Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 78       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

33 üncü Birleşim

7 . 12 . 2001 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, KOBİ'lerin desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

IV. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. - Ulaştırma Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

2. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname  ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

8. - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı: 739)

VI. - SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm

1. - Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

B) Komİsyonlara Üye Seçİmİ

1. - (9/4) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçim

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Ankara Milletvekili M.Zeki Sezer'in, özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşlara alınan yeni personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5008)

2. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın;

- Ziraat Bankasının döviz varlığına,

- Ziraat Bankasının prim ödemelerine ve görev zararlarına,

- Ziraat Bankasının Almanya'da görevli müfettişleri hakkında basında çıkan iddialara

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5027, 7/5048, 7/5049)

3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul-Silivri'de operasyon düzenlenen bir Kur'an kursu hakkında basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5052)

4. - Konya Milletvekili Sadık Yakut'un, kamu bankaları ortak yönetim kurulu üyelerinden birinin İstanbul'da oturduğu daireye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5063)

5. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Merkez Bankası eski başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5073)

6. - İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, İstanbul Bezm-i Alem Sultan Vakıf Gureba Hastanesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5083)

7. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, emeklilerle ilgili yasa çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5089)

8. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, emeklilerin sağlık sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5090)

9. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, RTÜK'e olan borçları nedeniyle kapatılan radyo ve televizyonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’nun cevabı (7/5091)

10. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, BAĞ-KUR sigortalılarının sorunlarına ilişkin sorusu, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, emeklilerle ilgili yasa çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5106)

11. - İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, kıyılardaki arama-kurtarma istasyonlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/5109)

12. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Konya-Ulukışla arasındaki tren istasyonlarındaki personel sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5110)

13. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıflarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5116)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Romanya Senato Başkanı Nicolae Vacariou'nun vaki davetine istinaden Romanya'ya yapacağı resmî ziyarete katılmaları siyasî parti gruplarınca uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Genel Kurulun 6.12.2001 Perşembe günü bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürmesine; 5.12.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 785 sıra sayılı 4719 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınmasına ve gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S.Sayıları: 754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak;

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Danıştay Başkanlığı,

Adalet Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi;

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.Sayısı: 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S.Sayısı: 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/756, 1/691) (S.Sayısı: 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı: 685);

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ile ilgili olarak, Anayasanın 89 uncu maddesinde "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü çerçevesinde Başkanlıkça İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşmeye açılacağı yönündeki uygulamasına ilişkin usul müzakeresi açıldı; yapılan oylama sonucunda, Başkanlığın tutumunun yerinde olduğuna karar verildi.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun (1/932) (S. Sayısı: 785) usul müzakereleri sonucunda alınan karar doğrultusunda yapılan görüşmelerinden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Alınan karar gereğince, 7 Aralık 2001 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.53'te son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Sebahattin Karakelle

Burhan Orhan

 

Erzincan

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


No. :47

II. - GELEN KÂĞITLAR

7 . 12 . 2001 Cuma

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, zeytin üreticilerinin ilaçlama sorununa ve zeytinyağı prim ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/5221) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

2. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,  katma değerli telekomünikasyon hizmetlerine  ilişkin  Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi  (7/5222) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

3. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, İzmir DGM savcılığınca soruşturulan DUSAŞ Şirketi ile  SSK'nın yaptığı sözleşmeye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5223) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

4. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, SSK'nın İzmir'deki DUSAŞ Şirketi ile yaptığı sözleşmeye ilişkin Çalışma ve Sosyal  Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5224) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Avrupa Güvenlik ve Savunma Planına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5225) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ziraat Bankası müfettişlerine gönderildiği iddia edilen genelgeye ilişkin Devlet Bakanından (Kemal  Derviş) yazılı soru önergesi (7/5226) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

7. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı kamu bankalarının yurt dışı hesaplarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5227) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001)

Meclis Araştırması  Önergesi

1. - Karaman Milletvekili  Zeki Ünal  ve 19 arkadaşının, KOBİ'lerin desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi  amacıyla Anayasanın 98 inci,   İçtüzüğün 104 ve 105 inci   maddeleri uyarınca bir  Meclis araştırması açılmasına ilişkin  önergesi (10/226) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

7 Aralık 2001 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşimini açıyorum.

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, KOBİ'lerin desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonominin dinamik unsuru olan KOBİ'lerin, dünya ile rekabet edilebilir hale getirilmesi, ekonomiye sağlayacağı katkılar ve yaratacağı istihdamı nazarı dikkate alarak, ülkenin içinde bulunduğu krizden de kurtulmak amacıyla bu işletmelere gereken desteğin sağlanması, önem arz etmektedir.

Bu amaçla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince bu araştırma önergesini hazırlamış bulunmaktayız.

Gereğini arz ederiz. 27.11.2001

  1. Zeki Ünal

(Karaman)

  2. Sadık Yakut

(Kayseri)

  3. Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

  4. Mehmet Elkatmış

(Nevşehir)

  5. Osman Aslan

(Diyarbakır)

  6. Osman Pepe

(Kocaeli)

  7. Nurettin Aktaş

(Gaziantep)

  8. Özkan Öksüz

(Konya)

  9. Sait Açba

(Afyon)

10. Ramazan Toprak

(Aksaray)

11. Nevzat Yalçıntaş

(İstanbul)

12. Zeki Ergezen

(Bitlis)

13. Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

14. Mahmut Göksu

(Adıyaman)

15. İrfan Gündüz

(İstanbul)

16. Ali Coşkun

(İstanbul)

17. Hüseyin Kansu

(İstanbul)

18. Ali Sezal

(Kahramanmaraş)

19. Mahfuz Güler

(Bingöl)

20. Musa Uzunkaya

(Samsun)

 

Gerekçe:

Türkiye ekonomisinin yüzde 98'ini oluşturan KOBİ'lerin, ekonominin en dinamik unsuru olduğu bilinmektedir. Türk sanayi dokusunun geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, küreselleşen dünyamızda, KOBİ'lerin dünya ile daha uygun koşullarda rekabet edebilir hale getirilmesine bağlıdır. Bu aşamada KOBİ'lerin gelişmeleri ve büyümeleri için gerekli her türlü desteğin yanında, bu işletmelerin gelişim şartlarını en iyi bir biçimde sağlayacak olan organize sanayi bölgelerine de sahip çıkılması gerekmektedir.

Edinilen bilgilere göre, gerek organize sanayi bölgelerinde, gerekse bölgeler dışında bulunan KOBİ'lerin birer birer kepenk indirmeye başladıkları, siftah yapamadan akşamladıkları, borçlarını ödeyemedikleri için intihara teşebbüs ettikleri belirtilmekte; bu işletmelerin altyapısını oluşturan organize sanayi bölgelerinin ise, birer amele pazarları haline getirildiği ifade edilmektedir. Ordu'dan Trabzon'a, Diyarbakır'dan Eskişehir'e, Türkiye'nin her yerinde işadamının çaresiz, küçük sanayicinin tedirgin, esnafın ise perişan olduğu haber verilmektedir.

Sayıları 202 000'i bulan KOBİ'lerin, 50 ilâ 250 işçi çalıştıranları orta ölçekli, 1 ilâ 49 işçi çalıştıranları küçük işletmeler olarak tanımlanmaktadır. İşletmelerde, işyeri, çalışan ve katmadeğer olmak üzere üç önemli göstergeye bakıldığı zaman, KOBİ'lerin, günlük hayatın gerek sosyal gerekse ekonomik dokusunda önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir.

KOBİ'ler, ülkemizdeki tüm işletme sayısının yüzde 98,8'ini, üretimin yüzde 38'ini, istihdamın yüzde 40'ını ve ülke nüfusunun üçte 1'ini teşkil etmektedirler. Bütün bunlara rağmen, kullandıkları tüm kredi oranı ise, yüzde 4 nispetindedir. Kendi özsermayeleriyle kurulan ve ekonomide belirtilen ölçülerde katkısı olan bu işletmelerin, ne yazık ki, 2001 yılı krizinde bir gecede tüm sermayelerinin yüzde 70'ini kaybettikleri belirtilmektedir. Her şeye rağmen, bu işletmelere gereken desteğin verilmesi halinde, GSMH'ya katkılarının yüzde 38'lerden yüzde 80'lere çıkması mümkün görülmektedir.

KOBİ'lerin toplam istihdamı, ABD'de yüzde 56,6; Almanya'da yüzde 64, Japonya'da yüzde 81,4; Türkiye'de ise yüzde 40'lar civarındadır.

Türkiye İş Kurumunun Birinci Genel Kurulunda istihdamın geliştirilmesi için önemli bir çalışma başlatılarak, işçi, işveren, esnaf ve hükümetin katılımıyla oluşan Ulusal İstihdam Politikası Belirleme komisyonu, işsizlik ve istihdam sorununu masaya yatırmış ve bir rapor hazırlamıştır. Rapora göre, gelişmiş ülkelerin üreticiliği, girişimciliği ve KOBİ'leri desteklemek için, başta risk sermayesi olmak üzere, birçok teşvik tedbirlerinin uygulandığı, risk üstlenerek yenilik yapan, yeni ürünler meydana getiren girişimcilere finansman desteği sağlandığı kaydedilerek, istihdam sağlayan ve yenilik yapan KOBİ'lere çeşitli teşvikler verilmesinin istendiği belirtilmiştir. Ayrıca, Türkiye'de işgücüne katılım oranının da AB'ye göre çok düşük olduğu vurgulanmıştır. AB'de işgücüne katılım yüzde 62'leri bulurken Türkiye'de bu rakam yüzde 46'lar civarındadır. AB, bu hedefi 2001'de yüzde 70'e çıkarmayı hedeflerken, Türkiye İş Kurumu bu hedefin yüzde 60 düzeyinde olacağını belirtmiştir. Ancak, konunun AB'ye entegrasyon çerçevesinde, AB hedeflerinin nazarı dikkate alınması gerektiği vurgulanarak, belirtilen hedef tepkiyle karşılanmıştır. Bu açıklamalarımız, KOBİ'lere sağlanması gereken destekle ilgili, bütünleşmeye çalışan ülkelere göre standartların dizayn edilmesi, iş hayatının ona göre planlanması gerektiği içindir.

Bu çerçevede, ülkemizin içinde bulunduğu krizden kurtulması ve ekonomimizin düzlüğe çıkarılması için KOBİ'lere gerekli desteğin verilmesi ve ekonomiye sağlayacağı katkılar dikkate alınarak gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda çalışmalar yapmak üzere bu araştırma önergesini hazırlamış bulunmaktayız.

Takdir Meclisimizindir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 97                                                                                    Tarihi: 7.12.2001

Genel Kurulun 7 Aralık 2001 Cuma ve 8 Aralık 2001 Cumartesi günleri bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürmesinin; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 275 inci sırasında yer alan 739 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına alınmasının; 7 Aralık 2001 Cuma günü gündemin 8 inci sırasına, 8 Aralık 2001 Cumartesi günü de yine gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                       

Ömer İzgi

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Nevzat Ercan

Nihat Gökbulut

 

DYP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Ali Şahin

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Yedinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) (1)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, 22.11.2001 tarihli 24 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak, yerinden sorulması ve her tur için soru ve cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Ben de burada tekrar belirtiyorum; ben kürsüde olduğum sürece bu kurala harfiyen uyacağım; ne sayın milletvekillerinin bir dakikasını geçireceğim ne de sayın bakanlara bir dakika fazladan söz vereceğim. Bunun da bilinmesini istiyorum.

Sayın bakanlarımızın ve sayın milletvekillerimizin bu hassasiyetimi dikkate almalarını özellikle rica ediyorum; sözlerini kesmek zorunda kalmayayım.

Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışığı yanıp sönmeye başlayan milletvekillerimizin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden sorabileceklerdir. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap işlemi de 10 dakikalık süreyle sınırlıdır. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir; bu hususu bilgilerinize sunuyorum.

Yedinci turda grupları ve şahsı adına söz isteyen sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Anavatan Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Çakar, Rize Milletvekili Ahmet Kabil; Saadet Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın, Hatay Milletvekili Metin Kalkan, Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Oğuz Aygün,  Mardin Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner,  Antalya Milletvekili Ahmet Sancar Sayın,

                         

(1) 754, 755, 773, 774 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 3.12.2001 tarihli 29 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Kocaeli Milletvekili Turhan İmamoğlu; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Namık Hakan Durhan, Yozgat Milletvekili Ahmet Erol Ersoy, İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar; AK Parti Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, Kocaeli Milletvekili Osman Pepe; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer, Burdur Milletvekili Mustafa Örs.

Şahsı adına, lehinde, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca; aleyhinde, Erzurum Milletvekili Aslan Polat.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Çakar. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorlar Sayın Grup Başkanvekili?

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Eşit paylaşacaklar.

BAŞKAN - Şunu söyleyeyim, ben, 30 dakikalık süreyi vereceğim, bu süreyi isterse bir arkadaşımız kullanabilir, bir sonraki arkadaşımıza hiç söz hakkı bırakmayabilir. Ben, sadece, o eşit süreyi arkadaşıma hatırlatacağım. Uzatma bende olmuyor, onu bilmenizi istiyorum.

Süreniz 30 dakika.

Sayın Çakar, buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET ÇAKAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığımızın 2002 malî yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugünün ilk konuşmacısı olmam sebebiyle, içinde bulunduğumuz ramazan ayının, yaklaşmakta olan ramazan bayramının ve 2002 yılının Türk Milletine, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlı olması dileğimle sözlerime başlıyorum.

Ülkemizde savunma harcamaları, kamu harcamalarının en önemli ve yekûn tutan kalemini teşkil etmektedir. Türkiye, her yıl millî bütçesinin yüzde 10'unu, başka bir deyişle, gayri safî millî hâsılasının aşağı yukarı yüzde 4'ünü savunmaya tahsis etmekte, bunun da yaklaşık yarısını savunma teçhizatı ve hizmetleri alımına ayırmaktadır.

98,5 katrilyonluk bütçeden millî savunmamız için ayrılan yaklaşık 9 katrilyonluk pay gözümüze çok büyük bir rakam gibi gözükebilir. Savunma denilince, akla, hemen güvenlik ihtiyacı geliyor. Savunmanın güçlü olabilmesi, sizin, ona ayırdığınız kaynaklarla orantılıdır.

Neden Türkiye savunmasına çok önem vermektedir; Türkiye'nin coğrafî konumunun yanında, yine, Türkiye'nin tarihten gelen bazı değerleri koruma ihtiyacı vardır. Türkiye, jeostratejik ve jeopolitik konumu hassas olan bir ülkedir. Avrupa ile Asya arasında bir köprü olan bu topraklar, jeopolitik bir önem taşımaktadır. Değişen siyasî yapılar, bu önemi azaltmamakta, sadece, sorunların adını değiştirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devletinin mirası üzerine kurulmuş yeni bir devlet; ama, yeni devlet olmamıza rağmen, eskiyle bağlarımızı kesip atmamıza imkân yoktur. Bu coğrafyada, Osmanlı Devletiyle, yani, bizimle beraber yaşamış 24 ayrı devlet bağımsız hale gelmiştir ve bunların Türkiye'yle ilgili çeşitli iddiaları, ithamları ve taleplerinin olduğu bir yapı içerisindeyiz. Kafkasya, Balkanlar, hatta, Afganistan ve özellikle Ortadoğu, sıcak çatışmaların yeniden alevlendiği ve genelde huzur ve güvene daima ihtiyacı olan bir bölgedir. Ayrıca, 11 Eylülde yaşanan terör sebebiyle, Irak'ta da muhtemel bir savaş tehlikesi belirmiştir. Böyle bir coğrafyada, üstelik, çeşitli enerji kaynaklarına yakın, Hazar ve Kafkas petrollerini gidebilecekleri yerlere daha sağlıklı götürecek hatları kontrol etme imkânına sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, elbette, savunmasına daha fazla kaynak ayırmak mecburiyetindedir.

Büyük Atatürk'ün bize vasiyeti olan "yurtta sulh, cihanda sulh"u, yani, yurtta barış, dünyada barışı sağlamak; öncelikli olarak, millî bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğünü ve hayatî çıkarlarımızı korumak için savunmamızın güçlü olması lazım. Güçlü savunma, zaten caydırıcı güç oluşturacağı için, tecavüz etme isteklerini de ortadan kaldıracaktır.

Türkiye, bölgesinde barışa ve güvenliğe katkıda bulunarak, bunu geniş bölgelere kanalize etmeli, işbirliği, yakınlaşma ve müspet ilişkiler geliştirmede fırsatlardan istifade etmelidir. Türkiye'nin global güç ve denge unsuru olarak kendisini yüzyıla göre hazırlaması, geliştirmesi büyük önem arz etmektedir. Türkiye, savunma politikasını, kolektif savunma paktları içerisinde aramıştır. NATO müttefiki olarak da, bu pakt içerisinde, hem kendi güvenliğine hem de elli yıldır Avrupa ve dünya güvenliğine önemli hizmetlerde bulunmuş, güvenilir bir ülke ve müttefik olduğunu ispatlamış, Avrupalı müttefikler arasında, kendisine özgü, önemli ve farklı bir durumda bulunmaktadır.

Avrupa Birliğine aday olan Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin en hassas konularından birisi de Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasıdır. Sorunun çözümü konusunda önemli bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu sürecin, Yunanistan'ın veya bir başka Avrupa Birliği üyesi ülkenin ya da birlik organlarının engellemesine takılmadan sonuçlanması halinde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir dönem açılacaktır. 1999 yılında yapılan NATO zirvesinden beri süregelen bu sorunda Türkiye'nin en büyük kozu, NATO üyeliği tarihinde ilk defa kullanma iradesini ortaya koyduğu veto hakkıdır. Esasen, Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikalarının tüm karar alma mekanizmalarında söz sahibi olmak istemektedir; ancak, gelinen noktada, sadece kendisinin doğrudan taraf olduğu veya yakın çevresiyle ilgili konularda söz sahibi olmasının yeterli bulunabileceği anlaşılmaktadır. Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası konusunda, sadece karar mekanizmalarında kısmî söz sahibi olma hakkıyla yetinmek zorundaysa, yaptığımız fedakârlık karşılığında, Avrupa Birliğinden de aynı şekilde karşılık talep etme hakkımız olmalıdır. Türkiye olarak yaptığımız fedakârlık karşılığında, Türkiye'nin aday üyeliğinin açık şekilde teyidi, tarama sürecinin başlatılması gibi hususlarda lehimize adımlar atılmasını talep etmeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin savunma bütçelerinin büyüklüğünü, bu bütçelerin kendi içinde dağılımlarını ve yatırım politikalarını teyit eden faktör, o ülkenin jeopolitik konumudur. Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, Millî Savunma Bakanlığının Silahlı Kuvvetlerle ilgili kamu hizmeti alanıyla, savunma sanayiinin altyapısını oluşturmakla ilgili görev alanını ayrı olarak ele almak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri, içte ve dışta gösterdiği üstün başarıyla, bölgenin en güçlü, en iyi eğitilmiş, hareket kabiliyeti en yüksek, dinamik ordusu konumundadır. Büyük Atatürk'ün eseri, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin bekçisi ve Türk Ulusunun en değerli varlığı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal sınırları içerisinde görevini başarıyla yürütmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kısa, orta ve uzun vadeli tehdit değerlendirmeleri ışığında sürekli geliştirilerek, yüksek teknolojiye sahip, daha modern, üstün bir güce ulaşması gerekmektedir; ancak, bu gereklilik yerine getirilirken dışa bağımlılığın da asgarî düzeye indirilmesinin sağlanması lazımdır.

Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarını karşılarken, yurt içinde üretilmesi düşünülen, öncelikle, kritik silah sistemlerinin tespiti çalışmalarını hızla sürdürmekte olduğu ve yurt dışından alımında zorunluluk bulunan silah, araç ve gereçlerin doğrudan alımı yerine, yerli firmaların da katılımıyla, konsorsiyumlar yoluyla tedarik etmeyi tercih ettiği memnuniyetle görülmektedir.

Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve ürünlerin geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin tümü ile ar-ge çalışmaları anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların ar-ge birimleri tarafından özümsenerek, yeni teknolojilerin üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermelidir. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretebilmektir. Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından halen yürütülmekte olan projeler çerçevesinde üretilen, yerli katkı payı yüzde 80'lere varan zırhlı muharebe araçları ve F-16 savaş uçaklarına karşı koyma kabiliyeti sağlayan elektronik harp sistemleri hepimize gurur vermektedir.

Millî Savunma Bakanlığının, ileri teknoloji içeren savunma ihtiyaçlarının sağlanmasında yurtiçi katmadeğerin artırılması hususunda gösterdiği özeni de takdirle karşılıyoruz.

Bu bağlamda, topyekûn savunma, topyekûn kalkınma düsturuyla yürütülen, ülke kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak, millî savunmayı, millî kalkınmayla birlikte gerçekleştirmek amacıyla hazırlanan "İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havalimanı Projesi" çok önemlidir.

Öte yandan, savunma teçhizatı ürünlerimizin ihracatındaki gelişmeler de fevkalade önem arz etmektedir. Bu gelişmeler, Türk savunma sanayii ürünlerinin uluslararası pazarda rekabet şansı olduğunu göstermektedir. Bu projeler sayesinde, yan sanayie aktardıkları işlerle de son teknolojilerin yurdumuza gelmesini sağladıkları gibi, doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemizin istihdam sorununa olumlu katkıda bulunulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş ve yeniliklere açık yapısının en çarpıcı özelliklerinden biri de, bazı hizmetlerin özelleştirilerek satın alınması yolunda gösterdikleri gayretlerdir. Bu çağdaş yaklaşımlardan ötürü Genelkurmay Başkanlığını kutlarız. Bu tür hizmet özelleştirme çalışmalarının artırılması ve yerli firmalara öncelik tanınmasıyla, ekonomimizde ciddî katkılar sağlanacağı inancındayız.

Değişen bu dünya düzeni, her yerde ve her konuda yeniden yapılanma ihtiyacı getirmiştir. Devletimizin diğer kurumları gibi Millî Savunma Bakanlığının da bu konuda bazı yeniden yapılanma çalışmaları vardır. Yüce Meclisimiz, inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde, yani ocak ayından itibaren bunların süratle yasalaşması yönünde gayret gösterecektir.

Esas gücünü ulusundan ve mazisinden alan şanlı Türk Ordusu, tarihin her safhasında milletiyle özdeşleşmiş, Türk ordusu denilince Türk Milleti, Türk Milleti denilince de Türk Ordusu akla gelmiştir. Büyük Atatürk Türk Ordusunu "Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir" şeklinde tarif etmiştir ve bu ordunun adına, haklı olarak, erinden generaline kadar, tek bir isim olan "Mehmetçik" ismi verilmiştir. Türk Ordusu, milletimizi tarih boyunca iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollama görevini başarıyla sürdürmüş, milletimizin birlik ve beraberlik simgesi olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin bağımsızlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün, millî birlik ve beraberliğimizin güvencesidir.

Türkiye Cumhuriyetinin, bugün itibariyle, güçlü bir silahlı kuvvetlerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. İleriki yıllarda daha iyi bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesine ihtiyaç duyulduğu inancıyla, daha fazla kaynak ayrılması arzu edilirdi; ama, yine de, bütçenin yüzde 10'u civarında bir kaynağı Türk Silahlı Kuvvetlerine ayıran milletimize, devletimize ve hükümetimize teşekkür etmek istiyorum.

Bir ordunun aslî unsurunu insan oluşturduğuna göre, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal açıdan rahat olması, moral motivasyonunu artıracak ve bu unsurun silahlı kuvvetlerimizin gücüne olumlu katkılar sağlayacağına inancımla, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, 21 inci Yüzyıl ve yeni binyılda üstün başarılar diliyorum.

Millî Savunma Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, vatan için hayatlarını kaybeden şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk diliyor, onları minnet ve şükranla anıyorum.

Milletimizi ve Yüce Parlamentomuzu saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakar.

Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, buyurun. (Alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, idrak etmekte olduğumuz ramazanlarını tebrik ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin kalkınmasını ve gelişmesini sağlayacak yatırımların büyük bölümünün gerçekleşmesini beklediğimiz  Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bütçeden ayırdığımız 2 katrilyon 5 trilyon lirayla bu hizmetlerin ne kadarını yapabileceğini merak ettiğim yeni Bayındırlık Bakanına ve Bakanlık mensuplarına başarılar diliyorum.

Bayındırlık Bakanlığı, bünyesinde Karayolları Genel Müdürlüğü gibi 5 dev genel müdürlükle Türkiye çapında çok zor ve hayırlı hizmetler yaparak ülke kalkınmasında önemli rol oynamaktadır. Her zamanki görevinin dışında, 1999 yılında 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle yerle bir olan Adapazarı, Düzce, Bolu, Yalova'nın altyapısının ve konutlarının yeniden imar ve inşası bu Bakanlığımıza son yıllarda ilave bir sorumluluk ve görev yüklemiştir.

Deprem bölgesinin, bugün, birçok eksikleri olsa bile, bu bölgenin yeniden imar ve inşası için son iki yıldır Bayındırlık Bakanlığının ve diğer bakanlıkların bütün ilgili ünitelerinin çalışmalarını takdirle izledik. Dolayısıyla, asrın felaketi dediğimiz bu afette -birkaç istisna hariç ki, onlar da bağımsız yargıya hesap vermektedir- canını dişine takarak, samimiyetle, dürüstçe çalışan, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Eksik kalan hizmetlerin de, çalışkan ve gayretli Sayın Bakanımızın takibiyle, çok kısa zamanda ikmal edileceğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımızın, afet olan bölgelere karşı hassasiyetini biliyorum; ancak, mevcut afet yönetmeliğinin ve diğer bağlı kurumlardaki yönetmeliklerin bazı hizmetleri engellediğini gördüm. Sayın Bakanımızın, bu yönetmeliklerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiği kanaatime katılacağına inanıyorum. Şöyle ki: Afetlerin genel hayata etkili olup olmadığı kriterlerinin tespitinde nüfusu 5 000'e kadar olan ilçelerde en az 20 bina yıkılırsa, nüfusu 10 000 ilâ 30 000 arasında olan ilçelerde en az 30 bina yıkılırsa, o takdirde afet tanımının yapılabileceği ifade edilmektedir. Bu, yanlış bir kriterdir. Peki, 5 000 nüfuslu ilçede 20 bina değil de 19 bina yıkılırsa, bu bina sahipleri bir bina daha yıkılmadı diye mağdur mu edilecek? Dolayısıyla, Afet Yönetmeliği, daha mantıklı ve adil kriterleri esas almalıdır.

Son günlerde Mersin, Hatay, İzmir, Rize ve ilçelerinde değişik boyutlarda can ve mal kaybının olduğu afetler meydana gelmiştir. Ben, bütün afetzedelere geçmiş olsun diyor, ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Bu illerdeki tahribatın giderilmesi için bölgesel afet kararnamesi çıkarılmalıdır. Bu illerin birçoğunda Afet İşleri Genel Müdürlüğüne ait arsalar vardır. Bu arsalara acilen kalıcı konutlar yapılmalı, bu konutların bitirilmesine kadar afetzedelere kira yardımı yapılmalıdır. İller Bankasınca belediyelere yapılan su ve kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinin ihale bedellerinin tamamını belediyelerimize borç yazma yerine, ANAP iktidarları döneminde olduğu gibi, bu bedelin yüzde 20'sinin borç, yüzde 80'inin hibe olması gerekir; aksi halde, bugünkü uygulamayla belediyelerimizin bütün gelirleri, bu altyapı borçlarına tahakkuk ettirilecek yüzde 50 faize bile yetmeyecektir.

Belediyelerimizden, sekiz on ay, işçisine maaş ödemeyen belediyelerimiz vardır. Belediye başkanları bırakıp kaçma noktasına gelmişlerdir. Belediye gelirleriyle ilgili mevzuatlarda mutlaka yeni düzenlemeler getirilmelidir; dolayısıyla, Mahallî İdareler Yasa Tasarısı bir an önce kanunlaştırılmalıdır.

Yine, belediye borçları için, İller Bankasınca her ay belediyelere ödenen vergi gelirlerinden aylık gelir payının yüzde 25'inden fazla kesinti yapılmaması gerektiğine inanıyorum; çünkü, yüzde 50 faizle katlanarak büyüyen altyapı borçları nedeniyle, aylık gelirlerinden 350 milyar alması gereken bir belediye, borç taksiti kesintilerinden sonra bazen 40-50 milyar bazen de hiç almamaktadır. İller Bankasından para alamayınca, mevcut belediye gelirleriyle, her belediyemizden beklediğimiz 8 grupta 192 ayrı hizmetin yapılması mümkün değildir. Tabiî afet neticesi afet bölgelerine gidecek paralar, belediyelerimizin müşterek fonlarından değil, Hazineden doğrudan karşılanmalı, diğer belediyeler mağdur edilmemelidir.

Değiştirilmesi yıllardır gündemde olan mevcut İhale Kanununda, her türlü istismara, şaibeye, iftiraya açık olan kanunî boşluklar olduğunu biliyoruz. Nihayet, ilgili bakanlıklarımızın bürokratlarının uzun çalışmalarından sonra hazırladığı ve hükümetimizce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, Anavatan Partisi Grubunun da büyük oranda mutabık olduğu yeni İhale Kanunu Tasarısıyla bütün bu sakıncaların giderileceğine inanıyorum.

Mevcut kanundaki boşluklar nedeniyle, devlet kurumlarında çalışan çok iyiniyetli elemanlar bile ihale komisyonlarında görev almaktan kaçmakta, komisyonlarda görev alanlar da yatırımları ihale etmekten âdeta korkar hale gelmişlerdir. İmza atmaya korkar hale gelen bürokratın hizmet yapması mümkün değildir. Bu tasarı kanunlaştığında, kamu görevlilerine rahat, şaibesiz çalışma ortamı sağlanmış olacaktır. Planı, programı bulunmayan, en önemlisi yeterli ödenek tahsis edilmemiş işlerin ihalesine izin verilmeyecektir. Şimdiye kadar büyük istismara ve yolsuzluklara sebep olan, birim fiyata dayalı keşiflerle ihale yerine, anahtar teslimi veya götürü bedel esası uygulanacaktır.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, 1950'li yıllarda kurulmuş, gelişen dünya koşullarına göre her zaman kendisini yenileyen, kurulduğundan bugüne kadar ülkemize başarılı hizmetler yapmış, en faal çalışan kurumlarımızdan birisidir; ancak, yatırımları için gerekli bütçe giderek azalmaktadır. 1960'larda bütçeden yüzde 13 pay alan Karayolları, 1970'lerde yüzde 7,7, 1980 yılında yüzde 4,1, bugün ise yüzde 2 seviyesine kadar düşmüştür.

2002 yılı bütçesi, 2001 yılına göre rakamsal olarak yüzde 45 artmış görünse de, fiyat farkları dikkate alındığında, 2001 yılına göre yüzde 30 küçülmüştür. Karayolları bütçesinin yıldan yıla azalmasının gerekçesi olarak, Türkiye'nin yeni yol yapımına ihtiyacı azalmıştır şeklindeki bir değerlendirme çok yanlış olacaktır. Karayollarının, yaz-kış 60 000 kilometre devlet ve il yolunun tamamıyla, 2 000 kilometre otoyolun bakımı, onarımı -kar mücadelesi hariç- sorumluluğu vardır.

Ayrıca, ülkemizde araç sayısı 8 000 000'dur. Her 1 000 kişiye düşen araç sayısı 125'tir. Gelişmiş ülkelerde bu sayı 500-600'dür. Bu mukayeseden de anlaşılacağı gibi, yol ağımızı en az 4 kat artırmalıyız.

Ayrıca, mevcut yol ağımızın standartlarının, mevcut trafiğe bile kafi gelmediği gerçeğini hepimiz biliyoruz. 3 500 kilometre civarında olan bölünmüş yol, en az 2 katına çıkarılmalıdır. Ağır yük taşımacılığının yapıldığı 12 000 kilometre civarındaki ana istikamet yollarının sadece 6 000 kilometresi beton asfalt kaplıdır. Bu yolların tamamının beton asfalt yapılması kaçınılmazdır. Bugüne kadar projesiz yapılan yolları standart haline getirme çalışmaları devam ettirilmelidir. Ülkemizin en önemli gelir kaynağı turistik yörelere giden il ve devlet yollarında standart olmayan kısımlar standart hale getirilmelidir.

Bu kadar önemli hizmetleri yürüten, Karayollarında çalışan birikimli ve beceriye sahip teknik personel, bugün 400 000 000 ilâ 600 000 000 lira maaş almaktadır. Bölge müdürleri ve imzasıyla büyük sorumluluk taşıyan diğer teknik personel, yanlarında çalışan aynı kıdemdeki işçi statüsündeki şoför veya hizmetlinin yarısından az maaş almaktadır. Bu sebepten dolayı, karayolları ve diğer yatırımcı kurumlarda kalifiye eleman tutmak zorlaşmıştır. Teknik personelin ücret sorunu, mutlaka çözümlenmelidir.

Ayrıca, siyasî nedenlerle, bundan sonra, artık, tayinlerle, teknik personel huzursuz edilmemelidir.

Ülkemizin en fizibl güzergâhlarından Samsun-Ankara, Ankara-Antalya, Kırıkkale-Delice, Çorum-Merzifon-Kavak arası yapımı devam eden öncelik verilmesi gereken projelerdir.

Yine, yapımı devam eden ortalama günlük trafik yoğunluğu, değil duble yolda, birçok otoyolda bile olmayan ve Türkiye'nin prestij bölgesi haline gelen Karadeniz duble sahil yolu, dış kredi temininde ortaya çıkan bazı sorunlar nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Şu anda yüzde 45 seviyesinde yapımı gerçekleşen ve hiçbir hizmet görmeden bekleyen bu yatırımı da, hizmete sokmak için, bir an önce kredi sorunu halledilmeli, bu yol ülke gündeminden çıkarılmalıdır. Sayın eski ve yeni bakanlarımızın bu konudaki hassasiyetleri için kendilerine teşekkür ediyorum.

1997 yılında, 55 inci hükümet zamanında, bu yolun ihalesi aşamasında haksız, mesnetsiz, tutarsız, tamamen siyasî nedenlerle "biz yapmadık, siz de yapmayın" mantığıyla karşı çıkıp engellemek isteyenler, bu karalama kampanyasından hiçbir netice alamayınca, şimdi de, çevreci maskesiyle, halen çalışılan güzergâh için "bu güzergâh bu çevreyi bozmuştur, yanlış bir tespittir" diye yeni bir iddia ortaya atmışlardır; ama, bunlar unutmasın ki, çevreyi korumak, kesinlikle, yatırımlara karşı çıkmak, yatırımları engellemek demek değildir.

Halbuki, halen çalışılan güzergâhın seçilmesiyle, eski yolun istimlak koridorundan, hafriyattan, sanat yapılarından, tahkimatlardan yüzde 90 istifade edilmiş, sahilde çok az da olsa bozulan kumsalların yeniden daha fazlasını oluşturmak için güzergâh boyunca binlerce T mahmuz yapılmaktadır. 

Denize girilebilecek veya turistik özellik gösteren kesimler, tünellerle geçilerek, titizlikle korunmaktadır. Eski güzergâhta zaten hafriyatlar, sanat yapıları büyük oranda yapılmış olduğundan, şevler oluşmuştur. Doğanın tabiî yapısına ve ormanlık araziye bir zarar söz konusu değildir.

Bu kişilerin iddia ettiği gibi, sahilin iç kısmından, Karadeniz'in dik yamaçlarından duble yol geçirilseydi, istimlak ve yapım bedeli en az 10-15 kat artacağı gibi, yol genişliği ve şevler, ayrıca çıkan hafriyatların bu yamaçlardan akması ve şevlerden yer yer heyelan olması, en az 200-250 metrelik bir yemyeşil ormanlık çevreyi yok edecekti.

Başka bir sakınca, bu güzergâhın arazi yapısı dolayısıyla, en az yüzde 20 tünel, yüzde 30 viyadükle geçilecek ve yine çevre çok büyük oranda bozulacaktı.

Her türlü sakınca, bu kadar net ortada iken; şimdi tekrar çevre gerekçesi ile karalama kampanyasını başlatanlar, eğer, Karadeniz'e yol da, hizmet de, yatırım da yapılmasın, bunlara gerek yok diyorlarsa, başka gerekçe aramasınlar, bunu da, açıkça, mertçe ifade etsinler; ama, ben inanıyorum ki, çok kısa bir zaman sonra, bu yola karşı çıkanların çocukları, babaları adına utanacak, toplumdan özür dileyeceklerdir.

Bu nedenle, gerek çevreyi koruyarak ve gerekse maliyet olarak da en az 10-15 kat daha ucuza yapılabilecek yolun güzergâhını tespit eden Karayolcu teknik elemanlarımıza ve yolun ihalesini ve yapımını gerçekleştirdikleri için, araştırma, soruşturma ve hatta gensoruya muhatap olan; fakat, yılmayan, 55 ve 57 nci hükümetlerin başbakan ve bakanlarına, kısacası emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.

Sözlerime son verirken, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, değerli milletvekillerimizin ve dinleyen herkesin mübarek Ramazan Bayramını ve yeni yılını kutluyor, tekrar herkese saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabil.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'da.

Sayın Kalkan, süreleri eşit mi paylaşıyorsunuz?

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Üç eşit parçaya bölüyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam efendim.

Buyurun Sayın Kalkan.

SP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; şimdi, bir ramazan vesilesi ve yaklaşan bir bayram... Ramazanda aç ve oruç kalınışı itibariyle, gerek Maliye Bakanımızın bu bütçeyi içine sindiremediği, halkın karnını doyurmayacak bir bütçe ve gerekse de, yakın bir tarihte, Başbakan Yardımcımızın, bu bütçe sayesinde 2002 yılı, aç ve oruç içerisinde geçecek dediği bütçenin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bölümü üzerinde, görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, neredeyse, bütün üst düzey yetkilileri tutuklanmış ve 500 kadar müteahhidi kapsayan geniş bir DGM soruşturması açılmış olması büyük bir talihsizlik gibi görülebilir; ama, bu, çok öncelerden beri belli ve Türkiye'nin bütün kurumlarında, üç aşağı beş yukarı, aynı tarzda cereyan eden hadiselerin sadece bir kısmı.

Ne acıdır ki, bütün yöneticileri içeride ve eski bakanı hakkında da Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiş bir bakanlık, dürüst ve şaibesiz ihale yapmak için de -bu arada, IMF'nin dayatmasıyla ve Türkiye'deki işlerin Batılılara verilmesini temin edecek bir hazırlıkla- yeniden bir ihale yasası düzenlemesi yapmaktadır. Şu anda Yüce Meclise sunulmuş bulunan İhale Yasa Tasarısı ile Sözleşme Yasa Tasarısı hakkında nasıl olsa görüşmeler yapılacak, ayrıntılı değerlendirmeler yapılacak şimdilik, şurada şunu söylemek istiyorum: Dünyanın en iyi yasasını da yapsak, ihaleleri siyasî rant kapısı olmaktan çıkarmadıkça, kamuoyunun gözü önünde şeffaf biçimde yapmadıkça ve etkin bir kontrolörlük geliştirmedikçe, yolsuzluğu önlemenin imkânı yoktur. Trilyonluk inşaatları 300 milyon lira aylıklı kontrolörlerle sağlıklı bir şekilde yürütemezsiniz.

Bu, yıllardır söylendiği halde, bu hususta, ne hikmetse, kasten hiçbir şey yapılmıyor. Kontrolörünün ya da müdürünün 350 milyon lira aylık aldığı bir ortamda, kapıcısının veya temizlikçisinin 1 milyar 200 milyon lira maaş aldığı bir ortamda, elbette, ahlaksızlığın da takviyesiyle, bu rezaletler ayyuka çıkmaktadır.

Kesin projelerini önceden yapmadığımız işleri, fiyat ve teklif isteme yöntemiyle ihale etmenin bir anlamı yoktur. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ne hikmetse, ihale yapmadaki maharetini, yaptığı ihalelerin çok iyi netice verip vermediğine bakma cihetinde kullanmıyor.

İstanbul'da Galata Köprüsünün, hâlâ, eksik ve kusurlu işleri tamamlanmadı, kabul prosedürü bitirilmedi. Köprünün kapaklarının yaptığı rezonanstan ötürü yıkılma riski raporlarla defalarca belirtildiği halde, statiğinin giderek bozulduğu görüldüğü halde, kısacası, çürüdüğü hakkında teknik raporlar olduğu halde, bu köprü yakında yıkılma tehlikesi arz ettiği halde, yıllardan beri, hâlâ, kesin kabul yapılabilecek düzeltmeler yaptırılamadı.

Bolu Dağı Tüneli çöktü. En önemlisi, yaklaşık iki ay süreyle çöktüğünü gizlediler. Uyanık birkaç gazeteci olmasaydı, şimdi bunu da bilmeyecektik. Tünel, fay hattının üzerine niye yapıldı, fay hattının üzerinde değilse niye çöktü? Bununla ilgili sondaj, araştırma, etüt hiç yapamadı mı bu Bakanlık?

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının üst yöneticilerinin çoğu hapiste olduğu için değil; ama, genel olarak sistemin bütün kurumları gibi bu kurumda da kadim bir çürüme gözüktüğü için, bu Bakanlığın, cumhuriyetin ilk yıllarındaki, 1930'lu yıllardaki heyecan ve aktifliğe yeniden kavuşturulması lazım.

Şimdi, bırakalım diğer bakanlıkları, başka diğer genel müdürlükler de Bayındırlığın görevine soyundular. Bir müddet evvel, Sağlık Bakanımızın "eğer herkes sağlık ünitesi kuracaksa, biz de polis örgütü kuralım" demesine eş, ben de diyorum ki, ya diğer bakanlıkların, genel müdürlüklerin bayındırlık hizmetlerini yapması terk edilmeli ya da Bayındırlık da çiçek ekmeli, itfaiye teşkilatı kurmalı, başka işlerle de uğraşmalı; ya bütün işlerin, tek bir elden, tek bir merkezden etkin koordine edilmeli ya da bu başıbozukluktan bir an evvel çıkaracak doğru dürüst bir yapılanma başlatılmalı.

Bayındırlık Bakanlığının bu sektörde hiçbir öncü rolü gözükmüyor. Yapım teknolojileri konusunda hiçbir uzmanlığı öne çıkmadı. Işıkara, Barka, deprem konusunda televizyonda fink atıyor; ama, Bakanlığın Deprem Araştırma Daire Bakanlığından biri çıkıp, tek bir söz söylemiyor. Şimdi, soruyorum; bu daire başkanını tanıyan var mı; yok. Neden; çünkü, işte, bütün kurumlarımızda olduğu gibi, bu kurumda da kendi gerçek görevini etkin şekilde yapabilecek diğer bütün moral güçler ve unsurlar izale edildi.

Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, şu ana kadar, hasar tespitinden başka hiçbir fonksiyonu yoktur. Çürümüş bir yapının içindeki en çürümüş kurumlardan biri olarak gözükmektedir. Bu birimi, bir an evvel, doğal afetler konusunda uzman ve öncü bir role kavuşturmalıyız ya da bunu yapamıyorsak, bu kurumu da kapatmalıyız.

Bu meyanda, ülkemizin her yerinde, her gün birkaç tane sel, afet, heyelan felaketini görüyoruz, duyuyoruz. Yedi ay oldu... Hatay'daki sel felaketiyle ilgili burada defalarca konuşmama rağmen, bütün Hatay milletvekillerinin ısrarla talep etmesine rağmen, Hatay'a, lütfen, gerektiği, hak ettiği ilgiyi gösterin dememize rağmen ve Hatay'ı bu kadar ayrıcalıklı bir muameleyle tahrik etmeyin dememize rağmen, Sayın Meclis Başkanvekilimizin de, bir Hataylı olarak, defalarca, bu hususta bütün sıkıştırmaları yapmasına rağmen...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Doğru söylüyorsunuz, doğru.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - ... ve bakanlarımızın da,  buraya çıkıp "ben yeni tayin edildim; ben eskiyim, bilmiyorum" deyip, yeniden bir haftalık süre talep edip, bu hususu çözeceklerini söylemelerine rağmen ve ben de, maalesef, istemeyerek, kahrolarak, eğer, Hatay'ın bu hakkı telafi edilmezse, Avrupa veya dünya hukuk mercilerine gideceğimi istemeye istemeye söylememe rağmen, IMF talimatlarıyla 15 günde 15 yasa çıkarılmasına rağmen, Hatay'ın bir kararnamesi yedi aydır çıkarılamadı.

Hatay, haksız yere bunu talep etmiyordu. Başbakanımız da "Hatay deprem felaketi" diye terennümlerde bulunuyordu. Başbakan, burada, konuları gerektiği gibi değerlendirememe durumuna düşmekten bunu ifade etmiyordu; Hatay'daki sel felaketi, sanki, bir deprem felaketi gibiydi. Ama, Sayın Bayındırlık Bakanımız da yeterli süreyi doldurduğu halde, hâlâ, bir kararnamenin akıbetinden haberdar bile değiliz.

Artık, bir an evvel, ya "Hatay'ın kararnamesi çıkacak" diyelim ya da çıkmayacaksa "biz bunu çıkarmayacağız, Hatay'ı kale almıyoruz" diyelim, biz de ona göre tavrımızı alalım diyorum.

Son olarak da, iktidar partilerine mensup belediyeler ile muhalefete mensup belediyelere İller Bankası tahsisat oranlarını merak ediyorum. Bir de, bunlar içerisinde, iktidar belediyeleri ile MHP'nin belediyelerine tahsis edilen oranları çok merak ediyorum. Acaba, kendi iktidar belediyelerinin olmadığı yerlerdeki belediyelere ödenek tahsis edilmezken, orada kendilerine oy veren insanları cezalandırmayı nasıl içlerine sindiriyorlar?

Bütün bunların düzeleceğini umut etmiyorum; ama, bir kere daha ifade ederek sorumluluğumu yerine getirdiğimi zannederek, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kalkan.

SP Grubu adına, Sayın Alaattin Sever Aydın; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığı bütçeleriyle ilgili, Grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum; bu vesileyle, Yüce Milletimizin ramazanını tebrik eder, ayrıca bir hafta sonra idrak edeceğimiz Ramazan Bayramını da tebrik etmek istiyorum ve bu Bayramın ülkemizin ekonomik kurtuluşu için bir vesile olmasını da Yüce Allah'tan diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi 8.2 katrilyon lira olarak belirlenmiştir, geçen seneye göre yüzde 60-61 oranında bir artış vardır; ancak, bu artış yeterli değildir. Özellikle personel ve cari harcamalar için bu bütçe sarf edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bütçenin çok güçlü olması gerekir, çok daha fazla olması gerekir. Eğer, geçen seneki enflasyonu kâlâ alırsanız, bu bütçenin geçen seneden de daha az olduğunu görmüş olursunuz.

Değerli milletvekilleri, NATO ülkelerinde, Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili harcamalar bizden kat kat daha fazladır, belki beş, on misli daha fazladır. Silahlı kuvvetleri güçlü olmayan ülkeler, maalesef, başka ülkelerin tahakkümü altına girebilirler. Küçük hesaplarla da Türk askeri pazarlıklara alet edilmemelidir.

Afganistan'a asker göndermemiz son derece yanlış bir uygulamadır, kaç kişinin gönderildiği veya gönderileceği halen meçhuldür; ancak, bir haber kanalından aldığımız duyumlara göre, 1 000 kişinin gönderilmesi halinde, bunun Türkiye'ye aylık masrafının 50 milyon dolar olacağı ve bu da, yılda, aşağı yukarı 600 milyon dolardır. Bu ekonomik sıkıntıyı çeken bir ülke için yılda 600 milyon doların Afganistan'daki askere harcanması şayanı dikkattir. Bunun üzerinde önemli durmak gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri teknolojinin en son şeklini kullanmalıdır. Bunun için de ne gerekiyorsa mutlaka yapılmalıdır. Biz, Silahlı Kuvvetlerimizi, bölgemizde gerekli savunma görevini yerine getirecek, Türkiye'nin hudutlarını koruyacak, ülkemize yönelecek tehditleri bertaraf edecek bir seviyede muhafaza etmeye de mecburuz ve daha da yükseltmeliyiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, silah, mühimmat ve uçak konusunda dışa bağımlı olmaması için yerli ağır sanayie önem vermemiz gerekmektedir. Dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız. Kıbrıs Harekâtında, dışa bağımlı olduğumuz zaman, bize Amerika tarafından yapılan ambargoyu burada hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, İsrail'le yapılan tank ihalemizin iptal edilmesi çok yerinde olmuştur. Bunun için, burada, grup olarak da şükranlarımızı arz etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, şahsî görüşüm olarak da, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde bazı şeyler söylemek istiyorum. Özellikle askerlik süresinin kısaltılması, benim şahsî olarak görüşümdür. Bu sürenin, tabiî ki, teknotratların çalışmasıyla daha da az bir seviyeye düşürülmesi gerekir kanaatindeyim. Yine, bedelli askerlik uygulamasına devam edilmesi uygundur kanaatindeyim; hatta, döviz bazında değil, TL bazında olmalıdır bu.

Değerli milletvekilleri, Avrupa güvenlik savunma politikası için, Millî Savunma Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasında bir sözü vardı ve şöyle diyordu: "Biz, Avrupa güvenlik savunma politikasına evet demişiz, NATO'ya da evet demişiz; bu güçlere de evet diyoruz. Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyesi değildir diye karar mekanizmasının dışında tutulmasına da karşıyız." Türkiye, söz sahibi ve karar sahibi olmadan, Avrupa ordusunun ve Avrupa müdahale gücünün karar vermeyeceğini belirttiği halde, üzerine basa basa belirttiği halde, maalesef, edindiğimiz bilgiye göre, Türkiye, Avrupa güvenlik savunma politikasından dışlanmayı kabul etmiştir ve iki üç gün önce de bu imzayı maalesef, atmıştır. Nitekim, Amerika Dışişleri Bakanı Powell'ın Türkiye'ye geldiği zaman ilk işi de Sayın Başbakana "siz bu meseleyi de hallettiniz" diye teşekkür etmek oldu.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği, ordusunu kuracak, Türkiye bu ordunun dışında kalacak ve bunun kararlarına da katılmayacak; ama, Avrupa Birliği, Türkiye'yi, NATO üyesi olduğu için istediği gibi kullanacak. Güya, Avrupa Birliği ordusu, Türkiye'ye karşı kullanılmayacakmış; ancak, bu, sadece laftadır değerli milletvekilleri.

Bu hususta, acaba, herhangi bir sözleşme bir anlaşma var mıdır, yazılı bir belge var mıdır; yoktur.

Şimdi, Amerika Dışişleri Bakanı Sayın Powell, Türkiye'ye geldiği zaman dört maddelik bir öneriyle gelmişti: Bir, Kıbrıs'ı çözün; iki, Afganistan'a asker gönderin; üç, Irak'taki ambargoyu devam ettirin; dört, petrol boru hattını açmayınız, sınır kapısını açmayınız önerilerini getirmiştir ve Avrupa Birliği savunma politikası için -biraz önce dediğim gibi- teşekkür etmiştir.

Değerli milletvekilleri, böyle, her yönümüzle Amerika'ya bağlılıkla olmaz. Tabiî ki, zaman az olduğu için bu konulara fazla giremiyorum.

Irak'ta toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu söylerken, şimdi, maalesef, şartların değiştiğini söylememiz, kabul edilemez bir durumdur. Bir gün şöyle, öbür gün böyle, her gün değişik politikalar uygulayamayız.

Değerli milletvekilleri, basında, Genelkurmay harcamalarıyla ilgili, çeşitli zamanlarda spekülasyonlar görülmektedir. Biz, Genelkurmayın, zaten, bu konularda hassas olduğunu biliyoruz. Bu denetimin daha iyi olması için, Sayıştay denetimiyle ilgili hukukî düzenlemelerin yapılmasında da yarar görüyoruz. Bu suretle, spekülasyonlar da önlenilmiş olur.

Değerli milletvekilleri, vatandaş, çocuğunu seve seve askere gönderiyor, davul zurnayla gönderiyor; peygamber ocağı addedilen asker ocağımızda, çocuklarını ziyarete gidenlerin, kılık kıyafetleri yüzünden, çocuklarıyla veya kardeşleriyle görüştürülmedikleri görülmektedir veya söylenilmektedir. Biz, bunu tasvip etmiyoruz; varsa, böyle bir şeyin noktasal olduğuna ve bu durumun da, kesinlikle, yetkililer tarafından düzeltileceğine inanıyoruz.

Çok değerli milletvekilleri, bu arada, Bayındırlık Bakanlığıyla ilgili iki üç dakika da olsa, görüşlerimi arz etmek istiyorum. Özellikle, bölgem Batman İliyle ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Batman İlinde altyapı yetersizdir; bunu herkes biliyor. Programdadır; fakat, halen ihalesi yapılmamıştır. İçmesuyu yetersizdir, bu yaz Batman'ın çekmiş olduğu içmesuyu sıkıntısını, hatta, yıllardan beri çekilen sıkıntıyı, ancak, Batmanlılar bilir; burada oturmakla bunlar bilinmez. Bunun için, içmesuyunun mutlaka halledilmesi gerekir. İçmesuyu yeterli değil midir; yeterlidir; ancak, şebeke eskimiştir, şebekenin yenilenmesi gerekir. Şebeke yenilendiği takdirde, su zayiatı da çok çok azalmış olur ve bu şekilde, vatandaş su sıkıntısı da çekmemiş olur.

Değerli milletvekilleri, bakınız, İller Bankasının bir otogar projesi vardır, maalesef, bu, halen öyle durmakta. Çevreyollarının kaldırımları, maalesef, yoktur. Çevreyolu mudur; kaldırımı var mıdır, yok mudur; çöle mi giriyor, araziye mi giriyorsunuz, meçhul! Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekir Karayolları Genel Müdürlüğünce ve yine, orta refüjlerin yapılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, afet yardımı... Belediye birtakım fonlarla, maalesef, bu Afet Kanunuyla ilgili, bazı belediyeleri afet bölgesi ilan etmiş, onlara yardım yapıyor. Kimin parasını kime veriyorsunuz Değerli Bakanım?! Siz, normal belediyelerin parasını alıp, sizden, sizin partilerden olmayan belediyelerin parasını alıp, maalesef, afet bölgesi ilan etmiş olduğunuz kendi partilerinizdeki belediyelere aktarmış oluyorsunuz. Olabilir, kendi belediyelerinize yardım yapabilirsiniz; ama, diğer belediyelerden kısmak suretiyle değil; gidin, başka bir yerden fon bulun ve yardım ediniz. Bunun için belediye başkanlarımızın şiddetle tepkisi vardır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Batman Belediyesine bakınız, ayda 600 milyar lira gidiyor; ama, bu paranın 190 milyar lirası SSK borçları için kesiliyor, 90 milyarı vergi dairesine veriliyor, 15 milyarı özel idare, 60 milyarı TEDAŞ tarafından... Elde ne kalıyor; elde kalan parayla da, maalesef, işçinin maaşı dahi verilemiyor. Belediye, âdeta, kendi yağıyla kavrulur hale gelmiştir. Bu hususta, İller Bankasının ve Sayın Bakanımızın dikkatini çekmek istiyorum; belediyeye gerekli yardımları yapsınlar.

Değerli milletvekilleri, Batman'ın en önemli sorunlarından biri, özellikle Sason Karayolu.

BAŞKAN - Sayın Aydın, son dakikanız efendim.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Devamla) - Tamam efendim.

60 kilometre olan bu yolun yapımı, 1993 yılından beri ihaleye açılmakta olup, maalesef, 10-12 kilometresi kalmıştır. Bizim edindiğimiz bilgiye göre, geçen sene, 350 milyar lira para gönderilmiş. Değerli milletvekilleri, 350 milyar lirayla 1 kilometre yol yapılamıyor; 10 kilometrelik yolun bitmesi için, biz, 10 yıl daha mı bekleyeceğiz?!

Sason halkının perişanlığını belki siz bilmezsiniz; ama, o 10 kilometrelik yolu en az 1-1,5 saatte gidebiliyor. Yollar, aşırı derecede virajlı ve çok dar olduğu için bakımı dahi yapılamamaktadır. Bu hususa, Sayın Genel Müdürümüzün ve Sayın Bakanımızın da dikkatini çekmek istiyorum. Bu yolun bir an önce yapılması gerekir ki, Sason halkı, o 60 kilometrelik yolu 1-1,5 saatte gidebilsin, aksi takdirde 3 saatte gidebiliyor.

Değerli milletvekilleri, bunun dışında, Batman-Hasankeyf-Gercüş yolunun çok dar ve virajlı olduğunu belki bilmiyorsunuz, ama, bunu da hatırlatmak istiyorum. Bu yolun da mutlaka genişletilmesi ve ıslah çalışmalarının yapılması gerekir.

Ayrıca, anayoldan Kozluk İlçesine çıkan yolun da yapılmasına başlanıp, bir an önce bitirilmesi gerekir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçelerinin hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Sayın Çelik, buyurun efendim; süreniz devam ediyor.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık, medeniyet demektir; medenî gelişmelerle olan ilgisi dolayısıyla da önemlidir.

Bayındırlık Bakanlığı önemli bir yatırım bakanlığı olması dolayısıyla herkesin gözü buradadır, imrenme ve kıskançlıkların hedefidir. Bu bakanlık, her zaman netameli bir yer olmuştur. Eski bakan "en çok ihalenin yapıldığı, Türkiye'nin en gelişmiş sektörlerinden biri olan müteahhitlik sektörünün en çok iş yaptığı bir bakanlık, kazanç elde etmek isteyenlerin en çok aşındırdığı bir kapı; yani, kazanç elde etmek isteyenlerin çok yönlü gayretleri ve bu gayretlerin zorladığı hepimizin az çok bildiği bir sistem ve yapı mevcut.

Yine, Bayındırlık Bakanlığına yönelenlerin, her zaman, kötüleyen ve kötülenen gruplardan oluşmuş olduğu gerçeği de, belki, liberal ve kapitalist felsefenin bir ayrı ürünü olmaktadır" demişti. Yaşadıklarımız da bunu gösteriyor. Yıllarca önce, biz, hep ahlak ve maneviyat sloganını hayata geçirme çabasını bunun için sürdürdük. O yüzden, sorunları giderecek ve önleyecek mekanizmaların en önemli unsurunun insan olduğunu ifade ettik. Mutlaka, bunların başına, bu işin şuurunda olan insanların gelmesi lazım. Bu Bakanlığın başında olan kişiler çok dikkatli, çok anlayışlı, milletin menfaatini gözeten, hakikaten, vazifesi başında hiçbir şeyi kaçırmamaya özen gösteren insanlardan olması lazım.

Sayın Bakanın, doğrudan müsteşara, genel müdüre ve danışmana talimat vererek, ihaleleri yönlendirdiği yönünde iddialar çıktı, kamuoyunda bunlar yer buldu. Mahkemelerce, suçluluk ispat edilinceye kadar... Tabiî, suçsuzluk esastır; ama, öyle olaylar da vardır ki, insanların mahkemelerde suçsuzluğu kabul edilse bile, kesinleşse bile onun suçluluğunun kamu vicdanında devam ettiği bir gerçektir. Bunun üzerine, biz, geçtiğimiz aylarda bir gensoru verdik; istedik ki, bu iddialar karşısında siyasî sorumluluğu üslenerek istifa edin ya da gidip mahkemelerde, aklanın diye; ancak, Sayın Bakan "bu gensoru alelacele, sıra savmak için hazırlanmıştır, hatalarla doludur; kocaman bir çarpı işareti koyuyorum" demek hatasında bulunmuştur; ama, 361 sanık adediyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en büyük sanıklı hukukî davasıdır değerli arkadaşlarım. Uzmanlar "hiçbir soygun tek başına yapılmaz, mutlaka bir eylemcisi var; onun yardımcısı olan pasif durumundaki gözetleyiciler, habercisi, koruyucusu vardır" diyorlar. Tabiî ki, bu bir ekip işidir ve Bakanlığın başına geldiğinde, burada yaptığı konuşmada, Sayın Aydın büyük bir yetkinlikle, yüreklilikle "Bayındırlık Bakanlığının balansı bozulmuştur" dedi ve sonuçta, Sayın Aydın, kendi döneminde bu bakanlığın balansının ne kadar bozulduğunu ispat edercesine çok olaylar gelişti. Tüm bunlar, kamuoyunun gözü önünde bir film izler gibi izlendi. Ülkenin bağımsızlığını ve onurunu korumaya çalışan, halkının refah ve saadeti için bütün gücüyle gayret sarf eden şaibesiz 54 üncü hükümeti nasıl düşürdüklerini hep beraber gördük; umarım, mesebbiplerinin kulakları çınlar.

Keşke, MHP ve sorumlu bakan, bu olayda, Türk Ceza Kanununun çeşitli maddelerine sığınmadan, evet, siyasî sorumluluğu üstleniyorum diyebilseydi. Tabiî, bu arada, keşke, biz, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele etmek için kurulmuş bir partiyiz, yüzde 18 oyu bunun için aldık, bir bakanımız bile olsa, gerçeklerin ortaya çıkması için, bize düşen, onun aklanmasıdır diyebilseydiniz.

İhale şekilleri, tabiî ki, en kısa zamanda şeffaf bir yapıya kavuşturulmalı, siyasî erki kullananların, kapılarında bekleyen yüzlerce firmanın "bizi de değerlendirin, ihaleye davet edin" taleplerinden kurtarılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ben, deprem komisyonunda çalıştım. Türkiye her gün sallanıyor, depremi gündemimizden çıkarmamalıyız. Son yüzyıl içerisinde 130 civarında hasar yapan deprem olmuş, 85 000 insan hayatını kaybetmiş, 600 000 bina yıkılmıştır. Tabiî, tüm bunlar da, gelip, insan unsuruna dayanmaktadır. İnsanı eğitmediğimiz sürece hiçbir sorunun üstesinden gelemeyiz. Tabiî ki, burada, depreme uğrayan, enkaz altında her şeyini bırakan, gece zengin yatıp sabah fakir kalkan bölge halkımız, büyük bir azimle hayat mücadelesini devam ettiriyor, hafızalarda ve fotoğraflarda kalan güzelliklerin tekrar canlanmasına çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bir yapıdan beklenen dayanım, durabilite, yani dayanıklılık, fonksiyon, ekonomi ve estetiği sağlamış olmasıdır. Bu işi yapan mimar ve mühendisler bunları birleştirmek durumundadırlar. Ancak, burada üzerinde durulmayan, fakat çok hayatî önem taşıyan yapının durabilitesi, yani dayanıklılığı ve kalıcılığıdır. Betonarme yapılar, donma, çözülme, sülfat etkisi başta olmak üzere, çeşitli asit ve tuzların, özellikle donatı korozyonunun etkisi altındadırlar. Bu etkiler sonucunda, zamanla beton hasar görmekte ve taşıyıcı özelliğini kaybetmekte, hatta betonla demir arasındaki alerans kaybolmaktadır; bunun, mutlaka iyi değerlendirilmesi lazım. Bilinçsiz yapılaşmanın eskisi gibi devam ettiğine de dikkat çeken bilim adamları "hayır" diye haykırarak, ülkemizi yeni felaketlerin beklediği konusunda uyarıyor. Burada, yetersiz insanların bina yapımını sürdürmeleri ve kalitesiz malzeme kullanımı hataları başta geliyor. Yapıların yüzde 70'inde, biraz evvel bahsettiğim korozyon etkisi çok büyük bir risk meydana getirmektedir. Bakınız, köprüler, bu yüzden tehdit altındadır; Boğaz Köprüsüyle bağlantı sağlayan bütün viyadükler, bu noktada çok iyi incelenmeli ve değerlendirilmelidir.

Tabiî, Bolu Tüneli de hâlâ bir muamma; "çökmedi" dediler, hatta, bizi götürüp gösterdiler; arkasından "çökmüş" dediler; "yeni bir by-pass yolu yapıldığı" şeklinde ifadeler... Sayın Bakandan istirhamımız, bu konu nedir, bizi aydınlatsınlar.

Ayrıca, kendi Bakanlığına bağlı Deprem Araştırma Daire Başkanlığı var; bu, çok önemli bir kuruluş. Soruyorum: Hem Bolu Tünelinde hem Karadeniz otoyollarında, bu kurumun vermiş olduğu herhangi bir rapor söz konusu mudur; var mıdır?

Ayrıca, Bolu Tüneli, 1986 yılında 118 500 000 milyon dolara ihale edilmişti; ama, şu ana kadar 842 000 000 milyon dolar para harcandığı ifade ediliyor. Acaba, bu, doğru mudur? Harcamaların miktarı nedir; hangi sürede bitecek ve daha ne kadar para harcanacaktır?

Her gün, biz, acı bir deprem hadisesiyle sarsılıyoruz. Bir söz vardır: Hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Çabuk unutuyoruz; acaba, bu geçirdiğimiz deprem felaketleri hatırımızda mıdır, gündemimizde tutuyor muyuz; hayır; ama, şunu biliniz ki, afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacak tedbirlerle zararların azaltılması yerine, bugüne kadar, hep, yara sarmakla uğraşmışız. Afete yapılacak ekonomik yatırımın geri dönen bir yatırım olarak değerlendirilmesi lazım.

Işıkara, her zaman, 6,3 şiddetinde bir deprem olma ihtimalinin yüzde 63 olduğunu ifade ediyor. Tabiî, Marmara Bölgesinde, orta hasarlı 124 000 konut var. Orta hasarlı bina demek, taşıyıcı sistemi hasar görmüş ve güçlendirilmeden iskâna müsaade edilmeyecek konut demektir. Mutlaka, bunların, bu sakıncalarının giderilmesi lazım; ama, bunlar için 2 milyar yardım yapıldı; bu parayla, bu onarımın yapılması mümkün değil; yetmemiştir. Bunların, bir an evvel ele alınması ve bu tehlikenin ortadan kaldırılması gerekir.

Ayrıca, Türkiye'de, birinci derece riskli deprem kuşağında bulanan konut ve kamu binası stoku yaklaşık 7 milyon civarındadır. Bu bölgede, en az 500 000 okul hastane gibi kamu binaları bulunmaktadır.

Ayrıca, Marmara depreminde, oradaki bina stokunun 572 000 ve yıkılan binanın da, yüzde 19'a tekabül ettiğini düşünürseniz, bu, çok büyük bir rakamdır. Sadece İstanbul'da 2 500 000 konutun bulunduğunu ve bunun  yüzde  19'u değil de,  yüzde 5'i mertebesinde bir zarara uğradığı  zaman 125 000 konutun zarar göreceğini, hasar göreceğini, yıkılacağını hesaba kattığımız zaman, 100 000 ölü ve 200 000 yaralı ve milyonlarca dolar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, 2 dakika içerisinde toparlayınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla)- Ancak, televizyonlarda maalesef, jeofizik ve sismoloji dalında bütün ilim adamlarının medyada sergiledikleri kararsız spekülatif görüntüler ve akılları karıştıran beyanları, halkımızı tereddüde düşürmektedir.

Değerli arkadaşlar "devlet bir şey yapmamıştır"demiyorum; ama, kontrol eksikliği sebebiyle kalitesiz yapılar oluşmuştur. Birkaç gün önce Düzce'de yapılan konutları görmeye gittim, bir arkadaşıma çıkmıştı. Dıştan görünüşleri güzel; fakat, maalesef, içleri felç durumda, tesisatları çalışmaz vaziyette. Bunların, mutlaka, ehil elemanlarca kontrol edilip öyle teslim alınması lazım ve afet riski yüksek bölgelerden başlamak üzere, mevcut yapı ve altyapıların afetler olmadan önce güçlendirilmesi, yenilenmesi çalışmalarına önem ve öncelik verilmeli, bu amaç için de yeterli iç ve dışkaynaklar bulunarak özel proje hazırlanmalı:

Bu arada teknik elemanları da unutmadan ifade etmem lazım; çünkü, ben de bir teknik elemanım. Aldıkları eğitim ve yüklendikleri sorumluluğun karşılığını alamadıkları halde, bütün azimleriyle çalışmakta; ama, haysiyet ve itibarları itham edilme riski altında da bu arkadaşlarımız görev yapmaktadırlar.

Ayrıca, burada, deprem bölgesinde mağdur olan insanlar vardır. Hâlâ yaşanılan birçok olay, bu acıları dindirmek yerine, artmasına neden olmaktadır. Mahkemelere birçok dava açıldı; ama, bu davalar devam ediyor, bir kısmının zaman aşımına uğrayacağı endişesi var. Hatta, Türk Ceza Kanununun 445 inci maddesinden çıkartılarak 383'e dönüştürüldüğü ve böylece, sanıkların zamanaşımından istifade etmeseler bile, affa uğrayacakları iddiaları ortadadır.

Değerli arkadaşlar, bu hükümet, halka güvenmeme, millet idaresini yok sayma anlayışıyla ülkemize her an bir kriz yaşatmaktadır. Şu anda, 28 Şubat süreciyle oluşturulan kriz ortamının ürünü ve 28 Şubatın milletin değerlerine aykırı tüm dayatmalarına sahip çıkan bir hükümet işbaşındadır ve ikibuçuk yılını doldurmuştur ve kriz esasına göre kurgulanarak kurulmuş bir hükümettir, krizlerle de devam etmektedir; çünkü, bunun kuruluş aşamasında da böyleydi ve maalesef, bu hükümeti oluşturanların hepsi ihalelere fesat karıştırmaktan dolayı görevlerinden ayrılmışlardır.

Zamanım dolduğu için daha fazla bir şey ifade edemiyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oğuz Aygün.

