Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

 

DÖNEM : 21        CİLT : 79                                                                                                                         YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

37 nci Birleşim

11 . 12 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa   

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900;3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774)

A) MALİYE BAKANLIĞI

1. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GELİR BÜTÇESİ

1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754)

2. - 2000 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900, 3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı : 773)

3. - 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı : 755)

4. - 2000 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı : 774)

III. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, Ankara - Polatlı Şehitlik Mahallesi demiryolu üst geçidi sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın cevabı (7/5099)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa GAP Uluslararası Havalanı projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın yazılı cevabı (7/5108)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S.Sayıları: 754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak;

Kültür Bakanlığı,

Millî Eğitim Bakanlığı,

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK),

Üniversiteler (53 adet),

2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Alınan karar gereğince 11 Aralık 2001 Salı günü, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.33'te son verildi.

Yüksel Yalova

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Kemal Albayrak

Melda Bayer

 

Kırıkkale

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

11 Aralık 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum.

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün, sondan bir önceki, yani, ondördüncü turdaki görüşmeleri yapacağız.

Ondördüncü turda, Maliye Bakanlığı bütçesi ile gelir bütçesi yer almaktadır.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (1)

A) MALİYE BAKANLIĞI

1. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Maliye Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GELİR BÜTÇESİ

1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754)

2. - 2000 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900, 3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı : 773)

3. - 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı : 755)

4. - 2000 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı : 774)

BAŞKAN - Komisyon Başkanımız Sayın Şahin hazır; Maliye Bakanımız Sayın Oral da hazır.

22.11.2001 tarihli 24 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak, yerinden sorulması gerektiğini ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandığını hepiniz biliyorsunuz. Bunları tekrar etmeme, sanıyorum, gerek yok.

                                        

(1) 754, 755, 773, 774 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 3.12.2001 tarihli 29 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Bu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: SP Grubu adına Konya Milletvekili Veysel Candan; DSP Grubu adına Balıkesir Milletvekili Güven Karahan, Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin; MHP Grubu adına Kars Milletvekili Arslan Aydar, Gaziantep Milletvekili Hanifi Tiryaki; AK Parti Grubu adına Afyon Milletvekili Sait Açba, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün; DYP Grubu adına Bingöl Milletvekili Necati Yöndar, Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen; ANAP Grubu adına İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın.

Şahısları adına; lehinde, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı; aleyhinde, Adana Milletvekili Yakup Budak, Sakarya Milletvekili Nezir Aydın.

Şimdi, gelir bütçesiyle ilgili 2 nci maddeyi okutuyorum.

Gelir bütçesi

MADDE 2. - Genel Bütçenin gelirleri bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 70 918 000 000 000 000 lira olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN - İlk söz Sayın Candan'a ait.

Buyurun Sayın Candan.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2002 yılı Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesi üzerinde, Saadet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2002 yılı bütçe müzakereleri, maalesef, çok zevksiz ve heyecansız geçmektedir. Kimsenin içine sinmeyen bir bütçe üzerinde konuşuyoruz. Bütçe içeriksiz olunca, konuşmada da heyecan ve zevk kalmıyor.

Neden zevksiz sorusunu cevaplandırırsak; 65 milyon insan vergi ödeyecek, hepsi faize gidecek.

Neden zevksiz; binlerce yarım kalmış yatırım yıkılmaya mahkûm edilecek; çünkü, yatırıma para yok.

Bu bütçe zevksiz ve heyecansız; çünkü, sağlık için insanlarımız kuyruklarda ömür tüketecek; ama, ilacını alamayacak, tedavi olamayacak; çünkü, sağlığa ayrılan para yok.

Neden zevksiz; okullarda, çocuklarımızın, yine, kalabalık sınıflarda, öğrenmeden, okuyamadan yılları geçecek.

Neden zevksiz; çiftçilerimiz, iflasa mahkûm edilecek; ekim az, üretim düşük olacak; buğday, şekerpancarı ekmeyecek; hasadı, ürünü banka faizine yetmeyecek; çiftçiye, haciz ve hapishane yolu görünecek.

Neden zevksiz; vergilerin oranları artırılacak, yetmedi, yeni, çeşit çeşit vergiler geliyor; vatandaş, istese de ödeyemeyecek. Kazan veya zarar et, ödenecek, vergi değil sanki haraç.

Çalışanlara, devlete yıllarını verenlere, şimdi kapı gösterilmektedir. Zorla emekli edilenlerin tazminatları daha sonraki yıllarda verilecek. Hatta, emeklilik için yaş 50 konuluyor. Aslında, bu 50 yaş emekliliğine, Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulundan başlasak çok daha faydalı olacak!

Hükümet üç ortaklı değil; asıl güçlü ve dördüncü ortak, IMF ve Dünya Bankasıdır. IMF ve Dünya Bankası söylüyor, hükümet yapıyor veya susuyor, yapıyor görünüyor. Küçük ortak ANAP Genel Başkanı Sayın Yılmaz, 2002 bütçesi üzerinde diyor ki: "2002'de de oruç tutmaya devam edeceğiz." Sayın Başkan herkesi kendi gibi, gece rahatlıkla beslenip, yiyip içiyor zannediyor. Halbuki, gece ve gündüz aç olan, yardım kuyruklarında sıra bekleyen insanlar var. Fakir, çöplükten yiyecek toplarken, yardım kuyruklarında insanlar beklerken, böyle bir bütçe 2002'de yüzkarasıdır.

2001 bütçesini gören, yaşayan millet, 2002'nin rakamlarına baktığı zaman alay ediyor ve yine artan felaketi gözlemektedir, görmektedir. Bir kere, bu bütçe, şeffaf olmayan, IMF ve Dünya Bankası dayatmasıyla hazırlanan bir bütçedir. Bu bütçe, IMF ve Dünya Bankası bürolarında hazırlandı, Plan ve Bütçe Komisyonunda okundu, Genel Kurulda 550 milletvekiline karşın, 20 milletvekiline de okunup zapta geçmektedir. Sonra deniliyor ki, milletvekilleri bütçe yaptı. Bu, kocaman bir yalandır! Açık ve net söylüyorum; en geç altı ay sonra yapılacak iş; yani, hükümetin söyleyeceği ve diyeceği "gelişmeler ve konjonktür sebebiyle bu bütçe yetmeyecek", ek bütçe yapacaksınız; ama, o da faize gidecek.

Şimdi, Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum: Acaba, 2002 yılında IMF'den alınması düşünülen 10 milyar dolar paranın faiz oranı nedir? Geri ödeme planı nedir? Bu alınan para hangi kaynaklardan tedarik edilerek geri ödenecektir? Bunları öğrenmek istiyorum doğrusu. Bir planın da olduğu kanaatinde değilim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız, hükümet adına, 2001 yılı bütçesini, burada, geçen yıl takdim ederken, neler söylediler; acaba, hükümet ne dedi ne oldu; ne yapacağım dedi ne yaptı veya doğrusu olan ne yapmalıydı sorularını cevaplamak lazım.

Sayın Bakan, konuşmasının bir yerinde, başlangıcında, 2001 yılı için söylüyor -neden 2001 yılının üzerinde ağırlıkla duruyorum; çünkü, uygulanan bütçe o, 2002 zaten hayalîdir, hiçbir tutar tarafı yoktur; ona da geleceğim; ama, 2000 yılı sonunda, burada, 2001 yılı bütçesini takdim ederken söylenenler ve geldiğimiz noktayı beraber müzakere etmemiz lazım- "bu bütçe, hükümetin hazırlayıp sunduğu  ikinci bütçedir, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının ilk bütçesi; amacımız, yüksek enflasyonu düşürmek, yatırımı artırmak, büyümeyi sağlamak" diyor. Üç şey söylemiş: Yüksek enflasyonu düşürmek; düşmüş mü; düşmemiş. Yatırımı artırmak; artırmış mı; artırmamış. Büyümeyi sağladık mı; hayır, yüzde 10 küçüldük. Demek ki, hükümet, önünü görmemektedir.

Sayın Bakan, devam ediyor "milletimizin refahını artırmak, Türkiye'yi önder bir dünya devleti yapmak... " Bu da gerçekleşmedi.

Sayın Bakan, devam ediyor "hükümet üç yıllık ekonomik programla küçülerek değil, büyüyerek istikrarı, hedefleri sağlayacaktır." Bu da doğru değil.

Sayın Bakan devam ediyor "yüksek enflasyonlu ülke, dünyada bir elin parmakları kadar az sayıdadır, tüm dengeleri tahrip eden enflasyon, gelir dağılımındaki bozukluğun temel sebebidir." Tamam, tespit doğru; peki, yaptığınız ne; hiçbir şey!

Sayın Bakan, devam ediyor "hükümet, enflasyonu tek rakamlı seviyeye indirmeye kararlı." Ben, hükümete sormak istiyorum. Karar yetmiyor, uygulama önemli.

Sayın Bakan, aynı konuşmada iki şey daha söylüyor "2000 yılında vergi gelirlerini yüzde 76,2'si faize, 2001'de yüzde 52,5'i faize gidecek" diyor ve hiçbiri tutmuyor.

Arkasından "bütçe gelirlerine 3,7 katrilyon özelleştirmeden gelir gelecek" deniyor; o da tutmuyor.

Sayın Bakan  devam ediyor "kamu hizmetlerinin yürütülmesinde israfa kesinlikle izin verilmeyecek." Şimdi, ben, 2002 yılı bütçesine de baktım, aynı masal, aynı hikâyeler, şablon halinde  2002'ye de oturtulmuş ve aynı şeyler söyleniyor. Masal, hikâye diyorum, hiçbirinin aslı tutmuyor. Yani, siz hedef diyorsunuz, yüzde 10 artı eksi yanılma payı olur; ama, burada, öyle bir hedef yok.

Devam ediyor: "devletin aslî gelirleri vergilerdir -doğrudur- herkesin gücüne göre vergi ödemesini vatandaşlık görevi sayıyoruz." Peki, böyle söyleyen Sayın Bakan ne yapıyor; 50 milyar lira faiz gelirini vergidışı bırakıyor, 120 000 000 lira asgari ücretli olanın boğazını sıkıp vergi alıyor. Yukarıda söylediğinizle bunlar tezat teşkilat ediyor Sayın Hükümet diyelim, Bakan demeyelim. Sadece Bakana yüklenmeye gerek yok, aslında, bu, hükümetin sorumluluğudur.

Demek ki, söylediğinizin arkasında da durmak mecburiyetindesiniz; yani, 120 000 000 lira asgari ücret alandan vergi alıyorsanız, aylık 5 milyar lira faiz geliri olandan da vergi almalısınız.

Sayın Bakan, memur maaşları için ne söylüyor; bu çok önemlidir; bu da iyi bir tespittir; önemini kavramak da iyidir: "Ücret artışı tespiti yaparken, bütçe imkânlarının yanı sıra, 2001 enflasyon hedefleri de göz önünde bulundurulmuştur." Siz, 2001'de enflasyon yüzde 30, yüzde 35 dersiniz, ona göre zam yaparsınız; enflasyon yüzde 80 olur... Aslında, hedef, özellikle küçük gösteriliyor; tarımda taban fiyatlara, işçi ve memurun ücretlerine zam yaparken enflasyon oranını düşük gösteriyorsunuz. Bu da, devletin, yani hükümetin halkını aldatmasıdır; bu da yakışmaz, güven bunalımı meydana getirir.

Sayın Bakan, gayet güzel temennilerden sonra hızını alamıyor -hükümet diyelim- bakın ne söylüyor: "Cumhuriyetin 100 üncü yıldönümüne rastlayan 2023 yılında, kişi başına gelir -yani siz, altı ay sonrasını göremeyen hükümet, 2023 yılı için tahminde bulunuyorsunuz- Avrupa Birliği ülkeleri düzeyine yükselecek." E, siz, altı aylık bütçeyi yapamamışsınız, becerememişsiniz, rakamlar ters çıkmış; şimdi, 2023... Devam ediyor: "Gayri safî millî hâsıla da 1,9 trilyon dolara... Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmemizin bütçesidir." Yani, o kadar sağlam bir bütçe ki, dünyada, biz, ilk 10'a gireceğiz diyor; halbuki, biz, dünyada, 89 unculuğa, 100 üncülüğe gidiyoruz, rekabette gerilere gidiyoruz.

Sonuç bölümünde diyor ki Sayın Bakan: "Bütçeyi, faiz ve personel giderleri bütçesi olmaktan çıkarmaya mecburuz." Bu cümlenin altını çiziyorum; yani, bu bütçede faiz az olacak, personel giderleri, sadece personel ve faiz gideriyle bütçe olmayacak diyor ve devam ediyor: "2001 yılı bütçesiyle, Türkiye çok anlamlı bir adım atıyor." Demin, biraz önce, masal okunuyor dedim. Bugün Sayın Kemal Derviş'in bir açıklaması var. O, yurt dışından açıklama yapmayı daha çok seviyor. Aynı cümle, bakın; diyor ki: "2001 yılı bütçesi -o da 2002 yılı bütçesi diyor- Türkiye için çok anlamlı bir adım." O da "2002 yılı bütçesi Türkiye'ye devrimdir" diyor; yani, aynı cümleler söyleniyor. "Yıllardır enflasyon altında ezildik; başarı ve güven ruhunu canlandırmaya mecburuz..." Güzel, canlandıralım; ama, hangi hükümetle, kiminle, nasıl?!

Şimdi, bu kadar güzel temennilerde bulunan hükümet ne yaptı, bakın değerli arkadaşlar. 2001'de bu sözler söylendiği zaman, geçen yıl bu tarihte, bu kürsüde hükümet adına konuşan Bakan bunları söylediği zaman bütçemiz 48,3 katrilyondu. Aradan bir süre geçti. "Biz, hesapların tamamını yanlış yapmışız. Dünyada ve Türkiye'de konjonktür değişti, ekonomik değerler değişti..." Evet?.. "O zaman, biz, 32 katrilyon daha ilave ek bütçe yapıyoruz..." Cumhuriyet tarihinde, böyle, aslî bütçenin yüzde 75'i kadar artan bir bütçe ilk defa yapılıyor ve arkasından, hemen bakıyoruz, ayrılan bu 30 katrilyon 640 trilyonluk toplam ödeneğin 24 katrilyon 591 trilyonu faize gidiyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, siz, ödeyeceğiniz faiz miktarını üç ay önce, dört ay önce bilmeyeceksiniz ve 2023 yılında, Türkiye, dünyada ilk ona girecek! İşte, buna masal derler, işte, buna hikâye derler, işte, buna hiç kimse inanmaz.

Şimdi, Sayın Bakan, bu bütçe konuşmasında, 2002'de bir tespit yapıyor; diyor ki: "Biz, bu bütçeyi hazırlarken iki konu öne çıktı; bunlardan bir tanesi, borcu döndürmek, yani, borcu borçla ödeyeceğiz; biri de ekonomiyi canlandırmak istiyoruz; ama, ikisinin aynı anda olması lazım." Dünyanın hiçbir yerinde içborçları yüzde 100'le borçlanan, aylık para değerinin yüzde 7,5-8 olduğu bir ülkede, dünyanın hiçbir yerinde üç beş yıl vadeli ve yüzde 7,5-8 dolar bazında borçlanan bir ülkede bu cümleleri ifade etmek doğru değildir. Kusura bakmayın, belki, biraz acı, biraz sert söylüyoruz; ama, bu ülke hepimizin, ciğerimiz yanıyor, onun için konuşuyoruz.

Şimdi, Sayın Bakan, buna itiraz ediyor, diyor ki: "Efendim, biz hedefleri tutturduk; hedefler tutmadı diye bir şey söylemeyin." Yani, o 48 katrilyonu tutturduk diyor. Peki, ekbütçeyi niye söylemediniz?! Madem tuttuysa, ekbütçe nerede, niye söylenmedi?! Diyor ki: "Hedefler tuttu, belki şu tartışılabilir." Ne tartışılır? "Ekonomik gidişiyle, konjonktürle..." Bu, belirsiz, muğlak ifadeleri 2002 bütçesinin sonuna da koyacaksınız ve dünyada, Arjantin'de böyle oldu, işte, Almanya'da gerileme oldu, küçülme oldu, Türkiye'de de bu oldu. Bu, kabul edilmez bir özürdür.

Sayın Bakan, konuşmasının bir yerinde "bütçeler tahmindir; önemli olan uygulama ve gerçekleşme; tahmin edeceksiniz, uygulamayı da iyi yapacaksınız, hedeflere ne ölçüde yaklaşıldığı çok önemlidir" diyor. Ben de aynı şeyi söylüyorum işte; hedeflere hiç yaklaşamadınız. Bu hükümet ekonomiden sınıfta kaldı, sıfır puan aldı bize göre.

Tabiî, bu ekonomik dengesizlikler neyi getirdi değerli arkadaşlarım, bakın, neyi getirdi. Tarım ve çiftçimizle ilgili olarak bu kısıtlamalar neler getirdi, bakın: 1995'te çiftçimize 5 milyar dolar katkıda bulunmuşuz, 1996'da 2,6 milyar dolar, 1997'de 3,4 milyar dolar, 1998'de 3,3 milyar dolar, 1999'da 2,9 milyar dolar, 2000'de 1,5 milyar dolar, 2001'de 500 milyon dolara inmişiz. Bu, ne demek değerli arkadaşlar; çiftçiler ölüme mahkûm ediliyor demektir; yani, çiftçileri, siz, ölüme mahkûm ediyorsunuz. Ama, onlar, bakın, yarın, Karadenizde fındıkçılar sizi sandığa gömecek, Orta Anadolu'da buğday ve pancar ekenler sizi sandığa gömecek.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, hep Avrupa'yı örnek alıyorsunuz. Buyurun, Avrupa Birliğinde yıllık ortalama 50 milyar dolar, ABD'de yılda ortalama 45 milyar dolar destek yapıyorlar. Bizde ise, her gün bir genelge yayımlanıyor. Hükümetin ne yaptığını bildiği yok, sağını solunu da şaşırdı. Sayın Başbakan bir genelge yayımlıyor, diyor ki: "Pamuk, zeytinyağı, ayçiçek yağı, soya, kanola desteklenecek." Ertesi gün bir genelge yayımlıyor "bunun ikisi değişti, ikisi çıktı" diyor, tekrar bir genelge yayımlıyor. Ben, öyle zannediyorum ki, birileri ipi bir yerden sık sık çekiyor, Başbakanı da şaşırtıyorlar ve bu şartlarda -bakın, açık ve net söyleyeyim- buğdayı, yağı, şekeri, eti dışarıdan ithal edersiniz. Türkiye'nin daha çok üretmeye ihtiyacı var, daha çok ihracata ihtiyacı var. Bu gidiş yanlış.

Bakın, IMF politikalarının yanlışlığını söyleyeyim. Kemal Derviş'in yaptığı şu: Evvela, malî sektör, bankalar güçlenecek, paralar bankaya. Peki, banka kime; yüksek faizle sanayiciye. Sanayici ürettiği mala yüksek faiz koyduğu zaman dünya piyasalarında rekabet şansımız kalmaz. O zaman, para, sanayiciden bankaya, bankadan IMF'ye; yani, buna "altın saadet zinciri" denir. Saadet zinciri... Ülkeyi, kaynaklarını soymak için saadet zinciri...

Peki, siz, çiftçiden bu destekleri çektiniz, çektiniz, çektiniz... Ziraat Bankası, geçen hafta bir genelge yayımladı; aldım, genelgeyi okudum. Genelgeyi yayımlayanlar, ilgili bakanlar uzayda yaşıyor, Türkiye şartlarıyla hiç alakaları yok bir kere. Bakın, ne diyor: "Siz, paranın yüzde 10'unu yatıracaksınız; arkasını, ben, 36 ay vade yapacağım; vadelerde de yüzde 100 faiz uygulayacağım." IMF'den öğrendiler ya, nasıl kazık atılır, nasıl yenir; aynı kazıkları köylüye, çiftçiye atmaya kalkıyorlar.

Değerli arkadaşlar, yaptım bir hesap; 1 milyar borcu olan çiftçi, 100 milyon yatıracak, geri kalanını 35 ayda, 36 ayda ödeyecek; 3,5 milyar talep ediyor. 5 milyar borcu olan çiftçiden 17 milyar talep ediliyor; 10 milyar borcu olandan da 31 milyar. Çiftçi, ayda 854 milyon ödeyecek. Olacak işe bakın! Ben, bu genelgeyi yayımlayanlara sordum: Siz, buna inanıyor musunuz? "Efendim, bizim yetkimiz bu kadardır" diyorlar. Bu yetkiyi kim veriyor; IMF ne kadar veriyorsa o kadar yapılıyor. Onun için, ekonomimiz, maalesef, IMF'ye bağlandı.

Şimdi, buraya kadar anlattıklarıma, hepiniz çıkıp diyebilirsiniz ki, muhalefet milletvekilisiniz, söyleyeceğin de budur; tenkit etmek kolay; gelin, yapın bakalım ne yapacaksanız.

Değerli arkadaşlar, bunları ben söylemiyorum. Bakın, Dünya Bankası raporunu okudum; tarih 19.11.2001; yeni bir rapor. Dünya Bankası, hükümete ve bütçesine nasıl bakıyor; sizin dördüncü ortak nasıl bakıyor?

Değerli arkadaşlar, bakın:

1. "Kamu harcamalarında çağdışı" diyor. Bu hükümeti tenkit ediyor: "Çağdışı harcama yapıyorsun."

2. "Çok dağınık ve onarıma muhtaçsınız."

3. "Türkiye, sanayileşmiş ülkelerden değil; gelişmekte olan çok sayıda ülkenin gerisinde."

Çıkıp burada, şov yapmanın veya yanlış rakamlar telaffuz etmenin gereği yok; raporu söylüyorum.

4. "Savurganlık ve sahtecilik var hükümetinizde" diyor Dünya Bankası... Devam ediyor "iç ve dış denetimde boşluklar var. Bütçe üzerinde kontrol yetersiz." Devam ediyor -en mühimi de burası- "12 aya odaklanan bütçe, sonraki yılları görmezlikten geliyor." Halbuki, burada, Dünya Bankası toleranslı davranmış; 12 ay değil; bakın, yazın buraya, 6 ay sonra bu kürsüye geri geleceksiniz ve bir ekbütçe olacak. Şimdi, bütün bunları biz söylediğimiz zaman muhalefet oluyoruz; ama, sizin dördüncü ortak söylüyor.

Peki, başka, kim, neler söylüyor; İstanbul Malî Müşavirler Odası Türkiye Vergi Raporundan özet takdim ediyorum arkadaşlarım. Bakın, üç temel konudan bahsediyorlar.

1. "Vergi aynı kesimden alınmaktadır, sürekli artırılmaktadır. Vergi yükü isyan edilecek noktadadır." Kim söylüyor bunu; malî müşavirler; yani, esnafla, tüccarla, sanayiciyle iç içe olanlar söylüyor.

2. "Otomotiv ve beyaz eşyayla sınırlandırılan KDV indirimi haksızlığa neden oldu." Yani, temel gıda maddelerinde, şekerde, yağda neden indirim yapmıyorsunuz; vatandaş beslenemiyor diyor.

3. "Akaryakıt ürünlerinden başlayarak, vatandaşın kullandığı birçok üründen alınan dolaylı vergi adaletsiz" diyor.

Bu rapor yayımlandığı zaman, doğalgaza ekstra yüzde 15 Akaryakıt Tüketim Vergisi planlanmamıştı. Şimdi, benzinden, mazottan, fuel-oilden alınıyor, bir de doğalgaza ilave ediyor hükümet.

Burada, aslında, benim hükümete bir önerim var; yani, hafife almamak lazım. "Teneffüs vergisi" adı altında bir vergi koysak. Mesela, bir insan 1 dakikada kaç defa nefes alır; dakikayı 60'la çarpsak 1 saat, 1 saati 24'le çarpsak ve gece ve gündüzde, gecelerde indirim yapsak ve topluma Varlık Vergisi gibi bir de hava vergisi koysanız daha akıllı olur herhalde.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bütün bu menfi tablolar devam ederken, hükümet yetkilileri ne demiş bakın: "Ekonomi düzlüğe çıkıyor, ihracat yükselişe geçti." Aynı gün, Devlet İstatistik Enstitüsü bir rapor yayımlıyor. Devletin bir kurumu "yükseliyoruz" diyor, diğer kurumu diyor ki: Hayır, bu doğru değil. Hükümet yetkilileri gerçeği gizliyorlar. "Madencilik sektöründe yüzde 8,8; imalat sanayiinde yüzde 11,1 küçüldük." Hani yükseliyorduk?! Devlet İstatistik Enstitüsü kime bağlı; Başbakana bağlı. Peki, sadece eylül ayında sanayi üretimi yüzde 9,2 azaldı deniyor.

Bu hükümete açık ve net söylüyorum; bu hükümet, yani, hükümet yetkilileri ekonomi bilmiyor, iktisat bilmiyor. Siz, aslında, yönetim nedir onu da bilmiyorsunuz. Siz, işçinin, memurun durumunu hiç bilmiyorsunuz. Siz, emeklinin durumunu da bilmiyorsunuz. Siz, ekmeğin, şekerin, yağın fiyatını da bilmiyorsunuz. 200 gram ekmeğin fiyatını, çıkıp, burada, bakanlardan biri söylesin; tam, net fiyatını bir söylesin. 1 kilogram tozşekerin fiyatını, Sanayi Bakanı çıkıp, burada, bir söylesin. Bilmiyorsunuz... Cesaretiniz yok şimdi. Aslında, hükümet, bilmediğini de bilmiyor. Aslında, bilmediğini bilmiş olsa, önerilen teklifleri değerlendirmeye alması gerekir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bu bütçeyi getirenlere, bu vergileri üst üste alt alta yazanlara bir sorum var. Siz, hiç çiftçilik yaptınız mı; yani, ilacı, traktörü, mazotu, gübreyi yüzde 100 zamla alıp, buğdayınızı geçen yılki fiyatla hiç sattınız mı; tabiî, satmadınız. Siz, 10 kişi çalıştıran bir işyeri açıp, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Stopaj Vergisi, hayat standardı vergisi, Zorunlu Tasarruf Vergisi, işsizlik sigortası primi, sigorta primi, oda aidatı, muhasebe ücreti, işyeri kirası, işyeri kira stopaj vergisi, vergisi, vergisi, vergisi ödediniz mi; ödemediniz. O zaman, siz, esnafın, sanayicinin, tüccarın sıkıntısını bilemezsiniz.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Ay'da yaşıyoruz galiba?!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, birimiz Ay'da birimiz Merih'te yaşıyor. Ay'da yaşasaydık... Ben söylemedim, bakın, şimdi, Başbakanınız ne diyecek; onu söyleyeceğim. Asıl sıkıntı orada doğacak.

Şimdi, siz, 120 000 000 asgarî ücretle bir ailenin nasıl geçindiğini hiç düşündünüz mü? Siz, 200 000 000 ücret alan öğretmenin pazarda sebze sattığını biliyor musunuz; siz, bir yatırım yapmak için asgarî yüz tane devlet kurumuna ayrı ayrı gidip, her yerden imza almak için sıra bekleyip bir yılda tamamlanmadığını biliyor musunuz; bilmiyorsunuz. O zaman, işçinin, memurun, emeklinin, yatırımcının, çiftçinin çilesini de bilemezsiniz değerli arkadaşlar. Şimdi, söyleyin, öncelikle, siz kimden yanasınız?!

Değerli arkadaşlar, meşhur hikâye var: -hep böyle resmî şeyler söylemeyelim- İki arkadaş, biri diyor ki, ormanda gidiyorsun, karşına bir canavar çıktı, ne yaparsın? Öbürü diyor ki, hemen silahıma davranırım; yok üzerinde silah yok. Ormanda gidiyorum hemen bir sopa alırım, sopa da yok. Taş alırım; taş da yok. Ormanda gidiyorum ağaca çıkarım; ağaç da yok diyor. Ya, söyle sen bana, sen canavardan yana mısın, benden yana mısın?! Şimdi ben soruyorum: Siz, IMF'den yana mısınız, bu milletten yana mısınız arkadaşlar?! (SP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, siz, hiç SSK kuyruğuna girip muayene olmadan, ilacını alamadan akşam evine giden SSK'lıyı biliyor musunuz?! Daha doğrusu, daha net anlatalım, siz bu ülkeyi tanıyor musunuz?! Bakın, coğrafî konumu enerji koridoru üzerinde, üç tarafı denizlerle çevrili, yedi iklim dört mevsimin olduğu, akarsu ve gölleriyle, 4 000 000 esnaf ve sanatkârıyla, sayısız dürüst işadamlarıyla -sahtekâr olanları saymıyoruz- 20 000 000 hektar orman arazisiyle, 28 000 000 ekilebilir alanıyla, 35 000 000 genç nüfusuyla, 4,5 milyon yurt dışında çalışan fedakâr insanıyla, 44 çeşit yeraltı madeni, değeri milyarları bulan yeraltı kaynaklarıyla... İşte, siz böyle bir ülkeyi yönetiyorsunuz; ama, 10 milyar dolar almak için IMF kapısında bekliyorsunuz. Beklemeyin artık, yetti bu iş!

Değerli arkadaşlar, Sayın Kemal Derviş pot üstüne pot kırıyor. Diyor ki: "Bu 10 milyar doları alacağız; ama..." Evet... "Ancak, bunun ciddî bir sosyal bedeli var. Bunun yapılması kolay değil, başka seçenek olduğunu zannetmiyorum." Yani, IMF ve Dünya Bankası yetkilileri de aynen böyle, patavatsız, gelişigüzel konuşuyor. Oradaki alışkınlarını aynen burada da dayatıyor. Sayın Derviş'e açıklamalarının daha ciddî, bir devlet adamına yakışır şekilde olmasını bir kere daha hatırlatıyorum. Gazeteciler soruyor, bu 10 milyar dolar nereye gidecek? Cevap aynen şu: "Büyük bölümü bankalara sermaye olacak." İşte bu... Bu saadet zinciri kırılmadan bir yere varmak mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan zaman zaman açıklamalar yapıyor; şimdi bir tanesini vereceğim. DSP'liler kızmak yok; çünkü, aynısını söylüyorum, ilave etmiyorum. Sayın Başbakan Ecevit diyor ki: "IMF'nin verdiği krediler uçup gitti -Sayın Bakanım, siz de dikkatle takip edin, belki uçmamıştır- bir de, kredi vermek isteyenler, kredi kuruluşları sözlerini tutmadılar. Bu IMF'ciler, zaten hain." Biz de onu diyorduk işte, siz de aynı şeyi söylüyorsunuz. Niye sözünde durmuyor?! Para istiyor Sayın Başbakan; verin kardeşim, verin verin...

Değerli arkadaşlar, biliyor musunuz, dünyada en fazla, IMF'ye borcu olan ülke kim; Türkiye'dir. Ne olacak böyle, bu işin sonu nerede gidecek?

Yani, şimdi, iyi de, para verildiyse, uçtuysa, kim uçurdu; Sayın Ecevit ve arkadaşları.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Daha öncekilerden ne haber!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, sizde bir hastalık var, şu oldu deyince hemen geriye doğru yayıyorsunuz. Bakın, kötü emsal, emsal olmaz. Kim, sizin dediğinizi yaptıysa, o da yanlış yapmıştır değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakın, bu kötü yönetimin bir sonucunu da, bir rapor sonucunu, iki satırla ilave edeceğim. Değerli arkadaşlar, bu ekonomideki kötü gidiş, dünyada rekabet gücümüzü azalttı. 1999'da, dünyada 38 inci sıradayız, 2000'de 42; 2001'de 44 üncü sıradayız. Bu, kimin marifetiyle; Sayın Ecevit ve arkadaşlarının marifetiyle.

Değerli arkadaşlar, rakamlar öyle bir yere geldi ki, şimdi, elimde 2 tane rapor var; birisi, 2001 sonuçları. Demişsiniz ki, büyüme oranı artı 4,5 olacak; eksi 6 olmuş, iflas etmişsiniz. Enflasyon yüzde 20 olacak demişsiniz; yüzde 65... Dolar 714 000 olacak demişsiniz; 1 400 000... Bütçe açığı 5 katrilyon olacak demişsiniz; 30 katrilyon... Ya, siz sayı saymasını bilmiyorsunuz evvela. İlkokulda çocuklar bile 1'den 10'a kadar sayar; siz, 5 ile 30'u bilmiyorsunuz! Buraya çıkıp diyorsunuz ki, ben, 5 katrilyon açık vereceğim; şimdi, geldiğimiz nokta 30,4 katrilyon olmuş.

Arkasından, faiz giderimiz 16,5 katrilyon olacak demişsiniz, 40 katrilyon olmuş. Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3 olacak demişsiniz, 16,5 olmuş. Yani, bütün hesapları şaşırmışsınız, hesabı kitabı bitirmişsiniz. Peki, böyle bir hükümet, ne yapar Batı'da olsa, sizin çok imrendiğiniz Almanya'da, Fransa'da olsa; der ki, ben, bu işi beceremiyorum, yapamadım; benim, toplama, çıkarmada, matematikte zafiyetim var. Peki, Sayın Bakan ne diyor "konjonktür var, Arjantin'de kriz oldu" diyor. Ee, o zaman, ülkeyi her batırdığında bir kriz getirirsin, bu işin içinden çıkarsın; bu, sağlıklı değil. Adama şunu sorarlar; Arjantin'le Türkiye'nin, doğrudan, bu derece ilgisi ne ki; yani, Amerika'yla anladık da, Arjantin'le ne ilginiz var, kaç kuruşluk mal alıp sattınız, Arjantin Pezosundan size ne?! Arjantin ne yaptı, duydunuz; pezoyu dolara çevirdi, dolarlara el koydu, şimdi kimseye para ödemiyor. Afganistan'a asker göndermeseydiniz, Amerika'ya destek vermeseydiniz, olacağınız aynı oydu.

Şimdi, gelelim, 2001'de... Şimdi bu masalı, bu hikâyeyi, bu gerçek olmayan belgeyi dinleyince, hükümet, getirmiş, 2002'de önümüze bir bütçe koymuş. Ne diyor bütçede; büyüme yüzde 4 olacak. Bütün aklı erenler diyor ki, bu sanayiin kalkınması için üç yıla, beş yıla ihtiyaç var; yani, büyüme olmaz. Bakın, enflasyon yüzde 35 olacak; yüzde 100'den yüzde 35'e indireceğiz deniliyor. Niye söylüyorlar biliyor musun; işçi sözleşmelerini, kıdem tazminatlarını bu enflasyona göre ayarlamak için, buğday fiyatına yüzde 35 zam vermek için; ama, geçen yıl yaptınız, bu yıl kimse bu işi yutmaz artık. Arkasından, ihracat 32 milyar dolar; olmaz. Arkasından, tabiî, en tehlikeli ve görülür de, faiz ödemeleri 42,8 katrilyon. Yani, böyle bir bütçeyi buraya getirmek ve...

Ben, gelmeyen milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Aslında, bu bütçe müzakerelerinin hiçbirine katılmamakta haklıdırlar. Böyle bir bütçe olmaz...Böyle bir bütçe olmaz... Böyle sefil, böyle aşağı bir bütçe olmaz... Bakın, bu, 65 milyon insanı aşağılamaktır arkadaşlar; böyle bütçe olamaz... Yani, böyle bir bütçenin altına imza atan bakan, hükümet, bir altına da istifasının imzasını atmalıdır değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir kere, kısaca -vaktim bitiyor- bu bütçe şeffaf değil. Bakın, değerli arkadaşlar, Hazine dövizle borçlanıyor, kur farkı gözükmüyor. Bunu, ben söylemiyorum; iktisatçılar, ekonomistler, bilim adamları söylüyor. Bakın, içborç konusunda ciddî bir operasyon olacak. Aslında, bu bütçeyi, doğrudan doğruya 2001'le ilgilendirseniz, bu bütçenin tamamının 170 katrilyon olması lazım. Geçen yılı yakalamak için bile, getirdiğiniz bütçe 98 katrilyon.

Peki değerli arkadaşlar, ben, Saadet Partisi olarak, çözüm önerilerimizi söylüyorum, belki işe yarar diye. Yani, hep şikâyet edip durmayın, siz ne düşünüyorsunuz diyecek olursanız; bir, evvela, hukukun üstünlüğüne dayalı, hak ve hukukun temel alındığı bir devlet anlayışı. İki, güven bunalımı: Evvela, hükümet ortaklarının kendi aralarındaki güven bunalımı, daha sonra da milletle devlet arasındaki güven bunalımı giderilmeli. Millî bir borçlanma politikası ve bu 200 milyar dolar içborcu, dışborcu çözecek bir heyet; acil, radikal kararlar alınması lazım. Gelecek yıl, 300 milyar dolar olursa, altından kalkamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - 1 dakika süre verirseniz, bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bir diğer önemli konu, özkaynaklar; insan, denizler, orman, yeraltı... Bir diğer önemli konu, malî sektör, borsa. Bu borsa, uydurmadır; sanayi üretimi artmamış, borsa yükseliyor. Alay mı ediyorsunuz milletle. Mizah konusu olursunuz. Dünya tarihinde, dünya matbuatında, mizah konusu olursunuz. Hiç, bir şirketin, malî değeri artmadan, hisse senetleri artar mı?! Kimi aldatıyorsunuz?! Bir diğeri döviz. Bir diğeri, bankalar. Bakın, bankanın biri gitti, Toprakbank; 1,7 katrilyon devlete yazdı. Arkasından, 5 banka; 10 katrilyon. 2002 yılında alınacak olan 10 milyar dolar, işte bunlar içindir.

Değerli arkadaşlarım, reel sektör, yatırım, üretim ve ihracat, tasarruf tedbirleri ve kamu yönetiminde yerinden yönetim... Biz, Saadet Partisi olarak, ülkenin krizden çıkması için, 10 temel konunun detaylı çalışmasını yaptık. Ümit ediyoruz ki, hükümet bununla ilgilenir ve hep birlikte, içerisinde bulunduğumuz bu krizden çıkarız diye düşünmek istiyoruz, ümit olmak istiyoruz.

Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Güven Karahan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız Sayın Karahan?

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 malî yılı Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, bilindiği gibi, hükümetlerin, gelecek bir yıl içinde gerçekleştirmeyi tasarladıkları ekonomik, malî ve sosyal politikaların uygulama aracıdır. Ülkemizde, yıllardır çözümlenemeyen bütçe açıkları sorunları vardır. Uzakdoğu ve Rusya krizleri, Batı Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel felaketleri, Adana, Gölcük, Yalova, Adapazarı, Avcılar ve ardından Düzce, Bolu ile Çankırı depremlerinin meydana getirdiği milyarlarca dolarlık zararlarla daha da büyük miktarlara ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bütçe açıklarını ortadan kaldırmak isteyen, enflasyonla mücadeleyi ilke edinen ve büyük boyutlara varan iç ve dışborçtan kurtulmayı amaç edinen hükümet, 2000 yılında üç yıllık bir program açıkladı ve uygulamaya koydu. Bu program sonucu öngörülen performans kriterleri ilk 11 ayda gerçekleştirildi, o yılın faiz oranları ve enflasyon yüzde 30'lara çekildi; ancak, 2000 yılı Kasım ve 2001 yılı Şubat krizleri, uygulanan programın altüst olmasına neden olmuştur. Hükümet hemen önlemlerini almış, 14 Nisan 2001 tarihinde, Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya koymuştur. Bu Programda bankacılık, finansal kesim ve malî bünyemizin güçlendirilmesi iç ve dışborçların azaltılması, büyümenin istikrarlı bir temele oturtulması, enflasyonun düşürülmesi ve gerçekleştirilememiş olan yapısal reformların tamamlanması hedeflenmiştir. Yapısal reformların üç temel öğesi:

1.- Kamu yönetiminin iyileştirilmesi,

2.- Kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılması,

3.- Malî sektör reformununun tamamlanması ve özel sektörün üretim ve yatırım süreci içinde daha etkin faaliyet göstereceği uygun ortamın yaratılmasıdır.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının bankacılık ve finansal kesimin güçlendirilmesiyle ilgili hükümleri hemen hemen gerçekleştirilmiş, kamu ve özel bankalara işlerlik kazandırılması sağlanmıştır. Ancak, uygulamaya konulan her istikrar programında olduğu gibi, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının önündeki en büyük engel, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen kesimler ve enflasyon lobisidir. Enflasyon lobisine en küçük bir taviz vermek bile, ülkemizin geleceğine indirilecek en büyük darbe olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, son yaşanan krizlerin yılların birikimi olduğu konusunda hemfikir olmayan yoktur. Bu konuda, yalnız, 55, 56 ve 57 nci hükümetleri, hele hele, bütçesi bile olmayan 56 ncı hükümeti suçlamanın alemi yoktur. Kriz döneminde alınacak önlemler, ulusal bir özveriyi gerektirdiğinden, toplumsal yapımızın tüm kesimlerinin desteği ve katılımı gereklidir. Ancak, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının, işçileri, çiftçileri, esnaf ve sanatkârları, kamu çalışanlarını ve gerçek sanayicileri kucaklayamadığı gözlemlenmektedir.

Kısaca, özverinin, toplumun dar ve sabit gelirli kesimleri ile üretenlere yüklenmemesi ve bu kesimlerin de kucaklanması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, krizden çıkışın, Maliye Bakanlığıyla ilgili çözümlerinden bazıları üzerinde kısaca durmak istiyorum; bunlar:

1 - Devletin, Gelir, Kurumlar, ve Katmadeğer Vergileri, SSK ve Bağ-Kur primleri olmak üzere, vatandaşlarımızdan 25 katrilyonun üzerinde alacağı olduğu tahmin edilmektedir. Genel bir malî af, likitide sorununun çözümüne yardımcı olacaktır. Ödenmemiş vergi ve primlerin anaparalarının tamamı ve borç faizlerinin yüzde 50'sini, iki yıl içinde, belirlenen zaman dilimlerinde taksitle ödeme şansı getirilirse, ekonomiye, yaklaşık olarak, ilk iki yıl içinde, 7-8 milyar dolarlık bir katkı sağlanabilir. Aynı işlemin, çiftçimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları için de düşünülmesinde, toplumsal uzlaşma kültürü gereği büyük yarar vardır.

2 - Krizin ülkemizdeki etkisinin yok edilmesine yönelik olarak, ticaretin ve piyasanın canlanmasını sağlamak, vergi kaçaklarını önlemek ve vergileri daha ödenebilir duruma getirmek için vergi oranlarının düşürülmesinde yarar vardır. Vergi oranlarının yüksekliği, kayıtdışı ekonominin kayıt içine alınmasını geciktirmektedir. Bu oranların düşük tutulması, ekonomiye gerçekten derinlik ve canlılık getirecek; böylece, kayıtdışı ekonomiyle mücadele etme şansı az olan kayıtiçi ekonomi tetiklenecektir.

3 - Krizden çıkabilmemizi sağlayacak etkenlerden bir tanesi de, dış satımın artırılması ve desteklenmesidir. Hükümetimizin, dışsatımı destekleyecek düzenlemeleri yapması ve ihracata yönelik üretim yapan kişi ve kuruluşların sorunlarına ilgi göstermesi ve çözüm bulması gerekmektedir.

4 - Yurtdışında çalışan 4,5 milyondan fazla yurttaşımızın, yabancı ülke bankalarında 200 milyar doları geçen tasarrufları bulunmaktadır. Bu tasarrufların Türkiyemize çekilmesi, hem içborç hem dışborç hem de gerçek sektörün sorunlarına çözüm olabilecektir. Bu büyük parasal olanağın Türkiyemize getirilmesi için cazibe alanları geliştirilmelidir.

5 - Medya kuruluşlarına ait frekans ihaleleri sürekli ertelenmiş, bu sayede televizyon ve radyolar, frekans bedeli ödemeden yıllarca ücretsiz yayın yapmışlardır. Bu durum, Hazinenin gelir kaybına neden olmaktadır. Bu sorunun, beklemeksizin çözülmesi gerekmektedir.

6 - Finansal ve malî yönden büyük bir tehdit ve risk oluşturan kayıtdışı ekonominin kayıt içine alınması gereklidir. Bunun için enflasyon muhasebesine geçilmesi gereklidir; çünkü, mükelleflerin her türlü gideri, gelirlerinden mahsup edilmediği için, kayıtdışı ekonomik faaliyetlere yöneliş gün geçtikçe artmaktadır.

7 - Hükümetlerimiz, devlete para satanları vergilendirmedikçe, Hazinenin borç batağından kurtulması mümkün olmayacaktır; çünkü, devlete para satanlar, Hazinenin piyasaya müracaat edeceği günden önce, faizleri yükseltecek bir neden bularak, faizleri yükseltmekte bir sakınca görmemektedirler.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik bunalımını yaşarken, muhalefet partileri, yapıcı ve olumlu bir muhalefet yapmaktan kaçınmaktadırlar. Aynı şekilde, ülkemiz iş hayatının önemli kuruluşları, işçi sendikaları ve kamu görevlileri sendikaları, sanki ülkemizde ekonomik kriz yokmuşcasına, krizin üzerine, yangına körükle gider gibi gitmektedirler.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs Rum kesiminin Devlet Başkanı Glaskos Klerides bile, Kıbrıs konusunda, görüşmeler yoluyla bir çözüme gereksinim olduğunu belirtirken, Türkiyemizde, bazı sanayici, bilim adamı, gazeteci ve yazarlar "ver kurtul" şeklindeki görüşlerini, utanmaz bir şekilde açıklamaktadırlar. (DSP sıralarından alkışlar) Bu görüşte olanların milliyetinden şüphe etmiyoruz; ama, görüşlerine de katılmamız mümkün değildir. Bu kesimler, halk tarafından seçilmedikleri halde, biz politikacılardan fazla, siyasal kelam etmeyi çok sevmektedirler.

Bunlar, bir ara, işadamlarının da politikaya soyunmaları gerektiğini gündeme getirmişlerdir. Politikaya girmek için sanki önlerinde engeller vardır. Halkın sevgisini kazanamamış ve devlet desteğiyle servet edinmiş olanlar, acaba politikaya girmek için de devlet desteğini mi beklemektedirler? (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Kısaca ifade etmek gerekirse, ülkemizdeki bazı kesimler, bunalım senaryolarıyla ülkemizi kargaşaya sürüklemeye çalışmaktadırlar. Toplumumuz, bunlara, gereken yanıtı, yine, verecektir.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, ülkemiz, 21 yıl önce liberal ekonomiye geçmiştir. Liberal ekonomi, başlangıçta yanlış anlaşılmış, bu nedenle, kuralsızlık, almış başını gitmiş, bozuk düzen daha da bozulmuş, liberal ekonomi, kuralları içerisinde işletilememiştir. Bunun nedeni, bugüne kadar çıkarılamayan, denetim ve şeffaflığı sağlayacak yasaların çıkarılmamasıydı. Bu yasaların çıkarılmaması, krizin daha kısa sürelerle meydana gelmesine yol açtı. 57 nci hükümet göreve başladığında ilk iş olarak bu yasaların çıkarılmasına ağırlık verdi. İşveren kuruluşları, kendilerinden yana avantajlar içeren bu başıbozuk liberal ekonomik düzenin sürmesini istemektedirler. Bundan dolayı, liberal ekonomiye geçişin temel kurallarını yerleştirmeye çalışan 57 nci hükümeti, muhalefet partileriyle birlikte yıkmaya çalışmaktadırlar. (DSP sıralarından alkışlar)

Krizin sona ermeye başladığına dair işaretler dahi, muhalefet partilerini, işveren kuruluşlarını, kamu çalışanları ve işçi sendikalarını amaçlarından döndürmemiştir. Güven ortamının oluşması, siyasî istikrar, birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gereken bir zamanda seçim istemekten ve hükümeti yıkmaktan başka bir şey dile getirmemektedirler. Herkes şunu iyi bilmelidir ki: Bu kapkaç düzeni mutlaka son bulacaktır, bizler bunun kararlılığı içindeyiz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Kısaca, biraz önce bahsettiğimiz kesimler, Türkiyemizin geleceği için güçlü ekonomiye geçiş programına destek olmak zorundadırlar, köstek olmaya ise hiçbir hakları yoktur.

Değerli milletvekilleri, Türkiyemizde ekonomik ve malî dengelerin sağlanabilmesi için, yapısal reformların yapılması gereklidir. Ekonomik ve malî reformların başında harcama reformu gelmektedir. Bu meyanda, Taşıt, Devlet İhale ve Harcırah Kanunlarını da sayabiliriz. Bunların bir an önce gündeme gelip yasalaşması, insanlarımızın beklediği şeffaf devlet anlayışının önemli göstergeleri olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında yasalaşan vergi reformu, bilindiği gibi, gelir tanımını değiştirmiş ve malî milat kavramını gündeme getirmiştir. Malî miladın 1.1.2003 tarihine kadar ertelenmesi, vergi sistemimizin çok önemli bir otokontrol kurumundan yoksun kalmasına neden olmuştur.

Malî milat konusunda kamuoyunda var olan kuşkuların mutlaka ortadan kaldırılması gereklidir. Bu kuşkular izale edildikten sonra malî miladın uygulanması devlet gelirlerimizin artmasına yardım edecektir.

Hükümetin, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek kamu açıkları, yüksek işsizlik ve çok büyük boyutlara varan soygun ve rüşvet ortamında, büyük bir cesaret ve kararlılıkla, hem de hiç ödün vermeden, hem programı hem de yolsuzluklarla mücadelesini azimle sürdürmesi gereklidir.

Zorunlu ve mutlaka yapılması gereken kamu harcamalarından vazgeçerek faiz dışı fazla elde etme fikrine katılmadığımızı ifade etmek istiyorum. Hükümetimiz, faiz dışı fazlayı hakça bir vergilemeyle sağlamalıdır. Kayıtdışı ekonomi ve karapara lobilerinin tehdit ve şantajlarını önemsemeden vergi gelirleri artırılmaya çalışılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, gündeme gelen kanun tasarılarında, vergi indirimleri ve vergi muafiyetleri gündeme gelmektedir. Buna artık dur denmelidir. Buna örnek, devlete 50 milyar liraya kadar para satanların vergidışı bırakılmasıdır. Bu gibi uygulamalara son verilmelidir. Ülkemizin krizde olduğu bir dönemde, krizi, faizleri yükselterek körükleyenlere tanınan bu avantajlı durumu anlamak mümkün değildir. Ülkemizin, krizden çıkmak için, gelir artırıcı önlemlere ihtiyacı varken, bunun nedeninin açıklanması gerekir. Zaten, krizden çıkmanın bir yolu da, devlete para satanların vergilendirilmesidir. Bu konuda, hiç kimsenin, birtakım gerekçelerle karşımıza çıkmamasını diliyorum.

Gelirleri artırmanın bir yolu da, bir türlü hayata geçirilemeyen kayıtdışı ekonominin kayıt içine alınmasıdır. Bunun bir yolu belgeli sisteme geçmekse, diğer yolu da sürekli denetimdir. Maliye Bakanlığının denetim elemanı kadrolarının güçlendirilmesi gereklidir. Bu kadrolar sağlandıktan sonra, tüm ülkemizi kapsayan bir denetim seferberliğine gidilmelidir. Kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine alıcı projeler hazırlanmalı ve bu projeler duraksamadan hayata geçirilmelidir. Ayrıca, Malî Suçları Araştırma Kurulunda işlem gören dosyaların işlemlerinin bir an önce sonuçlandırılması gereklidir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu konularda gösterilmesi gereken çabaların yeteri kadar gösterilmediğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, devlet kurum ve kuruluşlarında verilen hizmetlerin çoğunun bir ücreti yoktur. Hemen hemen her bakanlığa ait birimlerde verilen hizmetlerin, beklemeksizin ücretlendirilmesi gerekmektedir. Böylece, vakıf, dernek ve dönersermaye işletmelerine yönlenmiş olan Hazine ve Maliyeye ait gelirler devletimizde kalacaktır.

Sayın milletvekilleri, kriz döneminde, şişkin devlet kadrolarının sorun olduğu bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine, sürekli, yeni kadro istekleri içeren kanun tasarıları gelmektedir. Koalisyon partilerinin, bu kriz döneminde popülizme gitmeden, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da, ülkemizin geleceği için birlikte hareket etmeleri en büyük dileğimizdir.

Norm kadro uygulamalarının ilkeleri belirlendikten sonra, kamu çalışanlarının ve emeklilerin ücretlerinde yaşanabilirlik ölçütü gündeme getirilmelidir. Devlet, emeğin karşılığını mutlaka vermelidir.

Değerli arkadaşlarım, kamu çalışanlarının, yurt düzeyine eşit ve dengeli dağılımını sağlayacak düzenlemeler, beklemeksizin yapılmalıdır.

Türkiyemizin ekonomik ve malî yönden zayıflığının en önemli nedenlerinden birisi de, Özelleştirme İdaresidir. Bu kurum, yıllardır, özelleştirmede başarılı hizmetler verememektedir. Özelleştirme, komünist sistemden çıkan tüm ülkelerde başarılmış, bizde ise kaplumbağa hızına bile ulaşılamamıştır. Ayrıca, Özelleştirme İdaresine bağlanan kamu kuruluşlarında yeni teknoloji yatırımları da yapılmadığı için, devletimizin sırtına yeni kamburlar eklenmektedir. Özelleştirmenin kısa zamanda bitirilmesi için, tüm partiler arasında uzlaşıyla çözüme gidilmesi gereklidir. Kısaca, bu konuda da bir ulusal politika oluşturulmalıdır.

Bu duygu ve düşünceler içinde, 2002 malî yılı bütçesinin, ulusumuza ve Bakanlığa hayırlı olmasını ve uğurlu hizmetler vermesini diler, Partim ve şahsım adına, kutsal Ramazan Bayramını ve Kadir Gecenizi kutlar, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Kırklareli Milletvekili Sayın Necdet Tekin, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NECDET TEKİN (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; 2002 yılı gelir bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de değişik dönemlerde yapılan vergisel düzenlemeler dikkate alındığında, sadece 1950 yılından sonra vergi kanunlarında değişiklik yapan 140'ın üzerinde kanunun çıkarıldığını görmekteyiz. Ancak, kamu finansmanı dengelerine de, bu süre içerisinde bakıldığında, istenen sonuçların alınamadığı, başka bir deyişle, sağlıklı vergi gelirlerinin elde edilemediğini; yani, yaratılmadığını da görmekteyiz.

Bu cümleden olarak son, 20 yıldır "vergi alma, borç al" mantığı, ekonomiye, maalesef, hâkim olmuş ve devletin temel giderlerinin vergilerle karşılanması gerekirken, borçla karşılanmasına çalışılmıştır. Burada, kesin olarak, bir yanlışlık vardır. Vergi tabana yayılamamış, herkes âdil bir şekilde vergi sisteminin içine dahil edilememiştir. Çıkarılan 140'ın üzerindeki kanuna rağmen, ne vergisel özendirmeler sağlanabilmiş ne de sistemde yer alan bütün bireyler vergi sistemine dahil edilebilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Türk vergi sistemi, pek çok vergiyi, dolayısıyla da, pek çok kanunu içinde barındırmaktadır. Hafızalarımızı tazelemek açısından bu vergilerin birkaçını, daha sonraki analizim açısından da sıralamak istiyorum: Gelir üzerinden alınan Gelir ve Kurumlar Vergisi, harcama üzerinden alınan Katmadeğer Vergisi, Akaryakıt Tüketim Vergisi, Özel İşlem ve Özel İletişim Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Harçlar ve Değerli Kâğıtlar Vergisi, Emlak Vergisi vesaire olmak üzere pek çok vergi kalemi ve bunlara ilişkin kanunlar manzumesi, Türk vergi sistemini oluşturmaktadır. Bu vergilere, başta da söylediğim gibi, bakmamın amacını, şimdi yapacağım kısa açıklamayla da ortaya koymak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı vergi dağılımına kısaca baktığımızda, 2002 yılı vergi gelirleri toplamı 59 katrilyon 911 trilyon lira. Bunun sadece 19 katrilyonu, beyannameli mükelleflerden alınan vergiler; yani, defter tutanlardan, tüccardan, esnaftan, sanayiciden alınan vergiler. Açıkçası, bugün, hükümetimize akıl vermeye çalışanlardan alınan vergiler. 10,6 katrilyon lirası içerideki KDV'den, 9 katrilyon lirası ithalattan alınan KDV'den, 10,5 katrilyon lirası Akaryakıt Tüketim Vergisi, yaklaşık 7 katrilyon lirası da ek vergi, taşıt, banka, sigorta vesaire vergilerinden oluşuyor.

Şimdi, bu tabloya dikkatle baktığımızda, neredeyse, toplam vergilerin yüzde 70'i, zorunlu olarak hepimizin elbirliğiyle ödemek durumunda olduğumuz vergiler, yani, zorunlu vergiler, mal alırken ödemek zorunda olduğumuz vergiler. Bu dağılımın, artık, adil olduğunu söylemek maalesef, mümkün değil.

Son on yılda vergi gelirlerinin dağılımına da kısaca bir bakmak istiyorum. Son on yılda, dolaylı vergilerin, gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 60'a varan bir artış gösterirken -ki, demin söylediğim vergi sepetinin yüzde 70'i buradadır- dolaysız, yani, doğrudan gelirden alınan vergilerde, aynı dönemde büyüme oranının yüzde 18,5'te kaldığını görmekteyiz. Bu rakamların Maliye Bakanlığınca iyi değerlendirilmesinin faydalı olacağını umuyorum.

Dolaylı vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki payının bu boyutta büyümesi, bir yandan, aşırı fiyat artışlarına yol açarken, diğer yandan da, vergi adaletsizliğini artırmakta ve işletmeleri kayıtdışına itmektedir. Bu durum, sağlıklı sosyal politikalar oluşturabilmesi açısından da açık bir sakınca oluşturmaktadır.

Üretim ve finans kesimleri arasında vergilendirme ve vergi oranlarındaki farklılıklar, kaynakların, üretici sektörlerden vergi yükünün daha düşük olduğu finans kesimine kaymasına neden olmakta ve bu durum, üretim artışını yavaşlatmakta ve vergi gelirlerini de azaltmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu nedenlerle, faaliyetleri kayıt içinde kalan sektörler, kayıtdışı işlemlerle rekabet edemediği gibi, bazı komşu ülkelerde, düşük enerji maliyetleri, eğitimli ve düşük ücretli işgücü olanakları gibi koşullar karşısında varlıklarını korumakta giderek zorlanmaktadırlar. Özellikle işsizliğin yüksek düzeylere ulaştığı son aylarda, firmaların, özel yatırım teşvikleri veren komşu ülkelere taşınma eğilimi, istihdamı da olumsuz olarak etkilemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ekonominin kayıtdışına itilmesinin bellibaşlı nedenlerini sıralamak istiyorum:

1 - Ekonomide saydamlık ile etkin ve sağlıklı bir denetim düzeninin oluşturulamamış olması,

2 - KDV oranlarının aşırı yüksekliği,

3 - Çıkarılan aflar nedeniyle vergi cezalarının caydırıcılığını yitirmesi ve bu suretle, kayıtdışı kalanların, bugüne dek hep kazançlı çıkmaları,

4 - SSK primlerinin, maalesef, aşırı yüksekliği,

5 - Yeterli sermaye birikiminin olmaması, gibi faktörleri sayabiliriz.

Bu temel beş faktörün yanında, modern vergi sisteminde, vergicilik anlayışındaki üç temel işlevin de birlikte yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bunlardan birincisi, vergi sisteminin, devlette normal hizmetlerin yanında, ekonomik gelişme için gerekli olan maddî olanakları sağlaması gerekmektedir.

İkincisi, vergi yükünü, vatandaşlar arasında adil dağıtmakla kalmayıp, vergi sisteminin, toplumda adaletsizlikleri giderici yönde olması gerekmektedir.

Üçüncüsü, vergilerin, ekonomik hayat üzerindeki olumsuz etkileri azaltıcı yönde bir rol oynaması da gerekmektedir.

Bugünkü vergi sisteminin, bu üç işlevi bir arada sağladığını söylemek, ne yazık ki, mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk vergi sisteminde ciddî sorunlara kaynaklık eden bir diğer neden de Türk vergi idaresidir. Uzun yıllar, Türk vergi sistemindeki kimi yenilik ve değişikliklere karşın, idarede köklü, yaygın ve etkin değişiklikler, maalesef, yapılamamıştır.

Birçok vergi dairesi, hem fizikî kapasite olarak hem de görünüm olarak yetersiz olup, vergi daireleri, kapasitelerinin çok üstünde mükellef sayısına sahiptir.

Vergi dairelerinde çalışan kişilerin eğitim açısından yetersizliği ve vergi memurlarının vergi mevzuat ve hukukuna yeterince vâkıf olamaması, birçok anlamsız davalara da yol açmaktadır.

Maliye Bakanlığıyla ihtilaflı olan mükelleflerin açmış olduğu davaların, son beş yılda, yüzde 80-90'ı mükellefler lehine sonuçlanmaktadır. Bu durum da vergi adaletsizliğinin bir diğer boyutunu göstermektedir. Son beş yılın ortalamasına göre, Danıştayın vergi davalarıyla ilgili kararlarında, her 100 davanın 84'ünde, kararlar, mükellef lehine çıkmıştır.

Denetim açısından bakıldığında, Maliye denetim birimleri, vergi mükelleflerinin ancak yüzde 1'ini denetleyebilmektedirler. Mevcut sistemde bile, vergi kaçağı giderek artma eğilimi göstermektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vergi gelirlerinin artırılması önümüzdeki günlerin en temel problemlerinden biridir. Vergi gelirlerini artırmak için, bu Meclisçe yapılacak düzenlemelerde, vergi verenlere yeni yükler getirmek yerine, kayıtdışı alışverişlerin kayıt içine alınmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. İstihdam ve ihracatın artırılması, üretimin katmadeğeri yüksek olanlarına yönelinmesi, özendirici bir vergi anlayışının yerleşmesi için, vergi politikalarında gerekli düzenlemeleri yapmak ve özendirici önlemleri almak yerinde olacaktır.

Vergilendirmede, olayın ekonomik boyutunun ki, özellikle rekabet gücünü tahrip etmeyecek yaklaşımların sürekli göz önünde tutulması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vergiyi tabana yayarak, beyannameli vergi verenlerin sayısını artırmak zorundayız. Bütünleşmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde herkes beyannameli, açıkça, herkes vergi mükellefi. Vergi mükellefi olunca da, kimin, ne zaman, nereden zengin olduğu ortada ve açık; bizde ise, maalesef, bu tamamen belirsiz. Bu tabloyu değiştirmek zorundayız ve bunun yolunu da, artık, bulmak zorundayız.

Sosyal güvenlik sisteminden uluslararası tahkime, bankacılık kesiminin temizlenmesinden bütçe disiplininin sağlanmasına, kamu bankalarına çekidüzen verilmesinden anayasa değişikliğine kadar inanılmaz reformlar yapan 57 nci hükümetin, köklü bir vergi reformunu da yapacağına inanıyorum. Vergi tabanını geliştirecek, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alacak, ülkemizde herkesi vergi mükellefi yapacak sistem artık bulunmalıdır. Aksi halde, kayıtdışı ekonomi, yani, açıkça, hamiline ekonomi, ülkede, ekonomiyi de, siyaseti de zorlar hale gelecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, son yılda, iki büyük  kriz yaşadı. Krizlerin nasıl olduğunu ve nasıl sonuçlar verdiğini, maalesef, bütün insanlarımız gördü. Türkiye, kriz denilen olgunun, aslında, finansal şoklar ile rant ekonomisi arasındaki sarkaç ilişkisini düzenleyen bir sistem çıkmazı olduğunu kestirdi. Kestirime karşı, yeni tedbir ve devrim niteliğindeki yapı taşlarını kurmaya, bir anlamda, sistemi yeniden yapılandırmaya başladı. Bankacılık yasasıyla, borçlanma yasasıyla, şeker, enerji, tahkim, fonların tasfiyesi gibi temel yasalarla, güçlü ekonomiye geçiş programına, açıkçası, Türkiye'nin esenliğine destek sağladı ve bu yasaları çıkardı.

Bütün bu yasalarla, bazıları anlasa da anlamasa da, Türkiye yeniden şekilleniyor. Bunlara bağlı olarak, önümüzdeki günlerde ve yıllarda, siyaset de, siyaset etme şekli de değişecek. Ancak, bunları yapan bu Meclis, sistemin yeniden yapılandırılmasında, elbette, adil bir vergi sistemini de oluşturacaktır. Elbette, artık, ülkemiz, vurguncu ve hortumcuların ekonomiye hâkim olduğu bir ülke olmaktan nasıl kurtulduysa, kayıtdışı ekonominin hâkim olduğu bir ülke olmaktan da kurtulacaktır. Artık, kısa erimli çözümlerin, uzun erimli sorunlar yarattığını herkes gördü, sorunları ertelemenin de ülkeye fayda getirmediğini de anladı. O nedenle, vergisel düzenlemelerin herkesi kapsaması, uzun erimli olması, bu Meclisin en önde gelen amacı olmalıdır. Yeni bir kurumsal yapı kurarak, kayıtdışı ekonomiyi ve yolsuzluk ekonomisini dışlamak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tekin, 2 dakika içerisinde toparlayın efendim.

NECDET TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, kamu finansman dengelerinin temini için, KDV oranları yüzde 17-18 gibi yüksek oranlarda belirlenirken, sistemin belgeli çalıştığı varsayılmıştır; oysa, faturasız üretim ve faturasız, belgesiz satım düzeninin sistemin neredeyse yarısını oluşturduğu bugünkü ortamda haksız rekabet vardır, vergi kaybı vardır, elde edilen haksız kazançlarla sisteme dayatma, ekonomik sistemi ve siyasal sistemi yozlaştırma vardır; bunun sonucunda, toplumsal mutsuzluk vardır.

Kayıtdışı ekonomi, ekonomide krizleri, krizler de kayıtdışılığı destekler. Açıkçası, kayıtdışılık ile ekonomik kriz birbirinin ayrılmaz parçasıdır. 57 nci hükümet, ekonomiyi ve finans kesimini düzenleyici, yolsuzlukları ortadan kaldırıcı pek çok karar alarak pandorra kutusunun kapağını araladı. Vergide de pandorra kutusunun kapağı mutlaka açılmalıdır. Pandorra kutusunun kapağı açıldıkça, ülkenin bilgi matrisinin boş kalan noktaları da tek tek dolacaktır.

Bu nedenle, son yıllarda 57 nci hükümetin yaptığı değişimi doğru anlamalıyız ve doğru anlatmalıyız. Hem değişim isteyip hem eski günlerin geri gelmesini talep etmek ve bu talepte bulunmak son derece abesle iştigaldir. Umarız ki, ülkemiz kayıtdışı ekonominin hâkim olduğu bir ülke olmaktan kurtulacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize şahsım adına teşekkür eder, saygılar sunarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Arslan Aydar.

Buyurun Sayın Aydar. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

ARSLAN AYDAR (Kars) - Evet, süreyi 2 kişi birlikte paylaşıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ARSLAN AYDAR (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi, bizleri televizyonları başında seyreden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, sel felaketiyle mağdur duruma düşen Mersinli vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öyle sanıyorum ki, bunca acı tecrübeye rağmen, bu Yüce Meclisi izleyen aziz milletimizi, sorumsuz bir şekilde, yıllarca, kanun tanımaz tutumlarıyla, kırıp döktükleriyle, usulsüzlük ve yolsuzluklarıyla devletin birçok kuruluşunu, hem moral hem de malî yönden işlemez hale getiren baş aktörler, bugün de sorumsuz ve ibret almaz tutumlarıyla yine üzmekte, gelecek adına kaygılandırmaktadırlar. Hiç ders almayan, yaptıklarını görmezlikten gelen bu insanlar, hâlâ bu kürsüden ve ellerine geçirdikleri mikrofonlardan aynı şeyleri söylemekte ve yaptıklarının negatifini çıkararak, geçmişi unutturma ve milleti aldatma peşindedirler.

Yakın çevremizde yaşanan ve ülkemizi hayatî derecede etkileyebilecek uluslararası gelişmeler ve sıcak çatışmalar devam ederken, ülkeyi içine düşürdükleri malî sıkıntılar bunaltırken, halen, eski tas eski hamam misali konuşmalar, doğrusu, ülkemizin adına insanı kaygılandırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; boşuna polemik yapmadan, buradan, halka, doğru neyse onu aktaralım. Bu problemler iki yıl içinde ortaya çıkmadı. Ülke sorunlarının ve ekonomik krizin temeli, geçmişteki 60 yıllık bir süreçte, özellikle kamu yönetiminde yaşanan yanlışlıkların, iş hayatımızın ve topyekûn bir toplumsal hata ve ihmallerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu durum, bugünkü hükümetin mesuliyetini ortadan kaldırmaz diye düşünüyorum. Hükümetler, başarmak zorundadırlar; asla, başkalarını mesul göstermek veya mazeret üretmek gibi bir çare öneremezler, böyle bir bahaneyle de vakit kaybedemezler; hükümetler, gereğini yapmak zorundadırlar.

Bu cümleden, belki, birileri hemen şu kurnaz önermeyi çıkarabilirler: "Bugün durum iyi değildir, hükümet gereğini yapamıyor" diyebilirler. Ben, onun için diyorum ki, burada, birtakım kelime oyunları, mantık çıkarmalarıyla vatandaşa mesaj yollayarak durumu idare etmeyelim; sadece, ciddiyetle ülkenin meselelerini tartışalım.

Bugün, ülkemizin içinde yaşamakta olduğu kriz ve bu krizin kaynağını teşkil eden, çözüm bekleyen, kültürel, sosyal, hukukî, idarî ve iktisadî problemler birkaç yılda mı ortaya çıkmıştır? İdarî bozukluklar, kamu kurum ve kuruluşlarını yapısal sorunları, üretim eksikliği, kalitesizlik, ihracat yetersizliği, kayıtdışı ekonomi, gecekondular, arazi yağma ve işgalleri, elektrik, su, vergi kaçakları, bunların hepsinin üzerine tüy diken yolsuzluk ve banka soygunları, elli altmış yıllık birikimle ortaya çıkmıştır. Ancak, son onbeş senede bunları yapmak, bilakis, marifet olduğundan, çok büyük boyutlara ulaşmıştır. İşte, bunun için, bütün bunların sorumlusu olan parti ve şahısları, ciddî ve sorumlu olmaya davet ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, yukarıda arz ettiğim hususları göz önüne almadan, görüşmekte olduğumuz bütçenin anlamının kavranılmasında zorluk çekileceği muhakkaktır.

Ayrıca, malumlarınız olduğu üzere, Maliye Bakanlığı, diğer bakanlıklar gibi, sadece bir hizmeti veya yatırımı yürütmekten sorumlu herhangi bir bakanlık değildir. Bilakis, bütün ülkenin hizmet ve faaliyetlerinin yürütülmesini sağlayan Bütçe Kanununu ve diğer ilgili kanunlarda da bu meyanda yer alan hükümleri uygulamakla mükellef bir kuruluştur; bu itibarla, bütçenin tamamını birinci derecede ilgilendirmektedir. Bütçelerin genel mesuliyeti Maliye Bakanlığına aittir. Onun için, böyle bir umumî değerlendirmeye gerek duymaktayız.

2002 mali yılı bütçesine baktığımızda, son onbeş yıldır devam eden yapı, ağırlaşarak, önümüzdeki 2002 yılında da devam edeceği gözükmektedir. Ancak, çok önemli bir farkla, bir daha bankalardan bir çırpıda birkaç haramzadenin çaldığı 57 katrilyon liralık bir borç faturası çıkıp önümüze gelmeyecektir. 57 katrilyon en son olarak ortaya çıkanıdır. Bunun önceki senelerine ait olanları da hepimizin malumudur.

Sayın milletvekilleri, 2002 malî yılı bütçesinin rakamlarına baktığımızda, alınacak borç hariç, 71,2 katrilyon liralık gelire karşılık, 98 katrilyon gider öngörülmüştür. Bu giderlerin içerisinde en büyük pay, faiz ödemeleri için ayrılmıştır. Bunun tutarı, yaklaşık, 42,8 katrilyondur; gayrisâfi millî hâsılaya oranı 22,4'tür. Bu borç ödemesi olmasa, bu durumda, devletin geliriyle faiz harici giderleri arasında yaklaşık 16 katrilyonluk lehte bir fark olmaktadır. Bu 16 katrilyon, normalde, yatırıma ve diğer hizmete ve desteklere ayrılacağına, üzerine de yeniden 29,9 katrilyon borçlanılarak 2002 yılı faizleri ödenecektir.

Elbette bu durum, bu yıla has bir husus değil. Bilindiği üzere, bu borçlanmanın tarihi, ta 1950'li yıllara dayanmaktadır. Çok eskilere gitmeden, esasen bu borcun, özellikle içborcun gelişimine bakacak olursak, ekonomik yapımızın temelini bozan içborç, 1991 yılında 97,6 trilyon iken, yüzde 98,9 artarak 1992 yılında 194,2 trilyona, 1993 yılında 357,3 trilyona, 1994 yılında da yüzde 123,7 oranında artarak 800 trilyon liraya, derken, aşağı yukarı, her yıl yüzde 100'ler civarında artarak, bugünkü seviyeye ulaşmıştır.

Bir diğer değerlendirme şekliyle, 1980 yılında iç ve dışborç stokunun gayrisâfi millî hâsılaya oranı 35,5 iken, 1999'da 78,1'e, yine 1990'da vergi/faiz yüzdesi 30,8 iken, 1999'da 75,5'e yükselerek, limitler çoktan aşılmıştır.

Bu süre içerisinde bütçe kalemleri arasında iki şey sürekli büyürken, diğerleri devamlı azalmış veya yerinde saymıştır. Vergi yükü ve faiz ödemeleri büyürken, personel ücretleri, yatırımlar, eğitim, sağlık ve diğer kalemler ya küçülmüş ya da yerinde saymıştır. Dolayısıyla, böylesine gidiş, ülkemizde bazı sektörleri tamamen çökertmiştir. Özellikle tarım sektörü, diğer kesimler gibi, hükümetler üzerinde etkili olmadığı için, cumhuriyet tarihinin en çok  kaybedeni olmuştur.

Burada, bir hususun üzerinde önemle durmak istiyorum. Bütçeler yapılırken, ülkelerin ekonomi politikalarına yön verilir; ancak, son onbeş yıl içerisinde, borç baskısı, yapılan bütün bütçelerin bu asıl fonksiyonunu unutturmuş olmalı ki, etkili olan yönlere kaymıştır. Bütçe, fonksiyonları tayin edilicilik rolünü kaybetmiştir.

Bütçeler yapılırken, ülke ekonomisinin büyümesi, gelir dağılımının ayarlanması, ülke için stratejik olan sektörlerin desteklenmesi, sosyal gruplar arasındaki dengelerin gözetilmesi gibi birtakım hedeflere dikkat edilir ve bunlar için gerekli tedbirler alınır.

Hiç kimse boşuna mazeret üretmesin ve gerçekleri de saptırmasın; hatta, bazı insanlar, bütün hatayı, zaman zaman devletin hantallığına, kamunun şişkinliğine bağlamak gibi hedef şaşırtmaları yapmaktadır. Evet, kamunun durumu, sebep değil, kötü gidişin sonuçlarındandır; ancak, kesinlikle, asıl ve sebep, yanlış olan, geçmişte uygulanan politikalardır. Zira, sonuç ortadadır. 1975-1980 yılları arasında konsolide bütçe içerisindeki personel harcamalarının oranı 35,4 iken, 1997-2000 yılları arasında 23,45'e gerilemiştir. Diğer kamu harcamaları da bütün bütçeyi etkileyecek boyutta değildir.

Doğrudur, kamu kuruluşları, yapısal ve işlevsel olarak yanlış bir noktaya gelmiştir. Buna paralel, hiç şüphesiz, hizmet ve faaliyetlerde de çok önemli düşüş olmuştur. Zaten, kamunun bu durumu, her şeyin yerli yerine konulamadığının açık bir göstergesidir. Bu durum, bütçelerin yapılmasında da kendini göstermiş olmalı ki, bugüne gelinmiştir. Bunun en çarpıcı örneği de, bugün tarım sektörünün içinde bulunduğu durumdur. Yıllarca ihmal edilmiş temel sorunlarına çözüm getirilmemiş ve dünyadaki tarımsal gelişmemin aksine, Türk tarımı tamamen dibe vurmuştur.

Tarım, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de stratejik öneme stratejik öneme sahiptir. Gıda güvencesi, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemiz insanları için de elbet şarttır. Her halükârda yeterli gıdaya, fiziksel ve ekonomik olarak erişmelerinin sağlanması, uzun dönemde kaybetme riskini taşımamaları, bütün insanlık gibi bizim insanımızın hakkıdır.

