyle bankalara borçlu olan işletmelerin
vadesi gelen borçları faizsiz ertelenmeli, vadesi geçtiği için kanunî takibe
intikal etmiş alacakların tahsili durdurularak, aynı şekilde, faizsiz olarak
yeni vade tanınmalıdır. Yumurta ihracatına
verilen vergi iadeleri mutlaka artırılmalıdır. Şu anda 1 000 adette 7 dolardır;
ancak, tebliğdeki miktar barajları ve azamî ödeme oranları nedeniyle
ihracatçılarımız ancak 2,6 dolar alabilmektedirler. Bir an önce bu sınırlamalar
kaldırılarak 1 000 adette 7 dolar uygulaması mutlaka sağlanmalıdır. Bu
çerçevede, maliyeti düşürecek önlemlere, ihracatın geliştirilmesini sağlayacak
teşviklerin uygulanmasına ihtiyacımız vardır. Görülen odur ki,
üreticilerimizin başlıca vurguladığı sıkıntı arz fazlalığıdır. Mevcut
kapasitenin mevcut tüketimden fazla olması yaşanan sıkıntıların başlıca kaynağı
görülmektedir. Üreticilerimiz, bu sıkıntının çözülmesi için, yatırım teşviklerinin
durdurulması ve verilecek kredilerin, atıl işletmelere işletme kredisi olarak
yönlendirilmesi gibi öneriler getirmişlerdir. Ülkemizde, yumurta
tavukçuluğu tesisleri, tüketimin çok üzerinde bir üretime sahiptir. Yumurtanın,
natürel tüketimi yanında, toplu tüketimin muhafaza ve nakliyesini
kolaylaştıracak, pastörize edilmiş, dondurulmuş yumurta tozu şekline dönüştürülmüş
ürünlerin üretimi sağlanmalıdır. Tavukçulukta yaşanan
krizi aşmak, arzı kontrol etmekle mümkündür. Meclisimizde yasalaşmayı bekleyen
Üretici Birlikleri Yasa Tasarısının kanunlaşması halinde, üretim ve pazarlama
konularında başarılı birlikler oluşturulabilecektir. Ayrıca, üreticilerimiz,
damızlık ithali, alternatif ürün projesi, TMO'nun, fazla üretilen buğday ve
arpayı, dünya fiyatlarından kendilerine satması, yem hammaddelerinin tabanfiyat
ve destekleneceğine, yem hammaddesi üreten çiftçilerin desteklenmesi gibi
öneriler de getirmişlerdir. Üreticilerimiz, devletin ilgili makamlarının,
belirli miktar ve kalite dışında damızlık ithaline izin vermemesi gerektiği
düşüncesindedir. Tavukçuluk ve yumurta
sektörümüz gelişmiştir, güçlüdür; ama, gelin görün ki, fert başına yumurta
tüketiminde ülke olarak gerilerdeyiz. Yumurta üretiminde 14 üncü ülke
konumundayız; ama, tüketimde kişi başına 54 üncü sıradayız. Avrupa Birliği
ülkelerinde kişi başına ortalama 220 yumurta tüketilirken, bizde, maalesef, bu
rakam 75-80 civarındadır. Halbuki, hepimiz biliyoruz ki, yumurta en ucuz
protein kaynağıdır. Özellikle, gelişme dönemindeki insanlar için ve sağlık açısından
yumurtanın faydaları tıbben ortaya konulmuştur. Ne var ki, yumurtanın, kandaki
kolesterolü yükselttiği gibi yanlış bilgilendirmenin de etkisiyle, yumurta
tüketiminde, özellikle son dört yıldan bu yana önemli düşüş gözlenmiştir. İşte, bu yanlış
kanaatlerin giderilmesi ve yumurtanın sağlık açısından çok önemli olduğunun
ortaya konulması için, eğitici ve bilgilendirici çalışmaların yapılması
gerekmektedir. Özellikle, medya kuruluşlarımızın, eğitim kurumlarımızın ve
ilgili devlet ünitelerinin yapacakları çalışmalar ve düzenleyecekleri
kampanyalar, ülkemizde yumurta tüketimini artıracaktır. Bu da hem
üreticilerimizin arz-talep konusundaki büyük sıkıntılarının giderilmesine hem
insanlarımızın protein açısından beslenmesine hem de üyelik sürecinde olduğumuz
Avrupa Birliği standartlarına ulaşmamızda çok etkili ve faydalı olacaktır. Değerli üyeler, görüldüğü
gibi, yumurta üreticilerinin, yatırımdan üretime, finansmandan maliyete,
pazarlamadan tüketime kadar hemen her alanda farklı boyut arz eden çeşitli
sıkıntıları vardır. Benim, Anavatan Partisi üyesi olarak bu konuyla ilgili
vurgulayacağım şudur ki. birçok sektörde olduğu gibi, tavukçuluk ve yumurta
sektörümüzün de, gerek kendi iç yapısından ve gerek dış faktörlerden
kaynaklanan önemli sorunları vardır ve bu konuda ilgili herkesin ve kurumun üzerine
düşen birtakım görev ve sorumlulukları vardır. Yüce Meclis olarak, yumurta
üreticilerimizin dertlerine deva, sıkıntılarına çare olabilecek her türlü
çalışmayı sarf etmemiz ve ayrıca, hükümetimizin de, gündemine bu konuları
alması gerektiğine inanıyorum. Anavatan Partisi olarak
sıkça dile getirdiğimiz gibi, bu konuda da, kısa vadeli, günübirlik ve günü
kurtarmaya yönelik tedbir ve uygulamalar değil, uzun vadeli ve kalıcı çözümler
üretmek zorundayız. Bilhassa, Avrupa Birliğine üyelik sürecindeyiz ve her
sektörü olduğu gibi, tavukçuluk ve yumurta sektörümüzü de bu duruma göre
şimdiden düzenlemek zorundayız. Aksi halde, belki, bugün için sektörü
rahatlatıcı geçici tedbirler alacağız; ama, gelecekte çok daha zorlu ve çözümü zor
sorunlarla karşılaşmamız mümkün olabilecektir. Bu düşüncelerle, Yüce
Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Özyer. Son olarak, Demokratik
Sol Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın konuşacaklar. Buyurun Sayın Yakın. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA GAFFAR
YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi, Demokratik
Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan
önce, bu Komisyonun Başkanı olan rahmetli Turan Bilge'ye Cenabı Allah'tan
mağfiretler dilerken, Komisyonun açılmasına sebep olan ve Komisyon Başkan
Yardımcısı olan Ahmet Derin'e de acil şifalar dilerim. Değerli milletvekilleri,
aslında, yumurta, küçücük bir yiyecek maddesi ama- yumurtacılık sektörü, şu
anda, Türk ekonomisinin, Türk bürokrasisinin ve Türk yönetiminin içinde taşımış
olduğu ve bugün, hepimizin karşılaşmış olduğumuz tüm sorunları -iyi yönleriyle
ve hastalıklı yönleriyle- taşıyan bir konu olduğu için, özellikle bu
paralellikleri konuşmam sırasında kurmak istiyorum ve inşallah, birbuçuk yılı
aşkın bir süre sonunda Meclisin konuşabilme aşamasına geldiği bu konuyla;
yumurta üreticilerine faydamız olmadı şimdiye kadar; ama, bu görüşmelerle
zararımız da olmaz diyorum. Çok önemli bir sektör ve
bu sektör, Anadolu insanımızın müteşebbis gücüyle, devletin belirli alanlarda,
1980 sonrasındaki verdiği teşviklerle dünya çapında standartları yakalamış
durumda olan bir sektördür. Üretim fazlalığını gerçekleştirebilmektedir ve
eğer, son yirmi yılda bu noktaya gelmemiş olsaydı, bugün, bir yumurtayı,
herhalde, çok yüksek fiyatlarla insanlarımız yerdi. Çok önemli bir besin,
gıda. Bugün, Doğu Blokunun insanları o kadar yumurtaya özen gösteriyorlar ve
yemek istiyorlar ki, yumurta kuyrukları oluyor; Romanya'da hâlâ devam
ediyormuş; ama, Türkiye'de, nedense, bu kadar ucuza bu protein yenilmemektedir.
En ucuz bir protein kaynağıdır. Hem beslenmenin proteinsel olmasını istiyoruz,
ama, ne genç nesillerimize ne çocuklarımıza ne de yetişkinlerimize ucuz
proteini yediremiyoruz. Önemli bir de istihdam
kaynağı. Onbinlerce insan, bugün, bu alanda ekonomik hayatını sürdürmektedir ve
bu sektörde, Türk ekonomisinde olduğu gibi, yani, krizler nasıl belirli
aralıklarla geliyorsa Türk ekonomisinde, yumurtacılık sektöründe de krizler
aynı oranda ve aynı ekonomik kurallar çerçevesinde gelmektedir. Türk ekonomisini yakından
takip etmek ve daha iyi uygulamalar ortaya çıkarmak istiyorsak, yumurtacılık
sektörünü incelemek doğru bir yaklaşım olur. Çok kârlı bir dönemi yaşar; kârlı
bir dönemde yumurtacılık sektörüne fazla bir yatırım gelmeye başlar. O ilde
oturan doktorlar, mühendisler, dişçiler, bütün insanlar yüzbinlerce yumurtalık,
kafeslik yeni yeni çiftlikler açar, devletimiz de bu arada çiftlik açılmasını
teşvik eder ve üretim patlar. Üretim patladığında tüketiminiz olmadığı için
-çünkü, dünya standartlarında yumurta yemiyoruz- ve üretim fiyatlarımız dünya
fiyatlarıyla yarış edemediği için, ürettiğiniz yumurtayı ne içeride
tüketebilirsiniz ne dışarıda tüketebilirsiniz ve ondan sonra, yaptığınız, o
zavallı, kafeslere kapatılmış olan tavukları aç bırakır, tüylerinin
dökülmelerini sağlar veya sokaklara bırakırsınız ve fatura, o zavallı tavuklara
çıkar. Kriz döneminde üretim
düşer; birçok çiftlik ve orta seviyedeki insanlar, ağızları yandığı için,
sektörden çekilirler, üretim düşer. Türkiye ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir
üretim seviyesine gelir ve tekrar kârlılık dönemi başlar. Bu kârlılık dönemi,
takriben, sekiz ay, bir yıl devam ettiği için, insanlar, tekrar yatırıma
girerler ve her iki üç yılda bir Türkiye, yumurtacılık sektöründe bu krizi
yaşamaya devam eder. Mesela, krizin olduğu dönemde, Türkiye'de, damızcık civciv
olarak 520 000 civciv vardı, bu yıl 180
000'e düştü ve bu 180 000 civcivin 120 000'i bir kişiye ait. 48 milyon
tavuğumuz vardı, kriz sonrası 18 milyon tavuğa düştük şu anda. 14 milyar
yumurta üretimimiz, 5,5 milyar yumurta üretimine düştü. Kişi başına 220 yumurta
düşerken, bu yıl 77 yumurta düşüyor. Halbuki, Türkiye'de, yirmi sene önce 110
yumurta düşüyordu kişi başına. Normali, bizde 120 civarındayken, Avrupa'da 180,
Amerika Birleşik Devletlerinde ise 280. Yumurta maliyetleri,
bugün takriben 60 000 lira civarındayken, satış 80 000-90 000'lerde
seyretmektedir. Yani, bugün, yumurtacılık sektörü, normal şartlar altında
krizde değildir ve inşallah, bu görüşmelerimizle krize girmez. Civciv fiyatları
yükselmektedir. 150 000 liraya satılamayan civcivler, hastalıklı olsa da,
olmasa da, şimdi 800 000-900 000 liraya satılmaktadır. Sekiz ay böyle bir durum
devam edecektir, bu dönemde yumurta fiyatları pahalılık durumuna yükselecektir;
belki, ithal riski olacağı için fiyatlar biraz düşecektir; yani, fasit bir
daire iki üç yılda bir, devamlı Türkiye'de işlemektedir; tıpkı, ekonomimizde
yaşadığımız krizler gibi. Ödemeler dengesindeki açıklar ve kriz... Sıcak para
girecek, faizler yükselecek, döviz kurları sabit kalacak, tekrar bir kriz...
Yani, yumurtacılık sektöründe de yaşadığımız budur. İnşallah, amacımız
-mademki böyle bir araştırma yaptık- bundan sonra bu krizlerin yaşanmaması için
devlet olarak, hükümet olarak, bürokrasi olarak neler yapılması lazım,
sorunlara bu açıdan yaklaşmamız gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti 1980 sonrasında bir değişim yaşamış; ama, bu değişim, daha
çok ekonomik planda, bankacılık sektöründe ve ekonominin değişik alanlarında
yaşanmış; fakat, bu değişimden, her nedense, tarım ve hayvancılık gereken
ilgiyi ve nasibi alamamıştır. Başka alanlarda göstermiş olduğumuz başarıyı,
hayvancılık sektöründe ve tarımda gösteremedik ve bugün, tarımda çok ciddî,
büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Hem dünya standartlarının çok çok üzerinde,
insanlarımız, tarım sektöründedir ve hem de bugün, Türkiye, karnını doyuramaz
ve dışarıdan tarım ürünleri ithal eden bir ülke noktasına gelmiştir. Türkiye'de üretici
sahipsizdir, kendi başına bırakılmıştır, ciddî manada yönlendirme, hangi ürünün
ekilmesi noktasında bilimsel yönlendirmeler yapılmamaktadır... MEHMET TELEK (Afyon) -
Yapılıyor. GAFFAR YAKIN (Devamla) -
İnsanlarımıza diyoruz ki, pancar ekmeyeceksin, doğru; tütün ekmeyeceksin veya
falanca şeyi ekmeyeceksin... Ondan sonra; başka bir ürün ek; ama, bu başka
ürünlerin gösterilmesini o insanlardan beklemek yerine, devlet olarak,
üniversiteler olarak ve bilimsel kuruluşlar olarak yapılmış bilimsel
araştırmalar neticesinde şu ürünleri ekmek senin menfaatınadır diye yardımcı
olmayı biz yapmak zorundayız. Yani, o köydeki insanı, kardeşim başka bir ürüne
geç diyerek, kendi sorunuyla yüz yüze bırakamayız. Kimin nerede, ne yaptığı,
nasıl yaptığı belli değildir; tarımda yeterli bir bilgi envanter altyapımız
yoktur. Şimdi, üreticilerin anlattığı, memur zihniyetiyle, insanlar, gidip
çiftlik sahiplerine kendi bürolarından rakamları sorup, almış oldukları o
rakamları getirip, bakanlıklara bildirmektedir. Tıpkı, bizim, bir zamanlar
hükümet tabibi olarak, sağlık ocağı doktoru olarak, hiçbir yere gitmediğimiz
halde, şu kadar aşılama yaptık, şu kadar köy sağlık ocakları dolaşıldı, şu
kadar ziyaret yapıldı diye yapmış olduğumuz envanterler gibi envanterlere
sahibiz. Diğer bir husus, Türkiye,
ekonomik bir değişim geçirmektedir; ama, bu değişimi geçirirken, maalesef,
üreticilerimiz, üreten insanlarımız, sermayenin karşısında sahipsiz
durumdadırlar. Pazar, paraya sahip olan tüccar ve sermaye, üreticiye fiyatını
dikte etmektedir ve istediği fiyatlardan alabilme durumuna getirmektedir.
Türkiye'de, acilen üretici birliklerinin oluşturulması ve pazarlarda fiyat
oluşmasında üretici birliklerinin mutlaka devreye girmesi gerekmektedir. O köy
şartlarında, o çamurda ve eski tarım sistemiyle çalışan köylüler, emeklerinin
karşılığını alamamakta, spekülatörlerin eline bırakılmaktadırlar. Türkiye'de,
maalesef, en kötü vahşi kapitalizmin çarkları tarımda işlemektedir. Diğer taraftan, hepimizin
yaşadığı, maalesef, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli yapısı ve özelliği,
bürokratik devlet olmasıdır. Her alanda bürokrasi, engel teşkil etmektedir.
Bürokrasiye bir şeyi kabul ettirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zordur.
Bugün, Türkiye'de, bütün bu partilerin mensupları, KDV'nin yüzde 1'e inmesini
istemektedir. Ben, en azından, Genel Müdürlük ve Bakanlığa 5-10 kere gittim;
hadi, buyurun, gelin de, yapalım da görelim!.. Buyurun, akılcı her türlü
platformda, yumurtada KDV'nin yüzde 1'e düşmesini herkes savunmaktadır, herkes
bunun doğru olduğunu kabul etmektedir, siyasetçi olarak hepimiz; hadi, buyurun,
yapalım da görelim!.. Niye?.. Her alanda ve... Bu arada, Sayın Akbulut
bir olay anlatmıştı, 19 uncu Dönemde, kuliste. "Biz, Bakanlar Kurulu
olarak bir kanun hazırlar, Parlamentoya gönderir, komisyonlara gönderir; aman,
komisyonlarda da sahip çıkın, bu namussuz muhalefete deldirmeyin zihniyetiyle,
komisyonlarda olduğu gibi geçirip, ondan sonra da, Genel Kurulda, aynı tarzda
geçirirdik." Hangi iktidar döneminde olursa olsun -ben, 1989 yılından
beri, Parlamentoyu, içinden veya dışından çok yakinen takip ediyorum- maalesef,
bunu, bu gerçeği değiştiremiyoruz. BAŞKAN - Sayın Yakın,
yanlış anlamayı önlemek amacıyla, bir hususu aydınlığa kavuşturmamız lazım.
"Akbulut" adından bahsettiniz, "nakletti" dediniz.
"Namussuz muhalefet" şeklinde mi?.. GAFFAR YAKIN (Devamla) -
Hayır... BAŞKAN - Öyle
anlaşıldı... GAFFAR YAKIN (Devamla) -
Yani, şöyle söyleyeyim: Bir, namussuz... BAŞKAN - Lütfen, orayı
bir açıklar mısınız. GAFFAR YAKIN (Devamla) -
1993 yılında, espri olarak söylenmiş bir sözdü ve de gene, eski bir
milletvekilimiz... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Sürçülisan... GAFFAR YAKIN (Devamla) -
Sizin için değil o; şöyle bir söyledi... NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Başkası için de doğru değil... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Sürçülisan oldu; onun esprisi olmaz. GAFFAR YAKIN (Devamla) -
19 uncu Dönemde... Şöyle söyleyeyim: O zaman DYP iktidardaydı. Yine, bir
milletvekili arkadaşım dedi ki: "Yahu, canım kardeşim, bizim iktidar
olarak yaptıklarımızın hepsi doğru, muhalefetin yaptıkları, söyledikleri hep mi
yanlış; yok, değil." Bu manadaydı ve 19 uncu Dönemde söylenmiş... BAŞKAN - Biz, hangi
manada olursa olsun, onu kaldıralım; çünkü, muhalefet, demokrasinin temel,
vazgeçilmez unsuru, herkes için de geçerli. Onun için, Meclis kürsüsünden o
lafı telaffuz etmemiş olalım. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Bravo Başkan!.. GAFFAR YAKIN (Devamla) -
Şimdi, üretim aşamasındaki sorunlarda, yeterli bir altyapımız var, yeni
altyapıların oluşmasına gerek yoktur. Bu noktadan, yeni altyapıları teşvik
etmek yerine, işletmeye dönük teşvikler yapılmalıdır. Altyapıyla ilgili
envanter çalışmaları, kâğıt üzerinde değil, bizzat kümeslere gidilip
yapılmalıdır ve modern işletmeciliğin önü açılmak zorundadır. Bu aşamada en önemli
sorun, damızlık civcive kota getirmek zorundayız. Üretim patlamasına sebep bu
olmaktadır ve Bakanlık bürokrasisinin çok rahatlıkla yapabileceği bir husustur. Üretici birlikleri yasası
çıkarılmalı, bu vasıtayla sektör kontrol edilmeli, desteklenmeli ve üretici
birlikleri kendi fiyatlarını, gerekirse piyasaya girerek, oluşturmalıdır. İkinci önemli husus, yem
fiyatlarının düşürülmesidir. Maliyetin yüzde 70'ini teşkil eden yem
girdilerinin çoğunun KDV'si yüzde 1'dir, yemin KDV'si yüzde 1 olmalıdır,
yumurtanın da KDV'si yüzde 1 olmalıdır. Gene altını çizerek
söylüyorum, bütün partiler bunu istemektedir ve bu yapıldığında, yumurtacılık
sektöründeki tüm problemler çözülmektedir. İnşallah, bu sefer bürokrasiyi
aşarız. İthal edilen mısır ve
soyada fonlar düşürülmelidir. Dünya fiyatlarındaki yem
hammaddesi temin edilmeli ve Toprak Mahsulleri Ofisi, arta kalan, elinde kalan
tahıl ve buğdayı, üreticilere, fon koymadan, tıpkı dışarıya ihraç edermiş gibi
bir fiyattan vermelidir. Yem hammaddesini üreten çiftçiler desteklenmelidir. Gene garip trajedi, tarım
ülkesiyiz; ama, maalesef, dışarıdan mısır ithal ediyoruz, ayçiçeği ithal
ediyoruz. Bu çarpıklıklar ortadan kaldırılmalıdır. Ziraat Bankası, işletmeye
yönelik tarımsal kredilerinin limitini yükseltmeli ve faizini makul seviyeye
indirmelidir. Pazarlamada, biraz önce
detaylı olarak anlattığım gibi, mutlaka, KDV yüzde 1'e indirilmelidir. Şöyle bir çark dönüyor
sayın milletvekilleri: Şu anda, hiçbir çiftlikten, eğer kooperatif değilse,
faturayla mal alma şansınız yok. Şimdi, faturasız alan ve pazarlayıcılar, bu
yumurtaları, gene faturasız olarak, Ankara'ya, Erzurum'a, İstanbul'a satmakta,
bunların para trafiği bankalar üzerinden
yapıldığı için, Maliye müfettişleri, keyifleri gelince ve istedikleri
zaman bu banka hesaplarından yumurta pazarlaması işini yapan insanlara, her üç
yılda bir -Afyon da dahil- gelip, peygamber pazarlığıyla, şu kadar vergi
vereceksin, şu kadar yapacaksın diye pazarlık etmektedirler. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
"Peygamber pazarlığı"nı da çıkaralım Sayın Başkan, peygamber
pazarlığı nasıl oluyor?! GAFFAR YAKIN (Devamla) -
Yani, şu kadar vereceksin, bu kadar vereceksin diye, karşılıklı anlaşıyorlar. Mademki bütün ekonomimizi
belirli bir zapturapt altına almak istiyoruz, bunun yolu, KDV'nin yüzde 1'e
indirilmesidir. Tüketimle ilgili sorunlar
da, kolesterolle ilgili aleyhte propaganda yapılıyor. Kolesterol tehlikesi
yoktur. Bugün, Amerika'da tüketim çok daha fazladır. Menfi bir propaganda
yapılmaktadır ve bundan dolayı bütün insanlarımızın tüketimi düşüktür. Bilimsel
çalışmalarla olumlu bir propaganda yapılmalıdır ve birliklerin, fon oluşturup
reklam hizmetlerini yapması gerekir. İhracat konusuna gelince;
şu anda ihracat yapabilme şansına sahip değiliz ve dünya ihracatında yüzde 1'i
bile almıyor. Sebebi, yemimiz pahalıdır, ihracat teşviklerimiz yetersizdir.
Irak pazarını da kaybetmiş durumdayız. Desteklemeler yapılırken
-bu da üreticilerin isteğidir- satılan, fatura edilen yumurta üzerinden teşvik
verilmesi doğrudur; ama, KDV yüzde 1'e indirildikten sonra. Yumurta tozu, pastörize
yumurta, haşlanmış ve boyanmış yumurta fabrikaları gibi, yeni tarımsal
yatırımların teşvik edilmesi doğrudur. Bu konuda üreticiler birliği
oluşturulmalı ve güçlendirilmeli ki piyasayı kontrol edebilsinler. Tarımda mutlaka sigorta
uygulanması gerekir. Değerli milletvekilleri,
yumurtacıların ve yumurtanın yaşadığı sorunlar, tarımın yaşadığı sorunlar,
Türkiye'nin içinde yaşadığı siyasal sorunlardan ayırt edilemez. Türkiye'yi
idare eden zihniyet, kıyı kıyı idare etmekle, günü kurtarmakla, popülist
politikalarla ve Türkiye'yi idare eden bugüne kadarki tüm hükümetlerin
uygulamaları neticesinde, 2000 yılında, Türkiye'de deniz bitmiş ve krizlerle
karşı karşıya kalınmış; Türkiye, tüm vergi gelirlerinin borçlarının faizlerini
ödeyemediği bir noktayla karşı karşıya gelmiştir ve 57 nci hükümet, tüm
alanlarda olduğu gibi bu alanda da yeniden yapılanmaları yapmak zorundadır ve
yapmaktadır. En kısa zamanda, yumurta
üreticilerini birinci noktada ilgilendiren KDV'lerin yüzde 1'e indirilmesi,
gerçekten, bir yeniden yapılanma esası olacaktır diyorum ve bu hükümetin tüm
tarım sektöründe ciddî bir yapılanma yapacağına inancımla hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, şahsı
adına Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) MELEK DENLİ KARACA
(Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yumurta üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu hakkında kişisel görüşlerimi
bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
2000 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yumurta üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırma komisyonu oluşturulmuştu. Yani, yumurta üreticilerinin
sorunları yeni değildir; oldukça eskiye dayanan, evveliyatı olan bir konudur. Ülkemizde, yumurta
üretiminin büyük bir kısmı seçim bölgem olan Çorum'dan karşılanmaktadır; bu
itibarla, yakinen bildiğim, ilimizdeki ve dolayısıyla da ülke sathındaki üreticilerin
sıkıntılarını ve sorunlarını, vaktimin müsaade ettiği nispette, Yüce Heyetinize
arz ve izah etmeye çalışacağım. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yumurta tavukçuluğunun problemleri, arpayı, buğdayı üreten
köylüden başlamaktadır ve pazardaki zahireciden itibaren de, yem fabrikalarını,
üreticileri, bu malı tüketen tüketicileri doğrudan ilgilendirmektedir. Bütün ülkelerin üretmeye
çalıştıkları yumurta, insan beslenmesi açısından, en ucuz protein kaynağıdır.
