Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 80       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

42 nci Birleşim

26 . 12 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 I.– GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.– GELEN KÂĞITLAR

III.– YOKLAMALAR

IV.– BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın, Antalya'da meydana gelen etkili yağış ve sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.– Antalya Milletvekili Kemal Çelik'in, Antalya'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

3.– Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Aydın'da mevsim normalleri üzerinde seyreden yağışlar ve meydana gelen sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.– Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/231)

2.– İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 32 arkadaşının, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/232)

3.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 21 arkadaşının İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin sebeplerinin ve yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)

V.– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.– Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S.Sayısı : 596)

VI.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

2.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747)

3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

5.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

6.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

7.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

8.– Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/888) (S. Sayısı: 777) 

VII.– SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, KİT'lerdeki başmüşavir ve müşavirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5144)

2.– Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Özelleştirme İdaresi personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5149)

3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Danıştay kararıyla iptal edilen güç bedeli kesintisinin geri ödenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5208)

4.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İli yatırım programının ödeneklerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5212)

5.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, kurul ve üst kurullara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5244)

6.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, TSK ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5263)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova, Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle, değerli hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman şükranla anılacağına,

Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü Yüce Meclis adına kutladığına,

İlişkin bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekilleri:

Işılay Saygın'ın,

Güler Arslan'ın,

İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan cevap verdi;

Konya Milletvekili Hasan Kaya, 21 Aralık Kooperatifçilik Günü nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin gelişimine ve kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşma yaptı.

Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine, Bakanlık görevinden alınmasının Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

A400M Uçağının Geliştirilmesi - Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının,

Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının,

Geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı ile Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonda bulunan soruşturma dosyasının hükümete geri verildiği bildirildi.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 23 arkadaşının, yurtdışına sermaye göçünün nedenlerinin (10/228),

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının:

Köylü ve çiftçilerimizin sorunlarının (10/229),

Esnaf ve sanayicilerimizin sorunlarının (10/230),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına, 299 uncu sırasında yer alan 780 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun 25 Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; 25 Aralık 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 26 Aralık 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 25 Aralık 2001 Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri seçimlerin yapılmamasına; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat 22.00'ye kadar gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde Genel Kurulun 28 Aralık 2001 Cuma günü de 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu günde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar tamamlanamaması halinde bu işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi,

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun (S. Sayısı : 596) görüşmeleri, hükümet temsilcisi Genel Kurulda hazır bulunmadığından, bir defaya mahsus olmak üzere ertelendi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı: 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/898, 2/174) (S. Sayısı : 747) tümü ve 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesinin oylanması sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

26 Aralık 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.11'de son verildi.

 

 

Yüksel Yalova

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Kemal Albayrak

 

Şadan Şimşek

 

Kırıkkale

 

Edirne

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

            No. :56

II. – GELEN KÂĞITLAR

26.12.2001 ÇARŞAMBA

Teklifler

1.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 3 Arkadaşının; 3.12.2001 tarih ve 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 10 uncu Maddesinin 3 üncü Fıkrasının Yürürlükten Kaldırılması ve 1 inci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/855) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2001)

2.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/856) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2001)

Tezkereler

1.– Manisa Milletvekili Hüseyin Akgül ile Aydın Milletvekili Sema Tutar Pişkinsüt'ün Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/945) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2001)

2.–  İstanbul Milletvekili Sadettin Tantan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/946) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– İstanbul  Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulan vakıflara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1661) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

2.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Millî Eğitim Vakfı tarafından toplanan paralara ve yapılan harcamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1662) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

3.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, doğalgaz alımı ve tüketimindeki miktar ve fiyatlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1663) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, tasfiye edilen fonlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5429) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

2.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Batı Trakyalı soydaşlarımızın eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5430) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

3.– Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, TEDAŞ'ın kaçak elektrik kullanımını önlemek için yerel gazetelere verdiği bir ilana ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5431) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

4.– Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, yapı deneticisi belgesi alacakların kılık-kıyafet  sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5432) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

5.– Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Bolu Tüneli Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5433) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

6.– Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Trakya'daki sel felaketine ve yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5434) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)  

7.– İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, İstanbul-Alibeyköy'deki Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait araziler üzerindeki tapu ve imar sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5435) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.– Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

2.– İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 32 arkadaşının, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi  amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)

3.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 21 arkadaşının, İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin  sebeplerinin ve yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2001)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

26 Aralık 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Grup başkanvekillerimizin müşterek bir önerisi varsa, ona riayet edeceğim...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, buçukta olabilir mi? 14.30'a kadar...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, Sayın Candan, Sayın Çelik, sizlerin önerisi?..

VEYSEL CANDAN (Konya) - 14.15 olsun Sayın Başkan.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 15.00 olsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gönül, 14.30 sizce de uygun mudur?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Olabilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 14.30'da toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.09


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için yine 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; toplantıya katılan sayın milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ilk söz, Antalya'da olumsuz kış şartları nedeniyle meydana gelen zararlar ve alınması gereken tedbirler konusunda söz isteyen Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'a aittir.

Eğer hükümet adına yanıt verilecek ise, yine Antalya'yla ilgili bir başka söz talebi var, bir de Aydın'daki sel felaketiyle ilgili bir söz talebi var; üçünün bir arada cevaplandırılmasının tercih edileceği hususunu da bildirmek isterim.

Buyurun Sayın Aydoğan.

IV.– BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın, Antalya'da meydana gelen etkili yağış ve sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli dinleyenler; yurdumuzdaki olumsuz kış şartlarından Antalya da olumsuz etkilendi, can ve mal kayıpları meydana geldi. Acılarımızı sizlerle paylaşmak ve beklentilerimizi ilgililere huzurlarınızda iletmek maksadıyla söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Antalya'da, yıllık ortalamanın yaklaşık 2 katına ulaşan yağış, etkili yağış, yer yer sele dönüştü. Gazipaşa dereleri, Demirtaş, Dim, Oba, Kargı, Alara, Karpuz, Manavgat Çayları, Köprüçay, Kemer Ağva Çayı, Kumluca dereleri, Demre Çayı, Eşen Çayı ve Karaçay taştı. Seralar, muz ve narenciye bahçeleri, ekili ve dikili alanlar, altyapı tesisleri, meskenler ve işyerleri, büyük boyutlu hasara uğradı. Alanya'da ve Gazipaşa'da, 30'a yakın tekne, parçalanarak battı. Alanya mendireği -ki, yeni yapılıyordu- tahrip oldu. Kumluca'da 1, Manavgat-Kırkkavak'ta 5 vatandaşımızı kaybettik. Onlara, Cenabı Hak'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Yağışlar ve fırtına, Kumluca'da 42,8, Kaş'ta 3,4, Manavgat'ta 6, Antalya-Merkez'de 2,2, Finike'de 2,4, Alanya'da 5,6, Serik'te 1,6, Demre'de 1,8, Gazipaşa'da 1 trilyon liralık; Gündoğmuş'ta 650, Akseki'de 600, İbradı'da 400, Oymapınar'da 250 milyar liralık hasara sebep oldu. Altyapıda 11 trilyon 830 milyar, tarımsal alanlarda ise 65 trilyon 354 milyar Türk Lirası zarar ortaya çıktı; ki, bunlar, hükümete iletilen resmî rakamlardır. Bir mühendis olarak ben de inanıyorum ki, zarar 100 trilyon liranın üzerindedir.

Görüldüğü gibi, zararın büyük kısmı da tarımsal alanlardadır. Antalya çiftçisi büyük zarardadır. Ne yapıp edilip, yaraları sarılmalı, zararları azaltılmalıdır. Ziraat ve Halk Bankaları, kooperatifler, Maliye, Bağ-Kur ve sigorta, vergi, prim ve borç ödemelerinde, çiftçiye ve esnafa yardımcı olunmalıdır.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, tarımsal sulama birliklerine getirdiği enerji bedeli tahsilatındaki imkânlar için, onlara teşekkür ediyoruz. Benzeri imkânları, Kepez'le ilişkisi olan çiftçiler ve sulama birlikleri de beklemektedir; bunu da, buradan hatırlatıyoruz.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, turizm sezonu başlamadan evvel yaptığı 18 trilyon liralık enerji ihalesi de bizi sezona hazırlayacaktır; onlara da ayrıca teşekkür ediyoruz.

Narenciyede teşvik uygulaması yaygınlaştırılarak sürdürülmeli, tohumda, ilaçta, gübrede, doğrudan gelir desteğinde çiftçi menfaatları korunmalı, onlara, bu felaketi ve esasen yaşamakta olduğumuz ekonomik krizi atlatmak yönünde imkânlar getirilmelidir.

Bölgede, göz açıp kapayıncaya kadar turistik sezon başlayacaktır. Hasarlar çok süratli giderilmeli, sezona iyi hazırlanılmalıdır. Turizm Bakanımız, hükümet nezdinde, bütün bu bölgedeki çalışmaları bizzat koordine etmelidir. Bayındırlık ve İskân Bakanımızın, anında, bölgede incelemelerde bulunduğunu gördük, onlara da teşekkür ediyoruz. Ayrıca, beklentilerimizin gerçekleşmesinde, kendilerinden yardımlarını esirgememesini bekliyoruz.

Turizm Bakanımız, geçtiğimiz günlerde, belediyelerimize, proje karşılığı yaklaşık 1 trilyon liralık katkıda bulunmuştur. Maliye Bakanlığından ve İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünden de yardımlar yapılacağını büyük bir memnuniyetle öğrendik. Bütün bunlar için teşekkür ediyoruz.

Hükümetin, tüm yardım imkânlarını bu felaket ortamında seferber etmesini bekliyoruz. Sayın Başbakanımızdan, bu yöndeki çalışmaları yönlendirmesini diliyoruz.

Başta Kumluca, Mahmutlar, Oba, Konaklı, Oymapınar, Cevizli belediyeleri olmak üzere, altyapısında hasar olan tüm belediyelerimize proje karşılığı yardım yapılmalıdır. Bu yönde, Alanya merkezi çok iyi bir örnektir. 1997 yılında yapılan afet yardımlarıyla, dev kanallar açılmış ve bugünkü rekor sayılabilecek yağışlardan Alanya merkezi hiç etkilenmemiştir. Bu yönde Dim barajının temelini atarak, Sakırmağı, Gümüşdere ve Oba çaylarının ıslahına talimat buyuran 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'a teşekkürlerimi huzurlarınızda iletiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, 2 dakikada tamamlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - DSİ yetkililerine de, ayrıca bölge halkı adına teşekkürlerimi iletiyorum.

Bu çerçevede, halen tehlike arz etmekte olan ve ıslahı proje gündemin alınan, programa alınan ve ödenek ayrılan Oba Çayında da çalışmaların bir an önce başlatılmasını bekliyoruz.

Antalya'da can kayıplarının ve zararın daha da büyümesini Antalya Valiliği, kaymakamlıklar, belediyeler, il genel meclisi üyeleri, DSİ teşkilatı, köy hizmetleri, karayolları, orman teşkilatı, TEDAŞ, emniyet ve jandarma güvenlik görevlileri canla başla çalışarak önlemişlerdir; onlara da Sayın Valinin şahsında teşekkür ediyorum.

Antalyalılara, bu arada benzeri felaketleri Hatay, İçel, İzmir, Rize, İstanbul gibi yörelerde yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor; bana konuşma imkânı veren Sayın Başkana teşekkürlerimi, sizlere saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Hükümet adına yanıt verecek sayın bakan?.. Yok herhalde.

Değerli arkadaşlarım, ikinci sırada Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak vardı; izninizle, yine Antalya olduğu için Sayın Kemal Çelik'e söz vereceğim; Antalya'da meydana gelen sel felaketi hakkında söz istemişti.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

2. – Antalya Milletvekili Kemal Çelik’in, Antalya’da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle kasım ve aralık aylarında Antalya'da meydana gelen yağışlar neticesinde doğal afetlere maruz kaldık, bu konuda söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Antalya bir turizm kenti, Türkiye'nin özellikle döviz gelirlerinde önemli yeri olan bir ili; ama, bu yıl, özellikle kasım ve aralık aylarında, Antalya, çok yoğun yağışlara maruz kalmış, sel baskınlarıyla karşılaşmış, başta seralar olmak üzere bütün ekili ve dikili alanlar, yol, su, elektrik gibi altyapı hizmetlerimiz tamamen tahrip olmuştur. Antalya, olayı fazla büyütmemiş olmakla beraber, gerçekten, çok büyük hasar görmüş; hatta, Antalya'da yağışlar dün de sürmekteydi. Vatandaşlarımızın ekonomik krizle kıvranmakta olduğu şu günlerde bir de böyle bir felaketin yaşanması gerçekten son derece üzücüdür.

Değerli milletvekilleri, 20-24 Kasım ile 29 Kasım günlerindeki ilk yağışlarda özellikle Finike İlçemizde bazı ev ve işyerleri tahrip olmuş, Finike'nin Merkez ve Yeşilyurt Beldelerindeki derelerin taşması nedeniyle 1,5 trilyon lira civarında maddî hasar; 8-9 Aralık günlerinde ise, Alanya ve Gazipaşa İlçeleri ile Manavgat'ta büyük hasarlar meydana gelmiş -Sayın Cengiz Aydoğan'ın da belirttikleri üzere- Alanya'daki Dim Çayı, Gazipaşa'daki dereler, Oba Çayı taşmış, Alanya ve Gazipaşa büyük zararlara uğramıştır. Aynı şekilde, Manavgat da o tarihlerde büyük zarar görmüştür.

Değerli milletvekilleri, ramazan ayı içerisinde, yani, 17, 18, 19 Aralık günlerinde ise çok büyük bir afet meydana gelmiş, özellikle Manavgat ve Kumluca İlçelerimiz bu afetlerde çok büyük zarar görmüştür. Özellikle Antalya Valisine ve onun kadrosuna teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Sayın Valimiz, âdeta, bayramı yaşayamamış; sel bölgesine, afet bölgesine, ekibiyle beraber en kısa zamanda intikal etmiş ve elinden geldiği kadar, konuyu üst makamlara iletmiştir; kendisine, tekrar şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle Kumluca İlçemizde bu yağışlar sonucu çok büyük zararlar meydana gelmiştir. Biliyorsunuz, Türkiye'nin sera bölgesi Kumluca ve Demre'dir. Kumluca İlçesindeki seralar bu yağışlardan zarar görmüş; ama, şöyle bir yanlışlık yapılmıştır: Özellikle Kumluca merkezi, yani Kumluca Belediyesi esas alınarak bir afet raporu düzenlenmiş; ama, Kumluca, sadece Kumluca merkez demek değildir, bunu, Sayın Bayındırlık Bakanına özellikle arz etmek istiyorum. Bu afet kapsamında, Bakanlar Kuruluna, Beykonak, Mavikent, Adrasan Beldelerimizle ilgili bir rapor sunulmamıştır, bunun özellikle dikkate alınmasını rica ediyorum; çünkü, bu belediyeler farklı partilerden diye bir ayırım yapılıyor görüşü, o ilçede hâkimdir. Bu görüşün, vatandaşlarımız tarafından değerlendirildiğini takdirlerinize sunuyorum.

Yine, en büyük zarar Manavgat İlçemizde olmuştur. Manavgat İlçemizde 5 vatandaşımız, maalesef, hayatını kaybetmiştir; kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Manavgat'ta 10 trilyonun üzerinde zarar vardır ve Oymapınar Barajının yeterli ıslahı sağlanamaması nedeniyle böyle bir tehlikeye maruz kalınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu üç ayrı sel felaketi sonucunda Antalya'da 100 trilyon civarında bir zarar meydana gelmiştir; ama, bu zarar, şu ana kadar karşılanmamıştır. Zararın karşılanacağı, gerekli yardımın yapılacağı söylenmiştir; ama, bu yardımlar şu ana kadar yapılmamıştır.

Başta da söyledim, Antalya bir turizm kentidir. Bu bakımdan, olayı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı kapsamından çıkarıp, özellikle Turizm Bakanımızın da konuya el atmasını rica ediyorum; çünkü, Antalya, Türkiye'nin gururu; Antalya, Türkiye'nin yüzakıdır; ülkemizin gururu ve yüzakı olan bir ilimiz, böyle mağdur bırakılmamalıdır, 100 trilyon civarındaki zararı tazmin edilmelidir.

Ayrıca, ayırım gözetilmeksizin tüm beldelerimizin ve ilçelerimizin afet kapsamına alınması sağlanmalıdır. Bu ayırım olayı hiçte şık değildir, özellikle Bayındırlık ve İskân Bakanına hatırlatmak istiyorum.

Yine, sel felaketinden zarar gören çiftçilerin ve esnafın kredi borçlarının faizsiz olarak ertelenmesini rica ediyoruz.

Ayrıca, bölgenin kredi imkânlarıyla desteklenmesi gerekmektedir. Zarar gören çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilebilmesi için tohum ve gübre yardımının yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Manavgat Çayının ıslahı son derece önemlidir. Ayrıca, Kumluca-Baysı Çayının Alakır Çayına bağlanması son derece önemlidir.Kaş-Kınık-Eşen Çayının ıslah edilmesi son derece önemlidir. Demre Köşkerler Mahallesinde dağdan gelen suların Demre Çayına bağlanması son derece önemlidir. Aksi takdirde -Allah göstermesin diyoruz- yeni felaketleri bekleyelim ve Antalya'da yeni can kayıpları maalesef gündeme gelebilecektir; bu nedenle, gerekli tedbirler alınmalıdır.

Yine, özellikle hep sahillerden bahsettik; ama, Antalya'nın Akseki ve İbradı İlçeleri de büyük zarar görmüştür. Sayın bakanlarımıza bu konuyu da hatırlatmak isterim; yani, olayı, sadece sahil kapsamında değerlendirmeksi-zin, Antalya'nın afetten zarar gören tüm bölgelerinin afet kapsamına alınma-sı; ama, tekrar ediyorum, ayırım yapılmaksızın, belediye ve parti farklılığı gözetilmeksizin bir tedbir alınması gerektiğini ifade ediyor ve Yüce Heyeti-nizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelik.

Değerli milletvekilleri, Antalya'nın sorunlarını Yüce Meclisin kürsüsünde dile getiren iki arkadaşıma da teşekkür ediyorum.

Bu konuda Sayın Nesrin Ünal da, yerinden kısa bir açıklama yapma arzusunda.

Buyurunuz Sayın Ünal.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Antalya'da bayramda özellikle Kumluca, Manavgat, İbradı, Akseki, Cevizli, Gündoğmuş ve Mahmutlar'da ciddî hasarlı, can kayıplı sel felaketi yaşanmıştır. Ölen insanlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Olay yerine anında gelip, acil önlemler alan Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a teşekkür ediyorum.

Kumluca'nın dereağzı ıslahı için çalışmalar resmî olarak başlamıştır. Manavgat'ta, Belediye Başkanımızın, Bayındırlık eski Bakanı Sayın Koray Aydın'ın katkılarıyla yaptırdığı altyapı çalışmaları tamamlandığı için, son 30 yılın en yoğun yağışını almasına rağmen Manavgat, eskiye göre, daha az hasarla bu felaketi atlatmıştır; ancak, Manavgat'ı olası tehlikeden koruyacak Naras Deresinin üzerinde yapılacak baraj projesinin Devlet Planlama Teşkilatında öncelikle ele alınması ve yapımı konusu Başbakan Yardımcımız Dr. Devlet Bahçeli'yle görüşülmüş ve barajın yapılması öncelikle ele alınacaktır.

Sayın Başkanım, Meclisin geçen haftaki toplantısında, milletvekillerimizin, tatili uzattığı söylendi. Halbuki, Antalya'nın 12 milletvekili de bayram ve bayram sonrası Antalya'da yörelerinde çalışma halindeydiler. Bunu, Yüce Heyetinize ve kamuoyunun bilgilerine sunuyor, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum, Antalya milletvekillerimize de teşekkür ediyorum.

Yine, bu konuda son olarak yerinden kısa bir açıklama yapma talebi Antalya Milletvekilimiz Sayın Mehmet Baysarı'dan geldi.

Buyurun Sayın Baysarı.

MEHMET BAYSARI (Antalya) - Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için ben de teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Antalya'da zarar gören tüm hemşerilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, konuşan arkadaşlarımıza, sorunlarını dile getiren arkadaşlarımıza da özellikle teşekkür ediyorum.

Antalya, gerçekten bu sellerde çok büyük zarar görmüştür; ancak, biraz önce Kemal Beyin de bahsettiği tedbirler alınmadığı takdirde -kışın başlangıcındayız, kışın başlangıcında bu yağmurların devamı söz konusudur- bundan sonra vatandaşlarımızın aynı tehlikelere maruz kalması kaçınılmazdır. Bir an önce, en kısa süre içinde, özellikle Antalya Valiliği emrine bu derelerin ıslahı için bir ödenek ayrılmadığı takdirde bu sıkıntıları yaşayacaktır diye düşünüyorum. Bu tedbirlerin de bir an önce alınacağına inanıyor, söz verdiğiniz için tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum Sayın Baysarı.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben, izninizle, bir hususu arz etmek istiyorum. Antalya Milletvekilimiz Zeki Okudan Bey şimdi İbni Sina Hastanesinde; kendisi zannediyorum izlemiş olacak, kendisi de geçmiş olsun dileklerini iletmemi ifade etti; hem Grup olarak geçmiş olsun diyoruz hem de Zeki Okudan adına Antalyalılara geçmiş olsun diyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Başkan, size ben teşekkür ediyorum; çünkü, bana vesile oldu, biraz önce, ben, burada arkadaşımı görmüştüm; ama, şimdi dışarıdalar.

Sayın milletvekilleri, birkaç gün önce, iki değerli arkadaşımız, Bursa Milletvekilimiz Sayın Altan Karapaşaoğlu ile Erzincan Milletvekilimiz Sayın Tevhit Karakaya bir trafik kazası geçirmişlerdi; şükürler olsun arkadaşlarımız ucuz atlattılar. Her iki arkadaşımıza geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyordum. Bu arada sizden öğrenmiş olduk, Sayın Zeki Okudan'a da yine geçmiş olsun diyoruz.

Gündemdışı üçüncü söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak'ın.

Buyurun Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

3. – Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın’da mevsim normalleri üzerinde seyreden yağışlar ve meydana gelen sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2001 yılı kasım ve aralık ayları periyodunda, Aydınımızda da, beklediğimiz yağışların mevsim normallerinin üzerinde olması dolayısıyla, bütün Türkiyemizde bu mevsimde meydana gelen sel felaketinden Aydınımız da nasibini almış durumda.

Uzun yıllar tarımsal faaliyetin en yoğun olduğu ilimizde, yağışlar bekleniyordu; fakat, bu yağışların mevsim normallerinin üzerinde olması dolayısıyla, bir havza yerleşimi konumunda olan Aydınımızda, Büyük Menderes Nehrini besleyen derelerimizin ve çaylarımızın, gelişlerinde çok yoğun bir akış olması neticesinde, köylerimizde, sanat yapılarımızda, hanelerde ve aynı zamanda tarımsal alanlarımızda, köy yollarımızda, TEDAŞ'ın elektrik hatlarında, telefon hatlarımızda çeşitli hasarların meydana gelmesine sebep olmuştur. Menderes Havzasını besleyen çeşitli çaylar olması dolayısıyla, geniş bir coğrafyada meydana gelmiştir. Söke-Bağarası'ndan başlayan, Koçarlı ve beldelerinde, ta Bozdoğan'a kadar varan, çeşitli çaylarımızın taşması neticesinde meydana gelmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Söke-Bağarası Beldemizde, tespitlere göre, 160'ın üzerinde evimiz bayağı hasar görmüştür ve tarımsal alanlarımız hasar görmüştür. Bağarası Beldemizin Çalışlar Köyünde de, aynı şekilde hasarlar meydana gelmiştir. Burada, Sarıçay Deremiz vardır; Söke Ovası, hemen hemen her sene, Sarıçay Deremizin taşkınıyla karşılaşmaktadır ve dolayısıyla benim önerim şudur: Tabiî ki, gelişmiş ülkelerde de bu tip hasarlarla karşılaşmaktayız; ama, bunu önleyici birtakım tedbirler pahalı ve altyapıya dayalı faaliyetlerdir.

Bunu iki alanda mütalaa etmek gerekir: Altyapı ve önleyici tedbirler olarak alabileceğimiz; Aydınımızda, çeşitli derelerimizin üzerinde hem taşkın önleyici hem sulamaya yönelik hem de içmesuyuna yönelik çeşitli barajlarımız vardır. İşte, hasarımızın meydana geldiği Sarıçay üzerinde bir baraj planlanmaktadır.

Bunun yanında, Koçarlı Ovamızı yine taşkına veren ve bizim Çakırbeyli dediğimiz, tarih açısından da benim çok önemli gördüğüm ve siz değerli milletvekillerinin de çok önemli göreceği, hem millî mücadelemizde, rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in memleketi olarak da, millî mücadeleye, Ayyıldız Çetesine, rahmetli Menderes'in kurduğu direniş hareketine karargâhlık yapmış olan Çakırbeyli de bu hasarda çok büyük pay almış ve 70 yaşında bir dedemiz de rahmete kavuşmuştur. Hem rahmetli Başbakanın memleketi olması açısından da buraya ayrıca önem verilmesi gerektiğini, devletimizin kurumlarından bilhassa istirham ediyorum.

Bozdağı'nda, Kazandere ve Yaka Köylerinde, Akçay Çayının, Deliçay'ın taşmasının neticesinde hasarlar meydana gelmiştir. Nazilli İlçemizin Dereköy Çayının taşması neticesinde, yine, Nazilli Merkez İlçemizde hasarlar meydana gelmiştir. Aydınımızın, yine, İncirliova ve Merkez İlçesinde geçtiğimiz aylarda taşkınlar meydana gelmiştir. İncirliovamızda yapılmakta olan İkizdere Barajı da, hem taşkınları önlemek açısından hem de aynı zamanda Aydınımızın, İncirliova'nın ve Ortaklar'ın içmesuyunu karşılaması açısından önemli bir barajımızdır.

Kıymetli milletvekilleri, bir yatırım yapılırken, eğer çok yönlü faydaları varsa, bu yatırımlara öncelik vermek gerekmektedir. İşte, Çine Çayının üzerinde yapılan Çine Barajımız, hem hidroelektrik santral olarak enerji ihtiyacını karşılamakta hem de Koçarlı, Söke ve Çine ovalarının taşkınlarını önlemekte ve kontrol altına almaktadır.

Ben, hükümetimizden Aydın için şunları istirham ediyorum: Çine Barajına hem elektrik santralı olarak enerji ihtiyacını hem sulama ihtiyacını karşılama hem de taşkınları önleme açısından; İkizdere Barajımıza hem tarımsal alanda hem taşkın önleme alanında hem de içmesuyu alanında faaliyet göstermesi bakımından; Sarıçay üzerinde kurulacak olan Sarıçay Barajımıza, gene en yoğun tarımsal üretimin olduğu Söke Ovamızın taşkınlarını önlemesi açısından öncelik verilmesini bilhassa istirham ediyorum.

Tabiî ki, Tarım Bakanımızın da burada olması dolayısıyla, Aydınımıza tarımsal doğrudan gelir desteğine biran önce öncelik tanınmasını önemle istirham ediyorum; çünkü, ovamız çok yoğun hasar görmüştür. Tabiî ki, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünden, bunun yanında Bayındırlık Bakanlığımızın çeşitli birimlerinden, TEDAŞ'ımızdan, Enerji Bakanlığımızdan günübirlik desteklerin de Aydın'a bir an önce verilmesini ve çiftçimizin, esnafımızın, Aydınlıların yarasının sarılmasını istirham ediyorum. Özel idare kaynaklarımızın da -köy yolları ve çeşitli alanlarda güçlendirilmesi ve hasarın giderilmesi için- desteklenmesini istirham ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Değerli milletvekilleri, bu konuda söz talep eden dört arkadaşım var. Sayın Mükerrem Levent'e -bu talepteki değerlendirmesine katılmamakla birlikte- yerinden kısa bir konuşma yapması için 2 dakika süre vereceğim. Daha sonra Aydın Milletvekilleri Sayın Bekir Ongun'a, Sayın Ali Rıza Gönül'e ve Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu'na yerinden kısa açıklama yapmaları için söz vereceğim ve bu konuyu bu şekilde bitirmiş olacağız.

Buyurun Sayın Mükerrem Levent.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Dünya bilim adamlarının takip etmiş olduğu dünya iklimlerindeki değişiklik göz önüne alınmazsa, Türkiye'deki -Mersin'de, Antalya'da, Isparta'da olan afetlere- bütün vilayetler bu doğal afetlere hazır olmak mecburiyetindedir. Dünyadaki iklim değişikliklerinden Türkiye de nasibini alıyor. Gündemin 187 nci sırasındaki araştırma önergemde bu mevcut. Biz, bunun üzerine gitmek istiyoruz. Daha önce kurulmuş olan Su Konseyi ile bu araştırma önergemin birleştirilmesini talep ediyorum.

Türkiye'nin bu doğal afetlere bundan sonra daha açık olduğunu söylüyor, bunun için bütün önlemlerin şimdiden alınması gerektiğine inanıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Ongun.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, Aydın'da 17.12.2001 gecesi olan afet üzerine söz verdiğiniz için şahsınıza teşekkür ederim.

16, 17, 18 ve 19.12.2001 günleri Aydın İlinde, normalin üzerinde olan yağış üzerine bir afet meydana gelmiştir. Şahsınızla ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte dolaştığımız yerlerde gördük ki, Aydınlı çok mağdurdur.

Geçtiğimiz yaz zaten Aydın bir kuraklık afeti yaşamıştı. Bu sefer, Allah'tan, yeni bir afet geldi. Aydın'ın, özellikle rahmetli Başbakanımız Aydın Menderes'in köyü olan Çakırbeyli Köyü en büyük afeti yaşadı. Söke, Bağarası, Koçarlı, Bozdoğan, Nazilli, Kuşadası daha önce bu afetten nasibini aldı.

Onun için, burada, bu afette büyük çabalar sarf eden Bayındırlık Müdürlüğü elemanlarımıza, Tarım Müdürlüğü elemanlarımıza, Devlet Su İşleri elemanlarımıza ve Köy Hizmetleri elemanlarımıza, çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Aydın İlinin de afet kapsamına alınmasını temenni ediyorum. En kısa zamanda da, yine, Sayın Ali Uzunırmak'ın söylediği gibi, Çine ve İkizdere Barajlarının erkenden bitirilmesi ve Sarıçay üzerine de bir baraj yapılmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Olgun.

Sayın Gönül, buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, bir süreden beri etkili yağışların etkisinde bulunmaktadır. Bu yağışlar aşırı olması halinde, ülkemizin pek çok yerinde sel felaketlerinin doğmasına neden olmuş, can ve mal kaybıyla sonuçlanan bu yağışlar sonucu, vatandaşlarımız da zarar görmüşlerdir. Özellikle, geçmiş aylarda, Hatay'da, Mersin'de, Antalya'da, çok yakın zamanda Küçük Çekmece'de ve ilimiz Aydın'da da aşırı yağışların etkisiyle meydana gelen seller sonucu bazı vatandaşlarımız da hayatını kaybetmiştir. Gerek bu saydığım illerde gerekse bu illerin dışındaki ülkemizin değişik yerlerinde sel nedeniyle, afet nedeniyle yakınlarını kaybedenlere, öncelikle, başsağlığı diliyorum.

Bu arada, en son olarak, Aydınımızda da sel felaketi meydana gelmiş; özellikle, Koçarlı İlçemizde etkili olmuştur, Çakırbeyli, Hacı Hamzalar, Dereköy, Orhaniye, Boğaziçi, Sarıçay Nehrinin taşması sonucu da Bağarası'nda etkili olmuş ve maddî hasarla sonuçlanan afetler meydana gelmiştir. Tabiî, bu arada, Bozdoğan isimli ilçemizin de Yaka ve Kazandere Köylerinde de bir zarar meydana gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bunlar, hepimizin ortak üzüntüsüdür. Hükümetin süratli ve etkili tedbirler almasını, sel felaketinin önlenmesine yönelik, özellikle, dere ıslahlarına önem verilmesini ve özellikle Aydın'da inşaatı devam etmekte olan Dandalaz Barajı, Çine Barajı ve İkizdere Barajımızla birlikte, etüt ve proje çalışması hâlâ bir türlü bitirilememiş olan; ama, her yıl bu zararlara sebebiyet veren, Bağarası Kasabamızın yakınındaki Sarıçay üzerine kurulması düşünülen Sarıçay Barajının da en kısa sürede ihalesinin yapılıp, bu felaketin önlenmesi yolunda ciddî adımların atılmasını istirham ediyoruz.

Ben, şahsım adına, Doğru Yol Partisi Meclis Grubu adına ve bu saydığım illerin milletvekilleri adına olmak üzere, selden zarar gören vatandaşlarımıza ve hemşehrilerime buradan geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Özellikle Söke İlçesi Ziraat Odası, Koçarlı İlçesi Ziraat Odası ve Bozdoğan İlçesi Ziraat Odası Başkanlarımıza, zarar tespiti yönündeki fedakârca çalışmalarından, etkili çalışmalarından dolayı da teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Gönül.

Son olarak, Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, buyurun.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün gündemde Aydın ve Antalya var; çünkü, son günlerde, bu iki ilimizde, sel felaketi dediğimiz bir olağanüstü durum yaşıyoruz. Dün Mersin, daha önceki gün Hatay, daha önceki gün İstanbul ve sık sık da Karadeniz Bölgesi bu konuda gündeme geliyordu.

Ben, evvela, diğer arkadaşlarım gibi, bir Aydın milletvekili olarak, özellikle Aydın'daki sel felaketine ilişkin değerlendirmelere, temennilere, yakınmalara katılıyorum.

Yalnız, bu konuda, olaya daha kapsamlı bir perspektiften bakmakta yarar görüyorum. Burada, bir kere, bir hususu tespit etmek zorundayız. O da şudur: Su hayattır, su üretimdir, su verimdir, su yaşamdır... Dolayısıyla, sudan ve suyun getirdiği bazı yan etkilerden şikâyet ederken kuraklığı gözden ırak tutmamamız lazım. Türkiye'nin başındaki temel sorun, temel sıkıntı aslında kuraklıktır. Bugün karşılaştığımız sorun da, son sekiz on senedir yaşadığımız kuraklığın bir sonucudur; çünkü, biz, sekiz on senedir, uzun yıllar ortalamasının altında bir yağış vakasıyla karşı karşıya kaldığımız için, yağmur olgusunu, aşırı yağmur olgusunu da gözden ırak tuttuk ve şehirleşme başta olmak üzere, bazı tedbirlerimizi, önlemlerimizi, politikalarımızı, stratejilerimizi düşük yağışa göre ayarladık. Binaenaleyh, Türkiye'nin yağış haritasına bakıldığı zaman, bu yağışların fevkalade olmadığına dikkati çekmekte ve değerlendirmemizi buna göre yapmakta yarar görüyorum.

İkincisi; bu yağışlar sonunda ortaya çıkan sorun, Söke Ovasının veya Aydın Ovasının su altında kalması değildir. Pek çok kasabamızda, sel olmaması gereken yerlerde, dere yataklarının tıkanması veya taşması dolayısıyla bu sorunla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, burada bir hususa da dik-katinizi çekmekte yarar görüyorum: Karşılaştığımız sorun, genellikle, göç alan illerimizde ve kasabalarımızda oluyor; yani, burada, yanlış şehirleşme, yanlış yapılaşma, yanlış tarım alanları açma son derece önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Bu hususa nazarı dikkati çekmeden, bu husus üzerinde gerekeni yapmadan biz bu soruna çare bulamayız, gelir, burada şikâyet ederiz ve ilgili hükümet yetkilisi de gelip, bize, ne yapacağı konusunda hiçbir şey söylemez.

Şimdi, ben, eğer, münasip görülürse, bu konunun, böyle, teker teker, il bazında, kasaba bazında, köy bazında gündeme getirilmesi yerine, Türkiye'nin yağışlı bir döneme girmiş olması ihtimaline binaen, önümüzdeki dönemde, ileride, bu konularda ülke çapında nasıl tedbirler almamız gerektiği konusunda yoğunlaşmamızı öneriyorum. Bana bu konuda söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

Bu arada, bu tür olaylardan mutazarrır olan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu.

Sayın Demirci, son demiştim; sizi kırmayayım, hakikaten bu son olsun; çünkü, gündemimize geçmek zorundayız.

Buyurunuz.

MUSA DEMİRCİ (Sivas) - Sayın Başkanım, Aydın'da tarım il müdürü olarak görev yaptığım için böyle bir hakkımın olduğunu tahmin ediyorum ve size de teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, konuyu bir başka açıdan değerlendirmek lazım. Şu anda, Aydınımızda, Mersinimizde, Antalyamızda büyük sel felaketleri oldu ve tarım arazileri de büyük zarar gördü. Geçtiğimiz dönemde, bu Meclis, 5254 sayılı Kanunla, 2090 sayılı Kanunu iptal etti. Dolayısıyla, oradaki tarım il müdürlüğünde bulunan insanlar ve valilik fevkalade zor durumdadır. Çiftçinin sigorta kanunu mesabesinde olan bu kanunların yerine de herhangi bir kanun getirilmedi. Dolayısıyla, çiftçiler zor durumda, teknik elemanlar zor durumda. Bunu neyle telafi edeceğiz? Bir hazırlık da yok, hükümetin bir hazırlığı da yok. O bakımdan, bu Meclisin, mutlaka, bu zararları telafi edecek kanunî düzenlemeleri buraya getirip, bir an evvel görüşmesi lazım diyorum, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum. Ayrıca, kendinizi Aydınlı saydığınız için de -ki, biz de öyle sayarız- sevindim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ben de, konuyla ilgili görüşleriniz için sizlere teşekkür ediyorum; ama, bir hususa daha -arkadaşlarıma katılmakla birlikte- işaret edeceğim. Yerel yöneticilerin, devlet görevlilerinin de öngörüsünün çok fazla önem taşıdığını kabul etmemiz lazım. Bizzat Aydın'da yaşadım, burada huzurlarınızda değerli Aydın Valimize gerçekten şükranlarımı sunuyorum. Eğer, akşamın ilk saatlerinde bütün devlet imkânlarını seferber etmeseydi, Aydın sel felaketinde -pek gündeme gelmedi, ama- Allah korusun can kaybı çok fazla olabilirdi. Sabahın ilk saatlerine kadar bütün devlet dairelerinin hepsi orada, öngörü yeteneğiyle bizi böyle bir faciadan kurtardı. Bu vesileyle, izin verirseniz, hepiniz adına, yurdun değişik yörelerinde gördük, Silahlı Kuvvetlerimizin, emniyet teşkilatımızın, jandarmamızın olağanüstü çabasını da burada şükranla karşılıyoruz. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Üç adet Meclis araştırması önergesi vardır.

Kâtip Üye arkadaşımızın önergeleri oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.– Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Rize İlinde yaşanan sel ve heyelan felaketi dolayısıyla; felaketin verdiği zararların ve bu zararların nasıl telafi edileceğinin, bölgenin sel ve heyelana açık arazi yapısının, muhtemel yeni sel ve heyelan felaketlerinde hasarın asgarîye indirilmesi için alınması gerekli altyapı çalışmaları ve diğer tedbirlerin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 25.12.2001

1- Mehmet Bekâroğlu                                (Rize)

2- Ali Gören                                (Adana)

3- Metin Kalkan                                 (Hatay)

4- Suat Pamukçu                                 (Bayburt)

5- Temel Karamollaoğlu                                 (Sıvas)

6- Nezir Aydın                                 (Sakarya)

7- Oya Akgönenç Muğisuddin                                (Ankara)

8- Teoman Rıza Güneri                                (Konya)

9- Musa Demirci                                (Sıvas)

10- Yakup Budak                                (Adana)

11- M. Zeki Çelik                                (Ankara)

12- Şeref Malkoç                                (Trabzon)

13- Fahrettin Kukaracı                                (Erzurum)

14- Yasin Hatiboğlu                                (Çorum)

15- Veysel Candan                                (Konya)

16- Mustafa Geçer                                (Hatay)

17- Hüseyin Karagöz                                (Çankırı)

18- Lütfi Doğan                                (Gümüşhane)

19- Latif Öztek                                (Elazığ)

20- Lütfü Esengün                                (Erzurum)

21- Ali Oğuz                                (İstanbul)

22- Rıza Ulucak                                (Ankara)

23- Ahmet Sünnetçioğlu                                (Bursa)

24- Ahmet Cemil Tunç                                (Elazığ)

25- Bahri Zengin                                (İstanbul)

Gerekçe:

11 Kasım 2001 tarihinde Rize İlinde meydana gelen sel ve heyelan felaketinde, özellikle, Güneysu, Çayeli, Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Hemşin ve Fındıklı ilçelerinde 43 konut, biri çay fabrikası olmak üzere 4 işyeri yıkılmış, 641 konut ağır hasar ve heyelan tehlikesi dolayısıyla boşaltılmış, yollarda büyük ölçüde hasar meydana gelmiş, çay bahçeleri su ve çamur altında kalmış, şehir merkezlerinin altyapısı büyük ölçüde hasar görmüştür. Felaketin gündüz saatlerinde olması can kaybını azaltmış; buna rağmen, 9 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.

Sel ve heyelan felaketine aşırı yağışlar sebep olmuştur; ancak, gerekli tedbirlerin önceden alınmaması hasarın büyük olmasına yol açmıştır. Uzmanlardan alınan bilgilere göre, bölgenin değişik yerlerinde taşocaklarının kontrolsüz bir şekilde işletilmesi, dere içlerinin temizlenmemesi, dere ıslah çalışmalarının bitirilememesi, yerleşim merkezlerinin altyapı çalışmalarının eksik olması, gelişigüzel açılan ve kanal ve istinat duvarı gibi yapıları eksik olan köy ve orman yolları hasarın büyümesinde etkili olmuştur. Ayrıca, yeni konutların yapılmasında bölgenin jeolojik yapısına uygun davranılması konusunda herhangi bir çalışma yapılmamıştır.

