DÖNEM
: 21 CİLT : 79 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 37 nci Birleşim 11 . 12 . 2001 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900;3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları
: 754, 755, 773, 774) A) MALİYE
BAKANLIĞI 1. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı B) GELİR
BÜTÇESİ 1. - 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S. Sayısı : 754) 2. - 2000 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil
Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900, 3/900, 3/898, 3/899) (S.
Sayısı : 773) 3. - 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı :
755) 4. - 2000 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil
Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S.
Sayısı : 774) III. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in,
Ankara - Polatlı Şehitlik Mahallesi demiryolu üst geçidi sorununa ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın cevabı (7/5099) 2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa GAP Uluslararası Havalanı projesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın yazılı cevabı (7/5108) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
beş oturum yaptı. 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900,
3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S.Sayıları: 754, 755, 773, 774)
görüşmelerine devam olunarak; Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Üniversiteler (53 adet), 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile
2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi. Alınan karar gereğince 11 Aralık 2001 Salı
günü, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.33'te son verildi.
BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 11.00 11 Aralık 2001 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan) BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum. 2002 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Şimdi, bütçe
görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün,
sondan bir önceki, yani, ondördüncü turdaki görüşmeleri yapacağız. Ondördüncü turda, Maliye
Bakanlığı bütçesi ile gelir bütçesi yer almaktadır. II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER l. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898,
3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (1) A) MALİYE BAKANLIĞI 1. - Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Maliye Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) GELİR BÜTÇESİ 1. - 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S.
Sayısı : 754) 2. - 2000
Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900,
3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı : 773) 3. - 2002
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı : 755) 4. - 2000
Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı : 774) BAŞKAN - Komisyon
Başkanımız Sayın Şahin hazır; Maliye Bakanımız Sayın Oral da hazır. 22.11.2001 tarihli 24
üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak, yerinden
sorulması gerektiğini ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandığını hepiniz biliyorsunuz. Bunları tekrar etmeme, sanıyorum, gerek
yok. (1) 754, 755, 773, 774 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 3.12.2001 tarihli 29 uncu Birleşim Tutanağına eklidir. Bu turda, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: SP Grubu adına
Konya Milletvekili Veysel Candan; DSP Grubu adına Balıkesir Milletvekili Güven
Karahan, Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin; MHP Grubu adına Kars Milletvekili
Arslan Aydar, Gaziantep Milletvekili Hanifi Tiryaki; AK Parti Grubu adına Afyon
Milletvekili Sait Açba, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün; DYP Grubu adına
Bingöl Milletvekili Necati Yöndar, Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen; ANAP Grubu
adına İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, İstanbul Milletvekili Aydın
Ayaydın. Şahısları adına; lehinde,
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı; aleyhinde, Adana Milletvekili
Yakup Budak, Sakarya Milletvekili Nezir Aydın. Şimdi, gelir bütçesiyle
ilgili 2 nci maddeyi okutuyorum. Gelir bütçesi MADDE 2. - Genel Bütçenin
gelirleri bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 70 918 000 000 000 000
lira olarak tahmin edilmiştir. BAŞKAN - İlk söz Sayın
Candan'a ait. Buyurun Sayın Candan. SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN
(Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2002 yılı
Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesi üzerinde, Saadet Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2002 yılı bütçe müzakereleri,
maalesef, çok zevksiz ve heyecansız geçmektedir. Kimsenin içine sinmeyen bir
bütçe üzerinde konuşuyoruz. Bütçe içeriksiz olunca, konuşmada da heyecan ve
zevk kalmıyor. Neden zevksiz sorusunu
cevaplandırırsak; 65 milyon insan vergi ödeyecek, hepsi faize gidecek. Neden zevksiz; binlerce
yarım kalmış yatırım yıkılmaya mahkûm edilecek; çünkü, yatırıma para yok. Bu bütçe zevksiz ve
heyecansız; çünkü, sağlık için insanlarımız kuyruklarda ömür tüketecek; ama,
ilacını alamayacak, tedavi olamayacak; çünkü, sağlığa ayrılan para yok. Neden zevksiz; okullarda,
çocuklarımızın, yine, kalabalık sınıflarda, öğrenmeden, okuyamadan yılları
geçecek. Neden zevksiz;
çiftçilerimiz, iflasa mahkûm edilecek; ekim az, üretim düşük olacak; buğday,
şekerpancarı ekmeyecek; hasadı, ürünü banka faizine yetmeyecek; çiftçiye, haciz
ve hapishane yolu görünecek. Neden zevksiz; vergilerin
oranları artırılacak, yetmedi, yeni, çeşit çeşit vergiler geliyor; vatandaş,
istese de ödeyemeyecek. Kazan veya zarar et, ödenecek, vergi değil sanki haraç.
Çalışanlara, devlete
yıllarını verenlere, şimdi kapı gösterilmektedir. Zorla emekli edilenlerin
tazminatları daha sonraki yıllarda verilecek. Hatta, emeklilik için yaş 50
konuluyor. Aslında, bu 50 yaş emekliliğine, Sayın Başbakan ve Bakanlar
Kurulundan başlasak çok daha faydalı olacak! Hükümet üç ortaklı değil;
asıl güçlü ve dördüncü ortak, IMF ve Dünya Bankasıdır. IMF ve Dünya Bankası
söylüyor, hükümet yapıyor veya susuyor, yapıyor görünüyor. Küçük ortak ANAP
Genel Başkanı Sayın Yılmaz, 2002 bütçesi üzerinde diyor ki: "2002'de de
oruç tutmaya devam edeceğiz." Sayın Başkan herkesi kendi gibi, gece
rahatlıkla beslenip, yiyip içiyor zannediyor. Halbuki, gece ve gündüz aç olan,
yardım kuyruklarında sıra bekleyen insanlar var. Fakir, çöplükten yiyecek
toplarken, yardım kuyruklarında insanlar beklerken, böyle bir bütçe 2002'de
yüzkarasıdır. 2001 bütçesini gören,
yaşayan millet, 2002'nin rakamlarına baktığı zaman alay ediyor ve yine artan
felaketi gözlemektedir, görmektedir. Bir kere, bu bütçe, şeffaf olmayan, IMF ve
Dünya Bankası dayatmasıyla hazırlanan bir bütçedir. Bu bütçe, IMF ve Dünya
Bankası bürolarında hazırlandı, Plan ve Bütçe Komisyonunda okundu, Genel
Kurulda 550 milletvekiline karşın, 20 milletvekiline de okunup zapta
geçmektedir. Sonra deniliyor ki, milletvekilleri bütçe yaptı. Bu, kocaman bir
yalandır! Açık ve net söylüyorum; en geç altı ay sonra yapılacak iş; yani,
hükümetin söyleyeceği ve diyeceği "gelişmeler ve konjonktür sebebiyle bu
bütçe yetmeyecek", ek bütçe yapacaksınız; ama, o da faize gidecek. Şimdi, Sayın Bakana bir
soru sormak istiyorum: Acaba, 2002 yılında IMF'den alınması düşünülen 10 milyar
dolar paranın faiz oranı nedir? Geri ödeme planı nedir? Bu alınan para hangi
kaynaklardan tedarik edilerek geri ödenecektir? Bunları öğrenmek istiyorum
doğrusu. Bir planın da olduğu kanaatinde değilim. Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımız, hükümet adına, 2001 yılı bütçesini, burada, geçen yıl takdim
ederken, neler söylediler; acaba, hükümet ne dedi ne oldu; ne yapacağım dedi ne
yaptı veya doğrusu olan ne yapmalıydı sorularını cevaplamak lazım. Sayın Bakan, konuşmasının
bir yerinde, başlangıcında, 2001 yılı için söylüyor -neden 2001 yılının
üzerinde ağırlıkla duruyorum; çünkü, uygulanan bütçe o, 2002 zaten hayalîdir,
hiçbir tutar tarafı yoktur; ona da geleceğim; ama, 2000 yılı sonunda, burada,
2001 yılı bütçesini takdim ederken söylenenler ve geldiğimiz noktayı beraber
müzakere etmemiz lazım- "bu bütçe, hükümetin hazırlayıp sunduğu ikinci bütçedir, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının ilk bütçesi; amacımız, yüksek enflasyonu düşürmek, yatırımı
artırmak, büyümeyi sağlamak" diyor. Üç şey söylemiş: Yüksek enflasyonu
düşürmek; düşmüş mü; düşmemiş. Yatırımı artırmak; artırmış mı; artırmamış.
Büyümeyi sağladık mı; hayır, yüzde 10 küçüldük. Demek ki, hükümet, önünü
görmemektedir. Sayın Bakan, devam ediyor
"milletimizin refahını artırmak, Türkiye'yi önder bir dünya devleti
yapmak... " Bu da gerçekleşmedi. Sayın Bakan, devam ediyor
"hükümet üç yıllık ekonomik programla küçülerek değil, büyüyerek
istikrarı, hedefleri sağlayacaktır." Bu da doğru değil. Sayın Bakan devam ediyor
"yüksek enflasyonlu ülke, dünyada bir elin parmakları kadar az sayıdadır,
tüm dengeleri tahrip eden enflasyon, gelir dağılımındaki bozukluğun temel
sebebidir." Tamam, tespit doğru; peki, yaptığınız ne; hiçbir şey! Sayın Bakan, devam ediyor
"hükümet, enflasyonu tek rakamlı seviyeye indirmeye kararlı." Ben,
hükümete sormak istiyorum. Karar yetmiyor, uygulama önemli. Sayın Bakan, aynı
konuşmada iki şey daha söylüyor "2000 yılında vergi gelirlerini yüzde
76,2'si faize, 2001'de yüzde 52,5'i faize gidecek" diyor ve hiçbiri
tutmuyor. Arkasından "bütçe
gelirlerine 3,7 katrilyon özelleştirmeden gelir gelecek" deniyor; o da
tutmuyor. Sayın Bakan devam ediyor "kamu hizmetlerinin
yürütülmesinde israfa kesinlikle izin verilmeyecek." Şimdi, ben, 2002 yılı
bütçesine de baktım, aynı masal, aynı hikâyeler, şablon halinde 2002'ye de oturtulmuş ve aynı şeyler
söyleniyor. Masal, hikâye diyorum, hiçbirinin aslı tutmuyor. Yani, siz hedef
diyorsunuz, yüzde 10 artı eksi yanılma payı olur; ama, burada, öyle bir hedef
yok. Devam ediyor:
"devletin aslî gelirleri vergilerdir -doğrudur- herkesin gücüne göre vergi
ödemesini vatandaşlık görevi sayıyoruz." Peki, böyle söyleyen Sayın Bakan
ne yapıyor; 50 milyar lira faiz gelirini vergidışı bırakıyor, 120 000 000 lira
asgari ücretli olanın boğazını sıkıp vergi alıyor. Yukarıda söylediğinizle
bunlar tezat teşkilat ediyor Sayın Hükümet diyelim, Bakan demeyelim. Sadece
Bakana yüklenmeye gerek yok, aslında, bu, hükümetin sorumluluğudur. Demek ki, söylediğinizin
arkasında da durmak mecburiyetindesiniz; yani, 120 000 000 lira asgari ücret
alandan vergi alıyorsanız, aylık 5 milyar lira faiz geliri olandan da vergi
almalısınız. Sayın Bakan, memur maaşları
için ne söylüyor; bu çok önemlidir; bu da iyi bir tespittir; önemini kavramak
da iyidir: "Ücret artışı tespiti yaparken, bütçe imkânlarının yanı sıra,
2001 enflasyon hedefleri de göz önünde bulundurulmuştur." Siz, 2001'de
enflasyon yüzde 30, yüzde 35 dersiniz, ona göre zam yaparsınız; enflasyon yüzde
80 olur... Aslında, hedef, özellikle küçük gösteriliyor; tarımda taban
fiyatlara, işçi ve memurun ücretlerine zam yaparken enflasyon oranını düşük
gösteriyorsunuz. Bu da, devletin, yani hükümetin halkını aldatmasıdır; bu da
yakışmaz, güven bunalımı meydana getirir. Sayın Bakan, gayet güzel
temennilerden sonra hızını alamıyor -hükümet diyelim- bakın ne söylüyor:
"Cumhuriyetin 100 üncü yıldönümüne rastlayan 2023 yılında, kişi başına
gelir -yani siz, altı ay sonrasını göremeyen hükümet, 2023 yılı için tahminde
bulunuyorsunuz- Avrupa Birliği ülkeleri düzeyine yükselecek." E, siz, altı
aylık bütçeyi yapamamışsınız, becerememişsiniz, rakamlar ters çıkmış; şimdi,
2023... Devam ediyor: "Gayri safî millî hâsıla da 1,9 trilyon dolara...
Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmemizin bütçesidir." Yani, o kadar
sağlam bir bütçe ki, dünyada, biz, ilk 10'a gireceğiz diyor; halbuki, biz,
dünyada, 89 unculuğa, 100 üncülüğe gidiyoruz, rekabette gerilere gidiyoruz. Sonuç bölümünde diyor ki
Sayın Bakan: "Bütçeyi, faiz ve personel giderleri bütçesi olmaktan
çıkarmaya mecburuz." Bu cümlenin altını çiziyorum; yani, bu bütçede faiz
az olacak, personel giderleri, sadece personel ve faiz gideriyle bütçe
olmayacak diyor ve devam ediyor: "2001 yılı bütçesiyle, Türkiye çok
anlamlı bir adım atıyor." Demin, biraz önce, masal okunuyor dedim. Bugün
Sayın Kemal Derviş'in bir açıklaması var. O, yurt dışından açıklama yapmayı
daha çok seviyor. Aynı cümle, bakın; diyor ki: "2001 yılı bütçesi -o da
2002 yılı bütçesi diyor- Türkiye için çok anlamlı bir adım." O da
"2002 yılı bütçesi Türkiye'ye devrimdir" diyor; yani, aynı cümleler
söyleniyor. "Yıllardır enflasyon altında ezildik; başarı ve güven ruhunu
canlandırmaya mecburuz..." Güzel, canlandıralım; ama, hangi hükümetle,
kiminle, nasıl?! Şimdi, bu kadar güzel
temennilerde bulunan hükümet ne yaptı, bakın değerli arkadaşlar. 2001'de bu
sözler söylendiği zaman, geçen yıl bu tarihte, bu kürsüde hükümet adına konuşan
Bakan bunları söylediği zaman bütçemiz 48,3 katrilyondu. Aradan bir süre geçti.
"Biz, hesapların tamamını yanlış yapmışız. Dünyada ve Türkiye'de
konjonktür değişti, ekonomik değerler değişti..." Evet?.. "O zaman,
biz, 32 katrilyon daha ilave ek bütçe yapıyoruz..." Cumhuriyet tarihinde,
böyle, aslî bütçenin yüzde 75'i kadar artan bir bütçe ilk defa yapılıyor ve
arkasından, hemen bakıyoruz, ayrılan bu 30 katrilyon 640 trilyonluk toplam
ödeneğin 24 katrilyon 591 trilyonu faize gidiyor. Şimdi, değerli arkadaşlar,
siz, ödeyeceğiniz faiz miktarını üç ay önce, dört ay önce bilmeyeceksiniz ve
2023 yılında, Türkiye, dünyada ilk ona girecek! İşte, buna masal derler, işte,
buna hikâye derler, işte, buna hiç kimse inanmaz. Şimdi, Sayın Bakan, bu
bütçe konuşmasında, 2002'de bir tespit yapıyor; diyor ki: "Biz, bu bütçeyi
hazırlarken iki konu öne çıktı; bunlardan bir tanesi, borcu döndürmek, yani,
borcu borçla ödeyeceğiz; biri de ekonomiyi canlandırmak istiyoruz; ama,
ikisinin aynı anda olması lazım." Dünyanın hiçbir yerinde içborçları yüzde
100'le borçlanan, aylık para değerinin yüzde 7,5-8 olduğu bir ülkede, dünyanın
hiçbir yerinde üç beş yıl vadeli ve yüzde 7,5-8 dolar bazında borçlanan bir
ülkede bu cümleleri ifade etmek doğru değildir. Kusura bakmayın, belki, biraz
acı, biraz sert söylüyoruz; ama, bu ülke hepimizin, ciğerimiz yanıyor, onun
için konuşuyoruz. Şimdi, Sayın Bakan, buna
itiraz ediyor, diyor ki: "Efendim, biz hedefleri tutturduk; hedefler
tutmadı diye bir şey söylemeyin." Yani, o 48 katrilyonu tutturduk diyor.
Peki, ekbütçeyi niye söylemediniz?! Madem tuttuysa, ekbütçe nerede, niye
söylenmedi?! Diyor ki: "Hedefler tuttu, belki şu tartışılabilir." Ne
tartışılır? "Ekonomik gidişiyle, konjonktürle..." Bu, belirsiz,
muğlak ifadeleri 2002 bütçesinin sonuna da koyacaksınız ve dünyada, Arjantin'de
böyle oldu, işte, Almanya'da gerileme oldu, küçülme oldu, Türkiye'de de bu
oldu. Bu, kabul edilmez bir özürdür. Sayın Bakan, konuşmasının
bir yerinde "bütçeler tahmindir; önemli olan uygulama ve gerçekleşme;
tahmin edeceksiniz, uygulamayı da iyi yapacaksınız, hedeflere ne ölçüde
yaklaşıldığı çok önemlidir" diyor. Ben de aynı şeyi söylüyorum işte;
hedeflere hiç yaklaşamadınız. Bu hükümet ekonomiden sınıfta kaldı, sıfır puan
aldı bize göre. Tabiî, bu ekonomik
dengesizlikler neyi getirdi değerli arkadaşlarım, bakın, neyi getirdi. Tarım ve
çiftçimizle ilgili olarak bu kısıtlamalar neler getirdi, bakın: 1995'te
çiftçimize 5 milyar dolar katkıda bulunmuşuz, 1996'da 2,6 milyar dolar, 1997'de
3,4 milyar dolar, 1998'de 3,3 milyar dolar, 1999'da 2,9 milyar dolar, 2000'de
1,5 milyar dolar, 2001'de 500 milyon dolara inmişiz. Bu, ne demek değerli
arkadaşlar; çiftçiler ölüme mahkûm ediliyor demektir; yani, çiftçileri, siz,
ölüme mahkûm ediyorsunuz. Ama, onlar, bakın, yarın, Karadenizde fındıkçılar
sizi sandığa gömecek, Orta Anadolu'da buğday ve pancar ekenler sizi sandığa
gömecek. Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlar, hep Avrupa'yı örnek alıyorsunuz. Buyurun, Avrupa Birliğinde yıllık
ortalama 50 milyar dolar, ABD'de yılda ortalama 45 milyar dolar destek
yapıyorlar. Bizde ise, her gün bir genelge yayımlanıyor. Hükümetin ne yaptığını
bildiği yok, sağını solunu da şaşırdı. Sayın Başbakan bir genelge yayımlıyor,
diyor ki: "Pamuk, zeytinyağı, ayçiçek yağı, soya, kanola
desteklenecek." Ertesi gün bir genelge yayımlıyor "bunun ikisi değişti,
ikisi çıktı" diyor, tekrar bir genelge yayımlıyor. Ben, öyle zannediyorum
ki, birileri ipi bir yerden sık sık çekiyor, Başbakanı da şaşırtıyorlar ve bu
şartlarda -bakın, açık ve net söyleyeyim- buğdayı, yağı, şekeri, eti dışarıdan
ithal edersiniz. Türkiye'nin daha çok üretmeye ihtiyacı var, daha çok ihracata
ihtiyacı var. Bu gidiş yanlış. Bakın, IMF
politikalarının yanlışlığını söyleyeyim. Kemal Derviş'in yaptığı şu: Evvela,
malî sektör, bankalar güçlenecek, paralar bankaya. Peki, banka kime; yüksek
faizle sanayiciye. Sanayici ürettiği mala yüksek faiz koyduğu zaman dünya
piyasalarında rekabet şansımız kalmaz. O zaman, para, sanayiciden bankaya,
bankadan IMF'ye; yani, buna "altın saadet zinciri" denir. Saadet
zinciri... Ülkeyi, kaynaklarını soymak için saadet zinciri... Peki, siz, çiftçiden bu
destekleri çektiniz, çektiniz, çektiniz... Ziraat Bankası, geçen hafta bir
genelge yayımladı; aldım, genelgeyi okudum. Genelgeyi yayımlayanlar, ilgili
bakanlar uzayda yaşıyor, Türkiye şartlarıyla hiç alakaları yok bir kere. Bakın,
ne diyor: "Siz, paranın yüzde 10'unu yatıracaksınız; arkasını, ben, 36 ay
vade yapacağım; vadelerde de yüzde 100 faiz uygulayacağım." IMF'den
öğrendiler ya, nasıl kazık atılır, nasıl yenir; aynı kazıkları köylüye, çiftçiye
atmaya kalkıyorlar. Değerli arkadaşlar,
yaptım bir hesap; 1 milyar borcu olan çiftçi, 100 milyon yatıracak, geri
kalanını 35 ayda, 36 ayda ödeyecek; 3,5 milyar talep ediyor. 5 milyar borcu
olan çiftçiden 17 milyar talep ediliyor; 10 milyar borcu olandan da 31 milyar.
Çiftçi, ayda 854 milyon ödeyecek. Olacak işe bakın! Ben, bu genelgeyi
yayımlayanlara sordum: Siz, buna inanıyor musunuz? "Efendim, bizim
yetkimiz bu kadardır" diyorlar. Bu yetkiyi kim veriyor; IMF ne kadar
veriyorsa o kadar yapılıyor. Onun için, ekonomimiz, maalesef, IMF'ye bağlandı. Şimdi, buraya kadar
anlattıklarıma, hepiniz çıkıp diyebilirsiniz ki, muhalefet milletvekilisiniz,
söyleyeceğin de budur; tenkit etmek kolay; gelin, yapın bakalım ne
yapacaksanız. Değerli arkadaşlar,
bunları ben söylemiyorum. Bakın, Dünya Bankası raporunu okudum; tarih
19.11.2001; yeni bir rapor. Dünya Bankası, hükümete ve bütçesine nasıl bakıyor;
sizin dördüncü ortak nasıl bakıyor? Değerli arkadaşlar,
bakın: 1. "Kamu
harcamalarında çağdışı" diyor. Bu hükümeti tenkit ediyor: "Çağdışı
harcama yapıyorsun." 2. "Çok dağınık ve
onarıma muhtaçsınız." 3. "Türkiye,
sanayileşmiş ülkelerden değil; gelişmekte olan çok sayıda ülkenin
gerisinde." Çıkıp burada, şov
yapmanın veya yanlış rakamlar telaffuz etmenin gereği yok; raporu söylüyorum. 4. "Savurganlık ve
sahtecilik var hükümetinizde" diyor Dünya Bankası... Devam ediyor "iç
ve dış denetimde boşluklar var. Bütçe üzerinde kontrol yetersiz." Devam
ediyor -en mühimi de burası- "12 aya odaklanan bütçe, sonraki yılları
görmezlikten geliyor." Halbuki, burada, Dünya Bankası toleranslı
davranmış; 12 ay değil; bakın, yazın buraya, 6 ay sonra bu kürsüye geri
geleceksiniz ve bir ekbütçe olacak. Şimdi, bütün bunları biz söylediğimiz zaman
muhalefet oluyoruz; ama, sizin dördüncü ortak söylüyor. Peki, başka, kim, neler
söylüyor; İstanbul Malî Müşavirler Odası Türkiye Vergi Raporundan özet takdim
ediyorum arkadaşlarım. Bakın, üç temel konudan bahsediyorlar. 1. "Vergi aynı
kesimden alınmaktadır, sürekli artırılmaktadır. Vergi yükü isyan edilecek
noktadadır." Kim söylüyor bunu; malî müşavirler; yani, esnafla, tüccarla,
sanayiciyle iç içe olanlar söylüyor. 2. "Otomotiv ve
beyaz eşyayla sınırlandırılan KDV indirimi haksızlığa neden oldu." Yani,
temel gıda maddelerinde, şekerde, yağda neden indirim yapmıyorsunuz; vatandaş
beslenemiyor diyor. 3. "Akaryakıt
ürünlerinden başlayarak, vatandaşın kullandığı birçok üründen alınan dolaylı
vergi adaletsiz" diyor. Bu rapor yayımlandığı
zaman, doğalgaza ekstra yüzde 15 Akaryakıt Tüketim Vergisi planlanmamıştı.
Şimdi, benzinden, mazottan, fuel-oilden alınıyor, bir de doğalgaza ilave ediyor
hükümet. Burada, aslında, benim
hükümete bir önerim var; yani, hafife almamak lazım. "Teneffüs
vergisi" adı altında bir vergi koysak. Mesela, bir insan 1 dakikada kaç
defa nefes alır; dakikayı 60'la çarpsak 1 saat, 1 saati 24'le çarpsak ve gece
ve gündüzde, gecelerde indirim yapsak ve topluma Varlık Vergisi gibi bir de
hava vergisi koysanız daha akıllı olur herhalde. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bütün bu menfi tablolar devam ederken, hükümet yetkilileri ne demiş
bakın: "Ekonomi düzlüğe çıkıyor, ihracat yükselişe geçti." Aynı gün,
Devlet İstatistik Enstitüsü bir rapor yayımlıyor. Devletin bir kurumu
"yükseliyoruz" diyor, diğer kurumu diyor ki: Hayır, bu doğru değil.
Hükümet yetkilileri gerçeği gizliyorlar. "Madencilik sektöründe yüzde 8,8;
imalat sanayiinde yüzde 11,1 küçüldük." Hani yükseliyorduk?! Devlet
İstatistik Enstitüsü kime bağlı; Başbakana bağlı. Peki, sadece eylül ayında
sanayi üretimi yüzde 9,2 azaldı deniyor. Bu hükümete açık ve net
söylüyorum; bu hükümet, yani, hükümet yetkilileri ekonomi bilmiyor, iktisat
bilmiyor. Siz, aslında, yönetim nedir onu da bilmiyorsunuz. Siz, işçinin,
memurun durumunu hiç bilmiyorsunuz. Siz, emeklinin durumunu da bilmiyorsunuz.
Siz, ekmeğin, şekerin, yağın fiyatını da bilmiyorsunuz. 200 gram ekmeğin
fiyatını, çıkıp, burada, bakanlardan biri söylesin; tam, net fiyatını bir
söylesin. 1 kilogram tozşekerin fiyatını, Sanayi Bakanı çıkıp, burada, bir
söylesin. Bilmiyorsunuz... Cesaretiniz yok şimdi. Aslında, hükümet, bilmediğini
de bilmiyor. Aslında, bilmediğini bilmiş olsa, önerilen teklifleri
değerlendirmeye alması gerekir. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bakın, bu bütçeyi getirenlere, bu vergileri üst üste alt alta yazanlara
bir sorum var. Siz, hiç çiftçilik yaptınız mı; yani, ilacı, traktörü, mazotu,
gübreyi yüzde 100 zamla alıp, buğdayınızı geçen yılki fiyatla hiç sattınız mı;
tabiî, satmadınız. Siz, 10 kişi çalıştıran bir işyeri açıp, Gelir Vergisi,
Kurumlar Vergisi, Stopaj Vergisi, hayat standardı vergisi, Zorunlu Tasarruf
Vergisi, işsizlik sigortası primi, sigorta primi, oda aidatı, muhasebe ücreti,
işyeri kirası, işyeri kira stopaj vergisi, vergisi, vergisi, vergisi ödediniz
mi; ödemediniz. O zaman, siz, esnafın, sanayicinin, tüccarın sıkıntısını
bilemezsiniz. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) -
Ay'da yaşıyoruz galiba?!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, birimiz Ay'da birimiz Merih'te yaşıyor. Ay'da yaşasaydık...
Ben söylemedim, bakın, şimdi, Başbakanınız ne diyecek; onu söyleyeceğim. Asıl
sıkıntı orada doğacak. Şimdi, siz, 120 000 000
asgarî ücretle bir ailenin nasıl geçindiğini hiç düşündünüz mü? Siz, 200 000
000 ücret alan öğretmenin pazarda sebze sattığını biliyor musunuz; siz, bir
yatırım yapmak için asgarî yüz tane devlet kurumuna ayrı ayrı gidip, her yerden
imza almak için sıra bekleyip bir yılda tamamlanmadığını biliyor musunuz;
bilmiyorsunuz. O zaman, işçinin, memurun, emeklinin, yatırımcının, çiftçinin
çilesini de bilemezsiniz değerli arkadaşlar. Şimdi, söyleyin, öncelikle, siz
kimden yanasınız?! Değerli arkadaşlar,
meşhur hikâye var: -hep böyle resmî şeyler söylemeyelim- İki arkadaş, biri
diyor ki, ormanda gidiyorsun, karşına bir canavar çıktı, ne yaparsın? Öbürü
diyor ki, hemen silahıma davranırım; yok üzerinde silah yok. Ormanda gidiyorum
hemen bir sopa alırım, sopa da yok. Taş alırım; taş da yok. Ormanda gidiyorum
ağaca çıkarım; ağaç da yok diyor. Ya, söyle sen bana, sen canavardan yana
mısın, benden yana mısın?! Şimdi ben soruyorum: Siz, IMF'den yana mısınız, bu
milletten yana mısınız arkadaşlar?! (SP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri,
siz, hiç SSK kuyruğuna girip muayene olmadan, ilacını alamadan akşam evine
giden SSK'lıyı biliyor musunuz?! Daha doğrusu, daha net anlatalım, siz bu
ülkeyi tanıyor musunuz?! Bakın, coğrafî konumu enerji koridoru üzerinde, üç
tarafı denizlerle çevrili, yedi iklim dört mevsimin olduğu, akarsu ve
gölleriyle, 4 000 000 esnaf ve sanatkârıyla, sayısız dürüst işadamlarıyla
-sahtekâr olanları saymıyoruz- 20 000 000 hektar orman arazisiyle, 28 000 000
ekilebilir alanıyla, 35 000 000 genç nüfusuyla, 4,5 milyon yurt dışında çalışan
fedakâr insanıyla, 44 çeşit yeraltı madeni, değeri milyarları bulan yeraltı
kaynaklarıyla... İşte, siz böyle bir ülkeyi yönetiyorsunuz; ama, 10 milyar dolar
almak için IMF kapısında bekliyorsunuz. Beklemeyin artık, yetti bu iş! Değerli arkadaşlar, Sayın
Kemal Derviş pot üstüne pot kırıyor. Diyor ki: "Bu 10 milyar doları
alacağız; ama..." Evet... "Ancak, bunun ciddî bir sosyal bedeli var.
Bunun yapılması kolay değil, başka seçenek olduğunu zannetmiyorum." Yani,
IMF ve Dünya Bankası yetkilileri de aynen böyle, patavatsız, gelişigüzel
konuşuyor. Oradaki alışkınlarını aynen burada da dayatıyor. Sayın Derviş'e
açıklamalarının daha ciddî, bir devlet adamına yakışır şekilde olmasını bir
kere daha hatırlatıyorum. Gazeteciler soruyor, bu 10 milyar dolar nereye
gidecek? Cevap aynen şu: "Büyük bölümü bankalara sermaye olacak."
İşte bu... Bu saadet zinciri kırılmadan bir yere varmak mümkün değil. Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakan zaman zaman açıklamalar yapıyor; şimdi bir tanesini vereceğim.
DSP'liler kızmak yok; çünkü, aynısını söylüyorum, ilave etmiyorum. Sayın
Başbakan Ecevit diyor ki: "IMF'nin verdiği krediler uçup gitti -Sayın
Bakanım, siz de dikkatle takip edin, belki uçmamıştır- bir de, kredi vermek
isteyenler, kredi kuruluşları sözlerini tutmadılar. Bu IMF'ciler, zaten
hain." Biz de onu diyorduk işte, siz de aynı şeyi söylüyorsunuz. Niye
sözünde durmuyor?! Para istiyor Sayın Başbakan; verin kardeşim, verin verin... Değerli arkadaşlar,
biliyor musunuz, dünyada en fazla, IMF'ye borcu olan ülke kim; Türkiye'dir. Ne
olacak böyle, bu işin sonu nerede gidecek? Yani, şimdi, iyi de, para
verildiyse, uçtuysa, kim uçurdu; Sayın Ecevit ve arkadaşları. A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul)
- Daha öncekilerden ne haber! VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Şimdi, sizde bir hastalık var, şu oldu deyince hemen geriye doğru yayıyorsunuz.
Bakın, kötü emsal, emsal olmaz. Kim, sizin dediğinizi yaptıysa, o da yanlış
yapmıştır değerli arkadaşlar. Şimdi, bakın, bu kötü
yönetimin bir sonucunu da, bir rapor sonucunu, iki satırla ilave edeceğim.
Değerli arkadaşlar, bu ekonomideki kötü gidiş, dünyada rekabet gücümüzü
azalttı. 1999'da, dünyada 38 inci sıradayız, 2000'de 42; 2001'de 44 üncü
sıradayız. Bu, kimin marifetiyle; Sayın Ecevit ve arkadaşlarının marifetiyle. Değerli arkadaşlar,
rakamlar öyle bir yere geldi ki, şimdi, elimde 2 tane rapor var; birisi, 2001
sonuçları. Demişsiniz ki, büyüme oranı artı 4,5 olacak; eksi 6 olmuş, iflas
etmişsiniz. Enflasyon yüzde 20 olacak demişsiniz; yüzde 65... Dolar 714 000
olacak demişsiniz; 1 400 000... Bütçe açığı 5 katrilyon olacak demişsiniz; 30
katrilyon... Ya, siz sayı saymasını bilmiyorsunuz evvela. İlkokulda çocuklar
bile 1'den 10'a kadar sayar; siz, 5 ile 30'u bilmiyorsunuz! Buraya çıkıp
diyorsunuz ki, ben, 5 katrilyon açık vereceğim; şimdi, geldiğimiz nokta 30,4
katrilyon olmuş. Arkasından, faiz
giderimiz 16,5 katrilyon olacak demişsiniz, 40 katrilyon olmuş. Bütçe açığının
gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3 olacak demişsiniz, 16,5 olmuş. Yani,
bütün hesapları şaşırmışsınız, hesabı kitabı bitirmişsiniz. Peki, böyle bir
hükümet, ne yapar Batı'da olsa, sizin çok imrendiğiniz Almanya'da, Fransa'da
olsa; der ki, ben, bu işi beceremiyorum, yapamadım; benim, toplama, çıkarmada,
matematikte zafiyetim var. Peki, Sayın Bakan ne diyor "konjonktür var,
Arjantin'de kriz oldu" diyor. Ee, o zaman, ülkeyi her batırdığında bir
kriz getirirsin, bu işin içinden çıkarsın; bu, sağlıklı değil. Adama şunu
sorarlar; Arjantin'le Türkiye'nin, doğrudan, bu derece ilgisi ne ki; yani,
Amerika'yla anladık da, Arjantin'le ne ilginiz var, kaç kuruşluk mal alıp
sattınız, Arjantin Pezosundan size ne?! Arjantin ne yaptı, duydunuz; pezoyu
dolara çevirdi, dolarlara el koydu, şimdi kimseye para ödemiyor. Afganistan'a
asker göndermeseydiniz, Amerika'ya destek vermeseydiniz, olacağınız aynı oydu. Şimdi, gelelim,
2001'de... Şimdi bu masalı, bu hikâyeyi, bu gerçek olmayan belgeyi dinleyince,
hükümet, getirmiş, 2002'de önümüze bir bütçe koymuş. Ne diyor bütçede; büyüme
yüzde 4 olacak. Bütün aklı erenler diyor ki, bu sanayiin kalkınması için üç
yıla, beş yıla ihtiyaç var; yani, büyüme olmaz. Bakın, enflasyon yüzde 35
olacak; yüzde 100'den yüzde 35'e indireceğiz deniliyor. Niye söylüyorlar biliyor
musun; işçi sözleşmelerini, kıdem tazminatlarını bu enflasyona göre ayarlamak
için, buğday fiyatına yüzde 35 zam vermek için; ama, geçen yıl yaptınız, bu yıl
kimse bu işi yutmaz artık. Arkasından, ihracat 32 milyar dolar; olmaz.
Arkasından, tabiî, en tehlikeli ve görülür de, faiz ödemeleri 42,8 katrilyon.
Yani, böyle bir bütçeyi buraya getirmek ve... Ben, gelmeyen
milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Aslında, bu bütçe müzakerelerinin
hiçbirine katılmamakta haklıdırlar. Böyle bir bütçe olmaz...Böyle bir bütçe
olmaz... Böyle sefil, böyle aşağı bir bütçe olmaz... Bakın, bu, 65 milyon
insanı aşağılamaktır arkadaşlar; böyle bütçe olamaz... Yani, böyle bir bütçenin
altına imza atan bakan, hükümet, bir altına da istifasının imzasını atmalıdır
değerli arkadaşlar. Şimdi, bir kere, kısaca
-vaktim bitiyor- bu bütçe şeffaf değil. Bakın, değerli arkadaşlar, Hazine
dövizle borçlanıyor, kur farkı gözükmüyor. Bunu, ben söylemiyorum;
iktisatçılar, ekonomistler, bilim adamları söylüyor. Bakın, içborç konusunda
ciddî bir operasyon olacak. Aslında, bu bütçeyi, doğrudan doğruya 2001'le
ilgilendirseniz, bu bütçenin tamamının 170 katrilyon olması lazım. Geçen yılı
yakalamak için bile, getirdiğiniz bütçe 98 katrilyon. Peki değerli arkadaşlar,
ben, Saadet Partisi olarak, çözüm önerilerimizi söylüyorum, belki işe yarar
diye. Yani, hep şikâyet edip durmayın, siz ne düşünüyorsunuz diyecek olursanız;
bir, evvela, hukukun üstünlüğüne dayalı, hak ve hukukun temel alındığı bir
devlet anlayışı. İki, güven bunalımı: Evvela, hükümet ortaklarının kendi
aralarındaki güven bunalımı, daha sonra da milletle devlet arasındaki güven
bunalımı giderilmeli. Millî bir borçlanma politikası ve bu 200 milyar dolar
içborcu, dışborcu çözecek bir heyet; acil, radikal kararlar alınması lazım.
Gelecek yıl, 300 milyar dolar olursa, altından kalkamayız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) -
1 dakika süre verirseniz, bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bir diğer önemli konu, özkaynaklar; insan, denizler, orman, yeraltı... Bir
diğer önemli konu, malî sektör, borsa. Bu borsa, uydurmadır; sanayi üretimi
artmamış, borsa yükseliyor. Alay mı ediyorsunuz milletle. Mizah konusu
olursunuz. Dünya tarihinde, dünya matbuatında, mizah konusu olursunuz. Hiç, bir
şirketin, malî değeri artmadan, hisse senetleri artar mı?! Kimi
aldatıyorsunuz?! Bir diğeri döviz. Bir diğeri, bankalar. Bakın, bankanın biri
gitti, Toprakbank; 1,7 katrilyon devlete yazdı. Arkasından, 5 banka; 10
katrilyon. 2002 yılında alınacak olan 10 milyar dolar, işte bunlar içindir. Değerli arkadaşlarım,
reel sektör, yatırım, üretim ve ihracat, tasarruf tedbirleri ve kamu
yönetiminde yerinden yönetim... Biz, Saadet Partisi olarak, ülkenin krizden
çıkması için, 10 temel konunun detaylı çalışmasını yaptık. Ümit ediyoruz ki,
hükümet bununla ilgilenir ve hep birlikte, içerisinde bulunduğumuz bu krizden
çıkarız diye düşünmek istiyoruz, ümit olmak istiyoruz. Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Güven Karahan; buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi
paylaşacaksınız Sayın Karahan? MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. DSP GRUBU ADINA MUSTAFA
GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 malî yılı
Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlarım. Sayın milletvekilleri,
bütçeler, bilindiği gibi, hükümetlerin, gelecek bir yıl içinde gerçekleştirmeyi
tasarladıkları ekonomik, malî ve sosyal politikaların uygulama aracıdır.
Ülkemizde, yıllardır çözümlenemeyen bütçe açıkları sorunları vardır. Uzakdoğu
ve Rusya krizleri, Batı Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel felaketleri,
Adana, Gölcük, Yalova, Adapazarı, Avcılar ve ardından Düzce, Bolu ile Çankırı
depremlerinin meydana getirdiği milyarlarca dolarlık zararlarla daha da büyük
miktarlara ulaşmıştır. Değerli arkadaşlarım,
bütçe açıklarını ortadan kaldırmak isteyen, enflasyonla mücadeleyi ilke edinen
ve büyük boyutlara varan iç ve dışborçtan kurtulmayı amaç edinen hükümet, 2000
yılında üç yıllık bir program açıkladı ve uygulamaya koydu. Bu program sonucu
öngörülen performans kriterleri ilk 11 ayda gerçekleştirildi, o yılın faiz
oranları ve enflasyon yüzde 30'lara çekildi; ancak, 2000 yılı Kasım ve 2001
yılı Şubat krizleri, uygulanan programın altüst olmasına neden olmuştur.
Hükümet hemen önlemlerini almış, 14 Nisan 2001 tarihinde, Türkiye'nin Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya koymuştur. Bu Programda bankacılık,
finansal kesim ve malî bünyemizin güçlendirilmesi iç ve dışborçların
azaltılması, büyümenin istikrarlı bir temele oturtulması, enflasyonun
düşürülmesi ve gerçekleştirilememiş olan yapısal reformların tamamlanması
hedeflenmiştir. Yapısal reformların üç temel öğesi: 1.- Kamu yönetiminin
iyileştirilmesi, 2.- Kamu kaynaklarının
daha etkin ve verimli kullanılması, 3.- Malî sektör reformununun
tamamlanması ve özel sektörün üretim ve yatırım süreci içinde daha etkin
faaliyet göstereceği uygun ortamın yaratılmasıdır. Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programının bankacılık ve finansal kesimin güçlendirilmesiyle ilgili hükümleri
hemen hemen gerçekleştirilmiş, kamu ve özel bankalara işlerlik kazandırılması
sağlanmıştır. Ancak, uygulamaya konulan her istikrar programında olduğu gibi,
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının önündeki en büyük engel, kendi çıkarından
başka bir şey düşünmeyen kesimler ve enflasyon lobisidir. Enflasyon lobisine en
küçük bir taviz vermek bile, ülkemizin geleceğine indirilecek en büyük darbe
olacaktır. Değerli arkadaşlarım, son
yaşanan krizlerin yılların birikimi olduğu konusunda hemfikir olmayan yoktur.
Bu konuda, yalnız, 55, 56 ve 57 nci hükümetleri, hele hele, bütçesi bile
olmayan 56 ncı hükümeti suçlamanın alemi yoktur. Kriz döneminde alınacak
önlemler, ulusal bir özveriyi gerektirdiğinden, toplumsal yapımızın tüm
kesimlerinin desteği ve katılımı gereklidir. Ancak, Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programının, işçileri, çiftçileri, esnaf ve sanatkârları, kamu çalışanlarını ve
gerçek sanayicileri kucaklayamadığı gözlemlenmektedir. Kısaca, özverinin,
toplumun dar ve sabit gelirli kesimleri ile üretenlere yüklenmemesi ve bu
kesimlerin de kucaklanması gerekir. Değerli arkadaşlarım,
krizden çıkışın, Maliye Bakanlığıyla ilgili çözümlerinden bazıları üzerinde
kısaca durmak istiyorum; bunlar: 1 - Devletin, Gelir,
Kurumlar, ve Katmadeğer Vergileri, SSK ve Bağ-Kur primleri olmak üzere,
vatandaşlarımızdan 25 katrilyonun üzerinde alacağı olduğu tahmin edilmektedir.
Genel bir malî af, likitide sorununun çözümüne yardımcı olacaktır. Ödenmemiş
vergi ve primlerin anaparalarının tamamı ve borç faizlerinin yüzde 50'sini, iki
yıl içinde, belirlenen zaman dilimlerinde taksitle ödeme şansı getirilirse,
ekonomiye, yaklaşık olarak, ilk iki yıl içinde, 7-8 milyar dolarlık bir katkı
sağlanabilir. Aynı işlemin, çiftçimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine olan borçları için de düşünülmesinde, toplumsal uzlaşma
kültürü gereği büyük yarar vardır. 2 - Krizin ülkemizdeki
etkisinin yok edilmesine yönelik olarak, ticaretin ve piyasanın canlanmasını
sağlamak, vergi kaçaklarını önlemek ve vergileri daha ödenebilir duruma
getirmek için vergi oranlarının düşürülmesinde yarar vardır. Vergi oranlarının
yüksekliği, kayıtdışı ekonominin kayıt içine alınmasını geciktirmektedir. Bu
oranların düşük tutulması, ekonomiye gerçekten derinlik ve canlılık getirecek;
böylece, kayıtdışı ekonomiyle mücadele etme şansı az olan kayıtiçi ekonomi
tetiklenecektir. 3 - Krizden çıkabilmemizi
sağlayacak etkenlerden bir tanesi de, dış satımın artırılması ve
desteklenmesidir. Hükümetimizin, dışsatımı destekleyecek düzenlemeleri yapması
ve ihracata yönelik üretim yapan kişi ve kuruluşların sorunlarına ilgi
göstermesi ve çözüm bulması gerekmektedir. 4 - Yurtdışında çalışan
4,5 milyondan fazla yurttaşımızın, yabancı ülke bankalarında 200 milyar doları
geçen tasarrufları bulunmaktadır. Bu tasarrufların Türkiyemize çekilmesi, hem
içborç hem dışborç hem de gerçek sektörün sorunlarına çözüm olabilecektir. Bu
büyük parasal olanağın Türkiyemize getirilmesi için cazibe alanları
geliştirilmelidir. 5 - Medya kuruluşlarına
ait frekans ihaleleri sürekli ertelenmiş, bu sayede televizyon ve radyolar,
frekans bedeli ödemeden yıllarca ücretsiz yayın yapmışlardır. Bu durum,
Hazinenin gelir kaybına neden olmaktadır. Bu sorunun, beklemeksizin çözülmesi
gerekmektedir. 6 - Finansal ve malî
yönden büyük bir tehdit ve risk oluşturan kayıtdışı ekonominin kayıt içine
alınması gereklidir. Bunun için enflasyon muhasebesine geçilmesi gereklidir;
çünkü, mükelleflerin her türlü gideri, gelirlerinden mahsup edilmediği için,
kayıtdışı ekonomik faaliyetlere yöneliş gün geçtikçe artmaktadır. 7 - Hükümetlerimiz,
devlete para satanları vergilendirmedikçe, Hazinenin borç batağından kurtulması
mümkün olmayacaktır; çünkü, devlete para satanlar, Hazinenin piyasaya müracaat
edeceği günden önce, faizleri yükseltecek bir neden bularak, faizleri
yükseltmekte bir sakınca görmemektedirler. Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik bunalımını yaşarken,
muhalefet partileri, yapıcı ve olumlu bir muhalefet yapmaktan kaçınmaktadırlar.
Aynı şekilde, ülkemiz iş hayatının önemli kuruluşları, işçi sendikaları ve kamu
görevlileri sendikaları, sanki ülkemizde ekonomik kriz yokmuşcasına, krizin
üzerine, yangına körükle gider gibi gitmektedirler. Sayın milletvekilleri,
Kıbrıs Rum kesiminin Devlet Başkanı Glaskos Klerides bile, Kıbrıs konusunda,
görüşmeler yoluyla bir çözüme gereksinim olduğunu belirtirken, Türkiyemizde,
bazı sanayici, bilim adamı, gazeteci ve yazarlar "ver kurtul"
şeklindeki görüşlerini, utanmaz bir şekilde açıklamaktadırlar. (DSP
sıralarından alkışlar) Bu görüşte olanların milliyetinden şüphe etmiyoruz; ama,
görüşlerine de katılmamız mümkün değildir. Bu kesimler, halk tarafından
seçilmedikleri halde, biz politikacılardan fazla, siyasal kelam etmeyi çok
sevmektedirler. Bunlar, bir ara,
işadamlarının da politikaya soyunmaları gerektiğini gündeme getirmişlerdir.
Politikaya girmek için sanki önlerinde engeller vardır. Halkın sevgisini
kazanamamış ve devlet desteğiyle servet edinmiş olanlar, acaba politikaya
girmek için de devlet desteğini mi beklemektedirler? (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Kısaca ifade etmek gerekirse, ülkemizdeki
bazı kesimler, bunalım senaryolarıyla ülkemizi kargaşaya sürüklemeye
çalışmaktadırlar. Toplumumuz, bunlara, gereken yanıtı, yine, verecektir. Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, ülkemiz, 21 yıl önce liberal ekonomiye geçmiştir. Liberal
ekonomi, başlangıçta yanlış anlaşılmış, bu nedenle, kuralsızlık, almış başını
gitmiş, bozuk düzen daha da bozulmuş, liberal ekonomi, kuralları içerisinde
işletilememiştir. Bunun nedeni, bugüne kadar çıkarılamayan, denetim ve şeffaflığı
sağlayacak yasaların çıkarılmamasıydı. Bu yasaların çıkarılmaması, krizin daha
kısa sürelerle meydana gelmesine yol açtı. 57 nci hükümet göreve başladığında
ilk iş olarak bu yasaların çıkarılmasına ağırlık verdi. İşveren kuruluşları,
kendilerinden yana avantajlar içeren bu başıbozuk liberal ekonomik düzenin
sürmesini istemektedirler. Bundan dolayı, liberal ekonomiye geçişin temel
kurallarını yerleştirmeye çalışan 57 nci hükümeti, muhalefet partileriyle
birlikte yıkmaya çalışmaktadırlar. (DSP sıralarından alkışlar) Krizin sona ermeye
başladığına dair işaretler dahi, muhalefet partilerini, işveren kuruluşlarını,
kamu çalışanları ve işçi sendikalarını amaçlarından döndürmemiştir. Güven
ortamının oluşması, siyasî istikrar, birlik ve beraberlik içerisinde olmamız
gereken bir zamanda seçim istemekten ve hükümeti yıkmaktan başka bir şey dile
getirmemektedirler. Herkes şunu iyi bilmelidir ki: Bu kapkaç düzeni mutlaka son
bulacaktır, bizler bunun kararlılığı içindeyiz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) Kısaca, biraz önce bahsettiğimiz kesimler, Türkiyemizin geleceği için
güçlü ekonomiye geçiş programına destek olmak zorundadırlar, köstek olmaya ise
hiçbir hakları yoktur. Değerli milletvekilleri,
Türkiyemizde ekonomik ve malî dengelerin sağlanabilmesi için, yapısal
reformların yapılması gereklidir. Ekonomik ve malî reformların başında harcama
reformu gelmektedir. Bu meyanda, Taşıt, Devlet İhale ve Harcırah Kanunlarını da
sayabiliriz. Bunların bir an önce gündeme gelip yasalaşması, insanlarımızın
beklediği şeffaf devlet anlayışının önemli göstergeleri olacaktır. Değerli milletvekilleri,
1998 yılında yasalaşan vergi reformu, bilindiği gibi, gelir tanımını
değiştirmiş ve malî milat kavramını gündeme getirmiştir. Malî miladın 1.1.2003
tarihine kadar ertelenmesi, vergi sistemimizin çok önemli bir otokontrol
kurumundan yoksun kalmasına neden olmuştur. Malî milat konusunda
kamuoyunda var olan kuşkuların mutlaka ortadan kaldırılması gereklidir. Bu
kuşkular izale edildikten sonra malî miladın uygulanması devlet gelirlerimizin
artmasına yardım edecektir. Hükümetin, yüksek faiz,
yüksek enflasyon, yüksek kamu açıkları, yüksek işsizlik ve çok büyük boyutlara
varan soygun ve rüşvet ortamında, büyük bir cesaret ve kararlılıkla, hem de hiç
ödün vermeden, hem programı hem de yolsuzluklarla mücadelesini azimle
sürdürmesi gereklidir. Zorunlu ve mutlaka
yapılması gereken kamu harcamalarından vazgeçerek faiz dışı fazla elde etme
fikrine katılmadığımızı ifade etmek istiyorum. Hükümetimiz, faiz dışı fazlayı
hakça bir vergilemeyle sağlamalıdır. Kayıtdışı ekonomi ve karapara lobilerinin
tehdit ve şantajlarını önemsemeden vergi gelirleri artırılmaya çalışılmalıdır. Sayın milletvekilleri,
gündeme gelen kanun tasarılarında, vergi indirimleri ve vergi muafiyetleri
gündeme gelmektedir. Buna artık dur denmelidir. Buna örnek, devlete 50 milyar
liraya kadar para satanların vergidışı bırakılmasıdır. Bu gibi uygulamalara son
verilmelidir. Ülkemizin krizde olduğu bir dönemde, krizi, faizleri yükselterek
körükleyenlere tanınan bu avantajlı durumu anlamak mümkün değildir. Ülkemizin,
krizden çıkmak için, gelir artırıcı önlemlere ihtiyacı varken, bunun nedeninin
açıklanması gerekir. Zaten, krizden çıkmanın bir yolu da, devlete para
satanların vergilendirilmesidir. Bu konuda, hiç kimsenin, birtakım gerekçelerle
karşımıza çıkmamasını diliyorum. Gelirleri artırmanın bir
yolu da, bir türlü hayata geçirilemeyen kayıtdışı ekonominin kayıt içine
alınmasıdır. Bunun bir yolu belgeli sisteme geçmekse, diğer yolu da sürekli
denetimdir. Maliye Bakanlığının denetim elemanı kadrolarının güçlendirilmesi
gereklidir. Bu kadrolar sağlandıktan sonra, tüm ülkemizi kapsayan bir denetim
seferberliğine gidilmelidir. Kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine alıcı projeler
hazırlanmalı ve bu projeler duraksamadan hayata geçirilmelidir. Ayrıca, Malî
Suçları Araştırma Kurulunda işlem gören dosyaların işlemlerinin bir an önce
sonuçlandırılması gereklidir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu konularda
gösterilmesi gereken çabaların yeteri kadar gösterilmediğini düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım,
devlet kurum ve kuruluşlarında verilen hizmetlerin çoğunun bir ücreti yoktur.
Hemen hemen her bakanlığa ait birimlerde verilen hizmetlerin, beklemeksizin
ücretlendirilmesi gerekmektedir. Böylece, vakıf, dernek ve dönersermaye
işletmelerine yönlenmiş olan Hazine ve Maliyeye ait gelirler devletimizde
kalacaktır. Sayın milletvekilleri,
kriz döneminde, şişkin devlet kadrolarının sorun olduğu bu dönemde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine, sürekli, yeni kadro istekleri içeren kanun tasarıları
gelmektedir. Koalisyon partilerinin, bu kriz döneminde popülizme gitmeden,
diğer konularda olduğu gibi bu konuda da, ülkemizin geleceği için birlikte
hareket etmeleri en büyük dileğimizdir. Norm kadro
uygulamalarının ilkeleri belirlendikten sonra, kamu çalışanlarının ve
emeklilerin ücretlerinde yaşanabilirlik ölçütü gündeme getirilmelidir. Devlet,
emeğin karşılığını mutlaka vermelidir. Değerli arkadaşlarım,
kamu çalışanlarının, yurt düzeyine eşit ve dengeli dağılımını sağlayacak
düzenlemeler, beklemeksizin yapılmalıdır. Türkiyemizin ekonomik ve
malî yönden zayıflığının en önemli nedenlerinden birisi de, Özelleştirme
İdaresidir. Bu kurum, yıllardır, özelleştirmede başarılı hizmetler
verememektedir. Özelleştirme, komünist sistemden çıkan tüm ülkelerde
başarılmış, bizde ise kaplumbağa hızına bile ulaşılamamıştır. Ayrıca,
Özelleştirme İdaresine bağlanan kamu kuruluşlarında yeni teknoloji yatırımları
da yapılmadığı için, devletimizin sırtına yeni kamburlar eklenmektedir.
Özelleştirmenin kısa zamanda bitirilmesi için, tüm partiler arasında uzlaşıyla
çözüme gidilmesi gereklidir. Kısaca, bu konuda da bir ulusal politika
oluşturulmalıdır. Bu duygu ve düşünceler
içinde, 2002 malî yılı bütçesinin, ulusumuza ve Bakanlığa hayırlı olmasını ve
uğurlu hizmetler vermesini diler, Partim ve şahsım adına, kutsal Ramazan
Bayramını ve Kadir Gecenizi kutlar, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Kırklareli
Milletvekili Sayın Necdet Tekin, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA NECDET
TEKİN (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; 2002 yılı
gelir bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, söz almış
bulunuyorum; Partim ve şahsım adına Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'de değişik dönemlerde yapılan vergisel düzenlemeler dikkate
alındığında, sadece 1950 yılından sonra vergi kanunlarında değişiklik yapan
140'ın üzerinde kanunun çıkarıldığını görmekteyiz. Ancak, kamu finansmanı
dengelerine de, bu süre içerisinde bakıldığında, istenen sonuçların
alınamadığı, başka bir deyişle, sağlıklı vergi gelirlerinin elde edilemediğini;
yani, yaratılmadığını da görmekteyiz. Bu cümleden olarak son,
20 yıldır "vergi alma, borç al" mantığı, ekonomiye, maalesef, hâkim olmuş
ve devletin temel giderlerinin vergilerle karşılanması gerekirken, borçla
karşılanmasına çalışılmıştır. Burada, kesin olarak, bir yanlışlık vardır. Vergi
tabana yayılamamış, herkes âdil bir şekilde vergi sisteminin içine dahil
edilememiştir. Çıkarılan 140'ın üzerindeki kanuna rağmen, ne vergisel
özendirmeler sağlanabilmiş ne de sistemde yer alan bütün bireyler vergi
sistemine dahil edilebilmiştir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, Türk vergi sistemi, pek çok vergiyi, dolayısıyla da,
pek çok kanunu içinde barındırmaktadır. Hafızalarımızı tazelemek açısından bu
vergilerin birkaçını, daha sonraki analizim açısından da sıralamak istiyorum:
Gelir üzerinden alınan Gelir ve Kurumlar Vergisi, harcama üzerinden alınan
Katmadeğer Vergisi, Akaryakıt Tüketim Vergisi, Özel İşlem ve Özel İletişim
Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Harçlar ve Değerli Kâğıtlar
Vergisi, Emlak Vergisi vesaire olmak üzere pek çok vergi kalemi ve bunlara
ilişkin kanunlar manzumesi, Türk vergi sistemini oluşturmaktadır. Bu vergilere,
başta da söylediğim gibi, bakmamın amacını, şimdi yapacağım kısa açıklamayla da
ortaya koymak istiyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2002 yılı vergi dağılımına kısaca baktığımızda, 2002 yılı
vergi gelirleri toplamı 59 katrilyon 911 trilyon lira. Bunun sadece 19
katrilyonu, beyannameli mükelleflerden alınan vergiler; yani, defter
tutanlardan, tüccardan, esnaftan, sanayiciden alınan vergiler. Açıkçası, bugün,
hükümetimize akıl vermeye çalışanlardan alınan vergiler. 10,6 katrilyon lirası
içerideki KDV'den, 9 katrilyon lirası ithalattan alınan KDV'den, 10,5 katrilyon
lirası Akaryakıt Tüketim Vergisi, yaklaşık 7 katrilyon lirası da ek vergi,
taşıt, banka, sigorta vesaire vergilerinden oluşuyor. Şimdi, bu tabloya
dikkatle baktığımızda, neredeyse, toplam vergilerin yüzde 70'i, zorunlu olarak
hepimizin elbirliğiyle ödemek durumunda olduğumuz vergiler, yani, zorunlu
vergiler, mal alırken ödemek zorunda olduğumuz vergiler. Bu dağılımın, artık,
adil olduğunu söylemek maalesef, mümkün değil. Son on yılda vergi
gelirlerinin dağılımına da kısaca bir bakmak istiyorum. Son on yılda, dolaylı
vergilerin, gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 60'a varan bir artış
gösterirken -ki, demin söylediğim vergi sepetinin yüzde 70'i buradadır- dolaysız,
yani, doğrudan gelirden alınan vergilerde, aynı dönemde büyüme oranının yüzde
18,5'te kaldığını görmekteyiz. Bu rakamların Maliye Bakanlığınca iyi
değerlendirilmesinin faydalı olacağını umuyorum. Dolaylı vergilerin,
toplam vergi gelirleri içindeki payının bu boyutta büyümesi, bir yandan, aşırı
fiyat artışlarına yol açarken, diğer yandan da, vergi adaletsizliğini
artırmakta ve işletmeleri kayıtdışına itmektedir. Bu durum, sağlıklı sosyal
politikalar oluşturabilmesi açısından da açık bir sakınca oluşturmaktadır. Üretim ve finans
kesimleri arasında vergilendirme ve vergi oranlarındaki farklılıklar,
kaynakların, üretici sektörlerden vergi yükünün daha düşük olduğu finans
kesimine kaymasına neden olmakta ve bu durum, üretim artışını yavaşlatmakta ve
vergi gelirlerini de azaltmaktadır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu nedenlerle, faaliyetleri kayıt içinde kalan sektörler,
kayıtdışı işlemlerle rekabet edemediği gibi, bazı komşu ülkelerde, düşük enerji
maliyetleri, eğitimli ve düşük ücretli işgücü olanakları gibi koşullar
karşısında varlıklarını korumakta giderek zorlanmaktadırlar. Özellikle
işsizliğin yüksek düzeylere ulaştığı son aylarda, firmaların, özel yatırım
teşvikleri veren komşu ülkelere taşınma eğilimi, istihdamı da olumsuz olarak
etkilemektedir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ekonominin kayıtdışına itilmesinin bellibaşlı nedenlerini
sıralamak istiyorum: 1 - Ekonomide saydamlık
ile etkin ve sağlıklı bir denetim düzeninin oluşturulamamış olması, 2 - KDV oranlarının aşırı
yüksekliği, 3 - Çıkarılan aflar
nedeniyle vergi cezalarının caydırıcılığını yitirmesi ve bu suretle, kayıtdışı
kalanların, bugüne dek hep kazançlı çıkmaları, 4 - SSK primlerinin,
maalesef, aşırı yüksekliği, 5 - Yeterli sermaye
birikiminin olmaması, gibi faktörleri sayabiliriz. Bu temel beş faktörün
yanında, modern vergi sisteminde, vergicilik anlayışındaki üç temel işlevin de
birlikte yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi,
vergi sisteminin, devlette normal hizmetlerin yanında, ekonomik gelişme için
gerekli olan maddî olanakları sağlaması gerekmektedir. İkincisi, vergi yükünü,
vatandaşlar arasında adil dağıtmakla kalmayıp, vergi sisteminin, toplumda
adaletsizlikleri giderici yönde olması gerekmektedir. Üçüncüsü, vergilerin,
ekonomik hayat üzerindeki olumsuz etkileri azaltıcı yönde bir rol oynaması da
gerekmektedir. Bugünkü vergi sisteminin,
bu üç işlevi bir arada sağladığını söylemek, ne yazık ki, mümkün değildir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türk vergi sisteminde ciddî sorunlara kaynaklık eden bir diğer
neden de Türk vergi idaresidir. Uzun yıllar, Türk vergi sistemindeki kimi
yenilik ve değişikliklere karşın, idarede köklü, yaygın ve etkin değişiklikler,
maalesef, yapılamamıştır. Birçok vergi dairesi, hem
fizikî kapasite olarak hem de görünüm olarak yetersiz olup, vergi daireleri,
kapasitelerinin çok üstünde mükellef sayısına sahiptir. Vergi dairelerinde
çalışan kişilerin eğitim açısından yetersizliği ve vergi memurlarının vergi
mevzuat ve hukukuna yeterince vâkıf olamaması, birçok anlamsız davalara da yol
açmaktadır. Maliye Bakanlığıyla
ihtilaflı olan mükelleflerin açmış olduğu davaların, son beş yılda, yüzde
80-90'ı mükellefler lehine sonuçlanmaktadır. Bu durum da vergi adaletsizliğinin
bir diğer boyutunu göstermektedir. Son beş yılın ortalamasına göre, Danıştayın
vergi davalarıyla ilgili kararlarında, her 100 davanın 84'ünde, kararlar,
mükellef lehine çıkmıştır. Denetim açısından
bakıldığında, Maliye denetim birimleri, vergi mükelleflerinin ancak yüzde 1'ini
denetleyebilmektedirler. Mevcut sistemde bile, vergi kaçağı giderek artma
eğilimi göstermektedir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; vergi gelirlerinin artırılması önümüzdeki günlerin en temel
problemlerinden biridir. Vergi gelirlerini artırmak için, bu Meclisçe yapılacak
düzenlemelerde, vergi verenlere yeni yükler getirmek yerine, kayıtdışı
alışverişlerin kayıt içine alınmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. İstihdam
ve ihracatın artırılması, üretimin katmadeğeri yüksek olanlarına yönelinmesi,
özendirici bir vergi anlayışının yerleşmesi için, vergi politikalarında gerekli
düzenlemeleri yapmak ve özendirici önlemleri almak yerinde olacaktır. Vergilendirmede, olayın
ekonomik boyutunun ki, özellikle rekabet gücünü tahrip etmeyecek yaklaşımların
sürekli göz önünde tutulması sağlanmalıdır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; vergiyi tabana yayarak, beyannameli vergi verenlerin sayısını
artırmak zorundayız. Bütünleşmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde herkes
beyannameli, açıkça, herkes vergi mükellefi. Vergi mükellefi olunca da, kimin,
ne zaman, nereden zengin olduğu ortada ve açık; bizde ise, maalesef, bu tamamen
belirsiz. Bu tabloyu değiştirmek zorundayız ve bunun yolunu da, artık, bulmak
zorundayız. Sosyal güvenlik
sisteminden uluslararası tahkime, bankacılık kesiminin temizlenmesinden bütçe
disiplininin sağlanmasına, kamu bankalarına çekidüzen verilmesinden anayasa
değişikliğine kadar inanılmaz reformlar yapan 57 nci hükümetin, köklü bir vergi
reformunu da yapacağına inanıyorum. Vergi tabanını geliştirecek, kayıtdışı ekonomiyi
kayıt altına alacak, ülkemizde herkesi vergi mükellefi yapacak sistem artık
bulunmalıdır. Aksi halde, kayıtdışı ekonomi, yani, açıkça, hamiline ekonomi,
ülkede, ekonomiyi de, siyaseti de zorlar hale gelecektir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemiz, son yılda, iki büyük
kriz yaşadı. Krizlerin nasıl olduğunu ve nasıl sonuçlar verdiğini,
maalesef, bütün insanlarımız gördü. Türkiye, kriz denilen olgunun, aslında,
finansal şoklar ile rant ekonomisi arasındaki sarkaç ilişkisini düzenleyen bir
sistem çıkmazı olduğunu kestirdi. Kestirime karşı, yeni tedbir ve devrim
niteliğindeki yapı taşlarını kurmaya, bir anlamda, sistemi yeniden
yapılandırmaya başladı. Bankacılık yasasıyla, borçlanma yasasıyla, şeker,
enerji, tahkim, fonların tasfiyesi gibi temel yasalarla, güçlü ekonomiye geçiş
programına, açıkçası, Türkiye'nin esenliğine destek sağladı ve bu yasaları
çıkardı. Bütün bu yasalarla,
bazıları anlasa da anlamasa da, Türkiye yeniden şekilleniyor. Bunlara bağlı
olarak, önümüzdeki günlerde ve yıllarda, siyaset de, siyaset etme şekli de
değişecek. Ancak, bunları yapan bu Meclis, sistemin yeniden
yapılandırılmasında, elbette, adil bir vergi sistemini de oluşturacaktır.
Elbette, artık, ülkemiz, vurguncu ve hortumcuların ekonomiye hâkim olduğu bir
ülke olmaktan nasıl kurtulduysa, kayıtdışı ekonominin hâkim olduğu bir ülke
olmaktan da kurtulacaktır. Artık, kısa erimli çözümlerin, uzun erimli sorunlar
yarattığını herkes gördü, sorunları ertelemenin de ülkeye fayda getirmediğini
de anladı. O nedenle, vergisel düzenlemelerin herkesi kapsaması, uzun erimli
olması, bu Meclisin en önde gelen amacı olmalıdır. Yeni bir kurumsal yapı
kurarak, kayıtdışı ekonomiyi ve yolsuzluk ekonomisini dışlamak zorundayız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tekin, 2
dakika içerisinde toparlayın efendim. NECDET TEKİN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım,
kamu finansman dengelerinin temini için, KDV oranları yüzde 17-18 gibi yüksek
oranlarda belirlenirken, sistemin belgeli çalıştığı varsayılmıştır; oysa,
faturasız üretim ve faturasız, belgesiz satım düzeninin sistemin neredeyse
yarısını oluşturduğu bugünkü ortamda haksız rekabet vardır, vergi kaybı vardır,
elde edilen haksız kazançlarla sisteme dayatma, ekonomik sistemi ve siyasal sistemi
yozlaştırma vardır; bunun sonucunda, toplumsal mutsuzluk vardır. Kayıtdışı ekonomi,
ekonomide krizleri, krizler de kayıtdışılığı destekler. Açıkçası, kayıtdışılık
ile ekonomik kriz birbirinin ayrılmaz parçasıdır. 57 nci hükümet, ekonomiyi ve
finans kesimini düzenleyici, yolsuzlukları ortadan kaldırıcı pek çok karar
alarak pandorra kutusunun kapağını araladı. Vergide de pandorra kutusunun
kapağı mutlaka açılmalıdır. Pandorra kutusunun kapağı açıldıkça, ülkenin bilgi
matrisinin boş kalan noktaları da tek tek dolacaktır. Bu nedenle, son yıllarda
57 nci hükümetin yaptığı değişimi doğru anlamalıyız ve doğru anlatmalıyız. Hem
değişim isteyip hem eski günlerin geri gelmesini talep etmek ve bu talepte
bulunmak son derece abesle iştigaldir. Umarız ki, ülkemiz kayıtdışı ekonominin
hâkim olduğu bir ülke olmaktan kurtulacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinize şahsım adına teşekkür eder, saygılar sunarım. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Tekin. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Arslan Aydar. Buyurun Sayın Aydar. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi
paylaşıyorsunuz efendim? ARSLAN AYDAR (Kars) -
Evet, süreyi 2 kişi birlikte paylaşıyoruz. BAŞKAN - Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA ARSLAN
AYDAR (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı 2002
malî yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi,
bizleri televizyonları başında seyreden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, sel felaketiyle mağdur duruma düşen Mersinli vatandaşlarımıza geçmiş
olsun diyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öyle sanıyorum ki, bunca acı tecrübeye rağmen, bu Yüce Meclisi
izleyen aziz milletimizi, sorumsuz bir şekilde, yıllarca, kanun tanımaz
tutumlarıyla, kırıp döktükleriyle, usulsüzlük ve yolsuzluklarıyla devletin
birçok kuruluşunu, hem moral hem de malî yönden işlemez hale getiren baş
aktörler, bugün de sorumsuz ve ibret almaz tutumlarıyla yine üzmekte, gelecek
adına kaygılandırmaktadırlar. Hiç ders almayan, yaptıklarını görmezlikten gelen
bu insanlar, hâlâ bu kürsüden ve ellerine geçirdikleri mikrofonlardan aynı
şeyleri söylemekte ve yaptıklarının negatifini çıkararak, geçmişi unutturma ve
milleti aldatma peşindedirler. Yakın çevremizde yaşanan
ve ülkemizi hayatî derecede etkileyebilecek uluslararası gelişmeler ve sıcak
çatışmalar devam ederken, ülkeyi içine düşürdükleri malî sıkıntılar
bunaltırken, halen, eski tas eski hamam misali konuşmalar, doğrusu, ülkemizin
adına insanı kaygılandırmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; boşuna polemik yapmadan, buradan, halka, doğru neyse onu
aktaralım. Bu problemler iki yıl içinde ortaya çıkmadı. Ülke sorunlarının ve
ekonomik krizin temeli, geçmişteki 60 yıllık bir süreçte, özellikle kamu
yönetiminde yaşanan yanlışlıkların, iş hayatımızın ve topyekûn bir toplumsal
hata ve ihmallerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu durum, bugünkü
hükümetin mesuliyetini ortadan kaldırmaz diye düşünüyorum. Hükümetler, başarmak
zorundadırlar; asla, başkalarını mesul göstermek veya mazeret üretmek gibi bir
çare öneremezler, böyle bir bahaneyle de vakit kaybedemezler; hükümetler,
gereğini yapmak zorundadırlar. Bu cümleden, belki,
birileri hemen şu kurnaz önermeyi çıkarabilirler: "Bugün durum iyi
değildir, hükümet gereğini yapamıyor" diyebilirler. Ben, onun için diyorum
ki, burada, birtakım kelime oyunları, mantık çıkarmalarıyla vatandaşa mesaj
yollayarak durumu idare etmeyelim; sadece, ciddiyetle ülkenin meselelerini
tartışalım. Bugün, ülkemizin içinde
yaşamakta olduğu kriz ve bu krizin kaynağını teşkil eden, çözüm bekleyen,
kültürel, sosyal, hukukî, idarî ve iktisadî problemler birkaç yılda mı ortaya
çıkmıştır? İdarî bozukluklar, kamu kurum ve kuruluşlarını yapısal sorunları,
üretim eksikliği, kalitesizlik, ihracat yetersizliği, kayıtdışı ekonomi,
gecekondular, arazi yağma ve işgalleri, elektrik, su, vergi kaçakları, bunların
hepsinin üzerine tüy diken yolsuzluk ve banka soygunları, elli altmış yıllık
birikimle ortaya çıkmıştır. Ancak, son onbeş senede bunları yapmak, bilakis,
marifet olduğundan, çok büyük boyutlara ulaşmıştır. İşte, bunun için, bütün
bunların sorumlusu olan parti ve şahısları, ciddî ve sorumlu olmaya davet
ediyoruz. Sayın milletvekilleri,
yukarıda arz ettiğim hususları göz önüne almadan, görüşmekte olduğumuz bütçenin
anlamının kavranılmasında zorluk çekileceği muhakkaktır. Ayrıca, malumlarınız
olduğu üzere, Maliye Bakanlığı, diğer bakanlıklar gibi, sadece bir hizmeti veya
yatırımı yürütmekten sorumlu herhangi bir bakanlık değildir. Bilakis, bütün
ülkenin hizmet ve faaliyetlerinin yürütülmesini sağlayan Bütçe Kanununu ve
diğer ilgili kanunlarda da bu meyanda yer alan hükümleri uygulamakla mükellef
bir kuruluştur; bu itibarla, bütçenin tamamını birinci derecede
ilgilendirmektedir. Bütçelerin genel mesuliyeti Maliye Bakanlığına aittir. Onun
için, böyle bir umumî değerlendirmeye gerek duymaktayız. 2002 mali yılı bütçesine
baktığımızda, son onbeş yıldır devam eden yapı, ağırlaşarak, önümüzdeki 2002
yılında da devam edeceği gözükmektedir. Ancak, çok önemli bir farkla, bir daha
bankalardan bir çırpıda birkaç haramzadenin çaldığı 57 katrilyon liralık bir
borç faturası çıkıp önümüze gelmeyecektir. 57 katrilyon en son olarak ortaya çıkanıdır.
Bunun önceki senelerine ait olanları da hepimizin malumudur. Sayın milletvekilleri,
2002 malî yılı bütçesinin rakamlarına baktığımızda, alınacak borç hariç, 71,2
katrilyon liralık gelire karşılık, 98 katrilyon gider öngörülmüştür. Bu
giderlerin içerisinde en büyük pay, faiz ödemeleri için ayrılmıştır. Bunun
tutarı, yaklaşık, 42,8 katrilyondur; gayrisâfi millî hâsılaya oranı 22,4'tür.
Bu borç ödemesi olmasa, bu durumda, devletin geliriyle faiz harici giderleri
arasında yaklaşık 16 katrilyonluk lehte bir fark olmaktadır. Bu 16 katrilyon,
normalde, yatırıma ve diğer hizmete ve desteklere ayrılacağına, üzerine de
yeniden 29,9 katrilyon borçlanılarak 2002 yılı faizleri ödenecektir. Elbette bu durum, bu yıla
has bir husus değil. Bilindiği üzere, bu borçlanmanın tarihi, ta 1950'li
yıllara dayanmaktadır. Çok eskilere gitmeden, esasen bu borcun, özellikle
içborcun gelişimine bakacak olursak, ekonomik yapımızın temelini bozan içborç,
1991 yılında 97,6 trilyon iken, yüzde 98,9 artarak 1992 yılında 194,2 trilyona,
1993 yılında 357,3 trilyona, 1994 yılında da yüzde 123,7 oranında artarak 800
trilyon liraya, derken, aşağı yukarı, her yıl yüzde 100'ler civarında artarak,
bugünkü seviyeye ulaşmıştır. Bir diğer değerlendirme
şekliyle, 1980 yılında iç ve dışborç stokunun gayrisâfi millî hâsılaya oranı
35,5 iken, 1999'da 78,1'e, yine 1990'da vergi/faiz yüzdesi 30,8 iken, 1999'da
75,5'e yükselerek, limitler çoktan aşılmıştır. Bu süre içerisinde bütçe
kalemleri arasında iki şey sürekli büyürken, diğerleri devamlı azalmış veya
yerinde saymıştır. Vergi yükü ve faiz ödemeleri büyürken, personel ücretleri,
yatırımlar, eğitim, sağlık ve diğer kalemler ya küçülmüş ya da yerinde
saymıştır. Dolayısıyla, böylesine gidiş, ülkemizde bazı sektörleri tamamen
çökertmiştir. Özellikle tarım sektörü, diğer kesimler gibi, hükümetler üzerinde
etkili olmadığı için, cumhuriyet tarihinin en çok kaybedeni olmuştur. Burada, bir hususun
üzerinde önemle durmak istiyorum. Bütçeler yapılırken, ülkelerin ekonomi
politikalarına yön verilir; ancak, son onbeş yıl içerisinde, borç baskısı,
yapılan bütün bütçelerin bu asıl fonksiyonunu unutturmuş olmalı ki, etkili olan
yönlere kaymıştır. Bütçe, fonksiyonları tayin edilicilik rolünü kaybetmiştir. Bütçeler yapılırken, ülke
ekonomisinin büyümesi, gelir dağılımının ayarlanması, ülke için stratejik olan
sektörlerin desteklenmesi, sosyal gruplar arasındaki dengelerin gözetilmesi
gibi birtakım hedeflere dikkat edilir ve bunlar için gerekli tedbirler alınır. Hiç kimse boşuna mazeret
üretmesin ve gerçekleri de saptırmasın; hatta, bazı insanlar, bütün hatayı,
zaman zaman devletin hantallığına, kamunun şişkinliğine bağlamak gibi hedef
şaşırtmaları yapmaktadır. Evet, kamunun durumu, sebep değil, kötü gidişin
sonuçlarındandır; ancak, kesinlikle, asıl ve sebep, yanlış olan, geçmişte
uygulanan politikalardır. Zira, sonuç ortadadır. 1975-1980 yılları arasında
konsolide bütçe içerisindeki personel harcamalarının oranı 35,4 iken, 1997-2000
yılları arasında 23,45'e gerilemiştir. Diğer kamu harcamaları da bütün bütçeyi etkileyecek
boyutta değildir. Doğrudur, kamu
kuruluşları, yapısal ve işlevsel olarak yanlış bir noktaya gelmiştir. Buna
paralel, hiç şüphesiz, hizmet ve faaliyetlerde de çok önemli düşüş olmuştur.
Zaten, kamunun bu durumu, her şeyin yerli yerine konulamadığının açık bir
göstergesidir. Bu durum, bütçelerin yapılmasında da kendini göstermiş olmalı
ki, bugüne gelinmiştir. Bunun en çarpıcı örneği de, bugün tarım sektörünün
içinde bulunduğu durumdur. Yıllarca ihmal edilmiş temel sorunlarına çözüm
getirilmemiş ve dünyadaki tarımsal gelişmemin aksine, Türk tarımı tamamen dibe
vurmuştur. Tarım, bütün dünyada
olduğu gibi, ülkemizde de stratejik öneme stratejik öneme sahiptir. Gıda
güvencesi, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemiz insanları için de elbet şarttır.
Her halükârda yeterli gıdaya, fiziksel ve ekonomik olarak erişmelerinin
sağlanması, uzun dönemde kaybetme riskini taşımamaları, bütün insanlık gibi
bizim insanımızın hakkıdır. Oysa ki, bugün, tarımsal
kaynak olarak kendi nüfusunu besleyecek sayılı ülkelerden birisi olan
ülkemizin, bugünkü üretimi, üzüncü boyutlara gerilemiştir. MAHMUT ERDİR (Eskişehir)
- Tabiî, siz, rakamları bilmiyorsunuz; üretimde anormal artış olmuştur. ARSLAN AYDAR (Devamla) -
1980'li yıllarda tarım ve hayvancılıkta kendisine yeten 7 ülkeden biri olan
Türkiye, uygulanan yanlış politikalarla tarımsal ürün ithal eder duruma
gelmiştir. Bugün, ülkemizde canlı
hayvan ihracatında yüzde 90'lara varan bir gerileme, ithalatında ise yüzde 64'e
varan bir artış yaşanmaktadır. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
- Muhalefet gibi konuşuyorsunuz Sayın Milletvekili!.. ARSLAN AYDAR (Devamla) -
Ben, gerçekleri söylüyorum Sayın Milletvekilim. Hububat, sebze ve meyve
ihracatında ciddî gerileme yaşanırken, hububat ithalatında da, ayrıca yüzde
20'lere varan bir artış yaşanmaktadır. Bu durum, ülkemizin borç probleminden
daha vahimdir. Tabiî, bunun sebebi, tarımdaki yapısal problemlerle beraber,
yeterli desteğin sağlanmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde 2 550, Amerika
Birleşik Devletlerinde 4 550 dolar olan kişi başına düşen tarımsal destek,
ülkemizde, sadece 40 dolardır. Bu 40 dolar da alınan borçlarla yapılmakta ve
sonra da borç ödemeleri için akaryakıta, elektriğe, tarımsal alet ve edevata
yapılan doğrudan ve dolaylı zamlarla kat kat geri alınmaktadır. 1999 yılında
tarım sektörüne ödenen 4 milyar doların devlete maliyeti, 13 milyar dolardır.