Oysa ki, bugün, tarımsal kaynak olarak kendi nüfusunu besleyecek sayılı ülkelerden birisi olan ülkemizin, bugünkü üretimi, üzüncü boyutlara gerilemiştir.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Tabiî, siz, rakamları bilmiyorsunuz; üretimde anormal artış olmuştur.

ARSLAN AYDAR (Devamla) - 1980'li yıllarda tarım ve hayvancılıkta kendisine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, uygulanan yanlış politikalarla tarımsal ürün ithal eder duruma gelmiştir.

Bugün, ülkemizde canlı hayvan ihracatında yüzde 90'lara varan bir gerileme, ithalatında ise yüzde 64'e varan bir artış yaşanmaktadır.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Muhalefet gibi konuşuyorsunuz Sayın Milletvekili!..

ARSLAN AYDAR (Devamla) - Ben, gerçekleri söylüyorum Sayın Milletvekilim.

Hububat, sebze ve meyve ihracatında ciddî gerileme yaşanırken, hububat ithalatında da, ayrıca yüzde 20'lere varan bir artış yaşanmaktadır. Bu durum, ülkemizin borç probleminden daha vahimdir. Tabiî, bunun sebebi, tarımdaki yapısal problemlerle beraber, yeterli desteğin sağlanmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde 2 550, Amerika Birleşik Devletlerinde 4 550 dolar olan kişi başına düşen tarımsal destek, ülkemizde, sadece 40 dolardır. Bu 40 dolar da alınan borçlarla yapılmakta ve sonra da borç ödemeleri için akaryakıta, elektriğe, tarımsal alet ve edevata yapılan doğrudan ve dolaylı zamlarla kat kat geri alınmaktadır. 1999 yılında tarım sektörüne ödenen 4 milyar doların devlete maliyeti, 13 milyar dolardır. Sağlıklı politikalar geliştirmeden, tarım arazilerini korumadan, seçim yatırımı olarak afakî metotlarla destek olmuş imajı verirseniz, destek yerine köstek olmuş olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Maliye Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşurken, neden tarım sektörünü bu denli önplana çıkardığım yadırganabilir; ancak, yukarıda da arz ettiğim üzere, bütçelerin, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık, tarımsal ve benzeri iktisadî düzenleme ve tayin etme maksatlı malî politikaları bulunmaktadır. Bütçeler yapılırken, bu fonksiyonları tam olarak işletilmezse bütçeler anlamlı olmaktan çıkarlar.

Bugün, ülkenin karşı karşıya kaldığı borçlar çok ciddî boyutlardadır. Bunu kesinlikle kabul ediyorum;bu borçları, bir çaresini bulur ödeyebilirsiniz yahut uzun sürede ödersiniz veya bir çare bulur bu belayı tamamen ortadan kaldırabilirsiniz; ancak, tarım ve ormancılık sektöründe yarattığınız tahribatı yüzyıllarca onaramazsınız; hatta ve hatta, hiçbir şekilde, tekrar, yerine getiremezsiniz diye düşünüyorum.

Bugün, ülkemizde tarımın içinde bulunduğu durum çok vahimdir. Temel yapısal problemler giderek ağırlaşmaktadır. Çiftçinin umudu kırılmıştır. Tarımın problemleriyle çok ciddî anlamda ilgilenilmediği kanaatine düşülmüştür. Tarım Bakanının bu konudaki feryadı, bazı çevrelerce istikrara zarar verici ve uyumsuzluk olarak yorumlanmaktadır. Oysa, tarım sektörü, diğer stratejik boyutlarının yanı sıra, reel sektörün bir ölçüde altyapısı da sayılmaktadır. Yıllardır birikerek gelen yapısal bozukluk bir yana, bu sektöre, orman ve köy hizmetleri de dahil, bütçeden ayrılan pay, bu sorunları çözmekten çok uzaktır.

2002 yılı için tarımsal destek olarak sadece, 2,1 katrilyon lira öngörülmüştür. Köylünün bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları çözüm beklemektedir. Çiftçi, bazı çevreler gibi, haramzadelik ederek borcunun silinmesini de istemiyor, sadece, ödeyebilecekleri şartların oluşturulmasını bekliyor. Aksi takdirde, vatandaş bütün varlığını da verecek olsa ödeyemeyecek durumdadır.

Maliye Bakanımız, buradaki konuşmasında, içborcun 57 katrilyonunun bankacılık sektöründen kaynaklandığını belirtmişti; yani, sadece onlarla veya yüzlerle ifade edilecek kadar, çoğu da iyi niyetli olmayan insanı ilgilendiren 57 katrilyonu devlet hiç tartışmadan bir gecede üstlenmekte ancak, ülkenin nüfusunun yarısına yakınını ilgilendiren ve ülkenin çok önemli problemi halene gelen 2,5 katrilyonu ertelemek veya yoğun ödeme planına bağlama konusunda ayak diretmektedir. Bu durumu anlatmakta zorluk çekmekteyim; hatta ve hatta, iyi niyetle bağdaştıramıyorum.

Tarımın problemlerini ve önemini anlatmakta zorluk çekmekteyiz. Halk arasında çok yaygın yaşanan bir durum vardır. Bir şeyi anlatamadılar mı "Türkçe anlatamadım galiba, başka lisanda anlatayım"derler. Biz de, belki, IMF ve Dünya Bankası yetkililerine ve onların yerli mesai arkadaşlarına Türkçe anlatamıyoruz. Bu itibarla, İngilizce olarak, Oxford Yayınları arasında yer alan bir ders kitabındaki Jonathan Swift'e ait 1724 yılında söylenilmiş olan ünlü bir sözü burada okumak istiyorum:

"Whoever makes two blades of grass or two ears of corn grow where only grev before, serves mankind better than the whole race of politicians."

Anlamı şudur: Önce bir olarak büyümekte olanı, her kim, iki deste ot yapar veya iki başak tahıl büyütürse, insanlığa daha fazla hizmet etmiş olur politikacıların yaptıklarından.

BAŞKAN - Sayın Aydar, süreniz geçiyor...

ARSLAN AYDAR (Devamla) - Tamamlamak üzereyim Sayın Başkanım.

Bu sözde, belki dünyadaki politikacılara yönelik eleştirinin dozu çok ağır gözükmekteyse de, burada, üzerinde durulması gereken husus, tarımın insanlık için ne derece stratejik olduğudur. Bir olanı birkaç kat çoğaltmakta politikacı rol oynuyorsa, insanlığa hizmette büyük pay sahibi olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada vurgulamak istediğim, hepimizin ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin de çok iyi bildiği, bütçenin yönlendirici fonksiyonunun yıllardır tam ve doğru işletilmediğidir. Eğer, bu husus tam anlamıyla yerine getirilseydi, bugünkü çarpık tablo ortaya çıkmazdı. Bugün, geçmişte yaşananların aksine, çok ciddî tedbirler alınmaktadır.

Bu tedbirlerden bazıları şunlardır: Şirketlerin devri, birleşmesi, gayrimenkul satışlarından doğan kazançlarda stopajın indirilmesi, vergi istisnaları, bireysel emekliliği teşvik, vergi borçları olanlara faiz ve ödeme kolaylığı, taşıt ve KDV'de indirim gibi birtakım ek imkânlar getirilmiştir. Bu, doğrudur; ancak, bazı eksiklikler halen devam etmektedir.

Yıllardır, bütçe yapılması ve uygulanmasıyla ilgili tedbirler alınmasına rağmen, kamuya ait kamplar, lojmanlar, araçlar, yurt dışındaki personel, son zamanlarda çok yaygınlaşan üst kurullar ve bunların getireceği idarî ve malî problemlere kesin çare bulunamadığı gibi, bu problemler artarak devam etmektedir.

BAŞKAN - Sayın Aydar, arkadaşınıza süre kalmıyor, bilmenizi isterim.

ARSLAN AYDAR (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2002 malî yılı bütçesinin Maliye Bakanlığına ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim.

Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyor, milletimizin ve İslam âleminin mübarek kandil gecesi münasebetiyle kandilini ve gelecek ramazan bayramını şimdiden kutluyor, bütün insanlık âlemine hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hanifi Tiryaki, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı gelir bütçesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

İdrak edeceğimiz kadir gecesinin sizlere ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sel felaketine uğrayan Mersinli hemşerilerime geçmiş olsun diyor, hayatını kaybeden 5 vatandaşımıza Cenabı Allah'tan rahmet ve yakınlarına da sabırlar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 2002 yılı bütçesi dokuz gündür görüşülüyor. Gayri safî millî hâsıla içinde yüzde 35 oranında bir büyüklüğe sahip olan ve toplam 98 katrilyon 131 trilyon lira tutarındaki bu bütçenin kurumlara dağılımı konuşuldu. Ayrılan ödenekler ile kamu hizmetlerinin yeterince yerine getirilip getirilmeyeceği tartışıldı. Sürekli olarak, bütçenin yüzde 43'ünün faize gideceği, 2002 yılında vergi gelirlerinin faiz giderlerini karşılamaya yetmeyeceği birçok konuşmacı tarafından sık sık ifade edilerek çiftçiye, esnafa ve diğer kesimlere yeterli ödeneğin ayrılmadığı vurgulandı ve gelir tahminlerinin ise hayal olduğu söylendi; ama, toplam 72,2 katrilyon lira bütçe gelirinin ise, gerçekçi bir yaklaşım olduğu ifade edilmedi. Son on, onbeş yılın gelişmeleri ve şartları görmezden gelindi. Uzun yıllarda oluşan kamu bankaları görev zararları faturasının 2001 yılında bir defada yazıldığı belirtilmedi. Bundan dolayı, kimse, bunda bizim de bir ölçüde suçumuz var da demedi.

Değerli arkadaşlar, geçmiş yılların ne kadar borç yükü getirdiği, hesapsız harcamalarla bugüne nasıl gelindiği de ifade edilmeliydi. Bugün ortaya çıkan bütçe ve kamu açıklarıyla, bu açıkların enflasyonun arkasındaki en önemli sebep olduğu iyi analiz edilmelidir. Geçmişten bugüne, kayıtsız, kontrolsüz, hesapsız harcamalar, yolsuzluk ve hortumlamalar, daha fazla bütçe açığı, daha fazla enflasyon ve daha fazla borçlanmaya yol açmakta ve kısır bir döngü yaratmaktadır. Üstelik, bu hesapsız harcamaların sağlam bir kaynağa dayanmadığı da bilinmektedir.

Sayın milletvekilleri, kamu maliyesinde en sağlam gelir kaynağı vergi gelirleridir; elbette, hesapsız harcamalar, vergi gelirlerini de yetersiz kılmaktadır. O halde, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak zorundayız. Gelir ile gideri dengeleyerek ve tasarruf ederek, bütçenin faizdışı fazla vermesi sağlanmalı ve böylece, daha çok pay, yatırım ve istihdama ayrılabilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Amerika ve Japonya da dahil, tüm dünya ekonomisi son on yılın en büyük daralmasını yaşıyor. Böyle bir atmosferde, yönetim, daha zor ve önemli bir hal alıyor; fedakârlık, istikrar, demokrasi, hukukun üstünlüğü, hoşgörü gibi kavramlar ve siyasî, sosyal sorumluluk her zamankinden daha fazla öne çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün ilk konuşmayı yapan Saadet Partisi sözcüsü Sayın Candan, şık ve nazik olmayan üslubuyla, hükümetin hiçbir şey bilmediğini ısrarla söyledi. Sayın Candan’da, herhalde, ülkesine karşı sosyal ve siyasî sorumluluğu bilmiyor. Kabul etmek gerekir ki, Türkiye, zorlu bir coğrafyada bulunuyor, zor bir dönemden geçiyor. Yönetim, bu şartlarda, bir taraftan ekonomiyi rayına oturtmaya çalışırken, diğer taraftan da yolsuzluklarla mücadele ve malî sektör dahil yeniden yapılanmayı ve reformları sürdürüyor. Dünyadaki hızlı gelişme ve değişmeler, dikkatli ve millî menfaatlardan taviz vermeden takip ediliyor. İç ve dış hainlere karşı mücadele ediliyor.

Sayın milletvekilleri, bu, hür kalma, demokrasi ve ekonomi mücadelemizin bize öğrettiği çok şey var; ama, hâlâ, istenilen rotada değiliz. Demokrasiye imreniyoruz, kalkınmışlığı istiyoruz; ama, sahip olmanın gerektirdiği dürüst cesareti veya mutabakatı çoğu kez gösteremiyoruz; fakat, biliyoruz ki, bu ülkenin meselelerine çözüm bulmak bizim görevimizdir.

Yaşanan kriz döneminden kararlı bir şekilde hızla çıkmak ve ekonomiyi sağlam temellere oturtmak durumundayız. Bunun için, acil, uygun kaynak temin ederek, finans ve üretim sektörlerinin sorunlarının giderilmesi ve tekrar krizlerin yaşanmaması için, yaptığımız yapısal değişikliklere devam etmek durumundayız.

Sayın milletvekilleri, bütçenin, en önemli, kalıcı ve sağlam finans kaynağının vergi gelirleri olduğunu ifade etmiştim. O halde, vergi gelirlerini düzenli, verimli ve etkin kılmak, iç ve dışborç stokunu asgarîye indirmek zorundayız; ancak, vergi hukuku alanında, kamu yararı ile bireyin çıkarları arasında belirli bir çelişme ve çatışma bulunduğundan, vergilendirmenin uzlaşmaya dayalı olması ve duyarlı bir dengeye oturtulması gerekmektedir. Anayasamızda, bu dengenin temel öğeleri ile sosyal hukuk devleti olduğumuz belirtilmiştir.

Diğer taraftan, sosyal hukuk devleti olabilmenin en önemli gerek ve araçlarından birisi yine vergidir. Vergi yükünün adil dağılması, ödenen verginin doğru, verimli ve etkin kullanılması, devletin esas görevidir.

Değerli milletvekilleri, Yusuf Has Hacip'in "Kutadgu Bilig" isimli eserinde deniliyor ki: "Hakan, yurttaşlarından üç şey istedi. Bunlardan ikinci isteği 'verginizi zamanında ödeyiniz.' Cevap geliyor, yurttaşlar da hakandan üç şey istiyor, yine, ikinci cevap da vergiye ilişkindir 'vergimi zamanında ödeyeceğim, yeter ki, gümüşün dirhemini koru' diyor yurttaşlar da."

Değerli arkadaşlar, bugün de yurttaşlarımız aynı şeyleri istiyor, parasının kıymetli olmasını istiyor, paranın gücünün egemenliğin gücü olduğunu söylüyor, devletin koyduğu hukuk kurallarına uyacağını söylüyor vatandaşımız; ama, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyan, sosyal adaleti sağlayan, toplumsal dengeyi kuran devleti, hür, güvenli ve çağdaş ülkesini de istiyor.

Sayın milletvekilleri, şimdi de üzerinde durmakta fayda gördüğüm vergiye ilişkin bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Vergi sisteminde asgarî ücret bile vergilendirilirken, geçici maddelerle birtakım menkul sermaye iratlarının vergilendirilmemesi, devletin borçlanmasını kolaylaştırmak için devlet tahvilleri ve hazine bonolarından elde edilen faizin beyan edilme sınırının artırılması, geçici bir süre için getirilen özel iletişim vergisi gibi, bazı vergilerin kalıcı hale getirilmesi, vergi sistemi ve vergi kanunlarıyla çok sık oynanması, âdeta her olayın vergi yoluyla çözülmeye çalışılması ve kayıtdışı ekonominin halen çok büyük oran tutması hususlarını önemli buluyorum.

Sayın milletvekilleri, uluslararası muhasebe standartlarına göre, üç yıl içerisinde değerini yüzde 50 yitiren bir para birimiyle hazırlanan malî tabloların geçersiz olduğu bilinmektedir. Ayrıca, yabancı sermaye gelişi ve mükellefler için enflasyon büyük problem oluşturmaktadır. Gerekli altyapıyı hazırlayıp, bir paket olarak enflasyon muhasebesine geçilmelidir. Mükelleflerin gelirleri enflasyondan arındırılarak vergilendirilirken, giderlerinde de enflasyon kısmı çıkarılmalı, gerçek gider matrahtan indirilmelidir.

Diğer taraftan, vergi gelirlerini toplamakla görevli bir teşkilatın, sadece genel müdürlük gibi bir statü içinde hapsedilmesi ve bu statüde yeterli sayı ve nitelikte eleman istihdamının sağlıklı olmadığı görülmektedir. Bu husus, Maliye ve Hazine teşkilatlarınca yeniden düzenlenmelidir.

Sayın milletvekilleri, vergi kimlik numarası uygulaması, otomasyona geçiş, ekonomi yönetimine bilgi ve karar desteği için başlatılmış olan SAY 2000 Projesinin 2002 yılında saymanlıklarda uygulamaya girmesi, Devlet İhale Kanunu ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarılarının Meclise sevki ve vergi gelirlerinin, 2001 yılında, öngörülenin üstünde bir performans göstermesi, 2002 yılındaysa, 2001 yılına göre, yüzde 50 oranında artmasının öngörülmesi takdir edilecek olumlu gelişmelerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı Gelir Bütçesi üzerinde yaptığım konuşmamı bitirirken, gelir bütçesi için olumlu oy kullanacağımı bildiriyorum.

Yakında idrak edeceğimiz Ramazan Bayramınızı da tebrik ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tiryaki.

AK Parti Grubu adına Afyon Milletvekili Sait Açba; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetlerin gelir toplama ve gider yapma yetkisini Meclisten alması, parlamenter sistemin özünü teşkil etmektedir. Gelir toplama ve gider yapma yetkisini veren Meclis, bu yetkinin kullanılmasını da doğrudan ve dolaylı yöntemlerle denetlemektedir.

Kamu kaynaklarını yönetenlerin, kamu menfaatlarına zarar verebilecek uygulamalardan kaçınmaları gerekir. Bu nedenle, bütçeler şeffaf olmalıdır ve hesap verme sorumluluğu içerisinde hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu mekanizmadaki eksiklik ve yanlışlıklar, sorumsuz harcama ve işlemlerin ortaya çıkmasına neden olur ki, sonuçta, birtakım işlemler gizli kalır ve böylece, kamu menfaatları da zarar görür. Türk kamu maliyesinin, bugün, en önemli sorunu, kayıtdışı bütçe işlemleridir. Gelir ve giderlerin bir kısmı bütçe dışında bırakılmaktadır yıllardır ve gizlenmektedir. Kayıtdışı işlemlerin nedeni, kamu açıklarını, bütçe açıklarını olduğundan az göstermektir. Bugün, Türk malî sistemi, maalesef, kayıtdışılıktan kurtulabilmiş değildir, şeffaf değildir; kamu kaynaklarını yönetenler, hesap verme sorumluluğuna sahip değildirler; Meclis de, henüz, hesap sorma sorumluluğunu kazanabilmiş değildir. Yıllardır, bütçe uygulamalarında hükümetler, kayıtdışılıkla, Meclisin bütçe hakkını gasp etmektedirler. Kayıtdışı kalan kaynaklarla, kamu menfaatları zarar görmektedir. Bütçe açıkları, bilindiği gibi borçlanmayla karşılanır. Kayıtdışı malî işlemler sonucu gizlenen giderler, Parlamentodan haksız borçlanma yetkisinin alınması sonucunu doğurur.

Sayın maliye bakanları, zaman zaman, bütçe uygulama sonuçlarını açıklarlar, hedeflere ulaştıklarını söylerler; hatta, hedefleri aştık diye övünürler, kamuoyu da inanır. Ama, işin arkaplanına baktığımızda, maalesef, durumun böyle olmadığı da, açık bir şekilde görülür.

Bütçenin ilk günkü görüşmelerinde, Sayın Maliye Bakanımız da, geçmiş yıl bütçeleriyle ilgili olarak, bazı milletvekillerinin itirazı üzerine, geçmiş yıl bütçelerinde hedefleri tutturduklarını, hatta bazı yıllar aştıklarını ifade ettiler. Örneğin, 1999'da, gelir hedefini 900 trilyon lira, vergi hedefini 600 trilyon lira olarak belirlediklerini; 2000 yılında, gideri 46,7 katrilyon lira olarak hedeflediklerini, bunun 7 - 8 trilyon lira düşük olarak gerçekleştiğini; 2000 yılında vergi gelirlerinin 24,5 katrilyon lira hedeflenmesine rağmen, 26,5 katrilyona ulaştığını ifade ettiler. Hatta, bir adres verdiler "internete bakınız" dediler. Sayın Bakan, bunların gerçek olmadığını açıkça biliyor. Türkiye'de, malî sistem oturmadığı için, siyasî irade hesap verme sorumluluğunu ve şeffaflığını dert edinmediği için, önümüze gerçekleri değil, görünmesini istediklerini getiriyorlar.

Ben, internete bakmıyorum, Meclis adına denetim yapan Sayıştayın raporlarına bakıyorum. Meclis adına denetim bizi bağlıyor, Meclis adına denetim sonuçları bizi bağlıyor, Parlamentoyu bağlıyor. Sayın Bakan, 1999 hedeflerini aştıklarını ifade ettiler; ancak, bakınız, elimizde Sayıştayın ek uygunluk bildirimi var. Meclis adına Sayıştaydan talep etmiş olduğumuz bir konu var, dış proje kredilerinin bütçeleştirilmeyen kısımlarının tespit edilmesiyle ilgili. 1999 yılında dış proje kredilerinin 585 trilyonu, maalesef, bütçeleştirilmemiş, kayıt dışına alınmış. 585 trilyon gider gizlenmiş, bütçe açığı artmasın diye. 1999 yılında sadece dış proje kredilerinden bu kadar miktar gizlendiğine göre, o yılın bütçesinin 27 katrilyon olduğuna baktığımızda, bütçenin yüzde 2,3'ünün, giderin dış proje kredilerine ilişkin kısmının gizlenmiş olduğunu açıkça görüyoruz. Bunun dolar anlamındaki karşılığı 1,4 milyar dolara tekabül etmektedir; yani, bugünkü değeriyle 2 katrilyonluk bir gider 1999 yılında gizlenmiş bulunmaktadır.

Sayın Bakan 2000 yılı hedeflerini de aştıklarını ifade ettiler. 2000 yılı bütçesi de kayıtdışılıkla maluldür, gerçekleri yansıtmamaktadır. 2000 yılında konsolide bütçe gelirleri 33,4 katrilyon olarak yayımlandı; ancak, gerçek ne çıktı; Sayıştayın 2000 yılı hazine işlemleri raporuna bakarsanız 36,6 katrilyon olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla, kayıtdışı gelir 3,2 katrilyon. Hatırlarsınız, 1999 yılında, halk arasında deprem vergisi olarak bilinen birtakım vergilerle ilgili bir yasa çıkarmıştık Parlamentodan. Bütçe süreci bitmemesine rağmen, buradaki vergi kaynaklarının gelir tahminlerinin B cetveline, maalesef, yansıtılmadığını gördük. Başlangıç ödenekleri itibariyle 2,5-3 katrilyon civarında olan, şimdi de, Sayıştayın denetimi sonucunda 3,2 katrilyonla kayıtdışılığın gelir cephesinde ortaya çıktığını açıkça görüyoruz. Konsolide bütçe giderlerine de baktığımızda, aynı şekilde, kayıtdışılığı burada da görüyoruz. 46,7 katrilyon olarak öngörülen konsolide bütçe giderlerinin gerçek olanı, Sayıştayın en son hazırlamış raporu çerçevesinde 56,8 katrilyon lira; yani, kayıtdışı gider olarak karşımıza 10,1 katrilyon liralık bir giderin gizlenmiş olduğunu açıkça görüyoruz.

Diğer taraftan, bütçe açığı başlangıç ödeneği olarak 2000 yılında 14,3 katrilyon, gerçekleşme olarak 13,2 katrilyon olarak yayımlandı. 2000 yılı bütçe açığı, maalesef, 6,9 katrilyon daha fazla çıktı. Yine, Sayıştayın raporunda 20,2 katrilyon olarak gerçekleşti. Sayıştayın bu raporunun gerçekdışı olduğunu iddia edebilir misiniz? 2000 yılı bütçesinde, maalesef, gider cephesi yönüyle yüzde 18'lik bir kayıtdışılık var; yine, 2000 yılı bütçesinde gelir cephesi yönüyle de yüzde 9'luk bir kayıtdışılık var.

2000 yılında, hükümet, başlangıç ödenekleri itibariyle, 14,3 katrilyon bütçe açığını esas alarak Parlamentodan bir borçlanma yetkisi aldı; ama, sonuçta, aynı yılda 18,8 katrilyon lira borçlandı; yani, Parlamentonun vermiş olduğu yetkiyi ihlal etti ve hesap verme sorumluluğu içinde, maalesef, hareket etmedi.

Kayıtdışılık, sadece Sayın Bakana atfedilemez şüphesiz; ancak, Sayın Bakanı ve hükümeti de sorumluluktan kurtaramaz. Malî sistemin özünde Türkiye'de kayıtsızlık vardır, hazinede kayıtsızlık vardır, pek çok kamu kurumunda, maalesef, kayıtsızlık vardı. Kayıtsızlığı ortadan kaldıracak bir siyasî irade Türkiye'de, maalesef, şu ana kadar oluşmuş değildir. Kendi bütçesini, borçlarını kayıtdışında tutan yönetimlerin, ekonomiyi de kayıt altına almaları beklenemez şüphesiz.

Sayın milletvekilleri ve Sayın Bakan özellikle hatırlarlar, 2000 yılı bütçesi görüşülürken, Genel Kurulda, bazı gelir unsurlarıyla ilgili olarak kayıtdışılığa dikkat çekmiştim burada ve üç defa söz aldım üst üste, bu konuya dikkat çektim, basın toplantısı yaptım. 2001 yılı kasım ayında yeni bir vergi yasası ile süresi biten özel işlem, özel iletişim ve eğitim özel gelirlerinin süresini uzatan bir yasa çıkarmıştık burada. Sayın Bakana komisyonda sormuştum, bu üç gelir kaynağından ne kadar gelir bekliyorsunuz diye ve kendileri de cevaben, 1,6 katrilyon civarında gelir beklediklerini ifade etmişlerdi, ama, bu gelir tahminlerinin, maalesef, bütçe Genel Kurula indiğinde, burada, (B) cetveline yansıtılmadığını üzülerek gördüm ve önerge verdim; maalesef, önerge burada kabul edilmedi. Dolayısıyla, yıl sonu itibariyle, 1,7 katrilyon lira civarında bir gelirin kayıtdışı olduğu ortaya çıktı.

İktidar milletvekillerini ısrarla uyardım, Parlamentonun yanıltıldığını belgeleriyle burada ifade ettim; ancak, kayıtdışılığı, bu kadar açık, net bir şekilde burada izah etmeme rağmen, maalesef, iktidar milletvekillerinin hiçbiri kulaklarındaki pamuğu çıkarmadı, herkes kulaklarını tıkadı, tıpkı 57 nci hükümetin gerçeklere hep kulaklarını tıkadığı gibi. Sonuçta, 2001 yılında da 1,7 katrilyon liralık bir gelir kayıt dışında kaldı; Parlamentonun, bir bakıma, yetkisi gasp edilmiş oldu.

Şimdi, iktidar milletvekillerine sesleniyorum: Sayıştayın yayımlamış olduğu raporları, 2000 yılı malî raporunu, diğer ek uygunluk bildirimlerini, bütün raporları dikkatle okuyunuz. Sayıştay Meclis adına denetim yaptığına göre, Meclis adına denetim yapan kurumun, yaptığı denetiminin hayata geçirilmesi lazım. Yürütme organlarında ortaya çıkan aksaklıkların, bu denetim sonucunda ortaya çıkan aksaklıkların, tespit edilen aksaklıkların, bizzat, Parlamentoda milletvekilleri tarafından hayata geçirilmesi lazım. Sayın Bakanın da, artık, gerçekleri gözardı etmemesi lazım, şeffaf olması lazım "bu bütçede kayıtdışılık yoktur" diyebileceği bir bütçeyle önümüze gelmesi lazım.

Bu hükümetin sadece bütçesi kayıtdışı değil, yıllardır sistem içinde kayıtdışılık hâkim olduğunu ifade ettim. Şu anda, maalesef, sistem içinde içborçlar kayıt dışında, dışborçlar kayıt dışında, faiz kayıt dışında, bankalar sistemi kayıt dışında, 57 nci hükümetin kendisinin de kayıtdışı olduğunu ifade edebilirim bu arada; çünkü, halkın güvenini yitirmiş olması, kayıtdışılığın en önemli göstergesi değil mi? Halkın güvenini kazanmak istiyorsanız sayın milletvekilleri, hükümetin her getirdiği tasarıya "evet" deme alışkanlığını terk ediniz; hükümet de, IMF'nin getirmiş olduğu her kurala, her teklife "evet" deme alışkanlığını terk etsin.

Bakınız, on yılda 16 milyar dolarlık dış proje kredisi alındı bu ülkede; ama, çoğu kayıt dışında, şu ana kadar bütçeleştirilmedi. Sayın Bakana soruyorum, on yılda alınan 16 milyar dolar civarındaki dış proje kredilerinin bugüne kadar ne kadarı bütçeleştirildi; bunun cevabını, burada, Genel Kurulda arz edebilirler mi? Çoğu kayıt dışında kaldı, denetlenmedi; maalesef çoğu verimsiz alanlarda kullanıldı, öncelikler gözardı edildi, yüksek maliyetler oluştu. Hâlâ devam eden, sorgulanmayan bir borçlanma mekanizması var Türkiye'de, denetlenmeyen bir borçlanma mekanizması var. Toplum olarak, bunun büyük bedellerini ödedik ve hâlâ büyük bedeller ödemeye devam ediyoruz.

Şimdi, kalkıp, dış proje kredileriyle ilgili bir Meclis araştırması talep etsem -ki, böyle bir araştırmayı talep edeceğim- kaç iktidar milletvekilinin imzasını alabilirim; merak ediyorum. Denetim görevi hepimizin değil mi? Birtakım acı gerçekleri ortaya çıkarmaya ve bu ülkenin kötü gidişine bir nebze olsun "dur" demeye katkıda bulunmaya kaç kişinin niyeti vardır bu Parlamentoda; merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, dış proje kredilerini sorgulamak zorundayız, çok ciddî pürüzler var dış proje kredilerinde. İçborcu, bu ülkede, yine, sorgulamak zorundayız; yeterince sorgulamadık. Batık bankaları yeterince sorgulamadık; bunları da sorgulamak zorundayız. Türkiye'deki hemen hemen bütün kamu kurumlarını baştan aşağıya yeniden sorgulamak zorundayız; adam gibi, kendi ayakları üzerinde durabilecek, sağlıklı bir sistem ortaya çıkıncaya kadar sorgulamaya devam etmemiz lazım.

Yıllarca kamu bankalarının görev zararları sorgulanmadı hiçbir iktidar tarafından, hiçbir Meclis tarafından; âdeta yok sayıldı. Destekleme alımları yapıldı, tarımsal ürünlere primler verildi, küçük esnafa kredi verildi, doğal afetlere kaynak aktarıldı, Ziraat Bankasına, ödeyiniz dendi, Halk Bankasına, ödeyiniz dendi, Emlak Bankasına, ödeyiniz dendi; ama, Hazine, borcunu, maalesef, kamu bankalarına geri ödemedi; yıllarca bekletti, 1995-2000 yılları arasında, tam 23 katrilyonluk bir fatura ortaya çıktı. Bu faturanın ağırlıklı bir kısmının, yine, faiz olduğunu açıkça biliyoruz. Bu fatura, maalesef, 2001 yılı ortasında 57 nci hükümetin elinde patladı.

Bu sorumsuzluklar, şüphesiz, sadece 57 nci hükümetin sorumsuzluğu değildir. Bilhassa, kamu bankalarının görev zararlarıyla ilgili olarak, 53 üncü hükümetten itibaren, işbaşına gelmiş olan bütün hükümetlerin sorumluluğu altındadır; ama, 57 nci hükümetin sorumluluğunun da, 1999-2000 yılları itibariyle daha fazla olduğunu, burada, ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, aynı şekilde, siyasal iktidarlar ve Meclis iradesi, bankalar kesimini de yıllarca sorgulamadı. Siyasal iktidarlar, bankaları, devlete borç veren kutsal kurumlar olarak gördüler, çözüm üretmediler. Sistem içinde, mantar gibi bankalar türedi, bankaların içi boşaltıldı, hortumlandı. Bankaların içini boşaltanların, siyaset ayağı da ortaya çıktı, maalesef, tekrar iktidara geldiler.

BAŞKAN - Sayın Açba, süreniz tamamlandı.

SAİT AÇBA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

28 Şubatın, namı diğer paşalarından bir kısmı da, maalesef, hortumlanan bankalarda, boy gösterdiler.

Değerli milletvekilleri, biz, özellikle başta dikkati çektiğim gibi, Sayıştayın denetim raporlarının hayata geçirilmesi için, hep beraber, Meclis olarak, seferber olmak zorundayız diyorum.

Maliye Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açba.

Sayın Özgün, buyurun efendim.

Kalan süre size aittir.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; kandilinizi tebrik ediyorum, yaklaşmakta olan ramazan bayramınızı da bu vesileyle tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada, iktidar partisi milletvekillerinin, gerek Maliye Bakanlığı gerekse gelir bütçesi üzerinde yapmış oldukları konuşmalar, gerçekten, beni hayrete düşürdü. Yapılan konuşmalarda, sayın milletvekilleri diyorlar ki: Vergiler adil olmalıymış, oysa, vergiler, bugün, belirli kesimlerden alınıyormuş; vergi oranları çok yüksekmiş, vergi yükü ağırmış; vergi sistemi ekonomiyi daraltıyormuş, enflasyon muhasebesine geçilmeliymiş; kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınmalıymış; yurt dışındaki gurbetçilerin birikimleri ülkeye getirilmeliymiş; efendim, güçlü ekonomiye geçiş programı uygulanmalıymış, vesaire, vesaire...

Değerli arkadaşlar, bunları söyleyenler, iktidar milletvekilleri. İktidar milletvekillerinin, gelip, burada, bunlar oluyor deyip, ağlamalarının manası yok, anlamı yok. Siz, iktidar milletvekilleriniz, iktidara bunları yaptıracaksınız; sizin göreviniz bu. Yoksa, gelip, burada ağlamanın, sızlanmanın bir anlamı yok. Burası, iktidar milletvekilleri için bir ağlama yeri değildir; ya yapacaksınız ya çekip gideceksiniz; bu olay bu kadar basit.

Şimdi, adil vergi diyorsunuz; ama, daha geçtiğimiz günlerde, devlete borç verenlerin 50 milyar lirası vergidışı bırakıldı; sizlerin oylarıyla bu oldu. Enflasyon muhasebesi diyorsunuz; ama, daha bir ay önce, burada, ben, enflasyon muhasebesiyle ilgili kanun teklifi getirdim, gündeme bile alınmasına iktidar kanadı razı olmadı. Şimdi, burada söyledikleriniz mi doğru; yoksa, bu teklifler önünüze geldiğinde hayır diyorsunuz, o yaptığınız mı doğru; bunu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.

Efendim, güçlü ekonomiye geçilmeliymiş, güçlü ekonomiye geçiş programı uygulanmalıymış; bunu diyorsunuz; tam bunu söylediğiniz yılda, ekonomi yüzde 10, yüzde 15 civarında geriye gidiyor. Gurbetçinin parası ülkeye gelmeliymiş, öyle söylüyorsunuz; ama, bir tek Allah'ın kulunun, size, bu iktidara güveni kalmadı. Biz, meydanlarda görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, o bakımdan, millet, bugün, gerçekten çok büyük bir perişanlık içerisinde, büyük bir geçim sıkıntısı içerisinde. Dün, televizyon ekranlarından belki izlediniz, gördünüz. İnsanlar, geçinemediği için, çocuklarını satılığa çıkarmış durumdalar, televizyon ekranlarına akşam yansıdı. Bu görüntülerden, siz, iktidar olarak rahatsız olmuyor musunuz? Bu görüntülerden utanmıyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, şimdi, getirilen bütçeye bakıyoruz: Bu şartlar altında, önümüzdeki yıl, vergilerde yüzde 50'nin üzerinde artış sağlanacağını söylüyor Sayın Maliye Bakanımız bütçede. Yani, siz, şimdi, asgarî ücretliden vergi alıyorsunuz, geçinemeyen insandan KDV deyip vergi alıyorsunuz, ben zarar ettim, iflas ettim diyen esnaftan, sanatkârdan vergi alıyorsunuz ve insanlar, büyük bir sıkıntı içerisinde, ayakta duramıyor, geçinemiyor, geçimini sağlayamıyor. Bu şartlar altında, siz, hâlâ "biz, önümüzdeki yıl, bu vergileri yüzde 50 daha artıracağız" diyorsunuz ve dönerek, Sayın Bakan, buradaki konuşmalarında "siz, bunları, geçen sene de söylemiştiniz; ama, bakın, biz, geçen sene, 2001 yılı içerisinde, 31 katrilyon yerine 38 katrilyon lira vergi topladık; vergi toplamada başarılıyız. Siz, bizi her ne kadar tenkit etseniz de, biz başarılıyız" diyor; doğru, tabiî doğru söylüyor. 2001 yılında, siz, milletin gözünün yaşına bakmadınız, KDV dediniz aldınız, ATV dediniz aldınız, enflasyon vergisi dediniz aldınız, deprem dediniz aldınız, taşıt dediniz aldınız ve vergi yükünü milletin sırtına bindirdiniz. Ben saydım, kasım ayı içerisinde, bir vatandaş, bir vergi mükellefi, vergi dairesine gidip tam 20 çeşit vergi ödemek durumunda kaldı. Tabiî, siz, alırken haksızlık da yaptınız, biraz önce söylediğim gibi. Devlete borç verenlerin 50 milyar lirasını vergi dışında bıraktınız. Dünya Bankası raporlarına göre, kamu maliyesinde Türkiye sınıfta kalmıştır. Basına yansıyan haberlerden izliyoruz: "Biz, kamu maliyesini şöyle yapacağız, şöyle geliştireceğiz, kamu maliyesini düzeltiyoruz" demenin gerçekle hiçbir alakası yok. Dünya Bankası raporlarında da, kamu maliyesinde sınıfta kaldığınız ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu kadar vergiyi topluyorsunuz, millete bu kadar zulüm ediyorsunuz. Allah rızası için gelin de, şu topladığınız vergileri ne yaptığınızı şurada anlatın, şu millete bunun hesabını verin. Deyin ki: "Sizden zorla topladığımız bu vergiler var ya, işte, o vergilerin tamamı faiz parasına yetmedi. Şu hortumcuları bir türlü doyuramadık, kırk haramilere para yetiremedik." Gelin, bunu burada söyleyin; bunu millete söyleyin.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Mercümek'e yetmedi!..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Millet biliyor bu paraların, bu vergilerin nerelere, hangi hortumculara gittiğini. Meydanlara çıkın da dinleyin, öğrenirsiniz nereye gittiğini.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Onlar şimdi hapiste... Paraların nereye gittiği belli.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Gerçi, Sayın Bakan sunuş konuşmasında "2001 yılında bankacılık sisteminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması amacıyla yapılan düzenlemelerin getirdiği yük de dahil, yüzde 105 kadarı faize gitmiştir" diyor. Yani, aslında, burada, Sayın Bakan gerçeği itiraf ediyor; bu paraların nereye gittiğini, hangi faizcilere ödendiği söylüyor.

Sayın Bakan, tabiî, bu itiraf yetmez; bu faizler nereden çıktı, bu borçlar nasıl bu hale geldi, onu da burada söylemeniz gerekir.

1999 yılı başında -daha geriye gitmiyorum- 22,9...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Mahkemeler, kapatılan Refah Partisinin paralarını arıyor.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Beyefendi, bir şey biliyorsanız, gelirsiniz, burada konuşursunuz. Bir bildiğiniz varsa, gelirsiniz, burada konuşursunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, sözümü kesiyor, müdahale edin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özgün, siz devam edin.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Şimdi, 1999 yılında 22,9 katrilyon lira olan içborç stoku, nasıl oldu da, 2000 yılında yüzde 58 artarak yüzde 36,4 katrilyon liraya çıktı? Eylül 2001 itibariyle de 105 katrilyon liraya çıktı. Şimdi, nasıl oldu da, üç yıl içerisinde, siz, bu içborçları 72 katrilyon liraya çıkarıverdiniz ve bu paralar ne oldu?

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Mercimeklere gitti!..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Şimdi, ben, millet adına soruyorum size; bu katrilyonlar nereye gitti?

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Refah Partisinin trilyonları nereye gitti?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Konuşma özürlüleri susturun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Sezer, lütfen...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - 22,9 katrilyon lira olan borcu, üç yıl içerisinde, 105 katrilyon liraya getirip, dayadınız.

Bir köşe yazarı, bir sayın bakanın söylediklerine köşe yazısında yer veriyor "sayın bakan da itiraf ediyor" "efendim, işte, yolsuzlukların önünü alamıyoruz, yolsuzluklar büyüyüp gidiyor" diye ifade ediyor. Yolsuzlukların önünü alamıyorsanız, o zaman orada durmanızın anlamı ne kardeşim; istifa eder gidersiniz, biz bu işi yapamıyoruz dersiniz.

Ben şimdi soruyorum: Ne oldu bu katrilyonlar? Üç seneden bu tarafa büyük enerji yatırımları mı yaptınız? Boğaz köprüleri mi yaptınız? Yeni barajlar mı yaptınız? Yoksa bizim Bursa-Balıkesir otoyolu yapıldı da benim haberim mi yok? Yoksa, bizim Balıkesir organize sanayi bölgesi harıl harıl çalışmaya geçti de bizim haberimiz mi olmadı? Yoksa, bizim Balıkesir'deki yarım Manyas barajı, Havran barajı yapıldı da, Burhaniye'deki Reşitköy barajının ihalesi yapıldı da, inşaatına başlandı da biz mi görmedik acaba? Dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip olan ülkemizde yeni bor tesisleri kurulda da, bizim mi haberimiz olmadı bu üç yıl içerisinde? Bu paralar buralara mı harcandı?

Çiftçiye, esnafa, KOBİ'lere önemli destekler mi verdiniz?

Bu millet, kısa süre içerisinde borç batağına saplanırken, milyar dolarların kimlerin cebine gittiğinin hesabını vermeniz gerekir; millet sizden bunu bekliyor.

Hani siz, hortumcuların paralarını geri tahsil etmek için kanun çıkaracaktınız, ne oldu? Kaç lirası tahsil edildi, geriye alındı; bir bileniniz var mı?

Şimdi, bu yetmiyormuş gibi, geçen günkü bir gazete haberinde, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu tarafından yeni bir kanun tasarısı hazırlanıyormuş, bu tasarıyla hortumculara kolaylık getirilecekmiş. Vaktim olmadığı için detayına girmiyorum.

Değerli milletvekilleri, birisi kalkmış "Salkım Hanımın Taneleri" diye bir kitap yazmış... Hani, diyorum, biri de çıksa da, yakın tarihteki olayları değil de, bugünün olayları ekseninde "şu hükümetin naneleri" diye bir roman yazsa. Salkım Hanımın Taneleri bazılarının çok ilgisini çekmiş olabilir; ama, hükümetin naneleri, herhalde, bazılarının çok daha fazla ilgisini çekebilir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, millet feryat ediyor. Başbakanlığın önünde, esnaf, kafanıza yazarkasayı fırlattı, farkında olamadınız.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Siz, onu partinize davet edin.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Gidecekler zaten, merak etme.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Efendim, esnafın feryadı giderek yükseldi, kendini yakmaya başladı; ama, hâlâ duymadınız, görmediniz. Esnaf, baktı bunlar duymuyor "en iyisi, gazetelere sayfa sayfa reklam verelim, belki görürler" dedi; ama, yine, derdine bir çare bulamadı.

Şimdi, bugün sabah, Balıkesir esnaf sicilinden sordum, 2001 yılı içerisinde -sadece esnaf olarak söylüyorum- 2 500 kişi kaydını sildirmiş, işini terk etmiş.

Şimdi, çiftçinin durumu da ayrı bir facia. Geçen gün basına yansıdığı için burada söylüyorum. Bizim Havran İlçemiz var; Havran İlçemizin Büyükdere Beldesi var. Büyükdere Beldesinde, çiftçiler, Havran Hapishanesinde hapis yatmak için kuyruğa girmişler; hapishane de almıyor vatandaşları. Bunların suçu, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeyememek.

Kardeşim, siz, burada, canileri, katilleri, hırsızları affedeceğinize, niye tarım krediye borcu olan çiftçinin faizini affetmiyorsunuz?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Edemezler...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Çiftçi bunu soruyor. Biliyor musunuz, çiftçi, bugün, gübresiz ekim yapmak durumunda? Daha geçen gün Balıkesir'de köy muhtarlarıyla görüştüm "sayın milletvekilim, köylerimizde gübresiz ekim yapıyoruz..." Bazıları onu da yapamıyor; çünkü, mazot alacak parası yok.

İşte, siz, ülkeyi, çiftçiyi bu hale getirdiniz. Gelin de, bunların hesabını burada verin. Oturduğunuz yerden konuşmak, laf atmak marifet değil; gelin, burada, bu işler nasıl oluyor, nasıl gidiyor, bunların hesabını verin bu millete.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Veremezler... Veremezler...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, burada, açlığa, işsizliğe mahkûm ettiğiniz diğer işsiz insanları, asgarî ücretlinin derdini anlatacak değilim.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yorma kendini, yorma...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Allah onların yardımcısı olsun; ama, bakın, pancar üreticisinin, tütün üreticisinin bedduası size yeter de artar bile.

Şimdi, Şeker Kanunu geçti. Tütün Kanununu, tekrar, aynen, olduğu gibi buraya getireceksiniz, öyle anlaşılıyor; ama, bu tütün üreticisi ne yapacak, bu milyonlar nasıl geçinecek; bu konuda bu tütün üreticisine bir şey söylediğiniz yok. Bu tütün üreticisi ne olacak; bunları da, gelin de bir söyleyin; yani, tütün üreticisi nasıl geçinecek? Pancar üreticisi, bak, bugüne geldik, hâlâ, kaç para fiyat alacak, pancarı kaç para yapacak belli değil, büyük bir sıkıntı içerisinde bekliyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, ben, sözü fazla uzatmak istemiyorum. Siz millete bir söz vermiştiniz -çok söz verdiniz de- hani, o, işte "Apo asılacak" falan filan diye, onlara girmiyorum; ama...

M.ZEKİ SEZER (Ankara) - Biz öyle bir şey söylemedik.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Bazıları söyledi.

Bir sözünüz var: "Biz yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele edeceğiz..." Ettiniz, ettiniz... İşte, bugün geldiğimiz noktada vergi gelirlerinin yüzde 36'sı yolsuzluğa ve rüşvete gidiyor ve iktidar olduğunuz günde de rüşvetin belgesi de artık orta yere çıkmış oldu.

Değerli arkadaşlar, biz, bu kadar yolsuzlukla, bu kadar rüşvet olayları içerisinde Avrupa Birliğine falan giremeyiz. Avrupa Birliğinde bu olayların nasıl olduğunu, insanların en ufacık bir rüşvet ve yolsuzluk iddiası karşısında görevlerinden nasıl istifa ettiklerini biliyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özgün, toparlar mısınız efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bakın, ben, size, Büyük Atatürk'ün bir sözünü hatırlatarak sözümü bitirmek istiyorum: "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar." Bu sözden hepimiz, hepiniz anlamlar çıkarmanız lazım gelir, buna çok dikkat etmemiz lazım gelir.

Ben sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Aslında, burada bir arkadaşımız Kutadgu Bilig'ten söz etti. Ben onun da tamamını okuyuvereyim. Diyor ki, hakan: "Yasalarıma uy, vergini öde; dostumu dost, düşmanımı düşman bil." Vatandaş da diyor ki: "Yasalarına uyarım; ama, adil olsun. Vergimi öderim; ama, gümüşün ayarını bozma. Dostunu dost, düşmanını da düşman bilirim; ama, can ve mal güvenliğimi sağla." Biz de böyle bir yönetim, böyle bir iktidar arıyoruz millet olarak.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir iktidar gelecek, merak etme.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - İnşallah, en kısa zamanda o iktidarı yakalarız diyorum; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Evet, bu turdaki çalışma süremizin sonuna geldik. Saat 14.00'te toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.08

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900;3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam)

A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754)

2. - 2000 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900, 3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı : 773)

3. - 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı : 755)

4. - 2000 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı : 774)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Saadet Partisi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Partinin sözcüleri görüşlerini ifade etmişlerdi.

Şimdi, sıra, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'ın.(DYP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız?..

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, buyurun Sayın Yöndar.

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısının, Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısında 98,1 katrilyon gider yapılması, 71,1 katrilyon gelir elde edilmesi ve 27 katrilyon bütçe açığı öngörülmektedir. 2001 malî yılı bütçesi başlangıç ödenekleri ile 2002 malî yılı bütçe tasarısı ödeneklerinin karşılaştırılmasında en büyük artışın faiz ödemelerinde gerçekleştiği görülmektedir. Tasarıya göre, içborç faiz ödemelerinde yüzde 158, dışborç faiz ödemelerinde yüzde 147 oranında artış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, bütçenin en önemli prensiplerinden biri samimiyet prensibidir. Ekonomik programın ve bütçenin hedefleri doğru bir şekilde tespit edilip, yılı içerisinde bu hedefleri gerçekleştirirseniz, ancak, o zaman samimî olursunuz. Samimiyet prensibine uygun olarak hazırlanan bütçe, revizyona ihtiyaç göstermez.

Değerli milletvekilleri, 2001 malî yılı bütçe görüşmelerini hatırlayınız; biz, bütçe rakamlarının gerçekçi olmadığını bu kürsüden söylemiştik, nitekim, haklı da çıktık; 2001 yılı bütçesi iki kez değiştirilmek zorunda kalındı. 2002 yılı bütçe rakamları da revize edilmek zorunda kalınacaktır. Bugüne kadar ekonomik program ve bütçe rakamları konusunda bu hükümetin her dediğinin tersi çıkmıştır. "2001 yılında enflasyon yüzde 10 olacak" dediniz, yüzde 85'leri aştı, "Ekonomik büyüme yüzde 4,5 olacak" dediniz, yüzde 8,5 küçüldü. Bütçeye "48 katrilyon" dediniz, 78 katrilyon oldu.

2002 yılı bütçesinin dayandığı ekonomik hedefler gerçekçi olmadığı için, hükümet ve Sayın Maliye Bakanımız "içimize sinmiyor" diyorlar. Son üç yıl içerisinde iki kez yüksek oranda gerileyen gayri safî millî hâsıla, 2002 yılında nasıl yüzde 4 oranında büyüyecektir? Yüzde 4 oranında büyümeyi bu bütçeyle mi sağlayacaksınız? Bu konuda ekonomik önlemleriniz nedir? Malî yapının ve ekonomik dengenin vahim durumunu gizlemek amacıyla gerçekçi ve samimî olmayan hedeflere göre bütçe rakamları tespit edilmiştir.

Enflasyon oranı için öngörülen hedeflerde gerçekçilik payı yoktur. 2001 yılı sonunda enflasyon oranı yüzde 85'leri aşmış, yüzde 90'lara dayanmıştır. 2002 yılında TEFE'nin yıl sonunda yüzde 31 olmasını öngörüyorsunuz; yani, bir yıl içerisinde enflasyonu 60 puan düşürmeyi hedefliyorsunuz. Sabit kur sisteminin yardımıyla enflasyonu 30 puan düşürebilen bu hükümet, dalgalı kur sisteminde enflasyonu nasıl 60 puan aşağıya çekecektir? Bu rakamın, ülkenin ekonomik gerçekleriyle bir alakası yoktur, sadece bir temenni olarak kabul edilebilir.

Ekonomik hedefler doğru bir şekilde tespit edilmediği için, görüşmekte olduğumuz bütçe rakamları gerçekçi değildir, samimiyetten uzaktır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu bütçeyi de, revize etmek üzere, tekrar bu Meclisin huzuruna getireceksiniz. Yanılmış olmayı dilerim ama, eğer iktidarda kalırsanız, korkarım, 2003 yılı bütçesini de "içimize sinmiyor" diyerek bu Meclise getireceksiniz.

Değerli milletvekilleri, hükümetin içine sinmediği bu bütçe, bizim de içimize sinmiyor; ama, hükümetin mazereti olamaz. Hükümetin görevi, kendilerinin de içlerine sindirmedikleri bir bütçe yapmak değildir; hükümetin görevi, halkın içine sinen, halka refah getiren samimî bir şekilde hazırlanmış bir bütçeyi Meclise getirmektir. Hükümet, başarısızlığına artık mazeret bulamadığı için "bu bütçe içimize sinmiyor" demektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı bütçesinin gelir boyutuna baktığımız zaman, oldukça iddialı ve gerçekçi olmayan rakamları görüyoruz. Vergi gelirlerinde yüzde 82,2 oranında artış beklenmektedir. Bu kriz ortamında, ülke ekonomisinin yüzde 8,5 oranında küçüldüğü bir ortamda, bu vergi artışı nasıl gerçekleşecektir? 2001 yılında çok sayıda işyeri kapanmış, işsizlik artmıştır. Gittikçe daralan, küçülen bir ekonomiden daha fazla vergi almak, iktisadî durgunluğu daha da artıracaktır.

Vergi dışı normal gelirler ve özel gelirlerde de durum iç açıcı değildir. 2001 yılında özelleştirme gelirlerinin ancak yarısı elde edilmiştir. 2002 yılında, bu konuda, hükümetin iddialı bir hedefi bulunmamaktadır.

Hükümetin başarısızlığı ve iktisadî durgunluk nedeniyle, giderleri finanse edecek yeterli miktarda gelir elde edilmediği zamanlarda, hükümet, vergi oranını artırmaya yönelmektedir. Vergi oranlarının artırılması, her zaman vergi artışına yol açmaz. Katma Değer Vergisi oranını birkaç puan artırmakla, soruna çare getirilmez.

Nitekim, hükümet, bu yanlışlığın farkına varmış ve bu kez, Katma Değer Vergisi oranını düşürme yoluna gitmiştir; ancak, bunu da yanlış yapmıştır. Sağlık giderleri, temel ihtiyaç maddeleri ve gıda mallarının vergi oranında herhangi bir değişiklik yapılmamış, sadece bazı dayanıklı tüketim maddelerinin ve lüks malların vergi oranlarında indirim yapılmıştır. Geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan esnaf, memur, işçi, emekli ve diğer dargelirli vatandaşımıza bunun bir faydası olmamıştır. Tüketimi ve dolayısıyla, millî geliri bu yapay düzenlemelerle artırmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, vergi adaletinden hep bahsediyoruz. En son, biz, Gelir Vergisi Kanununa bir geçici madde ekledik, geçici 73 üncü maddeyi ekledik. Bu 73 üncü maddeyle, hazine tahvil ve bonolarından bir yıl içerisinde elde edilenin 50 milyar lirasına kadar istisna getirdik; yani, elde ettikleri faizlerin 50 milyar lirasını istisna tutuyoruz. Bunun, aynı zamanda enflasyondan arındırılmış kısmının yüzde 60 olacağını kanaat ediyoruz bu sene ve enflasyonu arındırdıktan sonra, 125 milyar liraya tekabül ediyor. Yani, bir kişi, hazine tahvil ve bonolarından 125 milyar liraya kadar bir faiz elde ederse, herhangi bir vergi ödemeyecektir. 125 milyar lira ücret geliri elde eden bir vatandaşın ne kadar vergi verdiğini biliyor musunuz; 47 916 000 000 lira vergi veriyor. Ticarî kazanç elde eden bir mükellefimizi örnek verirsek; bu mükellefimiz de, yaklaşık olarak 57 120 250 000 lira vergi vermektedir. Kurumlar Vergisi mükellefi bir sermaye şirketi de -herhangi bir limitet veyahut anonim şirket mükellefi olabilir- yaklaşık olarak yüzde 30 vergi hesapladığımız zaman, yüzde 10 fon payını da kattığımız zaman, 41 milyar lira vergi veriyor.

Hani, Anayasanın 73 üncü maddesinde "herkes, kamu giderini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır" deniliyordu?! Maalesef, bundan da kaçınmışızdır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu ülkede sağlıklı maliye politikaları uygulanmadığı sürece, sadece para politikaları ve bu çerçevede alınan borçlarla bir yere varılamayacağının, artık anlaşılmış olması gerektiğini düşünüyorum. O halde, borç yerine sağlam kaynaklar yaratılmalıdır. Hiç şüphesiz, herkesin bildiği en sağlam kaynak ise vergidir. Yapılacak şey ise, Sayın Maliye Bakanımızın da çok iyi bildiği gibi, vergi oranlarını artırarak veya yeni vergiler ihdas ederek mevcut mükelleflerin vergi yükünü artırmak değil, tam tersine, vergiyi tabana yaymak, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almaktır.

Nitekim, daha geçen hafta, İstanbul Defterdarının, 2002 yılında, kayıtdışı ekonomiyle mücadele suretiyle 5 katrilyon liralık kaynak yaratacakları, bunun ülke geneline yayılması durumunda tutarın 15 katrilyona ulaşacağı açıklaması basında yer almıştır. Bu tutar, IMF'den geleceği açıklanınca bayram yaptığımız 10 milyar dolara eşittir.

Bunun için gerekli olan ise, güçlü, donanımlı, şevkini yitirmemiş bir maliye camiasını yaratmaktır. Oysa, gelinen noktada, vergi idaresi çalışanları küstürülmüş, yönetim ve denetim kadrolarında ayrılmaların önüne geçilememiştir.

Ciddî özel bankaların çalışanlarından daha az çalışmayan vergi dairesi çalışanları, devletin en az maaş alan memuru kategorisi içindedir. Bugün, devletin trilyonlarını toplayan bir vergi dairesi müdürü ve devletin trilyonlarını ödeyen bir saymanlık müdürü, banka müdürlerinin maaşlarının dörtte 1'i kadar maaş alamıyorlar.

Denetim olmadan vergi toplanmaz diyoruz; ama, denetim elemanlarının maaşlarına baktığımız zaman, hesap uzmanının, maliye müfettişinin, kontrolörün maaşı, bugünkü rakamlarla yaklaşık 600 dolar, vergi denetmenininki ise 400 dolardır.

Geçim sıkıntısı çeken bu elemanlardan verim alamazsınız. Vergi denetiminde kullanılan elemanlar, sınav ve yoğun bir eğitim sürecinden sonra bu göreve getiriliyorlar. Ancak, ücretlerindeki yetersizlik yüzünden görevlerinden istifa ederek, çok daha yüksek ücret ve imkânlarla özel sektöre geçiyorlar.

Ekonomik programda yer alan, gelir artıcı düzenlemeler kapsamındaki vergi kayıp ve kaçağıyla mücadelede yeterli verim alınamıyor. Kayıtdışı vergi mükelleflerinin denetimi hariç tutulduğunda, kayıtlı Gelir Vergisi mükellefi sayısı, 2000 yılı sonu itibariyle, 2 080 877; yine, aynı tarih itibariyle, Kurumlar Vergisi mükellef sayısı 581 574, Katma Değer Vergisi mükellef sayısı 2 049 305'tir. Maliye Bakanlığının vergi denetiminde kullandığı kadroların yüzde 75'i boş, toplam 10 466 vergi denetim kadrosunun ancak 2 622'si doludur. Bakana bağlı olarak çalışan maliye müfettişi kadro sayısı 1 617, dolu kadro sayısı ise sadece 395'tir. Yine, Maliye Bakanına bağlı olarak çalışan hesap uzmanı kadro sayısı 1 150, dolu kadro sayısı 288'dir. Dolu kadro rakamlarına maliye müfettiş yardımcılığı ve hesap uzmanı yardımcılığı da dahildir. Dolu kadro olarak gözüken, Bakana bağlı bu 683 kişinin çok büyük bir bölümü idarî görevlerde çalışıyor; yani, vergi denetimi yapmıyor. Vergi denetimi yapan diğer bir grubu oluşturan Gelirler Genel Müdürlüğüne bağlı merkezî denetim elemanı olan gelirler kontrolörlerinin kadro sayısı 1 900 olup, 352'si doludur. Mahallî denetim elemanı vergi denetmeni kadro toplamı 6 949 olup, dolu kadro sayısı 1 875'tir. Yani, vergi denetimi yapmak için 10 466 kadro bulunmasına karşın, bunun 7 844'ü boş bulunuyor. Bu kadroların, bir an önce, nitelikli, iyi yetişmiş elemanlarla doldurulup, günün şartlarına göre bunların özlük hakları düzeltilerek, yetişmiş bu elamanların özel sektöre kaptırılmaması gerektiği düşüncesindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu malî yönetim sistemimiz önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Kamu malî yönetimimiz şeffaf değildir. Parlamentonun, bütçe üzerindeki etkisi ve yönlendirmesi sınırlı kalmaktadır. Bütçe birliği prensibi ve samimiyet prensibine uymamaktadır. Malî yönetim sistemimiz yolsuzlukları önleyecek bir yapıya sahip değildir. Muhasebe sistemi anlamlı veriler üretmemektedir. Bütçe harcamaları yeterince denetlenememektedir. Performans denetimi yapılmamaktadır. Kamu harcamalarında etkinlik sağlanamamıştır. Kamu personel yönetimi sağlıklı bir şekilde işlememektedir. Bazı yerlerde personel fazlalığı varken, bazı yerlerde personel ve kadro sıkıntısı çekilmektedir. Memur maaşları asgarî geçim seviyesinin altında kalmıştır. Memur maaş hesaplamalarındaki karışıklıklar devam etmektedir. Memurlar arasındaki ücret adaletsizliği devam etmektedir. Kayıtdışı ekonomik faaliyetler kayıt altına alınamamıştır.

Maliye Bakanlığında, Hazine Müsteşarlığında ve Sayıştayda birtakım çalışmalar yapıldığını biliyoruz; ancak, bu sorunları giderecek herhangi bir düzenleme, maalesef, bugüne kadar uygulamaya konulmamıştır.

Avrupa Birliği ile uyum sürecinde, bu sorunları da ortadan kaldıracak ciddî ve köklü düzenlemelere acil ihtiyaç bulunmaktadır. Hükümetin bu konulara gereken önemi vermesinin zamanı gelmiştir, artık fazla gecikilmemelidir.

Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken, sizleri rakamlara boğmaya niyetim yoktu. Bu rakamları, artık, herkes biliyor. İç ve dışborçların nerelere çıktığını, bütçenin ne kadarının faiz ödemelerine gittiğini, ekonomik küçülmenin hangi oranda gerçekleştiğini, işsizliğin hangi boyutlara vardığını, asgarî geçim standartları belliyken asgarî ücretin nerelerde süründüğünü, reel sektörün nasıl bir çıkmazın içinde yaşadığını, finans kesiminin nasıl yerle bir olduğunu, hortumlama faaliyetlerinin nerelere ulaştığını, vatandaşın vergilerinin nerelere gittiğini artık hepimiz biliyoruz. Hükümetin geleceği açısından acı ve vahim olan bütün bunları, artık, halk da biliyor.

Maalesef, 1999 yılından bu yana, bu konularla ilgili, olumlu yönde herhangi bir değişiklik olmamıştır. 1999 malî yılı bütçesine ilişkin bu kürsüden yaptığım konuşmaya baktığımda, şimdi de aynısını kullanabilirim diye düşündüm; ama, baktım ki, orada, hiç olmazsa, biraz beklentiler, temenniler, ümitler vardı. Oysa, şimdi, ümitler yok olmuş durumda. Bu nedenle, o beklenti ve ümit içeren sözleri söylemek imkânsız hale gelmiştir.

Unutmayınız ki, bir toplumu fedakârlık konusunda harekete geçirecek en önemli şey, geleceğe ait ümitlerin alevlendirilmesidir. Siz, bırakın bunu alevlendirmeyi, olan kıvılcımlara da, icraatınızla, hâlâ su sıkıyorsunuz. Geleceğinden korku duyan insanlardan oluşan bir toplum, maalesef, bu temel dinamiği yitirmeye başlamış demektir. Siz, bu halka ne vaat ettiniz, hangi güzel şeylerin ümidini aşıladınız, hangi güzel hayallerin kurulmasına yardımcı oldunuz? Cevap ortada; sadece krizler, kaoslar yaşattınız; ümitleri yok etmeye başladınız ve insanlara gelecek korkusunu aşıladınız.

Biliniz ki, bu ülkede açlıktan ölmenin sınırında, sefalet içerisinde yaşayan insanların hayatı son derece amaç içeren ve zaferlerle dolu bir hayattır. Zira, her yenen yemek, onlar için bir amacın gerçekleşmesi, maalesef, ailece tok karnına yatağa girmek ise, bir zafer haline gelmiştir. Şimdi, soruyorum sizlere: Sizin amacınız ve zaferleriniz nelerdir? Söyleyeyim; amacınız tartışılır; ama, zaferiniz ortadadır. O da, olsa olsa, bu durumu, bu manzaraları yaratmaktır. Unutmayın ki, toplumsal patlamayı yaratan, günlük çekilen sıkıntılar değil, geleceğe ait ümitlerin yok olmasıdır. Az kaldı, korkarım, siz bunu da başaracaksınız.

BAŞKAN - Sayın Yöndar, süreniz doldu; ama, tabiî, takdir sizin, arkadaşınızın süresinden kullanıyorsunuz. Ben sadece hatırlattım.

Buyurun, siz devam edin efendim.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sağ olun efendim.

Şu an ülkemizde yaşanan gelişmeler ve gelinen noktalar herkesin malumu. Artık aynı şeyleri tekrar etmekten bizlerin bıktığı gibi, bizleri ekranları başında izleyen vatandaşlarımızı da bıktırdı; ancak, gelinen nokta, 20 Kasım 2001 tarihli IMF'ye sunulan niyet mektubunda aynen şöyle ifade edilmektedir:

"Olaylardan bu yana -yani, 11 eylül kastediliyor- ekonomi üzerindeki genel olumsuz etkiler; ancak, yeni yeni kendini göstermeye başlamıştır. Turizm gelirleri düşmektedir ve yılın ilk sekiz ayında başarılı bir performans izleyen ihracat da etkilenecektir. Bu iki gelişme, ekonomik aktivitedeki toparlanmanın başlangıcını geciktirecek ve dış carî dengeyi zayıflatacaktır. Türkiye'nin uluslararası sermaye piyasalarından kaynak kullanımının daha da kısıtlı hale gelmesi ve yatırımcıların Türk tahvillerine olan talebinin zayıflaması ile sermaye girişi de azalmaktadır."

Evet, işte, Sayın Derviş'in imzaladığı mektupta aynen bunlar söyleniyor. Kısacası deniyor ki, durum şundan şundan ibaret, biraz daha para lazım. Bu arada mektupta, tabiî, 2002-2004 dönemini kapsayan güçlendirilmiş bir program hazırlandığı ve yıl sonundan önce tamamlanıp, IMF'ye sunulacağı belirtiliyor. Mayıs ayında uygulamaya koyduğunuz güçlü ekonomiye geçiş programına ne oldu?! Bu kaçıncı program? Allah bu milleti yeni güçlü programlardan kurtarsın.

Maalesef, bu hükümet bütün icraatlarını borçla beslenmeye dayalı olarak gerçekleştirmektedir. En son 10 milyar dolarlık borç açıklandığında, neredeyse milletçe bayram yapacak hale getirildik; ama, unutmayın ki, çok bilinen bir atasözü vardır: "Borç yiyen, kesesinden yer." Hoş, bizim kesemizde bir şey kalmışsa!..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memurlara az maaş vererek, emeklilere az maaş vererek bütçede tasarruf yapamazsınız. Bunun sonucu, talep kısılmasıdır. Bugün geldiğimiz nokta da budur. Memur, emekli, işçi, esnaf, sanatkâr, ticaret erbabı ve hatta, sanayici perişan bir haldedir. Memur maaşlarındaki reel gerileme yüzde 10'un üzerindedir. Emekli aylıklarında da bu oranda gerileme söz konusudur. Böyle bir ekonomik programla, bu hükümet bu ülkenin sorunlarını çözemez. Bütün bu kesimler acı ve ıstırap içerisindedirler.

Ve diyorum ki:

Acının dinmesi için hayat pahalılığının yenilmesi şart.

Acının dinmesi için enflasyondan kurtulmak şart.

Acının dinmesi için işsizliği kırmak şart.

Acının dinmesi için ekonominin büyümesi şart.

Acının dinmesi için yatırım ve üretim şart.

Acının dinmesi için gerçek ücretlerin artması şart.

Acının dinmesi için ekonomide verimlilik şart.

Kısaca, acının dinmesi için, öncelikle, halkın ekmek derdinin, yani, aş ve iş sorunlarının çözüm yoluna girmesi şarttır. Ama nasıl? Sorunun düğümü bu sorudadır. Acılar hangi yolla dinecek, ekonomik derdi nasıl çözülecek, sihirli bir yolu var mı; vardır. Bu hükümetin bir an önce bu görevi bırakıp, emaneti sahibine iade etmesidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2002 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yöndar.

Sayın Tezmen, buyurun efendim.

Bakiye süre size ait; buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, Türkçe konuşun. "Bakiye süre" yok.

BAŞKAN - Kalan süre efendim. Kalan süre Sayın Tezmen'e ait.

Buyurun.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Başkanlığın hakkını koruması lazım müteakip milletvekillerinin de. Hoşgörü göstereceğinizi tahmin ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelir bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz aldım.

Gelir bütçeleri, aslında, Parlamentonun en önemli olarak tartışması gereken bütçelerdir. Niye bu bütçelerdir; çünkü, biz, milletten zoralım yoluyla birtakım kaynakları, milletin kullanacağı kaynakları kamuya aktaracağız. Niçin aktarıyoruz; diyoruz ki: Devlet sisteminin işleyebilmesi için kaynağa ihtiyacımız vardır; dolayısıyla, bu kaynağı vatandaş ödeyecektir; bunun için de, Parlamento, bu vergileri tahsil etmek konusunda hükümete yetki vermektedir.

Şimdi "Türkiye'de kamunun gerçek gelir ihtiyacı nedir" sorusunun önce tartışılması lazım. Kamu, acaba, hak ettiği kadar geliri topluyor mu ya da hak ettiğinden fazla mı topluyor; çünkü, siz, harcamaları kontrol altına almazsanız, ekonomide kamunun payını da devamlı büyütürseniz, o zaman, özel sektöre kalan alan daralır, üretime gidecek alanlar daralır.

Bakın, Türkiye, son yetmiş yılın, elli yılın en kötü ekonomik krizini yaşıyor. Reel sektörde, bakıyorsunuz, çok yetişmiş, çok kaliteli insanlar işsiz; birçok fabrika, birçok tesis, birçok işletme birbiri arkasına kapanıyor.

Kamuya bakıyorsunuz, peki, bu aynı ekonomi, millî geliri yaratan 70 milyon insan için de; ama, kamu sektöründe çalışanlardan herhangi bir kayıp söz konusu değil; onlar, gelirlerini almaya devam ediyorlar, hem enflasyona endeksli olarak almaya devam ediyorlar.

Peki, kamuda aslî görevler vardır, mutlaka olması gerekir; onların almaya devam etmesi makuldür; ama, bugün, kamudaki personel tanımını, hâlâ, yeni baştan yapmadan, biz, vergi gelirlerini artırmak için çaba gösterirsek, o zaman, reel sektörün biraz daha suyunu sıkacağız, kaynakları kamuya aktaracağız; marjinal verimliliği sıfır olan, sıfıra yakın olan, çoğu işsiz olan, iş verilmediği halde kamudan maaş almaya devam eden, "bankamatik memurları" diye tabir edilen memurlar çalışmaya devam edecekler; danışman kadroları devamlı şişmeye devam edecek; ne olursa olsun, dünyada ne olup biterse bitsin, onlar, herhangi bir risk üstlenmeyecekler, biz de, Türk ekonomisini çalıştıracağız!..

Bir de, bazı arkadaşlar, benden önceki konuşmacılar, işte "Türkiye vergi gelirleri açısından yeterli değildir, daha fazla toplaması lazım" diyor.

Ben, şimdi, burada "Türkiye, acaba vergi gelirleri açısından yeterli vergi topluyor mu toplamıyor mu" sorusunu cevaplamak için çaba sarf edeceğim.

Türkiye'de, bakıyorsunuz, vergiler, acaba gayri safî millî hâsılanın kaçta kaçı?.. 2000 yılı itibariyle parafiskal gelirler, yani SSK ya da Bağ-Kur gibi yükümlülükler hariç -üstelik 2000 yılı sonunda vergi gelirlerinde artış oldu, 2001'de bu daha da arttı- yüzde 26,1. Aslında bir tür vergi olan parafiskal gelirleri; yani, SSK, Bağ-Kur ve benzeri Emekli Sandığı gibi parafiskal gelirleri de üzerine eklediğiniz zaman, bu oran yüzde 31,2. Türkiye, gayri safî millî hâsılasının yüzde 31,2'sini kamuya aktarıyor.

Peki, benzer ülkeler ne yapıyor? Kıyaslama yapmak için, benzer ülkeler, Türkiye'nin rakibi olan ya da gelişmiş olan ülkeler, acaba bunu nasıl gerçekleştiriyorlar? Ben birkaç örnek vereceğim: Meksika'da, 1999 itibariyle, vergi yükü yüzde 13,8; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 22, Japonya'da -bu, devletin resmî rakamı, Yıllık Ekonomik Rapordan okuyorum- yüzde 16,4, Kore'de yüzde 19,5 -ve devam ediyor- Çek Cumhuriyetinde yüzde 22,7; Almanya'ya bakıyorsunuz, yüzde 22,9. Yani, biz diyoruz ki, kamu, yeterince vergi toplayamıyor. Aslında, kamu, yeterince vergi değil, fazla vergi topluyor. Önemli olan, kamu harcamalarını azaltmak.

Bir diğer çarpıklık da, kamu, vergi mükellefinden, çok fazla topluyor; ama, vergidışı kalmayı becermiş kişilerden yeterince vergi toplayamıyor. Vergi ödeyen namuslu vatandaşın yükü çok ağır, rekabet gücünü ortadan kaldıracak ölçüde ağır; ama, bunun dışında kalabilenler için, vergi yükü, gerçekten, sıfıra yakın mesabede. Türkiye'nin, öncelikle bu çarpıklığı tartışması lazım.

Bakıyorsunuz, eskiden, yaygın-yoğun vergi denetimlerinden bahsedilirdi. Tatil dönemlerinde hepiniz tatile gitmişsinizdir ya da hâlâ gidiyorsunuzdur; seyahate gittiğiniz her yerde, yemek yediğiniz lokantada, eğlence yerlerinde fiş kesen bir kimseyi bulamıyorsunuz. Bu vergiyi, sizden alıyorlar, kamuya aktarmıyorlar.

Şimdi, vergi yükünü dağıtmak, sadece malî milat uygulaması değil; bir kere, öncelikle, mevcut kanunları eşit bir şekilde uygulamak zorunda, ondan sonra, kapsam dışında kalanlar açısından çok ciddî diğer önlemleri de gündeme getirmek lazım; ama, Türkiye bunları yapmıyor; olanın üzerine biraz daha artırıyorsunuz; Katma Değer Vergisini yüzde 16'dan yüzde 18'e çıkardık; çünkü, nasıl olsa, orada ödeyen ödüyor, ödemeyen ödemiyor.

Cep telefonlarına Özel İşlem Vergisi getirdik ve cep telefonu kullananlar yüzde 25 vergi ödeyecektir dedik. Peki, vergi gelirleri arttı mı? Vergi geldikten sonra, o sahadan elde edilen gelirler ciddî biçimde azaldı Türkiye'de; üstüne üstlük, sadece cep telefonundan alınan vergilerin azalması bir yana, sektör küçülmeye başladı. Sektörün küçülmesi demek, yeni çıkaracağınız cep telefonu lisanslarının elinizde kalması demektir. Küçülen bir sektörde kimse almaz, kimse yatırım yapmaz; bir girenin ağzı yanmışsa, bir daha bu sektöre girmek istemezler ve nitekim öyle oluyor. İşte, giren firmaların ağzı yandı.

Şimdi, yapılması gereken, acaba, vergileri artırmak mı; yoksa, vergileri, daha ödenebilir seviyede tutup, ekonomiyi canlandırıp, büyüyen ekonomiden daha fazla vergi almak mı daha doğru.

Bu ara yaygın "seve seve" diye bir kampanya başlatılıyor; doğrudur; işyerleri fiyatlarını indiriyorlar, ama, toplam kazançları artıyor. Vergi idaresinin de bunu yapması lazım. Aslında, vergiyi artırmak yerine, vergiyi azaltarak toplam hasılatı artırması lazım. Şimdi, oradaki "seve seve" kampanyasına katılanlar, işler kötü gidiyor diye fiyatlarını biraz daha fazla artırsalar, ne olacak; iflas edecekler.