Buyurun Sayın Aygün. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve bu Meclisi teşkil eden çok değerli milletvekili arkadaşlarımı, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bütçelerde, diğer kanunların müzakeresinden farklı olarak, zeminlerin dışına taşılabilir, başka konular konuşulabilir; ama, kanunların müzakeresinde, o maddenin dışına taşılmaz. Şimdi ben de, biraz sonra, huzurlarınıza, benden sonra gelecek olan Mustafa Kemal Tuğmaner arkadaşımın bütçe hudutları içerisinde kalmak suretiyle, bütçenin rakamları ve bütçenin prensipleri üzerinde yapacağım konuşmadan önce, eğer müsaade ederseniz, müsamaha gösterirseniz, biraz, bütçenin dışına çıkmak istiyorum.

Muhterem Milletvekilleri, buraya çıkıp konuşan arkadaşlarımızdan bir kısmı -benim bir kötü huyum var, hataları buldum mu söylüyorum- Muhterem Heyetinizi selamladıktan sonra, bir de, ekranı başında oturan vatandaşlarımıza selam gönderiyorlar, sevgi gönderiyorlar, saygı gönderiyorlar; bu, yanlıştır.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Onlar için mi çıkıyorlar oraya?

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bu yanlışı yapmayalım. Neden; bu, Meclisi by-pass etmektir, sizi yok saymaktır. Burada konuşanların hepsinin iki tane muhatabı vardır; birisi, zabıtlar vasıtasıyla Türk tarihi; ikincisi de, Yüce Heyetiniz vasıtasıyla Yüce Türk Milletidir. Onun için, burada size söylenen her söz, otomatikman, Yüce Türk Milletine hitap edilmiş sayılır. Zaten, Yüce Türk Milletinin hepsi bu salonu dolduramayacağı için, işte, rakamlara göre, oradaki oranlara göre, 50 000 ile 100 000 arasında kişiyi temsilen, Muhterem Heyetiniz, buraya gelip Türk Milletini temsil ediyorsunuz. O halde, sizin dışınızda, Türk Milletine hitap etme keyfiyetinden vazgeçmemiz lazımdır, bu bir.

İkincisi, bir hususu daha sırası gelmişken arz etmek istiyorum: Birbirimize kenetlenmeye mecburuz. Dışarıda, herkes hücum ederken -X partisini, Y partisini ayrı tutarak konuşmuyorum- hepimizin, toptan, kendi düşüncesine, duygusuna göre hatalı bulduğunu iddia ve ilân ediyoruz. Hemen burada söyleyeyim, dünyanın en büyük hatası, kendisini temsil eden parlamentoları, dünya kamuoyu önünde ve kendi kamuoyları önünde küçük düşürmeye çalışanların yaptığı hareketlerdir. Türk Milleti, bunu yapmayacak kadar asildir; ama, 67 000 000 Türk Milleti susuyor, 300-500 kişi konuşuyor, bir de muhterem basınımızı vasıta kılıyorsa, bu, sanki Türk Milletinin sesi gibi çıkıyor ve o Meclise herhangi bir şekilde bir hatayı da belli etmeyerek, genel manada "bunlar kalmasın, gitsin" diyor.

Şimdi, bakın bir çağrışım yaptım ve buraya çıkmadan önce değerli Grup Başkanvekili arkadaşımla görüştüm, ona da aynı hatırayı arz ettim, size de arz edeyim: 1974 senesi 20 Temmuzu... Burada, bu kürsüde -o zamanın başbakanı genç bir adam- Sayın Bülent Ecevit konuşma yapıyor, biz de bu sıralarda oturuyoruz; salon değişik; ama, işte bu sıralar. Bizim, Bülent Ecevit'ten o gün büyük bir heyecanla dinlediğimiz konu, Kıbrıs'a Türk askerinin çıkışının haberidir. İnanınız, günlerin sıkıntısı, günlerin azabı, günlerin daralmış olan ruhları içerisinde ne kadar büyük bir müjde verilmiş oluyordu bize ve biz, istisnasız bütün partiler, ayakta alkışlıyorduk.

O günkü Meclisten bugüne kalan arkadaş sayısı 11; o da münavebeli, ben de dahil gitmiş tekrar gelmişiz. Bununla şunu söylemek istiyorum... Şimdi, 11 kişiyi de sayacağım, burada yoklar maalesef; 11 kişi, 1974 Meclisinden bugüne kalmış, 28 sene sonraya. Demek ki, Meclisler mütemadiyen değişiyor, mütemadiyen yerine yenileri geliyor. Şimdi, o halde, bu Meclis toptan gitsin demenin ne kadar abesle iştigal olduğunu, bunu söyleyenlerin anlaması lazımdır. Kimler vardı?

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçenin neresinde bu?! Bütçeye gel, vaktin bitiyor.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Efendim, benim saatim var; özür de diledim.

BAŞKAN - Bütçede her şey söylenebilir. Lütfen, siz müdahale etmeyin Sayın Örs; siz, yerinizde oturun efendim.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçeye gelsin Sayın Başkan!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aygün.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bu nezaketsizliği sizin yapmamanız lazım; bu, size yakışmayan bir nezaketsizliktir.Çok saygı duydum size...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Size de yakışmıyor! Bütçeye gelin.

BAŞKAN - Sayın Örs, hatip istediğini konuşur.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Biz, buraya, bütçeyi dinlemeye geldik.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bakın, hatibin konuşmasına müdahale hakkınız yoktur.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçeye gelin, bütçeye...

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Hatibin üslubuna müdahaleye, hele, hiç hakkınız yoktur. Bu, benim üslubum; müsaade edin...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz dinliyoruz Sayın Aygün.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - İstediğiniz gibi de konuşamazsınız; bütçeden konuşacaksınız.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Buyurun, siz konuşun o zaman!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Ben, bütçeden konuşacağım yeri gelince.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Niye gocunuyorsunuz, neden gocunuyorsunuz?!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Gocunmuyorum. Biz, güzel fikirlerinizden faydalanmak istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Örs, bir dakika... Bütçe görüşülüyor.

Siz, buyurun efendim.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Hiç kimseyi incitmemeye çalışıyorum ve diyorum ki; biz, bütünüz, bir ailenin fertleriyiz; bunun idraki içinde olan bana hak verir, idraki içinde olmayanı da ne yapayım; Allah ıslah etsin!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Amin, herkesi!..

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, muhterem arkadaşlarım, kimler vardı o gün: Doğru Yol Partisinden Necmettin Cevheri, İlhan Aytekin, Ali Şevki Erek... Daha çok Fazilet Partisinden, o zamanki Refah Partisinden vardı, şimdi Saadet Partisindeki arkadaşlarımız; Fehim Adak...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - O zamanki Millî Selamet Partisi...

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Sizde yok, tesadüfen sizin partide yok.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, genç bir partiyiz Sayın Aygün.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bakınız, Fehim Adak vardı, Süleyman Arif Emre vardı, Oğuzhan Asiltürk vardı, Yasin Hatiboğlu vardı  ve Ali Oğuz vardı -o zaman senatördü, şimdi milletvekili olarak aramızda- ve Kâmran İnan vardı; Bülent Ecevit Beyefendi vardı ve bendeniz vardım. Bunu, hem bir nostaljiyi hatırlatmak için söyledim hem de biraz sonra, Kıbrıs meselesine atıfta bulunacağım için bir baz olarak huzurlarınıza getirdim.

Şimdi, muhterem arkadaşlarım, 1950 seneleri, benim üniversite hayatım. Biz, o zaman, diğer fakültelerle...

İsmi celiliniz geçti de, yoktunuz Sayın Hatiboğlu. 1974 Meclisinden, burada, şimdi bulunanların içinde zatıâllerinizi de saydım; 11 kişiyiz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Oturduk, sohbet ediyoruz(!)

OGUZ AYGÜN (Devamla) - Sizi ne kadar yanlış tanımışım, affedersiniz, ne kadar yanlış tanımışım.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakın, bir şeye işaret edeyim: 1950'li senelerde, münazara yapardık.

BAŞKAN - Sayın Aygün, son dakikanız efendim.

OGUZ AYGÜN (Devamla) - Önümde saat var; müsaade edin efendim.

BAŞKAN - Arkadaşlarınızın süresinden kullanırsınız efendim.

OGUZ AYGÜN (Devamla) - Peki... Peki...

Efendim, o münazaralarda, bir münazarayı hatırlıyorum; "kuvvet mi hakka galebe çalar, hak mı kuvvete galebe çalar" ve daima -bu, üç defa benim devremde yapıldı- kuvvetin hakka galebe çaldığı tezi kazanmıştır.

Sonra, Antalyalı arkadaşlarıma atıfta bulunarak söylüyorum. Bir Yörük şiiri vardır. Şiirin sonu, sonu demeyeyim de, her kıtanın nakaratının sonu şöyle biter: "Yurdu yumruk zapt eder." İşte, bu zapteden yumruk ve hakka galebe çalan kuvvet devletin kuvvetidir. İşte, o, kahraman Türk ordusudur. Bunun için, bu Türk Ordusunu, gözbebeğimiz olan Türk Ordusunu çok iyi muhafaza etmeye, dışarıdaki spekülasyonlara kulaklarımızı tıkamak suretiyle ve bunların haksızlıklarını bilerek, Türk Ordusunun her türlü ihtiyacını temin etmeye mecburuz.

Millî Savunma Bakanlığının başında, lütfeder kabul buyurursa, kadim dostum sayacağım ve çok saygı duyduğum Sabahattin Çakmakoğlu Beyefendinin -ki, bürokraside valilikler yaptı, çok başarılı; İçişleri Bakanlığı yaptı, çok başarılı- müsamahasına sığınarak, bir hususu arz edeceğim: Bu kadar gözbebeğimiz gördüğümüz ve methettiğimiz, göklere çıkarmakta, haklı olarak çıkarmakta çırpındığımız Türk Ordusunun, gazetelerde çıkan, Sivil Savunma Müsteşarlığıyla ilgili birtakım dedikodular vardır; doğrudur, yanlıştır; ama, hemen onu söyleyeyim, buna eğilmesinde fayda vardır. Gayet tabiî, bizim gördüğümüz gibi o da görüyor; bunu da arada bir ufak nokta olarak arz ettim.

Bir şeyi daha arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Aygün, çok arz ederseniz, diğer arkadaşlara söz süresi kalmıyor efendim!

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son sözümü söylüyorum.

Meclisler devamlı değişir dedim, demin sayarken ismini unuttuğum Sayın Fevzi Halıcı bizim Konya senatörümüzdü, çok değerli bir ağabeyimizdi, şimdi onun mahdumu Emrehan Halıcı Beyefendi de bugün aranızda. Yarın, bu milletin her ferdinin buraya gelmesi için kapılar açıktır, bu açık kapıları kapamamak lazımdır ve millet fertlerinin her türlü ihtiyacını karşılayabilecek, her türlü isyanına cevap verecek tek mercidir. Nasıl camilerimiz var, ibadethane olarak, dinî mabet olarak muhafaza ediyoruz, burası da bir millî mabettir, kıymetini bilelim.

Saygılar sunuyorum, dinlemek lütfunda bulunduğunuz için de çok teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aygün.

Sayın Tuğmaner, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2002 mali yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Yüce Meclisi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyetini ve vatanımızın savunmasını en zor koşullarda fedakârca yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli komutanlarına, subay, astsubay ve kahraman Mehmetçiklerimize partim ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. Türkiye Cumhuriyetinin bekası, vatanın bütünlüğü, bağımsızlığı ve güvenliği uğruna hayatlarını vermiş olan şehitlerimizi, ayrıca bu uğurda yaralanmış, sakat kalmış gazilerimizi de şükranla anıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizin sahip olduğu jeostratejik ve jeopolitik coğrafî konumundan dolayı, dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların sıkça yaşandığı, uluslararası dengelerin her an değişebildiği kriz merkezlerinin ortasındadır.

Bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı korumak ve barışı tesis etmek için, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin caydırıcı güç olma mecburiyeti vardır. Ayrıca, globalleşen dünyada tek başına kendi savunmasını ve olası saldırıyı önleme iddiasında bulunan hemen hemen hiçbir ülke kalmamıştır. Bu nedenle, millî savunma ilkemizden taviz vermeden, başka ülkelerle birlikte hareket etmek mecburiyeti doğmuştur.

Türkiye, 1950 tarihinden bu yana, NATO kolektif savunma paktı içerisinde yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile kurucu ortağı, aynı zamanda temsil kabiliyetimizin olduğu Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünde görev alma sorumluluğunu da hissetmektedir. Nitekim, bu gücün komutanlığını, iki yıl boyunca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli generalleri deruhte etmiştir.

Türkiye'nin, terör olgusundan çok çekmiş bir ülke olduğu hepimizin malumudur. Bu konudaki politikalarını, yaptırımlarını ve çekingelerini yıllardır anlatmaya çalıştığı halde, özellikle Avrupa ülkelerinin bizi tam anlamadıkları, görüşlerimizi benimsemedikleri gerçeğinden yola çıkarak, terörün, teröristin ve terörle mücadelenin, 11 Eylülde Amerika Birleşik Devletlerinin uğramış olduğu terörist saldırı sonrası gelişmeler haklılığımıza destek vermiştir.

Amerika Birleşik Devletlerindeki son olaylar, bizim doğrularımızı göstermiş, yanımızda ve düşüncelerimize göre mücadele etmenin gereğini ortaya çıkarmıştır.

Ulusal savunmamızın güçlü olması için, güçlü bir orduya sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin cari ve yatırım faaliyetler kapsamındaki tüm kaynaklar rasyonel ve etkin bir şekilde kullanılarak, 2000 yılında 68,5 trilyon TL, ekonomik krize rağmen, 2001 yılı eylül ayı itibariyle çeşitli harcama kalemleri bazında 66,5 trilyon TL tasarruf yapılmıştır.

Ekonomik kriz nedeniyle revize edilen makro ekonomik büyüme içerisinde, enflasyonun 2001 yılında yüzde 75'i aşacağı ve 2002 yılı sonu itibariyle yüzde 35 olarak hedeflenmiş olmasına rağmen, Yüksek Planlama Kurulu kararı çerçevesinde, bakanlıkların 2002 malî yılı diğer cari giderlerinin 2001 malî yılı bütçesinin yüzde 45'i oranında artırılarak bütçelendirilmesi kararına uyulmuştur. Buna rağmen, zorunlu gereksinimlerin azamî tasarrufla karşılanması prensibiyle, önceliklendirme, kaynak ihtiyaç dengesi ve alternatif faaliyet projeler arasında tercih kriterleri baz alınarak tasarruf çabalarına önem verdiğini memnuniyetle izlemekteyiz.

Görüşülmekte olan Millî Savunma Bakanlığının 2002 malî yılı bütçesine baktığımızda, 8 katrilyon 234 trilyon 969 milyar liralık bir bütçeyi ifade etmektedir. Bunun 913 trilyon 739 milyar TL'si genel yönetim ve destek hizmetlerine, 7 katrilyon 321 trilyon 229 milyar TL'si Millî Savunma hizmetleri için tefrik edilmiştir.

Türkiye'nin savunma ve güvenlik gereksinimlerini karşılamak için araştırma ve geliştirmeye dayalı ulusal tedarik programları uygulama zorunluluğu vardır. Burada memnuniyetle ifade edeyim ki, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin tasarrufa yönelik ve öncelikli alternatif faaliyet projeleri arasında en uygun olanının seçimi yapılarak, tercih kriterlerinin baz alınması, ar-ge çalışmalarına katkı sağlayacaktır. Nitekim, F-16, Stınger, denizaltı, hücumbot, tanksavar silahı, hava meydanı ve deniz üsleri ar-ge tabanlı olarak gerçekleştirilmektedir. Ar-ge, üniversiteler, TÜBİTAK, özel veya kamu kuruluşu niteliğindeki sanayi kuruluşlarıyla müşterek yürütülen bir projedir.

BAŞKAN - Sayın Tuğmaner, toparlarsanız sevinirim, süreniz geçiyor.

MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Devamla) - Toparlıyorum.

Makine ve Kimyanın Millî Savunma Bakanlığına ilgilendirilmesinin ardından, araştırma projesi için 600 milyar lira ar-ge'ye aktarılmıştır.

Yine, off-set dediğimiz programın iletişimiyle büyük projelere imza atılmış ve ticarî taahhütlere girişilerek mesafe kat edilmiştir. Savunma Sanayiimizin ürettiği mal, hizmet ve eğitimleri bağlamında 30'u aşkın ülkeyle savunma sanayii işbirliği, 40'ı aşkın ülkeyle de eğitim işbirliği anlaşması yapılması sayesinde Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma sanayiindeki yükselen itibar grafiği takdire şayandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bölünmez bütünlüğünün teminatı olan ve bunu sağlamak için savunma görevlerini hayatları pahasına ifa eden her kademedeki askerî personelin kurum ve kuruluşlararası ücret dengesizliğini gidermek için çıkarılan yetki kanunu çerçevesinde maaş düzenlemelerinde iyileştirme yapılması, kaçınılmaz bir hal aldığından, mutlaka giderilmesi gerekir düşüncesindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığının 2002 malî yılı bütçesinin ülkemize, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinize Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygılarımı sunarken, idrak ettiğimiz mübarek ramazan ayının tüm insanlığa ve İslam âlemine huzur ve barış getirmesini Allah'tan niyaz ederim.

Saygılarımla. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, şimdi, sıra Sayın Ahmet Sancar Sayın'da.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı 2002 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.

Bayındırlık Bakanlığı 2002 yılı bütçesi, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller İdaresi olmak üzere, toplam yaklaşık 2,5 katrilyon liralık bir bütçe. Bu bütçenin toplam bütçe içerisindeki payı yüzde 2,5 gibi bir dilime denk düşüyor. Yıllar içerisinde önemli yatırımlar gerçekleştiren bu bakanlığımızın bütçesi, özellikle son on yıl içerisinde sürekli bir düşüş göstermektedir. Aslında, bu durum, sadece Bayındırlık Bakanlığı için değil, tüm kamu hizmeti veren kurumlarımız için geçerlidir.

Bütçe içindeki borç, faiz yükünün sürekli artması, maalesef, ülkemiz kalkınması için gerekli olan yatırımların ve hizmetlerin aleyhinde bütçe dengesinin bozulmasına neden olmuş, kamu yatırımları çok ağır şartlarda yürümek durumunda kalmıştır; ancak, bu duruma, son birkaç yıl içerisinde gelinmemiştir. Özellikle 1990'lı yıllarından başından beri uygulanmakta olan miyop politikalar, kısır siyaset anlayışları, bu krizi hazırlayan nedenler olmuştur.

Ekonomide yaşanan depremler ile Marmara depremi arasında ilginç benzerlikler vardır. Marmara depremi, pek çoğumuz için, sadece birkaç dakika süren yıkıcı bir felaket gibi görülebilir; ancak, bu felaketi hazırlayan, yıllardır süren denetimsizlik, vurdumduymazlık, sorunları gözardı etme alışkanlığı olmuştur. Aynı şekilde, ekonominin de tüm alanlarında sergilenen bu vurdumduymazlık, sorunları halı altına süpürme geleneği, Marmara depremi gibi, ekonomide de büyük depremleri kaçınılmaz kılmıştır. Malî sektör, reel sektör ve kamu sektörünün sığ ve sorunlu yapısı nedeniyle oluşan ilk ekonomi depremi 1994 yılında olmuştur ve ekonomimizi sürekli tehdit eden bir fay hattı oluşmuştur. Ancak, ekonominin maruz kaldığı bu tehdide rağmen, aynı vurdumduymazlık devam ettirilmiş, bu fay hattından uzaklaşılmaya çalışılmamış; hatta, fay hattının daha da derinleşmesine neden olacak, savurgan ve günübirlik miyop politikalar yeni depremlere davetiye çıkarmıştır. 1997 yılına gelindiğinde, ekonominin içerisinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değildi. Üstelik, 1997 ile birlikte, Uzakdoğu'da başlayan ve Rusya'dan Brezilya'ya kadar uzanan küresel malî kriz, Türk ekonomisinin kötü durumunu daha da derinleştirmiştir.

1999 yılında, 57 nci hükümet, bu ağır ekonomik tabloda göreve başlamıştı ve kısa bir süre sonra Marmara depremini yaşadık. 17 000 insanımızı kaybettiğimiz, ülkemiz ekonomisinin en önemli merkezlerinden birini vuran yüzyılın afeti, bütün bu sıkıntıların üzerine daha ağır ve ezici sorunlar yüklemiştir.

Depremin hemen ardından, hükümetimiz, bütün kaynaklarını seferber etmiş, deprem bölgesinde yaşanan acılara ve yoksunluklara kısa sürede cevap verebilecek önlemleri uygulamaya koymuştur. 42 587 konut inşaatı ve altyapısıyla birlikte yepyeni şehirler kurulmuştur.

Sayın milletvekilleri, sizleri, İzmit-Gölcük depreminin hemen sonrasına götürmek istiyorum. O günlerde, bazı medya kuruluşlarının, deprem bölgesinden felaket manzaralarını, en acımasız, en iç parçalayıcı görüntülerle aktarmaları, can çekişen insanlarla yaptıkları röportajları, daha fazla rating uğruna düşüncesizce yayınlamaları "devlet nerede" sloganlarıyla toplumsal bir bunalımı körüklemek istemeleri, henüz hafızalardan silinmemiştir; fakat, kısa bir süre önce, Amerika'nın 11 Eylülde yaşadığı terörist saldırıların oluşturduğu bir felaketi tüm dünyaya duyururken, Amerikan medyası, çok sorumlu bir tavır sergilemiştir. Binlerce kişinin öldüğü olaydan, bir tek kare can çekişen bir insan görüntüsü yayınlanmamıştır. Üstelik, Amerika gibi güçlü bir devlet dahi, Marmara depremine oranla daha küçük sayılabilecek bu yıkımın kalıntılarını hâlâ kaldıramamıştır. Bu nedenle, hükümetimizin ve Bakanlığımızın ortaya koyduğu çabaların öneminin artık anlaşılması zamanı gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün, Bakanlığa ayrılan bütçenin yeterli olduğunu söylemek, elbette mümkün değildir. Doğal gereksinim duyulan yatırımlar yerine, öncelik taşıyan yatırımlara önem verilecektir.

BAŞKAN - Sayın Ahmet Sancar Sayın, Sayın İmamoğlu'na da süre bırakırsanız sevinirim. Takdir sizin.

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - Bu önceliklerin tespiti, bütçenin verimli kullanılması açısından önem arz etmektedir. Doğru planlama, güçlü bir denetimle bütçenin performansı beklenenin çok üzerine çıkarılabilir.

Konuşmamın diğer bölümlerini atlıyorum süremin darlığından dolayı.

Değerli milletvekilleri, ulusal kalkınma planları ile bölgesel ve yerel planların bütünlüğünü sağlayacak, birbiriyle ilişkili hizmetler üreten kamu kurumlarının koordinasyonunu güçlendirecek yerel ve bölgesel yapılanmalara şiddetle ihtiyaç vardır. Köy Hizmetleri gibi, bazı bakanlıkların bölge müdürlüklerini kapatıp, valiliklere bağlamak türünden kolaycı ve götürüsü getirisinden daha fazla olabilecek bu kararlardan vazgeçmeliyiz. Kamunun, kaynaklarını daha verimli ve üretken kullanabilmesi, bölge ölçeğinde bir ele alışla sağlanabilir. Arazi toplulaştırılması gibi, baraj ve göletler gibi, karayolları gibi, birden fazla ili ilgilendiren yatırımların koordinasyonu bölge bütünlüğü içerisinde sağlanabilir. Bölge müdürlüklerinin, yerine yeni bir sistem tarif edilmeden valiliklere devri, bu koordinasyonu ortadan kaldıracak, başkaca problemlerin doğmasına neden olacaktır.

21 inci Yüzyılın eşiğinde, 19, 20 nci ve hatta 18 inci Yüzyılı bir arada yaşayan bir ülke görünümündeyiz. Nüfusun demografik dağılımı da bu gerçeği doğruluyor; yüzde 10'u 21 inci Yüzyıl bilgi toplumuna hazır, yüzde 25'i sanayi dönemi geleneksel üretim ilişkileri içerisinde, yüzde 65'i ise hâlâ  kırsal alanda yaşamakta; bunların bir kısmı, kentlerin gecekondu bölgelerini oluşturuyor. Ayrıca, illerimizin ve beldelerimizin yüzde 80'ine yakın bir çoğunluğu, yine, kırsal alanda yer alıyor.

İşte, ülkemizin fotoğrafı bu ve biz, bu nedenle, köy-kentleri bir proje olarak sunuyoruz. Cevabı bu fotoğrafta saklıdır. Köy-kentler olmadığı sürece, köyler yoksullaşıyor, kentler köyleşiyor.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde yeni İhale Yasası tasarısını görüşeceğiz. Tasarı, çağdaş normlara uygun, reform niteliğinde pek çok düzenleme içermektedir. Şeffaf, denetlenebilir ve kaynak tasarrufu sağlayacak bu yasanın, bugün sıkıntısını çektiğimiz, üzüldüğümüz, kimi zaman haklı, kimi zaman haksız suçlamalara neden olan ihale yolsuzlukları sorununu önemli ölçüde çözeceğine inanıyorum.

Bu duygularla, Bayındırlık Bakanlığı Bütçemizin ulusumuza, ülkemize yararlı olmasını diliyor, hepinizi, tekrar, en içten saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ahmet Sancar Sayın.

Sayın İmamoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü, 1950 yılından beri, 63 000 kilometre karayolunun ve son yıllarda da 1 845 kilometreye ulaşan otoyolların yapımını, bakımını, işletmesini sürdüren çok güzide bir kuruluşumuz. Bu kadar büyük bir otoyol ve karayolu ağının büyük masraflar tuttuğu ve bu ayırdığımız bütçe tutarıyla çalışmaların nasıl sürdürüleceğini düşündüğümüzde, yine, soru işaretleriyle karşılaşıyoruz.

2002 yılı bütçe rakamları içinde Karayollarına ayırdığımız pay 1 katrilyon 733 milyar tutmaktadır. Bunun genel bütçe içerisindeki oranına baktığımızda düşük olarak görünse de, yine, genel bütçede yatırımlara ayırdığımız tutar 6 katrilyondur. Bu 6 katrilyon tutarındaki yatırımlar tarafından baktığımızda, Karayollarına ayırdığımız tutar, toplam bütçeye nazaran düşük görünmekte; fakat, 6 katrilyon lira içerisinde, yine, önemli bir pay almakta.

Karayolları Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde konuşurken, aslında, ülkemizde yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'inin karayoluyla yapıldığını hatırlatmakta ve tekrar gündeme getirmekte yarar var. Bu yüzde 95'lik payı nasıl azaltırız diye, yine, düşünmemiz gerekmekte. Yolcu ve yük taşımacılığının bir kısmını denizyolu ve demiryollarına nasıl kaydırırız diye önümüzdeki yıllarda çalışmalar yapmamız gerekmekte.

Karayollarının proje ve planlamada bölünmüş yol sistemine ağırlık verdiğini biliyoruz. Bu bölünmüş yol sisteminde, otoyollara nazaran daha düşük maliyetle daha fazla yolun yapılması planlanmakta. Şu anda bölünmüş yol olarak 3 400 kilometre olan yolun önümüzdeki yıllarda 8 000 kilometreye çıkarılması planlanmakta. Bu planlamaya 2002 yılı bütçesi içerisinde 500 trilyon ancak harcanabilmekte. Bu bölünmüş yolların en önemli bölümünün Kocaeli İlinde gerçekleştirilmesi gerekmekte; çünkü, E-5 olarak tanımladığımız yolun, yine, kendi ilimden geçmesi dolayısıyla, bu otoyoldaki trafiğin de gün geçtikçe ağırlaştığı düşüncesiyle, E-5 dediğimiz eski yolun bölünmüş yol haline alınıp, otoyoldaki yükün bir kısmının buraya verilmesi çok önem arz etmekte. Kendi bölgemiz olarak söylediğimize bakmayın. Bu yolun bütün Türkiye için bir geçiş noktası olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu konuda Sayın Bakandan özel ilgi rica ediyorum. Sayın Bakanım...

Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde karayolu taşıma kanunu tasarısı var. Bu tasarının amacı, yine, karayollarındaki taşıt ve yolcu trafiğini düzenlemek, hareketlerini daha verimli hale getirmektir. Bunun da, bu yasama yılı içerisinde yasalaşmasıyla, önemli bir düzenleme gerçekleştirilmiş olacaktır.

Süre hızla geçiyor ve ben de, diğer bölümleri atlayarak devam ediyorum.

BAŞKAN - Sayın İmamoğlu, 2 dakikalık eksüre veriyorum; toparlayın efendim.

Buyurun.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Devamla) - Peki, teşekkürler.

Önümüzdeki yıllarda otoyol ağının da ve diğer bölünmüş yol sisteminin de yap-işlet modeliyle ihale edilmesi ve yap-işlet modelinin gündeme alınması gerekmektedir.

Yine, bu proje kapsamında, Kocaeli İli sınırları içerisinde Körfez Geçiş Projesinin ihale edilmesi... Bu, aynı zamanda, Bursa-İzmir otoyol bağlantısının tamamlanması, yine, ülkemiz açısından çok önemli bir projenin bitirilmesi demektir.

Ayrıca, son yıllarda, karayollarıyla ilgili, Karadenize, Karadeniz otoyolunun işletmeye açılması için yüzde 50'ye varan yatırım oranının da bu dönemde tamamlanarak, yine, Karadeniz duble yolunun yurtdışı açısından da, diğer ülkelere bağlantı açısından da önem taşıdığını belirtmek istiyorum. Bu yüzde 50 gerçekleşme oranına gelen bu yol da dışkaynakla yapıldığı için, yine, Hazine yetkililerinin biraz daha anlayışlı davranacağına inanıyorum.

Konuşmam, biraz süre açısından, kesintilere uğradı; tam olarak mesajlarımı verememiş olabilirim.

2002 yılı bütçesinin, tüm ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İmamoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Ahmet Erol Ersoy.

Süreleri eşit mi paylaşıyorlar Sayın Başkanlar?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet efendim.

BAŞKAN - 10'ar dakika olarak 30 dakikalık süreyi başlatıyorum efendim.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 yılı bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamu binalarının inşa ve onarımlarını gerçekleştirmek; doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan iskân ve acil yardım faaliyetlerini yürütmek; imar planlarının hazırlanması, değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak; bütün bu işlerle ilgili tüzük, yönetmelik, sözleşme, şartname, rayiç fiyat analizi ve birim fiyatları hazırlayıp yayımlamak; karayolu ağındaki yolların yapım, bakım ve onarımını yapmak; belediye, il özel idaresi ve köylere bu idarelerin kuracakları birliklerin imar ve altyapı işleriyle uğraşmak ve onları malî ve teknik yönden desteklemekle görevlidir.

Sayın milletvekilleri, hizmet ve fonksiyonları zaman içinde değişime uğrayan bakanlık, en son olarak, 13.12.1983 tarih ve 180 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince, İmar ve İskân Bakanlığıyla birleştirilmek suretiyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı adını almıştır. Bu kanunla, bakanlığın görev ve kuruluşları yeniden düzenlemiş olup, hizmetleri, merkezde Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü olarak ana hizmet birimleri tarafından yürütülmektedir. Bağlı kuruluşu olarak, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü önemli yatırımcı hizmet birimleridir.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına 2002 malî yılı için, Bakanlık merkeze 272 trilyon 230 milyar, Karayolları Genel Müdürlüğüne 1 katrilyon 733 trilyon 273 milyar 200 milyon olmak üzere, 2 katrilyon 5 trilyon 503 milyar 200 milyon Türk Lirası ödenek öngörülmüştür. Bu miktara, ilgili kuruluşu olan İller Bankası Genel Müdürlüğünün 405 trilyon liralık yatırım bütçesi ilave  edildiğinde,  bakanlığın bütçesi  2002 malî yılında  2 katrilyon 410 trilyon 503 milyar 200 milyon liraya ulaşacak olup, bu ödeneğin 1 katrilyon 354 trilyon 483 milyar lirasının bakanlığın yatırımlarında kullanılması öngörülmüştür.

Sayın milletvekilleri, bakanlığa ayrılmış olan bu ödenekten Karayolları Genel Müdürlüğüne 2002 yılı bütçesinden  681 trilyon 848 milyar TL cari,  940 trilyon 100 milyar TL  yatırım -buna 194 trilyon 621 milyar TL dış proje kredisi dahil- 103 trilyon TL kamulaştırma ve 7 trilyon 531 milyar 200 milyon TL transfer ödeneğiyle birlikte toplam 1 katrilyon 733 trilyon 273 milyar 200 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Karayollarının, genel bütçeden aldığı pay, 1960'lı yıllarda yüzde 13'lerde iken, 2001 yılında yüzde 2,1'e düşmüştür. Bu kısıtlı, dar bütçeyle 2001 malî yılında otoyolların yapımı için tahsis edilen 130 trilyon TL'lik otoyol geliri Maliye Bakanlığınca bugüne kadar kullandırılmamıştır.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığının önemli kuruluşlarından biridir. Ülkemizde 1950'lerden sonra demiryolu ulaşımı politikaları giderek terk edilmiş ve karayolu ulaşımına ağırlık verilmiştir. 1950'li yıllarda devlet yolları toplamı 9 650 kilometredir. Bugün bu rakam 60 900 kilometreye ulaşmıştır. Ayrıca, otoyol olarak bugün, 1 750 kilometre civarındadır. Yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 95'i karayolu, yüzde 5'i ise demiryoluyla yapılmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde çok daha farklıdır; demiryolu taşımacılığının payı yüzde 25'lerdedir. Bu nedenle, şunu söylemek isterim ki, ülkemizde karayollarının taşımacılıkta ihtiyaca cevap vermediği kanaatindeyim.

1992 ve 2001 yılları arasında toplam 50 000 civarında yurttaşımız trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Yine, bu tarihler arasında yaşanan tüm depremlerde ve diğer değişik afetlerde 20 000 civarında insanımızı kaybetmişiz. Trafikte yaşanan ölüm oranı depreme göre 2 kat daha fazladır. Seyahat etmek, insanoğlunun var oluşundan bu yana en temel haklarından biri olmuştur. İnsanlarımızın, bu temel hakkını kullanırken, can ve mal güvenliğini sağlayabilecek bir şekilde ulaşım politikamıza ve karayollarına gerekli önemi vermek durumundayız.

Sayın milletvekilleri, bakanlığın önemli kuruluşlarından olan İller Bankasına 2002 yılında kaldırılan belediyeler fonu ödeneği yerine, belediyelere yapılacak yardımlar adı altında, 70 trilyonu genel bütçeden olmak üzere 208 trilyon lira içmesuyu, 140 trilyon lira kanalizasyon, 38 trilyon lira çeşitli yapılar için, 16 trilyon lira harita, 3 trilyon lira imar planı olmak üzere, toplam 405 trilyon lira -buna, 20 trilyon lira dış proje kredisi dahil- yatırım ödeneği verilmiştir. Bu ödenekle, İller Bankası, istenilen en güzel proje hizmetlerini yerine getirmekte zorlanacaktır; çünkü, 2002 yatırım programı teklifinde proje toplamı, 5 katrilyon 20 trilyon 327 milyar lira tutmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, yukarıda arz ettiğim gibi, bakanlığa bağlı kuruluşları ve yaptığı işlev ve konumu itibariyle çok önemli bir bakanlığımızdır. Ülkemiz, daha dün gibi hatırladığımız ve hafızalarımızdan çıkaramadığımız, 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım Düzce depremlerini yaşamıştır. Bu depremlerin meydana getirmiş olduğu felaketin büyüklüğünü şu şekilde açıklayabilirim: 1992'de Erzincan'da meydana gelen depremde 20 970 konut ve işyeri zarar görmüştür. Oysa, Marmara ve Düzce depremlerinde 376 685 konut ve işyeri hasar görmüştür. Bu rakamlar da, felaketin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, size verdiğim rakamlara dikkat etmenizi isterim. Bu deprem sonrasında, bakanlık, Bolu'da 1 734, Düzce'de 8 000, Sakarya'da 8 264, Kocaeli'nde 17 860, Yalova'da 5 478 ve İstanbul'da 810 olmak üzere 42 146 kalıcı konut inşa etmiştir. Ayrıca, İstanbul'da, Emlakbanktan 559 konut alarak, kurayla, hak sahiplerine dağıtmıştır. Bununla beraber, prefabrike konutlardan ve yapılan altyapı çalışmalarından bahsetmek istemiyorum.

Bu hizmetler yapılırken, birkısım medya, gün sayarak, o günün Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'ı haksız yere eleştirmişler ve bu eleştirilerinde haklı olmadıklarını Yüce Milletimiz görmüştür ve yine, bu felaket sonrası malını ve canını kaybeden, sakat kalan, o günün şartlarında mağdur olan insanlarımız üzerinden siyaset yapmak isteyen felaket tellallarını size hatırlatmak isterim.

11 Eylül 2001 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin New York Kentinde meydana gelen terör felaketi sonucu yıkılan iki kulenin halen daha enkazı kaldırılamamış, göçük altından ölen insanlar çıkarılamamıştır. Lakin orada bir durum var: Ne Amerikan basını ne de Amerikan siyasetçisi, bizde olduğu gibi, ne bölge insanını tahrik ettiler ne de kurum ve kuruluşlarını gereksiz yere eleştirdiler.

Sayın milletvekilleri, yukarıda arz ettiğim deprem felaketlerinden sonra, önce yetkililer olmak üzere, tüm millet olarak durumumuzu yeniden gözden geçirmek zorundayız. Bina yapımında kullanılacak malzemenin kalitesi ve niteliği çok önemlidir. Bunun dışında, yer seçimi, yani, yapacağınız binanın zemini çok önemlidir. Bunlardan daha da önemlisi, denetim mekanizmasının eksiksiz ve tavizsiz çalışmasıdır.

Sayın milletvekilleri, bina yapımı ve seçimi sadece parayla sınırlı değildir. Bina seçiminde bölgenin alışılagelmiş alışkanlıkları vardır. Bölgenin kültür yapısı etkili unsurdur; ayrıca, eğitimle de yakından ilgisinin var olduğu kanaatindeyim. Bütün bu etken unsurları dikkate alarak, halkımızı, bina seçimi ve malzeme kullanımında bilgilendirmek durumundayız; hatta, buna mecburuz.

Ayrıca, önceki Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın'a, Yozgat İline göstermiş olduğu yakın ilgisi, alakası ve desteğinden dolayı teşekkür ediyorum. Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a da Yozgat İli için düşündükleri ve şu ana kadarki yaptıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Yozgat'ta başlanmış olan tüm işlerin bitirilmesi ve projesi tamamlanmış 2002 yılı programına alınan yatırımlar için de bütün gayretlerin gösterileceğinden kuşkum olmadığını belirtir, 2002 malî yılı bütçesinin milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a başarılar dilerim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

Sayın milletvekilleri, MHP Grubu sözcülerinin konuşmaları tamamlanana kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Söz sırası, İzmir Milletvekili Sayın Yusuf Kırkpınar'ın.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi en derim saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, yapmakla mükellef olduğu işlerde gerek otoyollarda ve gerekse devlet ve il yollarında kuruluşundan bu yana önemli mesafeler katetmiştir. Bilindiği gibi, ülkemizdeki ulaşım sisteminde yük ve yolcu taşımacılığında taşınacak yük miktarına ve zamana göre en esnek taşıma imkânı sağlaması nedeniyle, karayolu, diğer sistemlere göre çok daha tercih edilmektedir.

Karayollarındaki motorlu taşıt sayısında da, son yıllarda büyük bir artış olduğu görülmektedir. Ancak, bugün, ülkemizde 8,5 milyon taşıt olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, bu konuda doyma noktasının henüz çok altında olduğumuz dikkati çekmektedir. 1997 sayımlarına göre yüzde 1,5 düzeyinden nüfus artışına mukabil, yüzde 7 oranında araç sahipliği artışı görülmektedir. Bu projeksiyona göre, 2015 yılında nüfusumuz yaklaşık 83 milyon, taşıt sayısının ise 14 milyonu geçeceği tahmin edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, çok gecikmeden, karayollarındaki taşıma talebini karşılayacak karayolu altyapısının, geleceğin ulaşım talebine paralel olarak, geometrik ve fizikî kapasitesinin bir program dahilinde yeterli düzeye getirilmesiyle mümkün olabilecektir.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün ağında bulunan, ancak, fizikî ve geometrik özellikleri yetersiz olan kesimlerin, bir an önce ele alınarak, günün ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmesi için başlatılan karayolu hamlesi çalışmalarına hızla devam edilmektedir. Bugün itibariyle yapımına başlanmış otoyollarda yüzde 65 gerçekleşme sağlanmış durumdadır ve 1 845 kilometre otoyol, trafiğe açılmıştır.

Aşağı yukarı, toplam 62 000 kilometre olan yol ağının, 56 000 kilometresi asfalt kaplama haline getirilmiştir. Gerekli yerlerde otoyol faaliyetleri sürdürülürken, trafik talebinin daha da arttığı; ama, güzergâhlarda daha düşük maliyetli bölünmüş yolların yapılması, ulaşımda bir bütünlük oluşturması açısından, son derece olumlu bir çalışma olacaktır.

Asfalt kaplamalı yolların 3 424 kilometresi ve 2010 yılı sonuna kadar 8 000 kilometreye çıkarılacak bölünmüş yol yapımlarının tamamlanmasıyla, Karadeniz sahil yolu, Ankara-Antalya, Ankara-Samsun, Ankara-Pozantı, Bursa-İzmir ve bunun gibi ana akslar, daha güvenli, daha düzenli ulaşım imkânıyla halkımızın hizmetine sunulmuş olacaktır.

Ayrıca, karayolu ağında yer alan ve asfalt kaplamalı olmayan yaklaşık 6 000 kilometre uzunluğundaki diğer yolların da, asfalt hale getirilmesi gerekmektedir.

Bütün, bu zorunlu şartların yerine getirilmesi için, karayolu ulaşımına yeterli kaynağın ayrılması ve kullanımında sürekliliğin sağlanması zorunluluk arz etmektedir.

Son yıllarda durum böyle gelişmemiş, Karayolları Genel Müdürlüğüne daha önce ayrılan yüzde 13'lük paylar, aşağı yukarı, yüzde 2'lere düşmüştür. Bunun sonucu olarak da, yatırım programında yer alan önemli projelerin, planlanan sürelerde bitirilerek ekonomiye katkıları sağlanamamaktadır. Bu nedenle, gerek yük ve gerekse yolcu taşımacılığında karayolları ağının oynayacağı önemli rol dikkate alınarak, bu kuruluşa yeterli ve gerekli kaynak tahsislerinin yapılması zorunludur. Aksi takdirde, mevcut altyapının korunması ve başlanmış olan yatırımların süresi içinde bitirilmesi mümkün olmayacak ve ülke ekonomisi de dolaylı olarak bundan zarar görecektir. Şurası unutulmamalıdır ki, karayolları bakım ve yatırım hizmetlerinde, bugün için gereken kaynakların tahsisi sağlanmaz ise, ilerideki yıllarda, bunun, çok daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Teşkilatı, yetersiz kaynak tahsislerine rağmen, bu yıl da, son iki yıldaki başarısını tekrarlayarak, 15 100 kilometre asfalt kaplama yapımı ve onarımı gerçekleştirmiştir. Trafik kazalarının önlenmesinde, bakım ve trafik güvenliği faaliyetlerine önem verilerek, kaza karanoktalarının çözülmesi ile trafik emniyetini artırıcı çalışmalar başarıyla sürdürülmüştür. Ayrıca, 2001 yılında, 7 500 ton yol çizgi boyası kullanılarak, 45 000 kilometre yol çizgisi çizilmiş ve 58 147 kilometre yolda da bakım ve kar mücadelesi çalışmaları büyük bir özveriyle sürdürülmüştür.

Bir kuruluşun çalışmalarındaki başarısında en önemli etken, insan faktörüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü, çoğunlukla kırsal kesimde, yol boyunca ve tabiat şartlarına karşı yapılan çalışmalarda, alışılmış mesai saatleriyle sınırlandırılamayan hizmetleri özveriyle üretecek özel bilgi ve deneyim sahibi bir teknik kadroyu zorunlu kılmaktadır. Ancak, mevcut kadroya baktığımızda, ücret politikalarındaki olumsuzluklar nedeniyle, tecrübeli eleman oranının giderek azaldığı ve bu açığın kapatılamayacak boyutlara geldiği gözlenmektedir. Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanları, son yirmi yıldır, hak ettikleri ücret artışlarını alamamış, bu artışlar sürekli olarak yüksek oranda seyreden enflasyonun altında kalmış ve bunun sonucunda da, gelir dağılımı büsbütün bozulmuştur. Kamuda farklı farklı istihdam şekilleri, karmaşık ücret tespit ve yöntemleri, yüzlerce değişik unvan ve daha bir dizi nedenlerden dolayı, sorun büsbütün kronikleşmiş, çalışma hayatını, iş disiplinini ve hatta kamu hizmetlerini tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Kamu çalışanlarının artık ertelenemeyecek bir noktaya gelen ücret ve sosyal haklarına yönelik temel sorunlarının bir bütün olarak ele alınıp ivedilikle çözülmesi, şüphesiz, kuruluşumuzda çalışan teknik ve idarî personelin olmazsa olmaz nitelikteki hak ve beklentisidir.

Bütçeden aldığı cüzi bir payla, en verimli çalışmayı sağlayan Karayolları çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum, başarılarının devamını diliyorum. Bütçemizin milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor,  hepinize saygılar sunuyorum,  teşekkür ediyorum.  (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Namık Hakan Durhan; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, fırsat ve imkân bulursak televizyonlarda, basında konuşurken, konuşmalarımızda, bugünün meselelerine ışık tutacak, gelecekte ihtimal meselelerimizi tespite yarayacak ciddî fikirler ortaya koymalıyız.

Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki ilgili ilgisiz, her türlü, büyüklü küçüklü meselelerimiz, kesinlikle dış dünyayla bağlantılıdır. Dünya haritasını, bir gözlük gibi sürekli gözlerimizin önünde taşımak zorundayız. O dünyada neler olduğunu saniye saniye ve santim santim takip edip incelememiz gerekir. ABD'yi ayrı, AB'yi ayrı, Rusya'yı ayrı, Ortadoğu, Yakındoğu, Uzakdoğu'yu, Afrika'yı tek tek ve global olarak inceleyip anlamak zorundayız.

Ne bugün ne dün ne de yarın, gerçekten, kendisinden başkasının menfaatını düşünen bir ülke, bir millet olmamıştır; dün de olmamıştır, yarın da olmayacaktır.

Türkiye'de, dün Marksistler vardı, bugün İkinci Cumhuriyetçiler var. Emperyalist ve şoven Türkiye söylemlerinden, çağdışı kalmış, dünyaya sırtını dönmüş dinozorların yönettiği bir Türkiye söylemlerine ilerlemiş aydınların Türkiyesi var. Bu koroya, dinî söylemlerle ortaya çıkmış, aynı çizgide, aynı kulvarda yürüyen bir grup daha eklendi. Ortak özellikleri; biri, bölücülüğünü ve ver kurtul mantığını, çağdaşlığa ve ilericiliğe yaslanarak tezini kabul ettirme gayretinde, diğeri de dine ve dinî söylemlere dayanarak tezini kabul ettirme gayretinde.

Diyorlar ki "bu, nasıl bir devlettir ki, etrafında bir tane dost devlet yok; herkesle kavgalı, herkesle problemli. Tutucu, çağın gerisinde kalmış, tek sermayesi, bu, kendi yarattıkları ve iktidarda kalabilme metodu olan düşmanlıkları sürdürmek olan siyasîlerden tez elden kurtulursak, kendi anlayışlarında, modern ve çağdaş bölücülüğe, bölgeciliğe, etnik mezhepçilik ve etnik ırkçılık yapan siyasîlere Türkiye'yi teslim edersek, ikinci cumhuriyet kurulmuş olacak ve Türkiye de kalkınmış olacaktır." Kendi mantıklarına göre haklıdırlar ve doğru söylüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıktıkları taktirde Sevr'i hortlatacaklar Anadolu'da. Türk ve İslam unsurunu tasfiye ettikten sonra Sevr'i ortaya çıkaran ülkelerin bir parçası olduğumuz zaman, gelişmiş ve kalkınmış bir yöre olacak Anadolu toprakları; çünkü, o zaman adımız Türkiye Cumhuriyeti değil, Fransa, İtalya, Almanya vesaire olacak da ondan.

Tarihin geçmiş zamanlarına doğru gidersek, Anadolu topraklarının Türkleşmesi ve İslamlaşmasını tekrar gözden geçirirsek, komşularımızla olan problemlerin gözünü hırs bürümüş beceriksiz, gerici siyasîler tarafından değil, tarihin getirdiği ve bir de bu toprakların jeostratejik ve tabiî zenginliklerle saklı özelliğinden kaynaklandığını görürüz.

Sovyetler Birliği dağılırken neden yalnızca Azerbaycan'da toplu katliam yapmıştır? Yugoslavya dağılırken Bosna-Hersek'te, Makedonya'da, Kosova'daki Müslümanlara toplu katliamlar yapılırken, onlara destek veren Yunanistan'ı kimler cesaretlendirmiştir. Şimdi, burada sormak istiyorum, Kıbrıs'ın bir karış toprağını feda edemeyeceğini, Ege'de bir oldubittinin savaş sebebi sayılacağını söyleyen Türk Silahlı Kuvvetleri ve bu dinozor siyasetçiler midir? Bosna-Hersek'te, Makedonya'da, Kosova'da, kısaca bütün Balkanlardaki Müslümanlara, Rusya Federasyonu tarafından yok edilmekte olan Çeçenistan'a, Gürcistan'a, Azerbaycan'a destek vermek mi dinozorluk?

Yüce Türk Milleti ve onun değerli temsilcileri; AB ne yapmak istiyor? Onun lideri konumunu ele geçirmekte olan Almanya ne yapmak istiyor? Bugünkü politikalarıyla yarınki hedeflerini incelemeyi, strateji geliştirmeyi bırakalım da, anlamaya çalışıyor muyuz? Ermenilere ve Kürtlere olan bu muhabbetlerinin geniş boyutlu mantığını yakalayabildik mi? Küçük hesaplarla, yanıltıcı sloganlarla bu vatan topraklarını bölmeye çalışanlara alet olanların ihanetlerini bozma yönünde gayret mi gösterdik, yoksa alet mi olduk?!

Bir taraftan Atatürkçülüğümüzü ispatlamaya çalışırken, diğer taraftan Türk Silahlı Kuvvetlerini yanıltıcı bilgilerle halka şikâyet etmek ve o büyük kurtarıcıya karşı halkı kinlendirmek mi modernleşmek ve çağdaşlaşmak veya dindarlık? (MHP sıralarından alkışlar)

Rusya Federasyonunun bir genosite dönüştürdüğü Çeçen topraklarındaki işgalciliğini, insan haklarının ve demokrasinin havarisi Avrupa tarafından neden sessizce takip edildiğinin mantığını anlayabildik mi? Çeçenistan'dan vazgeçmeyen Rusya'nın, Ermenilere destek vererek, Azerbaycan'a ve Gürcistan'a saldırtmasını, Gürcistan'dan bağımsızlığını isteyen Müslüman Abhazlara neden destek verdiğini ne kadar anlayabildik?

11 Eylülden sonra Afganistan'a askerî harekât başlatan ABD, Rusya'yı yanına alarak Almanya'dan uzaklaştırmaya mı çalışıyor?

Ortaasya ve bu bölgedeki enerji kaynakları, doğal zenginlikler ve uyuyan dev Çin ve Çin'in, dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen yıllık yüzde 12'lik bir büyüme gerçekleştirmesi, Rusya'yla ekonomik ve stratejik işbirliğine gitmesi; bu aşamada, 11 Eylül ve Afganistan'a askerî harekât...

Bütün dünyanın birleştiği bir noktada ne için ve kimin için biz dışarıda kalacaktık?! Dünyayla beraber hareket etmeyelim de, boğuştuğumuz ve başa çıkamadığımız terörizm ve geri kalmışlığımızla baş başa mı kalalım?

Bütün dünyadan yardım isteyen ABD, yardım istediği dünyanın bir parçası olan Türkiye, yardım etmeyi kabul etmediğinde ne söyleyecek; ben bu dünyanın bir parçası değil miyim diyecek?

Tek taraflı taleplerle komşularıyla meseleler yaşayan Türkiye Cumhuriyetinin yöneticilerini, bu tek taraflı talepleri karşılamadığı için mi meseleleri de çözmede yetersiz kalmakla suçlayanlar, neden, Afganistan'da dünyayla birlikte hareket etmesine, Türkiye'ye karşı çıkıyorlar?

Şimdi, dünyayı şöyle bir üstünkörü dolaşırken, daha sayılacak pek çok ülkenin son on yıldan beri göstermiş olduğu kalkınma ve gelişme başarılarıyla -Vietnam gibi- gelecekte dünya politikalarında etkili olma çabasında olacakları görülüyor. Bu ülkelerin tümünün, kendi dış hedeflerinde ve tabiî ki, dolaylı veya direkt olarak iç politikalarında Türkiye'nin yeri nedir, biliyor muyuz? Türkiye, bu ülkelerle birtakım stratejik hedeflerle mi diplomatik, askerî, siyasî, ekonomik ilişkiler kuruyor, yoksa günün akışı içerisinde gelişen olayların ani etkileriyle mi ilişkilerini sürdürüyor?

Şu Mecliste 21 inci Dönem milletvekili olarak, hemen hemen bütün Genel Kurul çalışmalarını takip etme gayreti içerisinde oldum. Maalesef, arkadaşlarımızın, Genel Kurulun çok çeşitli çalışmalarında, bu kürsülerden, derinlemesine bir hazırlık içerisinde, Türkiye'yi idare eden hükümete ve değerli üyelerine ufuk açıcı, çalıştıkları bakanlığın konuları üzerinde, meselelere başka pencerelerden de bakmalarını sağlayacak çok nadir konuşmalar yaptıklarını gördüm.

Türkiye'yi uluslararası platformlarda zor duruma düşüren, dolaylı dolaysız, Türkiye ile alakalı her konuda, Türkiye'nin karşısına Kıbrıs, Ege ve Ermeni soykırım iddiaları çıkarılmıştır. Marksist, Leninist terör örgütlerinin, PKK'nın, Hizbullahın temsilcilerinin barındırılması, desteklenmesi ve faaliyetlerine kolaylık sağlanması gibi, Türkiye'ye birinci dereceden zarar veren bu faaliyetlerin engellenmesi ve uluslararası hiçbir yasada hoşgörü gösterilmeyen eylemlerden suç işleyenleri istediğimizde, karşımıza yukarıdaki konular çıkarılmıştır.

Bugün içerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntı ve darboğaz için on sebep sayacak olursak, ön sıralardaki sebeplerden birisi, yine, Ege ve Kıbrıs'tır. Bugünkü nesle, beceriksizlikleri, bilgisizlikleri ve stratejik politikalar üretemeyen, ancak demagojide ön sıraları bırakmayan, siyasî hırsları yüzünden halkı birbirine düşüren, her olumsuzluğu seksen yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ancak ikibuçuk yıldır yönetimde bulunan 57 nci hükümete yükleyen, ancak sorumluluk aldıkları dönemlerde bunları çözerek daha az meselelerle Türkiye Cumhuriyeti Devletini bugünkü nesillere taşımakla yükümlü olanlar, ancak çözümsüzlüğün, yeni dertler ve meseleler üretmenin, üst üste yığılmış sıkıntıların tümünü  57 nci hükümete mal ederek  zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmışlardır.

Bugün, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, daha az yoğunlukta da yurdun dörtbir yanında demokratikleşmede bu kadar ağır yol almamızın ve dolayısıyla, demokratikleşmenin gecikmesiyle de üretken beyinlerin halka ve devlete yeterince katkıda bulunamadığını, bunlardan dolayı da bir türlü çağdaş bir toplum olamadığımızı, ekonomik sıkıntılarımızın ve hatta son dört yıldır yaşadığımız kuraklığın müsebbibinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu söyleyerek, başta bağımsızlığımızın, birlik, beraberliğimizin, üniter devlet yapımızın, hatta, demokrasinin dahi teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhinde büyük bir kampanya sürdürülmektedir.

Bu kampanyayı alttan alta destekleyen ve yönlendiren siyasilerimizin birçoğu iktidar koltuğuna oturmuşlardır. O koltukta, Millî Güvenlik Kuruluna da, tabiî olarak, katılmışlardır. Orada tartışma olmadan gelen teklifleri kabul etmek zorunda oldukları gibi bir ifadeyi kullananlara şunu sormak istiyorum: Acaba, Millî Güvenlik Kurulu demokratik bir kurum olmadığı için mi, yoksa, iç ve dış meselelerdeki bilgisizliğin ve bunun neticesi olarak da fikir üretememenin, alternatif politikalar geliştirememenin normal bir sonucu olarak, her konuda mükemmel hazırlanmış stratejileri mecburen kabul etmek zorunda mı kalmışlardır?

57 nci hükümet Türkiye'yi idare etmeye başlayıncaya kadar 56 hükümet görev yapmıştır. Bugün, MHP, geriye dönüp görev yapan hükümetleri ve onların üzerine oturduğu siyasî partileri ve mensuplarını yargılamak gibi bir davranışı sergilemediği gibi, mevcut siyasî partiler ve mensuplarıyla da bir laf yarışına, halkı olumsuz etkileyecek kavgacı davranışlardan hep uzak kalmaya büyük itina göstermiştir. Bu tür davranışlar, ancak, vizyonu olmayan, Türkiye'yi tanımayan, meselelerini bilmeyen, iç ve dış politikalarını yeterince bilmeyen, demagojilerle hırçın ve kavgacı politikalarla yalnızca rakiplerini yıpratarak, ne şekilde olursa olsun hırslarını gerçekleştirmek isteyen politikacıların tavrıdır.

Şöyle geriye dönüp baktığımız zaman, Türkiye'nin, tarih sahnesindeki yerini aldığından günümüze kadar geçirdiği süreçte, zamanının büyük bölümünü anarşi, terör ve kardeş kavgalarıyla geçirdiğini görürüz. Bugünkü mevcut hükümetin yerine Türkiye'yi yönetmeye talip olan siyasilerimize sormak istiyorum: Bugüne kadar Türkiye'yi idare eden ve bugünkü durumundan yüzde 100 sorumlu olan ve geçmişte parlak başarılar elde ederek kalıcı olamayışlarında, acaba, sürekli kardeş kavgalarının büyük oranda payı olduğu inkâr edilebilir mi? Yine soruyorum: Bu kavgalarda, yıllardır Türkiye'yi idare edenlerin payı yok mudur?!

Siyasî ihtiraslarını gerçekleştirmek için, Türkiyemizin zenginliği olan birtakım inanç, ağız ve yöresel farklılıkları merhametsizce istismar eden, yüzyıllardır iç içe, kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde yaşayan, emperyalist işgalcileri omuz omuza vererek bu mübarek topraklardan sürüp atan ve cumhuriyeti kuran insanımızı birbirine hasım hale getirmekte tereddüt etmeyen siyaset anlayışının tahribatı bize bir tecrübe kazandırmadı mı hâlâ? Her fırsatta, bu kürsüye her geldiğinde, sadece ve yalnızca felaket tellallığı yaparak halkı moral bozukluğuna ve ümitsizliğe iterken, ne gibi tahribatlar yaptığımızı düşünmek ihtiyacı duyuyor muyuz? Tek hedef haline getirdiğiniz bu hükümetten kurtulma düşüncenizin akabinde, bu düşünceniz gerçekleştiği takdirde yerini sizlerin alacağını ve Türkiye'yi sizlerin yöneteceğinizi yoksa hiç düşünmüyor musunuz? (MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Siz de umut verin, umut!

NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Morali sıfıra inmiş, gelecek için hiç ümidi kalmamış, birbirine sırtını dönmüş aynı ailenin çocuklarını nasıl yöneteceğinizi hiç düşündünüz mü? Bu duruma gelmiş bir ülkenin ve halkının yönetimine gelmiş olanların daha işin başında başarısızlığa mahkûm olacağını, yoksa, hiç hesap edemiyor musunuz?

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Çok iyi yönettiniz memleketi?!.

NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Lütfen, muhalefet edeceğiz diye kavgacı, saldırgan olmayalım ve halkın birliğine, dirliğine zarar vermeyelim. Bu arada, özellikle son bir yıldır siyasete ve siyasetçilere her önüne gelenin saldırdığı ve ahlak kurallarını çiğneyerek işi hakarete kadar götürenlere, bir yerde, bu anlayış ve siyaset metoduyla, bizler zemin hazırlamıyor muyuz?

Yüce Meclisin değerli üyeleri, 21 inci Dönem milletvekili olarak müşahedem, değerli üyelerimizin bilgili, yetenekli, yüksek vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğudur; ülke ve millet meselelerinin hırçınlıkla, saldırganlıkla çözülemeyeceği, halledilemeyeceğidir. Sonra, küsmek, hele millete küsmek ve milletin verdiği kararı küçümsemek, bir siyasetçiye, özellikle de biz milletvekillerine, asla yakışmayacak bir davranıştır.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, cumhuriyetin fazileti, halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu kararını da seçimler yoluyla ortaya koymaktadır. Seçimler sonunda, birkısım partiler Meclis dışında kalma kararıyla karşılaşırken, bir veya birkaç parti hükümeti oluşturur, bir veya birkaç parti de muhalefette kalır; ancak, muhalefette kalanlarımızın tek vazifesi her şeye itiraz etmek, iyi ve hayırlı karar ve çalışmaları reddetmek değildir. Gelin, Türkiye'de bir ilki daha gerçekleştirelim. Halkımızın ve devletimizin hayrına olan çalışmaları ve kararları alkışlayalım. Gerçekten, halkın zarar göreceği kararlar veya kanun çalışmalarında da sadece tepki göstermek ve itiraz etmek davranışı içerisinde olmayalım; aynı zamanda, alınan kararın veya çıkarılacak kanunun neden yanlış olduğunu, bu yanlışın gerçekçi bir şekilde vereceği zararları açıklarken, hükümete hatasını telafi edici ve yanlışları bertaraf edecek alternatif politikalar ve fikirleri de ortaya koyalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durhan, 2 dakika içinde toparlayın efendim.

NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, hepimiz, Türkiye'deki Cumhurbaşkanı da dahil bütün çevreler, Türkiye'nin, tarihinin en ağır ekonomik kriziyle birlikte, en zor iç ve dış meselelerle karşı karşıya bulunduğunu ifade etmektedirler. Bu ağır ve zor şartlardan Türkiye'yi çekip çıkarmak, herhalde sadece hükümetin görevi değil. Hükümet karar verici makamda; ama, yapacağı çalışmalara destek olmak ve biraz önce belirttiğim gibi, hükümetin alacağı kararları engin tecrübe ve bilgilerinizle destekleyip besleyerek, maddî ve manevî destekle güçlendirmek de, başta Yüce Meclisin bütün üyelerinin vazifesi olduğu gibi, Meclis dışındaki sivil toplum örgütleriyle birlikte, bütün çevrelerin sorumluluğu ve vazifesidir.

Bu karmaşık dünya siyaseti içerisinde, millî savunmamız ve millî güvenliğimiz için bütçeden ayırdığımız pay, öyle çok büyük rakamlar değildir. Eğitime, sağlığa ve diğer yatırımlara bütçeden ayırdığımız payları, millî savunmamız ve millî güvenliğimiz için ayırdığımız payla kıyaslayanlar ve her yıl istatistikî dokümanları ortaya koyanlar şunu bilmeliler ki, önce bağımsızlığımız ve hürriyetimiz gelir. Hür ve bağımsız olmadığımız takdirde, ne eğitim, ne sağlık ve ne de diğer teknolojik ve ilmî yatırımlar için bir bütçeye sahip olmayacağız.

Hürriyetimizin ve bağımsızlığımızın ve hem de demokrasimizin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve dolayısıyla Millî Savunma Bakanlığı bütçesini, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul ettiğimizi, dolayısıyla beyaz oy vereceğimizi belirtir; Yüce Türk Milletine ve onun değerli temsilcileri olan milletvekillerine saygılarımı sunar; bu bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ederim.

Bu arada, hasleti bağımsızlık hasletiyle dolu Türk Milletinin bir parçası olan kahraman Kilis halkına, işgalci Fransızları topraklarından söküp atışlarının 80 inci yılında saygılarımı sunuyor; Allah'tan, hep hür ve bağımsız bir şekilde, gelecek asırları topraklarında geçirmelerini niyaz ediyorum.

Ayrıca, bayramlar, milletçe kaynaştığımız, kucaklaştığımız, gönüllerimizin aydınlandığı mutlu günlerimizdir. Bu güzellikleri neden diğer günlere de taşımıyoruz?

Bu duygularla, sizlerin ve bütün Türk-İslam dünyasının Ramazan Bayramını kutluyor; bütün insanlığa sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Durhan.

Sayın milletvekilleri, ekranda şu ana kadar gördüğümüz arkadaşların isimlerini okuyacağım. Sayın Seyda, Sayın Osman Aslan, Sayın Şükrü Ünal, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Göksu, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Erek, Sayın Yıldız, Sayın Mükerrem Levent, Sayın Faruk Demir, Sayın Şen, Sayın Eser, Sayın Kılınç, Sayın Ensarioğlu, Sayın Aslan, Sayın Gülay, Sayın Nidai Seven, Sayın Güler, Sayın Ahmet Sayın, Sayın Tuğmaner, Sayın Vardar ve Sayın Pepe'nin isimleri şu ana kadar ekrana yansımış vaziyettedir.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul)- Sayın Başkan, benim de ismim olacaktı.

BAŞKAN- Biz, buradan ayrıldıktan sonra, ekrandan isimler siliniyor. Arkadaşlarımız da, haklı olarak, gelip, şikâyette bulunuyorlar. Bunu önlemenin yolu olarak, şu ana kadar ekrana giren arkadaşlarımızın isimlerini anons ettim; bu sıraya itibar edeceğim.

Saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.22


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları:  754, 755, 773, 774) (Devam)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Anavatan Partisinin, Saadet Partisinin, Demokratik Sol Partinin ve Milliyetçi Hareket Partisi Gruplarının konuşmaları tamamlanmıştı; Şimdi sırada AK Parti Grubu var.

AK Parti Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süre 30 dakika. Eşit paylaşıyorsunuz değil mi efendim?

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Albayrak.

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 2002 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir ülkenin savunma sanayii, o ülkenin güç denkleminin hem sonucu hem de önemli bir parametresidir. Tarih, güç formülündeki sabit bir veri olarak ülkelerin savunma yapılanmalarına doğrudan etkide bulunmaktadır. Bu açıdan, Osmanlı bakiyesi olan Türkiye'nin, farklı bir savunma stratejisine yönelme zorunluluğu vardır. Mesela, hiçbir deniz bağlantısı olmayan Avusturya gibi bir ülkenin deniz stratejisi geliştirmesi çok önemli olamaz; buna karşılık, pek çok adadan oluşan Endonezya'nın deniz filosunu ihmal ederek kara ağırlıklı bir savunmayla varlığını sürdürmesi imkânsızdır. Bu konuda en verimli çalışan ülkeler savunma sektörünü başlıbaşına bir ekonomik alan şeklinde değerlendirerek, bu sektörü, hem kendi savunma ihtiyacını karşılayacak hem de ürettiği silahlar ve savunma sistemleriyle ekonomik getiri sağlayacak şekilde planlama yapan ülkelerdir.

Tarihî miras, Türkiye'nin kendi sınırları ötesinde her an müdahil olması gereken de facto durumlar doğurabilir. Bosna bunalımı ortaya çıktığı zaman, Türkiye'nin elinde bulunan uçakların Bosna semalarına vardıktan sonra ancak birkaç dakika o bölgede kalabilecek kapasitede oldukları görülünce, havada nakliye yapabilecek uçakların alımı gündeme gelmiştir.

Dünyanın en istikrarsız bölgesinin jeopolitik kavşak noktasında bulunan bir ülkenin konjonktüre göre aldığı tedbirlerle ayakta kalabilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, uzun ince bir yolla başlayan AB serüveni "ya gireceğiz, ya gireceğiz" tavrı ile "girmesek de olur; bizim tek alternatifimiz AB değildir, onlar düşünsün" resti arasında gidip gelmiş; hasret ve iddia yüklü bir söylemin yükselttiği "Adriyatik'ten Çin seddine Türk dünyası" sloganı, zamanla, Ortasya ülkelerini bile tedirgin eden bir belirsizliğe ve özür dilemeye dönüşmüş; İslam dünyasına yönelik kardeşlik ve kültürel bağlar nutku, doğudan ve güneyden gelebilecek tehdit algılamalarına karışmış; sloganik Batıcılık ile hissî üçüncü dünyacılık arasında sıkışan dışpolitika söylemi, Dışişleri bakanlarının şahsına göre değişen bir seyir takip etmiştir. Hükümetlere bağlı olarak gidip gelen siyasî irade oluşumu, hükümet dışı faktörlerin devreye girmesiyle de, daha girift bir hal almıştır. Dolayısıyla, toplumun siyasî, ekonomik ve zihinsel birikimini harmanlayan yeni bir stratejik planlama yapılması ve savunma sanayiinin, bu çerçeve içinde, sabit güç unsurlarını dinamik bir yoruma tabi tutacak ve değişken güç potansiyellerini harekete geçirecek şekilde yeniden yorumlanması, temel hareket noktası olmalıdır.

Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki gelişmeler, Türkiye'nin iç bütünlüğü dahil, bu havza içerisindeki faktörlerle doğrudan ilgilidir. Buradaki gelişmeler üzerinde etkili olmayan Türkiye, bu hassas jeopolitik alan üzerinde, ne bütünlüğünü muhafaza edebilir ne de dünyaya açılabilir.

Balkanların güvenliği, Türkiye'nin batı sınırları doğrultusundaki güvenlik parametreleriyle gittikçe özleşmektedir. Balkanlar düzeyinde çoktaraflı ve ikili güvenlik anlaşmalarıyla, Rusya ve Yunanistan faktörünü dengeleyecek bölgeiçi ve bölgedışı güvenlik şemsiyeleri oluşturmak gerekir.

Kafkasya, Karadeniz ve Tuna su yolu çerçevesinde, hem Balkanlar hem Boğazlar hem de genel Avrasya stratejisinin en önemli sütunlarından birini oluşturmaktadır. Buralar, bizim için, aynı zamanda, bir emniyet supabıdır.

Kıbrıs, Girit'le birlikte, su geçiş yollarının da kesiştiği bir hat üzerindedir. Kıbrıs'ı ihmal eden bir ülkenin, küresel ve bölgesel politikalarda etkin olabilmesi mümkün değildir; çünkü, doğu ucuyla Ortadoğu'ya yönelmiş bir ok gibi duran Kıbrıs Adası, batı sırtıyla da, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kuzey Afrika'daki stratejik dengelerin temel taşı durumundadır.

Bakü-Ceyhan hattının önplana çıktığı günlerde, petrolün akacağı İskenderun Körfezinin çıkış bölgesi olan Kıbrıs'a S-300 füzelerinin yerleştirilmesi tesadüf değildir ve arkasında küresel rekabet unsurlarını barındırmaktadır. Bu nedenledir ki, Türkiye'nin savunması tek taraflı olamaz; bunu geçmişte de, günümüzde de yaşamaktayız.

Dünyadaki ani gelişmelere duyarsız kalamayız. Terörle başlayan bir başlangıç, Afganistan olayını çıkarmıştır. Bakarsınız, yarın bir başka hadiseyle de tanışabiliriz. Bu alandaki politik kurnazlık, günübirlikten ziyade, ileriyi görmekle olur. Her hadise, gelecekle ilgili tedbirleri almaya sevk etmelidir. Ülkemizin menfaatları korunmalıdır.

Afganistan'la olan toplantının Bonn'da yapılmasını, hükümetin zafiyeti olarak değerlendiriyorum. Şu an buradaki durum, enerjiden pay kapma ve geleceği yönlendirme çatışmasına doğru gidiyor. Bunun için, burada, imar dahil, her türlü işte, Türkiye'nin aktif rol oynaması şarttır.

Savunmamızın ilkesi bellidir: "Yurtta sulh, cihanda sulh." Yurtta barışı sağlamadan, dışa karşı güçlü olmak mümkün değildir. Bu kimle olacak; askeriyle, polisiyle, ülkemizi idare eden idarecilerle, hepimizle. Amerika Birleşik Devletlerinin Anayasasının başlangıç noktasında da böyle bir söz yatmaktadır. Burada, en önce birlikten bahsediliyor. O halde, dışa karşı dost, düşmana karşı tek yumruk olarak, birlik olduğumuzu ortaya koymalıyız; millî davalar bunu gerektirir.

Savunmamızın bir başka temel değeri, savunmamızı yaparken, başka ülkelerle hareket etmek mecburiyeti doğmuştur; ancak, hareket ederken, bugün itibariyle de gündemimizi oluşturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasıyla ilgili hükümetin aldığı karar, Türkiye'nin NATO'daki gücünü kesinlikle kaybettirmemeli. Hükümet, bununla ilgili kararlarını, tüm ayrıntılarıyla, Yüce Meclisimizin bilgisine sunmalıdır; çünkü, millî meselelerde üç beş kişinin verdiği karar, ileride, telafisi mümkün olmayan sıkıntılara yol açabilir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin, enerji kaynaklarının üreticisi olan doğu ile tüketicisi olan batı arasında geçiş yolu olması sebebiyle, hür ve müreffeh olarak yaşamak istediğimiz vatan topraklarının güvenliğinin sağlanmasının bedelinin olmayacağı aşikârdır.

21 inci Yüzyıl, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gittikçe ağırlık kazandığı bir yola doğru gidiyor; terör bile bu yönde gelişiyor, savunmalar bu yönde gelişiyor, ekonomi, ticaret bu yönde gelişiyor... Bu, bir ihtilaldir. Bu gelişmeler, gizlilik sınırlarını dahi ihlal etmektedir. Gelecek yüzyılda, bir bilgi, bir enformasyon ve bir teknolojik ihtilalin, insanları önüne katarak götürmesi hadisesiyle karşı karşıyayız. Bunun için, ülkemizde, fazla insangücünü silah altında tutmak yerine, tehdit ve risk değerlendirmesini, millî siyaset belgesi kapsamında, hükümetlerin direktifiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri, millî askerî stratejik konseptini geliştirip, uzun vadeli planları yapmalıdır. Hükümetler böyle bir görevi başkalarına ihale etmemelidir.

Savunma sanayiimizin büyük kısmı, yabancı sermaye ve teknolojiye bağımlıdır. Bunun sıkıntılarını, yakın zamanda, PKK'yla mücadelede bize uygulanan ambargolarda gördük. Onun için, dışa bağımlı olmadan millî savunma sanayiimizi canlandırmak ve desteklemek millî bir görev olmalıdır. Bu nedenle, savunma alanındaki sanayicilerimize ciddî teşvikler ve vergi indirimleri uygulanmalı, bazı büyük projelerde işbirliği yapmaları zorlanmalı.

Atatürk, 1925'te, Kırıkkale'de Mühimmat Fabrikasının kurulmasını sağlarken, amaç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, araç-gereç ihtiyaçlarını karşılamaktı. Bugün, bu tesisler, sadece hantal yapısıyla bekletilmekte. Şu anda, enteresandır, bazı kısımlarında düğün salonu, pastane ve lokal işletiliyor. Savunma sanayiinin durumunun böyle olmaması lazım.

Teknik devamlı ilerlediği için, bazı savunma araçlarının, alımından ziyade kiralanması yoluna gidilmesi faydalıdır.

Her kurum ve kuruluşta olduğu gibi, savunmayla ilgili alım-satım ve ihalelerin, Türk Silahlı Kuvvetlerimizde de açık olmasından yanayız. Özellikle, Millî Savunmanın inşaat emlak ve NATO Enf projelerinde berraklık ve açıklık esas olmalıdır. Bazı basın organlarında çıkan yazılar, bazı ihalelerin İsrailli batık firmalara peşkeş çekildiği şaibeleri kurumu yıpratacağından, gerekli tedbirler alınmalı ve bu konuda incelemeler yaptırılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yeniden yapılanma konusuna da değinmek istiyorum. Bu konuda Silahlı Kuvvetlerimizin çabuk hareket ettiğini ve başarılı olduğunu takdirle izliyoruz. Ancak, bu yeterli midir? Alay ve tümenleri lağvederek zırhlı tugayların teşkil edildiğini biliyoruz. Acaba, bu tugayların tüm ihtiyaçları yeterli mi; gözden geçirilmelidir. Bugünkü koşullara göre, mevcut karargâh düzeni tugayların hızlı hareket etmesine imkân veriyor mu? Örneğin, artık, kolordu ya da ordulara ihtiyaç var mı; bunları düşünmek gerek. Tugaylar, direkt olarak kuvvet komutanlıklarından ya da müşterek karargâhtan direktif alamazlar mı? Ordu ve kolordular taktik karargâh olarak muhafaza edilseler ve karargâhlar, Amerika'da olduğu gibi, Pentagon gibi, müşterek bir karargâh haline getirilemez mi? Görev ve karargâhların birleştirilmesi, hem işin hızlandırılması hem de tasarruf açısından bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da, askerlik ve asker sayısına değinmek istiyorum. Bildiğimiz kadarıyla, hemen hemen dünyanın her yerinde mecburî askerlik kalkmış ya da kalkmak üzeredir. Askerlik, bir profesyonellik işidir. Bu konuda araştırmalar yapılarak en doğru şekil bulunmalı, çok asker yerine seferberlik sistemi geliştirilmeli, her kurumda olduğu gibi, israflar önlenmelidir. Gerçi, Savunma Bakanlığımızın yaptığı tasarruf nedeniyle biz de kendilerine teşekkür ediyoruz.

Ülkemiz savunmasında görevli olan tüm personelimizin ücretlerinde de günün şartlarına göre düzenlemelerden yanayız. Toplumumuzu meydana getiren her kesimin ücret dengesizliklerinin düzenlenmesi gerekir. Hükümet bu konuda aldığı yetkiyi kullanmalıdır. Bu, asker için de, öğretmen için de, emekli için de, polis için de, memur için de geçerlidir. Yeter ki, alınan ücretler hak edilsin; hak ettiklerine inanılırsa, analarının ak sütü gibi helal olmasını hepimiz savunuruz.

Değerli milletvekilleri, konuşmama son verirken, Türkiye, güçlü bir savunma politikasıyla, çağdaş dünyada hak ettiği yerini mutlaka alacak ve dünya barışına katkı sağlayacaktır. Cumhuriyetimizin ilk kuruluş yıllarındaki ruhu ve heyecanı vermek, o heyecanla 21 inci Yüzyıla güçlü bir savunmayla girmek zorundayız. Bu güç, milletimizde, ordumuzda, siyasîlerimizde vardır; ama, güven gerekir, ordu-millet kaynaşması gerekir.

Bu düşünceyle, savunma politikasını, bir eli Avrupa'da, bir eli Balkanlarda, gözü Türk dünyasında, yönü de kıblede olacak şekilde planlayan bir Türkiye, 21 inci Yüzyıla sorunsuz girmelidir. Bu da, güçlü bir savunma sanayiiyle olur.

Bu projelerin altyapısının hepimize ait olması temennisiyle, Millî Savunma Bakanlığının 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Albayrak.

AK Parti Grubu adına, Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye'nin en büyük icracı bakanlıklardan birisidir. Karayolları Genel Müdürlüğü, İller Bankası Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü ki, bunların her birisi, başlıbaşına, büyük yatırımcı kuruluşlardır.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda, ne yazık ki, Bayındırlık Bakanlığı üzerinde birtakım spekülasyonların, birtakım dedikoduların ardı arkası kesilmiyor. Bunlar da, tabiî olarak, kamuoyuna, medyaya intikal ediyor ve burada yapılanlar edilenler, zaten, gündeme intikal etmiş ve Meclisimiz de, bu konuda, eski bakan arkadaşımızla alakalı, çıkan dedikodularla, iddialarla alakalı bir soruşturma komisyonu kurulmasına karar vermiştir. Bu soruşturma komisyonunun da, konuların aydınlığa kavuşmasında önemli bir görev ifa edeceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, Bayındırlık Bakanlığının üzerinde durulması gereken icraatlarından birisi olarak, kendi bölgem olan Kocaeli bölgesinin 1999'un 17 Ağustosunda yaşamış olduğu deprem felaketinden sonraki fotoğrafını Meclisin huzuruna, sizlerin huzuruna getirmekte fevkalâde fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, 17 Ağustostan sonra yaklaşık yirmisekiz ay geçti. Müsaade ederseniz, Bolu'dan İstanbul'a kadar bölgenin fotoğrafını, kuşbakışı baktığımızda, değerlendirdiğimizde, bugünkü tarih itibariyle, Bolu Tünelinin durumu nedir? Eski bakan başka söylüyordu, şimdiki bakanın değerlendirmesi başka. Ne zaman bitecek, içerisinde ne kadar hasar var? Yıkım nedir, sigorta ne kadarını karşılıyor? 2003'te mi bitecek, 2007'de mi bitecek; muhtelif rivayetler var.

Değerli arkadaşlar, yine, Adapazarı Belediyesinin sınırları içerisine girdiğiniz zaman, tam bir enkazla karşı karşıyasınız. Yine, Kocaeli özeline gelecek olursak, Karamürsel'den Darıca'ya kadar, depremin ana üssü olan Gölcük başta olmak üzere, fotoğrafa baktığımız zaman, bugün kış şartlarında hâlâ barakalarda yaşayan insanların, mübarek ramazanın iftarını ve sahurunu o teneke barakalarda geçiren vatandaşlarımızın, hemşerilerimizin, insanımızın, herhalde içerisinde bulunmuş olduğu olumsuz şartlar, her Türk yöneticisinin, her Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin üzerinde durması gereken ve buna acilen de çözüm bulması gereken durumlardır.

Değerli arkadaşlar, bakın, Karamürsel'de 565 tane afet konutu yapılması için, hak sahibi olan vatandaşın konutlarının yapılmasıyla alakalı bugüne kadar yer tespiti yapılamamıştır. Daha arsa tespit edilmedi, projesi henüz ihale edilerek ortaya konulmadı. Yine, Karamürsel'den başlamışken, Karamürsel Belediyesinin haklı talepleri ki, 90 ilâ 100 milyar lira civarında tahakkuku olan Karamürsel Belediyesinin, aylık olarak İller Bankasından alabildiği pay, 7 ile 10 milyar lira arasındadır.

Yine, sahile cephesi olan bütün belde belediyelerinin, ilçe belediyelerinin hali, pürmelâli ortadadır; hiçbirisinin diğerinden daha büyük farkı yoktur. Kıyılarının acilen tahkime ihtiyacı vardır, altyapıları yarımdır.

Değerli arkadaşlar, bilhassa, depremin ana üssü olan Gölcük'le alakalı olarak burada söylenecek çok şey var. Kalıcı konutlarla alakalı, Karamürsel'deki durumun bir benzeri Gölcük'te de söz konusudur. Gölcük'te 1 500'den daha fazla konutun henüz arsası alınıp ihalesi yapılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, barınma yardımı yapılan depremzedelere, bugün prefabriklerde kalmasına, devletin kusurundan dolayı kalıcı konutlar için temel atılmamış olmasına rağmen, barınma yardımı yapılmıyor. Halbuki, daha önce, prefabriklerde yaşayanların, kalıcı konutlar yapılana kadar barınma yardımı aldıkları da hepinizin malumudur.

Yine, biten kalıcı konutlarla alakalı olarak, pek çoğunun altyapısı eksiktir. Yağan bir yağmurda her tarafı su basıyor, elektrik tesisatı elinizde kalıyor; kapısını tutuyorsunuz, mutfağını tutuyorsunuz... Doğrusu, bu konutlar, 20 nci Yüzyılın son yılında, 21 inci Yüzyılın başında, Türkiye'nin, deprem konutları konusunda ortaya koymuş olduğu büyük başarılar olarak takdim edilirken, biraz daha insaflı olmakta fayda vardır diyorum.

Yine, yapılan konutlarla alakalı, nerede neyin yapılacağında da, maalesef, bir belirsizlik var. Bu konuda hükümet net olarak konuşmuyor.

Değerli arkadaşlar, yine, bölgemizle alakalı, 2 000 kalıcı işyerine ihtiyaç var. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu kalıcı işyerleriyle alakalı herhangi bir adım atılmamıştır. Şimdi karşımda, bölgenin milletvekili olan arkadaşlar var, iktidar partisi milletvekilleri var; bu sayın milletvekilleri, burada gülümsedikleri gibi, acaba Gölcük'ün Donanma Caddesinden geçerken gülümseyebiliyorlar mı; acaba, Kavaklı Mahallesine gittikleri zaman gülümseyebiliyorlar mı; acaba Gölcüklüye cevap verebiliyorlar mı; Değirmenderelinin, Ulaşlılının, Halıderelinin, Ereğlilinin suallerine cevap verebiliyorlar mı?!. Burada oturduğunuz yumuşak koltuklardan bana bakarak bıyık altından gülmenizi, merak etmeyin, sizin seçmenleriniz de televizyon ekranından takip ediyor; bunların hesabını size soracaklardır, bunların hesabını vermeye hazır olmanız lazımdır.

MEHMET TELEK (Afyon)- Millet insaflı, siz değilsiniz.

OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, altyapıyla alakalı olarak bölgede yapılan çalışmalar şu anda ne durumdadır: Gölcük'ün kanalizasyonunun yüzde 75'i bitmiş, müteahhit işi bırakmış; ödenek yok, hakedişleri ödenmiyor. İçmesuyunun yüzde 25'i bitmiş, müteahhit işi sürüncemede bırakmış. Gölcük'ün her tarafı delik deşik, her tarafı çukur, her tarafı çamur, her tarafı toz toprak; kolektör ise, körfezde onsekiz yıldan bu tarafa devam ediyor, tam yılan hikâyesine dönmüş; ne zaman biteceği meçhul.

Elbette ki, değerli arkadaşlar, bu söylediklerimiz, deprem bölgesinde hükümetin acilen çözmesi gereken sorunların başında yer alan hususlardır.

Yine, Gölcük'ün Kavaklı bölgesinde 1,5 metre komple bütün arazi çöktüğü için sular dolmuş, âdeta, fosseptik çukuru haline dönmüştür.

Yine, bu bölgedeki konutlarla, bilhassa Deniz Mahallesiyle alakalı olarak, değerli arkadaşlar, hükümet, orayı, afete maruz bölge ilan etti tam yirmibeş ay sonra; başka yerde, oradaki insanımıza kalıcı konut vermek için bir karar aldı. Bunu, bir adım olarak görüyorum; ama, oradaki insanların işyerlerinin ve evlerinin karşılığında borçlandırılarak bunun yapılmış olması da, bana göre makul bir çözüm değildir.

Aynı bölgede Ford fabrikası vardır. O, hemen bölgenin bitişiğindedir; ama, afete maruz bölgenin dışında bırakılmıştır.

Yine, değerli arkadaşlar, bakın, elimde bir mektup var; bu mektup, Kocaeli'nden bir depremzededen gelen bir mektuptur; burada kısa olarak ne diyor: "Sayın Osman Bey, ben, Kocaeli depremzedelerinden ... -ismi mahfuz- evimiz ve işyerimiz ağır hasar gördü. Hak sahibi olduk ve İzmit'in Gündoğdu bölgesinde bize konut çıktı; ancak, oradaki konutları yapan şirket -bir partiye mensup milletvekili arkadaşımızın şirketi- işleri tamamlamadı, bıraktı." Halbuki, o milletvekilinin mensubu olduğu Partinin Genel Başkanı "ya ticaret ya siyaset" diyordu. İşte, o Partinin milletvekili, orada 470 vatandaşın oturacağı konutları yarım bıraktı ve işi tamamlamadı.

Değerli arkadaşlar...

MEHMET TELEK (Afyon) - Hangi milletvekili?!

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Hangi milletvekili olduğunu da söyleme cesaretini göster.

OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, evet, firmanın ismi Evren Yapı'dır.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - İsmini söyle milletvekilinin. Hayır hayır, cesaretli ol!

OSMAN PEPE (Devamla) - Ötekini de artık siz araştırır bulursunuz canım... (MHP sıralarından "Söyle" sesleri)

Değerli arkadaşlar, benim burada söyleyecek çok sözüm var; size laf yetiştirmek mecburiyetinde değilim.

MEHMET TELEK(Afyon)  - Yuvarlak yuvarlak da konuşma doğru konuş.

OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, burada, bakın, bu söylediklerimizin, deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın yüreğinde hangi olumsuzlukları meydana getirdiğini de sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum.

Yine, değerli arkadaşlar, Yuvacık Belediyesi var; bu, 17 Ağustostan önceki sayımda nüfusu 9 800 idi. Kalıcı konutların ağırlıklı yapıldığı bir bölge bu Yuvacık bölgesi. Şimdi, bu bölgede yaklaşık olarak 2 000 konutla, 10 000'den daha fazla insan geldi o bölgeye; Yuvacık'ın, elbette ki, nüfusu, 10 000 iken 20 000 oldu, 2 katına çıktı; ama, o bölge için, Yuvacık Belediyesine, küçük bir belde belediyesi olmasına rağmen, ne bir çöp makinesi ne bir çöp kamyonu ne bir konteyner ne de en küçük bir şey verildi. Nüfus sayımı esas alındığı için, 9 000'e, 10 000'e göre İller Bankasından pay geliyor; halbuki, hizmet ettiği insan sayısı 2 katına çıkmış.

Bu, sadece Yuvacık'ın sorunu değil, bunun benzeri Bekirpaşa Beledeyisinde söz konusudur. Konutların tamamı bittiği zaman, Gündoğdu konutlarıyla, Bekirpaşa'ya yaklaşık olarak bir 30 000 kişi daha gelmiş olacak değerli arkadaşlar. Halbuki, Bekirpaşa'nın toplam nüfusu, 100 000'di. Nüfusu yüzde 30 artacak; ama, İller Bankasından payı o oranda artmayacak.

Yine, bu sorunun bir benzerini Gölcük yaşıyor. Nüfus sayımı yapıldığında, pek çok insan, Gölcük dışındaki prefabriklerde yaşıyordu. O prefabriklerdeki insanlar, kalıcı konutlar yapıldıktan sonra Gölcük'e döndüler, avdet ettiler; ama, onlar Gölcük'te sayılmadılar. Gölcük'ün nüfusu, son nüfus sayımında eksik. Bu konular, Devlet İstatistik Enstitüsünün bağlı olduğu Bakanlığa, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Bayındırlık Bakanlığına, Afet İşleri Genel Müdürlüğüne intikal ettirilmesine rağmen, bugüne kadar bunların hiçbirisine olumlu bir cevap alınamamıştır.

Değerli arkadaşlar, bu konuda, herhalde, bu ülkeyi idare edenlerin yapması gereken birtakım şeylerin olduğu ortadadır ve açıktır.

Değerli arkadaşlar, yine, afet paylarıyla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum.

Deprem bizim bölgemizde oldu, bizim insanlarımızın işyerleri ve evleri yıkıldı; ama, deprem payları, afet payları, deprem bölgesinin dışında, siyasî yakınlıklarından dolayı başka belediyelere verildi.

Yine, bu konu buraya gelmişken, bir hususu söylemekte fevkalade fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce, Adapazarı'nda, ilgili Bakanın da bulunmuş olduğu, belediye başkanlarının katılmış olduğu bir toplantıda, Sayın Bakan aynen şunları söylüyor, diyor ki: "Evet, DSP'nin hazinesi var; o, belediyelerine veriyor.

EROL AL (İstanbul) - Nereden veriyor? Ne alakası var?

OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, ANAP'ın Maliye Bakanı var; o da kendi belediyelerine veriyor; kusura bakma, biz de elbette ki kendi belediyemize vereceğiz...

Peki, DYP'li belediyenin, Saadet Partili belediyenin, AK Partili belediyenin suçu ne?

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Muhalefete de veriyor Maliye Bakanı.

OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, belediye borçları Türkiye'deki belediyeleri tam manasıyla felç etmiştir. Türkiye'nin buna mutlaka âcil çözüm bulması lazımdır.

Bakın, batık bankalara çözüm bulan bu hükümet, belediyelerin icraat yapmasını engelleyen, onların elini kolunu bağlayan, işçisine maaş ödemesine imkân vermeyen, sokağına bir karış asfalt atmasına imkân vermeyen bu borçları mutlaka ve mutlaka bu hükümetin veyahut da hükümetlerin veyahut da Meclisin çözmesi lazım; ama, şunu söyleyeyim ki, batık bankalara milyarlarca dolar bulanların buna da mutlaka kaynak bulmaları lazımdır.

Burası hükümet etme şikâyet etme yeri değildir. Hükümet etmek çözüm bulmak yeridir. Beceriyorsanız kalırsınız, çözecekseniz kalırsınız; çözemiyorsanız, bırakır gidersiniz, çözenler gelir yapar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Evvelki çözdüğünüz gibi mi çözeceksiniz?

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - İstanbul'a bak!

OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, söz buraya gelmişken İhale Yasasıyla alakalı da birkaç şey söylemek istiyorum.

Ben, Bayındırlık Komisyonu üyesi arkadaşınız olarak, Bayındırlık Bakanlığında yapılan ihalelerdeki söylentileri, vurgunları, kayırmaları, bunları ortadan kaldırmak için İhale Yasası şart görülüyor. Doğru, bu, 2886 sayılı İhale Yasası birtakım olumsuzlukların sebebi olarak gösterilebilir; ancak, ben size şunu söyleyeyim, dünyanın en mükemmel kanununu getirseniz mantaliteyi, zihniyeti değiştirmedikten sonra ne kâr eder?

Şimdi, ihale yasa tasarısıyla alakalı olarak hükümetin içerisinde birtakım çelişkiler var. "Efendim, 2002'de mi uygulamaya girsin, 2004'te mi girsin?" Derviş başka şey söylüyor, Bayındırlık Bakanı başka şey söylüyor.

Arkadaşlar, bakın, ben, İhale Yasasına ilişkin tasarısıyla öyle büyük köklü çözümler getirileceğine doğrusu inanmıyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz inanıyoruz.

OSMAN PEPE (Devamla) - Niye; çünkü, buradaki esas ana hedefin, ana gayenin şu olduğuna inanıyorum ben: Şeker Kanunu ve Tütün Kanununda olduğu gibi, IMF dayatıyor, hükümet, kendini, çıkarmak mecburiyetinde hissediyor; o kadar açık; yani, bu İhale Yasasına ilişkin tasarısıyla, bu tek değişiklikle, eğer, Türkiye'nin sorunları çözülecekse, yolsuzlukların önüne geçilecekse eyvallah; ama, şunu söyleyeyim: Şeker Kurulu, Enerji Kurulu, Tütün Kurulu, şimdi de ihale kurulu gelecek. Peki, bu ihale kurulunda olacakların ağzı olmayacak mı, bunlar etten kemikten ibaret insanlar olmayacak mı; nereden bulacaksınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pepe, 2 dakika içerisinde toparlayın efendim; buyurun.

OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, bu, bir zihniyet, bir kafa meselesi ve düşünce meselesidir arkadaşlar. Yani, yönetime getirdiğiniz, işbaşına getirdiğiniz insanların, ülke sevdasıyla, millete hizmet sevdasıyla dopdolu olması lazım ve her şeyden önemlisi de, yönetme gücünü, iradesini kendisinde görebilen insanlar olması lazım.

Değerli arkadaşlar, Kocaeli'de yayınlanan elimdeki bu gazetede ne deniliyor: "Ankara bize hep yalan söyledi." Bu, hükümet için söyleniyor. Bakın, burada ne deniliyor: "Yüzyılın felaketi olarak 17 Ağustos depreminin merkezi Gölcük'e, yerle bir olan, büyük acıları yaşayan ilçemize, depremden sonra çok söz veren ilgililer, bugüne kadar, hiçbir sözlerinin arkasında durmadılar." Belediye başkanlarının isyanları ve serzenişleri de burada var; ama, vaktim dolduğu için onlara giremiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; beni sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sunarken, 2002 yılı bütçesinin Bakanlığa hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Pepe.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sataşma var.

BAŞKAN - Kime efendim?

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - İktidar partisi milletvekili olarak bize sataşma yapıldı.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanlar yanıt verir.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Milletvekillerine sataşıldı...

BAŞKAN - Efendim, milletvekillerine sataşma yok. "Hükümet, taraflı davranıyor" şeklinde bir ithamı oldu; hükümet cevap verir.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - 60 ıncı maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sizden söz almak için ne yapmamız lazım?! Ne yapmamız lazım Sayın Başkan?!

KEMAL KÖSE (Kocaeli) - "Kocaeli Milletvekilleri" dedi; sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Neyin sataşması var efendim?

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - İktidar partisi milletvekillerine "bıyık altından gülüyor" diyor.

BAŞKAN - Sizin bıyığınız da yok...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hiçbir zaman iktidar partisi milletvekilleri bıyık altından gülmedi, bu işten siyaset yapmadı!.. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Osman Pepe arkadaşımız, hiçbir zaman doğruyu söylemedi; hep bu işten siyaset yapmaya hep bu işten çıkar sağlamaya çalıştı Sayın Başkan.

EROL AL (İstanbul) - Yalan  söylüyor Sayın Başkan.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Konuşmaya hakkın yok bir defa senin!..

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yalan söylüyor demeyeceğim, doğru söylemiyor diyeceğim; çünkü, yalan söylüyor desem mahkeme boyutuna giriyor. Doğru söylemiyor hiçbir zaman; 17 Ağustostan beri, hiçbir zaman doğruyu söylemedi, hiçbir zaman kendisi, depremin ilk günlerinde merkeze gelemezken, iktidar partisi milletvekilleri her zaman orada oldu, bundan sonra olmaya devam edecektir. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bizim kimseden çekineceğimiz yoktur Sayın Başkan!

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çalık.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Arkadaşımız ilk günden beri feveran ediyor, ilk günden beri bu işten siyaset yapma çabası içine giriyor...

BAŞKAN - Sayın Çalık, siyasetçi siyaset yapacak tabiî...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Kocaelilerin feveranı bu,  benim değil!.. Lütfen kendine gel, sen milletvekilisin!.. Otur yerine!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Nasıl oturacağım! Hayret bir şeysiniz!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ayıp!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok!..

BAŞKAN - Sayın Pepe, siz de oturun.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, burası milletin kürsüsü; olumsuzluklar da söylenecek. Buna tahammül edeceğiz. Eğer, yanlışı varsa, Sayın Bakanlarımız çıkar doğrular veya yanlış olduğunu söyler...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sözün varsa, çık kürsüden konuş... Kocaeli'nde dolaşabiliyor musun?!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Her zaman, her zaman dolaşıyorum, merak etme...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Kocaeli'nde dolaşabiliyor musun?! Karamürsel'de dolaşabiliyor musun?!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Her zaman dolaşıyorum merak etme, merak etme...

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu; buyurun.  (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2002 malî yılı bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya, tarihî bir dönemden geçiyor. Dünyada son aylarda yaşanan gelişmeler, ülkemizin rolünü çok daha önemli hale getirmiştir. 11 Eylülden sonra oluşan yeni dünya düzeni, Türkiye'nin, yeni ve çok önemli kararlar vermesini zorunlu kılıyor. 11 Eylülde terörizme karşı büyük bir savaş başlamıştır. Ülkemiz, yıllardır teröre karşı mücadele vermiş ve bu sıkıntıları, maddî ve manevî, tek başına yaşamıştır. Oysa, bugün dünya, Amerika'daki olaylarla birlikte ayağa kalkmıştır. Bugün de ülkemiz, elbette terörün karşısında ve müttefiklerinin yanında olacaktır.

Türkiye, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT, OECD gibi kurumların tam üyesidir. Bilindiği gibi, Avrupa, NATO'dan ayrı bir Avrupa kurma sürecinden geçiyor.  Ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında son yıllarda en önemli gerginlik konusu, Avrupa güvenlik ve savunma politikası konusudur. Türkiye'nin tek başına 1 milyon askeri var. Kendimizi çok iyi anlatıp, elimizdeki kozları çok iyi kullanmak zorundayız. Özellikle, bu konuda ülkemiz çok önemli bir diplomasi  uygulamak zorundadır. Elbette yeni oluşturulan bu güçte de söz sahibi, karar sahibi olmalıyız; bu çemberin dışında kalmamız mümkün değildir. Avrupa ordusu konusunda lehimize bir sonuç alınması hepimizin arzusudur. Ayrıca, ülkemiz, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve D-8 gibi bölgesel ve bölgelerarası işbirliği hareketlerinin kurucu ve öncüsüdür. Böylesine geniş bir uluslararası kurumsal ağ içinde yer alan ender ülkelerden biridir.

Değerli milletvekilleri, dünyada gelişen bütün bu olaylar gösteriyor ki, Silahlı Kuvvetlerimize ne zaman ihtiyaç olacağını kimse önceden söyleyemez. 10 Eylülden önce, dünyada gelişmiş ülkeler "silahlı kuvvetlere ihtiyaç var mı, silahlı kuvvetler nasıl olmalı"tartışmaları yapıyordu; ancak, 11 Eylülden sonra her şey değişti. Türkiye, bulunduğu coğrafya açısından son derece kritik bir bölgede yer almaktadır. NATO'nun kabul ettiği temel 16 stratejik  noktanın 13'ü  bizim çevremizdedir. Bu nedenle, bizim çok daha güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmamız kaçınılmazdır. İlke olarak, güçlü ekonomi ile güçlü savunma birlikte yer almaktadır. Ekonomik olarak yaşadığımız bu sıkıntıların, dışarıya karşı bir zafiyet görüntüsü vermesi, bizleri son derece üzmektedir. Güçlü ekonomi olmadan, güçlü savunma olması da mümkün değildir; ancak, bütün bu ekonomik sıkıntılara karşın, ülkemiz, bulunduğu jeostratejik ortamın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, bölgesinde, en iyi eğitilmiş ve en yüksek askerî güce sahiptir. Günümüzde savunma, sadece silahla, mermiyle sınırlı değil; iletişim alanından bilgisayar teknolojisine kadar pek çok sahada çalışmayı da kapsamaktadır.

Ayrıca, savunma sanayiinin uluslararası ilişkilerdeki önemi, diğer sektörlerden farklı olarak, yalnızca karşılıklı işbirliği ve ticaret gibi ekonomik faaliyetlerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda, ülkenin topyekûn çıkarlarının savunulmasını sağlayan bir güç unsuru olmasıdır.

Savunma sanayiinde teknoloji denildiğinde, tasarım, üretim ve yönetim teknolojilerinin tümü anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, güçlü bir ar-ge teşkilatınca özümsenerek, bir üst düzeyde yeni teknolojilerin geliştirilmesini sağlamıyorsa, yeni tasarımlar gerçekleştirilemiyorsa, satın alınan teknolojinin, rekabet üstünlüğü sağlaması veya askerî caydırıcılığı artırması olanaksızdır. Bu çerçeve içinde savunma sistemlerini geliştiren ve üreten ülkeler, bunları satın alan ülkeler karşısında önemli bir üstünlüğü ele geçirmiş olmaktadır. Bu üstünlüğü, uluslararası politikalarını gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanabilmektedirler. Bu nedenle, ülkemizin de, uluslararası alanda çıkarlarına uygun politikalar belirleyebilmesi ve uygulayabilmesi, bağımsızlığını ve ülke güvenliğini koruyabilmesi için savunma sanayii yeteneklerini geliştirmesine ve bu yetenekleri korumasına ihtiyaç vardır. 21 inci Yüzyılda lider toplumun tanımı, teknolojik alanda bağımsız, yüksek teknolojiyi üreten ve kullanan bir toplum olmaktır. Kendi bağımsız teknolojisine dayalı olarak kurulan savunma sanayii tarafından her türlü dış kısıtlamadan uzakta, donattığı silahlı kuvvetleriyle uluslararası alanda etkinliğini güçlendirmektir. Bizim için teknolojik bağımsızlık ve bunun sonucunda elde edeceğimiz ekonomik güç ve toplumsal refah, en önemli hedef olmalıdır.

Savunma sistemlerinin güvenilir, emniyetli ve özelliklerinin gizli olabilmesi için, savunma sanayii, ilke olarak millî olmalıdır; ancak, hemen hemen hiçbir ülkenin savunma sistemlerinin tümünü tek başına üretmesi de mümkün değildir. Yabancı şirketlerle ilişkiler, bu ilkenin ihlal edilmeyeceği bir şekilde yürütülmelidir.

Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri, kuruluşların ar-ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermiyorsa, satın alınan teknolojinin rekabet üstünlüğü sağladığından veya askerî caydırıcılığı artırdığından söz edilemez. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretmektir.

Bu amaçla, örneğin, ASELSAN, kuruluşundan bu yana, bu kısır döngüyü kendi ölçeğinde kırmak için uğraş vermekte, bilgiye, yüksek teknolojiye, insan kaynaklarında en iyiye ve yeni ürün ve üretim teknolojisi geliştirmek için ar-ge'ye yatırım yapmaktadır. Millî savunma sanayiinin temel amacı, askerî caydırıcılığı en üst düzeye çıkarmaktır. Askerî caydırıcılık, bugün sayıyla değil, etkinlikle ölçülmektedir; yani, kantitatif özellikten çok, kalite önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin savunma gücü, önemli bir ölçüde ulusal savunma sanayiine, savunma sanayiinin gücü de ülkenin ulusal teknolojik düzeyine bağımlıdır. Ülkelerin savunma gücünün, ulusal teknolojik düzeylerine bağımlı olduğu söylenebilir. Ülkelerin savunma gücünün artırılması için yapılacak çabaların, savunma sistem tedariklerinin, ulusal teknolojik düzeyi yükseltmeye odaklanmış olması gerekir.

Hepimizin bildiği gibi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ülkemize uygulanan silah ambargosu olayı yaşanıncaya kadar, ülkemizde, millî savunma sanayiinin geliştirilmesi politikası terk edilmişti. Bir kere şu bilinmelidir ki, güçlü bir silahlı kuvvetlerin güçlü bir savunma sanayiine, güçlü bir savunma sanayiinin ise millî bir teknolojik tabana ihtiyacı vardır; yabancı ortakta bulunan teknolojiyle güçlü bir savunma sanayii oluşturulamaz. Bu nedenle, devletimizin politikası, her bağımsız ülkenin olduğu gibi, millî teknolojinin geliştirilmesi olmalıdır. Bu amaçla, ülkemiz, son otuz yıldır savunma ihtiyaçlarının temininde dışa bağımlılığı azaltmayı öngören bir strateji yürütmeye çalışmaktadır. Bir kere, teknoloji, ona sahip olana büyük üstünlük sağlar; bu nedenle, kimse, kendine üstünlük sağlayan bir şeyi başkasına vermez; transfer konusu olan teknolojiler, genelde eski teknolojilerdir. Bugün, iletişimin global düzeyde artması ve bilginin serbestçe dolaşır hale gelmesiyle, bilgiyi yönetebilmenin toplumlara sağladığı güçlerden bahsedilmektedir. Elbette ki, çok kritik teknolojik alanlardaki bilgiye erişim yine mümkün olamayacak ve yine, bu tip bilgi, uluslararası stratejik bir güç olarak karşımıza çıkacaktır. Ancak, ürettikleri veya erişebildikleri bilgiyi, hızlı ve koordineli bir biçimde kullanarak yeni ürün ve üretim teknolojilerine, dolayısıyla toplumsal refaha dönüştürebilen toplumlar, hiç kuşkusuz, çağdaş dünya olarak adlandırılan grup içinde yer alacaktır. Türkiye'nin de bu grup içinde yer alabilmesi için, bilgi üretimi, bilgi yönetimi ve uluslararası alanda rekabet edebilecek yüksek teknolojili yeni ürün ve yeni üretim teknolojileri geliştirilme yeteneklerine sahip olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, her devletin mevcut tehditlere karşı sınırlarını, hakkını ve rejimini koruması, bir hükümranlık hakkıdır. Türkiye de, bu hakkını, hükümetiyle, silahlı kuvvetleriyle, Büyük Atatürk'ün kurduğu demokratik ve laik cumhuriyeti ebediyete kadar korumak için kullanacaktır. Bilmeliyiz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır; gücü, ulusun gücünü yansıtır. Bu vesileyle, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin milletimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konukoğlu.

Burdur Milletvekili Sayın Örs, buyurun

Kalan süre size aittir.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, en önemli yatırım ve istihdam bakanlıklarımızdandır. Bünyesindeki Karayolları, Yapı İşleri, Teknik Araştırma ve Uygulama, İller Bakansı Genel Müdürlüklerinin görev ve sorumluluk alanlarındaki her türlü inşa, onarım, bakım, acil yardım faaliyetleri, planlama hizmetleri, şartname ve yönetmeliklerin hazırlanması, yerleşim birimlerinin her türlü imar ve altyapı işleri ile en önemlisi, taahhüt işlerinin, baştan sona tek sorumlusudur. Üstlendiği işler nedeniyle, içeride ve dışarıda, olumlu veya olumsuz itibarımızdır.

Son dönemde, denetim kuruluşlarının yaptığı araştırma sonuçları, yapılan ihalelerin yüzde 30'unun, yolsuzluklarla, birilerine haksız biçimde kazanç sağlandığını göstermektedir. Bu raporlar, ülkemizde iş yapmak isteyen yerli ve yabancı firma ve yatırımcıların kararlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla, lafla değil, icraat yaparak, suçluların yakalanması ve cezalandırılması, çalınan paraların geriye getirilmesi, yolsuzlukla mücadelenin tek ve vazgeçilmez şartıdır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, son yapılan seçimde, yolsuzluk ve yoksulluklarla mücadele için yola çıkmış bir partiye mensup olması açısından önemi çok fazlaydı; fakat, zaman içinde görüldü ki, bugüne kadar hiç olmayan bir şekilde, yolsuzluk dedikoduları ve soruşturmaların ortasında kalındı. Ülkemiz insanı da, aynı düşünce yönetiminde, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi; özellikle de, tarım ve esnaf kesimleri yok olmakla karşı karşıya bırakıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı için, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına 272 trilyon, Karayolları Genel Müdürlüğüne 1 katrilyon 733 trilyon ve toplamda da 2 katrilyon 5 trilyon ödenek verilmiştir. Bu miktara, ilgili kuruluş olan İller Bankası Genel Müdürlüğünün 405 trilyon olan yatırım bütçesi de ilave edildiğinde, 2 katrilyon 410 trilyon TL'ye ulaşan bir ödenek ortaya çıkmaktadır. 1 katrilyon 354 trilyonun yatırımlarda kullanılması planlanmaktadır. Devam etmekte olan yatırımların bu ödeneklerle onbeş yıldan önce bitirilmesi mümkün değildir.

Bütçeden yatırımlara ayrılan pay, 5 katrilyon 736 trilyondur. Toplam yatırım payı yüzde 5,8'dir. Türkiye'nin imarında ve yolların bakım ve onarım işlerinde bu oranın yetişmesi mümkün değildir. Karayollarına buradan ayrılan pay da yüzde 2-2,5 civarlarındadır; yani geçen yıllarda olduğu gibi yatırımdan uzak, küçülmeyi hedefleyen bir görüntü ortaya konulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, iki büyük depremle asrın felaketini yaşadı. Ülke olarak bu depremin acılarını sarmak için çok çaba sarf ettik; çıkarılan ek vergilere bugüne kadar itiraz etmeden evet dedik; fakat toplanan bu vergilerin ve dış yardımların ne kadarının deprem bölgesinde kullanıldığını hâlâ tam olarak bilmek mümkün değildir. Ayrıca, yapılacak bağışlar toplanmadan vergi kesilmesi, halisane duygularla bağışta bulunmak isteyen insanlarımızın, vatandaşlarımızın bu bağıştan vazgeçmelerine sebep olmuştur.

Deprem bölgesine üç günde ulaşılabilmiştir. Daha ilk günlerde koordinasyon bozukluğunun, yönetim zafiyetinin olduğu yerde, tabiî ki toplanan yardım ve vergilerle yapılan yatırımlarda da aksama olacaktır. Bunun en çarpıcı örneği çadır kentlerde ve prefabrik konutlarda kalan, kışla, yoklukla mücadele edecek olan depremzede ailelerdir.

Deprem bölgesinde kalıcı konut inşaatlarında tercih edilen firmalarla ilgili kamuoyunda birçok iddia vardır. Bunların partizanca bir tavırla ve yeterlilik gözetilmeden seçildiği iddiaları gündeme gelmiştir ve bu nedenle kalıcı konutlar hâlâ tamamlanamamıştır, bu bir zafiyettir ve de deprem gibi acı bir konudan bile pay çıkarmak isteğinin bir göstergesidir.

Yaşanılan bu afette yapmamız gereken şey, derhal, bölgeden sorumlu güçlü bir bakanı görevlendirmekti; çünkü burada, altyapı ve konut hizmetleri gibi bayındırlık hizmetleri dışında çok sayıda malî sorunlar da vardı. Bütün bu hizmetlerin koordineli bir şekilde yürütülebilmesi için yapılması gereken, koordinatör vali atanması yerine, bir bakanı görevlendirerek, 24 saat görevi olan bir bakanla siyasî iradeyi bölgeye taşımak gerekirdi; ilgili bakanlıklarda problemleri takip eden, bürokrasiyi o istikamette çalıştıran, yönlendiren bir irade.

17 Ağustos depreminde, hükümet, maalesef, gereği gibi görevini yapamadığı gibi, üç gün içinde yıkılan binalara ulaşamadığı için ölü sayısı çoğalmıştır. Hatta, vatandaşların çoğu, yakınlarını kendi imkânlarıyla enkaz altından çıkarmışlardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük bir devlet olduğunu vatandaşlar bilmektedir; ancak, "devlet nerede" derken, kastı da hükümettir.

Depremden sonra hasar tespitleri yapılıp maliyetler hesaplanmadan işlere girişilmiş, geçici iskânlara büyük harcama yapılmış, altyapılarda koordinasyon eksikliği nedeniyle yüksek maliyetli yatırımlar yapılmıştır ve kalıcı konutların inşaatlarında geç kalınarak kaynak ve zaman israfına yol açılmıştır. Özellikle altyapı yatırımlarında dört beş kez kazı yapılarak çok büyük zararlar verdirilmiştir. İlgili kuruluşlar arasında da koordinasyon eksikliği vardır. Son yağışlarda görülmüştür ki, bu altyapılar tam olarak çalışmamaktadır.

Bu konuda, doğrusu şöyleydi: Bütün maliyet hesaplamaları yapılarak, deprem hasarının giderilmesi için gerekli olan kaynak tespiti yapılıp ekvergilerin o anda çıkarılması gerekirken, bu yola başvurulmamış ve 65 milyonu mağdur eden bir vergilendirme gerçekleştirilmiştir.

Dinar ve Erzincan depremlerinden sonra yapıldığı gibi direkt kalıcı konut inşaatlarına geçilmemiş ve de geçici konutlara yüksek maliyetli yatırımlar yapılmıştır. Bu da, bilgisizliğin bir eseridir.

Deprem için getirilen dış kaynağın yönetiminde ve kullanımında sorunlar yaşanmıştır. Türkiye'ye taahhüt edilen, yaklaşık 3,6 milyar dolarlık dışkaynak taahhüdü için, bakanlıklar ve kurumlar arasındaki güven ilişkisindeki eksiklik nedeniyle devreye Başbakanlık girmiştir. Bu kredilerin kullanımının askıya alınması, hizmetlerin de askıya alınmasına neden olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü, ülkemizin en büyük yatırımcı kuruluşlarından biridir. Genel Müdürlüğün sorumluluk alanlarının artmasına rağmen, genel bütçeden aldığı pay yüzde 1'ler seviyesine kadar gerilemiştir. 2002 yılında toplam 62 867 kilometre yoldan sorumlu bulunmaktadır. 375 trilyon TL, merkez ve bölge ihaleli olarak devam etmekte olan devlet ve il yolları yapımında kullanılmak üzere ayrılmış bulunmaktadır. Kredili olarak yürütülen işler hariç tutulduğunda, devam eden işlere 3,5 katrilyon TL ödenek gerektiğine göre, 375 trilyonluk ödenekle devam eden işlerin 15 yıldan önce bitirilmesi mümkün değildir.

Ayrılan bu ödeneklerle, karayollarının bakım, trafik, kar mücadelesi ve diğer hizmetlerinin sağlıklı yürütülmesi mümkün değildir. Ayrıca, Türkiye genelinde birçok il yolumuzda olduğu gibi, Burdur'un il yollarının da büyük bir kısmının genişletilmeye ihtiyacı vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisimizde, haziran ayında tatile girmeden önce, kamuoyu önünde yeterince tartışılmadan çıkarılan Yapı Denetim Yasasını inceleyecek olursak, bu yasa, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kararnamenin gerekçeli kararı yayımlanmadan aceleyle çıkarılmıştır, yeterince tartışma zemini oluşturulmamıştır. Eğer, Anayasa Mahkemesi bir boşluk olacağına inansaydı, Yasama Organına süre tanırdı. Pilot il kararnamede 27 iken, Yapı Denetimi Kanununda 19'a indirilmiştir. Ne hikmettir ki, bu 19 ilin sadece 13'ü, ülkemizin birinci derecede deprem bölgesi riskindedir. Kalan 6 il birinci derece deprem riski altında değildir. Birinci derece deprem riskindeki diğer 19 ilde önceki İmar Kanunu geçerli olacaktır; yani, aceleyle çıkarılan Yapı Denetimi Yasasının temel dayanağı olan can ve mal güvenliğini sağlamak, en çok deprem riski taşıyan ve içlerinde benim de seçim bölgem olan Burdur dahil, 19 il için gerekli görülmemiştir.

Yine çıkarılan yasanın gerekçesine göre, yürürlükteki yasal düzenlemenin etkin bir yapı denetimi sağlayamadığı iddia edilmektedir. Çıkarılan yasa, kendi gerekçesiyle çelişki içerisine girmiştir. Yapı denetimi kapsamındaki illerin diğerlerine göre büyüklükleri ve gelir seviyelerinin yükseklikleri, yasa üzerindeki şaibeleri ve tereddütleri de artırmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Yasası, kamu yatırımlarında hukukî altyapıyı yenileme ihtiyacından doğan bir yasadır. Bir araştırmaya göre, Türkiye'nin dış borcuna tekabül eden bir rakam, 100 milyar doların üzerinde Türkiye'nin pahalı ihale yaptığı ve de kamu ihaleleri dolayısıyla zarara uğradığı konusunda ciddî çalışmalar ve tespitler vardır. Sonuçlara baktığımız zaman, bunun da haklı olduğunu görüyoruz.

Türkiye, yolsuzluk liginde dünya dördüncüsü. İhale Yasamızdaki eksiklikler, bu konuda önemli yer teşkil etmektedir. Ancak, sadece kanun yaparak, düzenleme yaparak etkinliği sağlamak da mümkün değildir. Bunun bir yönetim meselesi olduğunu, herkesin unutmaması lazım. Türkiye, büyüyen dev bir ülke ve potansiyeli yüksek bir ekonomiye sahip olmalıdır. Buradaki ihale sisteminden uluslararası kuruluşlar ciddî ölçüde pay beklentisi içersindedir. Türkiye, bunu getirecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasal düzenlemeyi yapacak; ama, bunun çok önemli bir katkı sağlayacağını ve bu sistemde etkinlik yaratacağını düşünmek, fazla iyimserlik olacaktır. Bugünkü kadroların ülkeyi ne hale getirdiği de ortadadır.

Türkiye İnşaat Mühendisleri Sendikasının, kanun taslağında yer alan eşik değerin 5 trilyon TL üstü keşif bedelli işlerin uluslararası ihaleye çıkarılma şartı getirdiğinden bahisle "bu değerin düşük olduğu, 11 trilyona çıkarılarak, Türk müteahhitlerin korunması ve ülkemizdeki küçük ve orta büyüklükteki müteahhitlerin yok olmaması açısından daha uygun olacaktır" şeklindeki düşüncesi bizce de doğrudur. Ayrıca,  iş deneyimi belgesinin, son yıllardaki ödenek yokluğu nedeniyle beş yıl olarak değil onbeş yıl olarak değerlendirilmesi de şarttır.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğiyse, bu düzenlemenin kamu alanlarının yabancı şirketlere açılarak, mühendis ve mimarlarımızın birçok sıkıntısı varken, diğer kamu ihaleleri gibi danışmanlık hizmetlerinin de yabancı firmalara açıldığını söylemektedir. Bugün, 360 000 mühendis ve mimarla, 60 000 karne sahibi müteahhitle,  1 milyonu aşan çalışanın  yarısı işsiz, bu da işsizlik ordusuna çok büyük bir katkı yaratacaktır. Bu kişilerin büyük bir kısmı da meslek dışında çalışmaktadırlar.

Yasayla ilgili daha fazla detaya girmek istemiyorum; zira, bizim de tereddütlerimiz olan başka kısımlar vardır. Bunlar, Bayındırlık Komisyonuna geldiği zaman tarafımızdan titizlikle incelenecek, gerekli düzeltmelerin yapılması sağlanacak ve kanun tasarısı Meclis gündemine geldiği zaman da gerekli katkılar yapılacaktır. Bu konuların her alanında görev yapmış bir mühendis olarak, önemli faydalarımızın olacağını sizlere arz etmek istiyorum. Şahsım ve Partimiz olarak, ihale yasasının derhal çıkarılarak hemen tatbikata konulmasını ve ehil ellere de bırakılmasını istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlığın faaliyet alanlarından birisi de belediyelerimizdir. Belediyelerimiz, belde halkının mutluluk ve refahını sağlamaya yönelik, günlük ihtiyaçların tamamını kapsayan hizmetlerle sorumlu ünitelerdir; bugünkü gelir kalemleriyle hizmet götüremez hale gelmişlerdir. Dolayısıyla, bu zor şartlarda belediye hizmetleri, başkanlarımız için bir işkence halini almıştır. Halka karşı hizmet sorumluluklarını yerine getirme çabasında olan başkanlarımız, gün geçmiyor ki, bakanlarımızın ve milletvekillerimizin kapısını çalmasınlar.

Başkanlarımızdan şanslı olanlar, ilgili bakana ulaşıp, belediyesini afet kapsamına aldırabilen veya İller Bankasındaki borç taksitlerini, SSK borçlarını erteleyebilenler bir nefes alıp illerine dönebilmektedirler. Bunlar ne kadar şanslıysa, İller Bankasından alacakları payları azalan belediyeler de bir o kadar şanssızdır.

İller Bankası, belediyelerin finansal kaynak ihtiyacını, proje finansmanı ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum; kaynakları yeterli değil. Siyaset içerisinde, zaman zaman partilere mensubiyet açısından farklılıklar yapılmakta. Bunu, bütün sisteme hizmet üretemez şekilde, bazılarından yüzde 100, bazılarından sıfır kesinti şeklinde uygulamak çok yanlış ve savunulamaz bir ilkedir. Gelirinin tamamını kaynağında keser ve sıfıra indirgerseniz, bu ülkeye hizmetin yolunu kesmiş olursunuz. Belediyeler, bizim insanımıza hizmet üretmek üzere, resmî sistem içerisinde yaratılmış birer organdır. Sıfır gelirle yaşayamazlar, bunun üzerinde siyaset de yapılamaz.

Afetlerden sonra çıkarılan kararnamelere bakacak olursak, uygulamalar, bizleri rahatsız eden sonuçlarla doludur. Afetle yakından uzaktan ilgisi olmayan belediyeler, iktidarın nimeti olarak, bu kararnameler içerisine alınmıştır ve kaynak aktarılmıştır; esas mağdur belediyeler de açıkta kalmıştır ve aldıkları paylardan yüzde kesilerek, bu, diğer belediyelere verilmiştir. Sel felaketine maruz kalmış illerimize yapılan yardımlarda bile, Başbakan yardımcısının memleketine 1 trilyon lira anında aktarılırken, İzmir'e, Hatay'a, Samsun'a ve diğer illere, bu tür yardımlar ya hiç yapılmamıştır ya da çok az yapılmıştır.

Teknik Araştırmalar ve Uygulamalar Genel Müdürlüğünde, en az 40 - 50 trilyonluk bir kaynak vardır. Buradan, proje karşılığı dağıtılan yardımların da adaletli olması şarttır. Onun için, artık, belli, objektif kriterleri koyup, buna hepimiz uymak zorundayız.

Belediyeler, hizmet organlarıdır. Belediyelerin, ilgili kamu kuruluşlarına olan borçlarının, belli bir düzen dahilinde ve yöresine verdiği hizmeti kesintiye uğratmayacak şekilde, İller Bankasından aldığı paylardan ve diğer kaynaklardan kesilmesi lazımdır. Aksi takdirde, 21 inci Yüzyılda, hizmet üretemeyen ve kapısına kilit vuran belediyelerle karşı karşıya kalırız. Ayrıca, Maliye Bakanlığı Fonunun da İller Bankasıyla birleştirilerek, bu dağıtımların adil olması sağlanmalıdır.

Zaman geçirmeden, yerel yönetimler yasasını, Avrupa Birliği normlarına göre çıkarmamız lazımdır. Bunu getirdiğimiz takdirde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının birçok alt fonksiyonunun yerelde çözülmesi mümkün olacaktır. Bu yasaya göre, Bakanlığın, daha çok, koordinasyon ve büyük projeleri  yürütmekten sorumlu olacak şekilde yeniden yapılanmasına da ihtiyaç olacağı açıktır.

Sorunların yerelde çözümü açısından, meslek odalarının işlevlerinin tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır. Devlet Su İşleri, Karayolları, Köy Hizmetleri gibi birçok kuruluşun hizmetleri, il müdürlükleri kanalıyla ve valiliklerin denetiminde yapılmaktadır. Bu nedenle, vali yardımcılarının bir kısmı, mutlaka, teknik konularda uzmanlaşmış ve eğitim almış kişilerden olmalıdır. Biz siyasî partiler de, il genel meclisi ve daimî encümen üyelerinin seçiminde, birkaçının teknik konulara vâkıf olmalarını ön planda tutarak, hem arkadaşlarımızın valilere yardımcı olmalarını hem de yatırımların yerelde denetlenmesini sağlamalıyız. Yaptığım görev nedeniyle, bunun çok önemli olduğunu arz etmek istiyorum. Ayrıca, ihtiyaç olan her köyümüze de, bu katkılardan pay ayrılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda çalışan teknik personel, son yıllarda aldığı ücret itibariyle, en alt sınıra gelmiştir; işyerinde, birlikte çalıştığı kişilerin 1/3'ü oranında maaş alır durumdadır. Bu nedenle, 631 sayılı kararnameye göre, teknik personel ve kamu görevlileriyle ilgili gerekli iyileştirmeler, geciktirilmeden yapılmalıdır. Piyasalar normale döndüğünde, bu Bakanlıktaki değerli mühendis arkadaşlarımızın burada çalışmaları ve burada tutulmaları mümkün olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet güvenlik mahkemesi tutanaklarının basına yansıyan bölümleri incelendiğinde, Bayındırlık Bakanlığında Sayın Bakanın, ihalelerde firma ismi vererek "bunu da değerlendirin" diyerek, bizzat kendisinin veya danışmanlarının talimatlar verdiği ortaya çıkmıştır. Burada firmaların ve müteahhitlerin yeterliliklerinin değerlendirildiği bir kurul varken, bu şekil talimatlarla, kurulun çalışmasına müdahale edilmiştir, dolayısıyla, ilgili Bakan ve bürokratlarla ilgili şaibeleri ve suiistimal söylentilerini gündeme getirmiştir. Birçok ihalede, yeterliliği olmamasına rağmen, keşif bedelleri düşük tutulup, daha sonra ek sözleşmelerle miktarı artırılarak, karnesi yeterli olmayan müteahhitlerin kayrılması ve haksız kazanç elde etmeleri sağlanmıştır.

Bu kadronun yaptığı tüm işlerde, usulsüzlüğe ve yüzde 10-15 avantaya müsait bir yapılanma göze çarpmaktadır. Bu ekip, ihalelerde, yasalardan ve yatırımdan tamamen uzak kalmıştır. Müteahhitlerin "hırsız" olarak nitelendirildiği, Bayındırlık Bakanlığında çalışanların "yüzdeci" olarak tanımlandığı başka bir dönem yoktur. Mecliste aklanmaya çalışmakla ve de Meclisin denetim mekanizmasının çalıştırılmasına "siyasî linç" olarak bakmakla bu yolsuzlukların üzeri kapatılamaz.

Bütün bu yolsuzluklardan, tek başına bir bakan, bürokrat veya müteahhitler sorumlu değildir; Başbakan dahil, müteselsilen tüm hükümet sorumludur.

Bürokrasi boğulmuştur. Denetim mekanizmasında görevli ve de yolsuzlukları ortaya çıkaran polis, jandarma ekipleri, sürgün niteliğinde tayinlerle görevlendirilmişlerdir. Yargıya da siyasallaşma iddialarıyla gözdağı verilmekte ve soruşturmaların önü kesilmek istenmektedir. Bakanlar, kendi partileri tarafından istifaya zorlanmaktadır. Bugün yargıya intikal eden bir olayda "bu soruşturma ne oluyor" diyenler, geçmişte, yargı kararları olmasına rağmen parmaklarını kullananlar, şimdi neden korkuyorlar, anlamış değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Görüldüğü gibi, Doğru Yol Partisinin iktidarda olmadığı her dönemde, özellikle de Bayındırlık Bakanlığında,  İzmit Körfez  Geçişi Projesinde,  Kurtköy Sabiha Gökçen Havaalanı Projesinde -ki, burada, 275 milyon dolar, yani, bugünün parasıyla 400 trilyon lira fazla para harcanmıştır- o gün, gerekçesini, işin erken bitirilmesi olarak gösterenler, bundan dolayı NATO fiyatlarıyla yapıldı diyenler şimdi ne diyecekler bunun da takdirini sizlere arz ediyorum. Zira, Kurtköy Sabiha Gökçen Havaalanı şu anda kullanılamaz ve atıl duruma gelmiştir. Aynı şekilde, Mavi Akım projelerinde de aynı şeyler olmuştur. Bu zayıf kadrolarla çoğu bakanlıklarda bu tip suiistimaller, yolsuzluk iddiaları gündeme gelmiştir.

Yarım kalan işlerin tamamlanması için bütçeden ayrılan paylar yetersizdir. Bu ödeneklerle de Karayollarının, İller Bankasının ve diğer yatırımcı bakanlıkların bir şey yapabilmesi mümkün değildir. Bu kafa yapısıyla, ihale kanununu yeniden getirseniz de bunu başaramayacaksınız.

Zamanım az kaldığı için önerilerimi çok kısa arz etmek istiyorum değerli milletvekili arkadaşlarım. Yapı denetimi yasası, tüm ülkeyi kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Özellikle İller Bankasının kaynakları artırılarak diğer bakanlıklar bünyesinde bulunan fonlar da bankaya aktarılıp, belediyelerimize eşit ve adil dağıtım yapılmalıdır. Belediyelerimizin kurumlara olan borçlarının ödenmesi, banka kaynaklarına el konulması belli bir plan dahilinde yapılmalıdır. Komisyonlarda bekleyen yerel yönetimler yasa tasarısı, mutlaka, bir an önce kanunlaşmalıdır. Kamu ihale yasası ivedilikle çıkarılmalı ve uygulama yılı 2002 olmalıdır. Afet yasası çıkarılarak, ortaya çıkabilecek suiistimaller ve haksızlıklar ortadan kaldırılmalıdır. Devam etmekte olan soruşturmalar süratle tamamlanarak tüm sektörün hırsız, tüm çalışanların yüzdeci imajından kurtarılmaları sağlanmalıdır. Zira, bu olaylar, bayındırlık teşkilatlarımızı, ülkemizi ve Yüce Meclisimizi son derece üzmektedir. Devam etmekte olan yatırımlar süratle tamamlanmalıdır. Sadece kadro ihdası için kurullar oluşturulmamalıdır. Karayolları taşıma kanunu derhal çıkarılmalıdır. Bayındırlık Bakanlığında, vakit geçirilmeden, ciddî bir programla kurum için meslekî eğitime başlanılması faydalı olacaktır. Mühendisler için kontrol mühendisliği görevinin eksiksiz öğretilmesinden başlanılmalıdır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken -her ne kadar değerli bir arkadaşımız yanlış değerlendirdiyse de- öncelikle Yüce Heyeti ve milletimizi saygıyla selamlıyorum; ramazan bayramınızı da içten kutluyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs.

Şahsı adına, Melek Denli Karaca; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ülkemizin en köklü ve yatırımcı bakanlıkları arasında yer almaktadır. Son yıllarda bütçede yatırımlara ayrılan payların azalmasına paralel olarak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçeden aldığı pay da hızla azalmıştır. 1995 yılında bütçeden yüzde 6,2 oranında pay alan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılında aldığı pay yüzde 5,2'ye gerilemiştir, 2001 ve 2002 yıllarında bu oran daha da düşmektedir. Özellikle, ekonominin lokomotifi olan inşaat sektörünün canlandırılması, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yatırımlarıyla çok yakından ilişkili bulunmaktadır.

Bütçeden aldığı kıt kaynaklara rağmen büyük bir özveriyle hizmet veren Bayındırlık ve İskân Bakanlığının son yıllarda elde ettiği başarılara dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bütün dünyada asrın felaketi olarak nitelendirilen 17 Ağustos Marmara ve ardından da 12 Kasım Düzce depremleriyle karşı karşıya kalan Türkiye, devleti ve milletiyle el ele vererek bu büyük felaketin üstesinden gelmeyi başarmıştır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ana hizmet birimleri, bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla, âdeta deprem bölgesine taşınırken, bir yandan da bakanlık merkezinde çalışmalar etkin bir koordinasyon sağlamıştır. Kurulan bölgesel afet yönetimi sayesinde, hasar tespit çalışmaları, 19 gün gibi rekor bir sürede tamamlanmıştır. Yine "birkaç yılda kalkmaz" denilen enkazlar, mahkemelik olanlar hariç, beş ayda kaldırılmıştır. Deprem bölgesinde, bugün bile, hâlâ enkaz halinde yıkık veya hasarlı binalara rastlamak mümkündür. İşte, o binalar, hasar derecesine itiraz, ceza davaları ve çeşitli sebeplerle yıkımı mahkemelerce durdurulan binalardır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü, depremde kullanılamaz hale gelen yaklaşık 50 kilometre uzunluğundaki Akyazı-İzmit otoyolunu, 18 gün gibi rekor bir sürede yeniden asfaltlarken,  260 kilometreyi aşkın çadırkent ve prefabrike  bağlantı yolu inşa etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanında "yapılsındı, yapılmasındı" tartışmaları çokça yapılan, ancak, bugün, deprem bölgesinde önemli bir fonksiyon gördüğü tartışmasız kabul edilen prefabrike konutlar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının isabetli ve basiretli kararının eseridir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı prefabrike konutlarının tamamlanmasında, alışılagelmiş mesai kalıplarını aşarak, zamanın Bakanı Sayın Koray Aydın'ın ortaya koyduğu "30 Kasım" hedefine kilitlenmek suretiyle, yağmur çamur, gece gündüz, sıcak soğuk demeden, Bakanından şantiyesindeki işçisine kadar herkes seferber olmuştur. Türk insanının müteşebbis gücü, Türk Milletinin dayanışma ruhu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kararlılığı ve bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığının olağanüstü çalışmaları neticesinde, 30 Kasım 1999 tarihinde yapımı tamamlanan prefabrike konutlar, aylardır ülkede yaşanan büyük acıların bir nebze olsun hafifletilmesini sağlamıştır ve 30 Kasım tarihi, artık, devlet sözünün tutulduğu miladî bir tarih olarak zihinlere yerleşmiş bulunmaktadır.

Burada, yeri gelmişken, Türkiye'nin depremle imtihanında elde ettiği üstün başarılardan dolayı, zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı, şimdiki Grup Başkanvekilimiz Sayın Koray Aydın'ı bir kez daha tebrik ediyor; kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, geçici iskândaki büyük başarısını, Türkiye'nin prestij projesi olarak nitelendirilen kalıcı konut çalışmalarında da aynen devam ettirmiştir.

Sayın Aydın'ın "mayısta güller açacak" vizyonuyla çalışmalarını başlattığı kalıcı konut hamlesi semeresini vermiş ve 27 Ocak 2001 tarihinde başlayan kalıcı konut teslimleri, Yalova, Sakarya, Kocaeli ve Gölcük'le devam etmiş ve 22 Eylül 2001 tarihinde  Düzce'de teslim edilenlerle birlikte 1 inci etap kalıcı konut dağıtımları tamamlanmıştır.

Geçmiş depremlerle kıyaslandığında, Marmara ve Düzce depremlerinin ardından yapılan çalışmalar, birçok bakımdan tarihe not düşülecek nitelikteki çalışmalardır. 19 Ağustos 1966 tarihinde meydana gelen Muş-Varto depreminden dolayı 11 649 hak sahibine kalıcı konutları hâlâ teslim edilemediği dikkate alınırsa, yaşanan iki büyük ekonomik krize rağmen kalıcı konut hamlesinin son derece başarılı bir şekilde yürütüldüğü aşikârdır.

Kalıcı konutları sadece konut olarak da değerlendirmemek gerekmektedir. Kalıcı konutlar, özellikle yerel basında "Deprem Villaları", "Çadırdan Saraya" ve "Villakent" başlıklarıyla nitelendirilmektedir. Sağlam zeminlere kurulan, duble yollarla şehir merkezlerine bağlanan, parkları, bahçeleri, havuzları, çardakları ve her türlü sosyal donatımlarıyla inşa edilen kalıcı konut alanlarına yaklaşık 295 000 çiçek, ağaç ve çeşitli peyzaj bitkileri dikilmiştir. İnsana saygıyı ve çevreye duyarlılığı esas alan kalıcı konut projesi, geleneksel ve çağdaş Türk mimarisinin sentezi olan özgün mimarî tarzıyla örnek ve öncü proje olma özelliğini taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, deprem bölgesinde sadece kalıcı konut projesi yürütmemektedir. Bölge, kanalizasyon, içmesuyu, yağmur suyu, iletişim, ulaştırma ve benzeri altyapı yatırımlarıyla âdeta şantiyeye dönüşmüştür. Sadece İzmit Körfezi civarında bulunan 28 belediyenin altyapısı yenilenmekte, İzmit Körfezinin kirlilikten arındırılması projesi hayata geçirilmektedir. Yine, hazır konut alımı, evini yapana yardım yöntemi, bu bakanlığımızın günü güne takip ettiği projelerdir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yatırım ve hizmetleri, şüphesiz, deprem bölgesiyle sınırlı değildir. Otoyollardan duble yollara, altyapıdan üst yapıya, imardan afet projelerine, dahası, en ücra köylerimizdeki çok amaçlı köy konaklarına kadar, bu güzide bakanlığımızın hizmetleri dalga dalga yayılarak, bütün ülkemizi kaplamış bulunmaktadır.