Başta Rize ve Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesinde 70 yılda yaşanan sel ve heyelan felaketlerinde 400'e yakın can kaybı ve trilyonlarca liralık maddî hasar meydana gelmiştir. Dünyanın en çok yağış alan yerlerinden biri olan Doğu Karadeniz Bölgesi, jeolojik yapısı dolayısıyla sel ve heyelan felaketlerine açık bir bölgedir. Muhtemel sel ve heyelan felaketlerinde hasarı azaltmak için alınması gerekli tedbirler ve çalışmalar vardır. Yöre halkı, bu tedbirler alınmadığı, 11 Kasımda meydana gelen felaket sonrasında yapılan hasar tespit çalışmalarının sağlıklı olmadığını düşünmekte, yaraların gerektiği gibi sarılamayacağı endişesini taşımaktadır.

11 Kasım 2001 tarihinde Rize İlinde meydana gelen sel ve heyelan felaketi sonucu oluşan hasarın tespiti ve vatandaşların zararlarının nasıl karşılanacağının, sürekli afet bölgesi olan yörenin iklim ve arazi yapısı dikkate alınarak, muhtemel sel ve heyelanlar durumunda zararın azaltılması amacıyla yapılacak çalışmaların, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. – İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 32 arkadaşının, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan sel felaketlerinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin çeşitli bölgelerinde meydana gelen sel felaketlerinin oluşturduğu hasarların tespiti, zararların karşılanması, mağduriyetlerin giderilmesi, yaraların sarılması ve yeni doğa olaylarının can ve mal kaybına yol açmadan giderilmesi yönünde alınması gereken tedbirlerin tespiti, gerçeklerin ortaya çıkarılması ve çok yönlü, etkin önlemlerin alınması için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 101 ve 104 üncü maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1-Rahmi Sezgin                                 (İzmir)

2-Hasan Gülay                                (Manisa)

3-Güler Aslan                                (İzmir)

4-Salih Dayıoğlu                                (İzmir)

5- Mehmet Çümen                                (İzmir)

6-A. Ziya Aktaş                                (İstanbul)

7-Hasan Suna                                (Yalova)

8- Kemal Vatan                                (İzmir)

9- Melda Bayer                                (Ankara)

10-Yekta Açıkgöz                                (Samsun)

11-Süleyman Yağız                                (İstanbul)

12- Sebahat Vardar                                (Bilecik)

13-Sulhiye Serbest                                (İstanbul)

14-Mahmut Erdir                                (Eskişehir)

15-Tahsin Boray Baycık                                (Zonguldak)

16- Mehmet Kocabatmaz                                (Denizli)

17- Hasan Erçelebi                                (Denizli)

18- Hasan Macit                                (Burdur)

19- Mustafa Karslıoğlu                                (Bolu)

20-Ahmet Sancar Sayın                                (Antalya)

21- Edip Özgenç                                (İçel)

22-Sadık Kırbaş                                (Çanakkale)

23- Mehmet Yaşar Ünal                                (Uşak)

24- Ali Rahmi Beyreli                                (Bursa)

25- Fikret Uzunhasan                                (Muğla)

26- Esvet Özdoğu                                (Ankara)

27- Ali Günay                                (Hatay)

28- Fadlı Ağaoğlu                                (İstanbul)

29- M. Cihan Yazar                                (Manisa)

30- Cahit Savaş Yazıcı                                (İstanbul)

31- Hüseyin Tayfun İçli                                (Ankara)

32- M. Zeki Sezer                                (Ankara)

33- Şadan Şimşek                                (Edirne)

Gerekçe:

Geçtiğimiz günlerde meydana gelen sağanak yağışlar, Hatay, İzmir, İçel, Manisa, İstanbul, Rize, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne başta olmak üzere, pek çok il ve ilçe, belde ve köyde sel felaketine yol açmıştır.

Sel, bu bölgeleri derinden etkilemiş, yolları, köprüleri, haberleşme ağlarını, ekili alanları, evleri ve işyerlerini tahrip etmiş, binlerce küçük ve büyükbaş hayvanı yok etmiştir. Yaklaşık 10 insanımız yaşamını yitirmiş ve kaybolmuştur. Hâlâ, bazı köylerle irtibat kurulamamakta, pek çok bölgede heyelan nedeniyle insanlar çadırlarda yaşamaya çalışmaktadır.

Altyapı hizmetlerinin büyük ölçüde devredışı kaldığı bu bölgelerde salgın hastalık tehdidi ortaya çıkmış, belediyeler mevcut sorunları çözme ve daha büyük felaketleri önlemekte zorlanmaktadırlar. Zaten, ekonomisi durgun olan bu bölgeler sel felaketiyle daha büyük olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır.

Buralarda yaşayan yurttaşlarımızın, yiyecek, içecek ve sağlık yardımının yanı sıra normal yaşamlarına dönmelerini sağlayacak, yaralarını saracak ve bir daha böyle acıların yaşanmasını önleyecek tedbirlerin alınmasını beklemektedirler. Sel felaketine maruz kalan bölgelerde yaşayan çiftçisi, orman köylüsü, esnafı, işçisi, memuru, kısaca, tüm kesimleri büyük mağduriyet içerisindedir.

Sorunlar kredilerin ertelenmesi, yeni kredi imkânlarının sağlanmasıyla geçiştirilemeyecek kadar büyüktür. Yüksek miktarlarda nakit para ihtiyacı, zararların hızla karşılanması, altyapı ve ıslah çalışmalarının bitirilmesi, sanayi tesislerinin yeniden üretime geçirilmesi, işsizliğin giderilmesi, kamu hizmetlerinin eksiksiz ve aksamasız yerine getirilmesi acil olarak çözülmesi gereken sorunlardır.

Elbette bu hizmetlerin ve yardımların sel felaketine uğrayan tüm bölgelerimize ve insanlarımıza eşitlik anlayışı içinde, kamu kaynakları peşkeş çekilmeden götürülmesi ihtiyacı da ortadadır.

Bu nedenlerle, bu bölgelerimizdeki sel felaketinin meydana getirdiği hasarların tespiti, zararların karşılanması, mağduriyetin giderilmesi, yaraların sarılması ve yeni doğa olaylarının can ve mal kaybına yol açmadan giderilmesi için alınması gereken tedbirlerin tespiti gerçeklerin ortaya çıkarılması ve çok yönlü, etkin önlemlerin alınması için Meclis araştırması açılması zorunlu hale gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sonuncu önergeyi okutuyorum:

3. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın ve 21 arkadaşının İzmir İlinde yaşanan sel felaketinin sebeplerinin ve yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzmir İlimiz, 2001 yılında 4 defadır sel felaketi yaşamaktadır. Sel felaketinin nedenleri araştırıldığında, yerel yöneticilerin ihmalleri açıkça ortadadır. Dereler inşaat atıklarıyla doldurulmuş, zamanında temizlenmemiş, doğa bozulmuş, dere ağızlarına çokkatlı apartman yapılmış, dere yataklarında kaçak inşaatlara göz yumulmuştur. Drenaj ve deşarj projeleri yapılmamış ve bu olaylar olmuştur. Bu konuların yerinde araştırılması amacı ile Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 20.12.2001

1.- Işılay Saygın                                 (İzmir)

2.- Hakan Tartan                                (İzmir)

3.- Halil İbrahim Özsoy                                (Afyon)

4.- Rifat Serdaroğlu                                (İzmir)

5.- Ekrem Pakdemirli                                (Manisa)

6.- Cengiz Aydoğan                                (Antalya)

7.- Yüksel Yalova                                (Aydın)

8.- Turhan Tayan                                (Bursa)

9.- Işın Çelebi                                (İzmir)

10.- Güler Aslan                                (İzmir)

11.- Kemal Vatan                                (İzmir)

12.- Ediz Hun                                (İstanbul)

13.- Salih Dayıoğlu                                (İzmir)

14.- Cengiz Altınkaya                                 (Aydın)

15.- B. Suat Çağlayan                                (İzmir)

16.- Mehmet Çümen                                (İzmir)

17.- Rahmi Sezgin                                (İzmir)

18.- Musa Öztürk                                (Adana)

19.- Mehmet Salih Yıldırım                                (Şırnak)

20.- Şükrü Yürür                                (Ordu)

21.-İbrahim Yaşar Dedelek                                (Eskişehir)

22.- Beyhan Aslan                                (Denizli)

Gerekçe:

İzmirimizin Çiğli ve Karşıyaka İlçelerinde 16-17 Aralık 2001 tarihlerinde aralıksız yağan yağmurlar nedeniyle yüzlerce ev, işyerinin yanı sıra, Ege'nin en büyük sanayi ve ihracat merkezi konumunda olan Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 100'den fazla fabrika sele maruz kalmıştır. Çoğu ihracata mal üreten fabrikaların binaları, makineleri, elektronik sistemleri, ham ve mamul mal stokları selden büyük zarar görmüştür. 420 fabrikanın faaliyette bulunduğu 25 000 kişinin istihdam edildiği bu dev organize sanayi bölgesi selden çok yara almıştır. Millî servetler yok olmuştur.

Bir komisyon kurularak, İzmir İlinin altyapı sorunlarını, sel felaketinde anında alınması gereken önlemleri araştırmakta yarar vardır. Her yağmur sonrası aynı tabloları yaşamaktayız."Bu son olur" demekle olmuyor. Gereken önlemlerin alınması gerekmektedir.

Kurulacak teknik araştırma komisyonu, eksiklikleri tespit ederek önlemleri belirleyecektir. Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Önergeler bilgilerinize sunulmuş olup, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan; Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, arkadaşımız hazır, geliyor arkadaşımız.

BAŞKAN - Görevliler yardımcı olsun arkadaşımızın getirilişi sırasında.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, özür dilerim; burada bekledi; bir ihtiyaç dolayısıyla götürmüşler. Rahatsız kendisi biliyorsunuz, biz sizi tutmak da istemiyoruz; bir 5 dakika müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Hayır Sayın Başkan, Sayın Ahmet Derin sonuçta bu Yüce Meclisin bir üyesidir ve hepimizin arkadaşıdır. Tabiî ki, böyle bir durumda hepimize düşen, arkadaşımızın bu durumunu anlayışla karşılamaktır.

İzninizle bir 5 dakika...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 5 dakika yeterli Sayın Başkan.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Devam edelin Sayın  Başkan.

BAŞKAN - 5 dakika ara veriyorum arkadaşlarım.

 

Kapanma Saati: 15.27


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.38

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596)  (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..

Hükümet, 25.12. 2001 tarihli 41 inci Birleşimde de temsil edilmediğinden görüşmelere devam ediyoruz.

İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede, ilk söz hakkı önerge sahibine aittir; daha sonra, siyasî parti grupları adına 1'er üyeye, şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istekleri halinde, komisyon ve hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 596 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Sadri Yıldırım, Saadet Partisi Grubu adına Musa Demirci, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İsmail Özgün, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nail Çelebi; şahısları adına, Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu.

Önerge sahipleri adına söz talebi Başkanlığa gelmedi.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım... Arkadaşımız şu anda yoklar.

Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci.

Buyurun Sayın Demirci. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 596 sıra sayılı yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu hakkında Saadet Partimiz Grubunun görüşlerini arz edeceğim; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

                                              

(1) 596 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında, yumurta tavukçuluğu, ülkemizde çok büyük bir kriz yaşadı. O günlerde, kümeste 17 000 Türk Lirasına mal olan bir yumurta, piyasada 10 000 liraya satıldı. Yumurta üreticileri çok zor duruma düştüler; üreticiler, evlerini, işyerlerini sattı; borçlarını ödeyemediler, iflaslar ve icralar birbirini takip etti. Yem fiyatları yüzde 100 arttı o dönemde. Yine, üretici, elindeki yüzde 90 verim veren tavuklarını kesime göndermek mecburiyetinde kaldı. Çorum'da bir üretici canına kıydı ve bu tablo içerisinde kriz bir yıl devam etti. O tarihte iktidar olan 56 ncı hükümet, maalesef, olayı, yalnızca seyretti ve herhangi bir tedbir de alamadı.

Sektörün böylesi sosyal ve ekonomik çöküntü yaşadığı bir ortamda, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Derin, 14.5.1999 tarihinde bir araştırma önergesi vererek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuyu araştırmasını ve sıkıntıdan kurtuluş yollarını gündeme taşıdı. Sayın Ahmet Derin'e bu vesileyle teşekkür ediyorum ve bu hastalıktan da bir an evvel kurtarması için Cenabı Hakk'a dua ediyorum.

Önerge verilişinden bir yıl sonra kurulan araştırma komisyonu, önce, rahmetle andığımız meslektaşımız Konya Milletvekili Ahmet Turan Bilge başkanlığında çalışmalarına başladı; hakikaten çok ciddî çalışmalar da yapıldı. Bilahara, Sayın Bilge'nin rahatsızlığı artınca, Prof. Dr. Abdülkadir Akcan başkanlığında, komisyon, çalışmalarına devam etti. Şimdiki Bayındırlık Bakanı Sayın Akcan başkanlığında da çalışmalarımız, komisyon çalışmaları bir noktaya kadar geldi; çok ciddî çalışmalar yapıldı. Araştırma bir yandan devam ederken bir yandan da vakit kaybedilmemesi için Tarım Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, hatta, eğitim için de TRT Kurumuyla sektörün problemleri birebir görüşüldü ve öneriler götürüldü. Maliye Bakanlığına, yumurta ve yemdeki yüzde 8 olan KDV'nin yüzde 1'e düşürülmesi talep edildi. Sayın Bakan, o günlerde, konuya fevkalade sıcak baktı ve ilgi göstereceğini ifade etmesine rağmen, bilahara, Gelirler Genel Müdürlüğünün imzasıyla komisyona bir yazı göndermek suretiyle bunun imkânsızlığı bildirilmiştir.

Yine, o günlerde Sayın Tarım Bakanı ziyaret edilmiş, ayrıca, Sayın Tarım Bakanına konuyla alakalı bir yazı bırakılmıştır; ancak, yine görüyoruz ki, bu bakanlıktan da komisyonumuza tavsiyelerle dolu bir yazılı metinden başka bir şey gelmemiştir.

Değerli milletvekilleri, sektör, fevkalade önemli bir sektör; sektör, hassas bir sektör ve dolayısıyla, sektör, ilgilenmeyi gerektirir ve sayın bakanlıkların, hükümetin, sektörle çok ciddî olarak ilgilenmesi gerekir. Eğer, o gün, hakikaten sektörle ilgilenilmiş olsaydı yaşanan iflaslar, olumsuzluklar yaşanmayacaktı ve yüzlerce işletme kapanmayacak ve en önemlisi, bugün, işte, o günlerde basına da intikal ettiği gibi, 8 000 insan bu sektörde işsiz kalmayacaktı; yine ocaklar sönmeyecek ve dolayısıyla, Türkiye'de, bugün, tarımın alt sektörü olan hayvancılık ve tavukçuluk da bu duruma düşmeyecekti. Görüyoruz ki, hükümet ve ilgili bakanlıklar, bir politika izlediler; izledikleri politika "ölen ölür, kalan sağlar bizimdir." Bu, fevkalade yanlıştır. Dolayısıyla, inşallah, bundan sonra, sektörle birebir ilgilenilir.

Değerli milletvekilleri, 1970 yılına kadar, Türkiye'de, tavukçuluk sektörü, aile işletmeciliği şeklindedir; ancak, o yıldan sonra sözleşmeli bir modele geçilmiştir. Sözleşmeli modele geçilmesiyle beraber, Türkiye'de, tavukçuluk birden bire ivme kazanmıştır ve dünya standartları yakalanmıştır. Dünya standartları yakalanmış olan bir sektörün yeniden böyle heba edilmesi, hakikaten, içimize sinmez, mümkün de değil. Bu konuda emeği geçen ziraat mühendislerine, veterinerlere, ilgili kurumlara ve çiftçilerimize teşekkür ediyoruz ki, hakikaten, ilgi gösterdiler ve ülkemizi, bu sektörde, dünya standartlarına taşıdılar. O bakımdan, sektörü feda edemeyiz, etmemiz de mümkün değil.

Ancak, 1997 yılından bu tarafa bakıyoruz ki, üç yıldan beri bir düşüş var, sektörde bir gerileme var. Mesela, kişi başına 120 adet olan yumurta tüketimi, 75-80'lere düşmüş; oysa ki, Avrupa Birliği ülkelerine bakıyoruz, bu rakam, aşağı yukarı, 220-250 civarında.

Üretimimizi, alınacak çok küçük tedbirlerle, Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine getirebiliriz, ihracatımızı artırabiliriz. Yani, bu tedbirler, alınamaz tedbirler değil, yapılamaz tedbirler değil. Aslında, bu tedbirlerin tamamını raporumuzda detaylı olarak verdik, burada da ifade ettik. Bunlar, ucuz girdi, tüketimin özendirilmesi ve ayrıca, sektöre, tavukçuluğa destek verilmesi. Tüketimin özendirilmesini, bilhassa altını çizerek, şunun için söylüyorum: Bilhassa küçük çocuklarımızda mutlaka yumurta tüketiminin artırılması lazım ve büyüklerde de yanlış bir kanaat "yumurta kolesterol yapıyor" imajının mutlaka silinmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, yalnız yumurta tavukçuluğunda değil, besi tavukçuluğunda da dünyada söz sahibi olan ülkeler arasına girmiştir. Türkiye, 766 000 ton piliç eti üretmektedir ve dünyada 13 üncü sırada bulunmaktayız.

Bu bakımdan, alınacak bazı tedbirlerle, mesela yaygın bir nakliye ağı ülkemizin en ücra köşesine kadar götürülebilirse, bu üretimi, tüketimi iki misli artırmamız mümkündür. Yine, ihracatta alınacak tedbirlerle tüketimimizi ve üretimimizi iki misli artırmak suretiyle ülkemizde ekonominin önünü açabiliriz.

Sektörde 10 000 adet besi ve 5 000 adet de yumurta tavukçuluğu işletmesi mevcuttur. Esnaf, çiftçi, çalışanıyla beraber 2 000 000 insan bu sektörden ekmek yemektedir. Maalesef son krizle beraber Mudurnu Tavukçuluk, Özhan Tavukçuluk gibi büyük işletmeler üretimine ara vermek mecburiyetinde kalmışlardır. Geç de olsa, sayın hükümetin, finansman yönünden Köy-tür için bir tedbir alması sevindiricidir; ancak, tabiî bu kafi değil. Mudurnu, hakikaten etrafında büyük işletmeleri olan, aile işletmeleri olan bir işletme; Özhan Tavukçuluk gene öyle. Hükümetin, Köy-tür için aldığı tedbirleri, mutlaka bu işletmeler için de alması gerekir.

Devletin elinin sürekli sektörün üzerinde olmak mecburiyeti vardır, değilse sektörü bir gecede kaybedebiliriz, birkaç ayda kaybedebiliriz. O bakımdan, kazandıklarımızı, dünya seviyesinde kazandıklarımızı elbette kaybetmeyi istemeyiz.

Yumurta ve tavuk eti ihraç imkânı her zaman vardır. Nitekim, 1994 yılında 12 000 ton piliç eti ihraç edilmiştir. Bunun için ihracata teşvik verilmesi mutlaka şarttır. Bakınız, Avrupa Birliği ülkelerinde piliç etine, ton başına 310 dolar, Amerika Birleşik Devletlerinde ton başına 600 dolar ihracat teşviki verilmektedir. Biz de sektörün önünü açmak istiyorsak, hatta ülkemize döviz kazandırmak istiyorsak, mutlaka, piliç etine ton başına 300 dolar, sofralık yumurtanın 1 000 adedi için 10 dolar, kuluçkalık yumurtanın 1 000 adedi için de 20 dolar teşvik verilmelidir. Bu para, ülkemiz ekonomisine mutlaka geri döner, geri dönecektir; o bakımdan, bundan korkmamak lazım, bundan çekinmemek lazım. Bir anda, ülkemizi, üretim patlaması, ihracat patlaması yapma durumuna getirebiliriz; ülkemizi, durgun ekonomi döneminden ancak ve ancak bu şekilde çıkarabiliriz. Bu, tarımın alt sektörüdür; tarımın alt sektöründe alınacak bu tedbir, elbette tarımın diğer kollarına da sirayet edebilecektir.

Yapılabilir mi; elbette yapılır. Ancak, tabiî, burada, iradeyi ortaya koymak lazım; yani, IMF dayatmasından uzak ve mutlaka, IMF'yle yapılacak anlaşmalarda ülkemizin şartlarını net olarak ortaya koymamız gerekir; çünkü, sorumluluk altına giriyoruz; bu bakımdan, teslimiyetçi bir politikayla bu işi götüremeyiz, götürmemiz mümkün değil.

Şayet, bu şekilde davranırsak, bakın ne olur: Teslimiyetçi politikaları uygularsak, ülkemizde tarımda sıkıntı meydana gelir ve kendi elimizle, ülkemizde sınıfları üretiriz. Ülkemizde şu sınıflar meydana gelir: Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle, halinden memnun tuzu kuru sınıflar meydana gelir; birincisi. İkincisi; durumundan memnun olmayan ama sesleri yükselen sınıflar meydana gelir ve en önemlisi de, sessiz büyük çoğunluk, yani köylüler, dul, yetim, küçük esnaf, bunlar arasında olur. Bu bakımdan, böyle bir tabloyu Türkiye'ye yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu tablonun özeti, Türkiye'de fakirler ve zenginler sınıfı yaratmaktır. Böyle bir Türkiye, adil yönetilmiyor demektir. O bakımdan, atacağımız imzaların, mutlaka, ülkemiz şartlarına göre atılması lazım ve yeniden bu şartların gözden geçirilmesi gerekir.

57 nci hükümet, tarımda yeniden yapılanma, vesaire derken, 1999 yılı sonunda, IMF ve Dünya Bankası şartlarına kayıtsız şartsız uydu. Türk tarımı, ekonomiye yük olarak gösterildi. Özellikle, yapılan desteklerin çiftçiye gitmediği vurgulandı ve bunun için de, doğrudan gelir desteğine geçileceği ifade edildi; ancak, bugün, yine bakıyoruz ki, doğrudan gelir desteğine geçilmiş olmasına rağmen, çiftçilerimizin eline geçen hiçbir şey yoktur; yani, çiftçilerimiz, hâlâ, bundan istifade edememektedirler.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile Avrupa Birliği ülkelerini veya Amerika Birleşik Devletlerini kıyas yaparken, tahmin ediyorum, bir yanlışlık yapılıyor. Şöyle ki: Amerika Birleşik Devletlerinde ve Avrupa Birliği ülkelerinde tarımın sorunu üretim fazlasıdır; yani, orada, hububatta fazlalık var, ette fazlalık var, et ürünlerinde fazlalık var, tereyağında fazlalık var ve dolayısıyla, onların sorunu, üretim fazlası sorunudur, stoklardır, orada stoklar oluşmuştur; ama, bizim sorunumuz öyle değil; bizim sorunumuz, ülkemizin sorunu, üretim azlığımız var, üretimde açık var. Bakın, pirinçte açık var, pamukta açık var, sıvıyağda, ette, sütte, mercimekte, nohutta, bu ürünlerin tamamında açık var. Öyleyse, biz, Avrupa Birliği ülkeleriyle veya Amerika Birleşik Devletleriyle kıyas yaparken bunu gözönüne almamız lazım.

Destekleri birden bire, 2000 yılında sıfırlayacağız derseniz tarımı sıkıntıya sokarsınız ve bugün de hakikaten, tarım sıkıntının içerisine girmiştir. Bakınız, şimdi, tarımsal kredi faizlerini ticarî kredi faizleri seviyesine getirdik. Bununla, yani, ticarî kredi faizleri seviyesiyle tarım yapmamız mümkün değil. Yüzlerce çiftçi iflas etti, hapislerde kuyrukta bekliyorlar şimdi. O bakımdan, bunun da bir gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi gerekir.

2000 yılı sonu itibariyle, tarımsal ürün dışticaretimiz, daha önce 1 milyar dolar fazla verirken, bakıyoruz ki, 2000 yılı ve 2001 yılında, 300 000 dolar açık vermiş; yani, tarımsal dışticaretimiz açık vermeye başlamıştır.

Bunun sebebi ne; bunun sebebi şu: Elbette, çiftçiler, girdileri kullanamıyorlar ve dolayısıyla, 1995'ten sonra, ülkemiz, tarım ürünleri bakımından bir ithalat baskısı altında kaldı. O bakımdan, bunların, mutlaka yeniden gözden geçirilmesi lazım.

Ayrıca, çiftçi ürünlerine fiyat verirken, fiyat desteği verirken, yüzde 25 hedef enflasyon baz alınmak suretiyle çiftçilerimize bir tabanfiyat verildi. Oysa bakıyoruz ki, enflasyon yüzde 83 oldu, yüzde 85 oldu, aradaki fark telafi edilmedi, telafi edilmek suretiyle çiftçimizin zararları giderilemedi.

Bunun neticesi ne oldu; bunun neticesinde, kalitesiz buğday aldık; bunun neticesinde, gördüğünüz gibi, buğday ithal edeceğiz ve en önemlisi, 2001 yılı güz ayında, hububat ekim alanlarından yarıdan fazlası gübresiz olarak ekildi; ekilenlerin bir kısmında kalitesiz tohum kullanıldı; neden; çünkü, hakikaten, 2001 yılında etkili bir ziraî mücadele yapılamadı.

Bunların neticesinde, görünen odur ki, 2002 yılında, verimde ve rekoltede fevkalade düşük bir yıl yaşayacağız ve belki, bu sene yaşadığımız ithalat sıkıntısını gelecek yıl daha fazla çekeceğiz.

Değerli milletvekilleri, hükümetin, giderek dışa bağımlı olacağımız tehlikesini mutlaka görmesi lazım, mutlaka bunu okuması lazım, değilse, sektörde çalışan nüfusumuzu, hakikaten, kendi ellerimizle perişan ederiz.

Tarım ve özellikle tarımın alt sektörü olan hayvancılık, doğrudan insanımızla alakalı, insanımızın beslenmesiyle alakalı; yani, ekonomik durumumuzla alakalıdır. Halk zenginleştikçe beslenme kalitesi, protein talebi artar. Tabiî, bunu, şunun için söylüyorum: Bakınız, son krizden bu yana, yumurta, et ve süt fiyatlarında hiçbir artış olmamasına rağmen, bilhassa et tüketiminde yüzde 44 daralma yaşamışız. Bunun manası, insanımız et tüketemiyor, et yiyemiyor artık. 2000 yılı sonunda 2 950 000 olan et karkas ağırlık fiyatı, bugün halen 2 950 000 liradır. Demek ki, hayvan mahsullerinde, yani karkas ette de herhangi bir artış olmamıştır. Belki şunu söyleyebilirsiniz: Tablo böyle görünüyorsa, peki kasapta veya markette etin kilogramı niye 5 000 000 lira, 6 000 000 lira? Zaten, buradaki çarpıklığı söylemek istiyorum; yani, bir yandan çiftçi batıyor; ama, bir yandan da tüketici bu ucuz eti alamıyor, yiyemiyor.

Yine, bunun yanında, bir bakıyoruz ki, 2000 yılı sonunda 260 000 lira olan makarnanın fiyatı 475 000 lira olmuş. Yine, nohudun fiyatı yüzde 165 artmış. Sekiz yıl önce mercimek tohumu ihraç ettiğimiz Kanada ile bugün mercimek almak için anlaşma yapıyoruz! Geçen yıl nohut tohumu sattığımız Amerika Birleşik Devletlerinden nohut ithal ediyoruz! Bu çarpıklıkların mutlaka giderilmesi lazım değerli milletvekilleri.

Saadet Partisi Grubu olarak tavsiyelerimiz var. Bunlardan birincisi, IMF tavsiyeli tarım politikalarının terk edilmesi veya gözden geçirilmesi gerekir. İkincisi, girdi fiyatları ve kredi destekleri mutlaka OECD ülkeleri seviyesine çıkarılmalıdır. Mudurnu ve Nar Tavukçuluk gibi firmalar üretimine ara verdiler ve kapasiteleri yüzde 40 oranında geriledi. O bakımdan, acil tedbir alınmak suretiyle, bunların finansal ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması gerekir. En önemlisi, ülkemizde yumurta tozu tesisleri yoktur. Teşvik verilmek suretiyle, yumurta tozu tesislerinin mutlaka kurdurulması gerekir. KDV oranlarının yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesi gerekir. İhracatta teşvik mutlaka verilmelidir. Bunlar, belki, tekrar oluyor; ama, sektörün ayağa kalkmasının can damarları bunlardır; mutlaka, bunların yapılması mecburiyeti vardır.

Değerli milletvekilleri, çiftçi desteklerini kesmekle devleti büyütmemiz mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Milleti rahatlatmak için bazı işleri ortaya getirmek lazım, ortaya koymak lazım. Bunlar yapıldığı takdirde, devletin yüceleceğini mutlaka göreceğiz.

Kalkınma köyden mi başlamalı şehirden mi başlamalı; böyle bir polemiği girmek istemiyorum. Kalkınma, topyekûn olmalıdır ve ülkenin bütün zeminlerinde toptan başlamalıdır.

Sayın hükümet sözcüsü, 22 Kasımdaki Bakanlar Kurulu toplantısından sonra tarımın içerisinde bulunduğu durumu tespit için, bakanlardan oluşan 3-4 kişilik bir komisyon kurduklarını ifade ettiler.

Değerli milletvekilleri, burada, söylenecek bir söz var; o da şudur: Badı harab-ül Basra... Basra harap olduktan sonra alınacak tedbirler bu meseleyi halleder mi; inşallah halleder diyorum.

Yumurta üreticilerinin sorunlarıyla alakalı kurulan araştırma komisyonu  ciddî konuları tespit etmiştir, çözüm önerilerini ortaya koymuştur. Hükümetin ve ilgili bakanlıkların konuya, gerçekten, hassasiyet göstereceklerine inanıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun efendim. (SP, MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Demirci.

 Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarıyla ilgili olarak vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi üzerine kurulan Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerinde görüşlerimi serd etmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde, pek çok ülkeye  baktığımızda, ulusal beslenme politikaları içerisinde, hayvansal ürünlere yönelik olarak yürütülen politikaların ağırlıklı bir biçimde ön planda olduğunu görürüz; çünkü, hayvansal üretime yönelik olarak, hayvansal ürünler, özellikle dengeli beslenme açısından, çok büyük önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, yumurta ve et tavukçuluğu, kolay üretilmesi yönünden, üretimin ekonomik olması nedeniyle, tüm dünya ülkelerinde hızla yayılmıştır; hatta, yumurta işleyen sanayi tesislerinin de, bu arada, hızla yayılmış olduğunu da, ayrıca ifade etmek gerekir.

Tavukçuluk sektörü, hayvansal protein açığının kapatılması açısından, ülkemizde, bilhassa son onbeş yılda hızla yaygınlaşmıştır; bir taraftan, verilen yatırım teşvikleri, diğer taraftan, Ziraat Bankasının uzun yıllardır vermiş olduğu ucuz krediler sayesinde, gerçekten, bu sektörde hızlı bir gelişim sağlanmıştır. Hızlı bir gelişim sağlanmıştır; ancak, sektörün büyümesinin sağlıklı olduğunu söylememiz pek mümkün değildir. Sektör, gerçekten kontrolsüz bir biçimde büyümüştür. Üretim planlaması, sektörde, hiçbir zaman olmamıştır; hâlâ da, üretim planlamasının olduğunu söylemek mümkün değildir. Girdilerin önemli ölçüde dışa bağımlılığı söz konusudur; bu, hâlâ devam etmektedir. Talepten fazla arza dayalı bir üretim sonucu, sektörün, sık sık kriz içerisine girdiğini de, açık bir şekilde görmüş bulunuyoruz geçmiş yıllarda. Sektör, bilhassa 1996 yılında, 1997 yılında kriz yaşamış, 1998 Mart ayından itibaren yeni kriz içerisine girmiş, 1999 yılı içerisinde krizde olmuş; 2000 yılında, 2001 yılının ilk yedi ayında da, sektör, gerçekten, ciddî bir  kriz dönemi geçirmiştir. Sektördeki pek çok üretici, bu kriz döneminde çiftliğini satmak zorunda kalmıştır veya kapatmak zorunda kalmıştır; evini, arabasını, pek çok gayrimenkulünü, pek çok servet unsurunu satmak zorunda kalmıştır; pek çoğu hacizli duruma düşmüştür; hatta, intihar edenler olmuştur, aklî dengelerini yitirenler de olmuştur.

2001 yılının yedinci ayından itibaren sektörde bir rahatlamanın olduğunu açıkça görüyoruz. Bir taraftan turizm mevsiminin etkisi, diğer taraftan okulların açılması, sektördeki önceki dönemde, kriz döneminde bilhassa kapasitelerin önemli ölçüde düşmesi, arz ve talep arasındaki denge sonucunda, bir bakıma, sektör, verimli bir ortama girmiştir.

Yumurtacılık sektörüyle ilgili Meclis araştırmasının Mayıs 1999'da verildiğini görüyoruz. Mayıs 1999'dan bugüne kadar tam iki yıl sekiz ay geçmesine rağmen, Meclis araştırması sonuçlarının tam iki yıl sekiz ay sonra görüşülmesinin, gerçekten, Meclis adına bir talihsizlik olduğunu da burada açıkça ifade etmek isterim. Mayıs 1999'da Meclis araştırması önergesi verilmiştir, Kasım 2001'de ancak Meclis araştırması sonuçlanmıştır. Neredeyse 2001 yılının sonuna geldik; dolayısıyla, şimdi, sektörün krizden çıktığı bir ortamda, krizin bittiği bir ortamda, biz, bu sektörün sorunlarını burada görüşüyoruz.

Şüphesiz, bu görüşmeler, üreticilerin pek meraklı bakışları altında yapılmıyor; onların ilgilerinin oldukça az olduğunu da açıkça ifade edebiliriz. Tabiî, sektör temsilcilerinin o günkü heyecanı, o günkü talebi, ilgisi bugün yok; ama, tabiî, bu konunun görüşülmesi yine önem arz ediyor; çünkü, sektörün bazı yapısal problemleri var. Bu yapısal problemler noktasında hükümet hangi tedbirleri alabilir veya hangi öneriler sunulabilir, bunların da gözden geçirilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Dünyadaki yumurta üretimine baktığımızda bilhassa, ön planda, birinci sırada Çin'in yüzde 36 oranıyla en yüksek üretimi yaptığını; bunu, sırasıyla, Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'nın takip ettiğini görüyoruz. Türkiye'nin de yüzde 1,75 oranında, dünya üretiminden pay aldığını, 1997 itibariyle de, dünya üretiminde 14 üncü sırada olduğunu görüyoruz.

Tabiî, yumurta ihracatına baktığımızda durumun tamamen farklı olduğunu, yumurta ihracatında öncü olan kesimin Avrupa Birliği olduğunu görüyoruz. Avrupa Birliğinin, yumurta ihracatının yüzde 70'ini gerçekleştirdiğini ve yüzde 5'le Çin'in takip ettiğini, yüzde 5 ilâ 7 arasında Amerika Birleşik Devletlerinin takip ettiğini, Türkiye'nin ihracattaki payının ise binde 1 ilâ binde 5 arasındaki rakamlarda değiştiğini görüyoruz. Avrupa Birliği içinde de, bilhassa Hollanda'nın, dünya ihracatında yüzde 50'lik bir payı koruduğunu ve bu payı daha da artırmakta olduğunu açıkça görüyoruz.

Tabiî, Avrupa Birliği karşısında Türkiye'deki üreticilerin konumuna da bir taraftan bakmak lazım. Türkiye'nin dışpazara açılamamasının nedenlerini bir defa düşünmek lazım. Dünya Ticaret Örgütü Sözleşmesi nedeniyle tavuk ürünlerinde yeterli sübvansiyon verilememesi sonucu, maalesef, ülkemiz, dünya pazarlarına açılamamıştır, hâlâ da açılamamaktadır. Tabiî, Avrupa Birliğine geçiş döneminde, Türkiye'nin üye ülkelere tanıdığı tavizler nedeniyle sınırlarımızdan her an sübvansiyonlu yumurta ve piliç girme tehlikesi vardır; bu ihtimal, tavukçuluk sektörümüz açısından ciddî bir endişe kaynağıdır, ciddî bir tehdit kaynağı olduğunu da ifade etmemiz lazım.

Tabiî, Avrupa Birliği karşısında bizim, tavukçuluk maliyetlerini düşüremediğimiz takdirde, birlik içinde konumumuzun da, gelecekte tam üyeliğin gerçekleştiği bir pozisyonda oldukça zor olacağını da bu arada ifade etmek lazım. Ortak tarım politikası çerçevesinde, Avrupa Birliği, kendi pazarının taleplerini karşılayacak şekilde üretim programı yapmayı Türkiye'ye zorlayacaktır. Onun için, Türkiye'nin, bu maliyetlerle böyle bir birlik içinde hayatiyetini devam ettirme imkânı yoktur. Onun için, Türkiye'nin, bu sektördeki maliyetler konusunda ciddî iyileştirmeleri yapmasına ihtiyaç vardır.

Türkiye'deki yumurta pazarına baktığımızda, ağırlıklı olarak, Afyon, Balıkesir, Bursa, Konya, Manisa, Çorum, İzmir'de odaklanmış olduğunu açıkça görürüz; ama, yumurtanın pazarlanması konusunda, Türkiye'de, ciddî bir entegrasyonun, ciddî bir pazar organizasyonunun oluşmamış olduğunu da, bu arada, açıkça ifade etmemiz gerekir. Yumurtalar, yetiştiriciler tarafından bir hafta kadar süre biriktirildikten sonra aracılara satılmaktadır; yumurtacı kuruluşlar, bir taraftan kooperatifler, diğer taraftan şirketler, şahıslar ellerinde, büyük gruplar halinde, bölge satıcılarına aktarılmakta; oralardan ihracata yönlendirilmektedir. Tabiî, yumurta pazarlayan şirketler, üretici kooperatifleri, henüz oluşma aşamasındadır; yeterli bir oluşumun olduğunu söylememiz mümkün değildir. İşletmecilik dışı toplayıcılık yapan kooperatif kuruluşları, Afyon, Kütahya, Balıkesir'de, yani Ege'de odaklanmış bulunmaktadır. Bilhassa Afyon'da, merkez olarak, Başmakçı Üretici Kooperatifleri, yumurta fiyatı teşekkülü açısından önemli rol oynamaktadır. Pazarlama şirketleri, Kayseri, Konya ve Çorum'dur. Dolayısıyla, Çorum, Afyon Başmakçı'yla birlikte hareket etmek suretiyle, iç ve dış ticarette oldukça etkili olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir.

Tabiî, yumurta pazarlama konusunda arzı kontrol etmeyi sağlayacak olan mekanizmaların kurulabilmesi için, bu alanda yasal düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç vardır. Yumurta pazarlama şirketleri güzel örnek oluşturmuşsa da, bu alandaki boşluğun doldurulması için, ancak Tarımsal Amaçlı Üretici Birlikleri Yasası çerçevesinde düzenlenmesi gerekmektedir.

Yumurta üretim ve ihracatıyla ilgili duruma baktığımızda, sektörün ciddî manada çıkarılmış olan bir envanterinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Kümes kapasiteleri, yumurta üretimi ve bunların yıllara göre değişimlerinin izlendiği bir yapılanma da söz konusu değildir. Üreticiler, damızlık firmalarının telkinleri ve kendi kanaatleri doğrultusunda üretime karar vermektedirler. Üretimin, 1990'dan itibaren sürekli artış eğilimi içinde olduğunu açıkça görmek mümkündür. Bilhassa 1995 yılında, üretim, en yüksek seviyesine çıkmıştır. 10 milyar adet yumurtanın üretildiğini görüyoruz. 1995'ten itibaren üretimde her geçen yıl düşüşleri görebiliyoruz. Örneğin, 1996'da 9,7 milyar, 1997'de 7 milyar, 1998'de 9 milyar yine, 1998 krizi var, 1999 ve 2000'de kriz var. Tabiî, 2001 itibariyle de bu üretimin 5,7 milyara düştüğünü görüyoruz.

1995 yılana göre 2001'deki duruma baktığımızda, yumurta sektöründe mevcut kapasitelerin hemen hemen yarı yarıya düşmüş olduğunu da açıkça görebiliyoruz. Türkiye'de, şu anda, yarı yarıya kullanılmayan bir kapasite söz konusudur. Dolayısıyla, bu sektörde yeni yatırıma ihtiyaç yoktur. Bu sektörün yapısal sorunlarının hızla halledilmesine ihtiyaç vardır. Mevcut kapasitelerin tam olarak kullanılmasına ihtiyaç vardır.

Üretilen yumurtaların ihraç edilen rakamlarına baktığımızda, mevcut üretim payı içinde ihracat rakamlarının önemsiz rakamlar olduğunu açıkça ifade edebiliriz. Örneğin, toplam üretimin, en yüksek değer olarak, 1997'de yüzde 7,5'nin ihraç edilmiş olduğunu görüyoruz. 1999 yılında toplam üretimin yüzde 5'nin ihraç edildiğini, 2000 yılında da ancak yüzde 1'nin ihraç edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla, ihracatın, bu sektörü bir bakıma yönlendiren, sektörü sevk ve idare eden bir alan olmadığını da bu arada açıkça ifade etmemiz gerekir.

Tabiî, üretimdeki eksik kapasitelerin tamamlanabilmesi için, tüketimin artırılmasına ihtiyaç vardır. Tüketimin artırılması için, pek çok tedbirin alınmasına ihtiyaç vardır. Diğer taraftan da, şüphesiz, ihracatın artırılmasına da ihtiyaç vardır. İhracatın artırılması açısından, gerçekten, önümüzde çok önemli engeller söz konusudur. En büyük engel de, bu sektördeki yüksek maliyetlerdir. Bu maliyetlerin, dünya pazarlarındaki maliyetlerden oldukça yüksek boyutlarda olmasıdır.

Tabiî, burada, rekabet yapabilmek için, bir taraftan, önümüzde engel olarak yem maliyetleri vardır; diğer taraftan, damızlık materyal konusunda dışa bağımlılığımız söz konusudur. Yüksek teknolojiyle üretilen çeşitli ürünlerde, yine, dışa bağımlılık söz konusudur. Teknik elemanlar yetersizdir. Salgın hastalıklar konusunda da, yetersiz bir örgütlenme ve eleman eksikliği vardır. Bunlar, temel yapısal sorunlardır.

