DÖNEM
: 21 CİLT : 78 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 31 inci Birleşim 5 . 12 . 2001 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/224) 2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat
standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225) IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900,
3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) A) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. –
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2.
– Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Bütçesi 2. – Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000
Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı
Bütçesi 2. – Gümrük Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı
Kesinhesabı E) DEVLET
PLÂNLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet Plânlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Devlet Plânlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı F)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. – Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî
Yılı Kesinhesabı G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
2000 Malî Yılı Kesinhesabı H) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî
Yılı Kesinhesabı V. –
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. – Millî Savunma, Tarım Orman ve
Köyişleri, TBMM Hesaplarını İnceleme, İnsan Haklarını İnceleme ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün’ün, Balıkesir İli karayolu projelerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı (7/4990) 2. – Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya’nın, savaş gazilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/5037) 3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük’ün, Bonn Büyükelçiliğimizdeki bir vitray esere ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/5082) 4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın,
Karaman-Sarıveliler-Dumlugöze Köyü arazilerinin tapu ve kadastro sorununa
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/5086) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ Birinci
Oturum TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak
altı oturum yaptı. 23.11.2001 tarihli 25 inci Birleşimde yapılan
kapalı oturuma ilişkin tutanak özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça,
İçtüzüğün 71 inci maddesi uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği
açıklandı; oturuma saat 11.04’te son verildi. İkinci
Oturum (Kapalıdır) Üçüncü,
Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturumlar 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899;
1/901, 3/901) (S. Sayıları :754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile
2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi. Alınan karar gereğince, 5 Aralık 2001
Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 23.01’de son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR 5.12.2001
ÇARŞAMBA Tasarı 1. – Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/934) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :29.11.2001) Raporlar 1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Yugoslavya Federal Cuhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarası ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/881) (S. Sayısı : 779) (Dağıtma
tarihi : 5.12.2001) (GÜNDEME) 2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların İadesi
AnlaşmasınınOnaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/924) (S. Sayısı : 782) (Dağıtma tarihi : 5.12.2001)
(GÜNDEME) 3. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı
Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı : 785) (Dağıtma tarihi : 5.12.2001)
(GÜNDEME) Meclis
Araştırması Önergeleri 1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/224) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.2001) 2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat
standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225) (Başkanlığa geliş
tarihi :29.11.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 11.00 5 Aralık
2001 Çarşamba BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
31 inci Birleşimini açıyorum. Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Görüşmelere geçmeden önce, Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır; 2 tane araştırma önergesi var; okutuyorum : III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. –
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik
sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ülkemizde, Sosyal Sigortalar Kurumundan,
Emekli Sandığından, Bağ-Kurdan emekli olan vatandaşlarımızın içinde
bulundukları sıkıntıların belirlenmesi ile gelir dengesizliklerinin
düzeltilmesi için alınacak tedbirler ve
yasal düzenlemelerin belirlenmesi konusunda, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1.
Kemal Albayrak (Kırıkkale) 2.
Mahfuz Güler (Bingöl) 3.
Maliki Ejder Arvas (Van) 4.
İsmail Alptekin (Bolu) 5.
İlyas Arslan (Yozgat) 6.
Mehmet Elkatmış (Nevşehir) 7.
Nurettin Aktaş (Gaziantep) 8.
Abdullah Gül (Kayseri) 9.
Mustafa Baş (İstanbul) 10. Salih Kapusuz (Kayseri) 11. Özkan Öksüz (Konya) 12. Ramazan Toprak (Aksaray) 13. Tevhit Karakaya (Erzincan) 14. Osman Aslan (Diyarbakır) 15. Mahmut Göksu (Adıyaman) 16. Mehmet Ali Şahin (İstanbul) 17. M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat) 18. İsmail Özgün (Balıkesir) 19. Zeki Ünal (Karaman) 20. Mehmet Çiçek (Yozgat) Gerekçe : Hayatının büyük bir bölümünü
devletine ve milletinin hizmetine adayan emeklilerimiz, bugünkü ekonomik
krizden en fazla etkilenen kesimlerden biridir. Emekli insanımız, SSK, Emekli
Sandığı ve Bağ-Kurlu olarak sosyal güvenlik çatısı altında olmasına rağmen,
hastane kapılarında ve ilaç kuyruklarında perişan olmakta, sanki, bu ülkede,
üvey evlat gibi muamele görmektedir. 2001 yılı itibariyle toplanan her 100 lira
verginin, 11,09 TL'sinin faiz ödemelerine, 13,706 TL'sinin sosyal güvenlik
açıklarına, 10,09 TL'sinin yatırım harcamalarına gittiği bir ortamda
emeklilerimize verilen pay insan onuruyla alay edecek durumdadır. Ülkemiz özellikle 55 inci, 56 ncı ve 57
nci Bülent Ecevit hükümeti döneminde kamunun kontrolsüz borçlanması,
milyarlarca dolarla ifade edilen israf ve yolsuzluklar, ekonomik dengeleri
hızla bozmuş, her an patlamaya hazır bir şekilde emeklilerimizi uçurumun
eşiğine getirmiştir. İllerde yaptığımız ziyaretlerde
"açız, açız" diye feryat eden bu kesim "40 yıl ülkeme hizmet
ettim, bugün de bu halde mi olmalıydım" diye feryat etmektedir. Ülkemizi ve insanlarımızı, özellikle
emeklilerimizi düzlüğe çıkarmak için çözüm ve tedbirlere yönelik gerekli
düzenlemenin yapılması, ileride doğabilecek bir sosyal patlamayı
engelleyecektir. Bu nedenle, emeklilerimizin sorunlarının
tespiti ve gelir dağılımında adil bir politikanın bir an önce belirlenmesi
gerekir BAŞKAN -Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.. İkinci araştırma önergesini okutuyorum : 2. –
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve
öğretim görevlilerinin hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/225) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Medenî ve kalkınmış toplumların en önemli
özelliklerinden biri de, eğitime verdikleri önemdir. Cehaletten aydınlığa
geçişin, aklın müspet ilimlerle güç kazanması, düşüncenin iyiyi, güzeli,
doğruyu bulma yolunda gelişmesi, vatan sevgisinin, millet sevgisinin, bayrak
sevgisinin, insan sevgisinin gönüllerde taht kurması ancak eğitimle ve onun
emektarlarıyla mümkün olur. Bu nedenle öğretmenlerimizin, eğitim
çalışanlarının, üniversite hocalarının
içinde bulundukları sıkıntıların belirlenmesi ile hayat standartlarının
yükseltilmesi için alınacak tedbirler ve uygulamaya koyulacak yeni
düzenlemelerin belirlenmesi konusunda Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1.
Kemal Albayrak (Kırıkkale) 2.
Mahfuz Güler (Bingöl) 3.
Maliki Ejder Arvas (Van) 4.
M.Ergün Dağcıoğlu (Tokat) 5.
Nurettin Aktaş (Gaziantep) 6.
Salih Kapusuz (Kayseri) 7.
İlyas Arslan (Yozgat) 8.
Mehmet Elkatmış (Nevşehir) 9.
Mehmet Çiçek (Yozgat) 10. Mehmet Ali Şahin (İstanbul) 11. İsmail Alptekin (Bolu) 12. Yahya Akman (Şanlıurfa) 13. Ali Sezal (Kahramanmaraş) 14. Abdullah Gül (Kayseri) 15. Mustafa Baş (İstanbul) 16. Özkan Öksüz (Konya) 17. Osman Aslan (Diyarbakır) 18. Ramazan Toprak (Aksaray) 19. Tevhit Karakaya (Erzincan) 20. Mahmut Göksu (Adıyaman) 21. İsmail Özgün (Balıkesir) 22. Zeki Ünal (Karaman) Gerekçe : Medenî ve kalkınmış toplumların en önemli
özelliklerinden biri de eğitime verdikleri önemdir. Ülkemizin aydınlık
geleceğine, ancak iyi bir eğitim politikasıyla ulaşabiliriz. Öğretmenlerimizin
ekonomik sıkıntıdan dolayı geçimlerini ancak ek bir iş yaparak temin edebildiği
bir ortamda eğitimde istenilen amaçlara
ulaşmamız mümkün değildir. Öğretmenlerimiz ekonomik açıdan
rahatlatılmalı, maddî sıkıntıları aşılmalı ki, sadece eğitimle uğraşarak
kendilerine teslim ettiğimiz gençlerimizi, çağın gerektirdiği modern bir
eğitime uygun olarak yetiştirmelidir. Resmiyette sosyal güvenlik çatısı altında
olmasına rağmen öğretmenlerimizin aldığı ücretler diğer çalışanlarda olduğu
gibi bu kesimin de ekonomik kaybını karşılamamaktadır. Eğitim çalışanlarının
alım gücü her geçen gün hızla düşmektedir. Öğretmenlerimiz, her 24 Kasımda hamasi
nutuklarla hatırlanması yerine, bugün açlık ve sefalet içerisinde yaşamasından
nasıl kurtarılabilir; onları layık oldukları insanca yaşama düzenine nasıl
getirebiliriz diye düşünmemiz gerekir. Atatürk "öğretmenler, yeni nesil
sizin eseriniz olacaktır" diyerek, öğretmenlerin eğitimdeki rolünün ne
kadar önemli olduğunu açıkça belirtmiştir. Sosyal devlet, insanı yaşatmakla mümkün
olur. Eğitimcileri insan onuru ile yaşayabilecekleri bir hayat standardına
kavuşturmayı öncelikli görevleri arasında sayan devlet anlayışı toplumda itibar
görür. Bunun için bu kesimin içinde bulundukları sıkıntıların giderilmesi
hususunda alınacak tedbirler ve uygulamaya koyulacak yeni politikaların bir an
önce belirlenmesi gerekir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe
görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün iki tur görüşme
yapacağız. Üçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz. Üçüncü turda, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri görüşülecektir. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754,
755, 773, 774) (1) A) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. –
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Gümrük
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN -Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar. Şimdi, söz alan milletvekillerinin
isimlerini okumadan önce, 22.11.2001 tarihli 24 üncü Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru
sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemine de 10 dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan
sürede de, yine soru sormak için milletvekillerine olanak sağlanacaktır. Bu konuyu bilgilerinize sunuyorum. Şimdi, üçüncü turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum : Grupları adına; DSP Grubu adına Samsun
Milletvekili Tarık Cengiz, İstanbul Milletvekili Bahri Sipahi, Amasya
Milletvekili Gönül Saray Alphan, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak; MHP Grubu
adına Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş,
Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca;
AK Parti Grubu adına Siirt Milletvekili Nurettin Aydın, Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa; DYP Grubu adına Karabük
Milletvekili Mustafa Eren, Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan, Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya; ANAP Grubu adına Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan,
Mardin Milletvekili Ömer Ertaş, Iğdır Milletvekili Ali Güner; SP Grubu adına
Şanlıurfa Milletvekili Niyazi Yanmaz, Konya Milletvekili Lütfi Yalman,
Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey. Şahısları adına; lehte, Edirne
Milletvekili Mustafa İlimen, Edirne Milletvekili Şadan Şimşek; aleyhte, Ankara
Milletvekili M. Zeki Çelik. Şimdi, söz sırası, DSP Grubu adına Tarık
Cengiz Beyin. (DSP sıralarından
alkışlar) Biliyorsunuz, bu turda, süreniz 30'ar
dakika. Sürenizi başlatıyorum; buyurun. DSP GRUBU ADINA TARIK CENGİZ (Samsun) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında, Demokratik Sol Parti adına görüşlerimi sunmadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Devletin küçülmesi, 2002 yılı bütçesinin
genel hedefi olarak görülmektedir. Oysa, faiz ödemeleri dışında, Türkiye'de
kamu harcamalarının ulusal gelir içindeki payı yüzde 20'dir ve yüzde 42 olan
Avrupa Birliği ortalamasının yarısını geçememektedir. Tüm gelişmiş ülkelerde
kamu harcamaları önemini korurken ve 1990'lardaki eğilimin aksine, 2001
ekonomik krizi ve 11 Eylül 2001 etkisiyle, başta Amerika Birleşik Devletleri
olmak üzere, kamu harcamalarının yeniden önemi artmaya başlamışken, Türkiye'de
küçültme yönünde ısrar edilmesi düşündürücüdür. Bütçelerde faiz ödemelerine yer
açmak için en çok kısıntı yapılan bütçe harcama kalemi yatırımlar olmuştur.
1980 başlarında bütçenin üçte 1'i yatırımlara dönük harcamalara tahsis
edilirken, 1990'ların ikinci yarısından itibaren bu pay yüzde 6 düzeyine
gerilemiştir. Ülkemizde sorun, kamu hizmeti aşırılığı değil, yetersizliğidir.
Bu nedenle, kamu hizmetinin daha fazla küçültülmesi yerine, öncelikle devletin
faiz harcamalarının küçültülmesi gerekmektedir. Siyasette, basında ve kamu
yönetiminde, bilerek ya da bilmeyerek özellikle tartışmaya açılan Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü hakkında ileri sürülen iddia şudur: Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün 1 katrilyon 291 trilyon TL olarak öngörülen 2002 bütçe
ödeneğinin sadece 337 trilyonu yatırımlara giderken, 938 trilyonu personel
ödeneklerine ayrılmaktadır. Kuruluş bütçesinin ancak yüzde 26'sı yatırımlara
ayrılırken, personel ödeneğinin yüzde 70'i aşması israftır ve bu nedenle Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü tasfiye edilmelidir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kuruluş
süreci, teşkilat yapısı, yaptığı ve yapacağı hizmetler açısından her türlü
önyargıdan uzak olarak incelediğimizde, bu iddianın tümüyle yanlış olduğu
görülecektir. Devletin küçültülmesi ve hizmetlerin özel
sektör eliyle yaptırılması konusu tartışılırken, gözardı edilen iki konu,
yatırımlar için ayrılan ödenek miktarı ile hizmet alanının niteliğidir. Nüfusumuzun yüzde 35'inin yaşadığı kırsal
alana götürülmesi gereken hizmetler önceliğini korurken, mevsim farkı
gözetmeksizin, ülkemizin her köşesine sosyal ve tarımsal altyapı hizmetleri
götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bütçeden ayrılan pay 1990 yılında
yüzde 3,06 iken, 2001 yılında yüzde 1,62'ye düşmüştür. Yetersiz ödeneklerle bu
hizmetlerin özel sektöre nasıl yaptırılacağı ise tartışılmamaktadır. Devlet bütçesinden yatırımlar için ayrılan
ödeneklerin azalması, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün elindeki makine ve
personel kaynaklarının önemini artırmıştır. Bu bağlamda, 1984 yılında 10 240
olan memur sayısının, 2001 yılında 6 496'ya düşürülmesine; 1985 yılında 65 327,
1993 yılında 79 960 olan işçi sayısının, mevsimlik işçiler kadrolu duruma
getirildiği halde, 2001 yılında 49 941'e düşürülmesine, 1990 yılında toplam 28
002 adet makine varlığının, makine parkını yenileme çalışması kapsamında yeni
makineler alındığı halde, 2001 yılında 18 874 adede düşürülmesine karşın,
yürütülen çalışmalarla makine parkının ve personel gücünün etkin kullanımı
sağlanarak görev alanına giren öncelikli sektörlerde yatırım ve hizmet açığı
kapatılmaktadır. Bütçelerimizde, gerçek anlamda işlevsel
bir sınıflama yapılamadığı için, ekonomik ayırımın cari, yatırım, transfer gibi
yetersiz ölçütlere göre yorumlanması sonucu, konuya yabancı olanlar kolayca
yanlışa düşmektedirler. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün toplam
ödenekleri içinde yatırım ödeneklerinin oranı önemlidir. Yatırım ödeneği gibi
gözükmeyen personel ödeneklerinin, esas olarak, yatırımların insan kaynaklarına
ve yatırım planlamasına yönelik olarak düşünülmesi; yani, yatırımcı karakterin
bütçedeki yatırım ödeneğiyle sınırlı olmaması dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kendi
personel ve makine parkını kullanarak yerine getirdiği bir yıllık kar
mücadelesi çalışmasının bedeli 95 trilyon Türk Lirasıdır. 17 Ağustos ve 12
Kasım depremleri sonrası, çeşitli illerimizde yaşanan sel ve heyelan afetleri
sonrası götürülen hizmetlerin bedeli gündeme getirilmemektedir. Uygulamaları kesinleşen 2000 yılında Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, sektörler itibariyle uyguladığı projelerin
bakım, yapım ve hizmet karşılığı bedeli 400 trilyon 757 milyar lira ve 2000
yılı cari yatırım bütçesinin toplamı da 595 trilyon lira olduğu dikkate
alınırsa, bütçenin hizmet ve yatırıma dönüşme oranı yüzde 67'dir. Bu oran, 2001
uygulamaları sonunda yüzde 70 civarındadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, bölge
müdürlüklerinin kapatılması ve il müdürlüklerinin il özel idarelerine
bağlanması halinde sağlanabilecek tasarruf, cari harcamaların il özel
idarelerince karşılanmasına devam edilmesine karşın, devam eden yatırımlar için
ayrılan 300 trilyon lira olacaktır. Tasarruf, belli gereksinimler
karşılandıktan sonra, eldeki kaynaktan geleceğe yönelik ayrılan kısım diye
tanımlandığına göre, üretime girecek kaynağı "tasarruf" adı altında
kullanmak; yani, katma değerler yaratılmasını engelleyecek ve yatırımı, yani üretim
ve gelir artışını engelleyecektir. Bu nedenle, kırsal kesime götürülecek
hizmetlere daha çok yatırım ödeneği ayrılması gerekirken, tasarruf adı altında,
kırsal kesime götürülecek yatırımları ve hizmetleri azaltmak son derece
yanlıştır. Yok, bu tasarruf, Köy Hizmetleri çalışanlarının tasfiyesiyse, buna
sadece gülerim. Kırsal alana daha iyi, daha hızlı ve daha
ekonomik hizmet götürülmesi için, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün tasfiyesini
tartışmak yerine, beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programlarla, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda hazırlanması gereken yasa
tasarılarını gündeme taşımak daha gerçekçi olacaktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce alınan
makinelerin maliyetini de diğer kurumların yaptığı alımlarla karşılaştırmak gerekmektedir.
İhalenin yapıldığı 1998 yılında, merkez
tarafından yapılan ihaleyle Genel Müdürlüğümüzce alınan 1 greyder 69 458
dolara, Van Özel İdaresince alınan 1 greyder 123 393 dolara, Giresun Özel
İdaresince alınan 1 greyder 134 047 dolara mal olmuştur. Lastik tekerlekli
yükleyicinin maliyeti, Genel Müdürlüğümüz için 65 190, Bayburt Özel İdaresi
için 105 645 dolar olmuştur. Aynı tarihlerde aynı makineler için farklı
kurumlarca yapılan ihalelerde ortaya çıkan böylesine farklı rakamlar
yorumlandığında, özellikle toplu makine alımlarının merkez tarafından yapılması
maliyetin çok düşeceğini göstermektedir. Genel Müdürlüğümüz, yaptığı makine
ihalesiyle de, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının örnek alması gereken bir
çalışmayı gerçekleştirmiştir. Yine de kırsal kesime etkin hizmet
götürülemiyorsa ve Genel Müdürlüğe ait makine ve personel sayısı günümüzde de
fazla görülüyorsa "bazı hizmetlerin il özel idarelerine devri sonucu ne
değişecektir" sorusu yanıtlanmalıdır. Etkin hizmet götürmek için, valilikler
aynı makineleri kullanmayacak mıdır ve aynı personelle çalışarak, aynı
ücretleri ödemeyecek midir? Eğer, aynı makinelerle ve bu personelle hizmetler
götürülecekse, yetkili makamın, devletin tüm bakanlıklarının o ildeki
temsilcisi olan vali mi, yoksa ülke çapında çalışan uzman bir kurum mu olması,
gerçekten tartışılması gereken bir konudur. Ülkemiz adına son derece önemli ve
öncelikli tüm bu hizmetlerin yapılması için yatırım ödeneklerinin yeterli
olması ve zamanında verilmesi gerekmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
yatırım program tekliflerinin ancak yüzde 25'ini ödenek olarak alabilmesi
sonucu, yapılamayan ya da geciken hizmetlerin sorumluluğunu Genel Müdürlüğe
veya merkeze yüklemek ve çözüm olarak hizmetlerin mahallî idarelerce daha etkin
yapılabileceğini söylemek ne derece doğrudur. Sonuç olarak, sınırlı bütçe olanaklarıyla
nüfusun yüzde 35'ine etkinlik, verimlilik ve tutumluluk ilkeleri doğrultusunda
temel altyapı hizmetleri götürmeye çalışan, kurulduğu günden beri, kuran siyasî
parti tarafından bile kapatılması sürekli istenen, toplam bütçesinin yaklaşık
yüzde 25'inin yatırıma ayrılmış gözükmesine karşın, makine parkı ve personel
gücünü kullanarak, yatırım oranını yüzde 70'lerin üzerine çıkaran, her türlü
iklim koşulunda ve her yörede özverili personeliyle hizmet veren, her türlü
doğal afete, aniden yaşanan yurtdışı göçmen durumlarında bile anında yeterli
hizmeti sunan, tüm bu olumsuz koşullara karşın, devletin küçülmesi politikası
her alanda somut olarak yaşama geçirilirken, hizmet sunumunu aksatmayan bir
kamu kurumu olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü tartışma konusu olmaktan
çıkaralım, bırakalım da rahatça hizmet sunsun; çünkü, sunduğu hizmetlerden
sadece yüzde 35 nüfus değil 65 milyon yurttaşımız yararlanmaktadır ve
unutmayalım ki, kalkınma köylüden başlar ve o köylü de milletin efendisidir. Saygılarımla. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. DSP Grubu adına ikinci konuşmayı Sayın
Bahri Sipahi yapacaktır; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreleri siz ayarlıyorsunuz; sonunda belki
1-2 dakika müsamaha gösterebilirim. DSP GRUBU ADINA BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen
değerli vatandaşlarım; 2002 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi
hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına sözlerime başlarken, sizleri şahsım
ve Demokratik Sol Parti Grubu adına en içten saygılarımla selamlıyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2002
yılı bütçesinin ulusumuza ve devletimize hayırlı olmasını dilerim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insan haklarına verilen değer, çevreye gösterilen özen için harcanan çabalarla
birlikte sanat ve spor, bugün, toplumların aynası hatta gelişmişliğin bir
kriteri olarak kabul edilmektedir. Gerek sanata gerekse spora katılımın yüksek
oranlarda gerçekleşmesi gerekse uluslararası arenada kazanılan başarılar, bir
ülkenin altyapısının en güzel göstergeleridir. Dünyada, spor, o ülke
vatandaşlarının yaşam kalitesini yükselten daha doyumlu ve seviyeli bireyler
olmasına katkıda bulunacak tarzda yönlendirilmiştir. Gerçekten, spor, gençlerimizi her türlü
kötü alışkanlıklardan kurtaran, onların erdemli, yüksek ahlaklı, yürekleri
sevgi dolu vatandaşlar olmasına yardımcı olacak bir etkinlik olarak
algılanmalıdır. Çağımızda, spor, bir lüks değil bir gereksinimdir. Her yaştan
ve her sevideki bireylerin sağlıklı yaşamları için, artık, spor, vazgeçilmez
bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Ancak, ülkemizde, spor, bugüne dek bu
anlamda değerlendirilememiştir; madalya kazanmak ve rekor kırmak gibi soyut
kavramlar için yapılmıştır. Spor eğitimini, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk,
millî eğitimin ana öğelerinden biri olarak değerlendirmiştir. Bu husus, Büyük
Önder tarafından şöyle ifade edilmiştir: "Her çeşit spor faaliyetlerinde,
Türk gençliğinin, millî heyecan içinde itinayla yetiştirilmesi önemli
tutulmalıdır." Atatürk'ün sporla ilgili ikinci temel
yaklaşımı da, kendisi tarafından şöyle ifade edilmiştir: "Sosyal
bünyesinde spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının
spor hayatını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için herhangi bir
yarışmada kazanmak isteğiyle sporu çizmezler. Esas olan, her yaştaki Türkler
için beden eğitimini sağlamaktır." Atatürk'ün bu iki temel yaklaşımı, o
zamanki hükümetler için olduğu kadar, daha sonrakiler açısından da bir
uyarıdır. Bugüne dek uygulamada eksiklikler, sapmalar, hatta gecikmeler
olmuştur; ancak, kalkınma planlarında Atatürkümüzün gösterdiği hedeflerin yer
alması önemli bir olgudur. Bugün, içerisinde bulunduğumuz sorunların birçoğu,
Atatürk'ün bu anlayışından sapmamızdan kaynaklanmaktadır. Yıllar sonra öğrendik ki, spor bir lüks
değil, gereksinimdir. Hele çağımızın dünyasında ortaya çıkan gerçeklerle, bu
gereksinim daha da artmıştır. Çözüm tek cümleyle özetlenebilir: Daha çok
insanımız, hatta hepimiz spor yapmalıyız. Sporun yaygınlaşması, dostlukların,
toplumdaki demokratik değerlerin, yaşam kalitesinin gelişmesine ve yükselmesine
katkıda bulunacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde, sporla ilgili sorunların bütün hükümetlerce bilinmesine rağmen,
bugüne dek sporda da popülist yaklaşımlar sergilenmiş, sporumuzun ve
gençlerimizin sorunlarına el atılmamıştır. Her konuda olduğu gibi, Sayın Bülent
Ecevit'in Başbakanlığındaki 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde spora da önem
verilmiş, Yüce Meclisimizin de verdiği destekle önemli atılımlar hayata
geçirilmiştir. Bunları örnekleyecek olursak, başarılı
sporcular ve spor kulüplerini özendirecek ödül sistemi konulmuştur. Kişi ve
şirketlerin uluslararası spor faaliyetlerinde sponsor olarak destek vermeleri
sağlanmıştır. Olimpiyat ve dünya şampiyonluğu kazanmış sporculara, spor
müşavirliği kadrosu verilmiştir. Gençlerin toplumsal kalkınmadaki rolünü
düzenleyen projeler geliştirilmiştir. Sporun tabana yayılması hedeflenmiş, il
gençlik merkezleri kurulmuştur. Atletizm sporunun yaygınlaşmasını sağlayacak
atletizm pistlerinin yapımına başlanmıştır. Spor tesislerinin yapılması veya
tamamlanması için, ülkesini seven, gönüllü yurttaşlarımızdan kaynak
sağlanmıştır. Yüreği, ülke sevgisi ve gençlerin spor yapması için çarpan bu
değerli insanlarımıza, huzurunuzda teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toplumun ve spor kamuoyunun her kesiminde görüş birliği sağlanan, spor hizmet
birimleri arasındaki özerklik yapılanması önemlidir ve özerklik, sporun her
alanında yaygınlaştırılmalıdır. Sporun tabana yayılması noktasında, spordaki
gelişmeyi kalıcı kılmak için, okullarda sporu geliştirmeli ve okullar arasında
spor organizasyonlarına ağırlık verilmeli, bu amaç için gerekli bütçe
olanakları sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
spor, sağlığımızı korumamıza katkı sunarken, bireysel ve kolektif başarımıza,
ulusal birlikteliğimize de büyük güç katmaktadır. Spor, ülkelerin bayrağının
uluslararası organizasyonlarda dalgalanmasını sağlayan, aynı zamanda ulusal
bilinci ve birlikteliği kalıcı kılan bir faktördür. Bugün, hepimiz, Fatih
Terim'in İtalya'da teknik direktörlük yapmasıyla gurur duyuyoruz, birçok
sporcumuzun ülke dışındaki başarıları bizleri gururlandırıyor. Özellikle,
ülkemizde, Mayıs 2001'de, İstanbul'da, dünyaya örnek olan bir organizasyon
gerçekleştirilmiştir; bu şampiyonada, Grekoromen Güreş Millî Takımımız da, ilk
defa, takım halinde Avrupa Şampiyonu olmuştur. Yine, İstanbul'da düzenlenen
Avrupa Basketbol Şampiyonasında, basketbol takımımız, Avrupa ikincisi olmuştur.