Şüphesiz, çalışmalarda eksiklikler, kaynak yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar ve çeşitli sorunlar bulunmaktadır. İşte, bu sıkıntı ve sorunların çözümünde bu başarılı bakanlığımıza elbirliğiyle yardımcı olmalıyız. Afet kararnamesi sorunu bir an önce çözüme kavuşturulmalı, belediyelerden yüklü miktardaki alacağını tahsil edemediği için büyük bir kaynak sıkıntısına düşen İller Bankasının durumuna el atılmalı, Karayolları Genel Müdürlüğümüze daha fazla kaynak aktarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, kanunî düzenlemeler alanında da reform niteliğinde birçok çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Depremden ders çıkaran bir anlayışın eseri olarak çıkarılan yapı denetimi hakkında kanun sayesinde, yapıda can ve mal güvenliğinin sağlanması, plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmanın önlenmesiyle etkin bir yapı denetiminin gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır.

Kamu İhale Kanununun çıkarılması için ilk talimatı veren ve taslağın olgunlaştırma çalışmalarını büyük bir titizlikle takip eden zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'ı ve göreve gelir gelmez bu kanunu sahiplenerek takip edip başarıyla sonuçlandıran Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Prof.Dr. Abdülkadir Akçan'ı tebrik ediyor; ayrıca, Sayın Bakana, Çorum'un yollarının imarı yönünde verdiği söz çerçevesinde, şükranlarımı sunuyorum.

Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin esasen bir sistem sorunu olduğu tespitinden hareketle, yeni Kamu İhale Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 yılı bütçesinin, ülkemize, devletimize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını dilerken, Sayın Bakana ve değerli çalışma arkadaşlarına üstün başarılar temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce, Millî Savunma Bakanlığı 2002 yılı bütçesiyle ilgili birkaç kelime ilave etmek istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, gerek insan gücü gerek eğitim ve organizasyon gerekse modern silah gücüne sahip olma, onu kullanma ve sonuca varma bakımından, dünyanın en disiplinli ve büyük orduları arasında yer almaktadır. Türkiye'nin jeopolitik durumu itibariyle bu güçlü ordunun ayakta durabilmesi ve gerekli gücünü sürdürebilmesi için, ülke kaynaklarının önemli bir kısmının millî savunmaya ayrılması uygun olacaktır ve gereklidir de. Millî savunma bütçesinde hiçbir kısıtlamaya gidilmemelidir.

Sayın milletvekilleri, Türk Ordusunun modernizasyonu için, dışa bağımlılıktan ziyade, yerli savunma sanayiinin kurulup geliştirilmesi şarttır. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil ettiğim bölgem olan ve maalesef, geçmişte can kaybına sebebiyet veren terör hadiselerinin cereyan ettiği Çorum İlimizde, Orta Anadolu'ya hitap edecek bir savunma sanayii yatırımının kurulması, hem bölgenin ekonomik kalkınması ve hem de güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir.

Ayrıca, Doğu Anadolu'yu İç Anadolu'ya bağlayan Çorum İlimizde bir acemi birliğinin tesisi de bölgenin bu yöndeki ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karaca, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Sözlerimi bitirirken, cumhuriyetimizin ve vatanımızın savunmasını en zor şartlarda fedakarca yapan Türk Silahlı Kuvvetlerine, onun değerli komutan ve subaylarına ve Mehmetçiğe milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi minnetle anıyor; bütün milletimizin ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın mübarek ramazan bayramını tebrik ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karaca.

Evet, Sayın Bakanlar, şimdiye kadar tatlı tatlı dinlediniz; bir de, muhalefet milletvekili dinleyin bakalım...

Şimdi, söz sırası Sayın Aslan Polat'ın.

Buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bayındırlık Bakanlığı, Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlüğünü kapsayan bu bakanlık en önemli yatırımcı bakanlıklardan birisi olması ve genellikle, müteahhit ihalelerinin yapıldığı bir bakanlık olduğu için, kamuoyunun en çok ilgi gösterdiği bakanlıkların başında gelmektedir. Onun için, Bayındırlık Bakanlığı ve teşkilatı, kamuoyunun ve milletvekillerinin denetim ve bilgi edinme konusundaki isteklerine duyarlı olmak ve tatmin edici cevap vermek zorundadır. Yalnız, önceki bakan döneminde bu konuda yeterli duyarlılığı göremediğimiz kanaatindeyiz. Şöyle ki: Yeni Bayındırlık Bakanımız, basına yansıyan Bolu depremi dolayısıyla zarar gören Bolu tünelinin inşaatından vazgeçildiğini, çöken tünelin temizlenmesinin yedi yıl alabileceğini, Bolu Dağı otoyol geçişinde şimdiye kadar 420 trilyon TL harcandığını belirtmişlerdir. 18.11.1999 günü Plan ve Bütçe Komisyonunda Bayındırlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, bu konudaki MTA raporuna dayanarak tünelde bir çökme  olabileceğinden bahsediliyor;  ne dersiniz sorumuza,  Sayın Bakan aynen şöyle demiştir: "Bolu tünelinde ciddî bir hasar görülmemektedir. Göçük olan yerler, toprak kaplamanın olduğu yerlerdir. Hemen hemen her mühendis arkadaşım, böyle bir deprem neticesinde bunun olmasının çok olağan olduğunu söylüyorlar; zaten, tünel açılmasında bile o tür göçüklerin meydana geldiğini ifade ediyorlar; ama, betonla kaplanmış olan kısımda, şu ana kadar ne bir çatlak ne bir yarık ne de bir hasar diye görülebilecek hiçbir şey gözükmemektedir" şeklinde, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarının 60 ncı sayfasına geçen görüşler belirtmiş; fakat, bugün, yeni Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, tünel inşaatı, çökmeden dolayı terk edilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Bayındırlık Bakanına yazdığım 13 Haziran 2000 tarihli, yazılı cevap isteyen sorumuza bugüne kadar cevap verilmemiştir.

Yine, deprem konutlarının Sayıştay denetimi dışına neden çıkarıldığını sordum. Sayın Bakan, 9.1.2001 tarihinde verdiği cevapta, özet olarak "bugüne kadar genel bütçeden ek ödenek tertibinden 471 trilyon 695 milyar TL ödenek ayrılmış ve Afet Fonu hesabına aktarılmıştır. Geçici ve kalıcı konutlarla ilgili hak edişler, bu paradan ödendiği için, Sayıştay Başkanlığı denetimindedir. Ancak, geçici konutlara harcanan 56 trilyon 761 milyar TL, Başbakanlık Kriz Merkezince toplanan bağışlardan aktarılan ödeneklerden karşılanmıştır ve 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince Sayıştay denetimine tabi değildir" diye cevap vermiş. Aynı konuyu, Sayıştay Başkanlığına sorduğumuzda, 31.7.2000 tarihinde gelen yazıda, özetle, deprem için toplanan iç ve dış yardımların, geçici ve kalıcı konutların kullanımı için Bayındırlık Bakanlığı ile Afetler Fonuna aktarılacağı ve bu paraların denetiminin Başbakanlık ve maliye müfettişleri ile bankalar yeminli murakıplarından, Başbakan onayıyla oluşturulacak bir komisyona bırakılmış olduğu, kararnamenin aynı maddesinde, yukarıda sayılan işlemlere, 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir.

Bu durumda, aslında, Sayıştay denetimine tabi olan Afetler Fonuna aktarılan ve belli amaçlara tahsis edilen paralar Sayıştay denetiminin dışına çıkarılmakta ve denetimdışı bir dışdenetim kurumu yerine, yürütmenin içindeki elemanlardan oluşan bir komisyona bırakılmıştır.

Sonuç olarak, deprem bölgelerine yapılan harcamalar Sayıştay denetimi dışındadır ve bu durum, işlerin aciliyetine dayandırılmaktadır. Bunun üzerine, bu konuyu nasıl izah edeceklerini Bayındırlık Bakanlığından sordum; bir yılı geçen süreden beri cevap alamadım. Neticede, bu afet konutları, Sayıştay denetimi dışında kalmış; fakat, DGM savcılarının denetimine girmiştir.

Sayıştay denetimini neden önemsediğimiz konusunda bir misal vermek için, Sayıştay Başkanlığının Ekim 2001 tarihinde, yani, takriben bir ay önce yayımladığı "Havaalanı Yatırımları" hakkında Sayıştay raporuna bir göz atmak isteriz.

Sayıştay, burada, ikisi de Ulaştırma Bakanlığına bağlı kuruluşlardan, tüzelkişiliğe sahip ve katma bütçeli olup, Sayıştay denetimine tabi olmayan Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile yatırımcı bir kuruluş olan ve Sayıştay denetimine tabi olan DLH'nin yaptırıp kontrol ettiği aynı iş olan havaalanları inşaatlarının mukayesesinde çok çarpıcı neticeler ortaya çıkmaktadır. Örnek olarak, Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından ihale edilen bir havameydanı inşaatında, soğuk derz uygulamasında, piyasa araştırması yapılmadan, yüklenici firmanın sunduğu tek bir faturaya dayalı olarak fiyat tespiti yapılmış; sadece soğuk derz imalatından dolayı, Devlet Hava Meydanları İşletmesince bu havaalanında ödenen meblağ, aynı işi DLH'nin yapması halindeki fiyattan, 2000 yılı fiyatlarıyla, 55 654 000 000 TL fazla olmuştur.

Havaalanlarında çokça kullanılan sunî mermer plaklarla döşeme yapılması, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde, 1997 yılı fiyatlarıyla, 2 943 000 TL/metrekare iken; DLH'nin ihale ettiği havaalanlarında, hem de müteahhit teklifiyle, 1997 yılında, 1 940 000 TL/metrekaredir. Havaalanlarında çokça yaygın olan uzay çelik çatı yapılması, Devlet Hava Meydanları İşletmesinin bir inşaatında, 1997 yılı ihalesinde, 50 000 000 TL/metrekare, bir başka inşaatında, 14 500 000 TL/metrekare; DLH'nin inşaatında ise, yine 1997 yılı fiyatlarıyla 8 730 000 TL/metrekaredir. Yani, 8 730 000  TL, 50 000 000 TL... Arada, aynı yıl için, aynı inşaatta 6 kat fark vardır. Sayıştayın misal ve figanı bitmiyor; fakat, zaman bitiyor, o yüzden misalleri daha fazla uzatamıyorum. Netice olarak, demek istediğim, bir inşaat veya bir ihale, Sayıştay gibi bağımsız ve uzman bir kuruluşun denetiminde olamıyorsa, halkın parası da çarçur olup gidiyor.

Geçen yıl, İller Bankasında yapılan uygulamalarda bizim en çok itiraz ettiğimiz konular, tüm ihalelerin, davet usulüne çevrilip şayiaya açık olması ve ödemelerde yapılan haksız uygulamalardır. Örnek olarak, İller Bankasının, bir bölge müdürlüğüne yazdığı yazıda "yüklenicilerinize ödeme yapmak üzere 1 trilyon 501 milyar TL ayrılmıştır; bu parayla, yüklenicilerden alacağı toplam 10 milyar TL olanların alacağının tümü, 20 milyar TL'den fazla alacağı olanlara yüzde 50 ödeme yapılacaktır" deyip, altına da "yalnız, şu inşaatın 357 962 000 000 TL alacağının tümünü, şu inşaatın 103 462 000 000 TL olan alacağının tümünü ödeyiniz" diye notlar düşülmüştür.

Bu konuyu, 23.9.2001 tarihinde, Bakanlıktan, neden böyle bir uygulama yapıldığını yazılı olarak sordum ve bir cevap alamadım. Yalnız, yeni Bakanımız, 1.10.2001 tarihinde yayımladığı bir genelgeyle, yüklenici hakedişlerine, bundan böyle, herhangi bir ayırıma meydan vermeden ve adilce ödeme yapılacaktır şeklinde, bizim de kendisinden beklediğimiz bir uygulamaya anında geçmiş ve doğru olanı da yapmıştır.

Belediye sınırları ve mücavir alanlardaki binalarla ilgili olarak Bayındırlık Bakanlığından öğrenmek istediğim bir husus da; Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı istatistiklerine göre, ülkemizdeki 7 838 000 binanın 580 000'inde esaslı tamir ve tadilat gerektiği, 131 000'inin mutlaka yıkılması gerektiği, 106 000'inin durumunun ise bilinemediği; bilhassa Erzurum ve İstanbul gibi, önemli deprem kuşağında olan bu illerden Erzurum İlimizde, 75 000 binanın 10 000 adedinde esaslı tamir ve tadilat, 2 600 adedinin yıkılması planlanan, yani, Erzurum belediyesi sınırları içindeki binaların yüzde 17'si ya yıkılacak olan ya da esas tamir gerektiren binalardır. Her gün televizyonlarda büyük bir depremin beklendiği İstanbul'da ise 869 000 binanın 43 000'i esaslı tamir, 10 000 adedi ise yıkılması planlanan konutlardır.

Bu konularda, Bakanlığınızın meslek odaları ve belediyeler ile bir çalışması var mıdır? Allah korusun, geliyorum diyen bir deprem sonucu facia olmaması için ne gibi bir program yapılmaktadır, öğrenmek isteriz.

Bu arada, inşaat ruhsatı alımında 1997'de 126 000 olan sayının 2000 yılında 75 000'e, 2001'in ilk altı ayında ise 23 000'e düştüğü; yani, inşaat ruhsatlarının 1997, o 54 üncü hükümetteki efsane yıla göre 1/3 mertebesine düştüğü ve yine, 30.12.2001 tarihli Devlet İstatistik tablolarına göre bir yıl içinde maliyetlerde yüzde 62 artış olduğu; fakat, acı olanın, enflasyonun TEFE'de yüzde 84, TÜFE'de yüzde 67 olduğu günümüzde, bir sosyaldemokrat iktidarında işçilik artışlarının sadece yüzde 44,4 olduğu; yani, sosyaldemokratların, 2001 yılında emekçilerin ücretlerini enflasyon karşısında tam anlamıyla ezip yok ettiğidir.

Son olarak, yeni ihale yasası üzerindeki görüşlerimizi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - 2 dakika eksüre verir misiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum Sayın Polat, Sayın Karaca'ya da 1 dakika vermiştim. 1 dakika içinde toparlayın efendim.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Son tasarıdaki 7 trilyon 400 milyar olan eşik değerin, 2000 yılı fiyatlarıyla bizce en az 10 trilyona çıkarılması ve yine en çok üzerinde durmuş olduğumuz konu ise, tüm malzemelerde CE belgesi ve sertifikasyonlu işçilik aranacağından, Millî Eğitim Bakanlığının meslek liselerini ve çıraklık okullarını mutlaka artırması ve artık, piyasadaki işçilerimizin mutlaka sertifika sahibi olması; aksi halde, ülkemizde ihale alan yabancı firmalar ülkemizde yeterli sayıda sertifikalı işçi yok diye dışarıdan işçi getirebileceği gibi, yabancı ülkelerde iş alan müteahhit firmalarımıza da ülkemiz işçilerinin çalışmasına müsaade etmeyecekleri, ülkemizde üretilen yerli malzemelerin de hem ülke genelinde hem de dışarıda kullanılması yasaklanabilecektir.

Ve yine, burada, özet olarak belirtmek istediğim, yaklaşık maliyetin ilan edilmemesinin idareleri şaibe altında bırakabileceği, en düşük değer ile ekonomik değeri mukayesesine açık olmadığı, 400 000'e yaklaşan mühendislerin de büyük miktarda, çığ gibi işsiz kalacakları üzerinde endişelerimizi belirtir; hepinizi saygıyla selamlarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Sayın milletvekilleri, böylece yedinci tur görüşmelerini tamamlamış olduk.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Birleşimin başlangıcında da ifade ettim, soru sorma işlemi 10 dakikayla sınırlıdır. Soruları, ekrandaki sıraya göre ve burada daha önce belirlediğimiz arkadaşların hakları da korunmak suretiyle soracağız. Yalnız, sorular kısa ve gerekçesiz olursa, çok sayıda arkadaşımızın soru sormasına olanak tanımış oluruz.

Sayın Seyda, buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım delaletinizle Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın cevabını talep ediyorum.

1- Şırnak İli İdil İlçesi kanalizasyon projesi ile Şırnak içmesuyu projeleri hangi aşamadadır? 2001 yılında bu projelere ne kadar ödenek aktarılmıştır?

2- 4-5 Aralık 2001 tarihlerinde Şırnak İline bağlı Cizre İlçemizin yoğun yağmur yağışı almasıyla batı ve kuzey kesimlerinde toprak kayması ve su baskını sonucunda, Cudi, Sur, Şah, Yafes, Dicle, Nur ve Konak Mahallerinde bulunan sokak ve ana caddelerde hasar ve çöküntülerin meydana geldiği, 30 kadar evin sular altında kaldığı, yeni yapılan kanalizasyon hattına da zarar verdiği ve ciddî şekilde hasar meydana geldiği tespit edilmiştir.

Geçen yıl da, ilçemiz aynı şekilde yoğun yağmur yağışı alması nedeniyle hasar görmüştü; ancak, İlçe Belediyemiz Bakanlığınızdan yardım talebinde bulunduğu halde hiçbir sonuç alınamamıştır. Son olayla birlikte, Cizre İlçemizin afet alanı kapsamına alınması veya yardım gönderilmesi konusunda bir çalışmanız var mı? Yoksa, ne zaman böyle bir çalışmaya başlayacaksınız.

3- Cizre-Şırnak ve Cizre-Silopi-Habur yolunu ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seyda.

Buyurun, Sayın Aslan.

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Delaletinizle, Sayın Bayındırlık Bakanımızdan aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum:

1- TEM projesinin Türkiye uzantısı kaç kilometredir? Kaç kilometresi yapılmıştır? Ne kadar para harcanmıştır? Bu projede kaç firma faaliyet göstermiştir?

2- Karayolları yol yapım, onarım, kar temizleme, yol açma işlerinde kullanılan araç ve gereç sayısı nedir? Bu araç ve gereçler yeterli midir? Faal ve atıl durumdaki araç sayısı nedir? Mevcut imkânlar yeterli değilse ne yapmayı düşünüyorsunuz?

3.- Karayollarının yıllık asfalt kapasitesi nedir? 2001 yılında yapılan asfaltla 2002 yılında planlanan asfalt limiti arasındaki fark nedir? Bütçede ayrılan ödenekle yeterli bir hizmet verebileceğinize emin misiniz?

4.- Karayollarının bölge çapında, merkez Diyarbakır ve bağlı illere, 2002 yılı içerisinde planlanan asfalt miktarı ve gerçekleştirme yüzdesi nedir?  İl bazında ayrı ayrı bilgi verilmesini arz ederim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Sayın Şükrü Ünal, buyurun.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Millî Savunma Bakanımızdan aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde özürlü gençlerimizin askerlik problemi hâlâ devam etmektedir. Her ilimizde askerî hastane bulunmamasından dolayı askerlik çağına gelmiş özürlü gençlerimiz en yakın askerî hastaneye sevk edilmekte; ancak, burada da, bazen, kendisiyle alakalı doktor bulunmadığından dolayı Ankara'ya gönderilmektedir. Bilhassa zihinsel özürlü çocuklarımızın, gençlerimizin bir yerden bir yere götürülmesi büyük problemdir. Bu konudaki problemi mahallinde çözmek için herhangi bir düşünceniz var mıdır, bu problemi nasıl halledeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Çelik, buyurun efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, birinci sorum, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Akçan'a. 

Sayın Bakanım, Van'ın Özalp-Saray-Kapıköy karayolu yüzde 90 oranında tamamlanmış, 1,5 trilyonluk bir ödenekle bitmesi söz konusudur.

İkincisi, yine, Erciş-Muradiye-Çaldıran Karayolu 2 trilyonluk bir ödenek beklemektedir. Bizim Bahçesaray İlçemiz, bildiğiniz gibi, Türkiye'nin Tibet'i kabul ediliyor. 21 inci Yüzyılda, yolu, yedi sekiz ay kapanan bir ilçemiz. Bunun yolunun Çatak üzerinden tamamlanması için de 10 trilyon liralık bir ödenek gerekmektedir.

Ayrıca, neredeyse, Zigana Geçidi gibi bir geçidimiz olan Kuskunkıran Geçidinin projesi için de 220 milyarlık bir proje bedeli talep edilmektedir. Bunları 2002 yılı bütçesi çerçevesinde karşılayacak mısınız? Bunu, zatı âlinize sormak isterim.

İkinci sorum, Millî Savunma Bakanımız Sayın Çakmakoğlu'na.

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Avrupa güvenlik ve savunma politikası çerçevesinde kurulacak olan Avrupa ordusunun karar merciinde Türkiye yer almıyor. Bu konu gündeme geldiği günden beri, yetkililerimizin yaptığı açıklamalarda, "karar merciinde olmadığımız bir Avrupa ordusunun, NATO'nun imkânlarını kullanmasına müsaade etmeyeceğiz" dedik.

Ancak, Başbakanlıkta, Sayın Başbakanın başkanlığında toplanan 5 yetkili bu konuda karar verdiler ve bu konuda taviz verdiler, geri adım attılar. Bu konu Parlamentoya gelmedi, herhangi bir müzakere yapılmadı; bunu doğru buluyor musunuz? Hangi taviz verilerek veyahut da hangi taviz koparılarak böyle bir karara varılmıştır, bunu Parlamentoya açıklamanızı istirham ediyorum.

Teşekkür ederim Efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın Göksu, buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, müsaadenizle Sayın Bakanıma sorularımı arz ediyorum.

Adıyaman şehir geçişi 1997 yılında ihale edildi, 1999 yılında bitmesi gerekirdi; bitirilemediği için, şu an Adıyaman merkezi çamur içerisindedir ve bu nedenden dolayı da sık sık trafik kazaları yaşanmaktadır. Bu geçişi bu sene bitirmeyi düşünüyor musunuz? Çok önemli bir proje Sayın Bakanım.

Adıyaman, ulaşım açısından fakir bir ilimizdir. Gölbaşı-Kapıdere diye bir yolumuz vardır, Adıyaman'ı Ankara'ya 120 kilometre yaklaştıracak bir yoldur. 24 kilometredir; 10 yıldır bitirilemedi. Yine, Çelikhan- Malatya yolu 10 yıldır bitirilemedi. Buralara bu sene ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz?

Atatürk Barajı hızla kirleniyor, haliç haline geliyor. Adıyaman'ın atıksuları, kirli suları Atatürk Barajına akmaktadır. Ayrıca çevre ilçelerden ve köylerden de kirletilmektedir; kirletilmemesi için projeniz var mı? Ayrıca, Adıyaman arıtma tesislerinin bitirilmesi için bir çalışmanız var mı?

Narlı-Gölbaşı-Malatya devlet yolu çok kalabalık, günde 5 000 aracın geçtiği bir yoldur. Buranın standardının yükseltilmesini düşünüyor musunuz?

Sayın Bakanım, bütün belediyeler mağdur, Adıyaman'da da mağdur; ama, bir belediye vardır ki, 20 aydan beri işçisine ve memuruna maaş verememiştir, Gölbaşı Belediyesi. Şu bayram öncesi bu belediyemize el atmanızı istiyoruz; düşünüyor musunuz?

Yine, Adıyaman bir kör nokta haline geldi GAP'tan sonra. Kâhta ve Siverek arasında baraj üzerinden bir köprü yapma projeniz var mı; hangi safhada?

Adıyaman-Gölbaşı kanalizasyonu için bu sene ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz?

Son sorum: İstanbul otobanının giriş ve çıkışlarının; yani, Avcılar ve Sultanbeyli çıkışlarının yerlerini değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü, özellikle Sultanbeyli, Pendik, Kartal veya Avcılarda oturan insanlar için haksızlık oluyor; çok kısa mesafe için paralar ödüyorlar, zamanları yollarda geçiyor; daha geriye alınması lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Nesrin Ünal, buyurun.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Kendini Antalyalı kabul ederek, sadece turizmden yılda 5 milyar dolara yakın girdi sağlayan Antalya'ya karşı gösterdiği hassasiyetten dolayı Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a teşekkür edip, sorumu soruyorum:

Sayın Bakanım, Türkiye'nin imajı olan ve bitirilmesi şart olan Antalya çevre ve Antalya-Alanya yolu konusunda son gelişme nedir? Ayrıca, sahil yolunun devamı olan Gazipaşa-Mersin bölümünü de İçel Milletvekili Sayın Hidayet Kılınç öbür soruda soracak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın Erek, buyurun efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, memur ve işçi ücretlerini ödeyemeyen küçük belediyeler konusunda, özellikle İller Bankasından, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız bir takviyeyi düşünüyor mu?

Yılan hikâyesine dönen Tokat-Zile-Alaca yolu bu sene bitecek mi? Keza, yılan hikâyesine dönen Tokat çevreyolu bu sene bitecek mi?

Turhal-Zile arasındaki 20 kilometrelik yolun 2002 yılındaki programın gerçekleşmesi, durumu hakkında Sayın Bakan acaba nasıl bir plan ve program sunacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erek.

Sayın Yıldız, buyurun efendim.

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkanım, sorularımın Bayındırlık Bakanı tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Muş-Diyarbakır arasındaki karayolunu asfaltlamayı düşünüyor musunuz? Çünkü, şu anda Bitlis üzerinden veyahut da Bingöl üzerinden ulaşım sağlanmaktadır.

Yıllardır devam eden Varto-Karlıova arasında kısa bir mesafe kalmış, önümüzdeki sene bu yolun asfaltlanması işini tamamlamayı düşünüyor musunuz?

Bulanık-Ahlat arasındaki yol stabilize olarak devam etmektedir, kışın ulaşım sağlanamamaktadır. Bu yolu 2002 yılı programınıza alıp asfaltlamayı düşünüyor musunuz?

1966 Varto depreminde hak sahibi olduğu halde, bugüne kadar konutları yapılmayan hak sahiplerinin konutları 2002 programına alınacak mı? Hak sahibi olduğu halde, 2 500 civarında vatandaş, daha sonra borçlanması yapılmadığı için hak sahipliğinden çıkarıldı. Bunlara yeni bir imkân verip borçlandırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Soru sorma işlemi -süreyi geçirdik- tamamlanmıştır.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - İsimleri okur musunuz.

BAŞKAN - Efendim, okuyacağım, merak buyurmayın. Zaten okumuştum; ama...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Seçmene selam!..

BAŞKAN - Seçmenler duysun...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hiç alakası yok.

BAŞKAN - Sayın Mükerrem Levent, Sayın Faruk Demir, Sayın Şen, Sayın Eser, Sayın Kılınç, Sayın Ensarioğlu, Sayın Aslan, Sayın Gülay, Sayın Seven...

Sayın Seven, sizin de isminiz var; Nidai Seven...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yazılı olarak sorabiliriz değil mi?

BAŞKAN - ... Sayın Mahfuz Güler, Sayın Ahmet Sancar Sayın, Sayın Tuğmaner, Sayın Vardar, Sayın Pepe, Sayın Akgün, Sayın Öztürk, Sayın Oral, Sayın Ercan, Sayın Bildik, Sayın Polat, Sayın Bedük, Sayın Özgenç, Sayın Toprak, Sayın Ertaş, Sayın Ünal.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Ali Bey, bu yaptığınız ayıp değil mi?

BAŞKAN - Neden efendim?

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Yüce Meclis bir meseleyi müzakere ediyor, bizzat, riyaset eden bir kişi olarak siz "seçmenler duysun diye okuyorum" dediniz. Rica ederim, buradaki mütalaalar, meselelerin tabiatı gereği midir; yoksa, seçmenler duysun diye midir?!. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Gökdemir, ben, daha önce bunları okudum; arkadaşlarımız burada yoklardı. Israr üzerine okuyorum. Ben, bunları isim isim okudum daha önce. Yoksa, burada, Genel Kurulda hazır bulunan arkadaşlarımız biliyor, yaptığım hiçbir ayıp yoktur; aynen İçtüzüğü uyguladım ben efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum)- Beyefendi "seçmen duysun" demeniz ayıp; onu arz ettim.

BAŞKAN- İkinci kez ısrarları karşısında okudum.

Teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan, o ifadeniz yanlış.

BAŞKAN- Sayın Millî Savunma Bakanımıza iki soru yöneltildi. Sayın Bakanım, isterseniz, önce, siz, kısaca yanıtlarsanız, diğer bölümü Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız kullanırlar.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize tevcih buyurulan sorulardan birisi, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik arkadaşımızın sorusu ve grupları adına görüş beyan eden milletvekillerimiz de yer yer buna temas ettiler; Avrupa güvenlik savunma kimliğiyle ilgilidir.  Avrupa güvenlik savunma kimliği konusunda son günlerde yapılan açıklama ve varılan mutabakatla ilgili sorulardır bunlar.

Buna şu safhada, şu şekilde cevap vermemiz mümkün: Bilindiği gibi biz, Avrupa savunma, güvenlik politikasını desteklemişizdir. NATO'daki konumumuz, görev, yetki ve sorumluluklarımız da, ayrıca, ittifak üyesi olarak bellidir. Avrupa güvenlik savunma gücü oluşturulduğunda, biz, tatmin edici bir statü tanınması şeklinde, iki seneyi aşan bir görüşme süreci içerisinden geliyoruz. Konu, Dışişleri Bakanımızın görev alanına girmekte; fakat, ülkemizin güvenlik ve savunma alanındaki göreviyle, durumuyla da ilgili olduğu için, bizim de bilgilerimiz ve zaman zaman iştiraklerimiz olmaktadır.

Son mutabakat, Avrupa Birliği ülkeleri adına İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında varılan mutabakattır. Genel manada, önemli ölçüde bizim beklentilerimizi karşılayan bir mutabakat sonucuna varılmıştır. Varılan sonucun, bir bütün olarak ülkemizin kaygılarını karşıladığı görüşünde olduğumuzu ifade etmek istiyorum; ancak, bu bir yazılı metindir, yazılı metin hem NATO hem de Avrupa Birliğinin yetkili organlarının onayından sonra kesinleşecektir. Bazı arkadaşlarımızın ve medyanın söylediği gibi bireysel, ferdî manada bir taahhüt ve garanti değildir. Hukukî süreç, siyasî ve askerî boyutuyla devam etmektedir. Şu anda da, Sayın Dışişleri Bakanı Brüksel'de, bu konular da dahil olmak üzere, bu mutabakat metninin ayrıntılarını da içine alacağı görüşmelere başlamış bulunmaktadır. Bu, bir süreçtir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Avrupa Birliği adınaysa, Yunanistan'ın tepkisi nedir acaba?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Şu anda verebileceğim cevap bunun ötesinde olmayacaktır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Demek ki onun adına değil; anlaşılmıştır.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Şükrü Ünal arkadaşımızın sorusu "özürlü, özellikle zihin özürlü gençlerimizin askerliğe sevkleri sırasındaki muayenelerinde karşılaştıkları güçlüklere nasıl kolaylıklar getirilebileceği" şeklindeydi. Bu konuda 41 askerî hastanemiz vardır, mümkün olduğu kadar askerî hastanelere bu konuda yetki verme şeklinde genişletme çalışmalarımız var. Bu konuda alınmış bir karar var. Kendilerini ayrıca yazılı olarak da bilgilendireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, bana yöneltilen sorular, hem konuşmacıların konuşmaları sırasında hem de soru sorma safhasında o kadar fazla ki, teker teker cevap verme şansım hemen hemen -soruları alma açısından da- mümkün değil ve teknik değer olarak, ben, bunların, cevaplandırılmamış olan kısımlarının, kesin olarak, en kısa sürede yazılı olarak cevaplandırılacağından emin olmanızı isteyerek, affınıza sığınıyorum.

Sayın Başkanım, izin verirseniz grup halinde ifade edeyim, Sayın Aslan Polat'ın konuşmaları sırasında Bolu Tüneliyle ilgili dile getirdiği noktalar vardı, hususlar vardı; bir de, Sayın Metin Kalkan'ın yanılmıyorsam, Galata Köprüsüyle ilgili...

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Bendim efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) - Zeki Bey siz miydiniz?..

Değerli arkadaşlar, bir defa, Bolu Tüneli, tünel açılıp, kemer betonu atılan kısımlarında bir tek çizik dahi zarar görmüş değildir. Eğer, bir tünel kazılır, kazıldığı haliyle kullanıma açılırsa, kemer betonuna ihtiyaç yoksa, o zaman, niye kemer betonu atılıyor?! Kemer betonu, stabiliteyi sağlamak için yapılması gereken bir işlem.

Bolu Tünelinin, Ankara tarafından girilen kısmında, önce 1 kilometrelik, dağ dışında otoyol yapılmış. Arkasından, içeriye 300 metrelik bir giriş yapılmış. Bu giriş, kemer betonuyla garantiye alınmış. Burası garantiye alındıktan sonra, devamen, 400 metrelik yaklaşık bir giriş yapılmış. Temizliği yapıldıktan sonra deprem meydana gelmiş. İşte, temizliği yapılıp, kazılıp temizlenen kısım depremde çökmüş durumdadır.

Sayın Koray Aydın'ın, o gün -Sayın Aslan Polat'la ben de dinledim- Plan ve Bütçe Komisyonunda "şu anda yapabileceğimiz veya yaptığımız gözlemler ve etütlerle, buradaki çökmenin mesafesinin nereye kadar uzandığını bizim kestirmemiz mümkün değil" ifadesi var. O zarar görmemiş olan kısmın, kesin olarak, temizliği yapılıp, kemer betonu atılan kısım kastederek ifade edilmesi gerekir ve her aklı başında olan insanın da söyleyebileceği kısım bundan ibaret olması gereken kısmıdır. Bu nedenle, Bolu Tünelinde biz by-pass öngördük. Niçin; çünkü, tünelin çöken kısmına, dağın tepesinden, temizlik yapılan, kazılan kısma kadar eşlik eden bir çökme var, konik çökme. Dolayısıyla, eğer, biz, bu çöken yeri temizlemeye kalkarsak, uzmanların ifadesi, dağın tepesinden itibaren aşağıya kadar olan kısmı temizleyeceksiniz ki, 7 yıllık bir süre ile sadece temizlik için 408 milyon dolarlık bir tahminî harcama söz konusu. Bu durumda bize düşen görev, bu projeyi tamamlamaksa, o zaman, bir tek alternatif kalıyor; maliyeti de göz önüne alarak, by-pass yapmak.

By-pass yapmak suretiyle, bir, öngörülen sürede projeyi tamamlayabilecek noktaya varıyoruz. İki, by-passla, tünel, projeyle öngörülen kısımdan biraz daha kısaldığı için, yaklaşık 59,5 milyon dolarlık bir tasarruf söz konusu oluyor ki, bu, bir ifadede, 800 milyon doları aştığı söylenen proje bedeli, daha doğrusu, harcanan kısmı 800 milyon doları aştığı söylenen projenin tamamının bedeli 753 milyon dolardı, ilk projenin yapılma safhasında.

Bu 59 milyon  dolarlık düşüşle, projenin tamamlanması halinde, toplam harcanacak olan bedeli 694 milyon dolara inmektedir. Dolayısıyla, Bolu Dağı tüneliyle ilgili öngörülenler, by-pass uygulamasıyla, 1 250 metrelik by-pass tünel uygulamasıyla, öngörülen sürede, daha düşük maliyetle hedefine ulaştırılacaktır; bundan emin olunsun istiyorum. Bunu önemsediğim için, biraz açıklama ihtiyacı hissettim.

Karayollarıyla ilgili bir diğer dile getirilen husus, Galata Köprüsü. Galata Köprüsünde kapakları taşıyan sistemde meydana gelen aksaklıkların olduğu doğrudur; ancak, bu aksaklıkların, hiçbir bedel ödenmeden, yapımcı firma tarafından karşılanmak üzere giderilmesi çalışmasına başlanmış ve tamamlanma noktasındadır. Köprü, şu anda, bütün fonksiyonlarını yerine getirir ve işler durumdadır. Köprüdeki dükkânlar İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmiştir ve biz, bu köprünün, şu anda, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan gerilimle ilgili inceleme etütlerini aldık, onu değerlendirme noktasındayız. Bunun şehir içinde kalması nedeniyle, başka yollarla beraber, İstanbul Büyükşehir Belediyesine Galata Köprüsünü de devretmeyi planlıyoruz; bu, arzu edilen bir şeydi zaten, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Dolayısıyla, Karayolları olarak, işlemeyen bir köprünün, İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmesi asla düşünülmemeli veya söz konusu edilmemesi gerekir diye düşünüyorum, bunu da ifade etme ihtiyacı hissediyorum.

Sayın Başkan, son soruyu soran Muş Milletvekilimiz, Muş afet konutlarıyla ilgili görüşümüzü soruyordu ki, onunla ilişkili olarak da, Sayın Pepe'nin ifade ettiklerine dönmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir iki dakika içerisinde toparlarsanız sevinirim; sürenin sonuna geldik.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Lütfen...

Biten konut sayısı 6 399; 2001 yılı yatırım programında konut sayısı 796; bunun tamamlanması söz konusu. Etüt proje kapsamında olup, bu bitirildikten sonra ihale edilecek olan konut sayısı 1 315'tir.

Değerli arkadaşlar, 1966-1967 döneminden itibaren, Varto depreminden bu tarafa, toplam olarak, Marmara depremi hariç olmak üzere, yaklaşık 46 000 konuta ihtiyaç vardır ve hak sahibidir. Ama,  sel afetiyle;  ama, heyelan afetiyle;  ama, deprem afetiyle hak sahibi  olan insanların sayısı 46 000'in üzerindedir. Sadece, 2001 yılında ikinci etabı ihale edilip, 2002 yılının başında teslim alacağımız afet kapsamı deprem bölgesinde, Marmara deprem bölgesinde yaptırılan konut sayısı, ki, bu, en kısa zamanda gerçekleşecektir. Sayın Pepe'nin doğru olarak ifade ettiği, Karamürsel ve Hisareyn bölgesinde yapılması gereken, yapılanın içinde cüzi miktarda kaldığı ifade edilen ve gerçekten de öyle olan ve Dünya Bankasının finansörlüğünde yapılan, kendisinin ihale ettiği konutları bir kenara bırakırsak, 41 500 konutun, iki yıl içerisinde tamamlanıp, teslim edilmesi söz konusudur. 54 üncü hükümet döneminde geçirilen afete bağlı olarak, sadece Dinar İlçesinde yapılan, bir ilçede yapılan konutları, 1999'da 57 nci cumhuriyet hükümeti teslim etmiştir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sonuç itibariyle, Varto depreminden bu tarafa hak sahibi olanların haklarının yüzde 57'sinin hakkı,  57 nci cumhuriyet hükümetinde,  büyük bir çoğunluğu başlatılıp, bitirilmiş ve teslim edilmiştir.

YALÇIN KAYA (İçel) - Bunlar anlamazlar Sayın Bakanım, gözleri görmüyor.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Şimdi gelelim Sayın Pepe'nin ifade ettiklerine. Sayın Pepe'nin ifade ettiği Karamürsel ve Hisareyn konutlarında, istimlakla ilgili sorunlardan dolayı Dünya Bankasının bilerek yapmadığı bir ihale vardır. Bunun dışında, Sayın Pepe'nin beni üzen ifadeleri, asla gerçeği yansıtmamaktadır.

Bakınız, Adapazarı'nda 436 kilometre şebeke hattı döşenmesi planlanmış, 40 firma tarafından, 400 kilometresi döşenmiştir. Ana kolektörler ve taşıyıcı hatlar kapsamında 60 kilometre planlanmış ki, 45 kilometresi yapılmış, 15 kilometresinin de, eksözleşme kapsamında yapılması için önçalışmaları sürdürüyoruz; bunu da, on gün içerisinde bağlayacağız. Bunun niye böyle uzadığını Sayın Pepe çok iyi biliyor.

Adapazarı'nda 35 kilometre şebeke hattı yapılacak. Bunun dışında planlanan 60 kilometrenin 45 kilometresi yapılmıştır.

Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ersin Taranoğlu orada, bilmiyorum Cevat Ayhan Bey burada mı... Cevat Ayhan Beyin...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Gölcük'le alakalı olanı söyleyin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Gölcük'ü, ben, size göstereceğim haritada; isterseniz, burada, Mecliste hep beraber görelim. Gölcük'ün bulunduğu yer, hâlâ, çökmeye devam ediyor... Çökmeye devam ediyor Gölcük'ün bulunduğu yerler. Çökmeye devam eden yerlerde, siz, benden bazı taleplerde bulunuyorsunuz. Bu talepleri, çöken bir yerde nasıl gerçekleştiririz?!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bağlarsanız, sürenin sonuna geldik çünkü.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Değerli arkadaşlar, bu nedenle, biz, gayet samimî şekilde insanlarımıza hizmet etmeye devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, şunu ifade edeyim. Afet Kararnamesiyle ilgili görüşümü arz edeyim sözümü noktalayacağım, herkesin sorusunu da yazılı olarak cevaplandıracağım: Değerli arkadaşlar, Afet Kararnamesi kapsamında değerlendirilecek bütün belediyeleri değerlendirmek suretiyle, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren kararname kapsamına alma çalışmalarını sürdürüyoruz; bu, birincisi.

İkincisi; bu dönemden sonra Afet Kararnamesini yürürlükten kaldırmayı planlayan bir tasarıyı huzurlarınıza getirmek istiyorum. Zira...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Bakan, afet olmayan yerleri de dahil edecek misiniz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Hayır, o olmayacak; onu bilesiniz, ama, politik yaklaşımla yapıldığı iddia edilen, Afet Kararnamesi kapsamına alınanların tamamının afetle ilgili hasarlarının raporlarını dileyen herkesin önüne getirmeye hazırız. (MHP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, bu noktada, Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur; onların da, bu raporları inceleyerek, kimin haklı kimin haksız şekilde kararname kapsamına alındığını ortaya çıkarması da mümkündür.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hangi komisyon?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Yüce Meclisin kendisinin seçtiği üyeler tarafından oluşturulan komisyon.

Bu nedenle, bunu bu şekilde değerlendirmenizi istiyorum ve bu tartışmanın, artık, Türkiye gündeminden kalkması lazım. Bunu kaldıracak kanun tasarısı çalışmasını başlattık, yürütüyoruz ve huzurunuza da en kısa zamanda getireceğiz.

Saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik.

Yedinci tur görüşmelerinin oylamaları kalmıştır; oylamalar bitene kadar sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir şey sorabilir miyim; Sayın Bakanımızın söylediği, inceleme yapacak komisyon, hangi komisyon acaba?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu.

BAŞKAN - Araştırma komisyonunu kastediyor Sayın Bakan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bakacağız, göreceğiz...

BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla, yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

      L i r a

                                                                                                                                       

 

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

913 739 590 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

102

Millî Savunma Hizmetleri

7 321 229 410 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

                T O P L A M

8 234 969 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A -  C E T V E L İ

             

                                                                       L  i  r  a

 

 

 

 

 

                                                                                              

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

4 855 100 186 000 000

 

- Toplam Harcama

:

3 745 216 571 570 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

1 106 686 812 680 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

1 465 821 430 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

:

4 662 623 180 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

:

979 046 816 950 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

      L i r a

                                                                                                                                       

 

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

124 711 250 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Devlet Yapı İşleri

60 845 350 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve Giderme Hizmetleri

4 876 900 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

114

Teknik Araştırma ve Uygulama Hizmetleri

5 994 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

75 802 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

                T O P L A M

272 230 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. -  Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

             

                                                                       L  i  r  a

 

 

 

 

 

                                                                                              

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

892 043 411 286 000

 

- Toplam Harcama

:

866 589 490 880 000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

21 651 341 526 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

1 003 810 000 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

:

4 806 388 880 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

      L i r a

                                                                                                                                       

 

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

529 101 400 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Karayolları Planlama, Proje ve Keşif Hizmetleri

20 175 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Karayolları Yatırım Hizmetleri

810 698 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Bakım ve İşletme Hizmetleri

165 746 600 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

7 531 200 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri ile Gerçekleştirilen Hizmetler

200 021 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

                T O P L A M

1 733 273 200 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

Gelir

 

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

      L i r a

                                                                                                                                       

 

 

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

31 500 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

1 701 773 200 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

                T O P L A M

1 733 273 200 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Karayolları Genel Müdürlüğü  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

             

                                                                       L  i  r  a

 

 

 

 

 

                                                                                              

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 865 267 241 315 000

 

- Toplam Harcama

:

845 531 923 630 000

 

- İptal edilen Ödenek

:

16 822 219 165 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

68 972 050 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

  Devreden Ödenek

:

2 982 070 570 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

:

696 462 390 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

             

                                                                       L  i  r  a

 

 

 

 

 

                                                                                              

 

 

- Bütçe tahmini

:

589 168 505 000 000

 

- Yılı tahsilatı

:

876 974 656 930 000

 

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğünün 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime, saat 18.00'de toplanmak üzere, ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.10

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, sekizinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Sekizinci turda, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Telsiz Genel Müdürlüğünün bütçeleri ve kesinhesapları yer almaktadır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. –  2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam)

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır; sayın bakanlarımız hazır.

Sayın milletvekilleri, bu tur için de soru ve cevap işlemi 20 dakikayla sınırlıdır.

Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz, Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz;

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili Hasan Akgün, İçel Milletvekili Edip Özgenç, Kocaeli Milletvekili Ahmet Arkan, Niğde Milletvekili Eyüp Doğanlar;

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Mustafa Yaman, Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen;

AK Parti Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal;

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız;

Konya milletvekili Mehmet Gölhan.

ANAP Grubu adına Ankara Milletvekili Birkan Erdal, Adana Milletvekili Mehmet Ali Bilici,

Şahısları adına, lehinde Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım; aleyhinde Hatay Milletvekili Mustafa Geçer.

Saadet Partisi Grubu adına Sayın Zeki Çelik.(SP sıralarından alkışlar)

Süreleri eşit mi paylaşacaksınız?

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma, ekonomik, toplumsal ve kültürel etkinliklerin kilit unsurudur. Ulaştırma politikası, ulaştırma planıyla somutlaşır. Ulaştırma, bir hizmet sektörü olup, diğer sektörlerdeki gelişmeleri hızlandıran fonksiyona yükselebildiği gibi, engelleyen veya yavaşlatan faktör olma özelliğine de sahiptir. Dolayısıyla, gelişmişliğin göstergesi ve anahtarı durumundadır.

İhracat düşmüş; düşer; çünkü, rekabet edemezsiniz. Bir hükümet düşünün ki, haberleşmeyi lüks sayıyor, haberleşme gelirlerinden ekstra zam alıyor; yani, "yüzde 25 daha fazla ekvergiyle, ben vergi alırım" diyor.

Sizin Uzakdoğu'daki, Avrupa'daki, Amerika'daki aynı malı üreten rakipleriniz, haberleşmeyi size göre daha az bedelle, maliyeti daha ucuz olursa, nasıl rekabet edeceksiniz?! Uluslararası rekabeti sağlamak için ulaştırma hizmetlerini ucuzlatmak gerekir. Bunun için de yatırıma ihtiyaç var; ama, "kaynak yok" diyorlar; doğrudur. Yine, bu hükümetin birkısım ortaklarının ortak olduğu bundan önceki 55 ve 56 ncı  hükümetler ve bugünkü 57 nci hükümet dönemine bakıyoruz, bazı bankalar 10 milyarlarca dolar parayı hortumlamış, batmış; hani kaynak yoktu?! Kaç tane bankaya içi boşaltıldıktan sonra elkonuldu! O bankaların içi boşalmış, paraları o sayın akrabalar cebe indirmiş; ama, ödemesi de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan milletin sırtına yüklenmiş; hani kaynak yoktu?! Orayı hortumlayacağınıza... Ee tabiî, şimdi kardeşe, yeğene bedelsiz olarak, araştırmadan banka kurma izni verirseniz, bugün de elkoymak zorunda kalırsınız; ama, ne zaman katrilyonlara varan paralar cebe indirilirse, o zaman elkoyarsınız.

Ulaştırma Bakanlığına ise, bir kişinin cebine indirdiği paranın yüzde 1'i gibi komik paralarla, yatırım yapacağız diye, bütçe veriyorsunuz, milletle alay eder duruma düşüyorsunuz. Bu yüzden, bugün ülkenin trafiği birbirine karışmış, sürücüsü ve yardımcıları yara almış, araçları ağır hasara uğramış, hem yolları hem altyapıları tahrip olmuştur. Tedavide de, kara tren türküsündeki gibi, bırakın geç kalmayı, tren gelmemiştir bile.

Değerli milletvekilleri, devlette devamlılık esastır; bu, kurumların rahat çalışması için elzemdir; ancak, aynı partiden iki bakan gidiyor, yerine bir başka bakan geliyor, aralarında kavga var, terör estirilen bir yer konumunda ve komplolar düzenlenen bir yer ise, bu bakanlıkta verimli çalışılması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, "zarar eden KİT'ler satılacak, devletin sırtındaki kambur kalkacak, yeni istihdam alanları açılacak, rekabet oluşturulacak, mal ve hizmette kalite, ucuzluk sağlanacak" diyerek, kamuoyu özelleştirmeye hazırlanıyor. Ancak, devlet zarar eden değil, en kârlı kurumlarını elden çıkarmaya başladı. İstihdam yerine, işten atmalarla işsizlik, kalite yerine kalitesizlik ve pahalılık getiriliyor. Kârlı kuruluşlar, uluslararası sermayeye rant aracı olarak sunuluyor. Satılacak kurumların başında da, "işlenmemiş elmas" olarak nitelenen Telekom var. Çokuluslu sermayenin sadece tavsiye ile kalmadığını, kendilerine uygun yasal düzenlemeyle yetinmeyerek bakanların kellesini istediğini ve bu emre, bu hükümetin aynen evet dediğini birlikte gördük.

Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili tartışmalar uzun süre kamuoyunu meşgul etmiştir. Oysa, Telekom, Türkiye için hem ekonomik hem stratejik bir kuruluştur; yaklaşık 70 000 çalışanıyla bu kurum, her türlü siyasî etki, partizanlık, geçmişteki kötü yönetimlere rağmen, kâr eden KİT'lerimizdendir. 1996 ile 2000 yılları arasında Türk Telekomun cirosu 23 milyar dolardır. Yine, bu dört yıl içerisinde Hazineye ödenen pay ise 11 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Türk Telekomun stratejik önemi hâlâ devam etmektedir; zira, Silahlı Kuvvetlerimizin iletişim hizmetlerinin büyük bir kısmı Telekom hatları üzerinden yapılmakta ve ayrıca, Silahlı Kuvvetler  kendi öz kaynaklarından da 1,5 milyar dolarlık bir yatırım yapmıştır. Telekomun değeri 100 milyarlarla ifade ediliyor ve halen UMTS denilen görüntülü telefon lisansları, ihaleye çıkılması halinde, hazineye, yaklaşık 10 milyar dolar civarında bir kaynak sağlayacaktır. Bu lisansların bir an önce ihale edilmesini temenni etmekteyiz.

Sayın Bakan, Telekomun bünyesinde olduğu söylenen off-shore şirketi ne oldu, Telekomun off-shore şirket ve şirketlerine ne kadar para aktarıldı ve bu şirketlerin batan bankalarla herhangi bir ilişkisi var mıdır veya varsa hangi boyuttadır?

Öte yandan, önemli bir konu, cep telefonlarındaki kanunî vergiler dışında, normal telefon faturalarına gizli vergi kondu. Abonman ücreti uygulaması hâlâ sürdürülerek, vatandaşın soyulması pahasına, GSM operatörlerinin vurgun vurması sağlanıyor. Ne zaman bunlara dur denilecek? Konuşma sürelerinin sürekli kısaltılarak Telekomdaki yanlış yönetimlerin ve plansız harcamaların faturası vatandaşa kesilemez. Bu uygulamaya derhal son verilmeli ve kontör süreleri sabitlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, kanuna göre Ulaştırma Bakanlığının inşaatlarını DLHİ yapmalıdır; ama, Devlet Hava Meydanları İşletmesi işletme işini bırakmış ihale ve inşaatçılığa başlamış. Sayıştay raporuna göre DLHİ'nin bir liraya mal ettiğini, Devlet Hava Meydanları, belki, on katına mal ediyor. şimdi Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, yaşanan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin haddi hesabı olmayan bir kuruluş haline gelmiştir.

Bakınız, Antalya dış hatlar terminalinin ihale safhasında başlayan yolsuzluklar her aşamada artarak devam etmiş, imtiyaz sözleşmesine aykırı olarak hisselerin yüzde 50'si Alman firmasına devredilmiştir. Önceden izin alınmadan yapılan bu usulsüzlüğe sonradan icazet verilmiştir. Alman şirketi, fiilen ve imtiyaz sözleşmesine aykırı olarak hisselerin tamamına sahip durumdadır. Hisselerin yüzde 100'üne sahip olmak için girişimlerde bulunmakta ve bu amaçla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanlığına müracaat etmiştir. Kanuna karşı hile yoluyla bu hisselerin tamamının yabancıların eline geçmesine Ulaştırma Bakanlığının müsaade etmemesini bekliyoruz. Zira, bu hisselerin devrinin onayı için, Ulaştırma Bakanlığının uygun görüşüyle YPK'ya müracaatı gerekmektedir. Oysa, yüzde 50 hissenin gerçek değeri 110 milyon dolar civarındadır.

Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, bu terminali ya kendisi işletmeli ya da rekabet ortamını sağlayacak şekilde şeffaf bir artırmayla hisselerini satışa sunmalıdır. Bakınız, hâlâ, bazı ihaleli işlerde, yüzde 300 ilâ 500 keşif artışlarıyla durum aynen devam etmektedir, bir şey değişmemiştir.

Sayın Bakan, geçtiğimiz yıllarda da, ben, bu kürsüden, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde bazı konuşmalar yapmış ve uyarılarda bulunmuştum. Sizden ricam, bunları araştırıp değerlendirmeniz ve gereğini yerine getirmenizdir.

Atatürk Hava Limanı (C) terminalindeki otoparkın, bir partinin yandaşlarına, usulsüz olarak ve ihalesiz bir şekilde ucuz fiyatla kiraya verildiğini sormuştuk. Bu konuların ciddiyetle takip edilip, kamunun zararına meydan verilmemesini temenni ediyoruz. Devlet Hava Meydanları İşletmesi, mutlaka, Sayıştay denetimine tabi tutulmalıdır.

Bir başka konu, bu Telsiz Genel Müdürlüğüyle ilgilidir. Burada, totaliter devlet sisteminin anlayışıyla, bir zamanlar, mikrodalga yayınlar yasaktı. Bunlar, sadece ideolojik propaganda aracı olarak kullanıldığından, ülkemizde, uzun süre, bu korkuyla telsiz yayıncılığına müsaade edilmedi; ama, bu arada, bir baktık ki, Haberleşme Yüksek Kurulu gibi bir kurul oluşturuldu ve bununla da hürriyetler biraz daha sınırlandırıldı. Haberleşme Kurulu ile RTÜK birbiriyle çatışmaktadır; hatta, daha bağımsız bir kurum olan RTÜK'ün, belki, bu durumda by-pass edilmesi bile söz konusudur. 12 Eylül mantığını yansıtan bu kurul, sektörün diğer temsilcilerinin de katılımıyla, mutlaka, sivil ve demokratik bir hale getirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu demiryollarının geliştirilmesi, yük ve yolcu taşımacılığı da gerçekten çok önemli bir konudur. Bakınız, Sekizinci Beş Yıllık Planda, -2002 yılı programından okuyorum- şöyle deniliyor: "2001 yılında demiryollarında 284 kilometre yol yenilenmesi yapılması planlanmış; ancak, dış krediyle temin edilecek rayların alınamayacağı görülerek, bu rakam 224 kilometre olarak revize edilmiş ve ilk altı ayda, sadece 83 kilometresinin gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Bu yol ve hızla demiryolları yenilenemez; bu da, sizin becerinizin ayrı bir resmidir.

Değerli arkadaşlar, yine bu planda "zamanında ekonomik şartlar gereği yapılan hatlar günün ekonomik değerlerine göre düzenlenmeli, yeni yapılacak hatlar, bu yönde geliştirilmeli" deniliyor; hatta, yine, bu planda "yöresel nitelikli ve il sınırları içinde yapılan ulaştırma altyapısının inşaı ve idamesinin, tedricen, mahallî idarelere terk edilmesinde yarar vardır" deniliyor ve Mahallî İdareler Yasasıyla mahallî idarelere devredilmesi öngörülüyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimizde, zaman geçirilmeden, buralarda bulunan hatların işletilmesi ve iyileştirilmesi, hiç beklenmeden belediyelere devredilebilir; yani, örneğin, Ankara'da  Sincan-Elmadağ arasındaki tren hattını, Ankara Belediyesi işletebilir.

Son bir konu olarak boğaz tüp geçişiyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Burada, yabancı danışman firmalara hazırlatılan projeler, çok geçmeden, kötü ve telafisi imkânsız neticelere yol açmaktadır. O nedenle, bir danışman firmaya hazırlatılan Japon kredisiyle gerçekleştirilecek boğazdan tüp geçişi projesinin yakından izlenmesinde fayda vardır. Bu haliyle, olan projeyle, devletimiz, Japonya'ya 40 yıl borçlu kalacak ve gereksiz yere borç yükümüz artacaktır. Eğer, İstanbul'un trafik sorununun da çözülmesi isteniyorsa, başta güzergâh olmak üzere, projede büyük değişiklikler yapılması gerekecek ve hemen büyük miktarda yolcu taşıması da sağlanacağından, gayet kârlı ve kendini kısa zamanda amorti edecek bir duruma gelebilecektir. Bu projenin mühendislik ve müşavirlik hizmetlerinin ihalesinin yapıldığını; ama, kamuoyunda, yine Maliye ile Ulaştırma arasında birtakım anlaşmazlıkların olduğunu... Bu, nasıl ortak hükümet anlayışıdır?!.. Bu proje de, mutlaka, ya belediye devredilmeli veya belediye buraya müdahil olmalıdır.

Arkadaşlar, biz, ulaştırmayı, çok büyük teknik eleman istihdam eden bir sektör olarak görüyoruz. Burada Türksat uydularımız var; Avrupa'da uyduya sahip 9 ülkeden biriyiz; ama, büyük çapta teknik eleman gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Çelik, sürenizi adil kullanırsanız, herhalde arkadaşlarınızın hakkına tecavüz etmemiş olacaksınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamam efendim, bitiriyorum.

Bu hükümet diyor ki: Herkese yüzde 10 zam... Hedefler: Efendim, biz, enflasyonu indireceğiz. Kabul; o zaman, gelin, çiftçi ve esnafın kredi faizlerine de bir hedef koyalım, onları da yüzde 10'lara indirelim... Böylece, inanmadığınız şeyleri inanıyormuş gibi satmaya kalkarsanız kimseyi inandıramazsınız, daha çok, milleti mağdur edersiniz.

Ben, hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.(SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın Oğuz, buyurun.

SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler niçin hazırlanır; milletin parasının, millet adına hükümet edenler tarafından, milletin saadeti, huzur ve refahı için kullanılmak üzere, harcamaların planlı ve disiplinli bir şekilde yürütülmesi için yapılır.

Bu düzenleme, milletin temsilcilerinin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılır. Milletin hükümeti, bütçe rakamlarını Meclise teklif eder, Meclis ise, bu teklifi inceler, müzakere eder ve uygun görürse, teklifi yasalaştırır. Şimdi, biz, 2002 yılı bütçesini bu vesileyle konuşuyoruz.

Bu bütçenin, milletin saadeti için hazırlanmış olması lazımdır. Bakalım şimdi, 2002 yılı bütçesi rakamları, bunu teyit ediyor mu :

Personel giderlerine bakıyoruz, 21 katrilyon 891 trilyon; yatırımlar 5 katrilyon 736 trilyon; transfer giderleri toplamı 62 katrilyon 652 trilyon; faizlere 42 katrilyon 795 trilyon -ki, en mühim kalem bu, bütün varlığımızı alıp götürüyor faizciler- diğer transferlere 19 katrilyon 857 trilyon; diğer cari giderler, 7 katrilyon 792 trilyon.

Bütçenin toplamına baktığımız zaman; gider bütçesi 98 katrilyon 71 trilyon; gelir bütçesi 71 katrilyon 118 trilyon; bütçe açığı 26 katrilyon 953 trilyon; vergi gelirleri 57 katrilyon 911 trilyon. Yani, mevcut giderlere, özellikle faiz giderlerine, bütçe içerisindeki gelirlerimiz, yani, vergiden aldığımız gelirler yetmiyor değerli arkadaşlarım. Buna dikkatinizi çekiyorum.

Bütçe dengesi nasıl sağlanacak? Ödemeler toplamıyla tahmin edilen gelirler arasındaki fark, net borçlanma hâsılatıyla karşılanacaktır. Yani, giderleri de, borçlarımızı da, faizli borçlarla karşılamaya hazırlanıyoruz; ama, bununla karşılamamız da mümkün olmuyor; yüzde 150'lik faizler bizi perişan ediyor, milletimizi aç biilaç hale getiriyor, ekmeğe muhtaç hale getiriyor.

Bu rakamlara baktığımız zaman, diyebilir miyiz ki, bu bütçe, aziz milletimizin refah ve saadetini temin etmek için hazırlanmıştır?!

Bu bütçe, saadet, refah ve kalkınma bütçesi değildir. Bu bütçe, bir felaket ve iflas bütçesidir.

Bu bütçeyle, milletimiz ezilecek, birtakım çıkar çevreleri, rantiye kesimi, uluslararası sermayenin baş ağaları sevinecektir.

İnsanlık tarihine baktığımızda, birçok devletlerin, imparatorlukların kurulduğunu görürüz. Tarih bilimciler, devletlerin ve imparatorlukların ömrünü uzatan vasfın "adalet" vasfı, kısaltan vasfın da "zulüm" vasfı olduğunda ittifak etmişlerdir. Bizim başımızdakiler de, maalesef, milletimize, aldıkları tedbirlerle doğru şeyler yapacağını zannettikleri halde, zulüm tatbik etmektedirler.

Devletler, millete karış kendini korumak üzere kurulmazlar; aksine, millete hizmet için kurulurlar. Millete hizmeti esas alan devlette temel öncelik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının teminat altına alınmasıdır. Nitekim, Anayasamızın 2 nci maddesi, bu hususları öngörmektedir.

Bugün, bu hükümetin tatbikatında, 2 nci maddedeki, devletin nitelikleri olarak sayılan hiçbir hususu görememekteyiz.

Her şeyden önce, bu hükümeti oluşturan partilerin temel zihniyeti, çatışmayı, çifte standardı, mutlu azınlığın üstünlüğünü, sömürüyü, baskıyı ve tahakkümü öngörmektedir. Nitekim, işbaşındaki hükümetin yönetiminde, Türkiye Cumhuriyetinde, ancak, toplumun huzuru yerine çatışmayı, millî dayanışma yerine çıkar çevreleriyle işbirliğini (IMF, Dünya Bankası ve rantiye kesimi gibi) adalet anlayışının yerine zulüm ve sömürüyü, insan haklarına saygının yerine baskı ve tahakkümü, Atatürk milliyetçiliğine bağımlılığın yerine istismarcılığı ve uluslararası çıkar çevrelerinin menfaatlarını korumayı, demokrasinin yerine kaba kuvveti, gerçek laikliğin yerine toplumun inançlarına ters düşmeyi, hukuk devleti anlayışının yerine güçlünün hukukunu koruyan bir anlayışın egemen olduğunu görmekteyiz.

Bu yanlış zihniyetlerin partileri tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyetinde, halkımız huzursuz ve mutsuzdur; aç ve sefil bir hale getirilmiştir; çöplüklerde yiyecek arayan vatandaşlarımız vardır.

Değerli arkadaşlarım, meselenin en temeline inecek olursak, bütçeyi ve maddelerini müzakere etmenin hiçbir faydası olmadığına inanıyoruz. Bu hükümeti oluşturan partilerin temel yanlışlıklarından bir tanesi de, zihniyetlerinin yanında yanlış hak anlayışlarıdır. Bu yanlış hak anlayışlarına göre yürütülen bütün projeler, milleti ve ülkeyi yıkıma ve felakete götürmektedir. Bu uygulamaların temelinde faize dayalı politikalar vardır. Faiz, yanlış zihniyetli hükümetlerin milletten alıp, bir avuç mutlu azınlığa aktardıkları ve onların refahını artıran rantiye vergisidir.

Bu faizci zihniyet partilerinin iktidarında, milletimiz, her sabah yatağından, kendisini cin çarpmış kimselerin cinnet nöbetlerinden kalktığı gibi kalkıyor. Milletimizi bu duruma düşürmenin sebebi ise, işbaşında bulunan hükümetin "faiz de üretim gibidir" deyip, üretimi durdurması, malî piyasaları besleyen faizi azdırmasıdır. Bunun en büyük delili ve vesikası da işte bu iflas bütçesidir. Bunun için, 2001 yılı bütçe gelirlerinin tamamını faiz ödemeleri için kullanmaktadır. 2002 yılı bütçesinde ise, vergi gelirlerinin yüzde 74'ünü faize vermeleri halinde, rakamların tutması mümkün değildir, refah da mümkün değildir.

Bu görüntü altında Ulaştırma Bakanlığının bütçesine bir bakalım:

Baktığımız zaman, 2002 yılı bütçesi 154 trilyon 283 milyar liradır. Bu bütçenin carî giderlere 36 trilyon 755 milyarı, yatırım giderlerine 100 trilyon 150 milyarı, transfer giderlerine 17 trilyon 375 milyarı ayrılmıştır.

Yatırıma ayrılan 100 trilyon 150 milyarın, demiryolu altyapı inşaatlarına -20 trilyon 713 milyarı dış kredi olmak üzere- toplam 40 trilyon lirası; liman altyapı inşaatlarına 12 trilyon 400 milyar lirası; hava meydanları ve inşaatı donanımına 16 trilyon lirası; tarıma dayalı balıkçı barınakları ve çeşitli yerler için 19 trilyon 750 milyar lirası; yat limanları için 10 trilyon lirası; demiryolları, liman ve havayolu altyapıları kamulaştırması için, 1 trilyon 555 milyar lirası ayrılmıştır.

Bir hizmet bakanlığı olan Ulaştırma Bakanlığının, bu bütçeyle, uhdesine düşen görevi yapması mümkün değildir. Faiz giderleri için para bulan hükümetin, diğer hizmetler için de para bulması zarureti vardır ve bulması lazımdır.

Ulaştırma hizmetleri, kara, deniz ve hava ulaşımını kapsayan bir sistem içerisinde sağlanmaktadır. Türkiye'de, yolcu taşımacılığının yüzde 96'sını karayoluyla yapılmaktadır; bu, fevkalade yanlıştır. Avrupa ülkelerinin çoğunda, bu kabil taşımacılık demiryollarıyla yapılmakta ve daha ucuza mal olmaktadır. Karayoluyla bizim yaptığımız taşımacılıkta, hem asfaltıyla hem makinesiyle hem petrolüyle dışarıya bağımlı bulunmaktayız; bu yüzden de zarar etmekteyiz. Karayollarımız ihtiyacı karşılamaktan uzak, standardı düşük, altyapı eksiklikleri sebebiyle trafik kazalarının yoğun olarak görülebildiği yerler olmaktan bir türlü kurtarılamamıştır. Türkiye'nin karayolu standardının yükseltilmesi gerekir.

BAŞKAN - Sayın Oğuz, süreyi dolduruyorsunuz; bitirirseniz sevinirim. Arkadaşınız için, benim için fark etmez.

ALİ OĞUZ (Devamla) - 1 dakikam var Sayın Başkan; ama, kes derseniz kapatın.

BAŞKAN - Rica ederim... Hayır efendim; siz buyurun.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Türkiye'nin karayolu standardının yükseltilmesi gerekir. Polisiye tedbirlerle trafik kazalarının önünü almak mümkün değildir. Karayollarının standardının bozuk olması, trilyonlarca liralık zararlara sebep olmaktadır; binlerce vatandaşımız vefat etmekte ve onbinlerce vatandaşımız da yaralanmaktadır. Bunlar, memleketimiz için fevkalade büyük kayıplara müncer olmaktadır.

Telsiz konusunda şunu arz etmek isterim: Bir zamanlar yasak edilmiş olan bu telsiz faaliyetleri sebebiyle, "radyosonda" denilen, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün kullandığı hava tahmin raporları için, telsiz cihazlarının bir balona bağlanarak havaya uçurulmasıyla elde edilen bilgiler kullanılırdı. Onlar ele geçer de, polis onu yakalarsa, adamları casus olarak mahkemeye sevk ederler ve uzun seneler yargılandıktan sonra da iş anlaşılır ve çok mağdur olan insanlar olurdu. Bugün, artık, o seviyeyi çoktan aşmış bulunuyoruz. Bugün, Telsiz Genel Müdürlüğü, memleketimizde büyük hizmetler görmektedir.

Bu vesileyle, hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum; bütçenin, memleketimiz, milletimize ve ilgili Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Oğuz.

Sayın Karagöz, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Kalan süre size ait; Sayın Oğuz, tam hakkıyla kullandı süresini.

SP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı akşamlar diliyorum, ramazanlarınızı tebrik ediyorum ve yaklaşmakta olan bayramınızı, aziz milletimizle beraber, tebrik ediyorum.