Tabiî, burada, bilhassa, mısır ve buğday noktasında, dünya fiyatları karşısında konumumuzun oldukça dezavantajlı olduğunu ifade etmek isterim. Örneğin, mısır konusunda, Kasım 2001 itibariyle, Toprak Mahsulleri alım fiyatı 155 000 lira, satış fiyatı 209 000 liradır. Üreticiye maliyeti 220 000 liradır. Aynı tarihte bunun dolar olarak ton karşılığı, 158 dolardır; ama, komşu ülkelerimizdeki en yüksek bu ürünün ton fiyatının 120 dolar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, dış pazarlar karşısında konumumuzun ne kadar dezavantajlı olduğunu da buradan açıkça görmek mümkündür. Buğdayda da aynı durum söz konusudur. Dünya fiyatlarının çok üzerindedir.

Kasım 2001 itibariyle, yine, tavuk yemi fiyatı 271 000 liradır. 195 dolara tekabül etmektedir. Dolayısıyla, önemli bir maliyet unsurudur.

Yem hammaddeleri, şüphesiz, taban fiyatıyla destekleneceği yerde, çiftçilerin desteklenmesinin, prim sistemine geçilmesinin, prim sisteminin tercih edilmesinin gerçekten önemli bir husus olduğunu, bu arada, ifade etmemiz lazımdır.

Mısır ve soya fasulyesi üretiminin de, ihtiyaca göre planlanmasında fayda vardır.

Toprak Mahsulleri aracılığıyla fazla üretilen buğday ve arpanın da, ihracat yerine, dünya fiyatlarından yumurta üreticisine satılmasına ihtiyaç vardır.

Diğer taraftan, bir hususu da zikretmek lazım. Dahilde işleme rejimi belgesi vasıtasıyla fonsuz hammadde getirilmesi konusunda bir teşvik söz konusudur sistem içinde; ama, bu teşvikin gerçekten işlemediğini ve üretici birlikleri arasında, üreticilerin ancak yüzde 10'unun temsil edilebildiğini düşünecek olursak, bu sistemin işlemediğini düşünecek olursak, bu konuda yeni tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Bilhassa yumurta üreticilerinin dahilde işleme belgesi kapsamındaki hammadde ihtiyaçlarının, Toprak Mahsulleri Ofisince, dünya fiyatlarıyla karşılanmasının daha yerinde olacağını da, bu arada, ifade etmemiz gerekir.

Diğer taraftan, akaryakıt fiyatlarına baktığımızda, Türkiye'de akaryakıt fiyatları, şüphesiz çok hızlı bir şekilde tırmanmıştır. Akaryakıt Tüketim Vergisinin, bugün akaryakıt fiyatları içindeki payına baktığınızda, gerçekten, yüzde 80'ler civarında bir pay olduğunu görürsünüz. Örneğin, şu anda Katma Değer ve Akaryakıt Tüketim Vergisini bir arada düşündüğümüzde, normal benzin içinde 911 000 lira civarında bir verginin olduğunu açıkça görüyoruz; dolayısıyla, bu sektör de, akaryakıt fiyatlarındaki aşırı artışlardan dolayı çok ciddî bir biçimde etkilenmiştir. Bunun için, çıkış gümrüklerinde ve serbest bölgelerde, ihracat evrakları baz alınmak suretiyle birtakım tedbirlerin alınması, ucuz akaryakıt verilmesi gibi yollara başvurulmasına da ihtiyaç vardır.

Yumurta ihracatı konusunda, maalesef, pazarlarımızı kaybettiğimizi görüyoruz. 1998'de Romanya, Azerbaycan ve Gürcistan'a ihracat yapılabilmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan pazarlarının bugün için İran'a kaptırıldığını görüyoruz. Gürcistan pazarı açısından da tehlike sinyalleri çalıyor. Yine, Romanya karşısındaki durumumuz hayvan hastalıkları sebebiyle oldukça zor durumda. TIR'ların geçişinde problemler yaşanıyor. Yine, Türk cumhuriyetleriyle, bilhassa ihracatçıların para transferleri konusunda pek çok problemleri var; tabiî, bu problemlerin de henüz ciddî anlamda giderilmediğini bu arada açıkça görebiliyoruz. İthalat açısından tabiî ciddî bir şey söyleme imkânı yoktur. Daha çok damızlık ve kuluçkalık alanında ithalatın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

Bir defa, yumurta tüketimi yönünden, Türkiye'de yumurta tüketiminin ciddî anlamda hızlı bir biçimde düştüğünü söylemek mümkündür. Bilhassa, 1995 yılında verdiğimiz rakam 166 adet, kişi başına yıllık yumurta tüketiminin, maalesef, 1999 yılında 104'e düştüğünü; 2000 yılında 88'e; 2001 yılında da 83'e düştüğünü görüyoruz; yani, 2001 yılında Türkiye'de kişi başına yumurta tüketimi 83 adet, 1995 yılında 166 adet. Böyle temel bir besinin tüketiminin hemen hemen yarı yarıya düşmesinin, gerçekten, ülkemiz açısından, toplumumuz açısından kaygı verici olduğunu ifade etmemiz gerekir. Tabiî, tüketimin bu şekilde düşmesinin nedenlerinden birisi de, Türkiye'deki ciddî bir fakirleşmedir, gelir seviyesinin sürekli olarak düşmesidir; bunun, çok önemli bir etken olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir.

Bir defa, şunu ifade etmek lazım: Fert başına gelirin arttığı bir durumda, yumurta üretiminde de ciddî artışlar olacaktır. Örneğin, fertlerin gelirlerinde yüzde 10'luk bir artış söz konusu olduğunda, tavuk eti üretiminde yüzde 2 ilâ yüzde 3 arasında artışın olduğunu, yine, yumurta üretiminde de yüzde 6 civarında bir artışın olduğunu, geçmişte yapılan araştırmalar ortaya çıkarmıştır.

Tabiî, bir bakıma, tüketimin düşüşündeki önemli etkenlerden birisinin de kolesterol konusundaki yanlış kanaatler olduğunu da ifade etmemiz gerekir. Kolesterol konusunda yapılmış olan son araştırmalara baktığımızda, örneğin, Colombia Üniversitesinde, Harvard'da, değişik üniversitelerde yapılan araştırmalarda, yumurta tüketimiyle kolesterol arasında bir bağlantının kurulmadığı açıkça ifade edilmektedir. Dolayısıyla, bu yanlış kanaatin, bilhassa reklam kampanyaları şeklinde, bilhassa devletin televizyonlarından, çeşitli basın yayın araçları vasıtasıyla ortadan kaldırılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda, sadece yumurta üreticilerinin bu meseleyi halletmelerini beklemenin ne kadar yetersiz olduğunu da, yine, açıkça ifade etmemiz gerekir.

Tüketimin artırılabilmesi açısından, bilhassa ilkokul çağındaki çocukların bilinçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yine, tüketimin artırılması konusunda, bilhassa, Savunma Bakanlığı bünyesindeki askerî birliklerdeki tüketimin yeterli olmadığını, haftada veya on günde bir yumurta tüketildiğini, ki, bu tüketimin gerçekten, o genç insanlar açısından da yetersiz olduğunu; bunun artırılmasının, Türkiye'deki eksik kapasiteleri tamamlama konusunda etkili olacağını da açıkça ifade etmek gerekir.

Tabiî, damızlık konusunda ciddî bir dışa bağımlılık vardır. Zaten, Türkiye'de üretim planlamasının olmaması, damızlığın kontrolsüz bir şekilde Türkiye'ye girmesi nedeniyle, bu sektörde ciddî krizler oluşmuştur. Damızlıkçı firmaların sayısı önce 13'e çıkmışken, bugün için bu sayının 5'e düştüğünü, hatta, daha da düşmekte olduğunu da görebiliyoruz. Sektörde pek çok damızlıkçı firmanın iflas ettiğini, yanlış rekabet yönünden görüyoruz. Dolayısıyla, bunun da etkisiyle damızlık civciv fiyatlarının da, gerçekten, ciddî anlamda yükseldiğini, bugün, 600 000-800 000 lira arasında olduğunu ve bu fiyatın da oldukça yüksek olduğunu, sektör açısından bir dezavantaj olduğunu, açıkça ifade edebiliriz. Bu konuda da, ciddî tedbirlerin alınması lazım. Damızlık...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Açba, sonuçlandırırsanız, sevinirim.

SAİT AÇBA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabiî, bu meselenin temeline baktığımızda, Türkiye'de ciddî bir tarım politikasının, hayvancılık politikasının olmadığını söylemek mümkün. Gerçekten, Türkiye'de, ciddî bir tarım ve hayvancılık politikası olsaydı bugüne kadar, gerçekten, bu alandaki yasal boşluklar doldurulmuş olsaydı, yapısal sorunlar halledilmiş olsaydı bu sektörde, bu çeşit ciddî krizlerin ortaya çıkması pek mümkün olmayacaktı.

Sektöre yapılan birtakım teşvikler var. Örneğin, Hazine tarafından verilen teşvikler var. 7 dolar olarak öngörülen teşvikin, uygulamada 1 dolar olarak gerçekleştiğini ve mahsup yöntemiyle, pek çok üreticinin zorluk çektiğini görüyoruz; ama, tavuk etine, beyaz ete yönelik olarak teşviklerde, örneğin, şu anda, ton başına 175 dolar verilmektedir, hem de nakit olarak verilmektedir. Dolayısıyla, yumurta sektöründe de, bu konudaki teşviklerin tekrar gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Tabiî, sektörün, yine, hijyen ve hayvan hastalıklarıyla ilgili pek çok problemi var. Zamanım dolduğu için, onlara pek değinemiyorum.

Dolayısıyla, bu sektörün yapısal sorunlarının halledilmesi konusunda, hükümetimize büyük görevler düşüyor, Meclisimize büyük görevler düşüyor. Öyle zannediyorum, hükümetimizin, bu yapısal sorunları gidermek, bilhassa, dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak yönünde ciddî tedbirler alacağını düşünüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Açba.

Efendim, şimdi, sıra, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Nail Çelebi'de.

Buyurun Sayın Çelebi. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi Grubum ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum.

Yine, bu vesileyle, bu araştırma önergesi üzerinde çok çalışma yaptığını bildiğim, Tarım Komisyonu eski Başkanı Sayın Ahmet Turan Bilge'yi rahmetle anmak istiyorum ve yine, bu önergeyi takdim eden Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin'e acil şifalar dilemek istiyorum.

Hepimizin bildiği üzere, yumurta tavukçuluğu sektöründe iki ay önce başlayan bir iyileşme mevcuttur; yaklaşık iki yıldan beri sıkıntı yaşandığı da apayrı bir gerçektir. Bu sıkıntının, üreticide, ekonomik olduğu kadar -daha ötesi- sosyal problemler yarattığı da bilinmektedir.

Yumurtacı damızlık üreten özel işletmelerden belli başlıları 14 tane olarak biliniyor. Söz konusu 14 damızlıkçı işletmenin, 2001 yılı içerisinde programlanan parent stok girişi 317 260 adet olarak tespit edilmiş, buna karşılık toplam civciv üretimi de 19 722 946 adet olarak hesaplanmıştır.

Ülkesel bir üretim programına sahip olmayışımızın yanında, mevcut damızlıkçı kuruluşların, ülke ihtiyacını dikkate alarak, civciv üretimini, kapasiteleriyle dengeli olarak aralarında paylaşmak konusunda anlaşamamaları nedeniyle, civciv üretiminde zaman zaman fazlalık veya noksanlıklar yaşanmaktadır. Sektörün periyodik olarak girdiği krizlerin sebeplerinden birini de, bu dengesiz üretimin, iyi planlanamayışının oluşturduğu da hepimiz tarafından malumdur.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1997 yılı kayıtlarına göre, Türkiye'deki yumurtacı işletme sayısı 3 202, etçi işletme sayısı 6 785 olarak, toplam tarım işletmelerinin içerisindeki tavukçuluk işletmelerinin oranı binde 24, sadece hayvancılık yapan işletmeler içerisindeki oranı ise yüzde 6,78 kadardır.

Yumurta ürünlerinin piyasaya kârlı bir fiyatla satıldığı dönemlerde, kurulu kapasitenin tamamı kullanılırken, iyi fiyat bulunmayan dönemlerde kapasite kullanımı yüzde 60'lara kadar gerileyebilmektedir. Geçtiğimiz son üç yıl içerisinde yumurta fiyatlarındaki aşırı düşme nedeniyle, atıl kapasite yüzde 50'lilere kadar çıkmış, hatta birkısım yumurta kümesleri de broiler üretimine kaymıştır.

Tavukçuluk sektöründe, işletmelerin çoğunun küçük kapasitelerden oluştuğunu ve geniş ölçüde aile işgücüyle çalışmaya yönelik işletme karakterine sahip olduğunu söylemek hiç yanlış olmayacaktır. Yumurtacı işletmelerde, sözleşmeli üretim modeli henüz yerleştirilememiş olmakla beraber, bazı yörelerde kurulan yumurtacı şirketler ve kooperatifler yoluyla pazarlama konusunda olumlu gelişmeler izlenmektedir Örneğin, Çorum, Konya, Kayseri, Afyon, İzmir, Kütahya ve Balıkesir'de bu, etkin olarak uygulamaya girmiştir. Bu kooperatif şirketler yumurta pazarlamasında ve fiyat oluşumlarında etkin rol oynamaktadırlar. Yumurta toplayıcısı şirketler hariç üretim ve pazarlamayı koordine eden şirket ve kooperatiflerin pazarladığı yumurta miktarı, toplam üretimin yaklaşık yüzde 10-12'siyle sınırlıdır.

1986 yılında uygulamaya giren Kaynak Kullanımı Destekleme Priminin özellikle tavukçuluk sektörüne çok büyük katkıları vardır.

Yumurta üretiminde 1980'li yıllardan başlayarak hızlı bir gelişme gösteren Türkiye, dünya ülkeleri sıralamasında önemli bir yere gelmiştir. Türkiye'nin yumurta üretimine baktığımız zaman; 100 ülke içerisinde 13 üncü sırada olduğunu görmekteyiz. Dünya tavukçuluk sektöründeki son gelişmeler yakinen takip edilmekte ve ülkemizdeki üretime yansıması çok hızlı olmaktadır. Bugün, ülkemizde üretilen yumurtanın yüzde 90'ı modern tesislerde üretilmektedir. Avrupa ülkelerine kıyasla, Türkiye tavukçuluk sektörünün yaşı 20 yıl kadar daha genç, teknolojik seviyesi ise gelişmiş ülkelerden de az değildir.

BESD-BİR verilerine göre Türkiye'de yumurta üretimi 1998'de 12 milyar 160 milyon civarındayken, 2000 yılında bu rakam 7 milyar 245 milyona inmiştir ki, son iki yılda bu rakam yüzde 40-42 azalmıştır.

Dengeli ve yeterli beslenmenin sağlanabilmesi için yetişkin bir insanın, günde, beher gram vücut ağırlığı için 0,5 gram hayvansal protein tüketmesi gerektiği de teknik olarak tespit edilmiş ve ispatlanmıştır; yani, 70 kilogramlık yetişkin bir insanının günlük hayvansal protein ihtiyacı yaklaşık 35 gramdır. Ülkemiz insanının tükettiği hayvansal protein miktarı yaklaşık 20 gram/gündür; yani, düşüktür. Bu durum, insanımızın yeterli beslenmediğini bize ifade etmektedir. Oysaki, bu açlığın en hızlı ve en ekonomik giderilme şekli, piliç eti ve yumurta tüketiminin artırılmasını sağlamaktır.

Ülkemiz insanının hayvansal protein açlığını gidermenin bir çok yolu olmakla birlikte en etkilisi fert başına düşen gelirin artırılmasıdır.

Türkiye, fert başına yumurta tüketiminde 100 ülke arasında 54 üncü sırada yer almaktadır. Bu sıralama, yumurta tüketiminde dünya ülkelerinin çok gerilerinde yer aldığımızı ve daha çok tüketmemiz gerektiğini bize ihtar etmektedir.

Dünya genelinde yumurta tüketimi giderek artmakta; ancak, son yıllarda, kolesterol konusundaki yersiz endişelerle, yumurta tüketiminde birçok ülkede gerileme olduğu gözlenmektedir. Yumurtanın zararlı kolesterol içerdiğinin tıp âlemince yanlış bulgularla abartılması sonucu insanlar üzerinde yaratılmış olan bu korku ve çekingenliğin giderilmesi oldukça uzun zaman alabilecektir.

Yine, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu raporunda, fert başına yumurta tüketiminde devamlı bir artış öngörülmüş olmasına rağmen, maalesef, yumurta tüketimi 1998 yılından itibaren bir düşüş içindedir; fert başına tüketim 1998 yılında 182 adet iken, 1999 yılında 148 adet ve 2000 yılında 110 adet olarak hesaplanmıştır.

Değerli milletvekilleri, buraya kadar yapılan değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye, tavuk ürünlerini üretmede, gerek miktar olarak gerekse üretim teknolojisi olarak dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almış bulunmaktadır. Üretimdeki bu başarılı seviyeyi, ne yazık ki, tüketimde görmek mümkün değildir. Üretilen kadar tüketilmediği gibi, üretim fazlasının ihracı da gerçekleşmediğinden, satış fiyatlarında ortaya çıkan dalgalanmalar, sektörün her yıl yaşadığı ekonomik krizleri yeniden yaşamasına sebep olmaktadır.

Yumurta pazarlaması konusunda, tavuk etinde olduğu gibi, ürünü pazara kadar ileten bir entegrasyon Türkiyemizde maalesef mevcut değildir. Yetiştiriciler tarafından kümeslerden toplanan yumurtalar aracılara satılmaktadır. Yumurta pazarlayan şirketler ve üretici kooperatifleri henüz oluşum aşamasındadır. İşletmedışı toplayıcılık yapan kooperatif kuruluşları Ege Bölgesinde -Afyon, Kütahya'da- artış göstermektedir. Başmakçı Üretici Kooperatifleri yumurta satış fiyatı teşekkülünde etkin rol oynamakla birlikte, bu konuda başarılı bir politika izlediğini de tam olarak söylemek mümkün değildir. Yumurta pazarlama şirketleri başta Çorum olmak üzere, Konya ve Kayseri'de faaliyet göstermektedir. Özellikle Çorum Yumurta Üretim ve Pazarlama Anonim Şirketi haftalık yumurta fiyatını belirlemede giderek etkili olmakta, iç ve dışticarette deneyimini her yıl artırmaktadır. Yumurta fiyatı genelde haftalık olarak belirlenmekte, zorunlu haller dışında hafta içinde değişiklik olmamaktadır. Başmakçı Kooperatiflerinin beyaz yumurta üretmesi nedeniyle buradaki fiyatlar daha düşük oluşmaktadır.

Yumurtanın dışsatım şansı, her zaman piliç etinden daha yüksek olmuştur. Halen, yumurtanın tamamı, kabuklu olarak pazarlanmaktadır; yumurtayı işleyen teknoloji ülkemizde henüz faaliyete geçmemiştir. Bu konuda ilk adım İzmir'de atılmış ve yumurta işleyen pastörize yumurta üreten fabrika faaliyete geçmiş, toplu olarak yumurta tüketilen bisküvi ve makarna sanayi, pastaneler, yemekhaneler ve benzeri imalathanelerin isteklerine uygun yumurta ürünlerini imal edecek sanayiin kurulması halinde, iş ve dış pazarlamada bazı avantajlar elde edebilecektir. Ayrıca, sanayi ürünü yumurtanın ömrü ve dayanıklılığı artacağından stokta kalma ve nakliye kolaylıkları pazarlama olanaklarını genişletebilecektir.

Yumurta tüketiminin yaz aylarında önemli ölçüde düşmesi nedeniyle üretimin de aynı oranda düşürülmesini gerektirmektedir; ancak, üretimin aynı oranda düşürülmeyişi nedeniyle de arz fazlası ortaya çıkmakta, bu, fiyatı aşağıya çekmekte, hatta maliyetin altında satış yapmak gibi durumlar doğurmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurtanın soğuk depolarda muhafazası veya sanayi ürününe çevrilerek stokta bekletilmesi, bu soruna kısmen de olsa çözüm getirebilecektir. Piyasa fiyatlarını etkileyecek düzeyde yumurtayı stokta tutacak malî güce, depo olanaklarına, yaygın bir organizasyona sahip olunmadıkça, fiyat dalgalanmalarının önüne geçilebilmesi mümkün görülmemektedir. Yaygın bir organizasyonun da, ancak, kurulacak ürün pazarlama bordu veya tarımsal amaçlı üretici birlikleri marifetiyle sağlanabileceğini söylemek en doğru yaklaşımdır.

Değerli milletvekilleri, ihracat olanaklarının artırılması için tavuk ürünlerinin maliyetinin düşürülmesi birinci koşuldur. İkinci koşul ihracatın sübvanse edilmesidir. Son yıllarda ülkemizin tavuk ürünleri ihracı konusunda çok avantajlı bir konumda olduğu inkâr edilemez. Oysa, Körfez Savaşıyla birlikte Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracat durdurulmuş ve henüz bu ülkelerle gelişme halinde olan tavuk ürünleri ticaretimiz kesilmiştir. Mevcut üretim sistemimiz iç talebe yönelik olup, talep artışlarını karşılamanın ötesinde ihracatı amaçlayan bir hedefi de yoktur. Ürün standardizasyonu, kalite kontrol hizmetleri ve soğuk taşıma zincirinde görülen noksanlıkların giderilmesi, ihracatın devamlılığının sağlanmasına bağlı görülmektedir.

İhracat miktarının hem düşüklüğü hem de yıllara göre dalgalanma göstermesi dikkat çekicidir. Kısıtlı ihracat imkânları üretim fazlalıklarını eritmeye yetmediği gibi, üretimin kısıtlanması sonucunu da doğurmaktadır.

Yumurta ihracatında 1998 yılından itibaren bir düşüş olduğu görülmekte, 1998 yılında 616 000 000  yumurta ihraç edilmişken 1999'da 356 000 000, 2000'de 56 000 000 adet yumurta ihraç edilmiştir. İhraç yönüyle ülkemizde yumurtanın 1 000 adedine 7 dolar teşvik verilmektedir ki, bu yeterli değildir; çünkü, dünya piyasalarında yumurta ihraç fiyatı 4-5 sent civarında iken, Türkiye'de yumurtanın maliyeti 4-5 sent civarındadır. 0,7 sent ihracat teşviki de dikkate alındığında ortaya çıkan fiyatın dünya fiyatları sınırına dayandığı kolayca görülecektir.

Esasen, sektörün en önemli problemi istikrarsızlıktır. Özellikle iç piyasanın istikrarsızlığı ve dış pazarlarda devamlılığın sağlanamaması sonucu yumurta fiyatları üç dört aylık kısa bir süre içerisinde 30 000 TL'yle 100 000 TL arasında değişmeler göstermektedir. Günümüzde böyle büyük fiyat dalgalanmalarının olduğu başka bir sektör de yoktur.

Burada bize düşen görev, yumurta üretimini artırmak, yumurta maliyetlerini düşürmek, kurulu kapasiteyi çalışır hale getirmek, kalıcı ihraç pazarları bulmaktır.

Yumurta ihracı üretimin emniyet supabıdır. İhracatta verilen desteğin yeterli olmayışı, maalesef, üretimde firmaların cesaretini kırmakta ve çekingen davranan firmalar üretimi kısmaktadır.

Yumurta ithalatı ihracattan çok düşüktür. İthal yumurtanın tamamının damızlık ve kuluçkalık olduğunu kabul etmek yanlış olmayacaktır. İhraç edilen yumurtanın tamamını sofralık olarak kabul etmek de mümkün değildir.

Türkiye tavukçuluğunun dünya ve Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırmasını yaptığımızda, 1993'ün de verilerine göre, görüleceği üzere, dünya yumurta üretiminin yüzde 36'sını Çin, yüzde 14'ünü AB, yüzde 12'sini ABD, yüzde 11'ini Rusya almaktadır; Türkiye, bu noktada yüzde 1,75 payla 1997 yılında 100 ülke arasında 14 üncü sıradadır ve sonuç itibarıyla bu tespitten sonra şunu söylemek mümkün: Türkiye tarımı bitkisel üretim ağırlıklı bir yapı göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde bitkisel üretimin ağırlığı yüzde 30-40 civarında iken, hayvancılığın payı yüzde 60-70'ler dolayında seyretmekte iken, Türkiye'de bu tam tersidir. Tavukçuluk, hayvancılığın bu genel görünümünden çok farklı olmakla beraber, durumu oldukça iyidir. Hayvancılık sektörü içinde gelişme kaydetmeyi başarmış kümes, damızlık, beslenme, yetiştirme, verim, sağlık, teknik bilgi, kesimhane gibi konulardaki sorunlarına mevcut üretim sistemi içinde çözümler bulmuş hayvancılığın tek alt sektörü olarak gösterilebilir.

Ülkemizin protein açlığını giderebilmek için "acil olarak çözüm bekleyen" ve "orta vadede çözüm bekleyen" konular altında bu sektörü değerlendirmek mümkündür. Acil olarak çözüm bekleyen sorunların başında tüketimin düşüklüğü ve tüketimi artırıcı öneriler gelmektedir. Türkiye'de bu rakam halen 110 adet/yıl olarak bilinmektedir; oysaki, bu rakamın 160 adet/yıl olarak tüketim noktasına taşınması gerekiyor.

Yine, tüketimin artırılabilmesi için reklam kampanyası düzenlenmesi gerekmektedir. Onun için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının önderliğinde ve devletin finansörlüğünde bu konunun gözetilmesinin ve planlanmasının doğru olduğunu düşünüyorum.

Eğitim kampanyasının başlatılması gerekmektedir; çünkü, en ucuz protein kaynağı yumurtadır; insan sağlığı açısından ve özellikle gelişme döneminde olan yeni nesil açısından taşıdığı önem kaçınılmazdır. Kaldı ki, yumurtanın, insan sağlığı için zararlı asıl kan kolesterolü olan kandaki LDL'yi; yani, düşük yoğunluklu lipoproteini yükseltmediği, artık, bilimsel verilerle kanıtlanmıştır.

Yine, üretim maliyetlerinin yüksekliği ve maliyeti düşürücü çalışmaların yapılması gerekmektedir; çünkü, artık, daha fazla tavuk eti üretmenin, iç ve dış pazarda daha fazla mal satabilmenin ilk şartı, maliyetin düşürülmesidir.

Yem hammaddelerinin ucuzlatılması gerekmektedir; çünkü, kanatlı yemlerin maliyetinin ucuzlatılabilmesi büyük oranda ithal hammaddenin maliyetine bağlıdır. Mısır, soya ve balık ununun yurtiçinde üretim imkânlarının iyi değerlendirilmesi ve iyi bir destekleme prim politikası güdülerek, dünya fiyatlarından yem hammaddesi kullanımının sağlanması artık kaçınılmazdır.

Karma yemin yeniden desteklenmesi sağlanmalıdır; aksi halde, yem sanayiine yem hammaddelerinin dünya piyasalarındaki fiyatlardan kullandırılmasının mümkün  olmaması halinde, geçmişte olduğu gibi, sanayi yemin yüzde 25 gibi bir oranda destekleme ödemesi yapılması yararlı olacaktır.

Yine, KDV oranlarının düşürülmesi gerekmektedir; çünkü, mevcut KDV yüzde 7'dir, bu oran yüzde 1'e düşürülmelidir. Aksi halde, faturasız ve KDV'siz satışlardan doğan haksız rekabeti önlemek de mümkün değildir. Bunun yapılması halinde, KDV'li ödemenin belgeli satışlara yönelebileceği düşünülmektedir.

Çok önem arz eden bir başka husus, LPG indirimi sağlanması teklifidir; çünkü, son beş yılda kümes ısıtmalarında LPG kullanımı için büyük yatırımlar yapılmıştır; fakat, fiyat artışları yüksek olduğu için, bundan kaçınılarak, kümes ısıtmalarında eski ilkel yöntemlere dönüştürülmesi çabaları vardır. Bu bakımdan, LPG'nin sübvanse edilmesi de düşünülmelidir diye değerlendiriyoruz.

Tarımsal kredilerde borçların ertelenmesi ve rehabilitasyon kredilerinin açılması gereklidir. Bunun için, Ziraat Bankasının son günlerde yaptığı bir çalışma var. Bu çalışma doğru bir çalışmadır; ama, özellikle tavukçuluk sektöründe 7,5 milyar lira ile 50 milyar lira arasında borcu olan kesimlerin -ki, bu, yüzde 10'lara tekabül ediyor- ihtiyaç duyduğu kredilerin ödenmesinde çekilen sıkıntıyı nispeten gidermek için, bu arada, ortaya çıkan faiz borcunun, 7,5 milyar liraya kadar olan borcun taksitlendirilmesi gibi, özellikle bu sektörün, 7,5 milyar lira ile 50 milyar lira arasında sıkışmış olan borcunun da taksitlendirilmesi düşünülmelidir diye değerlendiriyoruz.

Yumurta ihracatına verilen ihracat iadelerinin artırılması gereklidir; çünkü, bugün için alınabilen, 1 000 adetteki ihracat geliri 2,8 dolardır. Oysaki, tebliğde bu rakam 7 dolar olarak ifade edilmiştir. Meydana gelen kaybın giderilerek, bu rakamın 7 dolar olarak üreticilere aktarılmasının doğru olacağını düşünmekteyiz.

Yumurta işleyen sanayii kurulmasının mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. Yine, pazarlama organizasyonunun kurulması mutlaka sağlanmalıdır. O bakımdan, Tarım ve Köyişleri Bakanının başkanlığında oluşturulup, çalışmalarına başlayan Tavukçuluk Danışma Kurulu, tavukçuluk pazarlama bordu kurma olanaklarını araştırmak üzere bir komisyon kurdu. Bu komisyon, yeni bir organizasyonu sağlayabilecek şekilde hazırlandığını tespit ettiğimiz Tarımsal Ürün Birlikleri Yasa Tasarısı üzerinde yaptığı çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Bunun üzerinde mutlaka durulmalı ve pazarlama konularında başarılı birlik oluşturulabilmesi imkânının önü açılmalıdır.

Orta ve uzun vadede çözüm bekleyen sorunlara baktığımızda, öncelikli bir konu, kapasite kullanımını önümüze taşımaktadır. Bugün kapasite kullanımı yüzde 40'lar düzeyindedir ve Türkiye'deki tavukçuluk işletmelerinin yüzde 71,4'ü 10 000 adetten daha küçük ölçeklidir. Bu durum, küçük işletme ağırlıklı bir üretimin yaygınlığını göstermektedir; ancak, küçük işletmelerin çokluğu şimdilik sorun olarak da gözükmemektedir.

Damızlık üretimi önemli bir konudur; çünkü, tavukçulukta kaydedilen bunca gelişmeye rağmen, damızlık konusunda dışa bağımlılık halen devam etmektedir. Bunun için de, biz, ithalatın yapılmaması durumunda tavukçuluk sektöründe kısa sürede darboğaza girilmesi kaçınılmazdır diye değerlendiriyoruz. Onun için, sektörün dışa bağımlılıktan kurtulabilmesi için, damızlık üretimini pure line'den başlayarak kesintisiz üretim zincirinin tüm aşamalarını elinde tutacak kamu ve özel sektör kuruluşları oluşturulmalı ve bu kuruluşlar hibe, düşük faizli kredi, vergi muafiyeti gibi teşviklerle mutlaka desteklenmelidir.

Bir başka konu, hijyenik konulardır. Onun için, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Büyük yatırımlarla kurulan, hijyenik yönden birinci derecede korunmaları gereken grand parent stok, parent stok ve kuluçka işletmelerinin yakınlarına, hijyenik yönden hassasiyet derecesi çok düşük olan broiler kümesleri, kesimhaneler ve yumurta üretim kümesleri kurulabilmektedir. 

Kurulurken, mutlak surette, mevcut mevzuata göre, şehirlerde il imar müdürlükleriyle, köylerde muhtarlar kuruluş izni vermektedir ki, bunun için, biz şöyle bir düşünce geliştirdik ve diyoruz ki, birinci derecede korunmaya muhtaç olan bu tür damızlıkçı ve kuluçkacı işletmeler tespit edilerek çevrelerinde belli bir tampon bölge, bir koruma bandı oluşturularak, bu sahaya hijyenik hassasiyet derecesi düşük işletmelerin kurulmasına izin verilmemelidir. Bunu kontrol için de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı il ve ilçe teşkilatları tarafından inşaat izni verilmesi konusunda bir yetki var; bu yetkinin kullandırılması gerekir diye düşünüyoruz.

Yine, dünya tavuk ürünleri pazarında Avrupa Birliğinin ve Türkiye'nin durumuna baktığımız zaman, bu oran yüzde 0,5 ilâ 1'dir. Bunun, mutlaka, değiştirilmesi gerektiği konusunu düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Tamamlayın lütfen.

NAİL ÇELEBİ (Devamla)- Son olarak şunu söylemek istiyorum:

Borsa işlemleri: Tavuk eti ve yumurta pazarlaması işlemleri borsaya tabidir. Şu an için borsalar, tavukçuluk sektörüne hizmet vermemektedir; ancak, tescil harcı olarak her faturadan yüzde 0,3 oranında para kesmektedir. Borsa, sektörümüzün yararına hizmet verebilecek tesis ve imkânlara kavuşuncaya kadar tavuk ürünleri satışının borsa işlemleri dışında tutulmasının sorunu hafifleteceği tarafımızdan düşünülmektedir.

Yüce Heyetinize saygıyla arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Çelebi.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin ve 22 Arkadaşının, Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Yüce Heyetinizi Doğru Yol Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Raporla ilgili konuşmadan önce, bir hususa kısaca değinmek istiyorum. Sel felaketiyle ilgili olarak bugün herkes konuştu, ben de bu konuda konuşacağım için yerimden söz talep etmedim.

Öncelikle, Balıkesir Zeytinli Beldesi Altınkum Mahallesinde 200 evin sular altında kaldığını, yine, Akçay Fener Mahallesinde selden etkilenenler olduğunu ve Altınoluk Şahinderesi üzerindeki köprünün yıkıldığını öğrendik. Ben, Balıkesir İlimizde ve diğer bütün illerimizde selden etkilenen, afetten etkilenen bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum; ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum; ancak, bu afetlerden sonra hükümetlerin mutlaka yapması gerekenler var.

Nitekim, 1998 yılında Gömeç'te de sel felaketi olmuştu, kurban bayramının üçüncü günüydü, tam sel anında ben oradaydım, 61 civarında ev yıkılmıştı. 6 Ekim 2000 tarihinde, yani ondört ay önce Bayındırlık Bakanlığına bu konuda bir soru sorduk; ancak komisyonumuzun üyesi Sayın Akcan ondört ay sonra buna cevap verme lütfunda bulunmuş, tesadüfen bugün elime geçti, o nedenle bahsetmek istiyorum. Kendisine teşekkür ediyorum bu duyarlılığından dolayı; ancak, bu raporda gördüğüm bir şey var: Üç yıl geçmiş, üç yıldan üç ay eksik. Deniliyor ki: "Subasmanı biten 26 konut inşaatına ve 7 konut için de henüz başlanmayan..." Yani, 61 konutun, neredeyse, daha yarısıyla ilgili bir şey yapılamamış... Eğer, hükümet, sel felaketiyle ilgili yaraları kaplumbağa hızıyla bu şekilde saracaksa, vah vatandaşımızın haline! Ben, biraz daha duyarlı olmasını hassaten rica ediyorum.

Yine, özellikle, bu yumurta konusu da bir afet. Hakikaten, araştırma önergesini veriyorsunuz, bir yıl sonra geliyor, rapor hazırlanıyor. Ondan sonra, bu rapor hazırlandığında, örneğin, 19 Şubat krizi yoktu. Yani, bu rapordaki tedbirler, 19 Şubat 2001 krizinden önceki şartlar var sayılarak söylenmişti. Halbuki, yumurta üreticileri diyor ki: "19 Şubattan sonra doların 500 000 - 600 000 liradan 1 500 000 liraya, hatta 2 000 000 liraya ulaştığı dönemde, ilaç, aşı... Bunlar komple dışarıdan geliyor, yem hammaddesinin çoğu dışarıdan geliyor; dolayısıyla, tümden battık." Belki, mevcut şartlarda olsa, çok daha farklı şeyler yazılacak; yani, kaplumbağa hızıyla da bu konuları görüşüyoruz.

Tabiî, aslında, sorunun en temel konusu, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların yanlışlığı ve çiftçimizi yok eden, çiftçimizi sıkıntıya sokan politikalardır.

Şimdi, yine felaketlerden söz etmişken... Örneğin, dolu felaketleri yaşandı, kar felaketleri yaşandı aşırı şekilde, Kızıksa'da, Salur'da. Orada, bu bayramda gittiğimde, yine sordum; maalesef, bu felaketlerini giderecek en ufak bir şey yapılmamış.

Haberler: "Köylü de yumurtayı dışarıdan alıyor." Bu, 28 Kasım 2001 tarihli haber. Şimdi, ben, şu kadarını söyleyeyim: Bu komisyon, 8.6.2000 tarihi ile 4.1.2001 tarihleri arasında çalışmalarını tamamlamış. Komisyon Başkanımız Turan Bilge'ye Allah'tan rahmet diliyorum. Bu komisyondaki çalışmalarda alınan kararlar, inanın, Parlamentonun yüzünü ak edecek, oybirliğiyle alınmış kararlardır. Yani, burada ne tedbir alınmış, hepsi, oybirliğiyle alınmış. Burada, tek tek, sektör uzmanlarını dinledik; burada, bu konuda kurulmuş dernekleri dinledik; hatta, 2000 yılındaki yaz tatilinde, Balıkesir Milletvekili arkadaşım Sayın Özgün'le birlikte, Bandırma'da ve Balıkesir'de, yine, bunların desteğiyle toplantı yaptık. Bu toplantıda, sorunları tespit ettik.

Yine, Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Sadri Yıldırım, bölgesindeki sorunları getirdi, bir rapor halinde komisyona sunduk; ancak, bu komisyondan oybirliğiyle çıkan kararlar, ne yazık ki, hiç dikkate alınmadı. Hatta, konu o kadar acildi ki, komisyon çalışmaları tamamlanmadan, hemen, ilgili bakanları dolaşmaya başladık. 20 Haziran 2000 tarihinde komisyonun ikinci toplantısında, Maliye Bakanı, Tarım ve Köyişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Dışticaretten Sorumlu Devlet Bakanının ziyaret edilmesi kararlaştırıldı. 28 Haziran 2000 tarihinde ise, Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ı, 2 Temmuz 2000 tarihinde de Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral'ı ziyaret ettik. Buralarda, bütün heyet olarak, çok acil, mutlaka yapın, bakın, bu insanlar yok olacak, gidecek, bunları alabilirsiniz dediğimiz önlemleri sunduk; ancak, gelin görün ki, müthiş bir duyarsızlıkla karşılaştık. Örneğin, dedik ki, yumurtadaki KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirirseniz, 2000 yılında, devlet, 180 trilyon lira daha fazla vergi toplayacak, binlerce insanımız ekmek yiyecek; ancak, Sayın Maliye Bakanı dedi ki: "İyi diyorsunuz; ama, bu emsal olur, emsal olacağı için bunu uygulayamayız!" Bu ne büyük vurdumduymazlık. İlle, otomobil fabrikaları sahibi mi olmak lazım?! Otomobilde indirdiniz KDV'yi. Bu karardan sonra, birbiri ardına, sektörün büyükleri, Mudurnu, Köy-Tür, Özhen, yine, Bandırma'da Özsoy, maalesef, ya konkordato ilan ettiler ya battılar. Şimdi, bu batanları kurtarmak için Hazine garantisini tekrar getirirken, haksız rekabeti de getiriyorsunuz. Tamam, o zaman, batanları kurtarıyorsanız, ayakta olanları da batırmamanın tedbirlerini alın. O zaman bir itirazımız yok. Yani, burada ekmek yiyenler için doğru şeyler bunlar.

Bu raporda zaten detaylar var, bunlara tek tek girmeyeceğim. Bu raporda krize sebep olan konular: Damızlık sorunu... Yani, yetersiz üretim, buradaki regülasyonun olmaması.

Yem sorunu... Hammaddesinin çoğunun dışarıdan ithal edilmesi sebebiyle, dövizdeki dalgalanmalar... Örneğin 500 000 liradan, 1 500 000'e, 2 000 000'a tırmanması veya azalması.

Pazarlama sorunu... Bu, çok önemli. Yani, pazarlama sorunu, üreticiler organize olamadığı için dar bir gruba bağlı.

Yine, özellikle Kuzey Irak gibi politikalarda, buralara petrol karşılığı gıda ticaretiyle ilgili olarak bu maddelerin içine yumurtanın konulmaması. Bunu da koyun, çünkü, lazım orada.

Ve finans sorunu... Finans sorunu, zaten bütün sektörlerde var. Yani, borcunu zamanında ödeyemezsen temerrüt faizi şu kadar, icra... Yani, ardı ardına geliyor; bu, çözülemedi.

Ve sağlık sorunu, hijyen sorunu... Kümeslerdeki hijyenlerin yeterince sağlanamaması, hastalıklar, maalesef, verimliliği düşürüyor.

Bunların detayları görülebilir.

Şimdi, biz, burada, bunların detaylarını anlattık; ancak, önemli olan bunları belirlemek değil, önemli olan, bu raporda büyük bir emekle, büyük bir inançla ve bütün partilerden milletvekili arkadaşlarımın oybirliğiyle belirlediği kuralların uygulanması. Uygulanmayacaksa, burada, şu olsun, bu olsun diye anlatmanın alemi yok.

İlle, bu raporlardakileri uygulatmak için Sayın Kemal Derviş'le özel konuşup, yahu, sen de şunu yan odaya geç IMF'nin kulağına bir söyle, IMF de telefon etsin Başbakana, Başbakan da ondan sonra bunları uygulasın mı diyeceğiz?! Böyle şey olabilir mi?! Yani, Türkiye'nin yararına olan kararları, ille Washington'dan, ille Okyanus ötesinden mi empoze ettirmek lazım!