Sağlıklı politikalar geliştirmeden, tarım arazilerini korumadan, seçim yatırımı
olarak afakî metotlarla destek olmuş imajı verirseniz, destek yerine köstek
olmuş olursunuz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşurken, neden tarım
sektörünü bu denli önplana çıkardığım yadırganabilir; ancak, yukarıda da arz
ettiğim üzere, bütçelerin, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık, tarımsal ve benzeri
iktisadî düzenleme ve tayin etme maksatlı malî politikaları bulunmaktadır.
Bütçeler yapılırken, bu fonksiyonları tam olarak işletilmezse bütçeler anlamlı
olmaktan çıkarlar. Bugün, ülkenin karşı
karşıya kaldığı borçlar çok ciddî boyutlardadır. Bunu kesinlikle kabul
ediyorum;bu borçları, bir çaresini bulur ödeyebilirsiniz yahut uzun sürede
ödersiniz veya bir çare bulur bu belayı tamamen ortadan kaldırabilirsiniz;
ancak, tarım ve ormancılık sektöründe yarattığınız tahribatı yüzyıllarca
onaramazsınız; hatta ve hatta, hiçbir şekilde, tekrar, yerine getiremezsiniz
diye düşünüyorum. Bugün, ülkemizde tarımın
içinde bulunduğu durum çok vahimdir. Temel yapısal problemler giderek
ağırlaşmaktadır. Çiftçinin umudu kırılmıştır. Tarımın problemleriyle çok ciddî
anlamda ilgilenilmediği kanaatine düşülmüştür. Tarım Bakanının bu konudaki
feryadı, bazı çevrelerce istikrara zarar verici ve uyumsuzluk olarak
yorumlanmaktadır. Oysa, tarım sektörü, diğer stratejik boyutlarının yanı sıra,
reel sektörün bir ölçüde altyapısı da sayılmaktadır. Yıllardır birikerek gelen
yapısal bozukluk bir yana, bu sektöre, orman ve köy hizmetleri de dahil,
bütçeden ayrılan pay, bu sorunları çözmekten çok uzaktır. 2002 yılı için tarımsal
destek olarak sadece, 2,1 katrilyon lira öngörülmüştür. Köylünün bankalara ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçları çözüm beklemektedir. Çiftçi, bazı
çevreler gibi, haramzadelik ederek borcunun silinmesini de istemiyor, sadece,
ödeyebilecekleri şartların oluşturulmasını bekliyor. Aksi takdirde, vatandaş bütün
varlığını da verecek olsa ödeyemeyecek durumdadır. Maliye Bakanımız,
buradaki konuşmasında, içborcun 57 katrilyonunun bankacılık sektöründen
kaynaklandığını belirtmişti; yani, sadece onlarla veya yüzlerle ifade edilecek
kadar, çoğu da iyi niyetli olmayan insanı ilgilendiren 57 katrilyonu devlet hiç
tartışmadan bir gecede üstlenmekte ancak, ülkenin nüfusunun yarısına yakınını
ilgilendiren ve ülkenin çok önemli problemi halene gelen 2,5 katrilyonu
ertelemek veya yoğun ödeme planına bağlama konusunda ayak diretmektedir. Bu
durumu anlatmakta zorluk çekmekteyim; hatta ve hatta, iyi niyetle
bağdaştıramıyorum. Tarımın problemlerini ve
önemini anlatmakta zorluk çekmekteyiz. Halk arasında çok yaygın yaşanan bir
durum vardır. Bir şeyi anlatamadılar mı "Türkçe anlatamadım galiba, başka
lisanda anlatayım"derler. Biz de, belki, IMF ve Dünya Bankası
yetkililerine ve onların yerli mesai arkadaşlarına Türkçe anlatamıyoruz. Bu
itibarla, İngilizce olarak, Oxford Yayınları arasında yer alan bir ders
kitabındaki Jonathan Swift'e ait 1724 yılında söylenilmiş olan ünlü bir sözü
burada okumak istiyorum: "Whoever makes two
blades of grass or two ears of corn grow where only grev before, serves mankind
better than the whole race of politicians." Anlamı şudur: Önce bir
olarak büyümekte olanı, her kim, iki deste ot yapar veya iki başak tahıl
büyütürse, insanlığa daha fazla hizmet etmiş olur politikacıların
yaptıklarından. BAŞKAN - Sayın Aydar,
süreniz geçiyor... ARSLAN AYDAR (Devamla) -
Tamamlamak üzereyim Sayın Başkanım. Bu sözde, belki dünyadaki
politikacılara yönelik eleştirinin dozu çok ağır gözükmekteyse de, burada,
üzerinde durulması gereken husus, tarımın insanlık için ne derece stratejik
olduğudur. Bir olanı birkaç kat çoğaltmakta politikacı rol oynuyorsa, insanlığa
hizmette büyük pay sahibi olmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada vurgulamak istediğim, hepimizin ve Maliye Bakanlığı
yetkililerinin de çok iyi bildiği, bütçenin yönlendirici fonksiyonunun
yıllardır tam ve doğru işletilmediğidir. Eğer, bu husus tam anlamıyla yerine
getirilseydi, bugünkü çarpık tablo ortaya çıkmazdı. Bugün, geçmişte
yaşananların aksine, çok ciddî tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirlerden bazıları
şunlardır: Şirketlerin devri, birleşmesi, gayrimenkul satışlarından doğan
kazançlarda stopajın indirilmesi, vergi istisnaları, bireysel emekliliği
teşvik, vergi borçları olanlara faiz ve ödeme kolaylığı, taşıt ve KDV'de
indirim gibi birtakım ek imkânlar getirilmiştir. Bu, doğrudur; ancak, bazı
eksiklikler halen devam etmektedir. Yıllardır, bütçe
yapılması ve uygulanmasıyla ilgili tedbirler alınmasına rağmen, kamuya ait
kamplar, lojmanlar, araçlar, yurt dışındaki personel, son zamanlarda çok
yaygınlaşan üst kurullar ve bunların getireceği idarî ve malî problemlere kesin
çare bulunamadığı gibi, bu problemler artarak devam etmektedir. BAŞKAN - Sayın Aydar,
arkadaşınıza süre kalmıyor, bilmenizi isterim. ARSLAN AYDAR (Devamla) -
Hemen tamamlıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle,
2002 malî yılı bütçesinin Maliye Bakanlığına ve ülkemize hayırlı olmasını
dilerim. Sözlerime son verirken,
hepinizi saygıyla selamlıyor, milletimizin ve İslam âleminin mübarek kandil
gecesi münasebetiyle kandilini ve gelecek ramazan bayramını şimdiden kutluyor,
bütün insanlık âlemine hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Hanifi
Tiryaki, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET
HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı
gelir bütçesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. İdrak edeceğimiz kadir
gecesinin sizlere ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sel felaketine uğrayan
Mersinli hemşerilerime geçmiş olsun diyor, hayatını kaybeden 5 vatandaşımıza
Cenabı Allah'tan rahmet ve yakınlarına da sabırlar diliyorum. Sayın milletvekilleri,
2002 yılı bütçesi dokuz gündür görüşülüyor. Gayri safî millî hâsıla içinde
yüzde 35 oranında bir büyüklüğe sahip olan ve toplam 98 katrilyon 131 trilyon
lira tutarındaki bu bütçenin kurumlara dağılımı konuşuldu. Ayrılan ödenekler
ile kamu hizmetlerinin yeterince yerine getirilip getirilmeyeceği tartışıldı.
Sürekli olarak, bütçenin yüzde 43'ünün faize gideceği, 2002 yılında vergi
gelirlerinin faiz giderlerini karşılamaya yetmeyeceği birçok konuşmacı
tarafından sık sık ifade edilerek çiftçiye, esnafa ve diğer kesimlere yeterli
ödeneğin ayrılmadığı vurgulandı ve gelir tahminlerinin ise hayal olduğu
söylendi; ama, toplam 72,2 katrilyon lira bütçe gelirinin ise, gerçekçi bir
yaklaşım olduğu ifade edilmedi. Son on, onbeş yılın gelişmeleri ve şartları
görmezden gelindi. Uzun yıllarda oluşan kamu bankaları görev zararları
faturasının 2001 yılında bir defada yazıldığı belirtilmedi. Bundan dolayı,
kimse, bunda bizim de bir ölçüde suçumuz var da demedi. Değerli arkadaşlar,
geçmiş yılların ne kadar borç yükü getirdiği, hesapsız harcamalarla bugüne
nasıl gelindiği de ifade edilmeliydi. Bugün ortaya çıkan bütçe ve kamu
açıklarıyla, bu açıkların enflasyonun arkasındaki en önemli sebep olduğu iyi
analiz edilmelidir. Geçmişten bugüne, kayıtsız, kontrolsüz, hesapsız
harcamalar, yolsuzluk ve hortumlamalar, daha fazla bütçe açığı, daha fazla
enflasyon ve daha fazla borçlanmaya yol açmakta ve kısır bir döngü yaratmaktadır.
Üstelik, bu hesapsız harcamaların sağlam bir kaynağa dayanmadığı da
bilinmektedir. Sayın milletvekilleri,
kamu maliyesinde en sağlam gelir kaynağı vergi gelirleridir; elbette, hesapsız
harcamalar, vergi gelirlerini de yetersiz kılmaktadır. O halde, ayağımızı
yorganımıza göre uzatmak zorundayız. Gelir ile gideri dengeleyerek ve tasarruf
ederek, bütçenin faizdışı fazla vermesi sağlanmalı ve böylece, daha çok pay,
yatırım ve istihdama ayrılabilmelidir. Değerli milletvekilleri,
Amerika ve Japonya da dahil, tüm dünya ekonomisi son on yılın en büyük
daralmasını yaşıyor. Böyle bir atmosferde, yönetim, daha zor ve önemli bir hal
alıyor; fedakârlık, istikrar, demokrasi, hukukun üstünlüğü, hoşgörü gibi
kavramlar ve siyasî, sosyal sorumluluk her zamankinden daha fazla öne çıkıyor. Değerli arkadaşlarım,
bugün ilk konuşmayı yapan Saadet Partisi sözcüsü Sayın Candan, şık ve nazik
olmayan üslubuyla, hükümetin hiçbir şey bilmediğini ısrarla söyledi. Sayın
Candan’da, herhalde, ülkesine karşı sosyal ve siyasî sorumluluğu bilmiyor.
Kabul etmek gerekir ki, Türkiye, zorlu bir coğrafyada bulunuyor, zor bir
dönemden geçiyor. Yönetim, bu şartlarda, bir taraftan ekonomiyi rayına
oturtmaya çalışırken, diğer taraftan da yolsuzluklarla mücadele ve malî sektör
dahil yeniden yapılanmayı ve reformları sürdürüyor. Dünyadaki hızlı gelişme ve
değişmeler, dikkatli ve millî menfaatlardan taviz vermeden takip ediliyor. İç
ve dış hainlere karşı mücadele ediliyor. Sayın milletvekilleri,
bu, hür kalma, demokrasi ve ekonomi mücadelemizin bize öğrettiği çok şey var;
ama, hâlâ, istenilen rotada değiliz. Demokrasiye imreniyoruz, kalkınmışlığı
istiyoruz; ama, sahip olmanın gerektirdiği dürüst cesareti veya mutabakatı çoğu
kez gösteremiyoruz; fakat, biliyoruz ki, bu ülkenin meselelerine çözüm bulmak
bizim görevimizdir. Yaşanan kriz döneminden
kararlı bir şekilde hızla çıkmak ve ekonomiyi sağlam temellere oturtmak
durumundayız. Bunun için, acil, uygun kaynak temin ederek, finans ve üretim
sektörlerinin sorunlarının giderilmesi ve tekrar krizlerin yaşanmaması için,
yaptığımız yapısal değişikliklere devam etmek durumundayız. Sayın milletvekilleri,
bütçenin, en önemli, kalıcı ve sağlam finans kaynağının vergi gelirleri
olduğunu ifade etmiştim. O halde, vergi gelirlerini düzenli, verimli ve etkin
kılmak, iç ve dışborç stokunu asgarîye indirmek zorundayız; ancak, vergi hukuku
alanında, kamu yararı ile bireyin çıkarları arasında belirli bir çelişme ve
çatışma bulunduğundan, vergilendirmenin uzlaşmaya dayalı olması ve duyarlı bir
dengeye oturtulması gerekmektedir. Anayasamızda, bu dengenin temel öğeleri ile
sosyal hukuk devleti olduğumuz belirtilmiştir. Diğer taraftan, sosyal
hukuk devleti olabilmenin en önemli gerek ve araçlarından birisi yine vergidir.
Vergi yükünün adil dağılması, ödenen verginin doğru, verimli ve etkin
kullanılması, devletin esas görevidir. Değerli milletvekilleri,
Yusuf Has Hacip'in "Kutadgu Bilig" isimli eserinde deniliyor ki:
"Hakan, yurttaşlarından üç şey istedi. Bunlardan ikinci isteği 'verginizi
zamanında ödeyiniz.' Cevap geliyor, yurttaşlar da hakandan üç şey istiyor,
yine, ikinci cevap da vergiye ilişkindir 'vergimi zamanında ödeyeceğim, yeter
ki, gümüşün dirhemini koru' diyor yurttaşlar da." Değerli arkadaşlar, bugün
de yurttaşlarımız aynı şeyleri istiyor, parasının kıymetli olmasını istiyor,
paranın gücünün egemenliğin gücü olduğunu söylüyor, devletin koyduğu hukuk
kurallarına uyacağını söylüyor vatandaşımız; ama, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyan, sosyal adaleti sağlayan, toplumsal dengeyi kuran devleti,
hür, güvenli ve çağdaş ülkesini de istiyor. Sayın milletvekilleri,
şimdi de üzerinde durmakta fayda gördüğüm vergiye ilişkin bazı sorunları
sizlerle paylaşmak istiyorum. Vergi sisteminde asgarî ücret bile
vergilendirilirken, geçici maddelerle birtakım menkul sermaye iratlarının
vergilendirilmemesi, devletin borçlanmasını kolaylaştırmak için devlet
tahvilleri ve hazine bonolarından elde edilen faizin beyan edilme sınırının
artırılması, geçici bir süre için getirilen özel iletişim vergisi gibi, bazı
vergilerin kalıcı hale getirilmesi, vergi sistemi ve vergi kanunlarıyla çok sık
oynanması, âdeta her olayın vergi yoluyla çözülmeye çalışılması ve kayıtdışı
ekonominin halen çok büyük oran tutması hususlarını önemli buluyorum. Sayın milletvekilleri,
uluslararası muhasebe standartlarına göre, üç yıl içerisinde değerini yüzde 50
yitiren bir para birimiyle hazırlanan malî tabloların geçersiz olduğu
bilinmektedir. Ayrıca, yabancı sermaye gelişi ve mükellefler için enflasyon
büyük problem oluşturmaktadır. Gerekli altyapıyı hazırlayıp, bir paket olarak
enflasyon muhasebesine geçilmelidir. Mükelleflerin gelirleri enflasyondan
arındırılarak vergilendirilirken, giderlerinde de enflasyon kısmı çıkarılmalı,
gerçek gider matrahtan indirilmelidir. Diğer taraftan, vergi
gelirlerini toplamakla görevli bir teşkilatın, sadece genel müdürlük gibi bir
statü içinde hapsedilmesi ve bu statüde yeterli sayı ve nitelikte eleman
istihdamının sağlıklı olmadığı görülmektedir. Bu husus, Maliye ve Hazine
teşkilatlarınca yeniden düzenlenmelidir. Sayın milletvekilleri,
vergi kimlik numarası uygulaması, otomasyona geçiş, ekonomi yönetimine bilgi ve
karar desteği için başlatılmış olan SAY 2000 Projesinin 2002 yılında
saymanlıklarda uygulamaya girmesi, Devlet İhale Kanunu ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarılarının Meclise sevki ve
vergi gelirlerinin, 2001 yılında, öngörülenin üstünde bir performans
göstermesi, 2002 yılındaysa, 2001 yılına göre, yüzde 50 oranında artmasının
öngörülmesi takdir edilecek olumlu gelişmelerdir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2002 yılı Gelir Bütçesi üzerinde yaptığım konuşmamı
bitirirken, gelir bütçesi için olumlu oy kullanacağımı bildiriyorum. Yakında idrak edeceğimiz
Ramazan Bayramınızı da tebrik ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Tiryaki. AK Parti Grubu adına
Afyon Milletvekili Sait Açba; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT
AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hükümetlerin gelir
toplama ve gider yapma yetkisini Meclisten alması, parlamenter sistemin özünü
teşkil etmektedir. Gelir toplama ve gider yapma yetkisini veren Meclis, bu
yetkinin kullanılmasını da doğrudan ve dolaylı yöntemlerle denetlemektedir. Kamu kaynaklarını
yönetenlerin, kamu menfaatlarına zarar verebilecek uygulamalardan kaçınmaları
gerekir. Bu nedenle, bütçeler şeffaf olmalıdır ve hesap verme sorumluluğu
içerisinde hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu mekanizmadaki eksiklik ve
yanlışlıklar, sorumsuz harcama ve işlemlerin ortaya çıkmasına neden olur ki,
sonuçta, birtakım işlemler gizli kalır ve böylece, kamu menfaatları da zarar
görür. Türk kamu maliyesinin, bugün, en önemli sorunu, kayıtdışı bütçe
işlemleridir. Gelir ve giderlerin bir kısmı bütçe dışında bırakılmaktadır
yıllardır ve gizlenmektedir. Kayıtdışı işlemlerin nedeni, kamu açıklarını,
bütçe açıklarını olduğundan az göstermektir. Bugün, Türk malî sistemi,
maalesef, kayıtdışılıktan kurtulabilmiş değildir, şeffaf değildir; kamu
kaynaklarını yönetenler, hesap verme sorumluluğuna sahip değildirler; Meclis
de, henüz, hesap sorma sorumluluğunu kazanabilmiş değildir. Yıllardır, bütçe
uygulamalarında hükümetler, kayıtdışılıkla, Meclisin bütçe hakkını gasp
etmektedirler. Kayıtdışı kalan kaynaklarla, kamu menfaatları zarar görmektedir.
Bütçe açıkları, bilindiği gibi borçlanmayla karşılanır. Kayıtdışı malî işlemler
sonucu gizlenen giderler, Parlamentodan haksız borçlanma yetkisinin alınması
sonucunu doğurur. Sayın maliye bakanları,
zaman zaman, bütçe uygulama sonuçlarını açıklarlar, hedeflere ulaştıklarını
söylerler; hatta, hedefleri aştık diye övünürler, kamuoyu da inanır. Ama, işin
arkaplanına baktığımızda, maalesef, durumun böyle olmadığı da, açık bir şekilde
görülür. Bütçenin ilk günkü
görüşmelerinde, Sayın Maliye Bakanımız da, geçmiş yıl bütçeleriyle ilgili
olarak, bazı milletvekillerinin itirazı üzerine, geçmiş yıl bütçelerinde
hedefleri tutturduklarını, hatta bazı yıllar aştıklarını ifade ettiler.
Örneğin, 1999'da, gelir hedefini 900 trilyon lira, vergi hedefini 600 trilyon
lira olarak belirlediklerini; 2000 yılında, gideri 46,7 katrilyon lira olarak
hedeflediklerini, bunun 7 - 8 trilyon lira düşük olarak gerçekleştiğini; 2000
yılında vergi gelirlerinin 24,5 katrilyon lira hedeflenmesine rağmen, 26,5
katrilyona ulaştığını ifade ettiler. Hatta, bir adres verdiler "internete
bakınız" dediler. Sayın Bakan, bunların gerçek olmadığını açıkça biliyor.
Türkiye'de, malî sistem oturmadığı için, siyasî irade hesap verme sorumluluğunu
ve şeffaflığını dert edinmediği için, önümüze gerçekleri değil, görünmesini
istediklerini getiriyorlar. Ben, internete
bakmıyorum, Meclis adına denetim yapan Sayıştayın raporlarına bakıyorum. Meclis
adına denetim bizi bağlıyor, Meclis adına denetim sonuçları bizi bağlıyor,
Parlamentoyu bağlıyor. Sayın Bakan, 1999 hedeflerini aştıklarını ifade ettiler;
ancak, bakınız, elimizde Sayıştayın ek uygunluk bildirimi var. Meclis adına
Sayıştaydan talep etmiş olduğumuz bir konu var, dış proje kredilerinin
bütçeleştirilmeyen kısımlarının tespit edilmesiyle ilgili. 1999 yılında dış
proje kredilerinin 585 trilyonu, maalesef, bütçeleştirilmemiş, kayıt dışına alınmış.
585 trilyon gider gizlenmiş, bütçe açığı artmasın diye. 1999 yılında sadece dış
proje kredilerinden bu kadar miktar gizlendiğine göre, o yılın bütçesinin 27
katrilyon olduğuna baktığımızda, bütçenin yüzde 2,3'ünün, giderin dış proje
kredilerine ilişkin kısmının gizlenmiş olduğunu açıkça görüyoruz. Bunun dolar
anlamındaki karşılığı 1,4 milyar dolara tekabül etmektedir; yani, bugünkü
değeriyle 2 katrilyonluk bir gider 1999 yılında gizlenmiş bulunmaktadır. Sayın Bakan 2000 yılı
hedeflerini de aştıklarını ifade ettiler. 2000 yılı bütçesi de kayıtdışılıkla
maluldür, gerçekleri yansıtmamaktadır. 2000 yılında konsolide bütçe gelirleri
33,4 katrilyon olarak yayımlandı; ancak, gerçek ne çıktı; Sayıştayın 2000 yılı
hazine işlemleri raporuna bakarsanız 36,6 katrilyon olduğunu görürsünüz.
Dolayısıyla, kayıtdışı gelir 3,2 katrilyon. Hatırlarsınız, 1999 yılında, halk
arasında deprem vergisi olarak bilinen birtakım vergilerle ilgili bir yasa
çıkarmıştık Parlamentodan. Bütçe süreci bitmemesine rağmen, buradaki vergi
kaynaklarının gelir tahminlerinin B cetveline, maalesef, yansıtılmadığını
gördük. Başlangıç ödenekleri itibariyle 2,5-3 katrilyon civarında olan, şimdi
de, Sayıştayın denetimi sonucunda 3,2 katrilyonla kayıtdışılığın gelir
cephesinde ortaya çıktığını açıkça görüyoruz. Konsolide bütçe giderlerine de
baktığımızda, aynı şekilde, kayıtdışılığı burada da görüyoruz. 46,7 katrilyon
olarak öngörülen konsolide bütçe giderlerinin gerçek olanı, Sayıştayın en son
hazırlamış raporu çerçevesinde 56,8 katrilyon lira; yani, kayıtdışı gider
olarak karşımıza 10,1 katrilyon liralık bir giderin gizlenmiş olduğunu açıkça
görüyoruz. Diğer taraftan, bütçe
açığı başlangıç ödeneği olarak 2000 yılında 14,3 katrilyon, gerçekleşme olarak
13,2 katrilyon olarak yayımlandı. 2000 yılı bütçe açığı, maalesef, 6,9
katrilyon daha fazla çıktı. Yine, Sayıştayın raporunda 20,2 katrilyon olarak
gerçekleşti. Sayıştayın bu raporunun gerçekdışı olduğunu iddia edebilir
misiniz? 2000 yılı bütçesinde, maalesef, gider cephesi yönüyle yüzde 18'lik bir
kayıtdışılık var; yine, 2000 yılı bütçesinde gelir cephesi yönüyle de yüzde
9'luk bir kayıtdışılık var. 2000 yılında, hükümet,
başlangıç ödenekleri itibariyle, 14,3 katrilyon bütçe açığını esas alarak
Parlamentodan bir borçlanma yetkisi aldı; ama, sonuçta, aynı yılda 18,8
katrilyon lira borçlandı; yani, Parlamentonun vermiş olduğu yetkiyi ihlal etti
ve hesap verme sorumluluğu içinde, maalesef, hareket etmedi. Kayıtdışılık, sadece
Sayın Bakana atfedilemez şüphesiz; ancak, Sayın Bakanı ve hükümeti de sorumluluktan
kurtaramaz. Malî sistemin özünde Türkiye'de kayıtsızlık vardır, hazinede
kayıtsızlık vardır, pek çok kamu kurumunda, maalesef, kayıtsızlık vardı.
Kayıtsızlığı ortadan kaldıracak bir siyasî irade Türkiye'de, maalesef, şu ana
kadar oluşmuş değildir. Kendi bütçesini, borçlarını kayıtdışında tutan
yönetimlerin, ekonomiyi de kayıt altına almaları beklenemez şüphesiz. Sayın milletvekilleri ve
Sayın Bakan özellikle hatırlarlar, 2000 yılı bütçesi görüşülürken, Genel
Kurulda, bazı gelir unsurlarıyla ilgili olarak kayıtdışılığa dikkat çekmiştim
burada ve üç defa söz aldım üst üste, bu konuya dikkat çektim, basın toplantısı
yaptım. 2001 yılı kasım ayında yeni bir vergi yasası ile süresi biten özel
işlem, özel iletişim ve eğitim özel gelirlerinin süresini uzatan bir yasa
çıkarmıştık burada. Sayın Bakana komisyonda sormuştum, bu üç gelir kaynağından
ne kadar gelir bekliyorsunuz diye ve kendileri de cevaben, 1,6 katrilyon
civarında gelir beklediklerini ifade etmişlerdi, ama, bu gelir tahminlerinin,
maalesef, bütçe Genel Kurula indiğinde, burada, (B) cetveline yansıtılmadığını
üzülerek gördüm ve önerge verdim; maalesef, önerge burada kabul edilmedi.
Dolayısıyla, yıl sonu itibariyle, 1,7 katrilyon lira civarında bir gelirin
kayıtdışı olduğu ortaya çıktı. İktidar milletvekillerini
ısrarla uyardım, Parlamentonun yanıltıldığını belgeleriyle burada ifade ettim;
ancak, kayıtdışılığı, bu kadar açık, net bir şekilde burada izah etmeme rağmen,
maalesef, iktidar milletvekillerinin hiçbiri kulaklarındaki pamuğu çıkarmadı, herkes
kulaklarını tıkadı, tıpkı 57 nci hükümetin gerçeklere hep kulaklarını tıkadığı
gibi. Sonuçta, 2001 yılında da 1,7 katrilyon liralık bir gelir kayıt dışında
kaldı; Parlamentonun, bir bakıma, yetkisi gasp edilmiş oldu. Şimdi, iktidar
milletvekillerine sesleniyorum: Sayıştayın yayımlamış olduğu raporları, 2000
yılı malî raporunu, diğer ek uygunluk bildirimlerini, bütün raporları dikkatle
okuyunuz. Sayıştay Meclis adına denetim yaptığına göre, Meclis adına denetim
yapan kurumun, yaptığı denetiminin hayata geçirilmesi lazım. Yürütme
organlarında ortaya çıkan aksaklıkların, bu denetim sonucunda ortaya çıkan
aksaklıkların, tespit edilen aksaklıkların, bizzat, Parlamentoda
milletvekilleri tarafından hayata geçirilmesi lazım. Sayın Bakanın da, artık,
gerçekleri gözardı etmemesi lazım, şeffaf olması lazım "bu bütçede
kayıtdışılık yoktur" diyebileceği bir bütçeyle önümüze gelmesi lazım. Bu hükümetin sadece
bütçesi kayıtdışı değil, yıllardır sistem içinde kayıtdışılık hâkim olduğunu
ifade ettim. Şu anda, maalesef, sistem içinde içborçlar kayıt dışında,
dışborçlar kayıt dışında, faiz kayıt dışında, bankalar sistemi kayıt dışında,
57 nci hükümetin kendisinin de kayıtdışı olduğunu ifade edebilirim bu arada;
çünkü, halkın güvenini yitirmiş olması, kayıtdışılığın en önemli göstergesi
değil mi? Halkın güvenini kazanmak istiyorsanız sayın milletvekilleri,
hükümetin her getirdiği tasarıya "evet" deme alışkanlığını terk
ediniz; hükümet de, IMF'nin getirmiş olduğu her kurala, her teklife
"evet" deme alışkanlığını terk etsin. Bakınız, on yılda 16
milyar dolarlık dış proje kredisi alındı bu ülkede; ama, çoğu kayıt dışında, şu
ana kadar bütçeleştirilmedi. Sayın Bakana soruyorum, on yılda alınan 16 milyar
dolar civarındaki dış proje kredilerinin bugüne kadar ne kadarı bütçeleştirildi;
bunun cevabını, burada, Genel Kurulda arz edebilirler mi? Çoğu kayıt dışında
kaldı, denetlenmedi; maalesef çoğu verimsiz alanlarda kullanıldı, öncelikler
gözardı edildi, yüksek maliyetler oluştu. Hâlâ devam eden, sorgulanmayan bir
borçlanma mekanizması var Türkiye'de, denetlenmeyen bir borçlanma mekanizması
var. Toplum olarak, bunun büyük bedellerini ödedik ve hâlâ büyük bedeller
ödemeye devam ediyoruz. Şimdi, kalkıp, dış proje
kredileriyle ilgili bir Meclis araştırması talep etsem -ki, böyle bir araştırmayı
talep edeceğim- kaç iktidar milletvekilinin imzasını alabilirim; merak
ediyorum. Denetim görevi hepimizin değil mi? Birtakım acı gerçekleri ortaya
çıkarmaya ve bu ülkenin kötü gidişine bir nebze olsun "dur" demeye
katkıda bulunmaya kaç kişinin niyeti vardır bu Parlamentoda; merak ediyorum. Değerli milletvekilleri,
dış proje kredilerini sorgulamak zorundayız, çok ciddî pürüzler var dış proje
kredilerinde. İçborcu, bu ülkede, yine, sorgulamak zorundayız; yeterince
sorgulamadık. Batık bankaları yeterince sorgulamadık; bunları da sorgulamak
zorundayız. Türkiye'deki hemen hemen bütün kamu kurumlarını baştan aşağıya
yeniden sorgulamak zorundayız; adam gibi, kendi ayakları üzerinde durabilecek,
sağlıklı bir sistem ortaya çıkıncaya kadar sorgulamaya devam etmemiz lazım. Yıllarca kamu
bankalarının görev zararları sorgulanmadı hiçbir iktidar tarafından, hiçbir
Meclis tarafından; âdeta yok sayıldı. Destekleme alımları yapıldı, tarımsal
ürünlere primler verildi, küçük esnafa kredi verildi, doğal afetlere kaynak
aktarıldı, Ziraat Bankasına, ödeyiniz dendi, Halk Bankasına, ödeyiniz dendi,
Emlak Bankasına, ödeyiniz dendi; ama, Hazine, borcunu, maalesef, kamu
bankalarına geri ödemedi; yıllarca bekletti, 1995-2000 yılları arasında, tam 23
katrilyonluk bir fatura ortaya çıktı. Bu faturanın ağırlıklı bir kısmının,
yine, faiz olduğunu açıkça biliyoruz. Bu fatura, maalesef, 2001 yılı ortasında
57 nci hükümetin elinde patladı. Bu sorumsuzluklar,
şüphesiz, sadece 57 nci hükümetin sorumsuzluğu değildir. Bilhassa, kamu bankalarının
görev zararlarıyla ilgili olarak, 53 üncü hükümetten itibaren, işbaşına gelmiş
olan bütün hükümetlerin sorumluluğu altındadır; ama, 57 nci hükümetin
sorumluluğunun da, 1999-2000 yılları itibariyle daha fazla olduğunu, burada,
ifade etmek isterim. Değerli milletvekilleri,
aynı şekilde, siyasal iktidarlar ve Meclis iradesi, bankalar kesimini de
yıllarca sorgulamadı. Siyasal iktidarlar, bankaları, devlete borç veren kutsal
kurumlar olarak gördüler, çözüm üretmediler. Sistem içinde, mantar gibi bankalar
türedi, bankaların içi boşaltıldı, hortumlandı. Bankaların içini boşaltanların,
siyaset ayağı da ortaya çıktı, maalesef, tekrar iktidara geldiler. BAŞKAN - Sayın Açba,
süreniz tamamlandı. SAİT AÇBA (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım. 28 Şubatın, namı diğer
paşalarından bir kısmı da, maalesef, hortumlanan bankalarda, boy gösterdiler. Değerli milletvekilleri,
biz, özellikle başta dikkati çektiğim gibi, Sayıştayın denetim raporlarının
hayata geçirilmesi için, hep beraber, Meclis olarak, seferber olmak zorundayız
diyorum. Maliye Bakanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Açba. Sayın Özgün, buyurun
efendim. Kalan süre size aittir. AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir bütçesi
hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; kandilinizi tebrik ediyorum, yaklaşmakta olan
ramazan bayramınızı da bu vesileyle tebrik ediyorum. Değerli arkadaşlar,
bugün, burada, iktidar partisi milletvekillerinin, gerek Maliye Bakanlığı
gerekse gelir bütçesi üzerinde yapmış oldukları konuşmalar, gerçekten, beni
hayrete düşürdü. Yapılan konuşmalarda, sayın milletvekilleri diyorlar ki:
Vergiler adil olmalıymış, oysa, vergiler, bugün, belirli kesimlerden
alınıyormuş; vergi oranları çok yüksekmiş, vergi yükü ağırmış; vergi sistemi
ekonomiyi daraltıyormuş, enflasyon muhasebesine geçilmeliymiş; kayıtdışı
ekonomi kayıt altına alınmalıymış; yurt dışındaki gurbetçilerin birikimleri
ülkeye getirilmeliymiş; efendim, güçlü ekonomiye geçiş programı
uygulanmalıymış, vesaire, vesaire... Değerli arkadaşlar,
bunları söyleyenler, iktidar milletvekilleri. İktidar milletvekillerinin,
gelip, burada, bunlar oluyor deyip, ağlamalarının manası yok, anlamı yok. Siz,
iktidar milletvekilleriniz, iktidara bunları yaptıracaksınız; sizin göreviniz
bu. Yoksa, gelip, burada ağlamanın, sızlanmanın bir anlamı yok. Burası, iktidar
milletvekilleri için bir ağlama yeri değildir; ya yapacaksınız ya çekip
gideceksiniz; bu olay bu kadar basit. Şimdi, adil vergi
diyorsunuz; ama, daha geçtiğimiz günlerde, devlete borç verenlerin 50 milyar
lirası vergidışı bırakıldı; sizlerin oylarıyla bu oldu. Enflasyon muhasebesi
diyorsunuz; ama, daha bir ay önce, burada, ben, enflasyon muhasebesiyle ilgili
kanun teklifi getirdim, gündeme bile alınmasına iktidar kanadı razı olmadı.
Şimdi, burada söyledikleriniz mi doğru; yoksa, bu teklifler önünüze geldiğinde
hayır diyorsunuz, o yaptığınız mı doğru; bunu anlamakta güçlük çekiyorum
doğrusu. Efendim, güçlü ekonomiye
geçilmeliymiş, güçlü ekonomiye geçiş programı uygulanmalıymış; bunu diyorsunuz;
tam bunu söylediğiniz yılda, ekonomi yüzde 10, yüzde 15 civarında geriye
gidiyor. Gurbetçinin parası ülkeye gelmeliymiş, öyle söylüyorsunuz; ama, bir
tek Allah'ın kulunun, size, bu iktidara güveni kalmadı. Biz, meydanlarda
görüyoruz. Değerli arkadaşlar, o
bakımdan, millet, bugün, gerçekten çok büyük bir perişanlık içerisinde, büyük
bir geçim sıkıntısı içerisinde. Dün, televizyon ekranlarından belki izlediniz,
gördünüz. İnsanlar, geçinemediği için, çocuklarını satılığa çıkarmış
durumdalar, televizyon ekranlarına akşam yansıdı. Bu görüntülerden, siz,
iktidar olarak rahatsız olmuyor musunuz? Bu görüntülerden utanmıyor musunuz? Değerli arkadaşlar,
şimdi, getirilen bütçeye bakıyoruz: Bu şartlar altında, önümüzdeki yıl,
vergilerde yüzde 50'nin üzerinde artış sağlanacağını söylüyor Sayın Maliye
Bakanımız bütçede. Yani, siz, şimdi, asgarî ücretliden vergi alıyorsunuz,
geçinemeyen insandan KDV deyip vergi alıyorsunuz, ben zarar ettim, iflas ettim
diyen esnaftan, sanatkârdan vergi alıyorsunuz ve insanlar, büyük bir sıkıntı
içerisinde, ayakta duramıyor, geçinemiyor, geçimini sağlayamıyor. Bu şartlar
altında, siz, hâlâ "biz, önümüzdeki yıl, bu vergileri yüzde 50 daha
artıracağız" diyorsunuz ve dönerek, Sayın Bakan, buradaki konuşmalarında
"siz, bunları, geçen sene de söylemiştiniz; ama, bakın, biz, geçen sene,
2001 yılı içerisinde, 31 katrilyon yerine 38 katrilyon lira vergi topladık;
vergi toplamada başarılıyız. Siz, bizi her ne kadar tenkit etseniz de, biz
başarılıyız" diyor; doğru, tabiî doğru söylüyor. 2001 yılında, siz,
milletin gözünün yaşına bakmadınız, KDV dediniz aldınız, ATV dediniz aldınız,
enflasyon vergisi dediniz aldınız, deprem dediniz aldınız, taşıt dediniz
aldınız ve vergi yükünü milletin sırtına bindirdiniz. Ben saydım, kasım ayı
içerisinde, bir vatandaş, bir vergi mükellefi, vergi dairesine gidip tam 20 çeşit
vergi ödemek durumunda kaldı. Tabiî, siz, alırken haksızlık da yaptınız, biraz
önce söylediğim gibi. Devlete borç verenlerin 50 milyar lirasını vergi dışında
bıraktınız. Dünya Bankası raporlarına göre, kamu maliyesinde Türkiye sınıfta
kalmıştır. Basına yansıyan haberlerden izliyoruz: "Biz, kamu maliyesini
şöyle yapacağız, şöyle geliştireceğiz, kamu maliyesini düzeltiyoruz"
demenin gerçekle hiçbir alakası yok. Dünya Bankası raporlarında da, kamu
maliyesinde sınıfta kaldığınız ifade ediliyor. Değerli arkadaşlar,
bakınız, bu kadar vergiyi topluyorsunuz, millete bu kadar zulüm ediyorsunuz.
Allah rızası için gelin de, şu topladığınız vergileri ne yaptığınızı şurada
anlatın, şu millete bunun hesabını verin. Deyin ki: "Sizden zorla
topladığımız bu vergiler var ya, işte, o vergilerin tamamı faiz parasına
yetmedi. Şu hortumcuları bir türlü doyuramadık, kırk haramilere para
yetiremedik." Gelin, bunu burada söyleyin; bunu millete söyleyin. MİHRALİ AKSU (Erzincan) -
Mercümek'e yetmedi!.. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Millet biliyor bu paraların, bu vergilerin nerelere, hangi hortumculara
gittiğini. Meydanlara çıkın da dinleyin, öğrenirsiniz nereye gittiğini. M. ZEKİ SEZER (Ankara) -
Onlar şimdi hapiste... Paraların nereye gittiği belli. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Gerçi, Sayın Bakan sunuş konuşmasında "2001 yılında bankacılık sisteminin
sağlıklı bir yapıya kavuşturulması amacıyla yapılan düzenlemelerin getirdiği
yük de dahil, yüzde 105 kadarı faize gitmiştir" diyor. Yani, aslında,
burada, Sayın Bakan gerçeği itiraf ediyor; bu paraların nereye gittiğini, hangi
faizcilere ödendiği söylüyor. Sayın Bakan, tabiî, bu
itiraf yetmez; bu faizler nereden çıktı, bu borçlar nasıl bu hale geldi, onu da
burada söylemeniz gerekir. 1999 yılı başında -daha
geriye gitmiyorum- 22,9... M. ZEKİ SEZER (Ankara) -
Mahkemeler, kapatılan Refah Partisinin paralarını arıyor. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Beyefendi, bir şey biliyorsanız, gelirsiniz, burada konuşursunuz. Bir
bildiğiniz varsa, gelirsiniz, burada konuşursunuz. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Sayın Başkan, sözümü kesiyor, müdahale edin. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özgün, siz devam edin. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Şimdi, 1999 yılında 22,9 katrilyon lira olan içborç stoku, nasıl oldu da, 2000
yılında yüzde 58 artarak yüzde 36,4 katrilyon liraya çıktı? Eylül 2001
itibariyle de 105 katrilyon liraya çıktı. Şimdi, nasıl oldu da, üç yıl
içerisinde, siz, bu içborçları 72 katrilyon liraya çıkarıverdiniz ve bu paralar
ne oldu? M. ZEKİ SEZER (Ankara) -
Mercimeklere gitti!.. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Şimdi, ben, millet adına soruyorum size; bu katrilyonlar nereye gitti? M. ZEKİ SEZER (Ankara) -
Refah Partisinin trilyonları nereye gitti? RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Konuşma özürlüleri susturun Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Sezer,
lütfen... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
22,9 katrilyon lira olan borcu, üç yıl içerisinde, 105 katrilyon liraya
getirip, dayadınız. Bir köşe yazarı, bir
sayın bakanın söylediklerine köşe yazısında yer veriyor "sayın bakan da
itiraf ediyor" "efendim, işte, yolsuzlukların önünü alamıyoruz,
yolsuzluklar büyüyüp gidiyor" diye ifade ediyor. Yolsuzlukların önünü
alamıyorsanız, o zaman orada durmanızın anlamı ne kardeşim; istifa eder
gidersiniz, biz bu işi yapamıyoruz dersiniz. Ben şimdi soruyorum: Ne
oldu bu katrilyonlar? Üç seneden bu tarafa büyük enerji yatırımları mı
yaptınız? Boğaz köprüleri mi yaptınız? Yeni barajlar mı yaptınız? Yoksa bizim
Bursa-Balıkesir otoyolu yapıldı da benim haberim mi yok? Yoksa, bizim Balıkesir
organize sanayi bölgesi harıl harıl çalışmaya geçti de bizim haberimiz mi
olmadı? Yoksa, bizim Balıkesir'deki yarım Manyas barajı, Havran barajı yapıldı
da, Burhaniye'deki Reşitköy barajının ihalesi yapıldı da, inşaatına başlandı da
biz mi görmedik acaba? Dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip olan ülkemizde
yeni bor tesisleri kurulda da, bizim mi haberimiz olmadı bu üç yıl içerisinde?
Bu paralar buralara mı harcandı? Çiftçiye, esnafa,
KOBİ'lere önemli destekler mi verdiniz? Bu millet, kısa süre
içerisinde borç batağına saplanırken, milyar dolarların kimlerin cebine
gittiğinin hesabını vermeniz gerekir; millet sizden bunu bekliyor. Hani siz, hortumcuların
paralarını geri tahsil etmek için kanun çıkaracaktınız, ne oldu? Kaç lirası
tahsil edildi, geriye alındı; bir bileniniz var mı? Şimdi, bu yetmiyormuş
gibi, geçen günkü bir gazete haberinde, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu
tarafından yeni bir kanun tasarısı hazırlanıyormuş, bu tasarıyla hortumculara
kolaylık getirilecekmiş. Vaktim olmadığı için detayına girmiyorum. Değerli milletvekilleri,
birisi kalkmış "Salkım Hanımın Taneleri" diye bir kitap yazmış...
Hani, diyorum, biri de çıksa da, yakın tarihteki olayları değil de, bugünün
olayları ekseninde "şu hükümetin naneleri" diye bir roman yazsa.
Salkım Hanımın Taneleri bazılarının çok ilgisini çekmiş olabilir; ama,
hükümetin naneleri, herhalde, bazılarının çok daha fazla ilgisini çekebilir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri,
bakın, millet feryat ediyor. Başbakanlığın önünde, esnaf, kafanıza yazarkasayı
fırlattı, farkında olamadınız. M. ZEKİ SEZER (Ankara) -
Siz, onu partinize davet edin. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Gidecekler zaten, merak etme. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Efendim, esnafın feryadı giderek yükseldi, kendini yakmaya başladı; ama, hâlâ
duymadınız, görmediniz. Esnaf, baktı bunlar duymuyor "en iyisi, gazetelere
sayfa sayfa reklam verelim, belki görürler" dedi; ama, yine, derdine bir
çare bulamadı. Şimdi, bugün sabah,
Balıkesir esnaf sicilinden sordum, 2001 yılı içerisinde -sadece esnaf olarak
söylüyorum- 2 500 kişi kaydını sildirmiş, işini terk etmiş. Şimdi, çiftçinin durumu
da ayrı bir facia. Geçen gün basına yansıdığı için burada söylüyorum. Bizim
Havran İlçemiz var; Havran İlçemizin Büyükdere Beldesi var. Büyükdere
Beldesinde, çiftçiler, Havran Hapishanesinde hapis yatmak için kuyruğa
girmişler; hapishane de almıyor vatandaşları. Bunların suçu, tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarını ödeyememek. Kardeşim, siz, burada,
canileri, katilleri, hırsızları affedeceğinize, niye tarım krediye borcu olan
çiftçinin faizini affetmiyorsunuz? MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Edemezler... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Çiftçi bunu soruyor. Biliyor musunuz, çiftçi, bugün, gübresiz ekim yapmak
durumunda? Daha geçen gün Balıkesir'de köy muhtarlarıyla görüştüm "sayın
milletvekilim, köylerimizde gübresiz ekim yapıyoruz..." Bazıları onu da
yapamıyor; çünkü, mazot alacak parası yok. İşte, siz, ülkeyi,
çiftçiyi bu hale getirdiniz. Gelin de, bunların hesabını burada verin.
Oturduğunuz yerden konuşmak, laf atmak marifet değil; gelin, burada, bu işler
nasıl oluyor, nasıl gidiyor, bunların hesabını verin bu millete. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Veremezler... Veremezler... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ben, burada, açlığa, işsizliğe mahkûm ettiğiniz diğer işsiz
insanları, asgarî ücretlinin derdini anlatacak değilim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Yorma kendini, yorma... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Allah onların yardımcısı olsun; ama, bakın, pancar üreticisinin, tütün
üreticisinin bedduası size yeter de artar bile. Şimdi, Şeker Kanunu
geçti. Tütün Kanununu, tekrar, aynen, olduğu gibi buraya getireceksiniz, öyle
anlaşılıyor; ama, bu tütün üreticisi ne yapacak, bu milyonlar nasıl geçinecek;
bu konuda bu tütün üreticisine bir şey söylediğiniz yok. Bu tütün üreticisi ne
olacak; bunları da, gelin de bir söyleyin; yani, tütün üreticisi nasıl
geçinecek? Pancar üreticisi, bak, bugüne geldik, hâlâ, kaç para fiyat alacak,
pancarı kaç para yapacak belli değil, büyük bir sıkıntı içerisinde bekliyor. Değerli milletvekilleri,
şimdi, ben, sözü fazla uzatmak istemiyorum. Siz millete bir söz vermiştiniz
-çok söz verdiniz de- hani, o, işte "Apo asılacak" falan filan diye,
onlara girmiyorum; ama... M.ZEKİ SEZER (Ankara) -
Biz öyle bir şey söylemedik. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Bazıları söyledi. Bir sözünüz var:
"Biz yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele edeceğiz..." Ettiniz,
ettiniz... İşte, bugün geldiğimiz noktada vergi gelirlerinin yüzde 36'sı
yolsuzluğa ve rüşvete gidiyor ve iktidar olduğunuz günde de rüşvetin belgesi de
artık orta yere çıkmış oldu. Değerli arkadaşlar, biz,
bu kadar yolsuzlukla, bu kadar rüşvet olayları içerisinde Avrupa Birliğine
falan giremeyiz. Avrupa Birliğinde bu olayların nasıl olduğunu, insanların en
ufacık bir rüşvet ve yolsuzluk iddiası karşısında görevlerinden nasıl istifa
ettiklerini biliyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özgün,
toparlar mısınız efendim. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bakın, ben, size, Büyük
Atatürk'ün bir sözünü hatırlatarak sözümü bitirmek istiyorum: "Çalışmadan,
öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline
getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da
istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar." Bu sözden hepimiz, hepiniz
anlamlar çıkarmanız lazım gelir, buna çok dikkat etmemiz lazım gelir. Ben sözü daha fazla
uzatmak istemiyorum. Aslında, burada bir arkadaşımız Kutadgu Bilig'ten söz
etti. Ben onun da tamamını okuyuvereyim. Diyor ki, hakan: "Yasalarıma uy,
vergini öde; dostumu dost, düşmanımı düşman bil." Vatandaş da diyor ki:
"Yasalarına uyarım; ama, adil olsun. Vergimi öderim; ama, gümüşün ayarını
bozma. Dostunu dost, düşmanını da düşman bilirim; ama, can ve mal güvenliğimi
sağla." Biz de böyle bir yönetim, böyle bir iktidar arıyoruz millet
olarak. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öyle bir iktidar gelecek, merak etme. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) -
İnşallah, en kısa zamanda o iktidarı yakalarız diyorum; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Evet, bu turdaki
çalışma süremizin sonuna geldik. Saat 14.00'te toplanmak üzere, Birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati : 13.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2002 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900,
3/900;3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam) A) MALİYE
BAKANLIĞI (Devam) 1. - Maliye
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Maliye
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı B) GELİR
BÜTÇESİ (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S.
Sayısı : 754) 2. - 2000
Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900,
3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı : 773) 3. - 2002
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/922) (S. Sayısı : 755) 4. - 2000
Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı : 774) BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerinde. Saadet Partisi,
Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Partinin sözcüleri
görüşlerini ifade etmişlerdi. Şimdi, sıra, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'ın.(DYP
sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi
paylaşacaksınız?.. NECATİ YÖNDAR (Bingöl) -
Evet Sayın Başkanım. BAŞKAN - Peki, buyurun
Sayın Yöndar. DYP GRUBU ADINA NECATİ
YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanun Tasarısının, Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle şahsım ve Grubum adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısında 98,1
katrilyon gider yapılması, 71,1 katrilyon gelir elde edilmesi ve 27 katrilyon
bütçe açığı öngörülmektedir. 2001 malî yılı bütçesi başlangıç ödenekleri ile
2002 malî yılı bütçe tasarısı ödeneklerinin karşılaştırılmasında en büyük
artışın faiz ödemelerinde gerçekleştiği görülmektedir. Tasarıya göre, içborç
faiz ödemelerinde yüzde 158, dışborç faiz ödemelerinde yüzde 147 oranında artış
olacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, bütçenin en önemli prensiplerinden biri
samimiyet prensibidir. Ekonomik programın ve bütçenin hedefleri doğru bir
şekilde tespit edilip, yılı içerisinde bu hedefleri gerçekleştirirseniz, ancak,
o zaman samimî olursunuz. Samimiyet prensibine uygun olarak hazırlanan bütçe,
revizyona ihtiyaç göstermez. Değerli milletvekilleri,
2001 malî yılı bütçe görüşmelerini hatırlayınız; biz, bütçe rakamlarının
gerçekçi olmadığını bu kürsüden söylemiştik, nitekim, haklı da çıktık; 2001
yılı bütçesi iki kez değiştirilmek zorunda kalındı. 2002 yılı bütçe rakamları
da revize edilmek zorunda kalınacaktır. Bugüne kadar ekonomik program ve bütçe
rakamları konusunda bu hükümetin her dediğinin tersi çıkmıştır. "2001
yılında enflasyon yüzde 10 olacak" dediniz, yüzde 85'leri aştı,
"Ekonomik büyüme yüzde 4,5 olacak" dediniz, yüzde 8,5 küçüldü.
Bütçeye "48 katrilyon" dediniz, 78 katrilyon oldu. 2002 yılı bütçesinin
dayandığı ekonomik hedefler gerçekçi olmadığı için, hükümet ve Sayın Maliye
Bakanımız "içimize sinmiyor" diyorlar. Son üç yıl içerisinde iki kez
yüksek oranda gerileyen gayri safî millî hâsıla, 2002 yılında nasıl yüzde 4
oranında büyüyecektir? Yüzde 4 oranında büyümeyi bu bütçeyle mi
sağlayacaksınız? Bu konuda ekonomik önlemleriniz nedir? Malî yapının ve
ekonomik dengenin vahim durumunu gizlemek amacıyla gerçekçi ve samimî olmayan
hedeflere göre bütçe rakamları tespit edilmiştir. Enflasyon oranı için
öngörülen hedeflerde gerçekçilik payı yoktur. 2001 yılı sonunda enflasyon oranı
yüzde 85'leri aşmış, yüzde 90'lara dayanmıştır. 2002 yılında TEFE'nin yıl
sonunda yüzde 31 olmasını öngörüyorsunuz; yani, bir yıl içerisinde enflasyonu
60 puan düşürmeyi hedefliyorsunuz. Sabit kur sisteminin yardımıyla enflasyonu
30 puan düşürebilen bu hükümet, dalgalı kur sisteminde enflasyonu nasıl 60 puan
aşağıya çekecektir? Bu rakamın, ülkenin ekonomik gerçekleriyle bir alakası
yoktur, sadece bir temenni olarak kabul edilebilir. Ekonomik hedefler doğru
bir şekilde tespit edilmediği için, görüşmekte olduğumuz bütçe rakamları
gerçekçi değildir, samimiyetten uzaktır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu
bütçeyi de, revize etmek üzere, tekrar bu Meclisin huzuruna getireceksiniz.
Yanılmış olmayı dilerim ama, eğer iktidarda kalırsanız, korkarım, 2003 yılı
bütçesini de "içimize sinmiyor" diyerek bu Meclise getireceksiniz. Değerli milletvekilleri,
hükümetin içine sinmediği bu bütçe, bizim de içimize sinmiyor; ama, hükümetin
mazereti olamaz. Hükümetin görevi, kendilerinin de içlerine sindirmedikleri bir
bütçe yapmak değildir; hükümetin görevi, halkın içine sinen, halka refah
getiren samimî bir şekilde hazırlanmış bir bütçeyi Meclise getirmektir.
Hükümet, başarısızlığına artık mazeret bulamadığı için "bu bütçe içimize
sinmiyor" demektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2002 yılı bütçesinin gelir boyutuna baktığımız zaman, oldukça
iddialı ve gerçekçi olmayan rakamları görüyoruz. Vergi gelirlerinde yüzde 82,2
oranında artış beklenmektedir. Bu kriz ortamında, ülke ekonomisinin yüzde 8,5
oranında küçüldüğü bir ortamda, bu vergi artışı nasıl gerçekleşecektir? 2001
yılında çok sayıda işyeri kapanmış, işsizlik artmıştır. Gittikçe daralan,
küçülen bir ekonomiden daha fazla vergi almak, iktisadî durgunluğu daha da
artıracaktır. Vergi dışı normal
gelirler ve özel gelirlerde de durum iç açıcı değildir. 2001 yılında
özelleştirme gelirlerinin ancak yarısı elde edilmiştir. 2002 yılında, bu
konuda, hükümetin iddialı bir hedefi bulunmamaktadır. Hükümetin başarısızlığı
ve iktisadî durgunluk nedeniyle, giderleri finanse edecek yeterli miktarda gelir
elde edilmediği zamanlarda, hükümet, vergi oranını artırmaya yönelmektedir.
Vergi oranlarının artırılması, her zaman vergi artışına yol açmaz. Katma Değer
Vergisi oranını birkaç puan artırmakla, soruna çare getirilmez. Nitekim, hükümet, bu
yanlışlığın farkına varmış ve bu kez, Katma Değer Vergisi oranını düşürme
yoluna gitmiştir; ancak, bunu da yanlış yapmıştır. Sağlık giderleri, temel
ihtiyaç maddeleri ve gıda mallarının vergi oranında herhangi bir değişiklik
yapılmamış, sadece bazı dayanıklı tüketim maddelerinin ve lüks malların vergi
oranlarında indirim yapılmıştır. Geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan esnaf,
memur, işçi, emekli ve diğer dargelirli vatandaşımıza bunun bir faydası
olmamıştır. Tüketimi ve dolayısıyla, millî geliri bu yapay düzenlemelerle
artırmak mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım,
vergi adaletinden hep bahsediyoruz. En son, biz, Gelir Vergisi Kanununa bir
geçici madde ekledik, geçici 73 üncü maddeyi ekledik. Bu 73 üncü maddeyle,
hazine tahvil ve bonolarından bir yıl içerisinde elde edilenin 50 milyar
lirasına kadar istisna getirdik; yani, elde ettikleri faizlerin 50 milyar
lirasını istisna tutuyoruz. Bunun, aynı zamanda enflasyondan arındırılmış
kısmının yüzde 60 olacağını kanaat ediyoruz bu sene ve enflasyonu arındırdıktan
sonra, 125 milyar liraya tekabül ediyor. Yani, bir kişi, hazine tahvil ve
bonolarından 125 milyar liraya kadar bir faiz elde ederse, herhangi bir vergi
ödemeyecektir. 125 milyar lira ücret geliri elde eden bir vatandaşın ne kadar
vergi verdiğini biliyor musunuz; 47 916 000 000 lira vergi veriyor. Ticarî
kazanç elde eden bir mükellefimizi örnek verirsek; bu mükellefimiz de, yaklaşık
olarak 57 120 250 000 lira vergi vermektedir. Kurumlar Vergisi mükellefi bir
sermaye şirketi de -herhangi bir limitet veyahut anonim şirket mükellefi
olabilir- yaklaşık olarak yüzde 30 vergi hesapladığımız zaman, yüzde 10 fon
payını da kattığımız zaman, 41 milyar lira vergi veriyor. Hani, Anayasanın 73 üncü
maddesinde "herkes, kamu giderini karşılamak üzere, malî gücüne göre,
vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır" deniliyordu?! Maalesef, bundan da
kaçınmışızdır. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu ülkede sağlıklı maliye politikaları uygulanmadığı sürece, sadece para
politikaları ve bu çerçevede alınan borçlarla bir yere varılamayacağının, artık
anlaşılmış olması gerektiğini düşünüyorum. O halde, borç yerine sağlam
kaynaklar yaratılmalıdır. Hiç şüphesiz, herkesin bildiği en sağlam kaynak ise
vergidir. Yapılacak şey ise, Sayın Maliye Bakanımızın da çok iyi bildiği gibi,
vergi oranlarını artırarak veya yeni vergiler ihdas ederek mevcut mükelleflerin
vergi yükünü artırmak değil, tam tersine, vergiyi tabana yaymak, kayıtdışı
ekonomiyi kayıt altına almaktır. Nitekim, daha geçen hafta,
İstanbul Defterdarının, 2002 yılında, kayıtdışı ekonomiyle mücadele suretiyle 5
katrilyon liralık kaynak yaratacakları, bunun ülke geneline yayılması durumunda
tutarın 15 katrilyona ulaşacağı açıklaması basında yer almıştır. Bu tutar,
IMF'den geleceği açıklanınca bayram yaptığımız 10 milyar dolara eşittir. Bunun için gerekli olan
ise, güçlü, donanımlı, şevkini yitirmemiş bir maliye camiasını yaratmaktır.
Oysa, gelinen noktada, vergi idaresi çalışanları küstürülmüş, yönetim ve
denetim kadrolarında ayrılmaların önüne geçilememiştir. Ciddî özel bankaların
çalışanlarından daha az çalışmayan vergi dairesi çalışanları, devletin en az
maaş alan memuru kategorisi içindedir. Bugün, devletin trilyonlarını toplayan
bir vergi dairesi müdürü ve devletin trilyonlarını ödeyen bir saymanlık müdürü,
banka müdürlerinin maaşlarının dörtte 1'i kadar maaş alamıyorlar. Denetim olmadan vergi
toplanmaz diyoruz; ama, denetim elemanlarının maaşlarına baktığımız zaman,
hesap uzmanının, maliye müfettişinin, kontrolörün maaşı, bugünkü rakamlarla
yaklaşık 600 dolar, vergi denetmenininki ise 400 dolardır. Geçim sıkıntısı çeken bu
elemanlardan verim alamazsınız. Vergi denetiminde kullanılan elemanlar, sınav
ve yoğun bir eğitim sürecinden sonra bu göreve getiriliyorlar. Ancak, ücretlerindeki
yetersizlik yüzünden görevlerinden istifa ederek, çok daha yüksek ücret ve
imkânlarla özel sektöre geçiyorlar. Ekonomik programda yer
alan, gelir artıcı düzenlemeler kapsamındaki vergi kayıp ve kaçağıyla
mücadelede yeterli verim alınamıyor. Kayıtdışı vergi mükelleflerinin denetimi
hariç tutulduğunda, kayıtlı Gelir Vergisi mükellefi sayısı, 2000 yılı sonu
itibariyle, 2 080 877; yine, aynı tarih itibariyle, Kurumlar Vergisi mükellef
sayısı 581 574, Katma Değer Vergisi mükellef sayısı 2 049 305'tir. Maliye
Bakanlığının vergi denetiminde kullandığı kadroların yüzde 75'i boş, toplam 10
466 vergi denetim kadrosunun ancak 2 622'si doludur. Bakana bağlı olarak
çalışan maliye müfettişi kadro sayısı 1 617, dolu kadro sayısı ise sadece
395'tir. Yine, Maliye Bakanına bağlı olarak çalışan hesap uzmanı kadro sayısı 1
150, dolu kadro sayısı 288'dir. Dolu kadro rakamlarına maliye müfettiş
yardımcılığı ve hesap uzmanı yardımcılığı da dahildir. Dolu kadro olarak
gözüken, Bakana bağlı bu 683 kişinin çok büyük bir bölümü idarî görevlerde
çalışıyor; yani, vergi denetimi yapmıyor. Vergi denetimi yapan diğer bir grubu
oluşturan Gelirler Genel Müdürlüğüne bağlı merkezî denetim elemanı olan
gelirler kontrolörlerinin kadro sayısı 1 900 olup, 352'si doludur. Mahallî denetim
elemanı vergi denetmeni kadro toplamı 6 949 olup, dolu kadro sayısı 1 875'tir.
Yani, vergi denetimi yapmak için 10 466 kadro bulunmasına karşın, bunun 7 844'ü
boş bulunuyor. Bu kadroların, bir an önce, nitelikli, iyi yetişmiş elemanlarla
doldurulup, günün şartlarına göre bunların özlük hakları düzeltilerek, yetişmiş
bu elamanların özel sektöre kaptırılmaması gerektiği düşüncesindeyim. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu malî yönetim sistemimiz önemli sorunlarla karşı
karşıyadır. Kamu malî yönetimimiz şeffaf değildir. Parlamentonun, bütçe
üzerindeki etkisi ve yönlendirmesi sınırlı kalmaktadır. Bütçe birliği prensibi
ve samimiyet prensibine uymamaktadır. Malî yönetim sistemimiz yolsuzlukları
önleyecek bir yapıya sahip değildir. Muhasebe sistemi anlamlı veriler
üretmemektedir. Bütçe harcamaları yeterince denetlenememektedir. Performans
denetimi yapılmamaktadır. Kamu harcamalarında etkinlik sağlanamamıştır. Kamu
personel yönetimi sağlıklı bir şekilde işlememektedir. Bazı yerlerde personel
fazlalığı varken, bazı yerlerde personel ve kadro sıkıntısı çekilmektedir.
Memur maaşları asgarî geçim seviyesinin altında kalmıştır. Memur maaş
hesaplamalarındaki karışıklıklar devam etmektedir. Memurlar arasındaki ücret
adaletsizliği devam etmektedir. Kayıtdışı ekonomik faaliyetler kayıt altına
alınamamıştır. Maliye Bakanlığında,
Hazine Müsteşarlığında ve Sayıştayda birtakım çalışmalar yapıldığını biliyoruz;
ancak, bu sorunları giderecek herhangi bir düzenleme, maalesef, bugüne kadar
uygulamaya konulmamıştır. Avrupa Birliği ile uyum
sürecinde, bu sorunları da ortadan kaldıracak ciddî ve köklü düzenlemelere acil
ihtiyaç bulunmaktadır. Hükümetin bu konulara gereken önemi vermesinin zamanı
gelmiştir, artık fazla gecikilmemelidir. Maliye Bakanlığı bütçesi
üzerinde konuşurken, sizleri rakamlara boğmaya niyetim yoktu. Bu rakamları,
artık, herkes biliyor. İç ve dışborçların nerelere çıktığını, bütçenin ne
kadarının faiz ödemelerine gittiğini, ekonomik küçülmenin hangi oranda
gerçekleştiğini, işsizliğin hangi boyutlara vardığını, asgarî geçim
standartları belliyken asgarî ücretin nerelerde süründüğünü, reel sektörün
nasıl bir çıkmazın içinde yaşadığını, finans kesiminin nasıl yerle bir
olduğunu, hortumlama faaliyetlerinin nerelere ulaştığını, vatandaşın
vergilerinin nerelere gittiğini artık hepimiz biliyoruz. Hükümetin geleceği
açısından acı ve vahim olan bütün bunları, artık, halk da biliyor. Maalesef, 1999 yılından
bu yana, bu konularla ilgili, olumlu yönde herhangi bir değişiklik olmamıştır.
1999 malî yılı bütçesine ilişkin bu kürsüden yaptığım konuşmaya baktığımda,
şimdi de aynısını kullanabilirim diye düşündüm; ama, baktım ki, orada, hiç
olmazsa, biraz beklentiler, temenniler, ümitler vardı. Oysa, şimdi, ümitler yok
olmuş durumda. Bu nedenle, o beklenti ve ümit içeren sözleri söylemek imkânsız
hale gelmiştir. Unutmayınız ki, bir
toplumu fedakârlık konusunda harekete geçirecek en önemli şey, geleceğe ait
ümitlerin alevlendirilmesidir. Siz, bırakın bunu alevlendirmeyi, olan
kıvılcımlara da, icraatınızla, hâlâ su sıkıyorsunuz. Geleceğinden korku duyan
insanlardan oluşan bir toplum, maalesef, bu temel dinamiği yitirmeye başlamış
demektir. Siz, bu halka ne vaat ettiniz, hangi güzel şeylerin ümidini
aşıladınız, hangi güzel hayallerin kurulmasına yardımcı oldunuz? Cevap ortada;
sadece krizler, kaoslar yaşattınız; ümitleri yok etmeye başladınız ve insanlara
gelecek korkusunu aşıladınız. Biliniz ki, bu ülkede
açlıktan ölmenin sınırında, sefalet içerisinde yaşayan insanların hayatı son
derece amaç içeren ve zaferlerle dolu bir hayattır. Zira, her yenen yemek,
onlar için bir amacın gerçekleşmesi, maalesef, ailece tok karnına yatağa girmek
ise, bir zafer haline gelmiştir. Şimdi, soruyorum sizlere: Sizin amacınız ve
zaferleriniz nelerdir? Söyleyeyim; amacınız tartışılır; ama, zaferiniz
ortadadır. O da, olsa olsa, bu durumu, bu manzaraları yaratmaktır. Unutmayın
ki, toplumsal patlamayı yaratan, günlük çekilen sıkıntılar değil, geleceğe ait
ümitlerin yok olmasıdır. Az kaldı, korkarım, siz bunu da başaracaksınız. BAŞKAN - Sayın Yöndar,
süreniz doldu; ama, tabiî, takdir sizin, arkadaşınızın süresinden
kullanıyorsunuz. Ben sadece hatırlattım. Buyurun, siz devam edin
efendim. NECATİ YÖNDAR (Devamla) -
Sağ olun efendim. Şu an ülkemizde yaşanan
gelişmeler ve gelinen noktalar herkesin malumu. Artık aynı şeyleri tekrar
etmekten bizlerin bıktığı gibi, bizleri ekranları başında izleyen
vatandaşlarımızı da bıktırdı; ancak, gelinen nokta, 20 Kasım 2001 tarihli
IMF'ye sunulan niyet mektubunda aynen şöyle ifade edilmektedir: "Olaylardan bu yana
-yani, 11 eylül kastediliyor- ekonomi üzerindeki genel olumsuz etkiler; ancak,
yeni yeni kendini göstermeye başlamıştır. Turizm gelirleri düşmektedir ve yılın
ilk sekiz ayında başarılı bir performans izleyen ihracat da etkilenecektir. Bu
iki gelişme, ekonomik aktivitedeki toparlanmanın başlangıcını geciktirecek ve
dış carî dengeyi zayıflatacaktır. Türkiye'nin uluslararası sermaye
piyasalarından kaynak kullanımının daha da kısıtlı hale gelmesi ve
yatırımcıların Türk tahvillerine olan talebinin zayıflaması ile sermaye girişi
de azalmaktadır." Evet, işte, Sayın
Derviş'in imzaladığı mektupta aynen bunlar söyleniyor. Kısacası deniyor ki,
durum şundan şundan ibaret, biraz daha para lazım. Bu arada mektupta, tabiî,
2002-2004 dönemini kapsayan güçlendirilmiş bir program hazırlandığı ve yıl
sonundan önce tamamlanıp, IMF'ye sunulacağı belirtiliyor. Mayıs ayında
uygulamaya koyduğunuz güçlü ekonomiye geçiş programına ne oldu?! Bu kaçıncı
program? Allah bu milleti yeni güçlü programlardan kurtarsın. Maalesef, bu hükümet
bütün icraatlarını borçla beslenmeye dayalı olarak gerçekleştirmektedir. En son
10 milyar dolarlık borç açıklandığında, neredeyse milletçe bayram yapacak hale
getirildik; ama, unutmayın ki, çok bilinen bir atasözü vardır: "Borç
yiyen, kesesinden yer." Hoş, bizim kesemizde bir şey kalmışsa!.. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; memurlara az maaş vererek, emeklilere az maaş vererek bütçede
tasarruf yapamazsınız. Bunun sonucu, talep kısılmasıdır. Bugün geldiğimiz nokta
da budur. Memur, emekli, işçi, esnaf, sanatkâr, ticaret erbabı ve hatta,
sanayici perişan bir haldedir. Memur maaşlarındaki reel gerileme yüzde 10'un
üzerindedir. Emekli aylıklarında da bu oranda gerileme söz konusudur. Böyle bir
ekonomik programla, bu hükümet bu ülkenin sorunlarını çözemez. Bütün bu
kesimler acı ve ıstırap içerisindedirler. Ve diyorum ki: Acının dinmesi için hayat
pahalılığının yenilmesi şart. Acının dinmesi için
enflasyondan kurtulmak şart. Acının dinmesi için
işsizliği kırmak şart. Acının dinmesi için
ekonominin büyümesi şart. Acının dinmesi için
yatırım ve üretim şart. Acının dinmesi için
gerçek ücretlerin artması şart. Acının dinmesi için
ekonomide verimlilik şart. Kısaca, acının dinmesi
için, öncelikle, halkın ekmek derdinin, yani, aş ve iş sorunlarının çözüm
yoluna girmesi şarttır. Ama nasıl? Sorunun düğümü bu sorudadır. Acılar hangi
yolla dinecek, ekonomik derdi nasıl çözülecek, sihirli bir yolu var mı; vardır.
Bu hükümetin bir an önce bu görevi bırakıp, emaneti sahibine iade etmesidir. Bu duygu ve düşüncelerle,
2002 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Yöndar. Sayın Tezmen, buyurun
efendim. Bakiye süre size ait;
buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Efendim, Türkçe konuşun. "Bakiye süre" yok. BAŞKAN - Kalan süre
efendim. Kalan süre Sayın Tezmen'e ait. Buyurun. DYP GRUBU ADINA OĞUZ
TEZMEN (Bursa) - Başkanlığın hakkını koruması lazım müteakip milletvekillerinin
de. Hoşgörü göstereceğinizi tahmin ediyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gelir bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşünü
açıklamak üzere söz aldım. Gelir bütçeleri, aslında,
Parlamentonun en önemli olarak tartışması gereken bütçelerdir. Niye bu
bütçelerdir; çünkü, biz, milletten zoralım yoluyla birtakım kaynakları,
milletin kullanacağı kaynakları kamuya aktaracağız. Niçin aktarıyoruz; diyoruz
ki: Devlet sisteminin işleyebilmesi için kaynağa ihtiyacımız vardır;
dolayısıyla, bu kaynağı vatandaş ödeyecektir; bunun için de, Parlamento, bu
vergileri tahsil etmek konusunda hükümete yetki vermektedir. Şimdi "Türkiye'de
kamunun gerçek gelir ihtiyacı nedir" sorusunun önce tartışılması lazım.
Kamu, acaba, hak ettiği kadar geliri topluyor mu ya da hak ettiğinden fazla mı
topluyor; çünkü, siz, harcamaları kontrol altına almazsanız, ekonomide kamunun
payını da devamlı büyütürseniz, o zaman, özel sektöre kalan alan daralır,
üretime gidecek alanlar daralır. Bakın, Türkiye, son
yetmiş yılın, elli yılın en kötü ekonomik krizini yaşıyor. Reel sektörde,
bakıyorsunuz, çok yetişmiş, çok kaliteli insanlar işsiz; birçok fabrika, birçok
tesis, birçok işletme birbiri arkasına kapanıyor. Kamuya bakıyorsunuz,
peki, bu aynı ekonomi, millî geliri yaratan 70 milyon insan için de; ama, kamu sektöründe
çalışanlardan herhangi bir kayıp söz konusu değil; onlar, gelirlerini almaya
devam ediyorlar, hem enflasyona endeksli olarak almaya devam ediyorlar. Peki, kamuda aslî
görevler vardır, mutlaka olması gerekir; onların almaya devam etmesi makuldür;
ama, bugün, kamudaki personel tanımını, hâlâ, yeni baştan yapmadan, biz, vergi
gelirlerini artırmak için çaba gösterirsek, o zaman, reel sektörün biraz daha
suyunu sıkacağız, kaynakları kamuya aktaracağız; marjinal verimliliği sıfır
olan, sıfıra yakın olan, çoğu işsiz olan, iş verilmediği halde kamudan maaş
almaya devam eden, "bankamatik memurları" diye tabir edilen memurlar
çalışmaya devam edecekler; danışman kadroları devamlı şişmeye devam edecek; ne
olursa olsun, dünyada ne olup biterse bitsin, onlar, herhangi bir risk
üstlenmeyecekler, biz de, Türk ekonomisini çalıştıracağız!.. Bir de, bazı arkadaşlar,
benden önceki konuşmacılar, işte "Türkiye vergi gelirleri açısından
yeterli değildir, daha fazla toplaması lazım" diyor. Ben, şimdi, burada
"Türkiye, acaba vergi gelirleri açısından yeterli vergi topluyor mu
toplamıyor mu" sorusunu cevaplamak için çaba sarf edeceğim. Türkiye'de, bakıyorsunuz,
vergiler, acaba gayri safî millî hâsılanın kaçta kaçı?.. 2000 yılı itibariyle
parafiskal gelirler, yani SSK ya da Bağ-Kur gibi yükümlülükler hariç -üstelik
2000 yılı sonunda vergi gelirlerinde artış oldu, 2001'de bu daha da arttı-
yüzde 26,1. Aslında bir tür vergi olan parafiskal gelirleri; yani, SSK, Bağ-Kur
ve benzeri Emekli Sandığı gibi parafiskal gelirleri de üzerine eklediğiniz
zaman, bu oran yüzde 31,2. Türkiye, gayri safî millî hâsılasının yüzde
31,2'sini kamuya aktarıyor. Peki, benzer ülkeler ne
yapıyor? Kıyaslama yapmak için, benzer ülkeler, Türkiye'nin rakibi olan ya da
gelişmiş olan ülkeler, acaba bunu nasıl gerçekleştiriyorlar? Ben birkaç örnek
vereceğim: Meksika'da, 1999 itibariyle, vergi yükü yüzde 13,8; Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 22, Japonya'da -bu, devletin resmî rakamı, Yıllık Ekonomik
Rapordan okuyorum- yüzde 16,4, Kore'de yüzde 19,5 -ve devam ediyor- Çek
Cumhuriyetinde yüzde 22,7; Almanya'ya bakıyorsunuz, yüzde 22,9. Yani, biz
diyoruz ki, kamu, yeterince vergi toplayamıyor. Aslında, kamu, yeterince vergi
değil, fazla vergi topluyor. Önemli olan, kamu harcamalarını azaltmak. Bir diğer çarpıklık da,
kamu, vergi mükellefinden, çok fazla topluyor; ama, vergidışı kalmayı becermiş
kişilerden yeterince vergi toplayamıyor. Vergi ödeyen namuslu vatandaşın yükü
çok ağır, rekabet gücünü ortadan kaldıracak ölçüde ağır; ama, bunun dışında
kalabilenler için, vergi yükü, gerçekten, sıfıra yakın mesabede. Türkiye'nin,
öncelikle bu çarpıklığı tartışması lazım. Bakıyorsunuz, eskiden,
yaygın-yoğun vergi denetimlerinden bahsedilirdi. Tatil dönemlerinde hepiniz
tatile gitmişsinizdir ya da hâlâ gidiyorsunuzdur; seyahate gittiğiniz her
yerde, yemek yediğiniz lokantada, eğlence yerlerinde fiş kesen bir kimseyi
bulamıyorsunuz. Bu vergiyi, sizden alıyorlar, kamuya aktarmıyorlar. Şimdi, vergi yükünü
dağıtmak, sadece malî milat uygulaması değil; bir kere, öncelikle, mevcut
kanunları eşit bir şekilde uygulamak zorunda, ondan sonra, kapsam dışında
kalanlar açısından çok ciddî diğer önlemleri de gündeme getirmek lazım; ama,
Türkiye bunları yapmıyor; olanın üzerine biraz daha artırıyorsunuz; Katma Değer
Vergisini yüzde 16'dan yüzde 18'e çıkardık; çünkü, nasıl olsa, orada ödeyen
ödüyor, ödemeyen ödemiyor. Cep telefonlarına Özel
İşlem Vergisi getirdik ve cep telefonu kullananlar yüzde 25 vergi ödeyecektir
dedik. Peki, vergi gelirleri arttı mı? Vergi geldikten sonra, o sahadan elde
edilen gelirler ciddî biçimde azaldı Türkiye'de; üstüne üstlük, sadece cep
telefonundan alınan vergilerin azalması bir yana, sektör küçülmeye başladı.
Sektörün küçülmesi demek, yeni çıkaracağınız cep telefonu lisanslarının
elinizde kalması demektir. Küçülen bir sektörde kimse almaz, kimse yatırım
yapmaz; bir girenin ağzı yanmışsa, bir daha bu sektöre girmek istemezler ve
nitekim öyle oluyor. İşte, giren firmaların ağzı yandı. Şimdi, yapılması gereken,
acaba, vergileri artırmak mı; yoksa, vergileri, daha ödenebilir seviyede tutup,
ekonomiyi canlandırıp, büyüyen ekonomiden daha fazla vergi almak mı daha doğru. Bu ara yaygın "seve
seve" diye bir kampanya başlatılıyor; doğrudur; işyerleri fiyatlarını
indiriyorlar, ama, toplam kazançları artıyor. Vergi idaresinin de bunu yapması
lazım. Aslında, vergiyi artırmak yerine, vergiyi azaltarak toplam hasılatı
artırması lazım. Şimdi, oradaki "seve seve" kampanyasına katılanlar,
işler kötü gidiyor diye fiyatlarını biraz daha fazla artırsalar, ne olacak;
iflas edecekler. Bakın, Türkiye'de
"vergide hedefleri yakaladık, tutturduk" deniyor. Şimdi,
bakıyorsunuz, ekim sonu itibariyle, hatta, ekim değil, yıl sonu itibariyle
tahmin edilen vergi gelirlerindeki artış oranı, yüzde 45 olacak; yani,
hükümetin tahmin ettiği kadar vergiyi toplaması durumunda, elde ettiği gelirin
2000 yılına kıyaslaması sonucunda ortaya çıkacak rakam, yüzde 45'tir; yani, bir
önceki yıla göre biz yüzde 45 daha fazla vergi toplamış olacağız ekonomide.