Geride kalan zaman dilimi içerisinde, Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşacağız. Takdir edersiniz ki, çok önemli bir Bakanlığımız; 3-5 dakika içinde ne ifade edeceğimi, şimdiden, ben de şaşırdım; ama, bilinmelidir ki, dünyamız sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini yaşarken, pek tabiîdir ki, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak olan temel unsur da bilgi ve teknoloji olacaktır. Bilgi ve teknoloji çağı olacak olan 21 inci Yüzyılda, ülkemizin sanayiiyle ilgili bakanlığı, bilgi ve teknolojinin önündeki engelleri ortadan kaldıran, bilginin, teknolojinin üretilmesi gereken üniversiteler ile uygulandığı alanları, yani, sanayi kuruluşlarını, üretim merkezlerini bir araya getiren, organizasyonu gerçekleştiren, sanayiin beyni bir bakanlık olmalıdır; ama, heyhat, nerede ilim üreten üniversiteler, nerede çilekeş sanayici ile üniversiteyi buluşturan organizatör bakanlık?!

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve yetkileri, kuruluş kanunuyla belirlenmiş; bunları tekrar edecek değilim. Buna karşılık, bakanlığın hedef kitlesinin sanayi işletmeleri, küçük orta ölçekli sanayi kuruluşları, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler ve tüketiciler olduğunu hatırlatmak isterim. Bu bakımdan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayicilerin, tacirlerin, esnaf ve sanatkârların ve çeşitli meslek kuruluşlarının bakanlığı olmalıdır. Onların üretimden, ticaretten, teknik konulardan kaynaklanan problemlerine çözüm üretebilen, yasal ihtiyaçlarına cevap verebilen, üreten ile devlet arasında koordinasyonu sağlayan, kısaca, sanayici ve üreticinin derdiyle dertlenen bir bakanlık olmalıdır.

Sanayi Bakanlığı, özellikle 1974 - 1978 yılları arasında yürütülen yaygın sanayi hamlesiyle ağırlığını ve etkinliğini hissettirmiş, sanayiin altyapısının hazırlanması açısından, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri çalışmalarına önem verilmiş, özel sektörün önünü ve ufkunu açacak büyük sanayi kuruluşları faaliyete geçirilmiştir. 1980'li yıllardan sonra, bakanlık bünyesinde bulunan birçok yetki, bu bakanlıktan alınarak, başka bakanlık ve kuruluşların emrine verilmiştir.

Bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sanayi bakanlıkları sanayi ve ekonomiye yön verecek yetkileri bünyesinde bulundurdukları halde, ülkemizde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bugün için bu yetkilerden mahrumdur. Türkiye, bu aşamada sanayi ve ticaretine gereken önemi vermek zorundadır. Bakanlığın da bu yönde başka kuruluşlara verilmiş olan sanayie yönelik olan yetkileri tekrar verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi ve ticaret, ülke ekonomisinin itici gücü, gelişme ve kalkınmanın öncüsüdür. Çağdaşlaşmak, Batı uygarlığına erişmek, lafla olmuyor; sanayileşme, çağdaşlaşma ve Batı uygarlığına dahil olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Kalkınmanın, gelişmenin yolu üretimden geçer. Üretmeyen toplumların kalkınması ve güçlü olması da mümkün değildir. 55 inci hükümetten bu tarafa uygulanan yanlış ekonomik politikalar, üretimi değil, repo, bono, faiz gibi rant gelirlerini teşvik etmiştir. Bu tatbikat sanayi ve kalkınmayı engellemiş, işsizlik artmış, emek ve sermaye faize mahkum edilmiştir.

Bilindiği üzere, 98 katrilyonluk 2002 yılı bütçesinin, 43 katrilyonu, yani yarıya yakını faize giderken, yatırımlara sadece 5,7 katrilyon ayrılabilmiştir. Bu yanlış politikalar sonucu, her alanda üretim düşmekte, her geçen gün yüzlerce işyeri kapanmakta, binlerce insanımız işini kaybetmektedir. Bu ortamda üretim yaparak, sanayi faaliyetlerinin kâr etmesi de mümkün olmamaktadır. Malî yapısı güçlü, üretimdışı kaynakları olan kuruluşlar faiz geliriyle ayakta kalmaktadırlar. Bugün, Türkiye'nin en büyük sanayicileri bile kalkınma treninden inip, fukaralık trenine bindiklerinden ve servetlerinin yüzde 70'ini kaybettiklerinden bahsetmektedirler. Hâlâ bu olumsuz şartlara karşı üretim yaparak ayakta kalma mücadelesi veren küçük ve orta ölçekli işletmeler ile esnaf ve sanayicilerimizi tebrik etmek istiyorum. Zira, onlar, kolaycılığa kaçmadan, sanayinin ve üretimin çilesine talip olmuşlardır. Bu insanları, ben, şu zamanımızın kahramanları olarak ilan ediyor, bir kere daha tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, artık, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılardan ve krizlerden kurtulmanın tek çözüm yolunun üretim olduğu her kesim tarafından ifade edilmektedir. Ekonominin esası paradan para kazanmak değil, imalat yapmak, üretim yapmak, yatırım yapmaktır. Yabancıların  manufacture industry dedikleri, ülkemizde ise reel sektör olarak tarifini bulan üretim ekonomisi, işin temelini teşkil etmektedir.

Öyleyse, ne yapalım da imalatı ve üretimi artıralım? Bilindiği gibi, bir iktisadî ürünün ortaya çıkması için, öncelikle üç unsura ihtiyaç vardır. Bunlar, eleman, ekipman -yani, makine, teçhizat- ve finansmandır. Her üçü de olsa bile, bunların üçünü bir araya getirdiğiniz zaman yaptığınız ürünün, elde ettiğiniz neticenin alıcısı yoksa, pazar bulamazsanız üretiminize devam etmeniz de mümkün değildir. Onun için, atalarımız, "marifet iltifata tabidir, satılmayan meta zayidir" demişler. Talep yoksa, üretim yapmak da mümkün olmamaktadır.

Bugün işbaşındaki hükümet, değil sanayiciye iltifat etmesi, işini kolaylaştırması şöyle dursun, âdeta, uygulamalarıyla işkence yapmakta; üretici, esnaf ve sanayici bu hükümet tarafından cezalandırılmaktadır.

Bütün olumsuz şartlara rağmen, bugün, bütün yük, üreten kesimin üzerindedir. En ağır vergi yükü işçinin, memurun, esnafın, köylünün, sanayicinin sırtındadır. Hükümeti, aklını başına almaya davet ediyor, talebi daraltıcı davranışlardan vazgeçmesini, üretimin önündeki engelleri kaldırmasını bekliyoruz; hiç olmazsa, gölge etmemesini diliyoruz.

Enflasyonu düşürmek, malî sektörü düzene sokmak adına 65 milyonu ezmekten vazgeçmelidir hükümet. Sayenizde, bu ülke insanı, işsizlik ve geçim sıkıntısından dolayı en buhranlı günlerini yaşamaktadır. Toplumun bütün kesimlerinin, âdeta, gırtlağını sıkarak, elindeki ve avcundaki bütün imkânlarını, emmebasma tulumba gibi emerek faizcilere pompalamakla memleket ileri gitmez.

Böylece, aldığınızı iddia ettiğiniz sözümona tedbirler, sürekli, piyasalardaki talebi daraltır, talep olmadığı zaman üretim düşer; üretimin düşmesi ise işsizliğin artmasına, millî gelirin azalmasına, devletin gelir kaybına sebep olur. Bu fasit dairenin bir yerde kırılması mecburiyeti vardır. Öncelikle, devlet, muhatap olduğu memur, işçi ve emeklilerin ücretlerini, geçinebilecekleri makul bir seviyeye çıkarmalı; kaynak arayışları, bu problemleri çözmek için yapılmalıdır. Bulunan kaynaklar da, faiz ödemelerine, batık bankaları kurtarmaya değil, öncelikle piyasaların canlanması istikametinde kullanılmalıdır.

Esnaf ve küçük sanayicilerin, KOBİ'lerin sıkıntıları da çok büyüktür. Son bir yıl içinde organize sanayi bölgeleri yüzde 50 kan kaybetmiştir. Bu rakam en azdır. Bir misal vermek gerekirse, seçim bölgem Çankırı Korgun Organize Sanayi Bölgesinde 2001 Nisan ayında 1 000 kişi çalışırken, bugün aynı organize sanayi bölgesinde 450 kişi çalışmaktadır; o da üçte 1 kapasiteyle... Nisan ayında 400 000 kilovat enerji tüketen bu organize sanayi bölgemiz, bugün 150 000 kilovat enerji tüketmektedir. Enerji problemini de böylece halletmiş bulunmaktayız!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karagöz, 2 dakika içinde toparlayın efendim; buyurun.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Biraz cömert olursanız, bitiriyorum.

BAŞKAN - Hayır hayır, kimseye karşı cömert değilim efendim.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - KOBİ'ler, bu ülkenin candamarları mesabesindedir. Ülke ekonomisinde yer alan işletmelerin yüzde 93'ü KOBİ niteliğini taşımaktadır. Bu işletmeler, istihdamın yüzde 77'sini, üretilen katma değerin yüzde 36'sını sağlıyor; buna karşılık, kredilerden sadece yüzde 4 pay alıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde, toplam kredi pastasından KOBİ'ler yüzde 45 pay almaktadır.

2 000 000 esnafımız perişan durumdadır. Her gün binlerce esnaf kepenk kapatmakta, yüzlercesi kaydını sildirmektedir. Esnaf kefalet kredilerinin ödenmesinde zorluk çeken esnaf, 200 trilyon istiyor, 50 trilyon veriyorsunuz. Esnafımıza çok görülen 200 trilyona karşılık, değerli milletvekilleri, batık bankalara 30 milyar dolar, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde faize ödenen toplam 120 milyar dolardır; 57 nci hükümet döneminde ise 78 milyar dolar faize ödenmiştir.

Küçük sanayicinin ve esnafın problemini çözmek için kurulan Halk Bankası, 55 inci hükümetten bugüne kadar, kaynaklarını başka maksatlar için kullanmaktadır. Halk Bankası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla irtibatlandırılarak, esnafın ve sanayicinin hizmetine sunulmalıdır.

Sanayi bitkilerinin üretim politikaları Sanayi Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu ürünler, yıllarca bu ülkenin ihraç ürünleri olmuştur; ama, şimdi, hepsine kotalar, vesaire koyarak, buna da engel olmaktayız. Son üç yılda uygulanan kota ve düşük fiyat politikası sonucu, 20 milyon ton şekerpancarı üretimimiz 6 milyon tona düşmüştür. Pancar üretimine kota koyarak şeker üretimini frenlemeye çalışılırken, suni şeker üretimi teşvik edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi 116 trilyondur. Türkiye'de bir günde faize ödenen para ne kadardır biliyor musunuz; tam 116 trilyon; yani, Bakanlığın bir yıllık bütçesi, eşittir, bir günlük faiz ödemesi. Bu bütçeyle bu bakanlığın, kime, hangi sanayiciye, bu sanayinin hangi ihtiyaçlarına  cevap verip veremeyeceğini Yüce Heyetin takdirlerine bırakıyor; her şeye rağmen, bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karagöz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili Hasan Akgün. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız efendim?

HASAN AKGÜN (Giresun) - Evet efendim.

BAŞKAN - Sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2002 yılı bütçesi hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ulusumuza ve devletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın üyeler, bilindiği üzere, ulaştırma, bir hizmet sektörüdür; yani, ulaşım konusu, ülke ve kent gelişmesinin omurgası olup, arazi kullanımı tercihlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ulaşım talebi dediğimiz olay, bireylerin yaşamında, gece gündüz demeden, iş, ekonomi, sağlık, okul, eğlence, dinlenme, sosyal etkinlik ve kültür gibi tüm alanlardaki gereksiniminin karşılanması için yapılan temel bir hizmettir.

Ulaştırma sektörü, diğer bütün sektörleri yatay olarak kesen bir sektör olması nedeniyle, diğer sektörlerdeki gelişmeleri de hızlandıran, sosyal hayatı zenginleştirme fonksiyonunu üstlenebildiği gibi engelleyen veya yavaşlatan faktör özelliğine de sahiptir. Gelişmenin anahtarı olan bu sektörün önemini tartışmaya gerek yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımızın, tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde verme gayreti içerisinde olduklarını bilmekteyim.

Ulaşım bir entegre sistem olup, demiryolu, denizyolu, havayolu ve karayolu bu bütünün parçalarını oluşturmaktadır. Ulaşım sorununun, yalnızca karayolu, otoyolu ağırlıklı politikalarla çözülemeyeceği ortadadır.

Değerli arkadaşlar, bunu önemle dinlemenizi rica ediyorum. Büyük Atatürk diyor ki: "Az zaman içinde memleketimizin mühim merkezlerini demiryollarıyla birbirine bağlamak lazımdır. Memlekette gömülü olan maden hazinelerini işletmek lazımdır. İktisadî faaliyetin servet haline dönüşmesi için en lüzumlu şeyler, yollardır, seri taşıt araçlarıdır, demiryollarıdır." Atatürkümüz 1923 yılında bunları söylüyor. Türkiye'de, hâlâ madenlerin çıkarılmasına karşı olan kişilerin de olduğunu da biliyoruz.

Yine, Atatürk diyor ki: "Türkiye hükümetinin tespit ettiği projeler dahilinde, kararlaştırılan zamanlar içinde, vatanın bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Bütün vatan bir demir kütle haline gelecektir. Demiryolları, memleketin, tüfekten, toptan daha mühim bir güvenlik silahıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk Milleti, geçmişindeki ilk sanatkârlığının, demirciliğinin eserini tekrar göstermiş olmakla övünç duyacaktır. Demiryolları, Türk Milletinin refah ve medeniyet yollarıdır."

Arkadaşlarım, Atatürk, bunu 1931'de söylüyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Şimdi ne haldeyiz!

HASAN AKGÜN (Devamla) - Sizin yüzünüzden...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Ünal, o zaman doğmamıştı bile.

HASAN AKGÜN (Devamla) - Yine, Atatürk diyor ki: "Ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı, ancak, ulaştırma vasıtalarının, yolların, trenlerin, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır." Atatürk, bunu 1922'de söylüyor; siz, hâlâ anlamıyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz anlıyoruz da, siz anlamıyorsunuz.

HASAN AKGÜN (Devamla) - Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan ve yapımı planlanan projelerin gerçekleştirilmesiyle, yaklaşık      2 000 kilometre yeni hattın ulusal demiryolu ağına katılacak olması, sevindirici bir olaydır; ancak, süratle bu çalışmaları artırmak gerekmektedir.

Demiryolu taşımacılığı, güvenlik, ucuz taşıma, çevre kirliliği, enerji tüketimi, arazi kullanım ve maliyeti açısından oldukça üstün tarafları olan bir ulaşım sistemidir.

Cumhuriyetin kuruluşunda demiryoluna verilen önem doğrultusunda, demiryolu yapımı hızlanmıştır. Onuncu Yıl Marşımızın "demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan" mısraıyla övünüyoruz.

1950 yılından sonra, serbest ekonomiye geçelim derken, gelişmiş ülkelerin ekonomi tarihinde önemli yer alan demiryolundan vazgeçilmesi üzerinde duracak olursak, Türkiye'nin bugünkü sorunlarının doğuş nedenleri ve Türkiye'yi sıkıntılara doğru sürükleyen düşüncenin felsefesini açıkça tespit ederiz. Karayolu elbette yapılacaktır; ancak, bu, demiryolunu ihmal etmek olarak anlaşılmamalıdır. Gelişmiş ülkelerde, demiryolu taşımacılığı, karayolu taşımacılığı kadar önemlidir.

Bugün görmekteyiz ki, dünya devlerinden olan Amerika ve Japonya'da tercihler, genellikle demiryoluna gitmektedir. Yine, gelişmiş ülkelerde, karayolunun yanı sıra, demiryolu da gelişmiştir. Örneğin, Fransa - Lion arası -arkadaşlar burası 450 kilometredir- bu tür çalışmalar sayesinde iki saate inmiştir. TGV hızlı tren  sistemiyle İstanbul - Ankara, İstanbul - Adana, İzmir - Ankara gibi güzergâhların sürelerinin de iki üç saate kadar indirilme olanağı mevcuttur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Bölgesinin gelişiminin geri kalmasının önemli nedenlerinden biri, sahil boyunca demiryolu geçirilmesi olanaklı olduğu halde sahil karayolunun bölünmüş yola dönüştürülmüş, demiryolu ve denizyolu alternatiflerinin dikkate alınmamış olmasıdır. Denizyolu ve demiryoluyla ulaşım alternatifleri dikkate alınıp, sağlıklı bir çalışma gerçekleştirilseydi, tünellere, viyadüklere, kıyı dolgularına gereksinim olmayacaktı; demiryolu maliyeti, karayolu maliyetinden çok daha ekonomik olacak, o güzelim kıyılar yok edilmeyecekti. Sahil karayolu bölünmüş yola dönüştürülürken, demiryolu ve denizyolu alternatiflerine kulak asmayanlar, bazı zümrelerin çıkarları için ülke kaynaklarını, doğasını ve geleceğini karartmışlardır.

Karadeniz Bölgemizde, demiryolunun, sahil boyunca geçirilmesi olanaklı olduğu halde, ciddî bir etüt yapılmadan, aceleyle, bölünmüş yol projesini uygulayanlar, doğanın bu şekilde tahrip edilmesinin sorumluluğu altında ezilecekler ve tarihe karşı hesap vereceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu Karadeniz sahil yolunu geçirenler de bellidir; onu da bilesiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72 kilometrelik  Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı arasındaki mevcut çift hatlı demiryolunda üçüncü hat ilavesi ve iki hattın metroya dönüştürülmesi işinin uygulama projelerinin hazırlanması ve aynı proje kapsamındaki avan projeleri mevcut olan 13 kilometrelik Boğaz tüp demiryolu geçişi inşaatı ihale dosyasının hazırlanması işini de içeren müşavirlik ve mühendislik hizmetleri işi projesinin ihalesi karara bağlanarak projeye start verildiğini görmekten mutluluk duymaktayız.

Proje, İstanbul'un trafik sorununa kalıcı çözüm getirecek olması, trafik kazalarını azaltıp, Boğaz köprülerinin yükünü hafifletecek ve daha fazla yolcu taşıyacak olması açısından, gerçekten, çok önemlidir. Bu arada, İstanbul'a tüp geçit için çalışan eski Bakanımız Sayın Enis Öksüz Beye çok teşekkür ediyorum. Şu andaki Bakanımız da bunu devam ettireceği için ona da teşekkür ediyorum.

Türkiye ile Gürcistan'ı demiryolu hattıyla birbirine bağlayacak olan, Kars-Tiflis demiryolu projesidir. Doğu-batı ulaşım koridorunun gerçekleştirilmesine yönelik bu proje ülkemize büyük avantajlar sağlayacaktır. Hem demiryolu tüp geçişi hem de Kars-Tiflis demiryolunun gerçekleşmesiyle, Türkiye, doğu-batı ulaşım koridorunu gerçekleştirerek, kuzey-güney ulaşım koridoru açısından önemli bir rekabet gücü kazanacaktır.

BAŞKAN - Sayın Akgün, 30 saniye içinde tamamlayın, arkadaşınızın hakkına tecavüz etmeyin.

Buyurun.

HASAN AKGÜN (Devamla)- Sayın Bakanım, aslında, GAP ile Karadeniz arasında bir tren yolu ve demiryolunu da istiyordum; ama, onu da artık...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İkisi birden olmaz; ya tren yolunu iste ya demiryolunu iste.

HASAN AKGÜN (Devamla) - Efendim, Karadeniz'de bu zamana kadar demiryolu hiç olmadı, havaalanı da olmadı. Onun için, hepsini istemek bizim hakkımız.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizlerin ve ulusumuzun Ramazan Bayramını kutluyor, Yüce Heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın demir ağlarla örülmüş Türkiyem, yaşasın Cumhuriyet! (DSP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akgün.

Sayın Edip Özgenç... (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak, Demokratik Sol Partinin görüşlerini sizlere arz etmek için söz aldım. Öncelikle, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bugün, Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, bağlantılı olması münasebetiyle ve özellikle İçel'de (Mersin'de) meydana gelen sel felaketi dolayısıyla, Mersin'de kaybolan ulaşım ve iletişim imkânlarının yeniden gözden geçirilmesi ve bu konuyla ilgili duygularımı sizlerle paylaşmak düşüncesinde olduğum için, müsamahanıza sığınarak, Başkanımın, Değerli Bakanlarımın müsamahasına sığınarak, sizlerle, Mersin'de meydana gelen sel felaketiyle ilgili duygularımı paylaşmak istiyorum.

Malumunuz, 30 Kasım 2001 tarihinden itibaren başlayan sel felaketi uzun bir müddet devam etti. Bir ara yağmurların ara vermesi sonucunda bu konuyla ilgili felaket bitti derken, dün, yine başlayan aşırı yağışlar, maalesef, Mersin'de çok büyük harabiyetler meydana getirdi. Bu harabiyet, özellikle Mersin merkezde, Tarsus İlçesinde, Silifke'de, Erdemli'de oldukça büyük harabiyetler meydana getirdi. Karayolları tamamen harap oldu. Birçok binanın, binlerce binanın katları suyla doldu ve hepinizce malum olduğu üzere, biliyorsunuz, İçel İlimizde, Türkiye'nin sebze ve meyve deposu olarak mütalaa ettiğimiz değerli tarım arazilerinden oluşan bu güzel ilde, maalesef, binlerce dönüm arazi ve sera harap oldu ve ekilemez hale geldi.

Bu vesileyle, öncelikle Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde olduğunu mütalaa ettiğimiz karayollarının değerlendirilmesi ve yıllardan beri Türkiye'nin çok önemli sorunları ve problemleri içerisinde gördüğümüz demiryolu imkânlarının, maalesef, değerlendirilmemesi, özellikle, bugünlerde yaşadığımız felaketlerde, kar koşullarında ve çeşitli tehlikeli durumlarda ne kadar çok önemli bir durum arz ettiğini hepiniz söylüyorsunuz ve biliyorsunuz.

Bundan evvelki Değerli Bakanımız Prof. Dr. Enis Öksüz hemşerim tarafından Ulaştırma Bakanlığı döneminde başlatılan ve Mersin merkezinde bulunan demiryolunun Silifke'ye uzatılması ve oradan Karaman'a bağlanması, o bölgede yaşayan, hem banliyö ihtiyacını sağlayacak hem de İçelimizi İç Anadolu'yla bağlantı temin edecek bir imkân yaratacaktı. Bu konuyla ilgili çalışmaların yeni Ulaştırma Bakanımız tarafından değerlendirileceğini umuyoruz.

Bu arada, çok uzun bir zamandan beri, Türkiye'de havaalanlarına bakış açısı içerisinde hep şu konu düşünüldü ve "ha bire havaalanları yapıldı; fakat, bu havaalanlarına bir tane uçak inmiyor" dendi.

Değerli arkadaşlar, Mersin'in, hem sosyal yapısı hem ekonomik yapısı, tarımsal içerikli olması ve askerî stratejisi olması, turizm açısından son derece büyük ve önem arz eden bir bölge olması münasebetiyle, bu dönemin başında değerli arkadaşım İçel Milletvekili Akif Serin'le birlikte başlattığımız ve kumkuyu havaalanı olarak bildiğimiz stol tipi havaalanının kurulmasıyla ilgili Değerli Bakanlarımızdan Enis Beyin teşvikiyle ve hareketiyle ihalesini yaptığımız ve yer teslimini yaptığımız havaalanının bir an evvel yapımına devam edilmesi, belki de, Mersin'in bu sıkıntılı durumlarına, bir nebze olsun, ileride cevap verebilecek, hayatiyet arz edecek, ekonomisi ve turizm açısından büyük bir önem arz edecek -bugünlerde ihtiyaç duyduğu- bir sayfa açacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, bu konuyla ilgili olarak, Mersin'de meydana gelen bu sel felaketi dolayısıyla, Bakanlar Kurulu, sanıyorum, bu bölgeyi afet bölgesi olarak ilan edecektir. Sellerin durulması sonucunda meydana gelen zararın tespit edilmesi ve köylülerimizin, bu konuyla ilgili olarak, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının, Ziraat Bankasına olan borçlarının, afet içerisinde olmaları münasebetiyle hiçbir imkânlarının kalmaması nedeniyle ertelenmesi ve onlara destek olunması yolunda bir imkân sağlanacağını umuyorum. Değerli Bakanlarımızın, gerek sosyal güvenlikten sorumlu Bakanlarımızın gerekse Sayın Hasan Gemici'nin Bakanlığını yaptığı Bakanlığımızın ve Bayındırlık Bakanlığımızın, bu konuyla ilgili olarak, İçel'e büyük ölçüde maddî yardım yapmak suretiyle, orada yaşayan insanlarımızın, vatandaşlarımızın dertlerine çözüm tarzı bulabileceklerini düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Özgenç, süreniz tamam; arkadaşınızın süresini kullanıyorsunuz.

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Efendim, sağ olun, çok teşekkür ediyorum.

Bu konuyla ilgili olarak, izin verirseniz, buraya kadar gelmişken, bilgi çağı olarak adlandırdığımız ve teknolojinin akıl almaz bir hızla geliştiği yeni bir binyılın eşiğinde olmamız münasebetiyle, günümüzde, bilgiye sahip olmak kadar, bilginin hızı ve güvenilir ve doğru bir şekilde iletilmesinin büyük bir önem taşıdığını hepiniz biliyorsunuz. Haberleşmenin ve bilgi aktarmanın hayatımızdaki önemi, yeri ve vazgeçilmezliğini düşündüğümüzde, bu çağa iletişim çağı dememizin anlamı ve mahiyeti de ortaya çıkıyor.

Değerli Bakanımızın, bu konuyla ilgili olarak, bütçe müzakereleri sırasında arz etmiş olduğu değerlendirmeler ve telekomünikasyon konusundaki çalışmalar, ülkemizde çok değişik ve anlamlı yeni bir yapılanmayı birlikte getirmiştir. Bu itibarla, çalışmalarından dolayı, hükümetimizin bu konuyla ilgili icraat ve faaliyetlerinden dolayı onları tebrik ediyor, burada onlara teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özgenç, süre çok geçiyor, arkadaşlara zaman kalmıyor.

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu vesileyle, Mersin'de meydana gelen bu sel felaketi dolayısıyla hemşerilerime geçmiş olsun diyorum, tüm ülkemize geçmiş olsun diyorum ve idrak etmekte olduğumuz ramazan bayramının ve ramazan ayının, ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Kocaeli Milletvekili Sayın Ahmet Arkan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET ARKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesiyle ilgili Demokratik Sol Partisi Grubunun görüşünü sunarken, hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Giderek ağırlaşan dünya şartları içinde yaşadığımız ekonomik ve sosyal zorluklar dikkate alındığında, reel sektörün üretim, yatırım ve istihdam sağlama olanaklarının ve rekabet gücünün geliştirilmesinin, Türkiye'nin temel önceliği olduğunu görürüz. Bundan dolayıdır ki, bugün, sanayileşme stratejilerimizdeki zafiyetleri doğru tespit etmek, öncelikli sektörleri doğru seçmek, açıkça, ne istediğimizi doğru bilmek zorundayız.

Dünya rekabet gücü sıralamasında 1997 yılında 35 inci sırada olan ülkemizin 2001 yılında 44 üncü sıraya inmiş olması, yabancı sermaye girişinde Doğu Avrupa ülkelerinden oldukça geride kalmamız ve ülkemizin yabancı yatırımcılar için hâlâ yeterli güveni verememesi dikkat çekici hususlardır.

Değerli milletvekilleri, ulusal program çerçevesinde, güçlü ekonomiye geçiş sürecinde, kamuyu etkinleştirme ve AB'ye uyum sağlama çabalarıyla birçok yasa çıkardık. Önümüzdeki günlerde, yatırımların önündeki idarî engellerin kaldırılmasından kamu ihale yasasına kadar yeni yasalar çıkaracağız. Bunlar, mutlaka, güzel ve pozitif çalışmalar; ancak, burada, bazı tespit ve endişeleri sizlerle paylaşmak ihtiyacı duyuyorum.

Bunlardan birincisi, neredeyse her yasayla, uygulamayı yönlendirecek bir kurum ya da kurul oluşturuyoruz. Bu kurum ve kurulların bağımsızlığı, malî ve idarî özerkliği ile tarafsızlığı konusu ve yine, bunlara verilen yetkilerin büyüklüğüne karşın denetim sisteminin yeterli ölçüde tarif edilmemiş olması, gelecekte, birkısım sıkıntılar yaratabilir. Bu kurum ve kurullar, gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız oluşmazsa, Türkiye, yarın, başka ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşayabilir.

Değerli arkadaşlarım, müsaadenizle, şimdi de ikinci konuya değineceğim. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada "Türkiye'nin sanayileşme strateji ve politikalarını yeniden belirleme çalışmaları içindeyiz" diyorlar. Bu, memnuniyet verici bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım ışığında, önümüzdeki bazı fırsatlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Yaşadığımız dünyada ülkelerin gelişmişliği ve ekonomi gücünün sürekliliği için temel şart, teknoloji üretiyor ve geliştiriyor olmalarıdır. Bu gerçek dikkate alındığında bizim de öncelikli hedefimiz, ülkemizin ulusal teknoloji yeteneğini yükseltmek olmalıdır. İşte, bugün, önümüzde bir fırsat vardır. O da, ilgili komisyonlarda görüşülerek Yüce Meclise gelecek olan kamu ihale yasasıdır ve bu yasa, bu hedefi destekleyecek şekilde çıkarılabilir.

Küreselleşen dünyada, ülkeler, teknoloji yetenekleriyle orantılı olarak saygınlık ve ekonomik güç sahibi olacaklardır. Genç bir nüfusa sahip olan Türkiye'nin, önümüzdeki bilgi çağında dünyanın teknoloji üreten, bilgi sistemlerinin sadece kullanıcısı değil, bir bölümünün de üreticisi olan ülkeleri arasında yer alması mümkündür, yeter ki, uygun politikalarla bu potansiyelin doğru yolda kullanılması sağlansın.

Değerli milletvekilleri, aslında, bu bağlamda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşların da katılımıyla yapılan çalışmalar 30 Temmuz 1999 tarihli "kamu tedarik politikası için ülkenin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmeyi hedef alan yeni bir yaklaşım önerisi" başlıklı bir raporla kamu tedarik politikasının temel ilkeleri belirlenmiş ve ar-ge'ye dayalı tedarik için alınması gereken önlemler sıralanmıştır. Hatta, daha sonraki tarihlerde Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli başkanlığında toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunca da bu yaklaşım benimsenip, kabul edilmiştir; ancak, yakında gündemimize gelecek olan kamu ihale yasasında bu bağlamda hiçbir tarifin yapılmamış olması üzüntü vericidir. Yüce Meclisin ve Bakanlığın dikkatini bu noktaya çekmek ve tedarikin yerli sanayi ve ülkenin bilimsel ve teknolojik gelişmesini destekleyecek doğrultuda yapılmasının ekonomik geleceğimiz açısından vazgeçilmez olduğunu ifade etmek ihtiyacı duydum.

Değerli milletvekilleri, çarpıcı bir örnek vermek istiyorum: İsrail 1967 Arap-İsrail Savaşından hemen önce Fransa'nın; Türkiye de, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ABD'nin uyguladığı silah ambargosundan sonra, yerli savunma sanayilerini kurma kararı almışlardır.

BAŞKAN - Sayın Arkan, sizden sonraki arkadaşınıza da imkân tanıyın lütfen.

Buyurun.

AHMET ARKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bu ortak başlangıca rağmen, günümüzde, iki ülkenin savunma sanayii gücü oldukça farklıdır. İsrail, dünyanın beşinci büyük ihracatçı ülkesidir; Türkiye ise, bugün savunma sanayii ihtiyacının yüzde 80'ini ithal etmektedir.

İşsizliğin hızla arttığı, rekabet gücümüzün giderek azaldığı, sermaye yapımızın tümüyle zayıfladığı bu ortamda, üretim ekonomisine güçlü geçişi ancak doğru stratejilerle yakalayabiliriz. Bunun için de, Türkiye, yalnız sanayi politikalarını değil, birlikte, maliye politikalarını da, dışticaret politikalarını da, tedarik politikalarını da, topluca gözden geçirmek durumundadır.

Geçen yılki bütçe konuşmasında iki noktanın altını çizmiş, ticaret hacmimiz olan ülkeler arasında dışticaret dengesini aramamız gerekir demiştim; maalesef, beceremedik. Yine aynı konuşmada, şayet bugün doğru stratejiler tarif edilmezse sanayi ürünü yerine sanayici ihraç ederiz demiştim, maalesef, geçtiğimiz dönemde, bu acı olayı yaşadık.

Sonuç olarak, Türkiye, sanayi stratejilerini yenilemek ihtiyacı duyduğu bugünlerde, öncelikle kamu alımlarında ulusal firmalarını özendirerek ve ulusal firmalarını özgün teknoloji ve ürün geliştirmeye yönlendirerek, ülkenin ulusal bilim, teknoloji ve sanayileşme yeteneğini yükseltebilir; zira, ithal ettiği her üründe, yabancılara, ar-ge mühendisleri için para ödemektedir.

BAŞKAN - Sayın Arkan, diğer arkadaşınıza süre kalmadı.

AHMET ARKAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal sorunlarımızın yoğun olduğu bu dönemde, yönetenler için söylenen bir sözle konuşmamı bitiriyorum: "Dünya, karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinizle ilgilenir."

Hepinizi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Doğanlar, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Kalan süreyi en iyi şekilde değerlendireceğinizi umuyorum.

DSP GRUBU ADINA EYÜP DOĞANLAR (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarım; sizleri, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bu vesileyle, ulusumuzun ve Müslüman dünyasının ramazanını tebrik ediyorum.

1980'lerden bu yana uygulanan borca dayalı büyüme modeliyle, sanayici, üretim ekonomisini terk etmiş, bütün kaynakları malî piyasaya, özellikle repo piyasasına yönlendirmiş, bu dönemde yatırım yapmak çok güçleşmiş, hatta, geçmişteki repo alışkanlığıyla, düşünülemez bir hale gelmiştir.

Borca ve ithalata dayalı sanayicilik, irtifa kaybetmektedir. Finansman kanallarının tamamen tıkanması nedeniyle, ihtiyaç duyulan yatırım ve yenilemelerin yapılmaması sonucu, ekonomimiz ve imalat sanayimiz rekabet gücünü kaybetmektedir. Ekonomi çarkının hızlı dönmesi, sanayiin tam kapasiteyle çalışmasına, bu da, devletin ve ekonominin verimli ve uyumlu işlemesine bağlı bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hedef, Avrupa Birliği standardını yakalamak olduğuna göre, sanayicinin üretim şevkini ve tüccarın iş heyecanını artıracak ortam yaratılmasına ihtiyaç vardır. Türkiye'nin çıkış yolu, bilinçli ve eğitilmiş insan gücüyle, hesaplı ve bilinçli yatırım, verimli ve kaliteli üretim, ekonominin her dalında dış ülkelerde rekabet edebilir üretim yapmak, katmadeğer yaratmak, ihracatı artırmak, döviz kazanmak ve süratle iç ve dış borçlardan kurtulmaktır. Özellikle, istihdamda, üretimde, yatırımda, hatta, dışticarette belirleyici olan, üretimi esas alan, paradan para kazanmayı değil, kısıtlı olan sermayesiyle bilgi birikimini, elemeğini ve yüreğini, hatta hatta, ömrünü bu uğurda ortaya koyan KOBİ'lerin, daha yakın desteklenmesi bir zarurettir. Bu nedenle, son günlerde, hükümetimizle birlikte, TOBB ve bağlı odaların, KOBİ'lerin -genel olarak reel sektörün- desteklenmesi yönündeki gayretlerini, mutlulukla karşıladığımızı söylemek isterim. Dileğimiz, bu gayretlerin en kısa sürede başarıya ulaşmasıdır.

Bugüne kadar, dışarıdan sağlanan kredilerin tamamı, finans sektörüne tahsis edildiği halde, hiçbir konunun çözülmesi mümkün olamamıştır. Reel sektör faaliyete geçmeden, verimli kılınmadan, hiçbir sektörün ayağa kalkması mümkün değildir. Reel sektör ve imalat sanayiinin sorunları, aynen devam etmektedir. Reel sektörün finansman sıkıntısının giderilmesi için sağlanan dış kaynaklı kredilerin belirli bir yüzdesinin reel sektöre aktarılmasına ihtiyaç ve zaruret vardır.

Değerli milletvekilleri, enflasyon, iş dünyasının, sokaktaki insanın hep birinci sorunu oldu. Şimdi, hükümetimiz, bu sorunu masaya yatırmıştır. Sanayiciyi enflasyona karşı korumak için, enflasyon muhasebesi konusunda atılan olumlu adımlar vardır. Buna rağmen, sanayicinin, sermayesini koruyacak, enflasyondan kaynaklanan fiktif kârlarını ayıklayacak bir yapılandırmaya mutlak ihtiyacı vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayide yoğun bir katmadeğer yaratılması, kendi kaynaklarımız ağırlıklı üretim yapılmasına bağlıdır. Ülkemizde, madenlerimiz ve tarımsal üretimimize dayalı, ihraç edilebilir malları üreten sanayinin geliştirilmesi zorunludur.

İllerin yararlandığı teşvik olanaklarının adil olmayan dağılımı, sanayileşme açısından fırsat eşitliğini bozmaktadır, bölgeler arasındaki dengesizliği artırmaktadır. Sanayi, sadece İstanbul'da, sadece Marmara Bölgesinde mi olacak? Yoksa, Anadolu'nun sanayileşmiş başka yöreleri de olacak mı? Sanayileşme ve kalkınma hedeflerini, stratejilerini belirleyen ülke ve bölge fizikî planlarının ivedilikle hazırlanarak uygulanması gereklidir. Anadolu'ya sanayinin yayılması açısından, teşvik politikalarında ve sanayileşme stratejilerinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının rolü daha etkin olmalıdır. Zamanla gelişen, geliştikçe fonksiyonlarını, görevlerini, yetkilerini ve kuruluşlarını başka bakanlıklara ve kurumlara devretmiş olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, sanayi ve teknolojinin gelişmesi açısından yeniden yapılandırılmalı, yeni yetkilerle donatılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğanlar, 2 dakika içerisinde toparlayınız lütfen.

EYÜP DOĞANLAR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin ve hükümetimizin, cumhuriyet tarihinde az görülmüş bir özveri ve tempoyla çalıştığı, arka arkaya çıkarmış olduğu kanunlarla, reformlara ve değişime imza attığı bir ortamda, devletin yeniden yapılanmasıyla ilişkili olarak, Bakanlığın teşkilât kanunu ile ilgili kanunların bir an önce Yüce Meclise sevk edilmesi gerekmektedir.

Halen, sanayide, ticarette ve ekonominin her dalında durumumuz rahat değildir. Bulunduğumuz durum, uzun yılların yanlışları, imkânsızlıkları ve ihmallerinin sonucudur. Karşılaştığımız sorunlar, onları yaratan düşünce ve sistemlerle çözülemez. Yeni düşünceler üretmek, sistemler bulmak ve süratle uygulamaya koymak zorundayız.

Bütün bu konuşmamın özeti, üretim, verimlilik, tasarruf, rekabet, bunun sonucu da zenginliktir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin memleketimize hayırlı uğurlu olmasını temenni eder; saygılar sunarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğanlar.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Mustafa Yaman.

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaman. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ulaştırma ve haberleşme, insanoğlunun var olduğu andan itibaren, yemek içmek gibi doğal ve onlar kadar vazgeçilmez, zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. İnsanlar, toplu halde yaşamaya başladıkları andan itibaren birbirleriyle irtibatlı olma ihtiyacı hissetmişler, sosyal ilişkilerin yanında, üretilen mal ve hizmetlerin talep edilen noktalara ulaştırılması için uygun yollar ve vasıtalar aramışlardır. Teknolojik gelişmeler, ulaştırma ve haberleşme sektörlerini de etkilemiş; böylece, toplumlararası siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkiler büyük gelişmeler göstermiştir.

Ülkelerin ekonomik kalkınmasında ulaştırma ve haberleşmenin önemi çok büyüktür. Ulaştırma sektörü, tarım, sanayi, turizm, ithalat ve ihracat gibi diğer sektörlerin altyapısını oluşturur. İyi bir ulaştırma sistemi bulunmayan bir ülkenin kalkınmış bir ülke olarak vasıflandırılması da mümkün değildir.

Ulaştırma Bakanlığımız, millî gelirlerden kendisine tahsis edilen sınırlı bütçe imkânları dahilinde, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde vermenin gayreti içinde olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma Bakanlığına, 2002 malî yılı içinde genel bütçeden ayrılan toplam 154 trilyon 283 milyar Türk Lirası tutarındaki ödeneğin yüzde 66'sı gibi önemli bir bölümünün kamulaştırma ve yatırıma kanalize edildiğini görüyoruz. Bir başka ifadeyle, bu Bakanlığımızı, masrafı az olan, yatırıma daha fazla pay ayıran bir bakanlık olarak ifade etmenin mümkün olduğu görülüyor; ancak, Ulaştırma Bakanlığına 2002 yılı için öngörülen bu ödeneği yeterli bulmak mümkün değildir. Bir önceki yıl, yani 2001 yılı bütçe ödeneğiyle mukayese edildiğinde yüzde 43'lük bir artış yapılmıştır; ama, zaten küçük olan rakamı yüzde 43 değil de yüzde 100 artırsanız da pek fazla bir şey ifade etmiyor. İmkânlar zorlanarak, bu hizmet ve yatırımcı bakanlığımıza, özellikle demiryolu sektörü başta olmak üzere, genel bütçeden biraz daha ödenek verilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde demiryolları ihmal edilmiştir. Bu ihmal sonucu, karayollarına dayalı olarak yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle meydana gelen trafik kazalarında her yıl yaklaşık 10 000 insanımız ölüyor, 100 000'den fazla kişi yaralanıyor; yılda 1,5 ilâ 2 katrilyon lira tutarında maddî kayıplarımız oluyor. Halen, ülkemizin, 8 670 kilometresi anahat olmak üzere, tali hatlarla birlikte 10 508 kilometre demiryolu ağı mevcuttur. Ülkemizin nüfusu, yüzölçümü ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında, bu demiryolu ağının yetersiz olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Diğer taraftan, mevcut hatların fiziksel standartlarının düşük olması hat kapasitelerini sınırladığından, bu hatlar üzerinde çağdaş bir işletmecilik de yapılamamaktadır.

Demiryollarımızın bu durumu, ülke genelinde taşımacılıktaki payının, yük taşımacılığında yüzde 7, yolcu taşımacılığında yüzde 4 seviyelerine kadar düşmesine neden olmuştur. Demiryollarının taşımacılık sektöründeki payını artırmak için, projelendirilen yeni hat yatırımlarının süratle gerçekleştirilmesi gerekli görülmektedir.

Bugün, ülkemizde, yolcu ve yük taşımalarının yüzde 90 gibi büyük bölümü karayollarıyla yapılmaktadır. Ulaşımın karayolları ağırlıklı olması nedeniyle, enerji savurganlığımız her gün biraz daha artmakta; akaryakıt tüketimi fazlalaştıkça, petrol yönünden dışa bağımlılığımız gün geçtikçe artarak, petrol tekellerine daha çok döviz öder hale gelmekteyiz.

Demiryolu, karayoluna göre çok daha güvenlidir ve daha az enerji tüketilmektedir. Ulaştırma Bakanlığımızın son yıllarda demiryollarına daha çok önem verdiğini de biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması konusundaki çalışmaların bir an evvel gerçekleştirilmesini arzu ediyoruz.

Öte yandan, mevcut demiryolu altyapısının rehabilitasyonu tamamlanmalı; Kars-Tiflis, Polatlı-Afyon, Balışeyh-Yıldızeli, Ankara-İstanbul sürat hattı, Ankara-Konya, Bandırma-Bursa-Osmaneli, Nizip-Şanlıurfa, Çan-Bandırma, Isparta-Antalya, Samsun-Ordu-Giresun-Trabzon, Trabzon-Erzincan-Diyarbakır, Adapazarı-Karadeniz Ereğli gibi yeni demiryolu hatları bir an evvel hayata geçirilmelidir. Bunlardan, özellikle ülkemizi Avrupa ile Ortaasya'ya bağlayacak olan projelere önem verilmelidir.

Kars-Tiflis projesinin gerçekleştirilmesinin yanında, bu hattı Avrupa'ya bağlayacak yeni hatların yapımıyla, mevcut hatların modernizasyonu bir an önce gerçekleştirilmelidir.

Bu projelerin ülkemize sağlayacağı ekonomik faydaların yanında, millî, siyasî özellikleri ve gereklilikleri de gözardı edilmemelidir.

Ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katkıların yanı sıra, siyasî özellikleri bulunan, 93 kilometrelik kısmı ülkemiz sınırları içerisinde, 32 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 125 kilometre uzunluğunda, Türkiye'yi, Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da Çin'e bağlayacak olan Türkiye-Gürcistan, Kars-Tiflis yeni demiryolu bağlantısı projesinin daha fazla geciktirilmeden bir an önce gerçekleştirilmesini önemsiyoruz.

Ayrıca, Asya ve Avrupa kıtalarını demiryoluyla birbirine bağlayacak olan demiryolu boğaz tüp geçişi ve demiryolu banliyö hatlarının metroya dönüştürülmesi projesi kapsamında, mevcut 63 kilometrelik çift hattın Gebze-Halkalı hattına üçüncü hat ilave edilip, 13 kilometrelik demiryolu boğaz tüp geçişiyle her iki yaka birleştirilecektir.

Gebze-Söğütlüçeşme, Üsküdar-Sirkeci, Yenikapı-Halkalı arasındaki trenler, birbuçuk dakika aralıkla çalışarak saatte yaklaşık 100 000 kişi taşıyabilecektir.

Büyük önem arz eden bu projelerin daha fazla sürüncemede bırakılmamasını ve derhal hayata geçirilmesini bekliyoruz. Bu konularda, Sayın Bakanımıza her türlü yardım ve desteği vermeye hazır olduğumuzu bilhassa belirtmek istiyorum. Bu konuda da hizmeti geçen eski Sayın Bakanımız Enis Öksüz'e de teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demiryolu işletmeciliğinin modernleştirilerek rekabetçi bir yapıya kavuşturulması ve demiryolu taşımacılığının toplam taşımacılık içerisindeki payının artırılması, temel amaçlar olmadır. Bunun için, piyasa şartları ve dengelerini gözeten, etkin hizmeti esas alan ve müşteri odaklı bir işletmecilik anlayışına geçilmesi önem taşımaktadır. Bunun gerçekleştirilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına malî ve idarî özerklik sağlayan, kuruluşun aslî faaliyet alanıyla ilgili çalışmalar yürütülmesini esas alan ve özel sektör kuruluşlarının sektörde pay sahibi olmasını hedefleyen hukukî altyapısının oluşturulması bir an evvel sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili ve 8 300 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine sahip bulunan ülkemizin, denizin sunduğu avantajlardan en iyi şekilde faydalanması gerekmektedir. Bu amaçla Ulaştırma Bakanlığımız, Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerimizde birçok projeler başlatmış bulunmaktadır. Bu projelerin gerçekleştirilmesiyle ülkemizi, jeopolitik konumu nedeniyle hizmet vermekte olduğu uluslararası ticaret ve içticarette en ucuz taşımacılık olan deniz işletmesi sektörünün gelişmesine imkân sağlamış olacaktır.

Samsun, Haydarpaşa, Derince, İzmir, Bandırma, Mersin ve İskenderun Limanlarında mevcut kapasiteyi artırıcı ve iyileştirici yatırımlara devam edilmesi gerekmektedir. Bu limanlarımızda özellikle İstanbul bölgesine hizmet veren Haydarpaşa ve Derince Limanlarının her türlü ekipman ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerekmektedir.

Tirebolu-Torul karayolunun yapılmış olması ülkemiz ile güneydoğu ülkeleri arasında bir koridorun açılmasını sağlamıştır. Bu güzergâhta yapılacak ticaretin nakliyesinin daha ekonomik olması noktasında düşünüldüğünde, Tirebolu İlçemizde bulunan balıkçı barınağının bir an önce limana dönüştürülmesi mümkün olacaktır.

Denizciliğimizin gelişmesi ve uluslararası alanda rekabet edebilir bir düzeye gelebilmesi için, hükümetin her türlü tedbiri alması ve gerekli desteği sağlaması gerektir.

Diğer taraftan, turizm altyapısını oluşturan yat limanlarının gelişmesi de ayrı bir önem arz etmektedir. Ulaştırma Bakanlığınca başlatılan ve genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi uzun yıllar alacak olan yat limanlarını bir an önce hizmete vermek amacıyla yap-işlet-devret modeliyle realize edilmekte olduğunu memnuniyetle karşılıyoruz. Yat turizminin, ülkemize, gerek istihdam gerekse döviz girdisi sağlaması imkânları göz önünde bulundurularak, bu sektördeki projeler hızlandırılmalıdır. Ayrıca, uygun durumda bulunan balıkçı barınaklarımızın yat limanı ve yat yanaşma yerlerine dönüştürülmesine yönelik projeler tespit edilerek, bu yönde çalışmalar hızlandırılmalıdır. Tarım sektöründe yer alan balıkçı barınaklarıyla ilgili yeni projelerin, ülkemiz balıkçılığı açısından ve kıyı kesiminde yaşayan halkımıza hizmet vermesi bakımından bir an önce tamamlanarak ekonomimize kazandırılması önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanım elverdiği ölçüde, izin verirseniz biraz da telekomünikasyon hizmetinden söz etmek istiyorum. Telekomünikasyon sektörünün yeniden yapılandırılması ve telekomünikasyon hizmetlerinin daha etkin, güvenilir ve verimli olarak ortaya çıkan yeni teknolojik gelişmeler çerçevesinde, artan ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde sunulması amacıyla, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ve 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında  Kanunda değişiklik yapan 4502 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanunla, bir yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin, ticarî esaslar dahilinde, ekonomik yönden daha verimli ve etkin yürütülebilmesi amacıyla, liberalize edilerek, devletin işletmeci rolünden sıyrılması ve telekomünikasyon sektörünün 2004 yılına kadar serbest rekabete açılması; öte yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin kamu niteliği ve stratejik önemi dikkate alınarak, sektörün düzenlenmesi ve denetlenmesi amaçlanarak, Ulaştırma Bakanlığıyla ilişkili Telekomünikasyon Kurumu kurulmuştur.

3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapan ve 12 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren 4673 sayılı Kanunla ise, telekomünikasyon hizmetleriyle ilgili görev sözleşmesi yapılması, lisans, genel izin ve ruhsat verilmesi ve bunlarla ilgili tüm görevler Telekomünikasyon Kurumuna verilmiştir.

Özelleştirme kapsamına alınarak özel hukuk hükümlerine tabi bir şirket statüsüne kavuşturulan Türk Telekom Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünün bir yandan özelleştirme çalışmaları sürdürülürken, diğer yandan da haberleşme hizmetlerinin, teknolojideki gelişmeler takip edilerek, etkin, yaygın, sürekli ve ulaşılabilir bir şekilde sunulabilmesi için, idarî ve teknik altyapı ve insangücü kapasitesinin geliştirilmesine dönük çalışmalara devam edilmesi gerekmektedir.

Haberleşme teknolojisinin çok hızlı değişim gösterdiği dünyamızda, gerek sayısal oran ve gerekse hizmet itibariyle, ileri ülkeler arasında yer almamızın şuuru içerisinde, Ulaştırma Bakanlığımızın çalışmalarını sürdürmekte olduğunu izlemekteyiz. Bu güzide Bakanlığımızın çalışmalarını fevkalade önemsiyoruz. Bundan duyduğumuz memnuniyetimizi de bilhassa belirtmek istiyorum.

Telekomünikasyon alanında kaliteli, hızlı ve yaygın bir hizmet vermeyi amaçlayan Türk Telekom, 2001 yılı içerisinde otomotik santral hat kapasitesini, 877 000 hat ilavesiyle 21 396 985 hatta, telefon abone sayısını da, 2001 yılı içerisinde 755 000 adet ilaveyle 19 150 000'e yükseltmiş olacaktır. Sabit telefon abone sayısı itibariyle, ülkemiz 13 üncü büyük şebekeye sahip ülke konumundadır. Halen telefon yoğunluğu, yani, 100 kişiye düşen abone sayısı 28,36'dır. Evlere kadar otomatik telefon hizmeti verilen kırsal yerleşim yeri sayısı, 2001 yılı içerisinde 1 999 adet ilaveyle, bugün 49 811 adede ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığından aylık alan 60 yaş ve üstü, emekli, dul, yetim ve beden özürlülerin taleplerine bağlı olarak, maaşlarının PTT marifetiyle konutlarında teslimi uygulamasına 3 Nisan 2000 tarihinde başlanmış olup, 2001 yılı mart ayından itibaren tüm yurt sathına yaygınlaştırılmasından memnuniyet duymaktayız. Bu uygulamaya tabi emeklilerin vergi iade zarfları da, maaşların teslimi sırasında emeklilerden alınmakta, hesapları yapıldıktan sonra, vergi iade tutarlarının adreslerine teslim edilmesinin, emekli insanlarımıza yapılan iyi bir hizmet olduğunu düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin Bakanlığa, çalışanlarına, devletimize ve yüce milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yaklaşan ramazan bayramınızın hayırlara vesile olmasını temenni eder, yeni yılınızı en içten dileklerimle kutlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yaman.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Aydın Gökmen'in.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AYDIN GÖKMEN (Balıkesir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlarken, idrak etmekte olduğumuz ramazan ayının ve yaklaşan ramazan bayramının, Türk âlemine ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kalkınmanın temel yapı taşlarından birisi, hatta en önemlisi, hiç kuşkusuz sanayidir. Sanayi ve ticaret, ülkemiz ekonomisinin itici gücü, gelişmenin ve kalkınmanın öncüsüdür. Sanayileşme olmadığı zaman, ülkemizin iktisadî ve ekonomik yönden güçlenmesi mümkün değildir. Ülkemizde, özellikle son onbeş yıldır, ihracata dönük bir sanayileşme modeli üzerinde durulmuş; ancak, bu modelin uygulanmasında üretimden çok, ticaret ve satış faaliyetleri öne çıkmıştır.

Türkiye'nin sanayi stratejisi, ne yazık ki, tam tespit edilememiştir. Yeni sanayileşme politikasıyla, dışa açık bir sanayi üretim yapısının yerleştirilmesi, bölgeler itibariyle sanayileşmenin dengeli dağılımını sağlamak, yerel kaynaklarını harekete geçirerek ileri teknoloji kullanımının ön plana çıkarılması halinde hedefine ulaşabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi seçim bölgem olan Balıkesir, tarım ürünleri çeşitliliği bakımından iller arasında ön sıradadır. Hayvancılık alanında da, beyaz ette, yumurta üretiminde ve süt üretiminde de Türkiye'de ilk sırayı almaktadır. Buna rağmen, Balıkesir kalkınamamıştır; demek ki, tarım ve hayvancılıkla kalkınma yapılamıyor. Kalkınmanın birinci şartı sanayileşmektir. Türkiye'nin durumu da aynıdır.

Ayrıca, Balıkesir, yeraltı kaynakları bakımından da, özellikle, bor başta olmak üzere, kömür, demir, krom, çinko, kurşun, çimento gibi madenler bakımından da çok zengindir. Bugün, Balıkesir boru, dünyanın en kaliteli borudur.

Söz bordan açılmışken, bor konusunda birkaç konuyu vurgulamak istiyorum: Bor madenleri, Türkiye'nin tek stratejik önemi olan maden varlığıdır. Bor, yerine ikamesi olmayan ve geleceğin petrolü olarak nitelenen bir madendir ve Türk bor rezervleri, dünya rezervlerinin yüzde 70'ini teşkil etmektedir. Ciddî bir arama ve geliştirme çalışmaları sonucu bu oran, yüzde 90'a çıkabilir. Bu yönüyle de Türkiye, dünyanın bor kapasitesi bakımından en büyük doğal tekelidir. Bugün 4 000 ürünün girdisi olan -sanayi ve teknoloji alanında- bor, bilim ve teknolojide, uzay, bilişim, nükleer ve savaş sanayiinin vazgeçilmez bir ana maddesidir.

Amerika Birleşik Devletlerinde düşen uzay aracı Challanger'in tek parçalanmayan bölümü kabinidir. Kabin, Türk boraksı kullanılarak yapılmıştır. Türk boraksının tenörü, yani bor oksit içeriği çok zengindir. Amerika Birleşik Devletleri en kritik alanlarda Türk boraksını kullanır. Burada önemle üzerinde durmak istediğim nokta şudur ki; biz, 21 inci Yüzyılın petrolü olan dünya bor geliri potasından yüzde 21'lik bir pay alırken, Amerika Birleşik Devletleri, bizden aldığı ve ham haldeyken tonu yaklaşık 400 dolar olan boru işleyerek, pastadan daha büyük pay almaktadır.

Bu konuda küçük bir örnek vermek istiyorum: Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı sermaye deterjan üreticileri, bor ürünlerini ithal yoluyla karşılarlar. Bu, Türkiye tarafından ihraç edilen ham bor madeninin işlenerek tekrar Türkiye'ye satılmasıdır. Sadece bunun Türkiye'ye maliyeti 15-20 milyon dolardır. Bu gösteriyor ki, bor madenini işleyecek sanayi sisteminin Türkiye'de bir an önce kurulması lazımdır.

Tarih bize öğretmiştir ki, milletlerin zenginlik ve refah düzeylerini, yeraltı servetleri ve buna dayalı üretimleri belirler. Bu kadar değerli yeraltı kaynağımıza sahip çıkmak zorundayız. İvedilikle, Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor madenleri araştırma geliştirme enstitüsünün kurulması gerekmektedir. Bu yeraltı ve yerüstü servetimizi, Allah'ın bize verdiği bir nimet olarak görmeli ve sahip çıkmalıyız.

Bu nimetlerden birisi de, zeytin ve zeytinyağı üretimidir. Balıkesir, Türkiye zeytin sanayiinin en önemli merkezlerinden birisidir. Son zamanlarda zeytinyağı sanayiinde bir gerileme olduğunu görüyoruz. Dünya pazar payımızı yitiriyoruz ve rekabet edemez durumdayız.

Zeytin ve zeytinyağı, Türk ihracatı içinde çok önemli bir yere sahiptir. Zeytinyağı ihracatının geliştirilmesi için, Balıkesir Körfez bölgesinde, bir serbest bölgenin kurulması zorunluluğu vardır; ancak bu şekilde dünya piyasalarında Türk zeytinyağının hak ettiği pazar payına kavuşacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bilgi toplumuna dönüşmeyi sağlaması için de, sanayi ve üniversitenin kaynaşması, bilgi üreten kurumların geliştirilmesi, bu kurumların geliştirdiği bilginin hayata döndürülmesini sağlayacak mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir.

Hızla globalleşen dünyamızda ülkemizin rekabet imkânlarını yükseltmek ve ihracatı artırmak için de, teknoloji geliştirme merkezleri ve teknoparkların geliştirilerek yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Yeni ileri teknoloji üreten firmaların, belirli şartlar altında üniversitelerin desteğiyle organize araştırma kurumları oluşturulmalıdır. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşmesini sağlayacak altyapının oluşmasında Sanayi Bakanlığının önemli bir misyonu olduğuna inanıyorum.

Popülist politikalardan uzak bir sanayi ticaret politikası izlendiğinde, ekonomik istikrarın yerleşeceğine de inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz sanayiinin temel yapı taşı olan, ülke kalkınmasında büyük bir rolü olan organize sanayi bölgeleri, bölgesel farklılıkları gidererek sanayileşmenin yurt geneline yayılmasında son derece önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler.

Ülkemizdeki ekonomik kriz, organize sanayi bölgelerinde yatırım yapmak isteyenleri durdurmuştur. Bundan dolayı, birçok organize sanayi bölgesi, kredilerini geri ödeme zorluğu içindedir. Gelecek için son derece önemli olan projelerin devamı için kredi konusu tekrar ele alınmalıdır.

Organize sanayi bölgeleri, düzenli altyapıları, çevresel duyarlılıkları ve üretim etkileşmesi sayesinde fonksiyonları sürekli gelişen organizasyonlardır. Sayın Bakanımızın organize sanayi bölgelerine başlattığı destek programı çerçevesi içinde, seçim bölgem olan Balıkesir organize sanayi sitesi inşaatı yarımdır; katkılarıyla, inşallah, bitirilecektir.

Ayrıca, küçük sanayi sitelerine de yapılan destekler sürdürülmelidir. Toplam işyeri sayısı içinde ve ekonomide önemli bir yeri olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin, sermayenin yaygınlaştırılması, işsizliğin azaltılıp, istihdamın artırılması, ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanması noktasında, çok önemli fonksiyonları vardır.

Küçük ve orta ölçekli işletmeler de, maalesef, krizden paylarını almışlardır. Bu nedenle, KOBİ'lerin sıkıntılarını aşabilmeleri için hiç vakit kaybetmeden çözüm programları uygulamaya konulmalıdır.

KOBİ'lerin geliştirilmelerine ilişkin her türlü tedbir alınmalıdır. Sanayin yüzde 90'ını oluşturan bu işletmelere gereken önem verilmelidir.

Sanayi dinamiğini girişimcilikle, KOBİ'ler oluşturacağı için, bu çerçevede, ivedilikle, uygulanabilir programlar oluşturmalıdır. Aslında, bence, temel sorunlarımızdan birisi de, verimlilik artışıdır.

Bunun yanında, 2000'li yılların sanayi dinamiklerinden birisi de girişimciliktir. Girişimciliğin ruhu da, küçük ve orta ölçekli sanayi kesiminde vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, esnaf ve sanatkârlarımızın desteklenmesi amacıyla, Halk Bankasınca sağlanan kredilerin yetersiz olduğu malumdur. Esnaf ve sanatkârlar, son ekonomik krizden en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. Bu nedenle, esnaf ve sanatkâr kesiminin kredi faizlerinin, sübvansiyon yaratmayacak şekilde gerçekçi bir yaklaşımla, makul seviyelere çekilmesi gerekmektedir.

507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu, günün anlayış ve ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

Geçici vergi döneminin tekrar altı aya çıkarılması gerekmektedir.

Sağlıklı bir üretim mekanizması olmadan, sağlıklı ve gelişen bir ticaretin de olması mümkün değildir. Ülkemizde böyle bir üretimin ve sanayi altyapısının işler hale getirilmesi, ülke ihracatı için şarttır. Bu nedenle, ayakları yere basan bir ihracat rejimimizin olması, üretimi gerçek anlamda artırmakla gerçekleştirilecektir.

Türkiye'nin içpazarı tüketime yönelik bir pazar değildir. Üretimi artırmanın yolu satmaktır; yani, pazardır. İşte, Türkiye'nin ana sanayi politikalarından biri de bu olmalıdır.

İçpazarlarımızdan pay alabilmek için bile, verimli, etkin üretimde bulunma zorunluluğumuz vardır. Yatırım yetersizliğinin giderilmesi ve faiz oranlarının düşürülmesi, ancak pazar imkânlarının artırılmasıyla gerçekleştirilecektir.

Ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, tüketicinin korunması, bilinçlendirilmesi, üretici ve satıcıların bu alanlarda denetlenmesi gerekmektedir. Tüketicinin korunması için yapılan çalışmalarla, üreticilerin mağdur edilmesi de önlenecektir. Burada iki yönlü bir fayda vardır.

Değerli milletvekilleri, bugün içinde bulunduğumuz çağ, bilgi ve teknolojinin hâkim olduğu bir çağdır. Eğitim ve insan kalitesine yatırım yapan, araştırma, geliştirme çalışmalarını geliştiren toplumlar, değişen uluslararası ticaret etkinliklerinde söz sahibi olacaklardır.

Hedefimiz, AB normlarında üretim üzerinde yoğunlaşan, rekabet gücü yüksek, dışa açık sanayileşmenin yakalanmasıdır.

Ayrıca, dünya ekonomisi üzerinde, gelecekte, elektronik ticaretin büyük bir etkisi olacaktır. Bakanlığımız, bu konudaki altyapı çalışmalarına bir an önce başlamalıdır.

Türk sanayiinde ürün üretmenin yolu, ucuz işçilikte değil, yeni teknoloji kullanma ve ar-ge faaliyetlerinin her sektörde geliştirilmesinde yatmaktadır.

Bir kez daha vurgulamak istiyorum ki, Türk sanayiinin hedefi, ortak ar-ge bilinci ve yüksek teknolojiye ulaşma olmalıdır.

Bilgi endüstrisine geçiş için altyapı çalışmalarını hızlandırmalı ve risk sermayesini teşvik etmeliyiz; çünkü, risk sermayesi olmadan bilgi toplumunun altyapısını oluşturacak yapılanmaya geçemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda Türk imalat sanayiinde emek girdi kullanım oranı yüzde 50'leri geçmiştir. Bu demektir ki, sanayide emek yoğun bir dönemin yeniden vücut bulduğudur. Bu da, rekabet piyasalarından çekilme olduğuna işarettir. Biz, gerçek anlamda bir sanayi stratejisiyle rekabet edeceğimiz sektörleri belirleyip yeni modeller geliştirerek bu olumsuzluğu giderebiliriz.

Destekleme Fiyat İstikrar Fonunu idare eden Hazine Müsteşarlığının da kredi dilimlerinin artırılması konusunda titiz davranması, üreticimizin emeğinin karşılığını alması için yararlı olacaktır.

Ayrıca, Sanayi Bakanlığımızın ürün borsaları projesi, desteklenmesi ve yürütülmesi gereken bir projedir. Devletin ürünün alım ve pazarlanmasından çekilmesiyle, altyapısı tamamlanmış, modern borsalar kurularak, piyasalarda oluşan istikrarsızlık da giderilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeniden yapılanmanın temini ve verimliliğin artırılması, kalite standartlarının yükseltilmesi, bürokrasinin azaltılması, yeni teknolojilere uyum sağlanması ve girişimcilik ruhunun desteklenmesi biçiminde hedefler ortaya konulmalı, bu hedeflere uygun projeler geliştirilip, sonuca ulaşılmalıdır.

Bugüne kadar ihmal edilmiş mevzuat düzenlemeleri yapıldı; en önemlileri, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun çıkarılması ve KOSGEB'in destek programları ümit verici gelişmelerdir. Bu programlar çerçevesinde, Balıkesir Danışmanlık ve Geliştirme Merkez Müdürlüğü ile KOBİ'lere hitap edecek makine metal laboratuvarının, bir an önce, uygun görülecek bir yerde açılması gerekmektedir.

Türk Patent Enstitüsünün Avrupa Patent Organizasyonuna asil üye olarak kabul edilmesi umut verici bir gelişmedir. Bu çalışmaların daha da hızlanarak devam etmesini diliyorum.

Ayrıca, yeni sanayi stratejisinde, ana sanayiin işbölümü ve entegrasyonunu geliştirmek için, ana sanayi ve yan sanayi ilişkilerinin hukukî bir zemine oturtulması önemlidir.

Bunları gerçekleştiren Türk firmalarının uluslararası rekabet gücünü artırmak, millî kaynakların optimal kullanılmasını sağlamak için yerli sanayie de gereken önem verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içerisinde bulunduğumuz yüzyıl, acımasız bir ekonomik mücadeleye ve rekabet kavramına gizlenmiş bir yarış halindedir. Coğrafî ve siyasî sınırların yok olduğu ekonomik ilişkiler yoğunlaşmıştır. Dünya ticaret sistemi, sınırların kalktığı bir yapılaşmaya doğru hızla yol almaktadır. Enerjik, esnek, yoğun düşünen ülkeler ön sıralarda yerini alacaktır. Bu yarıştan kopmamak için, belli bir altyapı, gelenek ve iyi bir kurumsallaşma seviyesine, eğitim ve kültür seviyesine sahip olmak gerekmektedir. Klasik üretim faktörlerinin yerini, müteşebbislik ve işadamlığı kültürü almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gökmen, 2 dakika içerisinde toparlayın efendim.

Buyurun.

AYDIN GÖKMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Tutarlı ve bilinçli bir şekilde yarınlara hazırlanırsak, uygulanacak sanayi strateji ve politikalarında tam bir toplumsal konsensüsü sağlayabilirsek, ben inanıyorum ki, Türkiye'nin, içinde bulunduğu jeopolitik ve stratejik önemiyle, üçüncü dalgada önemli bir rolü ve misyonu olacaktır.

Her şeye rağmen, Türkiye'nin geleceğinden umutluyum. Gelecek on yılda, Türkiye, yeni ekonomiyi yakalama şansına sahiptir. Benim, sanayicimize, esnafımıza, işçimize, sermaye şirketlerimize, ihracatçılarımıza, KOBİ'lerimize, dışticaret, sermaye ve sektörel şirketlerimize ve Yüce Milletimize güvenim tamdır; yeter ki, sağlam basalım.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökmen.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'da.

Süreleri eşit paylaşıyorsunuz herhalde?

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben, hatırlatacağım sadece.

Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri dinleyen aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde konuştuğumuz bütçe ile mevcut hükümetin sindirim sistemi arasında doğrusal bir ilişki kurmak mümkündür. Biliyorsunuz, Sayın Ecevit, MHP'yi sindirememişti; MHP, Sayın Derviş'i sindiremedi; Derviş, bayansız kabineyi sindiremiyor; Sayın Maliye Bakanı da bu bütçeyi sindiremiyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu hükümetin sindirim sistemi hepten iflas etmiş. Böyle bir hükümetten de; ancak, böyle bir iflas belgesi beklenebilirdi.