A Millî Futbol Takımımız, ikinci kez Dünya Kupasına katılma hakkını
kazanmıştır. Bizlere bu sevinci yaşatan, Spordan
Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü'ye, Gençlik ve Spor Genel Müdürüne,
federasyon başkanı ve yöneticilerine, değerli spor adamlarımıza ve yüreklerini
ortaya koyarak başarılı olan tüm sporcu kardeşlerime teşekkür ederken, Atina'da
yapılacak olan Dünya Grekoromen Şampiyonasındaki güreşçi kardeşlerime başarılar
diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında,
etkinliği, verimliliği gözeten, özerk hizmetleri ve yönetimde kaliteyi temel
alan bir anlayış içinde, bundan sonra da başarılı çalışmalar yapacağına olan
inancımla kendilerini kutluyorum. Sözlerime son verirken, yüce milletimizin
ve sizlerin yaklaşan ramazan bayramını şimdiden kutlar, saygılar sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sipahi. DSP Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak
üzere, Sayın Evliya Parlak; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; huzurunuza, Demokratik Sol
Parti adına, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere çıkmış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, hepinizi, en içten duygularla selamlıyorum. Gümrük teşkilatının, ülkemizde çok eski
geçmişi olan teşkilatlardan bir tanesi olduğu herkesçe bilinmektedir. Geçmişte,
yine, oldukça şaibeli durumda olan, çok eleştirilen ve bu teşkilatın başında
bulunan bürokrat ve bakanların hüküm yedikleri de bilinen bir gerçektir. Ancak,
son yıllarda, özellikle 55, 56 ve 57 nci hükümet döneminde bu Müsteşarlığın
yaptıklarını herkes olumlu görmekte ve günden güne iyi bir yöne gittiğini
gördükçe de mutlu olmaktayız. Ben, kısaca, bu olumlu durumların
özetlemesini yapmak istiyorum. Değerli Bakanımız ve 57 nci hükümet işbaşına
gelince 1995 yılında, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Gümrük Birliğini de kabul
ettikten sonra oldukça yetersiz kalan mevzuatını değiştirmeye karar vermiştir.
Uzlaşı kültürüne sahip bulunan 57 nci hükümetin hem bakanı hem hükümetin tüm
üyeleri, iktidarıyla muhalefetiyle, bu uzlaşıyı sağlayarak, ilk kez, İçtüzüğün
91 inci maddesine göre hem komisyonda hem Genel Kurulda bu mevzuatın
değişikliği sağlanmıştır. 350'nin üzerinde maddesi bulunan Gümrük Yasası, 800
küsur yönetmeliği, Bakanlar Kurulu kararları, tebliğleri çok kısa sürede günün
koşullarına göre değiştirilmiş ve gümrük, artık, Avrupa'daki ülkelerle özdeş
bir noktada bir mevzuata sahip olmuştur. Bu yönüyle kutlamak istiyorum. Daha
önceki mevzuattaki açıklıklar nedeniyle sürekli ihtilaflara olanak tanıyan bir
durum vardı. Gümrük müşaviri ayrı yorumlar, hâkim ayrı yorumlar, gümrük
müsteşarı ayrı yorumlar, işadamı ayrı yorumlardı; ama, bu düzenlemeden sonra bu
problemler ortadan kalkmıştır. Sayın Bakanımız ve hükümetimizin
elbirliğiyle yaptığı ikinci başarılı iş, otomasyona geçilmesidir. Geçmişte,
gümrük işlemleri, hepimizin bildiği gibi, defter kalem usulü, ortaçağ zihniyeti
veyahut da o türden bir yapılanmayla devam ettiriliyordu; ki, bu mümkün değil.
Ne rekabet edebilirsiniz ne de başarılı olabilirsiniz; çünkü, etkin bir
ekonominin altyapısını hazırlayan gümrük teşkilatıdır, gümrük mevzuatıdır,
gümrük işlemleridir. Eğer, kanunî ticareti geliştirmek istiyorsak, gayrimeşru
ticareti yok etmek istiyorsak, mutlaka, bu teşkilatın günün koşullarına göre
otomasyona geçmesi de gerekiyordu. Dünya Bankasından sağlanan kredilerle,
özellikle gümrüklerin büyüklerinden başlayarak bugüne dek yüzde 98'i bilgisayar
ortamına kavuşturulmuştur ve bu bilgisayar ağının oluşturulmasından sonra,
gelen TIR'lar veya gemiler çok kısa sürede işlemlere tâbi tutulmakta. Geçmişte
üç gün ile yirmi gün arasında yapılan işlemler yirmidört saatte yapılır hale
gelmiştir. Bunun dışında, yine, güvenlik sistemlerine
önem verilmiştir. Köpekler narkotik konusunda eğitilmiş, ilgili kapılara
gönderilmiştir. Bunun dışında, yine, güvenlik sistemleri içerisinde, birtakım
radar, dedektör ve benzeri cihazlarla, artık, uyuşturucu, silah kaçakçılığı,
insan kaçakçılığı, hatta, radyoaktif ve biyolojik maddelerin kaçakçılığı
geçmişe nazaran oldukça fazlasıyla önlenme noktasını elde etmiştir. Binaların yenilenmesine geçilmiştir;
çünkü, gümrük binaları girişleri, o ülkenin penceresi, kapısıdır. Bunu da,
Atatürk Havalimanından başlayarak, ülkenin bütün köşelerindeki gümrük binaları,
kimi genel bütçe imkânlarıyla, kimisi de ticaret ve sanayi odalarıyla, kimileri
de yap-işlet-devret modeliyle yenilenmeye başlamıştır. En son olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğiyle uzlaşma sağlanmış ve İpsala Sınır Kapısı, yine, Gürbulak Sınır
Kapısı da Uluslararası Nakliyeciler Derneğiyle uzlaşılarak, anlaşma yapılarak,
yap-işlet-devret modeliyle yapımına geçilecektir. Değerli arkadaşlar, gümrük teşkilatının,
şu anda, yine, Meclisten geçirmek istediği bazı yasaları vardır ki, bunlar da,
günün koşullarına uygun olarak teşkilatını küçültmek... Mesela, bütün
başmüdürlüklere bakıyoruz; gümrük başmüdürlüğü ayrı, muhafaza başmüdürlüğü
ayrı. Bu, hem bugünkü koşullarda tasarrufu sağlayan bir yapılanma değil hem de
işlerin sürüncemede kalmasına vesile olan bir durumdur. Bunları birleştirmek
için... Ayrıca, mevcut çağdaş iletişim araçları,
otomasyon sonucu, araç gereci kullanabilecek eleman alma şansına sahip olması
gerekiyor. Bunun ötesinde, bunları, biz sağladığımız zaman, şaibeli durumlara
en çok vesile olan gümrük müşavirliğiyle gümrük teşkilatının dışına çıkarılmak
isteniyor. Malî müşavirler, nasıl, ayrı, müstakil bir oda halinde çalışıyorsa,
gümrük müşavirleri de müstakil hale getirilmek isteniyor. Bu çalışmaları yapan
Gümrük Müsteşarlığına bütçeden ayrılan pay yüzde 1,2; yani, 113 trilyondur.
Aslında, gerek yakalanan kaçak eşyanın satışından gerekse karşılanan, yakalanan
uyuşturucuları mukayese edersek, bunu, katbekat, zaten bir yıl içinde
karşıladığı bir gerçektir. Ben, zamanı fazla uzatmamak için, Sayın
Bakanımdan, bölgemle ilgili bir iki konuyu istirham etmek istiyorum. Kendileri,
bölgemizi çok iyi bilen bir Bakanımız ve Bakan olduktan sonra da bölgeyi,
özellikle sınır kapılarını dolaşan bir Bakanımızdır. Hakkâri Yüksekova Esendere
Kapısı, İran'a açılan, özellikle Akdeniz'e giden, eskiden İpek Yolu olarak
nitelendirdiğimiz yolun giriş çıkış noktasıdır. Bu kapının iyileştirilmesine
gösterdiği itinanın biraz daha artırılarak, en azından Gürbulak'ın yüzde 50
kapasitesine sahip bir noktaya getirilmesini istirham ediyorum. Yine, Sayın Bakanımız çok iyi bilirler;
1999 yılında, halen iktidarda bulunan değerli hükümetimiz üyelerinin
kararnamesiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla, Şemdinli Derecik'te ve Çukurca
Üzümlü'de iki tane açık pazar noktasının kurulması karara bağlanmıştı; ama, ne
yazık ki, aradan iki sene geçmiş, bu hükümetimiz döneminde, bugüne kadar
bunların altyapısı yapıldığı halde işler hale getirememişizdir. Sayın
Bakanımdan istirhamım, bu konuda da duyarlılık göstermesi ve buna bağlı olarak,
2002 yılında çıkarılacak olan -ki, bunu genelde hazırlayan Dış Ticaret
Müsteşarlığıdır- sınır ticaret kararnamesindeki kotaların, sınırlamaların, yine
iktidar olduğumuz, DSP ve ANAP'ın ortak olduğu 55 ve 56 ncı hükümetler
dönemindeki sınırlarına çekilmesi konusunda hassasiyet göstermesini diliyorum. Sözlerimi bitirirken, bütün ulusumuzun,
içinde bulunduğumuz ramazanını ve on gün sonra kutlayacağımız bayramını
kutlamak istiyorum. Yüce Heyetinize saygılarımı sunmak istiyorum. Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor; en içten duygularımla hepinizi selamlıyorum. Teşekkür ederim. (DSP, MHP, ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Parlak. DSP Grubu adına son konuşmayı yapmak
üzere, Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray Alphan, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA GÖNÜL SARAY ALPHAN
(Amasya) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri;
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği
gibi, Anayasamız, cumhuriyetimizin değiştirilemez niteliklerini, demokratik,
laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Çağdaş sosyal devlet olmak
demek, sosyoekonomik açıdan yetersiz olan toplum kesimlerine kucak açarak
onları her açıdan desteklemek, özel ilgi ve yardıma gereksinim duyan
vatandaşlarımıza el uzatmayı kendisi için bir görev, vatandaşlar için ise hak
olduğunu ilke edinmek ve bu ilkeyi kurum ve kurallarıyla işletmek demektir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
ise, sosyal devlet olmanın gereklerini en güzel biçimde yerine getiren, gururla
bahsedebileceğimiz temel hizmet kurumlarımızdandır. Bugün 430 kuruluşu ve 10
000'e yakın çalışanıyla kurum, 35 000'e yakın insanımıza yirmidört saat
sürekli, 100 000'den fazla insanımıza da gündüzlü olarak hizmet vermektedir. Bütçe görüşmelerinin geleneğinde,
muhalefet veya iktidar milletvekillerince kurumların eksik, hatalı ve aksayan
yönlerini masaya yatırmak, mevcut iktidara yol göstermek veya eleştirmek
vardır; çünkü, devletin tüm kurumlarının günah ve sevaplarıyla yılda bir kez
toplu bir zaman diliminde ve tek tek ele alındığı yegâne fırsat bu görüşmeler
olmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
bütçesinin görüşmelerinde ise, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde kurumun
nicelik ve nitelik olarak gelişiminin katlanarak artması karşısında, başta
Sayın Bakan olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür etmekten başka bir şeyler
söylemekte zorluk çektiğimi ifade etmek istiyorum. Kuruma bağlı 274 sosyal hizmet biriminin
bu kısa zaman diliminde 430'a çıkarılarak hizmetin yaygınlaştırılması, kurumun
başarısının somut bir göstergesidir. Hızla büyüyen ve gelişen kurumda
hizmetlerin daha etkin ve verimli olabilmesi için de, bünye içinde yeniden
yapılanma ve norm kadro çalışmaları başlatılmıştır. Kurumun yönetimini ve
hizmet kalitesini efektif yönlendirecek, bilişim teknolojilerinden yararlanmak
amaçlı ve Dünya Bankası destekli, 81 ilimizi kapsayan bilişim projeleri
çalışmaları ise devam etmektedir. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi,
nüfusumuzun yüzde 41'i, 0-18 yaş aralığındadır. Bu büyük kesim için ise, ideal
olan, sağlıklı bir ailede doğup büyümek ve sağlıklı bir toplumun sağlıklı bir
ferdi olabilmektir. Ancak, köyden kente göç, yoksulluk, çok çocuklu aile
yapımız gibi birçok nedenlerle, bu mümkün olamamakta, çocuklarımız, sokağın
acımasız koşullarında yaşamaya veya çalışmaya zorlanabilmektedir. Kurum, bu
insanlarımıza, toplum adına, devlet adına, ülke adına, ev ve yuva olmaya
çalışmaktadır. Bu çocuklarımızın rehabilitasyonunu sağlamaya yönelik çok sayıda
merkez açılmış, 2001 yılı itibariyle, sayıları 23'e ulaşmış ve bu merkezlerden,
9 523 çocuğumuz yararlandırılmıştır. Kurumun tüm kucaklayıcılığına karşın,
ailenin vereceği bire bir sevgi ve ilginin sağlanamayacağı da tabiîdir. Bu
nedenle, koruyucu aile ve evlat edindirme çalışmalarına hız verilmiş ve 6 494
çocuğumuz evlat edinilmiş, 580 çocuğumuz ise, koruyucu aile yanına
yerleştirilmiştir. Görüşmeleri henüz tamamlanan ve yüksek kabullerinizle
kanunlaşan yeni Medenî Yasamızda, evlat edinmede getirilen kolaylıkların, bu
çalışmalara ivme kazandıracağı açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, size bir eksüre
veriyorum; tamamlayın. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Devamla) - 1988
yılında çıkarılan 3413 sayılı Yasayla, Çocuk Esirgeme Kurumlarından yetişen
gençlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarında işe girme olanağı sağlanmıştır ve
2001 Ekim ayı itibariyle, giderek artan, 1 938 gencimiz işe yerleştirilmiştir.
Her yıl, ortalama 1 100 gencimiz bu olanaktan yararlandırılmaktadır. Kurumun deprem bölgesindeki çalışmaları
hepimizce bilinmektedir ve toplumun takdirlerini kazanmıştır. Kocaeli, Bolu,
Düzce, Sakarya ve Yalova'da, kurumun 18 merkezi mevcutken, şu an 40
civarındadır. Deprem sonrası bölgeden çekilen sivil toplum örgütleri ve
uluslararası kuruluşların tüm toplum merkezleri, gençlik merkezleri gibi
birimleri, kurumun birer ünitesine dönüştürülerek hizmetlerin devamı
sağlanmıştır. Zihinsel ve bedensel engelli
vatandaşlarımızın üretken ve bağımsız yaşamalarını sağlayacak oyuncak atölyesi,
seracılık gibi projeler başarıyla devam etmektedir. Dört yılda, engellilere
hizmet verilen birimlerin sayısı 28'den 55'e çıkarılmıştır. Yaşlılarımız için
ise huzurevleri sayısı artırılmaktadır. Aynî, nakdî yardımlara bu kısa sürede girmek
istemiyorum. Kısıtlı bir sürede, kurumun yaptıklarını
ve yapacaklarını huzurlarınızda detaylı bir biçimde dile getirme imkânım
bulunmamaktadır; ancak, satırbaşlarında bile, kurumun toplumsal yararları,
vazgeçilmezliği, 65 milyonumuzu kucaklayabilmesi için güçlendirilmesi gereği
ortadadır. Bu nedenle, millî piyango, at yarışları gibi talih oyunlarından
sağlanan kaynakların, dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde
de, sosyal içerikli kurumların güçlendirilmesi için tahsisi gerekmektedir.
Türkiye'de ise, halen, bu kaynaklar savunma ağırlıklı tahsis edilmektedir. İyi eğitim almış sağlıklı bir gençliğin ve
sosyoekonomik dengesizliği eşitlenmiş mutlu insanların, ülkemizin içeride ve
dışarıdaki her türlü savunmasında en önemli gücümüz olacağı inancımla,
saygılarımı sunar, kurum bütçesinin ulusumuz için hayırlı ve uğurlu olmasını
dilerim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alphan. Şimdi, söz sırası, MHP Grubu adına,
birinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Cemal Enginyurt'ta. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreyi, siz, kendiniz ayarlıyorsunuz
herhalde.. Buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesiyle
ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Nüfusumuzun yüzde 65'inin yaşadığı kırsal
alandaki sosyal ve tarımsal altyapı hizmetlerini yapmakta olan Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün bu hizmetleri en kısa zamanda tamamlaması gerekmektedir.
Şehir ile köy arasındaki gelişmişlik farkının giderilmesi, kırsal alana daha
fazla hizmet götürmekle mümkün olacaktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, bir takvim
dahilinde, eskimiş ve ekonomik ömrünü doldurmuş olan makinelerini servisdışı
tutmalıdır; makine parkını daha ziyade kar mücadelesiyle bakım ve asfalt yapmak
olarak yoğunlaştırması gerekmektedir. Makine parkını küçültmelidir diyorum;
çünkü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hiçbir bütçesinde yeterli akaryakıt ve
makine tesisatı ödeneği alamamıştır, ihtiyacını yıl içerisinde alınan eklerle
gidermeye çalışmıştır; yani, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmaktadır.
İkmaldeki belirsizlik makine planlamasını etkilemektedir. İyi planlama
yapılmadığı için makineler de randımanlı çalışamamaktadır. Genel müdürlük,
yapım hizmetlerini daha ziyade ihaleli olarak yapmalıdır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
yürütmekte olduğu görevler kırsal alanın imarı, toprak kaynaklarının korunması
ve üretimin artırılması için büyük önem arz etmektedir. Şehirlerin üzerindeki
nüfus baskısının kaldırılması köylerin yaşanabilir kılınmasıyla mümkündür.
Ülkemizde 37 000 adet köy olmak üzere 83 000 kırsal ünite bulunmaktadır. Bu
ünitelerle ilgili her türlü altyapı çalışmasından sorumlu Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün birimlerinin mahallî idareye devri, bölge müdürlüklerinin
kapatılması ve bu faaliyetten tasarruf sağlanacağı ifade edilmektedir. Kırsal alanda yaşayan insanlarımızın yol,
içmesuyu, iskân, tarımsal altyapı, köy altyapısıyla ilgili hizmetleri yapılmaya
devam edilecekse, bu hizmetleri şu anda yürüten ekipler yürütecekse, böyle bir
değişiklikten nasıl tasarruf sağlanacaktır? Köy hizmetlerinin makine parkı,
işçisi, atölyesi vardır. Bunlar olmak zorundadır; çünkü, Köy hizmetlerince
yürütülmek zorunda olan ve kırsalda dağınık olan hizmetler dağınık ve küçük
olmalarına rağmen kırsalda yaşayanlar tarafından hayatî değer taşır. Bu
hizmetler sayesinde üretimi pazara taşıyabilir, bu hizmetler sayesinde de
köylerdeki üretimi artırabiliriz, bu hizmetler sayesinde medeniyetin
nimetlerinden istifade ederler, bu hizmetler sayesinde diğer hizmetler de
gider. Bu hizmetlerin hepsinin ihaleli olarak yaptırılması mümkün değildir;
onun için, köy hizmetlerinin makinesi de işçisi de olacaktır. İşçi ücretleri fazladır,
akaryakıt ödeneği yüksektir diye köy hizmetlerinin mahallî idarelere devrini
düşünmek tasarruf sağlamak değildir ve böylelikle de, onbinlerce işçinin
moralinin bozuk bir şekilde çalışmasını beklemek de doğru değildir. Köy
hizmetleri işçisinin ücretini, çalışan makinenin üretim maliyetini
değerlendirmeden "köy hizmetleri, bütçesinin yüzde 25'ini yatırıma
kullanıyor" ifadesi doğru değildir. köy hizmetleri Genel Müdürlüğünün
uygulamalarına bakıldığı zaman, bütçenin, yüzde 80-90 arasında hizmete ve
yatırıma dönüştüğü görülür. Köy hizmetlerinin verimsiz olduğunu,
bütçesinin yüzde 25'ini hizmette kullandığı iddia edilerek, bu hizmetlerin
mahallinde olması gerektiğini söyleyenler ve ısrar edenler, bu konuda tartışma
başlatanlar; bu teşkilatın işçi mevcudunu 80 000'lere çıkaranlardır, Genel
Müdürlüğü parti teşkilatı haline getirenlerdir, devlette küçülme adına bu ülke
için çok önemli olan Köy İşleri Bakanlığını kapatıp, yerine üç genel müdürlüğün
birleşmesinden Köy hizmetleri Genel Müdürlüğünü kuranlardır. Köy Hizmetleri,
uzun dönem rahatsızlıklardan sonra ancak kurum haline gelip hizmet üretmeye
başlayınca da, şimdi, mahallî idarelere devredilsin şeklinde yeni
rahatsızlıklar yaratılmak istenmektedir. Aslında istenilen, daha iyi hizmet
vermek değil, devletin gücünün paylaşılmak istenmesidir. Kış yaz demeden her mevsimde kırsal alana
altyapı yatırımlarını götüren, bu hizmetlerin işletilmesini sağlayan, her türlü
doğal afette cankurtaran görevini yapan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü üzerinde
yaratılan spekülatif baskıların kaldırılması ve teşkilatın moral içinde görev
yapar ortama getirilmesi sağlanmalıdır. Oy kaygısı değil, hizmet kaygısı ön
planda tutulmalıdır. Kırsal alana, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce -sektörler
itibariyle- götürülmekte olan hizmetlerin her biri diğerinden daha büyük önem
arz etmektedir. Böylece, önemli hizmetler yapan Genel Müdürlüğün 2002 yılı
yatırım ödeneklerinin artırılması için tedbir alınmalıdır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi
görüşülürken, köykent projesine de değinmek istiyorum kısaca. Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in
de, tarım kentleri projesiyle uzun yıllar hayalini süsleyen ve Türk
milliyetçilerinin iktisadî programında ve ideolojik formasyonunda, köylünün
kalkınmasına yönelik olarak kurulması düşünülen ve 57 nci hükümet döneminde
Sayın Başbakanın hayali olarak gerçekleşen köy-kent projesinin, Ordu İlinin
Mesudiye İlçesinin 9 köyünde gerçekleşmiş olması, bir Ordulu olarak bizleri
ziyadesiyle memnun etmiştir. Bundan dolayı, Sayın Başbakana, 57 nci hükümete,
emeği geçen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Müsteşarlığına ve
bütün çalışanlarına teşekkür ediyorum, köy-kent projesini eleştirenlere de bir
hatırlatma yapmak istiyorum: Bugün, Türkiye, eğer varoşlarında köylülerin
yığınlar halinde, bilinçsizce yaşadığı bir ülke haline geldiyse, eğer bugün
Türkiye'de üretimin artmayışından şikâyet ediyor, tarım politikalarının
geriliğinden dert yanıyorsak, bunun yegâne sebebi, köylüye değer
vermeyişimizden kaynaklanan, köylünün bilinçsizce şehire göçmesinin neticesinde
doğan sıkıntılardır. Köy-kent projesiyle, 300 günde yüzde 92 alanda verimlilik
sağlanarak, köy-kent nüfusu yüzde 35 oranında artarak ve 9 beldede kurulan
yatırımların gerçekleşmesiyle -altyapısı, kanalizasyonu, spor sahaları, sağlık
ocakları, ilköğretim okullarıyla- Ordu İli Mesudiye İlçesi Çavdar ve çevresi
köyleri büyük bir yatırım almıştır. Onun için, köy-kenti eleştirmek yerine,
köy-kentlerin Türkiye'de artırılması için destek verilmelidir diyor, Genel
Müdürlüğün 2002 yılı bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, Genel Müdürlük mensuplarına başarılar diliyor, Yüce Meclisimize
saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enginyurt. MHP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak
üzere, Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle
Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, spor, insanlık
tarihiyle ortaya çıkan ve gelişen, her çağda şekil değiştirmekle beraber aynı
amaç doğrultusunda varlığını gösteren sosyal bir olgudur; esas itibarıyla,
insanın güçlü olmasını ve hayattaki mücadelede kurallar çerçevesinde kazanmayı
esas alan ve üretken bir nesil yetiştirmede rol oynayan bir etkinliktir, bu
bakımdan, milletler mücadelesinde de önemli bir yere sahip olduğundan, giderek
organize bir şekilde yapılagelmektedir. Bu anlayıştan hareketle, spor, her
ülkenin devlet politikası içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur. Milletler mücadelesi durmamakta;
savaşların şekli ve boyutları modern metotları değiştirmektedir. Ülkelerin
tanıtımında ve millî kimliği geliştirmede büyük rolü olan spor, aynı zamanda,
ekonomide de ciddî bir sektör oluşturmuştur. Bunu yıllar önce fark eden Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, Türk gençliğinin millî kültürüne sahip çıkması ve
ülkelerarası alanda başarılı olması amacıyla 3530 sayılı Beden Terbiyesi
Kanununun çıkmasını sağlamıştır. Türkiye'nin en büyük şansı, sahip olduğu spor
yapma hevesiyle dolu olan 25 000 genç nüfusudur. Bu durum, çok iyi bir şekilde
kritik edilmelidir. Ülke gençliğinin millî değerlerine bağlı ve sağlıklı olarak
yetiştirilebilmesi çok ciddiye alınması gereken bir iştir, aksi halde, her
geçen gün telafisi olmayan yaralara yol açabilir kanaatindeyiz. Bu nüfus, spor
ve millî eğitim politikalarıyla topluma kazandırılmalı ve hayatın bütün
safhalarını kuşatacak şekilde sistemin içerisinde yerini almalıdır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi
misyonu ve vizyonu belli olan bir kuruluş politikalarında bağımsız olmalıdır.