Bakın, Türkiye'de "vergide hedefleri yakaladık, tutturduk" deniyor. Şimdi, bakıyorsunuz, ekim sonu itibariyle, hatta, ekim değil, yıl sonu itibariyle tahmin edilen vergi gelirlerindeki artış oranı, yüzde 45 olacak; yani, hükümetin tahmin ettiği kadar vergiyi toplaması durumunda, elde ettiği gelirin 2000 yılına kıyaslaması sonucunda ortaya çıkacak rakam, yüzde 45'tir; yani, bir önceki yıla göre biz yüzde 45 daha fazla vergi toplamış olacağız ekonomide. Peki, fiyatlar ne olacak; fiyatlar, yüzde 90; yüzde 84,5 zaten kasım rakamları, yüzde 4 de üzerine gelse, yüzde 90'a  yaklaşacak; ki, KİT zamları yapılmazsa; söylenen KİT  zamları yapılırsa, belki, bunun daha da üzerine çıkacak. O zaman, şuna bakmak lazım; Türkiye, bütün bu çabalara rağmen, vergi zahmetine rağmen, ne kadar artırmış; yüzde 45 artırmış. Peki, fiyatlar ne kadar artmış; yüzde 90 artmış olacak. Nedir bu; ciddî olarak bir performans kaybı söz konusu burada; yani, düşünün ki, enflasyon artışı kadar artış bile gerçekleştirilememiş.

Gelir ve Kurumlar Vergisinde her zaman 1 ya da 1'in üzerinde olan vergi esnekliği, artık, yarıma düşmüş durumda; yani, yarı yarıya azalmış durumda. Bunlar çok önemli alarme edici olaylardır.

Kurumlar Vergisi tahsilatına bakıyorsunuz, ekim sonu itibariyle artış, yüzde 29. Peki, ekim sonu itibariyle fiyatlar nedir diye bakıyorsunuz; ekim sonu itibariyle yüzde 80'e yakın fiyat artışı var.

Bizim, vergi sistemini mutlak surette gözden geçirmemiz lazım. Makro ekonomik olarak biz vergideki bu girdiğimiz yolla, hem reel sektörü ciddî sıkıntı içine sokuyoruz, diğer taraftan, vergi gelirlerimiz de reel olarak azalıyor, yarı yarıya azalmış, enflasyonun altında. Hedef tutturulmuş, hedefi tutturursunuz; çünkü, hedefi ilan ettiğiniz zaman sizin enflasyon rakamınız yüzde 10'du, daha sonra yüzde 56'ya revize edildi; ama, enflasyon yüzde 90 oldu. O zaman, vergi sistemi, etkin bir vergi idaresi, bu enflasyon oranı kadar vergiyi de gerçekleştirmek durumundadır. Nasıl hedef tutması bu?! Yani, 10 olursa tutmayacak hedefi, yüzde 56'ya çıkardınız; ama, 37 katrilyon yaptınız, nasıl tutacak?! Şimdi yüzde 90. Üç kere revize edildi tahminler. Ne oldu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, 2 dakika içinde toparlar mısınız.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Olayın, gerçekten, çok ciddî bir performans sorunu olduğu ortada. Türkiye'nin, farklı yaklaşımlara ihtiyacı var vergi alanında da. Vergiyi, daha yaygın, daha ödenebilir hale getirin. Hayat standardı gibi kazanılmamış gelirlerden vergi alma uygulaması, gerçekten, bugünkü ekonomik konjonktür içinde yanlıştır. Bazen doğru olan şeyler, ekonominin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak yanlış olabilir. Vergi güvenlik önlemleri büyüyen ekonomide doğru olabilir; ama, daralan bir ekonomide, kazancını sağlayamayan insanlardan, üstüne vergi almaya kalkarsanız, yaygın olarak işsizliğe, iflaslara yol açarsınız. Bunlar, çok stratejik kararlardır, bunlara ciddî biçimde eğilinmek lazım; ama, görüyoruz ki, bu konular çok fazla tartışılmıyor.

Oranlardan bahsettim, gerçekten ödeyen için çok ağır; ama, oran dağılımı da adil değil. İlaçta yüzde 18'ken Katma Değer Vergisi, gazetede yüzde 1. Peki, hani yükü adil paylaşacaktı insanlar, hani eşit paylaşılacaktı, hani sıkıntı hep beraber... İlaç alan insan sıkıntı çekiyor da, başkası çekmiyor mu ya da sıkıntı çekmiyor mu o insanlar. Yani, Türkiye'de, hükümetler adil olmak durumundadırlar. Sıkıntıyı vatandaşın rahat taşıyabilmesi için, yükü de eşit paylaştığı konusunda ikna olması lazım. Bu adaleti sağlayamazsanız, o zaman insanlar direnmeye başlarlar. Direnirler ve haksızlığa uğradıkları kanısına varırlar.

Tabiî, aslında, Türkiye'de, çok ciddî alanlarda çok ciddî potansiyeller vardır, bunları da tartışmak istiyorum; ama, sürem çok yetersiz. Bu tür tartışmaların, aslında daha geniş bir zaman dilimi içinde yapılması lazım. Meclis tartışmayacak da bunları kim tartışacak; ama, zaman sınırlaması içinde gündemin ve belki konuşacaklarımın yüzde 10'unu bile konuşamadım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tezmen.

Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hatırlatacağım ben, buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi Partim ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Bu akşam Kadir Gecemiz, hepimizin Kandilini de bu vesileyle kutlarım.

Değerli arkadaşlarım, şiddetli bir ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, Maliye Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşmak, kolay bir iş değil; ancak, uygulanan ekonomik politikaların başarısı altında Maliye Bakanlığının basiretli ve iradeyle uygulanan politikalarını görünce, bu konuşma bir nebze rahat olmaktadır.

Maliye Bakanlığı, devletimizin en tutarlı, altyapısı en sağlam ve güvenilir kuruluşlarının başında gelmektedir. Devlet yapısındaki tüm erozyona rağmen, devleti devlet yapan insanları bünyesine almayı, yetiştirmeyi ve tutmayı başarmıştır.

Kendilerini, bütçe çalışmaları ve bu zor dönemde uyguladıkları malî politikalar için kutlamak istiyorum. Dolayısıyla, bu güvendiğim kadronun, belirteceğim hususlarda daha azimli hizmet yapabileceğine de inanmaktayım:

Birincisi, kayıtdışı ekonomiden bu ülkeyi kurtarmak; ikincisi, vergi kaçakçılığını önlemek bu kadronun imkânı dahilinde olmalıdır. Ayrıca, ülkeyi yeni ve çağdaş bir vergi sistemiyle donatmak için de bilgi, deneyim ve birikim gene bu kadroda mevcuttur.

Bakanlığın bu yöndeki çalışmalarına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tam olarak destek vereceğine de inanmaktayım. Aslında, Bakanlığın yetiştirdiği personel de bu yönde düşünmekte. Hesap uzmanları, 57 nci kuruluş günlerini kutlarken -ki, Sayın Bakanımız da katılmıştı bu toplantıya- yaptıkları bir -toplam kalite yönetimi ve Türk vergi idaresi konulu- araştırmayı tanıtmışlar. Bakanlığın elemanlarının, böyle özeleştiriyi de içeren araştırmaları yapıp, bunu kamuoyuna açıklamaları, fevkalade güzel bir yöntemdir.

Bakın, bu araştırma ne diyor: Vergi dairelerindeki gözlemde, gün boyunca, personelin yüzde 33'ünün yerinde olmadığı, yüzde 21'inin yerinde olmasına rağmen çalışmadığı, sadece yüzde 46'sının çalışmakta olduğu; yani, yüzde 54'ünün gizli işsiz olduğu ortaya çıktı. Şimdi, personelin yüzde 46'sı çalışırken, yüzde 54'ü çalışmazken, ben, vatandaşıma vergi dairesindeki kuyruğu nasıl izah ederim Sayın Bakanım?!.

Şimdi, Sayın Bakanımı konuşturmayın.

Sayın Başkanım, ben yeni baştan ele alacağım. Ben, burada konuşuyorum, ilk defa bir fırsatım var; ama, Sayın Bakanımı orada konuşturuyorlar; bu son söylediğimi almadı. Bu son 3 dakikayı...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Komisyonla konuşuyor efendim.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Efendim, beni ilgilendirmez Sayın Komisyon Üyesi; benim, yılda bir defa konuşma imkânım var.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Bütçeyle ilgili...

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Olabilir. Bu işin raconu budur. O zaman, siz, gidin komisyonunuzda işi yapın.

Sayın Başkanım, ben, sizden 2 dakika fazla rica ediyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Efendim, bütçeyle ilgili bir şey konuşuyoruz.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanın kulağı hassas, dinler efendim; sizi de dinler, hepimizi dinler.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, sizinle konuşuyorum.

Sayın Bakanımı orada rahatsız etmeyin; bürokrat arkadaşlarımı da kimse rahatsız etmesin, onlar da dinlesinler. Hepimiz için geçerli bu.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Akarcalı, kalkayım mı buradan?!.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Ben değilim muhatabınız Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, siz devam edin, buyurun; süreniz çalışıyor.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) - Sayın Bakanım, personelin yüzde 46'sının çalıştığı bir ortamda, ben, vatandaşıma, oralardaki vergi kuyruklarını ve vergi ödemedeki zorlukları izah edemem.

Görev, iş tanımlaması ve standartların olmaması nedeniyle, işleri, kimin nasıl yapacağı belli değilmiş; herhalde, Bakanlığın, bunu da yerine getirmesi zor değildir.

Gelir idaresinde kullanılan belge, cetvel ve defter adedi 325'miş; herhalde, bu bürokrasiyi de azaltma imkânı vardır.

Vergi mevzuatındaki değişiklikler, çalışanların yüzde 54'üne hiç ulaşamıyormuş; yani, mevzuat bilgisinin aktarılamadığı bir ortamda, tabiî ki, ortaya çıkacak vergi hâsılatı da aynı ölçüde sağlıklı olmuyor.

Mükelleflere göre, vergi dairesi personelinin yüzde 36'sı mesai saatinde görev dışı işlerle uğraşıyor; mükellefler beklerken, personelin yüzde 46'sı birbirleriyle gereksiz konuşmalar yapıyor. Mükelleflere göre, personelin yüzde 20'si işlemleri doğru yapmıyor.

Son noktada, herkese vatandaşlık numarası verilmeli, banka aracılığıyla ödeme artırılmalı.

Değerli arkadaşlarım, bu, vatandaşlık numarası konusunda, ben, Sayın Genel Başkanıma da arz ettim, Maliye Bakanlığının bir numara, İçişleri Bakanlığının başka bir numara, Çalışma Bakanlığının da başka bir numara vermesi son derece anlamsızdır. Bu konuda, üç bakanlığın ayrı ayrı yatırım yapması da, aynı ölçüde anlamsızdır. Bir tek numara olmalıdır ve ben, buradan, rica ediyorum, bu işi başlatmış olduğu için, bu birikime de sahip olduğu için, Maliye Bakanlığının başkanlığında, ilgili bakan arkadaşlar toplansınlar, bu numara meselesini, en az düzeyde maliyeti çıkacak şekilde halletsinler.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus da, mevcut vergiler toplanamazken, yeni verginin ihdas edilip toplanmasını, yine, vatandaşımıza, fedakârlığı yapan ve bu fedakârlık için de sıkıntıya katlanan vatandaşıma bunu anlatmak mümkün değildir.

Bakınız, İstanbul Defterdarının çok güzel bir uygulaması başlamış. İstanbul Defterdarlığı, masaya yatırdığı bira sektöründen bir ayda 100 trilyon tahsil etti; yani, bu sektör masaya yatırılmasa, 100 trilyon tahsil edilmeyecek, 100 trilyon tahsil edilemeyince de, Meclise gelinecek, bize yeni vergi lazım denilecek. Şimdi, bu kısırdöngüden kurtulunması gerektiği kanaatindeyim.

İkincisi de, vatandaşın ödediği vergiler, KDV devlete yansımıyor; nasıl; bugün herhangi bir lokantaya, gazinoya, bara, diskoteğe, eğlence yerlerine gidenlere ne fiş veriliyor ne fatura veriliyor. Oysaki, tahsil edilen bütün paralar KDV içerikli.

Şimdi, yine, Sayın Defterdarın, bu konudaki bir açıklaması var "özellikle adisyon uygulamasının başlamasının arkasından, İstanbul'daki 200'e yakın eğlence yerinde, ilk 10 ayda, 3 trilyon beyan edilen vergi düzeyinin, denetimler sonucu 10 trilyona çıktığı..." Değerli arkadaşlarım, 200 işyerinde bu rakam, 200 eğlence yerinde. Parası olanın parayı harcadığı yerde; o eğlence yeri sahibinin ahlaksızlığı, aldığı KDV'yi devlete getirmemek oluyor. Bunun adı vergi kaçağı değildir, bu vergi hırsızlığıdır, buna hırsızlık muamelesi yapılması lazımdı. Biz, Sayın Bakandan, bütün bürokratlardan ve defterdar arkadaşlardan bunu bekliyoruz; hepsinin de arkasındayız. Ben, şahsen, Sayın Zekeriya Temizel'in İstanbul Defterdarlığı döneminden beri, her defterdar arkadaşıma bunun için telefon etmişimdir ve "bir sıkıntınız olursa bize iletin, biz Mecliste sizin arkanızda olalım" demişizdir. Bunu da, arkadaşlarımın izniyle burada tekrar ediyorum.

Özetle, toplanamayan vergi yanında, vatandaşın ödediği; ama, devlete intikal ettirilmeyen KDV kaçağının, hırsızlığının kesinlikle önlenmesi gerekir.

Diğer bir nokta, denetlenmeyen fonların kalkması çok iyi olmuştur; ancak, fonların yerini, niteliği belirsiz kamu vakıfları aldı değerli arkadaşlarım. Demokrasilerde, devletin verdiği hizmetin karşılığı vergiyle ödenirken, bunun yanına, belediyelerin ve bakanlıkların kurmuş olduğu bu vakıflarla zaten vergi yükü altında zor durumda olan vatandaş, devletten alması gereken aslî hizmeti
-adalette, sağlıkta, eğitimde, gümrükte, trafikte, poliste- bir vakfa âdeta haraç ödeyerek almak zorunda. Bugün İstanbul'da Trafik Vakfının terörü vardır, bütün sokaklar parsellenmiş. Gidiyorsunuz, "Trafik Vakfı" deniliyor, ağzınızı açamıyorsunuz; pasaport alacaksınız; Polis Vakfı; adalette; adalet arama peşindesiniz, Adalet Vakfı; sağlıkta; Sağlık Vakfı; eğitimde; Eğitim Vakfı... Değerli arkadaşlarım, bu, Anayasaya aykırıdır. Devletin bu uygulamayı yapması, resmî haraç toplamanın dışında bir şey değildir. Bunu, buradan, çok net bir şekilde belirtiyorum. Bunu neden Sayın Maliye Bakanının huzurunda belirtiyorum; bunlar, devlet bütçesine girmesi gerekirken, girmeyen, çarçur olan paralar kısmına giriyor.

Aynen, buna benzer başka bir durum; kimi kurumlara özel kaynak tahsis edildi. RTÜK, TRT, İMKB, Türk Hava Kurumu, Kızılay,  Olimpiyat Komitesi; bunlar, Millî Piyangodan, Jokey Kulübünün gelirlerinden, hiçbir denetimi olmayan paralar almaktadır. Oysaki, Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere, Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesinin; yani, en yüce kurumların bütçesi buradan geçiyor, onlara her yıl bir bütçe tahsis ediliyor, denetleniyor; bu kuruluşların hiçbirinin denetimi yok. Yaşadıkları ihtişam da Türkiye'nin içerisinde yaşadığı sıkıntılara karşı, tam anlamıyla bir utançtır. Dolayısıyla, bu özel kaynakların, doğrudan doğruya bütçeye konup, her yıl bütçeden RTÜK'e, TRT'ye, Kızılay'a, Türk Hava Kurumuna, Olimpiyat Komitesine ne verilecekse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle verilmesi lazımdır. Bu da malî politika açısından son derece önemli bir husustur.

Değerli arkadaşlarım, bu iki noktayı belirttikten sonra, konuşmamı, iki özel konuyla bitiriyorum.

Bugün, vatanî görevini, anayasal görevini yapan mehmetçik, görevi esnasında bir kaza yaptığında ve kusurlu bulunduğunda, şehit olmasına rağmen, yol açtığı kazanın bedeli, maalesef, ailesinden istenmektedir. Bunun sayısı sanıldığından çok fazladır.

Benim, geçen yıl ilgilendiğim bir konuda, şehit olan Sedat Özdemir'in ailesinden 54 milyar lira tazminat istenmişti. Tazminatı isteyen Millî Savunma Bakanlığıydı. Bakanlığa yaptığım müracaatta öğrendim ki, durum, Maliye Bakanlığı bir kanunu uygulamak zorunda olduğu için Maliyeden kaynaklanıyor.

Sayın Bakanım, bunu, burada okuyacağım ve burada, hiçbir arkadaşıma danışmadım; ama, adım gibi eminim ki, bu kanun tasarısını getirdiğinizde, bu Meclisten eksiksiz ve itirazsız çıkacaktır.

"Kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan er mirasçıları aleyhine tazminat davası açılması, bir prosedür içerisinde, borçlar hukukundan doğan bir yükümlülüğün yerine getirilmesine yönelik bir işlem olup, Maliye Bakanlığınca talep ve Hazine avukatlarınca takip edilmektedir. Böyle olmakla birlikte, 4353 sayılı Kanunun 28 inci maddesindeki davadan vazgeçme yetkisi Maliye Bakanlığına aittir..." Vesaire vesaire...

Değerli arkadaşlarım, biz, bütün, buradaki partiler, millî konularda duyarlı olacağız, çocuklarımızı askerlik görevi için göndereceğiz, onlar manevrada görevini yaparken başlarına bir kaza gelecek, kusurlu oldukları için şehit cenazesi yanında, mahkemeden tebellüğ emri göndereceğiz; şu kadar para. Bu, utançtır. Bizi, lütfen, bu utançtan kurtarın Sayın Bakanım. Gerekli kanun tasarısını getirin, kabul edelim, bu kanunu yürürlükten kaldıralım.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle bitiriyorum; arzımın sonuncusu da şudur: Biliyorsunuz, ben, yıllardır sigara meselesiyle ilgileniyorum ve Yüce Meclisin eksiksiz desteğiyle, bütün siyasî partilerin katkısıyla, 1996 yılında sigara reklamı yasaklandı, Türkiye de bu konuda dünyaya önder. Kanuna göre, her ne sebeple olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun, nasıl olursa olsun, dolaylı veya dolaysız, sigaranın reklamı, tanıtımı, promosyonu, her şeyi yasaktır; ama, buna karşın, özellikle yabancı sigara şirketleri, her sene, yüzlerce trilyonu promosyon masrafı olarak vergiden düşmektedir. Ben, geçen yıl, Sayın Bakanıma bununla ilgili bir mektup yazdım, yeni mektubu da suç duyurusu olarak yazdım.

Değerli arkadaşlarım, sigara reklamının olmadığı bir yerde, siz, kalkıp, yüzlerce trilyonu nasıl düşersiniz vergiden? Bir taraftan şehit erden tazminat alma peşinde koşulacak, öbür taraftan Amerikan Philip Morris, Marlboro sigara şirketlerinin promosyon masraflarını vergiden düşeceksiniz. (ANAP sıralarından alkışlar) Biz, bunu kabul etmiyoruz, kabul edilmediği de ortadadır. Dolayısıyla, bunun uygulaması nasıl olursa olsun, bu uygulamalara da son verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; bütün bu söylediklerim, Maliye Bakanlığının -başında da ifade ettiğim gibi- ciddî bir kadroyla Türkiye'nin malî politikalarına ciddî yaklaşmasından dolayı, bize verdiği cesaretle yaptığım konuşma dolayısıyladır. Bütün bunlar, Maliye Bakanlığının üstesinden gelebileceği hususlardır. Bunlar, sizlere, eleştiri değildir. Bu konulara eğildiğiniz takdirde, size destek verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin de burada olduğunu belirtiyorum; bu desteğin, iktidar ya da muhalefet partisi ayırımı olmadan verileceğine olan bunları inancımla bunları söylüyorum.

Teşekkür ediyorum.

İlk başta, konuşma konusundan dolayı arkadaşımı üzdüysem, kendisinden de özür diliyorum.

Önümüzdeki, mübarek şeker bayramınızı da ayrıca kutluyorum.

Sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akarcalı.

Sayın Ayaydın, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu gece idrak edeceğimiz mübarek Kadir Gecenizi de tebrik ediyorum.

Ülkemiz 2002 yılı 98,1 katrilyonluk bütçe taslağı, daralan dünya ticareti, hızla güçlenen bilgi ve enformasyon ağı, büyük mobiliteler kazanan ve 1,8 katrilyon dolarlar mertebesine ulaşan doğrudan sabit sermaye akımları ve özetle, globalleşen uluslarüstü devlet olguları içerisinde, aynı zamanda, geçmişin 1994 krizi, kasım 2000 ve şubat 2001 sendromlarının izlerini de üzerinde taşımaktadır.

Bu bütçe, reel olarak daralan, ama sağlam yere basmaya gayret eden, ülke içi ve dışı senaryoları gözönüne almaya gayret eden bir bütçe hüviyeti taşıma gayreti içerisindedir.

2002 yılı taslak bütçesi de, geçmiş iki bütçe gibi, tasarrufa yönelik, bütçe faiz fazlası veren ve ihracata yönelik büyüme öngören bir model içermektedir. Büyümede sürdürülebilirlik önem taşımaktadır. Temel ekonomik büyüklüklerde ve rasyolarda esas, Avrupa Birliği üye ülkelerinin  kriterlerine ayak uydurmak ve düşük enflasyonla, ekonominin rekabete yönelik, dışa açık olması hedef olarak alınmıştır.

2002 yılında büyüme öngörüsü yüzde 4'tür. Bu büyüme oranının tespitinde, Dünya Ticaretindeki resesyonun sorunlarına yaklaşıldığı ve alınan istikrar tedbirlerinden elde edilecek sonuçların gözönünde tutulmasıyla öngörülmüştür.

TÜFE'de yıl sonu yüzde değişimi 2001'de yüzde 65, TEFE yıl sonu yüzde değişimi yüzde 80 olarak tahmin edilmektedir. 2002 yılı için ise bu oranlar TÜFE'de yüzde 35, TEFE'de ise yüzde 31 olarak öngörülmektedir.

2002 yılı bütçe hedeflemesinde, Türk Lirasının 2001'de kaybettiği yüzde 20'lik değerin 2002'de yüzde 7'lik değer kazanımına ulaşması, bankacılık kesimindeki özkaynak yetersizliğinin giderilmesi ve hızla bu kesimdeki düzenlemelerin bitirilmesi öngörülmektedir.

2002 yılı büyüme hedefi, özellikle 2001'de önemli ölçüde gerileyen yurtiçi talebin artışıyla hızlanabilecektir. Malî kesim ile reel kesim arasındaki ilişkilerin giderek düzelmesi ve güvenin artması, bunda önemli rol oynayacaktır.

2002 yılında öngörülen kamu tüketim harcamaları yüzde 1,5, özel tüketim harcamalarının ise yüzde 3,6 oranında artacağı öngörülmektedir. Böylece, toplam tüketim artış hızının yüzde 3,3'e ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Sabit sermaye yatırımlarında da, 2002 yılı için, kamudan ziyade özel sektör sermaye yatırımlarına özel önem verilmiştir. Kamu sabit sermaye yatırımlarındaki değişimin yüzde 2,7 olarak gerilemesi planlanırken, özel sabit sermaye yatırımlarının yüzde 2 oranında artması ve toplam sabit sermaye yatırımındaki artışın binde 5 olması, öngörülen hedefler arasındadır.

2002 yılında ihracatın yüzde 4,9 oranında artarak 32 milyar dolara ulaşacağı düşünülmektedir. Toplam ithalattaki  artışın yüzde 1 oranında artarak 45,5 milyar dolar olması beklenmektedir.

2001 yılında 5,5 milyar dolar olan dışticaret açığının 8,4 milyar dolara çıkacağı varsayılmıştır. Turizm gelirlerinin 2002'de 2001 yılı seviyelerini koruyacağı öngörüsüyle 8,3 milyar dolar olacağı, işçi gelirlerinin 3 milyar seviyelerinde seyredeceği öngörülmüştür. Cari işlemler hesabının 110-115 milyon dolar fazla vermesi hedeflenmiştir. 2002 yılı maliye politikasında ana hedef, kamuda yapısal reformlar yanında, kamu harcama kalemlerinde de kısıntıya gidilerek tasarruf ve etkinliğin sağlanması, kamu açıklarının azaltılması ve özellikle kamu kesimi faizdışı fazlasının daha da artırılarak faizdışı dengede iyileşmenin sağlanması olarak öngörülmüştür.

2002 yılı bütçesinin öncelikli hedefleri arasında, enflasyonun programlanan seviyelere çekilmesi, kamu kurumlarında verimliliğin artırılması, kamuda yeniden yapılanmanın hızla gerçekleştirilmesi, kısıtlı olan yatırım bloğunun efektif şekilde proje haline getirilmesi, emeğin verimliliğinin artırılması yanında, reel gelirlerin korunması, sosyal güvenlik fonlarının etkin bir şekilde kullanılması, içborçlanma gereğinin asgarîye çekilerek faiz oranlarının düşürülmeye çalışılması, ülkeye kaynak akışını sağlayacak, turizm gelirlerini artıracak özendirici tedbirlerin alınması, seçilmiş tarım ürünlerinde destekleme politikalarına öncelik verilmesi bulunmaktadır. 98,1 katrilyonluk 2002 yılı konsolide bütçe ödeneklerinin 21,9 katrilyonu personel giderleri, 7,8 katrilyonu cari harcamalar, 5,7 katrilyonu yatırım harcamaları, 62,7 katrilyonu ise transfer harcamaları olarak öngörülmüştür. Bu transfer harcamalarının 42,8 katrilyonu faiz ödemelerine, 7,9 katrilyonu sosyal güvenlik kuruluşlarına, 3,4 katrilyonu vergi iadelerine, 2,1 katrilyonu tarımsal desteklemelere, 1,7 katrilyonu ise KİT'lere gidecektir.

2002 yılı konsolide bütçe gelirleri ise 71,2 katrilyon olarak öngörülmüştür. Bu rakamın 57,9 katrilyonu vergi gelirleri, 7 katrilyonu vergidışı normal gelirler, 6 katrilyonu özel gelir ve fonlar, 300 trilyon lirası ise katma bütçe gelirleri olarak öngörülmüştür. Buna göre, 2002 yılı bütçe açığı 26,9 katrilyon, faizdışı bütçe fazlası ise 15,9 katrilyon lira olarak hedeflenmiştir. Dolayısıyla, bütçe açığının gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 9,6, faizdışı bütçe fazlasının gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 5,6 olacaktır. Bütçe finansmanında konsolide bütçenin açığı olarak hedeflenen 26,9 katrilyonun 13 katrilyonu içborçlanma, kalan 13 küsur katrilyonu da dış finansmanla karşılanması hedeflenmiştir.

Kamu kesimi genel dengesinde kamu harcamalarının azaltılması hedefler arasındadır. Ne yazık ki, 2001 yılı toplam kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki payının yüzde 46,3'ten, 2002 yılında yüzde 8 azalarak, yüzde 38,3'e gerileyeceği tahmin edilmektedir.

Vergi politikalarının tespiti büyük önem taşımaktadır. Vergi tabanının genişliği, vergi gelirlerinde, kalıcı, düzenli bir gelir kaynağının varlığını sağlayacaktır. Ancak, burada önemli olan, vergi toplama işlerine aracılık eden kurum ve kuruluşlar bu alanın ne kadarına hâkimdirler, ne kadarına hükmedebilmektedirler? Nitelikleri, meslek tecrübeleri, konuyla ilgili kurumiçi eğitimleri yeterli midir? Personel sayısından ziyade personelin niteliği yeterli midir? Vergi tabanıyla diyalog kurulabilecek midir? Vergiyi tahsil sorumluluğu taşıyan bakanlık mensubu, vergi matrahını oluşturan kişi ve kurumlara karşı önyargısız, problem çözücü, mükellefleri potansiyel suçlu olarak görme sendromundan uzak, adil ve saydam olmalıdır. Bunlar, son derece önemli hususlardır.

Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün, bütçe gelirlerinden vergi gelirleri ve vergi dışı gelirler üzerindeki hâkimiyet alanlarının genişletilmesinde, yeni görev, yetki ve alan tanımlamalarının getirilmesinde yarar görülmektedir.

Dolaylı vergilerin, genel bütçe vergi gelirleri içerisindeki payı hızla artmaktadır. Dolaysız vergiler, 1999 yılında yüzde 45,4'e, 2000 yılında yüzde 40,9'a düşmüş ve 2001 yılının ilk dokuz ayında ise yüzde 41,4 olarak görülmektedir. Bu durum, yoksulluk eşiği hızla düşmekte olan ülkemizde, gelir dağılımının da bozulmasıyla, sosyal huzursuzlukların artmasını kamçılayacak boyutlara gelmiş bulunmaktadır.

Vergi toplama araçlarından olan dolaylı vergilerin, aynı zamanda kamu üretim mallarının fiyatında etkin rol oynaması, direkt üretim maliyet unsurlarının artmasına neden olmaktadır. Vergi performansında, maliyet unsuru olan dolaylı vergiler yerine, beyan üzerine alınan dolaysız vergilere bakmamız gerekmektedir. Devletin, bizzat üretimde ana girdilerin fiyatlarının tespitinde etkin rollerine devam etmesi, ihracata dayalı büyüme modelinde 2002 yılında büyük sıkıntıları beraberinde getirebilecektir. Bu nedenle, devletin hızla üretimden çekilmesi şarttır. İhracat pazarına uluslararası pazarlarda oluşan ana girdi fiyatlarıyla ulaşamayan bir ülkenin, ihracat pazarlarında yerini alması bir hayalden öteye geçemeyecektir. Reel sektörün dibe vurmuş olan üretim şevkinin yeniden canlandırılması şarttır.

Az önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, dolaylı vergilerle birlikte dolaysız vergilere de ağırlık verilmeli, vergi tabanı genişletilmeli ve vergi oranları yeniden gözden geçirilmelidir. Vergi idaresinin yeni teknolojilere göre donatılması, yeni hizmetiçi eğitimlerle, halkıyla, mükellefiyle uyumlu, yeni nesil vergi tahsilat elamanlarının yetiştirilmesine ağırlık verilmelidir. Otomasyon ağı, merkez ve taşra arasında bağlantıyı sağlarken, özellikle kayıtdışı ekonominin yüzde 60'ının denetim altına alınması için gümrük kapıları, Merkez Bankası, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları arasında link sistemlerinin kurulması şarttır. Bu durum, hayalî ihracat olaylarının önlenmesi, ihracat taahhütlerinin doğru kapatılması, gümrük çıkış beyannamelerinin kontrolü için gereklidir.

Yine, malî milat uygulamasından önce dışarıdan ekonomiye çok miktarda taze kaynak girişi sağlanabilmesi, piyasaların rahatlayabilmesi için, çok düşük belirli oranlarda vergi uygulamalarıyla, servet, stok ve sicil aflarının uygulamaya konulması gündeme getirilebilir.

Sektör temsilcileriyle üzerinde anlaşılacak bir tarihe kadar, envanter ve kayıtdışılıklarının düzenli hale getirilmesi için yeni fırsat oluşturulabilir. Belirlenecek bu tarihten önceki dönemler için, vergi ve cezalar için bir işlem yapılmayacağı güvencesinin kesin olarak verilmesi gerekir. Sahte fatura ve sahtekârlık özelliği taşıyan işlemlerin bu fırsatın dışında tutulacağının sarih bir şekilde ifade edilmesi gerekmektedir.

Uzun vadede ise, yıllardır uygulama içinde olan, ek ve değişikliklerle basit ve anlaşılırlığını yitirmiş bulunan Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi Kanunlarının yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç vardır.

Vergi uygulayıcısı elemanların, malî inceleme, denetleme ve yönetim yetkisine sahip elemanların, daha iyi maddî koşullara kavuşturulması ve özellikle, yurtdışı inceleme ve eğitim imkânlarının sağlanması, yerinde olacaktır.

Ekonomimizin iç kaynak sıkıntısı çektiği bilinen bir gerçektir. Yabancı sermaye girişlerini artıracak acil önlemler alınması zorunludur. Yüzde 4 büyüme hızı, bu yatırım oranlarıyla gerçekleştirilemez. Yatırıma ayrılan payın ülkemiz iç tasarruf kalemleriyle karşılanması imkânsız görünmektedir. Türkiye'de yurtiçi tasarrufların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 15,5'tir. Oysa bu oran, Yunanistan'da yüzde 16,7, Portekiz'de yüzde 20,6; İspanya'da yüzde 23,7; Almanya'da yüzde 22,5; Polonya'da yüzde 19,6 seviyesindedir.

Ekonominin yüzde 4'lük bir büyüme sağlayabilmesi, iç tasarrufla ve dış borçlanmayla mümkün görünmediğine göre, istihdam yaratabilen, uzun vadeli, gittiği yerde kalan, üretimde bulunan, ekonomimize yeni teknolojiler, modern know-how, yeni yönetim biçimleri sergileyen, pazarlama katkısı ve ihracat potansiyeli sunabilecek yabancı, özel, doğrudan, sabit sermaye yatırımlarına acil ihtiyaç bulunmaktadır.

2000'lerde, ülkemize, 800 000 000 - 900 000 000 dolar doğrudan yabancı sermaye girişi yapılırken, Çek Cumhuriyetinde bu oran 5 milyar, Meksika'da 15 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ülkemiz, 1954 yılında 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasasını çıkarabilmiş bir ülke olmasına karşın, ne yazık ki, dolaysız yabancı sermaye yatırımlarından, bugüne kadar aldığı pay, maalesef, 12 milyar dolarda kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlayın efendim.

Buyurun.

AYDIN A. AYAYDIN (Devamla) - Türkiye, yeterince yabancı sermaye çekemeyince, dışarıdan borçlanarak cari işlemler açığını finanse etmeye çalışmaktadır.

Yabancı sermaye, öncelikle, ülkede saydamlığı aramakta, liberal devlet ve liberal ekonomi yönetimi görmek istemektedir. Bugün, devlet, ekonominin tüm sektörlerinde müdahaleci rolünü halen korumaktadır. Devletin rolü hızla azaltılmalı, reel ekonomide üretimin canlanması sağlanmalıdır.

Üretim anagirdileri, serbest piyasa yerine, devletin organları tarafından vergi kaynağı olarak görülmekte, maliyetler, hızla yükselmektedir.

Özelleştirme hızla sonuçlandırılmalı, devletin ekonomideki yerini özel sektöre bırakması bir an önce tamamlanmalıdır.

Vergi mevzuatı, yabancı sermaye için son derece girift ve anlaşılmaz durumdadır; işin içinde çıkılamamaktadır, yatırım için endişe duyulmaktadır.

Ülkemizde, makro ekonomik boyutlarda değişimler sağlanırken, malî ve yapısal reformlar yapılırken, sermaye birleşmeleri henüz yeterli boyutlara ulaşmamıştır.

Hukuk sistemimizde, Avrupa Birliği entegrasyon süreci içinde değişikliklere gitmek gerekmektir. Adalet Bakanlığınca, Avrupa Birliği hukuk sistemini bilen, ihtisas sahibi yeni hâkim adaylarına ihtiyaç vardır.

Yabancı sermaye için, ülkemizde de, Uzakdoğu ülkelerinde olduğu gibi, "vergi tatili" denilen, on yıla kadar yayılan her türlü vergi muafiyetleri gündeme getirilmelidir. Ülkemizin bu tür teşvikte zorlanacağı söylenemez; İrlanda, bunun bir örneğidir.

Özetle, benzersiz bir jeopolitik, jeostratejik ve bunları kavrayan jeoekonomik, hızla üretim çeşitliliği artan 65 milyonluk bir nüfusa; yine, dinamik, verimli ve rekabet edebilir tipte bir işgücüne; dinamik, dışa açık bir ekonomiye; çevre pazarlarına göre gelişmiş ulaşım ve iletişim altyapısına; güneyinde ayrı bir cazibe merkezine; GAP Bölgesi projelerine; liberal bir yabancı sermaye mevzuatına sahip bir ülke, gelecekteki, önündeki politik ve ekonomik belirsizliklerin üstesinden gelebilecek güçtedir.

2002 malî yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayaydın.

Şahsı adına, lehinde olmak üzere, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı.

Buyurun Sayın Dayanıklı. (DSP sıralarından alkışlar)

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde, kişisel olarak söz aldım. Temel amacım, objektif olarak, bu tartışma platformuna katkıda bulunmak.

Hepimizin ve ulusumuzun çok iyi bildiği gibi, Türkiyemizin sorunlarının en önemli nedeni, yıllardan beri süregelen borçlanma politikalarının yarattığı ağır iç ve dışborçlar ve bunlara ödediğimiz faizlerdir. Hükümetimizin ve bundan sonra gelecek belki de birçok hükümetin en önemli görevi, bu borç yükünü azaltmak, yeniden büyümeye, yatırıma, daha çok üretime ve istihdama yönelmek olacak. Bugüne kadar hükümetimizin yapmaya çalıştığı, bu sürecin yasal altyapısını oluşturmak. Ümit ederim ki, bu süreçte, Demokratik Sol Partili Maliye eski Bakanı Sayın Temizel'in, Demokratik Sol Parti Grubunun ve Anavatan Partisi Grubunun çabalarıyla yasalaşan 4369 sayılı Kanun, bir süre için ertelenmesine rağmen, iç kaynaklarımızın harekete geçirilmesi için, tavizsiz uygulanacaktır. Bundan vazgeçilmesi çok olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Öte yandan, bu sorunları aşmaya çalışırken, bu duruma neden geldiğimizin iyi anlaşılması ve bu hataların tekrarlanmaması gerekiyor. 1980'li yılların sonundan beri, iktidara gelenlerin, kamu harcamalarını, vergilendirme yerine, borçlanarak karşılama tercihi, bizi bugüne getiren en önemli neden. Öte yandan, acaba, bizden önce görev yapmış Parlamento üyeleri ve bizler, bu gidişatta ne rol oynadık veya oynuyoruz. Bütçenin tartışıldığı bir platformda, bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, acaba, devletin tüm harcama kalemleri hakkında karar verebiliyor muyuz ve bu kararları denetleyebiliyor muyuz? Acaba, yapılan ve onaylayacağımız bu bütçe, tüm harcama alanlarını kapsıyor mu? Bu soruların cevabını üzülerek vermek gerekirse, maalesef hayır.

1980'li yıllardan beri, kamu geliriyle finanse edilen faaliyetlerin önemli bir bölümünün bütçe kapsamı dışına çıkarılması, bu faaliyetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenme imkânının ortadan kalkmasına yol açıyor, hesap verilmeyen, geniş alanların oluşmasına yol açıyor.

Size, çok basit bir örnek vermek istiyorum. Burada ifade edildi, tekrar da olsa, bu örneği, sizlere tekrar sunmak istiyorum. Örneğin, İzmit Su Projesi. Biliyor muyuz ki, bu projeye verilen hazine garantileri sebebiyle -ki, 1995 yılında verilmiştir- hazine, sadece 1999 ve 2000 yılları arasında 480 000 000 dolar su parası, su faturası ödüyor. Oysa, Trakya çiftçisinin ayçiçeğine verilen toplam prim miktarı sadece 20 000 000 dolar arkadaşlar. Üzücü; ama, gerçek.

Diğer çarpıcı bir örnek, bazı belediye projelerine, yıllardır, siyasilerin baskısıyla verilen garantiler. 1992-1999 döneminde, hazinece üstlenilen garantili borçların toplamı 5,3 milyar dolar. Bu tutarın 3,4 milyarlık bölümü, yerel yönetimlerin borçları. Günümüzde ise, bu hazine garantili dışborç stoku 6,1 milyar dolara ulaşmış. Yani, bu harcamaları belediyeler yapıyor, kamu kurum ve kuruluşları yapıyor; ancak, borcu kim ödüyor; borcu, yine halk ödüyor. 1998 yılına kadar, yasal dayanağı olmayan hazine garantilerine bir üst sınır konulmuyor; ama, bunlar, bütçede de görülmüyor. 1998 yılında, bütçe kanununa birtakım sınırlar konulmasına rağmen, maalesef bu sınırlar yeterli olmadı.

Değerli arkadaşlar, biz, Parlamento üyeleri olarak, bu borçların hesabını sorabiliyor muyuz? Borçluların yükümlülükleri nedir? Halkın parasını sorumsuzca har vurup harman savuran bu sorumlular kimlerdir? Bunlar nerede? Neden hesap sormuyoruz? Neden hesap soramıyoruz? (DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Ümit ederim ki, çok yakında önümüze gelecek borçlanma kanunuyla, Hazine, DPT ve Maliye işbirliğiyle, borçlanma politikalarına, bundan böyle insafsız, acımasız hareketlerin önüne geçilir, halkımızın parası çarçur edilmez ve bu kanunda mutlaka bir üst sınır konulması da gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, burada çok ifade edildi. Bugün, Türkiye'de kamu harcamaları çok sayıda farklı yapıdaki bütçeler ile birçoğu 2002 yılı başında kapatılarak bütçe içine alınacak fonlar ve sayısı azaltılmaya çalışılan döner sermaye işletmeleri arasında dağılıyor. Kamu harcamalarının yönetimi genel bütçe, katma bütçe, özel bütçe, özerk bütçe, fonlar ve döner sermaye işletmeleri aracılığıyla yapılıyor. Ayrıca, burada yine ifade edildi, kamu kurumları nezdinde kurulmuş vakıf, dernek ve sandıklar kamu görevi ifa ediyorlar; ancak, bunlara vergi bağışıklıkları tanınıyor ve bunlar, biraz önce, Sayın Akarcalı'nın -kendisi konuşma halinde ama- ifade ettiği olumsuzluklar ortaya çıkıyor. Bugün, maalesef, transfer tertibinden yararlanan kuruluşların bütçe kontrol ve bilgi süreçleri dışında çalışması bu kalemlerin birer bataklık haline gelmesine neden oluyor.

Değerli arkadaşlarım, şunu samimiyetle ifade etmemiz gerekiyor: Mevcut bütçe, kamu harcamalarının boyutunu ve yapısını, maalesef, yansıtmaktan uzaktır; bu doğruyu burada ifade etmek gerekiyor. Dolayısıyla, vatandaş, bütçeyle Meclisin çalışma performansını sorgulayamıyor, Meclis, bütçe yoluyla hükümetlerin faaliyetlerini siyasî olarak yeterince kontrol edemiyor. Bakanlar, kuruluşlarının hizmet maliyetleri ve performansları hakkında tam bir bilgiye sahip olamıyor. Kuruluşlar arasında karşılaştırılabilir bir hizmet-maliyet sistemi ve kaynak kullanma konusunda etkinliğe dayalı bir rekabet yapısı kurulamıyor; ancak, Parlamentomuzun içindeki birtakım kurumlar, birtakım komisyonlar yine de çalışıyor. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu; Plan ve Bütçe Komisyonunda gerçekten çok ciddî bir tartışma platformu var. Sayın Başkan da konuşma halinde; ama, bu tartışma platformu, Türkiye'nin tüm sorunlarının ortaya konulduğu bir ortam yaratıyor. Nitekim, bu sene, bu tartışmaların eksiksiz olarak internet ortamına aktarılmış olması, gerçekten, bu tartışmaları izleyenler tarafından, bu tartışmaları merak edenler tarafından dikkatlice incelenmesine olanak sağladı. Sayın Başkana ve bu konuda emeği geçenlere gerçekten teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer yandan, Meclisimiz, bir önceki yılın kesinhesabıyla ilgili bir kanunu onaylıyor. Maalesef, Meclisimizin en önemli görevi olan bütçe hakkı ve hesap sorma hakkının kullanılması gereken bir yetki kesinhesap kanunları, ne muhalefet ne iktidar milletvekilleri tarafından tam olarak kullanılmıyor; bu doğrudur; çünkü, kesinhesaplar, bizler tarafından, üzerinde durulmayan, sadece onaylanması gereken bir tasarı olarak görülüyor, oysa, bunun böyle olmaması lazım. Kesinhesapların, milletvekillerinin hesap sorduğu kanun tasarıları olması gerekiyor.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, 1995 yılında, kesinhesap tasarıları görüşülürken, yasalarla izah edilemeyen ödeneküstü harcamalara, ileriki yıllarda, tamamlayıcı ödenek verilmemesine yönelik bir ilke kararı alınıyor. Gerçekten, Meclis tarihinde ilk kez görülen bu olumlu müdahale, maalesef etkin olamıyor değerli arkadaşlar; çünkü, Komisyon, ileriki yılların kesinhesap kanun tasarılarının görüşülmesinde kendi ilke kararını unutuyor ve her şey olduğu gibi devam ediyor; buna dur demek lazım, bunlara dur demek lazım.

Değerli arkadaşlar, KDV konusunda beş tane ayrı oran var; bunlar, yüzde 1, 8, 18, 26, 40 ve KDV, gerçekten, toplam vergi gelirleri içinde yüzde 30 gibi vazgeçilmez bir şey; ancak, Kasım 2001'de bazı KDV oranları düşürüldü. KDV indiriminden yararlanan sektörlerin -KDV indirimi sonucunda- ne ölçüde faydalandığını mutlaka bilmemiz gerekiyor, bunun Bakan tarafından bize açıklanması gerekiyor.

KDV oranları konusunda Türkiye'de çok ilginç noktalar var; bunları çok kısa sürede sizlere anlatmak zor; fakat, şunu ifade etmek gerekiyor: Türkiye'de, aynı türdeki ürün ve malların KDV oranlarında anlamsız farklılıklar var. Size çok çarpıcı örnekler vermek istiyorum. Ekmekte KDV oranı yüzde 1, oysa tost ekmeği, sandviç ekmeği, yufka ekmek ve simitte yüzde 18; kullanılmış binek otoda KDV oranı yüzde 1, buna karşılık kamyon ve otobüste yüzde 18; ama, diğer çarpıcı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir oran daha var; ilaçta KDV yüzde 18; ama, biliyor musunuz ki, gazetede KDV oranı yüzde 1. Bunun altını çizmek lazım ve bunun, herkes tarafından çok ciddî olarak düşünülmesi lazım değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

O yüzden, KDV'de atılması gereken önemli adım, tüm mal ve ürünler yeniden gözden geçirilerek, lüks ve normal sınıf malların yeniden saptanması, oranlar arasındaki anlamsız farklılığın giderilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, KDV, toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 60'nı oluşturuyor, Kurumlar Vergisi yüzde 10 dolayındadır. Gelir Vergisi alt ve üst dilimleri, aslında diğer ülkelerdeki gelir vergisi alt ve üst rakamlarına yakın; ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika rica edebilir miyim.

BAŞKAN - 1 dakika eksüre verebiliyorum; çünkü, kişisel konuşma...

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - İzin verirseniz 1 dakikada da teşekkür edeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, 1 dakika; prensiplerimiz öyle.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, aslında, burada çok şey söylemek istedim; ama, bunların hepsini, 10 dakika içerisinde sizlerin huzuruna getirmek ve zengin olması gereken bu tartışma platformuna katkı sunmak zor, zamanım yetmiyor. Eğer burada vaktim olsaydı; dolaylı vergilerin oranından, Kurumlar Vergisindeki oranlardan, kayıtdışı ekonominin terörle mücadele kadar önemli olduğundan, kayıtdışı istihdamdan, kayıtdışı istihdamın piyasa dengelerini ne ölçüde bozduğundan ve uzmanlar tarafından ortaya konulan çözüm önerilerinden bahsetmek istiyordum; ama, bunlara zamanım yetmedi.

Bir konu daha var, keşke söyleyebilsem, yapı kooperatiflerinden vergi ve harçlardan muafiyeti kaldırdınız, oysa, satış kooperatiflerinde bu harçlar devam ediyor. Burada bir ikilik var, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım, katrilyonlarca liralık bir kaynak sizi orada bekliyor. İsterseniz, bu görüşümü, daha sonra, Sayın Maliye Bakanına aktarmak isterim. 

Hepinize saygılar sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkürler Sayın Dayanıklı.

Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral.

Buyurun Sayın Bakanım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve gelirler bütçesi üzerinde yapılan konuşmalar, götürülen müzakereler, genelde, bütçenin tümü üzerinde yapılan tartışmalarla konu itibariyle hemen hemen aynıdır ve örtüşürler. O nedenle, ben de, bugün, burada, Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde genel bir konuşma yapmaktan çok, arkadaşlarımın üzerinde durdukları bazı konuları ele almak istiyorum; aksi takdirde, bugün yapacağımız konuşmayla, birinci gün bütçe üzerinde ve eleştirilere verdiğim cevapta yaptığım konuşmalar hemen hemen aynı istikamette olacak; vakti de fevkalade prodüktif kullanmak (verimli kullanmak) için, sadece temel noktalar üzerinde durmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımın üzerinde durduğu konuların bazıları şöyle toparlanabilir: Bir tanesinde şu söyleniyor: "Sık sık, Maliye Bakanı olsun veya hükümet sözcüleri olsun, 2001 yılı bütçesi başlangıçta faiz ve personel bütçesi olmaktan çok, faizi azaltan ve bütçe açığını küçülten bir bütçe olarak takdim edildi; ama, yıl sonunda, bu söylenilen açık ve faizle ilgili büyüklükler, söylendiğinden çok daha fazla gerçekleşti ve siz niye ileriyi görmediniz; daha 2000'in sonunda söyledikleriniz 2001'in sonunda gerçekleşmedi?"

Bir kere şunu ifade edeyim ki, gerçekten 2001 bütçesi, faiz ödenekleri yönünden fevkalade olumlu bir yapı içerisinde hazırlanmıştı; 2000 yılı içinde bütçe açığı 13 katrilyon civarındaydı. Biz, 2001 bütçesinde bütçe açığını 5,2 katrilyon olarak öngördük; ayrıca, 100 lira verginin, 2000 yılında, 78 lirası faize giderken, biz 2001 bütçesinde 100 lira verginin 78 lira yerine 52 lirası faize gider şekilde hazırlandık ve böylece getirdik; ama -ben ilk gün konuşmalarımda da ifade ettim- bir şubat kriziyle karşılaştık; yani, bunu görmemek mümkün değil.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Kim yaptı onu?!

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Kimden kaynaklandı; Başbakandan kaynaklandı, sizden kaynaklandı.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Şuradan kaynaklanmıştır, buradan kaynaklanmıştır; ama, böyle bir dalgalanmayla karşılaşılmış ve bu dalgalanmanın sonunda faiz hadlerinde yeniden değişme olmuş, Türk Lirasının dış değerinde değişiklik olmuş, onun üzerine de haziran ayında buraya bir eködenek kanun tasarısıyla geldik.

Şimdi, Sayın Candan diyor ki: "Eködenek kanun tasarısını niye görmediniz?" Biz eködenek kanun tasarısını gördük. Bakın, eködenek kanun tasarısı da burada.

Şimdi, başlangıçta 5,2 katrilyon olarak bütçe açığı öngörülmüştü; fakat, biraz evvel bahsettiğim ekonomik dalgalanmadan sonra getirdiğimiz eködenek kanun tasarısıyla 5,2 katrilyona, 25 katrilyonun üzerinde, 24 veya 25 katrilyon civarında ilave bir açık getirdiğimizi ifade ettik ve burada da sizlerin oylarıyla o kabul edildi. Dolayısıyla, 5,2 ile 24'ü eklediğiniz zaman 29,9 katrilyonluk bir açık oluştu. Bunu biz görmedik değil ki, haziranda konuştuk bunu ve...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Yılbaşında niye görmediniz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Efendim, ben ilk gün söyledim, yılbaşı değil de, o kasım veya aralıktır. Biz o kadar da; yani, şubat ayındaki olay bilinseydi, o noktaya gelse bütçe öyle hazırlanırdı. O, o günün şartlarında ve o tür durumlarla -geçmişimize bakarsak- zaman zaman karşılaşılır. Onu değerlendirebilirsiniz; ama "bütçeyi 5,2 katrilyon açık olarak öngördünüz, şunda gerçekleşti" demek çok doğru olmaz; çünkü, haziran ayında, rakamlar burada tekrar gözden geçirildi; ama, orada bir olay daha var: Biz, 2001 bütçesini getirdiğimiz zaman, faizdışı bütçe fazlasını 11,4 katrilyon olarak öngörmüştük; ilk bütçeyi getirirken, yani, 5,2 katrilyonluk açık veren bütçeyi getirdiğimizde 11,4 katrilyonluk faiz dışı bütçe fazlası öngörmüştük; çünkü, bütçenin esas performansı odur. Bütün o açığa rağmen, 29 katrilyona ulaşan açığa rağmen, biz, yine faizdışı bütçe fazlasını 11,4 katrilyonun üzerinde, 12 katrilyonun üzerinde bir büyüklükte gerçekleştiriyoruz; işte, esas olan budur. Bütçenin performansını gösteren, bütçenin nabzını gösteren faizdışı bütçe fazlasıdır. Bütün dalgalanmalara rağmen, faizdışı bütçe fazlasını aynen sağlamışsınız. Bunun üzerinde niye durulmuyor? Çünkü, o rakamların sonunda çıkan odur; yani, nabız odur.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - O sadra şifa değil.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - O bakımdan, öyle sanıyorum ki, o konuları da dile getirmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankasının hazırlamış olduğu bir rapordan bahsediliyor. Dünya Bankasının yazdığı o rapor, Türkiye'deki malî sistemi, malî yapıyı, kamu yönetiminin yapısını değerlendirdikten sonra, sistemde malî zaaflıkların olduğunu ifade ediyor. Hangi sistemimize bakarsak, gayet tabiî birtakım eksiklikler olabilir. Nitekim, biz, etkin devlet ve kamu harcamalarında yönetimi daha rasyonel hale getirmek için, iki üç yıldan beri bir çalışma içerisindeyiz. Bu gayet doğaldır; yani, orada, normal olarak kamu harcama yönetiminde belli noksanlıklar olduğunun veya değişiklikleri gerektiren bazı noktalar olduğunun söylenmesi başkadır, çağdışı olması başkadır.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - 4 yıl az zaman değil.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Zaten, o ifade yoktur. O ifade olsa, ona biz de itiraz ederiz sizler gibi; ama, sistemimizde birtakım eksiklikler olabilir; nitekim, biz de, onlar üzerinde çalışıyoruz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - 4 yıl oldu Sayın Bakan!.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Bir de "IMF'den aldığımız borca ne kadar faiz ödeniyor" suali vardı. Burada, stand-by çerçevesinde alınan borcun veya dış kaynağın faizi 2,65 ile 4,65 arasında değişmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde durulan bir diğer konu da, daha çok 1999-2000 yıllarında kamu harcamalarında kayıtdışılıktan bahsedilmektedir. Bu, çok sık, hem bu zeminde hem de basında dile getirilmektedir. Esas itibariyle, devletin harcadığı her kuruş kayıtdışı tutulamaz, her kuruş, mutlaka kaydedilir; ama, burada söylenen, daha çok, bütçe içinde ödeneği izlenmeyip, ama, buna mukabil, Hazine Müsteşarlığımızda, borç idaresinde tutulan konudur. Bütün o proje kredilerinin hepsinin kaydı vardır ve Hazinemizde, borç idaresinde bunlar muntazaman tutulur; ama, bütçe içerisinde yer almamaktadır. Arkadaşlarımızın ifade ettiği konu budur.

Ancak, orada da, halen Parlamentoya sunulan Borçlanma Kanunu Tasarısıyla, bunların da büyük bir bölümü bütçe içerisine alınacaktır; yoksa, kayıt dışında herhangi bir işlem, devletin bir işlemi söz konusu değildir. Bugün, Hazine Müsteşarlığımızda, dış borç kredilerinin kuruşu kuruşuna, yıllar itibariyle gösterdiği gelişmeler açıktır; zaten, borç anapara tahsilatı ve borç anapara ödemeleri de bütçe dışında, yine, Hazine Müsteşarlığımızda tutuluyor; ama, borçlanma kanunuyla, burada dile getirilen konuların büyük bir kısmı ortadan kalkacak ve bütçe içerisinde ele alınacaktır.

Sayın Başkan, Türkiye'deki Katma Değer Vergisi oranlarının farklı şekilde, 5 oranı olduğu, gerçekten, doğrudur ve bu, biraz da fazladır, esasında, 1 veya 2 oran içerisinde olması gerekir; bu konuda bizim de çalışmalarımız var.

Katma Değer Vergisi oranları içerisinde belki bazı maddeler arasında olmaması gereken farklılıklar da var; bunlar da doğrudur; ancak, bunların düzeltilmesi de, gelir ihtiyacı olduğu bir dönemde o kadar kolay olmamaktadır. Çünkü, birinde veya ikisinde bir değişiklik yaptığınız zaman arkasından başka talepler de gelmektedir; hepsini birden bir anda yapmak da kolay değildir; ama, arkadaşlarımızın bu konuda söylediği husus da tamamen doğrudur ve bunların tekrar gözden geçirilerek daha az oranlı bir Katma Değer Vergisi sistemini oluşturmamız bizim de hedefimizdir.

Sayın Başkan, ben, daha çok, değerli arkadaşlarımın değindiği bellibaşlı konular üzerinde durdum. Bütün arkadaşlarımın, Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesi üzerinde yapmış olduğu eleştiriler ve görüşler, bizim yıl içerisinde tamamen dikkate alacağımız konulardır. Kendilerine teker teker teşekkür ediyorum.

Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Genel Kurulumuza saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Budak, süreniz 10 dakika.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi, saygıyla selamlıyorum ve hayırlı akşamlar diliyorum. Bütçemizin de milletimizin için hayırlara vesile olmasını diliyorum, şayet uygulaması uygun olursa.

Malumunuz, gelir bütçeleri, hükümetin uygulayacağı ekonomik ve sosyal politikaların nelerle takviye edileceğini, nelerle finanse edileceğini ortaya koyan araçlardır, gereçlerdir. Bütçeye baktığımız zaman da, bu bütçe, tamamen bir faiz ödeme bütçesidir, borç ödeme bütçesidir, aynı zamanda da bir vergi bütçesidir. Dayanaklarının birisini vergi oluşturuyor, borçlanma oluşturuyor. Zaten, 98 katrilyonluk bütçemizin 20 katrilyonu da açıktır. Bu açıkların da iç ve dış borçlanmayla gerçekleştirileceği de aşikârdır. Dolayısıyla, vergiyi nereden alacağız; vergiyi esnaftan alacağız, KOBİ'lerden alacağız, işçilerden alacağız, sanayiciden alacağız, çiftçiden alacağız, üreticiden alacağız... Acaba, vergi almayı hedeflemiş olduğumuz bu kesimlerin vergi verecek mecali kalmış mıdır, vergi verirken, gönül huzuruyla, bu iktidara, bu hükümete vergisini vermekte midir?

Bugün, vergisini veren vatandaşımızın kafasında iki tane soru var; diyor ki, vermiş olduğum bu vergiler, acaba, yerine gidiyor mu, bana hizmet olarak dönüyor mu, yoksa, başkalarının cebine hortumlama suretiyle aktarılıyor mu? Bu noktada, hükümetin de, burada bulunan arkadaşlarımızın da, vatandaşımızın, çiftçimizin, esnafımızın kalbinden geçen ifade ettiği bu soruya, zannediyorum, gönül rahatlığıyla "toplanan vergiler vatandaşa hizmet olarak dönüyor, yatırım olarak dönüyor"u ifade edebilmeleri oldukça zordur, hatta, mümkün değildir.

Bunun yanında, vatandaşımız diyor ki, acaba, herkes benim gibi vergi veriyor mu? Ben, ülkemi seviyorum, ülkeme vergi veriyorum; ama, acaba, herkes vergisini veriyor mu? O noktaya geldiğinde de, görüyoruz ki, maalesef, vergilendirmede de bir adaletsizlik vardır. Devlet alabildiğinden vergi alabilmektedir. Bugün, Sayın Mesut Yılmaz, Ankara Ticaret Odasının toplantısında "vergide büyük bir adaletsizlik vardır; devlet, alabildiğinden vergi alabilmektedir" diyor. Şimdi, hükümetin bir temsilcisi "alabildiğimizden alabiliyoruz" diyorsa, acaba, vatandaş, gönül huzuruyla vergisini nasıl verecektir?

Arkadaşlarımız diyecekler ki, siz, vergi vergi diyorsunuz ama, vergi verecek esnaf kaldı mı diyecektir. Maalesef, bu hükümet, esnafın sesini duymadığı için, esnaf temsilcilerinin sesini duymadığı için, çiftçinin ve milletin sesini duymadığı için, hâlâ, vergiyle milleti ezmeye devam etmek istemektedir. Üretim durmuştur, üretimin karşılığında da tüketim durmuştur. Maalesef, son ayda yapılan birtakım sözde kampanyalarla ekonominin ileriye gittiği ifade edilmektedir. Esnaf, elindekini ucuz, pahalı nasıl olursa elimden çıkarayım da şu yıl sonunda borcumun bir miktarını ödeyeyim kaygısı içerisine girmiştir. Siz, devleti yüzde 9 küçülteceksiniz, gayri safî millî hâsılayı 205 milyar dolardan 148 milyar dolara düşüreceksiniz; ondan sonra da, ekonominin iyiye gittiğini ve vergi verecek insanların sayısının artacağını ifade edeceksiniz!

Maalesef, bu hükümet zamanında vergi adaletsizliği had safhaya ulaşmıştır. Onun için, gelir bütçesi üzerinde yapılacak çalışmaların en önemlisi, "vergi oranlarını ne kadar yükseltirsek, o kadar çok vergi toplarız" mantığından vazgeçip, vergi tabanını genişletmek ve vergileri sayı olarak azaltmak, cins olarak azaltmak ve oran olarak vergileri azaltmak gerekir. Vergileri oran olarak azaltmadığımız zaman, vergiyi yüklediğimiz zaman, maalesef, vatandaş, vergisini verememektedir.

Biraz önce telefon ettim, esnaf sanatkârlar kooperatifinin başkanı diyor ki: "Bu sene, Adana'da 2 000 esnafımız işyerini terk etti." Bunu, Türkiye genelinde değerlendirecek olursanız, yıl sonu itibariyle, 150 000 civarında esnafımızın vergi dışı kalacağını, sitem dışı kalacağını düşünelim, 150 000 kişiden gelecek yıl vergi alamazsanız, siz, vergiyi nereden toplayacaksınız? Vergiyi artırıyorsunuz, KDV'yi artırıyorsunuz... Zaten diyor ki, ATV'yi artıracağım, taşıt alım vergisini artıracağım, doğalgaza vergi, Özel İşlem Vergisi, İletişim Vergisi, vergi, vergi, vergi, stopajdı... Başka bir şeye kafaları çalışmıyor zaten. İstikrar hükümetiymiş; gerçekten, vergi koymakta çok istikrarlı bir şekilde bu hükümet çalışmaktadır!..

Esnafı, stopaj noktasında, SSK primiyle, Bağ-Kur primiyle ezme noktasında, âdeta, bu hükümet, çok istikrarlı bir araç haline dönüşmüştür. Düşünebiliyor musunuz, esnafın, çalıştırdığı bir işçi için ödeyeceği SSK primi, işçiye vereceği ücretten çok daha pahalı bir hale gelmiştir. Burada, SSK primleri ödenir mi? Esnaf, bu SSK primini ödeyebilir mi? Ondan sonra da, SSK batıyor diyoruz.

Sosyal güvenlikte reform yaptığını iddia ettiler. Bu sene, bütçeye baktığımız zaman, 7 katrilyonluk, sosyal güvenlik için ödenek ayrılmış; hani, sosyal güvenliği kurtarıyorduk, prim tahsil ediyorduk ve bu primlerle de sosyal güvenliği kurtarıyorduk?! Maalesef, Sayın Bakanımız "efendim, esas olan, faiz dışı bütçedir, oraya bakmak lazım gelir" diyor. Ben anlamıyorum, bir işletmeci düşünün, malını satmış "ben şu kadar gelir elde ettim, şu işçi ücretleri olmasa, hammadde ücretleri olmasa, elde ettiğim rakam, gerçekten, büyük bir rakam, fazla da veriyor" diyor; böyle bir mantık olur mu Allahaşkına?! Elbette, işçi ücretini de düşüneceksiniz, ödeyeceğiniz finans giderini de düşüneceksiniz. Maliye Bakanımız "esas olan, faiz giderlerindeki büyümedir ve diğer bütün hedefleri de tutturduk" diyor; anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu hükümet, enflasyon hedefinde ne zaman tutturdu, büyüme hedefinde ne zaman tutturdu, faiz hedefinde ne zaman tutturdu, istihdam hedefinde ne zaman tutturdu, yatırım hedefinde ne zaman tutturdu?

1999'da enflasyon hedefi olarak ne hesap edilmiş, yüzde 35 denilmiş. Ne gerçekleşmiş 1999 yılında, yüzde 63 gerçekleşmiş; sapma oranı ne; yüzde 80. 2000 yılında enflasyon hedefi yüzde 20 olacak denilmiş. Ne gerçekleşmiş, yüzde 33 gerçekleşmiş; sapma oranı yüzde 88. 2001 yılında enflasyon yüzde 10 olacak denilmiş. Ne kadar olmuş enflasyon, yüzde 90; şimdi, 2000 yılındaki hedef sapması da yüzde 800, yüzde 900. Bu hükümet hiçbir hedefini tutturmamıştır, tutturamamıştır. 2002 bütçesinde de enflasyon hedefini yüzde 35 olarak belirlemiştir ki, bunun tutturulması da mümkün değildir; çünkü, bütçenin çok büyük açığı vardır.

Muhterem arkadaşlar, devletin en düzenli gelirlerini vergi kalemleri oluşturmaktadır; ama, onu alacak insanları güçlendirmek mecburiyetindeyiz. Hükümet, vergi toplama noktasındaki gayretini, bu vergileri harcarken, nasıl tasarruf ederek harcarım, yerli yerine harcarım diye bir gayretin içine girmiş olsaydı, daha fazla vergi toplama şansına sahip olurdu ve maalesef, toplanan vergiler bankaların hortumlamalarına gitmektedir. Geçen gün, iktidara mensup bir arkadaşımız "biz hortumcuları yakaladık, nasıl olur da, hortumcu oluruz" diyor.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Doğru.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Köse de doğru diyor. Ben de söylüyorum, bu bankalar kimin zamanında hortumlandı?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sizin zamanınızda.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Kimin zamanında?..

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sizin, sizin...

YAKUP BUDAK (Devamla) - Elbette, onu da söyleyeceğim, 78 yıllık cumhuriyet tarihinde vurgundan, soygundan, hırsızlıktan, hortumlamadan hangi hükümet yıkılmıştır, gensoruyla devrilmiştir? Onun da üzerinde durmamız lazımgelir; ama, maalesef, hükümetin bütçesini ve vatandaşın vergilerini, esnafın vergilerini, hortumculara aktarmaktan başka, IMF'ye faiz olarak ödemekten başka, Dünya Bankasına faiz olarak ödemekten başka hiçbir istikrarlı işiniz olmamıştır; Türkiye'yi küçültmekten başka hiçbir istikrarlı işiniz olmamıştır.

"Efendim, bütün hedeflerimizi tutturuyoruz" deniliyor. Geçen sene büyüme hedefi neydi, 2001 yılı için hükümetin koymuş olduğu büyüme hedefi neydi; artı yüzde 6'ydı; şimdi kaç olmuş; eksi yüzde 9 olmuş. Bu mudur bütün hedeflerin tutturulması?! Faizdışı fazla vermişiz... İyi ki, bunu bilmişler ve bütün politikalarını da bunun üzerinde inşa etmeye çalışıyorlar.

Arkadaşlar, vergi oranlarını düşürmedikçe, çiftçimize ve esnafımıza sahip çıkmadıkça, bu memleketi ileriye götürmemiz, ekonomiyi düzeltmemiz mümkün değildir.

Halk Bankasını yok ettiniz; Esnafın en büyük dayanağı olan, en büyük finans kaynağı olan Hak Bankasını yok ettiniz; bu esnafa sahip çıkacak, vergisini veren esnafa sahip çıkacak, onun finansmanını sağlayacak, maalesef, onu ikame edecek herhangi bir araç koymadınız. Koymadığınız için de, bugün, üretim düşmüştür. Türkiye'de yatırımın büyük bir bölümünü esnaf sağlamaktaydı, istihdamın büyük bir bölümünü esnaf sağlamaktaydı; maalesef, siz, bunu da ortadan kaldırdınız.

Onun için, esnafa sahip çıkmak mecburiyetindeyiz, vergi oranlarını düşürmek mecburiyetindeyiz, KDV'deki vurguna da son vermek mecburiyetindeyiz.

İlaçta KDV yüzde 18, gazetede yüzde 1. Böyle şey olur mu?!.. Hastalıktan vergi alınır mı, hastalıktan KDV alınır mı?! Bunun, muhakkak durdurulması gerekir. Bu oranlar düşürülmedikçe vergi hedefinin tutturulması, bütçenin de, hedeflenen rakamlara ulaşması mümkün değildir. Hele hele, bundan sonra, vergi alabilecek esnafı da, çiftçiyi de, sanayiciyi de, KOBİ sahibi insanımızı da bulmak mümkün olmayacaktır.

Bütün bunlara rağmen, 2002 yılının milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak.

Bütçe üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; şimdi, sorulara geçiyoruz.

Soru sorma işlemini ve süresini başlatıyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bu sefer hep muhalefete söz verin, iktidar sormasın.

BAŞKAN - Efendim, sayın milletvekilleri soru soruyor, iktidar sormuyor.

Sayın Erçelebi, buyurun efendim.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki sorum olacak.

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, belediyelerimiz ekonomik yönden son derece zor durumdalar. Acaba, bayramdan önce, belediyelerimize bir ödeme paketiniz var mı? Bu ödemeleri yaparken, kriter olarak, o belediyenin nüfusunu kriter aldığınızı biliyoruz; ama, zaman zaman, bize, aynı nüfusa sahip belediyelere farklı ödemeler olduğu yolunda bilgiler geliyor. Acaba, bu ödemeler yapılırken, nüfus kriteri baz alınabilir mi? Yani, bir parti kriteri yerine, nüfus kriterinin baz alınmasını diliyorum.

İkinci sorum: Millî Eğitim Bakanlığının sizden istediği 5 000 öğretmen kadrosu var. Aralık 2001 içerisinde bu 5 000 öğretmen kadrosunun verilip verilmeyeceği konusunda bilgiye ihtiyacım var.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erçelebi.

Sayın Erek, buyurun.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımıza, esasında, Hükümet Başkanıyla ve diğer bakanlarımızla ilgili birkısım önemli soruları soracağım.

İçel İlimiz bir büyük felaketin altında kalmıştır. 3 milletvekili arkadaş olarak, 48 saat boyunca, İçel İlimizi, Tarsus'u, Erdemli'yi, Mersin Merkez İlçeyi, Silifke'yi ve beldelerini dolaştık. Şu tespiti, Yüce Meclise, Sayın Bakanımıza ve sayın hükümete arz etmeyi bir borç biliyorum:

Resmî rakama göre 120 000 dönüm tarım arazisi tamamıyla su altında; bize göre, etkilenen arazi 200 000 dönümün altında değil. Şu anda, 10 000'i aşkın çiftçi ailesi, tarlasını, serasını, ekinini, narenciye ürününü, hububat ürününü, bakliyat ürününü, sebze ve meyve ürününü tamamen kaybetmiş durumda. Birinci katlarda, zemin katlarda, esnafa ait dükkânlar ve konutlar tamamen mahvolmuş, eşyası etkilenmiş durumda. Merkez İlçe Büyükşehir Belediyesi dahil, ilçelerin ve belde belediyelerinin tüm altyapısı, şu şebekesi, elektrik tesisatı, kanalizasyonu, yüzde 90, yüzde 100 nispetinde, tamamen atıl hale gelmiş durumda.

Bu büyük felaket durumunda, meselenin unutulmaya tahammülü olmadığını, unutkanlığa tahammülü olmadığını, meselenin bir devlet ve hükümetin tamamını ilgilendiren bir mesele olduğunu vurgulayarak, Sayın Maliye Bakanımızdan, tüm hükümeti ilgilendiren şu soruların cevabını aramak istiyorum Sayın Başkanım:

Esnafın ve çiftçinin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları, faizsiz olarak, derhal ve derhal ertelenecek midir?

Çiftçi kesimine, gübre, fide, tohum, mazot, naylon örtü yardımı derhal yapılacak mıdır?

Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu, Ziraat Bankası icra emirleri, şu anda dahi yağmur gibi, sel bölgesindeki çiftçiye ve esnafa giden icra emirleri derhal durdurulacak mıdır?

Çiftçiye ve esnafa, konutu ve işyeri kaybolan vatandaşa, ayakta kalabilmeleri için, Sosyal Yardımlaşma Vakfından, yeterli, karşılıksız, ciddî miktarlarda maddî destekleme ortaya konulacak mıdır?

Yeni işletme ve tarım arazisinin ihyası bakımından, faizsiz tarım kredi imkânları derhal çiftçinin emrine verilecek midir?

Şu anda mevcut yasalarımız, 2090 sayılı Kanun, 7269 sayılı Kanun, 4123 sayılı Kanun bir tarafta olmak üzere, Anayasamızın 119 uncu maddesi bir tarafta olmak üzere, meselenin derinliğine, gerçekçi olarak ele alınabilmesi için, bu büyük afete uğrayan İçel bölgesi, afet bölgesi ilan edilecek midir?

Sayın Başkanım, teşekkür ederim, büyük geçmiş olsun derim, sevgi ve saygılarımı arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erek, dört dakikada soruyu sordunuz efendim. Diğer arkadaşlara zaman kalmıyor.

Sayın Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, müsaadenizle Sayın Bakana arz ediyorum:

Birinci sorum: Sayın Bakanım, gelecek olan 10 milyar dolar nereye harcanacaktır? Vadesi ne kadardır? Faizi ne kadardır? Ne kadar geriye faiz ödeyeceğiz? Hangi kaynaklarla bu borcumuzu geriye ödeyeceğiz?

İkinci sorum: Yeni vergi konacak mı? Çünkü, basında, doğalgazın da Akaryakıt Tüketim Vergisi kapsamına alınacağı söylenmektedir. Doğru mu?

Üçüncü sorum: Enflasyon muhasebesine geçmeyi düşünüyor musunuz?

Dördüncü sorum: Vergi gelirlerinden faiz ödemelerinde, 2001 yılında hedefiniz yüzde 52.5 idi; ama, yüzde 105.3 olmuş. Bu sene hedefiniz yüzde 74. Bu hedefi nasıl tutturacaksınız? Çünkü, geçen sene ikiye katlanmış.

Beşinci sorum: Önemli bir sorudur. Batık bankalar kanalıyla verilmiş olan TL ve döviz kredilerinin geri alınması için hükümet olarak bir çalışmanız var mı? Bugüne kadar, meşhur tabiriyle, hortumlanan bu paralardan geri aldığınız oldu mu?

Son sorum: Belediyelerle ilgili arkadaşlar sordu; ancak, bayramdan önce, belediyeler elbette bir yardım bekliyor. Ne var ki, personel maaşını veremeyen belediyeler var, özellikle kendi bölgemde, Adıyaman Gölbaşı İlçesi 20 aydan beri personeline maaş veremiyor, bu belediyelere öncelik verecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu.

Sayın Levent, buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu sorumu yöneltiyorum:

Türkiye kara nakil vasıtaları bakımından çok zengindir; ama, adaletsiz vergi sistemi var. 1983 modelde aynı vergi, 2001 modelde de aynı; 10 ton taşıma kapasitesi olan da, 50 ton kapasitesi olan da aynı. Dolayısıyla, acımasız bir vergi sistemi, şoför esnafının ensesindedir.

Dolaylı vergilerde en fazla katkı veren şoförlerimize bir vergi indirimi ve kolaylığı getirmeniz gerekir. Ne düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Kamu görevlilerine ödenek, yolluk, harcırah, çocuk yardımı ve yakacak yardımı gibi yardımları yeterli buluyor musunuz? Bunları günün şartlarına göre uyarlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Levent.