Günümüzde, ülkeler, silah varlıkları kadar, ürettikleri stratejik gıda
maddeleriyle de önplana çıkmaktadırlar; örneğin, yumurta, bunlardan en
önemlisidir. Ülkemizde, maalesef, son
yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve sıkıntılar nedeniyle, önemli bir nüfus
varlığını teşkil eden yumurta üreticilerimiz, işletmelerini tek tek kapatmak
mecburiyetinde kalmışlardır. Mesela, seçim bölgem olan Çorum İlimizde, toplam
160 yumurta üreticisi mevcuttur; ki, bunlardan 80 tanesi, ekonomik nedenlerle
işyerlerini kapatmak mecburiyetinde kalmışlardır; yani, bölgemdeki yumurta
sektörü yüzde 50 kapasiteyle çalışmaktadır. Ancak, şu da bilinmelidir ki,
sektörün sıkıntıları, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin ötesinde, 1998
yılında başlamış ve netice itibariyle de araştırma komisyonu oluşturulmuştur;
yani, problem, bugüne değil, geçmişe şamil temel sorunlardan kaynaklanmaktadır.
Bunları, Yüce Heyetinize, ana hatlarıyla, kısaca arz etmek istiyorum. Yumurta maliyetleri: Yumurta maliyetinin yüzde
70'lik kısmını yem oluşturmaktadır. Bunun sebebi de, yemi oluşturan hammaddelerin
önemli kısmının tabanfiyat politikası çerçevesindeki mallardan oluşması ve bir
kısmının da dolara bağlı olarak yurt dışından geliyor olmasıdır. Ülkemizde,
sübvansiyonlar, muhakkak surette, doğrudan ürün desteği şekline çevrilmelidir.
Böylelikle, hammaddelerimizi, dünya fiyatlarıyla almış olacağız. Finansman durumu: Üreticilerimizin Ziraat
Bankasına olan borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlanmalı ve yeni finansman
kullanmaları temin edilmelidir. Ziraat Bankasının mevcut uygulaması, üreticinin
geçmiş borçlarını ödemesi için yeterli olmamaktadır. Devletin, vergi ve Bağ -
Kur alacaklarına uyguladığı sistemin, üretici borçlarına da uygulanması
gereklidir. İhracat durumu: Yumurta
sektörü açısından önemli bir konudur ihracat. Yumurtada fiyatlar düştüğü zaman,
ihracat fiyatları, yumurtanın taban fiyatı olmaktadır. İhracat kapılarının açık
tutulması, bu yönüyle önem arz etmektedir. İhracata destek verilmesi halinde,
boş olan tesislerimizde de faaliyete başlanmış olacaktır. Türkiye'de salgın hayvan
hastalıkları durumu: Avrupa Ekonomik
Topluluğuna girmeye çalıştığımız şu günlerde, özellikle şap, veba ve kuduz
hastalıklarının ülkemizde görülmesi, hayvansal ürünlerin ihracatını
engellemektedir. Bu konuda ciddî bir devlet politikası oluşturulmalıdır. Yumurta ürünleri ve
üretim teknolojisine teşvik verilmesi lazımdır. Ülkemizde halen, yumurta,
kabuklu olarak kullanılmaktadır. İleri teknoloji ürünü olan likit yumurta ve
toz yumurta üreten tesislerin yapımına teşvikler gündeme getirilmelidir. Yumurta tüketiminin
artırılması: Ülkemizde yumurta
tüketiminin her gün azaldığı bir gerçektir. Bu konuda, yumurtanın gıda
özelliğinin topluma iyi anlatılması gerekmektedir. Bütün dünyada kişi başına en
az 200 adet olan yumurta tüketimi, ülkemizde 100 adetten aşağı inmiştir.
Sektörün reklam yapacak gücü yoktur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından,
temel gıda maddeleriyle ilgili, bilimsel niteliği olan reklam kampanyaları
düzenlenmelidir. Yumurtada uygulanan Katma
Değer Vergisinin durumu: Yumurta, karma yem ve
beyaz etin toptan satışlarında uygulanan KDV oranının yüzde 8'den yüzde 1'e
indirilmesi, haksız rekabetin ve belgesiz satışın önünü kesecektir. Tarımsal üretici
birliklerinin kurulması çok önemlidir. Ülkemizde tarımsal üretimin her kolunda
programsız bir üretim söz konusudur. Tarımsal üretimin bir program dahilinde
yapılabilmesi, ancak taslağı hazır olan üretici birlikleri yasa tasarısının
hayata geçirilmesiyle mümkün olabilecektir. Böylelikle üretim, üretenlerin
kararıyla yeteri kadar yapılacak ve ülkemizin kaynakları boşa harcanmamış
olacaktır. Bir de ürüne isabet eden yem iadesi vardır. Tarımsal üretimin hayvancılık
koluyla ilgili üretim yapan üreticilere, üretimlerinde kullandıkları yemin,
belgeli ürün satışına isabet eden kısmına olmak üzere, iade uygulaması şeklinde
destek sağlanması gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yukarıda arz ve izah etmeye çalıştığım konular, oluşturulan
Meclis araştırması komisyonunda etraflıca değerlendirilerek gerekli tedbirlerin
alınmasına çalışılmıştır; ancak, bu tedbirlerin kâfi olduğu kanaatinde değilim.
Bu itibarla, gerek seçim bölgem olan ve yumurta üretiminin takribi yüzde 40'ını
elinde tutan Çorum yumurta üreticileri ve gerekse ülke bazındaki üreticilerimiz
adına, Yüce Heyetinizden bu sektöre ve bunun, hayatî önem taşıyan sorunlarına
sahip çıkarak tez elden acil tedbirlerin alınmasının gerekliliğine inanıyor, bu
duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, önerge sahibi
Ahmet Derin Beyefendiye Cenabı Allah'tan acil şifalar dileyerek tez elden aktif
çalışmalarıyla aramıza katılmasını temenni ediyorum. Tekrar saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, çok
teşekkür ediyorum. Şimdi, hükümet adına,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp konuşacaktır. Buyurun Sayın Bakanım.
(MHP sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ahmet
Derin ve arkadaşları tarafından, yumurtacı işletmelerin, yani, yumurtacı kümes
sahiplerinin içinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili Meclis araştırması komisyonu
kurulması ve hazırlanan rapor ve burada yapılan konuşmalarla ilgili hususlara
açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Ahmet Derin'e,
Cenabı Allah'tan acil şifalar diliyorum. Bu komisyonun kuruluşunda Komisyon
Başkanlığını uzun süre yapan ve çok değerli çalışmalar yürüten, çok değerli
meslektaşımız ve aynı üniversitede beraberce de olsa öğrencilik yaptığımız
Sayın Turan Bilge'yi rahmetle anıyorum; ailesine, tekrar başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yumurta üreticilerinin sorunlarını, tarımın, yani çiftçilerin,
üreticilerin temel sorunlarından ayırt etme imkânı yoktur; çünkü, bunlar, bir
bütündür. Tarım dediğimiz zaman, tarım, tarla bitkilerini, hayvancılığı, su
ürünlerini, bunların tümünü birden içerisine alan bir sektördür. Tarımın uzun
yıllar çözülemeyen meseleleri, problemleri, tabiî ki tavukçuluğa da
yansımıştır. Şimdi, tavukçuluğun,
dolayısıyla bunun içerisinde de yumurta üreticilerinin temel meselelerini dört
madde altında toplamamız gerekli. Birincisi, üretimle ilgili meseleler,
sorunlar; ikincisi, işleme, değerlendirme, muhafazayla ilgili sorunlar;
üçüncüsü, pazarlama, satışla ilgili sorunlar; dördüncüsü ise, bu üçünün
ihtiyacı olan finansman sorunlarıdır. Şimdi, üretimle ilgili
meseleleri, burada değerli konuşmacıların da belirttiği üzere, şu şıklar
altında toplamamız gerekli ve buna göre de, hükümetimizin çözüm üretmesi ve
geleceği de bu yönde planlama mecburiyetimiz var. Birincisi, damızlık, yani
kaliteli, yüksek verimli damızlık sorunu; ki, konuşmacılar, bunun üzerinde
özellikle durdular. Şimdi, damızlık
meselesinde... Bugün, Türkiye'de tavukçuluğa, tarım içerisinde gelişmiş bir
agro endüstri, bir tarım endüstrisi diye bakıyoruz; ancak, ne yazık ki, halen
bu ülke damızlık ana materyalini dışardan ithal etme mecburiyetinde; yani,
dışarıdaki üreticilere bağımlıyız, birkaç tane firmanın kontrolü altındayız.
Eğer dünyadaki birkaç tane firma "ben artık Türkiye'ye civciv
vermiyorum" dediği an, Allah vermesin, Türkiye'de tavukçuluk biter. 2001 yılına gelmişiz,
2000 yılına gelmişiz... Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görevini 1999 yılında
devraldım. 1999 yılının haziranında geldiğimizde, tavukçuluğun asıl meselesi
olan damızlık meselesi hallolmamıştı. İşte, geçen sene, dünyada bu kolda
gelişmiş, kendisini ispatlamış bir şirketle, uluslararası bir şirketle,
Ankara-Kalecik'te dünyanın en modern bir damızlık civciv üretimi tesisini
kurduk. Şimdilik civciv ithalatından kurtulduk; ama, hâlâ damızlık yumurta
ithal etme mecburiyetindeyiz. Türkiye, muhakkak surette, biyoteknolojiye,
genetik mühendisliğine girerek, kendi damızlığını üretmelidir ve ürettiğinin
yanında, dışarıya da ihracat yapabilmelidir. Şimdi, tavukçuluğun
meselelerini konuşurken, ana meselesi olan, 60'larda, 70'lerde, 80'lerde,
90'larda hâlâ damızlık meselesini halletmemişiz. Biz, bu meseleden başlama
mecburiyetindeyiz. Üretimde ikinci mesele
yem meselesidir. Tavukçulukta masrafların yüzde 80'i yemdir. Bu, yumurtacıda
yüzde 70'e düşer, etçide yüzde 80-82'yi bulur. Çok değerli
milletvekilleri, bugün, ekonomik kriz içerisinde bulunan Arjantin'den soya
küspesi ithal ederek, soya fasulyesi ithal ederek, mısır ithal ederek, burada,
yumurta tavukçuluğu yapmak akıl kârı değil ki. 100 birimlik -fiyat olarak-
yemin, 80 birimini ithal ediyor Türkiye. 1999 Haziranında devraldığımız rakamı
söylüyorum; Türkiye'de mısır üretimi -mısır olmadan tavukçuluk olmaz, yumurta
üretimi yapılamaz, et üretimi yapılamaz- 1 200 000 tondu. Bu kadar ekonomik sıkıntıya
rağmen, Tarım Bakanlığının çalışanlarını araziye götürerek, köylümüze ulaşarak,
iftiharla söylüyorum -Bakanlık çalışanlarına teşekkür ediyorum- 2 200 000 tona
çıkardık. (MHP sıralarından alkışlar) 1 200 000 tondan, 2 200 000 tona çıkardık.
Yetmez... Hedefimiz, 6 000 000 ton mısır üretmektir. Hâlâ, biz, dışarıdan 1 000
000 ton ithal ediyoruz. Amerika'dan mısır ithal etmekle, burada, tavukçuluk
yapılmaz. Onun için, meselenin esasını konuşmamız lazım. Soya fasulyesi... Soya
olmadan, soya küspesi olmadan, soya yetiştirmeden bir ülkede, tarımda, ancak,
köylünün iyi niyetini sömürürsünüz, başka hiçbir şey yapamazsınız. Sayın Doğru Yol Partisi
temsilcisinin söylediği rakamı, tekrar, düzeltmek istiyorum. Hüsnü Yusuf Gökalp
olarak, hiçbir zaman pancarın içerisinde 18 kilo şeker var demedim. Pancarın
içerisinde... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - 100 kilo pancardan 18 kilo... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Kamıştan da şeker elde edilir demedim; çünkü,
siz, yıllarca kamıştan şeker elde edildiğini zannediyordunuz Türkiye'de; öyle
öğretmişti hocalarınız size. Şimdi, ben doğrusunu sana tekrar söylüyorum.
Pancarın içerisinde... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Televizyonda gösterdiler; sizin sesinizden duyduk dünkü tarım
toplantısında... Yapmayın!.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - İyi dinle... Not tut,
not... Not tut, okuyacaksın bunları... Yaz bunları oraya, okuyacaksın... (MHP
sıralarından alkışlar) Çünkü, dersi yanlış yerden aldın; şimdi, dersi benden
alacaksın. İyi öğren... (MHP sıralarından alkışlar) Pancarın içerisinde yüzde
16 şeker vardır; bölgelerine göre yüzde 13'e düşer. İçerisinde yüzde 16 şeker
olan pancardan fabrikasyon sonucunda 13 kilo şeker elde edersiniz; benim
söylediğim budur. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Yani, televizyon da bunu söyledi. 13 olmuş, 18 olmuş önemli değil
Sayın Bakan! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Televizyondan öğrenmeyeceksin, benden
öğreneceksin, benim kitaplarımı okuyacaksın... (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Pancar parasını söyleyin, pancar! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Benim kitaplarımı okuyacaksın. Sen yanlış kitap
okuyorsun, benim kitabımı okuyacaksın! İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Hâlâ pancarın fiyatı açıklanmadı; bırakın bu demagojiyi!.. BAŞKAN - Arkadaşlar,
sakin... Dinleyelim... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Bu demagojiyi bırakın siz! Pancar fiyatları hâlâ açıklanmadı onu
soruyoruz biz. 13 olsa ne olur, 18 olsa ne olur!.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1960'ların... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Neyse, millet de size öğretecek!.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi hepsini söyleyeceğim. Çözüm önerilerini ve
çözdüklerimizi söyleyeceğim: 1960'ların ihmali, 1970'lerin ihmali, 1980 ve
1990'lardaki yanlış uygulamaların, ki, ben söylemiyorum, DSP temsilcisi Sayın
Gaffar Yakın'ın 10 dakika önce konuştuğu cümle aynen şu: "1980 sonrasında
Türkiye'de bazı konularda gelişmeler ve dönüşümler yaşanmıştır -özellikle
finans ve bankacılık konusunda- ama, tarıma hiç el atılmamıştır, tarımda hiçbir
şey yapılmamıştır, tarımda altyapı oluşturulmamıştır." Sayın DSP
temsilcisinin bu söylediği doğru ve zaten doğru söyledi diye, veteriner
profesörümüz de oradan tasdik ediyor. Yine, Anavatan Partisi Sayın Sözcüsü de
konuşmasında "yıllarca popülist politikaların sonucudur tavukçuluğun
geldiği bu durum" dedi; kendisine de canı gönülden katılıyorum. (MHP ve
DSP sıralarından alkışlar) Evet, yıllarca uygulanan popülist politikaların,
yanlış politikaların, "kim (X) ürününe 5 000 lira veriyorsa ben 10 000
lira vereceğim" diyen felsefenin sonucudur bu. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri alkışlar) Şimdi bakınız, çok
Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Türkiye gibi bir ülkede soya
fasulyesi olmadan tarım olmaz, yağlı tohumlu bitkiler olmadan tarım olmaz.
Türkiye, dışarıya verdiği en fazla dövizi, petrolden sonra, yağlı tohumlu
bitkilere ve bitkisel yağa veriyor. Bu "(X) ürününe 5
000 lira kim veriyorsa, ben 10 000 lira fazla vereceğim" diyenler, Türk
köylüsüne mısırı verseydi, soyayı verseydi, kanolayı verseydi, ayçiçeğini
verseydi, yem bitkisini verseydi, şimdi ne tavukçunun hali böyle olurdu ne
buğday üreticisinin hali böyle olurdu.(MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Türk
tüketicisi de, benim okula giden çocuğum ve benim pazara giden insanım da, alım
gücü içerisinde süt alabilirdi, alım gücü içerisinde yumurta alabilirdi; ama, süttozunu
Amerika'dan ithal et, kasaplık hayvanı Avrupa'dan ithal et, tereyağını
Hollanda'dan ithal et, muzu dışarıdan ithal et... İşte, bunları ithal ettikçe,
tüketicinin hali böyle oldu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bakınız, soya fasulyesini
söylüyorum ve bunu söylemeye devam edeceğim, Yüce Meclisin çatısı altında
söylemeye devam edeceğim; çünkü, şu anda tavukçular da bizi izliyor, yumurta
üreticileri de bizi izliyor, köylüler de bizi izliyor. Soya fasulyesinin
içerisinde, 100 kilogramında 18 kilogram yağ var. Bugün, en pahalı olan gıda
ürünlerinin başında yağ geliyor. Yani, pancarın 100 kilogramını alıyoruz,
fabrikasyon işlemlerden geçiriyoruz, 13 kilogram şeker elde ediyoruz. Soya fasulyesinin
100 kilogramından 18 kilogram yağ elde ediyoruz, 39 kilogram da protein elde
ediyoruz. Bu proteinler ne; gidip Arjantin'den, Brezilya'dan, Amerika'dan ithal
ettiğimiz, döviz verdiğimiz, yılda 600 000 000 dolar döviz ödediğimiz küspe,
protein. Bu protein olmadan ne süt elde edilir ne et elde edilir ne de yumurta
elde edilir. Şimdi, Türkiye'deki
rakamı söylüyorum: Tarım Bakanlığı çalışanlarının, bizden önceki bürokrat
arkadaşlarımızın, çalışanların, sayın bakanların katkısıyla soya fasulyesi
üretimini 400 000 tona çıkarmıştık, birileri geldi, meşhur bir koalisyon
zamanında... HASAN GÜLAY (Manisa) -
Söyle söyle... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Meşhur bir koalisyon zamanında, Sayın Yalım
Erez'in Sanayi ve Ticaret Bakanı olduğu zamanda, 400 000 ton olan soya
fasulyesi üretimi, 35 000 tona indirildi. Soya fasulyesi olmadan, hayvancılık
olmaz, tarım olmaz. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, tabiî ki, Türk köylüsü şekerpancarı üretecektir, Türk köylüsü
tütün üretecektir; ama, soya fasulyesi üretmeden, mısır üretmeden, yem bitkisi
üretmeden, hayvancılık nasıl olur?! İşte, tavukçuluğun birinci meselesi üretim;
bir, damızlık; iki, yem. Yemde ne yaptık; yemde -mısırı söyledim- soya
fasulyesine prim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk defa, bizim bakanlığımız
döneminde gündeme getirildi. 1994'te, prim verilen ürün, yalnız ve yalnız pamuktu;
1998'de, prim verilen ürün, yalnız ve yalnız pamuktu. Ben geldikten sonra, 57
nci cumhuriyet hükümeti geldikten sonra, dedik ki, soya fasulyesine prim
verelim. Soya fasulyesine prim verince ne olur; tavukçuluğa hammadde çıkar, yem
çıkar, sığırcılığa hammadde çıkar. Ne olur; yağ sanayiine yansır. Ne olur;
tüketicimize, kendi insanımıza yansır. İlk defa, ayçiçeğine ve kanolaya prim
verelim dedik ve bu primleri, 1999 yılı ürünü için, 2000 yılı ürünü için
verdik. Bu sene de, yine, Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme
Kurulumuzda karar alarak, 6 Kasım 2001 tarihinde yayımlanan kararnamede, bu
ürünlere prim verilmesini, Tarım Bakanlığının tüm gayretleriyle sağladık.
Ancak, sonradan, bazı tartışmalar oldu. Yine, biz, kendi rakamlarımızı,
dünyanın gerçeklerini, uluslararası kuruluşlar ile IMF ve Dünya Bankasıyla tartışabildiğimiz için,
bu ürünlere, bu beş ürüne prim devam edecektir. Mesela, kanola için söyleyeyim;
kanolanın 1997 yılındaki üretimi, yalnız ve yalnız 10 ton. Kaça çıkardık; 600
tona. Şimdi, ben, kalkıp da, kanola üretiminde 60 kat artış yaptık desem, iyi
olmaz. 10 tondan 600 tona çıkarmışız; ama, burada, mantalitemizi ortaya
koyuyoruz. İkincisi, işleme ve
muhafazadaki problemler. Yem için aldığımız tedbirleri söyleyeyim, ondan sonra
işleme ve muhafazaya geçeyim. Yem için şunu... Bu primler yanında, mısırı
artırdık. Bir de, mısırdaki... Kendi yerli üreticimizin mısırı satıldıktan
sonra, mısırın fonunu düşürdük Toprak Mahsulleri Ofisi olarak. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, birkısım arkadaşlarımız, AK Parti sözcüsü "buğday ve mısır
fiyatları dünya fiyatlarının çok üzerinde" dediler. İyi, bunu bütün
köylüler dinlediler. İnşallah, tenakuza düşmüyorsunuz. İşinize geldiği zaman ucuz
diyorsunuz, işinize geldiği zaman yukarıda diyorsunuz. Evet, buğday ve mısır
fiyatları dünya fiyatlarının üzerinde; ancak, biz, buğdayı ve mısırı,
tavukçumuza, yem sanayicimize vadeli olarak veriyoruz, Türk parası üzerinden
vadeli olarak veriyoruz. Böylelikle, ona, enflasyonu üzerine bindirmeden, dolardaki
artışları üzerine bindirmeden, vadeli olarak veriyoruz ve vadeli satışlar da,
yine, son iki senede başladı. Bizim kendi üreticimiz...
Niye mısırın fiyatını yüksek tutuyoruz; mısırı, artık, Türk Milleti ithal
etmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mısır ithal edecek, inek ithal
edecek, süttozu, tereyağı ithal edecek diye... Yani, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, süttozu ithalatı için döviz mi aramalıdır?! İşte, bizim, karşı
durduğumuz bu. Kendi üreticimizin mısırı pazarlandıktan sonra, mısırın fonunu
yüzde 45-50'lerden yüzde 20'lere indiriyoruz. Yine, satın aldığımız yemlik buğdayı
da, özellikle üreticilerimize, tavukçularımıza, yumurtacılarımıza, etçilerimize
daha ucuza veriyoruz. Sayın İlyas
Yılmazyıldız'ın bir önerisine yüzde yüz katılıyorum. Ben, bu raporun her
kelimesine katılıyorum ve Tarım Bakanlığı olarak, kendi yetkimde olanların
hepsini uygulamaya aktardım. Özellikle üzerinde durulan yemde KDV: Yemde KDV'nin
düşüşünü, ben, bugün, burada söylemiyorum. Yemdeki KDV'nin düşmesi gereğini ve
temel gıda ürünlerindeki KDV'nin düşmesi gereğini, 1999 yılı içerisinde
götürdüm. Eğer, yemdeki KDV yüzde 8'den yüzde 1'e düşürülürse, bugün,
Türkiye'de üretilen fabrika yemi 11 milyon ton, ancak kayıt altında olan 5,5
milyon ton. 5,5 milyon ton yem kaçak üretildiği için -elektriği kaçak, işçisi
kaçak, girdisi kaçak- bu KDV'leri hesap ettiğim zaman, devletin kasasına giren
KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirdiğimiz zaman -özellikle Sayın Gaffar Yakın
da üzerinde çok durdu, Sayın ANAP sözcüsü üzerinde çok durdu- devletin geliri
de artıyor. Şimdi, buradan benim teklifim şu: Sayın Başbakanıma tekrar buradan
arz ediyorum; DSP Grubu düşmesini istiyor, ANAP Grubu düşmesini istiyor,
teklifi ben götürdüm, Sayın Başbakanımıza ve hükümetimize buradan arz ediyorum,
grup başkanvekillerinin de takdirlerine arz ediyorum; çünkü, iki sene önce
götürdüm. Evet, bu KDV'nin düşmesinde yarar vardır. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Niye düşmedi Sayın Bakan? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Niye düşmediğini bilemem. Ben, benim tarafımdan
düşmesini istiyorum. Sayın DSP sözcüsü
-burada, ben, parti adları vermek istemiyorum tabiî ki- "bürokrasiyi
aşamıyoruz" dedi. Bürokrasi de 60'dan, 70'den, 80'den, 90'dan beri gelen
bürokrasi. İnşallah, 21 inci Dönem Meclisimiz bu bürokrasiyi azaltıyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Bakan, bu arada, Derviş'e de arz ettiniz mi?_ Asıl önemli olan o. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Benim muhatabım Bakanlar Kuruludur. Değerli arkadaşlarım,
işleme ve muhafazayla ilgili sanayicilerimize, kümes sahiplerine karşı birkısım
yanlış -sataşma demeyeyim de- bilgilendirme oldu. Türkiye'de her kümes Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının denetimindedir, kontrolündedir. İddia ediyorum,
Türkiye'de her kümeste üretilen ürünler sağlıklıdır. Hayvanlarımıza biz, et,
kemik, balık unu yedirmiyoruz. Bizim kümeslerimiz sıfırdan, başlangıçtan en
sonuna kadar sağlıklıdır, Avrupalılarınkinden çok sağlıklıdır. Bundan hiçbir
korkunuz, endişeniz olmasın Sayın İlyas Yılmazyıldız. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Benim endişem yok, Avrupa Birliği onay vermiyor Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Kesimhanelere gelince: Türkiye'deki tüm
kesimhaneler, özellikle tavuk kesimhaneleri, hijyenik ve teknolojik altyapı
açısından Avrupa'dakilerden geri değil, çoğu, Avrupa'dakilerden daha öndedir;
ancak, bazı kesimhanelerin -ki, bunlar daha ziyade, tavuk kesimhaneleri değil,
kırmızı et üreten kesimhaneler- altyapıları iyi değildi. Yalnız, burada şikâyet
etme hakkına siz sahip değilsiniz. 1995 yılında çıkarılan ve bu kesimhanelerin
teknik ve hijyenik altyapısının geliştirilmesiyle ilgili olan maddeyi, geldik,
biz uygulamaya koyduk. 800'den fazla kesimhaneyi o gün için kapattık,
altyapısını geliştirdik ve bugün, kesimhaneler de modern bir şekilde çalışıyorlar.