Teşkilat içerisinde iktidar muhalefet denge ve diyalogları asla bulunmamalıdır;
homojen olmalı, millî ve ahlakî değerlere bağlı, millî devlet politikası esas
alınmalıdır; fakat, maalesef, uzun yıllardan şu ana kadar, Türk sporu ve
gençliği popülist politikalara kurban edilmiştir. Uzun vadeli master
stratejileri ortaya koymaktan uzak hareketlere devam edilmektedir. Sayın milletvekilleri, Anayasa ve
yasalarla korunan Türk sporu, sporcusu ve gençliğimiz istenen sonuca
ulaşabiliyor mu? Cumhuriyet hükümetleri de bu konuda gerekeni yapabilmişler mi?
Kanaatimizce, hedeflenen amaca ulaşılamamıştır; şayet ulaşılabilseydi genç
nüfusa hitap etmesi gereken spor tesislerimiz, gelişmiş ülkelerdeki oranın
yüzde 10, yüzde 20’si civarında olmazdı, dolayısıyla, uluslararası
yarışmalarda, dünya değerlendirmelerinde 40 ncı, 50 nci sıralarda yer almazdık.
Yeni yeni başarılı olmaya başladığımız
futbol, basketbol gibi oyunların yanında, sadece güreş, halter gibi ferdî
sporların olması yeterli bir sonuç mudur; 40 civarındaki uluslararası spor
federasyonlarının çoğunda başarılı bir sırada olmamız gerekmez miydi?.. Bütün
bunların cevabına "evet" diyememenin sıkıntısını yaşıyoruz. Spora olan ilgi ve destek, çok az orandaki
özel ve tüzel kurumların ve bunların başındaki şahısların ilgi ve desteğine
bağlı bırakılmıştır. Ayrıca, başarılı olabilmenin yolları altyapıdan sporcular
yetiştirme yerine, bilhassa son yıllarda sporcularla günü kurtarma uygulamaları
teşvik edilmekte ve isimleri Türkleştirilerek beyinler ve değerler yabancı
kalmaya devam etmektedir. Türk’e ait her değere ve spora kompleksle bakanlar,
millî sporumuza yüz çeviren, fakat bunu açıklayacak cesareti olmayanlar bu
sporu çökertmek için ellerinden geleni yapmışlar, yapmaya da devam
etmektedirler. Ne var ki, bunca olumsuzluğa rağmen, sporun önemini doğru ve tam
olarak kavramış bazı kurum ve kuruluşlarımız da bulunmaktadır. Başta Türk
Silahlı Kuvvetleri, kimi üniversitelerimiz, bazı gençlik ve spor il
müdürlüklerimiz spora hizmette oldukça başarılı noktalara ulaşmışlardır. Eski bir sporcu ve spor adamı olarak şunu
açıkça ifade edebilirim ki, bir milletin en çok önem vermesi gereken spor
branşı, kendine ait olup, bütün dünyanın kabul ettiği spor branşı olmalıdır.
Elbette ki, sırayla diğer branşlara da önem verilecektir; ama, bir spor branşı
-ki, ata veya millî sporumuz olan güreşi kastediyorum- düşünün, size, kendi
kimliğinize ait olsun ve dünya arenalarında derece yapmakta kendinizi
başarınızla ispatlamakta zorlanın; bunu kabul etmek mümkün değildir. Başarısızlığın ya da zaman zaman alınan
başarıların istikrarsız oluşunun sebepleri araştırılmalı, ciddî ve kalıcı
çözümler ortaya konulmalıdır. Bu konuda altyapıların oluşturulması, başarılı
olunan, başta güreş olmak üzere, madalya getirisine bakılarak, ferdî sporların
daha farklı ve daha gerçekçi desteklenmesi gereğine inanmaktayız. Mesela, takım
sporlarında onbeş yirmi kişiyle kazanacağımız başarıya karşın, atletizm, judo,
yüzme gibi değişik kategorileri olan branşlarda, aynı sayıyla 15-20 madalya
şansımız olabilecektir, yeter ki, ayrılan bütçelerin yerinde ve aynı zamanda
yüzde 95'e yakını yol giderlerine değil, yeni sporcuların yetiştirilmesi için
harcansın. Bu konuda ilgili federasyonlarımız ve genel müdürlüğün daha hassas
davranması dikkate alınmalıdır. Ayrıca, Özel Lig Yasasının sadece futbolda
uygulanmasının yanında, isteğe bağlı ve federasyonların durumu dikkate
alınarak, başta güreş sporunun özerkleşmesinin, bu branşı daha ileri noktalara
götüreceği inancındayız. Yaşanan bazı olumsuzlukların ve yanlışlıkların da bu
yolla aşılacağına inancımız tamdır. Bu amaç ve fikirlerimizden hareketle,
öncelikle güreş branşının istihdam sorununun acilen çözülmesi gerektiğine
inanıyoruz. Devlet kuruluşlarında kadro verilerek istihdam edilen başarılı
güreşçilerimizin aktif spor hayatı bittiğinde bulundukları kadroyu sürekli dolu
tutmaları, arkadan gelecek yetenekli güreşçilerin mağdur olmalarına sebep
olmaktadır. Güreşe hizmet veren kurumlarımızda iyi niyetli genel müdürlerimiz
veya bakanlarımızın şahsî girişimleriyle yapılan hizmetler, maalesef, günümüz
ihtiyaçlarına cevap verememektedir. İyi bir teşkilatlanma yapıldığında hemen
verim alabileceğimiz güreş sporumuzun, devletimizin eliyle kendine ait
kadrolara kavuşması acil bir ihtiyaçtır. İlgili bakanlarımızın bu konudaki
hassasiyetlerinin biraz daha artması, Türk güreş camiasının en büyük arzusudur. Bütün spor branşlarında, altyapıdaki
başarılı sporculara, eğitimi ve spordaki başarısı için katkılar sağlanmalıdır.
Spor vakıflarının bir firma zihniyetiyle, ticarî amaç kaygılarıyla değil,
günümüz gerçekleriyle insana yatırım yapmayı hedefleyen bir tutum içerisinde
olmalarının, amacına hizmet etmede başarılar sağlamış olacağı kanaatindeyiz.
Güreş sporumuzun hayat damarı haline gelmiş olan güreş eğitim merkezlerinin
acilen ele alınması ve eski işlerliğine kavuşması gerekmektedir. Ayrıca, şu andaki Güreş Federasyonunun
başlatmış olduğu Millî Eğitimde Güreş Projesini gönülden destekliyoruz. Taptaze
fikirleriyle ülke gençliğine bir ışık tutacak olan bu gibi projelerin, diğer
branşlarda da devamını diliyoruz. Bütün spor branşlarında, ana kullanımdan
başlayan, sağlığı için spor ve elit sporu hazırlama projeleri yapılmalıdır. Bu
konuda üniversitelerimizin beden eğitimi ve spor yüksek okulları ve beden
eğitimi ve spor bölümleriyle işbirliği sağlanmalıdır. Millî eğitimde beden
eğitimi derslerinin iyi değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda, bilhassa
Millî Eğitim Bakanlığına büyük görev düştüğü inancındayım. Eğitime katkı
payları sadece dershaneler için değil, spor tesisleri için de harcanmalıdır;
aksi halde, bilhassa ilköğretim okullarındaki çocuklarımız başta olmak üzere
bütün öğrenci gençlerimizin dinamik enerjileri olumsuz alanlarda harcanarak
giderek toplumsal yaralara yol açacak durumları ortaya çıkaracaktır. Bu çerçevede, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün yeniden yapılanması gereğini düşünmekteyiz. Uluslararası alanda
ülkemizi temsil edecek elit sporcular için ayrı, halkın, sporu alışkanlık
haline getirerek hayat tarzı yapabilecek organizeyi düzenleyecek ayrı
teşkilatlanmanın reorganizasyonları yapılmalıdır. Sayın
milletvekilleri, 57 nci hükümet, içinde bulunduğu zorluklara rağmen,
spora ve sporcuya olan desteğinin çabasını göstermiştir. Başarılı
sporcularımıza müşavirlik kadroları tahsis ederek; ancak, branş ve meslek
bilgileri dikkate alınmadan, sadece yabancı dil sınavıyla da olsa, 500 spor
uzmanını teşkilatlarına hizmet için şu günlerde alacaktır. Sponsorluk yasasını çıkararak, spora maddî
destek kaynakları sağlanmıştır. Ödül yönetmeliğiyle sporculara motivasyon
sağlanmıştır. Başarılı sporculara 33 yaşına kadar askerlik tecili kolaylığı
getirilmiştir. Sayın milletvekilleri, ülke ve millet
menfaatlarını ön planda tutması gereken bir zihniyetin spor politikasını, yine,
ülke ve millet menfaatlarına göre hazırlaması ve uygulamaya koyması gerekir.
Elbirliği içerisinde, modern dünya gereklerine hitap ederek, Türk sporunun lokomotifi
olan branşlarımıza daha sıcak, daha gerçekçi ve çözüm üretici bakmanın yine bu
ülke menfaatlarına olacağını bir kez daha hatırlatarak, sporda tesis, altyapı
ve teknik eleman statüsünde değerlendirilmesini istediğimiz antrenörlerin
geliştirilmesi konusunda maddî ve manevî desteğin yük olması düşünülmeden,
çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. BAŞKAN - Sayın Karakuş, sürenizi 3 dakika
aştınız. SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Bu
düşüncelerimle, yarın Yunanistan'da başlayacak Dünya Grekoromen Şampiyonasındaki
sporcularıma başarılar diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakuş. MHP Grubu adına, üçüncü konuşmayı yapmak
üzere, Nevşehir Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunun 2002 yılı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
açıklamak için, söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
ilk olarak "Türkiye Cumhuriyetini, kimsesizlerin kimsesi yapma gayreti
içinde olmalıyız" diyen Atatürk'ün talimatıyla, Kurtuluş Savaşında şehit
düşen askerlerin çocuklarına bakmak üzere, 30 Haziran 1921'de, Türkiye Çocuk
Esirgeme Kurumu adıyla kurulmuştur. Bugünkü adını ise, 1983 yılında 2828 sayılı
Yasayla almıştır. Kurum, katma bütçeli ve kamu
tüzelkişiliğine sahip bir genel müdürlük olup, sosyal ve ekonomik yoksunlukları
sebebiyle korunmaya, bakıma, yardıma, desteğe ihtiyaç duyan çocuk, genç,
özürlü, yaşlı kişi ve ailelere hizmet veren bir kamu kuruluşudur; ancak, bu
hizmetleri yerine getirmede birtakım zorluklarla karşılaşmıştır. Bunun yanında,
önce bu zorlukları tespit edip, sonra da bunları nasıl ortadan kaldırarak 65
milyon insanımızı kucaklayabilirizi ortaya koymamız gerekir. Bir defa, bu hizmetlerin yapılmasında
zorluk yaratan sebeplerin başında, ülkemizde artan şehirleşme, kırsal kesimden şehirlere
olan düzensiz göçlerle gecekondulaşma, yani, çarpık şehirleşme, toplumun
çekirdeği olan aile sistemimizde bozulmalara sebep oldu. Bu değişim, toplum
yapımızı değiştirdi. Çağın gereği hizmette çeşitliliğin artması da zorluğu
artıran faktörlerden birisidir. 1999 yılında yaşadığımız, asrın felaketi
dediğimiz deprem de kurumun yükünü artırmış, işini zorlaştırmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1974 petrol krizinden beri ülkemizde devam eden enflasyonist ekonomi, ahlakî
değerlerimizi erozyona uğratmış; bunun sonucu, aile yapısı çözülmeye başlamış,
kadın ve çocuklarımız sokaklarda çoğalmaya başlamıştır. Ekonomik sıkıntılar da hizmetteki zorluğu
artıran faktörlerdendir. Devletimizin ekonomik gücü arttıkça, verilen hizmetler
daha kaliteli ve bütün milletimizi kucaklayacak hale gelir. İşin hacmi
düşünüldüğünde, bütçeden ayrılan payla, hizmetleri eksiksiz yürütmek mümkün
değildir. Halen, kurumun 84 çocuk yuvası ve 103 yetiştirme yurdunda, 18 000
çocuk ve gence hizmet verilmektedir. Oysa, Devlet Planlama Teşkilatının
kayıtları, 0-18 yaş grubunda korunmaya muhtaç olanların sayısının 500 000'den
fazla olduğunu bildiriyor. Nüfusumuzun yüzde 12'si özürlülerden
meydana gelmektedir; yaklaşık 8-9 milyon eder. Buna karşılık, 2001 yılı eylül
ayı itibariyle, kurum, 55 rehabilitasyon merkezinde 3 599 özürlüye, yatılı ve
gündüzlü olarak bakım, eğitim ve rehabilitasyon hizmeti vermiştir. Yine,
nüfusumuzun, bugün, yüzde 7,14'ü 60 yaş üzerindedir. 2010 yılında bu oran yüzde
15 olacaktır. Buna karşılık, kurum, Ekim 2001 itibariyle 61 huzurevinde 6 240
yaşlıya hizmet vermektedir. Değerli milletvekilleri, hizmeti
zorlaştıran sebeplerden biri de devletin teşkilatlanmasının yanlışlığı, çarkın
ağır, hantal ve pahalı işlemesidir; demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam
işlememesidir. Sosyal yardım kurumları çeşitli ve dağınık; Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu, 2022 sayılı Kanun uyarınca ödeme yapılanların bağlı
olduğu kurum, yeşil kart uygulamasını yapan kurum gibi. Daha başkalarını da
saymak mümkün. Çokbaşlı bir uygulama verimi düşürür, kaynakları dağıtır.
Bunların her birinin mevzuatları da farklı ve bağlı oldukları bakanlıkların da
farklı olduğunu değerlendirdiğimizde, zorluğu daha iyi anlayabiliriz. Yaşadığımız çağda öne çıkan evrensel
değerler: İnsan haklarının en yüksek seviyede kullanılması, sosyal adalet,
fırsat eşitliğidir, yani, insanca yaşama isteğidir. Hızlı bilgi ve teknoloji
değişimi yaşanmaktadır. Bu değişiklikler, toplumların ve bireylerin yaşayış ve
davranışlarında yeni gelişmelere sebep olmuştur. Modernleşme, yukarıda
bahsettiğim gibi, çarpık kentleşme birtakım olumsuzlukları da beraberinde
getirmiştir. Eğitimsizlik, işsizlik, nüfustaki artışlar
ve yaşlanma, hastalıklar, sosyal yalnızlık, açlık, toplumu ayakta tutan
değerlerin erozyona uğraması, buna bağlı, ailede çözülme, uyuşturucu ve alkol
kullanımının artması, göçler, çevre kirliliği, konut yetersizliği, ekonomik
sıkıntılar, devletimizin sosyal devlet olmasını zorunlu hale getiren
sorunlardır. Sosyal devlet, bu sorunları ortadan kaldıran devlettir.
Uluslararası insanî gelişmişlik indeksine göre 85 inci sıradayız. Bu demektir
ki, sosyal devlet olmayı henüz başaramadık; ama, sosyal devlet, sadaka dağıtan
devlet de değildir. Bütün mesele, maddî ve manevî sahada insanlarımızın önünü
açacak imkânları ve politikaları geliştirip, sosyal adalet içinde kalkınma
hedefini gerçekleştirmektir. Önce, devletin teşkilatlanma yanlışlığını
ortadan kaldırmak gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, sosyal
yardım hizmetlerini, sosyal güvenliğin bir parçası olarak görüyoruz. Kurulacak
sosyal güvenlik ve yardım bakanlığı çatısı altında, sigortayı, emeklilik ve
sağlık sigortası olarak ikiye ayırıp, emeklilik sigortasını, Emekli Sandığı
kurumuyla, sağlık sigortasını sağlık sandığı kurumuyla yürütmeyi, üçüncü olarak
da sosyal yardım ve sosyal hizmet programını, bu kurumların tamamlayıcısı
olarak teşkilatlandırmayı öneriyoruz. Bunun içerisinde, gazilere yardım, 2022
sayılı Kanunun uygulanması, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla
yürütülen hizmetler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu faaliyetleri,
özürlü ve özel ilgiye muhtaç olanlara yönelik hizmetler, çağdaş ve entegre bir
sistem olarak, tek çatı altında yapılandırılarak, çok mevzuatlı, çokbaşlı
teşkilatlar birleştirilip, sosyal hizmetler genel müdürlüğü adını alacaktır.
Buna bağlı olarak yapılacak uygulamayla, yardıma muhtaç hiçbir çocuk, genç,
kadın, özürlü, ihtiyar açıkta kalmayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet imkânları yanında, gönüllü kuruluşların, vakıfların ve hayırseverlerin
de teşvik edilmeleri gerekir. Açları doyurup, çıplakları giydiren bir hakanın
milleti, elbette, Peygamberinin "komşusu açken tok yatan bizden değildir"
buyruğunu gözardı edemez. Yeter ki, devletimiz, uygun şartları sağlasın,
hayırseverlerin önünü açsın. Kadirşinas milletimiz, hayırseverlerini hiç
unutmaz; isimlerini, yaptırdıkları eserlere vererek ebedileştirir. Bu cümleden
olarak, Nevşehir'de, biri, Hacıbektaş İlçemizde, yakın tarihte, Sayın Bakanımız
Hasan Gemici Beyin açılışını yaptığı huzurevini yaptıran Rifat Kartal, diğeri,
Ürgüp İlçemizde yakında açılışını yapacağımız huzurevini yaptıran Memiş Aksoy
Beylerin şahsında, Türk Milletine hizmetleri geçmiş bütün hayırseverlere,
huzurlarınızda, ne kadar teşekkür etsem azdır. Bunun yanında, milletimiz, her
şeyi para gözüyle gören; lüks ve safahatından hiçbir fedakârlık yapmadan,
ekonomik kriz var diye yeri göğü inleten; şimdiye kadar yaptığı ekonomik
faaliyetleri, devlete yaslanarak yapan "biraz da kendi ayakların üstünde
dur" denildiğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti yok sayarak
devleti yönetmeye kalkan ver-kurtulcu, paragöz mandacıları da, hafızasının bir
köşesine kaydedecektir. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Taşkın, sürenizi epey
geçtiğiniz. MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Görecekleri
tahsilin seviyesi ne olursa olsun, çocuklarımıza, millî ve manevî değerlerimizi
mutlaka öğretmeliyiz. Kültür emperyalizminin saldırısından
çocuklarımızı, toplumumuzu korumalıyız. Tabiî, bu arada, özürlülerimizi ihmal
etmeden... Çocuklarımızı mutlaka koruma altına almalıyız; ama, özürlülerimize
de, mutlaka, gereken değeri vermeliyiz. Bu konuda da, bir kanun taslağı
komisyonlarımızdan geçti; inşallah, o da kanunlaşır ve özürlülerimizin derdine
deva olacak birtakım düzenlemeleri getirir. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve
şahsım adına, 2002 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşkın. MHP Grubu adına son konuşmayı yapmak
üzere, Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MELEK DENLİ KARACA (Çorum)
- Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Gümrük
Müsteşarlığının bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubumuzun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel,
Yüce Heyetinizin ve aziz milletimizin içerisinde bulunduğumuz ramazanı şeriflerini
ve yakında idrak edeceğimiz ramazan bayramını huzurlu ve sağlıklı geçirmelerini
Cenabı Allah'tan diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, gümrük kavramı
devlet olmanın önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Millî ekonominin
gelişimi ve korunması açısından gümrükler, geçmişten bugüne daima önemini
muhafaza etmişlerdir. Netice olarak, gümrükler, devlet hâkimiyetinin
sağlanmasının en gerekli olduğu kurumlarımızdan biridir. Gümrük Müsteşarlığı ise, Gümrük Kanunuyla kendisine
verilen "Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesine giren ve çıkan eşyaya, taşıt
araçlarına uygulanacak gümrük kurallarını belirlemektedir" hükmü
çerçevesinde işlem yapmaktadır. Ancak, bugün, bir yandan, ileri teknolojilerin
ve bilimsel gelişmelerin ülke sınırlarının çok ötesinde evrensel boyut
kazanması; öte yandan, uluslararası terörizm, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı;
diğer taraftan ise, nükleer madde ve atıkların uluslararası ticarete konu
olmaları karşısında, gümrük kadrolarının uzmanlaşması, gerekli her türlü
tesisatla donatılması ve gümrük kapılarının günümüz ve uygar dünya şartlarına
göre yeniden düzenlenerek, çağdaş ve modern bir görünüme kavuşturulması zorunlu
hale gelmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gümrük Müsteşarlığının 2002 konsolide bütçe tasarısı içerisindeki payı sadece
yüzde 1,2'dir. Toplam 113 trilyon 85 milyar liralık bütçenin 36 trilyon lirası
yatırım harcamalarına ayrılmıştır. 36 trilyonun büyük çoğunluğu, dış proje
kredisine dayanmakta olup, söz konusu kredinin tamamı gümrüklerin
modernizasyonu projesine ayrılmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karaca, buyurun, size
eksüre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim. MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - Teşekkür
ediyorum. Söz konusu gümrüklerin modernizasyonu
projesinin büyük bir bölümü sonuçlandırılmıştır. Bugünkü tarih itibariyle
gümrük işlemlerinin yüzde 98'inin bilgisayar ortamında gerçekleştirildiği,
mükelleflerin yaklaşık yüzde 36'sının gümrüklere uğramadan, doğrudan kendi
bürosunda beyanda bulunabildiği bir noktaya gelinmiştir. Yani, kısa ifadeyle,
kanunî ticaret işlemlerinin yüzde 98'i, artık, bilgisayar ortamında
yürütülmektedir. Bu takdire şayan gelişme için, başta 57 nci hükümet ve onun
Sayın Bakanı olmak üzere, emeği geçenlere milletimiz adına teşekkürü borç
biliyorum. Sayın Başkan, sayın üyeler; gümrüklerin
görevi, sadece yasal ticarete ait gümrük işlemlerini yürütmek değil, aynı
zamanda, yasadışı eşya, taşıt ve insan trafiğine de engel olmaktır. Geçmiş
yirmi yılda ülkemizin içerisinde bulunduğu, devamlı mücadele verdiği, dünyanın
ise henüz yeri farkına vardığı terörizmin geldiği son noktayı düşündüğümüzde
gümrüklerin önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kadar büyük önemi haiz olan ve yasal
ticaretin de yüzde 100'e yakın kısmının bilgisayar ortamında kontrol edildiği
gümrük kapılarındaki tesislerin ve söz konusu kapılarda iptidaî ortamlarda
görev yapan personelin çalışma şartlarının düzeltilmesinde büyük gayretler sarf
edilmelidir ve sarf edilmeye başlanılmıştır. Şöyle ki: Çağdaş ve etkin bir
teşkilat yapılanmasına gidilmesi amacıyla, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının
Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddelerinin
değiştirilmesi yönünde çalışmalara başlanılmıştır. Bu çerçevede, idarenin taşra
yapılanması küçültülerek ve çokbaşlı yönetim sistemi kaldırılarak, hizmette
kalitenin artırılması, dinamik bir yapı kazandırılması, hem malî hem de
personel yönünden tasarruf sağlanması amaçlanmıştır. Ancak, bir diğer gerçek vardır ki, gümrük
idarelerinin çoğunun hizmet binaları ve diğer tesisleri, uzun yılların ihmali
sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. Batıda İpsala, doğuda Gürbulak, güneyde
Cilvegözü gümrük tesislerimizde modern yapılanmaya gidilmesi ve ülkemizin en uç
noktalarında sosyal yaşantıdan uzak hizmet veren, yılda yaklaşık 80 milyar
dolar dışticaret işlemini emanet ettiğimiz personele insanca yaşamanın şartları
sağlanmalıdır. Son dönemlerde, Gümrük Müsteşarlığının kendi imkânlarıyla
yürütmeye çalıştığı sosyal etkinlikleri bu kapsamda takdirle karşılıyorum.