Efendim, Sayın Ensarioğlu, sorusunu yazılı olarak bana göndermiş. Sanıyorum, şu anda Genel Kurulda hazır değil. Ben, Sayın Ensarioğlu'nun gönderdiği yazılı metni Sayın Bakanımıza aynen veriyorum.

Sayın Yöndar, buyurun efendim.

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakanıma arz etmek istiyorum:

Bingöl İli merkezinde, bölgede yaşanan yoksullaşma ve barınma ihtiyacı sonucunda, 6831 sayılı Orman Kanunu 2/a'ya göre orman sınırları dışına çıkarılan ve belediyece yapılan imar planında konut alanı olarak ayrılan parseller üzerinde kooperatiflerce konutlar inşa edilmiştir. Hazinece açılan davalar sonucunda binaların yıkılmasına karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir; ancak, sosyal boyut dikkate alınarak yıkım kararları uygulanamamıştır. Yıkım kararlarının uygulanması demek, sosyal problemlerin derinleşmesine yol açmak demektir.

Ülkemizin değişik yörelerinde buna benzer problemlerin olduğu bir gerçektir. Bu durum, sadece seçim bölgem Bingöl'de yaşanmadığından, ülkemizin değişik yörelerindeki birçok vatandaşımızın hislerine tercüman olduğumu düşünüyor, bu problemin çözüleceğine olan inancımı belirtmek istiyorum.

Bingöl il merkezinde yaklaşık 7 000 konutta oturan ve 50 000 nüfusun içinde barındığı, sosyal bir yara haline gelen, bugüne kadar da çözümlenmemiş problemi bilgilerinize sunmak ve problemin nasıl çözülebileceğini siz Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum. Birinci sorumdu.

İkinci sorum: Yıllardır çok konuşulan; ancak, bir türlü yasalaşmayan, yasalaştığı takdirde, hem mükelleflerimizin hem de vergi dairesi çalışanlarının rahatlayabilecekleri, yürürlüğe girdiği takdirde, dolaylı vergileri de barındırabilecek özel tüketim vergisi kanununu çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, ben teşekkür ediyorum.

Böylece, soru sorma işleminin süresi tamamlanmıştır.

Şu anda ekrana yansıyan ve soru sormak isteyen arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Eser, Sayın Yaman, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Tekin, Sayın Aslan Polat, Sayın Candan, Sayın Ayaydın ve Sayın Karakelle.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sabahleyin ben de istemiştim ama...

BAŞKAN - Efendim, şu ana kadar ekranda isminiz gözükmüyor Sayın Seven; ama, siz, her zaman Genel Kurulda hazır bulunan ve soru sorma konusunda azimli bir arkadaşımızsınız.

Şu anda ekranda gözükmüyor; şanssızlık efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hayır; ben, Bayındırlık Komisyonuna gitmiştim, geldiğimde...

BAŞKAN - Peki, Sayın Seven'in de soru sorma isteği var; ama, zaman yeterli değil.

Buyurun Sayın Bakanım; yanıt vermek isterseniz, ister yazılı olarak verebilirsiniz, ister kısa bir süre içerisinde sözlü verebilirsiniz.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Erçelebi, belediyelerin durumundan bahsettiler. Gerçekten, Türkiye'de 3 500'ün üzerinde belediye mevcuttur ve belediyelerin de, önemli bir finansman sıkıntısı içerisinde olduğu bir gerçektir. Ancak, Maliye Bakanlığı bütçesinden verilen yardımlar, onların finansman yapısını düzeltecek büyüklükte, bildiğiniz gibi de olmamaktadır; ama, buna rağmen, belli bir miktar, yine, sizin de ifade ettiğiniz gibi, belli kriterlerle veriyoruz ve o kriterlere de tamamen bağlıyız.

Şimdi, önümüzdeki bayram ve yılbaşı dolayısıyla, ne yapabiliriz üzerinde ben de hakikaten düşünüyorum. Ödenek durumlarını tekrar bir değerlendiriyoruz. Belli bir miktarda yardım yapma gayreti içerisindeyiz.

Millî Eğitim Bakanlığının istediği 5 000 öğretmen talebi, bizim Bakanlığımızdadır ve bizim arkadaşlarımız da, yani, Bakanlığımız da Millî Eğitim Bakanlığıyla temas içerisindedir. Şüphesiz ki, bu kadroları kendilerine vereceğiz. Ocak ayı içerisinde, kendilerine bu kadroları tahsis edeceğiz. Tamamen, karşılıklı bir diyalog içerisinde götürüyoruz bunları.

Sayın Erek'in, üzerinde durduğu İçel'de karşılaştığımız doğal afet, gerçekten, bütün ülke olarak hepimizi son derece üzüntüye gark etmiştir. Tabiî, biz de aynı geçmiş olsun dileklerimizi ilk günden itibaren ifade ettik. Orada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet ve yakınlarına da sabır diliyoruz.

Gerek esnafın gerek çiftçinin her türlü durumu Bağ-Kuru, SSK'sı, vergi durumu hükümetimiz tarafından yakinen izlenmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi, olayın meydana gelmesini müteakip, hemen ilgili bakan arkadaşlarımız oraya gitmişler ve gerekli incelemeleri yapmışlardır. Şu anda da gerekli değerlendirmeler yapılıyor, ne gerekiyorsa, oradaki bütün sıkıntıların ve vatandaşlarımızın zararını gidermek için elden ne geliyorsa yapılacaktır; onda en ufak bir tereddüt zaten düşünülemez.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Oradaki belediyelere öncelikle yardım Sayın Bakan...

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Tabiî, tabiî; nitekim, Hatay'da meydana gelen aynı nitelikteki doğal afette belediyelere de aynı şekilde katkıda bulunmuştuk; buraya da gayet tabiî, bulunacağız.

Sayın Göksu'nun sorusu... IMF'den 2002 yılında geleceği söylenen 10 milyar doların ne şekilde kullanılacağı ifade ediliyor. Bilindiği gibi, IMF ile stand-by anlaşması çerçevesinde gelen döviz, Merkez Bankasına gider ve ayrıca bir bütçe harcaması şeklinde kullanılamaz, oraya gider; onun faiz oranını da, biraz evvel konuşmam sırasında söylemiştim, stand-by çerçevesinde alınan kredinin faiz oranı 2 ilâ 4 arasında değişecektir.

Belediyelerle ilgili, biraz evvel, kıymetli arkadaşıma verdiğim cevap tahmin ediyorum, sizin...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Personel borcu olan belediyeler var...

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Evet; yani, önceliği onlara vermek gerekecek, öyle bir çalışma da yapıyoruz.

Sayın Levent'in sorduğu soru... Kara nakil vasıtalarında vergi yapısında bir sıkıntının olduğunu, yaşlı arabaların vergisinin çok yüksek olduğunu ifade ettiler; ama, bilindiği gibi, bizim, Motorlu Kara Taşıtları Vergisinde kilo ve yaş esası vardır, yani iki kıstas dikkate alınır, hem ağırlık hem de yaş. Ağırlık arttıkça vergisi artar, yaş büyüdükçe vergisi azalır. Bilemiyorum oradaki farklılık nedir? Kendisinin de izni olursa, kendisiyle konuşup, meselenin ne olduğunu iyice öğrendikten sonra, eğer uygulamada bir hata varsa, onu mutlaka düzeltiriz.

Sayın Başkan, Sayın Necati Yöndar'ın sualinin birinci bölümü bir tetkiki gerektiriyor, eğer uygun bulurlarsa yazılı olarak cevap vereyim.

Vergilerin dolaylı, dolaysız oranı üzerinde... Gayet tabiî, dolaylı vergiler, çok adil olmayan vergilerdir ve dolaylı vergilerin oranının artması, şüphesiz ki, son derece arzu edilen bir uygulama değildir. Onun makul bir düzeyde seyretmesinde yarar vardır. Vergi sistemimizin son derece adil olduğunu zaten biz de ifade etmiyoruz; ancak, onu, adil ve ekonomik bir yapıya kavuşturmak için vergi tabanını yaymak, vergi denetimini ve vergi idaresini iyice güçlendirerek daha kapsamlı, ama daha adil bir vergi sistemi, bizim hükümetimizin de temel amacıdır ve o konuda çalışmalar da vardır ve mesafe alıyoruz.

Sayın Başkanım, alabildiğim soruları, bu şekilde cevaplandırıyorum. Tespit edemediklerim varsa, tutanaklardan bakacağız, onlara da yazılı olarak cevap vereceğiz.

Sayın Ensarioğlu, mademki suali yazılı sormuşlar, ben de yazılı olarak cevaplandırayım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri ondördüncü turda yer alan Maliye Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maliye Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu                                        A ç ı k l a m a                                                         L i r a

101                        Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                        178 677 109 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                        Devlet Bütçesinin Düzenlenmesi, Uygulanması ve Denetimi          16 394 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112                        Devlet Gelirlerine İlişkin Hizmetler        489 889 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113                        Devlet Muhasebe Hizmetleri       105 961 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114                        Devlet Mallarına İlişkin Hizmetler        71 126 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

116                        Devlet Hukuk Danışmanlığı ve Muhakemat Hizmetleri       20 118 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

119                        Devlet Taşınır Mallarının  Tasfiye Hizmetleri       970 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

920                        İktisadî Transferler ve Yardımlar         385 000 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

930           Malî Transferler       9 862 489 610 000 000

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu bölüm üzerinde 2 adet önerge vardır; ikisi de aynı mahiyette olup, önergenin birini okutacağım, diğer önergenin imza sahiplerinin isimlerini okuyacağım.

Birinci önergeyi okuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maliye Bakanlığı yedek ödenek tertibinden (930-08-3-356-900) tertip nolu yedek ödenekten 40 trilyon TL'nin düşürülmesi gereğini arz ederiz.

 

Sadık Kırbaş

Kemal Vatan

Arif Sezer

 

Çanakkale

İzmir

Adana

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Hikmet Uluğbay

Ahmet Ertürk

 

Aydın

Ankara

Edirne"

Aynı mahiyette bir diğer önergeyi veren arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Düz, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ali Bilici, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Özcan, Edirne Milletvekili Sayın Evren Bulut, Batman Milletvekili Sayın Burhan İsen ve Sakarya Milletvekili Sayın Ersin Taranoğlu.

Gerekçeyi okuyorum: "Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, ilgili bakanın onayı ile kullanıma sunulan 40 trilyon TL bütçe kaynaklarının kullanımında, kaynak dağılımını ve yatırım öncülüğünü bozması nedeniyle 40 trilyon TL'nin yedek ödenek tertibinden düşülmesi."

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşlarımızın verdikleri önergede iddia edildiği gibi bir düzenleme yoktur; o nedenle de katılmıyorum. Ayrıca, teknik olarak da böyle bir indirimin uygulaması pratik olarak mümkün değildir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, önergenin amacını, o yapısıyla önerge karşılamaz. Burada bunun sonucu, yedek ödenek miktarı o kadar öngörülen miktarda düşer; ama, dediğiniz konu, o önergeyle ortadan kalkmaz; çünkü, onun ayrı bir teknik şeyi var. Esasen, Maliye Bakanlığının da o konuda aktif bir şeyi de yoktur. Dolayısıyla, o önerge o neticeyi de sağlamaz; onu ifade etmek istiyorum. Katılmıyorum; aksi takdirde ödeneğimiz aşağı düşer.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

Kabul edilmedi efendim... (DSP sıralarından "saymadınız" sesleri, gürültüler)

Saydım efendim...

930'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

940'ı okutuyorum:

940       Sosyal Transferler   4 141 171 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

950       Borç Ödemeleri     3 450 500 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.    

999       Dış Proje Kredileri  170 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 18 722 465 719 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Maliye Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Maliye Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı    : 8 437 963 053 255 000

- Toplam Harcama                 : 8 201 891 911 720 000

- İptal Edilen Ödenek                  : 227 527 091 325 000

- Ödenek Dışı Harcama                 : 54 194 013 450 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

  Devreden Ödenek                  : 62 738 063 660 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, süremiz tamamlanmıştır. Saat 18.00'de toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.05


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

 

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S.Sayıları :  754, 755, 773, 774) (Devam)

B) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Maliye Bakanlığının 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmişti.

Maliye Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesi ile 2000 malî yılı kesinhesaplarının kabul edilmesinden dolayı Sayın Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Böylece, 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarılarının 1 inci maddeleri kapsamına giren bakanlık ve kuruluşların bütçeleri ve kesinhesapları ile gelir bütçesiyle ilgili 2 nci maddenin görüşmeleri de tamamlanmış bulunmaktadır.

2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının gider bütçesiyle ilgili 1 inci maddesini tekrar okutuyorum:

 

2002 MALÎ YILI BÜTÇE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Gider, Gelir ve Denge

Gider bütçesi

MADDE 1. - Genel Bütçeye dahil dairelerin harcamaları için bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 97 831 000 000 000 000 liralık ödenek verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyle ilgili olarak önergeler vardır; ancak, Anayasanın 162 nci maddesinin son fıkrasına göre "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar."

Sayın Uluğbay ve arkadaşlarıyla, Sayın Ahmet Arkan ve arkadaşları tarafından 1 inci madde üzerinde verilmiş bu önergeleri gider azaltıcı niteliktedirler. Üyeler bu tür önerilerde bulunabilirler; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ödenekleri, yani, bölümleri, daha önce Genel Kurulca kabul edilmişti. 1 inci maddedeki ödenek miktarı, daha önce kabul edilen genel bütçeye dahil dairelerin yapacakları harcamaların toplamıdır. Bu nedenle, değişiklik önergesinin, bölümler üzerinde verilmiş olması gerekirdi ve o önerge de reddedildi.

Önergeleri, hem teknik bakımdan ve hem de genel bütçeye dahil dairelerin harcamalarının daha önce Genel Kurulca kabul edilmesi nedeniyle işleme koyma olanağım bulunmamaktadır. Bu hususu arkadaşlarımın ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir Bütçesine ilişkin 2 nci maddeyi tekrar okutuyorum:

Gelir bütçesi

MADDE 2. - Genel Bütçenin gelirleri bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 70 918 000 000 000 000 lira olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili verilmiş önerge?.. Yok.

2  nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

(Genel Bütçenin Gelirleri)

B  -  C E T V E L İ

  Gelir

  Türü A ç ı k l a m a              L i r a

                                                                                                                                       

              1 Vergi Gelirleri   57 911 000 000 000 000

                BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

              2 Vergi  Dışı Normal Gelirler 7 007 000 000 000 000

                BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

              3 Özel Gelirler ve Fonlar 6 000 000 000 000 000

                BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                        

                            T O P L A M       70 918 000 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi ekli B cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3. - Ödenekler toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki fark net borçlanma hâsılatı ile karşılanacaktır.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Sayın Esengün; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika efendim.

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mübarek kadir gecenizi tebrik ediyorum. Bu mübarek gecenin, aziz milletimizin ve bütün İslam âleminin içinde bulunduğu sıkıntılardan, dertlerden, problemlerden, baskılardan kurtulmasına vesile olmasını, Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002 Yılı Malî Bütçe Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz aldım. 3 üncü madde, biraz evvel okunan, oylanan gelir rakamı ile gider rakamı arasındaki veya gider ile gelir arasındaki farkın nasıl karşılanacağını, netice itibariyle de, bütçe açığının nasıl telafi edileceğini ifade eden bir madde.

Tasarının 1 inci maddesinde, 2002 yılında 98 katrilyon harcama yapılacağı; 2 nci maddesindeyse, bu harcamaya mukabil 71 katrilyon gelir elde edileceği ifade edilmekte. Bu iki maddenin tabiî sonucu olarak da, bu 3 üncü maddeyi tasarıya koyma mecburiyeti var; çünkü, 98 katrilyon harcama yapılacak, gider var, 71 katrilyon da gelir var; arada, 27 katrilyon liralık bir açık var. Bu açık ne yapılacak diye düşününce, işte, bu 3 üncü madde önümüze geliyor. 3 üncü maddede de, aradaki bu açığın, yani ödenekler toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki farkın, net borçlanma hâsılatıyla karşılanacağı ifade edilmekte; yani, iç ve dışborçlanmanın yasal dayanağı bu maddeyle getiriliyor. Ekonomiyi batıran, ekonomiyi çökerten, milletin ocağını batıran, işte, bu maddedir; bu maddeyle, hükümete verilen yetkidir. Borçlanma yetkisi, günlerden beri, burada, bütün sözcülerin, iktidara ve muhalefete mensup bütün sözcülerin şikâyet ettiği borçlanmanın yasal dayanağı.

2002 yılında, 27 katrilyon bütçe açığı var ve bu da, yine, borçlanmayla karşılanacak; 2002 yılında da bu fasit daire devam edecek; bir taraftan borç alınacak, faiz ödenecek; diğer taraftan, borçların anaparasını ödemek için yeniden borçlanacak ve bütün bunların sonunda da, yük, fakir fukaranın, milletin, dargelirlinin sırtına vurulacak; yeni vergiler, yeni harçlar, yeni resimler... Buna mukabil, faiz gelirlerinden 50 milyar liraya kadar vergi alınmayacak; onun yanında, çarşıdaki seyyar satıcıdan, kundura tamircisinden, mahalle bakkalından, şoförden insafsızca vergi alınmaya devam edilecek.

Değerli arkadaşlar, biz, Refahyol Hükümetindeyken, hatırlanacağı üzere, herkesin hafızasında yer alan, önemli bir teşebbüste bulunmuştuk; milletin önüne, Meclisin önüne denk bütçe getirmiştik. Kimisi alay etmişti, kimisi istihza etmişti, kimisi başarılı olması için dua etmişti. Tabiî ki, denk bütçeyi o gün için gerçekleştirmek fevkalade zordu. 1997 yılının şartlarında, hele de 28 Şubat sürecinde denk bütçeyi sağlamak kolay iş değildi; ama, biz, bir şeyi yaptık; o sene, bütçe açığını en aza indirdik. Son yılların en az açık veren bütçesi oldu 1997 bütçesi ki, beş aylık süresi bizimdi, sonrası, yine başka bir hükümetin elindeydi.

Şunu ifade etmek istiyorum: Siz, daha işin başında, bütçeyi yaparken "27 katrilyon açık vereceğim" diye yola çıkarsanız, sonunda 27 katrilyonda o açık durmaz; bu, 40 katrilyona, 50 katrilyona ulaşır; ama, denk bütçe yapacağım niyetiyle yola çıkarsanız, bütün milletin gayretiyle, Cenabı Hakkın da yardımıyla, belki denk bütçe olmaz; ama, açık, en aza iner. Dolayısıyla, daha bu tasarının 3 üncü maddesinde, yanlışlık, yanlış gidişat başlıyor. "27 katrilyon açığım var; onu da, borçlanmayı karşılayacağım" diyor hükümet ve bu yanlışlıkla da, sonuçta, tabiî ki, hiçbir şeyin önüne geçilemiyor. 27 katrilyon lira açık, alıp başını, çok daha büyük rakamlara ulaşıyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin, aslında, bu tasarıda olmaması lazım. Normal bir bütçede, dengenin, gelir ve giderlerle sağlanmış olması gerekir, bütçe açığı söz konusu edilmez; dolayısıyla, dengenin nasıl sağlanacağına dair bir hüküm de konulmaz. Dolayısıyla, bu madde, bu hükümetin ayıbıdır. Bu kadar açığı olan bir bütçeyi, hükümet, huzurunuza getireceğine, bu Meclisin huzuruna getireceğine -burada defalarca ifade ettik- istifa edip, yeni bir hükümetin imkânlarını Meclisin önüne koysaydı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esengün, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

Buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - ...istifa edip de, yeni bir hükümetin imkânlarını arama imkânını, yeni bir hükümeti, Meclisin önüne koysaydı çok daha isabetli hareket ederdi.

Hükümet, bu açığı en aza indirmek mecburiyetindedir. Meydana gelen açığı da, borçlanmayla değil, başka kaynaklarla kapatmalıdır. Başka kaynakların ne olduğunu hükümet olanlar, tabiî ki, kendileri bulup çıkarmalıdırlar. Bulamıyorlarsa, bilemiyorlarsa, biz biliyoruz, bırakın, siz istifa edin, biz gelelim, biz bu işleri nasıl düzeltiriz, nasıl, memurun, işçinin, fakir fukaranın desteğini alır, yüzünü güldürürüz, duasını alırız, biz biliyoruz. Biz, 54 üncü hükümette bunun tecrübesini yaşadık. Aradan beş yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ, o dualarla ayakta duruyoruz.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkürler Sayın Esengün.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sait Açba; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 üncü madde "Denge" başlığı altında düzenlenmiştir. Tabiî, burada, irdelememiz gereken husus, bütçe açıklarıdır. Türkiye'de, bütçe açıklarına bakıldığında, 90'lı yıllardan itibaren, maalesef, sürekli artan bir şekilde, bütçe açıklarının her geçen yıl daha yoğunlaştığını açık bir şekilde görmemiz mümkündür. 1990 öncesine baktığımızda, bu açıkların, gayri safî millî hâsılanın yüzde 3'ü civarında kaldığını görürüz; ama, 1990 sonrası tablo oldukça karanlıktır. Örneğin, 1997'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 7,6'sıdır bütçe açığı, 1998'de 7,3 olmuştur, 1999'da 11,9, 2000 yılında 10,5, 2001 yılında 15,1 olmuştur.

2001 yılında anormal bir sıçrama var. Tabiî, bu sıçramanın nedeni de, şüphesiz, 2001 yılında, görev zararlarının karşılığında tahvil verilmesi ve devletin bu şekilde borçlanmaya gitmesi ve bir taraftan da eködenek talebiyle yeni, daha yüksek seviyede, 5,2 civarında, başlangıçta hedeflenen açığın 27 katrilyon civarında gerçekleşmesidir. Dolayısıyla bütçe açıkları sürekli olarak artma eğilimi içindedir diyoruz; ama, bir taraftan da şunu ifade etmemiz lazım: Konsolide bütçede görülen açıkların yanı sıra, bir de Türkiye'de yıllardır izlenen yanlış politikalar sonucunda ortaya konulan gizli bütçe açıkları da söz konusudur. Gizli bütçe açıklarına en çarpıcı örnek, görev zararlarıyla ilgili olarak verilebilir. 1995'ten itibaren, görev zararlarının gayri safî millî hâsılaya oranının her geçen yıl arttığını, tabiî bunun Hazine tarafından geri ödenmediği için gizli bütçe açığı olarak seyretmiş olduğunu görüyoruz. Biz, konsolide bütçe açıklarını görev zararlarıyla birlikte mütalaa ettiğimiz takdirde, gerçek bütçe açıklarının, gerçekten oldukça yüksek rakamlara çıkmış olduğunu da açıkça görürüz.

Mesela, 2000 yılında görev zararı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 13,4'ü civarındadır, 2000 yılında hükümetin hedeflediği bütçe açığı ise yüzde 10,5 civarında olmuştur.

Tabiî, bütçe açıklarının, bir bakıma, hedeflenenlerin gerçekleşmediğini de açık bir şekilde ifade etmemiz mümkündür. 2000 yılı bütçesinin sonuçlarına bakıldığında, bu hedeflerin gerçekleşmediğini açıkça görmekteyiz. Örneğin, 2000 yılıyla ilgili olarak gayri safî millî hâsılaya oranla hedef yüzde 11,5 olarak öngörülmüştür; ama, gerçekleşen bütçe açığı yüzde 16 civarındadır, gayri safî millî hâsılanın. 13,2 katrilyon olarak bütçe açığı öngörülmüşken, bunun 20 katrilyon civarında gerçekleşmiş olduğunu ve 6,9 katrilyon civarında bir fazla bütçe açığının ortaya çıktığını görüyoruz.

Tabiî, bütçe açıkları sonucunda, Parlamento da hükümetlere bütçe açığı kadar borçlanma yetkisi vermekte; ama, gerçeğe, uygulamaya bakıldığında, net borçlanma hasılatının bütçe açığından çok fazla olduğunu görmekteyiz ve bu şekilde, Parlamentonun vermiş olduğu yetkinin de hükümetler tarafından ihlal edildiğine sık sık rastlamaktayız.

1999 yılından itibaren, bilhassa içborçlardaki tırmanmaya bakıldığında, buralardaki tırmanmanın en önemli nedenlerinden biri de Türkiye'de bütçe açıklarının gerçekten kontrol edilemez hale gelmesidir, gizli bütçe açıklarının ortada olmasıdır. Dolayısıyla, bu bütçe açıklarının kapatılması için yine borçlanmaya gidilecektir. Örneğin, şu anda incelediğimiz bütçede öngörülen açıklar da yine borçlanmayla giderilecektir; ama, borçlanmayla ilgili şartların, Türkiye'de, hâlâ, ağır olduğunu ifade etmemiz mümkündür. Borçlanmayla ilgili ortalama vade, örneğin 2001 Kasımında 4,6 aydır ve yıllık bileşik faiz de yüzde 103 civarındadır. Dolayısıyla, bu şartlarda ciddî anlamda bir değişmenin olmadığını açıkça görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAİT AÇBA (Devamla) - Dolayısıyla, bu şartlar böyle devam ettiği müddetçe, bütçe açıklarındaki hedeflerin de tutturulma imkânı olmadığını da açıkça ifade edebiliriz. Şunu ifade etmemiz lazım: Bütçe yapılırken, belli parametrelerde hareketle bütçe yapılmaktadır; dolayısıyla, bir taraftan, enflasyon hedefi, bir taraftan büyüme hedefi, pek çok hedefler ortaya konulmaktadır. döviz kurunda hedefler ortaya konulmaktadır; ama, 57 inci hükümetin, işbaşına geldiğinden bugüne kadar 1999, 2000 ve 2001 yıllarında öngörmüş olduğu hedefleri hiçbir zaman için tutturamadığını ve bu hedeflerden çok uzakta kaldığını görmekteyiz. Dolayısıyla, 2002 yılı bütçesinde de hükümetin, koymuş olduğu hedeflerden uzak kalacağını, bu makroekonomik hedeflerden uzaklaştığı nispette de bütçe açığında ciddî anlamlarda daha yüksek boyutlarda açığın ortaya  çıkacağını düşünmekteyiz.

Bu vesileyle, bu maddenin hayırlı olmasını temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Açba.

Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Cengiz Aydoğan'ın bir sitemi var, doğru; soru sorma konusunda, ben, sizin sistemde olduğunuzu görmüştüm; fakat, sanıyorum, öğle arası, bazı arkadaşlar gelip oynadıkları zaman, sistemde kaydınız siliniyor, o hususun bilinmesini isterim. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, onu belirteyim; ama, sizin de soru sorma isteğinizin var olduğunu hatırlıyorum. Bunu, burada belirtmek isterim.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Malî Politikaya İlişkin Hükümler

Bütçe politikası ve malî kontrol

MADDE 4.- Maliye Bakanı, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütmek, belirlenen makro ekonomik hedefler çerçevesinde istikrarı temin etmek ve malî kontrol sağlamak amacıyla;

a) Kamu istihdam politikasının belirlenmesine ve uygulanmasına yön vermeye,

b) Harcamalarda azami tasarruf sağlayıcı düzenlemeleri tespit etmeye,

c) Giderlerle ilgili ödeneklerin dağıtım ve kullanımını belli esaslara bağlamaya,

d) Gelir ve giderlere ilişkin kanun, yönetmelik ve kararnamelerle belirlenmiş konularda uygulamaları düzenlemek üzere standartları tespit etmeye ve sınırlamalar koymaya,

e) Yukarıda belirtilen hususlarda tüm kamu kurum ve kuruluşları için uyulması zorunlu düzenlemeleri yapmaya ve tedbirleri almaya,

Yetkilidir.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4 üncü maddede, Sayın Maliye Bakanına verilen birtakım yetkilerden bahsediliyor. Bu madde, bütçe politikasında malî kontrolden bahsetmekte ve Maliye Bakanına, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütmek, belirlenen makro ekonomik hedefler çerçevesinde istikrarı temin etmek ve malî kontrolü sağlamak amacıyla birtakım tedbirler almak için yetki vermekte; ancak, pratikte, bu yetkiler, Maliye Bakanı veya Bakanlığı tarafından kullanılmamaktadır; bu konularda, Sayın Maliye Bakanının, hemen hemen hiçbir yetkisi yoktur. Biz kanuna ne yazarsak yazalım, 4 üncü madde neyi emrederse emretsin, birkaç seneden beri, özellikle 57 nci hükümetin işbaşına geldiği tarihten beri, herkes biliyor ki, bizzatihi hükümet üyeleri biliyor ki, asıl yetki sahibi IMF'dir ve IMF'nin hükümet içerisindeki temsilcisi Kemal Derviş'tir. Pratikte, Maliye Bakanının hiçbir yetki alanı yoktur; bugün, Maliye Bakanı, sadece tahsildarlık yapmaktadır, vergileri toplamaktadır, yeni vergi salmaktadır, vergi kanunlarını, harçları, resimleri, onlarla ilgili tasarıları Meclisin huzuruna getirmekte, Meclisten geçirmekte; ama, asıl önemli konularda yetki ve karar -o zaman, iş o noktaya gelince, söz ve yetki- IMF'ye geçmektedir.

Bu böyle olunca, Sayın Derviş'in uygulamaları, geldiği günden beri yaptıkları nedir? Defalarca dinledik, defalarca söyledi; ne diyordu: "Malî piyasalarda belirsizlik azalacak, kriz ortamından en kısa süre içerisinde çıkılacak, faiz ve döviz kuru belli bir süre sonra istikrar kazanacak, 2001 yılının ikinci yarısından itibaren istikrarlı bir büyüme ortamı sağlanacak." Netice itibariyle, Sayın Derviş, ne dediyse, bugüne kadar hiçbirisi gerçekleşmedi, hiçbir tahminini tutturamadı.

Bu maddenin aynısı, geçen yılki kanun tasarısında, 2001 yılı bütçe tasarısında var. Aynı yetkiler Maliye Bakanına verildi, tedbir alınsın denildi; ama, gelin görün ki, bugün Sayın Maliye Bakanını da dinledik "biz bu bütçeyi yaparken, geçen sene bütçe kanun tasarısını Meclis huzuruna getirirken, şubatta bu krizin patlayacağını tahmin etmemiştik" dediler. İki ay önünü göremeyen, iki ay sonrasını göremeyen bir Maliye yönetiminin ne yapacağı, hangi tedbirleri alacağı, tabiî ki, üzerinde, derin derin, üzüntüyle düşünülecek bir konu. Dolayısıyla, 2001 yılında da bu yetkiler verildi. Büyüme oranı, sözde, eksi 4,5 olacaktı, eksi 8,5 oldu. Yıl sonu enflasyonu, toptan eşyada yüzde 10, tüketici fiyatlarında yüzde 12 olacaktı; tutturulamadı bu hedefler, yıl sonunda birisi yüzde 81, diğeri yüzde 65 civarında. Ortalama dolar kuru 714 000 lira olacaktı, şu anda dolar 1 500 000 lira. Netice itibariyle de, geçen sene verilen bu yetkiye rağmen, sözde alınan bütün tedbirlere rağmen, hiçbir konuda, verilen sözler yerine getirilemedi, hiçbir konuda başarı sağlanamadı.

Şimdi, bütün bu başarısızlıkların mesulü olan ve yasanın verdiği yetkileri kullanamayan veya yanlış kullanan Sayın Maliye Bakanının bizce yapacağı en münasip hareket, 2001 yılı sonunda, bugünlerde, bu görevden ayrılmak olurdu. Hükümet istifa etmiyor; hükümet, bütün başarısızlıklarına, basiretsizliklerine, beceriksizliklerine rağmen, kendi içindeki birsürü uyuşmazlığa rağmen... Sayın MHP sözcülerini günlerden beri bu kürsüde dinledik. Daha dün, Millî Eğitim Bakanlığı aleyhinde en ağır tenkitleri Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız yaptılar; ama, ne hikmettir, burada en ağır tenkitleri yapan MHP'li arkadaşlarımız, biraz sonra, aynı bütçeye kabul oyu verdiler. İnsanın fikri ile zikrinin bir olması lazım. Eğer bu hükümet bu yükü taşıyamıyorsa -ki, öyledir; millet diyor bunu, biz demiyoruz; bu hükümetin desteği sıfırdır halk nazarında- o zaman, istifa etmek, en onurlu, en basiretli davranış olur.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Erzurum'da eksi 34 derece -kasım ayında- soğuk var; Anadolu'nun birçok yerinde sel var, soğuk var, karakış var; fakir fukaranın evinde yakacak yok; mübarek ramazanda, belki, iftar sofrasında yiyecek bir şeyi yok; bayram geliyor, oğluna bayramlık bir çift çorap alacak parası yok. Milleti bu hale getirdiniz. Umarız, ümit ederiz, şu mübarek gecede dua ederiz ki, 2002 yılı 2001 yılı gibi olmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Esengün.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - İnşallah, 2002 yılı, 2001 yılını aratmaz. Bu 2001 yılı bir felaket yılı olarak tarihe geçsin; inşallah, bir daha da gelmesin.

Her şeyi kötü yaptınız, her şeyi perişan ettiniz, her şey... Fakir fukara, dargelirli, size oy veren, büyük ümitlerle oy veren seçmeni, verdiği oydan dolayı da pişman ettiniz. Şimdi, gelin, seçime gidelim diyoruz; ona da cesaretiniz yok. Neticede, milletimizin işi, bu gece yapacağı hayırlı dualara kaldı. Allah bu hükümeti başımızdan bir an evvel uzaklaştırsın diye, şu anda, bu mübarek gecede milletimiz dua ediyor; biz de gönülden amin diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; ben de bu vesileyle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, mübarek kadir gecenizi tebrik ediyorum.

Benden önceki konuşmacının temennisine ben de uyarak, vatandaşlarımızın da arzusunu burada dile getirmek düşüncesiyle, inşallah, bu hükümetten bir an evvel kurtuluruz diyorum; çünkü, meydanlar böyle söylüyor. Meydanları dolduran binlerce, onbinlerce insan "ya Rabbi, şu hükümetten bizi bir an evvel kurtar" diyor, koro halinde bağırıyor. Ben de, onların temsilcisi olarak, burada, bu mübarek gecede bunu söylüyorum.

SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Dualarınız hiç de kabul olmuyor.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, farkında mısınız; çok monoton, efendim, beklentilerden uzak, heyecansız, ilgisiz bir bütçe maratonu yaşıyoruz. Ben geçtiğimiz yılları hatırlıyorum da, bütçe denildiği zaman, herkeste bir heyecan olur; herkes kürsüye çıkıp bir şeyler söylemek ister; efendim, vatandaşın derdini buradan haykırmak ister. Vatandaş da ilgi gösterirdi; acaba, bu bütçe bize ne getiriyor, ne götürüyor; acaba, memur maaş katsayısı ne olacak, memurlara ne kadar zam gelecek; çiftçi, acaba, bize ne kadar destekleme için para ayrılıyor, ne kadar prim için para ayrılıyor, merak ederdi. Esnaf ve sanatkârımız, acaba, bu sene, krediler için bütçeden bize ne kadar pay gelecek, bunun merakı içerisinde olurlardı; ama, o kadar esnafla, o kadar çiftçiyle, o kadar kamu çalışanıyla, emeklisiyle görüşüyorum, hiç kimsede bir heyecan yok; doğrusu Mecliste de o atmosferi göremiyoruz. Neden; çünkü, kimsenin bu bütçeden bir beklentisi yok.

Şimdi, bakıyorsunuz, acaba, esnaf ve sanatkâra ne getiriyor bu bütçe, bir şey getiriyor mu. Bütçe müzakereleri komisyonda yapılırken esnaf ve sanatkâr gazetelere boy boy ilanlar verdi, dedi ki: "2002 yılı bütçesi için, biz, en aşağı 200 trilyon kredi için tahsisat ayrılmasını istiyoruz." Bütçe görüşmeleri oldu bitti komisyonda; bir de baktık, işte, oradaki arkadaşların gayretiyle 50 trilyonluk bir önergeyle oraya istihkak konulabildi; ama, üç seneden beri hortumculara giden milyar dolarların yanında 50 trilyonu düşünecek olursanız, hiçbir şey ifade etmiyor demektir.

Yine, aynı şekilde, çiftçilerimiz büyük sıkıntı içerisinde. Gündüz, burada yaptığım konuşmada, Balıkesir İlimizin Havran İlçesinin Büyükdere Beldesindeki çiftçilerin tarım krediye olan borçlarını ödeyemedikleri için Havran Cezaevinde sıraya girdiklerini söylemiştim. Hatta, burada, son günlerde, manşetlere yansıyan gazete haberini de size göstermiştim "çiftçi hapis kuyruğunda" diye. Sözde milletin efendisi olan çiftçi, şimdi Havran Cezaevinde borcunu ödeyemedi diye sıraya girmeyi bekliyor.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Bir tek çiftçi yok tutuklu. Bugün Ziraat Bankası Genel Müdürüyle konuştum.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ee, bu nedir?!

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Bir tane tutuklu yok.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bu nedir?!. Bu nedir?!.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Gazeteler yazabilir...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, tamam.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Efendim, ben, kendi seçim bölgemi biliyorum; onu, siz bana öğretecek değilsiniz.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Seçim bölgesi değil, Türkiye genelinden bahsediyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben biliyorum. Daha bundan onbeş gün önce, Balıkesir'deki mahalle muhtarlarıyla toplantı yaptım, onları topladım. O muhtarların orada bana söylediklerini dün gibi hatırlıyorum. Söyledikleri...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - 1994'te "ödemeyin, affedeceğiz" dediniz...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemiyor bu vatandaşlarımız; faizleri birikmiş. Otuz... Otuz...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - 1994'te, siz dediniz "ödemeyiniz" diye. "İktidara gelince affedeceğiz" dediniz; onlar da ödemedi. Şimdi de "borçlular" diyorsunuz; niçin ödemediniz?..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Beyefendi, Sayın Bakanım, size hürmet ediyorum; siz, bakanlık yaptınız; sizinle beraber komisyonlarda çalıştık; size buradan cevap vermeye teeddüp ederim; ama...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Etme... Teessüf etme de, doğruları söyle!.. Lütfen...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ama, Sayın Bakanım, siz, canileri, katilleri affedeceğinize, hırsızları affedeceğinize, şunlara bir af getirseydiniz, iyi olmaz mıydı?..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Af, sınırlı geldi... Af sınırlı geldi... Kapsamını benden daha iyi biliyorsunuz.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ucuz politika bunlar, ucuz!.. Bunları yemiyor halk.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Şimdi, işte, bu bütçede, vatandaş, acaba bana ne var diye bekliyor; ama, ortada bir şey yok. Bir şey olmadığı için...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ucuz politika... Bırakın bu işleri artık; azıcık doğru olun!..

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Vatandaş, yine yemeyecek bu politikaları!..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben, burada vatandaşın derdini söylüyorum; sen, anlarsın, anlamazsın... Anlasaydınız, zaten bunları çözerdiniz. Anlamadığınız için, bu işler, bugün, buraya geldi; ama, şunu bilesiniz ki, bu çiftçi, bu esnaf sanatkâr, bu çalışanlar, emekçiler, size sandıkta hesabı soracaktır. O günleri de göreceğiz ve yanlışlığınızın farkına, siz, herhalde o zaman varacaksınız...

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Başka sermayeniz kalmadı zaten!

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Ayrıntılı harcama programları ve ödeneklerin kullanımı

MADDE 5.- a) Bütçe Kanunlarına ekli (A) işaretli cetvellerdeki ödenekler, Maliye Bakanlığınca belirlenecek ilkeler ve  serbest bırakma oranları dahilinde kullanılır.

Kamu kurum ve kuruluşlarının yıl içinde gerçekleştirecekleri hizmet ve faaliyetler için bütçelerinde yer alan ödeneklerin kullanımının önceden planlanabilmesi amacıyla ödenek kullanımının ayrıntılı bir harcama programına bağlanması Maliye Bakanlığı tarafından istenebilir.

Maliye Bakanı tarafından ödenek kullanımının ayrıntılı harcama programına bağlanmasının uygun görülmesi halinde, belirlenen serbest bırakma oranları üzerinde ve bu harcama programı dışında harcama yapılamaz.

İdareler bütçelerinde yer alan ödenekleri belirlenecek ilkeler, serbest bırakma oranları ve ayrıntılı harcama programları dahilinde, Kalkınma Planı ve Yıllık Programda öngörülen hedefleri ve hizmet önceliklerini gözönünde bulundurarak, tasarruf anlayışı içinde kullanmakla yükümlüdürler.

b) Bütçelerin yatırım ve transfer tertiplerinden yardım alan bağımsız bütçeli kuruluşlar ile sosyal güvenlik kuruluşları, hizmetleri ile ilgili aylık harcama programlarını vize edilmek üzere en geç 31/01/2002 tarihine kadar Maliye Bakanlığına gönderirler. Bu programlar Maliye Bakanlığınca vize edilmeden bütçenin yatırım ve transfer tertibindeki ödenekler kullanılamaz.

Kuruluşlar aylık uygulama sonuçlarını her ay Maliye Bakanlığına bildirirler.

Maliye Bakanlığı, yapılan yardımın amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını aylık harcama programını göz önünde bulundurarak kontrol eder.

BAŞKAN - 5 inci maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat konuşacak.

Buyurun Sayın Polat. (SP sıralarından alkışlar)

Süre 5 dakika.

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada, ben, bugün görüşülen bütçe kanunu tasarısı üzerinde, Sayıştayın, 8.10.2001 tarihinde genel kurulunca kabul edilip, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi uygun bulunan Hazine hesapları 2001 yılı izleme raporu, 2000 yılı hazine işlemleri raporu, 2000 genel bütçe genel uygunluk bildirimi üzerindeki görüşlerimi, sizlere, vakit müsait olduğunca özetlemeye çalışacağım ve burada, ne kadar yanlışlıklar yaptığımızı, devlet muhasebesinin ne kadar ciddî olarak tutulmadığını hep beraber göreceğiz.

Sayıştay, 2001 izleme raporunda, kamu dışborçları bölümünde, 1997, 1998, 1999 yılı dışborçlar hesapları, dışborç stoku ve dışborç kullanımlarıyla ilgili bilgileri içermeyecek şekilde verilmiştir. Hesapların bu şekilde tanzim edilmesi, teknik tabiriyle "hesabın verilmemesi" anlamına geldiğinden, Sayıştay Genel Kurulu tarafından reddedilmiştir. Devamla "henüz dışborç stokunu eksiksiz şekilde tespit edememiş ve saymanlık hesaplarına aktaramamıştır. Dolayısıyla, dışborçlar hesabı, devletin dışborçlardan doğan yükümlülüklerini tam olarak göstermemektedir" denilmekte ve devam edilmektedir: "2000 yılında tahakkuk birimi tarafından borçlanma olarak kaydedilen, ancak, saymanlık hesaplarına intikal etmeyen 996 trilyon liralık dış borçlanma bulunmaktadır; yani, dışborçlar hesabı, 2000 yılı dışborç kullanımlarını tam olarak göstermemektedir."

Yine, Sayıştay ikaz ederek, dışborç kur farkları tam olarak hesaplanamamaktadır. Saymanlık hesaplarında dışborç stoku olmadığından, kurdaki değişim sonucunda dış yükümlülüklerde meydana gelen değişme hesaplanamamaktadır.

Sonuç olarak, 2000 yılı dışborçlar hesabı, kamu dış borçlarını tam, doğru ve uygun şekilde göstermediğinden, söz konusu hesaplar, 8.10.2001 tarih ve 5000 sayılı Sayıştay Genel Kurulu Kararıyla reddedilmiştir.

2000 yılı kullanılacak dış krediler hesabı ve kredi anlaşmaları hesabı: Dışborçların takibi için, 1999 yılında, iki yeni hesap ihdas edilmiştir; kullanılacak dış krediler hesabı ve kredi anlaşmaları hesabı. Sayıştaya göre, yapılan inceleme sonucunda bu iki hesabın kayıtlarının saymanlık dışborçlar hesabında yıl içinde ihdas edilen kayıtlarla tutarlı olmadığını tespit edilmiştir. Aradaki fark, tahakkuk birimleri tarafından hazırlanan verilerin kreditör bildirimlerine istinaden hazırlanması, saymanlık kayıtlarının ise, kullanıcı kuruluş verilerine dayanmasından kaynaklanmaktadır.

2000 yılı sonu itibariyle kullanılacak dış krediler hesabı ve kredi anlaşmaları hesabı, anlaşmalarla temin edilen dışborç miktarını ve bunlardan kullanılan tutarları tam, doğru ve uygun şekilde göstermemektedir. Bu gerekçeyle, Sayıştay Genel Kurulu kararıyla reddedilmiştir.

Yine, Sayıştaya göre, dışborçların tam olarak takip edilememesinin temel nedeni, kullanım bilgilerinin, kredileri kullanan kuruluşlar tarafından Hazineye bildirilmemesidir. Bu eksikliğin en önemli sonucu, söz konusu kullanımların bütçeye gider kaydedilmemesi ve kayıtdışı kalmasıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının dışkredi bildirmeme sebeplerinin başında ise, Sayıştaya göre "işlemlerin yapılmaması halinde ilgililere ve kurumlara uygulanacak yaptırımların belirtilmemesidir" denmektedir. Sayıştayca, bu yaptırımların belirtilmesi istenmektedir.

Burada Sayıştayın en önemli ikazı ise şöyle olmaktadır: Bütçeye ödenek konmaması, kuruluşların kredi kullanımlarını önlememekte, sadece bu kullanımların bütçeleştirilmeyerek devlet hesaplarının dışında kalması sonucunu doğurmaktadır.

Neticede, Sayıştay bu konuda en önemli ikazını şöyle yapmaktadır: Dışkredi kullanımlarına ilişkin olarak yukarıda izah edilen süreç sonucunda dış kredi kullanımlarının bir kısmına bütçede yer verilmemek suretiyle Meclisten harcama yetkisi alınmamakta, harcamaların ise ödenek verilenleri dahi saymanlık hesaplarına intikal etmediğinden kullanımları kesin hesap süreciyle ibra edilmemektedir. Harcamaların saymanlık hesaplarına girmemesinin bir diğer sonucu da Maliye Bakanlığı tarafından yapılan iç denetim ve Sayıştay tarafından yapılan dış denetime konu olmamasıdır. Bu harcamalar, malî sistemimizde yer alan yetki ve kontrol mekanizmalarının tamamen dışında kalmaktadır. Bu aksaklık ve denetimsizliğin olmaması için Sayıştayın önerisi de şöyledir: Yıllık yatırım programlarına dış kredi anlaşmalarında öngörülen kullanım takviminde yer alan ödenekler konulmalıdır.

Maliye Bakanlığı bütçe çağrısında kuruluşlarının dış proje kredisi kullanımlarının tamamı için ödenek istemeleri uyarısında bulunmalıdır. Bu ödenekler aynen bütçeleştirilmeli ve ödenek kesintisinin dışında tutulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Dışproje kredileri için verilen ödenekler temini gerektirmediğinden yılbaşlarında tamamen serbest bırakılmalıdır.

Sayıştay 1999 yılı uygunluk bildiriminde, genel ve katma bütçeli kuruluşların dışborçlarla ilgili giderlerinin önemli bir kısmının bütçeleştirilmediğini Meclise bildirmiştir. Yapılan incelemede, 1999 yılında genel bütçeli kuruluşların 448 trilyon liralık, katma bütçeli kuruluşların da 136 trilyon liralık dışborç kullanımlarının gider kaydedilmediği tespit edilmiştir. Toplam olarak 594 trilyon liralık söz konusu harcamanın 223 trilyon lirası yatırım harcaması niteliğindedir; yani, Maliye Bakanlığının bu tutarları bütçeleştirmesi yatırım programına ödenek bulunmasına bağlıdır.

Şimdi, vakit bitiyor da... Sayın Başkanım, bilhassa Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanına söylüyorum ve tekrar rica ediyorum, şu Sayıştay raporları o kadar ilginç ki, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak gün tespit etseniz de, bunları bir gün, iki gün ciddî bir şekilde incelesek çok memnun oluruz diyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

Başka söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Kamu harcamalarında etkinliği artırıcı önlemler

MADDE 6.- a) Kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla, konsolide bütçeye dahil daire ve idarelerin teşkilat yapıları ve hizmet amacına uygun olarak personel dağılımının sağlanmasına yönelik önlemler almaya, ihtiyaç fazlası olan personelin, ilgili kuruluşların da görüşünü almak suretiyle, bu Kanunun 42 nci maddesinin (a) bendinde belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmesine ilişkin esas ve usulleri Devlet Personel Başkanlığının görüşünü alarak belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

b) Maliye Bakanlığınca bu Kanunun 42 nci maddesinin (a) bendinde belirtilen kurum ve kuruluşların serbest memur kadrolarına verilecek açıktan atama izinlerinin toplam sayısı, ilgili kurumlarda 2001 yılında emeklilik, ölüm ve istifa sonucu ayrılan personel sayısının % 80'ini aşamaz. Norm kadro çalışması sonuçlandırılarak uygulamaya geçirilen kurumlar ile kanun, uluslararası anlaşma veya 2002 yılı programı ile kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ve temini zorunlu hizmetlerin gerektirdiği personel ihtiyacını yukarıda belirtilen sınırlamaya tabi tutulmaksızın değerlendirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

c) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşıt sayısını azaltmak, taşıt bakım, onarım ve akaryakıt giderlerinde israfa yol açmamak amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmaya, önlemleri almaya, sınırlamalar getirmeye Maliye Bakanının teklifi üzerine Başbakan, kamu görevlilerinden kimlerin resmî taşıtlar yerine ticarî taşıtlardan yararlanacağına ve ticarî taşıtlardan yararlanacaklara yapılacak ödemeler ile bunlara ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

d) 1) Kamu kurum ve kuruluşlarının makam ve servisler itibariyle demirbaş kullanım süreleri ve standartları, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığınca belirlenen standartlar da dikkate alınarak, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana Statüsüne göre oluşturulan Bakanlıklararası Standardizasyon Komitesi tarafından belirlenir.

2) Genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idareler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve fonların birbirleri arasında eşya ve levazım devrine ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığınca düzenlenir.

e) Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının yıllık programlarının gerektirdiği ödeneklerden yılı içinde harcanamayan ödenekleri, hizmetin devamlılığını sağlamak maksadıyla, ödeneklerinin % 30'unu aşmamak üzere ertesi yılın bütçesine devren ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

f) 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun 4684 sayılı Kanun ile değişik Geçici 1 inci maddesi uyarınca, kamu bankalarından genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelere ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarına nakli yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, 2002 yılında, ilgili kamu bankalarınca Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutar bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir, diğer taraftan Maliye Bakanlığı bütçesinde açılacak bir tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarları kurum ve kuruluşların bütçelerinin ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Nakli yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları  karşılığı tutar, aylık dönemler itibariyle  ilgili kamu bankaları ve Maliye Bakanlığınca müştereken tespit edilir ve bu miktar en geç tespitin yapıldığı ay sonuna kadar kamu bankalarınca yukarıda belirtilen  hesaba yatırılır.

g) 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.

Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden, aynı fıkra kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunmaları halinde, 6245 sayılı Harcırah Kanununda veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme yapılamaz.

6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.

h) Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar, mahalli idareler ile bunların birlik ve müesseseleri, özelleştirme kapsamındakiler dahil kamu iktisadi teşebbüsleri ve Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinde 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun uyarınca 2002 yılında ihtiyaç duyulan personel;  her kurum ve kuruluş tarafından öncelikle kendi bünyesinde çalışmakta olan ve gerekli nitelikleri taşıyan istekli personelin atanması suretiyle, kurum içinden yeterli sayıda istekli personel olmaması halinde ise anılan kurum ve kuruluşlarda çalışmakta olan ve gerekli şartları taşıyan istekli personelin naklen atanması suretiyle karşılanır. Anılan Kanunun uygulanmasında görevli kurum ve kuruluşlar, şartları haiz istekli personelin eğitimi konusunda gerekli tedbirleri alırlar. 

ı) Millî Eğitim Bakanlığında Yurtdışı Bursları, Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsüne Yardım ve İşçi Ücretleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında Süne ve Kımıl Mücadelesi Projesi, Karayolları Genel Müdürlüğünde Kaza Kara Noktalarının İyileştirilmesi ve İzlenmesi Projesi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde Seyranbağları Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Hizmetleri ile Ortadoğu Teknik Üniversitesinde Yayın ve Kütüphanecilik Hizmetleri faaliyetlerinde performansa dayalı bütçe uygulamasının gerçekleştirilebilmesi bakımından; söz konusu faaliyet alanları için tahsis edilen ödeneklerin kullanımında yeni esas ve usuller tespit etmeye, münhasıran bu faaliyetlerle ilgili olarak malî mevzuatın uygulanması konusunda düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat.

Buyurun Sayın Polat.

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bugün, hep böyle sırayla onayladığımız bu maddeler üzerinde Sayıştayın yıllarca yapmış olduğu denetimlerden, yine, size notlar sunmaya çalışacağım. Biraz düşünmek istiyorum üzerinde.

Sayıştay, 1999 yılı uygunluk bildiriminde genel ve katma bütçeli kuruluşların dışborçlarla ilgili giderlerinin önemli bir kısmının bütçeleştirilmediğini Meclise bildirmiştir. Yapılan incelemede 1999 yılında genel bütçeli kuruluşların 448 trilyon liralık, katma bütçeli kuruluşların da 136 trilyon liralık dışborç kullanımlarının gider kaydedilmediği tespit edilmiştir. Toplam 594 trilyon liralık söz konusu harcamanın 223 trilyon lirası yatırım harcaması niteliğindedir; yani, Maliye Bakanlığının bu tutarları bütçeleştirmesi, yatırım programında ödenek bulunmasına bağlıdır. Burada, Sayın Maliye Bakanıma bir şey söylemek istiyorum, bunu da özeleştiri olarak kabul etsinler, Sayıştay "bizim ikazlarımız sonucu, hazine, gerekli özeni gösterdi, ciddî bir çalışma içerisinde; ama, Maliyenin, maalesef, aynı çalışmayı gösterdiğini söyleyemeyiz" diye bize ifadede bulunuyorlar; bunu da size arz etmiş olayım.

Geri kalan 371 trilyon lira Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmıştır ve cari harcama niteliğinde olup, yatırım programıyla ilgisi yoktur. Bu harcamaların gider kaydedilmesi tek taraflı olarak Maliye Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek işleme bağlıdır. Yapılan çalışmada, söz konusu kurumların, 1999 yılında kullandıkları dışborçların yüzde 51'ini Hazineye bildirmedikleri tespit edilmiştir.

Genel ve katma bütçe dışındaki kuruluşlara kullandırılan dış kredilerle ilgili olarak ise, Hazineye neredeyse hiç bildirimde bulunulmamıştır. Bu nedenle, 1999 yılında, Hazinenin bu kuruluşlara kullandırdığı tutarlardan kaynaklanan 420 milyon dolar tutarında alacak, saymanlık kayıtlarına intikal ettirilmemiştir.

Hazine alacakları: Genel bütçe dışındaki daire ve kurum borçları hesabı; Hazine toplam alacakları tespit edilememiştir. Alacak stokunun borç bazında detay içerecek şekilde hesaba intikal ettirilmemiş olması sebebiyle, Hazinenin, hangi kuruluştan ne kadar alacağı olduğu tam olarak bilinememektedir. Kur farkları sebebiyle alacaklardan meydan gelen değişme hesaplanamamaktadır.

Netice olarak, 2000 yılında, genel bütçe dışındaki daire ve kurum borçları hesabı Sayıştayca reddedilmiştir. Yine, Sayıştayın çok çarpıcı bir tespiti de şöyledir: Devirli kredilerin takibiyle ilgili diğer sorun, önceki yıllarda Hazine hesaplarına yatırılan, ancak alacak kayıtlarındaki sorunlar sebebiyle hangi alacağa ilişkin olduğu tespit edilemeyerek emanette bekletilen tutarlardan kaynaklanmaktadır. Emanetler ayrıştırılarak mahiyetlerine göre ilgili alacaklardan düşülmeden, alacak stokunun tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir.

KİT sermayeleri: Hazine Müsteşarlığı tarafından genel bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermayeler hesabında takip edilmektedir. 2000 yılı için, hesabı ait olduğu dönemde intikal ettirilmeyen bilgi, yılsonu bakiyesinin yüzde 20'si oranındadır. Bu oranda bir hata, hesabın fonksiyonunu ifa etmesine engel olmaktadır. Bu gerekçelerle, 2000 yılı genel bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermaye hesabı, Sayıştay Genel Kurulunca reddedilmiştir.

Netice olarak, Hazine saymanlıklarının 2000 yılı mizanında yer alan hesaplardan, dışborçlar, kredi anlaşmaları, kullanılacak dış krediler, genel bütçe dışındaki daire ve kurum borçları, genel bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermayeler hesapları, tam, doğru ve uygun bulunmamış ve 2000 yılı hesapları reddedilmiştir.

Şimdi, Sayın Bakanım, sizin hangi hesabınızı Sayıştay kabul etti, bir de onu söyleyin. Yani, bütün hesaplar reddedilmiş. Ne Hazinenin ne Maliyenin hiçbir hesabını Sayıştay ciddî bulmuyorsa, sizin, denetimcilerinizin, gidip de, esnafa "sen defterleri ciddî tutmuyorsun" demeye hakkı olur mu diye, özeleştiri olarak sormak istiyorum. Yani, burada, hakikaten, çok ciddî olarak söylüyorum; siz ve Sayıştay, birkaç gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu bize anlatmalısınız. Yani, Sayıştay mı çok abartıyor bunları, sizin bir kusurunuz yok mu; biz de işin içinden çıkamıyoruz. Yani, Sayıştay her hesabınızı reddediyor. Peki, neticede, devletin hesabı reddediliyorsa, devlet bu hesaplardan nasıl vergi toplayıp nasıl... Biz de bunda şaşırdık.

Şimdi, bir de, Sayıştayın 2000 yılı genel bütçe ve genel uygunluk bildirimi üzerindeki görüşlerini inceleyelim.

Ödenekdışı giderler: Genel bütçeli idarelerin ödenekdışı giderlerinin 73 trilyon 655 milyar TL'si yasalara göre ödenek aranmaksızın yapılacak giderlere, 97 trilyon 480 milyar lirası personel giderlerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, bir müddet daha müsaade ederseniz, bitiriyorum.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sabaha kadar konuş.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sabaha kadar buradayız, konuşacağız.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - 90 trilyon 305 milyar lirası sorumluluk gerektiren giderlere ait olmak üzere toplam 261 trilyon 441 milyar liradır, bunlar ödenek dışı giderler.

1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 45 inci maddesinde "Devlet hizmetlerinin müstelzim olduğu masarif her sene bütçesine vazolunan tahsisat ile tayin olunur. İfası bir kanun ile emrolunan hidemat karşılığının behemehal senesi bütçesine ithali lazımdır" diyor. 50 nci maddesinde "Bakanlar bütçe ile verilen ödeneklerden fazla yükleme ve harcamalarda bulunamayacakları gibi, bu ödenekleri özel gelirler ile de kapatamazlar" hükümleri mevcuttur. Bu hükümlere göre, belirli hizmetler için bütçeye konulmuş bulunan ödeneklerden fazla harcama yapılmaması gerekmektedir diyor Sayıştay; ama, yapılıyor.

Yine devam ederiz.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Kamu kuruluşlarının gelir ve giderlerinin izlenmesi

MADDE 7. - Devletin tüm gelir ve giderleri ile borç ve malî imkanlarının tespiti, takibi ve denetiminin yapılabilmesi amacıyla;  genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idareler, döner sermayeli kuruluşlar, fonlar ve fonlara tasarruf eden kuruluşlar, bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, belediyeler, belediyelere bağlı kuruluşlar, özel idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, gelir ve gider tahminlerini, malî tabloları, birbirleriyle olan borç ve alacak durumlarını, personele ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve süreler dahilinde vermek zorundadırlar.

Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idareler, belediyeler, il özel idareleri, sosyal güvenlik kuruluşları, bütçe içi ve dışı fonlar, döner sermayeler ile bütçenin yatırım ve transfer tertibinden yardım alan kuruluşların uygulayacakları yeni bütçe sınıflandırması ile muhasebe sistemi ve standartlarının belirlenmesine Maliye Bakanı yetkilidir.

Maliye Bakanı madde kapsamına giren kurum ve kuruluşlardan, her türlü mali işlemleri ile ilgili bilgi, belge ve hesap durumlarını almaya; bu belge ve hesap durumları ile borçlanma ve borç ödeme imkanları üzerinde inceleme yaptırmaya, programlarına uygun harcama yapmayan, bilgi, belge ve hesap durumlarını ibraz etmeyen idare, kurum ve kuruluşların bütçe ödenekleri ile ilgili gerekli önlemleri almaya, bu maksatla gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan önlemlerin uygulanmasını istemeye yetkilidir.

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Sait Açba.

Buyurun Sayın Açba. (AKP sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 nci madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada başlık olarak "Kamu kuruluşlarının gelir ve giderlerinin izlenmesi" meselesi ele alınmış; ben, burada, toplumun kanayan yarası olan bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bilhassa kamu kuruluşlarının sahip olduğu "bütçedışı kaynaklar" dediğimiz, kamu vakıflarıyla ilgili önemli hususlara dikkat çekmek istiyorum.

Bugün, vatandaşlara hizmet sunan bazı kamu kurum ve kuruluşlarının, hizmetten yararlanma bedeli olarak aldıkları bedellerin dışında, kurmuş oldukları vakıflar kanalıyla yaygın bir şekilde bağış almakta olduklarını görüyoruz. Hangi kamu kurumuna giderseniz gidin, o kamu kurumunda verilen hizmetlerin yanı sıra, bir de bağış mekanizmasının işletildiğini ve bu bağış mekanizmasından elde edilen paraların da, bu kamu kuruluşu nezdinde kurulmuş olan vakıfların bütçesine, vakıfların gelirleri içerisine girdiğini ve sorumsuz bir harcama yapısı içerisinde bu vakıflarca harcandığına her zaman için şahit olmamız mümkündür.

Bağış, hizmetten yararlanmada, âdeta, Türkiye'deki kamu kurumlarında kaçınılmaz hale gelmiştir. Âdeta, bu kurumlar, sundukları hizmetleri kurmuş oldukları vakıflar aracılığıyla paralı hale getirmişlerdir. Tabiî, elde ettikleri gelirleri bütçeyle ilişkilendirmedikleri için, ne şekilde harcadıkları belli değildir; sadece iki yılda bir Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidirler; tabiî, bu denetimin de ciddî ve olması gereken bir denetim olduğunu da söylememiz mümkün değildir. Bugün için, hakkınızı aramak için bir mahkemeye başvurduğunuzda, herhangi bir kırtasiyeciden 50 000 liraya alabileceğiniz dosyayı, 400 000 liraya adliyeden almazsanız, davanın açılma imkânı kesinlikle yoktur; yani, bu rakamı bağış olarak vereceksiniz.

Tabiî, bunun dışında, yine adliye sistemi içinde bir sabıkasızlık kaydı alacaksanız, yine bir bağış ödemek zorunda kalacaksınız, belli bir bedel ödemek zorunda kalacaksınız.

Eğer, silah ruhsatı alacaksanız, gideceksiniz en az 300-400 000 000 lira, hatta pazarlığa tabi olduğunu da açıkça ifade edebilirim, alacağınız silahın değerine göre, pazarlığa tabi olmak üzere 300-400-500 000 000 lira civarında bir bağışı, eğer Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfına yapmazsanız, silah ruhsatını da alabilme imkânına sahip değilsiniz.

Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelere gittiğinizde, örneğin bir tomografi çektirecekseniz karşınıza iki alternatif çıkar: Size tomografide bir sıra verirler; örneğin, iki ay sonrasını veriler ve tabiî, size bu iki aylık süre uzun gelir. Sağlık hizmeti acildir. Size de bir taraftan yol gösterirler, derler ki: "Eğer, hemen çektirmek isterseniz, hemen ikinci kata inin, orada vakfa ait bir tomografi cihazı vardır, orada çektirin, bedelini ödeyin; dolayısıyla, hizmetten hemen yararlanın." Ayrıca, sağlık raporundan, muayeneden ve değişik sağlık hizmetlerinden ayrılan kaynakların, bu şekilde bağış tarzında aktarılan kaynakların ciddî rakamlara ulaştığını söylemek mümkündür.

Nüfusa gittiğinizde aynı şeyle karşılaşırsınız; 3 000 000 lira ödediğiniz takdirde, faks cihazıyla işlemleriniz hemen gerçekleşir. Tapuya gittiğinizde, yine Emniyete gittiğinizde aynı işlemlerle karşılaşırsınız vatandaş olarak.

Birtakım kamu kurumlarının yine değişik uygulamalarına da dikkat çekecek olursak, örneğin TÜBİTAK'ın matbaası vardır; ama, TÜBİTAK pek çok baskı işlemlerini kendi matbaasında yapmamaktadır. Ne şekilde yapmaktadır; vakfı kanalıyla yapmaktadır; dolayısıyla, yapacağı baskıların geliri vakfa gelir kaydedilmektedir. Yine, SEKA'nın da, kurmuş olduğu vakfa -örneğin, gerekli fuel-oili POAŞ'tan almak yerine, dolaylı yönden vakıf kanalıyla almak suretiyle- bir kâr sağlama yönünde, birtakım gelir kaynaklarının oraya aktarıldığını da açıkça görürsünüz. Yani, Türkiye'de, şu anda vatandaş, bir taraftan ağır vergilerle, bir taraftan sürekli zamlarla, bir taraftan da hangi kamu kurumundan olursa olsun, aldıkları hizmetler karşılığında zorunlu bağışlar ödemek suretiyle, gerçekten canından bezdirilmektedir. Bu kaynakların ne şekilde harcandığının açıklanması, bizzat kamu kurumları ve kamu kurumlarının hesaplarını izleyen yöneticiler tarafından verilmesi imkânı da yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

SAİT AÇBA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Maliye Bakanı, kamu kurum ve kuruluşlarının gelir ve giderlerini izlemektedir; ama, kamu kurum ve kuruluşlarının, bağış tarzında almış oldukları gelir ve giderleriyle, yani, bütçeyle ilişkilendirilmeyen gelir ve giderleriyle ilgili, öyle zannediyorum, burada, Genel Kurulda herhangi bir açıklama yapılma imkânı yoktur. Bir taraftan, tasarruf tedbirlerine devam edilirken, bir taraftan da kamu kurumlarındaki vakıflar aracılığıyla -bu sistem üniversitelerde de rahat bir şekilde uygulanmaktadır- tasarruf genelgeleri çerçevesinde yasaklanan pek çok mal ve hizmet -buralardan- rahatlıkla alınmaktadır ve pek çok keyfî harcamalar da yapılmaktadır.

Dolayısıyla, bu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına da yansıtılmıştır; kamu hizmetleriyle ilişkilendirmek suretiyle, vatandaşların bağış tarzında bedel ödemelerinin önüne geçileceği taahhüdünde bulunulmuştur; ama, hükümet bugüne kadar herhangi bir adım atmamıştır. Ne zaman adım atacağını merakla bekliyoruz. Vatandaşa yapılan bu zulmün devam ettirilmesine hiç kimsenin gönlü razı değildir. Dolayısıyla, en kısa zamanda bir tedbir alınmasına ihtiyaç vardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 754 sıra sayılı Bütçe Kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

7 nci madde, kamu kuruluşlarında devletin gelir ve giderlerini denetleme görevini Maliye Bakanlığına vermektedir; ancak, bu görevi verirken, yine, aynı maddede, bu denetimin belli usul ve esaslar dahilinde denetleneceği ifade edilmektedir.

Devlet kurumları, bu denetim yapılırken, denetimden kaçma noktasında, biraz önce, arkadaşımın ifade ettiği gibi, vakıflar kurmaktadır. Vakıf müessesesi çok hayırlı bir müessese olmasına rağmen, maalesef, bu devlet kurumlarında -biraz sonra ifade edeceğim, vakıflarda da söyleyeceğim- istismar edilmekte ve denetimden kaçılmaktadır.

Arkadaşım bağıştan bahsetti; halbuki, bağış değil, ticaret yapan vakıflar var. Mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı var, çalışan personeli var, nerede çalıştığı belli olmayanlar var; Mecliste çalışan bir kısım personeli var; incelendiği zaman, ciddî iddialar da var, O açıdan, bu vakıfların, genel anlamıyla, devlet kurumları yanında denetlenen vakıfların denetleme yetkisini Maliye Bakanlığına vermek lazım diye düşünüyorum.

Mesela, son haftalarda çok gündeme gelen, Sağlık Bakanlığı bünyesinde Sayın Bakan tarafından kurulan bir vakıfla ilgili bir sürü söylenti var. Bunların mutlaka açıklığa kavuşturulması lazım.

Şimdi, konu, sadece, bağışla bitmiyor. Mesela, Ulaştırma Bakanlığında, Devlet Demiryolları bünyesinde kurulan bir vakıf.... Bütün Devlet Demiryollarının kullanmış olduğu akaryakıtı vakıf, vakıftan sonra da, Devlet Demiryollarına... Trilyonla ifade edilen vakfa bir gelir temin edilmektedir. Ondan sonra, o vakıfta toplanan paraların nasıl harcandığı da, maalesef, Maliye Bakanlığı denetimi dışında kalmaktadır.

Şimdi, bu 7 nci maddede, özellikle, ben iki kurum üzerinde durmak istiyorum: Biri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel idareler ve KİT'ler.

Aslında, Türkiye'deki denetim yapısı çok çapraşık, çok karışık ve çok karışık bir sistem içinde de, denetlemede zaman zaman sıkıntılar doğmaktadır. Mesela, kamu iktisadî devlet teşekkülleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmekte, bu denetleme raporları da Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda müzakere edilmektedir. Bazen komisyona gelen raporlar, sadece Mecliste bir yıl, iki yıl beklemektedir. Mesela, kamu bankalarının -Ziraat Bankasının, Halk Bankasının ve Emlak Bankasının- denetimleri, denetim raporları, o raporların içerisindeki yolsuzluk, hırsızlık iddiaları olmasına rağmen, bir yıl, iki yıl beklemiş ve kamu bankalarının zararı bir kat daha artmıştır. Bu açıdan, yasama, yürütme ve yargıdan sonra kuvvetli bir erk olarak denetim mekanizmasının dördüncü bir güç olarak bağımsız yargı haline getirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim. Mesela, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, zaman zaman, yazdığı raporlarda savcılıklara suç duyuruları var. KİT Komisyonunda ibra edilmeyen raporların 15 gün içerisinde yargıya intikal ettirilmesi gereği var; ama, 4 yıldır KİT Komisyonunda yaptığım incelemelerde, birçok raporun ya zaman aşımına uğradığını ya da komisyonda beklemekte olduğunu tespit ettim.

Bir diğer önemli konu, tabiî, siyaset ile denetim yan yana gittiği zaman tarafsız davranılmadığını görmek mümkün. Mesela, bakanlık yapmış -birkaç gün önce basına da intikal etti- 87 yaşında bir kişi bile, KİT'lerde,  yönetim kuruluna tayin edilebiliyor. Tabiî, böyle bir yönetime siyasilerin müdahil olması ve o denetimin de, o yönetim kurulunun raporlarının da nasıl ibra edilip edilmeyeceği hususu tartışma konusu olmaktadır. O açıdan, KİT'lerin yönetim kurullarının da, mutlaka, özerkleştirilmesi veya daha doğrusu, KİT'lerin özerkleştirilmesi, serbest hareket eder hale getirilmesi gerekir.

Özetle söylemek gerekirse, çoğu zaman, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığıyla birlikte belediyeleri denetlemektedir. O zaman da, bazen, siyasî amaçla, denetimler, denetim dışında baskıya yönelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan toparlar mısınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Ümit ediyorum ki, denetim mekanizmasının, bu tasarının 7 nci maddesinde yazıldığı gibi, belli usul ve esasları aşmamak; ama, bu usul ve esasları iyi kullanmak suretiyle, sağlıklı denetim yapılacağına inanıyoruz.

Saygılarımla. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Kamu haznedarlığının yürütülmesi

MADDE 8.- Genel bütçeli daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, bütçenin yatırım ve transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum ve kuruluşları (kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmeleri, özelleştirme kapsamına veya  programına alınmış kuruluşlar, kamu bankaları, belediyeler, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, il özel idareleri, Sosyal Sigortalar Kurumu, özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kefalet ve yardımlaşma sandıkları hariç)  kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan bütün kaynaklarını T.C. Merkez Bankası veya  muhabiri olan T.C. Ziraat Bankası nezdinde kendi adlarına açtıracakları Türk Lirası cinsinden hesaplarda toplarlar.

Bu kurumlar tahakkuk etmiş tüm ödemelerini bu hesaplardan yaparlar.

İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri ile saymanlar yukarıda bahsi geçen hükümlerin yerine getirilmesinden bizzat sorumludurlar.

Bu maddenin uygulanması ile ilgili esas ve usulleri belirlemeye, kaynaklar ve kurumlar itibariyle istisnalar getirmeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ve Maliye Bakanının müşterek teklifi üzerine Başbakan yetkilidir.

BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat.

Buyurun Sayın Polat.

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayıştay raporundan devam edelim. Deniyor ki: "Bu duruma göre, 261 trilyon 451 milyar TL ödenek dışı giderin görev yolluğu ve personel giderlerinin dışında kalan 90 trilyon 305 milyar TL'sı ödenek dışı gider olup, yasalarla izin verilmeyen giderlerle ilişkilidir."

Yalnız, burada önemli bir not var. Sayışta da bunu belirtiyor; bu akşam biz de bunu belirtelim. Bu miktarın 86 trilyon 448 milyar TL'sı yeşilkart uygulamalarına aittir. Netice olarak, 90 trilyon 305 milyar TL için tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi Meclisin takdirindedir. Yalnız, tabiî, Meclis de, herhalde, bu 86 trilyon 448 milyar liralık yeşilkart uygulamasını bu kriz döneminde hemen esirgemeden verir; ama, geriye kalan 4 trilyon lira nedir, ona da bir bakmak gerekir.

Bakanlık bütçeleri içerisinde, 2000 yılı içinde Sayıştayca bütçeleştirilemeyen en önemlileri şunlardır:

Millî Savunma Bakanlığı 486 trilyon 168 milyar TL dış proje kredisi kullanmış, bunun 332 trilyon 30 milyar TL'sı için Hazine Müsteşarlığına dış proje kredisi izleme formlarıyla bildirimde bulunmuş; ancak, söz konusu kullanım karşılığında herhangi bir ödenek ve gider kaydı yapılmamıştır. 2000 yılı içinde kullanılan dış proje kredilerinin ödenek ve gider yazılarak bütçeleştirilmeme nedenlerinin açıklanması Millî Savunma Bakanlığından istenmiş; ancak, henüz cevap alınamamıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı 62 trilyon 289 milyar TL dış proje kredisi kullanmış, bunun 62 trilyon 264 milyar TL'si Hazineye bildirilmiş; ancak, söz konusu kullanım karşılığında herhangi bir ödenek ve gider kaydı yapılmamıştır. 2000 yılı için de kullanılan dış proje kredilerinin ödenek ve gider yazılarak bütçeleştirilmeme nedenleri Millî Eğitim Bakanlığından istenmiş; ancak, cevap alınamamıştır.

Sağlık Bakanlığının 2000 yılında kullandığı 115 trilyon 383 milyar TL dış proje kredisi gider olarak bütçeleştirilmemiş, nedenleri Sağlık Bakanlığından istenmiş; ancak, henüz cevap alınamamıştır.

Orman Bakanlığının 9 trilyon 119 milyar TL'sı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 5 trilyon 77 milyar TL'sı gider olarak bütçeleştirilmemiş, bakanlıklardan bilgi istenmiş; fakat, henüz cevap alınamamıştır.

2000 yılı Hazine işlemleri raporu: Burada, Sayıştay, çok daha detaylı ve önemli noktalar üzerine eğilmektedir. Kayıtdışı bütçeyle ilgili olarak şöyle denilmektedir: Bütçe uygulamasıyla ilgili temel sorun, önemli miktardaki gelir ve giderlerin kayıtdışı kalmasıdır. Bu işlemler bizzat genel ve katma bütçeli kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Yani, kayıtdışı işlemler ifadesiyle kastedilen, döner sermaye veya fon benzeri kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen işlemler değildir.

Yine, Sayıştay ifadesinde, 1971'den 1999 yılına kadarki dönemde 116 milyar dolar tutarındaki harcamanın kayıtdışı kaldığı belirtilmektedir. 2000 yılı için de şöyle denilmektedir: 2000 yılında toplam giderlerin yüzde 18'i, gelirlerin de yüzde 9'u bütçeyle ilişkilendirilmemiş, kayıtdışı kalmıştır. Kayıtdışı giderlerin tutarı 10,2 katrilyon lira, gelirlerin tutarı da 3,2 katrilyon liradır. Bu işlemlerin tamamı merkezî hükümet kuruluşları tarafından gerçekleştirilmiştir ve bütçede yer alması gerekmektedir.

