DÖNEM : 21 CİLT : 78 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 33 üncü
Birleşim 7 . 12 . 2001 Cuma İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, KOBİ'lerin
desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226) IV. - ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901,
3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI 1. - Millî Savunma Bakanlığı
2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Millî Savunma Bakanlığı
2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI 1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Karayolları Genel Müdürlüğü
2000 Malî Yılı Kesinhesabı C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1. - Ulaştırma Bakanlığı 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı a) TELSİZ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 1. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2002 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2000 Malî Yılı Kesinhesabı 2. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) 6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676) 7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) 8. - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun
Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı: 739) VI. - SEÇİMLER A) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm 1. - Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim B) Komİsyonlara
Üye Seçİmİ 1. - (9/4) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçim VII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Ankara Milletvekili M.Zeki Sezer'in, özelleştirme kapsamında
bulunan kuruluşlara alınan yeni personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5008) 2. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın; - Ziraat Bankasının döviz varlığına, - Ziraat Bankasının prim ödemelerine ve görev zararlarına, - Ziraat Bankasının Almanya'da görevli müfettişleri hakkında basında
çıkan iddialara İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5027,
7/5048, 7/5049) 3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul-Silivri'de operasyon
düzenlenen bir Kur'an kursu hakkında basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5052) 4. - Konya Milletvekili Sadık Yakut'un, kamu bankaları ortak yönetim
kurulu üyelerinden birinin İstanbul'da oturduğu daireye ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5063) 5. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Merkez Bankası eski başkanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/5073) 6. - İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, İstanbul Bezm-i Alem Sultan
Vakıf Gureba Hastanesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5083) 7. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, emeklilerle ilgili yasa
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/5089) 8. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, emeklilerin sağlık
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın
cevabı (7/5090) 9. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, RTÜK'e olan borçları
nedeniyle kapatılan radyo ve televizyonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’nun cevabı (7/5091) 10. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, BAĞ-KUR
sigortalılarının sorunlarına ilişkin sorusu, Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, emeklilerle ilgili yasa çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/5106) 11. - İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, kıyılardaki
arama-kurtarma istasyonlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/5109) 12. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Konya-Ulukışla arasındaki tren
istasyonlarındaki personel sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay
Vural'ın cevabı (7/5110) 13. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, ülkemizde faaliyet gösteren
Alman vakıflarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı
(7/5116) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Romanya Senato
Başkanı Nicolae Vacariou'nun vaki davetine istinaden Romanya'ya yapacağı resmî
ziyarete katılmaları siyasî parti gruplarınca uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Genel Kurulun 6.12.2001 Perşembe günü bütçe görüşmelerinin bitiminden
sonra çalışmalarını sürdürmesine; 5.12.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan
785 sıra sayılı 4719 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince,
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 48 saat
geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınmasına ve gündemin 8 inci
sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901)
(S.Sayıları: 754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak; Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarıları kabul edildi; TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S.Sayısı: 666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/756, 1/691)
(S.Sayısı: 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı: 685); Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun
ile ilgili olarak, Anayasanın 89 uncu maddesinde "Cumhurbaşkanınca kısmen
uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan
maddeleri görüşebilir" hükmü çerçevesinde Başkanlıkça İçtüzüğün 81 inci
maddesinde belirtilen usule göre, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşmeye açılacağı yönündeki uygulamasına ilişkin usul müzakeresi
açıldı; yapılan oylama sonucunda, Başkanlığın tutumunun yerinde olduğuna karar
verildi. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun
ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun (1/932) (S. Sayısı:
785) usul müzakereleri sonucunda alınan karar doğrultusunda yapılan
görüşmelerinden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Alınan karar gereğince, 7 Aralık 2001 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşime 23.53'te son verildi.
No. :47 II. - GELEN
KÂĞITLAR 7 . 12 . 2001
Cuma Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,
zeytin üreticilerinin ilaçlama sorununa ve zeytinyağı prim ödemesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5221) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) 2. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, katma değerli telekomünikasyon
hizmetlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5222) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.12.2001) 3. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, İzmir DGM
savcılığınca soruşturulan DUSAŞ Şirketi ile
SSK'nın yaptığı sözleşmeye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5223) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) 4. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, SSK'nın
İzmir'deki DUSAŞ Şirketi ile yaptığı sözleşmeye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5224) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) 5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Avrupa
Güvenlik ve Savunma Planına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5225)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) 6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ziraat
Bankası müfettişlerine gönderildiği iddia edilen genelgeye ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5226) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) 7. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı kamu
bankalarının yurt dışı hesaplarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/5227) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2001) Meclis
Araştırması Önergesi 1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19
arkadaşının, KOBİ'lerin desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
11.00 7 Aralık 2001
Cuma BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 33 üncü Birleşimini açıyorum. 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum: III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19
arkadaşının, KOBİ'lerin desteklenmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ekonominin dinamik unsuru olan KOBİ'lerin, dünya ile
rekabet edilebilir hale getirilmesi, ekonomiye sağlayacağı katkılar ve
yaratacağı istihdamı nazarı dikkate alarak, ülkenin içinde bulunduğu krizden de
kurtulmak amacıyla bu işletmelere gereken desteğin sağlanması, önem arz
etmektedir. Bu amaçla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü
maddesi gereğince bu araştırma önergesini hazırlamış bulunmaktayız. Gereğini arz ederiz. 27.11.2001
Gerekçe: Türkiye ekonomisinin yüzde 98'ini oluşturan KOBİ'lerin,
ekonominin en dinamik unsuru olduğu bilinmektedir. Türk sanayi dokusunun
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, küreselleşen dünyamızda, KOBİ'lerin dünya
ile daha uygun koşullarda rekabet edebilir hale getirilmesine bağlıdır. Bu
aşamada KOBİ'lerin gelişmeleri ve büyümeleri için gerekli her türlü desteğin
yanında, bu işletmelerin gelişim şartlarını en iyi bir biçimde sağlayacak olan
organize sanayi bölgelerine de sahip çıkılması gerekmektedir. Edinilen bilgilere göre, gerek organize sanayi
bölgelerinde, gerekse bölgeler dışında bulunan KOBİ'lerin birer birer kepenk
indirmeye başladıkları, siftah yapamadan akşamladıkları, borçlarını
ödeyemedikleri için intihara teşebbüs ettikleri belirtilmekte; bu işletmelerin
altyapısını oluşturan organize sanayi bölgelerinin ise, birer amele pazarları
haline getirildiği ifade edilmektedir. Ordu'dan Trabzon'a, Diyarbakır'dan
Eskişehir'e, Türkiye'nin her yerinde işadamının çaresiz, küçük sanayicinin
tedirgin, esnafın ise perişan olduğu haber verilmektedir. Sayıları 202 000'i bulan KOBİ'lerin, 50 ilâ 250 işçi
çalıştıranları orta ölçekli, 1 ilâ 49 işçi çalıştıranları küçük işletmeler
olarak tanımlanmaktadır. İşletmelerde, işyeri, çalışan ve katmadeğer olmak
üzere üç önemli göstergeye bakıldığı zaman, KOBİ'lerin, günlük hayatın gerek
sosyal gerekse ekonomik dokusunda önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir. KOBİ'ler, ülkemizdeki tüm işletme sayısının yüzde
98,8'ini, üretimin yüzde 38'ini, istihdamın yüzde 40'ını ve ülke nüfusunun üçte
1'ini teşkil etmektedirler. Bütün bunlara rağmen, kullandıkları tüm kredi oranı
ise, yüzde 4 nispetindedir. Kendi özsermayeleriyle kurulan ve ekonomide
belirtilen ölçülerde katkısı olan bu işletmelerin, ne yazık ki, 2001 yılı
krizinde bir gecede tüm sermayelerinin yüzde 70'ini kaybettikleri
belirtilmektedir. Her şeye rağmen, bu işletmelere gereken desteğin verilmesi
halinde, GSMH'ya katkılarının yüzde 38'lerden yüzde 80'lere çıkması mümkün
görülmektedir. KOBİ'lerin toplam istihdamı, ABD'de yüzde 56,6;
Almanya'da yüzde 64, Japonya'da yüzde 81,4; Türkiye'de ise yüzde 40'lar
civarındadır. Türkiye İş Kurumunun Birinci Genel Kurulunda istihdamın
geliştirilmesi için önemli bir çalışma başlatılarak, işçi, işveren, esnaf ve
hükümetin katılımıyla oluşan Ulusal İstihdam Politikası Belirleme komisyonu,
işsizlik ve istihdam sorununu masaya yatırmış ve bir rapor hazırlamıştır.
Rapora göre, gelişmiş ülkelerin üreticiliği, girişimciliği ve KOBİ'leri
desteklemek için, başta risk sermayesi olmak üzere, birçok teşvik tedbirlerinin
uygulandığı, risk üstlenerek yenilik yapan, yeni ürünler meydana getiren
girişimcilere finansman desteği sağlandığı kaydedilerek, istihdam sağlayan ve
yenilik yapan KOBİ'lere çeşitli teşvikler verilmesinin istendiği
belirtilmiştir. Ayrıca, Türkiye'de işgücüne katılım oranının da AB'ye göre çok
düşük olduğu vurgulanmıştır. AB'de işgücüne katılım yüzde 62'leri bulurken
Türkiye'de bu rakam yüzde 46'lar civarındadır. AB, bu hedefi 2001'de yüzde 70'e
çıkarmayı hedeflerken, Türkiye İş Kurumu bu hedefin yüzde 60 düzeyinde
olacağını belirtmiştir. Ancak, konunun AB'ye entegrasyon çerçevesinde, AB
hedeflerinin nazarı dikkate alınması gerektiği vurgulanarak, belirtilen hedef
tepkiyle karşılanmıştır. Bu açıklamalarımız, KOBİ'lere sağlanması gereken
destekle ilgili, bütünleşmeye çalışan ülkelere göre standartların dizayn
edilmesi, iş hayatının ona göre planlanması gerektiği içindir. Bu çerçevede, ülkemizin içinde bulunduğu krizden
kurtulması ve ekonomimizin düzlüğe çıkarılması için KOBİ'lere gerekli desteğin
verilmesi ve ekonomiye sağlayacağı katkılar dikkate alınarak gerekli
düzenlemelerin yapılması konusunda çalışmalar yapmak üzere bu araştırma
önergesini hazırlamış bulunmaktayız. Takdir Meclisimizindir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım: IV. - ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No. : 97 Tarihi: 7.12.2001 Genel Kurulun 7 Aralık 2001 Cuma ve 8 Aralık 2001
Cumartesi günleri bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını
sürdürmesinin; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 275 inci sırasında yer alan 739 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına alınmasının; 7 Aralık 2001 Cuma günü
gündemin 8 inci sırasına, 8 Aralık 2001 Cumartesi günü de yine gündemin 8 inci
sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz. Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci tur görüşmelerine başlıyoruz. Yedinci turda, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık
Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922;
1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) (1) A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI 1. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI 1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002
Malî Yılı Bütçesi 2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000
Malî Yılı Kesinhesabı a) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Bütçesi 2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, 22.11.2001 tarihli 24 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak, yerinden
sorulması ve her tur için soru ve cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Ben de burada tekrar belirtiyorum; ben
kürsüde olduğum sürece bu kurala harfiyen uyacağım; ne sayın milletvekillerinin
bir dakikasını geçireceğim ne de sayın bakanlara bir dakika fazladan söz
vereceğim. Bunun da bilinmesini istiyorum. Sayın bakanlarımızın ve sayın milletvekillerimizin bu
hassasiyetimi dikkate almalarını özellikle rica ediyorum; sözlerini kesmek
zorunda kalmayayım. Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak
soru sormak isteyen milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışığı yanıp sönmeye başlayan milletvekillerimizin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden sorabileceklerdir. Soru
sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır; cevap işlemi de 10 dakikalık
süreyle sınırlıdır. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir; bu hususu bilgilerinize
sunuyorum. Yedinci turda grupları ve şahsı adına söz isteyen sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Anavatan Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili
Mehmet Çakar, Rize Milletvekili Ahmet Kabil; Saadet Partisi Grubu adına, Batman
Milletvekili Alaattin Sever Aydın, Hatay Milletvekili Metin Kalkan, Ankara
Milletvekili M. Zeki Çelik; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara
Milletvekili Oğuz Aygün, Mardin
Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner,
Antalya Milletvekili Ahmet Sancar Sayın, (1) 754, 755,
773, 774 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 3.12.2001 tarihli 29 uncu
Birleşim Tutanağına eklidir. Kocaeli Milletvekili Turhan İmamoğlu; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Namık Hakan Durhan, Yozgat
Milletvekili Ahmet Erol Ersoy, İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar; AK Parti
Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, Kocaeli Milletvekili Osman
Pepe; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer,
Burdur Milletvekili Mustafa Örs. Şahsı adına, lehinde, Çorum Milletvekili Melek Denli
Karaca; aleyhinde, Erzurum Milletvekili Aslan Polat. Sayın milletvekilleri, şimdi, Anavatan Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Mehmet Çakar. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi paylaşıyorlar Sayın Grup Başkanvekili? NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Eşit paylaşacaklar. BAŞKAN - Şunu söyleyeyim, ben, 30 dakikalık süreyi
vereceğim, bu süreyi isterse bir arkadaşımız kullanabilir, bir sonraki
arkadaşımıza hiç söz hakkı bırakmayabilir. Ben, sadece, o eşit süreyi
arkadaşıma hatırlatacağım. Uzatma bende olmuyor, onu bilmenizi istiyorum. Süreniz 30 dakika. Sayın Çakar, buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA MEHMET ÇAKAR (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığımızın 2002 malî yılı bütçesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum
adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bugünün ilk konuşmacısı olmam sebebiyle, içinde
bulunduğumuz ramazan ayının, yaklaşmakta olan ramazan bayramının ve 2002
yılının Türk Milletine, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlı olması dileğimle
sözlerime başlıyorum. Ülkemizde savunma harcamaları, kamu harcamalarının en
önemli ve yekûn tutan kalemini teşkil etmektedir. Türkiye, her yıl millî
bütçesinin yüzde 10'unu, başka bir deyişle, gayri safî millî hâsılasının aşağı
yukarı yüzde 4'ünü savunmaya tahsis etmekte, bunun da yaklaşık yarısını savunma
teçhizatı ve hizmetleri alımına ayırmaktadır. 98,5 katrilyonluk bütçeden millî savunmamız için
ayrılan yaklaşık 9 katrilyonluk pay gözümüze çok büyük bir rakam gibi
gözükebilir. Savunma denilince, akla, hemen güvenlik ihtiyacı geliyor.
Savunmanın güçlü olabilmesi, sizin, ona ayırdığınız kaynaklarla orantılıdır. Neden Türkiye savunmasına çok önem vermektedir;
Türkiye'nin coğrafî konumunun yanında, yine, Türkiye'nin tarihten gelen bazı
değerleri koruma ihtiyacı vardır. Türkiye, jeostratejik ve jeopolitik konumu
hassas olan bir ülkedir. Avrupa ile Asya arasında bir köprü olan bu topraklar,
jeopolitik bir önem taşımaktadır. Değişen siyasî yapılar, bu önemi
azaltmamakta, sadece, sorunların adını değiştirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devletinin mirası üzerine
kurulmuş yeni bir devlet; ama, yeni devlet olmamıza rağmen, eskiyle bağlarımızı
kesip atmamıza imkân yoktur. Bu coğrafyada, Osmanlı Devletiyle, yani, bizimle
beraber yaşamış 24 ayrı devlet bağımsız hale gelmiştir ve bunların Türkiye'yle
ilgili çeşitli iddiaları, ithamları ve taleplerinin olduğu bir yapı
içerisindeyiz. Kafkasya, Balkanlar, hatta, Afganistan ve özellikle Ortadoğu,
sıcak çatışmaların yeniden alevlendiği ve genelde huzur ve güvene daima
ihtiyacı olan bir bölgedir. Ayrıca, 11 Eylülde yaşanan terör sebebiyle, Irak'ta
da muhtemel bir savaş tehlikesi belirmiştir. Böyle bir coğrafyada, üstelik,
çeşitli enerji kaynaklarına yakın, Hazar ve Kafkas petrollerini gidebilecekleri
yerlere daha sağlıklı götürecek hatları kontrol etme imkânına sahip olan
Türkiye Cumhuriyeti, elbette, savunmasına daha fazla kaynak ayırmak
mecburiyetindedir. Büyük Atatürk'ün bize vasiyeti olan "yurtta sulh,
cihanda sulh"u, yani, yurtta barış, dünyada barışı sağlamak; öncelikli
olarak, millî bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğünü ve hayatî
çıkarlarımızı korumak için savunmamızın güçlü olması lazım. Güçlü savunma,
zaten caydırıcı güç oluşturacağı için, tecavüz etme isteklerini de ortadan
kaldıracaktır. Türkiye, bölgesinde barışa ve güvenliğe katkıda
bulunarak, bunu geniş bölgelere kanalize etmeli, işbirliği, yakınlaşma ve
müspet ilişkiler geliştirmede fırsatlardan istifade etmelidir. Türkiye'nin
global güç ve denge unsuru olarak kendisini yüzyıla göre hazırlaması,
geliştirmesi büyük önem arz etmektedir. Türkiye, savunma politikasını, kolektif
savunma paktları içerisinde aramıştır. NATO müttefiki olarak da, bu pakt
içerisinde, hem kendi güvenliğine hem de elli yıldır Avrupa ve dünya güvenliğine
önemli hizmetlerde bulunmuş, güvenilir bir ülke ve müttefik olduğunu
ispatlamış, Avrupalı müttefikler arasında, kendisine özgü, önemli ve farklı bir
durumda bulunmaktadır. Avrupa Birliğine aday olan Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle ilişkilerinin en hassas konularından birisi de Avrupa Güvenlik ve
Savunma Politikasıdır. Sorunun çözümü konusunda önemli bir sürece girmiş
bulunuyoruz. Bu sürecin, Yunanistan'ın veya bir başka Avrupa Birliği üyesi
ülkenin ya da birlik organlarının engellemesine takılmadan sonuçlanması
halinde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir dönem açılacaktır. 1999
yılında yapılan NATO zirvesinden beri süregelen bu sorunda Türkiye'nin en büyük
kozu, NATO üyeliği tarihinde ilk defa kullanma iradesini ortaya koyduğu veto
hakkıdır. Esasen, Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikalarının tüm karar
alma mekanizmalarında söz sahibi olmak istemektedir; ancak, gelinen noktada,
sadece kendisinin doğrudan taraf olduğu veya yakın çevresiyle ilgili konularda
söz sahibi olmasının yeterli bulunabileceği anlaşılmaktadır. Türkiye, Avrupa
Güvenlik ve Savunma Politikası konusunda, sadece karar mekanizmalarında kısmî
söz sahibi olma hakkıyla yetinmek zorundaysa, yaptığımız fedakârlık
karşılığında, Avrupa Birliğinden de aynı şekilde karşılık talep etme hakkımız
olmalıdır. Türkiye olarak yaptığımız fedakârlık karşılığında, Türkiye'nin aday
üyeliğinin açık şekilde teyidi, tarama sürecinin başlatılması gibi hususlarda
lehimize adımlar atılmasını talep etmeliyiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin
savunma bütçelerinin büyüklüğünü, bu bütçelerin kendi içinde dağılımlarını ve
yatırım politikalarını teyit eden faktör, o ülkenin jeopolitik konumudur. Millî
Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, Millî Savunma
Bakanlığının Silahlı Kuvvetlerle ilgili kamu hizmeti alanıyla, savunma
sanayiinin altyapısını oluşturmakla ilgili görev alanını ayrı olarak ele almak
istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, içte ve dışta gösterdiği üstün
başarıyla, bölgenin en güçlü, en iyi eğitilmiş, hareket kabiliyeti en yüksek,
dinamik ordusu konumundadır. Büyük Atatürk'ün eseri, demokratik ve laik Türkiye
Cumhuriyetinin bekçisi ve Türk Ulusunun en değerli varlığı olan Türk Silahlı
Kuvvetleri, anayasal sınırları içerisinde görevini başarıyla yürütmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kısa, orta ve uzun vadeli
tehdit değerlendirmeleri ışığında sürekli geliştirilerek, yüksek teknolojiye
sahip, daha modern, üstün bir güce ulaşması gerekmektedir; ancak, bu gereklilik
yerine getirilirken dışa bağımlılığın da asgarî düzeye indirilmesinin
sağlanması lazımdır. Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Silahlı Kuvvetleri
ihtiyaçlarını karşılarken, yurt içinde üretilmesi düşünülen, öncelikle, kritik
silah sistemlerinin tespiti çalışmalarını hızla sürdürmekte olduğu ve yurt
dışından alımında zorunluluk bulunan silah, araç ve gereçlerin doğrudan alımı
yerine, yerli firmaların da katılımıyla, konsorsiyumlar yoluyla tedarik etmeyi
tercih ettiği memnuniyetle görülmektedir. Teknoloji denildiğinde, yeni teknolojilerin ve
ürünlerin geliştirilmesini sağlayan tasarım ve üretim teknolojilerinin tümü ile
ar-ge çalışmaları anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan teknoloji
transferleri, kuruluşların ar-ge birimleri tarafından özümsenerek, yeni
teknolojilerin üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermelidir.
Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretebilmektir. Savunma Sanayii
Müsteşarlığı tarafından halen yürütülmekte olan projeler çerçevesinde üretilen,
yerli katkı payı yüzde 80'lere varan zırhlı muharebe araçları ve F-16 savaş
uçaklarına karşı koyma kabiliyeti sağlayan elektronik harp sistemleri hepimize
gurur vermektedir. Millî Savunma Bakanlığının, ileri teknoloji içeren
savunma ihtiyaçlarının sağlanmasında yurtiçi katmadeğerin artırılması hususunda
gösterdiği özeni de takdirle karşılıyoruz. Bu bağlamda, topyekûn savunma, topyekûn kalkınma
düsturuyla yürütülen, ülke kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak, millî
savunmayı, millî kalkınmayla birlikte gerçekleştirmek amacıyla hazırlanan
"İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havalimanı Projesi" çok önemlidir.
Öte yandan, savunma teçhizatı ürünlerimizin
ihracatındaki gelişmeler de fevkalade önem arz etmektedir. Bu gelişmeler, Türk
savunma sanayii ürünlerinin uluslararası pazarda rekabet şansı olduğunu
göstermektedir. Bu projeler sayesinde, yan sanayie aktardıkları işlerle de son
teknolojilerin yurdumuza gelmesini sağladıkları gibi, doğrudan ya da dolaylı
olarak ülkemizin istihdam sorununa olumlu katkıda bulunulmaktadır. Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
çağdaş ve yeniliklere açık yapısının en çarpıcı özelliklerinden biri de, bazı
hizmetlerin özelleştirilerek satın alınması yolunda gösterdikleri gayretlerdir.
Bu çağdaş yaklaşımlardan ötürü Genelkurmay Başkanlığını kutlarız. Bu tür hizmet
özelleştirme çalışmalarının artırılması ve yerli firmalara öncelik
tanınmasıyla, ekonomimizde ciddî katkılar sağlanacağı inancındayız. Değişen bu dünya düzeni, her yerde ve her konuda
yeniden yapılanma ihtiyacı getirmiştir. Devletimizin diğer kurumları gibi Millî
Savunma Bakanlığının da bu konuda bazı yeniden yapılanma çalışmaları vardır.
Yüce Meclisimiz, inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde, yani ocak ayından itibaren
bunların süratle yasalaşması yönünde gayret gösterecektir. Esas gücünü ulusundan ve mazisinden alan şanlı Türk
Ordusu, tarihin her safhasında milletiyle özdeşleşmiş, Türk ordusu denilince
Türk Milleti, Türk Milleti denilince de Türk Ordusu akla gelmiştir. Büyük
Atatürk Türk Ordusunu "Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk
vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir" şeklinde tarif etmiştir ve
bu ordunun adına, haklı olarak, erinden generaline kadar, tek bir isim olan
"Mehmetçik" ismi verilmiştir. Türk Ordusu, milletimizi tarih boyunca
iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollama görevini başarıyla sürdürmüş,
milletimizin birlik ve beraberlik simgesi olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin bağımsızlığının, Türk vatanının bölünmez
bütünlüğünün, millî birlik ve beraberliğimizin güvencesidir. Türkiye Cumhuriyetinin, bugün itibariyle, güçlü bir
silahlı kuvvetlerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. İleriki
yıllarda daha iyi bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesine ihtiyaç duyulduğu
inancıyla, daha fazla kaynak ayrılması arzu edilirdi; ama, yine de, bütçenin
yüzde 10'u civarında bir kaynağı Türk Silahlı Kuvvetlerine ayıran milletimize,
devletimize ve hükümetimize teşekkür etmek istiyorum. Bir ordunun aslî unsurunu insan oluşturduğuna göre,
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal açıdan rahat olması, moral
motivasyonunu artıracak ve bu unsurun silahlı kuvvetlerimizin gücüne olumlu
katkılar sağlayacağına inancımla, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, 21 inci Yüzyıl
ve yeni binyılda üstün başarılar diliyorum. Millî Savunma Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin, Türk
Silahlı Kuvvetlerine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, vatan için
hayatlarını kaybeden şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, gazilerimize sağlık ve
mutluluk diliyor, onları minnet ve şükranla anıyorum. Milletimizi ve Yüce Parlamentomuzu saygıyla selamlıyorum.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakar. Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, buyurun.
(Alkışlar) ANAP GRUBU ADINA AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2002 yılı bütçesi
üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına, Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, idrak etmekte
olduğumuz ramazanlarını tebrik ediyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin kalkınmasını ve
gelişmesini sağlayacak yatırımların büyük bölümünün gerçekleşmesini
beklediğimiz Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bütçeden ayırdığımız 2 katrilyon 5 trilyon lirayla bu hizmetlerin
ne kadarını yapabileceğini merak ettiğim yeni Bayındırlık Bakanına ve Bakanlık
mensuplarına başarılar diliyorum. Bayındırlık Bakanlığı, bünyesinde Karayolları Genel
Müdürlüğü gibi 5 dev genel müdürlükle Türkiye çapında çok zor ve hayırlı
hizmetler yaparak ülke kalkınmasında önemli rol oynamaktadır. Her zamanki
görevinin dışında, 1999 yılında 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle yerle bir
olan Adapazarı, Düzce, Bolu, Yalova'nın altyapısının ve konutlarının yeniden
imar ve inşası bu Bakanlığımıza son yıllarda ilave bir sorumluluk ve görev
yüklemiştir. Deprem bölgesinin, bugün, birçok eksikleri olsa bile,
bu bölgenin yeniden imar ve inşası için son iki yıldır Bayındırlık Bakanlığının
ve diğer bakanlıkların bütün ilgili ünitelerinin çalışmalarını takdirle
izledik. Dolayısıyla, asrın felaketi dediğimiz bu afette -birkaç istisna hariç
ki, onlar da bağımsız yargıya hesap vermektedir- canını dişine takarak,
samimiyetle, dürüstçe çalışan, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
Eksik kalan hizmetlerin de, çalışkan ve gayretli Sayın Bakanımızın takibiyle,
çok kısa zamanda ikmal edileceğine inanıyorum. Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımızın, afet olan
bölgelere karşı hassasiyetini biliyorum; ancak, mevcut afet yönetmeliğinin ve
diğer bağlı kurumlardaki yönetmeliklerin bazı hizmetleri engellediğini gördüm.
Sayın Bakanımızın, bu yönetmeliklerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiği
kanaatime katılacağına inanıyorum. Şöyle ki: Afetlerin genel hayata etkili olup
olmadığı kriterlerinin tespitinde nüfusu 5 000'e kadar olan ilçelerde en az 20
bina yıkılırsa, nüfusu 10 000 ilâ 30 000 arasında olan ilçelerde en az 30 bina
yıkılırsa, o takdirde afet tanımının yapılabileceği ifade edilmektedir. Bu,
yanlış bir kriterdir. Peki, 5 000 nüfuslu ilçede 20 bina değil de 19 bina
yıkılırsa, bu bina sahipleri bir bina daha yıkılmadı diye mağdur mu edilecek?
Dolayısıyla, Afet Yönetmeliği, daha mantıklı ve adil kriterleri esas almalıdır.
Son günlerde Mersin, Hatay, İzmir, Rize ve ilçelerinde
değişik boyutlarda can ve mal kaybının olduğu afetler meydana gelmiştir. Ben,
bütün afetzedelere geçmiş olsun diyor, ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Bu
illerdeki tahribatın giderilmesi için bölgesel afet kararnamesi çıkarılmalıdır.
Bu illerin birçoğunda Afet İşleri Genel Müdürlüğüne ait arsalar vardır. Bu
arsalara acilen kalıcı konutlar yapılmalı, bu konutların bitirilmesine kadar
afetzedelere kira yardımı yapılmalıdır. İller Bankasınca belediyelere yapılan
su ve kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinin ihale bedellerinin tamamını
belediyelerimize borç yazma yerine, ANAP iktidarları döneminde olduğu gibi, bu
bedelin yüzde 20'sinin borç, yüzde 80'inin hibe olması gerekir; aksi halde,
bugünkü uygulamayla belediyelerimizin bütün gelirleri, bu altyapı borçlarına
tahakkuk ettirilecek yüzde 50 faize bile yetmeyecektir. Belediyelerimizden, sekiz on ay, işçisine maaş ödemeyen
belediyelerimiz vardır. Belediye başkanları bırakıp kaçma noktasına
gelmişlerdir. Belediye gelirleriyle ilgili mevzuatlarda mutlaka yeni
düzenlemeler getirilmelidir; dolayısıyla, Mahallî İdareler Yasa Tasarısı bir an
önce kanunlaştırılmalıdır. Yine, belediye borçları için, İller Bankasınca her ay
belediyelere ödenen vergi gelirlerinden aylık gelir payının yüzde 25'inden
fazla kesinti yapılmaması gerektiğine inanıyorum; çünkü, yüzde 50 faizle
katlanarak büyüyen altyapı borçları nedeniyle, aylık gelirlerinden 350 milyar
alması gereken bir belediye, borç taksiti kesintilerinden sonra bazen 40-50
milyar bazen de hiç almamaktadır. İller Bankasından para alamayınca, mevcut
belediye gelirleriyle, her belediyemizden beklediğimiz 8 grupta 192 ayrı
hizmetin yapılması mümkün değildir. Tabiî afet neticesi afet bölgelerine
gidecek paralar, belediyelerimizin müşterek fonlarından değil, Hazineden
doğrudan karşılanmalı, diğer belediyeler mağdur edilmemelidir. Değiştirilmesi yıllardır gündemde olan mevcut İhale Kanununda,
her türlü istismara, şaibeye, iftiraya açık olan kanunî boşluklar olduğunu
biliyoruz. Nihayet, ilgili bakanlıklarımızın bürokratlarının uzun
çalışmalarından sonra hazırladığı ve hükümetimizce Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan, Anavatan Partisi Grubunun da büyük oranda mutabık olduğu
yeni İhale Kanunu Tasarısıyla bütün bu sakıncaların giderileceğine inanıyorum. Mevcut kanundaki boşluklar nedeniyle, devlet
kurumlarında çalışan çok iyiniyetli elemanlar bile ihale komisyonlarında görev
almaktan kaçmakta, komisyonlarda görev alanlar da yatırımları ihale etmekten
âdeta korkar hale gelmişlerdir. İmza atmaya korkar hale gelen bürokratın hizmet
yapması mümkün değildir. Bu tasarı kanunlaştığında, kamu görevlilerine rahat,
şaibesiz çalışma ortamı sağlanmış olacaktır. Planı, programı bulunmayan, en
önemlisi yeterli ödenek tahsis edilmemiş işlerin ihalesine izin
verilmeyecektir. Şimdiye kadar büyük istismara ve yolsuzluklara sebep olan,
birim fiyata dayalı keşiflerle ihale yerine, anahtar teslimi veya götürü bedel
esası uygulanacaktır. Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü,
1950'li yıllarda kurulmuş, gelişen dünya koşullarına göre her zaman kendisini
yenileyen, kurulduğundan bugüne kadar ülkemize başarılı hizmetler yapmış, en
faal çalışan kurumlarımızdan birisidir; ancak, yatırımları için gerekli bütçe
giderek azalmaktadır. 1960'larda bütçeden yüzde 13 pay alan Karayolları,
1970'lerde yüzde 7,7, 1980 yılında yüzde 4,1, bugün ise yüzde 2 seviyesine
kadar düşmüştür. 2002 yılı bütçesi, 2001 yılına göre rakamsal olarak
yüzde 45 artmış görünse de, fiyat farkları dikkate alındığında, 2001 yılına
göre yüzde 30 küçülmüştür. Karayolları bütçesinin yıldan yıla azalmasının
gerekçesi olarak, Türkiye'nin yeni yol yapımına ihtiyacı azalmıştır şeklindeki
bir değerlendirme çok yanlış olacaktır. Karayollarının, yaz-kış 60 000
kilometre devlet ve il yolunun tamamıyla, 2 000 kilometre otoyolun bakımı,
onarımı -kar mücadelesi hariç- sorumluluğu vardır. Ayrıca, ülkemizde araç sayısı 8 000 000'dur. Her 1 000
kişiye düşen araç sayısı 125'tir. Gelişmiş ülkelerde bu sayı 500-600'dür. Bu
mukayeseden de anlaşılacağı gibi, yol ağımızı en az 4 kat artırmalıyız. Ayrıca, mevcut yol ağımızın standartlarının, mevcut
trafiğe bile kafi gelmediği gerçeğini hepimiz biliyoruz. 3 500 kilometre
civarında olan bölünmüş yol, en az 2 katına çıkarılmalıdır. Ağır yük
taşımacılığının yapıldığı 12 000 kilometre civarındaki ana istikamet yollarının
sadece 6 000 kilometresi beton asfalt kaplıdır. Bu yolların tamamının beton
asfalt yapılması kaçınılmazdır. Bugüne kadar projesiz yapılan yolları standart
haline getirme çalışmaları devam ettirilmelidir. Ülkemizin en önemli gelir
kaynağı turistik yörelere giden il ve devlet yollarında standart olmayan
kısımlar standart hale getirilmelidir. Bu kadar önemli hizmetleri yürüten, Karayollarında
çalışan birikimli ve beceriye sahip teknik personel, bugün 400 000 000 ilâ 600
000 000 lira maaş almaktadır. Bölge müdürleri ve imzasıyla büyük sorumluluk
taşıyan diğer teknik personel, yanlarında çalışan aynı kıdemdeki işçi
statüsündeki şoför veya hizmetlinin yarısından az maaş almaktadır. Bu sebepten
dolayı, karayolları ve diğer yatırımcı kurumlarda kalifiye eleman tutmak
zorlaşmıştır. Teknik personelin ücret sorunu, mutlaka çözümlenmelidir. Ayrıca, siyasî nedenlerle, bundan sonra, artık,
tayinlerle, teknik personel huzursuz edilmemelidir. Ülkemizin en fizibl güzergâhlarından Samsun-Ankara,
Ankara-Antalya, Kırıkkale-Delice, Çorum-Merzifon-Kavak arası yapımı devam eden
öncelik verilmesi gereken projelerdir. Yine, yapımı devam eden ortalama günlük trafik
yoğunluğu, değil duble yolda, birçok otoyolda bile olmayan ve Türkiye'nin
prestij bölgesi haline gelen Karadeniz duble sahil yolu, dış kredi temininde
ortaya çıkan bazı sorunlar nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Şu anda yüzde
45 seviyesinde yapımı gerçekleşen ve hiçbir hizmet görmeden bekleyen bu
yatırımı da, hizmete sokmak için, bir an önce kredi sorunu halledilmeli, bu yol
ülke gündeminden çıkarılmalıdır. Sayın eski ve yeni bakanlarımızın bu konudaki hassasiyetleri
için kendilerine teşekkür ediyorum. 1997 yılında, 55 inci hükümet zamanında, bu yolun
ihalesi aşamasında haksız, mesnetsiz, tutarsız, tamamen siyasî nedenlerle
"biz yapmadık, siz de yapmayın" mantığıyla karşı çıkıp engellemek
isteyenler, bu karalama kampanyasından hiçbir netice alamayınca, şimdi de,
çevreci maskesiyle, halen çalışılan güzergâh için "bu güzergâh bu çevreyi
bozmuştur, yanlış bir tespittir" diye yeni bir iddia ortaya atmışlardır;
ama, bunlar unutmasın ki, çevreyi korumak, kesinlikle, yatırımlara karşı
çıkmak, yatırımları engellemek demek değildir. Halbuki, halen çalışılan güzergâhın seçilmesiyle, eski
yolun istimlak koridorundan, hafriyattan, sanat yapılarından, tahkimatlardan
yüzde 90 istifade edilmiş, sahilde çok az da olsa bozulan kumsalların yeniden
daha fazlasını oluşturmak için güzergâh boyunca binlerce T mahmuz
yapılmaktadır. Denize girilebilecek veya turistik özellik gösteren
kesimler, tünellerle geçilerek, titizlikle korunmaktadır. Eski güzergâhta zaten
hafriyatlar, sanat yapıları büyük oranda yapılmış olduğundan, şevler
oluşmuştur. Doğanın tabiî yapısına ve ormanlık araziye bir zarar söz konusu
değildir. Bu kişilerin iddia ettiği gibi, sahilin iç kısmından,
Karadeniz'in dik yamaçlarından duble yol geçirilseydi, istimlak ve yapım bedeli
en az 10-15 kat artacağı gibi, yol genişliği ve şevler, ayrıca çıkan
hafriyatların bu yamaçlardan akması ve şevlerden yer yer heyelan olması, en az
200-250 metrelik bir yemyeşil ormanlık çevreyi yok edecekti. Başka bir sakınca, bu güzergâhın arazi yapısı
dolayısıyla, en az yüzde 20 tünel, yüzde 30 viyadükle geçilecek ve yine çevre
çok büyük oranda bozulacaktı. Her türlü sakınca, bu kadar net ortada iken; şimdi
tekrar çevre gerekçesi ile karalama kampanyasını başlatanlar, eğer, Karadeniz'e
yol da, hizmet de, yatırım da yapılmasın, bunlara gerek yok diyorlarsa, başka
gerekçe aramasınlar, bunu da, açıkça, mertçe ifade etsinler; ama, ben
inanıyorum ki, çok kısa bir zaman sonra, bu yola karşı çıkanların çocukları,
babaları adına utanacak, toplumdan özür dileyeceklerdir. Bu nedenle, gerek çevreyi koruyarak ve gerekse maliyet
olarak da en az 10-15 kat daha ucuza yapılabilecek yolun güzergâhını tespit
eden Karayolcu teknik elemanlarımıza ve yolun ihalesini ve yapımını
gerçekleştirdikleri için, araştırma, soruşturma ve hatta gensoruya muhatap
olan; fakat, yılmayan, 55 ve 57 nci hükümetlerin başbakan ve bakanlarına,
kısacası emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Sözlerime son verirken, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, değerli
milletvekillerimizin ve dinleyen herkesin mübarek Ramazan Bayramını ve yeni
yılını kutluyor, tekrar herkese saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabil. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'da. Sayın Kalkan, süreleri eşit mi paylaşıyorsunuz? SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Üç eşit parçaya
bölüyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Tamam efendim. Buyurun Sayın Kalkan. SP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; şimdi, bir ramazan vesilesi ve yaklaşan bir
bayram... Ramazanda aç ve oruç kalınışı itibariyle, gerek Maliye Bakanımızın bu
bütçeyi içine sindiremediği, halkın karnını doyurmayacak bir bütçe ve gerekse
de, yakın bir tarihte, Başbakan Yardımcımızın, bu bütçe sayesinde 2002 yılı, aç
ve oruç içerisinde geçecek dediği bütçenin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
bölümü üzerinde, görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, neredeyse,
bütün üst düzey yetkilileri tutuklanmış ve 500 kadar müteahhidi kapsayan geniş
bir DGM soruşturması açılmış olması büyük bir talihsizlik gibi görülebilir;
ama, bu, çok öncelerden beri belli ve Türkiye'nin bütün kurumlarında, üç aşağı
beş yukarı, aynı tarzda cereyan eden hadiselerin sadece bir kısmı. Ne acıdır ki, bütün yöneticileri içeride ve eski bakanı
hakkında da Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiş bir bakanlık, dürüst
ve şaibesiz ihale yapmak için de -bu arada, IMF'nin dayatmasıyla ve
Türkiye'deki işlerin Batılılara verilmesini temin edecek bir hazırlıkla-
yeniden bir ihale yasası düzenlemesi yapmaktadır. Şu anda Yüce Meclise sunulmuş
bulunan İhale Yasa Tasarısı ile Sözleşme Yasa Tasarısı hakkında nasıl olsa
görüşmeler yapılacak, ayrıntılı değerlendirmeler yapılacak şimdilik, şurada
şunu söylemek istiyorum: Dünyanın en iyi yasasını da yapsak, ihaleleri siyasî
rant kapısı olmaktan çıkarmadıkça, kamuoyunun gözü önünde şeffaf biçimde
yapmadıkça ve etkin bir kontrolörlük geliştirmedikçe, yolsuzluğu önlemenin
imkânı yoktur. Trilyonluk inşaatları 300 milyon lira aylıklı kontrolörlerle
sağlıklı bir şekilde yürütemezsiniz. Bu, yıllardır söylendiği halde, bu hususta, ne
hikmetse, kasten hiçbir şey yapılmıyor. Kontrolörünün ya da müdürünün 350
milyon lira aylık aldığı bir ortamda, kapıcısının veya temizlikçisinin 1 milyar
200 milyon lira maaş aldığı bir ortamda, elbette, ahlaksızlığın da
takviyesiyle, bu rezaletler ayyuka çıkmaktadır. Kesin projelerini önceden yapmadığımız işleri, fiyat ve
teklif isteme yöntemiyle ihale etmenin bir anlamı yoktur. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, ne hikmetse, ihale yapmadaki maharetini, yaptığı ihalelerin çok iyi
netice verip vermediğine bakma cihetinde kullanmıyor. İstanbul'da Galata Köprüsünün, hâlâ, eksik ve kusurlu
işleri tamamlanmadı, kabul prosedürü bitirilmedi. Köprünün kapaklarının yaptığı
rezonanstan ötürü yıkılma riski raporlarla defalarca belirtildiği halde,
statiğinin giderek bozulduğu görüldüğü halde, kısacası, çürüdüğü hakkında
teknik raporlar olduğu halde, bu köprü yakında yıkılma tehlikesi arz ettiği
halde, yıllardan beri, hâlâ, kesin kabul yapılabilecek düzeltmeler
yaptırılamadı. Bolu Dağı Tüneli çöktü. En önemlisi, yaklaşık iki ay
süreyle çöktüğünü gizlediler. Uyanık birkaç gazeteci olmasaydı, şimdi bunu da
bilmeyecektik. Tünel, fay hattının üzerine niye yapıldı, fay hattının üzerinde
değilse niye çöktü? Bununla ilgili sondaj, araştırma, etüt hiç yapamadı mı bu
Bakanlık? Bayındırlık ve İskân Bakanlığının üst yöneticilerinin
çoğu hapiste olduğu için değil; ama, genel olarak sistemin bütün kurumları gibi
bu kurumda da kadim bir çürüme gözüktüğü için, bu Bakanlığın, cumhuriyetin ilk
yıllarındaki, 1930'lu yıllardaki heyecan ve aktifliğe yeniden kavuşturulması
lazım. Şimdi, bırakalım diğer bakanlıkları, başka diğer genel
müdürlükler de Bayındırlığın görevine soyundular. Bir müddet evvel, Sağlık
Bakanımızın "eğer herkes sağlık ünitesi kuracaksa, biz de polis örgütü
kuralım" demesine eş, ben de diyorum ki, ya diğer bakanlıkların, genel
müdürlüklerin bayındırlık hizmetlerini yapması terk edilmeli ya da Bayındırlık
da çiçek ekmeli, itfaiye teşkilatı kurmalı, başka işlerle de uğraşmalı; ya
bütün işlerin, tek bir elden, tek bir merkezden etkin koordine edilmeli ya da
bu başıbozukluktan bir an evvel çıkaracak doğru dürüst bir yapılanma
başlatılmalı. Bayındırlık Bakanlığının bu sektörde hiçbir öncü rolü
gözükmüyor. Yapım teknolojileri konusunda hiçbir uzmanlığı öne çıkmadı.
Işıkara, Barka, deprem konusunda televizyonda fink atıyor; ama, Bakanlığın
Deprem Araştırma Daire Bakanlığından biri çıkıp, tek bir söz söylemiyor. Şimdi,
soruyorum; bu daire başkanını tanıyan var mı; yok. Neden; çünkü, işte, bütün
kurumlarımızda olduğu gibi, bu kurumda da kendi gerçek görevini etkin şekilde
yapabilecek diğer bütün moral güçler ve unsurlar izale edildi. Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, şu ana kadar, hasar
tespitinden başka hiçbir fonksiyonu yoktur. Çürümüş bir yapının içindeki en
çürümüş kurumlardan biri olarak gözükmektedir. Bu birimi, bir an evvel, doğal
afetler konusunda uzman ve öncü bir role kavuşturmalıyız ya da bunu
yapamıyorsak, bu kurumu da kapatmalıyız. Bu meyanda, ülkemizin her yerinde, her gün birkaç tane
sel, afet, heyelan felaketini görüyoruz, duyuyoruz. Yedi ay oldu... Hatay'daki
sel felaketiyle ilgili burada defalarca konuşmama rağmen, bütün Hatay
milletvekillerinin ısrarla talep etmesine rağmen, Hatay'a, lütfen, gerektiği,
hak ettiği ilgiyi gösterin dememize rağmen ve Hatay'ı bu kadar ayrıcalıklı bir
muameleyle tahrik etmeyin dememize rağmen, Sayın Meclis Başkanvekilimizin de,
bir Hataylı olarak, defalarca, bu hususta bütün sıkıştırmaları yapmasına
rağmen... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Doğru
söylüyorsunuz, doğru. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - ... ve bakanlarımızın
da, buraya çıkıp "ben yeni tayin
edildim; ben eskiyim, bilmiyorum" deyip, yeniden bir haftalık süre talep
edip, bu hususu çözeceklerini söylemelerine rağmen ve ben de, maalesef, istemeyerek,
kahrolarak, eğer, Hatay'ın bu hakkı telafi edilmezse, Avrupa veya dünya hukuk
mercilerine gideceğimi istemeye istemeye söylememe rağmen, IMF talimatlarıyla
15 günde 15 yasa çıkarılmasına rağmen, Hatay'ın bir kararnamesi yedi aydır
çıkarılamadı. Hatay, haksız yere bunu talep etmiyordu. Başbakanımız
da "Hatay deprem felaketi" diye terennümlerde bulunuyordu. Başbakan,
burada, konuları gerektiği gibi değerlendirememe durumuna düşmekten bunu ifade
etmiyordu; Hatay'daki sel felaketi, sanki, bir deprem felaketi gibiydi. Ama,
Sayın Bayındırlık Bakanımız da yeterli süreyi doldurduğu halde, hâlâ, bir
kararnamenin akıbetinden haberdar bile değiliz. Artık, bir an evvel, ya "Hatay'ın kararnamesi
çıkacak" diyelim ya da çıkmayacaksa "biz bunu çıkarmayacağız, Hatay'ı
kale almıyoruz" diyelim, biz de ona göre tavrımızı alalım diyorum. Son olarak da, iktidar partilerine mensup belediyeler
ile muhalefete mensup belediyelere İller Bankası tahsisat oranlarını merak
ediyorum. Bir de, bunlar içerisinde, iktidar belediyeleri ile MHP'nin
belediyelerine tahsis edilen oranları çok merak ediyorum. Acaba, kendi iktidar
belediyelerinin olmadığı yerlerdeki belediyelere ödenek tahsis edilmezken,
orada kendilerine oy veren insanları cezalandırmayı nasıl içlerine
sindiriyorlar? Bütün bunların düzeleceğini umut etmiyorum; ama, bir
kere daha ifade ederek sorumluluğumu yerine getirdiğimi zannederek, hepinize
saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kalkan. SP Grubu adına, Sayın Alaattin Sever Aydın; buyurun
efendim. SP GRUBU ADINA ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ve Bayındırlık
Bakanlığı bütçeleriyle ilgili, Grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum; bu vesileyle, Yüce Milletimizin ramazanını tebrik eder,
ayrıca bir hafta sonra idrak edeceğimiz Ramazan Bayramını da tebrik etmek
istiyorum ve bu Bayramın ülkemizin ekonomik kurtuluşu için bir vesile olmasını
da Yüce Allah'tan diliyorum. Değerli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi 8.2 katrilyon lira olarak belirlenmiştir, geçen seneye göre yüzde 60-61
oranında bir artış vardır; ancak, bu artış yeterli değildir. Özellikle personel
ve cari harcamalar için bu bütçe sarf edilmektedir. Değerli milletvekilleri, bütçenin çok güçlü olması
gerekir, çok daha fazla olması gerekir. Eğer, geçen seneki enflasyonu kâlâ
alırsanız, bu bütçenin geçen seneden de daha az olduğunu görmüş olursunuz. Değerli milletvekilleri, NATO ülkelerinde, Millî
Savunma Bakanlığıyla ilgili harcamalar bizden kat kat daha fazladır, belki beş,
on misli daha fazladır. Silahlı kuvvetleri güçlü olmayan ülkeler, maalesef,
başka ülkelerin tahakkümü altına girebilirler. Küçük hesaplarla da Türk askeri
pazarlıklara alet edilmemelidir. Afganistan'a asker göndermemiz son derece yanlış bir
uygulamadır, kaç kişinin gönderildiği veya gönderileceği halen meçhuldür;
ancak, bir haber kanalından aldığımız duyumlara göre, 1 000 kişinin
gönderilmesi halinde, bunun Türkiye'ye aylık masrafının 50 milyon dolar olacağı
ve bu da, yılda, aşağı yukarı 600 milyon dolardır. Bu ekonomik sıkıntıyı çeken
bir ülke için yılda 600 milyon doların Afganistan'daki askere harcanması şayanı
dikkattir. Bunun üzerinde önemli durmak gerekir. Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri
teknolojinin en son şeklini kullanmalıdır. Bunun için de ne gerekiyorsa mutlaka
yapılmalıdır. Biz, Silahlı Kuvvetlerimizi, bölgemizde gerekli savunma görevini
yerine getirecek, Türkiye'nin hudutlarını koruyacak, ülkemize yönelecek
tehditleri bertaraf edecek bir seviyede muhafaza etmeye de mecburuz ve daha da
yükseltmeliyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, silah, mühimmat ve uçak
konusunda dışa bağımlı olmaması için yerli ağır sanayie önem vermemiz
gerekmektedir. Dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız. Kıbrıs Harekâtında, dışa
bağımlı olduğumuz zaman, bize Amerika tarafından yapılan ambargoyu burada
hatırlatmak isterim. Değerli milletvekilleri, öncelikle, İsrail'le yapılan
tank ihalemizin iptal edilmesi çok yerinde olmuştur. Bunun için, burada, grup
olarak da şükranlarımızı arz etmek istiyoruz. Değerli milletvekilleri, şahsî görüşüm olarak da, Türk
Silahlı Kuvvetleri üzerinde bazı şeyler söylemek istiyorum. Özellikle askerlik
süresinin kısaltılması, benim şahsî olarak görüşümdür. Bu sürenin, tabiî ki,
teknotratların çalışmasıyla daha da az bir seviyeye düşürülmesi gerekir
kanaatindeyim. Yine, bedelli askerlik uygulamasına devam edilmesi uygundur
kanaatindeyim; hatta, döviz bazında değil, TL bazında olmalıdır bu. Değerli milletvekilleri, Avrupa güvenlik savunma
politikası için, Millî Savunma Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasında bir sözü
vardı ve şöyle diyordu: "Biz, Avrupa güvenlik savunma politikasına evet
demişiz, NATO'ya da evet demişiz; bu güçlere de evet diyoruz. Türkiye'nin,
Avrupa Birliği üyesi değildir diye karar mekanizmasının dışında tutulmasına da
karşıyız." Türkiye, söz sahibi ve karar sahibi olmadan, Avrupa ordusunun
ve Avrupa müdahale gücünün karar vermeyeceğini belirttiği halde, üzerine basa
basa belirttiği halde, maalesef, edindiğimiz bilgiye göre, Türkiye, Avrupa
güvenlik savunma politikasından dışlanmayı kabul etmiştir ve iki üç gün önce de
bu imzayı maalesef, atmıştır. Nitekim, Amerika Dışişleri Bakanı Powell'ın
Türkiye'ye geldiği zaman ilk işi de Sayın Başbakana "siz bu meseleyi de
hallettiniz" diye teşekkür etmek oldu. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği, ordusunu
kuracak, Türkiye bu ordunun dışında kalacak ve bunun kararlarına da
katılmayacak; ama, Avrupa Birliği, Türkiye'yi, NATO üyesi olduğu için istediği
gibi kullanacak. Güya, Avrupa Birliği ordusu, Türkiye'ye karşı kullanılmayacakmış;
ancak, bu, sadece laftadır değerli milletvekilleri. Bu hususta, acaba, herhangi bir sözleşme bir anlaşma
var mıdır, yazılı bir belge var mıdır; yoktur. Şimdi, Amerika Dışişleri Bakanı Sayın Powell,
Türkiye'ye geldiği zaman dört maddelik bir öneriyle gelmişti: Bir, Kıbrıs'ı
çözün; iki, Afganistan'a asker gönderin; üç, Irak'taki ambargoyu devam ettirin;
dört, petrol boru hattını açmayınız, sınır kapısını açmayınız önerilerini
getirmiştir ve Avrupa Birliği savunma politikası için -biraz önce dediğim gibi-
teşekkür etmiştir. Değerli milletvekilleri, böyle, her yönümüzle
Amerika'ya bağlılıkla olmaz. Tabiî ki, zaman az olduğu için bu konulara fazla
giremiyorum. Irak'ta toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu
söylerken, şimdi, maalesef, şartların değiştiğini söylememiz, kabul edilemez
bir durumdur. Bir gün şöyle, öbür gün böyle, her gün değişik politikalar
uygulayamayız. Değerli milletvekilleri, basında, Genelkurmay
harcamalarıyla ilgili, çeşitli zamanlarda spekülasyonlar görülmektedir. Biz,
Genelkurmayın, zaten, bu konularda hassas olduğunu biliyoruz. Bu denetimin daha
iyi olması için, Sayıştay denetimiyle ilgili hukukî düzenlemelerin yapılmasında
da yarar görüyoruz. Bu suretle, spekülasyonlar da önlenilmiş olur. Değerli milletvekilleri, vatandaş, çocuğunu seve seve
askere gönderiyor, davul zurnayla gönderiyor; peygamber ocağı addedilen asker
ocağımızda, çocuklarını ziyarete gidenlerin, kılık kıyafetleri yüzünden,
çocuklarıyla veya kardeşleriyle görüştürülmedikleri görülmektedir veya
söylenilmektedir. Biz, bunu tasvip etmiyoruz; varsa, böyle bir şeyin noktasal
olduğuna ve bu durumun da, kesinlikle, yetkililer tarafından düzeltileceğine
inanıyoruz. Çok değerli milletvekilleri, bu arada, Bayındırlık
Bakanlığıyla ilgili iki üç dakika da olsa, görüşlerimi arz etmek istiyorum.
Özellikle, bölgem Batman İliyle ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bakınız, Batman İlinde altyapı
yetersizdir; bunu herkes biliyor. Programdadır; fakat, halen ihalesi
yapılmamıştır. İçmesuyu yetersizdir, bu yaz Batman'ın çekmiş olduğu içmesuyu
sıkıntısını, hatta, yıllardan beri çekilen sıkıntıyı, ancak, Batmanlılar bilir;
burada oturmakla bunlar bilinmez. Bunun için, içmesuyunun mutlaka halledilmesi
gerekir. İçmesuyu yeterli değil midir; yeterlidir; ancak, şebeke eskimiştir,
şebekenin yenilenmesi gerekir. Şebeke yenilendiği takdirde, su zayiatı da çok
çok azalmış olur ve bu şekilde, vatandaş su sıkıntısı da çekmemiş olur. Değerli milletvekilleri, bakınız, İller Bankasının bir
otogar projesi vardır, maalesef, bu, halen öyle durmakta. Çevreyollarının
kaldırımları, maalesef, yoktur. Çevreyolu mudur; kaldırımı var mıdır, yok
mudur; çöle mi giriyor, araziye mi giriyorsunuz, meçhul! Bunun bir an önce
düzeltilmesi gerekir Karayolları Genel Müdürlüğünce ve yine, orta refüjlerin
yapılması gerekir. Değerli milletvekilleri, bakınız, afet yardımı...
Belediye birtakım fonlarla, maalesef, bu Afet Kanunuyla ilgili, bazı
belediyeleri afet bölgesi ilan etmiş, onlara yardım yapıyor. Kimin parasını
kime veriyorsunuz Değerli Bakanım?! Siz, normal belediyelerin parasını alıp,
sizden, sizin partilerden olmayan belediyelerin parasını alıp, maalesef, afet
bölgesi ilan etmiş olduğunuz kendi partilerinizdeki belediyelere aktarmış
oluyorsunuz. Olabilir, kendi belediyelerinize yardım yapabilirsiniz; ama, diğer
belediyelerden kısmak suretiyle değil; gidin, başka bir yerden fon bulun ve
yardım ediniz. Bunun için belediye başkanlarımızın şiddetle tepkisi vardır. Değerli milletvekilleri, şimdi, Batman Belediyesine
bakınız, ayda 600 milyar lira gidiyor; ama, bu paranın 190 milyar lirası SSK
borçları için kesiliyor, 90 milyarı vergi dairesine veriliyor, 15 milyarı özel
idare, 60 milyarı TEDAŞ tarafından... Elde ne kalıyor; elde kalan parayla da,
maalesef, işçinin maaşı dahi verilemiyor. Belediye, âdeta, kendi yağıyla
kavrulur hale gelmiştir. Bu hususta, İller Bankasının ve Sayın Bakanımızın
dikkatini çekmek istiyorum; belediyeye gerekli yardımları yapsınlar. Değerli milletvekilleri, Batman'ın en önemli
sorunlarından biri, özellikle Sason Karayolu. BAŞKAN - Sayın Aydın, son dakikanız efendim. ALAATTİN SEVER AYDIN (Devamla) - Tamam efendim. 60 kilometre olan bu yolun yapımı, 1993 yılından beri
ihaleye açılmakta olup, maalesef, 10-12 kilometresi kalmıştır. Bizim
edindiğimiz bilgiye göre, geçen sene, 350 milyar lira para gönderilmiş. Değerli
milletvekilleri, 350 milyar lirayla 1 kilometre yol yapılamıyor; 10
kilometrelik yolun bitmesi için, biz, 10 yıl daha mı bekleyeceğiz?! Sason halkının perişanlığını belki siz bilmezsiniz;
ama, o 10 kilometrelik yolu en az 1-1,5 saatte gidebiliyor. Yollar, aşırı
derecede virajlı ve çok dar olduğu için bakımı dahi yapılamamaktadır. Bu
hususa, Sayın Genel Müdürümüzün ve Sayın Bakanımızın da dikkatini çekmek
istiyorum. Bu yolun bir an önce yapılması gerekir ki, Sason halkı, o 60
kilometrelik yolu 1-1,5 saatte gidebilsin, aksi takdirde 3 saatte gidebiliyor. Değerli milletvekilleri, bunun dışında,
Batman-Hasankeyf-Gercüş yolunun çok dar ve virajlı olduğunu belki
bilmiyorsunuz, ama, bunu da hatırlatmak istiyorum. Bu yolun da mutlaka
genişletilmesi ve ıslah çalışmalarının yapılması gerekir. Ayrıca, anayoldan Kozluk İlçesine çıkan yolun da
yapılmasına başlanıp, bir an önce bitirilmesi gerekir. Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığıyla
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçelerinin hayırlara vesile olmasını diler,
hepinize saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın. Sayın Çelik, buyurun efendim; süreniz devam ediyor. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bayındırlık, medeniyet demektir; medenî gelişmelerle
olan ilgisi dolayısıyla da önemlidir. Bayındırlık Bakanlığı önemli bir yatırım bakanlığı
olması dolayısıyla herkesin gözü buradadır, imrenme ve kıskançlıkların
hedefidir. Bu bakanlık, her zaman netameli bir yer olmuştur. Eski bakan
"en çok ihalenin yapıldığı, Türkiye'nin en gelişmiş sektörlerinden biri
olan müteahhitlik sektörünün en çok iş yaptığı bir bakanlık, kazanç elde etmek
isteyenlerin en çok aşındırdığı bir kapı; yani, kazanç elde etmek isteyenlerin
çok yönlü gayretleri ve bu gayretlerin zorladığı hepimizin az çok bildiği bir
sistem ve yapı mevcut. Yine, Bayındırlık Bakanlığına yönelenlerin, her zaman,
kötüleyen ve kötülenen gruplardan oluşmuş olduğu gerçeği de, belki, liberal ve
kapitalist felsefenin bir ayrı ürünü olmaktadır" demişti. Yaşadıklarımız
da bunu gösteriyor. Yıllarca önce, biz, hep ahlak ve maneviyat sloganını hayata
geçirme çabasını bunun için sürdürdük. O yüzden, sorunları giderecek ve
önleyecek mekanizmaların en önemli unsurunun insan olduğunu ifade ettik.
Mutlaka, bunların başına, bu işin şuurunda olan insanların gelmesi lazım. Bu
Bakanlığın başında olan kişiler çok dikkatli, çok anlayışlı, milletin
menfaatini gözeten, hakikaten, vazifesi başında hiçbir şeyi kaçırmamaya özen
gösteren insanlardan olması lazım. Sayın Bakanın, doğrudan müsteşara, genel müdüre ve
danışmana talimat vererek, ihaleleri yönlendirdiği yönünde iddialar çıktı,
kamuoyunda bunlar yer buldu. Mahkemelerce, suçluluk ispat edilinceye kadar...
Tabiî, suçsuzluk esastır; ama, öyle olaylar da vardır ki, insanların
mahkemelerde suçsuzluğu kabul edilse bile, kesinleşse bile onun suçluluğunun
kamu vicdanında devam ettiği bir gerçektir. Bunun üzerine, biz, geçtiğimiz
aylarda bir gensoru verdik; istedik ki, bu iddialar karşısında siyasî
sorumluluğu üslenerek istifa edin ya da gidip mahkemelerde, aklanın diye;
ancak, Sayın Bakan "bu gensoru alelacele, sıra savmak için hazırlanmıştır,
hatalarla doludur; kocaman bir çarpı işareti koyuyorum" demek hatasında
bulunmuştur; ama, 361 sanık adediyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en büyük
sanıklı hukukî davasıdır değerli arkadaşlarım. Uzmanlar "hiçbir soygun tek
başına yapılmaz, mutlaka bir eylemcisi var; onun yardımcısı olan pasif
durumundaki gözetleyiciler, habercisi, koruyucusu vardır" diyorlar. Tabiî
ki, bu bir ekip işidir ve Bakanlığın başına geldiğinde, burada yaptığı
konuşmada, Sayın Aydın büyük bir yetkinlikle, yüreklilikle "Bayındırlık
Bakanlığının balansı bozulmuştur" dedi ve sonuçta, Sayın Aydın, kendi
döneminde bu bakanlığın balansının ne kadar bozulduğunu ispat edercesine çok
olaylar gelişti. Tüm bunlar, kamuoyunun gözü önünde bir film izler gibi
izlendi. Ülkenin bağımsızlığını ve onurunu korumaya çalışan, halkının refah ve
saadeti için bütün gücüyle gayret sarf eden şaibesiz 54 üncü hükümeti nasıl
düşürdüklerini hep beraber gördük; umarım, mesebbiplerinin kulakları çınlar. Keşke, MHP ve sorumlu bakan, bu olayda, Türk Ceza
Kanununun çeşitli maddelerine sığınmadan, evet, siyasî sorumluluğu üstleniyorum
diyebilseydi. Tabiî, bu arada, keşke, biz, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele
etmek için kurulmuş bir partiyiz, yüzde 18 oyu bunun için aldık, bir bakanımız
bile olsa, gerçeklerin ortaya çıkması için, bize düşen, onun aklanmasıdır
diyebilseydiniz. İhale şekilleri, tabiî ki, en kısa zamanda şeffaf bir
yapıya kavuşturulmalı, siyasî erki kullananların, kapılarında bekleyen yüzlerce
firmanın "bizi de değerlendirin, ihaleye davet edin" taleplerinden
kurtarılmalıdır. Değerli arkadaşlar, ben, deprem komisyonunda çalıştım.
Türkiye her gün sallanıyor, depremi gündemimizden çıkarmamalıyız. Son yüzyıl
içerisinde 130 civarında hasar yapan deprem olmuş, 85 000 insan hayatını
kaybetmiş, 600 000 bina yıkılmıştır. Tabiî, tüm bunlar da, gelip, insan
unsuruna dayanmaktadır. İnsanı eğitmediğimiz sürece hiçbir sorunun üstesinden
gelemeyiz. Tabiî ki, burada, depreme uğrayan, enkaz altında her şeyini bırakan,
gece zengin yatıp sabah fakir kalkan bölge halkımız, büyük bir azimle hayat
mücadelesini devam ettiriyor, hafızalarda ve fotoğraflarda kalan güzelliklerin
tekrar canlanmasına çalışıyorlar. Değerli arkadaşlar, bir yapıdan beklenen dayanım,
durabilite, yani dayanıklılık, fonksiyon, ekonomi ve estetiği sağlamış
olmasıdır. Bu işi yapan mimar ve mühendisler bunları birleştirmek
durumundadırlar. Ancak, burada üzerinde durulmayan, fakat çok hayatî önem
taşıyan yapının durabilitesi, yani dayanıklılığı ve kalıcılığıdır. Betonarme
yapılar, donma, çözülme, sülfat etkisi başta olmak üzere, çeşitli asit ve
tuzların, özellikle donatı korozyonunun etkisi altındadırlar. Bu etkiler
sonucunda, zamanla beton hasar görmekte ve taşıyıcı özelliğini kaybetmekte,
hatta betonla demir arasındaki alerans kaybolmaktadır; bunun, mutlaka iyi
değerlendirilmesi lazım. Bilinçsiz yapılaşmanın eskisi gibi devam ettiğine de
dikkat çeken bilim adamları "hayır" diye haykırarak, ülkemizi yeni
felaketlerin beklediği konusunda uyarıyor. Burada, yetersiz insanların bina
yapımını sürdürmeleri ve kalitesiz malzeme kullanımı hataları başta geliyor.
Yapıların yüzde 70'inde, biraz evvel bahsettiğim korozyon etkisi çok büyük bir
risk meydana getirmektedir. Bakınız, köprüler, bu yüzden tehdit altındadır;
Boğaz Köprüsüyle bağlantı sağlayan bütün viyadükler, bu noktada çok iyi
incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Tabiî, Bolu Tüneli de hâlâ bir muamma;
"çökmedi" dediler, hatta, bizi götürüp gösterdiler; arkasından
"çökmüş" dediler; "yeni bir by-pass yolu yapıldığı"
şeklinde ifadeler... Sayın Bakandan istirhamımız, bu konu nedir, bizi aydınlatsınlar. Ayrıca, kendi Bakanlığına bağlı Deprem Araştırma Daire
Başkanlığı var; bu, çok önemli bir kuruluş. Soruyorum: Hem Bolu Tünelinde hem
Karadeniz otoyollarında, bu kurumun vermiş olduğu herhangi bir rapor söz konusu
mudur; var mıdır? Ayrıca, Bolu Tüneli, 1986 yılında 118 500 000 milyon
dolara ihale edilmişti; ama, şu ana kadar 842 000 000 milyon dolar para
harcandığı ifade ediliyor. Acaba, bu, doğru mudur? Harcamaların miktarı nedir;
hangi sürede bitecek ve daha ne kadar para harcanacaktır? Her gün, biz, acı bir deprem hadisesiyle sarsılıyoruz.
Bir söz vardır: Hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Çabuk unutuyoruz; acaba, bu
geçirdiğimiz deprem felaketleri hatırımızda mıdır, gündemimizde tutuyor muyuz;
hayır; ama, şunu biliniz ki, afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve
alınacak tedbirlerle zararların azaltılması yerine, bugüne kadar, hep, yara
sarmakla uğraşmışız. Afete yapılacak ekonomik yatırımın geri dönen bir yatırım
olarak değerlendirilmesi lazım. Işıkara, her zaman, 6,3 şiddetinde bir deprem olma ihtimalinin
yüzde 63 olduğunu ifade ediyor. Tabiî, Marmara Bölgesinde, orta hasarlı 124 000
konut var. Orta hasarlı bina demek, taşıyıcı sistemi hasar görmüş ve
güçlendirilmeden iskâna müsaade edilmeyecek konut demektir. Mutlaka, bunların,
bu sakıncalarının giderilmesi lazım; ama, bunlar için 2 milyar yardım yapıldı;
bu parayla, bu onarımın yapılması mümkün değil; yetmemiştir. Bunların, bir an
evvel ele alınması ve bu tehlikenin ortadan kaldırılması gerekir. Ayrıca, Türkiye'de, birinci derece riskli deprem
kuşağında bulanan konut ve kamu binası stoku yaklaşık 7 milyon civarındadır. Bu
bölgede, en az 500 000 okul hastane gibi kamu binaları bulunmaktadır. Ayrıca, Marmara depreminde, oradaki bina stokunun 572
000 ve yıkılan binanın da, yüzde 19'a tekabül ettiğini düşünürseniz, bu, çok
büyük bir rakamdır. Sadece İstanbul'da 2 500 000 konutun bulunduğunu ve
bunun yüzde 19'u değil de, yüzde 5'i
mertebesinde bir zarara uğradığı zaman
125 000 konutun zarar göreceğini, hasar göreceğini, yıkılacağını hesaba kattığımız
zaman, 100 000 ölü ve 200 000 yaralı ve milyonlarca dolar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, 2 dakika içerisinde toparlayınız. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla)- Ancak, televizyonlarda
maalesef, jeofizik ve sismoloji dalında bütün ilim adamlarının medyada
sergiledikleri kararsız spekülatif görüntüler ve akılları karıştıran beyanları,
halkımızı tereddüde düşürmektedir. Değerli arkadaşlar "devlet bir şey
yapmamıştır"demiyorum; ama, kontrol eksikliği sebebiyle kalitesiz yapılar
oluşmuştur. Birkaç gün önce Düzce'de yapılan konutları görmeye gittim, bir
arkadaşıma çıkmıştı. Dıştan görünüşleri güzel; fakat, maalesef, içleri felç
durumda, tesisatları çalışmaz vaziyette. Bunların, mutlaka, ehil elemanlarca
kontrol edilip öyle teslim alınması lazım ve afet riski yüksek bölgelerden
başlamak üzere, mevcut yapı ve altyapıların afetler olmadan önce
güçlendirilmesi, yenilenmesi çalışmalarına önem ve öncelik verilmeli, bu amaç
için de yeterli iç ve dışkaynaklar bulunarak özel proje hazırlanmalı: Bu arada teknik elemanları da unutmadan ifade etmem
lazım; çünkü, ben de bir teknik elemanım. Aldıkları eğitim ve yüklendikleri
sorumluluğun karşılığını alamadıkları halde, bütün azimleriyle çalışmakta; ama,
haysiyet ve itibarları itham edilme riski altında da bu arkadaşlarımız görev
yapmaktadırlar. Ayrıca, burada, deprem bölgesinde mağdur olan insanlar
vardır. Hâlâ yaşanılan birçok olay, bu acıları dindirmek yerine, artmasına
neden olmaktadır. Mahkemelere birçok dava açıldı; ama, bu davalar devam ediyor,
bir kısmının zaman aşımına uğrayacağı endişesi var. Hatta, Türk Ceza Kanununun
445 inci maddesinden çıkartılarak 383'e dönüştürüldüğü ve böylece, sanıkların
zamanaşımından istifade etmeseler bile, affa uğrayacakları iddiaları ortadadır.