Ayrıca, kurulun bilgi otomasyonu çerçevesinde, bu teknolojiden yararlanabilecek
kadroların işe alınmasının yanı sıra, mevcut kadroların hizmetiçi eğitimine hız
verilmesi ve özellikle yabancı dil bilgilerinin artırılması gereğine
inanıyorum. Birçok olumsuzluğa rağmen, Gümrük
Müsteşarlığı tarafından 2001 yılının ilk on ayında yakalanan kaçak eşyanın
değeri 109 trilyondur. 2002 yılı bütçesinin 113 trilyon olduğu düşünülürse,
gümrük personelinin, ellerindeki kısıtlı imkânlara rağmen, büyük başarı sağladıkları
da anlaşılacaktır. Önemli bir noktaya daha değinmek
istiyorum. Gümrükler, devlet hayatında, maalesef, rüşvet ve yolsuzluk
iddialarının en fazla söylendiği birimlerden birisidir. Halkın sağlığıyla
oynayan ve bundan maddî kazanç sağlayan, yolsuzluk ve suiistimal yapan,
milletimizin kanını emenlerin üzerine, hiç korkmadan, süratle gidilmelidir.
Nitekim, zaman zaman, geçmişe dayanan çeşitli yolsuzluk iddiaları ortaya
atılmışsa da, 57 nci hükümetin, gerekli ve zecrî tedbirler alarak
yolsuzlukların üzerine gitmesini ve önlemesini olumlu bir gelişme olarak
kutluyoruz. Biz "önce milletim, memleketim, sonra ben" diyebilecek,
millî mefkûreye bağlı, imanlı ve inançlı, sağlam kadroların yönetimin her
kademesine getirilmesiyle, yolsuzluk iddialarının ve şayiaların önüne
geçilebileceğine inanıyoruz. Bu arada, bir hatıramı da buna ilave etmek
istiyorum. 1980'den sonra Numune Hastanesine ziyaret için gittiğim bir zamanda,
siyasî kişiliğimi ve düşünce tarzımı bilmeyen, yeni tanıştığım bir hanım
"senelerce Gümrük ve Tekel Bakanlığının sekreterliğinde çalıştım;
bakanların arasında bir tanesini tanıdım ki, tamamen tarafsız bir görüşle,
devlete en büyük hizmeti, en yüce hizmeti, fedakârca veren bir bakandı"
demişti. Evet, bu bakan, menfur bir suikastla terörizme kurban olan rahmetli
Gün Sazak'tı. Milletimin adına, huzurunuzda, rahmet ve şükranla anıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Avrupa Birliğine girme çalışmalarını yaptığımız bu aşamada, ülkemiz, 1996
yılında Gümrük Birliği Antlaşmasını imzalamış olup, 57 nci hükümet döneminde de
Gümrük Kanunu Meclisten geçirilmiştir. Bu kanun, sanayicimize ve bütün iş
hayatımıza önemli kolaylıklar sağlamıştır. Yine, bu kanuna göre, gümrük
mevzuatı, Avrupa Birliğinin ve günün gelişen şartlarına uyumlu bir hale
getirilmiştir. Sözlerime son vermeden önce bir noktaya
daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Otomasyon projesini tamamlayan gümrük
teşkilatının, gerek bu alanda çalıştıracak teknik ve uzman personel ihtiyacının
karşılanması, gerekse idarî yapılanmanın yeniden düzenlenerek hizmette
kalitenin artırılması amacıyla hazırlanan ve halen Plan ve Bütçe Komisyonu
gündeminde bulunan Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Kanununun bir an önce
yasalaşması için gereken çabanın gösterilmesini temenni eder; 2002 yılı
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi,
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına, saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karaca. Şimdi söz, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, birinci sırada, Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın'ın. Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti Grubu
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN
(Siirt) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerimin başında, Sayın Başkan ve Yüce
Heyetin saygıdeğer üyelerine, şahsım ve AK Parti Grubu adına saygılarımı
sunuyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, değişen
ve gelişen dünyada imkân ve kaynaklarını çağa uyarlayan ülke ve yönetimler,
ülkelerini kalkındırmış, insanlarının refah seviyelerini yükseltmiştir. 150
yıldır yüzümüzü çevirdiğimiz Batılı ülkelere baktığımızda, desantralizasyon
denen, yerinden yönetim ile ademimerkeziyetçiliği yerleştirerek, kalkınmayı
başarabilmişler. Ne var ki, zenginlikler arasında giderek fakirleşen toplum ve
kötü yönetim, ülkemizde, çok acil ve ivedi bir temel yapısal reform ihtiyacını
önümüze getirmektedir. Merkezî yönetimdeki ısrarlı anlayışın ve ademî
merkeziyetçilikten ısrarla kaçışın bu ülkeye getirdiği faturayı, şu görüşmekte
olduğumuz Köy Hizmetleri bütçesi içerisinde çok açık bir biçimde görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, 1 katrilyon 200
trilyonu aşan Köy Hizmetleri bütçesine baktığımızda, bu kurumun bütçesi birçok
bakanlığın bütçesinden fazladır. Adalet Bakanlığının 2, Tarımın 3, Turizmin 10,
Çevre Bakanlığının 10 katı büyüklüğünde bir bütçe. Katrilyona varan personel
ücret ve cari harcamaları yanında, yatırımlara ayrılan sadece yüzde 15 olmakla
birlikte, bunun içinde akaryakıtı, yedek parçası ve maalesef, büyüyen ve
kendini besleyen kurumun lojman projeleri de var. Yani, sözün özü, kurum, kendi
kendini büyütmekte ve beslemektedir. Bunun yanı sıra, 52 000 civarındaki, ücret
sendikacılığıyla, memurdan iki kat fazla ücret alan işçi sayısı, 6 000'i
aşan memur kadrosu, 58 000'e varan
personel... Şunu da şükranla ve minnetle arz ediyorum,
ifade ediyorum: Sayın Bakanımızın 4,5 yıllık bakanlığı döneminde bir tek
personel almayışı, dikkate ve takdire şayan bir politikadır. Kendisini, buradan
tebrik ediyorum. Ülkemizin bugün şiddetle muhtaç olduğu temel ihtiyaç, dürüst
ve kaliteli yöneticidir. Bunu görüyoruz Sayın Bakanımızda. Parlamento
tarihimizin müstesna bir şahsiyetidir. Şahsen, saygı ve minnetimi ifade
ediyorum. Üretilen hizmetleri, şöyle, Bayındırlık
birim fiyatlarıyla değerlendirdiğimizde, 1 katrilyon 300 trilyona varan bu
bütçenin köylüye getirdiği hizmet, sadece 80-90 trilyon mertebesindedir. Yani,
siz, bütçeye 1 katrilyon 300 trilyon koyuyorsunuz; ama, burada, amaç olan
köylüye hizmette ise, sadece 70-80 trilyonluk bir hizmet yapıyorsunuz. Yani, bu
kurum, âdeta, kendi kendisini beslemektedir; milletin verdiğinin onda 1'ini
köylüye vermektedir. Yani, millet, 1 katrilyon 300 trilyon veriyor, ona karşı
çok cüzi bir pay alıyor ve bunun yanında çok garipsenecek bir durum var. Şöyle
bakıyoruz, 25 yıllık süre içerisinde bu kuruma aktarılan 20 milyar dolara baliğ
kaynağın 17 milyar doları, personel ücretleri ve cari harcamalara gitmiş. Değerli milletvekilleri, bu 20 milyar
doların sadece 3 milyar doları hizmete dönüşmüş. Yani, düşünüyorum, eğer 17
milyar doları, biz, köylümüze, köylerimize aktarmış olsaydık, öyle zannediyorum
ki, bizim köylerimiz, İsviçre köylerine dönecekti, belki de, Hollanda'nın
üretim ve ihracat patlaması yapan köylerine dönecekti. Niçin, köylerimiz, şu
an, açlık ve sefalet içerisinde kıvranmaktadır?! Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi, bakıyoruz, IMF'den 3-5 milyar alabilmek için, neredeyse egemenlik
haklarımızdan, maalesef, tavize açık bir ülke haline geldik. Şu tüketilen
kaynakların, böyle israfların vahametini bir başka cepheden görüyor ve
üzülüyoruz. Bununla da bitmedi; rakamlara
baktığımızda, dünyanın, tartışmasız, en büyük araç gereç parkı... Hatta,
araştırılmış, Çin'de bile bu büyüklükte, bu boyutta bir makine parkı yok. 800
trilyona baliğ olan bir makine parkı, 21 970 iş makinesi; dozeriyle,
greyderiyle, yükleyicisiyle, kamyonuyla devasa bir kuruluş; ancak, hizmetlere
baktığımızda, çok basit, kısır ve primitif. Buna rağmen, bu devasa kuruluşun yapmış
olduğu hizmetlere bakıyoruz, gerçekten, merkezin hedeflediği hizmet boyutu çok
küçük. Fakat, ne var ki, mahallî idareler, valilikler ve il özel idareleri
marifetiyle, hakikaten, Genel Müdürlüğün hedeflediği asfaltın çok çok üzerinde
bir asfaltlama yapılıyor ve maalesef, her il özel idaresi ve valiliğin
kaynakları da aynı değil ki. Bakıyorum Siirt'e: Siirt'te Genel Müdürlüğün hedef
koyduğu asfaltlama çalışması bitirilmemiş; niye; çünkü, akaryakıt bitmiş. Benim
Siirtli köylüm, hâlâ, köyüne eşek ve katır sırtında ulaşabiliyor; bu, esef
verici ve hazin bir manzaradır. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Otoyol de de
anlayalım, eşek, katır mı kaldı! AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Köy Hizmetlerinin merkeziyetçi inadı, maalesef,
koalisyonda ortaklar arasında da bir münakaşaya, bir tartışmaya sebep oldu.
Bakıyoruz, haklı bir tespit olarak, koalisyon kurulurken, protokolde Köy
Hizmetlerinin ilgası, lağvı öngörülüyor; ancak, bu unutuluyor, daha sonra,
Sayın Derviş'in gündeme getirmesiyle, ANAP, bu meseleyi gündeme getiriyor ve ne
var ki, bir kentli parti görünümündeki ANAP, taşraya iktidarı talep ederken,
yerel yönetimlere iktidarı talep ederken, bizim Köy-Kent Projesinin mimarı
Sayın Başbakanımız, ısrarla il özel idarelerine karşı çıkıyor. Çok çelişkili ve
esef verici bir manzara. Köy-Kent Projesine bakıyoruz... (DSP sıralarından
gürültüler) MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Neden esef
verici olsun!.. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur sayın milletvekilim... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Sayın
milletvekilim, bakınız... Bakınız, eğer, ihtiyaç sırasına göre... BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar..
Bir dakika... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - "Esef
verici" diyor, neden esef verici olsun ki... BAŞKAN - Siz, efendim... Sayın Aydın,
cevap vermeyin... Lütfen... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - ...siz
Köy-Kent Projesini realize edecekseniz, bu projeyi siz güneydoğuda niye realize
etmediniz?! NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Siirt'te de
var beyefendi... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Siirt'te
yok... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim...
Müdahale etmeyelim arkadaşlar, burada bakanlar oturuyor... Arkadaşlar,
lütfen... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yukarıda Allah var;
gerçekleri söyle! NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) - Siz, Siirt'i
de bilmiyorsunuz!.. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Kardeşim,
Siirt'te üç tane, beş tane yapmışsın... Bakınız, 2001 yılında, Köy
Hizmetlerinin, Siirt'e, tamı tamına aktardığı kaynak 2 trilyon... 2 trilyon... YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Hayır
efendim... BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin,
bakın, siz konuştuğunuz zaman, kimse müdahale etti mi? (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) Canım, hükümet var burada, cevap verecek.
Neyse, müdahale etmeyin... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) -
Mesudiye'nin 9 köyüne, sadece 3 000 nüfuslu 9 köyüne 20 trilyon... Siirt'in 300
000 nüfusuna 2 trilyon... Mesudiye'de Köy-Kent Projesi dahilindeki bir köye 2
trilyon... ALİ GEBEŞ (Konya) - Güneydoğuya ne
yaptınız? AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Efendim,
olur mu öyle şey yahu! BAŞKAN - Sayın Aydın, siz onlara bakmayın;
o arkadaşlarımızın bir kısmı güneydoğunun ne olduğunu bilmiyor daha. Onun için,
lütfen... MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Sen biliyor
musun? BAŞKAN - Bilmiyorsunuz da onun için... MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Mesudiye'nin
neresi olduğunu sen biliyor musun? BAŞKAN - Herhalde. MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Hadi canım! BAŞKAN - Muhatabım siz değilsiniz. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli
milletvekili arkadaşlarım, geleceğimize başı dik bakabilmemiz için, ülkeyi geri
bıraktıran sorunları burada tartışmalıyız. Böyle, bu lüks ortamda sefa sürerek,
yumuşak, rahat koltuklara oturarak milletin sorunlarını çözemezsiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Arınç orada
oturuyor. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan,
müdahale ediyorlar. BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar!
Grubunuz konuştuğu zaman kimse müdahale etti mi?! AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Zaten,
bakınız, bu suni ve uzlaşmacı hükümet anlayışı da, ahenginiz de bu Köy-Kent
meselesiyle ortaya çıkmış, görüyoruz... ALİ GEBEŞ (Konya) - Sen kendine bak! AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) -Sizler,
demokrasiyi ve ademi merkeziyetçiliği getiremezsiniz; çünkü, sizin
beslendiğiniz kaynaklar, bu merkeziyetçi anlayıştır. Bu memlekete, siz, yerel yönetimi,
demokrasiyi getirmediğiniz müddetçe, bu milleti zillet içerisinde
bırakacaksınız. Sizin yapacağınız en güzel şey, bir an
önce gitmektir (MHP sıralarından gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Senden mi
öğreneceğiz? BAŞKAN - Sayın Aydın, bir dakikanızı rica
ediyorum. Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok.
Rica ediyorum, müdahale etmeyin konuşmacıya. Burada hükümet var; çıkar, cevap
verir... Siz kendinizi hükümetin yerine niye koyuyorsunuz?! AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bakınız,
ben sık sık köye gidiyorum ve her dönüşte yüreğim... (MHP sıralarından
gürültüler) ALİ GEBEŞ (Konya) - Ne demek istiyorsun?.. BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, müdahale
etmeyin. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Burada
rakamlar konuşuyor. Bakınız, ben, Sayın Bakanı şükranla,
minnetle ve saygıyla anıyorum; ama, burada vatandaşı dışlayan, geniş halk
kitlelerini unutan, hesap dışı bırakan bir politika sergiliyorsunuz; bütün
söylediklerinizin zıddını yapıyorsunuz. ALİ GEBEŞ (Konya) - Ne demek istiyorsun?
Bizim kaynağımız belli, sen kendine bak. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) -
Unutmayınız ki, bu değişim olmadıkça, seçim olmadıkça, halkın ümidi yeşermez.
Halk, ümidini yitirmiştir. Güneydoğu insanı, Orta Afrika insanının zilletinden
daha aşağılara düşmüştür. MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Duygu sömürüsü
yapma be!.. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Duygu
sömürüsü yapmıyorum. MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Yapıyorsun... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) -
Yapmıyorum. Git, milletin haline bak sen! BAŞKAN - Müdahale etmeyin konuşmacıya... MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Duygu sömürüsü
yapma be!.. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Her şeye
rağmen, yakında idrak edeceğimiz Ramazan Bayramının bu milletin bir nebze
refahlamasına vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum; ama, bu milletin
tükenen ümitlerinin yeşermesi için, siz, bundan sonra bu millete ümit
aşılayamazsınız; ümitler kaybolmuştur. (MHP ve AK Parti sıralarından karşılıkla
konuşmalar) BAŞKAN - Sayın Aydın, siz konuşmanıza
devam ediniz. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Neyse... Bizi teselli eden bir tek Galatasaray var.
Bu akşam Galatasaray'ı izleyeceğiz ve teselli bulacağız. Bu duygularla, ya değişim ya seçim. En derin saygılarımla. (AK Parti
sıralarından alkışlar, MHP ve DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın. Sayın milletvekilleri, bakın, biraz önce
iktidar grubunun milletvekilleri konuştu, kimse müdahale etmedi. Yani, her
konuşmacı sizin hoşunuza gidecek şekilde konuşamaz ki, Türkiye'nin sıkıntıları
var. Yani, siz iktidardasınız, rahatsınız da... (MHP ve DSP sıralarından
gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Çevik, lütfen... Bakın, sabahtan beri arkadaşlara müdahale
ediyorsunuz. Bir iktidar partisi milletvekilinin sorumluluk taşıması lazım.
Rica ediyorum efendim, yani, şimdi burada herkes... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, ben size söz vermedim
Sayın Çevik; lütfen, oturur musunuz yerinize... (MHP ve DSP sıralarından
gürültüler) Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi
yönetmenin bir usulü var. Rica ediyorum. Bakın, sabahtan beri müdahale etmedim,
yani burada 550 milletvekili var, herkes konuşursa burada müzakere olur mu?
Lütfen, herkes sorumluluğunu bilmeli ve susmalı. Burada hükümet var, hükümet,
söylenen sözlere cevap verir; ama, siz kendinizi hükümetin yerine koyarsanız... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, üslup
çok önemli. BAŞKAN - Rica ediyorum... Grup
başkanvekilleri de gruplarına hâkim olsunlar. Efendim, AK Parti Grubu adına ikinci
konuşmacı, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun. Sayın Alptekin, siz buyurun ben süreyi
vereceğim. AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN
(Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
AK Partinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum, bu çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Konuşmama, Çocuk Esirgeme Kurumu ve sosyal
hizmetler konusuna öncelik vererek başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, konumuzun, 2002 yılı
bütçesi içinde en önemli bölüm olarak gördüğümüzü ifade ederek sözlerime
başlıyorum. Çünkü, bu kurumlar vasıtasıyla sosyal ve ekonomik nedenlerle
korumaya, yardıma ve desteğe ihtiyacı olan çocuklara, gençlere ve özürlülere,
yaşlı kişi ve ailelere yardım eli uzatılmaktadır. Böylece, hizmet, çok geniş
bir alanı kapsıyor. Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu
üzere, cumhuriyet Anayasasının değişmez nitelikleri, demokratik, laik, sosyal
devlettir. Dolayısıyla, bu, devletin anayasal bir görevidir. Değerli arkadaşlarım, hal böyleyken,
şimdi, ülkemizdeki duruma bir göz atalım. Nüfusumuzun yüzde 20'den fazlası 15
ile 24 yaş arasındaki gençlerden oluşuyor; yine, nüfusumuzun yüzde 7'si 60
yaşın üzerindeki yaşlı insanlardan oluşuyor; yine, yapılan bir hesaplamaya
göre, 2010 yılında yaşlı nüfusumuz, nüfusun yüzde 15'ini teşkil edecek;
dolayısıyla, nüfusumuzda yaşlanma var. Gençlerle ilgili durumumuz ise hiç iç
açıcı değil. Bakınız, takriben 1 milyon sokak çocuğu var, 6 milyon çocuk işçi
var; çalışan çocukların yüzde 78'i ise okuyamıyor. ILO raporlarına göre,
Türkiye, iş kazasında, Avrupa'da, maalesef, birinci ve iş kazasına uğrayanların
yüzde 30'u ise bu çocuklar. Her yıl,
ortalama 1 milyon lise mezunu açıkta, işsiz, gayesiz, kahvelerde ve boş
geziyor. Bir başka dehşet verici durum ise en çok
sigara içen ülkelerde 22 nci sıradayız; 22 milyon tiryaki, 20 milyon pasif
içicimiz var! Türkiye'de kişi başına 17 ile 20 litre arasında alkol tüketiliyor
ve Türkiye'de yılda 827 trilyon lira sigaraya, 229 trilyon lira ise alkole
harcıyor. Türkiye'deki 27 milyon çocuktan, bunun üçte 1'i olan 9 milyon
çocuğumuz sağlıksız ve açlık sınırında. Değerli arkadaşlar, hal böyleyken, 1982
Anayasası devlete ne gibi görevler yüklemiş, bir de buna göz atalım: Anayasanın
56 ncı maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir şekilde yaşama hakkına
haizdir" deniliyor. Anayasanın 58 inci maddesinin başlığı "Gençliğin korunması"
dır; bu maddede "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu
maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten
korumak için gerekli tedbirleri alır" deniliyor. Yine, Anayasanın 60 ncı
maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına haizdir" deniliyor. Yine,
Anayasanın 61 inci maddesinde "Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum
hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur...
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü
tedbiri alır" deniliyor. Şimdi,
mevcut bütçeye göz attığımız zaman, bütçeden verilen bilgilere, Sayın
Bakanın açıklamalarına göre, bugüne kadar, devlet, bu ihtiyaçların çok cüzi bir
kısmını karşılayabilmiş. Bu bütçeyle ve bu devlet anlayışıyla, meselenin çözümü
ufukta görünmüyor. Değerli arkadaşlar, bin yıllık şanlı
tarihe sahip milletimiz, bu meseleleri geçmişte nasıl çözmüş hiç düşündük mü?
Dünya devletleri bu meselelere, konulara nasıl bakıyor, nasıl çözüm arıyor bunu
araştırdık mı? Bir an için devletimizin çok zengin
olduğunu düşünelim. Çocuğa, gence, yaşlıya, sakata, bakış açımız materyalist
bir anlayışla olursa, bunu çözemeyiz. Devasa tesisler kurarız, büyük yatırımlar
yaparız; ama, içi boş, manadan ve gayeden uzak kalır; çünkü, bu çocuklar, bu
gençler, yaşlılar, sakatlar elbette bakılmak, korunmak ve insanca yaşamak
istiyorlar; ama, bunlardan çok daha fazla, sevgi istiyor, şefkat istiyor,
muhabbet istiyor; bunları nasıl sağlayacağız; bunları hiç düşündük mü? Halbuki, ecdadımızın kurduğu hayır
kurumları, vakıflar, imarethaneler, şifahaneler, gureba hastaneleri, sivil
toplum örgütleri, gönüllü kuruluşlar, okullar bütün bu problemleri çözmüş; aç,
açık, yoksul, hasta kalmamış o dönemde, her zaman için bu insanlara sahip çıkan hayırseverler var. Bunlar ortada;
çünkü, bizim ecdadımız, komşusu açken asla tok yatmamış. Bugünkü devlet ve hükümet anlayışı ise, bu
kurumları teşvik edeceğine, onları zararlı görüyor, baskıcı bir devlet
anlayışıyla "her şeyi ben yaparım" diyor; ama, ne hazindir ki,
ağzına, burnuna bulaştırıyor. Bizim ecdadımız öylesine geniş ve şefkatli
ki -dikkatinizi çekiyorum- evde çalışan bir hizmetçi veya korunmaya alınmış bir
genç kızımız, evde çalışırken, evin hanımının, beyinin, o evin eşyalarını
hasbelkader kırar, bir zarar verirse, bu zararı karşılayacak vakıflar bile
kurmuş. Göçmen kuşlardan leylekler, yaralanmış, sakatlanmış, uçamıyor,
göçemiyorsa, bu sakat leyleği koruyan vakıflar kurmuş bizim ecdadımız. Değerli arkadaşlar, bu yozlaşma, bu kötü
gidişe, maalesef, belli birkısım televizyon, radyo ve basın da, üzülerek ifade
edelim ki, destek vermiştir ve vermektedir. Ahlakî değerlerin yok edildiği
zararlı yayınları, paparazzileri, programları, lüks hayatı ve alnını
terletmeden kazananların televizyonlarda ballandıra ballandıra anlatılan
hayatları, yaşantıları, düğünler, eğlenceler... İşte, bu, toplumda derin
yaralar açmıştır. Buna seyirci kalanlar, doğan ve doğacak kötülüklerin asıl
mesulü onlardır, onların vicdanları sızlamalıdır. Toplumun büyük bir kesiminin,
maalesef, güven duymadığı bu hükümet, genel nüfusun yarısını oluşturan bu
gençlere, bu insanlara ne vaat ediyor, asıl konuşulması gereken budur değerli
arkadaşlarım. İş mi vaat ediyor; aş mı vaat ediyor, yeni bir meslek mi vaat
ediyor? İşsiz, mesleksiz, aşsız bu insanların ne gayesi ne ümidi ne de bir
çalışma azmi olabilir. Hükümet, bunun çözümünü konuşmalıdır burada ve çözümünü
getirmelidir. Diyelim ki, işi de verdik, aşı da verdik; bana göre, yine
ümitsiziz. Plan ve Bütçe Komisyonuna takdim edilen
Sayın Bakanın konuşmasında ve beş yıllık kalkınma planı çerçevesinde hazırlanan
bazı çalışmalarda; çocuk, sosyal hizmetler ve yardım, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı, beden eğitimi ve spor, güzel çalışmalar... Bu çalışmalar
yapılmış, inceledim değerli arkadaşlarım; bu çalışmalar için komisyonlara, akla
gelen herkes çağrılmış, altkomisyonlara akla gelen herkes çağrılmış; ama,
baktım ki, bu komisyonlara, Diyanet İşleri Başkanlığından Allah için bir tek
uzman çağrılmamış, ilahiyat fakültelerinin ilgili kürsülerinden bir tek insan
çağrılmamış, bu, nasıl olur değerli arkadaşlar?! Bu konunun, hükümetçe mutlaka
açıklanmasını diliyorum. Değerli arkadaşlar, henüz üç gün önce, bir
televizyon programında, bir din görevlisi, görme özürlülere, bedensel
engellilere bir konferans verdiğini ifade ediyor. Bu konferansta, konuşma,
işaretlerle çevrilmiş ve İslamın temel kurallarını, İslamın şartlarını
anlatmış. Daha sonra, bu özürlülerle yapılan konuşmada, dehşet verici ki, bu
özürlüler, bu konuları ilk defa duyduklarını ifade ediyorlar değerli
arkadaşlar. Devlet, hükümet, milletine, halkına, gençliğine her şeyi
öğretirken, dinini, diyanetini ve maneviyatını da öğretmek zorundadır.