Kayıtdışı işlemler, borçlanma işlemleriyle ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira, bütçe gelirlerinin bütçe dışı harcanması mümkün değildir. 2000 yılı bütçe kanununda yapılan 8 düzenlemeyle, bazı giderlerin doğrudan bütçe dışında izlenmesine (gider kaydedilmemesine) yetki verilmektedir." İşte, burası, Sayıştay raporunun öz noktası. Bütçede yer alan bu hükümler, Anayasanın, devlet giderlerinin bütçeyle yapılacağı ilkesiyle çelişmektedir ve malî disiplinin bozulmasının temel nedenini oluşturmaktadır; ama, biz, maalesef, hemen, burada, bu akşam, bunları hep kabul ediyoruz. Sayıştay ise, bunların Anayasaya aykırı olduğunu ve bütçe disiplinini bozduğunu ifade ediyor.

2000 yılı uygulamalarını göstermek üzere yayınlanan bütçe finansman tablolarında yıl içinde 12,8 katrilyon lira açık verildiği ve bu açığın aynı tutarda kaynakla karşılandığı görülmektedir. Yani, açık ve açığı finanse edilen kaynaklar arasında gerekli denge kurulmuş görülmektedir. Oysa, 2000 yılında, kaba bir hesapla, borçlanma alacak tahsilatı ve diğer unsurlardan elde edilen gerçek kaynak tutarı 20,9 katrilyon lira olarak hesaplanmıştır. Bu durumda, yıl içinde elde edilen çok büyük miktardaki kaynağın karşılığının bütçe finansman tablolarında gösterilmediği ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) - Yine, Sayıştay raporunda kayıtdışı işlemler genel hatlarıyla 4 sınıfa ayrılabilir. En önemlisi, devlet muhasebesinde hiç kaydı olmayan işlemlerdir. Yıl içinde yapılan giderlerin 4,6 katrilyon lirası, gelirlerin de 3,2 katrilyon lirası, ilgili işlemler, devlet muhasebesinde hiçbir şekilde yer almamaktadır. Bu işlemlerde borçlanma yoluyla elde edilen kaynak kullanıldığında, gider kaydı ya da başka herhangi bir kayıt ihdas edilmemektedir. Hatta, işlemlerin bir kısmı kayıtdışı gelirlerle finanse edildiğinden, devlet muhasebesiyle hiçbir ilişkisi kurulamamaktadır.

Kayıtdışı işlemlerin ikinci türünü, devlet muhasebesine yanlış sonuç verecek şekilde kaydedilen tutarlar oluşturmaktadır. Toplamı az almakla beraber, yıl içinde gerçekleştirilen 92 trilyon liralık işlem devlet muhasebesine kaydedilmiştir; ancak, ihdas edilen kaynaklar, bunların gider olarak görünmesine engel olmaktadır. Bütçeye kaydedilmeyen işlemler sonucunda, bütçe açığı, olduğundan az gösterilmektedir. Bütçe açığı ile net borçlanma hâsılatı arasında bulunması gereken denklik kaybolmaktadır. Bütçe, merkezî hükümet faaliyetleri hakkında eksik bilgi vermektedir. Bütçenin önemi ve etkisi azalmaktadır.

Hepinize sayılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler

MADDE 9. - a) Personel Giderleri Ödeneği:

Malî yılın ilk altı aylık döneminde kullanılan ödeme emirlerine dayanılarak yapılan hesaplamalar sonucunda, bütçelerine konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı taktirde; ilgili mevzuatının gerektirdiği harcamalar için 100-Personel Giderleri ile ilgili tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-351-900) tertibindeki ödenekten aktarma yapmaya,

b) Yatırımları Hızlandırma Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-353-900) tertibindeki ödenekten, 2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar hükümlerine uyularak, 2002 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere söz konusu projelere ilişkin mevcut veya yeniden açılacak tertiplere ve Hazine Müsteşarlığı bütçesinin kamu iktisadi teşebbüsleriyle ilgili faaliyetlerine aktarma yapmaya,

c) Kur Farklarını Karşılama Ödeneği:

Yurt dışında kuruluşu olan genel bütçeye dahil dairelerin (3) ödenek türünde olup, 610, 620 ve 710 ayrıntı kodlarına gider kaydedilecekler hariç, (1) ve (3) ödenek türü altındaki tertiplerde yer alan ve yurt dışındaki kuruluşlar için döviz olarak kullanılması gereken ödenekleriyle, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin uluslararası kuruluşlara yapacakları ödemelere dönük ödeneklerin yabancı para karşılıklarını sabit tutmak ve 31/12/2001 tarihindeki kurlar ile transfer anındaki kurlar arasındaki farkı karşılamak amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-352-900) tertibindeki ödenekten ilgili kuruluşların hizmet programlarında mevcut ilgili tertiplere aktarma yapmaya,

d) Yedek Ödenek:

1 - Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-356-900) tertibindeki ödenekten, bütçelerin Maliye Bakanlığınca belirlenecek veya yeniden açılacak tertiplerine aktarma yapmaya,

2 - Hizmetin gerektirdiği hallerde Hazine Müsteşarlığı bütçesinin 910, 920 ve 940 kod numaralı programlarından, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi ile yedek ödenek tertibine aktarma yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; buyurun.

SP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubumuzun görüşlerini arz edeceğim. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 9 uncu madde "Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler" başlığı altında ifade edilmektedir. Kullanılabilecek bu ödenekler, personel giderleri ödeneği, yatırımları hızlandırma ödeneği, kur farklarının karşılanmasıyla alakalı ödenekler ve bir de, yedek ödenek olarak ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bütçelerin özellikleri, bütçelerin şeffaf olmalarıdır; ancak, dört yıldan bu yana, bakıyoruz ki, bütçelerde bir şeffaflık yoktur. Devlet, elbette borçlanacaktır, borçlanması da gerekir; ancak, tabiî, devletin, borçlanmasını, gereğinin üzerinde yapmaması gerekir. Oysaki, bakıyoruz, hükümet, tahminî gelirlerini yazıyor, harcamalarını hesaplıyor. Tabiî, aradaki fark bütçe açığıdır ve bu açığa göre de devletin borçlanması gerekir.

Değerli milletvekilleri, sene sonunda, bakıyoruz, net borçlanma belli; ancak, borçlanma, bütçe açığının birkaç misli üzerinde olmuştur. Tabiî, baştan söyledik, bu aşırı fark, bütçenin şeffaf olmadığını göstermektedir. Şeffaf olmayan bütçeler de, ülkeyi borç batağına sokar ve nitekim, ülkemizin bugün içerisinde bulunduğu durum da budur.

Şimdi, tekrar 9 uncu maddeye bakıyoruz. 9 uncu maddede, harcamalar kontrol dışı bir gelişme gösteriyor. Nitekim, Sayıştayın, geçen yıl, yine 9 uncu maddeyle alakalı tenkitlerine, uyarılarına göz attığımızda, Sayıştay aynen şöyle diyor: "Bazı işlemlerin de bu şekilde gizlenmesine imkân tanıyan düzenlemeler, bizzat bütçe kanununda yer almaktadır." Bakın, gördüğünüz gibi, Sayıştay da, bu gizliliğin olmaması gerekir, bütçenin şeffaf olması gerekir diyor.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu tip ödemeler tarafgirlikleri meydana getiriyor, kayırmalar oluyor ve sıkıntılar, huzursuzluklar, adaletsizlikler bu şekilde doğuyor. Bundan dolayı da, zaten, Sayıştay, bu durumu gördüğü için, geçen yıl yaptığı denetlemelerinde bu durumu ortaya çıkarmış.

Çağdaş bütçelerde her ödenek yerli yerinde kullanılır ve her ödeneğin, mutlaka, önceden de belirtilmesi lazım. Biz, aslında, şunu görmek isterdik: Bildiğiniz gibi, bu son günlerde, ülkemizin her tarafında büyük sel felaketleri var. Karadenizde yaşandı, Mersin'de yaşandı, Hatay'da yaşandı. Karadenize bir para gönderildi bir yerden, Hataylılar buna itiraz ettiler. Şimdi Mersin'de büyük bir felaket yaşandı; dolayısıyla, oraya nereden bir para gönderecekler? Belki, Karadeniz kadar gönderilmezse onlar da, aynı şekilde feveran gösterecekler. Bunların karşılıklarının mutlaka bütçede gösterilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, bu sene içerisinde, geçtiğimiz aylarda, tabiî afetlere uğrayan çiftçilerin sıkıntılarının giderilmesi için kullanılan 5254 sayılı, bir kanun vardı, 2090 sayılı bir kanun vardı. Bu kanunlar, hükümet tarafından, yani, bu iktidar tarafından, iptal edildi.

Şimdi, bakınız, felaketleri yaşıyoruz. Felaketler yaşandığına göre... Bu kanunlar da iptal edildi. Şimdi, nereden, bu çiftçilerin zararları tazmin edilecek, nereden karşılanacak; bunlar belli değil. Bu belirsizliklerin, mutlaka, bu kanunlara benzer yeni düzenlemeler getirilmek suretiyle çözülmesi lazım. Maliye Bakanlığını, elbette, Başbakan veya diğer milletvekilleri sıkıştırmak suretiyle, bölgelerine yardım isteyeceklerdir. Belki haklarıdır; ama, Maliye Bakanını rahatlatacak, işte, bu kanunlar iptal edildi ve bugün ülkemiz sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Bu bakımdan, bunların yeniden geriye döndürülmesi, buna benzer kanunların getirilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Bazı arkadaşlarımız itiraz etse de, Sıvas'ın Suşehri ve Zara İlçelerinde pazar günü bulundum. Çiftçilerimiz, fevkalade sıkıntılı, fevkalade dertli. Bakınız, iyi veya kötü, Ziraat Bankasının borçlarını ertelemek için bir tamim çıkardınız, Ziraat Bankası çıkardı; ama, tarım kredi kooperatifleriyle alakalı borçlarda bir belirsizlik vardır. Yani, şu anda çiftçilerimiz icra takibindedir, çiftçilerimiz hapisle tehdit edilmektedir. O bakımdan, arkadaşlarımızın bir kısmı, belki, bu buradan siyaseten söyleniyor zannedebilir. Arkadaşlarımız, çiftçilerimizin arasına, halkın arasına girdikleri zaman bu gerçeği göreceklerdir. Bu bakımdan, tarım kredi kooperatiflerinin de borçlarıyla alakalı bir düzenleme getirilmesi lazım ve bunların karşılığının da -işte buradaki belirsizlikleri çıkarıp- mutlaka bütçede gösterilmesi gerekir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Demirci.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler.. 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

DPT etüt ve proje ödenekleri

MADDE 10. - Devlet Planlama teşkilâtı Müsteşarlığı bütçesinin;

a) (111-01-2-001-300) tertibindeki ödenekten bir kısmını Devlet Planlama teşkilâtı Müsteşarlığınca gerekli görülen hallerde harcama ilkelerine uygun çalışmaların yaptırılması amacıyla, bütçelerin ilgili tertibine aktarmaya ve bununla ilgili diğer işleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı aynı amaçlarla il özel idarelerine, iktisadi devlet teşekküllerine ve diğer kamu teşebbüslerine yaptıracağı hizmetlerin bedellerini peşin ödeyebilir.

b)  (111-01-3-301-900) tertibinde yer alan ödeneği, kalkınmada öncelikli yörelere ilişkin program ve projeleri desteklemek amacıyla, bütçelerin ilgili harcama kalemlerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Aynı amaçlarla diğer kamu kuruluşlarına yapılacak ödemeler de bu tertipten karşılanır.

BAŞKAN- 10 uncu maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Cemil Tunç.

Buyurun Sayın Tunç. 

SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve konuşmamın başında, hepinizin kandilini kutluyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin bir kısmının, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca gerek duyulduğu takdirde harcama ilkelerine uygun çalışmaların yapılması amacıyla, bütçelerin ilgili tertibine aktarmaya, diğer işleri yapmaya Maliye Bakanına yetki veriliyor bu maddeyle ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, birinci olarak, aynı amaçla, il özel idarelerine, KİT'lere ve diğer kamu kuruluşlarına da yaptıracağı hizmetlerin bedellerini ödeme imkânına sahip oluyor ve ikincisi de, kalkınmada öncelikli yörelere ilişkin program ve projeleri desteklemeye ilişkin bütçelerin ilgili harcama kalemlerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilendiriliyor; yapılacak ödemeler bu tertipten karşılanıyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dünyanın bütün ülkelerinde; kalkınma sürecinde bazı bölgeler daha hızlı kalkınırken, bazı bölgelerin de kalkınamadıkları ve kalkınmada yavaş hareket ettikleri görülür. İşte, bu bölgelerin kontrollü ve devlet destekli olarak kalkındırılması için, bölgesel kalkındırma planları yapılır ve uygulanır. Bu bölgeler, ayrıcalıklı ve cazip teşvik amaçlarıyla da teşvik edilirler. En gelişmiş ülkelerde bile bölgesel kalkınma programlarının uygulandığı görülmektedir.

Bu politikalarla, sanayileşmenin belli bölgelerde toplanması neticesinde meydana gelen eşitsizliği ortadan kaldırmak ve geri kalan bölgeleri geliştirerek, ülke içinde eşit, adil bir refah düzeyinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Türkiye'de bölgesel gelişmişlik farklarının tarihî derinlikleri olmasına rağmen, sanayileşmenin başlamasıyla birlikte bu fark daha da görülür hale gelmiştir. Tarihsel olarak ekonomik gelişme, Türkiye'de, genelde İstanbul ve çevresinde olmuş, Ege ve Çukurova bölgesinde mümbit arazilerden dolayı oluşmuş, Akdeniz ve Ege sahilleri turizm gelirlerinden dolayı kalkınma imkânına sahip olmuştur; ancak, Anadolu'nun diğer bölgelerinde, ya azgelişmiş veya hiç gelişme gösterememiş bölgeler olarak kalmışlardır. Planlı döneme geçildikten sonra, bölgesel dengesizlikleri ortadan kaldırmak için bazı çalışmalar yapma zorunluluğu hissedilmiştir. Çünkü, toplumun huzuru, barışı, refahı için, kalkınmanın dengeli, eşit, herkesin refahını temin etmesi gerekir.

Bu kalkınma dengesizliklerinin en belirgin olduğu bölgeler de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Doğal olarak, bu bölgelerin geri kalmalarının tabiî -doğal- sebepleri yanında, yanlış ekonomik tercih ve politikaların da etkisinin olduğu şüphesizdir. Nüfus yapısının bu geri kalmışlıkta şüphesiz etkisi var; sosyal ve siyasal konumu dolayısıyla özel bir ilgiye sahip olduğu ortada. Son yıllarda yaşanan terör olaylarının sebep olduğu büyük yıkımı, büyük tahribatı, büyük çöküşü, açılan yaraları onarmak için özel ilgiye ihtiyacı var. Aksi takdirde, buralarda sermaye tutmak mümkün olmayacak, buralarda nüfus tutmak da mümkün olmayacaktır. Kaldı ki, bugün, yaşadığımız göçün asıl sebebi de bu geri kalmışlıktır. Büyükşehirlerdeki sağlıksız yapılaşmanın, büyükşehirlerde varoşlar oluşmasının temelinde yatan sebeplerin başında dengesizlik ve plansız kalkınmanın geldiğini ifade etmek istiyorum.

1999 yılında bütün bu dengesizlikleri ortadan kaldırmak için OHAL bölgesindeki illerin kalkınmasını buralardaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1999 yılında OHAL bölgesindeki illerin kalkınmasını, buradaki illerin gelişmesini temin etmek için 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda bir değişiklik yapıldı. Bu kanunla, bazı teşvikler, bazı destekler öngörülüyordu. OHAL Kanunu olarak Meclise geldi; ama, Meclise geldikten sonra OHAL bölgesindeki illerin kanunu olmaktan çıktı ve genel bir kanun haline geldi. Ekonomik ve sosyal gelişmişlik endeksi şu kadar olan, fert başına düşen millî hâsılası da şu kadar olan iller bu kanun kapsamının içine girer, denildi. Böyle kriterler getirilince, olağanüstü halin içinde bulunan bazı iller bu imkânların dışında kaldı, mesela Elazığ onüç yıl olağanüstü hal ve sıkıyönetim yaşamasına rağmen, bu kapsamın dışında kaldı.

Sayın Başkanım, sürem bitti, bir sonraki maddede devam edeceğim.

Teşekkür ederim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yatırım harcamaları

MADDE 11. - a) Yıllık programlara ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye yatırım harcaması yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile  ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere  (finansmanı kısmen veya tamamen dış proje kredileri ile sağlanan projeler hariç) 2002 yılında başlanabilmesi için, proje veya işin 2002  yılı yatırım ödeneği, toplam  keşif  bedelinin (keşif bedeli tespitinin zorunlu olmadığı hallerde revize proje bedelinin) % 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde projeler "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilir.

Silahlı Kuvvetler bütçesinin programlarında (1) ödenek türü içinde yer alan savunma sektörü, altyapı, inşa, iskân ve tesisleriyle, NATO altyapı yatırımlarının  gerektirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı  içinde yer alan alım ve hizmetler Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmayıp, yıllık programlara ek yatırım çizelgelerinde yer almaz.

b) Genel ve katma bütçeli kuruluşların yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme ve tamamlama projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri itibariyle tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama kalemleriyle ilgili işlemlerde "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümleri uygulanır.

c)  Yıllık Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerden ilgili Bakanın onayı ile il özel idarelerince valinin yetki ve sorumluluğunda gerçekleştirilmesi uygun görülenlerin bedelleri, münhasıran proje ile ilgili harcamalarda kullanılmak üzere hizmetin ait olduğu il özel idaresine ödenir. Mahalli hizmet niteliği taşıyan işler, bu fıkrada belirtilen esaslar çerçevesinde program ve proje safhasında da valilerin yetki ve sorumluluğuna devredilebilir.

Bu şekilde yürütülecek projelerin, etüt, keşif ve kontrollük hizmetleri ilgili bakanlık ve genel müdürlüğün il teşkilâtlarınca; ihale veya emanet suretiyle yaptırılması ve bedellerinin ödenmesi il özel idarelerince valinin onayı ile gerçekleştirilir.

d) Yıllık programa ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler için "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" da yer alan usullere uyulur.

BAŞKAN - 11 inci maddeyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır.

Buyurun Sayın Yalçınbayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı konsolide bütçe ödeneklerine baktığımızda, 98 katrilyon 71 trilyon liralık ödeneğin tahsis edildiğini ve bunun yüzde 5,8'inin yatırım harcamalarına, yani 5 katrilyon 736 trilyon liranın yatırım harcamalarına ayrıldığını görüyoruz.

Yatırım harcamaları ve yatırımların illere göre dağılımı, hem tüm Türkiye'nin hem de özellikle milletvekillerinin dikkatini çeken bir husustur. Milletvekillerinin, denetim ve bilgi edinme hakkını kullanmak suretiyle bakanlıklara yönelttikleri soruların çok büyük bir kısmı illerindeki yatırımlarla ilgilidir, 6 500 sorunun yüzde 80'e yakın kısmı yatırımlarla ilgilidir. Bu, milletvekillerinin, yatırımları ne derece takip ettiğinin açık delilidir.

Ayrıca, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşanan ciddî bir yarışmanın varlığını hepimiz biliyoruz. O komisyon üyelerine özel olarak ayrılan tahsisatın siyasette haksız bir rekabet yarattığını arz etmek istiyorum. Onların bir kısmı açık, bir kısmı, bu sene olduğu gibi, içine giydirilmiş bir şekilde önümüzdedir ve o ilin milletvekilleri, o ildeki diğer milletvekillerine nazaran imtiyaz alırlar, inisiyatif alırlar. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugüne kadar, maalesef, önleyememiştir.

Milletvekilleri, yatırımlarla ilgili yoğun sorular soruyor, bizim sorduğumuz bir soruya almış olduğumuz cevapta, yatırımların, ortalama 30,2 yılla 1,4 yıl arasında cereyan ettiğini görüyoruz; tarımda ortalama 30,2 yıl, madencilikte 2,2, enerjide 11,6, konutta 31,3 gibi rakamları görüyoruz ve ortalama 8,7 yılda bitirilebilecek yatırım stokları var.

Değerli milletvekilleri, bekleyen yatırımların toplam değeri 105 katrilyon. Biz, buna, ancak 5 katrilyon 736 trilyon ayırabildik. Kamu yatırımlarında yatırım harcamalarının toplam bütçe içindeki payına baktığımızda, bunun giderek düşmekte olduğunu görüyoruz. 1980'de yüzde 17,2, 1981'de yüzde  20,2, 1993'te yüzde 11 ve giderek düşen bir trendle yatırımlara pay ayrılabildiğini görüyoruz.

Mevcut durum nedir; mevcut durumu hükümetin ağzıyla söylemek istiyorum. 28 Ekim 2001 tarihli Resmî Gazeteye bakalım; bu, hükümetin, 2002 yılı programı; kamu yatırımlarının planlanması ve uygulanmasında etkinlik, mevcut durum; sayfa 266: "Kamu yatırım programının, sınırlı kamu kaynaklarına göre çok sayıda ve öncelikleri iyi belirlenmemiş projelerden oluşması, öncelikli projelere dahi uygun zamanda yeterli kaynak tahsis edilememesine, yapım süresinin uzamasına, maliyetlerin artmasına ve elde edilecek faydaların gecikmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan, yeterince etüt edilmeden hazırlanan ve uygulamaya konulan bazı projeler, zamanında tamamlansa bile, öngörülen faydaları sağlayamamaktadır. Kamu Yatırım Programı Hazırlama Esasları Genelgesinde belirtilen, sektörel ve bölgesel öncelikler ile yapılabilirlik etütlerinin hazırlanmasıyla ilgili hususlara, kamu kuruluşlarınca yeterince riayet edilmediği gözlenmektedir." Bunu, kim sağlayacak? Bu denetimi, bu yönetimi kim sağlayacak? Bu, hükümetin bir ifadesi. Bu, sadece bu hükümetin değil, hiçbir ayırım yapmaksızın, bütün hükümetlerin bir zafiyetidir.

Değerli milletvekilleri, bu konulardaki temel amaç, kamu yatırımlarının planlanmasında ve uygulanmasında etkinlik sağlamak suretiyle, projelerin, ekonomik büyümeye ve buna bağlı olarak sosyal refaha sağlayacağı katkının en yüksek düzeye çıkarılabilmesidir. Ümit ediyorum ki, kamu yatırımlarından her il, önce hakça pay alır.

Önümüzdeki günler, illere göre yatırım ödeneklerinin dağıtılacağı günlerdir. Milletvekilleri arasında, partiler arasında, yine bir siyasî rekabete sahne olunacaktır. Umarım ki, adil olunur, umarım ki, siyaset, serbest rekabet zemininde cereyan eder.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçınbayır.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)-Sayın Başkan söz talebim vardı.

BAŞKAN - Söz talebiniz gelmedi.

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Vardı efendim.

BAŞKAN - Sayın Tunç, söz talebiniz gelmedi;gelmediği için bir işlem yapma şansım yok, onu belirteyim. Bir sonraki maddede konuşursunuz.

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Olur.

BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... 11 nci madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum :

4046 sayılı Kanun hükümleri dışındaki özelleştirme gelirleri

MADDE 12. - 3096 sayılı Kanun kapsamındaki tabiî kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devirlerinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.

BAŞKAN - 12 nci maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak.

Buyurun Sayın Budak.

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana)-Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelişmekte olan ekonomilerin finans kaynaklarının en önemlilerinden birisi de "özelleştirme" olarak, gelişen dünyada kaydedilmiştir. Türkiye de buna ayak uydurarak, 1980'li yıllardan bu yana, özelleştirmenin, önce gazetelerde, kamuoyunda lafını etmiş, sonra birtakım kanun hükmünde kararnameler çıkarmış, 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı Özelleştirme Yasasıyla da bu işin planını, programını ortaya koymuştur.

Her ne hikmetse, bizler, zamanında kararlarımızı alırız, tedbirlerimizi alırız, kanunlarımızı çıkarırız; ama, Türkiye'de bütün sorun, bu kanunların uygulaması aşamasında olmaktadır. İşte, özelleştirme de, 1994'ten bu yana, kanunun çıkarılmasına rağmen, bir türlü istenilen ölçüde gerçekleştirilememiş, "özelleştireceğiz" diye, devletleştirme, tekrar tekrar icra edilmiştir.

Özelleştirmeden amaç ne idi; devletin ekonomideki payını küçültmek, mevcut devlet yatırımlarına ve mevcut KİT'lerin modernleşmesi noktasında katkı sağlayacak finans kaynaklarını oluşturmak, sermayenin tabana yayılmasına sağlamak, tekelleşmeyi önlemek, devlet tekelini ortadan kaldırmak idi.

Şimdi, özelleştirme uygulamalarımıza baktığımız zaman ne görüyoruz; maalesef, özelleştirilecek kurumların, öncelikle nasıl özelleştirileceği, bunların, özelleştirme programına nasıl alınacakları noktasında gerekli çalışmalar istenilen ölçülerde yapılmadığı için, Özelleştirme İdaresinin kapsamına alınmıştır, yıllar geçmiştir, on yıllar geçmiştir; fakat, bir türlü satılamamıştır. Dolayısıyla, özelleştirme kapsamına alınan bu kurumlar, kan kaybetmiş, değer kaybetmiş, sonra, alıcı bulamaz hale gelmiştir.

Bunun yanında, özelleştirmeden amaç, sermayenin, zenginliğin tabana yayılmasıdır ve özellikle, çıkarılan yasada ve bu KİT'lerin kuruluş kanunlarının büyük bir bölümünde ifade edildiği gibi, bu KİT'ler, sonradan, içerisinde çalışanlarına satılacaktır, o şekilde kanunlar çıkarılmıştır; ama, maalesef, özelleştirmede görüyoruz, tekelleşme ortadan kaldırılacak, devlet tekeli ortadan kaldırılacak derken, fabrikalar satılmıştır, mesela, çimento sektöründe olduğu gibi; tamamen, hatta, yabancı kaynaklı bir tekel oluşturulmuştur; bu da, özelleştirmenin ruhuna, maksadına ve amacına uygun olarak yapılmadığının en güzel bir göstergesidir.

Bunun yanında, Türkiye'de ekonominin canlandırılması, hayvancılık sektörünün ileriye götürülmesi, gıda ihtiyacının karşılanması noktasında et ve balık kurumlarımız çok büyük görevler ifa ederken, çalışan et ve balık kurumları, kâr eden et ve balık kurumları özelleştirme kapsamına alınmış, sürüncemede kalmış ve bazıları satılmış, bugün bunların hiç birisinin akıbetinin ne olduğu konusunda ciddî bir etüt de yapılmamıştır. Fabrikalar satılmış, kapatılmış ve netice itibariyle, hayvancılık sektörünün gelişmesine katkı sağlaması, modernleştirilerek, Türkiye'nin gıda ihtiyacının karşılanması noktasında bir vazife görmesi gerekli olan et ve balık kurumları, devlet elinden çıkarıldığı gibi, özel sektör elinde de heba edilmiştir, telef edilmiştir. Netice olarak da ne ortaya çıkmıştır; Türkiye, yakın zamanlara kadar et ithalatı yapmazken, gıda ihtiyacını karşılayan on ülkeden biri olmakla övünürken, bugün, gıda ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal eden bir ülke haline gelmiştir. Ne günahımız vardı, ne işimiz vardı! Yani, elimizdeki kaynakları başkalarına verdik, devletin imkânlarını ortadan kaldırdık, bugün bu ithalatı nasıl karşılayacağız diye döviz harcıyoruz.

Bankacılık sektöründe özelleştirmeler yapılmıştır; Etibank gibi, Sümerbank gibi... Etibankı 190 000 000 dolara satmışız, sonradan zararıyla birlikte 490 000 000 dolara almışız; yani, aslında özelleştirmeye, Türkiye'de, özellikle özel bankalardan başlanılması lazım gelirdi. İlkönce devletin bankaları özelleştirildi, sonra devletleştirildi ve bunun adını da özelleştirme koyduk. Özelleştirmenin bu topluma, bu ülkeye sağlaması lazım gelen neticelerden hiçbirisi de hâsıl edilemediği gibi, bu özelleştirmeyi yapan kurumlar, bu özelleştirmeyi yapan hükümetler, bakanlar üzerinde de şaibeler ortaya çıkarılmıştır "yok eksiğine satıldı fazlasına satıldı, değerine satıldı satılmadı" diye; hatta, bakanların kelleleri gitmiştir.

Dolayısıyla, yaptığımız işler, ekspertiz raporları hazırlanmıştır; değerinde satılamamıştır ve şaibelerden dolayı da iki yıl sonra, değer tespiti üç yıl önce, iki yıl önce yapılan rakamlarla bu tesisler satılmak zorunda ve durumunda kalınmıştır ki, bu da ekonomimizin kaybı noktasında çok büyük problemleri beraberinde getirmiştir.

Bunların çalışanları noktasında da ciddî sıkıntılar ortaya çıkmıştır ve bu sıkıntılar, bir türlü halledilemediği gibi, kazanılmış olan müktesep haklara -özellikle, KİT'lerde ve özelleştirilen kurumlarda- uyulmaz hale gelinmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Neticesi itibariyle, özelleştirmede gerçekleştirilmesi düşünülen hedefler bir türlü yakalanamamıştır, ele yüze bulaştırılmıştır; inşallah bundan sonra bu gerçekleştirilir. Zaten, 2002 bütçesinde de özelleştirme diye bir konuyu âdeta hükümet unutmuştur. "Özelleştirme gelirleri" diye bütçenin binde 1'ini karşılayacak bir oran 150 000 000 civarında öngörülmektedir ki, onun da ne kadar gerçekleştirilebileceği oldukça su götürecek bir konudur diyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Katma bütçeli idarelere hazine yardımı

MADDE 13.- a) Katma bütçeli idarelerin bütçelerini denkleştirmek amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesinin Hazine yardımı (Yükseköğretim kurumlarının cari hizmet maliyetlerine yapılacak Devlet katkısı dahil) tertiplerine ödenek ve karşılığı ilgili katma bütçenin (B) cetveline gelir yazılan miktarlardan, bu amaca göre fazla olduğu tespit edilen kısımlar, yıl sonunda Hazine Müsteşarlığı ile mutabakat kurulmak suretiyle ilgili idarelere ödenmeyerek Maliye Bakanınca iptal edilir.

Ayrıca, Vakıflar Genel Müdürlüğü dışındaki katma bütçeli idarelerin yıl sonuna göre Maliye Bakanlığınca tespit olunacak bütçe fazlaları genel bütçeye gelir yazılır.

b) Hazine yardımı alan katma bütçeli idarelerin bütçelerinde, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 48 inci maddesinin (C) ve (D) bentleri ile 59 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, yılı içinde gerçekleştirilecek ödenek artışları, Maliye Bakanlığınca Hazine yardımı ile ilişkilendirilerek yapılabilir.

BAŞKAN - SP Grubu adına, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç.

Buyurun Sayın Tunç.

SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, geçen madde üzerinde düşüncelerimi, vakit münasebetiyle tamamlayamamıştım; şimdi, onu tamamlamaya çalışıyorum.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu bu Meclisten geçerken, ekonomik ve sosyal kalkınmışlık endeksi esas alınmıştı; bir de, fert başına düşen millî hasılâsı 2 000 doların üzeride olan iller ancak bu kapsama alınabilmiş, bu teşviklerden istifade edebilmişlerdi. Şu anda görünen o ki, bütün illerde, Türkiye ortalaması, fert başına düşen millî hâsıla 2 000 dolar olduğuna göre, demek ki, bütün Türkiye, bu imkânlardan istifade edecek. Ancak, o kanun buradan geçerken, beraberinde bazı haksızlıklar da getirmişti; o zaman, bunları ifade etmiştik. Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu burada görüşülürken, yine bazı arkadaşlarımızın teklifiyle, o gün, bu teşvik kapsamının dışında kalan organize sanayi bölgelerinin olduğu iller de bu kapsama alınmışlardı. Ancak, sanıyorum, Maliye Bakanlığının girişimiyle, Plan Bütçe Komisyonunda bu illerin, tekrar bu kapsamın dışına çıkarılması temin edilmiş. Sanıyorum, bu, Meclise de gelecek ve burada görüşülecek. Sayın Bakanım, ancak, bazı illere yapılan mağduriyetin, bir şekilde, bu kanun burada görüşülürken giderilmesi gerekir diye düşünüyorum. Gerçi, 1968 yılından beri, hep, kalkınmada öncelikli yörelere özel programlar hazırlanır; ancak, bugüne kadar, Gaziantep dışında, kalkınmada öncelikli yöreler kapsamının dışına çıkan hiçbir il olmamıştır. Demek ki, bölgesel planlar yapılıyor, bunlar uygulamaya çalışılıyor; ancak, bunlardan müspet bir sonucun elde edilemediğini de burada görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'de yatırımlara başlanıyor, yatırımlar yapılıyor; ancak, bunların bir türlü bitmediğini, hep görüyoruz. Türkiye'de, kaynaklar yeterince rantabl kullanılamıyor, kaynak israfı yapılıyor, verimlilik bir türlü artırılamıyor ve hizmetlerin süratle yerine ulaşabilmesi bir türlü temin edilemiyor. Tabiî, bunun sebepleri var; ama, ben bunun sebeplerinin başında merkezden yönetim alışkanlığının olduğunu düşünüyorum. Aslında, Mahallî İdareler Yasası, şu anda, Meclisin gündemindedir ve bazı işlerin mahallinden yapılmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması, Türkiye için, artık kaçınılmaz bir husustur. Bu hizmetlerin yapılabilmesi için, Mahallî İdareler Kanunuyla beraber, mahallî idarelerin güçlendirilmesi lazım, belediyelerin güçlendirilmesi lazım, il özel idarelerinin güçlendirilmesi lazım ve bunların yetkilerinin artırılması lazım. Artık, Türkiye'yi merkezden yönetmenin, merkezden hizmet üretmenin, ekonomik bir şekilde projeleri hayata geçirmenin mümkün olmadığını hep yaşadık, görüyoruz.  Sağlık hizmetlerinin, artık, merkezden değil, yerinden planlanması, yerinden uygulanması ve yerinden denetlenmesi gerekir. Bunun yanında, spor hizmetlerinin de, bu şekilde, mahallinden planlanması, çevre hizmetlerinin de mahallinden planlanması, eğitim hizmetlerinin ve daha başka hizmetlerin daha verimli bir şekilde halka ulaştırabilmesinin yolu, hizmeti merkezden planlamak ve merkezden uygulamaktır. Aksi takdirde, biz, Türkiye'yi, bugün, bu üretimsizlikten kurtaramayız.

Bakın, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı bir çalışmada ortaya çıkan bir iki sonucu arz etmek istiyorum:

Enerji sektöründe, bitirilmesi 5,7 yıl olarak planlanan projelerin, ancak 15 yıl sonra bitirilebildiğini görüyoruz; ulaştırma yatırımlarında, 4,6 yıl sonra bitmesi planlanan hizmetlerin, ancak 13 yıl sonra bitirilebildiği; eğitim yatırımlarının da, yine, uzun süre aldığı; tarım sektöründe, 7 yıl olarak planlanan hizmetlerin 19 yılda ancak bitirilebildiği; imalat sektöründe ve madencilik sektöründe de, bu hizmetlerin bitirilebilmesi için uzun bir süre...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

İşte, başlanan bu yatırımların kısa sürede tamamlanabilmesinin, ancak, merkezden değil, bu hizmetlerin yerinden planlanması, yerinden uygulanması ve yerinden denetlenmesiyle mümkün olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunç.

Başka söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Resmî taşıtlar

MADDE 14.- Genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idareler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların, yıl içinde her ne şekilde olursa olsun edinecekleri taşıtların cinsi, adedi ve hangi hizmette kullanılacağı (T) işaretli cetvelde gösterilmiştir. Bu cetvelde gösterilenler dışında taşıt edinilemez.

237 sayılı Taşıt Kanununa ekli (1) sayılı cetvelde belirtilenlerin (Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı hariç) emir ve zatlarına verilenler, (2) sayılı cetvelin 1 ve 2 nci sırasında yer alanlar, güvenlik önlemli (zırhlı) araçlar ve  koruma altına alınanlarla ilgili yönetmelik hükümlerine göre tahsis olunan araçlar  dışında hibe dahil, her ne suretle olursa olsun yabancı menşeli binek ve station-wagon cinsi taşıt edinilemez.

Yerli muhteva oranı % 50'nin altında olan taşıtlar yabancı menşeli sayılır.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır...

Buyurun Sayın Yalçınbayır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, 27.11.2000 tarihinde Meclis Başkanlığına sorduğumuz bir soruyla başlıyorum.

"5.1.1961 gün ve 237 sayılı Taşıt Kanunuyla, taşıt verilecek kişiler belirtilmiş ve kanun kapsamındaki taşıtların kişisel amaçlı olarak kullanılması yasaklanmıştır; ancak, 237 sayılı Kanun, Türkiye'de en çok ihlal edilen kanun olarak bilinmekte ve yasaların bağlayıcılığına dair inanç sarsılmaktadır" denilmiş ve kanunun uygulanmasıyla ilgili, kimlere, ne kadar araç tahsis edildiği ve cetvel dışı araçlarla ilgili neler düşünüldüğü; ayrıca, Taşıt Kanununa tabi araçları maksat dışında kullananlar hakkında ceza hükümlerinin ne ölçüde uygulandığı ve devletin uğradığı zararın ne kadar olduğu ve bu zararın, sebebiyet veren kişilerden tahsil edilip edilmediği ve kamuda araç alımına nasıl bakıldığı sorulmuştur.

Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral'ın vermiş olduğu cevapta, kanundaki ekli (1) sayılı ve (2) sayılı cetvelde gösterilen araçların kişilere tahsis edildiği, bunun yanı sıra, 94/32 sayılı Başbakanlık Genelgesiyle de bazı kişilere araç tahsis edildiği belirtilmiştir; yani, kanunun kapsamı dışında genelgeyle de tahsislerin olduğu belirtilmiştir.

Yine, çok enteresan; kanunun 16 ncı maddesiyle ceza hükümlerinin düzenlendiği belirtildikten sonra "ancak, bu cezaî müeyyidelerin uygulanması işlemlerinin takip ve denetim yükümlülüğü, taşıtları kullanan idarelerin sorumluluğunda bulunmaktadır" denilmektedir. Ülkemizde en çok ihlal edilen kanunların başında bu gelmektedir; bir nevi uygulanmayan kanundur.

Uygulanmayan kanunlar bundan ibaret değil. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu kanunları çıkardık ve yürütmek üzere onlara verdik. Onlar kim oluyorlar ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üzerinde, bu kanunu uygulamıyorlar?! Şüphesiz ki, Meclisin denetim görevini en iyi biçimde yapması halinde, kanunlar konuldukları amaçlar doğrultusunda uygulanabilecek ve temiz topluma hizmet eden bir anlayış yerleşebilecektir.

Bu kanun açıktır. Yasada, makam araçları ve hizmet araçları kullanabilecek görevliler tek tek sayılmıştır. Araçların kişisel amaçlı olarak kullanılması kesinlikle yasaktır; ama, uygulamada, belirli görevin üzerindeki herkese makam aracı tahsis edilebilmektedir. Genel müdür yardımcıları, başmüdürler, başmüdür yardımcıları, il müdürleri, ilçe müdürleri, danışmanlar, denetçiler... Özel amaçla, resmî araç kullanımı fevkalade yaygındır. Hatta, hafta sonları piknik mahallerinde kamu araçlarına sıkça rastlanabilmektedir. Bazı araçlar ise, çocuklara ve eşlere tahsis edilebilmektedir. Bunlar, aracın da ötesine, uçağa dahi teşmil edilebilecek boyutlara ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, Taşıt Kanununun, kamuoyunda "kanunlar uygulanmıyor" yargısının yerleşmesine önemli bir etkisi vardır. Dilekçe Kanunu da bunlardan birisidir. Vatandaş bilgi edinmek istiyor, idare cevap vermiyor.

Taşıt Kanununun 16 ncı maddesini tüm kamu görevlilerine ve denetim için de bize hatırlatmak istiyorum. Bu kanun hükümlerini yerine getirmeyenlerin bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları öngörülmüştür. Gelin, buna, memuriyetten süreli veya sürekli yoksunluk cezasını da getirelim; temiz topluma hep birlikte hizmet edelim.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalçınbayır.

Saadet Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun. (SP  sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarken, İslam âleminin Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramını tebrik ediyorum.

14 üncü madde, kısaca, resmî araç alımlarını düzenlemektedir. Şu anda, katma bütçeli idarelerde 14 676 adet aracımız var, genel bütçeli idarelerde ise 72 781 adet araç var; bunun toplamı 87 457 araca baliğ olmaktadır, buna belediyeler dahil değildir, KİT'ler dahil değildir.

Değerli arkadaşlar, yeni araç için verilen izin 2 247 adettir; yani, bu kadar dar bir zamanda, bu kadar sıkışık bir zamanda herkes feveran ederken, 2 247 adet araç daha satın alıyoruz. Bu 2 247 adet aracı eski araçların üzerine eklediğimiz zaman, 89 704 adet aracımız olacaktır; eğer belediyeleri ve KİT'leri sayarsak, bunları yüzbinlerle ifade etmek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, bu araçların kullanılma şekillerine baktığımız zaman, doğuda kar mücadelesi başlarken, bakarsınız batıdaki greyderler boş durur, doğuda yol yapımı varken veya hizmet götürülecek yerlerde araca ihtiyaç varken, batıdaki araçlar parklara çekilmiş, kontakları kapatılmış durumdadır; yani, ülkemizde, bu işi koordine edecek bir birim olsa, bir koordinasyon merkezi olsa, bu taraftaki araçları o tarafa kaydırsa, hizmetin gereğine göre araçlar değiştirilirse, elbette ki bu kadar araca gerek kalmaz.

Değerli arkadaşlar, alınan araçlara baktığımız zaman, mevcut katma ve genel bütçeli idarelerde 26 347 adet binek aracımız var ve bu yeni kararla, 911 adet binek aracı daha satın alınmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yani 26 347 adet binek aracımıza, 911 adet yeni araç daha ekleniyor ve 27 258 adet araç ediyor.

Şimdi, bunlar, elbette ki hizmette kullanılacaktır; helal olsun, layıkı veçhile kullanılırsa, hiçbir şey söylemiyorum; ama, biraz evvel değerli arkadaşımız Ertuğrul Yalçınbayır, bunların kullanım şeklini anlattı ve 237 sayılı Yasanın, en çok ihlal edilen yasa olduğunu da bildirdi, 16 ncı maddeden de bahsetti ve Meclisi, öncelikle Meclisi göreve çağırdı "bunu bir denetleyin" dedi.

Meclisteki arkadaşlara baktığımız zaman, Meclisteki grup başkanvekillerinden tutun, Meclisin özel araçlarının kullanım şekline bir bakın: Bakıyorsun, beyefendi buradan başlıyor, en uzak yurt köşesindeki iline resmî araçla gidip geliyor. Bunları yapan Meclis Başkanlığındaki insanlar! Bu Meclis, nasıl diğer araçları denetleyecek?! Öncelikle, kendinden başlaması lazım.

Değerli arkadaşlar, bizler, belli bir mirasın, köklü bir mirasın temsilcileriyiz. Hazreti Ömer döneminde, Hazreti Ömer'le birisi konuşmaya geldiğinde, Hazreti Ömer, şahsî işi olduğunda devletin mumunu söndürmüş, şahsın işi olduğu için kendi mumunu yakmıştır, şahsın işi bittiği zaman tekrar devletin mumunu yakmıştır; ama, şu andaki bu saltanat... Meclisten başlamak üzere resmî dairelerde, çocuklara bile resmî araçlar tahsis edilmiştir. Ha, bu nereden kaynaklanıyor; insanımızdaki yozlaşmadan kaynaklanıyor. Her şeyden evvel, israf haramdır.

Değerli arkadaşlar, bendenizin de, belediye başkanlığım döneminde makam aracım vardı. Çocuklarım yaya gidiyorlardı, yoldan geçerken şoför dedi ki: "Efendim bunları alalım." "Hayır, alamazsın, bu devletin aracıdır, bu benim çocuklarımın aracı değil" dedim. (SP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Herkes senin gibi olsa...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Onlar yaya gittiler, ben çekip gittim; ama, belediye başkanlığım döneminde, hiçbir çocuğumu aracıma almadım. Niye almadım; çünkü, yarın ben hesap vereceğim, Allah'a karşı karşı hesap vereceğim...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Erbaş, önce millete, sonra Allah'a...

BAŞKAN - Sayın Erbaş, toparlar mısınız efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, binlerce kanun da çıkarsanız, 237 sayılı Kanunun 16 ncı maddesini daha da ağırlaştırsanız, o ki, burada iman olmazsa, o ki, burada sorumluluk duygusu olmazsa, milletine karşı burada sorumluluk duygusu olmazsa, bu araçlar böyle çarçur edilir; başta buradan başlamak üzere, herkes çocuğuna araç tahsis eder.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erbaş.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, Değerli Erbaş'ın değinmiş olduğu konuyla ilgili, Yüce Meclise çok kısa bir bilgi sunmak istiyorum izniniz olursa.

Taşıt, özellikle makam aracı konusunda, çok net bir şekilde, bir kararlılık içerisinde uygulamayı götürüyoruz ve taşıt alımlarını da olabilecek kadar sınırlı götürmekteyiz. Yalnız, şunu da ifade etmek istiyorum: Binek aracı diye geçen araçların hepsi makam aracı değildir. Binek araçlarının önemli bir bölümü hizmet aracı olarak kullanılacaktır. Bunun içerisinde, emniyetin, emniyet hizmetleriyle, güvenlik hizmetleriyle ilgili aracı vardır, jandarmanın aracı vardır; ama, bizim üzerinde durduğumuz, daha çok, makam araçlarını sınırlı bir şekilde götürmedir. Aşağı yukarı, makam aracı olarak, hemen hemen... Ama, bir üniversite kurulmuş, rektörü oturmuş, makam aracı yok, kullanabilecek araç da yok... Biz, gerçi, Tasiş Genel Müdürlüğü kanalıyla, bu teslim edilen araçlar içerisinde kullanılabilecek olanları, ihtiyacı olanlara veriyoruz. Bunun birçok örnekleri de var; ama, öyle bir durum da yoksa, tabiî, bir rektöre de bir makam aracı vermek durumunda... Bu tür, tek tek ihtiyaçlar gözden geçirilerek, gereksiz bir tek makam aracı vermedik ve vermeyeceğiz. Şunu da açıkça ifade edelim ki, hükümet olarak şu kararlılık içindeyiz: Ödeneği olsa dahi, icabında, yıl içerisinde o aracın kullanılması için izin de verilmeyecektir. Bu, fevkalade sınırlı bir şekilde kullanılacaktır.

Ben, her binek aracının makam aracı olmadığını ifade etmek için söz aldım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İtirazım yok; ama, mevcutların kullanılma şeklinden rahatsız oluyorum.Yoksa, ihtiyaç varsa elbette ki alınacak. Ben bir şey demiyorum.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Genel bilgi olarak açıkladım.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanımız ve hükümetimiz, sanıyorum, bu konuda gerekli önlemleri alır. Sayın Bakanın bu açıklamalarından sonra, biz, onun beyanına güveniyoruz. İnşallah, önümüzdeki bütçede daha sağlıklı bir şekilde konu gündeme gelir.

Teşekkür ediyoruz.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Hastane ve tedavi ücretleri

MADDE 15. - Devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve bunların emekli, dul ve yetimlerinin (bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil) genel ve katma bütçeli daire ve idareler ile döner sermayeli kuruluşlara ait tedavi kurumlarında yapılan tedavilerine ilişkin ücretler, Sağlık Bakanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca tespit edilecek miktar ve esaslar çerçevesinde ödenir. 

Ancak, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü sağlık kurum ve kuruluşları ile, Maliye Bakanlığınca tespit edilen birim fiyatlarının altında bir fiyatla anlaşma yapabilir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet  Kanununun  66 ncı  maddesi  ve  5434  sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun geçici 139 uncu maddelerinde belirtilen ilaç katılım payları karşılığında ilgililerin maaş veya aylıklarından kesinti yaptırmaya ve bu kesintilere ilişkin usul ve esasları tespit etmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 754 sıra sayılı 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu gece mübarek bir gece, kandil gecesidir. Sizlerin ve bütün milletimizin kandilini tebrik ediyorum. Üzerinde konuştuğumuz madde 15 inci maddedir. Kısaca, bu maddede "devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve bunların emekli, dul ve yetimlerinin tedavilerine ilişkin ücretler Maliye Bakanlığınca tespit edilecek miktar ve esaslar çerçevesinde ödenir" denilmektedir.

Malumunuz olduğu üzere, devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin tedavi giderleri Maliye Bakanlığınca ödenmekte ve büyük miktarlarda da para ödüyor Maliye Bakanlığı. Bunun yerine, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının paket ücretleri vardır. Bu paket ücretler Maliye Bakanlığının tespit ettiği birim fiyatlarından, hem daha ekonomiktir hem daha seridir; dolayısıyla, Maliye Bakanlığının tespit ettiği ücretlerden daha ucuz olan bu paket ücretler üzerinden ödeme yapılsa, kanımca, hem devlet kazanacaktır hem de insanımız daha seri bir şekilde tedavisini yaptırmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine, devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, ancak devlet hastanelerinde, çok özel şartlar olmadıkça, oralarda tedavilerini yaptırmak zorundadırlar. Halbuki, yine, Maliye Bakanlığının tespit ettiği birim fiyatlarından olmak şartıyla, özel hastanelerde de devlet memurları bu tedavilerini yaptırabilmelidir. Bunun önü açılmalı, birtakım ilkeler konularak birtakım düzenlemeler yapılmalıdır diye düşünüyorum. O zaman rekabet söz konusu olacak, hasta, özel hastaneye gittiği zaman gerekli ilgiyi görecektir. Tabiî, bütün doktorları tenzih ederiz. O, efendi, çilekeş, fedakâr insanlar 24 saat görev yapıyorlar; ama, çoğu kere şöyle şikâyetler de geliyor. Bir devlet hastanesine tedaviye gittiğiniz zaman doktor önce kendi muayenehanesine çağırıyor, bir ücret kesiyor, muayene ücreti, ondan sonra teşhisini, tedavisini, ameliyatını devlet hastanesinde yaptırdıklarını duyuyoruz. Bunların da önüne geçmenin yolu, özel sağlık kuruluşlarının önünü açmaktır.

Yine, zengin olsun, fakir olsun, devlet hastanesine giden vatandaş tedavisini yaptırıyor. Devlet, devlet hastanelerini sübvanse ediyor. Zengin vatandaş, imkânı iyi olan vatandaşın sağlık giderlerini devlet niçin sübvanse etsin. Bunun yerine fakir hastalara prim verse, sanıyorum, devlete daha da ucuza mal olur.

Sayın milletvekilleri, yine, yeşil kart uygulaması vardır; ama, artık, bu, özelliğini kaybetmiştir. 11 milyonu aşkın vatandaşımız bu karta sahiptir. Devlet, geçen sene 115 trilyon para ayırmış; ama, devletin, hastanelere, bugün, 250 trilyon borcu vardır. Yeşil kartla gelen vatandaşları, devlet hastaneleri kabul etmekte zorlanıyorlar, kabul etmek istemiyorlar. Zaten, vatandaşlarımızın yüzde 93'ü sosyal güvenlik şemsiyesi altında; dolayısıyla, bunun yerine genel sağlık sigortası çıkarılmış olsa, sanıyorum, vatandaşlarımız, daha rahat bir şekilde tedavilerini, tetkiklerini yaptırabilirler.

Değerli milletvekilleri, burada, bir hususun altını çizmek istiyorum. Tabiî, bölgelerarası dengesizlikte, doğu ve güneydoğu illerimiz sağlık açısından da çok geri. Ankara'da milletvekillerimizin mesaisinin büyük bölümü -uğraşmak zorunda kaldıkları konu- milletvekili arkadaşlarımızın bölgelerinden gelen hastaları hastaneye yatırmak, onlarla ilgilenmekle geçiyor. Bunun yerine, Malatya'da Turgut Özal Tıp Merkezi var. Zaman zaman, ben, bunu gündeme getirmiştim; yine, burada tekrar ediyorum. Fizikî altyapısı tamam olan, yani büyük bir hastane olan bu Tıp Merkezi, tıbbî araç gereç ve uzman doktor ihtiyacı karşılanarak, bir bölge hastanesi haline getirilebilir. Tabiî, buna, önce Malatyalıların sahip çıkması lazım. Adıyaman'dan vatandaş kalkıyor, geliyor. Bugün, bir tanesi gelmişti "ne olur, başhekime söyle de, hastaneye hastamı yatırsın; efendim, yatırmazsa, otel param yoktur" diyor. Büyük mağduriyetler yaşıyorlar; ama, Adıyaman'dan, vatandaşımız, rahatlıkla, günübirlik, Malatya'ya gider, hastasını götürür; eğer, orada tedavisi mümkünse, orada yaptırırsa, daha hızlı bir şekilde bunu yaptırma imkânı da olur. Tabiî, ben, bunu, daha önce, Sağlık Bakanımıza da açtım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Burası, üniversiteye ait bir hastane. "Efendim, üniversiteye ait hastane olduğu için, biz, yardım yapamayız, uzman doktor gönderemeyiz" demişlerdi. Ben, buradan diyorum ki, hükümet olarak, doğu ve güneydoğu insanımızın... Hatta, hastane yetkilileriyle görüştüğüm zaman, değil doğu ve güneydoğuya, bütün Türkiye'ye hitap edecek bir kapasitesi var o hastanenin. Gerekirse Sağlık Bakanlığıyla üniversite bir protokol yapar, gerekirse bir kanun çıkarır hükümet, doğu ve güneydoğu insanımız, sağlık sorununu kökten çözecek olan, geniş, kapsamlı bir hastaneye kavuşmuş olur.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, eğer, Turgut Özal Tıp Merkezi, bir bölge hastanesi olarak dizayn edilirse, tam teşekküllü hale getirilirse, hastalarımız, Tunceli'den, Elazığ'dan, Malatya'dan, Adıyaman'dan kalkıp da, Ankara'ya, İstanbul'a, Adana'ya gitmek durumunda kalmayacaklardır diye düşünüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

SP Grubu adına, Sayın Sacit Günbey; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde, hastane ve tedavi ücretleri konusuyla ilgili olan 15 inci madde üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerin ve televizyonları başında bizi izleyen bütün ülke evlatlarının Kadir Gecesini tebrik ediyorum; bu gecenin, ülkemiz insanları için ve dünya insanları için hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum.

Muhterem arkadaşlar, gerçekten, ilginç bir bütçe maratonu yaşıyoruz. Bu maratonda, 2001 bütçesinde gördüğümüz gibi, muhalefetin çok ciddî tenkitleri olmasına rağmen, hükümet, bu tenkitleri hiçbir şekilde dikkate almıyor, IMF'nin getirip, ortaya koyduğu programı tıpatıp uygulamak için elinden gelen her gayreti gösteriyor. Sanki, bu hükümeti oluşturan partilerin, herhangi bir ekonomik politikaları, sosyal politikaları, kültürel politikaları yokmuş gibi, halka vaat etmiş oldukları bir politikaları yokmuş gibi, IMF reçetelerine mahkûm bir şekilde bir bütçe geçiriliyor buradan.

Muhterem arkadaşlar, bir ülkenin kalkınmışlığını, gelişmişliğini gösteren en önemli göstergelerden biri de, o hükümetlerin sosyal politikalara, sosyal değerlere ayırmış olduğu katkı payıdır, sağlık verileridir. Maalesef, bu hükümetin, sağlık politikasını da kabul etmek, hoşgörüyle karşılamak mümkün değildir. Bakıyorsunuz ki, gelişmiş ülkelerde, Avrupa ülkelerinde, OECD ülkelerinde, Amerika'da veya orta grup gelişmiş ülkelerde fert başına yıllık ayrılan sağlık giderlerinin Türkiye'nin en azından 5-10 katı mertebesinde olmasına rağmen, Türkiye'de sağlık politikalarına ayrılan pay her gün biraz daha azalmaktadır.

Sağlık, bugün, Türkiye'de en önemli sorunlardan biridir ve ilk olarak el atılması gereken konulardan biridir. Ülke nüfusunun üçte 1'inin sağlık güvencesi yoktur. Tez elden, hemen, en öncelikle çıkarılması gereken kanunlardan biri, sağlık güvencesi olmayan insanların sağlık şemsiyesi altına alınmasıdır.

İkinci bir konu da, sağlık güvencesi olan, memur olan veya kamuda çalışan insanların istedikleri hastanelerde ve istedikleri hekime muayene olabilme veya tedavi olabilme hürriyetlerini sağlayacak bir oluşumun, bir organizasyonun gerçekleştirilmesidir. Çalışan insanların devlet hastanelerine veya kamu kuruluşundaki hastanelere mahkûm edilmesini doğru bulmuyoruz.

Bir de, bu devlet hastanelerinin veya kamu hastanelerinin standartlarının yükseltilmesi için bu hastanelerin mutlaka özelleştirilmesi veya özerkleştirilmesi lazım ve mutlaka içinde çalışan insanlara terk edilmesi veya devredilmesi gerekiyor.

Bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi, 2002 yılı bütçesinde görüyoruz ki, önümüzdeki yıl içerisinde kamuda çalışan memurların veya emeklilerin tedavi ücretlerinin karşılığında belli bir katılım payı maaşlarından kesilecek.

Muhterem arkadaşlar, bu katılım payı, zaten eczaneler tarafından karşılanıyordu; yani, memur veya emekli ilaçlarını aldığında, yüzde 10'luk katılım payını, eczane, devlete ödüyordu. Şimdi, bunu maaşından kesmekle vatandaşa diyorsunuz ki: "Biz, sizin aldığınız parayı çok görüyoruz; sizin maaşınızdan bir miktar daha tedavi ücretleriniz için katkı keseceğiz." Bu, yanlıştır. Niçin yanlıştır; çünkü, bu tedavi hizmetlerinden yararlanan insanların çok önemli bir kısmı zaten geçim sıkıntısı içerisindedir. Bu insanların bir kısmı, zaten, fakirlik sınırının altında veya yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlardır. Bunların maaşından bir de tedavi ücreti keserseniz, bunları tasarrufa yönelik önlemler olarak değerlendirmek mümkün değildir; çünkü, bütçenin yarısından fazlası faizlere, birkaç tane özel bankaya, rantiyeciye gidiyor. Eğer tasarruf yapmak istiyorsanız, bu büyük kesime giden paranın önemli bir kısmını keserseniz hem bütçe rahatlar hem IMF'den kredi dilenmemiş oluruz, borç para aramamış oluruz hem de bu insanların tedavi giderlerinden tasarruf amacıyla yüzde 10 para kesmek gibi bir sorun ortaya çıkmamış olur. Bunu, kesinlikle, hükümetin yapmaması gerekir; çünkü, hastalanmış bir insanın ruhsal yapısını, ekonomik yapısını iyice değerlendirmek gerekir. İnsanların tedavisinden kısmak doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Günbey, 1 dakika içinde toparlayın.

Telefonunuza da yanıt verin efendim.

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Özür diliyorum.

Sayın arkadaşlarım, şimdi, Maliye Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu tedavi hizmetleriyle ilgili rayiç bedeller maalesef düşüktür. Bu rayiç bedellerden, eğer özel kuruluşlar, memurların veya kamuda çalışan insanların tedavilerini daha aşağı fiyatlarla yapmayı kabul ederse, memurlar veya kamuda çalışan insanlar orada tedavi olurlar diyorsanız, bu mümkün değildir; çünkü, bugün, KİT ürünlerinin veya sağlıkla ilgili tedavi ücretlerine yansıyan laboratuvar malzemelerinin çok önemli bir kısmı dışarıdan gelmektedir ve bu malzemelerin çok pahalı olması dolayısıyla, Sağlık Bakanlığı veya Maliye Bakanlığının vermiş olduğu rayiç bedeller bu bedelleri bile karşılayamamaktadır. Dolayısıyla, özel sektöre siz derseniz ki, bu fiyatların altında bir fiyat verirseniz özel sektörde memur ve emekliler tedavi olabilecek; bu reel bir yaklaşım değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Telefonda 1 dakika gitti.

BAŞKAN - Efendim, telefon, uygunsuz bir zamanda geldi. Teknolojinin nimetleri bazen iyi; ama, bazen de böyle, insanı zora sokuyor işte.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Dernek ve benzeri kuruluşlara yapılacak yardımlar ile vakıf ve derneklerin denetimi

MADDE 16. - a) Genel ve katma bütçeli kuruluşlar bütçelerindeki "Dernek, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık, Vakıf ve Benzeri Teşekküllere Yapılacak Ödemeler" faaliyetinde yer alan ödeneklerden yapacakları yardımlarda; anılan kurumların bütçeden alacakları yardımlarla gerçekleştirecekleri hizmet ve faaliyetlerini gösteren plan ve iş programlarını istemek, bunlar üzerinde gerekli incelemeyi yapmak, plan ile iş programlarının gerçekleştirme durumlarını izlemekle yükümlüdürler. Yardımlar yukarıdaki incelemelere bağlı olarak gerektiğinde taksitler halinde yapılabilir.

Harcamaların yukarıdaki esaslar doğrultusunda amacına uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemeye, yapılacak yardımların yönlendirilmesine ilişkin yeni ilkeleri tespite Maliye Bakanı yetkilidir.

b) Kamu kurum ve kuruluşlarına üstlendikleri görevleri yerine getirmede maddî katkı sağlayan vakıf ve dernekler, mevcut mevzuatları çerçevesinde tabi oldukları denetimin yanı sıra bağlı veya ilgili kurum ve kuruluşlarca da denetlenir.

Maliye Bakanlığı, gerekli gördüğünde bu vakıf ve dernekleri denetler, malî tablolarını ve bilançolarını inceler.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz; buyurun.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Telefonunu kapatsın.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Telefonumu almadım zaten.

BAŞKAN - Evet, arkadaşlarımız, kürsüye gelirken cep telefonlarını kapatırlarsa, zorda kalmazlar efendim.

Buyurun Sayın Öksüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 754 sıra sayılı 2002 Malî Yıl Bütçe Kanunu Tasarısı ve bağlı cetvellerin 16 ncı maddesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış buluyorum; hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, bu madde, dernek ve benzeri kuruluşlara yapılacak yardımlar ile vakıf ve derneklerin denetimini içermektedir. Bu maddede belirtilen dernek ve vakıflar, sivil toplum kuruluşları tarafından kurulan dernek ve vakıflar olmayıp, devlete bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından kurulan dernek ve vakıflardır.

Son yıllarda, bu tür vakıflar hızla artmış bulunmaktadır. Neredeyse, vakıf veya derneği olmayan devlet kuruluşu yok gibidir. Vakıf ve dernekler, kuruluş amaçları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürürken, vatandaşlardan, bağış adı altında para toplamaktadırlar. Hatta, bazıları da, ticarî faaliyet yapmaktadır. Bu vakıf ve dernekler, bağış toplarken, devletin gücünü de kullanmaktadırlar. Bu vakıf ve dernekler tarafından alınan bağışlar, bağış olmaktan ziyade, insanların vermek zorunda olduğu para olarak algılanmakta ve böyle işlem görmektedir; çünkü, hangi kuruma giderseniz gidin, işin gördürülebilmesi için, mutlaka, bu dernek ve vakıflara belirli bir ücret ödemek zorundasınız. Bu nedenle, devlet kurumları tarafından kurulan dernek ve vakıfların topladığı bağışlar, bağış olmaktan çıkarak, açıkça söylemek gerekirse, haraç niteliğini taşımaktadır.

Vatandaşlarımız, nüfus cüzdanı çıkarırken nüfus idaresine, dava açarken adliyeye, ehliyet, plaka ve taşıt işlemlerinde emniyete, tapu çıkarırken tapu ve kadastro müdürlüklerine, vakıf veya dernek bağışı adı altında para vermek zorunda kalmaktadırlar. Öyle ki, bu vakıf ve dernekler, ahtapotun kolları gibi, tüm bürokrasiyi sarmış bulunmaktadır. Özellikle, okulların açılması sırasında sıkça gündeme gelen ve velilerin, öğrencilerini okula kayıt yaptırırken çektiği sıkıntıyı biliyoruz. Millî Eğitim Bakanı, ne kadar "zorla bağış alınmayacak" derse desin, okul koruma dernekleri, vatandaştan istedikleri parayı almaktadırlar. Ayrıca, eğitime katkı payı adı altında toplanan vakıf paralarını ödemeyen öğrencilere baskı yapılmaktadır. Böylece, hem öğretmen ve okul idarecilerimiz zor durumda bırakılmakta hem de işyeri kapandığı için işsiz kalan, hükümetin yaptığı zamlarla alım gücü tükenen, akşam dağılan pazarlardan sonra sebze toplayan insanlarımız zor durumda bırakılmaktadır.

Tarihimizde, dedelerimiz, ilim, irfan, kültür, imar gibi her türlü vakıf ve dernekleri kurmuştur. Gerçekten, toplumun bazı sorunlarına eğilen bu kuruluşların, devletimize büyük katkı ve faydaları olmuştur. Ülkemizde, çok iyi niyetlerle kurulmuş, çocuklarını okutacak malî gücü olmayan fakir vatandaşlarımıza hizmet veren vakıf ve derneklere kuşkuyla bakılması terk edilmelidir. Bazı vakıf üniversitelerimize, YÖK'ün keyfî uygulaması sonucu, hak ettiği paralar aktarılmamaktadır. Bu vakıf üniversitelerimizin kapanması için, YÖK, bir nevi baskı uygulamaktadır. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisine büyük görevler düşmektedir. Araştırma kurumlarına eşit davranmak zorundayız. Keyfî uygulamalara son verilmelidir.

Bu arada, bugün, Emin Çölaşan'ın, vakıflarla ilgili, köşesinden birkaç paragrafı aktarmak istiyorum. "Vakıf, bizim dinimizden kaynaklanan bir gelenek, özellikle Osmanlı döneminde, fakir fukaraya yardımcı olan bir müessesesidir; ama, ilk vakfın Hazreti Muhammed tarafından Medine'de kurulduğunu, kendi malı olan hurma bahçelerini Müslümanlığın savunulması için vakfettiğini biliyoruz. Osmanlı, vakıf olayını yüceltti. Çok sayıda vakıftan milyonlarca insan Allah rızası için yararlandı. Vakfedilen mal mülkten insanlara yardım yapıldı, karınları doyuruldu. Ne yazık ki, bu kavram da yozlaştırıldı. Vakıf olayı, günümüzde, bazıları tarafından vergi kaçırmak için kullanılan bir olaya dönüştürüldü. Vakıf olayını denetlemekle yükümlü olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, yetersiz kadroların elinde ve siyasete alet edilmiş durumda. Vakıflar denetlenemiyor. Bazı vakıflarda, büyük yolsuzluklar ve amacından sapmalar oluyor. Ayrıca, vakıf olayı, bazı siyasetçilerin oyuncağı olmuş durumdadır."

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - SP Grubu adına, Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, gerçekten, bütün dünyanın kolayca kavrayamayacağı; ama, bizim medeniyetimizin köklerinden gelen bir anlam. İnsanların, kendi ihtiyaçlarından fazlasını, artı değerlerini, birikimlerini toplumun ve tarihin istifadesine sunan bir anlayış. Buradan istifadeyle, mesela, Bursa kestaneleri vakıf demiş Bursa'da bir adam; yani, toplum istifade etsin diye.

Vakıflar, hemen hepimizin üzerinde işe yaramıştır; talebelik zamanlarında, yoksullukta, kıtlıkta, bir çift ayakkabı almıştır, elbise almıştır, talebe okutmuştur... Biz, vakıfların hayır hasenatla başkalarına iyilik etmekle özdeşleştiğini, bütünleştiğini anlıyoruz ve görüyoruz; ama, son zamanlarda, hani, eski bir siyaset adamı demiş ya "bu ülkeye komünizm lazımsa onu da bizi getiririz" diye, "bu ülkeye vakıf lazımsa onu da biz kurarız, resmî kurarız, sivil hiçbir gelişmeye hoş gözle bakmayız" dercesine resmî vakıflar oluşmuş. Bunlar, haraç toplama vakıfları gibi. Allahaşkına, söyler misiniz bana, hanginiz gidip de "yahu, bu nüfus vakfına ben biraz bağışta bulunayım, sizin hayırlarınızda benim de katkımız olsun" dediniz, veyahut da hangi nüfus vakfı veya tapu kadastro vakfı, şu fakir fukara çocuğunu filan yerde okuttu diye duydunuz, işittiniz? Polislerimiz dert yanıyor "5 litrelik benzin alıyorum günlük istikakım, akşama kadar, ben, hırsızı arsızı nasıl kovalayayım" diyor. 5 litre fazladan benzin alamıyorlar. Peki, polis vakfı ne işe yarıyor?

Benim maksadım, arkadaşlar, Türkiye'deki bütün olumsuzlukları hep bizden, milletvekillerinden, siyasî partilerden sormuyorlar mı; soruyorlar. Şimdi, size bir şey anlatayım... Ama, bizim haberimiz olmuyor. Şu hazırlanan cetvellere bakın, korkunç labirentler, kimse anlamaz ne mühendis ne iktisatçı. Bu aradan çıkıyorlar işte, sanki birtakım kurumlar, bürokratik birtakım oluşumlar, devletten ve milletten habersiz bir şeyler yapıyor; ama, gelip hesabını bize soruyorlar. Manavgat'a gittiğinizde göreceksiniz "Anayasa Mahkemesi Eğitim ve Dinlenme Tesisleri." İçine bir giriyorsun 200 tane lüks villa. "Yargıtay Eğitim ve Dinlenme Tesisleri", "Sayıştay Eğitim ve Dinlenme Tesisleri." Ne zaman yaptılar? Yani, bu hâkimler işi gücü bırakıp, gitti, orada, o tuğlaları, taşları, muslukları nereden buldu, o araziyi nasıl buldu, inşaatçıları nasıl götürdü, ne kadar zaman ayırdı? Kimseyi suçlamak için söylemiyorum, yanlış anlamayın. Soruyorum, nasıl yapıldı? Danıştay Vakfı yaptırdı, Sayıştay Vakfı yaptırdı, Yargıtay Vakfı yaptırdı... Allahaşkına, verin oradaki hâkimlerin hepsine birer tane villa, bu inşaat işleriyle uğraşmasınlar hiç olmazsa. Asıl, görünmeyen, büyük paralar orada gidiyor.

Bir ara, plakalarımızı değiştirirken, Avrupa Birliğine uyum sağlansın diye mavi TR yazılıyordu, 3 500 000 para ödüyorduk plaka değiştirirken. Geldi bir bakan, değiştirdi bunu. Şoförler Cemiyetine ve o plakayı dışarıdan getiren herhangi bir ithalatçı şirkete milyarlar, trilyonlar gidiyordu; geldi, burada bir kalemde değiştirdi. "Gelin bakayım hemşerim; siz, ne hayır hasenatla meşgulsünüz, ne işe yararsınız..."

Mesela, Nüfus Vakfı niye trilyonları toplar? Tapu Vakfı, Yargıtay Vakfı, Sayıştay Vakfı... Ne yapacaksınız bu paraları? Bunlar, kesinlikle, devletten ve milletten habersiz, sivil olmayan, sanki, böyle, araklama, haraç toplama vakıfları gibi, kimsenin de haberi yok. İşte, milletvekiliyiz, biz mi kurduk Meclis Vakfını?! Her gün içtiğimiz çayların parası oraya gidiyor. Kim kurdu, başkanı kim, nasıl denetlenir, nereye gider, nereden gelir?.. Şeffaflık mı istiyorsunuz; işte buralardan başlamak lazım. Bir işler dönüp duruyor... Bir yerlere, birilerinin "yeter artık" demesi lazım.

Bir ara, İstanbul Belediyesinin, hem de bu vakıflar aracılığıyla falan kurulmuş lüks restoranları vardı. Kim girebiliyordu oralara biliyor musunuz; sadece, belediyelerin üst düzey yöneticileri. Biz geldik, açtık kapıları "girin kardeşim, burası hepimizin, herkes yesin" dedik.

Şeffaflığı, halka açıklığı, demokrasiyi her alanda sağlamak lazım. Vakıf gibi, mübarek, kutsal bir kelimenin arkasına sığınıp da milletten haraç almanın âlemi yok.

Adalet Vakfında, bir sabıka kaydı için 7 000 000 para ödüyorsunuz; oradaki hâkim bir dosya kâğıdı bulamıyor, bir mürekkep bulamıyor, onu torbalayıp Ankara'ya gönderiyor. Sonra, nasıl harcanıyor?.. Bunlarda, ne Maliye Bakanlığının ne herhangi bir partinin ne herhangi bir hükümetin kabahati yok diyemem; ama, lütfen, bunları sorsun, araştırsın, denetlesin, yapsın.

Ben, bunları, muhalefet milletvekili olarak; ama, iktidara karşı olarak değil, bu milletin sesi olarak gündeme getiriyorum; herhalde, hep beraber bu görüşlerime katılıyorsunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başeğmez.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı kanunla kurulmuştur; onu bilgilerinize sunayım ben.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önceki konuşmacılar da kısaca değindiler, Türkiye'de kamu hizmeti, bu işi görmekle görevlendirilen aslî organlar yanında vakıf ve derneklerle beraber verilir hale gelmiş durumda. Buna bağlı olarak konsolide devlet bütçesi, aslında, konsolide devlet bütçesi olmaktan çıkıyor; çünkü, kamu hizmetinin, aslında tarifesi var. Nüfus idaresine, sağlık idaresine, adliyeye, emniyete ya da benzeri kuruluşlara gidiyorsunuz, gidin, şu kadar parayı şu derneğe, vakfa yatırın şeklinde bir talep geliyor ve siz de mecburen gidiyorsunuz. Bunun tarifesi kim tarafından belirleniyor, bunun ölçüsü nasıl konuluyor, buradan elde edilen gelirler ne kadardır, bunların toplam gelirler içerisindeki payı ne kadardır; bunlar, bu bütçe sistemi içerisinde yok. O zaman, Türkiye, aslında, bütçelerini gerçeği yansıtmayacak şekilde oluşturuyor; yani, konsolide devlet bütçesi... Fonları kapattık; ama, bir döner sermaye furyasını başlattık, her kuruluş bir vakıf kuruyor.

Belki şu denilebilir, gerçekten bir ihtiyaç da olabilir, bazı hizmetlerin parasını ödemeye hazır insanlar olduğu halde harcamaya dönüştüremiyorsunuz; belki, bu da bir ihtiyaçtır; o zaman, yapılması gereken, kamu bütçe rejimi içerisinde, özel gelirleri, özel ödenek yazmaya imkân verecek bir mekanizmayı sistem içerisine monte etmek ve bunu işlerliğe kavuşturmak lazım. O zaman, vatandaş, bu hizmetin görülmesi için, gerçekten para veriyor olabilir; o para bütçeye gelir yazılır, karşılığında da, kurumun ihtiyacı varsa -diyelim ki, bir şey yaptıracaktır, bir makine, bir araç gereç alacaktır- onun karşılığında özel ödenek kaydedilir ve o, o amaçla kullanılabilir. O zaman, bütçelerimiz, gerçekten de bütçe olur; aslında, bunlar, vatandaşın cebinden çıkan vergidir, bir harçtır. Bu harçlar da genel bütçe sistemi içerisinde yer alır. Şimdi, diyoruz ki, vergi yükü bu kadardır, bu kadardır; ama, aslında, yine, yetersiz; çünkü, döner sermayelerin, kamu vakıflarının, kamu kuruluşlarının bünyesindeki derneklerin elde ettiği gelirlerin ne olduğu belli değil. Hizmet de görülmesi lazım; ödenek vermiyor Maliye; ne yapılacak; herkes bir vakıf kurmaya çalışıyor; ama, bir süre sonra bakıyorsunuz, binlerce vakıf, dernek, kuruluş var, bunları denetlemek de mümkün değil. Bakıyorlar, bir süre sonra kimse arayıp sormuyor; bu sefer, ucundan, şuradan bir şey koparsak ne olur düşüncesi yer ediyor; bunlar yer ettikçe de, bakıyorsunuz, sistem iyi niyetle kurulmuş, bazı hizmetlerin görülmesinde kolaylık sağlanması amacıyla getirilmiş bir sistem süratle yozlaşıyor.

