Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 78       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

31 inci Birleşim

5 . 12 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224)

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774)

A) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. –  Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2.    Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

E) DEVLET PLÂNLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI

1. – Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

H) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Millî Savunma, Tarım Orman ve Köyişleri, TBMM Hesaplarını İnceleme, İnsan Haklarını İnceleme ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir İli karayolu projelerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı (7/4990)

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, savaş gazilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/5037)

3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Bonn Büyükelçiliğimizdeki bir vitray esere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/5082)

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler-Dumlugöze Köyü arazilerinin tapu ve kadastro sorununa ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/5086)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

Birinci Oturum

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

23.11.2001 tarihli 25 inci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ilişkin tutanak özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça, İçtüzüğün 71 inci maddesi uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği açıklandı; oturuma saat 11.04’te son verildi.

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturumlar

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının  (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

Başbakanlık,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Hazine Müsteşarlığı,

2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 5 Aralık 2001 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 23.01’de son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Cahit Savaş Yazıcı

Lütfi Yalman

 

İstanbul

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Mehmet Ay

 

 

Gaziantep

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

5.12.2001 ÇARŞAMBA

Tasarı

1. – Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/934) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.2001)

Raporlar

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Yugoslavya Federal Cuhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarası ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/881) (S. Sayısı : 779) (Dağıtma tarihi : 5.12.2001) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların İadesi AnlaşmasınınOnaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/924) (S. Sayısı : 782) (Dağıtma tarihi : 5.12.2001) (GÜNDEME)

3. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı : 785) (Dağıtma tarihi : 5.12.2001) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.2001)

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

5 Aralık 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Görüşmelere geçmeden önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; 2 tane araştırma önergesi var; okutuyorum :

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, Sosyal Sigortalar Kurumundan, Emekli Sandığından, Bağ-Kurdan emekli olan vatandaşlarımızın içinde bulundukları sıkıntıların belirlenmesi ile gelir dengesizliklerinin düzeltilmesi için alınacak  tedbirler ve yasal düzenlemelerin belirlenmesi konusunda, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 1. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

 2. Mahfuz Güler (Bingöl)

 3. Maliki Ejder Arvas (Van)

 4. İsmail Alptekin (Bolu)

 5. İlyas Arslan (Yozgat)

 6. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

 7. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

 8. Abdullah Gül (Kayseri)

 9. Mustafa Baş (İstanbul)

10. Salih Kapusuz (Kayseri)

11. Özkan Öksüz (Konya)

12. Ramazan Toprak (Aksaray)

13. Tevhit Karakaya (Erzincan)

14. Osman Aslan (Diyarbakır)

15. Mahmut Göksu (Adıyaman)

16. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

17. M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

18. İsmail Özgün (Balıkesir)

19. Zeki Ünal (Karaman)

20. Mehmet Çiçek (Yozgat)

Gerekçe : Hayatının büyük bir bölümünü devletine ve milletinin hizmetine adayan emeklilerimiz, bugünkü ekonomik krizden en fazla etkilenen kesimlerden biridir. Emekli insanımız, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kurlu olarak sosyal güvenlik çatısı altında olmasına rağmen, hastane kapılarında ve ilaç kuyruklarında perişan olmakta, sanki, bu ülkede, üvey evlat gibi muamele görmektedir.

2001 yılı itibariyle toplanan her 100 lira verginin, 11,09 TL'sinin faiz ödemelerine, 13,706 TL'sinin sosyal güvenlik açıklarına, 10,09 TL'sinin yatırım harcamalarına gittiği bir ortamda emeklilerimize verilen pay insan onuruyla alay edecek durumdadır.

Ülkemiz özellikle 55 inci, 56 ncı ve 57 nci Bülent Ecevit hükümeti döneminde kamunun kontrolsüz borçlanması, milyarlarca dolarla ifade edilen israf ve yolsuzluklar, ekonomik dengeleri hızla bozmuş, her an patlamaya hazır bir şekilde emeklilerimizi uçurumun eşiğine getirmiştir.

İllerde yaptığımız ziyaretlerde "açız, açız" diye feryat eden bu kesim "40 yıl ülkeme hizmet ettim, bugün de bu halde mi olmalıydım" diye feryat etmektedir.

Ülkemizi ve insanlarımızı, özellikle emeklilerimizi düzlüğe çıkarmak için çözüm ve tedbirlere yönelik gerekli düzenlemenin yapılması, ileride doğabilecek bir sosyal patlamayı engelleyecektir.

Bu nedenle, emeklilerimizin sorunlarının tespiti ve gelir dağılımında adil bir politikanın bir an önce belirlenmesi gerekir

BAŞKAN -Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır..

İkinci araştırma önergesini okutuyorum :

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Medenî ve kalkınmış toplumların en önemli özelliklerinden biri de, eğitime verdikleri önemdir. Cehaletten aydınlığa geçişin, aklın müspet ilimlerle güç kazanması, düşüncenin iyiyi, güzeli, doğruyu bulma yolunda gelişmesi, vatan sevgisinin, millet sevgisinin, bayrak sevgisinin, insan sevgisinin gönüllerde taht kurması ancak eğitimle ve onun emektarlarıyla mümkün olur. Bu nedenle öğretmenlerimizin, eğitim çalışanlarının, üniversite  hocalarının içinde bulundukları sıkıntıların belirlenmesi ile hayat standartlarının yükseltilmesi için alınacak tedbirler ve uygulamaya koyulacak yeni düzenlemelerin belirlenmesi konusunda Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 1. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

 2. Mahfuz Güler (Bingöl)

 3. Maliki Ejder Arvas (Van)

 4. M.Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

 5. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

 6. Salih Kapusuz (Kayseri)

 7. İlyas Arslan (Yozgat)

 8. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

 9. Mehmet Çiçek (Yozgat)

10. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

11. İsmail Alptekin (Bolu)

12. Yahya Akman (Şanlıurfa)

13. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

14. Abdullah Gül (Kayseri)

15. Mustafa Baş (İstanbul)

16. Özkan Öksüz (Konya)

17. Osman Aslan (Diyarbakır)

18. Ramazan Toprak (Aksaray)

19. Tevhit Karakaya (Erzincan)

20. Mahmut Göksu (Adıyaman)

21. İsmail Özgün (Balıkesir)

22. Zeki Ünal (Karaman)

Gerekçe :

Medenî ve kalkınmış toplumların en önemli özelliklerinden biri de eğitime verdikleri önemdir. Ülkemizin aydınlık geleceğine, ancak iyi bir eğitim politikasıyla ulaşabiliriz. Öğretmenlerimizin ekonomik sıkıntıdan dolayı geçimlerini ancak ek bir iş yaparak temin edebildiği bir ortamda eğitimde  istenilen amaçlara ulaşmamız mümkün değildir.

Öğretmenlerimiz ekonomik açıdan rahatlatılmalı, maddî sıkıntıları aşılmalı ki, sadece eğitimle uğraşarak kendilerine teslim ettiğimiz gençlerimizi, çağın gerektirdiği modern bir eğitime uygun olarak yetiştirmelidir.

Resmiyette sosyal güvenlik çatısı altında olmasına rağmen öğretmenlerimizin aldığı ücretler diğer çalışanlarda olduğu gibi bu kesimin de ekonomik kaybını karşılamamaktadır. Eğitim çalışanlarının alım gücü her geçen gün hızla düşmektedir.

Öğretmenlerimiz, her 24 Kasımda hamasi nutuklarla hatırlanması yerine, bugün açlık ve sefalet içerisinde yaşamasından nasıl kurtarılabilir; onları layık oldukları insanca yaşama düzenine nasıl getirebiliriz diye düşünmemiz gerekir.

Atatürk "öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" diyerek, öğretmenlerin eğitimdeki rolünün ne kadar önemli olduğunu açıkça belirtmiştir.

Sosyal devlet, insanı yaşatmakla mümkün olur. Eğitimcileri insan onuru ile yaşayabilecekleri bir hayat standardına kavuşturmayı öncelikli görevleri arasında sayan devlet anlayışı toplumda itibar görür. Bunun için bu kesimin içinde bulundukları sıkıntıların giderilmesi hususunda alınacak tedbirler ve uygulamaya koyulacak yeni politikaların bir an önce belirlenmesi gerekir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Üçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü turda, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri görüşülecektir.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) (1)

A) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. –  Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2.    Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN -Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, söz alan milletvekillerinin isimlerini okumadan önce, 22.11.2001 tarihli 24 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemine de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan sürede de, yine soru sormak için milletvekillerine olanak sağlanacaktır.

Bu konuyu bilgilerinize sunuyorum.

Şimdi, üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum :

Grupları adına; DSP Grubu adına Samsun Milletvekili Tarık Cengiz, İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak; MHP Grubu adına Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca; AK Parti Grubu adına Siirt Milletvekili Nurettin Aydın, Bolu Milletvekili İsmail Alptekin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa; DYP Grubu adına Karabük Milletvekili Mustafa Eren, Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya; ANAP Grubu adına Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan, Mardin Milletvekili Ömer Ertaş, Iğdır Milletvekili Ali Güner; SP Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Niyazi Yanmaz, Konya Milletvekili Lütfi Yalman, Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey.

Şahısları adına; lehte, Edirne Milletvekili Mustafa İlimen, Edirne Milletvekili Şadan Şimşek; aleyhte, Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik.

Şimdi, söz sırası, DSP Grubu adına Tarık Cengiz Beyin. (DSP  sıralarından alkışlar)

Biliyorsunuz, bu turda, süreniz 30'ar dakika.

Sürenizi başlatıyorum; buyurun.

DSP GRUBU ADINA TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti adına görüşlerimi sunmadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devletin küçülmesi, 2002 yılı bütçesinin genel hedefi olarak görülmektedir. Oysa, faiz ödemeleri dışında, Türkiye'de kamu harcamalarının ulusal gelir içindeki payı yüzde 20'dir ve yüzde 42 olan Avrupa Birliği ortalamasının yarısını geçememektedir. Tüm gelişmiş ülkelerde kamu harcamaları önemini korurken ve 1990'lardaki eğilimin aksine, 2001 ekonomik krizi ve 11 Eylül 2001 etkisiyle, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, kamu harcamalarının yeniden önemi artmaya başlamışken, Türkiye'de küçültme yönünde ısrar edilmesi düşündürücüdür. Bütçelerde faiz ödemelerine yer açmak için en çok kısıntı yapılan bütçe harcama kalemi yatırımlar olmuştur. 1980 başlarında bütçenin üçte 1'i yatırımlara dönük harcamalara tahsis edilirken, 1990'ların ikinci yarısından itibaren bu pay yüzde 6 düzeyine gerilemiştir. Ülkemizde sorun, kamu hizmeti aşırılığı değil, yetersizliğidir. Bu nedenle, kamu hizmetinin daha fazla küçültülmesi yerine, öncelikle devletin faiz harcamalarının küçültülmesi gerekmektedir. Siyasette, basında ve kamu yönetiminde, bilerek ya da bilmeyerek özellikle tartışmaya açılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü hakkında ileri sürülen iddia şudur: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1 katrilyon 291 trilyon TL olarak öngörülen 2002 bütçe ödeneğinin sadece 337 trilyonu yatırımlara giderken, 938 trilyonu personel ödeneklerine ayrılmaktadır. Kuruluş bütçesinin ancak yüzde 26'sı yatırımlara ayrılırken, personel ödeneğinin yüzde 70'i aşması israftır ve bu nedenle Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tasfiye edilmelidir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kuruluş süreci, teşkilat yapısı, yaptığı ve yapacağı hizmetler açısından her türlü önyargıdan uzak olarak incelediğimizde, bu iddianın tümüyle yanlış olduğu görülecektir.

Devletin küçültülmesi ve hizmetlerin özel sektör eliyle yaptırılması konusu tartışılırken, gözardı edilen iki konu, yatırımlar için ayrılan ödenek miktarı ile hizmet alanının niteliğidir.

Nüfusumuzun yüzde 35'inin yaşadığı kırsal alana götürülmesi gereken hizmetler önceliğini korurken, mevsim farkı gözetmeksizin, ülkemizin her köşesine sosyal ve tarımsal altyapı hizmetleri götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bütçeden ayrılan pay 1990 yılında yüzde 3,06 iken, 2001 yılında yüzde 1,62'ye düşmüştür. Yetersiz ödeneklerle bu hizmetlerin özel sektöre nasıl yaptırılacağı ise tartışılmamaktadır.

Devlet bütçesinden yatırımlar için ayrılan ödeneklerin azalması, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün elindeki makine ve personel kaynaklarının önemini artırmıştır. Bu bağlamda, 1984 yılında 10 240 olan memur sayısının, 2001 yılında 6 496'ya düşürülmesine; 1985 yılında 65 327, 1993 yılında 79 960 olan işçi sayısının, mevsimlik işçiler kadrolu duruma getirildiği halde, 2001 yılında 49 941'e düşürülmesine, 1990 yılında toplam 28 002 adet makine varlığının, makine parkını yenileme çalışması kapsamında yeni makineler alındığı halde, 2001 yılında 18 874 adede düşürülmesine karşın, yürütülen çalışmalarla makine parkının ve personel gücünün etkin kullanımı sağlanarak görev alanına giren öncelikli sektörlerde yatırım ve hizmet açığı kapatılmaktadır.

Bütçelerimizde, gerçek anlamda işlevsel bir sınıflama yapılamadığı için, ekonomik ayırımın cari, yatırım, transfer gibi yetersiz ölçütlere göre yorumlanması sonucu, konuya yabancı olanlar kolayca yanlışa düşmektedirler.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün toplam ödenekleri içinde yatırım ödeneklerinin oranı önemlidir. Yatırım ödeneği gibi gözükmeyen personel ödeneklerinin, esas olarak, yatırımların insan kaynaklarına ve yatırım planlamasına yönelik olarak düşünülmesi; yani, yatırımcı karakterin bütçedeki yatırım ödeneğiyle sınırlı olmaması dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kendi personel ve makine parkını kullanarak yerine getirdiği bir yıllık kar mücadelesi çalışmasının bedeli 95 trilyon Türk Lirasıdır. 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrası, çeşitli illerimizde yaşanan sel ve heyelan afetleri sonrası götürülen hizmetlerin bedeli gündeme getirilmemektedir.

Uygulamaları kesinleşen 2000 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, sektörler itibariyle uyguladığı projelerin bakım, yapım ve hizmet karşılığı bedeli 400 trilyon 757 milyar lira ve 2000 yılı cari yatırım bütçesinin toplamı da 595 trilyon lira olduğu dikkate alınırsa, bütçenin hizmet ve yatırıma dönüşme oranı yüzde 67'dir. Bu oran, 2001 uygulamaları sonunda yüzde 70 civarındadır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, bölge müdürlüklerinin kapatılması ve il müdürlüklerinin il özel idarelerine bağlanması halinde sağlanabilecek tasarruf, cari harcamaların il özel idarelerince karşılanmasına devam edilmesine karşın, devam eden yatırımlar için ayrılan 300 trilyon lira olacaktır.

Tasarruf, belli gereksinimler karşılandıktan sonra, eldeki kaynaktan geleceğe yönelik ayrılan kısım diye tanımlandığına göre, üretime girecek kaynağı "tasarruf" adı altında kullanmak; yani, katma değerler yaratılmasını engelleyecek ve yatırımı, yani üretim ve gelir artışını engelleyecektir.

Bu nedenle, kırsal kesime götürülecek hizmetlere daha çok yatırım ödeneği ayrılması gerekirken, tasarruf adı altında, kırsal kesime götürülecek yatırımları ve hizmetleri azaltmak son derece yanlıştır. Yok, bu tasarruf, Köy Hizmetleri çalışanlarının tasfiyesiyse, buna sadece gülerim.

Kırsal alana daha iyi, daha hızlı ve daha ekonomik hizmet götürülmesi için, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün tasfiyesini tartışmak yerine, beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programlarla, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda hazırlanması gereken yasa tasarılarını gündeme taşımak daha gerçekçi olacaktır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce alınan makinelerin maliyetini de diğer kurumların yaptığı alımlarla karşılaştırmak gerekmektedir.

İhalenin yapıldığı 1998 yılında, merkez tarafından yapılan ihaleyle Genel Müdürlüğümüzce alınan 1 greyder 69 458 dolara, Van Özel İdaresince alınan 1 greyder 123 393 dolara, Giresun Özel İdaresince alınan 1 greyder 134 047 dolara mal olmuştur. Lastik tekerlekli yükleyicinin maliyeti, Genel Müdürlüğümüz için 65 190, Bayburt Özel İdaresi için 105 645 dolar olmuştur. Aynı tarihlerde aynı makineler için farklı kurumlarca yapılan ihalelerde ortaya çıkan böylesine farklı rakamlar yorumlandığında, özellikle toplu makine alımlarının merkez tarafından yapılması maliyetin çok düşeceğini göstermektedir. Genel Müdürlüğümüz, yaptığı makine ihalesiyle de, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının örnek alması gereken bir çalışmayı gerçekleştirmiştir.

Yine de kırsal kesime etkin hizmet götürülemiyorsa ve Genel Müdürlüğe ait makine ve personel sayısı günümüzde de fazla görülüyorsa "bazı hizmetlerin il özel idarelerine devri sonucu ne değişecektir" sorusu yanıtlanmalıdır. Etkin hizmet götürmek için, valilikler aynı makineleri kullanmayacak mıdır ve aynı personelle çalışarak, aynı ücretleri ödemeyecek midir? Eğer, aynı makinelerle ve bu personelle hizmetler götürülecekse, yetkili makamın, devletin tüm bakanlıklarının o ildeki temsilcisi olan vali mi, yoksa ülke çapında çalışan uzman bir kurum mu olması, gerçekten tartışılması gereken bir konudur.

Ülkemiz adına son derece önemli ve öncelikli tüm bu hizmetlerin yapılması için yatırım ödeneklerinin yeterli olması ve zamanında verilmesi gerekmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yatırım program tekliflerinin ancak yüzde 25'ini ödenek olarak alabilmesi sonucu, yapılamayan ya da geciken hizmetlerin sorumluluğunu Genel Müdürlüğe veya merkeze yüklemek ve çözüm olarak hizmetlerin mahallî idarelerce daha etkin yapılabileceğini söylemek ne derece doğrudur.

Sonuç olarak, sınırlı bütçe olanaklarıyla nüfusun yüzde 35'ine etkinlik, verimlilik ve tutumluluk ilkeleri doğrultusunda temel altyapı hizmetleri götürmeye çalışan, kurulduğu günden beri, kuran siyasî parti tarafından bile kapatılması sürekli istenen, toplam bütçesinin yaklaşık yüzde 25'inin yatırıma ayrılmış gözükmesine karşın, makine parkı ve personel gücünü kullanarak, yatırım oranını yüzde 70'lerin üzerine çıkaran, her türlü iklim koşulunda ve her yörede özverili personeliyle hizmet veren, her türlü doğal afete, aniden yaşanan yurtdışı göçmen durumlarında bile anında yeterli hizmeti sunan, tüm bu olumsuz koşullara karşın, devletin küçülmesi politikası her alanda somut olarak yaşama geçirilirken, hizmet sunumunu aksatmayan bir kamu kurumu olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü tartışma konusu olmaktan çıkaralım, bırakalım da rahatça hizmet sunsun; çünkü, sunduğu hizmetlerden sadece yüzde 35 nüfus değil 65 milyon yurttaşımız yararlanmaktadır ve unutmayalım ki, kalkınma köylüden başlar ve o köylü de milletin efendisidir.

Saygılarımla. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

DSP Grubu adına ikinci konuşmayı Sayın Bahri Sipahi yapacaktır; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreleri siz ayarlıyorsunuz; sonunda belki 1-2 dakika müsamaha gösterebilirim.

DSP GRUBU ADINA BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarım; 2002 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına sözlerime başlarken, sizleri şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına en içten saygılarımla selamlıyorum.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesinin ulusumuza ve devletimize hayırlı olmasını dilerim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan haklarına verilen değer, çevreye gösterilen özen için harcanan çabalarla birlikte sanat ve spor, bugün, toplumların aynası hatta gelişmişliğin bir kriteri olarak kabul edilmektedir. Gerek sanata gerekse spora katılımın yüksek oranlarda gerçekleşmesi gerekse uluslararası arenada kazanılan başarılar, bir ülkenin altyapısının en güzel göstergeleridir. Dünyada, spor, o ülke vatandaşlarının yaşam kalitesini yükselten daha doyumlu ve seviyeli bireyler olmasına katkıda bulunacak tarzda yönlendirilmiştir.

Gerçekten, spor, gençlerimizi her türlü kötü alışkanlıklardan kurtaran, onların erdemli, yüksek ahlaklı, yürekleri sevgi dolu vatandaşlar olmasına yardımcı olacak bir etkinlik olarak algılanmalıdır. Çağımızda, spor, bir lüks değil bir gereksinimdir. Her yaştan ve her sevideki bireylerin sağlıklı yaşamları için, artık, spor, vazgeçilmez bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Ancak, ülkemizde, spor, bugüne dek bu anlamda değerlendirilememiştir; madalya kazanmak ve rekor kırmak gibi soyut kavramlar için yapılmıştır. Spor eğitimini, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, millî eğitimin ana öğelerinden biri olarak değerlendirmiştir. Bu husus, Büyük Önder tarafından şöyle ifade edilmiştir: "Her çeşit spor faaliyetlerinde, Türk gençliğinin, millî heyecan içinde itinayla yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır."

Atatürk'ün sporla ilgili ikinci temel yaklaşımı da, kendisi tarafından şöyle ifade edilmiştir: "Sosyal bünyesinde spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için herhangi bir yarışmada kazanmak isteğiyle sporu çizmezler. Esas olan, her yaştaki Türkler için beden eğitimini sağlamaktır."

Atatürk'ün bu iki temel yaklaşımı, o zamanki hükümetler için olduğu kadar, daha sonrakiler açısından da bir uyarıdır. Bugüne dek uygulamada eksiklikler, sapmalar, hatta gecikmeler olmuştur; ancak, kalkınma planlarında Atatürkümüzün gösterdiği hedeflerin yer alması önemli bir olgudur. Bugün, içerisinde bulunduğumuz sorunların birçoğu, Atatürk'ün bu anlayışından sapmamızdan kaynaklanmaktadır.

Yıllar sonra öğrendik ki, spor bir lüks değil, gereksinimdir. Hele çağımızın dünyasında ortaya çıkan gerçeklerle, bu gereksinim daha da artmıştır. Çözüm tek cümleyle özetlenebilir: Daha çok insanımız, hatta hepimiz spor yapmalıyız. Sporun yaygınlaşması, dostlukların, toplumdaki demokratik değerlerin, yaşam kalitesinin gelişmesine ve yükselmesine katkıda bulunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, sporla ilgili sorunların bütün hükümetlerce bilinmesine rağmen, bugüne dek sporda da popülist yaklaşımlar sergilenmiş, sporumuzun ve gençlerimizin sorunlarına el atılmamıştır. Her konuda olduğu gibi, Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığındaki 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde spora da önem verilmiş, Yüce Meclisimizin de verdiği destekle önemli atılımlar hayata geçirilmiştir.

Bunları örnekleyecek olursak, başarılı sporcular ve spor kulüplerini özendirecek ödül sistemi konulmuştur. Kişi ve şirketlerin uluslararası spor faaliyetlerinde sponsor olarak destek vermeleri sağlanmıştır. Olimpiyat ve dünya şampiyonluğu kazanmış sporculara, spor müşavirliği kadrosu verilmiştir. Gençlerin toplumsal kalkınmadaki rolünü düzenleyen projeler geliştirilmiştir. Sporun tabana yayılması hedeflenmiş, il gençlik merkezleri kurulmuştur. Atletizm sporunun yaygınlaşmasını sağlayacak atletizm pistlerinin yapımına başlanmıştır. Spor tesislerinin yapılması veya tamamlanması için, ülkesini seven, gönüllü yurttaşlarımızdan kaynak sağlanmıştır. Yüreği, ülke sevgisi ve gençlerin spor yapması için çarpan bu değerli insanlarımıza, huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumun ve spor kamuoyunun her kesiminde görüş birliği sağlanan, spor hizmet birimleri arasındaki özerklik yapılanması önemlidir ve özerklik, sporun her alanında yaygınlaştırılmalıdır. Sporun tabana yayılması noktasında, spordaki gelişmeyi kalıcı kılmak için, okullarda sporu geliştirmeli ve okullar arasında spor organizasyonlarına ağırlık verilmeli, bu amaç için gerekli bütçe olanakları sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; spor, sağlığımızı korumamıza katkı sunarken, bireysel ve kolektif başarımıza, ulusal birlikteliğimize de büyük güç katmaktadır. Spor, ülkelerin bayrağının uluslararası organizasyonlarda dalgalanmasını sağlayan, aynı zamanda ulusal bilinci ve birlikteliği kalıcı kılan bir faktördür. Bugün, hepimiz, Fatih Terim'in İtalya'da teknik direktörlük yapmasıyla gurur duyuyoruz, birçok sporcumuzun ülke dışındaki başarıları bizleri gururlandırıyor. Özellikle, ülkemizde, Mayıs 2001'de, İstanbul'da, dünyaya örnek olan bir organizasyon gerçekleştirilmiştir; bu şampiyonada, Grekoromen Güreş Millî Takımımız da, ilk defa, takım halinde Avrupa Şampiyonu olmuştur. Yine, İstanbul'da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonasında, basketbol takımımız, Avrupa ikincisi olmuştur. A Millî Futbol Takımımız, ikinci kez Dünya Kupasına katılma hakkını kazanmıştır.

Bizlere bu sevinci yaşatan, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü'ye, Gençlik ve Spor Genel Müdürüne, federasyon başkanı ve yöneticilerine, değerli spor adamlarımıza ve yüreklerini ortaya koyarak başarılı olan tüm sporcu kardeşlerime teşekkür ederken, Atina'da yapılacak olan Dünya Grekoromen Şampiyonasındaki güreşçi kardeşlerime başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında, etkinliği, verimliliği gözeten, özerk hizmetleri ve yönetimde kaliteyi temel alan bir anlayış içinde, bundan sonra da başarılı çalışmalar yapacağına olan inancımla kendilerini kutluyorum.

Sözlerime son verirken, yüce milletimizin ve sizlerin yaklaşan ramazan bayramını şimdiden kutlar, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

DSP Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak üzere, Sayın Evliya Parlak; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; huzurunuza, Demokratik Sol Parti adına, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere çıkmış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, hepinizi, en içten duygularla selamlıyorum.

Gümrük teşkilatının, ülkemizde çok eski geçmişi olan teşkilatlardan bir tanesi olduğu herkesçe bilinmektedir. Geçmişte, yine, oldukça şaibeli durumda olan, çok eleştirilen ve bu teşkilatın başında bulunan bürokrat ve bakanların hüküm yedikleri de bilinen bir gerçektir. Ancak, son yıllarda, özellikle 55, 56 ve 57 nci hükümet döneminde bu Müsteşarlığın yaptıklarını herkes olumlu görmekte ve günden güne iyi bir yöne gittiğini gördükçe de mutlu olmaktayız.

Ben, kısaca, bu olumlu durumların özetlemesini yapmak istiyorum. Değerli Bakanımız ve 57 nci hükümet işbaşına gelince 1995 yılında, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Gümrük Birliğini de kabul ettikten sonra oldukça yetersiz kalan mevzuatını değiştirmeye karar vermiştir. Uzlaşı kültürüne sahip bulunan 57 nci hükümetin hem bakanı hem hükümetin tüm üyeleri, iktidarıyla muhalefetiyle, bu uzlaşıyı sağlayarak, ilk kez, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre hem komisyonda hem Genel Kurulda bu mevzuatın değişikliği sağlanmıştır. 350'nin üzerinde maddesi bulunan Gümrük Yasası, 800 küsur yönetmeliği, Bakanlar Kurulu kararları, tebliğleri çok kısa sürede günün koşullarına göre değiştirilmiş ve gümrük, artık, Avrupa'daki ülkelerle özdeş bir noktada bir mevzuata sahip olmuştur. Bu yönüyle kutlamak istiyorum. Daha önceki mevzuattaki açıklıklar nedeniyle sürekli ihtilaflara olanak tanıyan bir durum vardı. Gümrük müşaviri ayrı yorumlar, hâkim ayrı yorumlar, gümrük müsteşarı ayrı yorumlar, işadamı ayrı yorumlardı; ama, bu düzenlemeden sonra bu problemler ortadan kalkmıştır.

Sayın Bakanımız ve hükümetimizin elbirliğiyle yaptığı ikinci başarılı iş, otomasyona geçilmesidir. Geçmişte, gümrük işlemleri, hepimizin bildiği gibi, defter kalem usulü, ortaçağ zihniyeti veyahut da o türden bir yapılanmayla devam ettiriliyordu; ki, bu mümkün değil. Ne rekabet edebilirsiniz ne de başarılı olabilirsiniz; çünkü, etkin bir ekonominin altyapısını hazırlayan gümrük teşkilatıdır, gümrük mevzuatıdır, gümrük işlemleridir. Eğer, kanunî ticareti geliştirmek istiyorsak, gayrimeşru ticareti yok etmek istiyorsak, mutlaka, bu teşkilatın günün koşullarına göre otomasyona geçmesi de gerekiyordu. Dünya Bankasından sağlanan kredilerle, özellikle gümrüklerin büyüklerinden başlayarak bugüne dek yüzde 98'i bilgisayar ortamına kavuşturulmuştur ve bu bilgisayar ağının oluşturulmasından sonra, gelen TIR'lar veya gemiler çok kısa sürede işlemlere tâbi tutulmakta. Geçmişte üç gün ile yirmi gün arasında yapılan işlemler yirmidört saatte yapılır hale gelmiştir.

Bunun dışında, yine, güvenlik sistemlerine önem verilmiştir. Köpekler narkotik konusunda eğitilmiş, ilgili kapılara gönderilmiştir. Bunun dışında, yine, güvenlik sistemleri içerisinde, birtakım radar, dedektör ve benzeri cihazlarla, artık, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, hatta, radyoaktif ve biyolojik maddelerin kaçakçılığı geçmişe nazaran oldukça fazlasıyla önlenme noktasını elde etmiştir.

Binaların yenilenmesine geçilmiştir; çünkü, gümrük binaları girişleri, o ülkenin penceresi, kapısıdır. Bunu da, Atatürk Havalimanından başlayarak, ülkenin bütün köşelerindeki gümrük binaları, kimi genel bütçe imkânlarıyla, kimisi de ticaret ve sanayi odalarıyla, kimileri de yap-işlet-devret modeliyle yenilenmeye başlamıştır.

En son olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle uzlaşma sağlanmış ve İpsala Sınır Kapısı, yine, Gürbulak Sınır Kapısı da Uluslararası Nakliyeciler Derneğiyle uzlaşılarak, anlaşma yapılarak, yap-işlet-devret modeliyle yapımına geçilecektir.

Değerli arkadaşlar, gümrük teşkilatının, şu anda, yine, Meclisten geçirmek istediği bazı yasaları vardır ki, bunlar da, günün koşullarına uygun olarak teşkilatını küçültmek... Mesela, bütün başmüdürlüklere bakıyoruz; gümrük başmüdürlüğü ayrı, muhafaza başmüdürlüğü ayrı. Bu, hem bugünkü koşullarda tasarrufu sağlayan bir yapılanma değil hem de işlerin sürüncemede kalmasına vesile olan bir durumdur. Bunları birleştirmek için...

Ayrıca, mevcut çağdaş iletişim araçları, otomasyon sonucu, araç gereci kullanabilecek eleman alma şansına sahip olması gerekiyor. Bunun ötesinde, bunları, biz sağladığımız zaman, şaibeli durumlara en çok vesile olan gümrük müşavirliğiyle gümrük teşkilatının dışına çıkarılmak isteniyor. Malî müşavirler, nasıl, ayrı, müstakil bir oda halinde çalışıyorsa, gümrük müşavirleri de müstakil hale getirilmek isteniyor. Bu çalışmaları yapan Gümrük Müsteşarlığına bütçeden ayrılan pay yüzde 1,2; yani, 113 trilyondur. Aslında, gerek yakalanan kaçak eşyanın satışından gerekse karşılanan, yakalanan uyuşturucuları mukayese edersek, bunu, katbekat, zaten bir yıl içinde karşıladığı bir gerçektir.

Ben, zamanı fazla uzatmamak için, Sayın Bakanımdan, bölgemle ilgili bir iki konuyu istirham etmek istiyorum. Kendileri, bölgemizi çok iyi bilen bir Bakanımız ve Bakan olduktan sonra da bölgeyi, özellikle sınır kapılarını dolaşan bir Bakanımızdır. Hakkâri Yüksekova Esendere Kapısı, İran'a açılan, özellikle Akdeniz'e giden, eskiden İpek Yolu olarak nitelendirdiğimiz yolun giriş çıkış noktasıdır. Bu kapının iyileştirilmesine gösterdiği itinanın biraz daha artırılarak, en azından Gürbulak'ın yüzde 50 kapasitesine sahip bir noktaya getirilmesini istirham ediyorum.

Yine, Sayın Bakanımız çok iyi bilirler; 1999 yılında, halen iktidarda bulunan değerli hükümetimiz üyelerinin kararnamesiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla, Şemdinli Derecik'te ve Çukurca Üzümlü'de iki tane açık pazar noktasının kurulması karara bağlanmıştı; ama, ne yazık ki, aradan iki sene geçmiş, bu hükümetimiz döneminde, bugüne kadar bunların altyapısı yapıldığı halde işler hale getirememişizdir. Sayın Bakanımdan istirhamım, bu konuda da duyarlılık göstermesi ve buna bağlı olarak, 2002 yılında çıkarılacak olan -ki, bunu genelde hazırlayan Dış Ticaret Müsteşarlığıdır- sınır ticaret kararnamesindeki kotaların, sınırlamaların, yine iktidar olduğumuz, DSP ve ANAP'ın ortak olduğu 55 ve 56 ncı hükümetler dönemindeki sınırlarına çekilmesi konusunda hassasiyet göstermesini diliyorum.

Sözlerimi bitirirken, bütün ulusumuzun, içinde bulunduğumuz ramazanını ve on gün sonra kutlayacağımız bayramını kutlamak istiyorum. Yüce Heyetinize saygılarımı sunmak istiyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyor; en içten duygularımla hepinizi selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Parlak.

DSP Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray Alphan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, Anayasamız, cumhuriyetimizin değiştirilemez niteliklerini, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Çağdaş sosyal devlet olmak demek, sosyoekonomik açıdan yetersiz olan toplum kesimlerine kucak açarak onları her açıdan desteklemek, özel ilgi ve yardıma gereksinim duyan vatandaşlarımıza el uzatmayı kendisi için bir görev, vatandaşlar için ise hak olduğunu ilke edinmek ve bu ilkeyi kurum ve kurallarıyla işletmek demektir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ise, sosyal devlet olmanın gereklerini en güzel biçimde yerine getiren, gururla bahsedebileceğimiz temel hizmet kurumlarımızdandır. Bugün 430 kuruluşu ve 10 000'e yakın çalışanıyla kurum, 35 000'e yakın insanımıza yirmidört saat sürekli, 100 000'den fazla insanımıza da gündüzlü olarak hizmet vermektedir.

Bütçe görüşmelerinin geleneğinde, muhalefet veya iktidar milletvekillerince kurumların eksik, hatalı ve aksayan yönlerini masaya yatırmak, mevcut iktidara yol göstermek veya eleştirmek vardır; çünkü, devletin tüm kurumlarının günah ve sevaplarıyla yılda bir kez toplu bir zaman diliminde ve tek tek ele alındığı yegâne fırsat bu görüşmeler olmaktadır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin görüşmelerinde ise, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde kurumun nicelik ve nitelik olarak gelişiminin katlanarak artması karşısında, başta Sayın Bakan olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür etmekten başka bir şeyler söylemekte zorluk çektiğimi ifade etmek istiyorum.

Kuruma bağlı 274 sosyal hizmet biriminin bu kısa zaman diliminde 430'a çıkarılarak hizmetin yaygınlaştırılması, kurumun başarısının somut bir göstergesidir. Hızla büyüyen ve gelişen kurumda hizmetlerin daha etkin ve verimli olabilmesi için de, bünye içinde yeniden yapılanma ve norm kadro çalışmaları başlatılmıştır. Kurumun yönetimini ve hizmet kalitesini efektif yönlendirecek, bilişim teknolojilerinden yararlanmak amaçlı ve Dünya Bankası destekli, 81 ilimizi kapsayan bilişim projeleri çalışmaları ise devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, nüfusumuzun yüzde 41'i, 0-18 yaş aralığındadır. Bu büyük kesim için ise, ideal olan, sağlıklı bir ailede doğup büyümek ve sağlıklı bir toplumun sağlıklı bir ferdi olabilmektir. Ancak, köyden kente göç, yoksulluk, çok çocuklu aile yapımız gibi birçok nedenlerle, bu mümkün olamamakta, çocuklarımız, sokağın acımasız koşullarında yaşamaya veya çalışmaya zorlanabilmektedir. Kurum, bu insanlarımıza, toplum adına, devlet adına, ülke adına, ev ve yuva olmaya çalışmaktadır. Bu çocuklarımızın rehabilitasyonunu sağlamaya yönelik çok sayıda merkez açılmış, 2001 yılı itibariyle, sayıları 23'e ulaşmış ve bu merkezlerden, 9 523 çocuğumuz yararlandırılmıştır.

Kurumun tüm kucaklayıcılığına karşın, ailenin vereceği bire bir sevgi ve ilginin sağlanamayacağı da tabiîdir. Bu nedenle, koruyucu aile ve evlat edindirme çalışmalarına hız verilmiş ve 6 494 çocuğumuz evlat edinilmiş, 580 çocuğumuz ise, koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir. Görüşmeleri henüz tamamlanan ve yüksek kabullerinizle kanunlaşan yeni Medenî Yasamızda, evlat edinmede getirilen kolaylıkların, bu çalışmalara ivme kazandıracağı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, size bir eksüre veriyorum; tamamlayın.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Devamla) - 1988 yılında çıkarılan 3413 sayılı Yasayla, Çocuk Esirgeme Kurumlarından yetişen gençlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarında işe girme olanağı sağlanmıştır ve 2001 Ekim ayı itibariyle, giderek artan, 1 938 gencimiz işe yerleştirilmiştir. Her yıl, ortalama 1 100 gencimiz bu olanaktan yararlandırılmaktadır.

Kurumun deprem bölgesindeki çalışmaları hepimizce bilinmektedir ve toplumun takdirlerini kazanmıştır. Kocaeli, Bolu, Düzce, Sakarya ve Yalova'da, kurumun 18 merkezi mevcutken, şu an 40 civarındadır. Deprem sonrası bölgeden çekilen sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşların tüm toplum merkezleri, gençlik merkezleri gibi birimleri, kurumun birer ünitesine dönüştürülerek hizmetlerin devamı sağlanmıştır.

Zihinsel ve bedensel engelli vatandaşlarımızın üretken ve bağımsız yaşamalarını sağlayacak oyuncak atölyesi, seracılık gibi projeler başarıyla devam etmektedir. Dört yılda, engellilere hizmet verilen birimlerin sayısı 28'den 55'e çıkarılmıştır. Yaşlılarımız için ise huzurevleri sayısı artırılmaktadır. Aynî, nakdî yardımlara bu kısa sürede girmek istemiyorum.

Kısıtlı bir sürede, kurumun yaptıklarını ve yapacaklarını huzurlarınızda detaylı bir biçimde dile getirme imkânım bulunmamaktadır; ancak, satırbaşlarında bile, kurumun toplumsal yararları, vazgeçilmezliği, 65 milyonumuzu kucaklayabilmesi için güçlendirilmesi gereği ortadadır. Bu nedenle, millî piyango, at yarışları gibi talih oyunlarından sağlanan kaynakların, dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, sosyal içerikli kurumların güçlendirilmesi için tahsisi gerekmektedir. Türkiye'de ise, halen, bu kaynaklar savunma ağırlıklı tahsis edilmektedir.

İyi eğitim almış sağlıklı bir gençliğin ve sosyoekonomik dengesizliği eşitlenmiş mutlu insanların, ülkemizin içeride ve dışarıdaki her türlü savunmasında en önemli gücümüz olacağı inancımla, saygılarımı sunar, kurum bütçesinin ulusumuz için hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alphan.

Şimdi, söz sırası, MHP Grubu adına, birinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Cemal Enginyurt'ta. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreyi, siz, kendiniz ayarlıyorsunuz herhalde..

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Nüfusumuzun yüzde 65'inin yaşadığı kırsal alandaki sosyal ve tarımsal altyapı hizmetlerini yapmakta olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bu hizmetleri en kısa zamanda tamamlaması gerekmektedir. Şehir ile köy arasındaki gelişmişlik farkının giderilmesi, kırsal alana daha fazla hizmet götürmekle mümkün olacaktır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, bir takvim dahilinde, eskimiş ve ekonomik ömrünü doldurmuş olan makinelerini servisdışı tutmalıdır; makine parkını daha ziyade kar mücadelesiyle bakım ve asfalt yapmak olarak yoğunlaştırması gerekmektedir. Makine parkını küçültmelidir diyorum; çünkü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hiçbir bütçesinde yeterli akaryakıt ve makine tesisatı ödeneği alamamıştır, ihtiyacını yıl içerisinde alınan eklerle gidermeye çalışmıştır; yani, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmaktadır. İkmaldeki belirsizlik makine planlamasını etkilemektedir. İyi planlama yapılmadığı için makineler de randımanlı çalışamamaktadır. Genel müdürlük, yapım hizmetlerini daha ziyade ihaleli olarak yapmalıdır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yürütmekte olduğu görevler kırsal alanın imarı, toprak kaynaklarının korunması ve üretimin artırılması için büyük önem arz etmektedir. Şehirlerin üzerindeki nüfus baskısının kaldırılması köylerin yaşanabilir kılınmasıyla mümkündür. Ülkemizde 37 000 adet köy olmak üzere 83 000 kırsal ünite bulunmaktadır. Bu ünitelerle ilgili her türlü altyapı çalışmasından sorumlu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün birimlerinin mahallî idareye devri, bölge müdürlüklerinin kapatılması ve bu faaliyetten tasarruf sağlanacağı ifade edilmektedir.

Kırsal alanda yaşayan insanlarımızın yol, içmesuyu, iskân, tarımsal altyapı, köy altyapısıyla ilgili hizmetleri yapılmaya devam edilecekse, bu hizmetleri şu anda yürüten ekipler yürütecekse, böyle bir değişiklikten nasıl tasarruf sağlanacaktır? Köy hizmetlerinin makine parkı, işçisi, atölyesi vardır. Bunlar olmak zorundadır; çünkü, Köy hizmetlerince yürütülmek zorunda olan ve kırsalda dağınık olan hizmetler dağınık ve küçük olmalarına rağmen kırsalda yaşayanlar tarafından hayatî değer taşır. Bu hizmetler sayesinde üretimi pazara taşıyabilir, bu hizmetler sayesinde de köylerdeki üretimi artırabiliriz, bu hizmetler sayesinde medeniyetin nimetlerinden istifade ederler, bu hizmetler sayesinde diğer hizmetler de gider. Bu hizmetlerin hepsinin ihaleli olarak yaptırılması mümkün değildir; onun için, köy hizmetlerinin makinesi de işçisi de olacaktır. İşçi ücretleri fazladır, akaryakıt ödeneği yüksektir diye köy hizmetlerinin mahallî idarelere devrini düşünmek tasarruf sağlamak değildir ve böylelikle de, onbinlerce işçinin moralinin bozuk bir şekilde çalışmasını beklemek de doğru değildir. Köy hizmetleri işçisinin ücretini, çalışan makinenin üretim maliyetini değerlendirmeden "köy hizmetleri, bütçesinin yüzde 25'ini yatırıma kullanıyor" ifadesi doğru değildir. köy hizmetleri Genel Müdürlüğünün uygulamalarına bakıldığı zaman, bütçenin, yüzde 80-90 arasında hizmete ve yatırıma dönüştüğü görülür.

Köy hizmetlerinin verimsiz olduğunu, bütçesinin yüzde 25'ini hizmette kullandığı iddia edilerek, bu hizmetlerin mahallinde olması gerektiğini söyleyenler ve ısrar edenler, bu konuda tartışma başlatanlar; bu teşkilatın işçi mevcudunu 80 000'lere çıkaranlardır, Genel Müdürlüğü parti teşkilatı haline getirenlerdir, devlette küçülme adına bu ülke için çok önemli olan Köy İşleri Bakanlığını kapatıp, yerine üç genel müdürlüğün birleşmesinden Köy hizmetleri Genel Müdürlüğünü kuranlardır. Köy Hizmetleri, uzun dönem rahatsızlıklardan sonra ancak kurum haline gelip hizmet üretmeye başlayınca da, şimdi, mahallî idarelere devredilsin şeklinde yeni rahatsızlıklar yaratılmak istenmektedir. Aslında istenilen, daha iyi hizmet vermek değil, devletin gücünün paylaşılmak istenmesidir.

Kış yaz demeden her mevsimde kırsal alana altyapı yatırımlarını götüren, bu hizmetlerin işletilmesini sağlayan, her türlü doğal afette cankurtaran görevini yapan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü üzerinde yaratılan spekülatif baskıların kaldırılması ve teşkilatın moral içinde görev yapar ortama getirilmesi sağlanmalıdır. Oy kaygısı değil, hizmet kaygısı ön planda tutulmalıdır. Kırsal alana, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce -sektörler itibariyle- götürülmekte olan hizmetlerin her biri diğerinden daha büyük önem arz etmektedir. Böylece, önemli hizmetler yapan Genel Müdürlüğün 2002 yılı yatırım ödeneklerinin artırılması için tedbir alınmalıdır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi görüşülürken, köykent projesine de değinmek istiyorum kısaca.

Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in de, tarım kentleri projesiyle uzun yıllar hayalini süsleyen ve Türk milliyetçilerinin iktisadî programında ve ideolojik formasyonunda, köylünün kalkınmasına yönelik olarak kurulması düşünülen ve 57 nci hükümet döneminde Sayın Başbakanın hayali olarak gerçekleşen köy-kent projesinin, Ordu İlinin Mesudiye İlçesinin 9 köyünde gerçekleşmiş olması, bir Ordulu olarak bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Bundan dolayı, Sayın Başbakana, 57 nci hükümete, emeği geçen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Müsteşarlığına ve bütün çalışanlarına teşekkür ediyorum, köy-kent projesini eleştirenlere de bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bugün, Türkiye, eğer varoşlarında köylülerin yığınlar halinde, bilinçsizce yaşadığı bir ülke haline geldiyse, eğer bugün Türkiye'de üretimin artmayışından şikâyet ediyor, tarım politikalarının geriliğinden dert yanıyorsak, bunun yegâne sebebi, köylüye değer vermeyişimizden kaynaklanan, köylünün bilinçsizce şehire göçmesinin neticesinde doğan sıkıntılardır. Köy-kent projesiyle, 300 günde yüzde 92 alanda verimlilik sağlanarak, köy-kent nüfusu yüzde 35 oranında artarak ve 9 beldede kurulan yatırımların gerçekleşmesiyle -altyapısı, kanalizasyonu, spor sahaları, sağlık ocakları, ilköğretim okullarıyla- Ordu İli Mesudiye İlçesi Çavdar ve çevresi köyleri büyük bir yatırım almıştır. Onun için, köy-kenti eleştirmek yerine, köy-kentlerin Türkiye'de artırılması için destek verilmelidir diyor, Genel Müdürlüğün 2002 yılı bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Müdürlük mensuplarına başarılar diliyor, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enginyurt.

MHP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, spor, insanlık tarihiyle ortaya çıkan ve gelişen, her çağda şekil değiştirmekle beraber aynı amaç doğrultusunda varlığını gösteren sosyal bir olgudur; esas itibarıyla, insanın güçlü olmasını ve hayattaki mücadelede kurallar çerçevesinde kazanmayı esas alan ve üretken bir nesil yetiştirmede rol oynayan bir etkinliktir, bu bakımdan, milletler mücadelesinde de önemli bir yere sahip olduğundan, giderek organize bir şekilde yapılagelmektedir. Bu anlayıştan hareketle, spor, her ülkenin devlet politikası içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur.

Milletler mücadelesi durmamakta; savaşların şekli ve boyutları modern metotları değiştirmektedir. Ülkelerin tanıtımında ve millî kimliği geliştirmede büyük rolü olan spor, aynı zamanda, ekonomide de ciddî bir sektör oluşturmuştur. Bunu yıllar önce fark eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk gençliğinin millî kültürüne sahip çıkması ve ülkelerarası alanda başarılı olması amacıyla 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanununun çıkmasını sağlamıştır. Türkiye'nin en büyük şansı, sahip olduğu spor yapma hevesiyle dolu olan 25 000 genç nüfusudur. Bu durum, çok iyi bir şekilde kritik edilmelidir. Ülke gençliğinin millî değerlerine bağlı ve sağlıklı olarak yetiştirilebilmesi çok ciddiye alınması gereken bir iştir, aksi halde, her geçen gün telafisi olmayan yaralara yol açabilir kanaatindeyiz. Bu nüfus, spor ve millî eğitim politikalarıyla topluma kazandırılmalı ve hayatın bütün safhalarını kuşatacak şekilde sistemin içerisinde yerini almalıdır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi misyonu ve vizyonu belli olan bir kuruluş politikalarında bağımsız olmalıdır. Teşkilat içerisinde iktidar muhalefet denge ve diyalogları asla bulunmamalıdır; homojen olmalı, millî ve ahlakî değerlere bağlı, millî devlet politikası esas alınmalıdır; fakat, maalesef, uzun yıllardan şu ana kadar, Türk sporu ve gençliği popülist politikalara kurban edilmiştir. Uzun vadeli master stratejileri ortaya koymaktan uzak hareketlere devam edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa ve yasalarla korunan Türk sporu, sporcusu ve gençliğimiz istenen sonuca ulaşabiliyor mu? Cumhuriyet hükümetleri de bu konuda gerekeni yapabilmişler mi? Kanaatimizce, hedeflenen amaca ulaşılamamıştır; şayet ulaşılabilseydi genç nüfusa hitap etmesi gereken spor tesislerimiz, gelişmiş ülkelerdeki oranın yüzde 10, yüzde 20’si civarında olmazdı, dolayısıyla, uluslararası yarışmalarda, dünya değerlendirmelerinde 40 ncı, 50 nci sıralarda yer almazdık.

Yeni yeni başarılı olmaya başladığımız futbol, basketbol gibi oyunların yanında, sadece güreş, halter gibi ferdî sporların olması yeterli bir sonuç mudur; 40 civarındaki uluslararası spor federasyonlarının çoğunda başarılı bir sırada olmamız gerekmez miydi?.. Bütün bunların cevabına "evet" diyememenin sıkıntısını yaşıyoruz.

Spora olan ilgi ve destek, çok az orandaki özel ve tüzel kurumların ve bunların başındaki şahısların ilgi ve desteğine bağlı bırakılmıştır. Ayrıca, başarılı olabilmenin yolları altyapıdan sporcular yetiştirme yerine, bilhassa son yıllarda sporcularla günü kurtarma uygulamaları teşvik edilmekte ve isimleri Türkleştirilerek beyinler ve değerler yabancı kalmaya devam etmektedir. Türk’e ait her değere ve spora kompleksle bakanlar, millî sporumuza yüz çeviren, fakat bunu açıklayacak cesareti olmayanlar bu sporu çökertmek için ellerinden geleni yapmışlar, yapmaya da devam etmektedirler. Ne var ki, bunca olumsuzluğa rağmen, sporun önemini doğru ve tam olarak kavramış bazı kurum ve kuruluşlarımız da bulunmaktadır. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri, kimi üniversitelerimiz, bazı gençlik ve spor il müdürlüklerimiz spora hizmette oldukça başarılı noktalara ulaşmışlardır.

Eski bir sporcu ve spor adamı olarak şunu açıkça ifade edebilirim ki, bir milletin en çok önem vermesi gereken spor branşı, kendine ait olup, bütün dünyanın kabul ettiği spor branşı olmalıdır. Elbette ki, sırayla diğer branşlara da önem verilecektir; ama, bir spor branşı -ki, ata veya millî sporumuz olan güreşi kastediyorum- düşünün, size, kendi kimliğinize ait olsun ve dünya arenalarında derece yapmakta kendinizi başarınızla ispatlamakta zorlanın; bunu kabul etmek mümkün değildir.

Başarısızlığın ya da zaman zaman alınan başarıların istikrarsız oluşunun sebepleri araştırılmalı, ciddî ve kalıcı çözümler ortaya konulmalıdır. Bu konuda altyapıların oluşturulması, başarılı olunan, başta güreş olmak üzere, madalya getirisine bakılarak, ferdî sporların daha farklı ve daha gerçekçi desteklenmesi gereğine inanmaktayız. Mesela, takım sporlarında onbeş yirmi kişiyle kazanacağımız başarıya karşın, atletizm, judo, yüzme gibi değişik kategorileri olan branşlarda, aynı sayıyla 15-20 madalya şansımız olabilecektir, yeter ki, ayrılan bütçelerin yerinde ve aynı zamanda yüzde 95'e yakını yol giderlerine değil, yeni sporcuların yetiştirilmesi için harcansın. Bu konuda ilgili federasyonlarımız ve genel müdürlüğün daha hassas davranması dikkate alınmalıdır.

Ayrıca, Özel Lig Yasasının sadece futbolda uygulanmasının yanında, isteğe bağlı ve federasyonların durumu dikkate alınarak, başta güreş sporunun özerkleşmesinin, bu branşı daha ileri noktalara götüreceği inancındayız. Yaşanan bazı olumsuzlukların ve yanlışlıkların da bu yolla aşılacağına inancımız tamdır.

Bu amaç ve fikirlerimizden hareketle, öncelikle güreş branşının istihdam sorununun acilen çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Devlet kuruluşlarında kadro verilerek istihdam edilen başarılı güreşçilerimizin aktif spor hayatı bittiğinde bulundukları kadroyu sürekli dolu tutmaları, arkadan gelecek yetenekli güreşçilerin mağdur olmalarına sebep olmaktadır. Güreşe hizmet veren kurumlarımızda iyi niyetli genel müdürlerimiz veya bakanlarımızın şahsî girişimleriyle yapılan hizmetler, maalesef, günümüz ihtiyaçlarına cevap verememektedir. İyi bir teşkilatlanma yapıldığında hemen verim alabileceğimiz güreş sporumuzun, devletimizin eliyle kendine ait kadrolara kavuşması acil bir ihtiyaçtır. İlgili bakanlarımızın bu konudaki hassasiyetlerinin biraz daha artması, Türk güreş camiasının en büyük arzusudur.

Bütün spor branşlarında, altyapıdaki başarılı sporculara, eğitimi ve spordaki başarısı için katkılar sağlanmalıdır. Spor vakıflarının bir firma zihniyetiyle, ticarî amaç kaygılarıyla değil, günümüz gerçekleriyle insana yatırım yapmayı hedefleyen bir tutum içerisinde olmalarının, amacına hizmet etmede başarılar sağlamış olacağı kanaatindeyiz. Güreş sporumuzun hayat damarı haline gelmiş olan güreş eğitim merkezlerinin acilen ele alınması ve eski işlerliğine kavuşması gerekmektedir.

Ayrıca, şu andaki Güreş Federasyonunun başlatmış olduğu Millî Eğitimde Güreş Projesini gönülden destekliyoruz. Taptaze fikirleriyle ülke gençliğine bir ışık tutacak olan bu gibi projelerin, diğer branşlarda da devamını diliyoruz.

Bütün spor branşlarında, ana kullanımdan başlayan, sağlığı için spor ve elit sporu hazırlama projeleri yapılmalıdır. Bu konuda üniversitelerimizin beden eğitimi ve spor yüksek okulları ve beden eğitimi ve spor bölümleriyle işbirliği sağlanmalıdır. Millî eğitimde beden eğitimi derslerinin iyi değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda, bilhassa Millî Eğitim Bakanlığına büyük görev düştüğü inancındayım. Eğitime katkı payları sadece dershaneler için değil, spor tesisleri için de harcanmalıdır; aksi halde, bilhassa ilköğretim okullarındaki çocuklarımız başta olmak üzere bütün öğrenci gençlerimizin dinamik enerjileri olumsuz alanlarda harcanarak giderek toplumsal yaralara yol açacak durumları ortaya çıkaracaktır.

Bu çerçevede, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması gereğini düşünmekteyiz. Uluslararası alanda ülkemizi temsil edecek elit sporcular için ayrı, halkın, sporu alışkanlık haline getirerek hayat tarzı yapabilecek organizeyi düzenleyecek ayrı teşkilatlanmanın reorganizasyonları yapılmalıdır.

Sayın  milletvekilleri, 57 nci hükümet, içinde bulunduğu zorluklara rağmen, spora ve sporcuya olan desteğinin çabasını göstermiştir. Başarılı sporcularımıza müşavirlik kadroları tahsis ederek; ancak, branş ve meslek bilgileri dikkate alınmadan, sadece yabancı dil sınavıyla da olsa, 500 spor uzmanını teşkilatlarına hizmet için şu günlerde alacaktır.

Sponsorluk yasasını çıkararak, spora maddî destek kaynakları sağlanmıştır. Ödül yönetmeliğiyle sporculara motivasyon sağlanmıştır. Başarılı sporculara 33 yaşına kadar askerlik tecili kolaylığı getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ülke ve millet menfaatlarını ön planda tutması gereken bir zihniyetin spor politikasını, yine, ülke ve millet menfaatlarına göre hazırlaması ve uygulamaya koyması gerekir. Elbirliği içerisinde, modern dünya gereklerine hitap ederek, Türk sporunun lokomotifi olan branşlarımıza daha sıcak, daha gerçekçi ve çözüm üretici bakmanın yine bu ülke menfaatlarına olacağını bir kez daha hatırlatarak, sporda tesis, altyapı ve teknik eleman statüsünde değerlendirilmesini istediğimiz antrenörlerin geliştirilmesi konusunda maddî ve manevî desteğin yük olması düşünülmeden, çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Karakuş, sürenizi 3 dakika aştınız.

SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Bu düşüncelerimle, yarın Yunanistan'da başlayacak Dünya Grekoromen Şampiyonasındaki sporcularıma başarılar diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakuş.

MHP Grubu adına, üçüncü konuşmayı yapmak üzere, Nevşehir Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2002 yılı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak için, söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, ilk olarak "Türkiye Cumhuriyetini, kimsesizlerin kimsesi yapma gayreti içinde olmalıyız" diyen Atatürk'ün talimatıyla, Kurtuluş Savaşında şehit düşen askerlerin çocuklarına bakmak üzere, 30 Haziran 1921'de, Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu adıyla kurulmuştur. Bugünkü adını ise, 1983 yılında 2828 sayılı Yasayla almıştır.

Kurum, katma bütçeli ve kamu tüzelkişiliğine sahip bir genel müdürlük olup, sosyal ve ekonomik yoksunlukları sebebiyle korunmaya, bakıma, yardıma, desteğe ihtiyaç duyan çocuk, genç, özürlü, yaşlı kişi ve ailelere hizmet veren bir kamu kuruluşudur; ancak, bu hizmetleri yerine getirmede birtakım zorluklarla karşılaşmıştır. Bunun yanında, önce bu zorlukları tespit edip, sonra da bunları nasıl ortadan kaldırarak 65 milyon insanımızı kucaklayabilirizi ortaya koymamız gerekir.

Bir defa, bu hizmetlerin yapılmasında zorluk yaratan sebeplerin başında, ülkemizde artan şehirleşme, kırsal kesimden şehirlere olan düzensiz göçlerle gecekondulaşma, yani, çarpık şehirleşme, toplumun çekirdeği olan aile sistemimizde bozulmalara sebep oldu. Bu değişim, toplum yapımızı değiştirdi. Çağın gereği hizmette çeşitliliğin artması da zorluğu artıran faktörlerden birisidir.

1999 yılında yaşadığımız, asrın felaketi dediğimiz deprem de kurumun yükünü artırmış, işini zorlaştırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1974 petrol krizinden beri ülkemizde devam eden enflasyonist ekonomi, ahlakî değerlerimizi erozyona uğratmış; bunun sonucu, aile yapısı çözülmeye başlamış, kadın ve çocuklarımız sokaklarda çoğalmaya başlamıştır.

Ekonomik sıkıntılar da hizmetteki zorluğu artıran faktörlerdendir. Devletimizin ekonomik gücü arttıkça, verilen hizmetler daha kaliteli ve bütün milletimizi kucaklayacak hale gelir. İşin hacmi düşünüldüğünde, bütçeden ayrılan payla, hizmetleri eksiksiz yürütmek mümkün değildir. Halen, kurumun 84 çocuk yuvası ve 103 yetiştirme yurdunda, 18 000 çocuk ve gence hizmet verilmektedir. Oysa, Devlet Planlama Teşkilatının kayıtları, 0-18 yaş grubunda korunmaya muhtaç olanların sayısının 500 000'den fazla olduğunu bildiriyor.

Nüfusumuzun yüzde 12'si özürlülerden meydana gelmektedir; yaklaşık 8-9 milyon eder. Buna karşılık, 2001 yılı eylül ayı itibariyle, kurum, 55 rehabilitasyon merkezinde 3 599 özürlüye, yatılı ve gündüzlü olarak bakım, eğitim ve rehabilitasyon hizmeti vermiştir. Yine, nüfusumuzun, bugün, yüzde 7,14'ü 60 yaş üzerindedir. 2010 yılında bu oran yüzde 15 olacaktır. Buna karşılık, kurum, Ekim 2001 itibariyle 61 huzurevinde 6 240 yaşlıya hizmet vermektedir.

Değerli milletvekilleri, hizmeti zorlaştıran sebeplerden biri de devletin teşkilatlanmasının yanlışlığı, çarkın ağır, hantal ve pahalı işlemesidir; demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam işlememesidir. Sosyal yardım kurumları çeşitli ve dağınık; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 2022 sayılı Kanun uyarınca ödeme yapılanların bağlı olduğu kurum, yeşil kart uygulamasını yapan kurum gibi. Daha başkalarını da saymak mümkün. Çokbaşlı bir uygulama verimi düşürür, kaynakları dağıtır. Bunların her birinin mevzuatları da farklı ve bağlı oldukları bakanlıkların da farklı olduğunu değerlendirdiğimizde, zorluğu daha iyi anlayabiliriz.

Yaşadığımız çağda öne çıkan evrensel değerler: İnsan haklarının en yüksek seviyede kullanılması, sosyal adalet, fırsat eşitliğidir, yani, insanca yaşama isteğidir. Hızlı bilgi ve teknoloji değişimi yaşanmaktadır. Bu değişiklikler, toplumların ve bireylerin yaşayış ve davranışlarında yeni gelişmelere sebep olmuştur. Modernleşme, yukarıda bahsettiğim gibi, çarpık kentleşme birtakım olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir.

Eğitimsizlik, işsizlik, nüfustaki artışlar ve yaşlanma, hastalıklar, sosyal yalnızlık, açlık, toplumu ayakta tutan değerlerin erozyona uğraması, buna bağlı, ailede çözülme, uyuşturucu ve alkol kullanımının artması, göçler, çevre kirliliği, konut yetersizliği, ekonomik sıkıntılar, devletimizin sosyal devlet olmasını zorunlu hale getiren sorunlardır. Sosyal devlet, bu sorunları ortadan kaldıran devlettir. Uluslararası insanî gelişmişlik indeksine göre 85 inci sıradayız. Bu demektir ki, sosyal devlet olmayı henüz başaramadık; ama, sosyal devlet, sadaka dağıtan devlet de değildir. Bütün mesele, maddî ve manevî sahada insanlarımızın önünü açacak imkânları ve politikaları geliştirip, sosyal adalet içinde kalkınma hedefini gerçekleştirmektir.