Öğretemezsek ne olur değerli arkadaşlar; bunu, siz düşünün! Maneviyattan, yani,
ahlaktan, saygı, sevgi, ana, baba, vatan, millet sevgisi nasıl aşılacak böyle
olmazsa bu gençlere, bu insanlara?! Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, haram
ile helali, başkasının hakkına, ırzına tecavüz etmemeyi, insan ve toplum
hayatının sadece bu dünyadan ibaret olmadığını nasıl öğreteceğiz bu
gençlerimize?! İşte, bunlar öğretilmezse, laiklik adı altında inanç düşmanlığı
yapılırsa, devleti soymak maharet olur, aileler parçalanır, dedeye
"moruk", nineye "kocakarı" diyen ve ona uykusuz gecelerde
yemeyip yediren anne ve babasını huzurevine şutlamanın yolunu arayan bir nesil
yetişir. BAŞKAN - Sayın Alptekin, süreniz çok az
kaldı efendim; son arkadaşınıza 5 dakika kaldı. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, babanın evladına bırakacağı en büyük miras, iyi bir eğitimdir; ancak,
bu eğitim, manen teçhiz edilmelidir ki, moral değerler yüksek olsun. Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzle ilgili de birkaç kelime söylemek suretiyle, konumu toparlamak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, şükredelim ki, Avrupa,
Rusya ve diğer gelişmiş ülkelerin yanında en genç nüfusa sahibiz. Ekonomiyi
batırdık; hiç olmazsa, gençliğe sahip çıkalım. Batı çökmüştür; bugün, Batı
yaşlı bir nüfustur; Batı'da, artık, insanlar, çocuk sahibi olmak istemiyor,
köpekle yaşıyorlar, bir çocuk yerine bir köpek besliyorlar. Bu gençliğe, bu
genç nesle sahip çıkalım; ama, sahip çıkarken de, maddeten, manen, fikren, her
yönden iyi teçhiz edelim. Ülkemizde, spor faaliyeti devlet eliyle
yürütülmektedir; buna gayret ediliyor. Sayın Bakanımız ve Genel Müdürlüğümüz
hakikaten, gayret ediyor; bütün çalışmalarını inceledim. Biliyoruz ki, sağlam
kafa sağlam vücutta bulunur; sağlam bir nesil yetiştirmek durumundayız. Bunun
için, gençler başta olmak üzere, herkesin spor yapmasına gayret göstermeliyiz.
Spor yapanların miktarı, Türkiye'de binde 1'lerle ifade ediliyor; halbuki,
Avrupa ülkelerinde spor yapanlar yüzde 25. Değerli arkadaşlarım, Portekiz'in
nüfusu 10 milyon, en az 2 milyonu spor yapıyor; Danimarka'nın nüfusu 5 milyon,
2 milyonu spor yapıyor; Fransa'nın nüfusu 55 milyon, 13 milyonu spor yapıyor;
Almanya'nın nüfusu 80 milyon, 24 milyon insan spor yapıyor; İtalya'nın nüfusu
57 milyon, 14 milyon insan spor yapıyor. Öyleyse, buna heveslendirmek lazım.
Yine, bizzat, devletin, hükümetin
ifadelerine göre, spor yapanlar yüzde binlerle ifade ediliyorsa, burada bir
sakatlık var. BAŞKAN - Sayın Alptekin, arkadaşınıza süre
kalmadı. Arkadaşınızın 2 dakikası kaldı; takdiri size bırakıyorum. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Batı ve Amerika, sporu devlet kanalıyla yürütmüyor; halkına bunu
teşvik ediyor, halkın desteğiyle yürütüyor. Dolayısıyla, biz de, ecdadımızın
yaptığı gibi, ecdat sporları başta olmak üzere, sporumuzu milletin desteğiyle
yaparsak çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Her iki genel müdürlüğün bütçelerinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin. AK Parti adına son konuşmayı yapmak üzere,
Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında,
vergi gelirlerimizin çok önemli bir kısmını tahsil eden gümrüklerimizin
öneminden bahsetmek istiyorum. Gümrükler, devlet hâkimiyetinin sağlandığı
önemli kurumlarımızdandır. Bu teşkilatımızı, sadece vergi toplayan, giriş çıkışları
kontrol eden bir kurum olarak değerlendirmenin yanlış olacağı kanaatindeyim;
çünkü, gümrükler, bir ülkenin, tarımdan turizme, sanayiden hayvancılığa, insan
sağlığına kadar birçok alanda önemli hizmetler vermektedir. Gümrük denince akla, yolsuzluk, rüşvet,
kaçakçılık, vurgun, soygun gelirdi. Sayın Bakanın, gümrüklerin bu şaibe ve
görüntüden kurtulması için önemli gayretleri olduğunu biliyoruz, bu gayretleri
de takdirle karşılıyoruz. Bu çalışmaların başında gümrüklerin modern
teknolojiyle donanımı ve otomasyonu gelmektedir. Ancak, yapılan otomasyon
çalışmalarında, malların gümrükte bekleme süresinde önemli bir mesafe
katedildiği halde, malların kontrol ve analizinde aynı başarı sağlanamamıştır.
Gümrüklerde teknolojik donanım ve otomasyona paralel olarak kalifiye insan
faktörüne de gereken önem mutlaka verilmelidir. Çünkü, teknolojinin
değişmesiyle birlikte, zihniyetlerin de değişmesi gerekmektedir. Aksi takdirde,
bütün iyiniyetli girişimler sonuçsuz kalacaktır. Zira, Dünya Bankası 2001 yılı
raporunda, ülkemizde en yüksek oranlı rüşvetlerin gümrüklerde görüldüğü, bu
konuda yüksek miktarlarda ve dolar bazında tarifeler uygulandığı
belirtilmektedir. Bu rapor, maalesef bizim endişelerimizi haklı çıkarmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun size zaman
veriyorum, konuşmanızı tamamlayın. Biraz süratle tamamlarsanız memnun olurum. EYÜP FATSA (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, 1995 yılında gümrük
birliğine giren ülkemiz, gümrük birliğinin ardından, bu birliğin ne getirip, ne
götürdüğünün ciddî bir muhasebesini yapmamıştır. Avrupa Birliğine tam üye ülkeler arasında,
malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı, işgücünün serbest
dolaşımı vardır. Gümrük birliği demek, mal ve sermayenin serbest dolaşımı
demektir. Malların ve sermayenin serbest dolaşımı, Avrupa Birliği ülkeleri
lehine bir durum ortaya çıkarmıştır. Bizim işgücümüz, maalesef, serbest dolaşım
hakkını elde edememiştir. Uygulama aleyhimize işlemektedir. Türkiye hariç, Avrupa
Birliğine giren hiçbir ülke, Avrupa Birliğine girmeden önce gümrük birliğine
girmemiştir. İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi bazı ülkelerde Avrupa Birliğine
üye olduktan sonra belli bir uyum süresi tespit edilmiş, hatta, bu ülkelere
uyum için finansman desteği verilmiştir. Değerli arkadaşlar, gümrük birliği, aynı
zamanda, Avrupa Birliğinin karar organlarında yer almayı da gerektirir; ancak,
şu anda, Avrupa kararları alıyor, biz sadece uyguluyoruz. Gümrük birliği,
Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye arasındaki gümrük vergisini kaldırdığı gibi,
Türkiye'nin üçüncü ülkelerle olan ticaretinde de gümrük vergileriyle ilgili
Avrupa ülkelerinin şartlarına uyma zorunluluğu getirmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinin rekabet gücü
fazla olduğundan, bu ülkelerle aramızdaki ithalat, ihracat dengesi, hep,
Türkiye aleyhine çığ gibi büyümektedir. 2000 yılında meydana gelen 27 milyar
dolarlık dışticaret açığının büyük bir kısmı bu uygulamanın sonucudur. 1995
yılından beri yürürlükte olan bu uygulamanın Türkiye'ye maliyeti 60 milyar
doları bulmuştur. Dolayısıyla, çark, Türkiye aleyhine işlemektedir. Türkiye, bu
durumu yeniden gözden geçirmelidir. Değerli arkadaşlar, Gümrük Müsteşarlığı
bütçesi görüşülürken, serbest bölgelerin de gündeme getirilmesinde fayda
görüyorum. Serbest bölgeler, Türkiye'de ihracatın gelişmesi, yatırım ve
üretimin artırılması, yabancı sermaye ve teknoloji girişiminin desteklenmesi,
ekonominin girdi ve ihtiyaçlarının düzenli ve ucuz şekilde sağlanması, dış
finansman ve ticaret imkânlarından daha fazla yararlanılması amacıyla
kurulmuştur; ancak, serbest bölgelerin kaçakçılığın depolama alanları haline
geldiği gibi yaygın kanaat vardır. Burada yapılan ticaret, ithalat ve ihracat
mevzuatına tabi olmadığından, bu bölgelere gelen yabancı mallar, birtakım
usulsüz işlemlerle içpiyasaya sokulmaktadır. Dolayısıyla, millî ekonomiye bir
katkı sağlamamaktadır. Serbest bölgelerde, yurt içine giren mallarda, mutlaka,
yerinde denetim yapılmalıdır. Değerli arkadaşlar, yakın geçmişte
yaşadığımız Paraşüt, Buffalo, Sis ve benzeri operasyonların bir daha
yaşanmasını istemiyorsak, başta, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı olmak üzere,
yasadışı eşya ve araç trafiğini önlemeye yönelik çalışmalara mutlaka hız
verilmelidir. Yasal ticareti hızlandıralım derken, yasadışı girişlere imkân
verilmemelidir. Bu alanda daha etkin mücadele yapılması için gümrük kapılarının
modern güvenlik sistemleriyle donanımı mutlaka sağlanmalıdır. Değerli arkadaşlar, yaşadığımız ekonomik
kriz dikkate alındığında, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik edilmeli,
önündeki engeller kaldırılmalıdır. Özellikle sınır ticaretinden yoğun olarak
etkilenen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerimizde sınır
ticaretinin önündeki engeller kaldırılarak, bölge insanına nefes
aldırılmalıdır. Sınır kapılarımızın sayısının artırılmasından ziyade,
fonksiyonları artırılmalı, sınır ticaretini destekleyecek şekilde organize
edilmelidir. Bu organizasyon, hem altyapı hem görüntü olarak
gerçekleştirilmelidir. Değerli arkadaşlar, gümrüklerimiz, mal
çeşidi girişi bakımından dünyanın en kolay gümrüklerindendir; her mal, rahatça
ülkemize sokulmaktadır. Tüketim açısından milletimiz âdeta bir kobay gibi
kullanılmaktadır. En azından, bu kolaylık ve çeşitlilik, ihracatı teşvik ve
ihracatın önündeki engeller kaldırılarak bir dengeye sokulabilir; ama, dış
ticarette hep aleyhimize bir süreç devam etmektedir. Diplomaside olduğu gibi,
ticarette de mütekabiliyete dayalı bir ilişki içerisine girmemiz zorunludur
kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, bütün bu önemli
hizmetlerin yürütülmesi, gümrük muhafaza memurları, korumalar, gece ve gündüz
bekçileri olmak üzere, bütün gümrük çalışanlarıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla,
eğitim başta olmak üzere, gümrük çalışanlarının ücret ve çalışma şartlarının da
dikkate alınmasında zaruret vardır. Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa. Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki
çalışma süremizin bitmesine 5 dakika bir zaman kalmıştır; Doğru Yol Partisine
söz verecek olursak da çalışma süremizi çok aşacağız; onun için, alınan karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum efendim. Kapanma
Saati : 12.55 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 14.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
31 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerindeki
müzakerelere devam edeceğiz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. – 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754,
755, 773, 774) (Devam) A) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. –
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. – Gümrük
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Gümrük
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Üçüncü turdaki bütçeler üzerinde, sıra
Doğru Yol Partisine gelmişti. Doğru Yol Partisi adına ilk konuşmayı
yapmak üzere, Karabük Milletvekili Sayın Mustara Eren; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Grubunuzun süresi 30 dakika, 3 arkadaşımız
paylaşacak.. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA EREN (Karabük) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesi
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve
şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, hükümetin
uygulamaya çalıştığı devleti küçültme girişimlerinde, tıpkı öbür
uygulamalarında olduğu gibi büyük yanlış yapılıyor. Önce, ülkemizde kamu
bürokrasisinin etkin, verimli ve halka hizmet anlayışıyla çalışmadığı,
genellikle, vurgulanan bir noktadır; ancak, bu çoğu kez içi boş bir
genellemedir, kolaycılıktır. Etkinlik ve verimlilik, bir yönetim biriminden
diğerine çok değişiklikler göstermekte olabilir. Kamu bürokrasisini bütünüyle
suçlamak, bu nedenle yanlış olur. Bu tür toptancı sonuçlara varmadan, kamu
yönetiminin işleyişini ve etkinliğini bilimsel verilerle, doğru değerlendirmek
gerekir. Bu yapıldıktan sonra ve ilgili
kamu hizmet birimi çalışanlarının da katılımıyla, konu, kamuoyunda
tartışıldıktan sonradır ki, kamu yönetimi bir bütünlük içerisinde, etkinlik ve
verimlilik ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenir. Bürokratik işlemlerin
azaltılması ve halka hizmet anlayışının egemen kılınması, yeni yasal ve kurumsal
ilkelere uygun olarak yeniden düzenlemeleri gerektirir. Hükümet, böyle bir
düzenlemeye yönelmiyor. Hükümetin, ne diğer kamu yönetim birimleri ne de Köy
Hizmetleri konusunda, bilindiği kadarıyla, böyle bir çalışması yoktur. Köy Hizmetlerindeki bu büyük operasyon,
bırakınız, böyle bilimsel bir ön hazırlık yapmayı ve bunu tartışmaya açmayı,
Genel Müdürlüğün ilgili bakanın ve asıl önemlisi Başbakanın görüşü alınmadan
gerçekleştirilmek isteniyor. Böyle devlet küçültme olmaz. Buna, olsa olsa
devleti küçük düşürme denir. Özde, devletin küçülmesine karşı değiliz;
ancak, her konuda olduğu gibi bu konuda da yapılmak istenen dayatmacılığa
karşıyız. Koalisyonun oluşumu sırasında büyük
pazarlıklara sahne olan bu bakanlık, bugün, yine alicengiz oyunuyla meçhule
doğru yol almakta. Bir tarafta kalkınmanın köylüden başlamayacağını iddia eden
bir hükümet ortağı, bir tarafta otuz yıllık hayalinin Mesudiye'deki Köy-Kent
Projesiyle gerçekleştiğini söyleyen Sayın Başbakan, diğer tarafta da bütün bu
olanları sessiz sedasız seyreden bir başka hükümet ortağı. Kalkınmanın köyden başlayacağını yürekten
savunan, şehirde ne varsa, köyde de o olmalıdır diyerek, Ulu Önder Atatürk'ün
"köylü milletin efendisidir" sözünü ilke edinen Doğru Yol Partisi,
1946'da, Demokrat Partiyle başlatılan kalkınma hamlesini devam ettiren Adalet
Partisi çizgisinden ayrılmayarak, aynı düşünce ve inançla, köylünün makûs
kaderini değiştirmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Bakan, her bütçe görüşmelerinde kaynak yetersizliğinden dert yanmakta; hatta,
Ankara'nın bile birçok köyünün, doğudaki köylerden beter olduğunu söylemekte;
ancak, Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarımızın, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, her ile 2 trilyon lira ödenek verilmesi konusundaki teklifleri de
yeterli desteği bulamamakta. Bu bütçeyle köye yeterli hizmetin
gitmeyeceği herkesin malumudur; ancak, buna çözüm bulmak da hükümetin görevi
olmalıdır. 1999 bütçesinde kaynak yetersizliğinden dertli bir bakan, 2000
bütçesinde yine aynı dert, 2001 bütçesinde aynı dert, 2002 bütçesinde yine aynı
dertten mustarip aynı bakan. Köyün ve köylünün beklediği hizmetin, ne yazık ki
bu zihniyetle gelmesi mümkün değildir. Yeni kurulan il olması nedeniyle, Karabük
İlimizin, hizmet binası dışında, atölye binaları ve diğer tesislerinin yapımı
için 2 trilyon liraya ihtiyacı vardır. Her yıl yaşanan sıkıntıların birçoğu,
özel idare imkân ve kaynaklarıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Valilerimizin
akılcı ve üretken yaklaşımları olmamış olsa, köylümüzün hali nice olurdu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, Köy
Hizmetleri bölge müdürlüklerinin kaldırılması, yetkilerinin valiliklere
devredilmesi, hizmetin daha sağlıklı ve süratli gitmesini sağlayacak mı?
Yerinde tespit, ihtiyaçların giderilmesini kolaylaştıracak mı? Bunun
olabileceğini savunanların, kendisini, devletin değil de hükümetin valisi
olarak kabul eden valilerin de, Köy Hizmetlerinin araçlarını partinin makine
parkı olarak gören siyasilerle işbirliği içerisinde olabilecekleri gerçeğini
gözardı etmemeleri gerekir. Hükümet içerisinde bölge müdürlüklerinin
kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma olmamasına rağmen, Sayın Derviş'in
önerisine bir başka hükümet ortağının âdeta balıklama atlaması ve bunu şiddetle
savunması, geçmişteki özlemlerinin iştahlarını kabarttığının âdeta bir belgesidir.
Geçmişte, bunun örneklerini, her birimiz, seçim bölgelerinde gördük; bunun
güzel örneklerine de, az da olsa şahit olduk. Köy Hizmetlerinin makinelerini
parti binasının önünde bulunduran parti yöneticilerine tavır koyan, bu yüzden
Başbakana şikâyet edilen valilerimizi de gördük. Bütün zorluklara ve kısıtlı imkânlara
rağmen, köye ve köylüye hizmet getirme adına, yılmadan, özveriyle çalışan,
gayret gösteren il genel meclisi üyelerimize ve teşkilat mensubu tüm
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Onlara bu desteği veren, devletin valilerine
de teşekkür ediyorum. Onlar, çok iyi biliyorlar ki, bir yudum su için çırpınan
köylü onlardan medet, yolundan dertli olan köylü onlardan derman bekliyor;
köyünün sorunlarını çözmek için çabalayan muhtar, onlara, kurtarıcı gözüyle
bakıyor; ancak, hükümet kaynak yaratmadıkça sorunlara çare bulmak mümkün
gözükmüyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu yıl da, köylünün birikmiş sorunlarının
üstesinden gelmek mümkün olmayacak; köylünün hayali, arzusu, bir başka bahara
kalacak. Pek tabiî ki, köylünün kaderi bu olmamalı.
Üreten onlar, çalışan onlar, çileyi, cefayı çeken yine onlar. Gözüken o ki,
önümüzdeki yılda da, insanımızı, zor geçecek günler bekliyor. İşçimizden
esnafımıza, emeklimizden memurumuza kadar herkesi bekleyen zorluklar, köyümüzle
birlikte, tüm halkımızın değişmez kaderi haline gelmiştir. Sayın milletvekilleri, nüfusun yüzde
35'ine hizmet götüren Köy Hizmetlerinin devlet bütçesindeki payı, yüzde 1,62.
Hükümetin, devleti küçültme adına il özel idarelerine devredilerek tasfiye edilmesini
istediği Köy Hizmetleri, köy yollarının açık tutulmasından içmesuyuna, tarımsal
altyapıdan barınma sorununun çözümüne kadar uzanan alanlarda hizmet veriyor.
Köy Hizmetlerinde, 2001 yılı itibariyle 49 941 işçi, merkez ve taşra
birimlerinde 6 496 memur çalışıyor. Devlet bütçesini faizler yutarken,
yatırımlara ayrılan ödeneğin her yıl daha da kısıtlanması sonucu, Köy
Hizmetlerinin de yatırım ödeneği azalıyor. Köy İşleri Bakanlığına bağlı 3 genel
müdürlüğün birleştirilmesiyle 1984'te kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
bütçe içindeki payı, yalnızca son on yılda, yarıdan fazla azaltıldı. Böylece,
1990'da yüzde 3,6 olan Köy Hizmetlerinin bütçedeki payı, 2001 yılında yüzde
1,62'ye geriledi. Nüfusun yüzde 35'inin yaşadığı kırsal kesime hizmet götüren
kurum, bütçeden istediği payın ancak yüzde 25'ini alabiliyor. Kırsaldaki hizmet
potansiyelinin devletten ayrılan bu bütçeyle yapılmasının mümkün olamaması ve
bunlar için ekkaynak yaratılması zorunludur. Bu nedenle, hizmetten
yararlananların katkılarının sağlanması gerekiyor. Nitekim, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü, gönüllü katkılar dışındaki katkıları engelleyen 2032 sayılı
Yasanın iptal edilmesi için gerekli yasa tasarısını hazırlayarak Başbakanlığa
sunmuştur. Gerekli düzenlemelerin yapılması, hizmet adına yerinde olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemizin ve çalışanlarının yararına olmasını
dilerken, önümüzdeki yıl, yetersizlikten dert yanılmayan, sorunların azaldığı,
yılın ortasına yakın ödenekleri bitmeyen, köy yollarının açılması için mazot
parasının köy muhtarından istenmediği bir bütçeyle karşılaşmak temennisiyle
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, bu gece, Şampiyonlar Liginde Barcelona
ile karşılaşacak olan Avrupa fatihi Galatasarayımıza başarılar diliyorum; Türk
Milletinin gönlü, yüreği, onunla birlikte olacaktır. Ulusumuzun ve tüm İslam âleminin mübarek
bayramını şimdiden kutluyorum; 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eren. Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci
konuşmayı yapmak üzere, Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA TAKİDDİN YARAYAN (Siirt) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi şahsım ve
Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun
görevlerini evlat edindirme, koruyucu aile, çocuk yuvaları, yetiştirme
yurtları, toplum merkezleri, kadın konukevleri ve aynî, nakdî yardımlar yapmak
şeklinde sıralayabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, sosyal bir
hukuk devleti olarak devleti tanımlamıştır. Devlet, toplumun sosyal
ihtiyaçlarını göz önüne alarak politikalar üretmek zorundadır. Toplumun çeşitli
kesimleri devletin şefkat ve ilgisine muhtaçtır. Bu ihtiyaç sahiplerinin
devletten beklentileri olmaktadır. Toplumumuzun bir yarası olan sokak
çocuklarının durumu içler acısıdır. Sokak çocuklarını tanımlayacak olursak,
ailesi olmayan çocuklar, ailesi tarafından istismar edilen çocuklar, sosyal
problemli ailelerin çocukları, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkları
olan ailelerin çocuklarıdır. Değerli milletvekilleri, bu hükümetin
yanlış icraatı sonunda, ekonomik sıkıntı çeken ailelerin çocukları da,
maalesef, sokak çocukları arasına girmiştir. Bu, 21 inci Yüzyıl Türkiyesinin
gerçek yüzüdür; bu hükümetin ülkeyi getirmiş olduğu durumun sosyal bir
yarasıdır. Bu çocuklara sahip çıkılmalıdır. Sahip çıkılmadığı takdirde,
kaybedilmiş bir nesille karşı karşıya kalabiliriz. Hükümet, hiç değilse, sosyal
alanlara bütçeden daha fazla pay ayırsaydı, bu yaraların kapanmasını, belki,
bir nebze sağlamış olurdu. Yetiştirme yurtlarında kalan çocuklarımızı
ülkesini seven, iyi bir vatandaş olarak yetiştirmek bu kurumun temel
görevlerinden birisidir. Çocuklarımıza özgüven kazandırılmalı ve hayatta
başarılı olmaları sağlanmalıdır. 18 yaşını dolduran çocuğumuz veya 25 yaşına
gelmiş üniversite mezunu gencimiz, yetiştirme yurdunu terk etmek zorundadır.
Eğer, bu gençleri geleceğe hazırlamamış ve meslek sahibi yapmamışsak, hayatın
acı gerçekleriyle tanışmak zorunda bırakmış oluruz. Yüzme bilmeyen bir kişiyi getirip
denizin ortasına atarsak, o kişinin hayatta kalma şansı hiç yoktur. Bu
gençlerimizin de hayatta başarılı olma şansları olmayacaktır. Değerli milletvekilleri, sosyal bir hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yaşlılarına gerekli saygıyı göstermeli
ve muhtaç duruma düştüklerinde onların yanında olmalı ve şefkat elini
uzatmalıdır. Halen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı ve diğer
kurumlar ile özel kişiler tarafından çalıştırılan toplam 134 huzureviyle
yaşlılarımıza hizmet verilmektedir. Yıllarca bu ülkeye hizmet eden ve
yaşlılığında muhtaç duruma düşen eli öpülesi yaşlılarımızı unutmamak ve onlara
layık huzurevlerinin sayısını artırmak gereklidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz,
terör, kent merkezlerine göçler, çok çocuklu aileler, yoksulluk gibi sorunlar
nedeniyle, işsiz dolaşan veya güç durumda çalışan gençlerimizin sayısının
çokluğu nedeniyle ülkemizin en sancılı bölgesi olmuştur. Hükümetin bu
bölgelerimizle ilgili sosyal politikaları nelerdir; bunları bilmek isterim.
Maalesef, gördüğüm kadarıyla, hükümet, bu bölgelerle ilgili olarak bir politika
geliştirememiş ve geliştirme ihtiyacı da duymamaktadır. Ülkeyi bu hale getiren
bu hükümetin önünde iki alternatifi vardır; ya bu sorunlara çözüm bulsun ya da
ülkeyi zaman kaybetmeden seçime götürsün. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 59 uncu maddesinde şöyle denilmektedir: "Devlet, her yaştaki
Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır,
sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur."