Sonra, tarifeler... Bu vakfa ne kadarlık yardım yapılacak; vakıf yardımlarının, dernek yardımlarının gönüllü yapılması lazım; ama, şu kadar rakamın getir makbuzunu öyle işlemini yapacağım deniliyor. Bir kamunun böyle bir şeyi talep etme hakkı var mı; yok; ama, bir kamu kuruluşuna haydi, gidin, yaptırın bakalım bir işinizi; mümkün değil. Madem bir ihtiyaç var; o zaman, bunu böyle kamu dışına aktarmak yerine kamu bünyesi içerisine sokup, gerçekten de, genel hukuk sisteminin, bütçe sistematiğinin içerisinde, denetlenebilir bir yapıya kavuşturmak lazım. Bu yapılmayınca...

İşte, Sağlık Bakanlığı olayı aktüeldir. İşte, hologram almak için, bir vakıf kuruluyor. Peki, niçin bu vakıf yetkili, başkası verse olmaz mı; olmaz; yani, belki bir ihtiyaç var. O yüzden, bunları, eleştirmek yerine, bu işlemi, biz daha nasıl rasyonalize ederiz, bu ihtiyacı genel bütçe sistematiği içerisinde nasıl düzenleriz noktasında odaklaşıp, bunun formüllerini getirmek gerekir. Vatandaş da oraya girdiği zaman ne ödeyeceğini bilecektir. Eğer, bu, hizmetse, onun harcı da belirlenir, tarifesi de kamu tarafından belirlenir, vatandaş onu öder; bilir ki, bu, gerçekten, devlet bütçesi içerisine gidecektir ve o kuruluşun hizmetinin görülmesi için kullanılacaktır. O zaman gönüllü olarak da verebilir.

Bugün, çok yaygın vatandaş şikâyeti vardır. Vatandaşlar kamu hizmetinden yararlanamamaktadırlar, bedelini ödemek mecburiyetinde kalmaktadırlar ki, burada ciddî bir sıkıntı vardır. Bunun da ileriki dönemlerde düzeltileceğini ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler

Bölüm düzeni ve deyimler

MADDE 17. - Gider cetvelinin bölümleri, program bütçe uygulamasında programlar şeklinde düzenlenir. Programlar altprogramlara, altprogramlar da hizmetlerin veya harcamaların niteliğine uygun ödenek türlerine göre faaliyet veya projelere ayrılır. Her faaliyet veya proje gerekli sayıda harcama kaleminden oluşur.

1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile diğer kanunlarda ve bu Kanunda yer alan;

a) "Fasıl ve bölüm" deyimleri bütçe sınıflandırmasında, "Program"ı,

b) "Kesim" deyimi "Altprogram"ı,

c) "Madde" deyimi, harcama kalemlerini de kapsayacak şekilde "Faaliyet" veya "Proje"yi,

d) "Tertip" deyimi, hizmet veya harcamanın yapılacağı program, altprogram, ödenek türü, faaliyet-proje ve harcama kalemi bileşimini,

e) "Harcama kalemi" deyimi, (A) işaretli cetvelde yer alan ödeneklerin 100, 200....900 düzeyindeki ayrımını,

f) "Ayrıntı kodu" deyimi, harcama kaleminde yer alan ödenekler esas alınarak tahakkuk ettirilecek giderlerin (R) işaretli cetvelde belirtildiği üzere Devlet Muhasebesi kayıtlarında gösterileceği alt ayrımı (bu ayrıma Kesinhesap Kanunu tasarılarında da yer verilir.)

g) Borç ödemeleri yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, (Personel giderlerine ait harcama kalemlerindeki ödenek bakiyeleri yalnızca personel giderleri borçlarına karşılık gösterilmek şartıyla) hizmet veya harcamanın ait olduğu programı,

İfade eder.

BAŞKAN - 17 nci maddeyle ilgili olarak, SP Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat konuşacaklar.

Buyurun Sayın Polat. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Sayıştay raporlarının son kısmını da burada anlatacağım ve hakikaten ne kadar önemli ikazlarda bulunduğumu beraber göreceğiz.

Sayıştaya göre kamu bankalarının görev zararlarının katlanarak artmasının önemli bir nedeni, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisiyle ilgili hatalı uygulamalardır. Bankalar tarafından maliyeye ödenmesi gereken bu vergi, görev zararı borçlarına eklenmiş ve Hazineye fatura edilmiştir. 2001 yılında Ziraat ve Halk Bankalarının görev zararı, borçları karşılığında 23 katrilyon liralık tahvil verilerek kapatılmıştır. Burada Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi de vardır. Bu durumda, bankalar maliyeye ödedikleri vergiyi hazineden geri tahsil etmiş, buna ilave olarak bu işlemlerden yüksek miktarda faiz kazancı elde etmişlerdir.

Yap-işlet-devret uygulamaları:

İzmit Su Projesi: Bu projeye verilen garantiler sebebiyle, Hazine, sadece 1999-2000 yıllarında 480 000 000 dolar tutarında su faturasını, projeyi gerçekleştiren konsorsiyuma ödemek zorunda kalmıştır. Üstelik, bedeli ödenen su, küçük bir kısmı hariç, herhangi bir şekilde kullanılmamıştır. Söz konusu tesisleri işletme süresi 15 yıldır." Yani, 15 yılda 3 600 000 000 milyon liralık suyun bedelini, kullanmadığımız halde buraya ödeyeceğiz. Peki, o zaman, Hazine buna bu garantiyi niye verdi, belediye bunu niye yaptırdı? Yetkilerin bir gün bunun hesabını halka, devlete, adliyeye vermeleri lazım.

Şöyle devam ediyor: "Enerji Projeleri: Yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen enerji projelerine verilen garantiler çerçevesinde 2000 yılında Hazine ve TEAŞ tarafından çeşitli ödemeler yapılmıştır. İkinci yakıta geçiş nedeniyle oluşan fiyat farkı sebebiyle Hazine 1999 ve 2000 yıllarında Elektrik İdaresi Fonuna yaklaşık olarak 130 000 000 dolar ödemiştir.

Yap-İşlet-Devret Uygulamalarıyla İlgili Sorunlar: Yap-işlet-devret modeliyle yürütülen projelerin toplamının sistem ihtiyaçları dışında ve üzerinde olduğu belirtilmiş ve bunun sonucunda oluşacak fazla kapasitenin ekonomiyi olumsuz etkilemesi mümkündür. Bu noktada, Enerji Bakanlığına karşı DPT ile aynı görüşleri paylaşmaktadır -Sayıştay-. Oluşan fazla kapasitenin alım ve ödeme garantisi altında olduğu; yani, ihtiyaç fazlası enerjinin satın alınması riski vardır. Sözleşmelerin yüksek alım fiyatlarıyla bağıtlandığı vurgulanmıştır.

Verilen uzun vadeli ve pahalı satın alma garantilerinin enerji sektöründe rekabet imkânını ortadan kaldıracağı ve bunun özelleştirmeleri olumsuz kılacağı vurgulanmıştır.

Kamu Borçlarının Faizleri: Faiz harcamalarının bir kısmının bütçe dışından ödenmesi uygulamasına 2000 yılında da devam edilmiştir. Yalnız 1999'da yüzde 7,7 olan bu oran, 2000 yılında yüzde 1,8'e düşürülmüştür.

Dış Borçların Takibiyle İlgili Sorunlar: Hazine Müsteşarlığından borç veri tabanı kayıtlarına göre 2000 yılında konsolide bütçeli kuruluşlar 3 katrilyon lira tutarında dışproje kredisi kullanmışlardır. Buna karşılık, bu kuruluşların Hazineye bildirdikleri kullanım 1,1 katrilyon liradır. Saymanlık tarafından dışborç kaydı yapılan bu 1,1 katrilyon liralık kullanımın ise, sadece 117 trilyon liralık kısmı bütçeleştirilmiştir; yani, yıl içinde Maliye Bakanlığına bildirilen 1 katrilyon liralık dışborç kullanımı bütçeleştirilmemiştir.

Bunun neticesinde;

1- Maliye Bakanlığınca bütçeleştirilmeyen dışborç kullanımları kuruluş bütçelerine gider yazılmamakta; dolayısıyla, kayıtdışı kalmaktadır. Sonuçta, bütçe açığı olduğundan az gösterilmektedir.

2- Bütçede yer almayan bu kullanımlar Sayıştay denetiminden kaçırılmış olmaktadır.

3- Bu kullanımlar, Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kesinhesap uygunluk bildiriminde yer almamakta; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışında kalmaktadır.

4- Bu şekilde finanse edilen projeler, genellikle yatırım programında yer almakta; dolayısıyla, yıl içinde mevcut ödenekler aşılmaktadır.

Dış borçlar: Hazine verilerine göre ülkemizin toplam dışborcu, 2000 yılı sonunda, 1999 yılına oranla yüzde 12 oranında artmış ve 116 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde özel kesim ve Merkez Bankası dışındaki kamu kesiminin borcu yüzde 10'lar civarında artarken, Merkez Bankasının borcu yüzde 28 artmıştır. Ayrıca, 1995'te kamu borcunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 29,9 iken, 2000 yılında bu oran yüzde 26'ya gerilemiş; fakat, özel kesimin borcunun gayri safî millî hâsılaya oranı 1995'te yüzde 16,9 iken, 2000'de yüzde 28,4'e yükselmiş, toplam dış borçların millî gelire oranı 1995'te yüzde 55,5 iken, 2000 yılında yüzde 61,9 olmuştur.

Hazine Alacaklarının Sübvansiyon Niteliği: Devirli kredilerin bir kısmı, anlaşmalarda yer alan koşullar değiştirilerek, kamuya, özel sektör kuruluşlarına devir ve hibe edilmektedir. Bu şekilde özel sektöre devredilen krediler ayrı bir öneme sahiptir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla)- "Devirli ve garantili krediler nedeniyle Hazine ağır ve öngörülmeyen bir yük altına girmektedir.

Bu krediler gizli bir sübvansiyona dönüşmekte, bu durum, Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresi dışında kamu kaynaklarının belirli yerlere aktarılması anlamına gelmektedir. Son on yıl içinde devir anlaşmalarına konulan hükümlerle kuruluşlara devredilen, ancak, geri ödenmeyecek olan hibe edilen tutar, yaklaşık 757 000 000 dolardır." Bunlar hakkında Hazinenin ve Maliye Bakanlığının Mecliste biraz bilgi vermesini arz ederiz.

Peki, her gün "kamu bankaları borçları" diye çiftçilerin başına kakılan destekleme giderlerinin aslı nedir derseniz, Sayıştay bunu da açıklamakta: Kütlü pamuk destekleme alımı için, 1993-1994 yılları arasında 4,7 trilyon TL prim ödenmiş, 2000 yılı sonuna kadar bunun için 1 katrilyon TL ödeme yapılmış, 2001 yılında ayrıca, Ziraat Bankasına 12,1 katrilyon TL daha devlet tahvili verilerek, Hazine borcu kapatılmıştır. Yani, 4,7 trilyon lira çiftçiye, 13,1 katrilyon lira da rantiyeye verilmiştir.

Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 18.- Bu Kanuna ekli cetveller aşağıda gösterilmiştir:

a) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneğin dağılımı (A) işaretli,

b) Özel hükümlerine göre 2002 Malî Yılında tahsiline devam olunacak Devlet gelirleri (B) işaretli,

c) Devlet gelirlerinin dayandığı temel hükümler (C) işaretli,

d) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış vatanî hizmet aylıkları (Ç) işaretli,

e) Hazine garantilerinden kaynaklanan yükümlülüklerden Hazinece üstlenilmesi muhtemel ödemeler (D) işaretli,

f) Gelecek yıllara geçici yüklenmelere girişmeye yetki veren kanunlar (G) işaretli,

g)  6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve tazminat miktarları (H) işaretli,

h) Çeşitli kanunlara göre bütçe kanunlarında gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ) işaretli,

ı) Ek ders, konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin miktarı (K) işaretli,

j) Kurumların mevcut lojman, sosyal tesis, telefon, faks ve kadro sayıları (L) işaretli,

k) 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilecek okul pansiyonları ile Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık okulları öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M) işaretli,

l) 3634 sayılı Milli  Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca; millî müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak;

1. Hayvanların alım değerleri (O) işaretli,

2. Motorlu taşıtların ortalama alım  değerleri  ile günlük kira bedelleri (P) işaretli,

m) Harcamalara ilişkin formül (R) işaretli,

n) Kurumların sahip oldukları taşıtlar ve 2002 yılında Taşıt Kanunu uyarınca satın alacakları taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmetlerde kullanılacağı ve azami satın alma bedelleri (T) işaretli,

o) 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 133 üncü maddesi gereğince Silinen Kişi Borçları (Z) işaretli,

Cetvellerde gösterilmiştir

BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yeni tertip, harcama ve gelir kalemleri açılması

MADDE 19. - İlgili mevzuatına göre, yılı içinde 2002 Yılı Yatırım Programına alınan projeler için (2) ödenek türü altında, hizmetin gerektirdiği hallerde de (3) ödenek türü altında yeni tertipler veya (A) işaretli cetvelin bütünü içinde yeni faaliyet ve harcama kalemleri, gerektiğinde (B) işaretli cetvelde yeni bölüm, kesim ve maddeler açmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 19 uncu madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Aktarma

MADDE 20. - Maliye Bakanı;

a) Münhasıran "100-Personel giderleri" harcama kalemindeki ödeneklerle ilgili olarak, aynı kuruluş bütçesi içinde programlar arası aktarma yapmaya,

b) Kuruluş bütçelerinin "100-Personel giderleri" harcama kalemindeki  ödenekler ile Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-351-900) tertibindeki ödeneklerden gerekli görülen tutarları Maliye Bakanlığı bütçesinde yer alan yedek ödenek tertibine aktarmaya,

c) Hizmeti yaptıracak olan kuruluşun isteği üzerine bütçesinden, malî yıl içinde hizmeti yürütecek olan daire veya idarenin bütçesine, gerektiğinde Hazine yardımı ile ilişkilendirilmek suretiyle ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,

d) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında cari yıl içinde yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacı ile varılacak mutabakat üzerine, ilgili bütçelerin program, altprogram, faaliyet ve projeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya,

e) "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"a uygun olarak yıllık programda yapılacak değişiklikler gereği, değişiklik konusu projelere ait ödenekleri ilgili kuruluşların bütçeleri arasında aktarmaya,

f) Yukarıda (d) bendinde belirtilen bütçelerde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir programa ait bir hizmetin diğer bir program tarafından yürütülmesi halinde ödeneği, ilgili program, altprogram, faaliyet veya projeler arasında karşılıklı olarak aktarmaya,

g) Mevcut üniversitelerden yeni açılacak üniversitelere intikal eden enstitü, fakülte ve yüksekokulların bütçelerinde yer alan ödenekleri, bu enstitü, fakülte ve yüksekokulların bağlandığı üniversite bütçelerine aktarmaya,

h) Kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden teşkilâtlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe işlemlerini ve düzenlemeleri yapmaya,

Yetkilidir.

Malî yıl içinde diğer bir daireye veya idareye aktarılan ödeneklerle ilgili hizmetin yürütülmesinden bütçesine aktarma yapılan daire veya idare görevlidir.

Genel ve katma bütçeli kuruluşların kamulaştırma ve bina satın alımları ile ilgili tertiplerine aktarma yapılamaz. Ancak; liman, hava meydanı, demiryolu, tünel ve köprü projeleri nedeniyle yapılacak kamulaştırmalar ile üniversitelerin eğitim-öğretim projeleri için kuruluş bütçesinde tefrik edilmiş olan toplam kamulaştırma ödeneklerinin % 50'sine, diğer kamulaştırma ve satın almalar için de % 25'ine kadar olan ödenek eksiklikleri Maliye Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek tertibinden karşılanabilir.

İdarelerin kamulaştırma ve bina satın almak amacıyla bütçelerinde yer alan ödenekler kamu iktisadi teşebbüslerinden gayrimenkul satın alınmasında kullanılamaz. Ancak bu hüküm doğrudan eğitim ve öğretime tahsis edilmesi şartıyla  Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler bakımından uygulanmaz.

BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Posta giderleri

MADDE 21. - Yargı organlarınca yargılamanın seyri ve sonuçları ile ilgili olarak gerek görülen posta giderleri ve vergi dairelerinin vergi tebliğlerine ilişkin posta giderleri için bütçede öngörülen ödenekler yetmediği takdirde, bu giderlerle ilgili ilave olarak harcanmasına gerek görülecek tutarı ödetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu suretle ortaya çıkacak ödenek farkı gider kesin hesabında ayrıca gösterilir.

BAŞKAN - 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Geçen yıllar borçları

MADDE 22. - Yılın sonuna kadar ödenemediği gibi emanet hesabına da alınamayan ve 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 93 üncü maddesine göre zamanaşımına uğramamış bulunan geçen yıllar borçlarına ait ödemeler aşağıdaki ilkelere göre yapılır.

a) Yılları bütçelerinin (1) ödenek türü itibariyle, "100-Personel giderleri"ne ait harcama kalemlerinden doğan borçlar, "Personel Giderleri Geçen Yıllar Borçları" faaliyetinden ödenir.

b) (a) bendinde yazılı olanlar dışındaki harcama kalemlerinden doğan borçlar, borcun doğduğu tertibin ödenek türü dikkate alınarak;

1. Diğer cari giderlerden doğan borçlar, "Diğer Cari Giderler Geçen Yıllar Borçları",

2. Yatırım hizmetlerinden doğan borçlar, "Yatırım Giderleri Geçen Yıllar Borçları",

3. Transfer tertipleri ile ilgili olarak doğan borçlar, "Transfer Giderleri Geçen Yıllar Borçları",

Faaliyetlerinden ödenir.

Bu faaliyetlerdeki ödeneklerin yetmemesi halinde (100-Personel giderleri dışında kalan) aynı veya diğer hizmet tertiplerindeki ödeneklerden bu faaliyetlere aktarma yapmaya Maliye Bakanı  yetkilidir.

BAŞKAN - 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Eğitime katkı paylarının ödenek kaydı

MADDE 23. - 29/06/2001 tarihli ve 4702 sayılı Kanunla değişik 16/08/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesi uyarınca tahsil edilen miktarları bu amaçla Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine konulan ödeneklerden kullandırmak üzere Bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye, ödeneğini aşan gelir tahsilatı karşılığında ilgili tertibe ödenek eklemeye, yılı içinde harcanmayan ödenekleri ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 23 üncü maddeyle ilgili olarak, AKP Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, AKP diye bir grup yok, AK Parti Grubu var!

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 754 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde konuşuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bildiğiniz gibi, eğitime katkı payı 1997 yılında başladı; ilk çıkan şekliyle 2000 Aralık ayında bitecekti, daha sonra 2002 yılına kadar uzatıldı, bu sene, haziran ayında çıkan bir yasayla da -on yıl daha uzatılarak- 2010 yılına kadar uzatıldı.

Bütün bu paralar niçin toplanıyor; eğitimde çağı yakalayabilmek, öğretimi daha ileri noktalara götürebilmek için; ama, bütün bu hayallerin birer hüsranla bittiğini dünkü konuşmamda dile getirmeye çalıştım.

1997 yılında çıkan Zorunlu Eğitim Yasasının şüphesiz en büyük destekçisi, takip eden yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin artırılması, büyümesi olması gerekirken, maalesef, 1998 yılından itibaren azalmaya başlamıştır.

2001 yılında 823 trilyon lira para toplanmış, halen bunun 155 trilyon lirası hazinede bekletilmektedir. Türkiye'nin, böylesine eğitim çıkmazında olduğu bir dönemde, bu parayı bekletme lüksü yoktur diyorum. Okullarımızın, su, elektrik, yakacak ihtiyacı varken, Bakanlık, bu parayı niçin bekletiyor?

Değerli arkadaşlar, ilköğretimlerin halinin perişan olduğunu, birleştirici sınıflarda bir sınıfta beş sınıfın birlikte okuduğunu söylemiştik; ortaöğretim de bundan farksız.

Bugün, ortaöğretim kurumlarında okuyan öğrenci sayısı 2 500 000, 2005 yılında 4 500 000- 5 000 000 olacak; yani, bir o kadar daha sınıf açmamız, bina yapmamız gerekiyor. Bütün bu sorunların üstesinden gelebilmenin yolu, hükümetin, önce, millete güven vermesidir, çifte standart uygulamalardan uzak kalmasıdır.

Dün, burada iki bakanlığın bütçesi görüşüldü; Kültür Bakanımız herkes tarafından övülürken, Millî Eğitim Bakanımız, maalesef, hep eleştirildi. Niçin; çünkü, çifte standart uygulamaları vardır.

İşte, değerli arkadaşlar, Anayasanın 24 üncü maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi mecburîdir; ama, Bakanlık, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini, önce çıraklık eğitim merkezlerinden kaldırdı, sonra açık ilköğretim okullarından kaldırdı; herhalde, bundan sonra bütün okullardan kaldırmayı planlıyor.

Bakınız, elimde iki tane belge var, dikkatinize sunuyorum: Bir tanesi, zekât zarfı; ramazan münasebetiyle okullarda zekât zarfı dağıtılıyor. Tabiî, burada, aslan payını Türk Hava Kurumu alıyor; Türkiye Diyanet Vakfı da var, ona da yüzde 5. Niye Diyanet Vakfını koyuyorlar; sus payı...

Değerli arkadaşlar, bu, laiklik ilkesine aykırı görülmüyor; bu, bir dinî vecibedir. İnsanların üzerinde dinî vecibe noktasında baskı yapılamaz. Burada, çocuğun adını, soyadını, koyduğu miktarı yazmakla çocuklara baskı uygulanıyor. Ama aynı zihniyet, okullarda iftar etmeyi de yasaklıyor. Bakınız, Keçiören Millî Eğitim Şube Müdürü "iftar saatinde eğitime ara verilmeyecek, öğrenci ve velilerin, iftar için eğitim ve öğretimi aksatacak doğrultudaki talepleri kabul edilmeyecek..."

Demokrasinin olmazsa olmaz şartı, idare edilenlerin idareye katılımıdır. Demokrasi, halkın isteklerine cevap verme rejimidir. Eğer, halk, bunu istiyorsa, bu şekilde bir uygulamanın yapılması lazım. Yani, bir yandan, zekât zarflarıyla para toplanıyor, öbür taraftan, iftar saatinde, çocukların iftar etmesine engel olunuyor; bu, bir baskıdır.

DSP, özellikle Sayın Başbakan; inançlara saygılı laiklikten bahsediyor; iftar etmek isteyen çocuğa, iftar saatinde "iftarını etme" demek saygı mıdır, yoksa saygısızlık mıdır; sizlere de sormak istiyorum?

Değerli arkadaşlar, yine, doğruysa, üç semavî dinin ortak yönlerini belirlemek için, Millî Eğitim Bakanımız, İstanbul'da bir çalışma başlatıyor. Bu çalışmaya, papaz ve hahamlar da katılıyor, ayrıca, 40 din bilgisi öğretmeni. Daha sonra, ortak bir ders notu belirtilecek ve Bakanlık uygun görürse, bunu, kitap olarak bastıracaktır. Daha sonra, Bakanlık kabul ettiği takdirde, farklı dinlere ait kişiler, mensup öğretmenler tarafından Müslüman çocuklara ders verilecek; yani, papazlar ve hahamlar tarafından Müslüman çocuklarına ders verilecek. Allahaşkına, Bakanlığın yapmış olduğu şu icraatın, misyonerlik faaliyetinden ne farkı var?! Bakanlığın yapmış olduğu bu işleri, zaten, misyonerler yapıyor. İşte, böyle çifte standartlı uygulamalar yüzünden, bu milletin bu hükümete güveni yoktur; olmadığı için de, sorunları aşmak çok zordur değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın ilgili maddesinde "kimse, eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz" deniliyor; ama, ne var ki, bugün, Kılık Kıyafet Yönetmeliği bahane edilerek "ben din eğitimi almak istiyorum" diyen ve bu okulları tercih eden, imam-hatip liselerini ve ilahiyat fakültelerini tercih eden çocuklarımız okul kapılarında bekletiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde "ben okumak istiyorum" diyen insana, hayır, sen okuyamazsın denilmez. Ancak, bir yerde deniliyordu, Afganistan'da, Taliban rejimi diyordu. Orada diyorlardı ki "çarşaf giymezsen, canın cehenneme..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - ... Bakanlık ne diyor "başını açmazsan cehalet cehennemine..."

Peki, Allahaşkına, o kafa ile bu kafa arasında ne fark var?! Bir atasözü var, özdeyiş: Aşırı uçlar kutuplarda birleşir. İşte, o kafa ile bu kafa kutuplarda birleşiyor değerli arkadaşlar.

Bu yanlış uygulamalardan mutlaka vazgeçilmeli. Bir yandan, çocuğunu okutmayan veliye ceza veriliyor, öbür taraftan, çocuk okumuş, üniversiteye gelmiş; ama, maalesef, şu mübarek ramazan ayında, şu kış gününde okul kapısında bekletilmektedir. Bunlar yanlış uygulamalardır. Bu yanlış uygulamalardan vazgeçmediğiniz müddetçe, bu milletin size güveni yoktur, bu sorunlar da aşılamayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bundan sonra partilerin isimlerini okuyacağım; çünkü, arkadaşlarımız kızıyorlar, AKP dersem kızıyorlar, SP dersem kızıyorlar, DYP pek itiraz etmedi ama...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, resmî kayıtlardaki ismimizi okuyun, biz, sadece onu istiyoruz.

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşeceğimiz bu maddeyle, "eğitime katkı payı" olarak isimlendirilen ve başlangıçta bir yıl olarak düşünülen, 31 Aralık 2000'de sona ermesi gerekirken 2010 yılına kadar uzatılan payların, ilgili tertibe ödenek kaydedilmesi için Maliye Bakanlığına yetki veriliyor.

8 yıllık kesintisiz eğitim 18 Ağustos 1997'de yürürlüğe girdi ve çok büyük hedefleri vardı. Eğitime katkı payları, bu hedeflere harcanacaktı. İlköğretimde, üç yılda, sınıf mevcutları 30'a indirilecekti. Bugün, özellikle göç alan büyük kentlerde, sınıf mevcutları 80 civarında. Türkiye ortalaması 55 ve Sayın Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunuş konuşmasında "1997-1998'de 43 olan ortalama bugün 40'a düştü" diye belirtiyor. Bu rakamı bile, hedefteki 30 ortalamaya göre değerlendirirseniz, başarı ortalaması yüzde 23'tür.

İkili öğretime son verilecekti. İkili öğretim, hâlâ, çok sayıda okulda devam ediyor.

İlköğretim kademesinde en az bir yabancı dil öğretilecekti. Sadece temenni olmaktan ileriye gidilmedi. Zaten, yabancı dil öğretmeni olmayınca, yabancı dili nasıl öğreteceksiniz?

Her okula bilgisayar alınacaktı, laboratuvar kurulacaktı. Numune olarak "bu bilgisayardır" diyebileceğiniz bir tek bilgisayarı bile olmayan okullarımız mevcut. Bırakın bilgisayarı, öğretmen eksiği olan okullarımız var. Matematik öğretmeni yok, İngilizce öğretmeni yok, müzik, resim, beden eğitimi öğretmeni yok, laboratuvar yok ve kütüphane yok. Evet, böyle okullarımız da şu anda mevcut.

Birleştirilmiş sınıf uygulaması kalkacaktı. 2000-2001 öğretim yılı verilerine göre, 36 064 ilköğretim okulundan 19 559'unda halen birleştirilmiş sınıf uygulaması bulunmaktadır.

Taşımalı sistem tam bir fiyasko. Maalesef, Sayın Bakan, buradaki sorunları, trafik sorunu olarak değerlendiriyor. Siz, ufacık bebeleri, evlerinden 25-30 kilometre uzaklıktaki okullarda eğitim görmeye zorlayacaksınız, sonra da, buralarda olan kazaları trafik sorunu olarak değerlendireceksiniz. Böyle bir mantığı da anlamak mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, peki, bu eğitime katkı payları nerede, nereye gitti? Hedefler tutmadığına göre, acaba nereye harcandı? Acaba bütçe açıklarına mı gitti; yoksa, bütçeden Millî Eğitime ayrılan paylardan harcanması gereken kalemlere mi harcandı? Sayın Bakan, bir soruya verdiği cevapta 155 trilyonun Hazinede bekletildiğini söylüyor. Bu, lüks değil mi?

Millî Eğitim Bakanlığı, millilik vasfının verildiği iki bakanlıktan biri. Millilik vasfı verilmiş, çok önemli; ama, hiçbir mesleğin yedeği, vekili olmazken, öğretmenin yedeği ve vekili var. Siz, hiç yedek vekil, yedek doktor veya yedek hâkim, vekil hâkim gördünüz mü? Bu mümkün değil; ama, öğretmenlikte yedek öğretmen ve vekil öğretmenlerimiz bulunmaktadır.

Millilik vasfı zaman içerisinde geliştirilsin; ama, temel ilkelerde değişiklik olmasın, iktidarlar ve siyasî düşüncelerle değişmesin diye verilmiş; ancak, her iktidar döneminde farklı eğitim şekilleri, birbirine zıt sistemler bile tartışılmış ve uygulamaya konulmuş. Eğitimi tarif ederken, “Bireyi, istek ve yetenekleri yönünde biçimlendirmek, toplumun bilgi değerleri ve davranışları yönünde yetiştirmek" olarak tarif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum: Acaba, çocuklarımızın yüzde kaçını istek ve yetenekleri yönünde yetiştirebiliyoruz? Yüzde kaçı özgür düşünceye sahip? Günde 4 vize, haftada 1 ara sınavı yaparsanız, gazete okuma imkânı bile olmayan; ancak, belirli teknik bilgileri ezberleyen, kurbağanın dolaşımını bilen, test çözen; ama, bir konuda fikir geliştiremeyen, düşünemeyen, otoriter merkezî idare, otoriter aile, otoriter okul ve otoriter öğretmen ile susan, sorgulamayan, hakları gasp edilen talebe yetiştirirsiniz.

Ülkemize, kısa bir süre önce ziyaret yapan Boston Flarmoni Orkestrası Şefi Benjamin Zander bakın ne diyor: "İnsanlar doğar, bazı kalıpların, kutuların içerisine girer, hayatboyu bu kalıpların, bu kutuların içinden çıkamaz. En sonunda bir başka kutuya, tabuta konulur ve gömülür. Hayattayken kalıpların, kutuların içinden çıkmayı başarın."

Yine devam ediyor Benjamin Zander "Tepede uçan kartallar için tarlaları çevreleyen çitler ve duvarlar bir şey ifade etmez. Çitler ve duvarlar, sadece inekler ve koyunlar içindir" diyor.

Bırakın, artık şekille, kılık kıyafetle uğraşmayı da, kafaların içiyle uğraşın, bilgili, çağdaş, özgür gençler yetişsin.

Ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 64. Bunların yüzde 42'si genel liselerde, yüzde 22'si meslekî liselerde okuyor. Halbuki, bunun tersinin olması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla)- Son cümlemi söylüyorum.

Her anne baba, çocuğunun, doktor, avukat olmasını, yüksekokulda okumasını ister. Bu, tabiî hakkıdır. O halde, bırakalım, meslek lise mezunları, rekabet ortamında, eksi puanı olmadan üniversite imtihanlarına girsin ve meslek liselerine öğrenciler yönelsin. Kazanamaz ise de, hiç olmazsa, meslek sahibi olsun diyorum ve bu bütçenin hayırlı olması temennisiyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 23 üncü madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Savunma Sanayii Destekleme Fonu

MADDE 24. - a) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 07/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar dairesinde karşılanır.

b) Millî Savunma ve İçişleri bakanlığına (Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı) bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden yukarıdaki fıkra gereğince tespit edilecek miktarlar ile Gümrük Müsteşarlığına (Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden, motorbot alımına yönelik miktarları Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye Millî Savunma ve İçişleri Bakanları ile Gümrük Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan yetkilidir.

c) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN- 24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 24 üncü madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Transferi mümkün olmayan konsolosluk gelirleri

MADDE 25. - Konvertibl olmayan konsolosluk gelirlerinden transferi mümkün olmayan ve 2001 yılı sonu itibariyle kullanılmayan miktarları, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde açılacak özel bir tertibe, bu Bakanlığın gerekli gördüğü mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, yılı bütçesine ödenek ve gerektiğinde gelir kaydetmeye ve yılı içinde kullanılmayan miktarı gelecek yıla devren ödenek kaydetmeye, yapılacak harcamaların esas ve usullerini  Dışişleri  Bakanı ile müştereken tespit etmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa.

Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; transferi mümkün olmayan konsolosluk gelirleri üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konvertibl olmayan konsolosluk gelirlerinden transferi mümkün olmayan, kullanılmayan miktarları, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde açılacak özel bir tertibe, Bakanlıkça gerek görülen mal ve hizmetlerin alımında kullanılmak üzere Maliye Bakanına yetki verilmesi; ayrıca, yapılacak harcamaların, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarınca birlikte tespit edilmesi öngörülmektedir bu maddeyle.

Değerli arkadaşlar, bu madde vesilesiyle, uzun yıllar yurt dışında yaşamış bir arkadaşınız olarak, konsolosluk hizmetlerinde görüp tespit edebildiğim bazı aksaklıkları, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Ortadoğu'da, Asya Türki cumhuriyetlerinde yoğun konsolosluk hizmetleri veren bir ülkedir. Dışişleri Komisyonu Başkanımız Sayın Kâmran İnan'ın da ifade ettiği gibi, Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinden sonra, Dışişlerinde en fazla personel istihdam eden bir ülkedir.

Milletçe, bir büyük ekonomik krizi yaşadığımız bugünlerde, tasarruf tedbirleri gerekçesiyle, işçi, memur ve personel sayısında ciddî bir kısıtlamaya giden hükümet, yurt dışında istihdam ettiği personel sayısını da bu vesileyle yeniden gözden geçirmelidir. Elçilik ve konsolosluklarımız, siyasîlerin ve bürokratlarımızın yakınları için bir lütuf olarak görülmemelidir.

Değerli arkadaşlar, konsolos ve konsolosluk personelinin öncelikli görevleri, hizmet verdikleri ülkelerde Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek, orada yaşayan vatandaşlarımıza ve o ülkeden Türkiye'ye gelecek insanlara hizmet vermektir. Özellikle, kendi insanımıza hizmet verirken, bütün vatandaşlarımıza eşit mesafede olmalı, sübjektif kriterlerle hareket etmemelidirler. Vatandaşlarımıza bir anne, bir baba şefkatiyle yaklaşmalıdırlar.

Değerli arkadaşlar, üzülerek, ifade ediyorum ki, uygulama böyle olmamaktadır. Vatandaşlarımız kanaat, inanç ve düşüncelerine göre farklı muamelelere tabi tutulmaktadırlar. Konsoloslarımız, insanlarımızın sıkıntı ve problemlerinin çözüleceği merci olmaktan çıkıp, bizatihi vatandaşlarımız için, bu kurumlar sıkıntı ve problem haline gelmektedirler.

Değerli arkadaşlar, ülke dışında, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde 4 milyonun üzerinde insanımız yaşamaktadır. Sevinilecek taraf, her alanda örgütlenerek, birtakım dernek, vakıf ve cemiyet çatısı altında bir ve beraber yaşamalarıdır. Elçilik ve konsoloslarımızın, bu örgütlü toplumun gücünden ve lobi imkânlarından, birtakım anlaşılmaz ve kabul edilmez sebeplerle istifade edememesi anlamlıdır, anlamlı olduğu kadar da düşündürücüdür.

Değerli arkadaşlar, insanlarımızın doğumundan ölümüne kadar yaşamış oldukları problemler karşısında konsolosluk hizmetleri yetersiz kalmaktadır. Başta, oturum, işsizlik, eğitim, kültür, din hizmetleri, vatandaşlık -ki, özellikle çifte vatandaşlığı vurgulamak istiyorum- emeklilik, aile birleşimi, yaşlılık, asimilasyon, entegrasyon gibi, önemli hizmetler karşısında, konsoloslarımız ya yetersiz ya da duyarsız kalmaktadırlar. İnsanlarımız, yaşadıkları ülke makamları ile konsoloslar arasında çaresizlik içerisinde gidip gelmektedirler. İlgililerin ve yetkililerin bu önemli problemi bir kere daha dikkatlerine arz eder, Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fatsa.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları

MADDE 26. - Maliye Bakanı;

a) Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,

b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan masraflar karşılığında ilgili devletlerce ödenen miktarları,

c) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için verilecek paraları,

Aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı kuruluş bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen miktarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye,

Yetkilidir.

BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Bağış, hibe ve yardımlar

MADDE 27. - a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkânların Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye,

b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yolu ile gelecek her çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeniden açılacak harcama kalemlerine ödenek kaydetmeye ve gereken  işlemleri yapmaya,

c) 2002 yılı içinde Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yolu ile veya diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) cetvelinde bu adlarda açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını  da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Özel ödenek ve gelirlerin iptali

MADDE 28. - Bağışlara ilişkin özel ödenek ve özel gelirlerle diğer özel ödenek ve özel gelirlerden;

a) Tahsis amacı gerçekleştirilmiş ödenek artıkları ile tahsis amacının gerçekleştirilmesi bakımından yetersiz olanları,

b) (a) bendinde yazılı olanlar dışında kalıp da (1 000 000 000) lirayı aşmayan ve iki yıl devrettiği halde harcanmayanları,

İptal ederek gelir kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Kurumların hâsılatından pay

MADDE 29.-   Aylık gayri safi hasılat tahakkukunu (Katma Değer Vergisi ve Ek Vergi hariç) kapsamak kaydıyla,

- Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin mal ve hizmet satışları gayri safi hasılatının  (ilk hisse satışı gerçekleşinceye kadar) % 15'i,

- Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün mal ve hizmet satışları gayri safi hasılatının % 10'u,

- Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün (DMO) mal ve hizmet satışları ürün nevileri itibariyle gayri safi hasılatının % 10'una kadarı,

En geç takip eden ayın 20'sine kadar Malîye Bakanlığı Merkez Saymanlığına ödenir. Ödenen bu tutarlar bütçeye gelir yazılır.

Ayrıca, Telekomünikasyon Kurumunun 2813 sayılı Telsiz Kanununun değişik 5 inci maddesinde belirtilen gelirlerinden, 31/12/2001 tarihine kadar birikmiş tutarlar (faiz, repo, pay, alım-satım farkı ve benzeri adlarla elde edilen her türlü gelir dahil) ile 01/01/2002 tarihinden itibaren her ay sonu itibariyle  birikecek tutarları üzerinden Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile belirlenecek oranlara göre hesaplanacak kısmı bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere Maliye Bakanı tarafından belirlenecek süre içinde Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğünün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki hesabına yatırılır. Telekomünikasyon Kurumu 31/12/2001 tarihine kadar birikmiş tutarlar ile kasa ve banka mevcutlarını malî yıl başından itibaren 10 gün içinde, her ayın gelir ve giderleriyle kasa ve banka mevcutlarını gösterir malî bilgileri ise izleyen ayın 7 nci günü sonuna kadar Maliye Bakanlığına bildirir.Bu maddede belirtilen tutarların süresi içinde ödenmemesi halinde, ödenmeyen tutarlar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre (gecikme zammı da uygulanmak suretiyle) takip ve tahsil edilir.

BAŞKAN - 29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Fonlara ilişkin hükümler

MADDE 30.-  a) Çeşitli mevzuatla kurulmuş fonların her türlü gelirleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde Hazine Müsteşarlığı adına açılan müşterek fon hesabına yatırılır. Bu hesaba yatırılan gelirlerden ilgili mevzuatında öngörülen fonlararası pay ve kesintiler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yapılır.

Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonunun gelirleri, yapılan kesintilerden sonra kalan tutarlar üzerinden genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir yazılır. Bu fon hizmetlerini bütçenin (A) cetveline konulan ödeneklerle yerine getirir.

b) Maliye Bakanı ile Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek teklifi ve Başbakanın onayı ile fonların gider hesapları üzerinden aktarma yapılabilir. Aktarılan tutar, kendisine aktarma yapılan fonun gelir hesabı üzerinden müşterek fon hesabına, buradan da tamamı gider hesabına aktarılır.

Bütçe kapsamı dışındaki fonlardan kendi mevzuatlarına göre yapılan kesinti ile fonlararası aktarmalardan sonra kalan tutar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ilgili fonun gider hesabına aktarılır.

c) Tasfiye edilen fonların her türlü gelirleri, tasfiye edilmelerine ilişkin mevzuatta özel bir düzenleme bulunmaması halinde, bu konuda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam olunur ve genel bütçeye gelir kaydedilir. 

BAŞKAN - 30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Hazine ve Kamu Kuruluşlarına İlişkin Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Devlet Borçları

Devlet borçlarının yönetimi

MADDE 31.- a) Devlet borçlarının yönetimi 09/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Hazine Müsteşarlığınca yürütülür.

b) Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, yıl içinde ödenecek iç (Devlet Tahvili, Hazine Bonosu) ve dış borç anaparaları ile iç ve dış borçlanma tutarlarını bütçe dışında özel hesaplarda izletmeye, malî yıl zarfında iç ve dış borç anapara geri ödemelerini bütçe ile ilişkilendirmeksizin yapmaya yetkilidir.

Bu hüküm garantili borçlardan doğan geri ödemelerin ve Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde üstlenilen garantilerden doğan yükümlülüklerin tamamı için de uygulanır.

c) Devlet iç ve dış borç faizleri ve genel giderleri  bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır.

d) Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve gerçekleştirilmesi gereken ödemeler bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır.

e) Katma bütçeli idarelerin dış borçları Hazine Müsteşarlığınca bu madde esaslarına göre ödenir.

f) Devlet borçlarının uygulama sonuçları Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça hazırlanarak ilgili yıl kesinhesap cetveli ile birlikte Hazine Genel Hesabına dahil edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderilir.

g) Devlet borçlarının yönetimi ve muhasebesi ile ilgili esas ve usuller Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı tarafından birlikte düzenlenir.

BAŞKAN - 31 inci maddeyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sait Açba.

Buyurun Sayın Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borç yönetimi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin, bugüne kadar geçen dönem içinde, maalesef, köklü ve kalıcı bir borçlanma politikası olmamıştır. Bugüne kadar, borçlanma politikasıyla ilgili ciddî bir yasal çerçevenin de düzenlenmediğini, bu arada belirtmemiz gerekir. Yasal çerçeve düzenlenmediği gibi, ayrıca, ilgili kamu kurumları arasında koordineli bir yapı da oluşturulabilmiş değildir.

Bugün, kamu kesiminin dış borçlanmayla ilgili düzenlemeleri, 244 sayılı Kanunla, yıllık bütçe kanunlarıyla, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunuyla, bu çerçevelerde yapılmaktadır; özel kesimle ilgili düzenlemeler de, 1567 sayılı Kanunla, 32 sayılı karar çerçevesinde ve Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası çerçevesinde düzenlenmektedir.

İçborçlanma açısından baktığımızda; büyük oranda, her yıl çıkarılan bütçe kanunlarında içborçlanmayla ilgili hükümler yer almaktadır. Gerek içborçlanma gerekse dışborçlanma açısından, idarî işlemler, Hazine Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir.

Borçlanma politikasında 1986'dan sonra kısmî bir değişikliğin olduğunu görüyoruz. 1986 yılında Hazine Müsteşarlığı kurulmuş, devletin, nakit yönetimi ile borç yönetimi Maliye Bakanlığından alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığına devredilmiştir. 1986 yılı Bütçe Kanunuyla birlikte, iç ve dışborçlanma hasılatları da (B) cetvellerinden çıkarılmaya başlanmıştır. Tabiî bu şekilde, cari yılı içinde ne miktarda iç ve dışborçlanma yapılacağı yolundaki belirleme, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılamaz hale gelmiştir.

Bütçe kanunlarında borçlanmayla ilgili hüküm, daha çok, 3 üncü maddede, oluşacak bütçe açığının, net borçlanma hasılatıyla karşılanacağı şeklinde genel bir borçlanma yetkisi verilmek suretiyle düzenleme yapılmaktadır; ama, bütçe uygulamalarına bakıldığında, maalesef, net borçlanma hasılatı ile bütçe açıkları arasında, ciddî açıkların ortada olduğunu da görmekteyiz.

Uygulama sonuçlarına baktığımızda, hükümetlerin, maalesef, almış olduğu borçlanma yetkisini, Parlamentodan aldığı yetkileri, daha fazla borçlanmak suretiyle ihlâl ettiklerini de açık bir şekilde görüyoruz. Borçlanma politikasının, hâlâ, Bütçe Kanunuyla yürütülmesi, bir bakıma dezavantajdır; her yıl bütçede tekrarlanması, gerek Anayasa yönünden gerekse devletin malî yasası 1050 sayılı Kanuna aykırı bir uygulama olduğunu da bu arada ifade etmemiz gerekir.

Türkiye'nin, acilen bir çerçeve borçlanma yasasına ihtiyacı vardır; çünkü, Bütçe Kanunuyla, birkaç maddeyle verilen yetki çerçevesinde, Türkiye'deki vergi gelirlerinin iki katına ulaşan bir fon yönetimi, ilgili bakana verilmektedir. Gerçekten, çok ciddî bir fon yönetiminin, yetki ve sınırları belirlenmiş bir borçlanma yasası çerçevesinde yönetilmesine ihtiyaç vardır. Örneğin, bazı rakamlar verecek olursam, 2001 yılında içborç anapara ödemesi olarak 68 katrilyon, faiz ödemesi olarak 23 katrilyonluk bir ödeme yapılmıştır. 2000 yılında örneğin, dışborç, yıl içinde dışborç kullanımı 25 milyar dolardır ve bunun 17 milyar doları dış proje kredisidir, 7 milyar doları tahvildir.

Dolayısıyla, borçlanma yasası yokken, bütçeye konulmuş yasalar çerçevesinde, gerçekten, çok büyük fonlara hitap edilmektedir. Yetki ve sınırları net olarak belirlenmeksizin bu şekilde uygulamalar, maalesef, etkin bir borç yönetimini gerekli kılmaktadır.

Tabiî, Türkiye'de, borçlanma maliyetlerinin, gerçekten, olduğundan çok fazla olduğunu, borç enstrümanları arasında ciddî bir tercihin yapıldığını da söylemek mümkün değildir. Mesela, Dünya Bankası kredileri, bir bakıma, uygun koşullu krediler arasında zikredilmesine rağmen, borç faizleri dışında Dünya Bankası kredilerinin, yüzde 71'lere varan bir maliyeti söz konusudur. Dolayısıyla, uygun bir enstrüman olduğunu ifade edemeyiz. Biz, yıllardır, çok yüksek reel faizlerle, örneğin, iç borçlanmayı sağladık; ama, aynı yıllarda, eğer, kısa vadeli avans kullanma imkânları olsaydı, yüksek maliyetlerden doğan faiz unsurları dolayısıyla borç stoklarımızın yükselmesi şeklinde sonuçlar da ortaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT AÇBA (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Tabiî, borçlanma, borç yönetimi, gerçekten bir sanattır; çünkü, borç enstrümanları arasında en uygun tercihi yapmak gerekmektedir. Örneğin, içborç enstrümanları karşısında dışborç enstrümanlarının maliyetlerinin sürekli bir şekilde takibi gerekmektedir. En uygun maliyet neredeyse ve borçların maliyeti nerede minimize ediliyorsa, ona göre hareket etmek gerekmektedir. Ekonomik konjonktürün durumuna göre borçların miktar ve bileşiminde sürekli değişim yapmaya yönelik olarak, gerçekten, borç yönetimi bir sanattır; ama, bu sanatı bizim ülkemizde, maalesef, malî sistem içinde iyi bir şekilde icra ettiğimizi kesinlikle söyleyemeyiz. Eğer, icra etmiş olsaydık, bugün, karşımızda 2001 yılı sonu itibariyle, aşağı yukarı 285 katrilyona ulaşan bu kadar içborç stoku, bu kadar dışborç stokuyla karşı karşıya olmazdık.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borç yönetimi hakkındaki 31 inci maddeyle ilgili Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Televizyonları başında oturumu izleyen değerli vatandaşlarımın kandilinin ve kadir gecesinin mübarek olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de iç ve dışborç yönetiminden sorumlu kurum, Hazine Müsteşarlığıdır. Hazine Müsteşarlığı, devletin içborçlarının -borçlanması dahil- anaparasını, faizini, kayıtlarını tutan, bütçeleştiren ve bununla teşkilat kanununa göre sorumlu olan kurumdur. Aynı şekilde, iç borçlanmayı icra eden, dış finansmanı sağlayan, borç servisini yürüten ve tüm ekonomideki borç kayıtlarını da tutan kurumdur.

Tabiî ki, bütün bu kayıtların bütçeye yansıması, iç ve dışborç faizlerinin bütçeleştirilmesi şeklinde olur. Borçların, hem iç borçlanmanın hem dış borçlanmasının anapara ödemeleri, anapara kayıtları bütçenin dışındadır, ayrı özel hesaplarda izlenen şekilde yönetilmektedir.

Dolayısıyla, burada, hem borç kayıtlarının hem borçlardan faiz olarak bütçeye aktarılan rakamların doğru, şeffaf, güvenilir olması esastır. Hazine, hem dışborç kayıtlarında hem içborç kayıtlarında fevkalade titiz, doğru ve açık kayıtlar kamuoyuna açıklamaktadır. Hazinenin bu titiz çalışmalarının sonucu olarak ortaya koyduğu rakamlarda, bu yıl sonu itibariyle, içborç stoku 119 katrilyon liradır. Yine, Hazinenin bu yılda en son aldığı verilere göre, 111 milyar dolar düzeyinde de dışborcu vardır. Hazinenin, 2002 yılı için 119 katrilyon liralık içborç ve yaklaşık 15-16 milyar dolarlık kamu dışborç ödemeleri nedeniyle bütçeye aktardığı rakam 43 katrilyon Türk Lirasıdır; 97,7 katrilyonluk bütçenin yaklaşık 43 katrilyon lirası, iç ve dışborç faizlerini ilgilendirir.

Burada, bu hesabın ne kadar doğru olduğu, ne kadar şeffaf olduğu konusunda önemli soru işaretleri vardır. Türkiye'nin, geçen yıl sonunda, daha doğrusu bu yılın başındaki içborç stoku, Hazinenin, 36 katrilyondur ve bu yılın içborç, dışborç faiz ödemeleri de 42 katrilyondur. Bu yılın sonundaki stok, yani 2002 yılı başındaki stok 119 katrilyon lira olduğuna göre, 119 katrilyon liralık içborcun, stok içborcun faizinin 43 katrilyon lira olması aritmetik olarak mümkün değildir; çünkü, Hazine, yüzde 70 düzeyinde bir faizle borçlanıyor; bu faizle, çok basit bir hesap yaparsanız, 80-85 katrilyon liralık bir faiz yükü doğar. Buna karşılık, bütçeye aktarılan rakam 43 katrilyon liradır; buna, dışborç faizi de dahildir. O halde, burada, şeffaflık açısından, yani 119 katrilyon liralık borcun faizinin, dışborç da dahil, nasıl 43 katrilyon lira olarak bütçeye yansıtıldığı konusunda ciddî bir tereddüt yaratan büyüklük söz konusudur. Bunun, nasıl bu düzeyde hesaplanabildiği, hangi operasyonlarla bu rakamın ortaya çıkarıldığı konusunda çok detaylı bilgi yoktur; ama, çok muhtemelen hesap şudur: Kur farkları vardır; çünkü, bu borçların önemli bir kısmı dolara dönüştürülmüştür, onlar sistemde yoktur; yine, muhtemelen, kamu bankalarına verilen yaklaşık, fon bankaları dahil, 50 katrilyon düzeyindeki borcun faizlerinin önemli bir kısmı da, kamuya çok açık olarak izah edilmeyen bir yapıda, muhtemelen ertelenmektedir. Yani, bu faizin 43 katrilyon düzeyinde tutulması ve saptanması mümkün değildir; ama, burada şeffaflık yoktur; burada, bu hesabın nasıl yapıldığına dair, açık, net ve bunu bu noktaya getirmek için alınan kararların ve verilen ilke kararlarının, benimsenen ilke kararlarının, net bir görüntüsü yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız...

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bunların bilinmesi lazımdır. Bu konu, bütçenin çok önemli konusudur, ekonominin bir numaralı gündem maddesidir. Çok önemli riskler 2002 yılında gündeme gelmiyorsa, 2002 yılını takip eden yıllarda gündeme gelecektir. Bu rakam, en azından, bu yılın değerleriyle 40-45 katrilyondur. Bu bütçe, bu kadar eksiğiyle, faiz hesapları itibariyle, Yüce Heyetinizin gündemindedir.

Bu noktayı, açık ve net şekilde ortaya koydum diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Zeki Çelik. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunun Tasarısının, devlet borçlarının yönetimiyle ilgili kısmını konuşuyoruz; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Bize verilmiş olan, konsolide bütçeyle ilgili bir çizelge var. Zaten, buraya baktığımız zaman, bu hükümetin karnesi çok iyi anlaşılıyor. 1997'de 8,3 olan gayri safî millî hâsıladaki değişim, artı olarak, daha sonra baş aşağı gelmiş, eksi 6,1 olmuş. Sonradan, 2000 yılında artı 6,1 olarak gözüküyor; ama, bu, ithalattan kaynaklanan bir rakamdır ki, fiktiftir, eksi 8,5 küçülme... Siz, 4 büyüyeceğiz diyorsunuz, bunu da, böyle, hiçbir gerekçeye dayanmadan izah ediyorsunuz. Gerçekten, bu konuda, başarılı olduğunuz söylenemez.

Bakınız, bugün, Ankara Ticaret Odasında, en fazla vergi ödeyenlerin ödüllendirilmesiyle ilgili bir program vardı, oraya katılmıştık; Sayın Başbakan Yardımcımız Mesut Yılmaz Bey de orayı teşrif etmişlerdi. Oradaki konuşmalardan bazı bölümler aktarmak istiyorum:

Meclis Başkanı diyor ki: "Para kazanmak, vergi ödemek kolay bir iş değildir." Doğru... "Millî gelir 70 milyar dolar azaldı, bir yılda  da yüzde 40 fakirleştik. Asgarî ücretin altında çalışmak için can atan onbinler var. Bu krizlerle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. "

Ticaret Odası Başkanı, bu sefer, bazı rakamlarla izah ediyor: "1948'de 30 milyon dolar borcumuz varken, bu, 2000 yılında 111 milyar dolar olmuştur. Önemli olan, tabiî ki, borç almak değil, bunu yatırıma yöneltmektir, faydalı kullanmaktır."

Peki, Başbakan Yardımcımız ne diyor, sanki hükümetin bir üyesi değil, farklı birisiymiş gibi bir konuşma sergiledi: "Türkiye'de vergi sistemi adil değildir, kayıt altına alınması lazım. Matrah, stok, sicil affı yapılmalı, mükelleflere gerekli süre verilerek, 2003 yılından itibaren de malî milat kabul edilmelidir ve enflasyon muhasebesi getirilmeli. Ödenen vergiler yerine ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu, vergi veren mükellefler açısından bu da çok önemli, mutlaka, bunun doğru olarak anlatılması gerekli ve vergi ödeyen mükelleflerin kafasında bir istifham olmamalı."

Şimdi, bunları biz mi düzelteceğiz, siz mi düzelteceksiniz; yani, herkes şikâyet ediyor. Hükümetin üyeleri ve icra makamındaki insanlar da şikâyet ediyor. Peki, bunun düzeltilmesini kim sağlayacak?!

"Biz, vergileri hep devlet gücüyle aldık" diyor. "Bu yeterli değildir ve insafsızlıktır. Kamuyu küçültmeden bir yapılaşmaya gidilmediği takdirde vergilerle yetinilmesi mümkün değildir, mutlaka, yeniden bir yapılanmaya gidilmeli ve devlet bu hantal yapıdan kurtarılmalı, bir reform yapılmalı ve kamu israfını önlemeliyiz" diyor.

Yine kendi ifadeleridir: 12 yılda yüzde 200 bir artma var kamu harcamalarında. Faiz ve diğer yapılan harcamalar bu işin dışında, yatırımlar bu işin dışında. Sadece cari giderler noktasında yüzde 200 bir artış; ama, buna mukabil, millî gelirde sadece yüzde 100 artış vardır. Dış borcun miktarı 116 milyar dolar, iç borcun miktarı 70 milyar dolar, toplamı 186 milyar dolar. Gayri safî millî hâsılamız da 145 milyar dolar olarak ifade edildi.

Şimdi, burada, doğrusunu isterseniz, şikâyet makamı olmaması gereken makamlar, kendileri şikâyet ediyorlar. Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, "malî yıl içinde ödenecek iç devlet tahvili, Hazine bonosu ve dışborç ana paralarıyla iç ve dış borçlanma tutarlarını bütçe dışında özel hesaplarda izletmeye, malî yıl zarfında da iç ve dışborç anapara geri ödemelerini bütçeyle ilişkilendirmeksizin yapmaya yetkilidir" diyorsunuz ve bütçenin tamamına yakın miktarı, bütçe ve denetim dışına çıkarıyorsunuz. O halde, biz neyi tartışacağız, burada neyi konuşacağız?! İç borcu sormuyoruz, soramıyoruz; dış borcu soramıyoruz; aldığınız borçları nasıl ödeyeceksiniz, nasıl karşılayacaksınız; bunları soramıyoruz. Tabiî, bunları tartışmak yetmez. Burada, Hazineden sorumlu Bakan dışında, kim, neye, nasıl karışacak ve neye dayanarak yön verecek?! Doğrusu, bunları bilmekte güçlük çekiyoruz.

Bu maddenin (b) fıkrasıyla getirilen, iç ve dış borçlanma tutarlarını bütçeyle ilişkilendirmeden yapma yetkisi tek kişinin emrine veriliyor. Bu konu, gerek Sayıştayca gerekse Maliye uzmanlarının da en çok eleştirdikleri bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu maddeye göre, devlet borçlarının yönetimi, tamamen bir kişinin iki dudağı arasındadır ve IMF'nin insaf ölçülerine terk edilmiştir. Geriye ise, size onaylamak, hükümete de, kendisinin devredışı olduğu bir konuda sadece seyretmek kalıyor. Bu durum, içinize sinse de sinmese de böyle; ispatı da görüştüğümüz bu maddelerdir maalesef.

Yine, Sayıştay raporlarında, tabiî, kayıtdışı olarak ortaya konan rakamlar var. Bunların da kamuoyuna yansıyan kısmı var. Maalesef, bunları da üzüntüyle takip ediyoruz.

Böylesi bir bütçeden, tabiî ki, çok fazla umutlanmamız gerektiğini biliyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, bu ramazan gününde, inşallah, hayırlara vesile olur düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyor; kadir gecenizi tebrik ediyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

31 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 31 inci madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

İç borçlanma

MADDE 32. - a) Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yıl içinde bu Kanunun "denge" başlıklı maddesinde belirtilen tutar kadar "net iç borç kullanımına" (yıl içinde yapılan borçlanmalardan anapara ödemelerinin düşülmesiyle elde edilecek tutar) yetkilidir. Bu limit en fazla % 15 oranında artırılabilir. Dış borçlanmada anapara ödemesini aşan kısım iç borçlanma limitinden düşülür, altında kalan kısım ise limite eklenir. Bu Kanunun ilgili maddeleri uyarınca "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"na gider kaydedilmek suretiyle yapılacak ödemeler de bu limite eklenir. Daha önce ihraç edilmiş olup nakden ödenenler hariç çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç olunan özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri bu limitin hesaplanmasında dikkate alınmaz.

b) Verilen yetki sınırları içinde ihraç edilecek Devlet iç borçlanma senetleri bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli Devlet tahvilleri ve özel tertip Devlet tahvilleri ile vadeleri bir yıldan kısa olan (364 güne kadar) Hazine bonoları ve özel tertip Hazine bonolarıdır.

c) Çıkarılacak Devlet iç borçlanma senetlerinin çeşitlerine, satış yöntemlerine, faiz koşullarına, vadelerine, basım ve ödemelerine ilişkin her türlü esasları ve bunlara müteallik diğer şartları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

d) Çıkarılacak Devlet iç borçlanma senetlerinin basım giderleri, satışa katılacak finansal kuruluşlara ödenecek komisyon ve banka muameleleri vergileri ile satışa katılan finansal kuruluşların satış işlemleri dolayısıyla yapacakları her türlü gider, vergi, resim ve harçların Hazinece finansal kuruluşlara geri ödenmesinde ve senetlerin basımında uygulanacak şekil ve esaslar Hazine Müsteşarlığı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası arasında 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaksızın akdedilecek malî servis anlaşması ile tespit edilir.

Cari yıl içinde çıkarılacak veya daha önceki yıllarda çıkarılmış Devlet iç borçlanma senetleri işlemiş faizleri ödenmek suretiyle veya piyasa koşullarından geri alınabilir veya başka senetlerle değiştirilebilir. Gerektiğinde sözkonusu senetlerin anaparaları ödenmeksizin sadece işlemiş faiz tutarları kupon ödeme tarihinden önce erken itfaya tabi tutulabilir

Çıkarılacak Devlet iç borçlanma senetlerinin faiz ve anapara ödemeleri ile yukarıda sözü geçen malî servis anlaşmasında yer alacak ödemeler ve bunların dışında kalan diğer Devlet iç borçları ile ilgili gider ve işlemler her türlü vergi (Gelir ve Kurumlar Vergisi hariç), resim ve harçtan müstesnadır.

Bu fıkralardaki hükümler daha önceki yıllarda ihraç olunan Devlet iç borçlanma senetleri ile ilgili işlemlerde de geçerlidir.

e) Devlet iç borçlanma senetlerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak ihracı halinde, anaparadaki kur artışları her faiz ödeme tarihi ve yıl sonları itibariyle yeniden hesaplanıp, anapara değerine ilave edilerek iç borç kaydı yapılır.

f) Konsolide bütçenin finansmanı amacıyla nakit karşılığı ihraç edilecek Devlet iç borçlanma senetleri hariç, tüm Devlet iç borçlanma senetleri geçmiş valörlü olarak ihraç edilemez. Daha önce ihraç edilmiş özel tertip Devlet iç borçlanma senetlerinin faiz oranları değiştirilemez ve faiz ödemeleri yerine yeni senet ihraç edilemez.

g) Ödenek yetersizliği durumunda, Devlet iç borçlanma senetlerinin faiz ödemelerini "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

h) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye, cari yıl içerisinde çıkarılan veya daha önceki yıllarda çıkarılmış senetleri işlemiş faizlerini ödemek suretiyle geri almaya veya özel tertip başka senetlerle değiştirmeye, anaparaları ödenmeksizin sadece işlemiş faiz tutarlarını kupon ödeme tarihinden önce erken itfa etmeye, bu senetlerin vade, faiz ve çeşitlerine ilişkin her türlü esaslar ve bunlara müteallik diğer şartlar ile yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

BAŞKAN - 32 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun. (Ak Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

32 nci maddede, iç borçlanmayla ilgili hususlar düzenlenmiştir. İç borçlanma da, Türkiye'nin, şu anda en önemli sorunlarından birisidir. Türkiye, gerçekten, iç ve dış borçlar itibariyle, bir borç tuzağına girmiş durumdadır. Türkiye, iç ve dış borçlar itibariyle, maalesef, Latin Amerika liginden henüz çıkabilmiş değildir; dünyanın, en çok borçlu ülkeleri arasında yer alan bir ülkedir.

57 nci hükümet dönemindeki iç borçlanma uygulamalarına bakıldığında, maalesef, 57 nci hükümetin ekonomi politikaları, IMF çerçevesinde tespit edilmiş olan istikrar programları başarıya ulaşmamıştır. Bu başarısızlık, bir bedel olarak, borç stokunun daha da yüksek seviyelere ulaşmasına, bir bakıma neden olmuştur. Başlangıçtan bugüne izlenen ekonomi politikaları sonucunda, borçlanma eğilimlerinin hızlı bir biçimde arttığını, borçlanma şartlarının da, maalesef uygun şartlarda olmadığını, kısa vadede yüksek faizlerle ciddî miktarlarda borçlanmaların olduğunu, dolayısıyla, iyi bir borç yönetiminin sergilenmediğini de, 57 nci hükümet döneminde, açıkça görüyoruz. Örneğin, 57 nci hükümet, içborç stoku olarak 22 katrilyonluk bir borç stokunu devraldı 1999'da; 2000 yılında, bu stok 36 katrilyon liraya yükseldi; 2001 yılında ise, maalesef, şu anda, 2001 yılı sonu itibariyle ulaşılan veya ulaşılacak, gerçekleşme tahmini olarak 119 katrilyonluk bir borç stokuyla karşı karşıyayız.

Tabiî, 119 katrilyonluk bir borç stoku, gerçekten, çok ciddî bir borç stokudur, çok ciddî miktarlarda anapara ve faiz ödemesini gerektirmektedir. Bu borç stokunun çevrilebilmesi açısından çok ciddî sıkıntıların olduğunu da ifade etmemiz gerekir. 57 nci hükümet belki bir takas uygulaması yapmıştır, takas uygulamasının sonuçları itibariyle, belki, kısa vadede konsolidasyon tarzında bir uygulama sonucu doğmuş ise de, sonuçta, maalesef, Türkiye'nin lehine olmamıştır. Takas uygulaması sonucunda, maalesef, yıllardır açık döviz pozisyonuyla çalışan birtakım bankalar kesimine yönelik olarak, bilhassa büyük bankalara yönelik olarak, ciddî anlamlarda fon transferinde bulunulmuş olduğunu, yüksek maliyetlerin de karşımıza çıktığını ve dövize bağlı borçlar takas öncesi mevcut borç bileşimi içinde yüzde 8 seviyesinde olmasına rağmen, dövize bağlı borçların, bu takas uygulaması sonucu oransal olarak yüzde 30'a yükseldiğini de maalesef görüyoruz. Tabiî, yüzde 30'luk bir rakam, dövize bağlı olarak, bilhassa dövizin istikrar içinde olmadığı, gerçekten büyük riskleri içerdiği bir ortamda, gerçekten, çok yanlış bir tercih olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir.

Tabiî, iç borçlanmanın, bir bakıma, devletin vergi gelirlerini tamamen yutar hale geldiğini de hepimiz biliyoruz. Maalesef, 57 nci hükümet döneminde, devletin vergi gelirlerinin hızlı bir biçimde borç faizlerine yönlendiğini de açıkça görüyoruz. Örneğin, 1999 yılında, vergi gelirleri, borç faizleri karşısında, 100 liralık verginin 75 lirası faize giderken, 2000 yılında, bu hükümet döneminde bunun 89 liraya yükseldiğini, 2001 yılında da 105 liraya yükseldiğini ve vergi gelirlerini hızlı bir şekilde aştığını görüyoruz. Tabiî, toplumda, tüm vergilerin ve mevcut vergilerin borç faizlerine yetmemesi, devlet kaynaklarının hemen hemen tamamına yakın bir kısmının bir bakıma faize gitmesinin, kamuoyunda, hükümete güveni oldukça zedelemekte olduğunu, hükümete güvensizliği artırmakta olduğunu da açıkça görüyoruz. Vergi veren vatandaşlarda, benim verdiğim vergi kamu hizmetlerine gitmiyor; maalesef, kötü yönetilen yönetimler eliyle faizlere gidiyor şeklinde, bir bakıma, vergi ödeme bilincini zedeleyen sonuçların ortaya çıktığını da açıkça görüyoruz.

Türkiye'de içborçlanma, maalesef, uzun yıllardır, bilhassa 1984 yılından sonra, çok yüksek faizlerle, yüzde 40'a varan reel faizlerle gerçekleştirildi. Hiçbir dünya ülkesinde bu kadar faiz veren bir ülkeye rastlamanız mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT AÇBA (Devamla) - Gerçekten, Türkiye, dünya ülkeleri arasında, faiz yönüyle şampiyon konumuna gelmiştir. Yine, diğer taraftan, borç stokları itibariyle ikinci, üçüncü sıralara oturmuştur. Diğer taraftan, rüşvet ve yolsuzluk furyaları yönünden de dünyada sayılı ülkeler arasına girmiş olduğunu görüyoruz. Maalesef, bu ülkede, rüşvet ve yolsuzlukla, bir bakıma, düşen hükümetlerin yine iktidar olduklarını, yine yollarına devam ettiklerini, maalesef, üzülerek görüyoruz.

Türkiye'de gelir ve servet dağılımının faiz kanalıyla ciddî anlamda değiştiğini de bu arada açıkça ifade etmemiz gerekir. Gerçekten, son yılda aşağı yukarı 40 katrilyonluk bir faiz ödüyoruz; 30 milyar dolar civarında. Önceki yıl 40 milyar dolar civarında ödedik. 2000 yılında 42 milyar dolar civarında ödedik. Hemen hemen 192 milyar dolar civarında, 1995'ten beri, Türkiye'de, bütçeler kanalıyla faiz ödenmiştir. Bunun, Türkiye'de gelir ve servet dağılımının bozulması açısından en önemli gösterge olduğu açıktır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Açba. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32 nci madde üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, 2002 yılında Hazinenin nasıl borçlanacağı, borçlanma limitleriyle ilgili esaslar belirlenmiş durumda. 2002 yılı, gerçekten, Hazine yönetimi için, ülke ekonomisi için, borçların çevrilebilirliği açısından fevkalade önemli bir yıl ve ekonominin en büyük riski borç yönetimi alanında temerküz etmiş durumda. Hazine, bu borç stokunun gerektirdiği iç ve dışborç ödemelerinde, flow; yani, akımı sağlamayı, borç servisinde bir eksiklik yaratmamayı hedefliyor. Bunun için getirilmiş limitler var; ancak, bu stoka nasıl geldi Hazine, burada birkaç rakam vererek sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.

Hazinenin şu andaki 119 katrilyonluk içborç büyüklüğü içinde piyasalardan borç olarak aldığı ve nakden servisini yapacağı rakam, sadece 36 katrilyon; geriye kalan 83 katrilyon Hazinenin olağan borçlanma uygulamaları dışında özel tertip diye düzenlediği kâğıtlardan oluşuyor. Bu kâğıtların alacaklıları, 83 katrilyonluk kâğıdın alacaklısı kamu kurumları. Merkez Bankası en büyük alacaklı. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına 31,2 katrilyon borçlanmış durumdadır. Aynı şekilde, 18 fona alınan banka ve iki kamu bankasına verilen kâğıtlar da yaklaşık 50 katrilyon düzeyinde. Bu 50 katrilyonluk kâğıt yükümlülüğü nasıl oluştu; gerçekten ilginç bir tablo var karşımızda değerli arkadaşlarım. Bankacılık sektöründeki kriz konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine 18 Haziran 1999'da geldi. Bu hükümet, bu program başlamadan önce, bu bölgedeki sorunları çözme amaçlı olarak, Bankalar Kanununda ilk değişikliği yaptı; ancak, uygulamayı, 17 Aralık 1999'da yapabildi. Onunla da doğru bir düzenleme getiremedi. 5 bankayı, malî sorunları nedeniyle, Fon bünyesine aldı; 12 Mayıs 2001'de ancak üçüncüsünü getirebildi. Bu 20 katrilyonluk açığın sadece 5 bankaya ilişkin kısmı, yaklaşık 5-6 katrilyondur. 15 katrilyonluk kısım, bu krizin, bu yanlış programın, bu yanlış yönetimin, Türk ekonomisine faturasıdır. Bunun, böyle bilinmesi lazım.

Öbür tarafta, kamu bankalarıyla ilgili düzenlemeyi niçin kapsamamıştır bu düzenlemeler? Kamu bankalarıyla ilgili sorun, Mayıs 2001'de ortaya çıkmamıştır; zaten vardır; bu krizler nedeniyle, var olan yükümlülük belki 10 kat artmıştır.

Bu sorunu kâğıt vererek çözüyor idiysek, bu mümkün idiyse, neden, bu kâğıtlar Aralık 1999'da verilmemiş ve bu sorun bu kadar büyütülmüş. Bunun, doğru sorgulanması gereken bir konu olduğunu hepimizin düşünmesi lazım. Her şey bitmiştir; son çözüm, kâğıt imzalayıp verme noktasına gelmiştir. Şimdi, diyoruz ki, bu kâğıtları, on yıllık zararların birikimidir. Kesinlikle değildir. Buradaki birikimin, 30 katrilyonluk kamu bankaları zararının yüzde 90'lık kısmı, muhtemelen -detay yok elimizde- bu krizin getirdiği fahiş, kabul edilemez faizlerin ve devalüasyonun sonucudur. Bunu, böyle tespit etmemiz lazım.

Şimdi, 2002 yılında, Hazine, kamu bankalarıyla ilişkileri daha da güçlendirmek istiyor. 2002 yılı borçlanmasının yeni alanı, kamu bankaları. Kamu bankalarına Hazineden aktarılan kaynaklar, yeniden, ekonomiye kredi olarak değil, Hazine borçlanması için kaynak olarak kullanılacak. Hani şeffaf olacaktık; hani her şey ortada olacaktı?! Hazine, 2002 yılında piyasalardan kopuyor. Muhtemelen, devleştirdiği bankalar, Hazineye, bu borçların döndürülmesi için, yeni kredi veren kurumlar haline gelecektir ve bunun ne kadar komplikasyon yaratacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Kamu bankalarının ilan ettiği katrilyonluk kârlar, şunu bilmek lazım ki, hazinenin kasasından bu bankalara aktarılmış olan kaynağın ta kendisidir. Ortada verilmiş bir kredi yok, bu kredilerden sağlanmış bir gelir yok, kazanç yok; sadece, bu yükümlülüğü üstlenmiş hazinenin kasasından bankaların kasasına aktarılmış katrilyonlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bunu böyle teşhis edersek, böyle tespit edersek, böyle ortaya koyarsak, belki gelecekteki ağır ve vahim hatalardan Türkiye'yi ve ekonomi yönetimini kurtarırız diye düşünüyorum. Yoksa, on yıllık kriz, on yıllık birikim ucuzluğuyla, bu tabloyu açıklamak mümkün değil.

Kamu bankaları alanında da olağanüstü reformlar yapılıyor, olağanüstü performans gösteriliyor tespitleri, çok erken bir yargı, çok erken bir iyimser tespitten ibaret değerli arkadaşlarım. Kime ne kredi veriyor, kimden ne kadar kaynak sağladı, ne kadar gerçekçi bir kâr, piyasadan sağlanmış kâr var; bunları görmek için henüz çok erken. Kamu bankaları alanında yönetim kargaşası bütün hızıyla devam ediyor.

Teşekkür ediyorum, saygı sunuyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Böylesine mübarek bir gecenin de ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum; ancak, öylesine bir madde görüşüyoruz ki, hayır çıkması, neredeyse imkânsız.

Bu görüştüğümüz maddeyle, eğer iyi dikkat edilirse, neredeyse, sınırsız iç borçlanma yapmaya, bir yıla kadar vadeli iç borçlanma senedi, bir yıldan uzun vadeli devlet tahvilleri, özel tertip devlet tahvilleri, bir yıldan kısa vadeli hazine bonoları, özel tertip hazine bonoları ihraç etmeye, bunların satış yöntemlerini belirlemeye, faiz koşullarını belirlemeye, vadelerini belirlemeye ve basım ve ödemelerine, daha önceki yıllarda bile çıkarılmış devlet iç borçlanma senetlerini, işlemiş faizlerini ödemek suretiyle geri almaya, başka senetler ile değiştirmeye, gerektiğinde bunların anaparalarını ödemeksizin işlemiş faizlerini erken itfaya, devlet iç borçlanma senetlerini döviz cinsinden ve dövize endeksli olarak ihraç etmeye, anaparadaki kur artışlarını her faiz ödeme tarihinde hesap edip anapara değerine ilave etmeye, ödenek yetersizliğinde bu faiz ödemelerini bütçeden mahsup edilecek ödemeler hesabından yapmaya, yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanı; yani, Sayın Derviş'i yetkili kılıyoruz.

Peki, kimdir bu kadar hayatî yetkiler verdiğimiz Sayın Derviş? Amerika Birleşik Devletlerinden geldiği günden beri hiçbir hedefi tutmamış, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden "iki yerde hata yaptım; bir, ekonominin içinde bulunduğu durumu tam tespit edemedim; iki, siyasî konuşmalar yaptım, bunlar bize zarar verdi" diyerek itiraf etmiş; ancak, daha sonra Brüksel'de yaptığı konuşma dolayısıyla başka bir bakanlığın müsteşarı tarafından yalancılıkla suçlanmış bir bakan.