Önce, devletin teşkilatlanma yanlışlığını ortadan kaldırmak gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, sosyal yardım hizmetlerini, sosyal güvenliğin bir parçası olarak görüyoruz. Kurulacak sosyal güvenlik ve yardım bakanlığı çatısı altında, sigortayı, emeklilik ve sağlık sigortası olarak ikiye ayırıp, emeklilik sigortasını, Emekli Sandığı kurumuyla, sağlık sigortasını sağlık sandığı kurumuyla yürütmeyi, üçüncü olarak da sosyal yardım ve sosyal hizmet programını, bu kurumların tamamlayıcısı olarak teşkilatlandırmayı öneriyoruz. Bunun içerisinde, gazilere yardım, 2022 sayılı Kanunun uygulanması, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla yürütülen hizmetler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyetleri, özürlü ve özel ilgiye muhtaç olanlara yönelik hizmetler, çağdaş ve entegre bir sistem olarak, tek çatı altında yapılandırılarak, çok mevzuatlı, çokbaşlı teşkilatlar birleştirilip, sosyal hizmetler genel müdürlüğü adını alacaktır. Buna bağlı olarak yapılacak uygulamayla, yardıma muhtaç hiçbir çocuk, genç, kadın, özürlü, ihtiyar açıkta kalmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet imkânları yanında, gönüllü kuruluşların, vakıfların ve hayırseverlerin de teşvik edilmeleri gerekir. Açları doyurup, çıplakları giydiren bir hakanın milleti, elbette, Peygamberinin "komşusu açken tok yatan bizden değildir" buyruğunu gözardı edemez. Yeter ki, devletimiz, uygun şartları sağlasın, hayırseverlerin önünü açsın. Kadirşinas milletimiz, hayırseverlerini hiç unutmaz; isimlerini, yaptırdıkları eserlere vererek ebedileştirir. Bu cümleden olarak, Nevşehir'de, biri, Hacıbektaş İlçemizde, yakın tarihte, Sayın Bakanımız Hasan Gemici Beyin açılışını yaptığı huzurevini yaptıran Rifat Kartal, diğeri, Ürgüp İlçemizde yakında açılışını yapacağımız huzurevini yaptıran Memiş Aksoy Beylerin şahsında, Türk Milletine hizmetleri geçmiş bütün hayırseverlere, huzurlarınızda, ne kadar teşekkür etsem azdır. Bunun yanında, milletimiz, her şeyi para gözüyle gören; lüks ve safahatından hiçbir fedakârlık yapmadan, ekonomik kriz var diye yeri göğü inleten; şimdiye kadar yaptığı ekonomik faaliyetleri, devlete yaslanarak yapan "biraz da kendi ayakların üstünde dur" denildiğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti yok sayarak devleti yönetmeye kalkan ver-kurtulcu, paragöz mandacıları da, hafızasının bir köşesine kaydedecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Taşkın, sürenizi epey geçtiğiniz.

MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Görecekleri tahsilin seviyesi ne olursa olsun, çocuklarımıza, millî ve manevî değerlerimizi mutlaka öğretmeliyiz.

Kültür emperyalizminin saldırısından çocuklarımızı, toplumumuzu korumalıyız.

Tabiî, bu arada, özürlülerimizi ihmal etmeden... Çocuklarımızı mutlaka koruma altına almalıyız; ama, özürlülerimize de, mutlaka, gereken değeri vermeliyiz. Bu konuda da, bir kanun taslağı komisyonlarımızdan geçti; inşallah, o da kanunlaşır ve özürlülerimizin derdine deva olacak birtakım düzenlemeleri getirir.

Bütün bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına, 2002 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşkın.

MHP Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Gümrük Müsteşarlığının bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Heyetinizin ve aziz milletimizin içerisinde bulunduğumuz ramazanı şeriflerini ve yakında idrak edeceğimiz ramazan bayramını huzurlu ve sağlıklı geçirmelerini Cenabı Allah'tan diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gümrük kavramı devlet olmanın önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Millî ekonominin gelişimi ve korunması açısından gümrükler, geçmişten bugüne daima önemini muhafaza etmişlerdir. Netice olarak, gümrükler, devlet hâkimiyetinin sağlanmasının en gerekli olduğu kurumlarımızdan biridir.

Gümrük Müsteşarlığı ise, Gümrük Kanunuyla kendisine verilen "Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesine giren ve çıkan eşyaya, taşıt araçlarına uygulanacak gümrük kurallarını belirlemektedir" hükmü çerçevesinde işlem yapmaktadır. Ancak, bugün, bir yandan, ileri teknolojilerin ve bilimsel gelişmelerin ülke sınırlarının çok ötesinde evrensel boyut kazanması; öte yandan, uluslararası terörizm, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı; diğer taraftan ise, nükleer madde ve atıkların uluslararası ticarete konu olmaları karşısında, gümrük kadrolarının uzmanlaşması, gerekli her türlü tesisatla donatılması ve gümrük kapılarının günümüz ve uygar dünya şartlarına göre yeniden düzenlenerek, çağdaş ve modern bir görünüme kavuşturulması zorunlu hale gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının 2002 konsolide bütçe tasarısı içerisindeki payı sadece yüzde 1,2'dir. Toplam 113 trilyon 85 milyar liralık bütçenin 36 trilyon lirası yatırım harcamalarına ayrılmıştır. 36 trilyonun büyük çoğunluğu, dış proje kredisine dayanmakta olup, söz konusu kredinin tamamı gümrüklerin modernizasyonu projesine ayrılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karaca, buyurun, size eksüre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Söz konusu gümrüklerin modernizasyonu projesinin büyük bir bölümü sonuçlandırılmıştır. Bugünkü tarih itibariyle gümrük işlemlerinin yüzde 98'inin bilgisayar ortamında gerçekleştirildiği, mükelleflerin yaklaşık yüzde 36'sının gümrüklere uğramadan, doğrudan kendi bürosunda beyanda bulunabildiği bir noktaya gelinmiştir. Yani, kısa ifadeyle, kanunî ticaret işlemlerinin yüzde 98'i, artık, bilgisayar ortamında yürütülmektedir. Bu takdire şayan gelişme için, başta 57 nci hükümet ve onun Sayın Bakanı olmak üzere, emeği geçenlere milletimiz adına teşekkürü borç biliyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; gümrüklerin görevi, sadece yasal ticarete ait gümrük işlemlerini yürütmek değil, aynı zamanda, yasadışı eşya, taşıt ve insan trafiğine de engel olmaktır. Geçmiş yirmi yılda ülkemizin içerisinde bulunduğu, devamlı mücadele verdiği, dünyanın ise henüz yeri farkına vardığı terörizmin geldiği son noktayı düşündüğümüzde gümrüklerin önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Bu kadar büyük önemi haiz olan ve yasal ticaretin de yüzde 100'e yakın kısmının bilgisayar ortamında kontrol edildiği gümrük kapılarındaki tesislerin ve söz konusu kapılarda iptidaî ortamlarda görev yapan personelin çalışma şartlarının düzeltilmesinde büyük gayretler sarf edilmelidir ve sarf edilmeye başlanılmıştır. Şöyle ki: Çağdaş ve etkin bir teşkilat yapılanmasına gidilmesi amacıyla, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddelerinin değiştirilmesi yönünde çalışmalara başlanılmıştır. Bu çerçevede, idarenin taşra yapılanması küçültülerek ve çokbaşlı yönetim sistemi kaldırılarak, hizmette kalitenin artırılması, dinamik bir yapı kazandırılması, hem malî hem de personel yönünden tasarruf sağlanması amaçlanmıştır.

Ancak, bir diğer gerçek vardır ki, gümrük idarelerinin çoğunun hizmet binaları ve diğer tesisleri, uzun yılların ihmali sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. Batıda İpsala, doğuda Gürbulak, güneyde Cilvegözü gümrük tesislerimizde modern yapılanmaya gidilmesi ve ülkemizin en uç noktalarında sosyal yaşantıdan uzak hizmet veren, yılda yaklaşık 80 milyar dolar dışticaret işlemini emanet ettiğimiz personele insanca yaşamanın şartları sağlanmalıdır. Son dönemlerde, Gümrük Müsteşarlığının kendi imkânlarıyla yürütmeye çalıştığı sosyal etkinlikleri bu kapsamda takdirle karşılıyorum. Ayrıca, kurulun bilgi otomasyonu çerçevesinde, bu teknolojiden yararlanabilecek kadroların işe alınmasının yanı sıra, mevcut kadroların hizmetiçi eğitimine hız verilmesi ve özellikle yabancı dil bilgilerinin artırılması gereğine inanıyorum.

Birçok olumsuzluğa rağmen, Gümrük Müsteşarlığı tarafından 2001 yılının ilk on ayında yakalanan kaçak eşyanın değeri 109 trilyondur. 2002 yılı bütçesinin 113 trilyon olduğu düşünülürse, gümrük personelinin, ellerindeki kısıtlı imkânlara rağmen, büyük başarı sağladıkları da anlaşılacaktır.

Önemli bir noktaya daha değinmek istiyorum. Gümrükler, devlet hayatında, maalesef, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının en fazla söylendiği birimlerden birisidir. Halkın sağlığıyla oynayan ve bundan maddî kazanç sağlayan, yolsuzluk ve suiistimal yapan, milletimizin kanını emenlerin üzerine, hiç korkmadan, süratle gidilmelidir. Nitekim, zaman zaman, geçmişe dayanan çeşitli yolsuzluk iddiaları ortaya atılmışsa da, 57 nci hükümetin, gerekli ve zecrî tedbirler alarak yolsuzlukların üzerine gitmesini ve önlemesini olumlu bir gelişme olarak kutluyoruz. Biz "önce milletim, memleketim, sonra ben" diyebilecek, millî mefkûreye bağlı, imanlı ve inançlı, sağlam kadroların yönetimin her kademesine getirilmesiyle, yolsuzluk iddialarının ve şayiaların önüne geçilebileceğine inanıyoruz.

Bu arada, bir hatıramı da buna ilave etmek istiyorum. 1980'den sonra Numune Hastanesine ziyaret için gittiğim bir zamanda, siyasî kişiliğimi ve düşünce tarzımı bilmeyen, yeni tanıştığım bir hanım "senelerce Gümrük ve Tekel Bakanlığının sekreterliğinde çalıştım; bakanların arasında bir tanesini tanıdım ki, tamamen tarafsız bir görüşle, devlete en büyük hizmeti, en yüce hizmeti, fedakârca veren bir bakandı" demişti. Evet, bu bakan, menfur bir suikastla terörizme kurban olan rahmetli Gün Sazak'tı. Milletimin adına, huzurunuzda, rahmet ve şükranla anıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğine girme çalışmalarını yaptığımız bu aşamada, ülkemiz, 1996 yılında Gümrük Birliği Antlaşmasını imzalamış olup, 57 nci hükümet döneminde de Gümrük Kanunu Meclisten geçirilmiştir. Bu kanun, sanayicimize ve bütün iş hayatımıza önemli kolaylıklar sağlamıştır. Yine, bu kanuna göre, gümrük mevzuatı, Avrupa Birliğinin ve günün gelişen şartlarına uyumlu bir hale getirilmiştir.

Sözlerime son vermeden önce bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Otomasyon projesini tamamlayan gümrük teşkilatının, gerek bu alanda çalıştıracak teknik ve uzman personel ihtiyacının karşılanması, gerekse idarî yapılanmanın yeniden düzenlenerek hizmette kalitenin artırılması amacıyla hazırlanan ve halen Plan ve Bütçe Komisyonu gündeminde bulunan Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Kanununun bir an önce yasalaşması için gereken çabanın gösterilmesini temenni eder; 2002 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına, saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karaca.

Şimdi söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, birinci sırada, Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın'ın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti Grubu sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerimin başında, Sayın Başkan ve Yüce Heyetin saygıdeğer üyelerine, şahsım ve AK Parti Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, değişen ve gelişen dünyada imkân ve kaynaklarını çağa uyarlayan ülke ve yönetimler, ülkelerini kalkındırmış, insanlarının refah seviyelerini yükseltmiştir. 150 yıldır yüzümüzü çevirdiğimiz Batılı ülkelere baktığımızda, desantralizasyon denen, yerinden yönetim ile ademimerkeziyetçiliği yerleştirerek, kalkınmayı başarabilmişler. Ne var ki, zenginlikler arasında giderek fakirleşen toplum ve kötü yönetim, ülkemizde, çok acil ve ivedi bir temel yapısal reform ihtiyacını önümüze getirmektedir. Merkezî yönetimdeki ısrarlı anlayışın ve ademî merkeziyetçilikten ısrarla kaçışın bu ülkeye getirdiği faturayı, şu görüşmekte olduğumuz Köy Hizmetleri bütçesi içerisinde çok açık bir biçimde görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1 katrilyon 200 trilyonu aşan Köy Hizmetleri bütçesine baktığımızda, bu kurumun bütçesi birçok bakanlığın bütçesinden fazladır. Adalet Bakanlığının 2, Tarımın 3, Turizmin 10, Çevre Bakanlığının 10 katı büyüklüğünde bir bütçe. Katrilyona varan personel ücret ve cari harcamaları yanında, yatırımlara ayrılan sadece yüzde 15 olmakla birlikte, bunun içinde akaryakıtı, yedek parçası ve maalesef, büyüyen ve kendini besleyen kurumun lojman projeleri de var. Yani, sözün özü, kurum, kendi kendini büyütmekte ve beslemektedir. Bunun yanı sıra, 52 000 civarındaki, ücret sendikacılığıyla, memurdan iki kat fazla ücret alan işçi sayısı, 6 000'i aşan  memur kadrosu, 58 000'e varan personel...

Şunu da şükranla ve minnetle arz ediyorum, ifade ediyorum: Sayın Bakanımızın 4,5 yıllık bakanlığı döneminde bir tek personel almayışı, dikkate ve takdire şayan bir politikadır. Kendisini, buradan tebrik ediyorum. Ülkemizin bugün şiddetle muhtaç olduğu temel ihtiyaç, dürüst ve kaliteli yöneticidir. Bunu görüyoruz Sayın Bakanımızda. Parlamento tarihimizin müstesna bir şahsiyetidir. Şahsen, saygı ve minnetimi ifade ediyorum.

Üretilen hizmetleri, şöyle, Bayındırlık birim fiyatlarıyla değerlendirdiğimizde, 1 katrilyon 300 trilyona varan bu bütçenin köylüye getirdiği hizmet, sadece 80-90 trilyon mertebesindedir. Yani, siz, bütçeye 1 katrilyon 300 trilyon koyuyorsunuz; ama, burada, amaç olan köylüye hizmette ise, sadece 70-80 trilyonluk bir hizmet yapıyorsunuz. Yani, bu kurum, âdeta, kendi kendisini beslemektedir; milletin verdiğinin onda 1'ini köylüye vermektedir. Yani, millet, 1 katrilyon 300 trilyon veriyor, ona karşı çok cüzi bir pay alıyor ve bunun yanında çok garipsenecek bir durum var. Şöyle bakıyoruz, 25 yıllık süre içerisinde bu kuruma aktarılan 20 milyar dolara baliğ kaynağın 17 milyar doları, personel ücretleri ve cari harcamalara gitmiş.

Değerli milletvekilleri, bu 20 milyar doların sadece 3 milyar doları hizmete dönüşmüş. Yani, düşünüyorum, eğer 17 milyar doları, biz, köylümüze, köylerimize aktarmış olsaydık, öyle zannediyorum ki, bizim köylerimiz, İsviçre köylerine dönecekti, belki de, Hollanda'nın üretim ve ihracat patlaması yapan köylerine dönecekti. Niçin, köylerimiz, şu an, açlık ve sefalet içerisinde kıvranmaktadır?!

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bakıyoruz, IMF'den 3-5 milyar alabilmek için, neredeyse egemenlik haklarımızdan, maalesef, tavize açık bir ülke haline geldik. Şu tüketilen kaynakların, böyle israfların vahametini bir başka cepheden görüyor ve üzülüyoruz.

Bununla da bitmedi; rakamlara baktığımızda, dünyanın, tartışmasız, en büyük araç gereç parkı... Hatta, araştırılmış, Çin'de bile bu büyüklükte, bu boyutta bir makine parkı yok. 800 trilyona baliğ olan bir makine parkı, 21 970 iş makinesi; dozeriyle, greyderiyle, yükleyicisiyle, kamyonuyla devasa bir kuruluş; ancak, hizmetlere baktığımızda, çok basit, kısır ve primitif.

Buna rağmen, bu devasa kuruluşun yapmış olduğu hizmetlere bakıyoruz, gerçekten, merkezin hedeflediği hizmet boyutu çok küçük. Fakat, ne var ki, mahallî idareler, valilikler ve il özel idareleri marifetiyle, hakikaten, Genel Müdürlüğün hedeflediği asfaltın çok çok üzerinde bir asfaltlama yapılıyor ve maalesef, her il özel idaresi ve valiliğin kaynakları da aynı değil ki. Bakıyorum Siirt'e: Siirt'te Genel Müdürlüğün hedef koyduğu asfaltlama çalışması bitirilmemiş; niye; çünkü, akaryakıt bitmiş. Benim Siirtli köylüm, hâlâ, köyüne eşek ve katır sırtında ulaşabiliyor; bu, esef verici ve hazin bir manzaradır.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Otoyol de de anlayalım, eşek, katır mı kaldı!

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, Köy Hizmetlerinin merkeziyetçi inadı, maalesef, koalisyonda ortaklar arasında da bir münakaşaya, bir tartışmaya sebep oldu. Bakıyoruz, haklı bir tespit olarak, koalisyon kurulurken, protokolde Köy Hizmetlerinin ilgası, lağvı öngörülüyor; ancak, bu unutuluyor, daha sonra, Sayın Derviş'in gündeme getirmesiyle, ANAP, bu meseleyi gündeme getiriyor ve ne var ki, bir kentli parti görünümündeki ANAP, taşraya iktidarı talep ederken, yerel yönetimlere iktidarı talep ederken, bizim Köy-Kent Projesinin mimarı Sayın Başbakanımız, ısrarla il özel idarelerine karşı çıkıyor. Çok çelişkili ve esef verici bir manzara. Köy-Kent Projesine bakıyoruz... (DSP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Neden esef verici olsun!.. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur sayın milletvekilim...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Sayın milletvekilim, bakınız... Bakınız, eğer, ihtiyaç sırasına göre...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.. Bir dakika...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - "Esef verici" diyor, neden esef verici olsun ki...

BAŞKAN - Siz, efendim... Sayın Aydın, cevap vermeyin... Lütfen...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - ...siz Köy-Kent Projesini realize edecekseniz, bu projeyi siz güneydoğuda niye realize etmediniz?!

NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Siirt'te de var beyefendi...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Siirt'te yok... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim... Müdahale etmeyelim arkadaşlar, burada bakanlar oturuyor... Arkadaşlar, lütfen...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yukarıda Allah var; gerçekleri söyle!

NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Siz, Siirt'i de bilmiyorsunuz!..

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Kardeşim, Siirt'te üç tane, beş tane yapmışsın... Bakınız, 2001 yılında, Köy Hizmetlerinin, Siirt'e, tamı tamına aktardığı kaynak 2 trilyon... 2 trilyon...

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin, bakın, siz konuştuğunuz zaman, kimse müdahale etti mi? (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Canım, hükümet var burada, cevap verecek. Neyse, müdahale etmeyin...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Mesudiye'nin 9 köyüne, sadece 3 000 nüfuslu 9 köyüne 20 trilyon... Siirt'in 300 000 nüfusuna 2 trilyon... Mesudiye'de Köy-Kent Projesi dahilindeki bir köye 2 trilyon...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Güneydoğuya ne yaptınız?

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Efendim, olur mu öyle şey yahu!

BAŞKAN - Sayın Aydın, siz onlara bakmayın; o arkadaşlarımızın bir kısmı güneydoğunun ne olduğunu bilmiyor daha. Onun için, lütfen...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Sen biliyor musun?

BAŞKAN - Bilmiyorsunuz da onun için...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Mesudiye'nin neresi olduğunu sen biliyor musun?

BAŞKAN - Herhalde.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Hadi canım!

BAŞKAN - Muhatabım siz değilsiniz.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, geleceğimize başı dik bakabilmemiz için, ülkeyi geri bıraktıran sorunları burada tartışmalıyız. Böyle, bu lüks ortamda sefa sürerek, yumuşak, rahat koltuklara oturarak milletin sorunlarını çözemezsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Arınç orada oturuyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, müdahale ediyorlar.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar! Grubunuz konuştuğu zaman kimse müdahale etti mi?!

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Zaten, bakınız, bu suni ve uzlaşmacı hükümet anlayışı da, ahenginiz de bu Köy-Kent meselesiyle ortaya çıkmış, görüyoruz...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sen kendine bak!

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) -Sizler, demokrasiyi ve ademi merkeziyetçiliği getiremezsiniz; çünkü, sizin beslendiğiniz kaynaklar, bu merkeziyetçi anlayıştır.

Bu memlekete, siz, yerel yönetimi, demokrasiyi getirmediğiniz müddetçe, bu milleti zillet içerisinde bırakacaksınız.

Sizin yapacağınız en güzel şey, bir an önce gitmektir (MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Senden mi öğreneceğiz?

BAŞKAN - Sayın Aydın, bir dakikanızı rica ediyorum.

Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok. Rica ediyorum, müdahale etmeyin konuşmacıya. Burada hükümet var; çıkar, cevap verir... Siz kendinizi hükümetin yerine niye koyuyorsunuz?!

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bakınız, ben sık sık köye gidiyorum ve her dönüşte yüreğim... (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ GEBEŞ (Konya) - Ne demek istiyorsun?..

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, müdahale etmeyin.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Burada rakamlar konuşuyor.

Bakınız, ben, Sayın Bakanı şükranla, minnetle ve saygıyla anıyorum; ama, burada vatandaşı dışlayan, geniş halk kitlelerini unutan, hesap dışı bırakan bir politika sergiliyorsunuz; bütün söylediklerinizin zıddını yapıyorsunuz.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Ne demek istiyorsun? Bizim kaynağımız belli, sen kendine bak.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Unutmayınız ki, bu değişim olmadıkça, seçim olmadıkça, halkın ümidi yeşermez. Halk, ümidini yitirmiştir. Güneydoğu insanı, Orta Afrika insanının zilletinden daha aşağılara düşmüştür.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Duygu sömürüsü yapma be!..

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Duygu sömürüsü yapmıyorum.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Yapıyorsun...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Yapmıyorum. Git, milletin haline bak sen!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin konuşmacıya...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Duygu sömürüsü yapma be!..

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Her şeye rağmen, yakında idrak edeceğimiz Ramazan Bayramının bu milletin bir nebze refahlamasına vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum; ama, bu milletin tükenen ümitlerinin yeşermesi için, siz, bundan sonra bu millete ümit aşılayamazsınız; ümitler kaybolmuştur. (MHP ve AK Parti sıralarından karşılıkla konuşmalar)

BAŞKAN - Sayın Aydın, siz konuşmanıza devam ediniz.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Neyse...

Bizi teselli eden bir tek Galatasaray var. Bu akşam Galatasaray'ı izleyeceğiz ve teselli bulacağız.

Bu duygularla, ya değişim ya seçim.

En derin saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, bakın, biraz önce iktidar grubunun milletvekilleri konuştu, kimse müdahale etmedi. Yani, her konuşmacı sizin hoşunuza gidecek şekilde konuşamaz ki, Türkiye'nin sıkıntıları var. Yani, siz iktidardasınız, rahatsınız da... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çevik, lütfen...

Bakın, sabahtan beri arkadaşlara müdahale ediyorsunuz. Bir iktidar partisi milletvekilinin sorumluluk taşıması lazım. Rica ediyorum efendim, yani, şimdi burada herkes...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, ben size söz vermedim Sayın Çevik; lütfen, oturur musunuz yerinize... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi yönetmenin bir usulü var. Rica ediyorum. Bakın, sabahtan beri müdahale etmedim, yani burada 550 milletvekili var, herkes konuşursa burada müzakere olur mu? Lütfen, herkes sorumluluğunu bilmeli ve susmalı. Burada hükümet var, hükümet, söylenen sözlere cevap verir; ama, siz kendinizi hükümetin yerine koyarsanız...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, üslup çok önemli.

BAŞKAN - Rica ediyorum... Grup başkanvekilleri de gruplarına hâkim olsunlar.

Efendim, AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun.

Sayın Alptekin, siz buyurun ben süreyi vereceğim.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK Partinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, bu çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Konuşmama, Çocuk Esirgeme Kurumu ve sosyal hizmetler konusuna öncelik vererek başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, konumuzun, 2002 yılı bütçesi içinde en önemli bölüm olarak gördüğümüzü ifade ederek sözlerime başlıyorum. Çünkü, bu kurumlar vasıtasıyla sosyal ve ekonomik nedenlerle korumaya, yardıma ve desteğe ihtiyacı olan çocuklara, gençlere ve özürlülere, yaşlı kişi ve ailelere yardım eli uzatılmaktadır. Böylece, hizmet, çok geniş bir alanı kapsıyor.

Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, cumhuriyet Anayasasının değişmez nitelikleri, demokratik, laik, sosyal devlettir. Dolayısıyla, bu, devletin anayasal bir görevidir.

Değerli arkadaşlarım, hal böyleyken, şimdi, ülkemizdeki duruma bir göz atalım. Nüfusumuzun yüzde 20'den fazlası 15 ile 24 yaş arasındaki gençlerden oluşuyor; yine, nüfusumuzun yüzde 7'si 60 yaşın üzerindeki yaşlı insanlardan oluşuyor; yine, yapılan bir hesaplamaya göre, 2010 yılında yaşlı nüfusumuz, nüfusun yüzde 15'ini teşkil edecek; dolayısıyla, nüfusumuzda yaşlanma var.

Gençlerle ilgili durumumuz ise hiç iç açıcı değil. Bakınız, takriben 1 milyon sokak çocuğu var, 6 milyon çocuk işçi var; çalışan çocukların yüzde 78'i ise okuyamıyor. ILO raporlarına göre, Türkiye, iş kazasında, Avrupa'da, maalesef, birinci ve iş kazasına uğrayanların yüzde 30'u ise bu çocuklar.  Her yıl, ortalama 1 milyon lise mezunu açıkta, işsiz, gayesiz, kahvelerde ve boş geziyor.

Bir başka dehşet verici durum ise en çok sigara içen ülkelerde 22 nci sıradayız; 22 milyon tiryaki, 20 milyon pasif içicimiz var! Türkiye'de kişi başına 17 ile 20 litre arasında alkol tüketiliyor ve Türkiye'de yılda 827 trilyon lira sigaraya, 229 trilyon lira ise alkole harcıyor. Türkiye'deki 27 milyon çocuktan, bunun üçte 1'i olan 9 milyon çocuğumuz sağlıksız ve açlık sınırında.

Değerli arkadaşlar, hal böyleyken, 1982 Anayasası devlete ne gibi görevler yüklemiş, bir de buna göz atalım: Anayasanın 56 ncı maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir şekilde yaşama hakkına haizdir" deniliyor. Anayasanın 58 inci maddesinin başlığı "Gençliğin korunması" dır; bu maddede "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" deniliyor. Yine, Anayasanın 60 ncı maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına haizdir" deniliyor. Yine, Anayasanın 61 inci maddesinde "Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur... Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır" deniliyor.

Şimdi,  mevcut bütçeye göz attığımız zaman, bütçeden verilen bilgilere, Sayın Bakanın açıklamalarına göre, bugüne kadar, devlet, bu ihtiyaçların çok cüzi bir kısmını karşılayabilmiş. Bu bütçeyle ve bu devlet anlayışıyla, meselenin çözümü ufukta görünmüyor.

Değerli arkadaşlar, bin yıllık şanlı tarihe sahip milletimiz, bu meseleleri geçmişte nasıl çözmüş hiç düşündük mü? Dünya devletleri bu meselelere, konulara nasıl bakıyor, nasıl çözüm arıyor bunu araştırdık mı?

Bir an için devletimizin çok zengin olduğunu düşünelim. Çocuğa, gence, yaşlıya, sakata, bakış açımız materyalist bir anlayışla olursa, bunu çözemeyiz. Devasa tesisler kurarız, büyük yatırımlar yaparız; ama, içi boş, manadan ve gayeden uzak kalır; çünkü, bu çocuklar, bu gençler, yaşlılar, sakatlar elbette bakılmak, korunmak ve insanca yaşamak istiyorlar; ama, bunlardan çok daha fazla, sevgi istiyor, şefkat istiyor, muhabbet istiyor; bunları nasıl sağlayacağız; bunları hiç düşündük mü?

Halbuki, ecdadımızın kurduğu hayır kurumları, vakıflar, imarethaneler, şifahaneler, gureba hastaneleri, sivil toplum örgütleri, gönüllü kuruluşlar, okullar bütün bu problemleri çözmüş; aç, açık, yoksul, hasta kalmamış o dönemde, her zaman  için bu insanlara sahip çıkan hayırseverler var. Bunlar ortada; çünkü, bizim ecdadımız, komşusu açken asla tok yatmamış.

Bugünkü devlet ve hükümet anlayışı ise, bu kurumları teşvik edeceğine, onları zararlı görüyor, baskıcı bir devlet anlayışıyla "her şeyi ben yaparım" diyor; ama, ne hazindir ki, ağzına, burnuna bulaştırıyor.

Bizim ecdadımız öylesine geniş ve şefkatli ki -dikkatinizi çekiyorum- evde çalışan bir hizmetçi veya korunmaya alınmış bir genç kızımız, evde çalışırken, evin hanımının, beyinin, o evin eşyalarını hasbelkader kırar, bir zarar verirse, bu zararı karşılayacak vakıflar bile kurmuş. Göçmen kuşlardan leylekler, yaralanmış, sakatlanmış, uçamıyor, göçemiyorsa, bu sakat leyleği koruyan vakıflar kurmuş bizim ecdadımız.

Değerli arkadaşlar, bu yozlaşma, bu kötü gidişe, maalesef, belli birkısım televizyon, radyo ve basın da, üzülerek ifade edelim ki, destek vermiştir ve vermektedir. Ahlakî değerlerin yok edildiği zararlı yayınları, paparazzileri, programları, lüks hayatı ve alnını terletmeden kazananların televizyonlarda ballandıra ballandıra anlatılan hayatları, yaşantıları, düğünler, eğlenceler... İşte, bu, toplumda derin yaralar açmıştır. Buna seyirci kalanlar, doğan ve doğacak kötülüklerin asıl mesulü onlardır, onların vicdanları sızlamalıdır. Toplumun büyük bir kesiminin, maalesef, güven duymadığı bu hükümet, genel nüfusun yarısını oluşturan bu gençlere, bu insanlara ne vaat ediyor, asıl konuşulması gereken budur değerli arkadaşlarım. İş mi vaat ediyor; aş mı vaat ediyor, yeni bir meslek mi vaat ediyor? İşsiz, mesleksiz, aşsız bu insanların ne gayesi ne ümidi ne de bir çalışma azmi olabilir. Hükümet, bunun çözümünü konuşmalıdır burada ve çözümünü getirmelidir. Diyelim ki, işi de verdik, aşı da verdik; bana göre, yine ümitsiziz.

Plan ve Bütçe Komisyonuna takdim edilen Sayın Bakanın konuşmasında ve beş yıllık kalkınma planı çerçevesinde hazırlanan bazı çalışmalarda; çocuk, sosyal hizmetler ve yardım, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, beden eğitimi ve spor, güzel çalışmalar... Bu çalışmalar yapılmış, inceledim değerli arkadaşlarım; bu çalışmalar için komisyonlara, akla gelen herkes çağrılmış, altkomisyonlara akla gelen herkes çağrılmış; ama, baktım ki, bu komisyonlara, Diyanet İşleri Başkanlığından Allah için bir tek uzman çağrılmamış, ilahiyat fakültelerinin ilgili kürsülerinden bir tek insan çağrılmamış, bu, nasıl olur değerli arkadaşlar?! Bu konunun, hükümetçe mutlaka açıklanmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, henüz üç gün önce, bir televizyon programında, bir din görevlisi, görme özürlülere, bedensel engellilere bir konferans verdiğini ifade ediyor. Bu konferansta, konuşma, işaretlerle çevrilmiş ve İslamın temel kurallarını, İslamın şartlarını anlatmış. Daha sonra, bu özürlülerle yapılan konuşmada, dehşet verici ki, bu özürlüler, bu konuları ilk defa duyduklarını ifade ediyorlar değerli arkadaşlar. Devlet, hükümet, milletine, halkına, gençliğine her şeyi öğretirken, dinini, diyanetini ve maneviyatını da öğretmek zorundadır. Öğretemezsek ne olur değerli arkadaşlar; bunu, siz düşünün! Maneviyattan, yani, ahlaktan, saygı, sevgi, ana, baba, vatan, millet sevgisi nasıl aşılacak böyle olmazsa bu gençlere, bu insanlara?! Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, haram ile helali, başkasının hakkına, ırzına tecavüz etmemeyi, insan ve toplum hayatının sadece bu dünyadan ibaret olmadığını nasıl öğreteceğiz bu gençlerimize?! İşte, bunlar öğretilmezse, laiklik adı altında inanç düşmanlığı yapılırsa, devleti soymak maharet olur, aileler parçalanır, dedeye "moruk", nineye "kocakarı" diyen ve ona uykusuz gecelerde yemeyip yediren anne ve babasını huzurevine şutlamanın yolunu arayan bir nesil yetişir.

BAŞKAN - Sayın Alptekin, süreniz çok az kaldı efendim; son arkadaşınıza 5 dakika kaldı.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, babanın evladına bırakacağı en büyük miras, iyi bir eğitimdir; ancak, bu eğitim, manen teçhiz edilmelidir ki, moral değerler yüksek olsun.

Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzle ilgili de birkaç kelime söylemek suretiyle, konumu toparlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şükredelim ki, Avrupa, Rusya ve diğer gelişmiş ülkelerin yanında en genç nüfusa sahibiz. Ekonomiyi batırdık; hiç olmazsa, gençliğe sahip çıkalım. Batı çökmüştür; bugün, Batı yaşlı bir nüfustur; Batı'da, artık, insanlar, çocuk sahibi olmak istemiyor, köpekle yaşıyorlar, bir çocuk yerine bir köpek besliyorlar. Bu gençliğe, bu genç nesle sahip çıkalım; ama, sahip çıkarken de, maddeten, manen, fikren, her yönden iyi teçhiz edelim. Ülkemizde, spor faaliyeti devlet eliyle yürütülmektedir; buna gayret ediliyor. Sayın Bakanımız ve Genel Müdürlüğümüz hakikaten, gayret ediyor; bütün çalışmalarını inceledim. Biliyoruz ki, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur; sağlam bir nesil yetiştirmek durumundayız. Bunun için, gençler başta olmak üzere, herkesin spor yapmasına gayret göstermeliyiz. Spor yapanların miktarı, Türkiye'de binde 1'lerle ifade ediliyor; halbuki, Avrupa ülkelerinde spor yapanlar yüzde 25. Değerli arkadaşlarım, Portekiz'in nüfusu 10 milyon, en az 2 milyonu spor yapıyor; Danimarka'nın nüfusu 5 milyon, 2 milyonu spor yapıyor; Fransa'nın nüfusu 55 milyon, 13 milyonu spor yapıyor; Almanya'nın nüfusu 80 milyon, 24 milyon insan spor yapıyor; İtalya'nın nüfusu 57 milyon, 14 milyon insan spor yapıyor. Öyleyse, buna heveslendirmek lazım. Yine, bizzat,  devletin, hükümetin ifadelerine göre, spor yapanlar yüzde binlerle ifade ediliyorsa, burada bir sakatlık var.

BAŞKAN - Sayın Alptekin, arkadaşınıza süre kalmadı. Arkadaşınızın 2 dakikası kaldı; takdiri size bırakıyorum.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Batı ve Amerika, sporu devlet kanalıyla yürütmüyor; halkına bunu teşvik ediyor, halkın desteğiyle yürütüyor. Dolayısıyla, biz de, ecdadımızın yaptığı gibi, ecdat sporları başta olmak üzere, sporumuzu milletin desteğiyle yaparsak çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum.

Her iki genel müdürlüğün bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor,  hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin.

AK Parti adına son konuşmayı yapmak üzere, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında, vergi gelirlerimizin çok önemli bir kısmını tahsil eden gümrüklerimizin öneminden bahsetmek istiyorum. Gümrükler, devlet hâkimiyetinin sağlandığı önemli kurumlarımızdandır. Bu teşkilatımızı, sadece vergi toplayan, giriş çıkışları kontrol eden bir kurum olarak değerlendirmenin yanlış olacağı kanaatindeyim; çünkü, gümrükler, bir ülkenin, tarımdan turizme, sanayiden hayvancılığa, insan sağlığına kadar birçok alanda önemli hizmetler vermektedir.

Gümrük denince akla, yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık, vurgun, soygun gelirdi. Sayın Bakanın, gümrüklerin bu şaibe ve görüntüden kurtulması için önemli gayretleri olduğunu biliyoruz, bu gayretleri de takdirle karşılıyoruz. Bu çalışmaların başında gümrüklerin modern teknolojiyle donanımı ve otomasyonu gelmektedir. Ancak, yapılan otomasyon çalışmalarında, malların gümrükte bekleme süresinde önemli bir mesafe katedildiği halde, malların kontrol ve analizinde aynı başarı sağlanamamıştır. Gümrüklerde teknolojik donanım ve otomasyona paralel olarak kalifiye insan faktörüne de gereken önem mutlaka verilmelidir. Çünkü, teknolojinin değişmesiyle birlikte, zihniyetlerin de değişmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bütün iyiniyetli girişimler sonuçsuz kalacaktır. Zira, Dünya Bankası 2001 yılı raporunda, ülkemizde en yüksek oranlı rüşvetlerin gümrüklerde görüldüğü, bu konuda yüksek miktarlarda ve dolar bazında tarifeler uygulandığı belirtilmektedir. Bu rapor, maalesef bizim endişelerimizi haklı çıkarmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun size zaman veriyorum, konuşmanızı tamamlayın. Biraz süratle tamamlarsanız memnun olurum.

EYÜP FATSA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 1995 yılında gümrük birliğine giren ülkemiz, gümrük birliğinin ardından, bu birliğin ne getirip, ne götürdüğünün ciddî bir muhasebesini yapmamıştır.

Avrupa Birliğine tam üye ülkeler arasında, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı, işgücünün serbest dolaşımı vardır. Gümrük birliği demek, mal ve sermayenin serbest dolaşımı demektir. Malların ve sermayenin serbest dolaşımı, Avrupa Birliği ülkeleri lehine bir durum ortaya çıkarmıştır. Bizim işgücümüz, maalesef, serbest dolaşım hakkını elde edememiştir. Uygulama aleyhimize işlemektedir. Türkiye hariç, Avrupa Birliğine giren hiçbir ülke, Avrupa Birliğine girmeden önce gümrük birliğine girmemiştir. İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi bazı ülkelerde Avrupa Birliğine üye olduktan sonra belli bir uyum süresi tespit edilmiş, hatta, bu ülkelere uyum için finansman desteği verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, gümrük birliği, aynı zamanda, Avrupa Birliğinin karar organlarında yer almayı da gerektirir; ancak, şu anda, Avrupa kararları alıyor, biz sadece uyguluyoruz. Gümrük birliği, Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye arasındaki gümrük vergisini kaldırdığı gibi, Türkiye'nin üçüncü ülkelerle olan ticaretinde de gümrük vergileriyle ilgili Avrupa ülkelerinin şartlarına uyma zorunluluğu getirmiştir.

Avrupa Birliği ülkelerinin rekabet gücü fazla olduğundan, bu ülkelerle aramızdaki ithalat, ihracat dengesi, hep, Türkiye aleyhine çığ gibi büyümektedir.

2000 yılında meydana gelen 27 milyar dolarlık dışticaret açığının büyük bir kısmı bu uygulamanın sonucudur. 1995 yılından beri yürürlükte olan bu uygulamanın Türkiye'ye maliyeti 60 milyar doları bulmuştur. Dolayısıyla, çark, Türkiye aleyhine işlemektedir. Türkiye, bu durumu yeniden gözden geçirmelidir.

Değerli arkadaşlar, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi görüşülürken, serbest bölgelerin de gündeme getirilmesinde fayda görüyorum. Serbest bölgeler, Türkiye'de ihracatın gelişmesi, yatırım ve üretimin artırılması, yabancı sermaye ve teknoloji girişiminin desteklenmesi, ekonominin girdi ve ihtiyaçlarının düzenli ve ucuz şekilde sağlanması, dış finansman ve ticaret imkânlarından daha fazla yararlanılması amacıyla kurulmuştur; ancak, serbest bölgelerin kaçakçılığın depolama alanları haline geldiği gibi yaygın kanaat vardır.

Burada yapılan ticaret, ithalat ve ihracat mevzuatına tabi olmadığından, bu bölgelere gelen yabancı mallar, birtakım usulsüz işlemlerle içpiyasaya sokulmaktadır. Dolayısıyla, millî ekonomiye bir katkı sağlamamaktadır. Serbest bölgelerde, yurt içine giren mallarda, mutlaka, yerinde denetim yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yakın geçmişte yaşadığımız Paraşüt, Buffalo, Sis ve benzeri operasyonların bir daha yaşanmasını istemiyorsak, başta, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı olmak üzere, yasadışı eşya ve araç trafiğini önlemeye yönelik çalışmalara mutlaka hız verilmelidir. Yasal ticareti hızlandıralım derken, yasadışı girişlere imkân verilmemelidir. Bu alanda daha etkin mücadele yapılması için gümrük kapılarının modern güvenlik sistemleriyle donanımı mutlaka sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yaşadığımız ekonomik kriz dikkate alındığında, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik edilmeli, önündeki engeller kaldırılmalıdır. Özellikle sınır ticaretinden yoğun olarak etkilenen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerimizde sınır ticaretinin önündeki engeller kaldırılarak, bölge insanına nefes aldırılmalıdır. Sınır kapılarımızın sayısının artırılmasından ziyade, fonksiyonları artırılmalı, sınır ticaretini destekleyecek şekilde organize edilmelidir. Bu organizasyon, hem altyapı hem görüntü olarak gerçekleştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, gümrüklerimiz, mal çeşidi girişi bakımından dünyanın en kolay gümrüklerindendir; her mal, rahatça ülkemize sokulmaktadır. Tüketim açısından milletimiz âdeta bir kobay gibi kullanılmaktadır. En azından, bu kolaylık ve çeşitlilik, ihracatı teşvik ve ihracatın önündeki engeller kaldırılarak bir dengeye sokulabilir; ama, dış ticarette hep aleyhimize bir süreç devam etmektedir. Diplomaside olduğu gibi, ticarette de mütekabiliyete dayalı bir ilişki içerisine girmemiz zorunludur kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, bütün bu önemli hizmetlerin yürütülmesi, gümrük muhafaza memurları, korumalar, gece ve gündüz bekçileri olmak üzere, bütün gümrük çalışanlarıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla, eğitim başta olmak üzere, gümrük çalışanlarının ücret ve çalışma şartlarının da dikkate alınmasında zaruret vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma süremizin bitmesine 5 dakika bir zaman kalmıştır; Doğru Yol Partisine söz verecek olursak da çalışma süremizi çok aşacağız; onun için, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 12.55

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerindeki müzakerelere devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) (Devam)

A) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. –  Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2.    Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Üçüncü turdaki bütçeler üzerinde, sıra Doğru Yol Partisine gelmişti.

Doğru Yol Partisi adına ilk konuşmayı yapmak üzere, Karabük Milletvekili Sayın Mustara Eren; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Grubunuzun süresi 30 dakika, 3 arkadaşımız paylaşacak..

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA EREN (Karabük) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hükümetin uygulamaya çalıştığı devleti küçültme girişimlerinde, tıpkı öbür uygulamalarında olduğu gibi büyük yanlış yapılıyor. Önce, ülkemizde kamu bürokrasisinin etkin, verimli ve halka hizmet anlayışıyla çalışmadığı, genellikle, vurgulanan bir noktadır; ancak, bu çoğu kez içi boş bir genellemedir, kolaycılıktır. Etkinlik ve verimlilik, bir yönetim biriminden diğerine çok değişiklikler göstermekte olabilir. Kamu bürokrasisini bütünüyle suçlamak, bu nedenle yanlış olur. Bu tür toptancı sonuçlara varmadan, kamu yönetiminin işleyişini ve etkinliğini bilimsel verilerle, doğru değerlendirmek gerekir. Bu yapıldıktan sonra  ve ilgili kamu hizmet birimi çalışanlarının da katılımıyla, konu, kamuoyunda tartışıldıktan sonradır ki, kamu yönetimi bir bütünlük içerisinde, etkinlik ve verimlilik ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenir. Bürokratik işlemlerin azaltılması ve halka hizmet anlayışının egemen kılınması, yeni yasal ve kurumsal ilkelere uygun olarak yeniden düzenlemeleri gerektirir. Hükümet, böyle bir düzenlemeye yönelmiyor. Hükümetin, ne diğer kamu yönetim birimleri ne de Köy Hizmetleri konusunda, bilindiği kadarıyla, böyle bir çalışması yoktur.

Köy Hizmetlerindeki bu büyük operasyon, bırakınız, böyle bilimsel bir ön hazırlık yapmayı ve bunu tartışmaya açmayı, Genel Müdürlüğün ilgili bakanın ve asıl önemlisi Başbakanın görüşü alınmadan gerçekleştirilmek isteniyor. Böyle devlet küçültme olmaz. Buna, olsa olsa devleti küçük düşürme denir.

Özde, devletin küçülmesine karşı değiliz; ancak, her konuda olduğu gibi bu konuda da yapılmak istenen dayatmacılığa karşıyız.

Koalisyonun oluşumu sırasında büyük pazarlıklara sahne olan bu bakanlık, bugün, yine alicengiz oyunuyla meçhule doğru yol almakta. Bir tarafta kalkınmanın köylüden başlamayacağını iddia eden bir hükümet ortağı, bir tarafta otuz yıllık hayalinin Mesudiye'deki Köy-Kent Projesiyle gerçekleştiğini söyleyen Sayın Başbakan, diğer tarafta da bütün bu olanları sessiz sedasız seyreden bir başka hükümet ortağı.

Kalkınmanın köyden başlayacağını yürekten savunan, şehirde ne varsa, köyde de o olmalıdır diyerek, Ulu Önder Atatürk'ün "köylü milletin efendisidir" sözünü ilke edinen Doğru Yol Partisi, 1946'da, Demokrat Partiyle başlatılan kalkınma hamlesini devam ettiren Adalet Partisi çizgisinden ayrılmayarak, aynı düşünce ve inançla, köylünün makûs kaderini değiştirmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bakan, her bütçe görüşmelerinde kaynak yetersizliğinden dert yanmakta; hatta, Ankara'nın bile birçok köyünün, doğudaki köylerden beter olduğunu söylemekte; ancak, Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarımızın, Plan ve Bütçe Komisyonunda, her ile 2 trilyon lira ödenek verilmesi konusundaki teklifleri de yeterli desteği bulamamakta.

Bu bütçeyle köye yeterli hizmetin gitmeyeceği herkesin malumudur; ancak, buna çözüm bulmak da hükümetin görevi olmalıdır. 1999 bütçesinde kaynak yetersizliğinden dertli bir bakan, 2000 bütçesinde yine aynı dert, 2001 bütçesinde aynı dert, 2002 bütçesinde yine aynı dertten mustarip aynı bakan. Köyün ve köylünün beklediği hizmetin, ne yazık ki bu zihniyetle gelmesi mümkün değildir.

Yeni kurulan il olması nedeniyle, Karabük İlimizin, hizmet binası dışında, atölye binaları ve diğer tesislerinin yapımı için 2 trilyon liraya ihtiyacı vardır. Her yıl yaşanan sıkıntıların birçoğu, özel idare imkân ve kaynaklarıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Valilerimizin akılcı ve üretken yaklaşımları olmamış olsa, köylümüzün hali nice olurdu.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, Köy Hizmetleri bölge müdürlüklerinin kaldırılması, yetkilerinin valiliklere devredilmesi, hizmetin daha sağlıklı ve süratli gitmesini sağlayacak mı? Yerinde tespit, ihtiyaçların giderilmesini kolaylaştıracak mı? Bunun olabileceğini savunanların, kendisini, devletin değil de hükümetin valisi olarak kabul eden valilerin de, Köy Hizmetlerinin araçlarını partinin makine parkı olarak gören siyasilerle işbirliği içerisinde olabilecekleri gerçeğini gözardı etmemeleri gerekir.

Hükümet içerisinde bölge müdürlüklerinin kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma olmamasına rağmen, Sayın Derviş'in önerisine bir başka hükümet ortağının âdeta balıklama atlaması ve bunu şiddetle savunması, geçmişteki özlemlerinin iştahlarını kabarttığının âdeta bir belgesidir. Geçmişte, bunun örneklerini, her birimiz, seçim bölgelerinde gördük; bunun güzel örneklerine de, az da olsa şahit olduk. Köy Hizmetlerinin makinelerini parti binasının önünde bulunduran parti yöneticilerine tavır koyan, bu yüzden Başbakana şikâyet edilen valilerimizi de gördük.

Bütün zorluklara ve kısıtlı imkânlara rağmen, köye ve köylüye hizmet getirme adına, yılmadan, özveriyle çalışan, gayret gösteren il genel meclisi üyelerimize ve teşkilat mensubu tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Onlara bu desteği veren, devletin valilerine de teşekkür ediyorum. Onlar, çok iyi biliyorlar ki, bir yudum su için çırpınan köylü onlardan medet, yolundan dertli olan köylü onlardan derman bekliyor; köyünün sorunlarını çözmek için çabalayan muhtar, onlara, kurtarıcı gözüyle bakıyor; ancak, hükümet kaynak yaratmadıkça sorunlara çare bulmak mümkün gözükmüyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu yıl da, köylünün birikmiş sorunlarının üstesinden gelmek mümkün olmayacak; köylünün hayali, arzusu, bir başka bahara kalacak.

Pek tabiî ki, köylünün kaderi bu olmamalı. Üreten onlar, çalışan onlar, çileyi, cefayı çeken yine onlar. Gözüken o ki, önümüzdeki yılda da, insanımızı, zor geçecek günler bekliyor. İşçimizden esnafımıza, emeklimizden memurumuza kadar herkesi bekleyen zorluklar, köyümüzle birlikte, tüm halkımızın değişmez kaderi haline gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, nüfusun yüzde 35'ine hizmet götüren Köy Hizmetlerinin devlet bütçesindeki payı, yüzde 1,62. Hükümetin, devleti küçültme adına il özel idarelerine devredilerek tasfiye edilmesini istediği Köy Hizmetleri, köy yollarının açık tutulmasından içmesuyuna, tarımsal altyapıdan barınma sorununun çözümüne kadar uzanan alanlarda hizmet veriyor. Köy Hizmetlerinde, 2001 yılı itibariyle 49 941 işçi, merkez ve taşra birimlerinde 6 496 memur çalışıyor. Devlet bütçesini faizler yutarken, yatırımlara ayrılan ödeneğin her yıl daha da kısıtlanması sonucu, Köy Hizmetlerinin de yatırım ödeneği azalıyor.

Köy İşleri Bakanlığına bağlı 3 genel müdürlüğün birleştirilmesiyle 1984'te kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçe içindeki payı, yalnızca son on yılda, yarıdan fazla azaltıldı. Böylece, 1990'da yüzde 3,6 olan Köy Hizmetlerinin bütçedeki payı, 2001 yılında yüzde 1,62'ye geriledi. Nüfusun yüzde 35'inin yaşadığı kırsal kesime hizmet götüren kurum, bütçeden istediği payın ancak yüzde 25'ini alabiliyor. Kırsaldaki hizmet potansiyelinin devletten ayrılan bu bütçeyle yapılmasının mümkün olamaması ve bunlar için ekkaynak yaratılması zorunludur. Bu nedenle, hizmetten yararlananların katkılarının sağlanması gerekiyor. Nitekim, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, gönüllü katkılar dışındaki katkıları engelleyen 2032 sayılı Yasanın iptal edilmesi için gerekli yasa tasarısını hazırlayarak Başbakanlığa sunmuştur. Gerekli düzenlemelerin yapılması, hizmet adına yerinde olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemizin ve çalışanlarının yararına olmasını dilerken, önümüzdeki yıl, yetersizlikten dert yanılmayan, sorunların azaldığı, yılın ortasına yakın ödenekleri bitmeyen, köy yollarının açılması için mazot parasının köy muhtarından istenmediği bir bütçeyle karşılaşmak temennisiyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, bu gece, Şampiyonlar Liginde Barcelona ile karşılaşacak olan Avrupa fatihi Galatasarayımıza başarılar diliyorum; Türk Milletinin gönlü, yüreği, onunla birlikte olacaktır.

Ulusumuzun ve tüm İslam âleminin mübarek bayramını şimdiden kutluyorum; 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eren.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TAKİDDİN YARAYAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevlerini evlat edindirme, koruyucu aile, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, toplum merkezleri, kadın konukevleri ve aynî, nakdî yardımlar yapmak şeklinde sıralayabiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, sosyal bir hukuk devleti olarak devleti tanımlamıştır. Devlet, toplumun sosyal ihtiyaçlarını göz önüne alarak politikalar üretmek zorundadır. Toplumun çeşitli kesimleri devletin şefkat ve ilgisine muhtaçtır. Bu ihtiyaç sahiplerinin devletten beklentileri olmaktadır. Toplumumuzun bir yarası olan sokak çocuklarının durumu içler acısıdır. Sokak çocuklarını tanımlayacak olursak, ailesi olmayan çocuklar, ailesi tarafından istismar edilen çocuklar, sosyal problemli ailelerin çocukları, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkları olan ailelerin çocuklarıdır.

Değerli milletvekilleri, bu hükümetin yanlış icraatı sonunda, ekonomik sıkıntı çeken ailelerin çocukları da, maalesef, sokak çocukları arasına girmiştir. Bu, 21 inci Yüzyıl Türkiyesinin gerçek yüzüdür; bu hükümetin ülkeyi getirmiş olduğu durumun sosyal bir yarasıdır. Bu çocuklara sahip çıkılmalıdır. Sahip çıkılmadığı takdirde, kaybedilmiş bir nesille karşı karşıya kalabiliriz. Hükümet, hiç değilse, sosyal alanlara bütçeden daha fazla pay ayırsaydı, bu yaraların kapanmasını, belki, bir nebze sağlamış olurdu.

Yetiştirme yurtlarında kalan çocuklarımızı ülkesini seven, iyi bir vatandaş olarak yetiştirmek bu kurumun temel görevlerinden birisidir. Çocuklarımıza özgüven kazandırılmalı ve hayatta başarılı olmaları sağlanmalıdır. 18 yaşını dolduran çocuğumuz veya 25 yaşına gelmiş üniversite mezunu gencimiz, yetiştirme yurdunu terk etmek zorundadır. Eğer, bu gençleri geleceğe hazırlamamış ve meslek sahibi yapmamışsak, hayatın acı gerçekleriyle tanışmak zorunda bırakmış oluruz. Yüzme bilmeyen bir kişiyi getirip denizin ortasına atarsak, o kişinin hayatta kalma şansı hiç yoktur. Bu gençlerimizin de hayatta başarılı olma şansları olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yaşlılarına gerekli saygıyı göstermeli ve muhtaç duruma düştüklerinde onların yanında olmalı ve şefkat elini uzatmalıdır. Halen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı ve diğer kurumlar ile özel kişiler tarafından çalıştırılan toplam 134 huzureviyle yaşlılarımıza hizmet verilmektedir. Yıllarca bu ülkeye hizmet eden ve yaşlılığında muhtaç duruma düşen eli öpülesi yaşlılarımızı unutmamak ve onlara layık huzurevlerinin sayısını artırmak gereklidir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz, terör, kent merkezlerine göçler, çok çocuklu aileler, yoksulluk gibi sorunlar nedeniyle, işsiz dolaşan veya güç durumda çalışan gençlerimizin sayısının çokluğu nedeniyle ülkemizin en sancılı bölgesi olmuştur. Hükümetin bu bölgelerimizle ilgili sosyal politikaları nelerdir; bunları bilmek isterim. Maalesef, gördüğüm kadarıyla, hükümet, bu bölgelerle ilgili olarak bir politika geliştirememiş ve geliştirme ihtiyacı da duymamaktadır. Ülkeyi bu hale getiren bu hükümetin önünde iki alternatifi vardır; ya bu sorunlara çözüm bulsun ya da ülkeyi zaman kaybetmeden seçime götürsün.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 59 uncu maddesinde şöyle denilmektedir: "Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur."

Dünyamızda gençler üzerinde kötü alışkanlıkların ve buna bağlı hastalıkların arttığı görülmektedir; özellikle, uyuşturucu alışkanlıkları çok küçük yaşlara kadar inmektedir. Burada Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne çok iş düşmektedir. Gençler, bedenen ve ruhen eğitilmelidir. Sporun temel amacı, gençlerimizi ruhen ve bedenen geliştirmek olduğuna göre, spor teşvik edilmeli ve tesisler kurularak gençlerimize spor yapma olanakları sağlanmalıdır.  Spor, bugün, dünyada en iyi tanıtım aracıdır. Ülkemiz, son yıllarda, özellikle futbol ve basketbol olmak üzere birçok spor dalında uluslararası başarılar sağlamıştır. Galatasaray Spor Kulübü ve A Millî Futbol Takımının, başarılarının devamını dilerim. Basketbol Millî Takımının yaşatmış olduğu gurur ve başarıyı da, ayrıca, şahsım ve Doğru Yol Partisinin bir sözcüsü olarak kutlarım.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesindeki kapalı spor alanları, halka daha çok açılmalı ve mesai saatleri dışındaki saatlerde de halkın spor yapabileceği şekilde organize edilmelidir.

Karşılaşmalara giden sporculara ödenen harcırahlar, günün koşulları göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli ve gerçekçi rakamlar ödenmelidir.

Ödül yönetmeliğinde, amatör sporcular ile özellikle profesyonel sporcular arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. İki yıldır ödüllerin alamayan sporcular vardır. Medya önünde reklam yapmak amacıyla haltercilere, güreşçilere ödülleri verilirken, birçok branşta ödüllerini alamayan sporcuların varlığı unutulmamalıdır.

Özürlüler Federasyonunun çatısı altında faaliyet gösteren branşlar artırılmalı ve özürlü vatandaşlarımıza daha fazla spor yapma imkânı tanınmalıdır.

Toplumda sporun kültürünün gelişmesi için, spor federasyonunun daha aktif çalışması gereklidir. Sporu teşvik edici broşürler ve reklam filmleri hazırlamalıdır.

Yeni hazırlanan, spor kulüpleri ve sporcu lisans yönetmeliğinde, irticacı kulüpler ve irticaa karışan kulüp ve sporcuların lisanslarının feshedileceği ve kulübün kapatılacağı hükmü getirilmiştir. Sporda irticaın tanımı nedir; namaz kılan bir sporcu irticacı mı olacak; bir sporcunun dindar olması, onun irticacı olduğu anlamına mı gelecektir?

Değerli milletvekilleri, kayıtlı lisanslı sporcu sayısı açısından, ülkemiz, maalesef, Etiyopya'yla aynı düzeyde bulunmaktadır. Girmek için uğraş verdiğimiz Avrupa Topluluğundaki ülkelere baktığımızda, onların bir branştaki lisanslı sporcu sayısı, bizim toplam lisanslı sporcu sayımızdan daha fazladır.

Millî sporculara, sadece beden eğitimi ve spor yüksekokullarında değil, diğer üniversitelerde de belli sayıda kontenjan ayrılmalıdır; çünkü, sporcunun, sadece kendini bedenen geliştiren değil, aynı zamanda fikren de kendini geliştiren kişi olduğu unutulmamalıdır.

Ata sporumuz olan güreş sporuna önem verilmiş ve güreş eğitim merkezleri açılmıştır; ancak, buna rağmen, güreşte istenilen başarılar alınamamıştır. Bu merkezler daha verimli hale getirilmelidir. Bu merkezlerin benzerleri diğer branşlar için de açılmalıdır.

Atletizme gereken ilgi verilmemektedir; tesislerinin sayısı, ülkemiz genelinde parmakla sayılacak kadar azdır. Bu tesislerin sayısı artırılmalı ve atletizm yaygınlaştırılmalıdır. Bu tesislerden yararlanmak isteyenlere kolaylık gösterilmeli ve bürokratik işlemler azaltılmalıdır.

Spor, okullarda yaygınlaştırılmalıdır. Sporun geliştirilmesi için, okul spor takımlarına daha geniş imkânlar verilmeli ve okul spor karşılaşmaları için ayrılan ödenekler zamanında verilmelidir.

Sporun sadece seyirlik yönü teşvik edilmektedir. Özellikle gençlerin spor yapmalarını teşvik edici yayınların TRT ve diğer ulusal televizyonlarda daha çok yer alması için çalışmalar yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomik durumunu bozan, ülkeyi bugün kapı kapı dolaşarak borç arayan durumuna düşüren ve vatandaşlarımızı muhtaç hale getiren, aç bırakan, işsiz yapan bu hükümetten çok fazla şeyler beklememek gereklidir. Artık kimsenin bu hükümetten bir beklentisi kalmamıştır. Sokaktaki vatandaşa baktığımızda, insanların çıldırma noktasına geldiği ve sosyal bir patlamanın kapıda olduğu günleri yaşamaktayız.

Bütün bunların doğal sonucu olarak, işsiz ve aç kalan insanlarımız muhtaç duruma düşmüşlerdir. Daha geçen hafta Manisa'da açlıktan bir evladımız ölmüştür. Çok sayıda işsiz gencimiz, kahve köşelerinde pineklemektedir. Eğer bu halk sokaklara çıkıp taşkınlık yapmıyorsa, bunun nedeni güçlü aile yapısı ve toplumun dayanışmasıdır.

Bu milletin sizden istediği tek bir şey vardır; o da, bir dakika durmadan istifa etmenizdir. Yaklaşan Ramazan Bayramında, hükümetin istifasıyla, bu millet, çifte bayram yapacaktır.

Halk arasında bir söz vardır; deveye sormuşlar "neren eğri" diye, deve cevap vermiş: "Nerem doğru ki!.." İşte, bu hükümetin durumu da aynen böyledir. Doğru yaptıkları ve halkın yararına yapacakları hiçbir şeyleri kalmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe, borç ödeme bütçesidir. Yatırımı olmayan ve en önemlisi de içinde Türk Milleti olmayan, IMF'nin çıkarları gözetilmiş bir bütçedir. Hiçbir kuruma yeterli bütçe ayrılmadığı gibi, spor ve sosyal alanlara da yeterli bütçenin ayrılmadığı görülmüştür.

2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarayan.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi Grubu adına, gümrüklerle ilgili, gümrük bütçemizle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Tabiî, 2002 yılı bütçesine değinmeden geçmek mümkün değil. Üzülerek söylüyorum ki, her geçen gün, her geçen yıl daha da bir daralmanın gözlendiği çok açık. 2000 yılında bütçenin dolar olarak değeri 70 milyar dolar, 2001 yılında bütçenin total değeri 61 milyar dolar ve yine, 2002 yılında, maalesef, bütçemiz 50 milyar dolar nispetinde... Küçülmüş; yani, Anasol-M hükümetinin, maalesef, bu noktada bütçeye verdiği önem, son iki yılıyla çok açık olarak ortada. Bütçede yatırım olmayan, maalesef, bir değerlendirme var. 100 katrilyon liralık bir bütçede, 4 katrilyon lira, üzülerek söylüyorum ki, ancak, hizmet noktasında konan kalemler.

Bu bütçe ne verebilir Türkiye'ye; bu bütçe hiçbir şey veremez. Ne yatırım vardır bu bütçede ne hizmet vardır bu bütçede ne üretim vardır bu bütçede ne de, kesinlikle, Türkiye'nin istikbali adına, iç piyasaların hareketliliği adına, maalesef, bütçemizin, Türkiye'ye verebileceği herhangi bir şey yoktur. Bu çok açıktır. Üzülerek, bu bütçe, Anasol-M hükümetinin kara tablosudur, Türkiye'nin kara tablosudur. Genel bütçenin, konsolide bütçenin ancak binde 1'ini gümrük bütçesi ihtiva ediyor ve gümrük bütçemizde de, maalesef, yeterli yatırımlar yok. Evet, bir hakkı teslim etmek gerekirse, 2001 yılı bütçesinde, gümrük bütçesindeki yatırımlarda yüzde 76 nispetinde bir artış olduğu açıktır. Sayın Bakanın da bu noktada -her ne kadar muhalefet de olsak, anamuhalefet partisinin sözcüsü de olsak doğruları da buradan serdetmek lazım- Gümrük Bakanlığı nispetinde çalışmalarını da, gayretlerini de takdirle karşılıyoruz; çünkü, son dönemlerde, Sayın Bakanın ve Gümrük Müsteşarlığının, gerçekten, kaçakçılıkla ilgili ciddî önlemler aldığını burada söylemekte zannediyorum ki çok ciddî bir yarar var; ancak, verilen bütçe, üzülerek söylüyorum ki, gümrük bütçesini bir noktaya taşımaz, Gümrük Bakanlığının aktivitelerini bir noktaya taşımaz.