Peki, fiyatlar ne olacak; fiyatlar, yüzde 90; yüzde 84,5 zaten kasım rakamları,
yüzde 4 de üzerine gelse, yüzde 90'a
yaklaşacak; ki, KİT zamları yapılmazsa; söylenen KİT zamları yapılırsa, belki, bunun daha da
üzerine çıkacak. O zaman, şuna bakmak lazım; Türkiye, bütün bu çabalara rağmen,
vergi zahmetine rağmen, ne kadar artırmış; yüzde 45 artırmış. Peki, fiyatlar ne
kadar artmış; yüzde 90 artmış olacak. Nedir bu; ciddî olarak bir performans
kaybı söz konusu burada; yani, düşünün ki, enflasyon artışı kadar artış bile
gerçekleştirilememiş. Gelir ve Kurumlar
Vergisinde her zaman 1 ya da 1'in üzerinde olan vergi esnekliği, artık, yarıma
düşmüş durumda; yani, yarı yarıya azalmış durumda. Bunlar çok önemli alarme
edici olaylardır. Kurumlar Vergisi
tahsilatına bakıyorsunuz, ekim sonu itibariyle artış, yüzde 29. Peki, ekim sonu
itibariyle fiyatlar nedir diye bakıyorsunuz; ekim sonu itibariyle yüzde 80'e
yakın fiyat artışı var. Bizim, vergi sistemini
mutlak surette gözden geçirmemiz lazım. Makro ekonomik olarak biz vergideki bu
girdiğimiz yolla, hem reel sektörü ciddî sıkıntı içine sokuyoruz, diğer
taraftan, vergi gelirlerimiz de reel olarak azalıyor, yarı yarıya azalmış,
enflasyonun altında. Hedef tutturulmuş, hedefi tutturursunuz; çünkü, hedefi
ilan ettiğiniz zaman sizin enflasyon rakamınız yüzde 10'du, daha sonra yüzde
56'ya revize edildi; ama, enflasyon yüzde 90 oldu. O zaman, vergi sistemi,
etkin bir vergi idaresi, bu enflasyon oranı kadar vergiyi de gerçekleştirmek
durumundadır. Nasıl hedef tutması bu?! Yani, 10 olursa tutmayacak hedefi, yüzde
56'ya çıkardınız; ama, 37 katrilyon yaptınız, nasıl tutacak?! Şimdi yüzde 90.
Üç kere revize edildi tahminler. Ne oldu... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tezmen, 2
dakika içinde toparlar mısınız. OĞUZ TEZMEN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Olayın, gerçekten, çok
ciddî bir performans sorunu olduğu ortada. Türkiye'nin, farklı yaklaşımlara
ihtiyacı var vergi alanında da. Vergiyi, daha yaygın, daha ödenebilir hale
getirin. Hayat standardı gibi kazanılmamış gelirlerden vergi alma uygulaması,
gerçekten, bugünkü ekonomik konjonktür içinde yanlıştır. Bazen doğru olan
şeyler, ekonominin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak yanlış olabilir. Vergi
güvenlik önlemleri büyüyen ekonomide doğru olabilir; ama, daralan bir ekonomide,
kazancını sağlayamayan insanlardan, üstüne vergi almaya kalkarsanız, yaygın
olarak işsizliğe, iflaslara yol açarsınız. Bunlar, çok stratejik kararlardır,
bunlara ciddî biçimde eğilinmek lazım; ama, görüyoruz ki, bu konular çok fazla
tartışılmıyor. Oranlardan bahsettim,
gerçekten ödeyen için çok ağır; ama, oran dağılımı da adil değil. İlaçta yüzde
18'ken Katma Değer Vergisi, gazetede yüzde 1. Peki, hani yükü adil paylaşacaktı
insanlar, hani eşit paylaşılacaktı, hani sıkıntı hep beraber... İlaç alan insan
sıkıntı çekiyor da, başkası çekmiyor mu ya da sıkıntı çekmiyor mu o insanlar.
Yani, Türkiye'de, hükümetler adil olmak durumundadırlar. Sıkıntıyı vatandaşın
rahat taşıyabilmesi için, yükü de eşit paylaştığı konusunda ikna olması lazım.
Bu adaleti sağlayamazsanız, o zaman insanlar direnmeye başlarlar. Direnirler ve
haksızlığa uğradıkları kanısına varırlar. Tabiî, aslında,
Türkiye'de, çok ciddî alanlarda çok ciddî potansiyeller vardır, bunları da
tartışmak istiyorum; ama, sürem çok yetersiz. Bu tür tartışmaların, aslında
daha geniş bir zaman dilimi içinde yapılması lazım. Meclis tartışmayacak da
bunları kim tartışacak; ama, zaman sınırlaması içinde gündemin ve belki
konuşacaklarımın yüzde 10'unu bile konuşamadım. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Tezmen. Anavatan Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi
paylaşıyorsunuz efendim? BÜLENT AKARCALI
(İstanbul) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Hatırlatacağım
ben, buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA BÜLENT
AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi Partim ve
şahsım adına saygıyla selamlarım. Bu akşam Kadir Gecemiz,
hepimizin Kandilini de bu vesileyle kutlarım. Değerli arkadaşlarım,
şiddetli bir ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, Maliye Bakanlığının bütçesi
üzerinde konuşmak, kolay bir iş değil; ancak, uygulanan ekonomik politikaların
başarısı altında Maliye Bakanlığının basiretli ve iradeyle uygulanan
politikalarını görünce, bu konuşma bir nebze rahat olmaktadır. Maliye Bakanlığı,
devletimizin en tutarlı, altyapısı en sağlam ve güvenilir kuruluşlarının
başında gelmektedir. Devlet yapısındaki tüm erozyona rağmen, devleti devlet
yapan insanları bünyesine almayı, yetiştirmeyi ve tutmayı başarmıştır. Kendilerini, bütçe
çalışmaları ve bu zor dönemde uyguladıkları malî politikalar için kutlamak
istiyorum. Dolayısıyla, bu güvendiğim kadronun, belirteceğim hususlarda daha
azimli hizmet yapabileceğine de inanmaktayım: Birincisi, kayıtdışı
ekonomiden bu ülkeyi kurtarmak; ikincisi, vergi kaçakçılığını önlemek bu
kadronun imkânı dahilinde olmalıdır. Ayrıca, ülkeyi yeni ve çağdaş bir vergi
sistemiyle donatmak için de bilgi, deneyim ve birikim gene bu kadroda
mevcuttur. Bakanlığın bu yöndeki
çalışmalarına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tam olarak destek vereceğine de
inanmaktayım. Aslında, Bakanlığın yetiştirdiği personel de bu yönde düşünmekte.
Hesap uzmanları, 57 nci kuruluş günlerini kutlarken -ki, Sayın Bakanımız da
katılmıştı bu toplantıya- yaptıkları bir -toplam kalite yönetimi ve Türk vergi
idaresi konulu- araştırmayı tanıtmışlar. Bakanlığın elemanlarının, böyle
özeleştiriyi de içeren araştırmaları yapıp, bunu kamuoyuna açıklamaları,
fevkalade güzel bir yöntemdir. Bakın, bu araştırma ne
diyor: Vergi dairelerindeki gözlemde, gün boyunca, personelin yüzde 33'ünün
yerinde olmadığı, yüzde 21'inin yerinde olmasına rağmen çalışmadığı, sadece
yüzde 46'sının çalışmakta olduğu; yani, yüzde 54'ünün gizli işsiz olduğu ortaya
çıktı. Şimdi, personelin yüzde 46'sı çalışırken, yüzde 54'ü çalışmazken, ben,
vatandaşıma vergi dairesindeki kuyruğu nasıl izah ederim Sayın Bakanım?!. Şimdi, Sayın Bakanımı
konuşturmayın. Sayın Başkanım, ben yeni
baştan ele alacağım. Ben, burada konuşuyorum, ilk defa bir fırsatım var; ama,
Sayın Bakanımı orada konuşturuyorlar; bu son söylediğimi almadı. Bu son 3
dakikayı... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Komisyonla konuşuyor efendim. BÜLENT AKARCALI (Devamla)
- Efendim, beni ilgilendirmez Sayın Komisyon Üyesi; benim, yılda bir defa
konuşma imkânım var. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Bütçeyle ilgili... BÜLENT AKARCALI (Devamla)
- Olabilir. Bu işin raconu budur. O zaman, siz, gidin komisyonunuzda işi yapın.
Sayın Başkanım, ben,
sizden 2 dakika fazla rica ediyorum. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Efendim, bütçeyle ilgili bir şey
konuşuyoruz. BAŞKAN - Efendim, Sayın
Bakanın kulağı hassas, dinler efendim; sizi de dinler, hepimizi dinler. BÜLENT AKARCALI (Devamla)
- Sayın Başkanım, ben, sizinle konuşuyorum. Sayın Bakanımı orada
rahatsız etmeyin; bürokrat arkadaşlarımı da kimse rahatsız etmesin, onlar da
dinlesinler. Hepimiz için geçerli bu. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Akarcalı, kalkayım mı
buradan?!. BÜLENT AKARCALI (Devamla)
- Ben değilim muhatabınız Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, siz
devam edin, buyurun; süreniz çalışıyor. BÜLENT AKARCALI (Devamla)
- Sayın Bakanım, personelin yüzde 46'sının çalıştığı bir ortamda, ben,
vatandaşıma, oralardaki vergi kuyruklarını ve vergi ödemedeki zorlukları izah
edemem. Görev, iş tanımlaması ve
standartların olmaması nedeniyle, işleri, kimin nasıl yapacağı belli değilmiş;
herhalde, Bakanlığın, bunu da yerine getirmesi zor değildir. Gelir idaresinde
kullanılan belge, cetvel ve defter adedi 325'miş; herhalde, bu bürokrasiyi de
azaltma imkânı vardır. Vergi mevzuatındaki
değişiklikler, çalışanların yüzde 54'üne hiç ulaşamıyormuş; yani, mevzuat
bilgisinin aktarılamadığı bir ortamda, tabiî ki, ortaya çıkacak vergi hâsılatı
da aynı ölçüde sağlıklı olmuyor. Mükelleflere göre, vergi
dairesi personelinin yüzde 36'sı mesai saatinde görev dışı işlerle uğraşıyor;
mükellefler beklerken, personelin yüzde 46'sı birbirleriyle gereksiz konuşmalar
yapıyor. Mükelleflere göre, personelin yüzde 20'si işlemleri doğru yapmıyor. Son noktada, herkese
vatandaşlık numarası verilmeli, banka aracılığıyla ödeme artırılmalı. Değerli arkadaşlarım, bu,
vatandaşlık numarası konusunda, ben, Sayın Genel Başkanıma da arz ettim, Maliye
Bakanlığının bir numara, İçişleri Bakanlığının başka bir numara, Çalışma
Bakanlığının da başka bir numara vermesi son derece anlamsızdır. Bu konuda, üç
bakanlığın ayrı ayrı yatırım yapması da, aynı ölçüde anlamsızdır. Bir tek
numara olmalıdır ve ben, buradan, rica ediyorum, bu işi başlatmış olduğu için,
bu birikime de sahip olduğu için, Maliye Bakanlığının başkanlığında, ilgili
bakan arkadaşlar toplansınlar, bu numara meselesini, en az düzeyde maliyeti
çıkacak şekilde halletsinler. Değerli arkadaşlarım,
diğer bir husus da, mevcut vergiler toplanamazken, yeni verginin ihdas edilip
toplanmasını, yine, vatandaşımıza, fedakârlığı yapan ve bu fedakârlık için de
sıkıntıya katlanan vatandaşıma bunu anlatmak mümkün değildir. Bakınız, İstanbul
Defterdarının çok güzel bir uygulaması başlamış. İstanbul Defterdarlığı, masaya
yatırdığı bira sektöründen bir ayda 100 trilyon tahsil etti; yani, bu sektör
masaya yatırılmasa, 100 trilyon tahsil edilmeyecek, 100 trilyon tahsil
edilemeyince de, Meclise gelinecek, bize yeni vergi lazım denilecek. Şimdi, bu
kısırdöngüden kurtulunması gerektiği kanaatindeyim. İkincisi de, vatandaşın
ödediği vergiler, KDV devlete yansımıyor; nasıl; bugün herhangi bir lokantaya,
gazinoya, bara, diskoteğe, eğlence yerlerine gidenlere ne fiş veriliyor ne
fatura veriliyor. Oysaki, tahsil edilen bütün paralar KDV içerikli. Şimdi, yine, Sayın
Defterdarın, bu konudaki bir açıklaması var "özellikle adisyon
uygulamasının başlamasının arkasından, İstanbul'daki 200'e yakın eğlence
yerinde, ilk 10 ayda, 3 trilyon beyan edilen vergi düzeyinin, denetimler sonucu
10 trilyona çıktığı..." Değerli arkadaşlarım, 200 işyerinde bu rakam, 200
eğlence yerinde. Parası olanın parayı harcadığı yerde; o eğlence yeri sahibinin
ahlaksızlığı, aldığı KDV'yi devlete getirmemek oluyor. Bunun adı vergi kaçağı
değildir, bu vergi hırsızlığıdır, buna hırsızlık muamelesi yapılması lazımdı.
Biz, Sayın Bakandan, bütün bürokratlardan ve defterdar arkadaşlardan bunu
bekliyoruz; hepsinin de arkasındayız. Ben, şahsen, Sayın Zekeriya Temizel'in
İstanbul Defterdarlığı döneminden beri, her defterdar arkadaşıma bunun için
telefon etmişimdir ve "bir sıkıntınız olursa bize iletin, biz Mecliste
sizin arkanızda olalım" demişizdir. Bunu da, arkadaşlarımın izniyle burada
tekrar ediyorum. Özetle, toplanamayan
vergi yanında, vatandaşın ödediği; ama, devlete intikal ettirilmeyen KDV
kaçağının, hırsızlığının kesinlikle önlenmesi gerekir. Diğer bir nokta,
denetlenmeyen fonların kalkması çok iyi olmuştur; ancak, fonların yerini,
niteliği belirsiz kamu vakıfları aldı değerli arkadaşlarım. Demokrasilerde,
devletin verdiği hizmetin karşılığı vergiyle ödenirken, bunun yanına,
belediyelerin ve bakanlıkların kurmuş olduğu bu vakıflarla zaten vergi yükü
altında zor durumda olan vatandaş, devletten alması gereken aslî hizmeti Aynen, buna benzer başka
bir durum; kimi kurumlara özel kaynak tahsis edildi. RTÜK, TRT, İMKB, Türk Hava
Kurumu, Kızılay, Olimpiyat Komitesi;
bunlar, Millî Piyangodan, Jokey Kulübünün gelirlerinden, hiçbir denetimi
olmayan paralar almaktadır. Oysaki, Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak
üzere, Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesinin; yani, en yüce kurumların bütçesi
buradan geçiyor, onlara her yıl bir bütçe tahsis ediliyor, denetleniyor; bu
kuruluşların hiçbirinin denetimi yok. Yaşadıkları ihtişam da Türkiye'nin
içerisinde yaşadığı sıkıntılara karşı, tam anlamıyla bir utançtır. Dolayısıyla,
bu özel kaynakların, doğrudan doğruya bütçeye konup, her yıl bütçeden RTÜK'e,
TRT'ye, Kızılay'a, Türk Hava Kurumuna, Olimpiyat Komitesine ne verilecekse,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle verilmesi lazımdır. Bu da malî
politika açısından son derece önemli bir husustur. Değerli arkadaşlarım, bu
iki noktayı belirttikten sonra, konuşmamı, iki özel konuyla bitiriyorum. Bugün, vatanî görevini,
anayasal görevini yapan mehmetçik, görevi esnasında bir kaza yaptığında ve
kusurlu bulunduğunda, şehit olmasına rağmen, yol açtığı kazanın bedeli,
maalesef, ailesinden istenmektedir. Bunun sayısı sanıldığından çok fazladır. Benim, geçen yıl
ilgilendiğim bir konuda, şehit olan Sedat Özdemir'in ailesinden 54 milyar lira
tazminat istenmişti. Tazminatı isteyen Millî Savunma Bakanlığıydı. Bakanlığa
yaptığım müracaatta öğrendim ki, durum, Maliye Bakanlığı bir kanunu uygulamak
zorunda olduğu için Maliyeden kaynaklanıyor. Sayın Bakanım, bunu,
burada okuyacağım ve burada, hiçbir arkadaşıma danışmadım; ama, adım gibi
eminim ki, bu kanun tasarısını getirdiğinizde, bu Meclisten eksiksiz ve
itirazsız çıkacaktır. "Kazanın meydana
gelmesinde kusuru bulunan er mirasçıları aleyhine tazminat davası açılması, bir
prosedür içerisinde, borçlar hukukundan doğan bir yükümlülüğün yerine
getirilmesine yönelik bir işlem olup, Maliye Bakanlığınca talep ve Hazine
avukatlarınca takip edilmektedir. Böyle olmakla birlikte, 4353 sayılı Kanunun
28 inci maddesindeki davadan vazgeçme yetkisi Maliye Bakanlığına
aittir..." Vesaire vesaire... Değerli arkadaşlarım,
biz, bütün, buradaki partiler, millî konularda duyarlı olacağız, çocuklarımızı
askerlik görevi için göndereceğiz, onlar manevrada görevini yaparken başlarına
bir kaza gelecek, kusurlu oldukları için şehit cenazesi yanında, mahkemeden
tebellüğ emri göndereceğiz; şu kadar para. Bu, utançtır. Bizi, lütfen, bu
utançtan kurtarın Sayın Bakanım. Gerekli kanun tasarısını getirin, kabul
edelim, bu kanunu yürürlükten kaldıralım. Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi şöyle bitiriyorum; arzımın sonuncusu da şudur: Biliyorsunuz, ben,
yıllardır sigara meselesiyle ilgileniyorum ve Yüce Meclisin eksiksiz
desteğiyle, bütün siyasî partilerin katkısıyla, 1996 yılında sigara reklamı
yasaklandı, Türkiye de bu konuda dünyaya önder. Kanuna göre, her ne sebeple
olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun, nasıl olursa olsun, dolaylı veya
dolaysız, sigaranın reklamı, tanıtımı, promosyonu, her şeyi yasaktır; ama, buna
karşın, özellikle yabancı sigara şirketleri, her sene, yüzlerce trilyonu
promosyon masrafı olarak vergiden düşmektedir. Ben, geçen yıl, Sayın Bakanıma
bununla ilgili bir mektup yazdım, yeni mektubu da suç duyurusu olarak yazdım. Değerli arkadaşlarım,
sigara reklamının olmadığı bir yerde, siz, kalkıp, yüzlerce trilyonu nasıl
düşersiniz vergiden? Bir taraftan şehit erden tazminat alma peşinde koşulacak,
öbür taraftan Amerikan Philip Morris, Marlboro sigara şirketlerinin promosyon
masraflarını vergiden düşeceksiniz. (ANAP sıralarından alkışlar) Biz, bunu
kabul etmiyoruz, kabul edilmediği de ortadadır. Dolayısıyla, bunun uygulaması
nasıl olursa olsun, bu uygulamalara da son verilmesi gerektiğine inanıyorum. Sayın Bakanım, değerli
arkadaşlarım; bütün bu söylediklerim, Maliye Bakanlığının -başında da ifade
ettiğim gibi- ciddî bir kadroyla Türkiye'nin malî politikalarına ciddî
yaklaşmasından dolayı, bize verdiği cesaretle yaptığım konuşma dolayısıyladır.
Bütün bunlar, Maliye Bakanlığının üstesinden gelebileceği hususlardır. Bunlar,
sizlere, eleştiri değildir. Bu konulara eğildiğiniz takdirde, size destek
verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin de burada olduğunu belirtiyorum;
bu desteğin, iktidar ya da muhalefet partisi ayırımı olmadan verileceğine olan
bunları inancımla bunları söylüyorum. Teşekkür ediyorum. İlk başta, konuşma
konusundan dolayı arkadaşımı üzdüysem, kendisinden de özür diliyorum. Önümüzdeki, mübarek şeker
bayramınızı da ayrıca kutluyorum. Sağ olun, var olun.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Akarcalı. Sayın Ayaydın, buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA AYDIN A.
AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve
gelir bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve bu gece idrak edeceğimiz mübarek Kadir Gecenizi de tebrik
ediyorum. Ülkemiz 2002 yılı 98,1
katrilyonluk bütçe taslağı, daralan dünya ticareti, hızla güçlenen bilgi ve
enformasyon ağı, büyük mobiliteler kazanan ve 1,8 katrilyon dolarlar
mertebesine ulaşan doğrudan sabit sermaye akımları ve özetle, globalleşen
uluslarüstü devlet olguları içerisinde, aynı zamanda, geçmişin 1994 krizi,
kasım 2000 ve şubat 2001 sendromlarının izlerini de üzerinde taşımaktadır. Bu bütçe, reel olarak
daralan, ama sağlam yere basmaya gayret eden, ülke içi ve dışı senaryoları
gözönüne almaya gayret eden bir bütçe hüviyeti taşıma gayreti içerisindedir. 2002 yılı taslak bütçesi
de, geçmiş iki bütçe gibi, tasarrufa yönelik, bütçe faiz fazlası veren ve
ihracata yönelik büyüme öngören bir model içermektedir. Büyümede
sürdürülebilirlik önem taşımaktadır. Temel ekonomik büyüklüklerde ve rasyolarda
esas, Avrupa Birliği üye ülkelerinin
kriterlerine ayak uydurmak ve düşük enflasyonla, ekonominin rekabete
yönelik, dışa açık olması hedef olarak alınmıştır. 2002 yılında büyüme
öngörüsü yüzde 4'tür. Bu büyüme oranının tespitinde, Dünya Ticaretindeki
resesyonun sorunlarına yaklaşıldığı ve alınan istikrar tedbirlerinden elde
edilecek sonuçların gözönünde tutulmasıyla öngörülmüştür. TÜFE'de yıl sonu yüzde
değişimi 2001'de yüzde 65, TEFE yıl sonu yüzde değişimi yüzde 80 olarak tahmin
edilmektedir. 2002 yılı için ise bu oranlar TÜFE'de yüzde 35, TEFE'de ise yüzde
31 olarak öngörülmektedir. 2002 yılı bütçe
hedeflemesinde, Türk Lirasının 2001'de kaybettiği yüzde 20'lik değerin 2002'de
yüzde 7'lik değer kazanımına ulaşması, bankacılık kesimindeki özkaynak
yetersizliğinin giderilmesi ve hızla bu kesimdeki düzenlemelerin bitirilmesi
öngörülmektedir. 2002 yılı büyüme hedefi,
özellikle 2001'de önemli ölçüde gerileyen yurtiçi talebin artışıyla
hızlanabilecektir. Malî kesim ile reel kesim arasındaki ilişkilerin giderek
düzelmesi ve güvenin artması, bunda önemli rol oynayacaktır. 2002 yılında öngörülen
kamu tüketim harcamaları yüzde 1,5, özel tüketim harcamalarının ise yüzde 3,6
oranında artacağı öngörülmektedir. Böylece, toplam tüketim artış hızının yüzde
3,3'e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Sabit sermaye
yatırımlarında da, 2002 yılı için, kamudan ziyade özel sektör sermaye
yatırımlarına özel önem verilmiştir. Kamu sabit sermaye yatırımlarındaki
değişimin yüzde 2,7 olarak gerilemesi planlanırken, özel sabit sermaye
yatırımlarının yüzde 2 oranında artması ve toplam sabit sermaye yatırımındaki
artışın binde 5 olması, öngörülen hedefler arasındadır. 2002 yılında ihracatın
yüzde 4,9 oranında artarak 32 milyar dolara ulaşacağı düşünülmektedir. Toplam
ithalattaki artışın yüzde 1 oranında
artarak 45,5 milyar dolar olması beklenmektedir. 2001 yılında 5,5 milyar
dolar olan dışticaret açığının 8,4 milyar dolara çıkacağı varsayılmıştır.
Turizm gelirlerinin 2002'de 2001 yılı seviyelerini koruyacağı öngörüsüyle 8,3
milyar dolar olacağı, işçi gelirlerinin 3 milyar seviyelerinde seyredeceği
öngörülmüştür. Cari işlemler hesabının 110-115 milyon dolar fazla vermesi
hedeflenmiştir. 2002 yılı maliye politikasında ana hedef, kamuda yapısal
reformlar yanında, kamu harcama kalemlerinde de kısıntıya gidilerek tasarruf ve
etkinliğin sağlanması, kamu açıklarının azaltılması ve özellikle kamu kesimi
faizdışı fazlasının daha da artırılarak faizdışı dengede iyileşmenin sağlanması
olarak öngörülmüştür. 2002 yılı bütçesinin
öncelikli hedefleri arasında, enflasyonun programlanan seviyelere çekilmesi,
kamu kurumlarında verimliliğin artırılması, kamuda yeniden yapılanmanın hızla
gerçekleştirilmesi, kısıtlı olan yatırım bloğunun efektif şekilde proje haline
getirilmesi, emeğin verimliliğinin artırılması yanında, reel gelirlerin
korunması, sosyal güvenlik fonlarının etkin bir şekilde kullanılması,
içborçlanma gereğinin asgarîye çekilerek faiz oranlarının düşürülmeye
çalışılması, ülkeye kaynak akışını sağlayacak, turizm gelirlerini artıracak
özendirici tedbirlerin alınması, seçilmiş tarım ürünlerinde destekleme
politikalarına öncelik verilmesi bulunmaktadır. 98,1 katrilyonluk 2002 yılı
konsolide bütçe ödeneklerinin 21,9 katrilyonu personel giderleri, 7,8
katrilyonu cari harcamalar, 5,7 katrilyonu yatırım harcamaları, 62,7 katrilyonu
ise transfer harcamaları olarak öngörülmüştür. Bu transfer harcamalarının 42,8
katrilyonu faiz ödemelerine, 7,9 katrilyonu sosyal güvenlik kuruluşlarına, 3,4
katrilyonu vergi iadelerine, 2,1 katrilyonu tarımsal desteklemelere, 1,7 katrilyonu
ise KİT'lere gidecektir. 2002 yılı konsolide bütçe
gelirleri ise 71,2 katrilyon olarak öngörülmüştür. Bu rakamın 57,9 katrilyonu
vergi gelirleri, 7 katrilyonu vergidışı normal gelirler, 6 katrilyonu özel
gelir ve fonlar, 300 trilyon lirası ise katma bütçe gelirleri olarak
öngörülmüştür. Buna göre, 2002 yılı bütçe açığı 26,9 katrilyon, faizdışı bütçe
fazlası ise 15,9 katrilyon lira olarak hedeflenmiştir. Dolayısıyla, bütçe
açığının gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 9,6, faizdışı bütçe fazlasının
gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 5,6 olacaktır. Bütçe finansmanında
konsolide bütçenin açığı olarak hedeflenen 26,9 katrilyonun 13 katrilyonu
içborçlanma, kalan 13 küsur katrilyonu da dış finansmanla karşılanması
hedeflenmiştir. Kamu kesimi genel
dengesinde kamu harcamalarının azaltılması hedefler arasındadır. Ne yazık ki,
2001 yılı toplam kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki payının
yüzde 46,3'ten, 2002 yılında yüzde 8 azalarak, yüzde 38,3'e gerileyeceği tahmin
edilmektedir. Vergi politikalarının
tespiti büyük önem taşımaktadır. Vergi tabanının genişliği, vergi gelirlerinde,
kalıcı, düzenli bir gelir kaynağının varlığını sağlayacaktır. Ancak, burada
önemli olan, vergi toplama işlerine aracılık eden kurum ve kuruluşlar bu alanın
ne kadarına hâkimdirler, ne kadarına hükmedebilmektedirler? Nitelikleri, meslek
tecrübeleri, konuyla ilgili kurumiçi eğitimleri yeterli midir? Personel
sayısından ziyade personelin niteliği yeterli midir? Vergi tabanıyla diyalog
kurulabilecek midir? Vergiyi tahsil sorumluluğu taşıyan bakanlık mensubu, vergi
matrahını oluşturan kişi ve kurumlara karşı önyargısız, problem çözücü,
mükellefleri potansiyel suçlu olarak görme sendromundan uzak, adil ve saydam
olmalıdır. Bunlar, son derece önemli hususlardır. Maliye Bakanlığı Gelirler
Genel Müdürlüğünün, bütçe gelirlerinden vergi gelirleri ve vergi dışı gelirler
üzerindeki hâkimiyet alanlarının genişletilmesinde, yeni görev, yetki ve alan
tanımlamalarının getirilmesinde yarar görülmektedir. Dolaylı vergilerin, genel
bütçe vergi gelirleri içerisindeki payı hızla artmaktadır. Dolaysız vergiler,
1999 yılında yüzde 45,4'e, 2000 yılında yüzde 40,9'a düşmüş ve 2001 yılının ilk
dokuz ayında ise yüzde 41,4 olarak görülmektedir. Bu durum, yoksulluk eşiği
hızla düşmekte olan ülkemizde, gelir dağılımının da bozulmasıyla, sosyal
huzursuzlukların artmasını kamçılayacak boyutlara gelmiş bulunmaktadır. Vergi toplama
araçlarından olan dolaylı vergilerin, aynı zamanda kamu üretim mallarının
fiyatında etkin rol oynaması, direkt üretim maliyet unsurlarının artmasına
neden olmaktadır. Vergi performansında, maliyet unsuru olan dolaylı vergiler
yerine, beyan üzerine alınan dolaysız vergilere bakmamız gerekmektedir.
Devletin, bizzat üretimde ana girdilerin fiyatlarının tespitinde etkin
rollerine devam etmesi, ihracata dayalı büyüme modelinde 2002 yılında büyük
sıkıntıları beraberinde getirebilecektir. Bu nedenle, devletin hızla üretimden
çekilmesi şarttır. İhracat pazarına uluslararası pazarlarda oluşan ana girdi
fiyatlarıyla ulaşamayan bir ülkenin, ihracat pazarlarında yerini alması bir
hayalden öteye geçemeyecektir. Reel sektörün dibe vurmuş olan üretim şevkinin
yeniden canlandırılması şarttır. Az önce de ifade etmeye
çalıştığım gibi, dolaylı vergilerle birlikte dolaysız vergilere de ağırlık
verilmeli, vergi tabanı genişletilmeli ve vergi oranları yeniden gözden
geçirilmelidir. Vergi idaresinin yeni teknolojilere göre donatılması, yeni
hizmetiçi eğitimlerle, halkıyla, mükellefiyle uyumlu, yeni nesil vergi tahsilat
elamanlarının yetiştirilmesine ağırlık verilmelidir. Otomasyon ağı, merkez ve
taşra arasında bağlantıyı sağlarken, özellikle kayıtdışı ekonominin yüzde
60'ının denetim altına alınması için gümrük kapıları, Merkez Bankası, Hazine ve
Dış Ticaret Müsteşarlıkları arasında link sistemlerinin kurulması şarttır. Bu
durum, hayalî ihracat olaylarının önlenmesi, ihracat taahhütlerinin doğru
kapatılması, gümrük çıkış beyannamelerinin kontrolü için gereklidir. Yine, malî milat
uygulamasından önce dışarıdan ekonomiye çok miktarda taze kaynak girişi
sağlanabilmesi, piyasaların rahatlayabilmesi için, çok düşük belirli oranlarda
vergi uygulamalarıyla, servet, stok ve sicil aflarının uygulamaya konulması
gündeme getirilebilir. Sektör temsilcileriyle
üzerinde anlaşılacak bir tarihe kadar, envanter ve kayıtdışılıklarının düzenli
hale getirilmesi için yeni fırsat oluşturulabilir. Belirlenecek bu tarihten
önceki dönemler için, vergi ve cezalar için bir işlem yapılmayacağı
güvencesinin kesin olarak verilmesi gerekir. Sahte fatura ve sahtekârlık
özelliği taşıyan işlemlerin bu fırsatın dışında tutulacağının sarih bir şekilde
ifade edilmesi gerekmektedir. Uzun vadede ise,
yıllardır uygulama içinde olan, ek ve değişikliklerle basit ve anlaşılırlığını
yitirmiş bulunan Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi Kanunlarının yeniden gözden
geçirilmesine ihtiyaç vardır. Vergi uygulayıcısı
elemanların, malî inceleme, denetleme ve yönetim yetkisine sahip elemanların,
daha iyi maddî koşullara kavuşturulması ve özellikle, yurtdışı inceleme ve
eğitim imkânlarının sağlanması, yerinde olacaktır. Ekonomimizin iç kaynak
sıkıntısı çektiği bilinen bir gerçektir. Yabancı sermaye girişlerini artıracak
acil önlemler alınması zorunludur. Yüzde 4 büyüme hızı, bu yatırım oranlarıyla
gerçekleştirilemez. Yatırıma ayrılan payın ülkemiz iç tasarruf kalemleriyle
karşılanması imkânsız görünmektedir. Türkiye'de yurtiçi tasarrufların gayri
safî millî hâsılaya oranı yüzde 15,5'tir. Oysa bu oran, Yunanistan'da yüzde
16,7, Portekiz'de yüzde 20,6; İspanya'da yüzde 23,7; Almanya'da yüzde 22,5;
Polonya'da yüzde 19,6 seviyesindedir. Ekonominin yüzde 4'lük
bir büyüme sağlayabilmesi, iç tasarrufla ve dış borçlanmayla mümkün
görünmediğine göre, istihdam yaratabilen, uzun vadeli, gittiği yerde kalan,
üretimde bulunan, ekonomimize yeni teknolojiler, modern know-how, yeni yönetim
biçimleri sergileyen, pazarlama katkısı ve ihracat potansiyeli sunabilecek
yabancı, özel, doğrudan, sabit sermaye yatırımlarına acil ihtiyaç
bulunmaktadır. 2000'lerde, ülkemize, 800
000 000 - 900 000 000 dolar doğrudan yabancı sermaye girişi yapılırken, Çek
Cumhuriyetinde bu oran 5 milyar, Meksika'da 15 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Ülkemiz, 1954 yılında 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Yasasını çıkarabilmiş bir ülke olmasına karşın, ne yazık ki, dolaysız yabancı
sermaye yatırımlarından, bugüne kadar aldığı pay, maalesef, 12 milyar dolarda
kalmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika içinde
toparlayın efendim. Buyurun. AYDIN A. AYAYDIN
(Devamla) - Türkiye, yeterince yabancı sermaye çekemeyince, dışarıdan
borçlanarak cari işlemler açığını finanse etmeye çalışmaktadır. Yabancı sermaye,
öncelikle, ülkede saydamlığı aramakta, liberal devlet ve liberal ekonomi
yönetimi görmek istemektedir. Bugün, devlet, ekonominin tüm sektörlerinde
müdahaleci rolünü halen korumaktadır. Devletin rolü hızla azaltılmalı, reel
ekonomide üretimin canlanması sağlanmalıdır. Üretim anagirdileri,
serbest piyasa yerine, devletin organları tarafından vergi kaynağı olarak
görülmekte, maliyetler, hızla yükselmektedir. Özelleştirme hızla
sonuçlandırılmalı, devletin ekonomideki yerini özel sektöre bırakması bir an
önce tamamlanmalıdır. Vergi mevzuatı, yabancı
sermaye için son derece girift ve anlaşılmaz durumdadır; işin içinde
çıkılamamaktadır, yatırım için endişe duyulmaktadır. Ülkemizde, makro ekonomik
boyutlarda değişimler sağlanırken, malî ve yapısal reformlar yapılırken,
sermaye birleşmeleri henüz yeterli boyutlara ulaşmamıştır. Hukuk sistemimizde,
Avrupa Birliği entegrasyon süreci içinde değişikliklere gitmek gerekmektir.
Adalet Bakanlığınca, Avrupa Birliği hukuk sistemini bilen, ihtisas sahibi yeni
hâkim adaylarına ihtiyaç vardır. Yabancı sermaye için,
ülkemizde de, Uzakdoğu ülkelerinde olduğu gibi, "vergi tatili"
denilen, on yıla kadar yayılan her türlü vergi muafiyetleri gündeme
getirilmelidir. Ülkemizin bu tür teşvikte zorlanacağı söylenemez; İrlanda,
bunun bir örneğidir. Özetle, benzersiz bir
jeopolitik, jeostratejik ve bunları kavrayan jeoekonomik, hızla üretim
çeşitliliği artan 65 milyonluk bir nüfusa; yine, dinamik, verimli ve rekabet
edebilir tipte bir işgücüne; dinamik, dışa açık bir ekonomiye; çevre
pazarlarına göre gelişmiş ulaşım ve iletişim altyapısına; güneyinde ayrı bir
cazibe merkezine; GAP Bölgesi projelerine; liberal bir yabancı sermaye
mevzuatına sahip bir ülke, gelecekteki, önündeki politik ve ekonomik
belirsizliklerin üstesinden gelebilecek güçtedir. 2002 malî yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayaydın. Şahsı adına, lehinde
olmak üzere, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı. Buyurun Sayın Dayanıklı.
(DSP sıralarından alkışlar) BAYRAM FIRAT DAYANIKLI
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi
üzerinde, kişisel olarak söz aldım. Temel amacım, objektif olarak, bu tartışma
platformuna katkıda bulunmak. Hepimizin ve ulusumuzun
çok iyi bildiği gibi, Türkiyemizin sorunlarının en önemli nedeni, yıllardan
beri süregelen borçlanma politikalarının yarattığı ağır iç ve dışborçlar ve
bunlara ödediğimiz faizlerdir. Hükümetimizin ve bundan sonra gelecek belki de
birçok hükümetin en önemli görevi, bu borç yükünü azaltmak, yeniden büyümeye,
yatırıma, daha çok üretime ve istihdama yönelmek olacak. Bugüne kadar
hükümetimizin yapmaya çalıştığı, bu sürecin yasal altyapısını oluşturmak. Ümit
ederim ki, bu süreçte, Demokratik Sol Partili Maliye eski Bakanı Sayın
Temizel'in, Demokratik Sol Parti Grubunun ve Anavatan Partisi Grubunun
çabalarıyla yasalaşan 4369 sayılı Kanun, bir süre için ertelenmesine rağmen, iç
kaynaklarımızın harekete geçirilmesi için, tavizsiz uygulanacaktır. Bundan
vazgeçilmesi çok olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Öte yandan, bu sorunları
aşmaya çalışırken, bu duruma neden geldiğimizin iyi anlaşılması ve bu hataların
tekrarlanmaması gerekiyor. 1980'li yılların sonundan beri, iktidara gelenlerin,
kamu harcamalarını, vergilendirme yerine, borçlanarak karşılama tercihi, bizi
bugüne getiren en önemli neden. Öte yandan, acaba, bizden önce görev yapmış Parlamento
üyeleri ve bizler, bu gidişatta ne rol oynadık veya oynuyoruz. Bütçenin
tartışıldığı bir platformda, bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
olarak, acaba, devletin tüm harcama kalemleri hakkında karar verebiliyor muyuz
ve bu kararları denetleyebiliyor muyuz? Acaba, yapılan ve onaylayacağımız bu
bütçe, tüm harcama alanlarını kapsıyor mu? Bu soruların cevabını üzülerek
vermek gerekirse, maalesef hayır. 1980'li yıllardan beri,
kamu geliriyle finanse edilen faaliyetlerin önemli bir bölümünün bütçe kapsamı
dışına çıkarılması, bu faaliyetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
denetlenme imkânının ortadan kalkmasına yol açıyor, hesap verilmeyen, geniş
alanların oluşmasına yol açıyor. Size, çok basit bir örnek
vermek istiyorum. Burada ifade edildi, tekrar da olsa, bu örneği, sizlere
tekrar sunmak istiyorum. Örneğin, İzmit Su Projesi. Biliyor muyuz ki, bu
projeye verilen hazine garantileri sebebiyle -ki, 1995 yılında verilmiştir-
hazine, sadece 1999 ve 2000 yılları arasında 480 000 000 dolar su parası, su
faturası ödüyor. Oysa, Trakya çiftçisinin ayçiçeğine verilen toplam prim
miktarı sadece 20 000 000 dolar arkadaşlar. Üzücü; ama, gerçek. Diğer çarpıcı bir örnek,
bazı belediye projelerine, yıllardır, siyasilerin baskısıyla verilen garantiler.
1992-1999 döneminde, hazinece üstlenilen garantili borçların toplamı 5,3 milyar
dolar. Bu tutarın 3,4 milyarlık bölümü, yerel yönetimlerin borçları. Günümüzde
ise, bu hazine garantili dışborç stoku 6,1 milyar dolara ulaşmış. Yani, bu
harcamaları belediyeler yapıyor, kamu kurum ve kuruluşları yapıyor; ancak,
borcu kim ödüyor; borcu, yine halk ödüyor. 1998 yılına kadar, yasal dayanağı
olmayan hazine garantilerine bir üst sınır konulmuyor; ama, bunlar, bütçede de
görülmüyor. 1998 yılında, bütçe kanununa birtakım sınırlar konulmasına rağmen,
maalesef bu sınırlar yeterli olmadı. Değerli arkadaşlar, biz,
Parlamento üyeleri olarak, bu borçların hesabını sorabiliyor muyuz? Borçluların
yükümlülükleri nedir? Halkın parasını sorumsuzca har vurup harman savuran bu
sorumlular kimlerdir? Bunlar nerede? Neden hesap sormuyoruz? Neden hesap
soramıyoruz? (DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Ümit ederim ki, çok
yakında önümüze gelecek borçlanma kanunuyla, Hazine, DPT ve Maliye
işbirliğiyle, borçlanma politikalarına, bundan böyle insafsız, acımasız
hareketlerin önüne geçilir, halkımızın parası çarçur edilmez ve bu kanunda
mutlaka bir üst sınır konulması da gerekiyor. Değerli arkadaşlarım,
burada çok ifade edildi. Bugün, Türkiye'de kamu harcamaları çok sayıda farklı
yapıdaki bütçeler ile birçoğu 2002 yılı başında kapatılarak bütçe içine
alınacak fonlar ve sayısı azaltılmaya çalışılan döner sermaye işletmeleri
arasında dağılıyor. Kamu harcamalarının yönetimi genel bütçe, katma bütçe, özel
bütçe, özerk bütçe, fonlar ve döner sermaye işletmeleri aracılığıyla yapılıyor.
Ayrıca, burada yine ifade edildi, kamu kurumları nezdinde kurulmuş vakıf,
dernek ve sandıklar kamu görevi ifa ediyorlar; ancak, bunlara vergi
bağışıklıkları tanınıyor ve bunlar, biraz önce, Sayın Akarcalı'nın -kendisi
konuşma halinde ama- ifade ettiği olumsuzluklar ortaya çıkıyor. Bugün,
maalesef, transfer tertibinden yararlanan kuruluşların bütçe kontrol ve bilgi
süreçleri dışında çalışması bu kalemlerin birer bataklık haline gelmesine neden
oluyor. Değerli arkadaşlarım,
şunu samimiyetle ifade etmemiz gerekiyor: Mevcut bütçe, kamu harcamalarının
boyutunu ve yapısını, maalesef, yansıtmaktan uzaktır; bu doğruyu burada ifade
etmek gerekiyor. Dolayısıyla, vatandaş, bütçeyle Meclisin çalışma performansını
sorgulayamıyor, Meclis, bütçe yoluyla hükümetlerin faaliyetlerini siyasî olarak
yeterince kontrol edemiyor. Bakanlar, kuruluşlarının hizmet maliyetleri ve
performansları hakkında tam bir bilgiye sahip olamıyor. Kuruluşlar arasında
karşılaştırılabilir bir hizmet-maliyet sistemi ve kaynak kullanma konusunda
etkinliğe dayalı bir rekabet yapısı kurulamıyor; ancak, Parlamentomuzun
içindeki birtakım kurumlar, birtakım komisyonlar yine de çalışıyor. Örneğin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu; Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerçekten çok ciddî bir tartışma platformu var. Sayın Başkan da
konuşma halinde; ama, bu tartışma platformu, Türkiye'nin tüm sorunlarının
ortaya konulduğu bir ortam yaratıyor. Nitekim, bu sene, bu tartışmaların
eksiksiz olarak internet ortamına aktarılmış olması, gerçekten, bu tartışmaları
izleyenler tarafından, bu tartışmaları merak edenler tarafından dikkatlice
incelenmesine olanak sağladı. Sayın Başkana ve bu konuda emeği geçenlere
gerçekten teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım,
diğer yandan, Meclisimiz, bir önceki yılın kesinhesabıyla ilgili bir kanunu
onaylıyor. Maalesef, Meclisimizin en önemli görevi olan bütçe hakkı ve hesap
sorma hakkının kullanılması gereken bir yetki kesinhesap kanunları, ne
muhalefet ne iktidar milletvekilleri tarafından tam olarak kullanılmıyor; bu
doğrudur; çünkü, kesinhesaplar, bizler tarafından, üzerinde durulmayan, sadece
onaylanması gereken bir tasarı olarak görülüyor, oysa, bunun böyle olmaması
lazım. Kesinhesapların, milletvekillerinin hesap sorduğu kanun tasarıları
olması gerekiyor. Plan ve Bütçe
Komisyonunda, 1995 yılında, kesinhesap tasarıları görüşülürken, yasalarla izah
edilemeyen ödeneküstü harcamalara, ileriki yıllarda, tamamlayıcı ödenek
verilmemesine yönelik bir ilke kararı alınıyor. Gerçekten, Meclis tarihinde ilk
kez görülen bu olumlu müdahale, maalesef etkin olamıyor değerli arkadaşlar;
çünkü, Komisyon, ileriki yılların kesinhesap kanun tasarılarının görüşülmesinde
kendi ilke kararını unutuyor ve her şey olduğu gibi devam ediyor; buna dur demek
lazım, bunlara dur demek lazım. Değerli arkadaşlar, KDV
konusunda beş tane ayrı oran var; bunlar, yüzde 1, 8, 18, 26, 40 ve KDV,
gerçekten, toplam vergi gelirleri içinde yüzde 30 gibi vazgeçilmez bir şey;
ancak, Kasım 2001'de bazı KDV oranları düşürüldü. KDV indiriminden yararlanan
sektörlerin -KDV indirimi sonucunda- ne ölçüde faydalandığını mutlaka bilmemiz
gerekiyor, bunun Bakan tarafından bize açıklanması gerekiyor. KDV oranları konusunda
Türkiye'de çok ilginç noktalar var; bunları çok kısa sürede sizlere anlatmak
zor; fakat, şunu ifade etmek gerekiyor: Türkiye'de, aynı türdeki ürün ve
malların KDV oranlarında anlamsız farklılıklar var. Size çok çarpıcı örnekler
vermek istiyorum. Ekmekte KDV oranı yüzde 1, oysa tost ekmeği, sandviç ekmeği,
yufka ekmek ve simitte yüzde 18; kullanılmış binek otoda KDV oranı yüzde 1,
buna karşılık kamyon ve otobüste yüzde 18; ama, diğer çarpıcı ve üzerinde
düşünülmesi gereken bir oran daha var; ilaçta KDV yüzde 18; ama, biliyor
musunuz ki, gazetede KDV oranı yüzde 1. Bunun altını çizmek lazım ve bunun,
herkes tarafından çok ciddî olarak düşünülmesi lazım değerli arkadaşlarım.
(Alkışlar) O yüzden, KDV'de atılması
gereken önemli adım, tüm mal ve ürünler yeniden gözden geçirilerek, lüks ve
normal sınıf malların yeniden saptanması, oranlar arasındaki anlamsız
farklılığın giderilmesidir. Değerli arkadaşlarım,
KDV, toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 60'nı oluşturuyor, Kurumlar
Vergisi yüzde 10 dolayındadır. Gelir Vergisi alt ve üst dilimleri, aslında
diğer ülkelerdeki gelir vergisi alt ve üst rakamlarına yakın; ancak... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAYRAM FIRAT DAYANIKLI
(Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika rica edebilir miyim. BAŞKAN - 1 dakika eksüre
verebiliyorum; çünkü, kişisel konuşma... BAYRAM FIRAT DAYANIKLI
(Devamla) - İzin verirseniz 1 dakikada da teşekkür edeyim Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, 1
dakika; prensiplerimiz öyle. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, aslında, burada çok şey söylemek istedim; ama,
bunların hepsini, 10 dakika içerisinde sizlerin huzuruna getirmek ve zengin
olması gereken bu tartışma platformuna katkı sunmak zor, zamanım yetmiyor. Eğer
burada vaktim olsaydı; dolaylı vergilerin oranından, Kurumlar Vergisindeki
oranlardan, kayıtdışı ekonominin terörle mücadele kadar önemli olduğundan,
kayıtdışı istihdamdan, kayıtdışı istihdamın piyasa dengelerini ne ölçüde
bozduğundan ve uzmanlar tarafından ortaya konulan çözüm önerilerinden bahsetmek
istiyordum; ama, bunlara zamanım yetmedi. Bir konu daha var, keşke
söyleyebilsem, yapı kooperatiflerinden vergi ve harçlardan muafiyeti
kaldırdınız, oysa, satış kooperatiflerinde bu harçlar devam ediyor. Burada bir
ikilik var, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım, katrilyonlarca liralık bir kaynak
sizi orada bekliyor. İsterseniz, bu görüşümü, daha sonra, Sayın Maliye Bakanına
aktarmak isterim. Hepinize saygılar
sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN -Teşekkürler Sayın
Dayanıklı. Maliye Bakanımız Sayın
Sümer Oral. Buyurun Sayın Bakanım.
(ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve gelirler
bütçesi üzerinde yapılan konuşmalar, götürülen müzakereler, genelde, bütçenin
tümü üzerinde yapılan tartışmalarla konu itibariyle hemen hemen aynıdır ve
örtüşürler. O nedenle, ben de, bugün, burada, Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde
genel bir konuşma yapmaktan çok, arkadaşlarımın üzerinde durdukları bazı
konuları ele almak istiyorum; aksi takdirde, bugün yapacağımız konuşmayla,
birinci gün bütçe üzerinde ve eleştirilere verdiğim cevapta yaptığım konuşmalar
hemen hemen aynı istikamette olacak; vakti de fevkalade prodüktif kullanmak
(verimli kullanmak) için, sadece temel noktalar üzerinde durmak istiyorum. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarımın üzerinde durduğu konuların bazıları şöyle toparlanabilir: Bir
tanesinde şu söyleniyor: "Sık sık, Maliye Bakanı olsun veya hükümet
sözcüleri olsun, 2001 yılı bütçesi başlangıçta faiz ve personel bütçesi
olmaktan çok, faizi azaltan ve bütçe açığını küçülten bir bütçe olarak takdim
edildi; ama, yıl sonunda, bu söylenilen açık ve faizle ilgili büyüklükler,
söylendiğinden çok daha fazla gerçekleşti ve siz niye ileriyi görmediniz; daha
2000'in sonunda söyledikleriniz 2001'in sonunda gerçekleşmedi?" Bir kere şunu ifade
edeyim ki, gerçekten 2001 bütçesi, faiz ödenekleri yönünden fevkalade olumlu
bir yapı içerisinde hazırlanmıştı; 2000 yılı içinde bütçe açığı 13 katrilyon
civarındaydı. Biz, 2001 bütçesinde bütçe açığını 5,2 katrilyon olarak öngördük;
ayrıca, 100 lira verginin, 2000 yılında, 78 lirası faize giderken, biz 2001
bütçesinde 100 lira verginin 78 lira yerine 52 lirası faize gider şekilde
hazırlandık ve böylece getirdik; ama -ben ilk gün konuşmalarımda da ifade
ettim- bir şubat kriziyle karşılaştık; yani, bunu görmemek mümkün değil. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Kim yaptı onu?! LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Kimden kaynaklandı; Başbakandan kaynaklandı, sizden kaynaklandı. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(Devamla) - Şuradan kaynaklanmıştır, buradan kaynaklanmıştır; ama, böyle bir
dalgalanmayla karşılaşılmış ve bu dalgalanmanın sonunda faiz hadlerinde yeniden
değişme olmuş, Türk Lirasının dış değerinde değişiklik olmuş, onun üzerine de
haziran ayında buraya bir eködenek kanun tasarısıyla geldik. Şimdi, Sayın Candan diyor
ki: "Eködenek kanun tasarısını niye görmediniz?" Biz eködenek kanun
tasarısını gördük. Bakın, eködenek kanun tasarısı da burada. Şimdi, başlangıçta 5,2
katrilyon olarak bütçe açığı öngörülmüştü; fakat, biraz evvel bahsettiğim
ekonomik dalgalanmadan sonra getirdiğimiz eködenek kanun tasarısıyla 5,2
katrilyona, 25 katrilyonun üzerinde, 24 veya 25 katrilyon civarında ilave bir
açık getirdiğimizi ifade ettik ve burada da sizlerin oylarıyla o kabul edildi.
Dolayısıyla, 5,2 ile 24'ü eklediğiniz zaman 29,9 katrilyonluk bir açık oluştu.
Bunu biz görmedik değil ki, haziranda konuştuk bunu ve... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Yılbaşında niye görmediniz? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(Devamla) - Efendim, ben ilk gün söyledim, yılbaşı değil de, o kasım veya aralıktır.
Biz o kadar da; yani, şubat ayındaki olay bilinseydi, o noktaya gelse bütçe
öyle hazırlanırdı. O, o günün şartlarında ve o tür durumlarla -geçmişimize
bakarsak- zaman zaman karşılaşılır. Onu değerlendirebilirsiniz; ama
"bütçeyi 5,2 katrilyon açık olarak öngördünüz, şunda gerçekleşti"
demek çok doğru olmaz; çünkü, haziran ayında, rakamlar burada tekrar gözden
geçirildi; ama, orada bir olay daha var: Biz, 2001 bütçesini getirdiğimiz
zaman, faizdışı bütçe fazlasını 11,4 katrilyon olarak öngörmüştük; ilk bütçeyi
getirirken, yani, 5,2 katrilyonluk açık veren bütçeyi getirdiğimizde 11,4
katrilyonluk faiz dışı bütçe fazlası öngörmüştük; çünkü, bütçenin esas
performansı odur. Bütün o açığa rağmen, 29 katrilyona ulaşan açığa rağmen, biz,
yine faizdışı bütçe fazlasını 11,4 katrilyonun üzerinde, 12 katrilyonun
üzerinde bir büyüklükte gerçekleştiriyoruz; işte, esas olan budur. Bütçenin
performansını gösteren, bütçenin nabzını gösteren faizdışı bütçe fazlasıdır.
Bütün dalgalanmalara rağmen, faizdışı bütçe fazlasını aynen sağlamışsınız.
Bunun üzerinde niye durulmuyor? Çünkü, o rakamların sonunda çıkan odur; yani,
nabız odur. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
O sadra şifa değil. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(Devamla) - O bakımdan, öyle sanıyorum ki, o konuları da dile getirmek gerekir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Bankasının hazırlamış olduğu bir rapordan bahsediliyor.
Dünya Bankasının yazdığı o rapor, Türkiye'deki malî sistemi, malî yapıyı, kamu
yönetiminin yapısını değerlendirdikten sonra, sistemde malî zaaflıkların
olduğunu ifade ediyor. Hangi sistemimize bakarsak, gayet tabiî birtakım
eksiklikler olabilir. Nitekim, biz, etkin devlet ve kamu harcamalarında
yönetimi daha rasyonel hale getirmek için, iki üç yıldan beri bir çalışma
içerisindeyiz. Bu gayet doğaldır; yani, orada, normal olarak kamu harcama
yönetiminde belli noksanlıklar olduğunun veya değişiklikleri gerektiren bazı
noktalar olduğunun söylenmesi başkadır, çağdışı olması başkadır. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
4 yıl az zaman değil. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(Devamla) - Zaten, o ifade yoktur. O ifade olsa, ona biz de itiraz ederiz
sizler gibi; ama, sistemimizde birtakım eksiklikler olabilir; nitekim, biz de,
onlar üzerinde çalışıyoruz. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
4 yıl oldu Sayın Bakan!. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(Devamla) - Bir de "IMF'den aldığımız borca ne kadar faiz ödeniyor"
suali vardı. Burada, stand-by çerçevesinde alınan borcun veya dış kaynağın
faizi 2,65 ile 4,65 arasında değişmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzerinde durulan bir diğer konu da, daha çok 1999-2000
yıllarında kamu harcamalarında kayıtdışılıktan bahsedilmektedir. Bu, çok sık,
hem bu zeminde hem de basında dile getirilmektedir. Esas itibariyle, devletin
harcadığı her kuruş kayıtdışı tutulamaz, her kuruş, mutlaka kaydedilir; ama,
burada söylenen, daha çok, bütçe içinde ödeneği izlenmeyip, ama, buna mukabil,
Hazine Müsteşarlığımızda, borç idaresinde tutulan konudur. Bütün o proje
kredilerinin hepsinin kaydı vardır ve Hazinemizde, borç idaresinde bunlar
muntazaman tutulur; ama, bütçe içerisinde yer almamaktadır. Arkadaşlarımızın
ifade ettiği konu budur. Ancak, orada da, halen
Parlamentoya sunulan Borçlanma Kanunu Tasarısıyla, bunların da büyük bir bölümü
bütçe içerisine alınacaktır; yoksa, kayıt dışında herhangi bir işlem, devletin
bir işlemi söz konusu değildir. Bugün, Hazine Müsteşarlığımızda, dış borç
kredilerinin kuruşu kuruşuna, yıllar itibariyle gösterdiği gelişmeler açıktır;
zaten, borç anapara tahsilatı ve borç anapara ödemeleri de bütçe dışında, yine,
Hazine Müsteşarlığımızda tutuluyor; ama, borçlanma kanunuyla, burada dile
getirilen konuların büyük bir kısmı ortadan kalkacak ve bütçe içerisinde ele
alınacaktır. Sayın Başkan,
Türkiye'deki Katma Değer Vergisi oranlarının farklı şekilde, 5 oranı olduğu,
gerçekten, doğrudur ve bu, biraz da fazladır, esasında, 1 veya 2 oran
içerisinde olması gerekir; bu konuda bizim de çalışmalarımız var. Katma Değer Vergisi
oranları içerisinde belki bazı maddeler arasında olmaması gereken farklılıklar
da var; bunlar da doğrudur; ancak, bunların düzeltilmesi de, gelir ihtiyacı
olduğu bir dönemde o kadar kolay olmamaktadır. Çünkü, birinde veya ikisinde bir
değişiklik yaptığınız zaman arkasından başka talepler de gelmektedir; hepsini
birden bir anda yapmak da kolay değildir; ama, arkadaşlarımızın bu konuda
söylediği husus da tamamen doğrudur ve bunların tekrar gözden geçirilerek daha
az oranlı bir Katma Değer Vergisi sistemini oluşturmamız bizim de hedefimizdir. Sayın Başkan, ben, daha
çok, değerli arkadaşlarımın değindiği bellibaşlı konular üzerinde durdum. Bütün
arkadaşlarımın, Maliye Bakanlığı ve gelir bütçesi üzerinde yapmış olduğu
eleştiriler ve görüşler, bizim yıl içerisinde tamamen dikkate alacağımız
konulardır. Kendilerine teker teker teşekkür ediyorum. Maliye Bakanlığı ve gelir
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Genel Kurulumuza saygılar
sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Sayın Budak, süreniz 10
dakika. YAKUP BUDAK (Adana) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi, saygıyla
selamlıyorum ve hayırlı akşamlar diliyorum. Bütçemizin de milletimizin için
hayırlara vesile olmasını diliyorum, şayet uygulaması uygun olursa. Malumunuz, gelir
bütçeleri, hükümetin uygulayacağı ekonomik ve sosyal politikaların nelerle
takviye edileceğini, nelerle finanse edileceğini ortaya koyan araçlardır,
gereçlerdir. Bütçeye baktığımız zaman da, bu bütçe, tamamen bir faiz ödeme
bütçesidir, borç ödeme bütçesidir, aynı zamanda da bir vergi bütçesidir.
Dayanaklarının birisini vergi oluşturuyor, borçlanma oluşturuyor. Zaten, 98
katrilyonluk bütçemizin 20 katrilyonu da açıktır. Bu açıkların da iç ve dış
borçlanmayla gerçekleştirileceği de aşikârdır. Dolayısıyla, vergiyi nereden
alacağız; vergiyi esnaftan alacağız, KOBİ'lerden alacağız, işçilerden alacağız,
sanayiciden alacağız, çiftçiden alacağız, üreticiden alacağız... Acaba, vergi
almayı hedeflemiş olduğumuz bu kesimlerin vergi verecek mecali kalmış mıdır,
vergi verirken, gönül huzuruyla, bu iktidara, bu hükümete vergisini vermekte
midir? Bugün, vergisini veren
vatandaşımızın kafasında iki tane soru var; diyor ki, vermiş olduğum bu
vergiler, acaba, yerine gidiyor mu, bana hizmet olarak dönüyor mu, yoksa,
başkalarının cebine hortumlama suretiyle aktarılıyor mu? Bu noktada, hükümetin
de, burada bulunan arkadaşlarımızın da, vatandaşımızın, çiftçimizin,
esnafımızın kalbinden geçen ifade ettiği bu soruya, zannediyorum, gönül
rahatlığıyla "toplanan vergiler vatandaşa hizmet olarak dönüyor, yatırım
olarak dönüyor"u ifade edebilmeleri oldukça zordur, hatta, mümkün
değildir. Bunun yanında,
vatandaşımız diyor ki, acaba, herkes benim gibi vergi veriyor mu? Ben, ülkemi
seviyorum, ülkeme vergi veriyorum; ama, acaba, herkes vergisini veriyor mu? O
noktaya geldiğinde de, görüyoruz ki, maalesef, vergilendirmede de bir
adaletsizlik vardır. Devlet alabildiğinden vergi alabilmektedir. Bugün, Sayın
Mesut Yılmaz, Ankara Ticaret Odasının toplantısında "vergide büyük bir
adaletsizlik vardır; devlet, alabildiğinden vergi alabilmektedir" diyor.
Şimdi, hükümetin bir temsilcisi "alabildiğimizden alabiliyoruz"
diyorsa, acaba, vatandaş, gönül huzuruyla vergisini nasıl verecektir? Arkadaşlarımız diyecekler
ki, siz, vergi vergi diyorsunuz ama, vergi verecek esnaf kaldı mı diyecektir.
Maalesef, bu hükümet, esnafın sesini duymadığı için, esnaf temsilcilerinin
sesini duymadığı için, çiftçinin ve milletin sesini duymadığı için, hâlâ,
vergiyle milleti ezmeye devam etmek istemektedir. Üretim durmuştur, üretimin
karşılığında da tüketim durmuştur. Maalesef, son ayda yapılan birtakım sözde
kampanyalarla ekonominin ileriye gittiği ifade edilmektedir. Esnaf, elindekini
ucuz, pahalı nasıl olursa elimden çıkarayım da şu yıl sonunda borcumun bir
miktarını ödeyeyim kaygısı içerisine girmiştir. Siz, devleti yüzde 9
küçülteceksiniz, gayri safî millî hâsılayı 205 milyar dolardan 148 milyar
dolara düşüreceksiniz; ondan sonra da, ekonominin iyiye gittiğini ve vergi
verecek insanların sayısının artacağını ifade edeceksiniz! Maalesef, bu hükümet
zamanında vergi adaletsizliği had safhaya ulaşmıştır. Onun için, gelir bütçesi
üzerinde yapılacak çalışmaların en önemlisi, "vergi oranlarını ne kadar
yükseltirsek, o kadar çok vergi toplarız" mantığından vazgeçip, vergi
tabanını genişletmek ve vergileri sayı olarak azaltmak, cins olarak azaltmak ve
oran olarak vergileri azaltmak gerekir. Vergileri oran olarak azaltmadığımız
zaman, vergiyi yüklediğimiz zaman, maalesef, vatandaş, vergisini verememektedir.
Biraz önce telefon ettim,
esnaf sanatkârlar kooperatifinin başkanı diyor ki: "Bu sene, Adana'da 2
000 esnafımız işyerini terk etti." Bunu, Türkiye genelinde değerlendirecek
olursanız, yıl sonu itibariyle, 150 000 civarında esnafımızın vergi dışı kalacağını,
sitem dışı kalacağını düşünelim, 150 000 kişiden gelecek yıl vergi alamazsanız,
siz, vergiyi nereden toplayacaksınız? Vergiyi artırıyorsunuz, KDV'yi
artırıyorsunuz... Zaten diyor ki, ATV'yi artıracağım, taşıt alım vergisini
artıracağım, doğalgaza vergi, Özel İşlem Vergisi, İletişim Vergisi, vergi,
vergi, vergi, stopajdı... Başka bir şeye kafaları çalışmıyor zaten. İstikrar
hükümetiymiş; gerçekten, vergi koymakta çok istikrarlı bir şekilde bu hükümet
çalışmaktadır!.. Esnafı, stopaj
noktasında, SSK primiyle, Bağ-Kur primiyle ezme noktasında, âdeta, bu hükümet,
çok istikrarlı bir araç haline dönüşmüştür. Düşünebiliyor musunuz, esnafın,
çalıştırdığı bir işçi için ödeyeceği SSK primi, işçiye vereceği ücretten çok
daha pahalı bir hale gelmiştir. Burada, SSK primleri ödenir mi? Esnaf, bu SSK
primini ödeyebilir mi? Ondan sonra da, SSK batıyor diyoruz. Sosyal güvenlikte reform
yaptığını iddia ettiler. Bu sene, bütçeye baktığımız zaman, 7 katrilyonluk,
sosyal güvenlik için ödenek ayrılmış; hani, sosyal güvenliği kurtarıyorduk,
prim tahsil ediyorduk ve bu primlerle de sosyal güvenliği kurtarıyorduk?!
Maalesef, Sayın Bakanımız "efendim, esas olan, faiz dışı bütçedir, oraya
bakmak lazım gelir" diyor. Ben anlamıyorum, bir işletmeci düşünün, malını
satmış "ben şu kadar gelir elde ettim, şu işçi ücretleri olmasa, hammadde
ücretleri olmasa, elde ettiğim rakam, gerçekten, büyük bir rakam, fazla da
veriyor" diyor; böyle bir mantık olur mu Allahaşkına?! Elbette, işçi
ücretini de düşüneceksiniz, ödeyeceğiniz finans giderini de düşüneceksiniz.
Maliye Bakanımız "esas olan, faiz giderlerindeki büyümedir ve diğer bütün
hedefleri de tutturduk" diyor; anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu hükümet,
enflasyon hedefinde ne zaman tutturdu, büyüme hedefinde ne zaman tutturdu, faiz
hedefinde ne zaman tutturdu, istihdam hedefinde ne zaman tutturdu, yatırım
hedefinde ne zaman tutturdu? 1999'da enflasyon hedefi
olarak ne hesap edilmiş, yüzde 35 denilmiş. Ne gerçekleşmiş 1999 yılında, yüzde
63 gerçekleşmiş; sapma oranı ne; yüzde 80. 2000 yılında enflasyon hedefi yüzde
20 olacak denilmiş. Ne gerçekleşmiş, yüzde 33 gerçekleşmiş; sapma oranı yüzde
88. 2001 yılında enflasyon yüzde 10 olacak denilmiş. Ne kadar olmuş enflasyon,
yüzde 90; şimdi, 2000 yılındaki hedef sapması da yüzde 800, yüzde 900. Bu
hükümet hiçbir hedefini tutturmamıştır, tutturamamıştır. 2002 bütçesinde de
enflasyon hedefini yüzde 35 olarak belirlemiştir ki, bunun tutturulması da
mümkün değildir; çünkü, bütçenin çok büyük açığı vardır. Muhterem arkadaşlar,
devletin en düzenli gelirlerini vergi kalemleri oluşturmaktadır; ama, onu
alacak insanları güçlendirmek mecburiyetindeyiz. Hükümet, vergi toplama
noktasındaki gayretini, bu vergileri harcarken, nasıl tasarruf ederek harcarım,
yerli yerine harcarım diye bir gayretin içine girmiş olsaydı, daha fazla vergi
toplama şansına sahip olurdu ve maalesef, toplanan vergiler bankaların
hortumlamalarına gitmektedir. Geçen gün, iktidara mensup bir arkadaşımız
"biz hortumcuları yakaladık, nasıl olur da, hortumcu oluruz" diyor. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Doğru. YAKUP BUDAK (Devamla) -
Sayın Köse de doğru diyor. Ben de söylüyorum, bu bankalar kimin zamanında
hortumlandı? İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sizin zamanınızda. YAKUP BUDAK (Devamla) -
Kimin zamanında?.. SEDAT ÇEVİK (Ankara) -
Sizin, sizin... YAKUP BUDAK (Devamla) -
Elbette, onu da söyleyeceğim, 78 yıllık cumhuriyet tarihinde vurgundan,
soygundan, hırsızlıktan, hortumlamadan hangi hükümet yıkılmıştır, gensoruyla
devrilmiştir? Onun da üzerinde durmamız lazımgelir; ama, maalesef, hükümetin
bütçesini ve vatandaşın vergilerini, esnafın vergilerini, hortumculara
aktarmaktan başka, IMF'ye faiz olarak ödemekten başka, Dünya Bankasına faiz
olarak ödemekten başka hiçbir istikrarlı işiniz olmamıştır; Türkiye'yi
küçültmekten başka hiçbir istikrarlı işiniz olmamıştır. "Efendim, bütün
hedeflerimizi tutturuyoruz" deniliyor. Geçen sene büyüme hedefi neydi,
2001 yılı için hükümetin koymuş olduğu büyüme hedefi neydi; artı yüzde 6'ydı;
şimdi kaç olmuş; eksi yüzde 9 olmuş. Bu mudur bütün hedeflerin tutturulması?!
Faizdışı fazla vermişiz... İyi ki, bunu bilmişler ve bütün politikalarını da
bunun üzerinde inşa etmeye çalışıyorlar. Arkadaşlar, vergi
oranlarını düşürmedikçe, çiftçimize ve esnafımıza sahip çıkmadıkça, bu
memleketi ileriye götürmemiz, ekonomiyi düzeltmemiz mümkün değildir. Halk Bankasını yok
ettiniz; Esnafın en büyük dayanağı olan, en büyük finans kaynağı olan Hak
Bankasını yok ettiniz; bu esnafa sahip çıkacak, vergisini veren esnafa sahip
çıkacak, onun finansmanını sağlayacak, maalesef, onu ikame edecek herhangi bir
araç koymadınız. Koymadığınız için de, bugün, üretim düşmüştür. Türkiye'de
yatırımın büyük bir bölümünü esnaf sağlamaktaydı, istihdamın büyük bir bölümünü
esnaf sağlamaktaydı; maalesef, siz, bunu da ortadan kaldırdınız. Onun için, esnafa sahip
çıkmak mecburiyetindeyiz, vergi oranlarını düşürmek mecburiyetindeyiz, KDV'deki
vurguna da son vermek mecburiyetindeyiz. İlaçta KDV yüzde 18,
gazetede yüzde 1. Böyle şey olur mu?!.. Hastalıktan vergi alınır mı,
hastalıktan KDV alınır mı?! Bunun, muhakkak durdurulması gerekir. Bu oranlar
düşürülmedikçe vergi hedefinin tutturulması, bütçenin de, hedeflenen rakamlara
ulaşması mümkün değildir. Hele hele, bundan sonra, vergi alabilecek esnafı da,
çiftçiyi de, sanayiciyi de, KOBİ sahibi insanımızı da bulmak mümkün
olmayacaktır. Bütün bunlara rağmen,
2002 yılının milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (SP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Budak. Bütçe üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır; şimdi, sorulara geçiyoruz. Soru sorma işlemini ve
süresini başlatıyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, bu sefer hep muhalefete söz verin, iktidar sormasın. BAŞKAN - Efendim, sayın
milletvekilleri soru soruyor, iktidar sormuyor. Sayın Erçelebi, buyurun
efendim. HASAN ERÇELEBİ (Denizli)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki sorum olacak. Sayın Bakanım, bildiğiniz
gibi, belediyelerimiz ekonomik yönden son derece zor durumdalar. Acaba,
bayramdan önce, belediyelerimize bir ödeme paketiniz var mı? Bu ödemeleri
yaparken, kriter olarak, o belediyenin nüfusunu kriter aldığınızı biliyoruz;
ama, zaman zaman, bize, aynı nüfusa sahip belediyelere farklı ödemeler olduğu
yolunda bilgiler geliyor. Acaba, bu ödemeler yapılırken, nüfus kriteri baz alınabilir
mi? Yani, bir parti kriteri yerine, nüfus kriterinin baz alınmasını diliyorum. İkinci sorum: Millî
Eğitim Bakanlığının sizden istediği 5 000 öğretmen kadrosu var. Aralık 2001
içerisinde bu 5 000 öğretmen kadrosunun verilip verilmeyeceği konusunda bilgiye
ihtiyacım var. Çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Erçelebi. Sayın Erek, buyurun. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Sayın Başkanım, Sayın Bakanımıza, esasında, Hükümet Başkanıyla ve diğer
bakanlarımızla ilgili birkısım önemli soruları soracağım. İçel İlimiz bir büyük
felaketin altında kalmıştır. 3 milletvekili arkadaş olarak, 48 saat boyunca,
İçel İlimizi, Tarsus'u, Erdemli'yi, Mersin Merkez İlçeyi, Silifke'yi ve
beldelerini dolaştık. Şu tespiti, Yüce Meclise, Sayın Bakanımıza ve sayın
hükümete arz etmeyi bir borç biliyorum: Resmî rakama göre 120 000
dönüm tarım arazisi tamamıyla su altında; bize göre, etkilenen arazi 200 000
dönümün altında değil. Şu anda, 10 000'i aşkın çiftçi ailesi, tarlasını,
serasını, ekinini, narenciye ürününü, hububat ürününü, bakliyat ürününü, sebze
ve meyve ürününü tamamen kaybetmiş durumda. Birinci katlarda, zemin katlarda,
esnafa ait dükkânlar ve konutlar tamamen mahvolmuş, eşyası etkilenmiş durumda.
Merkez İlçe Büyükşehir Belediyesi dahil, ilçelerin ve belde belediyelerinin tüm
altyapısı, şu şebekesi, elektrik tesisatı, kanalizasyonu, yüzde 90, yüzde 100
nispetinde, tamamen atıl hale gelmiş durumda. Bu büyük felaket
durumunda, meselenin unutulmaya tahammülü olmadığını, unutkanlığa tahammülü
olmadığını, meselenin bir devlet ve hükümetin tamamını ilgilendiren bir mesele
olduğunu vurgulayarak, Sayın Maliye Bakanımızdan, tüm hükümeti ilgilendiren şu
soruların cevabını aramak istiyorum Sayın Başkanım: Esnafın ve çiftçinin
Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları, faizsiz olarak,
derhal ve derhal ertelenecek midir? Çiftçi kesimine, gübre,
fide, tohum, mazot, naylon örtü yardımı derhal yapılacak mıdır? Bağ-Kur, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Ziraat Bankası icra emirleri, şu anda dahi yağmur gibi, sel
bölgesindeki çiftçiye ve esnafa giden icra emirleri derhal durdurulacak mıdır? Çiftçiye ve esnafa,
konutu ve işyeri kaybolan vatandaşa, ayakta kalabilmeleri için, Sosyal
Yardımlaşma Vakfından, yeterli, karşılıksız, ciddî miktarlarda maddî destekleme
ortaya konulacak mıdır? Yeni işletme ve tarım
arazisinin ihyası bakımından, faizsiz tarım kredi imkânları derhal çiftçinin
emrine verilecek midir? Şu anda mevcut
yasalarımız, 2090 sayılı Kanun, 7269 sayılı Kanun, 4123 sayılı Kanun bir
tarafta olmak üzere, Anayasamızın 119 uncu maddesi bir tarafta olmak üzere,
meselenin derinliğine, gerçekçi olarak ele alınabilmesi için, bu büyük afete
uğrayan İçel bölgesi, afet bölgesi ilan edilecek midir? Sayın Başkanım, teşekkür
ederim, büyük geçmiş olsun derim, sevgi ve saygılarımı arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erek, dört dakikada soruyu sordunuz efendim. Diğer arkadaşlara zaman
kalmıyor. Sayın Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkan, müsaadenizle Sayın Bakana arz ediyorum: Birinci sorum: Sayın
Bakanım, gelecek olan 10 milyar dolar nereye harcanacaktır? Vadesi ne kadardır?
Faizi ne kadardır? Ne kadar geriye faiz ödeyeceğiz? Hangi kaynaklarla bu
borcumuzu geriye ödeyeceğiz? İkinci sorum: Yeni vergi
konacak mı? Çünkü, basında, doğalgazın da Akaryakıt Tüketim Vergisi kapsamına
alınacağı söylenmektedir. Doğru mu? Üçüncü sorum: Enflasyon
muhasebesine geçmeyi düşünüyor musunuz? Dördüncü sorum: Vergi
gelirlerinden faiz ödemelerinde, 2001 yılında hedefiniz yüzde 52.5 idi; ama,
yüzde 105.3 olmuş. Bu sene hedefiniz yüzde 74. Bu hedefi nasıl tutturacaksınız?
Çünkü, geçen sene ikiye katlanmış. Beşinci sorum: Önemli bir
sorudur. Batık bankalar kanalıyla verilmiş olan TL ve döviz kredilerinin geri
alınması için hükümet olarak bir çalışmanız var mı? Bugüne kadar, meşhur
tabiriyle, hortumlanan bu paralardan geri aldığınız oldu mu? Son sorum: Belediyelerle
ilgili arkadaşlar sordu; ancak, bayramdan önce, belediyeler elbette bir yardım
bekliyor. Ne var ki, personel maaşını veremeyen belediyeler var, özellikle
kendi bölgemde, Adıyaman Gölbaşı İlçesi 20 aydan beri personeline maaş
veremiyor, bu belediyelere öncelik verecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Göksu. Sayın Levent, buyurun. MÜKERREM LEVENT (Niğde) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu sorumu yöneltiyorum: Türkiye kara nakil
vasıtaları bakımından çok zengindir; ama, adaletsiz vergi sistemi var. 1983
modelde aynı vergi, 2001 modelde de aynı; 10 ton taşıma kapasitesi olan da, 50
ton kapasitesi olan da aynı. Dolayısıyla, acımasız bir vergi sistemi, şoför
esnafının ensesindedir. Dolaylı vergilerde en
fazla katkı veren şoförlerimize bir vergi indirimi ve kolaylığı getirmeniz
gerekir. Ne düşünüyorsunuz? İkinci sorum: Kamu
görevlilerine ödenek, yolluk, harcırah, çocuk yardımı ve yakacak yardımı gibi
yardımları yeterli buluyor musunuz? Bunları günün şartlarına göre uyarlamayı
düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Levent. Efendim, Sayın
Ensarioğlu, sorusunu yazılı olarak bana göndermiş. Sanıyorum, şu anda Genel
Kurulda hazır değil. Ben, Sayın Ensarioğlu'nun gönderdiği yazılı metni Sayın
Bakanımıza aynen veriyorum. Sayın Yöndar, buyurun
efendim. NECATİ YÖNDAR (Bingöl) -
Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakanıma arz etmek
istiyorum: Bingöl İli merkezinde,
bölgede yaşanan yoksullaşma ve barınma ihtiyacı sonucunda, 6831 sayılı Orman
Kanunu 2/a'ya göre orman sınırları dışına çıkarılan ve belediyece yapılan imar
planında konut alanı olarak ayrılan parseller üzerinde kooperatiflerce konutlar
inşa edilmiştir. Hazinece açılan davalar sonucunda binaların yıkılmasına karar
verilmiş ve karar kesinleşmiştir; ancak, sosyal boyut dikkate alınarak yıkım
kararları uygulanamamıştır. Yıkım kararlarının uygulanması demek, sosyal
problemlerin derinleşmesine yol açmak demektir. Ülkemizin değişik
yörelerinde buna benzer problemlerin olduğu bir gerçektir. Bu durum, sadece
seçim bölgem Bingöl'de yaşanmadığından, ülkemizin değişik yörelerindeki birçok
vatandaşımızın hislerine tercüman olduğumu düşünüyor, bu problemin çözüleceğine
olan inancımı belirtmek istiyorum. Bingöl il merkezinde
yaklaşık 7 000 konutta oturan ve 50 000 nüfusun içinde barındığı, sosyal bir
yara haline gelen, bugüne kadar da çözümlenmemiş problemi bilgilerinize sunmak
ve problemin nasıl çözülebileceğini siz Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum.
Birinci sorumdu. İkinci sorum: Yıllardır
çok konuşulan; ancak, bir türlü yasalaşmayan, yasalaştığı takdirde, hem
mükelleflerimizin hem de vergi dairesi çalışanlarının rahatlayabilecekleri,
yürürlüğe girdiği takdirde, dolaylı vergileri de barındırabilecek özel tüketim
vergisi kanununu çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız var
mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Efendim, ben
teşekkür ediyorum. Böylece, soru sorma
işleminin süresi tamamlanmıştır. Şu anda ekrana yansıyan
ve soru sormak isteyen arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Eser, Sayın
Yaman, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Tekin, Sayın Aslan Polat,
Sayın Candan, Sayın Ayaydın ve Sayın Karakelle. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkan, sabahleyin ben de istemiştim ama... BAŞKAN - Efendim, şu ana
kadar ekranda isminiz gözükmüyor Sayın Seven; ama, siz, her zaman Genel Kurulda
hazır bulunan ve soru sorma konusunda azimli bir arkadaşımızsınız. Şu anda ekranda
gözükmüyor; şanssızlık efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Hayır; ben, Bayındırlık Komisyonuna gitmiştim, geldiğimde... BAŞKAN - Peki, Sayın
Seven'in de soru sorma isteği var; ama, zaman yeterli değil. Buyurun Sayın Bakanım;
yanıt vermek isterseniz, ister yazılı olarak verebilirsiniz, ister kısa bir
süre içerisinde sözlü verebilirsiniz. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Erçelebi, belediyelerin durumundan bahsettiler.