Değerli milletvekilleri, yalancılık çok ciddî bir suçlamadır ve her halükârda iki bakanlıktan biri yalancı durumdadır ve biz, bu yetkileri, şimdi, bu bakanımıza veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, üretime önem vermeden, borcu borçla kapatmaya çalışan, reel sektöre sırtını dönmüş, faiz, daha çok yüksek faiz, daha fazla içborç, daha fazla dışborca endeksli bu sistem hayır getirmez; vazgeçin bundan ve ülke iflasın eşiğinde. Haziran 1997'de Refahyol, hükümeti bırakırken, içborç 4,2 katrilyon, şimdi, 119 katrilyona çıkmış; döviz bazında 29,6 milyar dolar iken, şimdi, 96,7 milyar dolar olmuş. İçborç stoku 57 nci hükümet kurulurken 37 milyar dolar imiş, sadece 57 nci hükümet 59 milyar dolar artırmış. Sayın Derviş'in göreve geldiği 2001 Martında içborç 54 milyar dolar iken, sadece Derviş döneminde 40 milyar dolar artmıştır. 54 üncü hükümet döneminde Haziran 1996'da içborç 29,1 milyar dolar iken, Haziran 1997'de 29,6 milyar dolar olmuş ve bir yılda sadece 500 000 000 dolar artan içborca rağmen, büyümenin yüzde 9,1 olduğu göz önüne alınırsa, durumun vahameti açıkça ortaya çıkar. Faiz ödemeleri 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde 121 milyar dolardır; sadece, 57 nci hükümet döneminde 78 milyar dolardır. Türkiye'de 13 000 000 aile olduğu düşünülürse, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, Türkiye'de her aile zam ve vergi olarak rantiyeye 9 308 dolar faiz ödemiştir.

Değerli milletvekilleri, malî açıdan iflas noktasında olan ülkemizde, içpolitika ve ekonomide bu kadar başarısız olan yöneticilerimizin dışta başarılı olması mümkün değildir. Egemenlik hakkımızı Avrupa Birliğine devretmek istemiyoruz; ama, IMF'ye çoktan devretmişiz, aldırmıyoruz. Türk halkı, hükümeti; Meclis, sayıları hergün artan kurumları denetleyemiyor. Bir bakana bu kadar yetki veriyoruz; ama, IMF, hükümeti her an denetleyebiliyor. Biz, hâlâ, Türkiye büyük ülkedir, biz önemli ülkeyiz, bizim isteklerimiz var; bunları kabul edin diyoruz. Peki, büyüklük nedir; yoksulluk, yolsuzluk, enflasyon, içborç ve dışborcun büyüklüğü mü?! IMF Başkan Yardımcısının bir açıklamasına göre, IMF'nin borcunu çeviremeyecek derecede ağır borçlu ülkelerin kontrollü olarak iflas ettirilmesi için bir program hazırlıyormuş. Zira, bir ülkenin ani iflası, diğer ülkelerin olumsuz etkilenmesine sebep olurmuş. Bu program, bu tablo, IMF'nin Düyunu Umumiye olduğunu, Sayın Derviş'in de onların memuru olduğunu göstermiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Sayın Derviş, işçi, köylü, memur, esnaf, emekliyi ilgilendiren hayatî konularda, bütçede kaynağı olmayan harcamaların yapılamayacağını, olan kaynakların ise az kullanıldığını ısrarla vurguluyor; bu sebeple, tarım kredi kooperatiflerinden, Ziraat Bankasından ve esnaf kefalet kooperatiflerinden kredi alan esnaf ve çiftçinin sorunu bir türlü çözülemedi. Balıkesir'in Havran İlçesi Büyükdere Beldesinde yaklaşık 2 000 kişi süresi içinde mal beyanında bulunamadığı için hapis yatacak; ama, belde hapishanesi 50 veya 60 kişi alıyor. Hepsi kış aylarında hapis yatmak istedikleri için 2 000 köylü cezaevi kuyruğunda. Devri iktidarınızda hapishane koğuşu bile karaborsa oldu Sayın Bakanım. Bunun adı "köy-kent" olsa ne olur, "tarım-kent" olsa ne olur; ama, böyle bir durumda, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanlığı, banka yönetiminin istediği borcun faizini indirebildiği, uygun görürse, faizden vazgeçeceği yetkisini alacak, 10 maddelik bir kanun tasarısı hazırlıyor ve Meclise sunmak üzere. Bir tarafta işçi, köylü, memur, diğer tarafta rantiye ve kollanan insanlar.

Bunları değerlendirmeniz düşüncesiyle, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum; saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saat 22.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.12

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.25

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER:Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

 

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S.Sayıları:  754, 755, 773, 774) (Devam)

B) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

32 nci madde kabul edilmişti.

Şimdi, 33 üncü maddeyi okutuyorum:

Dış borçlanma

MADDE 33. - a) Yabancı ülke, banka ve kurumlarla veya uluslararası kuruluşlarla yapılmış ve yapılacak anlaşmalara göre genel ve katma bütçeli kuruluşlara dış proje kredisi olarak kullandırılan imkanların;

1. Türk Lirası karşılıkları, dış borç kayıtları yapılarak Hazine Müsteşarlığınca Maliye Bakanlığına bildirilir.

2. Döviz üzerinden yurt içinde ve yurt dışında mal, hizmet ve eğitim bedeli olarak yapılan dış proje kredisi kullanımları, ilgili kuruluşlar tarafından dış borç kaydı yapılmak üzere kullanımı takip eden otuz gün içerisinde Hazine Müsteşarlığına gönderilir. Dış borç kaydı yapılan tutarlar Hazine Müsteşarlığınca Maliye Bakanlığına bildirilir.

3. Malzeme ve hizmet bedelleri, taahhüt evrakı ve sözleşme tasarıları  ise ilgili kuruluşlar  tarafından  ayrıca  Maliye Bakanlığına bildirilir.

4. Söz konusu miktarları, gerektiğinde ilgili kuruluşlara ait bütçelerde açılacak özel tertiplere;

- Ödenek kaydederek,

- Mevcut ödeneklerden aktarma yaparak,

Bütçeleştirmeye, bunlardan yılı içinde harcanmayan miktarları ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye, devren ödenek kaydedilen miktarlardan projenin tamamlanması nedeniyle kullanılma imkanı kalmayan tutarları iptal etmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Daha önceki yıllarda benzer şekilde sağlanan imkanların Türk Lirası karşılıkları ile malzeme ve hizmet bedelleri için de yukarıdaki esaslara göre işlem yapılır.

Dış proje kredisi ve hibe kullanımlarından kaynaklanan Katma Değer Vergilerinin karşılanmasında; dış kredi ve hibe gerçekleştiği halde, KDV karşılığı iç kaynağın bulunamaması durumunda, Yatırım Programı ile ilişkilendirilmek suretiyle ilgili kuruluşların bütçelerinin mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine sözkonusu miktarlarda ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

5. Yukarıda belirtilen hükümlerin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken tespit edilir.

b) Dış borçlanma imkanları ile satın alınacak malzeme ve hizmetlere ait taahhüt evrakı veya sözleşme tasarıları, Maliye Bakanlığınca 1050 sayılı Kanunun 64 üncü maddesi uyarınca  vize edilmeden satın alma işlemi gerçekleştirilemez ve ilgili miktarların dış borç kayıtları yapılamaz.

Ancak, Maliye Bakanı gerektiğinde dış borçlanma ile ilgili bütçeleştirme işlemleri yapılmadan önce (ilgili miktarların ödenek, gider ve dış borç kayıtları daha sonra yapılmak üzere) taahhüt evrakı ve sözleşme tasarısını vize etmeye yetkilidir.

c) Devlet dış borçlarıyla ilgili kredi anlaşmalarının yürürlüğe girmesini sağlayacak kanuni düzenlemelerin tamamlanmasına kadar kredi anlaşmaları gereği peşin ödenmesi gereken komisyon, ücret, garanti ücreti ve benzeri giderler ile gerektiğinde faiz ödemelerini de "Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

d) Konsolide Devlet dış borçları ile ilgili  kredi anlaşmalarında öngörülen bütün ödeme ve işlemler (dış proje kredileri çerçevesinde yapılacak ödemeler dahil, kredilerin kullanımları hariç) 2002 yılında her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır.

e) Finansmanı Avrupa Birliği, yabancı devlet veya uluslararası kuruluşlarla yapılan anlaşmalara göre sağlanarak gerçekleştirilecek olan işler, anlaşma hükümlerinde özel ihale ve satınalma usullerinin öngörülmesi halinde, özel kanun, kararname veya anlaşma hükümlerine göre yürütülür.

f) Yabancı ülke, banka ve kurumlarla veya uluslararası kuruluşlarla yapılmış veya yapılacak anlaşmalar ile Hazine Müsteşarlığı tarafından sağlanarak devir ve ikraz anlaşmaları yoluyla genel ve katma bütçeli kuruluşlar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarına dış proje kredisi olarak kullandırılan imkanlar, ilgili kuruluşlar tarafından dış borç kaydı yapılmak üzere kullanımı takip eden otuz gün içinde Hazine Müsteşarlığına gönderilir.

g) 01/01/1999 tarihinden başlamak üzere Avrupa Birliği'ne üye ve Ekonomik Parasal Birliğe katılacak devletlerin Euro'ya geçmesine bağlı olarak kamu sektörü dış borç ve borç yönetimi anlaşmalarına ilişkin düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

BAŞKAN - 33 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun Sayın Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33 üncü madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

33 üncü maddede dışborçlarla ilgili, bilhassa dışproje kredileriyle ilgili hususlar düzenlenmektedir. Bilhassa, dışproje kredilerinin kayıt sistemi, idarelerarası, bir bakıma, borçla ilgili idare, borçlu kuruluşlar ve Hazine ve Maliye arası ilişkilerin ne şekilde olması gerektiğiyle ilgili hususlar düzenlenmektedir.

Burada, dışproje kredileriyle ilgili bazı hususlara öncelikle değinmekte fayda vardır. Türkiye'de, maalesef, dışproje kredi uygulamalarının verimli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Yıllardır dışproje kredilerini kullanıyoruz. Bilhassa 1995-2000 döneminde 382 civarında dışproje kredisi kullandık. Toplam kredi miktarı 16 milyar dolara ulaştı; ancak, dışproje kredilerinin verimli olarak kullanıldığını, önceliklerin dikkate alınmak suretiyle kullanıldığını ve borç enstrümanları arasında iyi bir tercih yapmak suretiyle dışproje kredilerinin tercih edildiğini söyleme imkânımızın olmadığını da, bu arada, açıkça ifade etmemiz gerekir.

Son on yılda -1995-2000 döneminde- 16 milyar dolar civarında dışproje kredisi kullandık. Dışproje kredilerinde, ortalama vadenin on yıl civarında olduğu ve sabit faizli kredilerde oluşan yıllık ortalama faiz oranının da yüzde 5 ilâ 7 civarında gerçekleştiğini görüyoruz. Tabiî, bu dışproje kredileri -mevcut 382 civarında olduğunu ifade ettim- farklı kreditörlerden alınmış olan krediler. Dolayısıyla, bu kredilerin alınış şartları, farklı kreditörlerden olması nedeniyle, birbirinden önemli ölçüde farklılık arz etmektedirler. Bu kredilerin kreditör tarafından kulandırılmasında olsun, tahsilatında olsun, faiz ve diğer ücret ve komisyonların hesaplanmasında olsun, tahakkuk ettirilmesinde olsun hatta bildirimlerinde ciddî farklılıkların olduğunu da görmemiz mümkündür.

Tabiî, dışproje kredilerinin sadece faiz maliyetleri hakkında fikir vermek mümkün değildir. Faiz maliyetlerinin dışında, yine ciddî anlamda maliyet unsuru içeren hususların da, bir bakıma dikkate alınması ve bu şekilde gerçek maliyetlere ulaşılması gerekmektedir. Bir taraftan taahhüt komisyonları, bir taraftan idarî ücretler, cep ödemeleri, ajan ücreti, çok farklı sayıda, farklı oranlarda ücret ve komisyonları da maliyet unsurları arasına ilave etmemiz gerekmektedir. Bu ilaveyi yaptığımızda, dışproje kredi maliyetlerinin oldukça artmış olduğunu ve borç enstrümanları arasında tercih yapıldığı takdirde, örneğin tahvil ihracıyla  uygulanan yöntemlere göre daha pahalı olduğunu da söylememiz mümkündür.

Tabiî, dışproje kredileri, mevcut sistem içinde, kamu dışborç stoku içinde, gerçekten önemli bir yeri koruduğunu da ifade etmemiz gerekmektedir. Dışproje kredileri, bir taraftan tahsisli krediler şeklinde, bir taraftan devirli krediler şeklinde kullanılmaktadır. Tabiî, doğrudan doğruya proje finansmanı amacıyla kullanılan dış kaynakların borç stoku 2000 yılı sonu itibariyle yüzde 15,9'u konsolide bütçeye aittir, yüzde 8,2'si konsolide bütçe dışıdır, diğer kurum ve kuruluşlara aittir; 2000 yılında toplam 24 milyar dolar civarında proje kredisi vardır. Tabiî, bu miktar, toplam kamu dışborç stokunun yüzde 62'sini oluşturmaktadır; gerçekten önemli bir rakamdır. Onun için, dışproje kredilerine yönelik olarak bugüne kadar uygulanan yöntemler, dışproje kredilerinin kayıtları ve bütçeleştirilmesi konusunda çok ciddî yanlışlıkların yapıldığını ifade etmemiz gerekmektedir.

Bu yanlışlıkların yapılması, tabiî, şüphesiz, Türkiye'de ciddî bir borç yönetiminin, bir çerçeve yasasının olmasının önemli rolü vardır; ama, bunun yanı sıra, mevcut muhatap kurumların ihmallerinin yoğun olduğunu da ifade etmemiz mümkündür.  Bakınız, 1999 yılında, Meclis adına, Sayıştay, dışproje kredilerinin bütçeleştirilmesiyle ilgili bir inceleme yaptı. Bu çerçevede, yapılan inceleme sonucunda, 1999 yılında dışproje kredilerinin 585 trilyonunun, maalesef, bütçeleştirilmediğini, gider olarak kaydedilmediğini Sayıştay'ın yapmış olduğu incelemeden görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT AÇBA (Devamla) - Dolayısıyla, bu, bir bakıma, Türkiye'deki kayıtdışılığın bir örneğidir. Kayıtdışı bütçe hazırlamanın bir örneğidir. 585 trilyonu öyle küçük rakam olarak görmeyelim. 1999 yılı bütçesinin yüzde 2,3'üne tekabül etmektedir. Aynı yılda dolar kurunu dikkate aldığımızda, 1,4 milyar dolara tekabül etmektedir. Bugünkü değeri itibarıyla 2 katrilyonluk bir kaynak, maalesef, gizlenmiştir. Dolayısıyla, gizlenmesi nedeniyle, gider rakamları düşük gösterilmiştir ve borçlanma yetkisini de, bu gizlenmeden dolayı, Parlamentodan yanlış almış olduğunu da bu arada açıkça ifade etmemiz gerekir.

Tabiî, Türkiye'nin borç yönetimiyle ilgili, borçlanmayla ilgili temel bir yasaya ihtiyacı olduğunu belirttik. İnşallah bu yasa çıktığında, bu yasa çerçevesinde bu problemin çözüleceğini düşünüyoruz. Artık, Maliye Bakanlığının, dışproje kredisi olsun, diğer gelir veya gider cephesi yönüyle, bütçedışı birtakım kaynakları bütçenin dışında bırakmaması gerekli. Bu, bir bakıma, bütçenin şeffaflığının bir sonucudur; bir de, hesap vermenin bir sonucudur.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açba.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Kemal Kabataş.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gece, saat ilerliyor; ama, konu önemli. Birkaç madde üzerinde daha görüşlerimi ifade edeceğim.

Bu 33 üncü madde, dış borçlanmayla ilgili bir madde. Devlet dış borçlanmayı 2002 yılında nasıl yürütecek; bu esaslar, bu madde içerisinde düzenlenmiş. Ben, birkaç temenniyle bu konudaki fikirlerimi aktarmak istiyorum.

Hazinede dışborç yönetimini, Hazinedeki dış piyasa operasyonlarını yöneten ekip fevkalade ehil, dış piyasalarda fevkalade güvenilir bir ekip ve Türkiye'nin dış borçlanmasında, dış piyasalardan kaynak aktarımında fevkalade yeterli bir ekiptir, güvenilir bir ekiptir; Türkiye'nin zor günlerinde her zaman bir çıkış yolu bulmada ehliyetle ve tecrübeyle rol almışlardır. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum.

Bir diğer konu, dış borçlanmayla ilgili. Dışborçların kaydı konusunda, Türkiye'de, cumhuriyetin çok temel kurumlarından Sayıştay ile devletin en önemli kurumu Hazinesi arasında polemik düzeyine çekilmeye çalışılan bir teknik tartışma vardır. Dışborçların kayda alınması konusunda Hazine önemli bir altyapı sıkıntısıyla karşı karşıya, tanımlarda sıkıntıyla karşı karşıya. Bu, yönetimden kaynaklanan bir hadise değil; ama, Sayıştay, birtakım anlatımlarda, değerlendirmelerde, sistemde Hazinenin yüzlerce katrilyonluk işlemi kayıt dışında tuttuğuna dair fevkalade hepimizi kurumsal açıdan rahatsız eden mesajlar veriyor. Bunun bir an önce çözümlenmesi lazım. Bununla ilgili temennim şu: İnşallah, son kez bütçe kanununda dış borçlanmayla ilgili bu hükümler yer alacak ve Türkiye'nin borçlanma ilkelerini, esaslarını, kriterlerini, uygulamasını düzenleyecek yeni borçlanma kanunu 2002 yılı içinde yürürlüğe girecek. Bu konuda önemli bir boşluk vardır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 2001 ve 2000 yılında, son iki yılda, herhalde tüm cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını, dış borçlanmasını gerçekleştirdi. Bu, rekor düzeyde bir borçlanmadır. Bu yılın sonunda IMF'nin taahhüt ettiği kredilerin de kullanımıyla birlikte, aşağı yukarı 19 milyar dolar IMF'den, 3 milyar dolar Dünya Bankasından ve 8 milyar dolar da piyasalardan borçlanmıştır Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi; yaklaşık 31-32 milyar dolarlık rekor düzeyde bir dışborç yükümlülüğü altına girmiştir Hazine. Şimdi, buna, yeni hazırlıkları devam eden stand-by anlaşmasıyla birlikte, 10 milyar dolarlık bir ilave daha söz konusu. Böylece, 3 yılın rakamı 42 milyar dolar gibi, fevkalade yüksek bir düzeye ulaşıyor. Bu borçların servisi nasıl yapılacaktır, kim ödeyecektir, hangi dışkaynakla ödeyecektir konusu, geleceğimiz açısından fevkalade önemlidir.

Bu borçlanmalarda, dışarıdan sağlanan borçlanmalarda iki önemli nokta var: Birincisi, piyasalar. Piyasalardan sağlanan krediler, Türkiye'ye, bu ülkeye, yönetimine, hükümetine duyulan güvenin göstergesi. Bu güven uzunca bir süredir yok. Bu nedenle de, hükümet, Hazine, ancak resmî kaynaklardan, resmî kurumlardan borçlanabilir durumda. Bu resmî kurumların başında da IMF ve Dünya Bankası geliyor. Bunun dışında, eğer yeni dönemde piyasalarla olan güven ilişkisi tesis edilebilirse, bu 10 milyar dolara ek kaynaklar sağlanması imkânı var. Aksi halde, Türkiye, dışkaynak temininde yeni sorunlarla karşılaşmaya aday, bu riske maruz bir ülke konumunda 2002 yılına girecektir.

Benim temennim, Türkiye'ye duyulan güvenin, Türkiye'nin dış borçlanma konusunda 2002 yılında daha rahat bir ortamda ve güven ortamında, olağan faaliyetlerini sürdürebilmesi ve bu faaliyetler içinde, özel sektörün üretici kurumları, malî kurumları, önemli kurumları, üretken kurumları da dışpiyasalardaki varlığını, kredilere ulaşabilme imkânını kullanabilir duruma gelsin. Temennim budur.

Yine, dışborçlar konusunda arkadaşlarıma başarı diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Saadet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 754 sıra sayılı bütçe tasarısının 33 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 33 üncü madde, genel ve katma bütçeli kurum ve kuruluşların dış borçlarıyla ilgili, proje karşılığı dış borçlarıyla ilgili teknik bir maddedir. Burada, Hazine Müsteşarlığı muhatap kılınmaktadır. Hazine Müsteşarlığının koordinasyonuna verilmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada, esas konuşulması gereken bir başka konu var: On gündür 2002 yılı bütçesini Genel Kurulda görüşmekteyiz. Âdeta, bütçe görüşmelerinin bitmesini iple çekmekteyiz. Zaman zaman, hatip, Genel Kurulda, ancak, 40-50 kişiye hitap etmekte. Zaten, bu bütçe, ilk başta da söylendi; sanal bir bütçe, doğarken ölmüş bir bütçe ve hiç de inandırıcı değil. Yani, bu bütçenin bütçe hedeflerine varacağını söyleyen arkadaşı, burada, yalan makinesine oturtup konuşturmak lazım; çünkü, hiç kimse inanmıyor ki, bu bütçenin hedefleri gerçekten tutacak.

Değerli arkadaşlar, dış ve içborç stoku o kadar büyük boyutlara vardı ki, zaman zaman endişeleniyoruz, tereddüt ediyoruz. Bu, hakikaten, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı tehdit eder duruma bile geldi. Şimdi, bakın, dışpolitikada Irak'a bir müdahale var. Bizim kesinlikle inisiyatifimiz  söz konusu olmuyor; çünkü, borçluyuz. IMF'den, Dünya Bankasından, Amerikan maliyesinden borçluyuz. Zaman zaman da kendi kendime düşünüyorum; diyorum ki, acaba, bu, bizim Maliye Bakanımızı, Devlet Bakanımızı ve geçmişte Cottarelli ve şimdi de Juha Kahkonen'i, bunları bir sıralamaya tutsalar, hangisi daha medyatik, hangisi daha popüler diye... Zaman zaman, kendi kendime düşünmüyor değilim.

Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet döneminde, hakikaten, iç ve dış borç stoku o kadar büyük boyutlara vardı ki, bakın, 37 milyar dolar olan içborç stoku 80 milyar dolara, işte, 90 milyar dolar olan dışborç stoku 112 milyar dolara; yani, 57 nci hükümet döneminde, yaklaşık  90-100 milyar dolar bir faiz ödendi, rantiyeci kesimine para gitti, 90 milyar dolar da borcumuz arttı.

Şimdi, arkadaşlar, borç yiğidin kamçısıdır. Belki, bu saikle yola çıkıldı; ama, kamçı yiye yiye yer kalmadı.

Şimdi, bu borç stokunun bu kadar artmasıyla birlikte, aynı şekilde, reel sektördeki gelişmeler, hamleler de paralel gelişse, yani, istihdam artsa, üretim artsa, ihracat artsa diyecek bir şey yok; ama, gelin görün ki, 2002 yılı bütçesinde de gene 43 katrilyon lira faize gidiyor, gene vergiler, gene zamlar gelecek. Bunun millete hiçbir faydası yok.

Bir de, ilginç olan bir şey... On gündür bütçeyi görüşüyoruz. Bu bütçenin sonunda, zannediyorum, tuzak bir protokol geldi. Hani tüketici kredisi için banka ile müşteri arasında bir protokol imzalanır, karınca duası gibi en son protokol yazılar yazılır ya, aynı onun gibi. Şimdi, 500 sayfalık bir tasarı geldi önümüze; Kâtip Üye 10 dakikada okuyor, biz 5 dakika konuşuyoruz; zaten, 5 dakikayı geçince Sayın Başkan hemen ikaz ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu şekilde bir yere gidilmez. Bence en güzeli, bu mübarek gecede hepimiz dua edelim, Cenabı Hak bu hükümeti bir an evvel düşürsün -çünkü, işimiz Allah'a kaldı- iki bayramı bir arada edelim.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - İşiniz Allah'a kaldı... Allah yardımcınız olsun!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Beddua falan değil, değil mi?!

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Dış borçların ikraz, devir ve garanti edilmesi

MADDE 34.- a) Yabancı ülkeler, uluslararası kuruluşlar, yabancı bankalar ve yabancı ülkelerde yerleşik diğer finans kurumlarından her türlü amaçla ve uluslararası sermaye piyasasında kullanılan finansman araçları ile yapılacak borçlanmalar ve buna ilişkin anlaşmalarla ilgili temas ve müzakereleri yürütmeye ve  işlemleri sonuçlandırmaya,

b) Yukarıdaki (a) fıkrasına göre sağlanan finansman imkânlarını, kamu ve özel sektör kurumlarına ikraz, devir veya kullandırmaya, anlaşma hükümleri çerçevesinde ekonominin çeşitli sektörlerindeki gelişmeyi sağlamak amacıyla ikraz ve devir koşullarını belirlemeye ve bu kredilerden yapılması gereken geri ödemeleri aynı kuruluşlar için hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye,

c) Yukarıda belirtilen imkânların doğrudan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası veya Türkiye'de yerleşik kurumlar ile Türk bankaları tarafından sağlanması halinde, bu kredileri kısmen veya tamamen devralmaya, devralınan bu kredileri kısmen veya tamamen kamu kurumlarına ikraz, devir veya kullandırmaya ve bu kredilerden yapılması gereken geri ödemeleri aynı kuruluşlar için hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye, Türkiye'de yerleşik bankaların döviz varlıkları üzerinden borçlanmaya,

d) 1. Yabancı ülkelerin kredi kuruluşları, uluslararası kurumlar veya yabancı ülkelerde yerleşik banka ve kurumlar ile bu finansman işlemlerine katılan Türk bankaları tarafından kamu kurumlarına (özel hukuk hükümlerine tâbi olmakla beraber sermayelerinin % 50'sinden fazlası kamuya ait olanlar dahil), yatırım ve kalkınma bankalarına verilecek kredileri anlaşmalarındaki şartlarıyla garanti etmeye,

2. Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşların ihdas ettikleri garanti programları çerçevesinde,

aa) Kamu  kuruluşları  (özel   hukuk   hükümlerine   tâbi   olmakla   beraber  sermayelerinin % 50'sinden fazlası kamuya ait olanlar) ile yatırım ve kalkınma bankalarının borçlu sıfatıyla uluslararası piyasalardan temin edecekleri finansman imkanları için,

bb) Yap-İşlet-Devret ve Yap-İşlet modeli çerçevesinde gerçekleştirilecek projelerle ilgili,  mevzuatta öngörülen Hazine garantileri ile sınırlı olmak ve şartları Hazine Müsteşarlığınca müzakere edilmek üzere,

Yukarıda anılan uluslararası kuruluşlar tarafından verilen garantiye karşı garanti vermeye,

3. Hazine garantörlüğünde sağlanacak dış borçlar için; garanti verilen veya verilecek kuruluşlar nezdinde her türlü inceleme ve denetlemeyi yaptırmaya, garanti ücreti oranını, garanti verilme aşamasında garanti verilecek kuruluşlara karşı garantörlük koşulları ile bu borçlardan Hazine adına doğabilecek yükümlülüklerin geri ödeme koşullarını belirlemeye,

e) Ulusal banka ve kamu kuruluşlarınca yabancı ülkelere açılacak kredilerin geri ödenmesini garanti etmeye, yabancı ülkelerde doğrudan teminat mektubu vermeye yetkili ulusal bankalar lehine garanti vermeye,

f) Türkiye Cumhuriyeti adına Hazine Müsteşarlığı tarafından yabancı ülkeler resmî kuruluşları veya uluslararası kuruluşlardan sağlanan kredilerin teknik yardım ve eğitim amaçları kapsamındaki bölümlerini anlaşma hükümlerine istinaden gerektiğinde özel ve özerk bütçeli kamu kuruluşları ile kamu kuruluşu sayılan kurumlara karşılıksız olarak kullandırmaya,

g)  Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası tarafından Bosna-Hersek'te finanse edilecek projeler için bu Bankaya üye diğer ülkelerle birlikte sağlanacak ortak bir garanti çerçevesinde garanti verilmesine,

h) Avrupa Birliği, yabancı ülkeler ve bu ülkelerin banka ve kredi kuruluşları ve uluslararası malî kuruluşlardan ülkemizde faaliyet gösteren Risk Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına risk sermayesi şeklinde köprü krediler, koşullu krediler sağlamaya veya yukarıda belirtilen yabancı ülke ve kuruluşların adı geçen Yatırım Ortaklıklarına doğrudan veya aracı malî kuruluşlar vasıtasıyla risk sermayesi şeklinde katkı sağlamaya yönelik anlaşmalar yapmaya, sağlanan bu imkanların devredilmesine, kullandırılmasına ve geri ödenmesine,

i) Bütçe Kanunu ve ilgili kanunlar çerçevesinde yapılan ikrazlarla, Hazine garantilerinden Hazine Müsteşarlığınca yapılan üstlenmeler neticesinde ortaya çıkan alacakların şartlarının belirlenmesine, tahsiline, takibine ve her türlü finansal tekniğin kullanılması suretiyle idaresine, Hazine alacaklarını doğuran işlemlerle, bu alacakların tahsil, takip ve idaresine ilişkin esas ve usullerin belirlenmesine,

Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

j) Daha önceki yıllarda yapılan işlemler için de bu esaslar geçerlidir.

k) Yılı içinde uluslararası ticari bankalardan borçlanmak suretiyle temin edilen dış finansmanla ilgili olarak;

1. Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile özel statüye sahip kamu hizmeti gören ve sermayelerinin % 50'sinden fazlası belediyeye ait olan iştirakler ve ilgili mevzuat gereği tüzelkişiliği haiz yerel yönetim birlikleri için Hazine garantisi verilecek veya devredilecek dış kredi tutarı 500 milyon ABD Doları,

2. Diğer kamu kurum ve kuruluşları (özel hukuk hükümlerine tâbi olmakla beraber sermayelerinin % 50'sinden fazlası kamuya ait olanlar dahil) için Hazine garantisi verilecek dış kredi tutarı 4 milyar ABD Doları,

İle sınırlıdır.

3.Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret, İşletme Hakkının Devri ve benzeri modeller çerçevesinde gerçekleştirilecek projelere verilen Hazine garantileri ile kalkınma ve yatırım bankalarının uluslararası kuruluşlardan ve piyasalardan Hazine garantisi altında sağlayacakları dış borçlanma tutarı yukarıda belirlenen sınırlamanın dışındadır.

BAŞKAN - 34 üncü maddeyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Dağcıoğlu konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayhay Sayın Başkan.

Sayın Dağcıoğlu, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin temel özelliği, borç alma, borç ödeme ve borcu borçla çevirme bütçesi olmasıdır. Halbuki, daha fazla iç ve dış borç, yüksek reel faiz ve yurt dışına kaynak aktarılması anlamına gelmektedir. Böylece, giderek bağımsızlığımızı tehdit eden ve ülkemizin gelecekteki refahının azalmasına yol açan dipsiz bir batağa daha fazla saplanıyoruz diye düşünüyorum.

Türkiye, 2001 yılı ile 2007 yılları arasında, her yıl, ortalama, 20 milyar dolar civarında olmak üzere, yaklaşık 140 milyar dolar dışborç ödemek durumundadır. Bu borcun da, yaklaşık 30 milyar doları faiz, geri kalan 110 milyar doları da anaparadır. Özellikle son yıllarda ağırlaşan faiz ödemelerimizin içinde dışborç faizleri, içborç faizlerine göre çok daha makul bir seviyede, yani, 2 ilâ 3 milyar dolar arasında seyretmektedir; ancak, bu miktarın bile Türkiye'de yatırıma ayrılan tüm kaynaktan daha büyük olduğu düşünülürse, ne kadar acı bir tablonun içinde olduğumuz da anlaşılacaktır.

Toplam borç faizleri, neredeyse, tüm gayri safî millî hâsılamızın yüzde 17'sini götürmektedir ki, tabiî, bu rakamların resmî rakamlar olduğunu ve devletin dış borçları konusunda ise tam bir açıklık bulunmadığını da burada belirtmekle yetinelim. Örnek istiyorsanız, Dışişleri Bakanımızın, tamamının silinmesini talep ettiği 7 milyar dolarlık askerî borçlarımız gibi... Bunları hesaplarda göremiyoruz.

Bilançoyu bütünleyen içborçlara gelince: 2001 yılı için, üçüncü çeyreği itibariyle, içborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 56'ya ulaşmış bulunuyor. Bu oran, 1980'de yüzde 10, 1990'da yüzde 14, 1997'de de yüzde 21 seviyelerindeydi. 1997 yılında 5,3 katrilyon lira seviyesinde olan içborç toplam ödemesi, üçbuçuk yılda 17 kat büyümek suretiyle 92 katrilyon liraya ulaşmış bulunuyor. Burada bir kıyaslama yapabilmek için, 2001 yılı toplam bütçesinin 48 katrilyon lira olduğunu hatırlarsak, durumun ne kadar vahim olduğunu, bir kez daha gözler önüne koyarız.

Bu bir cinnet bu, bir çılgınlık anıdır diye düşünmemek mümkün değil. Böylesine bir borçlanma politikası, bırakınız ülkeyi düze çıkarmayı, daha da dibe çekmektedir. Bu yüzden, ekonomik kriz, artık, sürekli ve kronik hale gelmiştir. Herkes bilmektedir ki, borçlar arttıkça, daha fazla vergi gelirinin, borç faizlerinin ödemelerine tahsis edilmesi kaçınılmaz olur. Bu da, vergilerin, kamu hizmetleri ve yatırım için değil, bir noktadan sonra, artık, sadece borçların faizlerini ödemek için tahsil edilir hale gelmesine yol açmaktadır. Nitekim, artık, tahsil edilen her 100 liralık verginin, devletin borç faizlerini bile karşılayamadığı bir noktayı aşmış bulunuyoruz. Borçlar ve faizler, âdeta, bir kement olmuş, gittikçe artan bir şekilde boğazımızı sıkmaktadır. Artık, nefes alamaz hale gelmiş bulunuyoruz. Durum, gerçekten vahimdir arkadaşlar.

Öte yandan, borçlar, tasarrufların belirli bir rant kesimine aktarılması suretiyle ülkede zaten bozuk olan gelir dağılımının daha da bozulmasına sebep olmakta, büyük ölçüde cari ve transfer harcamalarını finanse etmekte kullanılarak ulusal tasarrufların hoyratça tüketilmesine sebep olmaktadır.

Üstüne üstlük, içborçların da giderek daha fazla dolarize edildiği şaşkın bir dönemden geçiyoruz. Yani, içborçları da, dışborç haline tahvil etmeye başladık; ama, ne gam!.. İşte, IMF Başkanı Horst Köhler Türkiye'ye 10 milyar dolarlık yeni borç verilebileceğini açıklayınca, doğrusu, bayağı moral bulduk ve bayram ettik.

Şaka bir yana, acaba ne oldu da, IMF birdenbire dolar musluklarını açıverdi derseniz, dört tane müsteşarın hazırladığı ve koalisyon liderlerinin zirvelerinde kabul edilen tasarruf tedbirleri paketi IMF tarafından çok mu beğenildi ki birdenbire muslukları açtılar diye düşünüyorum; yoksa, böylece, Afganistan'a asker gönderirken "para istemem, yan cebime koy" mesajını veren hükümetin beklentisi, IMF'in büyük patronlarından anında karşılık mı bulmuş oluyor?! Ama, nedense, Sayın Kemal Derviş, birdenbire bir açıklama yaparak, IMF İcra Kurulunun 10 milyar dolarlık ekkaynağı prensipte onayladığını; ama, bu kaynağın hibe değil, borç olduğunu ve bu nedenle de, çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini söylemek zorunluluğunu hissetti. Her neyse... Zaten "denize düşen, yılana sarılır" misali, kimsenin işin bu yönüne aldırdığı da yok zaten. Dolarların geleceği haberi, birilerine, âdeta, bayram havası estirdi. Demek ki, artık, 30 milyar doları aşkın tutarla, IMF üyesi ve ortağı ülkeler arasında en borçlu ülke durumunu almakla övünebiliriz. Güreşte yenilip sıfır çekiyorsak da, hiç değilse borçta ve yolsuzlukta dünya şampiyonu olduk; helal olsun bize!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Üretmeden tasarruf mu, kemer sıkma, boğaz sıkma, acı ilaç mı dediniz; geçin efendim, bütün bunlar lüzumsuz vehimler; çünkü, artık, her zaman yanımızda olacak olan IMF ve Dünya Bankası gibi dostlarımız var bizim; sırtımız yere gelir mi Allah'ın izniyle diyorum!

Borcu yine borçla çevirmenin revaçta olduğu bir dönemin geleceğimizi karartan acı sonuçları bunlar işte. Bu gidiş iyi değildir. Ülkeyi bu hale getirenler, elbet, bir gün, sandıkta bunun hesabını vereceklerdir; ama, pazarlarda çürük sebze toplayarak hayatını sürdürmeye çalışan, işinden gücünden olan çileli insanımızın kul hakkını kolay kolay ödeyebileceğimizi zannetmiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 üncü madde üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

34 üncü madde, dışborç uygulamasının çok özel bir şeklini düzenliyor. Uluslararası kuruluşlar, genelde, Türkiye'de krediye muhtaç kuruluşlara, onları muhatap alarak kredi vermezler. Uluslararası kuruluşlar için Türkiye'de en muteber kurum Hazinedir. Dolayısıyla, kredinin borçlusu, dışarıdan sağlanan kredinin geri ödeyicisi Hazinedir; kullanıcıları da, her seviyede çeşitli kamu kuruluşlarıdır. Hazine, bu kredileri alır ve bu kredileri, devir anlaşmalarıyla, kullanıcı kuruluşlara devreder.

Bu işlemde, bugüne kadarki uygulamasında, ilke olarak bir sakınca yoktu; ama, sistem, düşünüldüğü yapıda işlememektedir. Hazine, kredinin borçlusu olarak ödemeyi sürdürmekte, kullanıcı kuruluşlar Hazineye karşı yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Türk Hazinesi, burada, malî disiplini, finansal disiplini özünde yok eden, çok kötü bir tabloyla karşı karşıyadır.

Birkaç rakam vereyim değerli arkadaşlar. Bunlar, artık, dünyanın bildiği rakamlar, Hazinenin web sayfasında da var. Hazinenin, bu şekilde, dışarıdan kredi olarak aldığı ve çeşitli kamu kuruluşlarına, üniversitelere, belediyelere, KİT'lere ve benzer kuruluşlara kullandırdığı kredilerin toplamı 6,2 milyar dolardır ve Hazine, bugüne kadar, bu krediler dolayısıyla, kullanıcı kuruluşların ödemesi gereken, kredi taksitlerinin geri ödemesi aşamasında bu kuruluşlardan tahsil edilmesi gereken 3,5 katrilyon Türk Liralık bir ödemeyi, nakit bazda, bu kadar sıkıntısı içinde kendisi yapmıştır.

Malî disiplini yok etmenin bundan daha güzel bir örneği olamaz. Sizin, bir kuruluş olarak, Hazineye 1 katrilyon liralık borcunuz var; siz, elinizdeki kaynağı istediğiniz gibi kullanıyor, Hazineye borcunuzu ödemiyorsunuz, krediden doğan yükümlülüğünüzü ödemiyorsunuz ve Hazine, bu kadar yoklukta, bu 1 katrilyon lirayı finanse etmek için, bilmiyorum, kaç katrilyon borç faizi ödüyor.

Asıl sıkıntı, malî yönetimdeki temel sorunlardan birisi buradadır. Hazine, bu disiplin eksikliği içinde, bu işin yönetiminde, daha fazla yoluna devam edecek durumda değildir.

Tabiî ki, bu olayı düzenleyecek başka mekanizmalar var. Bu borçlu kuruluşların gelirlerinden, başka kaynaklardan elde ettikleri gelirlerden, bu geri ödemeleri tahsil etme imkânı var; ama, nedense, Maliye Bakanlığı ile Hazine, bu konuda, gerçekten bir irade gösterisi ortaya koyacak bir yaklaşım sergilemiyor.

Hazinenin, başkalarının 3,5 katrilyon liralık -nakit bazda- borcunu ödemesinin bugünkü faizlerle maliyeti nedir; bu hesabın ortaya konulması lazım değerli arkadaşlar. Bu, sonuçta, hem bu borçlu kuruluşların, borçlarını ödememek suretiyle, pek çok konuda israfta bulunmalarına neden oluyor; Hazineyi de bu zor dönemde daha da büyük bir zor tablonun içerisinde kalmaya mecbur ediyor.

Tabiî, bu işin ikinci boyutu, Hazinenin verdiği garantilerdir. Hazine, proje kredilerinde -bu yap-işlet- devret veya yap-işlet projeleri kapsamında- gerçekten çok cömert davranmış, olağanüstü yükümlükler altına girmiştir. Bu yükümlülükler, şimdi, fevkalade belirsiz bir dönem için, Hazineye, milyar dolarlar düzeyinde yükümlülükleri kayda aldıracaktır, sıraya koyacaktır. Önümüzdeki günlerin çok büyük risk bölgesi burasıdır ve Hazine bu kuruluşlara kredileri devrederken, bu krediler karşılığında teminat alma meselesini, geri tahsil etme meselesini güvenceye alma konusunda, sistemde çok büyük bir eksiklik yaratmıştır. Burada bir kasıt yoktur, bilgi eksikliği vardır, bundan sonraki uygulamalarda mutlaka bu işin bütçe içerisinde düşünülmesi, disiplin içerisinde düşünülmesi ve Hazinenin bu kadar açıkta bırakılmasına yol açacak sistemden vazgeçilmesi gerekiyor. Hazine burada çok büyük bir risk alanı yaratmıştır; bütçe dışında, bu "contingent liabilities" dediğimiz -teknolojide, terminolojide- bir sistemi âdeta yönetemez duruma gelmiştir.

Bu kargaşanın bir an önce sonuçlandırılması dileğiyle, teşekkür ediyor, saygı sunuyor, hepinize iyi geceler diliyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 malî yılı bütçe kanununun "Dış borçların ikraz, devir ve garanti edilmesi" başlıklı 34 üncü maddesine (i) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (j) fıkrasının eklenmesini ve diğer fıkra harflerinin de teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

Esvet Özdoğu

 

Ankara

Erzurum

Ankara

 

İbrahim Yaşar Dedelek

 

Turhan İmamoğlu

 

Eskişehir

 

Kocaeli

“j) Marmara ve Düzce depremleri ve diğer doğal afetler sonrası, afet bölgelerinde acil yardım ve yeniden yapılandırma, rehabilitasyon projelerinin finansmanı amacıyla, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin ilgili finans kuruluşlarından ve aynı amaçla yabancı ülke hükümetleri ile yabancı ülkelerin kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlardan, Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağladığı kredileri, genel ve katma bütçeli kuruluşlar dışında kalan kamu kurum ve kuruluşlarına ikraza dönüştürmeksizin kullandırmaya,”

Gerekçe:

Marmara ve Düzce depremleri kapsamında Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarından sağlanan kredilerle finanse edilen projeler çerçevesinde, depremden malî ve fizikî olarak büyük zarar görmüş kullanıcı durumundaki kuruluşların kullanılan kredilerin geri ödenmesinden sorumlu tutulması durumunda ilgili kuruluşların finansal problemlerle karşı karşıya kalacağı beklenmektedir. Deprem bölgesinde finanse edilen tesislerin mülkiyetini devralacak kuruluşların (özellikle belediyeler) halihazırda maruz kaldıkları tabiî afet nedeniyle uğradıkları (gelir kaybı ve harcama artışından kaynaklanan) malî kayıplar, borç ödeme kapasitelerinde zafiyete neden olmuştur. Dolayısıyla, bu durumdaki kuruluşların kredi maliyetinden sorumlu tutulmamalarının uygun olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede, Marmara ve Düzce depremi ile tabiî afete maruz kalan bölgelerdeki projeler için sağlanan krediler kapsamında yapılan harcamaların, proje sahibi ve/veya finanse edilen tesisleri devralacak kuruluşlardan tahsil edilmeyeceğinin hükme bağlanması gerekmektedir.

Söz konusu kuruluşların kredi maliyetlerinden sorumlu tutulmalarında ısrar edilmesi, bölgede hayatî öneme sahip ve aciliyet arz eden projelerdeki gerçekleşmelerin olumsuz etkilenmesi sonucunu beraberinde getirebilecektir.

BAŞKAN - Evet, önergeye karşı... Sayın komisyon ve sayın Hükümete soracağım; ancak, önergede geçen şu ibarenin özellikle hükümet tarafından açıklanması gerektiğini ifade ediyorum: "Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağladığı krediler" ibaresinden kasıt, yeni bir borçlanma mıdır; yoksa, mevcut kredilerin devamı mıdır; o hususa açıklık getirilmesini özellikle isteyeceğim; çünkü, eğer, borçlanma ise, işleme almayacağım.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

Hükümet olarak, Sayın Bakan açıklama yapacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Mevcut krediler, yeni krediler değil; katılıyoruz.

BAŞKAN - Mevcut krediler diyorsunuz, bir borçlanma getirmiyor diyorsunuz?

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Evet.

BAŞKAN - Peki; katılıyorsunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Anayasanın 162 nci maddesi son derece açıktır...

BAŞKAN - Efendim, ben onu sordum; bir borçlanma getirmediğini ifade etti...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben de diyorum ki, bir borçlanma getiriyor. Bu borcu da Hazine karşılayacak. Şimdi, mesele şudur; Plan ve Bütçe Komisyonunda enine boyuna 45 gün tartışıldı; o zaman, bu getirilmeliydi ve orada kabul edilmeliydi. Orada olmayan bir şey, korsan madde şeklinde gelirse, çok yanlış olur ve Anayasaya aykırılık söz konusu olur. Bu nedenle, bunu işleme koymanız, bize göre mümkün değildir.

BAŞKAN - Sayın Güven, ben tereddütlerimi yenmek için hükümete sordum, yeni bir borçlanmayı gerektirmiyormuş; daha önce alınan kredilerin devamı mahiyetinde olduğu için işleme alıyorum; gider artırıcı bir nitelik taşımadığından...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hazine borçlanıyor  mu, borçlanmıyor mu?! Hazine ödeyecek...

BAŞKAN - Efendim, ben bu şekliyle oya sunacağım...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Karar yetersayısı istiyoruz!..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, ısrarlı değiliz efendim; takdir sizin.

BAŞKAN - Efendim, siz, takdire bıraktınız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu konunun açıklığa kavuşturulması lazım hükümet tarafından. Gerekçe yeterli değil, eğer açıklama yapılırsa, iyi olur. Aksi takdirde, karar yetersayısı talebinde bulunma zorunluluğu olacak; işi açmaza sokmamak lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında yeni bir maddedir; yani, İçtüzüğe göre işleme de konulmaması lazım... Komisyonun çoğunluğu da yok. Yeni madde gibi, yani, bir fıkra, yeni bir madde gibi geliyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Onun için buna bir çözüm bulunsun; 5-10 dakika bir ara verilsin; toplantı yapılsın, görüşülsün. Aksi takdirde...

BAŞKAN - Ben sordum Sayın Kapusuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Borçlanma kanunu gelecek, orada koysunlar, getirsinler efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, eğer imza sahipleri, önerge sahipleri ısrarlı olmazlarsa, Komisyon ve Hükümet olarak biz de ısrar etmeyiz.

BAŞKAN -Sayın Tümen, Sayın Köse, Sayın Dedelek, Sayın Esvet Özdoğu; çekiyor musunuz efendim imzanızı?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sizin belirtmiş olduğunuz gibi, bu mahallî idareler, deprem dolayısıyla borçlanmalar neticesinde sıkıntılar içerisinde olduğundan, borçlanmaları mahallî idareler adına Hazine üstleniyor; fakat, eğer şu anda mevzuatımıza, İçtüzüğümüze aykırı ise önergemizi geri çekiyoruz.

 BAŞKAN - Efendim, yeni borçlanmayı gerektiriyorsa, elbette ki ben işleme almayacağım; ama, Sayın Bakan "yeni borçlanmayı gerektirmiyor" dedi; fakat sıkıntılarının olduğunu ifade ettiler. Eğer imzanızı çekerseniz, önergeyi işlemden çıkaracağım.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, bize herhangi bir borçlanma getirmeyeceğini...  Zaten önergede de belirtiliyor. Burada mahallî idarelerin...

BAŞKAN - Sayın Tümen çekiyor musunuz efendim?..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sanıyorum orta yerde muallak bir durum var. Bu konuda biz önergemizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Önerge geri çekilmiştir.

34 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

244 sayılı Kanun kapsamı dışında borçlanma

MADDE 35. - a) Yıllık programlarla belirlenen dış finansman ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 31/05/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun kapsamı dışında kalan kuruluşlarla kredi anlaşmaları yapmaya ve projelerin yapılabilirlik çalışmalarının dış finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere Dünya Bankası ile üzerinde anlaşılacak şartlarla (10 000 000) Amerikan Dolarına kadar olan borçlanmaların yapılmasına Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

b) Bu gibi anlaşmalar ve savunma borçlanmalarına ilişkin kredi anlaşmaları bütçe kanunları hükümlerine dayanılarak yapılmış olup, Bakanlar Kurulunca uygun görülen diğer kredi anlaşmaları gibi Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girer. Bu kararnameler 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanun ve 23/05/1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerine tabi değildir.

c) Türkiye Cumhuriyetinin bu madde ile "Dış Borçların İkraz, Devir ve Garanti Edilmesi" başlığını taşıyan madde ve bu madde hükümlerine dayanarak, sırasıyla borçlu veya garantör sıfatı ile taraf olduğu finansman anlaşmalarından doğan borçlarının dünya sermaye piyasalarında mevcut muhtelif finansman araçları vasıtasıyla yönetimi amacıyla anlaşma yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Söz konusu anlaşmalar imzalandıkları tarihte yürürlüğe girer.

d) Daha önceki bütçe yıllarında akdedilmiş benzeri anlaşmalar hakkında da bu madde hükmü uygulanır.

BAŞKAN - 35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Borç verme, hibe ve yardım anlaşmaları

MADDE 36. - a) Avrupa Birliği, yabancı ülkeler, uluslararası kuruluşlar ve yabancı ülke kredi kuruluşlarından sağlanacak hibelerle ilgili temas, müzakere ve anlaşmaları yapmaya ve bu yolla sağlanan finansman imkanlarını kamu ve özel sektör kuruluşlarına kullandırmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Sözkonusu anlaşmalar imzalandıkları tarihte yürürlüğe girer.

Bu kaynaklardan genel bütçeye dahil daireler ve diğer kamu kuruluşlarına sağlanan hibelerin kullanımlarına ilişkin işlemler damga vergisi, resim, harç ve diğer masraflardan muaftır.

b) Yabancı ülke ve kuruluşlara verilecek borçlarla ilgili anlaşmaları yapmaya ve anlaşmaların esas ve şartlarını belirlemeye, verilen borçların ertelenmesine ve yeniden yapılandırılması işlemlerini yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Yabancı ülke ve kuruluşlara verilecek borçlar Hazine Müsteşarlığı bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır.

Sözkonusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı  ile yürürlüğe girer.

c) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak hibe ve yardımlar ile ilgili görüşmelerde bulunmaya ve anlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir. Yabancı ülkelere verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı bütçesine (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç) bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır.

Sözkonusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı  ile yürürlüğe girer.

Anlaşmada belirtilen nakdi hibe ve yardımlar bütçeye gider kaydedilerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında  ilgili ülke adına döviz cinsinden açılacak hesaba aktarılabilir. Ödemeler, anlaşma hükümleri çerçevesinde ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili hesaptan yaptırılır.

d) Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. tarafından yabancı ülkelere ve bu ülkelerdeki kuruluşlara açılacak iki yıl veya daha uzun vadeli mal ve/veya hizmet satış sözleşmeleri veya bu tür sözleşmelerle eş değer finansal kiralama işlemleri ile ilgili Resmi Destekli İhracat Kredilerinin esaslarını ve finansal hükümlerini düzenlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

BAŞKAN -36 ncı maddeyle ilgili olarak söz isteyen?.. Yok.

36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi kapsamında akdedilecek anlaşmalar

MADDE 37. - Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi kapsamında;

a) Akdedilmiş olan ev sahibi  ülke anlaşması, anahtar teslimi yapım sözleşmesi, hükümet garantisi anlaşması ve bu proje tahtındaki akdedilecek diğer anlaşmalarla ilgili belge ve sair dokümanların imzalanmasına,

b) (a) bendinde belirtilen anlaşmalar ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanlar tahtında Türkiye Cumhuriyeti ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından taahhüt edilen her türlü ödeme, tamamlama, performans ve sair yükümlülüklerin ifasına yönelik olarak ilgili anlaşmalarda öngörülen taraflara garanti verilmesine, bahse konu taahhütlerin anlaşmalarda öngörüldüğü şekilde gereği gibi, kısmen ya da tamamen yerine getirilmemesi halinde ortaya çıkacak her türlü ödeme yükümlülüğünün  Türkiye Cumhuriyeti adına garanti edilmesine,

c) (a) ve (b) bentlerinde belirtilen anlaşmalar ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanları imzalayan ve imzalayacak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tespitine ve yetkilendirilmesine,

Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN - 37 nci maddeyle ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak. Buyurun Sayın Budak. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, sayın üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

20 nci Yüzyılda, ülkeleri en fazla meşgul eden konuların başında enerji problemi gelmektedir; özellikle 20 nci Yüzyılda çıkan savaşların, anlaşmazlıkların, uluslararası sorunların temelinde enerji, petrol ve doğalgaz bulunmaktadır. Türkiye'nin başına ne geliyorsa, Ortadoğu'da hangi felaketler rüzgâr estiriyorsa, bugün Afganistan'da ve Ortaasya'da hangi belalı rüzgârlar esiyorsa, bunun tamamının temelinde, doğal kaynaklar vardır, petrol vardır. Dolayısıyla, Türkiye, maalesef, uzun yıllar boyunca enerji konusunda ciddî bir politika geliştirememiştir. Bunun neticesinde de, enerji konusunda, ciddî anlamda, darboğazın içerisine girmiş bulunuyoruz.

 Halbuki, bu tip konularda, millî politikaların gerçekleştirilmesi, oluşturulması gerekir. Bırakın millî politikamızın oluşturulmasında, hükümetlerin bile, hükümetten hükümete değişen politikalar, hatta, aynı hükümet içerisinde değişik kanatların enerji konusunda değişik politikaları olmuş, bakanlara göre değişen politikalar oluşturulmuştur. Bu da, içerisinde bulunmuş olduğumuz sıkıntının temel nedenlerinden birisidir.

Avrupa Birliği bile, enerji bakımından yüzde 30 dolayında -doğalgazda- Rusya'ya bağımlı olduğu için alternatif kaynaklar ararken, biz, yaptığımız anlaşmalarla, Rusya'dan doğalgaz konusunda yüzde 60, yüzde 70'lik bir bağlantı, bir bağlılık meydana getirdik ki, bu, enerji politikaları açısından aynı zamanda Ortaasya'yla bizim aramızı açan en büyük handikabı oluşturmuştur.

ABD olsun Avrupa Birliği olsun, bunlar, bölgede Türkiye'nin gelişmemesi açısından, bölgede sürekli istikrarsızlaştırma politikası, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırma politikası izlemektedirler. Dolayısıyla, Türkiye, bütün komşularıyla, çevresindeki bütün eksen ülkelerle problemli halde olduğu için de, bölgede ABD'nin ve AB'nin en sadık müttefiki olan İsrail'in kucağına atılmakta, İsrail de bundan istifade etmek suretiyle birtakım askerî projelerini gerçekleştirmek istemektedir.

Aynı ülkeler, Ortaasya'da da sürekli istikrarsızlaştırma politikası güdüyorlar ve şimdi bu politikalarını Türkî cumhuriyetlere de yansıtmış bulunmaktadırlar.

Bakü-Ceyhan petrol boru hattının gerçekleştirilmesi için 10 yıldır toplantılar toplantılar yapılıyor, anlaşmalar yapılıyor, sözleşmeler yapılıyor, niyetler belirtiliyor; biraz önce saydım, tam 30 kez bakanlarımız  gitmişler, heyetlerimiz gitmişler, niyet belirtmişler, anlaşmalar yapmışlar, sözleşmeler yapmışlar; ama, her defasında, maalesef, işte geleceğe sorun, geleceğe, işin yapılması ertelenmiş vaziyettedir.

Yine, geçen yılkı bütçemizde de, daha önceki bütçelerimizde de bu maddeyi aynı şekilde geçirdik; ama, ilerleme kaydedildiğini söylemek de mümkün değildir. Neden; çünkü, Rusya, Kafkasya'da sürekli istikrarsızlık politikası gütmek suretiyle Türkiye'nin bu bölgedeki etkisini kırmak, geliştirmeye çalıştığı politikaları neticesiz bırakmak istemektedir. Bu politika devam ettiği sürece de, Türkiye'nin bu hattı gerçekleştirmesi imkân dahilinde gözükmemektedir.

Yine, aynı Rusya, Ortaasya Türk cumhuriyetlerine tekrar yerleşebilmek, Türkiye'yle buranın bağını kesebilmek için bu cumhuriyetlerin çaresizliğinden istifade ediyor; tıpkı bizde olduğu gibi, birtakım yöneticilerinin yersiz korkularından istifade etmek suretiyle, o bölgeyi hegemonyası altında tutmaya çalışmaktadır.

Türkiye, bu politikaların hepsinin içerisinde böyle basit devlet memurluğu mantığıyla hareket edecek olursa, sorunların içerisinden çıkması mümkün değildir, bu hattı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Türkiye, her zaman takip etmiş olduğu ve takip etmek mecburiyetinde olduğu, fakat, müttefiklerinin bir türlü müsaade etmedikleri komşularıyla iyi ilişkiler geliştirme, en üst düzeyde ticarî ilişkiler kurma stratejisini her noktada hayata geçirmek mecburiyetindedir.

Bu noktada komşularıyla iyi ilişkiler gerçekleştirmeyen, komşularıyla barışık bir hayat yaşayabileceği bir siyasal ve sosyal ortamı meydana getirmeyen Türkiye'nin, bu boru hatlarından gerekli neticeyi alabilmesi de mümkün değildir. Türkiye, bu borularla ilgili politikasını geliştirirken, mevcut boru hatlarını da en istifadeli şekilde kullanabilecek ortamı oluşturmak zorundadır ve Türkiye, bölgede etkinliğini artırabilmek, ihracat imkânlarını geliştirebilmek ve çok büyük malî külfetler altına girerek inşa etmiş olduğu Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını açmak ve Irak'ı, hem komşu olarak desteklemek hem de kendi ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. Şayet bunu yapmayacak olursa, ciddî enerji sıkıntıları ve maliyeti yüksek enerji politikalarıyla da karşı karşıya kalacaktır.

Sadece Bakü-Ceyhan petrol boru hattını değil, alternatif enerji kaynaklarını da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu alternatif enerji kaynakları içerisinde, daha önce 1996 yılında Türkiye ile Irak arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde tahsis edilmiş olan doğalgaz bölgesini, Türkiye, bir an önce değerlendirmek mecburiyetindedir. Memnuniyetle ifade edelim ki, 54 üncü hükümet zamanında anlaşması yapılan ve dün de hizmete açılan İran-Türkiye doğalgaz boru hattı ve gelecek doğalgaz, Türkiye'nin enerji açığını kapatma noktasında da bir nebze olsun rahatlama sağlayacaktır; Türkiye'nin enerjisini halletme noktasındaki, maliyet noktasındaki problemlerine de, en azından bir pazarlık gücü kazandıracaktır diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Budak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi adına, 37 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; milletimizin kadir gecesini ve yaklaşmakta olan ramazan bayramını tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı münasebetiyle, ülkemizin petrol ithal eden bir ülke olduğu ve ülkemizde tüketilen petrolün giriş fiyatı ile vatandaşa yansıyıncaya kadar, tüketilinceye kadarki fiyat farkı üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da da, petrol giriş fiyatları ile petrolün rafineriden çıkış fiyatı ile tüketici fiyatı arasında, bire 2, yerine göre bire 3 fark vardır; yani, yüzde 200, yüzde 300'lere varan vergiler uygulanır. Amerika Birleşik Devletlerinde ise, sadece tüketim vergisi alınır. Bakınız, bugün itibariyle, ilgili resmî kurumlardan aldığım bir resmî belgeyi, burada, sizlere aktarmak istiyorum. Ülkemizdeki süper benzin ve motorin fiyatları üzerinde duracağım. Bakınız, süper benzinin giriş, ithal fiyatı litre başına 180 000 Türk Lirasıdır; tekrar ediyorum, süper benzinin ülkemize girişi, ithal fiyatı, sadece ve sadece, litre başına 180 000 Türk Lirasıdır; rafineri çıkış fiyatı da 205 000 Türk Lirasıdır. Peki, vatandaş bunu kaça tüketiyor: Vatandaşın tüketim fiyatı ise -buradaki fiyatlar, İstanbul İli Avrupa yakasına göre verilmiş fiyatlardır- litre başına 1 253 000 liradır. Peki, bunun üzerine ne geliyor: Bakınız, sadece ATV (Akaryakıt Tüketim Vergisi), süper benzinin 1 litresinden alınan ATV 721 000 Türk Lirasıdır; rafineri, KDV matrahıyla beraber, bu,  926 000 liraya çıkıyor; dağıtım şirketi ve bayi payı 126 000 lira, navlun 9 000 küsur, sonuç itibariyle 1 062 000 lira; bu vergiler -ATV ve diğer vergiler- yetmiyormuş gibi, bir de KDV tekrar   ilave  ediliyor  buna  ve  bu 1 062 000 lira, KDV'yle birlikte, 1 253 000 liraya çıkıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, 180 000 lira nerede, 1 253 000 lira nerede? Yani, bunu katladığınız zaman, yüzde 500, yüzde 600 gibi bir artış söz konusudur. Zaten, akaryakıttan yüzde 300 vergi alınıyordu. Bu hükümet, geçen sene, buradan, bu Meclisten bir kanun çıkardı, yüzde 500'e kadar çıkarma yetkisi aldı ve şu anda, Hakkâri'de, Van'da,  bu, 1 300 000'e kadar çıkıyor.

Mazot da durum nasıl: Mazotun giriş fiyatı 172 000 lira, ithal fiyatı 172 000 lira; yine, bu vergiler üzerine geliyor ve sonuç itibariyle, mazot, çiftçinin, vatandaşın eline 929 000 liraya geçiyor. Şimdi, Amerika'da 1 galon 2 dolar civarındadır. Bakınız, bu 1 galon, aşağı yukarı 3,80 litredir. Benim ülkemdeki petrol fiyatlarına şöyle bir bakın; vatandaşın tükettiği fiyatlara bir bakın. Dünyada petrol fiyatları düşerken, hükümetimiz, petrole zam üstüne zam yapıyor; aşağı yukarı, her hafta zam yapıyorsunuz. Şimdi, petrole ATV (Akaryakıt Tüketim Vergisi) uygulanıyor, KDV uygulanıyor, AFİF (Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu) uygulanıyor.

Şimdi, bütün bunların üzerine, bu fiyatların üzerine, ATV gibi, KDV gibi, bir de buna DSP, MHP ve ANAP ilave ediyoruz, netice itibariyle, 1 253 000 lira süper benzinin tüketim fiyatı değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakınız, biraz önce Sayın Bakana sordum, dedim ki; bunun doğalgaza da uygulanacağı söyleniyor, verilen niyet mektubunda bu da yer alacak, basına yansıyan bu.. Sayın Bakan "evet, bu, doğalgaza da yansıyacak; ama, belki bu oranda yansımayacak" diyor.

Bu, şu demektir: Zaten geçim derdiyle perişan olan, açlık çeken halk, bir de bu karakışta, doğalgazı da bu şekilde, ATV'yle katlanmış şekilde tüketmeye başlarsa, vatandaş ısınamayacak demektir, gıdasını alamadığı gibi, doğru dürüst ısınamayacak, mutfağında doğru dürüst doğalgazı kullanamayacak demektir.

Değerli arkadaşlarım, biz, halkımızı, bu şekilde, dünyada petrol fiyatları düşerken, her gün zam yaparak, bunu doğalgaza da uygulayarak perişan etme hakkına sahip değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Van'da, Hakkâri'de, sınır illerinde, orada geçim derdi çeken vatandaşlarımız, İran'da petrolün fiyatı Türkiye'nin neredeyse ellide 1'i  olduğu için, gidiyorlar, katır sırtlarında, bazıları da kaçak olarak akaryakıt getiriyor, bu uğurda hayatını kaybeden, bu uğurda arabalarını gümrüğe bağlatan... Bunun, kesinlikle, meşru falan olduğunu söylemiyorum. İnsanlar, artık çaresizlikten ne yapacaklarını bilmiyorlar ve illegal yollara başvuruyorlar ve arabası bağlanan insan sayısı, benim seçim bölgemde, binlerle, onbinlerle ifade ediliyor.

Biz, petrol ithal ettiğimiz gibi, aslında, büyük bir su potansiyeline sahibiz; biz, bunu ihraç edebiliriz. Merhum Özal'dan beri, Manavgat suyunun bile Ortadoğu'ya gönderilmesinden söz ediliyor. Bunu da bir türlü beceremedik.

Bu hükümetin, sağ olsun, en iyi becerdiği şey, sabah kalktığımız zaman bizi zamlarla tanıştırmaktır.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 37 nci madde kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Kamu İktisadî Teşebbüsleri

Kamu iktisadî teşebbüslerinin kârları

MADDE 38.  - a) 233  sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tâbi kuruluşlar ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin, 2001 yılı kârlarından Hazineye isabet eden tutarları;

1. 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede belirtilen kısıtlamalara tâbi olmaksızın, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın  teklifi üzerine bütçeye gelir kaydetmeye,

2. Kuruluşların ödenmemiş sermayelerine veya tahakkuk etmiş görev zararları alacaklarına mahsup edilmek üzere Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine bütçeye gelir, ödenek ve gider kaydetmeye,

b) (a) fıkrası kapsamına giren kuruluşların 2000 ve önceki yıllara ait kâr paylarından Hazineye isabet eden tutarları Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine bütçenin gelir ve giderleri ile ilişkilendirmeksizin kuruluşların görev zararları alacakları veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye ilişkin işlemleri yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 38 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 38 inci madde kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

Kamu ortaklıkları ve iştiraklerinde sermaye değişiklikleri

MADDE 39. - a) Kamu ortaklıkları ve iştiraklerinin yeniden düzenlenmesi tedbirlerini uygulamak, sermaye artırımlarına katılmak, kamu iktisadî teşebbüslerinin yatırım ve finansman programlarının gereklerini yerine getirmek ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini uygulamak amacıyla;

1. Hazinece her türlü sermaye artırımlarına katılınması ve her türlü sermaye paylarının satın alınmasına,

2. Hazinenin ve kamu iktisadî teşebbüslerinin sermaye paylarını diğer kamu iktisadî teşebbüslerine, özelleştirme idaresine veya katma bütçeli idarelere devretmeye veya onlar tarafından devraldırmaya,

3. Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin Hazineye veya çeşitli fonlara olan borçlarını yıllık yatırım ve finansman programlarına uygun olarak Hazineden olan alacaklarına veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye veya teşebbüslerin borçlarının ödenme zamanı ve şartlarını belirlemeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu  Bakan; bu işlemlerin gerektirdiği tutarları, aynı Müsteşarlığın teklifi üzerine, mahiyetine göre, bütçede açılacak özel tertiplere gelir ve ödenek kaydetmeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

b) 1. Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünün 2001 yılı sonu itibariyle; Hazineye, fonlara, Sosyal Sigortalar Kurumuna ve geçmiş yıllar bütçe kanunlarının  "Kurumların Hasılatından Pay" başlıklı maddeleri uyarınca doğan ve Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlığına ödenmesi gereken vadesi geçmiş borçlarını, Hazineden ve fonlardan olan alacaklarına veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu işlemleri aynı Müsteşarlığın teklifi üzerine gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

2. Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin 1996-1997-1998-1999 yılları Bütçe Kanunlarının "Kurumların Hasılatından Pay" başlıklı maddeleri uyarınca KDV ve ek vergi hariç mal ve hizmet satışları aylık gayrisafi hasılat tahakkuku üzerinden belirlenerek, Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin hisseleri satışından elde edilecek gelir payına mahsup edilmek üzere bütçeye gelir kaydolunan tutarları, 06/07/1999 tarihli ve 4397 sayılı Kanun, 4673 sayılı Kanun, muhtelif  tarihli Başbakanlık onayları ve Bakanlar Kurulu ile Millî Güvenlik Kurulu kararları uyarınca yaptığı yatırımlar, hizmetler ve ödemeler nedeniyle 31/12/2001 tarihi itibariyle Başbakanlık Bütçesinden, Hazineden, Fonlardan ve Belediyeler dışındaki resmî dairelerden olan telekomünikasyon alacakları ve yılı içinde doğacak ödenmemiş sermaye alacağını Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin veya kuracağı şirketin işleteceği GSM 1800 mobil telekomünikasyon sistemi izni karşılığı ödeyeceği lisans ücretine (KDV dahil) Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığınca müşterek belirlenecek esaslar çerçevesinde mahsup etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu işlemleri aynı Müsteşarlığın teklifi üzerine gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet Hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Nihaî işleticinin bu işlem nedeniyle yükleneceği KDV tutarı hakkında 3065 sayılı Kanunun 29/1 maddesi uygulanmaz ve bu vergi gider yazılamaz.

c) 4684 sayılı Kanunun Birinci Bölümünün (3) numaralı Geçici Maddesi uyarınca Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş.'ye devredilmesi sonucunda oluşan ve Bankalar Yeminli Murakıplarınca yapılacak inceleme sonuçlarına göre, Hazine aleyhine bir farkın doğması halinde, sözkonusu fark Hazine Müsteşarlığı tarafından nakit ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek ödenir. Hazine lehine bir farkın tespit edilmesi halinde ise, daha önce ihraç edilmiş senetler geri alınabilir.  Sözkonusu senetlere ilişkin herhangi bir nakden ödeme yapılmış olması halinde ise bu tutar Hazinece senede ilişkin ödemenin yapıldığı tarihe en yakın tarihte gerçekleştirilen iskontolu Hazine ihalesinde oluşan yıllık bileşik faiz esas alınarak hesaplanacak faiz tutarıyla birlikte T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'den nakden ödenmek suretiyle alınır.

Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarına ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından belirlenir.

d) 20/06/2001 tarih ve 4684 sayılı Kanunun Geçici 3 üncü maddesi gereğince tahsil edilmeye devam olunan mülga Kaynak Kullanımını Destekleme Fonuna ilişkin 88/12944 sayılı Kararın değişik 3 üncü maddesinin (d) fıkrasında belirtilen gelirler, ihracatın desteklenmesi kaydıyla T.C. Merkez Bankası tarafından bu amaçla açılacak hesaptan T. İhracat Kredi Bankası A.Ş.'ne aktarılmak üzere Hazine İç Ödemeler Saymanlığı hesabına yatırılır. Bu tutarların sermaye ve/veya politik risk  olarak T. İhracat Kredi Bankası A.Ş.'ne ödenebilmesini sağlamak amacıyla Hazine Müsteşarlığının teklifi ile bütçeye gelir ve ödenek  kaydetmeye ve bu fıkra kapsamında uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye, Maliye Bakanı yetkilidir.

e) Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında 01/06/2000 tarihli ve 4572 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin (E) fıkrası uyarınca;

- Tarım Satış Birliklerinin  01/05/2000 tarihi itibariyle Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna olan borçlarından, Birliklerin yeniden yapılandırma sürecinde tasfiyesi uygun görülenler ile bu borçların tasfiyesine kadar geçecek süre içinde doğacak faizinin terkin edilmesine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Maliye Bakanı yetkilidir.

-Tarım Satış Birliklerinin 01/05/2000 tarihi itibariyle mevcut özel bünye faaliyetleri ile ilgili banka borçlarından, Birliklerin yeniden yapılandırma sürecinde tasfiyesi uygun görülenlerin ve bu borçların tasfiyesine kadar geçecek süre içinde bu borçlardan doğan faiz ve gecikme zammı gibi fer'i borçları Hazinece özel tertip Devlet tahvili ihraç etmek suretiyle karşılanır. Bu tahviller, iç borçlanma ile ilgili maddedeki limit dışında olup; vade, faiz ve diğer şartların tespitine ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.

f) Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün 196 sayılı Kanuna istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca 31/12/2001 tarihi itibariyle destekleme işleriyle ilgili olarak doğmuş tüm alacaklarına karşılık, 31/12/2001 tarihi itibariyle vadesi geldiği halde ödenmemiş vergi borçları (katma değer vergisi hariç) ile borçlara ilişkin gecikme zam ve gecikme faizleri aynı miktarda terkin edilebilir.  Bu fıkra uyarınca mahsubu yapılacak vergi borçlarına ilişkin gecikme zammı ve gecikme faizleri 31/12/2001 tarihi itibariyle dondurulur.

Sözkonusu görev zararının Yüksek Denetleme Kurulu tarafından tespitini müteakiben Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine bu maddenin gerektirdiği terkin ve diğer işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

g) Tek Terimli Tarifelerden enerji alan aboneler adına tanzim edilen her elektrik faturası için güç bedeli tahsil edilir. Bu uygulama imtiyazlı ve görevli şirketleri de kapsar. Bu bedelin miktarlarını tespit etmeye Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Yönetim Kurulu, tahsil edilen bu güç bedellerinin ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN - 39 uncu madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

Hazine kefaleti

MADDE 40. - Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.'nin kredi, sigorta ve garanti faaliyetleri nedeni ile yüklendiği işlemlerden doğabilecek politik riskleri garanti etmeye ve bu risklerden doğabilecek zararları ödemeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

BAŞKAN - 40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

41 inci maddeyi okutuyorum:

 

ÜÇÜNCÜ KISIM

Kamu Personeline İlişkin Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Özlük Hakları

Katsayılar, yurt dışı aylıklar, ücret ve sözleşme ücreti

MADDE 41 . - a)  657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesi uyarınca, aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı 01/01/2002-30/06/2002 döneminde (27420), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı 01/01/2002-30/06/2002 döneminde  (179000) olarak uygulanır.

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı 01/01/2002-30/06/2002 döneminde (1 200 500 000) lira olarak uygulanır.

Ancak;  bir önceki yılın son iki ayında ilave maaş artışları olması halinde, 31/12/2001 tarihinde geçerli olan katsayılar ile sözleşme ücret ve tavanları, maaşlarda % 10 oranında artış sağlayacak şekilde Maliye Bakanlığınca Ocak ayı içerisinde yeniden belirlendikten sonra uygulanır.

2001 yılı Aralık ayına göre 01/01/2002 tarihinden sonraki  Devlet memuru net aylığındaki en düşük kümülatif artış oranının, 2002 yılında Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan aylık 1994=100 Temel Yıllı Kentsel Yerler Tüketici Fiyatları Genel İndeksindeki 2001 yılı Aralık ayına göre kümülatif artış oranının altında kalması halinde, sözkonusu tüketici fiyatlarındaki artış oranının iki puan üzerinde bir toplam maaş artışını sağlayacak şekilde ve enflasyon rakamının  ilan edildiği ayın 15'inden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan katsayılar ile sözleşme taban ve tavan ücretleri veya bu ücretlere uygulanacak ilave artış oranı yeniden tespit edilir. Uygulamaya ilişkin  esas ve usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.

2002 yılının ikinci yarısında yukarıda belirtilen uygulamayı gerektiğinde aynı şekilde sürdürmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

b) Kurumların yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev alan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 19/04/1999 tarihli  ve 99/12791 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ek ve değişikliklerinde yer alan hükümlere göre ödenir.

c) Belediye başkanlarının aylık ödemeleri İçişleri Bakanlığınca tespit edilecek asgarî ve azamî sınırlar dahilinde kalınması kaydıyla, belediye meclislerince kararlaştırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu tasarısının 41 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan önce, bu madde Mecliste müzakere edildiği zaman salon doluydu, tribünler doluydu, radyo ve televizyonları başında insanlar doluydu; çünkü, bu maddede bütün kamu çalışanlarının alacakları aylıklar belirleniyordu; ama, ben, tahmin ediyorum ki, şimdi, Türkiye'nin hiçbir yerinde, kamu görevlileri bu hükümetten en ufak bir umut beklemiyorlar; çünkü, bu hükümet, umutsuz bir hükümet haline gelmiştir; çünkü, bu hükümet ilk defa bir ilke imza atıyor. Bundan önceki bütün hükümetler, hiç olmazsa, katsayıları belirlerken o seneki enflasyon miktarını esas alıyorlardı. Bu sene, yani, bu hükümetin getirdiği enflasyon tahmini yüzde 35. İlk yarıda yüzde 10, ondan sonra yüzde 5 zam yapıyorlar; ama, bu Mecliste, işte, kamu sendikasını kurmak, çıkarmak için o kadar büyük gayretler sarf eden, maalesef, Kamusen'de bir hayat yok, bir ses de yok.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, kamu görevlileri devletin lokomotifidir. Eğer, kamu görevlisini tatmin ederseniz devlet de sağlıklı işler. Eğer, bir polisin karnını doyurursanız o polis kamu hizmetini sağlıklı yapar. Eğer, bir öğretmenin karnını doyurursanız, o, eğitimi sağlıklı verir; ama, insanları açlık sınırının altında bir maaşla çalıştırmaya mahkûm ederseniz, o zaman, o insanlar, elbette ki, doğru görev yapar; ama, huzur olmaz orada. Bakın, bu hükümet, iki defa, kamu görevlilerinin durumunu düzeltmek için yetki aldı bu Meclisten. Yani, tarihte, belki coğrafyada, dünyada, Parlamentoda, kamu çalışanlarının durumunu düzeltmek üzere iki defa yetki alıp da hiçbir şey yapmayan bir hükümet yok. Yahu, eğer bir şey yapamıyorsanız, niye Meclisten yetki alıyorsunuz?! Böyle bir şey olur mu?! Yani, böyle bir şey olmaz.