115 milyar dolar dışborç, 70 milyar dolar içborç, bunu, 65 milyona bölün, kişi başına 3 000 dolar eder; yani, her bir memleket evladını, yaklaşık 4,5 milyar lira borçlandırmışsınız. Geçenlerde bir televizyon ekranında yedi yaşlarında bir çocuk, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye soruyor "Bizim rızamızı almadan, bizim adımıza bu kadar borç alma hakkını nereden alıyorsunuz?" Bu, çok anlamlı soruya, tabiî ki, Sayın Bakan cevap veremiyor. Beyler, çocuklarımızın geleceği ipotek altındadır; bu, çok vahim bir durumdur.

200 küsur yıl önce, Amerika'nın kurucusu ve Başkanı George Washington'un şu sözleri de çok düşündürücüdür: "Bir ulus, bir başka ulustan çıkar aramayan lütuflar istemenin çılgınlık olduğunu daima hatırda tutmalıdır. Bir ulus, bu şekilde kabul edeceği bir lütfun bedelini, mutlaka, bağımsızlığının bir parçasıyla ödeyecektir. Başka bir ulustan gelecek lütufları beklemek ya da bu lütuflara göre tasarılar hazırlamak kadar büyük bir kötülük olamaz." Adam, sanki 57 nci hükümeti anlatıyor. Nitekim, IMF, iki üç milyarlık bir kredi dilimini serbest bıraktımı, hükümetin başıyla, dördüncü ortağı hemen ekranlara çıkıp pembe tablolar çizmeye başlıyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir borç senedi niteliğinde olan 2002 yılı bütçesinin Ulaştırma Bakanlığı cephesine bir göz atalım. Bir kere, toplam bakanlık bütçesine baktığımızda, parasal olarak artmıştır; yani, 107 trilyondan 154 trilyona yükselmiştir. Ancak, 2001 yılında çok büyük bir devalüasyon yaşanmıştır. Resmî rakam olan yüzde 40'lık oran dikkate alınsa bile, 154 trilyonluk rakam 92 trilyona inecektir. Bunun anlamı, geçen yıla göre bakanlık bütçesi 15 trilyon; yani, yüzde 16 küçülmüştür. Diğer bakanlıklarda durum çok daha vahimdir; çünkü, Ulaştırma Bakanlığının yatırım payları nispeten iyidir. Nitekim, planlı dönem boyunca, haberleşme hariç, ulaştırma yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı oldukça yüksek düzeyde seyretmiş ve gerçekleşmeler plan hedeflerinin üzerinde olmuştur. Örneğin, Yedinci Plan döneminin ortalaması, hedeflenen yüzde 17,2 iken, gerçekleşen yüzde 18,8 olmuştur.

Söz konusu yatırımların ulaştırma alt sektörlerine dağılımı ise; 1987-1995 döneminde karayollarının payı yüzde 35'ten yüzde 85'e kadar yükselmişken, demiryollarının payı yüzde 17,5'ten yüzde 8,5'e kadar; diğerlerinin payı, yüzde 47,3'ten yüzde 14'lere kadar gerilemiştir. Demek ki, 1985-1995 döneminde tek taraflı bir otoyol gelişimine tanık oluyoruz.

1923-1950 arası tek taraflı demiryolu yapımı; 1950-1980 arası tek taraflı karayolu yapımı; 1980-1995 dönemi tek taraflı bir otoyol yapımı... 1996'dan sonra ise, yurtiçi yolcu taşımaları içinde çok küçük bir paya sahip olan havayolu ulaştırması yatırımlarının payı, 1996-1999 döneminde ortalama yüzde 19,7'ye ulaşmıştır. Bu durum, ulaştırma alt sektörleri arasındaki yatırım dengesizliklerini artırmıştır.

Oysa biliyoruz ki, bütün dünyada, ülkenin potansiyeline, enerji ve yük durumuna, ülkedeki dağılımına, ülkenin transit taşımadaki rolüne ve benzer etkenlere bağlı olarak sistemler arasında bir dağılım yapılmakta ve buna göre dengeli bir ulaşım politikası belirlenmektedir.  Türkiye ise, daldan dala hopluyor, bir projeyi bitirmeden öbürüne geçiyor.

Bilindiği gibi, Helsinki Sonuç Belgesi, Birleşmiş Milletlere üye tüm ülkeler arasında, ekonomik, teknik, çevre, enerji, ulaştırma, güvenlik ve benzeri alanlarda işbirliğini öngörmektedir. Bu işbirliğinin bir sonucu olarak ulaştırma alanında TEM ve TER projeleri doğmuştur. TEM projesini imzalayan 10 ülke, TER projesini imzalayan 14 ülke mevcuttur. Bu projelerin gereğini yapamamış tek ülke Türkiye'dir. 1983-1995 döneminde, toplam yatırımlar içerisinde Karayollarının ortalama yüzde 70'lik payı TEM projesinin bu gereği olup, bu projenin toplam uzunluğu 2 500 kilometredir. Bu uzunluğun daha yarısı bitirilmeden yatırımların başka bir alana kaydırılması, ulaştırma politikasındaki istikrarsızlık ve belirsizliğin göstergesidir.

Ulaştırma, ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için malların uygun ve ekonomik bir biçimde yer değiştirmelerini sağlayan, ülkelerin ekonomik ve sosyal yapılarını yönlendiren, dolaylı olarak üretime ve tüketime katkıda bulunan bir hizmettir. Bu hizmet, ülkelerin sosyoekonomik ve coğrafî şartlarına uygun olarak seçilmiş bir ulaştırma politikası ve bu politikaya bağlı olarak geliştirilmiş bir ulaşım sistemiyle yürütülürse, beklenen yararları en iyi şekilde yerine getirebilir.

Ulaştırma politikalarındaki belirsizlik ve sistemdeki başıboşluğa birkaç örnek vermek istiyorum:

1- Altyapı sorunları: Karayolu altyapısının yüzde 70'i, demiryolu altyapısının tamamına yakını Avrupa standartlarının altındadır. Gerek doğu-batı ve gerekse kuzey-güney bağlantıları eksiktir.

2- Uluslararası taşıma faaliyetlerinde bulunan karayolu araçlarının yaşları ve teknik standartları önemli bir sorundur. Kara ulaştırma filomuzla sayıca Avrupa birincisiyiz. Ancak, bu filonun yaş ortalaması Avrupa'nın 2 mislidir. Teknik standartlar da yetersiz olduğundan, ihtiyacımızın yüzde 26'sı, ithalatımızın ise ancak yüzde 7'si bu filoyla yapılmaktadır. Yani, yurtdışına giden araçlar, boş dönmektedir.

3- Halk arasında trafik terörü olarak bilinen trafik kazalarının yıldan yıla artan oranlarda can ve mal kaybına yol açması önemli bir sosyal olaydır. Avrupa Topluluğunda ağır karayolu araçlarının, toplam araçlara oranı yüzde 10 civarındayken, bu oran ülkemizde yüzde 50'dir. Trafik kazalarında en büyük etken bu oransız gelişmedir.

4- Türkiye'nin taşımacılık sorunlarının temelinde sektörün örgütlenme biçimi de önemli bir yer tutar. Çeşitli bakanlıkların sorumluluğu altında yer alan ve ulaştırma kuruluşları arasında sistemlerin birbirlerini bütünleyici ve fonksiyonlarını organize edebilecek bir koordinasyon eksikliğinin yarattığı sorunlar, sektördeki gelişmeleri olumsuz yönde etkilemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ulaştırma uzmanı ve profesör Abizenda Pena, ulaştırmanın genel ekonomi içindeki öneminin iki gözlemle açıklanabileceğini vurgulamaktadır. Birincisi, 15 ve 16 ncı Yüzyıllarda deniz taşımacılığındaki gelişmeler ve buhar makinesinin, yani, lokomotifin bulunuşunun sanayi devrimine yol açması. İkincisi  ise, grev gibi önemli sosyal hareketler sonunda tüm bir ulaştırma sektörünün durdurulduğu ülkelere bakıldığında, ekonomilerinin de buna paralel olarak felce uğradığıdır.

Ulaştırmanın bu  hayatî önemini vurguladıktan sonra, tam üye olarak katılmaya çaba gösterdiğimiz Avrupa Birliğindeki gelişmelere kısaca bir göz atmakta fayda görüyorum.

Hızlılığı ve kapıdan kapıya taşıma özelliği sayesinde karayolu taşımacılığının kaydettiği ilerleme, uzun bir süre demiryollarının varlığını tehdit ettiyse de, artık bu durum değişmektedir. Çevreye karşı kamuoyunun duyarlılığı ve gelecekte petrolün nasıl temin edileceği konularında tüm dünyanın giderek daha fazla kaygı duyması ve demiryollarının son yıllarda kaydettiği teknolojik ilerlemeler, bu durumu değiştirmiştir.

Demiryolları, geleneksel yük ve yolcu taşımacılığındaki payını kaybetmemekle birlikte, son kırk elli yılda artan yük ve yolcu talebinin tamamına yakınını diğer ulaştırma sistemlerine kaptırmıştır. Bununla birlikte, dünyamızın bugün büyük çapta üretim, tüketim ve dağıtım esası üzerine kurulduğu düşünülürse, demiryolu taşımacılığının önemi de anlaşılacaktır. Kısacası, demiryolu, büyük çapta yük ve yolcu taşımacılığının tipik örneğidir.

Öte yandan, her türlü eşya taşımacılığını ve malların birleşimini sağlayan konteynerleşmenin yaygınlaşması, demiryollarının eşya taşımacılığındaki önemini daha da artırmıştır.

Bugün Avrupa genelinde saatteki hızı 100-150 kilometre olan kombine taşıma trenleri ve hızı 250-400 kilometre arasında değişen yolcu trenleri hızla uygulamaya sokulmaktadır.

1974 büyük petrol krizinin hemen arkasından 17 Şubat 1975 tarihinde 130 nolu kararla, Avrupa Konseyinin gündemine bir "kombine taşımacılık" kavramı girmiştir. Buna göre, kombine taşımacılık, karayolu, demiryolu ve iç su yoluyla ortak bir şekilde her türlü eşya taşımacılığına imkân sağlayan kombinasyon olarak tanımlanmıştır. Kombine taşımacılık petrole bağımlılığı azaltan alternatif bir taşıma sistemidir. Adamlar her şeyin alternatifini ya bulunduruyorlar ya da hemen yaratıyorlar. Biliyorsunuz mal ve hizmetlerin alternatifi yoksa, kalitesizlik ve tekelleşme eğilimleri başgösterir. Yönetimlerin alternatifsizliği ise diktatörlük eğilimlerini getirir, hatta bu durum, icabında, 57 nci Kral Lui'yi doğurabilir. Ülkenin başkentinde gösteri ve yürüyüşler yasaklanabilir, halkın feryat figanı kralın sarayından duyulmasın diye.

Kombine taşımacılığın çeşitleri ve Avrupa Topluluğunda sağladığı gelişmeler üzerinde, zaman darlığı nedeniyle duramayacağım; ancak, petrole bağımlılığı azaltan bir sistem olduğuna dair küçük bir örnek vermekle yetineceğim.

Diyelim ki, Ankara'nın 10 kamyonluk karpuz ihtiyacı Diyarbakır'dan, Diyarbakır'ın 10 kamyonluk armut ihtiyacı Ankara'dan karşılanmaktadır; bu durumda 20 tane ağır yük kamyonu karşılıklı 1 000 kilometrelik yol kat edecekler; karayollarında büyük bir tahribat meydana geleceği gibi, en az 40 depoluk mazot tüketilecek, kamyon-otobüs çarpışmasıyla trafik faciaları meydana gelecek, çevre kirlenecek, vesaire. Bütün bu olumsuzluklar, kombine olmuş bir taşımacılık sisteminde nasıl bertaraf edilebilecektir?

Şehir merkezlerinin dışında, hava alanları gibi, triyaj garları inşa ediliyor. Geniş manevra imkânı sağlayan bu istasyonlarda konteyner taşımacılığı, pigy back, bi modal ve benzeri taşıma şekilleri gerçekleşmektedir.

Zamanımızın darlığı nedeniyle, yukarıda verdiğim armut-karpuz örneğini, pigy back, yani yüklü kamyonların yük vagonlarıyla taşınması şu şekilde olmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Aslan, Sayın Ünal'ın süresine tecavüz ediyorsunuz...

OSMAN ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Kamyonlar, tarlada yüklendikten sonra en yakın triyaj garına gelerek yükleriyle beraber yük vagonlarına binmekte ve gidecekleri yere kadar taşınmaktadır. Bu trenlerde, kamyon sürücüleri için bir yolcu ve servis vagonu da bulunmaktadır. Böylece, karayolundan demiryoluna bir değer transferi olduğu gibi, karayolunun kapıdan kapıya taşıma üstünlüğü de iki sistem arasında paylaşılmış oluyor. Ayrıca, yukarıda değindiğim çevre kirlenmesi, kazalar, karayolu tahribatı, petrol tüketimi gibi avantajlar sağlanmış olacaktır.

Sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkürler Sayın Aslan.

Sayın Ünal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, öncelikle Bakanlığa, ülkemize, sanayi ve ticaret camiasına hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesini, ülkemiz açısından nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda görüşüyoruz; isterseniz, önce ona bir bakalım. Bu manzarayı, Sayın Bakan, Bakanlığının bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi esnasında yaptığı açış konuşmasında, açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

11 Eylülde Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen olaydan sonra dünya ekonomisindeki daralmaya değindikten sonra, Sayın Bakan "bu konjonktür içerisinde, ülkemizin ekonomik durumuna da baktığımızda, Türkiye ekonomisinin temel sorunları, yüksek enflasyon, iç ve dışborç, başta kamu bankaları olmak üzere, malî sistemin ve bunlara bağlı kamunun artan finansman açıkları ile dalgalı büyüme yapısıdır" demektedir.

Elbette, her başarının bir sırrı ve sebebi, her başarısızlığın bir mazereti vardır. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızın bu sözlerinin altında, Amerika'daki olay ve dünya ticaretindeki daralma, ülkemizdeki sıkıntıların yegâne sebebidir. 11 Eylülden önceki sıkıntıların sebebi nedir ve Türkiye'de yaşadığımız peşi peşine gelen krizlerin sebepleri nelerdir? Elbette, bu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir.

Başta, hemen şunu söylemek istiyorum: Zaman zaman, hükümet, değişik bakanlar "bu krizler, bu daralma ve çöküntüler, bizim zamanımızda başlamadı, çok öncelerden başladı ve bizim üzerimize çöktü" demektedirler. Öncelikle, bu mazeretin ve itirazın hiçbir haklı yanı yoktur; zira, iktidar makamı, çözüm bulma yeridir, ağlama duvarı değildir.

İkinci olarak, bu krizlerin başlangıcı daha öncelere dayanıyorsa, siz, bunu biliyordunuz ve halledeceğiz diye iktidara geldiniz. Halledemediniz ve ülkeyi harabeye çevirdiniz, milleti perişan ettiniz.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Önerin ne, önerin?..

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Geliyorum...

Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesine bir bakalım: Bakanlığın 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı 116,9 trilyon lira; genel bütçeye oranı binde 12'dir.

Şimdi, Türkiye'nin daralan ticaret hacmini genişletme, duran ekonomisini canlandırma, kapanan fabrika ve atölyelerini çalışır ve üretir duruma getirme ve gerileyen ihracatını teşvik ve geliştirme noktasında, bu bütçeyle bu Bakanlık nasıl hizmet üretecektir; bunu, takdirlerinize bırakıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz, bu arada, genel bütçeye de kısaca bir göz atalım: Personel giderleri 21,9 katrilyon; diğer cari giderler 7,8 katrilyon; yatırımlar 5,7 katrilyon; transferler 62,7 katrilyon; transfer ödenekleri içinde faiz ödemeleri için 42,8 katrilyon; sosyal güvenlik kuruluşları için 7,9 katrilyon; vergi iadeleri için 3,4 katrilyon; tarımsal destekleme için 2,1 katrilyon; KİT'ler için 1,7 katrilyon lira ayrılmıştır.

Dikkatinizi çekmek istiyorum; personel giderleri, 21,9 katrilyon lira; faiz ödemeleri, 42,8 katrilyon lira, tam iki katı.

Yine, bir başka açıdan bakacak olursak; tarımsal destek için çiftçiye 2,1 katrilyon lira, faize 42,8 katrilyon lira ödenecek; tam 20 katı.

Bu mantık ve bu faiz anlayışıyla siz ülkeye nasıl hizmet getirecek, hangi yatırımı gerçekleştireceksiniz?

Devletin, yılın ilk on ayında, başta vergi olmak üzere, çeşitli yollardan topladığı tüm gelirlerin toplamı, faiz ödemeleri ile sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını bile karşılamaya yetmemektedir.

Konsolide bütçe gelirlerinin 41 katrilyon 216,9 trilyon lira olduğu ocak-ekim döneminde, devlet, 33 katrilyon 467,2 trilyon liralık iç, 2 katrilyon 625,2 trilyonluk da dış olmak üzere toplam 36 katrilyon 92,4 trilyon liralık faiz ödemesi gerçekleştirdi.

Görüldüğü gibi, bu hükümet, ülkeyi faizle batırmakta, sevinerek yeni aldığı dışborçlarla da ülkenin ve milletin geleceğini ipotek altına sokmaktadır.

Bu hükümetin başarısız politikaları sayesinde ülke dert küpüne, problemler yumağına dönmüştür.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayici ve tüccarın ufkunu ve önünü açacak yerde, ruhunu karartmıştır.

Fabrikalar bir bir kapanırken, esnaf işyerinde kendini asıp intihar ederken, ödenemeyen çekler ve senetler astronomik rakamlara ulaşırken; "bu, nedenle böyle oluyor; buna, bir 'dur' diyelim, çara bulalım" denmemiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün, ODTÜ İşletme Topluluğu tarafından düzenlenen 1 inci Bankacılık Panelinde yaptığı konuşmada; Türkiye'nin morale ihtiyacının bulunduğunu, borçların giderek ödenemez hale geldiğini söylüyor ve "konsolidasyon ya da moratoryum olacak"diyor. Kendisi de ticaret âleminin içerisinde olan bu zatı böyle acıklı konuşturan durum, herhalde çok acı olsa gerektir.

Sayın Aygün, Türkiye'nin, morale ihtiyacı olduğunu söylüyor. Bu, doğrudur, hem de çok doğru bir tespittir; ama, soruyorum, bu morali, morali bitmiş, aktivitesini kaybetmiş ve kendi içinde kavgalı bu hükümet mi verecek ülkeye ve millete?!

MÜSİAD Başkanı Sayın Ali Bayramoğlu da, bu hükümetin elinde ülkenin sonunun Arjantin'e döneceğini söylemektedir. Öyle ya, içborç 45 katrilyondan sekiz ayda 110 katrilyona çıkmış. Bu borcu, âdetiniz üzere, her gün, gaza, benzine, şekere, tüpgaza zam yapsanız bile ödeyemezsiniz.

Öyleyse çare nedir; çare, rantiye kesimine değil, üretim kesimine, reel sektöre destek vermektir.

Çare, üretimi artırmaktır.

Çare, ihracatı artırmaktır.

Çare, sanayiciyi, esnafı, tüccarı, çiftçiyi destekleyerek, yeniden üretir hale getirmektir.

Çare, yabancı sermayeyi ülkeye sokmak ve ülke ekonomisine katkıda bulunmasını, işsizliğin önüne biraz olsun geçmesini temin etmektir; ancak, maalesef, ne hikmetse, yabancı sermaye bizi ve ülkemizi sevmiyor veya daha doğru bir ifadeyle, siz, ülke ve şartlarımızı, onları çekecek bir duruma getirmediniz, getiremediniz ve getiremiyorsunuz. Her türlü bürokratik engel ve olumsuz ekonomik şartlar, onların önünde, Çin Seddi gibi uzanıp duruyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yabancı Sermaye Derneği YASED, 27 Kasım günü, İstanbul'da, "Yabancı Sermaye" başlıklı bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda, yabancı yatırımlarda İrlanda modeli tartışıldı. Burada ortaya konulan bir gerçek vardı ki, o da, Türkiye'de fert başına düşen yabancı yatırım, sadece 15 dolar iken, İrlanda'da 4 000 dolar, Polonya gibi eski bir Doğu Bloku ülkesinde 250 dolar olduğudur.

İrlanda mucizesi nasıl gerçekleşti diye soruyorlar; isterseniz birkaç maddesini arz edeyim.

İrlanda'da yatırım yapan büyük firmalar, bir yanda İrlanda'nın reklamını yapmışlar ve başarılı yatırımlar, diğer yatırımları takip etmiş.

İrlanda hükümeti, bütçesinin yüzde 20'sini eğitime ayırmış, şu anda ülkede, uluslararası standartların üzerinde bir eğitim var. Türkiye'de, üniversitelerin kapısında binlerce genç bekliyor, binlerce kız öğrencimiz de gözyaşı döküyor.

1980'den bu yana, ücretler ve vergiler konusunda, tarafları hükümet, işveren ve işçiden oluşan üçlü ulusal anlaşmalar yapılıyor. Bu sayede iki-üç senelik süre boyunca ücretlerin ve vergilerin ne kadar artacağı belirlenmiş oluyor, bu da yatırımcıya önünü görme imkânı sağlıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı sermayeyi ülkemize çekmenin örnekleri ile cazibe ve güzelliklerini tatlı tatlı anlatırken, maalesef yerli sermayemizi kaybediyoruz. Bu hükümetin yanlış ekonomi ve vergi politikalarından dolayı krize giren, batma noktasına gelen yerli sermayedarımız, işadamlarımız ve sanayicimiz yurtdışına kaçıyor. Bugün, Romanya, Bulgaristan hatta Cezayir'de işadamlarımız atölyelerini, fabrikalarını kurmuş çalışıyorlar.

Geçenlerde, Gaziantep'te, bir tanıdığı ziyarete gittim "makineleri TIR'lara yükledik, Romanya'ya gidiyoruz. Romanya bize arsa ve bina verdi. İthalatımızdan vergi almıyor, KDV hariç hiçbir vergi vermeyeceğiz; sadece, Romanya vatandaşlarına iş vereceğiz, onları çalıştıracağız. Romanya, dünya pazarı olmuş, alıcı da orada, satıcı da; ürettiğimiz malı ayağımızda satabiliyoruz, neden gitmeyelim?" dedi.

Onlarca, belki yüzlerce insanımız bu şekilde sermaye, imkân ve meslekî birikimleriyle yurtdışına gidiyor. Beyin göçünden sonra, şimdi de sermaye göçü...

Şimdi, gerek Sayın Bakanımıza ve gerekse bütün hükümet erkânına sormak istiyorum: Hal böyle iken, neden yerli sermayemiz ve işadamlarımız yurtdışına kaçıyor diye oturup düşündünüz mü; bu konuyu ciddî bir şekilde belli ortamlarda, oturumlarda, konferanslarda veya Bakanlar Kurulunda tartıştınız mı; ne gibi önlemler düşündünüz ve aldınız ve bu kaçışın önünü kesmek için ne gibi akılcı, mantıkî ve ticarî tedbirler düşünüyorsunuz?

Eminim ki, gündeminize, hiçbir zaman böyle bir konu girmedi. Giden gider, ölen ölür kalan sağlar bizimdir demekten başka bir şey yaptığınızı zannetmiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizin en büyük ve başta gelen sorunlarından biri de işsizliktir. Üretimin durması, fabrika ve atölyelerin birbiri ardına kapanması, işsizliği, âdeta, patlama noktasına getirmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, ülkemizde, 1 567 000 insanımız işsizdir; işsizlik oranı, yüzde 20'lerin üzerine çıkmıştır. Sizler, işyerlerinin, atölye ve fabrikaların birer birer kapanmasına yanlış politikalarınızla sebep olurken, işsizliği, fakirliği nasıl önleyeceksiniz?!

Geçenlerde, kendi ilim Osmaniye'de Küçük Sanayi Sitesini gezdim. Kepenkler kapanmış; kimisinin üzerinde "satılık", kimisinin üzerinde "kiralık" yazıyor; esnaf, vergisini ödeyemez hale gelmiş, yanında çalıştırdığı kalfasının ve çırağının haftalığını ödeyemiyor. Şu elimdeki mektubu, Osmaniye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatif Başkanı Sayın Rıza Özdoğan göndermiş. Burada, feryat ediyor; diyor ki: "Ya ayakta kalacağız ya da yok olup gideceğiz. Eğer, hükümet yetkilileri yok olmamızı istiyorlarsa, bilinsin ki, bugüne kadar sokakları tanımayan bu insanlar, sokaklara çıkma dahil, her türlü eylemi başlatmaya hazırız." Bu esnafın, bu esnaf temsilcilerinin istediği tek bir şey var; oda, Halk Bankasının yeniden esnafa kredileri açması; o kadar... Esnaf, namuslu bir şekilde çalışıp para kazanmak, bir taraftan vergisini vermek, diğer taraftan da çoluk çocuğunun rızkını temin etmek peşinde; başka bir arzusu ve isteği yok; ama, gelin görün ki, esnafın hali, gerçekten hazin. Bağ-Kur primini ödeyemiyor, Bağ-Kur'la mahkemelik; SSK primini ödeyemiyor, SSK'yla mahkemelik; vergisini ödeyemiyor, vergi dairesiyle mahkemelik... Esnaf, kendisine hizmet veren oda ve borsasına aidatını ödeyemez hale geldi; çok şükür bunu gördünüz de, bir kanunla affediyorsunuz. Sanayicimizi, esnafımızı, tüccarımızı nasıl yeniden ayağa kaldıracaksınız; erittiniz, bitirdiniz! Bakınız, koskoca Sakıp Sabancı bile, her gün, ekranlarda "yüzde 60 varlığım gitti" diye feryat ediyor.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen de inanıyor musun ona?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Diğer tarafta, bitirilmeyi bekleyen onlarca organize sanayi bölgeleri var. Sanayici buralardan fabrika arsası almış; ama, yatırım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünal, 2 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen de inanıyor musun ona?!.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Siz  ne anlarsınız?!

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Biz de onların içinden geldik.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünal.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Siz ne anlarsınız esnafın halinden?!.

HASAN MACİT (Burdur) - Sen mi anlarsın?!.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Elbette biz anlarız...

BAŞKAN - Lütfen... Sayın milletvekilleri...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Elbette biz anlarız; çünkü, biz, onların içinden gelmişiz.

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Biz nereden geldik?..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Uzaydan mı geldik sanki biz...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Uzaydan gelmedi; bürokrasinin güzel şeyleri içinde, lüks arasında yaşamış arkadaşlarımız.

Buyurun, burada, anlatın o zaman esnafın halini.

GÜLER ASLAN (İzmir) - Anlatıyoruz, siz anlamıyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Diğer taraftan, bitirilmeyi bekleyen onlarca organize sanayi bölgeleri var. Sanayici,  buralardan fabrika arsası almış; ama, yatırım yapamıyor, temel atamıyor, kriz vurgunu olmuş. Bankalarsa batmaya devam ediyor.  Son olarak, bir bankaya el kondu, bir başka bankanın faaliyeti durduruldu. Böyle bir ortamda nasıl ticaret yapılır bilemiyorum. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. Hiçbir kimsenin de, bu hükümete güveni kalmamış. Kendi içinde sorunlu bir koalisyon hükümeti. Bakanları birbirini tenkit etmekten hizmete fırsat ve zaman bulamayan bir hükümet. Bir yıl değil, bir ay değil, bir gün sonrasını göremeyen bir hükümet. Zam ve vergiden başka bir şey bilmeyen bir hükümet. (AK Parti sıralarından "Doğru" sesleri) Allah, bu millete yardım eylesin. (AK Parti sıralarından "Amin" sesleri)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bağlarken, tekrar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, ülkemize hayırlı hizmetlere vesile olmasını Cenabı Hakk'tan niyaz ediyorum.

Siz değerli milletvekili arkadaşlarımın, aziz milletimizin ve İslam âleminin yaklaşan ramazan bayramını ve yeni yılını kutluyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız.(DYP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Eşit paylaşıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2002 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım, hepinizi Doğru Yol Partisi adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşmama bir iyiniyet temennisi, bir de tespitle başlamak istiyorum. Temennim, öncelikle, 2002 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasıdır. Tespitim ise, görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin, Türkiye'nin bu sektördeki sorunlarını çözmek için çok yetersiz olduğudur. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunun tutanaklarını okursanız, Sayın Ulaştırma Bakanı, eleştirilere "tartıştığımız bütçe esas itibariyle mevcut bütçe talimatları doğrultusunda ve ekonomik program doğrultusunda hazırlanmış bir bütçedir" diyerek, bir bakıma bu gerçeği itiraf etmiştir.

Sayın Ulaştırma Bakanının, 2002 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçe sunuş konuşmasını ve milletvekillerinin yaptığı konuşmalara verdiği cevapları çok dikkatli olarak inceledim, satır satır okudum.

Sayın Bakan, sanki icra makamında oturan o değilmiş, sanki 57 nci Anasol-M Hükümeti üç yıla yakın bir süredir iktidarda değilmiş veya daha dün bu hükümet kurulmuş da, bakanlığın sorumluluk alanındaki konuları yeni öğreniyormuş gibi, kara, hava, deniz ulaşımında ve haberleşme alanındaki eksiklikleri, sorunları ortaya koymakla birlikte, bu sorunlara getireceği çözümlerle ilgili tatmin edici bir açıklama yapamamıştır. 2002 yılında da bu sorunların çözüleceğine dair bir ışık, bir umut görünmemektedir.

Sayın Bakan, yeni demiryollarına neden yatırım yapılamadığını açıklamakta, "yeni demiryolu yapmak istediğimizde, demiryolları zarar ediyor diye karşımıza çıkılıyor" demekte, bu yapısal soruna çözüm olarak da "devlet bütçesi içerisinde demiryolu altyapı yatırımlarını işletmeyle ayırt ederek genel bütçeden yapılmasını sağlayacak stratejik değişikliği gerçekleştirmemiz gerekiyor" demektedir.  Eğer buna samimi olarak inanıyorsanız, o zaman hemen uygulamaya başlayınız Sayın Bakan. Sizi kim engelliyor? Anasol-M Hükümeti üç yıldır iktidarda, üç yıldır niye bunu yapmıyorsunuz diye size sorabilirim. Ancak, siz yeni bakan olduğunuz için -hayırlı olsun- geçmiş iki yılda bunun neden yapılamadığını size sormayacağım. Bütçesini sizin hazırladığınız 2002 yılı bütçesinde bu düşüncenizi gerçekleştirme yolunda neden somut bir adım yok?!

2001 yılında, sadece 6,5 kilometrelik bir yeni  demiryolu yapılmış, 20 trilyon liralık bir kaynak. 2002 yılında da, yurtdışı kaynaklarla, eh, birazcık fazla; ama, daha fazla yapmak mümkün değil. Halbuki, demiryollarındaki projeler tamamlandığında, 2 000 kilometrelik bir demiryolunun yapılacağı ve Türkiye'nin önünün güllük gülistanlık olacağı ifade ediliyor. Yılda 6,5 kilometrelik demiryoluyla, bunu ancak üçyüz yılda tamamlarsınız. O zaman, bu konudaki iyi düşüncenizi lütfen uygulamaya koyunuz.

Diyorsunuz ki: "Telekomun özelleştirilmesi önemli bir konu; ancak, bu şartlarda hemen gündeme gelmesi mümkün değil. Halka satış gibi farklı yöntemler veya Telekomun değerlerinin farklı modellerde rekabete açılması düşünülebilir." Peki, bu düşüncenizi hayata geçirmek için ne bekliyorsunuz, neden yapmıyorsunuz?!

Sayın Bakan, "Türk Telekomun, telekomünikasyon sektöründe geleceğin bütün teknolojilerini dikkate alarak, bugünden yatırım yapması lazım; çünkü, Telekomun, beş on yıl içerisinde, teknolojik olarak çok önemli rakipleri çıkacaktır" demişsiniz. Beş on yıl değil, 2003 yılı sonunda, Türk Telekomun tekel statüsü ortadan kalktıktan hemen sonra bu rakipler çıkacaktır. O zaman, 2002 yılı bütçesinde, bununla ilgili önlemleri neden göremiyoruz?!

Gerçi, komisyonda verdiğiniz cevaplar, bazen, bir önceki görüşünüzün tam aksi yönünde. Örneğin, komisyon üyeleriyle paylaşmak istediğiniz vizyonunuzda, "telekomünikasyon hizmetlerinin rekabetçi bir piyasada sürdürülmesi de çok önemlidir, rekabetin olduğu bir ortamda, teknolojik ilerleme, çeşitlilik ve ucuzluğu temin edebiliriz" derken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Yasasında değişiklikler de yapan... Ki, bu yasanın 18 inci maddesinde, "Bakanlık, mobil telefon, çağrı cihazı, data şebekesi, akıllı şebeke ve benzeri konularda sermaye şirketlerine tekel oluşturmayacak koşulları da dikkate almak suretiyle işletme lisans ve ruhsatı verebilir" denilmektedir. Vizyonu özelleştirme olan Anasol-M Hükümetinin bir üyesi olarak, her gün haberleşme ücretlerine yüklediğiniz ilave vergi ve zamlarla çok pahalı hale getirdiğiniz, rekabet olan haberleşme ücretlerini de ucuzlatmak için, bu vizyonunuzu gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğunuz bu kanunları, bizlerin de, yani muhalefet partilerinin de desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdiniz. Şimdi, bu yetkiniz var, bu kanundan istifade etmek isteyen firmalar da var ve müracaatları da var. Bu açıklamalar ışığında, Sayın Ulaştırma Bakanına sormak istiyorum: Bu 406 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi 18 inci paragrafında sayılan katma değerli telekomünikasyon hizmetlerinden her biri için kaç firma imtiyaz ve telekomünikasyon ruhsatı almak için başvurdu? Bunların ne kadarına bu imtiyazlar verildi? Yine, genel ruhsat ve imtiyaz almak için hangi firmalar başvurdu; ne kadarına imtiyaz verildi; hangi tarihlerde?

Aslında, bu soruların cevabı, sanırım, yine Sayın Bakanın konuşmasında var. Telekomünikasyon Kurumu tarafından birtakım hizmetlerin lisanslı olarak verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, henüz, bu bütçe komisyonda görüşülmeden bir gün önce imzalanmış. Ee, bu kanun çıkalı yıllar oldu. Bu arada kaybedilen vakit bu ülkenin vakti, niye yapmadınız?!

Hatta, bazen fiilî durum yaratılmış; örneğin, kargo şirketleri var, dağıtım şirketleri var; bunlarla ilgili bir kanun çıkması lazım; posta sektörünün liberalizasyonu. Yapacağız diyorsunuz, yok, neyi bekliyorsunuz?!

Yine bakıyoruz, karayolu taşımacılığıyla ilgili kanun hazırlanmış. Yine bakıyoruz, devlet demiryollarıyla ilgili kanun hazırlanmış, 1997 yılında Bakanlar Kuruluna verilmiş Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü tarafından; kanun yok! Peki, o zaman siz ne yaparsınız?!

Hoş, bu bütçeye şöyle bir baktığımız zaman, Anasol-M hükümeti döneminde, 1999 yılında 49 trilyon, 2000 yılında 75 trilyon, 2001 yılında 107 trilyon 739 milyar liralık bir bütçe var. 2001 yılının bütçesinden, sadece 65 trilyon 140 milyar liralık yatırım gerçekleştirilmiş. Genel bütçeye dahil olmayan kuruluşlarla birlikte, bunların yatırımı 351 trilyon. Yani, 2001 yılında, Ulaştırma Bakanlığından 100 milyon dolar, bağlı kuruluşların kaynaklarından 500 000 000 dolarlık yatırım gerçekleşmiş. Ancak, bakıyoruz, 2002 yılında, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi,  154 trilyon lira; bunun yaklaşık 100 trilyonu yatırım -yuvarlayarak söylüyorum- bağlı kuruluşların bütçesi 443 trilyon, yatırımı ise, bakıyoruz, Ulaştırma Bakanlığının yatırımı 65 000 000 dolar azalmış, bağlı kuruluşların yatırımı da 277 000 000 dolar azalmış; yani, yüzde 40 azalmış. Bu nasıl olacak?

Yine, bakıyoruz, Bakanlığın çok önem verdiği tüpgeçit projesi var, Kars-Tiflis Demiryolu Projesi var; bütün anlaşmaları imzalanmış, yatırıma hazır hale getirilmiş ve üstelik, TRACECA Projesine Türkiye'nin katılması için bunlar çok önemli. Ancak, bu projelerle ilgili yapılan bir şey yok. Konuşmalarda "cek", "cak" neyi bekliyoruz?! Dahası var; önceki Sayın Bakanımız, her ile bir havaalanı projesine "efendim olur mu, bu, lüzumsuz" demiş; ama, ne hikmetse, Genelkurmay Başkanlığının da "askerî açıdan buna gerek yoktur" dediği "genel ulaşım etütlerinde de bu çok ihtiyaç değildir" denen kendi seçim bölgesine, tüpgeçit projesinden 1 trilyon liraya yakın kaynağı aktararak, bunu, yapmaya çalışmıştır.

Şunu söylemek istiyorum: Tokat Milletvekilimiz Sayın Ali Şevki Erek Beyin ifade ettiği gibi, her ile havaalanı projesi, bizim savunduğumuz, içtenlikle inandığımız bir projedir. Bir kere, 21 inci Yüzyıl şartı olan bir altyapı hizmetidir. Biz, şunu söylemiyoruz: Devlet Demiryolları yatırımı olmasın, karayolları yatırımı olmasın; ama, bu da gereklidir. Nasıl Tokat havaalanı gerekliyse, Balıkesir'de olan havaalanı da gereklidir. Balıkesir'deki sanayici gelecekse, yatırımcı gelecekse... Kaldı ki, öyle trilyonlar da yatmamıştır, askerî havaalanına bir terminal eklenmiştir; ama, bunu işletmeyi bile beceremediniz. Biz demiyoruz ki, her tarafa Türk Hava Yolları uçsun. Sivil havacılıkla ilgili, bunun liberalizasyonuyla ilgili, 25-30 kişilik uçakların çalıştırılması için gereken kanunu niye çıkarmıyorsunuz; ne bekliyorsunuz?! Bu Meclisten, örneğin, canileri, katilleri, hırsızları, soyguncuları affeden yasayı, Cumhurbaşkanının vetosuna rağmen, iki defa çıkarmıyor musunuz?

Yine, bakıyorum, tütün ekicilerini tasfiye eden, tütün ekmeyin, aç kalın diyen Tütün Yasasını, Cumhurbaşkanının vetosuna ve kamuoyunun aleyhindeki tavrına rağmen bir daha çıkarıyorsunuz.

Daha yeni, hortumcuları sokağa çıkaracak, terörle mücadele içerisindeki suçları DGM kapsamından çıkaracak yasayı, dün akşam bir daha çıkardınız.

Peki, Türkiye'nin önünü açacak bu projeleri, bu yasaları niye çıkarmıyorsunuz? Getirin, destekleyelim. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasasını desteklemedik mi? Ben, Sayın Sanayi Bakanına teşekkür ediyorum. Biz dedik ki, bu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası kapsamında, Balıkesir Üniversitesinde, gelin, bir bor teknoloji geliştirme bölgesi kuralım.

Dahası var, bakıyoruz, Ardahan Havaalanı bir türlü bitirilemiyor. Hoş, Kars-Tiflis demiryolu gibi -Saffet Kaya arkadaşımız yakından takipçisi- sınırdaki bir yeri, nasıl... Ankara'dan, İzmir'den, yirmibeş-otuz saatte giderek hangi yatırımcıyı götüreceksiniz?

Değerli arkadaşlarım, bakınız...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Balıkesir Havaalanı ne oldu?..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Balıkesir Havaalanı, tabiî, kapatıldı; kapatılmaması lazım, bunun çalıştırılması lazım. O yüzden, hemen hemen bitmiş olan organize sanayi bölgesine yatırımcı gelmiyor, eğer ulaşım olmazsa...

Biz, dahasını diyoruz; Bandırma, Balıkesir, İzmir arasında raybüsü getirin, İstanbul, Bandırma arasındaki hızlı feribotu aynı hızla devam ettirecek, hızlı bir tren yolu hattı olsun. Dahası -önemli- Doğru Yol Partisinin, her ile bir havaalanı projesi gibi, her limana demiryolu bağlantısı projesi de vardır. Gelirsek, bunu gerçekleştireceğiz.

Bakın, bizim uygulama projesini tamamladığımız, Eskişehir, Bilecik, Bursa gibi önemli sanayi merkezlerini; yani, Bilecik-Osmaneli-Ayazma-Bursa-Bandırma demiryolunu yapmak için ne bekliyorsunuz? Çanakkale- Çan-Bandırma demiryolunu yapmak için ne bekliyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bunları yapmak lazım. Dahasını söylüyorum, bakın, ulaştırma şûrasında alınan kararlar var. Merak ediyorum, Sayın Bakan vakit bulup bunları okuyabildi mi acaba? Hiç zannetmiyorum. Eğer, okumuşsa da memnun olurum. Burada "3.6.1998 tarihinde, demiryolu kanun taslağını ilgili bakanlıklara verdik" diyor. Bir bakan değil, iki bakan oldu; hâlâ olacak, hâlâ bakılacak, ilgilenilecek.

Yine, burada "işte, öncelikler şunlar olmalıdır" diyor. Acaba bakabildi mi? Sayın Bakan, konuşma metninde diyor ki: "Biz, ulaştırma ana planını yapacağız. Yapıldı da, çok beğenmedik, bir de üniversiteler girsin. Ama, bu bizim yaptığımızdan sonra bir daha yeni yapmayın, bunu geliştirin." Bu nasıl mantık?! O zaman, siz, önceki planı niye güncelleştirmiyorsunuz; bu plandakileri niye yapmıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, biz, hükümetin yapacağı iyi şeylerin her zaman destekçisi oluruz. Bakın, bu söylediğim kanunları getirin, burada, Doğru Yol Partisi olarak destek vereceğiz. Bundan alınmayın. Eğer, eksik bir şey varsa, Sayın Bakanınızı lütfen uyarın. Merak etmeyin, bunun onuru hepimizin olur. Kalkıp, milletin karşı çıktığı katilleri affedeceğinize, canileri affedeceğinize, gelin, malî affı çıkarın, hapishanelere girmek zorunda kalan çiftçiyi, esnafı bundan kurtaralım; çünkü, bunlar, sizin uyguladığınız yanlış ekonomik programlar sonucunda oldu. Pancar fiyatını hâlâ açıklamamışsınız, pancar paralarını hâlâ ödememişsiniz, zeytinyağında, ayçiçekte, pamukta prim ödeyecek misiniz belli değil. Gelin, bunları ödeyin; gelin, bunları takip edin.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sizden geldi...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Siz, hazırlanan bu raporları bile okuyup incelemeye zahmet etmiyorsunuz!

Türkiye'de, Türkiye'nin önünü açacak ortak akıl vardır, bunları hazırlayacak uzman vardır; ama, siz, ne zaman Washington'dan, okyanus ötesinden empoze edilirse, o zaman onu yaparsınız.

Bir yol bulabilirsek, IMF'ye, şu demiryolu kanununu da söyleyin, şu sivil havacılığın liberalizasyonu kanununu da söyleyin, o zaman bunlar çıkarılır diyeceğim. Başka bir şey yok. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Direktifle konuşuyorsun burada...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Çık da kürsüden konuş.

BAŞKAN - Sayın Gölhan, buyurun efendim.

 DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖLHAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin sanayileşmesinde, ekonomik kalkınmasında söz sahibi olan, katkısı bulunan ve damgasını vurmuş olan bir önemli Bakanlığımızın bütçesini müzakere ediyoruz.

Kalkınmış ülkelere baktığımız zaman, bu ülkelerde sanayi sektörünün fevkalade gelişmiş olduğunu görürüz. Zira, hepimiz tarafından bilinmektedir ki, üretim olmadan kalkınma olmaz. Ekonomik faaliyetlerin temeli, üretime bağlıdır, üretime dayalıdır. Üretim olmadan ihracat olmaz, üretim olmadan paylaşım olmaz, bölüşme olmaz ve üretim olmadan tüketim olmaz; üretim olmazsa, zenginlik olmaz. Üretimin artırılmadığı ülkelerde de, maalesef, düşülen ekonomik krizi çözmek mümkün olmaz, tıpkı bizde olduğu gibi.

Tabiî ki, üretimin artması için yatırımların yapılması lazım. Yatırım olmazsa üretim de olmaz. O nedenle, toplumsal ve ekonomik açıdan yararlı olan alanlarda, hiç durmadan, her sene, yeni yeni yatırımların yapılması lazım; yeni yeni teknolojilerin takip edilerek, Türkiye'ye getirilmesi ve uygulanması lazım, tabiî kaynakların harekete geçirilmesi lazım ve her şeyden evvel de, sektörel bazda, insanımızı eğiterek yetiştirmek lazım. Ancak, bugünkü ortamda, maalesef, tabiî, ekonomiyi IMF yönettiği için, biz de IMF'ye tam bağımlı olduğumuz için, IMF programlarında yatırım ve insan unsuru bulunmadığı için, bugünkü ekonomik sıkıntıların üstesinden gelememekteyiz. O nedenle, kasım ve şubat aylarında karşılaştığımız şok ekonomik kriz, maalesef, günden güne artmış, eksilmemiş eksilmemiş ve bugünkü bunalım noktasına gelmiştir. Ülkemiz ve milletimiz, ekonomik bakımdan, cumhuriyet döneminin en sıkıntılı ve en buhranlı günlerini yaşamaktadır. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, harp yılları hariç, köylümüz, çiftçimiz, esnafımız, kısaca, ortadireğimiz ve hatta işverenlerimiz bu derece sıkıntı çekmemiş ve bu derece hakikaten bunalmamışlardı.

Milletimiz bu derece yoksulluk ve sefalet çekmedi. Milletimiz bu derece açlığa mahkûm olmadı. Bu sene hariç, açlıktan ölen kimse olmadı. Ülkemiz, böylesine yangın yerine dönmedi ve bu derece tahribata uğramadı. İcraya verilen çiftçilerimizin, köylülerimizin ve esnafımızın dosyaları hiçbir zaman bu derece kabarmadı. Yolsuzluklar, vurgunlar, soygunlar bu derece artmadı. Hiçbir dönemde, vergi gelirlerinin yüzde 36'sı yolsuzluklara kaymadı. Toplumda böylesine bir patlama noktasına geliş hiçbir zaman olmadı.

Gerçekten, insanlarımız böylesine bunalıma girmedi, böylesine aklını oynatmadı, böylesine çıldırmadı ve böylesine cinayetler işlenmedi ve intiharlar bu derece artmadı ve her gün yağan zamlarla, maalesef, ortadirek erimeye devam etti. Toplumumuz, bu derece, yarının ne olacağı endişesine hiçbir zaman kapılmadı. Tabiî ki, IMF'ye de, böyle, teslimiyetçi olarak bağlanmadı. İnsanlarımız, hiçbir dönemde, bir gecede yüzde 40 fakirleşmedi. Hiçbir dönemde, dışticaret açığımız 27 milyar dolar açık vermedi; yine, maalesef, devalüasyonun yapılacağı anlarda Merkez Bankasından 3,2 milyar dolar çekilmedi ve hiçbir dönemde, devletimizi korumakla görevli polis memurlarımız sokaklara dökülmedi. Ülkemizin iç ve dışborç stoku hiçbir zaman 209 milyar dolara çıkmadı ve gayri safî millî hâsılayı yüzde 140 aşmadı.

Yine, hiçbir dönemde, bütçe açığımızın gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 17 olmadı. Yine, hiçbir sene faiz giderlerimiz, gayri safî millî hâsılanın yüzde 23'ünü bulmadı. Ülkemiz bu derece rencide olmadı, bu derece itibar kaybetmedi. Özelleştirme yapılırken 13 banka devletleştirilip, milyonlarca dolar içeriye girilmedi. Yine, hiçbir dönemde, yüzde 4,5 olarak hedef alınan kalkınma hızı, yüzde 300 sapmayla, eksi 8,5 olmadı. Yine, hiçbir dönemde, yüzde 10-12 olarak hedef alınan enflasyon, maalesef, 8 kat fazlayla yüzde 80-90'ları bulmadı. Yine, hiçbir dönemde, millî gelirde bu derece bir düşme olmadı. 1997 yılında 194 milyar dolar olan millî gelir, maalesef -Devlet Planlamanın rakamlarına göre- bu sene 150 milyar dolar olacak ve hakikaten, hiçbir dönemde, milletimizde bu kadar karamsarlık görünmedi ve hiçbir dönemde üç senelik ortalama kalkınma hızı -1999 eksi 6,4, 2000 artı 6,1, 2001 eksi 8,5, ortalaması eksi 3- eksi 3 olmadı. Hırsızlar, soyguncular, vurguncular, ırz düşmanları, caniler, katiller böylesine sokağa salınmadı. Maalesef, milletten toplanan vergiler, tabiî ki, iç borçlanma nedeniyle birkaç tane rantiyecinin cebine gitmedi.

Maalesef, bütün bunlar, bu iktidarımızın döneminde benim tespit ettiğim yeni yeni rekorlar. Tabiî, bunlara arkadaşlarımız belki yenilerini de ilave ederler.

Değerli arkadaşlar, gayet tabiî, bu problemlerin sorumlusu iktidarımız olsa gerek. Ancak, Sayın Başbakanımız bakın ne diyor: "Bu işi biz yapmadık; IMF yaptı. IMF zaten çağdışı bir kuruluştur. "Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz da "IMF programlarına uyduk ve çöktük" diyor; evet, doğrudur, gerçekten çöktük.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımızın, Sayın Evecit'in vaktiyle Başbakanlığı döneminde, 1970'li yıllarda, yine Türkiye yokluklar, sıkıntılar ülkesiydi. Bir kaşık yağ için saatlerce kuyruklarda beklediğimiz günleri unutmadık; akaryakıt sıkıntılarını unutmadık; sigara, ampul karaborsalarını unutmadık; ama, bugünkü sıkıntılar, yokluktan, kıtlıktan değil. Bugünkü sıkıntılar, maalesef ve maalesef, bu iktidara olan güvensizlikten kaynaklanıyor ve hiçbir ekonomik nedene dayanmaksızın ortaya çıkan ve günden güne artan bu sıkıntıların temelinde, maalesef, üzüntüyle ifade ediyorum ki, iktidarımıza olan güvensizlik yatıyor.

Kabinedeki Bakanlarımızın bir bir değiştirilmiş olması, güven ortamının sağlanmasına yeterli olmamıştır. O nedenle, ben diyorum ki, samimiyetle bunu söylüyorum ki, hükümetin istifa etmesi lazım ve yeniden kurulması, belki yeni bir güven ortamının sağlanması bakımından yararlı olur kanaatindeyim; çünkü, bu ülke bizim, bu millet bizim. İstiyoruz ki -hepimizin arzusu- bu ülke, çok daha güzel, çok daha parlak ve aydınlık günleri hep beraber yaşasın.

Değerli arkadaşlar, ekonomimizdeki bu inişler çıkışlar, bu istikrarsız durum, gayet tabiî ki, Türk sanayiini de çökertmiştir. Türk sanayii, bugünkü kadar, böylesine bir kriz yaşamamıştır; böylesine bir krizin içine hiçbir zaman düşmemiştir. Üretim yapan fabrikalarımızın bir kısmı ürettiğini satamaz halde, bir kısmı kapısına kilit vurmuş ve bir kısmı, maalesef, başka ülkelere göç etmiş. Bu ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca kişi işinden olmuş, onlar işinden çıkarılmış. Tabiî, genç çocuklara iş bulmak hemen hemen mümkün değil.

Tabiî ki, bu ekonomik kriz, sadece ortadireğimizi vurmuş değil, işadamlarımız da bundan yara almıştır ve sanayicilik, yatırımcılık ve teşebbüs gücü yok olma noktasına gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bizim ülkemiz emek göçünü yaşadı; 1960'lı yıllarda, Avrupa'ya akın akın işçilerimiz gitti. Beyin göçünü de yaşadı; bir sürü yetişmiş insanımız, doktorumuz, mühendisimiz, Amerika Birleşik Devletlerinde, Avrupa'da çalışıyor; ama, şimdi, maalesef, fabrika göçü yaşıyor. Planlı döneme girdiğimiz 1963 yıllarından itibaren, senelerce, Türkiye'nin sanayileşmesi konusunda, beş yıllık planlarla ve yıllık programlarla sanayi sektörünü özel olarak teşviklerle donattık. Ülkenin her tarafında fabrikalar kurduk, bacalar yükseldi, üretimler başladı; ama, gelin görün ki, bugünkü ortamda, maalesef, yöneticilerimiz, bu kadar fedakarlıkla kurulan bu fabrikaları çalıştırmaktan aciz hale geldi ve ülkemizde yatırım ortamının olmamasından, yurt dışına giden müteşebbislerin, orada fabrika kuran müteşebbislerin arkasından, burada kurulmuş olan fabrikalar sökülerek, maalesef, üzülerek ifade ediyorum -hepimizin bunda katkısı vardı, payı vardı; benim de şahsen var, misyonumun çok daha katkısı var- ama, bu fabrikalar sökülerek komşu ülkelere taşınıyor; bilhassa Romanya ve Bulgaristan'a Türkiye'den büyük ölçüde fabrikalar taşınıyor, oralarda monte ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki, ekonomi, büyük bir yanlışın içerisinde bocalamaya devam ediyor. Yapılacak ilk iş, reel sektörün problemlerini iyi analiz etmek, iyi tahlil etmek ve bunlara çözüm bulmaktır. Reel sektörü çalıştırmadan üretimi artırmak mümkün değildir, zenginleşmek mümkün değildir. O itibarla, hakikaten, sanayi yatırımları ve istihdam teşvik edilmelidir. Ülke dışına kaçan yatırımcılar ve hatta yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekecek, cezbedecek yeni teşviklerin verilmesi lazımdır. Hakikaten, ülkemiz, yatırım bakımından bir cazibe merkezi haline getirilmelidir; bunun başka çaresi yok. Ancak, bu tedbiri kimler alacak; gayet tabiî, bugün, hakikaten, güvenini yitirmiş bir iktidarın bu tedbirleri alması mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, her ulus kendi geleceğini düşünmek ve tartışmak durumundadır. Bugün, dünyada hızlı bir değişim bahis konusudur ve yeni yeni gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerin dışında kalamayız. Birinci sanayi devrimini zamanında yakalayamayan ulusumuz, bu bilgi çağını zamanında yakalayabilmeli ve çağdaş düzeyden geri kalmamalıdır diyorum. Bilgi üreten ve ürettiği bilgilerin bir kısmını teknolojiye aktarabilen ülkeler, fakir olmazlar, gelişirler, zenginleşirler. Hür ve bağımsız olmanın, güçlü olmanın ve sözünün geçerli olmasının yolu da, buradan geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, günümüzde, bilgi çağı dev adımlarla ilerlemektedir, yeni bir elektronik dünya yaşantısı oluşmaktadır. Bu elektronik çağda, işlemler, çok daha süratli ve çok daha ucuz olmaktadır. Dünyadaki gelişmeler, dünyadaki bilgiler, âdeta insanların parmaklarının ucundadır ve internet kanalıyla her şey alınıp satılmakta, her yere ulaşılabilmekte, mektuplar gönderilebilmekte, ihalelere girilebilmekte ve bir odanın içerisinde, 24 saat, dünya global pazarlarına ulaşılabilmektedir. Önümüzdeki yıllarda, gayet tabiî ki, bilgisayar teknolojisi çok daha önemli gelişmelere sahne olacaktır, daha akıllı aletler ortaya çıkacaktır ve dünyamız, yeniden şekillenecektir.

Değerli milletvekilleri, bu güzel vatanımız için hepimiz iddia sahibiyiz. Türkiye, on yıl sonra, dünyanın en gelişmiş, en güçlü ülkesi olacaktır diyoruz. Bu büyük devlet, ekonomik bakımdan da büyük olacak, güçlü olacak diyoruz. Bu iddiamızı gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için de, gelişen ve değişen dünya düzenine ayak uydurmak zorundayız, yeni teknolojileri takip edip alabilmek durumundayız ve bunları uygulamak mecburiyetindeyiz. Bugünkü hantal devlet yapısıyla, atalet içerisinde, kırtasiyecilik ve bürokratik engellerle hedefe ulaşmamız mümkün olamaz.

Gelin, hep beraber, devlet kuruluşlarını yeniden gözden geçirelim, yeniden reorganize edelim ve çağa uygun hale getirelim diyorum. Bu meyanda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından da, artık, tarım kesimini ayırmak lazım. Tarımla, tarım birlikleriyle, Sanayi Bakanlığı uğraşmamalı; bunları, Tarım Bakanlığına devretmelidir. Hatta, Sanayi Bakanlığından ticaret kesimini de alıp, Sanayi Bakanlığını bilim ve teknolojiyle donatmamız lazımdır diyorum. Aksi takdirde, çağa ayak uydurmamız mümkün olamaz, iddiamızı gerçekleştirmemiz mümkün olamaz, Büyük Atatürk'ün bize hedef olarak verdiği o çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamız mümkün olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gölhan, 2 dakika içinde toparlar mısınız efendim...

MEHMET GÖLHAN (Devamla) - Memnuniyetle Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.

O itibarla, devletteki bu reformu mutlaka gerçekleştirmek lazım. Gayet tabiî ki, bu arada -kusura bakmasın bakanlarımız- bakanlık sayısını da indirmek lazım. Fedakârlığı hep halktan istiyoruz; ama, biraz da, devlet olarak bizlerin bu fedakârlığa iştirak etmesi lazım ve Türkiye, dünya gerçeklerine uygun olarak yeniden yapılanmalıdır diyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün elime bir dosya intikal etti; bu arada bunu da söylemek istiyorum. Bu dosya, Ankara umum otomobilciler ve şoförlere ait bir dosya. Gayet tabiî ki, bu oda, kendi yönetim kurulunca, mevzuat gereğince kongresini yapmak için gün almış ve 11-13 Ocak tarihlerini tespit etmiş; ama, maalesef, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız bu tarihleri değiştirmiş; 11 Ocak yerine 27 Ocak tarihine almış kongre gününü. Sanayi Bakanlığımızın, tabiî, demokratik kitle örgütlerine sahip çıkması lazım; güzel de, müdahale etmesi uygun olmaz. Zannediyorum, bu konuda, mevzuata dayalı olarak verilen herhangi bir şeyi ben hatırlamıyorum; o itibarla, gayet tabiî ki, mevcut mevzuata göre alınmış olan bir karara müdahale etmemesi lazımdı. Bir komiser gönderip bu kongrenin yaptırılması lazımdı.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle -zamanımız bittiği için- bu bütçemizin, milletimize, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum efendim. (DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gölhan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Birkan Erdal. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdal.

ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı, bünyesinde, ülkemizin gelişmesini, insanımızın kaderini doğrudan ve derinliğine etkileyecek birçok kuruluş barındırmaktadır. En büyük icracı bakanlıklarımızdan biridir. En büyük, memur ve işçi istihdam eden bakanlıklardan biridir. Bu özellikleri nedeniyle, verimlilik ilkesinin, bu bakanlıkta önemi daha da artmaktadır. Projelerin, verimlilik ilkeleri dikkate alınarak seçimi, süratle bitirilmesi; personelin verimli istihdamı; gereksiz yatırımlardan kaçınılması; bürokratik işlemlerin azaltılması; özel sektörün önünü açıcı yönde tedbirlerin alınması her bakanlıkta önemlidir; ancak, bu bakanlıkta bir kat daha önem kazanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu hususları dikkate alarak bazı ana konulara değinmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 14 Nisan 2001'de "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adı altında bir ekonomik program açıkladı. Bu program, ülkemizi, içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkarmak ve adı üzerinde, güçlü bir ekonomiye kavuşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu programda, Türk Telekomun özelleştirilmesine ilişkin yeni düzenlemeler önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda, ilgili yasanın da Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş olduğunu dikkate alarak, en kısa süre içerisinde, somut adımların atılmasını bekliyoruz. Telekomünikasyon kurumunun, özerk bir kuruluş olmasının, bu konunun önemiyle ilgili olarak, hükümette herhangi bir tereddüt yaratmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, bu programda, Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında, kablolu sabit telefon hizmetlerinde özel sektörün yer almasına imkân sağlayacak düzenlemelerden bahsedilmektedir. Bu sahada alınacak somut tedbirler, son derece önemlidir.

Diğer taraftan, kablosuz sabit telefon hizmeti tabir edilen, wireless fixed communication hizmeti, dünyada, çoğunlukla özel şirketler eliyle yürütülen bir servis şekli olmuştur. Bizde ise, bugün, mevcut uygulamaya devam edilmesi halinde, bu sahada da, bir devlet tekeli oluşma ihtimali son derece yüksektir. Sayın Bakanın bu konuya hassasiyetle eğileceğini umuyoruz.

Yine, benzer şekilde, Devlet Demir Yolları, gayet doğru bir kararla, birçok Batı ülkesinde olduğu gibi, hat boylarında mevcut imkânlardan yararlanarak, özel kullanım maksatlı bir fiberoptik telefon ağı kurmak istemiştir. Türk Telekom Anonim Şirketinin, bu ihaleye de girerek, o konuyu da tekeline almak arzusu içerisinde olduğu duyumları gelmektedir. Sayın Bakanın, bu konuda da gereken dikkati göstereceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, her sahada olduğu gibi, telekomünikasyon hizmeti de, ancak, rekabet olduğu takdirde gelişebilecek bir hizmet türüdür. Mevcut Türk Telekom sabit telefon hattı şebekesine rakip, birkısım yeni sabit altyapı ağları, sektöre sağlık getirir; vatandaşa daha ucuz ve kaliteli hizmet ulaştırır; devlet eliyle şişirilmiş istihdam değil, ekonomik değeri olan gerçek istihdam sağlar; ancak, Türk Telekom müsaade ederse böyle bir ortam mümkün olabilecektir. Bugüne kadar da, bu yönde çok fazla olumlu işaretler görüldüğünü söylemek mümkün olamamaktadır. Türk Telekomun, elindeki işleri en iyi şekilde gerçekleştirdiği takdirde, memlekete çok büyük hizmetler edeceğine inanıyoruz.

Bu kapsamda, özel sektör tarafından gerçekleştirilen hizmetlerde, kamuyla rekabet ortamı yaratılmasına katkıda bulunmak adına girişilen işlerden biri de, Aycell ismi verilen cep telefonu hizmeti olmuştur. Aycell ve Aria, aynı dönemlerde yetki almışlardır. Aria, tüm altyapıyı, kendi başına ve rakiplerine rağmen kurmaktadır. Aycell'inse, devlet kuruluşu olarak, Türk Telekomca tümüyle desteklenmesi gerekmekte; ancak, şu aralar ne zaman servise başlayabileceği bilinmemektedir. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, 2002 yılı Nisan ayında, teknik donanım çalışmalarının tamamlanmasının planlandığını belirtmektedir. İnşallah, Aycell telefonunun servise girdiğini, piyasada kullanılmaya başladığını, bu ele aldığımız bütçe yılı içerisinde görürüz.

Yetkileri o veya bu şekilde, ama, inatla devlette toplamanın, bütün bu işsizliğin, ekonomik krizlerin, küçülmelerin ve sıkıntıların temel nedenlerinden olduğuna inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, yazılım sektörü, çağımızın en önemli sektörüdür. Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarına baktığımda gördüm ki, orada da, sayın üyeler, bu konuyu büyük bir netlikle dile getirmişler. Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerle en rahat şekilde rekabet edebilecekleri saha, yazılım sahasıdır. Sözgelimi, otomobil veya buzdolabı gibi ürünlerde üretim veya ihracat yapabilmek için milyar dolarlara varan yatırımı en az bir veya iki yıl süreyle yapmak, ancak ondan sonra üretime başlayabilmek, daha sonra da yavaş yavaş ve çok küçük katmadeğerlerle ihracat yapabilmek mümkün olmaktadır. Yazılım konusunda ise, iyi eğitim görmüş, parlak ve genç beyinlerin doğrudan üretimleri ve çok yüksek katmadeğerler söz konusudur. Yıllar süren yatırım dönemleri veya çok büyük yatırım sermaye gerekleri yoktur; ancak, bu konuda ilerlenebilmesi, genç insanların önlerinin açılabilmesi için, çok hızlı, yaygın ve ucuz internet altyapısı gereklidir.

Türk Telekomun, bugüne kadar, bu sahada, yeterince etkili olarak, görevini en iyi şekilde yapabildiğini söyleyebilmem mümkün olamamaktadır. Ödenek yetersizliği veya bürokratik işlemlerin uzunluğunun sonucunda varılan nokta ortadadır. Sektöre girmeye gayretle uğraşan firmalar ya iflas etmiş ya da çekilmiştir; bir iki özel firma kalmış, onlar da Türk Telekomla yoğun bir savaş vermektedir. İnternet altyapımız ise, bu toz duman arasında, birçok Ortadoğu ülkesinin bile maalesef, gerisinde kalmıştır.

Diğer taraftan, bugün, Türkiye'de, yazılım ihracatına uygulanacak bir dışticaret, gümrük ve kredi mevzuatı da bulunmamaktadır. Hindistan, Dubai, Malezya gibi ülkeler, gelişmiş ülkelerle yarışta öne geçerken, bizim, bu konuda, hâlâ, nasıl bir mevzuatımızın olacağını, bir yazılım firmasının nasıl ihracat yapıp, yurda nasıl parasını getirebileceğini bile belirleyememiş olmamız acıdır. Konunun yalnız teknik altyapısı, Ulaştırma Bakanlığını ilgilendirmekte ise de, bu vesileyle, hükümetin bir bütün olarak, bu konuya dikkatini çekmek için, mevzuat yönünden de bahsetmek istedim. Ulaştırma Bakanlığımız, bu konuda öncü olabilir, bakanlıklararası koordinasyonu talep edip Başbakanlık koordinasyonunda, işin, gümrük, dışticaret ve maliyeyi ilgilendiren yönleri, süratle bir çerçeveye oturtulabilir. Aksi takdirde, bugünkü mevzuat içerisinde, yazılım ihraç edebilmek, sonu belirsiz bir maceraya girmektir.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı, bugün, en fazla sayıda devam eden projeye sahip bakanlıklarımızdan biridir. Çok fazla proje, az ödenek sonucunda da, en fazla sayıda bitmeyen projeye sahip bir bakanlığımızdır. Sayın Bakan göreve geldikten sonra, ilk uygulamalarıyla bu konudaki hassasiyet ve kararlılıklarını ortaya koydular. Demir Yollarında yirmi yıldan fazla devam eden ümitsiz bir projeyle ilgili aldığı karar cesaret vericidir. Aynı kararlılığın eksilmeden sürmesini diliyoruz. Benzer şekilde, yeni balıkçı barınakları inşaatlarına girişmeden, mevcutların, nasıl, hiç kullanılamadan, denize para gömülen atıl yatırımlar olarak durduğunu göreceğine inanıyoruz. Havaalanları inşaatlarında da aynı hassasiyeti göstermesini bekliyoruz.

Yine, bu kapsamda, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde 170 trilyonluk yatırım sürerken, Demir Yolları, kendi demiryolu ve limanlarını yaptırabilecek birikime sahipken, 2002 yılında, 13 projeyi 16 trilyonluk ödenekle yürütmesi beklenen DLHİ; yani, Demiryolları Limanlar Havaalanları İnşaatları Genel Müdürlüğünün personel sayısı ve yıllık personel giderinin ne olduğunu merak ediyoruz. DHMİ'nin yürüttüğü yatırım tutarının onda 1'inden az bir yatırım için oluşturulan yapıyı süratle ele almak gerektiğine inanıyoruz. Ortaya çıkacak rakamların yan yana konulmasının sonucunda da DLHİ'yla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yapacaklarını düşünüyoruz. Kamunun etkin ve verimli çalıştırılmasının gündemde olduğu, içinde bulunduğumuz bu dönemde, bu konunun iyi bir örnek teşkil edeceğine inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, illerde, ekonomik olmadığı düşünülen havaalanlarının işletilmesinin, ücretsiz olarak, o ilin sanayi ve ticaret odalarının mutlaka içinde bulunduğu il özel idarelerinin ve varsa organize sanayi bölgelerinin bir araya gelerek oluşturacağı konsorsiyumlara devredilmesi süratle gerçekleştirilmelidir. Bu suretle, o ilin üreten kesiminin, yurtiçi ve yurtdışıyla ilişkilerinin çok süratle gelişeceği ve ilin kalkınmasına pozitif katkıları olacağı hemen görülecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının bir diğer önemli kuruluşu Devlet Demir Yollarıdır. Devlet Demir Yolları, misyonu itibariyle önemlidir, fonksiyonu itibariyle önemlidir, kullandığı kaynaklar ve maalesef, zararının büyüklüğüyle önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları, 1999 yılında 220 trilyon, 2000 yılında 329 trilyon Türk Lirası zarar etmiştir, 2001 yılında beklenen zararı 608 trilyon Türk Lirasıdır; ortalama yıllık zarar 500 milyon doların üzerindedir. Demek ki, bu kuruluşu çok ciddî şekilde ele almak gereklidir. Demir Yollarının verimlilik esaslı çalışmasını temin için, bu kuruluşa her türlü; ama, her türlü destek verilmelidir; ancak, bu çerçevede gerçekleştirilmesi ve değerlendirilmesi gerektiğine inandığım bir örneği burada tekrar etmek istiyorum.