Değerli arkadaşlar, bu hükümet, halka güvenmeme, millet
idaresini yok sayma anlayışıyla ülkemize her an bir kriz yaşatmaktadır. Şu
anda, 28 Şubat süreciyle oluşturulan kriz ortamının ürünü ve 28 Şubatın
milletin değerlerine aykırı tüm dayatmalarına sahip çıkan bir hükümet
işbaşındadır ve ikibuçuk yılını doldurmuştur ve kriz esasına göre kurgulanarak
kurulmuş bir hükümettir, krizlerle de devam etmektedir; çünkü, bunun kuruluş
aşamasında da böyleydi ve maalesef, bu hükümeti oluşturanların hepsi ihalelere
fesat karıştırmaktan dolayı görevlerinden ayrılmışlardır. Zamanım dolduğu için daha fazla bir şey ifade
edemiyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Oğuz Aygün. Buyurun Sayın Aygün. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Yüce Meclisimizin
Sayın Başkanını ve bu Meclisi teşkil eden çok değerli milletvekili
arkadaşlarımı, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bütçelerde, diğer kanunların müzakeresinden farklı
olarak, zeminlerin dışına taşılabilir, başka konular konuşulabilir; ama,
kanunların müzakeresinde, o maddenin dışına taşılmaz. Şimdi ben de, biraz
sonra, huzurlarınıza, benden sonra gelecek olan Mustafa Kemal Tuğmaner
arkadaşımın bütçe hudutları içerisinde kalmak suretiyle, bütçenin rakamları ve
bütçenin prensipleri üzerinde yapacağım konuşmadan önce, eğer müsaade
ederseniz, müsamaha gösterirseniz, biraz, bütçenin dışına çıkmak istiyorum. Muhterem Milletvekilleri, buraya çıkıp konuşan
arkadaşlarımızdan bir kısmı -benim bir kötü huyum var, hataları buldum mu
söylüyorum- Muhterem Heyetinizi selamladıktan sonra, bir de, ekranı başında
oturan vatandaşlarımıza selam gönderiyorlar, sevgi gönderiyorlar, saygı
gönderiyorlar; bu, yanlıştır. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Onlar için mi çıkıyorlar
oraya? OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bu yanlışı yapmayalım.
Neden; bu, Meclisi by-pass etmektir, sizi yok saymaktır. Burada konuşanların
hepsinin iki tane muhatabı vardır; birisi, zabıtlar vasıtasıyla Türk tarihi;
ikincisi de, Yüce Heyetiniz vasıtasıyla Yüce Türk Milletidir. Onun için, burada
size söylenen her söz, otomatikman, Yüce Türk Milletine hitap edilmiş sayılır.
Zaten, Yüce Türk Milletinin hepsi bu salonu dolduramayacağı için, işte,
rakamlara göre, oradaki oranlara göre, 50 000 ile 100 000 arasında kişiyi
temsilen, Muhterem Heyetiniz, buraya gelip Türk Milletini temsil ediyorsunuz. O
halde, sizin dışınızda, Türk Milletine hitap etme keyfiyetinden vazgeçmemiz
lazımdır, bu bir. İkincisi, bir hususu daha sırası gelmişken arz etmek
istiyorum: Birbirimize kenetlenmeye mecburuz. Dışarıda, herkes hücum ederken -X
partisini, Y partisini ayrı tutarak konuşmuyorum- hepimizin, toptan, kendi
düşüncesine, duygusuna göre hatalı bulduğunu iddia ve ilân ediyoruz. Hemen
burada söyleyeyim, dünyanın en büyük hatası, kendisini temsil eden
parlamentoları, dünya kamuoyu önünde ve kendi kamuoyları önünde küçük düşürmeye
çalışanların yaptığı hareketlerdir. Türk Milleti, bunu yapmayacak kadar
asildir; ama, 67 000 000 Türk Milleti susuyor, 300-500 kişi konuşuyor, bir de
muhterem basınımızı vasıta kılıyorsa, bu, sanki Türk Milletinin sesi gibi
çıkıyor ve o Meclise herhangi bir şekilde bir hatayı da belli etmeyerek, genel
manada "bunlar kalmasın, gitsin" diyor. Şimdi, bakın bir çağrışım yaptım ve buraya çıkmadan
önce değerli Grup Başkanvekili arkadaşımla görüştüm, ona da aynı hatırayı arz
ettim, size de arz edeyim: 1974 senesi 20 Temmuzu... Burada, bu kürsüde -o
zamanın başbakanı genç bir adam- Sayın Bülent Ecevit konuşma yapıyor, biz de bu
sıralarda oturuyoruz; salon değişik; ama, işte bu sıralar. Bizim, Bülent
Ecevit'ten o gün büyük bir heyecanla dinlediğimiz konu, Kıbrıs'a Türk askerinin
çıkışının haberidir. İnanınız, günlerin sıkıntısı, günlerin azabı, günlerin
daralmış olan ruhları içerisinde ne kadar büyük bir müjde verilmiş oluyordu
bize ve biz, istisnasız bütün partiler, ayakta alkışlıyorduk. O günkü Meclisten bugüne kalan arkadaş sayısı 11; o da
münavebeli, ben de dahil gitmiş tekrar gelmişiz. Bununla şunu söylemek
istiyorum... Şimdi, 11 kişiyi de sayacağım, burada yoklar maalesef; 11 kişi,
1974 Meclisinden bugüne kalmış, 28 sene sonraya. Demek ki, Meclisler
mütemadiyen değişiyor, mütemadiyen yerine yenileri geliyor. Şimdi, o halde, bu
Meclis toptan gitsin demenin ne kadar abesle iştigal olduğunu, bunu
söyleyenlerin anlaması lazımdır. Kimler vardı? MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçenin neresinde bu?! Bütçeye
gel, vaktin bitiyor. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Efendim, benim saatim var; özür
de diledim. BAŞKAN - Bütçede her şey söylenebilir. Lütfen, siz
müdahale etmeyin Sayın Örs; siz, yerinizde oturun efendim. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçeye gelsin Sayın Başkan! BAŞKAN - Buyurun Sayın Aygün. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bu nezaketsizliği sizin yapmamanız
lazım; bu, size yakışmayan bir nezaketsizliktir.Çok saygı duydum size... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Size de yakışmıyor! Bütçeye
gelin. BAŞKAN - Sayın Örs, hatip istediğini konuşur. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Biz, buraya, bütçeyi dinlemeye
geldik. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bakın, hatibin konuşmasına
müdahale hakkınız yoktur. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bütçeye gelin, bütçeye... OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Hatibin üslubuna müdahaleye,
hele, hiç hakkınız yoktur. Bu, benim üslubum; müsaade edin... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz dinliyoruz Sayın
Aygün. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - İstediğiniz gibi de
konuşamazsınız; bütçeden konuşacaksınız. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Buyurun, siz konuşun o zaman! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Ben, bütçeden konuşacağım yeri
gelince. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Niye gocunuyorsunuz, neden
gocunuyorsunuz?! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Gocunmuyorum. Biz, güzel
fikirlerinizden faydalanmak istiyoruz. BAŞKAN - Sayın Örs, bir dakika... Bütçe görüşülüyor. Siz, buyurun efendim. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Hiç kimseyi incitmemeye
çalışıyorum ve diyorum ki; biz, bütünüz, bir ailenin fertleriyiz; bunun idraki
içinde olan bana hak verir, idraki içinde olmayanı da ne yapayım; Allah ıslah
etsin! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Amin, herkesi!.. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, muhterem arkadaşlarım,
kimler vardı o gün: Doğru Yol Partisinden Necmettin Cevheri, İlhan Aytekin, Ali
Şevki Erek... Daha çok Fazilet Partisinden, o zamanki Refah Partisinden vardı,
şimdi Saadet Partisindeki arkadaşlarımız; Fehim Adak... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - O zamanki Millî Selamet
Partisi... OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Sizde yok, tesadüfen sizin
partide yok. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, genç bir partiyiz Sayın
Aygün. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bakınız, Fehim Adak
vardı, Süleyman Arif Emre vardı, Oğuzhan Asiltürk vardı, Yasin Hatiboğlu
vardı ve Ali Oğuz vardı -o zaman
senatördü, şimdi milletvekili olarak aramızda- ve Kâmran İnan vardı; Bülent Ecevit
Beyefendi vardı ve bendeniz vardım. Bunu, hem bir nostaljiyi hatırlatmak için
söyledim hem de biraz sonra, Kıbrıs meselesine atıfta bulunacağım için bir baz
olarak huzurlarınıza getirdim. Şimdi, muhterem arkadaşlarım, 1950 seneleri, benim
üniversite hayatım. Biz, o zaman, diğer fakültelerle... İsmi celiliniz geçti de, yoktunuz Sayın Hatiboğlu. 1974
Meclisinden, burada, şimdi bulunanların içinde zatıâllerinizi de saydım; 11
kişiyiz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederim efendim. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Oturduk, sohbet ediyoruz(!) OGUZ AYGÜN (Devamla) - Sizi ne kadar yanlış tanımışım,
affedersiniz, ne kadar yanlış tanımışım. Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakın, bir şeye işaret
edeyim: 1950'li senelerde, münazara yapardık. BAŞKAN - Sayın Aygün, son dakikanız efendim. OGUZ AYGÜN (Devamla) - Önümde saat var; müsaade edin
efendim. BAŞKAN - Arkadaşlarınızın süresinden kullanırsınız
efendim. OGUZ AYGÜN (Devamla) - Peki... Peki... Efendim, o münazaralarda, bir münazarayı hatırlıyorum;
"kuvvet mi hakka galebe çalar, hak mı kuvvete galebe çalar" ve daima
-bu, üç defa benim devremde yapıldı- kuvvetin hakka galebe çaldığı tezi
kazanmıştır. Sonra, Antalyalı arkadaşlarıma atıfta bulunarak
söylüyorum. Bir Yörük şiiri vardır. Şiirin sonu, sonu demeyeyim de, her kıtanın
nakaratının sonu şöyle biter: "Yurdu yumruk zapt eder." İşte, bu
zapteden yumruk ve hakka galebe çalan kuvvet devletin kuvvetidir. İşte, o,
kahraman Türk ordusudur. Bunun için, bu Türk Ordusunu, gözbebeğimiz olan Türk
Ordusunu çok iyi muhafaza etmeye, dışarıdaki spekülasyonlara kulaklarımızı
tıkamak suretiyle ve bunların haksızlıklarını bilerek, Türk Ordusunun her türlü
ihtiyacını temin etmeye mecburuz. Millî Savunma Bakanlığının başında, lütfeder kabul
buyurursa, kadim dostum sayacağım ve çok saygı duyduğum Sabahattin Çakmakoğlu
Beyefendinin -ki, bürokraside valilikler yaptı, çok başarılı; İçişleri
Bakanlığı yaptı, çok başarılı- müsamahasına sığınarak, bir hususu arz edeceğim:
Bu kadar gözbebeğimiz gördüğümüz ve methettiğimiz, göklere çıkarmakta, haklı
olarak çıkarmakta çırpındığımız Türk Ordusunun, gazetelerde çıkan, Sivil
Savunma Müsteşarlığıyla ilgili birtakım dedikodular vardır; doğrudur,
yanlıştır; ama, hemen onu söyleyeyim, buna eğilmesinde fayda vardır. Gayet
tabiî, bizim gördüğümüz gibi o da görüyor; bunu da arada bir ufak nokta olarak
arz ettim. Bir şeyi daha arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Aygün, çok arz ederseniz, diğer
arkadaşlara söz süresi kalmıyor efendim! OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son
sözümü söylüyorum. Meclisler devamlı değişir dedim, demin sayarken ismini
unuttuğum Sayın Fevzi Halıcı bizim Konya senatörümüzdü, çok değerli bir
ağabeyimizdi, şimdi onun mahdumu Emrehan Halıcı Beyefendi de bugün aranızda.
Yarın, bu milletin her ferdinin buraya gelmesi için kapılar açıktır, bu açık
kapıları kapamamak lazımdır ve millet fertlerinin her türlü ihtiyacını
karşılayabilecek, her türlü isyanına cevap verecek tek mercidir. Nasıl
camilerimiz var, ibadethane olarak, dinî mabet olarak muhafaza ediyoruz, burası
da bir millî mabettir, kıymetini bilelim. Saygılar sunuyorum, dinlemek lütfunda bulunduğunuz için
de çok teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aygün. Sayın Tuğmaner, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2002 mali yılı
bütçesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Yüce Meclisi şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlarken, Türkiye Cumhuriyetini ve
vatanımızın savunmasını en zor koşullarda fedakârca yapmakta olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin değerli komutanlarına, subay, astsubay ve kahraman
Mehmetçiklerimize partim ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. Türkiye
Cumhuriyetinin bekası, vatanın bütünlüğü, bağımsızlığı ve güvenliği uğruna
hayatlarını vermiş olan şehitlerimizi, ayrıca bu uğurda yaralanmış, sakat
kalmış gazilerimizi de şükranla anıyorum. Bilindiği gibi, ülkemizin sahip olduğu jeostratejik ve
jeopolitik coğrafî konumundan dolayı, dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların
sıkça yaşandığı, uluslararası dengelerin her an değişebildiği kriz
merkezlerinin ortasındadır. Bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı korumak ve barışı
tesis etmek için, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin caydırıcı güç olma mecburiyeti
vardır. Ayrıca, globalleşen dünyada tek başına kendi savunmasını ve olası
saldırıyı önleme iddiasında bulunan hemen hemen hiçbir ülke kalmamıştır. Bu
nedenle, millî savunma ilkemizden taviz vermeden, başka ülkelerle birlikte
hareket etmek mecburiyeti doğmuştur. Türkiye, 1950 tarihinden bu yana, NATO kolektif savunma
paktı içerisinde yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile kurucu
ortağı, aynı zamanda temsil kabiliyetimizin olduğu Güneydoğu Avrupa Çokuluslu
Barış Gücünde görev alma sorumluluğunu da hissetmektedir. Nitekim, bu gücün
komutanlığını, iki yıl boyunca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli generalleri
deruhte etmiştir. Türkiye'nin, terör olgusundan çok çekmiş bir ülke
olduğu hepimizin malumudur. Bu konudaki politikalarını, yaptırımlarını ve
çekingelerini yıllardır anlatmaya çalıştığı halde, özellikle Avrupa ülkelerinin
bizi tam anlamadıkları, görüşlerimizi benimsemedikleri gerçeğinden yola
çıkarak, terörün, teröristin ve terörle mücadelenin, 11 Eylülde Amerika
Birleşik Devletlerinin uğramış olduğu terörist saldırı sonrası gelişmeler
haklılığımıza destek vermiştir. Amerika Birleşik Devletlerindeki son olaylar, bizim
doğrularımızı göstermiş, yanımızda ve düşüncelerimize göre mücadele etmenin
gereğini ortaya çıkarmıştır. Ulusal savunmamızın güçlü olması için, güçlü bir orduya
sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerinin cari ve yatırım faaliyetler kapsamındaki tüm kaynaklar rasyonel
ve etkin bir şekilde kullanılarak, 2000 yılında 68,5 trilyon TL, ekonomik krize
rağmen, 2001 yılı eylül ayı itibariyle çeşitli harcama kalemleri bazında 66,5
trilyon TL tasarruf yapılmıştır. Ekonomik kriz nedeniyle revize edilen makro ekonomik
büyüme içerisinde, enflasyonun 2001 yılında yüzde 75'i aşacağı ve 2002 yılı
sonu itibariyle yüzde 35 olarak hedeflenmiş olmasına rağmen, Yüksek Planlama
Kurulu kararı çerçevesinde, bakanlıkların 2002 malî yılı diğer cari
giderlerinin 2001 malî yılı bütçesinin yüzde 45'i oranında artırılarak
bütçelendirilmesi kararına uyulmuştur. Buna rağmen, zorunlu gereksinimlerin
azamî tasarrufla karşılanması prensibiyle, önceliklendirme, kaynak ihtiyaç
dengesi ve alternatif faaliyet projeler arasında tercih kriterleri baz alınarak
tasarruf çabalarına önem verdiğini memnuniyetle izlemekteyiz. Görüşülmekte olan Millî Savunma Bakanlığının 2002 malî
yılı bütçesine baktığımızda, 8 katrilyon 234 trilyon 969 milyar liralık bir
bütçeyi ifade etmektedir. Bunun 913 trilyon 739 milyar TL'si genel yönetim ve
destek hizmetlerine, 7 katrilyon 321 trilyon 229 milyar TL'si Millî Savunma
hizmetleri için tefrik edilmiştir. Türkiye'nin savunma ve güvenlik gereksinimlerini
karşılamak için araştırma ve geliştirmeye dayalı ulusal tedarik programları
uygulama zorunluluğu vardır. Burada memnuniyetle ifade edeyim ki, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin tasarrufa yönelik ve öncelikli alternatif faaliyet
projeleri arasında en uygun olanının seçimi yapılarak, tercih kriterlerinin baz
alınması, ar-ge çalışmalarına katkı sağlayacaktır. Nitekim, F-16, Stınger,
denizaltı, hücumbot, tanksavar silahı, hava meydanı ve deniz üsleri ar-ge
tabanlı olarak gerçekleştirilmektedir. Ar-ge, üniversiteler, TÜBİTAK, özel veya
kamu kuruluşu niteliğindeki sanayi kuruluşlarıyla müşterek yürütülen bir
projedir. BAŞKAN - Sayın Tuğmaner, toparlarsanız sevinirim,
süreniz geçiyor. MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Devamla) - Toparlıyorum. Makine ve Kimyanın Millî Savunma Bakanlığına
ilgilendirilmesinin ardından, araştırma projesi için 600 milyar lira ar-ge'ye
aktarılmıştır. Yine, off-set dediğimiz programın iletişimiyle büyük
projelere imza atılmış ve ticarî taahhütlere girişilerek mesafe kat edilmiştir.
Savunma Sanayiimizin ürettiği mal, hizmet ve eğitimleri bağlamında 30'u aşkın
ülkeyle savunma sanayii işbirliği, 40'ı aşkın ülkeyle de eğitim işbirliği
anlaşması yapılması sayesinde Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin savunma sanayiindeki yükselen itibar grafiği takdire şayandır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin
bölünmez bütünlüğünün teminatı olan ve bunu sağlamak için savunma görevlerini
hayatları pahasına ifa eden her kademedeki askerî personelin kurum ve
kuruluşlararası ücret dengesizliğini gidermek için çıkarılan yetki kanunu
çerçevesinde maaş düzenlemelerinde iyileştirme yapılması, kaçınılmaz bir hal
aldığından, mutlaka giderilmesi gerekir düşüncesindeyim. Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığının
2002 malî yılı bütçesinin ülkemize, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve milletimize
hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinize Demokratik Sol Parti ve şahsım adına
saygılarımı sunarken, idrak ettiğimiz mübarek ramazan ayının tüm insanlığa ve
İslam âlemine huzur ve barış getirmesini Allah'tan niyaz ederim. Saygılarımla. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkür ederiz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, şimdi, sıra Sayın
Ahmet Sancar Sayın'da. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı 2002 yılı bütçesi
üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış
bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım. Bayındırlık Bakanlığı 2002 yılı bütçesi, Karayolları
Genel Müdürlüğü ve İller İdaresi olmak üzere, toplam yaklaşık 2,5 katrilyon
liralık bir bütçe. Bu bütçenin toplam bütçe içerisindeki payı yüzde 2,5 gibi
bir dilime denk düşüyor. Yıllar içerisinde önemli yatırımlar gerçekleştiren bu
bakanlığımızın bütçesi, özellikle son on yıl içerisinde sürekli bir düşüş
göstermektedir. Aslında, bu durum, sadece Bayındırlık Bakanlığı için değil, tüm
kamu hizmeti veren kurumlarımız için geçerlidir. Bütçe içindeki borç, faiz yükünün sürekli artması,
maalesef, ülkemiz kalkınması için gerekli olan yatırımların ve hizmetlerin
aleyhinde bütçe dengesinin bozulmasına neden olmuş, kamu yatırımları çok ağır
şartlarda yürümek durumunda kalmıştır; ancak, bu duruma, son birkaç yıl
içerisinde gelinmemiştir. Özellikle 1990'lı yıllarından başından beri
uygulanmakta olan miyop politikalar, kısır siyaset anlayışları, bu krizi
hazırlayan nedenler olmuştur. Ekonomide yaşanan depremler ile Marmara depremi
arasında ilginç benzerlikler vardır. Marmara depremi, pek çoğumuz için, sadece
birkaç dakika süren yıkıcı bir felaket gibi görülebilir; ancak, bu felaketi
hazırlayan, yıllardır süren denetimsizlik, vurdumduymazlık, sorunları gözardı
etme alışkanlığı olmuştur. Aynı şekilde, ekonominin de tüm alanlarında
sergilenen bu vurdumduymazlık, sorunları halı altına süpürme geleneği, Marmara
depremi gibi, ekonomide de büyük depremleri kaçınılmaz kılmıştır. Malî sektör,
reel sektör ve kamu sektörünün sığ ve sorunlu yapısı nedeniyle oluşan ilk
ekonomi depremi 1994 yılında olmuştur ve ekonomimizi sürekli tehdit eden bir
fay hattı oluşmuştur. Ancak, ekonominin maruz kaldığı bu tehdide rağmen, aynı
vurdumduymazlık devam ettirilmiş, bu fay hattından uzaklaşılmaya çalışılmamış;
hatta, fay hattının daha da derinleşmesine neden olacak, savurgan ve günübirlik
miyop politikalar yeni depremlere davetiye çıkarmıştır. 1997 yılına
gelindiğinde, ekonominin içerisinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değildi.
Üstelik, 1997 ile birlikte, Uzakdoğu'da başlayan ve Rusya'dan Brezilya'ya kadar
uzanan küresel malî kriz, Türk ekonomisinin kötü durumunu daha da
derinleştirmiştir. 1999 yılında, 57 nci hükümet, bu ağır ekonomik tabloda
göreve başlamıştı ve kısa bir süre sonra Marmara depremini yaşadık. 17 000
insanımızı kaybettiğimiz, ülkemiz ekonomisinin en önemli merkezlerinden birini
vuran yüzyılın afeti, bütün bu sıkıntıların üzerine daha ağır ve ezici sorunlar
yüklemiştir. Depremin hemen ardından, hükümetimiz, bütün
kaynaklarını seferber etmiş, deprem bölgesinde yaşanan acılara ve yoksunluklara
kısa sürede cevap verebilecek önlemleri uygulamaya koymuştur. 42 587 konut
inşaatı ve altyapısıyla birlikte yepyeni şehirler kurulmuştur. Sayın milletvekilleri, sizleri, İzmit-Gölcük depreminin
hemen sonrasına götürmek istiyorum. O günlerde, bazı medya kuruluşlarının,
deprem bölgesinden felaket manzaralarını, en acımasız, en iç parçalayıcı
görüntülerle aktarmaları, can çekişen insanlarla yaptıkları röportajları, daha
fazla rating uğruna düşüncesizce yayınlamaları "devlet nerede"
sloganlarıyla toplumsal bir bunalımı körüklemek istemeleri, henüz hafızalardan
silinmemiştir; fakat, kısa bir süre önce, Amerika'nın 11 Eylülde yaşadığı
terörist saldırıların oluşturduğu bir felaketi tüm dünyaya duyururken, Amerikan
medyası, çok sorumlu bir tavır sergilemiştir. Binlerce kişinin öldüğü olaydan,
bir tek kare can çekişen bir insan görüntüsü yayınlanmamıştır. Üstelik, Amerika
gibi güçlü bir devlet dahi, Marmara depremine oranla daha küçük sayılabilecek
bu yıkımın kalıntılarını hâlâ kaldıramamıştır. Bu nedenle, hükümetimizin ve
Bakanlığımızın ortaya koyduğu çabaların öneminin artık anlaşılması zamanı
gelmiştir. Değerli milletvekilleri, bugün, Bakanlığa ayrılan
bütçenin yeterli olduğunu söylemek, elbette mümkün değildir. Doğal gereksinim
duyulan yatırımlar yerine, öncelik taşıyan yatırımlara önem verilecektir. BAŞKAN - Sayın Ahmet Sancar Sayın, Sayın İmamoğlu'na da
süre bırakırsanız sevinirim. Takdir sizin. AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) - Bu önceliklerin tespiti,
bütçenin verimli kullanılması açısından önem arz etmektedir. Doğru planlama,
güçlü bir denetimle bütçenin performansı beklenenin çok üzerine çıkarılabilir. Konuşmamın diğer bölümlerini atlıyorum süremin
darlığından dolayı. Değerli milletvekilleri, ulusal kalkınma planları ile
bölgesel ve yerel planların bütünlüğünü sağlayacak, birbiriyle ilişkili
hizmetler üreten kamu kurumlarının koordinasyonunu güçlendirecek yerel ve
bölgesel yapılanmalara şiddetle ihtiyaç vardır. Köy Hizmetleri gibi, bazı
bakanlıkların bölge müdürlüklerini kapatıp, valiliklere bağlamak türünden
kolaycı ve götürüsü getirisinden daha fazla olabilecek bu kararlardan
vazgeçmeliyiz. Kamunun, kaynaklarını daha verimli ve üretken kullanabilmesi,
bölge ölçeğinde bir ele alışla sağlanabilir. Arazi toplulaştırılması gibi,
baraj ve göletler gibi, karayolları gibi, birden fazla ili ilgilendiren
yatırımların koordinasyonu bölge bütünlüğü içerisinde sağlanabilir. Bölge
müdürlüklerinin, yerine yeni bir sistem tarif edilmeden valiliklere devri, bu
koordinasyonu ortadan kaldıracak, başkaca problemlerin doğmasına neden
olacaktır. 21 inci Yüzyılın eşiğinde, 19, 20 nci ve hatta 18 inci
Yüzyılı bir arada yaşayan bir ülke görünümündeyiz. Nüfusun demografik dağılımı
da bu gerçeği doğruluyor; yüzde 10'u 21 inci Yüzyıl bilgi toplumuna hazır,
yüzde 25'i sanayi dönemi geleneksel üretim ilişkileri içerisinde, yüzde 65'i
ise hâlâ kırsal alanda yaşamakta;
bunların bir kısmı, kentlerin gecekondu bölgelerini oluşturuyor. Ayrıca,
illerimizin ve beldelerimizin yüzde 80'ine yakın bir çoğunluğu, yine, kırsal alanda
yer alıyor. İşte, ülkemizin fotoğrafı bu ve biz, bu nedenle,
köy-kentleri bir proje olarak sunuyoruz. Cevabı bu fotoğrafta saklıdır.
Köy-kentler olmadığı sürece, köyler yoksullaşıyor, kentler köyleşiyor. Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde yeni İhale
Yasası tasarısını görüşeceğiz. Tasarı, çağdaş normlara uygun, reform
niteliğinde pek çok düzenleme içermektedir. Şeffaf, denetlenebilir ve kaynak
tasarrufu sağlayacak bu yasanın, bugün sıkıntısını çektiğimiz, üzüldüğümüz,
kimi zaman haklı, kimi zaman haksız suçlamalara neden olan ihale yolsuzlukları
sorununu önemli ölçüde çözeceğine inanıyorum. Bu duygularla, Bayındırlık Bakanlığı Bütçemizin
ulusumuza, ülkemize yararlı olmasını diliyor, hepinizi, tekrar, en içten
saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ahmet Sancar Sayın. Sayın İmamoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün 2002 yılı
bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Karayolları Genel Müdürlüğü, 1950 yılından beri, 63 000
kilometre karayolunun ve son yıllarda da 1 845 kilometreye ulaşan otoyolların
yapımını, bakımını, işletmesini sürdüren çok güzide bir kuruluşumuz. Bu kadar
büyük bir otoyol ve karayolu ağının büyük masraflar tuttuğu ve bu ayırdığımız
bütçe tutarıyla çalışmaların nasıl sürdürüleceğini düşündüğümüzde, yine, soru
işaretleriyle karşılaşıyoruz. 2002 yılı bütçe rakamları içinde Karayollarına
ayırdığımız pay 1 katrilyon 733 milyar tutmaktadır. Bunun genel bütçe
içerisindeki oranına baktığımızda düşük olarak görünse de, yine, genel bütçede
yatırımlara ayırdığımız tutar 6 katrilyondur. Bu 6 katrilyon tutarındaki
yatırımlar tarafından baktığımızda, Karayollarına ayırdığımız tutar, toplam
bütçeye nazaran düşük görünmekte; fakat, 6 katrilyon lira içerisinde, yine,
önemli bir pay almakta. Karayolları Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde
konuşurken, aslında, ülkemizde yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'inin
karayoluyla yapıldığını hatırlatmakta ve tekrar gündeme getirmekte yarar var.
Bu yüzde 95'lik payı nasıl azaltırız diye, yine, düşünmemiz gerekmekte. Yolcu
ve yük taşımacılığının bir kısmını denizyolu ve demiryollarına nasıl kaydırırız
diye önümüzdeki yıllarda çalışmalar yapmamız gerekmekte. Karayollarının proje ve planlamada bölünmüş yol
sistemine ağırlık verdiğini biliyoruz. Bu bölünmüş yol sisteminde, otoyollara
nazaran daha düşük maliyetle daha fazla yolun yapılması planlanmakta. Şu anda
bölünmüş yol olarak 3 400 kilometre olan yolun önümüzdeki yıllarda 8 000
kilometreye çıkarılması planlanmakta. Bu planlamaya 2002 yılı bütçesi içerisinde
500 trilyon ancak harcanabilmekte. Bu bölünmüş yolların en önemli bölümünün
Kocaeli İlinde gerçekleştirilmesi gerekmekte; çünkü, E-5 olarak tanımladığımız
yolun, yine, kendi ilimden geçmesi dolayısıyla, bu otoyoldaki trafiğin de gün
geçtikçe ağırlaştığı düşüncesiyle, E-5 dediğimiz eski yolun bölünmüş yol haline
alınıp, otoyoldaki yükün bir kısmının buraya verilmesi çok önem arz etmekte.
Kendi bölgemiz olarak söylediğimize bakmayın. Bu yolun bütün Türkiye için bir
geçiş noktası olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu konuda Sayın Bakandan özel
ilgi rica ediyorum. Sayın Bakanım... Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde
karayolu taşıma kanunu tasarısı var. Bu tasarının amacı, yine, karayollarındaki
taşıt ve yolcu trafiğini düzenlemek, hareketlerini daha verimli hale
getirmektir. Bunun da, bu yasama yılı içerisinde yasalaşmasıyla, önemli bir
düzenleme gerçekleştirilmiş olacaktır. Süre hızla geçiyor ve ben de, diğer bölümleri atlayarak
devam ediyorum. BAŞKAN - Sayın İmamoğlu, 2 dakikalık eksüre veriyorum;
toparlayın efendim. Buyurun. M. TURHAN İMAMOĞLU (Devamla) - Peki, teşekkürler. Önümüzdeki yıllarda otoyol ağının da ve diğer bölünmüş
yol sisteminin de yap-işlet modeliyle ihale edilmesi ve yap-işlet modelinin
gündeme alınması gerekmektedir. Yine, bu proje kapsamında, Kocaeli İli sınırları
içerisinde Körfez Geçiş Projesinin ihale edilmesi... Bu, aynı zamanda,
Bursa-İzmir otoyol bağlantısının tamamlanması, yine, ülkemiz açısından çok
önemli bir projenin bitirilmesi demektir. Ayrıca, son yıllarda, karayollarıyla ilgili,
Karadenize, Karadeniz otoyolunun işletmeye açılması için yüzde 50'ye varan
yatırım oranının da bu dönemde tamamlanarak, yine, Karadeniz duble yolunun
yurtdışı açısından da, diğer ülkelere bağlantı açısından da önem taşıdığını
belirtmek istiyorum. Bu yüzde 50 gerçekleşme oranına gelen bu yol da
dışkaynakla yapıldığı için, yine, Hazine yetkililerinin biraz daha anlayışlı
davranacağına inanıyorum. Konuşmam, biraz süre açısından, kesintilere uğradı; tam
olarak mesajlarımı verememiş olabilirim. 2002 yılı bütçesinin, tüm ülkemize hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İmamoğlu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yozgat
Milletvekili Sayın Ahmet Erol Ersoy. Süreleri eşit mi paylaşıyorlar Sayın Başkanlar? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet efendim. BAŞKAN - 10'ar dakika olarak 30 dakikalık süreyi
başlatıyorum efendim. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 yılı
bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini anlatmak
üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, kamu binalarının inşa ve onarımlarını gerçekleştirmek; doğal afetler
nedeniyle ortaya çıkan iskân ve acil yardım faaliyetlerini yürütmek; imar
planlarının hazırlanması, değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak; bütün bu
işlerle ilgili tüzük, yönetmelik, sözleşme, şartname, rayiç fiyat analizi ve
birim fiyatları hazırlayıp yayımlamak; karayolu ağındaki yolların yapım, bakım
ve onarımını yapmak; belediye, il özel idaresi ve köylere bu idarelerin
kuracakları birliklerin imar ve altyapı işleriyle uğraşmak ve onları malî ve
teknik yönden desteklemekle görevlidir. Sayın milletvekilleri, hizmet ve fonksiyonları zaman
içinde değişime uğrayan bakanlık, en son olarak, 13.12.1983 tarih ve 180 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname gereğince, İmar ve İskân Bakanlığıyla birleştirilmek
suretiyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı adını almıştır. Bu kanunla, bakanlığın
görev ve kuruluşları yeniden düzenlemiş olup, hizmetleri, merkezde Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama
Genel Müdürlüğü olarak ana hizmet birimleri tarafından yürütülmektedir. Bağlı
kuruluşu olarak, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü
önemli yatırımcı hizmet birimleridir. Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
2002 malî yılı için, Bakanlık merkeze 272 trilyon 230 milyar, Karayolları Genel
Müdürlüğüne 1 katrilyon 733 trilyon 273 milyar 200 milyon olmak üzere, 2
katrilyon 5 trilyon 503 milyar 200 milyon Türk Lirası ödenek öngörülmüştür. Bu
miktara, ilgili kuruluşu olan İller Bankası Genel Müdürlüğünün 405 trilyon
liralık yatırım bütçesi ilave
edildiğinde, bakanlığın
bütçesi 2002 malî yılında 2 katrilyon 410 trilyon 503 milyar 200
milyon liraya ulaşacak olup, bu ödeneğin 1 katrilyon 354 trilyon 483 milyar
lirasının bakanlığın yatırımlarında kullanılması öngörülmüştür. Sayın milletvekilleri, bakanlığa ayrılmış olan bu
ödenekten Karayolları Genel Müdürlüğüne 2002 yılı bütçesinden 681 trilyon 848 milyar TL cari, 940 trilyon 100 milyar TL yatırım -buna 194 trilyon 621 milyar TL dış
proje kredisi dahil- 103 trilyon TL kamulaştırma ve 7 trilyon 531 milyar 200
milyon TL transfer ödeneğiyle birlikte toplam 1 katrilyon 733 trilyon 273
milyar 200 milyar TL ödenek ayrılmıştır. Sayın milletvekilleri, Karayollarının, genel bütçeden
aldığı pay, 1960'lı yıllarda yüzde 13'lerde iken, 2001 yılında yüzde 2,1'e
düşmüştür. Bu kısıtlı, dar bütçeyle 2001 malî yılında otoyolların yapımı için
tahsis edilen 130 trilyon TL'lik otoyol geliri Maliye Bakanlığınca bugüne kadar
kullandırılmamıştır. Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü,
Bayındırlık Bakanlığının önemli kuruluşlarından biridir. Ülkemizde 1950'lerden
sonra demiryolu ulaşımı politikaları giderek terk edilmiş ve karayolu ulaşımına
ağırlık verilmiştir. 1950'li yıllarda devlet yolları toplamı 9 650
kilometredir. Bugün bu rakam 60 900 kilometreye ulaşmıştır. Ayrıca, otoyol
olarak bugün, 1 750 kilometre civarındadır. Yolcu ve yük taşımacılığının yüzde
95'i karayolu, yüzde 5'i ise demiryoluyla yapılmaktadır. Bu oran Avrupa
ülkelerinde çok daha farklıdır; demiryolu taşımacılığının payı yüzde
25'lerdedir. Bu nedenle, şunu söylemek isterim ki, ülkemizde karayollarının
taşımacılıkta ihtiyaca cevap vermediği kanaatindeyim. 1992 ve 2001 yılları arasında toplam 50 000 civarında
yurttaşımız trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Yine, bu tarihler
arasında yaşanan tüm depremlerde ve diğer değişik afetlerde 20 000 civarında
insanımızı kaybetmişiz. Trafikte yaşanan ölüm oranı depreme göre 2 kat daha
fazladır. Seyahat etmek, insanoğlunun var oluşundan bu yana en temel
haklarından biri olmuştur. İnsanlarımızın, bu temel hakkını kullanırken, can ve
mal güvenliğini sağlayabilecek bir şekilde ulaşım politikamıza ve karayollarına
gerekli önemi vermek durumundayız. Sayın milletvekilleri, bakanlığın önemli
kuruluşlarından olan İller Bankasına 2002 yılında kaldırılan belediyeler fonu
ödeneği yerine, belediyelere yapılacak yardımlar adı altında, 70 trilyonu genel
bütçeden olmak üzere 208 trilyon lira içmesuyu, 140 trilyon lira kanalizasyon,
38 trilyon lira çeşitli yapılar için, 16 trilyon lira harita, 3 trilyon lira
imar planı olmak üzere, toplam 405 trilyon lira -buna, 20 trilyon lira dış
proje kredisi dahil- yatırım ödeneği verilmiştir. Bu ödenekle, İller Bankası,
istenilen en güzel proje hizmetlerini yerine getirmekte zorlanacaktır; çünkü,
2002 yatırım programı teklifinde proje toplamı, 5 katrilyon 20 trilyon 327
milyar lira tutmaktadır. Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
yukarıda arz ettiğim gibi, bakanlığa bağlı kuruluşları ve yaptığı işlev ve
konumu itibariyle çok önemli bir bakanlığımızdır. Ülkemiz, daha dün gibi
hatırladığımız ve hafızalarımızdan çıkaramadığımız, 17 Ağustos 1999 Marmara ve
12 Kasım Düzce depremlerini yaşamıştır. Bu depremlerin meydana getirmiş olduğu
felaketin büyüklüğünü şu şekilde açıklayabilirim: 1992'de Erzincan'da meydana
gelen depremde 20 970 konut ve işyeri zarar görmüştür. Oysa, Marmara ve Düzce
depremlerinde 376 685 konut ve işyeri hasar görmüştür. Bu rakamlar da,
felaketin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Sayın milletvekilleri, size verdiğim rakamlara dikkat
etmenizi isterim. Bu deprem sonrasında, bakanlık, Bolu'da 1 734, Düzce'de 8
000, Sakarya'da 8 264, Kocaeli'nde 17 860, Yalova'da 5 478 ve İstanbul'da 810
olmak üzere 42 146 kalıcı konut inşa etmiştir. Ayrıca, İstanbul'da,
Emlakbanktan 559 konut alarak, kurayla, hak sahiplerine dağıtmıştır. Bununla
beraber, prefabrike konutlardan ve yapılan altyapı çalışmalarından bahsetmek
istemiyorum. Bu hizmetler yapılırken, birkısım medya, gün sayarak, o
günün Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'ı haksız yere eleştirmişler
ve bu eleştirilerinde haklı olmadıklarını Yüce Milletimiz görmüştür ve yine, bu
felaket sonrası malını ve canını kaybeden, sakat kalan, o günün şartlarında
mağdur olan insanlarımız üzerinden siyaset yapmak isteyen felaket tellallarını
size hatırlatmak isterim. 11 Eylül 2001 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin
New York Kentinde meydana gelen terör felaketi sonucu yıkılan iki kulenin halen
daha enkazı kaldırılamamış, göçük altından ölen insanlar çıkarılamamıştır.
Lakin orada bir durum var: Ne Amerikan basını ne de Amerikan siyasetçisi, bizde
olduğu gibi, ne bölge insanını tahrik ettiler ne de kurum ve kuruluşlarını
gereksiz yere eleştirdiler. Sayın milletvekilleri, yukarıda arz ettiğim deprem
felaketlerinden sonra, önce yetkililer olmak üzere, tüm millet olarak
durumumuzu yeniden gözden geçirmek zorundayız. Bina yapımında kullanılacak
malzemenin kalitesi ve niteliği çok önemlidir. Bunun dışında, yer seçimi, yani,
yapacağınız binanın zemini çok önemlidir. Bunlardan daha da önemlisi, denetim
mekanizmasının eksiksiz ve tavizsiz çalışmasıdır. Sayın milletvekilleri, bina yapımı ve seçimi sadece
parayla sınırlı değildir. Bina seçiminde bölgenin alışılagelmiş alışkanlıkları
vardır. Bölgenin kültür yapısı etkili unsurdur; ayrıca, eğitimle de yakından
ilgisinin var olduğu kanaatindeyim. Bütün bu etken unsurları dikkate alarak,
halkımızı, bina seçimi ve malzeme kullanımında bilgilendirmek durumundayız;
hatta, buna mecburuz. Ayrıca, önceki Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray
Aydın'a, Yozgat İline göstermiş olduğu yakın ilgisi, alakası ve desteğinden
dolayı teşekkür ediyorum. Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a da
Yozgat İli için düşündükleri ve şu ana kadarki yaptıklarından dolayı teşekkür
ediyorum. Yozgat'ta başlanmış olan tüm işlerin bitirilmesi ve projesi
tamamlanmış 2002 yılı programına alınan yatırımlar için de bütün gayretlerin
gösterileceğinden kuşkum olmadığını belirtir, 2002 malî yılı bütçesinin
milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, Bayındırlık
Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a başarılar dilerim. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ersoy. Sayın milletvekilleri, MHP Grubu sözcülerinin
konuşmaları tamamlanana kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Söz sırası, İzmir Milletvekili Sayın Yusuf
Kırkpınar'ın. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi
en derim saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü,
yapmakla mükellef olduğu işlerde gerek otoyollarda ve gerekse devlet ve il
yollarında kuruluşundan bu yana önemli mesafeler katetmiştir. Bilindiği gibi,
ülkemizdeki ulaşım sisteminde yük ve yolcu taşımacılığında taşınacak yük
miktarına ve zamana göre en esnek taşıma imkânı sağlaması nedeniyle, karayolu,
diğer sistemlere göre çok daha tercih edilmektedir. Karayollarındaki motorlu taşıt sayısında da, son
yıllarda büyük bir artış olduğu görülmektedir. Ancak, bugün, ülkemizde 8,5
milyon taşıt olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, bu konuda
doyma noktasının henüz çok altında olduğumuz dikkati çekmektedir. 1997
sayımlarına göre yüzde 1,5 düzeyinden nüfus artışına mukabil, yüzde 7 oranında
araç sahipliği artışı görülmektedir. Bu projeksiyona göre, 2015 yılında
nüfusumuz yaklaşık 83 milyon, taşıt sayısının ise 14 milyonu geçeceği tahmin
edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, çok gecikmeden, karayollarındaki taşıma
talebini karşılayacak karayolu altyapısının, geleceğin ulaşım talebine paralel
olarak, geometrik ve fizikî kapasitesinin bir program dahilinde yeterli düzeye
getirilmesiyle mümkün olabilecektir. Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün
ağında bulunan, ancak, fizikî ve geometrik özellikleri yetersiz olan
kesimlerin, bir an önce ele alınarak, günün ihtiyaçlarına cevap verir hale
getirilmesi için başlatılan karayolu hamlesi çalışmalarına hızla devam
edilmektedir. Bugün itibariyle yapımına başlanmış otoyollarda yüzde 65
gerçekleşme sağlanmış durumdadır ve 1 845 kilometre otoyol, trafiğe açılmıştır. Aşağı yukarı, toplam 62 000 kilometre olan yol ağının,
56 000 kilometresi asfalt kaplama haline getirilmiştir. Gerekli yerlerde otoyol
faaliyetleri sürdürülürken, trafik talebinin daha da arttığı; ama,
güzergâhlarda daha düşük maliyetli bölünmüş yolların yapılması, ulaşımda bir
bütünlük oluşturması açısından, son derece olumlu bir çalışma olacaktır. Asfalt kaplamalı yolların 3 424 kilometresi ve 2010
yılı sonuna kadar 8 000 kilometreye çıkarılacak bölünmüş yol yapımlarının
tamamlanmasıyla, Karadeniz sahil yolu, Ankara-Antalya, Ankara-Samsun,
Ankara-Pozantı, Bursa-İzmir ve bunun gibi ana akslar, daha güvenli, daha
düzenli ulaşım imkânıyla halkımızın hizmetine sunulmuş olacaktır. Ayrıca, karayolu ağında yer alan ve asfalt kaplamalı
olmayan yaklaşık 6 000 kilometre uzunluğundaki diğer yolların da, asfalt hale
getirilmesi gerekmektedir. Bütün, bu zorunlu şartların yerine getirilmesi için,
karayolu ulaşımına yeterli kaynağın ayrılması ve kullanımında sürekliliğin sağlanması
zorunluluk arz etmektedir. Son yıllarda durum böyle gelişmemiş, Karayolları Genel
Müdürlüğüne daha önce ayrılan yüzde 13'lük paylar, aşağı yukarı, yüzde 2'lere
düşmüştür. Bunun sonucu olarak da, yatırım programında yer alan önemli
projelerin, planlanan sürelerde bitirilerek ekonomiye katkıları
sağlanamamaktadır. Bu nedenle, gerek yük ve gerekse yolcu taşımacılığında
karayolları ağının oynayacağı önemli rol dikkate alınarak, bu kuruluşa yeterli
ve gerekli kaynak tahsislerinin yapılması zorunludur. Aksi takdirde, mevcut
altyapının korunması ve başlanmış olan yatırımların süresi içinde bitirilmesi
mümkün olmayacak ve ülke ekonomisi de dolaylı olarak bundan zarar görecektir.
Şurası unutulmamalıdır ki, karayolları bakım ve yatırım hizmetlerinde, bugün
için gereken kaynakların tahsisi sağlanmaz ise, ilerideki yıllarda, bunun, çok
daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı bir gerçektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları
Teşkilatı, yetersiz kaynak tahsislerine rağmen, bu yıl da, son iki yıldaki
başarısını tekrarlayarak, 15 100 kilometre asfalt kaplama yapımı ve onarımı
gerçekleştirmiştir. Trafik kazalarının önlenmesinde, bakım ve trafik güvenliği
faaliyetlerine önem verilerek, kaza karanoktalarının çözülmesi ile trafik
emniyetini artırıcı çalışmalar başarıyla sürdürülmüştür. Ayrıca, 2001 yılında,
7 500 ton yol çizgi boyası kullanılarak, 45 000 kilometre yol çizgisi çizilmiş
ve 58 147 kilometre yolda da bakım ve kar mücadelesi çalışmaları büyük bir
özveriyle sürdürülmüştür. Bir kuruluşun çalışmalarındaki başarısında en önemli
etken, insan faktörüdür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları
Genel Müdürlüğü, çoğunlukla kırsal kesimde, yol boyunca ve tabiat şartlarına
karşı yapılan çalışmalarda, alışılmış mesai saatleriyle sınırlandırılamayan
hizmetleri özveriyle üretecek özel bilgi ve deneyim sahibi bir teknik kadroyu
zorunlu kılmaktadır. Ancak, mevcut kadroya baktığımızda, ücret
politikalarındaki olumsuzluklar nedeniyle, tecrübeli eleman oranının giderek
azaldığı ve bu açığın kapatılamayacak boyutlara geldiği gözlenmektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanları, son yirmi yıldır, hak ettikleri ücret
artışlarını alamamış, bu artışlar sürekli olarak yüksek oranda seyreden
enflasyonun altında kalmış ve bunun sonucunda da, gelir dağılımı büsbütün
bozulmuştur. Kamuda farklı farklı istihdam şekilleri, karmaşık ücret tespit ve
yöntemleri, yüzlerce değişik unvan ve daha bir dizi nedenlerden dolayı, sorun
büsbütün kronikleşmiş, çalışma hayatını, iş disiplinini ve hatta kamu hizmetlerini
tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Kamu çalışanlarının artık ertelenemeyecek bir
noktaya gelen ücret ve sosyal haklarına yönelik temel sorunlarının bir bütün
olarak ele alınıp ivedilikle çözülmesi, şüphesiz, kuruluşumuzda çalışan teknik
ve idarî personelin olmazsa olmaz nitelikteki hak ve beklentisidir. Bütçeden aldığı cüzi bir payla, en verimli çalışmayı
sağlayan Karayolları çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum, başarılarının
devamını diliyorum. Bütçemizin milletimize hayırlara vesile olmasını
diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Namık Hakan Durhan; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum;
konuşmama başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, fırsat
ve imkân bulursak televizyonlarda, basında konuşurken, konuşmalarımızda,
bugünün meselelerine ışık tutacak, gelecekte ihtimal meselelerimizi tespite
yarayacak ciddî fikirler ortaya koymalıyız. Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisindeki ilgili ilgisiz, her türlü, büyüklü küçüklü
meselelerimiz, kesinlikle dış dünyayla bağlantılıdır. Dünya haritasını, bir
gözlük gibi sürekli gözlerimizin önünde taşımak zorundayız. O dünyada neler
olduğunu saniye saniye ve santim santim takip edip incelememiz gerekir. ABD'yi
ayrı, AB'yi ayrı, Rusya'yı ayrı, Ortadoğu, Yakındoğu, Uzakdoğu'yu, Afrika'yı
tek tek ve global olarak inceleyip anlamak zorundayız. Ne bugün ne dün ne de yarın, gerçekten, kendisinden
başkasının menfaatını düşünen bir ülke, bir millet olmamıştır; dün de
olmamıştır, yarın da olmayacaktır. Türkiye'de, dün Marksistler vardı, bugün İkinci
Cumhuriyetçiler var. Emperyalist ve şoven Türkiye söylemlerinden, çağdışı
kalmış, dünyaya sırtını dönmüş dinozorların yönettiği bir Türkiye söylemlerine
ilerlemiş aydınların Türkiyesi var. Bu koroya, dinî söylemlerle ortaya çıkmış,
aynı çizgide, aynı kulvarda yürüyen bir grup daha eklendi. Ortak özellikleri;
biri, bölücülüğünü ve ver kurtul mantığını, çağdaşlığa ve ilericiliğe
yaslanarak tezini kabul ettirme gayretinde, diğeri de dine ve dinî söylemlere
dayanarak tezini kabul ettirme gayretinde. Diyorlar ki "bu, nasıl bir devlettir ki, etrafında
bir tane dost devlet yok; herkesle kavgalı, herkesle problemli. Tutucu, çağın
gerisinde kalmış, tek sermayesi, bu, kendi yarattıkları ve iktidarda kalabilme
metodu olan düşmanlıkları sürdürmek olan siyasîlerden tez elden kurtulursak,
kendi anlayışlarında, modern ve çağdaş bölücülüğe, bölgeciliğe, etnik
mezhepçilik ve etnik ırkçılık yapan siyasîlere Türkiye'yi teslim edersek,
ikinci cumhuriyet kurulmuş olacak ve Türkiye de kalkınmış olacaktır."
Kendi mantıklarına göre haklıdırlar ve doğru söylüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti
Devletini yıktıkları taktirde Sevr'i hortlatacaklar Anadolu'da. Türk ve İslam
unsurunu tasfiye ettikten sonra Sevr'i ortaya çıkaran ülkelerin bir parçası
olduğumuz zaman, gelişmiş ve kalkınmış bir yöre olacak Anadolu toprakları;
çünkü, o zaman adımız Türkiye Cumhuriyeti değil, Fransa, İtalya, Almanya
vesaire olacak da ondan. Tarihin geçmiş zamanlarına doğru gidersek, Anadolu
topraklarının Türkleşmesi ve İslamlaşmasını tekrar gözden geçirirsek,
komşularımızla olan problemlerin gözünü hırs bürümüş beceriksiz, gerici
siyasîler tarafından değil, tarihin getirdiği ve bir de bu toprakların jeostratejik
ve tabiî zenginliklerle saklı özelliğinden kaynaklandığını görürüz. Sovyetler Birliği dağılırken neden yalnızca
Azerbaycan'da toplu katliam yapmıştır? Yugoslavya dağılırken Bosna-Hersek'te,
Makedonya'da, Kosova'daki Müslümanlara toplu katliamlar yapılırken, onlara
destek veren Yunanistan'ı kimler cesaretlendirmiştir. Şimdi, burada sormak
istiyorum, Kıbrıs'ın bir karış toprağını feda edemeyeceğini, Ege'de bir
oldubittinin savaş sebebi sayılacağını söyleyen Türk Silahlı Kuvvetleri ve bu
dinozor siyasetçiler midir? Bosna-Hersek'te, Makedonya'da, Kosova'da, kısaca
bütün Balkanlardaki Müslümanlara, Rusya Federasyonu tarafından yok edilmekte
olan Çeçenistan'a, Gürcistan'a, Azerbaycan'a destek vermek mi dinozorluk? Yüce Türk Milleti ve onun değerli temsilcileri; AB ne
yapmak istiyor? Onun lideri konumunu ele geçirmekte olan Almanya ne yapmak
istiyor? Bugünkü politikalarıyla yarınki hedeflerini incelemeyi, strateji
geliştirmeyi bırakalım da, anlamaya çalışıyor muyuz? Ermenilere ve Kürtlere
olan bu muhabbetlerinin geniş boyutlu mantığını yakalayabildik mi? Küçük
hesaplarla, yanıltıcı sloganlarla bu vatan topraklarını bölmeye çalışanlara
alet olanların ihanetlerini bozma yönünde gayret mi gösterdik, yoksa alet mi
olduk?! Bir taraftan Atatürkçülüğümüzü ispatlamaya çalışırken,
diğer taraftan Türk Silahlı Kuvvetlerini yanıltıcı bilgilerle halka şikâyet
etmek ve o büyük kurtarıcıya karşı halkı kinlendirmek mi modernleşmek ve
çağdaşlaşmak veya dindarlık? (MHP sıralarından alkışlar) Rusya Federasyonunun bir genosite dönüştürdüğü Çeçen
topraklarındaki işgalciliğini, insan haklarının ve demokrasinin havarisi Avrupa
tarafından neden sessizce takip edildiğinin mantığını anlayabildik mi?
Çeçenistan'dan vazgeçmeyen Rusya'nın, Ermenilere destek vererek, Azerbaycan'a
ve Gürcistan'a saldırtmasını, Gürcistan'dan bağımsızlığını isteyen Müslüman
Abhazlara neden destek verdiğini ne kadar anlayabildik? 11 Eylülden sonra Afganistan'a askerî harekât başlatan
ABD, Rusya'yı yanına alarak Almanya'dan uzaklaştırmaya mı çalışıyor? Ortaasya ve bu bölgedeki enerji kaynakları, doğal
zenginlikler ve uyuyan dev Çin ve Çin'in, dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen
yıllık yüzde 12'lik bir büyüme gerçekleştirmesi, Rusya'yla ekonomik ve
stratejik işbirliğine gitmesi; bu aşamada, 11 Eylül ve Afganistan'a askerî
harekât... Bütün dünyanın birleştiği bir noktada ne için ve kimin
için biz dışarıda kalacaktık?! Dünyayla beraber hareket etmeyelim de,
boğuştuğumuz ve başa çıkamadığımız terörizm ve geri kalmışlığımızla baş başa mı
kalalım? Bütün dünyadan yardım isteyen ABD, yardım istediği
dünyanın bir parçası olan Türkiye, yardım etmeyi kabul etmediğinde ne
söyleyecek; ben bu dünyanın bir parçası değil miyim diyecek? Tek taraflı taleplerle komşularıyla meseleler yaşayan
Türkiye Cumhuriyetinin yöneticilerini, bu tek taraflı talepleri karşılamadığı
için mi meseleleri de çözmede yetersiz kalmakla suçlayanlar, neden,
Afganistan'da dünyayla birlikte hareket etmesine, Türkiye'ye karşı çıkıyorlar? Şimdi, dünyayı şöyle bir üstünkörü dolaşırken, daha
sayılacak pek çok ülkenin son on yıldan beri göstermiş olduğu kalkınma ve
gelişme başarılarıyla -Vietnam gibi- gelecekte dünya politikalarında etkili
olma çabasında olacakları görülüyor. Bu ülkelerin tümünün, kendi dış
hedeflerinde ve tabiî ki, dolaylı veya direkt olarak iç politikalarında
Türkiye'nin yeri nedir, biliyor muyuz? Türkiye, bu ülkelerle birtakım stratejik
hedeflerle mi diplomatik, askerî, siyasî, ekonomik ilişkiler kuruyor, yoksa
günün akışı içerisinde gelişen olayların ani etkileriyle mi ilişkilerini
sürdürüyor? Şu Mecliste 21 inci Dönem milletvekili olarak, hemen
hemen bütün Genel Kurul çalışmalarını takip etme gayreti içerisinde oldum.
Maalesef, arkadaşlarımızın, Genel Kurulun çok çeşitli çalışmalarında, bu
kürsülerden, derinlemesine bir hazırlık içerisinde, Türkiye'yi idare eden
hükümete ve değerli üyelerine ufuk açıcı, çalıştıkları bakanlığın konuları
üzerinde, meselelere başka pencerelerden de bakmalarını sağlayacak çok nadir
konuşmalar yaptıklarını gördüm. Türkiye'yi uluslararası platformlarda zor duruma
düşüren, dolaylı dolaysız, Türkiye ile alakalı her konuda, Türkiye'nin
karşısına Kıbrıs, Ege ve Ermeni soykırım iddiaları çıkarılmıştır. Marksist,
Leninist terör örgütlerinin, PKK'nın, Hizbullahın temsilcilerinin
barındırılması, desteklenmesi ve faaliyetlerine kolaylık sağlanması gibi,
Türkiye'ye birinci dereceden zarar veren bu faaliyetlerin engellenmesi ve
uluslararası hiçbir yasada hoşgörü gösterilmeyen eylemlerden suç işleyenleri
istediğimizde, karşımıza yukarıdaki konular çıkarılmıştır. Bugün içerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntı ve
darboğaz için on sebep sayacak olursak, ön sıralardaki sebeplerden birisi,
yine, Ege ve Kıbrıs'tır. Bugünkü nesle, beceriksizlikleri, bilgisizlikleri ve
stratejik politikalar üretemeyen, ancak demagojide ön sıraları bırakmayan,
siyasî hırsları yüzünden halkı birbirine düşüren, her olumsuzluğu seksen yıllık
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ancak ikibuçuk yıldır yönetimde bulunan 57 nci
hükümete yükleyen, ancak sorumluluk aldıkları dönemlerde bunları çözerek daha
az meselelerle Türkiye Cumhuriyeti Devletini bugünkü nesillere taşımakla
yükümlü olanlar, ancak çözümsüzlüğün, yeni dertler ve meseleler üretmenin, üst
üste yığılmış sıkıntıların tümünü 57 nci
hükümete mal ederek zeytinyağı gibi
üste çıkmaya çalışmışlardır. Bugün, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, daha az
yoğunlukta da yurdun dörtbir yanında demokratikleşmede bu kadar ağır yol
almamızın ve dolayısıyla, demokratikleşmenin gecikmesiyle de üretken beyinlerin
halka ve devlete yeterince katkıda bulunamadığını, bunlardan dolayı da bir
türlü çağdaş bir toplum olamadığımızı, ekonomik sıkıntılarımızın ve hatta son
dört yıldır yaşadığımız kuraklığın müsebbibinin Türk Silahlı Kuvvetleri
olduğunu söyleyerek, başta bağımsızlığımızın, birlik, beraberliğimizin, üniter
devlet yapımızın, hatta, demokrasinin dahi teminatı olan Türk Silahlı
Kuvvetleri aleyhinde büyük bir kampanya sürdürülmektedir. Bu kampanyayı alttan alta destekleyen ve yönlendiren
siyasilerimizin birçoğu iktidar koltuğuna oturmuşlardır. O koltukta, Millî
Güvenlik Kuruluna da, tabiî olarak, katılmışlardır. Orada tartışma olmadan
gelen teklifleri kabul etmek zorunda oldukları gibi bir ifadeyi kullananlara
şunu sormak istiyorum: Acaba, Millî Güvenlik Kurulu demokratik bir kurum
olmadığı için mi, yoksa, iç ve dış meselelerdeki bilgisizliğin ve bunun
neticesi olarak da fikir üretememenin, alternatif politikalar geliştirememenin
normal bir sonucu olarak, her konuda mükemmel hazırlanmış stratejileri mecburen
kabul etmek zorunda mı kalmışlardır? 57 nci hükümet Türkiye'yi idare etmeye başlayıncaya
kadar 56 hükümet görev yapmıştır. Bugün, MHP, geriye dönüp görev yapan
hükümetleri ve onların üzerine oturduğu siyasî partileri ve mensuplarını
yargılamak gibi bir davranışı sergilemediği gibi, mevcut siyasî partiler ve
mensuplarıyla da bir laf yarışına, halkı olumsuz etkileyecek kavgacı
davranışlardan hep uzak kalmaya büyük itina göstermiştir. Bu tür davranışlar,
ancak, vizyonu olmayan, Türkiye'yi tanımayan, meselelerini bilmeyen, iç ve dış
politikalarını yeterince bilmeyen, demagojilerle hırçın ve kavgacı
politikalarla yalnızca rakiplerini yıpratarak, ne şekilde olursa olsun
hırslarını gerçekleştirmek isteyen politikacıların tavrıdır. Şöyle geriye dönüp baktığımız zaman, Türkiye'nin, tarih
sahnesindeki yerini aldığından günümüze kadar geçirdiği süreçte, zamanının
büyük bölümünü anarşi, terör ve kardeş kavgalarıyla geçirdiğini görürüz.
Bugünkü mevcut hükümetin yerine Türkiye'yi yönetmeye talip olan siyasilerimize
sormak istiyorum: Bugüne kadar Türkiye'yi idare eden ve bugünkü durumundan
yüzde 100 sorumlu olan ve geçmişte parlak başarılar elde ederek kalıcı
olamayışlarında, acaba, sürekli kardeş kavgalarının büyük oranda payı olduğu
inkâr edilebilir mi? Yine soruyorum: Bu kavgalarda, yıllardır Türkiye'yi idare
edenlerin payı yok mudur?! Siyasî ihtiraslarını gerçekleştirmek için, Türkiyemizin
zenginliği olan birtakım inanç, ağız ve yöresel farklılıkları merhametsizce
istismar eden, yüzyıllardır iç içe, kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde
yaşayan, emperyalist işgalcileri omuz omuza vererek bu mübarek topraklardan
sürüp atan ve cumhuriyeti kuran insanımızı birbirine hasım hale getirmekte
tereddüt etmeyen siyaset anlayışının tahribatı bize bir tecrübe kazandırmadı mı
hâlâ? Her fırsatta, bu kürsüye her geldiğinde, sadece ve yalnızca felaket
tellallığı yaparak halkı moral bozukluğuna ve ümitsizliğe iterken, ne gibi
tahribatlar yaptığımızı düşünmek ihtiyacı duyuyor muyuz? Tek hedef haline
getirdiğiniz bu hükümetten kurtulma düşüncenizin akabinde, bu düşünceniz
gerçekleştiği takdirde yerini sizlerin alacağını ve Türkiye'yi sizlerin
yöneteceğinizi yoksa hiç düşünmüyor musunuz? (MHP sıralarından alkışlar) MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Siz de umut verin, umut! NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Morali sıfıra inmiş,
gelecek için hiç ümidi kalmamış, birbirine sırtını dönmüş aynı ailenin
çocuklarını nasıl yöneteceğinizi hiç düşündünüz mü? Bu duruma gelmiş bir
ülkenin ve halkının yönetimine gelmiş olanların daha işin başında başarısızlığa
mahkûm olacağını, yoksa, hiç hesap edemiyor musunuz? NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Çok iyi yönettiniz
memleketi?!. NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Lütfen, muhalefet
edeceğiz diye kavgacı, saldırgan olmayalım ve halkın birliğine, dirliğine zarar
vermeyelim. Bu arada, özellikle son bir yıldır siyasete ve siyasetçilere her
önüne gelenin saldırdığı ve ahlak kurallarını çiğneyerek işi hakarete kadar
götürenlere, bir yerde, bu anlayış ve siyaset metoduyla, bizler zemin
hazırlamıyor muyuz? Yüce Meclisin değerli üyeleri, 21 inci Dönem
milletvekili olarak müşahedem, değerli üyelerimizin bilgili, yetenekli, yüksek
vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğudur; ülke ve millet meselelerinin
hırçınlıkla, saldırganlıkla çözülemeyeceği, halledilemeyeceğidir. Sonra,
küsmek, hele millete küsmek ve milletin verdiği kararı küçümsemek, bir
siyasetçiye, özellikle de biz milletvekillerine, asla yakışmayacak bir
davranıştır. Yüce Meclisin değerli üyeleri, cumhuriyetin fazileti,
halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu kararını da seçimler yoluyla ortaya
koymaktadır. Seçimler sonunda, birkısım partiler Meclis dışında kalma kararıyla
karşılaşırken, bir veya birkaç parti hükümeti oluşturur, bir veya birkaç parti
de muhalefette kalır; ancak, muhalefette kalanlarımızın tek vazifesi her şeye
itiraz etmek, iyi ve hayırlı karar ve çalışmaları reddetmek değildir. Gelin,
Türkiye'de bir ilki daha gerçekleştirelim. Halkımızın ve devletimizin hayrına
olan çalışmaları ve kararları alkışlayalım. Gerçekten, halkın zarar göreceği
kararlar veya kanun çalışmalarında da sadece tepki göstermek ve itiraz etmek
davranışı içerisinde olmayalım; aynı zamanda, alınan kararın veya çıkarılacak
kanunun neden yanlış olduğunu, bu yanlışın gerçekçi bir şekilde vereceği
zararları açıklarken, hükümete hatasını telafi edici ve yanlışları bertaraf
edecek alternatif politikalar ve fikirleri de ortaya koyalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Durhan, 2 dakika içinde toparlayın
efendim. NAMIK HAKAN DURHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Bugün, hepimiz, Türkiye'deki Cumhurbaşkanı da dahil
bütün çevreler, Türkiye'nin, tarihinin en ağır ekonomik kriziyle birlikte, en
zor iç ve dış meselelerle karşı karşıya bulunduğunu ifade etmektedirler. Bu
ağır ve zor şartlardan Türkiye'yi çekip çıkarmak, herhalde sadece hükümetin
görevi değil. Hükümet karar verici makamda; ama, yapacağı çalışmalara destek
olmak ve biraz önce belirttiğim gibi, hükümetin alacağı kararları engin tecrübe
ve bilgilerinizle destekleyip besleyerek, maddî ve manevî destekle güçlendirmek
de, başta Yüce Meclisin bütün üyelerinin vazifesi olduğu gibi, Meclis dışındaki
sivil toplum örgütleriyle birlikte, bütün çevrelerin sorumluluğu ve
vazifesidir. Bu karmaşık dünya siyaseti içerisinde, millî savunmamız
ve millî güvenliğimiz için bütçeden ayırdığımız pay, öyle çok büyük rakamlar
değildir. Eğitime, sağlığa ve diğer yatırımlara bütçeden ayırdığımız payları,
millî savunmamız ve millî güvenliğimiz için ayırdığımız payla kıyaslayanlar ve
her yıl istatistikî dokümanları ortaya koyanlar şunu bilmeliler ki, önce
bağımsızlığımız ve hürriyetimiz gelir. Hür ve bağımsız olmadığımız takdirde, ne
eğitim, ne sağlık ve ne de diğer teknolojik ve ilmî yatırımlar için bir bütçeye
sahip olmayacağız. Hürriyetimizin ve bağımsızlığımızın ve hem de
demokrasimizin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve dolayısıyla Millî
Savunma Bakanlığı bütçesini, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul
ettiğimizi, dolayısıyla beyaz oy vereceğimizi belirtir; Yüce Türk Milletine ve
onun değerli temsilcileri olan milletvekillerine saygılarımı sunar; bu bütçenin
hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Bu arada, hasleti bağımsızlık hasletiyle dolu Türk
Milletinin bir parçası olan kahraman Kilis halkına, işgalci Fransızları
topraklarından söküp atışlarının 80 inci yılında saygılarımı sunuyor;
Allah'tan, hep hür ve bağımsız bir şekilde, gelecek asırları topraklarında
geçirmelerini niyaz ediyorum. Ayrıca, bayramlar, milletçe kaynaştığımız,
kucaklaştığımız, gönüllerimizin aydınlandığı mutlu günlerimizdir. Bu
güzellikleri neden diğer günlere de taşımıyoruz? Bu duygularla, sizlerin ve bütün Türk-İslam dünyasının
Ramazan Bayramını kutluyor; bütün insanlığa sağlık, başarı ve mutluluklar
diliyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Durhan. Sayın milletvekilleri, ekranda şu ana kadar gördüğümüz
arkadaşların isimlerini okuyacağım. Sayın Seyda, Sayın Osman Aslan, Sayın Şükrü
Ünal, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Göksu, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Erek, Sayın
Yıldız, Sayın Mükerrem Levent, Sayın Faruk Demir, Sayın Şen, Sayın Eser, Sayın
Kılınç, Sayın Ensarioğlu, Sayın Aslan, Sayın Gülay, Sayın Nidai Seven, Sayın
Güler, Sayın Ahmet Sayın, Sayın Tuğmaner, Sayın Vardar ve Sayın Pepe'nin
isimleri şu ana kadar ekrana yansımış vaziyettedir. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul)- Sayın Başkan, benim de
ismim olacaktı. BAŞKAN- Biz, buradan ayrıldıktan sonra, ekrandan
isimler siliniyor. Arkadaşlarımız da, haklı olarak, gelip, şikâyette
bulunuyorlar. Bunu önlemenin yolu olarak, şu ana kadar ekrana giren
arkadaşlarımızın isimlerini anons ettim; bu sıraya itibar edeceğim. Saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.22 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 33 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. - 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) (Devam) A) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam) 1. - Millî
Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Bütçesi 2. - Millî
Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı
Kesinhesabı B) BAYINDIRLIK
VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam) 1. -
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. -
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı a) KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. -
Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. -
Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Anavatan Partisinin, Saadet Partisinin, Demokratik Sol
Partinin ve Milliyetçi Hareket Partisi Gruplarının konuşmaları tamamlanmıştı;
Şimdi sırada AK Parti Grubu var. AK Parti Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süre 30 dakika. Eşit paylaşıyorsunuz değil mi efendim? OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Albayrak. AK PARTİ GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 2002 yılı Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlarım. Bir ülkenin savunma sanayii, o ülkenin güç denkleminin
hem sonucu hem de önemli bir parametresidir. Tarih, güç formülündeki sabit bir
veri olarak ülkelerin savunma yapılanmalarına doğrudan etkide bulunmaktadır. Bu
açıdan, Osmanlı bakiyesi olan Türkiye'nin, farklı bir savunma stratejisine
yönelme zorunluluğu vardır. Mesela, hiçbir deniz bağlantısı olmayan Avusturya
gibi bir ülkenin deniz stratejisi geliştirmesi çok önemli olamaz; buna
karşılık, pek çok adadan oluşan Endonezya'nın deniz filosunu ihmal ederek kara
ağırlıklı bir savunmayla varlığını sürdürmesi imkânsızdır. Bu konuda en verimli
çalışan ülkeler savunma sektörünü başlıbaşına bir ekonomik alan şeklinde
değerlendirerek, bu sektörü, hem kendi savunma ihtiyacını karşılayacak hem de
ürettiği silahlar ve savunma sistemleriyle ekonomik getiri sağlayacak şekilde
planlama yapan ülkelerdir. Tarihî miras, Türkiye'nin kendi sınırları ötesinde her
an müdahil olması gereken de facto durumlar doğurabilir. Bosna bunalımı ortaya
çıktığı zaman, Türkiye'nin elinde bulunan uçakların Bosna semalarına vardıktan
sonra ancak birkaç dakika o bölgede kalabilecek kapasitede oldukları görülünce,
havada nakliye yapabilecek uçakların alımı gündeme gelmiştir. Dünyanın en istikrarsız bölgesinin jeopolitik kavşak
noktasında bulunan bir ülkenin konjonktüre göre aldığı tedbirlerle ayakta
kalabilmesi mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, uzun ince bir yolla başlayan
AB serüveni "ya gireceğiz, ya gireceğiz" tavrı ile "girmesek de
olur; bizim tek alternatifimiz AB değildir, onlar düşünsün" resti arasında
gidip gelmiş; hasret ve iddia yüklü bir söylemin yükselttiği
"Adriyatik'ten Çin seddine Türk dünyası" sloganı, zamanla, Ortasya
ülkelerini bile tedirgin eden bir belirsizliğe ve özür dilemeye dönüşmüş; İslam
dünyasına yönelik kardeşlik ve kültürel bağlar nutku, doğudan ve güneyden
gelebilecek tehdit algılamalarına karışmış; sloganik Batıcılık ile hissî üçüncü
dünyacılık arasında sıkışan dışpolitika söylemi, Dışişleri bakanlarının şahsına
göre değişen bir seyir takip etmiştir. Hükümetlere bağlı olarak gidip gelen
siyasî irade oluşumu, hükümet dışı faktörlerin devreye girmesiyle de, daha
girift bir hal almıştır. Dolayısıyla, toplumun siyasî, ekonomik ve zihinsel
birikimini harmanlayan yeni bir stratejik planlama yapılması ve savunma
sanayiinin, bu çerçeve içinde, sabit güç unsurlarını dinamik bir yoruma tabi
tutacak ve değişken güç potansiyellerini harekete geçirecek şekilde yeniden
yorumlanması, temel hareket noktası olmalıdır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki gelişmeler,
Türkiye'nin iç bütünlüğü dahil, bu havza içerisindeki faktörlerle doğrudan
ilgilidir. Buradaki gelişmeler üzerinde etkili olmayan Türkiye, bu hassas
jeopolitik alan üzerinde, ne bütünlüğünü muhafaza edebilir ne de dünyaya
açılabilir. Balkanların güvenliği, Türkiye'nin batı sınırları
doğrultusundaki güvenlik parametreleriyle gittikçe özleşmektedir. Balkanlar
düzeyinde çoktaraflı ve ikili güvenlik anlaşmalarıyla, Rusya ve Yunanistan
faktörünü dengeleyecek bölgeiçi ve bölgedışı güvenlik şemsiyeleri oluşturmak
gerekir. Kafkasya, Karadeniz ve Tuna su yolu çerçevesinde, hem
Balkanlar hem Boğazlar hem de genel Avrasya stratejisinin en önemli
sütunlarından birini oluşturmaktadır. Buralar, bizim için, aynı zamanda, bir
emniyet supabıdır. Kıbrıs, Girit'le birlikte, su geçiş yollarının da
kesiştiği bir hat üzerindedir. Kıbrıs'ı ihmal eden bir ülkenin, küresel ve
bölgesel politikalarda etkin olabilmesi mümkün değildir; çünkü, doğu ucuyla
Ortadoğu'ya yönelmiş bir ok gibi duran Kıbrıs Adası, batı sırtıyla da, Doğu
Akdeniz, Balkanlar ve Kuzey Afrika'daki stratejik dengelerin temel taşı
durumundadır. Bakü-Ceyhan hattının önplana çıktığı günlerde, petrolün
akacağı İskenderun Körfezinin çıkış bölgesi olan Kıbrıs'a S-300 füzelerinin
yerleştirilmesi tesadüf değildir ve arkasında küresel rekabet unsurlarını
barındırmaktadır. Bu nedenledir ki, Türkiye'nin savunması tek taraflı olamaz;
bunu geçmişte de, günümüzde de yaşamaktayız. Dünyadaki ani gelişmelere duyarsız kalamayız. Terörle
başlayan bir başlangıç, Afganistan olayını çıkarmıştır. Bakarsınız, yarın bir
başka hadiseyle de tanışabiliriz. Bu alandaki politik kurnazlık, günübirlikten
ziyade, ileriyi görmekle olur. Her hadise, gelecekle ilgili tedbirleri almaya
sevk etmelidir. Ülkemizin menfaatları korunmalıdır. Afganistan'la olan toplantının Bonn'da yapılmasını,
hükümetin zafiyeti olarak değerlendiriyorum. Şu an buradaki durum, enerjiden
pay kapma ve geleceği yönlendirme çatışmasına doğru gidiyor. Bunun için,
burada, imar dahil, her türlü işte, Türkiye'nin aktif rol oynaması şarttır. Savunmamızın ilkesi bellidir: "Yurtta sulh,
cihanda sulh." Yurtta barışı sağlamadan, dışa karşı güçlü olmak mümkün
değildir. Bu kimle olacak; askeriyle, polisiyle, ülkemizi idare eden
idarecilerle, hepimizle. Amerika Birleşik Devletlerinin Anayasasının başlangıç
noktasında da böyle bir söz yatmaktadır. Burada, en önce birlikten
bahsediliyor. O halde, dışa karşı dost, düşmana karşı tek yumruk olarak, birlik
olduğumuzu ortaya koymalıyız; millî davalar bunu gerektirir. Savunmamızın bir başka temel değeri, savunmamızı
yaparken, başka ülkelerle hareket etmek mecburiyeti doğmuştur; ancak, hareket
ederken, bugün itibariyle de gündemimizi oluşturan Avrupa Güvenlik ve Savunma
Politikasıyla ilgili hükümetin aldığı karar, Türkiye'nin NATO'daki gücünü
kesinlikle kaybettirmemeli. Hükümet, bununla ilgili kararlarını, tüm
ayrıntılarıyla, Yüce Meclisimizin bilgisine sunmalıdır; çünkü, millî
meselelerde üç beş kişinin verdiği karar, ileride, telafisi mümkün olmayan
sıkıntılara yol açabilir. Değerli arkadaşlar, ülkemizin, enerji kaynaklarının
üreticisi olan doğu ile tüketicisi olan batı arasında geçiş yolu olması
sebebiyle, hür ve müreffeh olarak yaşamak istediğimiz vatan topraklarının
güvenliğinin sağlanmasının bedelinin olmayacağı aşikârdır. 21 inci Yüzyıl, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin
gittikçe ağırlık kazandığı bir yola doğru gidiyor; terör bile bu yönde
gelişiyor, savunmalar bu yönde gelişiyor, ekonomi, ticaret bu yönde
gelişiyor... Bu, bir ihtilaldir. Bu gelişmeler, gizlilik sınırlarını dahi ihlal
etmektedir. Gelecek yüzyılda, bir bilgi, bir enformasyon ve bir teknolojik
ihtilalin, insanları önüne katarak götürmesi hadisesiyle karşı karşıyayız.