Değerli arkadaşlarım, Sayın Tarım Bakanını dinliyoruz -burada da kendisi oturuyor dün de izledik- hakikaten, kendi iddiasıyla, tarımı çok iyi bildiğini ifade ediyor, öyle olmasından memnuniyet duyarız. 100 kilo pancardan da 18 kilo şekerin çıktığını söylüyor, çok memnun olduk; ama, pancarın parası belli değil. Üretici diyor ki; Pankobirlik pancar 60 000 lira olsun diyor, geçen yıl 37 500 liraydı; bu yıl duyduk ki, 51 000 liradan imzaya açılmış. O zaman, bunu bilmenin bir faydası yok, bunu biliyorsanız, 60 000 lira olursa bunu kurtaracağını da bilirsiniz.

Bakın, Sayın Kemal Derviş buğdayda dedi ki -kaldı ki, Kemal Derviş'e kalsa daha da düşük bir fiyat... Kemal Derviş 45 500 lira diyor- 145 000 liradan 1 lira fazla olmaz; birkaç kuruş fazla oldu. Buğday şimdi kaç para; 200 000 lirayı geçti.

Bakın, yine, Sayın Bakanın aynen katıldığım güzel bir sözü var: "Bizim çiftçimize verilmeyen sübvansiyon yurt dışındaki çiftçilere verilen sübvansiyondur" diyor. "Bu yıl 4,1 milyar dolarlık ithalat yaptık" diyor; yani, tekzibini okumadığım için, basından okudum "hayır, öyle demedim" diyebilir, tekzip de edebilir. Yani, 7 katrilyon liraya yaklaşan bir ithalat. Bakıyoruz, bir yazıda -doğrudur yanlıştır, çek etmedim, kontrol etmedim- AB'de tarımsal destekleme kişi başına 2 800 dolar, Amerika'da 5 500 dolar, Türkiye'de doğrudan destekleme -inşallah bir gün olacak- 40 dolar. Öyleyse, Türkiye'de buğday olmadığı zaman, ekmeği 300 000 liraya yersiniz, Türkiye'de şeker olmadığı zaman daha pahalı yersiniz. O zaman, gelin, kendi üreticilerimizi destekleyelim, gelin, bunu geciktirmeyelim. Eylülde açıklanması gereken fiyatlar, aralık ayı olmuş, hâlâ açıklanmamış.

Yine, bakıyoruz... Yani, örnekler çok da...

Şimdi, tavukçuluk sektöründe -her işte Avrupa'ya ihracatı desteklememiz lazım- kaçak kesimhaneler var, kurallara uygun yapılmıyor ve bunlardan dolayı, bu ihracat tehlikeye giriyor. O zaman, Tarım Bakanlığı, bunlarla ilgili gerekli çabayı niye göstermiyor? Yani, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine ihracatını temin edecek şekilde, bütün kesimhaneleri doğrudur, sağlıklıdır, bu standartlarda üretim yapar diyebilecek... Eğer, bunlarla mücadele etmezseniz, Sağlık Bakanlığı gereken şekilde mücadele etmezse, yine, Maliye Bakanlığı olması gereken işleri yapmazsa, o zaman, kanuna saygılı, sağlıklı, düzgün üretim yapan, ihracatta da Türkiye'nin önünü açacak, binlerce kişiye iş veren, ekmek veren firmalar birer birer kapanır. Ondan sonra, bunlara da, siz, Hazine garantisi vereceğiniz kredilerle, eğer bir daha batarsa, Hazineyi biraz daha borca sokarsınız; 65 milyona, bunların yanlış politikalarının, hatasının bedelini ödetirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, çok değerli milletvekilleri; ben, öncelikle, bu hükümetten, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan iyi şeylere kulak vermesini istiyorum. Olabilir, diyebilirsiniz ki, muhalefettir, muhalefet söylüyor. Hayır, burada bir tek muhalefet şerhi yok... Varsa, beri gelsin. Bundan daha iyisi var mı?! Yanlışsa, en azından, arkadaşlarımız yanlış diyebilirdi.

O zaman, gelin, bu yemdeki, yumurtadaki, beyaz etteki KDV'leri yüzde 1'e indirelim. Gelin, hiç olmazsa, milletin boğazından bir lokma beyaz et, bir tane yumurta geçsin. Gelin, Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı aracılığıyla, yetersiz beslenmeden dolayı sıkıntıya düşen öğrencilerimiz veyahut askerlerimiz dengeli beslenebilsin. Gelin, ihracata destekleme verelim. Gelin, yine, yurtdışındaki belli bölgelerdeki ziyaretlerde, bu üreticilerimizin ürünlerinin pazarlanmasında, hükümet, yerine göre inisiyatif alsın, tavsiyelerde bulunsun, bu kanalları açmasında işadamlarına yardımcı olsun.

Değerli arkadaşlarım, eğer hükümet, bu rapordaki önlemleri uygulamam diyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekillerinin oybirliğiyle beklediği çözümleri uygulamam diyorsa, milletin sesine kulak vermiyor demektir, milletin ıstırabını hiç hissetmiyor demektir. Açlıktan Manisa'da insanlarımız ölür, yine raporlara geçer; Meclisin çatısına çıkılır, karşısında intiharlar olur, çoluk çocuğuyla kendini yakmalar olur; millete vermediğiniz bu parayı, Başbakanlığı güvenlik altına almak için elektronik cihazlarla teçhiz etmeye harcarsınız. Yani, kısacası, siz, bu milletten kopmuş, bu milletin hükümeti değilsiniz demektir. O zaman, bu millete vereceğiniz bir şey kalmadıysa, gelin, onurlu bir davranış yapın, şu emaneti millete verin, istifa edin. (DYP sıralarından alkışlar) Gelin, tekrar, bir erken seçimle millet bir karar versin. Yine sizi istiyorsa, itirazımız yok, hay hay, başımızın üzerinde yeriniz var; ama, yok, yanlış yaptınız diyorsa, biraz dinlenin diyorsa, dinlenin canım! Yani, ne zararı var; dinlenir, yine gelirsiniz. Onun için, milletimizin daha fazla ıstırap çekmemesi için, gelin, milletin, gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sesine kulak verin.

Yani, buradakileri tek tek açıklamanın ne âlemi var. Biz, buradaki önlemleri, bir defa sözlü, iki defa da yazılı olarak, Sayın Tarım Bakanımız da dahil olmak üzere... Öyle mi Sayın Bakanım?.. Size de mektupla gönderdik bunu; ama, önlem yok. O zaman, yani, kendin çal kendin söyle. Çünkü, Parlamentodan gelecek bütün taleplere kulaklar kapanmış, tıkanmış, gözler kapanmış, vicdanlar kapanmış. Bir tek kıble var, o kıble de Washington. Oradan gelecek işarete göre... Eğer onlar derse ki, şu KDV'yi indirin, hemen iner, yarın iner.

Bakın, bu milletin lehine olmayan bir sürü kanunda ısrarlarınız var. Örneğin, Tütün Yasası. Biraz sonra görüşülecek; orada konuşacağım için o konulara girmedim.

Yani, bayramda ziyaret ettiğim yerlerde (pazartesi günü Savaştepe, geçen cumartesi günü İvrindi, perşembe günü Kepsut, Bigadiç merkez) soruyor insanlar: "Ne olacak bizim halimiz?" Yani, dağın başında çilek ekin, çiçek ekin derseniz, onlar da size, çilek, çiçek ektirirler! Yani, merak etmeyin, dağ başına gönderirler sizi!

Onun için, ben...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yumurtaya gelsene!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Yumurtayı anlatıyorum... Yani, yumurtayı defalarca anlattım.

Bakın, bu konudaki talepler, iki defa, mektupla, ilgili bakanlara yazıldı, ziyaret edildi."Derhal uygulayacağız" denildi. Burada bir tek muhalefet şerhi yok. Onun için, raporla ilgili, yani, şurası yanlış, burası doğru diyecek bir şeyimiz de yok; tümüyle katılıyoruz. Bu, Parlamentonun oybirliğiyle, Meclisin oybirliğiyle hazırlanan bir rapor; ama, bunu dinlemediğiniz için, bunu yapmadığınız için, benim Edincik'teki, Bandırma'daki, Balıkesir'deki yumurta üreticim, beyaz et üreticim iflas ediyor ve insanlar, borçlarını ödeyemedikleri için intihar etmek durumunda kalıyorlar; intihar etmekten zorla caydırıyoruz.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bunu her zaman söylüyorsun. Yumurtayı söyle, yumurta ne olacak?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Yumurtayı  söylüyorum.

Gelin, yumurtadaki KDV'yi yüzde 1'e indirin. Gelin, ihracata prim verin. Gelin, yem, ilaç, aşıyla ilgili ithal ürünlerine, aşırı pahalanmaya karşı, gerekli destekleri verelim. Gelin, kaçak olan kuruluşlarla mücadele olsun; kaçak, hijyenik olmayan et kesimiyle ilgili, kesimhanelerle ilgili mücadeleler olsun ki, bu konuda, devlete vergisini ödeyen, binlerce insan çalıştıran işletmeler batmasın. Yoksa, ondan sonra, önce batmasına seyirci kaldığınız bu işletmeleri tekrar kurtarmak için onmilyonlarca, yüzmilyonlarca dolar ödemek zorunda kalırsınız.

Bakın, yine, Ramazan ayı içerisinde ziyaret ettiğimiz Dursunbey'in Poyracık Köyündeki vatandaş aynen şunu söylüyor, diyor ki: "Yağmur yağmasın diye dua ediyoruz; yağarsa yerlerimizi ekmek zorunda kalacağız; mazot alamıyoruz, gübre alamıyoruz..." Allah onların dualarını kabul etti, yağmuru öyle bir yağdırdı ki, bu sefer yağmurdan, kardan ekemiyorlar. Çünkü, hiç kimse yerini ekemedi.

Soruyor, bu doğrudan gelir desteklemesi ne zaman ödenecek?.. Sayın Bakan "işte, başladık bir ucundan, şubata, marta... Allah'ın günleri bitmedi, yıl sonuna kadar öderiz" diyor; ama, şu anda lazım, şu anda ödeyin ki, hiç olmazsa, gübresini alsın, hiç olmazsa birazcık mazot alsın, tarlasını eksin; varsa, kümesine yem alsın. Yani, tavuğunu kesime göndermesin.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ödeniyor, ödeniyor. Geçen, Bakan açıkladı, gelmedin... Gel Meclise...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım -Balıkesir'dekiler alamıyor- ben diyorum ki, bir an önce, birkaç gün içinde, bir hafta içinde, 15 gün içinde bunu ödeyin. Ödeyin ki, hiç olmazsa, bu vatandaşlarımız tarlalarını ekme imkânına, tavukhanelerindeki tavuklara bakma imkânına, hayvanlarını besleme, kesime götürmeme imkânına sahip olsunlar.

Değerli arkadaşlarım, ben, son olarak hükümete tekrarlıyorum; gelin, Meclisin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bu yumurtacılar seni duysa, var ya, ha bunlar, yumurta yağmuruna tutarlar seni! (MHP ve DSP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Beni tutmazlar ama, sizleri tutarlar gibime geliyor. Bakın, söylemek istemiyordum, madem istediniz, söyleyeyim: 9x9 ekibiniz Bandırma'ya geldiğinde, Esnaf ve Kefalet Kooperatifini ziyaret ettiğinde, bir esnafın aynen sözü şöyle: "Şu 350 milletvekilini bir gemiye dolduralım, okyanusun ortasına götürelim!" batıralım, çıkmasınlar; biz başka türlü bunlardan kurtulamayacağız." (MHP sıralarından gürültüler)

Onun için, bizi yumurta yağmuruna tutmazlar; ama, siz giderseniz, size yumurta da atmazlar; çünkü, ona da değer bulmazlar.

Ben, gelin diyorum, şu Meclisin hazırladığı raporu dikkate alalım, yumurta ve tavuk üreticilerinin sorunlarına çözüm bulalım.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer'de.

Buyurunuz Sayın Özyer. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi, Anavatan Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdikleri önerge, Genel Kurulumuzda görüşülmüş ve bu konuda Meclis araştırmalar komisyonu kurulması kararlaştırılmıştı. Ayrıca, bu vesileyle, başarılı çalışma yapan Komisyon Başkanımız Sayın Turan Bilge'ye Allah'tan rahmet diliyor, bu önergeyi veren Sayın Ahmet Derin'e de acil şifalar diliyorum.

Komisyonumuz, sektör temsilcilerinin de görüşlerine, bilgilerine ve önerilerine başvurarak tespit, değerlendirme ve önerilerden oluşan rapor oluşturdu.

Yumurta üreticilerimizin sorunlarının araştırılmasına yönelik Meclis Araştırma Komisyonunun bu raporunda, birazdan değineceğim hususlarda görüleceği gibi, sektörün, gerçekten de önemli sıkıntılarının ve sorunlarının olduğu ortaya konulmuştur.

Değerli üyeler, öncelikle bir hususun altını çizmeliyim: Sorunları olan ve acilen çözüm bekleyen bu sektörümüz, aslında ülkemizin en güçlü sektörlerinden birisidir. Öyle ki, tavukçuluk ve yumurta sektörümüz üretim fazlası vermektedir; kapasitesi ve kalitesiyle dış pazarlara yumurta ihraç edebilecek seviyededir. Sıkıntı da buradan kaynaklanmaktadır. İç pazarda çeşitli sebeplerden kaynaklanan tüketim azlığı, öte yandan pazarlama sorunları, çok üretim-az tüketim çelişkisini de beraberinde getirmektedir. Öyleyse bir cümleyle açıklanabilecek tek çözüm şudur: İç pazarda tüketimi artıracak, dış pazarda söz sahibi olabilecek tedbirler almak, bu tedbirleri bir an evvel uygulamaya sokmak zorundayız.

Değerli üyeler, diğer bütün sektörlerde olduğu gibi tavukçuluk ve yumurta sektörünü de, üyelik sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği standartlarına ve zeminine hazırlamak durumundayız. Üye olmak için çaba sarf ettiğimiz Avrupa Birliği, dünya yumurta ihracatında yaklaşık yüzde 70 paya sahiptir. Sadece, Avrupa Birliği üyesi Hollanda dünya yumurta ihracatının yüzde 50'sini karşılayabilecek kapasiteye sahiptir. Halbuki Türkiye, üstelik güçlü bir sektöre sahip olmasına rağmen, dünya yumurta ihracatı içindeki payı ancak yüzde 0,5 ile yüzde 1 arasındadır.

Bu garip ve hazin tablonun değiştirilmesi gerekmektedir. Maalesef, Dünya Ticaret Örgütünün sözleşmesi sebebiyle, tavuk ürünlerinin ihracatı için yeterli sübvansiyon uygulanamamakta, sonuçta sektörümüz dışarıya açılamamaktadır.

Üretim maliyetlerinin yüksek ve yumurta tüketiminin düşük olduğu bir sektör, eğer dış pazarda da yer bulamazsa tamamen çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Öte yandan, Avrupa Birliği ülkelerinden ülkemize sübvansiyonlu yumurta girmesi tehlikesi vardır. Eğer, tavukçulukta maliyetler düşürülmezse, bu, tehlike olmaktan çıkıp realite haline dönüşecektir. İşte bunun için, değerli üyeler, çok gelişmiş tavukçuluk sektörümüzün pahalı maliyetler sebebiyle gerilememesi ve daha kötü durumlara düşmemesi için, bugünden, radikal tedbirlerin alınması zaruridir, kaçınılmazdır.

Üreticilerin, hızla artan yem fiyatlarının etkisiyle, zaman zaman zararına mal satması önlenmelidir. Maliyetlerin yüzde 70'ini yem bedelleri oluşturmaktadır. Yemde de ithal hammadde oranı yüzde 50'leri bulmaktadır. Bunlar, mısır, soya, balık unu gibi maddelerden oluşmaktadır. Bu maddelerin Türkiye'de üretim imkânlarının artırılması ve iyi bir destekleme prim politikası güdülerek dünya fiyatlarından yem hammaddesi kullanımının sağlanması gerekmektedir.

Üretim girdileri, civciv, karma yem ve ilaçlara uygulanan KDV oranı yüzde 1'e indirilmelidir. Bu durum, aynı zamanda, faturasız ve KDV'siz satışlardan doğacak haksız rekabeti de önleyecektir. Yumurtanın, aynı zamanda, işlem görmemiş hayvansal bir ürün olduğu ve bu yüzden de KDV'sinin yüzde 1'e inmesi gerektiği unutulmamalıdır. Biz, komisyon olarak, bu konuyu ilgili bakanımıza zamanında iletmiştik.

Yaşanan krizler, yumurta üreticilerinin aldıkları banka kredilerini ödeyemez duruma gelmelerine ve hatta birçoğunun iflas etmesine, işletmelerini tasfiye etmelerine neden olmuştur. Yumurta tavukçuluğu faaliyeti nedeniyle bankalara borçlu olan işletmelerin vadesi gelen borçları faizsiz ertelenmeli, vadesi geçtiği için kanunî takibe intikal etmiş alacakların tahsili durdurularak, aynı şekilde, faizsiz olarak yeni vade tanınmalıdır.

Yumurta ihracatına verilen vergi iadeleri mutlaka artırılmalıdır. Şu anda 1 000 adette 7 dolardır; ancak, tebliğdeki miktar barajları ve azamî ödeme oranları nedeniyle ihracatçılarımız ancak 2,6 dolar alabilmektedirler. Bir an önce bu sınırlamalar kaldırılarak 1 000 adette 7 dolar uygulaması mutlaka sağlanmalıdır. Bu çerçevede, maliyeti düşürecek önlemlere, ihracatın geliştirilmesini sağlayacak teşviklerin uygulanmasına ihtiyacımız vardır.

Görülen odur ki, üreticilerimizin başlıca vurguladığı sıkıntı arz fazlalığıdır. Mevcut kapasitenin mevcut tüketimden fazla olması yaşanan sıkıntıların başlıca kaynağı görülmektedir. Üreticilerimiz, bu sıkıntının çözülmesi için, yatırım teşviklerinin durdurulması ve verilecek kredilerin, atıl işletmelere işletme kredisi olarak yönlendirilmesi gibi öneriler getirmişlerdir.

Ülkemizde, yumurta tavukçuluğu tesisleri, tüketimin çok üzerinde bir üretime sahiptir. Yumurtanın, natürel tüketimi yanında, toplu tüketimin muhafaza ve nakliyesini kolaylaştıracak, pastörize edilmiş, dondurulmuş yumurta tozu şekline dönüştürülmüş ürünlerin üretimi sağlanmalıdır.

Tavukçulukta yaşanan krizi aşmak, arzı kontrol etmekle mümkündür. Meclisimizde yasalaşmayı bekleyen Üretici Birlikleri Yasa Tasarısının kanunlaşması halinde, üretim ve pazarlama konularında başarılı birlikler oluşturulabilecektir.

Ayrıca, üreticilerimiz, damızlık ithali, alternatif ürün projesi, TMO'nun, fazla üretilen buğday ve arpayı, dünya fiyatlarından kendilerine satması, yem hammaddelerinin tabanfiyat ve destekleneceğine, yem hammaddesi üreten çiftçilerin desteklenmesi gibi öneriler de getirmişlerdir. Üreticilerimiz, devletin ilgili makamlarının, belirli miktar ve kalite dışında damızlık ithaline izin vermemesi gerektiği düşüncesindedir.

Tavukçuluk ve yumurta sektörümüz gelişmiştir, güçlüdür; ama, gelin görün ki, fert başına yumurta tüketiminde ülke olarak gerilerdeyiz. Yumurta üretiminde 14 üncü ülke konumundayız; ama, tüketimde kişi başına 54 üncü sıradayız. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına ortalama 220 yumurta tüketilirken, bizde, maalesef, bu rakam 75-80 civarındadır. Halbuki, hepimiz biliyoruz ki, yumurta en ucuz protein kaynağıdır. Özellikle, gelişme dönemindeki insanlar için ve sağlık açısından yumurtanın faydaları tıbben ortaya konulmuştur. Ne var ki, yumurtanın, kandaki kolesterolü yükselttiği gibi yanlış bilgilendirmenin de etkisiyle, yumurta tüketiminde, özellikle son dört yıldan bu yana önemli düşüş gözlenmiştir.

İşte, bu yanlış kanaatlerin giderilmesi ve yumurtanın sağlık açısından çok önemli olduğunun ortaya konulması için, eğitici ve bilgilendirici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Özellikle, medya kuruluşlarımızın, eğitim kurumlarımızın ve ilgili devlet ünitelerinin yapacakları çalışmalar ve düzenleyecekleri kampanyalar, ülkemizde yumurta tüketimini artıracaktır. Bu da hem üreticilerimizin arz-talep konusundaki büyük sıkıntılarının giderilmesine hem insanlarımızın protein açısından beslenmesine hem de üyelik sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği standartlarına ulaşmamızda çok etkili ve faydalı olacaktır.

Değerli üyeler, görüldüğü gibi, yumurta üreticilerinin, yatırımdan üretime, finansmandan maliyete, pazarlamadan tüketime kadar hemen her alanda farklı boyut arz eden çeşitli sıkıntıları vardır. Benim, Anavatan Partisi üyesi olarak bu konuyla ilgili vurgulayacağım şudur ki. birçok sektörde olduğu gibi, tavukçuluk ve yumurta sektörümüzün de, gerek kendi iç yapısından ve gerek dış faktörlerden kaynaklanan önemli sorunları vardır ve bu konuda ilgili herkesin ve kurumun üzerine düşen birtakım görev ve sorumlulukları vardır. Yüce Meclis olarak, yumurta üreticilerimizin dertlerine deva, sıkıntılarına çare olabilecek her türlü çalışmayı sarf etmemiz ve ayrıca, hükümetimizin de, gündemine bu konuları alması gerektiğine inanıyorum.

Anavatan Partisi olarak sıkça dile getirdiğimiz gibi, bu konuda da, kısa vadeli, günübirlik ve günü kurtarmaya yönelik tedbir ve uygulamalar değil, uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretmek zorundayız. Bilhassa, Avrupa Birliğine üyelik sürecindeyiz ve her sektörü olduğu gibi, tavukçuluk ve yumurta sektörümüzü de bu duruma göre şimdiden düzenlemek zorundayız. Aksi halde, belki, bugün için sektörü rahatlatıcı geçici tedbirler alacağız; ama, gelecekte çok daha zorlu ve çözümü zor sorunlarla karşılaşmamız mümkün olabilecektir.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Özyer.

Son olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın konuşacaklar.

Buyurun Sayın Yakın. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bu Komisyonun Başkanı olan rahmetli Turan Bilge'ye Cenabı Allah'tan mağfiretler dilerken, Komisyonun açılmasına sebep olan ve Komisyon Başkan Yardımcısı olan Ahmet Derin'e de acil şifalar dilerim.

Değerli milletvekilleri, aslında, yumurta, küçücük bir yiyecek maddesi ama- yumurtacılık sektörü, şu anda, Türk ekonomisinin, Türk bürokrasisinin ve Türk yönetiminin içinde taşımış olduğu ve bugün, hepimizin karşılaşmış olduğumuz tüm sorunları -iyi yönleriyle ve hastalıklı yönleriyle- taşıyan bir konu olduğu için, özellikle bu paralellikleri konuşmam sırasında kurmak istiyorum ve inşallah, birbuçuk yılı aşkın bir süre sonunda Meclisin konuşabilme aşamasına geldiği bu konuyla; yumurta üreticilerine faydamız olmadı şimdiye kadar; ama, bu görüşmelerle zararımız da olmaz diyorum.

Çok önemli bir sektör ve bu sektör, Anadolu insanımızın müteşebbis gücüyle, devletin belirli alanlarda, 1980 sonrasındaki verdiği teşviklerle dünya çapında standartları yakalamış durumda olan bir sektördür. Üretim fazlalığını gerçekleştirebilmektedir ve eğer, son yirmi yılda bu noktaya gelmemiş olsaydı, bugün, bir yumurtayı, herhalde, çok yüksek fiyatlarla insanlarımız yerdi.

Çok önemli bir besin, gıda. Bugün, Doğu Blokunun insanları o kadar yumurtaya özen gösteriyorlar ve yemek istiyorlar ki, yumurta kuyrukları oluyor; Romanya'da hâlâ devam ediyormuş; ama, Türkiye'de, nedense, bu kadar ucuza bu protein yenilmemektedir. En ucuz bir protein kaynağıdır. Hem beslenmenin proteinsel olmasını istiyoruz, ama, ne genç nesillerimize ne çocuklarımıza ne de yetişkinlerimize ucuz proteini yediremiyoruz.

Önemli bir de istihdam kaynağı. Onbinlerce insan, bugün, bu alanda ekonomik hayatını sürdürmektedir ve bu sektörde, Türk ekonomisinde olduğu gibi, yani, krizler nasıl belirli aralıklarla geliyorsa Türk ekonomisinde, yumurtacılık sektöründe de krizler aynı oranda ve aynı ekonomik kurallar çerçevesinde gelmektedir.

Türk ekonomisini yakından takip etmek ve daha iyi uygulamalar ortaya çıkarmak istiyorsak, yumurtacılık sektörünü incelemek doğru bir yaklaşım olur. Çok kârlı bir dönemi yaşar; kârlı bir dönemde yumurtacılık sektörüne fazla bir yatırım gelmeye başlar. O ilde oturan doktorlar, mühendisler, dişçiler, bütün insanlar yüzbinlerce yumurtalık, kafeslik yeni yeni çiftlikler açar, devletimiz de bu arada çiftlik açılmasını teşvik eder ve üretim patlar. Üretim patladığında tüketiminiz olmadığı için -çünkü, dünya standartlarında yumurta yemiyoruz- ve üretim fiyatlarımız dünya fiyatlarıyla yarış edemediği için, ürettiğiniz yumurtayı ne içeride tüketebilirsiniz ne dışarıda tüketebilirsiniz ve ondan sonra, yaptığınız, o zavallı, kafeslere kapatılmış olan tavukları aç bırakır, tüylerinin dökülmelerini sağlar veya sokaklara bırakırsınız ve fatura, o zavallı tavuklara çıkar.

Kriz döneminde üretim düşer; birçok çiftlik ve orta seviyedeki insanlar, ağızları yandığı için, sektörden çekilirler, üretim düşer. Türkiye ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir üretim seviyesine gelir ve tekrar kârlılık dönemi başlar. Bu kârlılık dönemi, takriben, sekiz ay, bir yıl devam ettiği için, insanlar, tekrar yatırıma girerler ve her iki üç yılda bir Türkiye, yumurtacılık sektöründe bu krizi yaşamaya devam eder. Mesela, krizin olduğu dönemde, Türkiye'de, damızcık civciv olarak  520 000 civciv vardı, bu yıl 180 000'e düştü ve bu 180 000 civcivin 120 000'i bir kişiye ait. 48 milyon tavuğumuz vardı, kriz sonrası 18 milyon tavuğa düştük şu anda. 14 milyar yumurta üretimimiz, 5,5 milyar yumurta üretimine düştü. Kişi başına 220 yumurta düşerken, bu yıl 77 yumurta düşüyor. Halbuki, Türkiye'de, yirmi sene önce 110 yumurta düşüyordu kişi başına. Normali, bizde 120 civarındayken, Avrupa'da 180, Amerika Birleşik Devletlerinde ise 280.

Yumurta maliyetleri, bugün takriben 60 000 lira civarındayken, satış 80 000-90 000'lerde seyretmektedir. Yani, bugün, yumurtacılık sektörü, normal şartlar altında krizde değildir ve inşallah, bu görüşmelerimizle krize girmez.

Civciv fiyatları yükselmektedir. 150 000 liraya satılamayan civcivler, hastalıklı olsa da, olmasa da, şimdi 800 000-900 000 liraya satılmaktadır. Sekiz ay böyle bir durum devam edecektir, bu dönemde yumurta fiyatları pahalılık durumuna yükselecektir; belki, ithal riski olacağı için fiyatlar biraz düşecektir; yani, fasit bir daire iki üç yılda bir, devamlı Türkiye'de işlemektedir; tıpkı, ekonomimizde yaşadığımız krizler gibi. Ödemeler dengesindeki açıklar ve kriz... Sıcak para girecek, faizler yükselecek, döviz kurları sabit kalacak, tekrar bir kriz... Yani, yumurtacılık sektöründe de yaşadığımız budur.

İnşallah, amacımız -mademki böyle bir araştırma yaptık- bundan sonra bu krizlerin yaşanmaması için devlet olarak, hükümet olarak, bürokrasi olarak neler yapılması lazım, sorunlara bu açıdan yaklaşmamız gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti 1980 sonrasında bir değişim yaşamış; ama, bu değişim, daha çok ekonomik planda, bankacılık sektöründe ve ekonominin değişik alanlarında yaşanmış; fakat, bu değişimden, her nedense, tarım ve hayvancılık gereken ilgiyi ve nasibi alamamıştır. Başka alanlarda göstermiş olduğumuz başarıyı, hayvancılık sektöründe ve tarımda gösteremedik ve bugün, tarımda çok ciddî, büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Hem dünya standartlarının çok çok üzerinde, insanlarımız, tarım sektöründedir ve hem de bugün, Türkiye, karnını doyuramaz ve dışarıdan tarım ürünleri ithal eden bir ülke noktasına gelmiştir.

Türkiye'de üretici sahipsizdir, kendi başına bırakılmıştır, ciddî manada yönlendirme, hangi ürünün ekilmesi noktasında bilimsel yönlendirmeler yapılmamaktadır...

MEHMET TELEK (Afyon) - Yapılıyor.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - İnsanlarımıza diyoruz ki, pancar ekmeyeceksin, doğru; tütün ekmeyeceksin veya falanca şeyi ekmeyeceksin... Ondan sonra; başka bir ürün ek; ama, bu başka ürünlerin gösterilmesini o insanlardan beklemek yerine, devlet olarak, üniversiteler olarak ve bilimsel kuruluşlar olarak yapılmış bilimsel araştırmalar neticesinde şu ürünleri ekmek senin menfaatınadır diye yardımcı olmayı biz yapmak zorundayız. Yani, o köydeki insanı, kardeşim başka bir ürüne geç diyerek, kendi sorunuyla yüz yüze bırakamayız. Kimin nerede, ne yaptığı, nasıl yaptığı belli değildir; tarımda yeterli bir bilgi envanter altyapımız yoktur. Şimdi, üreticilerin anlattığı, memur zihniyetiyle, insanlar, gidip çiftlik sahiplerine kendi bürolarından rakamları sorup, almış oldukları o rakamları getirip, bakanlıklara bildirmektedir. Tıpkı, bizim, bir zamanlar hükümet tabibi olarak, sağlık ocağı doktoru olarak, hiçbir yere gitmediğimiz halde, şu kadar aşılama yaptık, şu kadar köy sağlık ocakları dolaşıldı, şu kadar ziyaret yapıldı diye yapmış olduğumuz envanterler gibi envanterlere sahibiz.

Diğer bir husus, Türkiye, ekonomik bir değişim geçirmektedir; ama, bu değişimi geçirirken, maalesef, üreticilerimiz, üreten insanlarımız, sermayenin karşısında sahipsiz durumdadırlar. Pazar, paraya sahip olan tüccar ve sermaye, üreticiye fiyatını dikte etmektedir ve istediği fiyatlardan alabilme durumuna getirmektedir. Türkiye'de, acilen üretici birliklerinin oluşturulması ve pazarlarda fiyat oluşmasında üretici birliklerinin mutlaka devreye girmesi gerekmektedir. O köy şartlarında, o çamurda ve eski tarım sistemiyle çalışan köylüler, emeklerinin karşılığını alamamakta, spekülatörlerin eline bırakılmaktadırlar. Türkiye'de, maalesef, en kötü vahşi kapitalizmin çarkları tarımda işlemektedir.

Diğer taraftan, hepimizin yaşadığı, maalesef, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli yapısı ve özelliği, bürokratik devlet olmasıdır. Her alanda bürokrasi, engel teşkil etmektedir. Bürokrasiye bir şeyi kabul ettirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Bugün, Türkiye'de, bütün bu partilerin mensupları, KDV'nin yüzde 1'e inmesini istemektedir. Ben, en azından, Genel Müdürlük ve Bakanlığa 5-10 kere gittim; hadi, buyurun, gelin de, yapalım da görelim!.. Buyurun, akılcı her türlü platformda, yumurtada KDV'nin yüzde 1'e düşmesini herkes savunmaktadır, herkes bunun doğru olduğunu kabul etmektedir, siyasetçi olarak hepimiz; hadi, buyurun, yapalım da görelim!.. Niye?.. Her alanda ve...

Bu arada, Sayın Akbulut bir olay anlatmıştı, 19 uncu Dönemde, kuliste. "Biz, Bakanlar Kurulu olarak bir kanun hazırlar, Parlamentoya gönderir, komisyonlara gönderir; aman, komisyonlarda da sahip çıkın, bu namussuz muhalefete deldirmeyin zihniyetiyle, komisyonlarda olduğu gibi geçirip, ondan sonra da, Genel Kurulda, aynı tarzda geçirirdik." Hangi iktidar döneminde olursa olsun -ben, 1989 yılından beri, Parlamentoyu, içinden veya dışından çok yakinen takip ediyorum- maalesef, bunu, bu gerçeği değiştiremiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yakın, yanlış anlamayı önlemek amacıyla, bir hususu aydınlığa kavuşturmamız lazım. "Akbulut" adından bahsettiniz, "nakletti" dediniz. "Namussuz muhalefet" şeklinde mi?..

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Hayır...

BAŞKAN - Öyle anlaşıldı...

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Yani, şöyle söyleyeyim: Bir, namussuz...

BAŞKAN - Lütfen, orayı bir açıklar mısınız.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - 1993 yılında, espri olarak söylenmiş bir sözdü ve de gene, eski bir milletvekilimiz...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sürçülisan...

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Sizin için değil o; şöyle bir söyledi...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Başkası için de doğru değil...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sürçülisan oldu; onun esprisi olmaz.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - 19 uncu Dönemde... Şöyle söyleyeyim: O zaman DYP iktidardaydı. Yine, bir milletvekili arkadaşım dedi ki: "Yahu, canım kardeşim, bizim iktidar olarak yaptıklarımızın hepsi doğru, muhalefetin yaptıkları, söyledikleri hep mi yanlış; yok, değil." Bu manadaydı ve 19 uncu Dönemde söylenmiş...

BAŞKAN - Biz, hangi manada olursa olsun, onu kaldıralım; çünkü, muhalefet, demokrasinin temel, vazgeçilmez unsuru, herkes için de geçerli. Onun için, Meclis kürsüsünden o lafı telaffuz etmemiş olalım.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Bravo Başkan!..

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Şimdi, üretim aşamasındaki sorunlarda, yeterli bir altyapımız var, yeni altyapıların oluşmasına gerek yoktur. Bu noktadan, yeni altyapıları teşvik etmek yerine, işletmeye dönük teşvikler yapılmalıdır. Altyapıyla ilgili envanter çalışmaları, kâğıt üzerinde değil, bizzat kümeslere gidilip yapılmalıdır ve modern işletmeciliğin önü açılmak zorundadır.

Bu aşamada en önemli sorun, damızlık civcive kota getirmek zorundayız. Üretim patlamasına sebep bu olmaktadır ve Bakanlık bürokrasisinin çok rahatlıkla yapabileceği bir husustur.

Üretici birlikleri yasası çıkarılmalı, bu vasıtayla sektör kontrol edilmeli, desteklenmeli ve üretici birlikleri kendi fiyatlarını, gerekirse piyasaya girerek, oluşturmalıdır.

İkinci önemli husus, yem fiyatlarının düşürülmesidir. Maliyetin yüzde 70'ini teşkil eden yem girdilerinin çoğunun KDV'si yüzde 1'dir, yemin KDV'si yüzde 1 olmalıdır, yumurtanın da KDV'si yüzde 1 olmalıdır.

Gene altını çizerek söylüyorum, bütün partiler bunu istemektedir ve bu yapıldığında, yumurtacılık sektöründeki tüm problemler çözülmektedir. İnşallah, bu sefer bürokrasiyi aşarız.

İthal edilen mısır ve soyada fonlar düşürülmelidir.

Dünya fiyatlarındaki yem hammaddesi temin edilmeli ve Toprak Mahsulleri Ofisi, arta kalan, elinde kalan tahıl ve buğdayı, üreticilere, fon koymadan, tıpkı dışarıya ihraç edermiş gibi bir fiyattan vermelidir. Yem hammaddesini üreten çiftçiler desteklenmelidir.

Gene garip trajedi, tarım ülkesiyiz; ama, maalesef, dışarıdan mısır ithal ediyoruz, ayçiçeği ithal ediyoruz. Bu çarpıklıklar ortadan kaldırılmalıdır.

Ziraat Bankası, işletmeye yönelik tarımsal kredilerinin limitini yükseltmeli ve faizini makul seviyeye indirmelidir.

Pazarlamada, biraz önce detaylı olarak anlattığım gibi, mutlaka, KDV yüzde 1'e indirilmelidir.

Şöyle bir çark dönüyor sayın milletvekilleri: Şu anda, hiçbir çiftlikten, eğer kooperatif değilse, faturayla mal alma şansınız yok. Şimdi, faturasız alan ve pazarlayıcılar, bu yumurtaları, gene faturasız olarak, Ankara'ya, Erzurum'a, İstanbul'a satmakta, bunların para trafiği bankalar üzerinden  yapıldığı için, Maliye müfettişleri, keyifleri gelince ve istedikleri zaman bu banka hesaplarından yumurta pazarlaması işini yapan insanlara, her üç yılda bir -Afyon da dahil- gelip, peygamber pazarlığıyla, şu kadar vergi vereceksin, şu kadar yapacaksın diye pazarlık etmektedirler.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - "Peygamber pazarlığı"nı da çıkaralım Sayın Başkan, peygamber pazarlığı nasıl oluyor?!

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Yani, şu kadar vereceksin, bu kadar vereceksin diye, karşılıklı anlaşıyorlar.

Mademki bütün ekonomimizi belirli bir zapturapt altına almak istiyoruz, bunun yolu, KDV'nin yüzde 1'e indirilmesidir.

Tüketimle ilgili sorunlar da, kolesterolle ilgili aleyhte propaganda yapılıyor. Kolesterol tehlikesi yoktur. Bugün, Amerika'da tüketim çok daha fazladır. Menfi bir propaganda yapılmaktadır ve bundan dolayı bütün insanlarımızın tüketimi düşüktür. Bilimsel çalışmalarla olumlu bir propaganda yapılmalıdır ve birliklerin, fon oluşturup reklam hizmetlerini yapması gerekir.

İhracat konusuna gelince; şu anda ihracat yapabilme şansına sahip değiliz ve dünya ihracatında yüzde 1'i bile almıyor. Sebebi, yemimiz pahalıdır, ihracat teşviklerimiz yetersizdir. Irak pazarını da kaybetmiş durumdayız.

Desteklemeler yapılırken -bu da üreticilerin isteğidir- satılan, fatura edilen yumurta üzerinden teşvik verilmesi doğrudur; ama, KDV yüzde 1'e indirildikten sonra.

Yumurta tozu, pastörize yumurta, haşlanmış ve boyanmış yumurta fabrikaları gibi, yeni tarımsal yatırımların teşvik edilmesi doğrudur. Bu konuda üreticiler birliği oluşturulmalı ve güçlendirilmeli ki piyasayı kontrol edebilsinler.

Tarımda mutlaka sigorta uygulanması gerekir.

Değerli milletvekilleri, yumurtacıların ve yumurtanın yaşadığı sorunlar, tarımın yaşadığı sorunlar, Türkiye'nin içinde yaşadığı siyasal sorunlardan ayırt edilemez. Türkiye'yi idare eden zihniyet, kıyı kıyı idare etmekle, günü kurtarmakla, popülist politikalarla ve Türkiye'yi idare eden bugüne kadarki tüm hükümetlerin uygulamaları neticesinde, 2000 yılında, Türkiye'de deniz bitmiş ve krizlerle karşı karşıya kalınmış; Türkiye, tüm vergi gelirlerinin borçlarının faizlerini ödeyemediği bir noktayla karşı karşıya gelmiştir ve 57 nci hükümet, tüm alanlarda olduğu gibi bu alanda da yeniden yapılanmaları yapmak zorundadır ve yapmaktadır.

En kısa zamanda, yumurta üreticilerini birinci noktada ilgilendiren KDV'lerin yüzde 1'e indirilmesi, gerçekten, bir yeniden yapılanma esası olacaktır diyorum ve bu hükümetin tüm tarım sektöründe ciddî bir yapılanma yapacağına inancımla hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu hakkında kişisel görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2000 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu oluşturulmuştu. Yani, yumurta üreticilerinin sorunları yeni değildir; oldukça eskiye dayanan, evveliyatı olan bir konudur.

Ülkemizde, yumurta üretiminin büyük bir kısmı seçim bölgem olan Çorum'dan karşılanmaktadır; bu itibarla, yakinen bildiğim, ilimizdeki ve dolayısıyla da ülke sathındaki üreticilerin sıkıntılarını ve sorunlarını, vaktimin müsaade ettiği nispette, Yüce Heyetinize arz ve izah etmeye çalışacağım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yumurta tavukçuluğunun problemleri, arpayı, buğdayı üreten köylüden başlamaktadır ve pazardaki zahireciden itibaren de, yem fabrikalarını, üreticileri, bu malı tüketen tüketicileri doğrudan ilgilendirmektedir.

Bütün ülkelerin üretmeye çalıştıkları yumurta, insan beslenmesi açısından, en ucuz protein kaynağıdır. Günümüzde, ülkeler, silah varlıkları kadar, ürettikleri stratejik gıda maddeleriyle de önplana çıkmaktadırlar; örneğin, yumurta, bunlardan en önemlisidir.

Ülkemizde, maalesef, son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve sıkıntılar nedeniyle, önemli bir nüfus varlığını teşkil eden yumurta üreticilerimiz, işletmelerini tek tek kapatmak mecburiyetinde kalmışlardır. Mesela, seçim bölgem olan Çorum İlimizde, toplam 160 yumurta üreticisi mevcuttur; ki, bunlardan 80 tanesi, ekonomik nedenlerle işyerlerini kapatmak mecburiyetinde kalmışlardır; yani, bölgemdeki yumurta sektörü yüzde 50 kapasiteyle çalışmaktadır. Ancak, şu da bilinmelidir ki, sektörün sıkıntıları, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin ötesinde, 1998 yılında başlamış ve netice itibariyle de araştırma komisyonu oluşturulmuştur; yani, problem, bugüne değil, geçmişe şamil temel sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bunları, Yüce Heyetinize, ana hatlarıyla, kısaca arz etmek istiyorum.