Gümrüğüne hâkim olmayan, gümrük kapılarına sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfı tartışılır. Hele Türkiye gibi jeopolitik durumu olan, stratejik önemi çok hâkim olan ve coğrafyasında gerçekten, gümrük kapılarının önemini bilen bir ülkenin, bir hükümetin gümrük kapılarına vereceği önem, hiç tartışmasız çok çok fazla olması lazım; ama, maalesef ki, ancak, otomasyon konusunda yüzde 90 nispetinde başarılı olmuş bir bakanlık; fakat, otomasyonla birlikte, Maliye Bakanlığı ve Gelirler Genel Müdürlüğüyle ilgili ilişkileri de çok yeterli olmamakla birlikte, yine, bakanlığın, bilgi akışı, veri tabanı noktasında iyi bir noktaya geldiğini söylemek mümkün; ancak, yeterli değil, formasyon noktasında yeterli değil. Yine tekrar üzülerek söylüyorum ki, Gümrük Bakanlığımızın gümrük kapıları son derece iptidaî ve gerçekten, bugünkü bütçeyle fizikî altyapıların yerine getirilebilmesi, fizikî altyapının gerçekleşmesi kesinlikle mümkün değil. Yine, eğer, diğer sınır gümrük kapılarına bakıldığında, bizim gümrük kapılarımızın yüz yıl geride olduğunu ifade ediyor Sayın Müsteşar. Tabiî bu bir üzüntüdür Türkiye adına. Maalesef, o kapıların Türkiye'nin aynası olması gerekirken, bu bütçeyle o kapıları yeniden revize etmek, yeniden fizikî şartlarını olgunlaştırmak kesinlikle mümkün değil. Bu noktada, bakanlık, hiç şüphesiz ki, gerçekten, önlemleri daha da artırmalı; ancak, bakanlığın, bütçesinin büyük çoğunluğunu dışarıdan gelebilecek, Dünya Bankasından gelebilecek veya yap-işlet modeliyle oluşturabileceği bir gelir imkânlarına göre değerlendirme noktasında çalışmaları var, bunların yeterli olmayacağı da çok açıktır.

Personelin, bir defa yabancı dil bilmesi gerekmektedir. Personelin, kariyer sahibi unsurlarla oluşması gerekmektedir. Personelin, mutlaka eğitim görmesi gerekmektedir; maalesef, eğitim gören personel olduğu noktasında, çok fazla kifayet söz konusu değildir.

Onun dışında, tabiî, yine, Türkiye'nin ulusal önemi açısından, maalesef, kapılarda bugün, teknolojik noktada bir değerlendirme söz konusu değildir Sayın Bakan. Sayın bakanlık, teknolojik noktada, bu noktada koyduğu bütçeyle ilgili yeterli bir bütçe aktaramamıştır. Bugün, Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından -altını çizerek söylüyorum- biyolojik silah, kimyasal silah, nükleer silah girişiyle birlikte, maalesef, yeterli bir teknolojik dizaynımızın kapılarda olmaması nedeniyle, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü etkileyebilecek, maalesef, altyapı imkânsızlığımız söz konusudur. Bu, çok ciddî şekilde düşündürücüdür Sevgili Bakanım ve bu noktada, önümüzdeki günler içinde x-ray cihazları vesaire gibi unsurlarla kapıların yeniden dizayn edilmesi, mutlak ve mutlak, Türkiye'nin ulusal bütünlüğü açısından çok önem arz etmektedir ve halen daha, 2001 yılından 2002 yılına geçerken, üzüntüm odur ki, kapılarımızda, maalesef, teknolojik dizayn söz konusu olmadığı için, kapılarımız, bir anlamda el yordamıyla -üzülerek söylüyorum- iptidaî şartlarla kontrole tabidir ve Avrupa'da, Almanya, İngiltere uzaydan araçları gözleyebiliyor, uzaydan araçların takibini yapabiliyor; ama, Türkiye'de halen daha bu teknolojik gelişme söz konusu değildir.

Sayın Bakanıma da, özellikle, buradan söylemek istiyorum, bizim, doğu ve güneydoğuyla ilgili, bazı iktidar milletvekillerinin yanlış ifadeleri oldu; burada, bunu düzeltmek istiyorum. Doğu ve güneydoğunun kalkınmasının teminatı, hiç şüphesiz ki, sınır ticareti filan değildir; ama, sınır ticaretinin rolü çok büyüktür kesinlikle. Eğer, oradaki sınır ticareti hacmini, siz, hükümet olarak "orada birkaç kişi bundan yararlanıyor; işte, bu sınır ticaretini kaldıralım" derseniz, bu mantık, kesinlikle doğru bir mantık değildir (DYP sıralarından alkışlar) ve bu mantık, doğuyu ve güneydoğuyu, maalesef, karanlığa iter, yoksulluğa iter, fakirliğe iter ve benim Ardahan İlimde, bugün, sınır ticareti hakkını, Anasol-M hükümeti ve bir dönem, Anasol-D hükümeti, maalesef, çıkardıkları Bakanlar Kurulu kararıyla, elinden aldı; o bölgenin gelişmesini elinden aldı, o bölgenin istikbalini, ikbalini elinden aldı arkadaşlar. Bunu, hükümetin dikkatine sunmak istiyorum. Ben, Ardahan İli olarak, Iğdır'da uygulanan sınır ticaretinin, tamamının, aynı şablonun, Ardahan'da uygulanmasını istiyorum. Hükümet, hiçbir koşulda, kesinlikle, çifte standart davranışa tabi olamaz. Iğdır'dakine daha fazla hak verilmesine, tabiî ki taraftarım, Iğdır'a karşı değilim; ama, Ardahan'a da böyle bir hakkın verilmesi için, buradan, özellikle, Yüce Parlamentoya sesleniyorum ve haykırıyorum.

Sonra, bu ekonomik kriz altında, Değerli Bakan, değerli hükümet, sınır ticaretinde, 50 dolara yakın, çıkışlarda bir para alıyorsunuz. Bunu, son zamanlarda Türk parasına çevirdiniz; ama, benim doğumda, benim güneydoğumda, sınır ticareti yapılan illerimizde, bu Türk parasının bile kaldırılması gerekmektedir ve bunun, bir an önce, kesinlikle sıfıra indirilmesi şarttır. (DYP sıralarından alkışlar)

Kaldı ki, benim bölgemde, hayvancılık bitti, yatırım yok ve dolayısıyla, bölgem kaderiyle baş başa bırakıldı. Gürcistan'a geçecek bir vatandaşın, 50 dolar veya 50 dolar karşılığında Türk parası ödeyebilmesi, kesinlikle mümkün değildir ve tabiî, bu bağlamda, çok değerli arkadaşlar, benim, orada, sınır ticaretimle ilgili çalışmalar...

Pardon... Pardon... Su bardağını yanlışlıkla aldım.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Allah şaşırttı!..

SAFFET KAYA (Devamla) - Allah, hiçbir zaman için şaşırtmaz, inanan insanları şaşırtmaz. Biz, inanan insanlarız, herkes inanan insanlardır; ama, böyle, ramazan kazası...

Şimdi, tabiî, yine, bölgemizde, iki kapımız var; Türkgözü kapımız ve bugün, Çıldırımızın umudu olan Aktaş kapısı; halen daha bir faaliyet yok. Türkgözü kapımızda, Sayın Bakanın da, bu noktada katkıları olmuştur; teşekkür ediyorum, ödenek göndermiştir; ama, yeterli değildir. Aktaş kapımızın açılması ve sınır ticaretinin açılması noktasında da, hiç şüphesiz ki, Bakanlığın ve Hazinenin, Çıldırımıza ve Posofumuza, yeniden o sınır ticaretinin hayatiyete geçmesi noktasında imkân sunması özellikle gerekmektedir.

Sayın Bakan, tabiî, yalnızca benim bölgemin sınır ticaretinin ötesinde, Habur'la ilgili, Şanlıurfa Milletvekilimiz Mehmet Yalçınkaya'nın da dile getirdiği ve 3 milyar dolarlık iş hacmi olan Habur kapımızın bugün kapalı olması, maalesef, ülke ekonomisine, millî ekonomimize katkısının olmaması, Türkiye adına düşündürücüdür. Bunu da -çok önemli- altını çok kalın çizgilerle çizerek hükümetinizin dikkatine sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, size eksüre veriyorum.

Buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) - Tabiî, ben, anamuhalefet partisinin bir milletvekili olarak, burada, bu kürsüde, genelde, arkadaşlarımıza ve Türkiye'ye hitap eden bir milletvekilinizim; ancak, burada, her zaman doğruları ifade etmeye çalıştım. Bugün, Sayın Bakanın doğrularını da anlattım, Gümrük Müsteşarlığının çalışmalarında iyi yanlar varsa da, onları tebrik etmeye çalıştım; fakat, tabiî, kafamızı kuma gömmenin bir anlamı yok, atgözlüğü takmanın bir anlamı da yok. Üzülerek söylüyorum. Bugün, maalesef, Anasol-M hükümeti, çıkardığı bu bütçeyle, Türkiye'yi iflasın eşiğine getirmiştir, iflas bütçesidir ve Türkiye dolarkolik olmuştur, Türkiye borçkolik noktaya gelmiştir. Bir an önce, kesinlikle, özkaynaklarınıza dönmek zorundasınız. IMF'ye el açmaktan öte, kendi imkânlarınızla, Türkiye'nin büyük potansiyeliyle, varlık içinde yokluk çeken Türkiye'nin, mutlaka ve mutlaka, daha güçlenmesi için, Türkiye'nin özkaynaklarına ve müteşebbis gücüne geri dönmek zorundasınız.

Şimdi, tabiî, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili bütçede, hiç şüphesiz ki, kaçakçılık da çok önemli olmakla birlikte, ekonomik akar, ekonomik aktivite de çok önemli. O bölgede ve Türkiye'nin her bölgesinde, 80 milyar dolarlık bir ithalat ve ihracat hacmi var ve kaçakçılık da buna dahil edilince, 130 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Hiç şüphesiz ki, yasal ekonominin, gümrüklerde, mevzuat gereği, hiçbir şekilde engellenmemesi gerekiyor. Yasal ekonomide, meşru ekonomide, gümrükler, şeffaf olma noktasında, müteşebbislere, ithalatçıya, ihracatçıya, gerçekten öncelik vermesi gerekiyor. Bu, çok önemli bir esastır ve kaçakçılıkla ilgili Gümrük Müsteşarlığımızın da çok ciddî bir mücadele vermesini burada özellikle ifade ediyorum; çünkü, kaçakçılık, iç-piyasa dengelerini bozan, maalesef, gayrimeşru bir kazanç elde edimini ortaya koyan bir unsurdur ve kapılarımızda, yine, tabiî, dünya kaçakçılık hacminde 1,5 katrilyon dolarlık kaçakçılık yapılmaktadır; ayrıca da, eroinden 1 trilyon dolarlık bir kaçak hacim var. Coğrafyamızın, maalesef, jeopolitik nedenlerinden dolayı kaçakçılığın Türkiye'de, gümrük kapıları noktasında ehemmiyeti çok çok fazla. Teknolojik olarak, ekip olarak ve oradaki altyapısı, fizikî şartları olarak yeniden Gümrük Müsteşarlığımızın, bu noktada hassasiyet göstererek bütçedeki ödeneklerini iyi bir noktaya taşıması gerekmektedir.

Bu bütçe Gümrük Müsteşarlığı için yeterli bir bütçe değildir kesinlikle. Bu bütçeyle, bu saydığım unsurları, bu ciddî mücadeledeki altyapıyı sağlayabilmesi yeterli değildir; çünkü, yaklaşık olarak 36 trilyon liralık bir yatırım dilimi var; bu da, dış kaynaklı olmakla birlikte; ama, bu şartlarda, bu söylediğim Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü içeren gümrük kapılarının çerçevesinde ki, teknolojik, ekip olarak, fizikî şartlar olarak, mevzuat olarak bunu yenileyebilmesi -üzülerek söylüyorum- mümkün değildir; ama, yine, ben, 2002 yılı bütçemizin memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve Bakanlığın getireceği her tür değişiklikte Türkiye'nin ulusal bütünlüğü için Doğru Yol Partisi olarak da her konuda destek vereceğimizi burada, huzurunuzda ifade etmek istiyorum; çünkü, bu mesele siyasî bir mesele filan değildir, siyasî düşüncenin ötesinde bir meseledir, partilerüstü bir meseledir. Doğru Yol Partisi olarak da biz, Anamuhalefet Partisi olarak da biz, bunu her koşulda destekleriz.

Sayın Bakanın, gerçekten, bakanlığı döneminde gayretli çalışmaları olduğunu biliyoruz, dürüst çalışmaları olduğunu biliyoruz; kaçakçılıkla ilgili hassasiyetini de biliyoruz. Bu, bir iltifat falan değil, inandığım şeyleri söylüyorum. Bundan dolayı da, gayretli çalışmalarını tebrik ediyoruz. Umarım ki, inşallah, Türkiye'de... Tabiî, dünyanın her yerinde ne kadar teknolojik dizaynla gümrük kapılarını, altyapıyı olgunlaştırırsan olgunlaştır, mutlaka kaçakçılık oluyor. Bu, Amerika'da da oluyor. Yalnızca gümrüklerden kaçakçılık da olmuyor, sınır dahilinde olan yerlerden de kaçakçılık oluyor. Umarım, Türkiye, bu noktada, gerçekten, çok ciddî bir kararlılıkla bu sorumluluğunu yerine getirir; ama, üzülerek söylüyorum ki, Anasol-M hükümetinin bu noktada başarısızlıkları, basiretsizliği, maalesef, hepimizi kaygıya sürüklemektedir. Umarım, Anasol-M hükümeti artık aklını başına toplar ve bu memleketin selameti, bu memleketin bekası için, hizmeti için çok güzel şeyler yapmayı vicdanlarında yerine getirir.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Gümrük Müsteşarlığı bütçemiz, vatanımıza, memleketimize hayırlı olsun. Ayrıca, bugün, Galatasarayımıza da başarılar diliyoruz. Tüm milletvekili arkadaşlarımın mübarek ramazan ayını da tekrar tebrik ediyorum.

Saygı ve hürmet sunuyorum hepinize. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Değerli milletvekilleri, ben, bütün gruplara fazladan söz hakkı verdim; ancak, sayın milletvekilleri...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kaç dakika verdin?!

BAŞKAN - Efendim, 4 dakika verdik, MHP'ye 6,5 dakika verdik, sizin grubunuza 4,5 dakika verdik.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Baksana, kaç dakika olmuş...

BAŞKAN - Efendim, ben biliyorum.

Şimdi, mümkün olduğu kadar süratle gitmeye çalışıyoruz. Yalnız, arkadaşlarımız konuşmalarını süratle yaparlarsa, sorular da biraz daha müsamahalı davranırım; çünkü, bugünkü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesi, özellikle, milletvekillerinin soruları bakımından önemli bir bütçedir. Arkadaşlardan rica ediyorum...

Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda. Anavatan Partisi Grubu adına ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan'ın.

Buyurun Sayın Akdoğan. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bilindiği gibi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türkiye'de kırsal kesime hizmet götürmek için 1984 yılında kurulmuş, 56 000'i aşan personeli, 20 000'e yaklaşan makine parkıyla devasa bir teşkilat görünümündedir. Yüce Meclisimizde şu anda bu devasa teşkilatımızın bütçesini görüşüyoruz. Bundan evvelki yıllarda olduğu gibi  bu yıl da, gerek komisyonlarda gerek Yüce Mecliste, bu kurumumuzun bütçesinin kifayetsizliği dile getirildi. Yine, yaklaşık 300 trilyon olan 2002 yılı bütçesinin, sadece 337 trilyon liralık bölümünün yatırımlara ayrılabildiği, bunun da son derece yetersiz olduğu, hemen hemen bütçe üzerinde konuşan bütün arkadaşlarımız tarafından dile getirildi.

Sadece bu yıl değil, bundan önceki yıllarda da, bazen mart ayında, bazen haziran ayında, ödenek yokluğundan yakıtları bile ikmal edilemeyen makinelerin çalışamadığından dert yanıyoruz. "Yıllardır bölgesel taleplere yeni iş alamıyoruz; ancak, devam eden işlere tahsisat ayırabiliyoruz" denilmesine rağmen, işe başlanıldığı halde, bir türlü bitmeyen, sonu bitmeden başı tahrif olan tesisler talepte bulunanlarda bıkkınlık yarattığı gibi, vatandaşın devlete olan güvenini de sarsmıştır.

Muhalefette olanların partizanlıktan, iktidarda olanların geçmişteki idareden, bütçe imkânsızlıklarından dert yandığı bu bütçe müzakereleri devam ederken, kamuoyunda Köy Hizmetlerinin il özel idarelerine devri tartışmasının başlaması, bütün dikkatleri bu kuruma kaydırdığı gibi, kurum, kendini bu tartışmaların içerisinde bulmuştur.

Sayın milletvekilleri, yerinden yönetim ilkesinin hâkim kılınması için, hizmetlerin ve bu hizmetler için gerekli kaynakların yerel yönetimlere aktarılması Anavatan Partisinin temel yaklaşımıdır. Bu çerçevede, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün personel, ara, gereç ve mal varlıklarının il özel idarelerine devri, Anavatan Partisinin uzun bir süredir savunduğu ve temel politika belgelerinde yer alan görüşüdür. 57 nci hükümetin de, mahallî nitelikteki hizmetlerin, merkezî yönetimden yerel yönetimlere aktarılması konusunda taahhüdü bulunmaktadır. Anavatan Partisinin yeniden yapılanma programı, konuyu, geçtiğimiz haftalarda yeniden ülke gündemine getirmiştir. Kamuoyunda bu tartışmaların başlamasıyla birlikte, çeşitli beyanların da etkisiyle, bizim görüşlerimiz çarpıtılarak, Anavatan Partisi, sanki, köylüye, köye hizmete ve Köy Hizmetlerinde çalışan işçi kardeşlerimize karşıymış gibi lanse edilmeye çalışılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bizim görüşlerimizde köye ve köylüye karşı olma durumu yoktur. Tam aksine, biz, burada "halka hizmet, hakka hizmettir" görüşünü kendine şiar edinmiş bir parti olarak, köyün ve köylünün hak ve hukukunu savunuyoruz. Amacımız, köylerimizi ve köylümüzü hizmetten mahrum bırakmak ve kendi kurduğumuz bu güzide kurumda yıllardır hizmet vermiş işçilerimizi sokağa atmak değildir; tam tersine, bizim amacımız, köyümüzün ve köylümüzün daha iyi, daha çabuk ve daha kolay hizmet alabilmesini sağlamaktır, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün işlevlerini daha yaygın ve yerinde bir organizasyon içerisinde yürütmek ve bu kurumda çalışan işçilerimize daha verimli bir çalışma ortamı sağlamaktır.

Değerli arkadaşlarım, esasen tartışma konusu olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kuran da Anavatan Partisidir. Bu teşkilat, 1984 yılı şartlarında önemli bir değişim ve dönüşüm projesinin bir ürünü olarak Yol-Su-Elektrik, Toprak-Su ve Toprak-İskân Kuruluşlarının birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu teşkilat kurulmadan önce, kırsal kesime yönelik hizmetler üç ayrı kuruluş tarafından yürütülmekteydi ve böyle olduğu için zaman, para ve işlerlik açısından istenilen verim alınamıyordu. Değişimi ve gelişimi esas alan Anavatan Partimiz, bu tabloyu tersine çevirmek amacıyla bu üç kuruluşu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü adı altında birleştirmiştir. O yıldan itibaren de alınan sonuçlar ve tablo ortadadır. Bu tablo incelendiğinde, Anavatan Partisinin köye hizmetteki gerçek görüşünün icraî yansıması ortaya çıkacaktır. Anavatan Partisi iktidara gelinceye kadar ülkemizde 56 000 kilometre tesviye, 117 000 kilometre stabilize ve 10 000 kilometre de asfalt köy yolu bulunmaktaydı. Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidarı döneminde tesviye köy yolu uzunluğu 76 000 kilometreye, stabilize köy yolu uzunluğu 162 000 kilometreye, asfalt köy yolu uzunluğu da 25 000 kilometreye çıkmıştır. Anavatan Partisi iktidara gelinceye kadar, sadece 8 500 köyümüze telefon götürülebilmişti. İktidarımız döneminde, bu rakam 5 kat artış göstererek 41 000'e ulaşmıştır. 1983 yılı itibariyle 11 000 köy elektriksizken bu sayı 1991'de 37'ye düşmüştür. Evet, 1991'de, elektriğin ulaştırılamadığı, sadece 37 köy kalmıştı. Anavatan Partisinin köylere getirdiği hizmetler, cumhuriyetin kuruluşundan ANAP iktidarına gelinceye kadarki hizmetlerin kimi alanlarda 2, kimi alanlarda 5 kat daha fazlasıdır. Akıl, izan, insaf, vicdan sahibi herkes köylerin ve köylünün Anavatan Partisi iktidarlarıyla birlikte ayağa kalktığını, çehresinin değiştiğini kabul eder.

Değerli arkadaşlarım, bu gerçekleri dile getirmemin amacı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün geçmişte icra ettiği fonksiyonları ortaya koymak içindi; ancak, teşkilatlar da canlı varlıklar gibidir, kurulmakla birlikte doğarlar, fonksiyonlarını yerine getirirler ve sonuçta daha gelişmiş bir organizasyona yerlerini bırakarak tarihe karışırlar. Türk toplumu dinamik bir toplum; Türkiye, ihtiyaçları sürekli değişen bir ülke. Sürekli artan ihtiyaçlarımızı, donuk, hantallaşmış kurumlarla karşılamak mümkün değildir; yeri geldiğinde yenilenmeyi gerçekleştirmek ve hizmetleri daha etkin hale getirici sistemler kurmak bir zorunluluktur.

Bugün gelinen noktada, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün teşkilat olarak fonksiyonunu tamamladığı ve yürüttüğü hizmetlerin yeni bir organizasyon içinde yürütülmesinin zorunlu bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak, bir hususa dikkat etmek gerekir; bugün, köylere hizmet götürme ihtiyacı asla ortadan kalkmamıştır. Aksine, eldeki kaynakların kısıtlı olması nedeniyle, bu hizmetin yerinden ve verimli görülmesi ihtiyacı doğmuştur.

Sayın milletvekilleri, hepimiz yaşayarak görüyoruz; bütün iyi niyetlerine rağmen, Köy Hizmetleri, mevcut yapısı itibariyle ihtiyaçları karşılayamıyor. İl özel idareleri, hizmet götürebilmek için âdeta Köy Hizmetleri gibi çalışıyor. Mahallî yöneticilerimizin, işleri yürütebilmek için, zaten kısıtlı olan imkânlarını zorlayarak, işlere müdahale ettiklerini görüyoruz. Mesela, Çankırı'da Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, bir yıl içerisinde 75 kilometre köy yolu yapılması planlanmışken, yerel yöneticilerin çabaları ve il özel idarelerinin devreye alınmasıyla bu rakam 340 kilometreye çıkmıştır; yani, aynı personel ve araç gereçle 4,5 katı daha fazla iş yapılmıştır. Bu örneği Malatya için de verebiliriz, Şırnak için de verebiliriz, Kırıkkale için de verebiliriz.

Sayın milletvekilleri, zaten pratikte işin içerisinde olan mahallî idarelerin, Köy Hizmetlerinin mevcut araç ve gereçlerini ve personelini devraldığında, daha verimli çalışacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, bizzat o ilin yerel yöneticilerinin; yani, muhtarlarının, il genel meclisi üyelerinin, belediye başkanlarının katkılarıyla hazırlanan programlar, zannediyorum her ilin konumuna göre değişen ihtiyaçları daha iyi karşılayacak hem de Türk insanının en çok şikâyet ettiği bürokrasiyi de ortadan kaldıracaktır.

Bazen aylar, bazen yıllar süren, köylüden muhtarına, muhtarından siyasetçisine, milletvekiline, şube müdürüne, oradan bölgeye, bölgeden genel müdürlüğe, genel müdürlükten bakanlığa, gereksiz yazışmalar ve boşa harcanan zaman ortadan kalkacaktır. Adıyaman'ın Palanlı Köyü Muhtarı Yusuf Sert, köyünün içmesuyu için bölge müdürlüğüne dört defa gelip gitmekten, bu haklı talebi için Ankara'ya defalarca gelmekten kurtulacak. Önce, hizmet birimlerini, sonra, daha etkin hizmeti ayağında bulan köylümüz ve Muhtar Yusuf Sert, her Türk vatandaşı gibi Ankara'ya Atasını Anıtkabir'de ziyaret için gelecek, 29 ekimlerde cumhuriyet şölenleri için gelecek. Değerli arkadaşlarım, işte, o zaman, köylü milletin efendisi olacak. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Akdoğan, normal sürenizden 2 dakika geçtiniz, hatta 3 dakikaya yaklaşıyorsunuz. Hatırlatayım da...

ŞAMİL AYRIM (İstanbul)- Sayın Başkan, çok adil davranıyorsunuz, teşekkür ederiz.

BAŞKAN- Benim için fark etmez.

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla)- Değerli milletvekilleri, kolay olan köylücülük popülizmi yapmaktır; zor olan, gerçek anlamda, köylüye ihtiyacı olan hizmetleri götürebilmektir. Biz, Anavatan Partisi olarak, geçmişte yaptıklarımızla zor olanı gerçekleştirebildiğimizi biliyoruz. Bunu, kırk yıl boyunca elektriksiz, susuz, telefonsuz kalıp da, bu hizmetlerin çoğunu ANAP iktidarları döneminde alan köylümüz de biliyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gençlik ve spor konusunu ele aldığımızda, Köy Hizmetleri gibi bu kurumumuzun da, gerek ihtiyaçları gerek çalışma standartları yönünden pek farklı olmadığını göreceğiz.

Beden eğitimi ve spor olgusu, tarih boyunca sahip olduğu önemi yitirmeden, kendisini sürekli olarak yenileyen bir eğitim vasıtası olarak günümüze kadar gelmiştir. Gelinen noktada, bundan sonra yapmamız gereken, bu oluşumun önünü açmak ve topluma yaymak için düzenlemeler yapmaktır. Dünyanın ve Türkiye'nin değişen koşullarına uygun olarak yeni bir spor politikası oluşturulmalıdır. Spor hizmetlerinde, kesinlikle, çağı yakalayacak, 21 inci Yüzyılın gençliğini yetiştirecek, nüfusunun üçte 1'i genç olan bir ülke olarak Türkiye gençliğine hizmet götürebilecek, daha dinamik ve etkin bir spor teşkilatı oluşturulmalıdır.

Spor yönetimi, tamamen devletin söz sahibi olduğu bir alan olmaktan çıkarılmalıdır. Spor yönetimi özerkleştirilmelidir. İdarî ve malî yetkiler, mahallî idarelere devredilmelidir. Stat ve tesislerin yapım, bakım ve onarımı mahallî idarelerce yapılmalıdır. Üzerinde siyasî otoritenin gücü olmamalıdır.

BAŞKAN - Sayın Akdoğan, sürenin yarısını siz kullandınız. Ben, Grubunuza en fazla 5 dakika süre veririm.

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Öyle yapıyorum zaten. Ben ayarlıyorum efendim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Hem hükümet adına hem kendi adınıza cevap verirseniz, tabiî...

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, çok müdahale ediyorsunuz, biz zamanımızı ayarladık arkadaşlarımla, lütfen müsaade edin.

BAŞKAN - Pek etmiyorum. Arkadaşlarınızdan ikaz geliyor canım.

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Genel bütçeden spora ayrılan kaynaklar, maalesef, merkeziyetçi yaklaşımlar nedeniyle, rasyonel ve etkin dağıtılmamaktadır. Bunun için, illerin bütçe payları ve hizmet üretimi, il özel idarelerine, hatta, belediyelere bırakılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, ülke olarak, spor alanında birbirinden güzel uluslararası başarılar elde ediyoruz. Bu başarıların artarak devam etmesini diliyorum. Tabiî ki, bunlar, bizim millî duygularımızı kabartıyor, insanımızın azminin neleri yapabileceğini hep beraber görüyoruz. Bayrağımızın başka ülkelerde dalgalanması, millî marşımızın başka ülkelerde okunması, elbette ki, gurur vericidir. Profesyonel sporun bu başarıları devlette ödüllendirilmelidir; ancak, burada şunu da belirtmeliyim ki, profesyonel futbola aşırı duyarı davranıp, diğer taraftan, amatör sporun geliştirilmesini ihmal etmemeliyiz.

Teşvik mevzuatında yapılacak yasal düzenlemelerle, özel sektör ve kulüpler, sponsorluk, tesis ve projelere katkı ve spor organizasyonları yönünden özendirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, sadece bütçelerini görüştüğümüz bu iki kurumumuzun değil, merkezî yönetimin mahallî nitelikteki tüm görev, yetki ve imkânları yerel yönetimlere devredilmelidir. Merkezî kamu yönetiminin eski dönem anlayışlarına göre yapılanmış olan bürokrasisi, etkinlik ve verimlilik kriterlerine göre yeniden yapılandırılmalıdır. Vatandaşlarımızın, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının etkili denetim uygulamalarına yer veren, şeffaflığı, hesap sorulabilirliği sağlayarak vatandaşlarımızı idarecilerin insafına bırakmayan, vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerine kolay cevap verebilecek bir idarî yapı kurulmalıdır. Az fakat etkin, sorun üreten değil sorun çözen bir kamu yönetimi tesis etmek için, yetkileri, asıl olan vatandaşımızda kabul eden bir kamu yönetimi reformunu acilen gerçekleştirmeliyiz; çünkü, çağdaş devlet, halkına güvenen, yönetme erkini onunla paylaşan, onun rızasını alan ve onun tarafından denetlenen devlettir.

Hepinize saygılar sunuyorum, kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.

Sayın milletvekilleri, bizim müdahale etmemiz müteakip arkadaşların hakkını korumak için; yoksa, bizim için fark etmez.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Allah, adaletini üzerimizden eksik etmesin.

BAŞKAN - Anavatan Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Ömer Ertaş.

Buyurun Sayın Ertaş.

ANAP GRUBU ADINA ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri izleyenleri saygılarımla selamlarım.

Öncelikle, sosyal devletin, en yaşamsal görevlerini yerine getiren, ülkemizde sosyal hizmetler alanlarını etkileyecek yasal ve eylemsel özelliklerine sahip, hassasiyet ve özenle herkesin sahip çıkması gereken bir kurum olduğunu belirtmek isterim.

Dünya ölçeğine baktığımızda, sosyal hizmetler alanında, 1970'lerin ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan üç önemli gelişme yönü var: Hizmet türlerinde hızlı ve geniş bir çeşitlenme; hizmetin organizasyonunda ve finansmanında ciddî bir yerelleşme; sivil toplum kuruluşlarının bu alanda artan rolü ve önemi.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, kısıtlı kaynaklarına rağmen her yıl daha geniş gruplara ulaşmakta ve her yıl daha fazla insanımıza destek sunmaktadır. Ayrıca, kurum, her yıl hizmet sunduğu kurumların fiziksel şartlarını iyileştirmeyi ve sosyal hizmet anlayışını modernize etmeyi de önemli ölçüde başarmaktadır. Çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki çocuklarımızın eğitimine büyük önem verilmekte ve çok olumlu gelişmeler kaydedilmektedir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir husus da, sokaktaki çalışan, çalıştırılan ve yaşayan çocuklardır. Bugün, özellikle büyük şehirlerimizde, sokaklarda yaşayan binlerce çocuk vardır ve bu sayı giderek artmaktadır.

Ne yazık ki, bu çocukların çoğunun ailesinin olduğu ve bu ailelerin, başta ekonomik sorunlar gibi çeşitli nedenlerle dağılmış ve dağılma tehlikesinde olduğu da bir gerçektir. İşte, bu nedenlerle, aileye yönelik sosyal destek programlarına da ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Sınırlı imkânlarla hizmet veren bu kurumun üretebildiği sosyal hizmet ve yardımlar, Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir, hem malî kaynaklar açısından hem de insan kaynakları açısından güçlendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, aile ortamının sıcaklığı, ana baba şefkatini bulabilecekleri bir ortamda çocukların bakılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomik olarak, çocuklarına yeterli bakım imkânlarına sahip olmayan ailelerin çocuklarının, sosyal, psikolojik ve maddî sorunları sebebiyle ailesinin yanında kalma imkânı olmayan çocukların ve terk edilen çocukların, koruyucu ailelerin yanında, bakım, eğitim ve öğretimlerinin sağlanması, gelişmiş ülkelerin ağırlıkla tercih ettiği bir yoldur. Bu ülkelerde korunmaya muhtaç çocukların yüzde 75'ine koruyucu aileler tarafından bakılmaktadır. Ülkemizde ise, bu oran, sadece yüzde 2'dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek orandaki kent merkezlerine göç, çok çocuklu aileler, yoksulluk ve gelir dağılımındaki bozukluklar başta olmak üzere, çocuklarımızı, aile ve okul ortamından uzaklaştırıp, sokağın acımasız koşullarında yaşamaya ve çalışmaya zorlayan pek çok faktörle karşı karşıya bırakmaktadır. İşte bu sorunlarla mücadele eden 16 çocuk ve gençlik merkezi, 36 toplum merkezi, özellikle kadınlara ve çocuklara destek sunuyor. Bugün, ülkemizde şiddete uğrayan kadınlara barınma hizmetleri sunabilen tek kurum, bu kurumdur. Özellikle, özürlülere ve yaşlılara yönelik hizmetlerde, son zamanlarda büyük atılımlar yapılmıştır.

Ulu Önder Atatürk "cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir" diyerek, toplum olarak, hepimize büyük sorumluluklar yüklemiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertaş.

ANAP Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz mübarek ramazan ayının, başta İslam alemi olmak üzere, bütün insanlığa, huzurlu, mutlu ve kavgasız günler getirmesi dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum.

Gümrük Müsteşarlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gümrük Müsteşarlığı ve buna bağlı olan gümrük kapılarımızın durumuna baktığımızda, coğrafî açıdan kuzey-güney, doğu-batı, Asya-Avrupa, zengin-fakir, Müslüman-Hıristiyan gibi ayrılıkları birleştiren, farklı kıtalar, rejimler, ekonomiler, kültürler arası bir konumda olan ülkemiz, gelecekte farklı ekonomik bloklar, hatta, petrol boru hatları üzerinde yer alacak, gümrük kapılarımız da farklı dünyalara açılan kapılar olacaktır.

Dünyada, bunca farklı sistemlere açılıp kapanan gümrük kapıları olan bir başka ülke yoktur. Bu gerçek, Gümrük Teşkilatımızın önemini ve ihtiyaçlarını ortaya koymaktadır. Artık, Türkiye, mutlaka, Avrupa Birliği ülkelerinde ve dünyada olduğu gibi, gümrük konularının bir bilim ve meslek olduğunu kabul etmek zorundadır. Maalesef, ülkemizde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, gümrük idareleri için nitelikli meslek personeli yetiştirecek gümrük yüksekokulları bulunmamaktadır; bu okulların acilen açılması gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer bir gümrükte yeteri kadar uzman personel yoksa, teknik ve uzman personel istihdam etme olanağı mevcut değilse ve ihtiyaca uygun teknik donanım yok veya yetersizse, o gümrükten istenilen nitelik ve verimde hizmet almak mümkün değildir. Bu amaçla, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddelerinin değiştirilerek, çağdaş ve etkin bir teşkilat yapılanmasına gidilmesi hedeflenmelidir.

İdarenin taşra yapılanması küçültülerek hizmette kalitenin artırılması ve dinamik bir yapı kazandırılması olumlu bir adım olacaktır. Mevcut teşkilat yapısının değişmesi, hem malî hem de personel yönünden tasarruf sağlayacaktır.

Taşra teşkilatındaki 36 adet gümrük ve gümrük muhafaza başmüdürlüğünün birleştirilerek, 16 adet bölge müdürlüğüne indirilmesi düşünülmektedir. Çağdaş gümrükçülüğün gerçekleşmesine katkı sağlayacak ve modern cihazlar kullanacak uzman elemanın çalıştırılması olumlu olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılından bugüne dek önemli çalışmalar yapılmış olup, bu dönem içerisinde birçok usulsüzlük ve yolsuzluk olayı ortaya çıkarılmış, birçok hayalî ihracat olayının üzerine gidilmiş, birçok operasyon gerçekleştirilmiş olup, naylon fatura düzenleyenler, hayalî ihracat yapıp fakir fukaranın, tüyü bitmemiş yetimin ve kısacası, 70 milyon vatandaşımızın hakkını gasp edenler yakalanarak, Türk adaletine teslim edilmişlerdir.

Ayrıca, birçok alanda çağın gereklerine uygun önemli iyileştirmeler yapılmıştır; bunların başında, gümrük kapılarındaki modernizasyon gelmektedir. Kapılarda oluşabilecek olumsuzlukların önüne geçilmesini amaçlayan modernizasyon projesi tamamlanmış olup, otomasyon olayı gerçekleştirilmiştir. 18 başmüdürlük ve 56 gümrük müdürlüğünü kapsayan bu proje sayesinde, gümrüklerde yapılacak işlemlerin yüzde 98'inin bilgisayar ortamında yapılması gerçekleştirilmiştir.

Bu önemli çalışmalarından dolayı, başta Sayın Bakanımız Mehmet Keçeciler'e, Sayın Müsteşarımıza ve bu projede emeği geçenlere huzurunuzda teşekkür ediyorum ve kendilerini kutluyorum.

12 Temmuz 2001 tarih ve 24460 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 4705 sayılı Kanunla, ülkemizden yurtdışına çıkışlarda 50 dolar karşılığı Türk Lirası tutarında harç alınması ihracatçıları sıkıntıya sokmuştur. Ayrıca, Nahcivan halkı ile Iğdır İlimizde yaşayan vatandaşlarımızın birçoğu, bölünmüş ailelerdir. Bu bölünmüş aileler, düğünlerde ve ölümlerde, sürekli, birbirlerine günübirlik gidip gelmektedirler. Söz konusu uygulama nedeniyle, Nahcivan'a her geçişte 50 dolar harç alınması vatandaşlarımızı mağdur etmektedir. Bu durum, Gürcistan vatandaşları ile bu ülkeye komşu olan Ardahan ve Artvin İllerinde yaşayan vatandaşlarımız için de söz konusudur; bu illerimizdeki vatandaşlarımız da mağdur olmaktadırlar.

Bu nedenle, ticarî amaçla ve yukarıda bahse konu olan akrabalıklardan kaynaklanan sosyal nedenlerle yurtdışına çıkışlarda bu harcın alınmamasının, ihracatımızın ve taşımacılığımızın gelişmesi açısından faydalı olacağı, ülkelerimiz vatandaşları arasında sosyal bağların güçlenmesine de büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyim.

Bugün, bizimle dini, dili aynı ve bizimle tarihî bağları olan Nahcivan Halkı, 400 000 nüfusuyla, batı, kuzey ve doğusuyla Ermenistan tarafından, güneyi İran tarafından çevrilmiş, âdeta kıskaç altına alınmıştır. Bu soydaşlarımız, Hasret Köprüsüyle, bizimle, yani Türkiye'yle, bir çıkış yolu bularak bağlantı kurmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet olarak bize düşen görev, bu haldeki 400 000 nüfuslu bu kardeşlerimize maddî ve manevî yardımı yapıp, sahip çıkmaktır. Bunu, devlet olarak yapmak mecburiyetindeyiz. Şayet bunu yapmazsak, sadece o zaman, Nahcivan'ı 400 000 nüfusuyla birlikte Ermenistan'ın veya İran'ın kucağına atma ihtimaliyle karşı karşıya kalabiliriz. Belki, bugün Kıbrıs'ta çektiğimiz sıkıntıların aynısını gün gelir Nahcivan'da çekebiliriz.

Bu sıkıntıların çekilmemesi için, Nahcivanlı vatandaşlara, Kıbrıs'a tanınan, pasaportsuz ve sadece kimlikle gidip gelme hakkı tanınmalı, motorin ticareti artırılmalı, yaş sebze ve meyvenin taksit taksit getirilmesinden vazgeçilmeli, yıllık olarak uygulanmalı ve miktar olarak sınır konulmamalı; yani, özel bir statü uygulanmalıdır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, daha o günlerde, eski Sovyetler Birliğinin dağılabileceğini ve Orta Asya'da bulunan Türkler ile sosyal bağların güçlendirilmesinin önemini 1933 yılında şu sözlerle ifade etmektedir: "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını, kimse, bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dini bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız, o günü susup beklemek demek değildir, hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize yakınlaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir" diye sözlerini bitirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size de eksüre veriyorum; buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

ALİ GÜNER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gürcistan'a açılan Çıldır-Aktaş Gümrük Kapısı ile İran'a açılan Iğdır-Boralan Gümrük Kapılarının kapalı olması, ihracatçılarımızın daha uzak güzergâhları tercih etmelerine ve maliyetlerin artmasına neden olmaktadır. Irak ile ikinci kapının Ovaköy noktasında açılması yönünde mutabakat sağlanmıştır. Şırnak İlinde ise, Ali Rıza Efendi Gümrük Müdürlüğünün kurulması, 2002 yılı yatırım programına alınmıştır.

Yukarıda bahse konu olan Ardahan Çıldır-Aktaş ve Iğdır-Boralan Gümrük Kapılarının bir an evvel açılması, ihracatçılarımız ve ihracatımız açısından faydalı olacaktır.

Iğdır İlimizin 3 komşu ülkeye sınır olması ve bu ülkelerle bağlantıyı sağlayan yeteri kadar gümrük kapısına sahip olması, bu ilimizin konumunu, açık pazar yeri kurulması açısından cazip hale getirmektedir; ancak, Iğdır İli sınırları içerisinde şu ana kadar bir açık pazar yerinin kurulmamış olması, komşu ülkelerle olan ticaretimizi olumsuz yönde etkilemektedir.

Iğdır İli Aralık İlçesinde Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait arazinin bir kısmında, Iğdır Valiliğince de projelendirilmiş durumda bulunan, bir açık pazar yeri kurulması, bölgemizin komşu ülkelerle olan ticaretinin de canlanmasına neden olacaktır. Bu nedenle, Tarım Bakanlığından söz konusu arazinin tahsisi ve ilgili makamların onayıyla, bu açık pazar yerinin bir an evvel kurulması için yasal işlemlerin acilen başlatılması gereklidir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllık ortalama 1 100 000 adet giriş, 850 000 adet çıkış beyannamesinin tescil edildiği, ayrıca onlarca milyar dolarlık dışticaret işlemlerinin tekâmül ettirildiği, 15 milyon gelen ve giden yolcu ile 1,5 milyon taşıtın giriş-çıkış ve gümrük işlemlerini gerçekleştiren gümrük idaremize gereken önemin verilmesi gerektiğini ve 2002 malî yılı bütçe tasarısında gümrüğe ayrılan ödeneğin yeterli olmadığını; gelişmiş ülkelerdeki gümrük idareleri gibi, ne tür cihaz ve teknoloji kullanılması gerektiği bilinciyle Gümrük Müsteşarlığınca istenilen taleplere desteğinizi umuyor; 2002 malî yılı bütçesinin ülkemiz insanına mutlu bir geleceğin kapılarını açması dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güner.

Değerli milletvekilleri, son grup konuşması Saadet Partisinde.

Sayın Başkan, sizin grup sözcünüze 10 uncu dakikada hatırlatayım mı hatırlatmayayım mı? Yani, burada bazı arkadaşlar  burada müdahale ediyorlar da. Müdahale edeyim mi etmeyeyim mi?.. Çünkü, grubun süresidir; yani ben, müteakip arkadaşın hakkının korunması için bir müdahale etme ihtiyacını duydum; ama, bazı arkadaşlar kızınca, hani kızgınlığınızı üzerime çekmemek için, size danışıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, yöntem Başkanlığın takdirindedir, ona müdahale etmeyiz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Saadet Partisi Grubu adına ilk konuşmayı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz yapacaklardır.

Buyurun Sayın Yanmaz. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün aslî vazifesi, köylere, kırsal alanlara altyapı hizmetleri götürmektir. Nedir bu altyapı hizmetleri; köy yolları, köy içmesuları, köysel alanda iç iskân düzenlenmesi, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi gibi hizmetlerdir. Köy Hizmetleri de bu alanda uzmanlaşmış bir kuruluşumuzdur.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde nüfusumuzun yaklaşık yüzde 40'ı, yani, 30 000 000 insanımız köylerde yaşamaktadır. Yine, 40 000 civarında mezra, 35 000 köy ile 75 000 kırsal üniteye sahip bir ülkedir. Türkiye'nin dörtte 3'ünü bu alan kaplamaktadır ve bu çerçeve içerisinde 30 000 000 insanımıza Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla hizmet çok yetersiz kalmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılı bütçesi içerisinde ayrılan pay, genel bütçenin yüzde 1,6'sına tekabül etmekteydi. Oysa, 2002 yılı bütçesi içerisinde, 98 000 000 000 000 000'dan 1 291 000 000 000 000 ayrılmıştır. 2002 bütçesi içerisinde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün payı 1,3'e tekabül etmektedir. Bu demektir ki, 2001 yılından 2002 yılına, bütçede reel olarak bir azalma vardır.

İşin bir diğer ilginç yanı, 1 291 000 000 000 000 olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinin 938 000 000 000 000'u cari harcamalara, personel harcamalarına gitmekte, sadece 338 000 000 000 000 gibi bir rakam yatırım harcamalarına gitmektedir.

Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki -Sayın Bakanın da Plan ve Bütçe Komisyonunda bu noktada itirafı var- hem 2000 yılında hem 2001 yılında, büyük olasılıkla 2002 yılında da aynı şey olacaktır; akaryakıtın yetersiz olması. Yılın ilk yarısında, şubat-mart-nisan-mayıs aylarında, tam iş sezonuna geçilirken akaryakıt tükeniyor. Şimdi, 338 trilyon olan 2002 yılındaki yatırım harcamasının yaklaşık 80 trilyon lirası, bütçede, akaryakıta ayrılmıştır; ama, bunun 100 trilyon olacağını varsayacak olursak, 30 milyon insana, Türkiye'nin dörtte 3'ünü kapsayan bir alana götürülecek hizmetin miktarı 238 trilyondur; bu, yetersizdir. Bunu, Sayın Bakan da, Plan ve Bütçe Komisyonunda defaatle itiraf etmektedir.

Değerli arkadaşlar, görünen odur ki, 2002 yılında, 2001 yılında programa alınan işler bile bitirilemeyecektir; değil yeni işlerin programa alınması, geçen yıldan kalan işler bile bitirilemeyecektir.

Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 50 000'in üzerinde çalışanı var ve 21 000 civarında aracı var; fakat, 1 katrilyon 291 trilyon liralık bütçe içerisinde 938 trilyon liranın, sadece cari harcamalara, personel harcamalarına ayrılmış olması, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün asli fonksiyonlarının köye hizmetten ziyade, kendi kendine yeten, kendi kendini doyuran, devasa, hantal bir kuruluş haline geldiğinin göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, bugün gelinen noktada, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün lağvı tartışılmaktadır. Bu konuda, kesinlikle, Köy Hizmetlerinde çalışan işçilerin, personelin, memurun hiçbir kabahati yoktur. Bu kabahat, geçmişten bugüne, özellikle 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde popülist politikalar takınan bu hükümetin suçudur ve diğer ilginç bir konu, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, Sayın Bakan, hep, Köy Hizmetlerinden sorumlu Bakandır ve bu camianın içerisinden gelen, hakikaten, hepimizin takdir ettiği, çalışkan, dürüst bir insandır; ama, kusura bakmasın, aynen hükümette olan şey, kendisinde de mevcut; vizyon yetersizliği, ufuk yetersizliği... Plan ve Bütçe Komisyonunu, âdeta, ağlama duvarına çevirmiş. Açın bakın, hem 2000 yılında hem 2001 yılında hem 2002 yılındaki Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarında ağlıyor, nereye sığınacağını şaşırıyor: "Bu para yetmiyor, ben ne yapacağım?" Böyle olmaz Sayın Bakanım.

Şimdi, kamuoyunda Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü her kesimden insan tarafından tartışılıyor; medyada, sendika başkanları, genel müdürler, köşeyazarları, herkes, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü üzerinde fikir serd ediyor; ama, Sayın Bakanın hiç çıtı çıkmıyor, hiç fikrini belli etmiyor. Sayın Bakanım size soruyorum: Siz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün rehabilite edilmesinden yana mısınız, bu haliyle devamından yana mısınız, özel idarelere devredilmesini mi istiyorsunuz; bir fikrinizi beyan edin.

Değerli arkadaşlar, ben Şanlıurfa'ya gittim; Köy Hizmetlerinde çalışan bütün personel huzursuz, tedirgin ve endişeli; akıbetlerinin ne olacağını bilmiyorlar bu insanlar.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Sayın Bakanın tasarrufunda; şimdi, personel sayısı 70 000'den 56 000'lere, 50 000'lere kadar düştü; personel sayısında bir azalma var, yüzde 30'a yakın bir azalma var; bunu Köy Hizmetlerinin çalışanları kendileri de söylüyorlar. Sayın Bakan, hiç anlamıyorum, hangi maksatla bilinmiyor, yüzde 30'a yakın şu anda lojmanlar boş. Ya bu lojmanları satın ya da gerçekten fakrüzaruret içerisinde olan personele, işçiye, memura verin otursunlar; bunu anlamak mümkün değil. Bir diğer konu, yine, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, üretimden bu kadar nasibini almamışken, artık, çökmek üzereyken, Antalya-Lara'da, Didim'de, Altınoluk'ta yazlık ve kışlık tatil köyleri var; Sayın Bakanım bunlar ne güne duruyor; buraya zaten genelde üstdüzey görevliler gidiyor, zavallı işçiler, memurlar gidemiyor. O zaman, bunları bir an evvel satın.

Diğer bir konu değerli arkadaşlar, özellikle, geçtiğimiz günlerde gündeme geldi; Sayın Başbakan ile Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz arasında; Sayın Mesut Yılmaz, Köy Hizmetlerinin lağvedilip özel idarelere devredilmesini istiyor; Sayın Başbakan diyor ki "kesinlikle bu böyle olmaz." Ondan sonra Sayın Mesut Yılmaz dönüyor diyor ki "hayret, biz bunu koalisyon protokolünde, hükümet protokolünde yazmıştık çizmiştik; Sayın Başbakan niye böyle söyledi?”

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan, bilmiyorum, milletle alay mı ediyor? Bir düstur üzere hareket ediyor "köylü milletin efendisidir" diyor; doğru; ama, köye hizmet götürmüyorsun, köylüye tabanfiyatı düşük veriyorsun; köylü dağa kaçıyor; yokluktan, borçlardan, jandarmadan, dağa kaçıyor; siz kalkıyorsunuz diyorsunuz ki: "Köylü milletin efendisidir." Sayın Başbakan, bu inandırıcı olmuyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi ülkede öyle bir curcuna yaşanmakta ki, köylü, altyapı yetersizliğinden, geçimini temin edemeyişinden şehre göç etmek istiyor; şehirdeki insan, hayat pahalılığından, yokluktan, yoksulluktan köye gelmek istiyor; bu nasıl bir iştir, anlaşılması çok güç.

Bu arada, Sayın Başbakanın hakkını da yememek lazım, gerçekten takdir etmek lazım. 75 000 kırsal ünitede 9 köye "Köy-Kent Projesi" adı altında, fantezisini, egosunu tatmin ederek hizmet götürdü. Bunu takdir etmek lazım!

Takdir edilecek bir diğer konu da, akaryakıta inanılmaz zamlar yaparak trafik canavarını önlediniz -57 nci hükümete sesleniyorum- sanayi ve reel sektörü felç ederek, elektrik kesinti ve sıkıntılarını da önlediniz, onu da hallettiniz; hayatı pahalandırarak milleti aç bıraktınız, vatandaşa zorunlu diyetten form tutturup kolesterolünü de düşürdünüz ve özellikle imanî noktada, ayrıca vatandaşımızın biraz daha kemer sıkıp, önümüzdeki seneyi de oruçlu geçirmesini sağlayarak, çok ciddî imanî katkınızın olduğunu da inkâr etmemek gerekir!

Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet ikibuçuk yıldır başta. Sağa sola çekeceğinize, olaya şaşı bakacağınıza, doğru bakın. Yerel Yönetimler Yasası var... Popülist, ucuz politikalardan kaçın; gelin, bu Meclise çağdaş yerel yönetimler yasasını  getirin, hem Köy Hizmetlerinin sorunlarını çözelim hem illerin çarpık kentleşmesinin önüne geçelim.

Ülkede köklü, kalıcı yapısal değişikliklere ihtiyaç var; bunu hepimiz itiraf ediyoruz. Ancak, siz günü kurtarma peşindesiniz. Bütün partilerin üzerinde uzlaştığı, ülkemiz ihtiyaçlarına cevap verecek çağdaş bir yerel yönetimler yasasını Meclise getirin, hemen çıkaralım.

Bir diğer konu, değerli arkadaşlar, illerde, Köy Hizmetleri var, Devlet Su İşleri Var, Karayolları var, belediyeler var; bunların hepsinin ayrı ayrı araç parkı var. Şimdi Sayın Bakanımız, 3 500 araç alımı, 10 tane de sondaj makinesi alımı için sipariş vermiş; bunların bir kısmı gelmiş, bir kısmı gelecek. İlginç bir şeydir, sipariş verdiği 10 tane sondaj makinesinin aynısı, DSİ'nin garajlarında, makine parklarında çürümeye terkedilmiş. Bu nasıl bir başıbozukluk, bu nasıl bir basiretsizlik, bunu anlamak mümkün değildir. Onun için, kurumlar arasında bir havuz sistemi oluşturulup, bir an evvel, daha rantabl bir yönetime geçilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Yanmaz, yarım dakikayı geçirdiniz, hatırlatıyorum.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Tamam efendim.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin en büyük projelerinden olan GAP Projesi içerisinde birtakım olumsuzluklar vardır. Özellikle, tesviyelerin yetersiz olması nedeniyle, çoraklaşma, toprak erozyonu had safhaya varmıştır; korkulur ki, ikinci bir Çukurova hadisesi gerçekleşsin ve yine içme-suyu problemi, Urfa'nın köylerinde çok had safhaya varmıştır.

Bir diğer konu da -Sayın Bakanıma geçen yıl yine bu kürsüden seslenerek söyledim- Urfa'da, Siverek'te, Viranşehir'de, Suruç'ta tarlalarda siyah taşlar var; bu tarlaların, mümbit toprakların, siyah taşlardan arındırılması lazım.

Bir diğer konu da -özellikle Gümrük Müsteşarlığı bütçesi de şu anda görüşüldüğü için söylüyorum; gümrüklerden sorumlu Sayın Bakanımız da bu konuyla yakından ilgilendi; fakat, şimdiye kadar hiçbir çözüm getirilmedi. Türkiye-Suriye sınırı üzerinde, özellikle 211 kilometre uzunluğunda bir sınır var; bu alanlar, mayınlı alanlar, terkedilmiş, kullanılmayan alanlar. Değerli arkadaşlar, bu alanlar bir an evvel tarıma açılmalıdır, buradan, topraksız köylüler istifade etmelidir ve Sayın Bakanımın da, özellikle GAP yöresindeki ürünlerin Suriye'ye gitmesi noktasında Akçakale sınır kapısının açılmasına fazlasıyla hassasiyet, duyarlılık göstermesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, sınır ticareti güneydoğu, doğu illerimiz için çok önem teşkil etmektedir. Bakın, körfez krizinden önce 3 milyar dolar kapasitesine, potansiyeline sahip olan Habur sınır kapısından giriş-çıkışlardaki ticaret hacmi bugün 30 milyon dolara düşmüştür.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle, özellikle Köy Hizmetlerinde çalışan cefakâr ve vefakâr personelimizi kutluyor, kendilerine başarılar diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yanmaz.

Saadet Partisi adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendin. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Saadet Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, son zamanlarda büyük başarı gösteren millî takımımıza dünya şampiyonasında başarılar temenni ediyorum; yine, bu akşamki Galatasaray-Barselona maçında da Galatasarayımıza başarılar temenni ediyorum. Ayrıca, bugünlerde Yunanistan'da yapılmakta olan Avrupa Şampiyonasında Güreş Millî Takımımıza da başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği bir şey var ki, spor, dünyada kitleleri en fazla ilgilendiren ve etkileyen bir aktivitedir. Spor, dünyanın en ucuz ve en iyi tanıtım ve propaganda mekanizmalarından birisidir. Milyonlarca dolarla yapamadığımız propagandayı ve tanıtımı, Galatarasay'ın Avrupa'da göstermiş olduğu başarılarla ya da millî takımımızın başarılarıyla ya da güreşçilerimizin, haltercilerimizin başarılarıyla yaptığımızı hepimiz gördük. Koca Yusuf'ların ve Yaşar Doğu'ların "Türk gibi kuvvetli" sözünü dünyaya söyletmesi de bunun en güzel ifadesidir.

Spor, artık, ülkelere, ekonomik getirisiyle de fayda sağlayan bir sektör haline gelmiştir. O halde, spora, büyük kitlelere ulaşabilmek için, ülkenin uluslararası tanıtımını ve propagandasını sağlamak için, ekonomik boyutundan da ülkenin istifade etmesi için, dikkatli, makul ölçüler içerisinde sahip çıkmak ve ilgilenmek lazımdır.

Sayın milletvekilleri, niçin spora makul ölçülerle sahip çıkmak ve niçin sporla makul ölçüler içerisinde ilgilenmek lazım; bu sorunun cevabını vermemiz gerekir; çünkü, spor, her şey demek değildir ve spor, bir milletin yegâne kurtuluşu da değildir. Sporu, İspanya Kralı, diktatörü Franco mantığından mutlaka kurtarmak lazım. Bu sözü, Sayın Bakanımızın ya da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yetkililerinin, bürokratlarının böyle bir yapıda olduğunu ifade açısından değil, bir düşüncenin tercümanı olması açısından misal olarak veriyorum. Franco diyor ki: "İnsanları 3 F ile kontrol altına aldım -yani, spor, insanları yığınlar haline getirmemelidir- birisi futbol; kitleleri statlara doldurdum, fanatik taraftarlar oluşturdum; onlar beni takip edemediler. İkincisi film; yığınları sinemalara yönlendirdim; herkesi artist ve aktör özentisi sardı; dolayısıyla, beni izleyemediler. Bir diğeri de festival; boğa güreşleriyle veya benzeri festivallerle insanları meşgul ettim; dolayısıyla, onlar beni takip edemediler, denetleyemediler." Sporu, bu kafa yapısından mutlaka kurtarmış olmak lazım.

Sporun uluslararası tanıtım ve propagandasını dikkate almalı; sporun, bilhassa centilmenlik ruhu aşılamasını düşünmeli ve değerlendirmeliyiz; birlikte olabilmeyi ve organize olabilmeyi öğretmesini programlamayız; dinç, dinamik ve sağlıklı bir toplum yapısına kavuşturmasını ele almalı ve bu yönde değerlendirmeliyiz. Sporun, insanlarımızı, bilhassa gençlerimizi, kumarhanelerden, kahvehane köşelerinden çekip çıkarmasını değerlendirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, sporun her dalıyla, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün ve ilgili Bakanlığımızın mutlaka ilgilenmesi, her dalına el atması gerekir. Sporu, mutlaka tabana yayarak desteklememiz lazım. Son zamanlarda yapılan çalışmalar arasında, semt sahalarının ve benzeri çalışmaların, altyapı yatırımlarının tabana yayılma konusunda ciddî ve önemli adımlar olduğunu da ifade etmek lazım; ama, bu, yetmez.

Daha çok üzerinde durulması gereken bir konu daha var ki; o da şu: Anadolu'nun her köşesinden ciddî ve iyi kabiliyetleri bulup çıkarmak, eğitmek ve spora kazandırmak mecburiyetindeyiz ve amatör spora, amatör sporcuya sahip çıkmak lazım; çünkü, amatör kulüplere ya da amatör sporculara sahip çıkmadan, yeni ve kabiliyetli profesyonelleri çoğaltma imkânı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu; sporda, futbolumuzun çok iyi noktalara geldiği hepimizin malumu. Yine, güreş başta olmak üzere, judo, karate, tekvando, atletizm, badminton gibi ferdî spor dallarına ve diğer spor dallarına da mutlaka daha fazla ilgi ve daha yaygın bir desteğin sağlanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ya da ilgili bakanlığın görevi, acaba sadece spor mu; bana göre, gençlik, spordan daha önceliklidir; çünkü, gençliği olmayanın, geleceği olamaz. Gençlik, Allah'ın herkese eşit olarak dağıttığı, ama, çoğunlukla da herkesin har vurup harman savurduğu bir büyük nimettir. İşte, bu büyük nimetin har vurulup harman savrulmaması için gerekli çalışmaların mutlaka yapılması, tedbirlerin alınması lazım. 

Nüfusumuzun, büyük oranda, genç bir potansiyele sahip olduğu hepimizin malumudur. Bu genç ve dinamik potansiyeli, eğiterek, disiplinize ederek, değişik alanlarda, kabiliyetlerine göre mutlaka değerlendirmek gerekir. Sokaktaki çocuklar, uyuşturucu, tiner, alkol bataklığına saplanmış gençler, hep bizim gençlerimiz ve yavrularımızdır. Uyuşturucu, alkol ve sigara alışkanlığının gittikçe yaygınlaştığı, hatta ortaokullara kadar indiğini üzülerek görmekteyiz. Bu konuda rakam vermeye hiç gerek yok. Çok küçük yaşlarda tinere alışan çocukların, evde aile katliamına bile sebep olduğunu, değişik aile dramlarına sebep olduğunu, basından hepimiz takip ediyoruz.

Bakanlığımızın ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün  ulusal ve uluslararası boyutlarda gençlik kampları açarak, çok sayıda, binlerce gencimize eğitim imkânı tanıdığını biliyoruz; ama, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; unutmayalım ki, insan, beden ve ruhtan oluşmaktadır. Gençlerimizin eğitimine materyalist bir anlayışla yaklaşırsanız, başarılı olamaz ve gençliği bataklıktan kurtaramazsınız. Gençliği, bedeni ve ruhuyla birlikte doyurmak; gençliği bedeni ve ruhuyla birlikte doldurmak lazımdır. Manevî ve ahlakî eğitimini gözardı ettiğiniz gençliği, satanizmin kucağında, uyuşturucu ve  alkolün batağında şeytana tapanların arasında bulursunuz ya da bir kısım medyanın star diye takdim ettiği birilerinin, erkek arkadaşıyla tam birlikte yaşamasını, kişisel tercihimdir anlayışının içerisinde ve bataklığında bulursunuz. Manevî ve ahlakî eğitim, kaliteli insanı ortaya çıkarır, insanca yaşamanın, insan gibi yaşamanın onurunu ve zevkini tattırır. Gençliğin eğitiminde, attığı her adımın hesabını vereceğine inanan bir anlayışı dikkate alırsak, olgun, temiz, dürüst, vakarlı, suç işlemeyen bir gençlik kazanmış olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımızın affına sığınarak, bir konuyu da dikkatlerinize sunmadan edemeyeceğim; zira, tutanaklara geçmesinde büyük fayda mülahaza ediyorum. Sayın Bakanım, Amatör Spor Dalları Ceza Yönetmeliği, Antrenör Eğitim Yönetmeliği, Spor Kulüpleri Tescil Yönetmeliği,Sporcu Eğitim Merkezi Yönetmeliği ve Spor Federasyonunun Teşkilat Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerin, mutlaka, yeniden gözden geçirilmesi lazım; zira, bu değişiklikler, beraberinde, kamplaşmayı, ispiyonculuğu, jurnalciliği getirebilir ve dolayısıyla, spora büyük darbe ve zararlar verebilir. Bu konuyu yeniden bir gözden geçirmenizi istirham ediyorum. Zira, son dönemlerde en popüler ve en moda ispiyonculuğun hangisi olduğu da hepimizin malumu, bunu dikkatlerinize arz ediyorum ve bunun takipçisi de olacağımızı bilmenizi istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalman.

Saadet Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın da Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyorum.