Bize, Avrupa Birliğinin
önerisi şuydu: "Her kesimhaneye, tavuk kesimhanesine -tavuk ihraç
edebilmemiz için- bir hükümet veterineri koymanız lazım." Her kesimhaneye
hükümet veterineri yetiştiremiyoruz, koyamıyoruz -24 saat orada olacak- tayin
edemiyorsunuz oraya. Kadro istiyoruz, kadro alamıyoruz. Bunun üzerine ne
getirdik -bu da bir derstir, okursanız belki lazım olur bir gün- akredite
veteriner hekimlik sistemini getirdi; yetkilendirilmiş veteriner hekim... Aynı,
Avrupa'daki gibi, Amerika'daki gibi. Hani, bizim yeminli malî müşavirlerimiz
var ya, onun gibi; yetkilendirilmiş veteriner hekimlik... Veteriner
hekimlerimizi, boşta gezen, iş bulamayan veteriner hekimlerimizi veya bu
şartlarda çalışmak isteyen veteriner hekimlerimizi kursa tabi tutuyoruz, onlara
belge veriyoruz, tayinlerini yapıyoruz, maaşlarını devletten alıyorlar. Aynı
Amerika'da, Avrupa'da veya diğer
ülkelerde olan sistem gibi; ama, onlardan kopyalamış değiliz. Bu, bizim kendi
geliştirdiğimiz... Onlardaki de bize benziyor; paraları firma tarafından
ödeniyor... Mesela, Banvit'i söyleyeyim: Banvit'te 25 veteriner hekim
çalışıyor. 25 veteriner hekimi Banvit zaten çalıştırıyor. Bırakınız, bunun 15'i
normal veteriner hekim olsun, 10'u da yetkilendirilmiş olsun. Maaşını yine
Banvit verecek -firmayı örnek olarak söyledim, diğer firmalar da- ama,
yetkilendirilmiş veteriner hekim olacak, devlet adına oraya damga basacak.
İşte, Avrupa Birliğiniz bizden istediği bu idi. BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süreniz 3,5 dakika geçti, sözünüzü kesmek istemedim... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 3 dakika içerisinde toparlayayım. BAŞKAN - Süreniz 3,5
dakika geçti diyorum; sonuçlandırırsanız sevinirim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Pazarlamayla ilgili,
yani, işleme, muhafazayla ilgili olan -özellikle bu kısmı biraz daha hızlı
geçmek istiyorum- problemler şu: Değerli arkadaşlarım,
Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak göreve başladığımızda Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının pek çok dairesi içerisinde bir pazarlama ve dışticaret
koordinasyonu dairesi yoktu. Ürettiğimiz ürünleri çeşitli ülkelere eğer pazarlayamamışsak,
sokamamışsak, bunda da, yine, yılların ihmalini aramak lazım. Bir pazarlama ve
dışticaret koordinasyonu dairesi oluşturarak... Bizim bu pazarlara
girmemizde, özellikle, karşımıza, sağlık sertifikasını, veteriner belgesini
ileri sürüyorlardı. Bu konuda çok aşama kaydettik. Geçen hafta İstanbul'da,
Avrasya veteriner genel müdürleri toplantısını yaptık. 18 ülkenin veteriner
işlerinden sorumlu olan genel müdürlerinin yanında Dünya Bulaşıcı Sağlık Örgütü
Direktörünü de getirdik İstanbul'a ve İstanbul'da 2 gün toplantı yaptık;
Türkiye'nin şartlarını ayrıntılı şekilde tartıştık, dünyanın şartlarını tartıştık.
18 ülkenin veteriner genel müdürlerinin ve Dünya Bulaşıcı Sağlık Örgütü
Direktörünün sonuçta bize söylediği şudur: "Biz, Türkiye'nin bu kadar
geliştiğini görmekten, yerinde incelemekten dolayı memnun olduk" Bu tip
altyapılar, 1980'lerde 1990'larda oluşturulmalıydı. Pazarlamada, şu anda,
bizim meselemiz, Yumurta ve tavuk eti üreticinin meselesi şu... Hatta buradaki
problem tavukçunun problemi değil; bizim meselemiz, ürettiğimizi satamamak,
ürettiğimizi ihraç edememek. Yani, buradaki meseleyi, tavukçunun sorunları
diye, yumurtacının sorunları diye konuşmak biraz yanlış oluyor. Belki de, bu
komisyonun adının şöyle olması lazımdı: Tavukçunun ürettiğini, yumurtacının
ürettiğini satamama komisyonu. Suç bizde değil, suç Tarım Bakanlığında, tavukçularda,
çiftçilerde değil; pazarlayamama sorunu. BAŞKAN - Sayın Bakan,
rica edebilir miyim... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Hemen bitiriyorum. Bunun için de... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Akredite bakan yetiştirmek lazım herhalde. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Onları okur, bir gün öğrenir, şey yaparsın. Yine, şimdiye kadar,
ihracatta, etin tonuna, son birbuçuk yılda 175 dolar teşvik verdik; yumurtada 1
000 tanesine 7 dolar... Rakamını açıklamayacağım,
yakında göreceksiniz. Bu komisyon çalışırken ve komisyonun çalışmaya
başlamasından daha öncesi dahil, üreticilerle sekiz kez bir araya geldik. Tüm
ilgili bakanlarımızı ziyaret ettik. İhracattaki teşviki artırıyoruz. Bunu pek
fazla açıklayamıyorum. Niye; Dünya Ticaret Örgütüne atılan imzalardan dolayı
açıklayamıyorum; Dünya Ticaret Örgütüne imza atmışsınız, gümrük birliğine imza
atmışsınız, bundan dolayı bu rakamları açıklayamıyorum. Bir kısmını bu şekilde
çıkarmamız lazım. BAŞKAN - Son kez rica
edebilir miyim Sayın Bakanım. Anlaşılan, Pamukkale Üniversitesini özlemişsiniz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Son kez şunu söylüyorum: Doğrudan gelir desteği,
rahatsız olsanız da doğrudan dağıtılmaya başlandı. Köylülere bir para verip de,
bu parayı köylünün direkt cebine koyunca, siz niye rahatsız oldunuz;
yandaşlarınıza gitmedi de, onun için mi?!. Sevgi ve saygılar arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakan, size 7,5
dakika fazla konuşma hakkı tanıdım. Şimdi, iki arkadaşım, Sayın İlyas
Yılmazyıldız ve Sayın Musa Demirci'ye bu 7,5 dakikayı bölüştüreceğim ki, adalet
tesis olsun. Buyurun Sayın
Yılmazyıldız; yerinizden, kısa... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Bakan kürsüden... BAŞKAN - Hayır efendim,
hayır... Yerinizden... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Efendim, yalnız Sayın Bakan kürsüden... BAŞKAN - Efendim,
yerinizden. Bunun tartışılacak bir şeyi yok. Benim ek konuşma hakkı vermem
bile, anlayışla karşılamanız gereken bir husus. Buyurun. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakan konuşmasından
anlaşılıyor ki, bizim ifade ettiklerimizi anlamak istemiyor; zaten Türkiye'deki
çiftçiyi de anlayamıyor. Benim Sayın Bakanın bilgilerine itirazım yok. BAŞKAN - Yeni bir cevap
hakkı doğurmasın Sayın Yılmazyıldız, olur mu? İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Doğursun önemli değil, hiç önemli değil. Biz, ömür boyu
öğrenmekten de hiç üzülmeyiz; eğer birinin bize bir şey öğreteceği varsa,
memnun oluruz. Ben, o ifadeleri televizyonda... Ben, o konulara girmek istemedim,
Sayın Bakanın çiftçileri nasıl ağırladığına uyguladığı politikalardan dolayı;
ancak, bir televizyon kanalındaki ifadesine atıfta bulundum. BAŞKAN - Demek ki, başka
anlamda söylemiş. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Tamam. 13 veya 18 kilo olmasının
da bir önemi yok, oran da önemli değil; asıl -bir şey söylüyorum- şu pancarın
parası ne olacak? Çiftçi bunu soruyor; bu konuda bir şey söylemiyor; yani, işin
özüne dokunmuyor. BAŞKAN - Neyse... Konu
yumurta üreticileriydi. Onun için, pancar işini... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Yine, Sayın Bakan şunu yaptık, bunu yaptık diyor. Sadece benim
ilimde, yani, Balıkesir'de üç dört tane büyük beyaz et üreticisi var; yumurta
üretimi önemli miktarda. Bunlar Avrupa'ya ihraç edemiyorlar. Niye; çünkü,
Avrupa'dan gelenler gerekli sertifikayı alamıyor. Bunu söylüyorum. "Onu
yaptım, bunu yaptım..." Ne olacak. Yapmışsın, netice yok. BAŞKAN - Peki. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Yani, önemli olan Sayın Bakanın "ben bunları çok iyi
biliyorum" demesi değil, önemli olan uygulamalarıyla millete bunu
göstermesi. Sağ olsun, Sayın Bakan, üç yıla yaklaşan Bakanlığı döneminde tarımı
tasfiye etti, çiftçiyi tasfiye etti. Biz, kalkıp da bu desteklemelerden
rahatsız olmayız; tam aksine... Çiftçi yok canıyla, cebinde olmayan parayla bu
doğrudan desteklemeye alacağım diye bir sürü para harcadı, hâlâ bu paralar
ödenmiyor; ne zaman ödenecek? 2001 yılı sonu... Vatandaş telefon ediyor
"tarım krediye olan borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz..." Balya
Yaylacık'tan biri aradı şimdi; "onbeş gün içinde ödeyin" diye Bağ-Kur
yazı yazmış. BAŞKAN - Şimdi, Sayın
Bakanın kendi sorumluluk alanı dışındakileri de ona yüklemeyelim. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Büyükdere'de çiftçi kuyrukta; yani, 400 000 çiftçi hapis yatmış,
500 000 çiftçi hapis kuyruğunda. Sayın Bakan bunları çözsün; yoksa, demagojiyle
varacağı bir yer yok. Millet nasıl olsa Sayın Bakana bunları anlatacaktır. Bu
vakit yakındır. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum, sağ olun. Sayın Demirci, lütfen siz
de kısa... MUSA DEMİRCİ (Sıvas) -
Sayın Başkanım, Sayın Bakanın açıklamalarında bazı noksanlıklar var;
müsaadenizle onları açıklamak istiyorum. Tavuk kesimhaneleri, 54
üncü hükümet zamanında değil, ondan önce de başlayarak gelen, Tarım
Bakanlığının çalışmaları içerisindedir. Belki, Sayın Bakanın zamanında biraz
daha iyileştirmeler getirilmiş olabilir. O bakımdan, bu, Tarım Bakanlığının
devam eden çalışmalarıdır. Soya fasulyesi üretimi,
yine ta 1980'lerden başlamak suretiyle, Türkiye'de üretilen bir mahsuldür.
Karadenizde bunun fabrikası var; Aydın'da bunun ekimi yapıldı, Adana'da ekimi
yapıldı. Yalnız, bazı yıllar pik noktaya ulaştı, bazı yıllar da düştü. Sebep; o
günkü hükümetlerin alım politikasından kaynaklandı. Bu mahsulün, bir de hasat
politikası... Hakikaten, o gün ayarlanamadığı için, Türkiye'de bunu hasat
edecek yeterli makine bulunamadığı için üretimde düşüş oldu. Şimdi, Sayın
Bakan, hakikaten, teknolojide bir iyileştirme getirdi, yükseldiyse, kendisine
teşekkür ederiz; ama, zannetmiyorum. Mısır üretimi. Hakkı
teslim etmek lazım. Şurada Sayın Bakan Hüsnü Doğan olsaydı... Sayın Bakan
başlattı ve ondan sonra da bu üretim, mısır üretimi devam ediyor; yani, ANAP
zamanında başladı. Hakkı teslim etmek lazım. "Ben yaptım, benden önce
hiçbir şey yoktu" demek bir şey kazandırmaz kimseye. O bakımdan, kendisi,
hakikaten, 2 700 000 tona çıkarmış olabilir; ama, ben de diyorum ki "1 600
000 tona çıkardım." Teşekkür ederiz... Yani, üretimi
fazlalaştırmayacaklarsa, niye oturmuşlar orada niye oturuyorlar? Bakın, Türkiye'de bir şey
oldu şimdi. Eğer, Şeker Kanunu çıkarken "tatlandırıcıların hammadesi
piyasadan temin edilir" ibaresi yerine, Tarım Komisyonunda yapıldığı gibi
"içpiyasadan" denilseydi, mısır üretimi katlanarak artacak ve şekerpancarının
da yerine geçecekti. Bunu, hükümet olarak desteklemediler. Teşekkür ediyorum, sağ
olun. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben de çok
teşekkür ediyorum. Efendim, son söz, Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'na ait. Buyurunuz Sayın
Hatiboğlu. (SP sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; bir araştırma komisyonu
raporunu genel görüşmenin şekil ve şartları içerisinde müzakere ediyoruz. Bu
müzakerenin sonunda, Yüce Heyetinizin malumu olduğu üzere, heyetiniz herhangi
bir karar alacak değil. İçtüzüğümüzün 104 üncü maddesi bunu çok açık ifade
ediyor. Meseleleri parlamentoya aktarmak, parlamentoyu meselelerden haberdar
etmektir; ama, bunun tabiî bir neticesi olmalıdır. Ben, onu arz etmek isteyeceğim.
Ancak, Sayın Başkanım, izninizle, bu Komisyonun rahmeti Rahman'a kavuşan
Başkanına rahmet diliyorum, ikinci Başkanına başarı diliyorum, sözcüsüne de
Cenabı Allah'tan acil şifa temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri,
biz, Sayın Tarım Bakanımızı üç seneye yakındır tanıyoruz. Kendilerinin avantajı
şudur: Mutlaka, haftada bir gün, iki gün, bir değerli üyeye 5 dakikalık,
tarımla ilgili gündemdışı söz temin ve tedarik edilir; sonra, Sayın Bakan
teşrif eder kürsüyü 25 dakika konuşur; ama, bir şey söylemez. (SP sıralarından
alkışlar) 28 dakika konuştu, biz de dinledik. Bakanlığına saygımızdan dolayı,
Parlamentoya saygımızdan dolayı, yönteme saygımızdan dolayı, milletimize
saygımızdan dolayı kendisini dinledik. Ha, bir şey anladık mı; anlayamadık. MEHMET TELEK (Afyon)- Biz
anlıyoruz. YASİN HATİBOĞLU
(Devamla)- Diyeceksiniz ki, bu bir yetenek meselesidir. Doğrudur; ama, ifade
kabiliyetinin bulunmadığı ortamda anlama kabiliyetinin tartışılmasına kimsenin
hakkı yoktur. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Çorum'da yumurta kaç para Sayın Hatiboğlu?! YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Ben oralara girmiyorum. Değerli milletvekilleri,
bakınız, Ziya Paşa, bizden seneler önce bunu söylemiş: "Ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbeyi
aklı eserinde." "Soya" dedik,
"mısır" dedik, "köylü" dedik, "et tavukçuluğu"
dedik, "yumurta tavukçuluğu" dedik -tam böyle de kullanılmadı; ama,
ben düzgününü kullanıyorum- et tavukçuluğu, yumurta tavukçuluğu dedik de, peki,
yani, bu insanlar, bu müstahsiller, bu üreticiler niye ağlıyorlar, niye
sızlanıyorlar, niye iflastalar?! MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum)
- Siz arzı beyan eyleyesiniz diye! İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Paraları harcayacak yer bulamıyorlar. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, DSP Grubuna mensup bir değerli arkadaşımız, Ahmet
Karan Bey geçenlerde bir konuşma yapıyordu, çok güzel bir söz... TAHSİN BORAY BAYCIK
(Zonguldak) - Erol Karan... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Düzeltiyorum efendim. Olur... Yani, Ahmet ismiyle Erol ismini mukayese
etseniz, ben, Ahmet'i tercih ederim; ama, ismi odur, saygı
duyuyorum.(Gülüşmeler) HASAN GÜLAY (Manisa) -
Zihniyet... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Saygı duyuyorum efendim, ona bir itirazım yok benim. Annesi, babası öyle
münasip görmüş, ben de saygı duyuyorum. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Annesini, babasını karıştırma... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın Karan diyordu ki... HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı)
- Karaa... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Karaa değil efendim, Karan. Karaa başka efenim. Karaa, benim ezeli ve ebedî
Adalet Komisyonu Başkanım,. O başka, onu demiyorum. Diyordu ki Sayın Karan
"Kaptan, kaptan! Dünya, senin gemiyi okyanusta götürürken hangi dalgalarla
nasıl cedelleştiğinle ilgilenmez, sahili selamete ulaştırıp ulaştırmadığınla
ilgilenir." Şimdi, tırnak içine alıp dönüyorum. Sayın Bakan, bu
anlattıklarınızla, yumurta üreticisi, et tavuğu üreticisi ve bunların
tüketicileri, sizin burada konuşup konuşup da hiçbir şey söylemediğiniz
sözlerle ilgilenmiyor. İlgisi şu: Yumurtanın ahvali, yumurtacının ahvali ne
olacak, bunu soruyor. Değerli milletvekilleri,
bakınız, bu önerge verileli -Ahmet Bey kardeşime ve birlikte çalıştığı bütün
arkadaşlara teşekkür ediyorum- tam 20 ay, Genel Kurula gelinceye kadar 20 ay
geçti. Yani, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102, 103, 104, 105 inci maddelerinin
muradı, maksadı bu mudur? 20 ay... Hadi, neyse... Oradan geldi Genel Kurula.
Bir Danışma Kurulu gördü, Genel Kurula geldi, hemen görüşülsün kararı alındı.
Kaç gün geçti biliyor musunuz; 40 gün, 40 gün. Yapmayın!.. Beyler, şu
denetimden kaçmayalım lütfen. Milletvekillerinin,
Anayasa tarafından yüklenen ve her birimizin yeminiyle teeyyüt eden bir görevi
var: Yasa yapma, denetleme. Eh, yasayı yapıyoruz, Allah kabul etsin, eğer biz
yapıyorsak, yani, Genel Kurul yapıyorsa. Biz oyluyoruz; doğrudur, biz
oyluyoruz. Eğer biz yapıyorsak, ferden ferda hangimizin kaç teklifi geldi,
görüşüldü, kanunlaştı, bana söyler misiniz; kaç teklifi? İşte bir tane,
elhamdülillah, Sayın Seçkiner'in bir teklifi var; bu askerî personelin, sivil personelin
maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili. Buna destek veriyoruz, bundan memnuniyet
duyuyoruz. İşte, bir teklif görüyoruz; onun dışındakiler tasarı. Komisyonlarda
düzeltebiliyor musunuz; hayır. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Sayın Başkan, konuya gel, konuya! YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın Halıcı, yani, bakınız, ben konunun dışında değilim; bir denetimden söz
ediyorum, denetimin önemini anlatıyorum. Şimdi, bazı doktorlar
vardır -uyanık doktorlar- İngiliz yağı içireceği hastaya, önüne bir dilim
portakal, arkasına da bir dilim portakal verir, tavsiye eder, onu arada içirir.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Allahaşkına yumurtayı anlat. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Siz, şimdi, Kuzey Kıbrıs'taki askerlerimizi öne getirdiniz, depremzedeleri de
arkaya getirdiniz, araya tütünü koydunuz, tütünü... Şimdi, Tarım Bakanı tütün
konusunda ne diyecek sırası gelince, bakalım. Değerli milletvekilleri,
bakınız, Türkiye'de 3 200 işletme, yumurta tavukçuluğuyla meşgul. 1996-1997
yıllarındaki yumurta üretimi 10 milyar adet civarında, şimdi 5,8 milyar. Şu işe
bak!.. Benim gibi eskiler hatırlayacaktır, tevafuk ile tesadüf birbirinden çok
farklı şeylerdir. Tesadüf mü, tevafuk mu, soruyorum: Niye 1997 yılında 10
milyar da, 2000 yılında 5,8 milyar? Sebep?.. Neden?.. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Tavuklar öldü de ondan. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara) - Tevafuk. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Tevafuk tabiî; çünkü, hikmeti Huda, her haliniz, her gününüz delillerle dolu;
ne zaman gelmişseniz, her şey yarıya, üçte 1'e, dörtte 1'e, beşte 1'e düşmüş.
Bu da onlardan bir tanesi. Bakınız, değerli
milletvekilleri, sektördeki, Türkiye çapında istihdam kapasitesi 4,500 000-5
000 000 insandır; bu, 10 000 ayrı işletmeye hizmet vermekte, o işletmeden
hizmet almaktadır. Bunun anlamı şudur: Bu sadece bir yumurta tavukçuluğu, et
tavukçuluğu değil, bu başka sektörlere de destektir. İstihdama katkısı vardır,
üretime katkısı vardır, beslenmeye katkısı vardır, var oğlu vardır; ancak, hep
şimdi gördüm, Sayın Bakan, Sayın Başbakana selam gönderdi, ben de saygımı
sunuyorum ve merak ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Sonuçlandırırsanız sevinirim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Bütün gruplar, yumurtada, onun girdilerinde ve üretiminde KDV düşürülsün
diyorlar. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Herkes diyor. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Herkes diyor. Tamam, muhalefet diyor, anladık; ama, sizin demenizin hiçbir
anlamı yok. Lime takulûne mâ lâ tef'alûn; yani, yapmadığınız şeyi niye
söylüyorsunuz?! (DSP sıralarından gürültüler) YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) -
Anladıysam Arap olayım! YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Beyler, kalkın deyin ki, evet, ama, ne yapalım, yapamıyoruz. Ben, şimdi, biraz latife,
ama, biraz da canım yandığı için Sayın Bakana dedim ki: Sayın Bakan, Sayın
Başbakana iki senedir arz etmişsiniz olmamış. Acaba, meseleyi, şu
müstahsillerin hatırına, o gariplerin hatırına, bizim hatırımıza, bir de Sayın
Derviş'e arz edemez misiniz? Bir de onunla görüşün bakalım. Yani, burada ciddî
bir iğneleme vardır, üzüntümü ifade ediyorum beyler. Değerli milletvekilleri,
bakın, yumurtada KDV çok önemlidir. Sayın Bakan bu işin farkında; ama, çözmesi
lazım. Bir başka şey, beslenmede
yumurta çok önemlidir. Bir zaman bir Unılever çıktı, tereyağımız gitti, Sana
yağına kaldık ve nesiller Sana yağı nesli haline geldi. Şu beslenmede bir
reklamını yapamaz mıyız, duyuramaz mıyız? BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
sonuçlandırırsanız sevinirim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Hemen bir cümlemi arz edeyim efendim. Bir kolesterol şeyi
uyduruldu, kolesterol korkusu salındı topluma; kolesterol, kolesterol...
Yapmayın!.. Bakın, ben, hukuktan
gelen bir insanım, hep delilli konuşmayı çok severim. Şu, bir rapor. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Doktor raporu mu? YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Evet, bu bir rapordur. Bir haftadır -özür
dileyerek ifade ediyorum- özellikle yumurta yiyorum, sabah yumurta içiyorum
-ama, tabiî, bu, Çorum yumurtasıdır- ve kolesterol kontrolü yaptırdım.