Gerçekten, Türkiye'de 3 500'ün üzerinde belediye mevcuttur ve belediyelerin de,
önemli bir finansman sıkıntısı içerisinde olduğu bir gerçektir. Ancak, Maliye
Bakanlığı bütçesinden verilen yardımlar, onların finansman yapısını düzeltecek
büyüklükte, bildiğiniz gibi de olmamaktadır; ama, buna rağmen, belli bir
miktar, yine, sizin de ifade ettiğiniz gibi, belli kriterlerle veriyoruz ve o
kriterlere de tamamen bağlıyız. Şimdi, önümüzdeki bayram
ve yılbaşı dolayısıyla, ne yapabiliriz üzerinde ben de hakikaten düşünüyorum.
Ödenek durumlarını tekrar bir değerlendiriyoruz. Belli bir miktarda yardım
yapma gayreti içerisindeyiz. Millî Eğitim Bakanlığının
istediği 5 000 öğretmen talebi, bizim Bakanlığımızdadır ve bizim arkadaşlarımız
da, yani, Bakanlığımız da Millî Eğitim Bakanlığıyla temas içerisindedir. Şüphesiz
ki, bu kadroları kendilerine vereceğiz. Ocak ayı içerisinde, kendilerine bu
kadroları tahsis edeceğiz. Tamamen, karşılıklı bir diyalog içerisinde
götürüyoruz bunları. Sayın Erek'in, üzerinde
durduğu İçel'de karşılaştığımız doğal afet, gerçekten, bütün ülke olarak
hepimizi son derece üzüntüye gark etmiştir. Tabiî, biz de aynı geçmiş olsun
dileklerimizi ilk günden itibaren ifade ettik. Orada hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet ve yakınlarına da sabır diliyoruz. Gerek esnafın gerek
çiftçinin her türlü durumu Bağ-Kuru, SSK'sı, vergi durumu hükümetimiz
tarafından yakinen izlenmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi, olayın meydana
gelmesini müteakip, hemen ilgili bakan arkadaşlarımız oraya gitmişler ve
gerekli incelemeleri yapmışlardır. Şu anda da gerekli değerlendirmeler
yapılıyor, ne gerekiyorsa, oradaki bütün sıkıntıların ve vatandaşlarımızın
zararını gidermek için elden ne geliyorsa yapılacaktır; onda en ufak bir
tereddüt zaten düşünülemez. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Oradaki belediyelere öncelikle yardım Sayın Bakan... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Tabiî, tabiî; nitekim, Hatay'da meydana gelen aynı nitelikteki doğal
afette belediyelere de aynı şekilde katkıda bulunmuştuk; buraya da gayet tabiî,
bulunacağız. Sayın Göksu'nun sorusu...
IMF'den 2002 yılında geleceği söylenen 10 milyar doların ne şekilde
kullanılacağı ifade ediliyor. Bilindiği gibi, IMF ile stand-by anlaşması
çerçevesinde gelen döviz, Merkez Bankasına gider ve ayrıca bir bütçe harcaması
şeklinde kullanılamaz, oraya gider; onun faiz oranını da, biraz evvel konuşmam
sırasında söylemiştim, stand-by çerçevesinde alınan kredinin faiz oranı 2 ilâ 4
arasında değişecektir. Belediyelerle ilgili,
biraz evvel, kıymetli arkadaşıma verdiğim cevap tahmin ediyorum, sizin... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Personel borcu olan belediyeler var... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Evet; yani, önceliği onlara vermek gerekecek, öyle bir çalışma da
yapıyoruz. Sayın Levent'in sorduğu
soru... Kara nakil vasıtalarında vergi yapısında bir sıkıntının olduğunu, yaşlı
arabaların vergisinin çok yüksek olduğunu ifade ettiler; ama, bilindiği gibi,
bizim, Motorlu Kara Taşıtları Vergisinde kilo ve yaş esası vardır, yani iki
kıstas dikkate alınır, hem ağırlık hem de yaş. Ağırlık arttıkça vergisi artar,
yaş büyüdükçe vergisi azalır. Bilemiyorum oradaki farklılık nedir? Kendisinin
de izni olursa, kendisiyle konuşup, meselenin ne olduğunu iyice öğrendikten
sonra, eğer uygulamada bir hata varsa, onu mutlaka düzeltiriz. Sayın Başkan, Sayın
Necati Yöndar'ın sualinin birinci bölümü bir tetkiki gerektiriyor, eğer uygun
bulurlarsa yazılı olarak cevap vereyim. Vergilerin dolaylı,
dolaysız oranı üzerinde... Gayet tabiî, dolaylı vergiler, çok adil olmayan
vergilerdir ve dolaylı vergilerin oranının artması, şüphesiz ki, son derece
arzu edilen bir uygulama değildir. Onun makul bir düzeyde seyretmesinde yarar
vardır. Vergi sistemimizin son derece adil olduğunu zaten biz de ifade
etmiyoruz; ancak, onu, adil ve ekonomik bir yapıya kavuşturmak için vergi
tabanını yaymak, vergi denetimini ve vergi idaresini iyice güçlendirerek daha
kapsamlı, ama daha adil bir vergi sistemi, bizim hükümetimizin de temel
amacıdır ve o konuda çalışmalar da vardır ve mesafe alıyoruz. Sayın Başkanım,
alabildiğim soruları, bu şekilde cevaplandırıyorum. Tespit edemediklerim varsa,
tutanaklardan bakacağız, onlara da yazılı olarak cevap vereceğiz. Sayın Ensarioğlu, mademki
suali yazılı sormuşlar, ben de yazılı olarak cevaplandırayım. Teşekkür ederim Sayın
Başkan. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakanım. Sayın milletvekilleri
ondördüncü turda yer alan Maliye Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maliye Bakanlığı 2002
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: A) MALİYE BAKANLIĞI 1.- Maliye Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ Program Kodu A ç ı
k l a m a L i r a 101 Genel Yönetim ve Destek
Hizmetleri 178 677
109 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Devlet Bütçesinin
Düzenlenmesi, Uygulanması ve Denetimi 16
394 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 112 Devlet Gelirlerine
İlişkin Hizmetler 489 889 000 000
000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 113 Devlet Muhasebe
Hizmetleri 105 961 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 114 Devlet Mallarına İlişkin
Hizmetler 71 126 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 116 Devlet Hukuk
Danışmanlığı ve Muhakemat Hizmetleri 20
118 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 119 Devlet Taşınır
Mallarının Tasfiye Hizmetleri 970 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 920 İktisadî Transferler ve
Yardımlar 385 000 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 930 Malî Transferler 9 862 489 610 000 000 BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu bölüm üzerinde 2 adet önerge vardır; ikisi de aynı
mahiyette olup, önergenin birini okutacağım, diğer önergenin imza sahiplerinin
isimlerini okuyacağım. Birinci önergeyi
okuyorum: "Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Maliye Bakanlığı yedek
ödenek tertibinden (930-08-3-356-900) tertip nolu yedek ödenekten 40 trilyon
TL'nin düşürülmesi gereğini arz ederiz.
Aynı mahiyette bir diğer
önergeyi veren arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili
Sayın Mustafa Düz, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ali Bilici, İzmir
Milletvekili Sayın Mehmet Özcan, Edirne Milletvekili Sayın Evren Bulut, Batman
Milletvekili Sayın Burhan İsen ve Sakarya Milletvekili Sayın Ersin Taranoğlu. Gerekçeyi okuyorum:
"Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, ilgili bakanın onayı ile kullanıma
sunulan 40 trilyon TL bütçe kaynaklarının kullanımında, kaynak dağılımını ve yatırım
öncülüğünü bozması nedeniyle 40 trilyon TL'nin yedek ödenek tertibinden
düşülmesi." Komisyon önergeye
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşlarımızın
verdikleri önergede iddia edildiği gibi bir düzenleme yoktur; o nedenle de
katılmıyorum. Ayrıca, teknik olarak da böyle bir indirimin uygulaması pratik
olarak mümkün değildir. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakanım?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
(İzmir) - Sayın Başkan, önergenin amacını, o yapısıyla önerge karşılamaz.
Burada bunun sonucu, yedek ödenek miktarı o kadar öngörülen miktarda düşer;
ama, dediğiniz konu, o önergeyle ortadan kalkmaz; çünkü, onun ayrı bir teknik
şeyi var. Esasen, Maliye Bakanlığının da o konuda aktif bir şeyi de yoktur.
Dolayısıyla, o önerge o neticeyi de sağlamaz; onu ifade etmek istiyorum.
Katılmıyorum; aksi takdirde ödeneğimiz aşağı düşer. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (DSP ve
ANAP sıralarından gürültüler) Kabul edilmedi efendim...
(DSP sıralarından "saymadınız" sesleri, gürültüler) Saydım efendim... 930'u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... MURAT BAŞESGİOĞLU
(Kastamonu) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 940'ı okutuyorum: 940 Sosyal Transferler 4 141 171 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 950 Borç Ödemeleri 3 450 500 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 170 000 000 000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. T O P L A M 18 722 465 719 000
000 BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı 2002
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı 2000
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. - Maliye Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Maliye Bakanlığı 2000
Malî Yılı Kesinhesabı A - C
E T V E L İ
L i r a - Genel Ödenek Toplamı : 8 437
963 053 255 000 - Toplam Harcama : 8 201 891 911 720 000 - İptal Edilen Ödenek : 227 527 091 325 000 - Ödenek Dışı Harcama : 54 194 013 450 000 - 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar Gel.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 62 738 063
660 000 BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı 2000
malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
süremiz tamamlanmıştır. Saat 18.00'de toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.05 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
18.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. II. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S.Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam) B) GELİR
BÜTÇESİ (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S.
Sayısı : 754) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. Maliye Bakanlığının 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmişti. Maliye Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesi
ile 2000 malî yılı kesinhesaplarının kabul edilmesinden dolayı Sayın
Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Böylece, 2002 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının 1 inci maddeleri kapsamına giren bakanlık ve kuruluşların
bütçeleri ve kesinhesapları ile gelir bütçesiyle ilgili 2 nci maddenin
görüşmeleri de tamamlanmış bulunmaktadır. 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
gider bütçesiyle ilgili 1 inci maddesini tekrar okutuyorum: 2002 MALÎ
YILI BÜTÇE KANUNU TASARISI BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Gider,
Gelir ve Denge Gider bütçesi MADDE 1. - Genel Bütçeye dahil dairelerin
harcamaları için bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 97 831 000 000
000 000 liralık ödenek verilmiştir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci
maddeyle ilgili olarak önergeler vardır; ancak, Anayasanın 162 nci maddesinin
son fıkrasına göre "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu
tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya
gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar." Sayın Uluğbay ve arkadaşlarıyla, Sayın
Ahmet Arkan ve arkadaşları tarafından 1 inci madde üzerinde verilmiş bu
önergeleri gider azaltıcı niteliktedirler. Üyeler bu tür önerilerde
bulunabilirler; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ödenekleri, yani,
bölümleri, daha önce Genel Kurulca kabul edilmişti. 1 inci maddedeki ödenek
miktarı, daha önce kabul edilen genel bütçeye dahil dairelerin yapacakları
harcamaların toplamıdır. Bu nedenle, değişiklik önergesinin, bölümler üzerinde
verilmiş olması gerekirdi ve o önerge de reddedildi. Önergeleri, hem teknik bakımdan ve hem de
genel bütçeye dahil dairelerin harcamalarının daha önce Genel Kurulca kabul
edilmesi nedeniyle işleme koyma olanağım bulunmamaktadır. Bu hususu
arkadaşlarımın ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir Bütçesine ilişkin 2 nci maddeyi
tekrar okutuyorum: Gelir bütçesi MADDE 2. - Genel Bütçenin gelirleri bağlı
(B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 70 918 000 000 000 000 lira olarak
tahmin edilmiştir. BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili verilmiş
önerge?.. Yok. 2
nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup, ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım: (Genel Bütçenin Gelirleri) B - C
E T V E L İ Gelir Türü A
ç ı k l a m a L i r a
1 Vergi Gelirleri 57 911 000 000 000 000 BAŞKAN- Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 Vergi Dışı Normal Gelirler 7 007 000 000 000 000 BAŞKAN- Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 Özel Gelirler ve
Fonlar 6 000 000 000 000 000 BAŞKAN- Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. T
O P L A M 70 918 000 000 000 000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Maddeyi ekli B cetveliyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Denge MADDE 3. - Ödenekler toplamı ile tahmin
edilen gelirler arasındaki fark net borçlanma hâsılatı ile karşılanacaktır. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına Sayın Esengün; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika efendim. SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mübarek kadir gecenizi tebrik ediyorum. Bu
mübarek gecenin, aziz milletimizin ve bütün İslam âleminin içinde bulunduğu
sıkıntılardan, dertlerden, problemlerden, baskılardan kurtulmasına vesile
olmasını, Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlar, 2002 Yılı Malî Bütçe
Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz aldım. 3 üncü madde, biraz evvel
okunan, oylanan gelir rakamı ile gider rakamı arasındaki veya gider ile gelir
arasındaki farkın nasıl karşılanacağını, netice itibariyle de, bütçe açığının
nasıl telafi edileceğini ifade eden bir madde. Tasarının 1 inci maddesinde, 2002 yılında
98 katrilyon harcama yapılacağı; 2 nci maddesindeyse, bu harcamaya mukabil 71
katrilyon gelir elde edileceği ifade edilmekte. Bu iki maddenin tabiî sonucu
olarak da, bu 3 üncü maddeyi tasarıya koyma mecburiyeti var; çünkü, 98
katrilyon harcama yapılacak, gider var, 71 katrilyon da gelir var; arada, 27
katrilyon liralık bir açık var. Bu açık ne yapılacak diye düşününce, işte, bu 3
üncü madde önümüze geliyor. 3 üncü maddede de, aradaki bu açığın, yani ödenekler
toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki farkın, net borçlanma hâsılatıyla
karşılanacağı ifade edilmekte; yani, iç ve dışborçlanmanın yasal dayanağı bu
maddeyle getiriliyor. Ekonomiyi batıran, ekonomiyi çökerten, milletin ocağını
batıran, işte, bu maddedir; bu maddeyle, hükümete verilen yetkidir. Borçlanma
yetkisi, günlerden beri, burada, bütün sözcülerin, iktidara ve muhalefete
mensup bütün sözcülerin şikâyet ettiği borçlanmanın yasal dayanağı. 2002 yılında, 27 katrilyon bütçe açığı var
ve bu da, yine, borçlanmayla karşılanacak; 2002 yılında da bu fasit daire devam
edecek; bir taraftan borç alınacak, faiz ödenecek; diğer taraftan, borçların
anaparasını ödemek için yeniden borçlanacak ve bütün bunların sonunda da, yük,
fakir fukaranın, milletin, dargelirlinin sırtına vurulacak; yeni vergiler, yeni
harçlar, yeni resimler... Buna mukabil, faiz gelirlerinden 50 milyar liraya
kadar vergi alınmayacak; onun yanında, çarşıdaki seyyar satıcıdan, kundura
tamircisinden, mahalle bakkalından, şoförden insafsızca vergi alınmaya devam
edilecek. Değerli arkadaşlar, biz, Refahyol
Hükümetindeyken, hatırlanacağı üzere, herkesin hafızasında yer alan, önemli bir
teşebbüste bulunmuştuk; milletin önüne, Meclisin önüne denk bütçe getirmiştik.
Kimisi alay etmişti, kimisi istihza etmişti, kimisi başarılı olması için dua
etmişti. Tabiî ki, denk bütçeyi o gün için gerçekleştirmek fevkalade zordu.
1997 yılının şartlarında, hele de 28 Şubat sürecinde denk bütçeyi sağlamak
kolay iş değildi; ama, biz, bir şeyi yaptık; o sene, bütçe açığını en aza
indirdik. Son yılların en az açık veren bütçesi oldu 1997 bütçesi ki, beş aylık
süresi bizimdi, sonrası, yine başka bir hükümetin elindeydi. Şunu ifade etmek istiyorum: Siz, daha işin
başında, bütçeyi yaparken "27 katrilyon açık vereceğim" diye yola
çıkarsanız, sonunda 27 katrilyonda o açık durmaz; bu, 40 katrilyona, 50
katrilyona ulaşır; ama, denk bütçe yapacağım niyetiyle yola çıkarsanız, bütün
milletin gayretiyle, Cenabı Hakkın da yardımıyla, belki denk bütçe olmaz; ama,
açık, en aza iner. Dolayısıyla, daha bu tasarının 3 üncü maddesinde, yanlışlık,
yanlış gidişat başlıyor. "27 katrilyon açığım var; onu da, borçlanmayı
karşılayacağım" diyor hükümet ve bu yanlışlıkla da, sonuçta, tabiî ki,
hiçbir şeyin önüne geçilemiyor. 27 katrilyon lira açık, alıp başını, çok daha
büyük rakamlara ulaşıyor. Değerli arkadaşlar, bu maddenin, aslında,
bu tasarıda olmaması lazım. Normal bir bütçede, dengenin, gelir ve giderlerle
sağlanmış olması gerekir, bütçe açığı söz konusu edilmez; dolayısıyla, dengenin
nasıl sağlanacağına dair bir hüküm de konulmaz. Dolayısıyla, bu madde, bu
hükümetin ayıbıdır. Bu kadar açığı olan bir bütçeyi, hükümet, huzurunuza
getireceğine, bu Meclisin huzuruna getireceğine -burada defalarca ifade ettik-
istifa edip, yeni bir hükümetin imkânlarını Meclisin önüne koysaydı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, 1 dakika içinde
toparlayın efendim. Buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - ...istifa edip
de, yeni bir hükümetin imkânlarını arama imkânını, yeni bir hükümeti, Meclisin
önüne koysaydı çok daha isabetli hareket ederdi. Hükümet, bu açığı en aza indirmek
mecburiyetindedir. Meydana gelen açığı da, borçlanmayla değil, başka
kaynaklarla kapatmalıdır. Başka kaynakların ne olduğunu hükümet olanlar, tabiî
ki, kendileri bulup çıkarmalıdırlar. Bulamıyorlarsa, bilemiyorlarsa, biz
biliyoruz, bırakın, siz istifa edin, biz gelelim, biz bu işleri nasıl
düzeltiriz, nasıl, memurun, işçinin, fakir fukaranın desteğini alır, yüzünü
güldürürüz, duasını alırız, biz biliyoruz. Biz, 54 üncü hükümette bunun
tecrübesini yaşadık. Aradan beş yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ, o dualarla
ayakta duruyoruz. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkürler Sayın Esengün. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sait Açba; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
3 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 3 üncü madde "Denge" başlığı
altında düzenlenmiştir. Tabiî, burada, irdelememiz gereken husus, bütçe
açıklarıdır. Türkiye'de, bütçe açıklarına bakıldığında, 90'lı yıllardan
itibaren, maalesef, sürekli artan bir şekilde, bütçe açıklarının her geçen yıl
daha yoğunlaştığını açık bir şekilde görmemiz mümkündür. 1990 öncesine
baktığımızda, bu açıkların, gayri safî millî hâsılanın yüzde 3'ü civarında
kaldığını görürüz; ama, 1990 sonrası tablo oldukça karanlıktır. Örneğin,
1997'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 7,6'sıdır bütçe açığı, 1998'de 7,3
olmuştur, 1999'da 11,9, 2000 yılında 10,5, 2001 yılında 15,1 olmuştur. 2001 yılında anormal bir sıçrama var.
Tabiî, bu sıçramanın nedeni de, şüphesiz, 2001 yılında, görev zararlarının
karşılığında tahvil verilmesi ve devletin bu şekilde borçlanmaya gitmesi ve bir
taraftan da eködenek talebiyle yeni, daha yüksek seviyede, 5,2 civarında,
başlangıçta hedeflenen açığın 27 katrilyon civarında gerçekleşmesidir. Dolayısıyla
bütçe açıkları sürekli olarak artma eğilimi içindedir diyoruz; ama, bir
taraftan da şunu ifade etmemiz lazım: Konsolide bütçede görülen açıkların yanı
sıra, bir de Türkiye'de yıllardır izlenen yanlış politikalar sonucunda ortaya
konulan gizli bütçe açıkları da söz konusudur. Gizli bütçe açıklarına en
çarpıcı örnek, görev zararlarıyla ilgili olarak verilebilir. 1995'ten itibaren,
görev zararlarının gayri safî millî hâsılaya oranının her geçen yıl arttığını,
tabiî bunun Hazine tarafından geri ödenmediği için gizli bütçe açığı olarak
seyretmiş olduğunu görüyoruz. Biz, konsolide bütçe açıklarını görev
zararlarıyla birlikte mütalaa ettiğimiz takdirde, gerçek bütçe açıklarının,
gerçekten oldukça yüksek rakamlara çıkmış olduğunu da açıkça görürüz. Mesela, 2000 yılında görev zararı, gayri
safî millî hâsılanın yüzde 13,4'ü civarındadır, 2000 yılında hükümetin
hedeflediği bütçe açığı ise yüzde 10,5 civarında olmuştur. Tabiî, bütçe açıklarının, bir bakıma,
hedeflenenlerin gerçekleşmediğini de açık bir şekilde ifade etmemiz mümkündür.
2000 yılı bütçesinin sonuçlarına bakıldığında, bu hedeflerin gerçekleşmediğini
açıkça görmekteyiz. Örneğin, 2000 yılıyla ilgili olarak gayri safî millî
hâsılaya oranla hedef yüzde 11,5 olarak öngörülmüştür; ama, gerçekleşen bütçe
açığı yüzde 16 civarındadır, gayri safî millî hâsılanın. 13,2 katrilyon olarak
bütçe açığı öngörülmüşken, bunun 20 katrilyon civarında gerçekleşmiş olduğunu
ve 6,9 katrilyon civarında bir fazla bütçe açığının ortaya çıktığını görüyoruz. Tabiî, bütçe açıkları sonucunda,
Parlamento da hükümetlere bütçe açığı kadar borçlanma yetkisi vermekte; ama,
gerçeğe, uygulamaya bakıldığında, net borçlanma hasılatının bütçe açığından çok
fazla olduğunu görmekteyiz ve bu şekilde, Parlamentonun vermiş olduğu yetkinin de
hükümetler tarafından ihlal edildiğine sık sık rastlamaktayız. 1999 yılından itibaren, bilhassa
içborçlardaki tırmanmaya bakıldığında, buralardaki tırmanmanın en önemli
nedenlerinden biri de Türkiye'de bütçe açıklarının gerçekten kontrol edilemez
hale gelmesidir, gizli bütçe açıklarının ortada olmasıdır. Dolayısıyla, bu
bütçe açıklarının kapatılması için yine borçlanmaya gidilecektir. Örneğin, şu
anda incelediğimiz bütçede öngörülen açıklar da yine borçlanmayla
giderilecektir; ama, borçlanmayla ilgili şartların, Türkiye'de, hâlâ, ağır
olduğunu ifade etmemiz mümkündür. Borçlanmayla ilgili ortalama vade, örneğin
2001 Kasımında 4,6 aydır ve yıllık bileşik faiz de yüzde 103 civarındadır.
Dolayısıyla, bu şartlarda ciddî anlamda bir değişmenin olmadığını açıkça
görmekteyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. SAİT AÇBA (Devamla) - Dolayısıyla, bu
şartlar böyle devam ettiği müddetçe, bütçe açıklarındaki hedeflerin de
tutturulma imkânı olmadığını da açıkça ifade edebiliriz. Şunu ifade etmemiz
lazım: Bütçe yapılırken, belli parametrelerde hareketle bütçe yapılmaktadır;
dolayısıyla, bir taraftan, enflasyon hedefi, bir taraftan büyüme hedefi, pek
çok hedefler ortaya konulmaktadır. döviz kurunda hedefler ortaya konulmaktadır;
ama, 57 inci hükümetin, işbaşına geldiğinden bugüne kadar 1999, 2000 ve 2001
yıllarında öngörmüş olduğu hedefleri hiçbir zaman için tutturamadığını ve bu
hedeflerden çok uzakta kaldığını görmekteyiz. Dolayısıyla, 2002 yılı bütçesinde
de hükümetin, koymuş olduğu hedeflerden uzak kalacağını, bu makroekonomik
hedeflerden uzaklaştığı nispette de bütçe açığında ciddî anlamlarda daha yüksek
boyutlarda açığın ortaya çıkacağını
düşünmekteyiz. Bu vesileyle, bu maddenin hayırlı olmasını
temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Açba. Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Cengiz Aydoğan'ın bir sitemi var,
doğru; soru sorma konusunda, ben, sizin sistemde olduğunuzu görmüştüm; fakat,
sanıyorum, öğle arası, bazı arkadaşlar gelip oynadıkları zaman, sistemde
kaydınız siliniyor, o hususun bilinmesini isterim. Bizim yapabileceğimiz bir
şey yok, onu belirteyim; ama, sizin de soru sorma isteğinizin var olduğunu
hatırlıyorum. Bunu, burada belirtmek isterim. 4 üncü maddeyi okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Malî Politikaya İlişkin Hükümler Bütçe politikası ve malî kontrol MADDE 4.- Maliye Bakanı, tutarlı, dengeli
ve etkili bir bütçe politikası yürütmek, belirlenen makro ekonomik hedefler
çerçevesinde istikrarı temin etmek ve malî kontrol sağlamak amacıyla; a) Kamu istihdam politikasının
belirlenmesine ve uygulanmasına yön vermeye, b) Harcamalarda azami tasarruf sağlayıcı
düzenlemeleri tespit etmeye, c) Giderlerle ilgili ödeneklerin dağıtım
ve kullanımını belli esaslara bağlamaya, d) Gelir ve giderlere ilişkin kanun,
yönetmelik ve kararnamelerle belirlenmiş konularda uygulamaları düzenlemek
üzere standartları tespit etmeye ve sınırlamalar koymaya, e) Yukarıda belirtilen hususlarda tüm kamu
kurum ve kuruluşları için uyulması zorunlu düzenlemeleri yapmaya ve tedbirleri
almaya, Yetkilidir. BAŞKAN - 4 üncü maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün; buyurun
efendim. SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 4 üncü maddede, Sayın Maliye Bakanına
verilen birtakım yetkilerden bahsediliyor. Bu madde, bütçe politikasında malî
kontrolden bahsetmekte ve Maliye Bakanına, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe
politikası yürütmek, belirlenen makro ekonomik hedefler çerçevesinde istikrarı
temin etmek ve malî kontrolü sağlamak amacıyla birtakım tedbirler almak için
yetki vermekte; ancak, pratikte, bu yetkiler, Maliye Bakanı veya Bakanlığı
tarafından kullanılmamaktadır; bu konularda, Sayın Maliye Bakanının, hemen
hemen hiçbir yetkisi yoktur. Biz kanuna ne yazarsak yazalım, 4 üncü madde neyi
emrederse emretsin, birkaç seneden beri, özellikle 57 nci hükümetin işbaşına
geldiği tarihten beri, herkes biliyor ki, bizzatihi hükümet üyeleri biliyor ki,
asıl yetki sahibi IMF'dir ve IMF'nin hükümet içerisindeki temsilcisi Kemal
Derviş'tir. Pratikte, Maliye Bakanının hiçbir yetki alanı yoktur; bugün, Maliye
Bakanı, sadece tahsildarlık yapmaktadır, vergileri toplamaktadır, yeni vergi
salmaktadır, vergi kanunlarını, harçları, resimleri, onlarla ilgili tasarıları
Meclisin huzuruna getirmekte, Meclisten geçirmekte; ama, asıl önemli konularda
yetki ve karar -o zaman, iş o noktaya gelince, söz ve yetki- IMF'ye
geçmektedir. Bu böyle olunca, Sayın Derviş'in
uygulamaları, geldiği günden beri yaptıkları nedir? Defalarca dinledik,
defalarca söyledi; ne diyordu: "Malî piyasalarda belirsizlik azalacak,
kriz ortamından en kısa süre içerisinde çıkılacak, faiz ve döviz kuru belli bir
süre sonra istikrar kazanacak, 2001 yılının ikinci yarısından itibaren
istikrarlı bir büyüme ortamı sağlanacak." Netice itibariyle, Sayın Derviş,
ne dediyse, bugüne kadar hiçbirisi gerçekleşmedi, hiçbir tahminini tutturamadı.
Bu maddenin aynısı, geçen yılki kanun
tasarısında, 2001 yılı bütçe tasarısında var. Aynı yetkiler Maliye Bakanına
verildi, tedbir alınsın denildi; ama, gelin görün ki, bugün Sayın Maliye
Bakanını da dinledik "biz bu bütçeyi yaparken, geçen sene bütçe kanun
tasarısını Meclis huzuruna getirirken, şubatta bu krizin patlayacağını tahmin
etmemiştik" dediler. İki ay önünü göremeyen, iki ay sonrasını göremeyen
bir Maliye yönetiminin ne yapacağı, hangi tedbirleri alacağı, tabiî ki,
üzerinde, derin derin, üzüntüyle düşünülecek bir konu. Dolayısıyla, 2001
yılında da bu yetkiler verildi. Büyüme oranı, sözde, eksi 4,5 olacaktı, eksi
8,5 oldu. Yıl sonu enflasyonu, toptan eşyada yüzde 10, tüketici fiyatlarında
yüzde 12 olacaktı; tutturulamadı bu hedefler, yıl sonunda birisi yüzde 81,
diğeri yüzde 65 civarında. Ortalama dolar kuru 714 000 lira olacaktı, şu anda
dolar 1 500 000 lira. Netice itibariyle de, geçen sene verilen bu yetkiye
rağmen, sözde alınan bütün tedbirlere rağmen, hiçbir konuda, verilen sözler
yerine getirilemedi, hiçbir konuda başarı sağlanamadı. Şimdi, bütün bu başarısızlıkların mesulü
olan ve yasanın verdiği yetkileri kullanamayan veya yanlış kullanan Sayın
Maliye Bakanının bizce yapacağı en münasip hareket, 2001 yılı sonunda,
bugünlerde, bu görevden ayrılmak olurdu. Hükümet istifa etmiyor; hükümet, bütün
başarısızlıklarına, basiretsizliklerine, beceriksizliklerine rağmen, kendi
içindeki birsürü uyuşmazlığa rağmen... Sayın MHP sözcülerini günlerden beri bu
kürsüde dinledik. Daha dün, Millî Eğitim Bakanlığı aleyhinde en ağır tenkitleri
Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız yaptılar; ama, ne hikmettir, burada
en ağır tenkitleri yapan MHP'li arkadaşlarımız, biraz sonra, aynı bütçeye kabul
oyu verdiler. İnsanın fikri ile zikrinin bir olması lazım. Eğer bu hükümet bu
yükü taşıyamıyorsa -ki, öyledir; millet diyor bunu, biz demiyoruz; bu hükümetin
desteği sıfırdır halk nazarında- o zaman, istifa etmek, en onurlu, en basiretli
davranış olur. Değerli arkadaşlar, şu anda, Erzurum'da
eksi 34 derece -kasım ayında- soğuk var; Anadolu'nun birçok yerinde sel var,
soğuk var, karakış var; fakir fukaranın evinde yakacak yok; mübarek ramazanda,
belki, iftar sofrasında yiyecek bir şeyi yok; bayram geliyor, oğluna bayramlık
bir çift çorap alacak parası yok. Milleti bu hale getirdiniz. Umarız, ümit
ederiz, şu mübarek gecede dua ederiz ki, 2002 yılı 2001 yılı gibi olmaz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan,
hemen bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Esengün. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - İnşallah, 2002
yılı, 2001 yılını aratmaz. Bu 2001 yılı bir felaket yılı olarak tarihe geçsin;
inşallah, bir daha da gelmesin. Her şeyi kötü yaptınız, her şeyi perişan
ettiniz, her şey... Fakir fukara, dargelirli, size oy veren, büyük ümitlerle oy
veren seçmeni, verdiği oydan dolayı da pişman ettiniz. Şimdi, gelin, seçime
gidelim diyoruz; ona da cesaretiniz yok. Neticede, milletimizin işi, bu gece
yapacağı hayırlı dualara kaldı. Allah bu hükümeti başımızdan bir an evvel
uzaklaştırsın diye, şu anda, bu mübarek gecede milletimiz dua ediyor; biz de
gönülden amin diyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Balıkesir Milletvekili Sayın
İsmail Özgün, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; ben de bu
vesileyle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında,
mübarek kadir gecenizi tebrik ediyorum. Benden önceki konuşmacının temennisine ben
de uyarak, vatandaşlarımızın da arzusunu burada dile getirmek düşüncesiyle,
inşallah, bu hükümetten bir an evvel kurtuluruz diyorum; çünkü, meydanlar böyle
söylüyor. Meydanları dolduran binlerce, onbinlerce insan "ya Rabbi, şu
hükümetten bizi bir an evvel kurtar" diyor, koro halinde bağırıyor. Ben
de, onların temsilcisi olarak, burada, bu mübarek gecede bunu söylüyorum. SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Dualarınız
hiç de kabul olmuyor. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, farkında mısınız; çok monoton, efendim, beklentilerden uzak,
heyecansız, ilgisiz bir bütçe maratonu yaşıyoruz. Ben geçtiğimiz yılları
hatırlıyorum da, bütçe denildiği zaman, herkeste bir heyecan olur; herkes
kürsüye çıkıp bir şeyler söylemek ister; efendim, vatandaşın derdini buradan
haykırmak ister. Vatandaş da ilgi gösterirdi; acaba, bu bütçe bize ne
getiriyor, ne götürüyor; acaba, memur maaş katsayısı ne olacak, memurlara ne
kadar zam gelecek; çiftçi, acaba, bize ne kadar destekleme için para ayrılıyor,
ne kadar prim için para ayrılıyor, merak ederdi. Esnaf ve sanatkârımız, acaba,
bu sene, krediler için bütçeden bize ne kadar pay gelecek, bunun merakı
içerisinde olurlardı; ama, o kadar esnafla, o kadar çiftçiyle, o kadar kamu
çalışanıyla, emeklisiyle görüşüyorum, hiç kimsede bir heyecan yok; doğrusu
Mecliste de o atmosferi göremiyoruz. Neden; çünkü, kimsenin bu bütçeden bir
beklentisi yok. Şimdi, bakıyorsunuz, acaba, esnaf ve
sanatkâra ne getiriyor bu bütçe, bir şey getiriyor mu. Bütçe müzakereleri
komisyonda yapılırken esnaf ve sanatkâr gazetelere boy boy ilanlar verdi, dedi
ki: "2002 yılı bütçesi için, biz, en aşağı 200 trilyon kredi için tahsisat
ayrılmasını istiyoruz." Bütçe görüşmeleri oldu bitti komisyonda; bir de
baktık, işte, oradaki arkadaşların gayretiyle 50 trilyonluk bir önergeyle oraya
istihkak konulabildi; ama, üç seneden beri hortumculara giden milyar dolarların
yanında 50 trilyonu düşünecek olursanız, hiçbir şey ifade etmiyor demektir. Yine, aynı şekilde, çiftçilerimiz büyük
sıkıntı içerisinde. Gündüz, burada yaptığım konuşmada, Balıkesir İlimizin
Havran İlçesinin Büyükdere Beldesindeki çiftçilerin tarım krediye olan
borçlarını ödeyemedikleri için Havran Cezaevinde sıraya girdiklerini
söylemiştim. Hatta, burada, son günlerde, manşetlere yansıyan gazete haberini
de size göstermiştim "çiftçi hapis kuyruğunda" diye. Sözde milletin
efendisi olan çiftçi, şimdi Havran Cezaevinde borcunu ödeyemedi diye sıraya
girmeyi bekliyor. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Bir tek çiftçi
yok tutuklu. Bugün Ziraat Bankası Genel Müdürüyle konuştum. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ee, bu nedir?! NECDET SARUHAN (İstanbul) - Bir tane tutuklu
yok. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bu nedir?!. Bu
nedir?!. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Gazeteler
yazabilir... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
tamam. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Efendim, ben,
kendi seçim bölgemi biliyorum; onu, siz bana öğretecek değilsiniz. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Seçim bölgesi
değil, Türkiye genelinden bahsediyorum. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben biliyorum.
Daha bundan onbeş gün önce, Balıkesir'deki mahalle muhtarlarıyla toplantı
yaptım, onları topladım. O muhtarların orada bana söylediklerini dün gibi
hatırlıyorum. Söyledikleri... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - 1994'te
"ödemeyin, affedeceğiz" dediniz... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Tarım Kredi
Kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemiyor bu vatandaşlarımız; faizleri
birikmiş. Otuz... Otuz... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - 1994'te, siz
dediniz "ödemeyiniz" diye. "İktidara gelince affedeceğiz"
dediniz; onlar da ödemedi. Şimdi de "borçlular" diyorsunuz; niçin
ödemediniz?.. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Beyefendi, Sayın
Bakanım, size hürmet ediyorum; siz, bakanlık yaptınız; sizinle beraber
komisyonlarda çalıştık; size buradan cevap vermeye teeddüp ederim; ama... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Etme... Teessüf
etme de, doğruları söyle!.. Lütfen... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ama, Sayın
Bakanım, siz, canileri, katilleri affedeceğinize, hırsızları affedeceğinize,
şunlara bir af getirseydiniz, iyi olmaz mıydı?.. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Af, sınırlı
geldi... Af sınırlı geldi... Kapsamını benden daha iyi biliyorsunuz. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ucuz politika
bunlar, ucuz!.. Bunları yemiyor halk. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Şimdi, işte, bu
bütçede, vatandaş, acaba bana ne var diye bekliyor; ama, ortada bir şey yok.
Bir şey olmadığı için... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ucuz politika...
Bırakın bu işleri artık; azıcık doğru olun!.. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Vatandaş, yine
yemeyecek bu politikaları!.. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben, burada
vatandaşın derdini söylüyorum; sen, anlarsın, anlamazsın... Anlasaydınız, zaten
bunları çözerdiniz. Anlamadığınız için, bu işler, bugün, buraya geldi; ama,
şunu bilesiniz ki, bu çiftçi, bu esnaf sanatkâr, bu çalışanlar, emekçiler, size
sandıkta hesabı soracaktır. O günleri de göreceğiz ve yanlışlığınızın farkına,
siz, herhalde o zaman varacaksınız... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Başka sermayeniz
kalmadı zaten! İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Ben, hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Ayrıntılı harcama programları ve
ödeneklerin kullanımı MADDE 5.- a) Bütçe Kanunlarına ekli (A)
işaretli cetvellerdeki ödenekler, Maliye Bakanlığınca belirlenecek ilkeler
ve serbest bırakma oranları dahilinde
kullanılır. Kamu kurum ve kuruluşlarının yıl içinde
gerçekleştirecekleri hizmet ve faaliyetler için bütçelerinde yer alan
ödeneklerin kullanımının önceden planlanabilmesi amacıyla ödenek kullanımının
ayrıntılı bir harcama programına bağlanması Maliye Bakanlığı tarafından
istenebilir. Maliye Bakanı tarafından ödenek
kullanımının ayrıntılı harcama programına bağlanmasının uygun görülmesi
halinde, belirlenen serbest bırakma oranları üzerinde ve bu harcama programı
dışında harcama yapılamaz. İdareler bütçelerinde yer alan ödenekleri
belirlenecek ilkeler, serbest bırakma oranları ve ayrıntılı harcama programları
dahilinde, Kalkınma Planı ve Yıllık Programda öngörülen hedefleri ve hizmet
önceliklerini gözönünde bulundurarak, tasarruf anlayışı içinde kullanmakla
yükümlüdürler. b) Bütçelerin yatırım ve transfer
tertiplerinden yardım alan bağımsız bütçeli kuruluşlar ile sosyal güvenlik
kuruluşları, hizmetleri ile ilgili aylık harcama programlarını vize edilmek
üzere en geç 31/01/2002 tarihine kadar Maliye Bakanlığına gönderirler. Bu
programlar Maliye Bakanlığınca vize edilmeden bütçenin yatırım ve transfer
tertibindeki ödenekler kullanılamaz. Kuruluşlar aylık uygulama sonuçlarını her
ay Maliye Bakanlığına bildirirler. Maliye Bakanlığı, yapılan yardımın amacı
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını aylık harcama programını göz önünde
bulundurarak kontrol eder. BAŞKAN - 5 inci maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat konuşacak. Buyurun Sayın Polat. (SP sıralarından
alkışlar) Süre 5 dakika. SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum)-
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, burada, ben, bugün görüşülen bütçe
kanunu tasarısı üzerinde, Sayıştayın, 8.10.2001 tarihinde genel kurulunca kabul
edilip, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi uygun bulunan Hazine
hesapları 2001 yılı izleme raporu, 2000 yılı hazine işlemleri raporu, 2000
genel bütçe genel uygunluk bildirimi üzerindeki görüşlerimi, sizlere, vakit
müsait olduğunca özetlemeye çalışacağım ve burada, ne kadar yanlışlıklar
yaptığımızı, devlet muhasebesinin ne kadar ciddî olarak tutulmadığını hep
beraber göreceğiz. Sayıştay, 2001 izleme raporunda, kamu
dışborçları bölümünde, 1997, 1998, 1999 yılı dışborçlar hesapları, dışborç
stoku ve dışborç kullanımlarıyla ilgili bilgileri içermeyecek şekilde
verilmiştir. Hesapların bu şekilde tanzim edilmesi, teknik tabiriyle
"hesabın verilmemesi" anlamına geldiğinden, Sayıştay Genel Kurulu
tarafından reddedilmiştir. Devamla "henüz dışborç stokunu eksiksiz şekilde
tespit edememiş ve saymanlık hesaplarına aktaramamıştır. Dolayısıyla,
dışborçlar hesabı, devletin dışborçlardan doğan yükümlülüklerini tam olarak
göstermemektedir" denilmekte ve devam edilmektedir: "2000 yılında
tahakkuk birimi tarafından borçlanma olarak kaydedilen, ancak, saymanlık
hesaplarına intikal etmeyen 996 trilyon liralık dış borçlanma bulunmaktadır;
yani, dışborçlar hesabı, 2000 yılı dışborç kullanımlarını tam olarak
göstermemektedir." Yine, Sayıştay ikaz ederek, dışborç kur
farkları tam olarak hesaplanamamaktadır. Saymanlık hesaplarında dışborç stoku
olmadığından, kurdaki değişim sonucunda dış yükümlülüklerde meydana gelen
değişme hesaplanamamaktadır. Sonuç olarak, 2000 yılı dışborçlar hesabı,
kamu dış borçlarını tam, doğru ve uygun şekilde göstermediğinden, söz konusu
hesaplar, 8.10.2001 tarih ve 5000 sayılı Sayıştay Genel Kurulu Kararıyla
reddedilmiştir. 2000 yılı kullanılacak dış krediler hesabı
ve kredi anlaşmaları hesabı: Dışborçların takibi için, 1999 yılında, iki yeni
hesap ihdas edilmiştir; kullanılacak dış krediler hesabı ve kredi anlaşmaları
hesabı. Sayıştaya göre, yapılan inceleme sonucunda bu iki hesabın kayıtlarının
saymanlık dışborçlar hesabında yıl içinde ihdas edilen kayıtlarla tutarlı
olmadığını tespit edilmiştir. Aradaki fark, tahakkuk birimleri tarafından
hazırlanan verilerin kreditör bildirimlerine istinaden hazırlanması, saymanlık
kayıtlarının ise, kullanıcı kuruluş verilerine dayanmasından kaynaklanmaktadır. 2000 yılı sonu itibariyle kullanılacak dış
krediler hesabı ve kredi anlaşmaları hesabı, anlaşmalarla temin edilen dışborç
miktarını ve bunlardan kullanılan tutarları tam, doğru ve uygun şekilde
göstermemektedir. Bu gerekçeyle, Sayıştay Genel Kurulu kararıyla
reddedilmiştir. Yine, Sayıştaya göre, dışborçların tam
olarak takip edilememesinin temel nedeni, kullanım bilgilerinin, kredileri
kullanan kuruluşlar tarafından Hazineye bildirilmemesidir. Bu eksikliğin en
önemli sonucu, söz konusu kullanımların bütçeye gider kaydedilmemesi ve
kayıtdışı kalmasıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının dışkredi bildirmeme
sebeplerinin başında ise, Sayıştaya göre "işlemlerin yapılmaması halinde
ilgililere ve kurumlara uygulanacak yaptırımların belirtilmemesidir"
denmektedir. Sayıştayca, bu yaptırımların belirtilmesi istenmektedir. Burada Sayıştayın en önemli ikazı ise
şöyle olmaktadır: Bütçeye ödenek konmaması, kuruluşların kredi kullanımlarını
önlememekte, sadece bu kullanımların bütçeleştirilmeyerek devlet hesaplarının
dışında kalması sonucunu doğurmaktadır. Neticede, Sayıştay bu konuda en önemli
ikazını şöyle yapmaktadır: Dışkredi kullanımlarına ilişkin olarak yukarıda izah
edilen süreç sonucunda dış kredi kullanımlarının bir kısmına bütçede yer
verilmemek suretiyle Meclisten harcama yetkisi alınmamakta, harcamaların ise
ödenek verilenleri dahi saymanlık hesaplarına intikal etmediğinden kullanımları
kesin hesap süreciyle ibra edilmemektedir. Harcamaların saymanlık hesaplarına
girmemesinin bir diğer sonucu da Maliye Bakanlığı tarafından yapılan iç denetim
ve Sayıştay tarafından yapılan dış denetime konu olmamasıdır. Bu harcamalar,
malî sistemimizde yer alan yetki ve kontrol mekanizmalarının tamamen dışında
kalmaktadır. Bu aksaklık ve denetimsizliğin olmaması için Sayıştayın önerisi de
şöyledir: Yıllık yatırım programlarına dış kredi anlaşmalarında öngörülen
kullanım takviminde yer alan ödenekler konulmalıdır. Maliye Bakanlığı bütçe çağrısında
kuruluşlarının dış proje kredisi kullanımlarının tamamı için ödenek istemeleri
uyarısında bulunmalıdır. Bu ödenekler aynen bütçeleştirilmeli ve ödenek
kesintisinin dışında tutulmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1
dakika daha müsaade eder misiniz? BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Dışproje kredileri
için verilen ödenekler temini gerektirmediğinden yılbaşlarında tamamen serbest
bırakılmalıdır. Sayıştay 1999 yılı uygunluk bildiriminde,
genel ve katma bütçeli kuruluşların dışborçlarla ilgili giderlerinin önemli bir
kısmının bütçeleştirilmediğini Meclise bildirmiştir. Yapılan incelemede, 1999
yılında genel bütçeli kuruluşların 448 trilyon liralık, katma bütçeli
kuruluşların da 136 trilyon liralık dışborç kullanımlarının gider
kaydedilmediği tespit edilmiştir. Toplam olarak 594 trilyon liralık söz konusu
harcamanın 223 trilyon lirası yatırım harcaması niteliğindedir; yani, Maliye
Bakanlığının bu tutarları bütçeleştirmesi yatırım programına ödenek bulunmasına
bağlıdır. Şimdi, vakit bitiyor da... Sayın Başkanım,
bilhassa Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanına söylüyorum ve tekrar rica ediyorum,
şu Sayıştay raporları o kadar ilginç ki, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak gün
tespit etseniz de, bunları bir gün, iki gün ciddî bir şekilde incelesek çok
memnun oluruz diyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. Başka söz isteği?.. Yok. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Kamu harcamalarında etkinliği artırıcı
önlemler MADDE 6.- a) Kamu hizmetlerinin etkin ve
verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla, konsolide bütçeye dahil daire ve
idarelerin teşkilat yapıları ve hizmet amacına uygun olarak personel
dağılımının sağlanmasına yönelik önlemler almaya, ihtiyaç fazlası olan
personelin, ilgili kuruluşların da görüşünü almak suretiyle, bu Kanunun 42 nci
maddesinin (a) bendinde belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmesine
ilişkin esas ve usulleri Devlet Personel Başkanlığının görüşünü alarak
belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir. b) Maliye Bakanlığınca bu Kanunun 42 nci
maddesinin (a) bendinde belirtilen kurum ve kuruluşların serbest memur
kadrolarına verilecek açıktan atama izinlerinin toplam sayısı, ilgili
kurumlarda 2001 yılında emeklilik, ölüm ve istifa sonucu ayrılan personel
sayısının % 80'ini aşamaz. Norm kadro çalışması sonuçlandırılarak uygulamaya
geçirilen kurumlar ile kanun, uluslararası anlaşma veya 2002 yılı programı ile
kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ve temini zorunlu hizmetlerin
gerektirdiği personel ihtiyacını yukarıda belirtilen sınırlamaya tabi
tutulmaksızın değerlendirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. c) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşıt
sayısını azaltmak, taşıt bakım, onarım ve akaryakıt giderlerinde israfa yol
açmamak amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmaya, önlemleri almaya, sınırlamalar
getirmeye Maliye Bakanının teklifi üzerine Başbakan, kamu görevlilerinden
kimlerin resmî taşıtlar yerine ticarî taşıtlardan yararlanacağına ve ticarî
taşıtlardan yararlanacaklara yapılacak ödemeler ile bunlara ilişkin esas ve
usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir. d) 1) Kamu kurum ve kuruluşlarının makam
ve servisler itibariyle demirbaş kullanım süreleri ve standartları, Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığınca belirlenen standartlar da dikkate
alınarak, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Ana Statüsüne göre oluşturulan
Bakanlıklararası Standardizasyon Komitesi tarafından belirlenir. 2) Genel bütçeli daireler ile katma
bütçeli idareler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve fonların
birbirleri arasında eşya ve levazım devrine ilişkin esas ve usuller Maliye
Bakanlığınca düzenlenir. e) Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef
Planının yıllık programlarının gerektirdiği ödeneklerden yılı içinde
harcanamayan ödenekleri, hizmetin devamlılığını sağlamak maksadıyla,
ödeneklerinin % 30'unu aşmamak üzere ertesi yılın bütçesine devren ödenek
kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. f) 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı
Kanunun 4684 sayılı Kanun ile değişik Geçici 1 inci maddesi uyarınca, kamu
bankalarından genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelere ve bunlara
bağlı döner sermayeli kuruluşlara, genel ve katma bütçelerin transfer
tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarına nakli
yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, 2002 yılında,
ilgili kamu bankalarınca Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına yatırılır.
Yatırılan bu tutar bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir,
diğer taraftan Maliye Bakanlığı bütçesinde açılacak bir tertibe özel ödenek
kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarları kurum ve kuruluşların bütçelerinin
ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Nakli yapılan
personelin aylık ve diğer özlük hakları
karşılığı tutar, aylık dönemler itibariyle ilgili kamu bankaları ve Maliye Bakanlığınca müştereken tespit
edilir ve bu miktar en geç tespitin yapıldığı ay sonuna kadar kamu bankalarınca
yukarıda belirtilen hesaba yatırılır. g) 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında
bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan Kanun kapsamı
dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline
bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile
fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme
yapılamaz. Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden,
aynı fıkra kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka
yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde
sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, harcırah talep etmediklerine
ilişkin yazılı beyanda bulunmaları halinde, 6245 sayılı Harcırah Kanununda veya
özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen harcırah
ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme yapılamaz. 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer
mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz. h) Genel bütçeye dahil daireler ile katma
bütçeli idareler ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan
fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma
bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar, mahalli idareler ile
bunların birlik ve müesseseleri, özelleştirme kapsamındakiler dahil kamu
iktisadi teşebbüsleri ve Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinde 2495 sayılı
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında
Kanun uyarınca 2002 yılında ihtiyaç duyulan personel; her kurum ve kuruluş tarafından öncelikle kendi bünyesinde
çalışmakta olan ve gerekli nitelikleri taşıyan istekli personelin atanması
suretiyle, kurum içinden yeterli sayıda istekli personel olmaması halinde ise anılan
kurum ve kuruluşlarda çalışmakta olan ve gerekli şartları taşıyan istekli
personelin naklen atanması suretiyle karşılanır. Anılan Kanunun uygulanmasında
görevli kurum ve kuruluşlar, şartları haiz istekli personelin eğitimi konusunda
gerekli tedbirleri alırlar. ı) Millî Eğitim Bakanlığında Yurtdışı
Bursları, Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsüne Yardım ve İşçi Ücretleri,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığında Süne ve Kımıl Mücadelesi Projesi, Karayolları
Genel Müdürlüğünde Kaza Kara Noktalarının İyileştirilmesi ve İzlenmesi Projesi,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde Seyranbağları
Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Hizmetleri ile Ortadoğu Teknik
Üniversitesinde Yayın ve Kütüphanecilik Hizmetleri faaliyetlerinde performansa
dayalı bütçe uygulamasının gerçekleştirilebilmesi bakımından; söz konusu
faaliyet alanları için tahsis edilen ödeneklerin kullanımında yeni esas ve
usuller tespit etmeye, münhasıran bu faaliyetlerle ilgili olarak malî mevzuatın
uygulanması konusunda düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 6 ncı maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat. Buyurun Sayın Polat. SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bugün, hep böyle sırayla
onayladığımız bu maddeler üzerinde Sayıştayın yıllarca yapmış olduğu
denetimlerden, yine, size notlar sunmaya çalışacağım. Biraz düşünmek istiyorum
üzerinde. Sayıştay, 1999 yılı uygunluk bildiriminde
genel ve katma bütçeli kuruluşların dışborçlarla ilgili giderlerinin önemli bir
kısmının bütçeleştirilmediğini Meclise bildirmiştir. Yapılan incelemede 1999
yılında genel bütçeli kuruluşların 448 trilyon liralık, katma bütçeli
kuruluşların da 136 trilyon liralık dışborç kullanımlarının gider kaydedilmediği
tespit edilmiştir. Toplam 594 trilyon liralık söz konusu harcamanın 223 trilyon
lirası yatırım harcaması niteliğindedir; yani, Maliye Bakanlığının bu tutarları
bütçeleştirmesi, yatırım programında ödenek bulunmasına bağlıdır. Burada, Sayın
Maliye Bakanıma bir şey söylemek istiyorum, bunu da özeleştiri olarak kabul
etsinler, Sayıştay "bizim ikazlarımız sonucu, hazine, gerekli özeni
gösterdi, ciddî bir çalışma içerisinde; ama, Maliyenin, maalesef, aynı
çalışmayı gösterdiğini söyleyemeyiz" diye bize ifadede bulunuyorlar; bunu
da size arz etmiş olayım. Geri kalan 371 trilyon lira Millî Savunma
Bakanlığı tarafından kullanılmıştır ve cari harcama niteliğinde olup, yatırım
programıyla ilgisi yoktur. Bu harcamaların gider kaydedilmesi tek taraflı
olarak Maliye Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek işleme bağlıdır. Yapılan
çalışmada, söz konusu kurumların, 1999 yılında kullandıkları dışborçların yüzde
51'ini Hazineye bildirmedikleri tespit edilmiştir. Genel ve katma bütçe dışındaki kuruluşlara
kullandırılan dış kredilerle ilgili olarak ise, Hazineye neredeyse hiç
bildirimde bulunulmamıştır. Bu nedenle, 1999 yılında, Hazinenin bu kuruluşlara
kullandırdığı tutarlardan kaynaklanan 420 milyon dolar tutarında alacak,
saymanlık kayıtlarına intikal ettirilmemiştir. Hazine alacakları: Genel bütçe dışındaki
daire ve kurum borçları hesabı; Hazine toplam alacakları tespit edilememiştir.
Alacak stokunun borç bazında detay içerecek şekilde hesaba intikal ettirilmemiş
olması sebebiyle, Hazinenin, hangi kuruluştan ne kadar alacağı olduğu tam
olarak bilinememektedir. Kur farkları sebebiyle alacaklardan meydan gelen
değişme hesaplanamamaktadır. Netice olarak, 2000 yılında, genel bütçe
dışındaki daire ve kurum borçları hesabı Sayıştayca reddedilmiştir. Yine,
Sayıştayın çok çarpıcı bir tespiti de şöyledir: Devirli kredilerin takibiyle
ilgili diğer sorun, önceki yıllarda Hazine hesaplarına yatırılan, ancak alacak
kayıtlarındaki sorunlar sebebiyle hangi alacağa ilişkin olduğu tespit
edilemeyerek emanette bekletilen tutarlardan kaynaklanmaktadır. Emanetler
ayrıştırılarak mahiyetlerine göre ilgili alacaklardan düşülmeden, alacak
stokunun tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. KİT sermayeleri: Hazine Müsteşarlığı
tarafından genel bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermayeler hesabında takip
edilmektedir. 2000 yılı için, hesabı ait olduğu dönemde intikal ettirilmeyen
bilgi, yılsonu bakiyesinin yüzde 20'si oranındadır. Bu oranda bir hata, hesabın
fonksiyonunu ifa etmesine engel olmaktadır. Bu gerekçelerle, 2000 yılı genel
bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermaye hesabı, Sayıştay Genel Kurulunca
reddedilmiştir. Netice olarak, Hazine saymanlıklarının
2000 yılı mizanında yer alan hesaplardan, dışborçlar, kredi anlaşmaları,
kullanılacak dış krediler, genel bütçe dışındaki daire ve kurum borçları, genel
bütçe dışındaki dairelere yatırılan sermayeler hesapları, tam, doğru ve uygun
bulunmamış ve 2000 yılı hesapları reddedilmiştir. Şimdi, Sayın Bakanım, sizin hangi
hesabınızı Sayıştay kabul etti, bir de onu söyleyin. Yani, bütün hesaplar
reddedilmiş. Ne Hazinenin ne Maliyenin hiçbir hesabını Sayıştay ciddî
bulmuyorsa, sizin, denetimcilerinizin, gidip de, esnafa "sen defterleri
ciddî tutmuyorsun" demeye hakkı olur mu diye, özeleştiri olarak sormak
istiyorum. Yani, burada, hakikaten, çok ciddî olarak söylüyorum; siz ve
Sayıştay, birkaç gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu bize anlatmalısınız.
Yani, Sayıştay mı çok abartıyor bunları, sizin bir kusurunuz yok mu; biz de
işin içinden çıkamıyoruz. Yani, Sayıştay her hesabınızı reddediyor. Peki,
neticede, devletin hesabı reddediliyorsa, devlet bu hesaplardan nasıl vergi
toplayıp nasıl... Biz de bunda şaşırdık. Şimdi, bir de, Sayıştayın 2000 yılı genel
bütçe ve genel uygunluk bildirimi üzerindeki görüşlerini inceleyelim. Ödenekdışı giderler: Genel bütçeli
idarelerin ödenekdışı giderlerinin 73 trilyon 655 milyar TL'si yasalara göre
ödenek aranmaksızın yapılacak giderlere, 97 trilyon 480 milyar lirası personel
giderlerine... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım,
bir müddet daha müsaade ederseniz, bitiriyorum. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sabaha kadar
konuş. ASLAN POLAT (Devamla) - Sabaha kadar
buradayız, konuşacağız. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - 90 trilyon 305 milyar
lirası sorumluluk gerektiren giderlere ait olmak üzere toplam 261 trilyon 441
milyar liradır, bunlar ödenek dışı giderler. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 45
inci maddesinde "Devlet hizmetlerinin müstelzim olduğu masarif her sene
bütçesine vazolunan tahsisat ile tayin olunur. İfası bir kanun ile emrolunan
hidemat karşılığının behemehal senesi bütçesine ithali lazımdır" diyor. 50
nci maddesinde "Bakanlar bütçe ile verilen ödeneklerden fazla yükleme ve
harcamalarda bulunamayacakları gibi, bu ödenekleri özel gelirler ile de
kapatamazlar" hükümleri mevcuttur. Bu hükümlere göre, belirli hizmetler
için bütçeye konulmuş bulunan ödeneklerden fazla harcama yapılmaması
gerekmektedir diyor Sayıştay; ama, yapılıyor. Yine devam ederiz. Hepinize saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Kamu kuruluşlarının gelir ve giderlerinin
izlenmesi MADDE 7. - Devletin tüm gelir ve giderleri
ile borç ve malî imkanlarının tespiti, takibi ve denetiminin yapılabilmesi
amacıyla; genel bütçeye dahil
dairelerle katma bütçeli idareler, döner sermayeli kuruluşlar, fonlar ve
fonlara tasarruf eden kuruluşlar, bütçenin transfer tertibinden yardım alan
kuruluşlar, belediyeler, belediyelere bağlı kuruluşlar, özel idareler, kamu
iktisadî teşebbüsleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, gelir ve gider
tahminlerini, malî tabloları, birbirleriyle olan borç ve alacak durumlarını,
personele ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri Maliye Bakanlığınca belirlenecek
esas ve süreler dahilinde vermek zorundadırlar. Genel bütçeye dahil dairelerle katma
bütçeli idareler, belediyeler, il özel idareleri, sosyal güvenlik kuruluşları,
bütçe içi ve dışı fonlar, döner sermayeler ile bütçenin yatırım ve transfer
tertibinden yardım alan kuruluşların uygulayacakları yeni bütçe sınıflandırması
ile muhasebe sistemi ve standartlarının belirlenmesine Maliye Bakanı
yetkilidir. Maliye Bakanı madde kapsamına giren kurum
ve kuruluşlardan, her türlü mali işlemleri ile ilgili bilgi, belge ve hesap
durumlarını almaya; bu belge ve hesap durumları ile borçlanma ve borç ödeme
imkanları üzerinde inceleme yaptırmaya, programlarına uygun harcama yapmayan,
bilgi, belge ve hesap durumlarını ibraz etmeyen idare, kurum ve kuruluşların
bütçe ödenekleri ile ilgili gerekli önlemleri almaya, bu maksatla gerektiğinde
ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan önlemlerin uygulanmasını istemeye
yetkilidir. BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Sait Açba. Buyurun Sayın Açba. (AKP sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 nci madde üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada başlık olarak "Kamu
kuruluşlarının gelir ve giderlerinin izlenmesi" meselesi ele alınmış; ben,
burada, toplumun kanayan yarası olan bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bilhassa kamu kuruluşlarının sahip olduğu "bütçedışı kaynaklar" dediğimiz,
kamu vakıflarıyla ilgili önemli hususlara dikkat çekmek istiyorum. Bugün, vatandaşlara hizmet sunan bazı kamu
kurum ve kuruluşlarının, hizmetten yararlanma bedeli olarak aldıkları
bedellerin dışında, kurmuş oldukları vakıflar kanalıyla yaygın bir şekilde
bağış almakta olduklarını görüyoruz. Hangi kamu kurumuna giderseniz gidin, o
kamu kurumunda verilen hizmetlerin yanı sıra, bir de bağış mekanizmasının
işletildiğini ve bu bağış mekanizmasından elde edilen paraların da, bu kamu
kuruluşu nezdinde kurulmuş olan vakıfların bütçesine, vakıfların gelirleri
içerisine girdiğini ve sorumsuz bir harcama yapısı içerisinde bu vakıflarca
harcandığına her zaman için şahit olmamız mümkündür. Bağış, hizmetten yararlanmada, âdeta,
Türkiye'deki kamu kurumlarında kaçınılmaz hale gelmiştir. Âdeta, bu kurumlar,
sundukları hizmetleri kurmuş oldukları vakıflar aracılığıyla paralı hale
getirmişlerdir. Tabiî, elde ettikleri gelirleri bütçeyle ilişkilendirmedikleri
için, ne şekilde harcadıkları belli değildir; sadece iki yılda bir Vakıflar
Genel Müdürlüğünün denetimine tabidirler; tabiî, bu denetimin de ciddî ve
olması gereken bir denetim olduğunu da söylememiz mümkün değildir. Bugün için,
hakkınızı aramak için bir mahkemeye başvurduğunuzda, herhangi bir
kırtasiyeciden 50 000 liraya alabileceğiniz dosyayı, 400 000 liraya adliyeden
almazsanız, davanın açılma imkânı kesinlikle yoktur; yani, bu rakamı bağış
olarak vereceksiniz. Tabiî, bunun dışında, yine adliye sistemi
içinde bir sabıkasızlık kaydı alacaksanız, yine bir bağış ödemek zorunda
kalacaksınız, belli bir bedel ödemek zorunda kalacaksınız. Eğer, silah ruhsatı alacaksanız,
gideceksiniz en az 300-400 000 000 lira, hatta pazarlığa tabi olduğunu da
açıkça ifade edebilirim, alacağınız silahın değerine göre, pazarlığa tabi olmak
üzere 300-400-500 000 000 lira civarında bir bağışı, eğer Polis Teşkilatını
Güçlendirme Vakfına yapmazsanız, silah ruhsatını da alabilme imkânına sahip
değilsiniz. Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelere
gittiğinizde, örneğin bir tomografi çektirecekseniz karşınıza iki alternatif
çıkar: Size tomografide bir sıra verirler; örneğin, iki ay sonrasını veriler ve
tabiî, size bu iki aylık süre uzun gelir. Sağlık hizmeti acildir. Size de bir
taraftan yol gösterirler, derler ki: "Eğer, hemen çektirmek isterseniz,
hemen ikinci kata inin, orada vakfa ait bir tomografi cihazı vardır, orada
çektirin, bedelini ödeyin; dolayısıyla, hizmetten hemen yararlanın."
Ayrıca, sağlık raporundan, muayeneden ve değişik sağlık hizmetlerinden ayrılan
kaynakların, bu şekilde bağış tarzında aktarılan kaynakların ciddî rakamlara
ulaştığını söylemek mümkündür. Nüfusa gittiğinizde aynı şeyle
karşılaşırsınız; 3 000 000 lira ödediğiniz takdirde, faks cihazıyla
işlemleriniz hemen gerçekleşir. Tapuya gittiğinizde, yine Emniyete gittiğinizde
aynı işlemlerle karşılaşırsınız vatandaş olarak. Birtakım kamu kurumlarının yine değişik
uygulamalarına da dikkat çekecek olursak, örneğin TÜBİTAK'ın matbaası vardır;
ama, TÜBİTAK pek çok baskı işlemlerini kendi matbaasında yapmamaktadır. Ne şekilde
yapmaktadır; vakfı kanalıyla yapmaktadır; dolayısıyla, yapacağı baskıların
geliri vakfa gelir kaydedilmektedir. Yine, SEKA'nın da, kurmuş olduğu vakfa
-örneğin, gerekli fuel-oili POAŞ'tan almak yerine, dolaylı yönden vakıf
kanalıyla almak suretiyle- bir kâr sağlama yönünde, birtakım gelir
kaynaklarının oraya aktarıldığını da açıkça görürsünüz. Yani, Türkiye'de, şu
anda vatandaş, bir taraftan ağır vergilerle, bir taraftan sürekli zamlarla, bir
taraftan da hangi kamu kurumundan olursa olsun, aldıkları hizmetler
karşılığında zorunlu bağışlar ödemek suretiyle, gerçekten canından
bezdirilmektedir. Bu kaynakların ne şekilde harcandığının açıklanması, bizzat
kamu kurumları ve kamu kurumlarının hesaplarını izleyen yöneticiler tarafından
verilmesi imkânı da yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayın. SAİT AÇBA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan. Sayın Maliye Bakanı, kamu kurum ve
kuruluşlarının gelir ve giderlerini izlemektedir; ama, kamu kurum ve
kuruluşlarının, bağış tarzında almış oldukları gelir ve giderleriyle, yani,
bütçeyle ilişkilendirilmeyen gelir ve giderleriyle ilgili, öyle zannediyorum,
burada, Genel Kurulda herhangi bir açıklama yapılma imkânı yoktur. Bir
taraftan, tasarruf tedbirlerine devam edilirken, bir taraftan da kamu
kurumlarındaki vakıflar aracılığıyla -bu sistem üniversitelerde de rahat bir
şekilde uygulanmaktadır- tasarruf genelgeleri çerçevesinde yasaklanan pek çok
mal ve hizmet -buralardan- rahatlıkla alınmaktadır ve pek çok keyfî harcamalar
da yapılmaktadır. Dolayısıyla, bu, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planına da yansıtılmıştır; kamu hizmetleriyle ilişkilendirmek
suretiyle, vatandaşların bağış tarzında bedel ödemelerinin önüne geçileceği
taahhüdünde bulunulmuştur; ama, hükümet bugüne kadar herhangi bir adım
atmamıştır. Ne zaman adım atacağını merakla bekliyoruz. Vatandaşa yapılan bu
zulmün devam ettirilmesine hiç kimsenin gönlü razı değildir. Dolayısıyla, en
kısa zamanda bir tedbir alınmasına ihtiyaç vardır. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel
Candan; buyurun. SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya)-
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 754 sıra sayılı Bütçe Kanun tasarısının 7
nci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. 7 nci madde, kamu kuruluşlarında devletin
gelir ve giderlerini denetleme görevini Maliye Bakanlığına vermektedir; ancak,
bu görevi verirken, yine, aynı maddede, bu denetimin belli usul ve esaslar
dahilinde denetleneceği ifade edilmektedir. Devlet kurumları, bu denetim yapılırken,
denetimden kaçma noktasında, biraz önce, arkadaşımın ifade ettiği gibi,
vakıflar kurmaktadır. Vakıf müessesesi çok hayırlı bir müessese olmasına
rağmen, maalesef, bu devlet kurumlarında -biraz sonra ifade edeceğim,
vakıflarda da söyleyeceğim- istismar edilmekte ve denetimden kaçılmaktadır. Arkadaşım bağıştan bahsetti; halbuki,
bağış değil, ticaret yapan vakıflar var. Mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Vakfı var, çalışan personeli var, nerede çalıştığı belli olmayanlar var;
Mecliste çalışan bir kısım personeli var; incelendiği zaman, ciddî iddialar da
var, O açıdan, bu vakıfların, genel anlamıyla, devlet kurumları yanında
denetlenen vakıfların denetleme yetkisini Maliye Bakanlığına vermek lazım diye
düşünüyorum. Mesela, son haftalarda çok gündeme gelen,
Sağlık Bakanlığı bünyesinde Sayın Bakan tarafından kurulan bir vakıfla ilgili
bir sürü söylenti var. Bunların mutlaka açıklığa kavuşturulması lazım. Şimdi, konu, sadece, bağışla bitmiyor.
Mesela, Ulaştırma Bakanlığında, Devlet Demiryolları bünyesinde kurulan bir
vakıf.... Bütün Devlet Demiryollarının kullanmış olduğu akaryakıtı vakıf,
vakıftan sonra da, Devlet Demiryollarına... Trilyonla ifade edilen vakfa bir
gelir temin edilmektedir. Ondan sonra, o vakıfta toplanan paraların nasıl
harcandığı da, maalesef, Maliye Bakanlığı denetimi dışında kalmaktadır. Şimdi, bu 7 nci maddede, özellikle, ben
iki kurum üzerinde durmak istiyorum: Biri, belediyeler ve bağlı kuruluşları,
özel idareler ve KİT'ler. Aslında, Türkiye'deki denetim yapısı çok
çapraşık, çok karışık ve çok karışık bir sistem içinde de, denetlemede zaman
zaman sıkıntılar doğmaktadır. Mesela, kamu iktisadî devlet teşekkülleri,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmekte, bu denetleme
raporları da Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda müzakere
edilmektedir. Bazen komisyona gelen raporlar, sadece Mecliste bir yıl, iki yıl
beklemektedir. Mesela, kamu bankalarının -Ziraat Bankasının, Halk Bankasının ve
Emlak Bankasının- denetimleri, denetim raporları, o raporların içerisindeki
yolsuzluk, hırsızlık iddiaları olmasına rağmen, bir yıl, iki yıl beklemiş ve
kamu bankalarının zararı bir kat daha artmıştır. Bu açıdan, yasama, yürütme ve
yargıdan sonra kuvvetli bir erk olarak denetim mekanizmasının dördüncü bir güç
olarak bağımsız yargı haline getirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.
Mesela, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, zaman zaman, yazdığı raporlarda
savcılıklara suç duyuruları var. KİT Komisyonunda ibra edilmeyen raporların 15
gün içerisinde yargıya intikal ettirilmesi gereği var; ama, 4 yıldır KİT
Komisyonunda yaptığım incelemelerde, birçok raporun ya zaman aşımına uğradığını
ya da komisyonda beklemekte olduğunu tespit ettim. Bir diğer önemli konu, tabiî, siyaset ile
denetim yan yana gittiği zaman tarafsız davranılmadığını görmek mümkün. Mesela,
bakanlık yapmış -birkaç gün önce basına da intikal etti- 87 yaşında bir kişi
bile, KİT'lerde, yönetim kuruluna tayin
edilebiliyor. Tabiî, böyle bir yönetime siyasilerin müdahil olması ve o
denetimin de, o yönetim kurulunun raporlarının da nasıl ibra edilip
edilmeyeceği hususu tartışma konusu olmaktadır. O açıdan, KİT'lerin yönetim
kurullarının da, mutlaka, özerkleştirilmesi veya daha doğrusu, KİT'lerin
özerkleştirilmesi, serbest hareket eder hale getirilmesi gerekir. Özetle söylemek gerekirse, çoğu zaman,
İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığıyla birlikte belediyeleri denetlemektedir.
O zaman da, bazen, siyasî amaçla, denetimler, denetim dışında baskıya
yönelmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan toparlar mısınız. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Toparlıyorum. Ümit ediyorum ki, denetim mekanizmasının,
bu tasarının 7 nci maddesinde yazıldığı gibi, belli usul ve esasları aşmamak;
ama, bu usul ve esasları iyi kullanmak suretiyle, sağlıklı denetim yapılacağına
inanıyoruz. Saygılarımla. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Kamu haznedarlığının yürütülmesi MADDE 8.- Genel bütçeli daireler, katma
bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, bütçenin yatırım ve transfer
tertibinden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum
ve kuruluşları (kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile müessese
ve işletmeleri, özelleştirme kapsamına veya
programına alınmış kuruluşlar, kamu bankaları, belediyeler, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, il özel idareleri, Sosyal
Sigortalar Kurumu, özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları, kefalet ve yardımlaşma sandıkları hariç) kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan bütün
kaynaklarını T.C. Merkez Bankası veya
muhabiri olan T.C. Ziraat Bankası nezdinde kendi adlarına açtıracakları
Türk Lirası cinsinden hesaplarda toplarlar. Bu kurumlar tahakkuk etmiş tüm ödemelerini
bu hesaplardan yaparlar. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının
yetkilileri ile saymanlar yukarıda bahsi geçen hükümlerin yerine getirilmesinden
bizzat sorumludurlar. Bu maddenin uygulanması ile ilgili esas ve
usulleri belirlemeye, kaynaklar ve kurumlar itibariyle istisnalar getirmeye,
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ve Maliye Bakanının müşterek teklifi
üzerine Başbakan yetkilidir. BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat. Buyurun Sayın Polat. SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Sayıştay raporundan devam edelim. Deniyor
ki: "Bu duruma göre, 261 trilyon 451 milyar TL ödenek dışı giderin görev
yolluğu ve personel giderlerinin dışında kalan 90 trilyon 305 milyar TL'sı
ödenek dışı gider olup, yasalarla izin verilmeyen giderlerle ilişkilidir." Yalnız, burada önemli bir not var. Sayışta
da bunu belirtiyor; bu akşam biz de bunu belirtelim. Bu miktarın 86 trilyon 448
milyar TL'sı yeşilkart uygulamalarına aittir. Netice olarak, 90 trilyon 305
milyar TL için tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi Meclisin takdirindedir.
Yalnız, tabiî, Meclis de, herhalde, bu 86 trilyon 448 milyar liralık yeşilkart
uygulamasını bu kriz döneminde hemen esirgemeden verir; ama, geriye kalan 4
trilyon lira nedir, ona da bir bakmak gerekir. Bakanlık bütçeleri içerisinde, 2000 yılı
içinde Sayıştayca bütçeleştirilemeyen en önemlileri şunlardır: Millî Savunma Bakanlığı 486 trilyon 168
milyar TL dış proje kredisi kullanmış, bunun 332 trilyon 30 milyar TL'sı için
Hazine Müsteşarlığına dış proje kredisi izleme formlarıyla bildirimde bulunmuş;
ancak, söz konusu kullanım karşılığında herhangi bir ödenek ve gider kaydı
yapılmamıştır. 2000 yılı içinde kullanılan dış proje kredilerinin ödenek ve
gider yazılarak bütçeleştirilmeme nedenlerinin açıklanması Millî Savunma
Bakanlığından istenmiş; ancak, henüz cevap alınamamıştır. Millî Eğitim Bakanlığı 62 trilyon 289
milyar TL dış proje kredisi kullanmış, bunun 62 trilyon 264 milyar TL'si
Hazineye bildirilmiş; ancak, söz konusu kullanım karşılığında herhangi bir
ödenek ve gider kaydı yapılmamıştır. 2000 yılı için de kullanılan dış proje
kredilerinin ödenek ve gider yazılarak bütçeleştirilmeme nedenleri Millî Eğitim
Bakanlığından istenmiş; ancak, cevap alınamamıştır. Sağlık Bakanlığının 2000 yılında
kullandığı 115 trilyon 383 milyar TL dış proje kredisi gider olarak bütçeleştirilmemiş,
nedenleri Sağlık Bakanlığından istenmiş; ancak, henüz cevap alınamamıştır. Orman Bakanlığının 9 trilyon 119 milyar
TL'sı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 5 trilyon 77 milyar TL'sı gider
olarak bütçeleştirilmemiş, bakanlıklardan bilgi istenmiş; fakat, henüz cevap
alınamamıştır. 2000 yılı Hazine işlemleri raporu: Burada,
Sayıştay, çok daha detaylı ve önemli noktalar üzerine eğilmektedir. Kayıtdışı
bütçeyle ilgili olarak şöyle denilmektedir: Bütçe uygulamasıyla ilgili temel
sorun, önemli miktardaki gelir ve giderlerin kayıtdışı kalmasıdır. Bu işlemler
bizzat genel ve katma bütçeli kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yani, kayıtdışı işlemler ifadesiyle kastedilen, döner sermaye veya fon benzeri
kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen işlemler değildir. Yine, Sayıştay ifadesinde, 1971'den 1999
yılına kadarki dönemde 116 milyar dolar tutarındaki harcamanın kayıtdışı
kaldığı belirtilmektedir. 2000 yılı için de şöyle denilmektedir: 2000 yılında
toplam giderlerin yüzde 18'i, gelirlerin de yüzde 9'u bütçeyle
ilişkilendirilmemiş, kayıtdışı kalmıştır. Kayıtdışı giderlerin tutarı 10,2
katrilyon lira, gelirlerin tutarı da 3,2 katrilyon liradır. Bu işlemlerin
tamamı merkezî hükümet kuruluşları tarafından gerçekleştirilmiştir ve bütçede
yer alması gerekmektedir. Kayıtdışı işlemler, borçlanma işlemleriyle
ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira, bütçe gelirlerinin bütçe dışı
harcanması mümkün değildir. 2000 yılı bütçe kanununda yapılan 8 düzenlemeyle,
bazı giderlerin doğrudan bütçe dışında izlenmesine (gider kaydedilmemesine)
yetki verilmektedir." İşte, burası, Sayıştay raporunun öz noktası. Bütçede
yer alan bu hükümler, Anayasanın, devlet giderlerinin bütçeyle yapılacağı
ilkesiyle çelişmektedir ve malî disiplinin bozulmasının temel nedenini oluşturmaktadır;
ama, biz, maalesef, hemen, burada, bu akşam, bunları hep kabul ediyoruz.
Sayıştay ise, bunların Anayasaya aykırı olduğunu ve bütçe disiplinini bozduğunu
ifade ediyor. 2000 yılı uygulamalarını göstermek üzere
yayınlanan bütçe finansman tablolarında yıl içinde 12,8 katrilyon lira açık
verildiği ve bu açığın aynı tutarda kaynakla karşılandığı görülmektedir. Yani,
açık ve açığı finanse edilen kaynaklar arasında gerekli denge kurulmuş
görülmektedir. Oysa, 2000 yılında, kaba bir hesapla, borçlanma alacak tahsilatı
ve diğer unsurlardan elde edilen gerçek kaynak tutarı 20,9 katrilyon lira
olarak hesaplanmıştır. Bu durumda, yıl içinde elde edilen çok büyük miktardaki
kaynağın karşılığının bütçe finansman tablolarında gösterilmediği ortaya
çıkmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1
dakika müsaade eder misiniz? BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla) - Yine, Sayıştay
raporunda kayıtdışı işlemler genel hatlarıyla 4 sınıfa ayrılabilir. En
önemlisi, devlet muhasebesinde hiç kaydı olmayan işlemlerdir. Yıl içinde
yapılan giderlerin 4,6 katrilyon lirası, gelirlerin de 3,2 katrilyon lirası,
ilgili işlemler, devlet muhasebesinde hiçbir şekilde yer almamaktadır. Bu
işlemlerde borçlanma yoluyla elde edilen kaynak kullanıldığında, gider kaydı ya
da başka herhangi bir kayıt ihdas edilmemektedir. Hatta, işlemlerin bir kısmı
kayıtdışı gelirlerle finanse edildiğinden, devlet muhasebesiyle hiçbir ilişkisi
kurulamamaktadır. Kayıtdışı işlemlerin ikinci türünü, devlet
muhasebesine yanlış sonuç verecek şekilde kaydedilen tutarlar oluşturmaktadır.