Yumurta maliyetleri:

Yumurta maliyetinin yüzde 70'lik kısmını yem oluşturmaktadır. Bunun sebebi de, yemi oluşturan hammaddelerin önemli kısmının tabanfiyat politikası çerçevesindeki mallardan oluşması ve bir kısmının da dolara bağlı olarak yurt dışından geliyor olmasıdır. Ülkemizde, sübvansiyonlar, muhakkak surette, doğrudan ürün desteği şekline çevrilmelidir. Böylelikle, hammaddelerimizi, dünya fiyatlarıyla almış olacağız.

Finansman durumu:

Üreticilerimizin Ziraat Bankasına olan borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlanmalı ve yeni finansman kullanmaları temin edilmelidir. Ziraat Bankasının mevcut uygulaması, üreticinin geçmiş borçlarını ödemesi için yeterli olmamaktadır. Devletin, vergi ve Bağ - Kur alacaklarına uyguladığı sistemin, üretici borçlarına da uygulanması gereklidir.

İhracat durumu: Yumurta sektörü açısından önemli bir konudur ihracat. Yumurtada fiyatlar düştüğü zaman, ihracat fiyatları, yumurtanın taban fiyatı olmaktadır. İhracat kapılarının açık tutulması, bu yönüyle önem arz etmektedir. İhracata destek verilmesi halinde, boş olan tesislerimizde de faaliyete başlanmış olacaktır.

Türkiye'de salgın hayvan hastalıkları durumu:

Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmeye çalıştığımız şu günlerde, özellikle şap, veba ve kuduz hastalıklarının ülkemizde görülmesi, hayvansal ürünlerin ihracatını engellemektedir. Bu konuda ciddî bir devlet politikası oluşturulmalıdır.

Yumurta ürünleri ve üretim teknolojisine teşvik verilmesi lazımdır. Ülkemizde halen, yumurta, kabuklu olarak kullanılmaktadır. İleri teknoloji ürünü olan likit yumurta ve toz yumurta üreten tesislerin yapımına teşvikler gündeme getirilmelidir.

Yumurta tüketiminin artırılması:

Ülkemizde yumurta tüketiminin her gün azaldığı bir gerçektir. Bu konuda, yumurtanın gıda özelliğinin topluma iyi anlatılması gerekmektedir. Bütün dünyada kişi başına en az 200 adet olan yumurta tüketimi, ülkemizde 100 adetten aşağı inmiştir. Sektörün reklam yapacak gücü yoktur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, temel gıda maddeleriyle ilgili, bilimsel niteliği olan reklam kampanyaları düzenlenmelidir.

Yumurtada uygulanan Katma Değer Vergisinin durumu:

Yumurta, karma yem ve beyaz etin toptan satışlarında uygulanan KDV oranının yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesi, haksız rekabetin ve belgesiz satışın önünü kesecektir.

Tarımsal üretici birliklerinin kurulması çok önemlidir. Ülkemizde tarımsal üretimin her kolunda programsız bir üretim söz konusudur. Tarımsal üretimin bir program dahilinde yapılabilmesi, ancak taslağı hazır olan üretici birlikleri yasa tasarısının hayata geçirilmesiyle mümkün olabilecektir. Böylelikle üretim, üretenlerin kararıyla yeteri kadar yapılacak ve ülkemizin kaynakları boşa harcanmamış olacaktır. Bir de ürüne isabet eden yem iadesi vardır. Tarımsal üretimin hayvancılık koluyla ilgili üretim yapan üreticilere, üretimlerinde kullandıkları yemin, belgeli ürün satışına isabet eden kısmına olmak üzere, iade uygulaması şeklinde destek sağlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda arz ve izah etmeye çalıştığım konular, oluşturulan Meclis araştırması komisyonunda etraflıca değerlendirilerek gerekli tedbirlerin alınmasına çalışılmıştır; ancak, bu tedbirlerin kâfi olduğu kanaatinde değilim. Bu itibarla, gerek seçim bölgem olan ve yumurta üretiminin takribi yüzde 40'ını elinde tutan Çorum yumurta üreticileri ve gerekse ülke bazındaki üreticilerimiz adına, Yüce Heyetinizden bu sektöre ve bunun, hayatî önem taşıyan sorunlarına sahip çıkarak tez elden acil tedbirlerin alınmasının gerekliliğine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, önerge sahibi Ahmet Derin Beyefendiye Cenabı Allah'tan acil şifalar dileyerek tez elden aktif çalışmalarıyla aramıza katılmasını temenni ediyorum.

Tekrar saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ahmet Derin ve arkadaşları tarafından, yumurtacı işletmelerin, yani, yumurtacı kümes sahiplerinin içinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili Meclis araştırması komisyonu kurulması ve hazırlanan rapor ve burada yapılan konuşmalarla ilgili hususlara açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi  saygıyla selamlıyorum.

Sayın Ahmet Derin'e, Cenabı Allah'tan acil şifalar diliyorum. Bu komisyonun kuruluşunda Komisyon Başkanlığını uzun süre yapan ve çok değerli çalışmalar yürüten, çok değerli meslektaşımız ve aynı üniversitede beraberce de olsa öğrencilik yaptığımız Sayın Turan Bilge'yi rahmetle anıyorum; ailesine, tekrar başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yumurta üreticilerinin sorunlarını, tarımın, yani çiftçilerin, üreticilerin temel sorunlarından ayırt etme imkânı yoktur; çünkü, bunlar, bir bütündür. Tarım dediğimiz zaman, tarım, tarla bitkilerini, hayvancılığı, su ürünlerini, bunların tümünü birden içerisine alan bir sektördür. Tarımın uzun yıllar çözülemeyen meseleleri, problemleri, tabiî ki tavukçuluğa da yansımıştır.

Şimdi, tavukçuluğun, dolayısıyla bunun içerisinde de yumurta üreticilerinin temel meselelerini dört madde altında toplamamız gerekli. Birincisi, üretimle ilgili meseleler, sorunlar; ikincisi, işleme, değerlendirme, muhafazayla ilgili sorunlar; üçüncüsü, pazarlama, satışla ilgili sorunlar; dördüncüsü ise, bu üçünün ihtiyacı olan finansman sorunlarıdır.

Şimdi, üretimle ilgili meseleleri, burada değerli konuşmacıların da belirttiği üzere, şu şıklar altında toplamamız gerekli ve buna göre de, hükümetimizin çözüm üretmesi ve geleceği de bu yönde planlama mecburiyetimiz var. Birincisi, damızlık, yani kaliteli, yüksek verimli damızlık sorunu; ki, konuşmacılar, bunun üzerinde özellikle durdular.

Şimdi, damızlık meselesinde... Bugün, Türkiye'de tavukçuluğa, tarım içerisinde gelişmiş bir agro endüstri, bir tarım endüstrisi diye bakıyoruz; ancak, ne yazık ki, halen bu ülke damızlık ana materyalini dışardan ithal etme mecburiyetinde; yani, dışarıdaki üreticilere bağımlıyız, birkaç tane firmanın kontrolü altındayız. Eğer dünyadaki birkaç tane firma "ben artık Türkiye'ye civciv vermiyorum" dediği an, Allah vermesin, Türkiye'de tavukçuluk biter.

2001 yılına gelmişiz, 2000 yılına gelmişiz... Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görevini 1999 yılında devraldım. 1999 yılının haziranında geldiğimizde, tavukçuluğun asıl meselesi olan damızlık meselesi hallolmamıştı. İşte, geçen sene, dünyada bu kolda gelişmiş, kendisini ispatlamış bir şirketle, uluslararası bir şirketle, Ankara-Kalecik'te dünyanın en modern bir damızlık civciv üretimi tesisini kurduk. Şimdilik civciv ithalatından kurtulduk; ama, hâlâ damızlık yumurta ithal etme mecburiyetindeyiz. Türkiye, muhakkak surette, biyoteknolojiye, genetik mühendisliğine girerek, kendi damızlığını üretmelidir ve ürettiğinin yanında, dışarıya da ihracat yapabilmelidir.

Şimdi, tavukçuluğun meselelerini konuşurken, ana meselesi olan, 60'larda, 70'lerde, 80'lerde, 90'larda hâlâ damızlık meselesini halletmemişiz. Biz, bu meseleden başlama mecburiyetindeyiz.

Üretimde ikinci mesele yem meselesidir. Tavukçulukta masrafların yüzde 80'i yemdir. Bu, yumurtacıda yüzde 70'e düşer, etçide yüzde 80-82'yi bulur.

Çok değerli milletvekilleri, bugün, ekonomik kriz içerisinde bulunan Arjantin'den soya küspesi ithal ederek, soya fasulyesi ithal ederek, mısır ithal ederek, burada, yumurta tavukçuluğu yapmak akıl kârı değil ki. 100 birimlik -fiyat olarak- yemin, 80 birimini ithal ediyor Türkiye. 1999 Haziranında devraldığımız rakamı söylüyorum; Türkiye'de mısır üretimi -mısır olmadan tavukçuluk olmaz, yumurta üretimi yapılamaz, et üretimi yapılamaz- 1 200 000 tondu. Bu kadar ekonomik sıkıntıya rağmen, Tarım Bakanlığının çalışanlarını araziye götürerek, köylümüze ulaşarak, iftiharla söylüyorum -Bakanlık çalışanlarına teşekkür ediyorum- 2 200 000 tona çıkardık. (MHP sıralarından alkışlar) 1 200 000 tondan, 2 200 000 tona çıkardık. Yetmez... Hedefimiz, 6 000 000 ton mısır üretmektir. Hâlâ, biz, dışarıdan 1 000 000 ton ithal ediyoruz. Amerika'dan mısır ithal etmekle, burada, tavukçuluk yapılmaz. Onun için, meselenin esasını konuşmamız lazım.

Soya fasulyesi... Soya olmadan, soya küspesi olmadan, soya yetiştirmeden bir ülkede, tarımda, ancak, köylünün iyi niyetini sömürürsünüz, başka hiçbir şey yapamazsınız.

Sayın Doğru Yol Partisi temsilcisinin söylediği rakamı, tekrar, düzeltmek istiyorum. Hüsnü Yusuf Gökalp olarak, hiçbir zaman pancarın içerisinde 18 kilo şeker var demedim. Pancarın içerisinde...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - 100 kilo pancardan 18 kilo...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Kamıştan da şeker elde edilir demedim; çünkü, siz, yıllarca kamıştan şeker elde edildiğini zannediyordunuz Türkiye'de; öyle öğretmişti hocalarınız size. Şimdi, ben doğrusunu sana tekrar söylüyorum. Pancarın içerisinde...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Televizyonda gösterdiler; sizin sesinizden duyduk dünkü tarım toplantısında... Yapmayın!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -

İyi dinle... Not tut, not... Not tut, okuyacaksın bunları... Yaz bunları oraya, okuyacaksın... (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, dersi yanlış yerden aldın; şimdi, dersi benden alacaksın. İyi öğren... (MHP sıralarından alkışlar)

Pancarın içerisinde yüzde 16 şeker vardır; bölgelerine göre yüzde 13'e düşer. İçerisinde yüzde 16 şeker olan pancardan fabrikasyon sonucunda 13 kilo şeker elde edersiniz; benim söylediğim budur.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, televizyon da bunu söyledi. 13 olmuş, 18 olmuş önemli değil Sayın Bakan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Televizyondan öğrenmeyeceksin, benden öğreneceksin, benim kitaplarımı okuyacaksın... (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Pancar parasını söyleyin, pancar!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Benim kitaplarımı okuyacaksın. Sen yanlış kitap okuyorsun, benim kitabımı okuyacaksın!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Hâlâ pancarın fiyatı açıklanmadı; bırakın bu demagojiyi!..

BAŞKAN - Arkadaşlar, sakin... Dinleyelim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu demagojiyi bırakın siz! Pancar fiyatları hâlâ açıklanmadı onu soruyoruz biz. 13 olsa ne olur, 18 olsa ne olur!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1960'ların...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Neyse, millet de size öğretecek!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Şimdi hepsini söyleyeceğim. Çözüm önerilerini ve çözdüklerimizi söyleyeceğim: 1960'ların ihmali, 1970'lerin ihmali, 1980 ve 1990'lardaki yanlış uygulamaların, ki, ben söylemiyorum, DSP temsilcisi Sayın Gaffar Yakın'ın 10 dakika önce konuştuğu cümle aynen şu: "1980 sonrasında Türkiye'de bazı konularda gelişmeler ve dönüşümler yaşanmıştır -özellikle finans ve bankacılık konusunda- ama, tarıma hiç el atılmamıştır, tarımda hiçbir şey yapılmamıştır, tarımda altyapı oluşturulmamıştır." Sayın DSP temsilcisinin bu söylediği doğru ve zaten doğru söyledi diye, veteriner profesörümüz de oradan tasdik ediyor. Yine, Anavatan Partisi Sayın Sözcüsü de konuşmasında "yıllarca popülist politikaların sonucudur tavukçuluğun geldiği bu durum" dedi; kendisine de canı gönülden katılıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Evet, yıllarca uygulanan popülist politikaların, yanlış politikaların, "kim (X) ürününe 5 000 lira veriyorsa ben 10 000 lira vereceğim" diyen felsefenin sonucudur bu. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)

Şimdi bakınız, çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Türkiye gibi bir ülkede soya fasulyesi olmadan tarım olmaz, yağlı tohumlu bitkiler olmadan tarım olmaz. Türkiye, dışarıya verdiği en fazla dövizi, petrolden sonra, yağlı tohumlu bitkilere ve bitkisel yağa veriyor.

Bu "(X) ürününe 5 000 lira kim veriyorsa, ben 10 000 lira fazla vereceğim" diyenler, Türk köylüsüne mısırı verseydi, soyayı verseydi, kanolayı verseydi, ayçiçeğini verseydi, yem bitkisini verseydi, şimdi ne tavukçunun hali böyle olurdu ne buğday üreticisinin hali böyle olurdu.(MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Türk tüketicisi de, benim okula giden çocuğum ve benim pazara giden insanım da, alım gücü içerisinde süt alabilirdi, alım gücü içerisinde yumurta alabilirdi; ama, süttozunu Amerika'dan ithal et, kasaplık hayvanı Avrupa'dan ithal et, tereyağını Hollanda'dan ithal et, muzu dışarıdan ithal et... İşte, bunları ithal ettikçe, tüketicinin hali böyle oldu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Bakınız, soya fasulyesini söylüyorum ve bunu söylemeye devam edeceğim, Yüce Meclisin çatısı altında söylemeye devam edeceğim; çünkü, şu anda tavukçular da bizi izliyor, yumurta üreticileri de bizi izliyor, köylüler de bizi izliyor. Soya fasulyesinin içerisinde, 100 kilogramında 18 kilogram yağ var. Bugün, en pahalı olan gıda ürünlerinin başında yağ geliyor. Yani, pancarın 100 kilogramını alıyoruz, fabrikasyon işlemlerden geçiriyoruz, 13 kilogram şeker elde ediyoruz. Soya fasulyesinin 100 kilogramından 18 kilogram yağ elde ediyoruz, 39 kilogram da protein elde ediyoruz. Bu proteinler ne; gidip Arjantin'den, Brezilya'dan, Amerika'dan ithal ettiğimiz, döviz verdiğimiz, yılda 600 000 000 dolar döviz ödediğimiz küspe, protein. Bu protein olmadan ne süt elde edilir ne et elde edilir ne de yumurta elde edilir.

Şimdi, Türkiye'deki rakamı söylüyorum: Tarım Bakanlığı çalışanlarının, bizden önceki bürokrat arkadaşlarımızın, çalışanların, sayın bakanların katkısıyla soya fasulyesi üretimini 400 000 tona çıkarmıştık, birileri geldi, meşhur bir koalisyon zamanında...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Söyle söyle...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Meşhur bir koalisyon zamanında, Sayın Yalım Erez'in Sanayi ve Ticaret Bakanı olduğu zamanda, 400 000 ton olan soya fasulyesi üretimi, 35 000 tona indirildi. Soya fasulyesi olmadan, hayvancılık olmaz, tarım olmaz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Türk köylüsü şekerpancarı üretecektir, Türk köylüsü tütün üretecektir; ama, soya fasulyesi üretmeden, mısır üretmeden, yem bitkisi üretmeden, hayvancılık nasıl olur?! İşte, tavukçuluğun birinci meselesi üretim; bir, damızlık; iki, yem. Yemde ne yaptık; yemde -mısırı söyledim- soya fasulyesine prim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk defa, bizim bakanlığımız döneminde gündeme getirildi. 1994'te, prim verilen ürün, yalnız ve yalnız pamuktu; 1998'de, prim verilen ürün, yalnız ve yalnız pamuktu. Ben geldikten sonra, 57 nci cumhuriyet hükümeti geldikten sonra, dedik ki, soya fasulyesine prim verelim. Soya fasulyesine prim verince ne olur; tavukçuluğa hammadde çıkar, yem çıkar, sığırcılığa hammadde çıkar. Ne olur; yağ sanayiine yansır. Ne olur; tüketicimize, kendi insanımıza yansır. İlk defa, ayçiçeğine ve kanolaya prim verelim dedik ve bu primleri, 1999 yılı ürünü için, 2000 yılı ürünü için verdik. Bu sene de, yine, Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulumuzda karar alarak, 6 Kasım 2001 tarihinde yayımlanan kararnamede, bu ürünlere prim verilmesini, Tarım Bakanlığının tüm gayretleriyle sağladık. Ancak, sonradan, bazı tartışmalar oldu. Yine, biz, kendi rakamlarımızı, dünyanın gerçeklerini, uluslararası kuruluşlar ile IMF  ve Dünya Bankasıyla tartışabildiğimiz için, bu ürünlere, bu beş ürüne prim devam edecektir. Mesela, kanola için söyleyeyim; kanolanın 1997 yılındaki üretimi, yalnız ve yalnız 10 ton. Kaça çıkardık; 600 tona. Şimdi, ben, kalkıp da, kanola üretiminde 60 kat artış yaptık desem, iyi olmaz. 10 tondan 600 tona çıkarmışız; ama, burada, mantalitemizi ortaya koyuyoruz.

İkincisi, işleme ve muhafazadaki problemler. Yem için aldığımız tedbirleri söyleyeyim, ondan sonra işleme ve muhafazaya geçeyim. Yem için şunu... Bu primler yanında, mısırı artırdık. Bir de, mısırdaki... Kendi yerli üreticimizin mısırı satıldıktan sonra, mısırın fonunu düşürdük Toprak Mahsulleri Ofisi olarak.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, birkısım arkadaşlarımız, AK Parti sözcüsü "buğday ve mısır fiyatları dünya fiyatlarının çok üzerinde" dediler. İyi, bunu bütün köylüler dinlediler. İnşallah, tenakuza düşmüyorsunuz. İşinize geldiği zaman ucuz diyorsunuz, işinize geldiği zaman yukarıda diyorsunuz. Evet, buğday ve mısır fiyatları dünya fiyatlarının üzerinde; ancak, biz, buğdayı ve mısırı, tavukçumuza, yem sanayicimize vadeli olarak veriyoruz, Türk parası üzerinden vadeli olarak veriyoruz. Böylelikle, ona, enflasyonu üzerine bindirmeden, dolardaki artışları üzerine bindirmeden, vadeli olarak veriyoruz ve vadeli satışlar da, yine, son iki senede başladı.

Bizim kendi üreticimiz... Niye mısırın fiyatını yüksek tutuyoruz; mısırı, artık, Türk Milleti ithal etmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mısır ithal edecek, inek ithal edecek, süttozu, tereyağı ithal edecek diye... Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, süttozu ithalatı için döviz mi aramalıdır?! İşte, bizim, karşı durduğumuz bu. Kendi üreticimizin mısırı pazarlandıktan sonra, mısırın fonunu yüzde 45-50'lerden yüzde 20'lere indiriyoruz. Yine, satın aldığımız yemlik buğdayı da, özellikle üreticilerimize, tavukçularımıza, yumurtacılarımıza, etçilerimize daha ucuza veriyoruz.

Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın bir önerisine yüzde yüz katılıyorum. Ben, bu raporun her kelimesine katılıyorum ve Tarım Bakanlığı olarak, kendi yetkimde olanların hepsini uygulamaya aktardım. Özellikle üzerinde durulan yemde KDV: Yemde KDV'nin düşüşünü, ben, bugün, burada söylemiyorum. Yemdeki KDV'nin düşmesi gereğini ve temel gıda ürünlerindeki KDV'nin düşmesi gereğini, 1999 yılı içerisinde götürdüm. Eğer, yemdeki KDV yüzde 8'den yüzde 1'e düşürülürse, bugün, Türkiye'de üretilen fabrika yemi 11 milyon ton, ancak kayıt altında olan 5,5 milyon ton. 5,5 milyon ton yem kaçak üretildiği için -elektriği kaçak, işçisi kaçak, girdisi kaçak- bu KDV'leri hesap ettiğim zaman, devletin kasasına giren KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirdiğimiz zaman -özellikle Sayın Gaffar Yakın da üzerinde çok durdu, Sayın ANAP sözcüsü üzerinde çok durdu- devletin geliri de artıyor. Şimdi, buradan benim teklifim şu: Sayın Başbakanıma tekrar buradan arz ediyorum; DSP Grubu düşmesini istiyor, ANAP Grubu düşmesini istiyor, teklifi ben götürdüm, Sayın Başbakanımıza ve hükümetimize buradan arz ediyorum, grup başkanvekillerinin de takdirlerine arz ediyorum; çünkü, iki sene önce götürdüm. Evet, bu KDV'nin düşmesinde yarar vardır.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Niye düşmedi Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Niye düşmediğini bilemem. Ben, benim tarafımdan düşmesini istiyorum.

Sayın DSP sözcüsü -burada, ben, parti adları vermek istemiyorum tabiî ki- "bürokrasiyi aşamıyoruz" dedi. Bürokrasi de 60'dan, 70'den, 80'den, 90'dan beri gelen bürokrasi. İnşallah, 21 inci Dönem Meclisimiz bu bürokrasiyi azaltıyor.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Bakan, bu arada, Derviş'e de arz ettiniz mi?_ Asıl önemli olan o.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Benim muhatabım Bakanlar Kuruludur.

Değerli arkadaşlarım, işleme ve muhafazayla ilgili sanayicilerimize, kümes sahiplerine karşı birkısım yanlış -sataşma demeyeyim de- bilgilendirme oldu. Türkiye'de her kümes Tarım ve Köyişleri Bakanlığının denetimindedir, kontrolündedir. İddia ediyorum, Türkiye'de her kümeste üretilen ürünler sağlıklıdır. Hayvanlarımıza biz, et, kemik, balık unu yedirmiyoruz. Bizim kümeslerimiz sıfırdan, başlangıçtan en sonuna kadar sağlıklıdır, Avrupalılarınkinden çok sağlıklıdır. Bundan hiçbir korkunuz, endişeniz olmasın Sayın İlyas Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Benim endişem yok, Avrupa Birliği onay vermiyor Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Kesimhanelere gelince: Türkiye'deki tüm kesimhaneler, özellikle tavuk kesimhaneleri, hijyenik ve teknolojik altyapı açısından Avrupa'dakilerden geri değil, çoğu, Avrupa'dakilerden daha öndedir; ancak, bazı kesimhanelerin -ki, bunlar daha ziyade, tavuk kesimhaneleri değil, kırmızı et üreten kesimhaneler- altyapıları iyi değildi. Yalnız, burada şikâyet etme hakkına siz sahip değilsiniz. 1995 yılında çıkarılan ve bu kesimhanelerin teknik ve hijyenik altyapısının geliştirilmesiyle ilgili olan maddeyi, geldik, biz uygulamaya koyduk. 800'den fazla kesimhaneyi o gün için kapattık, altyapısını geliştirdik ve bugün, kesimhaneler de modern bir şekilde çalışıyorlar.

Bize, Avrupa Birliğinin önerisi şuydu: "Her kesimhaneye, tavuk kesimhanesine -tavuk ihraç edebilmemiz için- bir hükümet veterineri koymanız lazım." Her kesimhaneye hükümet veterineri yetiştiremiyoruz, koyamıyoruz -24 saat orada olacak- tayin edemiyorsunuz oraya. Kadro istiyoruz, kadro alamıyoruz. Bunun üzerine ne getirdik -bu da bir derstir, okursanız belki lazım olur bir gün- akredite veteriner hekimlik sistemini getirdi; yetkilendirilmiş veteriner hekim... Aynı, Avrupa'daki gibi, Amerika'daki gibi. Hani, bizim yeminli malî müşavirlerimiz var ya, onun gibi; yetkilendirilmiş veteriner hekimlik... Veteriner hekimlerimizi, boşta gezen, iş bulamayan veteriner hekimlerimizi veya bu şartlarda çalışmak isteyen veteriner hekimlerimizi kursa tabi tutuyoruz, onlara belge veriyoruz, tayinlerini yapıyoruz, maaşlarını devletten alıyorlar. Aynı Amerika'da, Avrupa'da veya  diğer ülkelerde olan sistem gibi; ama, onlardan kopyalamış değiliz. Bu, bizim kendi geliştirdiğimiz... Onlardaki de bize benziyor; paraları firma tarafından ödeniyor... Mesela, Banvit'i söyleyeyim: Banvit'te 25 veteriner hekim çalışıyor. 25 veteriner hekimi Banvit zaten çalıştırıyor. Bırakınız, bunun 15'i normal veteriner hekim olsun, 10'u da yetkilendirilmiş olsun. Maaşını yine Banvit verecek -firmayı örnek olarak söyledim, diğer firmalar da- ama, yetkilendirilmiş veteriner hekim olacak, devlet adına oraya damga basacak. İşte, Avrupa Birliğiniz bizden istediği bu idi.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz 3,5 dakika geçti, sözünüzü kesmek istemedim...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 3 dakika içerisinde toparlayayım.

BAŞKAN - Süreniz 3,5 dakika geçti diyorum; sonuçlandırırsanız sevinirim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pazarlamayla ilgili, yani, işleme, muhafazayla ilgili olan -özellikle bu kısmı biraz daha hızlı geçmek istiyorum- problemler şu:

Değerli arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak göreve başladığımızda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının pek çok dairesi içerisinde bir pazarlama ve dışticaret koordinasyonu dairesi yoktu. Ürettiğimiz ürünleri çeşitli ülkelere eğer pazarlayamamışsak, sokamamışsak, bunda da, yine, yılların ihmalini aramak lazım. Bir pazarlama ve dışticaret koordinasyonu dairesi oluşturarak...

Bizim bu pazarlara girmemizde, özellikle, karşımıza, sağlık sertifikasını, veteriner belgesini ileri sürüyorlardı. Bu konuda çok aşama kaydettik. Geçen hafta İstanbul'da, Avrasya veteriner genel müdürleri toplantısını yaptık. 18 ülkenin veteriner işlerinden sorumlu olan genel müdürlerinin yanında Dünya Bulaşıcı Sağlık Örgütü Direktörünü de getirdik İstanbul'a ve İstanbul'da 2 gün toplantı yaptık; Türkiye'nin şartlarını ayrıntılı şekilde tartıştık, dünyanın şartlarını tartıştık. 18 ülkenin veteriner genel müdürlerinin ve Dünya Bulaşıcı Sağlık Örgütü Direktörünün sonuçta bize söylediği şudur: "Biz, Türkiye'nin bu kadar geliştiğini görmekten, yerinde incelemekten dolayı memnun olduk" Bu tip altyapılar, 1980'lerde 1990'larda oluşturulmalıydı.

Pazarlamada, şu anda, bizim meselemiz, Yumurta ve tavuk eti üreticinin meselesi şu... Hatta buradaki problem tavukçunun problemi değil; bizim meselemiz, ürettiğimizi satamamak, ürettiğimizi ihraç edememek. Yani, buradaki meseleyi, tavukçunun sorunları diye, yumurtacının sorunları diye konuşmak biraz yanlış oluyor. Belki de, bu komisyonun adının şöyle olması lazımdı: Tavukçunun ürettiğini, yumurtacının ürettiğini satamama komisyonu. Suç bizde değil, suç Tarım Bakanlığında, tavukçularda, çiftçilerde değil; pazarlayamama sorunu.

BAŞKAN - Sayın Bakan, rica edebilir miyim...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Bunun için de...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Akredite bakan yetiştirmek lazım herhalde.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Onları okur, bir gün öğrenir, şey yaparsın.

Yine, şimdiye kadar, ihracatta, etin tonuna, son birbuçuk yılda 175 dolar teşvik verdik; yumurtada 1 000 tanesine 7 dolar...

Rakamını açıklamayacağım, yakında göreceksiniz. Bu komisyon çalışırken ve komisyonun çalışmaya başlamasından daha öncesi dahil, üreticilerle sekiz kez bir araya geldik. Tüm ilgili bakanlarımızı ziyaret ettik. İhracattaki teşviki artırıyoruz. Bunu pek fazla açıklayamıyorum. Niye; Dünya Ticaret Örgütüne atılan imzalardan dolayı açıklayamıyorum; Dünya Ticaret Örgütüne imza atmışsınız, gümrük birliğine imza atmışsınız, bundan dolayı bu rakamları açıklayamıyorum. Bir kısmını bu şekilde çıkarmamız lazım.

BAŞKAN - Son kez rica edebilir miyim Sayın Bakanım. Anlaşılan, Pamukkale Üniversitesini özlemişsiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Son kez şunu söylüyorum: Doğrudan gelir desteği, rahatsız olsanız da doğrudan dağıtılmaya başlandı. Köylülere bir para verip de, bu parayı köylünün direkt cebine koyunca, siz niye rahatsız oldunuz; yandaşlarınıza gitmedi de, onun için mi?!.

Sevgi ve saygılar arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, size 7,5 dakika fazla konuşma hakkı tanıdım. Şimdi, iki arkadaşım, Sayın İlyas Yılmazyıldız ve Sayın Musa Demirci'ye bu 7,5 dakikayı bölüştüreceğim ki, adalet tesis olsun.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız; yerinizden, kısa...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan kürsüden...

BAŞKAN - Hayır efendim, hayır... Yerinizden...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Efendim, yalnız Sayın Bakan kürsüden...

BAŞKAN - Efendim, yerinizden. Bunun tartışılacak bir şeyi yok. Benim ek konuşma hakkı vermem bile, anlayışla karşılamanız gereken bir husus.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakan konuşmasından anlaşılıyor ki, bizim ifade ettiklerimizi anlamak istemiyor; zaten Türkiye'deki çiftçiyi de anlayamıyor. Benim Sayın Bakanın bilgilerine itirazım yok.

BAŞKAN - Yeni bir cevap hakkı doğurmasın Sayın Yılmazyıldız, olur mu?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Doğursun önemli değil, hiç önemli değil. Biz, ömür boyu öğrenmekten de hiç üzülmeyiz; eğer birinin bize bir şey öğreteceği varsa, memnun oluruz. Ben, o ifadeleri televizyonda... Ben, o konulara girmek istemedim, Sayın Bakanın çiftçileri nasıl ağırladığına uyguladığı politikalardan dolayı; ancak, bir televizyon kanalındaki ifadesine atıfta bulundum.

BAŞKAN - Demek ki, başka anlamda söylemiş.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Tamam.

13 veya 18 kilo olmasının da bir önemi yok, oran da önemli değil; asıl -bir şey söylüyorum- şu pancarın parası ne olacak? Çiftçi bunu soruyor; bu konuda bir şey söylemiyor; yani, işin özüne dokunmuyor.

BAŞKAN - Neyse... Konu yumurta üreticileriydi. Onun için, pancar işini...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yine, Sayın Bakan şunu yaptık, bunu yaptık diyor. Sadece benim ilimde, yani, Balıkesir'de üç dört tane büyük beyaz et üreticisi var; yumurta üretimi önemli miktarda. Bunlar Avrupa'ya ihraç edemiyorlar. Niye; çünkü, Avrupa'dan gelenler gerekli sertifikayı alamıyor. Bunu söylüyorum. "Onu yaptım, bunu yaptım..." Ne olacak. Yapmışsın, netice yok.

BAŞKAN - Peki.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, önemli olan Sayın Bakanın "ben bunları çok iyi biliyorum" demesi değil, önemli olan uygulamalarıyla millete bunu göstermesi. Sağ olsun, Sayın Bakan, üç yıla yaklaşan Bakanlığı döneminde tarımı tasfiye etti, çiftçiyi tasfiye etti. Biz, kalkıp da bu desteklemelerden rahatsız olmayız; tam aksine... Çiftçi yok canıyla, cebinde olmayan parayla bu doğrudan desteklemeye alacağım diye bir sürü para harcadı, hâlâ bu paralar ödenmiyor; ne zaman ödenecek? 2001 yılı sonu... Vatandaş telefon ediyor "tarım krediye olan borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz..." Balya Yaylacık'tan biri aradı şimdi; "onbeş gün içinde ödeyin" diye Bağ-Kur yazı yazmış.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakanın kendi sorumluluk alanı dışındakileri de ona yüklemeyelim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Büyükdere'de çiftçi kuyrukta; yani, 400 000 çiftçi hapis yatmış, 500 000 çiftçi hapis kuyruğunda. Sayın Bakan bunları çözsün; yoksa, demagojiyle varacağı bir yer yok. Millet nasıl olsa Sayın Bakana bunları anlatacaktır. Bu vakit yakındır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Sayın Demirci, lütfen siz de kısa...

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanın açıklamalarında bazı noksanlıklar var; müsaadenizle onları açıklamak istiyorum.

Tavuk kesimhaneleri, 54 üncü hükümet zamanında değil, ondan önce de başlayarak gelen, Tarım Bakanlığının çalışmaları içerisindedir. Belki, Sayın Bakanın zamanında biraz daha iyileştirmeler getirilmiş olabilir. O bakımdan, bu, Tarım Bakanlığının devam eden çalışmalarıdır.

Soya fasulyesi üretimi, yine ta 1980'lerden başlamak suretiyle, Türkiye'de üretilen bir mahsuldür. Karadenizde bunun fabrikası var; Aydın'da bunun ekimi yapıldı, Adana'da ekimi yapıldı. Yalnız, bazı yıllar pik noktaya ulaştı, bazı yıllar da düştü. Sebep; o günkü hükümetlerin alım politikasından kaynaklandı. Bu mahsulün, bir de hasat politikası... Hakikaten, o gün ayarlanamadığı için, Türkiye'de bunu hasat edecek yeterli makine bulunamadığı için üretimde düşüş oldu. Şimdi, Sayın Bakan, hakikaten, teknolojide bir iyileştirme getirdi, yükseldiyse, kendisine teşekkür ederiz; ama, zannetmiyorum.

Mısır üretimi. Hakkı teslim etmek lazım. Şurada Sayın Bakan Hüsnü Doğan olsaydı... Sayın Bakan başlattı ve ondan sonra da bu üretim, mısır üretimi devam ediyor; yani, ANAP zamanında başladı. Hakkı teslim etmek lazım. "Ben yaptım, benden önce hiçbir şey yoktu" demek bir şey kazandırmaz kimseye.

O bakımdan, kendisi, hakikaten, 2 700 000 tona çıkarmış olabilir; ama, ben de diyorum ki "1 600 000 tona çıkardım." Teşekkür ederiz... Yani, üretimi fazlalaştırmayacaklarsa, niye oturmuşlar orada niye oturuyorlar?

Bakın, Türkiye'de bir şey oldu şimdi. Eğer, Şeker Kanunu çıkarken "tatlandırıcıların hammadesi piyasadan temin edilir" ibaresi yerine, Tarım Komisyonunda yapıldığı gibi "içpiyasadan" denilseydi, mısır üretimi katlanarak artacak ve şekerpancarının da yerine geçecekti. Bunu, hükümet olarak desteklemediler.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de çok teşekkür ediyorum.

Efendim, son söz, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'na ait.

Buyurunuz Sayın Hatiboğlu. (SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; bir araştırma komisyonu raporunu genel görüşmenin şekil ve şartları içerisinde müzakere ediyoruz. Bu müzakerenin sonunda, Yüce Heyetinizin malumu olduğu üzere, heyetiniz herhangi bir karar alacak değil. İçtüzüğümüzün 104 üncü maddesi bunu çok açık ifade ediyor. Meseleleri parlamentoya aktarmak, parlamentoyu meselelerden haberdar etmektir; ama, bunun tabiî bir neticesi olmalıdır. Ben, onu arz etmek isteyeceğim. Ancak, Sayın Başkanım, izninizle, bu Komisyonun rahmeti Rahman'a kavuşan Başkanına rahmet diliyorum, ikinci Başkanına başarı diliyorum, sözcüsüne de Cenabı Allah'tan acil şifa temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, Sayın Tarım Bakanımızı üç seneye yakındır tanıyoruz. Kendilerinin avantajı şudur: Mutlaka, haftada bir gün, iki gün, bir değerli üyeye 5 dakikalık, tarımla ilgili gündemdışı söz temin ve tedarik edilir; sonra, Sayın Bakan teşrif eder kürsüyü 25 dakika konuşur; ama, bir şey söylemez. (SP sıralarından alkışlar) 28 dakika konuştu, biz de dinledik. Bakanlığına saygımızdan dolayı, Parlamentoya saygımızdan dolayı, yönteme saygımızdan dolayı, milletimize saygımızdan dolayı kendisini dinledik. Ha, bir şey anladık mı; anlayamadık.

MEHMET TELEK (Afyon)- Biz anlıyoruz.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Diyeceksiniz ki, bu bir yetenek meselesidir. Doğrudur; ama, ifade kabiliyetinin bulunmadığı ortamda anlama kabiliyetinin tartışılmasına kimsenin hakkı yoktur. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Çorum'da yumurta kaç para Sayın Hatiboğlu?!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ben oralara girmiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Ziya Paşa, bizden seneler önce bunu söylemiş:

"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde."

"Soya" dedik, "mısır" dedik, "köylü" dedik, "et tavukçuluğu" dedik, "yumurta tavukçuluğu" dedik -tam böyle de kullanılmadı; ama, ben düzgününü kullanıyorum- et tavukçuluğu, yumurta tavukçuluğu dedik de, peki, yani, bu insanlar, bu müstahsiller, bu üreticiler niye ağlıyorlar, niye sızlanıyorlar, niye iflastalar?!

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Siz arzı beyan eyleyesiniz diye!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Paraları harcayacak yer bulamıyorlar.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, DSP Grubuna mensup bir değerli arkadaşımız, Ahmet Karan Bey geçenlerde bir konuşma yapıyordu, çok güzel bir söz...

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) - Erol Karan...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Düzeltiyorum efendim. Olur... Yani, Ahmet ismiyle Erol ismini mukayese etseniz, ben, Ahmet'i tercih ederim; ama, ismi odur, saygı duyuyorum.(Gülüşmeler)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Zihniyet...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Saygı duyuyorum efendim, ona bir itirazım yok benim. Annesi, babası öyle münasip görmüş, ben de saygı duyuyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Annesini, babasını karıştırma...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Karan diyordu ki...

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Karaa...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Karaa değil efendim, Karan. Karaa başka efenim. Karaa, benim ezeli ve ebedî Adalet Komisyonu Başkanım,. O başka, onu demiyorum.

Diyordu ki Sayın Karan "Kaptan, kaptan! Dünya, senin gemiyi okyanusta götürürken hangi dalgalarla nasıl cedelleştiğinle ilgilenmez, sahili selamete ulaştırıp ulaştırmadığınla ilgilenir." Şimdi, tırnak içine alıp dönüyorum. Sayın Bakan, bu anlattıklarınızla, yumurta üreticisi, et tavuğu üreticisi ve bunların tüketicileri, sizin burada konuşup konuşup da hiçbir şey söylemediğiniz sözlerle ilgilenmiyor. İlgisi şu: Yumurtanın ahvali, yumurtacının ahvali ne olacak, bunu soruyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu önerge verileli -Ahmet Bey kardeşime ve birlikte çalıştığı bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum- tam 20 ay, Genel Kurula gelinceye kadar 20 ay geçti. Yani, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102, 103, 104, 105 inci maddelerinin muradı, maksadı bu mudur? 20 ay... Hadi, neyse... Oradan geldi Genel Kurula. Bir Danışma Kurulu gördü, Genel Kurula geldi, hemen görüşülsün kararı alındı. Kaç gün geçti biliyor musunuz; 40 gün, 40 gün. Yapmayın!.. Beyler, şu denetimden kaçmayalım lütfen.

Milletvekillerinin, Anayasa tarafından yüklenen ve her birimizin yeminiyle teeyyüt eden bir görevi var: Yasa yapma, denetleme. Eh, yasayı yapıyoruz, Allah kabul etsin, eğer biz yapıyorsak, yani, Genel Kurul yapıyorsa. Biz oyluyoruz; doğrudur, biz oyluyoruz. Eğer biz yapıyorsak, ferden ferda hangimizin kaç teklifi geldi, görüşüldü, kanunlaştı, bana söyler misiniz; kaç teklifi? İşte bir tane, elhamdülillah, Sayın Seçkiner'in bir teklifi var; bu askerî personelin, sivil personelin maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili. Buna destek veriyoruz, bundan memnuniyet duyuyoruz. İşte, bir teklif görüyoruz; onun dışındakiler tasarı. Komisyonlarda düzeltebiliyor musunuz; hayır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, konuya gel, konuya!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Halıcı, yani, bakınız, ben konunun dışında değilim; bir denetimden söz ediyorum, denetimin önemini anlatıyorum.

Şimdi, bazı doktorlar vardır -uyanık doktorlar- İngiliz yağı içireceği hastaya, önüne bir dilim portakal, arkasına da bir dilim portakal verir, tavsiye eder, onu arada içirir.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Allahaşkına yumurtayı anlat.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Siz, şimdi, Kuzey Kıbrıs'taki askerlerimizi öne getirdiniz, depremzedeleri de arkaya getirdiniz, araya tütünü koydunuz, tütünü... Şimdi, Tarım Bakanı tütün konusunda ne diyecek sırası gelince, bakalım.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de 3 200 işletme, yumurta tavukçuluğuyla meşgul. 1996-1997 yıllarındaki yumurta üretimi 10 milyar adet civarında, şimdi 5,8 milyar. Şu işe bak!.. Benim gibi eskiler hatırlayacaktır, tevafuk ile tesadüf birbirinden çok farklı şeylerdir. Tesadüf mü, tevafuk mu, soruyorum: Niye 1997 yılında 10 milyar da, 2000 yılında 5,8 milyar? Sebep?.. Neden?..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Tavuklar öldü de ondan.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Tevafuk.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Tevafuk tabiî; çünkü, hikmeti Huda, her haliniz, her gününüz delillerle dolu; ne zaman gelmişseniz, her şey yarıya, üçte 1'e, dörtte 1'e, beşte 1'e düşmüş. Bu da onlardan bir tanesi.