Buyurun... Bu işin kolesterolle filan hiçbir ilgisi yok. Bu bahaneyi bir tarafa
bırakın. NESRİN ÜNAL (Antalya) -
Yumurta kolesterol yapmaz. MEHMET TELEK (Afyon) -
Yumurta kolesterol yapmaz; Sayın Hatiboğlu yapma, boşuna söylüyorsun. BAŞKAN - Efendim,
sonuçlandırabilir miyiz... Lütfen... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Evet, kolesterol yok. Özellikle, Çorum yumurtasının hali budur. Sayın Bakan, efendim,
teşekkür ediyorum, umuyorum... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
size çok teşekkür ediyorum. 3 dakikayı... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Hemen bitiriyorum efendim. İnsanlar önce yaparlar,
sonra söylerler; ama, hadi, Sayın Bakana izin verelim, önce söylemiş olsun,
sonra yapsın bekleyelim. Saygı sunuyorum efendim. Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler, sağ
olun. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum)
- Çorum'da yumurta mı var, Erzurum'a gel de kaz yumurtasını gör sayın başkan. (10/8) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Bakan konuşmak istiyor Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim,
böylece, gruplar ve şahıslar adına konuşmalar bitti. Sayın Bakan, sadece
yerinden bir açıklama yapma ihtiyacı içerisinde olduğunu söyledi. Daha sonra da
-elbette onu unutmuş değilim- değerli dostumuz, Komisyon Başkanımız, Kütahya
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Derin Genel Kurula bir teşekkür konuşması
yapacaklar. Bu vesileyle, ben de, Komisyon eski Başkanı Ahmet Turan Bilge
dostumuzu bir kez daha rahmetle anıyorum. Komisyonda görev yapan tüm sayın
milletvekillerine de teşekkürlerimizi, takdirlerimizi sunuyoruz. Sayın Bakan, buyurunuz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son konuşan
ve Saadet Partisi Grup Başkanvekilinin, konuşması sırasında şahsıma ve
Bakanlığıma karşı tavrının yakışıksız olduğunu, Meclis çatısı altına
yakışmadığını ifade etmek istiyorum; çünkü, kendisi, benim konuştuklarımı
anlayamadığını, anlayamamasının nedenini de, Bakanın ifade kabiliyetinin
bulunmadığını söyleyerek -ki, bunu tutanaklardan görebilirsiniz- bu şekilde
ifade etmeye çalıştı. Benim anlattıklarım, Yüce
Meclisin üyeleri tarafından net ve açık bir şekilde anlaşılmıştır. Eğer,
kendisi anlayamadıysa, bu, kendisinin anlayamama yeteneğinin olmamasından
dolayıdır. Arz ediyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
İki menfiden bir müspetin çıkacağını bilemeyen Bakana cevap verme ihtiyacı
duymuyorum. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Hayır... Anlayamama yeteneğinin olmamasından ne anlam çıkar; anlama yeteneği
var demektir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)
-. Efendim, o nereden bilsin?! Sayın Bakan, siz
profesörsünüz, değil mi? Sağ olun, teşekkür ederim Sayın Bakanım! BAŞKAN - Evet, böylece
bitirmiş olduk. Şimdi, Sayın Ahmet Derin
yerinden bir teşekkür konuşması yapacaklar. Buyurun Sayın Derin. (10/8) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 14 Mayıs 1999'da, yani, yumurta tavukçuluğunda
krizin en üst noktaya geldiği bir dönemde vermiş bulunduğum Meclis araştırması
önergesine, muhalefet partisi milletvekili olmama rağmen, iktidar
milletvekillerinin kabulüyle komisyon kurulmasına katkıda bulunan tüm
milletvekili arkadaşlarıma, rahmetli olmuş ilk Komisyon Başkanımız Abdullah
Turan Bilge Beye, şu anda gruplarını temsilen burada konuşma yapan ve
üreticileri destekleyen tarzdaki ifadelerine, hem şahsım hem üreticiler adına
sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum; çünkü, nasıl, Çorum bölgesi, Afyon bölgesi bir
yumurta üreticileri bölgesiyse, kendi bölgem de, yumurta üreticilerinin yoğun
olduğu bir bölge. Sadece kendi köyümde 100 çiftlik vardı -küçük, 2 000, 3 000,
4 000'lik- şu anda, sadece 8 adet çiftlik kalmış, hepsi batmıştır. Ne zaman
hapse gireceklerinin tarihini bekliyorlar. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Sayın Bakanın konuşmasını dinledilerse, feraha ermişlerdir. (10/8) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya)- Evet, inşallah. Bugün de çok faydalı
katkılarda bulundular konuşan grup temsilcisi arkadaşlarım. Tüm konuşanlara,
komisyon üyelerine, Bakana, gündeme alınmasında oy kullanan arkadaşlarıma,
şahsım ve üreticiler adına şükranlarımı ifade ediyorum. Hepinize teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Evet, biz de
değerli dostumuz Ahmet Derin arkadaşımıza daha bir sağlıklı günler dileğimizi
iletiyoruz. Gerçekten, hem Yüce Meclise olan saygısı; ama, daha önemlisi, hem
de Yüce Milletimize olan saygısının bir ifadesi olarak kendisi bugün bu değerli
katkıyı yaptılar. Biz de kendisine yürekten başarılar, daha daha sağlıklı nice
günler diliyoruz. Böylece, değerli
arkadaşlarım, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır. Alınan karar gereğince,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. 2. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174)
(S. Sayısı: 747) (1) BAŞKAN- Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Burada. Tasarının 1 inci maddesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 27.7.1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 17 nci
maddesinin (C) fıkrasının birinci bendindeki "merkez karargâhlarında"
ibaresi "kadrolarında" şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde söz isteyen?.. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Aslan Polat konuşacak. BAŞKAN - Saadet Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA ASLAN
POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım. (1) 747 S. Sayılı Basmayazı 25.12.2001 tarihli 41 inci
Birleşim Tutanağına eklidir. Şimdi, bu tasarı, sizin
için rahat tasarı; biraz sonra tütün tasarısı gelecek, orada, sizinle çok çok
iyi konuşacağız. Şimdi, onun için, rahat rahat dinleyin beni; hiç
heyecanlanmayın, biraz sonra, tütünde, sizi bayağı heyecanlandıracağız. BAŞKAN - Sayın Polat,
siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin; daha sonra yapacağınız konuşmayı o zaman
yaparsınız. ASLAN POLAT (Devamla) -
Tamam. Şimdi, buradaki konu,
tasarının bu maddesi, Millî Savunma Bakanlığının merkez teşkilatında çalışan
şahısların almış olduğu, merkez karargâhında çalışanların almış olduğu
ödemelerden taşradakilerin de almasını düzenlemek için getirilmiş bir madde. Şimdi, bu doğru; belki,
buna, biz itiraz etmiyoruz; ama, bir konuyu söylemek istiyorum. Bu tasarı
içerisinde İller Bankasın için de aynı konu gelmişti. Kamu bankalarında, bankacılık
sektöründe çalışan kamu personelinin almış olduğu ek ücretlerden bir bankacılık
sektörü, İller Bankasında çalışanlar da alsın denildiği zaman, bu, Plan ve
Bütçe Komisyonunda da uygun görülmedi, buraya da gelmedi. Fakat, aynı tasarıda,
Kıbrıs'ta çalışan askerlere, Silahlı Kuvvetler mensuplarına zam getirildi. Yine, aynı tasarıda,
askerî tesislerde sivil çalışanlara da zam getirildi; ama, İller Bankasındaki
mühendislerin bundan zam alması istenildiği zaman, bu istenilmedi. İşte, burada
ikileme var; ben, bu konuların üzerinde durmak istiyorum. Yoksa, bir sektörün
sivil personelinin merkezde aldığı zammı, taşradaki niye almıyor, bu da alsın
demek doğaldır; ama, bir başka doğallık daha vardır, aynı konu, bir başka
bankacılık sektöründe söylenildiği zaman niye karşı çıkılmıştır?!. Bakın, şimdi, beraber
Plan Bütçe Komisyonundayız; yani, aynen oldu, ben olayı söylüyorum, evet veya
hayır oyu verdin diye söylemiyorum. Şimdi, burada bir başka
konu daha var: Sayın milletvekilleri, mesela, bugün şu anda Plan Bütçe
Komisyonunda görüşülen bir tasarıyla Bağ-Kurluların yüzde 15 olan prim oranları
5 puan artırıldı 20'ye çıkarıldı. Hatta, gelen tasarıda her evlat için de 1
puan, hanım için 1 puan, ana-babası için 1 puan artırılarak, Bağ-Kur sigorta
primleri yüzde 15'ten yüzde 30'a çıkarılmak isteniyordu da, neyse, Plan Bütçe
Komisyonunda yoğun itiraz üzerine bu yüzde 5 olarak ilave edildi, yüzde 20
olarak kaldı sadece. Yani, şunu demek
istiyorum: Türkiyemizde binlerce işyeri kapanırken, Bağ-Kurluların, hâlâ,
sigorta primlerine şu gün biraz önce, 1 saat önce Plan-Bütçe Komisyonunda
getirilen tasarıyla yüzde 15 civarında zam yapılmak istenirken, sadece yüzde 5
zam yapılırken, yine, bugün Plan Bütçe'de şu anda konuşulan tasarıyla,
büyükşehirlerde Emlak Vergilerinin binde 2'den 4'e çıkarılması yolunda tasarı
getirilirken, yine, bugün getirilen tasarıyla bütün kamu sektörünün ürettiği mallardan
kimsenin indirim almaması üzerinde tasarı getirilirken ve sadece, bugün
getirilen, Plan Bütçede kabul edilen tasarıyla, 870-900 trilyon liralık bir
vergi -biraz sonra, belki yarın öbür gün Genel Kurula gelecektir- geri
getirilirken, her yerden vergi getirilirken, ama, sadece bir yerde
çalışanlarına -sivil olsun asker olsun- biz bunlara zam getirelim dersek,
burada hakkaniyete uyulmaz arkadaşım, bunu böyle kabul edelim. Eğer tasarruf
yapıyorsak, burada sivil-asker ayırımı yapmadan, sivil idarede, askerî idarede
çalışan ayırımı yapmadan herkese bu indirimi yapmamız gerekir. Bunu burada
söylemediğimiz zaman vazifemizi yapmış olmayız. Şimdi, bunu burada söylemiş
olalım. Sayın milletvekilleri,
yine, bir önemli konuda şunu söylemek istiyorum, lafı gelmişken: Sadece İller
Bankasında çalışan personelin değil, eğer hakkaniyete bakarsak, bütün teknik
personelin maaşı, bugün, gerçekten içler acısı durumdadır. Eğer, buna bakıyor,
bu tasarıda o İller Bankasını çıkarmayıp... Bana sorarsanız, ben o zaman da
demiştim, bütün mühendisleri, bütün teknik personeli, sırf bankada çalışanları
değil, sadece bankacılıkta çalışanları değil, Bayındırlıkta da, Karayollarında
da çalışan bütün teknik personelin maaşını normal hale getirmek zorundaydık.
Yoksa, sadece mühendisleri bir tarafa bırak, serbest çalışanlara bugün
Bağ-Kurda... Bak, siz getirdiniz, Bağ-Kur tasarısı da Plan ve Bütçe Komisyonundan
çıktı, prim oranı yüzde 15'ti, 5 artırıldı, 20 oldu, hatta hükümetin getirdiği,
belki burada ilave edilecek olan da ne biliyor musunuz; her evlat için bir puan
artırılması, eş için bir puan artırılması, ana-baba için de birer puan
artırılması... Şu anda, ödeyemedikleri sigorta primlerinden dolayı haciz gören
bütün Bağ-Kurluların prim borcunun yüzde 15'ten 30'a çıkarılmasını hükümetiniz
teklif ediyor. Bugün yine internette
vardı; 750 civarında kamu bankası şubesi kapanırken ve "kamu bankaları 8,6
katrilyon zarar etti" diye beyanat verilirken, sadece bir sektörün
durumunun iyileştirilmesi için getirilen bu tasarıyı, doğru dahi olsa, zamansız
bulduğumu belirterek saygılar sunuyorum (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Polat. Grupları adına başka söz
talebi olmadığına göre, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun
15.1.2002'den geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı... BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) 4 üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında
189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S.
Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının görüşmelerine başlayacağız. 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine
başlayacağız. 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının görüşmelerine başlayacağız. 7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Tütün, Tütün Mamulleri,
Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması İle Tütün
ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı
Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 8. - Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/888) (S. Sayısı: 777) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporu 777 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzeride
söz isteyenleri okuyacaktım; ama, söz taleplerinin hepsi gelmemiş; onun için
hepsini okuyamayacağım. Değerli arkadaşlarım,
daha önce alınan karar gereği 19.00-20.00 arası ara verme var. İsterseniz,
ilk... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Ara verelim efendim. BAŞKAN - Peki; saat
20.00'de başlayalım fikri uygunsa ara verelim.. Saat 20.00'de toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.50
(1) 777 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Açılma Saati: 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK
(Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI. -KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. - Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/888) (S. Sayısı: 777) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Gruplar adına konuşmalar
bölümüne gelmiştik. İlk olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş. Buyurun Sayın
Kabataş.(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL
KABATAŞ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz kamuoyunda
tütün yasası olarak bilinen ve tekel ve tütün üretici sistemini yakından
ilgilendiren tasarı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
Yüce Heyetiniz gündeminde bulunan tasarı, daha önce, hatırlayacaksınız, 4685
sayıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve onaylanmak
üzere, Anayasa gereği, Cumhurbaşkanlığı makamına sunulmuştur. Sayın Cumhurbaşkanının,
Tütün Kanunu olarak bilinen kanuna, 4685 sayılı Kanuna ciddî itirazları vardır
ve bu itirazlar gerekçe gösterilerek, yeniden görüşülmek ve değerlendirilmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir. Gerçekten, kanunda, geniş
bir üretici kitleyi ilgilendiren, tütün gibi, Türkiye'nin, klasik, bilinen,
neredeyse kimliği haline gelmiş bir ürünün ticaretiyle ve ona dayalı
sanayisiyle, iç alım ve satımıyla, ihracatıyla ve ithalatıyla ilgili önemli
sorunlar içeren... BAŞKAN - Sayın Kabataş,
izninizle... Değerli arkadaşlarım,
hatibin konuşmasını daha sağlıklı dinleyebilmemiz için, lütfen, biraz sessiz
olalım. Buyurunuz efendim. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Bu gerekçelerle Sayın Cumhurbaşkanı tarafından iade edilmiştir. Kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yeniden Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş, Plan ve Bütçe
Komisyonunda da, tam bir kararlılık ve mutabakatla, iade edilen kanun, Sayın
Cumhurbaşkanının itirazlarına ve ikazlarına rağmen, aynen, tek bir virgülüne
bile dokunulmadan, sadece müzakere edilmiş olmak için müzakere edilmiş ve
yeniden Genel Kurulun gündemine getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, milletvekilleri olarak,
toplumumuzda 600 000 üretici aileyi ilgilendiren bir konuda, çok temel
değişiklikleri üreticiler lehinde değil, aleyhinde hususlar içeren bir kanunu
şimdi müzakere etmeye başlıyoruz; ama, bu kanunla ilgili karar kesindir ve
verilmiştir; ama, sadece değişmeden, virgülüne dokunulmadan Yüce Heyetin kabulünden
geçecektir. Bu, önceden tespit edilmiştir, önceden tayin edilmiştir, önceden
-böyle ifade etmek istemiyorum ama- talimata dönüştürülmüştür; çünkü, bu
tasarı, IMF'nin gündeminde bir numaralı tasarıdır. IMF'nin hem geçmiş
programının, bizi bu hale getiren programının hem de yenileme hazırlığı içinde
olduğu üç yıllık stand-by çalışmasının olmazsa olmaz bir numaralı gündem
maddesidir. O nedenle, bu tasarının
hiçbir şekilde virgülüne dokunulmayacak, aynen Genel Kuruldan geçecek, Sayın
Cumhurbaşkanının gerekçeleri dikkate alınmadan anayasal süreç tamamlanacak ve
Anayasa Mahkemesi dışında bu tasarıya ilişkin hiçbir karar alma şansı
olmayacaktır. Dolayısıyla, bu akşamki
gündemimizde, üzülerek söylüyorum, bu tasarının özünde aynen, virgülüne
dokunulmadan geçirilmesi yönünde IMF programının bir alt programı olarak
müzakereler yürütülecektir. Bu hususu teyit ve tespitte yarar var. Değerli arkadaşlarım,
tütün üretimi, satışı ve bununla ilgili geniş bir sigara sanayii söz konusu
ülkemizde. İfade ettim, bu sektör, yani tütüncülük sektörü 600 000
üreticisiyle, dev yapıdaki Tekel İdaresiyle ve Türkiye'de son yıllarda önemli
atılımlar gerçekleştirmiş olan dünyanın dev sigara sektörü ve sanayicileri
temsilcileriyle yaklaşık 7,5 milyar dolarlık bir pazar oluşturmaktadır. Türk
ekonomisi içinde fevkalade önemli bir aktivitedir; toplam pazar büyüklüğü 7,5
milyar dolardır. Değerli arkadaşlarım, bu
pazarın tarafları vardır, 600 000 Türkiye'nin en güzel, en eğitimli, en temiz,
en masum, en fakir üreticisi bu pazarın tarafıdır. Hepimiz bu pazara, bu
düzenlemeye bu perspektiften bakmak zorundayız temsil ettiğimiz kitleler adına,
600 000 üreticinin varlığı, üretimini devam ettirebilirliği, bu tasarıdan
gördüğü zarar, hasar, hepimizin bu müzakerelerde birinci derece dikkate almamız
gereken husus olarak ortada durmaktadır. (DYP sıralarından alkışlar) Bu
tasarının içinde, sanayici vardır; sanayiin ana taşıyıcısı, bugünkü yapısı
içinde, Tekel'dir. Tekel, bir sanayi kuruluşumuz; özelleştirilmesi gündemdedir.
Evet, bu tasarı, bununla ilgili esasları, ayrıntıda değil ama bir şekilde gündeme
getiriyor. Bu tasarının ana başka
bir tarafı, bu 7,5 milyar dolarlık pazarın çok az sayıda yabancı sigara
üreticisi konumunda olan dünyanın tanınmış tekelleridir. İşte, bu menfaat
dengesini, bu 7,5 milyar dolarlık pazarda, bu tasarıyla şekillendiriyoruz;
herkes, bu tasarıyı değerlendirirken, taraf olduğu ilişkileri açık ve net
şekilde ortaya koymak zorunda. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, 42 ilde, 183 ilçe ve beldede tütün üretiliyor; dolayısıyla,
Parlamentoda, tütün üreticilerini temsil açısından fevkalade yoğun bir
milletvekili sayısı, dağılımı var. Dolayısıyla, ben, değerli arkadaşlarımın,
tütün üreticisi illerden gelen değerli arkadaşlarımın, Parlamentoda tütün
üreticilerini temsil ediyor olmalarının gereği açısından, konuya özenle
eğilmeleri gerektiği hususuna işaret etmek istiyorum. Bu konu, Türkiye'de,
münhasıran tütün üreticileri açısından fevkalade önemli ve 42 üretici ilin
temsilcileri, şu anda, Parlamentoda bu konuyu dikkatle değerlendirmek zorunda. Değerli arkadaşlarım,
getirilen tasarı, şüphesiz, Tekel'deki sorunlara işaret ediyor; Tekel'in stok
sorunları var, Tekel'in fiyat sorunu var, Tekel'in üretimde kalite sorunu var;
ama, unutmayın ki, bu ülkede üretilen tütünün yüzde 80'ini üreten kesimin,
üretici olarak, hiçbir sorunu yok. Dünyanın en iyi tütününü üretiyor, dünyanın
en edepli, en güzel tarım işletmeleri, tütünde, tütün sektöründe çalışıyor
Türkiye'de. Tütün bir kültür. Tütün,
aynı zamanda, bir dünya ürünü; dünyadaki bütün sigara üretiminde, yüzde 18
oranında, Türk tütünü, şark tütünü bir isim ve mutlaka kullanılmak ve mutlaka
üretilmek zorunda. Bize, doğanın ve bu üretici kitlenin verdiği çok büyük bir
nimet, çok büyük bir değer, ekonomik açıdan; ama, biz, şimdi, bu değerden
kurtulmak için, bu kanunla, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz değerli
arkadaşlarım. Ne yapıyoruz; bakınız,
1999 yılında, devlet desteklemesi olmasına rağmen, 1999 yılı enflasyonu yüzde
70, biz, tütün üreticisine, IMF programının bir parçası olarak, sadece yüzde 25
fiyat artışı verdik, 70 ile 25 arasındaki farkı üreticiden aldık. 2001 yılına
geldik, dedik ki, enflasyon yüzde 10-12. O halde, hedef enflasyona göre, tütün
üreticisine, destekleme alımlarında yüzde 10-12 fiyat artışı verelim dedik ve
verdik. Değerli arkadaşlarım, 2001 yılının enflasyonu yüzde 80-85; aradaki
farkı, Türkiye'nin bu en güzel üretici kesiminden, en fakir, en aile işletmesi
özelliği taşıyan kesiminden aldık ve onları fukaralaştırmaya devam ettik. Son
defa, tarihinde son defa devlet desteklemesi 2002 yılında yapılacak, kanuna
yazdık bunu; ama, maalesef, aynı tuzakla karşı karşıya üretici. 2001 yılı
enflasyonu yüzde 85, 2002 yılı hedefi yüzde 35; işte, şubat ayında göreceğiz,
tütün üreticisine, destekleme alımı olarak yapılacak alımda verilecek azamî
fiyat artışı yüzde 35. Yine, tütün üreticisini fakirleştirmeye devam ediyoruz. Bu rakamlara itirazı olan
varsa, çıksın -bu kürsü milletin kürsüsü- burada aksini söylesin değerli
arkadaşlarım. Şimdi, devam ediyoruz, bu
kanunla ne getiriyoruz; diyoruz ki, 2002 yılından itibaren, devlet, tütünde
destekleme alımı yapamaz. Kanunla bunu yasaklıyoruz değerli arkadaşlar. Peki, ne yapabilir
devlet, bu kanun ne getiriyor; diyor ki: Bir tarafta 600 000 tütün üreticisi,
bir tarafta 5-6 sanayici ve ihracatçı bir arada. 600 000 insanla baş başa ve
serbest piyasa sistemi içerisinde bu 5-6 alıcı firma, oturup sözleşme
imzalayacaklar 2002 yılından itibaren. Bunlar, bir yıl sonraki fiyatı
belirleyecekler, bu fiyatla üretim yapacaklar. Bu sistemin içine girmeyecek
değerli tütün üreticileri de açık artırma pazarına davet edilecek. Ürettiği
300-500 kilo tütünü traktörüne yükleyip getirecek, mezat salonunda -bu salonu
kimin oluşturacağı da belli değil- 5 alıcı ve Türkiye'nin her yerinde, 42
ilinde 600 000 üretici de açık artırmayla ürettiği tütünü satacak! Değerli arkadaşlarım,
dünyada böyle bir pazar var mı?! 5 alıcı, 600 000 satıcı ve bu pazar sistemi
içinde Türkiye'deki o güzelim tütünü üreten, o zahmetli ziraatı yapan, o
işkenceyi, o cefayı çeken insanlarımız da hak ettikleri fiyatı alacaklar; buna
inanan var mı?! Dünyadaki bu tekelci piyasa sistemi içinde, devletin her türlü
desteğinden yoksun 600 000 üretici,
kaderini iki noktaya göre tayin edecek. Birisi, üretimden vazgeçecek; zaten,
biraz yapılmak istenen bu. Yani, bu kanun, bir anlamda tütün üretiminin
tasfiyesi anlamına geliyor; çünkü, tütün üretiminde kalitede sorun yok,
olanları ayıklamak mümkün; ama, tütünde tayin edici unsur fiyattır, fiyatı, kim
ve nasıl belirleyecek? Referans ne olacak? Tekel yok, devlet yok, toplum yok,
600 000 satıcı, 5 de alıcı olacak! Eğer, buradan, bu piyasa sisteminden
üreticiyi ayakta tutacak fiyat çıkar diyorsanız, buyurun gelin, nasıl
çıkacağını burada konuşalım, tartışalım; burası yeridir. Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, çiftçinin bu mağduriyetinin bu sistem içinde artacağından hiç kuşku
yok. Peki, bu mağduriyeti giderecek düzeltici mekanizmalar var mı bu kanunda?