Toplamı az almakla beraber, yıl içinde gerçekleştirilen 92 trilyon liralık
işlem devlet muhasebesine kaydedilmiştir; ancak, ihdas edilen kaynaklar,
bunların gider olarak görünmesine engel olmaktadır. Bütçeye kaydedilmeyen
işlemler sonucunda, bütçe açığı, olduğundan az gösterilmektedir. Bütçe açığı
ile net borçlanma hâsılatı arasında bulunması gereken denklik kaybolmaktadır.
Bütçe, merkezî hükümet faaliyetleri hakkında eksik bilgi vermektedir. Bütçenin
önemi ve etkisi azalmaktadır. Hepinize sayılar sunarım. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler MADDE 9. - a) Personel Giderleri Ödeneği: Malî yılın ilk altı aylık döneminde
kullanılan ödeme emirlerine dayanılarak yapılan hesaplamalar sonucunda,
bütçelerine konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı taktirde; ilgili
mevzuatının gerektirdiği harcamalar için 100-Personel Giderleri ile ilgili
tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-351-900) tertibindeki
ödenekten aktarma yapmaya, b) Yatırımları Hızlandırma Ödeneği: Maliye Bakanlığı bütçesinin
(930-08-3-353-900) tertibindeki ödenekten, 2002 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar hükümlerine uyularak, 2002 Yılı Yatırım
Programının uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan
yatırımların hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli
sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere
ödenek tahsisi veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere söz konusu
projelere ilişkin mevcut veya yeniden açılacak tertiplere ve Hazine
Müsteşarlığı bütçesinin kamu iktisadi teşebbüsleriyle ilgili faaliyetlerine
aktarma yapmaya, c) Kur Farklarını Karşılama Ödeneği: Yurt dışında kuruluşu olan genel bütçeye
dahil dairelerin (3) ödenek türünde olup, 610, 620 ve 710 ayrıntı kodlarına
gider kaydedilecekler hariç, (1) ve (3) ödenek türü altındaki tertiplerde yer
alan ve yurt dışındaki kuruluşlar için döviz olarak kullanılması gereken
ödenekleriyle, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin
uluslararası kuruluşlara yapacakları ödemelere dönük ödeneklerin yabancı para
karşılıklarını sabit tutmak ve 31/12/2001 tarihindeki kurlar ile transfer
anındaki kurlar arasındaki farkı karşılamak amacıyla Maliye Bakanlığı
bütçesinin (930-08-3-352-900) tertibindeki ödenekten ilgili kuruluşların hizmet
programlarında mevcut ilgili tertiplere aktarma yapmaya, d) Yedek Ödenek: 1 - Maliye Bakanlığı bütçesinin
(930-08-3-356-900) tertibindeki ödenekten, bütçelerin Maliye Bakanlığınca
belirlenecek veya yeniden açılacak tertiplerine aktarma yapmaya, 2 - Hizmetin gerektirdiği hallerde Hazine
Müsteşarlığı bütçesinin 910, 920 ve 940 kod numaralı programlarından, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi ile yedek ödenek tertibine aktarma
yapmaya, Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 9 uncu maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; buyurun. SP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
9 uncu maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubumuzun görüşlerini arz edeceğim. Bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 9 uncu madde
"Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler" başlığı altında ifade
edilmektedir. Kullanılabilecek bu ödenekler, personel giderleri ödeneği,
yatırımları hızlandırma ödeneği, kur farklarının karşılanmasıyla alakalı
ödenekler ve bir de, yedek ödenek olarak ifade edilmektedir. Değerli arkadaşlar, tabiî, bütçelerin
özellikleri, bütçelerin şeffaf olmalarıdır; ancak, dört yıldan bu yana,
bakıyoruz ki, bütçelerde bir şeffaflık yoktur. Devlet, elbette borçlanacaktır,
borçlanması da gerekir; ancak, tabiî, devletin, borçlanmasını, gereğinin
üzerinde yapmaması gerekir. Oysaki, bakıyoruz, hükümet, tahminî gelirlerini
yazıyor, harcamalarını hesaplıyor. Tabiî, aradaki fark bütçe açığıdır ve bu
açığa göre de devletin borçlanması gerekir. Değerli milletvekilleri, sene sonunda,
bakıyoruz, net borçlanma belli; ancak, borçlanma, bütçe açığının birkaç misli
üzerinde olmuştur. Tabiî, baştan söyledik, bu aşırı fark, bütçenin şeffaf
olmadığını göstermektedir. Şeffaf olmayan bütçeler de, ülkeyi borç batağına
sokar ve nitekim, ülkemizin bugün içerisinde bulunduğu durum da budur. Şimdi, tekrar 9 uncu maddeye bakıyoruz. 9
uncu maddede, harcamalar kontrol dışı bir gelişme gösteriyor. Nitekim,
Sayıştayın, geçen yıl, yine 9 uncu maddeyle alakalı tenkitlerine, uyarılarına
göz attığımızda, Sayıştay aynen şöyle diyor: "Bazı işlemlerin de bu
şekilde gizlenmesine imkân tanıyan düzenlemeler, bizzat bütçe kanununda yer
almaktadır." Bakın, gördüğünüz gibi, Sayıştay da, bu gizliliğin olmaması
gerekir, bütçenin şeffaf olması gerekir diyor. Değerli milletvekilleri, tabiî, bu tip
ödemeler tarafgirlikleri meydana getiriyor, kayırmalar oluyor ve sıkıntılar,
huzursuzluklar, adaletsizlikler bu şekilde doğuyor. Bundan dolayı da, zaten,
Sayıştay, bu durumu gördüğü için, geçen yıl yaptığı denetlemelerinde bu durumu
ortaya çıkarmış. Çağdaş bütçelerde her ödenek yerli yerinde
kullanılır ve her ödeneğin, mutlaka, önceden de belirtilmesi lazım. Biz,
aslında, şunu görmek isterdik: Bildiğiniz gibi, bu son günlerde, ülkemizin her
tarafında büyük sel felaketleri var. Karadenizde yaşandı, Mersin'de yaşandı,
Hatay'da yaşandı. Karadenize bir para gönderildi bir yerden, Hataylılar buna
itiraz ettiler. Şimdi Mersin'de büyük bir felaket yaşandı; dolayısıyla, oraya
nereden bir para gönderecekler? Belki, Karadeniz kadar gönderilmezse onlar da,
aynı şekilde feveran gösterecekler. Bunların karşılıklarının mutlaka bütçede
gösterilmesi lazım. Değerli milletvekilleri, bu sene
içerisinde, geçtiğimiz aylarda, tabiî afetlere uğrayan çiftçilerin
sıkıntılarının giderilmesi için kullanılan 5254 sayılı, bir kanun vardı, 2090
sayılı bir kanun vardı. Bu kanunlar, hükümet tarafından, yani, bu iktidar
tarafından, iptal edildi. Şimdi, bakınız, felaketleri yaşıyoruz.
Felaketler yaşandığına göre... Bu kanunlar da iptal edildi. Şimdi, nereden, bu
çiftçilerin zararları tazmin edilecek, nereden karşılanacak; bunlar belli
değil. Bu belirsizliklerin, mutlaka, bu kanunlara benzer yeni düzenlemeler
getirilmek suretiyle çözülmesi lazım. Maliye Bakanlığını, elbette, Başbakan
veya diğer milletvekilleri sıkıştırmak suretiyle, bölgelerine yardım
isteyeceklerdir. Belki haklarıdır; ama, Maliye Bakanını rahatlatacak, işte, bu
kanunlar iptal edildi ve bugün ülkemiz sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Bu
bakımdan, bunların yeniden geriye döndürülmesi, buna benzer kanunların
getirilmesi lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Bitiriyorum,
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Bazı
arkadaşlarımız itiraz etse de, Sıvas'ın Suşehri ve Zara İlçelerinde pazar günü
bulundum. Çiftçilerimiz, fevkalade sıkıntılı, fevkalade dertli. Bakınız, iyi
veya kötü, Ziraat Bankasının borçlarını ertelemek için bir tamim çıkardınız,
Ziraat Bankası çıkardı; ama, tarım kredi kooperatifleriyle alakalı borçlarda
bir belirsizlik vardır. Yani, şu anda çiftçilerimiz icra takibindedir,
çiftçilerimiz hapisle tehdit edilmektedir. O bakımdan, arkadaşlarımızın bir
kısmı, belki, bu buradan siyaseten söyleniyor zannedebilir. Arkadaşlarımız,
çiftçilerimizin arasına, halkın arasına girdikleri zaman bu gerçeği
göreceklerdir. Bu bakımdan, tarım kredi kooperatiflerinin de borçlarıyla
alakalı bir düzenleme getirilmesi lazım ve bunların karşılığının da -işte
buradaki belirsizlikleri çıkarıp- mutlaka bütçede gösterilmesi gerekir diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Demirci. 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler.. Etmeyenler.. 9 uncu madde kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: DPT etüt ve proje ödenekleri MADDE 10. - Devlet Planlama teşkilâtı
Müsteşarlığı bütçesinin; a) (111-01-2-001-300) tertibindeki
ödenekten bir kısmını Devlet Planlama teşkilâtı Müsteşarlığınca gerekli görülen
hallerde harcama ilkelerine uygun çalışmaların yaptırılması amacıyla,
bütçelerin ilgili tertibine aktarmaya ve bununla ilgili diğer işleri yapmaya
Maliye Bakanı yetkilidir. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı aynı amaçlarla
il özel idarelerine, iktisadi devlet teşekküllerine ve diğer kamu
teşebbüslerine yaptıracağı hizmetlerin bedellerini peşin ödeyebilir. b)
(111-01-3-301-900) tertibinde yer alan ödeneği, kalkınmada öncelikli
yörelere ilişkin program ve projeleri desteklemek amacıyla, bütçelerin ilgili
harcama kalemlerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Aynı amaçlarla diğer
kamu kuruluşlarına yapılacak ödemeler de bu tertipten karşılanır. BAŞKAN- 10 uncu maddeyle ilgili olarak, Saadet
Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Cemil Tunç. Buyurun Sayın Tunç. SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)-
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve konuşmamın başında, hepinizin kandilini kutluyorum. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
bütçesinin bir kısmının, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca gerek
duyulduğu takdirde harcama ilkelerine uygun çalışmaların yapılması amacıyla,
bütçelerin ilgili tertibine aktarmaya, diğer işleri yapmaya Maliye Bakanına
yetki veriliyor bu maddeyle ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, birinci
olarak, aynı amaçla, il özel idarelerine, KİT'lere ve diğer kamu kuruluşlarına da
yaptıracağı hizmetlerin bedellerini ödeme imkânına sahip oluyor ve ikincisi de,
kalkınmada öncelikli yörelere ilişkin program ve projeleri desteklemeye ilişkin
bütçelerin ilgili harcama kalemlerine aktarmaya Maliye Bakanı
yetkilendiriliyor; yapılacak ödemeler bu tertipten karşılanıyor. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
dünyanın bütün ülkelerinde; kalkınma sürecinde bazı bölgeler daha hızlı
kalkınırken, bazı bölgelerin de kalkınamadıkları ve kalkınmada yavaş hareket
ettikleri görülür. İşte, bu bölgelerin kontrollü ve devlet destekli olarak
kalkındırılması için, bölgesel kalkındırma planları yapılır ve uygulanır. Bu
bölgeler, ayrıcalıklı ve cazip teşvik amaçlarıyla da teşvik edilirler. En
gelişmiş ülkelerde bile bölgesel kalkınma programlarının uygulandığı
görülmektedir. Bu politikalarla, sanayileşmenin belli
bölgelerde toplanması neticesinde meydana gelen eşitsizliği ortadan kaldırmak
ve geri kalan bölgeleri geliştirerek, ülke içinde eşit, adil bir refah
düzeyinin sağlanması amaçlanmaktadır. Türkiye'de bölgesel gelişmişlik
farklarının tarihî derinlikleri olmasına rağmen, sanayileşmenin başlamasıyla
birlikte bu fark daha da görülür hale gelmiştir. Tarihsel olarak ekonomik
gelişme, Türkiye'de, genelde İstanbul ve çevresinde olmuş, Ege ve Çukurova
bölgesinde mümbit arazilerden dolayı oluşmuş, Akdeniz ve Ege sahilleri turizm
gelirlerinden dolayı kalkınma imkânına sahip olmuştur; ancak, Anadolu'nun diğer
bölgelerinde, ya azgelişmiş veya hiç gelişme gösterememiş bölgeler olarak
kalmışlardır. Planlı döneme geçildikten sonra, bölgesel dengesizlikleri ortadan
kaldırmak için bazı çalışmalar yapma zorunluluğu hissedilmiştir. Çünkü,
toplumun huzuru, barışı, refahı için, kalkınmanın dengeli, eşit, herkesin
refahını temin etmesi gerekir. Bu kalkınma dengesizliklerinin en belirgin
olduğu bölgeler de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Doğal olarak, bu
bölgelerin geri kalmalarının tabiî -doğal- sebepleri yanında, yanlış ekonomik
tercih ve politikaların da etkisinin olduğu şüphesizdir. Nüfus yapısının bu
geri kalmışlıkta şüphesiz etkisi var; sosyal ve siyasal konumu dolayısıyla özel
bir ilgiye sahip olduğu ortada. Son yıllarda yaşanan terör olaylarının sebep
olduğu büyük yıkımı, büyük tahribatı, büyük çöküşü, açılan yaraları onarmak
için özel ilgiye ihtiyacı var. Aksi takdirde, buralarda sermaye tutmak mümkün
olmayacak, buralarda nüfus tutmak da mümkün olmayacaktır. Kaldı ki, bugün,
yaşadığımız göçün asıl sebebi de bu geri kalmışlıktır. Büyükşehirlerdeki
sağlıksız yapılaşmanın, büyükşehirlerde varoşlar oluşmasının temelinde yatan
sebeplerin başında dengesizlik ve plansız kalkınmanın geldiğini ifade etmek
istiyorum. 1999 yılında bütün bu dengesizlikleri
ortadan kaldırmak için OHAL bölgesindeki illerin kalkınmasını buralardaki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. 1999 yılında OHAL bölgesindeki illerin
kalkınmasını, buradaki illerin gelişmesini temin etmek için 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununda bir değişiklik yapıldı. Bu kanunla, bazı teşvikler, bazı
destekler öngörülüyordu. OHAL Kanunu olarak Meclise geldi; ama, Meclise
geldikten sonra OHAL bölgesindeki illerin kanunu olmaktan çıktı ve genel bir
kanun haline geldi. Ekonomik ve sosyal gelişmişlik endeksi şu kadar olan, fert
başına düşen millî hâsılası da şu kadar olan iller bu kanun kapsamının içine
girer, denildi. Böyle kriterler getirilince, olağanüstü halin içinde bulunan
bazı iller bu imkânların dışında kaldı, mesela Elazığ onüç yıl olağanüstü hal
ve sıkıyönetim yaşamasına rağmen, bu kapsamın dışında kaldı. Sayın Başkanım, sürem bitti, bir sonraki
maddede devam edeceğim. Teşekkür ederim. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tunç. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: Yatırım harcamaları MADDE 11. - a) Yıllık programlara ek
yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye yatırım
harcaması yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler
kapsamındaki yıllara sari işlere
(finansmanı kısmen veya tamamen dış proje kredileri ile sağlanan
projeler hariç) 2002 yılında başlanabilmesi için, proje veya işin 2002 yılı yatırım ödeneği, toplam keşif
bedelinin (keşif bedeli tespitinin zorunlu olmadığı hallerde revize
proje bedelinin) % 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler
için gerektiğinde projeler "2002 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine uyulmak ve öncelikle
kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilir. Silahlı Kuvvetler bütçesinin
programlarında (1) ödenek türü içinde yer alan savunma sektörü, altyapı, inşa,
iskân ve tesisleriyle, NATO altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin kamulaştırmalar
ile stratejik hedef planı içinde yer
alan alım ve hizmetler Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığının vizesine bağlı
olmayıp, yıllık programlara ek yatırım çizelgelerinde yer almaz. b) Genel ve katma bütçeli kuruluşların
yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme ve tamamlama projelerinin detay
programları ile alt harcama kalemleri itibariyle tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış
projelerinin alt harcama kalemleriyle ilgili işlemlerde "2002 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"
hükümleri uygulanır. c)
Yıllık Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerden
ilgili Bakanın onayı ile il özel idarelerince valinin yetki ve sorumluluğunda
gerçekleştirilmesi uygun görülenlerin bedelleri, münhasıran proje ile ilgili
harcamalarda kullanılmak üzere hizmetin ait olduğu il özel idaresine ödenir.
Mahalli hizmet niteliği taşıyan işler, bu fıkrada belirtilen esaslar
çerçevesinde program ve proje safhasında da valilerin yetki ve sorumluluğuna
devredilebilir. Bu şekilde yürütülecek projelerin, etüt,
keşif ve kontrollük hizmetleri ilgili bakanlık ve genel müdürlüğün il
teşkilâtlarınca; ihale veya emanet suretiyle yaptırılması ve bedellerinin
ödenmesi il özel idarelerince valinin onayı ile gerçekleştirilir. d) Yıllık programa ek yatırım
cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler için "2002 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" da yer
alan usullere uyulur. BAŞKAN - 11 inci maddeyle ilgili olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır. Buyurun Sayın Yalçınbayır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı konsolide bütçe
ödeneklerine baktığımızda, 98 katrilyon 71 trilyon liralık ödeneğin tahsis
edildiğini ve bunun yüzde 5,8'inin yatırım harcamalarına, yani 5 katrilyon 736
trilyon liranın yatırım harcamalarına ayrıldığını görüyoruz. Yatırım harcamaları ve yatırımların illere
göre dağılımı, hem tüm Türkiye'nin hem de özellikle milletvekillerinin
dikkatini çeken bir husustur. Milletvekillerinin, denetim ve bilgi edinme
hakkını kullanmak suretiyle bakanlıklara yönelttikleri soruların çok büyük bir
kısmı illerindeki yatırımlarla ilgilidir, 6 500 sorunun yüzde 80'e yakın kısmı
yatırımlarla ilgilidir. Bu, milletvekillerinin, yatırımları ne derece takip
ettiğinin açık delilidir. Ayrıca, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşanan
ciddî bir yarışmanın varlığını hepimiz biliyoruz. O komisyon üyelerine özel
olarak ayrılan tahsisatın siyasette haksız bir rekabet yarattığını arz etmek
istiyorum. Onların bir kısmı açık, bir kısmı, bu sene olduğu gibi, içine
giydirilmiş bir şekilde önümüzdedir ve o ilin milletvekilleri, o ildeki diğer
milletvekillerine nazaran imtiyaz alırlar, inisiyatif alırlar. Bunu, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, bugüne kadar, maalesef, önleyememiştir. Milletvekilleri, yatırımlarla ilgili yoğun
sorular soruyor, bizim sorduğumuz bir soruya almış olduğumuz cevapta,
yatırımların, ortalama 30,2 yılla 1,4 yıl arasında cereyan ettiğini görüyoruz;
tarımda ortalama 30,2 yıl, madencilikte 2,2, enerjide 11,6, konutta 31,3 gibi rakamları
görüyoruz ve ortalama 8,7 yılda bitirilebilecek yatırım stokları var. Değerli milletvekilleri, bekleyen
yatırımların toplam değeri 105 katrilyon. Biz, buna, ancak 5 katrilyon 736
trilyon ayırabildik. Kamu yatırımlarında yatırım harcamalarının toplam bütçe
içindeki payına baktığımızda, bunun giderek düşmekte olduğunu görüyoruz.
1980'de yüzde 17,2, 1981'de yüzde 20,2,
1993'te yüzde 11 ve giderek düşen bir trendle yatırımlara pay ayrılabildiğini
görüyoruz. Mevcut durum nedir; mevcut durumu hükümetin
ağzıyla söylemek istiyorum. 28 Ekim 2001 tarihli Resmî Gazeteye bakalım; bu,
hükümetin, 2002 yılı programı; kamu yatırımlarının planlanması ve
uygulanmasında etkinlik, mevcut durum; sayfa 266: "Kamu yatırım
programının, sınırlı kamu kaynaklarına göre çok sayıda ve öncelikleri iyi
belirlenmemiş projelerden oluşması, öncelikli projelere dahi uygun zamanda
yeterli kaynak tahsis edilememesine, yapım süresinin uzamasına, maliyetlerin
artmasına ve elde edilecek faydaların gecikmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan,
yeterince etüt edilmeden hazırlanan ve uygulamaya konulan bazı projeler,
zamanında tamamlansa bile, öngörülen faydaları sağlayamamaktadır. Kamu Yatırım
Programı Hazırlama Esasları Genelgesinde belirtilen, sektörel ve bölgesel
öncelikler ile yapılabilirlik etütlerinin hazırlanmasıyla ilgili hususlara,
kamu kuruluşlarınca yeterince riayet edilmediği gözlenmektedir." Bunu, kim
sağlayacak? Bu denetimi, bu yönetimi kim sağlayacak? Bu, hükümetin bir ifadesi.
Bu, sadece bu hükümetin değil, hiçbir ayırım yapmaksızın, bütün hükümetlerin
bir zafiyetidir. Değerli milletvekilleri, bu konulardaki
temel amaç, kamu yatırımlarının planlanmasında ve uygulanmasında etkinlik
sağlamak suretiyle, projelerin, ekonomik büyümeye ve buna bağlı olarak sosyal
refaha sağlayacağı katkının en yüksek düzeye çıkarılabilmesidir. Ümit ediyorum
ki, kamu yatırımlarından her il, önce hakça pay alır. Önümüzdeki günler, illere göre yatırım
ödeneklerinin dağıtılacağı günlerdir. Milletvekilleri arasında, partiler
arasında, yine bir siyasî rekabete sahne olunacaktır. Umarım ki, adil olunur,
umarım ki, siyaset, serbest rekabet zemininde cereyan eder. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yalçınbayır. 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum... AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)-Sayın Başkan söz
talebim vardı. BAŞKAN - Söz talebiniz gelmedi. AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Vardı efendim. BAŞKAN - Sayın Tunç, söz talebiniz
gelmedi;gelmediği için bir işlem yapma şansım yok, onu belirteyim. Bir sonraki
maddede konuşursunuz. AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Olur. BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... 11 nci madde kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum : 4046 sayılı Kanun hükümleri dışındaki
özelleştirme gelirleri MADDE 12. - 3096 sayılı Kanun kapsamındaki
tabiî kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devirlerinden elde edilen
gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir. BAŞKAN - 12 nci maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak. Buyurun Sayın Budak. SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana)-Sayın
Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gelişmekte olan ekonomilerin finans
kaynaklarının en önemlilerinden birisi de "özelleştirme" olarak,
gelişen dünyada kaydedilmiştir. Türkiye de buna ayak uydurarak, 1980'li
yıllardan bu yana, özelleştirmenin, önce gazetelerde, kamuoyunda lafını etmiş,
sonra birtakım kanun hükmünde kararnameler çıkarmış, 1994 yılında çıkarılan
4046 sayılı Özelleştirme Yasasıyla da bu işin planını, programını ortaya
koymuştur. Her ne hikmetse, bizler, zamanında
kararlarımızı alırız, tedbirlerimizi alırız, kanunlarımızı çıkarırız; ama,
Türkiye'de bütün sorun, bu kanunların uygulaması aşamasında olmaktadır. İşte,
özelleştirme de, 1994'ten bu yana, kanunun çıkarılmasına rağmen, bir türlü
istenilen ölçüde gerçekleştirilememiş, "özelleştireceğiz" diye,
devletleştirme, tekrar tekrar icra edilmiştir. Özelleştirmeden amaç ne idi; devletin
ekonomideki payını küçültmek, mevcut devlet yatırımlarına ve mevcut KİT'lerin
modernleşmesi noktasında katkı sağlayacak finans kaynaklarını oluşturmak,
sermayenin tabana yayılmasına sağlamak, tekelleşmeyi önlemek, devlet tekelini
ortadan kaldırmak idi. Şimdi, özelleştirme uygulamalarımıza
baktığımız zaman ne görüyoruz; maalesef, özelleştirilecek kurumların, öncelikle
nasıl özelleştirileceği, bunların, özelleştirme programına nasıl alınacakları
noktasında gerekli çalışmalar istenilen ölçülerde yapılmadığı için,
Özelleştirme İdaresinin kapsamına alınmıştır, yıllar geçmiştir, on yıllar
geçmiştir; fakat, bir türlü satılamamıştır. Dolayısıyla, özelleştirme kapsamına
alınan bu kurumlar, kan kaybetmiş, değer kaybetmiş, sonra, alıcı bulamaz hale
gelmiştir. Bunun yanında, özelleştirmeden amaç,
sermayenin, zenginliğin tabana yayılmasıdır ve özellikle, çıkarılan yasada ve
bu KİT'lerin kuruluş kanunlarının büyük bir bölümünde ifade edildiği gibi, bu
KİT'ler, sonradan, içerisinde çalışanlarına satılacaktır, o şekilde kanunlar
çıkarılmıştır; ama, maalesef, özelleştirmede görüyoruz, tekelleşme ortadan
kaldırılacak, devlet tekeli ortadan kaldırılacak derken, fabrikalar
satılmıştır, mesela, çimento sektöründe olduğu gibi; tamamen, hatta, yabancı
kaynaklı bir tekel oluşturulmuştur; bu da, özelleştirmenin ruhuna, maksadına ve
amacına uygun olarak yapılmadığının en güzel bir göstergesidir. Bunun yanında, Türkiye'de ekonominin
canlandırılması, hayvancılık sektörünün ileriye götürülmesi, gıda ihtiyacının
karşılanması noktasında et ve balık kurumlarımız çok büyük görevler ifa ederken,
çalışan et ve balık kurumları, kâr eden et ve balık kurumları özelleştirme
kapsamına alınmış, sürüncemede kalmış ve bazıları satılmış, bugün bunların hiç
birisinin akıbetinin ne olduğu konusunda ciddî bir etüt de yapılmamıştır.
Fabrikalar satılmış, kapatılmış ve netice itibariyle, hayvancılık sektörünün
gelişmesine katkı sağlaması, modernleştirilerek, Türkiye'nin gıda ihtiyacının
karşılanması noktasında bir vazife görmesi gerekli olan et ve balık kurumları,
devlet elinden çıkarıldığı gibi, özel sektör elinde de heba edilmiştir, telef
edilmiştir. Netice olarak da ne ortaya çıkmıştır; Türkiye, yakın zamanlara
kadar et ithalatı yapmazken, gıda ihtiyacını karşılayan on ülkeden biri olmakla
övünürken, bugün, gıda ihtiyacının büyük bir bölümünü ithal eden bir ülke
haline gelmiştir. Ne günahımız vardı, ne işimiz vardı! Yani, elimizdeki
kaynakları başkalarına verdik, devletin imkânlarını ortadan kaldırdık, bugün bu
ithalatı nasıl karşılayacağız diye döviz harcıyoruz. Bankacılık sektöründe özelleştirmeler yapılmıştır;
Etibank gibi, Sümerbank gibi... Etibankı 190 000 000 dolara satmışız, sonradan
zararıyla birlikte 490 000 000 dolara almışız; yani, aslında özelleştirmeye,
Türkiye'de, özellikle özel bankalardan başlanılması lazım gelirdi. İlkönce
devletin bankaları özelleştirildi, sonra devletleştirildi ve bunun adını da
özelleştirme koyduk. Özelleştirmenin bu topluma, bu ülkeye sağlaması lazım
gelen neticelerden hiçbirisi de hâsıl edilemediği gibi, bu özelleştirmeyi yapan
kurumlar, bu özelleştirmeyi yapan hükümetler, bakanlar üzerinde de şaibeler
ortaya çıkarılmıştır "yok eksiğine satıldı fazlasına satıldı, değerine
satıldı satılmadı" diye; hatta, bakanların kelleleri gitmiştir. Dolayısıyla, yaptığımız işler, ekspertiz
raporları hazırlanmıştır; değerinde satılamamıştır ve şaibelerden dolayı da iki
yıl sonra, değer tespiti üç yıl önce, iki yıl önce yapılan rakamlarla bu
tesisler satılmak zorunda ve durumunda kalınmıştır ki, bu da ekonomimizin kaybı
noktasında çok büyük problemleri beraberinde getirmiştir. Bunların çalışanları noktasında da ciddî
sıkıntılar ortaya çıkmıştır ve bu sıkıntılar, bir türlü halledilemediği gibi,
kazanılmış olan müktesep haklara -özellikle, KİT'lerde ve özelleştirilen
kurumlarda- uyulmaz hale gelinmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak. YAKUP BUDAK (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Neticesi itibariyle, özelleştirmede
gerçekleştirilmesi düşünülen hedefler bir türlü yakalanamamıştır, ele yüze
bulaştırılmıştır; inşallah bundan sonra bu gerçekleştirilir. Zaten, 2002
bütçesinde de özelleştirme diye bir konuyu âdeta hükümet unutmuştur.
"Özelleştirme gelirleri" diye bütçenin binde 1'ini karşılayacak bir
oran 150 000 000 civarında öngörülmektedir ki, onun da ne kadar gerçekleştirilebileceği
oldukça su götürecek bir konudur diyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak. 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum: Katma bütçeli idarelere hazine yardımı MADDE 13.- a) Katma bütçeli idarelerin
bütçelerini denkleştirmek amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesinin Hazine yardımı
(Yükseköğretim kurumlarının cari hizmet maliyetlerine yapılacak Devlet katkısı
dahil) tertiplerine ödenek ve karşılığı ilgili katma bütçenin (B) cetveline
gelir yazılan miktarlardan, bu amaca göre fazla olduğu tespit edilen kısımlar,
yıl sonunda Hazine Müsteşarlığı ile mutabakat kurulmak suretiyle ilgili
idarelere ödenmeyerek Maliye Bakanınca iptal edilir. Ayrıca, Vakıflar Genel Müdürlüğü dışındaki
katma bütçeli idarelerin yıl sonuna göre Maliye Bakanlığınca tespit olunacak
bütçe fazlaları genel bütçeye gelir yazılır. b) Hazine yardımı alan katma bütçeli
idarelerin bütçelerinde, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 48 inci
maddesinin (C) ve (D) bentleri ile 59 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca,
yılı içinde gerçekleştirilecek ödenek artışları, Maliye Bakanlığınca Hazine
yardımı ile ilişkilendirilerek yapılabilir. BAŞKAN - SP Grubu adına, Elazığ Milletvekili
Ahmet Cemil Tunç. Buyurun Sayın Tunç. SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) -
Sayın Başkan, geçen madde üzerinde düşüncelerimi, vakit münasebetiyle
tamamlayamamıştım; şimdi, onu tamamlamaya çalışıyorum. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu bu Meclisten
geçerken, ekonomik ve sosyal kalkınmışlık endeksi esas alınmıştı; bir de, fert
başına düşen millî hasılâsı 2 000 doların üzeride olan iller ancak bu kapsama
alınabilmiş, bu teşviklerden istifade edebilmişlerdi. Şu anda görünen o ki,
bütün illerde, Türkiye ortalaması, fert başına düşen millî hâsıla 2 000 dolar
olduğuna göre, demek ki, bütün Türkiye, bu imkânlardan istifade edecek. Ancak,
o kanun buradan geçerken, beraberinde bazı haksızlıklar da getirmişti; o zaman,
bunları ifade etmiştik. Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu burada görüşülürken,
yine bazı arkadaşlarımızın teklifiyle, o gün, bu teşvik kapsamının dışında
kalan organize sanayi bölgelerinin olduğu iller de bu kapsama alınmışlardı.
Ancak, sanıyorum, Maliye Bakanlığının girişimiyle, Plan Bütçe Komisyonunda bu
illerin, tekrar bu kapsamın dışına çıkarılması temin edilmiş. Sanıyorum, bu,
Meclise de gelecek ve burada görüşülecek. Sayın Bakanım, ancak, bazı illere
yapılan mağduriyetin, bir şekilde, bu kanun burada görüşülürken giderilmesi
gerekir diye düşünüyorum. Gerçi, 1968 yılından beri, hep, kalkınmada öncelikli
yörelere özel programlar hazırlanır; ancak, bugüne kadar, Gaziantep dışında,
kalkınmada öncelikli yöreler kapsamının dışına çıkan hiçbir il olmamıştır.
Demek ki, bölgesel planlar yapılıyor, bunlar uygulamaya çalışılıyor; ancak,
bunlardan müspet bir sonucun elde edilemediğini de burada görüyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye'de yatırımlara başlanıyor, yatırımlar yapılıyor; ancak,
bunların bir türlü bitmediğini, hep görüyoruz. Türkiye'de, kaynaklar yeterince
rantabl kullanılamıyor, kaynak israfı yapılıyor, verimlilik bir türlü
artırılamıyor ve hizmetlerin süratle yerine ulaşabilmesi bir türlü temin
edilemiyor. Tabiî, bunun sebepleri var; ama, ben bunun sebeplerinin başında
merkezden yönetim alışkanlığının olduğunu düşünüyorum. Aslında, Mahallî
İdareler Yasası, şu anda, Meclisin gündemindedir ve bazı işlerin mahallinden
yapılmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması, Türkiye için, artık kaçınılmaz
bir husustur. Bu hizmetlerin yapılabilmesi için, Mahallî İdareler Kanunuyla
beraber, mahallî idarelerin güçlendirilmesi lazım, belediyelerin
güçlendirilmesi lazım, il özel idarelerinin güçlendirilmesi lazım ve bunların
yetkilerinin artırılması lazım. Artık, Türkiye'yi merkezden yönetmenin,
merkezden hizmet üretmenin, ekonomik bir şekilde projeleri hayata geçirmenin
mümkün olmadığını hep yaşadık, görüyoruz.
Sağlık hizmetlerinin, artık, merkezden değil, yerinden planlanması,
yerinden uygulanması ve yerinden denetlenmesi gerekir. Bunun yanında, spor
hizmetlerinin de, bu şekilde, mahallinden planlanması, çevre hizmetlerinin de
mahallinden planlanması, eğitim hizmetlerinin ve daha başka hizmetlerin daha
verimli bir şekilde halka ulaştırabilmesinin yolu, hizmeti merkezden planlamak
ve merkezden uygulamaktır. Aksi takdirde, biz, Türkiye'yi, bugün, bu
üretimsizlikten kurtaramayız. Bakın, Devlet Planlama Teşkilatının
yaptığı bir çalışmada ortaya çıkan bir iki sonucu arz etmek istiyorum: Enerji sektöründe, bitirilmesi 5,7 yıl
olarak planlanan projelerin, ancak 15 yıl sonra bitirilebildiğini görüyoruz;
ulaştırma yatırımlarında, 4,6 yıl sonra bitmesi planlanan hizmetlerin, ancak 13
yıl sonra bitirilebildiği; eğitim yatırımlarının da, yine, uzun süre aldığı;
tarım sektöründe, 7 yıl olarak planlanan hizmetlerin 19 yılda ancak
bitirilebildiği; imalat sektöründe ve madencilik sektöründe de, bu hizmetlerin
bitirilebilmesi için uzun bir süre... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım. İşte, başlanan bu yatırımların kısa sürede
tamamlanabilmesinin, ancak, merkezden değil, bu hizmetlerin yerinden
planlanması, yerinden uygulanması ve yerinden denetlenmesiyle mümkün olacağını
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunç. Başka söz isteği?.. Yok. 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum: Resmî taşıtlar MADDE 14.- Genel bütçeye dahil daireler ve
katma bütçeli idareler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların, yıl
içinde her ne şekilde olursa olsun edinecekleri taşıtların cinsi, adedi ve
hangi hizmette kullanılacağı (T) işaretli cetvelde gösterilmiştir. Bu cetvelde gösterilenler
dışında taşıt edinilemez. 237 sayılı Taşıt Kanununa ekli (1) sayılı
cetvelde belirtilenlerin (Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı hariç) emir ve
zatlarına verilenler, (2) sayılı cetvelin 1 ve 2 nci sırasında yer alanlar,
güvenlik önlemli (zırhlı) araçlar ve
koruma altına alınanlarla ilgili yönetmelik hükümlerine göre tahsis
olunan araçlar dışında hibe dahil, her
ne suretle olursa olsun yabancı menşeli binek ve station-wagon cinsi taşıt
edinilemez. Yerli muhteva oranı % 50'nin altında olan
taşıtlar yabancı menşeli sayılır. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır... Buyurun Sayın Yalçınbayır. AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, 27.11.2000
tarihinde Meclis Başkanlığına sorduğumuz bir soruyla başlıyorum. "5.1.1961 gün ve 237 sayılı Taşıt
Kanunuyla, taşıt verilecek kişiler belirtilmiş ve kanun kapsamındaki taşıtların
kişisel amaçlı olarak kullanılması yasaklanmıştır; ancak, 237 sayılı Kanun,
Türkiye'de en çok ihlal edilen kanun olarak bilinmekte ve yasaların
bağlayıcılığına dair inanç sarsılmaktadır" denilmiş ve kanunun
uygulanmasıyla ilgili, kimlere, ne kadar araç tahsis edildiği ve cetvel dışı
araçlarla ilgili neler düşünüldüğü; ayrıca, Taşıt Kanununa tabi araçları maksat
dışında kullananlar hakkında ceza hükümlerinin ne ölçüde uygulandığı ve
devletin uğradığı zararın ne kadar olduğu ve bu zararın, sebebiyet veren
kişilerden tahsil edilip edilmediği ve kamuda araç alımına nasıl bakıldığı sorulmuştur. Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral'ın vermiş
olduğu cevapta, kanundaki ekli (1) sayılı ve (2) sayılı cetvelde gösterilen
araçların kişilere tahsis edildiği, bunun yanı sıra, 94/32 sayılı Başbakanlık
Genelgesiyle de bazı kişilere araç tahsis edildiği belirtilmiştir; yani,
kanunun kapsamı dışında genelgeyle de tahsislerin olduğu belirtilmiştir. Yine, çok enteresan; kanunun 16 ncı
maddesiyle ceza hükümlerinin düzenlendiği belirtildikten sonra "ancak, bu
cezaî müeyyidelerin uygulanması işlemlerinin takip ve denetim yükümlülüğü,
taşıtları kullanan idarelerin sorumluluğunda bulunmaktadır" denilmektedir.
Ülkemizde en çok ihlal edilen kanunların başında bu gelmektedir; bir nevi
uygulanmayan kanundur. Uygulanmayan kanunlar bundan ibaret değil.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu kanunları çıkardık ve yürütmek
üzere onlara verdik. Onlar kim oluyorlar ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesinin üzerinde, bu kanunu uygulamıyorlar?! Şüphesiz ki, Meclisin denetim
görevini en iyi biçimde yapması halinde, kanunlar konuldukları amaçlar
doğrultusunda uygulanabilecek ve temiz topluma hizmet eden bir anlayış
yerleşebilecektir. Bu kanun açıktır. Yasada, makam araçları
ve hizmet araçları kullanabilecek görevliler tek tek sayılmıştır. Araçların
kişisel amaçlı olarak kullanılması kesinlikle yasaktır; ama, uygulamada,
belirli görevin üzerindeki herkese makam aracı tahsis edilebilmektedir. Genel
müdür yardımcıları, başmüdürler, başmüdür yardımcıları, il müdürleri, ilçe
müdürleri, danışmanlar, denetçiler... Özel amaçla, resmî araç kullanımı
fevkalade yaygındır. Hatta, hafta sonları piknik mahallerinde kamu araçlarına
sıkça rastlanabilmektedir. Bazı araçlar ise, çocuklara ve eşlere tahsis
edilebilmektedir. Bunlar, aracın da ötesine, uçağa dahi teşmil edilebilecek
boyutlara ulaşmıştır. Değerli milletvekilleri, Taşıt Kanununun,
kamuoyunda "kanunlar uygulanmıyor" yargısının yerleşmesine önemli bir
etkisi vardır. Dilekçe Kanunu da bunlardan birisidir. Vatandaş bilgi edinmek
istiyor, idare cevap vermiyor. Taşıt Kanununun 16 ncı maddesini tüm kamu
görevlilerine ve denetim için de bize hatırlatmak istiyorum. Bu kanun
hükümlerini yerine getirmeyenlerin bir yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılmaları öngörülmüştür. Gelin, buna, memuriyetten süreli veya sürekli
yoksunluk cezasını da getirelim; temiz topluma hep birlikte hizmet edelim. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Yalçınbayır. Saadet Partisi Grubu adına, Van
Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu tasarısının 14 üncü maddesi
üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi
saygıyla selamlarken, İslam âleminin Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramını tebrik
ediyorum. 14 üncü madde, kısaca, resmî araç
alımlarını düzenlemektedir. Şu anda, katma bütçeli idarelerde 14 676 adet
aracımız var, genel bütçeli idarelerde ise 72 781 adet araç var; bunun toplamı
87 457 araca baliğ olmaktadır, buna belediyeler dahil değildir, KİT'ler dahil
değildir. Değerli arkadaşlar, yeni araç için verilen
izin 2 247 adettir; yani, bu kadar dar bir zamanda, bu kadar sıkışık bir
zamanda herkes feveran ederken, 2 247 adet araç daha satın alıyoruz. Bu 2 247
adet aracı eski araçların üzerine eklediğimiz zaman, 89 704 adet aracımız
olacaktır; eğer belediyeleri ve KİT'leri sayarsak, bunları yüzbinlerle ifade
etmek mümkündür. Değerli arkadaşlar, bu araçların
kullanılma şekillerine baktığımız zaman, doğuda kar mücadelesi başlarken,
bakarsınız batıdaki greyderler boş durur, doğuda yol yapımı varken veya hizmet
götürülecek yerlerde araca ihtiyaç varken, batıdaki araçlar parklara çekilmiş,
kontakları kapatılmış durumdadır; yani, ülkemizde, bu işi koordine edecek bir
birim olsa, bir koordinasyon merkezi olsa, bu taraftaki araçları o tarafa
kaydırsa, hizmetin gereğine göre araçlar değiştirilirse, elbette ki bu kadar
araca gerek kalmaz. Değerli arkadaşlar, alınan araçlara
baktığımız zaman, mevcut katma ve genel bütçeli idarelerde 26 347 adet binek
aracımız var ve bu yeni kararla, 911 adet binek aracı daha satın alınmaktadır. Değerli arkadaşlar, yani 26 347 adet binek
aracımıza, 911 adet yeni araç daha ekleniyor ve 27 258 adet araç ediyor. Şimdi, bunlar, elbette ki hizmette
kullanılacaktır; helal olsun, layıkı veçhile kullanılırsa, hiçbir şey
söylemiyorum; ama, biraz evvel değerli arkadaşımız Ertuğrul Yalçınbayır,
bunların kullanım şeklini anlattı ve 237 sayılı Yasanın, en çok ihlal edilen
yasa olduğunu da bildirdi, 16 ncı maddeden de bahsetti ve Meclisi, öncelikle
Meclisi göreve çağırdı "bunu bir denetleyin" dedi. Meclisteki arkadaşlara baktığımız zaman,
Meclisteki grup başkanvekillerinden tutun, Meclisin özel araçlarının kullanım
şekline bir bakın: Bakıyorsun, beyefendi buradan başlıyor, en uzak yurt
köşesindeki iline resmî araçla gidip geliyor. Bunları yapan Meclis
Başkanlığındaki insanlar! Bu Meclis, nasıl diğer araçları denetleyecek?!
Öncelikle, kendinden başlaması lazım. Değerli arkadaşlar, bizler, belli bir
mirasın, köklü bir mirasın temsilcileriyiz. Hazreti Ömer döneminde, Hazreti
Ömer'le birisi konuşmaya geldiğinde, Hazreti Ömer, şahsî işi olduğunda devletin
mumunu söndürmüş, şahsın işi olduğu için kendi mumunu yakmıştır, şahsın işi
bittiği zaman tekrar devletin mumunu yakmıştır; ama, şu andaki bu saltanat...
Meclisten başlamak üzere resmî dairelerde, çocuklara bile resmî araçlar tahsis
edilmiştir. Ha, bu nereden kaynaklanıyor; insanımızdaki yozlaşmadan
kaynaklanıyor. Her şeyden evvel, israf haramdır. Değerli arkadaşlar, bendenizin de,
belediye başkanlığım döneminde makam aracım vardı. Çocuklarım yaya
gidiyorlardı, yoldan geçerken şoför dedi ki: "Efendim bunları
alalım." "Hayır, alamazsın, bu devletin aracıdır, bu benim
çocuklarımın aracı değil" dedim. (SP sıralarından alkışlar) İHSAN ÇABUK (Ordu) - Herkes senin gibi
olsa... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Onlar yaya
gittiler, ben çekip gittim; ama, belediye başkanlığım döneminde, hiçbir
çocuğumu aracıma almadım. Niye almadım; çünkü, yarın ben hesap vereceğim,
Allah'a karşı karşı hesap vereceğim... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Erbaş,
önce millete, sonra Allah'a... BAŞKAN - Sayın Erbaş, toparlar mısınız
efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, binlerce kanun da çıkarsanız, 237 sayılı Kanunun 16 ncı maddesini
daha da ağırlaştırsanız, o ki, burada iman olmazsa, o ki, burada sorumluluk
duygusu olmazsa, milletine karşı burada sorumluluk duygusu olmazsa, bu araçlar
böyle çarçur edilir; başta buradan başlamak üzere, herkes çocuğuna araç tahsis
eder. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erbaş. Buyurun Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın
Başkan, Değerli Erbaş'ın değinmiş olduğu konuyla ilgili, Yüce Meclise çok kısa
bir bilgi sunmak istiyorum izniniz olursa. Taşıt, özellikle makam aracı konusunda,
çok net bir şekilde, bir kararlılık içerisinde uygulamayı götürüyoruz ve taşıt
alımlarını da olabilecek kadar sınırlı götürmekteyiz. Yalnız, şunu da ifade
etmek istiyorum: Binek aracı diye geçen araçların hepsi makam aracı değildir.
Binek araçlarının önemli bir bölümü hizmet aracı olarak kullanılacaktır. Bunun
içerisinde, emniyetin, emniyet hizmetleriyle, güvenlik hizmetleriyle ilgili
aracı vardır, jandarmanın aracı vardır; ama, bizim üzerinde durduğumuz, daha
çok, makam araçlarını sınırlı bir şekilde götürmedir. Aşağı yukarı, makam aracı
olarak, hemen hemen... Ama, bir üniversite kurulmuş, rektörü oturmuş, makam
aracı yok, kullanabilecek araç da yok... Biz, gerçi, Tasiş Genel Müdürlüğü
kanalıyla, bu teslim edilen araçlar içerisinde kullanılabilecek olanları,
ihtiyacı olanlara veriyoruz. Bunun birçok örnekleri de var; ama, öyle bir durum
da yoksa, tabiî, bir rektöre de bir makam aracı vermek durumunda... Bu tür, tek
tek ihtiyaçlar gözden geçirilerek, gereksiz bir tek makam aracı vermedik ve
vermeyeceğiz. Şunu da açıkça ifade edelim ki, hükümet olarak şu kararlılık
içindeyiz: Ödeneği olsa dahi, icabında, yıl içerisinde o aracın kullanılması
için izin de verilmeyecektir. Bu, fevkalade sınırlı bir şekilde
kullanılacaktır. Ben, her binek aracının makam aracı
olmadığını ifade etmek için söz aldım. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İtirazım yok; ama,
mevcutların kullanılma şeklinden rahatsız oluyorum.Yoksa, ihtiyaç varsa elbette
ki alınacak. Ben bir şey demiyorum. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Genel
bilgi olarak açıkladım. BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Sayın Maliye
Bakanımız ve hükümetimiz, sanıyorum, bu konuda gerekli önlemleri alır. Sayın
Bakanın bu açıklamalarından sonra, biz, onun beyanına güveniyoruz. İnşallah,
önümüzdeki bütçede daha sağlıklı bir şekilde konu gündeme gelir. Teşekkür ediyoruz. 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 15 inci maddeyi okutuyorum: Hastane ve tedavi ücretleri MADDE 15. - Devlet memurları, diğer kamu
görevlileri ve bunların emekli, dul ve yetimlerinin (bakmakla yükümlü oldukları
aile fertleri dahil) genel ve katma bütçeli daire ve idareler ile döner
sermayeli kuruluşlara ait tedavi kurumlarında yapılan tedavilerine ilişkin
ücretler, Sağlık Bakanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca tespit
edilecek miktar ve esaslar çerçevesinde ödenir. Ancak, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü
sağlık kurum ve kuruluşları ile, Maliye Bakanlığınca tespit edilen birim
fiyatlarının altında bir fiyatla anlaşma yapabilir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209
uncu, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 66 ncı maddesi
ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun geçici
139 uncu maddelerinde belirtilen ilaç katılım payları karşılığında ilgililerin
maaş veya aylıklarından kesinti yaptırmaya ve bu kesintilere ilişkin usul ve
esasları tespit etmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 754 sıra sayılı 2002 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu gece mübarek bir
gece, kandil gecesidir. Sizlerin ve bütün milletimizin kandilini tebrik
ediyorum. Üzerinde konuştuğumuz madde 15 inci maddedir. Kısaca, bu maddede
"devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve bunların emekli, dul ve
yetimlerinin tedavilerine ilişkin ücretler Maliye Bakanlığınca tespit edilecek
miktar ve esaslar çerçevesinde ödenir" denilmektedir. Malumunuz olduğu üzere, devlet memurları
ve diğer kamu görevlilerinin tedavi giderleri Maliye Bakanlığınca ödenmekte ve
büyük miktarlarda da para ödüyor Maliye Bakanlığı. Bunun yerine, SSK, Bağ-Kur
ve Emekli Sandığının paket ücretleri vardır. Bu paket ücretler Maliye
Bakanlığının tespit ettiği birim fiyatlarından, hem daha ekonomiktir hem daha
seridir; dolayısıyla, Maliye Bakanlığının tespit ettiği ücretlerden daha ucuz
olan bu paket ücretler üzerinden ödeme yapılsa, kanımca, hem devlet kazanacaktır
hem de insanımız daha seri bir şekilde tedavisini yaptırmış olacaktır. Değerli milletvekilleri, yine, devlet
memurları ve diğer kamu görevlileri, ancak devlet hastanelerinde, çok özel
şartlar olmadıkça, oralarda tedavilerini yaptırmak zorundadırlar. Halbuki,
yine, Maliye Bakanlığının tespit ettiği birim fiyatlarından olmak şartıyla,
özel hastanelerde de devlet memurları bu tedavilerini yaptırabilmelidir. Bunun
önü açılmalı, birtakım ilkeler konularak birtakım düzenlemeler yapılmalıdır
diye düşünüyorum. O zaman rekabet söz konusu olacak, hasta, özel hastaneye
gittiği zaman gerekli ilgiyi görecektir. Tabiî, bütün doktorları tenzih ederiz.
O, efendi, çilekeş, fedakâr insanlar 24 saat görev yapıyorlar; ama, çoğu kere
şöyle şikâyetler de geliyor. Bir devlet hastanesine tedaviye gittiğiniz zaman
doktor önce kendi muayenehanesine çağırıyor, bir ücret kesiyor, muayene ücreti,
ondan sonra teşhisini, tedavisini, ameliyatını devlet hastanesinde
yaptırdıklarını duyuyoruz. Bunların da önüne geçmenin yolu, özel sağlık
kuruluşlarının önünü açmaktır. Yine, zengin olsun, fakir olsun, devlet
hastanesine giden vatandaş tedavisini yaptırıyor. Devlet, devlet hastanelerini
sübvanse ediyor. Zengin vatandaş, imkânı iyi olan vatandaşın sağlık giderlerini
devlet niçin sübvanse etsin. Bunun yerine fakir hastalara prim verse,
sanıyorum, devlete daha da ucuza mal olur. Sayın milletvekilleri, yine, yeşil kart
uygulaması vardır; ama, artık, bu, özelliğini kaybetmiştir. 11 milyonu aşkın
vatandaşımız bu karta sahiptir. Devlet, geçen sene 115 trilyon para ayırmış;
ama, devletin, hastanelere, bugün, 250 trilyon borcu vardır. Yeşil kartla gelen
vatandaşları, devlet hastaneleri kabul etmekte zorlanıyorlar, kabul etmek
istemiyorlar. Zaten, vatandaşlarımızın yüzde 93'ü sosyal güvenlik şemsiyesi
altında; dolayısıyla, bunun yerine genel sağlık sigortası çıkarılmış olsa,
sanıyorum, vatandaşlarımız, daha rahat bir şekilde tedavilerini, tetkiklerini
yaptırabilirler. Değerli milletvekilleri, burada, bir
hususun altını çizmek istiyorum. Tabiî, bölgelerarası dengesizlikte, doğu ve
güneydoğu illerimiz sağlık açısından da çok geri. Ankara'da
milletvekillerimizin mesaisinin büyük bölümü -uğraşmak zorunda kaldıkları konu-
milletvekili arkadaşlarımızın bölgelerinden gelen hastaları hastaneye yatırmak,
onlarla ilgilenmekle geçiyor. Bunun yerine, Malatya'da Turgut Özal Tıp Merkezi
var. Zaman zaman, ben, bunu gündeme getirmiştim; yine, burada tekrar ediyorum.
Fizikî altyapısı tamam olan, yani büyük bir hastane olan bu Tıp Merkezi, tıbbî
araç gereç ve uzman doktor ihtiyacı karşılanarak, bir bölge hastanesi haline
getirilebilir. Tabiî, buna, önce Malatyalıların sahip çıkması lazım.
Adıyaman'dan vatandaş kalkıyor, geliyor. Bugün, bir tanesi gelmişti "ne
olur, başhekime söyle de, hastaneye hastamı yatırsın; efendim, yatırmazsa, otel
param yoktur" diyor. Büyük mağduriyetler yaşıyorlar; ama, Adıyaman'dan,
vatandaşımız, rahatlıkla, günübirlik, Malatya'ya gider, hastasını götürür;
eğer, orada tedavisi mümkünse, orada yaptırırsa, daha hızlı bir şekilde bunu
yaptırma imkânı da olur. Tabiî, ben, bunu, daha önce, Sağlık Bakanımıza da
açtım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Burası,
üniversiteye ait bir hastane. "Efendim, üniversiteye ait hastane olduğu
için, biz, yardım yapamayız, uzman doktor gönderemeyiz" demişlerdi. Ben,
buradan diyorum ki, hükümet olarak, doğu ve güneydoğu insanımızın... Hatta,
hastane yetkilileriyle görüştüğüm zaman, değil doğu ve güneydoğuya, bütün
Türkiye'ye hitap edecek bir kapasitesi var o hastanenin. Gerekirse Sağlık
Bakanlığıyla üniversite bir protokol yapar, gerekirse bir kanun çıkarır
hükümet, doğu ve güneydoğu insanımız, sağlık sorununu kökten çözecek olan,
geniş, kapsamlı bir hastaneye kavuşmuş olur. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, eğer,
Turgut Özal Tıp Merkezi, bir bölge hastanesi olarak dizayn edilirse, tam
teşekküllü hale getirilirse, hastalarımız, Tunceli'den, Elazığ'dan,
Malatya'dan, Adıyaman'dan kalkıp da, Ankara'ya, İstanbul'a, Adana'ya gitmek
durumunda kalmayacaklardır diye düşünüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. SP Grubu adına, Sayın Sacit Günbey;
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde,
hastane ve tedavi ücretleri konusuyla ilgili olan 15 inci madde üzerinde,
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerin ve
televizyonları başında bizi izleyen bütün ülke evlatlarının Kadir Gecesini
tebrik ediyorum; bu gecenin, ülkemiz insanları için ve dünya insanları için
hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum. Muhterem arkadaşlar, gerçekten, ilginç bir
bütçe maratonu yaşıyoruz. Bu maratonda, 2001 bütçesinde gördüğümüz gibi,
muhalefetin çok ciddî tenkitleri olmasına rağmen, hükümet, bu tenkitleri hiçbir
şekilde dikkate almıyor, IMF'nin getirip, ortaya koyduğu programı tıpatıp
uygulamak için elinden gelen her gayreti gösteriyor. Sanki, bu hükümeti oluşturan
partilerin, herhangi bir ekonomik politikaları, sosyal politikaları, kültürel
politikaları yokmuş gibi, halka vaat etmiş oldukları bir politikaları yokmuş
gibi, IMF reçetelerine mahkûm bir şekilde bir bütçe geçiriliyor buradan. Muhterem arkadaşlar, bir ülkenin
kalkınmışlığını, gelişmişliğini gösteren en önemli göstergelerden biri de, o
hükümetlerin sosyal politikalara, sosyal değerlere ayırmış olduğu katkı
payıdır, sağlık verileridir. Maalesef, bu hükümetin, sağlık politikasını da
kabul etmek, hoşgörüyle karşılamak mümkün değildir. Bakıyorsunuz ki, gelişmiş
ülkelerde, Avrupa ülkelerinde, OECD ülkelerinde, Amerika'da veya orta grup
gelişmiş ülkelerde fert başına yıllık ayrılan sağlık giderlerinin Türkiye'nin
en azından 5-10 katı mertebesinde olmasına rağmen, Türkiye'de sağlık
politikalarına ayrılan pay her gün biraz daha azalmaktadır. Sağlık, bugün, Türkiye'de en önemli
sorunlardan biridir ve ilk olarak el atılması gereken konulardan biridir. Ülke
nüfusunun üçte 1'inin sağlık güvencesi yoktur. Tez elden, hemen, en öncelikle
çıkarılması gereken kanunlardan biri, sağlık güvencesi olmayan insanların
sağlık şemsiyesi altına alınmasıdır. İkinci bir konu da, sağlık güvencesi olan,
memur olan veya kamuda çalışan insanların istedikleri hastanelerde ve istedikleri
hekime muayene olabilme veya tedavi olabilme hürriyetlerini sağlayacak bir
oluşumun, bir organizasyonun gerçekleştirilmesidir. Çalışan insanların devlet
hastanelerine veya kamu kuruluşundaki hastanelere mahkûm edilmesini doğru
bulmuyoruz. Bir de, bu devlet hastanelerinin veya kamu
hastanelerinin standartlarının yükseltilmesi için bu hastanelerin mutlaka
özelleştirilmesi veya özerkleştirilmesi lazım ve mutlaka içinde çalışan
insanlara terk edilmesi veya devredilmesi gerekiyor. Bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi, 2002
yılı bütçesinde görüyoruz ki, önümüzdeki yıl içerisinde kamuda çalışan
memurların veya emeklilerin tedavi ücretlerinin karşılığında belli bir katılım
payı maaşlarından kesilecek. Muhterem arkadaşlar, bu katılım payı,
zaten eczaneler tarafından karşılanıyordu; yani, memur veya emekli ilaçlarını
aldığında, yüzde 10'luk katılım payını, eczane, devlete ödüyordu. Şimdi, bunu
maaşından kesmekle vatandaşa diyorsunuz ki: "Biz, sizin aldığınız parayı
çok görüyoruz; sizin maaşınızdan bir miktar daha tedavi ücretleriniz için katkı
keseceğiz." Bu, yanlıştır. Niçin yanlıştır; çünkü, bu tedavi
hizmetlerinden yararlanan insanların çok önemli bir kısmı zaten geçim sıkıntısı
içerisindedir. Bu insanların bir kısmı, zaten, fakirlik sınırının altında veya
yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlardır. Bunların maaşından bir de
tedavi ücreti keserseniz, bunları tasarrufa yönelik önlemler olarak
değerlendirmek mümkün değildir; çünkü, bütçenin yarısından fazlası faizlere,
birkaç tane özel bankaya, rantiyeciye gidiyor. Eğer tasarruf yapmak
istiyorsanız, bu büyük kesime giden paranın önemli bir kısmını keserseniz hem
bütçe rahatlar hem IMF'den kredi dilenmemiş oluruz, borç para aramamış oluruz
hem de bu insanların tedavi giderlerinden tasarruf amacıyla yüzde 10 para
kesmek gibi bir sorun ortaya çıkmamış olur. Bunu, kesinlikle, hükümetin
yapmaması gerekir; çünkü, hastalanmış bir insanın ruhsal yapısını, ekonomik
yapısını iyice değerlendirmek gerekir. İnsanların tedavisinden kısmak doğru
değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SACİT GÜNBEY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın Günbey, 1 dakika içinde
toparlayın. Telefonunuza da yanıt verin efendim. SACİT GÜNBEY (Devamla) - Özür diliyorum. Sayın arkadaşlarım, şimdi, Maliye Bakanlığının
ve Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu tedavi hizmetleriyle ilgili rayiç
bedeller maalesef düşüktür. Bu rayiç bedellerden, eğer özel kuruluşlar,
memurların veya kamuda çalışan insanların tedavilerini daha aşağı fiyatlarla
yapmayı kabul ederse, memurlar veya kamuda çalışan insanlar orada tedavi
olurlar diyorsanız, bu mümkün değildir; çünkü, bugün, KİT ürünlerinin veya
sağlıkla ilgili tedavi ücretlerine yansıyan laboratuvar malzemelerinin çok
önemli bir kısmı dışarıdan gelmektedir ve bu malzemelerin çok pahalı olması
dolayısıyla, Sağlık Bakanlığı veya Maliye Bakanlığının vermiş olduğu rayiç
bedeller bu bedelleri bile karşılayamamaktadır. Dolayısıyla, özel sektöre siz
derseniz ki, bu fiyatların altında bir fiyat verirseniz özel sektörde memur ve
emekliler tedavi olabilecek; bu reel bir yaklaşım değildir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Telefonda 1
dakika gitti. BAŞKAN - Efendim, telefon, uygunsuz bir
zamanda geldi. Teknolojinin nimetleri bazen iyi; ama, bazen de böyle, insanı
zora sokuyor işte. 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 16 ncı maddeyi okutuyorum: Dernek ve benzeri kuruluşlara yapılacak
yardımlar ile vakıf ve derneklerin denetimi MADDE 16. - a) Genel ve katma bütçeli
kuruluşlar bütçelerindeki "Dernek, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık, Vakıf
ve Benzeri Teşekküllere Yapılacak Ödemeler" faaliyetinde yer alan
ödeneklerden yapacakları yardımlarda; anılan kurumların bütçeden alacakları yardımlarla
gerçekleştirecekleri hizmet ve faaliyetlerini gösteren plan ve iş programlarını
istemek, bunlar üzerinde gerekli incelemeyi yapmak, plan ile iş programlarının
gerçekleştirme durumlarını izlemekle yükümlüdürler. Yardımlar yukarıdaki
incelemelere bağlı olarak gerektiğinde taksitler halinde yapılabilir. Harcamaların yukarıdaki esaslar
doğrultusunda amacına uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemeye, yapılacak
yardımların yönlendirilmesine ilişkin yeni ilkeleri tespite Maliye Bakanı
yetkilidir. b) Kamu kurum ve kuruluşlarına
üstlendikleri görevleri yerine getirmede maddî katkı sağlayan vakıf ve
dernekler, mevcut mevzuatları çerçevesinde tabi oldukları denetimin yanı sıra
bağlı veya ilgili kurum ve kuruluşlarca da denetlenir. Maliye Bakanlığı, gerekli gördüğünde bu
vakıf ve dernekleri denetler, malî tablolarını ve bilançolarını inceler. BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Özkan Öksüz; buyurun. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Telefonunu
kapatsın. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Telefonumu almadım
zaten. BAŞKAN - Evet, arkadaşlarımız, kürsüye
gelirken cep telefonlarını kapatırlarsa, zorda kalmazlar efendim. Buyurun Sayın Öksüz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 754 sıra sayılı 2002 Malî Yıl Bütçe
Kanunu Tasarısı ve bağlı cetvellerin 16 ncı maddesiyle ilgili olarak, AK Parti
Grubu adına söz almış buluyorum; hepinize saygılarımı sunarım. Değerli milletvekilleri, bu madde, dernek
ve benzeri kuruluşlara yapılacak yardımlar ile vakıf ve derneklerin denetimini
içermektedir. Bu maddede belirtilen dernek ve vakıflar, sivil toplum
kuruluşları tarafından kurulan dernek ve vakıflar olmayıp, devlete bağlı kurum
ve kuruluşlar tarafından kurulan dernek ve vakıflardır. Son yıllarda, bu tür vakıflar hızla artmış
bulunmaktadır. Neredeyse, vakıf veya derneği olmayan devlet kuruluşu yok
gibidir. Vakıf ve dernekler, kuruluş amaçları çerçevesinde faaliyetlerini
sürdürürken, vatandaşlardan, bağış adı altında para toplamaktadırlar. Hatta,
bazıları da, ticarî faaliyet yapmaktadır. Bu vakıf ve dernekler, bağış
toplarken, devletin gücünü de kullanmaktadırlar. Bu vakıf ve dernekler
tarafından alınan bağışlar, bağış olmaktan ziyade, insanların vermek zorunda
olduğu para olarak algılanmakta ve böyle işlem görmektedir; çünkü, hangi kuruma
giderseniz gidin, işin gördürülebilmesi için, mutlaka, bu dernek ve vakıflara
belirli bir ücret ödemek zorundasınız. Bu nedenle, devlet kurumları tarafından
kurulan dernek ve vakıfların topladığı bağışlar, bağış olmaktan çıkarak, açıkça
söylemek gerekirse, haraç niteliğini taşımaktadır. Vatandaşlarımız, nüfus cüzdanı çıkarırken
nüfus idaresine, dava açarken adliyeye, ehliyet, plaka ve taşıt işlemlerinde
emniyete, tapu çıkarırken tapu ve kadastro müdürlüklerine, vakıf veya dernek
bağışı adı altında para vermek zorunda kalmaktadırlar. Öyle ki, bu vakıf ve
dernekler, ahtapotun kolları gibi, tüm bürokrasiyi sarmış bulunmaktadır.
Özellikle, okulların açılması sırasında sıkça gündeme gelen ve velilerin,
öğrencilerini okula kayıt yaptırırken çektiği sıkıntıyı biliyoruz. Millî Eğitim
Bakanı, ne kadar "zorla bağış alınmayacak" derse desin, okul koruma
dernekleri, vatandaştan istedikleri parayı almaktadırlar. Ayrıca, eğitime katkı
payı adı altında toplanan vakıf paralarını ödemeyen öğrencilere baskı
yapılmaktadır. Böylece, hem öğretmen ve okul idarecilerimiz zor durumda
bırakılmakta hem de işyeri kapandığı için işsiz kalan, hükümetin yaptığı
zamlarla alım gücü tükenen, akşam dağılan pazarlardan sonra sebze toplayan
insanlarımız zor durumda bırakılmaktadır. Tarihimizde, dedelerimiz, ilim, irfan,
kültür, imar gibi her türlü vakıf ve dernekleri kurmuştur. Gerçekten, toplumun
bazı sorunlarına eğilen bu kuruluşların, devletimize büyük katkı ve faydaları
olmuştur. Ülkemizde, çok iyi niyetlerle kurulmuş, çocuklarını okutacak malî
gücü olmayan fakir vatandaşlarımıza hizmet veren vakıf ve derneklere kuşkuyla
bakılması terk edilmelidir. Bazı vakıf üniversitelerimize, YÖK'ün keyfî
uygulaması sonucu, hak ettiği paralar aktarılmamaktadır. Bu vakıf
üniversitelerimizin kapanması için, YÖK, bir nevi baskı uygulamaktadır. Burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisine büyük görevler düşmektedir. Araştırma
kurumlarına eşit davranmak zorundayız. Keyfî uygulamalara son verilmelidir. Bu arada, bugün, Emin Çölaşan'ın,
vakıflarla ilgili, köşesinden birkaç paragrafı aktarmak istiyorum. "Vakıf,
bizim dinimizden kaynaklanan bir gelenek, özellikle Osmanlı döneminde, fakir
fukaraya yardımcı olan bir müessesesidir; ama, ilk vakfın Hazreti Muhammed
tarafından Medine'de kurulduğunu, kendi malı olan hurma bahçelerini
Müslümanlığın savunulması için vakfettiğini biliyoruz. Osmanlı, vakıf olayını
yüceltti. Çok sayıda vakıftan milyonlarca insan Allah rızası için yararlandı.
Vakfedilen mal mülkten insanlara yardım yapıldı, karınları doyuruldu. Ne yazık
ki, bu kavram da yozlaştırıldı. Vakıf olayı, günümüzde, bazıları tarafından
vergi kaçırmak için kullanılan bir olaya dönüştürüldü. Vakıf olayını
denetlemekle yükümlü olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, yetersiz kadroların elinde
ve siyasete alet edilmiş durumda. Vakıflar denetlenemiyor. Bazı vakıflarda,
büyük yolsuzluklar ve amacından sapmalar oluyor. Ayrıca, vakıf olayı, bazı
siyasetçilerin oyuncağı olmuş durumdadır." Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - SP Grubu adına, Sayın Mukadder
Başeğmez; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Vakıf, gerçekten, bütün dünyanın kolayca
kavrayamayacağı; ama, bizim medeniyetimizin köklerinden gelen bir anlam.
İnsanların, kendi ihtiyaçlarından fazlasını, artı değerlerini, birikimlerini
toplumun ve tarihin istifadesine sunan bir anlayış. Buradan istifadeyle,
mesela, Bursa kestaneleri vakıf demiş Bursa'da bir adam; yani, toplum istifade
etsin diye. Vakıflar, hemen hepimizin üzerinde işe
yaramıştır; talebelik zamanlarında, yoksullukta, kıtlıkta, bir çift ayakkabı
almıştır, elbise almıştır, talebe okutmuştur... Biz, vakıfların hayır hasenatla
başkalarına iyilik etmekle özdeşleştiğini, bütünleştiğini anlıyoruz ve
görüyoruz; ama, son zamanlarda, hani, eski bir siyaset adamı demiş ya "bu
ülkeye komünizm lazımsa onu da bizi getiririz" diye, "bu ülkeye vakıf
lazımsa onu da biz kurarız, resmî kurarız, sivil hiçbir gelişmeye hoş gözle
bakmayız" dercesine resmî vakıflar oluşmuş. Bunlar, haraç toplama
vakıfları gibi. Allahaşkına, söyler misiniz bana, hanginiz gidip de "yahu,
bu nüfus vakfına ben biraz bağışta bulunayım, sizin hayırlarınızda benim de
katkımız olsun" dediniz, veyahut da hangi nüfus vakfı veya tapu kadastro
vakfı, şu fakir fukara çocuğunu filan yerde okuttu diye duydunuz, işittiniz?
Polislerimiz dert yanıyor "5 litrelik benzin alıyorum günlük istikakım,
akşama kadar, ben, hırsızı arsızı nasıl kovalayayım" diyor. 5 litre
fazladan benzin alamıyorlar. Peki, polis vakfı ne işe yarıyor? Benim maksadım, arkadaşlar, Türkiye'deki
bütün olumsuzlukları hep bizden, milletvekillerinden, siyasî partilerden
sormuyorlar mı; soruyorlar. Şimdi, size bir şey anlatayım... Ama, bizim
haberimiz olmuyor. Şu hazırlanan cetvellere bakın, korkunç labirentler, kimse
anlamaz ne mühendis ne iktisatçı. Bu aradan çıkıyorlar işte, sanki birtakım
kurumlar, bürokratik birtakım oluşumlar, devletten ve milletten habersiz bir
şeyler yapıyor; ama, gelip hesabını bize soruyorlar. Manavgat'a gittiğinizde
göreceksiniz "Anayasa Mahkemesi Eğitim ve Dinlenme Tesisleri." İçine
bir giriyorsun 200 tane lüks villa. "Yargıtay Eğitim ve Dinlenme
Tesisleri", "Sayıştay Eğitim ve Dinlenme Tesisleri." Ne zaman yaptılar?
Yani, bu hâkimler işi gücü bırakıp, gitti, orada, o tuğlaları, taşları,
muslukları nereden buldu, o araziyi nasıl buldu, inşaatçıları nasıl götürdü, ne
kadar zaman ayırdı? Kimseyi suçlamak için söylemiyorum, yanlış anlamayın.
Soruyorum, nasıl yapıldı? Danıştay Vakfı yaptırdı, Sayıştay Vakfı yaptırdı,
Yargıtay Vakfı yaptırdı... Allahaşkına, verin oradaki hâkimlerin hepsine birer
tane villa, bu inşaat işleriyle uğraşmasınlar hiç olmazsa. Asıl, görünmeyen,
büyük paralar orada gidiyor. Bir ara, plakalarımızı değiştirirken,
Avrupa Birliğine uyum sağlansın diye mavi TR yazılıyordu, 3 500 000 para
ödüyorduk plaka değiştirirken. Geldi bir bakan, değiştirdi bunu. Şoförler
Cemiyetine ve o plakayı dışarıdan getiren herhangi bir ithalatçı şirkete
milyarlar, trilyonlar gidiyordu; geldi, burada bir kalemde değiştirdi.
"Gelin bakayım hemşerim; siz, ne hayır hasenatla meşgulsünüz, ne işe
yararsınız..." Mesela, Nüfus Vakfı niye trilyonları
toplar? Tapu Vakfı, Yargıtay Vakfı, Sayıştay Vakfı... Ne yapacaksınız bu paraları?
Bunlar, kesinlikle, devletten ve milletten habersiz, sivil olmayan, sanki,
böyle, araklama, haraç toplama vakıfları gibi, kimsenin de haberi yok. İşte,
milletvekiliyiz, biz mi kurduk Meclis Vakfını?! Her gün içtiğimiz çayların
parası oraya gidiyor. Kim kurdu, başkanı kim, nasıl denetlenir, nereye gider,
nereden gelir?.. Şeffaflık mı istiyorsunuz; işte buralardan başlamak lazım. Bir
işler dönüp duruyor... Bir yerlere, birilerinin "yeter artık" demesi
lazım. Bir ara, İstanbul Belediyesinin, hem de bu
vakıflar aracılığıyla falan kurulmuş lüks restoranları vardı. Kim girebiliyordu
oralara biliyor musunuz; sadece, belediyelerin üst düzey yöneticileri. Biz
geldik, açtık kapıları "girin kardeşim, burası hepimizin, herkes
yesin" dedik. Şeffaflığı, halka açıklığı, demokrasiyi
her alanda sağlamak lazım. Vakıf gibi, mübarek, kutsal bir kelimenin arkasına
sığınıp da milletten haraç almanın âlemi yok. Adalet Vakfında, bir sabıka kaydı için 7
000 000 para ödüyorsunuz; oradaki hâkim bir dosya kâğıdı bulamıyor, bir
mürekkep bulamıyor, onu torbalayıp Ankara'ya gönderiyor. Sonra, nasıl
harcanıyor?.. Bunlarda, ne Maliye Bakanlığının ne herhangi bir partinin ne
herhangi bir hükümetin kabahati yok diyemem; ama, lütfen, bunları sorsun,
araştırsın, denetlesin, yapsın. Ben, bunları, muhalefet milletvekili
olarak; ama, iktidara karşı olarak değil, bu milletin sesi olarak gündeme
getiriyorum; herhalde, hep beraber bu görüşlerime katılıyorsunuz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başeğmez. Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı kanunla
kurulmuştur; onu bilgilerinize sunayım ben. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önceki konuşmacılar da kısaca
değindiler, Türkiye'de kamu hizmeti, bu işi görmekle görevlendirilen aslî
organlar yanında vakıf ve derneklerle beraber verilir hale gelmiş durumda. Buna
bağlı olarak konsolide devlet bütçesi, aslında, konsolide devlet bütçesi
olmaktan çıkıyor; çünkü, kamu hizmetinin, aslında tarifesi var. Nüfus
idaresine, sağlık idaresine, adliyeye, emniyete ya da benzeri kuruluşlara
gidiyorsunuz, gidin, şu kadar parayı şu derneğe, vakfa yatırın şeklinde bir talep
geliyor ve siz de mecburen gidiyorsunuz. Bunun tarifesi kim tarafından
belirleniyor, bunun ölçüsü nasıl konuluyor, buradan elde edilen gelirler ne
kadardır, bunların toplam gelirler içerisindeki payı ne kadardır; bunlar, bu
bütçe sistemi içerisinde yok. O zaman, Türkiye, aslında, bütçelerini gerçeği
yansıtmayacak şekilde oluşturuyor; yani, konsolide devlet bütçesi... Fonları
kapattık; ama, bir döner sermaye furyasını başlattık, her kuruluş bir vakıf
kuruyor. Belki şu denilebilir, gerçekten bir ihtiyaç
da olabilir, bazı hizmetlerin parasını ödemeye hazır insanlar olduğu halde
harcamaya dönüştüremiyorsunuz; belki, bu da bir ihtiyaçtır; o zaman, yapılması
gereken, kamu bütçe rejimi içerisinde, özel gelirleri, özel ödenek yazmaya
imkân verecek bir mekanizmayı sistem içerisine monte etmek ve bunu işlerliğe
kavuşturmak lazım. O zaman, vatandaş, bu hizmetin görülmesi için, gerçekten
para veriyor olabilir; o para bütçeye gelir yazılır, karşılığında da, kurumun
ihtiyacı varsa -diyelim ki, bir şey yaptıracaktır, bir makine, bir araç gereç
alacaktır- onun karşılığında özel ödenek kaydedilir ve o, o amaçla
kullanılabilir. O zaman, bütçelerimiz, gerçekten de bütçe olur; aslında,
bunlar, vatandaşın cebinden çıkan vergidir, bir harçtır. Bu harçlar da genel
bütçe sistemi içerisinde yer alır. Şimdi, diyoruz ki, vergi yükü bu kadardır,
bu kadardır; ama, aslında, yine, yetersiz; çünkü, döner sermayelerin, kamu
vakıflarının, kamu kuruluşlarının bünyesindeki derneklerin elde ettiği
gelirlerin ne olduğu belli değil. Hizmet de görülmesi lazım; ödenek vermiyor
Maliye; ne yapılacak; herkes bir vakıf kurmaya çalışıyor; ama, bir süre sonra
bakıyorsunuz, binlerce vakıf, dernek, kuruluş var, bunları denetlemek de mümkün
değil. Bakıyorlar, bir süre sonra kimse arayıp sormuyor; bu sefer, ucundan,
şuradan bir şey koparsak ne olur düşüncesi yer ediyor; bunlar yer ettikçe de,
bakıyorsunuz, sistem iyi niyetle kurulmuş, bazı hizmetlerin görülmesinde
kolaylık sağlanması amacıyla getirilmiş bir sistem süratle yozlaşıyor. Sonra, tarifeler... Bu vakfa ne kadarlık
yardım yapılacak; vakıf yardımlarının, dernek yardımlarının gönüllü yapılması
lazım; ama, şu kadar rakamın getir makbuzunu öyle işlemini yapacağım deniliyor.
Bir kamunun böyle bir şeyi talep etme hakkı var mı; yok; ama, bir kamu kuruluşuna
haydi, gidin, yaptırın bakalım bir işinizi; mümkün değil. Madem bir ihtiyaç
var; o zaman, bunu böyle kamu dışına aktarmak yerine kamu bünyesi içerisine
sokup, gerçekten de, genel hukuk sisteminin, bütçe sistematiğinin içerisinde,
denetlenebilir bir yapıya kavuşturmak lazım. Bu yapılmayınca... İşte, Sağlık Bakanlığı olayı aktüeldir.