Bakınız, değerli milletvekilleri, sektördeki, Türkiye çapında istihdam kapasitesi 4,500 000-5 000 000 insandır; bu, 10 000 ayrı işletmeye hizmet vermekte, o işletmeden hizmet almaktadır. Bunun anlamı şudur: Bu sadece bir yumurta tavukçuluğu, et tavukçuluğu değil, bu başka sektörlere de destektir. İstihdama katkısı vardır, üretime katkısı vardır, beslenmeye katkısı vardır, var oğlu vardır; ancak, hep şimdi gördüm, Sayın Bakan, Sayın Başbakana selam gönderdi, ben de saygımı sunuyorum ve merak ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sonuçlandırırsanız sevinirim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bütün gruplar, yumurtada, onun girdilerinde ve üretiminde KDV düşürülsün diyorlar.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Herkes diyor.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Herkes diyor. Tamam, muhalefet diyor, anladık; ama, sizin demenizin hiçbir anlamı yok. Lime takulûne mâ lâ tef'alûn; yani, yapmadığınız şeyi niye söylüyorsunuz?! (DSP sıralarından gürültüler)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Anladıysam Arap olayım!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Beyler, kalkın deyin ki, evet, ama, ne yapalım, yapamıyoruz.

Ben, şimdi, biraz latife, ama, biraz da canım yandığı için Sayın Bakana dedim ki: Sayın Bakan, Sayın Başbakana iki senedir arz etmişsiniz olmamış. Acaba, meseleyi, şu müstahsillerin hatırına, o gariplerin hatırına, bizim hatırımıza, bir de Sayın Derviş'e arz edemez misiniz? Bir de onunla görüşün bakalım. Yani, burada ciddî bir iğneleme vardır, üzüntümü ifade ediyorum beyler.

Değerli milletvekilleri, bakın, yumurtada KDV çok önemlidir. Sayın Bakan bu işin farkında; ama, çözmesi lazım.

Bir başka şey, beslenmede yumurta çok önemlidir. Bir zaman bir Unılever çıktı, tereyağımız gitti, Sana yağına kaldık ve nesiller Sana yağı nesli haline geldi. Şu beslenmede bir reklamını yapamaz mıyız, duyuramaz mıyız?

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, sonuçlandırırsanız sevinirim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen bir cümlemi arz edeyim efendim.

Bir kolesterol şeyi uyduruldu, kolesterol korkusu salındı topluma; kolesterol, kolesterol... Yapmayın!..

Bakın, ben, hukuktan gelen bir insanım, hep delilli konuşmayı çok severim. Şu, bir rapor.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Doktor raporu mu?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, bu bir rapordur.

Bir haftadır -özür dileyerek ifade ediyorum- özellikle yumurta yiyorum, sabah yumurta içiyorum -ama, tabiî, bu, Çorum yumurtasıdır- ve kolesterol kontrolü yaptırdım. Buyurun... Bu işin kolesterolle filan hiçbir ilgisi yok. Bu bahaneyi bir tarafa bırakın.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Yumurta kolesterol yapmaz.

MEHMET TELEK (Afyon) - Yumurta kolesterol yapmaz; Sayın Hatiboğlu yapma, boşuna söylüyorsun.

BAŞKAN - Efendim, sonuçlandırabilir miyiz... Lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, kolesterol yok. Özellikle, Çorum yumurtasının hali budur.

Sayın Bakan, efendim, teşekkür ediyorum, umuyorum...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, size çok teşekkür ediyorum. 3 dakikayı...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen bitiriyorum efendim.

İnsanlar önce yaparlar, sonra söylerler; ama, hadi, Sayın Bakana izin verelim, önce söylemiş olsun, sonra yapsın bekleyelim.

Saygı sunuyorum efendim.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler, sağ olun.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Çorum'da yumurta mı var, Erzurum'a gel de kaz yumurtasını gör sayın başkan.

(10/8) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bakan konuşmak istiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, böylece, gruplar ve şahıslar adına konuşmalar bitti.

Sayın Bakan, sadece yerinden bir açıklama yapma ihtiyacı içerisinde olduğunu söyledi. Daha sonra da -elbette onu unutmuş değilim- değerli dostumuz, Komisyon Başkanımız, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Derin Genel Kurula bir teşekkür konuşması yapacaklar. Bu vesileyle, ben de, Komisyon eski Başkanı Ahmet Turan Bilge dostumuzu bir kez daha rahmetle anıyorum. Komisyonda görev yapan tüm sayın milletvekillerine de teşekkürlerimizi, takdirlerimizi sunuyoruz.

Sayın Bakan, buyurunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son konuşan ve Saadet Partisi Grup Başkanvekilinin, konuşması sırasında şahsıma ve Bakanlığıma karşı tavrının yakışıksız olduğunu, Meclis çatısı altına yakışmadığını ifade etmek istiyorum; çünkü, kendisi, benim konuştuklarımı anlayamadığını, anlayamamasının nedenini de, Bakanın ifade kabiliyetinin bulunmadığını söyleyerek -ki, bunu tutanaklardan görebilirsiniz- bu şekilde ifade etmeye çalıştı.

Benim anlattıklarım, Yüce Meclisin üyeleri tarafından net ve açık bir şekilde anlaşılmıştır. Eğer, kendisi anlayamadıysa, bu, kendisinin anlayamama yeteneğinin olmamasından dolayıdır.

Arz ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İki menfiden bir müspetin çıkacağını bilemeyen Bakana cevap verme ihtiyacı duymuyorum.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Hayır... Anlayamama yeteneğinin olmamasından ne anlam çıkar; anlama yeteneği var demektir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -. Efendim, o nereden bilsin?!

Sayın Bakan, siz profesörsünüz, değil mi? Sağ olun, teşekkür ederim Sayın Bakanım!

BAŞKAN - Evet, böylece bitirmiş olduk.

Şimdi, Sayın Ahmet Derin yerinden bir teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Derin.

(10/8) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 14 Mayıs 1999'da, yani, yumurta tavukçuluğunda krizin en üst noktaya geldiği bir dönemde vermiş bulunduğum Meclis araştırması önergesine, muhalefet partisi milletvekili olmama rağmen, iktidar milletvekillerinin kabulüyle komisyon kurulmasına katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma, rahmetli olmuş ilk Komisyon Başkanımız Abdullah Turan Bilge Beye, şu anda gruplarını temsilen burada konuşma yapan ve üreticileri destekleyen tarzdaki ifadelerine, hem şahsım hem üreticiler adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum; çünkü, nasıl, Çorum bölgesi, Afyon bölgesi bir yumurta üreticileri bölgesiyse, kendi bölgem de, yumurta üreticilerinin yoğun olduğu bir bölge. Sadece kendi köyümde 100 çiftlik vardı -küçük, 2 000, 3 000, 4 000'lik- şu anda, sadece 8 adet çiftlik kalmış, hepsi batmıştır. Ne zaman hapse gireceklerinin tarihini bekliyorlar.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Bakanın konuşmasını dinledilerse, feraha ermişlerdir.

(10/8) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DERİN (Kütahya)- Evet, inşallah.

Bugün de çok faydalı katkılarda bulundular konuşan grup temsilcisi arkadaşlarım. Tüm konuşanlara, komisyon üyelerine, Bakana, gündeme alınmasında oy kullanan arkadaşlarıma, şahsım ve üreticiler adına şükranlarımı ifade ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Evet, biz de değerli dostumuz Ahmet Derin arkadaşımıza daha bir sağlıklı günler dileğimizi iletiyoruz. Gerçekten, hem Yüce Meclise olan saygısı; ama, daha önemlisi, hem de Yüce Milletimize olan saygısının bir ifadesi olarak kendisi bugün bu değerli katkıyı yaptılar. Biz de kendisine yürekten başarılar, daha daha sağlıklı nice günler diliyoruz.

Böylece, değerli arkadaşlarım, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. -  İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 17 nci maddesinin (C) fıkrasının birinci bendindeki "merkez karargâhlarında" ibaresi "kadrolarında" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteyen?..

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Aslan Polat konuşacak.

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

 

                                                                   

(1) 747 S. Sayılı Basmayazı 25.12.2001 tarihli 41 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Şimdi, bu tasarı, sizin için rahat tasarı; biraz sonra tütün tasarısı gelecek, orada, sizinle çok çok iyi konuşacağız. Şimdi, onun için, rahat rahat dinleyin beni; hiç heyecanlanmayın, biraz sonra, tütünde, sizi bayağı heyecanlandıracağız.

BAŞKAN - Sayın Polat, siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin; daha sonra yapacağınız konuşmayı o zaman yaparsınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam.

Şimdi, buradaki konu, tasarının bu maddesi, Millî Savunma Bakanlığının merkez teşkilatında çalışan şahısların almış olduğu, merkez karargâhında çalışanların almış olduğu ödemelerden taşradakilerin de almasını düzenlemek için getirilmiş bir madde.

Şimdi, bu doğru; belki, buna, biz itiraz etmiyoruz; ama, bir konuyu söylemek istiyorum. Bu tasarı içerisinde İller Bankasın için de aynı konu gelmişti. Kamu bankalarında, bankacılık sektöründe çalışan kamu personelinin almış olduğu ek ücretlerden bir bankacılık sektörü, İller Bankasında çalışanlar da alsın denildiği zaman, bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da uygun görülmedi, buraya da gelmedi. Fakat, aynı tasarıda, Kıbrıs'ta çalışan askerlere, Silahlı Kuvvetler mensuplarına zam getirildi.

Yine, aynı tasarıda, askerî tesislerde sivil çalışanlara da zam getirildi; ama, İller Bankasındaki mühendislerin bundan zam alması istenildiği zaman, bu istenilmedi. İşte, burada ikileme var; ben, bu konuların üzerinde durmak istiyorum. Yoksa, bir sektörün sivil personelinin merkezde aldığı zammı, taşradaki niye almıyor, bu da alsın demek doğaldır; ama, bir başka doğallık daha vardır, aynı konu, bir başka bankacılık sektöründe söylenildiği zaman niye karşı çıkılmıştır?!.

Bakın, şimdi, beraber Plan Bütçe Komisyonundayız; yani, aynen oldu, ben olayı söylüyorum, evet veya hayır oyu verdin diye söylemiyorum.

Şimdi, burada bir başka konu daha var: Sayın milletvekilleri, mesela, bugün şu anda Plan Bütçe Komisyonunda görüşülen bir tasarıyla Bağ-Kurluların yüzde 15 olan prim oranları 5 puan artırıldı 20'ye çıkarıldı. Hatta, gelen tasarıda her evlat için de 1 puan, hanım için 1 puan, ana-babası için 1 puan artırılarak, Bağ-Kur sigorta primleri yüzde 15'ten yüzde 30'a çıkarılmak isteniyordu da, neyse, Plan Bütçe Komisyonunda yoğun itiraz üzerine bu yüzde 5 olarak ilave edildi, yüzde 20 olarak kaldı sadece.

Yani, şunu demek istiyorum: Türkiyemizde binlerce işyeri kapanırken, Bağ-Kurluların, hâlâ, sigorta primlerine şu gün biraz önce, 1 saat önce Plan-Bütçe Komisyonunda getirilen tasarıyla yüzde 15 civarında zam yapılmak istenirken, sadece yüzde 5 zam yapılırken, yine, bugün Plan Bütçe'de şu anda konuşulan tasarıyla, büyükşehirlerde Emlak Vergilerinin binde 2'den 4'e çıkarılması yolunda tasarı getirilirken, yine, bugün getirilen tasarıyla bütün kamu sektörünün ürettiği mallardan kimsenin indirim almaması üzerinde tasarı getirilirken ve sadece, bugün getirilen, Plan Bütçede kabul edilen tasarıyla, 870-900 trilyon liralık bir vergi -biraz sonra, belki yarın öbür gün Genel Kurula gelecektir- geri getirilirken, her yerden vergi getirilirken, ama, sadece bir yerde çalışanlarına -sivil olsun asker olsun- biz bunlara zam getirelim dersek, burada hakkaniyete uyulmaz arkadaşım, bunu böyle kabul edelim. Eğer tasarruf yapıyorsak, burada sivil-asker ayırımı yapmadan, sivil idarede, askerî idarede çalışan ayırımı yapmadan herkese bu indirimi yapmamız gerekir. Bunu burada söylemediğimiz zaman vazifemizi yapmış olmayız. Şimdi, bunu burada söylemiş olalım.

Sayın milletvekilleri, yine, bir önemli konuda şunu söylemek istiyorum, lafı gelmişken: Sadece İller Bankasında çalışan personelin değil, eğer hakkaniyete bakarsak, bütün teknik personelin maaşı, bugün, gerçekten içler acısı durumdadır. Eğer, buna bakıyor, bu tasarıda o İller Bankasını çıkarmayıp... Bana sorarsanız, ben o zaman da demiştim, bütün mühendisleri, bütün teknik personeli, sırf bankada çalışanları değil, sadece bankacılıkta çalışanları değil, Bayındırlıkta da, Karayollarında da çalışan bütün teknik personelin maaşını normal hale getirmek zorundaydık. Yoksa, sadece mühendisleri bir tarafa bırak, serbest çalışanlara bugün Bağ-Kurda... Bak, siz getirdiniz, Bağ-Kur tasarısı da Plan ve Bütçe Komisyonundan çıktı, prim oranı yüzde 15'ti, 5 artırıldı, 20 oldu, hatta hükümetin getirdiği, belki burada ilave edilecek olan da ne biliyor musunuz; her evlat için bir puan artırılması, eş için bir puan artırılması, ana-baba için de birer puan artırılması... Şu anda, ödeyemedikleri sigorta primlerinden dolayı haciz gören bütün Bağ-Kurluların prim borcunun yüzde 15'ten 30'a çıkarılmasını hükümetiniz teklif ediyor.

Bugün yine internette vardı; 750 civarında kamu bankası şubesi kapanırken ve "kamu bankaları 8,6 katrilyon zarar etti" diye beyanat verilirken, sadece bir sektörün durumunun iyileştirilmesi için getirilen bu tasarıyı, doğru dahi olsa, zamansız bulduğumu belirterek saygılar sunuyorum (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Grupları adına başka söz talebi olmadığına göre, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun 15.1.2002'den geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması İle Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8. - Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/888) (S. Sayısı: 777)  (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 777 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzeride söz isteyenleri okuyacaktım; ama, söz taleplerinin hepsi gelmemiş; onun için hepsini okuyamayacağım.

Değerli arkadaşlarım, daha önce alınan karar gereği 19.00-20.00 arası ara verme var. İsterseniz, ilk...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ara verelim efendim.

BAŞKAN - Peki; saat 20.00'de başlayalım fikri uygunsa ara verelim..

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.50

 

                                              

(1) 777 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. -KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 20.6.2001 Tarihli ve 4685 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/888) (S. Sayısı: 777) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Gruplar adına konuşmalar bölümüne gelmiştik.

İlk olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş.

Buyurun Sayın Kabataş.(DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz kamuoyunda tütün yasası olarak bilinen ve tekel ve tütün üretici sistemini yakından ilgilendiren tasarı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetiniz gündeminde bulunan tasarı, daha önce, hatırlayacaksınız, 4685 sayıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve onaylanmak üzere, Anayasa gereği, Cumhurbaşkanlığı makamına sunulmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanının, Tütün Kanunu olarak bilinen kanuna, 4685 sayılı Kanuna ciddî itirazları vardır ve bu itirazlar gerekçe gösterilerek, yeniden görüşülmek ve değerlendirilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir.

Gerçekten, kanunda, geniş bir üretici kitleyi ilgilendiren, tütün gibi, Türkiye'nin, klasik, bilinen, neredeyse kimliği haline gelmiş bir ürünün ticaretiyle ve ona dayalı sanayisiyle, iç alım ve satımıyla, ihracatıyla ve ithalatıyla ilgili önemli sorunlar içeren...

BAŞKAN - Sayın Kabataş, izninizle...

Değerli arkadaşlarım, hatibin konuşmasını daha sağlıklı dinleyebilmemiz için, lütfen, biraz sessiz olalım.

Buyurunuz efendim.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bu gerekçelerle Sayın Cumhurbaşkanı tarafından iade edilmiştir.

Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeniden Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, tam bir kararlılık ve mutabakatla, iade edilen kanun, Sayın Cumhurbaşkanının itirazlarına ve ikazlarına rağmen, aynen, tek bir virgülüne bile dokunulmadan, sadece müzakere edilmiş olmak için müzakere edilmiş ve yeniden Genel Kurulun gündemine getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, milletvekilleri olarak, toplumumuzda 600 000 üretici aileyi ilgilendiren bir konuda, çok temel değişiklikleri üreticiler lehinde değil, aleyhinde hususlar içeren bir kanunu şimdi müzakere etmeye başlıyoruz; ama, bu kanunla ilgili karar kesindir ve verilmiştir; ama, sadece değişmeden, virgülüne dokunulmadan Yüce Heyetin kabulünden geçecektir. Bu, önceden tespit edilmiştir, önceden tayin edilmiştir, önceden -böyle ifade etmek istemiyorum ama- talimata dönüştürülmüştür; çünkü, bu tasarı, IMF'nin gündeminde bir numaralı tasarıdır. IMF'nin hem geçmiş programının, bizi bu hale getiren programının hem de yenileme hazırlığı içinde olduğu üç yıllık stand-by çalışmasının olmazsa olmaz bir numaralı gündem maddesidir.

O nedenle, bu tasarının hiçbir şekilde virgülüne dokunulmayacak, aynen Genel Kuruldan geçecek, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçeleri dikkate alınmadan anayasal süreç tamamlanacak ve Anayasa Mahkemesi dışında bu tasarıya ilişkin hiçbir karar alma şansı olmayacaktır.

Dolayısıyla, bu akşamki gündemimizde, üzülerek söylüyorum, bu tasarının özünde aynen, virgülüne dokunulmadan geçirilmesi yönünde IMF programının bir alt programı olarak müzakereler yürütülecektir. Bu hususu teyit ve tespitte yarar var.

Değerli arkadaşlarım, tütün üretimi, satışı ve bununla ilgili geniş bir sigara sanayii söz konusu ülkemizde. İfade ettim, bu sektör, yani tütüncülük sektörü 600 000 üreticisiyle, dev yapıdaki Tekel İdaresiyle ve Türkiye'de son yıllarda önemli atılımlar gerçekleştirmiş olan dünyanın dev sigara sektörü ve sanayicileri temsilcileriyle yaklaşık 7,5 milyar dolarlık bir pazar oluşturmaktadır. Türk ekonomisi içinde fevkalade önemli bir aktivitedir; toplam pazar büyüklüğü 7,5 milyar dolardır.

Değerli arkadaşlarım, bu pazarın tarafları vardır, 600 000 Türkiye'nin en güzel, en eğitimli, en temiz, en masum, en fakir üreticisi bu pazarın tarafıdır. Hepimiz bu pazara, bu düzenlemeye bu perspektiften bakmak zorundayız temsil ettiğimiz kitleler adına, 600 000 üreticinin varlığı, üretimini devam ettirebilirliği, bu tasarıdan gördüğü zarar, hasar, hepimizin bu müzakerelerde birinci derece dikkate almamız gereken husus olarak ortada durmaktadır. (DYP sıralarından alkışlar) Bu tasarının içinde, sanayici vardır; sanayiin ana taşıyıcısı, bugünkü yapısı içinde, Tekel'dir. Tekel, bir sanayi kuruluşumuz; özelleştirilmesi gündemdedir. Evet, bu tasarı, bununla ilgili esasları, ayrıntıda değil ama bir şekilde gündeme getiriyor.

Bu tasarının ana başka bir tarafı, bu 7,5 milyar dolarlık pazarın çok az sayıda yabancı sigara üreticisi konumunda olan dünyanın tanınmış tekelleridir. İşte, bu menfaat dengesini, bu 7,5 milyar dolarlık pazarda, bu tasarıyla şekillendiriyoruz; herkes, bu tasarıyı değerlendirirken, taraf olduğu ilişkileri açık ve net şekilde ortaya koymak zorunda.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 42 ilde, 183 ilçe ve beldede tütün üretiliyor; dolayısıyla, Parlamentoda, tütün üreticilerini temsil açısından fevkalade yoğun bir milletvekili sayısı, dağılımı var. Dolayısıyla, ben, değerli arkadaşlarımın, tütün üreticisi illerden gelen değerli arkadaşlarımın, Parlamentoda tütün üreticilerini temsil ediyor olmalarının gereği açısından, konuya özenle eğilmeleri gerektiği hususuna işaret etmek istiyorum. Bu konu, Türkiye'de, münhasıran tütün üreticileri açısından fevkalade önemli ve 42 üretici ilin temsilcileri, şu anda, Parlamentoda bu konuyu dikkatle değerlendirmek zorunda.

Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarı, şüphesiz, Tekel'deki sorunlara işaret ediyor; Tekel'in stok sorunları var, Tekel'in fiyat sorunu var, Tekel'in üretimde kalite sorunu var; ama, unutmayın ki, bu ülkede üretilen tütünün yüzde 80'ini üreten kesimin, üretici olarak, hiçbir sorunu yok. Dünyanın en iyi tütününü üretiyor, dünyanın en edepli, en güzel tarım işletmeleri, tütünde, tütün sektöründe çalışıyor Türkiye'de.

Tütün bir kültür. Tütün, aynı zamanda, bir dünya ürünü; dünyadaki bütün sigara üretiminde, yüzde 18 oranında, Türk tütünü, şark tütünü bir isim ve mutlaka kullanılmak ve mutlaka üretilmek zorunda. Bize, doğanın ve bu üretici kitlenin verdiği çok büyük bir nimet, çok büyük bir değer, ekonomik açıdan; ama, biz, şimdi, bu değerden kurtulmak için, bu kanunla, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz değerli arkadaşlarım.

Ne yapıyoruz; bakınız, 1999 yılında, devlet desteklemesi olmasına rağmen, 1999 yılı enflasyonu yüzde 70, biz, tütün üreticisine, IMF programının bir parçası olarak, sadece yüzde 25 fiyat artışı verdik, 70 ile 25 arasındaki farkı üreticiden aldık. 2001 yılına geldik, dedik ki, enflasyon yüzde 10-12. O halde, hedef enflasyona göre, tütün üreticisine, destekleme alımlarında yüzde 10-12 fiyat artışı verelim dedik ve verdik. Değerli arkadaşlarım, 2001 yılının enflasyonu yüzde 80-85; aradaki farkı, Türkiye'nin bu en güzel üretici kesiminden, en fakir, en aile işletmesi özelliği taşıyan kesiminden aldık ve onları fukaralaştırmaya devam ettik. Son defa, tarihinde son defa devlet desteklemesi 2002 yılında yapılacak, kanuna yazdık bunu; ama, maalesef, aynı tuzakla karşı karşıya üretici. 2001 yılı enflasyonu yüzde 85, 2002 yılı hedefi yüzde 35; işte, şubat ayında göreceğiz, tütün üreticisine, destekleme alımı olarak yapılacak alımda verilecek azamî fiyat artışı yüzde 35. Yine, tütün üreticisini fakirleştirmeye devam ediyoruz.

Bu rakamlara itirazı olan varsa, çıksın -bu kürsü milletin kürsüsü- burada aksini söylesin değerli arkadaşlarım.

Şimdi, devam ediyoruz, bu kanunla ne getiriyoruz; diyoruz ki, 2002 yılından itibaren, devlet, tütünde destekleme alımı yapamaz. Kanunla bunu yasaklıyoruz değerli arkadaşlar.

Peki, ne yapabilir devlet, bu kanun ne getiriyor; diyor ki: Bir tarafta 600 000 tütün üreticisi, bir tarafta 5-6 sanayici ve ihracatçı bir arada. 600 000 insanla baş başa ve serbest piyasa sistemi içerisinde bu 5-6 alıcı firma, oturup sözleşme imzalayacaklar 2002 yılından itibaren. Bunlar, bir yıl sonraki fiyatı belirleyecekler, bu fiyatla üretim yapacaklar.

Bu sistemin içine girmeyecek değerli tütün üreticileri de açık artırma pazarına davet edilecek. Ürettiği 300-500 kilo tütünü traktörüne yükleyip getirecek, mezat salonunda -bu salonu kimin oluşturacağı da belli değil- 5 alıcı ve Türkiye'nin her yerinde, 42 ilinde 600 000 üretici de açık artırmayla ürettiği tütünü satacak!

Değerli arkadaşlarım, dünyada böyle bir pazar var mı?! 5 alıcı, 600 000 satıcı ve bu pazar sistemi içinde Türkiye'deki o güzelim tütünü üreten, o zahmetli ziraatı yapan, o işkenceyi, o cefayı çeken insanlarımız da hak ettikleri fiyatı alacaklar; buna inanan var mı?! Dünyadaki bu tekelci piyasa sistemi içinde, devletin her türlü desteğinden yoksun 600  000 üretici, kaderini iki noktaya göre tayin edecek. Birisi, üretimden vazgeçecek; zaten, biraz yapılmak istenen bu. Yani, bu kanun, bir anlamda tütün üretiminin tasfiyesi anlamına geliyor; çünkü, tütün üretiminde kalitede sorun yok, olanları ayıklamak mümkün; ama, tütünde tayin edici unsur fiyattır, fiyatı, kim ve nasıl belirleyecek? Referans ne olacak? Tekel yok, devlet yok, toplum yok, 600 000 satıcı, 5 de alıcı olacak! Eğer, buradan, bu piyasa sisteminden üreticiyi ayakta tutacak fiyat çıkar diyorsanız, buyurun gelin, nasıl çıkacağını burada konuşalım, tartışalım; burası yeridir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, çiftçinin bu mağduriyetinin bu sistem içinde artacağından hiç kuşku yok. Peki, bu mağduriyeti giderecek düzeltici mekanizmalar var mı bu kanunda? Bunları konuşmamız lazım... Ama, olması lazım. Gerçekten var mı? Ne diyoruz: "Efendim, tütünde tarımsal destekleme politikaları içerisinde tütün üreticisinin kayıplarını telafi edecek düzenlemeler yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir." Nedir bunlar; niçin bunları yazmıyoruz; niçin, bunları, burada konuşmuyoruz?!

Evet, olabilen bellidir değerli arkadaşlarım. Hükümetin iki yıldır altyapısını oluşturmaya çalıştığı, dekar başına 10 000 000 liralık doğrudan gelir desteği verilecek; o da, Dünya Bankasından sağlanabilirse!

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de  tütün üretim alanlarının azamîsi 20 dekardır. 20 dekar tütün eken, 2-3 ton tütün üreten üreticiye dekar başına 10 000 000 lira verebilirsek -ki, daha veremedik- 200...

HİDAYET KILINÇ (İçel) - İçel'de verilmeye başlandı.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum, nihayet başlayabildiyse...

200 000 000 lirayla onların bir yıllık geçimini sağlarız(!) Bunun adı destek değil, sadakadır. 200 000 000!.. (DYP sıralarından alkışlar) 20 dekar tütün eken Alaçam'ın bir köyündeki en güzel tütün üreticisine vereceğiniz dekar başına 10 000 000 lira, yılda 200 000 000 lira eder. Bir yıl için verilecek 200 000 000 lira da olsa olsa sadaka tanımına girer. Daha fazlasını hak ediyor, daha fazlasını verin, bir engel yok. Burada tartışalım.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Niye vermediniz o zaman?!

HİDAYET KILINÇ (İçel) - Verelim... Verelim.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, evet, yeri burasıdır.

Tütün özeldir. Tütünün, Türkiye'de, 5 alıcısından başka alıcısı yoktur. Tütün, domates değildir, ıspanak değildir, buğday değildir. Tütün, çok özel bir üründür.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kanserojendir!..

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Evet, çok özel bir üründür.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kemal Bey, anlamayanlara anlatma!

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Efendim, tabiî ki, bu tasarı, bunları getirirken, üreticiyle ilgili, pazarda  600 000 insanla ilgili bu kısıtlamaları getirirken, başka düzenlemeler de getiriyor. Türkiye'nin, artık, herkesin gündeminde olan, yeniden dev bir Tütün Kurulu oluşturuyoruz. Bu kurulun her şeyi düzenlenmiş değerli arkadaşlarım. Atanacak kişilerin, emeklilikleri, statüleri, müsteşar statüleri, her türlü imtiyazları var; ama, burada, tütün üreticisiyle ilgili sadece birkaç cümle var "destekleme alımı yasaklanmıştır, fiyat da -biraz önce işaret ettiğim- sistem içerisinde teşekkül edecektir" deniliyor; ama, Tekel'in ne olacağı, Tekel'e taraf olan kurumların ne olacağı, Türkiye'deki sigara üretiminde yabancı kurumların payının ne olacağı, Türkiye'nin kendi özel ürünüyle ürettiği sigara sanayiinde hangi noktada olacağı konusunda, gerçekten, tarafları, sanayiciyi, ticareti teşvik eden ve devletteki bürokratik yapıyı teşvik eden, kişilere, taraflara, kurumlara çok özel düzenlemeler getirilmiştir, bunlar özenle dizayn edilmiştir; ama, bu kanunda üretici yoktur. Varsa, teker teker bu maddeleri konuşurken gündeme getirelim değerli arkadaşlarım.

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Siyasetçi arındırılmıştır üretici lehine.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Fevkalade güzel(!)

Siyaset, bu anlamda, içerisinde bulunmaktan gurur duyacağımız bir konum değerli arkadaşlarım. Bizi seçen insanlar, 42 ilde, büyük ölçüde tütün üreticileri. Onların haklarını, onların varlıklarını, onların geleceklerini, onlarla ilgili düzenlemeleri çok titizlikle burada irdelemek, savunmak, tartışmak, hepimiz için, siyasî açıdan da çok özel bir görev, çok... (DYP sıralarından alkışlar) Bundan çekinmeyin.

Bugünlerde birileri diyor ki, bu popülizmi bırakın. Popülizm başka bir şey; ama, burada, göz göre göre bir üretici kesimle ilgili getirilen ve bu sistemi tasfiye edecek kararlara karşı çıkmak başka bir şey. Bu manada bir popülizm yapılacaksa, bunu yapmaya hepimiz bâr olmalıyız; çünkü, siyasetin tanımında bu var. (DYP sıralarından alkışlar) Size oy veren insanlar, hepimize oy veren insanlar, sizden, bugün için, bu sistemde savunma bekliyor. Bu savunmayı yapmak, siyaset için bir misyon, bu kurumda, bu yüce çatı altında hizmet verirken, bu kesime hizmet açısından bir misyon. Gelin, artısını eksisini tartışalım. Ben diyorum ki, bu sistem içerisinde, bu çiftçinin, bu üreticinin geldiği nokta budur.

Değerli arkadaşlarım, 42 ilden temsilci arkadaşlarımız var. Diğerleri de, diğer arkadaşlarımız da desinler ki: "Bu kanun 600 000 üretici için çok özel, çok düzenli, çok özenli, lehte hükümler içeriyor." Varsa, biz bilmiyorsak, biz anlamıyorsak, biz değerlendiremiyorsak, buyurun, sizler açıklayın.

Bunu tartışacağız, bunların tartışılması lazım. Sadece dinlemek değil, gerçekten karşı görüşler varsa, bizim söylediklerimize itirazlar varsa, siz de, kendi bölgenizdeki çiftçiler için, tütün üreticileri için, küçük, yoksul, dürüst, bu ülkede, alnının teriyle, Türkiye'nin en zor tarımını yapan insanlar için, insanlarınız için, seçmenleriniz için, karşı görüşleri, onların lehine olduğunu düşündüğünüz düzenlemeleri getirin, kalkın, burada tartışalım. Yeri burasıdır; ama, hiç birimizin, buna bir virgül koyma hakkı yok. Bunu, siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum; çünkü, bu karar önceden verildi. Bu karara göre de, bu kanun, maalesef buradan geçiyor. Bize, sadece duygularımızı, sadece getirilen düzenlemeyle ilgili gerçekleri ifade etmek düşüyor.

Ben, değerli arkadaşlarımı, tekrar, duyarlı olmaya çağırıyor ve onlara, bu kanunun, savunulacak, üreticiyle ilgili savunulacak yönleri varsa kalkıp, oy aldıkları seçmenler adına gelip burada savunmaları konusunda davette bulunuyorum. Gelin, tartışalım; gelin, bu ülkenin üretiminde gerçekten altın değerinde katkısı olan, üretimde hiçbir sorun yaratmayan, dünyanın en kaliteli üretimini yapan üreticiyi koruyacak düzenlemeleri, onlara destek olacak sistemleri hep birlikte ortaya koyalım, savunalım. Temennim bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Ama, bu olay, siyasette, temsil eden ile geniş kitleler lehine ya da aleyhine karar alma sistemi ile üretici kesimler, geniş kesimler arasındaki ilişkinin yeniden değerlendirilmesi açısından fevkalade özel ve önemli bir konu, tütün konusu.

Değerli arkadaşlarımı, temsil ettikleri geniş ve toplumun en üretken, en verimli, en canlı, en güzel kesimi için, varsa, bu tasarı içinde savunabilecekleri noktaları tekrar gündeme getirmeleri için, tekrar, buraya davet ediyorum.

Ben, tütün üreten, tütünle iştigal eden bir ailenin çocuğuyum; tütünün ne kadar zor, ne kadar meşakkatli ve ne kadar önemli olduğunu yaşıyorum. Milletvekili olarak da bunları burada söylemek, benim için, bu ülkenin bir insanı olarak, tütün üreten ailenin bir mensubu olarak, o camiaya mensup bir insan olarak burada ifade etmek şereftir, görevdir, namus borcudur.

Herkesi bu borcu ödemeye davet ediyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kabataş.

İkinci olarak, Anavatan Partisi...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bir hususu arz edeceğim.

Ben, Grup Başkanvekili arkadaşlarımla görüştüm; izin verirseniz, bizim sözcümüzü davet ederseniz... Ben görüştüm, muvafakat ettiler, teşekkür ediyorum; AK Parti de muvafakat etti efendim. İzin verirseniz...

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan...

Buyurun Sayın Demircan. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 777 sıra sayılı Tütün Yasası -kamuoyu tarafından Tütün Yasası olarak bilinen yasa- hakkında Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılı bitiyor. 2002 yılına giriyoruz. 57 nci hükümet 2,5 yılını doldurmuş ve bu şartlarda Türkiye'nin manzarasına şöyle hep beraber bir göz atalım diyorum, bu yasayla ilgili görüşlerimi zikretmeden önce.

Manzaraya baktığımızda ne görüyoruz; işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, açlık sınırının altına düşürülmüş milyonlar, kapanan işyerleri, bir yılda işini kaybeden 1,5 milyon insan, iki kriz ve yüzde 150 devalüasyon, yüzde 90 enflasyon, düşük maaş ve ücretler, zam, vergi, düşük taban fiyatları, yüzde 10'a varan küçülme... Başbakanlık tel örgülerle korunmada. Açlıktan, soğuktan donarak ölen insanlar, kendini yakan insanlar; 55, 56, 57 nci hükümetlerin devri iktidarlarında maddî ve manevî topyekûn bir çöküş, IMF'ye teslimiyet... Teslimiyet ki ne teslimiyet! Programın biri gidiyor, öbürü geliyor. Önce döviz çıpası... "Olmadı, bu yanlışmış; dalgalı kur..." IMF dayatıyor. "Telekom Yasası çıkacak, hem de şu tarihe kadar..." Sayın Bakan "bu yanlış" diyor; ama, Bakan gidiyor. "Enerji Yasası çıkacak; yoksa, kredi yok..." Şimdi, Tütün Yasası... Sayın Meclis Başkanı o tarihte Bakan; önemli bir şeyler söylüyor, derhal görevi bırakmak zorunda kalıyor. Ne garip tecellidir, bu yasanın ikinci görüşmesinde Meclisi yönetmek kendilerine düşüyor. (SP sıralarından alkışlar) Milletin bu konuda kendilerinden konuyla ilgili aydınlatıcı malumat alacağı var kanaatindeyim.

Yasa, haziran ayında apar topar getirildi ve çıkarıldı. Kamuoyu karşı çıktı. Cumhurbaşkanı iade etti; ama, IMF de iade etti. "Derhal çıkmalı; yoksa, krediyi unutun..." IMF böyle diyor.

Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümet döneminde Meclis büyük oranda yasama fonksiyonunu kaybetmiştir; âdeta, hükümetin noteri gibi çalışmaktadır. Bu hükümet zamanında, ülke "liderler zirvesi" diye bir terim kazanmıştır. IMF, Dünya Bankası "böyle olacak" diyor, hemen liderler toplanıyor; Meclisin gündemi ve çalışma saatleri değiştiriliyor: "Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..." Hazırlanan tasarılar, tabiî seyrinde görüşülmesi gereken komisyonlar dışlanarak iktidarın ezici çoğunlukta olduğu Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilip kelimesi dahi değiştirilmeden Genel Kurula getiriliyor. Kamuoyunda yeterince tartışılmadan, ilgili taraflar dinlenmeden, milletin muhalefetine rağmen, yasalaşıp çıkıyor. Cumhurbaşkanınca pek çok haklı gerekçeyle geri gönderilen bu yasa, hiçbir düzeltme yapılmadan tekrar Genel Kurulda.

Değerli milletvekilleri, ne yapılmak isteniyor allahaşkına?! Bu yasa çok, pek çok yönlü mahzurları içeriyor; hazırlanışı, millî idareye aykırı; hedefler, millî ekonomiye aykırı. Ne deniyor; Türkiye ihtiyacından fazla tütün üretiyor. Soruyorum; Amerika Birleşik Devletlerinde tütün ülke ihtiyacı kadar mı üretiliyor?! Bu nasıl bir mantıktır? İçtüketimden fazla üretim olmazsa, ihracat nasıl olacak? Bakınız, diğer ülkeler kendi üreticilerinin ürettiği ihtiyaç fazlası ürünleri satarak zengin oldular. Size ne yaptırıyorlar: "İhtiyaçtan fazla üretmeyin..." Şekerde böyle, fındıkta böyle, tütünde böyle... Pazar arayacağınız yerde, ihraç etmek için gayret sarf edeceğiniz yerde, üretimi kısmanın yollarını arıyorsunuz. Bu nasıl mantıktır allahaşkına?! 

Bu yasa, sosyal devlet anlayışından yoksun bir yasadır. 550 000 ailenin büyük bir kısmı daha ilk başta işsiz kalacaktır; bu, giderek yaygınlaşacak ve Türkiye, tütün üretiminden vazgeçirilecektir. Kendi ülkelerinde tüketim azalmaktadır. Kendi müstahsiline, sigara sanayii tekellerine, kontrolsüz bir şekilde büyüyen Türkiye pazarını kazandırmaya çalışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, çok ilginçtir, Osmanlı'nın borçlarını ödeyemez hale geldiği dönemde, Düyunu Umumiye sürecine girildiğinde el atılan kaynaklarının başında, tütün ve tuz gelmektedir. Durum değişmemiştir. Türkiye'yi, postmodern Düyunu Umumiye sürecine sokan 57 nci hükümetten de aynı şeyler talep edilmekte, alınmaktadır. Tuz yerine, şeker, tütün yeniden gündeme gelmiştir.

Bu yasa hazırlanırken sosyal boyut hiç düşünülmemiştir, sosyal maliyet hiç düşünülmemiştir. Sosyal maliyet diye bir mefhumdan haberiniz var mı?! Bakınız, 5 000 000 nüfus, tütünden geçimini sağlıyor. Malatya'da kendini yakan tütün müstahsili insanımızın hesabını nasıl vereceksiniz allahaşkına?! (SP sıralarından alkışlar) Açlıktan ölen, soğuktan donan insanların hesabını veremezsiniz.

ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde, tütün üreticisine ve tarımda çalışan nüfusa doğrudan destek yapılmaktadır. Türkiye'de, doğrudan destek uygulaması yapılmamakta; bunun altyapısı bulunmamaktadır. Bu altyapıyı oluşturmadan, şimdiye kadar yanlış bir uygulamayla -ki, bize göre, fiyat üzerinden değil, doğrudan insana destek verilmelidir- bu desteği de ortadan kaldırıyorsunuz ve 5 000 000 insan, yabancı tekellerin insafına terk edilmektedir.

57 nci hükümet, IMF'ye uyarak uyguladığı ve yanlışlığı, sonradan, IMF'ce de itiraf edilen ekonomi politikalarıyla, döviz çıpası uygulamasıyla ülkeyi krize sürükleyerek, sanayi ve hizmet sektöründe 1,5 milyon çalışanı işsiz bıraktı. Şimdi, yanlış tarım politikaları ve IMF dayatmalarıyla, tarımda da milyonlarca insanı açlığa, yoksulluğa terk etmektesiniz.

Değerli milletvekilleri, İzmir'de, Samsun'da, Adıyaman'da, Tokat'ta, Diyarbakır'da, Bitlis'te, Muş'ta, ülkenin pek çok yerinde tütün üreticileri, biz, ne olacağız diye soruyor. Fabrikalarda çalışan 200 000 emekçi akıbetlerini merak ediyor. Bakınız, iki ay sonra, müstahsil, tütün fideleri için tarlaya inecek. Vatandaş önünü göremiyor; eksin mi ekmesin mi... "Alternatif ürün eksin" deniyor. Vatandaş soruyor, bu alternatif ürün ne olacak?! Gittiniz, Bafra'daki, Samsun'daki, Adıyaman'daki müstahsile, bak Mehmet amca, bu tütünü bırak, onun yerine bunu ek -çilek eksin diyor bazıları- bu ürün şöyle de ekilir, böyle bakılır, şu şekilde hasat edilir, kazancın şu olur dediniz mi? İkibuçuk yıldır hükümet burada; Tarım Bakanlığı bu konuda hangi çalışmayı yaptı? Hangi alternatif ürünü vatandaşın önüne getirdiniz? Yok, ne gezer, IMF'nin dediği olsun gerisi önemli değil... Müstahsil soruyor; ya IMF, yeni ekeceğimiz ürün de ihtiyaçtan fazla oldu, onu da yasaklayın derse!.. Hayır beyler, hayır, iş öyle değil; siz kendi mukadderatınızı IMF'ye bağlayabilirsiniz; ama, bu milletin mukadderatını IMF'ye teslim etmeye hakkınız yok. (SP sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanı uyarıyor, millet ikaz ediyor, dinlemiyorsunuz. Ülke, sosyal patlamaya doğru hızla ilerliyor.