Bunun için, ülkemizde, fazla insangücünü silah altında tutmak yerine, tehdit ve
risk değerlendirmesini, millî siyaset belgesi kapsamında, hükümetlerin
direktifiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri, millî askerî stratejik konseptini
geliştirip, uzun vadeli planları yapmalıdır. Hükümetler böyle bir görevi
başkalarına ihale etmemelidir. Savunma sanayiimizin büyük kısmı, yabancı sermaye ve
teknolojiye bağımlıdır. Bunun sıkıntılarını, yakın zamanda, PKK'yla mücadelede
bize uygulanan ambargolarda gördük. Onun için, dışa bağımlı olmadan millî
savunma sanayiimizi canlandırmak ve desteklemek millî bir görev olmalıdır. Bu
nedenle, savunma alanındaki sanayicilerimize ciddî teşvikler ve vergi
indirimleri uygulanmalı, bazı büyük projelerde işbirliği yapmaları zorlanmalı. Atatürk, 1925'te, Kırıkkale'de Mühimmat Fabrikasının
kurulmasını sağlarken, amaç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat,
araç-gereç ihtiyaçlarını karşılamaktı. Bugün, bu tesisler, sadece hantal
yapısıyla bekletilmekte. Şu anda, enteresandır, bazı kısımlarında düğün salonu,
pastane ve lokal işletiliyor. Savunma sanayiinin durumunun böyle olmaması
lazım. Teknik devamlı ilerlediği için, bazı savunma
araçlarının, alımından ziyade kiralanması yoluna gidilmesi faydalıdır. Her kurum ve kuruluşta olduğu gibi, savunmayla ilgili
alım-satım ve ihalelerin, Türk Silahlı Kuvvetlerimizde de açık olmasından
yanayız. Özellikle, Millî Savunmanın inşaat emlak ve NATO Enf projelerinde
berraklık ve açıklık esas olmalıdır. Bazı basın organlarında çıkan yazılar,
bazı ihalelerin İsrailli batık firmalara peşkeş çekildiği şaibeleri kurumu
yıpratacağından, gerekli tedbirler alınmalı ve bu konuda incelemeler
yaptırılmalıdır. Değerli arkadaşlar, yeniden yapılanma konusuna da
değinmek istiyorum. Bu konuda Silahlı Kuvvetlerimizin çabuk hareket ettiğini ve
başarılı olduğunu takdirle izliyoruz. Ancak, bu yeterli midir? Alay ve
tümenleri lağvederek zırhlı tugayların teşkil edildiğini biliyoruz. Acaba, bu
tugayların tüm ihtiyaçları yeterli mi; gözden geçirilmelidir. Bugünkü koşullara
göre, mevcut karargâh düzeni tugayların hızlı hareket etmesine imkân veriyor
mu? Örneğin, artık, kolordu ya da ordulara ihtiyaç var mı; bunları düşünmek
gerek. Tugaylar, direkt olarak kuvvet komutanlıklarından ya da müşterek
karargâhtan direktif alamazlar mı? Ordu ve kolordular taktik karargâh olarak
muhafaza edilseler ve karargâhlar, Amerika'da olduğu gibi, Pentagon gibi,
müşterek bir karargâh haline getirilemez mi? Görev ve karargâhların
birleştirilmesi, hem işin hızlandırılması hem de tasarruf açısından bir
gerçektir. Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da, askerlik ve
asker sayısına değinmek istiyorum. Bildiğimiz kadarıyla, hemen hemen dünyanın
her yerinde mecburî askerlik kalkmış ya da kalkmak üzeredir. Askerlik, bir
profesyonellik işidir. Bu konuda araştırmalar yapılarak en doğru şekil
bulunmalı, çok asker yerine seferberlik sistemi geliştirilmeli, her kurumda
olduğu gibi, israflar önlenmelidir. Gerçi, Savunma Bakanlığımızın yaptığı
tasarruf nedeniyle biz de kendilerine teşekkür ediyoruz. Ülkemiz savunmasında görevli olan tüm personelimizin
ücretlerinde de günün şartlarına göre düzenlemelerden yanayız. Toplumumuzu
meydana getiren her kesimin ücret dengesizliklerinin düzenlenmesi gerekir.
Hükümet bu konuda aldığı yetkiyi kullanmalıdır. Bu, asker için de, öğretmen
için de, emekli için de, polis için de, memur için de geçerlidir. Yeter ki,
alınan ücretler hak edilsin; hak ettiklerine inanılırsa, analarının ak sütü
gibi helal olmasını hepimiz savunuruz. Değerli milletvekilleri, konuşmama son verirken,
Türkiye, güçlü bir savunma politikasıyla, çağdaş dünyada hak ettiği yerini
mutlaka alacak ve dünya barışına katkı sağlayacaktır. Cumhuriyetimizin ilk
kuruluş yıllarındaki ruhu ve heyecanı vermek, o heyecanla 21 inci Yüzyıla güçlü
bir savunmayla girmek zorundayız. Bu güç, milletimizde, ordumuzda,
siyasîlerimizde vardır; ama, güven gerekir, ordu-millet kaynaşması gerekir. Bu düşünceyle, savunma politikasını, bir eli Avrupa'da,
bir eli Balkanlarda, gözü Türk dünyasında, yönü de kıblede olacak şekilde
planlayan bir Türkiye, 21 inci Yüzyıla sorunsuz girmelidir. Bu da, güçlü bir
savunma sanayiiyle olur. Bu projelerin altyapısının hepimize ait olması
temennisiyle, Millî Savunma Bakanlığının 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Albayrak. AK Parti Grubu adına, Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye'nin
en büyük icracı bakanlıklardan birisidir. Karayolları Genel Müdürlüğü, İller
Bankası Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Yapı İşleri Genel
Müdürlüğü ki, bunların her birisi, başlıbaşına, büyük yatırımcı kuruluşlardır. Değerli arkadaşlar, son yıllarda, ne yazık ki,
Bayındırlık Bakanlığı üzerinde birtakım spekülasyonların, birtakım
dedikoduların ardı arkası kesilmiyor. Bunlar da, tabiî olarak, kamuoyuna,
medyaya intikal ediyor ve burada yapılanlar edilenler, zaten, gündeme intikal
etmiş ve Meclisimiz de, bu konuda, eski bakan arkadaşımızla alakalı, çıkan
dedikodularla, iddialarla alakalı bir soruşturma komisyonu kurulmasına karar
vermiştir. Bu soruşturma komisyonunun da, konuların aydınlığa kavuşmasında
önemli bir görev ifa edeceğini düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, Bayındırlık Bakanlığının
üzerinde durulması gereken icraatlarından birisi olarak, kendi bölgem olan
Kocaeli bölgesinin 1999'un 17 Ağustosunda yaşamış olduğu deprem felaketinden
sonraki fotoğrafını Meclisin huzuruna, sizlerin huzuruna getirmekte fevkalâde
fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar, 17 Ağustostan sonra yaklaşık
yirmisekiz ay geçti. Müsaade ederseniz, Bolu'dan İstanbul'a kadar bölgenin
fotoğrafını, kuşbakışı baktığımızda, değerlendirdiğimizde, bugünkü tarih
itibariyle, Bolu Tünelinin durumu nedir? Eski bakan başka söylüyordu, şimdiki
bakanın değerlendirmesi başka. Ne zaman bitecek, içerisinde ne kadar hasar var?
Yıkım nedir, sigorta ne kadarını karşılıyor? 2003'te mi bitecek, 2007'de mi
bitecek; muhtelif rivayetler var. Değerli arkadaşlar, yine, Adapazarı Belediyesinin
sınırları içerisine girdiğiniz zaman, tam bir enkazla karşı karşıyasınız. Yine,
Kocaeli özeline gelecek olursak, Karamürsel'den Darıca'ya kadar, depremin ana
üssü olan Gölcük başta olmak üzere, fotoğrafa baktığımız zaman, bugün kış
şartlarında hâlâ barakalarda yaşayan insanların, mübarek ramazanın iftarını ve
sahurunu o teneke barakalarda geçiren vatandaşlarımızın, hemşerilerimizin,
insanımızın, herhalde içerisinde bulunmuş olduğu olumsuz şartlar, her Türk
yöneticisinin, her Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin üzerinde durması gereken ve
buna acilen de çözüm bulması gereken durumlardır. Değerli arkadaşlar, bakın, Karamürsel'de 565 tane afet
konutu yapılması için, hak sahibi olan vatandaşın konutlarının yapılmasıyla
alakalı bugüne kadar yer tespiti yapılamamıştır. Daha arsa tespit edilmedi,
projesi henüz ihale edilerek ortaya konulmadı. Yine, Karamürsel'den
başlamışken, Karamürsel Belediyesinin haklı talepleri ki, 90 ilâ 100 milyar
lira civarında tahakkuku olan Karamürsel Belediyesinin, aylık olarak İller
Bankasından alabildiği pay, 7 ile 10 milyar lira arasındadır. Yine, sahile cephesi olan bütün belde belediyelerinin,
ilçe belediyelerinin hali, pürmelâli ortadadır; hiçbirisinin diğerinden daha
büyük farkı yoktur. Kıyılarının acilen tahkime ihtiyacı vardır, altyapıları
yarımdır. Değerli arkadaşlar, bilhassa, depremin ana üssü olan
Gölcük'le alakalı olarak burada söylenecek çok şey var. Kalıcı konutlarla
alakalı, Karamürsel'deki durumun bir benzeri Gölcük'te de söz konusudur.
Gölcük'te 1 500'den daha fazla konutun henüz arsası alınıp ihalesi
yapılmamıştır. Değerli arkadaşlar, barınma yardımı yapılan
depremzedelere, bugün prefabriklerde kalmasına, devletin kusurundan dolayı
kalıcı konutlar için temel atılmamış olmasına rağmen, barınma yardımı
yapılmıyor. Halbuki, daha önce, prefabriklerde yaşayanların, kalıcı konutlar
yapılana kadar barınma yardımı aldıkları da hepinizin malumudur. Yine, biten kalıcı konutlarla alakalı olarak, pek
çoğunun altyapısı eksiktir. Yağan bir yağmurda her tarafı su basıyor, elektrik
tesisatı elinizde kalıyor; kapısını tutuyorsunuz, mutfağını tutuyorsunuz...
Doğrusu, bu konutlar, 20 nci Yüzyılın son yılında, 21 inci Yüzyılın başında,
Türkiye'nin, deprem konutları konusunda ortaya koymuş olduğu büyük başarılar
olarak takdim edilirken, biraz daha insaflı olmakta fayda vardır diyorum. Yine, yapılan konutlarla alakalı, nerede neyin
yapılacağında da, maalesef, bir belirsizlik var. Bu konuda hükümet net olarak
konuşmuyor. Değerli arkadaşlar, yine, bölgemizle alakalı, 2 000
kalıcı işyerine ihtiyaç var. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu kalıcı işyerleriyle
alakalı herhangi bir adım atılmamıştır. Şimdi karşımda, bölgenin milletvekili
olan arkadaşlar var, iktidar partisi milletvekilleri var; bu sayın
milletvekilleri, burada gülümsedikleri gibi, acaba Gölcük'ün Donanma Caddesinden
geçerken gülümseyebiliyorlar mı; acaba, Kavaklı Mahallesine gittikleri zaman
gülümseyebiliyorlar mı; acaba Gölcüklüye cevap verebiliyorlar mı;
Değirmenderelinin, Ulaşlılının, Halıderelinin, Ereğlilinin suallerine cevap
verebiliyorlar mı?!. Burada oturduğunuz yumuşak koltuklardan bana bakarak bıyık
altından gülmenizi, merak etmeyin, sizin seçmenleriniz de televizyon ekranından
takip ediyor; bunların hesabını size soracaklardır, bunların hesabını vermeye
hazır olmanız lazımdır. MEHMET TELEK (Afyon)- Millet insaflı, siz değilsiniz. OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, altyapıyla
alakalı olarak bölgede yapılan çalışmalar şu anda ne durumdadır: Gölcük'ün
kanalizasyonunun yüzde 75'i bitmiş, müteahhit işi bırakmış; ödenek yok,
hakedişleri ödenmiyor. İçmesuyunun yüzde 25'i bitmiş, müteahhit işi sürüncemede
bırakmış. Gölcük'ün her tarafı delik deşik, her tarafı çukur, her tarafı çamur,
her tarafı toz toprak; kolektör ise, körfezde onsekiz yıldan bu tarafa devam
ediyor, tam yılan hikâyesine dönmüş; ne zaman biteceği meçhul. Elbette ki, değerli arkadaşlar, bu söylediklerimiz,
deprem bölgesinde hükümetin acilen çözmesi gereken sorunların başında yer alan
hususlardır. Yine, Gölcük'ün Kavaklı bölgesinde 1,5 metre komple
bütün arazi çöktüğü için sular dolmuş, âdeta, fosseptik çukuru haline
dönmüştür. Yine, bu bölgedeki konutlarla, bilhassa Deniz
Mahallesiyle alakalı olarak, değerli arkadaşlar, hükümet, orayı, afete maruz
bölge ilan etti tam yirmibeş ay sonra; başka yerde, oradaki insanımıza kalıcı
konut vermek için bir karar aldı. Bunu, bir adım olarak görüyorum; ama, oradaki
insanların işyerlerinin ve evlerinin karşılığında borçlandırılarak bunun
yapılmış olması da, bana göre makul bir çözüm değildir. Aynı bölgede Ford fabrikası vardır. O, hemen bölgenin
bitişiğindedir; ama, afete maruz bölgenin dışında bırakılmıştır. Yine, değerli arkadaşlar, bakın, elimde bir mektup var;
bu mektup, Kocaeli'nden bir depremzededen gelen bir mektuptur; burada kısa
olarak ne diyor: "Sayın Osman Bey, ben, Kocaeli depremzedelerinden ...
-ismi mahfuz- evimiz ve işyerimiz ağır hasar gördü. Hak sahibi olduk ve
İzmit'in Gündoğdu bölgesinde bize konut çıktı; ancak, oradaki konutları yapan
şirket -bir partiye mensup milletvekili arkadaşımızın şirketi- işleri
tamamlamadı, bıraktı." Halbuki, o milletvekilinin mensubu olduğu Partinin
Genel Başkanı "ya ticaret ya siyaset" diyordu. İşte, o Partinin
milletvekili, orada 470 vatandaşın oturacağı konutları yarım bıraktı ve işi
tamamlamadı. Değerli arkadaşlar... MEHMET TELEK (Afyon) - Hangi milletvekili?! ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Hangi milletvekili olduğunu da
söyleme cesaretini göster. OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, evet, firmanın ismi
Evren Yapı'dır. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - İsmini söyle milletvekilinin.
Hayır hayır, cesaretli ol! OSMAN PEPE (Devamla) - Ötekini de artık siz araştırır
bulursunuz canım... (MHP sıralarından "Söyle" sesleri) Değerli arkadaşlar, benim burada söyleyecek çok sözüm
var; size laf yetiştirmek mecburiyetinde değilim. MEHMET TELEK(Afyon)
- Yuvarlak yuvarlak da konuşma doğru konuş. OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, burada, bakın, bu
söylediklerimizin, deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın yüreğinde hangi
olumsuzlukları meydana getirdiğini de sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum. Yine, değerli arkadaşlar, Yuvacık Belediyesi var; bu,
17 Ağustostan önceki sayımda nüfusu 9 800 idi. Kalıcı konutların ağırlıklı
yapıldığı bir bölge bu Yuvacık bölgesi. Şimdi, bu bölgede yaklaşık olarak 2 000
konutla, 10 000'den daha fazla insan geldi o bölgeye; Yuvacık'ın, elbette ki,
nüfusu, 10 000 iken 20 000 oldu, 2 katına çıktı; ama, o bölge için, Yuvacık
Belediyesine, küçük bir belde belediyesi olmasına rağmen, ne bir çöp makinesi
ne bir çöp kamyonu ne bir konteyner ne de en küçük bir şey verildi. Nüfus
sayımı esas alındığı için, 9 000'e, 10 000'e göre İller Bankasından pay
geliyor; halbuki, hizmet ettiği insan sayısı 2 katına çıkmış. Bu, sadece Yuvacık'ın sorunu değil, bunun benzeri
Bekirpaşa Beledeyisinde söz konusudur. Konutların tamamı bittiği zaman,
Gündoğdu konutlarıyla, Bekirpaşa'ya yaklaşık olarak bir 30 000 kişi daha gelmiş
olacak değerli arkadaşlar. Halbuki, Bekirpaşa'nın toplam nüfusu, 100 000'di.
Nüfusu yüzde 30 artacak; ama, İller Bankasından payı o oranda artmayacak. Yine, bu sorunun bir benzerini Gölcük yaşıyor. Nüfus
sayımı yapıldığında, pek çok insan, Gölcük dışındaki prefabriklerde yaşıyordu.
O prefabriklerdeki insanlar, kalıcı konutlar yapıldıktan sonra Gölcük'e
döndüler, avdet ettiler; ama, onlar Gölcük'te sayılmadılar. Gölcük'ün nüfusu,
son nüfus sayımında eksik. Bu konular, Devlet İstatistik Enstitüsünün bağlı
olduğu Bakanlığa, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Bayındırlık Bakanlığına,
Afet İşleri Genel Müdürlüğüne intikal ettirilmesine rağmen, bugüne kadar
bunların hiçbirisine olumlu bir cevap alınamamıştır. Değerli arkadaşlar, bu konuda, herhalde, bu ülkeyi
idare edenlerin yapması gereken birtakım şeylerin olduğu ortadadır ve açıktır. Değerli arkadaşlar, yine, afet paylarıyla alakalı
birkaç şey söylemek istiyorum. Deprem bizim bölgemizde oldu, bizim insanlarımızın
işyerleri ve evleri yıkıldı; ama, deprem payları, afet payları, deprem
bölgesinin dışında, siyasî yakınlıklarından dolayı başka belediyelere verildi. Yine, bu konu buraya gelmişken, bir hususu söylemekte
fevkalade fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce,
Adapazarı'nda, ilgili Bakanın da bulunmuş olduğu, belediye başkanlarının
katılmış olduğu bir toplantıda, Sayın Bakan aynen şunları söylüyor, diyor ki:
"Evet, DSP'nin hazinesi var; o, belediyelerine veriyor. EROL AL (İstanbul) - Nereden veriyor? Ne alakası var? OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, ANAP'ın Maliye
Bakanı var; o da kendi belediyelerine veriyor; kusura bakma, biz de elbette ki
kendi belediyemize vereceğiz... Peki, DYP'li belediyenin, Saadet Partili belediyenin,
AK Partili belediyenin suçu ne? İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Muhalefete de
veriyor Maliye Bakanı. OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, belediye
borçları Türkiye'deki belediyeleri tam manasıyla felç etmiştir. Türkiye'nin
buna mutlaka âcil çözüm bulması lazımdır. Bakın, batık bankalara çözüm bulan bu hükümet,
belediyelerin icraat yapmasını engelleyen, onların elini kolunu bağlayan,
işçisine maaş ödemesine imkân vermeyen, sokağına bir karış asfalt atmasına
imkân vermeyen bu borçları mutlaka ve mutlaka bu hükümetin veyahut da
hükümetlerin veyahut da Meclisin çözmesi lazım; ama, şunu söyleyeyim ki, batık
bankalara milyarlarca dolar bulanların buna da mutlaka kaynak bulmaları
lazımdır. Burası hükümet etme şikâyet etme yeri değildir. Hükümet
etmek çözüm bulmak yeridir. Beceriyorsanız kalırsınız, çözecekseniz kalırsınız;
çözemiyorsanız, bırakır gidersiniz, çözenler gelir yapar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Evvelki çözdüğünüz gibi mi
çözeceksiniz? MÜKERREM LEVENT (Niğde) - İstanbul'a bak! OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, söz
buraya gelmişken İhale Yasasıyla alakalı da birkaç şey söylemek istiyorum. Ben, Bayındırlık Komisyonu üyesi arkadaşınız olarak,
Bayındırlık Bakanlığında yapılan ihalelerdeki söylentileri, vurgunları,
kayırmaları, bunları ortadan kaldırmak için İhale Yasası şart görülüyor. Doğru,
bu, 2886 sayılı İhale Yasası birtakım olumsuzlukların sebebi olarak
gösterilebilir; ancak, ben size şunu söyleyeyim, dünyanın en mükemmel kanununu
getirseniz mantaliteyi, zihniyeti değiştirmedikten sonra ne kâr eder? Şimdi, ihale yasa tasarısıyla alakalı olarak hükümetin
içerisinde birtakım çelişkiler var. "Efendim, 2002'de mi uygulamaya
girsin, 2004'te mi girsin?" Derviş başka şey söylüyor, Bayındırlık Bakanı
başka şey söylüyor. Arkadaşlar, bakın, ben, İhale Yasasına ilişkin
tasarısıyla öyle büyük köklü çözümler getirileceğine doğrusu inanmıyorum. HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz inanıyoruz. OSMAN PEPE (Devamla) - Niye; çünkü, buradaki esas ana
hedefin, ana gayenin şu olduğuna inanıyorum ben: Şeker Kanunu ve Tütün
Kanununda olduğu gibi, IMF dayatıyor, hükümet, kendini, çıkarmak mecburiyetinde
hissediyor; o kadar açık; yani, bu İhale Yasasına ilişkin tasarısıyla, bu tek
değişiklikle, eğer, Türkiye'nin sorunları çözülecekse, yolsuzlukların önüne
geçilecekse eyvallah; ama, şunu söyleyeyim: Şeker Kurulu, Enerji Kurulu, Tütün
Kurulu, şimdi de ihale kurulu gelecek. Peki, bu ihale kurulunda olacakların
ağzı olmayacak mı, bunlar etten kemikten ibaret insanlar olmayacak mı; nereden
bulacaksınız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Pepe, 2 dakika içerisinde toparlayın
efendim; buyurun. OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, bu, bir zihniyet, bir
kafa meselesi ve düşünce meselesidir arkadaşlar. Yani, yönetime getirdiğiniz,
işbaşına getirdiğiniz insanların, ülke sevdasıyla, millete hizmet sevdasıyla
dopdolu olması lazım ve her şeyden önemlisi de, yönetme gücünü, iradesini
kendisinde görebilen insanlar olması lazım. Değerli arkadaşlar, Kocaeli'de yayınlanan elimdeki bu
gazetede ne deniliyor: "Ankara bize hep yalan söyledi." Bu, hükümet
için söyleniyor. Bakın, burada ne deniliyor: "Yüzyılın felaketi olarak 17
Ağustos depreminin merkezi Gölcük'e, yerle bir olan, büyük acıları yaşayan
ilçemize, depremden sonra çok söz veren ilgililer, bugüne kadar, hiçbir
sözlerinin arkasında durmadılar." Belediye başkanlarının isyanları ve
serzenişleri de burada var; ama, vaktim dolduğu için onlara giremiyorum. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; beni sabırla
dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sunarken, 2002 yılı bütçesinin Bakanlığa
hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Pepe. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sataşma var. BAŞKAN - Kime efendim? HALİL ÇALIK (Kocaeli) - İktidar partisi milletvekili
olarak bize sataşma yapıldı. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanlar yanıt verir. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Milletvekillerine sataşıldı... BAŞKAN - Efendim, milletvekillerine sataşma yok.
"Hükümet, taraflı davranıyor" şeklinde bir ithamı oldu; hükümet cevap
verir. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - 60 ıncı maddeye göre söz
istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır efendim... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sizden söz almak
için ne yapmamız lazım?! Ne yapmamız lazım Sayın Başkan?! KEMAL KÖSE (Kocaeli) - "Kocaeli
Milletvekilleri" dedi; sataşma var Sayın Başkan. BAŞKAN - Neyin sataşması var efendim? HALİL ÇALIK (Kocaeli) - İktidar partisi
milletvekillerine "bıyık altından gülüyor" diyor. BAŞKAN - Sizin bıyığınız da yok... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hiçbir zaman iktidar partisi
milletvekilleri bıyık altından gülmedi, bu işten siyaset yapmadı!.. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) Osman Pepe arkadaşımız, hiçbir zaman doğruyu söylemedi;
hep bu işten siyaset yapmaya hep bu işten çıkar sağlamaya çalıştı Sayın Başkan.
EROL AL (İstanbul) - Yalan söylüyor Sayın Başkan. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Konuşmaya hakkın yok bir
defa senin!.. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yalan söylüyor demeyeceğim,
doğru söylemiyor diyeceğim; çünkü, yalan söylüyor desem mahkeme boyutuna
giriyor. Doğru söylemiyor hiçbir zaman; 17 Ağustostan beri, hiçbir zaman
doğruyu söylemedi, hiçbir zaman kendisi, depremin ilk günlerinde merkeze
gelemezken, iktidar partisi milletvekilleri her zaman orada oldu, bundan sonra
olmaya devam edecektir. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri
alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle bir usul
var mı?! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bizim kimseden çekineceğimiz
yoktur Sayın Başkan! BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çalık. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Arkadaşımız ilk günden beri
feveran ediyor, ilk günden beri bu işten siyaset yapma çabası içine giriyor... BAŞKAN - Sayın Çalık, siyasetçi siyaset yapacak
tabiî... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Kocaelilerin feveranı bu, benim değil!.. Lütfen kendine gel, sen
milletvekilisin!.. Otur yerine! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Nasıl oturacağım! Hayret bir
şeysiniz! NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ayıp!.. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle bir usul
yok!.. BAŞKAN - Sayın Pepe, siz de oturun. Değerli arkadaşlar, elbette ki, burası milletin
kürsüsü; olumsuzluklar da söylenecek. Buna tahammül edeceğiz. Eğer, yanlışı
varsa, Sayın Bakanlarımız çıkar doğrular veya yanlış olduğunu söyler... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sözün varsa, çık kürsüden
konuş... Kocaeli'nde dolaşabiliyor musun?! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Her zaman, her zaman
dolaşıyorum, merak etme... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Kocaeli'nde dolaşabiliyor
musun?! Karamürsel'de dolaşabiliyor musun?! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Her zaman dolaşıyorum merak
etme, merak etme... BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep
Milletvekili İbrahim Konukoğlu; buyurun.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2002 malî yılı
bütçesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere
huzurlarınızdayım. Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Dünya, tarihî bir dönemden geçiyor. Dünyada son aylarda
yaşanan gelişmeler, ülkemizin rolünü çok daha önemli hale getirmiştir. 11
Eylülden sonra oluşan yeni dünya düzeni, Türkiye'nin, yeni ve çok önemli
kararlar vermesini zorunlu kılıyor. 11 Eylülde terörizme karşı büyük bir savaş
başlamıştır. Ülkemiz, yıllardır teröre karşı mücadele vermiş ve bu sıkıntıları,
maddî ve manevî, tek başına yaşamıştır. Oysa, bugün dünya, Amerika'daki
olaylarla birlikte ayağa kalkmıştır. Bugün de ülkemiz, elbette terörün
karşısında ve müttefiklerinin yanında olacaktır. Türkiye, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT, OECD gibi
kurumların tam üyesidir. Bilindiği gibi, Avrupa, NATO'dan ayrı bir Avrupa kurma
sürecinden geçiyor. Ülkemiz ile Avrupa
Birliği arasında son yıllarda en önemli gerginlik konusu, Avrupa güvenlik ve
savunma politikası konusudur. Türkiye'nin tek başına 1 milyon askeri var.
Kendimizi çok iyi anlatıp, elimizdeki kozları çok iyi kullanmak zorundayız.
Özellikle, bu konuda ülkemiz çok önemli bir diplomasi uygulamak zorundadır. Elbette yeni oluşturulan bu güçte de söz
sahibi, karar sahibi olmalıyız; bu çemberin dışında kalmamız mümkün değildir.
Avrupa ordusu konusunda lehimize bir sonuç alınması hepimizin arzusudur.
Ayrıca, ülkemiz, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve D-8 gibi bölgesel ve
bölgelerarası işbirliği hareketlerinin kurucu ve öncüsüdür. Böylesine geniş bir
uluslararası kurumsal ağ içinde yer alan ender ülkelerden biridir. Değerli milletvekilleri, dünyada gelişen bütün bu
olaylar gösteriyor ki, Silahlı Kuvvetlerimize ne zaman ihtiyaç olacağını kimse
önceden söyleyemez. 10 Eylülden önce, dünyada gelişmiş ülkeler "silahlı
kuvvetlere ihtiyaç var mı, silahlı kuvvetler nasıl olmalı"tartışmaları
yapıyordu; ancak, 11 Eylülden sonra her şey değişti. Türkiye, bulunduğu
coğrafya açısından son derece kritik bir bölgede yer almaktadır. NATO'nun kabul
ettiği temel 16 stratejik noktanın 13'ü bizim çevremizdedir. Bu nedenle, bizim çok
daha güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmamız kaçınılmazdır. İlke olarak,
güçlü ekonomi ile güçlü savunma birlikte yer almaktadır. Ekonomik olarak
yaşadığımız bu sıkıntıların, dışarıya karşı bir zafiyet görüntüsü vermesi,
bizleri son derece üzmektedir. Güçlü ekonomi olmadan, güçlü savunma olması da
mümkün değildir; ancak, bütün bu ekonomik sıkıntılara karşın, ülkemiz,
bulunduğu jeostratejik ortamın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, bölgesinde,
en iyi eğitilmiş ve en yüksek askerî güce sahiptir. Günümüzde savunma, sadece
silahla, mermiyle sınırlı değil; iletişim alanından bilgisayar teknolojisine
kadar pek çok sahada çalışmayı da kapsamaktadır. Ayrıca, savunma sanayiinin uluslararası ilişkilerdeki
önemi, diğer sektörlerden farklı olarak, yalnızca karşılıklı işbirliği ve
ticaret gibi ekonomik faaliyetlerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda, ülkenin
topyekûn çıkarlarının savunulmasını sağlayan bir güç unsuru olmasıdır. Savunma sanayiinde teknoloji denildiğinde, tasarım,
üretim ve yönetim teknolojilerinin tümü anlaşılmalıdır. Lisans yoluyla yapılan
teknoloji transferleri, güçlü bir ar-ge teşkilatınca özümsenerek, bir üst
düzeyde yeni teknolojilerin geliştirilmesini sağlamıyorsa, yeni tasarımlar
gerçekleştirilemiyorsa, satın alınan teknolojinin, rekabet üstünlüğü sağlaması
veya askerî caydırıcılığı artırması olanaksızdır. Bu çerçeve içinde savunma
sistemlerini geliştiren ve üreten ülkeler, bunları satın alan ülkeler karşısında
önemli bir üstünlüğü ele geçirmiş olmaktadır. Bu üstünlüğü, uluslararası
politikalarını gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanabilmektedirler. Bu
nedenle, ülkemizin de, uluslararası alanda çıkarlarına uygun politikalar
belirleyebilmesi ve uygulayabilmesi, bağımsızlığını ve ülke güvenliğini
koruyabilmesi için savunma sanayii yeteneklerini geliştirmesine ve bu
yetenekleri korumasına ihtiyaç vardır. 21 inci Yüzyılda lider toplumun tanımı,
teknolojik alanda bağımsız, yüksek teknolojiyi üreten ve kullanan bir toplum
olmaktır. Kendi bağımsız teknolojisine dayalı olarak kurulan savunma sanayii
tarafından her türlü dış kısıtlamadan uzakta, donattığı silahlı kuvvetleriyle
uluslararası alanda etkinliğini güçlendirmektir. Bizim için teknolojik
bağımsızlık ve bunun sonucunda elde edeceğimiz ekonomik güç ve toplumsal refah,
en önemli hedef olmalıdır. Savunma sistemlerinin güvenilir, emniyetli ve
özelliklerinin gizli olabilmesi için, savunma sanayii, ilke olarak millî
olmalıdır; ancak, hemen hemen hiçbir ülkenin savunma sistemlerinin tümünü tek
başına üretmesi de mümkün değildir. Yabancı şirketlerle ilişkiler, bu ilkenin
ihlal edilmeyeceği bir şekilde yürütülmelidir. Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferleri,
kuruluşların ar-ge birimleri tarafından özümsenerek yeni teknolojilerin
üretilmesine, yeni tasarımların yapılmasına olanak vermiyorsa, satın alınan
teknolojinin rekabet üstünlüğü sağladığından veya askerî caydırıcılığı
artırdığından söz edilemez. Teknolojiye sahip olmanın tek yolu, onu üretmektir. Bu amaçla, örneğin, ASELSAN, kuruluşundan bu yana, bu
kısır döngüyü kendi ölçeğinde kırmak için uğraş vermekte, bilgiye, yüksek
teknolojiye, insan kaynaklarında en iyiye ve yeni ürün ve üretim teknolojisi
geliştirmek için ar-ge'ye yatırım yapmaktadır. Millî savunma sanayiinin temel
amacı, askerî caydırıcılığı en üst düzeye çıkarmaktır. Askerî caydırıcılık,
bugün sayıyla değil, etkinlikle ölçülmektedir; yani, kantitatif özellikten çok,
kalite önem taşımaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin savunma
gücü, önemli bir ölçüde ulusal savunma sanayiine, savunma sanayiinin gücü de
ülkenin ulusal teknolojik düzeyine bağımlıdır. Ülkelerin savunma gücünün,
ulusal teknolojik düzeylerine bağımlı olduğu söylenebilir. Ülkelerin savunma
gücünün artırılması için yapılacak çabaların, savunma sistem tedariklerinin,
ulusal teknolojik düzeyi yükseltmeye odaklanmış olması gerekir. Hepimizin bildiği gibi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
sonrası ülkemize uygulanan silah ambargosu olayı yaşanıncaya kadar, ülkemizde,
millî savunma sanayiinin geliştirilmesi politikası terk edilmişti. Bir kere şu
bilinmelidir ki, güçlü bir silahlı kuvvetlerin güçlü bir savunma sanayiine,
güçlü bir savunma sanayiinin ise millî bir teknolojik tabana ihtiyacı vardır;
yabancı ortakta bulunan teknolojiyle güçlü bir savunma sanayii oluşturulamaz.
Bu nedenle, devletimizin politikası, her bağımsız ülkenin olduğu gibi, millî
teknolojinin geliştirilmesi olmalıdır. Bu amaçla, ülkemiz, son otuz yıldır
savunma ihtiyaçlarının temininde dışa bağımlılığı azaltmayı öngören bir
strateji yürütmeye çalışmaktadır. Bir kere, teknoloji, ona sahip olana büyük
üstünlük sağlar; bu nedenle, kimse, kendine üstünlük sağlayan bir şeyi
başkasına vermez; transfer konusu olan teknolojiler, genelde eski
teknolojilerdir. Bugün, iletişimin global düzeyde artması ve bilginin serbestçe
dolaşır hale gelmesiyle, bilgiyi yönetebilmenin toplumlara sağladığı güçlerden
bahsedilmektedir. Elbette ki, çok kritik teknolojik alanlardaki bilgiye erişim
yine mümkün olamayacak ve yine, bu tip bilgi, uluslararası stratejik bir güç
olarak karşımıza çıkacaktır. Ancak, ürettikleri veya erişebildikleri bilgiyi,
hızlı ve koordineli bir biçimde kullanarak yeni ürün ve üretim teknolojilerine,
dolayısıyla toplumsal refaha dönüştürebilen toplumlar, hiç kuşkusuz, çağdaş
dünya olarak adlandırılan grup içinde yer alacaktır. Türkiye'nin de bu grup
içinde yer alabilmesi için, bilgi üretimi, bilgi yönetimi ve uluslararası
alanda rekabet edebilecek yüksek teknolojili yeni ürün ve yeni üretim
teknolojileri geliştirilme yeteneklerine sahip olması gerekir. Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, her devletin mevcut
tehditlere karşı sınırlarını, hakkını ve rejimini koruması, bir hükümranlık
hakkıdır. Türkiye de, bu hakkını, hükümetiyle, silahlı kuvvetleriyle, Büyük
Atatürk'ün kurduğu demokratik ve laik cumhuriyeti ebediyete kadar korumak için
kullanacaktır. Bilmeliyiz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Ulusunun ayrılmaz
bir parçasıdır; gücü, ulusun gücünü yansıtır. Bu vesileyle, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin milletimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konukoğlu. Burdur Milletvekili Sayın Örs, buyurun Kalan süre size aittir. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, en önemli yatırım ve
istihdam bakanlıklarımızdandır. Bünyesindeki Karayolları, Yapı İşleri, Teknik
Araştırma ve Uygulama, İller Bakansı Genel Müdürlüklerinin görev ve sorumluluk
alanlarındaki her türlü inşa, onarım, bakım, acil yardım faaliyetleri, planlama
hizmetleri, şartname ve yönetmeliklerin hazırlanması, yerleşim birimlerinin her
türlü imar ve altyapı işleri ile en önemlisi, taahhüt işlerinin, baştan sona
tek sorumlusudur. Üstlendiği işler nedeniyle, içeride ve dışarıda, olumlu veya
olumsuz itibarımızdır. Son dönemde, denetim kuruluşlarının yaptığı araştırma
sonuçları, yapılan ihalelerin yüzde 30'unun, yolsuzluklarla, birilerine haksız
biçimde kazanç sağlandığını göstermektedir. Bu raporlar, ülkemizde iş yapmak
isteyen yerli ve yabancı firma ve yatırımcıların kararlarını olumsuz yönde
etkilemektedir. Dolayısıyla, lafla değil, icraat yaparak, suçluların
yakalanması ve cezalandırılması, çalınan paraların geriye getirilmesi,
yolsuzlukla mücadelenin tek ve vazgeçilmez şartıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, son yapılan seçimde,
yolsuzluk ve yoksulluklarla mücadele için yola çıkmış bir partiye mensup olması
açısından önemi çok fazlaydı; fakat, zaman içinde görüldü ki, bugüne kadar hiç
olmayan bir şekilde, yolsuzluk dedikoduları ve soruşturmaların ortasında
kalındı. Ülkemiz insanı da, aynı düşünce yönetiminde, yoksulluk sınırının
altında yaşamaya mahkûm edildi; özellikle de, tarım ve esnaf kesimleri yok
olmakla karşı karşıya bırakıldı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı için,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına 272 trilyon, Karayolları Genel Müdürlüğüne 1
katrilyon 733 trilyon ve toplamda da 2 katrilyon 5 trilyon ödenek verilmiştir.
Bu miktara, ilgili kuruluş olan İller Bankası Genel Müdürlüğünün 405 trilyon
olan yatırım bütçesi de ilave edildiğinde, 2 katrilyon 410 trilyon TL'ye ulaşan
bir ödenek ortaya çıkmaktadır. 1 katrilyon 354 trilyonun yatırımlarda
kullanılması planlanmaktadır. Devam etmekte olan yatırımların bu ödeneklerle
onbeş yıldan önce bitirilmesi mümkün değildir. Bütçeden yatırımlara ayrılan pay, 5 katrilyon 736
trilyondur. Toplam yatırım payı yüzde 5,8'dir. Türkiye'nin imarında ve yolların
bakım ve onarım işlerinde bu oranın yetişmesi mümkün değildir. Karayollarına
buradan ayrılan pay da yüzde 2-2,5 civarlarındadır; yani geçen yıllarda olduğu
gibi yatırımdan uzak, küçülmeyi hedefleyen bir görüntü ortaya konulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, iki
büyük depremle asrın felaketini yaşadı. Ülke olarak bu depremin acılarını
sarmak için çok çaba sarf ettik; çıkarılan ek vergilere bugüne kadar itiraz
etmeden evet dedik; fakat toplanan bu vergilerin ve dış yardımların ne
kadarının deprem bölgesinde kullanıldığını hâlâ tam olarak bilmek mümkün
değildir. Ayrıca, yapılacak bağışlar toplanmadan vergi kesilmesi, halisane
duygularla bağışta bulunmak isteyen insanlarımızın, vatandaşlarımızın bu
bağıştan vazgeçmelerine sebep olmuştur. Deprem bölgesine üç günde ulaşılabilmiştir. Daha ilk
günlerde koordinasyon bozukluğunun, yönetim zafiyetinin olduğu yerde, tabiî ki
toplanan yardım ve vergilerle yapılan yatırımlarda da aksama olacaktır. Bunun
en çarpıcı örneği çadır kentlerde ve prefabrik konutlarda kalan, kışla,
yoklukla mücadele edecek olan depremzede ailelerdir. Deprem bölgesinde kalıcı konut inşaatlarında tercih
edilen firmalarla ilgili kamuoyunda birçok iddia vardır. Bunların partizanca
bir tavırla ve yeterlilik gözetilmeden seçildiği iddiaları gündeme gelmiştir ve
bu nedenle kalıcı konutlar hâlâ tamamlanamamıştır, bu bir zafiyettir ve de
deprem gibi acı bir konudan bile pay çıkarmak isteğinin bir göstergesidir. Yaşanılan bu afette yapmamız gereken şey, derhal,
bölgeden sorumlu güçlü bir bakanı görevlendirmekti; çünkü burada, altyapı ve
konut hizmetleri gibi bayındırlık hizmetleri dışında çok sayıda malî sorunlar
da vardı. Bütün bu hizmetlerin koordineli bir şekilde yürütülebilmesi için
yapılması gereken, koordinatör vali atanması yerine, bir bakanı
görevlendirerek, 24 saat görevi olan bir bakanla siyasî iradeyi bölgeye taşımak
gerekirdi; ilgili bakanlıklarda problemleri takip eden, bürokrasiyi o
istikamette çalıştıran, yönlendiren bir irade. 17 Ağustos depreminde, hükümet, maalesef, gereği gibi
görevini yapamadığı gibi, üç gün içinde yıkılan binalara ulaşamadığı için ölü
sayısı çoğalmıştır. Hatta, vatandaşların çoğu, yakınlarını kendi imkânlarıyla
enkaz altından çıkarmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük bir devlet
olduğunu vatandaşlar bilmektedir; ancak, "devlet nerede" derken,
kastı da hükümettir. Depremden sonra hasar tespitleri yapılıp maliyetler
hesaplanmadan işlere girişilmiş, geçici iskânlara büyük harcama yapılmış,
altyapılarda koordinasyon eksikliği nedeniyle yüksek maliyetli yatırımlar
yapılmıştır ve kalıcı konutların inşaatlarında geç kalınarak kaynak ve zaman
israfına yol açılmıştır. Özellikle altyapı yatırımlarında dört beş kez kazı
yapılarak çok büyük zararlar verdirilmiştir. İlgili kuruluşlar arasında da
koordinasyon eksikliği vardır. Son yağışlarda görülmüştür ki, bu altyapılar tam
olarak çalışmamaktadır. Bu konuda, doğrusu şöyleydi: Bütün maliyet
hesaplamaları yapılarak, deprem hasarının giderilmesi için gerekli olan kaynak
tespiti yapılıp ekvergilerin o anda çıkarılması gerekirken, bu yola
başvurulmamış ve 65 milyonu mağdur eden bir vergilendirme gerçekleştirilmiştir. Dinar ve Erzincan depremlerinden sonra yapıldığı gibi
direkt kalıcı konut inşaatlarına geçilmemiş ve de geçici konutlara yüksek
maliyetli yatırımlar yapılmıştır. Bu da, bilgisizliğin bir eseridir. Deprem için getirilen dış kaynağın yönetiminde ve
kullanımında sorunlar yaşanmıştır. Türkiye'ye taahhüt edilen, yaklaşık 3,6
milyar dolarlık dışkaynak taahhüdü için, bakanlıklar ve kurumlar arasındaki
güven ilişkisindeki eksiklik nedeniyle devreye Başbakanlık girmiştir. Bu
kredilerin kullanımının askıya alınması, hizmetlerin de askıya alınmasına neden
olmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karayolları Genel
Müdürlüğü, ülkemizin en büyük yatırımcı kuruluşlarından biridir. Genel
Müdürlüğün sorumluluk alanlarının artmasına rağmen, genel bütçeden aldığı pay
yüzde 1'ler seviyesine kadar gerilemiştir. 2002 yılında toplam 62 867 kilometre
yoldan sorumlu bulunmaktadır. 375 trilyon TL, merkez ve bölge ihaleli olarak
devam etmekte olan devlet ve il yolları yapımında kullanılmak üzere ayrılmış
bulunmaktadır. Kredili olarak yürütülen işler hariç tutulduğunda, devam eden
işlere 3,5 katrilyon TL ödenek gerektiğine göre, 375 trilyonluk ödenekle devam
eden işlerin 15 yıldan önce bitirilmesi mümkün değildir. Ayrılan bu ödeneklerle, karayollarının bakım, trafik,
kar mücadelesi ve diğer hizmetlerinin sağlıklı yürütülmesi mümkün değildir.
Ayrıca, Türkiye genelinde birçok il yolumuzda olduğu gibi, Burdur'un il
yollarının da büyük bir kısmının genişletilmeye ihtiyacı vardır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisimizde,
haziran ayında tatile girmeden önce, kamuoyu önünde yeterince tartışılmadan
çıkarılan Yapı Denetim Yasasını inceleyecek olursak, bu yasa, Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği kararnamenin gerekçeli kararı yayımlanmadan aceleyle
çıkarılmıştır, yeterince tartışma zemini oluşturulmamıştır. Eğer, Anayasa
Mahkemesi bir boşluk olacağına inansaydı, Yasama Organına süre tanırdı. Pilot
il kararnamede 27 iken, Yapı Denetimi Kanununda 19'a indirilmiştir. Ne
hikmettir ki, bu 19 ilin sadece 13'ü, ülkemizin birinci derecede deprem bölgesi
riskindedir. Kalan 6 il birinci derece deprem riski altında değildir. Birinci
derece deprem riskindeki diğer 19 ilde önceki İmar Kanunu geçerli olacaktır;
yani, aceleyle çıkarılan Yapı Denetimi Yasasının temel dayanağı olan can ve mal
güvenliğini sağlamak, en çok deprem riski taşıyan ve içlerinde benim de seçim
bölgem olan Burdur dahil, 19 il için gerekli görülmemiştir. Yine çıkarılan yasanın gerekçesine göre, yürürlükteki
yasal düzenlemenin etkin bir yapı denetimi sağlayamadığı iddia edilmektedir.
Çıkarılan yasa, kendi gerekçesiyle çelişki içerisine girmiştir. Yapı denetimi
kapsamındaki illerin diğerlerine göre büyüklükleri ve gelir seviyelerinin
yükseklikleri, yasa üzerindeki şaibeleri ve tereddütleri de artırmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Yasası,
kamu yatırımlarında hukukî altyapıyı yenileme ihtiyacından doğan bir yasadır.
Bir araştırmaya göre, Türkiye'nin dış borcuna tekabül eden bir rakam, 100
milyar doların üzerinde Türkiye'nin pahalı ihale yaptığı ve de kamu ihaleleri
dolayısıyla zarara uğradığı konusunda ciddî çalışmalar ve tespitler vardır.
Sonuçlara baktığımız zaman, bunun da haklı olduğunu görüyoruz. Türkiye, yolsuzluk liginde dünya dördüncüsü. İhale
Yasamızdaki eksiklikler, bu konuda önemli yer teşkil etmektedir. Ancak, sadece
kanun yaparak, düzenleme yaparak etkinliği sağlamak da mümkün değildir. Bunun
bir yönetim meselesi olduğunu, herkesin unutmaması lazım. Türkiye, büyüyen dev
bir ülke ve potansiyeli yüksek bir ekonomiye sahip olmalıdır. Buradaki ihale
sisteminden uluslararası kuruluşlar ciddî ölçüde pay beklentisi içersindedir.
Türkiye, bunu getirecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasal düzenlemeyi
yapacak; ama, bunun çok önemli bir katkı sağlayacağını ve bu sistemde etkinlik
yaratacağını düşünmek, fazla iyimserlik olacaktır. Bugünkü kadroların ülkeyi ne
hale getirdiği de ortadadır. Türkiye İnşaat Mühendisleri Sendikasının, kanun
taslağında yer alan eşik değerin 5 trilyon TL üstü keşif bedelli işlerin
uluslararası ihaleye çıkarılma şartı getirdiğinden bahisle "bu değerin
düşük olduğu, 11 trilyona çıkarılarak, Türk müteahhitlerin korunması ve
ülkemizdeki küçük ve orta büyüklükteki müteahhitlerin yok olmaması açısından
daha uygun olacaktır" şeklindeki düşüncesi bizce de doğrudur. Ayrıca, iş deneyimi belgesinin, son yıllardaki
ödenek yokluğu nedeniyle beş yıl olarak değil onbeş yıl olarak
değerlendirilmesi de şarttır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğiyse, bu
düzenlemenin kamu alanlarının yabancı şirketlere açılarak, mühendis ve
mimarlarımızın birçok sıkıntısı varken, diğer kamu ihaleleri gibi danışmanlık
hizmetlerinin de yabancı firmalara açıldığını söylemektedir. Bugün, 360 000
mühendis ve mimarla, 60 000 karne sahibi müteahhitle, 1 milyonu aşan çalışanın
yarısı işsiz, bu da işsizlik ordusuna çok büyük bir katkı yaratacaktır.
Bu kişilerin büyük bir kısmı da meslek dışında çalışmaktadırlar. Yasayla ilgili daha fazla detaya girmek istemiyorum;
zira, bizim de tereddütlerimiz olan başka kısımlar vardır. Bunlar, Bayındırlık
Komisyonuna geldiği zaman tarafımızdan titizlikle incelenecek, gerekli
düzeltmelerin yapılması sağlanacak ve kanun tasarısı Meclis gündemine geldiği
zaman da gerekli katkılar yapılacaktır. Bu konuların her alanında görev yapmış
bir mühendis olarak, önemli faydalarımızın olacağını sizlere arz etmek
istiyorum. Şahsım ve Partimiz olarak, ihale yasasının derhal çıkarılarak hemen
tatbikata konulmasını ve ehil ellere de bırakılmasını istiyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlığın
faaliyet alanlarından birisi de belediyelerimizdir. Belediyelerimiz, belde
halkının mutluluk ve refahını sağlamaya yönelik, günlük ihtiyaçların tamamını
kapsayan hizmetlerle sorumlu ünitelerdir; bugünkü gelir kalemleriyle hizmet
götüremez hale gelmişlerdir. Dolayısıyla, bu zor şartlarda belediye hizmetleri,
başkanlarımız için bir işkence halini almıştır. Halka karşı hizmet
sorumluluklarını yerine getirme çabasında olan başkanlarımız, gün geçmiyor ki,
bakanlarımızın ve milletvekillerimizin kapısını çalmasınlar. Başkanlarımızdan şanslı olanlar, ilgili bakana ulaşıp,
belediyesini afet kapsamına aldırabilen veya İller Bankasındaki borç
taksitlerini, SSK borçlarını erteleyebilenler bir nefes alıp illerine
dönebilmektedirler. Bunlar ne kadar şanslıysa, İller Bankasından alacakları
payları azalan belediyeler de bir o kadar şanssızdır. İller Bankası, belediyelerin finansal kaynak
ihtiyacını, proje finansmanı ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum; kaynakları
yeterli değil. Siyaset içerisinde, zaman zaman partilere mensubiyet açısından
farklılıklar yapılmakta. Bunu, bütün sisteme hizmet üretemez şekilde,
bazılarından yüzde 100, bazılarından sıfır kesinti şeklinde uygulamak çok
yanlış ve savunulamaz bir ilkedir. Gelirinin tamamını kaynağında keser ve
sıfıra indirgerseniz, bu ülkeye hizmetin yolunu kesmiş olursunuz. Belediyeler,
bizim insanımıza hizmet üretmek üzere, resmî sistem içerisinde yaratılmış birer
organdır. Sıfır gelirle yaşayamazlar, bunun üzerinde siyaset de yapılamaz. Afetlerden sonra çıkarılan kararnamelere bakacak
olursak, uygulamalar, bizleri rahatsız eden sonuçlarla doludur. Afetle yakından
uzaktan ilgisi olmayan belediyeler, iktidarın nimeti olarak, bu kararnameler
içerisine alınmıştır ve kaynak aktarılmıştır; esas mağdur belediyeler de açıkta
kalmıştır ve aldıkları paylardan yüzde kesilerek, bu, diğer belediyelere
verilmiştir. Sel felaketine maruz kalmış illerimize yapılan yardımlarda bile,
Başbakan yardımcısının memleketine 1 trilyon lira anında aktarılırken, İzmir'e,
Hatay'a, Samsun'a ve diğer illere, bu tür yardımlar ya hiç yapılmamıştır ya da
çok az yapılmıştır. Teknik Araştırmalar ve Uygulamalar Genel Müdürlüğünde,
en az 40 - 50 trilyonluk bir kaynak vardır. Buradan, proje karşılığı dağıtılan
yardımların da adaletli olması şarttır. Onun için, artık, belli, objektif
kriterleri koyup, buna hepimiz uymak zorundayız. Belediyeler, hizmet organlarıdır. Belediyelerin, ilgili
kamu kuruluşlarına olan borçlarının, belli bir düzen dahilinde ve yöresine
verdiği hizmeti kesintiye uğratmayacak şekilde, İller Bankasından aldığı
paylardan ve diğer kaynaklardan kesilmesi lazımdır. Aksi takdirde, 21 inci
Yüzyılda, hizmet üretemeyen ve kapısına kilit vuran belediyelerle karşı karşıya
kalırız. Ayrıca, Maliye Bakanlığı Fonunun da İller Bankasıyla birleştirilerek,
bu dağıtımların adil olması sağlanmalıdır. Zaman geçirmeden, yerel yönetimler yasasını, Avrupa
Birliği normlarına göre çıkarmamız lazımdır. Bunu getirdiğimiz takdirde,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının birçok alt fonksiyonunun yerelde çözülmesi
mümkün olacaktır. Bu yasaya göre, Bakanlığın, daha çok, koordinasyon ve büyük
projeleri yürütmekten sorumlu olacak
şekilde yeniden yapılanmasına da ihtiyaç olacağı açıktır. Sorunların yerelde çözümü açısından, meslek odalarının
işlevlerinin tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır. Devlet Su İşleri,
Karayolları, Köy Hizmetleri gibi birçok kuruluşun hizmetleri, il müdürlükleri
kanalıyla ve valiliklerin denetiminde yapılmaktadır. Bu nedenle, vali
yardımcılarının bir kısmı, mutlaka, teknik konularda uzmanlaşmış ve eğitim
almış kişilerden olmalıdır. Biz siyasî partiler de, il genel meclisi ve daimî
encümen üyelerinin seçiminde, birkaçının teknik konulara vâkıf olmalarını ön
planda tutarak, hem arkadaşlarımızın valilere yardımcı olmalarını hem de
yatırımların yerelde denetlenmesini sağlamalıyız. Yaptığım görev nedeniyle,
bunun çok önemli olduğunu arz etmek istiyorum. Ayrıca, ihtiyaç olan her
köyümüze de, bu katkılardan pay ayrılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda çalışan
teknik personel, son yıllarda aldığı ücret itibariyle, en alt sınıra gelmiştir;
işyerinde, birlikte çalıştığı kişilerin 1/3'ü oranında maaş alır durumdadır. Bu
nedenle, 631 sayılı kararnameye göre, teknik personel ve kamu görevlileriyle
ilgili gerekli iyileştirmeler, geciktirilmeden yapılmalıdır. Piyasalar normale
döndüğünde, bu Bakanlıktaki değerli mühendis arkadaşlarımızın burada
çalışmaları ve burada tutulmaları mümkün olmayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet güvenlik
mahkemesi tutanaklarının basına yansıyan bölümleri incelendiğinde, Bayındırlık
Bakanlığında Sayın Bakanın, ihalelerde firma ismi vererek "bunu da
değerlendirin" diyerek, bizzat kendisinin veya danışmanlarının talimatlar
verdiği ortaya çıkmıştır. Burada firmaların ve müteahhitlerin yeterliliklerinin
değerlendirildiği bir kurul varken, bu şekil talimatlarla, kurulun çalışmasına
müdahale edilmiştir, dolayısıyla, ilgili Bakan ve bürokratlarla ilgili
şaibeleri ve suiistimal söylentilerini gündeme getirmiştir. Birçok ihalede,
yeterliliği olmamasına rağmen, keşif bedelleri düşük tutulup, daha sonra ek
sözleşmelerle miktarı artırılarak, karnesi yeterli olmayan müteahhitlerin
kayrılması ve haksız kazanç elde etmeleri sağlanmıştır. Bu kadronun yaptığı tüm işlerde, usulsüzlüğe ve yüzde
10-15 avantaya müsait bir yapılanma göze çarpmaktadır. Bu ekip, ihalelerde,
yasalardan ve yatırımdan tamamen uzak kalmıştır. Müteahhitlerin
"hırsız" olarak nitelendirildiği, Bayındırlık Bakanlığında
çalışanların "yüzdeci" olarak tanımlandığı başka bir dönem yoktur.
Mecliste aklanmaya çalışmakla ve de Meclisin denetim mekanizmasının
çalıştırılmasına "siyasî linç" olarak bakmakla bu yolsuzlukların
üzeri kapatılamaz. Bütün bu yolsuzluklardan, tek başına bir bakan,
bürokrat veya müteahhitler sorumlu değildir; Başbakan dahil, müteselsilen tüm
hükümet sorumludur. Bürokrasi boğulmuştur. Denetim mekanizmasında görevli ve
de yolsuzlukları ortaya çıkaran polis, jandarma ekipleri, sürgün niteliğinde
tayinlerle görevlendirilmişlerdir. Yargıya da siyasallaşma iddialarıyla gözdağı
verilmekte ve soruşturmaların önü kesilmek istenmektedir. Bakanlar, kendi
partileri tarafından istifaya zorlanmaktadır. Bugün yargıya intikal eden bir
olayda "bu soruşturma ne oluyor" diyenler, geçmişte, yargı kararları
olmasına rağmen parmaklarını kullananlar, şimdi neden korkuyorlar, anlamış
değiliz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Görüldüğü gibi, Doğru Yol Partisinin iktidarda olmadığı
her dönemde, özellikle de Bayındırlık Bakanlığında, İzmit Körfez Geçişi
Projesinde, Kurtköy Sabiha Gökçen
Havaalanı Projesinde -ki, burada, 275 milyon dolar, yani, bugünün parasıyla 400
trilyon lira fazla para harcanmıştır- o gün, gerekçesini, işin erken
bitirilmesi olarak gösterenler, bundan dolayı NATO fiyatlarıyla yapıldı
diyenler şimdi ne diyecekler bunun da takdirini sizlere arz ediyorum. Zira,
Kurtköy Sabiha Gökçen Havaalanı şu anda kullanılamaz ve atıl duruma gelmiştir.
Aynı şekilde, Mavi Akım projelerinde de aynı şeyler olmuştur. Bu zayıf
kadrolarla çoğu bakanlıklarda bu tip suiistimaller, yolsuzluk iddiaları gündeme
gelmiştir. Yarım kalan işlerin tamamlanması için bütçeden ayrılan
paylar yetersizdir. Bu ödeneklerle de Karayollarının, İller Bankasının ve diğer
yatırımcı bakanlıkların bir şey yapabilmesi mümkün değildir. Bu kafa yapısıyla,
ihale kanununu yeniden getirseniz de bunu başaramayacaksınız. Zamanım az kaldığı için önerilerimi çok kısa arz etmek
istiyorum değerli milletvekili arkadaşlarım. Yapı denetimi yasası, tüm ülkeyi
kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Özellikle İller Bankasının
kaynakları artırılarak diğer bakanlıklar bünyesinde bulunan fonlar da bankaya
aktarılıp, belediyelerimize eşit ve adil dağıtım yapılmalıdır.
Belediyelerimizin kurumlara olan borçlarının ödenmesi, banka kaynaklarına el
konulması belli bir plan dahilinde yapılmalıdır. Komisyonlarda bekleyen yerel
yönetimler yasa tasarısı, mutlaka, bir an önce kanunlaşmalıdır. Kamu ihale
yasası ivedilikle çıkarılmalı ve uygulama yılı 2002 olmalıdır. Afet yasası
çıkarılarak, ortaya çıkabilecek suiistimaller ve haksızlıklar ortadan
kaldırılmalıdır. Devam etmekte olan soruşturmalar süratle tamamlanarak tüm
sektörün hırsız, tüm çalışanların yüzdeci imajından kurtarılmaları
sağlanmalıdır. Zira, bu olaylar, bayındırlık teşkilatlarımızı, ülkemizi ve Yüce
Meclisimizi son derece üzmektedir. Devam etmekte olan yatırımlar süratle
tamamlanmalıdır. Sadece kadro ihdası için kurullar oluşturulmamalıdır.
Karayolları taşıma kanunu derhal çıkarılmalıdır. Bayındırlık Bakanlığında,
vakit geçirilmeden, ciddî bir programla kurum için meslekî eğitime başlanılması
faydalı olacaktır. Mühendisler için kontrol mühendisliği görevinin eksiksiz
öğretilmesinden başlanılmalıdır. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken -her ne kadar
değerli bir arkadaşımız yanlış değerlendirdiyse de- öncelikle Yüce Heyeti ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum; ramazan bayramınızı da içten kutluyor,
teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs. Şahsı adına, Melek Denli Karaca; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ülkemizin en köklü ve
yatırımcı bakanlıkları arasında yer almaktadır. Son yıllarda bütçede
yatırımlara ayrılan payların azalmasına paralel olarak, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının bütçeden aldığı pay da hızla azalmıştır. 1995 yılında bütçeden
yüzde 6,2 oranında pay alan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2000 yılında
aldığı pay yüzde 5,2'ye gerilemiştir, 2001 ve 2002 yıllarında bu oran daha da
düşmektedir. Özellikle, ekonominin lokomotifi olan inşaat sektörünün
canlandırılması, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yatırımlarıyla çok yakından
ilişkili bulunmaktadır. Bütçeden aldığı kıt kaynaklara rağmen büyük bir
özveriyle hizmet veren Bayındırlık ve İskân Bakanlığının son yıllarda elde
ettiği başarılara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bütün dünyada asrın felaketi olarak nitelendirilen 17
Ağustos Marmara ve ardından da 12 Kasım Düzce depremleriyle karşı karşıya kalan
Türkiye, devleti ve milletiyle el ele vererek bu büyük felaketin üstesinden
gelmeyi başarmıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ana hizmet birimleri,
bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla, âdeta deprem bölgesine taşınırken, bir yandan
da bakanlık merkezinde çalışmalar etkin bir koordinasyon sağlamıştır. Kurulan
bölgesel afet yönetimi sayesinde, hasar tespit çalışmaları, 19 gün gibi rekor
bir sürede tamamlanmıştır. Yine "birkaç yılda kalkmaz" denilen
enkazlar, mahkemelik olanlar hariç, beş ayda kaldırılmıştır. Deprem bölgesinde,
bugün bile, hâlâ enkaz halinde yıkık veya hasarlı binalara rastlamak mümkündür.
İşte, o binalar, hasar derecesine itiraz, ceza davaları ve çeşitli sebeplerle
yıkımı mahkemelerce durdurulan binalardır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Karayolları
Genel Müdürlüğü, depremde kullanılamaz hale gelen yaklaşık 50 kilometre
uzunluğundaki Akyazı-İzmit otoyolunu, 18 gün gibi rekor bir sürede yeniden
asfaltlarken, 260 kilometreyi aşkın
çadırkent ve prefabrike bağlantı yolu
inşa etmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanında
"yapılsındı, yapılmasındı" tartışmaları çokça yapılan, ancak, bugün,
deprem bölgesinde önemli bir fonksiyon gördüğü tartışmasız kabul edilen
prefabrike konutlar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının isabetli ve basiretli
kararının eseridir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı prefabrike konutlarının
tamamlanmasında, alışılagelmiş mesai kalıplarını aşarak, zamanın Bakanı Sayın
Koray Aydın'ın ortaya koyduğu "30 Kasım" hedefine kilitlenmek
suretiyle, yağmur çamur, gece gündüz, sıcak soğuk demeden, Bakanından
şantiyesindeki işçisine kadar herkes seferber olmuştur. Türk insanının
müteşebbis gücü, Türk Milletinin dayanışma ruhu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kararlılığı ve bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
olağanüstü çalışmaları neticesinde, 30 Kasım 1999 tarihinde yapımı tamamlanan
prefabrike konutlar, aylardır ülkede yaşanan büyük acıların bir nebze olsun
hafifletilmesini sağlamıştır ve 30 Kasım tarihi, artık, devlet sözünün
tutulduğu miladî bir tarih olarak zihinlere yerleşmiş bulunmaktadır. Burada, yeri gelmişken, Türkiye'nin depremle
imtihanında elde ettiği üstün başarılardan dolayı, zamanın Bayındırlık ve İskân
Bakanı, şimdiki Grup Başkanvekilimiz Sayın Koray Aydın'ı bir kez daha tebrik
ediyor; kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, geçici iskândaki büyük
başarısını, Türkiye'nin prestij projesi olarak nitelendirilen kalıcı konut
çalışmalarında da aynen devam ettirmiştir. Sayın Aydın'ın "mayısta güller açacak"
vizyonuyla çalışmalarını başlattığı kalıcı konut hamlesi semeresini vermiş ve
27 Ocak 2001 tarihinde başlayan kalıcı konut teslimleri, Yalova, Sakarya,
Kocaeli ve Gölcük'le devam etmiş ve 22 Eylül 2001 tarihinde Düzce'de teslim edilenlerle birlikte 1 inci
etap kalıcı konut dağıtımları tamamlanmıştır. Geçmiş depremlerle kıyaslandığında, Marmara ve Düzce
depremlerinin ardından yapılan çalışmalar, birçok bakımdan tarihe not düşülecek
nitelikteki çalışmalardır. 19 Ağustos 1966 tarihinde meydana gelen Muş-Varto
depreminden dolayı 11 649 hak sahibine kalıcı konutları hâlâ teslim edilemediği
dikkate alınırsa, yaşanan iki büyük ekonomik krize rağmen kalıcı konut
hamlesinin son derece başarılı bir şekilde yürütüldüğü aşikârdır. Kalıcı konutları sadece konut olarak da
değerlendirmemek gerekmektedir. Kalıcı konutlar, özellikle yerel basında
"Deprem Villaları", "Çadırdan Saraya" ve
"Villakent" başlıklarıyla nitelendirilmektedir. Sağlam zeminlere
kurulan, duble yollarla şehir merkezlerine bağlanan, parkları, bahçeleri,
havuzları, çardakları ve her türlü sosyal donatımlarıyla inşa edilen kalıcı
konut alanlarına yaklaşık 295 000 çiçek, ağaç ve çeşitli peyzaj bitkileri
dikilmiştir. İnsana saygıyı ve çevreye duyarlılığı esas alan kalıcı konut
projesi, geleneksel ve çağdaş Türk mimarisinin sentezi olan özgün mimarî
tarzıyla örnek ve öncü proje olma özelliğini taşımaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı, deprem bölgesinde sadece kalıcı konut projesi yürütmemektedir.