Değerli milletvekilleri, bakın, ekonomi çöküntüye giderken, şimdi, hükümet "paramız yok; nereden verelim" diyor. Aslında devletin kaynakları müsait. Bakın, bu hükümet, Fona devrettiği bankalardan dolayı 35-40 katrilyon veya 50 katrilyona yakın para ödedi. Bir İktisat Bankası, İktisat Bankası... Geçen gün, bir profesör televizyonda konuştu. ANAP'ın kurucusu olduğu kişinin bankasının Fona devredilmesinden dolayı devletin ödediği para, 1 katrilyon 900 trilyon lira. Şimdi, 2 100 000 memur var; her birisine 1 milyar verseniz, 2 katrilyon eder. Bu 2 katrilyon piyasaya canlılık verir. Bunun yüzde 30'u vergi olarak gelir, yüzde 18'i Katma Değer Vergisi olur ve piyasaya canlılık gelir. Şimdi, bu parayı, 1,9 katrilyon lirayı, birisi aldı, cebine koydu veya bir yerlere götürdü.

Yine, bakın, şubat bunalımında, şubattaki o krizde, bir günde -Sayın Bakan "7 milyar dolar" dedi; bize göre daha fazla bir miktar- bazı bankalar milyarlarca dolar çekti. Ben, Sayın Bakana soru önergesi verdim; o rakamları aldık. Bunun içinde, 1,750 milyar doların Tekstilbank tarafından çekildiği söyleniyor. Soru önergesi verdim; Sayın Bakan, bu 1,750 milyar dolar Tekstilbank tarafından çekilmiş mi, çekilmemiş mi? Tekstilbank kime ait; Mesut Yılmaz ve arkadaşlarına ait mi dedim "yok, söylemem" diyor. Sayın Bakan, söyle; niye söylemiyorsun; kimi koruyorsun? Yani, şunu herkesin bilmesi lazım ki, Türkiye'de kaynak var; kaynakları belli kişiler götürmüş; ama, kamu görevlisine gelince vermiyorlar. Devlet memurunu, devleti iflas ettirecek şekilde, devlet menfaatını gözetmeyecek şekilde, verimli çalışmayacak şekilde, devleti işletmeye çalışıyor bu hükümet. Onun için, bu hükümet... Bakın, geçen gün, İçişleri Bakanı, burada bütçesi görüşülürken, efendim polise zam yapacağım... Yahu, niye yapmıyorsun, kim senin elini tutmuş? Yetki Kanunu elinde değil mi?.. Niye insanları kandırıyorsun? İnsanları kandırmayın beyler!..

Her bakanlıktaki, Bayındırlık Bakanlığındaki suiistimalleri önleseydiniz, Enerji Bakanlığındaki suiistimalleri önleseydiniz, birçok bakanlıktaki -bunlara, tabiî, zamanım yetmiyor- suiistimalleri önleseydiniz, Türkiye, bugün, lider devlet pozisyonundaki bir ekonomik güce sahip olurdu; ama, siz, bunların üzerine gitmiyorsunuz. Ayrıca da, geçen gün getirdiğiniz tasarıyla, çeteleri, bunları yargılanmaktan kurtardınız; davaları zamanaşımına uğratmak için, bu suretle, devletin tahsil etmesi gereken paraları, mahkemelerin, güvenlik mahkemelerinin el koyması dolayısıyla yargılanmalarını da önlediniz. Yani, böyle bir hükümet görülmüş mü?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle bir hükümet görülmüş müdür ki, devleti soyan insanları hesap vermekten kurtarmaya çaba gösteren. Öte tarafta, milyonlarca kamu görevlisini sefalete, yoksulluğa sevk eden böyle bir hükümet görülmüş müdür; böyle görülmemiştir. Suiistimalleri örtüyorsunuz, suiistimallerin üzerine giden jandarmayı dağıtıyorsunuz, kumandanını görevden alıyorsunuz, polise korku veriyorsunuz, polisi görev yapamaz hale sokuyorsunuz, savcıları tehdit ediyorsunuz. Böyle bir şey olmaz ki; yani, bugün, polisin, öğretmenin aldığı maaş, açlık sınırının altında arkadaşlar. Biz, bu polisten nasıl görev bekleyeceğiz?

İnsanları kandırmayın. Lütfen... Bu hükümet -imkânları var; bu imkânları belirli holdinglere aktarıyor- belli bankaların üzerine gitmiyor. Hükümetin üç koalisyon ortağının birbirlerine karşı diyet borçları var; o diyor, sen bu suiistimali ortaya çıkarırsan, ben de şunu çıkaracağım. Birbirlerinin de böyle telefonlarla ayıplarını teşhir etmişlerdir. Böyle bir şey olmaz ki... Evvela, memleketin menfaatını koruyacağız.

Zamanım bitti; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Sayın Genç, ben, bir hususu hatırlatacağım. Anayasanın 94 üncü maddesinin son fıkrası: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar." Ben bu hususu belirteyim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Daha önce uygulaması var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bu emsal olmaması bakımından, gayet sarih bu konu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim; daha önce Nejat Arseven Meclis Başkanvekiliyken, ANAP Grubu adına konuştu.

BAŞKAN - Efendim, yani...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Anayasa Mahkemesi kararı da var...

BAŞKAN - Efendim, bu konu açık. O, kişisel görüşlerinizi açıklayabilirsiniz; burada "parti faaliyeti" diyor. Parti faaliyeti olduğundan bahisle, bunun emsal olmaması bakımından konuyu hatırlatıyorum.

Takdir sizin.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, Meclis Başkanvekilleri de milletvekilidir; halkın menfaatlarını savunur.

BAŞKAN - Anayasayı değiştirirsek daha rahat konuşursunuz tabiî...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan tüzüğü size göre ayarlasın...

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 41 inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin çok önemli bir maddesi bu 41 inci madde; çünkü, kamu çalışanlarının maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili. Şu anda, gerçekten, toplumun ekonomik krizden en çok etkilenen kesimi olarak kamu çalışanları bunu belki merakla bekliyorlar; ama, maalesef, şu anda, bu maddeyle, onlara, bir müjde vermemiz mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümetin en önemli taahhütlerinden biri, çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz olmuştu. Şu anda, bunu sormak lazım: Gerçekten, çalışanlar enflasyona ezdirilmedi mi? Herhalde buna olumlu cevap vermek mümkün değil. Bunu, burada değil de; aslında, çalışan memurlara, kamu işçilerine ve kamu emekçilerine sormak lazım diye düşünüyorum.

41 inci maddede getirilen herhangi önemli bir artış yok. Burada, Kâtip Üye arkadaşın okuduğu gibi, yüzde 10'luk bir artış öngörülüyor; yani, 2002 yılının ilk altı ayı için yüzde 10'luk bir artış öngörülüyor; ancak, enflasyon oranlarında, bu asgarî, kümüle artışların üstünde bir enflasyon ortaya çıktığında, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıklayacağı o ayki enflasyon oranının 2 puan üzerinde -açıklanan ayın enflasyon oranı, açıklandığı ayın 15'inden itibaren uygulanmak üzere; enflasyon oranının 2 puan üzerinde- yeniden bir artış sağlanacağı taahhüt ediliyor; ancak, burada tabiî ki, resmî rakamlara göre açıklanan enflasyon rakamlarının ne kadar doğru olduğu, piyasadaki, sokaktaki enflasyonun ne olduğu da tartışmalı. Benim kanaatime göre, resmî olarak açıklanan enflasyon oranları ile gerçek enflasyon, sokaktaki enflasyon arasında en azından 10 puanlık bir fark vardır. Şayet böyle olmasaydı, bugün, gerçekten, memurlarımız veya sözleşmeli memurlarımız kriz altında bu kadar ezilmemiş olacaklardı.

Burada, şimdi, Saadet Partisi Grubuna mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimizce, bu maddeyle ilgili önerge verilmiş; ancak, önerge Sayın Bakan tarafından da bütçe dengelerine uymadığı için reddedilmiş. Verilen önergede, aslında, memurların; yani, 1 inci dereceden 15 inci dereceye kadar değişik derecelerde memurların, ortalama sabit bir zam yapılmasıyla birlikte maaşları üzerinde oluşan toplam artış birbirini tutmamaktadır; yani, 4 üncü derece ile 15 inci derece arasında maaş alanlara, düşük derecede maaş alan memurlarımızın maaşlarına yüzde 10 zam yapıldığı zaman, mesela, 250 000 000 maaş alan bir memura yüzde 10 zam yaptığınızda onun maaşında toplam 25 000 000 liralık bir artış olurken, 1 inci ve 3 üncü derecede, yüksek derecede, yüksek maaş alan memurlarda, mesela, 1 milyar maaş alan memurun maaşında yüzde 10'luk sabit artış 100 000 000 lira fark etmekte ki, aslında, düşük derecede maaş alan memurların maaşına yüzde 50 zam yapılsa, toplam maaşına ancak öyle bir artış sağlayacaktır. Onun için, bu önergede de düşük derecede maaş alan memurlara daha fazla oranda artış yapılması veya sabit bir oran artışı yapılarak onun üzerinden -kümüle veya maktu bir artış yapılarak- tüm memurlara belli oranda artış yapılmasının daha adil olacağı muhakkaktır. Ancak, hükümetin genel politikası içerisinde, toplumun bütün sektör ve kesimlerinin, sosyal tabakalarının bu krizden etkilenme dereceleri çok farklı olmuştur. Maalesef, hükümetin yaklaşımı da, bu krizin faturasını en çok, sosyal boyutta olumsuz etkilenen sabit gelirliler üzerine çıkarmayı öngörmüştür. Geçenlerde, Sayın Derviş'in açıkladığı IMF'den alınacak 10 milyar doların, sosyal bedelinin çok ağır olacağı noktasında haberler çıktı; yine, bu alınan borçların da faturası -ki, ümit etmek istemiyoruz- toplumun sosyal kesimlerine çıkarılacak.

Burada, alt gelir gruplarında olan memurlara, aslında, daha yüksek bir zam yapılması gerekir; çünkü, toplumun, krizden en çok etkilenen kesimleri bunlardır ve bugün, maalesef, sanki, bunca ekonomik krizin veya bunca borçlanmanın faturası, toplumdaki belli sektörlere ve sosyal tabakalara çıkarılmıştır; daha çok sabit gelirlilere çıkarıldı. Oysaki, bugün, bütçeye baktığımız zaman, personel harcamalarına ayrılan ödenek 21,9 katrilyon; memurlarımıza -yüzde 10 zamla birlikte, bu rakama baliğ olan rakam burada açıklanmış- yüzde 10 zam daha yapıldığı zaman, bütçeye, 2 katrilyon civarında bir yük getirecektir; oysaki, bu, 98 katrilyonluk bütçe içerisinde, çok yüksek bir rakam değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim, buyurun.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Türkiye'nin, bugün, bir ayda 4 katrilyon ödeyen bir ülkenin, kamu çalışanlarının bir yıllık maaşlarına yüzde 10 daha zam yapması, bütçeye getirilen 2 katrilyon, çok yüksek bir yük değildir aslında. Bu noktada düşünülmesi, sosyal devlet ilkesinin de tahakkuku açısından yerinde olurdu diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; biraz önce de ifade edildiği gibi, üzerinde görüşmekte olduğumuz 41 inci madde, kamu personelinin özlük haklarıyla ilgili bir maddedir; memur maaşlarının artış oranını, sözleşmeli personelin ücret artış oranlarını düzenleyen bir maddedir.

Tasarıda "maaşlarda yüzde 10 oranında artış sağlayacak şekilde, Maliye Bakanlığınca ocak ayı içerisinde yeniden belirlendikten sonra uygulanır" diye bir cümle vardır. Bu, ilk yarı için yüzde 10 oranında bir artışı öngörmektedir; ancak, Sayın Bakanımız da burada, "2002 Yılı Bütçe Gerekçeleri" isimli, Maliye Bakanlığınca hazırlanmış olan bir kitapçıkta, hükümetin, 2002 yılı için, TÜFE, yani tüketici fiyat endeksi oranının yüzde 46,4 olacağı ifade edilmektedir; tabiî, bunun üzerinde gerçekleşeceği muhakkaktır bu gidişle; ancak, hükümetin, 2002 yılı için, tüketici fiyat endeksini yüzde 46,4 görüp; ama, memur maaşları için, ilk yarı yüzde 10 artış öngörmesi bir çelişki gibi geliyor. Bu konuda, Genel Kurulda bir önerge vererek memur maaş oranlarının, artış oranlarının daha yükseğe çıkarılması pek mümkün görünmüyor; çünkü, Genel Kurulda gider artırıcı bir teklif verilmesi, Anayasanın 162 nci maddesi gereği mümkün görülmüyor.

Kürsüye hazır çıkmışken, Sayın Bakanım da burada, Maliye Bakanlığı bürokratları da burada, bir iki hususa dikkati çekmek istiyorum. Biraz önce Sayın Geçer de ifade ettiler. Gerçekten, çalışanlarımız için, memurlarımız için özellikle, işte, maaş artışları öngörüyoruz, yüzde 10 oluyor, yüzde 5 oluyor, yüzde 15 oluyor, yüzde 20 oluyor, katsayılar değişiyor; ama, bunlar, hep aynı oranda oluyor. Az maaş alan memur ile çok maaş alan memur arasındaki fark, gittikçe açılıyor. Şimdi, bu, işyeri barışını çok olumsuz etkiliyor. Herhangi bir devlet dairesine gittiğimizde, oradaki memurların, bize en çok şikâyet ettiği hususlardan biri budur. O bakımdan, Sayın Bakanımızın, Maliye Bakanlığı yetkililerinin dikkatini çekiyorum. Buna bir çözüm bulunabilir. Mutlaka, bunun bir çözümü vardır. Bu konuya eğilirlerse, zannediyorum, çok hayırlı bir iş yapmış olurlar.

Ayrıca, hiç şüphesiz ki, çalışanların, özellikle memurların millî gelirden almış oldukları pay gittikçe azalmaktadır. Şimdi, hükümet ve Maliye Bakanımız "biz, her ay enflasyon oranında memur maaşlarında artış öngörüyoruz" diyorlar; ancak, bu artışlar zamla, vergiyle hemen geri alınıyor fazlasıyla; yani, kaşıkla verilen kepçeyle geri alınıyor ve özellikle, kasım ve şubat krizlerinde, bu ülkede yaşayan herkes olduğu gibi, memurlarımız da, çalışanlarımız da varlıklarının önemli bir bölümünü kaybettiler. O bakımdan, bu artışlar, bu kayıpları telafi etmekten çok uzaktır. Bu, memurlarımızın, çalışanlarımızın, vatandaşlarımızın hükümete olan güvenini olumsuz etkiliyor. Hükümetin şahsında Meclise olan güven, siyasete olan güven, devlete olan güven sarsılıyor. O bakımdan, bu konu, Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesidir; iç barışı bozuyor, huzuru bozuyor.

Şimdi, memurlarımız borç içinde, çalışanlarımız borç içinde, bir de kredi kartı alışkanlığı meydana geldi; ama, şimdi, gecikme halinde kredi kartları için öylesine yüksek faizler uygulanıyor ki, âdeta tefeci faizi. Geçenlerde, İstanbul'da, Tüketicileri Koruma Derneği bir eylem yaptı, balonlara bir ip bağladılar, ipin de ucuna kredi kartlarını bağlayıp, eylem olsun diye uçurdular; bu sorunu gündeme getirdiler, hükümetin, yöneticilerimizin dikkatlerini çektiler. Ben de, burada, Maliye Bakanımıza bu hususu hatırlatıyorum. Neden, bankalar, bu kredi kartları için çok yüksek oranda faiz alıyorlar? Bu konuya bir müdahale etmek mümkün müdür? Bunu da bilgilerine sunuyorum. Sürem de dolmak üzere, gece vakit de ilerliyor.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Memuruna, emeklisine, çalışanına sahip çıkamayan iktidarların, hükümetlerin ağızlarıyla kuş tutsalar toplumsal barışı, huzuru temin etmeleri mümkün değildir, hatta ayakta kalmaları mümkün değildir. Bu iki hususu Maliye Bakanımıza ve onun şahsında hükümetimize belirtmek suretiyle dikkatlerini çekmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, son cümlemi söyleyeceğim; çok teşekkür ederim.

Hükümetimizin dikkatini çekmek istedim. Umarım ilgileneceklerdir.

Sözlerimi tamamlarken, milletvekili arkadaşlarımın, televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımın kandillerini ve yaklaşmakta olan ramazan bayramlarını da tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/754 esas numaralı tasarının 41 inci maddesinin (a) fıkrasının üçüncü bendinde yer alan "yüzde 10" oranının "yüzde 25" olarak değiştirilmesini, söz konusu artış sebebiyle bütçeye gelecek 2 katrilyon 174 trilyon ilave yükün, yıl içerisinde eködenek verilmesi suretiyle karşılanmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Batuk

Yakup Budak

Mustafa Geçer

 

Kocaeli

Adana

Hatay

 

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Suat Pamukçu

Ahmet Sünnetçioğlu

 

Diyarbakır

Bayburt

Bursa

 

Rıza Ulucak

Lütfü Esengün

Prof. Dr. Latif Öztek

 

Ankara

Erzurum

Elazığ

 

 

Fahrettin Kukaracı

 

 

 

Erzurum

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu önerge gider artırıcı mahiyettedir. Anayasanın 162 nci maddesine göre, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında gider artırıcı önerge verilemeyeceğinden, bu önergeyi işleme alma şansım yoktur.

Değerli milletvekillerimizin bilgisine sunarım.

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, transfer öneriyoruz biz.

BAŞKAN - Efendim, hayır, olmuyor; alamıyoruz onu...

41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

İstihdam Esasları

Kadroların kullanımı

MADDE  42.- a) Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idarelere, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, kanunla kurulan fonlara, kefalet sandıklarına, sosyal güvenlik kuruluşlarına, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlara tahsis edilmiş bulunan serbest memur kadroları ile sürekli işçi kadrolarından boş olanların açıktan atama amacıyla kullanılması ve bu kurumların boş memur kadrolarına 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre açıktan vekil atanması ile anılan kurum ve kuruluşların bu fıkra kapsamı dışındaki diğer kamu kurum ve kuruluşlarından yapacakları memur nakli Maliye Bakanlığının iznine  tabidir. Açıktan atama izni, personel ödeneğinin yeterli olması şartıyla verilebilir. Ancak, hâkimlik ve savcılık mesleklerinde bulunanlar ile bu meslekten sayılan görevlerde olanlar, yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ve 24/05/l983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme  Kurumu Kanununun Ek l inci  maddesi uyarınca yapılacak atamalar için izin aranmaz. 

Kurumlar, açıktan atama, emeklilik, istifa ve nakil gibi sebeplerle serbest kadrolarında meydana gelen değişiklikler ile kadrolarının dolu ve boş durumunu gösterir cetvelleri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibariyle doldurarak Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığına  göndermek zorundadırlar.

b) Yukarıda sayılan kurumların boş sürekli işçi kadrolarından Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca uygun görülenler Başbakanın izniyle iptal edilir.

c)  İl özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik ve müesseselere tahsis edilmiş bulunan serbest memur kadroları ile sürekli işçi kadrolarından 3l/l2/2001 tarihi itibariyle boş olanlar ile bu tarihten sonra boşalacak olanların açıktan atama amacıyla kullanılması İçişleri Bakanlığının iznine tabidir.

d) Genel  bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelerin döner sermaye ve fon saymanlıklarına ait sayman ve saymanlıklarda görevli her unvandaki memur kadrolarından, Maliye Bakanınca uygun görülenler bu Bakanlığın kadro cetvellerine eklenerek, döner sermaye ve fonların kadrolarından tenkis edilir.

Maliye Bakanlığı kadro cetvellerine eklenen söz konusu kadrolarda istihdam edilen personel, başka bir işleme gerek kalmaksızın bu kadrolara atanmış sayılırlar.

e) (a) fıkrası kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlar, personel ödeneği ile kadrolarının önceden temini amacıyla, mevcut teşkilat kanunları uyarınca kuracakları yeni birimler için Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığının görüşlerini alacaklardır.

BAŞKAN - Madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, söz alıp bütün vatandaşlarımızın mübarek Kadir Gecesini ve ramazan bayramlarını kutlayacaktım, zaman yetmedi. Buradan bütün vatandaşlarımızın Kadir Gecesini ve ramazan bayramlarını kutluyorum.

BAŞKAN - Bu vesileyle onu da belirttiniz efendim.

Efendim, o talebiniz de, Genel Kurul ve milletçe kabul görmüştür.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 42 nci maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafına "memur nakli" ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Personel Başkanlığı ile" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

İbrahim Yaşar Dedelek

 

Ankara

Hatay

Eskişehir

 

Hasan Akgün

 

Erol Al

 

Giresun

 

İstanbul

Gerekçe: Personel nakline ilişkin uygulamalarda Devlet Personel Başkanlığının da görüşünün alınması amaçlanmaktadır.

 BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen bu önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

Sözleşmeli personel

MADDE 43. -  Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeli kuruluşlar, belediyeler, il özel idareleri, kanunla kurulan fonlar, sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile 08/06/1984 tarihli ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kalan kuruluşlarda sözleşme ile çalıştırılacak personel hakkında 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ek ve değişikliklerinin uygulanmasına devam olunur.

Birinci fıkrada sayılan kurum ve kuruluşlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu dışında diğer kanun hükümlerine göre çalıştırdıkları sözleşmeli personelin unvan, sayı ve ücretlerini gösterir cetvelleri ve tip sözleşme örneklerini, 2002 yılı Ocak ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına vize ettirmek zorundadırlar.

Özel kanunlar uyarınca kadro karşılık gösterilmek suretiyle çalıştırılan sözleşmeli personelin unvan, sayı ve ücretleri vizeye tâbi değildir. Ancak kuruluşlar bunlara ait tip sözleşme örneklerini 2002 yılı Ocak  ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına vize ettirmek ve bu şekilde çalıştırdıkları sözleşmeli personelin isim, unvan, kadro derecesi ve sözleşme ücretlerini gösterir cetvelleri Şubat, Ağustos ve Aralık ayları itibariyle Maliye Bakanlığına bilgi için göndermek zorundadırlar.

Bütçe yılı içinde ilgili mevzuat hükümlerine dayanarak istihdam edecekleri yeni sözleşmeli personel (kadro karşılığı çalıştırılan sözleşmeli personel hariç) için kuruluşlarca ayrıca düzenlenecek sayı, unvan, nitelik ve ücretlerini gösterir ek cetvellerin ve farklı hükümler içermesi halinde tip sözleşme örneklerinin Maliye Bakanlığına vize ettirilmesi gereklidir.

Yukarıdaki fıkralara göre vize işlemleri tamamlanmadan sözleşme yapılamaz ve herhangi bir ödemede bulunulamaz.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile Ek Geçici l6 ncı maddesi ve özel kanunları uyarınca 2001 yılında sözleşme ile çalıştırılanlardan 2002 yılında görevlerine devam etmeleri ilgili bakanlık veya kuruluşlarca uygun görülenlerin Ocak, Şubat ve Mart aylarına ait sözleşme ücretleri, sözleşme ile çalıştırılmaları konusundaki kanuni işlemleri tamamlanıncaya kadar, 2001 yılında vize edilmiş sözleşmelerine göre, anılan aylarda mevzuat uyarınca sözleşme ücretlerinde artış yapılması halinde bu artışlar da dikkate alınarak Maliye Bakanlığı vizesi aranmaksızın ödenir.

BAŞKAN - 43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi okutuyorum:

İşçilik ödenekleri ve geçici iş pozisyonları

MADDE 44. - a)  Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler, sürekli işçileri ile otuz iş gününden fazla süre ile çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (55) ve (66) alt programlarında yer alan l00-Personel giderleri harcama kalemindeki ödenekleri aşmayacak sayıda ve süre ile istihdam edebilirler.  Söz konusu kurum ve kuruluşların birim amirleri bu alt programlarda fazla çalışma için tefrik edilen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler.  Belirtilen alt programlara hiç bir şekilde ödenek aktarması yapılamaz ve bütçenin başka tertiplerinden  işçi ücreti ve fazla çalışma ücreti ödenemez.  Ancak, toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler ile ihbar ve kıdem tazminatları ödemeleri nedeniyle meydana gelecek ödenek eksiklikleri Maliye Bakanlığı bütçesindeki yedek ödenek tertiplerinden karşılanabilir.

Kurumlar, bütçelerinin (66) alt programına tertip edilen ödenek ile sınırlı olmak üzere yıl içinde aylar itibariyle çalıştıracakları geçici işçilerin sayılarını, bunların çalıştırılacakları birimlere göre dağılımını (merkez teşkilâtında birimler, taşra teşkilâtında ise bölge ve il müdürlüğü olarak) gösteren cetvelleri, yapılan hesaplamalarla birlikte Ocak ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına vize ettirmek zorundadır. Yıl içinde meydana gelen değişiklikler de aynı usul ile vizeye tâbidir. Bu vize işlemi yapılmaksızın geçici işçi istihdam edilemez ve ödeme yapılamaz. Memurlar eliyle görülmesi gereken işlerde istihdam edilmek amacıyla  işçi alınamaz.

Yukarıdaki hükümlere aykırı uygulamalardan ita amirleri ve tahakkuk memurları ile ödenek üstü harcama yapan saymanlar sorumludur.

b) Genel ve katma bütçeli idarelere bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar ve hizmetlerini genel veya katma bütçelerin transfer tertiplerinden aldıkları ödeneklerle yürüten kuruluşlar ile 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kalan kuruluşların 01/01/2002 tarihinden itibaren otuz iş gününden fazla süre ile çalıştıracakları geçici işçilere ait geçici iş pozisyonları, aylar ve birimler itibariyle ilgili bakanlığın onayı alınmak suretiyle 31/01/2002 tarihine kadar Maliye Bakanlığına vize ettirilir.

c) (a) ve (b) bentleri kapsamındaki kurum, kuruluş ve fonların kanunla, uluslararası anlaşmalarla veya 2002 Yılı Programı ile kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimleri için yapılacak yeni vizeler dışında, 2001 yılında vize edilmiş toplam adam/ay miktarlarını aşacak şekilde vize yapılamaz. Vize edilmiş bulunan geçici iş pozisyonları Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile başka unvanlı geçici iş pozisyonları ile değiştirilebilir veya iptal edilebilir. Maliye Bakanlığınca vize edilen cetvellerin bir örneği, ilgisine göre Sayıştay Başkanlığına veya Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna gönderilir. Bu vize işlemi yapılmaksızın ödeme yapılamaz.

d) Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının 01/01/2002 tarihinden itibaren otuz iş gününden fazla süre ile çalıştıracakları geçici işçilere ait geçici iş pozisyonları, ilgili bakanlığın ve Hazine Müsteşarlığının onayı alınmak suretiyle 31/01/2002 tarihine kadar  Devlet Personel Başkanlığına vize ettirilir. Vize edilen geçici iş pozisyonları  Devlet Personel Başkanlığınca başka unvanlı geçici iş pozisyonları ile değiştirilebilir veya iptal edilebilir. Vize ettirilen cetvellerin bir örneği Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna gönderilir. Bu vize işlemi yapılmaksızın ödeme yapılamaz.

e) İl özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik ve müesseselerde çalıştırılacak geçici işçilere ait geçici iş pozisyonları her yıl İçişleri Bakanlığına vize ettirilir. Vize edilmiş bulunan geçici iş pozisyonları İçişleri Bakanlığı tarafından başka unvanlı geçici iş pozisyonları ile değiştirilebilir veya iptal edilebilir. İçişleri Bakanlığı tarafından vize edilen geçici iş pozisyonlarına ait vize cetvellerinin bir örneği  Devlet Personel Başkanlığına gönderilir. Bu vize işlemi yapılmadan geçici işçi çalıştırılamaz ve herhangi bir ödeme yapılamaz.

BAŞKAN - 44 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Çeşitli Hükümler

Geçici görevlendirme 

MADDE 45. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek 8 ve Ek 9 uncu, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı Kanunun 3 üncü, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38, 40 ve 41 inci maddelerine ve 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet  Meclisi  Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununa göre görevlendirilenler ile  güvenlik  görevlileri  hariç, ilgili mevzuatı uyarınca  diğer kurumlarda geçici olarak görevlendirilen ve kadro aylıklarını kendi kurum veya kuruluşlarından alan memurlar veya kamu görevlileri, geçici olarak görev yaptıkları kurum personelinin yararlandığı ve ilgili mevzuatında sözkonusu personele de ödenebileceği belirtilen her türlü tazminat, fazla mesai ve diğer ödemelerden yararlanamazlar.

BAŞKAN - 45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi okutuyorum:

Teminat olarak kabul edilecek değerler ve taşınmaz malların geçici teminatı

MADDE 46. - a)  29/02/1984 tarihli ve 2983 sayılı Kanun gereğince çıkarılan anapara iadeli gelir ortaklığı senetleri ve diğer menkul kıymetler ile Devlet iç borçlanma tahvilleri ve Hazine bonoları,

1. Kamu kurumlarının yapacakları ihale ve sözleşmeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin uygulanmasında teminat olarak,

2. Hazinece satılacak millî emlak bedellerinin ödenmesinde nominal değerleri üzerinden ödeme vasıtası olarak,

Kabul edilir.

Tahvil ve bonolar nominal bedele faiz dahil edilerek ihraç edilmiş ise bu işlemlerde anaparaya tekabül eden satış değerleri esas alınır.     

b) 12/05/2001 tarihli ve 4672 sayılı Kanun ile değişik 18/06/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 20 nci maddesinin altı numaralı bendi hükümlerine göre faaliyette bulunan özel finans kurumları tarafından verilen süresiz teminat mektupları kamu kurumlarının yapacakları ihale ve sözleşmeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin uygulanmasında teminat olarak kabul edilir. Ancak, bu teminat mektuplarının Maliye Bakanlığınca belirlenen kapsam ve şekle uygun olmaları zorunludur.

c) Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin kira ihalelerinde tahmini bedelin yüzde 20'sine kadar geçici teminat alınabilir.

d) Dışarıda yerleşik kişiler ile geçimini yurt dışında temin eden Türk vatandaşlarından, Hazinece yapılan taşınmaz mal satış ihalelerinde T.C. Merkez Bankasınca belirlenen konvertibl döviz teminat olarak alınabilir.

BAŞKAN- 46 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi okutuyorum:

Kişi borçları

MADDE 47. - Saymanlık hesaplarında kayıtlı olup, zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkânı kalmayan, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca silinmesi Malî Danışma Kurulu tarafından uygun görülen kişi borçlarından; tutarı (5) milyar liraya kadar olanların kayıtlardan çıkarılmasına Maliye Bakanı yetkilidir. Bu miktarı aşan kişi borçlarının terkini Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilir.

178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 543 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen Ek Madde 7 uyarınca, mal ve nakit saymanları ile gelir ve gider memurlarının zimmetlerinin silinmesi konusundaki talepler Malî Danışma Kurulunca incelenerek karara bağlanır ve Maliye Bakanına sunulur. Bu karar çerçevesinde terkin edilen zimmetlerden (5) milyar lirayı aşanların terkin listesi bütçe uygulama sonuçları ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine arz edilir.

1969 ve 1988 yılları arasında yurt dışından yapılan alımlar için 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 83 üncü maddesine dayanılarak açılan kredilerden ve mülga 27/06/1972 tarihli ve 1601 sayılı Kanuna göre verilen ataşe avanslarından mahsubu yapılamamış olanlar ilgilileri adına kişi borçları hesabına alınarak mahsubu yapılır. Kişi borçları hesabına alınan ve  tahsiline imkân bulunmadığı ilgili Bakanlıkça bildirilen bu tutarlardan  (5) milyar liraya kadar olanların   Malî Danışma Kurulunun görüşü alınmak suretiyle terkin edilmesine Maliye Bakanı yetkilidir. Bu miktarı aşan kişi borçlarının terkini Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilir.

BAŞKAN - 47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi okutuyorum:

Hazine taşınmaz mallarının değerlendirilmesi ve Hazine adına tescil

MADDE 48.- Bulgaristan'dan zorunlu göçe tâbi tutulan ve daha sonra Türk vatandaşlığına alınanlardan, konut veya arsa sahibi olmak üzere başvuruda bulunarak, öngörülen avansı açılan banka hesaplarına yatırmış olanların (avansları iade edilenler hariç) kurdukları kooperatiflere, mülkiyeti Hazineye ait arsa veya arazileri, metrekare değeri üçyüzyetmişbeşbin Türk Lirasından aşağı olmamak üzere harca esas değerinden satmaya; satış bedelinden, avansın yatırıldığı tarihteki T.C. Merkez Bankası Amerikan Doları alış kurundan karşılığının, satışın yapılacağı tarihteki T.C. Merkez Bankası Amerikan Doları alış kuru karşılığı Türk Lirasına çevrilerek bulunan tutarı mahsup etmeye ve bu konudaki esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Hazineye ait taşınmaz malları, 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesine göre hesaplanacak değer üzerinden, toplu konut üretmek amacıyla, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne veya Toplu Konut İdaresi Başkanlığına peşin bedelle veya taksitle devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Buna ilişkin esas  ve usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.

Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerler ile kadastro/tapulama çalışmaları sırasında tespit harici bırakılmış olan yerler Maliye Bakanlığı merkez veya taşra teşkilâtının talebi üzerine, özel kanunlarındaki istisnalar saklı kalmak koşuluyla, tescile ilişkin harita, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünce yapılarak, imar mevzuatında yer alan kısıtlamalara tâbi olmaksızın Hazine adına tescil edilir. Harita yapımına ilişkin giderler, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasınca belirlenen asgari fiyatlara göre Maliye Bakanlığı bütçesinden karşılanır.

BAŞKAN - 48 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi okutuyorum:

Devlet hesaplarında yer verilmeyecek ve terkin edilecek tutarlar

MADDE 49. - Devletin mahkemelerce hükme bağlanan para cezaları da dahil olmak üzere her türlü gelir ve giderlerinin, tarh, tahakkuk, tahsil ve tediyesi ile emanetlerin alınıp geri verilmesinde ve Devlet kayıtlarında, kanunlarında ve diğer mevzuatında belirtilmiş tutar ve oranlar değişmemek şartıyla (10 000) liranın altındaki tutarlar dikkate alınmaz.

Maliye Bakanı; yukarıda belirtilen hususlarla ilgili olarak doğacak aksaklıkları gidermeye, vergi dairelerinin müfredat ve mutabakat hesapları arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi amacıyla denetim raporlarına dayanılarak tespit edilecek kesin farkları terkine yetkilidir.

BAŞKAN - 49 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi okutuyorum:

Saymanlık görev ve sorumluluklarının devri

MADDE  50. - 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve diğer mevzuatla saymanlara verilen görev ve yetkilerin bir kısmını gerekli görülen hallerde yardımcılarına devrettirmeye, devirle ilgili esasları belirlemeye Maliye Bakanı  yetkilidir.  Saymanlar hakkındaki sorumluluk, devredilen işlerle ilgili olarak görev ve yetki verilenler hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Aslında, bu bütçeyi de temel yasa olarak değerlendirip, öyle Genel Kurula getirmek en uygunu olacaktır diye düşünüyorum.

Daha önceki uygulamalarımızda, Medenî Yasada...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, iktidara geldiğimizde öyle yapacağız, merak etme!

BAŞKAN - İnşallah, hep birlikte yaparız.

50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi okutuyorum:

Uluslararası kuruluşlara üyelik

MADDE 51. - a) Genel bütçeli daireler ve katma bütçeli idareler ile kamu iktisadî teşebbüsleri, sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları; uluslararası kuruluşlara üye olabilmek ve kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği halen üyesi bulunulan uluslararası kuruluşlar dışındaki kuruluşlara katılma paylarını ödeyebilmek için, mevzuatın gerektirdiği diğer işlemlerin yanı sıra ayrıca bağlı veya ilgili bulunulan Bakanlığın teklifi ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Dışişleri Bakanlığından önceden izin alırlar.

b) Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - 51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi okutuyorum:

Kamu kuruluşlarınca işletilen sosyal tesisler

MADDE 52. - Kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderlerine bütçeden katkıda bulunulmaz.

Bu tür yerlerde, genel ve katma bütçeden, döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2002 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.

Söz konusu tesislerden yararlanacak olanlardan alınacak asgarî bedelleri belirlemeye veya belirlenen tarifeleri tasdik etmeye ve bu yerlerin hesaplarının bir düzen içinde tutulması için kullanılacak defter ve belgeleri tespit etmeye, diğer gerekli düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - 52 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

53 üncü maddeyi okutuyorum:

Yurt dışı eğitimi

MADDE 53. - 2002 yılında ilgili mevzuatları gereğince kamu kurum ve  kuruluşlarınca  yetiştirilmek maksadıyla lisansüstü (master, doktora) eğitimi için yurt dışına gönderilecek öğrenci, araştırma görevlisi ile kamu görevlileri, sadece Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen yabancı yükseköğretim kurumlarında eğitim görebilirler. Lisansüstü eğitime ilişkin giderler, fatura ya da benzeri gider belgesinin ancak öğrenim görülen yükseköğretim kurumu tarafından düzenlenmesi koşulu ile ödenir. Eğitim amacıyla yurt dışına gönderilecek kamu görevlilerinin öğrenim konuları, çalışmakta oldukları birimlerin görev alanları ile doğrudan ilgili olmak zorundadır.

Bu amaçla gönderileceklerin sayıları, kurum ve kuruluş bütçelerine bu nedenle konulan ödenek miktarını aşmayacak şekilde tespit edilir.

BAŞKAN - 53 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 53 üncü madde kabul edilmiştir.

54 üncü maddeyi okutuyorum:

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler

MADDE 54. - Kurumlar;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla, yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet alımı yoluyla çalıştırılan kişilere yapılacak ödemeleri,

b) Kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 29/06/2001 tarihli ve 4702 sayılı Kanunla değişik 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılan ödemeleri,

d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/C maddesi gereğince sayım, propaganda, anket ve benzeri işlerde çalıştırılan geçici personele yapılan ödemeleri,

Bütçelerin (101-02-1-085) "Geçici Hizmet Karşılığı Yapılacak Ödemeler" faaliyetinde gösterilen 300 harcama kaleminden yaparlar. Bu faaliyete bütçelerin başka tertiplerinden ödenek aktarılamaz; ödenek üstü harcama yapılamaz.

Yukarıdaki hükümlere aykırı uygulamalardan ita amirleri, tahakkuk memurları ve saymanlar ile bu kişileri çalıştıranlar sorumludur.

BAŞKAN - 54 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 54 üncü madde kabul edilmiştir.

55 inci maddeyi okutuyorum:

Amme alacağına karşılık kabul edilebilecek gayrimenkuller

MADDE 55. - Özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlar dahil 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tâbi iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları, bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları, iştirakleri ile büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri, bunlara ait tüzel kişilerin veya bunlara bağlı müstakil bütçeli ve kamu tüzelkişiliğini haiz kuruluşların, Devlete ait olan ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren borçlarına karşılık olarak, mülkiyeti bu idarelere ait olan ve üzerinde herhangi bir takyidat bulunmayan gayrimenkullerinden Maliye Bakanlığınca ihtiyaç duyulanlar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 13 üncü maddesine göre oluşturulacak komisyon tarafından takdir edilecek değeri üzerinden, borçlu kurumun da uygun görüşü alınarak, bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin Maliye Bakanlığınca satın alınabilir.

Bu idarelerin satın alınan gayrimenkullerinin tapu işlemlerine esas olan ve yukarıda belirtilen şekilde tespit edilen değeri miktarındaki Devlete ait olan ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren borçları terkin edilir.

BAŞKAN - 55 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 55 inci madde kabul edilmiştir.

56 ncı maddeyi okutuyorum:

Kira ve idare gelirleri

MADDE 56.- a) İrtifak hakkı verilen özel iskelelerden alınan nispi kira bedellerinin yarısı bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yarısı da özel gelir kaydedilir. Özel gelir kaydedilen miktarın yarısı denizcilik ve liman hizmetlerini geliştirmek üzere Denizcilik Müsteşarlığı bütçesine, yarısı da millî emlak hizmetlerini geliştirmek amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesine özel ödenek kaydolunur.

Ulaştırma Bakanlığı, Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından konsolide bütçe dışındaki kurum ve kuruluşlar ile özel ve tüzelkişiler adına yapılacak deniz dibi taramaları, hidrolik merkezde yapılan hidrolik ve bilgisayar modelleri, Araştırma Dairesince yapılacak her türlü deney ve araştırma, proje ve şartname onaylanması için alınacak bedellerin yarısını bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yarısını da özel gelir  kaydetmeye, özel gelir kaydedilen miktarın yarısını Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilecek altyapı tesislerinin onarımları ile ulaştırma hizmetlerini geliştirmek üzere Ulaştırma Bakanlığı bütçesine, diğer yarısı da millî emlak hizmetlerini geliştirmek amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesine özel ödenek  kaydolunur.

Yukarıda belirtilen hükümlere göre özel gelir ve ödenek kaydedilen miktarların önceki yıllarda kullanılmayan kısmı cari yıl bütçesine devredilebilir.

Telekomünikasyon hizmeti veren işletmecilerden lisans ve ruhsat ücretleri üzerinden tahsil edilerek, bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir diğer taraftan Ulaştırma Bakanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere anılan Bakanlık bütçesine özel ödenek kaydedilen tutarlardan önceki yılda kullanılmayan kısmı cari yıl bütçesine devredilebilir.

b) Kılavuzluk ve romörkaj  hizmetleri vermekte olan kamu ve özel kurum ve kuruluşların bu hizmetlerinden elde ettikleri aylık gayrisafi hâsılattan yüzde altıbuçuk (% 6.5) oranında pay alınır. Bu pay, en geç tahsil edildiği ayı takip eden ay sonuna kadar ilgili saymanlığa yatırılır. Yatırılan miktarın yarısı bütçenin  (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Diğer yarısı Denizcilik Müsteşarlığının merkez ve taşra birimlerinin faaliyetlerinin gerektirdiği personel hariç  her türlü harcamalarında kullanılmak üzere, bu Müsteşarlık bünyesindeki döner sermaye bütçesi hesabına aktarılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 56 ncı maddesine aşağıdaki (c) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Nihat Gökbulut

Koray Aydın

 

Ankara

Kırıkkale

Ankara

 

Erkan Kemaloğlu

 

Mükremin Taşkın

 

Muş

 

Nevşehir

"c) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün; yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedelleri ile yabancı ülke meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurtiçi kişi ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik ürünlerini diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden tutarlar, TC Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır. Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince yurtdışı kuruluşlara ödenmesi gereken miktarlar, bu özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatı ile Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatı ile Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan Merkez Saymanlık hesabına yatırılır. Saymanlık hesabına yatırılan bu tutarlar, Genel Müdürlüğün görev alanıyla ilgili her türlü ihtiyacının karşılanmasında kullanılmak üzere, bir yandan genel bütçenin B cetveline özel gelir, diğer yandan Genel Müdürlük bütçesinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere özel ödenek kaydedilir. Bu suretle ödenek kaydedilen miktarlardan yılı içinde kullanılmayan kısımları ertesi yıla devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.”

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün meteorolojik ürünleri, diğer yabancı ülkelerce bizzat veya başka ülkelere aktarılmak suretiyle, diğer yabancı ülke meteorolojik ürünlerinin de Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünce başka ülkelere veya yurtiçi kurumlara aktarılmak suretiyle kullanılmaktadır.

Söz konusu gelirlerin anılan Genel Müdürlüğün hizmetlerinde kullandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize) - Uygun görüşle, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Kabul ediyoruz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yeni bir madde aslında, Komisyonun çoğunluğunun olması lazım.

BAŞKAN - Fıkra ekleniyor efendim, madde değil de fıkra ekleniyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, yeni bir madde ihdası zaten.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bunların hepsi Anayasa Mahkemesinden döner.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 56 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

57 nci maddeyi okutuyorum:

Kamu hizmetlerinin fiyatlandırılması

MADDE 57. - Genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelerin görevlerini yerine getirirken yaptıkları mal ve hizmet teslimlerinden fiyatlandırılabilenler için ilgili kuruluşun teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca tarife belirlenebilir.

Fiyatlandırılan mal ve hizmetlerden elde edilen tutarları, genel bütçe veya ilgili katma bütçeli kuruluş bütçelerinin (B) işaretli cetveline özel gelir, karşılığını da ilgili kuruluş bütçesinin (A) işaretli cetvelinde mevcut ya da yeni açılacak tertiplere özel ödenek kaydetmeye, gerektiğinde özel gelir ve özel ödenek kaydı beklenmeksizin sözkonusu tutarların % 75'ine kadar harcama yetkisi vermeye, bu ödeneklerin harcanmayan kısmını ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, sözkonusu tutarların tahsil edilmesi, harcanması ve diğer hususlarla ilgili esas ve usulleri belirlemeye, Maliye Bakanı yetkilidir

BAŞKAN - 57 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

58 inci maddeyi okutuyorum:

Vergi, fon ve payların zamanında yatırılması

MADDE 58. - 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî  kuruluşları,  bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile özelleştirme kapsamındaki kuruluşların ve döner sermayelerin yöneticileri ve malî işlerinden  sorumluları,  bu kuruluşların mükellef veya sorumlu sıfatıyla üçüncü kişilerden tahsil ettikleri vergi, fon ve diğer payların tahsil dairelerine zamanında ve tam olarak ödenmesini sağlamak zorundadırlar. Aksine davrananlar bu tutarların ödenmesinden şahsen ve müteselsilen sorumlu tutulurlar.

BAŞKAN - 58 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

59 uncu maddeyi okutuyorum:

Geri verilecek paralar

MADDE 59. - 27/06/1963 tarihli ve 261 sayılı Kanun uyarınca, geri verilecek paraların kesin olarak veya avans suretiyle ödenmesinin şekil ve usulleri Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkla Maliye Bakanlığı tarafından müştereken tespit olunur.

Yapılacak inceleme sonunda fazla ödendiği tespit olunan veya zamanında mahsup olunmayan tutarlar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre geri alınır.

BAŞKAN - 59 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

60 ıncı maddeyi okutuyorum:

Petrolden Devlet Hakkı

MADDE 60.- 05/04/1973 tarihli ve 1702 sayılı Kanuna göre petrolden alınacak Devlet hakkı, Bütçenin (B) işaretli cetvelindeki "Petrolden Devlet Hakkı" tertibine gelir kaydolunur.

BAŞKAN - 60 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi okutuyorum:

Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler

MADDE 61. - a) 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 36 ncı maddesinin  4  numaralı  fıkrası, bu  Kanunun "Kamu İktisadî Teşebbüslerinin Kârları" başlıklı maddesi hükümleri çerçevesinde uygulanır.

b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda gerekli değişiklik yapılıncaya kadar bu Kanunun 171 inci maddesinde belirtilen süreler 2002 Malî Yılında saymanlar için yedi gün, sayman mutemetleri için iki gün olarak uygulanır.

c)  08/06/1994  tarihli ve 3996 sayılı Kanunun 4180 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinde ve  16/07/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ve Devlet Bakanlığınca kullanılacak yetkiler 2002 yılında Bakanlar Kurulunca kullanılır.

d) 1. 09/05/1985 tarihli ve 3202 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrası,

2. 31/10/1985 tarihli ve 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin son fıkrası,

3.  03/07/1968 tarihli ve 1053 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanunun 3 üncü maddesi,

4. Genel bütçeye dahil dairelerle, katma bütçeli idareler bütçelerinden kamu iktisadî teşebbüslerine yapılacak "İktisadi Transferler ve Yardımlar Hakkında" 08/06/1959 tarihli ve 7338 sayılı Kanun hükümleri,

5. Muhtelif kanunların  bu Kanunun 8 nci  maddesine aykırı hükümleri,

6. 28/05/1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanunun 11 inci maddesi,

7. 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 53 üncü maddesi hükmü,

8. 11/02/1950 tarihli ve 5539 sayılı Kanunun değişik 20 nci maddesi,

2002 yılında uygulanmaz.

e)  16/08/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının 7 nci bendine göre cep telefonu sahipleri adına tahakkuk ettirilen aylık sabit tesis ücretleri kadar yılda bir defa olmak üzere ayrıca hesaplanan eğitime katkı payı tutarı ile 26/11/1999 tarihli ve 4481 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi gereğince aynı tutardaki özel işlem vergisinin, 4306 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının 11 inci bendine göre her yıl Ocak ayı içerisinde bir defada ödenmesi gereken miktarları, (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç) 2002 yılında 12 eşit taksitte ödenir. Bu uygulama 05/04/1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre alınan ruhsat ve kullanım ücretlerini de kapsar.

f) 25/08/1999 tarih ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 49 uncu maddesinin birinci bendi 2002 yılı için aşağıdaki şekilde uygulanır:

"İşsizlik sigortasının gerektirdiği ödemeleri, hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, bu Kanunun 46 ncı maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ve Devlet, işsizlik sigortası primi öder. İşsizlik sigortası primi, sigortalının 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen prime esas aylık brüt kazançlarından, % 1 sigortalı, % 2 işveren ve % 1 Devlet payı olarak alınır."

g) 13/06/2001 tarihli ve 4680 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "31/12/2001" tarihi "30/06/2002" olarak uygulanır.

h) 6245 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin (b)  fıkrasının son bendindeki "...yarısına kadar olan kısmı..." ibaresi, "...tamamı..." şeklinde uygulanır.

ı) Özel kanunlarla kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, fon ve sair adlarla kurulmuş kamu kurum ve  kuruluşlarında; kanunlarında aksine hükümler olsa dahi aşağıdaki hükümler uygulanır.

1. Seçimle işbaşına gelenler dahil  Başkan ve üyeleri ile personelden 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine tabi olmayanlara yapılacak yurtiçi ve yurtdışı harcırah ödemeleri, mevzuat uyarınca emsali Devlet Memurlarına anılan Kanun gereği yapılacak yurtiçi ve yurdışı harcırah ödemelerinin birbuçuk katını geçemez.

2. Kendi özel mevzuatındaki hükümler uyarınca yapılacak temsil ve ağırlama giderlerinin  yıllık toplamı, başkan ve üyeler ile temsil yetkisini haiz olan personelin bir aylık ortalama net ücretinin iki katını geçemez. Temsil yetkisine haiz personelin unvan ve sayıları, karar organlarınca toplam personel sayısının % 5'ini geçmemek üzere, Ocak ayı içerisinde belirlenir.

j) 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 9 uncu maddesinin beşinci fıkrası 2002 yılı için aşağıdaki şekilde uygulanır.

"Kurum personeli, uzmanlık gerektiren görevlerde Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşları ile enerjiye ilişkin konularda iştigal eden diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel arasından çalıştığı kuruluş veya kurumun izni ile Kurul tarafından atanır. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar kurumlarının, hâkim ve savcılar ise kendilerinin muvafakati ile Kurumda istihdam edilebilirler. Bu kişilerin aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak  ve  yardımları kurumlarınca ödenir. Kurumun  bu konudaki talepleri, ilgili kurum ve kuruluşlarca öncelikle sonuçlandırılır."

k) Kuruluş aşaması tamamlanıncaya kadar Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkan ve üyelerine Telekomünikasyon Kurulu Başkan ve üyelerine ödenen ücret kadar ödeme yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde üç adet önerge vardır; okutup ayrı ayrı...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, hâkimler, hâkim ödeneği alıyor, buraya kendi muvafakatlarıyla geliyor. Diğer devlet personeli ise, ilgili kurumunun iznine bağlı. Burada ileride bir yanlışlık olmasın. Hâkimi bir başka görevde çalıştırma olayı nasıl olacak?

BAŞKAN- Önergeleri okutalım da efendim...

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (k) bendine "ücret" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve diğer ödemeler toplamı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Nihat Gökbulut

Koray Aydın

 

Ankara

Kırıkkale

Ankara

 

Ali Gebeş

 

Erkan Kemaloğlu

 

Konya

 

Muş

BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (ı) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan "ve üyeler" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Nihat Gökbulut

Koray Aydın

 

Ankara

Kırıkkale

Ankara

 

Mücahit Himoğlu

 

Tayyibe Gülek

 

Erzurum

 

Adana

BAŞKAN- Okutacağım üçüncü önergeyi, aykırılığından dolayı, aynı zamanda işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunca değiştirilen 61 inci maddesinin (ı) bendinin (1) numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

Beyhan Aslan

 

Ankara

Hatay

Denizli

 

Vahit Kayrıcı

 

Mücahit Himoğlu

 

Çorum

 

Erzurum

"1. Seçimle işbaşına gelenler dahil Başkan ve üyeleri ile personelinden 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine tabi olmayanlara yapılacak yurtiçi ve yurtdışı gündelik ödemeleri, ilgili mevzuat uyarınca emsali Devlet Memurlarına anılan Kanun uyarınca yapılan yurtiçi ve yurtdışı gündelik ödemelerinin birbuçuk katını geçemez."

Gerekçe: Bu hükümle getirilen sınırlamanın kapsamı konusunda doğabilecek tereddütleri gidermek ve amacın daha açık bir şekilde ifade edilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN- Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize)- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN- Sayın Hükümet?..

Değerli arkadaşlar, hükümeti rahat bırakırsanız, önergeler konusunda...

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir)- Sayın Başkan, takip edemedim, hangi önerge?.. Affedersiniz, onu bir daha okutabilir misiniz?

BAŞKAN- Sayın Bakanım, önerge yanınızda.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, onlar gider artırıcı önergeler; işleme koyamazsınız; "ve diğer ödemeler toplamı" ne demek?! Maaşı artırıyorsunuz siz...

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Hangisi efendim bu; hangi önerge?

BAŞKAN - Elyazısıyla yazılmış olan...

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Başkanım, bir 5 dakika ara verelim.

EROL AL (İstanbul) - Evet, evet ara verelim.

BAŞKAN - Allah Allah!.. Siz oturdunuz herhalde altı saattir burada!..

EROL AL (İstanbul) - Problem oluyor...

BAŞKAN - Ne problem olacak kardeşim; Maliye Bakanı ister katılır, ister katılmaz.

Sayın Bakanım, katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın hükümetin katıldığı Komisyonun uygun görüşle takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (ı) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan "ve üyeler" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

Aydın Tümen

 

 

Ankara

 

 

ve arkadaşları

Gerekçe: Özel mevzuatı uyarınca yapılacak temsil ve ağırlama giderlerinin kimlere ödeneceği konusundaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Komisyonun, takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (k) bendine "ücret" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve diğer ödemeler toplamı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Aydın Tümen

 

 

Ankara

 

 

ve arkadaşları

Gerekçe: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkan ve üyelerine yapılacak ödemeler konusundaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O, ücretleri artıran bir olaydır; işleme koyamazsınız; "ve diğer ödemeler" gider artırıcı bir olaydır.

BAŞKAN - Sayın komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL(İzmir) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümetin katıldığı, komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

62 nci maddeyi okutuyorum:

 Yürürlük

MADDE 62. - Bu Kanun 01/01/2002 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

63 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 63. - Bu Kanunun;

a) Türkiye Büyük Millet  Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,

b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,

c) Sayıştay Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı,

d) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı,

Yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, 2002 malî yılı bütçe kanunu tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiş bulunmaktadır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamayı yarınki birleşimde son konuşmaları müteakip yapacağız.

2. - 2000 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900, 3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı: 773)

BAŞKAN - 2000 Malî Yılı Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarısının 1 inci maddesini tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

2000 MALÎ YILI KESİNHESAP KANUNU TASARISI

Gider Bütçesi

MADDE 1. - Genel bütçeli idarelerin 2000 Malî Yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (46 384 290 611 650 000.-) lira olarak gerçekleşmiştir.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha önce kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Gelir Bütçesi

MADDE 2. - Genel bütçenin gelirleri, bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (33 040 902 852 750 000.-) lira olarak gerçekleşmiştir.

 

BAŞKAN - (B) cetvelini okutuyorum:

B   -  C E T V E L İ

            Bütçe Tahmini 2000 Yılı Tahsilatı

                                                        Lira                                      Lira                           

    GENEL TOPLAM:     32 460 000 000 000 000              33 040 902 852 750 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

NAZIM GELİR              5 749 577 227 540 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi; (B) işaretli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde, (B) işaretli cetvelle birlikte kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Nazım Gelir  ve Gider

MADDE 3. - (5 749 577 227 540 000.-) lira nazım gelir tahsil edilmiş ve aynı miktar gider yapılmıştır.

BAŞKAN -  Maddeyi  oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 4. - Birinci maddede yazılı giderler ile ikinci maddede yazılı gelirler arasında (13 343 387 758 900 000.-) liralık gider fazlası meydana gelmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi  okutuyorum:

Tamamlayıcı Ödenek

MADDE 5. - Bağlı (A) işaretli cetvelin ilgili sütununda kayıtlı (261 441 302 790 000.-) liralık ödenek üstü gideri karşılamak üzere aynı tutarda tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Devredilen Ödenek

MADDE 6. - 2000 Malî Yılı içinde harcanmayan ve özel kanunlarla devrine izin verilen (273 102 727 970 000.-) liralık özel ödenek ertesi yıla ödenek kaydedilmek üzere devredilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İptal Edilen Ödenek

MADDE 7. - Bağlı (A) işaretli cetvelin ilgili sütununda kayıtlı bulunan ve yılı içinde kullanılan ve devredilenler dışında kalan (2 693 468 326 028 000-) liralık ödenek iptal edilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Devlet Borçları

MADDE 8. - Bağlı, Devlet borçları uygulama sonuçları kesinhesap cetvellerinde ayrıntısı gösterildiği üzere 31.12.2000 tarihi itibariyle: (34 362 937 488 520 000.-) lira orta ve uzun vadeli, (2 057 683 285 430 000.-) lira kısa vadeli olmak üzere, toplam (36 420 620 773 950 000.-) lira iç borç mevcuttur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2000 Mali Yılı Genel Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir; açıkoylamayı, yarınki birleşimde, son konuşmalardan sonra yapacağız.

3. - 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı: 775)

BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının 1 inci maddesini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

1 inci maddeyi okutuyorum:

2002 MALİ  YILI  KATMA  BÜTÇELİ  İDARELER BÜTÇE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

Ödenekler, öz gelirler, Hazine yardımı

MADDE 1.- a) Katma bütçeli idarelerin 2002 yılında  yapacakları  hizmetler  için 8 064 690 610 000 000 lira ödenek verilmiştir.

b) Katma bütçeli idarelerin 2002 yılı gelirleri 300 000 000 000 000 lirası  öz gelir, 5 965 350 810 000 000 lirası Hazine yardımı, 1 799 339 800 000 000 lirası yükseköğretim kurumlarının cari hizmet giderlerine yapılacak Devlet  katkısı olmak üzere toplam 8 064 690 610 000 000 lira olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha evvel kabul edilen cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 2.- Katma bütçeli idarelerin,

a) Ödenek dağılımı (A) işaretli,

b) Gelirleri, her bir idarenin bütçesine ekli (B) işaretli,

c) Gelirlerin dayandığı hükümler ekli  (C)  işaretli,

d) Mevcut lojman, sosyal tesis, telefon, faks ve kadro sayıları (L) işaretli,

e) Harcamalara ilişkin formül  ekli (R) işaretli,

f) Sahip oldukları taşıtlar ve 2002 yılında Taşıt Kanunu uyarınca satın alacakları taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmetlerde kullanılacağı ve azamî satınalma bedelleri (T) işaretli,   

Cetvellerde gösterilmiştir.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

İdarelere  İlişkin Özel Hükümler

Tarım reformu uygulaması ile ilgili davaların takibi

MADDE 3.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün toprak ve tarım reformu uygulaması ile ilgili uyuşmazlık ve davaları bu Genel Müdürlük adına gerektiğinde Hazine avukatları tarafından da takip edilir.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Özel ödeneklere ilişkin işlemler

MADDE 4.- a) Karayolları, Köy Hizmetleri ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlükleri; genel ve katma bütçeli kuruluşlar hariç diğer kamu kurum ve kuruluşları gerçek ve tüzel kişilerden vaki olacak hizmet taleplerini kendi imkanları nispetinde, yapılacak anlaşmalar esasları dahilinde ve bedeli mukabilinde yerine getirmeye yetkilidirler. Bu amaçla yatırılacak paralar, bir taraftan adı geçen kuruluşlar bütçelerinin (B) işaretli cetveline gelir, diğer taraftan (A) işaretli  cetvelde  mevcut  veya  yeniden açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca ödenek kaydolunur.

Bu özel tertiplerdeki ödeneklerden önceki yılda harcanmayan kısımları cari yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

İşin gerektirdiği hallerde ve yaptırılacak iş bedelinin saymanlık hesaplarına intikal etmesi halinde gelir ve ödenek kaydı işlemini beklemeksizin (A) işaretli cetvelin ilgili proje ödeneklerinden gerekli harcama yapılabilir. 

Yapılan harcama tutarı kadar ödeneği, özel tertipten önceden harcama yapılan tertibe aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 03/07/1968 tarihli ve 1053 sayılı  Kanun  gereğince  yürütülen  içme  suyu tesisleri ile ilgili olarak kendi usullerine göre borçlandırılan bedeller, taksitlerinin ilgili belediyelerce süresinde ödenmemesi halinde, ödenmeyen taksitler, 02/02/1981 tarihli ve 2380 sayılı Kanun uyarınca belediyelere ayrılan paylardan İller Bankasınca kesilerek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ödenir.

c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşaatı gerçekleştirilen baraj ve HES tesislerinin işletme hakkının devredilmesinden elde edilecek paylarla ilgili olarak, anılan Genel Müdürlük bütçesine ekli (B) işaretli cetvelin "İçmesuyu Tesisleri ve Hidroelektrik Santrallerinin Devrinden Sağlanan Paylar" bölümünde yer alan tutarın üzerinde gerçekleşen gelir fazlalarını enerji sektörü yatırımlarında kullanılmak üzere mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

d) 5539 sayılı Kanunun 1737 sayılı Kanunla değişik 19 uncu maddesinin 7 nci bendi gereğince, geçişi ücretli olan yol, köprü ve tünellerden elde edilen her çeşit gelirlerin, aynı nitelikteki yatırımlarda ve her türlü altyapının bakım, onarım ve işletme giderlerinde kullanılmak üzere, bir taraftan Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin (B) işaretli cetvelinde açılacak özel bir tertibe gelir, diğer taraftan (A) işaretli cetvelde açılacak ilgili tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Bu ödeneklerden yılı içinde sarf edilemeyen kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

(c) ve (d) bentleri uyarınca ödenek kaydedilen tutarlardan yapılacak harcamalar, "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre yılı yatırım programı ile ilişkilendirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü yol bakım işleri için gelecek yıla geçici yüklenmelere girişilmesi

MADDE 5.- Karayolları Genel Müdürlüğünce, yol ve otoyol bakım işleri için yılları bütçelerinde yer alan ödeneklerin yarısını geçmemek üzere ilgili Bakan onayıyla gelecek yıla geçici yüklenmelere girişilebilir.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili işlemler

MADDE 6.-  a) 29/04/1959 tarihli ve 7258 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi gereğince her çeşit spor saha ve tesisleri vücuda getirmek amacı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin (A) işaretli cetvelinde yer alan projelerin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce 21/05/1986 tarihli ve 3289 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılabilecek işler dışında kalanlara ait ödenekleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesine aynı amaçla aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

b) Yıllık yatırım programlarına ek yatırım cetvellerinde inşaat ve büyük onarım projeleri arasında yer alan ve Genel Müdürlük onayı ile İl Müdürlüklerince emaneten yaptırılması uygun görülen işlerin karşılıkları münhasıran proje ile ilgili harcamalarda kullanılmak üzere hizmetin ait olduğu Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin ilgili yatırım tertibindeki ödenekten il müdürlüklerine yardım yolu ile ödenebilir.

c) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine ekli (B) işaretli cetvelin "Futbol Müsabakaları Müşterek Bahis Hâsılatından Elde Edilecek Gelir" tertibinde kayıtlı kaynaktan sağlanacak gelir fazlalarını sportif hizmetler ve spor tesislerinin yapım, bakım ve büyük onarımlarında kullanılmak üzere Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine bir yandan özel gelir, diğer yandan açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye,

Çeşitli kurum ve kuruluşlar ile şahıslar tarafından Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı spor federasyonları ile dairelere yapılan nakdî yardım ve bağışlarla kendi faaliyet ve hizmetlerinden sağladıkları gelirleri, Genel Müdürlük onayı ile  federasyonların ve dairelerin gençlik ve sportif hizmetleri ile mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere Genel Müdürlük bütçesine bir yandan özel gelir, diğer yandan açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan ve spor amaçlı ayrılmış taşınmaz malların; satışından, mülkiyetin gayri aynî hak tesisinden ve kiralanmasından elde edilen gelirlerini, sportif hizmetler ve spor tesislerinin yapım, bakım ve büyük onarım giderlerinde kullanılmak üzere Genel Müdürlük bütçesine bir yandan özel gelir, diğer yandan açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye,

Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödeneklerden yılı içinde sarf edilemeyen kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili işlemler

MADDE 7.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesine ekli (B) işaretli cetvelde yıl içinde meydana gelebilecek gelir fazlalarını  bir yandan özel gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Yatırım harcamaları, "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.

Bu ödeneklerin yılı içinde sarf edilemeyen kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Yükseköğretim kurumları ile ilgili hükümler

MADDE 8.- a) Yükseköğretim kurumlarınca önceki yıllarda bastırılan ders kitapları ve teksirlerin satış bedelleri Devlet İstatistik Enstitüsü toptan eşya fiyatları indeksine göre, yükseköğretim kurumları tarafından her yıl yeniden tespit edilir.

b) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesine göre özel ödenek kaydolunan miktarlar üniversite adına  T.C. Ziraat Bankası şubelerinden birinde açılacak hesaba yatırılır ve harcamalar bu hesaptan yapılır.

c) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesine göre kısmî zamanlı olarak çalıştırılacak öğrenciler hakkında, 1475 sayılı İş Kanununun işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hükümleri ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası ile ilgili hükümleri hariç diğer hükümleri uygulanmaz.

d) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tâbi yükseköğretim kurumlarında kayıtlı yükseköğrenim öğrencilerinin her türlü tedavi giderlerinin karşılanması için, bu kurumların bütçelerinde tertiplenen transfer ödeneklerinin karşılıkları Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek esas ve usuller çerçevesinde kullanılmak üzere kurumlar adına T.C. Ziraat Bankası şubelerinden birinde açılacak hesaba yatırılır.

e) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesi uyarınca; elde edilen gelirlerin özel gelir ve ödenek kaydedilen tutarlarının yüzde 10'una kadar olan kısmı, üniversite yönetim kurulunun tespit edeceği başarılı, gelir düzeyi düşük öğrencilerin burs, kitap ve kırtasiye ile beslenme yardımı ödemelerinde kullanılır.

f) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik dördüncü fıkrası uyarınca kuruluş veya birimin araç, gereç, bilimsel araştırma ve diğer ihtiyaçlarına harcanmak üzere döner sermaye gelirlerinden ayrılan en az % 30'luk miktar, bu ihtiyaçların yanı sıra devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ile her türlü bakım ve onarım için harcanabilir. Devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ile her türlü bakım ve onarım için ayrılan miktarı; ilgili yükseköğretim kurumunun teklifi üzerine, münhasıran söz konusu projelerde kullanılmak üzere yükseköğretim kurumunun bütçesine bir taraftan özel gelir, diğer taraftan mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yılın bütçesine devren gelir ve ödenek kaydolunur.  

g) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 55 inci maddesine göre yükseköğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların kiralanması, satılması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirler ile Hazine adına kayıtlı olup, yükseköğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz malların üzerinde herhangi bir inşaat yapılmamak ve irtifak hakkı tesisine konu edilmemek şartıyla, eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı kiralanması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirlerin tamamını ilgili yükseköğretim kurumunun her çeşit cari (personel hariç) ve yatırım harcamalarında (Yükseköğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların satılması suretiyle elde edilen gelirlerin tamamı sadece yatırım harcamalarında) kullanılmak üzere bir yandan özel gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Yatırım harcamaları, "2002 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre Yatırım Programı ile ilişkilendirilir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yılın bütçesine devren gelir ve ödenek kaydolunur. 

Hazine adına kayıtlı olup yükseköğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz mallar üzerinde ilgili yükseköğretim kurumlarının teklifi üzerine, öğrenci yurt binası ve müştemilatı yaptırılmak üzere mülkiyetin gayri ayni hak tesis edilebilir.

h) Üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri ve rektör yardımcıları üniversite veya yüksek teknoloji enstitülerindeki döner sermaye işletmelerinin birinden katkılarına bakılmaksızın 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesindeki esaslara göre pay alırlar.

ı) Yükseköğretim Kurulu Bütçesinin 111-01-3-352-900 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibine konan ödenek, cari harcamalarda kullanılmak üzere (personel hariç) bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarının bütçelerine, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak Yükseköğretim  Kurulunun teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca aktarılır.

j) Üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitülerinde iktisat, işletme, hukuk, uluslararası ilişkiler, bilgi teknolojileri ve ileri teknolojiler ile öğretmenlik alanlarında ikinci öğretim kapsamında yürütülecek tezsiz yüksek lisans programlarının açılması, öğrencilerden alınacak öğretim ücretleri, bu programlarda fiilen ders veren öğretim üyelerine ödenecek ek ders ücretleri, aşağıda belirtilen esaslara uyulmak kaydıyla ilgili üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunun teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir ve bu kararların birer örneği Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından Maliye Bakanlığına gönderilir.

Toplanan öğretim ücretlerinin % 30'undan az olmamak üzere üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurullarınca belirlenecek miktarı bilimsel ve teknolojik araştırma projelerinde kullanılmak üzere yükseköğretim kurumlarında yer alan ilgili tertiplere ödenek kaydedilir. Geri kalanı ise, ilgili kurumların bütçesine özel ödenek kaydedilerek, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 11 inci maddesi (son fıkrası hariç) ve 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak, 2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasında akademik unvanlar itibariyle öngörülen ek ders ücretinin her halükârda 10 katını ve aynı maddede öngörülen sınav ücretinin 5 katını geçmemek üzere bu eğitim programında fiilen ders veren öğretim üyelerine ek ders ve sınav ücreti olarak; 3843 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen esaslara göre de bu program için görevlendirilen idarî personele fazla çalışma ücreti olarak ödenir. Özel ödeneğin yeterli olmadığı gerekçe gösterilerek kurum bütçesi, döner sermaye, vakıf, dernek ve sair kaynaklardan ayrıca ders ve sınav ücreti veya herhangi bir ödeme yapılamaz.

Bu bentte yapılan düzenleme dışında kalan hususlar hakkında 3843 sayılı Kanun ile 2914 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

Gerektiğinde yukarıdaki fıkralarda yer alan hükümler kısmen veya tamamen ileri uzaktan eğitim teknolojileri kullanmak suretiyle ikinci öğretim kapsamında yürütülecek tezsiz yüksek lisans programları için de uygulanabilir.

Öğretim ücretlerinin toplanmasına ve özel ödenek kaydedilmesine ve bu bentte düzenlenen diğer hususlara ilişkin esas ve usuller Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca belirlenir.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili işlemler

MADDE 9.- Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin (B) işaretli cetvelinde yıl içinde meydana gelebilecek gelir fazlalarını bir yandan özel gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Yatırım harcamaları, "2002 Yılı Yatırım Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.

Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili işlemler

MADDE 10.- Kuruma ait taşınmazların satışından veya kiraya verilmesinden elde edilen gelirlerin % 50'si özürlü hizmetlerinde kullanılmak üzere kurum bütçesine bir yandan özel gelir diğer taraftan özel ödenek kaydedilir. Bu ödeneklerin yılı içerisinde harcanmayan kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Diğer Hükümler

Döner sermaye saymanlıklarının birleştirilmesi    

MADDE 11.- Katma bütçeli idareler bünyesinde kurulan döner sermaye işletmesi saymanlıklarını il düzeyinde kurumlar bazında birleştirmeye bu konuda çıkacak sorunları çözmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Genel Bütçe Kanununun uygulanması

MADDE 12.- Bu Kanunda yer alan hükümler saklı kalmak üzere, Genel Bütçe Kanunu hükümleri katma bütçeli idareler hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 13. - Bu Kanun 01/01/2002 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 14. - Bu Kanunun;

a) Vakıflar Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Başbakan ve Maliye Bakanı,

b) Yükseköğretim Kurulu ve Üniversiteler ile ilgili hükümlerini Maliye ve Milli Eğitim Bakanları,

c) Karayolları Genel Müdürlüğü  ile ilgili hükümlerini Maliye ve Bayındırlık ve İskân Bakanları,

d) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini  Maliye ve Sağlık Bakanları,

e) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye ve Tarım ve Köyişleri Bakanları,

f) Orman Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye ve Orman Bakanları,

g) Petrol   İşleri  Genel Müdürlüğü  ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanları,

Yürütür.

BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylelikle Katma Bütçeli İdareler 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiş bulunmaktadır.

Tasarı açık oylamaya tabidir; açık oylamayı yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapacağız.

4. - 2000 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı: 774)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanun Tasarısının 1 inci maddesini tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

2000 MALÎ YILI KATMA BÜTÇELİ İDARELER KESİNHESAP KANUNU TASARISI

Gider Bütçesi

MADDE 1. - Katma bütçeli idarelerin 2000 malî yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (4 208 950 654 280 000.-) lira olarak gerçekleştirilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi ve bağlı (B) Cetvelinin, genel toplamını okutuyorum:

Gelir Bütçesi

MADDE 2. - Katma bütçeli idarelerin gelirleri, bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (4 301 911 967 190 000.-) lira olarak gerçekleştirilmiştir.

B   -  C E T V E L İ

            Bütçe Tahmini 2000 Yılı Tahsilatı

                                                        Lira                                     Lira                           

    GENEL TOPLAM:     3 320 801 822 000 000 4 301 911 967 190 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Mazbut ve Mülhak  Toplamı            637 543 710 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi biraz önce kabul edilen (B) işaretli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde, (B) işaretli cetvelle birlikte kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3. - Birinci maddede yazılı giderler ile ikinci maddede yazılı gelirler arasında (92 961 312 910 000.-) liralık gelir fazlası meydana gelmiştir.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Tamamlayıcı Ödenek

MADDE 4. - Bağlı (A) işaretli cetvelin ilgili sütununda kayıtlı (3 386 025 870 000.-) liralık ödenek üstü gideri karşılamak üzere aynı tutarda tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci  maddeyi okutuyorum:

Devredilen Ödenek

MADDE 5. - 2000 malî yılı içinde harcanmayan ve özel kanunlarla devrine izin verilen (39 890 221 940 000.-) liralık özel ödenek ertesi yıla ödenek kaydedilmek üzere devredilmiştir.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İptal Edilen Ödenek

MADDE 6. - Bağlı (A) işaretli cetvelin ilgili sütununda kayıtlı bulunan ve yılı içinde kullanılan ve devredilenler dışında kalan (125 229 704 502 000-) liralık ödenek iptal edilmiştir.

BAŞKAN - 6 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi  oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN -  8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama, yarınki birleşimde, son konuşmaları müteakip yapılacaktır.

Bu surette, bugünkü programımızı da tamamlamış bulunuyoruz.

Bütçe üzerindeki son konuşmaları ve 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının açık oylamalarını yapmak için, 12 Aralık 2001 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 01.10

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.