Muhterem milletvekilleri, 57 nci hükümet, maalesef, ülkede ekonomik dengeleri altüst etmiştir. Ekonomik dengelerin altüst edilmesi yetmiyormuş gibi, gelir dağılımı da ileri derecede bozulmuştur. Bu ekonomik bozukluğun altında millet alabildiğine ezilmiş ve moral değerleri yok olmuştur. Bugün, ülkemizde, bir yıl içerisinde 1 milyondan fazla insan işini kaybetmiş, yüzbinlerce esnaf üretim yaptıkları tezgâhları, dükkânları kapatmış ve maalesef, Türkiye, son bir yıl içerisinde yüzde 10 oranında küçülmüştür. Sendikaların yapmış olduğu araştırmalarda, 4 kişilik bir ailenin aylık geliri 900 000 000 liradan azsa, bu aile fakirlik sınırının altında yaşayan bir ailedir; eğer, bu ailenin aylık geliri 300 000 000 altındaysa, bu aile açlık sınırının altında yaşayan bir ailedir. Yani, açlık sınırının altında yaşayan bir aile demek, karnını doyuramayan, günlük kalori ihtiyacını karşılayamayan aile demektir. Maalesef, bugün, bu rakamlara bakıldığında, Türkiye nüfusunun yarısı, en azından yarısı fakirlik sınırının altında, Türkiye nüfusunun üçte 1'i de açlık sınırının altında yaşamaktadır.

Peki, bunları niye söylüyorum; bunları şunun için söylüyorum: Bu olumsuzluklardan en fazla etkilenen kesim, kadınlar ve çocuklardır. Bugün, Türkiye'de, eğer fakirlik sınırının altındaki nüfusu 15 milyon, açlık sınırının altındaki nüfusu 15 milyon olarak kabul edersek ve bunların da en az yarısını çocuk kabul edersek, bugün, Türkiye'de, en azından 10-15 milyon civarında korunmaya muhtaç çocuk var demektir. Korunmaya muhtaç çocuk denildiği zaman, maalesef, toplumumuzda, kimsesiz, ailesi olmayan çocuklar anlaşılmaktadır; halbuki, korunmaya muhtaç çocuk kavramı farklıdır. Korunmaya muhtaç çocuk denildiğinde, günlük asgarî kalori ihtiyacını temin edemeyen, yani yeterince beslenemeyen ve bunun yanında, eğitim hizmetlerinden, sağlık hizmetlerinden yararlanamayan, sağlıklı bir barınağı olmayan çocuk korunmaya muhtaç çocuktur. Bu rakamlar, bu yıl korkunç seviyelere ulaşmıştır. Sayın Bakan, Bütçe Plan Komisyonunda yapmış olduğu değerlendirmede diyor ki: "Ben, bu dörtbuçuk yıl içerisinde Çocuk Esirgeme Kurumundan yararlanan korunmaya muhtaç çocuk sayısını 35 000'e çıkardım; 430 tane tesis hizmete açtım, 430 tane tesis şu anda hizmet görmektedir ve ben, bu yurtlarda kalan çocukların yılsonu başarı ortalamasını 2,8'den 3,2'ye çıkardım." Sayın Bakan, bu başarınızdan dolayı, hükümetinizi ve sizi tebrik ediyorum(!) Bu 430 tesisle, çocukların başarı ortalamasını 3,2'ye çıkarmakla 15 milyon civarındaki korunmaya muhtaç çocuğun derdine derman olabilecek misiniz? Bu sorunları nasıl aşacaksınız? Bugün, isterseniz, gidip, Ankara'nın veya Diyarbakır'ın veya gelişmemiş herhangi bir ilimizin gecekondu bölgelerini gezdiğinizde göreceksiniz ki, burada, tıpkı Afrika'daki beslenme bozukluğu çeken çocuklar gibi, bir deri bir kemik kalmış, beslenme bozukluğu çeken, ağır derecede beslenme yetersizliği olan çocuklar vardır. Bugün, çocuklarımızın yüzde 10'u kronik beslenme bozukluğu içerisindedirler ve bu çocuklar, maalesef, beyinsel ve bedensel sekellere, risklere, komplikasyonlara maruzdurlar. Bu çocuklara beslenme yardımı yapsanız, bu hükümet, günde bir yumurta ve yarım kilo sütü bu çocuklara ulaştırsa, belki, bu çocuklar beslenme bozukluğundan korunmuş olacaklar, belki, bunları üretenler de, krizden kendilerini korumuş olacaklardır.

Muhterem arkadaşlar, şimdi, bu dev sorunlarla karşı karşıyayken ve bu sorunlar her gün büyümekteyken, Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesiyle bu sorunları aşmak mümkün değildir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna ilişkin Sayın Bakana sorduğum bir soru önergesinde bana verdiği cevapta diyor ki: "Biz, bu fonun kaynaklarının yarısını bütçeye aktarıyoruz, ancak, yarısını fakir fukara için, ihtiyaç sahibi vatandaşlar için kullanıyoruz." Yani, fakir fukara için tahsis edilmiş kaynaklar bile, maalesef, hortumcuya, rantiyeciye, faizciye gitmektedir. Sayın Bakan, bu kullandığınız yüzde 50'lilik rakamı da deprem bölgesinde, felaket bölgesinde kullanıyorsunuz; diğer bölgelere, maalesef, aktaracak paranız kalmıyor.

Geçenlerde -basından, gazetelerden takip ettim- Dünya Bankasından bir heyet gelmiş, Türkiye'deki gecekonduları gezmiş ve incelemiş. Maalesef, bu gecekonduların durumunun pek iç açıcı olmadığını, kötü olduğunu, sosyal patlamalar için bir zemin oluşturacağını düşünerek, Türkiye'ye, acilen Afrika'ya yaptığı yardım gibi 500 trilyon liralık -faizle- bir kredi verdiğini öğrendim. Eğer bu haber doğru ise, Türkiye'nin vay haline arkadaşlar.

Muhterem arkadaşlar, 3 Aralık, Dünya Özürlüler Günüydü. Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla maalesef Türkiye'de bu hükümetin özürlülerle ilgili hiçbir faaliyet yapmadığını burada belirtmek istiyorum ve bu vesileyle özürlülerimizin, özürlüler gününü tebrik ediyorum. Özürlülerin bütün sorunlarının çözülmesini temenni ediyorum.

Bakın, 54 üncü hükümet döneminde, 1997'de özürlülerle ilgili üç tane kanun hükmünde kararname çıkardık; Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığını kurduk, bu başkanlık, özürlülerin devlet içerisindeki temsilcisi olacak, özürlülerin sorunlarını tespit edecek, bu sorunların aşılması için gerekli tedbirleri ve araştırmaları yapacak. Maalesef, bu başkanlık, bugün oradaki memurların oturup, çay, kahve içtiği bir kurum haline dönüşmüş, özürlülerin sorunlarıyla ilgili hiçbir proje geliştirilmemiş ve özürlülerin sayısını bile, bugün Türkiye'de, hükümet yetkilileri, bakanlık yetkilileri tam olarak bilememekte, profilini tespit edememektedirler.

Muhterem arkadaşlar, yine bu üç kanun hükmünde kararnameyle, kanunlarımızın en az altmış maddesini özürlülerin lehine ihdas ettik, değiştirdik, düzenledik. Millî Eğitim Bakanlığına zorunluluk getirdik, özürlülerle ilgili özel kurumlar açsın, Sağlık Bakanlığına zorunluluk getirdik özürlülük yapan hastalıkların sebeplerini doğum anından itibaren tespit etsin ve bunlarla ilgili tedbirler alsın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ve belediyelere zorunluluk getirdik şehirlerimizi, kentlerimizi, sokaklarımızı, caddelerimizi özürlülerin hayatlarını kolaylaştıracak şekilde dizayn etsinler diye; fakat, bu çıkarılan kanunlar bile bugün takip edilmemekte ve uygulanmamakta.

Muhterem arkadaşlar, süremin sonuna geldim, zamanınızı fazla israf etmek istemiyorum; fakat şunu ifade etmem gerekiyor ki, bu hükümet bunları beceremez, başaramaz ama Türkiye'de, bu sosyal problemlerin aşılabilmesi için en azından, size tavsiye edeceğim birkaç madde vardır. Birincisi, bu ülkede, ihtiyaç sahibi bütün vatandaşlarımızın çocuklarının eğitim giderlerinin kesintisiz olarak devlet tarafından karşılanacak bir sistemin kurulması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Kısa zamanda toparlarsanız memnun olurum, buyurun.

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Birincisi, eğitim giderlerini, bu ülkenin, dargelirli vatandaşların üniversiteye kadar okuyacak çocuklarının eğitim giderlerini sürekli karşılayacak bir sistemin oluşturulması gerekiyor.

İkincisi, gene, dargelirli vatandaşlarımızın sağlık giderlerini sürekli karşılayacak bir sistemin kurulması gerekiyor.

Üçüncüsü ise, bütün vatandaşlarımızın, en azından asgarî beslenmesini sağlayacak, geçimlerini temin edecek bir sistemin kurulması gerekiyor.

Çocuk Esirgeme Kurumu tesislerinin, yurtlarının ademi merkeziyetçi sistemle mahallî idarelere devredilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Burada, Sayın Bakan müsaade ederlerse, bir soru sormak istiyorum. 1999 yılında, 2000 yılı bütçesi görüşülürken, Sayın Bakana rica ettim, dedim ki; Diyarbakır huzurevinin ve kız yetiştirme yurdunun bitirilmesi ne zaman olacak? Sayın Bakan, bana, o zaman -tutanaklarda da vardır- demiştir ki; 1999 yılının sonunda hizmete açılacaktır. Maalesef, bu iki tesis de, bu yıl değil, belki önümüzdeki yıl da hizmete açılamayacak seviyededir. Bakan Beyin, verdiği sözde durmasını arzu ediyorum.

Muhterem arkadaşlar, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum.

Gümrük Müsteşarlığının ve Sayın Bakanın yapmış olduğu icraatları, hakikaten, takdirle ve teşekkürle anmak gerekiyor, çok güzel icraatlar yapıldığını biliyoruz; fakat, bu sınır kapılarının yeniden dizayn edilmesi, özellikle, burada, otomasyona geçilmesi, sınır kapılarından geçen insanların ıstıraplarının ve çilelerinin azaltılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Bir de, özellikle ifade etmem gereken bir husus var ki, sınır ticaretinin bütün komşu ülkelerle sonuna kadar açılması ve bu ülkelerin sınır ticaretinden korkulması gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı iftarlar diliyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Şahsı adına, lehinde, Sayın Mustafa İlimen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu zaman dilimi içerisinde anılan kurumların uygulamaları ve beklentilerimize kısaca değinmek istiyorum.

Son yıllarda reform niteliğinde çalışmalarda bulunan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzü ve Sayın Bakanımızı yürekten kutluyorum. Sporu ve sporcuyu Türk Halkına sevdirdiği gibi, gençlikle ilgili uygulamaları, spor faaliyetlerinin Türk gençliğinin millî terbiyesinin ana unsuru olduğu bilincini yerleştirmişlerdir.

Semt sahalarının yapımıyla, bilhassa kırsal alanlarda yapılan sahalar, gençlerimizin boşa geçirdikleri zamanlarını değerlendirerek, kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını sağlamıştır.

44 ilde uygulanan gençlik kampları, tatil imkânı bulamayan gençlerimize, hem tatil hem de ülkemizi tanıma imkânını sporla yoğurarak, sağlam kafaların bulunacağı sağlam vücutların oluşmasını sağlamıştır.

Bu bağlamda, millî piyango, sayısal loto gibi şans oyunlarından elde edilen gelirlerin dağılımı yeniden ele alınmalı, yoksulluğu ortadan kaldıracak projelere, sosyal yardım ve hizmete ihtiyaç duyan gençlere ve eğitime ayrılmasının yararlı olacağı inancındayım.

Sayın Bakanımıza, Edirne Şehir Stadı ek tribünlerinin yapımında gösterdiği ilgi için teşekkürlerimi sunarken, üzerinin kapanması için gerekli olan yardımı da esirgemeyeceğini umuyorum.

Yine, uluslararası standartlara uygun, sentetik zeminli müstakil atletizm sahasının yapımı için 360 milyar lira harcanmış olup, kısa bir süre içerisinde tamamlanıp hizmete açılacaktır.

Uzunköprü ve Keşan kapalı spor salonlarımızın zeminlerinin yapılabilmesi ve köylerimize spor sahalarının yapımı için söz verdiği ödeneği de en kısa zamanda göndereceğine inancımız tamdır. Sayın Bakanımıza ve ekibine, bundan sonra da başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, geçmiş yıllarda bütçesi üzerinde iki defa Grubum adına söz aldığım Gümrük Müsteşarlığının kat ettiği olumlu gelişmeleri takdirle karşılıyorum. Zira, kısa zamanda gümrük mevzuatı Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gayretleriyle çağdaş bir yapıya kavuşmuştur. Yine, bu mevzuatın en iyi şekilde uygulanması için, 16 gümrük başmüdürlüğümüzün 14'ünde otomasyona geçilerek, ihracatçılarımız, ithalatçılarımız diğer ülkelerle rekabet eder hale gelmiştir.

Gümrük binalarının ve kapılarının modernizasyonu en önemli meselemiz olmalıdır. Edirne, ülkemizin Avrupa Birliğine açılan en önemli kapısıdır. İpsala Gümrük Kapımızın durumu, karşıda Yunanistan'ın gümrük sahasıyla karşılaştırıldığında, gerçekten utanç vericiydi. Bu nedenle, ben, öncelikle Sayın Başbakanımıza, Yüksek Planlama Kurulu üyelerine, bu konuda büyük çaba sarf eden Sayın Bakanımıza ve Müsteşarlık yetkililerine çok teşekkür ediyorum.

İpsala gümrük sahasının, modern şekilde inşaı için, Odalar ve Borsalar Birliğine on yıllığına yap-işlet-devret modeliyle devir işlemleri tamamlanmıştır. Böylece, büyük bir ayıbımız en kısa zamanda kapanmış olacaktır.

Yunanistan ve dolayısıyla Avrupa ile olan ticarette, İpsala kapımız,  bu yoğunluğu karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, geçmiş yıllarda faaliyet gösteren, ancak, savaş ve çeşitli nedenlerle kullanılamaz hale gelen Uzunköprü-Eskiköy'de tekrar bir gümrük kapısı açılmasının ilerisi için önemli olduğuna inanıyorum. Uzunköprü esnafı, Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası üyeleri, bu konuda yapılacak yatırım için gerekli harcamanın büyük kısmını karşılamaya hazır olduklarını her platformda dile getiriyorlar. Müsteşarlığımızın da konu üzerinde yapıcı duracağına inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasamız, cumhuriyetimizin değiştirilemez niteliklerini, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Çağdaş sosyal devlet, sosyoekonomik yönden yetersiz olan toplum kesimlerini destekleyen, güç  koşullarda yaşamlarını sürdürürken, özel ilgi ve desteğe gereksinim duyan yurttaşlara yardım eli uzatmayı kendisi için görev, yurttaşları adına hak sayan bir devlettir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bu insanlarımıza, hem toplum hem ülkemiz hem de devlet adına ev olmaya, yuva olmaya çalışmaktadır.

Yoksul yurttaşlarımızın sosyal yardımlara ihtiyaç duymadan sürekli bir gelire kavuşmasına imkân sağlayacak meslekî eğitimden geçirilmesi sağlanmalıdır. Yoksa, Dünya Bankasına borçlarımızı artıracak uygulamalara itibar etmek zorunda kalırız. Dünya Bankası gibi kuruluşların bize üretime yönelik projeler için kredi açmalarını temin etmeliyiz.

Ülkemizde gerçekten büyük zorluk ve güçlükler içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan bir kesim vardır, Romanlarımız. Gerçekten, bulundukları yerleşim birimlerinde, toplumun diğer birimlerince yapılmayan, külfetli, meşakkatli, zor koşullar taşıyan işlerin, hep bu vatandaşlar tarafından, çok cüzi bedelle yapıldığı bir gerçektir. Ancak, gerek tarımda makineleşme gerekse birçok alanda yapılan özelleştirme çalışmaları bu kesimin iş olanaklarını elinden almıştır. Bu nedenle, Romanlarımızın, düştüğü bu ekonomik sıkıntıdan kurtulması için kurumun projeler üreterek, insanlarımızın üretime kazandırılmasına yardımcı olması gerektiğine inanıyorum.

Romanlarımız, yaşamlarını zor şartlar altında sürdürmelerine karşılık, her zaman devletine bağlı kalmışlardır. Hamallık, boyacılık, at arabası taşımacılığı, sepetçilik, temizlik işleri, hurdacılık, düğünlerde müzisyenlik, sulak yerlerde kurbağa toplamak, pirinç tarlalarında kanal işçiliği, Roman gençlerimizin kaderi olmamalıdır.

Romanlarımızın müziğe ve dansa karşı doğal bir yetenekleri vardır. Kültür Bakanımız, Edirne'de bir Roman korosu kurarak, bu kabiliyeti açığa çıkararak, yurtiçinde ve yurtdışında geniş kitlelere ulaşarak, takdir toplamalarına ve öz kimliklerine sahip çıkmalarına yardımcı olmuştur.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Yanlış, yanlış!.. Edirne, Osmanlı şehri, çingene şehri değil.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Sayın Bakanımız Hasan Gemici'nin, müzik kabiliyeti olan Romanlarımıza bir müzik okulu açma düşüncesini yürekten destekliyoruz. Bu insanlarımızı üretime kazandıracak projelerin en kısa zamanda uygulamaya sokulması, insanlarımızın hayata ve ülkeye bağlılığını bir kat daha artıracaktır.

Sayın milletvekilleri, kırsal alanda, köylerde yaşayan insanların da çağdaş yaşam hakkı olduğuna inanıyor ve bunu sağlayacak olanın da devlet olduğunu düşünüyorum.

Köy Hizmetlerimizin amacı da, hem köylümüzün daha çağdaş bir ortamda yaşamını sağlayacak yol, su gibi altyapı hizmetlerini sunmak hem de gölet, arazi toplulaştırması, sulama projeleri yaparak, onun gelirini artırmaktır; yani, Atamızın "köylü milletin efendisi olmalıdır" vecizesinin gereğini yerine getirmek için, Köy Hizmetleri çalışanları, işçisiyle, memuruyla ve teknik elemanıyla elinden gelen çabayı göstermektedir.

Bu nedenle, Genel Müdürlüğün yaptığı işlerin ne olduğunu tam anlamıyla bilmeden, bu kuruluşun kapatılmasını ve özel idareye devredilmesini söylemek, cehaletten başka bir şey değildir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, mevcut makine parkı ve elindeki diğer imkânlarla, bütçeden yatırım için ayrılan payın çok fazlasını yapabilecek durumdadır. Yeter ki ödenek verelim. Örneğin, ilimiz için geçen yıl 20 kilometre ikinci kat asfalt verildi; kendilerine buradan teşekkür ederim. Sayın Necdet Tekin ve Sayın Hayati Korkmaz başta olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum. Sayın Valimiz, il genel meclisi üyelerimiz, il müdürümüz ve Köy Hizmetleri çalışanlarının üstün gayretleriyle, muhtarlarımız ve köylülerimizin katkılarıyla 210 kilometre yol yapılmıştır. Bu ödenek, özel idarece Köy Hizmetlerine aktarılmamış olsaydı, tabiî ki makine parkı duracak, işçilerimiz de atölye ve şantiyelerde oturacaklardı.

Bu nedenle, konuyu çok iyi irdelememiz gerekir. Köy Hizmetleri için söylenen olumsuzlukları tüm kamu için söyleyebiliriz. Ülkenin devamlı ekonomik bunalımda olacağı, gayri safî millî hâsılanın düşük olacağı varsayımını bırakalım. İş yapacak kurumları baltalamak, çalışanların moralini bozmak yerine, onların imkânlarını artıralım, gerekli ödenekleri verelim ve iş isteyelim.

Kırsalda yaşayan ülke nüfusumuzun yarısına hizmet götüren Genel Müdürlükte, unutmayalım ki, hizmetlisinin yarısı kadar maaş alamayan il müdürleri, işçisinin yarısı kadar maaş alamayan teknik elemanlar büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Yine, Köy Hizmetleri işçileri, iş verildiği zaman, her türlü olumsuz şartlarda dahi çalışmaya hazırdır. Onlara sahip çıkmalı ve ekonomik durumlarını düzeltici tedbirler almalıyız.

Bizler, Meclis çalışmalarımızdan arta kalan zamanımızın çoğunu köylerde geçiriyoruz.  Köy Hizmetlerimiz, daha önce ihaleyle yapılan birçok işlevi -menfez ve içmesuyu gibi- artık, beşte 1 fiyatına kendisi yapmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetlerimizin üretime yönelik en önemli faaliyeti, arazi ıslahı ve toplulaştırmadır. Edirne yöremizde, bunun yararları, artık, çok iyi idrak edilmiştir ve bu konuda büyük  bir talep vardır.

Değerli milletvekilleri, 1997 öncesi, Köy Hizmetleri, köye hizmet eden bir kuruluş olarak değil, il ve ilçe kongrelerini kazanmak için eleman yerleştirilen bir kurum haline getirilmiştir. Kuruluşunda, 36 777 daimi, 28 550 geçici olmak üzere toplam işçi sayısı 65 327 olan Köy Hizmetlerinde, bu sayı, yıllar içerisinde, örneğin 1993 yılında 79 960'a kadar yükselmiştir. 1997 yılında, daimi işçi 27 110, geçici işçi 41 243 olmak üzere, toplam işçi 68 344 iken, bugün -işçiye sendikal hakkının verilmesinde söz sahibi olan Genel Başkanımızın Başkanlığında mevsimlik işçi uygulamasına son verilmesine rağmen- toplam işçi sayısı 49 941'dir.

55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, kuruma, işçi alınmadığı gibi, istihdam fazlası personel diğer kurumlara geçirilmiş ve kurum, hizmet eder hale gelmiş, huzur sağlanmıştır. Bu huzuru kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur.

Sayın milletvekilleri, buradan, Sayın Genel Başkanımızın "kalkınma köylüden başlayacaktır" sözünü, bir kez daha, tüm inancımla söylemek istiyorum. Köy-kentleri anlamayanlar, amacını ve köylüye yararını bilmeyenleri, çağ dışında kalmış kişiler olarak görüyorum. Köylüyü, sadece sandığa giden oy pusulası olarak gören ve seçim önceleri, oy avcılığı uğruna, devlet kesesinden, kaynağı olmayan seçim rüşvetleri vererek onların oylarını kazanmayı amaç edinen düşüncede yarar görenlerin, durumlarını bir kez daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim. Türkiye'nin hemen her tarafından köy-kent olma talepleri vardır. Şehirlerimizde yaşadığımız gecekondu gerçeğini imar affıyla mı çözeceğiz, yoksa, o insanlara, bulunduğu yerlerde çağdaş bir şekilde yaşayacağı ve üretim yapacağı olanakları sağlayarak mı? Çağdaş görünümün her zaman çağdaşlığı istemek olmadığını yakın zamanda gördük. Gerçekleri anlatmak ve kalkınma için üretmek, üretim yapmak ve köylümüze bu imkânları sunmak bizim amacımızdır; ancak o zaman, kırsal kesimde yaşayan insanların sorunlarını çözebiliriz.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.

Bütçenin aleyhinde olmak üzere, Sayın Zeki Çelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Çelik, konuşmaya başlamadan önce, bir hususu, müsaade ederseniz karara bağlayalım.

Değerli milletvekilleri, sayın hükümet konuşmak istemiyor. Bir hayli bürokrat arkadaşımız var. Deniliyor ki, 20 dakika soru sorma süresi var; isterseniz, bu bölümü bitirelim, ondan sonra ara verelim; çünkü, burada sormak isteyen birçok arkadaşımız var...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hepimizin programı var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika, bir şey söylüyorum da...

Şimdi, burada soru soran arkadaşlarımız var. Burası kapandığı zaman, bunların çoğu silinecek.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Silinsin.

BAŞKAN - Yani, birtakım karışıklıklar olabilir...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, iftara gideceğiz...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Gruplar bana ne derse ben o şekilde karar veririm.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, uzun sürecek; onun için, ara vermemizde yarar var.

BAŞKAN - Peki efendim...

Sayın Zeki Çelik konuşmasını bitirinceye kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Çelik.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hizmet vermekle yükümlü bulunduğu alandaki ünitelerden yüzde 73'ünde asfalt ulaşımın bulunmadığı, yüzde 50'sinde içme suyunun olmadığı, yüzde 92'sinde de kanalizasyon tesisinin bulunmadığı, 5 000 ailenin üzerinde iskân hizmeti beklenildiği, yılda sulamaya kavuşturulan sahanın 40 000 hektardan sadece 10 000 hektarına hizmet götürülebildiği Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesini konuşuyoruz; hepinizi, şahsım ve Saadet Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, ayrılan 338 trilyonluk bir bütçeyle, yatırım bütçesiyle bütün bu köylere hizmetlerin götürülmesinin mümkün olmadığını, ayrıca, bu yatırımın içerisinde hem akaryakıt hem yedek parça masraflarının da bulunduğunu, 18 000 makine ve 57 000 personele sahip Köy Hizmetlerinin bu şartlarda çok ciddî bir hizmet veremeyeceğini hepimiz biliyoruz. Tabiî ki, bu hizmetlerin yeterince sağlıklı olabilmesi için, mutlaka, yatırım ödeneklerinin artırılması gerekir. Yoksa, Bakan ne yapsın, çalışan personel ne yapsın?!

Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri, günümüz şartlarına göre kendini yenileyememiştir. Bugün, ambarlarında yedek parça, atölyelerinde ise usta bulunduramaz hale gelen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hâlâ, yeni makine edinme eğiliminde bulunmaktadır. Mevcut makine parkını işletemeyen Genel Müdürlüğün makine parkını büyütmesi devlet için israf kapısı olup, atıl gücün artırılmasından öteye gideceğine inanmamaktayım. Genel Müdürlüğün, etüt, kontrollük, bakım onarım ve kar mücadelesi hizmetlerinde kullanılacak makineler dışındaki makinelerinin yenilenmemesi, aksine, yapacağı zaman planı dahilinde makine parkını tasfiye etmesi gerekmektedir. Hizmetlerini de ihale etmek suretiyle yapması faydalıdır. Böylece, projeli uygulamalara israf da önlenmiş olacaktır. Bu şekilde, hizmetleri hem daha kısa sürede hem daha ucuza yapılacak ve hem de kendiliğinden projeli yapım sağlanmış olacaktır.

Türkiye, düne kadar, üretim açısından da tarım ve köy ağırlıklı bir ülkeydi. Hükümetin köylüye yönelik politikası nedeniyle, köylülerimiz, artık, üretim gücünü tüketmek üzeredirler. Bunun için, birkaç sene önceki otobüs garajlarında yük sirkülasyonuna, bir de bugünkü sessizliğe baktığımızda bu olayı çok iyi anlamamız mümkün. Birkaç sene öncesine kadar, özellikle birer bayram havasında geçen hasat mevsiminde Anadolu'dan gelen yük yük gıda maddeleri, şehirde oturan yakınları için büyük bir nefes alacak değerdeydi. Onların ihtiyaçlarını, kışlık ihtiyaçlarını karşılamaktaydı; ama, bugün, maalesef, bunu görmek mümkün değildir. Değil köylerden gelenlerin çuvallar dolusu erzak taşımaları, artık çanta bile getirmeleri mümkün değil; çünkü, şunu iyi bilin ve görün ki, köylerde üretim bitti. Bu nedenle, artık şehirlerde, kriz, bütün ağırlığıyla kendini hissettirmektedir; bunun en büyük göstergesi de kendi köyünden getirdiği kışlıklarla kimseye muhtaç olmadan, el açmadan hayatını sürdüren alt gelir gruplarının, belediyelerin veya başka kurum ve kişilerin yaptığı bir poşet gıda yardımı kuyruklarında bulundukları, yaşanan acı manzaralardır.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye, Kemal Derviş'in ifadesiyle, Afganistan ve Bengladeş ile mukayese edilir bir hale getirilmiştir. Bunda, köylerin ve köylülerimizin, elbette bir kabahati yoktur; ama, millete ters bakan, onun değerlerini anlamayan ve içine düşürüldüğü ekonomik sıkıntıları aşmak için ithal çözümler arayan, ithal fikir ve insanlara değer veren zihniyetin bunu anlaması mümkün değildir. Uygulanan asgarî ücret politikası sayesinde, insanlar yoksulluk sınırının yedi kat daha aşağısında bir seviyeye mahkûm edilmişlerdir. Eskiden köylerden desteklenen vatandaşlar, şimdi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynakları; yani, Fak-Fuk Fon için sıraya girmiş durumdadırlar.

Ekonomisi tıkanan, nüfusun büyük bir kısmını köylere mahkûm eden bir ülkede, insan hakları ve demokrasinin gelişmesi de, elbette beklenemez. Refah    düzeyi  ve  yaşamın  kalitesi  standartlarında  70 inci sırada  olan   -maalesef- bir ülke haline geldi ve OECD'ye göre, Türkiye, en çok yolsuzluğa rastlanan bir ülke olarak görünüyor. Ülkenin kurtuluşunun üretim, üretim ve daha çok üretim olduğunun farkına varmayan, çareleri ithal düşüncelerde arayarak borcu borç üstüne yığan bir zihniyetten, herhalde köylerin kalkınması ve köylünün rahatı için köyün desteklenmesi beklenemez.

Bakınız, Köy Hizmetleri bütçesinden 1992'de yatırımlara ayrılan pay yüzde 15, 1995'te yüzde 24'tü. Refahyol hükümetinin köylüye bakışı sayesinde, bu rakam, 1996'da yüzde 32'ye, 1997 bütçesinde de yüzde 47 gibi büyük bir rakama çıkarılmıştır. Ne yazık ki, Refahyol'u takip eden ve köylüye ters bakan iktidarlar zamanında, giderek bu oran düşmüştür; çünkü, artık, köylü, milletin efendisi olmaktan çok uzaktır. Bu hükümetin efendisi köylü değil, medya ve holding patronlarıdır. Kaynaklar, büyük çoğunluklardan kıskanılarak onlara aktarılmaktadır; çünkü, yarım demokrasilerde bundan daha tabiî bir şey de olmaz. Demokrasilerde, kaynaklar, milletin çoğunluğuna ayrılır; despot idarelerde ise, o despotları ayakta tutanların arzularına göre şekillenir.

1980 yılında genel bütçenin yüzde 30'u yatırım olarak kullanılırken, bu, günümüzde, yüzde 5'lere  düşmüş ve bu sebepten, altyapı hizmetlerine ayrılan ödeneklerin azalması, başka yatırım kaynağı sağlanamaması, köye giden altyapı hizmetlerinin de hızını azaltmıştır. Hatta, 1990'lı yıllardan sonra başlayan işler, bütün yatırımcı kuruluşlarda olduğu gibi bitmez hale gelmiştir. Bugün, yatırım yapmayan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Peki, kaynaklar nereye gidiyor; tabiî ki, idareniz döneminde, hortumculara faiz olarak pompalanıyor.

Değerli arkadaşlar, köy yolları bozuk ve bakımsız. Köy hizmetlerine ayrılan bütçeyle, ancak birkaç aylık akaryakıt ihtiyacı karşılanabiliyor. Köylülere, köye getirilen hizmet yetersiz. Tabiî, gelmeyen, gitmeyen, görmeyen bilmiyor. Bakınız, Ankara'nın yakınlarındaki köyler hizmetten daha çok istifade eder diye bilinir, zannedilir; halbuki, Ankara'nın köyleri, başkente en yakın olmasına rağmen, Anadolu'nun en ücra köylerinden farkı yok. Yanı başımızdaki köylerin bile yolu yok, suyu yok, kanalizasyonu yok. Köylerin içerisinde bulunduğu bu durum, milenyum çağına girildiği bir dönemdeki köylü perspektifine uymuyor. En yakınlarımızda bulunan köylerde hâlâ toprak damlı evler var; merkeplerle su taşınan köyler var; yolları çamurdan çıkılmayan köylerimiz var. İşte, başkent Ankara.

Bakınız, Ankara'da Köy Hizmetleriyle ilgili olarak 6 743 kilometre yol bulunmaktadır, bunun ancak 3 200 kilometresi asfalttır. Onun da nasıl bir asfalt olduğunu hepimiz biliyoruz; altyapısı olmayan, sadece üzerine mıcır serilmiş ve bir kış geçtikten sonra bozulan bir asfalt. Tabiî ki, bunun 3 178 kilometresi stabilize kaplamalıdır. Maalesef, yine Ankara'da 863 köy ve 208 mahallesinin suyu yetersizdir.

Değerli arkadaşlar, Ankara, gerçekten, köyleriyle hizmet fukarasıdır. Nasıl ki, bir avuç insanın durumunu düşünerek, ülkeyi bir baştan bir başa kaderine terk etmişlerse, maalesef, köyler için de, bu iktidarlar zamanında aynı şey yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, uzağa gitmeyelim, şurada Çankaya'nın Karataş diye bir köyü var, Başbakanın otuz yıldır komşusu konumunda; toprak damlı evler, kışın çamurdan yazın tozdan geçilmeyen yolları, bir çalınan bir kesilen telefonları, arada bir aktığı zaman mutluluklar veren suları. Bu köy, Başbakanımızın, bakanlarımızın, hükümetimizin ilgi alanı içerisinde değildir. Tabiî, sadece bu değildir; Mamak'ın, Sincan'ın, Polatlı'nın, Haymana'nın, Bala'nın, Koçhisar'ın köyleri de, maalesef, bu ilginin dışındadır.

Azınlık bir grubun her zaman mutluluğunun devamının sağlanması vardır. Onun için, köykentler ortaya çıkarılmıştır. Eğer, köy-kent modeliyle köyler kalkınmaya başlarsa, tüm köylerimizin kendilerine sıra gelmesi için -bugün 76 000 küsur yerleşim birimi var; bunlardan 9 tanesi için bir yıl geçiyorsa, o zaman- bu modele geçmemiz için, köylerin kentleşmesi için 8 490 yıl beklememiz gerekiyor. Böyle bir hesap yaptım.

Ayrıca, 1978 yılında, yine bu anlayış ve zihniyetle, KUP diye, Köye Ulaşım Projesi adı altında birtakım projeler gerçekleştirilmeye çalışıldı. O güzelim makineler o köy yollarında bırakıldı ve maalesef, bunlar hep hayal olmaktan öteye gidemedi. Hâlâ, köylerimizde binalar yapılmış, sağlık ocaklarında ebe yok, hemşire yok ve hakikaten bütünü kapalı.

Tabiî ki, bunun dışında olanlar da var; yani, sadece bunlar değil. Bu ANAP'lı arkadaşlarımızın, şurada, Elmadağ'ın eteklerinde, Yakupabdal Köyünün altında yaptıkları bir Papatya Köyü var ki, bu, tabiî, dillere destan. Oradan Ankara'nın varoşlarını seyrediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamamlıyorum Değerli Başkan.

Tabiî, burada Köy Hizmetlerinde çalışan arkadaşlarımızın da sorununu ifade etmem gerekiyor. Ben de bir teknik elemanım. Gerçekten, mühendis ve teknik elemanlar, kendi çalıştırdıkları işçilerden daha az ücret almaktadırlar, haysiyet pahasına görev yapmaktadırlar. Tabiî ki, burada, alınteri döken ve aldığı ücretten memnun olmayan bu insanlarımızın, bu emeklerinin karşılığının verilmesi lazım.

Tabiî ki, bu arada, Köy Hizmetlerinin ortadan kaldırılması düşünülmektedir. Daha önce oy deposu olarak bakılıyordu. Burası bir istihdam yeri haline getirilerek, bu Köy Hizmetleri 80 000'lere varan insan çalıştırdı ve bunlar, seçimleri kazanabilmek için, bugün, bunları kaldıralım diyorlar. Ülkenin kaderi bir kuruluşun kapatılmasındaymış gibi, dış finans kuruluşlarına taahhütler mi veriyorsunuz?..

Değerli arkadaşlar, bunların yeniden yapılandırılması Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da var; ama, yıllardır bu konuda hiçbir mesafe alınmamış. Bizim yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduğumuz çalışmada diyoruz ki, eğer Köy Hizmetleri lağvedilecek, kaldırılacaksa, merkeziyetçi yapıdan vazgeçilecekse, o zaman, getirin, bütün makine, ekipman ve personeliyle bunları belediyelerimize verelim, belediyeler bu hizmetleri sürdürsün, hem imar hem yol hem bu hizmetleri götürsün.

Ben, bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor; hepinize teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Açılışa sorularla başlayacağız. Sayın Hükümet de konuşmadı...

Yalnız, bu soru talepleri silinebilir; biz, Başkanlık olarak, bir listesini aldık. Burada var; onun için, kimse endişe etmesin.

Alınan karar gereğince, saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, üçüncü tur bütçe görüşmeleri üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) (Devam)

A) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. –  Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2.    Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Üçüncü turdaki bütçeler üzerinde konuşmalar tamamlanmış; soru sorma işlemine gelince çalışma süremiz dolmuştu.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz soru ve cevap süresi 20 dakika idi.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - 10 dakika soru, 10 dakika cevap...

BAŞKAN - Bakalım... Köy Hizmetleri çok önemli de Sayın Bakan, Gümrük çok önemli değil; ama, vatandaşın yolu, suyu, elektriği çok önemli. Tabiî, vatandaşın günlük hayatını yakından ilgilendiren yol, su, elektrik meselesi daha önemli.

Soru sorma işlemine başlıyoruz efendim.

Sorular kısa, yorumsuz ve öz olsun; öteki arkadaşlar da soru sorma imkânına kavuşsun.

Sayın Öztürk?.. Yok.

Sayın Seyda, buyurun efendim; rica ediyorum, sorunuz kısa olsun, öz olsun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler'den, aşağıdaki sorularımın cevaplarını talep ediyorum.

1. Son gelişmelerle birlikte, Irak Devletinin, belirsiz bir tarihe kadar akaryakıt vermeyi durdurması sonucu, mazot taşımacılığı yapan binlerce vatandaşımız işsiz kalmıştır. Habur Sınır Kapısının eski işlevini ve ticarî canlılığını kazanması için, Irak Devletiyle ikili görüşmeleriniz oldu mu; olduysa, Habur Sınır Kapısı tekrar, eski ticarî canlılığı ne zaman kazanacaktır?

2. Habur Sınır Kapısındaki personel ve teknik malzeme eksikliklerini ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz?

3. Şırnak İlimiz, Suriye ve Irak Devletiyle sınır olduğundan, bölgede halkın geçişini sağlayacak ve önemli bir ticaret kapısı olabilecek bir noktadadır. Bu açıdan, daha önce açık olan; fakat, 1972'de kapatılan Şırnak İli Cizre-Saklan-Pasavan Kapısının yeniden açılması için bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Macit, buyurun efendim.

HASAN MACİT (Burdur) - Sayın Başkan, aracılığınızla, sayın bakanlarıma sormak istiyorum;

Sayın Yılmaz'a:

Bakanlık görevini devraldığınız da, bakanlık çalışanlarının sayısının 79 000 olduğunu ve daha sonra 49 000'e düştüğünü biliyoruz. Eksilen 30 000 personel, hizmetleri aksatmış mıdır; bu sayı içerisinde bankamatik memuru tabir edilen, yani, çalışmadan maaş alan personel var mıdır?

Sayın Ünlü'ye:

Bilindiği gibi, sporun tabanı ilköğretim okullarıdır. Okullarda, okul spor klüpleri kurulmasına yönelik bir çalışmanız var mıdır; yoksa, böyle bir çalışmayı düşünüyor musunuz?

2001 yılı içerisinde, yaz aylarında gençlik kamplarında, yurtiçi ve yurtdışı gençlerinin, kampta kaldıkları sayıları kaçar kişidir? 2002 yılında hedefimiz nedir?

Sayın Keçeciler'e:

57 nci hükümet kurulduğundan bu tarafa, göreve başladığından bu tarafa, gümrük kapısı sayısı kaç idi? Bu kapılarda otomasyona tam geçildi mi? Gümrük kapılarının, yap-işlet-devret modeliyle kaç tanesi devredildi? Devredilen kapılardaki verimlilik artışıyla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Sayın Gemici'ye:

İlköğretim öğrencilerine süt dağıtım projenizin olduğunu öğrendik. Bu projenizi nasıl hayata geçireceksiniz? Neyi amaçlıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - İktidar partisi milletvekilleri olarak, bakanları övücü sorular değil de, halkın gerçek ihtiyaçlarını dile getirici sorular sorarsanız, memnun olurum. (DSP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Öyle yapıyor!..

BAŞKAN - Sayın Aktaş, buyurun efendim...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Soru soruyor...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Bir dakika efendim... Benim de Başkan olarak tercihim var...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayır, öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Var canım... Size danışacak halim yok. (DSP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Olmaz Başkan!..

BAŞKAN - Yahu, bu kadar da sinirlenmenize gerek yok. İktidar olarak biraz müsamahalı olun, sabırlı olun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan doğru söylüyor.

BAŞKAN - Sayın Aktaş, buyurun; sorunuzu sorun.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki sorumu, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler'e soruyorum:

1995'ten beri, AB'nin gümrük birliğine girdiğimizden beri, bugüne kadar Türkiye'nin zararı olmuş mudur? Olmuşsa, ne kadardır?

İkinci bir soru; son operasyonlarla ortaya çıkan hayalî ihracat miktarı ne kadardır?

Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı, değerli hemşerim Sayın Yılmaz Beye de bir sorum var. Köy hizmetlerinin ortadan kaldırılmasıyla kamuoyuna yansıyan şekliyle, yılda 500 milyon dolar bir gelir sağlanacağı söyleniyor; bu doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aktaş.

Sayın Şahin, buyurun efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben de, spordan sorumlu Devlet Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum.

Spor, hiç şüphesiz ki, ülkelerin tanıtımında çok büyük rol oynuyor. İstanbul'da yapılan Avrasya Maratonu, Türkiye'nin tanıtımında gerçekten önemli rol oynamış bir spor etkinliğiydi. Geçtiğimiz yıllarda, 100 000 kişinin, 200 000 kişinin katıldığı şekilde icra edilirken, bu yıl yapılanlara 2 000 kişi iştirak etti, nitekim basına da yansıdı. Bunun sebebi nedir? İstanbul Büyükşehir Belediyesinden alıp, Bakanlığınızın organizesinden kaynaklanmış olabilir mi? Bu soruya cevap verirseniz çok sevineceğim.

Başka bir sorum daha vardı; benden sonraki arkadaşlara zaman kalsın diye, ondan feragat ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Suna, buyurun efendim.

HASAN SUNA (Yalova) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Mustafa Yılmaz'a sorularımı soruyorum:

1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün personel giderleriyle, elde edilen hizmet ve yatırımlar ihale yoluyla elde edilseydi, 2001 yılı fiyatlarıyla devletimize kaça mal olacaktı?

2. İş makineleri alımında, kamuoyunda konuşulan rakamlar çok farklı. Bakanlığınızın alımlarındaki bedellerle, yerelde alımı yapılan makine bedellerini açıklar mısınız?

3. Göreve geldiğinizde, Bakanlığınızın personel sayısı ne idi; bugün nedir? Bugüne kadar, ne kadar yeni personel istihdam ettiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bozyel, buyurun efendim.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sayın Başkanım, delaletinizle sayın bakanlarımıza sormak istiyorum. Önce, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza; Iğdır, acil destek kapsamında ve kalkınmada öncelikli iller arasında olmasına rağmen, bugüne kadar, Bakanlığınızla irtibatlı yatırım tekliflerimizle ilgili 2,5 yıl içerisinde tek bir kuruş ödenek almadık, o konuda hassasiyetlerinizi arz ediyorum.

İkincisi, gümrüklerle ilgili. Sayın Bakınım, zatıâlilerinize de iletmiştim, Gümrük Müdürünün, maalesef, Nahcivan'la Türkiye arasındaki ilişkileri bozacak tarzda, devlet adamına yakışmayacak, çirkin davranışları var, buradan sizlere tekrar iletmek zorunda kalıyorum.

Ayrıca, mesai saatlerinin uzatılması noktasında tekliflerimiz vardı; çünkü, çok sıkışıyoruz o bölgede ve ayrıca, yaklaşık 3 000 kişi Nahcivanlıyla evli, bu 50'şer dolarlık mesele, her ne kadar Bakanlar Kurulu meselesiyse de, tekrar zatıâlinizin hassasiyetlerini rica ediyorum.

Son olarak, Köy Hizmetleriyle ilgili olarak, bugüne kadar, Iğdır, ova olmasına rağmen, maalesef, Köy Hizmetleri tarafından, Iğdır'a 10 kilometrelik bir asfaltlama çalışması yapılmış oldu bu yıl içerisinde ve ayrıca, yine, çok acilen 1 adet sondaj makinesiyle, 10 adet kamyona ihtiyacımız var; bu konuda da, zatıâlilerinizden özellikle istirhamımız var. Ödeneğiniz var mı bu programda, her üç bakanımıza da bu konuda soruyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bize de sıra gelsin. Soru sormuyor anlatıyor!..

BAŞKAN - Şimdi, aslında, soruların iktidar partisi milletvekilleri tarafından az sorulması lazım. İktidar, sizin emrinizde. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Böyle bir usul mü var Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, ben... Rica ediyorum... Şimdi, muhalefet partisi milletvekilleri, gündemdışı... (Gürültüler)

Arkadaşlar, bir dinler misiniz.... Yani, birbirimizi anlayalım. Burada zoraki bir şey yok.  Hükümet sizin emrinizde. İktidar partisi milletvekilleri, her an için gidip de iktidardaki bakanlarla kendi sorunlarını çözebilir; ama, muhalefetin elinde imkân yok.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bizde ayırım yok...

BAŞKAN - Beyler ben size doğrusunu söylüyorum; ister anlayın ister anlamayın. Tamam mı...

Sayın Albay?.. Yok.

Sayın Kaya, buyurun.

YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanıma sorumu yöneltiyorum: 2001 yılı içerisindeki masterplan uygulamasını benimsiyoruz; ancak, bu uygulama, bazı eksiklikleri ve haksızlıkları ortaya çıkarmıştır. Birincisi, il özel idarelerinin, yani il genel meclislerinin yapmış olduğu programları aksattığı için il genel meclislerini zor durumda bırakmıştır. İkincisi ise, bir köyün birden çok mahallesi varsa, bunların hesaba katılmaması köylerimizi zor durumda bırakmıştır. Uygulama devam edecek mi? Edecekse, bu hususlar göz önünde bulundurulacak mı?

İkinci sorum da, spordan sorumlu Devlet Bakanıma.

Bilindiği gibi, Bulgaristan'da yapılan son dünya serbest güreş şampiyonasında, güreşte hayli gerilediğimizi ortaya koyduk. Şu anda, güreşe yeterli destek gösteriliyor mu veya bunun için, güreşin altyapısını oluşturan güreş eğitim merkezlerimize yeterli ilgi gösteriliyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Parlak, buyurun.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici'den iki şey öğrenmek istiyorum.

Birincisi: Bugünkü ekonomik koşullar içerisinde, özellikle geçim sıkıntısı içinde olan bölgelerde veya halkımızın olduğu yörelerde büyük çapta yapılan yardımların -yakacak yardımı, yiyecek yardımı, giyecek yardımı- öğrencilere ve çocuklara yapılan beslenme ve okul ihtiyaçlarını karşılama yönündeki hizmetlerin zaman zaman eleştirildiğini görmekteyiz. Bu konuda, Yüce Genel Kurulu ve kamuoyunu aydınlatmayı düşünür müsünüz?

İkinci sorum: Yine, zatıâlinize bağlı bulunan çocuk esirgeme kurumlarında özürlülerin kaç senede sırası geliyor? Bu konuda bir tespit var mıdır? Çünkü, tanık olduğum bazı özürlüler on sene beklemiştir ve sonunda rahmete kavuşmuş; ama, bu muradına erememiştir, aileleri de bunun ıstırabını yaşamıştır. Bu konuda bir sıralama var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Sorular kısa olsun.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Bakanımız Sayın Mustafa Yılmaz'a aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

1. 40 bin köye hizmet ve hayat veren, medeniyet götüren Köy Hizmetlerinin bölge müdürlüklerinin kapatılma düşünce ve kararı, bu hükümetin, tarıma, köye ve köylüye bakış açısının önemini gösteriyor. Acaba, tasarruf tedbirlerini, hükümet, neden Köy Hizmetlerinden başlatmıştır?

2. Acaba, hükümetin bu fikri ve kararı, IMF'in dayatması neticesinde mi alındı, açıklar mısınız?

3. 50 yaşını dolduran işçilerin emekliliğe zorlanması, sizin işçiye bakış açınızı göstermiyor mu? Yeni kadroya geçirdiğiniz yetişmiş elemanlara yazık olmuyor mu?

4. Köy Hizmetleri bütçesinin azlığı nedeniyle, Plan ve Bütçe Komisyonunda vermiş olduğumuz önergeyle, il özel idaresine, yani, valilerin emrine, her ile 2 trilyon ödenek ayrılarak köylere hizmet götürülmesini ve sulama göletlerinin bitirilmesini istemiştik. Hükümet olarak bu hususta düşünceleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, çok arkadaşımızın soru istekleri var. Hakikaten, bugün, Türkiye'de en önemli, zorunlu ihtiyaç, yol, su gibi temel ihtiyaçlardır.

Yani, ben, anlamıyorum, hükümet de, çıkıp konuşma hakkını kullanmadı. Bütçe, bir ülkenin... (DSP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Zaman harcıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, bir dakika...

Efendim, ne var yani, zaman bitmiyor ki... Hayat uzun, merak etmeyin, zaman bitmiyor...

Arkadaşlar, ben anlamıyorum, yani, şimdi, burada ciddî bir şey yapıyoruz. Bir devletin bütçesi konuşulduğu zaman, Türkiye'de bizi dinleyen insanlar, kendi sorunlarının Mecliste dile getirilmesini isterler. Her yörenin insanları... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Efendim, dinleyin bakalım.

Milletvekiline, bütçede konuşma hakkını vermeyeceksiniz, gündemdışı konuşma vermeyeceksiniz, bu milletvekilleri, ne zaman, vatandaşın derdini dile getirecek? (AK Parti ve SP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne alakası var? Arkadaşımız soru soruyor.

BAŞKAN - Onun için... Efendim, bakın, muhalefetten konuşan kimse yok ki, İki milletvekili konuştu. (AK Parti sıralarından "Bravo Başkan" sesleri alkışlar)

Yahu, siz, iktidar partisinin milletvekili olarak sorumluluk taşıyın!..

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Biz soru soruyoruz, siz, engelliyorsunuz Allah, Allah!..

BAŞKAN - Bir şey söylüyorum...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Siz zaman alıyorsunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, İçtüzük, gruplara ve iki kişiye konuşma hakkı veriyor, niye böyle söylüyorsunuz?!.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük vermiş de... Tamam... Neyse... (DSP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, ben; bir yere varmak istiyorum; yani, kızmaya gerek yok. Birbirimizi anlayalım. Ben diyorum ki...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, siz, zaman alıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, dün de 40 dakika soru soruldu; ona niye müdahale etmediniz?

Allah, Allah!.. Ben, bir şey demiyorum.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan Tunceli'yle ilgili soru sormuyorsunuz!..

BAŞKAN - Ben Tunceli'yle ilgili bir şey söyledim mi? Türkiye'de hizmete en muhtaç il Tunceli. Gelin, söyleyelim işte.

Arkadaşların soru sorma isteklerini yerine getiriyorum.

Sayın Piruzbeyoğlu, buyurun efendim.

MECİT PİRUZBEYOĞLU (Hakkâri) - Sayın Başkan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden sorumlu Sayın Devlet bakanımıza şu soruyu sormak istiyorum: Biliyorsunuz, Hakkâri, cumhuriyet tarihinden bu yana hep geri kalmış ve bugün de en geri kalmış, mahrumiyet bölgesi bir ilimizdir. Hakkâri'nin Şemdinli İlçesinin Derecik yolu 80 kilometredir ve 9 saatte alınıyor. 3 senedir bütün projeleri, her şeyi hazır olduğu halde, Sayın Bakanımıza arz ediyoruz, Başbakanımıza arz ediyoruz "güvenlik yoludur" diyorlar; güvenlik birimlerine gidiyoruz, "Köy Hizmetlerinindir" diyorlar. Bu yol, Türkiye'nin en büyük grup köy yollarının arasındadır ve bu yol üzerindeki insanlar, terör nedeniyle 350 şehit vermiştir. Baştan sona kadar köyler yıkılmış ve halen okulu olmayan köyler vardır. Türkçe bilmeyen insan sayısı yüzde 75'tir. Bu yol neden yapılmıyor benim merakım bunadır. Sayın Bakanım, buna, lütfen cevap versinler, bu yol yapılacak mı, yapılmayacak mı?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, bu arada, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, daha işin başlangıcında bana bir yazılı soru göndermişti okutuyorum: (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

HALİK ÇALIK (Kocaeli) - Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Yani, hep MHP'liler soru soracak değil ki, Mecliste altı tane parti var canım! (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun, okur musunuz.

"Sayın Başkanım, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz'ın cevaplandırması dileğiyle sorularımı sunuyorum.

                        Saffet Arıkan Bedük

                                            Ankara

Soru 1. Polatlı'da köylümüzün, çiftçimizin toprağını işlemesi ve verim elde etmesini temin etmek üzere DYP zamanında köylerde uygulanan elektrikli sulama sistemlerini devam ettirmeyi ve yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz?

Soru 2. Şereflikoçhisar, Çalören ve Koçarlı Kasabalarının yolları tamamen bozuk olup, bitişiğindeki kasabalara getirilen, onarılan yolların bu kasabalara gelince yarım bırakılmasını doğru ve hakkaniyete uygun buluyor musunuz?

Soru 3. Haymana Boyalı Köyü iltisakı için yarım kalan 2 kilometrelik yolun ikmal edilmeme sebebi nedir ve ne zaman yapılacaktır?"

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bu, usulde yok Sayın Başkan.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Böyle bir usul yok. Böyle bir usul var mı Başkan?!

BAŞKAN - Devam edin, okuyun.

"Soru 4. Polatlı Kayalı, Köseler, Sarıhalil ile Eskipolatlı, Gündoğan, Karakıyı, ayrıca Özyurt, Sinanlı yolları tamamen bozuk..."

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bir de, DSP'li bir arkadaşımızın... (DSP ve MHP sıralarından "olmaz öyle şey" sesleri)

Arkadaşlar, hayır, bitirelim mi soruları?..

Sayın Köse?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İçtüzüğü aç, İçtüzüğü oku...

BAŞKAN - İçtüzüğü, hesabınıza geldiği zaman ihmal etmesini biliyorsunuz!..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Biraz evvel, geldiniz bana "bizim Gruba biraz fazla söz hakkı verin" dediniz, ben verdim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Vermeseydiniz.

BAŞKAN - Ha, vermeseydim; ama, Grup Başkanvekilisiniz diye sizi kırmadım. Bir arkadaşımız da geldi bana rica etti "bir soru var okur musunuz" dedi. Ne olacak yani, kıyamet mi koptu?

Sayın Mükerrem Levent, buyurun siz de sorun efendim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum; ama, elektronik oylamada sıralama yapılırken düzgün bir sıralama çıkıyor, buna riayet ediniz.

BAŞKAN - Ben riayet ediyorum.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Burada MHP söz alır, bir başkası alır önemli değildir; ama, burada elektronik sıralamada 1'den 10'a kadar hangisi varsa ona söz vereceksiniz efendim.

BAŞKAN - Sorunuzu soruyorsanız sorun; yoksa, başkasına geçeceğim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aşağıdaki sorularımın Bakanlarımız tarafından cevaplandırmasını arz ederim.

Köy Hizmetlerinin uhdesinde bulunan Ulukışla-Emirler-Çamardı-Yeniköy Göletine ek ödenek sözü vermenize rağmen, bu ödeneği vermediğiniz gibi, Dikilitaş Barajının anakanallarıyla ilgili, bugüne kadar hiçbir ödenek de çıkmamıştır. Sayın Bakanım, ne zaman çıkacak?

Spordan sorumlu Devlet Bakanımıza soruyorum: Niğde İlinde yapımı devam eden bir havuzumuz vardır. Bununla ilgili, bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bilgi verirseniz sevinirim.

Sayın Bakanım, bu, gümrüklerle ilgili soruyu size daha önce de yöneltmiştim; Türkiye'de ihtisas gümrüklerinin bir an önce tamamlanması önemlidir; çünkü, ithalat ve ihracatta yapılan yolsuzlukların önüne geçilmesinde en önemli unsurdur.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Arkadaşlar, zaten 20 dakikalık süre...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bir ben kaldım...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, eğer, uygun görürseniz, gruplarınız da tasvip ederse, bu soru sorma işlemini biraz uzatalım. Hakikaten, burada, milletvekilinin kendi yöresindeki...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - 20 dakika... 20 dakika...

BAŞKAN - Bir dakika... 20 dakika; ben kabul ediyorum canım; ama, dün burada 36 dakika sürdü.

Köy hizmetleri önemli bir kuruluş. Burada, hakikaten, şu anda televizyonları başında bizi dinleyen insanların... Birçok köyde su yok, yol yok, insanlar sıkıntıda. Burada bu dile getirilse, en azından, vatandaş, manen tatmin olur. Siz diyorsunuz ki, zamanımız yok. Zamanınız yoksa, ben bir şey demiyorum, ben size bağlıyım. Yani, bir iki şey söyleyince de hemen tepki gösteriyorsunuz. Önemli bir olay. Gruplar isterlerse, soru sorma işlemini 10-15 dakika daha uzatalım, her arkadaşımız sorusunu sorsun, bakanlarımız da kendilerine yazılı cevap versin. Takdir sizin. Ben burada hiçbir zaman keyfîliğe kaçmam.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Lütfen kurallara uyun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim. Tamam, değilim de... Bazen de İçtüzüğü...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bundan sonraki uygulamalara temel teşkil etmemek, yeni bir örnek oluşturmamak şartıyla, köylerimizi ve köylülerimizi çok yakından ilgilendirdiği için, sadece bu turla ilgili olmak üzere 15 dakika uzatılmasına bizim itirazımız olmaz.

BAŞKAN - Öteki gruplarda da bir itiraz yoksa...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Olur mu böyle şey Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Olmaz Sayın Başkan.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Peki efendim, tamam, soru sorma işlemini burada kesiyorum. Benim de sorularım vardı, sormuyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle adalet olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanlarımız cevap veriyorlarsa, 5'er dakika cevap versinler efendim.

Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanından başlayalım.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün müzakere ettiğimiz bütçemiz vesilesiyle grupları adına söz alıp konuşan, konuşmaları sırasında takdirleriyle bize teşvik, şevk ve cesaret veren, tenkitleriyle yol gösteren bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, suallere cevap arz etmeye çalışıyorum.

BAŞKAN - Çok kısa Sayın Bakanım... İsterseniz yazılı da cevap verebilirsiniz.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Zaten bazılarına yazılı cevap vereceğim, ama, bir kısmına şimdi cevap vermem lazım.

Sayın Seyda "Habur Sınır Kapısı ne zaman açılacak? Cizre kapısının açılması için bir çabanız var mı?" dedi. Şunları hemen ifade edelim: Habur Sınır Kapısında hizmet 24 saat aralıksız olarak verilmektedir. Şu anda 1 000'e yakın hampetrol tankeri her gün giriş çıkış yapmaktadır, normal giriş çıkışlar olmaktadır, sadece, mazot girişleri yoktur; çünkü, Irak, Kuzey Irak'a mazot vermemektedir. Bizim mutat depo dediğimiz depolarla fiber kamyonlarının aldığı mazot Kuzey Irak'tan alınmaktadır. Kuzey Irak'ta bu mazot bulunmadığı için, Irak vermediği için.. Daha doğrusu 11 Eylül krizinden sonra kendisi stok yapmaya başladığı için vermemektedir. Verilmeyen mazotu zorla alma durumumuz söz konusu değildir. Verildiği zaman -bizim gümrüklerimizde herhangi bir sorun yok- hemen işlemeye başlar. Bu konu, Irak yetkililerine tarafımızdan, hükümetimiz tarafından sorulmuştur.

Cizre Kapısının açılması düşünülmemektedir. İkinci kapı olarak Şırnak Silopi Ovaköy'de Ali Rıza Efendi Kapısı 2002 programına alınmıştır, çalışmaları sürdürülmektedir; inşallah, ilk fırsatta bu kapının açılması için gereken çaba gösterilecektir.

Sayın Hasan Macit, gümrük kapılarında iktidara geldiğinizde kaç kapınız vardı, ne kadar kapı kapatıldı diye sordular. 120 gümrük kapısı işlevsizliği sebebiyle, tek bir beyanname doldurmamış olmaları sebebiyle, biliyorsunuz, 1999 yılının ekim ayında Bakanlar Kurulumuzun aldığı bir kararla kapatılmıştır. Şu anda 133 gümrük kapımızda işlem yapılmaktadır.

“Kaç kapınızda otomasyona geçildi?” 18 gümrük başmüdürlüğünde ve 59 gümrük kapımızda otomasyona geçilmiştir. Şu anda gümrükleme işlemlerinin Türkiye'de yüzde 98'i otomasyonla yapılmaktadır.

“Yap-işlet-devret usulüyle kaç kapı verildi?” Bu yap-işlet-devret usulüyle, İpsala Gümrük Kapısı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, Gürbulak Gümrük Kapısı da, Uluslararası Nakliyeciler Derneğine verilmiştir. Bunlarla ilgili mukaveleler yapılmıştır. Yakında temelleri atılacaktır. İpsala Gümrük Kapısı sekiz ayda, Gürbulak Gümrük Kapısı da onsekiz ayda tamamlanarak hizmete girecektir.

Acaba, bu gümrük kapılarında otomasyona geçmekten dolayı ne gibi bir zaman kazanıldı diye sordu Hasan Macit Bey. Şöyle ifade edelim: Eskiden üç ile yirmi gün arasında yapılan ihracat işlemleri yirmidört saat içerisinde yapılır hale gelmiştir.

Bir diğer soru: Hayalî ihracat operasyonlarının ekonomik boyutu nedir diye Sayın Aktaş sormuşlar. Şöyle ifade edelim: 2000 yılından beri çeşitli adlarla yapılan, paraşüt, balina, buffalo, sis, fırtına, kartal, hasat gibi operasyonların ekonomik değeri 1,2 milyar dolardır. Bugüne kadar tespit edilen kaçak 195 milyon dolardır. 5 640 ton dondurulmuş et, 2 545 adet lüks araba yakalanmış ve mahkemeye sevk edilmiştir. Büyük çapta yabancı sigara, 45 trilyon liralık mazot yakalanarak gemilere el konulmuş ve bunlar adlî makamlara sevk edilmişlerdir; tahkikatlar ve takibatlar devam etmektedir.

"Gümrük birliğinin ekonomik sorunları nedir" diye sormuş Sayın Aktaş. Gümrük birliği öncesi ile sonrasında Avrupa Birliği ülkeleriyle dışticaret dengeleri şöyledir: İhracatımızın payı değişmemiştir. İthalatımızın payı gümrük birliği sonrası yüzde 10 artmıştır. Avrupa Birliği ülkeleriyle dışticaretimiz yüzde 55 dolayındadır. Gümrük birliği sonrası dışticaretten alınan vergilerin toplam vergi gelirlerimiz içerisindeki payı da yüzde 14 ile 17 arasında değişmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Ötekilere de yazılı cevap verirseniz... Öteki arkadaşlar da 5'er dakika cevap verirse, 20 dakika olur.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Bir iki tane daha önemli soru var... Ama, siz 20 dakika soru aldınız, cevaplar da 20 dakika olacak, başka çaresi yok!

BAŞKAN - Hayır... Hayır... Soru ve cevaplar 20 dakika canım. Sayın Bakan, soru ve cevaplar 20 dakika. Biz, milletvekillerine biraz fazla tolerans gösterdik. Sizin süreniz, tamam; şimdi, Sayın Gemici'ye verelim sözü.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Bir soruya daha cevap vereyim, hemen kapatacağım efendim.