İşte, hologram almak için, bir vakıf kuruluyor. Peki, niçin bu vakıf yetkili,
başkası verse olmaz mı; olmaz; yani, belki bir ihtiyaç var. O yüzden, bunları,
eleştirmek yerine, bu işlemi, biz daha nasıl rasyonalize ederiz, bu ihtiyacı
genel bütçe sistematiği içerisinde nasıl düzenleriz noktasında odaklaşıp, bunun
formüllerini getirmek gerekir. Vatandaş da oraya girdiği zaman ne ödeyeceğini
bilecektir. Eğer, bu, hizmetse, onun harcı da belirlenir, tarifesi de kamu
tarafından belirlenir, vatandaş onu öder; bilir ki, bu, gerçekten, devlet
bütçesi içerisine gidecektir ve o kuruluşun hizmetinin görülmesi için
kullanılacaktır. O zaman gönüllü olarak da verebilir. Bugün, çok yaygın vatandaş şikâyeti
vardır. Vatandaşlar kamu hizmetinden yararlanamamaktadırlar, bedelini ödemek
mecburiyetinde kalmaktadırlar ki, burada ciddî bir sıkıntı vardır. Bunun da
ileriki dönemlerde düzeltileceğini ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir. 17 nci maddeyi okutuyorum: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler Bölüm düzeni ve deyimler MADDE 17. - Gider cetvelinin bölümleri,
program bütçe uygulamasında programlar şeklinde düzenlenir. Programlar
altprogramlara, altprogramlar da hizmetlerin veya harcamaların niteliğine uygun
ödenek türlerine göre faaliyet veya projelere ayrılır. Her faaliyet veya proje
gerekli sayıda harcama kaleminden oluşur. 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile
diğer kanunlarda ve bu Kanunda yer alan; a) "Fasıl ve bölüm" deyimleri
bütçe sınıflandırmasında, "Program"ı, b) "Kesim" deyimi
"Altprogram"ı, c) "Madde" deyimi, harcama
kalemlerini de kapsayacak şekilde "Faaliyet" veya
"Proje"yi, d) "Tertip" deyimi, hizmet veya
harcamanın yapılacağı program, altprogram, ödenek türü, faaliyet-proje ve
harcama kalemi bileşimini, e) "Harcama kalemi" deyimi, (A)
işaretli cetvelde yer alan ödeneklerin 100, 200....900 düzeyindeki ayrımını, f) "Ayrıntı kodu" deyimi,
harcama kaleminde yer alan ödenekler esas alınarak tahakkuk ettirilecek
giderlerin (R) işaretli cetvelde belirtildiği üzere Devlet Muhasebesi
kayıtlarında gösterileceği alt ayrımı (bu ayrıma Kesinhesap Kanunu
tasarılarında da yer verilir.) g) Borç ödemeleri yönünden "ilgili
hizmet tertibi" deyimi, (Personel giderlerine ait harcama kalemlerindeki
ödenek bakiyeleri yalnızca personel giderleri borçlarına karşılık gösterilmek
şartıyla) hizmet veya harcamanın ait olduğu programı, İfade eder. BAŞKAN - 17 nci maddeyle ilgili olarak, SP
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat konuşacaklar. Buyurun Sayın Polat. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Sayıştay raporlarının son kısmını da
burada anlatacağım ve hakikaten ne kadar önemli ikazlarda bulunduğumu beraber
göreceğiz. Sayıştaya göre kamu bankalarının görev zararlarının
katlanarak artmasının önemli bir nedeni, Banka ve Sigorta Muameleleri
Vergisiyle ilgili hatalı uygulamalardır. Bankalar tarafından maliyeye ödenmesi
gereken bu vergi, görev zararı borçlarına eklenmiş ve Hazineye fatura
edilmiştir. 2001 yılında Ziraat ve Halk Bankalarının görev zararı, borçları
karşılığında 23 katrilyon liralık tahvil verilerek kapatılmıştır. Burada Banka
ve Sigorta Muameleleri Vergisi de vardır. Bu durumda, bankalar maliyeye
ödedikleri vergiyi hazineden geri tahsil etmiş, buna ilave olarak bu
işlemlerden yüksek miktarda faiz kazancı elde etmişlerdir. Yap-işlet-devret uygulamaları: İzmit Su Projesi: Bu projeye verilen
garantiler sebebiyle, Hazine, sadece 1999-2000 yıllarında 480 000 000 dolar
tutarında su faturasını, projeyi gerçekleştiren konsorsiyuma ödemek zorunda
kalmıştır. Üstelik, bedeli ödenen su, küçük bir kısmı hariç, herhangi bir
şekilde kullanılmamıştır. Söz konusu tesisleri işletme süresi 15 yıldır."
Yani, 15 yılda 3 600 000 000 milyon liralık suyun bedelini, kullanmadığımız
halde buraya ödeyeceğiz. Peki, o zaman, Hazine buna bu garantiyi niye verdi,
belediye bunu niye yaptırdı? Yetkilerin bir gün bunun hesabını halka, devlete,
adliyeye vermeleri lazım. Şöyle devam ediyor: "Enerji
Projeleri: Yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen enerji projelerine
verilen garantiler çerçevesinde 2000 yılında Hazine ve TEAŞ tarafından çeşitli
ödemeler yapılmıştır. İkinci yakıta geçiş nedeniyle oluşan fiyat farkı
sebebiyle Hazine 1999 ve 2000 yıllarında Elektrik İdaresi Fonuna yaklaşık
olarak 130 000 000 dolar ödemiştir. Yap-İşlet-Devret Uygulamalarıyla İlgili
Sorunlar: Yap-işlet-devret modeliyle yürütülen projelerin toplamının sistem
ihtiyaçları dışında ve üzerinde olduğu belirtilmiş ve bunun sonucunda oluşacak
fazla kapasitenin ekonomiyi olumsuz etkilemesi mümkündür. Bu noktada, Enerji
Bakanlığına karşı DPT ile aynı görüşleri paylaşmaktadır -Sayıştay-. Oluşan
fazla kapasitenin alım ve ödeme garantisi altında olduğu; yani, ihtiyaç fazlası
enerjinin satın alınması riski vardır. Sözleşmelerin yüksek alım fiyatlarıyla
bağıtlandığı vurgulanmıştır. Verilen uzun vadeli ve pahalı satın alma
garantilerinin enerji sektöründe rekabet imkânını ortadan kaldıracağı ve bunun
özelleştirmeleri olumsuz kılacağı vurgulanmıştır. Kamu Borçlarının Faizleri: Faiz
harcamalarının bir kısmının bütçe dışından ödenmesi uygulamasına 2000 yılında
da devam edilmiştir. Yalnız 1999'da yüzde 7,7 olan bu oran, 2000 yılında yüzde
1,8'e düşürülmüştür. Dış Borçların Takibiyle İlgili Sorunlar:
Hazine Müsteşarlığından borç veri tabanı kayıtlarına göre 2000 yılında
konsolide bütçeli kuruluşlar 3 katrilyon lira tutarında dışproje kredisi
kullanmışlardır. Buna karşılık, bu kuruluşların Hazineye bildirdikleri kullanım
1,1 katrilyon liradır. Saymanlık tarafından dışborç kaydı yapılan bu 1,1
katrilyon liralık kullanımın ise, sadece 117 trilyon liralık kısmı
bütçeleştirilmiştir; yani, yıl içinde Maliye Bakanlığına bildirilen 1 katrilyon
liralık dışborç kullanımı bütçeleştirilmemiştir. Bunun neticesinde; 1- Maliye Bakanlığınca bütçeleştirilmeyen
dışborç kullanımları kuruluş bütçelerine gider yazılmamakta; dolayısıyla,
kayıtdışı kalmaktadır. Sonuçta, bütçe açığı olduğundan az gösterilmektedir. 2- Bütçede yer almayan bu kullanımlar
Sayıştay denetiminden kaçırılmış olmaktadır. 3- Bu kullanımlar, Sayıştay tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kesinhesap uygunluk bildiriminde yer
almamakta; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışında
kalmaktadır. 4- Bu şekilde finanse edilen projeler,
genellikle yatırım programında yer almakta; dolayısıyla, yıl içinde mevcut
ödenekler aşılmaktadır. Dış borçlar: Hazine verilerine göre
ülkemizin toplam dışborcu, 2000 yılı sonunda, 1999 yılına oranla yüzde 12
oranında artmış ve 116 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde özel kesim ve
Merkez Bankası dışındaki kamu kesiminin borcu yüzde 10'lar civarında artarken,
Merkez Bankasının borcu yüzde 28 artmıştır. Ayrıca, 1995'te kamu borcunun gayri
safî millî hâsılaya oranı yüzde 29,9 iken, 2000 yılında bu oran yüzde 26'ya gerilemiş;
fakat, özel kesimin borcunun gayri safî millî hâsılaya oranı 1995'te yüzde 16,9
iken, 2000'de yüzde 28,4'e yükselmiş, toplam dış borçların millî gelire oranı
1995'te yüzde 55,5 iken, 2000 yılında yüzde 61,9 olmuştur. Hazine Alacaklarının Sübvansiyon Niteliği:
Devirli kredilerin bir kısmı, anlaşmalarda yer alan koşullar değiştirilerek,
kamuya, özel sektör kuruluşlarına devir ve hibe edilmektedir. Bu şekilde özel
sektöre devredilen krediler ayrı bir öneme sahiptir.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla)- "Devirli ve
garantili krediler nedeniyle Hazine ağır ve öngörülmeyen bir yük altına
girmektedir. Bu krediler gizli bir sübvansiyona
dönüşmekte, bu durum, Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresi dışında kamu
kaynaklarının belirli yerlere aktarılması anlamına gelmektedir. Son on yıl
içinde devir anlaşmalarına konulan hükümlerle kuruluşlara devredilen, ancak,
geri ödenmeyecek olan hibe edilen tutar, yaklaşık 757 000 000 dolardır."
Bunlar hakkında Hazinenin ve Maliye Bakanlığının Mecliste biraz bilgi vermesini
arz ederiz. Peki, her gün "kamu bankaları
borçları" diye çiftçilerin başına kakılan destekleme giderlerinin aslı
nedir derseniz, Sayıştay bunu da açıklamakta: Kütlü pamuk destekleme alımı için,
1993-1994 yılları arasında 4,7 trilyon TL prim ödenmiş, 2000 yılı sonuna kadar
bunun için 1 katrilyon TL ödeme yapılmış, 2001 yılında ayrıca, Ziraat Bankasına
12,1 katrilyon TL daha devlet tahvili verilerek, Hazine borcu kapatılmıştır.
Yani, 4,7 trilyon lira çiftçiye, 13,1 katrilyon lira da rantiyeye verilmiştir. Hepinize saygılar sunarım. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 18 inci maddeyi okutuyorum: Bağlı cetveller MADDE 18.- Bu Kanuna ekli cetveller
aşağıda gösterilmiştir: a) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen
ödeneğin dağılımı (A) işaretli, b) Özel hükümlerine göre 2002 Malî Yılında
tahsiline devam olunacak Devlet gelirleri (B) işaretli, c) Devlet gelirlerinin dayandığı temel
hükümler (C) işaretli, d) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış
vatanî hizmet aylıkları (Ç) işaretli, e) Hazine garantilerinden kaynaklanan
yükümlülüklerden Hazinece üstlenilmesi muhtemel ödemeler (D) işaretli, f) Gelecek yıllara geçici yüklenmelere
girişmeye yetki veren kanunlar (G) işaretli, g)
6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve
tazminat miktarları (H) işaretli, h) Çeşitli kanunlara göre bütçe
kanunlarında gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ) işaretli, ı) Ek ders, konferans ve fazla çalışma
ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin miktarı (K) işaretli, j) Kurumların mevcut lojman, sosyal tesis,
telefon, faks ve kadro sayıları (L) işaretli, k) 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul
Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından idare edilecek okul pansiyonları ile Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
okulları öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M) işaretli, l) 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca; millî
müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak; 1. Hayvanların alım değerleri (O)
işaretli, 2. Motorlu taşıtların ortalama alım değerleri
ile günlük kira bedelleri (P) işaretli, m) Harcamalara ilişkin formül (R)
işaretli, n) Kurumların sahip oldukları taşıtlar ve
2002 yılında Taşıt Kanunu uyarınca satın alacakları taşıtların cinsi, adedi,
hangi hizmetlerde kullanılacağı ve azami satın alma bedelleri (T) işaretli, o) 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun
133 üncü maddesi gereğince Silinen Kişi Borçları (Z) işaretli, Cetvellerde gösterilmiştir BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir. 19 uncu maddeyi okutuyorum: Yeni tertip, harcama ve gelir kalemleri
açılması MADDE 19. - İlgili mevzuatına göre, yılı
içinde 2002 Yılı Yatırım Programına alınan projeler için (2) ödenek türü
altında, hizmetin gerektirdiği hallerde de (3) ödenek türü altında yeni
tertipler veya (A) işaretli cetvelin bütünü içinde yeni faaliyet ve harcama
kalemleri, gerektiğinde (B) işaretli cetvelde yeni bölüm, kesim ve maddeler
açmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 19 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 19 uncu madde kabul edilmiştir. 20 nci maddeyi okutuyorum: Aktarma MADDE 20. - Maliye Bakanı; a) Münhasıran "100-Personel
giderleri" harcama kalemindeki ödeneklerle ilgili olarak, aynı kuruluş
bütçesi içinde programlar arası aktarma yapmaya, b) Kuruluş bütçelerinin "100-Personel
giderleri" harcama kalemindeki
ödenekler ile Maliye Bakanlığı bütçesinin (930-08-3-351-900)
tertibindeki ödeneklerden gerekli görülen tutarları Maliye Bakanlığı bütçesinde
yer alan yedek ödenek tertibine aktarmaya, c) Hizmeti yaptıracak olan kuruluşun isteği
üzerine bütçesinden, malî yıl içinde hizmeti yürütecek olan daire veya idarenin
bütçesine, gerektiğinde Hazine yardımı ile ilişkilendirilmek suretiyle ödenek
aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya, d) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında cari yıl içinde
yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacı ile varılacak mutabakat
üzerine, ilgili bütçelerin program, altprogram, faaliyet ve projeleri arasında
karşılıklı aktarma yapmaya, e) "2002 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"a uygun olarak yıllık
programda yapılacak değişiklikler gereği, değişiklik konusu projelere ait
ödenekleri ilgili kuruluşların bütçeleri arasında aktarmaya, f) Yukarıda (d) bendinde belirtilen
bütçelerde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal
ve tedarik hizmetleri ile bir programa ait bir hizmetin diğer bir program
tarafından yürütülmesi halinde ödeneği, ilgili program, altprogram, faaliyet
veya projeler arasında karşılıklı olarak aktarmaya, g) Mevcut üniversitelerden yeni açılacak
üniversitelere intikal eden enstitü, fakülte ve yüksekokulların bütçelerinde
yer alan ödenekleri, bu enstitü, fakülte ve yüksekokulların bağlandığı
üniversite bütçelerine aktarmaya, h) Kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden
teşkilâtlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların
hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe işlemlerini ve
düzenlemeleri yapmaya, Yetkilidir. Malî yıl içinde diğer bir daireye veya
idareye aktarılan ödeneklerle ilgili hizmetin yürütülmesinden bütçesine aktarma
yapılan daire veya idare görevlidir. Genel ve katma bütçeli kuruluşların
kamulaştırma ve bina satın alımları ile ilgili tertiplerine aktarma yapılamaz.
Ancak; liman, hava meydanı, demiryolu, tünel ve köprü projeleri nedeniyle
yapılacak kamulaştırmalar ile üniversitelerin eğitim-öğretim projeleri için
kuruluş bütçesinde tefrik edilmiş olan toplam kamulaştırma ödeneklerinin %
50'sine, diğer kamulaştırma ve satın almalar için de % 25'ine kadar olan ödenek
eksiklikleri Maliye Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek tertibinden
karşılanabilir. İdarelerin kamulaştırma ve bina satın
almak amacıyla bütçelerinde yer alan ödenekler kamu iktisadi teşebbüslerinden
gayrimenkul satın alınmasında kullanılamaz. Ancak bu hüküm doğrudan eğitim ve
öğretime tahsis edilmesi şartıyla Millî
Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler bakımından uygulanmaz. BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde söz
isteği?.. Yok. 20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 21 inci maddeyi okutuyorum: Posta giderleri MADDE 21. - Yargı organlarınca
yargılamanın seyri ve sonuçları ile ilgili olarak gerek görülen posta giderleri
ve vergi dairelerinin vergi tebliğlerine ilişkin posta giderleri için bütçede
öngörülen ödenekler yetmediği takdirde, bu giderlerle ilgili ilave olarak
harcanmasına gerek görülecek tutarı ödetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu
suretle ortaya çıkacak ödenek farkı gider kesin hesabında ayrıca gösterilir. BAŞKAN - 21 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 22 nci maddeyi okutuyorum: Geçen yıllar borçları MADDE 22. - Yılın sonuna kadar ödenemediği
gibi emanet hesabına da alınamayan ve 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun
93 üncü maddesine göre zamanaşımına uğramamış bulunan geçen yıllar borçlarına
ait ödemeler aşağıdaki ilkelere göre yapılır. a) Yılları bütçelerinin (1) ödenek türü
itibariyle, "100-Personel giderleri"ne ait harcama kalemlerinden
doğan borçlar, "Personel Giderleri Geçen Yıllar Borçları"
faaliyetinden ödenir. b) (a) bendinde yazılı olanlar dışındaki
harcama kalemlerinden doğan borçlar, borcun doğduğu tertibin ödenek türü
dikkate alınarak; 1. Diğer cari giderlerden doğan borçlar,
"Diğer Cari Giderler Geçen Yıllar Borçları", 2. Yatırım hizmetlerinden doğan borçlar,
"Yatırım Giderleri Geçen Yıllar Borçları", 3. Transfer tertipleri ile ilgili olarak
doğan borçlar, "Transfer Giderleri Geçen Yıllar Borçları", Faaliyetlerinden ödenir. Bu faaliyetlerdeki ödeneklerin yetmemesi
halinde (100-Personel giderleri dışında kalan) aynı veya diğer hizmet
tertiplerindeki ödeneklerden bu faaliyetlere aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 22 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 23 üncü maddeyi okutuyorum: Eğitime katkı paylarının ödenek kaydı MADDE 23. - 29/06/2001 tarihli ve 4702
sayılı Kanunla değişik 16/08/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun Geçici 1 inci
maddesi uyarınca tahsil edilen miktarları bu amaçla Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesine konulan ödeneklerden kullandırmak üzere Bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydetmeye, ödeneğini aşan gelir tahsilatı karşılığında ilgili
tertibe ödenek eklemeye, yılı içinde harcanmayan ödenekleri ertesi yıl
bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak
işlemlere ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 23 üncü maddeyle ilgili olarak,
AKP Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, AKP diye bir grup yok, AK Parti Grubu var! AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 754 sıra sayılı kanun
tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde konuşuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Bildiğiniz gibi, eğitime katkı payı 1997
yılında başladı; ilk çıkan şekliyle 2000 Aralık ayında bitecekti, daha sonra
2002 yılına kadar uzatıldı, bu sene, haziran ayında çıkan bir yasayla da -on
yıl daha uzatılarak- 2010 yılına kadar uzatıldı. Bütün bu paralar niçin toplanıyor;
eğitimde çağı yakalayabilmek, öğretimi daha ileri noktalara götürebilmek için;
ama, bütün bu hayallerin birer hüsranla bittiğini dünkü konuşmamda dile
getirmeye çalıştım. 1997 yılında çıkan Zorunlu Eğitim
Yasasının şüphesiz en büyük destekçisi, takip eden yıllarda Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinin artırılması, büyümesi olması gerekirken, maalesef, 1998
yılından itibaren azalmaya başlamıştır. 2001 yılında 823 trilyon lira para
toplanmış, halen bunun 155 trilyon lirası hazinede bekletilmektedir.
Türkiye'nin, böylesine eğitim çıkmazında olduğu bir dönemde, bu parayı bekletme
lüksü yoktur diyorum. Okullarımızın, su, elektrik, yakacak ihtiyacı varken,
Bakanlık, bu parayı niçin bekletiyor? Değerli arkadaşlar, ilköğretimlerin
halinin perişan olduğunu, birleştirici sınıflarda bir sınıfta beş sınıfın
birlikte okuduğunu söylemiştik; ortaöğretim de bundan farksız. Bugün, ortaöğretim kurumlarında okuyan
öğrenci sayısı 2 500 000, 2005 yılında 4 500 000- 5 000 000 olacak; yani, bir o
kadar daha sınıf açmamız, bina yapmamız gerekiyor. Bütün bu sorunların
üstesinden gelebilmenin yolu, hükümetin, önce, millete güven vermesidir, çifte
standart uygulamalardan uzak kalmasıdır. Dün, burada iki bakanlığın bütçesi
görüşüldü; Kültür Bakanımız herkes tarafından övülürken, Millî Eğitim
Bakanımız, maalesef, hep eleştirildi. Niçin; çünkü, çifte standart uygulamaları
vardır. İşte, değerli arkadaşlar, Anayasanın 24
üncü maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi mecburîdir; ama,
Bakanlık, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini, önce çıraklık eğitim
merkezlerinden kaldırdı, sonra açık ilköğretim okullarından kaldırdı; herhalde,
bundan sonra bütün okullardan kaldırmayı planlıyor. Bakınız, elimde iki tane belge var,
dikkatinize sunuyorum: Bir tanesi, zekât zarfı; ramazan münasebetiyle okullarda
zekât zarfı dağıtılıyor. Tabiî, burada, aslan payını Türk Hava Kurumu alıyor;
Türkiye Diyanet Vakfı da var, ona da yüzde 5. Niye Diyanet Vakfını koyuyorlar;
sus payı... Değerli arkadaşlar, bu, laiklik ilkesine
aykırı görülmüyor; bu, bir dinî vecibedir. İnsanların üzerinde dinî vecibe
noktasında baskı yapılamaz. Burada, çocuğun adını, soyadını, koyduğu miktarı
yazmakla çocuklara baskı uygulanıyor. Ama aynı zihniyet, okullarda iftar etmeyi
de yasaklıyor. Bakınız, Keçiören Millî Eğitim Şube Müdürü "iftar saatinde
eğitime ara verilmeyecek, öğrenci ve velilerin, iftar için eğitim ve öğretimi
aksatacak doğrultudaki talepleri kabul edilmeyecek..." Demokrasinin olmazsa olmaz şartı, idare
edilenlerin idareye katılımıdır. Demokrasi, halkın isteklerine cevap verme
rejimidir. Eğer, halk, bunu istiyorsa, bu şekilde bir uygulamanın yapılması
lazım. Yani, bir yandan, zekât zarflarıyla para toplanıyor, öbür taraftan,
iftar saatinde, çocukların iftar etmesine engel olunuyor; bu, bir baskıdır. DSP, özellikle Sayın Başbakan; inançlara
saygılı laiklikten bahsediyor; iftar etmek isteyen çocuğa, iftar saatinde
"iftarını etme" demek saygı mıdır, yoksa saygısızlık mıdır; sizlere
de sormak istiyorum? Değerli arkadaşlar, yine, doğruysa, üç
semavî dinin ortak yönlerini belirlemek için, Millî Eğitim Bakanımız,
İstanbul'da bir çalışma başlatıyor. Bu çalışmaya, papaz ve hahamlar da
katılıyor, ayrıca, 40 din bilgisi öğretmeni. Daha sonra, ortak bir ders notu
belirtilecek ve Bakanlık uygun görürse, bunu, kitap olarak bastıracaktır. Daha
sonra, Bakanlık kabul ettiği takdirde, farklı dinlere ait kişiler, mensup
öğretmenler tarafından Müslüman çocuklara ders verilecek; yani, papazlar ve
hahamlar tarafından Müslüman çocuklarına ders verilecek. Allahaşkına,
Bakanlığın yapmış olduğu şu icraatın, misyonerlik faaliyetinden ne farkı var?!
Bakanlığın yapmış olduğu bu işleri, zaten, misyonerler yapıyor. İşte, böyle
çifte standartlı uygulamalar yüzünden, bu milletin bu hükümete güveni yoktur;
olmadığı için de, sorunları aşmak çok zordur değerli arkadaşlar. Değerli milletvekilleri, Anayasanın ilgili
maddesinde "kimse, eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz"
deniliyor; ama, ne var ki, bugün, Kılık Kıyafet Yönetmeliği bahane edilerek
"ben din eğitimi almak istiyorum" diyen ve bu okulları tercih eden,
imam-hatip liselerini ve ilahiyat fakültelerini tercih eden çocuklarımız okul
kapılarında bekletiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde "ben okumak
istiyorum" diyen insana, hayır, sen okuyamazsın denilmez. Ancak, bir yerde
deniliyordu, Afganistan'da, Taliban rejimi diyordu. Orada diyorlardı ki
"çarşaf giymezsen, canın cehenneme..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - ... Bakanlık ne
diyor "başını açmazsan cehalet cehennemine..." Peki, Allahaşkına, o kafa ile bu kafa
arasında ne fark var?! Bir atasözü var, özdeyiş: Aşırı uçlar kutuplarda
birleşir. İşte, o kafa ile bu kafa kutuplarda birleşiyor değerli arkadaşlar. Bu yanlış uygulamalardan mutlaka
vazgeçilmeli. Bir yandan, çocuğunu okutmayan veliye ceza veriliyor, öbür
taraftan, çocuk okumuş, üniversiteye gelmiş; ama, maalesef, şu mübarek ramazan
ayında, şu kış gününde okul kapısında bekletilmektedir. Bunlar yanlış
uygulamalardır. Bu yanlış uygulamalardan vazgeçmediğiniz müddetçe, bu milletin
size güveni yoktur, bu sorunlar da aşılamayacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Bundan sonra partilerin
isimlerini okuyacağım; çünkü, arkadaşlarımız kızıyorlar, AKP dersem kızıyorlar,
SP dersem kızıyorlar, DYP pek itiraz etmedi ama... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, resmî kayıtlardaki ismimizi okuyun, biz, sadece onu istiyoruz. BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşeceğimiz bu maddeyle,
"eğitime katkı payı" olarak isimlendirilen ve başlangıçta bir yıl
olarak düşünülen, 31 Aralık 2000'de sona ermesi gerekirken 2010 yılına kadar
uzatılan payların, ilgili tertibe ödenek kaydedilmesi için Maliye Bakanlığına
yetki veriliyor. 8 yıllık kesintisiz eğitim 18 Ağustos
1997'de yürürlüğe girdi ve çok büyük hedefleri vardı. Eğitime katkı payları, bu
hedeflere harcanacaktı. İlköğretimde, üç yılda, sınıf mevcutları 30'a
indirilecekti. Bugün, özellikle göç alan büyük kentlerde, sınıf mevcutları 80
civarında. Türkiye ortalaması 55 ve Sayın Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı sunuş konuşmasında "1997-1998'de 43 olan ortalama bugün 40'a
düştü" diye belirtiyor. Bu rakamı bile, hedefteki 30 ortalamaya göre
değerlendirirseniz, başarı ortalaması yüzde 23'tür. İkili öğretime son verilecekti. İkili
öğretim, hâlâ, çok sayıda okulda devam ediyor. İlköğretim kademesinde en az bir yabancı
dil öğretilecekti. Sadece temenni olmaktan ileriye gidilmedi. Zaten, yabancı
dil öğretmeni olmayınca, yabancı dili nasıl öğreteceksiniz? Her okula bilgisayar alınacaktı,
laboratuvar kurulacaktı. Numune olarak "bu bilgisayardır"
diyebileceğiniz bir tek bilgisayarı bile olmayan okullarımız mevcut. Bırakın
bilgisayarı, öğretmen eksiği olan okullarımız var. Matematik öğretmeni yok,
İngilizce öğretmeni yok, müzik, resim, beden eğitimi öğretmeni yok, laboratuvar
yok ve kütüphane yok. Evet, böyle okullarımız da şu anda mevcut. Birleştirilmiş sınıf uygulaması
kalkacaktı. 2000-2001 öğretim yılı verilerine göre, 36 064 ilköğretim okulundan
19 559'unda halen birleştirilmiş sınıf uygulaması bulunmaktadır. Taşımalı sistem tam bir fiyasko. Maalesef,
Sayın Bakan, buradaki sorunları, trafik sorunu olarak değerlendiriyor. Siz,
ufacık bebeleri, evlerinden 25-30 kilometre uzaklıktaki okullarda eğitim
görmeye zorlayacaksınız, sonra da, buralarda olan kazaları trafik sorunu olarak
değerlendireceksiniz. Böyle bir mantığı da anlamak mümkün değil. Değerli milletvekilleri, peki, bu eğitime
katkı payları nerede, nereye gitti? Hedefler tutmadığına göre, acaba nereye
harcandı? Acaba bütçe açıklarına mı gitti; yoksa, bütçeden Millî Eğitime
ayrılan paylardan harcanması gereken kalemlere mi harcandı? Sayın Bakan, bir
soruya verdiği cevapta 155 trilyonun Hazinede bekletildiğini söylüyor. Bu, lüks
değil mi? Millî Eğitim Bakanlığı, millilik vasfının
verildiği iki bakanlıktan biri. Millilik vasfı verilmiş, çok önemli; ama,
hiçbir mesleğin yedeği, vekili olmazken, öğretmenin yedeği ve vekili var. Siz,
hiç yedek vekil, yedek doktor veya yedek hâkim, vekil hâkim gördünüz mü? Bu
mümkün değil; ama, öğretmenlikte yedek öğretmen ve vekil öğretmenlerimiz
bulunmaktadır. Millilik vasfı zaman içerisinde
geliştirilsin; ama, temel ilkelerde değişiklik olmasın, iktidarlar ve siyasî
düşüncelerle değişmesin diye verilmiş; ancak, her iktidar döneminde farklı
eğitim şekilleri, birbirine zıt sistemler bile tartışılmış ve uygulamaya
konulmuş. Eğitimi tarif ederken, “Bireyi, istek ve yetenekleri yönünde
biçimlendirmek, toplumun bilgi değerleri ve davranışları yönünde
yetiştirmek" olarak tarif ediyoruz. Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum:
Acaba, çocuklarımızın yüzde kaçını istek ve yetenekleri yönünde
yetiştirebiliyoruz? Yüzde kaçı özgür düşünceye sahip? Günde 4 vize, haftada 1
ara sınavı yaparsanız, gazete okuma imkânı bile olmayan; ancak, belirli teknik
bilgileri ezberleyen, kurbağanın dolaşımını bilen, test çözen; ama, bir konuda
fikir geliştiremeyen, düşünemeyen, otoriter merkezî idare, otoriter aile,
otoriter okul ve otoriter öğretmen ile susan, sorgulamayan, hakları gasp edilen
talebe yetiştirirsiniz. Ülkemize, kısa bir süre önce ziyaret yapan
Boston Flarmoni Orkestrası Şefi Benjamin Zander bakın ne diyor: "İnsanlar
doğar, bazı kalıpların, kutuların içerisine girer, hayatboyu bu kalıpların, bu
kutuların içinden çıkamaz. En sonunda bir başka kutuya, tabuta konulur ve
gömülür. Hayattayken kalıpların, kutuların içinden çıkmayı başarın." Yine devam ediyor Benjamin Zander
"Tepede uçan kartallar için tarlaları çevreleyen çitler ve duvarlar bir
şey ifade etmez. Çitler ve duvarlar, sadece inekler ve koyunlar içindir"
diyor. Bırakın, artık şekille, kılık kıyafetle
uğraşmayı da, kafaların içiyle uğraşın, bilgili, çağdaş, özgür gençler
yetişsin. Ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 64.
Bunların yüzde 42'si genel liselerde, yüzde 22'si meslekî liselerde okuyor.
Halbuki, bunun tersinin olması lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla)- Son cümlemi
söylüyorum. Her anne baba, çocuğunun, doktor, avukat
olmasını, yüksekokulda okumasını ister. Bu, tabiî hakkıdır. O halde, bırakalım,
meslek lise mezunları, rekabet ortamında, eksi puanı olmadan üniversite
imtihanlarına girsin ve meslek liselerine öğrenciler yönelsin. Kazanamaz ise
de, hiç olmazsa, meslek sahibi olsun diyorum ve bu bütçenin hayırlı olması
temennisiyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın
Sünnetçioğlu. 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 23 üncü madde kabul edilmiştir. 24 üncü maddeyi okutuyorum: Savunma Sanayii Destekleme Fonu MADDE 24. - a) Türk Silahlı Kuvvetlerine
stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler
ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde
yapılacak harcamalar, 07/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma
Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve
diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma
Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar dairesinde karşılanır. b) Millî Savunma ve İçişleri bakanlığına
(Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı) bütçe ile tahsis
edilen mevcut ödeneklerden yukarıdaki fıkra gereğince tespit edilecek miktarlar
ile Gümrük Müsteşarlığına (Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis
edilen mevcut ödeneklerden, motorbot alımına yönelik miktarları Savunma Sanayii
Destekleme Fonuna ödemeye Millî Savunma ve İçişleri Bakanları ile Gümrük
Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan yetkilidir. c) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan
Hazineye yatırılacak paraları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan Millî
Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen
yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN- 24 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 24 üncü madde kabul edilmiştir. 25 inci maddeyi okutuyorum: Transferi mümkün olmayan konsolosluk
gelirleri MADDE 25. - Konvertibl olmayan konsolosluk
gelirlerinden transferi mümkün olmayan ve 2001 yılı sonu itibariyle
kullanılmayan miktarları, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde açılacak özel bir
tertibe, bu Bakanlığın gerekli gördüğü mal ve hizmet alımlarında kullanılmak
üzere, yılı bütçesine ödenek ve gerektiğinde gelir kaydetmeye ve yılı içinde
kullanılmayan miktarı gelecek yıla devren ödenek kaydetmeye, yapılacak
harcamaların esas ve usullerini
Dışişleri Bakanı ile müştereken
tespit etmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa. Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; transferi mümkün olmayan
konsolosluk gelirleri üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Konvertibl olmayan konsolosluk
gelirlerinden transferi mümkün olmayan, kullanılmayan miktarları, Dışişleri
Bakanlığı bütçesinde açılacak özel bir tertibe, Bakanlıkça gerek görülen mal ve
hizmetlerin alımında kullanılmak üzere Maliye Bakanına yetki verilmesi; ayrıca,
yapılacak harcamaların, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarınca birlikte tespit
edilmesi öngörülmektedir bu maddeyle. Değerli arkadaşlar, bu madde vesilesiyle,
uzun yıllar yurt dışında yaşamış bir arkadaşınız olarak, konsolosluk
hizmetlerinde görüp tespit edebildiğim bazı aksaklıkları, sizlerle paylaşmak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, başta Avrupa
Birliği ülkeleri olmak üzere, Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Ortadoğu'da, Asya
Türki cumhuriyetlerinde yoğun konsolosluk hizmetleri veren bir ülkedir.
Dışişleri Komisyonu Başkanımız Sayın Kâmran İnan'ın da ifade ettiği gibi,
Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinden sonra, Dışişlerinde en fazla personel
istihdam eden bir ülkedir. Milletçe, bir büyük ekonomik krizi
yaşadığımız bugünlerde, tasarruf tedbirleri gerekçesiyle, işçi, memur ve
personel sayısında ciddî bir kısıtlamaya giden hükümet, yurt dışında istihdam
ettiği personel sayısını da bu vesileyle yeniden gözden geçirmelidir. Elçilik
ve konsolosluklarımız, siyasîlerin ve bürokratlarımızın yakınları için bir
lütuf olarak görülmemelidir. Değerli arkadaşlar, konsolos ve
konsolosluk personelinin öncelikli görevleri, hizmet verdikleri ülkelerde
Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek, orada yaşayan vatandaşlarımıza ve o ülkeden
Türkiye'ye gelecek insanlara hizmet vermektir. Özellikle, kendi insanımıza
hizmet verirken, bütün vatandaşlarımıza eşit mesafede olmalı, sübjektif
kriterlerle hareket etmemelidirler. Vatandaşlarımıza bir anne, bir baba
şefkatiyle yaklaşmalıdırlar. Değerli arkadaşlar, üzülerek, ifade
ediyorum ki, uygulama böyle olmamaktadır. Vatandaşlarımız kanaat, inanç ve
düşüncelerine göre farklı muamelelere tabi tutulmaktadırlar. Konsoloslarımız,
insanlarımızın sıkıntı ve problemlerinin çözüleceği merci olmaktan çıkıp,
bizatihi vatandaşlarımız için, bu kurumlar sıkıntı ve problem haline gelmektedirler.
Değerli arkadaşlar, ülke dışında,
özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde 4 milyonun üzerinde insanımız
yaşamaktadır. Sevinilecek taraf, her alanda örgütlenerek, birtakım dernek,
vakıf ve cemiyet çatısı altında bir ve beraber yaşamalarıdır. Elçilik ve
konsoloslarımızın, bu örgütlü toplumun gücünden ve lobi imkânlarından, birtakım
anlaşılmaz ve kabul edilmez sebeplerle istifade edememesi anlamlıdır, anlamlı
olduğu kadar da düşündürücüdür. Değerli arkadaşlar, insanlarımızın
doğumundan ölümüne kadar yaşamış oldukları problemler karşısında konsolosluk
hizmetleri yetersiz kalmaktadır. Başta, oturum, işsizlik, eğitim, kültür, din
hizmetleri, vatandaşlık -ki, özellikle çifte vatandaşlığı vurgulamak istiyorum-
emeklilik, aile birleşimi, yaşlılık, asimilasyon, entegrasyon gibi, önemli
hizmetler karşısında, konsoloslarımız ya yetersiz ya da duyarsız
kalmaktadırlar. İnsanlarımız, yaşadıkları ülke makamları ile konsoloslar
arasında çaresizlik içerisinde gidip gelmektedirler. İlgililerin ve
yetkililerin bu önemli problemi bir kere daha dikkatlerine arz eder, Genel
Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlarım. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fatsa. 25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 26 ncı maddeyi okutuyorum: Yabancı ülkelere yapılacak hizmet
karşılıkları MADDE 26. - Maliye Bakanı; a) Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası
kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan
kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını, b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve
eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay
veya erlere yapılan masraflar karşılığında ilgili devletlerce ödenen
miktarları, c) NATO makamlarınca yapılan anlaşma
gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için verilecek paraları, Aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan
bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı kuruluş bütçelerinde açılacak özel
tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen miktarlardan yılı
içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye, Yetkilidir. BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir. 27 nci maddeyi okutuyorum: Bağış, hibe ve yardımlar MADDE 27. - a) Yurt içi ve yurt dışı
kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkânların Türk Lirası
karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre bütçeye gelir
veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye, b) Dış kaynaklardan veya uluslararası
antlaşmalarla bağış ve kredi yolu ile gelecek her çeşit malzemenin navlun ve
dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını,
ilgili bütçelerinde mevcut veya yeniden açılacak harcama kalemlerine ödenek
kaydetmeye ve gereken işlemleri
yapmaya, c) 2002 yılı içinde Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları
için yabancı devletlerden askeri yardım yolu ile veya diğer yollardan fiilen
sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) cetvelinde bu adlarda
açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını
da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye, Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 27 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 28 inci maddeyi okutuyorum: Özel ödenek ve gelirlerin iptali MADDE 28. - Bağışlara ilişkin özel ödenek
ve özel gelirlerle diğer özel ödenek ve özel gelirlerden; a) Tahsis amacı gerçekleştirilmiş ödenek
artıkları ile tahsis amacının gerçekleştirilmesi bakımından yetersiz olanları, b) (a) bendinde yazılı olanlar dışında
kalıp da (1 000 000 000) lirayı aşmayan ve iki yıl devrettiği halde
harcanmayanları, İptal ederek gelir kaydetmeye Maliye
Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 28 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 29 uncu maddeyi okutuyorum: Kurumların hâsılatından pay MADDE 29.- Aylık gayri safi hasılat tahakkukunu (Katma Değer Vergisi ve Ek
Vergi hariç) kapsamak kaydıyla, - Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin mal ve
hizmet satışları gayri safi hasılatının
(ilk hisse satışı gerçekleşinceye kadar) % 15'i, - Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğünün mal ve hizmet satışları gayri safi hasılatının % 10'u, - Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün
(DMO) mal ve hizmet satışları ürün nevileri itibariyle gayri safi hasılatının %
10'una kadarı, En geç takip eden ayın 20'sine kadar
Malîye Bakanlığı Merkez Saymanlığına ödenir. Ödenen bu tutarlar bütçeye gelir
yazılır. Ayrıca, Telekomünikasyon Kurumunun 2813
sayılı Telsiz Kanununun değişik 5 inci maddesinde belirtilen gelirlerinden,
31/12/2001 tarihine kadar birikmiş tutarlar (faiz, repo, pay, alım-satım farkı
ve benzeri adlarla elde edilen her türlü gelir dahil) ile 01/01/2002 tarihinden
itibaren her ay sonu itibariyle
birikecek tutarları üzerinden Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın
onayı ile belirlenecek oranlara göre hesaplanacak kısmı bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydedilmek üzere Maliye Bakanı tarafından belirlenecek süre
içinde Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğünün Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası nezdindeki hesabına yatırılır. Telekomünikasyon Kurumu 31/12/2001
tarihine kadar birikmiş tutarlar ile kasa ve banka mevcutlarını malî yıl
başından itibaren 10 gün içinde, her ayın gelir ve giderleriyle kasa ve banka
mevcutlarını gösterir malî bilgileri ise izleyen ayın 7 nci günü sonuna kadar
Maliye Bakanlığına bildirir.Bu maddede belirtilen tutarların süresi içinde
ödenmemesi halinde, ödenmeyen tutarlar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre (gecikme zammı da uygulanmak suretiyle)
takip ve tahsil edilir. BAŞKAN - 29 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 30 uncu maddeyi okutuyorum: Fonlara ilişkin hükümler MADDE 30.- a) Çeşitli mevzuatla kurulmuş fonların her türlü gelirleri
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde Hazine Müsteşarlığı adına açılan
müşterek fon hesabına yatırılır. Bu hesaba yatırılan gelirlerden ilgili
mevzuatında öngörülen fonlararası pay ve kesintiler Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası tarafından yapılır. Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonunun
gelirleri, yapılan kesintilerden sonra kalan tutarlar üzerinden genel bütçenin
(B) işaretli cetveline gelir yazılır. Bu fon hizmetlerini bütçenin (A)
cetveline konulan ödeneklerle yerine getirir. b) Maliye Bakanı ile Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek teklifi ve Başbakanın onayı ile
fonların gider hesapları üzerinden aktarma yapılabilir. Aktarılan tutar,
kendisine aktarma yapılan fonun gelir hesabı üzerinden müşterek fon hesabına,
buradan da tamamı gider hesabına aktarılır. Bütçe kapsamı dışındaki fonlardan kendi
mevzuatlarına göre yapılan kesinti ile fonlararası aktarmalardan sonra kalan
tutar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından ilgili fonun gider hesabına
aktarılır. c) Tasfiye edilen fonların her türlü
gelirleri, tasfiye edilmelerine ilişkin mevzuatta özel bir düzenleme bulunmaması
halinde, bu konuda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan
hükümlere göre tahsil edilmeye devam olunur ve genel bütçeye gelir
kaydedilir. BAŞKAN - 30 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 31 inci maddeyi okutuyorum: İKİNCİ KISIM Hazine ve Kamu Kuruluşlarına İlişkin Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Devlet Borçları Devlet borçlarının yönetimi MADDE 31.- a) Devlet borçlarının yönetimi
09/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Hazine
Müsteşarlığınca yürütülür. b) Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan, yıl içinde ödenecek iç (Devlet Tahvili, Hazine Bonosu) ve dış borç
anaparaları ile iç ve dış borçlanma tutarlarını bütçe dışında özel hesaplarda
izletmeye, malî yıl zarfında iç ve dış borç anapara geri ödemelerini bütçe ile
ilişkilendirmeksizin yapmaya yetkilidir. Bu hüküm garantili borçlardan doğan geri
ödemelerin ve Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde üstlenilen garantilerden
doğan yükümlülüklerin tamamı için de uygulanır. c) Devlet iç ve dış borç faizleri ve genel
giderleri bu amaçla bütçeye konulacak
ödeneklerle karşılanır. d) Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur
Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve gerçekleştirilmesi gereken ödemeler bu
amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır. e) Katma bütçeli idarelerin dış borçları
Hazine Müsteşarlığınca bu madde esaslarına göre ödenir. f) Devlet borçlarının uygulama sonuçları
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça hazırlanarak ilgili yıl
kesinhesap cetveli ile birlikte Hazine Genel Hesabına dahil edilmek üzere
Maliye Bakanlığına gönderilir. g) Devlet borçlarının yönetimi ve
muhasebesi ile ilgili esas ve usuller Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı
tarafından birlikte düzenlenir. BAŞKAN - 31 inci maddeyle ilgili olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sait Açba. Buyurun Sayın Açba. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borç yönetimi üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Türkiye'nin, bugüne kadar geçen dönem
içinde, maalesef, köklü ve kalıcı bir borçlanma politikası olmamıştır. Bugüne
kadar, borçlanma politikasıyla ilgili ciddî bir yasal çerçevenin de
düzenlenmediğini, bu arada belirtmemiz gerekir. Yasal çerçeve düzenlenmediği
gibi, ayrıca, ilgili kamu kurumları arasında koordineli bir yapı da
oluşturulabilmiş değildir. Bugün, kamu kesiminin dış borçlanmayla
ilgili düzenlemeleri, 244 sayılı Kanunla, yıllık bütçe kanunlarıyla, 1211
sayılı Merkez Bankası Kanunuyla, bu çerçevelerde yapılmaktadır; özel kesimle
ilgili düzenlemeler de, 1567 sayılı Kanunla, 32 sayılı karar çerçevesinde ve
Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası çerçevesinde düzenlenmektedir. İçborçlanma açısından baktığımızda; büyük
oranda, her yıl çıkarılan bütçe kanunlarında içborçlanmayla ilgili hükümler yer
almaktadır. Gerek içborçlanma gerekse dışborçlanma açısından, idarî işlemler,
Hazine Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir. Borçlanma politikasında 1986'dan sonra
kısmî bir değişikliğin olduğunu görüyoruz. 1986 yılında Hazine Müsteşarlığı
kurulmuş, devletin, nakit yönetimi ile borç yönetimi Maliye Bakanlığından
alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığına devredilmiştir. 1986 yılı Bütçe
Kanunuyla birlikte, iç ve dışborçlanma hasılatları da (B) cetvellerinden
çıkarılmaya başlanmıştır. Tabiî bu şekilde, cari yılı içinde ne miktarda iç ve
dışborçlanma yapılacağı yolundaki belirleme, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından yapılamaz hale gelmiştir. Bütçe kanunlarında borçlanmayla ilgili
hüküm, daha çok, 3 üncü maddede, oluşacak bütçe açığının, net borçlanma
hasılatıyla karşılanacağı şeklinde genel bir borçlanma yetkisi verilmek
suretiyle düzenleme yapılmaktadır; ama, bütçe uygulamalarına bakıldığında,
maalesef, net borçlanma hasılatı ile bütçe açıkları arasında, ciddî açıkların
ortada olduğunu da görmekteyiz. Uygulama sonuçlarına baktığımızda,
hükümetlerin, maalesef, almış olduğu borçlanma yetkisini, Parlamentodan aldığı
yetkileri, daha fazla borçlanmak suretiyle ihlâl ettiklerini de açık bir
şekilde görüyoruz. Borçlanma politikasının, hâlâ, Bütçe Kanunuyla yürütülmesi,
bir bakıma dezavantajdır; her yıl bütçede tekrarlanması, gerek Anayasa yönünden
gerekse devletin malî yasası 1050 sayılı Kanuna aykırı bir uygulama olduğunu da
bu arada ifade etmemiz gerekir. Türkiye'nin, acilen bir çerçeve borçlanma
yasasına ihtiyacı vardır; çünkü, Bütçe Kanunuyla, birkaç maddeyle verilen yetki
çerçevesinde, Türkiye'deki vergi gelirlerinin iki katına ulaşan bir fon
yönetimi, ilgili bakana verilmektedir. Gerçekten, çok ciddî bir fon
yönetiminin, yetki ve sınırları belirlenmiş bir borçlanma yasası çerçevesinde
yönetilmesine ihtiyaç vardır. Örneğin, bazı rakamlar verecek olursam, 2001
yılında içborç anapara ödemesi olarak 68 katrilyon, faiz ödemesi olarak 23
katrilyonluk bir ödeme yapılmıştır. 2000 yılında örneğin, dışborç, yıl içinde
dışborç kullanımı 25 milyar dolardır ve bunun 17 milyar doları dış proje
kredisidir, 7 milyar doları tahvildir. Dolayısıyla, borçlanma yasası yokken,
bütçeye konulmuş yasalar çerçevesinde, gerçekten, çok büyük fonlara hitap
edilmektedir. Yetki ve sınırları net olarak belirlenmeksizin bu şekilde
uygulamalar, maalesef, etkin bir borç yönetimini gerekli kılmaktadır. Tabiî, Türkiye'de, borçlanma
maliyetlerinin, gerçekten, olduğundan çok fazla olduğunu, borç enstrümanları
arasında ciddî bir tercihin yapıldığını da söylemek mümkün değildir. Mesela,
Dünya Bankası kredileri, bir bakıma, uygun koşullu krediler arasında zikredilmesine
rağmen, borç faizleri dışında Dünya Bankası kredilerinin, yüzde 71'lere varan
bir maliyeti söz konusudur. Dolayısıyla, uygun bir enstrüman olduğunu ifade
edemeyiz. Biz, yıllardır, çok yüksek reel faizlerle, örneğin, iç borçlanmayı
sağladık; ama, aynı yıllarda, eğer, kısa vadeli avans kullanma imkânları
olsaydı, yüksek maliyetlerden doğan faiz unsurları dolayısıyla borç
stoklarımızın yükselmesi şeklinde sonuçlar da ortaya... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SAİT AÇBA (Devamla) - Hemen bitiriyorum. Tabiî, borçlanma, borç yönetimi, gerçekten
bir sanattır; çünkü, borç enstrümanları arasında en uygun tercihi yapmak
gerekmektedir. Örneğin, içborç enstrümanları karşısında dışborç
enstrümanlarının maliyetlerinin sürekli bir şekilde takibi gerekmektedir. En
uygun maliyet neredeyse ve borçların maliyeti nerede minimize ediliyorsa, ona
göre hareket etmek gerekmektedir. Ekonomik konjonktürün durumuna göre borçların
miktar ve bileşiminde sürekli değişim yapmaya yönelik olarak, gerçekten, borç
yönetimi bir sanattır; ama, bu sanatı bizim ülkemizde, maalesef, malî sistem
içinde iyi bir şekilde icra ettiğimizi kesinlikle söyleyemeyiz. Eğer, icra
etmiş olsaydık, bugün, karşımızda 2001 yılı sonu itibariyle, aşağı yukarı 285
katrilyona ulaşan bu kadar içborç stoku, bu kadar dışborç stokuyla karşı
karşıya olmazdık. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sağ olun. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borç yönetimi hakkındaki 31 inci
maddeyle ilgili Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz
aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Televizyonları başında oturumu izleyen
değerli vatandaşlarımın kandilinin ve kadir gecesinin mübarek olmasını
diliyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de iç ve
dışborç yönetiminden sorumlu kurum, Hazine Müsteşarlığıdır. Hazine Müsteşarlığı,
devletin içborçlarının -borçlanması dahil- anaparasını, faizini, kayıtlarını
tutan, bütçeleştiren ve bununla teşkilat kanununa göre sorumlu olan kurumdur.
Aynı şekilde, iç borçlanmayı icra eden, dış finansmanı sağlayan, borç servisini
yürüten ve tüm ekonomideki borç kayıtlarını da tutan kurumdur. Tabiî ki, bütün bu kayıtların bütçeye
yansıması, iç ve dışborç faizlerinin bütçeleştirilmesi şeklinde olur.
Borçların, hem iç borçlanmanın hem dış borçlanmasının anapara ödemeleri,
anapara kayıtları bütçenin dışındadır, ayrı özel hesaplarda izlenen şekilde
yönetilmektedir. Dolayısıyla, burada, hem borç kayıtlarının
hem borçlardan faiz olarak bütçeye aktarılan rakamların doğru, şeffaf,
güvenilir olması esastır. Hazine, hem dışborç kayıtlarında hem içborç kayıtlarında
fevkalade titiz, doğru ve açık kayıtlar kamuoyuna açıklamaktadır. Hazinenin bu
titiz çalışmalarının sonucu olarak ortaya koyduğu rakamlarda, bu yıl sonu
itibariyle, içborç stoku 119 katrilyon liradır. Yine, Hazinenin bu yılda en son
aldığı verilere göre, 111 milyar dolar düzeyinde de dışborcu vardır. Hazinenin,
2002 yılı için 119 katrilyon liralık içborç ve yaklaşık 15-16 milyar dolarlık
kamu dışborç ödemeleri nedeniyle bütçeye aktardığı rakam 43 katrilyon Türk
Lirasıdır; 97,7 katrilyonluk bütçenin yaklaşık 43 katrilyon lirası, iç ve
dışborç faizlerini ilgilendirir. Burada, bu hesabın ne kadar doğru olduğu,
ne kadar şeffaf olduğu konusunda önemli soru işaretleri vardır. Türkiye'nin,
geçen yıl sonunda, daha doğrusu bu yılın başındaki içborç stoku, Hazinenin, 36
katrilyondur ve bu yılın içborç, dışborç faiz ödemeleri de 42 katrilyondur. Bu
yılın sonundaki stok, yani 2002 yılı başındaki stok 119 katrilyon lira olduğuna
göre, 119 katrilyon liralık içborcun, stok içborcun faizinin 43 katrilyon lira
olması aritmetik olarak mümkün değildir; çünkü, Hazine, yüzde 70 düzeyinde bir
faizle borçlanıyor; bu faizle, çok basit bir hesap yaparsanız, 80-85 katrilyon
liralık bir faiz yükü doğar. Buna karşılık, bütçeye aktarılan rakam 43
katrilyon liradır; buna, dışborç faizi de dahildir. O halde, burada, şeffaflık
açısından, yani 119 katrilyon liralık borcun faizinin, dışborç da dahil, nasıl
43 katrilyon lira olarak bütçeye yansıtıldığı konusunda ciddî bir tereddüt
yaratan büyüklük söz konusudur. Bunun, nasıl bu düzeyde hesaplanabildiği, hangi
operasyonlarla bu rakamın ortaya çıkarıldığı konusunda çok detaylı bilgi
yoktur; ama, çok muhtemelen hesap şudur: Kur farkları vardır; çünkü, bu
borçların önemli bir kısmı dolara dönüştürülmüştür, onlar sistemde yoktur;
yine, muhtemelen, kamu bankalarına verilen yaklaşık, fon bankaları dahil, 50
katrilyon düzeyindeki borcun faizlerinin önemli bir kısmı da, kamuya çok açık
olarak izah edilmeyen bir yapıda, muhtemelen ertelenmektedir. Yani, bu faizin
43 katrilyon düzeyinde tutulması ve saptanması mümkün değildir; ama, burada
şeffaflık yoktur; burada, bu hesabın nasıl yapıldığına dair, açık, net ve bunu
bu noktaya getirmek için alınan kararların ve verilen ilke kararlarının,
benimsenen ilke kararlarının, net bir görüntüsü yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız... KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan. Bunların bilinmesi lazımdır. Bu konu,
bütçenin çok önemli konusudur, ekonominin bir numaralı gündem maddesidir. Çok
önemli riskler 2002 yılında gündeme gelmiyorsa, 2002 yılını takip eden yıllarda
gündeme gelecektir. Bu rakam, en azından, bu yılın değerleriyle 40-45
katrilyondur. Bu bütçe, bu kadar eksiğiyle, faiz hesapları itibariyle, Yüce
Heyetinizin gündemindedir. Bu noktayı, açık ve net şekilde ortaya
koydum diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş. Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Zeki
Çelik. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara)
- Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunun
Tasarısının, devlet borçlarının yönetimiyle ilgili kısmını konuşuyoruz;
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bize verilmiş olan, konsolide bütçeyle
ilgili bir çizelge var. Zaten, buraya baktığımız zaman, bu hükümetin karnesi
çok iyi anlaşılıyor. 1997'de 8,3 olan gayri safî millî hâsıladaki değişim, artı
olarak, daha sonra baş aşağı gelmiş, eksi 6,1 olmuş. Sonradan, 2000 yılında
artı 6,1 olarak gözüküyor; ama, bu, ithalattan kaynaklanan bir rakamdır ki,
fiktiftir, eksi 8,5 küçülme... Siz, 4 büyüyeceğiz diyorsunuz, bunu da, böyle,
hiçbir gerekçeye dayanmadan izah ediyorsunuz. Gerçekten, bu konuda, başarılı
olduğunuz söylenemez. Bakınız, bugün, Ankara Ticaret Odasında,
en fazla vergi ödeyenlerin ödüllendirilmesiyle ilgili bir program vardı, oraya
katılmıştık; Sayın Başbakan Yardımcımız Mesut Yılmaz Bey de orayı teşrif
etmişlerdi. Oradaki konuşmalardan bazı bölümler aktarmak istiyorum: Meclis Başkanı diyor ki: "Para
kazanmak, vergi ödemek kolay bir iş değildir." Doğru... "Millî gelir
70 milyar dolar azaldı, bir yılda da
yüzde 40 fakirleştik. Asgarî ücretin altında çalışmak için can atan onbinler
var. Bu krizlerle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. " Ticaret Odası Başkanı, bu sefer, bazı
rakamlarla izah ediyor: "1948'de 30 milyon dolar borcumuz varken, bu, 2000
yılında 111 milyar dolar olmuştur. Önemli olan, tabiî ki, borç almak değil,
bunu yatırıma yöneltmektir, faydalı kullanmaktır." Peki, Başbakan Yardımcımız ne diyor, sanki
hükümetin bir üyesi değil, farklı birisiymiş gibi bir konuşma sergiledi:
"Türkiye'de vergi sistemi adil değildir, kayıt altına alınması lazım.
Matrah, stok, sicil affı yapılmalı, mükelleflere gerekli süre verilerek, 2003
yılından itibaren de malî milat kabul edilmelidir ve enflasyon muhasebesi
getirilmeli. Ödenen vergiler yerine ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu, vergi veren
mükellefler açısından bu da çok önemli, mutlaka, bunun doğru olarak anlatılması
gerekli ve vergi ödeyen mükelleflerin kafasında bir istifham olmamalı." Şimdi, bunları biz mi düzelteceğiz, siz mi
düzelteceksiniz; yani, herkes şikâyet ediyor. Hükümetin üyeleri ve icra
makamındaki insanlar da şikâyet ediyor. Peki, bunun düzeltilmesini kim
sağlayacak?! "Biz, vergileri hep devlet gücüyle
aldık" diyor. "Bu yeterli değildir ve insafsızlıktır. Kamuyu
küçültmeden bir yapılaşmaya gidilmediği takdirde vergilerle yetinilmesi mümkün
değildir, mutlaka, yeniden bir yapılanmaya gidilmeli ve devlet bu hantal
yapıdan kurtarılmalı, bir reform yapılmalı ve kamu israfını önlemeliyiz"
diyor. Yine kendi ifadeleridir: 12 yılda yüzde
200 bir artma var kamu harcamalarında. Faiz ve diğer yapılan harcamalar bu işin
dışında, yatırımlar bu işin dışında. Sadece cari giderler noktasında yüzde 200
bir artış; ama, buna mukabil, millî gelirde sadece yüzde 100 artış vardır. Dış
borcun miktarı 116 milyar dolar, iç borcun miktarı 70 milyar dolar, toplamı 186
milyar dolar. Gayri safî millî hâsılamız da 145 milyar dolar olarak ifade
edildi. Şimdi, burada, doğrusunu isterseniz,
şikâyet makamı olmaması gereken makamlar, kendileri şikâyet ediyorlar. Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, "malî yıl içinde ödenecek iç devlet
tahvili, Hazine bonosu ve dışborç ana paralarıyla iç ve dış borçlanma
tutarlarını bütçe dışında özel hesaplarda izletmeye, malî yıl zarfında da iç ve
dışborç anapara geri ödemelerini bütçeyle ilişkilendirmeksizin yapmaya
yetkilidir" diyorsunuz ve bütçenin tamamına yakın miktarı, bütçe ve
denetim dışına çıkarıyorsunuz. O halde, biz neyi tartışacağız, burada neyi
konuşacağız?! İç borcu sormuyoruz, soramıyoruz; dış borcu soramıyoruz;
aldığınız borçları nasıl ödeyeceksiniz, nasıl karşılayacaksınız; bunları
soramıyoruz. Tabiî, bunları tartışmak yetmez. Burada, Hazineden sorumlu Bakan
dışında, kim, neye, nasıl karışacak ve neye dayanarak yön verecek?! Doğrusu,
bunları bilmekte güçlük çekiyoruz. Bu maddenin (b) fıkrasıyla getirilen, iç
ve dış borçlanma tutarlarını bütçeyle ilişkilendirmeden yapma yetkisi tek
kişinin emrine veriliyor. Bu konu, gerek Sayıştayca gerekse Maliye uzmanlarının
da en çok eleştirdikleri bir husustur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan. Bu maddeye göre, devlet borçlarının
yönetimi, tamamen bir kişinin iki dudağı arasındadır ve IMF'nin insaf
ölçülerine terk edilmiştir. Geriye ise, size onaylamak, hükümete de, kendisinin
devredışı olduğu bir konuda sadece seyretmek kalıyor. Bu durum, içinize sinse
de sinmese de böyle; ispatı da görüştüğümüz bu maddelerdir maalesef. Yine, Sayıştay raporlarında, tabiî,
kayıtdışı olarak ortaya konan rakamlar var. Bunların da kamuoyuna yansıyan
kısmı var. Maalesef, bunları da üzüntüyle takip ediyoruz. Böylesi bir bütçeden, tabiî ki, çok fazla
umutlanmamız gerektiğini biliyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, bu ramazan
gününde, inşallah, hayırlara vesile olur düşüncesiyle hepinize saygılar
sunuyor; kadir gecenizi tebrik ediyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. 31 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 31 inci madde kabul edilmiştir. 32 nci maddeyi okutuyorum: İç borçlanma MADDE 32. - a) Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan yıl içinde bu Kanunun "denge" başlıklı maddesinde
belirtilen tutar kadar "net iç borç kullanımına" (yıl içinde yapılan
borçlanmalardan anapara ödemelerinin düşülmesiyle elde edilecek tutar)
yetkilidir. Bu limit en fazla % 15 oranında artırılabilir. Dış borçlanmada
anapara ödemesini aşan kısım iç borçlanma limitinden düşülür, altında kalan
kısım ise limite eklenir. Bu Kanunun ilgili maddeleri uyarınca "Bütçeden
Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"na gider kaydedilmek suretiyle yapılacak
ödemeler de bu limite eklenir. Daha önce ihraç edilmiş olup nakden ödenenler
hariç çeşitli kanunlara dayanılarak ihraç olunan özel tertip Devlet iç
borçlanma senetleri bu limitin hesaplanmasında dikkate alınmaz. b) Verilen yetki sınırları içinde ihraç
edilecek Devlet iç borçlanma senetleri bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli
Devlet tahvilleri ve özel tertip Devlet tahvilleri ile vadeleri bir yıldan kısa
olan (364 güne kadar) Hazine bonoları ve özel tertip Hazine bonolarıdır. c) Çıkarılacak Devlet iç borçlanma
senetlerinin çeşitlerine, satış yöntemlerine, faiz koşullarına, vadelerine,
basım ve ödemelerine ilişkin her türlü esasları ve bunlara müteallik diğer
şartları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. d) Çıkarılacak Devlet iç borçlanma
senetlerinin basım giderleri, satışa katılacak finansal kuruluşlara ödenecek
komisyon ve banka muameleleri vergileri ile satışa katılan finansal
kuruluşların satış işlemleri dolayısıyla yapacakları her türlü gider, vergi,
resim ve harçların Hazinece finansal kuruluşlara geri ödenmesinde ve senetlerin
basımında uygulanacak şekil ve esaslar Hazine Müsteşarlığı ile Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası arasında 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaksızın akdedilecek malî
servis anlaşması ile tespit edilir. Cari yıl içinde çıkarılacak veya daha
önceki yıllarda çıkarılmış Devlet iç borçlanma senetleri işlemiş faizleri
ödenmek suretiyle veya piyasa koşullarından geri alınabilir veya başka
senetlerle değiştirilebilir. Gerektiğinde sözkonusu senetlerin anaparaları
ödenmeksizin sadece işlemiş faiz tutarları kupon ödeme tarihinden önce erken
itfaya tabi tutulabilir Çıkarılacak Devlet iç borçlanma
senetlerinin faiz ve anapara ödemeleri ile yukarıda sözü geçen malî servis
anlaşmasında yer alacak ödemeler ve bunların dışında kalan diğer Devlet iç
borçları ile ilgili gider ve işlemler her türlü vergi (Gelir ve Kurumlar
Vergisi hariç), resim ve harçtan müstesnadır. Bu fıkralardaki hükümler daha önceki
yıllarda ihraç olunan Devlet iç borçlanma senetleri ile ilgili işlemlerde de
geçerlidir. e) Devlet iç borçlanma senetlerinin döviz
cinsinden veya dövize endeksli olarak ihracı halinde, anaparadaki kur artışları
her faiz ödeme tarihi ve yıl sonları itibariyle yeniden hesaplanıp, anapara
değerine ilave edilerek iç borç kaydı yapılır. f) Konsolide bütçenin finansmanı amacıyla
nakit karşılığı ihraç edilecek Devlet iç borçlanma senetleri hariç, tüm Devlet
iç borçlanma senetleri geçmiş valörlü olarak ihraç edilemez. Daha önce ihraç
edilmiş özel tertip Devlet iç borçlanma senetlerinin faiz oranları
değiştirilemez ve faiz ödemeleri yerine yeni senet ihraç edilemez. g) Ödenek yetersizliği durumunda, Devlet
iç borçlanma senetlerinin faiz ödemelerini "Bütçeden Mahsup Edilecek
Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın yılı içinde mahsup edilemeyen
artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkilidir. h) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye, cari yıl
içerisinde çıkarılan veya daha önceki yıllarda çıkarılmış senetleri işlemiş
faizlerini ödemek suretiyle geri almaya veya özel tertip başka senetlerle
değiştirmeye, anaparaları ödenmeksizin sadece işlemiş faiz tutarlarını kupon
ödeme tarihinden önce erken itfa etmeye, bu senetlerin vade, faiz ve
çeşitlerine ilişkin her türlü esaslar ve bunlara müteallik diğer şartlar ile
yapılacak ikraz anlaşmasına ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. BAŞKAN - 32 nci madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun. (Ak
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32 nci madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 32 nci maddede, iç borçlanmayla ilgili
hususlar düzenlenmiştir. İç borçlanma da, Türkiye'nin, şu anda en önemli
sorunlarından birisidir. Türkiye, gerçekten, iç ve dış borçlar itibariyle, bir
borç tuzağına girmiş durumdadır. Türkiye, iç ve dış borçlar itibariyle,
maalesef, Latin Amerika liginden henüz çıkabilmiş değildir; dünyanın, en çok
borçlu ülkeleri arasında yer alan bir ülkedir. 57 nci hükümet dönemindeki iç borçlanma
uygulamalarına bakıldığında, maalesef, 57 nci hükümetin ekonomi politikaları,
IMF çerçevesinde tespit edilmiş olan istikrar programları başarıya
ulaşmamıştır. Bu başarısızlık, bir bedel olarak, borç stokunun daha da yüksek
seviyelere ulaşmasına, bir bakıma neden olmuştur. Başlangıçtan bugüne izlenen
ekonomi politikaları sonucunda, borçlanma eğilimlerinin hızlı bir biçimde
arttığını, borçlanma şartlarının da, maalesef uygun şartlarda olmadığını, kısa
vadede yüksek faizlerle ciddî miktarlarda borçlanmaların olduğunu, dolayısıyla,
iyi bir borç yönetiminin sergilenmediğini de, 57 nci hükümet döneminde, açıkça
görüyoruz. Örneğin, 57 nci hükümet, içborç stoku olarak 22 katrilyonluk bir
borç stokunu devraldı 1999'da; 2000 yılında, bu stok 36 katrilyon liraya
yükseldi; 2001 yılında ise, maalesef, şu anda, 2001 yılı sonu itibariyle
ulaşılan veya ulaşılacak, gerçekleşme tahmini olarak 119 katrilyonluk bir borç
stokuyla karşı karşıyayız. Tabiî, 119 katrilyonluk bir borç stoku,
gerçekten, çok ciddî bir borç stokudur, çok ciddî miktarlarda anapara ve faiz ödemesini
gerektirmektedir. Bu borç stokunun çevrilebilmesi açısından çok ciddî
sıkıntıların olduğunu da ifade etmemiz gerekir. 57 nci hükümet belki bir takas
uygulaması yapmıştır, takas uygulamasının sonuçları itibariyle, belki, kısa
vadede konsolidasyon tarzında bir uygulama sonucu doğmuş ise de, sonuçta,
maalesef, Türkiye'nin lehine olmamıştır. Takas uygulaması sonucunda, maalesef,
yıllardır açık döviz pozisyonuyla çalışan birtakım bankalar kesimine yönelik
olarak, bilhassa büyük bankalara yönelik olarak, ciddî anlamlarda fon
transferinde bulunulmuş olduğunu, yüksek maliyetlerin de karşımıza çıktığını ve
dövize bağlı borçlar takas öncesi mevcut borç bileşimi içinde yüzde 8
seviyesinde olmasına rağmen, dövize bağlı borçların, bu takas uygulaması sonucu
oransal olarak yüzde 30'a yükseldiğini de maalesef görüyoruz. Tabiî, yüzde
30'luk bir rakam, dövize bağlı olarak, bilhassa dövizin istikrar içinde
olmadığı, gerçekten büyük riskleri içerdiği bir ortamda, gerçekten, çok yanlış
bir tercih olduğunu da açıkça ifade etmemiz gerekir. Tabiî, iç borçlanmanın, bir bakıma,
devletin vergi gelirlerini tamamen yutar hale geldiğini de hepimiz biliyoruz.
Maalesef, 57 nci hükümet döneminde, devletin vergi gelirlerinin hızlı bir
biçimde borç faizlerine yönlendiğini de açıkça görüyoruz. Örneğin, 1999
yılında, vergi gelirleri, borç faizleri karşısında, 100 liralık verginin 75
lirası faize giderken, 2000 yılında, bu hükümet döneminde bunun 89 liraya
yükseldiğini, 2001 yılında da 105 liraya yükseldiğini ve vergi gelirlerini
hızlı bir şekilde aştığını görüyoruz. Tabiî, toplumda, tüm vergilerin ve mevcut
vergilerin borç faizlerine yetmemesi, devlet kaynaklarının hemen hemen tamamına
yakın bir kısmının bir bakıma faize gitmesinin, kamuoyunda, hükümete güveni
oldukça zedelemekte olduğunu, hükümete güvensizliği artırmakta olduğunu da
açıkça görüyoruz. Vergi veren vatandaşlarda, benim verdiğim vergi kamu
hizmetlerine gitmiyor; maalesef, kötü yönetilen yönetimler eliyle faizlere
gidiyor şeklinde, bir bakıma, vergi ödeme bilincini zedeleyen sonuçların ortaya
çıktığını da açıkça görüyoruz. Türkiye'de içborçlanma, maalesef, uzun
yıllardır, bilhassa 1984 yılından sonra, çok yüksek faizlerle, yüzde 40'a varan
reel faizlerle gerçekleştirildi. Hiçbir dünya ülkesinde bu kadar faiz veren bir
ülkeye rastlamanız mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SAİT AÇBA (Devamla) - Gerçekten, Türkiye,
dünya ülkeleri arasında, faiz yönüyle şampiyon konumuna gelmiştir. Yine, diğer
taraftan, borç stokları itibariyle ikinci, üçüncü sıralara oturmuştur. Diğer
taraftan, rüşvet ve yolsuzluk furyaları yönünden de dünyada sayılı ülkeler
arasına girmiş olduğunu görüyoruz. Maalesef, bu ülkede, rüşvet ve yolsuzlukla,
bir bakıma, düşen hükümetlerin yine iktidar olduklarını, yine yollarına devam ettiklerini,
maalesef, üzülerek görüyoruz. Türkiye'de gelir ve servet dağılımının
faiz kanalıyla ciddî anlamda değiştiğini de bu arada açıkça ifade etmemiz
gerekir. Gerçekten, son yılda aşağı yukarı 40 katrilyonluk bir faiz ödüyoruz;
30 milyar dolar civarında. Önceki yıl 40 milyar dolar civarında ödedik. 2000
yılında 42 milyar dolar civarında ödedik. Hemen hemen 192 milyar dolar
civarında, 1995'ten beri, Türkiye'de, bütçeler kanalıyla faiz ödenmiştir.
Bunun, Türkiye'de gelir ve servet dağılımının bozulması açısından en önemli
gösterge olduğu açıktır. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Açba. Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32 nci madde üzerinde söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu maddede, 2002 yılında Hazinenin nasıl
borçlanacağı, borçlanma limitleriyle ilgili esaslar belirlenmiş durumda. 2002
yılı, gerçekten, Hazine yönetimi için, ülke ekonomisi için, borçların
çevrilebilirliği açısından fevkalade önemli bir yıl ve ekonominin en büyük
riski borç yönetimi alanında temerküz etmiş durumda. Hazine, bu borç stokunun
gerektirdiği iç ve dışborç ödemelerinde, flow; yani, akımı sağlamayı, borç
servisinde bir eksiklik yaratmamayı hedefliyor. Bunun için getirilmiş limitler
var; ancak, bu stoka nasıl geldi Hazine, burada birkaç rakam vererek sizlerle
bunu paylaşmak istiyorum. Hazinenin şu andaki 119 katrilyonluk
içborç büyüklüğü içinde piyasalardan borç olarak aldığı ve nakden servisini
yapacağı rakam, sadece 36 katrilyon; geriye kalan 83 katrilyon Hazinenin olağan
borçlanma uygulamaları dışında özel tertip diye düzenlediği kâğıtlardan
oluşuyor. Bu kâğıtların alacaklıları, 83 katrilyonluk kâğıdın alacaklısı kamu
kurumları. Merkez Bankası en büyük alacaklı. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına 31,2 katrilyon borçlanmış durumdadır. Aynı
şekilde, 18 fona alınan banka ve iki kamu bankasına verilen kâğıtlar da
yaklaşık 50 katrilyon düzeyinde. Bu 50 katrilyonluk kâğıt yükümlülüğü nasıl
oluştu; gerçekten ilginç bir tablo var karşımızda değerli arkadaşlarım.
Bankacılık sektöründeki kriz konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
18 Haziran 1999'da geldi. Bu hükümet, bu program başlamadan önce, bu bölgedeki
sorunları çözme amaçlı olarak, Bankalar Kanununda ilk değişikliği yaptı; ancak,
uygulamayı, 17 Aralık 1999'da yapabildi. Onunla da doğru bir düzenleme getiremedi.
5 bankayı, malî sorunları nedeniyle, Fon bünyesine aldı; 12 Mayıs 2001'de ancak
üçüncüsünü getirebildi. Bu 20 katrilyonluk açığın sadece 5 bankaya ilişkin
kısmı, yaklaşık 5-6 katrilyondur. 15 katrilyonluk kısım, bu krizin, bu yanlış
programın, bu yanlış yönetimin, Türk ekonomisine faturasıdır. Bunun, böyle
bilinmesi lazım. Öbür tarafta, kamu bankalarıyla ilgili
düzenlemeyi niçin kapsamamıştır bu düzenlemeler? Kamu bankalarıyla ilgili
sorun, Mayıs 2001'de ortaya çıkmamıştır; zaten vardır; bu krizler nedeniyle,
var olan yükümlülük belki 10 kat artmıştır. Bu sorunu kâğıt vererek çözüyor idiysek,
bu mümkün idiyse, neden, bu kâğıtlar Aralık 1999'da verilmemiş ve bu sorun bu
kadar büyütülmüş. Bunun, doğru sorgulanması gereken bir konu olduğunu hepimizin
düşünmesi lazım. Her şey bitmiştir; son çözüm, kâğıt imzalayıp verme noktasına
gelmiştir. Şimdi, diyoruz ki, bu kâğıtları, on yıllık zararların birikimidir.
Kesinlikle değildir. Buradaki birikimin, 30 katrilyonluk kamu bankaları
zararının yüzde 90'lık kısmı, muhtemelen -detay yok elimizde- bu krizin
getirdiği fahiş, kabul edilemez faizlerin ve devalüasyonun sonucudur. Bunu,
böyle tespit etmemiz lazım. Şimdi, 2002 yılında, Hazine, kamu
bankalarıyla ilişkileri daha da güçlendirmek istiyor. 2002 yılı borçlanmasının
yeni alanı, kamu bankaları. Kamu bankalarına Hazineden aktarılan kaynaklar,
yeniden, ekonomiye kredi olarak değil, Hazine borçlanması için kaynak olarak
kullanılacak. Hani şeffaf olacaktık; hani her şey ortada olacaktı?! Hazine,
2002 yılında piyasalardan kopuyor. Muhtemelen, devleştirdiği bankalar,
Hazineye, bu borçların döndürülmesi için, yeni kredi veren kurumlar haline
gelecektir ve bunun ne kadar komplikasyon yaratacağını önümüzdeki yıllarda
göreceğiz. Kamu bankalarının ilan ettiği katrilyonluk kârlar, şunu bilmek lazım
ki, hazinenin kasasından bu bankalara aktarılmış olan kaynağın ta kendisidir.
Ortada verilmiş bir kredi yok, bu kredilerden sağlanmış bir gelir yok, kazanç
yok; sadece, bu yükümlülüğü üstlenmiş hazinenin kasasından bankaların kasasına
aktarılmış katrilyonlar var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bunu böyle
teşhis edersek, böyle tespit edersek, böyle ortaya koyarsak, belki gelecekteki
ağır ve vahim hatalardan Türkiye'yi ve ekonomi yönetimini kurtarırız diye
düşünüyorum. Yoksa, on yıllık kriz, on yıllık birikim ucuzluğuyla, bu tabloyu
açıklamak mümkün değil. Kamu bankaları alanında da olağanüstü
reformlar yapılıyor, olağanüstü performans gösteriliyor tespitleri, çok erken
bir yargı, çok erken bir iyimser tespitten ibaret değerli arkadaşlarım. Kime ne
kredi veriyor, kimden ne kadar kaynak sağladı, ne kadar gerçekçi bir kâr,
piyasadan sağlanmış kâr var; bunları görmek için henüz çok erken. Kamu
bankaları alanında yönetim kargaşası bütün hızıyla devam ediyor. Teşekkür ediyorum, saygı sunuyorum. (DYP,
AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu adına, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Böylesine mübarek bir gecenin de ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum; ancak, öylesine bir madde görüşüyoruz
ki, hayır çıkması, neredeyse imkânsız. Bu görüştüğümüz maddeyle, eğer iyi dikkat
edilirse, neredeyse, sınırsız iç borçlanma yapmaya, bir yıla kadar vadeli iç
borçlanma senedi, bir yıldan uzun vadeli devlet tahvilleri, özel tertip devlet
tahvilleri, bir yıldan kısa vadeli hazine bonoları, özel tertip hazine bonoları
ihraç etmeye, bunların satış yöntemlerini belirlemeye, faiz koşullarını
belirlemeye, vadelerini belirlemeye ve basım ve ödemelerine, daha önceki
yıllarda bile çıkarılmış devlet iç borçlanma senetlerini, işlemiş faizlerini
ödemek suretiyle geri almaya, başka senetler ile değiştirmeye, gerektiğinde
bunların anaparalarını ödemeksizin işlemiş faizlerini erken itfaya, devlet iç
borçlanma senetlerini döviz cinsinden ve dövize endeksli olarak ihraç etmeye,
anaparadaki kur artışlarını her faiz ödeme tarihinde hesap edip anapara
değerine ilave etmeye, ödenek yetersizliğinde bu faiz ödemelerini bütçeden
mahsup edilecek ödemeler hesabından yapmaya, yılı içinde mahsup edilemeyen
artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu
Bakanı; yani, Sayın Derviş'i yetkili kılıyoruz. Peki, kimdir bu kadar hayatî yetkiler
verdiğimiz Sayın Derviş? Amerika Birleşik Devletlerinden geldiği günden beri
hiçbir hedefi tutmamış, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden "iki
yerde hata yaptım; bir, ekonominin içinde bulunduğu durumu tam tespit edemedim;
iki, siyasî konuşmalar yaptım, bunlar bize zarar verdi" diyerek itiraf
etmiş; ancak, daha sonra Brüksel'de yaptığı konuşma dolayısıyla başka bir
bakanlığın müsteşarı tarafından yalancılıkla suçlanmış bir bakan. Değerli milletvekilleri, yalancılık çok
ciddî bir suçlamadır ve her halükârda iki bakanlıktan biri yalancı durumdadır
ve biz, bu yetkileri, şimdi, bu bakanımıza veriyoruz. Değerli milletvekilleri, üretime önem vermeden,
borcu borçla kapatmaya çalışan, reel sektöre sırtını dönmüş, faiz, daha çok
yüksek faiz, daha fazla içborç, daha fazla dışborca endeksli bu sistem hayır
getirmez; vazgeçin bundan ve ülke iflasın eşiğinde. Haziran 1997'de Refahyol,
hükümeti bırakırken, içborç 4,2 katrilyon, şimdi, 119 katrilyona çıkmış; döviz
bazında 29,6 milyar dolar iken, şimdi, 96,7 milyar dolar olmuş. İçborç stoku 57
nci hükümet kurulurken 37 milyar dolar imiş, sadece 57 nci hükümet 59 milyar
dolar artırmış. Sayın Derviş'in göreve geldiği 2001 Martında içborç 54 milyar
dolar iken, sadece Derviş döneminde 40 milyar dolar artmıştır. 54 üncü hükümet
döneminde Haziran 1996'da içborç 29,1 milyar dolar iken, Haziran 1997'de 29,6
milyar dolar olmuş ve bir yılda sadece 500 000 000 dolar artan içborca rağmen,
büyümenin yüzde 9,1 olduğu göz önüne alınırsa, durumun vahameti açıkça ortaya
çıkar. Faiz ödemeleri 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde 121 milyar
dolardır; sadece, 57 nci hükümet döneminde 78 milyar dolardır. Türkiye'de 13
000 000 aile olduğu düşünülürse, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde,
Türkiye'de her aile zam ve vergi olarak rantiyeye 9 308 dolar faiz ödemiştir. Değerli milletvekilleri, malî açıdan iflas
noktasında olan ülkemizde, içpolitika ve ekonomide bu kadar başarısız olan
yöneticilerimizin dışta başarılı olması mümkün değildir. Egemenlik hakkımızı
Avrupa Birliğine devretmek istemiyoruz; ama, IMF'ye çoktan devretmişiz,
aldırmıyoruz. Türk halkı, hükümeti; Meclis, sayıları hergün artan kurumları
denetleyemiyor. Bir bakana bu kadar yetki veriyoruz; ama, IMF, hükümeti her an
denetleyebiliyor. Biz, hâlâ, Türkiye büyük ülkedir, biz önemli ülkeyiz, bizim
isteklerimiz var; bunları kabul edin diyoruz. Peki, büyüklük nedir; yoksulluk,
yolsuzluk, enflasyon, içborç ve dışborcun büyüklüğü mü?! IMF Başkan
Yardımcısının bir açıklamasına göre, IMF'nin borcunu çeviremeyecek derecede
ağır borçlu ülkelerin kontrollü olarak iflas ettirilmesi için bir program
hazırlıyormuş. Zira, bir ülkenin ani iflası, diğer ülkelerin olumsuz
etkilenmesine sebep olurmuş. Bu program, bu tablo, IMF'nin Düyunu Umumiye
olduğunu, Sayın Derviş'in de onların memuru olduğunu göstermiyor mu? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Sayın
Derviş, işçi, köylü, memur, esnaf, emekliyi ilgilendiren hayatî konularda,
bütçede kaynağı olmayan harcamaların yapılamayacağını, olan kaynakların ise az
kullanıldığını ısrarla vurguluyor; bu sebeple, tarım kredi kooperatiflerinden,
Ziraat Bankasından ve esnaf kefalet kooperatiflerinden kredi alan esnaf ve
çiftçinin sorunu bir türlü çözülemedi. Balıkesir'in Havran İlçesi Büyükdere
Beldesinde yaklaşık 2 000 kişi süresi içinde mal beyanında bulunamadığı için
hapis yatacak; ama, belde hapishanesi 50 veya 60 kişi alıyor. Hepsi kış
aylarında hapis yatmak istedikleri için 2 000 köylü cezaevi kuyruğunda. Devri
iktidarınızda hapishane koğuşu bile karaborsa oldu Sayın Bakanım. Bunun adı
"köy-kent" olsa ne olur, "tarım-kent" olsa ne olur; ama,
böyle bir durumda, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanlığı, banka
yönetiminin istediği borcun faizini indirebildiği, uygun görürse, faizden
vazgeçeceği yetkisini alacak, 10 maddelik bir kanun tasarısı hazırlıyor ve
Meclise sunmak üzere. Bir tarafta işçi, köylü, memur, diğer tarafta rantiye ve
kollanan insanlar. Bunları değerlendirmeniz düşüncesiyle,
bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum; saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Sünnetçioğlu. 32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Saat 22.25'te toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum. Kapanma
Saati: 22.12 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 22.25 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER:Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. II. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S.Sayıları: 754, 755, 773, 774) (Devam) B) GELİR
BÜTÇESİ (Devam) 1. - 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/921) (S.