Bölge, kanalizasyon, içmesuyu, yağmur suyu, iletişim, ulaştırma ve benzeri
altyapı yatırımlarıyla âdeta şantiyeye dönüşmüştür. Sadece İzmit Körfezi
civarında bulunan 28 belediyenin altyapısı yenilenmekte, İzmit Körfezinin
kirlilikten arındırılması projesi hayata geçirilmektedir. Yine, hazır konut
alımı, evini yapana yardım yöntemi, bu bakanlığımızın günü güne takip ettiği
projelerdir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yatırım ve
hizmetleri, şüphesiz, deprem bölgesiyle sınırlı değildir. Otoyollardan duble
yollara, altyapıdan üst yapıya, imardan afet projelerine, dahası, en ücra
köylerimizdeki çok amaçlı köy konaklarına kadar, bu güzide bakanlığımızın
hizmetleri dalga dalga yayılarak, bütün ülkemizi kaplamış bulunmaktadır. Şüphesiz, çalışmalarda eksiklikler, kaynak
yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar ve çeşitli sorunlar bulunmaktadır.
İşte, bu sıkıntı ve sorunların çözümünde bu başarılı bakanlığımıza elbirliğiyle
yardımcı olmalıyız. Afet kararnamesi sorunu bir an önce çözüme kavuşturulmalı,
belediyelerden yüklü miktardaki alacağını tahsil edemediği için büyük bir
kaynak sıkıntısına düşen İller Bankasının durumuna el atılmalı, Karayolları
Genel Müdürlüğümüze daha fazla kaynak aktarılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığımız, kanunî düzenlemeler alanında da reform niteliğinde birçok
çalışmaya imza atmış bulunmaktadır. Depremden ders çıkaran bir anlayışın eseri
olarak çıkarılan yapı denetimi hakkında kanun sayesinde, yapıda can ve mal
güvenliğinin sağlanması, plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmanın
önlenmesiyle etkin bir yapı denetiminin gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır. Kamu İhale Kanununun çıkarılması için ilk talimatı
veren ve taslağın olgunlaştırma çalışmalarını büyük bir titizlikle takip eden
zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'ı ve göreve gelir gelmez
bu kanunu sahiplenerek takip edip başarıyla sonuçlandıran Bayındırlık ve İskân
Bakanımız Sayın Prof.Dr. Abdülkadir Akçan'ı tebrik ediyor; ayrıca, Sayın
Bakana, Çorum'un yollarının imarı yönünde verdiği söz çerçevesinde,
şükranlarımı sunuyorum. Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin esasen bir sistem sorunu
olduğu tespitinden hareketle, yeni Kamu İhale Kanunu ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2002 yılı bütçesinin, ülkemize, devletimize ve milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını dilerken, Sayın Bakana ve değerli çalışma arkadaşlarına üstün
başarılar temenni ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son
vermeden önce, Millî Savunma Bakanlığı 2002 yılı bütçesiyle ilgili birkaç
kelime ilave etmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, gerek insan gücü gerek
eğitim ve organizasyon gerekse modern silah gücüne sahip olma, onu kullanma ve
sonuca varma bakımından, dünyanın en disiplinli ve büyük orduları arasında yer
almaktadır. Türkiye'nin jeopolitik durumu itibariyle bu güçlü ordunun ayakta
durabilmesi ve gerekli gücünü sürdürebilmesi için, ülke kaynaklarının önemli
bir kısmının millî savunmaya ayrılması uygun olacaktır ve gereklidir de. Millî
savunma bütçesinde hiçbir kısıtlamaya gidilmemelidir. Sayın milletvekilleri, Türk Ordusunun modernizasyonu
için, dışa bağımlılıktan ziyade, yerli savunma sanayiinin kurulup
geliştirilmesi şarttır. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
ettiğim bölgem olan ve maalesef, geçmişte can kaybına sebebiyet veren terör
hadiselerinin cereyan ettiği Çorum İlimizde, Orta Anadolu'ya hitap edecek bir
savunma sanayii yatırımının kurulması, hem bölgenin ekonomik kalkınması ve hem
de güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, Doğu Anadolu'yu İç Anadolu'ya bağlayan Çorum
İlimizde bir acemi birliğinin tesisi de bölgenin bu yöndeki ihtiyacını önemli
ölçüde karşılayacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karaca, 1 dakika içinde toparlayın
efendim. MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Sözlerimi bitirirken,
cumhuriyetimizin ve vatanımızın savunmasını en zor şartlarda fedakarca yapan
Türk Silahlı Kuvvetlerine, onun değerli komutan ve subaylarına ve Mehmetçiğe
milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi
minnetle anıyor; bütün milletimizin ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın
mübarek ramazan bayramını tebrik ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karaca. Evet, Sayın Bakanlar, şimdiye kadar tatlı tatlı
dinlediniz; bir de, muhalefet milletvekili dinleyin bakalım... Şimdi, söz sırası Sayın Aslan Polat'ın. Buyurun. (SP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsî
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Bayındırlık Bakanlığı, Karayolları ve İller Bankası
Genel Müdürlüğünü kapsayan bu bakanlık en önemli yatırımcı bakanlıklardan
birisi olması ve genellikle, müteahhit ihalelerinin yapıldığı bir bakanlık
olduğu için, kamuoyunun en çok ilgi gösterdiği bakanlıkların başında
gelmektedir. Onun için, Bayındırlık Bakanlığı ve teşkilatı, kamuoyunun ve
milletvekillerinin denetim ve bilgi edinme konusundaki isteklerine duyarlı
olmak ve tatmin edici cevap vermek zorundadır. Yalnız, önceki bakan döneminde
bu konuda yeterli duyarlılığı göremediğimiz kanaatindeyiz. Şöyle ki: Yeni
Bayındırlık Bakanımız, basına yansıyan Bolu depremi dolayısıyla zarar gören
Bolu tünelinin inşaatından vazgeçildiğini, çöken tünelin temizlenmesinin yedi
yıl alabileceğini, Bolu Dağı otoyol geçişinde şimdiye kadar 420 trilyon TL
harcandığını belirtmişlerdir. 18.11.1999 günü Plan ve Bütçe Komisyonunda
Bayındırlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, bu konudaki MTA raporuna dayanarak
tünelde bir çökme olabileceğinden
bahsediliyor; ne dersiniz
sorumuza, Sayın Bakan aynen şöyle
demiştir: "Bolu tünelinde ciddî bir hasar görülmemektedir. Göçük olan
yerler, toprak kaplamanın olduğu yerlerdir. Hemen hemen her mühendis arkadaşım,
böyle bir deprem neticesinde bunun olmasının çok olağan olduğunu söylüyorlar;
zaten, tünel açılmasında bile o tür göçüklerin meydana geldiğini ifade
ediyorlar; ama, betonla kaplanmış olan kısımda, şu ana kadar ne bir çatlak ne
bir yarık ne de bir hasar diye görülebilecek hiçbir şey gözükmemektedir"
şeklinde, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarının 60 ncı sayfasına geçen
görüşler belirtmiş; fakat, bugün, yeni Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, tünel
inşaatı, çökmeden dolayı terk edilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Bayındırlık
Bakanına yazdığım 13 Haziran 2000 tarihli, yazılı cevap isteyen sorumuza bugüne
kadar cevap verilmemiştir. Yine, deprem konutlarının Sayıştay denetimi dışına
neden çıkarıldığını sordum. Sayın Bakan, 9.1.2001 tarihinde verdiği cevapta,
özet olarak "bugüne kadar genel bütçeden ek ödenek tertibinden 471 trilyon
695 milyar TL ödenek ayrılmış ve Afet Fonu hesabına aktarılmıştır. Geçici ve
kalıcı konutlarla ilgili hak edişler, bu paradan ödendiği için, Sayıştay
Başkanlığı denetimindedir. Ancak, geçici konutlara harcanan 56 trilyon 761
milyar TL, Başbakanlık Kriz Merkezince toplanan bağışlardan aktarılan
ödeneklerden karşılanmıştır ve 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince
Sayıştay denetimine tabi değildir" diye cevap vermiş. Aynı konuyu,
Sayıştay Başkanlığına sorduğumuzda, 31.7.2000 tarihinde gelen yazıda, özetle,
deprem için toplanan iç ve dış yardımların, geçici ve kalıcı konutların kullanımı
için Bayındırlık Bakanlığı ile Afetler Fonuna aktarılacağı ve bu paraların
denetiminin Başbakanlık ve maliye müfettişleri ile bankalar yeminli
murakıplarından, Başbakan onayıyla oluşturulacak bir komisyona bırakılmış
olduğu, kararnamenin aynı maddesinde, yukarıda sayılan işlemlere, 832 sayılı
Sayıştay Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir. Bu durumda, aslında, Sayıştay denetimine tabi olan
Afetler Fonuna aktarılan ve belli amaçlara tahsis edilen paralar Sayıştay
denetiminin dışına çıkarılmakta ve denetimdışı bir dışdenetim kurumu yerine,
yürütmenin içindeki elemanlardan oluşan bir komisyona bırakılmıştır. Sonuç olarak, deprem bölgelerine yapılan harcamalar
Sayıştay denetimi dışındadır ve bu durum, işlerin aciliyetine
dayandırılmaktadır. Bunun üzerine, bu konuyu nasıl izah edeceklerini
Bayındırlık Bakanlığından sordum; bir yılı geçen süreden beri cevap alamadım.
Neticede, bu afet konutları, Sayıştay denetimi dışında kalmış; fakat, DGM
savcılarının denetimine girmiştir. Sayıştay denetimini neden önemsediğimiz konusunda bir
misal vermek için, Sayıştay Başkanlığının Ekim 2001 tarihinde, yani, takriben
bir ay önce yayımladığı "Havaalanı Yatırımları" hakkında Sayıştay
raporuna bir göz atmak isteriz. Sayıştay, burada, ikisi de Ulaştırma Bakanlığına bağlı
kuruluşlardan, tüzelkişiliğe sahip ve katma bütçeli olup, Sayıştay denetimine
tabi olmayan Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile yatırımcı bir kuruluş olan ve
Sayıştay denetimine tabi olan DLH'nin yaptırıp kontrol ettiği aynı iş olan
havaalanları inşaatlarının mukayesesinde çok çarpıcı neticeler ortaya
çıkmaktadır. Örnek olarak, Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından ihale
edilen bir havameydanı inşaatında, soğuk derz uygulamasında, piyasa araştırması
yapılmadan, yüklenici firmanın sunduğu tek bir faturaya dayalı olarak fiyat
tespiti yapılmış; sadece soğuk derz imalatından dolayı, Devlet Hava Meydanları
İşletmesince bu havaalanında ödenen meblağ, aynı işi DLH'nin yapması halindeki
fiyattan, 2000 yılı fiyatlarıyla, 55 654 000 000 TL fazla olmuştur. Havaalanlarında çokça kullanılan sunî mermer plaklarla
döşeme yapılması, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde, 1997 yılı fiyatlarıyla,
2 943 000 TL/metrekare iken; DLH'nin ihale ettiği havaalanlarında, hem de
müteahhit teklifiyle, 1997 yılında, 1 940 000 TL/metrekaredir. Havaalanlarında
çokça yaygın olan uzay çelik çatı yapılması, Devlet Hava Meydanları
İşletmesinin bir inşaatında, 1997 yılı ihalesinde, 50 000 000 TL/metrekare, bir
başka inşaatında, 14 500 000 TL/metrekare; DLH'nin inşaatında ise, yine 1997
yılı fiyatlarıyla 8 730 000 TL/metrekaredir. Yani, 8 730 000 TL, 50 000 000 TL... Arada, aynı yıl için,
aynı inşaatta 6 kat fark vardır. Sayıştayın misal ve figanı bitmiyor; fakat,
zaman bitiyor, o yüzden misalleri daha fazla uzatamıyorum. Netice olarak, demek
istediğim, bir inşaat veya bir ihale, Sayıştay gibi bağımsız ve uzman bir
kuruluşun denetiminde olamıyorsa, halkın parası da çarçur olup gidiyor. Geçen yıl, İller Bankasında yapılan uygulamalarda bizim
en çok itiraz ettiğimiz konular, tüm ihalelerin, davet usulüne çevrilip şayiaya
açık olması ve ödemelerde yapılan haksız uygulamalardır. Örnek olarak, İller
Bankasının, bir bölge müdürlüğüne yazdığı yazıda "yüklenicilerinize ödeme
yapmak üzere 1 trilyon 501 milyar TL ayrılmıştır; bu parayla, yüklenicilerden
alacağı toplam 10 milyar TL olanların alacağının tümü, 20 milyar TL'den fazla
alacağı olanlara yüzde 50 ödeme yapılacaktır" deyip, altına da
"yalnız, şu inşaatın 357 962 000 000 TL alacağının tümünü, şu inşaatın 103
462 000 000 TL olan alacağının tümünü ödeyiniz" diye notlar düşülmüştür. Bu konuyu, 23.9.2001 tarihinde, Bakanlıktan, neden
böyle bir uygulama yapıldığını yazılı olarak sordum ve bir cevap alamadım.
Yalnız, yeni Bakanımız, 1.10.2001 tarihinde yayımladığı bir genelgeyle,
yüklenici hakedişlerine, bundan böyle, herhangi bir ayırıma meydan vermeden ve
adilce ödeme yapılacaktır şeklinde, bizim de kendisinden beklediğimiz bir
uygulamaya anında geçmiş ve doğru olanı da yapmıştır. Belediye sınırları ve mücavir alanlardaki binalarla
ilgili olarak Bayındırlık Bakanlığından öğrenmek istediğim bir husus da; Devlet
İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı istatistiklerine göre, ülkemizdeki 7 838 000
binanın 580 000'inde esaslı tamir ve tadilat gerektiği, 131 000'inin mutlaka
yıkılması gerektiği, 106 000'inin durumunun ise bilinemediği; bilhassa Erzurum
ve İstanbul gibi, önemli deprem kuşağında olan bu illerden Erzurum İlimizde, 75
000 binanın 10 000 adedinde esaslı tamir ve tadilat, 2 600 adedinin yıkılması
planlanan, yani, Erzurum belediyesi sınırları içindeki binaların yüzde 17'si ya
yıkılacak olan ya da esas tamir gerektiren binalardır. Her gün televizyonlarda
büyük bir depremin beklendiği İstanbul'da ise 869 000 binanın 43 000'i esaslı
tamir, 10 000 adedi ise yıkılması planlanan konutlardır. Bu konularda, Bakanlığınızın meslek odaları ve
belediyeler ile bir çalışması var mıdır? Allah korusun, geliyorum diyen bir
deprem sonucu facia olmaması için ne gibi bir program yapılmaktadır, öğrenmek
isteriz. Bu arada, inşaat ruhsatı alımında 1997'de 126 000 olan
sayının 2000 yılında 75 000'e, 2001'in ilk altı ayında ise 23 000'e düştüğü;
yani, inşaat ruhsatlarının 1997, o 54 üncü hükümetteki efsane yıla göre 1/3
mertebesine düştüğü ve yine, 30.12.2001 tarihli Devlet İstatistik tablolarına
göre bir yıl içinde maliyetlerde yüzde 62 artış olduğu; fakat, acı olanın,
enflasyonun TEFE'de yüzde 84, TÜFE'de yüzde 67 olduğu günümüzde, bir
sosyaldemokrat iktidarında işçilik artışlarının sadece yüzde 44,4 olduğu; yani,
sosyaldemokratların, 2001 yılında emekçilerin ücretlerini enflasyon karşısında
tam anlamıyla ezip yok ettiğidir. Son olarak, yeni ihale yasası üzerindeki
görüşlerimizi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - 2 dakika eksüre verir misiniz
Sayın Başkan. BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum Sayın Polat, Sayın
Karaca'ya da 1 dakika vermiştim. 1 dakika içinde toparlayın efendim. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Son tasarıdaki 7 trilyon 400
milyar olan eşik değerin, 2000 yılı fiyatlarıyla bizce en az 10 trilyona çıkarılması
ve yine en çok üzerinde durmuş olduğumuz konu ise, tüm malzemelerde CE belgesi
ve sertifikasyonlu işçilik aranacağından, Millî Eğitim Bakanlığının meslek
liselerini ve çıraklık okullarını mutlaka artırması ve artık, piyasadaki
işçilerimizin mutlaka sertifika sahibi olması; aksi halde, ülkemizde ihale alan
yabancı firmalar ülkemizde yeterli sayıda sertifikalı işçi yok diye dışarıdan
işçi getirebileceği gibi, yabancı ülkelerde iş alan müteahhit firmalarımıza da
ülkemiz işçilerinin çalışmasına müsaade etmeyecekleri, ülkemizde üretilen yerli
malzemelerin de hem ülke genelinde hem de dışarıda kullanılması
yasaklanabilecektir. Ve yine, burada, özet olarak belirtmek istediğim,
yaklaşık maliyetin ilan edilmemesinin idareleri şaibe altında bırakabileceği,
en düşük değer ile ekonomik değeri mukayesesine açık olmadığı, 400 000'e
yaklaşan mühendislerin de büyük miktarda, çığ gibi işsiz kalacakları üzerinde
endişelerimizi belirtir; hepinizi saygıyla selamlarım. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat. Sayın milletvekilleri, böylece yedinci tur
görüşmelerini tamamlamış olduk. Şimdi sorulara geçiyoruz. Birleşimin başlangıcında da ifade ettim, soru sorma
işlemi 10 dakikayla sınırlıdır. Soruları, ekrandaki sıraya göre ve burada daha
önce belirlediğimiz arkadaşların hakları da korunmak suretiyle soracağız.
Yalnız, sorular kısa ve gerekçesiz olursa, çok sayıda arkadaşımızın soru
sormasına olanak tanımış oluruz. Sayın Seyda, buyurun. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım
delaletinizle Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın
cevabını talep ediyorum. 1- Şırnak İli İdil İlçesi kanalizasyon projesi ile
Şırnak içmesuyu projeleri hangi aşamadadır? 2001 yılında bu projelere ne kadar
ödenek aktarılmıştır? 2- 4-5 Aralık 2001 tarihlerinde Şırnak İline bağlı
Cizre İlçemizin yoğun yağmur yağışı almasıyla batı ve kuzey kesimlerinde toprak
kayması ve su baskını sonucunda, Cudi, Sur, Şah, Yafes, Dicle, Nur ve Konak
Mahallerinde bulunan sokak ve ana caddelerde hasar ve çöküntülerin meydana
geldiği, 30 kadar evin sular altında kaldığı, yeni yapılan kanalizasyon hattına
da zarar verdiği ve ciddî şekilde hasar meydana geldiği tespit edilmiştir. Geçen yıl da, ilçemiz aynı şekilde yoğun yağmur yağışı
alması nedeniyle hasar görmüştü; ancak, İlçe Belediyemiz Bakanlığınızdan yardım
talebinde bulunduğu halde hiçbir sonuç alınamamıştır. Son olayla birlikte,
Cizre İlçemizin afet alanı kapsamına alınması veya yardım gönderilmesi
konusunda bir çalışmanız var mı? Yoksa, ne zaman böyle bir çalışmaya
başlayacaksınız. 3- Cizre-Şırnak ve Cizre-Silopi-Habur yolunu ne zaman
tamamlamayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seyda. Buyurun, Sayın Aslan. OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Delaletinizle, Sayın Bayındırlık Bakanımızdan aşağıdaki
sorularımı sormak istiyorum: 1- TEM projesinin Türkiye uzantısı kaç kilometredir?
Kaç kilometresi yapılmıştır? Ne kadar para harcanmıştır? Bu projede kaç firma
faaliyet göstermiştir? 2- Karayolları yol yapım, onarım, kar temizleme, yol
açma işlerinde kullanılan araç ve gereç sayısı nedir? Bu araç ve gereçler
yeterli midir? Faal ve atıl durumdaki araç sayısı nedir? Mevcut imkânlar
yeterli değilse ne yapmayı düşünüyorsunuz? 3.- Karayollarının yıllık asfalt kapasitesi nedir? 2001
yılında yapılan asfaltla 2002 yılında planlanan asfalt limiti arasındaki fark
nedir? Bütçede ayrılan ödenekle yeterli bir hizmet verebileceğinize emin
misiniz? 4.- Karayollarının bölge çapında, merkez Diyarbakır ve
bağlı illere, 2002 yılı içerisinde planlanan asfalt miktarı ve gerçekleştirme
yüzdesi nedir? İl bazında ayrı ayrı
bilgi verilmesini arz ederim. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan. Sayın Şükrü Ünal, buyurun. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Millî Savunma Bakanımızdan aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz
ediyorum. Bildiğiniz gibi, ülkemizde özürlü gençlerimizin
askerlik problemi hâlâ devam etmektedir. Her ilimizde askerî hastane
bulunmamasından dolayı askerlik çağına gelmiş özürlü gençlerimiz en yakın
askerî hastaneye sevk edilmekte; ancak, burada da, bazen, kendisiyle alakalı
doktor bulunmadığından dolayı Ankara'ya gönderilmektedir. Bilhassa zihinsel
özürlü çocuklarımızın, gençlerimizin bir yerden bir yere götürülmesi büyük
problemdir. Bu konudaki problemi mahallinde çözmek için herhangi bir düşünceniz
var mıdır, bu problemi nasıl halledeceksiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Çelik, buyurun efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkanım, birinci sorum, Bayındırlık ve İskân
Bakanımız Sayın Akçan'a. Sayın Bakanım, Van'ın Özalp-Saray-Kapıköy karayolu
yüzde 90 oranında tamamlanmış, 1,5 trilyonluk bir ödenekle bitmesi söz
konusudur. İkincisi, yine, Erciş-Muradiye-Çaldıran Karayolu 2
trilyonluk bir ödenek beklemektedir. Bizim Bahçesaray İlçemiz, bildiğiniz gibi,
Türkiye'nin Tibet'i kabul ediliyor. 21 inci Yüzyılda, yolu, yedi sekiz ay
kapanan bir ilçemiz. Bunun yolunun Çatak üzerinden tamamlanması için de 10 trilyon
liralık bir ödenek gerekmektedir. Ayrıca, neredeyse, Zigana Geçidi gibi bir geçidimiz
olan Kuskunkıran Geçidinin projesi için de 220 milyarlık bir proje bedeli talep
edilmektedir. Bunları 2002 yılı bütçesi çerçevesinde karşılayacak mısınız?
Bunu, zatı âlinize sormak isterim. İkinci sorum, Millî Savunma Bakanımız Sayın
Çakmakoğlu'na. Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Avrupa güvenlik ve
savunma politikası çerçevesinde kurulacak olan Avrupa ordusunun karar merciinde
Türkiye yer almıyor. Bu konu gündeme geldiği günden beri, yetkililerimizin
yaptığı açıklamalarda, "karar merciinde olmadığımız bir Avrupa ordusunun,
NATO'nun imkânlarını kullanmasına müsaade etmeyeceğiz" dedik. Ancak, Başbakanlıkta, Sayın Başbakanın başkanlığında
toplanan 5 yetkili bu konuda karar verdiler ve bu konuda taviz verdiler, geri
adım attılar. Bu konu Parlamentoya gelmedi, herhangi bir müzakere yapılmadı;
bunu doğru buluyor musunuz? Hangi taviz verilerek veyahut da hangi taviz
koparılarak böyle bir karara varılmıştır, bunu Parlamentoya açıklamanızı
istirham ediyorum. Teşekkür ederim Efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Sayın Göksu, buyurun efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, müsaadenizle
Sayın Bakanıma sorularımı arz ediyorum. Adıyaman şehir geçişi 1997 yılında ihale edildi, 1999
yılında bitmesi gerekirdi; bitirilemediği için, şu an Adıyaman merkezi çamur
içerisindedir ve bu nedenden dolayı da sık sık trafik kazaları yaşanmaktadır.
Bu geçişi bu sene bitirmeyi düşünüyor musunuz? Çok önemli bir proje Sayın
Bakanım. Adıyaman, ulaşım açısından fakir bir ilimizdir.
Gölbaşı-Kapıdere diye bir yolumuz vardır, Adıyaman'ı Ankara'ya 120 kilometre
yaklaştıracak bir yoldur. 24 kilometredir; 10 yıldır bitirilemedi. Yine,
Çelikhan- Malatya yolu 10 yıldır bitirilemedi. Buralara bu sene ödenek ayırmayı
düşünüyor musunuz? Atatürk Barajı hızla kirleniyor, haliç haline geliyor.
Adıyaman'ın atıksuları, kirli suları Atatürk Barajına akmaktadır. Ayrıca çevre
ilçelerden ve köylerden de kirletilmektedir; kirletilmemesi için projeniz var
mı? Ayrıca, Adıyaman arıtma tesislerinin bitirilmesi için bir çalışmanız var
mı? Narlı-Gölbaşı-Malatya devlet yolu çok kalabalık, günde
5 000 aracın geçtiği bir yoldur. Buranın standardının yükseltilmesini düşünüyor
musunuz? Sayın Bakanım, bütün belediyeler mağdur, Adıyaman'da da
mağdur; ama, bir belediye vardır ki, 20 aydan beri işçisine ve memuruna maaş
verememiştir, Gölbaşı Belediyesi. Şu bayram öncesi bu belediyemize el atmanızı
istiyoruz; düşünüyor musunuz? Yine, Adıyaman bir kör nokta haline geldi GAP'tan
sonra. Kâhta ve Siverek arasında baraj üzerinden bir köprü yapma projeniz var
mı; hangi safhada? Adıyaman-Gölbaşı kanalizasyonu için bu sene ödenek
ayırmayı düşünüyor musunuz? Son sorum: İstanbul otobanının giriş ve çıkışlarının;
yani, Avcılar ve Sultanbeyli çıkışlarının yerlerini değiştirmeyi düşünüyor
musunuz? Çünkü, özellikle Sultanbeyli, Pendik, Kartal veya Avcılarda oturan
insanlar için haksızlık oluyor; çok kısa mesafe için paralar ödüyorlar,
zamanları yollarda geçiyor; daha geriye alınması lazım. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Nesrin Ünal, buyurun. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Kendini Antalyalı kabul ederek,
sadece turizmden yılda 5 milyar dolara yakın girdi sağlayan Antalya'ya karşı
gösterdiği hassasiyetten dolayı Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan'a
teşekkür edip, sorumu soruyorum: Sayın Bakanım, Türkiye'nin imajı olan ve bitirilmesi
şart olan Antalya çevre ve Antalya-Alanya yolu konusunda son gelişme nedir?
Ayrıca, sahil yolunun devamı olan Gazipaşa-Mersin bölümünü de İçel Milletvekili
Sayın Hidayet Kılınç öbür soruda soracak. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Sayın Erek, buyurun efendim. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, memur ve işçi
ücretlerini ödeyemeyen küçük belediyeler konusunda, özellikle İller
Bankasından, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız bir takviyeyi düşünüyor mu? Yılan hikâyesine dönen Tokat-Zile-Alaca yolu bu sene
bitecek mi? Keza, yılan hikâyesine dönen Tokat çevreyolu bu sene bitecek mi? Turhal-Zile arasındaki 20 kilometrelik yolun 2002
yılındaki programın gerçekleşmesi, durumu hakkında Sayın Bakan acaba nasıl bir
plan ve program sunacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erek. Sayın Yıldız, buyurun efendim. SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkanım, sorularımın
Bayındırlık Bakanı tarafından cevaplandırılmasını istiyorum. Muş-Diyarbakır arasındaki karayolunu asfaltlamayı
düşünüyor musunuz? Çünkü, şu anda Bitlis üzerinden veyahut da Bingöl üzerinden
ulaşım sağlanmaktadır. Yıllardır devam eden Varto-Karlıova arasında kısa bir
mesafe kalmış, önümüzdeki sene bu yolun asfaltlanması işini tamamlamayı
düşünüyor musunuz? Bulanık-Ahlat arasındaki yol stabilize olarak devam
etmektedir, kışın ulaşım sağlanamamaktadır. Bu yolu 2002 yılı programınıza alıp
asfaltlamayı düşünüyor musunuz? 1966 Varto depreminde hak sahibi olduğu halde, bugüne
kadar konutları yapılmayan hak sahiplerinin konutları 2002 programına alınacak
mı? Hak sahibi olduğu halde, 2 500 civarında vatandaş, daha sonra borçlanması
yapılmadığı için hak sahipliğinden çıkarıldı. Bunlara yeni bir imkân verip
borçlandırmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. Soru sorma işlemi -süreyi geçirdik- tamamlanmıştır. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - İsimleri okur musunuz. BAŞKAN - Efendim, okuyacağım, merak buyurmayın. Zaten
okumuştum; ama... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Seçmene selam!.. BAŞKAN - Seçmenler duysun... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hiç alakası yok. BAŞKAN - Sayın Mükerrem Levent, Sayın Faruk Demir,
Sayın Şen, Sayın Eser, Sayın Kılınç, Sayın Ensarioğlu, Sayın Aslan, Sayın
Gülay, Sayın Seven... Sayın Seven, sizin de isminiz var; Nidai Seven... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yazılı olarak sorabiliriz değil
mi? BAŞKAN - ... Sayın Mahfuz Güler, Sayın Ahmet Sancar
Sayın, Sayın Tuğmaner, Sayın Vardar, Sayın Pepe, Sayın Akgün, Sayın Öztürk,
Sayın Oral, Sayın Ercan, Sayın Bildik, Sayın Polat, Sayın Bedük, Sayın Özgenç,
Sayın Toprak, Sayın Ertaş, Sayın Ünal. AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Ali Bey, bu yaptığınız ayıp
değil mi? BAŞKAN - Neden efendim? AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Yüce Meclis bir meseleyi
müzakere ediyor, bizzat, riyaset eden bir kişi olarak siz "seçmenler
duysun diye okuyorum" dediniz. Rica ederim, buradaki mütalaalar,
meselelerin tabiatı gereği midir; yoksa, seçmenler duysun diye midir?!. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Sayın Gökdemir, ben, daha önce bunları okudum;
arkadaşlarımız burada yoklardı. Israr üzerine okuyorum. Ben, bunları isim isim
okudum daha önce. Yoksa, burada, Genel Kurulda hazır bulunan arkadaşlarımız
biliyor, yaptığım hiçbir ayıp yoktur; aynen İçtüzüğü uyguladım ben efendim. AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum)- Beyefendi "seçmen
duysun" demeniz ayıp; onu arz ettim. BAŞKAN- İkinci kez ısrarları karşısında okudum. Teşekkür ederim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan, o ifadeniz
yanlış. BAŞKAN- Sayın Millî Savunma Bakanımıza iki soru
yöneltildi. Sayın Bakanım, isterseniz, önce, siz, kısaca yanıtlarsanız, diğer
bölümü Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız kullanırlar. MİLLİ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize tevcih buyurulan sorulardan birisi,
Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik arkadaşımızın sorusu ve grupları adına
görüş beyan eden milletvekillerimiz de yer yer buna temas ettiler; Avrupa
güvenlik savunma kimliğiyle ilgilidir.
Avrupa güvenlik savunma kimliği konusunda son günlerde yapılan açıklama
ve varılan mutabakatla ilgili sorulardır bunlar. Buna şu safhada, şu şekilde cevap vermemiz mümkün:
Bilindiği gibi biz, Avrupa savunma, güvenlik politikasını desteklemişizdir.
NATO'daki konumumuz, görev, yetki ve sorumluluklarımız da, ayrıca, ittifak
üyesi olarak bellidir. Avrupa güvenlik savunma gücü oluşturulduğunda, biz,
tatmin edici bir statü tanınması şeklinde, iki seneyi aşan bir görüşme süreci
içerisinden geliyoruz. Konu, Dışişleri Bakanımızın görev alanına girmekte;
fakat, ülkemizin güvenlik ve savunma alanındaki göreviyle, durumuyla da ilgili
olduğu için, bizim de bilgilerimiz ve zaman zaman iştiraklerimiz olmaktadır. Son mutabakat, Avrupa Birliği ülkeleri adına İngiltere
ve Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında varılan mutabakattır. Genel
manada, önemli ölçüde bizim beklentilerimizi karşılayan bir mutabakat sonucuna
varılmıştır. Varılan sonucun, bir bütün olarak ülkemizin kaygılarını
karşıladığı görüşünde olduğumuzu ifade etmek istiyorum; ancak, bu bir yazılı
metindir, yazılı metin hem NATO hem de Avrupa Birliğinin yetkili organlarının
onayından sonra kesinleşecektir. Bazı arkadaşlarımızın ve medyanın söylediği
gibi bireysel, ferdî manada bir taahhüt ve garanti değildir. Hukukî süreç,
siyasî ve askerî boyutuyla devam etmektedir. Şu anda da, Sayın Dışişleri Bakanı
Brüksel'de, bu konular da dahil olmak üzere, bu mutabakat metninin
ayrıntılarını da içine alacağı görüşmelere başlamış bulunmaktadır. Bu, bir
süreçtir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Avrupa Birliği
adınaysa, Yunanistan'ın tepkisi nedir acaba? MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
Şu anda verebileceğim cevap bunun ötesinde olmayacaktır. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Demek ki onun adına değil;
anlaşılmıştır. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Şükrü Ünal arkadaşımızın
sorusu "özürlü, özellikle zihin özürlü gençlerimizin askerliğe sevkleri
sırasındaki muayenelerinde karşılaştıkları güçlüklere nasıl kolaylıklar
getirilebileceği" şeklindeydi. Bu konuda 41 askerî hastanemiz vardır,
mümkün olduğu kadar askerî hastanelere bu konuda yetki verme şeklinde genişletme
çalışmalarımız var. Bu konuda alınmış bir karar var. Kendilerini ayrıca yazılı
olarak da bilgilendireceğiz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Buyurun Sayın Bakan. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, bana
yöneltilen sorular, hem konuşmacıların konuşmaları sırasında hem de soru sorma
safhasında o kadar fazla ki, teker teker cevap verme şansım hemen hemen
-soruları alma açısından da- mümkün değil ve teknik değer olarak, ben,
bunların, cevaplandırılmamış olan kısımlarının, kesin olarak, en kısa sürede
yazılı olarak cevaplandırılacağından emin olmanızı isteyerek, affınıza
sığınıyorum. Sayın Başkanım, izin verirseniz grup halinde ifade
edeyim, Sayın Aslan Polat'ın konuşmaları sırasında Bolu Tüneliyle ilgili dile
getirdiği noktalar vardı, hususlar vardı; bir de, Sayın Metin Kalkan'ın
yanılmıyorsam, Galata Köprüsüyle ilgili... MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Bendim efendim. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla)
- Zeki Bey siz miydiniz?.. Değerli arkadaşlar, bir defa, Bolu Tüneli, tünel
açılıp, kemer betonu atılan kısımlarında bir tek çizik dahi zarar görmüş
değildir. Eğer, bir tünel kazılır, kazıldığı haliyle kullanıma açılırsa, kemer
betonuna ihtiyaç yoksa, o zaman, niye kemer betonu atılıyor?! Kemer betonu,
stabiliteyi sağlamak için yapılması gereken bir işlem. Bolu Tünelinin, Ankara tarafından girilen kısmında,
önce 1 kilometrelik, dağ dışında otoyol yapılmış. Arkasından, içeriye 300
metrelik bir giriş yapılmış. Bu giriş, kemer betonuyla garantiye alınmış.
Burası garantiye alındıktan sonra, devamen, 400 metrelik yaklaşık bir giriş
yapılmış. Temizliği yapıldıktan sonra deprem meydana gelmiş. İşte, temizliği
yapılıp, kazılıp temizlenen kısım depremde çökmüş durumdadır. Sayın Koray Aydın'ın, o gün -Sayın Aslan Polat'la ben
de dinledim- Plan ve Bütçe Komisyonunda "şu anda yapabileceğimiz veya
yaptığımız gözlemler ve etütlerle, buradaki çökmenin mesafesinin nereye kadar
uzandığını bizim kestirmemiz mümkün değil" ifadesi var. O zarar görmemiş
olan kısmın, kesin olarak, temizliği yapılıp, kemer betonu atılan kısım
kastederek ifade edilmesi gerekir ve her aklı başında olan insanın da
söyleyebileceği kısım bundan ibaret olması gereken kısmıdır. Bu nedenle, Bolu
Tünelinde biz by-pass öngördük. Niçin; çünkü, tünelin çöken kısmına, dağın
tepesinden, temizlik yapılan, kazılan kısma kadar eşlik eden bir çökme var,
konik çökme. Dolayısıyla, eğer, biz, bu çöken yeri temizlemeye kalkarsak,
uzmanların ifadesi, dağın tepesinden itibaren aşağıya kadar olan kısmı
temizleyeceksiniz ki, 7 yıllık bir süre ile sadece temizlik için 408 milyon
dolarlık bir tahminî harcama söz konusu. Bu durumda bize düşen görev, bu
projeyi tamamlamaksa, o zaman, bir tek alternatif kalıyor; maliyeti de göz
önüne alarak, by-pass yapmak. By-pass yapmak suretiyle, bir, öngörülen sürede projeyi
tamamlayabilecek noktaya varıyoruz. İki, by-passla, tünel, projeyle öngörülen
kısımdan biraz daha kısaldığı için, yaklaşık 59,5 milyon dolarlık bir tasarruf
söz konusu oluyor ki, bu, bir ifadede, 800 milyon doları aştığı söylenen proje
bedeli, daha doğrusu, harcanan kısmı 800 milyon doları aştığı söylenen projenin
tamamının bedeli 753 milyon dolardı, ilk projenin yapılma safhasında. Bu 59 milyon
dolarlık düşüşle, projenin tamamlanması halinde, toplam harcanacak olan
bedeli 694 milyon dolara inmektedir. Dolayısıyla, Bolu Dağı tüneliyle ilgili
öngörülenler, by-pass uygulamasıyla, 1 250 metrelik by-pass tünel uygulamasıyla,
öngörülen sürede, daha düşük maliyetle hedefine ulaştırılacaktır; bundan emin
olunsun istiyorum. Bunu önemsediğim için, biraz açıklama ihtiyacı hissettim. Karayollarıyla ilgili bir diğer dile getirilen husus,
Galata Köprüsü. Galata Köprüsünde kapakları taşıyan sistemde meydana gelen
aksaklıkların olduğu doğrudur; ancak, bu aksaklıkların, hiçbir bedel ödenmeden,
yapımcı firma tarafından karşılanmak üzere giderilmesi çalışmasına başlanmış ve
tamamlanma noktasındadır. Köprü, şu anda, bütün fonksiyonlarını yerine getirir
ve işler durumdadır. Köprüdeki dükkânlar İstanbul Büyükşehir Belediyesine
devredilmiştir ve biz, bu köprünün, şu anda, İstanbul Teknik Üniversitesi
tarafından yapılan gerilimle ilgili inceleme etütlerini aldık, onu
değerlendirme noktasındayız. Bunun şehir içinde kalması nedeniyle, başka
yollarla beraber, İstanbul Büyükşehir Belediyesine Galata Köprüsünü de
devretmeyi planlıyoruz; bu, arzu edilen bir şeydi zaten, bunun çalışmalarını
yapıyoruz. Dolayısıyla, Karayolları olarak, işlemeyen bir köprünün, İstanbul
Büyükşehir Belediyesine devredilmesi asla düşünülmemeli veya söz konusu
edilmemesi gerekir diye düşünüyorum, bunu da ifade etme ihtiyacı hissediyorum. Sayın Başkan, son soruyu soran Muş Milletvekilimiz, Muş
afet konutlarıyla ilgili görüşümüzü soruyordu ki, onunla ilişkili olarak da,
Sayın Pepe'nin ifade ettiklerine dönmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir iki dakika içerisinde
toparlarsanız sevinirim; sürenin sonuna geldik. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Lütfen... Biten konut sayısı 6 399; 2001 yılı yatırım programında
konut sayısı 796; bunun tamamlanması söz konusu. Etüt proje kapsamında olup, bu
bitirildikten sonra ihale edilecek olan konut sayısı 1 315'tir. Değerli arkadaşlar, 1966-1967 döneminden itibaren,
Varto depreminden bu tarafa, toplam olarak, Marmara depremi hariç olmak üzere,
yaklaşık 46 000 konuta ihtiyaç vardır ve hak sahibidir. Ama, sel afetiyle; ama, heyelan afetiyle;
ama, deprem afetiyle hak sahibi
olan insanların sayısı 46 000'in üzerindedir. Sadece, 2001 yılında
ikinci etabı ihale edilip, 2002 yılının başında teslim alacağımız afet kapsamı
deprem bölgesinde, Marmara deprem bölgesinde yaptırılan konut sayısı, ki, bu,
en kısa zamanda gerçekleşecektir. Sayın Pepe'nin doğru olarak ifade ettiği,
Karamürsel ve Hisareyn bölgesinde yapılması gereken, yapılanın içinde cüzi
miktarda kaldığı ifade edilen ve gerçekten de öyle olan ve Dünya Bankasının
finansörlüğünde yapılan, kendisinin ihale ettiği konutları bir kenara
bırakırsak, 41 500 konutun, iki yıl içerisinde tamamlanıp, teslim edilmesi söz
konusudur. 54 üncü hükümet döneminde geçirilen afete bağlı olarak, sadece Dinar
İlçesinde yapılan, bir ilçede yapılan konutları, 1999'da 57 nci cumhuriyet
hükümeti teslim etmiştir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Sonuç itibariyle, Varto depreminden bu tarafa hak
sahibi olanların haklarının yüzde 57'sinin hakkı, 57 nci cumhuriyet hükümetinde,
büyük bir çoğunluğu başlatılıp, bitirilmiş ve teslim edilmiştir. YALÇIN KAYA (İçel) - Bunlar anlamazlar Sayın Bakanım,
gözleri görmüyor. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Şimdi gelelim Sayın Pepe'nin ifade ettiklerine. Sayın Pepe'nin ifade ettiği
Karamürsel ve Hisareyn konutlarında, istimlakla ilgili sorunlardan dolayı Dünya
Bankasının bilerek yapmadığı bir ihale vardır. Bunun dışında, Sayın Pepe'nin
beni üzen ifadeleri, asla gerçeği yansıtmamaktadır. Bakınız, Adapazarı'nda 436 kilometre şebeke hattı
döşenmesi planlanmış, 40 firma tarafından, 400 kilometresi döşenmiştir. Ana
kolektörler ve taşıyıcı hatlar kapsamında 60 kilometre planlanmış ki, 45
kilometresi yapılmış, 15 kilometresinin de, eksözleşme kapsamında yapılması
için önçalışmaları sürdürüyoruz; bunu da, on gün içerisinde bağlayacağız. Bunun
niye böyle uzadığını Sayın Pepe çok iyi biliyor. Adapazarı'nda 35 kilometre şebeke hattı yapılacak.
Bunun dışında planlanan 60 kilometrenin 45 kilometresi yapılmıştır. Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ersin Taranoğlu orada,
bilmiyorum Cevat Ayhan Bey burada mı... Cevat Ayhan Beyin... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Gölcük'le alakalı olanı
söyleyin. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Gölcük'ü, ben, size göstereceğim haritada; isterseniz, burada, Mecliste hep
beraber görelim. Gölcük'ün bulunduğu yer, hâlâ, çökmeye devam ediyor... Çökmeye
devam ediyor Gölcük'ün bulunduğu yerler. Çökmeye devam eden yerlerde, siz,
benden bazı taleplerde bulunuyorsunuz. Bu talepleri, çöken bir yerde nasıl
gerçekleştiririz?! BAŞKAN - Sayın Bakanım, bağlarsanız, sürenin sonuna
geldik çünkü. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Değerli arkadaşlar, bu nedenle, biz, gayet samimî şekilde insanlarımıza hizmet
etmeye devam ediyoruz. Değerli arkadaşlar, şunu ifade edeyim. Afet
Kararnamesiyle ilgili görüşümü arz edeyim sözümü noktalayacağım, herkesin
sorusunu da yazılı olarak cevaplandıracağım: Değerli arkadaşlar, Afet
Kararnamesi kapsamında değerlendirilecek bütün belediyeleri değerlendirmek
suretiyle, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren kararname kapsamına alma
çalışmalarını sürdürüyoruz; bu, birincisi. İkincisi; bu dönemden sonra Afet Kararnamesini
yürürlükten kaldırmayı planlayan bir tasarıyı huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Zira... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Bakan, afet olmayan
yerleri de dahil edecek misiniz? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Hayır, o olmayacak; onu bilesiniz, ama, politik yaklaşımla yapıldığı iddia
edilen, Afet Kararnamesi kapsamına alınanların tamamının afetle ilgili
hasarlarının raporlarını dileyen herkesin önüne getirmeye hazırız. (MHP
sıralarından alkışlar) Kaldı ki, bu noktada, Meclis araştırması komisyonu
kurulmuştur; onların da, bu raporları inceleyerek, kimin haklı kimin haksız
şekilde kararname kapsamına alındığını ortaya çıkarması da mümkündür. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hangi komisyon? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Yüce Meclisin kendisinin seçtiği üyeler tarafından oluşturulan komisyon. Bu nedenle, bunu bu şekilde değerlendirmenizi istiyorum
ve bu tartışmanın, artık, Türkiye gündeminden kalkması lazım. Bunu kaldıracak
kanun tasarısı çalışmasını başlattık, yürütüyoruz ve huzurunuza da en kısa
zamanda getireceğiz. Saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik.
Yedinci tur görüşmelerinin oylamaları kalmıştır;
oylamalar bitene kadar sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir şey
sorabilir miyim; Sayın Bakanımızın söylediği, inceleme yapacak komisyon, hangi
komisyon acaba? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) -
Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu. BAŞKAN - Araştırma komisyonunu kastediyor Sayın Bakan. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bakacağız, göreceğiz... BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla, yedinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım. Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: A) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI 1. - Millî
Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2. - Millî
Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Millî Savunma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L
İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Millî Savunma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: B) BAYINDIRLIK
VE İSKÂN BAKANLIĞI 1. -
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 Malî Yılı
Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: a) KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. -
Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. -
Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - C E T V E L İ
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğünün 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000
malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır. Birleşime, saat 18.00'de toplanmak üzere, ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 16.10 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER
: Mehmet BATUK (Kocaeli), Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, sekizinci tur
görüşmelere başlıyoruz. Sekizinci turda, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Telsiz Genel Müdürlüğünün bütçeleri ve kesinhesapları yer
almaktadır. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900,
3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam) C) ULAŞTIRMA
BAKANLIĞI 1.- Ulaştırma
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2.- Ulaştırma
Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı a) TELSİZ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Telsiz
Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) SANAYİ VE
TİCARET BAKANLIĞI 1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2000 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır; sayın bakanlarımız hazır. Sayın milletvekilleri, bu tur için de soru ve cevap
işlemi 20 dakikayla sınırlıdır. Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Saadet Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Mehmet Zeki Çelik, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz, Çankırı
Milletvekili Hüseyin Karagöz; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili
Hasan Akgün, İçel Milletvekili Edip Özgenç, Kocaeli Milletvekili Ahmet Arkan,
Niğde Milletvekili Eyüp Doğanlar; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Giresun
Milletvekili Mustafa Yaman, Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen; AK Parti Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız; Konya milletvekili Mehmet Gölhan. ANAP Grubu adına Ankara Milletvekili Birkan Erdal,
Adana Milletvekili Mehmet Ali Bilici, Şahısları adına, lehinde Eskişehir Milletvekili Mehmet
Sadri Yıldırım; aleyhinde Hatay Milletvekili Mustafa Geçer. Saadet Partisi Grubu adına Sayın Zeki Çelik.(SP
sıralarından alkışlar) Süreleri eşit mi paylaşacaksınız? MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Evet. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ulaştırma, ekonomik, toplumsal ve kültürel
etkinliklerin kilit unsurudur. Ulaştırma politikası, ulaştırma planıyla
somutlaşır. Ulaştırma, bir hizmet sektörü olup, diğer sektörlerdeki gelişmeleri
hızlandıran fonksiyona yükselebildiği gibi, engelleyen veya yavaşlatan faktör
olma özelliğine de sahiptir. Dolayısıyla, gelişmişliğin göstergesi ve anahtarı
durumundadır. İhracat düşmüş; düşer; çünkü, rekabet edemezsiniz. Bir
hükümet düşünün ki, haberleşmeyi lüks sayıyor, haberleşme gelirlerinden ekstra
zam alıyor; yani, "yüzde 25 daha fazla ekvergiyle, ben vergi alırım"
diyor. Sizin Uzakdoğu'daki, Avrupa'daki, Amerika'daki aynı
malı üreten rakipleriniz, haberleşmeyi size göre daha az bedelle, maliyeti daha
ucuz olursa, nasıl rekabet edeceksiniz?! Uluslararası rekabeti sağlamak için
ulaştırma hizmetlerini ucuzlatmak gerekir. Bunun için de yatırıma ihtiyaç var;
ama, "kaynak yok" diyorlar; doğrudur. Yine, bu hükümetin birkısım
ortaklarının ortak olduğu bundan önceki 55 ve 56 ncı hükümetler ve bugünkü 57 nci hükümet dönemine bakıyoruz, bazı
bankalar 10 milyarlarca dolar parayı hortumlamış, batmış; hani kaynak yoktu?!
Kaç tane bankaya içi boşaltıldıktan sonra elkonuldu! O bankaların içi boşalmış,
paraları o sayın akrabalar cebe indirmiş; ama, ödemesi de Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonundan milletin sırtına yüklenmiş; hani kaynak yoktu?! Orayı
hortumlayacağınıza... Ee tabiî, şimdi kardeşe, yeğene bedelsiz olarak,
araştırmadan banka kurma izni verirseniz, bugün de elkoymak zorunda kalırsınız;
ama, ne zaman katrilyonlara varan paralar cebe indirilirse, o zaman
elkoyarsınız. Ulaştırma Bakanlığına ise, bir kişinin cebine indirdiği
paranın yüzde 1'i gibi komik paralarla, yatırım yapacağız diye, bütçe
veriyorsunuz, milletle alay eder duruma düşüyorsunuz. Bu yüzden, bugün ülkenin
trafiği birbirine karışmış, sürücüsü ve yardımcıları yara almış, araçları ağır
hasara uğramış, hem yolları hem altyapıları tahrip olmuştur. Tedavide de, kara
tren türküsündeki gibi, bırakın geç kalmayı, tren gelmemiştir bile. Değerli milletvekilleri, devlette devamlılık esastır;
bu, kurumların rahat çalışması için elzemdir; ancak, aynı partiden iki bakan
gidiyor, yerine bir başka bakan geliyor, aralarında kavga var, terör estirilen
bir yer konumunda ve komplolar düzenlenen bir yer ise, bu bakanlıkta verimli
çalışılması mümkün değildir. Değerli arkadaşlar, "zarar eden KİT'ler satılacak,
devletin sırtındaki kambur kalkacak, yeni istihdam alanları açılacak, rekabet
oluşturulacak, mal ve hizmette kalite, ucuzluk sağlanacak" diyerek,
kamuoyu özelleştirmeye hazırlanıyor. Ancak, devlet zarar eden değil, en kârlı
kurumlarını elden çıkarmaya başladı. İstihdam yerine, işten atmalarla işsizlik,
kalite yerine kalitesizlik ve pahalılık getiriliyor. Kârlı kuruluşlar,
uluslararası sermayeye rant aracı olarak sunuluyor. Satılacak kurumların
başında da, "işlenmemiş elmas" olarak nitelenen Telekom var.
Çokuluslu sermayenin sadece tavsiye ile kalmadığını, kendilerine uygun yasal
düzenlemeyle yetinmeyerek bakanların kellesini istediğini ve bu emre, bu
hükümetin aynen evet dediğini birlikte gördük. Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili tartışmalar
uzun süre kamuoyunu meşgul etmiştir. Oysa, Telekom, Türkiye için hem ekonomik
hem stratejik bir kuruluştur; yaklaşık 70 000 çalışanıyla bu kurum, her türlü
siyasî etki, partizanlık, geçmişteki kötü yönetimlere rağmen, kâr eden
KİT'lerimizdendir. 1996 ile 2000 yılları arasında Türk Telekomun cirosu 23
milyar dolardır. Yine, bu dört yıl içerisinde Hazineye ödenen pay ise 11 milyar
dolar olarak gerçekleşmiştir. Türk Telekomun stratejik önemi hâlâ devam etmektedir;
zira, Silahlı Kuvvetlerimizin iletişim hizmetlerinin büyük bir kısmı Telekom
hatları üzerinden yapılmakta ve ayrıca, Silahlı Kuvvetler kendi öz kaynaklarından da 1,5 milyar dolarlık
bir yatırım yapmıştır. Telekomun değeri 100 milyarlarla ifade ediliyor ve halen
UMTS denilen görüntülü telefon lisansları, ihaleye çıkılması halinde, hazineye,
yaklaşık 10 milyar dolar civarında bir kaynak sağlayacaktır. Bu lisansların bir
an önce ihale edilmesini temenni etmekteyiz. Sayın Bakan, Telekomun bünyesinde olduğu söylenen
off-shore şirketi ne oldu, Telekomun off-shore şirket ve şirketlerine ne kadar
para aktarıldı ve bu şirketlerin batan bankalarla herhangi bir ilişkisi var
mıdır veya varsa hangi boyuttadır? Öte yandan, önemli bir konu, cep telefonlarındaki
kanunî vergiler dışında, normal telefon faturalarına gizli vergi kondu. Abonman
ücreti uygulaması hâlâ sürdürülerek, vatandaşın soyulması pahasına, GSM
operatörlerinin vurgun vurması sağlanıyor. Ne zaman bunlara dur denilecek?
Konuşma sürelerinin sürekli kısaltılarak Telekomdaki yanlış yönetimlerin ve
plansız harcamaların faturası vatandaşa kesilemez. Bu uygulamaya derhal son
verilmeli ve kontör süreleri sabitlenmelidir. Değerli milletvekilleri, kanuna göre Ulaştırma
Bakanlığının inşaatlarını DLHİ yapmalıdır; ama, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi işletme işini bırakmış ihale ve inşaatçılığa başlamış. Sayıştay
raporuna göre DLHİ'nin bir liraya mal ettiğini, Devlet Hava Meydanları, belki,
on katına mal ediyor. şimdi Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, yaşanan
yolsuzluk ve usulsüzlüklerin haddi hesabı olmayan bir kuruluş haline gelmiştir. Bakınız, Antalya dış hatlar terminalinin ihale
safhasında başlayan yolsuzluklar her aşamada artarak devam etmiş, imtiyaz
sözleşmesine aykırı olarak hisselerin yüzde 50'si Alman firmasına
devredilmiştir. Önceden izin alınmadan yapılan bu usulsüzlüğe sonradan icazet
verilmiştir. Alman şirketi, fiilen ve imtiyaz sözleşmesine aykırı olarak
hisselerin tamamına sahip durumdadır. Hisselerin yüzde 100'üne sahip olmak için
girişimlerde bulunmakta ve bu amaçla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
Başkanlığına müracaat etmiştir. Kanuna karşı hile yoluyla bu hisselerin
tamamının yabancıların eline geçmesine Ulaştırma Bakanlığının müsaade
etmemesini bekliyoruz. Zira, bu hisselerin devrinin onayı için, Ulaştırma
Bakanlığının uygun görüşüyle YPK'ya müracaatı gerekmektedir. Oysa, yüzde 50
hissenin gerçek değeri 110 milyon dolar civarındadır. Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, bu terminali ya
kendisi işletmeli ya da rekabet ortamını sağlayacak şekilde şeffaf bir
artırmayla hisselerini satışa sunmalıdır. Bakınız, hâlâ, bazı ihaleli işlerde,
yüzde 300 ilâ 500 keşif artışlarıyla durum aynen devam etmektedir, bir şey
değişmemiştir. Sayın Bakan, geçtiğimiz yıllarda da, ben, bu kürsüden,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde bazı konuşmalar yapmış ve uyarılarda
bulunmuştum. Sizden ricam, bunları araştırıp değerlendirmeniz ve gereğini
yerine getirmenizdir. Atatürk Hava Limanı (C) terminalindeki otoparkın, bir
partinin yandaşlarına, usulsüz olarak ve ihalesiz bir şekilde ucuz fiyatla
kiraya verildiğini sormuştuk. Bu konuların ciddiyetle takip edilip, kamunun
zararına meydan verilmemesini temenni ediyoruz. Devlet Hava Meydanları İşletmesi,
mutlaka, Sayıştay denetimine tabi tutulmalıdır. Bir başka konu, bu Telsiz Genel Müdürlüğüyle ilgilidir.
Burada, totaliter devlet sisteminin anlayışıyla, bir zamanlar, mikrodalga
yayınlar yasaktı. Bunlar, sadece ideolojik propaganda aracı olarak
kullanıldığından, ülkemizde, uzun süre, bu korkuyla telsiz yayıncılığına
müsaade edilmedi; ama, bu arada, bir baktık ki, Haberleşme Yüksek Kurulu gibi
bir kurul oluşturuldu ve bununla da hürriyetler biraz daha sınırlandırıldı.
Haberleşme Kurulu ile RTÜK birbiriyle çatışmaktadır; hatta, daha bağımsız bir
kurum olan RTÜK'ün, belki, bu durumda by-pass edilmesi bile söz konusudur. 12
Eylül mantığını yansıtan bu kurul, sektörün diğer temsilcilerinin de
katılımıyla, mutlaka, sivil ve demokratik bir hale getirilmelidir. Değerli arkadaşlar, bu demiryollarının geliştirilmesi,
yük ve yolcu taşımacılığı da gerçekten çok önemli bir konudur. Bakınız,
Sekizinci Beş Yıllık Planda, -2002 yılı programından okuyorum- şöyle deniliyor:
"2001 yılında demiryollarında 284 kilometre yol yenilenmesi yapılması
planlanmış; ancak, dış krediyle temin edilecek rayların alınamayacağı
görülerek, bu rakam 224 kilometre olarak revize edilmiş ve ilk altı ayda,
sadece 83 kilometresinin gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Bu yol ve hızla
demiryolları yenilenemez; bu da, sizin becerinizin ayrı bir resmidir. Değerli arkadaşlar, yine bu planda "zamanında
ekonomik şartlar gereği yapılan hatlar günün ekonomik değerlerine göre
düzenlenmeli, yeni yapılacak hatlar, bu yönde geliştirilmeli" deniliyor;
hatta, yine, bu planda "yöresel nitelikli ve il sınırları içinde yapılan
ulaştırma altyapısının inşaı ve idamesinin, tedricen, mahallî idarelere terk
edilmesinde yarar vardır" deniliyor ve Mahallî İdareler Yasasıyla mahallî
idarelere devredilmesi öngörülüyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük
şehirlerimizde, zaman geçirilmeden, buralarda bulunan hatların işletilmesi ve
iyileştirilmesi, hiç beklenmeden belediyelere devredilebilir; yani, örneğin,
Ankara'da Sincan-Elmadağ arasındaki
tren hattını, Ankara Belediyesi işletebilir. Son bir konu olarak boğaz tüp geçişiyle ilgili birkaç
söz söylemek istiyorum. Burada, yabancı danışman firmalara hazırlatılan
projeler, çok geçmeden, kötü ve telafisi imkânsız neticelere yol açmaktadır. O
nedenle, bir danışman firmaya hazırlatılan Japon kredisiyle gerçekleştirilecek
boğazdan tüp geçişi projesinin yakından izlenmesinde fayda vardır. Bu haliyle,
olan projeyle, devletimiz, Japonya'ya 40 yıl borçlu kalacak ve gereksiz yere
borç yükümüz artacaktır. Eğer, İstanbul'un trafik sorununun da çözülmesi
isteniyorsa, başta güzergâh olmak üzere, projede büyük değişiklikler yapılması
gerekecek ve hemen büyük miktarda yolcu taşıması da sağlanacağından, gayet
kârlı ve kendini kısa zamanda amorti edecek bir duruma gelebilecektir. Bu
projenin mühendislik ve müşavirlik hizmetlerinin ihalesinin yapıldığını; ama,
kamuoyunda, yine Maliye ile Ulaştırma arasında birtakım anlaşmazlıkların
olduğunu... Bu, nasıl ortak hükümet anlayışıdır?!.. Bu proje de, mutlaka, ya
belediye devredilmeli veya belediye buraya müdahil olmalıdır. Arkadaşlar, biz, ulaştırmayı, çok büyük teknik eleman
istihdam eden bir sektör olarak görüyoruz. Burada Türksat uydularımız var;
Avrupa'da uyduya sahip 9 ülkeden biriyiz; ama, büyük çapta teknik eleman
gerekiyor. BAŞKAN - Sayın Çelik, sürenizi adil kullanırsanız,
herhalde arkadaşlarınızın hakkına tecavüz etmemiş olacaksınız. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamam efendim,
bitiriyorum. Bu hükümet diyor ki: Herkese yüzde 10 zam... Hedefler:
Efendim, biz, enflasyonu indireceğiz. Kabul; o zaman, gelin, çiftçi ve esnafın
kredi faizlerine de bir hedef koyalım, onları da yüzde 10'lara indirelim...
Böylece, inanmadığınız şeyleri inanıyormuş gibi satmaya kalkarsanız kimseyi
inandıramazsınız, daha çok, milleti mağdur edersiniz. Ben, hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.(SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Sayın Oğuz, buyurun. SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bütçeler niçin hazırlanır; milletin parasının, millet
adına hükümet edenler tarafından, milletin saadeti, huzur ve refahı için
kullanılmak üzere, harcamaların planlı ve disiplinli bir şekilde yürütülmesi
için yapılır. Bu düzenleme, milletin temsilcilerinin oluşturduğu
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılır. Milletin hükümeti, bütçe
rakamlarını Meclise teklif eder, Meclis ise, bu teklifi inceler, müzakere eder
ve uygun görürse, teklifi yasalaştırır. Şimdi, biz, 2002 yılı bütçesini bu
vesileyle konuşuyoruz. Bu bütçenin, milletin saadeti için hazırlanmış olması
lazımdır. Bakalım şimdi, 2002 yılı bütçesi rakamları, bunu teyit ediyor mu : Personel giderlerine bakıyoruz, 21 katrilyon 891
trilyon; yatırımlar 5 katrilyon 736 trilyon; transfer giderleri toplamı 62
katrilyon 652 trilyon; faizlere 42 katrilyon 795 trilyon -ki, en mühim kalem
bu, bütün varlığımızı alıp götürüyor faizciler- diğer transferlere 19 katrilyon
857 trilyon; diğer cari giderler, 7 katrilyon 792 trilyon. Bütçenin toplamına baktığımız zaman; gider bütçesi 98
katrilyon 71 trilyon; gelir bütçesi 71 katrilyon 118 trilyon; bütçe açığı 26
katrilyon 953 trilyon; vergi gelirleri 57 katrilyon 911 trilyon. Yani, mevcut
giderlere, özellikle faiz giderlerine, bütçe içerisindeki gelirlerimiz, yani,
vergiden aldığımız gelirler yetmiyor değerli arkadaşlarım. Buna dikkatinizi
çekiyorum. Bütçe dengesi nasıl sağlanacak? Ödemeler toplamıyla
tahmin edilen gelirler arasındaki fark, net borçlanma hâsılatıyla
karşılanacaktır. Yani, giderleri de, borçlarımızı da, faizli borçlarla
karşılamaya hazırlanıyoruz; ama, bununla karşılamamız da mümkün olmuyor; yüzde
150'lik faizler bizi perişan ediyor, milletimizi aç biilaç hale getiriyor,
ekmeğe muhtaç hale getiriyor. Bu rakamlara baktığımız zaman, diyebilir miyiz ki, bu
bütçe, aziz milletimizin refah ve saadetini temin etmek için hazırlanmıştır?! Bu bütçe, saadet, refah ve kalkınma bütçesi değildir.
Bu bütçe, bir felaket ve iflas bütçesidir. Bu bütçeyle, milletimiz ezilecek, birtakım çıkar
çevreleri, rantiye kesimi, uluslararası sermayenin baş ağaları sevinecektir. İnsanlık tarihine baktığımızda, birçok devletlerin,
imparatorlukların kurulduğunu görürüz. Tarih bilimciler, devletlerin ve
imparatorlukların ömrünü uzatan vasfın "adalet" vasfı, kısaltan
vasfın da "zulüm" vasfı olduğunda ittifak etmişlerdir. Bizim
başımızdakiler de, maalesef, milletimize, aldıkları tedbirlerle doğru şeyler
yapacağını zannettikleri halde, zulüm tatbik etmektedirler. Devletler, millete karış kendini korumak üzere
kurulmazlar; aksine, millete hizmet için kurulurlar. Millete hizmeti esas alan
devlette temel öncelik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının teminat altına
alınmasıdır. Nitekim, Anayasamızın 2 nci maddesi, bu hususları öngörmektedir. Bugün, bu hükümetin tatbikatında, 2 nci maddedeki,
devletin nitelikleri olarak sayılan hiçbir hususu görememekteyiz. Her şeyden önce, bu hükümeti oluşturan partilerin temel
zihniyeti, çatışmayı, çifte standardı, mutlu azınlığın üstünlüğünü, sömürüyü,
baskıyı ve tahakkümü öngörmektedir. Nitekim, işbaşındaki hükümetin yönetiminde,
Türkiye Cumhuriyetinde, ancak, toplumun huzuru yerine çatışmayı, millî
dayanışma yerine çıkar çevreleriyle işbirliğini (IMF, Dünya Bankası ve rantiye
kesimi gibi) adalet anlayışının yerine zulüm ve sömürüyü, insan haklarına
saygının yerine baskı ve tahakkümü, Atatürk milliyetçiliğine bağımlılığın
yerine istismarcılığı ve uluslararası çıkar çevrelerinin menfaatlarını korumayı,
demokrasinin yerine kaba kuvveti, gerçek laikliğin yerine toplumun inançlarına
ters düşmeyi, hukuk devleti anlayışının yerine güçlünün hukukunu koruyan bir
anlayışın egemen olduğunu görmekteyiz. Bu yanlış zihniyetlerin partileri tarafından yönetilen
Türkiye Cumhuriyetinde, halkımız huzursuz ve mutsuzdur; aç ve sefil bir hale
getirilmiştir; çöplüklerde yiyecek arayan vatandaşlarımız vardır. Değerli arkadaşlarım, meselenin en temeline inecek
olursak, bütçeyi ve maddelerini müzakere etmenin hiçbir faydası olmadığına
inanıyoruz. Bu hükümeti oluşturan partilerin temel yanlışlıklarından bir tanesi
de, zihniyetlerinin yanında yanlış hak anlayışlarıdır. Bu yanlış hak
anlayışlarına göre yürütülen bütün projeler, milleti ve ülkeyi yıkıma ve
felakete götürmektedir. Bu uygulamaların temelinde faize dayalı politikalar
vardır. Faiz, yanlış zihniyetli hükümetlerin milletten alıp, bir avuç mutlu
azınlığa aktardıkları ve onların refahını artıran rantiye vergisidir. Bu faizci zihniyet partilerinin iktidarında, milletimiz,
her sabah yatağından, kendisini cin çarpmış kimselerin cinnet nöbetlerinden
kalktığı gibi kalkıyor. Milletimizi bu duruma düşürmenin sebebi ise, işbaşında
bulunan hükümetin "faiz de üretim gibidir" deyip, üretimi durdurması,
malî piyasaları besleyen faizi azdırmasıdır. Bunun en büyük delili ve vesikası
da işte bu iflas bütçesidir. Bunun için, 2001 yılı bütçe gelirlerinin tamamını
faiz ödemeleri için kullanmaktadır. 2002 yılı bütçesinde ise, vergi
gelirlerinin yüzde 74'ünü faize vermeleri halinde, rakamların tutması mümkün
değildir, refah da mümkün değildir. Bu görüntü altında Ulaştırma Bakanlığının bütçesine bir
bakalım: Baktığımız zaman, 2002 yılı bütçesi 154 trilyon 283
milyar liradır. Bu bütçenin carî giderlere 36 trilyon 755 milyarı, yatırım
giderlerine 100 trilyon 150 milyarı, transfer giderlerine 17 trilyon 375
milyarı ayrılmıştır. Yatırıma ayrılan 100 trilyon 150 milyarın, demiryolu
altyapı inşaatlarına -20 trilyon 713 milyarı dış kredi olmak üzere- toplam 40
trilyon lirası; liman altyapı inşaatlarına 12 trilyon 400 milyar lirası; hava
meydanları ve inşaatı donanımına 16 trilyon lirası; tarıma dayalı balıkçı
barınakları ve çeşitli yerler için 19 trilyon 750 milyar lirası; yat limanları
için 10 trilyon lirası; demiryolları, liman ve havayolu altyapıları
kamulaştırması için, 1 trilyon 555 milyar lirası ayrılmıştır. Bir hizmet bakanlığı olan Ulaştırma Bakanlığının, bu
bütçeyle, uhdesine düşen görevi yapması mümkün değildir. Faiz giderleri için
para bulan hükümetin, diğer hizmetler için de para bulması zarureti vardır ve
bulması lazımdır. Ulaştırma hizmetleri, kara, deniz ve hava ulaşımını
kapsayan bir sistem içerisinde sağlanmaktadır. Türkiye'de, yolcu
taşımacılığının yüzde 96'sını karayoluyla yapılmaktadır; bu, fevkalade
yanlıştır. Avrupa ülkelerinin çoğunda, bu kabil taşımacılık demiryollarıyla
yapılmakta ve daha ucuza mal olmaktadır. Karayoluyla bizim yaptığımız
taşımacılıkta, hem asfaltıyla hem makinesiyle hem petrolüyle dışarıya bağımlı
bulunmaktayız; bu yüzden de zarar etmekteyiz. Karayollarımız ihtiyacı
karşılamaktan uzak, standardı düşük, altyapı eksiklikleri sebebiyle trafik
kazalarının yoğun olarak görülebildiği yerler olmaktan bir türlü
kurtarılamamıştır. Türkiye'nin karayolu standardının yükseltilmesi gerekir. BAŞKAN - Sayın Oğuz, süreyi dolduruyorsunuz;
bitirirseniz sevinirim. Arkadaşınız için, benim için fark etmez. ALİ OĞUZ (Devamla) - 1 dakikam var Sayın Başkan; ama,
kes derseniz kapatın. BAŞKAN - Rica ederim... Hayır efendim; siz buyurun. ALİ OĞUZ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim. Türkiye'nin karayolu standardının yükseltilmesi
gerekir. Polisiye tedbirlerle trafik kazalarının önünü almak mümkün değildir.