Şöyle toparlıyorum: Şimdi, Sayın Bozyel sordu... Nahcivan Gümrük Kapımız, normal ve düzenli işleyen bir kapıdır. Oradaki gümrük müdürümüz, bizdeki siciline göre, düzgün bir gümrük müdürüdür. Gümrük müdürünün değiştirilmesi gerekirse, Nahcivanlılar değiştirmelidir. Biz, gümrük müdürümüzü değiştirmeyi düşünmüyoruz; onu özellikle ifade edeyim.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Nahcivanlılara küfür ediyor, Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Mesai saatleri, bizim, tek taraflı olarak düzenlediğimiz bir mesai saati düzeni değildir. Orada, güvenlik görevlileriyle beraber mesai saatleri düzenlenmektedir. Bunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Nahcivan Gümrük Müdürlüğümüzü yeniden yaptık, gıcır gıcır yaptık, personelini baştan aşağı da yeniledik; dolayısıyla, Nahcivan'da herhangi bir sorunumuz yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Gemici, zatıâliniz buyurun efendim, siz cevap verin.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sayın Bakan, soruşturma açılmasıyla ilgili mektubu gönderdim, olayı takip ediyorum; ne yaptınız bu konuda?

BAŞKAN - Efendim, tamam... Sayın Bakan cevap verdi, yazılı olarak da cevap verecek.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Diğerlerine de yazılı cevap vereceğim; çünkü, zamanım yok; yoksa, hepsini cevaplandırırdım.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Gümrük müdürü, oradaki Türklere "köpek soylular" diyor.

BAŞKAN - Sayın Bozyel, rica ediyorum, tamam... Sonra yazılı olarak cevabını alırsınız.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - O zaman, bir soruşturma açın Sayın Bakanım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Orada niye konuşuyorsunuz, buraya gelir söylersiniz yahu!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir soruşturma açın bari Sayın Bakan, bir milletvekili bir şey iddia ediyor.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gemici.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bugün için 30 000'i aşkın çocuk, özürlü, genç, yaşlı insanımıza hizmet veren Türkiye'nin en önemli sosyal hizmet kuruluşudur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, gerçekten, çok zor bir görevi yerine getirmektedir. Kurum ve çalışanları, çocuklarımıza bir evlat sevgisiyle, gençlere bir arkadaş duyarlılığıyla, yaşlı insanlarımıza da saygıyla hizmet vermeye çalışmaktadır.

Ben, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesiyle ilgili görüş bildiren ve soru sorarak ilgilerini ortaya koyan bütün milletvekili arkadaşlarıma, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili göstermiş oldukları özen için teşekkür ediyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili işaret etmek istediğim bir nokta vardır; o da, bilindiği gibi, 1988 yılında çıkan 3413 sayılı Yasayla, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yuva ve yurtlarından yetişen çocuklara kamuda istihdam olanağı verilmiştir. Bütün kurumlar, serbest kadrolarının binde 1'i oranında bu çocuklarımızdan her yıl işe almak zorundadır. Bazı kurumlarımız bu sorumluluklarını son derece titiz bir şekilde yerine getirmektedir; ama, ne yazık ki, bazı kurumlarımız, devletin bu yetim çocuklara verdiği hakla ilgili yeterli özeni göstermemektedir.

1997 yılında ortalama her yıl 1 000 çocuk işe yerleşirken, 1998 yılından itibaren ortalama 2 000 - 2 500 civarında çocuk işe yerleştirilmektedir. Bu sene, 1 983 çocuk işe yerleştirilmektedir; ancak, 3 200 çocuğumuz işe yerleşmek üzere beklemektedir. Bu konuda herhangi bir kısıtlama yoktur, herhangi bir tasarruf tedbirine de tabi değildir.

Ben, buradan, bütün kurumlarımıza, özellikle üniversitelerimize ve büyükşehir belediye başkanlıklarımıza -büyükşehir belediye başkanlıklarımızdan sadece İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı bu konudaki sorumluluğunu bugüne kadar yerine getirmiştir- bir çağrıda bulunmak istiyorum; bu çocuklarımızla ilgili işe yerleştirme konusunda daha duyarlı olmaları için.

Sayın Başkan, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili bir başka konu da, özürlüler konusudur. Gerçekten, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu özürlülere verdiği hizmetleri son dört yılda 2 misline yakın artırmasına rağmen, 26 olan kuruluş sayımızı bugün için 28'e çıkardık,       3 600 özürlümüze bakıyoruz; ama, 2 000'den fazla özürlü çocuğumuz kuruma yerleşmek üzere sırada beklemektedir. Yeni kuruluşlar açma çabası içerisindeyiz; yeni açılacak 3 kuruluşumuz var; ama, bu talepleri karşılamakta zorluk çekiyoruz.

Daha önce, konuşmacılar, huzurevi konusunu dile getirdiler. Türkiye'de 61 huzurevimiz var, 6 240 kapasitesi var; ama, bunlardan sadece 5 400'ü dolu; yani, bizim 1 000 boş kapasitemiz var. Şu anda, yeni açılacak huzurevlerimiz de var. Toplumda bir hayır işi yapmak akıllara geldiği zaman, düşünüldüğü zaman, önce huzurevi düşünülmektedir. Bana göre, Türkiye'de, bundan sonra, artık, bir hayır yapmak isteyen insanın veya kurumun, mutlaka, özürlü çocuklarla ilgili yardım etmesi ve bizim de, yatırımlarımızı o yönde geliştirmemiz gerekmektedir.

Sayın Başkan, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak arkadaşımızın, yapılan sosyal yardımlarla ilgili sorusu vardı. Son iki ay içerisinde, ülkemizdeki yoksul öğrencilere eğitim yardımı olarak, gıda, beslenme ve yakacak yardımları olarak toplam 144 trilyon lira kaynak ayrılarak, 1 milyon 50 bin çocuğumuza okula başlangıç eğitim yardımı yapılmıştır; kitap, kırtasiye, giyim yardımları yapılmıştır. Bunun yanında, 600 000 aileye gıda yardımı, 400 000 aileye de yakacak yardımı yapılması şu an için sürdürülmektedir. Tabiî, bu yardım programlarından birinden yararlanan diğerlerinden de yararlanabiliyor olabilir; örneğin, eğitim yardımı alan yakacak yardımı da alabilir. Bu şekilde, toplam 2 milyon 50 bin aileye yardım yapılmıştır; bu, gerçekten çok önemli bir rakamdır.

Sayın Başkan, Hasan Macit arkadaşımızın süt uygulamasıyla ilgili bir sorusu vardı.

BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz, ötekilere de yazılı cevap verin; çünkü, 2 bakanımız daha konuşacak. Rica ediyorum.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, 1 dakikada söyleyebilirim, izin verirseniz.

BAŞKAN - Peki efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, ülkemizde, özellikle büyük şehirlerimizde yoksul ailelerin çocuklarının beslenmesine katkıda bulunmak üzere bir süt projesi geliştirilmiştir. Buna göre, Türkiye'nin dört ilinde, Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır büyük şehirlerimizin merkez ilçelerinde 2001-2002 eğitim öğretim yılının ikinci devresinde uygulanmak üzere ve her gün 1 milyon çocuğa 1/5 litrelik; yani, 200 mililitrelik paket süt dağıtmak üzere ihale aşamasına gelmiş bulunmaktayız.

Bununla, biraz önce söylediğim gibi, birincisi, yoksul ailelerin çocuklarının beslenmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktayız. İkincisi, bilindiği gibi, Türkiye'de, gelişmiş dünya ülkeleriyle mukayese ettiğimiz zaman, süt tüketimi gerçekten çok düşük seviyelerdedir; özellikle çocuklar çok az süt tüketmektedir ve bu da, tabiî ki, toplumumuzun sağlık yapısını olumsuz etkilemektedir. Bununla, Türkiye'de süt tüketimi alışkanlığını geliştirmeyi amaçlamaktayız.

Ayrıca, tabiî, olayın ekonomik boyutu vardır ve bir de, tarımı ve hayvancılığı geliştirici boyutu vardır. Her gün 1 milyon çocuğa süt dağıtılması demek, 200 000 litre süt dağıtılması demektir. Bu da, her gün yaklaşık 20 000 ineğin sütünün değerlendirilmesi demektir. Bu projeyle, ülkemizdeki süt hayvancılığı da, süt üreticiliği de gelişmiş olacaktır.

Ben, tekrar, bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımıza söz veriyorum.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, köylüyü sevdiğini iddia eden -sevdiğinize de inanıyorum- bir Başkan olarak, kaç dakika zamanım var, onu bir bileyim önce!

BAŞKAN - Vallahi, ben, bütün zamanı size veriyorum; yani, 24 saat konuşabilirsiniz; ama, Parlamento kabul ederse!

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Hayır... Zaman olarak serbest miyim?

BAŞKAN - Yok, hayır... 5 dakika... 5 dakika... 5 dakika...

Özür dilerim, şu anda bir şey söyleyeyim: Aslında, bu gibi konuların, uzun uzadıya burada tartışılması lazım.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sayın Başkan, yetkiniz var; 10 dakika istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum.

Bütçe programının yetersiz olduğunu bütün grupların kabul etmesi lazım; yani, gerçekten, burada, 4 Sayın Bakanımız, sorulan sorulara cevap veremiyor, milletvekilleri soru soramıyor. Eskiden bir ay burada müzakere yapılıyordu; bunu getirip, bu kadar kısaltmanın da bir anlamı yok; ama, takdir... Gruplar gelmiş, böyle bir şey vermiş; bence yetersizdir.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, bana soru çok geldi; onun için sizden rica ediyorum...

BAŞKAN - Efendim, peki, kısa bir açıklama yapın da...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, Sayın Macit'in sorduğu, Köy Hizmetlerinde işçi azalması, bankamatik konusu... Onları defalarca televizyonlarda söylemiştik; işçi sayısı, biz geldiğiniz de 70 000 civarında idi, şu anda 49 900 civarındadır, 4,5 yılda benim tarafımdan Köy Hizmetlerine tek bir işçi alınmamıştır; onu izah edeyim.

Sayın Nurettin Aktaş'ın "Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kalkarsa 500 milyon dolarlık bir tasarruf sağlanacağı iddia ediliyor; bu doğru mudur?" sorusu vardı. Ben, buna, doğru veya eğri diyemiyorum; çünkü, kâğıt üzerinde bir çalışma önümüze gelmiyor, yok; yani, bu bir konuşmadır, iddiadır. Herkes bir şey söyleyebilir. Bana göre 500 000 dolar değil, belki daha çok zararı olur. Başka bir düşünceye göre kârı olur. Onun için önüme gelmiş, yapılmış bir çalışma yok, kâğıt üzerinde bir şey yok. Herkes düşüncesini söylüyor. Düşüncelere saygı duyarız. Bana göre zararı olur.

Hasan Suna Bey "İhaleler Köy Hizmetleri tarafından yapılırsa, kâr ve zarar ne olur?" diyor. Orada şunu söylemek isterim: Bir örnek vereyim. HİS göletini Köy Hizmetleri yaparsa 3 milyar, müteahhide yaptırırsak 30 milyar; asfaltı Köy Hizmetleri yaparsa kilometresi 13 milyar, müteahhit yaparsa 40 milyar; içmesuyunun bir ünitesi, örneğin 30 milyara çıkıyorsa, müteahhide yaptırırsak 60 milyar. Nedeni ne derseniz; işçileri kendimiz çalıştırdığımız için -maaş verdiğimiz insanlar- biz, ucuza mal ediyoruz; tabiî kendi işçimiz, emanet yapıyoruz; yani, ondan dolayı ucuza mal ediyoruz.

Onun için, müteahhitlere karşı değiliz, müteahhit de iş yapacaktır; ama, işçi boş otururken, eğer, bu işçinin maaşını devlet ödüyorsa, işçiye yaptıracağımız bir şeyi müteahhide yaptırmanın yanlış olduğunu söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Yani, o zaman, ihale yapmadan yapın diyorsunuz...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Hayır... Bir kısmını... Efendim, yapabildiğimizi işçiyle yapacağız, yapamadığımızı, ulaştıramadığımızı müteahhide vereceğiz. Ona karşı değiliz; yani, müteahhit arkadaşlarımız da iş yapacak.

Başka bir soru, makine alımında... Makine alımında, ben övünmek istemiyorum, Sayın Genel Müdürlüğümüzün elemanlarına teşekkür ediyorum. Belki, Japonya'daki kriz dolayısıyla toplu bir makine alımı yaptık. Ben kendime pay çıkarmak istemiyorum; ama, normal makine fiyatlarının yarısında bir makine alımı yapıldı. Hazinenin, bize, makine alın diye verdiği 271 000 000 dolar para, ihale sonucunda 171 000 000 dolara düşmüştür. 171 000 000 dolarlık ihale vermişizdir, kırmışlardır; Japonlar çok kırmışlardır. Makineleri ucuza almışız, 101 000 000 dolarımızı da hazinemize iade etmişizdir. Bunda da emeği geçen tüm Genel Müdürlük çalışanlarını, düzgün bir ihale yapmalarından dolayı burada huzurunuzda kutluyorum; teşekkür ederim.

Sayın Abbas Bozyel "Iğdır'da asfalt" diyor. Tabiî ki, bu tür yörelerimizde sıkıntılarımız çok. Genelde, asfalt şantiyemiz, makinelerimiz olmadığı için yapımda zorlanıyoruz. Belki, müteahhitlere yaptırarak biraz daha artırabiliriz; o konuda haklı.

Sayın Kaya "il genel meclisi üyelerinin yaptığı programlar" diyor. Şimdi, burada tabiî ki bazı yetiştiremediğimiz şeyler oluyor arkadaşlar. Şimdi, bu il genel meclisi üyeleri yaparsa, işte, ucuz olur; valilik yaparsa, Köy Hizmetleri yaparsa pahalı olur... Buradaki olay şu: Burada buna lütfen bir açıklık... Çünkü, konuşan arkadaşlarımız da onu hep dile getirdiler Sayın Başkan.

Şimdi, valiliğin yaptığı asfalt veya işin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığından ucuz olma olanağı yok. Şöyle yok: Yani, valilerimiz... Saygı duyuyorum, hep beraber çalıştığımız arkadaşlarımız; ama, valilerimiz, işçi parasını katmıyor; çünkü, devlet ödüyor, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ödüyor. Makine parasını, makine parça parasını katmıyor; işçinin maaşını biz ödüyoruz, katmıyor. Şimdi, neyi alıyor; asfaltın ve mucurunu aldığı zaman -şimdi sayın valim demez bunu da, valiler ucuz yapıyor diyen bazı insanlar şöyle- 5 liraya çıkarıyor işi, şimdi ben 20 liraya çıkarıyorum. Yani, ben, işçiyi, onları sayıyorum. Şimdi, sayın valim diyor ki... Özel idare, ben, 5 liraya bitirdim... Peki, kardeşim, sayın valim, sayın özel idarem, akaryakıtı benden olursa... Akaryakıt benden, işçi benden, makine benden. Yani, sayın valilerimiz nasıl ucuz yapacaklar? Zaten öyle bir şeyi sayın valilerimiz de kabul etmez. Sayın valilerin benzinliği yok, pompası yok ki, valinin kapısında benzin alsın! Benden alıyor. Sayın valilerimizin işçileri yok, benden alıyor. O zaman da, özel idareler ucuz yaptı; bakın, Genel Müdürlük pahalı yaptı... Vallahi, işçiyi, arabayı, mazotu, akaryakıtı saymazsan, ben de ucuz yaparım, daha ucuza yaparım! Konuyu onunla karıştırıyor arkadaşlarımız. Onun için, valilerimizle, bizim fiyatlarımız eşit olur. Biz, valilerimize ve il genel meclisi üyelerimize buradan teşekkür ediyoruz, hepsiyle kardeş gibi sarmaş dolaş çalışıp, zaten, işlerimizi beraber yapıyoruz; o konuda bir sıkıntımız yok.

Sayın Yıldırım "bölge müdürlükleri kapatılıyor" diyor. Hükümetin o konuda şimdilik aldığı bir karar var; ama, tabiî, çalışmalar daha ne aşamada onu bilemiyorum; kapatılacak mı kapatılmayacak mı, ne olacak, yani, bu, IMF'den geldi, şundan bundan... Benim bunları bilmem mümkün değil. Yani, bu, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, daha doğrusu, liderlerin aldığı bir karar.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Liderlerin kararı...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Liderlerin kararı; onun için, daha ne olduğunun da sonucunu bilemediğimiz için bir şey demek istemiyorum.

Sayın Piruzbeyoğlu, Hakkâri geri kalmıştır dedi. Bahsettiği yol, bir güvenlik yoludur; gerekli bir güvenlik yoludur, hem askerî amaçlı kullanılabilecek hem de sivil halkımızın kullanabileceği bir yoldur; ama, üzülerek söyleyeyim ki, bunu yapabilirsek, şu anda bedeli 100 trilyondur. Köy Hizmetlerine yol için konulan paranın hepsi 40 trilyon; zaten, Türkiye için konulan paranın hepsi 40 trilyon. Şimdi, burası 100 trilyonluk bir iş; ama, burası, güvenlik amaçlı bir yoldur. Ne zaman, bize, Genelkurmayımız destek verir veya başka yerden para gelmesi halinde, biz, tabiî ki, yapmaya hazırız. Belki, bu, bizi de aşar, belki Karayollarının da yapması gerekir; çok büyük bir projedir. Bize, ne zaman ödenek ayrılırsa, bunu da yapmaya hazırız; ama, şu imkânlarımızla, Türkiye için ayrılan 40 trilyonla, 100 trilyonluk yolu yapma olanağımız yok.

Sayın Bedük'ün Ankara'yla ilgili söyledikleri doğrudur; Ankara'nın hizmeti geri kalmıştır. Ankara, kırk yıldan beri; Başkent olarak, köyleri gerçek hizmeti görmemiştir; yani, neredeyse, doğu ve güneydoğuda hizmete susamış illerimize yakın bir şey sergiliyor Ankara köylerimiz; ama, üzülerek söyleyeyim, bunda, bütün siyasetçiler olarak, otuz yılın getirdiği hepimizin kabahatleri vardır Ankara için. Bu eksiklerimizi tamamlamaya çalışıyoruz; parasal imkânlarımızla getiriyoruz ulaştığımız kadar... Ama, Ankara'nın sorunlarını kısa zaman içerisinde bu parayla çözmek mümkün değil; fakat, canımızla, başımızla bu mücadeleyi veriyoruz.

Sayın Aktaş, Köy Hizmetleri... Evet, onları söyledik.

Sayın Mükerrem Levent Bey, Ulukışla Göletiyle ilgili bir şey sormuş, ona da bir cevap vereyim.

BAŞKAN - Hepsine cevap vermek zorunda değilsiniz de...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Hemen hazır efendim.

194 milyar lira para harcamışız, bu sene ödenek koymuşuz. Eködenek sordular; 50 milyar da, tekrar, bir ödenek vermişiz. Yani, o gölete, bu sene, toplam 244 milyar lira para harcamışız. Seneye, 2002'de de harcamaya devam edeceğiz. İnşallah, en kısa zamanda bitiririz.

Sayın Başkanım, şimdi, konuşacağım çok şey var...

BAŞKAN - Bir şey... Bu, Köye Dönüş Projesinin parasını Köy Hizmetleri mi ödüyor, İçişleri Bakanı mı veriyor?

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Efendim, onu biz daha önce konuştuk. Köy Hizmetleri, GAP ve çeşitli kuruluşlar bir araya geldik, paraları genellikle valiliklere aktarılıyor; yani, bizim bütçemize konulan paralardan valilik kanalıyla yapılmasına karar verdi heyetler. Biz, onun için, kendimiz, o paraları oraya aktarıyoruz. Özel idareler... Evet, valilik tarafından kullanılıyor.

BAŞKAN - Yani, o konuda bir anlaşmazlık var da... Ben bir köye gittim, Bozağaç'a; 67 aile gelmiş, evini yapıyor, valiye gidiyoruz 4,5 milyar para istiyorlar, onlar vermiyorlar, Köy Hizmetleri vermiyor; yani, bunlar çok küçük şeyler ama, yüz kızartıcı şeyler...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Başkan, sen kimden söz aldın?! Böyle bir müzakere usulü var mı? Karşılıklı konuşmak...

BAŞKAN - Peki Sayın Bakanım, teşekkür ederim, spor, önümüzdeki...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Son olarak bir şeyi daha söyleyebilir miyim...

BAŞKAN - Son.. Peki, buyurun.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Şimdi, genelde arkadaşlarımız bir konuda daha yanılgı içerisindeler. Şimdi, 337 trilyonluk bir ödenek var, gerisi, aşağı yukarı 1 katrilyon 291'ün gerisi nerede diye bunu herkes soruyor. Şimdi, Köy Hizmetleri, yalnız o parayla değil, geriye kalan o carî dediklerinin içerisinde 294 000 kilometrelik yolun bakımı var. Onların içerisinde, köydeki bozulan su borularının gidip, tamiri var; asfaltların yaması var; sekiz yıllık eğitimin yollarının açılması var; yani, bunları saydığımız zaman, şimdi bunu, tabiî, çeşitli insanlar, üstdüzeydeki insanlar da söylüyor. Geriye kalan para nerede? Şimdi, geriye kalan para işçide, aşçıda; ama, bu işçiler gidip yama yapıyor, yolun bakımını yapıyor. Yani, normal, yeni yapılan işlerin dışında bir de 294 000 kilometrenin bakımı var. Bunların hepsi, bu paranın içerisinde. Onun için, yanılgı içine girmeyelim, Köy Hizmetlerindeki işçilerin aldığı para ayrıdır; ama, bu paranın hepsi o değildir, akaryakıt parasıdır, parça parasıdır, bunların yapımıdır, bakımıdır, onun için...

BAŞKAN - Tamam Sayın Bakanım, aslında, tabiî, bunlar çok böyle 5 dakikada halledilecek konular değil tabiî...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Yok... Yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Evet, doğru.

Sayın spor Bakanımız, önümüzdeki sene Türkiye'ye dünya şampiyonluğunu vaat ediyorsanız, size 5 dakika vereyim. Peki, buyurun size de bir 5 dakika vereyim.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de, öncelikle, konuşmalarıyla, yazılı ve sözlü sorularıyla bizlere güç katan, spor politikalarımızın gelişmesine, güzelleşmesine dayanak oluşturan düşünceler için teşekkür ediyorum.

Sorulara gelince, Hasan Macit arkadaşımız, okul spor kulüpleri konusunda bir soru yönelttiler. Millî Eğitim Bakanlığında böyle bir çalışma var, bildiğiniz gibi, şu anda, bütün okullarımızda, spor yuvalarıyla spor faaliyetleri yürütülüyor. Ayrıca, okullarımızdaki elit sporcular, yıldız sporcular, bölgelerindeki kulüplerde lisanslı sporcu olarak faaliyet gösteriyorlar; ama, söylediğiniz gibi, daha da geliştirilmesi açısından kulüpleşmeye yönelmekte yarar olabilir.

Gençlik kampları konusunda bir soru yöneltti Sayın Macit. İki yıldır toplumsal kalkınmada gençlik projelerini uyguluyoruz; geçen yıl 30 000 gencimiz katılmıştı; bu yıl uluslararası bir boyut kazandığı için o kadar yüksek değil; ama, 2002 yılında, bu sayıyı 50 000'e çıkarmayı düşünüyoruz ve 44 il yerine 60 ilimizde bu projeyi hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Mehmet Ali Şahin arkadaşımız, Avrasya Maratonuyla ilgili bir soru yönelttiler. Dediğiniz doğrudur, belediyeler organize ettiği zaman maratona katılım daha çok oluyor; buna bir itirazım yok. Ancak, bu yıl, biz, daha tasarruflu davrandık. Gerçi, yurt dışından katılan maratoncular için bir engel yoktu ve geçen yıl katılan kişi sayısına göre oran sanıyorum biraz düşüktü, doğrudur; ama, bunda bizim bir kaybımız yok, yine aynı coşkuyla yapıldı. Geçen yıl da, bu yıl da, daha önceki yıllarda da ben kendim sporcu olarak katıldım. Tabiî ki daha da gelişip güzelleşmesi temel amacımız. Burada rakam vermek istemiyorum; ama, aradaki organizasyon bedeli çok yüksek, çok farklı. Onu da sizlerin bu günler için takdirine bırakıyorum.

Sayın Bozyel Iğdır'la ilgili bir soru yönelttiler. Doğrudur, Iğdır'da gençlerimiz için spor tesisleri çok yeterli değil; onları daha çok geliştirmeyi planlıyoruz; ama, her seferinde size izah etmeye çalışıyorum ki, biz, programımıza yeni bir yatırım almıyoruz. Üç yıldır, yarım kalan tesisleri tamamlamak azmiyle çalışıyoruz ve onda da oldukça mesafe aldığımızı bilgilerinize sunmak istiyorum.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Levent, yüzme havuzuyla ilgili bir soru yönelttiler. Bor'da ve Niğde'de 2 yüzme havuzu inşaatı devam ediyor. Birinin fizikî gerçekleşme oranı yüzde 5, birinin ise yüzde 15. Değerli milletvekilimiz Eyüp Doğanların da bu konuda çok yoğun çalışmaları var, özel idareyle birlikte, daha geniş kapsamlı bir spor kompleksi yapılması planlanıyor. Değerli Mükerrem Levent arkadaşımız da bu organizasyon içerisinde, tabiî, yer alacaktır. Niğde'de, ilköğretim ve ortaöğretimi saymazsak 16 000-17 000 üniversite genci var; o konuda da kendilerinin yardımlarını bekliyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi veya tahmin edebileceği gibi, bugün, ülkemizde her hafta 6 000'in üzerinde küçüklü, büyüklü müsabaka yapılmaktadır, spor organizasyonları gerçekleştirilmektedir; bunlarda ortalama olarak 3 hakem görev alsa 18 000, aşağı yukarı 10 görevli olsa 60 000 eder. Hiç seyircisi olmadığını bile düşünseniz, 60 000 insanımız, gencimiz spor sahalarında aktif olarak görev yapmaktadır.

Gerçekten, değerli konuşmacı arkadaşlarımız da yer yer ifade ettiler, çok teşekkür ediyorum, sporda çok olumlu bir hava yakalanmıştır. Burada en büyük katkı Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Dört yasa çıkarılmıştır ve bu yasalarla, ödül konusunda, müşavirlikler konusunda, sponsorluk konusunda büyük mesafe alınmıştır; ayrıca, 1111 sayılı Askerlik Kanununda yapılan değişiklik sporda bir dönüm noktasıdır. Bu konuda, Türk Silahlı Kuvvetleri, başta Sayın Genelkurmay Başkanımız olmak üzere, büyük anlayış göstermişlerdir. Çünkü, ordu millî takımlarının zayıflamasını göze alarak, 33 yaşına kadar, bütün spor branşlarında, millî sporcuların ve ligleri olan federasyonların en üst liglerinde görev yapan, aktif olarak çalışan sporcularımızın 33 yaşına kadar askerliklerinin tecil imkânı sağlanmıştır ki, bu, binlerce sporcuyu kapsamaktadır ve aktif spor hayatları da devam edecektir.

Sayın Başkan, son olarak, yine bir kısa açıklama yapmak istiyorum:

BAŞKAN - Son cümle, lütfen...

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Bildiğiniz gibi, sizlerin onayıyla, en büyük desteğiyle, Türkiye'de ilk kez sponsorluk yasası hayata geçirildi. Bu, sporda en büyük atılımdır, en büyük dönüm noktalarından biridir. Bu konuda buradan bir duyuru yapmamın nedeni, bütün federasyonlarımızın, kulüplerimizin ve bu konuya, spora gönül vermiş insanlarımızın bu imkândan yararlanmaları içindir.

Ben de, Sayın Başkan başta olmak üzere, değerli arkadaşlarımın katkıları için tekrar teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler bitmiştir.

Bu arada, soru sormak isteyen Sayın Kılınç, Sayın Oral, Sayın Aslan, Sayın Seven, Sayın Erbay, Sayın Güler, Sayın Özgenç, Sayın Doğru, Sayın Aydın, Sayın Özgün, Sayın Göksu, Sayın Dikmen, Sayın Ongun, Sayın Yalman, Sayın Gül, Sayın Erdener, Sayın Ayrım ve Sayın Polat arkadaşlarımıza sözlü soru sorma imkânını veremedik.

Demin de ifade ettiğim gibi, keşke, gruplarımız, bu bütçe müzakerelerini geniş bir zaman dilimine yaysalardı herkes de görüşlerini daha rahat bildirirdi.

Böylece, bütçeler üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

A) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                  

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

886 836 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Köy Hizmetleri

398 895 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

4 392 200 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

1 370 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

1 291 493 700 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

 

 

 

 

Gelir

 

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

30 000 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet

 

 

 

Katkısı

1 261 493 700 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

1 291 493 700 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                           

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

760 916 295 511 000

 

– Toplam Harcama

:

746 220 608 480 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

12 555 363 291 000

 

– Ödenek Dışı Harcama

:

449 160 000

 

– 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

   Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

   Devreden Ödenek

:

2 140 772 900 000

 

– 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

 

 

 

   Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

   Yıla Devreden

:

407 483 780 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Bütçe tahmini

:

594 855 001 000 000

 

– Yılı tahsilatı

:

747 814 910 140 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

62 492 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Türk Sporunun İdamesi ve Geliştirilmesi

 

 

 

Hizmetleri

23 551 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

693 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

86 736 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

 

Gelir

 

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

449 999 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet

 

 

 

Katkısı

86 286 001 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

86 736 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

 

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                           

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

62 495 815 871 000

 

– Toplam Harcama

:

58 805 994 680 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

505 537 971 000

 

– 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

   Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

   Devreden Ödenek

:

3 184 283 220 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

 

 

 

 

 

 

 

B    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                           

 

 

 

– Bütçe tahmini

:

40 628 001 000 000

 

– Yılı tahsilatı

:

58 428 804 710 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

 

 

 

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

24 139 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Genel Sosyal Hizmetler

90 845 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

6 634 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

121 619 000 000 000

 

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

 

Gelir

 

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                  

 

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

53 992 590 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet

 

 

 

Katkısı

67 626 410 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                     

 

 

 

 

T O P L A M

121 619 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

68 378 479 090 000

 

– Toplam Harcama

:

66 080 854 940 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

1 923 668 150 000

 

– Ödenek Dışı Harcama

:

817 400 550 000

 

– 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

   Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

   Devreden Ödenek

:

1 191 356 550 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Bütçe tahmini

:

54 428 000 000 000

 

– Yılı tahsilatı

:

69 959 597 200 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A –  C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                  

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

33 895 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve

 

 

 

İzlenmesi

38 377 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

112

Gümrük Kaçakçılığı ile Mücadele Hiz-

 

 

 

metleri

22 236 500 000 000

 

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

576 000 000 000

 

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

18 000 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

113 085 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabıı

A    C E T V E L İ

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                           

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

54 832 369 350 000

 

– Toplam Harcama

:

39 403 168 670 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

16 279 943 040 000

 

– Ödenek Dışı Harcama

:

850 742 360 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığının 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; inşallah, ülkemize, memleketimize hem hayırlı hizmetler getirirler hem sağlık ve güzellikler getirirler.

Sayın Bakanları ve bürokratları tebrik ediyoruz, hizmetlerinde başarılar diliyoruz; Meclise de daha yakın ilgi göstermelerini diliyoruz.

Dördüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turda, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

E) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI

1. – Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

H) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Bu tur için de soru cevap işlemi süresi, 20 dakikayla sınırlandırılmıştır; isterseniz, aynı soru sorma işlemi devam edecektir. Şimdi, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, cihaza girebilirler.

Dördüncü turda söz alacak arkadaşların isimlerini okuyorum: Grupları adına; MHP Grubu adına Konya Milletvekili Ali Gebeş, Hatay Milletvekili Nuri Tarhan, Çankırı Milletvekili İrfan Keleş; AK Parti Grubu adına Karaman Milletvekili Zeki Ünal, Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya; DYP Grubu adına Isparta Milletvekili Ramazan Gül, Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, Aksaray Milletvekili Murat Akın; ANAP Grubu adına İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım, Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi; Saadet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan, Giresun Milletvekili Turhan Alçelik, Hatay Milletvekili Mustafa Geçer; DSP Grubu adına Adana Milletvekili Ali Tekin, İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı, İzmir Milletvekili Mehmet Çümen, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

Şahısları adına; lehinde, Ağrı Milletvekili Nidai Seven; aleyhinde, Konya Milletvekili Lütfi Yalman, Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin.

İlk söz, Millî Hareket Partisi Grubu adına Sayın...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Milliyetçi Hareket Partisi...

BAŞKAN - Neyse canım, "milliyetçi", "millî" aynı şey...

NESRİN ÜNAL (Antalya) - "Neyse" olur mu Sayın Başkan?! "Milliyetçi" ile "millî" birbirinden çok farklı.

BAŞKAN - Neyse, olabilir... Arkadaşlar, olabilir; yani, yanılgı olmaz mı?! Bir art niyet yok ki...

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - "Milliyetçi Hareket Partisi" olarak düzeltirseniz iyi olur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Ali Gebeş; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, idrak etmekte olduğumuz ramazan ayının Türk dünyasına, İslam âlemine hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum.

2002 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısının Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Dünyanın, ülkelerin ve kurumların hızla değiştiği bir dönemden geçmekte olduğumuz ve bilimden sanata, haberleşme teknolojilerinden ulaşım altyapısına, ticaretten para hareketlerine varan çok çeşitli alanlarda sınırların zorlandığı herkesin malumudur. Bu ortamda, bir yandan ülkelerarası yeni işbirliği imkânları oluşurken, diğer yandan, ülkeler arasındaki rekabet de giderek yoğunlaşmaktadır. Küreselleşmenin ve bilgi toplumu kavramının öne çıktığı, belirsizliklerin ve değişkenlerin çoğaldığı, bu koşullar altında ortaya çıkan yeni imkânlardan gereği gibi yararlanmak ve muhtemel engelleri aşmak üzere dünyayla bütünleşmek önem kazanmaktadır. Dünyayı sürekli izleyen, kendi başarısını, evrensel kriterleri baz alarak değerlendiren dinamik bir Planlama Teşkilatı oluşturmak, yukarıda ortaya konulan evrensel ortama ülkemizin uyumunu sağlamada vazgeçilmez bir koşul olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki bürokratik yapılanmada özel bir konumda bulunan en önemli kurumlardan biridir. Hızlı ve dengeli bir kalkınmanın milletçe hedeflendiği ülkemizde, modern plancılık anlayışına uygun planlar yapabilecek bir teşkilatın kurulması amacıyla 91 sayılı Devlet Planlama Teşkilatının Kurulması Hakkında Kanun 5.10.1960 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Planlı kalkınma ilkesinin 1961 ve 1982 Anayasalarında benimsenmesi sonucunda plan ve Planlama Teşkilatı anayasal bir niteliğe bürünmüştür.

Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin kaynaklarının verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması için, ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde, etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi amacıyla plan ve programlar hazırlamak, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının iktisadî, sosyal ve kültürel politikalarını ilgilendiren faaliyetlerinde koordinasyonu sağlamak, hükümete müşavirlik yapmak ve strateji alternatifleri geliştirilmekle görevlendirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 1960 - 1980 döneminde uygulanan ithal ikameci kalkınma stratejisi çerçevesinde yürütülen sanayileşme sürecinde, merkezî bir rol oynayan Planlama Teşkilatı, 1980 sonrası dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere paralel olarak hayata geçirilen liberalleşme ve dışa dönük kalkınma stratejileri kapsamında öncü bir rol oynamıştır. Planlama Teşkilatı, kuruluşundan bu yana, değişime öncülük etmiş ve devamlı yönlendirmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatını, Türkiye'deki genel bürokrasi yapılanması içinde farklılaştıran en önemli özelliği, olaylara makro düzeyde yaklaşarak, mevcut durumun ötesinde çözümlere yönelebilmesi dolayısıyla değişime karşı olumlu tavır sergileyebilmesidir. Ayrıca, değişik kurumların görev sahasına giren alanları, bütüncül bir bakış açısı içinde koordine edebilme kapasitesiyle, ekonomi yönetiminin diğer ilgili kurum ve kuruluşlarından farklı bir yapı sergilemektedir. Diğer kurumlar, kendi görev alanlarına giren tek bir boyutla ilgiliyken, Devlet Planlama Teşkilatı, konulara, makro açıdan, bütün boyutlarıyla yaklaşabilen ve gerekli koordinasyonu sağlayabilen tek kuruluşumuzdur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; altyapı ağırlıklı kamu yatırımlarında doğrudan kaynak tahsisinin yapılması ve ülke düzeyinde kaynakların optimal dağılımının sağlanması, Devlet Planlama Teşkilatının aslî faaliyetleri arasında yer almaktadır.

Ülkemiz için strateji oluşturma faaliyeti ile kaynak tahsisi faaliyetini birleştiren bir kurum olarak, Devlet Planlama Teşkilatının sorumluluğunun büyüklüğü ve önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Kaynağını Anayasadan alan Devlet Planlama Teşkilatında, kalkınma planları, merkezî plan anlayışından uzak bir biçimde politika planları yaklaşımıyla hazırlanmaktadır. Kuruluşundan bu yana 8 kez kalkınma planı hazırlamış Teşkilatın bünyesinde, Türkiye'nin vazgeçemeyeceği bir bilgi ve tecrübe birikimi oluşmuştur. Kalkınma planları, hükümetin kabul ettiği stratejilere dayanılarak hazırlanmakta ve nihaî aşamada, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmaktadır.

Bu anlamda, planlar, Devlet Planlama Teşkilâtının değil, hükümetin ve ülkenin planı olma statüsüne sahiptirler. Bu planlar, yine Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan yıllık programlar ve yatırım programları aracılığıyla uygulamaya konulmaktadır. Bu süreç içinde değişen koşullar ve öncelikler dikkate alınarak, makro ekonomik düzeyde ve sektörel bazda politikalar oluşturulmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, dünyada ve ülkemizde genel olarak yaşanan eğilimler çerçevesinde planlama anlayışı ve süreci de değişime uğramıştır. Eskisine göre daha fazla oranda katılımcı ve konsensüs oluşturucu bir planlama anlayışı hâkim hale gelmiştir. Belirli bazı alanlarda nicel hedefler koymak yerine, yasal ve kurumsal değişimi önplana çıkaran ve özel sektör için elverişli bir ortam oluşturmayı hedefleyen planlar hazırlanmaya başlanmıştır. Esasen bu anlayış, geniş bir katılımla hazırlanan Sekizinci Planın da temel esprisini oluşturmuştur. Bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan Sekizinci Planda, devletin gözetici ve denetleyici işlevleri önplana çıkarılmış, kurumsal yapısı gelişkin bir piyasa ve global ölçekte rekabet gücü olan bir ekonomik yapı oluşturulmasına, insan kaynaklarının geliştirilmesine ve bilgi toplumuna dönüşüme birinci derecede öncelik verilmiştir. Kesimler ve bölgelerarası gelir dağılımını gidermeye ve sosyal refah taleplerini karşılamaya yönelik politikalar önplana çıkarılmıştır.

Ana hizmet birimleri bünyesinde yapılan görevler çok boyutludur ve geniş bir çeşitlilik arz etmektedir. Kalkınma planları ve yıllık programların hazırlanması, makro ekonomik politikaların tespiti, stratejik araştırmalar yoluyla hükümete politika ve strateji önerileri sunma, sektör programları ve politikalarının oluşturulması yanında, bölgesel kesimlerarası gelişme farklılıklarının giderilmesi, Avrupa Birliğine uyum amacına yönelik çalışmaların yürütülmesi ve dış ekonomik ilişkilerin özellikle Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerin koordinasyonu gibi, artan bir önem taşıyan konular temel çalışma alanlarıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sahip olduğu farklılığa bağlı olarak, teşkilatın istihdam yapısı da diğer kurumlardan farklılık arz etmiştir. 91 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra, 99 sayılı Kanunla genel-katma bütçeli idareler ile iktisadî devlet teşekküllerine mensup ihtisas sahibi kimselerin Devlet Planlama Teşkilatında çalıştırılması imkânı sağlanmıştır. Teşkilat çalışanlarına ödenen ücret ve diğer malî ve sosyal haklar da bu nitelikli personel istihdamının kalıcılığını sağlayacak şekilde tespit edilmiştir. İlk olarak Devlet Planlama Teşkilatında başlayan kadro karşılığı sözleşmeli personel istihdamı, Devlet Planlama Teşkilatı için istisnaî bir uygulamayken, zaman içerisinde kapsamı genişletilmek suretiyle yaygınlaştırılmıştır. Bu nedenle, son dönemlerde kurum çalışanlarının ücretlerinde, diğer ekonomi birimlerine göre bir ücret aşınması yaşanmıştır. Malî ve sosyal haklardaki kayıplar, emekliliğe de yansımaktadır. Ekonominin diğer ilgili kurumlarının, özellikle, özel statülü kuruluşların malî ve sosyal imkânlarıyla karşılaştırıldığında, bu durum, Teşkilatın ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman istihdamını güçleştirmektedir.

İlk kurulduğu yıllarda bağlı bulunduğu Başbakana ve dolayısıyla Bakanlar Kuruluna etkinlik ve verimlilikle hizmet  sunabilen Teşkilatın, daha sonraki yıllarda, dikey yapılanması nedeniyle, bilim, teknoloji, enerji, altyapı, iletişim ve benzeri alanlarda artan stratejik araştırmalara dayalı danışmanlık hizmetlerini, ihtiyaçların artması ve çeşitlilik arz etmesine rağmen, bu hizmetlerini yerine getirmesinde aksamalar görülmüştür. Kuruluşundan günümüze, Devlet Planlama Teşkilatının kuruluş kanununda birçok kez değişiklik yapılmasında etken olmuştur.

BAŞKAN - Sayın Gebeş, sürenizi 1 dakika geçtiniz. Süreyi de uzatmayacağım efendim.

ALİ GEBEŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küreselleşme sürecinde yeniden yapılanma ihtiyacı içindeki devletin ve yeniden organize olması gereken Teşkilatın, özel kesimi de kamu kesimiyle birlikte daha rasyonel ve etkin bir şekilde yönlendirmesi, bilgilendirmesi ve desteklemesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hem kalkınma sürecini yönlendirmek hem de ekonomik ve sosyal politikaların koordineli bir şekilde uygulanmasında, araştırmaya dayanan alternatif politikalar üretmek ve kamu sektörü için rasyonel kaynak tahsisi yapmak suretiyle faaliyetlerini sürdüren Devlet Planlama Teşkilatı, gelecekte de değişen koşullara paralel olarak katılımcılığı teşvik eden bir anlayış içerisinde, stratejik, makro ve sektörel düzeydeki çalışmalarıyla ülke sorunlarına etkin çözümler üretmeye devam edecektir. Bu faaliyetlerinde, Devlet Planlama Teşkilatı, çağın gereklerini öncelikle, en önde takip etmesi gereken kurumlardandır. Bu nedenle, teşkilatın teknik ve malî yönden desteklenmesi önem arz etmektedir.

Sözlerime burada son verirken, şahsım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gebeş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Tarhan'ın; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, bu yürüyüşte geçen süre de, süreye dahil mi?

BAŞKAN - Efendim, süreyi durdurmak mümkün değil; süreyi de uzatmayacağım. Madem benden iktidar grubu uygulama istedi, ben de onu yapacağım.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ TARHAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. İdrak ettiğimiz ramazanımızın milletimize hayırlı olmasını diliyorum. İçel halkına, uğramış olduğu sel felaketinden dolayı geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum; hayatını kaybeden insanlarımıza Hak'tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, bundan dokuz ay önce, benzeri bir sel felaketine Hatay İlimiz uğramıştır; ancak, aradan geçen bunca yıla rağmen, Hataylı vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmemiş, devletimiz, elini oradaki insanlara uzatamamıştır.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İktidara söyle, iktidara!..

MEHMET NURİ TARHAN (Devamla) - İnsanımız, geciken bu süre içerisinde mağdur olmuştur, perişan olmuştur, siyasetçileri de, maalesef, itibar zafiyetine uğramıştır.

Ben inanıyorum ki, asrın en büyük felaketi olan depremin altından bir yıl gibi bir sürede kalkan devletimiz, Hatay'a da elini uzatabilir, bu tür felaketlere uğrayan illere elini uzatabilir, çok kısa bir sürede de yaralarını sarabilirdi. Bu yaraların sarılmamış olmasını, Hatay halkı adına talihsizlik, hükümetimiz adına da bir zafiyet olarak düşünüyorum ve diliyorum, inşallah, Mersin halkı, İçel halkı aynı akıbete maruz kalmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, dünyanın yüzde 71'i, yani karaların yaklaşık 2,5 katı denizlerle kaplıdır. Dünya yük taşımacılığının yüzde 85'i, petrol taşımacılığının ise yüzde 99'u deniz yoluyla yapılmaktadır. Taşımacılık maliyetlerinde, demiryolundan 2,5 kat, karayolundan 4 kat, havayolu taşımacılığından ise 12 kat ucuz olduğunu göz önüne alırsak, insanlığın ortak kaynak alanı olan denizlerin çok önemli bir ekonomik sektör oluşturduğunu fark etmekteyiz.

Makro ulusal politikaya uygun olarak geliştirilmeye çalışılan Türk denizcilik politikasıyla, gelişmekte olan denizciliğimiz, dünyadaki yeni yapılanma içerisinde yerini alma çalışmalarını sürdürmektedir.

Türk denizcilik sektörü, taşımacılıktan balıkçılığa, limancılıktan turizme ve gemi inşaat sanayiine kadar birçok alanda ekonominin lokomotif sektörü olmaya aday bir sektördür.

Denizcilik Müsteşarlığının bağlı olduğu, ilgili bakan Sayın Mirzaoğlu'nun büyük çabalarıyla yasalaşan Türk Uluslararası Gemi Sicil Kanunuyla oluşturulan ikinci gemi sicili uygulaması sayesinde, diğer ülkelerin sağladığı avantajlardan deniz taşımacılarımız da yararlanabilir konuma gelmiş, gemilerimizin kolay bayrağa kaçması ve filomuzun küçülmesi engellenmiştir. Yasayla, armatörler, kurumlar ve gelir vergilerinden muaf tutulmuş; ancak, ilk kayıt ve yıllık tonaj harçlarıyla devletin çıkarı da gözetilmiştir. Yine, bu yasayla, başka ülkelerin sicillerinden birçok geminin, Türk denizcilik filosuna katılması sağlanarak, hem filomuzun büyümesi hem de yarattığı katma değerin, kısa zamanda iki katına çıkması hedeflenmektedir.

Ayrıca, ülkelerin dışa açılan kapıları olan limanlar, deniz ticaretinin başladığı ve bittiği noktalar olarak büyük önem arz etmektedir.

Ülkemizin, üç tarafı denizlerle çevrili olup, 8 333 kilometreyi bulan sahil şeridinde, yaklaşık 300 adet kıyı tesisi bulunmaktadır. Yapı şekillerine ve fonksiyonlarına göre bunlar, liman, iskele, yat limanı, balıkçı barınağı ve çekek yeri şeklindedir.

 Dünya limanlarında yaklaşık 10 milyar ton yük elleçlenmekteyken, ülkemiz limanlarında, 2000 yılında, yaklaşık 186 000 000 ton yük elleçlenmiştir. Binde 17'yi ancak bulan bu rakam çok azdır.

Diğer taraftan, 10 000 000 dwt'luk ticaret filomuz yetersiz olduğu için, ülkemizin ithal ve ihraç ettiği yüklerin maalesef ancak yüzde 35'i Türk gemileri tarafından taşınabilmektedir; geriye kalanı yabancı gemilerle, özellikle de Yunan bayraklı gemilerle taşınmaktadır. Bu yüzden Türkiye'nin yılda kaybettiği navlun bedeli yaklaşık 2-2,5 milyar dolardır.

Dünya denizcilik sektöründe oluşturulan gayri safî hâsıla yaklaşık 300 milyar dolardır. Bu rakamın 80-90 milyar dolarını Yunanistan alırken, Türkiye'nin sadece 4-4,5 milyar dolar alması hem düşündürücü hem de esef verici bir durumdur. Buna sebep olarak, ne yazık ki, yetmiş yıllık cumhuriyet döneminde, ilk yıllar hariç olmak üzere, denizcilik sektörüne gereken önemin verilmemiş olması, ayrıca, mevzuat ve yetki yönünden ciddî bir dağınıklığın olması gösterilebilir. Bu dağınıklık ve mevzuat perişanlığının giderilmesi için, mutlaka, mevzuatta birlik ve kurumda birlik şarttır. Bunun için de, denizcilik bakanlığının kurulması elzem hale gelmiştir. Bu konuda göreve geldiği günden beri büyük çaba sarf eden Sayın Bakan Mirzaoğlu'nun çalışmaları artık neticelenme aşamasına gelmiştir. İnşallah, denizcilik bakanlığının kurulması 57 nci hükümete nasip olacaktır.

Diğer taraftan, Türkiye, ilk defa önceki yıl, kısa adı IMO olan Uluslararası Denizcilik Örgütüne (C) kategorisinden konsey üyeliğine seçilerek, bu alandaki etkinliğini artırmıştır. Ayrıca, Karadeniz Liman Devleti Kontrolünün sekreteryasının merkezinin Türkiye'de olması kabul ettirilmiştir.

Uluslararası deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında yer alan ve iki kıtayı birbirine bağlayan dünyadaki en dar ve en kritik geçişlerden olan İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının, gemi teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak büyüyen gemi boyutları ve gittikçe artan deniz trafiği nedeniyle, doğal çevresi ve yerleşim alanlarındaki milyonlarca insan bakımından giderek artan bir tehdit altında olduğu malumunuzdur. Bu nedenle, Denizcilik Müsteşarlığının bütçesinin yüzde 54'ü Boğazlar ile Marmara Denizi Gemi Trafik Kontrol Sistemi Projesi, Çeşitli Denizcilik Etütleri ile Türkiye Kıyılarının Coğrafî Yapılarının Araştırılması Projesine tahsis edilmiş; yatırımlara çok büyük önem verilmiştir.

2002 malî yılında konsolide bütçeden Denizcilik Müsteşarlığına ayrılan pay binde 3,4 oranla 32 trilyon 876 milyar olup, geçen yıla göre reel bir azalma söz konusudur. Yatırımlara ayrılan ve yüzde 54'e tekabül eden 17 trilyon 600 milyarlık ödenekten de anlaşıldığı gibi, Denizcilik Müsteşarlığı yatırımlara çok büyük önem vermektedir.

Denizcilik sektörü, döviz girdisi sağlayan, dış ödemeler dengesine katkıda bulunan, limanlarıyla dışa açılan, dış ticareti geliştiren, mal ve hizmet üretimine büyük ölçüde katkı sağlayan, gemi inşaı ve yan sanayiini harekete geçiren, yatçılık ve diğer kıyı tesisleriyle turizmi destekleyen, balıkçılıkla gıda sanayiine katkı sağlayan, geniş istihdam alanları bulunan ve daha pek çok alanda kalkınmanın formüllerini bünyesinde taşıyan temel bir sektördür. Büyük denizci Kaptanı Derya Barbaros'un söylediği "ummanlara hâkim olmak, dünyaya hâkim olmaktır" sözleri, denizcilikle ilgili çalışmalarda hepimizin düsturu ve rehberi olmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Tarhan, sizden sonraki arkadaşa 8 dakika kaldı efendim.

MEHMET NURİ TARHAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi arz etmek istediğim diğer bir konu da Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi üzerinedir.

İnsanlık tarihi kadar eski bir bilim dalı olan meteorolojiyi, kısaca, atmosferin fiziksel özelliklerini ve davranışlarını inceleyen ve bunları analiz ederek insanlığın hizmetine sunan bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz.

İnsanoğlu, tarih boyunca, neredeyse tüm yaşamının planlanmasında ve uygulanmasında meteorolojik bilgiye büyük ihtiyaç duymuştur. Tarlasını ekmek veya hasat yapmak isteyen çiftçinin, tatil veya herhangi bir sebeple seyahate çıkmak isteyen bir insanın, yola çıkmak isteyen bir şoförün, denize açılacak bir balıkçının ve daha burada sayamayacağımız birçok kişi veya meslek grubunun yaşamında meteoroloji, çağımızda vazgeçilmez bir ihtiyaç olmuştur.

Bu sebeple, insanlığın bugünkü ulaştığı gelişme düzeyine bağlı olarak, zaman içinde, önce klimatolojik, sonra atmosferik ve çevre gözlemlerinin yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Bugün, otomatik gözlem sistemleri, meteorolojik radar ve yapay uydular vasıtasıyla atmosfer ve dünya devamlı gözlenmektedir.

Meteoroloji, bugün, toplumun hemen hemen her kesimine hizmet vermekte, halkımızın yaşam seviyesinin yükselmesine katkıda bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, özellikle 1990'lı yıllarla birlikte, iklim değişikliği, atmosferin korunması, çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi gibi Birleşmiş Milletlerin gündeminde önemli yer tutan küresel değişiklik konularına, millî ve milletlerarası düzeyde etkin olarak katkıda bulunmuştur.

Ülkemiz, coğrafî konumu ve topografik yapısı nedeniyle, dört mevsimi aynı anda yaşayan nadir ülkelerden biridir. Bu nedenle, günlük meteorolojik olaylar ve hava tahminleri büyük önem taşımaktadır. Bu tahminler sayesinde hava şartlarından kaynaklanan doğal afetlerde tedbirler önceden alınabilmekte, böylece, can ve mal kaybı en aza indirilmektedir. Meteoroloji tarafından hazırlanan ve genellikle radyo, televizyon, gazete, faks, internet gibi araçlarla kamuoyuna duyurulan hava tahmin raporları günlük yaşamın ayrılmaz parçası olmuştur.

Meteorolojinin Sesi Radyosunun FM yayınına geçmesi, hava tahmin raporlarının daha çok dinleyiciye ulaşması açısından çok faydalı olacaktır. Çok yakında radar ve uydu teknoloji destekli hazırlanacak olan çok kısa vadeli hava tahmin raporlarının ilgili sektör kullanıcılarına ulaştırılması, yayın alanı genişletilmiş ve kalitesi yükseltilmiş bir radyo istasyonuyla daha da kolay olacaktır.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, 2002 yılındaki bütçesi 48 trilyon 970 milyar olup, konsolide bütçeye oranı binde 4,3'tür. 2001 yılındaki bütçenin payı binde 4,8 olup, bu yıl tahsis edilen bütçede, geçen yıla göre, az da olsa reel bir gerileme söz konusudur. Genel Müdürlüğün bütçesinin yatırımlara ayrılan payı yüzde 17'ye yakın olup, bu da günümüz koşullarında azımsanamayacak bir rakamdır.

Hayatî önem taşıyan meteorolojik hizmetlerin daha verimli yürütülebilmesi için, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, son yıllardaki teknolojik gelişmeleri en üst düzeyde takip ederek çağı yakalama fırsatını ele geçirmiştir.

Değerli milletvekilleri, taşımacılıktan balıkçılığa, limancılıktan turizme ve kıyı emniyetinden gemi inşa sanayiine kadar birçok alanda üstlendiği görevlerle lokomotif kuruluş olan Denizcilik Müsteşarlığı ile verdiği hizmet bakımından insanoğlunun yaşamını doğrudan etkileyen Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü gibi güzide bir kuruluşumuzun 2002 yılı bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinize ve ekran başında, sabırla, bizleri izleyen değerli seyircilerimize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

Şimdi, söz sırası, Çankırı Milletvekili Sayın İrfan Keleş'te efendim.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İRFAN KELEŞ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili düşüncelerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, büyük Türk Milletini ve onun değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, kişinin taşınır ve taşınmaz bir malını, herhangi bir dış tesir altında kalmaksızın, kendi istek ve arzusuyla yapılmasını öngördüğü hayrı, sosyal, kültürel ve benzeri hizmetlerin yerine getirilmesi için, ebedî olarak özel mülkiyetinden çıkarıp, öngörülen hizmete tahsis edilmesidir.

Vakıfların kuruluşunun temelini teşkil eden vakfiyeleri incelediğimizde, vakfın temelinde, Cenabı Allah'ın rızası doğrultusunda, insanlara iyilik ve yardım düşüncesinin yattığını görürüz. Gerçekten de, insanlığın mutluluğu, hayat seviyesinin yükselmesi, ülkenin korunması ve gelişmesi için akla gelen her konuda hizmeti gaye edinen vakıfların hepsi "İyilik ve takva üzerine yardımlaşınız" mealindeki ayetin emrini yerine getirme gayretinin bir üründür.

Hoşgörüyü esas alan, başkasını kendisinden çok düşünüp, insana insanca yardım etme ruhunun ölümsüz eserleri olan vakıflar, bize bırakılmış ata yadigârlarımızdır. Onları korumak, yarınki nesillere intikal ettirmek, bizim için, millî bir görevdir.

Müslüman Türk medeniyetini anlamak için, onun temelindeki düşünceyi anlamak, onu ortaya koyan felsefeyi bilmek gerekir. Türk İslam medeniyetini en iyi yansıtan kuruluşun vakıf olduğunu görürüz. Kim kime, dururken bir şeyini verir? Herhangi bir tesir altında kalmadan, hayat boyu birçok sıkıntılarla kazanılan mal ve servetin tamamından veya bir bölümünden kim feragat edebilir? Bunu yapabilmek için, yüksek bir düşünceye, yaradandan dolayı yaratılmışı sevmeye ihtiyaç vardır.

Üzülerek belirtmek isterim ki, vakıflar karşısında, bugünkü nesillerin, yani, bizlerin vurdumduymazlıklarını anlamak mümkün değildir. Türk kültür ve sosyal hayatında önemli bir yeri olan vakıf eserlerimize karşı gerekli ilgiyi gösterdiğimizi söyleyemeyiz. Oysa ki, bir yazarımızın çok yerinde bir tespitinde ifade ettiği gibi "uygarlığımızın mührü niteliğindeki bu eserlerden bir taş düşse, başımıza düşmüş gibisine üzülüp, yürekten hissedecek kadar yakın bir ilgi göstermek, korunmasında katkıda bulunmak millî bir görevdir."

O ne büyük bir düşüncedir ki, atalarımız, toplumun her kesimine hitap eden vakıflar kurdukları gibi, hayvanları da düşünmekten, onların ihtiyaçlarına hitap eden vakıflar kurmaktan geri kalmamışlardır. Yurdumuzdaki sayısız camilerin, medreselerin, kervansarayların, şifahanelerin, köprülerin yanında, açları doyuran aşevleri, yoksulları kollayan misafirhaneler, kimsesiz çocukları himaye eden yuvalar, dullara destek olan yardım fonları, düğün masraflarını karşılayan yardım fonları, bayramda çocukların sevindirilmesi için öngörülen fonlar; borçlu, tutsak, garip, yolcu, yaşlı ve yoksullar gibi yardıma muhtaç olanlara yardımı öngören kuruluşlar; insanların da ötesinde tabiatın korunmasında yararlı ve bakıma muhtaç kuşların himaye ve bakımına sarf edilen ödenekler. Bütün bunlar ve buna benzer hizmetler, vakıf müessesesinin milletimize ve insanlığa sunduğu hizmetlerdir. Böylesine ulvî ve insanî gayelerle kurulup, yurdumuzun her tarafında binlerce ölümsüz eser meydana getiren vakıfları tanıyıp yeni nesillere tanıtmak, özel bir önem arz etmektedir.

Türk çocukları, geçmişi günümüze getiren ve bugünü yarına bağlayan bu eserleri tanıdıkça, bu büyük millete mensup olmanın onur ve gururunu daha bir güzel hissedeceklerdir. İnsanımızın sevgisi ve desteğiyle ayakta kalacak olan bu millî mirasımız dimdik ayakta kalarak, Türk İslam medeniyetine tanıklık edecektir.

Burada, şu noktaya özellikle dikkati çekmek istiyorum: Nedense, ülkemizde, Roma, Bizans eserlerine gösterilen özen, vakıf eserlerimizden esirgenmektedir. Elbette, onlar da, ülkemizin kültürel zenginlik kaynağıdır; ama, burada, bir gerçeğin altını çizelim: Dünyanın neresinde, hangi millet, başka kültürleri kendi kültürünün önünde tutuyor? Kendi değerlerine sahip çıkmayan bir milletin geleceğinden söz edebilir miyiz?

Millî şairimiz Mehmet Âkif bu gerçeği ne güzel ifade ediyor:

"Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size 3 dakika eksüre veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Hiçbir gruba 3 dakikadan fazla süre vermiyorum. Rica ediyorum...

Buyurun.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Vakıf eserlerimize sahip çıkmak, hepimiz için, millî ve insanî bir görevdir.

İnsanoğlunun en önemli vasıflarından birisi, sevgidir. İnsan sevince, Cenabı Allah'ın kendisine verdiği nimetlerden diğer varlıkların da istifadesini arzu eder. Asırlardır insanlığa hizmet yolunda büyük mesafeler katetmiş Aziz Türk Milleti, bu hizmetlerini vakıflar yoluyla gerçekleştirmiştir. İnsanlığa faydalı olacak her alanda vakıflar kurulmuştur. Bir yazarımızın ifade ettiği gibi, "vakıf kuranlar ne düşündüler sorusunun en doğru cevabı, ne düşünmediler ki sorusu olabilir." "Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe, ebedî saadete erişemezsiniz" mealindeki ayeti kerime, "insanların hayırlısı, insanlara yararlı olanıdır" mealindeki hadisi şeriften ilham alan atalarımız, zayıf ve kimsesizleri korumak, yurdu ve yurttaşları korumak, ülkenin yükselmesini sağlamak için sayısız vakıflar kurmuştur. Cenabı Allah'ın rızasını kazanmak, yaratılmışı yaradandan ötürü sevmek düşüncesinde olan bu yüce insanların, bilmedikleri, görmedikleri insanları vakıflardan yararlandırmış olmalarındaki yücelik, onların engin insan sevgisini ortaya koymaktadır.

Bir milletin büyüklüğü sadece maddî servetiyle ölçülemez; ruh büyüklüğünün yerini hiçbir şey dolduramaz. Türk İslam vakıf eserleri, Müslüman Türkün ruhundaki yüceliği gösteren ölümsüz eserlerdir. İnsan ruhunun en asil vasfı olan iyilik ve yardım etme hasletinin ürünü olan bu eserler sevgiden doğmuş, sevgiyle beslenip büyümüştür.

Bir insanın hiçbir maddî karşılık beklemeksizin başka bir insana yardım elini uzatması, o insanın iman ve inancının gereğidir. Kısaca, Allah'a inanıp seven insanlar, vakıf eserlerini meydana getirmişlerdir. Günümüzde, dünyanın dörtbir bucağında çeşitli vakıfların meydana geldiğini görmekteyiz; ancak, tarafsız, yabancı araştırmacıların tespitine göre, diğer ülkelerde kurulan vakıfların hiçbiri Türk İslam vakıflarının sahip oldukları özellik ve güzelliğe sahip değildir. Müslüman Türkün ruhundaki yüksek insanlık idealinin en açık ifadesi olarak devam edegelen vakıflar, atalarımızın ruhundaki Allah rızası, hayır duygusu, insanlık ve yurt sevgisinden doğmuş, millî tarihimize temel olmuş fazilet eserleridir.

Kendileri bu dünyadan göçseler bile ideallerinin gömülmesini istemeyen bu büyük insanlar, birçok eser ve taşınmaz mallarını, insan ömrünün dar çerçevesinden çıkarıp, sonsuzlaşması için vakfetmişlerdir. Her şeyi devletten beklemeden bu insanların yüksek ve insanî düşüncelerle kurdukları sayısız vakıflar, insanımızın ihtiyaçlarını büyük ölçüde gidermiştir.

Vakıfları kurup, insanlığa armağan etmek kadar, onları koruyup yaşatmak da önemli ve kutsal görevdir. Bugün bu görevi layıkıyla yapabildiğimizi söylemek, maalesef, mümkün görünmüyor.

BAŞKAN - Sayın Keleş, süreniz bitti efendim. Teşekkür ederim, sağ olun.

Siz, vakıflarla ilgili güzel şeyler söylediniz de, bugün, vergi kaçırmak için, devlet malını vakfa aktarıp da orada biraz hortumlamak için vakıf kuranlar da var.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Gelmedim efendim, onlar da var.

BAŞKAN - Tamam, teşekkür ederim. Süreniz bitti. Bakın, 3 dakika dedim, size verdim.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.