Sayısı : 754) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. 32 nci madde kabul edilmişti. Şimdi, 33 üncü maddeyi okutuyorum: Dış borçlanma MADDE 33. - a) Yabancı ülke, banka ve
kurumlarla veya uluslararası kuruluşlarla yapılmış ve yapılacak anlaşmalara
göre genel ve katma bütçeli kuruluşlara dış proje kredisi olarak kullandırılan
imkanların; 1. Türk Lirası karşılıkları, dış borç
kayıtları yapılarak Hazine Müsteşarlığınca Maliye Bakanlığına bildirilir. 2. Döviz üzerinden yurt içinde ve yurt
dışında mal, hizmet ve eğitim bedeli olarak yapılan dış proje kredisi
kullanımları, ilgili kuruluşlar tarafından dış borç kaydı yapılmak üzere
kullanımı takip eden otuz gün içerisinde Hazine Müsteşarlığına gönderilir. Dış
borç kaydı yapılan tutarlar Hazine Müsteşarlığınca Maliye Bakanlığına
bildirilir. 3. Malzeme ve hizmet bedelleri, taahhüt
evrakı ve sözleşme tasarıları ise
ilgili kuruluşlar tarafından ayrıca
Maliye Bakanlığına bildirilir. 4. Söz konusu miktarları, gerektiğinde
ilgili kuruluşlara ait bütçelerde açılacak özel tertiplere; - Ödenek kaydederek, - Mevcut ödeneklerden aktarma yaparak, Bütçeleştirmeye, bunlardan yılı içinde
harcanmayan miktarları ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye, devren
ödenek kaydedilen miktarlardan projenin tamamlanması nedeniyle kullanılma
imkanı kalmayan tutarları iptal etmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Daha önceki yıllarda benzer şekilde
sağlanan imkanların Türk Lirası karşılıkları ile malzeme ve hizmet bedelleri
için de yukarıdaki esaslara göre işlem yapılır. Dış proje kredisi ve hibe kullanımlarından
kaynaklanan Katma Değer Vergilerinin karşılanmasında; dış kredi ve hibe
gerçekleştiği halde, KDV karşılığı iç kaynağın bulunamaması durumunda, Yatırım
Programı ile ilişkilendirilmek suretiyle ilgili kuruluşların bütçelerinin
mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine sözkonusu miktarlarda ödenek eklemeye
Maliye Bakanı yetkilidir. 5. Yukarıda belirtilen hükümlerin
uygulanmasına ilişkin esas ve usuller Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı
tarafından müştereken tespit edilir. b) Dış borçlanma imkanları ile satın
alınacak malzeme ve hizmetlere ait taahhüt evrakı veya sözleşme tasarıları,
Maliye Bakanlığınca 1050 sayılı Kanunun 64 üncü maddesi uyarınca vize edilmeden satın alma işlemi
gerçekleştirilemez ve ilgili miktarların dış borç kayıtları yapılamaz. Ancak, Maliye Bakanı gerektiğinde dış
borçlanma ile ilgili bütçeleştirme işlemleri yapılmadan önce (ilgili
miktarların ödenek, gider ve dış borç kayıtları daha sonra yapılmak üzere)
taahhüt evrakı ve sözleşme tasarısını vize etmeye yetkilidir. c) Devlet dış borçlarıyla ilgili kredi
anlaşmalarının yürürlüğe girmesini sağlayacak kanuni düzenlemelerin
tamamlanmasına kadar kredi anlaşmaları gereği peşin ödenmesi gereken komisyon,
ücret, garanti ücreti ve benzeri giderler ile gerektiğinde faiz ödemelerini de
"Bütçeden Mahsup Edilecek Ödemeler Hesabı"ndan yaptırmaya, hesabın
yılı içinde mahsup edilemeyen artıklarını ertesi yıla devretmeye Hazine
Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan yetkilidir. d) Konsolide Devlet dış borçları ile
ilgili kredi anlaşmalarında öngörülen
bütün ödeme ve işlemler (dış proje kredileri çerçevesinde yapılacak ödemeler
dahil, kredilerin kullanımları hariç) 2002 yılında her türlü vergi, resim ve
harçtan müstesnadır. e) Finansmanı Avrupa Birliği, yabancı
devlet veya uluslararası kuruluşlarla yapılan anlaşmalara göre sağlanarak
gerçekleştirilecek olan işler, anlaşma hükümlerinde özel ihale ve satınalma
usullerinin öngörülmesi halinde, özel kanun, kararname veya anlaşma hükümlerine
göre yürütülür. f) Yabancı ülke, banka ve kurumlarla veya
uluslararası kuruluşlarla yapılmış veya yapılacak anlaşmalar ile Hazine
Müsteşarlığı tarafından sağlanarak devir ve ikraz anlaşmaları yoluyla genel ve
katma bütçeli kuruluşlar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarına dış proje
kredisi olarak kullandırılan imkanlar, ilgili kuruluşlar tarafından dış borç
kaydı yapılmak üzere kullanımı takip eden otuz gün içinde Hazine Müsteşarlığına
gönderilir. g) 01/01/1999 tarihinden başlamak üzere
Avrupa Birliği'ne üye ve Ekonomik Parasal Birliğe katılacak devletlerin Euro'ya
geçmesine bağlı olarak kamu sektörü dış borç ve borç yönetimi anlaşmalarına
ilişkin düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan
yetkilidir. BAŞKAN - 33 üncü madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun Sayın
Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33 üncü madde üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 33 üncü maddede dışborçlarla ilgili,
bilhassa dışproje kredileriyle ilgili hususlar düzenlenmektedir. Bilhassa,
dışproje kredilerinin kayıt sistemi, idarelerarası, bir bakıma, borçla ilgili
idare, borçlu kuruluşlar ve Hazine ve Maliye arası ilişkilerin ne şekilde
olması gerektiğiyle ilgili hususlar düzenlenmektedir. Burada, dışproje kredileriyle ilgili bazı
hususlara öncelikle değinmekte fayda vardır. Türkiye'de, maalesef, dışproje
kredi uygulamalarının verimli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Yıllardır
dışproje kredilerini kullanıyoruz. Bilhassa 1995-2000 döneminde 382 civarında
dışproje kredisi kullandık. Toplam kredi miktarı 16 milyar dolara ulaştı;
ancak, dışproje kredilerinin verimli olarak kullanıldığını, önceliklerin
dikkate alınmak suretiyle kullanıldığını ve borç enstrümanları arasında iyi bir
tercih yapmak suretiyle dışproje kredilerinin tercih edildiğini söyleme imkânımızın
olmadığını da, bu arada, açıkça ifade etmemiz gerekir. Son on yılda -1995-2000 döneminde- 16
milyar dolar civarında dışproje kredisi kullandık. Dışproje kredilerinde,
ortalama vadenin on yıl civarında olduğu ve sabit faizli kredilerde oluşan yıllık
ortalama faiz oranının da yüzde 5 ilâ 7 civarında gerçekleştiğini görüyoruz.
Tabiî, bu dışproje kredileri -mevcut 382 civarında olduğunu ifade ettim- farklı
kreditörlerden alınmış olan krediler. Dolayısıyla, bu kredilerin alınış
şartları, farklı kreditörlerden olması nedeniyle, birbirinden önemli ölçüde
farklılık arz etmektedirler. Bu kredilerin kreditör tarafından
kulandırılmasında olsun, tahsilatında olsun, faiz ve diğer ücret ve
komisyonların hesaplanmasında olsun, tahakkuk ettirilmesinde olsun hatta
bildirimlerinde ciddî farklılıkların olduğunu da görmemiz mümkündür. Tabiî, dışproje kredilerinin sadece faiz
maliyetleri hakkında fikir vermek mümkün değildir. Faiz maliyetlerinin dışında,
yine ciddî anlamda maliyet unsuru içeren hususların da, bir bakıma dikkate
alınması ve bu şekilde gerçek maliyetlere ulaşılması gerekmektedir. Bir
taraftan taahhüt komisyonları, bir taraftan idarî ücretler, cep ödemeleri, ajan
ücreti, çok farklı sayıda, farklı oranlarda ücret ve komisyonları da maliyet
unsurları arasına ilave etmemiz gerekmektedir. Bu ilaveyi yaptığımızda,
dışproje kredi maliyetlerinin oldukça artmış olduğunu ve borç enstrümanları
arasında tercih yapıldığı takdirde, örneğin tahvil ihracıyla uygulanan yöntemlere göre daha pahalı
olduğunu da söylememiz mümkündür. Tabiî, dışproje kredileri, mevcut sistem
içinde, kamu dışborç stoku içinde, gerçekten önemli bir yeri koruduğunu da
ifade etmemiz gerekmektedir. Dışproje kredileri, bir taraftan tahsisli krediler
şeklinde, bir taraftan devirli krediler şeklinde kullanılmaktadır. Tabiî,
doğrudan doğruya proje finansmanı amacıyla kullanılan dış kaynakların borç
stoku 2000 yılı sonu itibariyle yüzde 15,9'u konsolide bütçeye aittir, yüzde
8,2'si konsolide bütçe dışıdır, diğer kurum ve kuruluşlara aittir; 2000 yılında
toplam 24 milyar dolar civarında proje kredisi vardır. Tabiî, bu miktar, toplam
kamu dışborç stokunun yüzde 62'sini oluşturmaktadır; gerçekten önemli bir
rakamdır. Onun için, dışproje kredilerine yönelik olarak bugüne kadar uygulanan
yöntemler, dışproje kredilerinin kayıtları ve bütçeleştirilmesi konusunda çok
ciddî yanlışlıkların yapıldığını ifade etmemiz gerekmektedir. Bu yanlışlıkların yapılması, tabiî,
şüphesiz, Türkiye'de ciddî bir borç yönetiminin, bir çerçeve yasasının
olmasının önemli rolü vardır; ama, bunun yanı sıra, mevcut muhatap kurumların
ihmallerinin yoğun olduğunu da ifade etmemiz mümkündür. Bakınız, 1999 yılında, Meclis adına,
Sayıştay, dışproje kredilerinin bütçeleştirilmesiyle ilgili bir inceleme yaptı.
Bu çerçevede, yapılan inceleme sonucunda, 1999 yılında dışproje kredilerinin
585 trilyonunun, maalesef, bütçeleştirilmediğini, gider olarak kaydedilmediğini
Sayıştay'ın yapmış olduğu incelemeden görüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SAİT AÇBA (Devamla) - Dolayısıyla, bu, bir
bakıma, Türkiye'deki kayıtdışılığın bir örneğidir. Kayıtdışı bütçe hazırlamanın
bir örneğidir. 585 trilyonu öyle küçük rakam olarak görmeyelim. 1999 yılı
bütçesinin yüzde 2,3'üne tekabül etmektedir. Aynı yılda dolar kurunu dikkate
aldığımızda, 1,4 milyar dolara tekabül etmektedir. Bugünkü değeri itibarıyla 2
katrilyonluk bir kaynak, maalesef, gizlenmiştir. Dolayısıyla, gizlenmesi
nedeniyle, gider rakamları düşük gösterilmiştir ve borçlanma yetkisini de, bu
gizlenmeden dolayı, Parlamentodan yanlış almış olduğunu da bu arada açıkça
ifade etmemiz gerekir. Tabiî, Türkiye'nin borç yönetimiyle
ilgili, borçlanmayla ilgili temel bir yasaya ihtiyacı olduğunu belirttik.
İnşallah bu yasa çıktığında, bu yasa çerçevesinde bu problemin çözüleceğini
düşünüyoruz. Artık, Maliye Bakanlığının, dışproje kredisi olsun, diğer gelir
veya gider cephesi yönüyle, bütçedışı birtakım kaynakları bütçenin dışında
bırakmaması gerekli. Bu, bir bakıma, bütçenin şeffaflığının bir sonucudur; bir
de, hesap vermenin bir sonucudur. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açba. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Kemal Kabataş. Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gece, saat ilerliyor; ama, konu önemli.
Birkaç madde üzerinde daha görüşlerimi ifade edeceğim. Bu 33 üncü madde, dış borçlanmayla ilgili
bir madde. Devlet dış borçlanmayı 2002 yılında nasıl yürütecek; bu esaslar, bu
madde içerisinde düzenlenmiş. Ben, birkaç temenniyle bu konudaki fikirlerimi
aktarmak istiyorum. Hazinede dışborç yönetimini, Hazinedeki
dış piyasa operasyonlarını yöneten ekip fevkalade ehil, dış piyasalarda
fevkalade güvenilir bir ekip ve Türkiye'nin dış borçlanmasında, dış
piyasalardan kaynak aktarımında fevkalade yeterli bir ekiptir, güvenilir bir
ekiptir; Türkiye'nin zor günlerinde her zaman bir çıkış yolu bulmada ehliyetle
ve tecrübeyle rol almışlardır. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. Bir diğer konu, dış borçlanmayla ilgili.
Dışborçların kaydı konusunda, Türkiye'de, cumhuriyetin çok temel kurumlarından
Sayıştay ile devletin en önemli kurumu Hazinesi arasında polemik düzeyine
çekilmeye çalışılan bir teknik tartışma vardır. Dışborçların kayda alınması
konusunda Hazine önemli bir altyapı sıkıntısıyla karşı karşıya, tanımlarda
sıkıntıyla karşı karşıya. Bu, yönetimden kaynaklanan bir hadise değil; ama,
Sayıştay, birtakım anlatımlarda, değerlendirmelerde, sistemde Hazinenin
yüzlerce katrilyonluk işlemi kayıt dışında tuttuğuna dair fevkalade hepimizi
kurumsal açıdan rahatsız eden mesajlar veriyor. Bunun bir an önce çözümlenmesi
lazım. Bununla ilgili temennim şu: İnşallah, son kez bütçe kanununda dış
borçlanmayla ilgili bu hükümler yer alacak ve Türkiye'nin borçlanma ilkelerini,
esaslarını, kriterlerini, uygulamasını düzenleyecek yeni borçlanma kanunu 2002
yılı içinde yürürlüğe girecek. Bu konuda önemli bir boşluk vardır. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 2001 ve
2000 yılında, son iki yılda, herhalde tüm cumhuriyet tarihinin en yüksek
borçlanmasını, dış borçlanmasını gerçekleştirdi. Bu, rekor düzeyde bir
borçlanmadır. Bu yılın sonunda IMF'nin taahhüt ettiği kredilerin de
kullanımıyla birlikte, aşağı yukarı 19 milyar dolar IMF'den, 3 milyar dolar
Dünya Bankasından ve 8 milyar dolar da piyasalardan borçlanmıştır Türkiye
Cumhuriyeti Hazinesi; yaklaşık 31-32 milyar dolarlık rekor düzeyde bir dışborç
yükümlülüğü altına girmiştir Hazine. Şimdi, buna, yeni hazırlıkları devam eden
stand-by anlaşmasıyla birlikte, 10 milyar dolarlık bir ilave daha söz konusu.
Böylece, 3 yılın rakamı 42 milyar dolar gibi, fevkalade yüksek bir düzeye
ulaşıyor. Bu borçların servisi nasıl yapılacaktır, kim ödeyecektir, hangi
dışkaynakla ödeyecektir konusu, geleceğimiz açısından fevkalade önemlidir. Bu borçlanmalarda, dışarıdan sağlanan
borçlanmalarda iki önemli nokta var: Birincisi, piyasalar. Piyasalardan
sağlanan krediler, Türkiye'ye, bu ülkeye, yönetimine, hükümetine duyulan
güvenin göstergesi. Bu güven uzunca bir süredir yok. Bu nedenle de, hükümet,
Hazine, ancak resmî kaynaklardan, resmî kurumlardan borçlanabilir durumda. Bu
resmî kurumların başında da IMF ve Dünya Bankası geliyor. Bunun dışında, eğer
yeni dönemde piyasalarla olan güven ilişkisi tesis edilebilirse, bu 10 milyar
dolara ek kaynaklar sağlanması imkânı var. Aksi halde, Türkiye, dışkaynak
temininde yeni sorunlarla karşılaşmaya aday, bu riske maruz bir ülke konumunda
2002 yılına girecektir. Benim temennim, Türkiye'ye duyulan
güvenin, Türkiye'nin dış borçlanma konusunda 2002 yılında daha rahat bir
ortamda ve güven ortamında, olağan faaliyetlerini sürdürebilmesi ve bu
faaliyetler içinde, özel sektörün üretici kurumları, malî kurumları, önemli
kurumları, üretken kurumları da dışpiyasalardaki varlığını, kredilere
ulaşabilme imkânını kullanabilir duruma gelsin. Temennim budur. Yine, dışborçlar konusunda arkadaşlarıma
başarı diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş. Saadet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 754 sıra sayılı bütçe
tasarısının 33 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 33 üncü madde, genel
ve katma bütçeli kurum ve kuruluşların dış borçlarıyla ilgili, proje karşılığı
dış borçlarıyla ilgili teknik bir maddedir. Burada, Hazine Müsteşarlığı muhatap
kılınmaktadır. Hazine Müsteşarlığının koordinasyonuna verilmektedir. Değerli arkadaşlar, burada, esas
konuşulması gereken bir başka konu var: On gündür 2002 yılı bütçesini Genel
Kurulda görüşmekteyiz. Âdeta, bütçe görüşmelerinin bitmesini iple çekmekteyiz.
Zaman zaman, hatip, Genel Kurulda, ancak, 40-50 kişiye hitap etmekte. Zaten, bu
bütçe, ilk başta da söylendi; sanal bir bütçe, doğarken ölmüş bir bütçe ve hiç
de inandırıcı değil. Yani, bu bütçenin bütçe hedeflerine varacağını söyleyen
arkadaşı, burada, yalan makinesine oturtup konuşturmak lazım; çünkü, hiç kimse
inanmıyor ki, bu bütçenin hedefleri gerçekten tutacak. Değerli arkadaşlar, dış ve içborç stoku o
kadar büyük boyutlara vardı ki, zaman zaman endişeleniyoruz, tereddüt ediyoruz.
Bu, hakikaten, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı tehdit eder duruma bile geldi.
Şimdi, bakın, dışpolitikada Irak'a bir müdahale var. Bizim kesinlikle
inisiyatifimiz söz konusu olmuyor;
çünkü, borçluyuz. IMF'den, Dünya Bankasından, Amerikan maliyesinden borçluyuz.
Zaman zaman da kendi kendime düşünüyorum; diyorum ki, acaba, bu, bizim Maliye
Bakanımızı, Devlet Bakanımızı ve geçmişte Cottarelli ve şimdi de Juha
Kahkonen'i, bunları bir sıralamaya tutsalar, hangisi daha medyatik, hangisi
daha popüler diye... Zaman zaman, kendi kendime düşünmüyor değilim. Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet
döneminde, hakikaten, iç ve dış borç stoku o kadar büyük boyutlara vardı ki,
bakın, 37 milyar dolar olan içborç stoku 80 milyar dolara, işte, 90 milyar
dolar olan dışborç stoku 112 milyar dolara; yani, 57 nci hükümet döneminde,
yaklaşık 90-100 milyar dolar bir faiz
ödendi, rantiyeci kesimine para gitti, 90 milyar dolar da borcumuz arttı. Şimdi, arkadaşlar, borç yiğidin
kamçısıdır. Belki, bu saikle yola çıkıldı; ama, kamçı yiye yiye yer kalmadı. Şimdi, bu borç stokunun bu kadar
artmasıyla birlikte, aynı şekilde, reel sektördeki gelişmeler, hamleler de
paralel gelişse, yani, istihdam artsa, üretim artsa, ihracat artsa diyecek bir
şey yok; ama, gelin görün ki, 2002 yılı bütçesinde de gene 43 katrilyon lira
faize gidiyor, gene vergiler, gene zamlar gelecek. Bunun millete hiçbir faydası
yok. Bir de, ilginç olan bir şey... On gündür
bütçeyi görüşüyoruz. Bu bütçenin sonunda, zannediyorum, tuzak bir protokol
geldi. Hani tüketici kredisi için banka ile müşteri arasında bir protokol
imzalanır, karınca duası gibi en son protokol yazılar yazılır ya, aynı onun
gibi. Şimdi, 500 sayfalık bir tasarı geldi önümüze; Kâtip Üye 10 dakikada
okuyor, biz 5 dakika konuşuyoruz; zaten, 5 dakikayı geçince Sayın Başkan hemen
ikaz ediyor. Değerli arkadaşlar, bu şekilde bir yere
gidilmez. Bence en güzeli, bu mübarek gecede hepimiz dua edelim, Cenabı Hak bu
hükümeti bir an evvel düşürsün -çünkü, işimiz Allah'a kaldı- iki bayramı bir
arada edelim. VAHİT KAYRICI (Çorum) - İşiniz Allah'a
kaldı... Allah yardımcınız olsun! HASAN GÜLAY (Manisa) - Beddua falan değil,
değil mi?! MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 33 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 34 üncü maddeyi okutuyorum: Dış borçların ikraz, devir ve garanti
edilmesi MADDE 34.- a) Yabancı ülkeler,
uluslararası kuruluşlar, yabancı bankalar ve yabancı ülkelerde yerleşik diğer
finans kurumlarından her türlü amaçla ve uluslararası sermaye piyasasında
kullanılan finansman araçları ile yapılacak borçlanmalar ve buna ilişkin
anlaşmalarla ilgili temas ve müzakereleri yürütmeye ve işlemleri sonuçlandırmaya, b) Yukarıdaki (a) fıkrasına göre sağlanan
finansman imkânlarını, kamu ve özel sektör kurumlarına ikraz, devir veya
kullandırmaya, anlaşma hükümleri çerçevesinde ekonominin çeşitli
sektörlerindeki gelişmeyi sağlamak amacıyla ikraz ve devir koşullarını
belirlemeye ve bu kredilerden yapılması gereken geri ödemeleri aynı kuruluşlar
için hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye, c) Yukarıda belirtilen imkânların doğrudan
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası veya Türkiye'de yerleşik kurumlar ile Türk
bankaları tarafından sağlanması halinde, bu kredileri kısmen veya tamamen
devralmaya, devralınan bu kredileri kısmen veya tamamen kamu kurumlarına ikraz,
devir veya kullandırmaya ve bu kredilerden yapılması gereken geri ödemeleri
aynı kuruluşlar için hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye, Türkiye'de
yerleşik bankaların döviz varlıkları üzerinden borçlanmaya, d) 1. Yabancı ülkelerin kredi kuruluşları,
uluslararası kurumlar veya yabancı ülkelerde yerleşik banka ve kurumlar ile bu
finansman işlemlerine katılan Türk bankaları tarafından kamu kurumlarına (özel
hukuk hükümlerine tâbi olmakla beraber sermayelerinin % 50'sinden fazlası
kamuya ait olanlar dahil), yatırım ve kalkınma bankalarına verilecek kredileri
anlaşmalarındaki şartlarıyla garanti etmeye, 2. Dünya Bankası ve diğer uluslararası
kuruluşların ihdas ettikleri garanti programları çerçevesinde, aa) Kamu
kuruluşları (özel hukuk
hükümlerine tâbi olmakla
beraber sermayelerinin %
50'sinden fazlası kamuya ait olanlar) ile yatırım ve kalkınma bankalarının
borçlu sıfatıyla uluslararası piyasalardan temin edecekleri finansman imkanları
için, bb) Yap-İşlet-Devret ve Yap-İşlet modeli
çerçevesinde gerçekleştirilecek projelerle ilgili, mevzuatta öngörülen Hazine garantileri ile sınırlı olmak ve
şartları Hazine Müsteşarlığınca müzakere edilmek üzere, Yukarıda anılan uluslararası kuruluşlar
tarafından verilen garantiye karşı garanti vermeye, 3. Hazine garantörlüğünde sağlanacak dış
borçlar için; garanti verilen veya verilecek kuruluşlar nezdinde her türlü
inceleme ve denetlemeyi yaptırmaya, garanti ücreti oranını, garanti verilme
aşamasında garanti verilecek kuruluşlara karşı garantörlük koşulları ile bu
borçlardan Hazine adına doğabilecek yükümlülüklerin geri ödeme koşullarını
belirlemeye, e) Ulusal banka ve kamu kuruluşlarınca
yabancı ülkelere açılacak kredilerin geri ödenmesini garanti etmeye, yabancı
ülkelerde doğrudan teminat mektubu vermeye yetkili ulusal bankalar lehine
garanti vermeye, f) Türkiye Cumhuriyeti adına Hazine
Müsteşarlığı tarafından yabancı ülkeler resmî kuruluşları veya uluslararası
kuruluşlardan sağlanan kredilerin teknik yardım ve eğitim amaçları kapsamındaki
bölümlerini anlaşma hükümlerine istinaden gerektiğinde özel ve özerk bütçeli
kamu kuruluşları ile kamu kuruluşu sayılan kurumlara karşılıksız olarak
kullandırmaya, g)
Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası tarafından Bosna-Hersek'te finanse
edilecek projeler için bu Bankaya üye diğer ülkelerle birlikte sağlanacak ortak
bir garanti çerçevesinde garanti verilmesine, h) Avrupa Birliği, yabancı ülkeler ve bu
ülkelerin banka ve kredi kuruluşları ve uluslararası malî kuruluşlardan
ülkemizde faaliyet gösteren Risk Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına risk
sermayesi şeklinde köprü krediler, koşullu krediler sağlamaya veya yukarıda
belirtilen yabancı ülke ve kuruluşların adı geçen Yatırım Ortaklıklarına
doğrudan veya aracı malî kuruluşlar vasıtasıyla risk sermayesi şeklinde katkı
sağlamaya yönelik anlaşmalar yapmaya, sağlanan bu imkanların devredilmesine,
kullandırılmasına ve geri ödenmesine, i) Bütçe Kanunu ve ilgili kanunlar
çerçevesinde yapılan ikrazlarla, Hazine garantilerinden Hazine Müsteşarlığınca
yapılan üstlenmeler neticesinde ortaya çıkan alacakların şartlarının
belirlenmesine, tahsiline, takibine ve her türlü finansal tekniğin kullanılması
suretiyle idaresine, Hazine alacaklarını doğuran işlemlerle, bu alacakların
tahsil, takip ve idaresine ilişkin esas ve usullerin belirlenmesine, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkilidir. j) Daha önceki yıllarda yapılan işlemler
için de bu esaslar geçerlidir. k) Yılı içinde uluslararası ticari
bankalardan borçlanmak suretiyle temin edilen dış finansmanla ilgili olarak; 1. Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile
özel statüye sahip kamu hizmeti gören ve sermayelerinin % 50'sinden fazlası
belediyeye ait olan iştirakler ve ilgili mevzuat gereği tüzelkişiliği haiz
yerel yönetim birlikleri için Hazine garantisi verilecek veya devredilecek dış
kredi tutarı 500 milyon ABD Doları, 2. Diğer kamu kurum ve kuruluşları (özel
hukuk hükümlerine tâbi olmakla beraber sermayelerinin % 50'sinden fazlası
kamuya ait olanlar dahil) için Hazine garantisi verilecek dış kredi tutarı 4
milyar ABD Doları, İle sınırlıdır. 3.Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret, İşletme
Hakkının Devri ve benzeri modeller çerçevesinde gerçekleştirilecek projelere
verilen Hazine garantileri ile kalkınma ve yatırım bankalarının uluslararası
kuruluşlardan ve piyasalardan Hazine garantisi altında sağlayacakları dış
borçlanma tutarı yukarıda belirlenen sınırlamanın dışındadır. BAŞKAN - 34 üncü maddeyle ilgili olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Dağcıoğlu konuşacaklar Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayhay Sayın Başkan. Sayın Dağcıoğlu, buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN
DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin temel
özelliği, borç alma, borç ödeme ve borcu borçla çevirme bütçesi olmasıdır.
Halbuki, daha fazla iç ve dış borç, yüksek reel faiz ve yurt dışına kaynak
aktarılması anlamına gelmektedir. Böylece, giderek bağımsızlığımızı tehdit eden
ve ülkemizin gelecekteki refahının azalmasına yol açan dipsiz bir batağa daha
fazla saplanıyoruz diye düşünüyorum. Türkiye, 2001 yılı ile 2007 yılları
arasında, her yıl, ortalama, 20 milyar dolar civarında olmak üzere, yaklaşık
140 milyar dolar dışborç ödemek durumundadır. Bu borcun da, yaklaşık 30 milyar
doları faiz, geri kalan 110 milyar doları da anaparadır. Özellikle son yıllarda
ağırlaşan faiz ödemelerimizin içinde dışborç faizleri, içborç faizlerine göre
çok daha makul bir seviyede, yani, 2 ilâ 3 milyar dolar arasında seyretmektedir;
ancak, bu miktarın bile Türkiye'de yatırıma ayrılan tüm kaynaktan daha büyük
olduğu düşünülürse, ne kadar acı bir tablonun içinde olduğumuz da
anlaşılacaktır. Toplam borç faizleri, neredeyse, tüm gayri
safî millî hâsılamızın yüzde 17'sini götürmektedir ki, tabiî, bu rakamların
resmî rakamlar olduğunu ve devletin dış borçları konusunda ise tam bir açıklık
bulunmadığını da burada belirtmekle yetinelim. Örnek istiyorsanız, Dışişleri
Bakanımızın, tamamının silinmesini talep ettiği 7 milyar dolarlık askerî
borçlarımız gibi... Bunları hesaplarda göremiyoruz. Bilançoyu bütünleyen içborçlara gelince:
2001 yılı için, üçüncü çeyreği itibariyle, içborç stokunun gayri safî millî
hâsılaya oranı yüzde 56'ya ulaşmış bulunuyor. Bu oran, 1980'de yüzde 10,
1990'da yüzde 14, 1997'de de yüzde 21 seviyelerindeydi. 1997 yılında 5,3
katrilyon lira seviyesinde olan içborç toplam ödemesi, üçbuçuk yılda 17 kat
büyümek suretiyle 92 katrilyon liraya ulaşmış bulunuyor. Burada bir kıyaslama
yapabilmek için, 2001 yılı toplam bütçesinin 48 katrilyon lira olduğunu
hatırlarsak, durumun ne kadar vahim olduğunu, bir kez daha gözler önüne
koyarız. Bu bir cinnet bu, bir çılgınlık anıdır
diye düşünmemek mümkün değil. Böylesine bir borçlanma politikası, bırakınız
ülkeyi düze çıkarmayı, daha da dibe çekmektedir. Bu yüzden, ekonomik kriz,
artık, sürekli ve kronik hale gelmiştir. Herkes bilmektedir ki, borçlar
arttıkça, daha fazla vergi gelirinin, borç faizlerinin ödemelerine tahsis
edilmesi kaçınılmaz olur. Bu da, vergilerin, kamu hizmetleri ve yatırım için
değil, bir noktadan sonra, artık, sadece borçların faizlerini ödemek için
tahsil edilir hale gelmesine yol açmaktadır. Nitekim, artık, tahsil edilen her
100 liralık verginin, devletin borç faizlerini bile karşılayamadığı bir noktayı
aşmış bulunuyoruz. Borçlar ve faizler, âdeta, bir kement olmuş, gittikçe artan
bir şekilde boğazımızı sıkmaktadır. Artık, nefes alamaz hale gelmiş
bulunuyoruz. Durum, gerçekten vahimdir arkadaşlar. Öte yandan, borçlar, tasarrufların belirli
bir rant kesimine aktarılması suretiyle ülkede zaten bozuk olan gelir
dağılımının daha da bozulmasına sebep olmakta, büyük ölçüde cari ve transfer
harcamalarını finanse etmekte kullanılarak ulusal tasarrufların hoyratça
tüketilmesine sebep olmaktadır. Üstüne üstlük, içborçların da giderek daha
fazla dolarize edildiği şaşkın bir dönemden geçiyoruz. Yani, içborçları da,
dışborç haline tahvil etmeye başladık; ama, ne gam!.. İşte, IMF Başkanı Horst
Köhler Türkiye'ye 10 milyar dolarlık yeni borç verilebileceğini açıklayınca,
doğrusu, bayağı moral bulduk ve bayram ettik. Şaka bir yana, acaba ne oldu da, IMF
birdenbire dolar musluklarını açıverdi derseniz, dört tane müsteşarın
hazırladığı ve koalisyon liderlerinin zirvelerinde kabul edilen tasarruf
tedbirleri paketi IMF tarafından çok mu beğenildi ki birdenbire muslukları
açtılar diye düşünüyorum; yoksa, böylece, Afganistan'a asker gönderirken
"para istemem, yan cebime koy" mesajını veren hükümetin beklentisi,
IMF'in büyük patronlarından anında karşılık mı bulmuş oluyor?! Ama, nedense,
Sayın Kemal Derviş, birdenbire bir açıklama yaparak, IMF İcra Kurulunun 10
milyar dolarlık ekkaynağı prensipte onayladığını; ama, bu kaynağın hibe değil,
borç olduğunu ve bu nedenle de, çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini söylemek
zorunluluğunu hissetti. Her neyse... Zaten "denize düşen, yılana
sarılır" misali, kimsenin işin bu yönüne aldırdığı da yok zaten.
Dolarların geleceği haberi, birilerine, âdeta, bayram havası estirdi. Demek ki,
artık, 30 milyar doları aşkın tutarla, IMF üyesi ve ortağı ülkeler arasında en
borçlu ülke durumunu almakla övünebiliriz. Güreşte yenilip sıfır çekiyorsak da,
hiç değilse borçta ve yolsuzlukta dünya şampiyonu olduk; helal olsun bize! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -
Üretmeden tasarruf mu, kemer sıkma, boğaz sıkma, acı ilaç mı dediniz; geçin
efendim, bütün bunlar lüzumsuz vehimler; çünkü, artık, her zaman yanımızda
olacak olan IMF ve Dünya Bankası gibi dostlarımız var bizim; sırtımız yere
gelir mi Allah'ın izniyle diyorum! Borcu yine borçla çevirmenin revaçta
olduğu bir dönemin geleceğimizi karartan acı sonuçları bunlar işte. Bu gidiş
iyi değildir. Ülkeyi bu hale getirenler, elbet, bir gün, sandıkta bunun
hesabını vereceklerdir; ama, pazarlarda çürük sebze toplayarak hayatını
sürdürmeye çalışan, işinden gücünden olan çileli insanımızın kul hakkını kolay
kolay ödeyebileceğimizi zannetmiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun. DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 üncü madde üzerinde söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 34 üncü madde, dışborç uygulamasının çok
özel bir şeklini düzenliyor. Uluslararası kuruluşlar, genelde, Türkiye'de
krediye muhtaç kuruluşlara, onları muhatap alarak kredi vermezler. Uluslararası
kuruluşlar için Türkiye'de en muteber kurum Hazinedir. Dolayısıyla, kredinin
borçlusu, dışarıdan sağlanan kredinin geri ödeyicisi Hazinedir; kullanıcıları
da, her seviyede çeşitli kamu kuruluşlarıdır. Hazine, bu kredileri alır ve bu
kredileri, devir anlaşmalarıyla, kullanıcı kuruluşlara devreder. Bu işlemde, bugüne kadarki uygulamasında,
ilke olarak bir sakınca yoktu; ama, sistem, düşünüldüğü yapıda işlememektedir.
Hazine, kredinin borçlusu olarak ödemeyi sürdürmekte, kullanıcı kuruluşlar
Hazineye karşı yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Türk Hazinesi, burada, malî
disiplini, finansal disiplini özünde yok eden, çok kötü bir tabloyla karşı
karşıyadır. Birkaç rakam vereyim değerli arkadaşlar.
Bunlar, artık, dünyanın bildiği rakamlar, Hazinenin web sayfasında da var.
Hazinenin, bu şekilde, dışarıdan kredi olarak aldığı ve çeşitli kamu
kuruluşlarına, üniversitelere, belediyelere, KİT'lere ve benzer kuruluşlara
kullandırdığı kredilerin toplamı 6,2 milyar dolardır ve Hazine, bugüne kadar,
bu krediler dolayısıyla, kullanıcı kuruluşların ödemesi gereken, kredi taksitlerinin
geri ödemesi aşamasında bu kuruluşlardan tahsil edilmesi gereken 3,5 katrilyon
Türk Liralık bir ödemeyi, nakit bazda, bu kadar sıkıntısı içinde kendisi
yapmıştır. Malî disiplini yok etmenin bundan daha
güzel bir örneği olamaz. Sizin, bir kuruluş olarak, Hazineye 1 katrilyon
liralık borcunuz var; siz, elinizdeki kaynağı istediğiniz gibi kullanıyor,
Hazineye borcunuzu ödemiyorsunuz, krediden doğan yükümlülüğünüzü ödemiyorsunuz
ve Hazine, bu kadar yoklukta, bu 1 katrilyon lirayı finanse etmek için, bilmiyorum,
kaç katrilyon borç faizi ödüyor. Asıl sıkıntı, malî yönetimdeki temel
sorunlardan birisi buradadır. Hazine, bu disiplin eksikliği içinde, bu işin
yönetiminde, daha fazla yoluna devam edecek durumda değildir. Tabiî ki, bu olayı düzenleyecek başka mekanizmalar
var. Bu borçlu kuruluşların gelirlerinden, başka kaynaklardan elde ettikleri
gelirlerden, bu geri ödemeleri tahsil etme imkânı var; ama, nedense, Maliye
Bakanlığı ile Hazine, bu konuda, gerçekten bir irade gösterisi ortaya koyacak
bir yaklaşım sergilemiyor. Hazinenin, başkalarının 3,5 katrilyon
liralık -nakit bazda- borcunu ödemesinin bugünkü faizlerle maliyeti nedir; bu
hesabın ortaya konulması lazım değerli arkadaşlar. Bu, sonuçta, hem bu borçlu
kuruluşların, borçlarını ödememek suretiyle, pek çok konuda israfta
bulunmalarına neden oluyor; Hazineyi de bu zor dönemde daha da büyük bir zor
tablonun içerisinde kalmaya mecbur ediyor. Tabiî, bu işin ikinci boyutu, Hazinenin
verdiği garantilerdir. Hazine, proje kredilerinde -bu yap-işlet- devret veya
yap-işlet projeleri kapsamında- gerçekten çok cömert davranmış, olağanüstü
yükümlükler altına girmiştir. Bu yükümlülükler, şimdi, fevkalade belirsiz bir
dönem için, Hazineye, milyar dolarlar düzeyinde yükümlülükleri kayda
aldıracaktır, sıraya koyacaktır. Önümüzdeki günlerin çok büyük risk bölgesi
burasıdır ve Hazine bu kuruluşlara kredileri devrederken, bu krediler
karşılığında teminat alma meselesini, geri tahsil etme meselesini güvenceye
alma konusunda, sistemde çok büyük bir eksiklik yaratmıştır. Burada bir kasıt
yoktur, bilgi eksikliği vardır, bundan sonraki uygulamalarda mutlaka bu işin
bütçe içerisinde düşünülmesi, disiplin içerisinde düşünülmesi ve Hazinenin bu
kadar açıkta bırakılmasına yol açacak sistemden vazgeçilmesi gerekiyor. Hazine
burada çok büyük bir risk alanı yaratmıştır; bütçe dışında, bu "contingent
liabilities" dediğimiz -teknolojide, terminolojide- bir sistemi âdeta
yönetemez duruma gelmiştir. Bu kargaşanın bir an önce
sonuçlandırılması dileğiyle, teşekkür ediyor, saygı sunuyor, hepinize iyi
geceler diliyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş. Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır;
okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 malî yılı bütçe
kanununun "Dış borçların ikraz, devir ve garanti edilmesi" başlıklı
34 üncü maddesine (i) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (j) fıkrasının
eklenmesini ve diğer fıkra harflerinin de teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“j) Marmara ve Düzce depremleri ve diğer
doğal afetler sonrası, afet bölgelerinde acil yardım ve yeniden yapılandırma,
rehabilitasyon projelerinin finansmanı amacıyla, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım
Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası, Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin
ilgili finans kuruluşlarından ve aynı amaçla yabancı ülke hükümetleri ile
yabancı ülkelerin kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlardan, Türkiye
Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağladığı kredileri, genel ve katma bütçeli
kuruluşlar dışında kalan kamu kurum ve kuruluşlarına ikraza dönüştürmeksizin
kullandırmaya,” Gerekçe: Marmara ve Düzce depremleri kapsamında
Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası finans
kuruluşlarından sağlanan kredilerle finanse edilen projeler çerçevesinde,
depremden malî ve fizikî olarak büyük zarar görmüş kullanıcı durumundaki
kuruluşların kullanılan kredilerin geri ödenmesinden sorumlu tutulması
durumunda ilgili kuruluşların finansal problemlerle karşı karşıya kalacağı
beklenmektedir. Deprem bölgesinde finanse edilen tesislerin mülkiyetini
devralacak kuruluşların (özellikle belediyeler) halihazırda maruz kaldıkları
tabiî afet nedeniyle uğradıkları (gelir kaybı ve harcama artışından
kaynaklanan) malî kayıplar, borç ödeme kapasitelerinde zafiyete neden olmuştur.
Dolayısıyla, bu durumdaki kuruluşların kredi maliyetinden sorumlu
tutulmamalarının uygun olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede, Marmara ve Düzce
depremi ile tabiî afete maruz kalan bölgelerdeki projeler için sağlanan
krediler kapsamında yapılan harcamaların, proje sahibi ve/veya finanse edilen
tesisleri devralacak kuruluşlardan tahsil edilmeyeceğinin hükme bağlanması
gerekmektedir. Söz konusu kuruluşların kredi
maliyetlerinden sorumlu tutulmalarında ısrar edilmesi, bölgede hayatî öneme
sahip ve aciliyet arz eden projelerdeki gerçekleşmelerin olumsuz etkilenmesi
sonucunu beraberinde getirebilecektir. BAŞKAN - Evet, önergeye karşı... Sayın
komisyon ve sayın Hükümete soracağım; ancak, önergede geçen şu ibarenin
özellikle hükümet tarafından açıklanması gerektiğini ifade ediyorum:
"Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağladığı krediler"
ibaresinden kasıt, yeni bir borçlanma mıdır; yoksa, mevcut kredilerin devamı
mıdır; o hususa açıklık getirilmesini özellikle isteyeceğim; çünkü, eğer,
borçlanma ise, işleme almayacağım. Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz
efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. Hükümet olarak, Sayın Bakan açıklama
yapacaklar. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Mevcut
krediler, yeni krediler değil; katılıyoruz. BAŞKAN - Mevcut krediler diyorsunuz, bir
borçlanma getirmiyor diyorsunuz? DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Evet. BAŞKAN - Peki; katılıyorsunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
Anayasanın 162 nci maddesi son derece açıktır... BAŞKAN - Efendim, ben onu sordum; bir
borçlanma getirmediğini ifade etti... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben de diyorum ki,
bir borçlanma getiriyor. Bu borcu da Hazine karşılayacak. Şimdi, mesele şudur;
Plan ve Bütçe Komisyonunda enine boyuna 45 gün tartışıldı; o zaman, bu
getirilmeliydi ve orada kabul edilmeliydi. Orada olmayan bir şey, korsan madde
şeklinde gelirse, çok yanlış olur ve Anayasaya aykırılık söz konusu olur. Bu
nedenle, bunu işleme koymanız, bize göre mümkün değildir. BAŞKAN - Sayın Güven, ben tereddütlerimi
yenmek için hükümete sordum, yeni bir borçlanmayı gerektirmiyormuş; daha önce
alınan kredilerin devamı mahiyetinde olduğu için işleme alıyorum; gider
artırıcı bir nitelik taşımadığından... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hazine
borçlanıyor mu, borçlanmıyor mu?!
Hazine ödeyecek... BAŞKAN - Efendim, ben bu şekliyle oya
sunacağım... TURHAN GÜVEN (İçel) - Karar yetersayısı
istiyoruz!.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, ısrarlı değiliz efendim; takdir sizin. BAŞKAN - Efendim, siz, takdire bıraktınız. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu
konunun açıklığa kavuşturulması lazım hükümet tarafından. Gerekçe yeterli
değil, eğer açıklama yapılırsa, iyi olur. Aksi takdirde, karar yetersayısı
talebinde bulunma zorunluluğu olacak; işi açmaza sokmamak lazım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında yeni bir
maddedir; yani, İçtüzüğe göre işleme de konulmaması lazım... Komisyonun
çoğunluğu da yok. Yeni madde gibi, yani, bir fıkra, yeni bir madde gibi
geliyor. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Onun için buna
bir çözüm bulunsun; 5-10 dakika bir ara verilsin; toplantı yapılsın,
görüşülsün. Aksi takdirde... BAŞKAN - Ben sordum Sayın Kapusuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Borçlanma kanunu
gelecek, orada koysunlar, getirsinler efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, eğer imza sahipleri, önerge sahipleri ısrarlı
olmazlarsa, Komisyon ve Hükümet olarak biz de ısrar etmeyiz. BAŞKAN -Sayın Tümen, Sayın Köse, Sayın
Dedelek, Sayın Esvet Özdoğu; çekiyor musunuz efendim imzanızı? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
sizin belirtmiş olduğunuz gibi, bu mahallî idareler, deprem dolayısıyla
borçlanmalar neticesinde sıkıntılar içerisinde olduğundan, borçlanmaları
mahallî idareler adına Hazine üstleniyor; fakat, eğer şu anda mevzuatımıza,
İçtüzüğümüze aykırı ise önergemizi geri çekiyoruz. BAŞKAN - Efendim, yeni borçlanmayı gerektiriyorsa, elbette ki ben
işleme almayacağım; ama, Sayın Bakan "yeni borçlanmayı gerektirmiyor"
dedi; fakat sıkıntılarının olduğunu ifade ettiler. Eğer imzanızı çekerseniz,
önergeyi işlemden çıkaracağım. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım,
bize herhangi bir borçlanma getirmeyeceğini...
Zaten önergede de belirtiliyor. Burada mahallî idarelerin... BAŞKAN - Sayın Tümen çekiyor musunuz
efendim?.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sanıyorum orta
yerde muallak bir durum var. Bu konuda biz önergemizi geri çekiyoruz. BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim. Önerge geri çekilmiştir. 34 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 35 inci maddeyi okutuyorum: 244 sayılı Kanun kapsamı dışında borçlanma MADDE 35. - a) Yıllık programlarla
belirlenen dış finansman ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 31/05/1963
tarihli ve 244 sayılı Kanunun kapsamı dışında kalan kuruluşlarla kredi
anlaşmaları yapmaya ve projelerin yapılabilirlik çalışmalarının dış finansman
ihtiyaçlarını karşılamak üzere Dünya Bankası ile üzerinde anlaşılacak şartlarla
(10 000 000) Amerikan Dolarına kadar olan borçlanmaların yapılmasına Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. b) Bu gibi anlaşmalar ve savunma
borçlanmalarına ilişkin kredi anlaşmaları bütçe kanunları hükümlerine
dayanılarak yapılmış olup, Bakanlar Kurulunca uygun görülen diğer kredi
anlaşmaları gibi Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girer. Bu kararnameler
31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanun ve 23/05/1928 tarihli ve 1322 sayılı
Kanun hükümlerine tabi değildir. c) Türkiye Cumhuriyetinin bu madde ile
"Dış Borçların İkraz, Devir ve Garanti Edilmesi" başlığını taşıyan
madde ve bu madde hükümlerine dayanarak, sırasıyla borçlu veya garantör sıfatı
ile taraf olduğu finansman anlaşmalarından doğan borçlarının dünya sermaye
piyasalarında mevcut muhtelif finansman araçları vasıtasıyla yönetimi amacıyla
anlaşma yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Söz
konusu anlaşmalar imzalandıkları tarihte yürürlüğe girer. d) Daha önceki bütçe yıllarında akdedilmiş
benzeri anlaşmalar hakkında da bu madde hükmü uygulanır. BAŞKAN - 35 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 36 ncı maddeyi okutuyorum: Borç verme, hibe ve yardım anlaşmaları MADDE 36. - a) Avrupa Birliği, yabancı
ülkeler, uluslararası kuruluşlar ve yabancı ülke kredi kuruluşlarından
sağlanacak hibelerle ilgili temas, müzakere ve anlaşmaları yapmaya ve bu yolla
sağlanan finansman imkanlarını kamu ve özel sektör kuruluşlarına kullandırmaya
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Sözkonusu anlaşmalar
imzalandıkları tarihte yürürlüğe girer. Bu kaynaklardan genel bütçeye dahil
daireler ve diğer kamu kuruluşlarına sağlanan hibelerin kullanımlarına ilişkin
işlemler damga vergisi, resim, harç ve diğer masraflardan muaftır. b) Yabancı ülke ve kuruluşlara verilecek
borçlarla ilgili anlaşmaları yapmaya ve anlaşmaların esas ve şartlarını
belirlemeye, verilen borçların ertelenmesine ve yeniden yapılandırılması
işlemlerini yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Yabancı ülke ve kuruluşlara verilecek borçlar Hazine Müsteşarlığı bütçesine bu
amaçla konulacak ödenekten karşılanır. Sözkonusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu
kararı ile yürürlüğe girer. c) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke
ve kuruluşlara yapılacak hibe ve yardımlar ile ilgili görüşmelerde bulunmaya ve
anlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak
kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir.
Yabancı ülkelere verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı
bütçesine (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç) bu amaçla
konulacak ödenekten karşılanır. Sözkonusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu
kararı ile yürürlüğe girer. Anlaşmada belirtilen nakdi hibe ve
yardımlar bütçeye gider kaydedilerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında ilgili ülke adına döviz cinsinden açılacak
hesaba aktarılabilir. Ödemeler, anlaşma hükümleri çerçevesinde ve Maliye
Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili hesaptan yaptırılır. d) Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.
tarafından yabancı ülkelere ve bu ülkelerdeki kuruluşlara açılacak iki yıl veya
daha uzun vadeli mal ve/veya hizmet satış sözleşmeleri veya bu tür
sözleşmelerle eş değer finansal kiralama işlemleri ile ilgili Resmi Destekli
İhracat Kredilerinin esaslarını ve finansal hükümlerini düzenlemeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. BAŞKAN -36 ncı maddeyle ilgili olarak söz
isteyen?.. Yok. 36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 37 nci maddeyi okutuyorum: Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi
kapsamında akdedilecek anlaşmalar MADDE 37. - Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı
projesi kapsamında; a) Akdedilmiş olan ev sahibi ülke anlaşması, anahtar teslimi yapım
sözleşmesi, hükümet garantisi anlaşması ve bu proje tahtındaki akdedilecek
diğer anlaşmalarla ilgili belge ve sair dokümanların imzalanmasına, b) (a) bendinde belirtilen anlaşmalar ile
diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanlar tahtında Türkiye Cumhuriyeti
ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından taahhüt edilen her türlü ödeme,
tamamlama, performans ve sair yükümlülüklerin ifasına yönelik olarak ilgili
anlaşmalarda öngörülen taraflara garanti verilmesine, bahse konu taahhütlerin
anlaşmalarda öngörüldüğü şekilde gereği gibi, kısmen ya da tamamen yerine
getirilmemesi halinde ortaya çıkacak her türlü ödeme yükümlülüğünün Türkiye Cumhuriyeti adına garanti
edilmesine, c) (a) ve (b) bentlerinde belirtilen anlaşmalar
ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanları imzalayan ve
imzalayacak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tespitine ve
yetkilendirilmesine, Bakanlar Kurulu yetkilidir. BAŞKAN - 37 nci maddeyle ilgili olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak. Buyurun Sayın
Budak. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın
Başkan, sayın üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. 20 nci Yüzyılda, ülkeleri en fazla meşgul
eden konuların başında enerji problemi gelmektedir; özellikle 20 nci Yüzyılda
çıkan savaşların, anlaşmazlıkların, uluslararası sorunların temelinde enerji,
petrol ve doğalgaz bulunmaktadır. Türkiye'nin başına ne geliyorsa, Ortadoğu'da
hangi felaketler rüzgâr estiriyorsa, bugün Afganistan'da ve Ortaasya'da hangi
belalı rüzgârlar esiyorsa, bunun tamamının temelinde, doğal kaynaklar vardır,
petrol vardır. Dolayısıyla, Türkiye, maalesef, uzun yıllar boyunca enerji
konusunda ciddî bir politika geliştirememiştir. Bunun neticesinde de, enerji
konusunda, ciddî anlamda, darboğazın içerisine girmiş bulunuyoruz. Halbuki, bu tip konularda, millî politikaların gerçekleştirilmesi,
oluşturulması gerekir. Bırakın millî politikamızın oluşturulmasında,
hükümetlerin bile, hükümetten hükümete değişen politikalar, hatta, aynı hükümet
içerisinde değişik kanatların enerji konusunda değişik politikaları olmuş,
bakanlara göre değişen politikalar oluşturulmuştur. Bu da, içerisinde bulunmuş
olduğumuz sıkıntının temel nedenlerinden birisidir. Avrupa Birliği bile, enerji bakımından
yüzde 30 dolayında -doğalgazda- Rusya'ya bağımlı olduğu için alternatif
kaynaklar ararken, biz, yaptığımız anlaşmalarla, Rusya'dan doğalgaz konusunda
yüzde 60, yüzde 70'lik bir bağlantı, bir bağlılık meydana getirdik ki, bu,
enerji politikaları açısından aynı zamanda Ortaasya'yla bizim aramızı açan en
büyük handikabı oluşturmuştur. ABD olsun Avrupa Birliği olsun, bunlar,
bölgede Türkiye'nin gelişmemesi açısından, bölgede sürekli istikrarsızlaştırma
politikası, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırma politikası izlemektedirler.
Dolayısıyla, Türkiye, bütün komşularıyla, çevresindeki bütün eksen ülkelerle
problemli halde olduğu için de, bölgede ABD'nin ve AB'nin en sadık müttefiki
olan İsrail'in kucağına atılmakta, İsrail de bundan istifade etmek suretiyle
birtakım askerî projelerini gerçekleştirmek istemektedir. Aynı ülkeler, Ortaasya'da da sürekli
istikrarsızlaştırma politikası güdüyorlar ve şimdi bu politikalarını Türkî
cumhuriyetlere de yansıtmış bulunmaktadırlar. Bakü-Ceyhan petrol boru hattının
gerçekleştirilmesi için 10 yıldır toplantılar toplantılar yapılıyor, anlaşmalar
yapılıyor, sözleşmeler yapılıyor, niyetler belirtiliyor; biraz önce saydım, tam
30 kez bakanlarımız gitmişler,
heyetlerimiz gitmişler, niyet belirtmişler, anlaşmalar yapmışlar, sözleşmeler
yapmışlar; ama, her defasında, maalesef, işte geleceğe sorun, geleceğe, işin
yapılması ertelenmiş vaziyettedir. Yine, geçen yılkı bütçemizde de, daha
önceki bütçelerimizde de bu maddeyi aynı şekilde geçirdik; ama, ilerleme
kaydedildiğini söylemek de mümkün değildir. Neden; çünkü, Rusya, Kafkasya'da
sürekli istikrarsızlık politikası gütmek suretiyle Türkiye'nin bu bölgedeki
etkisini kırmak, geliştirmeye çalıştığı politikaları neticesiz bırakmak istemektedir.
Bu politika devam ettiği sürece de, Türkiye'nin bu hattı gerçekleştirmesi imkân
dahilinde gözükmemektedir. Yine, aynı Rusya, Ortaasya Türk
cumhuriyetlerine tekrar yerleşebilmek, Türkiye'yle buranın bağını kesebilmek
için bu cumhuriyetlerin çaresizliğinden istifade ediyor; tıpkı bizde olduğu
gibi, birtakım yöneticilerinin yersiz korkularından istifade etmek suretiyle, o
bölgeyi hegemonyası altında tutmaya çalışmaktadır. Türkiye, bu politikaların hepsinin
içerisinde böyle basit devlet memurluğu mantığıyla hareket edecek olursa,
sorunların içerisinden çıkması mümkün değildir, bu hattı gerçekleştirmesi
mümkün değildir. Türkiye, her zaman takip etmiş olduğu ve takip etmek
mecburiyetinde olduğu, fakat, müttefiklerinin bir türlü müsaade etmedikleri
komşularıyla iyi ilişkiler geliştirme, en üst düzeyde ticarî ilişkiler kurma
stratejisini her noktada hayata geçirmek mecburiyetindedir. Bu noktada komşularıyla iyi ilişkiler
gerçekleştirmeyen, komşularıyla barışık bir hayat yaşayabileceği bir siyasal ve
sosyal ortamı meydana getirmeyen Türkiye'nin, bu boru hatlarından gerekli
neticeyi alabilmesi de mümkün değildir. Türkiye, bu borularla ilgili
politikasını geliştirirken, mevcut boru hatlarını da en istifadeli şekilde
kullanabilecek ortamı oluşturmak zorundadır ve Türkiye, bölgede etkinliğini
artırabilmek, ihracat imkânlarını geliştirebilmek ve çok büyük malî külfetler
altına girerek inşa etmiş olduğu Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını açmak ve
Irak'ı, hem komşu olarak desteklemek hem de kendi ihtiyaçlarını karşılamakla
mükelleftir. Şayet bunu yapmayacak olursa, ciddî enerji sıkıntıları ve maliyeti
yüksek enerji politikalarıyla da karşı karşıya kalacaktır. Sadece Bakü-Ceyhan petrol boru hattını
değil, alternatif enerji kaynaklarını da... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu alternatif
enerji kaynakları içerisinde, daha önce 1996 yılında Türkiye ile Irak arasında
yapılan anlaşmalar çerçevesinde tahsis edilmiş olan doğalgaz bölgesini,
Türkiye, bir an önce değerlendirmek mecburiyetindedir. Memnuniyetle ifade
edelim ki, 54 üncü hükümet zamanında anlaşması yapılan ve dün de hizmete açılan
İran-Türkiye doğalgaz boru hattı ve gelecek doğalgaz, Türkiye'nin enerji
açığını kapatma noktasında da bir nebze olsun rahatlama sağlayacaktır;
Türkiye'nin enerjisini halletme noktasındaki, maliyet noktasındaki
problemlerine de, en azından bir pazarlık gücü kazandıracaktır diye
düşünüyorum. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Budak. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Grup Başkanvekili Sayın Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi adına, 37 nci
madde üzerinde söz almış bulunuyorum; milletimizin kadir gecesini ve
yaklaşmakta olan ramazan bayramını tebrik ediyorum. Değerli milletvekilleri,
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı münasebetiyle, ülkemizin petrol ithal eden bir
ülke olduğu ve ülkemizde tüketilen petrolün giriş fiyatı ile vatandaşa
yansıyıncaya kadar, tüketilinceye kadarki fiyat farkı üzerinde durmak
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da da, petrol
giriş fiyatları ile petrolün rafineriden çıkış fiyatı ile tüketici fiyatı
arasında, bire 2, yerine göre bire 3 fark vardır; yani, yüzde 200, yüzde
300'lere varan vergiler uygulanır. Amerika Birleşik Devletlerinde ise, sadece
tüketim vergisi alınır. Bakınız, bugün itibariyle, ilgili resmî kurumlardan
aldığım bir resmî belgeyi, burada, sizlere aktarmak istiyorum. Ülkemizdeki
süper benzin ve motorin fiyatları üzerinde duracağım. Bakınız, süper benzinin
giriş, ithal fiyatı litre başına 180 000 Türk Lirasıdır; tekrar ediyorum, süper
benzinin ülkemize girişi, ithal fiyatı, sadece ve sadece, litre başına 180 000
Türk Lirasıdır; rafineri çıkış fiyatı da 205 000 Türk Lirasıdır. Peki, vatandaş
bunu kaça tüketiyor: Vatandaşın tüketim fiyatı ise -buradaki fiyatlar, İstanbul
İli Avrupa yakasına göre verilmiş fiyatlardır- litre başına 1 253 000 liradır.
Peki, bunun üzerine ne geliyor: Bakınız, sadece ATV (Akaryakıt Tüketim
Vergisi), süper benzinin 1 litresinden alınan ATV 721 000 Türk Lirasıdır;
rafineri, KDV matrahıyla beraber, bu,
926 000 liraya çıkıyor; dağıtım şirketi ve bayi payı 126 000 lira,
navlun 9 000 küsur, sonuç itibariyle 1 062 000 lira; bu vergiler -ATV ve diğer
vergiler- yetmiyormuş gibi, bir de KDV tekrar
ilave ediliyor buna
ve bu 1 062 000 lira, KDV'yle
birlikte, 1 253 000 liraya çıkıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız,
180 000 lira nerede, 1 253 000 lira nerede? Yani, bunu katladığınız zaman,
yüzde 500, yüzde 600 gibi bir artış söz konusudur. Zaten, akaryakıttan yüzde
300 vergi alınıyordu. Bu hükümet, geçen sene, buradan, bu Meclisten bir kanun
çıkardı, yüzde 500'e kadar çıkarma yetkisi aldı ve şu anda, Hakkâri'de,
Van'da, bu, 1 300 000'e kadar çıkıyor. Mazot da durum nasıl: Mazotun giriş fiyatı
172 000 lira, ithal fiyatı 172 000 lira; yine, bu vergiler üzerine geliyor ve
sonuç itibariyle, mazot, çiftçinin, vatandaşın eline 929 000 liraya geçiyor.
Şimdi, Amerika'da 1 galon 2 dolar civarındadır. Bakınız, bu 1 galon, aşağı
yukarı 3,80 litredir. Benim ülkemdeki petrol fiyatlarına şöyle bir bakın;
vatandaşın tükettiği fiyatlara bir bakın. Dünyada petrol fiyatları düşerken,
hükümetimiz, petrole zam üstüne zam yapıyor; aşağı yukarı, her hafta zam
yapıyorsunuz. Şimdi, petrole ATV (Akaryakıt Tüketim Vergisi) uygulanıyor, KDV
uygulanıyor, AFİF (Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu) uygulanıyor. Şimdi, bütün bunların üzerine, bu
fiyatların üzerine, ATV gibi, KDV gibi, bir de buna DSP, MHP ve ANAP ilave
ediyoruz, netice itibariyle, 1 253 000 lira süper benzinin tüketim fiyatı
değerli arkadaşlar. Şimdi, bakınız, biraz önce Sayın Bakana
sordum, dedim ki; bunun doğalgaza da uygulanacağı söyleniyor, verilen niyet
mektubunda bu da yer alacak, basına yansıyan bu.. Sayın Bakan "evet, bu,
doğalgaza da yansıyacak; ama, belki bu oranda yansımayacak" diyor. Bu, şu demektir: Zaten geçim derdiyle
perişan olan, açlık çeken halk, bir de bu karakışta, doğalgazı da bu şekilde,
ATV'yle katlanmış şekilde tüketmeye başlarsa, vatandaş ısınamayacak demektir,
gıdasını alamadığı gibi, doğru dürüst ısınamayacak, mutfağında doğru dürüst
doğalgazı kullanamayacak demektir. Değerli arkadaşlarım, biz, halkımızı, bu
şekilde, dünyada petrol fiyatları düşerken, her gün zam yaparak, bunu doğalgaza
da uygulayarak perişan etme hakkına sahip değiliz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Van'da,
Hakkâri'de, sınır illerinde, orada geçim derdi çeken vatandaşlarımız, İran'da
petrolün fiyatı Türkiye'nin neredeyse ellide 1'i olduğu için, gidiyorlar, katır sırtlarında, bazıları da kaçak
olarak akaryakıt getiriyor, bu uğurda hayatını kaybeden, bu uğurda arabalarını
gümrüğe bağlatan... Bunun, kesinlikle, meşru falan olduğunu söylemiyorum.
İnsanlar, artık çaresizlikten ne yapacaklarını bilmiyorlar ve illegal yollara
başvuruyorlar ve arabası bağlanan insan sayısı, benim seçim bölgemde, binlerle,
onbinlerle ifade ediliyor. Biz, petrol ithal ettiğimiz gibi, aslında,
büyük bir su potansiyeline sahibiz; biz, bunu ihraç edebiliriz. Merhum Özal'dan
beri, Manavgat suyunun bile Ortadoğu'ya gönderilmesinden söz ediliyor. Bunu da
bir türlü beceremedik. Bu hükümetin, sağ olsun, en iyi becerdiği
şey, sabah kalktığımız zaman bizi zamlarla tanıştırmaktır. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 37 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 37 nci madde kabul edilmiştir. 38 inci maddeyi okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Kamu İktisadî Teşebbüsleri Kamu iktisadî teşebbüslerinin kârları MADDE 38.
- a) 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye tâbi kuruluşlar ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin, 2001 yılı
kârlarından Hazineye isabet eden tutarları; 1. 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
belirtilen kısıtlamalara tâbi olmaksızın, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın teklifi üzerine bütçeye gelir
kaydetmeye, 2. Kuruluşların ödenmemiş sermayelerine
veya tahakkuk etmiş görev zararları alacaklarına mahsup edilmek üzere Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine bütçeye gelir, ödenek ve
gider kaydetmeye, b) (a) fıkrası kapsamına giren
kuruluşların 2000 ve önceki yıllara ait kâr paylarından Hazineye isabet eden
tutarları Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine bütçenin
gelir ve giderleri ile ilişkilendirmeksizin kuruluşların görev zararları
alacakları veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye ilişkin işlemleri
yapmaya, Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 38 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 38 inci madde kabul edilmiştir. 39 uncu maddeyi okutuyorum: Kamu ortaklıkları ve iştiraklerinde
sermaye değişiklikleri MADDE 39. - a) Kamu ortaklıkları ve
iştiraklerinin yeniden düzenlenmesi tedbirlerini uygulamak, sermaye
artırımlarına katılmak, kamu iktisadî teşebbüslerinin yatırım ve finansman
programlarının gereklerini yerine getirmek ve 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerini uygulamak amacıyla; 1. Hazinece her türlü sermaye artırımlarına
katılınması ve her türlü sermaye paylarının satın alınmasına, 2. Hazinenin ve kamu iktisadî
teşebbüslerinin sermaye paylarını diğer kamu iktisadî teşebbüslerine,
özelleştirme idaresine veya katma bütçeli idarelere devretmeye veya onlar
tarafından devraldırmaya, 3. Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıkları ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin Hazineye veya çeşitli fonlara
olan borçlarını yıllık yatırım ve finansman programlarına uygun olarak
Hazineden olan alacaklarına veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye veya
teşebbüslerin borçlarının ödenme zamanı ve şartlarını belirlemeye, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; bu
işlemlerin gerektirdiği tutarları, aynı Müsteşarlığın teklifi üzerine, mahiyetine
göre, bütçede açılacak özel tertiplere gelir ve ödenek kaydetmeye, Maliye Bakanı yetkilidir. b) 1. Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıkları ile Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünün 2001 yılı
sonu itibariyle; Hazineye, fonlara, Sosyal Sigortalar Kurumuna ve geçmiş yıllar
bütçe kanunlarının "Kurumların
Hasılatından Pay" başlıklı maddeleri uyarınca doğan ve Maliye Bakanlığı
Merkez Saymanlığına ödenmesi gereken vadesi geçmiş borçlarını, Hazineden ve
fonlardan olan alacaklarına veya ödenmemiş sermayelerine mahsup etmeye, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu işlemleri aynı Müsteşarlığın teklifi
üzerine gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre
ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. 2. Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin
1996-1997-1998-1999 yılları Bütçe Kanunlarının "Kurumların Hasılatından
Pay" başlıklı maddeleri uyarınca KDV ve ek vergi hariç mal ve hizmet
satışları aylık gayrisafi hasılat tahakkuku üzerinden belirlenerek, Türk
Telekomünikasyon A.Ş.'nin hisseleri satışından elde edilecek gelir payına
mahsup edilmek üzere bütçeye gelir kaydolunan tutarları, 06/07/1999 tarihli ve
4397 sayılı Kanun, 4673 sayılı Kanun, muhtelif
tarihli Başbakanlık onayları ve Bakanlar Kurulu ile Millî Güvenlik
Kurulu kararları uyarınca yaptığı yatırımlar, hizmetler ve ödemeler nedeniyle
31/12/2001 tarihi itibariyle Başbakanlık Bütçesinden, Hazineden, Fonlardan ve
Belediyeler dışındaki resmî dairelerden olan telekomünikasyon alacakları ve
yılı içinde doğacak ödenmemiş sermaye alacağını Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin
veya kuracağı şirketin işleteceği GSM 1800 mobil telekomünikasyon sistemi izni
karşılığı ödeyeceği lisans ücretine (KDV dahil) Hazine Müsteşarlığı ve Maliye
Bakanlığınca müşterek belirlenecek esaslar çerçevesinde mahsup etmeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu işlemleri aynı Müsteşarlığın teklifi
üzerine gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre
ilgili Devlet Hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Nihaî
işleticinin bu işlem nedeniyle yükleneceği KDV tutarı hakkında 3065 sayılı
Kanunun 29/1 maddesi uygulanmaz ve bu vergi gider yazılamaz. c) 4684 sayılı Kanunun Birinci Bölümünün
(3) numaralı Geçici Maddesi uyarınca Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'nin Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş.'ye devredilmesi sonucunda oluşan ve Bankalar
Yeminli Murakıplarınca yapılacak inceleme sonuçlarına göre, Hazine aleyhine bir
farkın doğması halinde, sözkonusu fark Hazine Müsteşarlığı tarafından nakit
ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek ödenir. Hazine
lehine bir farkın tespit edilmesi halinde ise, daha önce ihraç edilmiş senetler
geri alınabilir. Sözkonusu senetlere
ilişkin herhangi bir nakden ödeme yapılmış olması halinde ise bu tutar Hazinece
senede ilişkin ödemenin yapıldığı tarihe en yakın tarihte gerçekleştirilen
iskontolu Hazine ihalesinde oluşan yıllık bileşik faiz esas alınarak
hesaplanacak faiz tutarıyla birlikte T.C. Ziraat Bankası A.Ş.'den nakden
ödenmek suretiyle alınır. Bu senetlerin vade, faiz ve diğer şartlarına
ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi
üzerine Başbakan tarafından belirlenir. d) 20/06/2001 tarih ve 4684 sayılı Kanunun
Geçici 3 üncü maddesi gereğince tahsil edilmeye devam olunan mülga Kaynak
Kullanımını Destekleme Fonuna ilişkin 88/12944 sayılı Kararın değişik 3 üncü
maddesinin (d) fıkrasında belirtilen gelirler, ihracatın desteklenmesi kaydıyla
T.C. Merkez Bankası tarafından bu amaçla açılacak hesaptan T. İhracat Kredi
Bankası A.Ş.'ne aktarılmak üzere Hazine İç Ödemeler Saymanlığı hesabına
yatırılır. Bu tutarların sermaye ve/veya politik risk olarak T. İhracat Kredi Bankası A.Ş.'ne ödenebilmesini sağlamak
amacıyla Hazine Müsteşarlığının teklifi ile bütçeye gelir ve ödenek kaydetmeye ve bu fıkra kapsamında uygulamaya
ilişkin usul ve esasları belirlemeye, Maliye Bakanı yetkilidir. e) Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri
Hakkında 01/06/2000 tarihli ve 4572 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin (E)
fıkrası uyarınca; - Tarım Satış Birliklerinin 01/05/2000 tarihi itibariyle Destekleme ve
Fiyat İstikrar Fonuna olan borçlarından, Birliklerin yeniden yapılandırma
sürecinde tasfiyesi uygun görülenler ile bu borçların tasfiyesine kadar geçecek
süre içinde doğacak faizinin terkin edilmesine Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu Bakanın teklifi üzerine Maliye Bakanı yetkilidir. -Tarım Satış Birliklerinin 01/05/2000
tarihi itibariyle mevcut özel bünye faaliyetleri ile ilgili banka borçlarından,
Birliklerin yeniden yapılandırma sürecinde tasfiyesi uygun görülenlerin ve bu
borçların tasfiyesine kadar geçecek süre içinde bu borçlardan doğan faiz ve
gecikme zammı gibi fer'i borçları Hazinece özel tertip Devlet tahvili ihraç
etmek suretiyle karşılanır. Bu tahviller, iç borçlanma ile ilgili maddedeki
limit dışında olup; vade, faiz ve diğer şartların tespitine ilişkin usul ve
esaslar Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. f) Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün 196 sayılı Kanuna istinaden çıkarılan Bakanlar
Kurulu Kararları uyarınca 31/12/2001 tarihi itibariyle destekleme işleriyle
ilgili olarak doğmuş tüm alacaklarına karşılık, 31/12/2001 tarihi itibariyle
vadesi geldiği halde ödenmemiş vergi borçları (katma değer vergisi hariç) ile
borçlara ilişkin gecikme zam ve gecikme faizleri aynı miktarda terkin
edilebilir. Bu fıkra uyarınca mahsubu
yapılacak vergi borçlarına ilişkin gecikme zammı ve gecikme faizleri 31/12/2001
tarihi itibariyle dondurulur. Sözkonusu görev zararının Yüksek Denetleme
Kurulu tarafından tespitini müteakiben Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın teklifi üzerine bu maddenin gerektirdiği terkin ve diğer işlemleri
yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. g) Tek Terimli Tarifelerden enerji alan
aboneler adına tanzim edilen her elektrik faturası için güç bedeli tahsil
edilir. Bu uygulama imtiyazlı ve görevli şirketleri de kapsar. Bu bedelin
miktarlarını tespit etmeye Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Yönetim
Kurulu, tahsil edilen bu güç bedellerinin ödenmesine ilişkin usul ve esasları
belirlemeye Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yetkilidir. BAŞKAN - 39 uncu madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 40 ıncı maddeyi okutuyorum: Hazine kefaleti MADDE 40. - Türkiye İhracat Kredi Bankası
A.Ş.'nin kredi, sigorta ve garanti faaliyetleri nedeni ile yüklendiği
işlemlerden doğabilecek politik riskleri garanti etmeye ve bu risklerden
doğabilecek zararları ödemeye, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan
yetkilidir. BAŞKAN - 40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 41 inci maddeyi okutuyorum: ÜÇÜNCÜ KISIM Kamu Personeline İlişkin Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Özlük Hakları Katsayılar, yurt dışı aylıklar, ücret ve
sözleşme ücreti MADDE 41 . - a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesi uyarınca,
aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık
tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı 01/01/2002-30/06/2002
döneminde (27420), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı
katsayısı 01/01/2002-30/06/2002 döneminde
(179000) olarak uygulanır. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3
üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret
tavanı 01/01/2002-30/06/2002 döneminde (1 200 500 000) lira olarak uygulanır. Ancak;
bir önceki yılın son iki ayında ilave maaş artışları olması halinde,
31/12/2001 tarihinde geçerli olan katsayılar ile sözleşme ücret ve tavanları,
maaşlarda % 10 oranında artış sağlayacak şekilde Maliye Bakanlığınca Ocak ayı
içerisinde yeniden belirlendikten sonra uygulanır. 2001 yılı Aralık ayına göre 01/01/2002
tarihinden sonraki Devlet memuru net
aylığındaki en düşük kümülatif artış oranının, 2002 yılında Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından açıklanan aylık 1994=100 Temel Yıllı Kentsel Yerler
Tüketici Fiyatları Genel İndeksindeki 2001 yılı Aralık ayına göre kümülatif
artış oranının altında kalması halinde, sözkonusu tüketici fiyatlarındaki artış
oranının iki puan üzerinde bir toplam maaş artışını sağlayacak şekilde ve
enflasyon rakamının ilan edildiği ayın
15'inden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan katsayılar ile sözleşme taban ve
tavan ücretleri veya bu ücretlere uygulanacak ilave artış oranı yeniden tespit
edilir. Uygulamaya ilişkin esas ve
usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir. 2002 yılının ikinci yarısında yukarıda
belirtilen uygulamayı gerektiğinde aynı şekilde sürdürmeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir. b) Kurumların yurt dışı kuruluşlarına
dahil kadrolarında görev alan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni
kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 19/04/1999 tarihli ve 99/12791 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile ek ve değişikliklerinde yer alan hükümlere göre ödenir. c) Belediye başkanlarının aylık ödemeleri
İçişleri Bakanlığınca tespit edilecek asgarî ve azamî sınırlar dahilinde
kalınması kaydıyla, belediye meclislerince kararlaştırılır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu tasarısının 41 inci maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bundan önce, bu madde Mecliste müzakere
edildiği zaman salon doluydu, tribünler doluydu, radyo ve televizyonları
başında insanlar doluydu; çünkü, bu maddede bütün kamu çalışanlarının
alacakları aylıklar belirleniyordu; ama, ben, tahmin ediyorum ki, şimdi,
Türkiye'nin hiçbir yerinde, kamu görevlileri bu hükümetten en ufak bir umut beklemiyorlar;
çünkü, bu hükümet, umutsuz bir hükümet haline gelmiştir; çünkü, bu hükümet ilk
defa bir ilke imza atıyor. Bundan önceki bütün hükümetler, hiç olmazsa,
katsayıları belirlerken o seneki enflasyon miktarını esas alıyorlardı. Bu sene,
yani, bu hükümetin getirdiği enflasyon tahmini yüzde 35. İlk yarıda yüzde 10,
ondan sonra yüzde 5 zam yapıyorlar; ama, bu Mecliste, işte, kamu sendikasını
kurmak, çıkarmak için o kadar büyük gayretler sarf eden, maalesef, Kamusen'de
bir hayat yok, bir ses de yok. Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın,
kamu görevlileri devletin lokomotifidir. Eğer, kamu görevlisini tatmin
ederseniz devlet de sağlıklı işler. Eğer, bir polisin karnını doyurursanız o
polis kamu hizmetini sağlıklı yapar. Eğer, bir öğretmenin karnını doyurursanız,
o, eğitimi sağlıklı verir; ama, insanları açlık sınırının altında bir maaşla
çalıştırmaya mahkûm ederseniz, o zaman, o insanlar, elbette ki, doğru görev
yapar; ama, huzur olmaz orada. Bakın, bu hükümet, iki defa, kamu görevlilerinin
durumunu düzeltmek için yetki aldı bu Meclisten. Yani, tarihte, belki
coğrafyada, dünyada, Parlamentoda, kamu çalışanlarının durumunu düzeltmek üzere
iki defa yetki alıp da hiçbir şey yapmayan bir hükümet yok. Yahu, eğer bir şey
yapamıyorsanız, niye Meclisten yetki alıyorsunuz?! Böyle bir şey olur mu?!