Karayollarının standardının bozuk olması, trilyonlarca liralık zararlara sebep
olmaktadır; binlerce vatandaşımız vefat etmekte ve onbinlerce vatandaşımız da
yaralanmaktadır. Bunlar, memleketimiz için fevkalade büyük kayıplara müncer
olmaktadır. Telsiz konusunda şunu arz etmek isterim: Bir zamanlar
yasak edilmiş olan bu telsiz faaliyetleri sebebiyle, "radyosonda"
denilen, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün kullandığı hava tahmin raporları
için, telsiz cihazlarının bir balona bağlanarak havaya uçurulmasıyla elde
edilen bilgiler kullanılırdı. Onlar ele geçer de, polis onu yakalarsa, adamları
casus olarak mahkemeye sevk ederler ve uzun seneler yargılandıktan sonra da iş
anlaşılır ve çok mağdur olan insanlar olurdu. Bugün, artık, o seviyeyi çoktan
aşmış bulunuyoruz. Bugün, Telsiz Genel Müdürlüğü, memleketimizde büyük
hizmetler görmektedir. Bu vesileyle, hepinizi, hürmet ve muhabbetle
selamlıyorum; bütçenin, memleketimiz, milletimize ve ilgili Bakanlığımıza
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Oğuz. Sayın Karagöz, buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Kalan süre size ait; Sayın Oğuz, tam hakkıyla kullandı
süresini. SP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı akşamlar diliyorum, ramazanlarınızı
tebrik ediyorum ve yaklaşmakta olan bayramınızı, aziz milletimizle beraber,
tebrik ediyorum. Geride kalan zaman dilimi içerisinde, Sanayi Bakanlığı
bütçesi üzerinde konuşacağız. Takdir edersiniz ki, çok önemli bir Bakanlığımız;
3-5 dakika içinde ne ifade edeceğimi, şimdiden, ben de şaşırdım; ama,
bilinmelidir ki, dünyamız sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini
yaşarken, pek tabiîdir ki, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak olan temel unsur
da bilgi ve teknoloji olacaktır. Bilgi ve teknoloji çağı olacak olan 21 inci
Yüzyılda, ülkemizin sanayiiyle ilgili bakanlığı, bilgi ve teknolojinin önündeki
engelleri ortadan kaldıran, bilginin, teknolojinin üretilmesi gereken
üniversiteler ile uygulandığı alanları, yani, sanayi kuruluşlarını, üretim
merkezlerini bir araya getiren, organizasyonu gerçekleştiren, sanayiin beyni
bir bakanlık olmalıdır; ama, heyhat, nerede ilim üreten üniversiteler, nerede
çilekeş sanayici ile üniversiteyi buluşturan organizatör bakanlık?! Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve yetkileri,
kuruluş kanunuyla belirlenmiş; bunları tekrar edecek değilim. Buna karşılık,
bakanlığın hedef kitlesinin sanayi işletmeleri, küçük orta ölçekli sanayi
kuruluşları, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler ve tüketiciler olduğunu
hatırlatmak isterim. Bu bakımdan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayicilerin,
tacirlerin, esnaf ve sanatkârların ve çeşitli meslek kuruluşlarının bakanlığı
olmalıdır. Onların üretimden, ticaretten, teknik konulardan kaynaklanan
problemlerine çözüm üretebilen, yasal ihtiyaçlarına cevap verebilen, üreten ile
devlet arasında koordinasyonu sağlayan, kısaca, sanayici ve üreticinin derdiyle
dertlenen bir bakanlık olmalıdır. Sanayi Bakanlığı, özellikle 1974 - 1978 yılları
arasında yürütülen yaygın sanayi hamlesiyle ağırlığını ve etkinliğini
hissettirmiş, sanayiin altyapısının hazırlanması açısından, organize sanayi
bölgeleri ve küçük sanayi siteleri çalışmalarına önem verilmiş, özel sektörün
önünü ve ufkunu açacak büyük sanayi kuruluşları faaliyete geçirilmiştir.
1980'li yıllardan sonra, bakanlık bünyesinde bulunan birçok yetki, bu
bakanlıktan alınarak, başka bakanlık ve kuruluşların emrine verilmiştir. Bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sanayi
bakanlıkları sanayi ve ekonomiye yön verecek yetkileri bünyesinde
bulundurdukları halde, ülkemizde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bugün için bu
yetkilerden mahrumdur. Türkiye, bu aşamada sanayi ve ticaretine gereken önemi
vermek zorundadır. Bakanlığın da bu yönde başka kuruluşlara verilmiş olan
sanayie yönelik olan yetkileri tekrar verilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi ve
ticaret, ülke ekonomisinin itici gücü, gelişme ve kalkınmanın öncüsüdür.
Çağdaşlaşmak, Batı uygarlığına erişmek, lafla olmuyor; sanayileşme, çağdaşlaşma
ve Batı uygarlığına dahil olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Kalkınmanın,
gelişmenin yolu üretimden geçer. Üretmeyen toplumların kalkınması ve güçlü
olması da mümkün değildir. 55 inci hükümetten bu tarafa uygulanan yanlış
ekonomik politikalar, üretimi değil, repo, bono, faiz gibi rant gelirlerini
teşvik etmiştir. Bu tatbikat sanayi ve kalkınmayı engellemiş, işsizlik artmış,
emek ve sermaye faize mahkum edilmiştir. Bilindiği üzere, 98 katrilyonluk 2002 yılı bütçesinin,
43 katrilyonu, yani yarıya yakını faize giderken, yatırımlara sadece 5,7
katrilyon ayrılabilmiştir. Bu yanlış politikalar sonucu, her alanda üretim
düşmekte, her geçen gün yüzlerce işyeri kapanmakta, binlerce insanımız işini
kaybetmektedir. Bu ortamda üretim yaparak, sanayi faaliyetlerinin kâr etmesi de
mümkün olmamaktadır. Malî yapısı güçlü, üretimdışı kaynakları olan kuruluşlar
faiz geliriyle ayakta kalmaktadırlar. Bugün, Türkiye'nin en büyük sanayicileri
bile kalkınma treninden inip, fukaralık trenine bindiklerinden ve servetlerinin
yüzde 70'ini kaybettiklerinden bahsetmektedirler. Hâlâ bu olumsuz şartlara
karşı üretim yaparak ayakta kalma mücadelesi veren küçük ve orta ölçekli
işletmeler ile esnaf ve sanayicilerimizi tebrik etmek istiyorum. Zira, onlar,
kolaycılığa kaçmadan, sanayinin ve üretimin çilesine talip olmuşlardır. Bu
insanları, ben, şu zamanımızın kahramanları olarak ilan ediyor, bir kere daha
tebrik ediyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, artık, ülkenin içinde
bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılardan ve krizlerden kurtulmanın tek çözüm
yolunun üretim olduğu her kesim tarafından ifade edilmektedir. Ekonominin esası
paradan para kazanmak değil, imalat yapmak, üretim yapmak, yatırım yapmaktır.
Yabancıların manufacture industry
dedikleri, ülkemizde ise reel sektör olarak tarifini bulan üretim ekonomisi,
işin temelini teşkil etmektedir. Öyleyse, ne yapalım da imalatı ve üretimi artıralım?
Bilindiği gibi, bir iktisadî ürünün ortaya çıkması için, öncelikle üç unsura
ihtiyaç vardır. Bunlar, eleman, ekipman -yani, makine, teçhizat- ve
finansmandır. Her üçü de olsa bile, bunların üçünü bir araya getirdiğiniz zaman
yaptığınız ürünün, elde ettiğiniz neticenin alıcısı yoksa, pazar bulamazsanız
üretiminize devam etmeniz de mümkün değildir. Onun için, atalarımız,
"marifet iltifata tabidir, satılmayan meta zayidir" demişler. Talep
yoksa, üretim yapmak da mümkün olmamaktadır. Bugün işbaşındaki hükümet, değil sanayiciye iltifat
etmesi, işini kolaylaştırması şöyle dursun, âdeta, uygulamalarıyla işkence
yapmakta; üretici, esnaf ve sanayici bu hükümet tarafından
cezalandırılmaktadır. Bütün olumsuz şartlara rağmen, bugün, bütün yük, üreten
kesimin üzerindedir. En ağır vergi yükü işçinin, memurun, esnafın, köylünün,
sanayicinin sırtındadır. Hükümeti, aklını başına almaya davet ediyor, talebi
daraltıcı davranışlardan vazgeçmesini, üretimin önündeki engelleri kaldırmasını
bekliyoruz; hiç olmazsa, gölge etmemesini diliyoruz. Enflasyonu düşürmek, malî sektörü düzene sokmak adına
65 milyonu ezmekten vazgeçmelidir hükümet. Sayenizde, bu ülke insanı, işsizlik
ve geçim sıkıntısından dolayı en buhranlı günlerini yaşamaktadır. Toplumun
bütün kesimlerinin, âdeta, gırtlağını sıkarak, elindeki ve avcundaki bütün
imkânlarını, emmebasma tulumba gibi emerek faizcilere pompalamakla memleket
ileri gitmez. Böylece, aldığınızı iddia ettiğiniz sözümona tedbirler,
sürekli, piyasalardaki talebi daraltır, talep olmadığı zaman üretim düşer; üretimin
düşmesi ise işsizliğin artmasına, millî gelirin azalmasına, devletin gelir
kaybına sebep olur. Bu fasit dairenin bir yerde kırılması mecburiyeti vardır.
Öncelikle, devlet, muhatap olduğu memur, işçi ve emeklilerin ücretlerini,
geçinebilecekleri makul bir seviyeye çıkarmalı; kaynak arayışları, bu
problemleri çözmek için yapılmalıdır. Bulunan kaynaklar da, faiz ödemelerine,
batık bankaları kurtarmaya değil, öncelikle piyasaların canlanması
istikametinde kullanılmalıdır. Esnaf ve küçük sanayicilerin, KOBİ'lerin sıkıntıları da
çok büyüktür. Son bir yıl içinde organize sanayi bölgeleri yüzde 50 kan
kaybetmiştir. Bu rakam en azdır. Bir misal vermek gerekirse, seçim bölgem
Çankırı Korgun Organize Sanayi Bölgesinde 2001 Nisan ayında 1 000 kişi
çalışırken, bugün aynı organize sanayi bölgesinde 450 kişi çalışmaktadır; o da
üçte 1 kapasiteyle... Nisan ayında 400 000 kilovat enerji tüketen bu organize
sanayi bölgemiz, bugün 150 000 kilovat enerji tüketmektedir. Enerji problemini
de böylece halletmiş bulunmaktayız! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karagöz, 2 dakika içinde toparlayın
efendim; buyurun. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Biraz cömert olursanız,
bitiriyorum. BAŞKAN - Hayır hayır, kimseye karşı cömert değilim
efendim. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - KOBİ'ler, bu ülkenin
candamarları mesabesindedir. Ülke ekonomisinde yer alan işletmelerin yüzde 93'ü
KOBİ niteliğini taşımaktadır. Bu işletmeler, istihdamın yüzde 77'sini, üretilen
katma değerin yüzde 36'sını sağlıyor; buna karşılık, kredilerden sadece yüzde 4
pay alıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde, toplam kredi pastasından KOBİ'ler yüzde
45 pay almaktadır. 2 000 000 esnafımız perişan durumdadır. Her gün
binlerce esnaf kepenk kapatmakta, yüzlercesi kaydını sildirmektedir. Esnaf
kefalet kredilerinin ödenmesinde zorluk çeken esnaf, 200 trilyon istiyor, 50
trilyon veriyorsunuz. Esnafımıza çok görülen 200 trilyona karşılık, değerli
milletvekilleri, batık bankalara 30 milyar dolar, 55, 56 ve 57 nci hükümetler
döneminde faize ödenen toplam 120 milyar dolardır; 57 nci hükümet döneminde ise
78 milyar dolar faize ödenmiştir. Küçük sanayicinin ve esnafın problemini çözmek için
kurulan Halk Bankası, 55 inci hükümetten bugüne kadar, kaynaklarını başka
maksatlar için kullanmaktadır. Halk Bankası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla
irtibatlandırılarak, esnafın ve sanayicinin hizmetine sunulmalıdır. Sanayi bitkilerinin üretim politikaları Sanayi
Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu ürünler, yıllarca bu ülkenin ihraç
ürünleri olmuştur; ama, şimdi, hepsine kotalar, vesaire koyarak, buna da engel
olmaktayız. Son üç yılda uygulanan kota ve düşük fiyat politikası sonucu, 20
milyon ton şekerpancarı üretimimiz 6 milyon tona düşmüştür. Pancar üretimine
kota koyarak şeker üretimini frenlemeye çalışılırken, suni şeker üretimi teşvik
edilmektedir. Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
bütçesi 116 trilyondur. Türkiye'de bir günde faize ödenen para ne kadardır
biliyor musunuz; tam 116 trilyon; yani, Bakanlığın bir yıllık bütçesi, eşittir,
bir günlük faiz ödemesi. Bu bütçeyle bu bakanlığın, kime, hangi sanayiciye, bu
sanayinin hangi ihtiyaçlarına cevap
verip veremeyeceğini Yüce Heyetin takdirlerine bırakıyor; her şeye rağmen,
bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karagöz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili
Hasan Akgün. (DSP sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi paylaşacaksınız efendim? HASAN AKGÜN (Giresun) - Evet efendim. BAŞKAN - Sürenizi başlatıyorum. Buyurun. DSP GRUBU ADINA HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2002 yılı bütçesi hakkında
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; Ulaştırma
Bakanlığı bütçesinin ulusumuza ve devletimize hayırlı olmasını diliyorum. Sayın üyeler, bilindiği üzere, ulaştırma, bir hizmet
sektörüdür; yani, ulaşım konusu, ülke ve kent gelişmesinin omurgası olup, arazi
kullanımı tercihlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ulaşım talebi dediğimiz olay,
bireylerin yaşamında, gece gündüz demeden, iş, ekonomi, sağlık, okul, eğlence,
dinlenme, sosyal etkinlik ve kültür gibi tüm alanlardaki gereksiniminin
karşılanması için yapılan temel bir hizmettir. Ulaştırma sektörü, diğer bütün sektörleri yatay olarak
kesen bir sektör olması nedeniyle, diğer sektörlerdeki gelişmeleri de
hızlandıran, sosyal hayatı zenginleştirme fonksiyonunu üstlenebildiği gibi
engelleyen veya yavaşlatan faktör özelliğine de sahiptir. Gelişmenin anahtarı
olan bu sektörün önemini tartışmaya gerek yoktur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımızın, tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla, ulaştırma ve
haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde verme gayreti içerisinde olduklarını
bilmekteyim. Ulaşım bir entegre sistem olup, demiryolu, denizyolu,
havayolu ve karayolu bu bütünün parçalarını oluşturmaktadır. Ulaşım sorununun,
yalnızca karayolu, otoyolu ağırlıklı politikalarla çözülemeyeceği ortadadır. Değerli arkadaşlar, bunu önemle dinlemenizi rica
ediyorum. Büyük Atatürk diyor ki: "Az zaman içinde memleketimizin mühim
merkezlerini demiryollarıyla birbirine bağlamak lazımdır. Memlekette gömülü
olan maden hazinelerini işletmek lazımdır. İktisadî faaliyetin servet haline
dönüşmesi için en lüzumlu şeyler, yollardır, seri taşıt araçlarıdır,
demiryollarıdır." Atatürkümüz 1923 yılında bunları söylüyor. Türkiye'de,
hâlâ madenlerin çıkarılmasına karşı olan kişilerin de olduğunu da biliyoruz. Yine, Atatürk diyor ki: "Türkiye hükümetinin
tespit ettiği projeler dahilinde, kararlaştırılan zamanlar içinde, vatanın
bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Bütün vatan bir demir
kütle haline gelecektir. Demiryolları, memleketin, tüfekten, toptan daha mühim
bir güvenlik silahıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk Milleti,
geçmişindeki ilk sanatkârlığının, demirciliğinin eserini tekrar göstermiş
olmakla övünç duyacaktır. Demiryolları, Türk Milletinin refah ve medeniyet
yollarıdır." Arkadaşlarım, Atatürk, bunu 1931'de söylüyor. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Şimdi ne haldeyiz! HASAN AKGÜN (Devamla) - Sizin yüzünüzden... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Ünal, o zaman
doğmamıştı bile. HASAN AKGÜN (Devamla) - Yine, Atatürk diyor ki:
"Ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı, ancak, ulaştırma vasıtalarının,
yolların, trenlerin, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır."
Atatürk, bunu 1922'de söylüyor; siz, hâlâ anlamıyorsunuz. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz anlıyoruz da, siz
anlamıyorsunuz. HASAN AKGÜN (Devamla) - Demiryolları, Limanlar ve Hava
Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan ve yapımı planlanan
projelerin gerçekleştirilmesiyle, yaklaşık
2 000 kilometre yeni hattın ulusal demiryolu ağına katılacak olması,
sevindirici bir olaydır; ancak, süratle bu çalışmaları artırmak gerekmektedir. Demiryolu taşımacılığı, güvenlik, ucuz taşıma, çevre
kirliliği, enerji tüketimi, arazi kullanım ve maliyeti açısından oldukça üstün
tarafları olan bir ulaşım sistemidir. Cumhuriyetin kuruluşunda demiryoluna verilen önem
doğrultusunda, demiryolu yapımı hızlanmıştır. Onuncu Yıl Marşımızın "demir
ağlarla ördük Anayurdu dört baştan" mısraıyla övünüyoruz. 1950 yılından sonra, serbest ekonomiye geçelim derken,
gelişmiş ülkelerin ekonomi tarihinde önemli yer alan demiryolundan vazgeçilmesi
üzerinde duracak olursak, Türkiye'nin bugünkü sorunlarının doğuş nedenleri ve
Türkiye'yi sıkıntılara doğru sürükleyen düşüncenin felsefesini açıkça tespit
ederiz. Karayolu elbette yapılacaktır; ancak, bu, demiryolunu ihmal etmek
olarak anlaşılmamalıdır. Gelişmiş ülkelerde, demiryolu taşımacılığı, karayolu
taşımacılığı kadar önemlidir. Bugün görmekteyiz ki, dünya devlerinden olan Amerika ve
Japonya'da tercihler, genellikle demiryoluna gitmektedir. Yine, gelişmiş
ülkelerde, karayolunun yanı sıra, demiryolu da gelişmiştir. Örneğin, Fransa -
Lion arası -arkadaşlar burası 450 kilometredir- bu tür çalışmalar sayesinde iki
saate inmiştir. TGV hızlı tren
sistemiyle İstanbul - Ankara, İstanbul - Adana, İzmir - Ankara gibi
güzergâhların sürelerinin de iki üç saate kadar indirilme olanağı mevcuttur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz
Bölgesinin gelişiminin geri kalmasının önemli nedenlerinden biri, sahil boyunca
demiryolu geçirilmesi olanaklı olduğu halde sahil karayolunun bölünmüş yola
dönüştürülmüş, demiryolu ve denizyolu alternatiflerinin dikkate alınmamış
olmasıdır. Denizyolu ve demiryoluyla ulaşım alternatifleri dikkate alınıp,
sağlıklı bir çalışma gerçekleştirilseydi, tünellere, viyadüklere, kıyı dolgularına
gereksinim olmayacaktı; demiryolu maliyeti, karayolu maliyetinden çok daha
ekonomik olacak, o güzelim kıyılar yok edilmeyecekti. Sahil karayolu bölünmüş
yola dönüştürülürken, demiryolu ve denizyolu alternatiflerine kulak asmayanlar,
bazı zümrelerin çıkarları için ülke kaynaklarını, doğasını ve geleceğini
karartmışlardır. Karadeniz Bölgemizde, demiryolunun, sahil boyunca
geçirilmesi olanaklı olduğu halde, ciddî bir etüt yapılmadan, aceleyle,
bölünmüş yol projesini uygulayanlar, doğanın bu şekilde tahrip edilmesinin
sorumluluğu altında ezilecekler ve tarihe karşı hesap vereceklerdir. Değerli arkadaşlarım, bu Karadeniz sahil yolunu
geçirenler de bellidir; onu da bilesiniz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72
kilometrelik Gebze-Haydarpaşa,
Sirkeci-Halkalı arasındaki mevcut çift hatlı demiryolunda üçüncü hat ilavesi ve
iki hattın metroya dönüştürülmesi işinin uygulama projelerinin hazırlanması ve
aynı proje kapsamındaki avan projeleri mevcut olan 13 kilometrelik Boğaz tüp
demiryolu geçişi inşaatı ihale dosyasının hazırlanması işini de içeren
müşavirlik ve mühendislik hizmetleri işi projesinin ihalesi karara bağlanarak
projeye start verildiğini görmekten mutluluk duymaktayız. Proje, İstanbul'un trafik sorununa kalıcı çözüm
getirecek olması, trafik kazalarını azaltıp, Boğaz köprülerinin yükünü
hafifletecek ve daha fazla yolcu taşıyacak olması açısından, gerçekten, çok
önemlidir. Bu arada, İstanbul'a tüp geçit için çalışan eski Bakanımız Sayın
Enis Öksüz Beye çok teşekkür ediyorum. Şu andaki Bakanımız da bunu devam
ettireceği için ona da teşekkür ediyorum. Türkiye ile Gürcistan'ı demiryolu hattıyla birbirine
bağlayacak olan, Kars-Tiflis demiryolu projesidir. Doğu-batı ulaşım koridorunun
gerçekleştirilmesine yönelik bu proje ülkemize büyük avantajlar sağlayacaktır.
Hem demiryolu tüp geçişi hem de Kars-Tiflis demiryolunun gerçekleşmesiyle,
Türkiye, doğu-batı ulaşım koridorunu gerçekleştirerek, kuzey-güney ulaşım
koridoru açısından önemli bir rekabet gücü kazanacaktır. BAŞKAN - Sayın Akgün, 30 saniye içinde tamamlayın,
arkadaşınızın hakkına tecavüz etmeyin. Buyurun. HASAN AKGÜN (Devamla)- Sayın Bakanım, aslında, GAP ile
Karadeniz arasında bir tren yolu ve demiryolunu da istiyordum; ama, onu da
artık... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İkisi birden olmaz; ya tren
yolunu iste ya demiryolunu iste. HASAN AKGÜN (Devamla) - Efendim, Karadeniz'de bu zamana
kadar demiryolu hiç olmadı, havaalanı da olmadı. Onun için, hepsini istemek
bizim hakkımız. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sizlerin ve ulusumuzun Ramazan Bayramını kutluyor, Yüce Heyetinizi şahsım ve
Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Yaşasın demir ağlarla örülmüş Türkiyem, yaşasın
Cumhuriyet! (DSP sıralarından alkışlar) Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akgün. Sayın Edip Özgenç... (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü
bütçesiyle ilgili olarak, Demokratik Sol Partinin görüşlerini sizlere arz etmek
için söz aldım. Öncelikle, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bugün, Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Telsiz Genel
Müdürlüğü bütçesiyle ilgili görüşlerimi arz ederken, bağlantılı olması
münasebetiyle ve özellikle İçel'de (Mersin'de) meydana gelen sel felaketi
dolayısıyla, Mersin'de kaybolan ulaşım ve iletişim imkânlarının yeniden gözden
geçirilmesi ve bu konuyla ilgili duygularımı sizlerle paylaşmak düşüncesinde
olduğum için, müsamahanıza sığınarak, Başkanımın, Değerli Bakanlarımın müsamahasına
sığınarak, sizlerle, Mersin'de meydana gelen sel felaketiyle ilgili duygularımı
paylaşmak istiyorum. Malumunuz, 30 Kasım 2001 tarihinden itibaren başlayan
sel felaketi uzun bir müddet devam etti. Bir ara yağmurların ara vermesi
sonucunda bu konuyla ilgili felaket bitti derken, dün, yine başlayan aşırı
yağışlar, maalesef, Mersin'de çok büyük harabiyetler meydana getirdi. Bu
harabiyet, özellikle Mersin merkezde, Tarsus İlçesinde, Silifke'de, Erdemli'de
oldukça büyük harabiyetler meydana getirdi. Karayolları tamamen harap oldu.
Birçok binanın, binlerce binanın katları suyla doldu ve hepinizce malum olduğu
üzere, biliyorsunuz, İçel İlimizde, Türkiye'nin sebze ve meyve deposu olarak
mütalaa ettiğimiz değerli tarım arazilerinden oluşan bu güzel ilde, maalesef,
binlerce dönüm arazi ve sera harap oldu ve ekilemez hale geldi. Bu vesileyle, öncelikle Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde
olduğunu mütalaa ettiğimiz karayollarının değerlendirilmesi ve yıllardan beri
Türkiye'nin çok önemli sorunları ve problemleri içerisinde gördüğümüz demiryolu
imkânlarının, maalesef, değerlendirilmemesi, özellikle, bugünlerde yaşadığımız
felaketlerde, kar koşullarında ve çeşitli tehlikeli durumlarda ne kadar çok
önemli bir durum arz ettiğini hepiniz söylüyorsunuz ve biliyorsunuz. Bundan evvelki Değerli Bakanımız Prof. Dr. Enis Öksüz
hemşerim tarafından Ulaştırma Bakanlığı döneminde başlatılan ve Mersin
merkezinde bulunan demiryolunun Silifke'ye uzatılması ve oradan Karaman'a
bağlanması, o bölgede yaşayan, hem banliyö ihtiyacını sağlayacak hem de
İçelimizi İç Anadolu'yla bağlantı temin edecek bir imkân yaratacaktı. Bu
konuyla ilgili çalışmaların yeni Ulaştırma Bakanımız tarafından
değerlendirileceğini umuyoruz. Bu arada, çok uzun bir zamandan beri, Türkiye'de
havaalanlarına bakış açısı içerisinde hep şu konu düşünüldü ve "ha bire
havaalanları yapıldı; fakat, bu havaalanlarına bir tane uçak inmiyor"
dendi. Değerli arkadaşlar, Mersin'in, hem sosyal yapısı hem
ekonomik yapısı, tarımsal içerikli olması ve askerî stratejisi olması, turizm
açısından son derece büyük ve önem arz eden bir bölge olması münasebetiyle, bu
dönemin başında değerli arkadaşım İçel Milletvekili Akif Serin'le birlikte
başlattığımız ve kumkuyu havaalanı olarak bildiğimiz stol tipi havaalanının
kurulmasıyla ilgili Değerli Bakanlarımızdan Enis Beyin teşvikiyle ve
hareketiyle ihalesini yaptığımız ve yer teslimini yaptığımız havaalanının bir
an evvel yapımına devam edilmesi, belki de, Mersin'in bu sıkıntılı durumlarına,
bir nebze olsun, ileride cevap verebilecek, hayatiyet arz edecek, ekonomisi ve
turizm açısından büyük bir önem arz edecek -bugünlerde ihtiyaç duyduğu- bir
sayfa açacağını düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, bu konuyla ilgili
olarak, Mersin'de meydana gelen bu sel felaketi dolayısıyla, Bakanlar Kurulu,
sanıyorum, bu bölgeyi afet bölgesi olarak ilan edecektir. Sellerin durulması
sonucunda meydana gelen zararın tespit edilmesi ve köylülerimizin, bu konuyla
ilgili olarak, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının, Ziraat Bankasına
olan borçlarının, afet içerisinde olmaları münasebetiyle hiçbir imkânlarının
kalmaması nedeniyle ertelenmesi ve onlara destek olunması yolunda bir imkân
sağlanacağını umuyorum. Değerli Bakanlarımızın, gerek sosyal güvenlikten
sorumlu Bakanlarımızın gerekse Sayın Hasan Gemici'nin Bakanlığını yaptığı
Bakanlığımızın ve Bayındırlık Bakanlığımızın, bu konuyla ilgili olarak, İçel'e
büyük ölçüde maddî yardım yapmak suretiyle, orada yaşayan insanlarımızın,
vatandaşlarımızın dertlerine çözüm tarzı bulabileceklerini düşünüyorum. BAŞKAN - Sayın Özgenç, süreniz tamam; arkadaşınızın
süresini kullanıyorsunuz. EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Efendim, sağ olun, çok teşekkür
ediyorum. Bu konuyla ilgili olarak, izin verirseniz, buraya kadar
gelmişken, bilgi çağı olarak adlandırdığımız ve teknolojinin akıl almaz bir
hızla geliştiği yeni bir binyılın eşiğinde olmamız münasebetiyle, günümüzde,
bilgiye sahip olmak kadar, bilginin hızı ve güvenilir ve doğru bir şekilde
iletilmesinin büyük bir önem taşıdığını hepiniz biliyorsunuz. Haberleşmenin ve
bilgi aktarmanın hayatımızdaki önemi, yeri ve vazgeçilmezliğini düşündüğümüzde,
bu çağa iletişim çağı dememizin anlamı ve mahiyeti de ortaya çıkıyor. Değerli Bakanımızın, bu konuyla ilgili olarak, bütçe
müzakereleri sırasında arz etmiş olduğu değerlendirmeler ve telekomünikasyon
konusundaki çalışmalar, ülkemizde çok değişik ve anlamlı yeni bir yapılanmayı
birlikte getirmiştir. Bu itibarla, çalışmalarından dolayı, hükümetimizin bu
konuyla ilgili icraat ve faaliyetlerinden dolayı onları tebrik ediyor, burada onlara
teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Özgenç, süre çok geçiyor, arkadaşlara
zaman kalmıyor. EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Sözümü bitiriyorum Sayın
Başkanım. Bu vesileyle, Mersin'de meydana gelen bu sel felaketi
dolayısıyla hemşerilerime geçmiş olsun diyorum, tüm ülkemize geçmiş olsun
diyorum ve idrak etmekte olduğumuz ramazan bayramının ve ramazan ayının,
ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; hepinize en derin
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Kocaeli Milletvekili Sayın Ahmet Arkan; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET ARKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesiyle
ilgili Demokratik Sol Partisi Grubunun görüşünü sunarken, hepinizi Grubum ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Giderek ağırlaşan dünya şartları içinde yaşadığımız
ekonomik ve sosyal zorluklar dikkate alındığında, reel sektörün üretim, yatırım
ve istihdam sağlama olanaklarının ve rekabet gücünün geliştirilmesinin,
Türkiye'nin temel önceliği olduğunu görürüz. Bundan dolayıdır ki, bugün,
sanayileşme stratejilerimizdeki zafiyetleri doğru tespit etmek, öncelikli
sektörleri doğru seçmek, açıkça, ne istediğimizi doğru bilmek zorundayız. Dünya rekabet gücü sıralamasında 1997 yılında 35 inci
sırada olan ülkemizin 2001 yılında 44 üncü sıraya inmiş olması, yabancı sermaye
girişinde Doğu Avrupa ülkelerinden oldukça geride kalmamız ve ülkemizin yabancı
yatırımcılar için hâlâ yeterli güveni verememesi dikkat çekici hususlardır. Değerli milletvekilleri, ulusal program çerçevesinde,
güçlü ekonomiye geçiş sürecinde, kamuyu etkinleştirme ve AB'ye uyum sağlama
çabalarıyla birçok yasa çıkardık. Önümüzdeki günlerde, yatırımların önündeki
idarî engellerin kaldırılmasından kamu ihale yasasına kadar yeni yasalar
çıkaracağız. Bunlar, mutlaka, güzel ve pozitif çalışmalar; ancak, burada, bazı
tespit ve endişeleri sizlerle paylaşmak ihtiyacı duyuyorum. Bunlardan birincisi, neredeyse her yasayla, uygulamayı
yönlendirecek bir kurum ya da kurul oluşturuyoruz. Bu kurum ve kurulların
bağımsızlığı, malî ve idarî özerkliği ile tarafsızlığı konusu ve yine, bunlara
verilen yetkilerin büyüklüğüne karşın denetim sisteminin yeterli ölçüde tarif
edilmemiş olması, gelecekte, birkısım sıkıntılar yaratabilir. Bu kurum ve
kurullar, gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız oluşmazsa, Türkiye, yarın, başka
ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşayabilir. Değerli arkadaşlarım, müsaadenizle, şimdi de ikinci konuya
değineceğim. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı konuşmada "Türkiye'nin sanayileşme strateji ve politikalarını
yeniden belirleme çalışmaları içindeyiz" diyorlar. Bu, memnuniyet verici
bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım ışığında, önümüzdeki bazı fırsatlara
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yaşadığımız dünyada ülkelerin gelişmişliği ve ekonomi
gücünün sürekliliği için temel şart, teknoloji üretiyor ve geliştiriyor
olmalarıdır. Bu gerçek dikkate alındığında bizim de öncelikli hedefimiz,
ülkemizin ulusal teknoloji yeteneğini yükseltmek olmalıdır. İşte, bugün,
önümüzde bir fırsat vardır. O da, ilgili komisyonlarda görüşülerek Yüce Meclise
gelecek olan kamu ihale yasasıdır ve bu yasa, bu hedefi destekleyecek şekilde
çıkarılabilir. Küreselleşen dünyada, ülkeler, teknoloji yetenekleriyle
orantılı olarak saygınlık ve ekonomik güç sahibi olacaklardır. Genç bir nüfusa
sahip olan Türkiye'nin, önümüzdeki bilgi çağında dünyanın teknoloji üreten,
bilgi sistemlerinin sadece kullanıcısı değil, bir bölümünün de üreticisi olan
ülkeleri arasında yer alması mümkündür, yeter ki, uygun politikalarla bu
potansiyelin doğru yolda kullanılması sağlansın. Değerli milletvekilleri, aslında, bu bağlamda Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşların da katılımıyla
yapılan çalışmalar 30 Temmuz 1999 tarihli "kamu tedarik politikası için
ülkenin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmeyi hedef alan yeni bir yaklaşım
önerisi" başlıklı bir raporla kamu tedarik politikasının temel ilkeleri
belirlenmiş ve ar-ge'ye dayalı tedarik için alınması gereken önlemler
sıralanmıştır. Hatta, daha sonraki tarihlerde Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet
Bahçeli başkanlığında toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunca da bu
yaklaşım benimsenip, kabul edilmiştir; ancak, yakında gündemimize gelecek olan
kamu ihale yasasında bu bağlamda hiçbir tarifin yapılmamış olması üzüntü
vericidir. Yüce Meclisin ve Bakanlığın dikkatini bu noktaya çekmek ve tedarikin
yerli sanayi ve ülkenin bilimsel ve teknolojik gelişmesini destekleyecek
doğrultuda yapılmasının ekonomik geleceğimiz açısından vazgeçilmez olduğunu
ifade etmek ihtiyacı duydum. Değerli milletvekilleri, çarpıcı bir örnek vermek
istiyorum: İsrail 1967 Arap-İsrail Savaşından hemen önce Fransa'nın; Türkiye
de, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ABD'nin uyguladığı silah ambargosundan
sonra, yerli savunma sanayilerini kurma kararı almışlardır. BAŞKAN - Sayın Arkan, sizden sonraki arkadaşınıza da
imkân tanıyın lütfen. Buyurun. AHMET ARKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım. Bu ortak başlangıca rağmen, günümüzde, iki ülkenin
savunma sanayii gücü oldukça farklıdır. İsrail, dünyanın beşinci büyük
ihracatçı ülkesidir; Türkiye ise, bugün savunma sanayii ihtiyacının yüzde
80'ini ithal etmektedir. İşsizliğin hızla arttığı, rekabet gücümüzün giderek
azaldığı, sermaye yapımızın tümüyle zayıfladığı bu ortamda, üretim ekonomisine
güçlü geçişi ancak doğru stratejilerle yakalayabiliriz. Bunun için de, Türkiye,
yalnız sanayi politikalarını değil, birlikte, maliye politikalarını da,
dışticaret politikalarını da, tedarik politikalarını da, topluca gözden
geçirmek durumundadır. Geçen yılki bütçe konuşmasında iki noktanın altını
çizmiş, ticaret hacmimiz olan ülkeler arasında dışticaret dengesini aramamız
gerekir demiştim; maalesef, beceremedik. Yine aynı konuşmada, şayet bugün doğru
stratejiler tarif edilmezse sanayi ürünü yerine sanayici ihraç ederiz demiştim,
maalesef, geçtiğimiz dönemde, bu acı olayı yaşadık. Sonuç olarak, Türkiye, sanayi stratejilerini yenilemek
ihtiyacı duyduğu bugünlerde, öncelikle kamu alımlarında ulusal firmalarını
özendirerek ve ulusal firmalarını özgün teknoloji ve ürün geliştirmeye
yönlendirerek, ülkenin ulusal bilim, teknoloji ve sanayileşme yeteneğini
yükseltebilir; zira, ithal ettiği her üründe, yabancılara, ar-ge mühendisleri
için para ödemektedir. BAŞKAN - Sayın Arkan, diğer arkadaşınıza süre kalmadı. AHMET ARKAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal
sorunlarımızın yoğun olduğu bu dönemde, yönetenler için söylenen bir sözle
konuşmamı bitiriyorum: "Dünya, karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi
limana getirip getirmediğinizle ilgilenir." Hepinizi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Doğanlar, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) Kalan süreyi en iyi şekilde değerlendireceğinizi
umuyorum. DSP GRUBU ADINA EYÜP DOĞANLAR (Niğde) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarım; sizleri, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, içten sevgi
ve saygılarımla selamlıyorum. Bu vesileyle, ulusumuzun ve Müslüman dünyasının
ramazanını tebrik ediyorum. 1980'lerden bu yana uygulanan borca dayalı büyüme
modeliyle, sanayici, üretim ekonomisini terk etmiş, bütün kaynakları malî
piyasaya, özellikle repo piyasasına yönlendirmiş, bu dönemde yatırım yapmak çok
güçleşmiş, hatta, geçmişteki repo alışkanlığıyla, düşünülemez bir hale
gelmiştir. Borca ve ithalata dayalı sanayicilik, irtifa
kaybetmektedir. Finansman kanallarının tamamen tıkanması nedeniyle, ihtiyaç
duyulan yatırım ve yenilemelerin yapılmaması sonucu, ekonomimiz ve imalat
sanayimiz rekabet gücünü kaybetmektedir. Ekonomi çarkının hızlı dönmesi,
sanayiin tam kapasiteyle çalışmasına, bu da, devletin ve ekonominin verimli ve
uyumlu işlemesine bağlı bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hedef, Avrupa
Birliği standardını yakalamak olduğuna göre, sanayicinin üretim şevkini ve
tüccarın iş heyecanını artıracak ortam yaratılmasına ihtiyaç vardır.
Türkiye'nin çıkış yolu, bilinçli ve eğitilmiş insan gücüyle, hesaplı ve
bilinçli yatırım, verimli ve kaliteli üretim, ekonominin her dalında dış
ülkelerde rekabet edebilir üretim yapmak, katmadeğer yaratmak, ihracatı
artırmak, döviz kazanmak ve süratle iç ve dış borçlardan kurtulmaktır.
Özellikle, istihdamda, üretimde, yatırımda, hatta, dışticarette belirleyici
olan, üretimi esas alan, paradan para kazanmayı değil, kısıtlı olan
sermayesiyle bilgi birikimini, elemeğini ve yüreğini, hatta hatta, ömrünü bu
uğurda ortaya koyan KOBİ'lerin, daha yakın desteklenmesi bir zarurettir. Bu
nedenle, son günlerde, hükümetimizle birlikte, TOBB ve bağlı odaların,
KOBİ'lerin -genel olarak reel sektörün- desteklenmesi yönündeki gayretlerini,
mutlulukla karşıladığımızı söylemek isterim. Dileğimiz, bu gayretlerin en kısa
sürede başarıya ulaşmasıdır. Bugüne kadar, dışarıdan sağlanan kredilerin tamamı,
finans sektörüne tahsis edildiği halde, hiçbir konunun çözülmesi mümkün
olamamıştır. Reel sektör faaliyete geçmeden, verimli kılınmadan, hiçbir
sektörün ayağa kalkması mümkün değildir. Reel sektör ve imalat sanayiinin
sorunları, aynen devam etmektedir. Reel sektörün finansman sıkıntısının
giderilmesi için sağlanan dış kaynaklı kredilerin belirli bir yüzdesinin reel
sektöre aktarılmasına ihtiyaç ve zaruret vardır. Değerli milletvekilleri, enflasyon, iş dünyasının,
sokaktaki insanın hep birinci sorunu oldu. Şimdi, hükümetimiz, bu sorunu masaya
yatırmıştır. Sanayiciyi enflasyona karşı korumak için, enflasyon muhasebesi konusunda
atılan olumlu adımlar vardır. Buna rağmen, sanayicinin, sermayesini koruyacak,
enflasyondan kaynaklanan fiktif kârlarını ayıklayacak bir yapılandırmaya mutlak
ihtiyacı vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayide yoğun
bir katmadeğer yaratılması, kendi kaynaklarımız ağırlıklı üretim yapılmasına
bağlıdır. Ülkemizde, madenlerimiz ve tarımsal üretimimize dayalı, ihraç
edilebilir malları üreten sanayinin geliştirilmesi zorunludur. İllerin yararlandığı teşvik olanaklarının adil olmayan
dağılımı, sanayileşme açısından fırsat eşitliğini bozmaktadır, bölgeler
arasındaki dengesizliği artırmaktadır. Sanayi, sadece İstanbul'da, sadece
Marmara Bölgesinde mi olacak? Yoksa, Anadolu'nun sanayileşmiş başka yöreleri de
olacak mı? Sanayileşme ve kalkınma hedeflerini, stratejilerini belirleyen ülke
ve bölge fizikî planlarının ivedilikle hazırlanarak uygulanması gereklidir.
Anadolu'ya sanayinin yayılması açısından, teşvik politikalarında ve sanayileşme
stratejilerinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının rolü daha etkin olmalıdır.
Zamanla gelişen, geliştikçe fonksiyonlarını, görevlerini, yetkilerini ve
kuruluşlarını başka bakanlıklara ve kurumlara devretmiş olan Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız, sanayi ve teknolojinin gelişmesi açısından yeniden
yapılandırılmalı, yeni yetkilerle donatılmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Doğanlar, 2 dakika içerisinde
toparlayınız lütfen. EYÜP DOĞANLAR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin ve
hükümetimizin, cumhuriyet tarihinde az görülmüş bir özveri ve tempoyla
çalıştığı, arka arkaya çıkarmış olduğu kanunlarla, reformlara ve değişime imza
attığı bir ortamda, devletin yeniden yapılanmasıyla ilişkili olarak, Bakanlığın
teşkilât kanunu ile ilgili kanunların bir an önce Yüce Meclise sevk edilmesi
gerekmektedir. Halen, sanayide, ticarette ve ekonominin her dalında
durumumuz rahat değildir. Bulunduğumuz durum, uzun yılların yanlışları,
imkânsızlıkları ve ihmallerinin sonucudur. Karşılaştığımız sorunlar, onları
yaratan düşünce ve sistemlerle çözülemez. Yeni düşünceler üretmek, sistemler
bulmak ve süratle uygulamaya koymak zorundayız. Bütün bu konuşmamın özeti, üretim, verimlilik,
tasarruf, rekabet, bunun sonucu da zenginliktir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin memleketimize
hayırlı uğurlu olmasını temenni eder; saygılar sunarım. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğanlar. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Giresun
Milletvekili Mustafa Yaman. Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim? MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaman. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA YAMAN (Giresun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, ulaştırma ve haberleşme, insanoğlunun
var olduğu andan itibaren, yemek içmek gibi doğal ve onlar kadar vazgeçilmez,
zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. İnsanlar, toplu halde yaşamaya
başladıkları andan itibaren birbirleriyle irtibatlı olma ihtiyacı hissetmişler,
sosyal ilişkilerin yanında, üretilen mal ve hizmetlerin talep edilen noktalara
ulaştırılması için uygun yollar ve vasıtalar aramışlardır. Teknolojik
gelişmeler, ulaştırma ve haberleşme sektörlerini de etkilemiş; böylece,
toplumlararası siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkiler büyük gelişmeler
göstermiştir. Ülkelerin ekonomik kalkınmasında ulaştırma ve
haberleşmenin önemi çok büyüktür. Ulaştırma sektörü, tarım, sanayi, turizm,
ithalat ve ihracat gibi diğer sektörlerin altyapısını oluşturur. İyi bir
ulaştırma sistemi bulunmayan bir ülkenin kalkınmış bir ülke olarak
vasıflandırılması da mümkün değildir. Ulaştırma Bakanlığımız, millî gelirlerden kendisine
tahsis edilen sınırlı bütçe imkânları dahilinde, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerini en iyi şekilde vermenin gayreti içinde olmuştur ve olmaya devam
etmektedir. Hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma Bakanlığına,
2002 malî yılı içinde genel bütçeden ayrılan toplam 154 trilyon 283 milyar Türk
Lirası tutarındaki ödeneğin yüzde 66'sı gibi önemli bir bölümünün kamulaştırma
ve yatırıma kanalize edildiğini görüyoruz. Bir başka ifadeyle, bu
Bakanlığımızı, masrafı az olan, yatırıma daha fazla pay ayıran bir bakanlık
olarak ifade etmenin mümkün olduğu görülüyor; ancak, Ulaştırma Bakanlığına 2002
yılı için öngörülen bu ödeneği yeterli bulmak mümkün değildir. Bir önceki yıl,
yani 2001 yılı bütçe ödeneğiyle mukayese edildiğinde yüzde 43'lük bir artış
yapılmıştır; ama, zaten küçük olan rakamı yüzde 43 değil de yüzde 100
artırsanız da pek fazla bir şey ifade etmiyor. İmkânlar zorlanarak, bu hizmet
ve yatırımcı bakanlığımıza, özellikle demiryolu sektörü başta olmak üzere,
genel bütçeden biraz daha ödenek verilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
demiryolları ihmal edilmiştir. Bu ihmal sonucu, karayollarına dayalı olarak
yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle meydana gelen trafik
kazalarında her yıl yaklaşık 10 000 insanımız ölüyor, 100 000'den fazla kişi
yaralanıyor; yılda 1,5 ilâ 2 katrilyon lira tutarında maddî kayıplarımız
oluyor. Halen, ülkemizin, 8 670 kilometresi anahat olmak üzere, tali hatlarla
birlikte 10 508 kilometre demiryolu ağı mevcuttur. Ülkemizin nüfusu, yüzölçümü
ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında, bu demiryolu ağının yetersiz
olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Diğer taraftan, mevcut hatların
fiziksel standartlarının düşük olması hat kapasitelerini sınırladığından, bu
hatlar üzerinde çağdaş bir işletmecilik de yapılamamaktadır. Demiryollarımızın bu durumu, ülke genelinde
taşımacılıktaki payının, yük taşımacılığında yüzde 7, yolcu taşımacılığında
yüzde 4 seviyelerine kadar düşmesine neden olmuştur. Demiryollarının
taşımacılık sektöründeki payını artırmak için, projelendirilen yeni hat
yatırımlarının süratle gerçekleştirilmesi gerekli görülmektedir. Bugün, ülkemizde, yolcu ve yük taşımalarının yüzde 90
gibi büyük bölümü karayollarıyla yapılmaktadır. Ulaşımın karayolları ağırlıklı
olması nedeniyle, enerji savurganlığımız her gün biraz daha artmakta; akaryakıt
tüketimi fazlalaştıkça, petrol yönünden dışa bağımlılığımız gün geçtikçe
artarak, petrol tekellerine daha çok döviz öder hale gelmekteyiz. Demiryolu, karayoluna göre çok daha güvenlidir ve daha
az enerji tüketilmektedir. Ulaştırma Bakanlığımızın son yıllarda demiryollarına
daha çok önem verdiğini de biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması konusundaki çalışmaların bir an evvel
gerçekleştirilmesini arzu ediyoruz. Öte yandan, mevcut demiryolu altyapısının
rehabilitasyonu tamamlanmalı; Kars-Tiflis, Polatlı-Afyon, Balışeyh-Yıldızeli,
Ankara-İstanbul sürat hattı, Ankara-Konya, Bandırma-Bursa-Osmaneli,
Nizip-Şanlıurfa, Çan-Bandırma, Isparta-Antalya, Samsun-Ordu-Giresun-Trabzon,
Trabzon-Erzincan-Diyarbakır, Adapazarı-Karadeniz Ereğli gibi yeni demiryolu
hatları bir an evvel hayata geçirilmelidir. Bunlardan, özellikle ülkemizi
Avrupa ile Ortaasya'ya bağlayacak olan projelere önem verilmelidir. Kars-Tiflis projesinin gerçekleştirilmesinin yanında,
bu hattı Avrupa'ya bağlayacak yeni hatların yapımıyla, mevcut hatların
modernizasyonu bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bu projelerin ülkemize sağlayacağı ekonomik faydaların
yanında, millî, siyasî özellikleri ve gereklilikleri de gözardı edilmemelidir. Ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katkıların yanı sıra,
siyasî özellikleri bulunan, 93 kilometrelik kısmı ülkemiz sınırları içerisinde,
32 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 125
kilometre uzunluğunda, Türkiye'yi, Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da
Çin'e bağlayacak olan Türkiye-Gürcistan, Kars-Tiflis yeni demiryolu bağlantısı
projesinin daha fazla geciktirilmeden bir an önce gerçekleştirilmesini
önemsiyoruz. Ayrıca, Asya ve Avrupa kıtalarını demiryoluyla
birbirine bağlayacak olan demiryolu boğaz tüp geçişi ve demiryolu banliyö
hatlarının metroya dönüştürülmesi projesi kapsamında, mevcut 63 kilometrelik
çift hattın Gebze-Halkalı hattına üçüncü hat ilave edilip, 13 kilometrelik
demiryolu boğaz tüp geçişiyle her iki yaka birleştirilecektir. Gebze-Söğütlüçeşme, Üsküdar-Sirkeci, Yenikapı-Halkalı
arasındaki trenler, birbuçuk dakika aralıkla çalışarak saatte yaklaşık 100 000
kişi taşıyabilecektir. Büyük önem arz eden bu projelerin daha fazla
sürüncemede bırakılmamasını ve derhal hayata geçirilmesini bekliyoruz. Bu
konularda, Sayın Bakanımıza her türlü yardım ve desteği vermeye hazır
olduğumuzu bilhassa belirtmek istiyorum. Bu konuda da hizmeti geçen eski Sayın
Bakanımız Enis Öksüz'e de teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demiryolu
işletmeciliğinin modernleştirilerek rekabetçi bir yapıya kavuşturulması ve
demiryolu taşımacılığının toplam taşımacılık içerisindeki payının artırılması,
temel amaçlar olmadır. Bunun için, piyasa şartları ve dengelerini gözeten,
etkin hizmeti esas alan ve müşteri odaklı bir işletmecilik anlayışına geçilmesi
önem taşımaktadır. Bunun gerçekleştirilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryollarına malî ve idarî özerklik sağlayan, kuruluşun aslî faaliyet
alanıyla ilgili çalışmalar yürütülmesini esas alan ve özel sektör
kuruluşlarının sektörde pay sahibi olmasını hedefleyen hukukî altyapısının
oluşturulması bir an evvel sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı
denizlerle çevrili ve 8 300 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine sahip bulunan
ülkemizin, denizin sunduğu avantajlardan en iyi şekilde faydalanması
gerekmektedir. Bu amaçla Ulaştırma Bakanlığımız, Karadeniz, Marmara, Ege ve
Akdeniz Bölgelerimizde birçok projeler başlatmış bulunmaktadır. Bu projelerin
gerçekleştirilmesiyle ülkemizi, jeopolitik konumu nedeniyle hizmet vermekte
olduğu uluslararası ticaret ve içticarette en ucuz taşımacılık olan deniz
işletmesi sektörünün gelişmesine imkân sağlamış olacaktır. Samsun, Haydarpaşa, Derince, İzmir, Bandırma, Mersin ve
İskenderun Limanlarında mevcut kapasiteyi artırıcı ve iyileştirici yatırımlara
devam edilmesi gerekmektedir. Bu limanlarımızda özellikle İstanbul bölgesine
hizmet veren Haydarpaşa ve Derince Limanlarının her türlü ekipman ve teçhizat
yönünden takviye edilmesi gerekmektedir. Tirebolu-Torul karayolunun yapılmış olması ülkemiz ile
güneydoğu ülkeleri arasında bir koridorun açılmasını sağlamıştır. Bu güzergâhta
yapılacak ticaretin nakliyesinin daha ekonomik olması noktasında
düşünüldüğünde, Tirebolu İlçemizde bulunan balıkçı barınağının bir an önce
limana dönüştürülmesi mümkün olacaktır. Denizciliğimizin gelişmesi ve uluslararası alanda
rekabet edebilir bir düzeye gelebilmesi için, hükümetin her türlü tedbiri
alması ve gerekli desteği sağlaması gerektir. Diğer taraftan, turizm altyapısını oluşturan yat
limanlarının gelişmesi de ayrı bir önem arz etmektedir. Ulaştırma Bakanlığınca
başlatılan ve genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi uzun yıllar alacak
olan yat limanlarını bir an önce hizmete vermek amacıyla yap-işlet-devret
modeliyle realize edilmekte olduğunu memnuniyetle karşılıyoruz. Yat turizminin,
ülkemize, gerek istihdam gerekse döviz girdisi sağlaması imkânları göz önünde
bulundurularak, bu sektördeki projeler hızlandırılmalıdır. Ayrıca, uygun
durumda bulunan balıkçı barınaklarımızın yat limanı ve yat yanaşma yerlerine
dönüştürülmesine yönelik projeler tespit edilerek, bu yönde çalışmalar
hızlandırılmalıdır. Tarım sektöründe yer alan balıkçı barınaklarıyla ilgili
yeni projelerin, ülkemiz balıkçılığı açısından ve kıyı kesiminde yaşayan
halkımıza hizmet vermesi bakımından bir an önce tamamlanarak ekonomimize
kazandırılması önem arz etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanım
elverdiği ölçüde, izin verirseniz biraz da telekomünikasyon hizmetinden söz
etmek istiyorum. Telekomünikasyon sektörünün yeniden yapılandırılması ve
telekomünikasyon hizmetlerinin daha etkin, güvenilir ve verimli olarak ortaya
çıkan yeni teknolojik gelişmeler çerçevesinde, artan ihtiyaçlara cevap
verebilecek şekilde sunulması amacıyla, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ve
3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapan 4502 sayılı Kanun
çıkarılmıştır. Bu Kanunla, bir yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin, ticarî
esaslar dahilinde, ekonomik yönden daha verimli ve etkin yürütülebilmesi
amacıyla, liberalize edilerek, devletin işletmeci rolünden sıyrılması ve
telekomünikasyon sektörünün 2004 yılına kadar serbest rekabete açılması; öte
yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin kamu niteliği ve stratejik önemi dikkate
alınarak, sektörün düzenlenmesi ve denetlenmesi amaçlanarak, Ulaştırma
Bakanlığıyla ilişkili Telekomünikasyon Kurumu kurulmuştur. 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapan ve 12 Mayıs 2001 tarihinde
yürürlüğe giren 4673 sayılı Kanunla ise, telekomünikasyon hizmetleriyle ilgili
görev sözleşmesi yapılması, lisans, genel izin ve ruhsat verilmesi ve bunlarla
ilgili tüm görevler Telekomünikasyon Kurumuna verilmiştir. Özelleştirme kapsamına alınarak özel hukuk hükümlerine
tabi bir şirket statüsüne kavuşturulan Türk Telekom Anonim Şirketi Genel
Müdürlüğünün bir yandan özelleştirme çalışmaları sürdürülürken, diğer yandan da
haberleşme hizmetlerinin, teknolojideki gelişmeler takip edilerek, etkin,
yaygın, sürekli ve ulaşılabilir bir şekilde sunulabilmesi için, idarî ve teknik
altyapı ve insangücü kapasitesinin geliştirilmesine dönük çalışmalara devam
edilmesi gerekmektedir. Haberleşme teknolojisinin çok hızlı değişim gösterdiği
dünyamızda, gerek sayısal oran ve gerekse hizmet itibariyle, ileri ülkeler arasında
yer almamızın şuuru içerisinde, Ulaştırma Bakanlığımızın çalışmalarını
sürdürmekte olduğunu izlemekteyiz. Bu güzide Bakanlığımızın çalışmalarını
fevkalade önemsiyoruz. Bundan duyduğumuz memnuniyetimizi de bilhassa belirtmek
istiyorum. Telekomünikasyon alanında kaliteli, hızlı ve yaygın bir
hizmet vermeyi amaçlayan Türk Telekom, 2001 yılı içerisinde otomotik santral
hat kapasitesini, 877 000 hat ilavesiyle 21 396 985 hatta, telefon abone
sayısını da, 2001 yılı içerisinde 755 000 adet ilaveyle 19 150 000'e yükseltmiş
olacaktır. Sabit telefon abone sayısı itibariyle, ülkemiz 13 üncü büyük
şebekeye sahip ülke konumundadır. Halen telefon yoğunluğu, yani, 100 kişiye
düşen abone sayısı 28,36'dır. Evlere kadar otomatik telefon hizmeti verilen
kırsal yerleşim yeri sayısı, 2001 yılı içerisinde 1 999 adet ilaveyle, bugün 49
811 adede ulaşmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli
Sandığından aylık alan 60 yaş ve üstü, emekli, dul, yetim ve beden özürlülerin
taleplerine bağlı olarak, maaşlarının PTT marifetiyle konutlarında teslimi
uygulamasına 3 Nisan 2000 tarihinde başlanmış olup, 2001 yılı mart ayından
itibaren tüm yurt sathına yaygınlaştırılmasından memnuniyet duymaktayız. Bu
uygulamaya tabi emeklilerin vergi iade zarfları da, maaşların teslimi sırasında
emeklilerden alınmakta, hesapları yapıldıktan sonra, vergi iade tutarlarının
adreslerine teslim edilmesinin, emekli insanlarımıza yapılan iyi bir hizmet
olduğunu düşünüyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî
yılı bütçesinin Bakanlığa, çalışanlarına, devletimize ve yüce milletimize
hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yaklaşan ramazan bayramınızın hayırlara
vesile olmasını temenni eder, yeni yılınızı en içten dileklerimle kutlarım.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yaman. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz,
Sayın Aydın Gökmen'in. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AYDIN GÖKMEN (Balıkesir)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi
üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, idrak etmekte olduğumuz ramazan
ayının ve yaklaşan ramazan bayramının, Türk âlemine ve İslam âlemine hayırlar
getirmesini Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, kalkınmanın temel yapı
taşlarından birisi, hatta en önemlisi, hiç kuşkusuz sanayidir. Sanayi ve
ticaret, ülkemiz ekonomisinin itici gücü, gelişmenin ve kalkınmanın öncüsüdür.
Sanayileşme olmadığı zaman, ülkemizin iktisadî ve ekonomik yönden güçlenmesi
mümkün değildir. Ülkemizde, özellikle son onbeş yıldır, ihracata dönük bir
sanayileşme modeli üzerinde durulmuş; ancak, bu modelin uygulanmasında
üretimden çok, ticaret ve satış faaliyetleri öne çıkmıştır. Türkiye'nin sanayi stratejisi, ne yazık ki, tam tespit
edilememiştir. Yeni sanayileşme politikasıyla, dışa açık bir sanayi üretim
yapısının yerleştirilmesi, bölgeler itibariyle sanayileşmenin dengeli
dağılımını sağlamak, yerel kaynaklarını harekete geçirerek ileri teknoloji
kullanımının ön plana çıkarılması halinde hedefine ulaşabilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi seçim
bölgem olan Balıkesir, tarım ürünleri çeşitliliği bakımından iller arasında ön
sıradadır. Hayvancılık alanında da, beyaz ette, yumurta üretiminde ve süt
üretiminde de Türkiye'de ilk sırayı almaktadır. Buna rağmen, Balıkesir
kalkınamamıştır; demek ki, tarım ve hayvancılıkla kalkınma yapılamıyor.
Kalkınmanın birinci şartı sanayileşmektir. Türkiye'nin durumu da aynıdır. Ayrıca, Balıkesir, yeraltı kaynakları bakımından da,
özellikle, bor başta olmak üzere, kömür, demir, krom, çinko, kurşun, çimento
gibi madenler bakımından da çok zengindir. Bugün, Balıkesir boru, dünyanın en
kaliteli borudur. Söz bordan açılmışken, bor konusunda birkaç konuyu
vurgulamak istiyorum: Bor madenleri, Türkiye'nin tek stratejik önemi olan maden
varlığıdır. Bor, yerine ikamesi olmayan ve geleceğin petrolü olarak nitelenen
bir madendir ve Türk bor rezervleri, dünya rezervlerinin yüzde 70'ini teşkil
etmektedir. Ciddî bir arama ve geliştirme çalışmaları sonucu bu oran, yüzde
90'a çıkabilir. Bu yönüyle de Türkiye, dünyanın bor kapasitesi bakımından en
büyük doğal tekelidir. Bugün 4 000 ürünün girdisi olan -sanayi ve teknoloji
alanında- bor, bilim ve teknolojide, uzay, bilişim, nükleer ve savaş sanayiinin
vazgeçilmez bir ana maddesidir. Amerika Birleşik Devletlerinde düşen uzay aracı
Challanger'in tek parçalanmayan bölümü kabinidir. Kabin, Türk boraksı
kullanılarak yapılmıştır. Türk boraksının tenörü, yani bor oksit içeriği çok
zengindir. Amerika Birleşik Devletleri en kritik alanlarda Türk boraksını
kullanır. Burada önemle üzerinde durmak istediğim nokta şudur ki; biz, 21 inci
Yüzyılın petrolü olan dünya bor geliri potasından yüzde 21'lik bir pay alırken,
Amerika Birleşik Devletleri, bizden aldığı ve ham haldeyken tonu yaklaşık 400
dolar olan boru işleyerek, pastadan daha büyük pay almaktadır. Bu konuda küçük bir örnek vermek istiyorum: Türkiye'de
faaliyet gösteren yabancı sermaye deterjan üreticileri, bor ürünlerini ithal
yoluyla karşılarlar. Bu, Türkiye tarafından ihraç edilen ham bor madeninin
işlenerek tekrar Türkiye'ye satılmasıdır. Sadece bunun Türkiye'ye maliyeti
15-20 milyon dolardır. Bu gösteriyor ki, bor madenini işleyecek sanayi
sisteminin Türkiye'de bir an önce kurulması lazımdır. Tarih bize öğretmiştir ki, milletlerin zenginlik ve
refah düzeylerini, yeraltı servetleri ve buna dayalı üretimleri belirler. Bu
kadar değerli yeraltı kaynağımıza sahip çıkmak zorundayız. İvedilikle,
Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor madenleri araştırma geliştirme
enstitüsünün kurulması gerekmektedir. Bu yeraltı ve yerüstü servetimizi,
Allah'ın bize verdiği bir nimet olarak görmeli ve sahip çıkmalıyız. Bu nimetlerden birisi de, zeytin ve zeytinyağı
üretimidir. Balıkesir, Türkiye zeytin sanayiinin en önemli merkezlerinden
birisidir. Son zamanlarda zeytinyağı sanayiinde bir gerileme olduğunu
görüyoruz. Dünya pazar payımızı yitiriyoruz ve rekabet edemez durumdayız. Zeytin ve zeytinyağı, Türk ihracatı içinde çok önemli
bir yere sahiptir. Zeytinyağı ihracatının geliştirilmesi için, Balıkesir Körfez
bölgesinde, bir serbest bölgenin kurulması zorunluluğu vardır; ancak bu şekilde
dünya piyasalarında Türk zeytinyağının hak ettiği pazar payına kavuşacağına
inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bilgi
toplumuna dönüşmeyi sağlaması için de, sanayi ve üniversitenin kaynaşması,
bilgi üreten kurumların geliştirilmesi, bu kurumların geliştirdiği bilginin
hayata döndürülmesini sağlayacak mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir. Hızla globalleşen dünyamızda ülkemizin rekabet
imkânlarını yükseltmek ve ihracatı artırmak için de, teknoloji geliştirme
merkezleri ve teknoparkların geliştirilerek yaygınlaştırılması gerekmektedir. Yeni ileri teknoloji üreten firmaların, belirli şartlar
altında üniversitelerin desteğiyle organize araştırma kurumları
oluşturulmalıdır. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşmesini sağlayacak altyapının
oluşmasında Sanayi Bakanlığının önemli bir misyonu olduğuna inanıyorum. Popülist politikalardan uzak bir sanayi ticaret
politikası izlendiğinde, ekonomik istikrarın yerleşeceğine de inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, ülkemiz sanayiinin temel yapı
taşı olan, ülke kalkınmasında büyük bir rolü olan organize sanayi bölgeleri,
bölgesel farklılıkları gidererek sanayileşmenin yurt geneline yayılmasında son
derece önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler. Ülkemizdeki ekonomik kriz, organize sanayi bölgelerinde
yatırım yapmak isteyenleri durdurmuştur. Bundan dolayı, birçok organize sanayi
bölgesi, kredilerini geri ödeme zorluğu içindedir. Gelecek için son derece
önemli olan projelerin devamı için kredi konusu tekrar ele alınmalıdır. Organize sanayi bölgeleri, düzenli altyapıları,
çevresel duyarlılıkları ve üretim etkileşmesi sayesinde fonksiyonları sürekli
gelişen organizasyonlardır. Sayın Bakanımızın organize sanayi bölgelerine
başlattığı destek programı çerçevesi içinde, seçim bölgem olan Balıkesir
organize sanayi sitesi inşaatı yarımdır; katkılarıyla, inşallah,
bitirilecektir. Ayrıca, küçük sanayi sitelerine de yapılan destekler
sürdürülmelidir. Toplam işyeri sayısı içinde ve ekonomide önemli bir yeri olan
küçük ve orta ölçekli işletmelerin, sermayenin yaygınlaştırılması, işsizliğin
azaltılıp, istihdamın artırılması, ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanması
noktasında, çok önemli fonksiyonları vardır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler de, maalesef, krizden
paylarını almışlardır. Bu nedenle, KOBİ'lerin sıkıntılarını aşabilmeleri için
hiç vakit kaybetmeden çözüm programları uygulamaya konulmalıdır. KOBİ'lerin geliştirilmelerine ilişkin her türlü tedbir
alınmalıdır. Sanayin yüzde 90'ını oluşturan bu işletmelere gereken önem
verilmelidir. Sanayi dinamiğini girişimcilikle, KOBİ'ler oluşturacağı
için, bu çerçevede, ivedilikle, uygulanabilir programlar oluşturmalıdır.
Aslında, bence, temel sorunlarımızdan birisi de, verimlilik artışıdır. Bunun yanında, 2000'li yılların sanayi dinamiklerinden
birisi de girişimciliktir. Girişimciliğin ruhu da, küçük ve orta ölçekli sanayi
kesiminde vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, esnaf
ve sanatkârlarımızın desteklenmesi amacıyla, Halk Bankasınca sağlanan
kredilerin yetersiz olduğu malumdur. Esnaf ve sanatkârlar, son ekonomik krizden
en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. Bu nedenle, esnaf ve sanatkâr
kesiminin kredi faizlerinin, sübvansiyon yaratmayacak şekilde gerçekçi bir
yaklaşımla, makul seviyelere çekilmesi gerekmektedir. 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu, günün anlayış
ve ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Geçici vergi döneminin tekrar altı aya çıkarılması
gerekmektedir. Sağlıklı bir üretim mekanizması olmadan, sağlıklı ve
gelişen bir ticaretin de olması mümkün değildir. Ülkemizde böyle bir üretimin
ve sanayi altyapısının işler hale getirilmesi, ülke ihracatı için şarttır. Bu
nedenle, ayakları yere basan bir ihracat rejimimizin olması, üretimi gerçek
anlamda artırmakla gerçekleştirilecektir. Türkiye'nin içpazarı tüketime yönelik bir pazar
değildir. Üretimi artırmanın yolu satmaktır; yani, pazardır. İşte, Türkiye'nin
ana sanayi politikalarından biri de bu olmalıdır. İçpazarlarımızdan pay alabilmek için bile, verimli,
etkin üretimde bulunma zorunluluğumuz vardır. Yatırım yetersizliğinin
giderilmesi ve faiz oranlarının düşürülmesi, ancak pazar imkânlarının
artırılmasıyla gerçekleştirilecektir. Ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, tüketicinin
korunması, bilinçlendirilmesi, üretici ve satıcıların bu alanlarda denetlenmesi
gerekmektedir. Tüketicinin korunması için yapılan çalışmalarla, üreticilerin
mağdur edilmesi de önlenecektir. Burada iki yönlü bir fayda vardır. Değerli milletvekilleri, bugün içinde bulunduğumuz çağ,
bilgi ve teknolojinin hâkim olduğu bir çağdır. Eğitim ve insan kalitesine
yatırım yapan, araştırma, geliştirme çalışmalarını geliştiren toplumlar,
değişen uluslararası ticaret etkinliklerinde söz sahibi olacaklardır. Hedefimiz, AB normlarında üretim üzerinde yoğunlaşan,
rekabet gücü yüksek, dışa açık sanayileşmenin yakalanmasıdır. Ayrıca, dünya ekonomisi üzerinde, gelecekte, elektronik
ticaretin büyük bir etkisi olacaktır. Bakanlığımız, bu konudaki altyapı
çalışmalarına bir an önce başlamalıdır. Türk sanayiinde ürün üretmenin yolu, ucuz işçilikte
değil, yeni teknoloji kullanma ve ar-ge faaliyetlerinin her sektörde
geliştirilmesinde yatmaktadır. Bir kez daha vurgulamak istiyorum ki, Türk sanayiinin
hedefi, ortak ar-ge bilinci ve yüksek teknolojiye ulaşma olmalıdır. Bilgi endüstrisine geçiş için altyapı çalışmalarını
hızlandırmalı ve risk sermayesini teşvik etmeliyiz; çünkü, risk sermayesi
olmadan bilgi toplumunun altyapısını oluşturacak yapılanmaya geçemeyiz. Değerli arkadaşlarım, son yıllarda Türk imalat
sanayiinde emek girdi kullanım oranı yüzde 50'leri geçmiştir. Bu demektir ki,
sanayide emek yoğun bir dönemin yeniden vücut bulduğudur. Bu da, rekabet
piyasalarından çekilme olduğuna işarettir. Biz, gerçek anlamda bir sanayi
stratejisiyle rekabet edeceğimiz sektörleri belirleyip yeni modeller
geliştirerek bu olumsuzluğu giderebiliriz. Destekleme Fiyat İstikrar Fonunu idare eden Hazine
Müsteşarlığının da kredi dilimlerinin artırılması konusunda titiz davranması,
üreticimizin emeğinin karşılığını alması için yararlı olacaktır. Ayrıca, Sanayi Bakanlığımızın ürün borsaları projesi,
desteklenmesi ve yürütülmesi gereken bir projedir. Devletin ürünün alım ve
pazarlanmasından çekilmesiyle, altyapısı tamamlanmış, modern borsalar
kurularak, piyasalarda oluşan istikrarsızlık da giderilmiş olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeniden
yapılanmanın temini ve verimliliğin artırılması, kalite standartlarının
yükseltilmesi, bürokrasinin azaltılması, yeni teknolojilere uyum sağlanması ve
girişimcilik ruhunun desteklenmesi biçiminde hedefler ortaya konulmalı, bu
hedeflere uygun projeler geliştirilip, sonuca ulaşılmalıdır. Bugüne kadar ihmal edilmiş mevzuat düzenlemeleri
yapıldı; en önemlileri, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununun çıkarılması ve KOSGEB'in destek programları ümit
verici gelişmelerdir. Bu programlar çerçevesinde, Balıkesir Danışmanlık ve
Geliştirme Merkez Müdürlüğü ile KOBİ'lere hitap edecek makine metal
laboratuvarının, bir an önce, uygun görülecek bir yerde açılması gerekmektedir.
Türk Patent Enstitüsünün Avrupa Patent Organizasyonuna
asil üye olarak kabul edilmesi umut verici bir gelişmedir. Bu çalışmaların daha
da hızlanarak devam etmesini diliyorum. Ayrıca, yeni sanayi stratejisinde, ana sanayiin
işbölümü ve entegrasyonunu geliştirmek için, ana sanayi ve yan sanayi
ilişkilerinin hukukî bir zemine oturtulması önemlidir. Bunları gerçekleştiren Türk firmalarının uluslararası
rekabet gücünü artırmak, millî kaynakların optimal kullanılmasını sağlamak için
yerli sanayie de gereken önem verilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içerisinde
bulunduğumuz yüzyıl, acımasız bir ekonomik mücadeleye ve rekabet kavramına
gizlenmiş bir yarış halindedir. Coğrafî ve siyasî sınırların yok olduğu
ekonomik ilişkiler yoğunlaşmıştır. Dünya ticaret sistemi, sınırların kalktığı
bir yapılaşmaya doğru hızla yol almaktadır. Enerjik, esnek, yoğun düşünen
ülkeler ön sıralarda yerini alacaktır. Bu yarıştan kopmamak için, belli bir
altyapı, gelenek ve iyi bir kurumsallaşma seviyesine, eğitim ve kültür
seviyesine sahip olmak gerekmektedir. Klasik üretim faktörlerinin yerini,
müteşebbislik ve işadamlığı kültürü almaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gökmen, 2 dakika içerisinde toparlayın
efendim. Buyurun. AYDIN GÖKMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Tutarlı ve bilinçli bir şekilde yarınlara
hazırlanırsak, uygulanacak sanayi strateji ve politikalarında tam bir toplumsal
konsensüsü sağlayabilirsek, ben inanıyorum ki, Türkiye'nin, içinde bulunduğu
jeopolitik ve stratejik önemiyle, üçüncü dalgada önemli bir rolü ve misyonu
olacaktır. Her şeye rağmen, Türkiye'nin geleceğinden umutluyum.