Vakıflar için güzel şeyler söylüyorsunuz; ama, çağımızda vakıflar başka, yön değiştirdi.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2002 yılı bütçesi üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve AK Parti Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Devlet Planlama Teşkilatı, devletin temel tercihleri istikametinde sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda politikalar üreten ve bu amaçla kısa, orta ve uzun vadeli plan ve programlar yapan ve bunların uygulanmasını, koordinasyonunu, izlenmesini sağlayan önemli bir kuruluşumuzdur. 1960 yılında kurulduğuna göre, demek ki, 41 yıldan beri bu hizmetleri ifa etmektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı, planlı döneme girdiğimiz 1963 yılından itibaren, 8 tane beşer yıllık kalkınma planı hazırlamıştır; bunların 7 tanesi uygulanmıştır, 8 incisi de bu sene uygulanmaya başlanmıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı, plan ve programlarını yaparken, ülke kaynaklarının rasyonel bir şekilde değerlendirilmesini, millî gelirin artırılmasını, refahın yaygınlaştırılmasını, gelir dağılımının iyileştirilmesini ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.

Plan ve programlar, Devlet Planlama Teşkilatının aynası ise, hükümetlerin de karnesidir; çünkü, plan ve programlarda, hükümetlerin, hemen hemen her sektörle ilgili olarak, düşünceleri vardır, vaatleri vardır, umutları vardır, hedefleri vardır. Eğer vaatlerini yerine getirirlerse hükümetler, vatandaşın olurunu alırlar, iktidarlarına devam ederler; aksi halde, sınıfta kalırlar.

Değerli arkadaşlar, ülke kalkınmasında önemli bir rol oynayan Devlet Planlama Teşkilatımız, artık, kendisini yenilemelidir; plan tekniğini, önceliklerini, düşünce kalıplarını gözden geçirmelidir. 1950'li yıllarda, bizden çok gerilerde olan, hatta, beraber olan, belki, aramızda arz fark olan bazı ülkeler, geçen 51 yıllık zaman içerisinde, acaba, niçin bizleri geçtiler, niçin kalkındılar da Türkiye geri kaldı? Bunun, mutlaka, detaylı, derinlemesine bir araştırmasının yapılması gerekmektedir.

Bir misal vermek istiyorum. 1950 yılında, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 3,5 milyar dolarken, Japonya'nın 11 milyar dolardı. Yani, Türkiye, Japonya'nın, o yıllarda, üçte 1'i kadardı; ama, şu anda bakıyoruz, Japonya, 4,8 trilyonluk bir gayri safî millî hâsılasıyla, Türkiye'yi tam 32 katlamıştır. Yine, 1955 yılında, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 6,9 milyar dolarken, Güney Kore'nin 2,3 milyar dolardı; yani, biz onun 3 katıydık; şimdi tamamen tersi oldu.

Onun için, Devlet Planlama Teşkilatı, gerçekten, ülkemiz neden geri kalmıştır, bunun maddî ve manevî boyutları nedir, derinlemesine mutlaka incelemeli, ortaya koymalı ve hükümetlere de bu konuda bir yol gösterici pozisyonda bulunmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yine, Devlet Planlama Teşkilatımız, aynı üslup ve formatta hazırlanan, karınca duasını andıran yıllık programlardan artık vazgeçmeli, onun yerine, daha muhtevalı, daha kaliteli, daha gerçekçi programlar hazırlamalıdır; yanlış-doğru cetvelini eklemeyecek kadar dikkatli olmalıdır. 2002 yılı programının içerisinde, hepinizin dikkatini çekmiştir, yanlış-doğru cetveli vardır; 18 sayfada tam 50 tane hata saydım. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı eğer bu hatayı yaparsa, elbette ki, diğer teşkilatlar daha çok hata yapar; çünkü, Devlet Planlama Teşkilatı, bizim bildiğimiz kadarıyla, her konuda çok titiz olması gereken bir teşkilattır.

Yine, Devlet Planlama Teşkilatı, devletin verimliliği konusunda kafa yormalıdır. Şu anda KİT'ler zarar ediyor. Sadece bir misal vermek istiyorum. Devlet Demiryolları, maalesef, üç yıldan beri -ki, 2002 yılı programında bu mevcuttur, hükümet tarafından da bu rakamlar telaffuz edilmektedir- 1,3 katrilyon zarar etmektedir. Peki, bunun çaresi yok mudur; vardır; eğer kafa yorulursa, mutlaka bulunacaktır.

Devlet Planlama Teşkilatı, statükoyu aşmalı, daha verimli ve etkin bir çalışma içerisine girmeli, bütün dairelere ve hükümete örnek olmalı, öncü olmalı, hatta uyarıcı olmalıdır. Uyarıcı olmasından vazgeçtik; maalesef, IMF'yle yapılan anlaşmalarda, Devlet Planlama Teşkilatının devredışı bırakıldığını görüyoruz ve Planlama adına da üzülüyoruz. Halbuki, Devlet Planlama Teşkilatı, ardı ardına yaşanan o büyük krizlerle ilgili olarak, bu krizlerin sebepleri, sonuçları, hal çareleriyle ilgili olarak çalışmaları ortaya koyabilirdi ve hükümete bu konuda yol gösterebilirdi, uyarıcı olabilirdi ve kamuoyuna bu meseleyi de mükemmel bir şekilde aktarma imkânına kavuşabilirdi. Bu arada, Planlama Teşkilatı, tabiatıyla, kırk yıllık bir teşkilat olduğuna göre, kişiliğini, kimliğini, ağırlığını da hissettirebilirdi. Ancak, işin esasını söylemek gerekirse, neticede, Devlet Planlama Teşkilatı, hükümetin sözünden çıkmayan, çıkamayan bir kuruluşumuzdur. Her ne kadar ağırlığını koysa da, netice itibariyle, son söz hükümetindir. Sözgelimi, konsolide bütçede savunmaya, emniyet ve jandarma teşkilatlarına 2002 yılı bütçesinde 12 katrilyon ayrılıyorsa, buna mukabil, ülke kalkınmasının ana dinamiklerini oluşturan yatırımcı bakanlıklar ve genel müdürlüklere 6 katrilyon ayrılıyorsa, bunun böyle olmasını isteyen, tabiî ki, Devlet Planlama Teşkilatı değil, hükümettir. Sözüm yanlış anlaşılmasın; elbette, iç ve dış güvenliğimiz fevkalade önemlidir. Bunun aksini söylemek de mümkün değildir; ama, kalkınma çabası içerisinde bulunan bir ülkede yatırımcı bakanlık ve genel müdürlüklere de yeteri kadar ödenek ayrılması gerektiği kanaatini burada belirtmek istiyorum.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ortalama olarak kalkınma hızı yüzde 6,7 olarak alınmıştır. Bu, güzel bir hedeftir; ancak, bugünkü, şu anda hükümetin performansına baktığımız zaman, bunun gerçekleştirilmesinin ne kadar zor olduğunu görüyoruz; çünkü, 2001 yılı itibariyle ekonomideki küçülmenin eksi yüzde 8,5 olacağı, yine, hükümet tarafından bize beyan edilmektedir ve çok ilginçtir, 1945 yılında İkinci Dünya Harbi bittikten sonraki ellialtı yıllık dönem içerisinde ekonominin içine düştüğü en feci durumdur. 1945 yılında gayri safî millî hâsıla eksi yüzde 15,3 idi. Bu hükümet döneminde, maalesef, gayri safî millî hâsıla olarak tam onbir sene geriye gittik. 1990 yılında gayri safî millî hâsılamız 152 milyar dolarken, bu sene, maalesef, 150 milyar doların altına düştü.

Değerli arkadaşlar, yine bu hükümet döneminde -özel ihtisas komisyonu raporlarına istinaden ifade ediyorum- 10 milyon insanımız açlık sınırındadır, 25 milyon insanımız da yoksulluk sınırı içindedir. Dolayısıyla, tam 35 milyon insanımız, yani nüfusumuzun yüzde 53'ü, şu anda, yoksuldur, açtır.

Değerli arkadaşlar -şu anda saate baktığım için söylüyorum- müddetim bitti. Sözümü burada kesmek istiyorum. Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

AK Parti adına ikinci konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar denizcilikle ilgili konularda, yaklaşık üç yıldır, Genel Kurula 10'un üzerinde hitap etme imkânı oldu. Bu süre zarfında, denizciliği ilgilendiren temel konuların önemli bir kısmına, zaman zaman, ayrıntılı bir şekilde değinmeye çalıştım. Gerek idarî yapıda gerekse sektörel anlamda gelişmeye, iyileşmeye yönelik olarak çok önemli önerilerde bulunduğumu düşünüyorum. Ayrıca, denetim görevinin gereği olarak eleştiriler getirirken, birçok sorunun da cevabını aradım Partim adına ve milletim adına; ama, üzülerek söylüyorum ki, hem getirdiğim önerilere hem de sorularıma, beklediğim düzeyde, asgarîden olması gereken kadar bile cevap alamadım maalesef. Bu anlamda, bugünkü konuşmamı, böyle rakamlarla, istatistiklerle değil, farklı bir formata oturtmak suretiyle... Üç senedir neler önermişim, neler sormuşum, varsa bunlara ne gibi cevaplar alabilmişim, alabilmişiz; kısaca, bunlara değinmek istiyorum izninizle.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sektörün içinde bulunduğu dağınıklık ve çokbaşlılığın meydana getirdiği otorite noksanlığından kurtarılması için denizcilik bakanlığı ile denizcilikle ilgili tüm kurum ve kuruluşların bir çatı altında toplanmak suretiyle koordine edilmesinin önemini ve aciliyetini vurgulamıştım.

Yine, Türk boğazlar bölgesinde meydana gelebilecek yangınlarda, deniz kazalarında, özellikle de tanker kazaları sonrasında meydana gelebilecek yangınlarda can ve mal emniyeti, çevrenin ve kıyıdaki yerleşim alanlarının korunması amacıyla, çok amaçlı römorkör, arama kurtarma amaçlı helikopter ve deniz itfaiyesinin en ideal anlamda teşkili veya koordinasyonunun önemlilik arz ettiğini, kılavuzluk ve romörkaj hizmetleri teşkilatları hakkında yönetmelikle kamu tekellerinin kaldırılıp; ama, yerine konulan özel sektör tekellerinin oluşmasını önleyici tedbirlerin alınmasını ifade etmiştim.

Tersanelerde ihtiyaca tam cevap verebilecek şekilde yangın söndürme araç ve gereçlerinin bulundurulmasını, liman ve kıyı devleti olarak uluslararası sorumlulukların yerine getirilmesi ve ulusal anlamda da mevzuatlara uygun denetimlerin yapılmasının altını çizmiştim.

Uluslararası denizcilik teşkilatı ölçütlerine uygun liman devleti kontrol memurlarının istihdamının gerekliliğini arz etmiştim.

Ayrıca, liman atık kabul tesislerinin realize edilmesini, deniz ihtisas mahkemeleriyle denizcilik ihtisas bankasının kurulmasını, Tuzla tersaneler bölgesinin serbest bölge yapılmasını önermiştim.

Son olarak da, en ucuz ve güvenilir taşımacılığın, denizyoluyla yapılan taşıma sistemi olduğunu, taşımacılıkta denizyoluna önem verilmesini, taşımacılığın karayolundan, yani, paralı, pahalı karayolundan bedava denizyollarına kaydırılmasına vurgu yapmıştım, hatırlarsanız.

Bütün bunlara ilave olarak, sektörle ilgili istatistikî verilerin derlendiği yayınlarda ve verilen beyanatlarda, bilgi akışının bir merkezde toparlanabilmesini ve tek bir dil, tek bir lisan kullanılmasını vurgulamıştım; çünkü, o konuda da çokbaşlılık var. Herkes bir rakam veriyor, herkes bu konuda bir başka bilgi veriyor.

Gemi inşaat sanayii kapasite kullanım oranının yüzde 10'lar seviyesinden yukarı çekilmesi açısından Ege, Akdeniz ve Karadeniz sahil şeridinde mevzi imar planlarında yeni tersane yerlerinin tespitiyle, plan tasdiklerinin müsteşarlık tarafından yapılacağı bir düzenlemeye geçilmesini de dile getirmiştim. Aslında Müsteşarlığın, buna, benden daha fazla önem vermesi gerekir kanaatindeyim.

Yine, Montrö Antlaşmasına göre, Boğazlardan transit geçen yabancı bayraklı gemilere sunulan fener, tahlisiye ve sağlık hizmetlerinin karşılığı olarak tahsil edilmesi gereken resim ve harçların hesaplanmasında, altın frankın yerine ABD Doları karşılığı üzerinden bir hesaplamayla tahsil yoluna gidilmekte olduğunu, ancak, bu uygulamanın da maalesef yeterli olmadığını beyanla, artık, bütün bunlardan sonra, resim ve harçların artırılmasının tekniklerini, taktiklerini düşünmeliyiz.

Avrupa Birliğine üye ülkelerin limanlarının karayolu bağlantılarının bile altyapı maliyetlerinin kullanıcılar tarafından finanse edilmesi örneğinin de dikkate alınmak suretiyle, aynı şekilde idarî bakımdan da bazı düzenlemelerin yapılmasını, bu bağlamda, özellikle denizcilik sektöründe ileri gitmiş AB ülkelerindeki idarî yapılanmanın da örnek alınmasını; liman talimatlarının yönetmeliğe dönüştürülmesi ve tüm liman yönetmeliklerinin 21 inci Yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesini; 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kanuna dönüştürülmesi kapsamında öncelikle Ulaştırma, Çevre, Turizm ve Tarım Bakanlıklarındaki ilgili birimlerin Müsteşarlık bünyesine alınmasını ve müteakiben Sahil Güvenlik Komutanlığının da Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığıyla irtibatlandırılmasını ifade etmiştim. İşte, ondan sonra ancak bilahara denizcilik bakanlığının kurulmasının gündeme gelebileceğini söylemiş ve hizmetiçi eğitim, ehliyet ve likayakatin öne çıkarılmasıyla, performans uygulamasına geçilmesini; radar ihalesi yapılan Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi Projesi kapsamında, temel ekipman özelliği taşıyan GTYBS similatörünün de süratle devreye sokulmasını; ayrıca, deniz ihtisas bankasının kurulmasıyla ilgili olarak, fona devredilen bankalardan en uygun olanının, sektör ve sigorta işbirliğiyle sektöre satılmasının bir çözüm olabileceğini belirtmiş ve önermiştim daha önceden.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müteakiben, yüce milletimiz adına çok önemli olduğuna inandığım bir konu olan, kılavuz ve römorkaj hizmetlerine ilişkin yönetmelik halen çıkarıldı mı bilemiyorum. Bu kapsamda, devletin -burası çok önemli Sayın Bakanım- normal hâsılat üzerinden yüzde 6,5'lik payı ile ayrıca aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken, özel iskele sahiplerinden alınan yüzde 15'lik nispî bedele ilişkin uygulamanın da, hukuksuz olarak, 1998'den beri, üç yıldır, yürürlükten kaldırılmış olmasına; yani, hukuksuz olarak kaldırılmış olmasına göndermeler yaptım mütemadiyen. Bu yaklaşımın devleti yıllardır trilyonlarca lira zarara soktuğunu ve bu hususlarda sorunun çözümüne ilişkin de neler yapıldığını sordum. Bu keyfî uygulamayı gerçekleştirenlerle ilgili olarak herhangi bir müeyyide uygulanıp uygulanmadığını sordum. Sorduğumda Sayın Bakan, bana, hatırlayacaksınız "ancak akan kanı durdurabildik Sayın Dağcıoğlu" demişti bu kürsüde. Şimdi bir kez daha soruyorum Sayın Bakana, bu kadar zaman geçti: Sayın Bakan, ılgıt ılgıt akan kan şimdilerde acaba oluk oluk mu akıyor? Sizin ifadenizle, bu kanı akıtanlarla ilgili olarak bugüne kadar hangi yasal işlemi yaptınız? Çöplüklerden ekmek toplayan insanlarımızın hukukunu koruyabildiniz mi, merak ediyorum doğrusu?

Bakınız, daha önceki konuşmalarımda yöneltmiş olduğum onlarca soruyu burada zamanımın yetersizliği sebebiyle pas geçiyorum. İşte, bütün bu sorularıma cevap aramış; ancak, ne yazık ki, ne yazılı ne de sözlü olarak bugüne kadar herhangi bir cevap alamamış bulunuyorum. Bakanlık, âdeta ölüm sessizliği içinde, tarihî yanlışlıkları sadece seyrediyor oturduğu yerden.

Sırası gelmişken, geçenlerde Haber Türk'te, uçak gemisi Varyag'ın geçişiyle ilgili olarak gerçekleştirilen programda, denizcilik sektörünün otoritelerince, ABD'de yerleşik Locheed Martin Overseas firmasına ihale edilen sistemin 30 yıllık demode bir sistem olduğunu ve bugün gelişmiş tüm ülkelerin limanlarında, artık "transporton" denilen, çağın en son teknolojik üstünlüklerini içeren sistemin kullanıldığı ifade edilmiştir. Şayet, bu yaklaşım doğru kabul edilirse, ülkemizin uluslararası platformlardaki itibarının, geçen zamanın ve boşa harcanmış milyonlarca dolarımızın hesabını kim verecektir?

Konu buraya gelmişken, Varyag uçak gemisi, Türkiye'nin kurallarını da, bin yıllık kazanımlarını da beraberinde sürükleyerek, ne hikmetse -altını çiziyorum- Sayın Şükrü Sina Gürel'in, Amerika, Türkiye ve Çin üçgenindeki süper hakemliğinde, Türk Boğazlarından geçip gitti, hepimiz seyrettik. Bu geçişi sağlayanların bizlere sundukları ise, olsa olsa bir elma şekeridir; ama, biz bu elma şekerini bile hâlâ yalayabilmiş değiliz.

Arkadaşlar, koca devlet, maalesef, 1 trilyon liraya çırak çıkarıldı diye düşünüyorum. Sözde vaat edilen 2 milyon Çinli turist hani nerede? 2 tanesini bile göremedik. Hani, hukuku iade edilecek olan, sıcak ilişkilerin geliştirileceği Uygur Türklerinin hakları nerede? Aksine, Çin askerî birliklerince, şimdilerde daha da yoğun muhasara altına alınmıyor mu bu kardeşlerimiz? Hani nerede, gök bayraklı Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin hak ve hukukları? Maalesef, Varyag konusunda gösterdiğimiz bu zafiyetten ötürü, gelecekte uluslararası platformlarda daha çok başımızın ağrıyacağını, tarihe bir not düşmek adına burada ifade ediyorum.

Bu nereden çıktı derseniz, bakınız, hemen bir örnek vermek istiyorum; daha geçen hafta, İstanbul'da, Çırağan Sarayında, boğazlarımızı katledebilecek, âdeta peşkeş çekebilecek, denizcilikle ilgili korsan bir toplantı gerçekleştirildi. Yunanlı armatörlerin yönlendirdiği ifade edilen bu toplantı nasıl gerçekleşti? Böyle bir toplantıya devletimizi temsilen katılan oldu mu? Hükümet bu tür tuzak toplantılara nasıl izin verebiliyor? Müsteşarlığımız neredeydi? Bilgisi var mıydı? Böyle şey olur mu Allahaşkına?! Bir Varyag örneği, daha şimdiden ne rezaletlere alan açıyor; hep birlikte ibretle seyrediyoruz.

BAŞKAN- Sayın Dağcıoğlu, süreniz bitmek üzere.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla)- Sayın Bakanım, Aliağa ve Ambarlı'da neler oluyor? Sadece buralarda mı; İskenderun'da ve daha bir çok yerde ve konuda neler, neler oluyor?.. Evet; zamanımız olsa da, bu konulara da değinebilsek. Zaman darlığı sebebiyle, daha onlarca soruyu burada gündeme getiremiyorum.

Sayın Başkan, lütfedip, burada değinebildiğim bazı öneri ve arifine ayan olan sorularıma, hiç olmazsa bir cevap alabilirsem, sevinirim milletim adına.

Milletimiz, büyük bir medeniyete sahipliğinin yanında, değişen dünya dengeleri bağlamında ve ülkemizin konumu ve jeostratejik önemiyle bir dünya devleti olma iddiasını sürdürmek zorundadır. Bunun için de, ilkeli olacaksınız, kural koyacaksınız ve bunları da sonuna kadar sürdürecek ve koruyacaksınız.

Sonuç olarak; hedefimiz, ülkemizi bir dünya devleti yapmak, devletimizi güçlü, yüce milletimizi de mutlu kılmak ise, bunun yolunun 70 milyon Türk Milletinin her birinin "beyaz eller, temiz toplum" projesine sahip çıkmasından geçeceğine yürekten inanıyor ve konuşmamı yine, çağlar üstü peygamberi mesajla bitirmek istiyorum. Sayın Bakan "Bir günün adaleti, 70 yıllık ibadetten üstündür." Üleşen değil, üreten ekonomiye ve esir olan değil, yöneten demokrasiye böyle ulaşılır diyor ve de geleceğe, yani çağlar ötesine yapacağımız yolculuğa denizcilik lisanıyla "vira bismillah" diyerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir)- Tokat'ta deniz mi var?!.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Bahriye Nazırı Kırşehir'den olursa, izin verin de, bunun münekkitleri Tokat'tan olsun. Kırşehir'de bir şey yok; hiç değilse Tokat'ta koca Almus Barajı var!..

BAŞKAN- Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçe tasarısı üzerinde AK Parti adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, seçkin heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; servetin rızaya dayalı olarak hizmete dönüştürülmesi için, çağlar boyunca insanlığın bulabildiği en emin ve insan psikolojisine en uygun metot vakıf sistemidir. Bu sayede, insan şahsiyetinin korunması için, sosyal yardım müesseseleştirilmiş, ona süreklilik kavramı ve hukukî boyut kazandırılmıştır. Vakıfların, insanı esas alan, kültürel derinliğe dayalı, toplum ve devlet kaynaşmasında oynadığı belirleyici rolünün her zaman doğru anlaşıldığını, doğru uygulandığını söylemek mümkün değildir. Vakıfların kemiyet ve keyfiyet olarak yükselişi ve gerilemesi, kurulduğu dönemin ve içinde bulunduğu çevrenin sosyal, ekonomik ve kültürel seviyesiyle doğrudan orantılıdır.

"İnsan, çevresinde olup biten her şeyden sorumludur. Toplumsal sorumluluk almak insanî bir erdemdir. Mülk Allah'ındır. Elde edilen servette bütün insanlığın hakkı vardır. Başlangıcı olan her şeyin sonu da vardır. Dünya hayatı geçici bir gölge, orada gölgelenen insan misafir gibidir. Ezelî ve baki olan ancak Allah'tır" ilkelerini idrak eden, yönetenler ile yönetilenlerin uyum içerisinde yaşadığı, sevgileri kinlerinden, merhametleri öfke ve gazaplarından üstün olan bireylerin yaşadığı toplumlarda ve dönemlerde vakıflar, yükselen bir değer olmuştur. Anadolu toprakları üzerinde Selçukluların yıldızının parladığı yıllar ve Osmanlıların yükselme dönemleri, söylediğimiz bu hususlara birer misaldir.

Toplumun fikren ve ahlaken suükut ettiği, idarenin, yönetilenlerin iradeleri dışında iç ve dış güçler tarafından oluşturulduğu olağandışı dönemlerde, pek çok estetik ve manevî değerlerle birlikte vakıflarda da bir çöküş dönemi yaşanmıştır. Bu çöküş döneminin nirengi noktasını, kendi tabiî seyri içerisinde oluşması gereken devletin idare sistemine, demokrasi ve hukukdışı müdahalelerin yapıldığı yıllar teşkil etmektedir. Tanzimatın ilanı, Islahat Fermanı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetin ilanı, tekparti dönemi ve askerî müdahaleler yılları, vakıfların tahribine yönelik çabaların yoğunlaştığı yıllar olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, günümüzde vakıfların yanlış anlaşılma ve değerlendirmelerden de kaynaklanan bir dizi sıkıntıları bulunmaktadır. Bir kesim, vakıfların demokratik sivil toplum kuruluşu olmadığını söylerken, diğer bir kesim de, mahkeme kararıyla tespit edilmiş tek bir örnek bulunmadığı halde ona bölücülük isnat etmektedirler. Hatta, ülkemizde bir vakıf patlamasının yaşandığını hayal edenler bile vardır. Bunlar, eksik bilgilendirmeye dayalı, tarihî gerçeklere ters ve gelişmiş demokratik batı ülkelerindeki uygulamalarla örtüşmeyen yanlış düşüncelerdir. Sanıyorum, ülkemizde, vakıfları bu şekilde aşağılayanlar ve ona hayalî bölücülük isnat edenler, toplumu kontrol altında tutmak ve ona şekil vermek isteyenlerdir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hayal dünyalarında vakıflar için suç senaryoları yazanlar, karşı tedbir olarak bir dizi mevzuat düzenlemesi yapmakta gecikmediler. Kanun ve tüzük tadilleri, belirli prosedürlere uymayı gerektirdiği ve zaman alacağı için tebliğlere yöneldiler. Bu amaçla, 21 Eylül 1997, 21 Ocak 1998, 27 Mart 1998 ve 6 Ağustos 1999 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan 4 ayrı tebliği yürürlüğe koydular. Bir taraftan da, 903 sayılı Kanunla, uygulama şeklini gösterir tüzükte değişiklik yapılması çalışmalarını başlattılar. Bu da yetmedi "irticayı önleme paketi" içerisinde Türk Kanunu Medenisinin vakıflarla ilgili maddelerinde değişiklik hazırlıkları yaptılar.

55 inci hükümet döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarısı kadük olmuştu; ancak, 57 nci hükümet, aynı tasarının nokta ve virgülüne dokunmadan tekrar Meclise sevk etti. Bu da yeterli görülmemiş olacak ki, bu defa hükümet, müstakil tasarıdaki vakıf aleyhine düzenlenen hükümleri, Medenî Kanunun yeni baştan düzenlenmesini öngören kanun teklifinin vakıflarla ilgili bölümlerine taşıdı maalesef.

Dünyada yükselen bir değer olan sivil inisiyatifin ülkemizde gelişmesini istemeyenler ve Türk Milletinin örgütlü bir toplum olmasını arzu etmeyenler, yeni vakıfların önüne, akla, bilime ve evrensel hukuka aykırı engeller koyanlar, kadim vakıflarımızı da unutmamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karakaya, bütün gruplara 3'er dakika eksüre veriyorum, size de 3 dakika eksüre veriyorum; lütfen, bu süreyi geçirmeyin.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Müsamahanızı rica ediyorum...

BAŞKAN - Verdim, fazla müsamahaya gerek yok.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Kadim vakıfların en önemli gelir kaynağı olan ve neredeyse Genel Müdürlük bütçesinin tamamını meydana getiren bu vakıfların kira gelirlerini, 2000 yılı için yüzde 25'le, 2001 yılı için de yüzde 10'la sınırlamışlardır. Enflasyonun yüzde 65'ler ilâ yüzde 70'ler seviyesinde seyrettiği bu ülkede, vakıf sektörünün çökertilmesine yönelik sırf bu karardan dolayı, Vakıflar İdaresinin uğradığı zararın trilyonlar üzerinde olduğunu herhalde kimse inkâr edemez.

Yine, cumhuriyet dönemi ürünlerinden olan vakıf öğrenci yurtları, bu senenin başında, hiç gereği yokken, Millî Eğitim Bakanlığına, Bezm-i Âlem Vakıf Gureba Hastanesi ise SSK'ya devredildi.

Vakfiye hükümleri ve hayır şartları bir yana, Vatan Caddesi üzerinde bulunan 72 dönüm arsası ve üzerinde her türlü tıbbî ünitelere sahip binalarıyla Vakıf Gureba Hastanesine bedel takdiri yapmak, kaybedilen değerin büyüklüğünü ortaya koyacaktır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, cumhuriyet döneminde ilk vakıf öğrenci yurdu, merhum Adnan Menderes tarafından, 1952 yılında, Aydın İlinde hizmete açılmıştı.

Tarihin hazin tecellisine bakınız ki, Vakıflar İdaresinin, 48 yıl boyunca, bütün imkânlarını seferber ederek, inşaatları bitmek üzere olanlarla birlikte sayılarını 64'e ulaştırdığı, her biri 8-10 dönüm saha üzerine inşa edilen ve 5 ilâ 10 lojmana sahip olan bu yurtların tamamı, yine bir Aydın milletvekili ve o dönemin Devlet Bakanı tarafından, Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir.

En son olarak da, 26 Temmuz 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, (B) grubu hisselerinin satılması ve (A) grubu hisselerinin satışı için Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir.

Arkadaşlar, Vakıflar Bankası, özel bir bankadır. Özel bankanın özelleştirildiği, dünyanın neresinde görülmüştür?! Bankanın sermaye yapısını, özel hukuk tüzelkişilerinin paraları meydana getirmektedir. Banka sermayesinde, ne katma bütçeli bir kamu kurumu olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün ne de devletin (Hazinenin) bir tek kuruşu yoktur. (A) ve (B) grupları, mazbut ve mülhak vakıflara, (C) grubu da bu Banka Personeli Yardımlaşma ve Emeklilik Sandığı Vakfına aittir.

Vakfın şartları dikkate alınmadan vakıfların mallarına ve yönetimine gelişigüzel müdahale etmek, müessesenin dayandığı temelleri yıkmaktır. Unutulmamalıdır ki, eğitim, kültür ve sosyal siyaset açısından toplumu dengeleyen vakıflar, gönüllülük esasına dayanan ve kâr amacı olmayan demokratik sivil toplum kuruluşlarıdır.

Gereksiz yere toptancı yaklaşımlarla vakıfların hukukî güvencesi ortadan kaldırılır ve onun süreklilik ilkesi zedelenirse, bundan sonra malını vakfetmeye kimse yanaşmayacaktır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakaya, süreniz bitti. 4 dakika süre verdim size; kusura bakmayın, tamam, bitti.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Bu duygularla teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2002 yılı bütçesi hakkında konuşmak üzere, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, plan fikri, 1940'lı yıllarda, beş yıllık sanayi planıyla bizim gündemimize gelmiştir. 1960'lı yıllardan sonra bu iş daha da ciddiye alınmış ve Devlet Planlama Teşkilatı, Türk ekonomi bürokrasisi içerisinde önemli bir konuma gelmiştir.

Bugün, Devlet Planlama Teşkilatının örgütlenme yapısına baktığımızda, aşağı yukarı, ekonominin bütün alanlarıyla ilgili çalışmalar yapan, öneriler getiren bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz. Özellikle, beş yıllık kalkınma planları öncesinde oluşturduğu özel ihtisas komisyonlarıyla, bu alanda önemli bir çalışmaya imza atmıştır. Geçmişten gelen bu geleneğin bundan böyle de sürdürüleceğine olan inancımız tamdır. Özellikle, kendi konularının uzmanlarının bir araya gelerek, o konuyu ayrıntılı olarak inceleyip, raporlayan, gerek bilim adamları gerekse uygulamacılar geleceğe önemli bilgi mirası bırakmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz, biz, öncelikle şu soruyu kendimize soralım: Acaba, bir ülkede planlamaya niçin ihtiyaç duyulur? Eğer, ekonomide var olan sınırlı kaynakların en verimli bir şekilde kullanılmasını istiyorsak, planlama yapmak zorundayız.

Gerçekten de, Türkiye gibi, kalkınma çabası içinde olan bir ülkenin, sağlıklı bir planlama teşkilatına sahip olması gerekir; çünkü, var olan sınırlı kaynakların toplumun ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması, bazı yeni yatırım alanlarının belirlenmesi, geleceğe ilişkin stratejik planların hazırlanması bu açıdan büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; planlamanın bu fonksiyonlarına bakınca, bu teşkilatın, çok nitelikli, kendi konularında uzman kadroları istihdam etmesi gerektiği açıktır; ama, açıkyüreklilikle söylememiz gerekir ki, bu konuda, zaman zaman hatalı siyasî müdahaleler yapılmış ve çok değerli bilim adamları, bürokratlar küstürülmüştür. Oysa, bu teşkilatın, gerek bugün ve gerekse de gelecek açısından önemi çok açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üzerinde durmamız gereken bir diğer konu da, stratejik planlama yapma konusundaki zafiyetlerimizdir. Gerçekten de, geçmişte uyguladığımız planlara baktığımızda, bu planların beş yıllık dönemleri kapsadığı görülmektedir. Oysa, planlamalar, belli bir stratejik hedef gözetilerek yapılmalı ve daha uzun vadeli bir dönemi kapsamalıdır. Gerçi, son olarak hazırlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı bu çerçevede hazırlanmışsa da, bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Dileğimiz, değerli bürokratlardan ve teknisyenlerden oluşan bu teşkilatın, daha sağlıklı ve daha verimli planlar yapmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir planlamanın başarısı, o planın dayandığı sağlıklı verilere bağlıdır. Veriler ne kadar sağlıklı toplanırsa, geleceğe ilişkin planlar da o kadar başarılı ve tutarlı olur.

Değerli milletvekilleri, bu açıklamayı şunun için yapıyorum: Türkiye henüz sağlıklı veriler üretecek bir duruma gelmemiştir, kurumları yeterli düzeyde değildir. Bu açıdan, Planlama Teşkilatımızın da işinin zor olduğunu biliyorum ve takdir ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye uzun bir süredir bir gelir dağılımı araştırması yapamamıştır. Acaba, neden? Sık sık kalkıp "bu ülkede gelir dağılımı bozuktur" diye söylüyoruz. Hatta bazı rakamları da veriyorlar. Acaba, bu veriler ne ölçüde sağlıklı? Biz, kendi vatandaşımıza doğruları, bilimsel verilere dayanarak aktaramazsak, elbette başarılı olamayız. Kaldı ki, sorun, sadece ve sadece halka doğru bilgileri aktarmak değildir. Biz politikacıların da doğru bilgilere ihtiyacı vardır; bugün, üniversitelerin de doğru bilgilere ihtiyacı vardır, bilim adamlarının da doğru bilgilere ihtiyacı vardır, araştırmacıların da doğru bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgiler önümüzde olmadan konuşmamalıyız; ama, maalesef, biz, ülke olarak, bilgi fukarasıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siz, doğru ve sağlıklı veriler üretmeden, uzun vadeli stratejik planlamalar yapamazsınız. Bunu, bizim Planlama Teşkilatımızın ve Devlet İstatistik Enstitüsünün yapması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu bilgilenmenin, saydam devlet anlayışı açısından da önem taşıdığı açık ve gerçektir. Halkına hesap veren, milletine hesap vermekten korkmayan bir devlet yaratmak zorundayız. Bunu yapamadığımız takdirde, bizler muhalefet, sizler iktidar olarak doğrusunu yapmamış oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, 2002 yılı bütçe tasarısını görüşürken bile elimizde olmayan pek çok veri var. Biz, devlette daha kaç kişinin çalıştığını dahi doğru dürüst bilmiyoruz. Neden; çünkü, devlet, hafıza oluşturmayı maalesef becerememiştir. Oysa, bunun bir an evvel yapılması gerekir.

Bakınız değerli milletvekilleri, bizim, gelecek yılı değil, 2050 yılındaki Türkiye'yle ilgili kaba hatlarıyla bazı bilgileri bilme hakkımız olmalı. Nüfusumuz ne olacak, çocuk ölümleri ne olacak, doğurganlık oranımız ne olacak, kişi başına düşen millî gelirimiz ne olacak?.. Bu ve buna benzer pek çok sorunun yanıtı, bugün maalesef yoktur. Varsa da, bizler bilmiyoruz. Oysa, bu rakamların bugünden belirlenmesi, her yıl sürekli revize edilerek güncelleştirilmesi çok çok önemlidir. Bu, politikacının da önünü açacaktır, siyasal partilerin de hedeflerini ve programlarını daha sağlıklı belirlemesine yardımcı olacaktır. Biz, bunları, değerli kuruluşumuz olan Devlet Planlama Teşkilatından bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, her ne kadar, olması gerekenleri aktarıyorsak da, bilinen bazı somut gerçekler de vardır. Örneğin, katrilyonluk yatırımlar yapıyoruz; fakat, bunların geleceğinin ne olacağını bilemiyoruz. O itibarla, bu ülkenin kaynaklarını, Devlet Planlama Teşkilatını verimli kullanmakta ve bizleri de, tüyü bitmemiş yetimin hakkını verimsiz yatırımlara harcayarak, kaynak savurganlığına yol açmaktan korumalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı tek iş, yatırıma devlet bütçesinden yeterli kaynak aktarılmadığı için, var olan projeleri sınırlı kaynaklarla desteklemesinin ötesinde, herhangi bir faaliyeti bulunmamaktadır.

BAŞKAN - Sayın Gül, 1 dakikanızı geçtiniz efendim.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Beş yıllık kalkınma planları, yıllık uygulama programları, hiçbir şekilde uygulanamamaktadır. Örneğin, bazı bakanlıklar hiç uymamaktadır. Yani, Devlet Planlama Teşkilatı, bugünkü yapısıyla tamamen devredışı bırakılmıştır.

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Baysarı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET BAYSARI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; bugüne kadar, yıllardır yapılan "üç tarafı denizlerle" diye başlayan ve denizciliğin önemini anlatmaya çalışan nutukları hep dinleyerek geldik ve her Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında, her Meclis konuşmasında, denizciliğin önemi, Denizcilik Müsteşarlığının önemi belirtilerek bugünlere gelinmiştir. Ama, size, şu andaki bütçeyle ilgili birkaç rakam vererek, bu bütçeye verilen, bu müsteşarlığa verilen, bu sektöre verilen önemi belirtmek istiyorum.

Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi, 36 bakanlık ve kurum bütçesi içerisinde, ayrılan pay açısından 30 uncu sırada yer almaktadır ve bunun yanında da, 30 uncu sırada olmasına rağmen, 33 trilyona yaklaşan yok sayılabilecek bir rakamla idare edilmek durumundadır.

2001 yılı bütçesinde 19 trilyon lira olarak ayrılan ödenek, 2002 yılı bütçesinde 32 trilyon lira olarak ayrılmış, 2001'de yüzde 65 olan 13 trilyonluk yatırım payı, 2002 bütçesinde yüzde 54'e düşerek 17 trilyon lira olarak belirlenmiştir. Sayın Bakanın da Plan ve Bütçe Komisyonunda yüzde 54'lük 17 trilyonluk rakamı gerçekten denizciliğe ayrılan önemli bir rakam olarak göstermesi de düşündürücü bir ifadedir. Yine, konsolide bütçe içindeki payı binde 4'ten binde 3,6'ya düşürülerek, bu bütçeyle, bu Müsteşarlığa verilen önem gösterilmiştir. Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ifadelerinde, Müsteşarlığımızın sadece güvenlik, bilgiişlem ve donanım üzerine yatırım yapmakta olduğunu ifade etmiş. Peki, biz bunun üzerine tersaneleri teşvik etmez isek, gemi donatanları teşvik etmez isek, armatörleri teşvik etmez isek, acenteleri teşvik etmez isek, ülkemiz dışticaretinin yüzde 85-90'ını denizyoluyla yaptığımız ifade edilirse, dışticaret taşımacılığındaki payı, gün geçtikçe düşen Türk Bayraklı gemilerin payını nasıl artıracağız? Tersanelerden dışarıya giden milyarlarca doların tedbirlerini nasıl alacağız, bu dövizi nasıl azaltacağız? Yine, her yıl başka bayraklı gemilere ödenen 1,5 milyar doları aşan rakamı nasıl yurtdışına çıkarılmaktan alıkoyacağız? Dışarıya el açtığımız milyar dolarlık kredileri faizli paralarla aldığımız dönemde yabancıya ödenen 1,5 milyar dolar gibi bir navlun herhalde gözardı edilemez diye düşünüyorum.

Yine, başka bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Müsteşarlığa bağlı 7 bölge müdürlüğü, 68 tane liman başkanlığı bulunmaktadır. Acaba,bu liman başkanlıklarına ve bölge müdürlüklerine atanan kişilerden kaç tanesi yabancı dil bilmekte, kaç tanesinin uzmanlık konusu denizcilik olmaktadır? Bu birimlerde oldukça yoğun bir şekilde suiistimal iddiaları gündeme gelmektedir. Liman başkanlıkları önemli bir icraî birimdir; ama, bugün ilçelere gittiğimiz zaman, bırakın liman başkanlıklarının önemini, yerini bile bulmakta zorlanır durumdayız.

Bu atamalardaki ölçüyü, ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Acaba, devlet memuru olmak ve Kırşehirli olmak sadece bunun için bir ölçü müdür, yoksa bu işin uzmanlık dalı veya yabancı dil gerekmekte midir?

Yine, burada, gerçekten bir kadrolaşmaya gidildiği gündemde çok açık söylenmektedir.

Yine, Sayın Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmalarında diyor ki: "8 333 kilometrelik sahil şeridi olan bir ülkede 300 adet kıyı tesisi bulunmaktadır; bunlar: Yat limanları, balıkçı barınakları, çekek yerleri ve iskelelerdir." Ben de Sayın Bakana soruyorum, diyorum ki: Bunların kaç tanesini siz yaptınız? 1997'den bu yana acaba kaç tane ilave yapıldı, ne kadar yatırım yapıldı? Ben biliyorum ki, Antalya'da 1997'den bu yana ne bir balıkçı barınağı ne bir çekek yeri ne bir iskele inşaatı başlamıştır, hatta geçmişte başlamış olanlar bile şu anda bitirilmemiş durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını birleştiren uluslararası ulaşım yolları üzerinde bulunan ülkemizin gelişimi açısından, denizciliğe gerekli önemin verilmesini istemektedir.

Sayın Bakanım, bunu söyleyecek olan biziz, bunu yapacak olan sizlersiniz, icranın başı sizsiniz; şu anda denizciliğe verilmesi gereken önemi sizin göstermeniz, sizin ifade etmeniz gerekmektedir (DYP sıralarından alkışlar)

Sonuç olarak görülüyor ki, Denizcilik Müsteşarlığı işlevini tam olarak yerine getirmiyor. Bakanlık sayısının ve devletin yeniden yapılanmasının artık tartışılması gerekmekte olduğu günümüzde, bakanlık sayısı azaltılmalı; ancak, denizcilik sektörünün çok önemli olması ve ülke ekonomisine katkısından dolayı bir denizcilik bakanlığının kurulması da bu işlevlerin yerine getirilmesi için gerçekten önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Meclis, denizcilik sektörünün sorunlarını bir Meclis araştırma komisyonu kurarak araştırmalı ve bu sektörle ilgili, kredilendirme, borçların ertelenmesi ve sektörün çalışmasıyla ilgili teknik konularda hükümete yol gösterici bir rol üslenmelidir diye düşünüyoruz. Böylelikle, sektörün kan kaybetmesinin, dolayısıyla ülke ekonomisinin zarar görmesinin önüne geçilmesine yardımcı olmaya çalışılmalıdır diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baysarı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğü 1937'den beri Türkiye'nin havasını, iklimini ölçen, tahmin eden, bunları yaparken uluslararası işbirliğiyle birlikte teknolojiyi en üst düzeyde kullanan Türkiye'deki ender kamu kuruluşlarından birisidir.

Türk meteoroloji teşkilatı ülkenin dört bir yanında 3 000'e yakın personeliyle iklim bilgilerini ölçmekte ve bu bilgileri kullanıcılara ulaştırmaktadır. Çamaşır gününün tespitinden savaş harekât planına, tarımsal üretimden baraj yerlerinin seçimine, şehir ve çevre planlamasından enerji üretimine ve tüketimine, insan sağlığından ulaştırma sektörüne ve en önemlisi, üretim, planlama, pazarlama sektörlerine kadar birçok alan hava ve iklim şartlarından etkilenmektedir.

En gelişmiş hava radarları teknolojisinden uydu bilgilerine, otomatik istasyonlardan sayısal hava tahmin modellerine kadar bilim ve teknolojinin tüm imkânları, Türk insanını, hava ve iklimin olumsuz etkilerinden korumak için kullanılmaktadır.

Verdiği eğitim seviyesi çok yüksek olan bu kurum, aynı zamanda, Dünya Meteoroloji Teşkilatının bölgesel eğitim merkezidir. Kurum bünyesinde bulunan Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesinde de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan ve Bosna-Hersek'ten gelen öğrencilere orta seviyede meteoroloji eğitimi verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 saat, gece gündüz, Türkiye'nin her noktasında fedakârca çalışan meteoroloji çalışanlarının özlük hakları konusunda bazı problemler bulunmaktadır. Askerî ve sivil havaalanlarında çalışan memurlar, aynı yerdeki emsali çalışanların yarısı kadar ücret almaktadır. Ayrıca, Kurum, ileri teknoloji kullandığından, kalifiye eleman istihdamında da güçlükler çekmektedir. Sayın Bakanımızdan, bilhassa bu çalışanlar arasındaki farklılığı gidermesini, Meteoroloji Genel Müdürlüğü çalışanları adına istirham ediyorum.

Şimdi, biraz da Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşmak istiyorum. Bu konuşmama başlamadan önce, Vakıflar Genel Müdürü Nurettin Beye, Aksaray Ulu Camiin onarımı ve inşaı için yapmış olduğu gayret ve fedakârlıktan dolayı, ayrıca, o zamanki Sayın Bakan Yüksel Yalova'ya da teşekkür ediyorum. Şimdiki Bakanımızdan da Ulu Camiin iç kısmının onarılmasını; ayrıca, Aksaray'da 30'a yakın tarihî eski eserlerde, başta Eğri Minare olmak üzere, aynı gayreti göstermesini, Aksaraylı hemşerilerim, Aksaraylılar adına istirham ediyorum. Ayrıca, Aksaray camilerine yapmış olduğu yardımdan dolayı da teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıf, bilindiği üzere, hükmi şahsiyete sahip olmak üzere bir mal topluluğunun belli bir gayeye tahsis edilmesidir. Tahsis edilecek mal topluluğu, bir mamelek olabileceği gibi, belli bir mal veya alacak dahi vakfın konusunu teşkil edebilir.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Aksaray adına konuşuyor, DYP Grubu adına değil!..

BAŞKAN - Sayın Akın, Doğru Yol Partisi adına konuşuyorsunuz, Aksaray adına konuşmuyorsunuz!..

MURAT AKIN (Devamla) - Aksaraylılar adına teşekkür ederim; tabiî, aynı zamanda, Aksaray adına da konuşuyorum; Aksaray'ın Milletvekiliyim; beni seçmezlerse nasıl konuşurum burada?!..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Anayasaya göre, Türkiye Milletvekilisiniz... Çorum'u da katmazsanız, olmaz!..

MURAT AKIN (Devamla) - Türkiye'yle beraber Aksaray'ın da...

Vakıf, Türk Medenî Kanununun 73 üncü maddesinde "vakıf, başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir" diye tarif edilmiştir. Vakfın kuruluşu, vakıf senedinin muhtevası, mahkeme siciline tescil, tesciline karar verilmeyecek haller, vakfedilecek malların gayece aynı olan vakfa tahsisi, tüzelkişilik kazanması, vakfın çeşitleri ve vakfın sona ermesi, Türk Medenî Kanununda, ayrı ayrı tarif edilmiştir. Bilinen hususları burada tekrar etmeyeceğim; ancak, dinimizde vakfın çok önemli olduğunu ifade etmek için, bir iki hususu ifade etmeye gayret edeceğim.

Dinimizde, bir müminin insanlara hayırlı olabilmesi değişik yönlerde tahakkuk edebilir. Şöyle ki: Yolda yürüyen âmâ bir insana yardımcı olmak; bu, insanoğlunun bedenen bir yardımıdır; yine, bulunan bir çukurun kapatılması da, insanoğlunun, kendi imkânı çerçevesinde, bedenen, bir topluluğa ya da kişilere yaptığı katkıdır.

Değerli milletvekilleri, vakfedilen bir eser ayakta durduğu ve halka faydalı olduğu zaman dilimi içinde, o müesseseyi kuran veya devamına vesile olan kimsenin amel defterine, devamlı hayır yazılır.

Kur'an'ı Kerim'in ve hadisi şeriflerin teşvik edici manalarından ilham alan Müslümanlar, insanlığın hayırlarına pek çok mesai sarf ederek, birçok eserler vücuda getirmişler ve bunların faydalarının devamlı olabilmesi için çareler aramışlardır. Bu maksatla, İslam âleminin her tarafında vakıflar tesis etmiş bulunan müminler, yaptıkları hayır müesseselerin masraflarını karşılamak üzere, birçok akarı bu vakıfların namına hibe ve tescil etmişlerdir.

Dinimizde, vakıf, bir mülkün Vakıf, bir mülkün menfaatını halka tahsis edip aynini Allah'ın mülkü hükmünde olarak, temlik ve temellükten ebediyen men etmektir; dinimizin yücelip yayılması, halkın faydalanacağı ilimlerin çoğalması, çaresiz kimselerin sıkıntıdan kurtulması, hastaların tedavisi gibi niyet ve düşüncelerle faydalı müesseseler kurmak ve bunların devamına hizmet etmek için akar ve arazi bağışlamaktır. Vakıf, nemelazımcılık zihniyetini terk edip, bana lazım düşüncesini prensip edinen kimselerin fikrî, fiilî ve malî  cömertlik örnekleridir. 

Değerli milletvekilleri, bilhassa, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'la ilgili bir vakıfnamesini okuyacağım. "Fatih Sultan Mehmet'in Tababetle İlgili Vakfiyesi: Benki İstanbul Fatihi abdiaciz Fatih Sultan Mehmet bizzatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde kain ve malum-ul hudut olan 136 bap dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şöyle ki; bu gayri menkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim.

Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki yövmiye 20'şer akçe alsınlar, ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim.

Bunlar ki ayın belli günlerinde İstanbul'a çıkalar bilaistisna her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası ya da mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin Darülacazeye kaldırıp salah buldurulalar.”

Şimdi, vakfiyenin tam bu kısmı Ecevit hükümetini ilgilendiren bir husus, hakikaten. "Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silah ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki, zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar."

Bu hükümet, bu milleti, daha ziyade yokluktan verem hastalığına bıraktığı için, hakikaten, böyle insanlar şimdi lazım. Böyle 100-250 kişi olsa da, evine et alamayan kişilere, dağdan vurdukları eti yenen hayvanları getireler. Fatih Sultan Mehmet, bundan çok önceleri şimdiki bu durumu görerek, bilerek, vakfiyenamesini, tam bugünü de içine alacak şekilde yazmış.

"Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın harimleri ve medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri gelmeyüp yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle."

Değerli milletvekilleri, hakikaten, vakıflar çok mühim; ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Vakıflar Bankası, kaynaklarının büyük bir kısmını, esas gayesi olan vakıf müesseselerinin devamı için kullanması lazım gelirken, geçmişte -belki şimdi de aynen devam ediyordur- belli bir partinin seçilemeyen milletvekillerine kredi kaynağı olarak kullandırılmıştır. "Maya" diye çıkan dergiye baktığımızda, hakikaten, o bankanın kaynakları nasıl hortumlanmış; insanların yüreklerini sızlatıyor. Halbuki, o Vakıflar Genel Müdürlüğünün yüzde 90'a yakın veya yüzde 60'ın üzerindeki hissesi olan Vakıflar Bankası kaynakları, buralarda kullanılmış olsa, ecdat yadigârı bu eserler bu şekliyle kalmaz düşüncesiyle, yine de, Vakıflar Genel Müdürü ve teşkilatına, Meteoroloji Genel Müdürü ve teşkilatına bu bütçenin hayırlı olması düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın.

Doğru Yol Partisi bakın süreyi hiç aşmadı, görüyorsunuz!

Söz sırası, ANAP Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şamil Ayrım'da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki, denizcilik sektörünün en büyük özelliği, uluslararası rekabete açık liberal bir sektör olmasıdır. Ülkelerin denizlerdeki hak ve menfaatlarının giderek genişlemesi, tüm ulusları, denizlerdeki çıkarlarını korumaya yönlendirmiş ve denizi, rantabl kullanan ülkeler, dünya ticaretine hâkim olmuşlardır. Başka bir deyişle, denizcilik pazarından pay alabilmek, ancak, uluslararası rekabetle gerçekleştirilebilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörünün yukarıda belirttiğim özellikleri gözönünde bulundurulduğunda, ülkemizin konumu çok büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki: Ülkemizin konumuna dünya coğrafyası ve ticaret yolları açısından baktığımızda, doğu ülkelerinden Avrupa'ya gönderilen malların veya Avrupa'dan doğu ülkelerine gönderilen malların ticaret yollarının kesiştiği bir bölgede olduğumuz görülmektedir. Bilindiği üzere, boru hatlarıyla İskenderun Körfezine götürülen Irak petrolü, Körfez Harbine kadar, dünya pazarına, ülkemiz üzerinden deniz yoluyla gönderilmiştir. İleride Bakü-Ceyhan petrol boru hatları açıldığında, İskenderun Körfezi, Türk cumhuriyetlerinde üretilen petrolün, dünya pazarlarına deniz yoluyla gönderildiği en önemli merkezlerden biri haline gelecektir.

Dünya denizcilik sektörü için çok büyük önem arz eden ülkemizin bu konumuna karşılık, ulusal denizcilik sektörümüz acaba yeteri kadar gelişmiş midir?

Değerli arkadaşlarım, buna olumlu cevap vermek mümkün değildir. Dünya limanları arasında taşınan yük, 5 milyar ton civarındadır; bu yükün navlun değeri 300 milyar dolardır. Ülkemizin, maalesef, bu navlundan aldığı pay yüzde 1'ler civarındadır. Ülkemiz için, 2000 yılında, 86 milyon tonu ithalat, 32 milyon tonu ihracat olmak üzere, 118 milyon ton dışticaret taşıması yapılmıştır. İhracat taşımalarında Türk bayraklı gemilerin payı yüzde 26,4; ithalat taşımalarında ise yüzde 32 olmuştur. Evet, bu dönemde yabancı gemilere ödenen navlun miktarı 2,5 milyar dolardır.

Denizcilik sektörü, önem veren ülkelere çok büyük imkânlar tanımaktadır. Bu konuda fazla detaya girmeyerek, komşumuz Yunanistan'ı örnek almamız yeterli olacaktır. Yunan ticaret filosu, 151 milyon dwt'lik 3 548 gemiyle dünya deniz ticaret filosunun yüzde 17'sini oluşturmaktadır; Avrupa Birliği içerisindeki payı yüzde 34'lerdedir; ama, maalesef, ülkemiz, 8,5 milyon dwt'lik bir filo tonajıyla 18 inci sıradadır ve dünya sıralamasında taşımacılıktan aldığı pay da 3 milyar dolardır. Dünya limanlarında yaklaşık 10 milyar ton yük elleşlenmesine karşılık, ülkemiz limanlarında 186 milyon ton yük elleşlenmiştir. Evet, bütün bunlar, Türkiye'nin, maalesef, arzuladığımız düzeyde bir denizci ülke haline gelmediğini göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörünün önemli bir bölümünü de gemi inşa, bakım, onarım ve gemi söküm sanayii oluşturmaktadır. Gemi inşa sanayii, döviz getirmesi, yabancı sermayenin özendirilmesi, yan sanayiin geliştirilmesi, teknoloji transferinin teşvik edilmesi, ülkemizin deniz ticaret filosunu ve savunma sanayiini güçlendirmesi ve istihdam sağlaması gibi hayatî öneme haiz, mutlaka geliştirilmesi gereken sektörlerimizden biridir. Kamuya ait 2 tersanenin özelleştirilme kapsamında bulunması ve yine, kamuya ait 2 tersanenin Marmara depreminden sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine devredilmesi, Türk özel sektör tersanelerinin önemini daha da artırmıştır. Evet, bugün, ülkemizdeki gemi inşa sanayii sektörünün temsilcisi özel sektör tersaneleridir; ancak, bu arada, belirtmek isterim ki, kamuya ait tersanelerimizin ve özelleştirme kapsamında bulunan kamu kuruluşlarının bu durumlarının, çok ciddî olarak, bir kere daha gözden geçirilmesinde fayda mülahaza etmekteyiz.

Ekonomik krizin en ağır döneminde, Tuzla bölgesinde, ardı ardına gemilerin denize indirilmesinin, sektörün ve dolayısıyla Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün göstergesi olduğu unutulmamalıdır. 600 000 dwt/yıl yeni inşa, 7,5 milyon dwt bakım onarım kapasitesine sahip özel sektör tersaneleri, tam kapasiteyle çalıştığı takdirde, 2,5 milyar dolar döviz getirebilecektir. Bu dönemde, tam kapasiteyle çalışması durumunda, dolaysız olarak 10 000, dolaylı olarak da yaklaşık 70 000 civarında insanımıza istihdam sağlayacaktır; ancak, maalesef, bulunduğumuz şartlarda, tersanelerimiz yüzde 20 kapasitenin altında çalışmaktadır.

Bugün, özel sektör tersanelerinde 12 adet ihraç maksatlı gemi inşa halindedir. Sektörün en önemli sorunu finans sorunudur ve çok acil çözülmesi gereken sorunlardan bir tanesi -Sayın Bakanım, sizler de çok yakından biliyorsunuz- 31 Aralık 2001 tarihinde, şu anda inşası devam eden gemilerle ilgili teşvik tedbirlerinin sona ereceği konusudur. Hiç olmazsa, bu gemilerinin inşasını bitirinceye kadar, 2002 yılında da bu teşviklerin devam etmesi, sektör için son derece önem arz etmektedir; çünkü, bu gemilerin birçoğu ihraç maksatlı gemilerdir.

Emek yoğun bir sektör olan gemi inşa sektörümüz, diğer ülkelerle rekabet edebilecek potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin ekonomiye katkısını sağlamak amacıyla, tersanelerimizin daha verimli ve ekonomik çalışmalarına imkân tanıyacak, modernizasyon ve tevsileri için gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır. Gemi inşa sanayimizin canlanması için, mutlaka, orta ve uzun vadeli, uygun şartlarda kredi sağlanması gerekmektedir. Böylece, filomuzun gençleşmesi sağlanacaktır. Ayrıca, yeni inşa için, teminat verme sorununa çözüm bulunduğunda, ihraç edeceğimiz gemi sayısında büyük artış olacaktır.

Ülkemizin dünya coğrafyasındaki konumu dolayısıyla, karasularımızdaki uluslararası deniz trafiği gün geçtikçe artmakta ve yoğunlaşmaktadır. Taşınan yüklerin cinsleri içindeki tehlikeli maddelerin miktarı artarken, diğer taraftan da büyük partiler halinde taşınmaları sonucu doğurdukları tehlike o oranda artmaktadır. Türk boğazlarıyla ilgili olarak Uluslararası Denizcilik Teşkilatında sürdürülen çalışmalardan elde edilen sonuçlar, sanki Türk boğazlarını tehlikeli yük taşıyan tankerlerin kullanımına daha fazla imkân tanır hale getirmiştir. Şöyle ki, biz makro seviyede politikalarımızla, tehlikeli yük taşıyan bu tür tankerlerin boğazlarımızdan geçmesini azaltmak isterken, fiilî uygulamada tersi olmuş ve Türk boğazlarından geçen tanker ve taşıdıkları yük miktarında her geçen gün azalma yerine artma olmuştur. Geçen yıl da belirttiğim gibi bu fiilî duruma mani olabilmek için, mutlaka küçük tonajlı gemilere ve tehlikeli yük taşımayan gemilere geçiş önceliğinin verilmesinin etkili olacağı kanaatindeyim.

Türk boğazları her an bir felaketin oluşumuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Türk boğazlarında seyreden gemilerin güvenli geçişlerini ve çevrenin güvenliğini sağlamak için gerekli hukukî, teknik ve organizasyon yapılanmalarını kapsayan çalışmalara hız verilmesini memnuniyetle müşahede etmekteyiz.

Boğazlar bölgesindeki deniz trafiğinin izlenmesi, düzenlenmesi, yönlendirilmesiyle kayıt ve denetim altına alınması dolayısıyla seyir emniyetinin artırılmasını amaçlayan Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi Projesi süratle tamamlanmalıdır; ancak, Sayın Bakanım, bu projenin gecikmemesini temin etmemiz lazım, elinizdeki bütçenin büyük bir miktarını, yüzde 54'ünü yatırım olarak buraya aktarmanıza rağmen, maalesef, görünen o ki, bu projede gecikme olacak diye düşünüyorum.

Boğazlarımızdan geçen ve bilhassa büyük boyutlu tehlikeli yük taşıyan tankerlerle ilgili standartlar ve şartlar, dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi belirlenmeli ve acilen uygulamaya konulmalıdır.

Bugünkü durumuyla limanlarımız, gerek kapasite ve teknik yeterlilik gerekse mevzuat nedeniyle yetersiz kalmaktadır. Mevcut limanların tevsii ve yeni limanların yapılması için gerekli yerlerin tespiti bir bütün olarak ele alınmalı, ülke bazında bir liman planlanması ortaya çıkarılmalıdır.

Deniz turizmine yönelik gerekli altyapı ve eksiklikleri ve bürokratik karmaşa giderilmeli ve bu sektörden yeteri kadar faydalanılmalıdır.

Avrupa'da sayılı imkân ve kabiliyete sahip balıkçılık filomuz, açık deniz balıkçılığına yönelik teşvik edilmelidir.

Denizcilik sektöründe eğitilmiş insana olan ihtiyaç çok fazladır. Eğitim faaliyetleri bir bütünlük içinde planlanıp koordineli bir şekilde yürütülmelidir.

En önemlisi, Müsteşarlığımızın merkez ve taşra teşkilatında, denizcilik eğitimi almış, yükseköğrenim görmüş personele daha fazla yer verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, denizcilik sektörünün en önemli sorunlarından biri de yönetim yapısındaki dağınıklık ve hantallığın, zaten sıkıntı içinde olan sektörü daha da frenlemesidir.

Ülke gündemine getirdiğimiz çözüm için yeniden yapılanma programının hayata geçmesiyle, dinamik, verimli ve süratli bir yönetim yapısı tesis edilecek ve böylece, denizcilik sektörünün sorunlarının çözümü yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır.

Sayın Bakanım, benim şahsî görüşüm, önceden beri, ülkemizde, denizcilik sektöründe bir denizcilik bakanlığının kurulmasından yanadır. Ben de sizinle aynı şekilde düşünüyorum, bu benim şahsî görüşüm.

Ben, bu arada, Sayın Bakanıma ve değerli Müsteşarlık ekibine de teşekkür ediyorum. Gerçekten, Varyag uçak gemisinin Boğazlardan geçişinde çok hassas ve disiplinli çalışılarak kazaya sebebiyet verilmemiştir. Ben, emeği geçen herkese candan teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizin fırtınasını değil, tatlı esen meltemini hissetmek istiyorsak, denizcilik sektörünü düzenlemek, teşvik etmek, desteklemek gerekir. Anavatan Partisi olarak, denizcilik sektörümüzün yaşadığı sıkıntıların çözümünü Türkiye'nin gelişmesinin, kalkınmasının temel şartlarından biri olarak görüyoruz. Denizciliğimizin geliştirilmesi, ülke ekonomisine katkısının artırılması yönündeki tüm girişimlere destek vereceğimizi bir kez daha ifade ederken, bütçenin, Denizcilik Müsteşarlığına ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Şimdi de, müsaade ederseniz, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, yaşamakta olduğumuz büyük ekonomik krize rağmen şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye, kuruluş dönemindeki bütün imkânsızlıklara ve geçmiş 78 yılda yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, her alanda büyük bir atılım ve kalkınma gerçekleştirebilmiştir. Cumhuriyetimizin de kurulduğu 20 nci Yüzyılın en ayırt edici olaylarından biri, imparatorlukların dağılması ve ulus devletlerin ortaya çıkmasıdır. Ulus devletlerinin kökleşebilmesi ve topyekûn kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için en önemli araçlardan birisi planlı kalkınmadır. Planlı kalkınma, siyasal sistemleri ne olursa olsun, 20 nci Yüzyılda pek çok ülke tarafından uygulanmış ve başarılı olunmuştur.

Türkiye'de planlı kalkınma çabalarının ilk örnekleri, 1930'lardaki sanayi programlarıdır. 1950'li yıllar, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de altyapı yatırım plan ve projelerinin öncelikli olduğu yıllardır. Bu dönemde, kamu yatırımlarının önceki döneme göre kat kat büyümesi, bütün kalkınma faaliyetlerinin belli bir plan ve koordinasyon içerisinde yürütülmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaca binaen kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, 1960-1980 yılları arasında, o dönemde geçerli olan karma ekonomi zemininde büyük bir başarıyla kurumsallaşmış ve topyekûn kalkınmayı hayata geçirmiştir. Bu dönemde, ekonomik büyüme hızla, sürekli yüksek olmuş, yatırımlar artmış, toplam yatırımlar içerisinde imalat sanayiinin payı büyümüş, madencilik, sanayi, enerji, sulama projelerinde büyük atılım kaydedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1980'li yıllarda, öncelikle ekonomik alanda, dünya ölçeğinde büyük değişmeler yaşanmış, rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde, Anavatan Partisinin iktidara gelmesiyle, Türkiye, dünya şartlarını kavrama ve gereğini yapma konusunda yeniden büyük bir ivme kazanmıştır. Anavatan Partisinin dünyadaki gelişmeleri kavrayan, özümseyen ve Türkiye'yi bu gelişmelerin takipçisi değil öncüsü durumuna getirmeye çalışan vizyonu sayesinde, 1980'li yıllar, Türkiye için yeni ve öncekilerden çok daha büyük bir atılım dönemi olmuştur.