Zamanında, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yollarının birer müessese müdürlüğü olan TÜLOMSAŞ (Türkiye Lokomotif Sanayii Anonim Şirketi) TÜDEMSAŞ (Türkiye Demiryolları Makineleri Sanayii Anonim Şirketi) TÜVASAŞ (Türkiye Vagon Sanayii Anonim Şirketi) yani, lokomotif, yük vagonu ve yolcu vagonu imal ve tamir eden şirketler, özelleştirilmeleri amacıyla müstakil anonim şirketler haline getirilmiştir. Uzun süren çabalarda özelleştirilmeleri mümkün olamamış, sonuçta, özelleştirilemeyecekleri kanaatine varılarak özelleştirme kapsamından resmen çıkarılmışlardır; ancak, bu kararın üzerinden yıllar geçmesine rağmen, hâlâ, müstakil anonim şirketler olarak çalışmaktadırlar.

Bu çalışma şekli, hem gereksiz bir personel şişkinliğine hem kaynak israfına hem de Devlet Demir Yollarıyla koordinasyon sorununa yol açmaktadır. Tek müşterileri Devlet Demir Yollarıdır; Demir Yolları sipariş verirse çalışmakta, sipariş vermezse durmaktadırlar; ama "biz, idarî açıdan müstakil anonim şirketleriz" demektedirler. Her birinin ayrı ayrı genel müdürleri, 5'er tane genel müdür muavinleri, 7'şer kişilik yönetim kurulları, hukuk müşavirlikleri, teftiş kurulları, velhasıl, Devlet Demir Yollarında ne varsa, bir o kadar idarî kadroları vardır.

Halbuki bütün bu hizmetler, bir müessese müdürlüğü eliyle yürütülebilir. Bu fabrikaların, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları bünyesi içerisine tekrar döndürülmeleri halinde, hem daha verimli çalışabilecekler hem de Devlet Demiryollarının yurtdışı ilişkilerinden yararlanılarak ihracat imkânı bulunabilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun, bu konuda iki kez almış olduğu kararın, Sayın Bakana yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda, demiryolları projeleri konusunda dile getirilmiş olan, Hazine Müsteşarlığı ile olan uyuşmazlığın ülkeye vermeye devam ettiği zararın, ilgili bakanlar arasında -Başbakanlık koordinasyonuyla- süratle çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu çeşit uzun süren belirsizlikler, ülke itibarına büyük zarar vermektedir. Konu, olumlu veya olumsuz mutlaka sonuçlandırılmalıdır. Bir konuda iki doğru birden olamaz; ya Ulaştırma Bakanlığının dediği doğrudur ya da Hazine Müsteşarlığının dediği; ama, mutlaka yanlış olan, bu tür konuların aylarca sürüncemede kalmasıdır. Bakanlıklararası koordinasyon, Başbakanlığın temel görevidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erdal.

Sayın Mehmet Ali Bilici; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Vatandaşın ve ülke şartlarının beklentilerini karşılamak üzere, Parlamentodan alınan yetki çerçevesinde oluşturulan bütçe uygulamaları, inandırıcı ve samimi olduğu ölçüde başarılı olma şansına sahiptirler. 2002 yılı malî bütçesinin, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında meydana gelen beklenmedik olumsuz şartlar altında hazırlanmış olduğunu ifade edebiliriz. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde olan Türkiye'nin, ekonomisinin küreselleşmesinin yarattığı bu olumsuzluklardan etkilenmemesi mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, bugün bütçesini müzakere ettiğimiz Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, organize sanayi bölgelerinden içticarete, küçük sanayi sitelerinden esnaf ve sanatkârlara; tüketici ve rekabetin korunmasından Avrupa Birliğiyle uyum ve koordinasyona, Tarım Satış Kooperatiflerinden ölçü ayar ve standartlara; küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine, Türkiye'de verimliliğin artırılmasından sınaî mülkiyet haklarının güvence altına alınmasına kadar çok geniş sorumluluk alanına sahip bir kuruluştur. Türkiye'nin ithal ikamesine dayalı sanayileşme politikalarında, KİT'lerin kurulmasında ve gelişmesinde tarihî görevler üstlenmiş olan söz konusu Bakanlığın, bugün, Türk sanayii ve ekonomisinin içerisinde bulunduğu göz önüne alındığında, yeterince fonksiyonel olduğunu söylemek mümkün değildir.

Sanayi ve ticaret, dünyada ve Türkiye'de kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir. Sanayi sektörü, ekonomik yönüyle, gayrî safî yurtiçi hasılâya en büyük gelir payı aktaran, en çok katmadeğer sağlayan, atıl kalmış tasarrufu ve sermayeyi harekete geçiren geniş istihdam imkânları yaratan önemli bir sosyal refah vasıtasıdır. Bu itibarla, sanayi sektörü, gelişmekte olan ülkelerde hızlı kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir.

Dünyadaki gelişmiş ülkelerin tarihine kısaca bakacak olursak, sanayileşmenin kökünün 18 inci Yüzyılda yeni tekniklerin bulunup yayılmasında yattığını görürüz. Daha sonraları 19 uncu Yüzyılın başlarında, teknolojinin gelişmesi, makinelerin kullanımının yaygınlaşması, yalnız insan gücüyle sağlanamayan bir enerjinin, buharın ve bunu takiben elektrik ve petrolün kullanılması sonucu, sanayi devrimi diye adlandırılan olay başlamıştır.

İçinde bulunduğumuz yüzyılı bundan önceki dönemlerden üstün kılacak en belirli dinamikler ise, şüphesiz, bu döneme bilim ve gelişmiş teknolojilerin vurduğu damgadır. Uluslararası rekabet bu temel kavramlar çerçevesinde cereyan etmektedir.

21 inci Yüzyılın süper güçleri arasına ancak eğitime ve insan kalitesine yatırım yapan, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem veren, dünyadaki çeşitli dinamik ve değişimleri yakînen takip eden, altyapısını çağdaş dünya normlarına uydurabilen ülkelerin yer alacağı muhakkaktır.

Sayın milletvekilleri, hızla değişmekte olan yeni ekonomik sistem, yeni kuralları da beraberinde getirmektedir. Küreselleşmenin yarattığı bu global ekonomik sisteme uygun yapısal değişikliklerin bir an önce hayata geçirilmesi, ülkemiz sanayileşme politika ve stratejilerinin oluşmasında önemli bir unsur teşkil edecektir.

Dünya piyasalarına entegre olma ve Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde sanayimizin dışa açık, rekabet gücü yüksek bir yapıya kavuşturulmasında acil önlemlerin süratle alınması, bir yandan serbest piyasa koşullarının oluşmasıyla ilgilidir. Bunun yanı sıra, sistemli araştırmalarla elde edilen bilgiye dayanan kapsamlı teknolojiler, sanayide rekabet koşullarını büyük ölçüde belirleyecektir. Özellikle, gelişmiş ülkelerde üniversite ve sanayi işbirliğine dayalı yeni üretim modelleri geliştirilmektedir. Bu konjonktür içerisinde Türkiye ekonomisine baktığımızda yüksek enflasyon, iç ve dışborç, bozuk malî sistem ve buna bağlı olarak kamu finansman açıkları gibi birtakım olumsuzluklarla karşılaşmaktayız.

Verimlilik ve rekabet gücü sıralamasında, 1999 yılında 59 ülke arasında 47 nci sırada olan ülkemiz, şu an 54 üncü sıraya gerilemiştir. Bu durum, sanayi ve ticarî faaliyetlerimizde rekabetçi ortamdan giderek uzaklaştığımızın ve ihracat kapasitemizin küçüldüğünün göstergesidir.

Sayın milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilâtı ve Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 2001 yılında ülkemiz ve sanayimizin küçülen bir süreçten geçtiği anlaşılmaktadır. 2001 yılı bütçesine göre, yüzde 54 artışla 116,9 trilyon olarak öngörülen 2002 yılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin yüzde 87'lik dilimi olan 66,7 trilyon lira organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri yatırımlarına, 6,5 trilyon lira da KOSGEB yatırımlarına ayrılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu konjonktürel nedenlerden kaynaklanan bu kısıtlı bütçenin yeterli olduğunu söylemek elbette mümkün değildir; ancak, Bakanlığın kendinden beklenen hizmetleri en iyi şekilde yerine getireceğine olan inancımızın tam olduğunu belirtmek istiyorum.

Planlı kalkınma dönemine girdikten sonra, bölgesel dengesizlikler yaratmadan, geri kalmış bölgelerin kalkınmasını teşvik ederek, sanayi yatırımlarını bu bölgelere çekmek suretiyle dengeli kalkınmayı sağlamak ve sanayiin gelişmesine yardımcı olmak üzere, organize sanayi bölgeleri kurulması uygulamasına başlandığı hepimizce bilinmektedir. Bu zamana kadar 51 adet organize sanayi bölgesinin hizmete açılmış olduğunu görmekteyiz. Yerleşme merkezlerinin dışında kurulan bu bölgelerin kent planlaması içindeki yeri de önemlidir. Beraberinde ayrılan konut yerleşme bölgeleriyle birlikte, anakentin konut ve gecekondu sorununa da bir çözüm getirmektedir.

Planlı kalkınma döneminde, küçük sanayi sektörünün kendine özgü problemlerinin çözümüyle, sahip oldukları önemli potansiyelin yaratabileceği ölçüde ekonomiye katkılarını sağlamak amacıyla birtakım tedbirler getirilmiştir. Bunların başında, küçük sanayi geliştirme merkezlerinin süratle kurulması, büyük ve küçük sanayiin birbirleriyle koordine edilmesi, küçük sanayiin kredilendirilmesi gibi tedbirler gelmektedir. 2001 yılında hizmete sunulan 39 adet küçük sanayi sitesi ile 6 751 işyerine çalışma imkânı sağlanmıştır. Bakanlık bünyesinde, esnaf ve sanatkârların doğrudan muhatap bulacağı, finansman ve diğer sorunlarının çözüme kavuşacağı Esnaf ve Sanatkârlar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) aracılığıyla KOBİ'lerimize her türlü bilgi ve teknoloji yardımı sürdürülmektedir.

Dünyanın gelişmiş ekonomilerinin son yıllarda hedeflerin ötesinde bir büyüme gerçekleştirmelerinin arkasında yatan temel etkenlerden en önemlisi, şüphesiz ki, bilgi ve iletişim teknolojilerinde ulaştıkları seviyedir. Ülkemizin bilgi toplumuna ulaşması, ekonomik ve toplumsal gelişimi ve dönüşümü sağlayabilmesi ve rekabetçi dünyada yerini alabilmesi için, bilim ve teknoloji üreten, bunu endüstriye uygulayabilen ve toplumsal faydaya dönüştürebilen konuma gelmesi, buna yönelik politikalara öncelik vermesi, kuşkusuz, büyük bir önem taşımaktadır.

Mevcut KOBİ'lerin sorunlarına baktığımızda, herhangi bir ortaklık, herhangi bir dış ortak yatırım için yeterli bilgi ve teknoloji altyapısına sahip olmadığı gibi, malî tabloları bakımından da standartların dışında olduklarını üzülerek ifade etmek istiyorum. Yukarıda arz ettiğim standartları taşımayan bu şirketlerimiz, maalesef, global piyasalardaki fonlardan, hatta Avrupa Birliği fonlarından da yararlanma şansını elde edememektedirler. Sanayi ve kalkınmanın temelini oluşturan KOBİ'lere bilgi ve teknoloji yardımı konusunda KOSGEB'lere büyük görevler düşmektedir.

Sayın milletvekilleri, enerji fiyatlarının, Avrupa dahil, tüm komşu ülkelerden pahalı oluşu nedeniyle, sanayimizin rekabet gücü etkilenmektedir. Dünya piyasalarında rekabet şansımız azalmakta olup, bununla birlikte, ihracatımızın olumsuz etkilenişi sanayimizi zora sokmuştur. Ucuz enerji ve birtakım teşviklerden dolayı, 200 kadar sanayici ve işadamı, bugün Romanya ve Bulgaristan'da sanayi tesisleri kurmuşlardır. Bu durumu da hükümetin dikkatle izlemesinin yararlı olacağı inancı içerisindeyim.

Komşu ülkelerin tamamı 4 sentlik enerji maliyetiyle çalışırken, ülkemizde ilan edilen enerji maliyeti 7 senttir; aslında, kesintilerle 10 senti bulmaktadır. Bir ucu 4 sent, diğer ucu 10 sent olan bir rekabette, bizim, sanayicimize dönüp de "ihracatta rekabet edin" deme şansımız yoktur.

Bunun yanında, başta, Güneydoğu Anadolu olmak üzere, bazı bölgelerde kaçak enerji kullanılması, sanayiciler arasında haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Bu konuda Enerji Bakanlığımızın daha dikkatli olması gerekmektedir.

Sanayicimize, işadamlarımıza gereken destek verilmelidir. Yatırım yapan, istihdam yaratan insanların başı belaya girmiş; parasını faize yatıran, üretmeyen insanlar da, bu kriz ortamından kazançlı çıkmışlardır.

Sayın milletvekilleri, hükümetin son günlerde reel sektöre sıcak yaklaşımını ve reel sektörün sorunlarının çözümünde gösterdiği çaba ve gayretleri takdirle karşılıyoruz. Bir an evvel reel sektörü ayağa kaldırmak için, üretim ve ihracat yapan firmalara ucuz kredi kaynağı kullandırılmalıdır; ama, maalesef, kriz döneminde bankaların olumsuz tavırları krizi daha fazla yaygınlaştırmıştır. Bankaların, kriz döneminde reel sektörü destekleyeceklerine, verdikleri kredinin kapatılması için işadamlarını taciz ettiklerini biliyoruz ve şahit olduk.

Bankacılık sisteminin yeniden yapılanması ülkemiz ve sanayicimizin geleceği açısından son derece olumlu olmuştur. Maalesef, geçen yıllarda kamu bankaları kaynakları çarçur edilmiş, bunun faturasını hep birlikte ödemişizdir.

Bütün olumsuzluklara rağmen, Türk sanayiinin, akılcı politikalarla, iyi yönetimlerle tekrar eski günlerine döneceğine inanıyorum. Sanayicimizin, bu zorluklara rağmen yatırıma devam edeceği inancındayım.

Ülkemizde ekonomik küçülmenin bu yıl sonu itibariyle yüzde 7'nin üzerinde gerçekleşecek olması, yaşanan kriz ağırlığının bir göstergesidir. Türkiye, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşamaktadır. Sanayi sektöründe gerilemenin yüzde 11'in üzerinde olması dikkat çekicidir. Krizin en ağır faturasını sanayicimiz, işadamımız, işinden olan işçimiz, insanlarımız ödemektedirler. Ekonomi, yalnızca üretim değildir; üretilen mal ve hizmetler yeterli düzeyde alıcı bulamadığı zaman kriz var demektir.

Ülkemizin yaşamakta olduğu kriz, talep azlığı krizidir. Bunun için, piyasalara yeterli güven verilmelidir ve bizler umutlu olmalıyız. Türk sanayiinin ve piyasalarının rahatlaması için, reel sektör ile finans kesiminin uyumlu çalışması şart olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının hizmet sahalarından biri olan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin, ülkemizin ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Bugün 20'den fazla tüzelkişilik halinde, hemen hemen ülkemizin tamamına dağılmış olarak bulunan 700 000'e yakın çiftçi ailesine dönük, pamuk, fındık, ayçiçeği, soya fasulyesi, yaş ve kuru üzüm, kuruincir, zeytin, zeytinyağı, tiftik, yerfıstığı, bakliyat, antepfıstığı, kırmızı biber, ipek kozası, gül ve narenciye gibi tarım ürünlerimizin alınması, satılması, işletilmesi fonksiyonunu yürüten bu birliklerimiz, Türk çiftçisinin destekçisi ve sigortası durumundadır. Hızla sanayileşmekte olan Türk ekonomisi içerisinde kaynak yaratmak ve birkısım sanayi mallarına hammadde temin etme özelliği sebebiyle tarım sektörünün ağırlığı her zaman devam edecektir.

Ülkemiz işgücünün büyük bir kısmının halen tarım sektöründe çalıştığı dikkate alındığında, Türk çiftçisinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum daha da önem arz etmektedir. Yeni getirilen yasal düzenlemeyle bu kuruluşlar özerk hale getirilmiş ve yönetimi Türk çiftçisinin kontrolüne bırakılmıştır. Yaklaşık 10 000 000 nüfusu ilgilendiren bu kooperatifler, yeniden yapılandırılarak, çağdaş ve özerk bir niteliğe kavuşturulurken, Bakanlık, sadece sanayi politikalarının oluşturulması bakımından yönlendirici bir rol üstlenmektedir.

Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan 250 trilyon liralık ürün alım fonu Türk çiftçisinin hizmetine sunulmuştur. Yeni oluşturulacak ürün borsaları projesiyle devletin, ürün alım ve pazarlamasından çekilmesi veya rolünün azaltılmasından dolayı piyasada oluşacak istikrarsızlık, modern borsalar sayesinde giderilecektir. Ürün borsalarının bir an evvel ülke çapında yaygınlaştırılması şart olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda ifade ettiğim gibi, kalkınmanın temelini sanayi ve ileri teknoloji oluşturmaktadır. Anavatan Partisi olarak sanayi ve ticaretimizi canlandıracak ve bu ülkeyi içinde bulunduğu ekonomik çöküntüden çıkaracak yapısal değişikliklerin bir an evvel hayata geçirilmesini ısrarla savunuyoruz ve destekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2002 yılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bilici.

Şahsı adına, Mehmet Sadri Yıldırım. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldırım.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen esnafımızı, KOBİ'lerimizi, sanayicilerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkenin kalkınmasında, yurdun her köşesinde sanayi tesislerinin kurulmasında, vatandaşlarımıza iş imkânı sağlanmasında, sınaî üretim ve ihracatın artırılmasında, kısaca, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasında söz sahibi olan esnaf ve sanatkârlar ile şeker sanayii, küçük ve orta ölçekli işletmeleri içine alan çok önemli bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz; ancak, bu bütçe, yatırımdan, üretimden, ihracattan uzak; içinde, çiftçinin, esnafın, KOBİ'lerin, sanayicinin, memurun, emeklinin, işçi emeklisinin, fakir fukaranın olmadığı, ülke ve millet için felaket bir bütçedir; yoksulluk bütçesidir, borç ve faiz bütçesidir, kısaca, kriz bütçesidir.

Bugün, hepimizin içinde yaşadığı ve bildiği gibi, ülkemiz, ekonomik bakımdan, gerçekten, kritik ve zor günlerden geçiyor. Hatta, İkinci Dünya Savaşından, yani, 1945 yılından bu yana en derin, en uzun süreli krizi, yoksullaşmayı ve yüzde  eksi 8 küçülmeyi ve tarihî bir ekonomik tahribatı ve ekonomik depremi, maalesef, bugün yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde şu anda sanayi ile KOBİ'lerin durumuna baktığımızda ise, sanayinin altyapısı küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Son üç dört yıldır, KOBİ'ler yeterli kredi alamadığı gibi, destek de yapılmamıştır. Ülkemizin ve bölgemizin sanayileşme yapısının yüzde 99'unu küçük ve orta boy işletmeler oluşturmaktadır. Ülkemizin yaşamakta olduğu derin ekonomik krize rağmen, Anadolu'da faaliyet gösteren KOBİ'lerin büyük bir kısmı mücadeleye devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, devletimizin, KOBİ'leri desteklemek ve uluslararası rekabete hazırlamak için yönlendirici kurumlara ihtiyacı vardır; bu da, KOSGEB'tir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, KOBİ yoğunluklu sanayisiyle bir avantaj yakalamıştı; ancak, son senelerde, gün geçtikçe, bilhassa Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinden sonra iflaslar ve sıkıntı nedeniyle, KOBİ'ler, maalesef, hükümetin yanlış ekonomik politikalarıyla birer birer kapanmaya başlamış ve gün geçtikçe kapanma sayısı artmakta ve işçiler çıkarılmaktadır. Görülüyor ki, ülkemizde sanayi gerilediği gibi, KOBİ'ler de yok olmaktadır.

Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, 2001 yılı temmuz, ağustos ve eylül aylarında sanayi üretimi, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 10,1, genelinde ise yüzde 26 azalırken, yılın dokuz aylık döneminde ise küçülme yüzde eksi 8 olmuştur. Ancak, ülkemizdeki bu küçülme, aynı zamanda, istihdamı ve işsizliği artırmış ve devlet gelirlerinin azalmasına ve yatırımcının ülke dışına kaçmasına sebep olmuştur. Bu kriz böyle devam ettiği müddetçe, sanayi üretimindeki daralma devam edecek ve küçülme daha da artacaktır.

Doğru Yol Partisinin, tarafsız olarak yaptığı araştırmaya göre, kasım ve şubat krizlerinin Türk ekonomisine maliyeti 133 milyar dolara, yani, 198 katrilyon liraya mal olmuştur. İstanbul Ticaret Odasının ve sanayi odalarının yapmış olduğu araştırmalarda da aynı netice çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, ekonominin omurgası, vergisiyle devleti ayakta tutan ülkemizdeki esnafın, sanatkârın ve KOBİ'lerin durumuna baktığımızda ise, son üç yılda enflasyonla mücadele amacıyla ekonomik istikrar programının 2000 yılında uygulamaya konulması, esnaf ve sanatkârlarımıza, KOBİ'lerimize ve sanayicilerimize büyük fedakârlıklar yüklemiş ve derin sıkıntılar yaşatmıştır.

Türkiye'de, Ekim 2001 tarihî itibariyle esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtla olan esnaf ve sanatkârların sayısı 2 752 222'dir. Buna göre, 1999 Ocak-Ekim tarihinde kapanan işyeri sayısı 59 098, 2000 Ocak-Ekim tarihinde kapanan işyeri sayısı 90 278, 2001 Ocak-Ekim tarihinde kapanan işyeri sayısı 92 100'e ulaşmıştır. Böylece, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı işyerlerinin 1999 yılında kapanma oranı yüzde 26 iken, 2000 yılında bu oran yüzde 50'ye, 2001 yılında ise, yüzde 84'e yükselmiştir.

Değerli milletvekilleri, krizden sonra, ülkemizde, 50 ilde yapılan çalışmada esnafların kepenk kapatmada en önemli nedeninin iflas olduğu tespit edilmiştir. Yine, krizden en çok etkilenen meslek dalının bakkallar olduğu ortaya çıkmıştır; yani, mahalle bakkalları yok olmuştur. Krizden en fazla etkilenen ve kapanan mesleklerin dağılımına baktığımızda, bakkal 4 254, kahveci 2 190, şoför esnafı 1 782, minibüsçü, nakliyeci 1 431, tuhafiyeci 1 028, kamyoncu 1 879, lokantacı 761, marangoz 722'dir.

Sayın hükümet, ülkeyi ne hale getirdiğiniz ortadadır. Bu duruma göre, sayın hükümet sözcüleri, eğer "biz başarılıyız" diyorsanız, çıkın bu kürsüye, millete "ülkenin ve sizin durumunuz çok iyi, biz başarılıyız" deyin. Eğer, başarılı değilseniz, o zaman, hükümet olmaya hakkınız yok, sizin yaptığınız gasptır. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın hükümet, ülkemizin, esnafımızın, KOBİ'lerin ve sanayicinin kurtarılmasını istiyorsanız, düşük faizli kredi vermelisiniz.

Malî af çıkarmalısınız.

Yeni ve ekvergi uygulamalarından vazgeçmelisiniz.

Hayat standardı esasına göre vergi uygulamasını derhal kaldırmalısınız.

Motorlu Taşıtlar Vergi oranıyla, ayrıca, KDV oranlarını mutlaka indirmelisiniz. Yoksa, esnafın, KOBİ'lerin ve sanayicilerin dayanma gücü kalmamıştır. Bir yıl içinde tüm esnaf kepenk kapatır ve ülkeyi bitirirsiniz.

Bakın, Eskişehir Esnaf ve Sanatkârlar Birliğinden gelen bilgiye göre, 2001 ocak-ekim sonu itibariyle 1 231 esnaf kepenk kapatmış, kaydını sildirmiştir. Yine, Eskişehir Sanayi Odasından aldığım bilgiye göre, kapanma oranı yüzde 20'dir.

Eskişehir'in sanayi şehri olması dolayısıyla KOBİ işletmeleri çoktur; ancak, Eskişehir Sanayi Odasınca, organize sanayi bölgesi bilim parkı alanı içinde KOSGEB için bir arazi tahsis edilmesine karşın, buraya, yaklaşık dört yıldır kalıcı hizmet binası yapılamamıştır. Kaldı ki, Eskişehir, sanayisi gelişmiş, KOBİ'leri aktif ve KOSGEB'i kullanılabilecek olan firmaların bulunduğu bir yöredir. Eskişehir'e acilen hizmet binasının yapılması gerekir.

KOBİ kredileri de en az Eskişehir'e kullandırılmıştır. Bunun sebebini Sayın Bakanımızın açıklaması gerekir. Sayın Bakanımızdan, hem hizmet binasının yapılması hususunda ve hem de Eskişehir'in hakkı olan KOBİ kredilerinin kullanımında yardım ve ilgilerini bekliyoruz.

Sayın Bakanım, Eskişehir, tarım ve sanayi şehridir; ancak, pancar bedelleri halen belli olmamıştır. Pancar çiftçisi, mağdur ve perişandır. Maliyeti 60 000 liradır. Eğer, maliyetin altında fiyat verirseniz, pancar çiftçisinin ipini siz çekmiş olacaksınız -böylece, bu vebalin altından kalkamazsınız- çünkü, bu, çiftçiye, pancar ekmeyin demektir. Şeker fabrikalarının satışını Pancar Üreticileri Birliğine yapınız.

Sayın hükümet, üç yıldır uyguladığınız yanlış ekonomi politikasıyla, ülkeyi ve milleti bir gecede yüzde 70 yoksullaştırdınız, iş ve aş çarkını durdurdunuz. Size buradan soruyorum: Esnaf ve sanatkârlar, KOBİ'ler, sanayiciler, çiftçi, memur, işçi ve emekliler, Allahaşkına söyleyin ve gösterin, bu bütçenin neresinde, bu programın neresinde? Bunu, millete nasıl izah edeceksiniz? Yeter artık... Milleti kandırmayın. Ben, sayın hükümetimizden, ülkemiz adına, milletimiz adına rica ediyorum; sıkıntı çok büyük, bu yüce milletin, bu büyük ülkenin sıkıntılarına acilen çare bulun, işi ciddiye alın, ülke elden gidiyor... 10 milyar dolar geliyor, gidiyor, ekonomi düzeliyor diye milleti oyalamayın; çünkü, vatandaşın ekonomisi düzelmiyor, gittikçe bozuluyor. (MHP sıralarından "Düzeliyor, düzeliyor" sesleri) Halkın büyük bir çoğunluğu, şu anda, belediyelerin iftar verdiği çadırlarda karnını doyuruyor. Halen, halkın yüzde 90'ı kömür alamamış durumda; halk, açlıkla mücadele ediyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de, 2 752 222 kayıtlı esnaf ve sanatkârı temsilen, gazetelere tam sayfa ilan vererek "esnafımızı canlı canlı mezara gömdürmeyeceğiz" diye hükümete seslenen esnaf konfederasyonunun feryatlarını neden duymuyorsunuz? Yoksa, duymak istemiyor musunuz? Öyleyse, siz, millete karşı kulaklarınızı tıkamışsınız ve gözlerinizi de iktidar hırsı bürümüştür.

Gelin, ülkeye daha fazla zarar vermeden dönün bu programdan ve istifa ederek iyilik edin diyor; bu bütçenin, yanlışlarına ve eksiklerine rağmen, ülkemize, milletimize, esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ'lerimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Bütçenin hayırlı olmasından başka lehte bir konuşma olmadı!

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Çok güzel... Milletin gerçekleri bunlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhte konuşmak üzere, Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgiyle selamlıyorum ve görüşülmekte olan bütçenin hayırlı olmasını şimdiden temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci hükümetin, sergilemiş olduğu ekonomik politikalar, kamu finansman açıklarının giderilmesi noktasında aldığı kararlar ve tuttuğu yolun yanlış olduğunu, artık, herkes biliyor. Yani, şurada, gerek muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımız gerekse iktidar partisine mensup konuşmacı arkadaşların hiçbirinin, gerçekten, gelecekten ümitli, böyle bir bütçeyle çok iyi noktalara gidebileceğimiz noktasında bir beyanı olmadı; herkes bunu eleştiriyor.

Burada bir yanlış var herhalde; yani, hükümetin üç yıldan bu yana uygulamış olduğu programlar, ekonomik istikrar programları, gerçekten, tünelin ucunu gösterecek bir ışıltı verdi mi? Allah için, iktidar partilerinden yetkili biri çıksın "evet, şu aldığımız karar, şu uyguladığımız icraat, şu ortaya koyduğumuz program iyi netice verdi" desin. Şu anda bunu söyleyebilecek bir durum göremiyorum. Ben, bir muhalefet partisi mensubu olarak değil, son derece iyi niyetle ve tüm göstergeleri inceleyerek, imbikleyerek, şöyle, bir parça bir şey bulabilir miyim diye araştırıyorum, maalesef, hiçbir şey yok.

Masalarımızın üzerine yığınlarla fakslar geliyor; sanayi odalarından, ticaret odalarından, meslek kuruluşlarından, sivil toplum örgütlerinden geliyor. Hiçbirinde de "evet, hükümet iyi yaptı, Allah razı olsun, gerçekten ileriye doğru bir ümidimiz var" diyeni görmüyoruz, vatandaşımızın, her gün, bir ümitsizlik bataklığına doğru sürüklendiğini görüyoruz; ama, bakıyoruz sayın hükümete, sonunda, müflis tüccarın eski defteri karıştırması gibi, işte "şöyle oldu böyle oldu, sizin yüzünüzden oldu, geçmişte birikmiş birtakım tortuları dağıtmaya çalışıyoruz, Türkiye düzlüğe çıkacak" gibi birtakım beyanlarda bulunuyorlar. Biz, hükümetin bizatihi yayımlamış olduğu verilere bakıyoruz, ekonomik göstergelere bakıyoruz, bunlarla hiç alakası yok.

Hükümet yüzünü kesinlikle vatandaşa dönmüyor, vatandaşı dinlemiyor; varsa yoksa IMF'yi, Dünya Bankasını, Avrupa Birliğinin birtakım kriterlerini icra edeceğim diye, onları dinliyor, onların yüzüne bakıyor, onlarla konuşuyor, onların dediğini icra etmeye çalışıyor. Vatandaş bir yandan inim inim inliyor; onların sesine kulak veren yok, onlara yüzünü dönen yok. Şayet, hükümet, onlara yüzünü dönme cesaretini gösterebilecekse, ben, doğrusu, lütfen, en kısa zamanda bir seçime gidilsin diyorum.

Şimdi, burada tutarsızlıklar şuradan belli: Ben, şunu, şurada kısaca inceledim. Devlet Planlama Teşkilâtının yayımladığı kamu finansman raporu var. Devlet Planlama Teşkilâtı, her halde, hükümetin uzmanlık kuruluşudur, devletin uzmanlık kuruluşudur, bu konuda söylediği yalan olamaz. Zaten, biz bunları yaşıyoruz, vatandaş fizikî olarak yaşıyor bunları.

Şimdi, geçen sene bir bütçe yapıldı, 2001 yılı bütçesi; konsolide bütçe 48,4 katrilyona bağlandı. O zaman, biz, muhalefet partisi olarak, defalarca söyledik "Türkiye'nin potansiyelini, Türkiye'nin ekonomisini taşıyamaz bu bütçe" dedik. Yani, herhalde, sayın hükümet, burada devleti küçültüyoruz diye, liberalizasyon politikası içerisinde, ekonomiyi küçültüyor. Burada, bir yanlışlık var; yani, yolda bir yanlışlık var. Yanlışlık olmasaydı, herhalde, doğru işaretlere rastlardık. Yani, Erzurum'a gidiyoruz diye çıkıyorsunuz, Roma'ya doğru gidiyorsunuz. Yol yanlış; yol yanlış olunca, doğru hedefe varmak mümkün olmuyor. Dünya yuvarlak olduğu için, yıllarca dolanıyorsunuz, başladığınız noktaya geliyorsunuz; yani, olan bu değil mi burada? 2001 yılı bütçesi 48.4 katrilyon liraya bağlanıyor ve 5.2 katrilyon lira açık olacak deniliyor; yani, bu kadar öngörüsüzlük olur mu; yani, bu bilinçsiz ve bilgisizliğin eseri değil. Burada, bilerek ve isteyerek, sanki bunlar taammüden yapılıyor; Türkiye'nin tasfiye edilmesi, Türkiye'nin çökertilmesi, Türkiye'nin pazar haline getirilmesi adına, bunlar bilerek yapılıyor diye düşünüyorum. Ekonomi bilmek çok zor bir şey değil; dağdaki insana 5 000 000 verseniz, bu 5 000 000'a bir tavuk alabilirsin bir de deve deseniz, o insan "deveyi alayım" der. Ekonomi budur; yani, az kaynakla, çok menfaat, çok fayda üretmektir. Burada, böyle bir bütçe yapılmış, ondan sonra olmadı demişler, altıncı ayda 30.6 katrilyon liralık ek bütçe yapılıyor; yani, bu kadar öngörüsüzlük olur mu? Yani, şu anda ortaya koyduğunuz bütçenin; evet, Türkiye'yi düzlüğe çıkaracak noktada olduğuna, gerçekten inanan varsa, bizi de ikna etsin lütfen; biz de, gittiğimiz zaman, bize soran vatandaşlara izah edelim bunu. Şu anda getirilen bütçe; geçen sene 48.4 katrilyon lira, olmadı efendim, altıncı ayda ekbütçe, ondan sonra 79 katrilyon liralık bütçe yapıldı. O bütçe yetti mi? Peki, bu gelir bütçesini, gider bütçesini yaptınız da, bunun faturasını kime yüklediniz? Burada yazmış Eğitime Katkı Payı artırılacak, Gelir Vergisi dilimleri artırılacak, Geçici Vergi artırılacak, Motorlu Taşıtlar Vergisi yüzde 75 artırılacak, Taşıt Alım Vergisi artırılacak, bilmem ne artırılacak, burada millete büyük faturalar çıkarılmış; yani, yaptığınız hatanın bedelini vatandaşa ödettirmeye vicdanız nasıl kabul ediyor, doğrusu ben bunu anlayamıyorum.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Siz ne yapacaksınız?..

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Ve burada, şimdi deniliyor ki, demin bir konuşmacı arkadaşımız, Sayın Hasan bey dedi ki "Sizin yüzünüzden... Sizin yüzünüzden...." Şurada bakıyoruz, içborç stoklarında gelişmeler diye bir tablo verilmiş. Herhalde yanlış değil bu!. İç borç stokları, yani borçları ödüyoruz diyorsunuz, nasıl ödüyorsanız!.. Şurada borç stoklarına bakıyoruz, 1998'de 11 katrilyon, 1999'da 22.9 katrilyon, 2000'de 36,4 katrilyon, 2001 yılında eylül sonu itibariyle 105 katrilyon diye veriyor Devlet Planlama Teşkilâtı. Allahaşkına, burada, 11,6 katrilyonu 11 katrilyona düşürseydiniz alnınızdan öpecektim ben sizi; ama, 119 katrilyona çıkarmışsınız. Sadece gayri safî millî hâsıla içindeki içborç yüzdesi, şu hale bakın, yani, 1998'de yüzde 21, 1999'da yüzde 29, 2000'de yüzde 30, 2001'de yüzde 57'yi bulmuş. Yani, bu mazlum milletin ürettiği mal ve hizmetlerin parasal değerinin yüzde 57,2'si içborca aktarılmış. Dışborcu katmıyoruz yani. Bu, müflis bir tablo değil de, ne?! Yani, millete sunacak neyiniz var, ben anlamıyorum. Yani, şurada lütfen biri çıksın, doğrudur; evet, yatırımcılarımız, işadamlarımız, işçilerimiz, bu fedakârlığı sizden istiyoruz; ama, gerçekten, şu yılda bu düzelecek desin lütfen. Milletin buna ihtiyacı var. Yani, her yerde bu isteniyor bizden. Sizlerden de muhakkak isteniyor; ama, şunu lütfen ortaya koyun. Ama, geçmişteki karnenize baktığımız zaman, bu kadar eksantrik, bu kadar tutarsız bir politika mümkün değil...

Sosyal Güvenlik Yasasını değiştirdiniz. Dediniz ki, 5 yıl kimse emekli olmasın. Hukuka aykırı bir tavırdı; çünkü, insanlar devletle bir akit yapıyordu; 18 yaşında işe giriyorum, 43 yaşında emekli olacağını programlıyordu. Siz diyorsunuz ki, hayır biz bunu kabul etmiyoruz, 10 sene daha çalış. Tamam, çalışsın. Niye emekliliği engelliyordunuz? Sosyal güvenlik kurumlarının transfer harcamaları, aktarma da yetmiyordu, o kara delikleri kapatalım... Tamam, 5 yıl kimse emekli olmasın. Şimdi çıkmışsınız, herkesi emekli edelim diyorsunuz. Yani, bu hangi mantığa dayanır, bunu anlamak mümkün değil. Yani, geçen sene, emekli olmasın herkes, 5 yıl daha kalsın diyordunuz. Onu dahi Anayasa Mahkemesi bozdu. Şu anda düzeltmediniz. Şimdi de, çıkmışsınız, IMF böyle söyledi diye, hadi bakalım herkes emekli olsun diyorsunuz, emekliliği teşvik ediyorsunuz. Bu kadar tutarsız bir politika olur mu?!

Ekonomide tutarlı bir noktada kaldığınız zaman, kararınız yanlış bile olsa, ekonomi, kendini, kendi kanunlarına göre konumlandırır ve düzeltir. Ekonominin genel kanunudur bu. Ama, önünü göremiyorsa kimse, yarın ne olacağını bilemiyorsa, ne yatırımcı yatırım yapabiliyor ne insanımızın gelecekten ümidi var... Yani, Türkiye, ne bileyim artık, nereye sürükleniyor, nereye gidiyor, bunu anlamak da mümkün değil; çünkü, göstergeler son derece karışık, son derece karanlık.

EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Yeşil sermayeye söyleyin de, paraları çıkarsınlar.

MUSTAFA GEÇER (Devamla)- Hayır, zaten sizin buradaki açmazlarınızdan biri bu.

Sizin yapacağınız bir şey var; bu milletle barışmak. Bu milletle barıştığınız zaman, emin olun ki, okulunu da bu millet yapacaktır, üniversitesini de yapacaktır, fabrikasını da yapacaktır. Sadece sizin düşünce terkibinizde kendi doğrularıyla örtüşen az bir alan bulsun, bu millet, parmağındaki yüzüğü, kolundaki bileziği ve kulağındaki küpesini dahi vererek bu memleketin kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Ben, buna canı gönülden inanıyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, maalesef, siz, sırtınızı millete dönmüşsünüz, yönünüz IMF. IMF'ye diyorsunuz ki, bize para ver, biz kurtulalım, sanayii geliştirelim, sizden de mal almayalım; yani, biz gelişelim. AB'ye diyorsunuz ki, bize para ver, teknolojik bilgi ver, know how ver, biz gelişelim, kendi sanayimizi kuralım, biz satalım, biz almayalım... Keriz mi adamlar yani; bunu yutar mı bu vatandaş?! Allahaşkına, keriz mi yani!.. (Gülüşmeler)

Elbette ki, diyecek ki, size parayı veriyorsam, siz, buğday üretmeyeceksiniz, tütün üretmeyeceksiniz, pancar üretmeyeceksiniz, reel yatırım yapmayacaksınız, finans sektörünü besleyeceksiniz... Allahaşkına, Türkiye'de 84 tane bankaya ne gerek var?! Bırakın, batıyorsa batsın yani. Türkiye Ticaret Kanunun genel ilkelerinde o da tasfiye edilsin gitsin. Tutturmuşsunuz finans sektörünü kurtaracağız... Biraz da reel sektörü kurtarın allahaşkına!

Yani, şu anda, Türkiye'nin üretken bir ekonomiye sahip olmayışı...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sizden bize intikal etti IMF.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Hayır, sizin yeşil sermaye dediğiniz, yani, insanların alınteri... 10 lira, 5 lira, insanlar toplamış, bu ülkede yatırım yapıyorlar...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Ne çabuk geçmişi unuttunuz!

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Ondan sonra, sermayeyi renklere ayırıyorsunuz, vay yeşil sermaye, vay şu... Bu, memlekete, millete güvensizlikten başka bir şey değil. O sizin yeşil sermaye dediğiniz ve bugün itilen kakılan o insanlarımız ve Avrupa'nın ortasına atılan döviz makinesi gibi görülen işçilerimiz, bugün, orada, Almanya'da 50 000 tane işyeri açmışlar. Almanya'nın gayri safî yurtiçi hâsılasına 100 000 marklık katkı yapıyor o insanlar.

Bırakın, Türkiye'nin önünü açın, göreceksiniz ki, Türkiye'de her şey yerine oturacaktır. Yeter ki, milletin doğrularına, milletin taleplerine kulak verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Geçer, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İşte bu mantıkla hareket ettiğiniz zaman Türkiye'yi götüreceğiniz yer Avrupa değil, belki Zimbabwe olabilir, belki Namibya olabilir. Ondan sonra, el açtığınız o IMF de size gelir, sadaka olarak 500 milyon al da at açlarınıza der; kendi kişiliğinizide, Türkiye'nin, bu milletin onurunu da, maalesef, ayaklar altına almış olursunuz.

Her şeye rağmen, bir dernek bütçesi kadar olan, belki bir kooperatif bütçesinden farklı olmayan bu Sanayi Bakanlığının 116 trilyonluk bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Sayın Bakana kolaylıklar diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer.

Evet, Sekizinci Tur konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

Soru sorma işleminin 10 dakikayla sınırlı olduğunu tekrar hatırlatıyorum.

Süreyi açıyor ve soru sorma işlemini başlatıyorum.

Buyurun Sayın Sezgin.

RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sanayi ve Ticaret Sayın Bakanına sormak istiyorum: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası kapsamındaki teknoparklar konusunda İzmir için herhangi bir planınız var mı? Uygulamanız olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sezgin.

Sayın Osman Aslan.

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Ulaştırma Bakanından 3 tane sorum olacak.

Birinci sorum: Orta ve dargelirli vatandaşlarımızın daha ekonomik, güvenceli ve konforlu bir şekilde ulaşım hizmetlerinden yararlandırılabilmeleri için devlet demiryolları ağının geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve ulaşım hızının artırılarak Avrupa standartlarına paralel bir hizmet verilmesi açısından ne gibi çalışmalarınız var? 2002 yılında yeni bir ilave yol yapımıyla ilgili programınız var mı?

Soru 2: Ankara-İstanbul arası mavi tren seferlerine benzer seferleri Diyarbakır-Kurtalan hattına kadar devam ettirmeyi düşünüyor musunuz? Bunu yapmaya muktedir değilseniz, sebeplerini açıklar mısınız?

Soru 3: Karayollarında trafiği rahatlatıcı ve kazaları önleyici tedbir olarak katı ve sıvı maddelerin taşınmasına Devlet Demiryollarıyla taşıma zorunluluğu getirecek böyle bir düzenlemeden yana mısınız? Bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Sayın Seyda, buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, delaletinizle, Ulaştırma Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın cevabını talep ediyorum:

Şırnak havaalanı projelendirme çalışma ve ihalesi için gerekli kaynak temini ve ihale işlemi hangi aşamadadır; ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz; bir.

İkinci olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum: Şırnak-Cizre ve Silopi'de kurulacak olan küçük sanayi siteleri projeleri hangi aşamadadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seyda.

Gaziantep Milletvekili Sayın Nurettin Aktaş, buyurun.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Başkanım.

Delaletinizle, aşağıdaki sorularımın, Sanayi ve Ticaret Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum:

Türkiye'nin daralan ticaret hacminin genişler, duran ekonominin canlanır, kapanan fabrika ve atölyelerin çalışır hale getirilmesi için bir uygulamanız olacak mı; olacaksa bunlar nelerdir?

İkinci soru: Bugüne kadar, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinde kaç sanayi tesisi kapanmıştır; bu kapanmadan dolayı ne kadar işçi, işini kaybetmiştir?

İki soru da Sayın Ulaştırma Bakanımıza ileteceğim: Ekonomik sıkıntılardan dolayı halkımızın telefon, kablolu TV yayını aboneliğini iptal ettirdikleri haberleri doğru mudur; doğruysa aboneliği iptal edilenlerin sayısı ne kadardır?

İkinci bir soru: Ayaş Tüneline bugüne dek harcanan para miktarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aktaş.

O arada, Gaziantep havaalanının hangi safhada olduğunu da ben Sayın Bakandan sormuş olayım.

Sayın Göksu, buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, müsaadenizle, Sayın Bakandan şu sorularımın cevabını istiyorum:

Adıyaman, GAP mağduru bir ilimizdir. Şu anda Atatürk Barajı göletinin yüzde 61'i Adıyaman topraklarındadır. Bu baraj kurulurken "tarım Harran'a, sanayii ise Adıyaman'a" deniyordu; ama, maalesef, Adıyaman'a verilmesi gereken şey verilmemiştir. Gölbaşı Küçük Sanayi Sitesi ve Besni Küçük Sanayi Sitesi İnşaatlarının iyi bir noktaya getirilebilmesi için bu sene ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, Adıyaman'da, ikinci organize sanayi sitesi için istimlak çalışmaları devam etmektedir; buraya ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz?

Diğer bir sorum: Krizden dolayı ve sermayenin renklendirilmesinden dolayı, bazı sanayi kuruluşlarının Türkiye'yi bırakıp Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi ülkelere gittiği söyleniyor; doğru mu, doğruysa kaç sanayi kuruluşu bu şekilde gitmiştir; bunların tekrar Türkiye'ye dönmesi için bir çalışmanız var mı?

Ulaştırma Bakanımıza sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, Adıyaman'daki havaalanı bir yıldan beri kapalıdır; Adıyaman'a gitmek isteyen müşteriler Gaziantep, Malatya'yı kullanmakta, oradaki havaalanımız ise çürümeye terk edilmiş durumdadır. Adıyaman-Diyarbakır bağlantılı bir sefer mümkün mü? Yani, aktarmalı olarak, Adıyaman-Diyarbakır arası olursa uygun olur diye düşünüyoruz, siz de buna katılıyor musunuz?

Ayrıca -gazetede okudum- 19 tane havaalanı çürümeye terk edilmiş rantabl olmadığı için. Bu sayı doğru mudur? Siyasî kazanç uğruna bu havaalanlarını yapan siyasîler ve bürokratların kimler olduğu belli mi, bunlar hakkında herhangi bir soruşturma söz konusu olacak mı? Çünkü, bu şekilde birçok havaalanı, maalesef, çürümeye terk edilmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu.

Sayın Taşkın, buyurun.

MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkanım, benim ilk sorum Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu'na...

Nevşehir organize sanayi bölgesi ve TASKOBİRLİK'e verdiğiniz desteğe teşekkür ederek soruyorum: Sınai tarım ürünlerine prim uygulamasına devam edilecek mi?

İkinci sorum, Ulaştırma Bakanımız Sayın Oktay Vural'a: Nevşehir'de postanın ve Telekomun onüç büyük binası var, bunlar beldelerde, daha önce, popülizm uğruna yapılmış binalar, şimdi bu binalar boş; bu binaları, sağlıkocağı, kütüphane, lojman olarak değerlendirmek istiyoruz; bu şekilde değerlendirilmesine sıcak bakıyor musunuz?

Üçüncü sorum da şudur: Nevşehir Tuzköy havaalanı inşaatı ne zaman tamamlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Taşkın.

Sayın Mahfuz Güler, buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Ulaştırma Bakanımıza şu sorumu sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Bingöl havaalanının beş yıl önce temeli atıldığı halde, bugüne kadar ancak yüzde 30-35'i tamamlanabilmiştir. Bingöl havaalanı inşaatını bitirmeyi düşünüyor musunuz? Bingöl havaalanı inşaatının tamamlanabilmesi için 2002 yılı bütçesinden ne kadar ödenek ayrılmıştır?

İkinci sorumu, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, Bingöl organize sanayi bölgesi inşaatına başlandığı halde yıllardan beri bitirilememiştir. Bingöl organize sanayi bölgesi inşaatını bitirmeyi düşünüyor musunuz? Şayet düşünüyorsanız, 2002 yılı bütçesinden Bingöl organize sanayi bölgesine ne kadar ödenek ayırdınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güler.

Sayın Coşkuner, buyurun.

SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza.

Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin yapımı Bakanlığınız tarafından yürütülmektedir. Çok sayıda proje, yatırım programında yer almasına rağmen, yapımı oldukça uzun yıllar sürmektedir. Bunun sebeplerini öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, Bakanlığınız döneminde tamamlanmış proje sayısı kaçtır?

Burdur İkinci Organize Sanayi Bölgesi ve Bucak Organize Sanayi Bölgesinin son durumu nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkuner.

GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, bana sıra ne zaman gelecek?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bilgisayar ekranındaki sıraya göre söz veriyorum.

GÜLER ASLAN (İzmir) - Buradaki mikrofonun ışığı yanıyor...

BAŞKAN - Efendim, sadece sizinki yanmıyor ki, hepsi yanıyor.

Sayın Erek, buyurun efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, her ilin üniversite ve havaalanı ihtiyacı burada bir kere daha belgelendi. Sayın Ulaştırma Bakanımızdan, 25-30 kişilik dolmuş uçaklarıyla ulaşım projesi -ki, kendilerinin de bunu desteklediğini son beyanlardan öğreniyoruz- şu anda hangi aşamadadır?

Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan sorum: 1997 programına alınan Tokat'ın Zile, Turhal, Niksar, Erbaa İlçeleri organize sanayi bölgelerinin fizikî ve fiilî gerçekleşme oranları ne ölçüdedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erek.

Sayın Şen, buyurun.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki sorumlarımın, Sayın Ulaştırma Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum: Bursamızın rüyası olan demiryolu projesi ne aşamadadır, ne zaman uygulanabilecektir?

İkinci sorum: Bursa Yenişehir Havaalanına ne zaman yolcu ve kargo uçakları seferi konulacaktır?

Son sorum: Ülkemizde kaç havaalanı vardır? Kaç tanesi faal, kaç tanesi gayri faaldir? Gayri faal olan havaalanlarının, hangi hükümetler tarafından projelendirilerek yapımına başlanılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şen.

Sayın Halaman, buyurun efendim.

ALİ HALAMAN (Adana) - Sayın Başkan, birinci sorum şu: Esnaf ve sanatkârlarımız çok zor durumdadır.  Hükümetimiz, esnaf ve sanatkârların durumlarını iyileştirici ne gibi tedbirler alıyor?

İkinci sorum: Halk Bankasını, esnaf ve sanatkârlara vermeyi düşünüyor mu? Bu konuda hükümetimizin bir çalışması var mıdır?

Son sorum: Devlet Demiryollarının çok sayıda gayrimenkulleri var; bunlar da şehirlerimizin merkezî yerlerinde. Bunları değerlendirmeyi düşünüyor mu Sayın Bakanımız?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Soru sorma işleminin sonuna geldik.

Değerli arkadaşlar, siz, oradan butona bastığınızda, buraya isminiz geliyor. O sıralamayı bilgisayar yapıyor; kim, ne kadar erken girmişse, ben, o sıraya göre okuyorum. Elbette ki, oradaki kırmızı ışığın yanıp sönmesi, sizin sisteme girdiğinizin delaletidir; ama, bunun sıralamasını ben yapmıyorum; buradaki ekrana göre okuyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hep iktidar konuşuyor!..

BAŞKAN - İnsaf; üç iktidar partisi konuştu.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, biz sorularımızı hazırladık; ama, bize sıra gelmeyince...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, şu ana kadar ekrana yansıyan; ama, soru sorma olanağı bulamayan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Mehmet Yıldırım, Sayın Eyüp Fatsa, Sayın Güler Aslan, Sayın Mustafa Kemal Tuğmaner, Sayın Aydın, Sayın Evliya Parlak, Sayın Hidayet Kılınç, Sayın Şahin, Sayın Mükerrem Levent, Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk, Sayın Saffet Kaya, Sayın Nidai Seven, Sayın Ensarioğlu, Sayın Karakelle, Sayın Özgün, Sayın Genç, Sayın Faruk Demir, Sayın Fethullah Erbaş, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Aydar, Sayın Şükrü Ünal, Sayın Gökbulut, Sayın Yaman, Sayın Perihan Yılmaz. Bu arkadaşlarımızın soru sorma olanağı, süre nedeniyle, olamamıştır.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan, ben bir dakikanızı arz edeyim...

PERİHAN YILMAZ (İstanbul)-Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ekran göstermezse ben ne yapayım Sayın Yılmaz yani?!.

SAFFET KAYA (Ardahan)- Sayın Başkan, söz veriyor musunuz?..

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Sayın Başkan, ilk önce ben girdim elektronik cihaza...

BAŞKAN -Efendim, hayır...

Sayın Bakanım buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)- Sayın Başkanım, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde söz alan ve yönelttikleri sorularla meselelerin daha da derin anlaşılmasına vesile olan bütün değerli milletvekillerine, öncelikle huzurunuzda teşekkür ediyorum ve müsaadenizle, Sayın Sezgin'in sorduğu soruyla sözlerime başlıyorum.

Teknoloji Bölgeleri Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten itibaren özellikle, bizde kanunun çıkışından önce ODTÜ, Teknokent ve TÜBİTAK'ın Teknoparkının yanı sıra, 6 adet yeni projeyi yatırım programımıza aldık; bunlardan bir tanesi de, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Teknoloji Geliştirme Bölgesidir.

İzninizle, Sayın Taşkın'ın "tarım ürünleriyle ilgili olarak prim uygulaması devam edecek mi?" sorusuna cevap vermek istiyorum.

2001-2002 üretim sezonu yağlık ayçiçeği, kütlü pamuk, soya fasulyesi, kanola ve zeytinyağındaki destekleme prim uygulamasını 30 Ekim 2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla karar altına aldık ve bu, malumlarınız, 6 Kasım 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştı. Bu konuda kamuoyunda duyulan tereddütler ve bazı yayın organlarında çıkan haberlerdeki doğruluk paylarını düzeltebilmek amacıyla, dün, tarım sektörünün tamamına yönelik olarak bazı ilgili bakanların yaptığı toplantıda da karara varıldığı üzere ve bugün, Sayın Başbakanın da açıklaması gündemde olduğu üzere, bu konudaki tereddütler giderilmiş ve bu dönem, prim uygulamasına devam edilecektir. Bunu da sayın milletvekillerine duyurmak istiyorum.

Bir diğer konu, Sayın Coşkuner'in OSB'lerle ilgili sorusudur. Bugüne kadar 2001 yılında 14 adet organize sanayi bölgesi ve 4 adet arıtma tesisini tamamladık ve hizmete sunduk. Küçük sanayi sitesi olarak da 39 adet küçük sanayi sitesini hizmete soktuk. 1962 yılından 2001 yılına kadar 51 adet organize sanayiinin hizmete alındığı dikkate alınırsa, bu sene içerisinde yaptığımız 14 organize sanayiinin, rakam olarak büyüklüğü de ortaya çıkar diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Gölhan'ın konuşmasında değindiği bir konuya da, izninizle, bir açıklık getirmek istiyorum. Sayın Gölhan, konuşmasında, sözünün bir yerinde, Ankara Şoförler Odasındaki genel kurulla ilgili olarak bahsetmiş ve Bakanlığın uygulamasını eleştirmişti. Biz, Bakanlık olarak, 507 sayılı Kanunun verdiği görev ve yetkiye dayanarak, oraya, gelen talep üzerine, bir denetim grubu ve müfettiş gönderdik. Bu denetimler sonucunda da, Bakanlığımıza iletilen şikâyetlerin yerinde yapılan değerlendirmesinde, 18 432 şoför esnafının kaydının silindiğini ve yine, gerekli üyelik özelliklerini taşımayan 146 kişinin de, odaya, şoför esnafı adı altında kayıt yapıldığı tespit edildi. Bu konuyu, Ankara'daki Esnaf Birliğine yazılı olarak bildirdik ve Odayı uyarmasını istedik. Buna rağmen, Ankara Şoförler Odası, bu uyarıya, gerekli ikaz ve dikkatleri yerine getirmeyerek, hiçbir cevap vermedi.

Daha sonra, yine, düzeltmeyi yapması için, 507 sayılı Kanunun bize verdiği yetkiyle, Birliğe talimat vererek, mağdur üyelerin mağduriyetlerinin giderilmesi için bir çalışma yaptık ve bu çalışmaların bitiminde genel kurula gidilmesinin uygun olacağını söyledik ve olağanüstü genel kurul tarihini de 27 Ocak 2002 tarihi olarak tespit ettik. Fakat, buna rağmen, yine, Oda, bu tarihten daha kısa bir süre önce, yani, 13 Ocak 2002 tarihini, olağanüstü genel kurul tarihi olarak tespit etti ve Bakanlık olarak bu talimatımızı da çiğnemiş oldu. Biz, bu konuda, yasaların bize verdiği yetkiler içerisinde kalarak ve herhangi bir taraf pozisyonuna girmeden, konuyu, en ince ayrıntısına kadar araştıracağımızı ve son derece de hassas davranacağımızı, Sayın Gölhan'ın huzurunda, bütün milletvekillerine bir kere daha belirtmek istiyorum efendim.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Bakanım, Ardahan'la ilgili organize sanayi sitesini soramadım; ama, bunu gündeminize alırsanız, çok iyi olacak.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Tabiî ki efendim, onu da not aldım, alacağım efendim.

Sayın Başkanım, Sayın Doğanlar'ın konuşmasının bir yerinde, gene önemli bir husus olduğu için, özellikle bütün milletvekillerimize bildirmek istiyorum. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yeni bir teşkilât kanununa ihtiyaç olduğundan bahisle bir değişiklik yapılmasını söyledi. Biz de kendisiyle aynı kanaatte olduğumuz için -özellikle yaklaşık bir yıldır devam eden- Bakanlığımızın 3143 sayılı Teşkilât Kanununda bir değişiklik kaleme alarak, bu tasarıyı yakın bir zamanda, önce Bakanlar Kurulumuza sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna getireceğiz ve burada da, Bakanlığımızın daha rasyonel, daha şeffaf ve verimli çalışması için gerekli düzenlemeleri yapmış olacağız.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, diğer arkadaşımıza da biraz zaman bırakırsanız...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Tabiî, bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, izninizle, sayın milletvekillerimizin kendi illeriyle ilgili olarak sorduğu, organize sanayi ve küçük sanayilerle ilgili teknik rakamları, yazılı olarak kendilerine takdim edeceğim.

SAFFET KAYA (Ardahan ) - Ardahan...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Ardahan da dahil.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ederiz.

Sayın Bakanım, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Bakanlığım bütçesiyle ilgili parti görüşlerini açıklayan değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tabiatıyla bu kadar kısa bir süre içerisinde hem çok değerli konuşmacılara hem de soru soranların sorularına cevap verme imkânım çok kısıtlı. Bu bağlamda soru sorma imkânı bulamayan değerli milletvekili arkadaşlarım, eğer bunları yazılı olarak bana verirlerse, onları da cevaplandırmaya hazır olduğumu ifade etmek istiyorum.

Tabiî, benim bütçemdeki kaynakları açıkçası kullanma imkânımı önceliklere, stratejik önceliklere göre dağıtmak zorundayım. Bu bağlamda bu bütçenin, yatırım programında yer alan yatırımları, belirlenen zamanlarda bitirmeye yeterli olmadığı açık. Zaten, Sayıştayın 2000 yılı programında, programdaki ödeneklerle yatırım projelerinin bitirilmesi için 142,5 yıla ihtiyaç olduğu gösteriliyor. Tabiî, Türkiye'nin yatırım önceliklerini belirleyecek bir yatırım politikasını sağlaması gerekiyor. Ayrıca, bu yatırımların, açıkçası ödeneklerinin de, zamanında bitirilmesinin sağlanmasını, açıkçası hukukî dayanağının da ortaya konulması gerekiyor; çünkü, yirmialtı yıl boyunca bitmeyen projeler, sürekli olarak eleştiri konusu olabiliyor. Bu bakımdan, bu kaynakları verimli bir şekilde kullanmak ve öncelikle, bitecek projelere ayırmak noktasında bir politikamız var.

Milletvekillerimizin sorularına gelince, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Tabiî, havaalanlarının önemli bir kısmı dikkate alındığında, Devlet Hava Meydanları, yüzde 40 kapasiteyle kullanabilmekte; yani, yüzde 60 atıl kapasite var. Birçok havaalanımızda yüzde 1, yüzde 5, yüzde 8 kapasite kullanımı var. Türkiye, bu havaalanlarını inşa etmiş; ama, bu havaalanlarını kullanmaya yönelik bir politika yerleşmemiş. Bu bakımdan, bu havaalanlarının etkin bir şekilde kullanılması için, bölgesel havacılığı geliştirecek bir projeyi -Sayın Erek de bahsetti, diğer konuşmacılar da bahsetti- gündeme getirdik. Özellikle bunları sağlayabilirsek, hiç olmazsa, verimli kullanılabilecek havaalanlarını kullanma imkânını sunabileceğiz. Bu bağlamda, Türk Hava Yollarıyla görüşmelerimizi tamamladık, bununla ilgili fizibilite çalışmamız bitti, anasözleşme çalışmalarımız bitti, son şeklini vermeye çalışıyoruz; ama, burada, tabiatıyla, diğer yatırımcılarla, özellikle havaalanlarının bulundukları illerin sanayi ve ticaret odalarıyla birlikte, onların da bu projeye katkısını ortaya koyacak şekilde bir model üzerinde çalışıyoruz. Bu kamu kurumu olmamalıdır, özel sektör ağırlıklı olmalıdır; ama, kamu kurumu da bu projenin içerisinde yer almalıdır, Devlet Hava Meydanları. Bu projeyle, belki de atıl olan havaalanlarını kullanma imkânına sahip olabiliriz diye düşünüyorum; ama, henüz tam sonuca ulaşmış değiliz, bir onbeş güne kadar bunun tamamlanacağını düşünüyorum. Hedefimiz...

SAFFET KAYA (Ardahan) - Yeni yapılacak havalimanları var. Ardahan, onu...

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Evet... Şimdi mevcut havaalanlarını... Müsaade ederseniz, vatandaşlarımızın vergilerinden aldığımız kaynakları verimli kullanmak zorundayız. Biz, şu anda, yüzde 60 kapasite eksikliğini düşünürken, bitmiş havaalanlarına uçak indiremezken, bu kaynakları verimli kullanmak zorundayız. Bu bakımdan, bence, önceliklerimizi belirlemek zorundayız. Evet, illerimizin ihtiyaçları var, ülkemizin de ihtiyaçları var. Bütün bunları, bir öncelik sırasına göre gerçekleştirmemiz gerekiyor. Artık, sebze kurutulan havaalanları, paten kayılan havaalanları ya da uçulamayan havaalanları yapılmamalı. Bazı havaalanları var; teknik olarak uçuş mümkün değil. Türk Hava Yolları pilotları "biz, buraya uçamayız" diyorlar. Bu bakımdan, bütün bunları, uçuş güvenliğini dikkate alacak şekilde, bir politika içerisinde çözmeye gayret ediyoruz.

Tek tek sorulara geldiğimiz zaman; Adıyaman Havaalanı şu anda işletmeye açık durumda; tabiî, Türk Hava Yolları, seferi iptal etmiş vaziyette.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Diyarbakır Havaalanı...

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Bazı havaalanlarının aktarmalı olarak -yani, biraz önce söylediğiniz gibi- mesela, acaba, Adıyaman-Diyarbakır olabilir mi şeklinde... Bazı yerlerde, bunun uygulaması var. Bununla ilgili, Türk Hava Yollarına -Özelleştirme İdaresine tabidir biliyorsunuz, oraya bağlıdır- bu konudaki talebi iletip, takip edeceğim.

Havaalanlarından, Nevşehir Tuzköy havaalanı ne zaman bitirilecektir? Sayın Mükremin Taşkın'ın sorusu. 2002 yılının ilk yarısında, inşallah, Nevşehir Tuzköy havaalanını bütünüyle bitirmiş olacağız.

Sayın Başkanım, Gaziantep havaalanı hangi safhada?.. İki ayrı iş olarak yürütüyoruz. Paralel taksirut inşaatı, taksiyolu inşaat işi 2002 yılının ilk yarısında tamamıyla bitecektir. Üstyapıda yer alan terminal binası, VIP binası ve aydınlatma işleri ise 2003 yılında bitirilmiş olacaktır.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bingöl?..

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Bingöl Havaalanıyla ilgili, biraz sonra aktaracağım onu.

Genel olarak sorulan sorulardan birisi de, 19 adet havaalanının atıl olduğu; aslında, hakikaten -biraz önce söyledim- yüzde 40 kapasiteyi kullandığımıza göre, Ankara, Antalya ve İstanbul havaalanlarının dışında, çok atıl kapasitemiz vardır. 6 tane havaalanı, Hazine tarafından, hiç uçuş gerçekleştirilmeyen havaalanları olarak değerlendirilmiştir; zaten, hava trafiğine kapalıdır. Bunların da, biraz önce söylediğim proje çerçevesinde değerlendirilmesi imkân dahilindeyse, ona öncelik vereceğiz.

Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Şen'in sorduğu soru: Bursa Yenişehir havaalanı ne zaman faaliyete geçecek? Bildiğiniz gibi, bu havaalanı, 3 Kasım 2001'de hava trafiğine açılmıştır; hiçbir eksiği yoktur. Havayolu şirketlerinin sefer düzenlemeleri için her türlü girişim yapılmıştır, özellikle havaalanının uluslararası hatlara açılması da mümkün kılınmıştır. Gece uçuşları için de 2002 yılında aydınlatma sistemi, seyyar sistemden sabit sisteme geçilerek yapılacaktır. Umarım, bu hava gücü politikası sayesinde bu havaalanlarımıza uçuş imkânı sağlayabiliriz. Şu anda hangi noktalara uçuş yapacağımız konusunda fizibilite de tam olarak belirgin değildir.

Bu arada, yine Bursa milletvekilimizin sorduğu, Bandırma - Bursa demiryolu... Bunu yatırım programına aldırdık. Kredili ihale işlemleri 2002 yılında devam ettirilecektir. İnşallah, hem üretim bölgeleri olan, yani, limanı demiryoluna bağlamak hem de... Şunu söyleyeyim: Gaziantep'te bir kara konteynır terminalini, inşallah, 26'sında işletmeye açacağız. Bu tür üretim bölgelerinin demiryollarına bağlanmasıyla, özellikle, karayollarında yük taşımacılığının talebi azaltılmış olacaktır.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Kars - Tiflis konusunda bir açıklama yapar mısınız?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlarsanız sevinirim.

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Ayaş tüneli, 400 kilometrelik Ankara - İstanbul hattının yirmialtı yıllık bölümünde bir parçadır. Tabiî, buraya, yaklaşık, bugünkü değerlerle, 1 katrilyona yakın para harcanmıştır. Bundan sonraki kısmının nasıl kullanılabileceği konusunda fizibilite çalışması yapılmıştır, fizibilite ihalesine çıkılmıştır. Bu mevcut kısmın ve bundan sonraki kısmının fizibilitesi ve hangi amaçla kullanılabileceği konusunda bir araştırma yapılacaktır. Tabiatıyla, bu yatırım yapılmış olmakla beraber, bu yatırımın hangi şekilde kullanılabileceği bizim önceliğimiz olacaktır; fakat, gönül isterdi ki, yirmialtı yılda, tabiî, bir projeyi, hiç olmazsa tüneli bitirmiş olabilelim.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Kars-Tiflis demiryolu projesi...

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Kars-Tiflis demiryolu projesiyle ilgili Hazineye başvuruldu; Gürcistan kısmının finansmanı konusundaki görüşmeler devam ediyor.

Bu arada şunu da ifade edeyim: Doğu-batı ulaşım koridorunun ve İstanbul'un toplutaşıma sorununun çözümü için çok önemli olan tüpgeçiş projesi vize edilmiş ve 13 Aralıkta, bu, müşavirlik ve mühendislik sözleşmesinin imza töreni yapılacaktır. İnşallah, sekiz ile on ay içerisinde ihale dokümanları hazırlanacak ve ilk temeli de, inşallah, birlikte atmamız nasip olacaktır.

Bu bağlamda, hem tüpgeçiş hem Kars-Tiflis demiryolu, doğu-batı ulaşım koridoru açısından çok önemlidir. Bunların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Ben, cevap veremediğim sorular varsa, onlara yazılı olarak cevap vermeyi düşünüyorum.

BAŞKAN - Yazılı olarak cevap verirsiniz Sayın Bakan.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Bakan... Sayın Bakan...

ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Hepinize saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, müsaade buyurursanız, 15 milyon kişi, şu anda, televizyonları başında, Sayın Sanayi Bakanımızın pancar bedelleri konusunda açıklamasını bekliyor. Sayın Bakan hazır buradayken, bir dakikalık bir açıklama yapsın.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, sırasıyla, sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

28 858 350 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi Hizmetleri

5 045 800 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Ulaştırma İnşaat  Hizmetleri

83 842 850 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

15 823 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

20 713 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

154 283 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

 

 

 

L i r a

 

 

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

82 028 473 030 000

 

 

 

 

 

 

 

- Toplam Harcama

:

66 492 102 540 000

 

 

 

 

 

 

 

- İptal Edilen Ödenek

:

15 690 228 440 000

 

 

 

 

 

 

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

418 055 680 000

 

 

 

 

 

 

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

             

 

Devreden Ödenek

:

264 197 730 000

 

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  

 

Yıla Devreden

 

:

92 928 720 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

                                                

L i r a

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

14 876 278 450 000

 

- Toplam Harcama

 

:

5 953 234 140 000

- İptal edilen Ödenek

:

8 923 044 310 000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                

L i r a

 

 

- Bütçe tahmini

:

3 315 000 000 000

- Yılı tahsilatı

:

45 037 891 520 000

 

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri

kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

8 397 300 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Sanayi Hizmetleri

91 585 800 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

İç Ticaret-Teşkilatlandırma-Tüketicinin ve Rekabetin

 

 

Korunması-Esnaf ve Sanatkârlar  Hizmetleri

3 310 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Merkez Dışı Hizmetleri

11 461 400 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

488 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

1 680 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

T O P L A M

116 923 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

 

 

 

L i r a

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

72 335 092 055 000

 

 

 

 

 

- Toplam Harcama

 

:

67 229 193 090 000

 

 

 

 

- İptal Edilen Ödenek

:

2 978 623 945 000

 

 

 

 

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

12 873 090 000

 

 

 

 

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

 

 

 

   

Devreden Ödenek

:

2 140 148 110 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri 

kabul edilmiştir.