Yani, böyle bir şey olmaz. Değerli milletvekilleri, bakın, ekonomi
çöküntüye giderken, şimdi, hükümet "paramız yok; nereden verelim"
diyor. Aslında devletin kaynakları müsait. Bakın, bu hükümet, Fona devrettiği
bankalardan dolayı 35-40 katrilyon veya 50 katrilyona yakın para ödedi. Bir
İktisat Bankası, İktisat Bankası... Geçen gün, bir profesör televizyonda
konuştu. ANAP'ın kurucusu olduğu kişinin bankasının Fona devredilmesinden
dolayı devletin ödediği para, 1 katrilyon 900 trilyon lira. Şimdi, 2 100 000
memur var; her birisine 1 milyar verseniz, 2 katrilyon eder. Bu 2 katrilyon
piyasaya canlılık verir. Bunun yüzde 30'u vergi olarak gelir, yüzde 18'i Katma
Değer Vergisi olur ve piyasaya canlılık gelir. Şimdi, bu parayı, 1,9 katrilyon
lirayı, birisi aldı, cebine koydu veya bir yerlere götürdü. Yine, bakın, şubat bunalımında, şubattaki
o krizde, bir günde -Sayın Bakan "7 milyar dolar" dedi; bize göre
daha fazla bir miktar- bazı bankalar milyarlarca dolar çekti. Ben, Sayın Bakana
soru önergesi verdim; o rakamları aldık. Bunun içinde, 1,750 milyar doların
Tekstilbank tarafından çekildiği söyleniyor. Soru önergesi verdim; Sayın Bakan,
bu 1,750 milyar dolar Tekstilbank tarafından çekilmiş mi, çekilmemiş mi?
Tekstilbank kime ait; Mesut Yılmaz ve arkadaşlarına ait mi dedim "yok,
söylemem" diyor. Sayın Bakan, söyle; niye söylemiyorsun; kimi koruyorsun?
Yani, şunu herkesin bilmesi lazım ki, Türkiye'de kaynak var; kaynakları belli
kişiler götürmüş; ama, kamu görevlisine gelince vermiyorlar. Devlet memurunu,
devleti iflas ettirecek şekilde, devlet menfaatını gözetmeyecek şekilde,
verimli çalışmayacak şekilde, devleti işletmeye çalışıyor bu hükümet. Onun
için, bu hükümet... Bakın, geçen gün, İçişleri Bakanı, burada bütçesi
görüşülürken, efendim polise zam yapacağım... Yahu, niye yapmıyorsun, kim senin
elini tutmuş? Yetki Kanunu elinde değil mi?.. Niye insanları kandırıyorsun?
İnsanları kandırmayın beyler!.. Her bakanlıktaki, Bayındırlık
Bakanlığındaki suiistimalleri önleseydiniz, Enerji Bakanlığındaki
suiistimalleri önleseydiniz, birçok bakanlıktaki -bunlara, tabiî, zamanım
yetmiyor- suiistimalleri önleseydiniz, Türkiye, bugün, lider devlet
pozisyonundaki bir ekonomik güce sahip olurdu; ama, siz, bunların üzerine
gitmiyorsunuz. Ayrıca da, geçen gün getirdiğiniz tasarıyla, çeteleri, bunları
yargılanmaktan kurtardınız; davaları zamanaşımına uğratmak için, bu suretle,
devletin tahsil etmesi gereken paraları, mahkemelerin, güvenlik mahkemelerinin
el koyması dolayısıyla yargılanmalarını da önlediniz. Yani, böyle bir hükümet
görülmüş mü?!. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle bir hükümet
görülmüş müdür ki, devleti soyan insanları hesap vermekten kurtarmaya çaba
gösteren. Öte tarafta, milyonlarca kamu görevlisini sefalete, yoksulluğa sevk
eden böyle bir hükümet görülmüş müdür; böyle görülmemiştir. Suiistimalleri
örtüyorsunuz, suiistimallerin üzerine giden jandarmayı dağıtıyorsunuz,
kumandanını görevden alıyorsunuz, polise korku veriyorsunuz, polisi görev yapamaz
hale sokuyorsunuz, savcıları tehdit ediyorsunuz. Böyle bir şey olmaz ki; yani,
bugün, polisin, öğretmenin aldığı maaş, açlık sınırının altında arkadaşlar.
Biz, bu polisten nasıl görev bekleyeceğiz? İnsanları kandırmayın. Lütfen... Bu
hükümet -imkânları var; bu imkânları belirli holdinglere aktarıyor- belli
bankaların üzerine gitmiyor. Hükümetin üç koalisyon ortağının birbirlerine
karşı diyet borçları var; o diyor, sen bu suiistimali ortaya çıkarırsan, ben de
şunu çıkaracağım. Birbirlerinin de böyle telefonlarla ayıplarını teşhir
etmişlerdir. Böyle bir şey olmaz ki... Evvela, memleketin menfaatını
koruyacağız. Zamanım bitti; saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç. Sayın Genç, ben, bir hususu hatırlatacağım.
Anayasanın 94 üncü maddesinin son fıkrası: "Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti
grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan
haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar." Ben bu hususu
belirteyim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Daha önce
uygulaması var Sayın Başkan. BAŞKAN - Bu emsal olmaması bakımından,
gayet sarih bu konu. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim; daha
önce Nejat Arseven Meclis Başkanvekiliyken, ANAP Grubu adına konuştu. BAŞKAN - Efendim, yani... KAMER GENÇ (Tunceli) - Anayasa Mahkemesi
kararı da var... BAŞKAN - Efendim, bu konu açık. O, kişisel
görüşlerinizi açıklayabilirsiniz; burada "parti faaliyeti" diyor.
Parti faaliyeti olduğundan bahisle, bunun emsal olmaması bakımından konuyu
hatırlatıyorum. Takdir sizin. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, Meclis
Başkanvekilleri de milletvekilidir; halkın menfaatlarını savunur. BAŞKAN - Anayasayı değiştirirsek daha
rahat konuşursunuz tabiî... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın
Başkan tüzüğü size göre ayarlasın... BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 41
inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçenin çok önemli bir maddesi bu 41 inci
madde; çünkü, kamu çalışanlarının maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili. Şu anda,
gerçekten, toplumun ekonomik krizden en çok etkilenen kesimi olarak kamu
çalışanları bunu belki merakla bekliyorlar; ama, maalesef, şu anda, bu
maddeyle, onlara, bir müjde vermemiz mümkün değil. Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümetin en
önemli taahhütlerinden biri, çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz olmuştu. Şu
anda, bunu sormak lazım: Gerçekten, çalışanlar enflasyona ezdirilmedi mi?
Herhalde buna olumlu cevap vermek mümkün değil. Bunu, burada değil de; aslında,
çalışan memurlara, kamu işçilerine ve kamu emekçilerine sormak lazım diye
düşünüyorum. 41 inci maddede getirilen herhangi önemli
bir artış yok. Burada, Kâtip Üye arkadaşın okuduğu gibi, yüzde 10'luk bir artış
öngörülüyor; yani, 2002 yılının ilk altı ayı için yüzde 10'luk bir artış
öngörülüyor; ancak, enflasyon oranlarında, bu asgarî, kümüle artışların üstünde
bir enflasyon ortaya çıktığında, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıklayacağı o
ayki enflasyon oranının 2 puan üzerinde -açıklanan ayın enflasyon oranı,
açıklandığı ayın 15'inden itibaren uygulanmak üzere; enflasyon oranının 2 puan
üzerinde- yeniden bir artış sağlanacağı taahhüt ediliyor; ancak, burada tabiî
ki, resmî rakamlara göre açıklanan enflasyon rakamlarının ne kadar doğru olduğu,
piyasadaki, sokaktaki enflasyonun ne olduğu da tartışmalı. Benim kanaatime
göre, resmî olarak açıklanan enflasyon oranları ile gerçek enflasyon, sokaktaki
enflasyon arasında en azından 10 puanlık bir fark vardır. Şayet böyle
olmasaydı, bugün, gerçekten, memurlarımız veya sözleşmeli memurlarımız kriz
altında bu kadar ezilmemiş olacaklardı. Burada, şimdi, Saadet Partisi Grubuna
mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimizce, bu maddeyle ilgili önerge
verilmiş; ancak, önerge Sayın Bakan tarafından da bütçe dengelerine uymadığı
için reddedilmiş. Verilen önergede, aslında, memurların; yani, 1 inci dereceden
15 inci dereceye kadar değişik derecelerde memurların, ortalama sabit bir zam
yapılmasıyla birlikte maaşları üzerinde oluşan toplam artış birbirini tutmamaktadır;
yani, 4 üncü derece ile 15 inci derece arasında maaş alanlara, düşük derecede
maaş alan memurlarımızın maaşlarına yüzde 10 zam yapıldığı zaman, mesela, 250
000 000 maaş alan bir memura yüzde 10 zam yaptığınızda onun maaşında toplam 25
000 000 liralık bir artış olurken, 1 inci ve 3 üncü derecede, yüksek derecede,
yüksek maaş alan memurlarda, mesela, 1 milyar maaş alan memurun maaşında yüzde
10'luk sabit artış 100 000 000 lira fark etmekte ki, aslında, düşük derecede
maaş alan memurların maaşına yüzde 50 zam yapılsa, toplam maaşına ancak öyle
bir artış sağlayacaktır. Onun için, bu önergede de düşük derecede maaş alan
memurlara daha fazla oranda artış yapılması veya sabit bir oran artışı
yapılarak onun üzerinden -kümüle veya maktu bir artış yapılarak- tüm memurlara
belli oranda artış yapılmasının daha adil olacağı muhakkaktır. Ancak, hükümetin
genel politikası içerisinde, toplumun bütün sektör ve kesimlerinin, sosyal
tabakalarının bu krizden etkilenme dereceleri çok farklı olmuştur. Maalesef,
hükümetin yaklaşımı da, bu krizin faturasını en çok, sosyal boyutta olumsuz
etkilenen sabit gelirliler üzerine çıkarmayı öngörmüştür. Geçenlerde, Sayın
Derviş'in açıkladığı IMF'den alınacak 10 milyar doların, sosyal bedelinin çok
ağır olacağı noktasında haberler çıktı; yine, bu alınan borçların da faturası
-ki, ümit etmek istemiyoruz- toplumun sosyal kesimlerine çıkarılacak. Burada, alt gelir gruplarında olan
memurlara, aslında, daha yüksek bir zam yapılması gerekir; çünkü, toplumun,
krizden en çok etkilenen kesimleri bunlardır ve bugün, maalesef, sanki, bunca
ekonomik krizin veya bunca borçlanmanın faturası, toplumdaki belli sektörlere
ve sosyal tabakalara çıkarılmıştır; daha çok sabit gelirlilere çıkarıldı.
Oysaki, bugün, bütçeye baktığımız zaman, personel harcamalarına ayrılan ödenek
21,9 katrilyon; memurlarımıza -yüzde 10 zamla birlikte, bu rakama baliğ olan
rakam burada açıklanmış- yüzde 10 zam daha yapıldığı zaman, bütçeye, 2
katrilyon civarında bir yük getirecektir; oysaki, bu, 98 katrilyonluk bütçe
içerisinde, çok yüksek bir rakam değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim, buyurun. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Türkiye'nin,
bugün, bir ayda 4 katrilyon ödeyen bir ülkenin, kamu çalışanlarının bir yıllık
maaşlarına yüzde 10 daha zam yapması, bütçeye getirilen 2 katrilyon, çok yüksek
bir yük değildir aslında. Bu noktada düşünülmesi, sosyal devlet ilkesinin de
tahakkuku açısından yerinde olurdu diye düşünüyorum. Her şeye rağmen, bütçenin hayırlı olmasını
temenni ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer. AK Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; biraz önce de ifade edildiği
gibi, üzerinde görüşmekte olduğumuz 41 inci madde, kamu personelinin özlük
haklarıyla ilgili bir maddedir; memur maaşlarının artış oranını, sözleşmeli
personelin ücret artış oranlarını düzenleyen bir maddedir. Tasarıda "maaşlarda yüzde 10 oranında
artış sağlayacak şekilde, Maliye Bakanlığınca ocak ayı içerisinde yeniden
belirlendikten sonra uygulanır" diye bir cümle vardır. Bu, ilk yarı için
yüzde 10 oranında bir artışı öngörmektedir; ancak, Sayın Bakanımız da burada,
"2002 Yılı Bütçe Gerekçeleri" isimli, Maliye Bakanlığınca hazırlanmış
olan bir kitapçıkta, hükümetin, 2002 yılı için, TÜFE, yani tüketici fiyat
endeksi oranının yüzde 46,4 olacağı ifade edilmektedir; tabiî, bunun üzerinde
gerçekleşeceği muhakkaktır bu gidişle; ancak, hükümetin, 2002 yılı için,
tüketici fiyat endeksini yüzde 46,4 görüp; ama, memur maaşları için, ilk yarı
yüzde 10 artış öngörmesi bir çelişki gibi geliyor. Bu konuda, Genel Kurulda bir
önerge vererek memur maaş oranlarının, artış oranlarının daha yükseğe
çıkarılması pek mümkün görünmüyor; çünkü, Genel Kurulda gider artırıcı bir
teklif verilmesi, Anayasanın 162 nci maddesi gereği mümkün görülmüyor. Kürsüye hazır çıkmışken, Sayın Bakanım da
burada, Maliye Bakanlığı bürokratları da burada, bir iki hususa dikkati çekmek
istiyorum. Biraz önce Sayın Geçer de ifade ettiler. Gerçekten, çalışanlarımız
için, memurlarımız için özellikle, işte, maaş artışları öngörüyoruz, yüzde 10
oluyor, yüzde 5 oluyor, yüzde 15 oluyor, yüzde 20 oluyor, katsayılar değişiyor;
ama, bunlar, hep aynı oranda oluyor. Az maaş alan memur ile çok maaş alan memur
arasındaki fark, gittikçe açılıyor. Şimdi, bu, işyeri barışını çok olumsuz
etkiliyor. Herhangi bir devlet dairesine gittiğimizde, oradaki memurların, bize
en çok şikâyet ettiği hususlardan biri budur. O bakımdan, Sayın Bakanımızın,
Maliye Bakanlığı yetkililerinin dikkatini çekiyorum. Buna bir çözüm
bulunabilir. Mutlaka, bunun bir çözümü vardır. Bu konuya eğilirlerse,
zannediyorum, çok hayırlı bir iş yapmış olurlar. Ayrıca, hiç şüphesiz ki, çalışanların,
özellikle memurların millî gelirden almış oldukları pay gittikçe azalmaktadır.
Şimdi, hükümet ve Maliye Bakanımız "biz, her ay enflasyon oranında memur
maaşlarında artış öngörüyoruz" diyorlar; ancak, bu artışlar zamla,
vergiyle hemen geri alınıyor fazlasıyla; yani, kaşıkla verilen kepçeyle geri
alınıyor ve özellikle, kasım ve şubat krizlerinde, bu ülkede yaşayan herkes
olduğu gibi, memurlarımız da, çalışanlarımız da varlıklarının önemli bir
bölümünü kaybettiler. O bakımdan, bu artışlar, bu kayıpları telafi etmekten çok
uzaktır. Bu, memurlarımızın, çalışanlarımızın, vatandaşlarımızın hükümete olan
güvenini olumsuz etkiliyor. Hükümetin şahsında Meclise olan güven, siyasete
olan güven, devlete olan güven sarsılıyor. O bakımdan, bu konu, Türkiye'nin en
önemli sorunlarından bir tanesidir; iç barışı bozuyor, huzuru bozuyor. Şimdi, memurlarımız borç içinde,
çalışanlarımız borç içinde, bir de kredi kartı alışkanlığı meydana geldi; ama,
şimdi, gecikme halinde kredi kartları için öylesine yüksek faizler uygulanıyor
ki, âdeta tefeci faizi. Geçenlerde, İstanbul'da, Tüketicileri Koruma Derneği
bir eylem yaptı, balonlara bir ip bağladılar, ipin de ucuna kredi kartlarını
bağlayıp, eylem olsun diye uçurdular; bu sorunu gündeme getirdiler, hükümetin,
yöneticilerimizin dikkatlerini çektiler. Ben de, burada, Maliye Bakanımıza bu
hususu hatırlatıyorum. Neden, bankalar, bu kredi kartları için çok yüksek
oranda faiz alıyorlar? Bu konuya bir müdahale etmek mümkün müdür? Bunu da
bilgilerine sunuyorum. Sürem de dolmak üzere, gece vakit de ilerliyor. Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Memuruna, emeklisine, çalışanına sahip çıkamayan iktidarların, hükümetlerin
ağızlarıyla kuş tutsalar toplumsal barışı, huzuru temin etmeleri mümkün
değildir, hatta ayakta kalmaları mümkün değildir. Bu iki hususu Maliye Bakanımıza
ve onun şahsında hükümetimize belirtmek suretiyle dikkatlerini çekmek istedim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan, son cümlemi söyleyeceğim; çok teşekkür ederim. Hükümetimizin dikkatini çekmek istedim.
Umarım ilgileneceklerdir. Sözlerimi tamamlarken, milletvekili
arkadaşlarımın, televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımın
kandillerini ve yaklaşmakta olan ramazan bayramlarını da tebrik ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin. Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır;
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 1/754 esas numaralı
tasarının 41 inci maddesinin (a) fıkrasının üçüncü bendinde yer alan "yüzde
10" oranının "yüzde 25" olarak değiştirilmesini, söz konusu
artış sebebiyle bütçeye gelecek 2 katrilyon 174 trilyon ilave yükün, yıl
içerisinde eködenek verilmesi suretiyle karşılanmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu önerge
gider artırıcı mahiyettedir. Anayasanın 162 nci maddesine göre, bütçe kanunu
tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında gider artırıcı önerge
verilemeyeceğinden, bu önergeyi işleme alma şansım yoktur. Değerli milletvekillerimizin bilgisine
sunarım. MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan,
transfer öneriyoruz biz. BAŞKAN - Efendim, hayır, olmuyor;
alamıyoruz onu... 41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 42 nci maddeyi okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM İstihdam Esasları Kadroların kullanımı MADDE
42.- a) Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idarelere,
bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, kanunla kurulan fonlara, kefalet
sandıklarına, sosyal güvenlik kuruluşlarına, genel ve katma bütçelerin transfer
tertiplerinden yardım alan kuruluşlara tahsis edilmiş bulunan serbest memur
kadroları ile sürekli işçi kadrolarından boş olanların açıktan atama amacıyla
kullanılması ve bu kurumların boş memur kadrolarına 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre açıktan vekil atanması ile
anılan kurum ve kuruluşların bu fıkra kapsamı dışındaki diğer kamu kurum ve
kuruluşlarından yapacakları memur nakli Maliye Bakanlığının iznine tabidir. Açıktan atama izni, personel
ödeneğinin yeterli olması şartıyla verilebilir. Ancak, hâkimlik ve savcılık
mesleklerinde bulunanlar ile bu meslekten sayılan görevlerde olanlar,
yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ve 24/05/l983 tarihli ve 2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Kanununun Ek l inci maddesi uyarınca
yapılacak atamalar için izin aranmaz. Kurumlar, açıktan atama, emeklilik, istifa
ve nakil gibi sebeplerle serbest kadrolarında meydana gelen değişiklikler ile
kadrolarının dolu ve boş durumunu gösterir cetvelleri Mart, Haziran, Eylül ve
Aralık aylarının son günü itibariyle doldurarak Maliye Bakanlığı ile Devlet
Personel Başkanlığına göndermek
zorundadırlar. b) Yukarıda sayılan kurumların boş sürekli
işçi kadrolarından Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca uygun
görülenler Başbakanın izniyle iptal edilir. c)
İl özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik ve
müesseselere tahsis edilmiş bulunan serbest memur kadroları ile sürekli işçi
kadrolarından 3l/l2/2001 tarihi itibariyle boş olanlar ile bu tarihten sonra
boşalacak olanların açıktan atama amacıyla kullanılması İçişleri Bakanlığının
iznine tabidir. d) Genel
bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelerin döner sermaye ve fon
saymanlıklarına ait sayman ve saymanlıklarda görevli her unvandaki memur
kadrolarından, Maliye Bakanınca uygun görülenler bu Bakanlığın kadro
cetvellerine eklenerek, döner sermaye ve fonların kadrolarından tenkis edilir. Maliye Bakanlığı kadro cetvellerine
eklenen söz konusu kadrolarda istihdam edilen personel, başka bir işleme gerek
kalmaksızın bu kadrolara atanmış sayılırlar. e) (a) fıkrası kapsamında yer alan kurum
ve kuruluşlar, personel ödeneği ile kadrolarının önceden temini amacıyla,
mevcut teşkilat kanunları uyarınca kuracakları yeni birimler için Maliye
Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığının görüşlerini alacaklardır. BAŞKAN - Madde üzerinde bir önerge vardır,
okutup işleme alacağım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, söz
alıp bütün vatandaşlarımızın mübarek Kadir Gecesini ve ramazan bayramlarını
kutlayacaktım, zaman yetmedi. Buradan bütün vatandaşlarımızın Kadir Gecesini ve
ramazan bayramlarını kutluyorum. BAŞKAN - Bu vesileyle onu da belirttiniz
efendim. Efendim, o talebiniz de, Genel Kurul ve
milletçe kabul görmüştür. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 42 nci maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafına
"memur nakli" ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Personel
Başkanlığı ile" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Gerekçe: Personel nakline ilişkin
uygulamalarda Devlet Personel Başkanlığının da görüşünün alınması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) -
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maddeyi, kabul edilen bu önergeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 43 üncü maddeyi okutuyorum: Sözleşmeli personel MADDE 43. - Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner
sermayeli kuruluşlar, belediyeler, il özel idareleri, kanunla kurulan fonlar,
sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden
yardım alan kuruluşlar ile 08/06/1984 tarihli ve 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname kapsamı dışında kalan kuruluşlarda sözleşme ile çalıştırılacak
personel hakkında 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile ek ve değişikliklerinin uygulanmasına devam olunur. Birinci fıkrada sayılan kurum ve
kuruluşlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu dışında diğer kanun hükümlerine
göre çalıştırdıkları sözleşmeli personelin unvan, sayı ve ücretlerini gösterir
cetvelleri ve tip sözleşme örneklerini, 2002 yılı Ocak ayı sonuna kadar Maliye
Bakanlığına vize ettirmek zorundadırlar. Özel kanunlar uyarınca kadro karşılık
gösterilmek suretiyle çalıştırılan sözleşmeli personelin unvan, sayı ve
ücretleri vizeye tâbi değildir. Ancak kuruluşlar bunlara ait tip sözleşme
örneklerini 2002 yılı Ocak ayı sonuna
kadar Maliye Bakanlığına vize ettirmek ve bu şekilde çalıştırdıkları sözleşmeli
personelin isim, unvan, kadro derecesi ve sözleşme ücretlerini gösterir
cetvelleri Şubat, Ağustos ve Aralık ayları itibariyle Maliye Bakanlığına bilgi
için göndermek zorundadırlar. Bütçe yılı içinde ilgili mevzuat
hükümlerine dayanarak istihdam edecekleri yeni sözleşmeli personel (kadro
karşılığı çalıştırılan sözleşmeli personel hariç) için kuruluşlarca ayrıca
düzenlenecek sayı, unvan, nitelik ve ücretlerini gösterir ek cetvellerin ve
farklı hükümler içermesi halinde tip sözleşme örneklerinin Maliye Bakanlığına
vize ettirilmesi gereklidir. Yukarıdaki fıkralara göre vize işlemleri
tamamlanmadan sözleşme yapılamaz ve herhangi bir ödemede bulunulamaz. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (B) fıkrası ile Ek Geçici l6 ncı maddesi ve özel kanunları
uyarınca 2001 yılında sözleşme ile çalıştırılanlardan 2002 yılında görevlerine
devam etmeleri ilgili bakanlık veya kuruluşlarca uygun görülenlerin Ocak, Şubat
ve Mart aylarına ait sözleşme ücretleri, sözleşme ile çalıştırılmaları
konusundaki kanuni işlemleri tamamlanıncaya kadar, 2001 yılında vize edilmiş
sözleşmelerine göre, anılan aylarda mevzuat uyarınca sözleşme ücretlerinde
artış yapılması halinde bu artışlar da dikkate alınarak Maliye Bakanlığı vizesi
aranmaksızın ödenir. BAŞKAN - 43 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 44 üncü maddeyi okutuyorum: İşçilik ödenekleri ve geçici iş
pozisyonları MADDE 44. - a) Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler, sürekli
işçileri ile otuz iş gününden fazla süre ile çalıştıracakları geçici işçileri,
bütçelerinin (55) ve (66) alt programlarında yer alan l00-Personel giderleri
harcama kalemindeki ödenekleri aşmayacak sayıda ve süre ile istihdam
edebilirler. Söz konusu kurum ve
kuruluşların birim amirleri bu alt programlarda fazla çalışma için tefrik
edilen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla
çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla
yükümlüdürler. Belirtilen alt
programlara hiç bir şekilde ödenek aktarması yapılamaz ve bütçenin başka
tertiplerinden işçi ücreti ve fazla
çalışma ücreti ödenemez. Ancak, toplu
iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler ile ihbar ve kıdem tazminatları
ödemeleri nedeniyle meydana gelecek ödenek eksiklikleri Maliye Bakanlığı
bütçesindeki yedek ödenek tertiplerinden karşılanabilir. Kurumlar, bütçelerinin (66) alt programına
tertip edilen ödenek ile sınırlı olmak üzere yıl içinde aylar itibariyle
çalıştıracakları geçici işçilerin sayılarını, bunların çalıştırılacakları
birimlere göre dağılımını (merkez teşkilâtında birimler, taşra teşkilâtında ise
bölge ve il müdürlüğü olarak) gösteren cetvelleri, yapılan hesaplamalarla
birlikte Ocak ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına vize ettirmek zorundadır. Yıl
içinde meydana gelen değişiklikler de aynı usul ile vizeye tâbidir. Bu vize
işlemi yapılmaksızın geçici işçi istihdam edilemez ve ödeme yapılamaz. Memurlar
eliyle görülmesi gereken işlerde istihdam edilmek amacıyla işçi alınamaz. Yukarıdaki hükümlere aykırı uygulamalardan
ita amirleri ve tahakkuk memurları ile ödenek üstü harcama yapan saymanlar
sorumludur. b) Genel ve katma bütçeli idarelere bağlı
döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar ve hizmetlerini genel veya
katma bütçelerin transfer tertiplerinden aldıkları ödeneklerle yürüten
kuruluşlar ile 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kalan
kuruluşların 01/01/2002 tarihinden itibaren otuz iş gününden fazla süre ile
çalıştıracakları geçici işçilere ait geçici iş pozisyonları, aylar ve birimler
itibariyle ilgili bakanlığın onayı alınmak suretiyle 31/01/2002 tarihine kadar
Maliye Bakanlığına vize ettirilir. c) (a) ve (b) bentleri kapsamındaki kurum,
kuruluş ve fonların kanunla, uluslararası anlaşmalarla veya 2002 Yılı Programı
ile kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimleri için yapılacak yeni
vizeler dışında, 2001 yılında vize edilmiş toplam adam/ay miktarlarını aşacak
şekilde vize yapılamaz. Vize edilmiş bulunan geçici iş pozisyonları Maliye
Bakanlığının uygun görüşü ile başka unvanlı geçici iş pozisyonları ile
değiştirilebilir veya iptal edilebilir. Maliye Bakanlığınca vize edilen cetvellerin
bir örneği, ilgisine göre Sayıştay Başkanlığına veya Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kuruluna gönderilir. Bu vize işlemi yapılmaksızın ödeme yapılamaz. d) Kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıklarının 01/01/2002 tarihinden itibaren otuz iş gününden fazla süre ile
çalıştıracakları geçici işçilere ait geçici iş pozisyonları, ilgili bakanlığın
ve Hazine Müsteşarlığının onayı alınmak suretiyle 31/01/2002 tarihine
kadar Devlet Personel Başkanlığına vize
ettirilir. Vize edilen geçici iş pozisyonları
Devlet Personel Başkanlığınca başka unvanlı geçici iş pozisyonları ile
değiştirilebilir veya iptal edilebilir. Vize ettirilen cetvellerin bir örneği
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna gönderilir. Bu vize işlemi yapılmaksızın
ödeme yapılamaz. e) İl özel idareleri ve belediyeler ile
bunların kurdukları birlik ve müesseselerde çalıştırılacak geçici işçilere ait
geçici iş pozisyonları her yıl İçişleri Bakanlığına vize ettirilir. Vize
edilmiş bulunan geçici iş pozisyonları İçişleri Bakanlığı tarafından başka
unvanlı geçici iş pozisyonları ile değiştirilebilir veya iptal edilebilir.
İçişleri Bakanlığı tarafından vize edilen geçici iş pozisyonlarına ait vize
cetvellerinin bir örneği Devlet
Personel Başkanlığına gönderilir. Bu vize işlemi yapılmadan geçici işçi
çalıştırılamaz ve herhangi bir ödeme yapılamaz. BAŞKAN - 44 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 45 inci maddeyi okutuyorum: DÖRDÜNCÜ KISIM Çeşitli Hükümler Geçici görevlendirme MADDE 45. - 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun Ek 8 ve Ek 9 uncu, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı Kanunun 3 üncü,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38, 40 ve 41 inci maddelerine ve 2919
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununa göre görevlendirilenler
ile güvenlik görevlileri hariç, ilgili
mevzuatı uyarınca diğer kurumlarda geçici
olarak görevlendirilen ve kadro aylıklarını kendi kurum veya kuruluşlarından
alan memurlar veya kamu görevlileri, geçici olarak görev yaptıkları kurum personelinin
yararlandığı ve ilgili mevzuatında sözkonusu personele de ödenebileceği
belirtilen her türlü tazminat, fazla mesai ve diğer ödemelerden
yararlanamazlar. BAŞKAN - 45 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 46 ncı maddeyi okutuyorum: Teminat olarak kabul edilecek değerler ve
taşınmaz malların geçici teminatı MADDE 46. - a) 29/02/1984 tarihli ve 2983 sayılı Kanun gereğince çıkarılan
anapara iadeli gelir ortaklığı senetleri ve diğer menkul kıymetler ile Devlet
iç borçlanma tahvilleri ve Hazine bonoları, 1. Kamu kurumlarının yapacakları ihale ve
sözleşmeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 10
uncu maddesinin uygulanmasında teminat olarak, 2. Hazinece satılacak millî emlak
bedellerinin ödenmesinde nominal değerleri üzerinden ödeme vasıtası olarak, Kabul edilir. Tahvil ve bonolar nominal bedele faiz
dahil edilerek ihraç edilmiş ise bu işlemlerde anaparaya tekabül eden satış
değerleri esas alınır. b) 12/05/2001 tarihli ve 4672 sayılı Kanun
ile değişik 18/06/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 20 nci
maddesinin altı numaralı bendi hükümlerine göre faaliyette bulunan özel finans
kurumları tarafından verilen süresiz teminat mektupları kamu kurumlarının yapacakları
ihale ve sözleşmeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin uygulanmasında teminat olarak kabul edilir. Ancak,
bu teminat mektuplarının Maliye Bakanlığınca belirlenen kapsam ve şekle uygun
olmaları zorunludur. c) Hazineye ait veya Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan yerlerin kira ihalelerinde tahmini bedelin yüzde
20'sine kadar geçici teminat alınabilir. d) Dışarıda yerleşik kişiler ile geçimini
yurt dışında temin eden Türk vatandaşlarından, Hazinece yapılan taşınmaz mal
satış ihalelerinde T.C. Merkez Bankasınca belirlenen konvertibl döviz teminat
olarak alınabilir. BAŞKAN- 46 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 47 nci maddeyi okutuyorum: Kişi borçları MADDE 47. - Saymanlık hesaplarında kayıtlı
olup, zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkânı kalmayan, 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca silinmesi Malî
Danışma Kurulu tarafından uygun görülen kişi borçlarından; tutarı (5) milyar
liraya kadar olanların kayıtlardan çıkarılmasına Maliye Bakanı yetkilidir. Bu
miktarı aşan kişi borçlarının terkini Türkiye Büyük Millet Meclisine arz
edilir. 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 543 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile eklenen Ek Madde 7 uyarınca, mal ve nakit saymanları ile gelir ve
gider memurlarının zimmetlerinin silinmesi konusundaki talepler Malî Danışma
Kurulunca incelenerek karara bağlanır ve Maliye Bakanına sunulur. Bu karar
çerçevesinde terkin edilen zimmetlerden (5) milyar lirayı aşanların terkin
listesi bütçe uygulama sonuçları ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine arz edilir. 1969 ve 1988 yılları arasında yurt
dışından yapılan alımlar için 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 83 üncü
maddesine dayanılarak açılan kredilerden ve mülga 27/06/1972 tarihli ve 1601
sayılı Kanuna göre verilen ataşe avanslarından mahsubu yapılamamış olanlar
ilgilileri adına kişi borçları hesabına alınarak mahsubu yapılır. Kişi borçları
hesabına alınan ve tahsiline imkân
bulunmadığı ilgili Bakanlıkça bildirilen bu tutarlardan (5) milyar liraya kadar olanların Malî Danışma Kurulunun görüşü alınmak
suretiyle terkin edilmesine Maliye Bakanı yetkilidir. Bu miktarı aşan kişi
borçlarının terkini Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilir. BAŞKAN - 47 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 48 inci maddeyi okutuyorum: Hazine taşınmaz mallarının
değerlendirilmesi ve Hazine adına tescil MADDE 48.- Bulgaristan'dan zorunlu göçe
tâbi tutulan ve daha sonra Türk vatandaşlığına alınanlardan, konut veya arsa
sahibi olmak üzere başvuruda bulunarak, öngörülen avansı açılan banka
hesaplarına yatırmış olanların (avansları iade edilenler hariç) kurdukları
kooperatiflere, mülkiyeti Hazineye ait arsa veya arazileri, metrekare değeri
üçyüzyetmişbeşbin Türk Lirasından aşağı olmamak üzere harca esas değerinden
satmaya; satış bedelinden, avansın yatırıldığı tarihteki T.C. Merkez Bankası Amerikan
Doları alış kurundan karşılığının, satışın yapılacağı tarihteki T.C. Merkez
Bankası Amerikan Doları alış kuru karşılığı Türk Lirasına çevrilerek bulunan
tutarı mahsup etmeye ve bu konudaki esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı
yetkilidir. Hazineye ait taşınmaz malları, 492 sayılı
Harçlar Kanununun 63 üncü maddesine göre hesaplanacak değer üzerinden, toplu
konut üretmek amacıyla, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne veya Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına peşin bedelle veya taksitle devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
Buna ilişkin esas ve usuller Maliye
Bakanlığınca belirlenir. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
sahipsiz yerler ile kadastro/tapulama çalışmaları sırasında tespit harici
bırakılmış olan yerler Maliye Bakanlığı merkez veya taşra teşkilâtının talebi
üzerine, özel kanunlarındaki istisnalar saklı kalmak koşuluyla, tescile ilişkin
harita, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünce
yapılarak, imar mevzuatında yer alan kısıtlamalara tâbi olmaksızın Hazine adına
tescil edilir. Harita yapımına ilişkin giderler, Harita ve Kadastro
Mühendisleri Odasınca belirlenen asgari fiyatlara göre Maliye Bakanlığı
bütçesinden karşılanır. BAŞKAN - 48 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 49 uncu maddeyi okutuyorum: Devlet hesaplarında yer verilmeyecek ve
terkin edilecek tutarlar MADDE 49. - Devletin mahkemelerce hükme
bağlanan para cezaları da dahil olmak üzere her türlü gelir ve giderlerinin,
tarh, tahakkuk, tahsil ve tediyesi ile emanetlerin alınıp geri verilmesinde ve
Devlet kayıtlarında, kanunlarında ve diğer mevzuatında belirtilmiş tutar ve
oranlar değişmemek şartıyla (10 000) liranın altındaki tutarlar dikkate
alınmaz. Maliye Bakanı; yukarıda belirtilen
hususlarla ilgili olarak doğacak aksaklıkları gidermeye, vergi dairelerinin
müfredat ve mutabakat hesapları arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi amacıyla
denetim raporlarına dayanılarak tespit edilecek kesin farkları terkine
yetkilidir. BAŞKAN - 49 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 50 nci maddeyi okutuyorum: Saymanlık görev ve sorumluluklarının devri MADDE
50. - 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve diğer mevzuatla
saymanlara verilen görev ve yetkilerin bir kısmını gerekli görülen hallerde
yardımcılarına devrettirmeye, devirle ilgili esasları belirlemeye Maliye
Bakanı yetkilidir. Saymanlar hakkındaki sorumluluk, devredilen
işlerle ilgili olarak görev ve yetki verilenler hakkında da uygulanır. BAŞKAN - Aslında, bu bütçeyi de temel yasa
olarak değerlendirip, öyle Genel Kurula getirmek en uygunu olacaktır diye
düşünüyorum. Daha önceki uygulamalarımızda, Medenî
Yasada... TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, iktidara
geldiğimizde öyle yapacağız, merak etme! BAŞKAN - İnşallah, hep birlikte yaparız. 50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 51 inci maddeyi okutuyorum: Uluslararası kuruluşlara üyelik MADDE 51. - a) Genel bütçeli daireler ve
katma bütçeli idareler ile kamu iktisadî teşebbüsleri, sosyal güvenlik
kuruluşları, fonlar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları; uluslararası
kuruluşlara üye olabilmek ve kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği
halen üyesi bulunulan uluslararası kuruluşlar dışındaki kuruluşlara katılma
paylarını ödeyebilmek için, mevzuatın gerektirdiği diğer işlemlerin yanı sıra
ayrıca bağlı veya ilgili bulunulan Bakanlığın teklifi ve Maliye Bakanlığının
görüşü üzerine Dışişleri Bakanlığından önceden izin alırlar. b) Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnamelerle Türkiye
Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine
(katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz. BAŞKAN - 51 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 52 nci maddeyi okutuyorum: Kamu kuruluşlarınca işletilen sosyal
tesisler MADDE 52. - Kamu kurum ve kuruluşlarınca
işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, kreş, spor tesisi ve benzeri
sosyal tesislerin giderlerine bütçeden katkıda bulunulmaz. Bu tür yerlerde, genel ve katma bütçeden,
döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2002 yılında ilk defa istihdam
edilecek yeni personel görevlendirilmez. Söz konusu tesislerden yararlanacak
olanlardan alınacak asgarî bedelleri belirlemeye veya belirlenen tarifeleri
tasdik etmeye ve bu yerlerin hesaplarının bir düzen içinde tutulması için
kullanılacak defter ve belgeleri tespit etmeye, diğer gerekli düzenlemeleri
yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - 52 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 53 üncü maddeyi okutuyorum: Yurt dışı eğitimi MADDE 53. - 2002 yılında ilgili
mevzuatları gereğince kamu kurum ve
kuruluşlarınca yetiştirilmek
maksadıyla lisansüstü (master, doktora) eğitimi için yurt dışına gönderilecek
öğrenci, araştırma görevlisi ile kamu görevlileri, sadece Yükseköğretim Kurulu
tarafından tespit edilen yabancı yükseköğretim kurumlarında eğitim
görebilirler. Lisansüstü eğitime ilişkin giderler, fatura ya da benzeri gider
belgesinin ancak öğrenim görülen yükseköğretim kurumu tarafından düzenlenmesi
koşulu ile ödenir. Eğitim amacıyla yurt dışına gönderilecek kamu görevlilerinin
öğrenim konuları, çalışmakta oldukları birimlerin görev alanları ile doğrudan
ilgili olmak zorundadır. Bu amaçla gönderileceklerin sayıları,
kurum ve kuruluş bütçelerine bu nedenle konulan ödenek miktarını aşmayacak
şekilde tespit edilir. BAŞKAN - 53 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 53 üncü madde kabul edilmiştir. 54 üncü maddeyi okutuyorum: Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler MADDE 54. - Kurumlar; a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı
kalmak koşuluyla, yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan kişilere yapılacak ödemeleri, b) Kısmi zamanlı hizmet satın alınan
kişilere yapılacak ödemeleri, c) 29/06/2001 tarihli ve 4702 sayılı
Kanunla değişik 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince
aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılan ödemeleri, d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
4/C maddesi gereğince sayım, propaganda, anket ve benzeri işlerde çalıştırılan
geçici personele yapılan ödemeleri, Bütçelerin (101-02-1-085) "Geçici
Hizmet Karşılığı Yapılacak Ödemeler" faaliyetinde gösterilen 300 harcama
kaleminden yaparlar. Bu faaliyete bütçelerin başka tertiplerinden ödenek
aktarılamaz; ödenek üstü harcama yapılamaz. Yukarıdaki hükümlere aykırı uygulamalardan
ita amirleri, tahakkuk memurları ve saymanlar ile bu kişileri çalıştıranlar
sorumludur. BAŞKAN - 54 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 54 üncü madde kabul edilmiştir. 55 inci maddeyi okutuyorum: Amme alacağına karşılık kabul edilebilecek
gayrimenkuller MADDE 55. - Özelleştirme kapsamına alınan
kuruluşlar dahil 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine tâbi iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî
kuruluşları, bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları, iştirakleri ile
büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri, bunlara ait tüzel
kişilerin veya bunlara bağlı müstakil bütçeli ve kamu tüzelkişiliğini haiz
kuruluşların, Devlete ait olan ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun kapsamına giren borçlarına karşılık olarak, mülkiyeti bu idarelere
ait olan ve üzerinde herhangi bir takyidat bulunmayan gayrimenkullerinden
Maliye Bakanlığınca ihtiyaç duyulanlar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 13
üncü maddesine göre oluşturulacak komisyon tarafından takdir edilecek değeri
üzerinden, borçlu kurumun da uygun görüşü alınarak, bütçenin gelir ve gider
hesapları ile ilişkilendirilmeksizin Maliye Bakanlığınca satın alınabilir. Bu idarelerin satın alınan
gayrimenkullerinin tapu işlemlerine esas olan ve yukarıda belirtilen şekilde
tespit edilen değeri miktarındaki Devlete ait olan ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren borçları terkin
edilir. BAŞKAN - 55 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 55 inci madde kabul edilmiştir. 56 ncı maddeyi okutuyorum: Kira ve idare gelirleri MADDE 56.- a) İrtifak hakkı verilen özel
iskelelerden alınan nispi kira bedellerinin yarısı bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir, diğer yarısı da özel gelir kaydedilir. Özel gelir kaydedilen
miktarın yarısı denizcilik ve liman hizmetlerini geliştirmek üzere Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesine, yarısı da millî emlak hizmetlerini geliştirmek amacıyla
Maliye Bakanlığı bütçesine özel ödenek kaydolunur. Ulaştırma Bakanlığı, Demiryolları,
Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından konsolide bütçe
dışındaki kurum ve kuruluşlar ile özel ve tüzelkişiler adına yapılacak deniz
dibi taramaları, hidrolik merkezde yapılan hidrolik ve bilgisayar modelleri,
Araştırma Dairesince yapılacak her türlü deney ve araştırma, proje ve şartname
onaylanması için alınacak bedellerin yarısını bütçenin (B) işaretli cetveline
gelir, diğer yarısını da özel gelir
kaydetmeye, özel gelir kaydedilen miktarın yarısını Demiryolları,
Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilecek
altyapı tesislerinin onarımları ile ulaştırma hizmetlerini geliştirmek üzere
Ulaştırma Bakanlığı bütçesine, diğer yarısı da millî emlak hizmetlerini
geliştirmek amacıyla Maliye Bakanlığı bütçesine özel ödenek kaydolunur. Yukarıda belirtilen hükümlere göre özel
gelir ve ödenek kaydedilen miktarların önceki yıllarda kullanılmayan kısmı cari
yıl bütçesine devredilebilir. Telekomünikasyon hizmeti veren
işletmecilerden lisans ve ruhsat ücretleri üzerinden tahsil edilerek, bir
taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir diğer taraftan Ulaştırma
Bakanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere anılan Bakanlık bütçesine özel ödenek
kaydedilen tutarlardan önceki yılda kullanılmayan kısmı cari yıl bütçesine
devredilebilir. b) Kılavuzluk ve romörkaj hizmetleri vermekte olan kamu ve özel kurum
ve kuruluşların bu hizmetlerinden elde ettikleri aylık gayrisafi hâsılattan
yüzde altıbuçuk (% 6.5) oranında pay alınır. Bu pay, en geç tahsil edildiği ayı
takip eden ay sonuna kadar ilgili saymanlığa yatırılır. Yatırılan miktarın
yarısı bütçenin (B) işaretli cetveline
gelir kaydedilir. Diğer yarısı Denizcilik Müsteşarlığının merkez ve taşra
birimlerinin faaliyetlerinin gerektirdiği personel hariç her türlü harcamalarında kullanılmak üzere,
bu Müsteşarlık bünyesindeki döner sermaye bütçesi hesabına aktarılır. BAŞKAN - Madde üzerinde verilmiş bir
önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 56 ncı maddesine aşağıdaki (c) fıkrasının eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"c) Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün; yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedelleri ile
yabancı ülke meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurtiçi kişi
ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik
ürünlerini diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz
cinsinden tutarlar, TC Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır.
Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince yurtdışı kuruluşlara ödenmesi
gereken miktarlar, bu özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün talimatı ile Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan
tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatı ile Merkez Bankasınca döviz alış
kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan
Merkez Saymanlık hesabına yatırılır. Saymanlık hesabına yatırılan bu tutarlar,
Genel Müdürlüğün görev alanıyla ilgili her türlü ihtiyacının karşılanmasında
kullanılmak üzere, bir yandan genel bütçenin B cetveline özel gelir, diğer
yandan Genel Müdürlük bütçesinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere özel
ödenek kaydedilir. Bu suretle ödenek kaydedilen miktarlardan yılı içinde
kullanılmayan kısımları ertesi yıla devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.” BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün meteorolojik ürünleri, diğer yabancı ülkelerce bizzat veya başka
ülkelere aktarılmak suretiyle, diğer yabancı ülke meteorolojik ürünlerinin de
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünce başka ülkelere veya yurtiçi
kurumlara aktarılmak suretiyle kullanılmaktadır. Söz konusu gelirlerin anılan Genel
Müdürlüğün hizmetlerinde kullandırılması amaçlanmaktadır. BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
KABİL (Rize) - Uygun görüşle, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Kabul
ediyoruz Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yeni bir madde
aslında, Komisyonun çoğunluğunun olması lazım. BAŞKAN - Fıkra ekleniyor efendim, madde
değil de fıkra ekleniyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, yeni bir madde
ihdası zaten. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bunların hepsi
Anayasa Mahkemesinden döner. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 56 ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 57 nci maddeyi okutuyorum: Kamu hizmetlerinin fiyatlandırılması MADDE 57. - Genel bütçeli daireler ile
katma bütçeli idarelerin görevlerini yerine getirirken yaptıkları mal ve hizmet
teslimlerinden fiyatlandırılabilenler için ilgili kuruluşun teklifi üzerine
Maliye Bakanlığınca tarife belirlenebilir. Fiyatlandırılan mal ve hizmetlerden elde
edilen tutarları, genel bütçe veya ilgili katma bütçeli kuruluş bütçelerinin
(B) işaretli cetveline özel gelir, karşılığını da ilgili kuruluş bütçesinin (A)
işaretli cetvelinde mevcut ya da yeni açılacak tertiplere özel ödenek
kaydetmeye, gerektiğinde özel gelir ve özel ödenek kaydı beklenmeksizin
sözkonusu tutarların % 75'ine kadar harcama yetkisi vermeye, bu ödeneklerin
harcanmayan kısmını ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine devren gelir ve
ödenek kaydetmeye, sözkonusu tutarların tahsil edilmesi, harcanması ve diğer
hususlarla ilgili esas ve usulleri belirlemeye, Maliye Bakanı yetkilidir BAŞKAN - 57 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 58 inci maddeyi okutuyorum: Vergi, fon ve payların zamanında
yatırılması MADDE 58. - 233 sayılı Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan iktisadî
devlet teşekkülleri, kamu iktisadî
kuruluşları, bunların
müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile özelleştirme kapsamındaki
kuruluşların ve döner sermayelerin yöneticileri ve malî işlerinden sorumluları, bu kuruluşların mükellef veya sorumlu sıfatıyla üçüncü kişilerden
tahsil ettikleri vergi, fon ve diğer payların tahsil dairelerine zamanında ve
tam olarak ödenmesini sağlamak zorundadırlar. Aksine davrananlar bu tutarların
ödenmesinden şahsen ve müteselsilen sorumlu tutulurlar. BAŞKAN - 58 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 59 uncu maddeyi okutuyorum: Geri verilecek paralar MADDE 59. - 27/06/1963 tarihli ve 261
sayılı Kanun uyarınca, geri verilecek paraların kesin olarak veya avans
suretiyle ödenmesinin şekil ve usulleri Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanlıkla Maliye Bakanlığı tarafından müştereken tespit olunur. Yapılacak inceleme sonunda fazla ödendiği
tespit olunan veya zamanında mahsup olunmayan tutarlar 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre geri alınır. BAŞKAN - 59 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 60 ıncı maddeyi okutuyorum: Petrolden Devlet Hakkı MADDE 60.- 05/04/1973 tarihli ve 1702
sayılı Kanuna göre petrolden alınacak Devlet hakkı, Bütçenin (B) işaretli
cetvelindeki "Petrolden Devlet Hakkı" tertibine gelir kaydolunur. BAŞKAN - 60 ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 61 inci maddeyi okutuyorum: Kısmen veya tamamen uygulanmayacak
hükümler MADDE 61. - a) 233 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 36 ncı maddesinin 4
numaralı fıkrası, bu Kanunun "Kamu İktisadî Teşebbüslerinin
Kârları" başlıklı maddesi hükümleri çerçevesinde uygulanır. b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
gerekli değişiklik yapılıncaya kadar bu Kanunun 171 inci maddesinde belirtilen
süreler 2002 Malî Yılında saymanlar için yedi gün, sayman mutemetleri için iki
gün olarak uygulanır. c)
08/06/1994 tarihli ve 3996
sayılı Kanunun 4180 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinde ve 16/07/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinde Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ve Devlet
Bakanlığınca kullanılacak yetkiler 2002 yılında Bakanlar Kurulunca kullanılır. d) 1. 09/05/1985 tarihli ve 3202 sayılı
Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrası, 2. 31/10/1985 tarihli ve 3234 sayılı Orman
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin son
fıkrası, 3.
03/07/1968 tarihli ve 1053 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin ikinci
fıkrası ile aynı Kanunun 3 üncü maddesi, 4. Genel bütçeye dahil dairelerle, katma
bütçeli idareler bütçelerinden kamu iktisadî teşebbüslerine yapılacak
"İktisadi Transferler ve Yardımlar Hakkında" 08/06/1959 tarihli ve
7338 sayılı Kanun hükümleri, 5. Muhtelif kanunların bu Kanunun 8 nci maddesine aykırı hükümleri, 6. 28/05/1986 tarihli ve 3291 sayılı
Kanunun 11 inci maddesi, 7. 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun
53 üncü maddesi hükmü, 8. 11/02/1950 tarihli ve 5539 sayılı
Kanunun değişik 20 nci maddesi, 2002 yılında uygulanmaz. e)
16/08/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (A)
fıkrasının 7 nci bendine göre cep telefonu sahipleri adına tahakkuk ettirilen
aylık sabit tesis ücretleri kadar yılda bir defa olmak üzere ayrıca hesaplanan
eğitime katkı payı tutarı ile 26/11/1999 tarihli ve 4481 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi gereğince aynı tutardaki özel işlem vergisinin, 4306 sayılı Kanunun
geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının 11 inci bendine göre her yıl Ocak ayı
içerisinde bir defada ödenmesi gereken miktarları, (ön ödemeli cep telefon
aboneleri hariç) 2002 yılında 12 eşit taksitte ödenir. Bu uygulama 05/04/1983
tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre alınan ruhsat ve kullanım
ücretlerini de kapsar. f) 25/08/1999 tarih ve 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununun 49 uncu maddesinin birinci bendi 2002 yılı için
aşağıdaki şekilde uygulanır: "İşsizlik sigortasının gerektirdiği
ödemeleri, hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, bu Kanunun 46 ncı
maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ve Devlet, işsizlik
sigortası primi öder. İşsizlik sigortası primi, sigortalının 17.7.1964 tarihli
ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen
prime esas aylık brüt kazançlarından, % 1 sigortalı, % 2 işveren ve % 1 Devlet
payı olarak alınır." g) 13/06/2001 tarihli ve 4680 sayılı
Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "31/12/2001" tarihi
"30/06/2002" olarak uygulanır. h) 6245 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin
(b) fıkrasının son bendindeki
"...yarısına kadar olan kısmı..." ibaresi, "...tamamı..."
şeklinde uygulanır. ı) Özel kanunlarla kamu tüzel kişiliğini
haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, fon ve sair adlarla
kurulmuş kamu kurum ve kuruluşlarında;
kanunlarında aksine hükümler olsa dahi aşağıdaki hükümler uygulanır. 1. Seçimle işbaşına gelenler dahil Başkan ve üyeleri ile personelden 6245
sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine tabi olmayanlara yapılacak yurtiçi ve
yurtdışı harcırah ödemeleri, mevzuat uyarınca emsali Devlet Memurlarına anılan
Kanun gereği yapılacak yurtiçi ve yurdışı harcırah ödemelerinin birbuçuk katını
geçemez. 2. Kendi özel mevzuatındaki hükümler
uyarınca yapılacak temsil ve ağırlama giderlerinin yıllık toplamı, başkan ve üyeler ile temsil yetkisini haiz olan
personelin bir aylık ortalama net ücretinin iki katını geçemez. Temsil
yetkisine haiz personelin unvan ve sayıları, karar organlarınca toplam personel
sayısının % 5'ini geçmemek üzere, Ocak ayı içerisinde belirlenir. j) 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanununun 9 uncu maddesinin beşinci fıkrası 2002 yılı için
aşağıdaki şekilde uygulanır. "Kurum personeli, uzmanlık gerektiren
görevlerde Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşları ile enerjiye ilişkin konularda
iştigal eden diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel arasından
çalıştığı kuruluş veya kurumun izni ile Kurul tarafından atanır. Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışanlar kurumlarının, hâkim ve savcılar ise kendilerinin
muvafakati ile Kurumda istihdam edilebilirler. Bu kişilerin aylık, ücret,
ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak ve
yardımları kurumlarınca ödenir. Kurumun
bu konudaki talepleri, ilgili kurum ve kuruluşlarca öncelikle
sonuçlandırılır." k) Kuruluş aşaması tamamlanıncaya kadar
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkan ve üyelerine Telekomünikasyon Kurulu
Başkan ve üyelerine ödenen ücret kadar ödeme yapılır. BAŞKAN - Madde üzerinde üç adet önerge
vardır; okutup ayrı ayrı... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
hâkimler, hâkim ödeneği alıyor, buraya kendi muvafakatlarıyla geliyor. Diğer
devlet personeli ise, ilgili kurumunun iznine bağlı. Burada ileride bir
yanlışlık olmasın. Hâkimi bir başka görevde çalıştırma olayı nasıl olacak? BAŞKAN- Önergeleri okutalım da efendim... Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (k) bendine "ücret" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve diğer ödemeler toplamı" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (ı) bendinin (2) numaralı alt bendinde
yer alan "ve üyeler" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN- Okutacağım üçüncü
önergeyi, aykırılığından dolayı, aynı zamanda işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunca değiştirilen 61 inci maddesinin (ı) bendinin (1) numaralı alt
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"1. Seçimle işbaşına gelenler dahil
Başkan ve üyeleri ile personelinden 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine
tabi olmayanlara yapılacak yurtiçi ve yurtdışı gündelik ödemeleri, ilgili
mevzuat uyarınca emsali Devlet Memurlarına anılan Kanun uyarınca yapılan
yurtiçi ve yurtdışı gündelik ödemelerinin birbuçuk katını geçemez." Gerekçe: Bu hükümle getirilen sınırlamanın
kapsamı konusunda doğabilecek tereddütleri gidermek ve amacın daha açık bir
şekilde ifade edilmesi amaçlanmaktadır. BAŞKAN- Sayın Komisyon, önergeye katılıyor
mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
KABİL (Rize)- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN- Sayın Hükümet?.. Değerli arkadaşlar, hükümeti rahat
bırakırsanız, önergeler konusunda... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir)- Sayın
Başkan, takip edemedim, hangi önerge?.. Affedersiniz, onu bir daha okutabilir
misiniz? BAŞKAN- Sayın Bakanım, önerge yanınızda. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, onlar
gider artırıcı önergeler; işleme koyamazsınız; "ve diğer ödemeler
toplamı" ne demek?! Maaşı artırıyorsunuz siz... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Hangisi
efendim bu; hangi önerge? BAŞKAN - Elyazısıyla yazılmış olan... M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Başkanım,
bir 5 dakika ara verelim. EROL AL (İstanbul) - Evet, evet ara
verelim. BAŞKAN - Allah Allah!.. Siz oturdunuz
herhalde altı saattir burada!.. EROL AL (İstanbul) - Problem oluyor... BAŞKAN - Ne problem olacak kardeşim;
Maliye Bakanı ister katılır, ister katılmaz. Sayın Bakanım, katılıyor musunuz? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) -
Katılıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın hükümetin katıldığı
Komisyonun uygun görüşle takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (ı) bendinin (2) numaralı alt bendinde
yer alan "ve üyeler" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Gerekçe: Özel mevzuatı uyarınca yapılacak
temsil ve ağırlama giderlerinin kimlere ödeneceği konusundaki tereddütlerin
giderilmesi amaçlanmaktadır. BAŞKAN - Sayın komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) -
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Komisyonun, takdire
bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 2002 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 61 inci maddesinin (k) bendine "ücret" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve diğer ödemeler toplamı" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu
Başkan ve üyelerine yapılacak ödemeler konusundaki tereddütlerin giderilmesi
amaçlanmaktadır. TURHAN GÜVEN (İçel) - O, ücretleri artıran
bir olaydır; işleme koyamazsınız; "ve diğer ödemeler" gider artırıcı
bir olaydır. BAŞKAN - Sayın komisyon? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL(İzmir) -
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümetin katıldığı,
komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 61 inci maddeyi, kabul edilen önergeler
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 62 nci maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 62. - Bu Kanun 01/01/2002 tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 63 üncü maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 63. - Bu Kanunun; a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı, b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, c) Sayıştay Başkanlığı ile ilgili
hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı, d) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı, Yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece, 2002 malî
yılı bütçe kanunu tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiş bulunmaktadır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık
oylamayı yarınki birleşimde son konuşmaları müteakip yapacağız. 2. - 2000
Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/900,
3/900, 3/898, 3/899) (S. Sayısı: 773) BAŞKAN - 2000 Malî Yılı Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarısının 1 inci maddesini tekrar okutup oylarınıza sunacağım: 2000 MALÎ
YILI KESİNHESAP KANUNU TASARISI Gider Bütçesi MADDE 1. - Genel bütçeli idarelerin 2000
Malî Yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (46 384
290 611 650 000.-) lira olarak gerçekleşmiştir. BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha önce kabul
edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Gelir Bütçesi MADDE 2. - Genel bütçenin gelirleri, bağlı
(B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (33 040 902 852 750 000.-) lira
olarak gerçekleşmiştir. BAŞKAN - (B) cetvelini okutuyorum: B
- C E T V E L İ Bütçe Tahmini 2000 Yılı Tahsilatı Lira Lira
GENEL TOPLAM: 32 460 000 000
000 000 33 040 902 852 750
000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. NAZIM
GELİR
5 749 577 227 540 000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi; (B) işaretli cetvelle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci
madde, (B) işaretli cetvelle birlikte kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Nazım Gelir ve Gider MADDE 3. - (5 749 577 227 540 000.-) lira
nazım gelir tahsil edilmiş ve aynı miktar gider yapılmıştır. BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Denge MADDE 4. - Birinci maddede yazılı giderler
ile ikinci maddede yazılı gelirler arasında (13 343 387 758 900 000.-) liralık
gider fazlası meydana gelmiştir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Tamamlayıcı Ödenek MADDE 5. - Bağlı (A) işaretli cetvelin
ilgili sütununda kayıtlı (261 441 302 790 000.-) liralık ödenek üstü gideri
karşılamak üzere aynı tutarda tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Devredilen Ödenek MADDE 6. - 2000 Malî Yılı içinde
harcanmayan ve özel kanunlarla devrine izin verilen (273 102 727 970 000.-)
liralık özel ödenek ertesi yıla ödenek kaydedilmek üzere devredilmiştir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: İptal Edilen Ödenek MADDE 7. - Bağlı (A) işaretli cetvelin
ilgili sütununda kayıtlı bulunan ve yılı içinde kullanılan ve devredilenler
dışında kalan (2 693 468 326 028 000-) liralık ödenek iptal edilmiştir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Devlet Borçları MADDE 8. - Bağlı, Devlet borçları uygulama
sonuçları kesinhesap cetvellerinde ayrıntısı gösterildiği üzere 31.12.2000
tarihi itibariyle: (34 362 937 488 520 000.-) lira orta ve uzun vadeli, (2 057
683 285 430 000.-) lira kısa vadeli olmak üzere, toplam (36 420 620 773 950
000.-) lira iç borç mevcuttur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2000 Mali Yılı Genel Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiştir. Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir;
açıkoylamayı, yarınki birleşimde, son konuşmalardan sonra yapacağız. 3. - 2002
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı: 775) BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının 1 inci maddesini tekrar okutup,
oylarınıza sunacağım. 1 inci maddeyi okutuyorum: 2002
MALİ YILI KATMA BÜTÇELİ İDARELER BÜTÇE KANUNU TASARISI BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler Ödenekler, öz gelirler, Hazine yardımı MADDE 1.- a) Katma bütçeli idarelerin 2002
yılında yapacakları hizmetler
için 8 064 690 610 000 000 lira ödenek verilmiştir. b) Katma bütçeli idarelerin 2002 yılı
gelirleri 300 000 000 000 000 lirası öz
gelir, 5 965 350 810 000 000 lirası Hazine yardımı, 1 799 339 800 000 000
lirası yükseköğretim kurumlarının cari hizmet giderlerine yapılacak Devlet katkısı olmak üzere toplam 8 064 690 610 000
000 lira olarak tahmin edilmiştir. BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha evvel kabul
edilen cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Bağlı cetveller MADDE 2.- Katma bütçeli idarelerin, a) Ödenek dağılımı (A) işaretli, b) Gelirleri, her bir idarenin bütçesine
ekli (B) işaretli, c) Gelirlerin dayandığı hükümler ekli (C)
işaretli, d) Mevcut lojman, sosyal tesis, telefon,
faks ve kadro sayıları (L) işaretli, e) Harcamalara ilişkin formül ekli (R) işaretli, f) Sahip oldukları taşıtlar ve 2002
yılında Taşıt Kanunu uyarınca satın alacakları taşıtların cinsi, adedi, hangi
hizmetlerde kullanılacağı ve azamî satınalma bedelleri (T) işaretli, Cetvellerde gösterilmiştir. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: İKİNCİ KISIM İdarelere İlişkin Özel Hükümler Tarım reformu uygulaması ile ilgili
davaların takibi MADDE 3.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün
toprak ve tarım reformu uygulaması ile ilgili uyuşmazlık ve davaları bu Genel
Müdürlük adına gerektiğinde Hazine avukatları tarafından da takip edilir. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Özel ödeneklere ilişkin işlemler MADDE 4.- a) Karayolları, Köy Hizmetleri
ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlükleri; genel ve katma bütçeli kuruluşlar hariç
diğer kamu kurum ve kuruluşları gerçek ve tüzel kişilerden vaki olacak hizmet
taleplerini kendi imkanları nispetinde, yapılacak anlaşmalar esasları dahilinde
ve bedeli mukabilinde yerine getirmeye yetkilidirler. Bu amaçla yatırılacak
paralar, bir taraftan adı geçen kuruluşlar bütçelerinin (B) işaretli cetveline
gelir, diğer taraftan (A) işaretli
cetvelde mevcut veya
yeniden açılacak tertiplere Maliye Bakanlığınca ödenek kaydolunur. Bu özel tertiplerdeki ödeneklerden önceki
yılda harcanmayan kısımları cari yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. İşin gerektirdiği hallerde ve yaptırılacak
iş bedelinin saymanlık hesaplarına intikal etmesi halinde gelir ve ödenek kaydı
işlemini beklemeksizin (A) işaretli cetvelin ilgili proje ödeneklerinden
gerekli harcama yapılabilir. Yapılan harcama tutarı kadar ödeneği, özel
tertipten önceden harcama yapılan tertibe aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından 03/07/1968 tarihli ve 1053 sayılı
Kanun gereğince yürütülen
içme suyu tesisleri ile ilgili
olarak kendi usullerine göre borçlandırılan bedeller, taksitlerinin ilgili
belediyelerce süresinde ödenmemesi halinde, ödenmeyen taksitler, 02/02/1981
tarihli ve 2380 sayılı Kanun uyarınca belediyelere ayrılan paylardan İller
Bankasınca kesilerek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ödenir. c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce
inşaatı gerçekleştirilen baraj ve HES tesislerinin işletme hakkının
devredilmesinden elde edilecek paylarla ilgili olarak, anılan Genel Müdürlük
bütçesine ekli (B) işaretli cetvelin "İçmesuyu Tesisleri ve Hidroelektrik
Santrallerinin Devrinden Sağlanan Paylar" bölümünde yer alan tutarın
üzerinde gerçekleşen gelir fazlalarını enerji sektörü yatırımlarında
kullanılmak üzere mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye Maliye
Bakanı yetkilidir. d) 5539 sayılı Kanunun 1737 sayılı Kanunla
değişik 19 uncu maddesinin 7 nci bendi gereğince, geçişi ücretli olan yol,
köprü ve tünellerden elde edilen her çeşit gelirlerin, aynı nitelikteki
yatırımlarda ve her türlü altyapının bakım, onarım ve işletme giderlerinde
kullanılmak üzere, bir taraftan Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin (B)
işaretli cetvelinde açılacak özel bir tertibe gelir, diğer taraftan (A)
işaretli cetvelde açılacak ilgili tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir. Bu ödeneklerden yılı içinde sarf edilemeyen
kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine devren gelir ve ödenek
kaydolunur. (c) ve (d) bentleri uyarınca ödenek
kaydedilen tutarlardan yapılacak harcamalar, "2002 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre
yılı yatırım programı ile ilişkilendirilir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum : Karayolları Genel Müdürlüğü yol bakım
işleri için gelecek yıla geçici yüklenmelere girişilmesi MADDE 5.- Karayolları Genel Müdürlüğünce,
yol ve otoyol bakım işleri için yılları bütçelerinde yer alan ödeneklerin
yarısını geçmemek üzere ilgili Bakan onayıyla gelecek yıla geçici yüklenmelere
girişilebilir. BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi
ile ilgili işlemler MADDE 6.-
a) 29/04/1959 tarihli ve 7258 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi gereğince
her çeşit spor saha ve tesisleri vücuda getirmek amacı ile Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçesinin (A) işaretli cetvelinde yer alan projelerin Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünce 21/05/1986 tarihli ve 3289 sayılı Kanun hükümleri
uyarınca yapılabilecek işler dışında kalanlara ait ödenekleri, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesine aynı amaçla aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. b) Yıllık yatırım programlarına ek yatırım
cetvellerinde inşaat ve büyük onarım projeleri arasında yer alan ve Genel
Müdürlük onayı ile İl Müdürlüklerince emaneten yaptırılması uygun görülen
işlerin karşılıkları münhasıran proje ile ilgili harcamalarda kullanılmak üzere
hizmetin ait olduğu Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin ilgili yatırım
tertibindeki ödenekten il müdürlüklerine yardım yolu ile ödenebilir. c) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçesine ekli (B) işaretli cetvelin "Futbol Müsabakaları Müşterek Bahis
Hâsılatından Elde Edilecek Gelir" tertibinde kayıtlı kaynaktan sağlanacak
gelir fazlalarını sportif hizmetler ve spor tesislerinin yapım, bakım ve büyük
onarımlarında kullanılmak üzere Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine bir
yandan özel gelir, diğer yandan açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye, Çeşitli kurum ve kuruluşlar ile şahıslar
tarafından Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı spor federasyonları ile
dairelere yapılan nakdî yardım ve bağışlarla kendi faaliyet ve hizmetlerinden
sağladıkları gelirleri, Genel Müdürlük onayı ile federasyonların ve dairelerin gençlik ve sportif hizmetleri ile
mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere Genel Müdürlük bütçesine bir yandan
özel gelir, diğer yandan açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
mülkiyetinde bulunan ve spor amaçlı ayrılmış taşınmaz malların; satışından,
mülkiyetin gayri aynî hak tesisinden ve kiralanmasından elde edilen
gelirlerini, sportif hizmetler ve spor tesislerinin yapım, bakım ve büyük
onarım giderlerinde kullanılmak üzere Genel Müdürlük bütçesine bir yandan özel
gelir, diğer yandan açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye, Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödeneklerden
yılı içinde sarf edilemeyen kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertiplerine
devren gelir ve ödenek kaydolunur. BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
bütçesi ile ilgili işlemler MADDE 7.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü bütçesine ekli (B) işaretli cetvelde yıl içinde meydana gelebilecek
gelir fazlalarını bir yandan özel
gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak özel tertibe ödenek kaydetmeye
Maliye Bakanı yetkilidir. Yatırım harcamaları, "2002 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"
hükümlerine göre yatırım programı ile ilişkilendirilir. Bu ödeneklerin yılı içinde sarf edilemeyen
kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur. BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Yükseköğretim kurumları ile ilgili
hükümler MADDE 8.- a) Yükseköğretim kurumlarınca
önceki yıllarda bastırılan ders kitapları ve teksirlerin satış bedelleri Devlet
İstatistik Enstitüsü toptan eşya fiyatları indeksine göre, yükseköğretim
kurumları tarafından her yıl yeniden tespit edilir. b) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46
ncı maddesine göre özel ödenek kaydolunan miktarlar üniversite adına T.C. Ziraat Bankası şubelerinden birinde
açılacak hesaba yatırılır ve harcamalar bu hesaptan yapılır. c) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46
ncı maddesine göre kısmî zamanlı olarak çalıştırılacak öğrenciler hakkında,
1475 sayılı İş Kanununun işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hükümleri ve
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun iş kazası ve meslek hastalıkları
sigortası ile ilgili hükümleri hariç diğer hükümleri uygulanmaz. d) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tâbi
yükseköğretim kurumlarında kayıtlı yükseköğrenim öğrencilerinin her türlü
tedavi giderlerinin karşılanması için, bu kurumların bütçelerinde tertiplenen
transfer ödeneklerinin karşılıkları Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek
esas ve usuller çerçevesinde kullanılmak üzere kurumlar adına T.C. Ziraat
Bankası şubelerinden birinde açılacak hesaba yatırılır. e) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46
ncı maddesi uyarınca; elde edilen gelirlerin özel gelir ve ödenek kaydedilen
tutarlarının yüzde 10'una kadar olan kısmı, üniversite yönetim kurulunun tespit
edeceği başarılı, gelir düzeyi düşük öğrencilerin burs, kitap ve kırtasiye ile
beslenme yardımı ödemelerinde kullanılır. f) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58
inci maddesinin 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik dördüncü
fıkrası uyarınca kuruluş veya birimin araç, gereç, bilimsel araştırma ve diğer
ihtiyaçlarına harcanmak üzere döner sermaye gelirlerinden ayrılan en az %
30'luk miktar, bu ihtiyaçların yanı sıra devam etmekte olan projelerin
tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ile her türlü bakım ve onarım için
harcanabilir. Devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat
işleri ile her türlü bakım ve onarım için ayrılan miktarı; ilgili yükseköğretim
kurumunun teklifi üzerine, münhasıran söz konusu projelerde kullanılmak üzere
yükseköğretim kurumunun bütçesine bir taraftan özel gelir, diğer taraftan
mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yılın bütçesine
devren gelir ve ödenek kaydolunur. g) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 55
inci maddesine göre yükseköğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların
kiralanması, satılması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirler ile
Hazine adına kayıtlı olup, yükseköğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz
malların üzerinde herhangi bir inşaat yapılmamak ve irtifak hakkı tesisine konu
edilmemek şartıyla, eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı kiralanması ve işletilmesi
suretiyle elde edilecek gelirlerin tamamını ilgili yükseköğretim kurumunun her
çeşit cari (personel hariç) ve yatırım harcamalarında (Yükseköğretim kurumları
adına tapuda kayıtlı taşınmazların satılması suretiyle elde edilen gelirlerin
tamamı sadece yatırım harcamalarında) kullanılmak üzere bir yandan özel gelir,
diğer yandan mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye
Bakanı yetkilidir. Yatırım harcamaları, "2002 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre
Yatırım Programı ile ilişkilendirilir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan
kısmı ertesi yılın bütçesine devren gelir ve ödenek kaydolunur. Hazine adına kayıtlı olup yükseköğretim
kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz mallar üzerinde ilgili yükseköğretim
kurumlarının teklifi üzerine, öğrenci yurt binası ve müştemilatı yaptırılmak
üzere mülkiyetin gayri ayni hak tesis edilebilir. h) Üniversite veya yüksek teknoloji
enstitüsü rektörleri ve rektör yardımcıları üniversite veya yüksek teknoloji
enstitülerindeki döner sermaye işletmelerinin birinden katkılarına
bakılmaksızın 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesindeki esaslara
göre pay alırlar. ı) Yükseköğretim Kurulu Bütçesinin
111-01-3-352-900 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibine konan ödenek,
cari harcamalarda kullanılmak üzere (personel hariç) bu proje kapsamında
lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarının bütçelerine, görevlendirilen
öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulunun teklifi üzerine Maliye
Bakanlığınca aktarılır. j) Üniversiteler ve yüksek teknoloji
enstitülerinde iktisat, işletme, hukuk, uluslararası ilişkiler, bilgi teknolojileri
ve ileri teknolojiler ile öğretmenlik alanlarında ikinci öğretim kapsamında
yürütülecek tezsiz yüksek lisans programlarının açılması, öğrencilerden
alınacak öğretim ücretleri, bu programlarda fiilen ders veren öğretim üyelerine
ödenecek ek ders ücretleri, aşağıda belirtilen esaslara uyulmak kaydıyla ilgili
üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunun teklifi üzerine
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir ve bu kararların birer örneği
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından Maliye Bakanlığına gönderilir. Toplanan öğretim ücretlerinin % 30'undan
az olmamak üzere üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim
kurullarınca belirlenecek miktarı bilimsel ve teknolojik araştırma projelerinde
kullanılmak üzere yükseköğretim kurumlarında yer alan ilgili tertiplere ödenek
kaydedilir. Geri kalanı ise, ilgili kurumların bütçesine özel ödenek
kaydedilerek, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 11 inci maddesi (son
fıkrası hariç) ve 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi
hükümleri dikkate alınarak, 2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında akademik unvanlar itibariyle öngörülen ek ders ücretinin her
halükârda 10 katını ve aynı maddede öngörülen sınav ücretinin 5 katını geçmemek
üzere bu eğitim programında fiilen ders veren öğretim üyelerine ek ders ve
sınav ücreti olarak; 3843 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen esaslara
göre de bu program için görevlendirilen idarî personele fazla çalışma ücreti
olarak ödenir. Özel ödeneğin yeterli olmadığı gerekçe gösterilerek kurum
bütçesi, döner sermaye, vakıf, dernek ve sair kaynaklardan ayrıca ders ve sınav
ücreti veya herhangi bir ödeme yapılamaz. Bu bentte yapılan düzenleme dışında kalan
hususlar hakkında 3843 sayılı Kanun ile 2914 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Gerektiğinde yukarıdaki fıkralarda yer
alan hükümler kısmen veya tamamen ileri uzaktan eğitim teknolojileri kullanmak
suretiyle ikinci öğretim kapsamında yürütülecek tezsiz yüksek lisans
programları için de uygulanabilir. Öğretim ücretlerinin toplanmasına ve özel
ödenek kaydedilmesine ve bu bentte düzenlenen diğer hususlara ilişkin esas ve
usuller Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca
belirlenir. BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi ile
ilgili işlemler MADDE 9.- Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesinin (B) işaretli cetvelinde yıl içinde meydana gelebilecek gelir fazlalarını
bir yandan özel gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak özel tertibe
ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Yatırım harcamaları, "2002 Yılı
Yatırım Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"
hükümlerine göre yatırım programı ile ilişkilendirilir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan
kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur.
BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili işlemler MADDE 10.- Kuruma ait taşınmazların
satışından veya kiraya verilmesinden elde edilen gelirlerin % 50'si özürlü
hizmetlerinde kullanılmak üzere kurum bütçesine bir yandan özel gelir diğer
taraftan özel ödenek kaydedilir. Bu ödeneklerin yılı içerisinde harcanmayan
kısmı ertesi yıl bütçesinin ilgili tertibine devren gelir ve ödenek kaydolunur. BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: ÜÇÜNCÜ KISIM Diğer Hükümler Döner sermaye saymanlıklarının
birleştirilmesi MADDE 11.- Katma bütçeli idareler
bünyesinde kurulan döner sermaye işletmesi saymanlıklarını il düzeyinde
kurumlar bazında birleştirmeye bu konuda çıkacak sorunları çözmeye Maliye
Bakanı yetkilidir. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum: Genel Bütçe Kanununun uygulanması MADDE 12.- Bu Kanunda yer alan hükümler
saklı kalmak üzere, Genel Bütçe Kanunu hükümleri katma bütçeli idareler
hakkında da uygulanır. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 13. - Bu Kanun 01/01/2002 tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 14. - Bu Kanunun; a) Vakıflar Genel Müdürlüğü, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Başbakan ve Maliye
Bakanı, b) Yükseköğretim Kurulu ve Üniversiteler
ile ilgili hükümlerini Maliye ve Milli Eğitim Bakanları, c) Karayolları Genel Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye ve Bayındırlık
ve İskân Bakanları, d) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye
ve Sağlık Bakanları, e) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ile
ilgili hükümlerini Maliye ve Tarım ve Köyişleri Bakanları, f) Orman Genel Müdürlüğü ile ilgili
hükümlerini Maliye ve Orman Bakanları, g) Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü ile ilgili hükümlerini Maliye ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanları, Yürütür. BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylelikle Katma
Bütçeli İdareler 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul
edilmiş bulunmaktadır. Tasarı açık oylamaya tabidir; açık
oylamayı yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapacağız. 4. - 2000
Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2000 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/901, 3/901) (S. Sayısı: 774) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2000 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanun Tasarısının 1 inci maddesini
tekrar okutup oylarınıza sunacağım. 2000 MALÎ
YILI KATMA BÜTÇELİ İDARELER KESİNHESAP KANUNU TASARISI Gider Bütçesi MADDE 1. - Katma bütçeli idarelerin 2000
malî yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (4 208 950
654 280 000.-) lira olarak gerçekleştirilmiştir. BAŞKAN - 1 inci maddeyi, daha evvel kabul
edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi ve bağlı (B) Cetvelinin,
genel toplamını okutuyorum: Gelir Bütçesi MADDE 2. - Katma bütçeli idarelerin
gelirleri, bağlı (B) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (4 301 911 967 190 000.-) lira olarak
gerçekleştirilmiştir. B
- C E T V E L İ Bütçe Tahmini 2000 Yılı Tahsilatı Lira
Lira
GENEL TOPLAM: 3 320 801 822 000 000 4 301 911 967 190 000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Mazbut
ve Mülhak Toplamı
637 543 710 000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi biraz önce kabul edilen (B)
işaretli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 2 nci madde, (B) işaretli cetvelle birlikte kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Denge MADDE 3. - Birinci maddede yazılı giderler
ile ikinci maddede yazılı gelirler arasında (92 961 312 910 000.-) liralık
gelir fazlası meydana gelmiştir. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Tamamlayıcı Ödenek MADDE 4. - Bağlı (A) işaretli cetvelin
ilgili sütununda kayıtlı (3 386 025 870 000.-) liralık ödenek üstü gideri
karşılamak üzere aynı tutarda tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir. BAŞKAN - 4 üncü maddeyi kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci
maddeyi okutuyorum: Devredilen Ödenek MADDE 5. - 2000 malî yılı içinde
harcanmayan ve özel kanunlarla devrine izin verilen (39 890 221 940 000.-)
liralık özel ödenek ertesi yıla ödenek kaydedilmek üzere devredilmiştir. BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
5 inci madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: İptal Edilen Ödenek MADDE 6. - Bağlı (A) işaretli cetvelin
ilgili sütununda kayıtlı bulunan ve yılı içinde kullanılan ve devredilenler
dışında kalan (125 229 704 502 000-) liralık ödenek iptal edilmiştir. BAŞKAN - 6 ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler.... Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN -
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2000 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısının bütün maddeleri kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık
oylama, yarınki birleşimde, son konuşmaları müteakip yapılacaktır. Bu surette, bugünkü programımızı da
tamamlamış bulunuyoruz. Bütçe üzerindeki son konuşmaları ve 2002
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının açık oylamalarını yapmak için, 12 Aralık 2001 Çarşamba günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 01.10 |
|