Bu dönemde, devletin bütün kurumları gibi Devlet Planlama Teşkilatının da Türkiye'nin kalkınmasındaki rolü değişmiştir. Serbest piyasa ekonomisinin temel ilkesi ve esasen Anavatan Partisi olarak bizim de bu konudaki nihai amacımız, devletin ekonomik faaliyet alanından tamamen çekilmesidir. Bu noktada, devletin ekonomiye müdahalesinin önemli araçlarından birisi olan Devlet Planlama Teşkilatına, bugün, devletin ekonomik faaliyetlerden tamamen çekilmesi yönünde çok önemli ve stratejik görevler düşmektedir.

İletişimin ve dolayısıyla etkileşimin çok büyük hız kazandığı günümüzde, dünyadaki gelişmelerden küçücük bir sapma, telafisi zor gecikmelere yol açmaktadır. Türkiye, 1990'lı yıllarda dünyada yaşanan gelişmeleri yeterince izleyememiş, dünya ekonomik ve siyasal sisteminin zorlamalarına ve Anavatan Partisinin 1980'li yıllarda oluşturduğu sağlam zemine rağmen, doğru yönde yeterince kararlı ve cesur davranamamıştır. Bu durum, bugün, hantal bir devlet yapısı ve çok kısa aralıklarla yaşanan ekonomik ve siyasî sıkıntılar şeklinde önümüze çıkmaktadır.

Sorunların çözümü, her geçen gün daha aciliyet kazanmaktadır. Kapsamlı bir yeniden yapılanma programıyla, devletin daha etkin hale gelmesini sağlamalıyız. Devlet, artık, ekonomik alanda faaliyet göstermek değil, bu faaliyetleri kolaylaştırmak, özel girişimin önünü açmak, ona sağlam ve güvenilir bir zemin oluşturmak durumundadır.

Devlet Planlama Teşkilatı da sahip olduğu uzmanlık ve tecrübeyi, etkin bir istişarî kurum olarak, bu yönde kullanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin, Devlet Planlama Teşkilatına, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, yaklaşan Ramazan Bayramınızı ve yeni yılınızı en iyi dileklerle kutluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayrım.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini ve şahsî görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyete saygılar sunarım. Ayrıca, televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşların Ramazanlarını tebrik eder, yakında gelecek olan bayramlarını ve yeni yıllarını kutlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu güzide iki kuruluşumuzun bütçeleri tetkik buyurulduğunda, gerçekten ifa ettikleri görevlerle mütenasip olmayan bütçeler olduğu görülmektedir. Çok mütevazı olan bu bütçelerle, bu iki güzide kuruluşumuzun, en iyi şekilde bu bütçelerini değerlendireceklerine ve başarı sağlayacaklarına inancım tamdır. Ben, bu duygularla, bu iki güzide kuruluşumuzun bütçeleri üzerine Grubumun görüşlerini ifade etmeye çalışacağım.

10 Şubat 1937 tarihinde kurulan, Başbakanlığa bağlı genel bütçeli bir kuruluşumuz olan Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, merkez teşkilatı ve yurt sathına dağılmış 23 bölge müdürlüğü ile bölge müdürlükleri bünyesinde toplanan büyük klima istasyon müdürlükleri ve küçük klima istasyon memurluklarından oluşmaktadır.

Bilindiği üzere meteoroloji, yerküre atmosferinde oluşan hava olaylarının gözlenmesini bu olayların oluşumu ve değişimini nedenleriyle ele alarak, yaşadığımız çevre ve tabiî kaynaklar açısından etkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsanoğlu, tarihi boyunca,  tüm yaşam ve gelişme hususundaki planların uygulanmasında meteorolojik bilgiye ihtiyaç duymuştur. Bu sebeple, insanlığın ulaştığı gelişme düzeyine bağlı olarak, zaman içerisinde, önce klimatolojik, sonra atmosferik ve çevresel gözlemlerin yapılması gereği ortaya çıkmıştır.

Türkiye geneline yayılmış bulunan meteoroloji gözlem şebekeleri, 24 saat boyunca ve değişik zamanlarda yaptıkları gözlemleri, en hızlı iletişim sistemleriyle Ankara'daki merkeze iletmekte, burada da, yurt dışı merkezlerden ulaşan yüzey ve yüksek atmosfer verileri gelişmiş bilgisayarlarla değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmeler, hem klimatolojik hem de hava ve deniz tahminleri amacıyla yapılmaktadır.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanları, meteoroloji istasyonlarının açılması, çalıştırılması, gözlem ve çeşitli sektörler için hava ve deniz tahminleri yapılmasından meydan meteoroloji hizmetlerine, meteorolojik ve klimatolojik araştırmalar yapmaktan milletlerarası kuruluşlarla işbirliği yapmaya kadar çok geniş bir alana yayılmaktadır. Meteoroloji, başta ulaştırma, tarım ve millî savunma olmak üzere, şehircilik, turizm, enerji, ormancılık ve çevre gibi çok değişik sektörlere hizmet vermekle, millî ekonomiye ve ülke savunmasına büyük hizmet vermektedir.

Denizlerimize ait hava tahmin raporlarının kullanıcılara daha iyi ulaştırılması için, deniz yayınları, yeni bir uygulamayla, Türk Telekom İstanbul Radyosu vasıtasıyla yayımlanmaya başlamıştır. Bu sayede, iç denizlerimize ve uluslararası sulardaki bütün gemilere ulaşma imkânı doğmuştur.

Çiftçilerimize aylık ve onbeş günlük yağış raporları ve harita hazırlanarak ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmekle, tarım sektörüne büyük hizmet götürmektedir.

Kurulan uydu ve yer alıcı sistemleri sayesinde, hava seyrüseferleri daha emniyetli yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü daha çok önem arz etmektedir; özellikle 1990'lı yıllarla birlikte, iklim değişikliği, atmosferin korunması, çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi gibi, Birleşmiş Milletlerin gündeminde önemli yer tutan küresel değişim konularına, millî ve milletlerarası düzeyde etkin olarak etkide bulunmaktadır. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın olumsuz etkileri, nüfus artışı ve şehirleşmeyle birlikte daha büyük olumsuzluklar husule getirmektedir. Bütün bu olumsuzluklara bağlı olarak, enerji, gıda ve su kaynaklarındaki talep artışları, başta tarım ve su kaynakları olmak üzere, sektörlere verilecek hizmetlerin önemini artırmakta ve Meteorolojiye yeni görev ve sorumluluklar yüklenmektedir.

Sayın milletvekilleri, netice itibariyle, gelişen teknolojiye ayak uydurmak ve gün geçtikçe artan ihtiyaçlara cevap verebilmek için, bu güzide kuruluşumuza daha çok imkân tanınmalıdır diye düşünüyorum. Ayrılmış bulunan ödeneğin büyük bir kısmı zaten kurumiçi dönersermayeden karşılanmaktadır. İmkânlar ölçüsünde ayrılmış bulunan ödeneğin yetersizliğini burada vurgulamak isterim. Buna rağmen, bu mütevazı bütçenin en iyi şekilde değerlendirileceğine inancım tamdır.

Sayın milletvekilleri, şimdi de Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde kısaca görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım. Değerli milletvekilleri, insanoğlunun toplu olarak yaşamaya başlamasıyla ortaya koyduğu yüce değerlerden birisi de yardımlaşma ve dayanışma duygusudur. Bu duygunun sonucu olarak, ilk çağlardan beri, sayısız ölmez eserler vakıf yoluyla insanlığa kazandırılmıştır. Vakıf, ferdin taşınır ve taşınmaz malını, hayır duygusu ve insanlık sevgisiyle şahsî mülkiyetinden çıkarıp kamu yararına tahsis etmesi şeklinde tarif edilir. Bilindiği üzere, vakıflar, tarihimizin derinliklerinden gelen ve atalarımızla aramızdaki en sağlıklı köprüleri oluşturan, tabiri caizse, ecdat yadigârı kurumlarımızdır. Ülkemizin 900 yıllık tarihinde vakıflar çok önemli sosyokültürel ve ekonomik fonksiyon ifa etmişlerdir. Sosyal hayatın değişik alanlarında hizmet vermekle kalmamış, meydana getirdikleri birçok eserle yurdun her köşesinde yükselen ve sayıları onbinlere ulaşan eserlerle ülkemizin kültür ve sanatında çok büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

Toplumumuzun en eski ekonomik, sosyal ve hukukî kurumu olan vakıflar, geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar arasında yardımlaşma ve sosyal dayanışmayı sağlamaktadır. Selçuklu ve Osmanlı devlet düzeninde, devletin temel görevleri dışında, sosyal ve kültürel hizmetleri ile hayır işleri ve eğitim tesisleri, medrese, han, kervansaray, bedesten, arasta, köprü, su tesisleri gibi, bu özellikleri taşıyan altyapı niteliğindeki hizmetlerin vakıflar aracılığıyla yürütülmekte olduğu bilinmektedir. Nitekim, Anadolu'da, ilk olarak 1048 yılında kurulduğu kabul edilen vakıflar sayesinde sayısız tarihi eserlerin yapıldığı ve korunduğu bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.

Medenî Kanuna göre kurulmuş bulunan, eğitim, kültür, sağlık ve benzeri konularda faaliyet sürdüren vakıflar, ülke ekonomisine ve sosyal hayatımıza olumlu katkılar sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, 1924 yılında 424 sayılı Kanunla Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması üzerine, kurumun yürüttüğü görevlerden dinî hizmetler Diyanet İşleri Başkanlığına, diğer hizmetler ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. 1935 yılına kadar, vakıflar, bu mevzuata göre idare edilmiştir; ancak, 5 Haziran 1935 tarihinde 2762 sayılı Kanunun Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, mazbut vakıfları yönetme, mülhak ve yeni vakıflarla cemaat ve esnaf vakıflarını devlet adına teftiş ve denetleme görevi verilmiştir.

27 Haziran 1956 tarihinde yayımlanan 6760 sayılı Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı Hakkında Kanunla taşrada müdürlükler oluşturulmuştur. 1984 yılında yürürlüğe giren 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle, Genel Müdürlüğün mevcut yapısı ve statüsü belirlenmiştir.

6760 sayılı Kanunu değiştiren 3651 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğüne ticarî, ziraî, turizm, sağlık, eğitim alanlarında işletmeler ve şirketler kurma, kurulmuş ve kurulacak şirketlere katılma yetkisi verilmiştir.

Osmanlı döneminde Vakıf Paraları Nemalandırma Müdürlüğü kurulmuş, 1913 yılında Evkaf Bankası Kanunu çıkarılmış, Balkan Savaşı nedeniyle kanun yürürlüğe girememiş; 1954 yılına kadar Vakıf Paraları Nemalandırma Müdürlüğü olarak halka borç para veren sandık, 1954 yılında bankaya dönüştürülmüştür. Bugün, 343 trilyon liralık sermayesiyle ekonomimize büyük katkısı olan, yüzde 25'i Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait Türkiye Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en büyük iştiraki olmuştur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen toparlar mısınız efendim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkan.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, görev alanına giren ve yok olmaya mahkûm olmuş tarihî eserlerimizi, ödenek harcamadan, yap-işlet-devret modeliyle -kira karşılığı- kervansaraylarımıza yeniden hayatiyet kazandırmak için çalışmalar yapmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Antalya-Alara ve Nevşehir-Saruhan bunun birer örneğidir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce, bundan önceki yıllarda tamamlanan ve hizmete giren eserlerin yanı sıra, onarımı devam eden 181 adet eski eser, inşaatı devam eden 18 adet öğrenci yurdu, 1 adet işhanı ve 5 adet ilköğretim okulu olmak üzere 205 proje üzerinde çalışılmaktadır. Hizmet alanı bu kadar geniş olan bu kuruluşumuza ayrılan ödeneğin yetersiz olduğunu biliyoruz. Kendi imkânlarıyla ayakta kalan Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bundan sonra büyük imkânlar sağlamak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, protokollerle, başka kuruluşlara onarım yapmakla ecdat yadigârı tarihî eserlerimizi korumamız ve kurtarmamız mümkün değildir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlilerinin çalışmalarını takdir ve şükranla karşılıyor, özverili çalışmalardan ötürü kendilerini tebrik ediyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarıma muhtaç olan medrese ve müzelerin Kültür Bakanlığına tahsisleri, yerinde bir karardır. Bu nevi çalışmaların yaygınlaştırılması gerekmektedir ve bu nevi çalışmaların da, daha çok, Kültür Bakanlığı ile vakıflar arasındaki müşterek çalışmayla yaygınlaştırılacağı kanaatini taşımaktayım.

Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak, finansmanı Avusturya Bilimler Akademisi tarafından karşılanmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğüyle birlikte, 2001 yılında yapılan protokol gereği, Selçuk'ta 12 adet vakıf eserin kültür ve turizm amaçlı olarak restorasyonlarının yapılması için uygulamaya başlanmış olması memnuniyet vericidir. Bu örneklerin çoğaltılması en büyük temennimizdir.

Vakıfların Genel Müdürlüğünün amaçlarından biri de, bu topraklar üzerinde bulunan eşsiz kültür yapılarını korumak, onarmak ve birer kültür mirası olarak geleceğe intikalini sağlamaktır. Ülkemizin nadide olan bu kültür varlıklarının toplam sayısı 9 289'dur. Vakıflar taşınmaz mallar kütüklerinde kayıtlı halen 13 457 adedi hayrat, 40 612 adedi akar olmak üzere toplam 54 069 adet taşınmaz bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün ülke genelinde başlattığı tapu taramalarıyla bu sayı gittikçe artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü, bilindiği üzere, gelirinin tamamını özkaynaklarından sağlamaktadır. 2002  yılı bütçesindeki 37 trilyon 80 milyar liradan sadece 80 milyar lirası genel bütçeden karşılanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN - Sayın Çelebi, süreniz bitti efendim; teşekkür ederim. Verdiğim eksüreler bitti.

Bütün arkadaşlara aynı seviyede eksüre veriyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu adına, Devlet Planlama Teşkilatı hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, konuşmamın başında söylemek istiyorum ki -ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylemiştim- Sayın Devlet Planlama Teşkilatının, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına bilhassa ek olarak göndermiş olduğu özel ihtisas komisyonu raporları, gerçekten, bizi, her konuda oldukça aydınlatmıştır ve görüşlerimizin açılmasına faydalı olmuştur. Yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonunda da dedim, orada bulunan birtakım tabloların biraz eski, birkaç yıl öncesine, yani, çoğunun 1993-1994 yıllarına tabi olması ise, güncelleşme açısından bir problem yaratıyor. Bu tabloların güncelleştirilmesi ve bundan sonra her yıl güncelleştirilme yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Eğer, öyle bir çalışmayı devam ettirirlerse, kendilerine her zaman teşekkür ederiz.

Şimdi, burada, ben, Devlet Planlama Teşkilatının gönderdiği kitaplardan bir tanesi hakkında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyonu raporunun Yoksullukla Mücadele Alt Komisyonu raporunun bazı bölümlerini okuyup sizlerle tartışmak istiyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı raporuna göre, kişi başına tüketilen kalori düzeyine bağlı "mutlak yoksulluk" önemli bir göstergedir. Dünya Bankasının 1990 yılındaki bir çalışmasına göre, bir insanın hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı, 2 400 kilo/kalori hesaplamasına dayanmaktadır. Günlük geliri 2 400 kilo/kalori besinden almaya yetmeyenler, mutlak yoksul olarak tanımlanmıştır. Mutlak yoksulluk sınırı, az gelişmiş ülkelerde kişi başına 1 dolar, Latin Amerika'da 2 dolar, Türkiye ve doğu bloğunda ise 4 dolar olarak kabul edilmiştir. Yalnız, Dünya Bankasının "Türkiye'nin ekonomik raporu" adlı bir çalışmasında bu değer, 1994 yılı için 1,25 dolar olarak alınmıştır.

Yalnız, FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı) ve Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatı, Dünya Bankasınca saptanmış olan mutlak yoksulluk kriterini esas olarak, yoksulluğun yoğunluğunu ölçmek amacıyla yeni bir tanım geliştirmiştir. Bu kritere göre, bir insan, gelirinin tamamını harcadığı halde mutlak yoksulluk kriterine esas alınan miktarın yalnızca yüzde 80'ini karşılayabiliyorsa, "ultra yoksul" olarak tanımlanmaktadır.

Dünya Sağlık Teşkilatının belirttiğine göre, ultra yoksulların, yoksulluk durumlarının beş yıldan fazla sürmesi halinde, onların durumlarının düzeltilmesinin olanaksız olduğu savunularak, bu kategoridekiler "kronik yoksul" olarak tanımlanmaktadır. Ultra yoksulluk tanımının hemen hemen eşanlamlısı olarak Dünya Sağlık Teşkilatınca, "olağanüstü yoksulluk" tanımı yapılmaktadır. Bu tanıma göre, 1995 yılı satın alma gücü paritesine göre, kişi başına yıllık 270 dolar altında gelir alanlar olağanüstü yoksul olarak sınıflandırılmışlardır.

Şimdi, bu değerlendirmeler ışığında şu hesabı açıkyüreklilikle yapmak durumundayız: Yıllık 270 dolar, aylık 22,5 dolar etmektedir. Bugünkü dolar kurunu 1 450 000 Türk Lirası alırsak, aylık, bu, 32 600 000 Türk Lirası eder. Yani, bir ayda, 32 600 000 lira bir insanın eline para geçiyorsa, bu, mutlak yoksul kabul edilmektedir. Şimdi, ülkemizde, asgarî ücreti 120 000 000 TL alırsak ve karı koca, 2 çocuktan müteşekkil 4 kişilik bir ailede babadan başka çalışan yoksa, burada fert başına 30 000 000 TL düşer. O halde, Türkiye'de, evine yalnızca asgarî ücret giren 4 kişilik bir ailenin her bir ferdi mutlak yoksul sınıfına girmektedir ve yine, bu dünya teşkilatlarına göre, dört beş yıl üst üste bu mutlak yoksullukta yaşayan insanların, artık, sağlık durumlarının düzeltilmesi imkânsız olmaktadır.

O zaman, ben size bir şey söyleyeceğim: Şimdi, sürekli olarak, IMF'nin emirleriyle her gün kalkınma hızını azaltıp, yüzde 85 TEFE'de enflasyonun olduğu bir ortamda, asgarî ücrete altı ayda bir sadece yüzde 10 ile yüzde 12 arasında zam yapan bu hükümet döneminde, bu mutlak yoksulluk sınırının sürekli devam ettiğini varsayarsak -olan olay budur- ve hâlâ bugün yapılan görüşmelerde IMF'nin "Türkiye'de işten çıkacak 30 000 kişi yetmez, 100 000 kişiyi işten çıkarın, sürekli yeni işçi çıkarın" dediği bu günümüzde, beş yıldan fazla aynen bu şekilde devam ederse, artık, bu yoksul insanların sağlık durumlarının düzelme imkânı da ortadan kalkıyor. Ne demek istiyorum; 28 Şubattan sonra kurulan bu Anasol-D ve Anasol-M hükümetleri, bu sene 2002 yılında beşinci yılını dolduruyor; yani, haziran ayına kadar bu hükümeti her ne şekilde olursa olsun bu Meclis düşürüp de yeni bir hükümet kuramazsa, beş yıl sonra biz bile iktidara gelsek, sizin mutlak yoksul yaptığınız bu insanları yoksulluktan kurtarmamız mümkün değildir; onun için, sizin bir an önce iktidardan gitmeniz lazım, bu, Devlet Planlamanın verdiği raporun yorumuna göre.

Şimdi size bir şey daha söyleyeceğim: Yine yapılan araştırmalara göre, Türkiye'de yoksullukla birlikte toplam hane halkının yüzde 55'i yeterince beslenememektedir. Bu yüzde 55'lik grup kendi içinde de ayrılmakta; Türkiye'de hane halkının yüzde 11'i oldukça yoksul, bunu izleyen yüzde 20,7'si alt düzey yoksul, yüzde 12'si ise üst düzey yoksul olarak kabul edilmektedir.

Yine, UNTP'nin 1998 Türkiye İnsanî Geliştirme Raporuna göre, Türkiye'de yaşayan nüfusun yarısı orta düzeyde insanî gelişme gösteren illerde yaşamaktadır. Bu iller, genellikle iç kısımlarda, Karadenizin kıyı kesimlerinde ve Güneydoğu Anadolu’da yer almaktadır. Nüfusun yaklaşık yüzde 4,47'si gelişme gösteren illerdedir ve bunların tümü, Marmara Bölgesindedir. Doğu Anadolu Bölgesindeki hiçbir il, gelişmişlik sınırında değildir.

Şimdi, burada, bunu niye söylüyorum; şu anda, Türkiye'de bir başka araştırma yapılıyor, günlük harcama miktarını 1 dolar -ayda 31 dolar- olarak aldığımızda, yoksul kişi oranı yüzde 15'tir. Günlük bu harcama miktarını Marmara Bölgesinde 1,1 dolara yükselttiğimiz zaman, yoksul kişi oranı yüzde 7'ye düşüyor; ama, bunu, 0,9 dolara, yani, daha da alt düzeye indirdiğimiz zaman, Güneydoğu Anadolu’da nüfusun yüzde 24'ü, Doğu Anadolu’da yüzde 25'i yoksul sınıfındadır. Yani, her halükarda Türkiye'nin doğu ve güneydoğu halkı, batı bölgelerine göre oldukça düşük durumdadırlar. O halde, bu bölgelerde yatırım yaparak, buraları kalkındırmak zorundayız.

Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı diyor ki: "Bizim 5 400 tane yatırımımız var. -doğrudur- bunların bitmesi için, çok önemli bir meblağ gerekli, 100 katrilyon lira gerekiyor; bunu da şu anda harcama durumumuz yok. 30 katrilyon lira para harcanmış, bu atıl duruyor. O halde, bu projeleri bir eleyelim, en acil olanlarını ve ekonomik getirisi fazla olanları bir an önce devreye sokalım” Biz, buna itiraz etmiyoruz; ama, sadece, ekonomik durumu ele alırsak, sadece Batı Anadolu’daki projeleri inisiyatife sokacak olursak, doğu ile batı arasındaki bu gelişmişlik farkını iyice artırırız, bunu, iyice içinden çıkılmaz duruma getiririz.

Bakın, şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı, sadece şu bir yıl içerisinde İspir'deki, Çoruh üzerindeki 5 tane enerji projesini, ekonomik değil diye devreden çıkardı; Erzurum'da doğalgaz çevrim santralı vardı, ekonomik değil diye devreden çıkardı. Şimdi, siz, bütün bu projeleri, ekonomik değil diye devreden çıkartacak olursanız, doğu ve güneydoğu ile batı arasındaki farkı iyice açarsınız.

Devlet Planlama Teşkilatı, bugün bir liste dağıtmışlardı, odamda kaldı. Erzurum'da fert başına düşen gelir 1 300 dolar, Türkiye ortalaması 3 300 dolar olduğu dönemde dahi... Şimdi, bunu niye söylemek istiyorum, bu projeleri iyileştirirken, mutlaka ve mutlaka, Doğu Anadolu’daki ve Güneydoğu Anadolu’daki projelerin sosyallik, yapılabilirlik durumunu ele alalım; sadece, ekonomik değil, sosyal hedefi de göz önüne alalım.

Devlet Planlama Teşkilatının DAP hakkındaki görüşlerini de, burada öğrenmek istiyorum. DAP hakkında 5 ciltlik bir kitap gelmiş, dağıttılar. Şuraya koysam, şu masanın üstüne kadar gelir. İçini açıyorsun bakıyorsun, elle tutulur bir şey yok. Şimdi, Sayın Bakanlıktan ricam, üniversitelerdeki bu proje raporlarını bırakıp da, ne zaman bunları işlerliğe sokacağız; bunları ne zaman yürürlüğe sokacağız ve biz, bunları, ne zaman -Doğu Anadolu'daki bu DAP Projesini- bir ciddî faaliyet alanına sokacağız diye düşünüyorum.

Bir de, Devlet Planlama Teşkilatının sayın yetkililerine şunu söyleyeceğim: Bugün, odalarımıza bir kitap dağıttınız "Türk Ekonomi Politikalarının Uygulamalarında Değişmeler" diye. Bu kitabın bir yerinde, çok ilginç bir şey var; bir profesörün görüşü; ben, buna çok katıldım, burada da hakikaten tartışmak istiyorum; çünkü, son bir yıl içerisinde, Türkiye'de, faiz giderlerini azaltmak için, bilhassa, Sayın Kemal Derviş döneminde, içborçlarımızı da, sadece döviz ve dövize endeksli hale getirdik. Şu anda, Türkiye'deki içborcumuzun, sadece yüzde 16 civarındaki bir kısmı Türk parasıyla kaldı, geriye kalan yüzde 32'si dövize bağlandı, yüzde 52'si de dövize endeksli borç oldu. Bu durum karşısında, Türkiye'de, enflasyon da artık, tamamen dövize bağlı hale geldi.

Şimdi, o Hocanın sorduğu soruyu, ben de DPT'ye soruyorum: İçborçlardaki bu döviz yükünü, Türkiye'nin orta ve uzun vadeli dengeleri kaldırabilir mi? Bu döviz borcunu, biz, hangi döviz gelirimizle ödeyeceğiz? Yani, dışborcu bırakın, içborcu da dövize bağladık. Şimdi, bütün içborcun çevrilmesini, sadece Hazine yetkililerine bırakacak olursak, onlar da, biraz para bulma endişesiyle günübirlik hareket edecekleri için, korkarım ki, bir müddet sonra, orta ve uzun vadede, Türkiye, bu döviz borcundan dolayı tekrardan tıkanıklığa girecektir. Bunun aşılması için de, Devlet Planlama Teşkilatının önemli çalışmalar yapması gerektiğini ve teşkilâta önemli görevler düştüğünü belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakikanızı geçtiniz efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, hemen bırakıyorum.

Netice olarak, ben, görüşlerimi bitirirken, Sayın Bakana ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarına teşekkür etmek istiyorum. Benim, bu sene, iki defa, İspir-Pazaryolu Barajına istediğim 250'şer milyar liralık ödeneği verdikleri için, Sayın Kenan Tanrıkulu'na ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarına ayrıca teşekkür ederim.

Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Saadet Partisi Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Saadet Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Ramazan vesilesiyle, insanlarımızın ramazanını kutluyor, ayrıca, gelecek Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. 4 Aralık 2001 Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle de, burada, ülkemizde bulunan tüm engelli vatandaşlarımızın daha kolay bir yaşam seviyesine ulaşmalarını temenni ediyorum. Tabiî, özürlülerimize sahip çıkılması adına da, burada talepte bulunuyorum. Medenî toplum demek, özürlülere sahip çıkmış toplum demektir. Bu konuda da, sayın hükümetin yapacağı icraatları bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, vakıflar, değişik medeniyetlerde, değişik toplumlarda, insanlığın varoluşuyla birlikte var olmasına rağmen, bizim medeniyetimiz, bir vakıf medeniyeti noktasında teşekkül etmiştir. Yani, şu anda, Türkiye'de, gerçekten, medeniyetimizi simgeleyen eserlere baktığımız zaman, aşağı yukarı tamamı vakıf eserleridir; çünkü, insanlarımız, kendi özel yaşamlarıyla ilgili -gerek Selçuklularda gerek Osmanlılarda gerekse günümüzde- eserler ortaya koyarken, toplumun kalıcılığını dikkate alarak, insanın fani olduğunu dikkate alarak, özellikle Selçuklularda, kalıcı binaların, kamuya ait binaların veya vakıf binalarının, yani topluma hizmet sunan binaların ve eserlerin, taş yapılar, kalıcı yapılar halinde yapıldığını görüyoruz.

Selçuklularda, sivil mimarinin kalıcı olmadığını, yani, insanların, kendine ait binaları topraktan, toprak kerpiçten veya ahşaptan yaptığını, hatta Osmanlılarda da bunun devam ettiğini görüyoruz. Oysaki, kamuya hizmet verecek binaların, hanların, hamamların, camilerin, medreselerin, şifahanelerin -yani hastanelerin- ve buna benzer binaların çok kalıcı bir şekilde yapıldığını ve bunların çoğunun da bir vakıf eseri olduğunu görüyoruz.

Yani, şunu kısaca söyleyebiliriz ki, bizim medeniyetimiz bir vakıf medeniyetidir. İnsanlarımız, vakfı o kadar benimsemiş ki, gerçekten, insanlara faydalı olma ilkesinden, kendi inanç kimliğinin kendisine sunduğu ilkelerden hareket ederek, insanlara faydalı olmanın, hayırlı olmanın, faydalı bir insan olmak noktasına eşdeğer olduğunu düşünerek, elindeki kaynakları, elindeki gayrimenkulleri ve diğer kaynakları, hatta kendi emeğini, kendi zamanını, insanlara faydalı olmanın, ona vakfetmenin, ona tahsis etmenin yolunu tutmuşlar. Oysaki, iktisadî alanda, yani, insanlar, iktisadî çalışmaları içerisinde kendi ellerindeki kaynakları bir şirket bünyesinde veya işletme bünyesinde şahsına ekonomik menfaat temin etmek için kullanmıştır.

Aslında, burada, vakıf müesseseleriyle, vakıflaşmayla ticarî müesseseler arasında gaye bakımından tam tersine bir orantının olduğunu, tersine bir çizginin olduğunu görüyoruz; çünkü, iktisadî kuruluşlarda, bir iktisadî değer elde etme, fayda elde etme, menfaat temin etme veya imtiyaz temin etme amacı güdülürken ve eldeki kaynaklar, ona tahsis edilirken, vakıf medeniyetinde, eldeki kaynaklar kendi bireysel menfaatı için değil, toplumun menfaatı için tahsis edilmiştir. Burada, gerçekten, sosyal devletin yapısına da çok büyük hizmet eden vakıfların günümüzde de yaşatılması gerekir.

Gerçekten, Türkiye'yi ağ gibi ören bir vakıf medeniyetinin olduğuna şu anda tanık olmakla birlikte, maalesef, günümüzde vakıflara karşı bir vurdumduymazlığın veya vakıf oluşumlarının önüne birtakım engeller çıkarmanın, birtakım vakıf müesseselerini veya kurumlarını başka kurumlara devretmenin, ne yazık ki, acı neticelerini görüyoruz. Bunun için, bir vakıf medeniyeti olan bizim medeniyetimizi insanlara takdim ederken, insanlara faydalı olacak vakıfların da, muhakkak, Türkiye'de ihya edilmesi ve geliştirilmesi gerekir; çünkü, vakıflara baktığımız zaman, gerçekten, ecdadımız, geçmişte insanlara faydalı olma adına değil, başka canlı formlarına da, hayvanlara, kumrulara, kırlangıçlara, hatta ağaçlara karşı da fayda üretmek, onların hayatlarını kolaylaştırmak için ellerindeki kaynakları vakıflar halinde tesis ederek, vakıflar kurmuşlar, onlara hizmet etmişlerdir. Tarihimizi karıştırdığımız zaman çok yüce bir erdem örneği olarak bunları görürüz. Yani, burada güdülen amaç, elbette ki, bireysel menfaat değil, insanlara faydalı olma amacı olması hasebiyle, geçmişte, ecdadımız, bu konuda gerçekten çok güzel eserler ortaya koymuştur.

Günümüzde de ülkemizde çok muazzam vakıflar vardır ve bugün, vakıf müesseselerimiz, gerçekten, İnsanlarımıza, hele şu günlerde; yani, ekonomik noktada da çok sıkıntı içinde olan toplumumuza, insanımıza hizmet noktasında bir yarış halindedir. Bunların önünün açılmasının, birtakım yasal mevzuatlarda bunları engelleyici birtakım olumsuz noktalar varsa bunların da giderilmesinin lazım geldiğine inanıyorum.

Vakıf medeniyeti çok önemli bir medeniyettir. Yani, Batı'da izah edilen "insan, insanın kurdudur" mantığına karşı "insan, insanın kardeşidir" mantığıyla hareket ederek, ecdadımız, kendi kaynaklarını insanların faydasına tesis edebilmenin erdemini göstermiştir, bugün de bunu yapmak zorundayız; ama, maalesef, vakıflarımıza karşı son zamanlarda, özellikle 55 inci hükümetten sonra birtakım garip tutumlara girildiğini görüyoruz.

Son Medenî Kanun değişikliğinde, vakıflar, gerçek ve tüzelkişiler tarafından herhangi bir gayenin tahakkuku için vakfedilmiş mallar olarak tarif ediliyor. Yani, burada, bir amaca, belli malın, belli kaynağın tahsis edilmesi olarak tanımlanırken; aslında, daha önceki Medenî Kanunumuzun   -şu anda yürürlükte olan, ama değiştirilen- 70 ve 79 uncu maddelerinde bunlar zikredilmiş.

Şu anda, dikkatimizi çeken, yeni Medenî Kanunun 112 nci maddesinin "haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın örgütünü, yönetimini ve işleyişini değiştirebilir" hükmüyle, vakıflar üzerinde, belki birtakım sıkıntılara sebebiyet verecek düzenleme getirilmiştir. Oysaki, daha önceki Medenî Kanunun 79 uncu maddesi daha açık; yani, vakıfların yönetiminin değiştirilmesi falan daha açık gündeme getirilmiş. "Yetkili asliye mahkemesi, teftiş makamının tüzükte gösterilen sebeplere dayanarak yapacağı müracaat üzerine duruşma yapar" deniliyordu; yani, tüzükte aksi yoksa yeni bir düzenleme yapabilir. Yeni Medenî Kanunun 112 maddesinde, vakıflar üzerinde yok edici etki oluşturabilecek bir düzenleme olduğunu, birtakım muğlak... Yani, haklı sebepler nedir; bunlar, tarafa ve konuma göre değişecek sebeplerdir. "Haklı sebepler varsa mahkeme" deniliyor. Hangi mahkemenin olduğu belirtilmemiş. "Vakfın yönetim organı veya denetim makamının istemi üzerine" deniliyor. Hangi denetim makamının istemi üzerine? Vakıfların denetim kurulunun mu, yoksa Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin mi olduğu tam açıklanmamakla birlikte, burada, sanki, vakıflar üzerinde böyle bir vesayet, vakıfların gelişmesini önleyici bir düzenlemenin olduğunu seziyorum. Oysaki, önceki Medenî Kanunun 79 uncu maddesinde çok da net olarak bunlar izah edilmişti.

Buradan şunu da seziyoruz: Bütünlük içinde düşündüğümüz zaman, yani, 57 nci hükümetin, hatta 54 üncü hükümetten sonraki hükümetlerin icraatlarını bütünlük içinde şöyle bir analiz ettiğimiz zaman, sanki vakıflara karşı bir olumsuz tutumun sergilendiğini seziyoruz. Bu, aslında sezmek değil, bizatihi hükümetin icraatlarında da bunu görüyoruz. Mesela, burada, Vakıf Gureba Hastanesinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına devrindeki mantığı anlamak mümkün değil. Ecdad, kendi kaynaklarını vakfederek garibanlara, kimsesizlere, bedava, parasız sağlık hizmeti verme adına bu vakfı kurmuşken, şimdi çıkıp, sanki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, elindeki hastaneleri çok güzel işletiyor da, çok güzel yürütüyor da, vatandaşlar, Sosyal güvenlik kurumlarına bağlı sağlık kuruluşlarında çok net, çok rahat hizmet alıyor; orada malzeme, alet, edevat ve personel yeterliliği var da...  Hükümetin, Vakıf Gureba Hastanesini, ısrarla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesine almasını - hatta yargı, bunu reddettiği halde, bunu engellediği halde, aleyhte karar verdiği halde- anlamak mümkün değil. Burada, âdeta, bizim vakıf medeniyetimize karşı...

Kamunun kaynakları hiç kullanılmadan, insanlar, kendi menfaatleri için kendi kaynaklarını kullanması varken, sadece insanlara faydalı olma adına, kendi kaynaklarını, devletin ve kamunun kaynaklarını hiç kullanmadan vatandaşların istifadesine sunmuşken, medeniyet dokumuzun terkibinde çok önemli bir yere haiz olmuşken bu vakıflar, bunların elindeki kurumların ortadan kaldırılmasına yönelik birtakım icraat ve düzenlemeleri anlamak mümkün değil.

BAŞKAN - Sayın Geçer, konuşma süreniz 1 dakika geçti efendim.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Efendim, 1 dakikalık süre rica ediyorum, toparlıyorum.

BAŞKAN - Neyse, ben sizi ikaz edeyim de...

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Gureba Hastanesinin yanı sıra, vakıf yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi keza, buna örnek yanlış bir tutumdur.

Vakıflar Bankasının, devletin, kamunun hiçbir şeyi yokken, mazbut vakıflar, mülhak vakıflar veya personelin sermayesini koyduğu bir bankayı alıp, Özelleştirme İdaresine devredilmesini anlamak da...

Vakıflar Bankasının nemasının veya elde ettiği kârın, vakıf eserlerimizi ihya ve restore etme adına kullanılmasını engellemek gibi bir politika olduğunu algılıyorum.

Yine buna benzer birtakım millî gençlik vakıf ve diğer vakıfların da kapatıldığı, birtakım sudan bahanelerde ortadan kaldırılmaya çalışıldığını müşahede ediyoruz. Sayın hükümetin, gerçekten, sosyal devlet ilkesi, hâlâ, Anayasanın 2 nci maddesinde varsa, vakıf eserlerimizin, vakıf kurumlarının, daha da ihya edilmesi yönünde atacağı adımların, sosyal devletin yükünü de azaltacağına inanıyorum.

İnsanların müsterih olacağı noktada; yani, kaynakları, insanların faydasına bir ibadet aşkıyla vakfederek, orada müsterih ve mutlu olacağına, toplumu bir arada tutan, birlik ve yaşama iradesini güçlendiren bu kurumların da güçlendirilmesini burada talep ediyorum ve ayrılan bütçenin de hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer.

Son konuşmayı yapmak üzere, Saadet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, burada, bütçe çıkarmaya çalışıyoruz; bu çıkardığımız bütçenin de işlerliğinin olması gerekir, kanunların işlerliğinin olması gerekir, yapılan düzenlemelerin işlerliğinin olması; yani, hayata geçirilebilmesi gerekir.

Az önce bir telefon aldım. Aldığım telefon bir çiftçiden. Bu çiftçi arkadaşımız diyor ki "ben borçlarımı ödeyemiyorum" bunun anlamı şu: "Gelin, bakın, ne kaldırırım, ne satarım, ne hesaplarım, ne yerim, ne içerim; ona göre hesaplayın, faizleri durdurun; mahvolduk, elimizdeki imkânlar da gidiyor"

Bu cümleden olmak üzere, Grup Başkanvekilimiz Sayın Hatiboğlu'nun bir dörtlüğünü okumak istiyorum:

"Gönül deryasında yüzer gemiler.

Hangi gemi, hangi suda bilinmez.

Bir geminin kaptanı, Nuh değilse,

Tufan basar, harap olur binilmez." (SP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, umman, deniz, derya derken denizciliğe girdik. Denizcilik, biliyorsunuz, yolcu, yük taşıma gibi konularda, su ürünlerinden faydalanılabilecek bir alan -bu Tarım Bakanlığıyla ilgili- bir de, turizm amaçlı faydalanabileceğimiz yer; ayrıca, Çevre Bakanlığının da bu işe hassasiyet göstermesi gerekmekte. Ancak, gel gör ki, bu bakanlıklar arasında şimdiye kadar şöyle bilinen bir koordinasyonun olduğuna dair en küçük yazı okumadım.

Değerli arkadaşlar, havayolu taşımacılığı, karayolu taşımacılığı, demiryolu taşımacılığı ve denizyolu taşımacılığı; bunların içerisinden en ucuz taşımacılık hangisidir derseniz, tabiî ki denizyolu taşımacılığı olduğu görülür. Diğer taşımalara göre yaklaşık yüzde 80 daha ucuz. Ancak, deniz bulunan iç hatlarda yolcu taşımacılığının yüzde 5'ini, bir de, yurt geneline bakarsanız, taşımacılığın da binde 3'ünü deniz taşımacılığıyla yapıyor ülkemiz, bu kadar ucuz olmasına rağmen. Bir de, Devlet Demir Yollarıyla ortak işletilen limanlar var ki, bu limanların ne kadar verimli olduğunu, Devlet Demir Yollarının durumuna bakarak anlamak mümkün; yani, bu limanlar da çok verimsiz olarak işletiliyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, denizci bir memleket, beşyüz seneden bu tarafa tersanelere sahip. Bu beşyüz senelik tersane işletmeciliği tecrübesinin 1999 yılında dünyadaki durumu:

Arkadaşlar, gemi yapımında binde 5, dünyanın binde 5'i, çok düşük bir rakam ve depremden sonra bu binde 3'e inmiş. Ayrıca, bir de Özelleştirme İdaresine devredilen işletmelerimiz var, arkadaşlar az önce onlardan bahsettiler. Özelleştirme İdaresine devredilen tersaneler yeni iş almamaktalar. Yeni iş almadıkları halde oradaki personele para ödemeye devam ediyorlar. Bu insanlar yetişmiş insanlar, bunların rantabl bir şekilde çalışmalarını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, iki tane devlet tersanesi özelleştiriliyor ve özelleştirildikten sonra da bunlara iş verilmiyor. Deniliyor ki, Amerikan 6 ncı Filosunu bile inşa edecek kapasitedeki tersaneler şu anda artık kapatılmış, işlemez hale getirilmiş. Beşyüz yıldan bu tarafa gemi inşaatı tecrübesi olan, yeni teknolojileri de bilen bu işletmelerin neden işletilmediklerini anlamak mümkün değil. Bu tersaneler, Karadeniz gemisi gibi, Mavi Marmara gemisi gibi gemileri inşa etmiş tersaneler; yazık oluyor bunlara.

Değerli arkadaşlar, bizim, yurt dışından aldığımız ve sattığımız malların gemilerle taşınmasında ülkemizin oranı ancak yüzde 30'lar civarında; yani, ihracat ve ithalatta, yüzde 70 civarındaki iş kapasitemizi yurt dışındaki kuruluşlara yaptırmaktayız.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus :Gemilerimizin yaş ortalaması 22, son yazıda okudum; 18,7. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerin kendi aralarında aldıkları IMO kararlarına göre, 10 yaşın üstündeki gemilerin limanlara yaklaştırılmaması gibi bir uygulama geliyor. Bu durumda, bizim, 22 yaşındaki gemilerle Avrupa limanlarına girmemiz de zora girecek. O yüzden, gemilerin mutlaka yenilenmesi gerekmektedir. Yunanistan ile aramızdaki kıyaslamayı arkadaşlarımız yaptılar.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz denizcilik sektöründe finans sıkıntısı var. Bu finans sıkıntısının karşılanması, uluslararası rekabet kurallarına göre yapılmalıdır. Biz, dışarıdan kredi almışız, aldığımız kredi için de Emlak Bankasını garantör olarak göstermişiz. Para ödenemeyince, gemiler Landesbank'a ve borçları da Emlakbanka...

Değerli arkadaşlar, bu bakımdan, mutlaka uluslararası rekabet kuralları da göz önünde tutularak, yeniden düzenleme yapılması gerekli görülmektedir.

Akdenizde 700 000 yat dolaşmakta arkadaşlar. Yat turizmi, bizim için çok önemli; ancak, özelleştirilmiş limanlarımız var ve özelleştirilmiş limanlarımızın da ne kadar rahat çalıştığını bilemiyorum. Bildiğimiz bir şey var; Giresun Limanı, fırtınadan, yaklaşık iki yıl kadar önce tahrip oldu. Giresun Limanı tahrip oldu; fakat, özelleştirmeyle mevcut prosedür arasında bir sıkışıklık ve kargaşa nedeniyle, liman hâlâ tamir edilebilmiş değil. Yani, bunu da anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlar, turizmle ilgili, gemilerden faydalanmamız mümkün ve hatta bizim kendi turizm filomuzu oluşturmamız mümkün; ama, böyle bir çalışma da şimdiye kadar görmedim.

Denizcilik trafiğiyle ilgili... Çanakkale ve İstanbul boğazlarında bir LPG dolu tankerin, İstanbul'un göbeğinde, Allah muhafaza bir patladığını düşününüz... Mutlaka bir düzenleme, gemi büyüklüklerinin arkadaşlarımın da belirttiği gibi belirlenmesi gerekmekte, sigortacılık, yangın söndürmeyle ilgili, çekiciyle ilgili teknolojik ağırlıklı gelişmelerin yapılması gerekmektedir; çünkü, elimizde 2 tane çekicimiz var ve onların da ne kadar yeterli olduğunu bakanım takdir edecektir.

Değerli arkadaşlar, tersaneler, mutlaka geliştirilmeli, bugünkü yüzde 50 kapasite kullanımı daha da artırılmalıdır. Onun için, bu cümleden olarak, Deniz Kuvvetlerine devredilen tersanenin de sivil kullanıma açılacak şekilde düzenlenmesi, hem teknolojik açıdan gelişmeyi sağlayacak hem işlerlik sağlayacak hem de mevcut kapasitenin daha da artırılmasını sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun efendim, size de ek bir süre veriyorum; tamamlayın lütfen.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla)- Bitiriyorum.

Gemi personelinin ve denizcilikle ilgili personelin yetiştirilmesiyle ilgili arkadaşlarımızın ifadesini bir kere daha vurgulamak istiyorum: Eğitim, çok önemli malum.

Değerli arkadaşlar, biz, dünyanın deniz haritası hatta dünya haritası yokken dünyaya harita kazandırmış Piri Reislerin uzantısı olarak, içinde bulunduğumuz, denizcilikte içinde bulunduğumuz durumu bağdaştırmak biraz zor olsa gerek. O yüzden, bizim daha çok çalışmamız icap ediyor, daha çok düzenleme yapmamız gerekiyor. Rakibimiz değil; ama, partnerimiz dünyadır. Dünya standartlarında, dünya mevzuatlarıyla uyumlu, vermeye alışan bir milletin, almaya alışan bir millet olmadığı bir toplum haline dönüştürülmesi çalışması ümidiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Okudan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.55

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.05

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, dördüncü tur bütçe görüşmeleri üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları:  754, 755, 773, 774) (Devam)

E) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. – Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. – Denizcilik Müsteşarlığı  2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

H) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Söz sırası DSP Grubunda.

İlk söz, Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin'in.

Dört kişisiniz, 8'er dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi sunacağım.

Bildiğiniz gibi, 1960-1980 döneminde temel ekonomik strateji, ithal ikamesine dayalı iç piyasaya dönük kalkınma stratejisiydi. Bu dönemde ekonomik değişkenler kolayca kontrol edilebildiği için, plan yapmak ve uygulamak gayet kolaydı; tabiî ki, dış ödemeler dengesi elverdiği oranda. 1980 sonrası ise, bilinen nedenlerle, dışa dönük kalkınma stratejisini temel alarak ekonomimizi düzenlemeye başladık. Dış dünyayla olan etkileşimden dolayı plan yapmak ve uygulamak kolay olmadı; çünkü, değişkenleri kontrol altında tutabilmek kolay değildi ve böylece, geleneksel anlamıyla, plan kavramının içi epey boşalmış oldu.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, ekonominin içe mi açık, yoksa içe mi dönük olması gerektiği tartışmaları aşılmış durumda. Soğuk savaş sonrası asıl tartışılan, ülkemizin dışarıya entegrasyonunun nasıl ve hangi coğrafyada olması gerektiği konusudur.

Pek çok ülkenin tek bir seçeneği varken, Türkiye'nin hacmi ve tarihî coğrafyası, birden fazla seçenek sahibi olmasını olası kılıyor. Bunları şu biçimde özetlemek olası:

Birincisi, Japonya ve Güney Kore'de uygulanan ve başarılı olan Doğu Asya Modeli.

İkincisi, 11 Eylül sonrası sık sık duymaya başladığımız, Amerika'yla stratejik ortaklık kurma stratejisi.

Üçüncüsü, Türkiye'nin kendine özgü Avrasya eksenli bir strateji izlemesi.

Dördüncüsü, Avrupa Birliğine tam üyelik yoluyla, Avrupa'yla birleşme stratejisi.

Elbette, Türkiye, özellikle, 1999 Helsinki Zirvesinden sonra bu stratejiyi benimsemiş görünüyor. Bu stratejiler, aslında, birbirini tümüyle dışlayan stratejiler değil. Her stratejinin gerektirdiği politika demeti ve olası sonuçları farklı olmakla birlikte, bazı ortak ilkeleri olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu ortak değerler, Amerikalı düşünür Francis Fukuyama'nın deyimiyle "tarihin sonunu getiren" iki temel ilkeye dayanıyor. Bunlar, işleyen piyasa ekonomisi ve çoğulcu demokrasi. Bunlar, aslında, Kopenhag kriterlerinden çok da farklı olmayan birtakım şeyler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının görevleri, öncelikle, bu temel ilkeler çerçevesinde ele alınmalı. Bu çerçevede, Devlet Planlama Teşkilatının görevleri neler olmalıdır? Piyasa bağlamında, bence, şu işleri yapmalıdır:

Birincisi, piyasa hukukunu düzenleyip çalıştıran, piyasa kuralları dışına çıkmaya yeltenen piyasa aktörlerini de terbiye edebilecek yetenekte güçlü bir devlet aygıtını kurmak üzere kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması üzerinde çalışmak; ikincisi, piyasa ekonomisinin işleyebilmesi için gerekli olan fizikî altyapı yatırımlarını planlamak.

Peki, DPT'nin, çoğulcu demokrasinin yerleşmesi bakımından görevleri neler olmalıdır; elbette, toplumsal altyapı yatırımlarını planlamak. DPT'nin, bu bağlamda, devlete düşen aslî görevlerden olan, özellikle eğitim, sağlık ve kırsal kalkınma gibi konularda ağırlıklı olarak çalışması gerekiyor. Bu konulardaki gelişmeler, özellikle organize olması güç olan yoksul kesimlerin haklarını siyaset düzlemine getirmelerine yardımcı olacaktır. Bu bağlamda, kendisini Avrupa Birliği ile entegrasyonun öncüsü olarak gören birtakım kişilerin, AB müktesebatının yaklaşık yüzde 60'ının köy ve tarım konularıyla ilgili olduğundan habersizcesine, köy konularına, köyle ilgili konulara, örneğin, Köy-Kent Projesine iğreti bakmaları gerçekten garipsenecek bir durumdur.

Kırsal kalkınma projelerine ek olarak, Devlet Planlama Teşkilatının eğitim planlaması konusunda da rolü artırılmalıdır. Zorunlu eğitim, en kısa zamanda onbir, oniki yıla çıkarılmalıdır ve eğer, kaynak darlığı gerekçe gösterilecekse, bu durumda belki de öncelikle belli bir gelir seviyesinin altında olan illerden başlanabilir. Unutmayalım ki, Güney Kore kalkınması sağlam ve yaygın bir temel eğitime, İspanya kalkınması işgücünün etkin eğitimine ve İrlanda kalkınması da sektörel eğitim projelerine verilen ağırlıktan kaynaklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada gençlerle ve eğitimle ilgili bir konuya da değinmek istiyorum: Avrupa Birliğinden sağlanan fonlarla işleyecek olan Socrates, Leonardo da Vinci gibi programlar yoluyla, önümüzdeki yıllarda ülkemizden binlerce öğrenci -ki, burada hedef, sonunda 10 000 civarına ulaşmaktır- öğretim üyesi ve uzman, Avrupa Birliği ülkelerine gideceklerdir ve bu programların Türkiye'deki eşgüdümünü, Devlet Planlama Teşkilatının öncülüğünde kurulmak üzere olan ulusal ajans yürütecektir; bu konuda DPT'ye başarılar diliyoruz.

Devlet Planlama Teşkilatı, gelir dağılımı konusundaki çalışmaları bir an önce tamamlamalıdır. Bu arada, son krizin etkilerini de çalışmaları arasına bir an önce almalıdır.

Devlet Planlama Teşkilatı, doğrudan yabancı yatırımların ülkeye çekilmesinde ve önceliklerin saptanmasında öncü bir rol oynamalıdır, daha aktif olmalıdır; çünkü, yabancı sermaye bizim önceliklerimizle örtüştüğü oranda ülkemiz için yararlı olacaktır.

Devlet Planlama Teşkilatı, ayrıca "kalkınmada öncelikli yöreler" kavramını il yerine ilçe bazında tanımlamanın yararlı olup olmayacağını irdelemelidir.

Bu arada, Devlet Planlama Teşkilatı, kendisini de yeniden yapılandırmalıdır; çünkü, Amerika'da "politika kâğıdı" Avrupa Birliğinde "sarı kâğıt" denilen ve sorunların çerçevesini çizip, soruyu formüle edip, alternatifleri gösterip, bunların arasından da bir tanesini politika yapıcılarına öneren 15-25 sayfalık kâğıtların daha yararlı olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki, uzun yıllardır, Türkiye'nin ekonomi politiğini, kredi, teşvik, sübvansiyon gibi birtakım halk dalkavukluğuna açık politikalar üzerine inşa eden bir yönetim anlayışından dolayı, Türk insanının ve özellikle de Türk gençlerinin boynu bükük durumdadır. Burada, Türk siyasî ve bürokratik elitlerinin günahsız olduğunu söylemek inkârcılık olur. Alkol tedavisine başlayan hastalar gibi, önce, herkes, hastalığını, yanlışlığını kabul ederek işe başlamalıdır. Ancak, bütün bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye'de yaşayan insanları daha güzel günlerin beklediğine inanıyorum, özellikle de genç insanları.

Umudum, son birkaç yılda yapılan ve bu düzeni dönüştürmeye yönelik reformların daha da hızlandırılarak, cesaretle ve kararlılıkla sürdürülmesidir. Burada, hem hükümete hem Meclise hem de Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumlara büyük görevler düşüyor.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekin.

DSP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Cahit Savaş Yazıcı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sürelere riayet edersek, iyi olur.

DSP GRUBU ADINA CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye, ne yazık ki, bir ekonomik darboğazdan geçmekte ve kamu maliyesi büyük kaynak sıkıntısı çekmektedir. Hükümetimiz, bir yandan hizmet ve üretimi artırmak, diğer yandan da sınırlı kaynakları en ekonomik şekilde kullanmak için büyük çaba sarf etmektedir.

Bulunduğumuz noktada Türkiye'nin en kolay ve en çok kaynak yaratabileceği sektörlerin turizm ve denizcilik olduğunu belirtmek isterim. Türkiye, turizm sektörünün önemini kavrayıp, bu alana büyük yatırımlar yapmıştır; ancak, deniz ülkesi olmakla birlikte, henüz bir denizci ülke olamamanın etkisiyle, denizcilikte istenilen noktaya, ne yazık ki gelinememiştir.

Oysa, ülkemizin coğrafî konumu ve sektörün döviz kazandırıcı ve ikame edici özelliği, ülkenin diğer ekonomik sorunlarına da çözüm getirecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, dünyada yaşanan örnekler de, denizcilik alanında sağlanan ilerlemelerin, ülkelerde, sadece kaynak değil, endüstrinin her alanında ilerleme ve teknolojik gelişmeyi de beraberinde getirdiğini göstermektedir.

Türkiye'nin bu alandaki potansiyelinden ne kadar az yararlandığını anlamak için, komşumuz Yunanistan'ın bizden yaklaşık 15 kat büyük olan deniz ticaret filosuyla millî gelirinin büyük bir bölümünü denizcilikten elde ettiğini görmek sanırım yeterli olacaktır.

Denizciliğin yeterince gelişmemesinin nedenlerinden biri de, ulaştırma konusunda yapılan yanlış tercihlerdir. Örneğin, 1995-1999 yılları arasındaki beş yıllık periyotta gerçekleşen kamu yatırımlarının yüzde 27,3 gibi çok önemli bir bölümü ulaştırma sektörüne ayrılırken, denizcilik sektörü bundan gereken payı alamamıştır.

Değerli milletvekilleri, dünya deniz ticaret filosu yaklaşık 800 milyon dwt'dur. Türkiye'nin deniz ticaret filosu sadece 9 milyon ton civarındadır; yani, neredeyse yüzde 1'dir. Üstelik, filomuz, 22,5 gibi çok yüksek bir yaş ortalamasına sahiptir. Diğer taraftan 1998 yılında başlayan ISM standartları uygulaması 1 Temmuz 2002 tarihinden itibaren tüm gemiler için uygulanmaya başlayacaktır.

Ayrıca, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım yönünde ilerlemesine ilişkin hazırlanan 2000 yılı düzenli raporunda "Türk filosunun güvenlik sicili Avrupa Birliğinkine oranla ciddî bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir" tespitinde bulunulmuştur. Türk gemileri için alıkonulma oranının 13 aday ülke arasında, en yüksek oranla, yüzde 24.5 olarak gerçekleştiğine işaret edilmiştir. Bu oran, Avrupa Birliği bayraklı gemiler için sadece yüzde 3.6'dır.

Türkiye, yeterince güçlü bir deniz ticaret filosunu sahip değildir. Bunun sonucu olarak, deniz yüklerimizin sadece yüzde 31'i Türk Bayraklı gemilerce taşınmaktadır; yani, her yıl, yabancı gemilere 2,5 milyar dolar navlun ödenmektedir. Deniz yüklerimizin yüzde 60'lık bölümünü, kamu kurumları ve askeriye taşıtmaktadır. Askeriye stratejik öneminden dolayı Türk Bayraklı gemileri tercih etmektedir; ancak, diğer kamu kurumları; başta, BOTAŞ, TÜPRAŞ, gübre fabrikaları ve demir-çelik fabrikaları, yüklerinin büyük bir bölümünün, taşıma işini kullanılması gereken gemilerin çok büyük olması ve bizim filomuzda olmamasından dolayı, yurt dışından gemilerle yapmaktadır. Burada, aslında, 2,5 milyar dolarlık bir rakam düşünüldüğünde, Türk filosunun da bu gemilere sahip olması mutlak şarttır.

Kamu kurumlarına bir görev düşmektedir. Kamu kurumları taşımacılarla, armatörlerle birer yıllık sözleşmeler yapmaktadırlar. Bu bir yıllık sözleşme, armatörün bir gemi yaptırması için -bahsedilen gemiler 100-150 milyon dolarlık gemilerdir- yeterli finansı sağlamasına, yeterli krediyi sağlamasına yetmemektedir. Oysaki, kamu kurumları bir yıllık sözleşme yerine, Türkiye'deki, Türk taşıtanlarına on yıllık sözleşmeler yaptırsalar, bizim taşıtanımız, o sözleşmeyle, Avrupa'nın, Amerika'nın hangi bankasına gitse, geminin kredisini alacaktır; yani, bizim dışarıya navlun olarak ödediğimiz parayla, biz, her sene 15-20 tane dev tanker, dev gemiler, dev kimyasal gemiler yaptırabiliriz; ama, ne hikmetse, on yıllık sözleşme yapmaktan kaçınıp, bir yıllık sözleşmelerle, Yunan gemilerine, öteki gemilere paralar verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, gemi inşa sanayii, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınma yolunda etkin bir araç olarak kullanabilecekleri bir endüstri dalıdır. Dünyadaki tüm tersaneler tam kapasite çalışırken, 2000 yılında kapasite kullanım oranımız yüzde 16'dır. İstihdam konusunda gerçek reel sektör olan gemi inşa sanayii, teknoloji, mühendislik ve işçilik olarak ülkemizde dünya standartlarındadır. Görmeyeniniz varsa, bir geminin denize iniş törenine mutlaka katılsın. Emeğin denizde süzülüşü gerçekten görülmeye değerdir.

Gelelim sektörün sorunlarına. Sektörün sipariş sorunu yoktur. Sorun, teminat sorunudur. Şu anda 65 tane yeni gemi siparişi, teminat olmadığı için dosyalarda beklemektedir. Kalitemiz iyi, sipariş alabiliyoruz; ama, yurt dışından bize gemi yaptıracak kişi, size parayı göndereceğim, göndereceğim paraya karşılık teminat mektubu istiyorum... Bu, ticaretin önşartıdır; ama, tersanelerimiz bu teminatları veremedikleri için, bu gemiler yapılamamaktadır ve çok büyük bir ihracat şansı kaçmaktadır. Burada Eximbankın, geminin maliyeti 15 000 000-20 000 000 dolarlardan başladığı için, yüksek olduğundan, bu teminatları vermekten kaçındığı gözlemlenmektedir. Oysaki, onların mantığı şudur: 15 000 000'u bir yere riske edeceğime elli yere dağıtırım, çok daha fazla insan yararlanır; fakat, deniz gemi inşa sanayii, hem istihdam açısından hem de ihracatta getirdiği katmadeğer açısından ihmal edilmemesi gereken bir sektördür ve Eximbank'ın da bu teminat mektuplarına acilen bir çözüm üretmesi şarttır.

Sayın milletvekilleri, diğer önemli bir konu, kruvaziyer yolcu taşımacılığıdır. Getirisi daha yüksek olduğu için kruvaziyer yolcu taşımacılığına yönelinmesi ve turizm hizmetlerini en iyi şekilde yerine getirecek liman ve altyapı donanımlarının hizmete sokulması şarttır. Kruvaziyer gemilerin Akdeniz ve Ege denizlerindeki liman uğraklarında yaptıkları liman masrafları göz önüne alındığında, Türkiye limanlarında aşırı yüksek ücretler talep edildiği görülmektedir. Örneğin, bir kruvaziyer gemi için liman vergisi Pire'de 7 725 dolarken, İstanbul'da 55 419 dolardır; Rodos'ta 5 964 dolarken, Kuşadası'nda 48 278 dolardır.

Ayrıca, limanlarımızın, güvenlik, yönetim ve altyapı sorunları da olmasına karşın, Ege ve Akdeniz'de hiçbir ülke tarafından alınmayan sahil sıhhiye rüsumu, limanlarımızda alınmakta ve yolcu transit vergileri de, rekabet içerisinde olduğu limanların 9 kat fazlasına kadar ulaşmaktadır. Diğer taraftan, kıyı emniyetinin aldığı fener vergileri de, tekrar gözden geçirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, 11 Eylül terör olayları sonrası boğazlarımızın güvenliği tartışılır hale gelmiştir. Zaten, taşınan yüklerin sürekli potansiyel bir tehlike oluşturduğu boğazlarımızda, VTYS kontrol sistemi gelecek sene devreye girecektir. Ancak, konu, her yönüyle masaya yatırılmalıdır. Konuyla ilgili olarak araştırma önergemiz önümüzdeki günlerde gündeme gelecek ve Meclis, bu konuda, umarım, bir çalışma yapacaktır.

BAŞKAN - Sayın Yazıcı, geçti 1 dakikanız da...

CAHİT SAVAŞ YAZICI (Devamla) - Son cümlem.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin geleceğinin denizcilik sektöründe aranılması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, hükümetimizin, ivedi olarak, denizcilik alanında başarılı olmuş ülkelerin benimsediği denizcilik politikalarına paralel makro planlamalar yapması ve bu planları, devlet politikası haline getirmesi, bir zorunluluk haline gelmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığımızın 2002 yılı bütçesinin denizcilik camiamıza hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazıcı.