Bunları konuşmamız lazım... Ama, olması lazım. Gerçekten var mı? Ne diyoruz:
"Efendim, tütünde tarımsal destekleme politikaları içerisinde tütün
üreticisinin kayıplarını telafi edecek düzenlemeler yapmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir." Nedir bunlar; niçin bunları yazmıyoruz; niçin, bunları,
burada konuşmuyoruz?! Evet, olabilen bellidir
değerli arkadaşlarım. Hükümetin iki yıldır altyapısını oluşturmaya çalıştığı,
dekar başına 10 000 000 liralık doğrudan gelir desteği verilecek; o da, Dünya
Bankasından sağlanabilirse! Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de tütün üretim alanlarının
azamîsi 20 dekardır. 20 dekar tütün eken, 2-3 ton tütün üreten üreticiye dekar
başına 10 000 000 lira verebilirsek -ki, daha veremedik- 200... HİDAYET KILINÇ (İçel) -
İçel'de verilmeye başlandı. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Çok teşekkür ediyorum, nihayet başlayabildiyse... 200 000 000 lirayla
onların bir yıllık geçimini sağlarız(!) Bunun adı destek değil, sadakadır. 200
000 000!.. (DYP sıralarından alkışlar) 20 dekar tütün eken Alaçam'ın bir
köyündeki en güzel tütün üreticisine vereceğiniz dekar başına 10 000 000 lira,
yılda 200 000 000 lira eder. Bir yıl için verilecek 200 000 000 lira da olsa
olsa sadaka tanımına girer. Daha fazlasını hak ediyor, daha fazlasını verin,
bir engel yok. Burada tartışalım. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Niye vermediniz o zaman?! HİDAYET KILINÇ (İçel) -
Verelim... Verelim. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, evet, yeri burasıdır. Tütün özeldir. Tütünün,
Türkiye'de, 5 alıcısından başka alıcısı yoktur. Tütün, domates değildir,
ıspanak değildir, buğday değildir. Tütün, çok özel bir üründür. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Kanserojendir!.. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Evet, çok özel bir üründür. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Kemal Bey, anlamayanlara anlatma! KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Efendim, tabiî ki, bu tasarı, bunları getirirken, üreticiyle ilgili,
pazarda 600 000 insanla ilgili bu
kısıtlamaları getirirken, başka düzenlemeler de getiriyor. Türkiye'nin, artık,
herkesin gündeminde olan, yeniden dev bir Tütün Kurulu oluşturuyoruz. Bu
kurulun her şeyi düzenlenmiş değerli arkadaşlarım. Atanacak kişilerin,
emeklilikleri, statüleri, müsteşar statüleri, her türlü imtiyazları var; ama,
burada, tütün üreticisiyle ilgili sadece birkaç cümle var "destekleme
alımı yasaklanmıştır, fiyat da -biraz önce işaret ettiğim- sistem içerisinde
teşekkül edecektir" deniliyor; ama, Tekel'in ne olacağı, Tekel'e taraf
olan kurumların ne olacağı, Türkiye'deki sigara üretiminde yabancı kurumların
payının ne olacağı, Türkiye'nin kendi özel ürünüyle ürettiği sigara sanayiinde
hangi noktada olacağı konusunda, gerçekten, tarafları, sanayiciyi, ticareti
teşvik eden ve devletteki bürokratik yapıyı teşvik eden, kişilere, taraflara,
kurumlara çok özel düzenlemeler getirilmiştir, bunlar özenle dizayn edilmiştir;
ama, bu kanunda üretici yoktur. Varsa, teker teker bu maddeleri konuşurken
gündeme getirelim değerli arkadaşlarım. NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Siyasetçi arındırılmıştır üretici lehine. BAŞKAN - Sayın Çelebi,
lütfen... KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Fevkalade güzel(!) Siyaset, bu anlamda,
içerisinde bulunmaktan gurur duyacağımız bir konum değerli arkadaşlarım. Bizi
seçen insanlar, 42 ilde, büyük ölçüde tütün üreticileri. Onların haklarını,
onların varlıklarını, onların geleceklerini, onlarla ilgili düzenlemeleri çok
titizlikle burada irdelemek, savunmak, tartışmak, hepimiz için, siyasî açıdan
da çok özel bir görev, çok... (DYP sıralarından alkışlar) Bundan çekinmeyin. Bugünlerde birileri diyor
ki, bu popülizmi bırakın. Popülizm başka bir şey; ama, burada, göz göre göre
bir üretici kesimle ilgili getirilen ve bu sistemi tasfiye edecek kararlara
karşı çıkmak başka bir şey. Bu manada bir popülizm yapılacaksa, bunu yapmaya
hepimiz bâr olmalıyız; çünkü, siyasetin tanımında bu var. (DYP sıralarından
alkışlar) Size oy veren insanlar, hepimize oy veren insanlar, sizden, bugün
için, bu sistemde savunma bekliyor. Bu savunmayı yapmak, siyaset için bir
misyon, bu kurumda, bu yüce çatı altında hizmet verirken, bu kesime hizmet
açısından bir misyon. Gelin, artısını eksisini tartışalım. Ben diyorum ki, bu
sistem içerisinde, bu çiftçinin, bu üreticinin geldiği nokta budur. Değerli arkadaşlarım, 42
ilden temsilci arkadaşlarımız var. Diğerleri de, diğer arkadaşlarımız da
desinler ki: "Bu kanun 600 000 üretici için çok özel, çok düzenli, çok
özenli, lehte hükümler içeriyor." Varsa, biz bilmiyorsak, biz anlamıyorsak,
biz değerlendiremiyorsak, buyurun, sizler açıklayın. Bunu tartışacağız,
bunların tartışılması lazım. Sadece dinlemek değil, gerçekten karşı görüşler
varsa, bizim söylediklerimize itirazlar varsa, siz de, kendi bölgenizdeki
çiftçiler için, tütün üreticileri için, küçük, yoksul, dürüst, bu ülkede,
alnının teriyle, Türkiye'nin en zor tarımını yapan insanlar için, insanlarınız
için, seçmenleriniz için, karşı görüşleri, onların lehine olduğunu düşündüğünüz
düzenlemeleri getirin, kalkın, burada tartışalım. Yeri burasıdır; ama, hiç
birimizin, buna bir virgül koyma hakkı yok. Bunu, siz de biliyorsunuz, ben de
biliyorum; çünkü, bu karar önceden verildi. Bu karara göre de, bu kanun,
maalesef buradan geçiyor. Bize, sadece duygularımızı, sadece getirilen
düzenlemeyle ilgili gerçekleri ifade etmek düşüyor. Ben, değerli
arkadaşlarımı, tekrar, duyarlı olmaya çağırıyor ve onlara, bu kanunun,
savunulacak, üreticiyle ilgili savunulacak yönleri varsa kalkıp, oy aldıkları
seçmenler adına gelip burada savunmaları konusunda davette bulunuyorum. Gelin,
tartışalım; gelin, bu ülkenin üretiminde gerçekten altın değerinde katkısı
olan, üretimde hiçbir sorun yaratmayan, dünyanın en kaliteli üretimini yapan
üreticiyi koruyacak düzenlemeleri, onlara destek olacak sistemleri hep birlikte
ortaya koyalım, savunalım. Temennim bu... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Bağlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Ama, bu olay, siyasette, temsil eden ile geniş kitleler lehine ya da aleyhine
karar alma sistemi ile üretici kesimler, geniş kesimler arasındaki ilişkinin
yeniden değerlendirilmesi açısından fevkalade özel ve önemli bir konu, tütün
konusu. Değerli arkadaşlarımı,
temsil ettikleri geniş ve toplumun en üretken, en verimli, en canlı, en güzel
kesimi için, varsa, bu tasarı içinde savunabilecekleri noktaları tekrar gündeme
getirmeleri için, tekrar, buraya davet ediyorum. Ben, tütün üreten,
tütünle iştigal eden bir ailenin çocuğuyum; tütünün ne kadar zor, ne kadar
meşakkatli ve ne kadar önemli olduğunu yaşıyorum. Milletvekili olarak da
bunları burada söylemek, benim için, bu ülkenin bir insanı olarak, tütün üreten
ailenin bir mensubu olarak, o camiaya mensup bir insan olarak burada ifade
etmek şereftir, görevdir, namus borcudur. Herkesi bu borcu ödemeye
davet ediyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Kabataş. İkinci olarak, Anavatan
Partisi... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, bir hususu arz edeceğim. Ben, Grup Başkanvekili
arkadaşlarımla görüştüm; izin verirseniz, bizim sözcümüzü davet ederseniz...
Ben görüştüm, muvafakat ettiler, teşekkür ediyorum; AK Parti de muvafakat etti
efendim. İzin verirseniz... BAŞKAN - Saadet Partisi
Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan... Buyurun Sayın Demircan.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET
DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 777 sıra sayılı
Tütün Yasası -kamuoyu tarafından Tütün Yasası olarak bilinen yasa- hakkında
Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
2001 yılı bitiyor. 2002 yılına giriyoruz. 57 nci hükümet 2,5 yılını doldurmuş
ve bu şartlarda Türkiye'nin manzarasına şöyle hep beraber bir göz atalım
diyorum, bu yasayla ilgili görüşlerimi zikretmeden önce. Manzaraya baktığımızda ne
görüyoruz; işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, açlık sınırının altına düşürülmüş
milyonlar, kapanan işyerleri, bir yılda işini kaybeden 1,5 milyon insan, iki
kriz ve yüzde 150 devalüasyon, yüzde 90 enflasyon, düşük maaş ve ücretler, zam,
vergi, düşük taban fiyatları, yüzde 10'a varan küçülme... Başbakanlık tel
örgülerle korunmada. Açlıktan, soğuktan donarak ölen insanlar, kendini yakan
insanlar; 55, 56, 57 nci hükümetlerin devri iktidarlarında maddî ve manevî
topyekûn bir çöküş, IMF'ye teslimiyet... Teslimiyet ki ne teslimiyet! Programın
biri gidiyor, öbürü geliyor. Önce döviz çıpası... "Olmadı, bu yanlışmış;
dalgalı kur..." IMF dayatıyor. "Telekom Yasası çıkacak, hem de şu
tarihe kadar..." Sayın Bakan "bu yanlış" diyor; ama, Bakan
gidiyor. "Enerji Yasası çıkacak; yoksa, kredi yok..." Şimdi, Tütün
Yasası... Sayın Meclis Başkanı o tarihte Bakan; önemli bir şeyler söylüyor, derhal
görevi bırakmak zorunda kalıyor. Ne garip tecellidir, bu yasanın ikinci
görüşmesinde Meclisi yönetmek kendilerine düşüyor. (SP sıralarından alkışlar)
Milletin bu konuda kendilerinden konuyla ilgili aydınlatıcı malumat alacağı var
kanaatindeyim. Yasa, haziran ayında apar
topar getirildi ve çıkarıldı. Kamuoyu karşı çıktı. Cumhurbaşkanı iade etti;
ama, IMF de iade etti. "Derhal çıkmalı; yoksa, krediyi unutun..." IMF
böyle diyor. Değerli milletvekilleri,
57 nci hükümet döneminde Meclis büyük oranda yasama fonksiyonunu kaybetmiştir;
âdeta, hükümetin noteri gibi çalışmaktadır. Bu hükümet zamanında, ülke
"liderler zirvesi" diye bir terim kazanmıştır. IMF, Dünya Bankası
"böyle olacak" diyor, hemen liderler toplanıyor; Meclisin gündemi ve
çalışma saatleri değiştiriliyor: "Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir..." Hazırlanan tasarılar, tabiî seyrinde görüşülmesi gereken
komisyonlar dışlanarak iktidarın ezici çoğunlukta olduğu Plan ve Bütçe
Komisyonuna havale edilip kelimesi dahi değiştirilmeden Genel Kurula
getiriliyor. Kamuoyunda yeterince tartışılmadan, ilgili taraflar dinlenmeden,
milletin muhalefetine rağmen, yasalaşıp çıkıyor. Cumhurbaşkanınca pek çok haklı
gerekçeyle geri gönderilen bu yasa, hiçbir düzeltme yapılmadan tekrar Genel
Kurulda. Değerli milletvekilleri,
ne yapılmak isteniyor allahaşkına?! Bu yasa çok, pek çok yönlü mahzurları
içeriyor; hazırlanışı, millî idareye aykırı; hedefler, millî ekonomiye aykırı.
Ne deniyor; Türkiye ihtiyacından fazla tütün üretiyor. Soruyorum; Amerika
Birleşik Devletlerinde tütün ülke ihtiyacı kadar mı üretiliyor?! Bu nasıl bir
mantıktır? İçtüketimden fazla üretim olmazsa, ihracat nasıl olacak? Bakınız,
diğer ülkeler kendi üreticilerinin ürettiği ihtiyaç fazlası ürünleri satarak
zengin oldular. Size ne yaptırıyorlar: "İhtiyaçtan fazla
üretmeyin..." Şekerde böyle, fındıkta böyle, tütünde böyle... Pazar
arayacağınız yerde, ihraç etmek için gayret sarf edeceğiniz yerde, üretimi
kısmanın yollarını arıyorsunuz. Bu nasıl mantıktır allahaşkına?! Bu yasa, sosyal devlet
anlayışından yoksun bir yasadır. 550 000 ailenin büyük bir kısmı daha ilk başta
işsiz kalacaktır; bu, giderek yaygınlaşacak ve Türkiye, tütün üretiminden
vazgeçirilecektir. Kendi ülkelerinde tüketim azalmaktadır. Kendi müstahsiline,
sigara sanayii tekellerine, kontrolsüz bir şekilde büyüyen Türkiye pazarını
kazandırmaya çalışmaktadırlar. Değerli milletvekilleri,
çok ilginçtir, Osmanlı'nın borçlarını ödeyemez hale geldiği dönemde, Düyunu
Umumiye sürecine girildiğinde el atılan kaynaklarının başında, tütün ve tuz
gelmektedir. Durum değişmemiştir. Türkiye'yi, postmodern Düyunu Umumiye
sürecine sokan 57 nci hükümetten de aynı şeyler talep edilmekte, alınmaktadır.
Tuz yerine, şeker, tütün yeniden gündeme gelmiştir. Bu yasa hazırlanırken
sosyal boyut hiç düşünülmemiştir, sosyal maliyet hiç düşünülmemiştir. Sosyal
maliyet diye bir mefhumdan haberiniz var mı?! Bakınız, 5 000 000 nüfus,
tütünden geçimini sağlıyor. Malatya'da kendini yakan tütün müstahsili
insanımızın hesabını nasıl vereceksiniz allahaşkına?! (SP sıralarından
alkışlar) Açlıktan ölen, soğuktan donan insanların hesabını veremezsiniz. ABD ve Avrupa Birliği
ülkelerinde, tütün üreticisine ve tarımda çalışan nüfusa doğrudan destek
yapılmaktadır. Türkiye'de, doğrudan destek uygulaması yapılmamakta; bunun
altyapısı bulunmamaktadır. Bu altyapıyı oluşturmadan, şimdiye kadar yanlış bir
uygulamayla -ki, bize göre, fiyat üzerinden değil, doğrudan insana destek
verilmelidir- bu desteği de ortadan kaldırıyorsunuz ve 5 000 000 insan, yabancı
tekellerin insafına terk edilmektedir. 57 nci hükümet, IMF'ye
uyarak uyguladığı ve yanlışlığı, sonradan, IMF'ce de itiraf edilen ekonomi
politikalarıyla, döviz çıpası uygulamasıyla ülkeyi krize sürükleyerek, sanayi
ve hizmet sektöründe 1,5 milyon çalışanı işsiz bıraktı. Şimdi, yanlış tarım
politikaları ve IMF dayatmalarıyla, tarımda da milyonlarca insanı açlığa,
yoksulluğa terk etmektesiniz. Değerli milletvekilleri,
İzmir'de, Samsun'da, Adıyaman'da, Tokat'ta, Diyarbakır'da, Bitlis'te, Muş'ta,
ülkenin pek çok yerinde tütün üreticileri, biz, ne olacağız diye soruyor.
Fabrikalarda çalışan 200 000 emekçi akıbetlerini merak ediyor. Bakınız, iki ay
sonra, müstahsil, tütün fideleri için tarlaya inecek. Vatandaş önünü göremiyor;
eksin mi ekmesin mi... "Alternatif ürün eksin" deniyor. Vatandaş
soruyor, bu alternatif ürün ne olacak?! Gittiniz, Bafra'daki, Samsun'daki, Adıyaman'daki
müstahsile, bak Mehmet amca, bu tütünü bırak, onun yerine bunu ek -çilek eksin
diyor bazıları- bu ürün şöyle de ekilir, böyle bakılır, şu şekilde hasat edilir,
kazancın şu olur dediniz mi? İkibuçuk yıldır hükümet burada; Tarım Bakanlığı bu
konuda hangi çalışmayı yaptı? Hangi alternatif ürünü vatandaşın önüne
getirdiniz? Yok, ne gezer, IMF'nin dediği olsun gerisi önemli değil...
Müstahsil soruyor; ya IMF, yeni ekeceğimiz ürün de ihtiyaçtan fazla oldu, onu
da yasaklayın derse!.. Hayır beyler, hayır, iş öyle değil; siz kendi
mukadderatınızı IMF'ye bağlayabilirsiniz; ama, bu milletin mukadderatını IMF'ye
teslim etmeye hakkınız yok. (SP sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanı uyarıyor,
millet ikaz ediyor, dinlemiyorsunuz. Ülke, sosyal patlamaya doğru hızla
ilerliyor. Değerli milletvekilleri,
bu yasa neler getiriyor, daha doğru bir ifadeyle, neler götürüyor; bir yeni
kurul oluşturuluyor, yani, yeni bir özerk bürokratik kurul oluşturuyorsunuz.
Demokratik cumhuriyetlerde egemenlik millete aittir. Millet, bu egemenliği ya
doğrudan ya da seçtiği kimseler eliyle, yani, temsilî yöntemle kullanır.
Milletin hizmetlerini görmek, haklarını korumak, gelişmesinin önündeki engelleri
kaldırmak, bu seçilmiş kimseler eliyle olur. Bunun da yürütmedeki karşılığı
seçilmiş hükümettir. Yürütmede karar yetkisi hükümete aittir. Hükümet,
kendisine millet tarafından emanet edilen bu yetkiyi, başkalarına, bürokrasiye
devredemez; devredemezsiniz. Bürokrasinin siyasî sorumluluğu yoktur.
Sorumluluğu olmayanlara karar yetkilerini devrediyorsunuz. Bu durumdan Başbakan
bile şikâyet ediyor; ama, aynı yoldan gitmeye devam ediyor. Değerli milletvekilleri,
bu süreç Türkiye'de yeni değil, 1960 darbesinden itibaren başlayan bir
süreçtir. Siyaset, devletin, millî iradeye uygun bir şekilde milletten alınan
yetkiyle yönetilmesidir. Maalesef, ülkemizde siyasetin devlet yönetimi
üzerindeki etkinliği, zaman zaman ara- rejimler döneminde yapılan
düzenlemelerle, şimdi ise bu koalisyon hükümeti döneminde siz siyasîlerin
eliyle, bu hükümetin eliyle, atanmışların eline terk edilmektedir. Devleti,
demokratik bir devlet olmaktan çıkarıp kurullar devleti haline getiriyorsunuz,
bürokratik oligarşik yapıyı geliştiriyorsunuz, hükümetin yetkilerini, karar
yetkilerini bürokrasiye devrediyorsunuz, ekonominin patronluğunu bir Dünya
Bankası bürokratına teslim ettiğiniz gibi... Değerli milletvekilleri,
millet, hesabı sizden sormak durumunda; o bürokratlardan hesap soracak durumda
değil. Bu yasayla, tütün
sektörünü serbest rekabete açıyorsunuz; ama, tütünde, dünyada serbest rekabet
var mı? Bütün dünyada, tütünde, sigarada bir iki tane tekel var. Siz,
Türkiye'de serbest rekabetten bahsediyorsunuz; bunu yapmıyorsunuz. İki tane tröst
mevcut; biri İngiltere, diğeri ABD menşeli. Bu iki tröstün egemenliğindeki
pazarda, hangi serbest rekabetten bahsedebilirsiniz? Müstahsili ve sigara
tüketicisini, bu iki tröstün insafına terk etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.
İthalat serbest bırakılıyor. Bu demektir ki, bir süre sonra tütün üretimi
kalkacak. 5 000 000 insana, siz başınızın çaresine bakın diyorsunuz. Tütün üreticisi,
Türkiye'de, diğer tarım üreticilerinde olduğu gibi, örgütsüzdür; zaten, 0,5
hektar ortalama alanda bu tarımı yapmaya çalışıyor; ülke ortalamasının çok
altında bir gelire sahip. İşlenen arazi, büyük oranda kıraç ve sulamaya müsait
olmayan bir alan. Şimdi, siz, müstahsile diyorsunuz ki, sen üret, oniki ay
değil ondört ay uğraş, götür, iki tane tekel ne verirse... Onların insafına
terk ediyorsunuz. Zaten, bugüne kadar, Dünya fiyatlarının çok altında bir para eline
geçiyordu. Yunanistan'da aynı tütün üretiliyor, şark tütünü üreten müstahsilin
eline, kilo başına 6 ilâ 9 dolar para geçmekteyken, bizde, desteklemeye rağmen,
57 nci hükümet döneminde, sizin hükümetiniz döneminde 2 doların altına düşmüş
bulunmaktadır. Biz, Refahyol zamanında, 54 üncü hükümet döneminde, 1 kilograma
4 dolar 16 sent vermiştik; şu anda, 1 dolar 88 sent düzeyinde tütüncünün eline
geçen para. Bu yasayla desteklemeyi
kaldırıyorsunuz. Bu demektir ki, müstahsil daha da perişan olacak. Tarımsal
destekten bahsediliyor; ancak, bu konuda yasada net bir şey yok, hiçbir çalışma
yok bu konuda; ama, öbür taraftan cezai hükümler bir bir sayılmış; âdeta,
düyunu umumiye sonrası uygulanmakta olan reji dönemini andırıyor. Reji dönemini
bu millet unutmadı; binlerce insan takibata uğradı ve o kolluk görevlileri
tarafından, 1 kilo tütünü üzerinde gezdirdi, bir paket kaçak tütünü üzerinde
bulundurdu diye takip edildi, öldürüldü. Yabancı tröstler için
milleti tehdit ediyorsunuz bu maddelerle, neredeyse DGM kapsamına dahil
edeceksiniz. Tabiî, bu arada, yolsuzlukları, hortumcuları DGM kapsamından
çıkarıyorsunuz; ama, bu yasada reji maddelerini tekrar hortlatıyorsunuz. (SP
sıralarından alkışlar) Yerli tütün ihracına ait hiçbir düzenleme, hiçbir şart
getirmiyorsunuz. Hiçbir şart yok ihraçla ilgili; asıl yapılması gereken bu
olmalı değil miydi?! İhracatı önşart haline getirmeniz gerekmez miydi? Bir
pazarı açıyorsunuz, yüz yıldır tekel olan bir pazarı yabancı tekellere
açıyorsunuz, 600 000'e yakın müstahsilin ürününü onların insafına terk
ediyorsunuz, dünyanın en değerli tütününü üreten bu müstahsilleri onların
insafına terk ediyorsunuz ve ekonomik değeri olan bu ürün için ihraç şartına
dair en ufak bir madde yok, cümle yok. Madem içpazarı yabancı tekellere tamamen
teslim ediyorsunuz, en az şu kadar ihracat yapılması zorunludur diye bir şart
niye koymuyorsunuz?! Tabiî, bu hükümetin değil, IMF'ye şart koşacak hali, hayır
diyecek hali mecali kalmamış!.. (SP sıralarından alkışlar) Düşünebiliyor
musunuz "deliller ABD için yeterli ise bizim için de yeterlidir"
diyen zihniyetin, IMF'ye millet yararına direnebilmesi mümkün mü, mümkün mü?!. Değerli milletvekilleri,
gelin, milletle inatlaşmayın, milletin sesine kulak verin, Malatya'da kendini
yakan müstahsili görün, o ıstırabı birazcık olsun hissedin, bu yasayı geri
çekin. Kimse, tarımda sorun yok demiyor; elbette sorun var, tütünde de sorun
var; ama, bu sorunlara millî bir çözüm üretelim. Millî bir çözüm üretemez
miydiniz; Türkiye'yi, niye IMF'ye teslim ettiniz? IMF'nin şartlarından bir
harf, bir virgül dahi değiştirmeden geri getiriyorsunuz. IMF, borç için
görüşmelere başlamıyor diye, iade edilen bu yasayı, uluslararası kapitalist
sistemin istediği şekilde çıkarmaktan vazgeçin. Bu, tamamen, uluslararası
kapitalist sistemin, perifer ekonomileri, çevre ekonomileri kendi kontrolü altına
alma operasyonunun bir hususudur, bir noktasıdır, bir şıkkıdır. Bakın, bu Meclis, istese
her türlü çalışmayı yapabilir. Bu Mecliste, doğru yapılan her türlü çalışmaya
muhalefet destek olmuştur. Elbirliğiyle, millî bir ekonomi politikası
belirleyebiliriz. Size, bu konuda, muhalefet olarak da destek veririz; ülkenin
kendi gücünü harekete geçirecek programları yapabilirsiniz, bu konuda da destek
alabilirsiniz. Millî bir tarım
politikası benimsemelisiniz, IMF'ci değil. Bu konudaki çalışmaları Meclis Genel
Kurulunun gündemine getirin. Tarımda destekleme politikanızı belirleyin, onu
getirin; ama, siz, onu yapamıyorsunuz. Siz onu yapamıyorsunuz, IMF'nin,
milyonlarca insanı mağdur edecek, dayatmacı bu yasalarını yine getirdiniz, yine
milletin önüne çıkarmak için uğraşıyorsunuz; ama, bu aziz millet, tütünle
ilişkisi olan 5 000 000 nüfus, 600 000'e yakın üretici, 200 000 işçi sizi
ibretle izliyor. Şimdi, Tekel, alıcı
bulunmazsa kapanacak, alıcı bulunursa satılacak. Tütün, yabancı tekellerin
insafında, pazarda açık artırmayla, o da onlar ne verirse, her türlü destekten
mahrum bir şekilde satılacak. Bu işleri, IMF'den borç alma telaşı içerisinde
getirdiniz, alelacele çıkarmaya çalışıyorsunuz. Çalışmalarımızı, milletimizin
refahı, ülkenin kalkınması için yapalım, IMF istediği için değil. Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bu yasanın çıkmaması için elimizden
geleni yapacağımızı burada beyan ediyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Demircan,
çok teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası,
Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'de. Buyurun Sayın Pakdemirli.
(ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM
PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken,
yurdumuzun muhtelif yerlerindeki sel felaketinden zarardide olan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, ahrete intikal etmiş olanlara rahmet,
geride kalanlara da başsağlığı diliyorum. Değerli arkadaşlar,
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve
Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 19.6.2001 tarihinde Yüce Meclisten geçmiş;
ancak, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir defa daha görüşülmek üzere,
Meclisimize iade edilmiştir. Hükümet, bu konuda hiçbir değişiklik yapmadan,
kanunu, tekrar, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmiş ve Genel Kurula indirmiş
bulunuyor. Bu konuda, Grubum adına söz aldım; açıklamalarıma başlamadan önce,
hepinize saygılar sunuyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Duygularımıza tercüman olun Hocam... EKREM PAKDEMİRLİ
(Devamla) - Tabiatıyla, tütün konusunda, Uluslararası Para Fonuna taahhütte
bulunulduğu unutulmamalıdır. Böyle büyük bir monopolün kaldırılacağı, yazılı
olarak beyan da edilmişti. Şimdi, hükümetin iki seçeneği var; ya bu beyanından
vazgeçmek veya bu beyanı üzerine, taahhüdünü yerine getirmek. Doğru olan,
taahhüdünü yerine getirmesidir. Burada, şunu ifade etmek
isterim ki, bir monopolü, bir tröstü, tekeli kaldırmak fevkalade zordur.