Dünyamızda gençler üzerinde kötü
alışkanlıkların ve buna bağlı hastalıkların arttığı görülmektedir; özellikle,
uyuşturucu alışkanlıkları çok küçük yaşlara kadar inmektedir. Burada Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğüne çok iş düşmektedir. Gençler, bedenen ve ruhen
eğitilmelidir. Sporun temel amacı, gençlerimizi ruhen ve bedenen geliştirmek
olduğuna göre, spor teşvik edilmeli ve tesisler kurularak gençlerimize spor
yapma olanakları sağlanmalıdır. Spor,
bugün, dünyada en iyi tanıtım aracıdır. Ülkemiz, son yıllarda, özellikle futbol
ve basketbol olmak üzere birçok spor dalında uluslararası başarılar
sağlamıştır. Galatasaray Spor Kulübü ve A Millî Futbol Takımının, başarılarının
devamını dilerim. Basketbol Millî Takımının yaşatmış olduğu gurur ve başarıyı
da, ayrıca, şahsım ve Doğru Yol Partisinin bir sözcüsü olarak kutlarım. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bünyesindeki kapalı spor alanları, halka daha çok açılmalı ve mesai saatleri
dışındaki saatlerde de halkın spor yapabileceği şekilde organize edilmelidir. Karşılaşmalara giden sporculara ödenen
harcırahlar, günün koşulları göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli ve
gerçekçi rakamlar ödenmelidir. Ödül yönetmeliğinde, amatör sporcular ile
özellikle profesyonel sporcular arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. İki
yıldır ödüllerin alamayan sporcular vardır. Medya önünde reklam yapmak amacıyla
haltercilere, güreşçilere ödülleri verilirken, birçok branşta ödüllerini
alamayan sporcuların varlığı unutulmamalıdır. Özürlüler Federasyonunun çatısı altında
faaliyet gösteren branşlar artırılmalı ve özürlü vatandaşlarımıza daha fazla
spor yapma imkânı tanınmalıdır. Toplumda sporun kültürünün gelişmesi için,
spor federasyonunun daha aktif çalışması gereklidir. Sporu teşvik edici broşürler
ve reklam filmleri hazırlamalıdır. Yeni hazırlanan, spor kulüpleri ve sporcu
lisans yönetmeliğinde, irticacı kulüpler ve irticaa karışan kulüp ve
sporcuların lisanslarının feshedileceği ve kulübün kapatılacağı hükmü
getirilmiştir. Sporda irticaın tanımı nedir; namaz kılan bir sporcu irticacı mı
olacak; bir sporcunun dindar olması, onun irticacı olduğu anlamına mı
gelecektir? Değerli milletvekilleri, kayıtlı lisanslı
sporcu sayısı açısından, ülkemiz, maalesef, Etiyopya'yla aynı düzeyde
bulunmaktadır. Girmek için uğraş verdiğimiz Avrupa Topluluğundaki ülkelere
baktığımızda, onların bir branştaki lisanslı sporcu sayısı, bizim toplam
lisanslı sporcu sayımızdan daha fazladır. Millî sporculara, sadece beden eğitimi ve
spor yüksekokullarında değil, diğer üniversitelerde de belli sayıda kontenjan
ayrılmalıdır; çünkü, sporcunun, sadece kendini bedenen geliştiren değil, aynı
zamanda fikren de kendini geliştiren kişi olduğu unutulmamalıdır. Ata sporumuz olan güreş sporuna önem
verilmiş ve güreş eğitim merkezleri açılmıştır; ancak, buna rağmen, güreşte
istenilen başarılar alınamamıştır. Bu merkezler daha verimli hale
getirilmelidir. Bu merkezlerin benzerleri diğer branşlar için de açılmalıdır. Atletizme gereken ilgi verilmemektedir;
tesislerinin sayısı, ülkemiz genelinde parmakla sayılacak kadar azdır. Bu
tesislerin sayısı artırılmalı ve atletizm yaygınlaştırılmalıdır. Bu tesislerden
yararlanmak isteyenlere kolaylık gösterilmeli ve bürokratik işlemler
azaltılmalıdır. Spor, okullarda yaygınlaştırılmalıdır. Sporun
geliştirilmesi için, okul spor takımlarına daha geniş imkânlar verilmeli ve
okul spor karşılaşmaları için ayrılan ödenekler zamanında verilmelidir. Sporun sadece seyirlik yönü teşvik
edilmektedir. Özellikle gençlerin spor yapmalarını teşvik edici yayınların TRT
ve diğer ulusal televizyonlarda daha çok yer alması için çalışmalar
yapılmalıdır. Değerli milletvekilleri, ülkemizin
ekonomik durumunu bozan, ülkeyi bugün kapı kapı dolaşarak borç arayan durumuna
düşüren ve vatandaşlarımızı muhtaç hale getiren, aç bırakan, işsiz yapan bu
hükümetten çok fazla şeyler beklememek gereklidir. Artık kimsenin bu hükümetten
bir beklentisi kalmamıştır. Sokaktaki vatandaşa baktığımızda, insanların
çıldırma noktasına geldiği ve sosyal bir patlamanın kapıda olduğu günleri
yaşamaktayız. Bütün bunların doğal sonucu olarak, işsiz
ve aç kalan insanlarımız muhtaç duruma düşmüşlerdir. Daha geçen hafta Manisa'da
açlıktan bir evladımız ölmüştür. Çok sayıda işsiz gencimiz, kahve köşelerinde
pineklemektedir. Eğer bu halk sokaklara çıkıp taşkınlık yapmıyorsa, bunun
nedeni güçlü aile yapısı ve toplumun dayanışmasıdır. Bu milletin sizden istediği tek bir şey
vardır; o da, bir dakika durmadan istifa etmenizdir. Yaklaşan Ramazan
Bayramında, hükümetin istifasıyla, bu millet, çifte bayram yapacaktır. Halk arasında bir söz vardır; deveye
sormuşlar "neren eğri" diye, deve cevap vermiş: "Nerem doğru
ki!.." İşte, bu hükümetin durumu da aynen böyledir. Doğru yaptıkları ve
halkın yararına yapacakları hiçbir şeyleri kalmamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bütçe, borç ödeme bütçesidir. Yatırımı olmayan ve en önemlisi de içinde Türk
Milleti olmayan, IMF'nin çıkarları gözetilmiş bir bütçedir. Hiçbir kuruma
yeterli bütçe ayrılmadığı gibi, spor ve sosyal alanlara da yeterli bütçenin
ayrılmadığı görülmüştür. 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarayan. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına son
konuşmayı yapmak üzere, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) -
Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi
Grubu adına, gümrüklerle ilgili, gümrük bütçemizle ilgili söz almış
bulunmaktayım; hepinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Tabiî, 2002 yılı bütçesine değinmeden
geçmek mümkün değil. Üzülerek söylüyorum ki, her geçen gün, her geçen yıl daha
da bir daralmanın gözlendiği çok açık. 2000 yılında bütçenin dolar olarak
değeri 70 milyar dolar, 2001 yılında bütçenin total değeri 61 milyar dolar ve
yine, 2002 yılında, maalesef, bütçemiz 50 milyar dolar nispetinde... Küçülmüş;
yani, Anasol-M hükümetinin, maalesef, bu noktada bütçeye verdiği önem, son iki yılıyla
çok açık olarak ortada. Bütçede yatırım olmayan, maalesef, bir değerlendirme
var. 100 katrilyon liralık bir bütçede, 4 katrilyon lira, üzülerek söylüyorum
ki, ancak, hizmet noktasında konan kalemler. Bu bütçe ne verebilir Türkiye'ye; bu bütçe
hiçbir şey veremez. Ne yatırım vardır bu bütçede ne hizmet vardır bu bütçede ne
üretim vardır bu bütçede ne de, kesinlikle, Türkiye'nin istikbali adına, iç
piyasaların hareketliliği adına, maalesef, bütçemizin, Türkiye'ye verebileceği
herhangi bir şey yoktur. Bu çok açıktır. Üzülerek, bu bütçe, Anasol-M
hükümetinin kara tablosudur, Türkiye'nin kara tablosudur. Genel bütçenin,
konsolide bütçenin ancak binde 1'ini gümrük bütçesi ihtiva ediyor ve gümrük
bütçemizde de, maalesef, yeterli yatırımlar yok. Evet, bir hakkı teslim etmek
gerekirse, 2001 yılı bütçesinde, gümrük bütçesindeki yatırımlarda yüzde 76
nispetinde bir artış olduğu açıktır. Sayın Bakanın da bu noktada -her ne kadar
muhalefet de olsak, anamuhalefet partisinin sözcüsü de olsak doğruları da
buradan serdetmek lazım- Gümrük Bakanlığı nispetinde çalışmalarını da,
gayretlerini de takdirle karşılıyoruz; çünkü, son dönemlerde, Sayın Bakanın ve
Gümrük Müsteşarlığının, gerçekten, kaçakçılıkla ilgili ciddî önlemler aldığını
burada söylemekte zannediyorum ki çok ciddî bir yarar var; ancak, verilen
bütçe, üzülerek söylüyorum ki, gümrük bütçesini bir noktaya taşımaz, Gümrük
Bakanlığının aktivitelerini bir noktaya taşımaz. Gümrüğüne hâkim olmayan, gümrük kapılarına
sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfı tartışılır. Hele Türkiye gibi
jeopolitik durumu olan, stratejik önemi çok hâkim olan ve coğrafyasında
gerçekten, gümrük kapılarının önemini bilen bir ülkenin, bir hükümetin gümrük
kapılarına vereceği önem, hiç tartışmasız çok çok fazla olması lazım; ama, maalesef
ki, ancak, otomasyon konusunda yüzde 90 nispetinde başarılı olmuş bir bakanlık;
fakat, otomasyonla birlikte, Maliye Bakanlığı ve Gelirler Genel Müdürlüğüyle
ilgili ilişkileri de çok yeterli olmamakla birlikte, yine, bakanlığın, bilgi
akışı, veri tabanı noktasında iyi bir noktaya geldiğini söylemek mümkün; ancak,
yeterli değil, formasyon noktasında yeterli değil. Yine tekrar üzülerek
söylüyorum ki, Gümrük Bakanlığımızın gümrük kapıları son derece iptidaî ve
gerçekten, bugünkü bütçeyle fizikî altyapıların yerine getirilebilmesi, fizikî
altyapının gerçekleşmesi kesinlikle mümkün değil. Yine, eğer, diğer sınır
gümrük kapılarına bakıldığında, bizim gümrük kapılarımızın yüz yıl geride
olduğunu ifade ediyor Sayın Müsteşar. Tabiî bu bir üzüntüdür Türkiye adına. Maalesef,
o kapıların Türkiye'nin aynası olması gerekirken, bu bütçeyle o kapıları
yeniden revize etmek, yeniden fizikî şartlarını olgunlaştırmak kesinlikle
mümkün değil. Bu noktada, bakanlık, hiç şüphesiz ki, gerçekten, önlemleri daha
da artırmalı; ancak, bakanlığın, bütçesinin büyük çoğunluğunu dışarıdan
gelebilecek, Dünya Bankasından gelebilecek veya yap-işlet modeliyle
oluşturabileceği bir gelir imkânlarına göre değerlendirme noktasında
çalışmaları var, bunların yeterli olmayacağı da çok açıktır. Personelin, bir defa yabancı dil bilmesi
gerekmektedir. Personelin, kariyer sahibi unsurlarla oluşması gerekmektedir.
Personelin, mutlaka eğitim görmesi gerekmektedir; maalesef, eğitim gören
personel olduğu noktasında, çok fazla kifayet söz konusu değildir. Onun dışında, tabiî, yine, Türkiye'nin
ulusal önemi açısından, maalesef, kapılarda bugün, teknolojik noktada bir
değerlendirme söz konusu değildir Sayın Bakan. Sayın bakanlık, teknolojik
noktada, bu noktada koyduğu bütçeyle ilgili yeterli bir bütçe aktaramamıştır.
Bugün, Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından -altını çizerek söylüyorum-
biyolojik silah, kimyasal silah, nükleer silah girişiyle birlikte, maalesef,
yeterli bir teknolojik dizaynımızın kapılarda olmaması nedeniyle, Türkiye'nin
ulusal bütünlüğünü etkileyebilecek, maalesef, altyapı imkânsızlığımız söz
konusudur. Bu, çok ciddî şekilde düşündürücüdür Sevgili Bakanım ve bu noktada,
önümüzdeki günler içinde x-ray cihazları vesaire gibi unsurlarla kapıların
yeniden dizayn edilmesi, mutlak ve mutlak, Türkiye'nin ulusal bütünlüğü
açısından çok önem arz etmektedir ve halen daha, 2001 yılından 2002 yılına
geçerken, üzüntüm odur ki, kapılarımızda, maalesef, teknolojik dizayn söz
konusu olmadığı için, kapılarımız, bir anlamda el yordamıyla -üzülerek
söylüyorum- iptidaî şartlarla kontrole tabidir ve Avrupa'da, Almanya, İngiltere
uzaydan araçları gözleyebiliyor, uzaydan araçların takibini yapabiliyor; ama,
Türkiye'de halen daha bu teknolojik gelişme söz konusu değildir. Sayın Bakanıma da, özellikle, buradan
söylemek istiyorum, bizim, doğu ve güneydoğuyla ilgili, bazı iktidar
milletvekillerinin yanlış ifadeleri oldu; burada, bunu düzeltmek istiyorum.
Doğu ve güneydoğunun kalkınmasının teminatı, hiç şüphesiz ki, sınır ticareti
filan değildir; ama, sınır ticaretinin rolü çok büyüktür kesinlikle. Eğer,
oradaki sınır ticareti hacmini, siz, hükümet olarak "orada birkaç kişi
bundan yararlanıyor; işte, bu sınır ticaretini kaldıralım" derseniz, bu
mantık, kesinlikle doğru bir mantık değildir (DYP sıralarından alkışlar) ve bu
mantık, doğuyu ve güneydoğuyu, maalesef, karanlığa iter, yoksulluğa iter,
fakirliğe iter ve benim Ardahan İlimde, bugün, sınır ticareti hakkını, Anasol-M
hükümeti ve bir dönem, Anasol-D hükümeti, maalesef, çıkardıkları Bakanlar
Kurulu kararıyla, elinden aldı; o bölgenin gelişmesini elinden aldı, o bölgenin
istikbalini, ikbalini elinden aldı arkadaşlar. Bunu, hükümetin dikkatine sunmak
istiyorum. Ben, Ardahan İli olarak, Iğdır'da uygulanan sınır ticaretinin,
tamamının, aynı şablonun, Ardahan'da uygulanmasını istiyorum. Hükümet, hiçbir
koşulda, kesinlikle, çifte standart davranışa tabi olamaz. Iğdır'dakine daha
fazla hak verilmesine, tabiî ki taraftarım, Iğdır'a karşı değilim; ama,
Ardahan'a da böyle bir hakkın verilmesi için, buradan, özellikle, Yüce Parlamentoya
sesleniyorum ve haykırıyorum. Sonra, bu ekonomik kriz altında, Değerli
Bakan, değerli hükümet, sınır ticaretinde, 50 dolara yakın, çıkışlarda bir para
alıyorsunuz. Bunu, son zamanlarda Türk parasına çevirdiniz; ama, benim doğumda,
benim güneydoğumda, sınır ticareti yapılan illerimizde, bu Türk parasının bile
kaldırılması gerekmektedir ve bunun, bir an önce, kesinlikle sıfıra indirilmesi
şarttır. (DYP sıralarından alkışlar) Kaldı ki, benim bölgemde, hayvancılık
bitti, yatırım yok ve dolayısıyla, bölgem kaderiyle baş başa bırakıldı.
Gürcistan'a geçecek bir vatandaşın, 50 dolar veya 50 dolar karşılığında Türk
parası ödeyebilmesi, kesinlikle mümkün değildir ve tabiî, bu bağlamda, çok
değerli arkadaşlar, benim, orada, sınır ticaretimle ilgili çalışmalar... Pardon... Pardon... Su bardağını
yanlışlıkla aldım. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Allah şaşırttı!.. SAFFET KAYA (Devamla) - Allah, hiçbir
zaman için şaşırtmaz, inanan insanları şaşırtmaz. Biz, inanan insanlarız,
herkes inanan insanlardır; ama, böyle, ramazan kazası... Şimdi, tabiî, yine, bölgemizde, iki
kapımız var; Türkgözü kapımız ve bugün, Çıldırımızın umudu olan Aktaş kapısı;
halen daha bir faaliyet yok. Türkgözü kapımızda, Sayın Bakanın da, bu noktada
katkıları olmuştur; teşekkür ediyorum, ödenek göndermiştir; ama, yeterli
değildir. Aktaş kapımızın açılması ve sınır ticaretinin açılması noktasında da,
hiç şüphesiz ki, Bakanlığın ve Hazinenin, Çıldırımıza ve Posofumuza, yeniden o
sınır ticaretinin hayatiyete geçmesi noktasında imkân sunması özellikle gerekmektedir.
Sayın Bakan, tabiî, yalnızca benim
bölgemin sınır ticaretinin ötesinde, Habur'la ilgili, Şanlıurfa Milletvekilimiz
Mehmet Yalçınkaya'nın da dile getirdiği ve 3 milyar dolarlık iş hacmi olan
Habur kapımızın bugün kapalı olması, maalesef, ülke ekonomisine, millî
ekonomimize katkısının olmaması, Türkiye adına düşündürücüdür. Bunu da -çok
önemli- altını çok kalın çizgilerle çizerek hükümetinizin dikkatine sunmak
istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kaya, size eksüre
veriyorum. Buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim. SAFFET KAYA (Devamla) - Tabiî, ben,
anamuhalefet partisinin bir milletvekili olarak, burada, bu kürsüde, genelde,
arkadaşlarımıza ve Türkiye'ye hitap eden bir milletvekilinizim; ancak, burada,
her zaman doğruları ifade etmeye çalıştım. Bugün, Sayın Bakanın doğrularını da
anlattım, Gümrük Müsteşarlığının çalışmalarında iyi yanlar varsa da, onları
tebrik etmeye çalıştım; fakat, tabiî, kafamızı kuma gömmenin bir anlamı yok,
atgözlüğü takmanın bir anlamı da yok. Üzülerek söylüyorum. Bugün, maalesef,
Anasol-M hükümeti, çıkardığı bu bütçeyle, Türkiye'yi iflasın eşiğine
getirmiştir, iflas bütçesidir ve Türkiye dolarkolik olmuştur, Türkiye borçkolik
noktaya gelmiştir. Bir an önce, kesinlikle, özkaynaklarınıza dönmek
zorundasınız. IMF'ye el açmaktan öte, kendi imkânlarınızla, Türkiye'nin büyük
potansiyeliyle, varlık içinde yokluk çeken Türkiye'nin, mutlaka ve mutlaka,
daha güçlenmesi için, Türkiye'nin özkaynaklarına ve müteşebbis gücüne geri
dönmek zorundasınız. Şimdi, tabiî, Gümrük Müsteşarlığıyla
ilgili bütçede, hiç şüphesiz ki, kaçakçılık da çok önemli olmakla birlikte,
ekonomik akar, ekonomik aktivite de çok önemli. O bölgede ve Türkiye'nin her
bölgesinde, 80 milyar dolarlık bir ithalat ve ihracat hacmi var ve kaçakçılık
da buna dahil edilince, 130 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Hiç şüphesiz
ki, yasal ekonominin, gümrüklerde, mevzuat gereği, hiçbir şekilde
engellenmemesi gerekiyor. Yasal ekonomide, meşru ekonomide, gümrükler, şeffaf
olma noktasında, müteşebbislere, ithalatçıya, ihracatçıya, gerçekten öncelik
vermesi gerekiyor. Bu, çok önemli bir esastır ve kaçakçılıkla ilgili Gümrük
Müsteşarlığımızın da çok ciddî bir mücadele vermesini burada özellikle ifade
ediyorum; çünkü, kaçakçılık, iç-piyasa dengelerini bozan, maalesef, gayrimeşru
bir kazanç elde edimini ortaya koyan bir unsurdur ve kapılarımızda, yine,
tabiî, dünya kaçakçılık hacminde 1,5 katrilyon dolarlık kaçakçılık
yapılmaktadır; ayrıca da, eroinden 1 trilyon dolarlık bir kaçak hacim var.
Coğrafyamızın, maalesef, jeopolitik nedenlerinden dolayı kaçakçılığın
Türkiye'de, gümrük kapıları noktasında ehemmiyeti çok çok fazla. Teknolojik
olarak, ekip olarak ve oradaki altyapısı, fizikî şartları olarak yeniden Gümrük
Müsteşarlığımızın, bu noktada hassasiyet göstererek bütçedeki ödeneklerini iyi
bir noktaya taşıması gerekmektedir. Bu bütçe Gümrük Müsteşarlığı için yeterli
bir bütçe değildir kesinlikle. Bu bütçeyle, bu saydığım unsurları, bu ciddî
mücadeledeki altyapıyı sağlayabilmesi yeterli değildir; çünkü, yaklaşık olarak
36 trilyon liralık bir yatırım dilimi var; bu da, dış kaynaklı olmakla
birlikte; ama, bu şartlarda, bu söylediğim Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü
içeren gümrük kapılarının çerçevesinde ki, teknolojik, ekip olarak, fizikî
şartlar olarak, mevzuat olarak bunu yenileyebilmesi -üzülerek söylüyorum-
mümkün değildir; ama, yine, ben, 2002 yılı bütçemizin memleketimize,
milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve Bakanlığın getireceği her tür
değişiklikte Türkiye'nin ulusal bütünlüğü için Doğru Yol Partisi olarak da her
konuda destek vereceğimizi burada, huzurunuzda ifade etmek istiyorum; çünkü, bu
mesele siyasî bir mesele filan değildir, siyasî düşüncenin ötesinde bir
meseledir, partilerüstü bir meseledir. Doğru Yol Partisi olarak da biz, Anamuhalefet
Partisi olarak da biz, bunu her koşulda destekleriz. Sayın Bakanın, gerçekten, bakanlığı
döneminde gayretli çalışmaları olduğunu biliyoruz, dürüst çalışmaları olduğunu
biliyoruz; kaçakçılıkla ilgili hassasiyetini de biliyoruz. Bu, bir iltifat falan
değil, inandığım şeyleri söylüyorum. Bundan dolayı da, gayretli çalışmalarını
tebrik ediyoruz. Umarım ki, inşallah, Türkiye'de... Tabiî, dünyanın her yerinde
ne kadar teknolojik dizaynla gümrük kapılarını, altyapıyı olgunlaştırırsan
olgunlaştır, mutlaka kaçakçılık oluyor. Bu, Amerika'da da oluyor. Yalnızca
gümrüklerden kaçakçılık da olmuyor, sınır dahilinde olan yerlerden de
kaçakçılık oluyor. Umarım, Türkiye, bu noktada, gerçekten, çok ciddî bir
kararlılıkla bu sorumluluğunu yerine getirir; ama, üzülerek söylüyorum ki,
Anasol-M hükümetinin bu noktada başarısızlıkları, basiretsizliği, maalesef,
hepimizi kaygıya sürüklemektedir. Umarım, Anasol-M hükümeti artık aklını başına
toplar ve bu memleketin selameti, bu memleketin bekası için, hizmeti için çok güzel
şeyler yapmayı vicdanlarında yerine getirir. Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Gümrük Müsteşarlığı bütçemiz, vatanımıza,
memleketimize hayırlı olsun. Ayrıca, bugün, Galatasarayımıza da başarılar
diliyoruz. Tüm milletvekili arkadaşlarımın mübarek ramazan ayını da tekrar
tebrik ediyorum. Saygı ve hürmet sunuyorum hepinize. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya. Değerli milletvekilleri, ben, bütün
gruplara fazladan söz hakkı verdim; ancak, sayın milletvekilleri... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Kaç
dakika verdin?! BAŞKAN - Efendim, 4 dakika verdik, MHP'ye
6,5 dakika verdik, sizin grubunuza 4,5 dakika verdik. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Baksana, kaç dakika olmuş... BAŞKAN - Efendim, ben biliyorum. Şimdi, mümkün olduğu kadar süratle gitmeye
çalışıyoruz. Yalnız, arkadaşlarımız konuşmalarını süratle yaparlarsa, sorular
da biraz daha müsamahalı davranırım; çünkü, bugünkü, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün bütçesi, özellikle, milletvekillerinin soruları bakımından önemli
bir bütçedir. Arkadaşlardan rica ediyorum... Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi
Grubunda. Anavatan Partisi Grubu adına ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın
Miraç Akdoğan'ın. Buyurun Sayın Akdoğan. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına
görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Bilindiği gibi, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Türkiye'de kırsal kesime hizmet götürmek için 1984 yılında kurulmuş,
56 000'i aşan personeli, 20 000'e yaklaşan makine parkıyla devasa bir teşkilat
görünümündedir. Yüce Meclisimizde şu anda bu devasa teşkilatımızın bütçesini
görüşüyoruz. Bundan evvelki yıllarda olduğu gibi bu yıl da, gerek komisyonlarda gerek Yüce Mecliste, bu
kurumumuzun bütçesinin kifayetsizliği dile getirildi. Yine, yaklaşık 300
trilyon olan 2002 yılı bütçesinin, sadece 337 trilyon liralık bölümünün
yatırımlara ayrılabildiği, bunun da son derece yetersiz olduğu, hemen hemen
bütçe üzerinde konuşan bütün arkadaşlarımız tarafından dile getirildi. Sadece bu yıl değil, bundan önceki
yıllarda da, bazen mart ayında, bazen haziran ayında, ödenek yokluğundan
yakıtları bile ikmal edilemeyen makinelerin çalışamadığından dert yanıyoruz.