Böylece, Ulaştırma Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 malî yılı bütçeleri ile bu bakanlıkların ve Telsiz Genel Müdürlüğünün 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, 8 inci tur görüşmeleri böylece tamamlamış bulunuyoruz.

Şimdi, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. – SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm

1. - Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Şimdi, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

BAŞKAN - Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) Komİsyonlara Üye Seçİmİ

1. - (9/4) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçim

BAŞKAN - Şimdi, (9/4) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna üye seçimi yapacağız.

Meclis soruşturmasını yürütecek komisyon üyeleri, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin güçleri oranında verecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterdikleri adaylar arasından, adçekme suretiyle tespit edilecektir.

Bu soruşturma komisyonunda, Demokratik Sol Parti ve Milliyetçi Hareket Partisine 4'er, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisine 2'şer, Saadet Partisine ise 1 üyelikle temsil edilme olanağı sağlanacaktır.

Şimdi, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 55 arkadaşının, bakanlığı döneminde usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve göz yumduğu, gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin, Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 346 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkında, Genel Kurulun 29.11.2001 tarihli 28 inci Birleşiminde açılması kabul edilen (9/4) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna üye seçimine başlıyoruz.

Siyasî partilerin kendilerine düşen üyelikler için üç katı olarak gösterdikleri adayların adlarını okuyacağım:

Demokratik Sol Parti Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

İbrahim Yavuz bildik

(Adana)

Halit Dikmen

(Aydın)

Mustafa Güven Karahan

(Balıkesir)

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

(Bartın)

Mustafa İlimen

(Edirne)

Evliya Parlak

(Hakkari)

Akif Serin

(İçel)

M. Hadi Dilekçi

(Kastamonu)

Halil Çalık

(Kocaeli)

M. Cihan Yazar

(Manisa)

İhsan Çabuk

(Ordu)

Tahsin Boray Baycık

(Zonguldak)

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

 

Salih Erbeyin

(Denizli)

Mehmet Nacar

(Kilis)

Mustafa Gül

(Elazığ)

Hasan Kaya

(Konya)

Armağan Yılmaz

(Uşak)

Mehmet Hanifi Tiryaki

(Gaziantep)

Mehmet Gül

(İstanbul)

Mustafa Verkaya

(İstanbul)

İbrahim Halil Oral

(Bitlis)

Basri Coşkun

(Malatya)

Hasan Çalış

(Karaman)

Hayrettin Özdemir

(Ankara)

Anavatan Partisi Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

 

Cengiz Aydoğan

(Antalya)

Mehmet Cavit Kavak

(İstanbul)

Sühan Özkan

(İstanbul)

Sefer Ekşi

(Kocaeli)

Halil İbrahim Özsoy

(Afyon)

Sefer Koçak

(Ordu)

Doğru Yol Partisi Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

 

Murat Akın

(Aksaray)

Salih Çelen

(Antalya)

Mustafa Örs

(Burdur)

Teoman Özalp

(Bursa)

Mustafa Kemal Aykurt

(Denizli)

Erdoğan Sezgin

(Samsun)

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

 

Ertuğrul Yalçınbayır

(Bursa)

Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

Osman Pepe

(Kocaeli)

Ramazan Toprak

(Aksaray)

Sabahattin Yıldız

(Muş)

İsmail Özgün

(Balıkesir)

Saadet Partisi Grubunun bildirdiği isimleri okuyorum:

 

Zeki Çelik

(Ankara)

Suat Pamukçu

(Bayburt)

Mustafa Geçer

(Hatay)

 

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında "Meclis soruşturması önergesini veren veya daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde ya da dışında bu konudaki görüşünü açıklamış milletvekilleri, bu komisyona seçilemezler" hükmü yer almaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunca bu komisyon üyeliği için Başkanlığımıza bildirilen adaylardan 4'ünün Meclis soruşturması önergesinde imzaları bulunmaktadır. Bu durum, az önce okuduğum İçtüzüğün 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağdaşmamaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu üyelerinden sadece ikisinin, söz konusu soruşturma önergesinde imzaları bulunmamaktadır. Bu nedenle, adı geçen grup, zorunlu olarak, diğer 4 adayı, önergede imzaları bulunan üyeler arasından göstermiştir.

Anayasamızın 100 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, siyasî parti gruplarının güçleri oranında soruşturma komisyonlarında temsili öngörülmekte ve üyelerin seçim usulü de bu fıkrada belirtilmektedir. Anayasanın bu hükmü karşısında, anılan siyasî parti grubuna düşen 2 üyenin seçilebilmesi için, söz konusu siyasî parti gruplarının 6 aday bildirmesinin zorunlu olması nedeniyle, İçtüzüğün 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükmün uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. Anayasanın geçici 6 ncı maddesine göre, İçtüzüğün Anayasaya aykırı olan maddelerinin uygulanmayacağı aşikârdır. Bu sebeplerle, bildirilen 6 aday arasından, ad çekmek suretiyle 2 ismi belirleyeceğim. Biz, Anayasa kuralını uygulayacağız; Anayasa kuralının, İçtüzük kuralından daha ağır bir hüküm olduğunu, elbette ki, sizler de takdir ediyorsunuz.

Adçekme işlemine başlıyoruz.

Demokratik Sol Parti:

Yavuz Bildik

(Adana)

Tahsin Boray Baycık

(Zonguldak)

İhsan Çabuk

(Ordu)

M. Cihan Yazar

(Manisa)

Milliyetçi Hareket Partisi:

 

Hasan Çalış

(Karaman)

Salih Erbeyin

(Denizli)

Mehmet Gül

(İstanbul)

Mehmet Nacar

(Kilis)

Anavatan Partisi:

 

İ. Sühan Özkan

(İstanbul

Sefer Ekşi

(Kocaeli)

Doğru Yol Partisi:

 

Mustafa Kemal Aykurt

(Denizli)

Mustafa Örs

(Burdur)

Adalet ve Kalkınma Partisi:

 

Ertuğrul Yalçınbayır

(Bursa)

Sabahattin Yıldız

(Muş)

Saadet Partisi:

 

Mustafa Geçer

(Hatay)

 

Böylece, komisyon üyelik seçimini de tamamlamış oluyoruz.

(9/4) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunun üye seçimini tamamlamış bulunuyoruz. Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin 8.12.2001 Cumartesi günü saat 11.30'da Ana Bina Zemin Kat PTT karşısındaki 172 no'lu Meclis soruşturması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Meclis Soruşturması Komisyonuna seçilen üyelerin listesi ile toplantı gün ve saati ilan tahtalarına asılacaktır.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekfinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699)  (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine  başlayacağız.

6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

7.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname  ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

8.– Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı : 739) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 739 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde şu ana kadar gruplardan bir söz isteği yok.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Salih Çelen.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Saadet Partisi Grubu adına, Lütfi Doğan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak bu tasarıya destek veriyoruz. Bu nedenle, gecenin bu saatinde, Yüce Heyetinizin fazlaca zamanını almayacağım; ancak, çok önemli gördüğüm bazı hususlara da değinmeden geçemeyeceğim.

Değerli milletvekilleri, huzurlarınızdaki yasa tasarısını incelediğinizde de göreceksiniz ki, tasarı, dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel zamanında, 29.3.1993 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Bu tasarı -aslında, bakarsanız, bu kanun daha doğrusu- 26.4.1976 tarih ve 1982 sayılı Yasayla değiştirilmiş; fakat, yasa, Anayasa Mahkemesinin 18.12.1979 gün ve 1979/46 karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir. İptal kararı da, 11.5.1981'den geçerli olmak üzere, 11.5.1980 günü Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Hazırlanan tasarıda, dinî yayınlar döner sermaye işletmesinin sermaye limiti belirlenmiş ve bu limiti aşan kısmının Hazineye gelir kaydedilmesi hüküm altına alınmıştır; ancak, yasa, Anayasa Mahkemesince iptal edilince, bu konuda bir boşluk doğmuştur. Tasarıyla, döner sermaye işletmesinin sermayesi 3 trilyon liraya çıkarılmış ve bu miktarın, Bakanlar Kurulu kararıyla, 5 katına kadar artırılacağı düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere, 1924 yılında kurulmuş. Kuruluş ve görevlerine ilişkin hususlar ise, 22.6.1965 tarih ve 633 sayılı Yasayla yeniden düzenlenmiştir.

Yasanın 31 inci maddesi, dinî yayınlar döner sermaye işletmesine ilişkin esas ve usulleri ve bu işletmenin sermaye limitini belirlemiştir. O günkü sermayenin fevkalade düşük oluşu, özellikle son zamanlarda yaşanan yüksek enflasyon, ekonomik kriz nedeniyle doğan yüksek oranlı devalüasyon ve paranın alım gücünün fevkalade düşmesi, hatta, mevcut sermaye yapısının bugün için komik denecek -50 milyon lira- kadar düşük kalmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, Yüce Meclis, bugün, son derece yararlı bir boşluğu doldurmak üzeredir.

Gerçekten de, Diyanet İşleri Başkanlığı, çok yararlı araştırmalarda bulunmaktadır. Bunların basımı, yayımı, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında dağıtımı, olabildiğince geniş kitlelere ulaştırılması bakımından bu yasa fevkalade gereklidir. Bu nedenle, Yüce Meclisimizin bu geceki çalışması yerindedir, faydalıdır ve çalışmaya desteğimiz tamdır, oyumuz müspettir.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, çok önemli bir konuyu bu kadar bekletmiş de, acaba ne yapmış; yolsuzlukla, yoksullukla mücadele edeceğiz demiş de, acaba etmiş mi? Bugün bütün gazetelerin birinci haberi rüşvettir. Biliyorsunuz, bir sayın bakanın özel kalem müdürü ve bir kişi daha, güzelim Akdeniz kıyalarımızı parsellemek, peşkeş çekmek ve teşvik belgesi almak adına rüşvet alırken yakalanmıştır. Nerede yakalanmıştır; canlı yayında yakalanmıştır. Show TV'de yayınlanan "Ateş Hattı" programında, Sayın Reha Muhtar, araştırmacı gazeteciliğin, gerçekten, çok önemli bir örneğini ortaya koymuştur. Daha önce, rüşvetin belgesi olmaz anlamında "rüşvetin belgesi mi olur" denirdi. Sayın Reha Muhtar, rüşvetin belgesini değil, kasetini ortaya koydu. Gerçekten, kendisini tebrik etmek gerekir. 65 milyon şahidiyle birlikte rüşvetin kasetini ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, bunu, yani, rüşvet alanı yakalamayı Sayın Muhtar mı yapmalıydı; yoksa, yolsuzlukla mücadele etmeyi üstlenmiş, Türk Milletine bunu taahhüt etmiş bu hükümet mi yapmalıydı?! Sayın Muhtar'ın yaptığını, bu hükümetimiz acaba neden yapamamaktadır?

Bugün, rüşvet o kadar çok yaygınlaşmış ki, 1917 Rusyasını bile geçmiştir Türkiye. Gerçekten de, kamuoyunda öyle söyleniyor ki, şayet, Hazreti İsa Türkiye'de yaşasaydı ve avuçlarının içinden çivilenmeseydi, Hazreti İsa bile rüşvet alırdı bu hükümet zamanında. Şu anki söylenen laf, budur.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yanlış; olmaz böyle şey!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Yani, Türkiye'de toplanan vergilerin...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dinî açıdan, Hıristiyan âlemine hakarettir bu!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Niye kızıyorsunuz ki?! Eğer, Türkiye'de, siz, çiftçilerin ekmeğine yağ sürseydiniz, ekonomik durumunu düzeltseydiniz, enflasyonu düşürseydiniz, paranın alım gücünü yükseltseydiniz; bunu üstlenmeyecek miydiniz?!

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Teşbih yanlış teşbih.

ASLAN POLAT (Erzurum) - İsa Peygamberi bu işe katmayın.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Efendim, rüşvet alan ortada; 65 milyon bunu izledi!

ASLAN POLAT (Erzurum) - Çok aşırı bir laf bu. Geri al; olmaz!

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Hazreti İsa'ya hakarettir o; hakaret!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Neyse... Şimdi gelelim...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Bir peygambere hakarettir o!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Efendim, Türkiye'de, toplanan vergilerin yüzde 36'sı...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Kırk yıldır ideolojiniz zarar veriyordu; şimdi de sizin konuşmanız zarar veriyor!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 36'sı rüşvete gidiyor beyefendiciğim, Sayın Genel Kurul, Sayın Yüce Heyet.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Onu söyleyebilirsin de... Teşbih yanlış, teşbih.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 36'sı rüşvete gidiyor ve bunu, televizyondan, canlı yayından herkes izledi. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yok; herkes gördü. Neyse...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Peygamberi rüşvet işine karıştırmayın!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Uluslararası araştırma kuruluşları Türkiye'de bir araştırma yapmışlar ve toplanan vergilerin yüzde 36'sının rüşvete gittiği, yolsuzluğa gittiği saptanmış. Bunu, uluslararası denetim kuruluşları söylüyor.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne ilgisi var konuyla?!

AHMET KABİL (Rize) - Onu, Reha Muhtar yapsın.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Siz, bunun...

BAŞKAN - Sayın Çelen, lütfen, konuya ilişkin birkaç beyanda bulunursanız sevinirim; çünkü, bu ithamları Genel Kurula taşımak doğru değil. Onlar yargılanacaklar; yargı, kararını verecektir diye düşünüyorum. Siz de bir hukukçusunuz... Eğer, o iddia sübut bulursa, elbette ki, Türk yargısı en iyi kararı verecektir; sanıyorum, bunda sizin de şüpheniz yoktur. O nedenle, gelin, bu çirkin olayı burada arkadaşlarımızla tartışma zeminine girmeyelim diyorum; takdir sizin.

Buyurun efendim.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Benim söylemeye çalıştığım, uluslararası araştırma kuruluşları Türkiye'ye gelmişler ve Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 36'sının rüşvete gittiğini, yolsuzluğa gittiğini saptamışlar. Yani, bunun neyine itiraz ediliyor anlamıyorum?! Bu, Türkiye'de bu durumda. Bu, 1999-2000 yılları için yapılmış bir araştırma. Türkiye'de bu yapılmamalıydı diye düşünüyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Diyanet İşleriyle ilgili bir konu görüşülüyor; rüşvetle ne ilgisi var Salih bunun?! Hazreti İsa'yla ne ilgisi var?!  Şu mübarek gecede yanlış!.. Allah aşkına ya!.. Hayret!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, Hazreti İsa'nın ne işi var burada?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yahu, allahaşkına ya!.. Güzel geceyi perişan ediyorsun!

AHMET KABİL (Rize) - Onları Reha Muhtar söylüyor...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Bütün gazetelerin bugünkü haberi rüşvet olduğu için ona girmek zorunda kaldım.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sizden kaldı, sizden, sizden...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Konuyu fazla uzatmayacağım...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Peygamberi bu işe karıştırman ayıp yahu!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ancak, ben, tabiî, bunu, kamuoyunda söylenilen bir laf olarak söyledim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kamuoyunda söylenilen laf mı?..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun yanlış!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Tabiî ki, pek tabiî ki, bir peygamberin rüşvet alması söz konusu değildir. Çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ortaya çıkmıştır ki, bu hükümet zamanında, maalesef, yapılan işlemler son derece kötü gerçekleşmiştir ve Türkiye, yolsuzlukta, dünyada dördüncü ülke konumuna gelmiştir; bütün bunun sorumlusu da bu hükümettir. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Evet değerli milletvekilleri, sözlerimi bitireceğim, sözlerimi bitireceğim...

Şimdi, hükümete sesleniyorum: Bu yolsuzluğa son verin; gelin, rüşvete son verin; gelin, bu konuda gerekli yasal düzenlemeleri yapalım. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, şu an görüşmekte bulunduğumuz tasarıya destek veriyoruz. Bakın, sizlerle birlikte müspet oy kullanacağız.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Vay be!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Çıkarmaya çalıştığınız kanuna müspet oy vereceğiz. Gelin, yolsuzlukla mücadele için gerekli tasarıları da getirin Meclise; biz, onlara da destek verelim ve bu yolsuzluğun, bu rüşvetin, bu talanın önüne geçelim. Evet...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - O yolsuzluk sizden kaldı, sizden...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerime uzun süre devam etmeyeceğim; aslında, sataşma olmasaydı, bu kadar da uzun konuşmayacaktım. Niyetim, sadece kanun tasarısına destek verdiğimi söylemek...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Peygamberin ne işi vardı burada yani; İsa'nın bu konuyla ne ilgisi vardı!

FARUK DEMİR (Ardahan) - Din ayrımcılığı yapmayın; konuştukça batıyorsunuz.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Israrla söyledim, bir peygamberimizin rüşvet alması diye bir hadisenin olması mümkün değil. O sözlerim yanlış anlaşılmasın.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yanlıştı...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ancak, söylediğimiz bir söz var, getirin yolsuzlukla mücadele kanunlarını, biz de, size burada yardımcı olalım, destek verelim.

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Çok destek verdiniz, çok...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Evet, değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyorum, daha fazla uzatmayacağım.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Uzat istersen.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Tasarıyı desteklediğimizi söylüyorum. Çıkacak olan bu kanunun, Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve Yüce Türk Milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, bugün akşam saatlerinde Mersin Tarsus İlçemizde yine bir tabiî afet söz konusu, büyük bir yağış ve sel felaketi var.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Devam ediyor.

BAŞKAN - Oradaki yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına burada belirtmek istiyorum; Allah, milletimizi ve ülkemizi bu tür afetlerden korusun diyorum.

Buyurun Sayın Güven; sanıyorum, siz de aynı konuyu dile getireceksiniz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hislerime tercüman oldunuz.

Şu anda yağmur devam ediyor. Yalnız, Tarsus İlçemiz değil, tüm İçel, büyük bir tabiî afete muhatap kalmıştı; ama, bugün, daha vahim bir olay vardır. Şu anda, Berdan Çayı taşmak üzeredir.

Devlet, gerekli ilgiyi göstermiştir, kendilerine teşekkür ediyorum; ama, şu anda, yeterli olamadığımızı da ifade etmek isterim. Umut ediyorum ki, daha büyük felaketlere maruz kalmadan, bu işi atlatırız.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İnşallah, gerekli önlem alınır, gücümüz kâfi gelirse tabiî...

Saadet Partisi Grubu adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan.

Sayın Doğan, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 633 sayılı, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun döner sermayeyle ilgili 31 inci maddesinde bir değişiklik yapmak üzere yüksek huzurunuza getirilen 739 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, bu vesileyle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, bu kanun tasarısının müspet olarak çıkması yolunda düşüncemiz vardır; yani, eğer, getirilen bu tasarı, Yüksek Heyetinizin tasviplerine iktiran ederse; ki, Saadet Partisi Grubu olarak, bizler de olumlu düşünüyoruz. Bu tasarıyı yüksek huzurunuza getiren hükümet üyelerine, ilgililere teşekkür ediyorum.

Daha önce konuşan değerli arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, bu tasarı, aslında, çok geç kalmış. 19 uncu Dönem, 20 nci Dönem milletvekillerimiz görev yaptıkları sırada, hatta, zamanın Başbakanı Sayın Süleyman Demirel Beyefendi, Meclisimize sevk etmiş. Maalesef, ne 19 uncu Dönemde ne de 20 nci Dönemde yüksek huzurunuza getirilemediği için kadük olmuştur. Ancak, yeniden ele alınmış ve şimdi yüksek huzurunuza getirilmiştir. Ümit ediyorum, inşallah, hepinizin ilgisiyle, bu tasarı kanunlaşacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı döner sermayesinin miktarı, gerçekten, 633 sayılı Kanunda da çok azdı, yetersizdi. Bugünkü şartları dikkate aldığımız zaman, hakikaten, bu tasarının kanunlaşmasına büyük ihtiyaç vardır; üstelik, bu miktar da yine yetersizdir.

Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri bu tasarıyı müzakereye almışlar, müzakere etmişler ve hükümetin getirdiği 3 trilyonluk sermayeyi uygun görmüşlerdir ve Plan ve Bütçe Komisyonumuz, bu tasarıyı, yüksek huzurunuza, sizlerin tasviplerinize, onaylarınıza arz etmek üzere, Genel Kurula arz etmişlerdir. Ancak, bendenizin bir düşüncesi var; onu, Sayın Grup Başkanımıza arz ettim ve ümit ediyorum ki, sizler de, yani bütün partilerimizin grup başkanları da uygun görürlerse, hükümetimiz de onay verirse, bu değişiklik, 3 trilyon değil de asgarî 5 trilyona yükseltilmelidir. Gerçi, bugünkü durumda, 5 trilyonun da, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi teşkilatı son derece geniş olan bir başkanlığın döner sermayesi için yeterli olmayacağını takdir buyuracağınızdan eminim; ama, Bakanlar Kuruluna, bu sermayeyi 5 katı artırma yetkisi de getiriyor bu kanun tasarısı, eğer böyle olursa, tahmin ediyorum ki, ihtiyaca bir ölçüde cevap verme durumu olacaktır; ama, düşünüp, sözbirliği edip bunu 10 trilyon yapalım diye buyurursanız; ki, bu, grup başkanvekillerimizin ve hükümetimizin takdirinedir, bir rakam işi, 5 yerine 10 da denebilir; bendeniz, sadece bir hatırlatmış oluyorum; ama, sizler nasıl takdir buyurursanız, bendeniz sizlerin takdirlerinize saygı göstermek zorundayım; bu, benim şerefli vazifemdir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu döner sermayesiyle birtakım yayınlar yapacaktır. Az önce, değerli arkadaşımız kanunun 1 inci maddesini okudu. Din konusunda, Başkanlığımız halkımızı aydınlatacaktır. Bugünün şartlarında, sadece Türkiyemizdeki insanlarımızı, 65 milyon insanımızı değil; bununla birlikte- takdir buyurursunuz- Türkî cumhuriyetlerin, orada yaşayan soydaşlarımızın, Müslümanların aydınlatılmasında da Türkiyemizin ilgisi beklenilmekte ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza, ayrıca büyük görevler düşmektedir. Diğer taraftan, yurtdışında bulunan işçilerimizin de aydınlatılmasında zaruret vardır. Haliyle, bu, yayınla yapılacaktır. Bunun yayınla yapılması da paraya mütevakkıftır. O halde, yeter derecede bunun yapılmasına, bu tahsisatın ayrılmasına zaruret vardır.

Dünyadaki şartlar çok çabuk değişiyor, çok çabuk gelişiyor. Bendeniz, 1966 yılının birinci ayında Almanya'da bulundum. O zamanki Diyanet İşleri Başkanlığı tensipleriyle, bir ay süreyle Almanya'nın Roytlingen Şehrinde görev yaptım. İşçilerimiz de yeni gitmişti; yani, birkaç yıl önce gitmişti. Bendenizin orada müşahede ettiğim ve -o zaman yetkili makamlara da arz ettim bunu, yetkili makamlar derken, Diyanet İşleri Başkanlığımıza- aldığım izlenim şuydu: Avrupa'ya veya bugün Türkî cumhuriyetlere göndereceğimiz din görevlilerimizin, mutlaka, dinî bilgilerde fevkalade yetenekli olmasında zaruret vardır; ayrıca, pedagojik formasyon almış olmasında da zaruret vardır; çünkü, hem eğitiyor hem öğretiyor hem örnek oluyorlar. Şu kanaati hâsıl etmiştim. Gidecek bir görevli, bu hizmeti yapacak bir insan, yerine göre müezzin, yerine göre imam, yerine göre vaiz, yerine göre müftü, yerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yapacak; çünkü, oradaki insanımız    -yani, yurtdışını söylüyorum- bunu bekliyor ve bunun böyle olmasında da zaruret var.

Bulunduğum şehirde bir konu dikkatimi çekti. Zaman zaman, bakıyorum ki, durak yerlerinde -hava soğuk, birinci ay- adamların ellerinde kitaplar, belli yerlerde, belli noktalarda... İşçilerimize "bunlar nedir, bu adamcağızlar bu soğukta böyle ne yapıyorlar, kimseye de bir şey söylemiyorlar" diye sordum. "Efendim, bunlar misyonerdir; bunlar dinî hizmet yaparlar; bu hizmetlerini böyle, kitap dağıtmakla yürütürler. Burada, sabahtan akşama kadar veya belli saatlerde bekler, bu hizmetlerini kendi inanışlarına göre yaparlar" dediler.

Tabiî, bu konu son derece önemli. Dikkat buyurursanız -ki, eminim en az bendeniz kadar bu konuyu incelemişsinizdir- lisan dersi öğretiyorlar, birtakım hediyeler veriyorlar, birtakım burslar veriyorlar, hatta, yurt dışında tahsil yapma, yurtdışı seyahati tertipleme, tanzim etme, böylece taltif etme gibi, kendilerine göre faaliyetlerle Müslümanları kendi inançlarına kazanmaya çalıştıkları, misyonerlik faaliyetleri gösterdiklerini hemen hepimiz biliyoruz. Haliyle, bu gibi faaliyetlerin etkisiz bırakılması, vatandaşımızı, milletimizi, insanımızı muhafaza etmek için onları yetiştirmek, onları aydınlatmak, onları bilgiyle teçhiz etmek ve onlara muhakeme kudretini en iyi şekilde kazandırmakla olur -ki, zaten, altının kıymetini sarrafı bilir- bu çalışmaların beyhude olduğunu kendileri de göreceklerdir.

Ama, hiç unutmamamız gerekiyor, Birinci Cihan Savaşı öncesinde bir deniz subayımızın kaleme aldığı bir eser var -eminim ki, mütalaa buyurmuşsunuzdur- "İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor?" Tabiî, her ülkenin konuştuğu dile göre, kültürüne göre, yapısına göre en zeki insanları yetiştirip, o ülkelere gönderiyorlar. Hiç şüphe etmeyelim, kendi ülkelerinin yararlarını düşünüyorlar. Eğer, zaten, Hıristiyanlığı yaymak isteseler, daha açığı, Hz. İsa'nın getirdiği dini yaymak isteseler, o zaman ilk yapacakları iş, kendi ülkelerindeki insanları aydınlatmakla meşgul olmak. Niçin aydınlatacaklar; çünkü, Hz. İsa'nın peygamber olarak gönderildiği devirde insanlara telkinleri -bugünkü İncil'de de beyan edilen bir husustur- "eğer birisi, beni -bugünkü dille söyleyelim- bir kilometre götür, bana yol göster derse, sen, onu iki kilometre götür, ona yol göster; eğer biri, pardösünü isteyecek olursa, gömleğini de çıkar, ona ver; eğer biri, sağ yanağına bir tokat vurursa, ona sol yanağını da çevir" diye telkinleri var. Şimdi, eğer, Hazreti İsa'nın dediklerini dinleseler, dünya huzur içerisinde olur. Ben, onlara da, onu tavsiye ederim.

Evet, Türkiye'de, Türkî cumhuriyetlerde, Çin'de, şurada burada misyonerlik yapıyorlar; dinlerini yaysınlar; bu, insanların en tabiî hakkıdır, düşündüğünü, inandığını yayması; ama, eğer, gerçekse, kendileri yaşarlarsa, inanın ki, hem kendilerine hem de insanlığa hizmetleri olur.

Burada, yüksek huzurunuzda bir defa daha arz etmiştim; müsamahanıza güvenerek tekrarlamak istiyorum. İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee'nin "Medeniyet Yargılanıyor" adlı eserinde şöyle bir izahı var; özet olarak arz ediyorum: "Bugün, Avrupa'yı iki büyük tehlike tehdit etmektedir. İki büyük tehlikenin kıskacı altındadır. Bu tehlikelerden birisi psikolojiktir, diğeri fizikîdir. Psikolojik tehlike, Avrupa ırkçıdır, kendi ırkını beğenir; bencildir. İkincisi, fizikî tehlike, Avrupa alkoliktir. Eğer, bir tedbir alınmayacak olursa, gelecekte, bu iki tehlike, Avrupa'yı mahvetmiş olabilir.

Avrupa, İslamiyete düşmanca değil de, dostça davransaydı, bu iki tehlikeden kurtulmak hususunda İslamiyetten yararlanabilirdi; çünkü, İslam Dini, ırkçılığı reddetmiş ve insanlar birbirinin kardeşidir demiş. Böylece bir prensip getirmekle, insanları bu afetten kurtarmıştır; alkolü reddetmekle de, haram etmekle de, mensuplarını bu fizikî tehlikeden kurtarmıştır" diyor. Bunu söyleyen Arnold Toynbee, kendisi Hıristiyandır, dinine bağlıdır, Katoliktir, Türkiye'ye de gelmiştir; hatta, bir konferans verdi bizim Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesinde; ama, maalesef, o gün ben gitme imkânını bulamadım.

Misyonerlerle ilgili bir cümlem daha var. Bendeniz, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde okurken hocalarımızdan birisi Prof. Hilmi Ziya Ülken Beydi. Konu bir gün bu noktaya geldi, dedi ki: "Gençler, bakın, Hıristiyan misyonerleri Avrupa'nın her köşesini didik didik ediyor, oradaki insanları kendi dinlerine kazanmaya çalışıyorlar; ama, İslamiyette, Müslümanlarda böyle bir misyonerlik yok, giden, anlatan kimseleri de yok. Buna rağmen, Afrika'nın o gelişmemiş; yani, kültürü çok az olan bu insanlar İslamiyet hakkında bir bilgi edindikleri an hemen İslamiyeti kabul ediyorlar.

"Konu da şudur; mesela, İslamiyette şu var: 'Allah birdir, O, en büyüktür, her şey ona muhtaçtır, o hiçbir şeye muhtaç değildir, doğmamıştır, doğurmamıştır, O'na hiçbir şey denk değildir; mealindeki bir sure okunduğu zaman, insan olarak düşünüyor ve insanın yapısına, fıtratına uygun olduğu için, hizmet yapılmadığı halde Müslüman oluyor; ama, Hıristiyan misyonerlerin yaptıkları hizmete karşılık elde ettikleri netice hiç sayılacak derecededir."

Hatırlayacaksınız, epey oldu, gazetelerimizde de yer aldı; bir Afrikalı, bir misyonere şu cevabı veriyor: "Bayım -mösyö- siz buraya geldiğiniz zaman bizim topraklarımız vardı, arazimiz vardı, servetimiz vardı, sizin elinizde de İnciliniz vardı. Bugün bizim elimizde İncil var; fakat, bizim topraklarımız veya servetlerimiz de sizin oldu." Bunlar belki biraz eksik veya tam anlatılmış olabilir; ama, konu şudur: Evet, bu misyonerler teşkilatının, maalesef, kendilerine hizmet edecekleri yerde, maddî yönden milletleri sıkıntılara soktuğunu biliyoruz.

Tekrar arz ediyorum; her insanın -bizde de Anayasal hakkıdır- düşüncesini, inancını, bilgiyle, insan hukukuna uygun bir şekilde, yazıyla, sözle yayma hakkı vardır, bu gayet normaldir; ama, gerçek olmalı; ama, insanlığın faydasına olmalı; ama, insanların iradesine, ihtiyarına hiçbir suretle baskı kurulmamalıdır.

Bakınız, yüksek huzurunuza bir daha arz ediyorum, şöyle bir durum olmuştur: Hazreti Ömer'in yanına bir kadıncağız geliyor, Hıristiyan; ihtiyaçları var, görüyor. Hazreti Ömer diyor ki: "Sana bir iyilikte bulunmak istiyorum hanımefendi." Kadın "buyurun" diyor. Hazreti Ömer "Müslümanlık çok güzeldir; Müslüman olsan, ahiretini de kurtarsan" deyince, kadın dikleşiyor ve "hayır, ben dinimden memnunum; olmuyorum" diyor. O zaman, Hazreti Ömer şöyle söylüyor: "Ya Rabbi, sen şahit ol; baskı yapmadım." Bu çok önemli bir cümle "Ya Rabbi, sen şahit ol; baskı yapmadım, sadece söyledim."

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığımız çok güzel eserler çıkarmıştır. Mesela "Buharî Şerif"i tercüme ettirmiştir ve bu 1927'lerde başlamıştır; Ahmet Naim Efendi 2 cildini tercüme etmiş, Türkçemize kazandırmıştır, sonra Kâmil Miras 10 cilt halinde bunu tamamlamıştır. Ayrıca, yine Diyanet İşleri Başkanlığı, Yüksek Meclisimizin kararıyla, Kur'an-ı Kerim'i Türkçeye tefsir etmiştir. "Hak Dini Kur'an Dili" adlı 8 ciltlik eser, merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi tarafından yazılmış yazılmış ve 1944'te tamamlanmıştır ve halkımıza da çok cüzi bir fiyatla dağıtılmıştır. Bunlar ilmî eserlerdir; ama, bugün, bugün daha kolay, daha rahat anlayabileceğimiz en güzel eserleri Diyanet İşleri Başkanlığımız hazırlamalı, çok ucuz bir fiyatla halkımızın istifadesine sunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Doğan, 2 dakika içinde toparlayın efendim.

LÜTFİ DOĞAN (Devamla)- Lütfedersiniz Sayın Başkanım; teşekkür ederim.

Şimdi, bu kitaplar hazırlanmalı, halkımızın ve gençlerimizin istifadesine sunulmalı, yurt dışındaki soydaşlarımızın, vatandaşlarımızın da istifadesine sunulmalı, Türkî cumhuriyetlere de sunulmalı.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bunlar sunulurken, takdir buyurursunuz, bugünkü değerde, 5 trilyon da olsa, çok cüzîdir; ama, siz nasıl takdir buyurursanız, bendeniz, sizlerin takdirinize saygılıyım; 5 de buyurabilirsiniz, 10 da buyurabilirsiniz; ancak, hükümetimize de bir yetki veriyorsunuz, 5 kat artırabiliyor.

Sayın Başkanımın bir prensibi var; tabiî, o prensibe -sağ olsun- riayet ediyor. İzin verirseniz, bir şeyi çok kısa arz edeceğim: Bir gün bir gayrimüslim Hazreti Peygamberin huzuruna geliyor. Hazreti Peygamberde alacağı vardır, alacağını istiyor. -Hazreti Peygamberin yanında da Hazreti Ömer vardır- çok yakışıksız ifadeler kullanıyor- çünkü, bir peygambere, hatta bir insana nasıl hitap edilecek onu gayrimüslim neden dikkate alsın- Hazreti Ömer, bu yakışıksız sözleri duyunca, yerinden fırlıyor; Hazreti Peygamber Radıyallahü Efendimiz ayağa kalkıyor; Hazreti Ömer'e "ya Ömer, sakin ol " öbür şahsa da "siz de sakin olun", "ya Ömer, şu anda, benim ve bu şahsın, sizin takındığınız bu tavırdan daha başka bir tavır takınmanıza ihtiyacımız var. Bana, borcumu vaktinde ve güzellikle söylememi telkin edersin. Bu zata da, alacağını güzel bir lisanla söylemesini telkin edersin. Bizim buna ihtiyacımız vardır" diyor ve sahabeden birini çağırıyor, borcunu ödettiriyor. Bu durumu müşahede eden gayrimüslim, Müslüman olma şerefine eriyor.

Bu kanunun, Diyanet İşleri Başkanlığına ve Türkiyemize hayırlı olmasını diler, Sayın Başkana ve Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek.

(AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çiçek.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, sizin ve bütün milletimizin mübarek ramazan ayını kutluyor, Kadir Gecesinin ve Ramazan Bayramımızın hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, değişikliği istenen kanunun 31 inci maddesinin ilgili hükmünün Anayasa Mahkemesince daha önceden iptal edilmesi neticesinde, dinî yayınlar döner sermayesinin limiti de ortadan kalktığından, hukukî boşluk doğmuştur. Bu hukukî boşluğun, Maliye Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında çok değişik ihtilaflara sebep olmasından dolayı yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu tasarı, bu maksatla hazırlanmıştır. Benden önce konuşan Sayın Lütfi Doğan Hocamızın da ifade ettiği gibi, şu an kanun tasarısında 3 trilyonla belirlenmiş bu rakamın 5 trilyon olarak düzeltilmesinin uygun olacağını AK Parti olarak biz de düşünüyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı, Osmanlı döneminde "meşihat makamı" diye adlandırılan bir kurumun karşılığında kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk kurulan müesseselerindendir Diyanet İşleri Başkanlığı. 1920 yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinde Meşihat Şeriyye ve Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır; 1923'te kurulan cumhuriyet döneminde de bu statü aynen devam etmiştir. 3 Mart 1924'te bakanlık vasfı kaldırılmış ve Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete, bağlı Diyanet İşleri Reisliği şeklinde belirlenen kurum, daha sonra, ismi değiştirilerek, Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu, gördüğünüz gibi, 1920'den itibaren kademe kademe gerileyerek, âdeta kaderine terk edilmiştir. Bakanlık statüsünden Başbakanlıkta bir başkanlık statüsüne indirilmiş, daha sonra da, Anayasa Mahkemesince, 633 sayılı Kanun Anayasaya aykırı bulunarak çeşitli maddeleri iptal edilmiştir.

Bugün, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı genelgelerle ve şu an önünüze getirildiği gibi kırık dökük kanun değişiklikleriyle idare edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin üç haneli köyünde bile kadrolu veya kadrosuz temsilcisi bulunan devletimizin en yaygın teşkilâtlarındandır. 88 501 kadrolu personeli olan bu teşkilâtımızın, 3 119 Kuran kursunda 102 861 öğrenci okutmaktadır. Dönersermaye aracılığıyla, çeşitli Türk lehçelerinde ve Rusça toplam 2 952 000 çeşitli eser basılmış, 1 277 000 broşür dağıtılmıştır.

Amerika'dan Japonya'ya kadar dünyanın dört bucağında faaliyet gösteren teşkilâtlarıyla, sadece Türkiye'de değil, bütün dünya insanlığına hizmet vermeye devam eden gurur duyacağımız bir teşkilatımızdır.

Ayrıca, Türkiye Diyanet Vakfıyla müştereken Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Nahcivan, Romanya, Afganistan ve Dağıstan, Kırgızistan, Bulgaristan'da, ülkemizin çeşitli ilahiyat fakülteleriyle işbirliği yaparak, eğitimini sürdüren ilahiyat fakülteleri ve imam hatip liselerinin faaliyetleri Diyanet İşleri Başkanlığımızca düzenlenmektedir.

Atatürk'ün çok değer verdiği bu güzide teşkilâtın, bugün, devlet protokolündeki yeri maalesef 76 ıncı sıradır.

Sayın milletvekilleri, Türkler, Müslüman olduktan sonra, İslamı sadece yaşamakla kalmamışlar, bütün dünyada en doğru şekilde anlaşılmasını ve yaşanmasını temin etmişlerdir. Bunu, Türkler aracılığıyla Müslüman olmuş ülkelerin, İslamı yaşamaktaki farklılıklarında gözetleyebilirsiniz.

İslamiyet, siyasî, kültürel, ahlakî, ekonomik konularda oluşturduğu müesseselerin en güzel örneklerini milletimiz aracılığıyla dünyaya tanıtmıştır.

Türk-İslam kültürünün hayat buluşu, Türk Milletinin, yaşadığı her şeyi, istisnasız her şeyi, İslam Dinine uygun hale getirmesiyle, yepyeni bir hayat nizamı oluşmuştur.

Tarih tetkik edilecek olursa, tüm ilahî dinler ve bu dinleri bünyesinde özümsemiş son din Müslümanlık, insanlığın barış ve mutluluğu için gönderilmiştir. Bu din, sahih akidesi, engin adalet anlayışı, yüksek moral ve ahlakî değerleri ile hakka ve haklılığa saygılı, gerçek kardeşlikten, özgürlükten ve barıştan yana olan insanların, dün olduğu gibi, bugün de, gelecek asırlarda da insanlığın ortak paydası olmaya devam edecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böyle mükemmel bir dinin, son dinin müntesibi olmamız yetmez; onu, bütün insanlara, dün olduğu gibi, bugün de, asliyetine uygun şekilde taşımamız gerekir. Bunun için, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, madden ve manen eğitilmiş kadrolarıyla çok güçlü olması gerekir. Bütçesine bakınız!.. Yapılan propagandalara bakınız!..

Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinde, cari harcamalar 548 trilyon 189 milyar liradır. Bunun 541 trilyon 689 milyarı lirası 84 000 din görevlisinin maaşından ibarettir. Diyanet İşleri Başkanlığına, bütün dünyada faaliyet göstermesi için ayrılan paradan 6,5 trilyon lira kalmıştır. Bütün gürültüsü "10 tane bakanlıktan daha fazla bütçesi var" diye Diyanet İşleri Başkanlığını öne çıkaran düşüncenin, ne kadar yanlış düşünce olduğunu görüyorsunuz.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, Türkiye üzerinde emelleri olan teşkilatların malî durumunu sizlere arz etmek istiyorum.

Hıristiyan misyonerlik teşkilâtının -Vatikan merkezli- Anadolu ve Türk Cumhuriyetleri için, sadece ayırdığı para, 1997 yılı itibariyle 200 milyar dolarmış. Buna ilaveten, 2 milyar İncil ücretsiz olarak dağıtılmış. Sadece bu bölgede 4 milyon misyoner aktif faaliyette çalışıyormuş. Bizim din görevlilerimiz namazlarını kıldırıp, evlerine giderlerken, dinî görevlerinin camide başlayıp, camide bittiğini zannederlerken, 4 milyon misyoner, kapı kapı dolaşmak suretiyle, dinlerini, fert fert insanlara anlatmaya çalışıyorlar.

Devlet televizyonu dahil, özel televizyonlarımızda reyting elde etmek için, dinimizin en kutsal müesseseleri, ahlakî değerlerimiz, kültürel varlığımız, yetersiz ve sorumsuz kişilerce paparazi programı üslubuyla tartışılırken, kiliseler birliğinin denetiminden geçmiş programlarla, çizgi filmleriyle, tiyatro eserleriyle, şu an, 3 400 tane faaliyet gösteren radyo ve televizyon istasyonlarından, insanlarımızın beynine fikir ve düşünce aktarılmaktadır.

2000 yılında harcanan paranın 200 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. 2000 yılında radyo televizyonların sayısının ise, 4 000 olduğunu tespit ediyoruz. Misyoner adedinin 6 milyona çıktığı belirtiliyor.

Yine, Vatikan'ın yayınlamış olduğu çalışma programına göre, 2025 yılına kadar ki planlama ise; 870 milyar dolar harcanacak, 10 000 radyo ve televizyon faaliyet gösterecek ve 250 çeşit kitap dağıtılacak, misyoner sayısı da 7 milyona yükseltilecek.

Saygıdeğer milletvekilleri, dikkatinizi çekiyor mu, Alparslan ve Kılıçarslan'ın ordularını Anadolu'dan kovmak için Piyer Lermit'in başkanlığında oluşturulan haçlı ordularına iştirak eden Avrupa ülkeleri ile Hıristiyan misyonerlerini Müslüman dünyasına salıveren Avrupa ülkeleri, aynı ülkeler, sadece adı değişmiş, Avrupa Birliği ülkeleri olmuş.

Misyonerler diyorlar ki: "Türkiye aşılmadan, Türkiye fethedilmeden Asya'ya ulaşılamaz, diğer İslam ülkeleri fethedilemez." Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin fazla olduğunu söyleyenlere ithaf olunur.

Yakın tarihte, Vatikan'da bir toplantı yapıldı; dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Hıristiyan din adamları, Müslümanlığın dünyada yayılmasını engellemenin yollarını araştırdı ve şu görüş ısrarla vurgulandı. Şöyle diyorlardı: "Hıristiyanlıkla yüz yüze gelmiş ve Hıristiyan olmuş milletler sadece Hıristiyan olmakla kalmadılar, Hıristiyan olanların millet olma özellikleri de kayboldu, ortadan kalktı. Mesela, Macarlar, Bulgarlar, Gagavuzlar... Bugün, bu milletlerin hiçbirine Türk denemez; ama, gerçekte, bunlar, Türktürler. Bunun tek istisnası, Müslümanlığı kabul etmiş Türklerdir. Müslümanlık, Türklerin dillerini, örf ve âdetlerini koruduğu gibi, daha da güçlü hale getirmiştir. Bugün, bu Türkler, Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasının tek engelidir. Onun için, Türklerin Müslümanlık anlayışı dejenere edilmeli, kafalarına inançlarla ilgili şüpheler sokulmalı, Türklerin Viyana bozgunundan itibaren devam eden gerilemeleri sonuçlandırılmalı ve bunlar, Müslüman Türkler, hâkim olduğu topraklardan kovuluncaya kadar devam ettirilmelidir."

Yukarıdaki ifadeler, milletimiz ve ülkemiz için hazırlanan planın ilanıdır.

Bizim görevimiz, düşmanlarımızın bizim için hazırladığı planlara karşı tedbirler almaktır, bu görevi yapacak teşkilatlarımızı güçlendirmektir. Sayın milletvekilleri, Müslümanlığımızı korumamız, millî varlığımızı da korumamızı temin edecektir.

Ülkemizi bölmeye, parçalamaya ve yok etmeye çalışan faaliyetlerin önüne kanunî yasaklarla çıkamazsınız. Bugün, internet siteleri, uydular aracılığıyla yayın yapan medya kuruluşları sınır tanımıyor. Rakiplerimizden daha organizeli, bilgiyle donatılmış, asrın her türlü imkânıyla eğitilmiş kadrolarınızın olması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kadrolarını bu hale getirmek mecburiyetindedir.

Kanunî yasaklar koyma yerine 2 milyar Kur'an-ı Kerim'i, bugün, ücretsiz dağıtabilecek malî kaynağa sahip olmak mecburiyetindesiniz.

Ülkemizde bazı sapık görüşler ve cereyanlar bahane edilmek suretiyle yapılan Müslümanlık düşmanlığına son verilmelidir. Ülkemizin temel eğitiminden başlamak suretiyle, bütün sınıflarında Kur'an-ı Kerim manasıyla öğretilmeli, Tevrat ve İncil'le mukayesesi yapılarak, düşman propagandalarının tesirsiz hale getirilmesi mutlaka temin edilmelidir; bu Meclis bu işi gerçekleştirmelidir.

Din İşleri Yüksek Kurulu, her hafta milletimizin zihnini bulandıran münakaşaların konusu olan problemleri açıklamalıdır; çünkü, bu Kurul, ülkemizin seçkin din adamlarının seçimle tespit edildiği bir kuruldur. Kanunî düzenlemesini yaptığımız Dinî Yayınlar Dönersermayesi İşletmesi aracılığıyla, bütün dünya milletlerine dinimizi ve milletimizi tanıtıcı neşriyat dağıtılmalıdır.

İnanç turizmi bunun için çok önemli bir fırsattır. Sadece Sultanahmet ve Ayasofya Camilerimizi 8-10 milyon civarında yerli ve yabancı ziyaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, dil bilen elemanlar aracılığıyla, hem Müslümanlığı hem de gerçek İncil ve Tevrat'ı insanlara buralarda tanıtmaya çalışmalıdır.

Camilerimizde 18 000 görevli açığı bulunmaktadır. Din görevlilerimizin bulunmadığı yerde başkaları söz sahibidir, dini ehliyetsiz insanlar anlatır; o zaman da, yarım imam dinden, yarım doktor candan eder. Öyle olursa, dinini özkaynaklarından öğrenemeyen gençler, yaşlılar satanist olur, ateist olur, Hıristiyan olur, hulasa her şey olur. Sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip olursan bu memleket batmayacaktır.

Vahabilik, hizbullah ve benzeri dinî cereyanlar, sapık tarikatlar ülkemizde cirit atmaktadır. Devletsek, dış düşmanlara karşı sınırlarımızı koruduğumuz kadar, inancımızı, ahlakımızı, töremizi iç düşmanlara, dış düşmanlarla işbirlikçilere karşı korumak devletin aslî görevidir.

Diyanet İşleri Başkanlığının yurtiçi ve yurtdışı bütün birimlerinin tam faal hale gelmesinin önündeki hukukî engeller mutlaka kaldırılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır, kanunu mutlaka çıkarılmalıdır. Türkiye'de, kanunu olmayan, Anayasa Mahkemesince kanunu iptal edilmiş, kuşa çevrilmiş yegâne ve tek teşkilât Diyanet İşleri Başkanlığıdır ve maalesef, iptal edildiği tarihten bu yana kaç hükümet geçti bilmiyoruz, ne hikmetse, hiçbir hükümet, bunu gündeme getirip, milletvekillerinin önüne sunma cesaretini gösterememiştir. İnşallah, bu hükümetimiz, bu hizmeti yerine getirir.

Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı, söylediğim gibi, ülkemizin güzide teşkilatıdır. Din hepimizin dinidir, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı hepimizin teşkilâtıdır. Din siyasî istismarların dışında, din başkalarının istismarlarının dışında tutulmalı ve hepimiz, elbirliğiyle görevimizi ifa etmeliyiz. Ülkemizdeki çeşitli grupların, şahısların yaptığı yanlışlıkların faturası, her vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığına çıkarılmaktadır.

Personelinin özlük hakları, zamanın şartlarına göre, mutlaka, yeniden gözden geçirilmelidir. Teşkilâtın yetkisi yoktur; ama, bütün ülkenin dinî problemlerinin hesabı bu teşkilâttan sorulur.

Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtının hantal hale geldiği kesin bir gerçektir. Kur'an kursları kuşa çevrilmiştir. Hâlâ, ilahiyat fakültelerinin, imamhatip liselerinin önünde, kar altında bekleyen çocuklarımız var. Bu, ülkemizin ayıbıdır. İlgililer bu problemlere mutlaka çare bulmalıdırlar; çünkü, onların görevi, problemlere çare bulmaktır.

Asrın bütün teknik imkânlarıyla donatılmış, maddî ve manevî hazırlıklarını tamamlamış, yüce dinimizin hayata uygulamasını başarıyla sonuçlandıracak, her türlü problemin üstesinden basiretle ve başarıyla gelecek bir Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde din adına devam eden kargaşanın üstesinden gelecek yegâne ve tek teşkilattır.

Saygıdeğer milletvekilleri, yine, Diyanet İşleri Başkanlığımız, yurtiçi ve yurtdışında dinimizi ve devletimizi yıkmak isteyen ihanet şebekelerinin faaliyetlerini akamete uğratacak, bu kaosun sonunu getirecek tek teşkilâttır. Şanlı ordumuzu mağlup ederek ülkemizi ele geçirmeye cesaret edemeyenler, cephe gerisinde dinimizi de alet ederek, toplumumuzun mozaiğini çatlatmak istemektedirler. Bu mozaiğin tamiri, ancak, dinle ve dinî kurumlarımızın ayakta durmasıyla mümkün olacaktır.

Başkanlık teşkilâtımıza, bu kanunla birlikte, yaptığı ve yapacağı çalışmalarda başarılar diliyorum ve kanunumuzun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat'ın söz isteği var; ancak, Birleşime saat 23.30'da toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.16

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 23.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Mehmet BATUK (Kocaeli), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.– Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı : 739) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar.

Şahısları adına Sayın Aslan Polat'ın söz isteği vardı.

Ancak, bir hususu hatırlatayım: Büyük bir olasılıkla, bu tasarının tümünün oylamasını açık oylama şeklinde yapacağız; o nedenle, sayın milletvekillerinin burada hazır bulunmalarını, o sorumluluğu duymalarını, bu tasarıyı savunan bütün partilerin burada hazır bulunmalarını özellikle istiyorum. İş, sadece konuşmak değildir, oylarıyla da buna katkı sağlamaktır.

Buyurun Sayın Aslan Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu kanun tasarısı, ittifakla gelen ve bütün siyasî partilerin ittifak ettiği, bana göre de, bu hükümetin elle tutulacak üç tane kanun tasarısını saysan bir tanesi de bu diyeceğim kadar makul karşıladığımız bir kanun tasarısı. (MHP sıralarından gürültüler)

Zaten, şimdi siz bugün buna itiraz ediyorsunuz, yarın buraya kanunlarınız geldiği zaman, sizi tenkit ettiğimiz zaman görürsünüz. Dinleyin, bugün rahat dinleyin! Esas yarın burada şeyler çıkacak getireceğiniz kanunlarda. Bugün siz rahat rahat oturun, bizi dinleyin.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısının geliş sebebini herkes anlattı. Anayasa Mahkemesinin Diyanet İşleri Kanununun 31 inci maddesini iptal etmesi üzerine doğan boşluktan dolayı döner sermaye işletmesi ile Maliye Bakanlığı arasında meydana gelen ihtilafın çözülmesi için bu kanun tasarısı geliyor ve burada 100 milyar lira olarak belirlenen rakam, Plan ve Bütçe Komisyonunda 3 trilyon liraya çıkarıldı ve isterse hükümet de bunu 5 kat artıracağını belirtti. Yalnız, burada, büyük enflasyon dolayısıyla bu 3 trilyon lira da birkaç yıl sonra işlemez hale gelecektir; onun için, bunun da her sene esasında artırılması gerekmektedir. Hatta, o yüzden bir önerge de verilecektir, belki bunu siz de kabul edersiniz.

Şimdi, bu kanun neden çok önemli, bunu anlatmak için bir iki şey söylemek istiyorum; önemli özelliği şu: Bilhassa Avrupa Birliğine girmekte olduğumuz bu günlerde, ülkemiz üzerinde büyük bir misyoner faaliyetleri de başlamış bulunmaktadır. Bu misyoner faaliyetleri, genellikle şehirlerin varoş bölümlerinde ve Anadolu'nun bazı özel yerlerinde özellikle etkili şekilde başlamıştır.

Şimdi, bu misyoner hareketlerine karşı, Diyanet İşleri Başkanlığının müspet ilimlerle ve müspet bilgi yayımlarıyla cevap vermesi gerekmektedir. Aksi takdirde, birtakım insanlarımızın bu misyoner faaliyetlerin tesirinde kalması kaçınılmaz görünmektedir.

Şimdi, ülkemizin en büyük özelliği şudur: Anadolu, çok kültürün, çok ırkların, hatta, çok medeniyetlerin geçtiği bir yerdir; ama, bir büyük özelliği var ki, halkının -büyük bir ihtimal- yüzde 99,9'u Müslüman olması şekliyle, en büyük çimentosu budur.

İşte, bu Müslümanlık çimentosunun parçalanmaması için, bütün Müslümanların bu inançlarını güçlü hale getirebilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığına da çok önemli vazife düşmektedir. Diyanetin bu vazifesi iki yönde olacaktır; bir, kadrolarını dolduracağız, bir de, yayın yönünden bunlara güç vereceğiz.

Şimdi, kadrolarına baktığımız zaman, bugün Türkiye Cumhuriyetinde 9 825 tane camide kadro yok. Yani, cami var, açık, ibadet ediliyor; fakat, Diyanetin, bu 9 825 tane camide hiçbir görevlisi yok. Ondan sonra, bu camileri kim dolduruyor dediğimiz zaman da, bunlara itiraz ediliyor. Cami dolar; siz, kadroya atamazsanız, gider oraya, bunu bilmeyen ehliyetsiz adam dolar ve millette de bir ihtilaf meydana getirir.

Ayrıca, bugün yine var; mevcut camilerde, imamı olan camilerde bile 7 799 tane de ayrıca ihtiyaç var. Mesela, vaaz olarak ele alalım. Cezaevleri; bugün en çok vaaza, en çok telkine ihtiyaç duyulan yerlerdir. Cezaevlerinde 6 tane dolu vaiz kadrosu varken, 65 tane boş kadro vardır. Şimdi, bunları doldurmak lazımdır.

Bunların yanı sıra, bir de yayımların doldurulması lazım. Şimdi, bu yayımlara girerken, Dördüncü Avrasya İslam Şûrası Teşkilât Toplantısının sonucunda, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz Hocanın çok nefis bir konuşması var. O konuşmadan bazı bölümleri açıkladığım zaman, hakikaten, neden bu tasarıdaki 3 trilyonun yetmeyeceğini, neden bunun hakikaten 5 trilyona bile çıkması gerektiğinin beraber farkına varabiliriz.

Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz Hoca diyor ki: "Batıda kabul görmüş evrensel değerler, insan haklarına ilişkin hükümler, asırlar önce Peygamberimiz tarafından dünyaya ilan edilmiş prensiplerdir. İslam, evrensel değerler üzerine oturtulmuş bir dindir. Sevgi, barış, hoşgörü gibi ilkeleri her zaman önplanda tutmuş yüce dinimizin, şiddet, işkence, çağdışı görüntüler, kadını sosyal hayattan tecrit eden, evine hapseden bir imajla Batı'da tanınıyor diyor ve tanıtılıyor olması büyük bir haksızlıktır; bunu doğru izah etmemiz lazım.

Dinin özünde olmayan, yerel kültürlerden kaynaklanan olumsuz yorumların, İslama mal edilmesinde özeleştiri kurumunun yeterince işletilmemesi önemli bir faktördür. Bu durumda ilk yapılması gereken husus, dinimizi, aslî kaynaklarından yeniden anlamak, algılamak ve anlatmaktır" diyor ve devam ediyor, "Tarihte yaşanan acı tecrübelerden ibret alarak, aynı kültüre mensup -bu Avrasya topluluklarını belirtiyor- olanlar arasında bir kaynaşmayı sağlamamız lazım" diyor ve ileride devam ediyor "Ülkemiz ve topluluklarımız arasında din eğitimi ve öğretimi alanında bugüne kadar sürdürülen işbirliğinin daha da geliştirilmesi için çalışmalara devam edilmesi gerekir. Üye ülke ve topluluklarda eğitim veren ilahiyat ve diğer sosyal bilimler fakültelerinden mezun olan öğrencilerin Türkiye'de araştırma, inceleme ve yükseklisans öğrenimi yapabilmesi için gerekli kolaylıkların sağlanması gerekir" diyor.

Yine çok önemli şeyler belirtiyorlar "üye ülkeler topluluklarında din eğitimi verilen okullarda ortak ders program ve ders kitapları hazırlanması için gerekli çalışmaların yürütülmesi gerekir.

Ortak kültür değerlerimizin geliştirilerek paylaşılmasını sağlamak amacıyla, Ankara'da teşkilata bağlı bir araştırma merkezinin, Avrasya İslam Şûrasına bağlı bir araştırma merkezinin kurulması, bu araştırma merkezinde üye ülke ve topluluklar arasında bilgi akışını temin edecek bilgi ağı ve merkezi oluşturulması."

Yine diyor ki: "Değişen ve gelişen dünya şartlarına paralel olarak dinî alandaki bilimsel faaliyetlerin izlenmesi için araştırma merkezi bünyesinde bir gözlem ünitesi kurulmalıdır.

Dinin, millî kültürün korunmasının önemli bir unsuru olduğu noktasından hareketle, basın-yayın, radyo, televizyon ve her türlü iletişim vasıtasıyla yaygınlık kazanması için gerekli tedbirlerin alınması gerekir.

Yayın alanında kullanılan yeni teknolojileri tanıtan, bunlardan yararlanma yolları ve tekniklerini öğreten İslamı asıl hüviyetiyle önce kendi insanımıza sonra da dünyaya anlatmaya yönelik faaliyetlerde bulunmayı sağlamaya çalışmalıyız" diyor ve çok önemli şeylerden bahsederek               " Diyanet İşleri Başkanlığının üye ülke topluluklarına ücretsiz olarak gönderdiği yayınların dil ve çeşit yönünden daha da zenginleştirilmesi, dinin temel kaynaklarına yönelik bilgilerin hazırlanması, çocuklara yönelik eğitici yayınların yapılmasına ağırlık verilmesi, tarihten tevarüs ederek günümüze kadar gelmiş olan ve İslam kültürünün gelişmesinde önemli yeri bulunan tefsir, fıkıh ve hadis alanındaki eserlerin gözden geçirilmesi, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verecek yorumları taşıyan yeni eserlerin telif edilmesi" diyor ve burada yine çok önemli bir konu anlatıyor "eski dönemde yazılmış tefsir ve hadislerde bazı İsrailiyattan gelen veya yerel kültürlerden gelen ve İslamın ana kaynaklarıyla çatışan fikirler vardır; bunların ayıklanması lazımdır" diyor ve yine şunu çok güzel izah ediyor, ki, bu da hakikaten çok güzel, mesela "bir fizikçi, bir kimyacı olarak tefsir alacağız. Bu tefsirin içerisinde fizikçi olacak, kimyacı olacak, sosyolog olacak" diyor. Mesela oruç meselesi üzerinde çok güzel bir yorum yapıyor. "Oruçla ilgili bir ayet var. Bunun bir fıkhî tarafı vardır. Bunu fıkıh alimleri tefsir eder, izah eder, oruç şu zaman başlar şu zaman biter, her oruç tutan Müslümanın dikkat etmesi gereken hususları; ama, bir de, orucun insan ruhu üzerindeki etkisi vardır; yani, psikolojiyle ilgili tarafı vardır, onu da psikolog tefsir etsin. İşte, zaten ibadetlerin hepsinde toplumu ilgilendiren hikmetler vardır. Sosyal yönünü de bir sosyolog, bir içtimaiyatçı izah eder. Orucun sağlık yönünüde bir doktor ele alır, tefsir eder. Böylece, doğru bir tefsir ortaya çıkar" diyor.

Şimdi, bu kadar detaylı bir tefsir yapılacaksa, bu kadar büyük bir yayın yapılacaksa, bütün Avrasya topluluklarına dinî yayın yapılacaksa, bunun için de lazım olan bu meblağı vereceğiz ki bu yayınları yapsınlar.

MHP'liler size söyleyeceğim: Mavi Akımla zaten Türk ülkeleri arasındaki ekonomik bağı kestiniz, Ulaştırma Bakanlığındaki Bakû-Tiflis Boru Hattını da yapmadınız, Türk dünyasının ulaşımını da kapattınız. Bari, kültürel olarak birleşmemiz için bırakın da yayınlar gelsin de Türk Dünyasının kültürel bağı gelişsin. Onun için bizi iyi dinleyin burada. (MHP sıralarından gürültüler)

"Üye ülkeler ve topluluklara yönelik misyoner faaliyetlerin ve aşırı akımların tesirlerini ortadan kaldırmaya yönelik aydınlatıcı kitap ve broşürler hazırlansın, üye ülke ve toplulukların bölgelerin misyoner faaliyetlerini izleyerek elde ettikleri doküman ve bilgileri teşkilât merkezine ulaştırsın" diyor ve birde "Avrasya İslam Şûrası Teşkilâtının, üye ülke ve toplulukların faaliyetlerini tanıtmak üzere internette web sayfası düzenlenmesi, karşılıklı bilgi akışı sağlanarak internet ağının oluşturulması.

Üye ülke ve topluluklar arasında, basılı, süreli, sesli ve görüntülü yayın değişiminin düzenli bir şekilde yapılabilmesi için gerekli tedbirlerin alınması..."

İşte, bütün bunları yapabilmemiz için, sizin bugün vereceğiniz oyla, Diyanet İşlerindeki bu yayın için verilecek 3 trilyon lira çok büyük bir aşamadır. Sizin daha evvel yaptığınız 300 tane kanundan en iyi 3 tanesinden birisidir; yetmez; ama, ben buna da razıyım, yeter ki, gelin de oy verin.

Sakın, oylamada oyları eksik çıkarmayın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahısları adına ikinci konuşmacı, Sayın Nidai Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1993 yılından beri Mecliste beklemekte olan kanunun, bugün, 57 nci hükümet tarafından getirilmiş olmasından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum; ayrıca, burada bulunan tüm milletvekillerini de kutluyorum, hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, teklif edilen metindeki "Diyanet İşleri Başkanlığının" ibaresini "Diyanet İşleri Başkanlığı" şeklinde düzeltiyoruz.

Bu değişiklikle birlikte tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNUN BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1. - 22.6.1965 tarihli ve 633 sayılı Kanunun 31 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi

Madde 31. - Diyanet İşleri Başkanlığının, dinî yayın işlerini yürütmek amacıyla kurulmuş olan Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşlet-mesinin sermayesi üç trilyon liraya çıkarılmıştır. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Dinî Yayınlar Döner Sermayesinin limitini aşan geçmiş yıl kârlarının tamamı tahsis edilen sermayeye mahsup edilir. Bu miktar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak, Bakanlar Kuru-lunca beş katına kadar artırılabilir. Döner Sermayenin işletilmesinden doğan kârlar, ödenmiş sermaye tahsis edilen sermaye tutarına ula-şıncaya kadar döner sermayeye eklenir.

Ödenmiş sermaye tutarı, tahsis edilen sermaye tutarına ulaştıktan sonra kalan kârlar, izleyen malî yılın şubat ayı sonuna kadar genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere ilgili saymanlığa yatırılır.

Döner Sermaye, aynî yardımlar, döner sermaye faaliyetlerinden elde edilecek kârlar, bağış ve yardımlardan oluşur. Döner sermayeye verilecek aynî yardımların bedeli, tahsis edilen sermayeye mahsup edilir.

Bağış ve yardımlar tahsis olunan sermaye ile sınırlı olmaksızın tahsis olunan sermayeye eklenir. Şartlı bağışlar şart kılınan yere har-canır.

Döner Sermaye işletmesinin faaliyet alanları, çalışma usul ve esasları ile hesap usulleri, Maliye Bakanlığından alınacak görüş üzerine düzenlenen yönetmelikte belirtilir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyle ilgili olarak bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 739 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin değişik 31 inci maddesinin birinci paragrafında yer alan "Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesinin sermayesi" ifadesinden sonra gelen "üç trilyon" ifadesinin

"beş trilyon" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yasin Hatiboğlu Ömer Vehbi Hatipoğlu  Mustafa Geçer

                     Çorum               Diyarbakır                     Hatay

Rıza Ulucak Latif Öztek                 Ali Oğuz

                    Ankara                      Elazığ                   İstanbul

             Hüsamettin Korkutata                    Yakup Budak

                     Bingöl                                               Adana

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Geçer.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 736 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin değişik 31 inci maddesinde zikredilen "üç trilyon" liranın "beş trilyon" olarak değiştirilmesi için bu değişiklik önergesini veriyoruz. Zira, burada, diğer hatip arkadaşların ifade ettiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığının, dinî yayınlarla ilgili işlemlerini yürütebilmesi için, günümüzün ekonomik şartlarına uydurulması için, bunu, uygun bulduk. Zira, bugün, sadece Türkiye'de değil yoğun bir misyonerlik faaliyeti içinde bulunan dünyamızda, özellikle sosyalist, komünist ülkelerin yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkmış, gerek Yugoslavya gerek Arnavutluk gerek Türki cumhuriyetlerde, Türk cumhuriyetlerinde yoğun bir misyonerlik faaliyetlerinin olduğu duyumları gelmektedir, ki, bunlar  da yapılmaktadır. Özellikle geçenlerde aldığımız bilgilere göre, Kazakistan'da mesela, kapı kapı çalınarak, Hıristiyanlığın çok değişik mezheplerine ilişkin kitaplar bırakılmakta, insanlara tavsiyeler yapılmakta. Arnavutluk'ta, yine, aynı şekilde bu işlemler yapılırken, Diyanet İşleri Başkanlığımızın da Yüce Dinimizi tanıtma adına yayımlayacağı e-serlerin bu ülkelere de gönderilmesi, yurtdışında da İslamın tanıtılması adına yapacağı çalışmalarda ülkemizde de yapılacak çalışmalarda... Çünkü, yoğun bir şekilde, son zamanlarda, ülkemizde de misyonerlik faaliyetleri başlamış; dini, gerçek kaynağından, kontrollü bir şekilde öğrenmeyen vatandaşlarımız üzerinde de büyük etkiler oluşturulmaktadır. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın yapacağı yayınların daha kapasiteli, daha bol miktarda yapılabilmesi için, bu rakamın 5 trilyona çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Geçer'den dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Neden karar yeter sayısının aranılması istenmedi?..

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Madde 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

Madde 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarı açık oylamaya tabi değildir.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Biraz önce neden "açık oylamaya tâbi" dediniz?

BAŞKAN - Sayın milletvekillerinin ilgi göstermesini, bu kadar önemsenen bir konuda özellikle, konuşmacı arkadaşlarımın siyasî partilerinin hazır bulunmalarını beklerdim. Eğer, bir konuya önem veriyorsanız, o konu üzerinde görüş serdediyorsanız o konuya milletvekillerinin oylarıyla destek vermesi gerekirdi diye düşünüyorum; (DSP sıralarından alkışlar) bu nedenle bunu söyledim ve madem çok önemli bir konuyu bugün gündeme getirdiler, o zaman desteklenmeliydi. Bütün partiler için söylüyorum; ama, özellikle, bu konuda görüş belirten partilerimizin daha yoğunlukla ilgi göstermeleri gerekirdi, burada oturan milletvekillerinin bu kadar önemli bir yasada şimdi evinde oturmamaları gerekirdi; onun için  söyledim.

Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesinhesapları ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Aralık 2001 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.48

 

 


 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.