Monopolün ekonomideki göreceli yerinin değiştirilmesi büyük bir kararlılık
ister. Bu tespiti yapmamızın ana sebebi, muhalefet partilerinin ve Sayın
Cumhurbaşkanının kanunla ilgili tepkilerine hak verdiğimizdendir. Ülkemizde, ekonomiyle
ilgili temel bir tercih yapılmıştır. Bu tercih, serbest piyasa ekonomisi
anlayışıdır. Böyle tercih yapmış bütün ülkeler, monopollerini lağvetmişlerdir,
bir başka deyişle, bu tür kurumlarını özelleştirmişlerdir. Şimdi, bizden önce
konuşan muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın sözlerine bakarsanız, IMF
istediği için bu yapılıyor... Beyler, IMF istedi, doğru; ama, eğer serbest
piyasa ekonomisinde samimiyseniz, bunu yapmak mecburiyetindesiniz. Yani, hem
serbest piyasa ekonomisini yürüteceğim hem de bu monopolleri devam ettireceğim
diyorsanız, oyunu kaidelerine göre oynamıyorsunuz demektir, kendinize göre,
bambaşka bir şey çıkar; yani, ne serbest piyasa ekonomisidir ne karma ekonomidir,
böyle, kendine mahsus bir sistem çıkar. Bu sistemle bir yere gidilmez, daha
önce de denedik, gidemedik. Şimdi, bu Mecliste kahir
ekseriyet, Avrupa Birliğine girmemiz yönünde irade beyan etmiştir. Böyle bir
iradenin gereği de, çok süratli olarak özelleştirmeyi tamamlamaktır. On yıldan
fazla, özelleştirme bekleyen bir kuruluşu düşünün. Bu kurumda, işçi ne yapar,
memur ne düşünür, yarınının ne olacağını bilmeyen bir çalışan kesimi nasıl
verimli olur? Özelleştirmeye tabi tutulan kurumun ne yenileme yatırımı ne de
verimi artıran bir yatırımı yapılabilir. Örnek, Sümer Holding. Bu devasa
tekstil kuruluşu on yıldır özelleştirmede; şimdi, sadece işçisine ve memuruna
üretim yapmadan maaş veren bir kurum olmuştur. Bu kurumun, geçmişte bir okul
gibi çalıştığı ve ülke ekonomisine büyük katkı sağladığı doğrudur; ama, bu
asırda, devletin memuru ve işçisiyle, rekabet ortamında, iplik, konfeksiyon, halı
üretmek mümkün değildir. Ülkemizin sıkıntısının temelinde özelleştirmeyi
süratle yapmamamız yatmaktadır. Bazı çevrelerde şu sav
ileri sürülmektedir: KİT'ler geçmişte kârlı işletmelerdi; doğrudur. Kapalı
ekonomide kârlıydı, verimsiz çalışmaları halkın ödediği fiyatla kapatılıyordu.
Bugün, o şartlara; yani, kapalı ekonomiye geçsek KİT'lerin hepsi kârlı
işletmeler haline gelir, hepsi kâr eder; ama, kapalı ekonomiye dönmemiz lazım.
Peki, böyle bir durumda, KİT ürünleri AB içinde rekabet edebilir mi; hayır.
Dolayısıyla, zorunlu olarak, IMF'nin talebi değil, sistemin gereği olarak bunu
yapmak mecburiyetindeyiz. Bunu yaparken dikkatli olacağız. Tabiî ki, 600 000'e
yaklaşan tütün üreticisini destekleyerek yumuşak bir geçiş yapacağız. Kamu elindeki bankaların
özelleştirilmesi, tekellerin kaldırılmasını yapamadığımız müddetçe belirli
aralıklarla ekonomik krizleri yaşamamız kaçınılmazdır; çünkü, serbest piyasa
ekonomisini karma ekonomi anlayışıyla tatbik etmek istiyoruz. Bu, her kesimde
var, Mecliste de var, bürokraside de var, en tepede de var. Halbuki, her oyunun
kendi kurallarıyla ve kaideleriyle oynanması gerektiği gerçeğini unutuyoruz. Değerli arkadaşlar, tütün
tekeli, Osmanlı dönemindeki Düyunu Umumiye idaresinin dolaylı vergi
alınabilecek en iyi alan olarak tütünü görmesi sonucu ortaya çıkmış ve yıllar
geçtikçe tekel idaresinin daha katılaşmasına yol açmıştır. Tütün ve alkollü
içkilerin gelirleri ülkelerin bütçelerine önemli bir katkı yapmaktadır. Bu
katkının, ürünlerin özel sektör tarafından üretilmesi halinde daha büyük olduğu
bilinen bir gerçektir. Sağlığa zararlı tütün ve alkolün devlet eliyle üretilip
vatandaşa sunulması temelden yanlış bir anlayıştır. Doğru olan, tütün mamulleri
ve alkollü içkilerin, devletin tarafsız bir denetiminde özel sektörde
üretilmesi, devletin de vergisini, harcını almasıdır. Devletin düzenleyici ve
denetleyici görevini tabiî ki kabul ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bu
Kanunla bağımsız bir kurul kurularak, kısaca müskirat diyeceğimiz tütün
mamulleri ile alkollü içkilerin üretim ve pazarlamasını düzenlemesi
öngörülmektedir. Bu kurul 7 kişiden oluşmakta ve Odalar Birliğinin göstereceği
2 adaydan 1'inin kurula üye olacağını düşünürsek, kurul, kamu ağırlıklı bir
kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kurul vasıtasıyla, ülkenin müskirat
tüketimi ile ihraç edilebilecek tütün ve alkollü içkilerin hammadelerinin
tarımıyla ilgili üretim programları ve göz önünde bulundurulacak ilkeler
köylümüze intikal ettirilecek, köylünün bu konulara intibakı sağlanacaktır. Kanunun, Sayın
Cumhurbaşkanının geriye gönderme gerekçelerini haklı bulmamak mümkün değildir o
düşünce tarzında; çünkü, Anayasamız, hâlâ karma ekonomi anlayışında olup, bana
göre, liberal ekonomiye kapalı bir görüntü vermektedir. Ancak, anayasalar da,
bazen değişikliklerle bazen de yorumlarla çağın gereklerine uymak
zorundadırlar. Halkın çok büyük bir kesimi Avrupa Birliğine girme yönünde irade
beyan ettiğine göre, Anayasayı, bu doğrultuda hem değiştirmek ve hem de
yorumlamak durumundayız. Sayın Cumhurbaşkanı, iade
gerekçesinde, şu anda, tütün üreticisinin bu Kanunla korunmadığı, halbuki,
Anayasamıza göre, devletin, bu kesimin refahını ve sosyal gelişmesini gözetmesi
gereği üzerinde durmaktadır; elhak, doğrudur. Üreticinin, tüccarla sözleşmeli
üretim yapmadığında, kendi tütününü açık artırmanın yapıldığı yere götürmesi ve
satılamaması halinde büyük bir mağduriyet doğuracağı gerekçesi, Kanunun iadesi
için önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca, tütün üretiminin bugünkü seviyesinde
kalmasını zımnen kabul ederek, Kanundaki, Anayasaya aykırılıklar ifade
edilmektedir. Bir sektörün rekabete
açılması, arz ve talebe göre üretimin yapılması artık çok önem kazanmıştır.
Kapalı ekonomi anlayışından kendimizi sıyırmamız gerekiyor. Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımız iadesinde "Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye
Cumhuriyetinin nitelikleri belirlenirken, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve
adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı olunacağına yer verilerek
toplumun çıkarlarına öncelik tanınmış; 5 inci maddesinde de, bireylerle
toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılmıştır. Öte yandan, Anayasanın
yine 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Sosyal hukuk devleti, Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da
vurgulandığı gibi, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren, bireyin gönenç
ve huzurunu gerçekleştirip güvenceye alan, birey ve toplum arasında denge
kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel
girişimcinin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların
insanca yaşamasını ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için
sosyal, ekonomik ve malî önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği
önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan,
adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan bir
devlettir. Sosyal devlet ilkesi,
sosyal sorunlar ve huzursuzlukların yaşanmaması için yerli tütün
üreticilerinin, geçimini tütün tarımıyla sağlayan ailelerin gelir kayıplarının
hangi yöntemle giderileceğinin ve tütün üretiminin nasıl sürdürüleceğinin
yasada düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır" diyor. Şimdi, tabiî, Türkiye'de
yalnız tütün yok, birçok ürün var; pamuk var, üzüm var, zeytin var; yani, bir
monopolü ortadan kaldırırken Anayasanın 2 nci ve 5 inci maddeleri önem
taşıyorsa, pamukçuya destek vermek veya üzüm, narenciye, sayabileceğimiz kadar
bütün ürünler için de aynı duyarlılığı gösterip Anayasanın 2 ve 5 inci
maddelerini oraya da uygulamamız gerekir. Değerli arkadaşlar,
Anayasamızdaki sosyal hukuk devleti kavramını yeni bir anlayışla yorumlamak
mecburiyetindeyiz. 1982 Anayasasında, biliyorsunuz, bu kavramlar -o günkü sayın
anayasacı arkadaşlarımız burada; ama, benim bildiğim kadar, hazırlayanların
bana aktardığı kadar- daha çok, Yugoslav Anayasasından esinlenmiş ve yazılmış
maddelerdir, bir agregadır. Artık, Yugoslavya tarihe gömülmüş ve o sistemin de
bir işe yaramadığı görülmüş. Bizim, şimdi, bunu, değişiklikler, artı, yeni
yorumlarla, serbest piyasa ekonomisine apaçık bir halde bulundurmamız lazım
diye düşünüyorum. Şimdi, elbette ki, mevcut
durumda oldukça fakir bir kesimi teşkil eden tütün köylüsünün mağdur edilmesini
hiç kimse kabul edemez; ne Sayın Cumhurbaşkanı ister ne hükümet ister;
hiçbirimiz buna evet diyemeyiz; ancak, bu kesimin üretim ve satış konusunda
örgütlenmesine yardımcı olmak şarttır ve mecburiyetindeyiz. Tariş gibi,
Çukobirlik gibi, örneği olan örgütlenmeler yapılıp, tütün köylüsünün
mağduriyetinin önüne mutlaka geçilmesi gerekir. Zaten, şu anda yarı faal olan
tütün kooperatiflerini çoğaltmakla, etkin hale getirmekle, yenilerini ilave
etmekle, bir üstkuruluş olarak bunları bir birlik altında toplayıp, katılımcı
demokrasinin de bir gereği olarak, demokraside olduğu gibi, siyasette de söz sahibi
yapma durumundayız. Ayrıca, bütçeye konulacak ödeneklerle, tütün köylüsüne prim
veya başka adlar altında ödeme yapılacaktır; Kanun, bu konuda Bakanlar Kuruluna
yetki vermektedir. Ana geçim kaynağı tütün
olan 3 000 000 tütün üreticisi köylüyü hiçbir siyasî irade yok farz edemez.
Onun için, hükümetler, ellerinde bulunan yetkiyi kullanarak, tütün üreticisi
köylüye mutlaka sahip çıkacaklardır. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara) - Nasıl sahip çıkacaklar? EKREM PAKDEMİRLİ
(Devamla) - Tavsiyemiz, köylünün son üç yılda ürettiği tütünün ortalamasından
eksik ekilen kısmına bir prim ödeme programının geliştirilmesidir; yani,
köylünün ekemediği, hasat edemediği eksik miktarı için beş altı yıl tütün
köylüsünün sübvanse edilmesidir. Bu dönem içinde de alternatif ürün
programlarını ortaya koyup köylüyü eğitmemiz gerekmektedir diye düşünüyoruz. Tekel olmaktan dolayı
ülkemizdeki sigara üretimi, kalite yönünden insanımızı tatmin edememiş ve 1980
öncesi yabancı sigara kaçakçılığı büyük bir sektör haline gelmiştir. 1980
sonrası ithalattaki liberalleşme gereği yabancı sigara, konut fonuna katkı
almak kaydıyla ithal edilir hale gelmiş, bunun üzerine Tekel kaliteye önem
vermeye başlamış ve yeni markalar ortaya çıkmıştır. Serbest rekabet halinde
yerli sigara üretiminin uluslararası beğeni kazanacağından şüphem yoktur, yeter
ki, biz, adil bir serbest piyasa oluşturalım bu konuda. Değerli arkadaşlar,
monopoller, genelde verimsiz kuruluşlardır ve uyarılmış yatırımlar yapamazlar;
bir başka deyişle, değişen tüketim kalıplarına uyum gösterme ihtiyacını
duymazlar; üretiyorum, vatandaş da bunu kullansın derler. Duymuş olsaydı,
virginia tipi tütün ekimini de şark tipi tütün yanında geliştirir, bugün bu
tütünü ithal etme durumunda kalmazdı. Tekel idaresi monopol olmasaydı, yabancı
sigara üretimine geçer, vatandaşın temel tercihlerine yabancı kalmaz ve bir
kaçakçılık sektörünün doğmasına sebebiyet vermezdi. Bu Kanunla tütün köylüsü
eski günlerini arayacaktır diye bir söyleme düşebiliriz; ancak, şurası
unutulmamalıdır ki, uzun vadede toplumlar sigara alışkanlıklarını azaltacak ve
belki de tamamıyla yasaklayacaklardır. Bizim de, tütün ekim sahalarında başka
ürünlere geçme çalışmalarını yapmamız lazım. Bunu yapacak kurum Tarım ve
Köyişleri Bakanlığıdır. Üzülerek söylemek gerekirse, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında istihdam edilen ziraat mühendisleri, masa başında istatistik
dolduran memurlar olmuşlardır. Buradaki teknik arkadaşlar sahaya çıkarılmalı ve
köylüye alternatif ürünlerin ekim, dikim ve bakımında yardımcı olmaları
gerekir. Halen tütün ekilen sahaların envanteri çıkarılmalı, buralarda alternatif
ürün programları mutlaka ortaya konulmalıdır. Toprağın verimsiz ve
kıraç olması diye bir gerekçemizin olmaması lazım; çünkü, Batı ülkelerinde yaş
meyve ve sebzenin yüzde 20'ye yakın kısmı, topraksız tarımdan elde
edilmektedir. Toprak, artık, bitkinin gövdesini tutan bir ortam olarak
düşünülmektedir. Suyun bulunması halinde, birçok dağ ve orman köylerinde,
topraksız tarım teknikleri kullanılarak, yaş meyve ve sebzede Ortadoğu'nun
ekmek teknesi olabiliriz. Bu konuda, Tarım Bakanlığımızın öncülük ederek, bu gibi
yerlerde; yani, verimsiz, çorak ve kepir topraklarda -ki, öyle diyoruz da
tütüne müsaade ediyoruz- topraksız tarım dahil, modern tarım metotlarını
köylüye aktararak, onların ekonomiye olan katkılarını artırmak, hayat
seviyelerini ve gelir düzeylerini büyütmek mümkün olacaktır diye düşünüyorum. Burada, sadece bir
prosedürün tamamlanması gereğinden dolayı, müzakerelerin olduğunun farkındayız,
arkadaşlarımız belki öyle kabul etmek istemediler; "bu kanunu şöyle
değiştirelim, böyle değiştirelim..." Şimdi, kanun, evvelemirde, çıkmış ve
bir taahhütün de gereği. Burada, Sayın Cumhurbaşkanının yetkisinde, bir kanun
iade edilmiştir. Bunu değiştirdiğimiz takdirde, tekrar, sürecin, başa dönerek,
oldukça bir zaman kaybı doğurması da mümkündür. Teklifimiz, kanun böyle geçsin,
varsa aksaklıkları, önümüzdeki yıl uygulamayla göreceğiz; bunu da değiştiririz.
Bu Meclis, bu değişikliklere alışkındır; benim hatırladığım kadarıyla, Mera
Kanununu 3 defa değiştirmiştir, başka kanunları 5'er defa değiştirdiği de
olmuştur. Bunu uygulayalım, zamanında çıkaralım. Sayın Başbakan yurtdışına
gidiyor, orada birçok kurumlarla görüşecektir. "Taahhütlerimizi yerine
getirdik" diye gidersek başka olur, bir de "getireceğiz, siz merak
etmeyin canım, biz döndüğümüzde halledeceğiz" demek de başka olur. Bunu,
burada muhalefet-iktidar meselesi olarak düşünmeyelim, bunu böyle çıkaralım,
varsa aksaklıkları, gene buraya getirelim, burada değiştirelim diyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Amerika'ya şirin görünmeye gerek var mı hocam?! AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa) - Geçende de öyle demiştiniz!.. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Pakdemirli. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Göksu. AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, kıymetli arkadaşlar; Tütün ve Tütün
Mamulleri Kanunu üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım,
sözlerime başlarken sizleri ve televizyonları başında bizleri dinleyen tüm
üreticileri, halkımızı saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Sayın Göksu bir
saniye. Değerli arkadaşlarım,
tahmin edemeyeceğiniz kadar bir uğultu oluşuyor. Daha önce de söyledim, bu
salonun, maalesef, akustiği son derece kötü, takip etmekte güçlük çekiyoruz, ne
olur birazcık sakin olalım. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Her şeyi kötü! BAŞKAN - Buyurun Sayın
Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bu hükümet tarafından hazırlanan ve 20 Haziran 2001
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilip, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bu yasayı tekrar görüşüyoruz. Bir bakanı
koltuğundan eden, milyonlarca çiftçimizi ekmeğinden eden ve daha da önemlisi
Türk Milletinin bağımsızlığına gölge düşüren bu yasa, Sayın Derviş'in
"onbeş günde 15 yasa" sloganıyla alelacele hazırlanıp, önümüze
konmuştu. O günden bugüne, çiftçilerimizin, ilgililerin ve Cumhurbaşkanının
feryadını duymayan bu hükümet, yine bildiğini okuyor, yine millete rağmen bu
yasayı çıkarmaya çalışıyor. Millete rağmen diyorum; çünkü, geçen dönemde
iktidar partisi adına konuşan milletvekillerimizi ve biraz önce Anavatan
Partisi Grubu adına konuşan çok kıymetli hocamızı da dinlediğim zaman, aslında,
iktidar partisine mensup olan milletvekillerinin de içine sinmediğini gayet iyi
biliyorum. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu yasanın arkasında
milletvekilleri yok, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı yok -çünkü
bakanken, o bakanlık koltuğunu bıraktı; onurlu bir davranışta bulunmuştu-
Cumhurbaşkanı yok, halkımız yok, üreticilerimiz yok, bu yasanın arkasında
toplumun hiçbir kesimi yoktur; ama, sadece IMF ve ithal bakan Sayın Derviş
vardır. Değerli arkadaşlar, biraz
önce konuşan Anavatan Partisi sözcüsü arkadaşımızı dinleyince, âdeta, bir
muhalefet milletvekili gibi konuştuğunu görünce hayret ettim. "IMF'ye söz
verildiği için mecburen yapacağız" diyor. Değerli arkadaşlar, biz,
milletvekili olurken, halkımızın karşısına çıktığımızda, biz, millete mi söz
vermiştik, yoksa, IMF'ye mi söz vermiştik? (AK Parti sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Bunlar IMF'ye söz verdi. MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
Bir parmak da üreticilerin ağzına bal sürülüyor; "devlet, mutlaka, tütün
üreticilerine pirim verecektir" deniliyor. Ben, buradan sormak istiyorum:
Gerçekten, siz, 600 000 tütün üreticisine bir pirim verecek misiniz, onları
sübvanse edecek misiniz, yoksa, onları, açlığa, yokluğa ve ölüme terk mi
edeceksiniz? Mağduriyetlerine "evet" diyemeyeceğini Sayın Hocam yine
ifade etti; inşallah, bunu, oyuna da yansıtır ve "evet" demez
temennisinde bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, bu
yasada, tütün ve tütün mamullerinin üretimi, iç ve dışalımı ve satımı, sektörü
düzenleyen ve denetleyen bağımsız bir kuruma verilmekte, tütün üretiminde
coğrafî sınırlama sona erdirilmekte, tütün alımı, satımı ve dışsatımı ile tütün
ürünlerinin üretimi, fiyatlandırılması gibi konularda, sektör, tümüyle serbest
rekabete açılmaktadır. Bu yasada, tütün ve tütün
ürünlerinin dışalımının sabitleştirilmesi sonrasında, yerli üreticilerin ve
geçimini tütün tarımıyla sağlayan çiftçilerimizin sorunlarını çözümleyecek
herhangi bir düzenleme, maalesef, yoktur. Yasada, üreticinin, açık
artırma yöntemiyle satışa çıkardığı tütünlerini, alıcı bulunamaması durumunda
nasıl değerlendireceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Tüccar, tütünü aldı, bitirdi; tütün kalmadı piyasada. MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
Bundan sonraki yıllar için diyorum. Yasada, üretimin
sürdürülmesi ve üreticilerin gelir kayıplarını giderme yöntem ve ilkeleri
gösterilmemiştir. Bu yasanın büyük sosyal sorunlara yol açacağı çok aşikârdır. Açık artırma yöntemi,
tütün satışının sınırlı sayıdaki kişi ve kuruluşların tek yanlı saptadığı
koşullara mahkûm edilmesi sonucunu doğuracaktır. Sosyal huzursuzlukları
önlemek için, yasada herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anayasada, toplumun
çıkarlarına öncelik tanınması amirken; ancak, bu yasada, toplum gözardı
edilmiştir. Yine, Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, sosyal bir hukuk devleti olduğu zikredilir.
Tabiî, sosyal hukuk devleti olmanın bazı şartları vardır. Kısaca, nedir bunlar?
İnsan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren, birey ve toplum arasında denge
kuran, özel girişimciliğin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan,
işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağılmasını sağlayan
önlemleri alan devlet, sosyal hukuk ilkesini hayata geçirmiş devlet demektir;
ama, maalesef, bu yasada bunları göremiyoruz. Değerli arkadaşlar, yine,
sosyal devlet ilkesi, sosyal sorunlar ve huzursuzlukların yaşanmaması için,
yerli tütün üreticilerinin, geçimini tütün tarımıyla sağlayan ailelerin gelir
kayıplarının hangi yöntemle giderileceğinin ve tütün üretiminin nasıl
sürdürüleceğinin yasada düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Anayasanın 45 inci
maddesinde, devletin, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve
gerçek değerinin üreticinin eline geçmesi için gereken önlemleri alacağı
belirtilmiştir. Yine, Anayasanın 166 ncı maddesinde, sanayinin ve tarımın yurt
düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini planlamak, devletin
görevleri arasında sayılmıştır. Bu şekliyle, saydığım bu Anayasa maddelerine
de, bu yasa, aykırıdır; yani, hükümet, anayasal bir suç işlemektedir değerli
arkadaşlar. Bu yasanın 6 ncı
maddesinin yedinci fıkrasında, her türlü tütün ürünlerinin dışalım hakkı,
üretim kuruluşu olmayan ve dolayısıyla sigara ve tütün ürünlerini yurt içinde
üretmeyenlere tanınmaktadır. İçpazar, böylece, tümüyle yabancı sigara tekeline
açılmış olmaktadır. Sonuç olarak, yalnız
ekonomik gerekçeler ve malî politikalar kapsamında bu yasa değerlendirilmemeli,
sosyal devlet ilkesi, mutlaka, göz önünde bulundurulmalıdır. Bakınız, değerli
arkadaşlar, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla ilgili olarak kurulan tütün
ve tütün mamulleri sanayii özel ihtisas komisyon raporunda, Avrupa Birliği
ülkelerinde, 1998-1999 yıllarında 345 000 ton kadar tütün üretildiği
belirtilmektedir. Yunanistan'da oryantal tütünler, piyasada, ortalama, 1,09 ilâ
2,9 euro/kg birim fiyatla, üreticiler tarafından, işleyici firmalara
satılmaktadır. Aynı tütünlere, Avrupa Birliği, ayrıca, 2,5 ilâ 4,1 euro/kg destekleme
primi ödemektedir. Yani, Yunanistan'daki tütün üreticisinin eline, tütün
çeşitlerine göre, ortalama, 3,6 ilâ 6,9 euro/kg arası bir para geçmektedir.
Halkımızın anlayacağı dille konuşursak, Yunanistan'daki bir tütün üreticisi 1
kg tütününü 8-8,5 milyon liraya satarken, Türkiye'deki bir üretici, onun dörtte
1'i, hatta, beşte 1'i fiyatına satmak durumunda kalıyor. Yani, Avrupa Birliği
ülkeleri, kendi çiftçilerini desteklemekte, tarımla uğraşan insanların,
topraklarında kalabilmesi için imkânlarını seferber etmekte. Ne var ki, biz de,
kendi insanımızı, toprağından koparıp, göçe zorlamaktayız; onları, Adana'nın,
Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in varoşlarına mahkûm etmekteyiz. Tütün üretimini yok edici
ve sigara pazarını tümüyle dışalıma dayandırıcı sonuçlar doğurması nedeniyle,
Tekelin elindeki fabrika ve işletmelerin, gerçek değerinin çok altında satılma
olasılığı ise ayrı bir sorun olarak gözükmektedir. Değerli arkadaşlar, daha
önceki yıllarda, pamuk beyaz altın, tütünse altın yaprak olarak adlandırılırdı;
ama, günümüzde, tütüncü, artık, tütüne, acı tütün diyor; bu Yasadan sonra ise,
herhalde, zehir tütün diyecek. Değerli arkadaşlar, tütüncülere hayatlarını
zehir etmeye kimsenin hakkı yoktur. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) -
Zaten zehir... MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
Siz, tütünün sadece zehir olduğunu söylüyorsunuz; ama, tütüncüye de hayatını
zehir ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar, biz,
kendi tütünümüzü niçin geliştirmiyoruz? Virginia tütünü, yeni metotlar
geliştirilerek ülkemizde yetiştirilebilir. Bu işler bir Ar-Ge meselesidir ve bu
şekilde çalışmak gerekir; fakat, bu çalışmalar yapılmıyor, maalesef, böyle
gelmiş böyle gidiyor. Bu Yasa, uluslararası
sigara tekellerinin, tüketimi artırmaları hedeflenerek hazırlanmıştır,
Türkiye'nin çıkarları değil, yabancı sigara firmalarının çıkarları
gözetilmiştir. Bu tasarının bu firmaların istekleri doğrultusunda hazırlandığı
kanaati toplumda ağır basmaktadır. ABD ve Avrupa'daki
gelişmiş ülkelerin, sigaraya karşı başlattıkları yoğun kampanyaları biliyoruz.