Değerli milletvekilleri, bu yasa neler getiriyor, daha doğru bir ifadeyle, neler götürüyor; bir yeni kurul oluşturuluyor, yani, yeni bir özerk bürokratik kurul oluşturuyorsunuz. Demokratik cumhuriyetlerde egemenlik millete aittir. Millet, bu egemenliği ya doğrudan ya da seçtiği kimseler eliyle, yani, temsilî yöntemle kullanır. Milletin hizmetlerini görmek, haklarını korumak, gelişmesinin önündeki engelleri kaldırmak, bu seçilmiş kimseler eliyle olur. Bunun da yürütmedeki karşılığı seçilmiş hükümettir. Yürütmede karar yetkisi hükümete aittir. Hükümet, kendisine millet tarafından emanet edilen bu yetkiyi, başkalarına, bürokrasiye devredemez; devredemezsiniz. Bürokrasinin siyasî sorumluluğu yoktur. Sorumluluğu olmayanlara karar yetkilerini devrediyorsunuz. Bu durumdan Başbakan bile şikâyet ediyor; ama, aynı yoldan gitmeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, bu süreç Türkiye'de yeni değil, 1960 darbesinden itibaren başlayan bir süreçtir. Siyaset, devletin, millî iradeye uygun bir şekilde milletten alınan yetkiyle yönetilmesidir. Maalesef, ülkemizde siyasetin devlet yönetimi üzerindeki etkinliği, zaman zaman ara- rejimler döneminde yapılan düzenlemelerle, şimdi ise bu koalisyon hükümeti döneminde siz siyasîlerin eliyle, bu hükümetin eliyle, atanmışların eline terk edilmektedir. Devleti, demokratik bir devlet olmaktan çıkarıp kurullar devleti haline getiriyorsunuz, bürokratik oligarşik yapıyı geliştiriyorsunuz, hükümetin yetkilerini, karar yetkilerini bürokrasiye devrediyorsunuz, ekonominin patronluğunu bir Dünya Bankası bürokratına teslim ettiğiniz gibi...

Değerli milletvekilleri, millet, hesabı sizden sormak durumunda; o bürokratlardan hesap soracak durumda değil.

Bu yasayla, tütün sektörünü serbest rekabete açıyorsunuz; ama, tütünde, dünyada serbest rekabet var mı? Bütün dünyada, tütünde, sigarada bir iki tane tekel var. Siz, Türkiye'de serbest rekabetten bahsediyorsunuz; bunu yapmıyorsunuz. İki tane tröst mevcut; biri İngiltere, diğeri ABD menşeli. Bu iki tröstün egemenliğindeki pazarda, hangi serbest rekabetten bahsedebilirsiniz? Müstahsili ve sigara tüketicisini, bu iki tröstün insafına terk etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz. İthalat serbest bırakılıyor. Bu demektir ki, bir süre sonra tütün üretimi kalkacak. 5 000 000 insana, siz başınızın çaresine bakın diyorsunuz.

Tütün üreticisi, Türkiye'de, diğer tarım üreticilerinde olduğu gibi, örgütsüzdür; zaten, 0,5 hektar ortalama alanda bu tarımı yapmaya çalışıyor; ülke ortalamasının çok altında bir gelire sahip. İşlenen arazi, büyük oranda kıraç ve sulamaya müsait olmayan bir alan. Şimdi, siz, müstahsile diyorsunuz ki, sen üret, oniki ay değil ondört ay uğraş, götür, iki tane tekel ne verirse... Onların insafına terk ediyorsunuz. Zaten, bugüne kadar, Dünya fiyatlarının çok altında bir para eline geçiyordu. Yunanistan'da aynı tütün üretiliyor, şark tütünü üreten müstahsilin eline, kilo başına 6 ilâ 9 dolar para geçmekteyken, bizde, desteklemeye rağmen, 57 nci hükümet döneminde, sizin hükümetiniz döneminde 2 doların altına düşmüş bulunmaktadır. Biz, Refahyol zamanında, 54 üncü hükümet döneminde, 1 kilograma 4 dolar 16 sent vermiştik; şu anda, 1 dolar 88 sent düzeyinde tütüncünün eline geçen para.

Bu yasayla desteklemeyi kaldırıyorsunuz. Bu demektir ki, müstahsil daha da perişan olacak. Tarımsal destekten bahsediliyor; ancak, bu konuda yasada net bir şey yok, hiçbir çalışma yok bu konuda; ama, öbür taraftan cezai hükümler bir bir sayılmış; âdeta, düyunu umumiye sonrası uygulanmakta olan reji dönemini andırıyor. Reji dönemini bu millet unutmadı; binlerce insan takibata uğradı ve o kolluk görevlileri tarafından, 1 kilo tütünü üzerinde gezdirdi, bir paket kaçak tütünü üzerinde bulundurdu diye takip edildi, öldürüldü.

Yabancı tröstler için milleti tehdit ediyorsunuz bu maddelerle, neredeyse DGM kapsamına dahil edeceksiniz. Tabiî, bu arada, yolsuzlukları, hortumcuları DGM kapsamından çıkarıyorsunuz; ama, bu yasada reji maddelerini tekrar hortlatıyorsunuz. (SP sıralarından alkışlar) Yerli tütün ihracına ait hiçbir düzenleme, hiçbir şart getirmiyorsunuz. Hiçbir şart yok ihraçla ilgili; asıl yapılması gereken bu olmalı değil miydi?! İhracatı önşart haline getirmeniz gerekmez miydi? Bir pazarı açıyorsunuz, yüz yıldır tekel olan bir pazarı yabancı tekellere açıyorsunuz, 600 000'e yakın müstahsilin ürününü onların insafına terk ediyorsunuz, dünyanın en değerli tütününü üreten bu müstahsilleri onların insafına terk ediyorsunuz ve ekonomik değeri olan bu ürün için ihraç şartına dair en ufak bir madde yok, cümle yok. Madem içpazarı yabancı tekellere tamamen teslim ediyorsunuz, en az şu kadar ihracat yapılması zorunludur diye bir şart niye koymuyorsunuz?! Tabiî, bu hükümetin değil, IMF'ye şart koşacak hali, hayır diyecek hali mecali kalmamış!.. (SP sıralarından alkışlar) Düşünebiliyor musunuz "deliller ABD için yeterli ise bizim için de yeterlidir" diyen zihniyetin, IMF'ye millet yararına direnebilmesi mümkün mü, mümkün mü?!.

Değerli milletvekilleri, gelin, milletle inatlaşmayın, milletin sesine kulak verin, Malatya'da kendini yakan müstahsili görün, o ıstırabı birazcık olsun hissedin, bu yasayı geri çekin. Kimse, tarımda sorun yok demiyor; elbette sorun var, tütünde de sorun var; ama, bu sorunlara millî bir çözüm üretelim. Millî bir çözüm üretemez miydiniz; Türkiye'yi, niye IMF'ye teslim ettiniz? IMF'nin şartlarından bir harf, bir virgül dahi değiştirmeden geri getiriyorsunuz.

IMF, borç için görüşmelere başlamıyor diye, iade edilen bu yasayı, uluslararası kapitalist sistemin istediği şekilde çıkarmaktan vazgeçin. Bu, tamamen, uluslararası kapitalist sistemin, perifer ekonomileri, çevre ekonomileri kendi kontrolü altına alma operasyonunun bir hususudur, bir noktasıdır, bir şıkkıdır.

Bakın, bu Meclis, istese her türlü çalışmayı yapabilir. Bu Mecliste, doğru yapılan her türlü çalışmaya muhalefet destek olmuştur. Elbirliğiyle, millî bir ekonomi politikası belirleyebiliriz. Size, bu konuda, muhalefet olarak da destek veririz; ülkenin kendi gücünü harekete geçirecek programları yapabilirsiniz, bu konuda da destek alabilirsiniz.

Millî bir tarım politikası benimsemelisiniz, IMF'ci değil. Bu konudaki çalışmaları Meclis Genel Kurulunun gündemine getirin. Tarımda destekleme politikanızı belirleyin, onu getirin; ama, siz, onu yapamıyorsunuz. Siz onu yapamıyorsunuz, IMF'nin, milyonlarca insanı mağdur edecek, dayatmacı bu yasalarını yine getirdiniz, yine milletin önüne çıkarmak için uğraşıyorsunuz; ama, bu aziz millet, tütünle ilişkisi olan 5 000 000 nüfus, 600 000'e yakın üretici, 200 000 işçi sizi ibretle izliyor.

Şimdi, Tekel, alıcı bulunmazsa kapanacak, alıcı bulunursa satılacak. Tütün, yabancı tekellerin insafında, pazarda açık artırmayla, o da onlar ne verirse, her türlü destekten mahrum bir şekilde satılacak. Bu işleri, IMF'den borç alma telaşı içerisinde getirdiniz, alelacele çıkarmaya çalışıyorsunuz. Çalışmalarımızı, milletimizin refahı, ülkenin kalkınması için yapalım, IMF istediği için değil.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bu yasanın çıkmaması için elimizden geleni yapacağımızı burada beyan ediyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demircan, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'de.

Buyurun Sayın Pakdemirli. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken, yurdumuzun muhtelif yerlerindeki sel felaketinden zarardide olan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, ahrete intikal etmiş olanlara rahmet, geride kalanlara da başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 19.6.2001 tarihinde Yüce Meclisten geçmiş; ancak, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir defa daha görüşülmek üzere, Meclisimize iade edilmiştir. Hükümet, bu konuda hiçbir değişiklik yapmadan, kanunu, tekrar, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmiş ve Genel Kurula indirmiş bulunuyor. Bu konuda, Grubum adına söz aldım; açıklamalarıma başlamadan önce, hepinize saygılar sunuyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Duygularımıza tercüman olun Hocam...

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Tabiatıyla, tütün konusunda, Uluslararası Para Fonuna taahhütte bulunulduğu unutulmamalıdır. Böyle büyük bir monopolün kaldırılacağı, yazılı olarak beyan da edilmişti. Şimdi, hükümetin iki seçeneği var; ya bu beyanından vazgeçmek veya bu beyanı üzerine, taahhüdünü yerine getirmek. Doğru olan, taahhüdünü yerine getirmesidir.

Burada, şunu ifade etmek isterim ki, bir monopolü, bir tröstü, tekeli kaldırmak fevkalade zordur. Monopolün ekonomideki göreceli yerinin değiştirilmesi büyük bir kararlılık ister. Bu tespiti yapmamızın ana sebebi, muhalefet partilerinin ve Sayın Cumhurbaşkanının kanunla ilgili tepkilerine hak verdiğimizdendir.

Ülkemizde, ekonomiyle ilgili temel bir tercih yapılmıştır. Bu tercih, serbest piyasa ekonomisi anlayışıdır. Böyle tercih yapmış bütün ülkeler, monopollerini lağvetmişlerdir, bir başka deyişle, bu tür kurumlarını özelleştirmişlerdir. Şimdi, bizden önce konuşan muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın sözlerine bakarsanız, IMF istediği için bu yapılıyor... Beyler, IMF istedi, doğru; ama, eğer serbest piyasa ekonomisinde samimiyseniz, bunu yapmak mecburiyetindesiniz. Yani, hem serbest piyasa ekonomisini yürüteceğim hem de bu monopolleri devam ettireceğim diyorsanız, oyunu kaidelerine göre oynamıyorsunuz demektir, kendinize göre, bambaşka bir şey çıkar; yani, ne serbest piyasa ekonomisidir ne karma ekonomidir, böyle, kendine mahsus bir sistem çıkar. Bu sistemle bir yere gidilmez, daha önce de denedik, gidemedik.

Şimdi, bu Mecliste kahir ekseriyet, Avrupa Birliğine girmemiz yönünde irade beyan etmiştir. Böyle bir iradenin gereği de, çok süratli olarak özelleştirmeyi tamamlamaktır. On yıldan fazla, özelleştirme bekleyen bir kuruluşu düşünün. Bu kurumda, işçi ne yapar, memur ne düşünür, yarınının ne olacağını bilmeyen bir çalışan kesimi nasıl verimli olur? Özelleştirmeye tabi tutulan kurumun ne yenileme yatırımı ne de verimi artıran bir yatırımı yapılabilir. Örnek, Sümer Holding. Bu devasa tekstil kuruluşu on yıldır özelleştirmede; şimdi, sadece işçisine ve memuruna üretim yapmadan maaş veren bir kurum olmuştur. Bu kurumun, geçmişte bir okul gibi çalıştığı ve ülke ekonomisine büyük katkı sağladığı doğrudur; ama, bu asırda, devletin memuru ve işçisiyle, rekabet ortamında, iplik, konfeksiyon, halı üretmek mümkün değildir. Ülkemizin sıkıntısının temelinde özelleştirmeyi süratle yapmamamız yatmaktadır.

Bazı çevrelerde şu sav ileri sürülmektedir: KİT'ler geçmişte kârlı işletmelerdi; doğrudur. Kapalı ekonomide kârlıydı, verimsiz çalışmaları halkın ödediği fiyatla kapatılıyordu. Bugün, o şartlara; yani, kapalı ekonomiye geçsek KİT'lerin hepsi kârlı işletmeler haline gelir, hepsi kâr eder; ama, kapalı ekonomiye dönmemiz lazım. Peki, böyle bir durumda, KİT ürünleri AB içinde rekabet edebilir mi; hayır. Dolayısıyla, zorunlu olarak, IMF'nin talebi değil, sistemin gereği olarak bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Bunu yaparken dikkatli olacağız. Tabiî ki, 600 000'e yaklaşan tütün üreticisini destekleyerek yumuşak bir geçiş yapacağız.

Kamu elindeki bankaların özelleştirilmesi, tekellerin kaldırılmasını yapamadığımız müddetçe belirli aralıklarla ekonomik krizleri yaşamamız kaçınılmazdır; çünkü, serbest piyasa ekonomisini karma ekonomi anlayışıyla tatbik etmek istiyoruz. Bu, her kesimde var, Mecliste de var, bürokraside de var, en tepede de var. Halbuki, her oyunun kendi kurallarıyla ve kaideleriyle oynanması gerektiği gerçeğini unutuyoruz.

Değerli arkadaşlar, tütün tekeli, Osmanlı dönemindeki Düyunu Umumiye idaresinin dolaylı vergi alınabilecek en iyi alan olarak tütünü görmesi sonucu ortaya çıkmış ve yıllar geçtikçe tekel idaresinin daha katılaşmasına yol açmıştır. Tütün ve alkollü içkilerin gelirleri ülkelerin bütçelerine önemli bir katkı yapmaktadır. Bu katkının, ürünlerin özel sektör tarafından üretilmesi halinde daha büyük olduğu bilinen bir gerçektir. Sağlığa zararlı tütün ve alkolün devlet eliyle üretilip vatandaşa sunulması temelden yanlış bir anlayıştır. Doğru olan, tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, devletin tarafsız bir denetiminde özel sektörde üretilmesi, devletin de vergisini, harcını almasıdır. Devletin düzenleyici ve denetleyici görevini tabiî ki kabul ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu Kanunla bağımsız bir kurul kurularak, kısaca müskirat diyeceğimiz tütün mamulleri ile alkollü içkilerin üretim ve pazarlamasını düzenlemesi öngörülmektedir. Bu kurul 7 kişiden oluşmakta ve Odalar Birliğinin göstereceği 2 adaydan 1'inin kurula üye olacağını düşünürsek, kurul, kamu ağırlıklı bir kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kurul vasıtasıyla, ülkenin müskirat tüketimi ile ihraç edilebilecek tütün ve alkollü içkilerin hammadelerinin tarımıyla ilgili üretim programları ve göz önünde bulundurulacak ilkeler köylümüze intikal ettirilecek, köylünün bu konulara intibakı sağlanacaktır.

Kanunun, Sayın Cumhurbaşkanının geriye gönderme gerekçelerini haklı bulmamak mümkün değildir o düşünce tarzında; çünkü, Anayasamız, hâlâ karma ekonomi anlayışında olup, bana göre, liberal ekonomiye kapalı bir görüntü vermektedir. Ancak, anayasalar da, bazen değişikliklerle bazen de yorumlarla çağın gereklerine uymak zorundadırlar. Halkın çok büyük bir kesimi Avrupa Birliğine girme yönünde irade beyan ettiğine göre, Anayasayı, bu doğrultuda hem değiştirmek ve hem de yorumlamak durumundayız.

Sayın Cumhurbaşkanı, iade gerekçesinde, şu anda, tütün üreticisinin bu Kanunla korunmadığı, halbuki, Anayasamıza göre, devletin, bu kesimin refahını ve sosyal gelişmesini gözetmesi gereği üzerinde durmaktadır; elhak, doğrudur. Üreticinin, tüccarla sözleşmeli üretim yapmadığında, kendi tütününü açık artırmanın yapıldığı yere götürmesi ve satılamaması halinde büyük bir mağduriyet doğuracağı gerekçesi, Kanunun iadesi için önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca, tütün üretiminin bugünkü seviyesinde kalmasını zımnen kabul ederek, Kanundaki, Anayasaya aykırılıklar ifade edilmektedir.

Bir sektörün rekabete açılması, arz ve talebe göre üretimin yapılması artık çok önem kazanmıştır. Kapalı ekonomi anlayışından kendimizi sıyırmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız iadesinde "Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri belirlenirken, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı olunacağına yer verilerek toplumun çıkarlarına öncelik tanınmış; 5 inci maddesinde de, bireylerle toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Öte yandan, Anayasanın yine 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Sosyal hukuk devleti, Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da vurgulandığı gibi, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren, bireyin gönenç ve huzurunu gerçekleştirip güvenceye alan, birey ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel girişimcinin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşamasını ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve malî önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan bir devlettir.

Sosyal devlet ilkesi, sosyal sorunlar ve huzursuzlukların yaşanmaması için yerli tütün üreticilerinin, geçimini tütün tarımıyla sağlayan ailelerin gelir kayıplarının hangi yöntemle giderileceğinin ve tütün üretiminin nasıl sürdürüleceğinin yasada düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır" diyor.

Şimdi, tabiî, Türkiye'de yalnız tütün yok, birçok ürün var; pamuk var, üzüm var, zeytin var; yani, bir monopolü ortadan kaldırırken Anayasanın 2 nci ve 5 inci maddeleri önem taşıyorsa, pamukçuya destek vermek veya üzüm, narenciye, sayabileceğimiz kadar bütün ürünler için de aynı duyarlılığı gösterip Anayasanın 2 ve 5 inci maddelerini oraya da uygulamamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızdaki sosyal hukuk devleti kavramını yeni bir anlayışla yorumlamak mecburiyetindeyiz. 1982 Anayasasında, biliyorsunuz, bu kavramlar -o günkü sayın anayasacı arkadaşlarımız burada; ama, benim bildiğim kadar, hazırlayanların bana aktardığı kadar- daha çok, Yugoslav Anayasasından esinlenmiş ve yazılmış maddelerdir, bir agregadır. Artık, Yugoslavya tarihe gömülmüş ve o sistemin de bir işe yaramadığı görülmüş. Bizim, şimdi, bunu, değişiklikler, artı, yeni yorumlarla, serbest piyasa ekonomisine apaçık bir halde bulundurmamız lazım diye düşünüyorum.

Şimdi, elbette ki, mevcut durumda oldukça fakir bir kesimi teşkil eden tütün köylüsünün mağdur edilmesini hiç kimse kabul edemez; ne Sayın Cumhurbaşkanı ister ne hükümet ister; hiçbirimiz buna evet diyemeyiz; ancak, bu kesimin üretim ve satış konusunda örgütlenmesine yardımcı olmak şarttır ve mecburiyetindeyiz. Tariş gibi, Çukobirlik gibi, örneği olan örgütlenmeler yapılıp, tütün köylüsünün mağduriyetinin önüne mutlaka geçilmesi gerekir. Zaten, şu anda yarı faal olan tütün kooperatiflerini çoğaltmakla, etkin hale getirmekle, yenilerini ilave etmekle, bir üstkuruluş olarak bunları bir birlik altında toplayıp, katılımcı demokrasinin de bir gereği olarak, demokraside olduğu gibi, siyasette de söz sahibi yapma durumundayız. Ayrıca, bütçeye konulacak ödeneklerle, tütün köylüsüne prim veya başka adlar altında ödeme yapılacaktır; Kanun, bu konuda Bakanlar Kuruluna yetki vermektedir.

Ana geçim kaynağı tütün olan 3 000 000 tütün üreticisi köylüyü hiçbir siyasî irade yok farz edemez. Onun için, hükümetler, ellerinde bulunan yetkiyi kullanarak, tütün üreticisi köylüye mutlaka sahip çıkacaklardır.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Nasıl sahip çıkacaklar?

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Tavsiyemiz, köylünün son üç yılda ürettiği tütünün ortalamasından eksik ekilen kısmına bir prim ödeme programının geliştirilmesidir; yani, köylünün ekemediği, hasat edemediği eksik miktarı için beş altı yıl tütün köylüsünün sübvanse edilmesidir. Bu dönem içinde de alternatif ürün programlarını ortaya koyup köylüyü eğitmemiz gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Tekel olmaktan dolayı ülkemizdeki sigara üretimi, kalite yönünden insanımızı tatmin edememiş ve 1980 öncesi yabancı sigara kaçakçılığı büyük bir sektör haline gelmiştir. 1980 sonrası ithalattaki liberalleşme gereği yabancı sigara, konut fonuna katkı almak kaydıyla ithal edilir hale gelmiş, bunun üzerine Tekel kaliteye önem vermeye başlamış ve yeni markalar ortaya çıkmıştır. Serbest rekabet halinde yerli sigara üretiminin uluslararası beğeni kazanacağından şüphem yoktur, yeter ki, biz, adil bir serbest piyasa oluşturalım bu konuda.

Değerli arkadaşlar, monopoller, genelde verimsiz kuruluşlardır ve uyarılmış yatırımlar yapamazlar; bir başka deyişle, değişen tüketim kalıplarına uyum gösterme ihtiyacını duymazlar; üretiyorum, vatandaş da bunu kullansın derler. Duymuş olsaydı, virginia tipi tütün ekimini de şark tipi tütün yanında geliştirir, bugün bu tütünü ithal etme durumunda kalmazdı. Tekel idaresi monopol olmasaydı, yabancı sigara üretimine geçer, vatandaşın temel tercihlerine yabancı kalmaz ve bir kaçakçılık sektörünün doğmasına sebebiyet vermezdi.

Bu Kanunla tütün köylüsü eski günlerini arayacaktır diye bir söyleme düşebiliriz; ancak, şurası unutulmamalıdır ki, uzun vadede toplumlar sigara alışkanlıklarını azaltacak ve belki de tamamıyla yasaklayacaklardır. Bizim de, tütün ekim sahalarında başka ürünlere geçme çalışmalarını yapmamız lazım. Bunu yapacak kurum Tarım ve Köyişleri Bakanlığıdır. Üzülerek söylemek gerekirse, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında istihdam edilen ziraat mühendisleri, masa başında istatistik dolduran memurlar olmuşlardır. Buradaki teknik arkadaşlar sahaya çıkarılmalı ve köylüye alternatif ürünlerin ekim, dikim ve bakımında yardımcı olmaları gerekir. Halen tütün ekilen sahaların envanteri çıkarılmalı, buralarda alternatif ürün programları mutlaka ortaya konulmalıdır.

Toprağın verimsiz ve kıraç olması diye bir gerekçemizin olmaması lazım; çünkü, Batı ülkelerinde yaş meyve ve sebzenin yüzde 20'ye yakın kısmı, topraksız tarımdan elde edilmektedir. Toprak, artık, bitkinin gövdesini tutan bir ortam olarak düşünülmektedir. Suyun bulunması halinde, birçok dağ ve orman köylerinde, topraksız tarım teknikleri kullanılarak, yaş meyve ve sebzede Ortadoğu'nun ekmek teknesi olabiliriz. Bu konuda, Tarım Bakanlığımızın öncülük ederek, bu gibi yerlerde; yani, verimsiz, çorak ve kepir topraklarda -ki, öyle diyoruz da tütüne müsaade ediyoruz- topraksız tarım dahil, modern tarım metotlarını köylüye aktararak, onların ekonomiye olan katkılarını artırmak, hayat seviyelerini ve gelir düzeylerini büyütmek mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Burada, sadece bir prosedürün tamamlanması gereğinden dolayı, müzakerelerin olduğunun farkındayız, arkadaşlarımız belki öyle kabul etmek istemediler; "bu kanunu şöyle değiştirelim, böyle değiştirelim..." Şimdi, kanun, evvelemirde, çıkmış ve bir taahhütün de gereği. Burada, Sayın Cumhurbaşkanının yetkisinde, bir kanun iade edilmiştir. Bunu değiştirdiğimiz takdirde, tekrar, sürecin, başa dönerek, oldukça bir zaman kaybı doğurması da mümkündür. Teklifimiz, kanun böyle geçsin, varsa aksaklıkları, önümüzdeki yıl uygulamayla göreceğiz; bunu da değiştiririz. Bu Meclis, bu değişikliklere alışkındır; benim hatırladığım kadarıyla, Mera Kanununu 3 defa değiştirmiştir, başka kanunları 5'er defa değiştirdiği de olmuştur. Bunu uygulayalım, zamanında çıkaralım. Sayın Başbakan yurtdışına gidiyor, orada birçok kurumlarla görüşecektir. "Taahhütlerimizi yerine getirdik" diye gidersek başka olur, bir de "getireceğiz, siz merak etmeyin canım, biz döndüğümüzde halledeceğiz" demek de başka olur. Bunu, burada muhalefet-iktidar meselesi olarak düşünmeyelim, bunu böyle çıkaralım, varsa aksaklıkları, gene buraya getirelim, burada değiştirelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Amerika'ya şirin görünmeye gerek var mı hocam?!

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Geçende de öyle demiştiniz!..

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Pakdemirli.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Göksu.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, kıymetli arkadaşlar; Tütün ve Tütün Mamulleri Kanunu üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım, sözlerime başlarken sizleri ve televizyonları başında bizleri dinleyen tüm üreticileri, halkımızı saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Göksu bir saniye.

Değerli arkadaşlarım, tahmin edemeyeceğiniz kadar bir uğultu oluşuyor. Daha önce de söyledim, bu salonun, maalesef, akustiği son derece kötü, takip etmekte güçlük çekiyoruz, ne olur birazcık sakin olalım.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Her şeyi kötü!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu hükümet tarafından hazırlanan ve 20 Haziran 2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilip, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bu yasayı tekrar görüşüyoruz. Bir bakanı koltuğundan eden, milyonlarca çiftçimizi ekmeğinden eden ve daha da önemlisi Türk Milletinin bağımsızlığına gölge düşüren bu yasa, Sayın Derviş'in "onbeş günde 15 yasa" sloganıyla alelacele hazırlanıp, önümüze konmuştu. O günden bugüne, çiftçilerimizin, ilgililerin ve Cumhurbaşkanının feryadını duymayan bu hükümet, yine bildiğini okuyor, yine millete rağmen bu yasayı çıkarmaya çalışıyor. Millete rağmen diyorum; çünkü, geçen dönemde iktidar partisi adına konuşan milletvekillerimizi ve biraz önce Anavatan Partisi Grubu adına konuşan çok kıymetli hocamızı da dinlediğim zaman, aslında, iktidar partisine mensup olan milletvekillerinin de içine sinmediğini gayet iyi biliyorum. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu yasanın arkasında milletvekilleri yok, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı yok -çünkü bakanken, o bakanlık koltuğunu bıraktı; onurlu bir davranışta bulunmuştu- Cumhurbaşkanı yok, halkımız yok, üreticilerimiz yok, bu yasanın arkasında toplumun hiçbir kesimi yoktur; ama, sadece IMF ve ithal bakan Sayın Derviş vardır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşan Anavatan Partisi sözcüsü arkadaşımızı dinleyince, âdeta, bir muhalefet milletvekili gibi konuştuğunu görünce hayret ettim. "IMF'ye söz verildiği için mecburen yapacağız" diyor.

Değerli arkadaşlar, biz, milletvekili olurken, halkımızın karşısına çıktığımızda, biz, millete mi söz vermiştik, yoksa, IMF'ye mi söz vermiştik? (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bunlar IMF'ye söz verdi.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bir parmak da üreticilerin ağzına bal sürülüyor; "devlet, mutlaka, tütün üreticilerine pirim verecektir" deniliyor. Ben, buradan sormak istiyorum: Gerçekten, siz, 600 000 tütün üreticisine bir pirim verecek misiniz, onları sübvanse edecek misiniz, yoksa, onları, açlığa, yokluğa ve ölüme terk mi edeceksiniz? Mağduriyetlerine "evet" diyemeyeceğini Sayın Hocam yine ifade etti; inşallah, bunu, oyuna da yansıtır ve "evet" demez temennisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasada, tütün ve tütün mamullerinin üretimi, iç ve dışalımı ve satımı, sektörü düzenleyen ve denetleyen bağımsız bir kuruma verilmekte, tütün üretiminde coğrafî sınırlama sona erdirilmekte, tütün alımı, satımı ve dışsatımı ile tütün ürünlerinin üretimi, fiyatlandırılması gibi konularda, sektör, tümüyle serbest rekabete açılmaktadır.

Bu yasada, tütün ve tütün ürünlerinin dışalımının sabitleştirilmesi sonrasında, yerli üreticilerin ve geçimini tütün tarımıyla sağlayan çiftçilerimizin sorunlarını çözümleyecek herhangi bir düzenleme, maalesef, yoktur.

Yasada, üreticinin, açık artırma yöntemiyle satışa çıkardığı tütünlerini, alıcı bulunamaması durumunda nasıl değerlendireceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Tüccar, tütünü aldı, bitirdi; tütün kalmadı piyasada.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bundan sonraki yıllar için diyorum.

Yasada, üretimin sürdürülmesi ve üreticilerin gelir kayıplarını giderme yöntem ve ilkeleri gösterilmemiştir. Bu yasanın büyük sosyal sorunlara yol açacağı çok aşikârdır.

Açık artırma yöntemi, tütün satışının sınırlı sayıdaki kişi ve kuruluşların tek yanlı saptadığı koşullara mahkûm edilmesi sonucunu doğuracaktır.

Sosyal huzursuzlukları önlemek için, yasada herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Anayasada, toplumun çıkarlarına öncelik tanınması amirken; ancak, bu yasada, toplum gözardı edilmiştir.

Yine, Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, sosyal bir hukuk devleti olduğu zikredilir. Tabiî, sosyal hukuk devleti olmanın bazı şartları vardır. Kısaca, nedir bunlar? İnsan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren, birey ve toplum arasında denge kuran, özel girişimciliğin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağılmasını sağlayan önlemleri alan devlet, sosyal hukuk ilkesini hayata geçirmiş devlet demektir; ama, maalesef, bu yasada bunları göremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, sosyal devlet ilkesi, sosyal sorunlar ve huzursuzlukların yaşanmaması için, yerli tütün üreticilerinin, geçimini tütün tarımıyla sağlayan ailelerin gelir kayıplarının hangi yöntemle giderileceğinin ve tütün üretiminin nasıl sürdürüleceğinin yasada düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Anayasanın 45 inci maddesinde, devletin, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerinin üreticinin eline geçmesi için gereken önlemleri alacağı belirtilmiştir. Yine, Anayasanın 166 ncı maddesinde, sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini planlamak, devletin görevleri arasında sayılmıştır. Bu şekliyle, saydığım bu Anayasa maddelerine de, bu yasa, aykırıdır; yani, hükümet, anayasal bir suç işlemektedir değerli arkadaşlar.

Bu yasanın 6 ncı maddesinin yedinci fıkrasında, her türlü tütün ürünlerinin dışalım hakkı, üretim kuruluşu olmayan ve dolayısıyla sigara ve tütün ürünlerini yurt içinde üretmeyenlere tanınmaktadır. İçpazar, böylece, tümüyle yabancı sigara tekeline açılmış olmaktadır.

Sonuç olarak, yalnız ekonomik gerekçeler ve malî politikalar kapsamında bu yasa değerlendirilmemeli, sosyal devlet ilkesi, mutlaka, göz önünde bulundurulmalıdır.

Bakınız, değerli arkadaşlar, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla ilgili olarak kurulan tütün ve tütün mamulleri sanayii özel ihtisas komisyon raporunda, Avrupa Birliği ülkelerinde, 1998-1999 yıllarında 345 000 ton kadar tütün üretildiği belirtilmektedir. Yunanistan'da oryantal tütünler, piyasada, ortalama, 1,09 ilâ 2,9 euro/kg birim fiyatla, üreticiler tarafından, işleyici firmalara satılmaktadır. Aynı tütünlere, Avrupa Birliği, ayrıca, 2,5 ilâ 4,1 euro/kg destekleme primi ödemektedir. Yani, Yunanistan'daki tütün üreticisinin eline, tütün çeşitlerine göre, ortalama, 3,6 ilâ 6,9 euro/kg arası bir para geçmektedir. Halkımızın anlayacağı dille konuşursak, Yunanistan'daki bir tütün üreticisi 1 kg tütününü 8-8,5 milyon liraya satarken, Türkiye'deki bir üretici, onun dörtte 1'i, hatta, beşte 1'i fiyatına satmak durumunda kalıyor. Yani, Avrupa Birliği ülkeleri, kendi çiftçilerini desteklemekte, tarımla uğraşan insanların, topraklarında kalabilmesi için imkânlarını seferber etmekte. Ne var ki, biz de, kendi insanımızı, toprağından koparıp, göçe zorlamaktayız; onları, Adana'nın, Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in varoşlarına mahkûm etmekteyiz.

Tütün üretimini yok edici ve sigara pazarını tümüyle dışalıma dayandırıcı sonuçlar doğurması nedeniyle, Tekelin elindeki fabrika ve işletmelerin, gerçek değerinin çok altında satılma olasılığı ise ayrı bir sorun olarak gözükmektedir.

Değerli arkadaşlar, daha önceki yıllarda, pamuk beyaz altın, tütünse altın yaprak olarak adlandırılırdı; ama, günümüzde, tütüncü, artık, tütüne, acı tütün diyor; bu Yasadan sonra ise, herhalde, zehir tütün diyecek. Değerli arkadaşlar, tütüncülere hayatlarını zehir etmeye kimsenin hakkı yoktur.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Zaten zehir...

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Siz, tütünün sadece zehir olduğunu söylüyorsunuz; ama, tütüncüye de hayatını zehir ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, biz, kendi tütünümüzü niçin geliştirmiyoruz? Virginia tütünü, yeni metotlar geliştirilerek ülkemizde yetiştirilebilir. Bu işler bir Ar-Ge meselesidir ve bu şekilde çalışmak gerekir; fakat, bu çalışmalar yapılmıyor, maalesef, böyle gelmiş böyle gidiyor.

Bu Yasa, uluslararası sigara tekellerinin, tüketimi artırmaları hedeflenerek hazırlanmıştır, Türkiye'nin çıkarları değil, yabancı sigara firmalarının çıkarları gözetilmiştir. Bu tasarının bu firmaların istekleri doğrultusunda hazırlandığı kanaati toplumda ağır basmaktadır.

ABD ve Avrupa'daki gelişmiş ülkelerin, sigaraya karşı başlattıkları yoğun kampanyaları biliyoruz. Pazarı daralan uluslararası sigara üreticilerinin gözü, gelişmekte olan ülkelerde; bunun için her yolu deniyorlar. Hedef kitle ise gençlerdir. Bizler, geç kalmadan, kendi insanımızın sağlığını ve ekonomisini düşünerek, bu yasayı tekrar gözden geçirmek durumundayız.

Tekel satıldıktan sonra, tütün ve sigara sanayiimiz, hatta pazarlarımız, tamamen yabancı şirketlerin eline geçecek ve yeni sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Sorunların en önemlisi de sağlık sorunu olacaktır.

Son yıllarda, sigara aleyhine yürütülen kampanyalar yüzünden, Amerika, İngiltere ve Fransa'da sigara satışları düştü. Bu nedenle, çokuluslu sigara şirketleri, kendi ülkelerinde meydana gelen açığı kapatabilmek için, başka ülkelere yöneldiler. Birtakım Amerikan sigara şirketlerinin yöneticilerinin yapmış olduğu açıklamalar da bu doğrultudadır değerli arkadaşlar. Bakınız, Philip Morrisin genel müdürünün ülkemize geldiği günlerde yapmış olduğu bir açıklama vardı, şöyle diyor genel müdür: "Türkiye, Philip Morris için, büyük bir potansiyele sahip, çok önemli bir ülkedir." Tütün için bunu söylerken, Tekel için de şöyle diyor: "Tekel, özelleştirilmelidir. Özelleştirme, tek veya topyekûn da olsa, Philip Morris, özelleştirmede her şartta rol oynayacaktır." Türkiye'yi, müstemleke gibi görüyor âdeta; o şekilde görüp, hükümete talimat verircesine konuşuyor. Bu, ültimatomdan farksızdır değerli arkadaşlar.

Adamlar şunu demek istiyor: Tütün ve sigara işinden elinizi çekiniz, bu iş bizim işimizdir, biz, Türkiye'yi pazar yapacağız. İşte, uluslararası sigara tekellerinin hedefi budur. Maalesef, hükümet de bunlara çanak tutmaktadır.

Değerli arkadaşlar...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Nereden anlıyorsun?

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - "Nereden anlıyorsun" diyor arkadaşım. Bakın, nereden anladığımı söyleyeyim ben size; dikkat ederseniz, siz de anlayacaksınız: Devlet Planlama Teşkilatının yayınlamış olduğu bir kitap var; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Şu kitaba, şu rapora baktığınız zaman, tütünü kimlerin yönlendirdiğini çok iyi göreceksiniz. Bakınız, burada, DPT Müsteşarı Sayın İzmirlioğlu bir paragrafında diyor ki: "Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına, toplumun tüm kesimlerinin katkısı, her sektörde toplam 98 özel ihtisas komisyonu kurularak sağlanmaya çalışılmıştır." Güya, toplumun her kesimi bir araya getirilmiş ve ona göre bir rapor hazırlanmış; ama, ihtisas komisyonları listesine baktığımız zaman, toplumun her kesimi değil, sadece, uluslararası sigara kartelleri ile birtakım bürokratlar var, diğer taraf, mağdur taraf, üreticiler, tütüncüler, maalesef, yoktur.

Değerli arkadaşlar, işte, Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu... DSP'li arkadaş "neden anladın" diyor, bakın, anlatıyorum; böylece, siz de anlayacaksınız. Bakın, burada bir üst komisyon var, 4 kişi. "Temsil edilen kuruluşlar" deniliyor. Tekel, Devlet Planlama Teşkilatı -Devlet Planlamadan 2 kişi var- ve bir de Philip Morris'in temsilcisi Levent Yücel var. Bu arkadaşımız, aynı zamanda, Özelleştirme İdaresi raportörüymüş. Yani, hem özel sektörün temsilcisi hem de Özelleştirme İdaresinin raportörü. Böylece, herhalde, anlamış oluyorsunuz.

Bakın Tütün Alt Komisyonuna değerli arkadaşlar. Alt Komisyonda, yine, Philip Morris'in temsilcisi var, Reynolds'un temsilcisi var. Geçiyorum öbür tarafa, Tütün Mamulleri Alt Komisyonu. Değerli arkadaşlar, burada, 2 tane Philip Morris'in temsilcisi var, 4 tane Reynolds'un temsilcisi var. Bir farkla; diğerlerinde raportör olan Philip Morris'in temsilcisi, burada, Tütün Mamulleri Alt Komisyonunda başkan olmuş, başkan!..

Değerli arkadaşlar, biz, kuzuyu kurda teslim ediyoruz, ondan sonra da "ne yapalım canım, elimizden bu geliyor" diyoruz. İşte, perşembenin geleceği çarşambadan bellidir... Siz, birtakım özel sigara kartellerine bu ülkenin kaderini terk ederseniz, bu pazarı onlara açarsanız, ondan sonra "tütünümüzü satamıyoruz" diye ağlamaya hakkınız yoktur.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, uluslararası sigara kartellerine nasıl açıldığını, perde arkasında kimlerin olduğunu görmek istiyorsanız, işte Devlet Planlama Teşkilatının hazırlamış olduğu rapor, buna bakarsınız. Ben, buradan anladım; anlamayan o arkadaşımız da, herhalde, görünce anlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu yasada, uluslararası sigara tekellerinin hakları korunmuş. Atanacak bürokratların her şeyleri bir bir tadat edilmiş; ama, üreticiden; ama, tütüncüden, elemeği ve alınteriyle geçinen insandan bahsedilmemiş; hatta, tam tersine, onlara verilecek cezalar da bir bir sayılmış. Geçici 1 inci maddede bir ibare var; diyor ki "Tütün üretim alanlarının dışında ekilen tütün fideleri veya dikilen tütünler, sökülüp yok edilir. Failleri hakkında üç aydan bir seneye kadar hapis cezası..." diye devam ediyor. Ben, bunu, adeta tütüncüye bir intikam ve husumet ibaresi gibi görüyorum. Eğer, siz, bunu kökten halletmek istiyorsanız, böyle uzun uzadıya yazacağınıza, şöyle deseydiniz, bana göre, bu işi kökten hallederdiniz: Tütün ekenlerin kafası kopartılacak, gövdesi de tarlasına gömülecektir!.. Böyle deseniz bu iş biterdi, bu kadar uzatmaya gerek yoktu. Bunu siz yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, benim bölgem ki, Türkiye'deki birçok yörelerde tütün üretilmektedir. Manisa'da, Muğla'da, Aydın'da, Samsun'da, Muş'ta, Batman'da, Adıyaman'da tütün üretilmektedir. Türkiye'de üretilen tütünün yüzde 10'u Adıyaman'dadır. Ben oraya gittiğim zaman, milletvekili gelmiş deyince hücum ediyorlar; ama, benim AK Parti milletvekili olduğumu gördükten sonra "Size diyecek bir şeyimiz yoktur; çünkü, siz daha önceki dönemlerde, Refah-Yol Hükümeti içerisinde olduğunuz dönemlerde, tütüncünün yüzünü güldürdünüz" diye bize teşekkür ediyorlar, bizi tebrik ediyorlar; ama, siz, tütüncünün kafasını kopartıyorsunuz, ondan sonra vücudunu da tarlasına gömmeye çalışıyorsunuz...