Gelecek on yılda, Türkiye, yeni ekonomiyi yakalama şansına sahiptir. Benim,
sanayicimize, esnafımıza, işçimize, sermaye şirketlerimize, ihracatçılarımıza,
KOBİ'lerimize, dışticaret, sermaye ve sektörel şirketlerimize ve Yüce
Milletimize güvenim tamdır; yeter ki, sağlam basalım. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesinin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olmasını diler, Yüce
Heyetinize saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gökmen. Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'da. Süreleri eşit paylaşıyorsunuz herhalde? OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben, hatırlatacağım sadece. Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Ulaştırma Bakanlığı bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları
başında bizleri dinleyen aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Üzerinde konuştuğumuz bütçe ile mevcut hükümetin
sindirim sistemi arasında doğrusal bir ilişki kurmak mümkündür. Biliyorsunuz,
Sayın Ecevit, MHP'yi sindirememişti; MHP, Sayın Derviş'i sindiremedi; Derviş,
bayansız kabineyi sindiremiyor; Sayın Maliye Bakanı da bu bütçeyi sindiremiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu hükümetin sindirim sistemi hepten iflas etmiş. Böyle
bir hükümetten de; ancak, böyle bir iflas belgesi beklenebilirdi. 115 milyar dolar dışborç, 70 milyar dolar içborç, bunu,
65 milyona bölün, kişi başına 3 000 dolar eder; yani, her bir memleket
evladını, yaklaşık 4,5 milyar lira borçlandırmışsınız. Geçenlerde bir
televizyon ekranında yedi yaşlarında bir çocuk, Devlet Bakanı Sayın Hasan
Gemici'ye soruyor "Bizim rızamızı almadan, bizim adımıza bu kadar borç
alma hakkını nereden alıyorsunuz?" Bu, çok anlamlı soruya, tabiî ki, Sayın
Bakan cevap veremiyor. Beyler, çocuklarımızın geleceği ipotek altındadır; bu,
çok vahim bir durumdur. 200 küsur yıl önce, Amerika'nın kurucusu ve Başkanı
George Washington'un şu sözleri de çok düşündürücüdür: "Bir ulus, bir
başka ulustan çıkar aramayan lütuflar istemenin çılgınlık olduğunu daima
hatırda tutmalıdır. Bir ulus, bu şekilde kabul edeceği bir lütfun bedelini,
mutlaka, bağımsızlığının bir parçasıyla ödeyecektir. Başka bir ulustan gelecek
lütufları beklemek ya da bu lütuflara göre tasarılar hazırlamak kadar büyük bir
kötülük olamaz." Adam, sanki 57 nci hükümeti anlatıyor. Nitekim, IMF, iki
üç milyarlık bir kredi dilimini serbest bıraktımı, hükümetin başıyla, dördüncü
ortağı hemen ekranlara çıkıp pembe tablolar çizmeye başlıyor. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir borç senedi
niteliğinde olan 2002 yılı bütçesinin Ulaştırma Bakanlığı cephesine bir göz
atalım. Bir kere, toplam bakanlık bütçesine baktığımızda, parasal olarak
artmıştır; yani, 107 trilyondan 154 trilyona yükselmiştir. Ancak, 2001 yılında
çok büyük bir devalüasyon yaşanmıştır. Resmî rakam olan yüzde 40'lık oran
dikkate alınsa bile, 154 trilyonluk rakam 92 trilyona inecektir. Bunun anlamı,
geçen yıla göre bakanlık bütçesi 15 trilyon; yani, yüzde 16 küçülmüştür. Diğer
bakanlıklarda durum çok daha vahimdir; çünkü, Ulaştırma Bakanlığının yatırım
payları nispeten iyidir. Nitekim, planlı dönem boyunca, haberleşme hariç,
ulaştırma yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı oldukça yüksek düzeyde
seyretmiş ve gerçekleşmeler plan hedeflerinin üzerinde olmuştur. Örneğin,
Yedinci Plan döneminin ortalaması, hedeflenen yüzde 17,2 iken, gerçekleşen
yüzde 18,8 olmuştur. Söz konusu yatırımların ulaştırma alt sektörlerine
dağılımı ise; 1987-1995 döneminde karayollarının payı yüzde 35'ten yüzde 85'e
kadar yükselmişken, demiryollarının payı yüzde 17,5'ten yüzde 8,5'e kadar;
diğerlerinin payı, yüzde 47,3'ten yüzde 14'lere kadar gerilemiştir. Demek ki,
1985-1995 döneminde tek taraflı bir otoyol gelişimine tanık oluyoruz. 1923-1950 arası tek taraflı demiryolu yapımı; 1950-1980
arası tek taraflı karayolu yapımı; 1980-1995 dönemi tek taraflı bir otoyol
yapımı... 1996'dan sonra ise, yurtiçi yolcu taşımaları içinde çok küçük bir
paya sahip olan havayolu ulaştırması yatırımlarının payı, 1996-1999 döneminde
ortalama yüzde 19,7'ye ulaşmıştır. Bu durum, ulaştırma alt sektörleri
arasındaki yatırım dengesizliklerini artırmıştır. Oysa biliyoruz ki, bütün dünyada, ülkenin
potansiyeline, enerji ve yük durumuna, ülkedeki dağılımına, ülkenin transit
taşımadaki rolüne ve benzer etkenlere bağlı olarak sistemler arasında bir
dağılım yapılmakta ve buna göre dengeli bir ulaşım politikası
belirlenmektedir. Türkiye ise, daldan
dala hopluyor, bir projeyi bitirmeden öbürüne geçiyor. Bilindiği gibi, Helsinki Sonuç Belgesi, Birleşmiş
Milletlere üye tüm ülkeler arasında, ekonomik, teknik, çevre, enerji,
ulaştırma, güvenlik ve benzeri alanlarda işbirliğini öngörmektedir. Bu
işbirliğinin bir sonucu olarak ulaştırma alanında TEM ve TER projeleri
doğmuştur. TEM projesini imzalayan 10 ülke, TER projesini imzalayan 14 ülke
mevcuttur. Bu projelerin gereğini yapamamış tek ülke Türkiye'dir. 1983-1995
döneminde, toplam yatırımlar içerisinde Karayollarının ortalama yüzde 70'lik
payı TEM projesinin bu gereği olup, bu projenin toplam uzunluğu 2 500
kilometredir. Bu uzunluğun daha yarısı bitirilmeden yatırımların başka bir
alana kaydırılması, ulaştırma politikasındaki istikrarsızlık ve belirsizliğin
göstergesidir. Ulaştırma, ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için
malların uygun ve ekonomik bir biçimde yer değiştirmelerini sağlayan, ülkelerin
ekonomik ve sosyal yapılarını yönlendiren, dolaylı olarak üretime ve tüketime
katkıda bulunan bir hizmettir. Bu hizmet, ülkelerin sosyoekonomik ve coğrafî
şartlarına uygun olarak seçilmiş bir ulaştırma politikası ve bu politikaya
bağlı olarak geliştirilmiş bir ulaşım sistemiyle yürütülürse, beklenen
yararları en iyi şekilde yerine getirebilir. Ulaştırma politikalarındaki belirsizlik ve sistemdeki
başıboşluğa birkaç örnek vermek istiyorum: 1- Altyapı sorunları: Karayolu altyapısının yüzde 70'i,
demiryolu altyapısının tamamına yakını Avrupa standartlarının altındadır. Gerek
doğu-batı ve gerekse kuzey-güney bağlantıları eksiktir. 2- Uluslararası taşıma faaliyetlerinde bulunan karayolu
araçlarının yaşları ve teknik standartları önemli bir sorundur. Kara ulaştırma
filomuzla sayıca Avrupa birincisiyiz. Ancak, bu filonun yaş ortalaması
Avrupa'nın 2 mislidir. Teknik standartlar da yetersiz olduğundan, ihtiyacımızın
yüzde 26'sı, ithalatımızın ise ancak yüzde 7'si bu filoyla yapılmaktadır. Yani,
yurtdışına giden araçlar, boş dönmektedir. 3- Halk arasında trafik terörü olarak bilinen trafik
kazalarının yıldan yıla artan oranlarda can ve mal kaybına yol açması önemli
bir sosyal olaydır. Avrupa Topluluğunda ağır karayolu araçlarının, toplam
araçlara oranı yüzde 10 civarındayken, bu oran ülkemizde yüzde 50'dir. Trafik
kazalarında en büyük etken bu oransız gelişmedir. 4- Türkiye'nin taşımacılık sorunlarının temelinde
sektörün örgütlenme biçimi de önemli bir yer tutar. Çeşitli bakanlıkların
sorumluluğu altında yer alan ve ulaştırma kuruluşları arasında sistemlerin
birbirlerini bütünleyici ve fonksiyonlarını organize edebilecek bir
koordinasyon eksikliğinin yarattığı sorunlar, sektördeki gelişmeleri olumsuz
yönde etkilemektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ulaştırma
uzmanı ve profesör Abizenda Pena, ulaştırmanın genel ekonomi içindeki öneminin
iki gözlemle açıklanabileceğini vurgulamaktadır. Birincisi, 15 ve 16 ncı
Yüzyıllarda deniz taşımacılığındaki gelişmeler ve buhar makinesinin, yani,
lokomotifin bulunuşunun sanayi devrimine yol açması. İkincisi ise, grev gibi önemli sosyal hareketler
sonunda tüm bir ulaştırma sektörünün durdurulduğu ülkelere bakıldığında,
ekonomilerinin de buna paralel olarak felce uğradığıdır. Ulaştırmanın bu
hayatî önemini vurguladıktan sonra, tam üye olarak katılmaya çaba
gösterdiğimiz Avrupa Birliğindeki gelişmelere kısaca bir göz atmakta fayda
görüyorum. Hızlılığı ve kapıdan kapıya taşıma özelliği sayesinde
karayolu taşımacılığının kaydettiği ilerleme, uzun bir süre demiryollarının
varlığını tehdit ettiyse de, artık bu durum değişmektedir. Çevreye karşı
kamuoyunun duyarlılığı ve gelecekte petrolün nasıl temin edileceği konularında
tüm dünyanın giderek daha fazla kaygı duyması ve demiryollarının son yıllarda
kaydettiği teknolojik ilerlemeler, bu durumu değiştirmiştir. Demiryolları, geleneksel yük ve yolcu taşımacılığındaki
payını kaybetmemekle birlikte, son kırk elli yılda artan yük ve yolcu talebinin
tamamına yakınını diğer ulaştırma sistemlerine kaptırmıştır. Bununla birlikte,
dünyamızın bugün büyük çapta üretim, tüketim ve dağıtım esası üzerine kurulduğu
düşünülürse, demiryolu taşımacılığının önemi de anlaşılacaktır. Kısacası,
demiryolu, büyük çapta yük ve yolcu taşımacılığının tipik örneğidir. Öte yandan, her türlü eşya taşımacılığını ve malların
birleşimini sağlayan konteynerleşmenin yaygınlaşması, demiryollarının eşya
taşımacılığındaki önemini daha da artırmıştır. Bugün Avrupa genelinde saatteki hızı 100-150 kilometre
olan kombine taşıma trenleri ve hızı 250-400 kilometre arasında değişen yolcu
trenleri hızla uygulamaya sokulmaktadır. 1974 büyük petrol krizinin hemen arkasından 17 Şubat
1975 tarihinde 130 nolu kararla, Avrupa Konseyinin gündemine bir "kombine
taşımacılık" kavramı girmiştir. Buna göre, kombine taşımacılık, karayolu,
demiryolu ve iç su yoluyla ortak bir şekilde her türlü eşya taşımacılığına
imkân sağlayan kombinasyon olarak tanımlanmıştır. Kombine taşımacılık petrole
bağımlılığı azaltan alternatif bir taşıma sistemidir. Adamlar her şeyin
alternatifini ya bulunduruyorlar ya da hemen yaratıyorlar. Biliyorsunuz mal ve
hizmetlerin alternatifi yoksa, kalitesizlik ve tekelleşme eğilimleri
başgösterir. Yönetimlerin alternatifsizliği ise diktatörlük eğilimlerini
getirir, hatta bu durum, icabında, 57 nci Kral Lui'yi doğurabilir. Ülkenin
başkentinde gösteri ve yürüyüşler yasaklanabilir, halkın feryat figanı kralın
sarayından duyulmasın diye. Kombine taşımacılığın çeşitleri ve Avrupa Topluluğunda
sağladığı gelişmeler üzerinde, zaman darlığı nedeniyle duramayacağım; ancak,
petrole bağımlılığı azaltan bir sistem olduğuna dair küçük bir örnek vermekle
yetineceğim. Diyelim ki, Ankara'nın 10 kamyonluk karpuz ihtiyacı
Diyarbakır'dan, Diyarbakır'ın 10 kamyonluk armut ihtiyacı Ankara'dan
karşılanmaktadır; bu durumda 20 tane ağır yük kamyonu karşılıklı 1 000
kilometrelik yol kat edecekler; karayollarında büyük bir tahribat meydana
geleceği gibi, en az 40 depoluk mazot tüketilecek, kamyon-otobüs çarpışmasıyla
trafik faciaları meydana gelecek, çevre kirlenecek, vesaire. Bütün bu
olumsuzluklar, kombine olmuş bir taşımacılık sisteminde nasıl bertaraf
edilebilecektir? Şehir merkezlerinin dışında, hava alanları gibi, triyaj
garları inşa ediliyor. Geniş manevra imkânı sağlayan bu istasyonlarda konteyner
taşımacılığı, pigy back, bi modal ve benzeri taşıma şekilleri
gerçekleşmektedir. Zamanımızın darlığı nedeniyle, yukarıda verdiğim
armut-karpuz örneğini, pigy back, yani yüklü kamyonların yük vagonlarıyla
taşınması şu şekilde olmaktadır. BAŞKAN - Sayın Aslan, Sayın Ünal'ın süresine tecavüz
ediyorsunuz... OSMAN ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Kamyonlar, tarlada yüklendikten sonra en yakın triyaj
garına gelerek yükleriyle beraber yük vagonlarına binmekte ve gidecekleri yere
kadar taşınmaktadır. Bu trenlerde, kamyon sürücüleri için bir yolcu ve servis
vagonu da bulunmaktadır. Böylece, karayolundan demiryoluna bir değer transferi
olduğu gibi, karayolunun kapıdan kapıya taşıma üstünlüğü de iki sistem arasında
paylaşılmış oluyor. Ayrıca, yukarıda değindiğim çevre kirlenmesi, kazalar,
karayolu tahribatı, petrol tüketimi gibi avantajlar sağlanmış olacaktır. Sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkürler Sayın Aslan. Sayın Ünal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı
bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, öncelikle
Bakanlığa, ülkemize, sanayi ve ticaret camiasına hayırlı hizmetlere vesile
olmasını diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının bütçesini, ülkemiz açısından nasıl bir ortamda ve hangi
şartlarda görüşüyoruz; isterseniz, önce ona bir bakalım. Bu manzarayı, Sayın
Bakan, Bakanlığının bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi esnasında
yaptığı açış konuşmasında, açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. 11 Eylülde Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen
olaydan sonra dünya ekonomisindeki daralmaya değindikten sonra, Sayın Bakan
"bu konjonktür içerisinde, ülkemizin ekonomik durumuna da baktığımızda,
Türkiye ekonomisinin temel sorunları, yüksek enflasyon, iç ve dışborç, başta
kamu bankaları olmak üzere, malî sistemin ve bunlara bağlı kamunun artan
finansman açıkları ile dalgalı büyüme yapısıdır" demektedir. Elbette, her başarının bir sırrı ve sebebi, her
başarısızlığın bir mazereti vardır. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızın bu
sözlerinin altında, Amerika'daki olay ve dünya ticaretindeki daralma,
ülkemizdeki sıkıntıların yegâne sebebidir. 11 Eylülden önceki sıkıntıların
sebebi nedir ve Türkiye'de yaşadığımız peşi peşine gelen krizlerin sebepleri
nelerdir? Elbette, bu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir. Başta, hemen şunu söylemek istiyorum: Zaman zaman,
hükümet, değişik bakanlar "bu krizler, bu daralma ve çöküntüler, bizim
zamanımızda başlamadı, çok öncelerden başladı ve bizim üzerimize çöktü"
demektedirler. Öncelikle, bu mazeretin ve itirazın hiçbir haklı yanı yoktur;
zira, iktidar makamı, çözüm bulma yeridir, ağlama duvarı değildir. İkinci olarak, bu krizlerin başlangıcı daha öncelere
dayanıyorsa, siz, bunu biliyordunuz ve halledeceğiz diye iktidara geldiniz.
Halledemediniz ve ülkeyi harabeye çevirdiniz, milleti perişan ettiniz. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Önerin ne, önerin?.. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Geliyorum... Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı
bütçesine bir bakalım: Bakanlığın 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı 116,9
trilyon lira; genel bütçeye oranı binde 12'dir. Şimdi, Türkiye'nin daralan ticaret hacmini genişletme,
duran ekonomisini canlandırma, kapanan fabrika ve atölyelerini çalışır ve
üretir duruma getirme ve gerileyen ihracatını teşvik ve geliştirme noktasında,
bu bütçeyle bu Bakanlık nasıl hizmet üretecektir; bunu, takdirlerinize
bırakıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz, bu
arada, genel bütçeye de kısaca bir göz atalım: Personel giderleri 21,9
katrilyon; diğer cari giderler 7,8 katrilyon; yatırımlar 5,7 katrilyon;
transferler 62,7 katrilyon; transfer ödenekleri içinde faiz ödemeleri için 42,8
katrilyon; sosyal güvenlik kuruluşları için 7,9 katrilyon; vergi iadeleri için
3,4 katrilyon; tarımsal destekleme için 2,1 katrilyon; KİT'ler için 1,7
katrilyon lira ayrılmıştır. Dikkatinizi çekmek istiyorum; personel giderleri, 21,9
katrilyon lira; faiz ödemeleri, 42,8 katrilyon lira, tam iki katı. Yine, bir başka açıdan bakacak olursak; tarımsal destek
için çiftçiye 2,1 katrilyon lira, faize 42,8 katrilyon lira ödenecek; tam 20
katı. Bu mantık ve bu faiz anlayışıyla siz ülkeye nasıl
hizmet getirecek, hangi yatırımı gerçekleştireceksiniz? Devletin, yılın ilk on ayında, başta vergi olmak üzere,
çeşitli yollardan topladığı tüm gelirlerin toplamı, faiz ödemeleri ile sosyal
güvenlik kuruluşlarının açıklarını bile karşılamaya yetmemektedir. Konsolide bütçe gelirlerinin 41 katrilyon 216,9 trilyon
lira olduğu ocak-ekim döneminde, devlet, 33 katrilyon 467,2 trilyon liralık iç,
2 katrilyon 625,2 trilyonluk da dış olmak üzere toplam 36 katrilyon 92,4
trilyon liralık faiz ödemesi gerçekleştirdi. Görüldüğü gibi, bu hükümet, ülkeyi faizle batırmakta,
sevinerek yeni aldığı dışborçlarla da ülkenin ve milletin geleceğini ipotek
altına sokmaktadır. Bu hükümetin başarısız politikaları sayesinde ülke dert
küpüne, problemler yumağına dönmüştür. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayici ve tüccarın
ufkunu ve önünü açacak yerde, ruhunu karartmıştır. Fabrikalar bir bir kapanırken, esnaf işyerinde kendini
asıp intihar ederken, ödenemeyen çekler ve senetler astronomik rakamlara
ulaşırken; "bu, nedenle böyle oluyor; buna, bir 'dur' diyelim, çara
bulalım" denmemiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Ticaret
Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün, ODTÜ İşletme Topluluğu tarafından düzenlenen 1
inci Bankacılık Panelinde yaptığı konuşmada; Türkiye'nin morale ihtiyacının
bulunduğunu, borçların giderek ödenemez hale geldiğini söylüyor ve
"konsolidasyon ya da moratoryum olacak"diyor. Kendisi de ticaret
âleminin içerisinde olan bu zatı böyle acıklı konuşturan durum, herhalde çok
acı olsa gerektir. Sayın Aygün, Türkiye'nin, morale ihtiyacı olduğunu
söylüyor. Bu, doğrudur, hem de çok doğru bir tespittir; ama, soruyorum, bu
morali, morali bitmiş, aktivitesini kaybetmiş ve kendi içinde kavgalı bu
hükümet mi verecek ülkeye ve millete?! MÜSİAD Başkanı Sayın Ali Bayramoğlu da, bu hükümetin
elinde ülkenin sonunun Arjantin'e döneceğini söylemektedir. Öyle ya, içborç 45
katrilyondan sekiz ayda 110 katrilyona çıkmış. Bu borcu, âdetiniz üzere, her
gün, gaza, benzine, şekere, tüpgaza zam yapsanız bile ödeyemezsiniz. Öyleyse çare nedir; çare, rantiye kesimine değil,
üretim kesimine, reel sektöre destek vermektir. Çare, üretimi artırmaktır. Çare, ihracatı artırmaktır. Çare, sanayiciyi, esnafı, tüccarı, çiftçiyi
destekleyerek, yeniden üretir hale getirmektir. Çare, yabancı sermayeyi ülkeye sokmak ve ülke
ekonomisine katkıda bulunmasını, işsizliğin önüne biraz olsun geçmesini temin
etmektir; ancak, maalesef, ne hikmetse, yabancı sermaye bizi ve ülkemizi
sevmiyor veya daha doğru bir ifadeyle, siz, ülke ve şartlarımızı, onları
çekecek bir duruma getirmediniz, getiremediniz ve getiremiyorsunuz. Her türlü
bürokratik engel ve olumsuz ekonomik şartlar, onların önünde, Çin Seddi gibi
uzanıp duruyor. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yabancı Sermaye
Derneği YASED, 27 Kasım günü, İstanbul'da, "Yabancı Sermaye" başlıklı
bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda, yabancı yatırımlarda İrlanda modeli
tartışıldı. Burada ortaya konulan bir gerçek vardı ki, o da, Türkiye'de fert
başına düşen yabancı yatırım, sadece 15 dolar iken, İrlanda'da 4 000 dolar,
Polonya gibi eski bir Doğu Bloku ülkesinde 250 dolar olduğudur. İrlanda mucizesi nasıl gerçekleşti diye soruyorlar;
isterseniz birkaç maddesini arz edeyim. İrlanda'da yatırım yapan büyük firmalar, bir yanda
İrlanda'nın reklamını yapmışlar ve başarılı yatırımlar, diğer yatırımları takip
etmiş. İrlanda hükümeti, bütçesinin yüzde 20'sini eğitime
ayırmış, şu anda ülkede, uluslararası standartların üzerinde bir eğitim var.
Türkiye'de, üniversitelerin kapısında binlerce genç bekliyor, binlerce kız
öğrencimiz de gözyaşı döküyor. 1980'den bu yana, ücretler ve vergiler konusunda,
tarafları hükümet, işveren ve işçiden oluşan üçlü ulusal anlaşmalar yapılıyor.
Bu sayede iki-üç senelik süre boyunca ücretlerin ve vergilerin ne kadar
artacağı belirlenmiş oluyor, bu da yatırımcıya önünü görme imkânı sağlıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı
sermayeyi ülkemize çekmenin örnekleri ile cazibe ve güzelliklerini tatlı tatlı
anlatırken, maalesef yerli sermayemizi kaybediyoruz. Bu hükümetin yanlış
ekonomi ve vergi politikalarından dolayı krize giren, batma noktasına gelen
yerli sermayedarımız, işadamlarımız ve sanayicimiz yurtdışına kaçıyor. Bugün,
Romanya, Bulgaristan hatta Cezayir'de işadamlarımız atölyelerini, fabrikalarını
kurmuş çalışıyorlar. Geçenlerde, Gaziantep'te, bir tanıdığı ziyarete gittim
"makineleri TIR'lara yükledik, Romanya'ya gidiyoruz. Romanya bize arsa ve
bina verdi. İthalatımızdan vergi almıyor, KDV hariç hiçbir vergi vermeyeceğiz;
sadece, Romanya vatandaşlarına iş vereceğiz, onları çalıştıracağız. Romanya,
dünya pazarı olmuş, alıcı da orada, satıcı da; ürettiğimiz malı ayağımızda
satabiliyoruz, neden gitmeyelim?" dedi. Onlarca, belki yüzlerce insanımız bu şekilde sermaye,
imkân ve meslekî birikimleriyle yurtdışına gidiyor. Beyin göçünden sonra, şimdi
de sermaye göçü... Şimdi, gerek Sayın Bakanımıza ve gerekse bütün hükümet
erkânına sormak istiyorum: Hal böyle iken, neden yerli sermayemiz ve
işadamlarımız yurtdışına kaçıyor diye oturup düşündünüz mü; bu konuyu ciddî bir
şekilde belli ortamlarda, oturumlarda, konferanslarda veya Bakanlar Kurulunda
tartıştınız mı; ne gibi önlemler düşündünüz ve aldınız ve bu kaçışın önünü
kesmek için ne gibi akılcı, mantıkî ve ticarî tedbirler düşünüyorsunuz? Eminim ki, gündeminize, hiçbir zaman böyle bir konu
girmedi. Giden gider, ölen ölür kalan sağlar bizimdir demekten başka bir şey
yaptığınızı zannetmiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizin
en büyük ve başta gelen sorunlarından biri de işsizliktir. Üretimin durması,
fabrika ve atölyelerin birbiri ardına kapanması, işsizliği, âdeta, patlama
noktasına getirmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre,
ülkemizde, 1 567 000 insanımız işsizdir; işsizlik oranı, yüzde 20'lerin üzerine
çıkmıştır. Sizler, işyerlerinin, atölye ve fabrikaların birer birer kapanmasına
yanlış politikalarınızla sebep olurken, işsizliği, fakirliği nasıl
önleyeceksiniz?! Geçenlerde, kendi ilim Osmaniye'de Küçük Sanayi
Sitesini gezdim. Kepenkler kapanmış; kimisinin üzerinde "satılık",
kimisinin üzerinde "kiralık" yazıyor; esnaf, vergisini ödeyemez hale
gelmiş, yanında çalıştırdığı kalfasının ve çırağının haftalığını ödeyemiyor. Şu
elimdeki mektubu, Osmaniye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatif
Başkanı Sayın Rıza Özdoğan göndermiş. Burada, feryat ediyor; diyor ki: "Ya
ayakta kalacağız ya da yok olup gideceğiz. Eğer, hükümet yetkilileri yok
olmamızı istiyorlarsa, bilinsin ki, bugüne kadar sokakları tanımayan bu
insanlar, sokaklara çıkma dahil, her türlü eylemi başlatmaya hazırız." Bu
esnafın, bu esnaf temsilcilerinin istediği tek bir şey var; oda, Halk Bankasının
yeniden esnafa kredileri açması; o kadar... Esnaf, namuslu bir şekilde çalışıp
para kazanmak, bir taraftan vergisini vermek, diğer taraftan da çoluk çocuğunun
rızkını temin etmek peşinde; başka bir arzusu ve isteği yok; ama, gelin görün
ki, esnafın hali, gerçekten hazin. Bağ-Kur primini ödeyemiyor, Bağ-Kur'la
mahkemelik; SSK primini ödeyemiyor, SSK'yla mahkemelik; vergisini ödeyemiyor,
vergi dairesiyle mahkemelik... Esnaf, kendisine hizmet veren oda ve borsasına
aidatını ödeyemez hale geldi; çok şükür bunu gördünüz de, bir kanunla
affediyorsunuz. Sanayicimizi, esnafımızı, tüccarımızı nasıl yeniden ayağa
kaldıracaksınız; erittiniz, bitirdiniz! Bakınız, koskoca Sakıp Sabancı bile,
her gün, ekranlarda "yüzde 60 varlığım gitti" diye feryat ediyor. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen de inanıyor musun ona?! ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Diğer tarafta, bitirilmeyi
bekleyen onlarca organize sanayi bölgeleri var. Sanayici buralardan fabrika
arsası almış; ama, yatırım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ünal, 2 dakika içinde toparlar mısınız
efendim. Buyurun. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen de inanıyor musun ona?!. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Siz ne anlarsınız?! PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Biz de onların içinden
geldik. BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünal. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Siz ne anlarsınız esnafın
halinden?!. HASAN MACİT (Burdur) - Sen mi anlarsın?!. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Elbette biz anlarız... BAŞKAN - Lütfen... Sayın milletvekilleri... ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Elbette biz anlarız; çünkü, biz,
onların içinden gelmişiz. PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Biz nereden geldik?.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Uzaydan mı geldik sanki biz... ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Uzaydan gelmedi; bürokrasinin
güzel şeyleri içinde, lüks arasında yaşamış arkadaşlarımız. Buyurun, burada, anlatın o zaman esnafın halini. GÜLER ASLAN (İzmir) - Anlatıyoruz, siz anlamıyorsunuz. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Diğer taraftan, bitirilmeyi
bekleyen onlarca organize sanayi bölgeleri var. Sanayici, buralardan fabrika arsası almış; ama,
yatırım yapamıyor, temel atamıyor, kriz vurgunu olmuş. Bankalarsa batmaya devam
ediyor. Son olarak, bir bankaya el
kondu, bir başka bankanın faaliyeti durduruldu. Böyle bir ortamda nasıl ticaret
yapılır bilemiyorum. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. Hiçbir kimsenin de, bu
hükümete güveni kalmamış. Kendi içinde sorunlu bir koalisyon hükümeti.
Bakanları birbirini tenkit etmekten hizmete fırsat ve zaman bulamayan bir
hükümet. Bir yıl değil, bir ay değil, bir gün sonrasını göremeyen bir hükümet.
Zam ve vergiden başka bir şey bilmeyen bir hükümet. (AK Parti sıralarından
"Doğru" sesleri) Allah, bu millete yardım eylesin. (AK Parti
sıralarından "Amin" sesleri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi
bağlarken, tekrar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, ülkemize hayırlı
hizmetlere vesile olmasını Cenabı Hakk'tan niyaz ediyorum. Siz değerli milletvekili arkadaşlarımın, aziz
milletimizin ve İslam âleminin yaklaşan ramazan bayramını ve yeni yılını
kutluyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız.(DYP sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim? İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Eşit paylaşıyoruz. BAŞKAN - Buyurun. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının
2002 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım, hepinizi Doğru Yol Partisi
adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşmama bir iyiniyet temennisi, bir de tespitle
başlamak istiyorum. Temennim, öncelikle, 2002 yılı Ulaştırma Bakanlığı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasıdır. Tespitim ise, görüşmekte
olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin, Türkiye'nin bu sektördeki sorunlarını
çözmek için çok yetersiz olduğudur. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunun
tutanaklarını okursanız, Sayın Ulaştırma Bakanı, eleştirilere
"tartıştığımız bütçe esas itibariyle mevcut bütçe talimatları
doğrultusunda ve ekonomik program doğrultusunda hazırlanmış bir bütçedir"
diyerek, bir bakıma bu gerçeği itiraf etmiştir. Sayın Ulaştırma Bakanının, 2002 yılı Ulaştırma
Bakanlığı bütçe sunuş konuşmasını ve milletvekillerinin yaptığı konuşmalara
verdiği cevapları çok dikkatli olarak inceledim, satır satır okudum. Sayın Bakan, sanki icra makamında oturan o değilmiş,
sanki 57 nci Anasol-M Hükümeti üç yıla yakın bir süredir iktidarda değilmiş
veya daha dün bu hükümet kurulmuş da, bakanlığın sorumluluk alanındaki konuları
yeni öğreniyormuş gibi, kara, hava, deniz ulaşımında ve haberleşme alanındaki
eksiklikleri, sorunları ortaya koymakla birlikte, bu sorunlara getireceği
çözümlerle ilgili tatmin edici bir açıklama yapamamıştır. 2002 yılında da bu
sorunların çözüleceğine dair bir ışık, bir umut görünmemektedir. Sayın Bakan, yeni demiryollarına neden yatırım
yapılamadığını açıklamakta, "yeni demiryolu yapmak istediğimizde,
demiryolları zarar ediyor diye karşımıza çıkılıyor" demekte, bu yapısal
soruna çözüm olarak da "devlet bütçesi içerisinde demiryolu altyapı
yatırımlarını işletmeyle ayırt ederek genel bütçeden yapılmasını sağlayacak
stratejik değişikliği gerçekleştirmemiz gerekiyor" demektedir. Eğer buna samimi olarak inanıyorsanız, o
zaman hemen uygulamaya başlayınız Sayın Bakan. Sizi kim engelliyor? Anasol-M
Hükümeti üç yıldır iktidarda, üç yıldır niye bunu yapmıyorsunuz diye size
sorabilirim. Ancak, siz yeni bakan olduğunuz için -hayırlı olsun- geçmiş iki
yılda bunun neden yapılamadığını size sormayacağım. Bütçesini sizin
hazırladığınız 2002 yılı bütçesinde bu düşüncenizi gerçekleştirme yolunda neden
somut bir adım yok?! 2001 yılında, sadece 6,5 kilometrelik bir yeni demiryolu yapılmış, 20 trilyon liralık bir
kaynak. 2002 yılında da, yurtdışı kaynaklarla, eh, birazcık fazla; ama, daha
fazla yapmak mümkün değil. Halbuki, demiryollarındaki projeler tamamlandığında,
2 000 kilometrelik bir demiryolunun yapılacağı ve Türkiye'nin önünün güllük
gülistanlık olacağı ifade ediliyor. Yılda 6,5 kilometrelik demiryoluyla, bunu
ancak üçyüz yılda tamamlarsınız. O zaman, bu konudaki iyi düşüncenizi lütfen
uygulamaya koyunuz. Diyorsunuz ki: "Telekomun özelleştirilmesi önemli
bir konu; ancak, bu şartlarda hemen gündeme gelmesi mümkün değil. Halka satış
gibi farklı yöntemler veya Telekomun değerlerinin farklı modellerde rekabete
açılması düşünülebilir." Peki, bu düşüncenizi hayata geçirmek için ne
bekliyorsunuz, neden yapmıyorsunuz?! Sayın Bakan, "Türk Telekomun, telekomünikasyon
sektöründe geleceğin bütün teknolojilerini dikkate alarak, bugünden yatırım
yapması lazım; çünkü, Telekomun, beş on yıl içerisinde, teknolojik olarak çok
önemli rakipleri çıkacaktır" demişsiniz. Beş on yıl değil, 2003 yılı
sonunda, Türk Telekomun tekel statüsü ortadan kalktıktan hemen sonra bu
rakipler çıkacaktır. O zaman, 2002 yılı bütçesinde, bununla ilgili önlemleri
neden göremiyoruz?! Gerçi, komisyonda verdiğiniz cevaplar, bazen, bir
önceki görüşünüzün tam aksi yönünde. Örneğin, komisyon üyeleriyle paylaşmak
istediğiniz vizyonunuzda, "telekomünikasyon hizmetlerinin rekabetçi bir
piyasada sürdürülmesi de çok önemlidir, rekabetin olduğu bir ortamda,
teknolojik ilerleme, çeşitlilik ve ucuzluğu temin edebiliriz" derken,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen, 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Yasasında değişiklikler de yapan... Ki, bu yasanın 18 inci maddesinde,
"Bakanlık, mobil telefon, çağrı cihazı, data şebekesi, akıllı şebeke ve
benzeri konularda sermaye şirketlerine tekel oluşturmayacak koşulları da
dikkate almak suretiyle işletme lisans ve ruhsatı verebilir" denilmektedir.
Vizyonu özelleştirme olan Anasol-M Hükümetinin bir üyesi olarak, her gün haberleşme
ücretlerine yüklediğiniz ilave vergi ve zamlarla çok pahalı hale getirdiğiniz,
rekabet olan haberleşme ücretlerini de ucuzlatmak için, bu vizyonunuzu
gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğunuz bu kanunları, bizlerin de, yani
muhalefet partilerinin de desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirdiniz. Şimdi, bu yetkiniz var, bu kanundan istifade etmek isteyen firmalar
da var ve müracaatları da var. Bu açıklamalar ışığında, Sayın Ulaştırma
Bakanına sormak istiyorum: Bu 406 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi 18 inci
paragrafında sayılan katma değerli telekomünikasyon hizmetlerinden her biri
için kaç firma imtiyaz ve telekomünikasyon ruhsatı almak için başvurdu?
Bunların ne kadarına bu imtiyazlar verildi? Yine, genel ruhsat ve imtiyaz almak
için hangi firmalar başvurdu; ne kadarına imtiyaz verildi; hangi tarihlerde? Aslında, bu soruların cevabı, sanırım, yine Sayın
Bakanın konuşmasında var. Telekomünikasyon Kurumu tarafından birtakım
hizmetlerin lisanslı olarak verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, henüz,
bu bütçe komisyonda görüşülmeden bir gün önce imzalanmış. Ee, bu kanun çıkalı
yıllar oldu. Bu arada kaybedilen vakit bu ülkenin vakti, niye yapmadınız?! Hatta, bazen fiilî durum yaratılmış; örneğin, kargo
şirketleri var, dağıtım şirketleri var; bunlarla ilgili bir kanun çıkması
lazım; posta sektörünün liberalizasyonu. Yapacağız diyorsunuz, yok, neyi
bekliyorsunuz?! Yine bakıyoruz, karayolu taşımacılığıyla ilgili kanun
hazırlanmış. Yine bakıyoruz, devlet demiryollarıyla ilgili kanun hazırlanmış,
1997 yılında Bakanlar Kuruluna verilmiş Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü
tarafından; kanun yok! Peki, o zaman siz ne yaparsınız?! Hoş, bu bütçeye şöyle bir baktığımız zaman, Anasol-M
hükümeti döneminde, 1999 yılında 49 trilyon, 2000 yılında 75 trilyon, 2001
yılında 107 trilyon 739 milyar liralık bir bütçe var. 2001 yılının bütçesinden,
sadece 65 trilyon 140 milyar liralık yatırım gerçekleştirilmiş. Genel bütçeye
dahil olmayan kuruluşlarla birlikte, bunların yatırımı 351 trilyon. Yani, 2001
yılında, Ulaştırma Bakanlığından 100 milyon dolar, bağlı kuruluşların
kaynaklarından 500 000 000 dolarlık yatırım gerçekleşmiş. Ancak, bakıyoruz,
2002 yılında, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi,
154 trilyon lira; bunun yaklaşık 100 trilyonu yatırım -yuvarlayarak
söylüyorum- bağlı kuruluşların bütçesi 443 trilyon, yatırımı ise, bakıyoruz,
Ulaştırma Bakanlığının yatırımı 65 000 000 dolar azalmış, bağlı kuruluşların
yatırımı da 277 000 000 dolar azalmış; yani, yüzde 40 azalmış. Bu nasıl olacak?
Yine, bakıyoruz, Bakanlığın çok önem verdiği tüpgeçit
projesi var, Kars-Tiflis Demiryolu Projesi var; bütün anlaşmaları imzalanmış,
yatırıma hazır hale getirilmiş ve üstelik, TRACECA Projesine Türkiye'nin
katılması için bunlar çok önemli. Ancak, bu projelerle ilgili yapılan bir şey
yok. Konuşmalarda "cek", "cak" neyi bekliyoruz?! Dahası
var; önceki Sayın Bakanımız, her ile bir havaalanı projesine "efendim olur
mu, bu, lüzumsuz" demiş; ama, ne hikmetse, Genelkurmay Başkanlığının da
"askerî açıdan buna gerek yoktur" dediği "genel ulaşım etütlerinde
de bu çok ihtiyaç değildir" denen kendi seçim bölgesine, tüpgeçit
projesinden 1 trilyon liraya yakın kaynağı aktararak, bunu, yapmaya
çalışmıştır. Şunu söylemek istiyorum: Tokat Milletvekilimiz Sayın
Ali Şevki Erek Beyin ifade ettiği gibi, her ile havaalanı projesi, bizim
savunduğumuz, içtenlikle inandığımız bir projedir. Bir kere, 21 inci Yüzyıl
şartı olan bir altyapı hizmetidir. Biz, şunu söylemiyoruz: Devlet Demiryolları
yatırımı olmasın, karayolları yatırımı olmasın; ama, bu da gereklidir. Nasıl
Tokat havaalanı gerekliyse, Balıkesir'de olan havaalanı da gereklidir.
Balıkesir'deki sanayici gelecekse, yatırımcı gelecekse... Kaldı ki, öyle
trilyonlar da yatmamıştır, askerî havaalanına bir terminal eklenmiştir; ama,
bunu işletmeyi bile beceremediniz. Biz demiyoruz ki, her tarafa Türk Hava
Yolları uçsun. Sivil havacılıkla ilgili, bunun liberalizasyonuyla ilgili, 25-30
kişilik uçakların çalıştırılması için gereken kanunu niye çıkarmıyorsunuz; ne
bekliyorsunuz?! Bu Meclisten, örneğin, canileri, katilleri, hırsızları,
soyguncuları affeden yasayı, Cumhurbaşkanının vetosuna rağmen, iki defa
çıkarmıyor musunuz? Yine, bakıyorum, tütün ekicilerini tasfiye eden, tütün
ekmeyin, aç kalın diyen Tütün Yasasını, Cumhurbaşkanının vetosuna ve kamuoyunun
aleyhindeki tavrına rağmen bir daha çıkarıyorsunuz. Daha yeni, hortumcuları sokağa çıkaracak, terörle
mücadele içerisindeki suçları DGM kapsamından çıkaracak yasayı, dün akşam bir
daha çıkardınız. Peki, Türkiye'nin önünü açacak bu projeleri, bu
yasaları niye çıkarmıyorsunuz? Getirin, destekleyelim. Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Yasasını desteklemedik mi? Ben, Sayın Sanayi Bakanına teşekkür
ediyorum. Biz dedik ki, bu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası kapsamında,
Balıkesir Üniversitesinde, gelin, bir bor teknoloji geliştirme bölgesi kuralım.
Dahası var, bakıyoruz, Ardahan Havaalanı bir türlü
bitirilemiyor. Hoş, Kars-Tiflis demiryolu gibi -Saffet Kaya arkadaşımız
yakından takipçisi- sınırdaki bir yeri, nasıl... Ankara'dan, İzmir'den,
yirmibeş-otuz saatte giderek hangi yatırımcıyı götüreceksiniz? Değerli arkadaşlarım, bakınız... FARUK DEMİR (Ardahan) - Balıkesir Havaalanı ne oldu?.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Balıkesir Havaalanı,
tabiî, kapatıldı; kapatılmaması lazım, bunun çalıştırılması lazım. O yüzden,
hemen hemen bitmiş olan organize sanayi bölgesine yatırımcı gelmiyor, eğer
ulaşım olmazsa... Biz, dahasını diyoruz; Bandırma, Balıkesir, İzmir
arasında raybüsü getirin, İstanbul, Bandırma arasındaki hızlı feribotu aynı
hızla devam ettirecek, hızlı bir tren yolu hattı olsun. Dahası -önemli- Doğru
Yol Partisinin, her ile bir havaalanı projesi gibi, her limana demiryolu
bağlantısı projesi de vardır. Gelirsek, bunu gerçekleştireceğiz. Bakın, bizim uygulama projesini tamamladığımız,
Eskişehir, Bilecik, Bursa gibi önemli sanayi merkezlerini; yani,
Bilecik-Osmaneli-Ayazma-Bursa-Bandırma demiryolunu yapmak için ne
bekliyorsunuz? Çanakkale- Çan-Bandırma demiryolunu yapmak için ne
bekliyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, bunları yapmak lazım. Dahasını
söylüyorum, bakın, ulaştırma şûrasında alınan kararlar var. Merak ediyorum,
Sayın Bakan vakit bulup bunları okuyabildi mi acaba? Hiç zannetmiyorum. Eğer,
okumuşsa da memnun olurum. Burada "3.6.1998 tarihinde, demiryolu kanun
taslağını ilgili bakanlıklara verdik" diyor. Bir bakan değil, iki bakan
oldu; hâlâ olacak, hâlâ bakılacak, ilgilenilecek. Yine, burada "işte, öncelikler şunlar
olmalıdır" diyor. Acaba bakabildi mi? Sayın Bakan, konuşma metninde diyor
ki: "Biz, ulaştırma ana planını yapacağız. Yapıldı da, çok beğenmedik, bir
de üniversiteler girsin. Ama, bu bizim yaptığımızdan sonra bir daha yeni
yapmayın, bunu geliştirin." Bu nasıl mantık?! O zaman, siz, önceki planı
niye güncelleştirmiyorsunuz; bu plandakileri niye yapmıyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, biz, hükümetin yapacağı iyi
şeylerin her zaman destekçisi oluruz. Bakın, bu söylediğim kanunları getirin,
burada, Doğru Yol Partisi olarak destek vereceğiz. Bundan alınmayın. Eğer,
eksik bir şey varsa, Sayın Bakanınızı lütfen uyarın. Merak etmeyin, bunun onuru
hepimizin olur. Kalkıp, milletin karşı çıktığı katilleri affedeceğinize,
canileri affedeceğinize, gelin, malî affı çıkarın, hapishanelere girmek zorunda
kalan çiftçiyi, esnafı bundan kurtaralım; çünkü, bunlar, sizin uyguladığınız
yanlış ekonomik programlar sonucunda oldu. Pancar fiyatını hâlâ
açıklamamışsınız, pancar paralarını hâlâ ödememişsiniz, zeytinyağında,
ayçiçekte, pamukta prim ödeyecek misiniz belli değil. Gelin, bunları ödeyin;
gelin, bunları takip edin. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sizden geldi... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Siz, hazırlanan bu
raporları bile okuyup incelemeye zahmet etmiyorsunuz! Türkiye'de, Türkiye'nin önünü açacak ortak akıl vardır,
bunları hazırlayacak uzman vardır; ama, siz, ne zaman Washington'dan, okyanus
ötesinden empoze edilirse, o zaman onu yaparsınız. Bir yol bulabilirsek, IMF'ye, şu demiryolu kanununu da
söyleyin, şu sivil havacılığın liberalizasyonu kanununu da söyleyin, o zaman
bunlar çıkarılır diyeceğim. Başka bir şey yok. (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Direktifle konuşuyorsun
burada... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Çık da kürsüden konuş. BAŞKAN - Sayın Gölhan, buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA
MEHMET GÖLHAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin sanayileşmesinde,
ekonomik kalkınmasında söz sahibi olan, katkısı bulunan ve damgasını vurmuş
olan bir önemli Bakanlığımızın bütçesini müzakere ediyoruz. Kalkınmış ülkelere baktığımız zaman, bu ülkelerde
sanayi sektörünün fevkalade gelişmiş olduğunu görürüz. Zira, hepimiz tarafından
bilinmektedir ki, üretim olmadan kalkınma olmaz. Ekonomik faaliyetlerin temeli,
üretime bağlıdır, üretime dayalıdır. Üretim olmadan ihracat olmaz, üretim
olmadan paylaşım olmaz, bölüşme olmaz ve üretim olmadan tüketim olmaz; üretim
olmazsa, zenginlik olmaz. Üretimin artırılmadığı ülkelerde de, maalesef,
düşülen ekonomik krizi çözmek mümkün olmaz, tıpkı bizde olduğu gibi. Tabiî ki, üretimin artması için yatırımların yapılması
lazım. Yatırım olmazsa üretim de olmaz. O nedenle, toplumsal ve ekonomik açıdan
yararlı olan alanlarda, hiç durmadan, her sene, yeni yeni yatırımların
yapılması lazım; yeni yeni teknolojilerin takip edilerek, Türkiye'ye
getirilmesi ve uygulanması lazım, tabiî kaynakların harekete geçirilmesi lazım
ve her şeyden evvel de, sektörel bazda, insanımızı eğiterek yetiştirmek lazım.
Ancak, bugünkü ortamda, maalesef, tabiî, ekonomiyi IMF yönettiği için, biz de
IMF'ye tam bağımlı olduğumuz için, IMF programlarında yatırım ve insan unsuru
bulunmadığı için, bugünkü ekonomik sıkıntıların üstesinden gelememekteyiz. O
nedenle, kasım ve şubat aylarında karşılaştığımız şok ekonomik kriz, maalesef,
günden güne artmış, eksilmemiş eksilmemiş ve bugünkü bunalım noktasına
gelmiştir. Ülkemiz ve milletimiz, ekonomik bakımdan, cumhuriyet döneminin en
sıkıntılı ve en buhranlı günlerini yaşamaktadır. Cumhuriyet tarihinin hiçbir
döneminde, harp yılları hariç, köylümüz, çiftçimiz, esnafımız, kısaca,
ortadireğimiz ve hatta işverenlerimiz bu derece sıkıntı çekmemiş ve bu derece
hakikaten bunalmamışlardı. Milletimiz bu derece yoksulluk ve sefalet çekmedi.
Milletimiz bu derece açlığa mahkûm olmadı. Bu sene hariç, açlıktan ölen kimse
olmadı. Ülkemiz, böylesine yangın yerine dönmedi ve bu derece tahribata
uğramadı. İcraya verilen çiftçilerimizin, köylülerimizin ve esnafımızın
dosyaları hiçbir zaman bu derece kabarmadı. Yolsuzluklar, vurgunlar, soygunlar
bu derece artmadı. Hiçbir dönemde, vergi gelirlerinin yüzde 36'sı yolsuzluklara
kaymadı. Toplumda böylesine bir patlama noktasına geliş hiçbir zaman olmadı. Gerçekten, insanlarımız böylesine bunalıma girmedi,
böylesine aklını oynatmadı, böylesine çıldırmadı ve böylesine cinayetler
işlenmedi ve intiharlar bu derece artmadı ve her gün yağan zamlarla, maalesef,
ortadirek erimeye devam etti. Toplumumuz, bu derece, yarının ne olacağı
endişesine hiçbir zaman kapılmadı. Tabiî ki, IMF'ye de, böyle, teslimiyetçi
olarak bağlanmadı. İnsanlarımız, hiçbir dönemde, bir gecede yüzde 40
fakirleşmedi. Hiçbir dönemde, dışticaret açığımız 27 milyar dolar açık vermedi;
yine, maalesef, devalüasyonun yapılacağı anlarda Merkez Bankasından 3,2 milyar
dolar çekilmedi ve hiçbir dönemde, devletimizi korumakla görevli polis
memurlarımız sokaklara dökülmedi. Ülkemizin iç ve dışborç stoku hiçbir zaman
209 milyar dolara çıkmadı ve gayri safî millî hâsılayı yüzde 140 aşmadı. Yine, hiçbir dönemde, bütçe açığımızın gayri safî millî
hâsılaya oranı yüzde 17 olmadı. Yine, hiçbir sene faiz giderlerimiz, gayri safî
millî hâsılanın yüzde 23'ünü bulmadı. Ülkemiz bu derece rencide olmadı, bu
derece itibar kaybetmedi. Özelleştirme yapılırken 13 banka devletleştirilip,
milyonlarca dolar içeriye girilmedi. Yine, hiçbir dönemde, yüzde 4,5 olarak
hedef alınan kalkınma hızı, yüzde 300 sapmayla, eksi 8,5 olmadı. Yine, hiçbir
dönemde, yüzde 10-12 olarak hedef alınan enflasyon, maalesef, 8 kat fazlayla
yüzde 80-90'ları bulmadı. Yine, hiçbir dönemde, millî gelirde bu derece bir
düşme olmadı. 1997 yılında 194 milyar dolar olan millî gelir, maalesef -Devlet
Planlamanın rakamlarına göre- bu sene 150 milyar dolar olacak ve hakikaten,
hiçbir dönemde, milletimizde bu kadar karamsarlık görünmedi ve hiçbir dönemde
üç senelik ortalama kalkınma hızı -1999 eksi 6,4, 2000 artı 6,1, 2001 eksi 8,5,
ortalaması eksi 3- eksi 3 olmadı. Hırsızlar, soyguncular, vurguncular, ırz
düşmanları, caniler, katiller böylesine sokağa salınmadı. Maalesef, milletten
toplanan vergiler, tabiî ki, iç borçlanma nedeniyle birkaç tane rantiyecinin
cebine gitmedi. Maalesef, bütün bunlar, bu iktidarımızın döneminde
benim tespit ettiğim yeni yeni rekorlar. Tabiî, bunlara arkadaşlarımız belki
yenilerini de ilave ederler. Değerli arkadaşlar, gayet tabiî, bu problemlerin
sorumlusu iktidarımız olsa gerek. Ancak, Sayın Başbakanımız bakın ne diyor:
"Bu işi biz yapmadık; IMF yaptı. IMF zaten çağdışı bir kuruluştur.
"Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz da "IMF programlarına uyduk ve
çöktük" diyor; evet, doğrudur, gerçekten çöktük. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımızın, Sayın
Evecit'in vaktiyle Başbakanlığı döneminde, 1970'li yıllarda, yine Türkiye
yokluklar, sıkıntılar ülkesiydi. Bir kaşık yağ için saatlerce kuyruklarda
beklediğimiz günleri unutmadık; akaryakıt sıkıntılarını unutmadık; sigara,
ampul karaborsalarını unutmadık; ama, bugünkü sıkıntılar, yokluktan, kıtlıktan
değil. Bugünkü sıkıntılar, maalesef ve maalesef, bu iktidara olan
güvensizlikten kaynaklanıyor ve hiçbir ekonomik nedene dayanmaksızın ortaya
çıkan ve günden güne artan bu sıkıntıların temelinde, maalesef, üzüntüyle ifade
ediyorum ki, iktidarımıza olan güvensizlik yatıyor. Kabinedeki Bakanlarımızın bir bir değiştirilmiş olması,
güven ortamının sağlanmasına yeterli olmamıştır. O nedenle, ben diyorum ki,
samimiyetle bunu söylüyorum ki, hükümetin istifa etmesi lazım ve yeniden
kurulması, belki yeni bir güven ortamının sağlanması bakımından yararlı olur
kanaatindeyim; çünkü, bu ülke bizim, bu millet bizim. İstiyoruz ki -hepimizin
arzusu- bu ülke, çok daha güzel, çok daha parlak ve aydınlık günleri hep
beraber yaşasın. Değerli arkadaşlar, ekonomimizdeki bu inişler çıkışlar,
bu istikrarsız durum, gayet tabiî ki, Türk sanayiini de çökertmiştir. Türk
sanayii, bugünkü kadar, böylesine bir kriz yaşamamıştır; böylesine bir krizin
içine hiçbir zaman düşmemiştir. Üretim yapan fabrikalarımızın bir kısmı
ürettiğini satamaz halde, bir kısmı kapısına kilit vurmuş ve bir kısmı,
maalesef, başka ülkelere göç etmiş. Bu ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca kişi
işinden olmuş, onlar işinden çıkarılmış. Tabiî, genç çocuklara iş bulmak hemen
hemen mümkün değil. Tabiî ki, bu ekonomik kriz, sadece ortadireğimizi
vurmuş değil, işadamlarımız da bundan yara almıştır ve sanayicilik,
yatırımcılık ve teşebbüs gücü yok olma noktasına gelmiştir. Değerli milletvekilleri, bizim ülkemiz emek göçünü
yaşadı; 1960'lı yıllarda, Avrupa'ya akın akın işçilerimiz gitti. Beyin göçünü
de yaşadı; bir sürü yetişmiş insanımız, doktorumuz, mühendisimiz, Amerika
Birleşik Devletlerinde, Avrupa'da çalışıyor; ama, şimdi, maalesef, fabrika göçü
yaşıyor. Planlı döneme girdiğimiz 1963 yıllarından itibaren, senelerce,
Türkiye'nin sanayileşmesi konusunda, beş yıllık planlarla ve yıllık
programlarla sanayi sektörünü özel olarak teşviklerle donattık. Ülkenin her
tarafında fabrikalar kurduk, bacalar yükseldi, üretimler başladı; ama, gelin
görün ki, bugünkü ortamda, maalesef, yöneticilerimiz, bu kadar fedakarlıkla
kurulan bu fabrikaları çalıştırmaktan aciz hale geldi ve ülkemizde yatırım
ortamının olmamasından, yurt dışına giden müteşebbislerin, orada fabrika kuran
müteşebbislerin arkasından, burada kurulmuş olan fabrikalar sökülerek,
maalesef, üzülerek ifade ediyorum -hepimizin bunda katkısı vardı, payı vardı;
benim de şahsen var, misyonumun çok daha katkısı var- ama, bu fabrikalar
sökülerek komşu ülkelere taşınıyor; bilhassa Romanya ve Bulgaristan'a
Türkiye'den büyük ölçüde fabrikalar taşınıyor, oralarda monte ediliyor. Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki, ekonomi, büyük bir
yanlışın içerisinde bocalamaya devam ediyor. Yapılacak ilk iş, reel sektörün
problemlerini iyi analiz etmek, iyi tahlil etmek ve bunlara çözüm bulmaktır.
Reel sektörü çalıştırmadan üretimi artırmak mümkün değildir, zenginleşmek
mümkün değildir. O itibarla, hakikaten, sanayi yatırımları ve istihdam teşvik
edilmelidir. Ülke dışına kaçan yatırımcılar ve hatta yabancı sermayeyi
Türkiye'ye çekecek, cezbedecek yeni teşviklerin verilmesi lazımdır. Hakikaten,
ülkemiz, yatırım bakımından bir cazibe merkezi haline getirilmelidir; bunun
başka çaresi yok. Ancak, bu tedbiri kimler alacak; gayet tabiî, bugün,
hakikaten, güvenini yitirmiş bir iktidarın bu tedbirleri alması mümkün değil. Değerli milletvekilleri, her ulus kendi geleceğini
düşünmek ve tartışmak durumundadır. Bugün, dünyada hızlı bir değişim bahis
konusudur ve yeni yeni gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerin dışında
kalamayız. Birinci sanayi devrimini zamanında yakalayamayan ulusumuz, bu bilgi
çağını zamanında yakalayabilmeli ve çağdaş düzeyden geri kalmamalıdır diyorum.
Bilgi üreten ve ürettiği bilgilerin bir kısmını teknolojiye aktarabilen
ülkeler, fakir olmazlar, gelişirler, zenginleşirler. Hür ve bağımsız olmanın,
güçlü olmanın ve sözünün geçerli olmasının yolu da, buradan geçmektedir. Sayın milletvekilleri, günümüzde, bilgi çağı dev
adımlarla ilerlemektedir, yeni bir elektronik dünya yaşantısı oluşmaktadır. Bu
elektronik çağda, işlemler, çok daha süratli ve çok daha ucuz olmaktadır.
Dünyadaki gelişmeler, dünyadaki bilgiler, âdeta insanların parmaklarının
ucundadır ve internet kanalıyla her şey alınıp satılmakta, her yere
ulaşılabilmekte, mektuplar gönderilebilmekte, ihalelere girilebilmekte ve bir
odanın içerisinde, 24 saat, dünya global pazarlarına ulaşılabilmektedir.
Önümüzdeki yıllarda, gayet tabiî ki, bilgisayar teknolojisi çok daha önemli
gelişmelere sahne olacaktır, daha akıllı aletler ortaya çıkacaktır ve dünyamız,
yeniden şekillenecektir. Değerli milletvekilleri, bu güzel vatanımız için
hepimiz iddia sahibiyiz. Türkiye, on yıl sonra, dünyanın en gelişmiş, en güçlü
ülkesi olacaktır diyoruz. Bu büyük devlet, ekonomik bakımdan da büyük olacak,
güçlü olacak diyoruz. Bu iddiamızı gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için de,
gelişen ve değişen dünya düzenine ayak uydurmak zorundayız, yeni teknolojileri
takip edip alabilmek durumundayız ve bunları uygulamak mecburiyetindeyiz.
Bugünkü hantal devlet yapısıyla, atalet içerisinde, kırtasiyecilik ve
bürokratik engellerle hedefe ulaşmamız mümkün olamaz. Gelin, hep beraber, devlet kuruluşlarını yeniden gözden
geçirelim, yeniden reorganize edelim ve çağa uygun hale getirelim diyorum. Bu
meyanda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından da, artık, tarım kesimini ayırmak
lazım. Tarımla, tarım birlikleriyle, Sanayi Bakanlığı uğraşmamalı; bunları,
Tarım Bakanlığına devretmelidir. Hatta, Sanayi Bakanlığından ticaret kesimini
de alıp, Sanayi Bakanlığını bilim ve teknolojiyle donatmamız lazımdır diyorum.
Aksi takdirde, çağa ayak uydurmamız mümkün olamaz, iddiamızı gerçekleştirmemiz
mümkün olamaz, Büyük Atatürk'ün bize hedef olarak verdiği o çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşmamız mümkün olamaz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gölhan, 2 dakika içinde toparlar mısınız
efendim... MEHMET GÖLHAN (Devamla) - Memnuniyetle Sayın Başkanım;
teşekkür ediyorum. O itibarla, devletteki bu reformu mutlaka
gerçekleştirmek lazım. Gayet tabiî ki, bu arada -kusura bakmasın bakanlarımız-
bakanlık sayısını da indirmek lazım. Fedakârlığı hep halktan istiyoruz; ama,
biraz da, devlet olarak bizlerin bu fedakârlığa iştirak etmesi lazım ve
Türkiye, dünya gerçeklerine uygun olarak yeniden yapılanmalıdır diyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün elime bir dosya intikal
etti; bu arada bunu da söylemek istiyorum. Bu dosya, Ankara umum otomobilciler
ve şoförlere ait bir dosya. Gayet tabiî ki, bu oda, kendi yönetim kurulunca,
mevzuat gereğince kongresini yapmak için gün almış ve 11-13 Ocak tarihlerini
tespit etmiş; ama, maalesef, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız bu tarihleri
değiştirmiş; 11 Ocak yerine 27 Ocak tarihine almış kongre gününü. Sanayi
Bakanlığımızın, tabiî, demokratik kitle örgütlerine sahip çıkması lazım; güzel
de, müdahale etmesi uygun olmaz. Zannediyorum, bu konuda, mevzuata dayalı
olarak verilen herhangi bir şeyi ben hatırlamıyorum; o itibarla, gayet tabiî
ki, mevcut mevzuata göre alınmış olan bir karara müdahale etmemesi lazımdı. Bir
komiser gönderip bu kongrenin yaptırılması lazımdı. Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle -zamanımız
bittiği için- bu bütçemizin, milletimize, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum efendim. (DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gölhan. Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Birkan Erdal. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim? İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdal. ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2002 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi hakkında, Anavatan
Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı, bünyesinde,
ülkemizin gelişmesini, insanımızın kaderini doğrudan ve derinliğine etkileyecek
birçok kuruluş barındırmaktadır. En büyük icracı bakanlıklarımızdan biridir. En
büyük, memur ve işçi istihdam eden bakanlıklardan biridir. Bu özellikleri
nedeniyle, verimlilik ilkesinin, bu bakanlıkta önemi daha da artmaktadır.
Projelerin, verimlilik ilkeleri dikkate alınarak seçimi, süratle bitirilmesi;
personelin verimli istihdamı; gereksiz yatırımlardan kaçınılması; bürokratik
işlemlerin azaltılması; özel sektörün önünü açıcı yönde tedbirlerin alınması
her bakanlıkta önemlidir; ancak, bu bakanlıkta bir kat daha önem kazanmaktadır. Sayın milletvekilleri, bu hususları dikkate alarak bazı
ana konulara değinmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 14 Nisan 2001'de
"Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adı altında bir ekonomik
program açıkladı. Bu program, ülkemizi, içinde bulunduğu ekonomik krizden
çıkarmak ve adı üzerinde, güçlü bir ekonomiye kavuşturmak amacıyla
hazırlanmıştır. Bu programda, Türk Telekomun özelleştirilmesine ilişkin yeni
düzenlemeler önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda, ilgili yasanın da Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçmiş olduğunu dikkate alarak, en kısa süre içerisinde,
somut adımların atılmasını bekliyoruz. Telekomünikasyon kurumunun, özerk bir
kuruluş olmasının, bu konunun önemiyle ilgili olarak, hükümette herhangi bir
tereddüt yaratmaması gerektiğini düşünüyoruz. Yine, bu programda, Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programında, kablolu sabit telefon hizmetlerinde özel sektörün yer almasına
imkân sağlayacak düzenlemelerden bahsedilmektedir. Bu sahada alınacak somut
tedbirler, son derece önemlidir. Diğer taraftan, kablosuz sabit telefon hizmeti tabir
edilen, wireless fixed communication hizmeti, dünyada, çoğunlukla özel
şirketler eliyle yürütülen bir servis şekli olmuştur. Bizde ise, bugün, mevcut
uygulamaya devam edilmesi halinde, bu sahada da, bir devlet tekeli oluşma
ihtimali son derece yüksektir. Sayın Bakanın bu konuya hassasiyetle eğileceğini
umuyoruz. Yine, benzer şekilde, Devlet Demir Yolları, gayet doğru
bir kararla, birçok Batı ülkesinde olduğu gibi, hat boylarında mevcut
imkânlardan yararlanarak, özel kullanım maksatlı bir fiberoptik telefon ağı kurmak
istemiştir. Türk Telekom Anonim Şirketinin, bu ihaleye de girerek, o konuyu da
tekeline almak arzusu içerisinde olduğu duyumları gelmektedir. Sayın Bakanın,
bu konuda da gereken dikkati göstereceğine inanıyoruz. Değerli milletvekilleri, her sahada olduğu gibi,
telekomünikasyon hizmeti de, ancak, rekabet olduğu takdirde gelişebilecek bir
hizmet türüdür. Mevcut Türk Telekom sabit telefon hattı şebekesine rakip,
birkısım yeni sabit altyapı ağları, sektöre sağlık getirir; vatandaşa daha ucuz
ve kaliteli hizmet ulaştırır; devlet eliyle şişirilmiş istihdam değil, ekonomik
değeri olan gerçek istihdam sağlar; ancak, Türk Telekom müsaade ederse böyle
bir ortam mümkün olabilecektir. Bugüne kadar da, bu yönde çok fazla olumlu
işaretler görüldüğünü söylemek mümkün olamamaktadır. Türk Telekomun, elindeki
işleri en iyi şekilde gerçekleştirdiği takdirde, memlekete çok büyük hizmetler
edeceğine inanıyoruz. Bu kapsamda, özel sektör tarafından gerçekleştirilen
hizmetlerde, kamuyla rekabet ortamı yaratılmasına katkıda bulunmak adına
girişilen işlerden biri de, Aycell ismi verilen cep telefonu hizmeti olmuştur.
Aycell ve Aria, aynı dönemlerde yetki almışlardır. Aria, tüm altyapıyı, kendi
başına ve rakiplerine rağmen kurmaktadır. Aycell'inse, devlet kuruluşu olarak,
Türk Telekomca tümüyle desteklenmesi gerekmekte; ancak, şu aralar ne zaman
servise başlayabileceği bilinmemektedir. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki konuşmasında, 2002 yılı Nisan ayında, teknik donanım
çalışmalarının tamamlanmasının planlandığını belirtmektedir. İnşallah, Aycell
telefonunun servise girdiğini, piyasada kullanılmaya başladığını, bu ele
aldığımız bütçe yılı içerisinde görürüz. Yetkileri o veya bu şekilde, ama, inatla devlette
toplamanın, bütün bu işsizliğin, ekonomik krizlerin, küçülmelerin ve
sıkıntıların temel nedenlerinden olduğuna inanıyoruz. Sayın milletvekilleri, yazılım sektörü, çağımızın en
önemli sektörüdür. Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarına baktığımda gördüm ki,
orada da, sayın üyeler, bu konuyu büyük bir netlikle dile getirmişler.
Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerle en rahat şekilde rekabet
edebilecekleri saha, yazılım sahasıdır. Sözgelimi, otomobil veya buzdolabı gibi
ürünlerde üretim veya ihracat yapabilmek için milyar dolarlara varan yatırımı
en az bir veya iki yıl süreyle yapmak, ancak ondan sonra üretime başlayabilmek,
daha sonra da yavaş yavaş ve çok küçük katmadeğerlerle ihracat yapabilmek
mümkün olmaktadır. Yazılım konusunda ise, iyi eğitim görmüş, parlak ve genç
beyinlerin doğrudan üretimleri ve çok yüksek katmadeğerler söz konusudur.
Yıllar süren yatırım dönemleri veya çok büyük yatırım sermaye gerekleri yoktur;
ancak, bu konuda ilerlenebilmesi, genç insanların önlerinin açılabilmesi için,
çok hızlı, yaygın ve ucuz internet altyapısı gereklidir. Türk Telekomun, bugüne kadar, bu sahada, yeterince
etkili olarak, görevini en iyi şekilde yapabildiğini söyleyebilmem mümkün
olamamaktadır. Ödenek yetersizliği veya bürokratik işlemlerin uzunluğunun
sonucunda varılan nokta ortadadır. Sektöre girmeye gayretle uğraşan firmalar ya
iflas etmiş ya da çekilmiştir; bir iki özel firma kalmış, onlar da Türk
Telekomla yoğun bir savaş vermektedir. İnternet altyapımız ise, bu toz duman
arasında, birçok Ortadoğu ülkesinin bile maalesef, gerisinde kalmıştır. Diğer taraftan, bugün, Türkiye'de, yazılım ihracatına
uygulanacak bir dışticaret, gümrük ve kredi mevzuatı da bulunmamaktadır.
Hindistan, Dubai, Malezya gibi ülkeler, gelişmiş ülkelerle yarışta öne
geçerken, bizim, bu konuda, hâlâ, nasıl bir mevzuatımızın olacağını, bir yazılım
firmasının nasıl ihracat yapıp, yurda nasıl parasını getirebileceğini bile
belirleyememiş olmamız acıdır. Konunun yalnız teknik altyapısı, Ulaştırma
Bakanlığını ilgilendirmekte ise de, bu vesileyle, hükümetin bir bütün olarak,
bu konuya dikkatini çekmek için, mevzuat yönünden de bahsetmek istedim.
Ulaştırma Bakanlığımız, bu konuda öncü olabilir, bakanlıklararası koordinasyonu
talep edip Başbakanlık koordinasyonunda, işin, gümrük, dışticaret ve maliyeyi
ilgilendiren yönleri, süratle bir çerçeveye oturtulabilir. Aksi takdirde,
bugünkü mevzuat içerisinde, yazılım ihraç edebilmek, sonu belirsiz bir maceraya
girmektir. Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı, bugün, en
fazla sayıda devam eden projeye sahip bakanlıklarımızdan biridir. Çok fazla
proje, az ödenek sonucunda da, en fazla sayıda bitmeyen projeye sahip bir
bakanlığımızdır. Sayın Bakan göreve geldikten sonra, ilk uygulamalarıyla bu
konudaki hassasiyet ve kararlılıklarını ortaya koydular. Demir Yollarında yirmi
yıldan fazla devam eden ümitsiz bir projeyle ilgili aldığı karar cesaret
vericidir. Aynı kararlılığın eksilmeden sürmesini diliyoruz. Benzer şekilde,
yeni balıkçı barınakları inşaatlarına girişmeden, mevcutların, nasıl, hiç
kullanılamadan, denize para gömülen atıl yatırımlar olarak durduğunu göreceğine
inanıyoruz. Havaalanları inşaatlarında da aynı hassasiyeti göstermesini
bekliyoruz. Yine, bu kapsamda, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde
170 trilyonluk yatırım sürerken, Demir Yolları, kendi demiryolu ve limanlarını
yaptırabilecek birikime sahipken, 2002 yılında, 13 projeyi 16 trilyonluk
ödenekle yürütmesi beklenen DLHİ; yani, Demiryolları Limanlar Havaalanları
İnşaatları Genel Müdürlüğünün personel sayısı ve yıllık personel giderinin ne
olduğunu merak ediyoruz. DHMİ'nin yürüttüğü yatırım tutarının onda 1'inden az
bir yatırım için oluşturulan yapıyı süratle ele almak gerektiğine inanıyoruz.