Pazarı daralan uluslararası sigara üreticilerinin gözü, gelişmekte olan
ülkelerde; bunun için her yolu deniyorlar. Hedef kitle ise gençlerdir. Bizler,
geç kalmadan, kendi insanımızın sağlığını ve ekonomisini düşünerek, bu yasayı
tekrar gözden geçirmek durumundayız. Tekel satıldıktan sonra,
tütün ve sigara sanayiimiz, hatta pazarlarımız, tamamen yabancı şirketlerin
eline geçecek ve yeni sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Sorunların en
önemlisi de sağlık sorunu olacaktır. Son yıllarda, sigara
aleyhine yürütülen kampanyalar yüzünden, Amerika, İngiltere ve Fransa'da sigara
satışları düştü. Bu nedenle, çokuluslu sigara şirketleri, kendi ülkelerinde
meydana gelen açığı kapatabilmek için, başka ülkelere yöneldiler. Birtakım
Amerikan sigara şirketlerinin yöneticilerinin yapmış olduğu açıklamalar da bu
doğrultudadır değerli arkadaşlar. Bakınız, Philip Morrisin genel müdürünün
ülkemize geldiği günlerde yapmış olduğu bir açıklama vardı, şöyle diyor genel
müdür: "Türkiye, Philip Morris için, büyük bir potansiyele sahip, çok
önemli bir ülkedir." Tütün için bunu söylerken, Tekel için de şöyle diyor:
"Tekel, özelleştirilmelidir. Özelleştirme, tek veya topyekûn da olsa, Philip
Morris, özelleştirmede her şartta rol oynayacaktır." Türkiye'yi,
müstemleke gibi görüyor âdeta; o şekilde görüp, hükümete talimat verircesine
konuşuyor. Bu, ültimatomdan farksızdır değerli arkadaşlar. Adamlar şunu demek
istiyor: Tütün ve sigara işinden elinizi çekiniz, bu iş bizim işimizdir, biz,
Türkiye'yi pazar yapacağız. İşte, uluslararası sigara tekellerinin hedefi
budur. Maalesef, hükümet de bunlara çanak tutmaktadır. Değerli arkadaşlar... A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul)
- Nereden anlıyorsun? MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
"Nereden anlıyorsun" diyor arkadaşım. Bakın, nereden anladığımı
söyleyeyim ben size; dikkat ederseniz, siz de anlayacaksınız: Devlet Planlama
Teşkilatının yayınlamış olduğu bir kitap var; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı. Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Şu
kitaba, şu rapora baktığınız zaman, tütünü kimlerin yönlendirdiğini çok iyi
göreceksiniz. Bakınız, burada, DPT Müsteşarı Sayın İzmirlioğlu bir paragrafında
diyor ki: "Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına, toplumun tüm
kesimlerinin katkısı, her sektörde toplam 98 özel ihtisas komisyonu kurularak
sağlanmaya çalışılmıştır." Güya, toplumun her kesimi bir araya getirilmiş
ve ona göre bir rapor hazırlanmış; ama, ihtisas komisyonları listesine
baktığımız zaman, toplumun her kesimi değil, sadece, uluslararası sigara
kartelleri ile birtakım bürokratlar var, diğer taraf, mağdur taraf, üreticiler,
tütüncüler, maalesef, yoktur. Değerli arkadaşlar, işte,
Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu... DSP'li arkadaş
"neden anladın" diyor, bakın, anlatıyorum; böylece, siz de
anlayacaksınız. Bakın, burada bir üst komisyon var, 4 kişi. "Temsil edilen
kuruluşlar" deniliyor. Tekel, Devlet Planlama Teşkilatı -Devlet
Planlamadan 2 kişi var- ve bir de Philip Morris'in temsilcisi Levent Yücel var.
Bu arkadaşımız, aynı zamanda, Özelleştirme İdaresi raportörüymüş. Yani, hem
özel sektörün temsilcisi hem de Özelleştirme İdaresinin raportörü. Böylece,
herhalde, anlamış oluyorsunuz. Bakın Tütün Alt
Komisyonuna değerli arkadaşlar. Alt Komisyonda, yine, Philip Morris'in
temsilcisi var, Reynolds'un temsilcisi var. Geçiyorum öbür tarafa, Tütün
Mamulleri Alt Komisyonu. Değerli arkadaşlar, burada, 2 tane Philip Morris'in
temsilcisi var, 4 tane Reynolds'un temsilcisi var. Bir farkla; diğerlerinde
raportör olan Philip Morris'in temsilcisi, burada, Tütün Mamulleri Alt
Komisyonunda başkan olmuş, başkan!.. Değerli arkadaşlar, biz,
kuzuyu kurda teslim ediyoruz, ondan sonra da "ne yapalım canım, elimizden
bu geliyor" diyoruz. İşte, perşembenin geleceği çarşambadan bellidir...
Siz, birtakım özel sigara kartellerine bu ülkenin kaderini terk ederseniz, bu
pazarı onlara açarsanız, ondan sonra "tütünümüzü satamıyoruz" diye
ağlamaya hakkınız yoktur. Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, uluslararası sigara kartellerine nasıl açıldığını, perde arkasında
kimlerin olduğunu görmek istiyorsanız, işte Devlet Planlama Teşkilatının
hazırlamış olduğu rapor, buna bakarsınız. Ben, buradan anladım; anlamayan o
arkadaşımız da, herhalde, görünce anlayacaktır. Değerli arkadaşlar,
bakınız, bu yasada, uluslararası sigara tekellerinin hakları korunmuş. Atanacak
bürokratların her şeyleri bir bir tadat edilmiş; ama, üreticiden; ama,
tütüncüden, elemeği ve alınteriyle geçinen insandan bahsedilmemiş; hatta, tam
tersine, onlara verilecek cezalar da bir bir sayılmış. Geçici 1 inci maddede
bir ibare var; diyor ki "Tütün üretim alanlarının dışında ekilen tütün
fideleri veya dikilen tütünler, sökülüp yok edilir. Failleri hakkında üç aydan
bir seneye kadar hapis cezası..." diye devam ediyor. Ben, bunu, adeta
tütüncüye bir intikam ve husumet ibaresi gibi görüyorum. Eğer, siz, bunu kökten
halletmek istiyorsanız, böyle uzun uzadıya yazacağınıza, şöyle deseydiniz, bana
göre, bu işi kökten hallederdiniz: Tütün ekenlerin kafası kopartılacak, gövdesi
de tarlasına gömülecektir!.. Böyle deseniz bu iş biterdi, bu kadar uzatmaya
gerek yoktu. Bunu siz yapıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bakınız,
benim bölgem ki, Türkiye'deki birçok yörelerde tütün üretilmektedir. Manisa'da,
Muğla'da, Aydın'da, Samsun'da, Muş'ta, Batman'da, Adıyaman'da tütün
üretilmektedir. Türkiye'de üretilen tütünün yüzde 10'u Adıyaman'dadır. Ben
oraya gittiğim zaman, milletvekili gelmiş deyince hücum ediyorlar; ama, benim
AK Parti milletvekili olduğumu gördükten sonra "Size diyecek bir şeyimiz
yoktur; çünkü, siz daha önceki dönemlerde, Refah-Yol Hükümeti içerisinde
olduğunuz dönemlerde, tütüncünün yüzünü güldürdünüz" diye bize teşekkür
ediyorlar, bizi tebrik ediyorlar; ama, siz, tütüncünün kafasını
kopartıyorsunuz, ondan sonra vücudunu da tarlasına gömmeye çalışıyorsunuz... Değerli arkadaşlar,
bakın, ben, bu yasaya, pazar ve mezar yasası diyorum. Bu yasa, birilerinin
pazarı, birilerinin de mezarı için hazırlanmıştır. Kimlerin pazarı olacaktır;
uluslararası sigara tekellerinin, kendi sigaralarını, gelişmekte olan ülkelere
satmak isteyen uluslararası büyük şirketlerin pazarı olacak; ama, gariban,
yoksul, elemeği ile geçinen, alınteri ile geçinen, sabahlara kadar tütün
tarlalarında karnını doyurmak için çalışan üreticimin de mezarı olacaktır. İşte
bu yasanın özeti budur. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, ben bu yasaya, pazar
ve mezar yasası diyorum. Kıymetli arkadaşlar,
hükümet, IMF ile kol kola vermiş, adeta insanımızı yok ediyor. Niçin memleketi
bu hale getirdiniz, yoksullaştırdınız, fakirleştirdiniz" dediğimiz zaman,
faturayı eski hükümetlere kesiyorlar. Peki, sormak lazım; beş yıldan beri
ülkeyi idare eden bu hükümetler kimlerdi? Sizler değil miydiniz?! Niçin beş
yıldan beri düzeltemediniz de, kişi başına millî geliri, 3 500 dolarken, 2 300
dolarlara düşürdünüz?! Bakınız, bugünlerde
Arjantin ile Türkiye mukayese ediliyor maalesef. Biliyorsunuz, Sayın Derviş,
bundan beş altı ay önce de, Afganistan'dan iyi olduğumuzu söylüyordu. Yani,
mukayese edildiğimiz ülkeler, Afganistan ve Arjantin oldu. Bakın, aslında,
Arjantin'in durumu bizden daha iyi. Kişi başına düşen millî gelir Arjantin'de 7
000 dolar; ama, Türkiye'de 2 300-2 400 dolardır. Tabiî, bu, coğrafî bölge
olarak da, Muş'ta 600 dolardır, Adıyaman'da 1 000 dolardır; ama, İzmit'te 7 000
dolardır. Ortalaması 2 300 dolar. Yani, bölgeler arasında da müthiş bir uçurum
vardır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir)- Allah razı olmadı! MAHMUT GÖKSU (Devamla)-
Onun için, ben diyorum ki, değerli arkadaşlar, çiftçi tarlasını süremiyor,
çiftçi tarlasını ekemiyor, fabrikalar çalışmıyor, insanlarımız aç bîilaç,
insanlarımız umutsuz, bu ülke iyi idare edilmiyor. Bu hükümetin, bu ülkeye
yapacağı en güzel iş -gayet güzel biliyorsunuz- istifa etmek, çekip gitmektir. Bu yasanın geçmemesi
için, 500 000 üreticinin, 5 000 000 insanın alın terinin, ekmeğinin elinden
alınmaması için elimizden geleni yapacağız; ama, görünen o ki, iktidar
partisine mensup milletvekilleri, içlerine sinmeye sinmeye yine
"evet" diyecekler. Bilmiyorum, seçmeninizin karşısına nasıl
çıkacaksınız? Onu kendileri düşünsün. Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın
Göksu. Sayın milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak,
konuşacaklar. Buyurun Sayın
Uzunırmak. MHP GRUBU ADINA ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üzerinde çok
tartışılan ve inanıyorum ki, devlet hayatımızda çok önemli yeri olan bir kanun
üzerinde görüşüyoruz; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Kıymetli arkadaşlar,
Türkiye'nin bugün geldiği durum, iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçisinin,
sorumlu siyasetçi anlayışıyla hareket etmesini mecbur kılan bir durumdur.
Bugünkü geldiğimiz durumda, iktidarın ve muhalefetin birbirini karşılıklı
suçlayarak değil, toplumsal ve ülke gerçeklerimizden hareketle, konuşmalarının
toplumu bilgilendirmesini ve hizmet etmesini gerektiren bir konumdur. Burada
muhalefet adına konuşan birçok arkadaşımızın konuşmalarını dinliyoruz. Tabiî
ki, birçoğunun, bu sorumlu siyasetçi anlayışından uzak olduğunu çeşitli
vasıtalarla görüyoruz. Çünkü, her şeyden önce, kendilerinin hükümet ettikleri
dönemlere baktığımızda, bunu bir suçlama unsuru olarak kullanmıyorum; ama,
vatandaşımızın doğru bilgilendirilmesi, hele hele, böyle toplumsal mutabakatı
gerektiren kanunlarda, vatandaşın gerçekçi bilgilendirilmesi ve yapılanın ne
kadar önemli olduğunu anlaması açısından da bunu bilhassa önemsiyorum. Kıymetli arkadaşlar, bir
vatandaş garaja indiğinde, bir lokantanın camındaki ilanı görmüş, "sen ye,
torunun ödesin" yazıyormuş; vatandaş girmiş lokantaya, karnını doyurmuş,
lokantadan çıkarken garson yapışmış, demiş ki, "paran?.." Demiş ki,
"camda ilan var, diyor ki, 'sen ye torunun ödesin' benim torunum
ödeyecek." Garson demiş ki, "hele sen şu dedenin yediğini bir öde de,
torunun ondan sonra seninkini ödesin." (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri,
acaba sosyal, hukuk devletindeki tarifimiz, hangi sosyal kesimin cebinden alıp,
hangi hak etmeyen sosyal kesimin cebine aktardığının hesabını bilmeyen ve
bugün, bankalarından, finans sektöründen her türlü haline gelinceye kadar, kamu
finansmanının, devletin bu duruma düşmesinde en etkin fonksiyon olduğunu idrak
edecek bürokraside, çeşitli seviyelerde birçok görevde bulunmuş arkadaşımız
olmasına rağmen, halen daha, Şeker Kanununda olsun, Tütün Kanununda olsun,
ektir, biçtir, üret, ondan sonra da yak ve bunun adına da destekleme alımı de!
Böyle kamu finansmanının yaralarıyla bu ülke devam etmeli mi, yoksa biz
gerçekten kaliteli tütün üreten, gerçekten kaliteli şekerpancarı üreten,
gerçekten rekoltesini ve randımanını dünya şartlarına göre ayarlamış ve o
kaliteli ürününü dünya borsalarında ve Türkiye borsalarında satabilen
üreticilerin alınterini, hakkını vermek yerine, onların da alınterini, üretmeyen,
kalitesiz üreten, sırtını başka başka başka şekillerde haksız üretime yöneltmiş
insanlarla eşit tutup, o insanların, halen daha, sosyal devlet anlayışını
çarpık bir anlayışla telakki ettirerek, o insanların halen tembelliğini,
üretimsizliğini, kalitesiz üretimini diğer kesimlerin cebinden alarak üretmek
gibi, onları desteklemek gibi bir yükümlülükle mi sosyal devleti tarif
etmeliyiz? (MHP sıralarından "brovo" sesleri, alkışlar; DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) İşte, burada
siyasetçinin, iktidar-muhalefet anlayışı demeden, ülke gerçeğini ve toplumsal
gerçeği kavraması gerektiğine inanıyorum ve bu anlayışla hareket etmesi
gerektiğine inanıyorum. Kıymetli arkadaşlar,
burada, muhalefetteki liderlerimiz, muhalefetteki parti sözcüsü arkadaşlarımız
tablolar gösteriyorlar. Eğer tablo göstermemiz gerekirse, gazetelerde,
gözlerinden yaş damlayan "çılgınlar gibi borçlanıyoruz, başka hiçbir şey
yapmıyoruz" diyen liderlerin, burada Türkiye'yi ne duruma getirdiklerini
tartışmanın mutlaka ve mutlaka ders alınacağı kanaatindeyim. Onun için, burada,
Tütün Kanunuyla ilgili konuşurken, biz, tütün üreticisinin, gerçekten kaliteli
üreten, standart üreten, dünya standartlarında üreten ve aynı zamanda
rekoltesini, randımanını geliştirmiş üreticinin desteklenmesinden vazgeçmiş bir
durumda değiliz, aksine, onun daha da güçlendirilmesinden yanayız. Bu kanun,
bir noktada, kaliteli üretenle kalitesiz üreteni ayırt eden bir kanundur.
Buradaki fark nedir?.. Devlet, adı da Tekel olan kurumumuz garanti alıcı
olmaktan çıkmaktadır. Şimdi, ben, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planını hazırlayan arkadaşlarıma buradan sesleniyorum ve bundan
sonra da, hükümet eden, muhalefette de olan birçok arkadaşımıza sesleniyorum.
İşte, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı burada. Burada, bunu kim hazırladı,
tabiî ki kim uyguladı ve uygulamaya başladı?.. Burada bütün siyasî partilerimiz
hemen hemen bunun içerisinde olan partilerimiz. AK Partiden konuşmacı olan
arkadaşımız kendisinin döneminde tütün ekicisinin çok desteklendiğini söylüyor.
AK Partinin siyasî yaşamdaki, acaba, hayata geliş tarihini ben merak ediyorum.
Ne zaman AK Parti bu tütün ekicisini destekledi?.. (MHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gülüşmeler) Ama, ferdî milletvekilimiz olarak başka bir
siyasî partideyken... Arkadaşımız bunu ima etmek istiyorsa, onu da kabul
ediyoruz tabiî ki. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Çarpıtma. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Niye çarpıtıyorsun konuyu?.. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Çarpıtmıyoruz arkadaş, burada bir gerçeği söylüyoruz. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Ne alakası var? Bal gibi çarpıttın. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Burada, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında aynen ifade şu: "1177 sayılı
Tütün Tekel Kanunu, 1196 sayılı Tütün Tarım Satış Kooperatifleri ve Bölge
Birlikleriyle Türkiye Tütün ve Satış Kooperatifleri Genel Birliği Kanunu ve 196
sayılı Ekici Tütün Satış Piyasalarının Desteklenmesine Dair kanunlar günün
şartlarına uygun hale getirilecektir. Tekel Genel Müdürlüğünün
yaprak tütün işletmeleri ve sigara sanayii faaliyetlerinin ayrı birimler
halinde örgütlenmesini sağlamak üzere gerekli kurumsal düzenlemeler
yapılacaktır." Kıymetli arkadaşlar, en
önemlisine geliyorum: Hepimiz, burada konuşurken, tütünün bir tarımsal ürün
olduğunu kabul ediyoruz, sonradan sanayi ürününe dönüşüyor ve "tarım
ürünlerinin, serbest pazar koşullarında daha fazla işlem görmesini sağlamak ve
mevcut borsaların yeniden düzenlemesini vaat ediyoruz" deniliyor Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında; yani, arkadaşlarımız vaat ediyorlar. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Biraz sonra okuyacağım; hepsini dinlersin. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Buraya geldiğinde anlat. Karşı çıkılan Şeker
Kanununun ihtiyaca cevap vermeyen maddeleri, özel kesimin, şeker sanayiinde
etkin faaliyet göstermesini sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi vaat
ediliyor. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Hepsini okuyacağım; dinlersin. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Kıymetli arkadaşlar, sizlere soruyorum: Bir işadamı olsanız, tütün konusunda
veya şeker konusunda serbest piyasa şartlarında üretim yapmak istediğinizde,
karşınızda bir devlet tekeli varsa, acaba, nasıl bu serbest piyasa koşulları
tekâmül edecek veya gerçekleşecek? Bunu merak ediyorum. Buradan konuşan
arkadaşlarımıza, bilhassa DYP Grubuna seslenmek istiyorum. Acaba, serbest
piyasa ekonomisinden yana mıyız, yoksa halen devletçi tekelden yana mıyız? Önce
bunu deklare etmemiz gerekiyor. MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Adıyaman) - Ne alakası var! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Eğer, maksadımız sosyal devlet; eğer, maksadımız üreticinin korunması ise,
bunun daha başka yollarını ve metotlarını bulmalıyız. Bu yollar ve metotlar,
bugün, Batı'da olduğu gibi, üretici birliklerinin, ürün başına tek olmak
şartıyla örgütlenerek, aynı zamanda tarımsal yapılanmada destekleme ve
yönlendirme kurullarının oluşturularak piyasayı regüle etmesi açısından,
tohumun toprağa konulduğu andan başlayıp, ta ki, borsalara, bordlara varıncaya
kadarki zincir içerisinde üretici birliklerinin etkin kılınmasıyla, piyasanın
regüle edilmesiyle temin edilebilir, devlet tekeliyle değil. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) İşte, kıymetli
arkadaşlar; burada, ben, tarımın içinden gelen birisi olarak sizlerle şunları
paylaşmak istiyorum: Gelin, bu altyapıları, hep birlikte, sorumlu bir anlayış
içerisinde, elbirliğiyle teklifler getirerek geçirelim; devletimizin
tepesindeki bakanlarımızın birbirleriyle koordinesinde, işbirliğinde, kurumlarımızın
işbirliğinde yeni yeni, Batı standartlarında kurullar ve oluşumlar meydana
getirelim. Tarımsal üründe rekabet
-konuşmamın bir bölümünde söylediğim gibi- maalesef, ta ki, borsada, pazarda
satışta değil, tarımda rekabet, üründe rekabet, tohumun veya fidenin toprağa
konulduğu anda başlar; çünkü, randıman ve rekolte, tohumun toprağa konulduğu
anda başlar. Biz, yıllarca "Türk köylüsünü destekliyoruz, tarımı
destekliyoruz" diyerek, desteklemenin metotlarına, desteklemenin şekline
maalesef, basit, pahalı ve metotsuzca devam etmişiz. Kıymetli arkadaşlar,
tarımda üretimin metotlarında, tarımda ürünün niteliklerinde, biz, eğer,
bunları, Batı standartlarında gerçekleştirmez ve üreticinin ufkunu açmazsak,
pazardaki son merhaledeki destekleme hiçbir zaman işimize yaramaz; ancak, bir sosyal kesimin cebinden alıp
diğer sosyal kesime veririz ve böylece de, işte, kamu borçlanmaları, kamu
finansmanları, kamu bankalarının zararları had safhaya ulaşır; işte "IMF
bunu diretiyor, IMF bunu zorluyor" diye de hiçbir arkadaşımız dert
yanmasın. Neden dert yanmasın;
eğer, siz "ben, çiftçiyi destekliyorum" diyerek 1993 ürününe 1994
yılında, pamukta 4,6 trilyon liralık bir primi çiftçiye verir, ondan sonra da,
bunu, Ziraat Bankasını ikinci bir bütçe gibi kullanarak, Ziraat Bankasına da
zamanında ödemez. 2000'li yıllarda, bilançolarda, görev zararlarında, 12
katrilyon lira olarak ortaya çıkarsa, tabiî ki IMF diyecek ki, seni, o
borçlanmada... NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Bir hesap yap allahaşkına, 4 trilyon lira nasıl 12 katrilyona çıkmış; bir hesap
yap?! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Hesap, 12 olmasın, 10 olsun. Dinleyin de biraz ders alın; dinleyin siz! NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Allah'tan kork! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
12 katrilyon lira olarak girerse, tabiî ki IMF -çiftçinin cebine girmemiş
parayı, çiftçinin cebine girmediğini anlamaz- çiftçi burada çok sübvanse
ediliyor diyecek, bu kadar sübvanse kaldırılmalı diyecek. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
4 trilyon para vermiş, 12 katrilyon olmuş! Bu nasıl hesap?! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Arkadaşım, o zaman, 1994 yılında verdiğin primi, iktidardın, 1995 yılında
ödeseydin, niye ödemedin?! (DYP sıralarından gürültüler, MHP sıralarından
alkışlar) 1995 yılında niye ödemedin, 12 katrilyon oldu?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Bir hesap yap kardeşim! Bir hesap yap!.. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
1994 yılında verdiğin primi, 95 yılında ödeseydin, çiftçinin hanesinde bu
olmazdı. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Bu kanunda çözüm buluyor musunuz buna? ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Çiftçi de yanlış bilgilendirilmez, IMF yanlış bilgilendirilmez ve Türkiye de bu
sıkıntıya girmezdi arkadaşlar. Vatandaşı doğru bilgilendirelim. (MHP
sıralarından alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Şu anlattığın hikâyelerde milletin derdine derman var mı?! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Ve gerçeklerden kaçmayalım arkadaşlar. Bu gerçeklerden kaçmadığımız zaman, ülke
insanımıza hizmet etme imkânı buluruz. Yoksa, biz, yanlış beyanlarla; biz,
yanlış hesaplarla ülkeyi, bugünkünden daha kötü duruma götürmek durumunda
kalırız. Onun için, bu sorumluluğu halen idrak edemediyse arkadaşlarımız,
bugünden ders almıyorlarsa, herhalde, tekrar iktidara geldiklerinde -ki, nasip
olur mu bilemiyorum, ama- Türkiye'yi daha kötü şartlar bekliyor demektir. Şimdi, diyorlar ki, işte,
dünya tekellerinin veya IMF'in dedikleri yapılıyor. Arkadaşlar, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planını hazırlayan, bunları vaat eden arkadaşlara da mı o zaman
IMF dediydi bunu?! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Peki,
geçen görüşmelerimizde gene dile getirmiştik, kıymetli Dengir Mir Fırat Bey
belgesini de göstermişti, Phillip Morris'in genel müdürü, 1994 yılında diyor
ki, "bizim Sabancı'ya olan ihtiyacımız, müteveffa Özal'a olan yakınlığından
dolayıydı. Şimdi, Özal rahmetli oldu, yeni bir iktidar var. Bu yeni iktidarla
tütün konusunda daha sıkı ilişkiler içerisindeyiz. Artık, müteveffa Özal'dan
sonra Sabancı'ya ihtiyacımız kalmadı; bugünkü iktidarla daha sıkı ilişkiler
içerisindeyiz, onun için Sabancı'ya ihtiyacımız yok" diyor. O günkü
iktidar kimdi ben merak ediyorum tabiî ki, bunu da araştırırlarsa arkadaşlar
bulurlar. NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Birileri duyuyor!.. Birileri duyuyor!.. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Şimdi, 600 000 üreticinin ürününün desteklenmesinden bahsediyoruz. Kıymetli arkadaşlar,
tabiî ki benim kıymetli bakanlarımızdan ve hükümet yetkililerimizden bazı
isteklerim olacak. Bu kanun, eğer, altyapısı sağlam birtakım yönetmeliklerle,
genelgelerle desteklenmezse, elbette ki sıkıntılı haller ortaya çıkacaktır.