Değerli arkadaşlar, bakın, ben, bu yasaya, pazar ve mezar yasası diyorum. Bu yasa, birilerinin pazarı, birilerinin de mezarı için hazırlanmıştır. Kimlerin pazarı olacaktır; uluslararası sigara tekellerinin, kendi sigaralarını, gelişmekte olan ülkelere satmak isteyen uluslararası büyük şirketlerin pazarı olacak; ama, gariban, yoksul, elemeği ile geçinen, alınteri ile geçinen, sabahlara kadar tütün tarlalarında karnını doyurmak için çalışan üreticimin de mezarı olacaktır. İşte bu yasanın özeti budur. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, ben bu yasaya, pazar ve mezar yasası diyorum.

Kıymetli arkadaşlar, hükümet, IMF ile kol kola vermiş, adeta insanımızı yok ediyor. Niçin memleketi bu hale getirdiniz, yoksullaştırdınız, fakirleştirdiniz" dediğimiz zaman, faturayı eski hükümetlere kesiyorlar. Peki, sormak lazım; beş yıldan beri ülkeyi idare eden bu hükümetler kimlerdi? Sizler değil miydiniz?! Niçin beş yıldan beri düzeltemediniz de, kişi başına millî geliri, 3 500 dolarken, 2 300 dolarlara düşürdünüz?!

Bakınız, bugünlerde Arjantin ile Türkiye mukayese ediliyor maalesef. Biliyorsunuz, Sayın Derviş, bundan beş altı ay önce de, Afganistan'dan iyi olduğumuzu söylüyordu. Yani, mukayese edildiğimiz ülkeler, Afganistan ve Arjantin oldu. Bakın, aslında, Arjantin'in durumu bizden daha iyi. Kişi başına düşen millî gelir Arjantin'de 7 000 dolar; ama, Türkiye'de 2 300-2 400 dolardır. Tabiî, bu, coğrafî bölge olarak da, Muş'ta 600 dolardır, Adıyaman'da 1 000 dolardır; ama, İzmit'te 7 000 dolardır. Ortalaması 2 300 dolar. Yani, bölgeler arasında da müthiş bir uçurum vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Allah razı olmadı!

MAHMUT GÖKSU (Devamla)- Onun için, ben diyorum ki, değerli arkadaşlar, çiftçi tarlasını süremiyor, çiftçi tarlasını ekemiyor, fabrikalar çalışmıyor, insanlarımız aç bîilaç, insanlarımız umutsuz, bu ülke iyi idare edilmiyor. Bu hükümetin, bu ülkeye yapacağı en güzel iş -gayet güzel biliyorsunuz- istifa etmek, çekip gitmektir.

Bu yasanın geçmemesi için, 500 000 üreticinin, 5 000 000 insanın alın terinin, ekmeğinin elinden alınmaması için elimizden geleni yapacağız; ama, görünen o ki, iktidar partisine mensup milletvekilleri, içlerine sinmeye sinmeye yine "evet" diyecekler. Bilmiyorum, seçmeninizin karşısına nasıl çıkacaksınız? Onu kendileri düşünsün.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Göksu.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, konuşacaklar.

Buyurun Sayın Uzunırmak. 

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üzerinde çok tartışılan ve inanıyorum ki, devlet hayatımızda çok önemli yeri olan bir kanun üzerinde görüşüyoruz; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Türkiye'nin bugün geldiği durum, iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçisinin, sorumlu siyasetçi anlayışıyla hareket etmesini mecbur kılan bir durumdur. Bugünkü geldiğimiz durumda, iktidarın ve muhalefetin birbirini karşılıklı suçlayarak değil, toplumsal ve ülke gerçeklerimizden hareketle, konuşmalarının toplumu bilgilendirmesini ve hizmet etmesini gerektiren bir konumdur. Burada muhalefet adına konuşan birçok arkadaşımızın konuşmalarını dinliyoruz. Tabiî ki, birçoğunun, bu sorumlu siyasetçi anlayışından uzak olduğunu çeşitli vasıtalarla görüyoruz. Çünkü, her şeyden önce, kendilerinin hükümet ettikleri dönemlere baktığımızda, bunu bir suçlama unsuru olarak kullanmıyorum; ama, vatandaşımızın doğru bilgilendirilmesi, hele hele, böyle toplumsal mutabakatı gerektiren kanunlarda, vatandaşın gerçekçi bilgilendirilmesi ve yapılanın ne kadar önemli olduğunu anlaması açısından da bunu bilhassa önemsiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bir vatandaş garaja indiğinde, bir lokantanın camındaki ilanı görmüş, "sen ye, torunun ödesin" yazıyormuş; vatandaş girmiş lokantaya, karnını doyurmuş, lokantadan çıkarken garson yapışmış, demiş ki, "paran?.." Demiş ki, "camda ilan var, diyor ki, 'sen ye torunun ödesin' benim torunum ödeyecek." Garson demiş ki, "hele sen şu dedenin yediğini bir öde de, torunun ondan sonra seninkini ödesin." (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, acaba sosyal, hukuk devletindeki tarifimiz, hangi sosyal kesimin cebinden alıp, hangi hak etmeyen sosyal kesimin cebine aktardığının hesabını bilmeyen ve bugün, bankalarından, finans sektöründen her türlü haline gelinceye kadar, kamu finansmanının, devletin bu duruma düşmesinde en etkin fonksiyon olduğunu idrak edecek bürokraside, çeşitli seviyelerde birçok görevde bulunmuş arkadaşımız olmasına rağmen, halen daha, Şeker Kanununda olsun, Tütün Kanununda olsun, ektir, biçtir, üret, ondan sonra da yak ve bunun adına da destekleme alımı de! Böyle kamu finansmanının yaralarıyla bu ülke devam etmeli mi, yoksa biz gerçekten kaliteli tütün üreten, gerçekten kaliteli şekerpancarı üreten, gerçekten rekoltesini ve randımanını dünya şartlarına göre ayarlamış ve o kaliteli ürününü dünya borsalarında ve Türkiye borsalarında satabilen üreticilerin alınterini, hakkını vermek yerine, onların da alınterini, üretmeyen, kalitesiz üreten, sırtını başka başka başka şekillerde haksız üretime yöneltmiş insanlarla eşit tutup, o insanların, halen daha, sosyal devlet anlayışını çarpık bir anlayışla telakki ettirerek, o insanların halen tembelliğini, üretimsizliğini, kalitesiz üretimini diğer kesimlerin cebinden alarak üretmek gibi, onları desteklemek gibi bir yükümlülükle mi sosyal devleti tarif etmeliyiz? (MHP sıralarından "brovo" sesleri, alkışlar; DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

İşte, burada siyasetçinin, iktidar-muhalefet anlayışı demeden, ülke gerçeğini ve toplumsal gerçeği kavraması gerektiğine inanıyorum ve bu anlayışla hareket etmesi gerektiğine inanıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, burada, muhalefetteki liderlerimiz, muhalefetteki parti sözcüsü arkadaşlarımız tablolar gösteriyorlar. Eğer tablo göstermemiz gerekirse, gazetelerde, gözlerinden yaş damlayan "çılgınlar gibi borçlanıyoruz, başka hiçbir şey yapmıyoruz" diyen liderlerin, burada Türkiye'yi ne duruma getirdiklerini tartışmanın mutlaka ve mutlaka ders alınacağı kanaatindeyim. Onun için, burada, Tütün Kanunuyla ilgili konuşurken, biz, tütün üreticisinin, gerçekten kaliteli üreten, standart üreten, dünya standartlarında üreten ve aynı zamanda rekoltesini, randımanını geliştirmiş üreticinin desteklenmesinden vazgeçmiş bir durumda değiliz, aksine, onun daha da güçlendirilmesinden yanayız. Bu kanun, bir noktada, kaliteli üretenle kalitesiz üreteni ayırt eden bir kanundur. Buradaki fark nedir?.. Devlet, adı da Tekel olan kurumumuz garanti alıcı olmaktan çıkmaktadır.

Şimdi, ben, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planını hazırlayan arkadaşlarıma buradan sesleniyorum ve bundan sonra da, hükümet eden, muhalefette de olan birçok arkadaşımıza sesleniyorum. İşte, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı burada. Burada, bunu kim hazırladı, tabiî ki kim uyguladı ve uygulamaya başladı?.. Burada bütün siyasî partilerimiz hemen hemen bunun içerisinde olan partilerimiz. AK Partiden konuşmacı olan arkadaşımız kendisinin döneminde tütün ekicisinin çok desteklendiğini söylüyor. AK Partinin siyasî yaşamdaki, acaba, hayata geliş tarihini ben merak ediyorum. Ne zaman AK Parti bu tütün ekicisini destekledi?.. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gülüşmeler) Ama, ferdî milletvekilimiz olarak başka bir siyasî partideyken... Arkadaşımız bunu ima etmek istiyorsa, onu da kabul ediyoruz tabiî ki.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Çarpıtma.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Niye çarpıtıyorsun konuyu?..

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Çarpıtmıyoruz arkadaş, burada bir gerçeği söylüyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ne alakası var? Bal gibi çarpıttın.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Burada, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında aynen ifade şu: "1177 sayılı Tütün Tekel Kanunu, 1196 sayılı Tütün Tarım Satış Kooperatifleri ve Bölge Birlikleriyle Türkiye Tütün ve Satış Kooperatifleri Genel Birliği Kanunu ve 196 sayılı Ekici Tütün Satış Piyasalarının Desteklenmesine Dair kanunlar günün şartlarına uygun hale getirilecektir.

Tekel Genel Müdürlüğünün yaprak tütün işletmeleri ve sigara sanayii faaliyetlerinin ayrı birimler halinde örgütlenmesini sağlamak üzere gerekli kurumsal düzenlemeler yapılacaktır."

Kıymetli arkadaşlar, en önemlisine geliyorum: Hepimiz, burada konuşurken, tütünün bir tarımsal ürün olduğunu kabul ediyoruz, sonradan sanayi ürününe dönüşüyor ve "tarım ürünlerinin, serbest pazar koşullarında daha fazla işlem görmesini sağlamak ve mevcut borsaların yeniden düzenlemesini vaat ediyoruz" deniliyor Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında; yani, arkadaşlarımız vaat ediyorlar.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Biraz sonra okuyacağım; hepsini dinlersin.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Buraya geldiğinde anlat.

Karşı çıkılan Şeker Kanununun ihtiyaca cevap vermeyen maddeleri, özel kesimin, şeker sanayiinde etkin faaliyet göstermesini sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi vaat ediliyor.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hepsini okuyacağım; dinlersin.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, sizlere soruyorum: Bir işadamı olsanız, tütün konusunda veya şeker konusunda serbest piyasa şartlarında üretim yapmak istediğinizde, karşınızda bir devlet tekeli varsa, acaba, nasıl bu serbest piyasa koşulları tekâmül edecek veya gerçekleşecek? Bunu merak ediyorum.

Buradan konuşan arkadaşlarımıza, bilhassa DYP Grubuna seslenmek istiyorum. Acaba, serbest piyasa ekonomisinden yana mıyız, yoksa halen devletçi tekelden yana mıyız? Önce bunu deklare etmemiz gerekiyor.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Ne alakası var!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Eğer, maksadımız sosyal devlet; eğer, maksadımız üreticinin korunması ise, bunun daha başka yollarını ve metotlarını bulmalıyız. Bu yollar ve metotlar, bugün, Batı'da olduğu gibi, üretici birliklerinin, ürün başına tek olmak şartıyla örgütlenerek, aynı zamanda tarımsal yapılanmada destekleme ve yönlendirme kurullarının oluşturularak piyasayı regüle etmesi açısından, tohumun toprağa konulduğu andan başlayıp, ta ki, borsalara, bordlara varıncaya kadarki zincir içerisinde üretici birliklerinin etkin kılınmasıyla, piyasanın regüle edilmesiyle temin edilebilir, devlet tekeliyle değil. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

İşte, kıymetli arkadaşlar; burada, ben, tarımın içinden gelen birisi olarak sizlerle şunları paylaşmak istiyorum: Gelin, bu altyapıları, hep birlikte, sorumlu bir anlayış içerisinde, elbirliğiyle teklifler getirerek geçirelim; devletimizin tepesindeki bakanlarımızın birbirleriyle koordinesinde, işbirliğinde, kurumlarımızın işbirliğinde yeni yeni, Batı standartlarında kurullar ve oluşumlar meydana getirelim. Tarımsal üründe  rekabet -konuşmamın bir bölümünde söylediğim gibi- maalesef, ta ki, borsada, pazarda satışta değil, tarımda rekabet, üründe rekabet, tohumun veya fidenin toprağa konulduğu anda başlar; çünkü, randıman ve rekolte, tohumun toprağa konulduğu anda başlar. Biz, yıllarca "Türk köylüsünü destekliyoruz, tarımı destekliyoruz" diyerek, desteklemenin metotlarına, desteklemenin şekline maalesef, basit, pahalı ve metotsuzca devam etmişiz.

Kıymetli arkadaşlar, tarımda üretimin metotlarında, tarımda ürünün niteliklerinde, biz, eğer, bunları, Batı standartlarında gerçekleştirmez ve üreticinin ufkunu açmazsak, pazardaki son merhaledeki destekleme hiçbir zaman işimize yaramaz;  ancak, bir sosyal kesimin cebinden alıp diğer sosyal kesime veririz ve böylece de, işte, kamu borçlanmaları, kamu finansmanları, kamu bankalarının zararları had safhaya ulaşır; işte "IMF bunu diretiyor, IMF bunu zorluyor" diye de hiçbir arkadaşımız dert yanmasın.

Neden dert yanmasın; eğer, siz "ben, çiftçiyi destekliyorum" diyerek 1993 ürününe 1994 yılında, pamukta 4,6 trilyon liralık bir primi çiftçiye verir, ondan sonra da, bunu, Ziraat Bankasını ikinci bir bütçe gibi kullanarak, Ziraat Bankasına da zamanında ödemez. 2000'li yıllarda, bilançolarda, görev zararlarında, 12 katrilyon lira olarak ortaya çıkarsa, tabiî ki IMF diyecek ki, seni, o borçlanmada...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir hesap yap allahaşkına, 4 trilyon lira nasıl 12 katrilyona çıkmış; bir hesap yap?!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Hesap, 12 olmasın, 10 olsun. Dinleyin de biraz ders alın; dinleyin siz!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Allah'tan kork!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - 12 katrilyon lira olarak girerse, tabiî ki IMF -çiftçinin cebine girmemiş parayı, çiftçinin cebine girmediğini anlamaz- çiftçi burada çok sübvanse ediliyor diyecek, bu kadar sübvanse kaldırılmalı diyecek.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 4 trilyon para vermiş, 12 katrilyon olmuş! Bu nasıl hesap?!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Arkadaşım, o zaman, 1994 yılında verdiğin primi, iktidardın, 1995 yılında ödeseydin, niye ödemedin?! (DYP sıralarından gürültüler, MHP sıralarından alkışlar) 1995 yılında niye ödemedin, 12 katrilyon oldu?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir hesap yap kardeşim! Bir hesap yap!..

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - 1994 yılında verdiğin primi, 95 yılında ödeseydin, çiftçinin hanesinde bu olmazdı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bu kanunda çözüm buluyor musunuz buna?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Çiftçi de yanlış bilgilendirilmez, IMF yanlış bilgilendirilmez ve Türkiye de bu sıkıntıya girmezdi arkadaşlar. Vatandaşı doğru bilgilendirelim. (MHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Şu anlattığın hikâyelerde milletin derdine derman var mı?!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Ve gerçeklerden kaçmayalım arkadaşlar. Bu gerçeklerden kaçmadığımız zaman, ülke insanımıza hizmet etme imkânı buluruz. Yoksa, biz, yanlış beyanlarla; biz, yanlış hesaplarla ülkeyi, bugünkünden daha kötü duruma götürmek durumunda kalırız. Onun için, bu sorumluluğu halen idrak edemediyse arkadaşlarımız, bugünden ders almıyorlarsa, herhalde, tekrar iktidara geldiklerinde -ki, nasip olur mu bilemiyorum, ama- Türkiye'yi daha kötü şartlar bekliyor demektir.

Şimdi, diyorlar ki, işte, dünya tekellerinin veya IMF'in dedikleri yapılıyor. Arkadaşlar, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planını hazırlayan, bunları vaat eden arkadaşlara da mı o zaman IMF dediydi bunu?! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Peki, geçen görüşmelerimizde gene dile getirmiştik, kıymetli Dengir Mir Fırat Bey belgesini de göstermişti, Phillip Morris'in genel müdürü, 1994 yılında diyor ki, "bizim Sabancı'ya olan ihtiyacımız, müteveffa Özal'a olan yakınlığından dolayıydı. Şimdi, Özal rahmetli oldu, yeni bir iktidar var. Bu yeni iktidarla tütün konusunda daha sıkı ilişkiler içerisindeyiz. Artık, müteveffa Özal'dan sonra Sabancı'ya ihtiyacımız kalmadı; bugünkü iktidarla daha sıkı ilişkiler içerisindeyiz, onun için Sabancı'ya ihtiyacımız yok" diyor. O günkü iktidar kimdi ben merak ediyorum tabiî ki, bunu da araştırırlarsa arkadaşlar bulurlar.

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Birileri duyuyor!.. Birileri duyuyor!..

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Şimdi, 600 000 üreticinin ürününün desteklenmesinden bahsediyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, tabiî ki benim kıymetli bakanlarımızdan ve hükümet yetkililerimizden bazı isteklerim olacak. Bu kanun, eğer, altyapısı sağlam birtakım yönetmeliklerle, genelgelerle desteklenmezse, elbette ki sıkıntılı haller ortaya çıkacaktır. İşte, bu desteklenmesi gereken altyapılar nelerdir, bunlar üzerinde de, biz, her şeyden önce üretici birliklerinin, başta tütünden olmak üzere ve acilen ürün başına, tek olmak şartıyla üretici birliklerinin bir an önce kurulması ve aynı zamanda piyasaların regüle edilebilmesi için, Batıda olduğu gibi, tarımda, destekleme ve yönlendirme kurulunun bir an önce teşekkül ettirilerek, bu kurulun bir an önce kurularak, hareketinin yetki ve sorumlulukları da belirlenerek, tarımsal desteklemelerin ve yönlenmelerin, tarımsal ürünlerin buralarda mütalaa edilmesi gerektiğine inanıyorum.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Önce onları yapmanız gerekmez miydi?

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yapılacak... Yapılacak...

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Yapılacak, sizlerin yapamadıklarını yapıyoruz işte, yavaş yavaş yapıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Siz, memleketi bitiriyorsunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Üreticinin üretiminin niteliklerini, üretim araçlarını, üretim metotlarını gözden geçirmeliyiz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Memleketi çökerttiniz; bu, size mahsus.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, yıllardır iktidar olan arkadaşlarımız acaba dünya piyasalarında yüzde 75 soslu, yüzde 25 şark tütününün piyasa hâkimiyetinin olduğunu bilip de, Türkiye'de, sos kabul edilen tütünü veya başka ürünleri niye teşvik etmediler de, şimdi, bizden ikibuçuk yılda Türkiye'nin bütün yükünün hesabını sormaya kalkıyorlar; onu da tabiî merak ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bunu Adıyaman'da da anlat!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, kanunun geneli hakkında konuştuk; maddeleri üzerinde de mutlaka söyleyeceğim ve mutlaka hükümetimize de tavsiye edeceğim bazı konular olacaktır. Bunları saklı tutmak kaydıyla, sizlerin de bütün sorularına ben cevap verebilirim. Ben, tarımdan geliyorum, her şeyini tartışabilirim tarımın. Onun için...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sen Aydın'a gitmeyeceksin herhalde!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Aydın'da her şey var; tarım da var, sanayi de var, turizm de var.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Aydın'a gideceğin yok!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Aslan, hasisliğinden dolayı Allah seni çok güzel bir mekânda yaratmamış; ama, bizi, Allah çok şükür ki, öyle bir yerde, öyle bir toprakta dünyaya getirmiş ki, dünyanın her türlü nimetinden faydalanıyoruz Allah'a çok şükür.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Erzurumlulara hakaret ediyorsun!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Ben, bu duygular içerisinde, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum; hürmetlerimle. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak; ama, bu son cümleden, Cezmi Polat arkadaşım başta olmak üzere, alınırlar gibi geliyor.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, Erzurumlulara hakaret etti.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Erzurumluları kastediyor...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Erzurum'a hakaret etti, geri alsın!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Kişiye mahsus...

BAŞKAN - Kişi olmaz, sonuçta...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Erzurumluları kastediyor.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, MHP Grubu adına konuşan Ali Uzunırmak arkadaşıma teşekkür ediyorum. Yalnız, küçük bir düzeltme yapmama izin verir mi acaba Sayın Uzunırmak.

Sayın Ali Uzunırmak, Özal'la ilgili bir kelime kullandınız "müteveffa" dediniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Rahmetli Özal...

BAŞKAN - Bildiğim kadarıyla "müteveffa" gayrimüslimler için kullanılır; Özal, hakiki bir Müslümandı; onu bir düzeltelim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Rahmetli anlamında kullandım efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, müsaadenizle...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, arkadaş Erzurum'la ilgili bir şey söyledi;ama, ne söylediğini anlayamadım; tutanaklar geldiği zaman cevap vermek istiyorum.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, söz istiyorum; sataşma var.

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Cezmi Bey versin...

BAŞKAN - Sayın Göksu, siz buyurun, sonra ben söylerim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Arkadaşımız yanlış anlamış olmalı ki, orada da benim sözümü tekrar etti, "AK Parti ne zamandan beri var ki, Refahyol hükümetinden bahsediyor" dedi. Evet, AK Parti yepyeni bir partidir; ancak, bugün AK Partide olup da, o günkü Refahyol hükümetinde çok önemli bakanlıkları deruhte etmiş arkadaşlarım var. Onların yaptığı hizmetle gurur duyduğumu ifade etmek için söyledim; bu açıklamayı ondan dolayı yapıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Göksu'nun açıklamasına ben bir açıklama getireyim; doğru söyledi -Ali Bey herhalde yanlış anladı- "daha önce, ben Refah Partisi milletvekiliyken" dedi. Hepimiz de biliriz ki, bugün AK Partide, bugün Saadet Partisinde bulunan arkadaşlarımızın daha önceki partilerinin adı Faziletti, daha öncesinde de Refah, böyle söylemediniz mi?

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, ben, hiç Refah Partisi milletvekili olmadım, Fazilet Partisinden milletvekilliğini kazandım geldim.

BAŞKAN - Anladım Sayın Göksu. O Fazilet Partisinin daha önceki adı Refah Partisiydi. Siz de, Refahyol iktidarından bahsettiniz. Tabiî, onu söylüyorum.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Teşekkür ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Polat, izin verir misiniz...

Şimdi, Sayın Uzunırmak, "ben, Erzurum'la ilgili demedim" sözünü biraz önce sarf etti, öyle mi Sayın Uzunırmak?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Evet efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Geri alsın...

BAŞKAN - Bu durum karşısında, konu açıklığa kavuşmuş oldu.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, süremiz kalmadı, son bir konuşmacımız daha var...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak'ın sözünü tekrarladım size...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hayır, ben...

BAŞKAN - İstirham ediyorum...

Şimdi, son olarak, gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sayın Başkan...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) -  Sayın Başkan, ben de söz talebinde bulundum, sisteme de girdim...

BAŞKAN - Sayın Ercan, "sisteme girdim" diyorsunuz. Bildiğiniz gibi, soru cevap bölümü için arkadaşlarımız işaret buyurmuşlar. Burada, bakınız, sizin isminiz falan yok.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) -  Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Ben, soru sormak isteyen arkadaşlarımın ismiyle ekran dolu olduğu için göremedim. Yoksa, hassasiyetimi bilirsiniz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) -  Kürsüde hatip var Sayın Başkan!..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, gayet tabiî... Ben, Grup Başkanvekili olarak...

BAŞKAN - Hay hay, daha sonra söz veririm; ben görmedim, ekranda yoktu. Yoksa, bu noktadaki titizliğimi bilirsiniz.

Sayın Erdir, buyurunuz.

MAHMUT ERDİR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubunun, Tütün Kanunu hakkındaki görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Dünya tütün üretimi, her yıl ortalama...

BAŞKAN - Sayın Erdir, çok özür diliyorum.

Konuşma süreniz 20 dakika, ola ki, konuşma sürenizi sonuna kadar kullanabilirsiniz -ki, bu yasal hakkınız- düşüncesiyle, eğer öyle tercihte bulunursanız -ki, 10 küsur dakikamız var- benim Genel Kurulun onayını almam gerekiyor.

Çalışma süresinin, konuşmanın bitimine kadar -çünkü, çalışma süresi saat 22.00'ye kadar diye karar alındı- uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Erdir, bu kısmı da sürenize ilave edeceğim.

MAHMUT ERDİR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünya tütün üretimi, her yıl ortalama 6 000 000 ilâ 8 000 000 ton arasında değişmektedir. Dünyada başlıca tütün üreticisi ülkeler, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Brezilya, Zimbabwe'dir. Bu ülkeler, büyük oranda Virginia ve Burley tütünleri üretmektedir. Bu tütünlerle Türk tütünü arasında dağlar kadar kalite farkı vardır; bunu, peşinen belirtmek isterim.

Ülkemizin ekolojik koşullarına ve sosyal yapısına oldukça uygun bir ürün olan tütün, yüzyıllardır çeşitli bölgelerimizde yaygın şekilde, aile tarımı olarak üretilmekte, başta ihracat olmak üzere, istihdam, devlet gelirleri ve ulusal gelir açısından Türk ekonomisinde oldukça önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

Tütün üretiminde, hayvan gücüyle çekilen ilkel toprak işleme alet ekipmanları ve yoğun el emeği üretimin asıl karakteridir. Üretim alanları çok küçük olup, üretici başına düşen alan ortalama 5 dekar civarındadır.

Tütün üretimi, halen, 40 ilimizde yasal olarak, coğrafi anlamda ise Ege, Marmara, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini kapsamaktadır.

Ülkemizde sigaraya aroma özelliği veren oryantal, yani bizim şark tipi tütünümüz üretilmektedir. 1990-1999 yılları arasında 276 000 hektar araziye tütün üretimi yapılmış ve bu on yılın ortalama üretimi, 264 800 ton/yıl olmuştur. Bu üretimin 64 700 tonu sigara sanayiinde kullanılmakta, 127 000 tonu ihraç edilmekte ve 73 100 tonu da stokta birikmektedir. Stoklarda biriken tütün, Güneydoğu ve Doğu Anadolu ürünü olup, taban arazide yetiştirilmektedir. Bu tütünler, kullanımı az olan şark tipi tütünlerimizin içerisinde kalitesiz tütünlerdir. Halen, toplam tütün stokumuz 500 000 tonu geçmiş olup, bunun toplam parasal tutarı ise 700 trilyon lira civarındadır.

Türkiye sigara üretiminin yaklaşık 80 000 bin tonu Tekel, 40 000 tonu da özel sektör tarafından üretilmektedir. Tekel tarafından üretilen sigaraların yaklaşık 45 000 tonu oryantal harman, 34 000 tonu karışık, blend sigara, 1,8 tonu filtresiz sigaralardır. Son yıllarda, oryantal sigara harmanlarına belli oranda ithal tütün veya pestil tütün konulduğu da düşünülürse, şu an için, Türkiye'de üretilen sigaraların -Tekel ve özel sektör olarak- üretiminde kullanılan hammaddenin yüzde 50'sinin şark tipi tütün, yüzde 50'sinin de ithal tütün olduğu anlaşılmaktadır.

Ülkemizde üretilen tütünün üçte 2'si Tekel ve üçte 1'i de özel sektör tarafından satın alınmaktadır. Doğu ve Güneydoğu tütününün tamamı Tekel tarafından alınmaktadır. Tekel, aldığı bu tütünün ortalama yüzde 40'a yakın bir kısmını sigara fabrikalarına, bir bölümünü tüccara satmakta ve kalan kısmını da stoğa eklemektedir. Özel sektörün de stokta tütünü mevcuttur. Bu stokları özellikle belirtiyorum; biraz sonra, alınan tedbirleri izah edeceğim, o zaman, bir noktadan neden bu tasarıya geldiğimizi de açık açık anlatmış olacağım.

Tütün üretim fiyatının oldukça duyarlı olması ve uygulanan yüksek fiyat politikaları sebebiyle, ürün, zamanla, normal ekolojisini aşarak, taban araziye yerleşmiş ve bunun sonucu, hem üretim fazlası oluşmuş hem de üretilen tütün kalitesi düşmüştür. Üreticiyi tatmin etmek için ilan edilen yüksek alım fiyatları, ihtiyaç duyulmayan ürünlerin de yüksek fiyattan satın alınmasına neden olmuştur. Bu uygulama, belli bölgelerde, özellikle Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde üretimi cazip hale getirmiş ve üretimde plansız artışlara yol açmıştır. Zamanında önlemlerin alınmaması durumunda bölgede tütün üretimi devam edecek ve her yıl yaklaşık 200 milyon dolar devletin zararı olacaktır. Tütünde var olan sorunların çözümlenebilmesi amacıyla, devletçe desteklenen ürünün, gerek üretiminin planlanabilmesi ve gerekse iç piyasa fiyatlarının dünya fiyatları seviyesinde tutulabilmesi amacıyla, 26.11.1993 tarihinde -tarihe dikkatinizi çekiyorum; bugünkü darboğazlar o günden başlamış ve bugünkü kanunun getirmek istediği şeyler o günden tedbir olarak alınmış- yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla bazı tedbirler alınmış, kota getirilmiş bulunmaktadır. Bu tedbirler, üretimden vazgeçirilen üreticinin... Üretimden vazgeçirilmiş üretici, dikkatinizi çekiyorum, 26.11.1993 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Kim bakandı, kim o zaman?

MAHMUT ERDİR (Devamla) - Sizler bilirsiniz; daha çok bağıranlar, nasırına basılanlar.

...tedbirle üretimden vazgeçirilen üreticinin mağdur olmaması için, ekmeme tazminatını da kapsamaktadır. Bırakın çiftçiyi korumak, ektirmiyor bile, tazminatın da ne olduğu belli değil! (DSP sıralarından alkışlar)

Ürünün, dünya fiyatlarıyla üreticiye makul ölçüde bir gelir temin edebilecek seviyedeki fiyatı arasındaki farkın ise, yine üreticiye prim olarak ödenmesi, aynı tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır, Bakanlar Kurulu kararıyla.

1994 yılından itibaren yayımlanan bakanlıklararası tütün kurulu kararları gereğince, tütün tarımı taban araziden kaldırılmıştır. Hani, çiftçi mağdur edilmemişti? Taban araziden kaldırdınız, yine eski yerine getirdik.

Yine aynı Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak yayımlanan bakanlıklararası tütün kurulu kararlarıyla, her yıl, ayrı ayrı ülke tütün üretim kotası belirlenmiştir. Buna göre, Tütün Kurulu, 1996 yılı ülke tütün üretim kotasını 235 000 ton olarak belirlemiştir. 1997 yılı ürününe ise kota uygulanmamış olması sebebiyle, üretim, yeniden 300 000 ton seviyelerine yükselmiştir.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Duyurulur!..

MAHMUT ERDİR (Devamla) - Bakıyorum zaten, kimin yaptığını...

Bu sebeple, 1998 yılı ürünü için yeniden belirlenen kota miktarı 235 000 ton -artı, eksi 10- olarak gelişmiştir. Üretim ise, yabancı tütün üretimi dahil, 251 789 tona ulaşmıştır. 1999 yılında ise, kota miktarı 210 000 ton olarak saptanmış; ancak, buna karşılık, üretim, 251 038 ton olarak gerçekleşmiştir.

Üretimdeki fazlalık nedeniyle, tütünde kota uygulamasına başlanıldığı 1994 yılından itibaren, üreticinin mağdur olmaması için, üreticiye, kota tazminatı ödenmeye başlanmıştır. İlk ödeme, 1995 yılında yapılmıştır. Kota uygulamasından dolayı hazine, 1995 yılında, faizli maliyetiyle birlikte, 2 trilyon 581 milyar lira; 1996 yılında, faizli maliyetiyle birlikte 10 trilyon 236 milyar lira; 1997 yılında, faizli maliyetiyle birlikte 22 trilyon lira üreticiye ödeme yapmıştır. 1998 yılında 19,6 trilyon lira kota için faiz tahakkuk ettirilmiştir.

Diğer taraftan, 1993 yılı ürünü tütünde prim uygulanmış, A grat Ege tütünü için 54 000 liraya ilave olarak 17 000 lira prim ödemesi yapılmıştır.  Bunların hepsi birer popülist politikaydı, çözüm politikaları değildi. 1993 yılı ürünü için üreticiye ödenen 4 trilyon liranın faiziyle birlikte hazineye maliyeti 6,7 trilyon lira prim bedelidir. 1994 yılı ürünü tütün için, 132 000 TL / kilo A grat tütün için 10 000 lira prim verilmiş, toplam prim tutarı 1,5 trilyon lira olmuştur; bunun hazineye maliyeti, yaklaşık 8 trilyon liradır. 1995 yılı ürünü tütünde prim uygulanmamıştır; ancak, önceki yıldan kalma faiz tutarı olarak 9,4 trilyon lira ödeme yapılmıştır. 1996 yılı ürünü tütün için 25 000 TL prim verilmiş olup, üreticiye, bu primden dolayı 5,4 trilyon lira ödenmiştir; faiziyle birlikte bu ödemenin hazineye maliyeti 21,2 trilyon olmuştur. Rasyonel tütün üretimimiz, stok ihtiyacı da göz önüne alınarak, 200 000 ilâ 225 000 ton civarında olmalıdır. 2000 yılında uygulanan kota miktarı 189 000 tondur; üretim ise, yaklaşık 212 696 tondur. Tekele ait yüksek düzeydeki stokların önemli bir miktarı, uzun yıllar itibariyle biriken, öncelikli güneydoğu ürünü stoklarına aittir. Bu tütün sigara imalatında kullanılmakla beraber, önemli bir kısmı da sosyal amaçla desteklenmekte ve zamanla bu ürünlerin imhası yoluna gidilmektedir.

Yukarıda söz ettiğim hususlar, yıllardır uygulanmakta olan popülist politikaların meydana getirdiği olumsuzluklardır. Çıkarılacak olan bu yasamızla bu olumsuzlukların ortadan kalkacağı kanaatindeyim ve biraz evvel, benden evvel konuşan Ali Uzunırmak arkadaşımın da uzun uzun anlattığı şekilde, kanun, bütün bu darboğazları çözücü, çok da faydalı ve de esas, özelleştirmeden yapmıyorsunuz diye şikâyet edenlerin buna sahip çıkmaları gerekir ve de gerçek liberal ekonomide olması gereken, dünya piyasalarında, dünyadaki rekabetin ve tütün ticaretinin nasıl uygulandığına dair esasları getiren bir kanundur.

Bakınız, söz konusu kanunumuzla neler geliyor:

1- Tütün sorununa dair ilk defa yasal düzenleme yapılması olumlu bir gelişme olarak görülmektedir.

2- Tütünün ülkemizde gerçek ihtiyaçlara uygun bir şekilde ve kaliteyi esas alarak üretilmesi hususunun getirilmesi, ekonomik açıdan daha çok önemli bir gelişme sağlayacaktır.

Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılmakta, konuyla ilgili kamu hizmetleri bütünleştirilmektedir.

Tütün ve tütün mamulleri konusunda devlet tekeline belli koşullarda -dikkatinizi çekiyorum, belli koşullarda- geniş ölçüde son verilmektedir. Tekel, yine, kısmen faaliyetine devam edecek demektir.

Sisteme üretici birliklerinin sokulmasıyla, tütün üreticilerinin örgütlenmesi sağlanacaktır. Bu sayede, tütün üreticileri, tütün üretimi, üreticinin rekabet gücü ve Tekelin elindeki fabrika ve işletmelerin geleceği de güvence altına alınmış olacaktır.

4046 sayılı Kanun doğrultusunda, mülkiyetin devri dahil her türlü yöntem kullanılarak, özelleştirme yoluyla, görev alanına giren konularda verimliliğin artırılması, serbest rekabetin tesisi ve sermayenin tabana yaygınlaştırılması, amaca uygun bir gelişmedir.

Alıcıların, tütünü, üretim yerlerinden alma koşulu uygundur. Buralarda, tütün satışları, satış merkezlerinde ve açık artırma yöntemiyle yapılacaktır. Buradaki satışlarda serbest piyasa koşulları geçerli olup, üreticilere, ürünlerini gerçek değerleri üzerinden satma olanağa tanınmaktadır. Yazılı sözleşmeyle üretim esası getirilmekte ve bu şekilde, kaliteli tütün üretimi teşvik edilmektedir. İşlenmiş tütünün satılmasını sağlamak amacıyla tütün ve tütün mamullerinin yurtiçi ve yurtdışı ticaretine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmekte, tütün ve tütün mamullerini üretmek ve piyasaya arz etmek isteyenlere, uymaları gerekli koşullar açık olarak belirtilmektedir.

Ülkemizde tütün mamulleri sanayi yatırımında bulunacaklarda belli bir kapasite ve teknoloji kullanımı koşullarının aranması da ülke ekonomisi için ayrıca bir uygunluk sağlamaktadır.

Sigara ithalatında yerli sanayicilere öncelik verilmektedir. Bu durum, ulusal sanayimizin korunması açısından uygun bir gelişmedir. Yine, kanunumuzla, kamu görevi olarak toplumun sağlığının korunması ve kamu yararı açısından izin, ruhsat ve zarar önleyici düzenlemelerin yapılması, doğru bir anlayışı getirmektedir. Sigara ithalatı sırasında meydana gelebilecek tekeli kaldırabilmek açısından, Bakanlar Kuruluna, gerektiğinde ithal serbestisi tanınmasını çok olumlu bir gelişme olarak görmekteyim.

Kaçak tütün üreten ve satanlar için uygulanacak cezaî müeyyideler düzenlenmektedir. Değerli adaşım biraz evvel anlatırken "tütüncülere ceza geliyor" dedi. Tütün ekene ceza gelmiyor. Sözleşmeler yapacak. Kaçak ekene ceza geliyor.

Tarım reformu çerçevesinde, mevcut destekleme sistemi değiştirilerek, yerine, doğrudan gelir desteği sistemine geçilecektir. Ayrıca, tütün üreticilerine, alternatif ürün projesi kapsamında muhtelif ödemelerin yapılmasını teminen, her türlü ödemeye ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması da, en önemli ve olumlu diğer bir husustur.

Yine, bu kanunla, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasıyla, tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasası düzenleme kurumu kurulması öngörülmüştür. Kurum, Başbakanın görevlendireceği bir devlet bakanıyla ilişkilendirilmektedir. Kurul başkan ve üyelerinin Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve Genel Müdürlüğün temsilcilerinden oluşması, Tütün Yasasının uygulanmasından önce ve uygulanması sırasında oluşabileceklerin, oluşabilecek darboğazların giderilebilmesi ve tütün üreticileri açısından bir güvence oluşturacaktır. Bu sayede, her türlü popülist politikalardan uzak, gerçekçi bir yol izlenecektir. Kanun, gerektiği şekilde her türlü imkânları sağlamaktadır.

Konuşmama son verirken, arz ettiğim hususları içeren bu kanunun ülkemize ve memleketimize hayırlı olacağına inanarak Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Erdir.

Değerli arkadaşlarım, yarına ilişkin, kafalarımızda soru işareti kalmasın diye bilgi sunayım.

Gruplar adına konuşmaları bitirdik; şahıslar adına, eğer gelirlerse, yarın, birinci sırada, Muş Milletvekilimiz Erkan Kemaloğlu, ikinci sırada, Erzurum Milletvekilimiz Aslan Polat, üçüncü sırada da, İzmir Milletvekilimiz Mehmet Özcan var. İlk ikisi, gelen hangisiyse, onlara, yarın söz vereceğiz. Daha sonra, 16.00'da, Samsun Milletvekilimiz Erdoğan Sezgin, Adana Milletvekilimiz Yakup Budak... Müracaat listesi...

Sayın Ali Şevki Erek sormuşlar; "soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekillerinin sırası korunacak mı" diyor. İçtüzüğümüzde "görüşmeler bittikten sonra" deniyor; ama, ben, bugün, birkaç saat önce arkadaşlarımız sisteme girdiği için, onu -deyim yerindeyse- bir nevi müktesep hakmış gibi kabul etmenin daha adil olacağını düşünerek -eğer sizler de paylaşırsanız- sıralamayı size söyleyeceğim.

Birinci ve ikinci sıra, Komisyon ve Hükümet mikrofonlarına ait. Sonra, Sayın Erek, Sayın İsen, Sayın Fırat, Sayın Ünal, Sayın Aktaş, Sayın Güler, Sayın Uzunkaya, Sayın Özkan Öksüz, Sayın Arınç, Sayın Özgün, Sayın Arvas şeklinde bir sıralama var. Bu arkadaşlarımızdan gelmeyen olursa -zaten soru-cevapta 10 dakikalık bir süre var- başkaları...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkanım, bizim gelmeyeceğimiz konusunda şüpheniz mi var?

BAŞKAN - Sayın İdare Amirimiz, ben, yarın, Erkan Kemaloğlu ve Aslan Polat dediğim takdirde, herhangi birinizden gelmeyen olduğunda, diğer arkadaşlarımın söz hakkı yokmuş gibi bir anlam çıkar; onun için sırayı böyle söyledik. Olur, başka bir şekilde de gelemeyebilirsiniz; ama, ben, sizin, yarın, burada, hele birinci konuşma sırasını almışken, hazır bulunacağınıza inanıyorum.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Yarın bakacağız artık...

Değerli arkadaşlarım, bugünkü çalışma süremizi bitirdik.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.08

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.