Ortaya çıkacak rakamların yan yana konulmasının sonucunda da DLHİ'yla ilgili
olarak yeniden bir değerlendirme yapacaklarını düşünüyoruz. Kamunun etkin ve
verimli çalıştırılmasının gündemde olduğu, içinde bulunduğumuz bu dönemde, bu
konunun iyi bir örnek teşkil edeceğine inanıyoruz. Sayın milletvekilleri, illerde, ekonomik olmadığı
düşünülen havaalanlarının işletilmesinin, ücretsiz olarak, o ilin sanayi ve
ticaret odalarının mutlaka içinde bulunduğu il özel idarelerinin ve varsa
organize sanayi bölgelerinin bir araya gelerek oluşturacağı konsorsiyumlara
devredilmesi süratle gerçekleştirilmelidir. Bu suretle, o ilin üreten
kesiminin, yurtiçi ve yurtdışıyla ilişkilerinin çok süratle gelişeceği ve ilin
kalkınmasına pozitif katkıları olacağı hemen görülecektir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının bir diğer önemli kuruluşu Devlet Demir Yollarıdır. Devlet Demir
Yolları, misyonu itibariyle önemlidir, fonksiyonu itibariyle önemlidir,
kullandığı kaynaklar ve maalesef, zararının büyüklüğüyle önemlidir. Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları, 1999 yılında 220 trilyon, 2000 yılında 329
trilyon Türk Lirası zarar etmiştir, 2001 yılında beklenen zararı 608 trilyon
Türk Lirasıdır; ortalama yıllık zarar 500 milyon doların üzerindedir. Demek ki,
bu kuruluşu çok ciddî şekilde ele almak gereklidir. Demir Yollarının verimlilik
esaslı çalışmasını temin için, bu kuruluşa her türlü; ama, her türlü destek
verilmelidir; ancak, bu çerçevede gerçekleştirilmesi ve değerlendirilmesi
gerektiğine inandığım bir örneği burada tekrar etmek istiyorum. Zamanında, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yollarının
birer müessese müdürlüğü olan TÜLOMSAŞ (Türkiye Lokomotif Sanayii Anonim
Şirketi) TÜDEMSAŞ (Türkiye Demiryolları Makineleri Sanayii Anonim Şirketi)
TÜVASAŞ (Türkiye Vagon Sanayii Anonim Şirketi) yani, lokomotif, yük vagonu ve
yolcu vagonu imal ve tamir eden şirketler, özelleştirilmeleri amacıyla müstakil
anonim şirketler haline getirilmiştir. Uzun süren çabalarda özelleştirilmeleri
mümkün olamamış, sonuçta, özelleştirilemeyecekleri kanaatine varılarak
özelleştirme kapsamından resmen çıkarılmışlardır; ancak, bu kararın üzerinden
yıllar geçmesine rağmen, hâlâ, müstakil anonim şirketler olarak
çalışmaktadırlar. Bu çalışma şekli, hem gereksiz bir personel
şişkinliğine hem kaynak israfına hem de Devlet Demir Yollarıyla koordinasyon
sorununa yol açmaktadır. Tek müşterileri Devlet Demir Yollarıdır; Demir Yolları
sipariş verirse çalışmakta, sipariş vermezse durmaktadırlar; ama "biz,
idarî açıdan müstakil anonim şirketleriz" demektedirler. Her birinin ayrı
ayrı genel müdürleri, 5'er tane genel müdür muavinleri, 7'şer kişilik yönetim
kurulları, hukuk müşavirlikleri, teftiş kurulları, velhasıl, Devlet Demir
Yollarında ne varsa, bir o kadar idarî kadroları vardır. Halbuki bütün bu hizmetler, bir müessese müdürlüğü
eliyle yürütülebilir. Bu fabrikaların, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
bünyesi içerisine tekrar döndürülmeleri halinde, hem daha verimli
çalışabilecekler hem de Devlet Demiryollarının yurtdışı ilişkilerinden
yararlanılarak ihracat imkânı bulunabilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun, bu konuda iki kez almış olduğu kararın,
Sayın Bakana yardımcı olacağını düşünüyoruz. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda, demiryolları
projeleri konusunda dile getirilmiş olan, Hazine Müsteşarlığı ile olan
uyuşmazlığın ülkeye vermeye devam ettiği zararın, ilgili bakanlar arasında
-Başbakanlık koordinasyonuyla- süratle çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu
çeşit uzun süren belirsizlikler, ülke itibarına büyük zarar vermektedir. Konu,
olumlu veya olumsuz mutlaka sonuçlandırılmalıdır. Bir konuda iki doğru birden
olamaz; ya Ulaştırma Bakanlığının dediği doğrudur ya da Hazine Müsteşarlığının
dediği; ama, mutlaka yanlış olan, bu tür konuların aylarca sürüncemede
kalmasıdır. Bakanlıklararası koordinasyon, Başbakanlığın temel görevidir. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erdal. Sayın Mehmet Ali Bilici; buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı
bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Vatandaşın ve ülke şartlarının beklentilerini
karşılamak üzere, Parlamentodan alınan yetki çerçevesinde oluşturulan bütçe
uygulamaları, inandırıcı ve samimi olduğu ölçüde başarılı olma şansına
sahiptirler. 2002 yılı malî bütçesinin, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında
meydana gelen beklenmedik olumsuz şartlar altında hazırlanmış olduğunu ifade
edebiliriz. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde olan Türkiye'nin, ekonomisinin
küreselleşmesinin yarattığı bu olumsuzluklardan etkilenmemesi mümkün değildir. Sayın milletvekilleri, bugün bütçesini müzakere
ettiğimiz Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, organize sanayi bölgelerinden
içticarete, küçük sanayi sitelerinden esnaf ve sanatkârlara; tüketici ve
rekabetin korunmasından Avrupa Birliğiyle uyum ve koordinasyona, Tarım Satış
Kooperatiflerinden ölçü ayar ve standartlara; küçük ve orta ölçekli
işletmelerin desteklenmesine, Türkiye'de verimliliğin artırılmasından sınaî
mülkiyet haklarının güvence altına alınmasına kadar çok geniş sorumluluk
alanına sahip bir kuruluştur. Türkiye'nin ithal ikamesine dayalı sanayileşme
politikalarında, KİT'lerin kurulmasında ve gelişmesinde tarihî görevler
üstlenmiş olan söz konusu Bakanlığın, bugün, Türk sanayii ve ekonomisinin
içerisinde bulunduğu göz önüne alındığında, yeterince fonksiyonel olduğunu
söylemek mümkün değildir. Sanayi ve ticaret, dünyada ve Türkiye'de kalkınmanın en
önemli unsurlarından biridir. Sanayi sektörü, ekonomik yönüyle, gayrî safî
yurtiçi hasılâya en büyük gelir payı aktaran, en çok katmadeğer sağlayan, atıl
kalmış tasarrufu ve sermayeyi harekete geçiren geniş istihdam imkânları yaratan
önemli bir sosyal refah vasıtasıdır. Bu itibarla, sanayi sektörü, gelişmekte
olan ülkelerde hızlı kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin tarihine kısaca bakacak
olursak, sanayileşmenin kökünün 18 inci Yüzyılda yeni tekniklerin bulunup
yayılmasında yattığını görürüz. Daha sonraları 19 uncu Yüzyılın başlarında, teknolojinin
gelişmesi, makinelerin kullanımının yaygınlaşması, yalnız insan gücüyle
sağlanamayan bir enerjinin, buharın ve bunu takiben elektrik ve petrolün
kullanılması sonucu, sanayi devrimi diye adlandırılan olay başlamıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyılı bundan önceki dönemlerden
üstün kılacak en belirli dinamikler ise, şüphesiz, bu döneme bilim ve gelişmiş
teknolojilerin vurduğu damgadır. Uluslararası rekabet bu temel kavramlar
çerçevesinde cereyan etmektedir. 21 inci Yüzyılın süper güçleri arasına ancak eğitime ve
insan kalitesine yatırım yapan, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem
veren, dünyadaki çeşitli dinamik ve değişimleri yakînen takip eden, altyapısını
çağdaş dünya normlarına uydurabilen ülkelerin yer alacağı muhakkaktır. Sayın milletvekilleri, hızla değişmekte olan yeni
ekonomik sistem, yeni kuralları da beraberinde getirmektedir. Küreselleşmenin
yarattığı bu global ekonomik sisteme uygun yapısal değişikliklerin bir an önce
hayata geçirilmesi, ülkemiz sanayileşme politika ve stratejilerinin oluşmasında
önemli bir unsur teşkil edecektir. Dünya piyasalarına entegre olma ve Avrupa Birliğine
uyum çerçevesinde sanayimizin dışa açık, rekabet gücü yüksek bir yapıya
kavuşturulmasında acil önlemlerin süratle alınması, bir yandan serbest piyasa
koşullarının oluşmasıyla ilgilidir. Bunun yanı sıra, sistemli araştırmalarla
elde edilen bilgiye dayanan kapsamlı teknolojiler, sanayide rekabet koşullarını
büyük ölçüde belirleyecektir. Özellikle, gelişmiş ülkelerde üniversite ve
sanayi işbirliğine dayalı yeni üretim modelleri geliştirilmektedir. Bu
konjonktür içerisinde Türkiye ekonomisine baktığımızda yüksek enflasyon, iç ve
dışborç, bozuk malî sistem ve buna bağlı olarak kamu finansman açıkları gibi
birtakım olumsuzluklarla karşılaşmaktayız. Verimlilik ve rekabet gücü sıralamasında, 1999 yılında
59 ülke arasında 47 nci sırada olan ülkemiz, şu an 54 üncü sıraya gerilemiştir.
Bu durum, sanayi ve ticarî faaliyetlerimizde rekabetçi ortamdan giderek
uzaklaştığımızın ve ihracat kapasitemizin küçüldüğünün göstergesidir. Sayın milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilâtı ve
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 2001 yılında ülkemiz ve
sanayimizin küçülen bir süreçten geçtiği anlaşılmaktadır. 2001 yılı bütçesine
göre, yüzde 54 artışla 116,9 trilyon olarak öngörülen 2002 yılı Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesinin yüzde 87'lik dilimi olan 66,7 trilyon lira
organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri yatırımlarına, 6,5 trilyon
lira da KOSGEB yatırımlarına ayrılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu konjonktürel
nedenlerden kaynaklanan bu kısıtlı bütçenin yeterli olduğunu söylemek elbette
mümkün değildir; ancak, Bakanlığın kendinden beklenen hizmetleri en iyi şekilde
yerine getireceğine olan inancımızın tam olduğunu belirtmek istiyorum. Planlı kalkınma dönemine girdikten sonra, bölgesel
dengesizlikler yaratmadan, geri kalmış bölgelerin kalkınmasını teşvik ederek,
sanayi yatırımlarını bu bölgelere çekmek suretiyle dengeli kalkınmayı sağlamak
ve sanayiin gelişmesine yardımcı olmak üzere, organize sanayi bölgeleri
kurulması uygulamasına başlandığı hepimizce bilinmektedir. Bu zamana kadar 51
adet organize sanayi bölgesinin hizmete açılmış olduğunu görmekteyiz. Yerleşme
merkezlerinin dışında kurulan bu bölgelerin kent planlaması içindeki yeri de
önemlidir. Beraberinde ayrılan konut yerleşme bölgeleriyle birlikte, anakentin
konut ve gecekondu sorununa da bir çözüm getirmektedir. Planlı kalkınma döneminde, küçük sanayi sektörünün
kendine özgü problemlerinin çözümüyle, sahip oldukları önemli potansiyelin
yaratabileceği ölçüde ekonomiye katkılarını sağlamak amacıyla birtakım
tedbirler getirilmiştir. Bunların başında, küçük sanayi geliştirme
merkezlerinin süratle kurulması, büyük ve küçük sanayiin birbirleriyle koordine
edilmesi, küçük sanayiin kredilendirilmesi gibi tedbirler gelmektedir. 2001
yılında hizmete sunulan 39 adet küçük sanayi sitesi ile 6 751 işyerine çalışma
imkânı sağlanmıştır. Bakanlık bünyesinde, esnaf ve sanatkârların doğrudan
muhatap bulacağı, finansman ve diğer sorunlarının çözüme kavuşacağı Esnaf ve
Sanatkârlar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) aracılığıyla KOBİ'lerimize
her türlü bilgi ve teknoloji yardımı sürdürülmektedir. Dünyanın gelişmiş ekonomilerinin son yıllarda
hedeflerin ötesinde bir büyüme gerçekleştirmelerinin arkasında yatan temel
etkenlerden en önemlisi, şüphesiz ki, bilgi ve iletişim teknolojilerinde
ulaştıkları seviyedir. Ülkemizin bilgi toplumuna ulaşması, ekonomik ve
toplumsal gelişimi ve dönüşümü sağlayabilmesi ve rekabetçi dünyada yerini
alabilmesi için, bilim ve teknoloji üreten, bunu endüstriye uygulayabilen ve
toplumsal faydaya dönüştürebilen konuma gelmesi, buna yönelik politikalara
öncelik vermesi, kuşkusuz, büyük bir önem taşımaktadır. Mevcut KOBİ'lerin sorunlarına baktığımızda, herhangi
bir ortaklık, herhangi bir dış ortak yatırım için yeterli bilgi ve teknoloji
altyapısına sahip olmadığı gibi, malî tabloları bakımından da standartların
dışında olduklarını üzülerek ifade etmek istiyorum. Yukarıda arz ettiğim
standartları taşımayan bu şirketlerimiz, maalesef, global piyasalardaki
fonlardan, hatta Avrupa Birliği fonlarından da yararlanma şansını elde
edememektedirler. Sanayi ve kalkınmanın temelini oluşturan KOBİ'lere bilgi ve
teknoloji yardımı konusunda KOSGEB'lere büyük görevler düşmektedir. Sayın milletvekilleri, enerji fiyatlarının, Avrupa
dahil, tüm komşu ülkelerden pahalı oluşu nedeniyle, sanayimizin rekabet gücü
etkilenmektedir. Dünya piyasalarında rekabet şansımız azalmakta olup, bununla birlikte,
ihracatımızın olumsuz etkilenişi sanayimizi zora sokmuştur. Ucuz enerji ve
birtakım teşviklerden dolayı, 200 kadar sanayici ve işadamı, bugün Romanya ve
Bulgaristan'da sanayi tesisleri kurmuşlardır. Bu durumu da hükümetin dikkatle
izlemesinin yararlı olacağı inancı içerisindeyim. Komşu ülkelerin tamamı 4 sentlik enerji maliyetiyle
çalışırken, ülkemizde ilan edilen enerji maliyeti 7 senttir; aslında,
kesintilerle 10 senti bulmaktadır. Bir ucu 4 sent, diğer ucu 10 sent olan bir
rekabette, bizim, sanayicimize dönüp de "ihracatta rekabet edin" deme
şansımız yoktur. Bunun yanında, başta, Güneydoğu Anadolu olmak üzere,
bazı bölgelerde kaçak enerji kullanılması, sanayiciler arasında haksız rekabet
ortamı yaratmaktadır. Bu konuda Enerji Bakanlığımızın daha dikkatli olması
gerekmektedir. Sanayicimize, işadamlarımıza gereken destek
verilmelidir. Yatırım yapan, istihdam yaratan insanların başı belaya girmiş;
parasını faize yatıran, üretmeyen insanlar da, bu kriz ortamından kazançlı
çıkmışlardır. Sayın milletvekilleri, hükümetin son günlerde reel
sektöre sıcak yaklaşımını ve reel sektörün sorunlarının çözümünde gösterdiği
çaba ve gayretleri takdirle karşılıyoruz. Bir an evvel reel sektörü ayağa
kaldırmak için, üretim ve ihracat yapan firmalara ucuz kredi kaynağı
kullandırılmalıdır; ama, maalesef, kriz döneminde bankaların olumsuz tavırları
krizi daha fazla yaygınlaştırmıştır. Bankaların, kriz döneminde reel sektörü
destekleyeceklerine, verdikleri kredinin kapatılması için işadamlarını taciz
ettiklerini biliyoruz ve şahit olduk. Bankacılık sisteminin yeniden yapılanması ülkemiz ve
sanayicimizin geleceği açısından son derece olumlu olmuştur. Maalesef, geçen
yıllarda kamu bankaları kaynakları çarçur edilmiş, bunun faturasını hep
birlikte ödemişizdir. Bütün olumsuzluklara rağmen, Türk sanayiinin, akılcı
politikalarla, iyi yönetimlerle tekrar eski günlerine döneceğine inanıyorum.
Sanayicimizin, bu zorluklara rağmen yatırıma devam edeceği inancındayım. Ülkemizde ekonomik küçülmenin bu yıl sonu itibariyle
yüzde 7'nin üzerinde gerçekleşecek olması, yaşanan kriz ağırlığının bir
göstergesidir. Türkiye, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini
yaşamaktadır. Sanayi sektöründe gerilemenin yüzde 11'in üzerinde olması dikkat
çekicidir. Krizin en ağır faturasını sanayicimiz, işadamımız, işinden olan
işçimiz, insanlarımız ödemektedirler. Ekonomi, yalnızca üretim değildir;
üretilen mal ve hizmetler yeterli düzeyde alıcı bulamadığı zaman kriz var
demektir. Ülkemizin yaşamakta olduğu kriz, talep azlığı krizidir.
Bunun için, piyasalara yeterli güven verilmelidir ve bizler umutlu olmalıyız.
Türk sanayiinin ve piyasalarının rahatlaması için, reel sektör ile finans
kesiminin uyumlu çalışması şart olmuştur. Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
hizmet sahalarından biri olan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin,
ülkemizin ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Bugün
20'den fazla tüzelkişilik halinde, hemen hemen ülkemizin tamamına dağılmış
olarak bulunan 700 000'e yakın çiftçi ailesine dönük, pamuk, fındık, ayçiçeği,
soya fasulyesi, yaş ve kuru üzüm, kuruincir, zeytin, zeytinyağı, tiftik,
yerfıstığı, bakliyat, antepfıstığı, kırmızı biber, ipek kozası, gül ve
narenciye gibi tarım ürünlerimizin alınması, satılması, işletilmesi
fonksiyonunu yürüten bu birliklerimiz, Türk çiftçisinin destekçisi ve sigortası
durumundadır. Hızla sanayileşmekte olan Türk ekonomisi içerisinde kaynak
yaratmak ve birkısım sanayi mallarına hammadde temin etme özelliği sebebiyle
tarım sektörünün ağırlığı her zaman devam edecektir. Ülkemiz işgücünün büyük bir kısmının halen tarım
sektöründe çalıştığı dikkate alındığında, Türk çiftçisinin içinde bulunduğu
ekonomik ve sosyal durum daha da önem arz etmektedir. Yeni getirilen yasal
düzenlemeyle bu kuruluşlar özerk hale getirilmiş ve yönetimi Türk çiftçisinin
kontrolüne bırakılmıştır. Yaklaşık 10 000 000 nüfusu ilgilendiren bu
kooperatifler, yeniden yapılandırılarak, çağdaş ve özerk bir niteliğe
kavuşturulurken, Bakanlık, sadece sanayi politikalarının oluşturulması bakımından
yönlendirici bir rol üstlenmektedir. Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan 250 trilyon liralık
ürün alım fonu Türk çiftçisinin hizmetine sunulmuştur. Yeni oluşturulacak ürün
borsaları projesiyle devletin, ürün alım ve pazarlamasından çekilmesi veya
rolünün azaltılmasından dolayı piyasada oluşacak istikrarsızlık, modern
borsalar sayesinde giderilecektir. Ürün borsalarının bir an evvel ülke çapında
yaygınlaştırılması şart olmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda ifade
ettiğim gibi, kalkınmanın temelini sanayi ve ileri teknoloji oluşturmaktadır.
Anavatan Partisi olarak sanayi ve ticaretimizi canlandıracak ve bu ülkeyi
içinde bulunduğu ekonomik çöküntüden çıkaracak yapısal değişikliklerin bir an
evvel hayata geçirilmesini ısrarla savunuyoruz ve destekliyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, 2002 yılı Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla
selamlarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bilici. Şahsı adına, Mehmet Sadri Yıldırım. (DYP sıralarından
alkışlar) Buyurun Sayın Yıldırım. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2002 yılı bütçesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve
televizyonları başında bizi izleyen esnafımızı, KOBİ'lerimizi, sanayicilerimizi
ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkenin kalkınmasında, yurdun
her köşesinde sanayi tesislerinin kurulmasında, vatandaşlarımıza iş imkânı
sağlanmasında, sınaî üretim ve ihracatın artırılmasında, kısaca, Türkiye'nin
ekonomik kalkınmasında söz sahibi olan esnaf ve sanatkârlar ile şeker sanayii,
küçük ve orta ölçekli işletmeleri içine alan çok önemli bir bakanlığın
bütçesini görüşüyoruz; ancak, bu bütçe, yatırımdan, üretimden, ihracattan uzak;
içinde, çiftçinin, esnafın, KOBİ'lerin, sanayicinin, memurun, emeklinin, işçi
emeklisinin, fakir fukaranın olmadığı, ülke ve millet için felaket bir
bütçedir; yoksulluk bütçesidir, borç ve faiz bütçesidir, kısaca, kriz
bütçesidir. Bugün, hepimizin içinde yaşadığı ve bildiği gibi,
ülkemiz, ekonomik bakımdan, gerçekten, kritik ve zor günlerden geçiyor. Hatta,
İkinci Dünya Savaşından, yani, 1945 yılından bu yana en derin, en uzun süreli
krizi, yoksullaşmayı ve yüzde eksi 8
küçülmeyi ve tarihî bir ekonomik tahribatı ve ekonomik depremi, maalesef, bugün
yaşıyoruz. Değerli milletvekilleri, ülkemizde şu anda sanayi ile
KOBİ'lerin durumuna baktığımızda ise, sanayinin altyapısı küçük ve orta ölçekli
işletmelerdir. Son üç dört yıldır, KOBİ'ler yeterli kredi alamadığı gibi,
destek de yapılmamıştır. Ülkemizin ve bölgemizin sanayileşme yapısının yüzde
99'unu küçük ve orta boy işletmeler oluşturmaktadır. Ülkemizin yaşamakta olduğu
derin ekonomik krize rağmen, Anadolu'da faaliyet gösteren KOBİ'lerin büyük bir
kısmı mücadeleye devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde
de, devletimizin, KOBİ'leri desteklemek ve uluslararası rekabete hazırlamak
için yönlendirici kurumlara ihtiyacı vardır; bu da, KOSGEB'tir. Değerli milletvekilleri, ülkemiz, KOBİ yoğunluklu
sanayisiyle bir avantaj yakalamıştı; ancak, son senelerde, gün geçtikçe,
bilhassa Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinden sonra iflaslar ve sıkıntı
nedeniyle, KOBİ'ler, maalesef, hükümetin yanlış ekonomik politikalarıyla birer
birer kapanmaya başlamış ve gün geçtikçe kapanma sayısı artmakta ve işçiler
çıkarılmaktadır. Görülüyor ki, ülkemizde sanayi gerilediği gibi, KOBİ'ler de
yok olmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, 2001
yılı temmuz, ağustos ve eylül aylarında sanayi üretimi, geçen yılın aynı
dönemine göre, yüzde 10,1, genelinde ise yüzde 26 azalırken, yılın dokuz aylık
döneminde ise küçülme yüzde eksi 8 olmuştur. Ancak, ülkemizdeki bu küçülme,
aynı zamanda, istihdamı ve işsizliği artırmış ve devlet gelirlerinin azalmasına
ve yatırımcının ülke dışına kaçmasına sebep olmuştur. Bu kriz böyle devam
ettiği müddetçe, sanayi üretimindeki daralma devam edecek ve küçülme daha da
artacaktır. Doğru Yol Partisinin, tarafsız olarak yaptığı
araştırmaya göre, kasım ve şubat krizlerinin Türk ekonomisine maliyeti 133
milyar dolara, yani, 198 katrilyon liraya mal olmuştur. İstanbul Ticaret
Odasının ve sanayi odalarının yapmış olduğu araştırmalarda da aynı netice
çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, ekonominin omurgası,
vergisiyle devleti ayakta tutan ülkemizdeki esnafın, sanatkârın ve KOBİ'lerin
durumuna baktığımızda ise, son üç yılda enflasyonla mücadele amacıyla ekonomik
istikrar programının 2000 yılında uygulamaya konulması, esnaf ve
sanatkârlarımıza, KOBİ'lerimize ve sanayicilerimize büyük fedakârlıklar
yüklemiş ve derin sıkıntılar yaşatmıştır. Türkiye'de, Ekim 2001 tarihî itibariyle esnaf ve
sanatkârlar siciline kayıtla olan esnaf ve sanatkârların sayısı 2 752 222'dir.
Buna göre, 1999 Ocak-Ekim tarihinde kapanan işyeri sayısı 59 098, 2000
Ocak-Ekim tarihinde kapanan işyeri sayısı 90 278, 2001 Ocak-Ekim tarihinde
kapanan işyeri sayısı 92 100'e ulaşmıştır. Böylece, esnaf ve sanatkâr siciline
kayıtlı işyerlerinin 1999 yılında kapanma oranı yüzde 26 iken, 2000 yılında bu
oran yüzde 50'ye, 2001 yılında ise, yüzde 84'e yükselmiştir. Değerli milletvekilleri, krizden sonra, ülkemizde, 50
ilde yapılan çalışmada esnafların kepenk kapatmada en önemli nedeninin iflas
olduğu tespit edilmiştir. Yine, krizden en çok etkilenen meslek dalının
bakkallar olduğu ortaya çıkmıştır; yani, mahalle bakkalları yok olmuştur.
Krizden en fazla etkilenen ve kapanan mesleklerin dağılımına baktığımızda,
bakkal 4 254, kahveci 2 190, şoför esnafı 1 782, minibüsçü, nakliyeci 1 431,
tuhafiyeci 1 028, kamyoncu 1 879, lokantacı 761, marangoz 722'dir. Sayın hükümet, ülkeyi ne hale getirdiğiniz ortadadır.
Bu duruma göre, sayın hükümet sözcüleri, eğer "biz başarılıyız"
diyorsanız, çıkın bu kürsüye, millete "ülkenin ve sizin durumunuz çok iyi,
biz başarılıyız" deyin. Eğer, başarılı değilseniz, o zaman, hükümet olmaya
hakkınız yok, sizin yaptığınız gasptır. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın hükümet, ülkemizin, esnafımızın, KOBİ'lerin ve
sanayicinin kurtarılmasını istiyorsanız, düşük faizli kredi vermelisiniz. Malî af çıkarmalısınız. Yeni ve ekvergi uygulamalarından vazgeçmelisiniz. Hayat standardı esasına göre vergi uygulamasını derhal
kaldırmalısınız. Motorlu Taşıtlar Vergi oranıyla, ayrıca, KDV oranlarını
mutlaka indirmelisiniz. Yoksa, esnafın, KOBİ'lerin ve sanayicilerin dayanma
gücü kalmamıştır. Bir yıl içinde tüm esnaf kepenk kapatır ve ülkeyi
bitirirsiniz. Bakın, Eskişehir Esnaf ve Sanatkârlar Birliğinden gelen
bilgiye göre, 2001 ocak-ekim sonu itibariyle 1 231 esnaf kepenk kapatmış,
kaydını sildirmiştir. Yine, Eskişehir Sanayi Odasından aldığım bilgiye göre,
kapanma oranı yüzde 20'dir. Eskişehir'in sanayi şehri olması dolayısıyla KOBİ
işletmeleri çoktur; ancak, Eskişehir Sanayi Odasınca, organize sanayi bölgesi
bilim parkı alanı içinde KOSGEB için bir arazi tahsis edilmesine karşın,
buraya, yaklaşık dört yıldır kalıcı hizmet binası yapılamamıştır. Kaldı ki,
Eskişehir, sanayisi gelişmiş, KOBİ'leri aktif ve KOSGEB'i kullanılabilecek olan
firmaların bulunduğu bir yöredir. Eskişehir'e acilen hizmet binasının yapılması
gerekir. KOBİ kredileri de en az Eskişehir'e kullandırılmıştır.
Bunun sebebini Sayın Bakanımızın açıklaması gerekir. Sayın Bakanımızdan, hem
hizmet binasının yapılması hususunda ve hem de Eskişehir'in hakkı olan KOBİ
kredilerinin kullanımında yardım ve ilgilerini bekliyoruz. Sayın Bakanım, Eskişehir, tarım ve sanayi şehridir;
ancak, pancar bedelleri halen belli olmamıştır. Pancar çiftçisi, mağdur ve
perişandır. Maliyeti 60 000 liradır. Eğer, maliyetin altında fiyat verirseniz,
pancar çiftçisinin ipini siz çekmiş olacaksınız -böylece, bu vebalin altından
kalkamazsınız- çünkü, bu, çiftçiye, pancar ekmeyin demektir. Şeker
fabrikalarının satışını Pancar Üreticileri Birliğine yapınız. Sayın hükümet, üç yıldır uyguladığınız yanlış ekonomi
politikasıyla, ülkeyi ve milleti bir gecede yüzde 70 yoksullaştırdınız, iş ve
aş çarkını durdurdunuz. Size buradan soruyorum: Esnaf ve sanatkârlar, KOBİ'ler,
sanayiciler, çiftçi, memur, işçi ve emekliler, Allahaşkına söyleyin ve
gösterin, bu bütçenin neresinde, bu programın neresinde? Bunu, millete nasıl
izah edeceksiniz? Yeter artık... Milleti kandırmayın. Ben, sayın
hükümetimizden, ülkemiz adına, milletimiz adına rica ediyorum; sıkıntı çok
büyük, bu yüce milletin, bu büyük ülkenin sıkıntılarına acilen çare bulun, işi
ciddiye alın, ülke elden gidiyor... 10 milyar dolar geliyor, gidiyor, ekonomi
düzeliyor diye milleti oyalamayın; çünkü, vatandaşın ekonomisi düzelmiyor,
gittikçe bozuluyor. (MHP sıralarından "Düzeliyor, düzeliyor" sesleri)
Halkın büyük bir çoğunluğu, şu anda, belediyelerin iftar verdiği çadırlarda
karnını doyuruyor. Halen, halkın yüzde 90'ı kömür alamamış durumda; halk, açlıkla
mücadele ediyor. Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de, 2 752 222
kayıtlı esnaf ve sanatkârı temsilen, gazetelere tam sayfa ilan vererek
"esnafımızı canlı canlı mezara gömdürmeyeceğiz" diye hükümete
seslenen esnaf konfederasyonunun feryatlarını neden duymuyorsunuz? Yoksa,
duymak istemiyor musunuz? Öyleyse, siz, millete karşı kulaklarınızı
tıkamışsınız ve gözlerinizi de iktidar hırsı bürümüştür. Gelin, ülkeye daha fazla zarar vermeden dönün bu
programdan ve istifa ederek iyilik edin diyor; bu bütçenin, yanlışlarına ve
eksiklerine rağmen, ülkemize, milletimize, esnaf ve sanatkârlar ile
KOBİ'lerimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
(DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım. Bütçenin hayırlı olmasından başka lehte bir konuşma
olmadı! MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Çok güzel...
Milletin gerçekleri bunlar Sayın Başkan. BAŞKAN - Aleyhte konuşmak üzere, Sayın Mustafa Geçer;
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde kişisel söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgiyle selamlıyorum ve
görüşülmekte olan bütçenin hayırlı olmasını şimdiden temenni ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci
hükümetin, sergilemiş olduğu ekonomik politikalar, kamu finansman açıklarının
giderilmesi noktasında aldığı kararlar ve tuttuğu yolun yanlış olduğunu, artık,
herkes biliyor. Yani, şurada, gerek muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımız
gerekse iktidar partisine mensup konuşmacı arkadaşların hiçbirinin, gerçekten,
gelecekten ümitli, böyle bir bütçeyle çok iyi noktalara gidebileceğimiz
noktasında bir beyanı olmadı; herkes bunu eleştiriyor. Burada bir yanlış var herhalde; yani, hükümetin üç
yıldan bu yana uygulamış olduğu programlar, ekonomik istikrar programları,
gerçekten, tünelin ucunu gösterecek bir ışıltı verdi mi? Allah için, iktidar
partilerinden yetkili biri çıksın "evet, şu aldığımız karar, şu
uyguladığımız icraat, şu ortaya koyduğumuz program iyi netice verdi"
desin. Şu anda bunu söyleyebilecek bir durum göremiyorum. Ben, bir muhalefet
partisi mensubu olarak değil, son derece iyi niyetle ve tüm göstergeleri
inceleyerek, imbikleyerek, şöyle, bir parça bir şey bulabilir miyim diye
araştırıyorum, maalesef, hiçbir şey yok. Masalarımızın üzerine yığınlarla fakslar geliyor;
sanayi odalarından, ticaret odalarından, meslek kuruluşlarından, sivil toplum
örgütlerinden geliyor. Hiçbirinde de "evet, hükümet iyi yaptı, Allah razı
olsun, gerçekten ileriye doğru bir ümidimiz var" diyeni görmüyoruz,
vatandaşımızın, her gün, bir ümitsizlik bataklığına doğru sürüklendiğini
görüyoruz; ama, bakıyoruz sayın hükümete, sonunda, müflis tüccarın eski defteri
karıştırması gibi, işte "şöyle oldu böyle oldu, sizin yüzünüzden oldu,
geçmişte birikmiş birtakım tortuları dağıtmaya çalışıyoruz, Türkiye düzlüğe
çıkacak" gibi birtakım beyanlarda bulunuyorlar. Biz, hükümetin bizatihi
yayımlamış olduğu verilere bakıyoruz, ekonomik göstergelere bakıyoruz, bunlarla
hiç alakası yok. Hükümet yüzünü kesinlikle vatandaşa dönmüyor, vatandaşı
dinlemiyor; varsa yoksa IMF'yi, Dünya Bankasını, Avrupa Birliğinin birtakım
kriterlerini icra edeceğim diye, onları dinliyor, onların yüzüne bakıyor,
onlarla konuşuyor, onların dediğini icra etmeye çalışıyor. Vatandaş bir yandan
inim inim inliyor; onların sesine kulak veren yok, onlara yüzünü dönen yok.
Şayet, hükümet, onlara yüzünü dönme cesaretini gösterebilecekse, ben, doğrusu,
lütfen, en kısa zamanda bir seçime gidilsin diyorum. Şimdi, burada tutarsızlıklar şuradan belli: Ben, şunu,
şurada kısaca inceledim. Devlet Planlama Teşkilâtının yayımladığı kamu
finansman raporu var. Devlet Planlama Teşkilâtı, her halde, hükümetin uzmanlık
kuruluşudur, devletin uzmanlık kuruluşudur, bu konuda söylediği yalan olamaz.
Zaten, biz bunları yaşıyoruz, vatandaş fizikî olarak yaşıyor bunları. Şimdi, geçen sene bir bütçe yapıldı, 2001 yılı bütçesi;
konsolide bütçe 48,4 katrilyona bağlandı. O zaman, biz, muhalefet partisi
olarak, defalarca söyledik "Türkiye'nin potansiyelini, Türkiye'nin
ekonomisini taşıyamaz bu bütçe" dedik. Yani, herhalde, sayın hükümet,
burada devleti küçültüyoruz diye, liberalizasyon politikası içerisinde,
ekonomiyi küçültüyor. Burada, bir yanlışlık var; yani, yolda bir yanlışlık var.
Yanlışlık olmasaydı, herhalde, doğru işaretlere rastlardık. Yani, Erzurum'a
gidiyoruz diye çıkıyorsunuz, Roma'ya doğru gidiyorsunuz. Yol yanlış; yol yanlış
olunca, doğru hedefe varmak mümkün olmuyor. Dünya yuvarlak olduğu için,
yıllarca dolanıyorsunuz, başladığınız noktaya geliyorsunuz; yani, olan bu değil
mi burada? 2001 yılı bütçesi 48.4 katrilyon liraya bağlanıyor ve 5.2 katrilyon
lira açık olacak deniliyor; yani, bu kadar öngörüsüzlük olur mu; yani, bu
bilinçsiz ve bilgisizliğin eseri değil. Burada, bilerek ve isteyerek, sanki
bunlar taammüden yapılıyor; Türkiye'nin tasfiye edilmesi, Türkiye'nin
çökertilmesi, Türkiye'nin pazar haline getirilmesi adına, bunlar bilerek
yapılıyor diye düşünüyorum. Ekonomi bilmek çok zor bir şey değil; dağdaki
insana 5 000 000 verseniz, bu 5 000 000'a bir tavuk alabilirsin bir de deve
deseniz, o insan "deveyi alayım" der. Ekonomi budur; yani, az
kaynakla, çok menfaat, çok fayda üretmektir. Burada, böyle bir bütçe yapılmış,
ondan sonra olmadı demişler, altıncı ayda 30.6 katrilyon liralık ek bütçe
yapılıyor; yani, bu kadar öngörüsüzlük olur mu? Yani, şu anda ortaya koyduğunuz
bütçenin; evet, Türkiye'yi düzlüğe çıkaracak noktada olduğuna, gerçekten inanan
varsa, bizi de ikna etsin lütfen; biz de, gittiğimiz zaman, bize soran
vatandaşlara izah edelim bunu. Şu anda getirilen bütçe; geçen sene 48.4
katrilyon lira, olmadı efendim, altıncı ayda ekbütçe, ondan sonra 79 katrilyon
liralık bütçe yapıldı. O bütçe yetti mi? Peki, bu gelir bütçesini, gider
bütçesini yaptınız da, bunun faturasını kime yüklediniz? Burada yazmış Eğitime
Katkı Payı artırılacak, Gelir Vergisi dilimleri artırılacak, Geçici Vergi
artırılacak, Motorlu Taşıtlar Vergisi yüzde 75 artırılacak, Taşıt Alım Vergisi
artırılacak, bilmem ne artırılacak, burada millete büyük faturalar çıkarılmış;
yani, yaptığınız hatanın bedelini vatandaşa ödettirmeye vicdanız nasıl kabul
ediyor, doğrusu ben bunu anlayamıyorum. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Siz ne yapacaksınız?.. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Ve burada, şimdi deniliyor
ki, demin bir konuşmacı arkadaşımız, Sayın Hasan bey dedi ki "Sizin
yüzünüzden... Sizin yüzünüzden...." Şurada bakıyoruz, içborç stoklarında
gelişmeler diye bir tablo verilmiş. Herhalde yanlış değil bu!. İç borç
stokları, yani borçları ödüyoruz diyorsunuz, nasıl ödüyorsanız!.. Şurada borç
stoklarına bakıyoruz, 1998'de 11 katrilyon, 1999'da 22.9 katrilyon, 2000'de
36,4 katrilyon, 2001 yılında eylül sonu itibariyle 105 katrilyon diye veriyor
Devlet Planlama Teşkilâtı. Allahaşkına, burada, 11,6 katrilyonu 11 katrilyona
düşürseydiniz alnınızdan öpecektim ben sizi; ama, 119 katrilyona çıkarmışsınız.
Sadece gayri safî millî hâsıla içindeki içborç yüzdesi, şu hale bakın, yani,
1998'de yüzde 21, 1999'da yüzde 29, 2000'de yüzde 30, 2001'de yüzde 57'yi
bulmuş. Yani, bu mazlum milletin ürettiği mal ve hizmetlerin parasal değerinin
yüzde 57,2'si içborca aktarılmış. Dışborcu katmıyoruz yani. Bu, müflis bir
tablo değil de, ne?! Yani, millete sunacak neyiniz var, ben anlamıyorum. Yani,
şurada lütfen biri çıksın, doğrudur; evet, yatırımcılarımız, işadamlarımız,
işçilerimiz, bu fedakârlığı sizden istiyoruz; ama, gerçekten, şu yılda bu
düzelecek desin lütfen. Milletin buna ihtiyacı var. Yani, her yerde bu
isteniyor bizden. Sizlerden de muhakkak isteniyor; ama, şunu lütfen ortaya
koyun. Ama, geçmişteki karnenize baktığımız zaman, bu kadar eksantrik, bu kadar
tutarsız bir politika mümkün değil... Sosyal Güvenlik Yasasını değiştirdiniz. Dediniz ki, 5
yıl kimse emekli olmasın. Hukuka aykırı bir tavırdı; çünkü, insanlar devletle
bir akit yapıyordu; 18 yaşında işe giriyorum, 43 yaşında emekli olacağını
programlıyordu. Siz diyorsunuz ki, hayır biz bunu kabul etmiyoruz, 10 sene daha
çalış. Tamam, çalışsın. Niye emekliliği engelliyordunuz? Sosyal güvenlik
kurumlarının transfer harcamaları, aktarma da yetmiyordu, o kara delikleri
kapatalım... Tamam, 5 yıl kimse emekli olmasın. Şimdi çıkmışsınız, herkesi
emekli edelim diyorsunuz. Yani, bu hangi mantığa dayanır, bunu anlamak mümkün
değil. Yani, geçen sene, emekli olmasın herkes, 5 yıl daha kalsın diyordunuz.
Onu dahi Anayasa Mahkemesi bozdu. Şu anda düzeltmediniz. Şimdi de, çıkmışsınız,
IMF böyle söyledi diye, hadi bakalım herkes emekli olsun diyorsunuz, emekliliği
teşvik ediyorsunuz. Bu kadar tutarsız bir politika olur mu?! Ekonomide tutarlı bir noktada kaldığınız zaman,
kararınız yanlış bile olsa, ekonomi, kendini, kendi kanunlarına göre
konumlandırır ve düzeltir. Ekonominin genel kanunudur bu. Ama, önünü
göremiyorsa kimse, yarın ne olacağını bilemiyorsa, ne yatırımcı yatırım
yapabiliyor ne insanımızın gelecekten ümidi var... Yani, Türkiye, ne bileyim artık,
nereye sürükleniyor, nereye gidiyor, bunu anlamak da mümkün değil; çünkü,
göstergeler son derece karışık, son derece karanlık. EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Yeşil sermayeye söyleyin de,
paraları çıkarsınlar. MUSTAFA GEÇER (Devamla)- Hayır, zaten sizin buradaki
açmazlarınızdan biri bu. Sizin yapacağınız bir şey var; bu milletle barışmak. Bu
milletle barıştığınız zaman, emin olun ki, okulunu da bu millet yapacaktır,
üniversitesini de yapacaktır, fabrikasını da yapacaktır. Sadece sizin düşünce
terkibinizde kendi doğrularıyla örtüşen az bir alan bulsun, bu millet,
parmağındaki yüzüğü, kolundaki bileziği ve kulağındaki küpesini dahi vererek bu
memleketin kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Ben, buna canı gönülden
inanıyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, maalesef, siz, sırtınızı millete dönmüşsünüz,
yönünüz IMF. IMF'ye diyorsunuz ki, bize para ver, biz kurtulalım, sanayii
geliştirelim, sizden de mal almayalım; yani, biz gelişelim. AB'ye diyorsunuz
ki, bize para ver, teknolojik bilgi ver, know how ver, biz gelişelim, kendi
sanayimizi kuralım, biz satalım, biz almayalım... Keriz mi adamlar yani; bunu
yutar mı bu vatandaş?! Allahaşkına, keriz mi yani!.. (Gülüşmeler) Elbette ki, diyecek ki, size parayı veriyorsam, siz,
buğday üretmeyeceksiniz, tütün üretmeyeceksiniz, pancar üretmeyeceksiniz, reel
yatırım yapmayacaksınız, finans sektörünü besleyeceksiniz... Allahaşkına,
Türkiye'de 84 tane bankaya ne gerek var?! Bırakın, batıyorsa batsın yani.
Türkiye Ticaret Kanunun genel ilkelerinde o da tasfiye edilsin gitsin.
Tutturmuşsunuz finans sektörünü kurtaracağız... Biraz da reel sektörü kurtarın
allahaşkına! Yani, şu anda, Türkiye'nin üretken bir ekonomiye sahip
olmayışı... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sizden bize intikal etti IMF. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Hayır, sizin yeşil sermaye
dediğiniz, yani, insanların alınteri... 10 lira, 5 lira, insanlar toplamış, bu
ülkede yatırım yapıyorlar... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Ne çabuk geçmişi unuttunuz! MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Ondan sonra, sermayeyi
renklere ayırıyorsunuz, vay yeşil sermaye, vay şu... Bu, memlekete, millete
güvensizlikten başka bir şey değil. O sizin yeşil sermaye dediğiniz ve bugün
itilen kakılan o insanlarımız ve Avrupa'nın ortasına atılan döviz makinesi gibi
görülen işçilerimiz, bugün, orada, Almanya'da 50 000 tane işyeri açmışlar.
Almanya'nın gayri safî yurtiçi hâsılasına 100 000 marklık katkı yapıyor o
insanlar. Bırakın, Türkiye'nin önünü açın, göreceksiniz ki,
Türkiye'de her şey yerine oturacaktır. Yeter ki, milletin doğrularına, milletin
taleplerine kulak verin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Geçer, 1 dakika içerisinde toparlayınız. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. İşte bu mantıkla hareket ettiğiniz zaman Türkiye'yi
götüreceğiniz yer Avrupa değil, belki Zimbabwe olabilir, belki Namibya
olabilir. Ondan sonra, el açtığınız o IMF de size gelir, sadaka olarak 500
milyon al da at açlarınıza der; kendi kişiliğinizide, Türkiye'nin, bu milletin
onurunu da, maalesef, ayaklar altına almış olursunuz. Her şeye rağmen, bir dernek bütçesi kadar olan, belki
bir kooperatif bütçesinden farklı olmayan bu Sanayi Bakanlığının 116 trilyonluk
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Sayın Bakana kolaylıklar diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer. Evet, Sekizinci Tur konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz. Soru sorma işleminin 10 dakikayla sınırlı olduğunu
tekrar hatırlatıyorum. Süreyi açıyor ve soru sorma işlemini başlatıyorum. Buyurun Sayın Sezgin. RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sanayi ve Ticaret Sayın Bakanına sormak istiyorum: Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Yasası kapsamındaki teknoparklar konusunda İzmir için herhangi bir
planınız var mı? Uygulamanız olacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sezgin. Sayın Osman Aslan. OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Ulaştırma
Bakanından 3 tane sorum olacak. Birinci sorum: Orta ve dargelirli vatandaşlarımızın
daha ekonomik, güvenceli ve konforlu bir şekilde ulaşım hizmetlerinden
yararlandırılabilmeleri için devlet demiryolları ağının geliştirilmesi,
iyileştirilmesi ve ulaşım hızının artırılarak Avrupa standartlarına paralel bir
hizmet verilmesi açısından ne gibi çalışmalarınız var? 2002 yılında yeni bir
ilave yol yapımıyla ilgili programınız var mı? Soru 2: Ankara-İstanbul arası mavi tren seferlerine
benzer seferleri Diyarbakır-Kurtalan hattına kadar devam ettirmeyi düşünüyor
musunuz? Bunu yapmaya muktedir değilseniz, sebeplerini açıklar mısınız? Soru 3: Karayollarında trafiği rahatlatıcı ve kazaları
önleyici tedbir olarak katı ve sıvı maddelerin taşınmasına Devlet
Demiryollarıyla taşıma zorunluluğu getirecek böyle bir düzenlemeden yana
mısınız? Bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan. Sayın Seyda, buyurun. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, delaletinizle, Ulaştırma Bakanımızdan
aşağıdaki sorularımın cevabını talep ediyorum: Şırnak havaalanı projelendirme çalışma ve ihalesi için
gerekli kaynak temini ve ihale işlemi hangi aşamadadır; ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz; bir. İkinci olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza bir soru
yöneltmek istiyorum: Şırnak-Cizre ve Silopi'de kurulacak olan küçük sanayi
siteleri projeleri hangi aşamadadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seyda. Gaziantep Milletvekili Sayın Nurettin Aktaş, buyurun. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Başkanım. Delaletinizle, aşağıdaki sorularımın, Sanayi ve Ticaret
Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum: Türkiye'nin daralan ticaret hacminin genişler, duran
ekonominin canlanır, kapanan fabrika ve atölyelerin çalışır hale getirilmesi
için bir uygulamanız olacak mı; olacaksa bunlar nelerdir? İkinci soru: Bugüne kadar, Gaziantep Organize Sanayi
Bölgesinde kaç sanayi tesisi kapanmıştır; bu kapanmadan dolayı ne kadar işçi,
işini kaybetmiştir? İki soru da Sayın Ulaştırma Bakanımıza ileteceğim:
Ekonomik sıkıntılardan dolayı halkımızın telefon, kablolu TV yayını aboneliğini
iptal ettirdikleri haberleri doğru mudur; doğruysa aboneliği iptal edilenlerin
sayısı ne kadardır? İkinci bir soru: Ayaş Tüneline bugüne dek harcanan para
miktarı ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aktaş. O arada, Gaziantep havaalanının hangi safhada olduğunu
da ben Sayın Bakandan sormuş olayım. Sayın Göksu, buyurun efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, müsaadenizle,
Sayın Bakandan şu sorularımın cevabını istiyorum: Adıyaman, GAP mağduru bir ilimizdir. Şu anda Atatürk
Barajı göletinin yüzde 61'i Adıyaman topraklarındadır. Bu baraj kurulurken
"tarım Harran'a, sanayii ise Adıyaman'a" deniyordu; ama, maalesef,
Adıyaman'a verilmesi gereken şey verilmemiştir. Gölbaşı Küçük Sanayi Sitesi ve
Besni Küçük Sanayi Sitesi İnşaatlarının iyi bir noktaya getirilebilmesi için bu
sene ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca, Adıyaman'da, ikinci organize sanayi sitesi için
istimlak çalışmaları devam etmektedir; buraya ödenek ayırmayı düşünüyor
musunuz? Diğer bir sorum: Krizden dolayı ve sermayenin
renklendirilmesinden dolayı, bazı sanayi kuruluşlarının Türkiye'yi bırakıp
Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi ülkelere gittiği söyleniyor; doğru mu,
doğruysa kaç sanayi kuruluşu bu şekilde gitmiştir; bunların tekrar Türkiye'ye
dönmesi için bir çalışmanız var mı? Ulaştırma Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Adıyaman'daki havaalanı bir yıldan beri
kapalıdır; Adıyaman'a gitmek isteyen müşteriler Gaziantep, Malatya'yı
kullanmakta, oradaki havaalanımız ise çürümeye terk edilmiş durumdadır.
Adıyaman-Diyarbakır bağlantılı bir sefer mümkün mü? Yani, aktarmalı olarak,
Adıyaman-Diyarbakır arası olursa uygun olur diye düşünüyoruz, siz de buna
katılıyor musunuz? Ayrıca -gazetede okudum- 19 tane havaalanı çürümeye
terk edilmiş rantabl olmadığı için. Bu sayı doğru mudur? Siyasî kazanç uğruna
bu havaalanlarını yapan siyasîler ve bürokratların kimler olduğu belli mi, bunlar
hakkında herhangi bir soruşturma söz konusu olacak mı? Çünkü, bu şekilde birçok
havaalanı, maalesef, çürümeye terk edilmiştir. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu. Sayın Taşkın, buyurun. MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkanım, benim ilk
sorum Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu'na... Nevşehir organize sanayi bölgesi ve TASKOBİRLİK'e
verdiğiniz desteğe teşekkür ederek soruyorum: Sınai tarım ürünlerine prim
uygulamasına devam edilecek mi? İkinci sorum, Ulaştırma Bakanımız Sayın Oktay Vural'a:
Nevşehir'de postanın ve Telekomun onüç büyük binası var, bunlar beldelerde,
daha önce, popülizm uğruna yapılmış binalar, şimdi bu binalar boş; bu binaları,
sağlıkocağı, kütüphane, lojman olarak değerlendirmek istiyoruz; bu şekilde
değerlendirilmesine sıcak bakıyor musunuz? Üçüncü sorum da şudur: Nevşehir Tuzköy havaalanı
inşaatı ne zaman tamamlanacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Taşkın. Sayın Mahfuz Güler, buyurun. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -Sayın Başkanım, delaletinizle
Sayın Ulaştırma Bakanımıza şu sorumu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Bingöl havaalanının beş
yıl önce temeli atıldığı halde, bugüne kadar ancak yüzde 30-35'i
tamamlanabilmiştir. Bingöl havaalanı inşaatını bitirmeyi düşünüyor musunuz?
Bingöl havaalanı inşaatının tamamlanabilmesi için 2002 yılı bütçesinden ne
kadar ödenek ayrılmıştır? İkinci sorumu, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Bingöl organize sanayi bölgesi inşaatına
başlandığı halde yıllardan beri bitirilememiştir. Bingöl organize sanayi
bölgesi inşaatını bitirmeyi düşünüyor musunuz? Şayet düşünüyorsanız, 2002 yılı
bütçesinden Bingöl organize sanayi bölgesine ne kadar ödenek ayırdınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güler. Sayın Coşkuner, buyurun. SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza. Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin
yapımı Bakanlığınız tarafından yürütülmektedir. Çok sayıda proje, yatırım
programında yer almasına rağmen, yapımı oldukça uzun yıllar sürmektedir. Bunun
sebeplerini öğrenmek istiyorum. Ayrıca, Bakanlığınız döneminde tamamlanmış proje sayısı
kaçtır? Burdur İkinci Organize Sanayi Bölgesi ve Bucak Organize
Sanayi Bölgesinin son durumu nedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkuner. GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, bana sıra ne zaman
gelecek? BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bilgisayar ekranındaki
sıraya göre söz veriyorum. GÜLER ASLAN (İzmir) - Buradaki mikrofonun ışığı
yanıyor... BAŞKAN - Efendim, sadece sizinki yanmıyor ki, hepsi
yanıyor. Sayın Erek, buyurun efendim. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, her ilin
üniversite ve havaalanı ihtiyacı burada bir kere daha belgelendi. Sayın
Ulaştırma Bakanımızdan, 25-30 kişilik dolmuş uçaklarıyla ulaşım projesi -ki,
kendilerinin de bunu desteklediğini son beyanlardan öğreniyoruz- şu anda hangi
aşamadadır? Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan sorum: 1997 programına
alınan Tokat'ın Zile, Turhal, Niksar, Erbaa İlçeleri organize sanayi
bölgelerinin fizikî ve fiilî gerçekleşme oranları ne ölçüdedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Erek. Sayın Şen, buyurun. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
aşağıdaki sorumlarımın, Sayın Ulaştırma Bakanımız tarafından
cevaplandırılmasını arz ediyorum. Birinci sorum: Bursamızın rüyası olan demiryolu projesi
ne aşamadadır, ne zaman uygulanabilecektir? İkinci sorum: Bursa Yenişehir Havaalanına ne zaman
yolcu ve kargo uçakları seferi konulacaktır? Son sorum: Ülkemizde kaç havaalanı vardır? Kaç tanesi
faal, kaç tanesi gayri faaldir? Gayri faal olan havaalanlarının, hangi
hükümetler tarafından projelendirilerek yapımına başlanılmıştır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şen. Sayın Halaman, buyurun efendim. ALİ HALAMAN (Adana) - Sayın Başkan, birinci sorum şu:
Esnaf ve sanatkârlarımız çok zor durumdadır.
Hükümetimiz, esnaf ve sanatkârların durumlarını iyileştirici ne gibi
tedbirler alıyor? İkinci sorum: Halk Bankasını, esnaf ve sanatkârlara
vermeyi düşünüyor mu? Bu konuda hükümetimizin bir çalışması var mıdır? Son sorum: Devlet Demiryollarının çok sayıda
gayrimenkulleri var; bunlar da şehirlerimizin merkezî yerlerinde. Bunları
değerlendirmeyi düşünüyor mu Sayın Bakanımız? Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Soru sorma işleminin sonuna geldik. Değerli arkadaşlar, siz, oradan butona bastığınızda,
buraya isminiz geliyor. O sıralamayı bilgisayar yapıyor; kim, ne kadar erken
girmişse, ben, o sıraya göre okuyorum. Elbette ki, oradaki kırmızı ışığın yanıp
sönmesi, sizin sisteme girdiğinizin delaletidir; ama, bunun sıralamasını ben
yapmıyorum; buradaki ekrana göre okuyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - Hep iktidar konuşuyor!.. BAŞKAN - İnsaf; üç iktidar partisi konuştu. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, biz sorularımızı
hazırladık; ama, bize sıra gelmeyince... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sayın milletvekilleri, şu ana kadar ekrana yansıyan;
ama, soru sorma olanağı bulamayan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın
Mehmet Yıldırım, Sayın Eyüp Fatsa, Sayın Güler Aslan, Sayın Mustafa Kemal
Tuğmaner, Sayın Aydın, Sayın Evliya Parlak, Sayın Hidayet Kılınç, Sayın Şahin,
Sayın Mükerrem Levent, Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk, Sayın Saffet Kaya, Sayın
Nidai Seven, Sayın Ensarioğlu, Sayın Karakelle, Sayın Özgün, Sayın Genç, Sayın
Faruk Demir, Sayın Fethullah Erbaş, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Aydar, Sayın
Şükrü Ünal, Sayın Gökbulut, Sayın Yaman, Sayın Perihan Yılmaz. Bu
arkadaşlarımızın soru sorma olanağı, süre nedeniyle, olamamıştır. SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...
Sayın Başkan, ben bir dakikanızı arz edeyim... PERİHAN YILMAZ (İstanbul)-Sayın Başkan... BAŞKAN - Ekran göstermezse ben ne yapayım Sayın Yılmaz
yani?!. SAFFET KAYA (Ardahan)- Sayın Başkan, söz veriyor
musunuz?.. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Sayın Başkan, ilk
önce ben girdim elektronik cihaza... BAŞKAN -Efendim, hayır... Sayın Bakanım buyurun. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)-
Sayın Başkanım, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde söz alan ve
yönelttikleri sorularla meselelerin daha da derin anlaşılmasına vesile olan
bütün değerli milletvekillerine, öncelikle huzurunuzda teşekkür ediyorum ve
müsaadenizle, Sayın Sezgin'in sorduğu soruyla sözlerime başlıyorum. Teknoloji Bölgeleri Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren özellikle, bizde kanunun çıkışından önce ODTÜ, Teknokent ve TÜBİTAK'ın
Teknoparkının yanı sıra, 6 adet yeni projeyi yatırım programımıza aldık;
bunlardan bir tanesi de, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Teknoloji Geliştirme
Bölgesidir. İzninizle, Sayın Taşkın'ın "tarım ürünleriyle
ilgili olarak prim uygulaması devam edecek mi?" sorusuna cevap vermek
istiyorum. 2001-2002 üretim sezonu yağlık ayçiçeği, kütlü pamuk,
soya fasulyesi, kanola ve zeytinyağındaki destekleme prim uygulamasını 30 Ekim
2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla karar altına aldık ve bu, malumlarınız,
6 Kasım 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştı. Bu konuda kamuoyunda duyulan
tereddütler ve bazı yayın organlarında çıkan haberlerdeki doğruluk paylarını
düzeltebilmek amacıyla, dün, tarım sektörünün tamamına yönelik olarak bazı
ilgili bakanların yaptığı toplantıda da karara varıldığı üzere ve bugün, Sayın
Başbakanın da açıklaması gündemde olduğu üzere, bu konudaki tereddütler
giderilmiş ve bu dönem, prim uygulamasına devam edilecektir. Bunu da sayın
milletvekillerine duyurmak istiyorum. Bir diğer konu, Sayın Coşkuner'in OSB'lerle ilgili
sorusudur. Bugüne kadar 2001 yılında 14 adet organize sanayi bölgesi ve 4 adet
arıtma tesisini tamamladık ve hizmete sunduk. Küçük sanayi sitesi olarak da 39
adet küçük sanayi sitesini hizmete soktuk. 1962 yılından 2001 yılına kadar 51
adet organize sanayiinin hizmete alındığı dikkate alınırsa, bu sene içerisinde
yaptığımız 14 organize sanayiinin, rakam olarak büyüklüğü de ortaya çıkar diye
düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, Sayın Gölhan'ın konuşmasında
değindiği bir konuya da, izninizle, bir açıklık getirmek istiyorum. Sayın
Gölhan, konuşmasında, sözünün bir yerinde, Ankara Şoförler Odasındaki genel
kurulla ilgili olarak bahsetmiş ve Bakanlığın uygulamasını eleştirmişti. Biz,
Bakanlık olarak, 507 sayılı Kanunun verdiği görev ve yetkiye dayanarak, oraya,
gelen talep üzerine, bir denetim grubu ve müfettiş gönderdik. Bu denetimler
sonucunda da, Bakanlığımıza iletilen şikâyetlerin yerinde yapılan
değerlendirmesinde, 18 432 şoför esnafının kaydının silindiğini ve yine,
gerekli üyelik özelliklerini taşımayan 146 kişinin de, odaya, şoför esnafı adı
altında kayıt yapıldığı tespit edildi. Bu konuyu, Ankara'daki Esnaf Birliğine
yazılı olarak bildirdik ve Odayı uyarmasını istedik. Buna rağmen, Ankara
Şoförler Odası, bu uyarıya, gerekli ikaz ve dikkatleri yerine getirmeyerek,
hiçbir cevap vermedi. Daha sonra, yine, düzeltmeyi yapması için, 507 sayılı
Kanunun bize verdiği yetkiyle, Birliğe talimat vererek, mağdur üyelerin
mağduriyetlerinin giderilmesi için bir çalışma yaptık ve bu çalışmaların
bitiminde genel kurula gidilmesinin uygun olacağını söyledik ve olağanüstü
genel kurul tarihini de 27 Ocak 2002 tarihi olarak tespit ettik. Fakat, buna
rağmen, yine, Oda, bu tarihten daha kısa bir süre önce, yani, 13 Ocak 2002
tarihini, olağanüstü genel kurul tarihi olarak tespit etti ve Bakanlık olarak
bu talimatımızı da çiğnemiş oldu. Biz, bu konuda, yasaların bize verdiği
yetkiler içerisinde kalarak ve herhangi bir taraf pozisyonuna girmeden, konuyu,
en ince ayrıntısına kadar araştıracağımızı ve son derece de hassas
davranacağımızı, Sayın Gölhan'ın huzurunda, bütün milletvekillerine bir kere
daha belirtmek istiyorum efendim. SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Bakanım, Ardahan'la
ilgili organize sanayi sitesini soramadım; ama, bunu gündeminize alırsanız, çok
iyi olacak. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) - Tabiî ki efendim, onu da not aldım, alacağım efendim. Sayın Başkanım, Sayın Doğanlar'ın konuşmasının bir
yerinde, gene önemli bir husus olduğu için, özellikle bütün milletvekillerimize
bildirmek istiyorum. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yeni bir teşkilât kanununa
ihtiyaç olduğundan bahisle bir değişiklik yapılmasını söyledi. Biz de
kendisiyle aynı kanaatte olduğumuz için -özellikle yaklaşık bir yıldır devam
eden- Bakanlığımızın 3143 sayılı Teşkilât Kanununda bir değişiklik kaleme
alarak, bu tasarıyı yakın bir zamanda, önce Bakanlar Kurulumuza sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna getireceğiz ve burada da,
Bakanlığımızın daha rasyonel, daha şeffaf ve verimli çalışması için gerekli
düzenlemeleri yapmış olacağız. BAŞKAN - Sayın Bakanım, diğer arkadaşımıza da biraz
zaman bırakırsanız... SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) - Tabiî, bitiriyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, izninizle, sayın milletvekillerimizin
kendi illeriyle ilgili olarak sorduğu, organize sanayi ve küçük sanayilerle
ilgili teknik rakamları, yazılı olarak kendilerine takdim edeceğim. SAFFET KAYA (Ardahan ) - Ardahan... SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) - Ardahan da dahil. BAŞKAN - Evet, teşekkür ederiz. Sayın Bakanım, buyurun. ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle, Bakanlığım bütçesiyle ilgili parti
görüşlerini açıklayan değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Tabiatıyla bu kadar kısa bir süre içerisinde hem çok değerli konuşmacılara hem
de soru soranların sorularına cevap verme imkânım çok kısıtlı. Bu bağlamda soru
sorma imkânı bulamayan değerli milletvekili arkadaşlarım, eğer bunları yazılı
olarak bana verirlerse, onları da cevaplandırmaya hazır olduğumu ifade etmek
istiyorum. Tabiî, benim bütçemdeki kaynakları açıkçası kullanma
imkânımı önceliklere, stratejik önceliklere göre dağıtmak zorundayım. Bu
bağlamda bu bütçenin, yatırım programında yer alan yatırımları, belirlenen
zamanlarda bitirmeye yeterli olmadığı açık. Zaten, Sayıştayın 2000 yılı
programında, programdaki ödeneklerle yatırım projelerinin bitirilmesi için
142,5 yıla ihtiyaç olduğu gösteriliyor. Tabiî, Türkiye'nin yatırım
önceliklerini belirleyecek bir yatırım politikasını sağlaması gerekiyor.
Ayrıca, bu yatırımların, açıkçası ödeneklerinin de, zamanında bitirilmesinin
sağlanmasını, açıkçası hukukî dayanağının da ortaya konulması gerekiyor; çünkü,
yirmialtı yıl boyunca bitmeyen projeler, sürekli olarak eleştiri konusu
olabiliyor. Bu bakımdan, bu kaynakları verimli bir şekilde kullanmak ve
öncelikle, bitecek projelere ayırmak noktasında bir politikamız var. Milletvekillerimizin sorularına gelince, özellikle şunu
ifade etmek istiyorum: Tabiî, havaalanlarının önemli bir kısmı dikkate
alındığında, Devlet Hava Meydanları, yüzde 40 kapasiteyle kullanabilmekte;
yani, yüzde 60 atıl kapasite var. Birçok havaalanımızda yüzde 1, yüzde 5, yüzde
8 kapasite kullanımı var. Türkiye, bu havaalanlarını inşa etmiş; ama, bu
havaalanlarını kullanmaya yönelik bir politika yerleşmemiş. Bu bakımdan, bu
havaalanlarının etkin bir şekilde kullanılması için, bölgesel havacılığı
geliştirecek bir projeyi -Sayın Erek de bahsetti, diğer konuşmacılar da
bahsetti- gündeme getirdik. Özellikle bunları sağlayabilirsek, hiç olmazsa,
verimli kullanılabilecek havaalanlarını kullanma imkânını sunabileceğiz. Bu
bağlamda, Türk Hava Yollarıyla görüşmelerimizi tamamladık, bununla ilgili
fizibilite çalışmamız bitti, anasözleşme çalışmalarımız bitti, son şeklini
vermeye çalışıyoruz; ama, burada, tabiatıyla, diğer yatırımcılarla, özellikle
havaalanlarının bulundukları illerin sanayi ve ticaret odalarıyla birlikte,
onların da bu projeye katkısını ortaya koyacak şekilde bir model üzerinde
çalışıyoruz. Bu kamu kurumu olmamalıdır, özel sektör ağırlıklı olmalıdır; ama,
kamu kurumu da bu projenin içerisinde yer almalıdır, Devlet Hava Meydanları. Bu
projeyle, belki de atıl olan havaalanlarını kullanma imkânına sahip olabiliriz
diye düşünüyorum; ama, henüz tam sonuca ulaşmış değiliz, bir onbeş güne kadar
bunun tamamlanacağını düşünüyorum. Hedefimiz... SAFFET KAYA (Ardahan) - Yeni yapılacak havalimanları
var. Ardahan, onu... ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Evet... Şimdi
mevcut havaalanlarını... Müsaade ederseniz, vatandaşlarımızın vergilerinden
aldığımız kaynakları verimli kullanmak zorundayız. Biz, şu anda, yüzde 60
kapasite eksikliğini düşünürken, bitmiş havaalanlarına uçak indiremezken, bu
kaynakları verimli kullanmak zorundayız. Bu bakımdan, bence, önceliklerimizi
belirlemek zorundayız. Evet, illerimizin ihtiyaçları var, ülkemizin de
ihtiyaçları var. Bütün bunları, bir öncelik sırasına göre gerçekleştirmemiz
gerekiyor. Artık, sebze kurutulan havaalanları, paten kayılan havaalanları ya
da uçulamayan havaalanları yapılmamalı. Bazı havaalanları var; teknik olarak
uçuş mümkün değil. Türk Hava Yolları pilotları "biz, buraya uçamayız"
diyorlar. Bu bakımdan, bütün bunları, uçuş güvenliğini dikkate alacak şekilde,
bir politika içerisinde çözmeye gayret ediyoruz. Tek tek sorulara geldiğimiz zaman; Adıyaman Havaalanı
şu anda işletmeye açık durumda; tabiî, Türk Hava Yolları, seferi iptal etmiş
vaziyette. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Diyarbakır Havaalanı... ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Bazı
havaalanlarının aktarmalı olarak -yani, biraz önce söylediğiniz gibi- mesela,
acaba, Adıyaman-Diyarbakır olabilir mi şeklinde... Bazı yerlerde, bunun
uygulaması var. Bununla ilgili, Türk Hava Yollarına -Özelleştirme İdaresine
tabidir biliyorsunuz, oraya bağlıdır- bu konudaki talebi iletip, takip
edeceğim. Havaalanlarından, Nevşehir Tuzköy havaalanı ne zaman
bitirilecektir? Sayın Mükremin Taşkın'ın sorusu. 2002 yılının ilk yarısında,
inşallah, Nevşehir Tuzköy havaalanını bütünüyle bitirmiş olacağız. Sayın Başkanım, Gaziantep havaalanı hangi safhada?..
İki ayrı iş olarak yürütüyoruz. Paralel taksirut inşaatı, taksiyolu inşaat işi
2002 yılının ilk yarısında tamamıyla bitecektir. Üstyapıda yer alan terminal
binası, VIP binası ve aydınlatma işleri ise 2003 yılında bitirilmiş olacaktır. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bingöl?.. ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Bingöl
Havaalanıyla ilgili, biraz sonra aktaracağım onu. Genel olarak sorulan sorulardan birisi de, 19 adet
havaalanının atıl olduğu; aslında, hakikaten -biraz önce söyledim- yüzde 40
kapasiteyi kullandığımıza göre, Ankara, Antalya ve İstanbul havaalanlarının
dışında, çok atıl kapasitemiz vardır. 6 tane havaalanı, Hazine tarafından, hiç
uçuş gerçekleştirilmeyen havaalanları olarak değerlendirilmiştir; zaten, hava
trafiğine kapalıdır. Bunların da, biraz önce söylediğim proje çerçevesinde
değerlendirilmesi imkân dahilindeyse, ona öncelik vereceğiz. Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Şen'in sorduğu soru:
Bursa Yenişehir havaalanı ne zaman faaliyete geçecek? Bildiğiniz gibi, bu
havaalanı, 3 Kasım 2001'de hava trafiğine açılmıştır; hiçbir eksiği yoktur.
Havayolu şirketlerinin sefer düzenlemeleri için her türlü girişim yapılmıştır,
özellikle havaalanının uluslararası hatlara açılması da mümkün kılınmıştır.