İşte, bu desteklenmesi gereken altyapılar nelerdir, bunlar üzerinde de, biz,
her şeyden önce üretici birliklerinin, başta tütünden olmak üzere ve acilen
ürün başına, tek olmak şartıyla üretici birliklerinin bir an önce kurulması ve
aynı zamanda piyasaların regüle edilebilmesi için, Batıda olduğu gibi, tarımda,
destekleme ve yönlendirme kurulunun bir an önce teşekkül ettirilerek, bu
kurulun bir an önce kurularak, hareketinin yetki ve sorumlulukları da
belirlenerek, tarımsal desteklemelerin ve yönlenmelerin, tarımsal ürünlerin
buralarda mütalaa edilmesi gerektiğine inanıyorum. AHMET DEMİRCAN (Samsun) -
Önce onları yapmanız gerekmez miydi? MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Yapılacak... Yapılacak... ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Yapılacak, sizlerin yapamadıklarını yapıyoruz işte, yavaş yavaş yapıyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar) MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Siz, memleketi bitiriyorsunuz. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Üreticinin üretiminin niteliklerini, üretim araçlarını, üretim metotlarını
gözden geçirmeliyiz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Memleketi çökerttiniz; bu, size mahsus. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Kıymetli arkadaşlar, yıllardır iktidar olan arkadaşlarımız acaba dünya
piyasalarında yüzde 75 soslu, yüzde 25 şark tütününün piyasa hâkimiyetinin
olduğunu bilip de, Türkiye'de, sos kabul edilen tütünü veya başka ürünleri niye
teşvik etmediler de, şimdi, bizden ikibuçuk yılda Türkiye'nin bütün yükünün
hesabını sormaya kalkıyorlar; onu da tabiî merak ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Bunu Adıyaman'da da anlat! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Kıymetli arkadaşlar, kanunun geneli hakkında konuştuk; maddeleri üzerinde de
mutlaka söyleyeceğim ve mutlaka hükümetimize de tavsiye edeceğim bazı konular
olacaktır. Bunları saklı tutmak kaydıyla, sizlerin de bütün sorularına ben
cevap verebilirim. Ben, tarımdan geliyorum, her şeyini tartışabilirim tarımın.
Onun için... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sen Aydın'a gitmeyeceksin herhalde! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Aydın'da her şey var; tarım da var, sanayi de var, turizm de var. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Aydın'a gideceğin yok! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Aslan, hasisliğinden dolayı Allah seni çok güzel bir mekânda yaratmamış; ama,
bizi, Allah çok şükür ki, öyle bir yerde, öyle bir toprakta dünyaya getirmiş
ki, dünyanın her türlü nimetinden faydalanıyoruz Allah'a çok şükür. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Erzurumlulara hakaret ediyorsun! ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Ben, bu duygular içerisinde, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum;
hürmetlerimle. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Uzunırmak; ama, bu son cümleden, Cezmi Polat arkadaşım başta
olmak üzere, alınırlar gibi geliyor. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkan, Erzurumlulara hakaret etti. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Erzurumluları kastediyor... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Erzurum'a hakaret etti, geri alsın! ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Kişiye mahsus... BAŞKAN - Kişi olmaz,
sonuçta... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Erzurumluları kastediyor. BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, MHP Grubu adına konuşan Ali Uzunırmak arkadaşıma teşekkür
ediyorum. Yalnız, küçük bir düzeltme yapmama izin verir mi acaba Sayın
Uzunırmak. Sayın Ali Uzunırmak,
Özal'la ilgili bir kelime kullandınız "müteveffa" dediniz. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Rahmetli Özal... BAŞKAN - Bildiğim
kadarıyla "müteveffa" gayrimüslimler için kullanılır; Özal, hakiki
bir Müslümandı; onu bir düzeltelim. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Rahmetli anlamında kullandım efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkan, müsaadenizle... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, arkadaş Erzurum'la ilgili bir şey söyledi;ama, ne söylediğini
anlayamadım; tutanaklar geldiği zaman cevap vermek istiyorum. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkan, söz istiyorum; sataşma var. BAŞKAN - Buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Cezmi Bey versin... BAŞKAN - Sayın Göksu, siz
buyurun, sonra ben söylerim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Arkadaşımız yanlış
anlamış olmalı ki, orada da benim sözümü tekrar etti, "AK Parti ne
zamandan beri var ki, Refahyol hükümetinden bahsediyor" dedi. Evet, AK
Parti yepyeni bir partidir; ancak, bugün AK Partide olup da, o günkü Refahyol hükümetinde
çok önemli bakanlıkları deruhte etmiş arkadaşlarım var. Onların yaptığı
hizmetle gurur duyduğumu ifade etmek için söyledim; bu açıklamayı ondan dolayı
yapıyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Şimdi, Sayın
Göksu'nun açıklamasına ben bir açıklama getireyim; doğru söyledi -Ali Bey
herhalde yanlış anladı- "daha önce, ben Refah Partisi
milletvekiliyken" dedi. Hepimiz de biliriz ki, bugün AK Partide, bugün
Saadet Partisinde bulunan arkadaşlarımızın daha önceki partilerinin adı
Faziletti, daha öncesinde de Refah, böyle söylemediniz mi? MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, ben, hiç Refah Partisi milletvekili olmadım, Fazilet
Partisinden milletvekilliğini kazandım geldim. BAŞKAN - Anladım Sayın
Göksu. O Fazilet Partisinin daha önceki adı Refah Partisiydi. Siz de, Refahyol
iktidarından bahsettiniz. Tabiî, onu söylüyorum. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Teşekkür ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - Sayın Polat,
izin verir misiniz... Şimdi, Sayın Uzunırmak,
"ben, Erzurum'la ilgili demedim" sözünü biraz önce sarf etti, öyle mi
Sayın Uzunırmak? ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Evet efendim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Geri alsın... BAŞKAN - Bu durum
karşısında, konu açıklığa kavuşmuş oldu. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, süremiz
kalmadı, son bir konuşmacımız daha var... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın
Uzunırmak'ın sözünü tekrarladım size... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Hayır, ben... BAŞKAN - İstirham
ediyorum... Şimdi, son olarak,
gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Mahmut Erdir; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MAHMUT
ERDİR (Eskişehir) - Sayın Başkan... NEVZAT ERCAN (Sakarya)
- Sayın Başkan, ben de söz talebinde
bulundum, sisteme de girdim... BAŞKAN - Sayın Ercan,
"sisteme girdim" diyorsunuz. Bildiğiniz gibi, soru cevap bölümü için
arkadaşlarımız işaret buyurmuşlar. Burada, bakınız, sizin isminiz falan yok. NEVZAT ERCAN (Sakarya)
- Sayın Başkanım... BAŞKAN - Ben, soru sormak
isteyen arkadaşlarımın ismiyle ekran dolu olduğu için göremedim. Yoksa,
hassasiyetimi bilirsiniz. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Kürsüde hatip var Sayın
Başkan!.. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Sayın Başkan, gayet tabiî... Ben, Grup Başkanvekili olarak... BAŞKAN - Hay hay, daha
sonra söz veririm; ben görmedim, ekranda yoktu. Yoksa, bu noktadaki titizliğimi
bilirsiniz. Sayın Erdir, buyurunuz. MAHMUT ERDİR (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubunun, Tütün
Kanunu hakkındaki görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. Dünya tütün üretimi, her
yıl ortalama... BAŞKAN - Sayın Erdir, çok
özür diliyorum. Konuşma süreniz 20
dakika, ola ki, konuşma sürenizi sonuna kadar kullanabilirsiniz -ki, bu yasal
hakkınız- düşüncesiyle, eğer öyle tercihte bulunursanız -ki, 10 küsur dakikamız
var- benim Genel Kurulun onayını almam gerekiyor. Çalışma süresinin,
konuşmanın bitimine kadar -çünkü, çalışma süresi saat 22.00'ye kadar diye karar
alındı- uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim. Buyurun Sayın Erdir, bu
kısmı da sürenize ilave edeceğim. MAHMUT ERDİR (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Dünya tütün üretimi, her
yıl ortalama 6 000 000 ilâ 8 000 000 ton arasında değişmektedir. Dünyada
başlıca tütün üreticisi ülkeler, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan,
Brezilya, Zimbabwe'dir. Bu ülkeler, büyük oranda Virginia ve Burley tütünleri
üretmektedir. Bu tütünlerle Türk tütünü arasında dağlar kadar kalite farkı
vardır; bunu, peşinen belirtmek isterim. Ülkemizin ekolojik
koşullarına ve sosyal yapısına oldukça uygun bir ürün olan tütün, yüzyıllardır
çeşitli bölgelerimizde yaygın şekilde, aile tarımı olarak üretilmekte, başta
ihracat olmak üzere, istihdam, devlet gelirleri ve ulusal gelir açısından Türk
ekonomisinde oldukça önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Tütün üretiminde, hayvan
gücüyle çekilen ilkel toprak işleme alet ekipmanları ve yoğun el emeği üretimin
asıl karakteridir. Üretim alanları çok küçük olup, üretici başına düşen alan
ortalama 5 dekar civarındadır. Tütün üretimi, halen, 40
ilimizde yasal olarak, coğrafi anlamda ise Ege, Marmara, Karadeniz, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerini kapsamaktadır. Ülkemizde sigaraya aroma
özelliği veren oryantal, yani bizim şark tipi tütünümüz üretilmektedir.
1990-1999 yılları arasında 276 000 hektar araziye tütün üretimi yapılmış ve bu
on yılın ortalama üretimi, 264 800 ton/yıl olmuştur. Bu üretimin 64 700 tonu
sigara sanayiinde kullanılmakta, 127 000 tonu ihraç edilmekte ve 73 100 tonu da
stokta birikmektedir. Stoklarda biriken tütün, Güneydoğu ve Doğu Anadolu ürünü
olup, taban arazide yetiştirilmektedir. Bu tütünler, kullanımı az olan şark
tipi tütünlerimizin içerisinde kalitesiz tütünlerdir. Halen, toplam tütün
stokumuz 500 000 tonu geçmiş olup, bunun toplam parasal tutarı ise 700 trilyon
lira civarındadır. Türkiye sigara üretiminin
yaklaşık 80 000 bin tonu Tekel, 40 000 tonu da özel sektör tarafından
üretilmektedir. Tekel tarafından üretilen sigaraların yaklaşık 45 000 tonu
oryantal harman, 34 000 tonu karışık, blend sigara, 1,8 tonu filtresiz sigaralardır.
Son yıllarda, oryantal sigara harmanlarına belli oranda ithal tütün veya pestil
tütün konulduğu da düşünülürse, şu an için, Türkiye'de üretilen sigaraların
-Tekel ve özel sektör olarak- üretiminde kullanılan hammaddenin yüzde 50'sinin
şark tipi tütün, yüzde 50'sinin de ithal tütün olduğu anlaşılmaktadır. Ülkemizde üretilen
tütünün üçte 2'si Tekel ve üçte 1'i de özel sektör tarafından satın
alınmaktadır. Doğu ve Güneydoğu tütününün tamamı Tekel tarafından alınmaktadır.
Tekel, aldığı bu tütünün ortalama yüzde 40'a yakın bir kısmını sigara fabrikalarına,
bir bölümünü tüccara satmakta ve kalan kısmını da stoğa eklemektedir. Özel
sektörün de stokta tütünü mevcuttur. Bu stokları özellikle belirtiyorum; biraz
sonra, alınan tedbirleri izah edeceğim, o zaman, bir noktadan neden bu tasarıya
geldiğimizi de açık açık anlatmış olacağım. Tütün üretim fiyatının
oldukça duyarlı olması ve uygulanan yüksek fiyat politikaları sebebiyle, ürün,
zamanla, normal ekolojisini aşarak, taban araziye yerleşmiş ve bunun sonucu,
hem üretim fazlası oluşmuş hem de üretilen tütün kalitesi düşmüştür. Üreticiyi
tatmin etmek için ilan edilen yüksek alım fiyatları, ihtiyaç duyulmayan
ürünlerin de yüksek fiyattan satın alınmasına neden olmuştur. Bu uygulama,
belli bölgelerde, özellikle Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde üretimi
cazip hale getirmiş ve üretimde plansız artışlara yol açmıştır. Zamanında
önlemlerin alınmaması durumunda bölgede tütün üretimi devam edecek ve her yıl
yaklaşık 200 milyon dolar devletin zararı olacaktır. Tütünde var olan sorunların
çözümlenebilmesi amacıyla, devletçe desteklenen ürünün, gerek üretiminin
planlanabilmesi ve gerekse iç piyasa fiyatlarının dünya fiyatları seviyesinde
tutulabilmesi amacıyla, 26.11.1993 tarihinde -tarihe dikkatinizi çekiyorum; bugünkü
darboğazlar o günden başlamış ve bugünkü kanunun getirmek istediği şeyler o
günden tedbir olarak alınmış- yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla bazı
tedbirler alınmış, kota getirilmiş bulunmaktadır. Bu tedbirler, üretimden vazgeçirilen
üreticinin... Üretimden vazgeçirilmiş üretici, dikkatinizi çekiyorum,
26.11.1993 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla... HASAN GÜLAY (Manisa) -
Kim bakandı, kim o zaman? MAHMUT ERDİR (Devamla) -
Sizler bilirsiniz; daha çok bağıranlar, nasırına basılanlar. ...tedbirle üretimden vazgeçirilen
üreticinin mağdur olmaması için, ekmeme tazminatını da kapsamaktadır. Bırakın
çiftçiyi korumak, ektirmiyor bile, tazminatın da ne olduğu belli değil! (DSP
sıralarından alkışlar) Ürünün, dünya
fiyatlarıyla üreticiye makul ölçüde bir gelir temin edebilecek seviyedeki
fiyatı arasındaki farkın ise, yine üreticiye prim olarak ödenmesi, aynı tarihli
Resmî Gazetede yayımlanmıştır, Bakanlar Kurulu kararıyla. 1994 yılından itibaren
yayımlanan bakanlıklararası tütün kurulu kararları gereğince, tütün tarımı
taban araziden kaldırılmıştır. Hani, çiftçi mağdur edilmemişti? Taban araziden
kaldırdınız, yine eski yerine getirdik. Yine aynı Bakanlar Kurulu
kararına dayanılarak yayımlanan bakanlıklararası tütün kurulu kararlarıyla, her
yıl, ayrı ayrı ülke tütün üretim kotası belirlenmiştir. Buna göre, Tütün
Kurulu, 1996 yılı ülke tütün üretim kotasını 235 000 ton olarak belirlemiştir.
1997 yılı ürününe ise kota uygulanmamış olması sebebiyle, üretim, yeniden 300
000 ton seviyelerine yükselmiştir. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Duyurulur!.. MAHMUT ERDİR (Devamla) -
Bakıyorum zaten, kimin yaptığını... Bu sebeple, 1998 yılı
ürünü için yeniden belirlenen kota miktarı 235 000 ton -artı, eksi 10- olarak
gelişmiştir. Üretim ise, yabancı tütün üretimi dahil, 251 789 tona ulaşmıştır.
1999 yılında ise, kota miktarı 210 000 ton olarak saptanmış; ancak, buna
karşılık, üretim, 251 038 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimdeki fazlalık
nedeniyle, tütünde kota uygulamasına başlanıldığı 1994 yılından itibaren,
üreticinin mağdur olmaması için, üreticiye, kota tazminatı ödenmeye
başlanmıştır. İlk ödeme, 1995 yılında yapılmıştır. Kota uygulamasından dolayı
hazine, 1995 yılında, faizli maliyetiyle birlikte, 2 trilyon 581 milyar lira;
1996 yılında, faizli maliyetiyle birlikte 10 trilyon 236 milyar lira; 1997
yılında, faizli maliyetiyle birlikte 22 trilyon lira üreticiye ödeme yapmıştır.
1998 yılında 19,6 trilyon lira kota için faiz tahakkuk ettirilmiştir. Diğer taraftan, 1993 yılı
ürünü tütünde prim uygulanmış, A grat Ege tütünü için 54 000 liraya ilave
olarak 17 000 lira prim ödemesi yapılmıştır.
Bunların hepsi birer popülist politikaydı, çözüm politikaları değildi.
1993 yılı ürünü için üreticiye ödenen 4 trilyon liranın faiziyle birlikte
hazineye maliyeti 6,7 trilyon lira prim bedelidir. 1994 yılı ürünü tütün için,
132 000 TL / kilo A grat tütün için 10 000 lira prim verilmiş, toplam prim
tutarı 1,5 trilyon lira olmuştur; bunun hazineye maliyeti, yaklaşık 8 trilyon
liradır. 1995 yılı ürünü tütünde prim uygulanmamıştır; ancak, önceki yıldan
kalma faiz tutarı olarak 9,4 trilyon lira ödeme yapılmıştır. 1996 yılı ürünü
tütün için 25 000 TL prim verilmiş olup, üreticiye, bu primden dolayı 5,4
trilyon lira ödenmiştir; faiziyle birlikte bu ödemenin hazineye maliyeti 21,2
trilyon olmuştur. Rasyonel tütün üretimimiz, stok ihtiyacı da göz önüne
alınarak, 200 000 ilâ 225 000 ton civarında olmalıdır. 2000 yılında uygulanan
kota miktarı 189 000 tondur; üretim ise, yaklaşık 212 696 tondur. Tekele ait
yüksek düzeydeki stokların önemli bir miktarı, uzun yıllar itibariyle biriken,
öncelikli güneydoğu ürünü stoklarına aittir. Bu tütün sigara imalatında
kullanılmakla beraber, önemli bir kısmı da sosyal amaçla desteklenmekte ve
zamanla bu ürünlerin imhası yoluna gidilmektedir. Yukarıda söz ettiğim
hususlar, yıllardır uygulanmakta olan popülist politikaların meydana getirdiği
olumsuzluklardır. Çıkarılacak olan bu yasamızla bu olumsuzlukların ortadan
kalkacağı kanaatindeyim ve biraz evvel, benden evvel konuşan Ali Uzunırmak
arkadaşımın da uzun uzun anlattığı şekilde, kanun, bütün bu darboğazları
çözücü, çok da faydalı ve de esas, özelleştirmeden yapmıyorsunuz diye şikâyet
edenlerin buna sahip çıkmaları gerekir ve de gerçek liberal ekonomide olması
gereken, dünya piyasalarında, dünyadaki rekabetin ve tütün ticaretinin nasıl
uygulandığına dair esasları getiren bir kanundur. Bakınız, söz konusu
kanunumuzla neler geliyor: 1- Tütün sorununa dair
ilk defa yasal düzenleme yapılması olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. 2- Tütünün ülkemizde
gerçek ihtiyaçlara uygun bir şekilde ve kaliteyi esas alarak üretilmesi
hususunun getirilmesi, ekonomik açıdan daha çok önemli bir gelişme
sağlayacaktır. Tütün, Tütün Mamulleri,
Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılmakta, konuyla
ilgili kamu hizmetleri bütünleştirilmektedir. Tütün ve tütün mamulleri
konusunda devlet tekeline belli koşullarda -dikkatinizi çekiyorum, belli
koşullarda- geniş ölçüde son verilmektedir. Tekel, yine, kısmen faaliyetine
devam edecek demektir. Sisteme üretici
birliklerinin sokulmasıyla, tütün üreticilerinin örgütlenmesi sağlanacaktır. Bu
sayede, tütün üreticileri, tütün üretimi, üreticinin rekabet gücü ve Tekelin
elindeki fabrika ve işletmelerin geleceği de güvence altına alınmış olacaktır. 4046 sayılı Kanun
doğrultusunda, mülkiyetin devri dahil her türlü yöntem kullanılarak,
özelleştirme yoluyla, görev alanına giren konularda verimliliğin artırılması,
serbest rekabetin tesisi ve sermayenin tabana yaygınlaştırılması, amaca uygun
bir gelişmedir. Alıcıların, tütünü, üretim
yerlerinden alma koşulu uygundur. Buralarda, tütün satışları, satış
merkezlerinde ve açık artırma yöntemiyle yapılacaktır. Buradaki satışlarda
serbest piyasa koşulları geçerli olup, üreticilere, ürünlerini gerçek değerleri
üzerinden satma olanağa tanınmaktadır. Yazılı sözleşmeyle üretim esası
getirilmekte ve bu şekilde, kaliteli tütün üretimi teşvik edilmektedir.
İşlenmiş tütünün satılmasını sağlamak amacıyla tütün ve tütün mamullerinin
yurtiçi ve yurtdışı ticaretine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmekte, tütün ve
tütün mamullerini üretmek ve piyasaya arz etmek isteyenlere, uymaları gerekli
koşullar açık olarak belirtilmektedir. Ülkemizde tütün mamulleri
sanayi yatırımında bulunacaklarda belli bir kapasite ve teknoloji kullanımı
koşullarının aranması da ülke ekonomisi için ayrıca bir uygunluk sağlamaktadır.
Sigara ithalatında yerli
sanayicilere öncelik verilmektedir. Bu durum, ulusal sanayimizin korunması
açısından uygun bir gelişmedir. Yine, kanunumuzla, kamu görevi olarak toplumun
sağlığının korunması ve kamu yararı açısından izin, ruhsat ve zarar önleyici
düzenlemelerin yapılması, doğru bir anlayışı getirmektedir. Sigara ithalatı
sırasında meydana gelebilecek tekeli kaldırabilmek açısından, Bakanlar
Kuruluna, gerektiğinde ithal serbestisi tanınmasını çok olumlu bir gelişme
olarak görmekteyim. Kaçak tütün üreten ve
satanlar için uygulanacak cezaî müeyyideler düzenlenmektedir. Değerli adaşım
biraz evvel anlatırken "tütüncülere ceza geliyor" dedi. Tütün ekene
ceza gelmiyor. Sözleşmeler yapacak. Kaçak ekene ceza geliyor. Tarım reformu
çerçevesinde, mevcut destekleme sistemi değiştirilerek, yerine, doğrudan gelir
desteği sistemine geçilecektir. Ayrıca, tütün üreticilerine, alternatif ürün
projesi kapsamında muhtelif ödemelerin yapılmasını teminen, her türlü ödemeye
ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması da,
en önemli ve olumlu diğer bir husustur. Yine, bu kanunla, Tütün,
Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yeniden
yapılandırılmasıyla, tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasası
düzenleme kurumu kurulması öngörülmüştür. Kurum, Başbakanın görevlendireceği
bir devlet bakanıyla ilişkilendirilmektedir. Kurul başkan ve üyelerinin Maliye
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve Genel Müdürlüğün temsilcilerinden
oluşması, Tütün Yasasının uygulanmasından önce ve uygulanması sırasında
oluşabileceklerin, oluşabilecek darboğazların giderilebilmesi ve tütün
üreticileri açısından bir güvence oluşturacaktır. Bu sayede, her türlü popülist
politikalardan uzak, gerçekçi bir yol izlenecektir. Kanun, gerektiği şekilde
her türlü imkânları sağlamaktadır. Konuşmama son verirken,
arz ettiğim hususları içeren bu kanunun ülkemize ve memleketimize hayırlı
olacağına inanarak Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Erdir. Değerli arkadaşlarım,
yarına ilişkin, kafalarımızda soru işareti kalmasın diye bilgi sunayım. Gruplar adına konuşmaları
bitirdik; şahıslar adına, eğer gelirlerse, yarın, birinci sırada, Muş
Milletvekilimiz Erkan Kemaloğlu, ikinci sırada, Erzurum Milletvekilimiz Aslan
Polat, üçüncü sırada da, İzmir Milletvekilimiz Mehmet Özcan var. İlk ikisi,
gelen hangisiyse, onlara, yarın söz vereceğiz. Daha sonra, 16.00'da, Samsun
Milletvekilimiz Erdoğan Sezgin, Adana Milletvekilimiz Yakup Budak... Müracaat
listesi... Sayın Ali Şevki Erek
sormuşlar; "soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekillerinin sırası
korunacak mı" diyor. İçtüzüğümüzde "görüşmeler bittikten sonra"
deniyor; ama, ben, bugün, birkaç saat önce arkadaşlarımız sisteme girdiği için,
onu -deyim yerindeyse- bir nevi müktesep hakmış gibi kabul etmenin daha adil
olacağını düşünerek -eğer sizler de paylaşırsanız- sıralamayı size
söyleyeceğim. Birinci ve ikinci sıra,
Komisyon ve Hükümet mikrofonlarına ait. Sonra, Sayın Erek, Sayın İsen, Sayın
Fırat, Sayın Ünal, Sayın Aktaş, Sayın Güler, Sayın Uzunkaya, Sayın Özkan Öksüz,
Sayın Arınç, Sayın Özgün, Sayın Arvas şeklinde bir sıralama var. Bu
arkadaşlarımızdan gelmeyen olursa -zaten soru-cevapta 10 dakikalık bir süre
var- başkaları... ERKAN KEMALOĞLU (Muş) -
Sayın Başkanım, bizim gelmeyeceğimiz konusunda şüpheniz mi var? BAŞKAN - Sayın İdare
Amirimiz, ben, yarın, Erkan Kemaloğlu ve Aslan Polat dediğim takdirde, herhangi
birinizden gelmeyen olduğunda, diğer arkadaşlarımın söz hakkı yokmuş gibi bir
anlam çıkar; onun için sırayı böyle söyledik. Olur, başka bir şekilde de gelemeyebilirsiniz;
ama, ben, sizin, yarın, burada, hele birinci konuşma sırasını almışken, hazır
bulunacağınıza inanıyorum. ERKAN KEMALOĞLU (Muş) -
Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Yarın bakacağız
artık... Değerli arkadaşlarım,
bugünkü çalışma süremizi bitirdik. Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2001 Perşembe
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 22.08 |
|