DSP Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak üzere, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Çümen; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi üzerine Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Hatay, Rize, İzmir ve Mersin'de meydana gelen sel felaketlerinde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine de, sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni binyıla adım atarken, kentleşme, sanayileşme ve dünya nüfusunda meydana gelen hızlı artışa bağlı olarak ekolojik sistemde meydana gelen bozulmalar, yerküremizi ve insanlığı ciddî meteorolojik değişmelerin ve doğal afetlerin tehdidi altına sokmuştur. İşte, bu durum, meteorolojinin önemini bir kat daha artırmıştır, meteoroloji bilimine yaşamsal bir boyut kazandırmıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuyla ilgili ciddî girişimlerin cumhuriyet tarihiyle başladığını görüyoruz. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Tarım, Millî Savunma ve Bayındırlık Bakanlıkları bünyelerinde meteoroloji birimleri kurulmuştur. Ortaya çıkan bu dağınık yapılanmaya 1937 yılında 3127 sayılı Kanunla son verilmiştir. Gerçekleştirilen düzenlemeyle, meteorolojiyle ilgili işler ortak bir çatı altında toplanarak, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

Genel bütçeli kuruluşlarımızdan biri olan Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, merkez teşkilatı ve yurt sathına dağılmış 23 bölge müdürlüğü ile bu müdürlüklere bağlı sinoptik, askerî ve sivil meydanlara hizmet veren büyük klima istasyon müdürlükleri ve küçük klima istasyon memurluklarından oluşturulmuştur. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, Anadolu'nun dörtbir yanına dağılmış hizmet ağı, 3 105 personeli ve dünya ölçeğindeki teknik altyapısıyla gece-gündüz demeden pek çok sektöre etkin ve güvenilir hizmet sunmakta. Başta, ulaştırma olmak üzere, tarım, ulusal savunma, şehircilik, turizm, enerji, ormancılık ve çevre gibi pek çok sektörlere dünya standartlarında bilgi ve hizmet sunulmaktadır. Bu kapsamda, ulusal ekonomiye ve ulusal savunmaya ciddî katkılar sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz döneminde, gerek teknoloji gerek altyapı gerekse personel konularında ciddî projelere ve çalışmalara imza atılmış olup, çalışmalara devam edilmektedir.

Bu kapsamda, ülkemizin ilk meteorolojik radarı, Ankara-Elmadağ'da kurulmuş ve işletmeye alınmıştır.

Öte yandan, hava tahminlerine yönelik meteoroloji yer alıcı sistemlerinin ihalesi gerçekleştirilmiş ve hizmet vermeye başlamıştır. Bu sistemler sayesinde, bulut görüntülerinin ve diğer meteorolojik olayların detaylı olarak izlenmesine olanak sağlanmıştır.

Dünya Bankasından elde edilen kaynak çerçevesinde, yakın gelecekte yurdun dört bir köşesini kapsayacak radar ağı çalışması da devam etmektedir.

TEFER (Türkiye Acil Sel Önleme ve Deprem Projesi) olarak adlandırılan bu çalışma kapsamında, Ankara, Afyon, Antalya, Balıkesir, Isparta, İzmir, Samsun ve Zonguldak Bölge Müdürlüklerine bağlı 206 adet otomatik meteoroloji gözlem istasyonuyla İstanbul, Denizli ve Zonguldak il sınırları içerisinde seçilen üç yere de meteorolojik hava radarı konulması planlanmıştır. Çalışmaları devam eden bu proje sayesinde sinoptik ve klimatolojik rasatların gözlemi yapılacak ve meteorolojik hava radarlarıyla yağışlı hava kütleleri yirmidört saat sürekli izlenebilecektir.

Bu istasyondan alınan bilgiler, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne uydu teknolojisi aracılığıyla iletilecektir.

Söz konusu çalışma tamamlandığında, meteoroloji alanında hizmetlerin hızı ve etkinliği olağanüstü bir seviyeye çıkarılmış olacaktır.

Kurum açısından sevindirici bir başka gelişme de, çağın vazgeçilmez iletişim araçlarından biri olan internet hizmetinin Genel Müdürlüğümüzün tüm birimlerinde kullanıma açılmış olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, personelle ilgili olarak, gelir artırıcı tedbirlerin alınmasını, hizmet etkinliğinin artırılmasını ve kurumun idarî yapılanmasının temel kanunlara uygunluğunun sağlanmasını amaçlayan kanun tasarısı da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş bulunmaktadır.

2000 yılı içerisinde, mevcut teşkilat yapısına ilave olarak, Afyon, Kırşehir ve Tokat illerinde olmak üzere üç yerde yeni bölge müdürlüğü, hizmete girmiş bulunmaktadır.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım bu çalışmalar, hava tahminleri konusunda ülkemizi dünya standartlarının üzerinde bir noktaya taşımış, hava tahminlerinde yüzde 90 doğruluk oranıyla bu isabet sağlanmış durumdadır.

BAŞKAN - Sayın Çümen, sürenizi 1 dakika geçirdiniz.

MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Yine, 2001 yılında gerçekleştirilen bir çalışmayla, denizcilik sektörüne yönelen İstanbul Telekom Radyosundan hava tahmin raporlarının yayınlanmasına başlanılmış ve yayınlar ile ulusal ve uluslararası sulardaki gemilerimize ve Türk balıkçısına büyük destek sağlanmıştır.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzün, tarımsal üretim, özellikle de soğuk havadan kaynaklanan don riski ve orman yangınlarının önlenmesi konusunda da büyük görevler üslendiğini görüyoruz.

Zirai meteoroloji alanında ciddî izleme çalışmaları yürütülmektedir. Yapılan rasat çalışmaları, günlük, haftalık, aylık raporlar halinde Türk çiftçisinin ve ilgili kurumların hizmetine sunulmaktadır.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzün faaliyet kapsamına giren bir başka konu da, tarımı, doğal hayatı ve insan sağlığını tehdit eden hava kirliliği ve asit yağmurlarıyla ilgili rasat ve analiz çalışmalarıdır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası meteoroloji kuruluşlarıyla sürdürülen başarılı çalışmalar hükümetimiz döneminde daha da hız kazanmış, bu kapsamda, Genel Müdürlük, 2000 yılında yapılan bir protokol ile Dünya Meteoroloji Teşkilatının altıncı bölgesinde uluslararası meteoroloji eğitim merkezi olarak tanınmıştır.

Kurum, 2001 yılı içerisinde dört uluslararası toplantıya, eğitim programına ev sahipliği yapmıştır.

BAŞKAN - Sayın Çümen, sizden sonraki arkadaşınıza 5 dakika süre kaldığını hatırlatıyorum.

MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, sizlerin ve vatandaşlarımızın, yaklaşmakta olan Ramazan Bayramını şimdiden kutluyor, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesinin ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum; ayrıca, kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkının 67 nci yıldönümünü de saygıyla kutluyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çümen.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın; buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Galatasaray 2-0 galip durumda; bir Fenerbahçeli olarak da, inşallah, büyük bir sevinçle, bu maçı galibiyetle bitirmesini diliyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, vakıf, Türk toplumunun ve Türk kültürünün dünya insanlığına sunduğu bir meyvedir; kendi kültür anlayışımızın insancıllığını gösteren, insana verdiği değeri gösteren, başka kültürlerde olmayan ve başka kültürlerin bizden almış olduğu bir müessesedir.

Vakıftaki temel unsur, insanın, çok sevdiği parasını, malını başka insanların hizmetine sunmasıdır, yani hayrat meselesi vardır. Siz, cebinizdeki paranızı veya kendi malınızı mülkünüzü başka insanların hizmetine sunacaksınız.

Bugün Türkiye'de 4 700 vakıf ve 3 500 şubesiyle yaklaşık 8 000 civarında vakıf faaliyet göstermektedir. Bunların 630 tanesi kamuda kurulmuş vakıflardır. Maalesef, başlangıçtaki kuruluş amacı, kendi kültürümüzde, hayrat olan vakıf, Türkiye'de, son yıllarda, bilhassa 1980'den sonra çarpıtılmış durumdadır ve bugün, maalesef, bu millî kültürümüzün temel müessesesi -tamamı değil, ama bir kısmı- en büyük istismarla karşı karşıyadır. Nasıl istismar ediliyor; birincisi, kamu vakıfları yoluyla istismar ediliyor. Kamu içerisinde kurulan vakıflar, başkanlıkları şahıslar olduğu için, mevki ve makam değil, müsteşar, bakan veya belediye başkanı daimî olmadığı için, o şahıs gittiğinde o vakfın içerisini de boşaltarak götürmekte ve devletin içerisinde, kamunun imkânları, milletin parası bazılarının cebine girmektedir. Bunun engellenmesi için, Genel Müdürlük, Genel Müdürün verdiği bilgiye göre, bundan sonra, müsteşarlık makamını, bakanlık makamını veya belediye başkanlığı makamını kabul etmekte, isimlere yazılı kamuda vakıflara müsaade etmeyecektir.

İkinci getirilen tedbir, kamudaki her kurum, kendi kamu kurumu içerisindeki vakıfları denetleyecek ve ikinci denetlemeyi de Vakıflar Genel Müdürlüğü yapacaktır.

Bugün, artık, Kamu içerisindeki -geçenlerde bir gazetede de çok çıktı- hırsızlıkların, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin adı, maalesef, “vakıflar”. Bu çok güzel müessese, istismar ediliyor, kullanılıyor; bu, denetçi azlığından da kaynaklanıyor.

İkinci husus ise, 1980 sonrası Dernekler Yasasına getirilen yasaklamalardan dolayı, maalesef, şu veya bu ideolojik amaçlarla vakıfların istismar edilmediğini söylemek mümkün değildir. Bunun örneklerini, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun için, bu yollara tevessül etmemek gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, diğer bir husus -ben de yirmi yıldır takip ediyorum; on yıldır da içindeyim- Vakıf Gureba Hastanesinin durumudur. Vakıf Gureba Hastanesinin, Bezm-i Âlem Valide Sultan tarafından, yaptırılmış eski binası, maalesef, bugün kullanılmaz vaziyettedir; hasta kabul etmemektedir. Daha sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yaptırmış olduğu hastaneyi ise, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, sağlık işletmesi olarak işletebilecek bir durumu da yoktur; on yıllık yaşadığımız realiteden bahsediyorum; realiteler bunu göstermektedir. Eğer, Bezm-i Âlem Valide Sultan’ın, İstanbul Küçükçekmece ve Cağaloğlu'nda vakfettiği yerler, hâlâ bu vakfın emrinde olsaydı, belki, bu yeni yapılan hastaneyi işletme imkânı olurdu. Ama, bu yıl için 2 milyon dolarlık bir işletme hakkı ile eski binanın da tamir edilme koşuluyla, iki yıl sonra 3,5 milyon dolar ve daha sonra da 5 milyon dolarlık bir kira bedeliyle ve fakir insanların da belirli bir kontenjan dahilinde bu hastanede tedavi görmeleri amacıyla, Sosyal Sigortalar Kurumuna kiraya verilmiştir; tıpkı, diğer vakıf akarlarının verildiği gibi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, on yıldan, onbeş yıldan beri, maalesef, kendi imkânlarıyla, böyle, büyük çaptaki bir hastaneyi işletebilme imkânına maddî olarak sahip değildir. Bunun için, üniversite kuruldu; üniversite başarılı olamadı 1980'li yıllarda. Daha sonra, Sağlık Bakanlığı almak için girişimde bulundu; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yaptırdığı bu devasa hastane, maalesef, bugün, bu sonuçla karşı karşıyadır.

Boşa giden zeytinliklerle ilgili Genel Müdürlüğün yapmış olduğu çalışmaları -yani işletmeye açmasını- takdir etmek gerekir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yakın, süreniz bitti. Her gruba 3 dakika eksüre verdim; size de 3 dakikadan fazla vermiyorum.

Buyurun.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Vakıfların, takriben, 54 000 malı vardır; irili ufaklıdır; bunların kontrol edilmesi, envanterinin çıkarılması, kiralarının kontrol edilmesi imkân dahilinde değildir. Bugün İstanbul'daki mülklerinin hisseli olanlarının büyük bir kısmı, gecekondular tarafından işgal altındadır. Bu işgal altında olan yerlerin, küçük olan yerlerin, verimli işletme için değersiz olan yerlerin mutlaka bir an önce satılıp Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelir olarak kaydedilmesi lazım. Diğer taraftan, Vakıflar Genel Müdürlüğü kendi mallarını koruyabilmek için mutlaka avukatlarının sayısını artırmak zorundadır; bugün bir avukata İstanbul'da 1 000 dava düşmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü misyon olarak, bizim her tarafta ecdattan kalmış 10 000'e yakın eski eserimiz vardır, bu eserlerin restorasyonlarına daha fazla kaynak aktarması gerekir. Bugün 10 000 eski eserden, ancak, 181 tane eser restore edilebilmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yılki bütçesi 37 trilyon 80 milyardır; ama, Hazineden sadece ve sadece 80 milyar alabilmektedir. Bütün çalışmakta olan personelin aylıkları, cari giderler ve tüm giderler Vakıflar Genel Müdürlüğünün kaynak gelirlerinden karşılanmaktadır. Bu açıdan, mutlaka ve mutlaka, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, katma bütçeli değil, özel bütçeli bir kuruluş halinde olması, kendi kaynaklarını daha iyi işletir duruma getirilmesi gerekir. Yeni bir kanun hazırlığı vardır, bu kanunun bir an önce Meclisten geçirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum ve son söz olarak da "Vakıf malı yetim malı, mutlaka ve mutlaka, el uzatanları yakar; ama, öteki dünyaya da kalmadan bu dünyada vakıf malına el uzatanların, hak yiyenlerin mutlaka bu dünyada herkesin önünde rezil ve rüsva olduklarını görürüz" diyor ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (DSP, MHP, ANAP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakın.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Bütçenin lehinde Sayın Nidai Seven, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde şahsî görüşlerimi belirtirken, Türk Milleti adına Galatasarayı kutluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Devlet Planlama Teşkilatının görevi, ülkemizin, tabiî, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak ve imkânlarını tespit etmek, sosyal politikaları ve hedefleri tayinde hükümete yardımcı olmak olduğuna göre, iktisadî politikaya ilişkin faaliyetlerde koordinasyonun sağlanması için tavsiyelerde bulunmak da en önemli görevlerindendir.

Hükümetçe kabul edilen hedefleri gerçekleştirerek, uzun ve kısa vadeli planları hazırlamak, yine, Devlet Planlama Teşkilatının en önemli görevidir. Kalkınma planlarının ve yıllık programların uygulanmasını takip ve koordine etmek ve gerekli hallerde, planda ve yıllık programlarda usule uygun olarak değişiklikler yapmak da en önemli görevlerindendir.

Kalkınma ve yıllık programlardaki ilke ve hedeflerin yürütülmesinde gerekli görüş ve tekliflerde bulunmak hizmetini de gerçekten güzel yürüten Devlet Planlama Teşkilatını, maalesef, yıllardır kimse dinlememiştir. Ne olmuştur; özelleştirmedeki yanlış politikalar, bankalar enflasyonu, hukukî altyapının yokluğu ve tabela bankacılığı Türkiye'de gelişmiştir.

On yıldan beri meydana gelen kamu bankalarının görev zararları, yılların biriktirmiş olduğu yolsuzluklar, rant lobisinin reel ekonomiye karşı açmış olduğu savaş, kayıtdışı ekonominin kayıt içine çekilmemesi ve birkısım banka sahiplerinin, halkın paralarını kendi şirketlerine hortumlamaları, kamu finansman borçlarının gün geçtikçe yükselmesine neden olmuştur.

Büyüyen işsizlik ve ayrıca, son on yılda, hemen hemen her bir yılda bir hükümet değişikliği, siyasî istikrarsızlığı getirmiş, maalesef, Devlet Planlama Teşkilatının yapmış olduğu plan ve programlar, tamamıyla altüst olmuştur.

Diğer taraftan, gelir ve harcamaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimi dışında tutulan 77'ye yakın fonda, gerçekten bütçe birliği sağlanamamış, harcamalarda disiplin getirilememiş, kamu kaynaklarıyla finanse edilen mal ve hizmetlerin öncelikleri gözardı edilerek kaynaklar heba edilmiştir.

Özelleştirme, ülkemizde bir devlet politikası olarak ele alınmamıştır. Siyasî çıkarlar öne çıkarılarak, toplum desteğini yeterince sağlayamamıştır. Siyasî irade ve toplum iradesini arkasına alamayan özelleştirme, onbeş yıllık bir dönemde, maalesef, fiyaskoyla sonuçlanmış ve birkısım gözde kuruluşlar da ayrıca bilinçli olarak zarar ettirilmiştir. Bir kısmının da -maalesef diyorum- peşkeş çekilmesine göz yumulmuştur.

Bu durumda, kamuoyunun vicdanında tabiî ki -bugün olduğu gibi- derin yaralar açılmıştır. KİT'lerde verimlilik düşürülmüş, Hazineye yükü ağırlaştırılmış, devlete gelir sağlama yerine, devlet bütçesinden beslenmiştir. Sektörel bazda plan ve programa alınması gereken özelleştirmeler, maalesef yanlış politikalar sonucu tek tip olarak yapılmıştır.

Yine, özelleştirmede, maalesef, tek tek incelenerek ele alınması gereken politikalar, sektörler ele alınmamış; özelleştirmenin asıl amacı yeniden ekonominin yapılandırılması, verimliliğin artırılması, mal ve hizmetlerin kalite, miktar ve çeşidinin artırılması olduğuna göre, sermaye piyasasının derinleştirilmesine de önem verilmemiştir.

KİT'lerin, Hazine üzerindeki yükünün kaldırılmasına göz yumulmuştur. Aile şirketlerinin halka açılabilmesi için yapılması gereken özelleştirme, maalesef, kâğıt üzerinde kalmıştır. Özelleştirme fonu 1995'te oluşturulurken, özelleştirilen kuruluşların tasfiye borçlarında kullanılması gerekirken, özelleştirilmeyen kuruluşların borçlarının tasfiyesinde kullanılmıştır. Birçok zararlar elde edilmiş; tabiî ki, 2000 yılının ortalarına göre, özelleştirmede 9,3 milyar dolar zarar edilmiştir. Yıllar itibariyle özelleştirmenin rakamları burada, isteyene verebilirim; bir arpa boyu yol alınamamıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaysa malî saydamlığa dair birçok düzenlemelere yer verilmiş, malî politika planlarının kamu sektörü hesaplarında ve malî hedeflerin kamuoyuna açıklık ilkesi benimsenmiştir. Bütçeiçi fonların tamamıyla kaldırılacağı, bütçedışı fonlardan kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmayanların tasfiye edileceği bir program yapılmıştır. Nitekim, 57 nci hükümet döneminde de 69 adet fon kapatılmıştır. Bu yıl kamu hesaplarının kapsamı genişletilerek, döner sermayelerin tamamı kapsama alınmış ve giderek önemi artan İşsizlik Sigortası Fonu da ayrı bir hesap olarak izlenmeye başlanmıştır. 2000 yılı programında temel hedef olarak, enflasyonun düşürülmesi, kamu kesimi borç stokunun sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesi, malî sektörde istikrarı güçlendirmeye yönelik düzenlemelere devam edilmesi öncelik kazanmıştır. Ekonomide makro istikrarın sağlanarak, büyüme ortamının yeniden tesis edilmesi en büyük amaç olarak kabul edilmiştir. 2002 programının temel ekonomik hedeflerine bakıldığında, gayri safî millî hâsıla 280 milyar dolar, büyüme oranı yüzde 4, gayri safî millî hâsılanın deflatörü yüzde 46, TEFE ortalaması yıllık olarak yüzde 31, TÜFE ise yıl sonunda yüzde 35 olarak tespit edilmiştir. İhracat rakamı, yıl sonu itibariyle, 32 milyar dolar, ithalat 42 milyar dolar, dışticaret açığı 13,5 milyar dolar olarak tespit edilmiş; güzel bir olay gerçekleşmiş, cari işlemler dengesi 116 milyon dolar olarak hedeflenmiştir.

2002 yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair çok önemli kararları, Bakanlar Kurulu, 16.10.2001 tarihinde almış ve 32 maddelik bir yönetmelik çıkarmıştır. Özellikle, uygulamada, genel ilkeler olarak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 2002 yılı programında yer alan ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak amacıyla, makro politikaların, bölgesel gelişme politikaları dikkate alınarak, sektör programlarının ve yatırımlarının koordineli bir şekilde yürütülmesini esas kılmıştır. Bu çalışmalar, Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programının kısa ve orta vadeli önceliklerine göre değerlendirilmesini ilke edinmiştir.

Program uygulanmasında, yatırımların, bütçeler ile programlarında değişiklik ve aktarma yapılmayacak şekilde gerçekleştirilmesi ve sektörlerarası dengelerin bozulmaması temel ilke kabul edilmiştir. Yıllık programlarda yer alan finansman ihtiyacının temini için gerekli tedbirlerin zamanında alınmasına özen gösterilmiştir. Kalkınmada öncelikli yörelerin ihtiyaçlarına öncelik gösterilmiştir. İşbirliği ve koordinasyonun sağlanması, yatırımların valiliklerce koordinasyonu ve izlenmesi konusunda etkin önlemler alınmıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının bölgesel gelişmeye verdiği önem doğrultusunda, GAP ana planı yenilenmekte ve bu projenin 2010 yılında tamamlanması için çalışmalar başlatılmıştır. Doğu Anadolu Projesi, Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı çalışmalarının tamamlandığı, bakanlıklar ile ilgili kurumlara ve plan kapsamındaki illere dağıtımının yapıldığı, uygulamalarına bu yıl başlanılacağı müşahede edilmiştir.

Kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılmaları, özellikle adalet, güvenlik hizmetlerinde ve sivil toplum kuruluşlarının etkinliği önplana çıkarılarak, tarımsal gelişme, enerji, ulaştırma, turizm ve tanıtma, çevre, kentsel ve kırsal altyapı hususlarına ağırlıkla önem verilmiştir. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi, kültür, sosyal refahın artırılması, hedef ve politikaların, ülke gerçeklerinin, envanteri çıkarılmak suretiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seven, süreniz bitti, 1 dakika eksüre veriyorum.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Hemen bitiyor efendim; 2 dakika.

BAŞKAN - Hayır, 1 dakika veriyorum efendim, fazla vermiyorum.

Buyurun.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - ... kamu finansmanı, KİT'lerin içinde bulunduğu finansman darboğazı ve özelleştirmeyle, malî piyasalarda önemli hedefler çizilmiştir. Programda yıllardır koltuk değnekleri üzerinde yürütülen ekonominin bir yol ayrımına getirilerek, reel sektörün üzerindeki rant ekonomisinin baskıları kaldırılmak için yeni hedefler çizilmiştir. Kısır döngüyü kırmak, diğer taraftan da insanlarımızın hayatlarının ayrılmaz bir parçası durumuna gelen sağlıksız ekonomik yapıyı ve kronik enflasyonu ortadan kaldırmak için köklü ve yapısal düzenlemelere cesaretle el atılmıştır.

28 trilyon 463 milyar TL'lik Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, lehte oy kullanacağımı belirtir; kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkının 67 nci yıldönümü dolayısıyla kendilerini tebrik eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven.

Efendim, bütçenin aleyhinde, Sayın Lütfi Yalman; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Yalman, süreniz 10 dakika.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dördüncü tur görüşmelerde, Devlet Planlama Teşkilatı ve Vakıflarla ilgili konularda şahsım adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, aziz milletimizin ve Yüce Meclisin ramazanını, önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz kandillerini ve ramazan bayramlarını tebrik ediyorum.

Yine, sözlerimin başında, Galatasarayımızın ilk devredeki 2 - 0'lık galibiyetini de tebrik ediyorum; ikinci devrede de bu başarıyı bekliyoruz. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, sözü çok fazla uzatmamaya gayret göstereceğim. Yalnız, ben, Devlet Planlama Teşkilatında bir genelge üzerinde rica mahiyetinde duracağım. 20.4.2001 tarihli genelgede bir iki konuya temas etmek istiyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, hepimizin bildiği gibi Sayın Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'ye bağlı, söz konusu genelge de, Marmaris Eğitim ve Tatil Sitesinde tatil yapmanın şartlarını belirleyen konuyla alakalı.

İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Daha orada mısın?!

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bir dakika, lütfen... Rica mahiyetinde, siyasî içerikli olmayan bir konuşma yapacağım. Lütfen... Halil Bey, dinleyin.

Değerli arkadaşlarım, 8 inci maddede şöyle bir ifade var... Bu kurum, Merkez Bankası olabilir, Devlet Planlama Teşkilatının tatil sitesinde yapılan bir uygulama veya bir başka kurum olabilir ya da devletin herhangi bir kurumu olabilir, bu önemli değil, bu önem arz etmiyor. Önem arz eden şey, bu ifadelerin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bir genelgeye yansımasıdır. Bu, üzüntü verici bir şeydir. Bizim buradaki ricamız, sadece, bunun düzeltilmesini temenni etme babındadır.

Değerli arkadaşlarım, 8 inci maddede "Sitelerimizde konaklayacak olanların, site içinde çağdaş ortama uygun kıyafetler ve davranışlar içinde bulunmaları gerekmektedir. Çarşaf, türban, tesettür ve benzeri kıyafetler yasaktır" deniliyor. 9 uncu maddede de, "Siteye evcil hayvanlar getirilemez" deniliyor.

Şimdi, bu iki maddeyi, 8 inci ve 9 uncu maddeleri bir araya alıp da değerlendirdiğimiz zaman, insanî ve ahlakî bulmamız mümkün değildir. Böyle bir garabet, böyle bir yanlışlık var. Temennimiz, bu yanlışlığın ortadan kaldırılmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Marmaris Tatil Sitesi, bu milletten alınan vergilerle yapılmaktadır; tesettürlü vatandaşlarımızın da, tesettürsüz vatandaşlarımızın da vergisiyle yapılmaktadır ve ortak malıdır; ama, evcil hayvanların, tabiî ki, ortak malı değil.

Dolayısıyla, tesettürlü vatandaşlardan, bu devlete, bu millete vergi alın, ondan sonra da, sen vergiyi ver; ama, bunun imkânlarından istifade etme... Bu, adil bir yaklaşım değildir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Soyunsun o da!..

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, niyet ne olursa olsun, herhangi bir artniyet de olmayabilir... Bunu, tahmin ediyorum, Sayın Başbakan Yardımcısına ilgili bakanımız da iletecek ve konuya çözüm getirilecektir diye bekliyorum; çünkü, bu, Anayasanın ruhuna da aykırıdır, bir bölücülük kokusu vardır burada. Bunun değiştirilmesini temenni ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, vakıflar, hepimizin bildiği gibi, Müslüman Türk toplumunun en büyük sosyal yardımlaşma ve dayanışma müesseselerinden bir tanesidir. Vakıf hizmetlerinde hasbîlik vardır, vakıf hizmetlerinde fedakârlık vardır ve vakıf hizmetlerinde Allah'ın rızası vardır. Cihanşümul İslam medeniyetinin, evrensel İslam medeniyetinin en büyük özelliklerinden bir tanesi de, bir vakıf medeniyeti oluşudur. Bu cihanşümul İslam medeniyetinin vakıf medeniyeti konusunda Avrupalı bilim adamlarının değerlendirmelerine baktığınız zaman, hayranlıklarını gizleyemediklerini görürsünüz. Ecdadımızda da zirveye çıkan vakıf anlayışı ve buna bağlı sosyal yardımlaşma duygusuna, bugünün medenî dünyası bile hâlâ yetişebilmiş değildir. Sağlık, eğitim ve imaret; yani, fakir fukara için aşevlerinden tutun da, kuşların bakımı için bile vakıf müesseselerinin oluşturulduğunu tarihimizde görüyoruz.

Bugüne kadar, vakıflar, mahkeme kararıyla kurulur ve mahkeme kararıyla kapatılır idi; ama, yeni çıkan Medenî Kanunda, maalesef, bir bakanın kararıyla vakıfları kapatabilme imkânı doğmuş durumdadır. Dernekler Kanunumuzun 53 üncü maddesinde de şöyle bir ifade var: "Ceza hukuku kuralları işletilmeden, sorumlu kişiler hüküm giymeden bir dernek kapatılamaz". Ama, bugün görüyoruz ki, uygulamalar, hiç de böyle hukuka, yasalara uygun olarak yürütülmüyor. Çalakalem iddialarla, delilsiz, belgesiz ve hatta bilgisiz raporlarla, mahkeme kararı da almadan vakıflar kapatılıyor. Hayır; sözümü düzeltmem belki daha doğru olur, kapatılmamasıyla ilgili mahkeme kararı olduğu halde, mahkeme kararı dikkate alınmadan yeniden kapatma kararı veriliyor; çünkü "bahse konu vakfın şubelerinin kapatılması hukukî dayanaktan yoksundur" diye, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı olduğu halde, alındığı halde, ertesi günü Vakıflar Genel Müdürlüğü bir vakfın yeniden kapatılmasıyla ilgili karar veriyor.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğünün aslî görevi, vakıfları korumaktır, vakıfları kollamaktır; vakıfların, vakıf ruhuna uygun hizmet etmeleri konusunda yollarını açmaktır. Yoksa, vakıfların çalışmalarına engel olmak değildir. Onun için, bir noktada bu kararı dikkate aldığımız zaman, Anayasaya, kanunlara, devletin resmî kurumları tarafından aykırı davranışlar içerisinde bulunulduğunu ve hukukun, Anayasanın ve kanunların, devletin resmî kurumları tarafından da çiğnendiğini görüyoruz. Hukuk çiğneniyor; ama, burada, asıl önemli olan hukukun çiğnenmesi değil, bunun neticesinde ortaya çıkan sosyal olaylardır; yani, yardımlaşma duygusunun, dayanışma duygusunun ve insanî vakıf duygusunun çiğnenmesi ve ortadan kaldırılması, köreltilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, vakıfların tümü ne tür hizmetler yapıyor, eğer, şöyle maddeler halinde sıralarsak :

Sağlık hizmetlerini yürütüyorlar; yani, sağlık taramaları yapıyorlar, fakir fukaranın tedavileriyle ilgileniyorlar; hatta, birçok vakıf sünnet şölenleri yaparak, fakir fukara çocuklarını sünnet ettiriyor. Eğitim konusunda yardımcı oluyor, burslar veriyorlar. Fakir öğrencilerin eğitimine katkıda bulunuyorlar. Fakirlere yardım ediyorlar, çok yönlü olarak. Yurt hizmetleri var. Fakir öğrencilerin barınması konusunda hizmetler yürütüyorlar. Sportif faaliyetleri  de organize ediyor, deruhte ediyor, yardımcı oluyorlar. Kısacası "insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadisini kendilerine rehber edinmiş durumdalar.

Bugün, insanların ne büyük sıkıntılar içerisinde olduğu hepimizin malumu. Toplumumuzun bir kesimi açlıkla karşı karşıyadır. İnsanlar, belediyelerin çıkardığı ucuz ekmek kuyruklarında sürünüyor, belediyelerin iftar çadırlarında sıcak aş kuyruğunda sürünüyorlar. Böyle bir ortamda, vakıfların korunması, kollanması ve desteklenmesi, herhalde, en başta, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve ilgili bakanlığın görevidir.

Halkın gönlünden koparak, kendiliğinden, emeğini ve parasını vererek yapmış olduğu yardımları yasaklamak, tahmin ediyorum, sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmasa gerektir. Bu tip yardım yapanlar hakkında, hâlâ, zaman zaman soruşturmalar yapıldığını da görüyoruz. "Sen niye bu vakfa yardım ettin; sen niye bu vakıf kanalıyla fakir öğrencilere burs verdin"  diye sorguya çekilen vatandaşlarımızın sorularıyla karşı karşıya kalıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu tip yardımlaşmalarda -yani, vakıflarla ilgili yardımlaşmalarda- devletin herhangi bir emeği ve masrafı da yok. Şu ana kadar, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce, özellikle belli bir süreçten bu tarafa kaç tane vakıf ya da şubesi kapatıldı, bilemiyorum; ama, yüzlerce olduğu konusunda kesin bir kanaatim var. Peki, gerekçelere bir bakalım; nedir gerekçeler. Çok şaşıracaksınız değerli arkadaşlar, çok kalın dosyalar var bu konuyla ilgili, değerli Vakıflar Genel Müdürümüz de biliyor. Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, belki henüz bu konuya vâkıf olmamıştır; ama, inşallah, kendisine dosyaları takdim edeceğim.

Bakınız, Vakıflar Genel Müdürlüğünden, valiliklerden, bölge müdürlüklerinden aldıkları yazılara göre okuma salonları açmışlar ya da temsilcilikler açmışlar. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü diyor ki: “İzinsiz temsilcilik açtı, okuma salonu açtı”. Halbuki, müracaatlarında vakfın aslî görevi budur, o halde sizin izin almanıza gerek yoktur” diye elde yazı var; ama, bunu, kapatma gerekçesi yapıyorlar. Daha da sıkı durun.

Değerli arkadaşlar, bakın, ifade aynen bu: “Öğrencilerin sempatilerini kazanmak için burs veriyorlar, öğrencilerin sempatilerini kazanmak için kırtasiye yardımı yapıyorlar”. Kapatma gerekçelerini sayıyorum size. Düzenlediği konferanslarda, bir belediye başkanının, bir siyasî parti genel başkanının, orada, iki çocuk posterini kaldırmış. Bu, raporların içerisinde geçiyor ha, ben uydurmuyorum bunu. Ya da eski bir milletvekili konuşma yapmış, bir milletvekili adayı konuşma yapmış.

Değerli arkadaşlarım, ben, Millî Gençlik Vakfının beş yıl süreyle başkanlığını yaptım. Biz, çok değişik partilerden milletvekillerini de davet ettik, konuşturduk; hatta, uluslararası eğitimde kalite kongresi de yaptık, değerli arkadaşlarımızın içerisinden, değişik siyasî partilerden katılanlar da olmuş idi.

Şimdi, bu tip gerekçelerle vakıfların faaliyetlerinin durdurulması çok yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalman, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum, fazla vermiyorum efendim.

Buyurun.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bakınız, ben, aslında sivil toplum örgütlerinin, dünya kamuoyundaki ve Birleşmiş Milletler nezdindeki durumuyla ilgili birkaç cümle daha ifade etmek istiyordum.

Bakınız, bugün, Birleşmiş Milletler çatısı altında NGO; yani, hükümet dışı sivil toplum örgütlerinin sayısı neredeyse onbinlere ulaşıyor; ama, Türkiye, hâlâ sivil toplum örgütlerinin yolunu keseceğim diye uğraşıyor.

Bakın, biz, bir büyük deprem yaşadık. Yaşamış olduğumuz o depremde, deprem bölgesine ilk giden sivil toplum örgütleri olmuştur, gönüllü kuruluşlar olmuştur, devletten önce orada vatandaşın yardımına koşmuşlardır. Siz, ne diyerek, hangi gerekçelerle böyle bir duyguyu köreltmeye, ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz?

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Devleti bu kadar küçültmeyin canım!..

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu, devletin küçültülmesi demek değildir Sayın Karahan, bu devletin küçültülmesi demek değildir. Devletten önce, orada bulunan sivil toplum örgütlerinin yardıma koşması, devletin küçültülmesi demek değil ki, devlet de gitmiştir yardıma; devlet gitmemiştir anlamında değil...

BAŞKAN - Sayın Yalman, süreniz bitti; teşekkür ederim.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir cümleyi daha ifade ediyorum. Bakınız...

BAŞKAN - Hayır, daha yok artık; tamam. Çok teşekkür ederim.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, istirham ediyorum; bir cümle...

BAŞKAN - Efendim, bitti... Bir cümleyi, yerinizden soru sorarken ifade edersiniz.

Teşekkür ederim efendim.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Peki.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü turdaki bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, soru işlemine geçiyorum.

Soru işleminde, 10 dakika soru için, 10 dakika da cevap için süre veriyorum; fazla uzatmayacağım efendim.

İlk soru sorma hakkı Sayın Dağcıoğlu'nun; buyurun.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, delaletinizle, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanımıza soru yöneltmek istiyorum.

1. Sayın Bakan, isterseniz, siz, adına "bir nesne" diyebilirsiniz; ama, ben, ısrarla, onun adına, bilerek "Çin'in satın aldığı Ukrayna bandıralı uçak gemisi" diyorum. Bu geminin Türk boğazlarından geçmesine, Montrö Anlaşmasına ve Türk Boğazları Tüzüğüne aykırı bir biçimde, nasıl, hangi gerekçeyle ve kim tarafından izin verilmiştir?

2. Şayet, söz konusu geminin dümeni, pervanesi ve motorunun olmayışı bir gerekçe olarak gösteriliyorsa, bu ekipmanların bulunmaması halinde, bu durum, başka savaş gemilerine de uygulanabilecek midir?

3. Yedekli geçiş boyu 600 metreye varan uçak gemisi Varyag'ın geçiş izni 5 defa reddedilmesine rağmen, siyaseten izin verilmesi, bir anlamda, ülkemizin egemenlik haklarından ve kendi kazanımlarımızdan vazgeçilmesi anlamına gelmemekte midir?

4. Türk boğazlar bölgesinin ulusal güvenliğini de dikkate alarak gösterilen bu zayıflık ve verilen taviz karşılığında, 2 milyon Çinli turistin Türkiye'ye gönderileceğine ve Türkiye'nin Çin'deki Uygur Türkleriyle olan sıcak ilişkisini geliştireceğine gerçekten inanıyor musunuz?

5. IMO bünyesinde tanker sahibi kartel tröst konumundaki dev firmalardan oluşan ve Novorossisk'te en fazla petrolü taşıyan Yunanlı armatörlerin yönlendirdiği ifade edilen, sözde tarafsız...

BAŞKAN - Yeter efendim, biraz da başkası sorsun. Teşekkür ederiz.

Sayın Seven, buyurun efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sorumu yarım bıraktınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, tamam... Sorunuz anlaşıldı.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, sorumu yarım bıraktınız... Olur mu canım!

BAŞKAN - Rica ederim canım... Yani, hep size tahsis edecek değiliz ki. 10 dakika ayırdık...

Buyurun Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanlarıma sormak istediğim sorular şunlardır:

Doğubeyazıt Musun Ovası, Diyadin, Taşlıçay İlçelerini sulayacak Murat Barajının bütün projeleri tamamlanmış ve Devlet Planlama Teşkilatında beklemektedir. Acaba, ne aşamadadır; bu konuda bilgi verebilirler mi?

Yine, Diyadin-Doğubeyazıt yol ayrımında 2000 yılında temeli atılan Diyadin varyantı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

BAŞKAN - Bu olayla ilgisi yok ki Sayın Seven; burası barajlara bakan bakanlık değil ki... Rica ediyorum... Başka soru varsa sorun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir dakika, Sayın Başkan... Devlet Planlama Teşkilatına...

BAŞKAN - Efendim, Bakanlıkla ilgili soru soracaksınız. Barajlarla ilgili, DSİ bütçesinde soracaksınız...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, orada kabul ediliyor, teklifler kabul ediliyor; inceleyin, öğrenin.

BAŞKAN - Peki... Buyurun, devam edin.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Diyadin-Doğubeyazıt yol ayrımı varyantı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Yine, Eleşkirt Toprakkale Camii için Vakıflar Genel Müdürlüğümüz ne yapmıştır? Bu konuda bilgi arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Ongun?.. Yok.

Sayın Aydın, buyurun.

AHMET AYDIN (Samsun) - Sorumu, Devlet Planlama Teşkilatından sorumlu Sayın Bakana soruyorum.

Bugüne kadar Türkiye genelinde 5 000'in üzerindeki yatırım projesine 50 milyar dolar harcama yapılmıştır. Bu yatırımların bitirilmesi için 110 milyar dolar daha finansmana ihtiyaç vardır. Bu yatırımların birçoğu, şaibeli ihalelerle, çok düşük tenzilatlarla ihale edilmiş; birçoğu, ihale yapıldığı günden bugüne kadar teknolojideki değişmelerden dolayı fonksiyonunu kaybetmiştir. Örnek verirsek, Devlet Su İşlerinin Samsun İlindeki sulama yatırımlarının bitirilebilmesi için 500 milyon dolar daha ödeneğe ihtiyaç vardır. Bu projeler bugüne göre revize edilirse, 200 milyon dolar bir kaynakla bitirilebilir.

İhale tenzilatlarına gelince, 2001 yılında organize sanayi bölgelerindeki ihale tenzilatları ortalaması yüzde 57'dir. Devlet Planlama Teşkilatı böyle bir çalışma yapamaz mı?

İkinci sorum: Başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, gelişmekte olan ülkelere yapılan dış yardımlarda koordinasyonun sağlanması konusunda neler yapılmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Orhan Şen, buyurun efendim.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: Bursa'nın geri kalmış dört dağ ilçesi olan Keles, Orhaneli, Harmancık ve Büyükorhan İlçelerini kalkındırmak amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı tarafından çalışmaları başlatılan dağ yöresi kalkınma projesi ne aşamadadır, ne zaman uygulamaya geçilecektir?

İkinci sorum: Yine, Bursa'da, bazı siyasetçiler, Keles Termik Santralının yapılmasını Devlet Planlama Teşkilatının engellediği şeklinde propaganda yapıyorlar; bu doğru mudur?

Son sorum: Kamu gelir ve harcamaları değişik bütçe başlıkları altında yer almaktadır. Kamu hesaplarının topluca görülmesine ve saydamlığın sağlanmasına ilişkin olarak Devlet Planlama Teşkilatının çalışmaları var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Ali Halaman, buyurun efendim.

ALİ HALAMAN (Adana) - Sayın Başkan, sorum şu: Son dönemlerde ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde Devlet Planlama Teşkilatının katkıları ne olmuştur?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Nesrin Ünal, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, biraz da muhalefete söz verin.

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım; kendileri girmiş.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, yaptığınızı doğru buluyor musunuz?! Siz bu sıralarda otururken bu tür uygulamaları hep protesto ediyordunuz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Rica ediyorum...

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili soru sormak istiyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bizim sorumuzu yarısında kesip iktidara soru sorduruyorsunuz.

BAŞKAN - Bir dakika... Arkadaşımız soru soruyor.

Buyurun Sayın Ünal.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - 2000'li yıllara kadar Devlet Planlama Teşkilatı merkezden planlama ve uygulama yapmıştır. 2000 yılında ise, yapılan sekiz yıllık kalkınma planında değişiklikler gördük. İlk defa merkezden planlama bırakılıp, bölgesel planlama ve uygulamalara geçilmiştir. Bu çerçevede hangi bölgelerde, neler yapılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Lütfi Yalman, buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan bir soru sormak istiyorum.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, 2000 yılında New York'ta yapılan Birleşmiş Milletlere bağlı sivil toplum örgütleri toplantısında şöyle bir ifadede bulunuyor: "Önümüzdeki dönemde dünyada önemli sorunların çözümü için ilk adres siz olacaksınız. Bizler, önce sizi dinleyip, sizin önerilerinizi alıp, sonra devlet başkanlarını buraya çağırıp, sivil toplum bunları istiyor diye onlara tebliğ edeceğiz."

Şimdi, Türkiye'de sivil toplum örgütleri üzerinde, bilhassa...

BAŞKAN - Soru soralım lütfen, rica ediyorum; arkadaşlar bekliyorlar...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, bilhassa, vakıflar üzerinde yoğun baskıların olduğu hepimizin malumu. Acaba, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, bu dönemde, vakıflarla ilgili bu baskılar konusunda ne düşünüyor? Bir koruma, kollama yapmayı düşünüyor mu, düşünmüyor mu? Onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Yalçınkaya?.. Yok.

Sayın Şahin, buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Vakıfların önemini arkadaşlarımız izah ettiler. Ben, doğrudan doğruya sorumu soruyorum vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımıza.

İstanbul Fatih'te otuz yıllık bir vakıf var; Veysel Karani Hırka-i Şerif Vakfı. Vakıflar idaresiyle protokoller yaparak, İstanbul'da ve Fatih'te, sıfırdan birkaç tane camiyi inşa etmiş ve halkın hizmetine sunmuştur. Bunlardan bir tanesi Karagümrük'teki Sadrazam Damat Öküz Mehmet Paşa Camii; altında bir de aşevi var.

 Bakınız, son onbeş gün içerisinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü "bu aşevini kapatacaksınız" diyor. Bir vakıf geliyor, bir cami yapıyor, aşevi yapıyor ve Vakıflar İdaresi geliyor, İstanbul Bölge Müdürlüğü "burayı kapatacaksınız" diyor. Sarıgüzel Caddesinde bir camii sıfırdan yaptı, Hoca Üveyz Camiini; altında kütüphane var. Televizyonlarda yüreğimiz burkularak izledik; Fatih Müftüsü, Fatih Kaymakamı ve İstanbul Bölge Müdürü, oradaki kitapları yağmurda sokağa attılar. Televizyonlar gösterdi. Hükümetiniz, Bakanlığınız, bu facialara daha ne kadar seyirci kalacak? Bu bölge müdürü, Fatih Kaymakamı ve Fatih Müftüsü, bu icraatlarına, vakıflar üzerindeki baskılarına hâlâ devam ediyor; buna mani olacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru sorma işlemi bitmiştir.

Sayın Bakanlar, size, sırayla 3'er dakika verelim, cevap verin.

Buyurun.

ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Bir tek ben kaldım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, rica ederim...Demin...

ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Bir tek ben kaldım.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... İşte, arkadaşlarımız hepsi... Ben vermiyorum söz artık.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Öyle diyorsunuz; ama, bu sıralarda otururken siz çok itiraz ediyordunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan buyurun efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, sayın milletvekillerinin bir kısmının soruları yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Bunların bir kısmı, ödenek talepleri ve miktarı konusundadır. Onları, Devlet Planlama Teşkilatındaki arkadaşlarımız çalışarak cevaplandıracak; ama, öte yandan, izninizle, ben, birkaç genel soruyu cevaplandırmak istiyorum.

Bunların en başında, Türkiye'nin, özellikle Türk cumhuriyetlerinde yapılan dış yardımlardaki koordinasyonu noktasındaki Sayın Ahmet Aydın'ın sorusu. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, özellikle, yeniden yapılanmanın ortaya koyduğu şartlar gereği, Türkiye'nin dış yardım stratejisi ve politikası tespit edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatının girişimleri sonucunda da, 1997-2000 döneminde dış yardım istatistikleri hazırlanarak, özellikle yılda ortalama 150 milyon dolara yakın düzeyde bir yardım gerçekleşmiştir. Koordinasyonun sağlanması noktasında, Devlet Planlama Teşkilatı bir dış yardım kanun taslağı hazırlamıştır. Önümüzdeki günlerde, bu taslağın yasalaşması noktasındaki çabalarımız devam edecektir.

Sayın Ali Halaman'ın sorusuna gelince: Ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde Devlet Planlama Teşkilatının katkılarını sormuşlardı. Devlet Planlama Teşkilatı, her dönemde olduğu gibi, yine bu dönemde de ekonomik ve sosyal politikaların doğru bir şekilde belirlenmesi noktasında, sahip olduğu birikimle, hükümete katkı yapmaya devam etmektedir. Özellikle bu kapsamda, Yüksek Planlama Kurulu ve Ekonomik ve Sosyal Konsey bünyesinde, ekonomik programın her aşamasında kapsamlı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Yine, reel sektöre ve sosyal nitelikteki sorunlara ilişkin çözüm önerilerini de, yeri geldikçe, zamanı geldikçe gündeme taşımaktadır.

Sayın Nesrin Ünal'ın bölgesel kalkınma ve gelişmeye ilişkin sorusunu da şu şekilde cevaplandırmak istiyorum: Doğu Anadolu Projesi ana planı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Projesi tamamlanmış ve 2001 yılı içinde uygulamalara geçilmiştir. Güneydoğu Anadolu ana planı ise yenilenmiş ve 2010 yılında tamamlanması yönündeki çalışmalar da 2002 yılında uygulamaya geçecektir. Yine, bölgesel gelişme çerçevesinde, Yeşilırmak Havzası Gelişim Projesi, Batı Akdeniz ve Ege Bölgesi Gelişme Planları 2002 yılında uygulanacaktır.

Sayın Orhan Şen'in, yine, son günlerde yapısal reformlara ilişkin olarak Devlet Planlama Teşkilatının görüşü üzerindeki sorusunu da, çok kısa bir şekilde şöyle cevaplandıracağım: Yedinci Planda olduğu gibi, aynen Sekizinci Planda da, Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne yönelik yapısal reformları ciddî bir şekilde ortaya koymuştur.

Bunları dört ana başlık altında toplarsak, bir tanesi, kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasıdır; bir diğeri, adalet ve güvenlik hizmetlerinin daha etkin hale getirilmesidir; üçüncüsü, merkez ile yerel yönetimler arasındaki kaynak ve görev dağılımını daha etkin, rasyonel hale getiren bir çalışmadır ve nihayet, ekonomideki rekabetçi yapının güçlendirilmesi ve verimliliği artırmak suretiyle de, ekonomideki etkinliği artıracak politika ve tedbirler, hem planlarımızda hem de yıllık programlarımızda yer almaktadır.

Sayın Başkanım, ben, diğer Bakan arkadaşlarıma...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, öteki Sayın Bakanlarımız da 5'er dakikada cevap versinler.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmeleri sırasında konuşmalarıyla, sorularıyla katkı yapan bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Özellikle, Sayın Şamil Ayrım, Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Mehmet Nuri Tarhan, Sayın Cahit Savaş Yazıcı, denizcilik sektörüyle ilgili konuşmalarıyla bizlere ışık tutmuşlardır; onlara da, ayrıca teşekkür ediyorum. Meteoroloji Genel Müdürlüğü konusunda, övücü, bizleri teşvik edici, cesaretlendirici konuşmalar için, sayın katılımcılara, yine, teşekkür ediyorum.

Ergün Dağcıoğlu'nun önerileri, gerçekten, bizim yararlanacağımız önerilerdir; ancak, bazı konularda bilgi eksikliğini biz hissediyoruz. Kendisine, hem yazılı cevap vereceğiz hem de arzu ettikleri takdirde, Denizcilik Müsteşarlığı üst düzey yöneticileriyle brifing vereceğiz. Onu da, kendilerine belirtmek istiyorum.

Varyak konusunu, Sayın Dağcıoğlu, hem konuşmasında hem de soru kısmında, beş soru şeklinde sordular.

Değerli milletvekilleri, Varyag, Sovyetler Birliği dağılmadan evvel Sovyetler Birliği tersanesinde imal edilmiş, daha sonra Ukrayna'nın hissesine düşmüş bir gemi. 1998 yılında Türk Boğazlarından geçiş müsaadesi istemiş; devrin yetkilileri geçiş müsaadesi vermemiş durumda. 2000 yılı içerisinde Çin'e satılıyor. Çin, 2000 yılı haziran ayında bize müracaat ediyor; reddediliyor Müsteşarlık tarafından. Ağustos ayında müracaat yenileniyor; reddediliyor. Sayın Dağcıoğlu'nun dediği gibi, beş sefer bunun müracaatı reddediliyor. Bu bilgiler doğrudur.

Bu, 306 metre boyunda, motorsuz ve dümensiz büyük sal gibi bir şeydir. Amacı konusunda, uçak gemisi olacağı konusunda, basında ve değişik yerlerde, değişik görüşler vardır; ama, halihazırda motoru ve dümeni yoktur.

Çin, bizden geçiş müsaadesi alabilmek için tam birbuçuk yıl uğraşmıştır. Biz azaltılmış riskle, bunun, Boğazlardan geçişi için bazı şartlar belirledik. Bu şartları belirlemede, Genelkurmay Başkanlığından, Dışişleri Bakanlığımızdan, Denizcilik Müsteşarlığı, koordineli çalışarak görüş almıştır. En son, Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır; yani, bir geminin veyahut da motorsuz, dümensiz bir deniz vasıtasının boğazlardan geçmesi için Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır. Denizcilik Müsteşarlığına düşen iş de, Bakanlar Kurulu kararından sonra, en az riskle, azamî tedbirlerle bunu boğazlardan geçirmekti. Bildiğiniz gibi, 21 römorkör nezaretinde, çok hassas bir şekilde Türk boğazlarından emniyetli bir şekilde geçirilmiştir. Gemi geçtikten sonra, Ege Denizinde halatını kırmış, Yunan Adalarında bir panik yaratmıştır. Biz, selamet diliyoruz bu Varyag'a.

Bunun, birbuçuk yıl gibi bir süre geçiş müsaadesi istemesi ve en son, Bakanlar Kurulu kararıyla buna müsaade verilmesi, Denizcilik Müsteşarlığımızın bu konu üzerinde ne kadar hassasiyetle durduğunu göstermesi bakımından önemli bir göstergedir diyorum.

Değerli milletvekilleri, bir konu var ki, şu anda Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan arkadaşımız da geçen yıl bunu sormuştu; DYP Antalya Milletvekili de bunu sordu. "Denizcilik Müsteşarlığında görev alanlar, memur olacak, şu kadar hizmeti olacak ve bir de Kırşehirli olacak" denildi. Ben bunu cevaplamak zorundayım. Denizcilik Müsteşarlığında, şu anda yanımda oturan Mustafa Kolçak, Ankaralıdır; Müsteşar Yardımcımız Alparslan Kaya, Elazığlıdır.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yakışır Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Yine, Müsteşar Yardımcımız Sancay Varlı, Osmaniyelidir; Ahmet Ağar, Denizlilidir; Nuri Aydağan, Kırşehirlidir. Yani, hiçbir Kırşehirli müsteşar yardımcısı olamayacak mı; Kırşehirliler Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değil mi; vergi vermiyorlar mı; askere gitmiyorlar mı?! (MHP sıralarından alkışlar) Sanıyorum bu cevap onlara kâfidir. Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Yalnız, Sayın Bakana ben bir şey söyleyeyim. Ben, geçen sene, Kırşehirlileri işe alıyorsunuz falan demedim. Bir gazetede bir latife çıkmıştı. İşte, “Kırşehirliler yüzme bilmiyorlar. Sakın, Sayın Bakan, zarar...”

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, söz aldınız mı?

BAŞKAN - Bir dakika efendim, Sayın Bakan bana sataşıyor, cevap vereceğim canım, Allah Allah!..  Ya, ne biçim şey!..

Ben böyle bir şey söylemedim. Ben Kırşehirliler de işe alınacak, Tuncelililer de işe alınacak, herkes de alınacak.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - O zaman, ben de Sayın Bakana cevap vereyim.

BAŞKAN - Bizim, kimseye karşı böyle bir kinimiz de yok; Kırşehirliler de, en az Tunceliler kadar sevdiğim, saydığım insanlardır; Anadolu insanıdır, işe alınmasında... Keşke mümkün olsa da, Sayın Bakan, bütün Kırşehirlileri, herkesi işe alsa.

Böyle bir şey olmaz ki Sayın Bakan. Onda da, ayrıca, yanlış propaganda yaptılar. "Kamer Genç, Kırşehirlilerin işe alınmasına karşı çıkmıştır" diye, sağda solda propaganda konusu yaptılar. Kesinlikle, ben, böyle bir şey söylemedim efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Kırşehir'den bakan olursa, müsteşar da olur.

BAŞKAN - Tabii, Kırşehir'den bakan olursa, işçi de alınır canım, niye alınmasın.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz alan çok değerli, iktidarıyla muhalefetiyle sayın milletvekili arkadaşlarıma ve soru sorarak, yine, bu konuda görüşme açılmasını temin eden değerli arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sorulara, elimden geldiği kadar cevap vermeye çalışacağım.

BAŞKAN - 5 dakikalık süre vereceğim Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Çok kısa süre içerisinde ifade edeceğim Sayın Başkanım.

Öncelikle, bu kamu kurum ve kuruluşlarının vakıflarıyla ilgili olarak, bazı arkadaşlarımız, bazı beyanlarda bulundular. Bununla ilgili olarak, ben, bakanlık görevine başladıktan sonra, 15 Ekim 2001 tarih ve 46 sayılı, Sayın Başbakan Ecevit imzalı, bu vakıfların bağlı oldukları kamu kurum ve kuruluşlarına, bu vakıfların denetlenmeleri ve incelenmeleri yolunda bir genelge gönderilmiştir. Dolayısıyla, hem ilgili kurum ve kuruluşlar hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu tür vakıfları incelemektedir.

Yine, Sayın Yalman, vakıflara baskılar yapıldığıyla ilgili ifadede bulundular. Vakıflar üzerinde herhangi bir baskı uygulanmamaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce, kanundan doğan denetim yetkisinin kullanılması sırasında veya devletin çeşitli birimlerinden genel müdürlüğe gelen bilgi ve işlemler çerçevesinde yapılan denetimler esnasında hukuka, kanuna aykırı eylem ve işlemleri tespit edilen vakıflar hakkında, yine, kanunlarla ve diğer mevzuatla düzenlenen müeyyideler uygulanmaktadır.

Medenî Kanunun vakıflarla ilgili yeni düzenlemesinden bahsedildi. Yeni Medenî Kanunumuzun 115 inci maddesinde, İçişleri Bakanlığına, Anayasada öngörülen hallerde ve belirlenen usullere uygun olarak, denetim makamının da görüşü alınmak suretiyle, mahkemece bir karar verilinceye kadar, vakfı geçici olarak faaliyetten alıkoyma ve derhal mahkemeye başvurma yetkisi verilmiştir. Yani, dolayısıyla, çok açık bir ifadeyle, vakıflar, ancak, yine mahkeme kararıyla, yeni Medenî Kanunumuza göre de kapatılabileceklerdir.

Bir diğer husus, yine, Sayın Şahin tarafından ifade edildi; Veysel Karani Hırkai Şerif Camii Hizmet Vakfına ilişkin soru. Bu konu üzerinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, biz de çalışıyoruz; ancak, bu konudaki bütün işlemler, İstanbul Valiliğinin Şubat 2000 tarihli yazısı üzerine uygulamaya geçen Emniyet güçleri tarafından yapılmıştır. Burada, Vakıflar Genel Müdürlüğü, yine, Emniyetin kendisine vaki müracaatı üzerine, sadece gözlemci sıfatıyla bu olayların içinde yer almıştır. Bu konudaki inceleme, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, derinlemesine bir şekilde yapılmaktadır.

Bir diğer husus; Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesiyle ilgili birçok konu gündeme geldi. Bu konuda, değerli arkadaşlarım, konuşmacılar da, aslında, o konuya açıklık getirdiler; ama, ben, sadece, birtakım istatistikî bilgileri değerli arkadaşlarıma vermek istiyorum. Vakıf Gureba Hastanesinin, devrinden önce, yatak sayısı 552'dir; bugün, yatak sayısı 910'dur. Yatan hasta sayısı, devirden önce, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetimindeyken, 7 627 iken; bugün, hasta sayımız 14 250'dir. Poliklinik sayımız, 171 306 iken -tabiî, bir senelik- bugün, 319 480 poliklinik hizmeti verilmektedir. Ücretsiz ve fakir hasta olarak yatan, yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetimindeyken, 222 iken, bugün, fakir hasta sayısı, yani, bu hastaneden istifade eden fakir hasta sayısı 706'dır. Ameliyat sayısı 4 569 iken, bugün, 8 216 kişi bu hastanede ameliyat edilmektedir.

Ayrıca, yine, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli görevlerinden birisi, işletmekte olduğu vakıfların, hizmet verirken aynı zamanda kârlılığını da dikkate almaktır. Biz, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, bu Vakıf Gureba Hastanesini işletirken, değil kâr etmek, aslında ecdat yadigârı olarak kalan ve aynı zamanda nemalandırmak zorunda olduğumuz bu vakıfları zarar ettirir bir şekilde çalıştırıyorduk. Halbuki, bugün, Vakıflar Genel Müdürlüğü, milyon dolarlar mertebesinde, bu hastaneyi kiralamak suretiyle, gelir elde etmektedir. Ayrıca, yine, vakfın amacına uygun olarak, fakir hastalarımızın, ihtiyaç içerisinde olan insanlarımızın buradan istifade oranı da, biraz önce ifade etmiş olduğum şekilde, çok büyük bir şekilde artmıştır.

Yine, çok kısa bir ifadede bulunacağım Sayın Başkanım, eğer müsaade buyurursanız. Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, mübarek ramazan ayı içerisinde olmamız itibariyle de, aslında vakıfların gayelerine de uygun olarak, binlerce kişiye, binlerce vatandaşımıza, her ay -belki çok düşük görülebilir; ama, çok ihtiyaç sahibi insanlar için bu rakamın dahi çok önemli olduğunu ifade ediyorum- 68 000 000 gibi bir fakirlik yardımı yapmaktayız.

Yine, aynı şekilde, Vakıflar Genel Müdürlüğü, binlerce vatandaşımıza -ki, bunların sayısı zannediyorum 50 000'lerin üzerindedir- yurdumuzun çeşitli yerlerine dağılmış 50 adet imarette sıcak yemek sunmaktadır. Bu sıcak yemeğin, bu mübarek ramazan gününde, fakir ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız için ne kadar önemli olduğu da, zannediyorum, her bir sayın milletvekili arkadaşım için çok açık bir şekilde ortadadır.

Yine, aynı şekilde, ramazan ayı içerisinde, binlerce muhtaç vatandaşımıza, valiliklerden almış olduğumuz... Çok açık ifade ediyorum, hiçbir siyasî mülahazayla değil. Sadece vilayetlerimizin, yani mülkî idare amirlerimizin tespit etmiş olduğu fakir vatandaşlarımıza kuru gıda yardımı yapılmaktadır.

Ben, tekrar, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde hem konuşan hem soru sorarak katkıda bulunan sayın milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sabrı için de Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, dördüncü tur üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap işlemi bitmiştir.

Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

E) DEVLET PLÂNLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI

1. – Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                  

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

12 019 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Planlama Hizmetler

16 364 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

80 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

28 463 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

14 231 196 400 000

 

– Toplam Harcama

:

10 034 973 860 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

4 196 222 540 000

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1. – Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

 

 

 

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

19 842 950 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri

12 319 050 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

714 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

32 876 000 000 000

 

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

13 942 391 801 000

 

– Toplam Harcama

:

8 965 839 050 000

 

– İptal edilen Ödenek

:

4 420 368 371 000

 

– Ödenek Dışı Harcama

:

162 035 160 000

 

– 1050 S.K.55 inci Mad.ve

 

 

 

   Özel Kanunlar Ger.Ertesi

 

 

 

   Yıla Devreden Ödenek

:

718 219 540 000

 

– 1050 S. K. 83. Mad. ve

 

 

 

   Dış Proje Kredilerinden

 

 

 

   Ertesi Yıla Devreden

:

3 180 395 230 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

G) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

10 840 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Meteorolojik Rasat ve Analiz Hizmet-

 

 

 

lerinin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi

 

 

 

 Hizmetleri

26 740 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

11 390 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

48 970 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

 

 

 

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                           

 

 

 

– Genel Ödenek Toplamı

:

19 972 257 800 000

 

– Toplam Harcama

:

18 861 845 190 000

 

– İptal Edilen Ödenek

:

1 141 947 680 000

 

– Ödenek Dışı Harcama

:

31 535 070 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

H) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

14 880 550 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

111

Vakıf İşlemlerinin Yürütülmesi

4 606 200 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

112

Sosyal Yardım ve Kültürel İşlemler

16 047 250 000 000

 

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-

 

 

 

ferler

1 546 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

37 080 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - C E T V E L İ

 

Gelir

 

 

 

Türü

A ç ı k l a m a

L i r a

 

                                                                                                                                   

 

 

 

2

Vergi  Dışı Normal Gelirler

36 001 671 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet

 

 

 

Katkısı

1 078 329 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

                                    

 

 

 

 

T O P L A M

37 080 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                              L  i  r  a

                                                                                                              

                  – Genel Ödenek Toplamı                  :         39 416 048 730 000

                  – Toplam Harcama                           :         35 153 073 700 000

                  – İptal Edilen Ödenek                       :           4 369 937 580 000

                  – Ödenek Dışı Harcama                    :              196 134 950 000

                  – 1050 S. K. 55 inci Mad. ve Özel

                     Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

                     Devreden Ödenek                          :                89 172 400 000

                                                  Mazbut ve Mülhak

                  – Genel Ödenek Toplamı                  :           3 795 930 790 000

                  – Toplam Harcama                           :              637 543 710 000

                  – 1050 S. K. 55 inci Mad. ve Özel

                     Kanunlar Ger. Ertesi Yıla

                     Devreden Ödenek                          :           3 158 387 080 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B  -  C E T V E L İ

 

 

 

L  i  r  a

 

                                                                                            

 

 

 

– Bütçe tahmini

:

21 977 100 000 000

 

– Yılı tahsilatı

:

43 827 829 230 000

                                        Mazbut ve Mülhak Vakıf Geliri

 

 

 

 

– Yılı tahsilatı

:

637 543 710 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

Bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen üyelikler için gösterilen adayları ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım :

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Millî Savunma, Tarım, Orman ve Köyişleri, TBMM Hesaplarını İnceleme, İnsan Haklarını İnceleme ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Millî Savunma Komisyonuna Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna İçel Milletvekili Ali Er aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonuna Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugünkü programımız bitmiştir.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2001 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.39

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.