Gece uçuşları için de 2002 yılında aydınlatma sistemi, seyyar sistemden sabit
sisteme geçilerek yapılacaktır. Umarım, bu hava gücü politikası sayesinde bu
havaalanlarımıza uçuş imkânı sağlayabiliriz. Şu anda hangi noktalara uçuş
yapacağımız konusunda fizibilite de tam olarak belirgin değildir. Bu arada, yine Bursa milletvekilimizin sorduğu,
Bandırma - Bursa demiryolu... Bunu yatırım programına aldırdık. Kredili ihale
işlemleri 2002 yılında devam ettirilecektir. İnşallah, hem üretim bölgeleri
olan, yani, limanı demiryoluna bağlamak hem de... Şunu söyleyeyim: Gaziantep'te
bir kara konteynır terminalini, inşallah, 26'sında işletmeye açacağız. Bu tür
üretim bölgelerinin demiryollarına bağlanmasıyla, özellikle, karayollarında yük
taşımacılığının talebi azaltılmış olacaktır. SAFFET KAYA (Ardahan) - Kars - Tiflis konusunda bir
açıklama yapar mısınız? BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlarsanız sevinirim. ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Ayaş tüneli, 400
kilometrelik Ankara - İstanbul hattının yirmialtı yıllık bölümünde bir
parçadır. Tabiî, buraya, yaklaşık, bugünkü değerlerle, 1 katrilyona yakın para
harcanmıştır. Bundan sonraki kısmının nasıl kullanılabileceği konusunda
fizibilite çalışması yapılmıştır, fizibilite ihalesine çıkılmıştır. Bu mevcut
kısmın ve bundan sonraki kısmının fizibilitesi ve hangi amaçla kullanılabileceği
konusunda bir araştırma yapılacaktır. Tabiatıyla, bu yatırım yapılmış olmakla
beraber, bu yatırımın hangi şekilde kullanılabileceği bizim önceliğimiz
olacaktır; fakat, gönül isterdi ki, yirmialtı yılda, tabiî, bir projeyi, hiç
olmazsa tüneli bitirmiş olabilelim. SAFFET KAYA (Ardahan) - Kars-Tiflis demiryolu
projesi... ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Kars-Tiflis
demiryolu projesiyle ilgili Hazineye başvuruldu; Gürcistan kısmının finansmanı
konusundaki görüşmeler devam ediyor. Bu arada şunu da ifade edeyim: Doğu-batı ulaşım
koridorunun ve İstanbul'un toplutaşıma sorununun çözümü için çok önemli olan
tüpgeçiş projesi vize edilmiş ve 13 Aralıkta, bu, müşavirlik ve mühendislik
sözleşmesinin imza töreni yapılacaktır. İnşallah, sekiz ile on ay içerisinde
ihale dokümanları hazırlanacak ve ilk temeli de, inşallah, birlikte atmamız
nasip olacaktır. Bu bağlamda, hem tüpgeçiş hem Kars-Tiflis demiryolu,
doğu-batı ulaşım koridoru açısından çok önemlidir. Bunların gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Ben, cevap veremediğim sorular varsa, onlara yazılı
olarak cevap vermeyi düşünüyorum. BAŞKAN - Yazılı olarak cevap verirsiniz Sayın Bakan. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Bakan... Sayın Bakan... ULAŞTIRMA BAKANI OKTAY VURAL (İzmir) - Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
müsaade buyurursanız, 15 milyon kişi, şu anda, televizyonları başında, Sayın
Sanayi Bakanımızın pancar bedelleri konusunda açıklamasını bekliyor. Sayın
Bakan hazır buradayken, bir dakikalık bir açıklama yapsın. BAŞKAN - Efendim, şimdi, sırasıyla, sekizinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım. Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) ULAŞTIRMA
BAKANLIĞI 1.- Ulaştırma
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.- Ulaştırma
Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Ulaştırma Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı A – C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: a) TELSİZ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Telsiz
Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı A – C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Telsiz Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: D) SANAYİ VE
TİCARET BAKANLIĞI 1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı A – C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Ulaştırma Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2002 malî yılı bütçeleri ile bu bakanlıkların ve Telsiz Genel Müdürlüğünün
2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, 8 inci tur görüşmeleri böylece
tamamlamış bulunuyoruz. Şimdi, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. VI. –
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm 1. - Millî
Savunma Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Şimdi, gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz. BAŞKAN - Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. B) Komİsyonlara Üye Seçİmİ 1. - (9/4)
esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçim BAŞKAN - Şimdi, (9/4) esas numaralı Meclis soruşturması
komisyonuna üye seçimi yapacağız. Meclis soruşturmasını yürütecek komisyon üyeleri,
Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin güçleri oranında
verecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterdikleri adaylar arasından,
adçekme suretiyle tespit edilecektir. Bu soruşturma komisyonunda, Demokratik Sol Parti ve
Milliyetçi Hareket Partisine 4'er, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Adalet
ve Kalkınma Partisine 2'şer, Saadet Partisine ise 1 üyelikle temsil edilme
olanağı sağlanacaktır. Şimdi, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 55
arkadaşının, bakanlığı döneminde usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve göz
yumduğu, gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu
eylemlerinin, Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 346 ncı maddelerine uyduğu
iddiasıyla, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkında, Genel
Kurulun 29.11.2001 tarihli 28 inci Birleşiminde açılması kabul edilen (9/4)
esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna üye seçimine başlıyoruz. Siyasî partilerin kendilerine düşen üyelikler için üç
katı olarak gösterdikleri adayların adlarını okuyacağım: Demokratik Sol Parti Grubunun bildirdiği isimleri
okuyorum:
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 109 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasında "Meclis soruşturması önergesini veren veya
daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde ya da dışında bu konudaki görüşünü
açıklamış milletvekilleri, bu komisyona seçilemezler" hükmü yer
almaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunca bu komisyon üyeliği için
Başkanlığımıza bildirilen adaylardan 4'ünün Meclis soruşturması önergesinde
imzaları bulunmaktadır. Bu durum, az önce okuduğum İçtüzüğün 109 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağdaşmamaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
üyelerinden sadece ikisinin, söz konusu soruşturma önergesinde imzaları
bulunmamaktadır. Bu nedenle, adı geçen grup, zorunlu olarak, diğer 4 adayı,
önergede imzaları bulunan üyeler arasından göstermiştir. Anayasamızın 100 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre,
siyasî parti gruplarının güçleri oranında soruşturma komisyonlarında temsili
öngörülmekte ve üyelerin seçim usulü de bu fıkrada belirtilmektedir. Anayasanın
bu hükmü karşısında, anılan siyasî parti grubuna düşen 2 üyenin seçilebilmesi
için, söz konusu siyasî parti gruplarının 6 aday bildirmesinin zorunlu olması
nedeniyle, İçtüzüğün 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükmün
uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. Anayasanın geçici 6 ncı maddesine göre,
İçtüzüğün Anayasaya aykırı olan maddelerinin uygulanmayacağı aşikârdır. Bu
sebeplerle, bildirilen 6 aday arasından, ad çekmek suretiyle 2 ismi
belirleyeceğim. Biz, Anayasa kuralını uygulayacağız; Anayasa kuralının, İçtüzük
kuralından daha ağır bir hüküm olduğunu, elbette ki, sizler de takdir
ediyorsunuz. Adçekme işlemine başlıyoruz. Demokratik Sol Parti:
Böylece, komisyon üyelik seçimini de tamamlamış
oluyoruz. (9/4) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunun
üye seçimini tamamlamış bulunuyoruz. Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın
üyelerin 8.12.2001 Cumartesi günü saat 11.30'da Ana Bina Zemin Kat PTT
karşısındaki 172 no'lu Meclis soruşturması komisyonları toplantı salonunda
toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica
ediyorum. Meclis Soruşturması Komisyonuna seçilen üyelerin
listesi ile toplantı gün ve saati ilan tahtalarına asılacaktır. Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 2. – İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekfinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili
komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 3. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 4. – Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 5. – Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye
İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakerelerine başlayacağız. 6. – Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı : 676) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 7.– Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 8.– Diyanet
İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/466) (S. Sayısı : 739) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 739 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde şu ana kadar gruplardan bir söz
isteği yok. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Salih Çelen. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Saadet Partisi
Grubu adına, Lütfi Doğan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısının tümü
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Doğru Yol Partisi Grubu
adına ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak bu
tasarıya destek veriyoruz. Bu nedenle, gecenin bu saatinde, Yüce Heyetinizin
fazlaca zamanını almayacağım; ancak, çok önemli gördüğüm bazı hususlara da
değinmeden geçemeyeceğim. Değerli milletvekilleri, huzurlarınızdaki yasa
tasarısını incelediğinizde de göreceksiniz ki, tasarı, dönemin Başbakanı Sayın
Süleyman Demirel zamanında, 29.3.1993 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edilmiştir. Bu tasarı -aslında, bakarsanız, bu kanun daha doğrusu-
26.4.1976 tarih ve 1982 sayılı Yasayla değiştirilmiş; fakat, yasa, Anayasa
Mahkemesinin 18.12.1979 gün ve 1979/46 karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
İptal kararı da, 11.5.1981'den geçerli olmak üzere, 11.5.1980 günü Resmî
Gazetede yayımlanmıştır. Hazırlanan tasarıda, dinî yayınlar döner sermaye
işletmesinin sermaye limiti belirlenmiş ve bu limiti aşan kısmının Hazineye
gelir kaydedilmesi hüküm altına alınmıştır; ancak, yasa, Anayasa Mahkemesince
iptal edilince, bu konuda bir boşluk doğmuştur. Tasarıyla, döner sermaye
işletmesinin sermayesi 3 trilyon liraya çıkarılmış ve bu miktarın, Bakanlar
Kurulu kararıyla, 5 katına kadar artırılacağı düzenlenmiştir. Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı,
İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek,
din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere, 1924
yılında kurulmuş. Kuruluş ve görevlerine ilişkin hususlar ise, 22.6.1965 tarih
ve 633 sayılı Yasayla yeniden düzenlenmiştir. Yasanın 31 inci maddesi, dinî yayınlar döner sermaye
işletmesine ilişkin esas ve usulleri ve bu işletmenin sermaye limitini
belirlemiştir. O günkü sermayenin fevkalade düşük oluşu, özellikle son
zamanlarda yaşanan yüksek enflasyon, ekonomik kriz nedeniyle doğan yüksek
oranlı devalüasyon ve paranın alım gücünün fevkalade düşmesi, hatta, mevcut
sermaye yapısının bugün için komik denecek -50 milyon lira- kadar düşük
kalmasına sebep olmuştur. Bu nedenle, Yüce Meclis, bugün, son derece yararlı
bir boşluğu doldurmak üzeredir. Gerçekten de, Diyanet İşleri Başkanlığı, çok yararlı
araştırmalarda bulunmaktadır. Bunların basımı, yayımı, gerek yurt içinde ve
gerekse yurt dışında dağıtımı, olabildiğince geniş kitlelere ulaştırılması
bakımından bu yasa fevkalade gereklidir. Bu nedenle, Yüce Meclisimizin bu
geceki çalışması yerindedir, faydalıdır ve çalışmaya desteğimiz tamdır, oyumuz
müspettir. Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, çok önemli bir
konuyu bu kadar bekletmiş de, acaba ne yapmış; yolsuzlukla, yoksullukla
mücadele edeceğiz demiş de, acaba etmiş mi? Bugün bütün gazetelerin birinci
haberi rüşvettir. Biliyorsunuz, bir sayın bakanın özel kalem müdürü ve bir kişi
daha, güzelim Akdeniz kıyalarımızı parsellemek, peşkeş çekmek ve teşvik belgesi
almak adına rüşvet alırken yakalanmıştır. Nerede yakalanmıştır; canlı yayında
yakalanmıştır. Show TV'de yayınlanan "Ateş Hattı" programında, Sayın
Reha Muhtar, araştırmacı gazeteciliğin, gerçekten, çok önemli bir örneğini
ortaya koymuştur. Daha önce, rüşvetin belgesi olmaz anlamında "rüşvetin
belgesi mi olur" denirdi. Sayın Reha Muhtar, rüşvetin belgesini değil,
kasetini ortaya koydu. Gerçekten, kendisini tebrik etmek gerekir. 65 milyon
şahidiyle birlikte rüşvetin kasetini ortaya koymuştur. Değerli milletvekilleri, bunu, yani, rüşvet alanı
yakalamayı Sayın Muhtar mı yapmalıydı; yoksa, yolsuzlukla mücadele etmeyi
üstlenmiş, Türk Milletine bunu taahhüt etmiş bu hükümet mi yapmalıydı?! Sayın
Muhtar'ın yaptığını, bu hükümetimiz acaba neden yapamamaktadır? Bugün, rüşvet o kadar çok yaygınlaşmış ki, 1917
Rusyasını bile geçmiştir Türkiye. Gerçekten de, kamuoyunda öyle söyleniyor ki,
şayet, Hazreti İsa Türkiye'de yaşasaydı ve avuçlarının içinden çivilenmeseydi,
Hazreti İsa bile rüşvet alırdı bu hükümet zamanında. Şu anki söylenen laf,
budur. ASLAN POLAT (Erzurum) - Yanlış; olmaz böyle şey! SALİH ÇELEN (Devamla) - Yani, Türkiye'de toplanan
vergilerin... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dinî açıdan, Hıristiyan
âlemine hakarettir bu! SALİH ÇELEN (Devamla) - Niye kızıyorsunuz ki?! Eğer,
Türkiye'de, siz, çiftçilerin ekmeğine yağ sürseydiniz, ekonomik durumunu
düzeltseydiniz, enflasyonu düşürseydiniz, paranın alım gücünü yükseltseydiniz;
bunu üstlenmeyecek miydiniz?! BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Teşbih yanlış teşbih. ASLAN POLAT (Erzurum) - İsa Peygamberi bu işe katmayın. SALİH ÇELEN (Devamla) - Efendim, rüşvet alan ortada; 65
milyon bunu izledi! ASLAN POLAT (Erzurum) - Çok aşırı bir laf bu. Geri al;
olmaz! BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Hazreti İsa'ya
hakarettir o; hakaret!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Neyse... Şimdi gelelim... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Bir peygambere
hakarettir o! SALİH ÇELEN (Devamla) - Efendim, Türkiye'de, toplanan
vergilerin yüzde 36'sı... FARUK DEMİR (Ardahan) - Kırk yıldır ideolojiniz zarar
veriyordu; şimdi de sizin konuşmanız zarar veriyor! SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye'de toplanan vergilerin
yüzde 36'sı rüşvete gidiyor beyefendiciğim, Sayın Genel Kurul, Sayın Yüce
Heyet. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Onu söyleyebilirsin
de... Teşbih yanlış, teşbih. SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye'de toplanan vergilerin
yüzde 36'sı rüşvete gidiyor ve bunu, televizyondan, canlı yayından herkes
izledi. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yok; herkes gördü. Neyse... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Peygamberi rüşvet
işine karıştırmayın! SALİH ÇELEN (Devamla) - Uluslararası araştırma
kuruluşları Türkiye'de bir araştırma yapmışlar ve toplanan vergilerin yüzde
36'sının rüşvete gittiği, yolsuzluğa gittiği saptanmış. Bunu, uluslararası
denetim kuruluşları söylüyor. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne ilgisi var konuyla?! AHMET KABİL (Rize) - Onu, Reha Muhtar yapsın. SALİH ÇELEN (Devamla) - Siz, bunun... BAŞKAN - Sayın Çelen, lütfen, konuya ilişkin birkaç
beyanda bulunursanız sevinirim; çünkü, bu ithamları Genel Kurula taşımak doğru
değil. Onlar yargılanacaklar; yargı, kararını verecektir diye düşünüyorum. Siz
de bir hukukçusunuz... Eğer, o iddia sübut bulursa, elbette ki, Türk yargısı en
iyi kararı verecektir; sanıyorum, bunda sizin de şüpheniz yoktur. O nedenle,
gelin, bu çirkin olayı burada arkadaşlarımızla tartışma zeminine girmeyelim
diyorum; takdir sizin. Buyurun efendim. SALİH ÇELEN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum. Benim söylemeye çalıştığım, uluslararası araştırma
kuruluşları Türkiye'ye gelmişler ve Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde
36'sının rüşvete gittiğini, yolsuzluğa gittiğini saptamışlar. Yani, bunun
neyine itiraz ediliyor anlamıyorum?! Bu, Türkiye'de bu durumda. Bu, 1999-2000
yılları için yapılmış bir araştırma. Türkiye'de bu yapılmamalıydı diye
düşünüyoruz. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Diyanet İşleriyle ilgili bir
konu görüşülüyor; rüşvetle ne ilgisi var Salih bunun?! Hazreti İsa'yla ne
ilgisi var?! Şu mübarek gecede
yanlış!.. Allah aşkına ya!.. Hayret!.. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, Hazreti İsa'nın ne
işi var burada?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yahu, allahaşkına ya!.. Güzel
geceyi perişan ediyorsun! AHMET KABİL (Rize) - Onları Reha Muhtar söylüyor... SALİH ÇELEN (Devamla) - Bütün gazetelerin bugünkü
haberi rüşvet olduğu için ona girmek zorunda kaldım. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sizden kaldı, sizden,
sizden... SALİH ÇELEN (Devamla) - Konuyu fazla uzatmayacağım... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Peygamberi bu işe
karıştırman ayıp yahu! SALİH ÇELEN (Devamla) - Ancak, ben, tabiî, bunu,
kamuoyunda söylenilen bir laf olarak söyledim. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kamuoyunda söylenilen
laf mı?.. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun yanlış! SALİH ÇELEN (Devamla) - Tabiî ki, pek tabiî ki, bir
peygamberin rüşvet alması söz konusu değildir. Çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, ortaya çıkmıştır ki, bu
hükümet zamanında, maalesef, yapılan işlemler son derece kötü gerçekleşmiştir
ve Türkiye, yolsuzlukta, dünyada dördüncü ülke konumuna gelmiştir; bütün bunun
sorumlusu da bu hükümettir. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Evet değerli milletvekilleri, sözlerimi bitireceğim,
sözlerimi bitireceğim... Şimdi, hükümete sesleniyorum: Bu yolsuzluğa son verin;
gelin, rüşvete son verin; gelin, bu konuda gerekli yasal düzenlemeleri yapalım.
Biz, Doğru Yol Partisi olarak, şu an görüşmekte bulunduğumuz tasarıya destek
veriyoruz. Bakın, sizlerle birlikte müspet oy kullanacağız. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Vay be!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Çıkarmaya çalıştığınız kanuna
müspet oy vereceğiz. Gelin, yolsuzlukla mücadele için gerekli tasarıları da
getirin Meclise; biz, onlara da destek verelim ve bu yolsuzluğun, bu rüşvetin,
bu talanın önüne geçelim. Evet... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - O yolsuzluk sizden
kaldı, sizden... SALİH ÇELEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
sözlerime uzun süre devam etmeyeceğim; aslında, sataşma olmasaydı, bu kadar da
uzun konuşmayacaktım. Niyetim, sadece kanun tasarısına destek verdiğimi
söylemek... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Peygamberin ne işi vardı burada
yani; İsa'nın bu konuyla ne ilgisi vardı! FARUK DEMİR (Ardahan) - Din ayrımcılığı yapmayın;
konuştukça batıyorsunuz. SALİH ÇELEN (Devamla) - Israrla söyledim, bir
peygamberimizin rüşvet alması diye bir hadisenin olması mümkün değil. O
sözlerim yanlış anlaşılmasın. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yanlıştı... SALİH ÇELEN (Devamla) - Ancak, söylediğimiz bir söz
var, getirin yolsuzlukla mücadele kanunlarını, biz de, size burada yardımcı
olalım, destek verelim. NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Çok destek verdiniz,
çok... SALİH ÇELEN (Devamla) - Evet, değerli milletvekilleri,
sözlerime burada son veriyorum, daha fazla uzatmayacağım. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Uzat istersen. SALİH ÇELEN (Devamla) - Tasarıyı desteklediğimizi
söylüyorum. Çıkacak olan bu kanunun, Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve Yüce Türk
Milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın milletvekilleri, bugün akşam saatlerinde Mersin
Tarsus İlçemizde yine bir tabiî afet söz konusu, büyük bir yağış ve sel
felaketi var. TURHAN GÜVEN (İçel) - Devam ediyor. BAŞKAN - Oradaki yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına burada belirtmek istiyorum; Allah,
milletimizi ve ülkemizi bu tür afetlerden korusun diyorum. Buyurun Sayın Güven; sanıyorum, siz de aynı konuyu dile
getireceksiniz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hislerime tercüman oldunuz. Şu anda yağmur devam ediyor. Yalnız, Tarsus İlçemiz
değil, tüm İçel, büyük bir tabiî afete muhatap kalmıştı; ama, bugün, daha vahim
bir olay vardır. Şu anda, Berdan Çayı taşmak üzeredir. Devlet, gerekli ilgiyi göstermiştir, kendilerine
teşekkür ediyorum; ama, şu anda, yeterli olamadığımızı da ifade etmek isterim.
Umut ediyorum ki, daha büyük felaketlere maruz kalmadan, bu işi atlatırız. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. İnşallah, gerekli önlem alınır, gücümüz kâfi gelirse
tabiî... Saadet Partisi Grubu adına, Gümüşhane Milletvekili
Sayın Lütfi Doğan. Sayın Doğan, buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan,
muhterem milletvekilleri; 633 sayılı, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunun döner sermayeyle ilgili 31 inci maddesinde bir
değişiklik yapmak üzere yüksek huzurunuza getirilen 739 sıra sayılı kanun
tasarısının tümü üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına, bu vesileyle, hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Efendim, bu kanun tasarısının müspet olarak çıkması
yolunda düşüncemiz vardır; yani, eğer, getirilen bu tasarı, Yüksek Heyetinizin
tasviplerine iktiran ederse; ki, Saadet Partisi Grubu olarak, bizler de olumlu
düşünüyoruz. Bu tasarıyı yüksek huzurunuza getiren hükümet üyelerine,
ilgililere teşekkür ediyorum. Daha önce konuşan değerli arkadaşımızın da ifade ettiği
gibi, bu tasarı, aslında, çok geç kalmış. 19 uncu Dönem, 20 nci Dönem
milletvekillerimiz görev yaptıkları sırada, hatta, zamanın Başbakanı Sayın
Süleyman Demirel Beyefendi, Meclisimize sevk etmiş. Maalesef, ne 19 uncu
Dönemde ne de 20 nci Dönemde yüksek huzurunuza getirilemediği için kadük
olmuştur. Ancak, yeniden ele alınmış ve şimdi yüksek huzurunuza getirilmiştir.
Ümit ediyorum, inşallah, hepinizin ilgisiyle, bu tasarı kanunlaşacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı döner sermayesinin miktarı,
gerçekten, 633 sayılı Kanunda da çok azdı, yetersizdi. Bugünkü şartları dikkate
aldığımız zaman, hakikaten, bu tasarının kanunlaşmasına büyük ihtiyaç vardır;
üstelik, bu miktar da yine yetersizdir. Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri bu
tasarıyı müzakereye almışlar, müzakere etmişler ve hükümetin getirdiği 3
trilyonluk sermayeyi uygun görmüşlerdir ve Plan ve Bütçe Komisyonumuz, bu
tasarıyı, yüksek huzurunuza, sizlerin tasviplerinize, onaylarınıza arz etmek
üzere, Genel Kurula arz etmişlerdir. Ancak, bendenizin bir düşüncesi var; onu,
Sayın Grup Başkanımıza arz ettim ve ümit ediyorum ki, sizler de, yani bütün
partilerimizin grup başkanları da uygun görürlerse, hükümetimiz de onay
verirse, bu değişiklik, 3 trilyon değil de asgarî 5 trilyona yükseltilmelidir.
Gerçi, bugünkü durumda, 5 trilyonun da, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi
teşkilatı son derece geniş olan bir başkanlığın döner sermayesi için yeterli
olmayacağını takdir buyuracağınızdan eminim; ama, Bakanlar Kuruluna, bu
sermayeyi 5 katı artırma yetkisi de getiriyor bu kanun tasarısı, eğer böyle
olursa, tahmin ediyorum ki, ihtiyaca bir ölçüde cevap verme durumu olacaktır;
ama, düşünüp, sözbirliği edip bunu 10 trilyon yapalım diye buyurursanız; ki,
bu, grup başkanvekillerimizin ve hükümetimizin takdirinedir, bir rakam işi, 5
yerine 10 da denebilir; bendeniz, sadece bir hatırlatmış oluyorum; ama, sizler
nasıl takdir buyurursanız, bendeniz sizlerin takdirlerinize saygı göstermek
zorundayım; bu, benim şerefli vazifemdir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu döner sermayesiyle
birtakım yayınlar yapacaktır. Az önce, değerli arkadaşımız kanunun 1 inci
maddesini okudu. Din konusunda, Başkanlığımız halkımızı aydınlatacaktır.
Bugünün şartlarında, sadece Türkiyemizdeki insanlarımızı, 65 milyon insanımızı
değil; bununla birlikte- takdir buyurursunuz- Türkî cumhuriyetlerin, orada
yaşayan soydaşlarımızın, Müslümanların aydınlatılmasında da Türkiyemizin ilgisi
beklenilmekte ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza, ayrıca büyük görevler
düşmektedir. Diğer taraftan, yurtdışında bulunan işçilerimizin de
aydınlatılmasında zaruret vardır. Haliyle, bu, yayınla yapılacaktır. Bunun
yayınla yapılması da paraya mütevakkıftır. O halde, yeter derecede bunun
yapılmasına, bu tahsisatın ayrılmasına zaruret vardır. Dünyadaki şartlar çok çabuk değişiyor, çok çabuk
gelişiyor. Bendeniz, 1966 yılının birinci ayında Almanya'da bulundum. O zamanki
Diyanet İşleri Başkanlığı tensipleriyle, bir ay süreyle Almanya'nın Roytlingen
Şehrinde görev yaptım. İşçilerimiz de yeni gitmişti; yani, birkaç yıl önce
gitmişti. Bendenizin orada müşahede ettiğim ve -o zaman yetkili makamlara da
arz ettim bunu, yetkili makamlar derken, Diyanet İşleri Başkanlığımıza- aldığım
izlenim şuydu: Avrupa'ya veya bugün Türkî cumhuriyetlere göndereceğimiz din
görevlilerimizin, mutlaka, dinî bilgilerde fevkalade yetenekli olmasında
zaruret vardır; ayrıca, pedagojik formasyon almış olmasında da zaruret vardır;
çünkü, hem eğitiyor hem öğretiyor hem örnek oluyorlar. Şu kanaati hâsıl
etmiştim. Gidecek bir görevli, bu hizmeti yapacak bir insan, yerine göre
müezzin, yerine göre imam, yerine göre vaiz, yerine göre müftü, yerine göre
Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yapacak; çünkü, oradaki insanımız -yani, yurtdışını söylüyorum- bunu
bekliyor ve bunun böyle olmasında da zaruret var. Bulunduğum şehirde bir konu dikkatimi çekti. Zaman
zaman, bakıyorum ki, durak yerlerinde -hava soğuk, birinci ay- adamların
ellerinde kitaplar, belli yerlerde, belli noktalarda... İşçilerimize
"bunlar nedir, bu adamcağızlar bu soğukta böyle ne yapıyorlar, kimseye de
bir şey söylemiyorlar" diye sordum. "Efendim, bunlar misyonerdir;
bunlar dinî hizmet yaparlar; bu hizmetlerini böyle, kitap dağıtmakla
yürütürler. Burada, sabahtan akşama kadar veya belli saatlerde bekler, bu
hizmetlerini kendi inanışlarına göre yaparlar" dediler. Tabiî, bu konu son derece önemli. Dikkat buyurursanız
-ki, eminim en az bendeniz kadar bu konuyu incelemişsinizdir- lisan dersi
öğretiyorlar, birtakım hediyeler veriyorlar, birtakım burslar veriyorlar,
hatta, yurt dışında tahsil yapma, yurtdışı seyahati tertipleme, tanzim etme,
böylece taltif etme gibi, kendilerine göre faaliyetlerle Müslümanları kendi
inançlarına kazanmaya çalıştıkları, misyonerlik faaliyetleri gösterdiklerini
hemen hepimiz biliyoruz. Haliyle, bu gibi faaliyetlerin etkisiz bırakılması,
vatandaşımızı, milletimizi, insanımızı muhafaza etmek için onları yetiştirmek,
onları aydınlatmak, onları bilgiyle teçhiz etmek ve onlara muhakeme kudretini
en iyi şekilde kazandırmakla olur -ki, zaten, altının kıymetini sarrafı bilir-
bu çalışmaların beyhude olduğunu kendileri de göreceklerdir. Ama, hiç unutmamamız gerekiyor, Birinci Cihan Savaşı
öncesinde bir deniz subayımızın kaleme aldığı bir eser var -eminim ki, mütalaa
buyurmuşsunuzdur- "İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor?" Tabiî,
her ülkenin konuştuğu dile göre, kültürüne göre, yapısına göre en zeki
insanları yetiştirip, o ülkelere gönderiyorlar. Hiç şüphe etmeyelim, kendi
ülkelerinin yararlarını düşünüyorlar. Eğer, zaten, Hıristiyanlığı yaymak
isteseler, daha açığı, Hz. İsa'nın getirdiği dini yaymak isteseler, o zaman ilk
yapacakları iş, kendi ülkelerindeki insanları aydınlatmakla meşgul olmak. Niçin
aydınlatacaklar; çünkü, Hz. İsa'nın peygamber olarak gönderildiği devirde
insanlara telkinleri -bugünkü İncil'de de beyan edilen bir husustur- "eğer
birisi, beni -bugünkü dille söyleyelim- bir kilometre götür, bana yol göster
derse, sen, onu iki kilometre götür, ona yol göster; eğer biri, pardösünü
isteyecek olursa, gömleğini de çıkar, ona ver; eğer biri, sağ yanağına bir
tokat vurursa, ona sol yanağını da çevir" diye telkinleri var. Şimdi,
eğer, Hazreti İsa'nın dediklerini dinleseler, dünya huzur içerisinde olur. Ben,
onlara da, onu tavsiye ederim. Evet, Türkiye'de, Türkî cumhuriyetlerde, Çin'de, şurada
burada misyonerlik yapıyorlar; dinlerini yaysınlar; bu, insanların en tabiî
hakkıdır, düşündüğünü, inandığını yayması; ama, eğer, gerçekse, kendileri
yaşarlarsa, inanın ki, hem kendilerine hem de insanlığa hizmetleri olur. Burada, yüksek huzurunuzda bir defa daha arz etmiştim;
müsamahanıza güvenerek tekrarlamak istiyorum. İngiliz tarihçisi Arnold
Toynbee'nin "Medeniyet Yargılanıyor" adlı eserinde şöyle bir izahı
var; özet olarak arz ediyorum: "Bugün, Avrupa'yı iki büyük tehlike tehdit
etmektedir. İki büyük tehlikenin kıskacı altındadır. Bu tehlikelerden birisi
psikolojiktir, diğeri fizikîdir. Psikolojik tehlike, Avrupa ırkçıdır, kendi
ırkını beğenir; bencildir. İkincisi, fizikî tehlike, Avrupa alkoliktir. Eğer,
bir tedbir alınmayacak olursa, gelecekte, bu iki tehlike, Avrupa'yı mahvetmiş
olabilir. Avrupa, İslamiyete düşmanca değil de, dostça
davransaydı, bu iki tehlikeden kurtulmak hususunda İslamiyetten
yararlanabilirdi; çünkü, İslam Dini, ırkçılığı reddetmiş ve insanlar birbirinin
kardeşidir demiş. Böylece bir prensip getirmekle, insanları bu afetten
kurtarmıştır; alkolü reddetmekle de, haram etmekle de, mensuplarını bu fizikî
tehlikeden kurtarmıştır" diyor. Bunu söyleyen Arnold Toynbee, kendisi
Hıristiyandır, dinine bağlıdır, Katoliktir, Türkiye'ye de gelmiştir; hatta, bir
konferans verdi bizim Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesinde; ama, maalesef, o gün
ben gitme imkânını bulamadım. Misyonerlerle ilgili bir cümlem daha var. Bendeniz,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde okurken hocalarımızdan birisi Prof.
Hilmi Ziya Ülken Beydi. Konu bir gün bu noktaya geldi, dedi ki: "Gençler,
bakın, Hıristiyan misyonerleri Avrupa'nın her köşesini didik didik ediyor,
oradaki insanları kendi dinlerine kazanmaya çalışıyorlar; ama, İslamiyette,
Müslümanlarda böyle bir misyonerlik yok, giden, anlatan kimseleri de yok. Buna
rağmen, Afrika'nın o gelişmemiş; yani, kültürü çok az olan bu insanlar
İslamiyet hakkında bir bilgi edindikleri an hemen İslamiyeti kabul ediyorlar. "Konu da şudur; mesela, İslamiyette şu var: 'Allah
birdir, O, en büyüktür, her şey ona muhtaçtır, o hiçbir şeye muhtaç değildir,
doğmamıştır, doğurmamıştır, O'na hiçbir şey denk değildir; mealindeki bir sure
okunduğu zaman, insan olarak düşünüyor ve insanın yapısına, fıtratına uygun
olduğu için, hizmet yapılmadığı halde Müslüman oluyor; ama, Hıristiyan
misyonerlerin yaptıkları hizmete karşılık elde ettikleri netice hiç sayılacak
derecededir." Hatırlayacaksınız, epey oldu, gazetelerimizde de yer
aldı; bir Afrikalı, bir misyonere şu cevabı veriyor: "Bayım -mösyö- siz
buraya geldiğiniz zaman bizim topraklarımız vardı, arazimiz vardı, servetimiz
vardı, sizin elinizde de İnciliniz vardı. Bugün bizim elimizde İncil var;
fakat, bizim topraklarımız veya servetlerimiz de sizin oldu." Bunlar belki
biraz eksik veya tam anlatılmış olabilir; ama, konu şudur: Evet, bu misyonerler
teşkilatının, maalesef, kendilerine hizmet edecekleri yerde, maddî yönden
milletleri sıkıntılara soktuğunu biliyoruz. Tekrar arz ediyorum; her insanın -bizde de Anayasal
hakkıdır- düşüncesini, inancını, bilgiyle, insan hukukuna uygun bir şekilde,
yazıyla, sözle yayma hakkı vardır, bu gayet normaldir; ama, gerçek olmalı; ama,
insanlığın faydasına olmalı; ama, insanların iradesine, ihtiyarına hiçbir
suretle baskı kurulmamalıdır. Bakınız, yüksek huzurunuza bir daha arz ediyorum, şöyle
bir durum olmuştur: Hazreti Ömer'in yanına bir kadıncağız geliyor, Hıristiyan;
ihtiyaçları var, görüyor. Hazreti Ömer diyor ki: "Sana bir iyilikte
bulunmak istiyorum hanımefendi." Kadın "buyurun" diyor. Hazreti
Ömer "Müslümanlık çok güzeldir; Müslüman olsan, ahiretini de
kurtarsan" deyince, kadın dikleşiyor ve "hayır, ben dinimden memnunum;
olmuyorum" diyor. O zaman, Hazreti Ömer şöyle söylüyor: "Ya Rabbi,
sen şahit ol; baskı yapmadım." Bu çok önemli bir cümle "Ya Rabbi, sen
şahit ol; baskı yapmadım, sadece söyledim." Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığımız çok
güzel eserler çıkarmıştır. Mesela "Buharî Şerif"i tercüme ettirmiştir
ve bu 1927'lerde başlamıştır; Ahmet Naim Efendi 2 cildini tercüme etmiş,
Türkçemize kazandırmıştır, sonra Kâmil Miras 10 cilt halinde bunu
tamamlamıştır. Ayrıca, yine Diyanet İşleri Başkanlığı, Yüksek Meclisimizin
kararıyla, Kur'an-ı Kerim'i Türkçeye tefsir etmiştir. "Hak Dini Kur'an
Dili" adlı 8 ciltlik eser, merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi
tarafından yazılmış yazılmış ve 1944'te tamamlanmıştır ve halkımıza da çok cüzi
bir fiyatla dağıtılmıştır. Bunlar ilmî eserlerdir; ama, bugün, bugün daha
kolay, daha rahat anlayabileceğimiz en güzel eserleri Diyanet İşleri Başkanlığımız
hazırlamalı, çok ucuz bir fiyatla halkımızın istifadesine sunmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Doğan, 2 dakika içinde toparlayın
efendim. LÜTFİ DOĞAN (Devamla)- Lütfedersiniz Sayın Başkanım;
teşekkür ederim. Şimdi, bu kitaplar hazırlanmalı, halkımızın ve
gençlerimizin istifadesine sunulmalı, yurt dışındaki soydaşlarımızın,
vatandaşlarımızın da istifadesine sunulmalı, Türkî cumhuriyetlere de sunulmalı.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bunlar
sunulurken, takdir buyurursunuz, bugünkü değerde, 5 trilyon da olsa, çok
cüzîdir; ama, siz nasıl takdir buyurursanız, bendeniz, sizlerin takdirinize
saygılıyım; 5 de buyurabilirsiniz, 10 da buyurabilirsiniz; ancak, hükümetimize
de bir yetki veriyorsunuz, 5 kat artırabiliyor. Sayın Başkanımın bir prensibi var; tabiî, o prensibe
-sağ olsun- riayet ediyor. İzin verirseniz, bir şeyi çok kısa arz edeceğim: Bir
gün bir gayrimüslim Hazreti Peygamberin huzuruna geliyor. Hazreti Peygamberde
alacağı vardır, alacağını istiyor. -Hazreti Peygamberin yanında da Hazreti Ömer
vardır- çok yakışıksız ifadeler kullanıyor- çünkü, bir peygambere, hatta bir
insana nasıl hitap edilecek onu gayrimüslim neden dikkate alsın- Hazreti Ömer,
bu yakışıksız sözleri duyunca, yerinden fırlıyor; Hazreti Peygamber Radıyallahü
Efendimiz ayağa kalkıyor; Hazreti Ömer'e "ya Ömer, sakin ol " öbür
şahsa da "siz de sakin olun", "ya Ömer, şu anda, benim ve bu
şahsın, sizin takındığınız bu tavırdan daha başka bir tavır takınmanıza
ihtiyacımız var. Bana, borcumu vaktinde ve güzellikle söylememi telkin edersin.
Bu zata da, alacağını güzel bir lisanla söylemesini telkin edersin. Bizim buna
ihtiyacımız vardır" diyor ve sahabeden birini çağırıyor, borcunu
ödettiriyor. Bu durumu müşahede eden gayrimüslim, Müslüman olma şerefine
eriyor. Bu kanunun, Diyanet İşleri Başkanlığına ve Türkiyemize
hayırlı olmasını diler, Sayın Başkana ve Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğan. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Çiçek. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, sizin ve bütün milletimizin mübarek
ramazan ayını kutluyor, Kadir Gecesinin ve Ramazan Bayramımızın hayırlara
vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, değişikliği istenen kanunun
31 inci maddesinin ilgili hükmünün Anayasa Mahkemesince daha önceden iptal
edilmesi neticesinde, dinî yayınlar döner sermayesinin limiti de ortadan
kalktığından, hukukî boşluk doğmuştur. Bu hukukî boşluğun, Maliye Bakanlığı ile
Diyanet İşleri Başkanlığı arasında çok değişik ihtilaflara sebep olmasından
dolayı yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu tasarı, bu maksatla
hazırlanmıştır. Benden önce konuşan Sayın Lütfi Doğan Hocamızın da ifade ettiği
gibi, şu an kanun tasarısında 3 trilyonla belirlenmiş bu rakamın 5 trilyon
olarak düzeltilmesinin uygun olacağını AK Parti olarak biz de düşünüyoruz. Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği gibi, Diyanet
İşleri Başkanlığı teşkilâtı, Osmanlı döneminde "meşihat makamı" diye
adlandırılan bir kurumun karşılığında kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk kurulan
müesseselerindendir Diyanet İşleri Başkanlığı. 1920 yılında kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümetinde Meşihat Şeriyye ve Evkaf Vekâleti adıyla
bakanlık olarak yer almıştır; 1923'te kurulan cumhuriyet döneminde de bu statü
aynen devam etmiştir. 3 Mart 1924'te bakanlık vasfı kaldırılmış ve Başvekâlet
bütçesine dahil ve Başvekâlete, bağlı Diyanet İşleri Reisliği şeklinde
belirlenen kurum, daha sonra, ismi değiştirilerek, Diyanet İşleri Başkanlığı
olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu, gördüğünüz gibi,
1920'den itibaren kademe kademe gerileyerek, âdeta kaderine terk edilmiştir.
Bakanlık statüsünden Başbakanlıkta bir başkanlık statüsüne indirilmiş, daha
sonra da, Anayasa Mahkemesince, 633 sayılı Kanun Anayasaya aykırı bulunarak
çeşitli maddeleri iptal edilmiştir. Bugün, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı genelgelerle
ve şu an önünüze getirildiği gibi kırık dökük kanun değişiklikleriyle idare
edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin üç haneli köyünde bile
kadrolu veya kadrosuz temsilcisi bulunan devletimizin en yaygın
teşkilâtlarındandır. 88 501 kadrolu personeli olan bu teşkilâtımızın, 3 119
Kuran kursunda 102 861 öğrenci okutmaktadır. Dönersermaye aracılığıyla, çeşitli
Türk lehçelerinde ve Rusça toplam 2 952 000 çeşitli eser basılmış, 1 277 000
broşür dağıtılmıştır. Amerika'dan Japonya'ya kadar dünyanın dört bucağında
faaliyet gösteren teşkilâtlarıyla, sadece Türkiye'de değil, bütün dünya
insanlığına hizmet vermeye devam eden gurur duyacağımız bir teşkilatımızdır. Ayrıca, Türkiye Diyanet Vakfıyla müştereken Azerbaycan,
Kazakistan, Türkmenistan, Nahcivan, Romanya, Afganistan ve Dağıstan,
Kırgızistan, Bulgaristan'da, ülkemizin çeşitli ilahiyat fakülteleriyle
işbirliği yaparak, eğitimini sürdüren ilahiyat fakülteleri ve imam hatip
liselerinin faaliyetleri Diyanet İşleri Başkanlığımızca düzenlenmektedir. Atatürk'ün çok değer verdiği bu güzide teşkilâtın,
bugün, devlet protokolündeki yeri maalesef 76 ıncı sıradır. Sayın milletvekilleri, Türkler, Müslüman olduktan
sonra, İslamı sadece yaşamakla kalmamışlar, bütün dünyada en doğru şekilde
anlaşılmasını ve yaşanmasını temin etmişlerdir. Bunu, Türkler aracılığıyla
Müslüman olmuş ülkelerin, İslamı yaşamaktaki farklılıklarında
gözetleyebilirsiniz. İslamiyet, siyasî, kültürel, ahlakî, ekonomik konularda
oluşturduğu müesseselerin en güzel örneklerini milletimiz aracılığıyla dünyaya
tanıtmıştır. Türk-İslam kültürünün hayat buluşu, Türk Milletinin,
yaşadığı her şeyi, istisnasız her şeyi, İslam Dinine uygun hale getirmesiyle,
yepyeni bir hayat nizamı oluşmuştur. Tarih tetkik edilecek olursa, tüm ilahî dinler ve bu
dinleri bünyesinde özümsemiş son din Müslümanlık, insanlığın barış ve mutluluğu
için gönderilmiştir. Bu din, sahih akidesi, engin adalet anlayışı, yüksek moral
ve ahlakî değerleri ile hakka ve haklılığa saygılı, gerçek kardeşlikten,
özgürlükten ve barıştan yana olan insanların, dün olduğu gibi, bugün de,
gelecek asırlarda da insanlığın ortak paydası olmaya devam edecektir. Saygıdeğer milletvekilleri, böyle mükemmel bir dinin,
son dinin müntesibi olmamız yetmez; onu, bütün insanlara, dün olduğu gibi,
bugün de, asliyetine uygun şekilde taşımamız gerekir. Bunun için, Diyanet
İşleri Başkanlığımızın, madden ve manen eğitilmiş kadrolarıyla çok güçlü olması
gerekir. Bütçesine bakınız!.. Yapılan propagandalara bakınız!.. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinde, cari
harcamalar 548 trilyon 189 milyar liradır. Bunun 541 trilyon 689 milyarı lirası
84 000 din görevlisinin maaşından ibarettir. Diyanet İşleri Başkanlığına, bütün
dünyada faaliyet göstermesi için ayrılan paradan 6,5 trilyon lira kalmıştır.
Bütün gürültüsü "10 tane bakanlıktan daha fazla bütçesi var" diye
Diyanet İşleri Başkanlığını öne çıkaran düşüncenin, ne kadar yanlış düşünce
olduğunu görüyorsunuz. Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, Türkiye üzerinde
emelleri olan teşkilatların malî durumunu sizlere arz etmek istiyorum. Hıristiyan misyonerlik teşkilâtının -Vatikan merkezli-
Anadolu ve Türk Cumhuriyetleri için, sadece ayırdığı para, 1997 yılı itibariyle
200 milyar dolarmış. Buna ilaveten, 2 milyar İncil ücretsiz olarak dağıtılmış.
Sadece bu bölgede 4 milyon misyoner aktif faaliyette çalışıyormuş. Bizim din
görevlilerimiz namazlarını kıldırıp, evlerine giderlerken, dinî görevlerinin
camide başlayıp, camide bittiğini zannederlerken, 4 milyon misyoner, kapı kapı
dolaşmak suretiyle, dinlerini, fert fert insanlara anlatmaya çalışıyorlar. Devlet televizyonu dahil, özel televizyonlarımızda
reyting elde etmek için, dinimizin en kutsal müesseseleri, ahlakî değerlerimiz,
kültürel varlığımız, yetersiz ve sorumsuz kişilerce paparazi programı üslubuyla
tartışılırken, kiliseler birliğinin denetiminden geçmiş programlarla, çizgi
filmleriyle, tiyatro eserleriyle, şu an, 3 400 tane faaliyet gösteren radyo ve
televizyon istasyonlarından, insanlarımızın beynine fikir ve düşünce
aktarılmaktadır. 2000 yılında harcanan paranın 200 milyar dolar olduğu
ifade ediliyor. 2000 yılında radyo televizyonların sayısının ise, 4 000
olduğunu tespit ediyoruz. Misyoner adedinin 6 milyona çıktığı belirtiliyor. Yine, Vatikan'ın yayınlamış olduğu çalışma programına
göre, 2025 yılına kadar ki planlama ise; 870 milyar dolar harcanacak, 10 000
radyo ve televizyon faaliyet gösterecek ve 250 çeşit kitap dağıtılacak,
misyoner sayısı da 7 milyona yükseltilecek. Saygıdeğer milletvekilleri, dikkatinizi çekiyor mu,
Alparslan ve Kılıçarslan'ın ordularını Anadolu'dan kovmak için Piyer Lermit'in
başkanlığında oluşturulan haçlı ordularına iştirak eden Avrupa ülkeleri ile
Hıristiyan misyonerlerini Müslüman dünyasına salıveren Avrupa ülkeleri, aynı
ülkeler, sadece adı değişmiş, Avrupa Birliği ülkeleri olmuş. Misyonerler diyorlar ki: "Türkiye aşılmadan,
Türkiye fethedilmeden Asya'ya ulaşılamaz, diğer İslam ülkeleri
fethedilemez." Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin fazla olduğunu
söyleyenlere ithaf olunur. Yakın tarihte, Vatikan'da bir toplantı yapıldı;
dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Hıristiyan din adamları, Müslümanlığın
dünyada yayılmasını engellemenin yollarını araştırdı ve şu görüş ısrarla
vurgulandı. Şöyle diyorlardı: "Hıristiyanlıkla yüz yüze gelmiş ve
Hıristiyan olmuş milletler sadece Hıristiyan olmakla kalmadılar, Hıristiyan
olanların millet olma özellikleri de kayboldu, ortadan kalktı. Mesela,
Macarlar, Bulgarlar, Gagavuzlar... Bugün, bu milletlerin hiçbirine Türk
denemez; ama, gerçekte, bunlar, Türktürler. Bunun tek istisnası, Müslümanlığı
kabul etmiş Türklerdir. Müslümanlık, Türklerin dillerini, örf ve âdetlerini
koruduğu gibi, daha da güçlü hale getirmiştir. Bugün, bu Türkler,
Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasının tek engelidir. Onun için, Türklerin
Müslümanlık anlayışı dejenere edilmeli, kafalarına inançlarla ilgili şüpheler
sokulmalı, Türklerin Viyana bozgunundan itibaren devam eden gerilemeleri
sonuçlandırılmalı ve bunlar, Müslüman Türkler, hâkim olduğu topraklardan
kovuluncaya kadar devam ettirilmelidir." Yukarıdaki ifadeler, milletimiz ve ülkemiz için
hazırlanan planın ilanıdır. Bizim görevimiz, düşmanlarımızın bizim için hazırladığı
planlara karşı tedbirler almaktır, bu görevi yapacak teşkilatlarımızı
güçlendirmektir. Sayın milletvekilleri, Müslümanlığımızı korumamız, millî
varlığımızı da korumamızı temin edecektir. Ülkemizi bölmeye, parçalamaya ve yok etmeye çalışan
faaliyetlerin önüne kanunî yasaklarla çıkamazsınız. Bugün, internet siteleri,
uydular aracılığıyla yayın yapan medya kuruluşları sınır tanımıyor.
Rakiplerimizden daha organizeli, bilgiyle donatılmış, asrın her türlü imkânıyla
eğitilmiş kadrolarınızın olması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kadrolarını
bu hale getirmek mecburiyetindedir. Kanunî yasaklar koyma yerine 2 milyar Kur'an-ı Kerim'i,
bugün, ücretsiz dağıtabilecek malî kaynağa sahip olmak mecburiyetindesiniz. Ülkemizde bazı sapık görüşler ve cereyanlar bahane
edilmek suretiyle yapılan Müslümanlık düşmanlığına son verilmelidir. Ülkemizin
temel eğitiminden başlamak suretiyle, bütün sınıflarında Kur'an-ı Kerim
manasıyla öğretilmeli, Tevrat ve İncil'le mukayesesi yapılarak, düşman
propagandalarının tesirsiz hale getirilmesi mutlaka temin edilmelidir; bu
Meclis bu işi gerçekleştirmelidir. Din İşleri Yüksek Kurulu, her hafta milletimizin
zihnini bulandıran münakaşaların konusu olan problemleri açıklamalıdır; çünkü,
bu Kurul, ülkemizin seçkin din adamlarının seçimle tespit edildiği bir
kuruldur. Kanunî düzenlemesini yaptığımız Dinî Yayınlar Dönersermayesi
İşletmesi aracılığıyla, bütün dünya milletlerine dinimizi ve milletimizi
tanıtıcı neşriyat dağıtılmalıdır. İnanç turizmi bunun için çok önemli bir fırsattır.
Sadece Sultanahmet ve Ayasofya Camilerimizi 8-10 milyon civarında yerli ve
yabancı ziyaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, dil bilen elemanlar
aracılığıyla, hem Müslümanlığı hem de gerçek İncil ve Tevrat'ı insanlara
buralarda tanıtmaya çalışmalıdır. Camilerimizde 18 000 görevli açığı bulunmaktadır. Din
görevlilerimizin bulunmadığı yerde başkaları söz sahibidir, dini ehliyetsiz
insanlar anlatır; o zaman da, yarım imam dinden, yarım doktor candan eder. Öyle
olursa, dinini özkaynaklarından öğrenemeyen gençler, yaşlılar satanist olur,
ateist olur, Hıristiyan olur, hulasa her şey olur. Sahipsiz olan memleketin
batması haktır, sen sahip olursan bu memleket batmayacaktır. Vahabilik, hizbullah ve benzeri dinî cereyanlar, sapık
tarikatlar ülkemizde cirit atmaktadır. Devletsek, dış düşmanlara karşı
sınırlarımızı koruduğumuz kadar, inancımızı, ahlakımızı, töremizi iç
düşmanlara, dış düşmanlarla işbirlikçilere karşı korumak devletin aslî
görevidir. Diyanet İşleri Başkanlığının yurtiçi ve yurtdışı bütün
birimlerinin tam faal hale gelmesinin önündeki hukukî engeller mutlaka
kaldırılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır,
kanunu mutlaka çıkarılmalıdır. Türkiye'de, kanunu olmayan, Anayasa Mahkemesince
kanunu iptal edilmiş, kuşa çevrilmiş yegâne ve tek teşkilât Diyanet İşleri
Başkanlığıdır ve maalesef, iptal edildiği tarihten bu yana kaç hükümet geçti
bilmiyoruz, ne hikmetse, hiçbir hükümet, bunu gündeme getirip,
milletvekillerinin önüne sunma cesaretini gösterememiştir. İnşallah, bu
hükümetimiz, bu hizmeti yerine getirir. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı, söylediğim gibi,
ülkemizin güzide teşkilatıdır. Din hepimizin dinidir, Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilâtı hepimizin teşkilâtıdır. Din siyasî istismarların dışında, din
başkalarının istismarlarının dışında tutulmalı ve hepimiz, elbirliğiyle
görevimizi ifa etmeliyiz. Ülkemizdeki çeşitli grupların, şahısların yaptığı
yanlışlıkların faturası, her vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığına
çıkarılmaktadır. Personelinin özlük hakları, zamanın şartlarına göre,
mutlaka, yeniden gözden geçirilmelidir. Teşkilâtın yetkisi yoktur; ama, bütün
ülkenin dinî problemlerinin hesabı bu teşkilâttan sorulur. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtının hantal hale
geldiği kesin bir gerçektir. Kur'an kursları kuşa çevrilmiştir. Hâlâ, ilahiyat
fakültelerinin, imamhatip liselerinin önünde, kar altında bekleyen çocuklarımız
var. Bu, ülkemizin ayıbıdır. İlgililer bu problemlere mutlaka çare
bulmalıdırlar; çünkü, onların görevi, problemlere çare bulmaktır. Asrın bütün teknik imkânlarıyla donatılmış, maddî ve
manevî hazırlıklarını tamamlamış, yüce dinimizin hayata uygulamasını başarıyla
sonuçlandıracak, her türlü problemin üstesinden basiretle ve başarıyla gelecek
bir Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde din adına devam eden kargaşanın
üstesinden gelecek yegâne ve tek teşkilattır. Saygıdeğer milletvekilleri, yine, Diyanet İşleri
Başkanlığımız, yurtiçi ve yurtdışında dinimizi ve devletimizi yıkmak isteyen
ihanet şebekelerinin faaliyetlerini akamete uğratacak, bu kaosun sonunu
getirecek tek teşkilâttır. Şanlı ordumuzu mağlup ederek ülkemizi ele geçirmeye
cesaret edemeyenler, cephe gerisinde dinimizi de alet ederek, toplumumuzun
mozaiğini çatlatmak istemektedirler. Bu mozaiğin tamiri, ancak, dinle ve dinî
kurumlarımızın ayakta durmasıyla mümkün olacaktır. Başkanlık teşkilâtımıza, bu kanunla birlikte, yaptığı
ve yapacağı çalışmalarda başarılar diliyorum ve kanunumuzun hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çiçek. Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok. Şahsı adına, Sayın Aslan Polat'ın söz isteği var;
ancak, Birleşime saat 23.30'da toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma
Saati: 23.16 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
23.30 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Mehmet BATUK (Kocaeli), Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere devam ediyoruz. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8.– Diyanet
İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/466) (S. Sayısı : 739) (Devam) BAŞKAN- Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar. Şahısları adına Sayın Aslan Polat'ın söz isteği vardı. Ancak, bir hususu hatırlatayım: Büyük bir olasılıkla,
bu tasarının tümünün oylamasını açık oylama şeklinde yapacağız; o nedenle,
sayın milletvekillerinin burada hazır bulunmalarını, o sorumluluğu duymalarını,
bu tasarıyı savunan bütün partilerin burada hazır bulunmalarını özellikle
istiyorum. İş, sadece konuşmak değildir, oylarıyla da buna katkı sağlamaktır. Buyurun Sayın Aslan Polat. ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Bu kanun tasarısı, ittifakla gelen ve bütün siyasî
partilerin ittifak ettiği, bana göre de, bu hükümetin elle tutulacak üç tane
kanun tasarısını saysan bir tanesi de bu diyeceğim kadar makul karşıladığımız
bir kanun tasarısı. (MHP sıralarından gürültüler) Zaten, şimdi siz bugün buna itiraz ediyorsunuz, yarın
buraya kanunlarınız geldiği zaman, sizi tenkit ettiğimiz zaman görürsünüz.
Dinleyin, bugün rahat dinleyin! Esas yarın burada şeyler çıkacak getireceğiniz
kanunlarda. Bugün siz rahat rahat oturun, bizi dinleyin. Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısının geliş
sebebini herkes anlattı. Anayasa Mahkemesinin Diyanet İşleri Kanununun 31 inci
maddesini iptal etmesi üzerine doğan boşluktan dolayı döner sermaye işletmesi
ile Maliye Bakanlığı arasında meydana gelen ihtilafın çözülmesi için bu kanun
tasarısı geliyor ve burada 100 milyar lira olarak belirlenen rakam, Plan ve
Bütçe Komisyonunda 3 trilyon liraya çıkarıldı ve isterse hükümet de bunu 5 kat
artıracağını belirtti. Yalnız, burada, büyük enflasyon dolayısıyla bu 3 trilyon
lira da birkaç yıl sonra işlemez hale gelecektir; onun için, bunun da her sene
esasında artırılması gerekmektedir. Hatta, o yüzden bir önerge de verilecektir,
belki bunu siz de kabul edersiniz. Şimdi, bu kanun neden çok önemli, bunu anlatmak için
bir iki şey söylemek istiyorum; önemli özelliği şu: Bilhassa Avrupa Birliğine
girmekte olduğumuz bu günlerde, ülkemiz üzerinde büyük bir misyoner
faaliyetleri de başlamış bulunmaktadır. Bu misyoner faaliyetleri, genellikle
şehirlerin varoş bölümlerinde ve Anadolu'nun bazı özel yerlerinde özellikle
etkili şekilde başlamıştır. Şimdi, bu misyoner hareketlerine karşı, Diyanet İşleri
Başkanlığının müspet ilimlerle ve müspet bilgi yayımlarıyla cevap vermesi
gerekmektedir. Aksi takdirde, birtakım insanlarımızın bu misyoner faaliyetlerin
tesirinde kalması kaçınılmaz görünmektedir. Şimdi, ülkemizin en büyük özelliği şudur: Anadolu, çok
kültürün, çok ırkların, hatta, çok medeniyetlerin geçtiği bir yerdir; ama, bir
büyük özelliği var ki, halkının -büyük bir ihtimal- yüzde 99,9'u Müslüman
olması şekliyle, en büyük çimentosu budur. İşte, bu Müslümanlık çimentosunun parçalanmaması için,
bütün Müslümanların bu inançlarını güçlü hale getirebilmesi için Diyanet İşleri
Başkanlığına da çok önemli vazife düşmektedir. Diyanetin bu vazifesi iki yönde
olacaktır; bir, kadrolarını dolduracağız, bir de, yayın yönünden bunlara güç
vereceğiz. Şimdi, kadrolarına baktığımız zaman, bugün Türkiye
Cumhuriyetinde 9 825 tane camide kadro yok. Yani, cami var, açık, ibadet
ediliyor; fakat, Diyanetin, bu 9 825 tane camide hiçbir görevlisi yok. Ondan
sonra, bu camileri kim dolduruyor dediğimiz zaman da, bunlara itiraz ediliyor.
Cami dolar; siz, kadroya atamazsanız, gider oraya, bunu bilmeyen ehliyetsiz
adam dolar ve millette de bir ihtilaf meydana getirir. Ayrıca, bugün yine var; mevcut camilerde, imamı olan
camilerde bile 7 799 tane de ayrıca ihtiyaç var. Mesela, vaaz olarak ele
alalım. Cezaevleri; bugün en çok vaaza, en çok telkine ihtiyaç duyulan
yerlerdir. Cezaevlerinde 6 tane dolu vaiz kadrosu varken, 65 tane boş kadro
vardır. Şimdi, bunları doldurmak lazımdır. Bunların yanı sıra, bir de yayımların doldurulması
lazım. Şimdi, bu yayımlara girerken, Dördüncü Avrasya İslam Şûrası Teşkilât
Toplantısının sonucunda, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz Hocanın çok
nefis bir konuşması var. O konuşmadan bazı bölümleri açıkladığım zaman,
hakikaten, neden bu tasarıdaki 3 trilyonun yetmeyeceğini, neden bunun hakikaten
5 trilyona bile çıkması gerektiğinin beraber farkına varabiliriz. Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz Hoca diyor
ki: "Batıda kabul görmüş evrensel değerler, insan haklarına ilişkin
hükümler, asırlar önce Peygamberimiz tarafından dünyaya ilan edilmiş
prensiplerdir. İslam, evrensel değerler üzerine oturtulmuş bir dindir. Sevgi,
barış, hoşgörü gibi ilkeleri her zaman önplanda tutmuş yüce dinimizin, şiddet,
işkence, çağdışı görüntüler, kadını sosyal hayattan tecrit eden, evine hapseden
bir imajla Batı'da tanınıyor diyor ve tanıtılıyor olması büyük bir
haksızlıktır; bunu doğru izah etmemiz lazım. Dinin özünde olmayan, yerel kültürlerden kaynaklanan
olumsuz yorumların, İslama mal edilmesinde özeleştiri kurumunun yeterince
işletilmemesi önemli bir faktördür. Bu durumda ilk yapılması gereken husus,
dinimizi, aslî kaynaklarından yeniden anlamak, algılamak ve anlatmaktır"
diyor ve devam ediyor, "Tarihte yaşanan acı tecrübelerden ibret alarak,
aynı kültüre mensup -bu Avrasya topluluklarını belirtiyor- olanlar arasında bir
kaynaşmayı sağlamamız lazım" diyor ve ileride devam ediyor "Ülkemiz
ve topluluklarımız arasında din eğitimi ve öğretimi alanında bugüne kadar
sürdürülen işbirliğinin daha da geliştirilmesi için çalışmalara devam edilmesi
gerekir. Üye ülke ve topluluklarda eğitim veren ilahiyat ve diğer sosyal
bilimler fakültelerinden mezun olan öğrencilerin Türkiye'de araştırma, inceleme
ve yükseklisans öğrenimi yapabilmesi için gerekli kolaylıkların sağlanması
gerekir" diyor. Yine çok önemli şeyler belirtiyorlar "üye ülkeler
topluluklarında din eğitimi verilen okullarda ortak ders program ve ders
kitapları hazırlanması için gerekli çalışmaların yürütülmesi gerekir. Ortak kültür değerlerimizin geliştirilerek
paylaşılmasını sağlamak amacıyla, Ankara'da teşkilata bağlı bir araştırma
merkezinin, Avrasya İslam Şûrasına bağlı bir araştırma merkezinin kurulması, bu
araştırma merkezinde üye ülke ve topluluklar arasında bilgi akışını temin
edecek bilgi ağı ve merkezi oluşturulması." Yine diyor ki: "Değişen ve gelişen dünya
şartlarına paralel olarak dinî alandaki bilimsel faaliyetlerin izlenmesi için
araştırma merkezi bünyesinde bir gözlem ünitesi kurulmalıdır. Dinin, millî kültürün korunmasının önemli bir unsuru
olduğu noktasından hareketle, basın-yayın, radyo, televizyon ve her türlü
iletişim vasıtasıyla yaygınlık kazanması için gerekli tedbirlerin alınması
gerekir. Yayın alanında kullanılan yeni teknolojileri tanıtan,
bunlardan yararlanma yolları ve tekniklerini öğreten İslamı asıl hüviyetiyle
önce kendi insanımıza sonra da dünyaya anlatmaya yönelik faaliyetlerde
bulunmayı sağlamaya çalışmalıyız" diyor ve çok önemli şeylerden
bahsederek " Diyanet
İşleri Başkanlığının üye ülke topluluklarına ücretsiz olarak gönderdiği
yayınların dil ve çeşit yönünden daha da zenginleştirilmesi, dinin temel
kaynaklarına yönelik bilgilerin hazırlanması, çocuklara yönelik eğitici
yayınların yapılmasına ağırlık verilmesi, tarihten tevarüs ederek günümüze
kadar gelmiş olan ve İslam kültürünün gelişmesinde önemli yeri bulunan tefsir,
fıkıh ve hadis alanındaki eserlerin gözden geçirilmesi, günün şartlarına ve
ihtiyaçlarına cevap verecek yorumları taşıyan yeni eserlerin telif
edilmesi" diyor ve burada yine çok önemli bir konu anlatıyor "eski
dönemde yazılmış tefsir ve hadislerde bazı İsrailiyattan gelen veya yerel
kültürlerden gelen ve İslamın ana kaynaklarıyla çatışan fikirler vardır;
bunların ayıklanması lazımdır" diyor ve yine şunu çok güzel izah ediyor,
ki, bu da hakikaten çok güzel, mesela "bir fizikçi, bir kimyacı olarak
tefsir alacağız. Bu tefsirin içerisinde fizikçi olacak, kimyacı olacak,
sosyolog olacak" diyor. Mesela oruç meselesi üzerinde çok güzel bir yorum
yapıyor. "Oruçla ilgili bir ayet var. Bunun bir fıkhî tarafı vardır. Bunu
fıkıh alimleri tefsir eder, izah eder, oruç şu zaman başlar şu zaman biter, her
oruç tutan Müslümanın dikkat etmesi gereken hususları; ama, bir de, orucun
insan ruhu üzerindeki etkisi vardır; yani, psikolojiyle ilgili tarafı vardır,
onu da psikolog tefsir etsin. İşte, zaten ibadetlerin hepsinde toplumu
ilgilendiren hikmetler vardır. Sosyal yönünü de bir sosyolog, bir içtimaiyatçı
izah eder. Orucun sağlık yönünüde bir doktor ele alır, tefsir eder. Böylece,
doğru bir tefsir ortaya çıkar" diyor. Şimdi, bu kadar detaylı bir tefsir yapılacaksa, bu
kadar büyük bir yayın yapılacaksa, bütün Avrasya topluluklarına dinî yayın
yapılacaksa, bunun için de lazım olan bu meblağı vereceğiz ki bu yayınları
yapsınlar. MHP'liler size söyleyeceğim: Mavi Akımla zaten Türk
ülkeleri arasındaki ekonomik bağı kestiniz, Ulaştırma Bakanlığındaki
Bakû-Tiflis Boru Hattını da yapmadınız, Türk dünyasının ulaşımını da
kapattınız. Bari, kültürel olarak birleşmemiz için bırakın da yayınlar gelsin
de Türk Dünyasının kültürel bağı gelişsin. Onun için bizi iyi dinleyin burada.
(MHP sıralarından gürültüler) "Üye ülkeler ve topluluklara yönelik misyoner
faaliyetlerin ve aşırı akımların tesirlerini ortadan kaldırmaya yönelik
aydınlatıcı kitap ve broşürler hazırlansın, üye ülke ve toplulukların
bölgelerin misyoner faaliyetlerini izleyerek elde ettikleri doküman ve
bilgileri teşkilât merkezine ulaştırsın" diyor ve birde "Avrasya
İslam Şûrası Teşkilâtının, üye ülke ve toplulukların faaliyetlerini tanıtmak
üzere internette web sayfası düzenlenmesi, karşılıklı bilgi akışı sağlanarak
internet ağının oluşturulması. Üye ülke ve topluluklar arasında, basılı, süreli, sesli
ve görüntülü yayın değişiminin düzenli bir şekilde yapılabilmesi için gerekli
tedbirlerin alınması..." İşte, bütün bunları yapabilmemiz için, sizin bugün
vereceğiniz oyla, Diyanet İşlerindeki bu yayın için verilecek 3 trilyon lira
çok büyük bir aşamadır. Sizin daha evvel yaptığınız 300 tane kanundan en iyi 3
tanesinden birisidir; yetmez; ama, ben buna da razıyım, yeter ki, gelin de oy
verin. Sakın, oylamada oyları eksik çıkarmayın diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şahısları adına ikinci konuşmacı, Sayın Nidai
Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1993 yılından beri Mecliste beklemekte olan kanunun, bugün, 57
nci hükümet tarafından getirilmiş olmasından dolayı kendilerine teşekkür
ediyorum; ayrıca, burada bulunan tüm milletvekillerini de kutluyorum, hayırlı
olsun diyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, teklif edilen metindeki "Diyanet
İşleri Başkanlığının" ibaresini "Diyanet İşleri Başkanlığı"
şeklinde düzeltiyoruz. Bu değişiklikle birlikte tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNUN BİR MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TASARISI MADDE 1. - 22.6.1965 tarihli ve 633 sayılı Kanunun 31
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi Madde 31. - Diyanet İşleri Başkanlığının, dinî yayın
işlerini yürütmek amacıyla kurulmuş olan Dinî Yayınlar Döner Sermaye
İşlet-mesinin sermayesi üç trilyon liraya çıkarılmıştır. Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce Dinî Yayınlar Döner Sermayesinin limitini aşan geçmiş yıl
kârlarının tamamı tahsis edilen sermayeye mahsup edilir. Bu miktar Maliye
Bakanlığının görüşü alınarak, Bakanlar Kuru-lunca beş katına kadar
artırılabilir. Döner Sermayenin işletilmesinden doğan kârlar, ödenmiş sermaye
tahsis edilen sermaye tutarına ula-şıncaya kadar döner sermayeye eklenir. Ödenmiş sermaye tutarı, tahsis edilen sermaye tutarına
ulaştıktan sonra kalan kârlar, izleyen malî yılın şubat ayı sonuna kadar genel
bütçeye gelir kaydedilmek üzere ilgili saymanlığa yatırılır. Döner Sermaye, aynî yardımlar, döner sermaye
faaliyetlerinden elde edilecek kârlar, bağış ve yardımlardan oluşur. Döner
sermayeye verilecek aynî yardımların bedeli, tahsis edilen sermayeye mahsup
edilir. Bağış ve yardımlar tahsis olunan sermaye ile sınırlı
olmaksızın tahsis olunan sermayeye eklenir. Şartlı bağışlar şart kılınan yere
har-canır. Döner Sermaye işletmesinin faaliyet alanları, çalışma
usul ve esasları ile hesap usulleri, Maliye Bakanlığından alınacak görüş
üzerine düzenlenen yönetmelikte belirtilir." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyle ilgili olarak
bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 739 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesinin değişik 31 inci maddesinin birinci paragrafında yer alan
"Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesinin sermayesi" ifadesinden
sonra gelen "üç trilyon" ifadesinin "beş trilyon" şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Yasin Hatiboğlu Ömer Vehbi Hatipoğlu Mustafa Geçer Çorum Diyarbakır Hatay Rıza Ulucak Latif Öztek Ali
Oğuz Ankara Elazığ İstanbul Hüsamettin
Korkutata Yakup Budak Bingöl Adana BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Geçer. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 736 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci
maddesinin değişik 31 inci maddesinde zikredilen "üç trilyon" liranın
"beş trilyon" olarak değiştirilmesi için bu değişiklik önergesini
veriyoruz. Zira, burada, diğer hatip arkadaşların ifade ettiği gibi, Diyanet
İşleri Başkanlığının, dinî yayınlarla ilgili işlemlerini yürütebilmesi için,
günümüzün ekonomik şartlarına uydurulması için, bunu, uygun bulduk. Zira,
bugün, sadece Türkiye'de değil yoğun bir misyonerlik faaliyeti içinde bulunan
dünyamızda, özellikle sosyalist, komünist ülkelerin yıkılmasıyla birlikte
ortaya çıkmış, gerek Yugoslavya gerek Arnavutluk gerek Türki cumhuriyetlerde,
Türk cumhuriyetlerinde yoğun bir misyonerlik faaliyetlerinin olduğu duyumları
gelmektedir, ki, bunlar da
yapılmaktadır. Özellikle geçenlerde aldığımız bilgilere göre, Kazakistan'da
mesela, kapı kapı çalınarak, Hıristiyanlığın çok değişik mezheplerine ilişkin
kitaplar bırakılmakta, insanlara tavsiyeler yapılmakta. Arnavutluk'ta, yine,
aynı şekilde bu işlemler yapılırken, Diyanet İşleri Başkanlığımızın da Yüce
Dinimizi tanıtma adına yayımlayacağı e-serlerin bu ülkelere de gönderilmesi,
yurtdışında da İslamın tanıtılması adına yapacağı çalışmalarda ülkemizde de
yapılacak çalışmalarda... Çünkü, yoğun bir şekilde, son zamanlarda, ülkemizde
de misyonerlik faaliyetleri başlamış; dini, gerçek kaynağından, kontrollü bir
şekilde öğrenmeyen vatandaşlarımız üzerinde de büyük etkiler oluşturulmaktadır.
Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın yapacağı yayınların daha kapasiteli,
daha bol miktarda yapılabilmesi için, bu rakamın 5 trilyona çıkarılmasını
teklif ediyoruz. Desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini Sayın Geçer'den dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Neden karar yeter sayısının aranılması istenmedi?.. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Madde 2.
- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum : Madde 3.
- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde
kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarı açık oylamaya tabi
değildir. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Biraz önce neden "açık
oylamaya tâbi" dediniz? BAŞKAN - Sayın milletvekillerinin ilgi göstermesini, bu
kadar önemsenen bir konuda özellikle, konuşmacı arkadaşlarımın siyasî
partilerinin hazır bulunmalarını beklerdim. Eğer, bir konuya önem veriyorsanız,
o konu üzerinde görüş serdediyorsanız o konuya milletvekillerinin oylarıyla
destek vermesi gerekirdi diye düşünüyorum; (DSP sıralarından alkışlar) bu
nedenle bunu söyledim ve madem çok önemli bir konuyu bugün gündeme getirdiler,
o zaman desteklenmeliydi. Bütün partiler için söylüyorum; ama, özellikle, bu
konuda görüş belirten partilerimizin daha yoğunlukla ilgi göstermeleri
gerekirdi, burada oturan milletvekillerinin bu kadar önemli bir yasada şimdi
evinde oturmamaları gerekirdi; onun için söyledim. Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe
ve kesinhesapları ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8
Aralık 2001 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati
: 23.48 |
|