"Yıllardır bölgesel taleplere yeni iş alamıyoruz; ancak, devam eden işlere
tahsisat ayırabiliyoruz" denilmesine rağmen, işe başlanıldığı halde, bir türlü
bitmeyen, sonu bitmeden başı tahrif olan tesisler talepte bulunanlarda
bıkkınlık yarattığı gibi, vatandaşın devlete olan güvenini de sarsmıştır. Muhalefette olanların partizanlıktan,
iktidarda olanların geçmişteki idareden, bütçe imkânsızlıklarından dert yandığı
bu bütçe müzakereleri devam ederken, kamuoyunda Köy Hizmetlerinin il özel
idarelerine devri tartışmasının başlaması, bütün dikkatleri bu kuruma
kaydırdığı gibi, kurum, kendini bu tartışmaların içerisinde bulmuştur. Sayın milletvekilleri, yerinden yönetim
ilkesinin hâkim kılınması için, hizmetlerin ve bu hizmetler için gerekli
kaynakların yerel yönetimlere aktarılması Anavatan Partisinin temel
yaklaşımıdır. Bu çerçevede, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün personel, ara,
gereç ve mal varlıklarının il özel idarelerine devri, Anavatan Partisinin uzun
bir süredir savunduğu ve temel politika belgelerinde yer alan görüşüdür. 57 nci
hükümetin de, mahallî nitelikteki hizmetlerin, merkezî yönetimden yerel
yönetimlere aktarılması konusunda taahhüdü bulunmaktadır. Anavatan Partisinin
yeniden yapılanma programı, konuyu, geçtiğimiz haftalarda yeniden ülke
gündemine getirmiştir. Kamuoyunda bu tartışmaların başlamasıyla birlikte,
çeşitli beyanların da etkisiyle, bizim görüşlerimiz çarpıtılarak, Anavatan
Partisi, sanki, köylüye, köye hizmete ve Köy Hizmetlerinde çalışan işçi
kardeşlerimize karşıymış gibi lanse edilmeye çalışılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bizim görüşlerimizde
köye ve köylüye karşı olma durumu yoktur. Tam aksine, biz, burada "halka
hizmet, hakka hizmettir" görüşünü kendine şiar edinmiş bir parti olarak,
köyün ve köylünün hak ve hukukunu savunuyoruz. Amacımız, köylerimizi ve
köylümüzü hizmetten mahrum bırakmak ve kendi kurduğumuz bu güzide kurumda
yıllardır hizmet vermiş işçilerimizi sokağa atmak değildir; tam tersine, bizim
amacımız, köyümüzün ve köylümüzün daha iyi, daha çabuk ve daha kolay hizmet
alabilmesini sağlamaktır, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün işlevlerini daha
yaygın ve yerinde bir organizasyon içerisinde yürütmek ve bu kurumda çalışan
işçilerimize daha verimli bir çalışma ortamı sağlamaktır. Değerli arkadaşlarım, esasen tartışma
konusu olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kuran da Anavatan Partisidir. Bu
teşkilat, 1984 yılı şartlarında önemli bir değişim ve dönüşüm projesinin bir
ürünü olarak Yol-Su-Elektrik, Toprak-Su ve Toprak-İskân Kuruluşlarının
birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu teşkilat kurulmadan önce, kırsal kesime
yönelik hizmetler üç ayrı kuruluş tarafından yürütülmekteydi ve böyle olduğu
için zaman, para ve işlerlik açısından istenilen verim alınamıyordu. Değişimi
ve gelişimi esas alan Anavatan Partimiz, bu tabloyu tersine çevirmek amacıyla
bu üç kuruluşu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü adı altında birleştirmiştir. O
yıldan itibaren de alınan sonuçlar ve tablo ortadadır. Bu tablo incelendiğinde,
Anavatan Partisinin köye hizmetteki gerçek görüşünün icraî yansıması ortaya
çıkacaktır. Anavatan Partisi iktidara gelinceye kadar ülkemizde 56 000
kilometre tesviye, 117 000 kilometre stabilize ve 10 000 kilometre de asfalt
köy yolu bulunmaktaydı. Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidarı döneminde
tesviye köy yolu uzunluğu 76 000 kilometreye, stabilize köy yolu uzunluğu 162
000 kilometreye, asfalt köy yolu uzunluğu da 25 000 kilometreye çıkmıştır.
Anavatan Partisi iktidara gelinceye kadar, sadece 8 500 köyümüze telefon
götürülebilmişti. İktidarımız döneminde, bu rakam 5 kat artış göstererek 41
000'e ulaşmıştır. 1983 yılı itibariyle 11 000 köy elektriksizken bu sayı
1991'de 37'ye düşmüştür. Evet, 1991'de, elektriğin ulaştırılamadığı, sadece 37
köy kalmıştı. Anavatan Partisinin köylere getirdiği hizmetler, cumhuriyetin
kuruluşundan ANAP iktidarına gelinceye kadarki hizmetlerin kimi alanlarda 2,
kimi alanlarda 5 kat daha fazlasıdır. Akıl, izan, insaf, vicdan sahibi herkes
köylerin ve köylünün Anavatan Partisi iktidarlarıyla birlikte ayağa kalktığını,
çehresinin değiştiğini kabul eder. Değerli arkadaşlarım, bu gerçekleri dile
getirmemin amacı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün geçmişte icra ettiği
fonksiyonları ortaya koymak içindi; ancak, teşkilatlar da canlı varlıklar
gibidir, kurulmakla birlikte doğarlar, fonksiyonlarını yerine getirirler ve
sonuçta daha gelişmiş bir organizasyona yerlerini bırakarak tarihe karışırlar.
Türk toplumu dinamik bir toplum; Türkiye, ihtiyaçları sürekli değişen bir ülke.
Sürekli artan ihtiyaçlarımızı, donuk, hantallaşmış kurumlarla karşılamak mümkün
değildir; yeri geldiğinde yenilenmeyi gerçekleştirmek ve hizmetleri daha etkin
hale getirici sistemler kurmak bir zorunluluktur. Bugün gelinen noktada, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün teşkilat olarak fonksiyonunu tamamladığı ve yürüttüğü hizmetlerin
yeni bir organizasyon içinde yürütülmesinin zorunlu bir ihtiyaç olduğu ortaya
çıkmıştır. Ancak, bir hususa dikkat etmek gerekir; bugün, köylere hizmet
götürme ihtiyacı asla ortadan kalkmamıştır. Aksine, eldeki kaynakların kısıtlı
olması nedeniyle, bu hizmetin yerinden ve verimli görülmesi ihtiyacı doğmuştur.
Sayın milletvekilleri, hepimiz yaşayarak
görüyoruz; bütün iyi niyetlerine rağmen, Köy Hizmetleri, mevcut yapısı itibariyle
ihtiyaçları karşılayamıyor. İl özel idareleri, hizmet götürebilmek için âdeta
Köy Hizmetleri gibi çalışıyor. Mahallî yöneticilerimizin, işleri yürütebilmek
için, zaten kısıtlı olan imkânlarını zorlayarak, işlere müdahale ettiklerini
görüyoruz. Mesela, Çankırı'da Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, bir yıl
içerisinde 75 kilometre köy yolu yapılması planlanmışken, yerel yöneticilerin
çabaları ve il özel idarelerinin devreye alınmasıyla bu rakam 340 kilometreye
çıkmıştır; yani, aynı personel ve araç gereçle 4,5 katı daha fazla iş
yapılmıştır. Bu örneği Malatya için de verebiliriz, Şırnak için de verebiliriz,
Kırıkkale için de verebiliriz. Sayın milletvekilleri, zaten pratikte işin
içerisinde olan mahallî idarelerin, Köy Hizmetlerinin mevcut araç ve gereçlerini
ve personelini devraldığında, daha verimli çalışacağı kanaatindeyiz. Ayrıca,
bizzat o ilin yerel yöneticilerinin; yani, muhtarlarının, il genel meclisi
üyelerinin, belediye başkanlarının katkılarıyla hazırlanan programlar,
zannediyorum her ilin konumuna göre değişen ihtiyaçları daha iyi karşılayacak
hem de Türk insanının en çok şikâyet ettiği bürokrasiyi de ortadan
kaldıracaktır. Bazen aylar, bazen yıllar süren, köylüden
muhtarına, muhtarından siyasetçisine, milletvekiline, şube müdürüne, oradan bölgeye,
bölgeden genel müdürlüğe, genel müdürlükten bakanlığa, gereksiz yazışmalar ve
boşa harcanan zaman ortadan kalkacaktır. Adıyaman'ın Palanlı Köyü Muhtarı Yusuf
Sert, köyünün içmesuyu için bölge müdürlüğüne dört defa gelip gitmekten, bu
haklı talebi için Ankara'ya defalarca gelmekten kurtulacak. Önce, hizmet
birimlerini, sonra, daha etkin hizmeti ayağında bulan köylümüz ve Muhtar Yusuf
Sert, her Türk vatandaşı gibi Ankara'ya Atasını Anıtkabir'de ziyaret için
gelecek, 29 ekimlerde cumhuriyet şölenleri için gelecek. Değerli arkadaşlarım,
işte, o zaman, köylü milletin efendisi olacak. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN- Sayın Akdoğan, normal sürenizden 2
dakika geçtiniz, hatta 3 dakikaya yaklaşıyorsunuz. Hatırlatayım da... ŞAMİL AYRIM (İstanbul)- Sayın Başkan, çok
adil davranıyorsunuz, teşekkür ederiz. BAŞKAN- Benim için fark etmez. MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla)- Değerli
milletvekilleri, kolay olan köylücülük popülizmi yapmaktır; zor olan, gerçek
anlamda, köylüye ihtiyacı olan hizmetleri götürebilmektir. Biz, Anavatan
Partisi olarak, geçmişte yaptıklarımızla zor olanı gerçekleştirebildiğimizi
biliyoruz. Bunu, kırk yıl boyunca elektriksiz, susuz, telefonsuz kalıp da, bu
hizmetlerin çoğunu ANAP iktidarları döneminde alan köylümüz de biliyor. Değerli arkadaşlarım, şimdi, gençlik ve
spor konusunu ele aldığımızda, Köy Hizmetleri gibi bu kurumumuzun da, gerek
ihtiyaçları gerek çalışma standartları yönünden pek farklı olmadığını
göreceğiz. Beden eğitimi ve spor olgusu, tarih
boyunca sahip olduğu önemi yitirmeden, kendisini sürekli olarak yenileyen bir
eğitim vasıtası olarak günümüze kadar gelmiştir. Gelinen noktada, bundan sonra
yapmamız gereken, bu oluşumun önünü açmak ve topluma yaymak için düzenlemeler
yapmaktır. Dünyanın ve Türkiye'nin değişen koşullarına uygun olarak yeni bir
spor politikası oluşturulmalıdır. Spor hizmetlerinde, kesinlikle, çağı
yakalayacak, 21 inci Yüzyılın gençliğini yetiştirecek, nüfusunun üçte 1'i genç
olan bir ülke olarak Türkiye gençliğine hizmet götürebilecek, daha dinamik ve
etkin bir spor teşkilatı oluşturulmalıdır. Spor yönetimi, tamamen devletin söz sahibi
olduğu bir alan olmaktan çıkarılmalıdır. Spor yönetimi özerkleştirilmelidir.
İdarî ve malî yetkiler, mahallî idarelere devredilmelidir. Stat ve tesislerin
yapım, bakım ve onarımı mahallî idarelerce yapılmalıdır. Üzerinde siyasî
otoritenin gücü olmamalıdır. BAŞKAN - Sayın Akdoğan, sürenin yarısını
siz kullandınız. Ben, Grubunuza en fazla 5 dakika süre veririm. MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Öyle yapıyorum
zaten. Ben ayarlıyorum efendim. BAŞKAN - Peki efendim. Hem hükümet adına hem kendi adınıza cevap
verirseniz, tabiî... MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
çok müdahale ediyorsunuz, biz zamanımızı ayarladık arkadaşlarımla, lütfen
müsaade edin. BAŞKAN - Pek etmiyorum. Arkadaşlarınızdan
ikaz geliyor canım. MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Genel bütçeden
spora ayrılan kaynaklar, maalesef, merkeziyetçi yaklaşımlar nedeniyle, rasyonel
ve etkin dağıtılmamaktadır. Bunun için, illerin bütçe payları ve hizmet
üretimi, il özel idarelerine, hatta, belediyelere bırakılmalıdır. Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, ülke
olarak, spor alanında birbirinden güzel uluslararası başarılar elde ediyoruz.
Bu başarıların artarak devam etmesini diliyorum. Tabiî ki, bunlar, bizim millî
duygularımızı kabartıyor, insanımızın azminin neleri yapabileceğini hep beraber
görüyoruz. Bayrağımızın başka ülkelerde dalgalanması, millî marşımızın başka
ülkelerde okunması, elbette ki, gurur vericidir. Profesyonel sporun bu
başarıları devlette ödüllendirilmelidir; ancak, burada şunu da belirtmeliyim
ki, profesyonel futbola aşırı duyarı davranıp, diğer taraftan, amatör sporun
geliştirilmesini ihmal etmemeliyiz. Teşvik mevzuatında yapılacak yasal
düzenlemelerle, özel sektör ve kulüpler, sponsorluk, tesis ve projelere katkı
ve spor organizasyonları yönünden özendirilmelidir. Sayın milletvekilleri, sadece bütçelerini
görüştüğümüz bu iki kurumumuzun değil, merkezî yönetimin mahallî nitelikteki
tüm görev, yetki ve imkânları yerel yönetimlere devredilmelidir. Merkezî kamu
yönetiminin eski dönem anlayışlarına göre yapılanmış olan bürokrasisi, etkinlik
ve verimlilik kriterlerine göre yeniden yapılandırılmalıdır. Vatandaşlarımızın,
sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının etkili denetim uygulamalarına
yer veren, şeffaflığı, hesap sorulabilirliği sağlayarak vatandaşlarımızı
idarecilerin insafına bırakmayan, vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerine
kolay cevap verebilecek bir idarî yapı kurulmalıdır. Az fakat etkin, sorun
üreten değil sorun çözen bir kamu yönetimi tesis etmek için, yetkileri, asıl
olan vatandaşımızda kabul eden bir kamu yönetimi reformunu acilen
gerçekleştirmeliyiz; çünkü, çağdaş devlet, halkına güvenen, yönetme erkini
onunla paylaşan, onun rızasını alan ve onun tarafından denetlenen devlettir. Hepinize saygılar sunuyorum,
kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdoğan. Sayın milletvekilleri, bizim müdahale
etmemiz müteakip arkadaşların hakkını korumak için; yoksa, bizim için fark
etmez. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Allah,
adaletini üzerimizden eksik etmesin. BAŞKAN - Anavatan Grubu adına, ikinci
konuşmayı yapmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Ömer Ertaş. Buyurun Sayın Ertaş. ANAP GRUBU ADINA ÖMER ERTAŞ (Mardin) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunun 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri izleyenleri saygılarımla selamlarım. Öncelikle, sosyal devletin, en yaşamsal
görevlerini yerine getiren, ülkemizde sosyal hizmetler alanlarını etkileyecek
yasal ve eylemsel özelliklerine sahip, hassasiyet ve özenle herkesin sahip
çıkması gereken bir kurum olduğunu belirtmek isterim. Dünya ölçeğine baktığımızda, sosyal
hizmetler alanında, 1970'lerin ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan üç
önemli gelişme yönü var: Hizmet türlerinde hızlı ve geniş bir çeşitlenme;
hizmetin organizasyonunda ve finansmanında ciddî bir yerelleşme; sivil toplum
kuruluşlarının bu alanda artan rolü ve önemi. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
kısıtlı kaynaklarına rağmen her yıl daha geniş gruplara ulaşmakta ve her yıl
daha fazla insanımıza destek sunmaktadır. Ayrıca, kurum, her yıl hizmet sunduğu
kurumların fiziksel şartlarını iyileştirmeyi ve sosyal hizmet anlayışını
modernize etmeyi de önemli ölçüde başarmaktadır. Çocuk yuvaları ve yetiştirme
yurtlarındaki çocuklarımızın eğitimine büyük önem verilmekte ve çok olumlu
gelişmeler kaydedilmektedir. Değerli milletvekilleri, üzerinde
hassasiyetle durulması gereken bir husus da, sokaktaki çalışan, çalıştırılan ve
yaşayan çocuklardır. Bugün, özellikle büyük şehirlerimizde, sokaklarda yaşayan
binlerce çocuk vardır ve bu sayı giderek artmaktadır. Ne yazık ki, bu çocukların çoğunun
ailesinin olduğu ve bu ailelerin, başta ekonomik sorunlar gibi çeşitli
nedenlerle dağılmış ve dağılma tehlikesinde olduğu da bir gerçektir. İşte, bu
nedenlerle, aileye yönelik sosyal destek programlarına da ağırlık verilmesi
gerekmektedir. Sınırlı imkânlarla hizmet veren bu kurumun
üretebildiği sosyal hizmet ve yardımlar, Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaya
yetmemektedir, hem malî kaynaklar açısından hem de insan kaynakları açısından
güçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, aile ortamının sıcaklığı, ana baba
şefkatini bulabilecekleri bir ortamda çocukların bakılması büyük önem
taşımaktadır. Ekonomik olarak, çocuklarına yeterli bakım imkânlarına sahip
olmayan ailelerin çocuklarının, sosyal, psikolojik ve maddî sorunları sebebiyle
ailesinin yanında kalma imkânı olmayan çocukların ve terk edilen çocukların,
koruyucu ailelerin yanında, bakım, eğitim ve öğretimlerinin sağlanması,
gelişmiş ülkelerin ağırlıkla tercih ettiği bir yoldur. Bu ülkelerde korunmaya
muhtaç çocukların yüzde 75'ine koruyucu aileler tarafından bakılmaktadır.
Ülkemizde ise, bu oran, sadece yüzde 2'dir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüksek orandaki kent merkezlerine göç, çok çocuklu aileler, yoksulluk ve gelir
dağılımındaki bozukluklar başta olmak üzere, çocuklarımızı, aile ve okul ortamından
uzaklaştırıp, sokağın acımasız koşullarında yaşamaya ve çalışmaya zorlayan pek
çok faktörle karşı karşıya bırakmaktadır. İşte bu sorunlarla mücadele eden 16
çocuk ve gençlik merkezi, 36 toplum merkezi, özellikle kadınlara ve çocuklara
destek sunuyor. Bugün, ülkemizde şiddete uğrayan kadınlara barınma hizmetleri
sunabilen tek kurum, bu kurumdur. Özellikle, özürlülere ve yaşlılara yönelik
hizmetlerde, son zamanlarda büyük atılımlar yapılmıştır. Ulu Önder Atatürk "cumhuriyet
kimsesizlerin kimsesidir" diyerek, toplum olarak, hepimize büyük
sorumluluklar yüklemiştir. Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım
adına, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2002 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertaş. ANAP Grubu adına son konuşmayı yapmak
üzere, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner; buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz mübarek ramazan ayının,
başta İslam alemi olmak üzere, bütün insanlığa, huzurlu, mutlu ve kavgasız
günler getirmesi dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum. Gümrük Müsteşarlığının 2002 yılı bütçesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gümrük Müsteşarlığı ve buna bağlı olan
gümrük kapılarımızın durumuna baktığımızda, coğrafî açıdan kuzey-güney,
doğu-batı, Asya-Avrupa, zengin-fakir, Müslüman-Hıristiyan gibi ayrılıkları
birleştiren, farklı kıtalar, rejimler, ekonomiler, kültürler arası bir konumda
olan ülkemiz, gelecekte farklı ekonomik bloklar, hatta, petrol boru hatları
üzerinde yer alacak, gümrük kapılarımız da farklı dünyalara açılan kapılar
olacaktır. Dünyada, bunca farklı sistemlere açılıp
kapanan gümrük kapıları olan bir başka ülke yoktur. Bu gerçek, Gümrük
Teşkilatımızın önemini ve ihtiyaçlarını ortaya koymaktadır. Artık, Türkiye,
mutlaka, Avrupa Birliği ülkelerinde ve dünyada olduğu gibi, gümrük konularının
bir bilim ve meslek olduğunu kabul etmek zorundadır. Maalesef, ülkemizde,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, gümrük idareleri için nitelikli meslek
personeli yetiştirecek gümrük yüksekokulları bulunmamaktadır; bu okulların
acilen açılması gerekir diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğer bir gümrükte yeteri kadar uzman personel yoksa, teknik ve uzman personel
istihdam etme olanağı mevcut değilse ve ihtiyaca uygun teknik donanım yok veya
yetersizse, o gümrükten istenilen nitelik ve verimde hizmet almak mümkün
değildir. Bu amaçla, 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Görev ve Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddelerinin değiştirilerek, çağdaş
ve etkin bir teşkilat yapılanmasına gidilmesi hedeflenmelidir. İdarenin taşra yapılanması küçültülerek
hizmette kalitenin artırılması ve dinamik bir yapı kazandırılması olumlu bir
adım olacaktır. Mevcut teşkilat yapısının değişmesi, hem malî hem de personel
yönünden tasarruf sağlayacaktır. Taşra teşkilatındaki 36 adet gümrük ve gümrük
muhafaza başmüdürlüğünün birleştirilerek, 16 adet bölge müdürlüğüne indirilmesi
düşünülmektedir. Çağdaş gümrükçülüğün gerçekleşmesine katkı sağlayacak ve
modern cihazlar kullanacak uzman elemanın çalıştırılması olumlu olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2000 yılından bugüne dek önemli çalışmalar yapılmış olup, bu dönem içerisinde
birçok usulsüzlük ve yolsuzluk olayı ortaya çıkarılmış, birçok hayalî ihracat
olayının üzerine gidilmiş, birçok operasyon gerçekleştirilmiş olup, naylon fatura
düzenleyenler, hayalî ihracat yapıp fakir fukaranın, tüyü bitmemiş yetimin ve
kısacası, 70 milyon vatandaşımızın hakkını gasp edenler yakalanarak, Türk
adaletine teslim edilmişlerdir. Ayrıca, birçok alanda çağın gereklerine
uygun önemli iyileştirmeler yapılmıştır; bunların başında, gümrük kapılarındaki
modernizasyon gelmektedir. Kapılarda oluşabilecek olumsuzlukların önüne
geçilmesini amaçlayan modernizasyon projesi tamamlanmış olup, otomasyon olayı
gerçekleştirilmiştir. 18 başmüdürlük ve 56 gümrük müdürlüğünü kapsayan bu proje
sayesinde, gümrüklerde yapılacak işlemlerin yüzde 98'inin bilgisayar ortamında
yapılması gerçekleştirilmiştir. Bu önemli çalışmalarından dolayı, başta
Sayın Bakanımız Mehmet Keçeciler'e, Sayın Müsteşarımıza ve bu projede emeği geçenlere
huzurunuzda teşekkür ediyorum ve kendilerini kutluyorum. 12 Temmuz 2001 tarih ve 24460 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan 4705 sayılı Kanunla, ülkemizden yurtdışına çıkışlarda 50
dolar karşılığı Türk Lirası tutarında harç alınması ihracatçıları sıkıntıya
sokmuştur. Ayrıca, Nahcivan halkı ile Iğdır İlimizde yaşayan vatandaşlarımızın
birçoğu, bölünmüş ailelerdir. Bu bölünmüş aileler, düğünlerde ve ölümlerde,
sürekli, birbirlerine günübirlik gidip gelmektedirler. Söz konusu uygulama
nedeniyle, Nahcivan'a her geçişte 50 dolar harç alınması vatandaşlarımızı
mağdur etmektedir. Bu durum, Gürcistan vatandaşları ile bu ülkeye komşu olan
Ardahan ve Artvin İllerinde yaşayan vatandaşlarımız için de söz konusudur; bu
illerimizdeki vatandaşlarımız da mağdur olmaktadırlar. Bu nedenle, ticarî amaçla ve yukarıda
bahse konu olan akrabalıklardan kaynaklanan sosyal nedenlerle yurtdışına
çıkışlarda bu harcın alınmamasının, ihracatımızın ve taşımacılığımızın
gelişmesi açısından faydalı olacağı, ülkelerimiz vatandaşları arasında sosyal
bağların güçlenmesine de büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyim. Bugün, bizimle dini, dili aynı ve bizimle
tarihî bağları olan Nahcivan Halkı, 400 000 nüfusuyla, batı, kuzey ve doğusuyla
Ermenistan tarafından, güneyi İran tarafından çevrilmiş, âdeta kıskaç altına
alınmıştır. Bu soydaşlarımız, Hasret Köprüsüyle, bizimle, yani Türkiye'yle, bir
çıkış yolu bularak bağlantı kurmuşlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet olarak bize düşen görev, bu haldeki 400 000 nüfuslu bu kardeşlerimize
maddî ve manevî yardımı yapıp, sahip çıkmaktır. Bunu, devlet olarak yapmak
mecburiyetindeyiz. Şayet bunu yapmazsak, sadece o zaman, Nahcivan'ı 400 000
nüfusuyla birlikte Ermenistan'ın veya İran'ın kucağına atma ihtimaliyle karşı
karşıya kalabiliriz. Belki, bugün Kıbrıs'ta çektiğimiz sıkıntıların aynısını
gün gelir Nahcivan'da çekebiliriz. Bu sıkıntıların çekilmemesi için,
Nahcivanlı vatandaşlara, Kıbrıs'a tanınan, pasaportsuz ve sadece kimlikle gidip
gelme hakkı tanınmalı, motorin ticareti artırılmalı, yaş sebze ve meyvenin
taksit taksit getirilmesinden vazgeçilmeli, yıllık olarak uygulanmalı ve miktar
olarak sınır konulmamalı; yani, özel bir statü uygulanmalıdır diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, daha o günlerde, eski Sovyetler
Birliğinin dağılabileceğini ve Orta Asya'da bulunan Türkler ile sosyal bağların
güçlendirilmesinin önemini 1933 yılında şu sözlerle ifade etmektedir:
"Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu
dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını, kimse, bugünden
kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir.
Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir
dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu
dostumuzun idaresinde, dini bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır.
Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız, o günü susup
beklemek demek değildir, hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl
hazırlanırlar; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir
köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz
içinde bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize yakınlaşmasını bekleyemeyiz,
bizim onlara yaklaşmamız gereklidir" diye sözlerini bitirmişlerdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, size de eksüre
veriyorum; buyurun, konuşmanızı tamamlayın. ALİ GÜNER (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gürcistan'a açılan Çıldır-Aktaş Gümrük Kapısı ile
İran'a açılan Iğdır-Boralan Gümrük Kapılarının kapalı olması,
ihracatçılarımızın daha uzak güzergâhları tercih etmelerine ve maliyetlerin
artmasına neden olmaktadır. Irak ile ikinci kapının Ovaköy noktasında açılması
yönünde mutabakat sağlanmıştır. Şırnak İlinde ise, Ali Rıza Efendi Gümrük
Müdürlüğünün kurulması, 2002 yılı yatırım programına alınmıştır. Yukarıda bahse konu olan Ardahan
Çıldır-Aktaş ve Iğdır-Boralan Gümrük Kapılarının bir an evvel açılması,
ihracatçılarımız ve ihracatımız açısından faydalı olacaktır. Iğdır İlimizin 3 komşu ülkeye sınır olması
ve bu ülkelerle bağlantıyı sağlayan yeteri kadar gümrük kapısına sahip olması,
bu ilimizin konumunu, açık pazar yeri kurulması açısından cazip hale
getirmektedir; ancak, Iğdır İli sınırları içerisinde şu ana kadar bir açık
pazar yerinin kurulmamış olması, komşu ülkelerle olan ticaretimizi olumsuz
yönde etkilemektedir. Iğdır İli Aralık İlçesinde Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait arazinin bir kısmında, Iğdır Valiliğince de
projelendirilmiş durumda bulunan, bir açık pazar yeri kurulması, bölgemizin
komşu ülkelerle olan ticaretinin de canlanmasına neden olacaktır. Bu nedenle,
Tarım Bakanlığından söz konusu arazinin tahsisi ve ilgili makamların onayıyla,
bu açık pazar yerinin bir an evvel kurulması için yasal işlemlerin acilen
başlatılması gereklidir diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yıllık ortalama 1 100 000 adet giriş, 850 000 adet çıkış beyannamesinin tescil
edildiği, ayrıca onlarca milyar dolarlık dışticaret işlemlerinin tekâmül
ettirildiği, 15 milyon gelen ve giden yolcu ile 1,5 milyon taşıtın giriş-çıkış
ve gümrük işlemlerini gerçekleştiren gümrük idaremize gereken önemin verilmesi
gerektiğini ve 2002 malî yılı bütçe tasarısında gümrüğe ayrılan ödeneğin
yeterli olmadığını; gelişmiş ülkelerdeki gümrük idareleri gibi, ne tür cihaz ve
teknoloji kullanılması gerektiği bilinciyle Gümrük Müsteşarlığınca istenilen
taleplere desteğinizi umuyor; 2002 malî yılı bütçesinin ülkemiz insanına mutlu
bir geleceğin kapılarını açması dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güner. Değerli milletvekilleri, son grup
konuşması Saadet Partisinde. Sayın Başkan, sizin grup sözcünüze 10 uncu
dakikada hatırlatayım mı hatırlatmayayım mı? Yani, burada bazı arkadaşlar burada müdahale ediyorlar da. Müdahale
edeyim mi etmeyeyim mi?.. Çünkü, grubun süresidir; yani ben, müteakip arkadaşın
hakkının korunması için bir müdahale etme ihtiyacını duydum; ama, bazı
arkadaşlar kızınca, hani kızgınlığınızı üzerime çekmemek için, size
danışıyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
yöntem Başkanlığın takdirindedir, ona müdahale etmeyiz efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Saadet Partisi Grubu adına ilk konuşmayı,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz yapacaklardır. Buyurun Sayın Yanmaz. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün aslî vazifesi, köylere, kırsal alanlara altyapı hizmetleri
götürmektir. Nedir bu altyapı hizmetleri; köy yolları, köy içmesuları, köysel
alanda iç iskân düzenlenmesi, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi gibi
hizmetlerdir. Köy Hizmetleri de bu alanda uzmanlaşmış bir kuruluşumuzdur. Değerli arkadaşlar, ülkemizde nüfusumuzun
yaklaşık yüzde 40'ı, yani, 30 000 000 insanımız köylerde yaşamaktadır. Yine, 40
000 civarında mezra, 35 000 köy ile 75 000 kırsal üniteye sahip bir ülkedir.
Türkiye'nin dörtte 3'ünü bu alan kaplamaktadır ve bu çerçeve içerisinde 30 000
000 insanımıza Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla hizmet çok yetersiz
kalmaktadır. Değerli arkadaşlar, 2001 yılı bütçesi
içerisinde ayrılan pay, genel bütçenin yüzde 1,6'sına tekabül etmekteydi. Oysa,
2002 yılı bütçesi içerisinde, 98 000 000 000 000 000'dan 1 291 000 000 000 000
ayrılmıştır. 2002 bütçesi içerisinde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün payı
1,3'e tekabül etmektedir. Bu demektir ki, 2001 yılından 2002 yılına, bütçede
reel olarak bir azalma vardır. İşin bir diğer ilginç yanı, 1 291 000 000
000 000 olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinin 938 000 000 000 000'u
cari harcamalara, personel harcamalarına gitmekte, sadece 338 000 000 000 000
gibi bir rakam yatırım harcamalarına gitmektedir. Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki
-Sayın Bakanın da Plan ve Bütçe Komisyonunda bu noktada itirafı var- hem 2000
yılında hem 2001 yılında, büyük olasılıkla 2002 yılında da aynı şey olacaktır;
akaryakıtın yetersiz olması. Yılın ilk yarısında, şubat-mart-nisan-mayıs
aylarında, tam iş sezonuna geçilirken akaryakıt tükeniyor. Şimdi, 338 trilyon
olan 2002 yılındaki yatırım harcamasının yaklaşık 80 trilyon lirası, bütçede,
akaryakıta ayrılmıştır; ama, bunun 100 trilyon olacağını varsayacak olursak, 30
milyon insana, Türkiye'nin dörtte 3'ünü kapsayan bir alana götürülecek hizmetin
miktarı 238 trilyondur; bu, yetersizdir. Bunu, Sayın Bakan da, Plan ve Bütçe
Komisyonunda defaatle itiraf etmektedir. Değerli arkadaşlar, görünen odur ki, 2002
yılında, 2001 yılında programa alınan işler bile bitirilemeyecektir; değil yeni
işlerin programa alınması, geçen yıldan kalan işler bile bitirilemeyecektir. Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün 50 000'in üzerinde çalışanı var ve 21 000 civarında aracı var;
fakat, 1 katrilyon 291 trilyon liralık bütçe içerisinde 938 trilyon liranın,
sadece cari harcamalara, personel harcamalarına ayrılmış olması, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün asli fonksiyonlarının köye hizmetten ziyade, kendi kendine
yeten, kendi kendini doyuran, devasa, hantal bir kuruluş haline geldiğinin
göstergesidir. Değerli arkadaşlar, bugün gelinen noktada,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün lağvı tartışılmaktadır. Bu konuda,
kesinlikle, Köy Hizmetlerinde çalışan işçilerin, personelin, memurun hiçbir
kabahati yoktur. Bu kabahat, geçmişten bugüne, özellikle 55, 56 ve 57 nci
hükümetler döneminde popülist politikalar takınan bu hükümetin suçudur ve diğer
ilginç bir konu, 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, Sayın Bakan, hep, Köy
Hizmetlerinden sorumlu Bakandır ve bu camianın içerisinden gelen, hakikaten,
hepimizin takdir ettiği, çalışkan, dürüst bir insandır; ama, kusura bakmasın,
aynen hükümette olan şey, kendisinde de mevcut; vizyon yetersizliği, ufuk
yetersizliği... Plan ve Bütçe Komisyonunu, âdeta, ağlama duvarına çevirmiş.
Açın bakın, hem 2000 yılında hem 2001 yılında hem 2002 yılındaki Plan ve Bütçe
Komisyonu toplantılarında ağlıyor, nereye sığınacağını şaşırıyor: "Bu para
yetmiyor, ben ne yapacağım?" Böyle olmaz Sayın Bakanım. Şimdi, kamuoyunda Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü her kesimden insan tarafından tartışılıyor; medyada, sendika
başkanları, genel müdürler, köşeyazarları, herkes, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü üzerinde fikir serd ediyor; ama, Sayın Bakanın hiç çıtı çıkmıyor, hiç
fikrini belli etmiyor. Sayın Bakanım size soruyorum: Siz, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün rehabilite edilmesinden yana mısınız, bu haliyle devamından yana
mısınız, özel idarelere devredilmesini mi istiyorsunuz; bir fikrinizi beyan
edin. Değerli arkadaşlar, ben Şanlıurfa'ya
gittim; Köy Hizmetlerinde çalışan bütün personel huzursuz, tedirgin ve
endişeli; akıbetlerinin ne olacağını bilmiyorlar bu insanlar. Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Sayın
Bakanın tasarrufunda; şimdi, personel sayısı 70 000'den 56 000'lere, 50
000'lere kadar düştü; personel sayısında bir azalma var, yüzde 30'a yakın bir
azalma var; bunu Köy Hizmetlerinin çalışanları kendileri de söylüyorlar. Sayın
Bakan, hiç anlamıyorum, hangi maksatla bilinmiyor, yüzde 30'a yakın şu anda
lojmanlar boş. Ya bu lojmanları satın ya da gerçekten fakrüzaruret içerisinde
olan personele, işçiye, memura verin otursunlar; bunu anlamak mümkün değil. Bir
diğer konu, yine, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, üretimden bu kadar nasibini
almamışken, artık, çökmek üzereyken, Antalya-Lara'da, Didim'de, Altınoluk'ta
yazlık ve kışlık tatil köyleri var; Sayın Bakanım bunlar ne güne duruyor;
buraya zaten genelde üstdüzey görevliler gidiyor, zavallı işçiler, memurlar
gidemiyor. O zaman, bunları bir an evvel satın. Diğer bir konu değerli arkadaşlar,
özellikle, geçtiğimiz günlerde gündeme geldi; Sayın Başbakan ile Başbakan
Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz arasında; Sayın Mesut Yılmaz, Köy Hizmetlerinin
lağvedilip özel idarelere devredilmesini istiyor; Sayın Başbakan diyor ki
"kesinlikle bu böyle olmaz." Ondan sonra Sayın Mesut Yılmaz dönüyor
diyor ki "hayret, biz bunu koalisyon protokolünde, hükümet protokolünde
yazmıştık çizmiştik; Sayın Başbakan niye böyle söyledi?” Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan,
bilmiyorum, milletle alay mı ediyor? Bir düstur üzere hareket ediyor
"köylü milletin efendisidir" diyor; doğru; ama, köye hizmet
götürmüyorsun, köylüye tabanfiyatı düşük veriyorsun; köylü dağa kaçıyor;
yokluktan, borçlardan, jandarmadan, dağa kaçıyor; siz kalkıyorsunuz diyorsunuz
ki: "Köylü milletin efendisidir." Sayın Başbakan, bu inandırıcı
olmuyor. Değerli arkadaşlar, şimdi ülkede öyle bir
curcuna yaşanmakta ki, köylü, altyapı yetersizliğinden, geçimini temin
edemeyişinden şehre göç etmek istiyor; şehirdeki insan, hayat pahalılığından,
yokluktan, yoksulluktan köye gelmek istiyor; bu nasıl bir iştir, anlaşılması
çok güç. Bu arada, Sayın Başbakanın hakkını da
yememek lazım, gerçekten takdir etmek lazım. 75 000 kırsal ünitede 9 köye
"Köy-Kent Projesi" adı altında, fantezisini, egosunu tatmin ederek
hizmet götürdü. Bunu takdir etmek lazım! Takdir edilecek bir diğer konu da,
akaryakıta inanılmaz zamlar yaparak trafik canavarını önlediniz -57 nci
hükümete sesleniyorum- sanayi ve reel sektörü felç ederek, elektrik kesinti ve
sıkıntılarını da önlediniz, onu da hallettiniz; hayatı pahalandırarak milleti
aç bıraktınız, vatandaşa zorunlu diyetten form tutturup kolesterolünü de
düşürdünüz ve özellikle imanî noktada, ayrıca vatandaşımızın biraz daha kemer
sıkıp, önümüzdeki seneyi de oruçlu geçirmesini sağlayarak, çok ciddî imanî
katkınızın olduğunu da inkâr etmemek gerekir! Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet
ikibuçuk yıldır başta. Sağa sola çekeceğinize, olaya şaşı bakacağınıza, doğru
bakın. Yerel Yönetimler Yasası var... Popülist, ucuz politikalardan kaçın;
gelin, bu Meclise çağdaş yerel yönetimler yasasını getirin, hem Köy Hizmetlerinin sorunlarını çözelim hem illerin
çarpık kentleşmesinin önüne geçelim. Ülkede köklü, kalıcı yapısal
değişikliklere ihtiyaç var; bunu hepimiz itiraf ediyoruz. Ancak, siz günü
kurtarma peşindesiniz. Bütün partilerin üzerinde uzlaştığı, ülkemiz
ihtiyaçlarına cevap verecek çağdaş bir yerel yönetimler yasasını Meclise
getirin, hemen çıkaralım. Bir diğer konu, değerli arkadaşlar,
illerde, Köy Hizmetleri var, Devlet Su İşleri Var, Karayolları var, belediyeler
var; bunların hepsinin ayrı ayrı araç parkı var. Şimdi Sayın Bakanımız, 3 500
araç alımı, 10 tane de sondaj makinesi alımı için sipariş vermiş; bunların bir
kısmı gelmiş, bir kısmı gelecek. İlginç bir şeydir, sipariş verdiği 10 tane
sondaj makinesinin aynısı, DSİ'nin garajlarında, makine parklarında çürümeye
terkedilmiş. Bu nasıl bir başıbozukluk, bu nasıl bir basiretsizlik, bunu
anlamak mümkün değildir. Onun için, kurumlar arasında bir havuz sistemi
oluşturulup, bir an evvel, daha rantabl bir yönetime geçilmelidir. BAŞKAN - Sayın Yanmaz, yarım dakikayı
geçirdiniz, hatırlatıyorum. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Tamam
efendim. Değerli arkadaşlar, ülkemizin en büyük
projelerinden olan GAP Projesi içerisinde birtakım olumsuzluklar vardır.
Özellikle, tesviyelerin yetersiz olması nedeniyle, çoraklaşma, toprak erozyonu
had safhaya varmıştır; korkulur ki, ikinci bir Çukurova hadisesi gerçekleşsin
ve yine içme-suyu problemi, Urfa'nın köylerinde çok had safhaya varmıştır. Bir diğer konu da -Sayın Bakanıma geçen
yıl yine bu kürsüden seslenerek söyledim- Urfa'da, Siverek'te, Viranşehir'de,
Suruç'ta tarlalarda siyah taşlar var; bu tarlaların, mümbit toprakların, siyah
taşlardan arındırılması lazım. Bir diğer konu da -özellikle Gümrük
Müsteşarlığı bütçesi de şu anda görüşüldüğü için söylüyorum; gümrüklerden
sorumlu Sayın Bakanımız da bu konuyla yakından ilgilendi; fakat, şimdiye kadar
hiçbir çözüm getirilmedi. Türkiye-Suriye sınırı üzerinde, özellikle 211
kilometre uzunluğunda bir sınır var; bu alanlar, mayınlı alanlar, terkedilmiş,
kullanılmayan alanlar. Değerli arkadaşlar, bu alanlar bir an evvel tarıma
açılmalıdır, buradan, topraksız köylüler istifade etmelidir ve Sayın Bakanımın
da, özellikle GAP yöresindeki ürünlerin Suriye'ye gitmesi noktasında Akçakale
sınır kapısının açılmasına fazlasıyla hassasiyet, duyarlılık göstermesi gerekir
diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, sınır ticareti
güneydoğu, doğu illerimiz için çok önem teşkil etmektedir. Bakın, körfez
krizinden önce 3 milyar dolar kapasitesine, potansiyeline sahip olan Habur
sınır kapısından giriş-çıkışlardaki ticaret hacmi bugün 30 milyon dolara
düşmüştür. Değerli arkadaşlar, bu duygu ve
düşüncelerle, özellikle Köy Hizmetlerinde çalışan cefakâr ve vefakâr
personelimizi kutluyor, kendilerine başarılar diliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yanmaz. Saadet Partisi adına ikinci konuşmayı
yapmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendin. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Saadet Partisi Grubu adına,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin başında, son zamanlarda büyük
başarı gösteren millî takımımıza dünya şampiyonasında başarılar temenni
ediyorum; yine, bu akşamki Galatasaray-Barselona maçında da Galatasarayımıza
başarılar temenni ediyorum. Ayrıca, bugünlerde Yunanistan'da yapılmakta olan
Avrupa Şampiyonasında Güreş Millî Takımımıza da başarılar diliyorum. Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği bir
şey var ki, spor, dünyada kitleleri en fazla ilgilendiren ve etkileyen bir
aktivitedir. Spor, dünyanın en ucuz ve en iyi tanıtım ve propaganda
mekanizmalarından birisidir. Milyonlarca dolarla yapamadığımız propagandayı ve
tanıtımı, Galatarasay'ın Avrupa'da göstermiş olduğu başarılarla ya da millî
takımımızın başarılarıyla ya da güreşçilerimizin, haltercilerimizin
başarılarıyla yaptığımızı hepimiz gördük. Koca Yusuf'ların ve Yaşar Doğu'ların
"Türk gibi kuvvetli" sözünü dünyaya söyletmesi de bunun en güzel
ifadesidir. Spor, artık, ülkelere, ekonomik
getirisiyle de fayda sağlayan bir sektör haline gelmiştir. O halde, spora,
büyük kitlelere ulaşabilmek için, ülkenin uluslararası tanıtımını ve
propagandasını sağlamak için, ekonomik boyutundan da ülkenin istifade etmesi
için, dikkatli, makul ölçüler içerisinde sahip çıkmak ve ilgilenmek lazımdır. Sayın milletvekilleri, niçin spora makul
ölçülerle sahip çıkmak ve niçin sporla makul ölçüler içerisinde ilgilenmek
lazım; bu sorunun cevabını vermemiz gerekir; çünkü, spor, her şey demek
değildir ve spor, bir milletin yegâne kurtuluşu da değildir. Sporu, İspanya
Kralı, diktatörü Franco mantığından mutlaka kurtarmak lazım. Bu sözü, Sayın
Bakanımızın ya da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yetkililerinin,
bürokratlarının böyle bir yapıda olduğunu ifade açısından değil, bir düşüncenin
tercümanı olması açısından misal olarak veriyorum. Franco diyor ki:
"İnsanları 3 F ile kontrol altına aldım -yani, spor, insanları yığınlar
haline getirmemelidir- birisi futbol; kitleleri statlara doldurdum, fanatik
taraftarlar oluşturdum; onlar beni takip edemediler. İkincisi film; yığınları
sinemalara yönlendirdim; herkesi artist ve aktör özentisi sardı; dolayısıyla,
beni izleyemediler. Bir diğeri de festival; boğa güreşleriyle veya benzeri
festivallerle insanları meşgul ettim; dolayısıyla, onlar beni takip edemediler,
denetleyemediler." Sporu, bu kafa yapısından mutlaka kurtarmış olmak
lazım. Sporun uluslararası tanıtım ve
propagandasını dikkate almalı; sporun, bilhassa centilmenlik ruhu aşılamasını
düşünmeli ve değerlendirmeliyiz; birlikte olabilmeyi ve organize olabilmeyi
öğretmesini programlamayız; dinç, dinamik ve sağlıklı bir toplum yapısına
kavuşturmasını ele almalı ve bu yönde değerlendirmeliyiz. Sporun, insanlarımızı,
bilhassa gençlerimizi, kumarhanelerden, kahvehane köşelerinden çekip
çıkarmasını değerlendirmeliyiz. Değerli arkadaşlarım, sporun her dalıyla,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün ve ilgili Bakanlığımızın mutlaka
ilgilenmesi, her dalına el atması gerekir. Sporu, mutlaka tabana yayarak
desteklememiz lazım. Son zamanlarda yapılan çalışmalar arasında, semt
sahalarının ve benzeri çalışmaların, altyapı yatırımlarının tabana yayılma
konusunda ciddî ve önemli adımlar olduğunu da ifade etmek lazım; ama, bu, yetmez.
Daha çok üzerinde durulması gereken bir
konu daha var ki; o da şu: Anadolu'nun her köşesinden ciddî ve iyi
kabiliyetleri bulup çıkarmak, eğitmek ve spora kazandırmak mecburiyetindeyiz ve
amatör spora, amatör sporcuya sahip çıkmak lazım; çünkü, amatör kulüplere ya da
amatör sporculara sahip çıkmadan, yeni ve kabiliyetli profesyonelleri çoğaltma
imkânı yoktur. Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu;
sporda, futbolumuzun çok iyi noktalara geldiği hepimizin malumu. Yine, güreş
başta olmak üzere, judo, karate, tekvando, atletizm, badminton gibi ferdî spor
dallarına ve diğer spor dallarına da mutlaka daha fazla ilgi ve daha yaygın bir
desteğin sağlanması gerekir. Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün ya da ilgili bakanlığın görevi, acaba sadece spor mu; bana göre,
gençlik, spordan daha önceliklidir; çünkü, gençliği olmayanın, geleceği olamaz.
Gençlik, Allah'ın herkese eşit olarak dağıttığı, ama, çoğunlukla da herkesin
har vurup harman savurduğu bir büyük nimettir. İşte, bu büyük nimetin har
vurulup harman savrulmaması için gerekli çalışmaların mutlaka yapılması,
tedbirlerin alınması lazım. Nüfusumuzun, büyük oranda, genç bir
potansiyele sahip olduğu hepimizin malumudur. Bu genç ve dinamik potansiyeli,
eğiterek, disiplinize ederek, değişik alanlarda, kabiliyetlerine göre mutlaka
değerlendirmek gerekir. Sokaktaki çocuklar, uyuşturucu, tiner, alkol
bataklığına saplanmış gençler, hep bizim gençlerimiz ve yavrularımızdır.
Uyuşturucu, alkol ve sigara alışkanlığının gittikçe yaygınlaştığı, hatta
ortaokullara kadar indiğini üzülerek görmekteyiz. Bu konuda rakam vermeye hiç
gerek yok. Çok küçük yaşlarda tinere alışan çocukların, evde aile katliamına
bile sebep olduğunu, değişik aile dramlarına sebep olduğunu, basından hepimiz
takip ediyoruz. Bakanlığımızın ve Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün ulusal ve uluslararası
boyutlarda gençlik kampları açarak, çok sayıda, binlerce gencimize eğitim
imkânı tanıdığını biliyoruz; ama, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; unutmayalım
ki, insan, beden ve ruhtan oluşmaktadır. Gençlerimizin eğitimine materyalist
bir anlayışla yaklaşırsanız, başarılı olamaz ve gençliği bataklıktan
kurtaramazsınız. Gençliği, bedeni ve ruhuyla birlikte doyurmak; gençliği bedeni
ve ruhuyla birlikte doldurmak lazımdır. Manevî ve ahlakî eğitimini gözardı
ettiğiniz gençliği, satanizmin kucağında, uyuşturucu ve alkolün batağında şeytana tapanların
arasında bulursunuz ya da bir kısım medyanın star diye takdim ettiği
birilerinin, erkek arkadaşıyla tam birlikte yaşamasını, kişisel tercihimdir
anlayışının içerisinde ve bataklığında bulursunuz. Manevî ve ahlakî eğitim,
kaliteli insanı ortaya çıkarır, insanca yaşamanın, insan gibi yaşamanın onurunu
ve zevkini tattırır. Gençliğin eğitiminde, attığı her adımın hesabını
vereceğine inanan bir anlayışı dikkate alırsak, olgun, temiz, dürüst, vakarlı,
suç işlemeyen bir gençlik kazanmış olursunuz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanımızın affına sığınarak, bir konuyu da dikkatlerinize sunmadan
edemeyeceğim; zira, tutanaklara geçmesinde büyük fayda mülahaza ediyorum. Sayın
Bakanım, Amatör Spor Dalları Ceza Yönetmeliği, Antrenör Eğitim Yönetmeliği,
Spor Kulüpleri Tescil Yönetmeliği,Sporcu Eğitim Merkezi Yönetmeliği ve Spor
Federasyonunun Teşkilat Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerin, mutlaka,
yeniden gözden geçirilmesi lazım; zira, bu değişiklikler, beraberinde,
kamplaşmayı, ispiyonculuğu, jurnalciliği getirebilir ve dolayısıyla, spora
büyük darbe ve zararlar verebilir. Bu konuyu yeniden bir gözden geçirmenizi
istirham ediyorum. Zira, son dönemlerde en popüler ve en moda ispiyonculuğun
hangisi olduğu da hepimizin malumu, bunu dikkatlerinize arz ediyorum ve bunun
takipçisi de olacağımızı bilmenizi istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalman. Saadet Partisi Grubu adına son konuşmayı
yapmak üzere, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın da Ramazan
Bayramını şimdiden tebrik ediyorum. Muhterem milletvekilleri, 57 nci hükümet,
maalesef, ülkede ekonomik dengeleri altüst etmiştir. Ekonomik dengelerin altüst
edilmesi yetmiyormuş gibi, gelir dağılımı da ileri derecede bozulmuştur. Bu
ekonomik bozukluğun altında millet alabildiğine ezilmiş ve moral değerleri yok
olmuştur. Bugün, ülkemizde, bir yıl içerisinde 1 milyondan fazla insan işini
kaybetmiş, yüzbinlerce esnaf üretim yaptıkları tezgâhları, dükkânları kapatmış
ve maalesef, Türkiye, son bir yıl içerisinde yüzde 10 oranında küçülmüştür.
Sendikaların yapmış olduğu araştırmalarda, 4 kişilik bir ailenin aylık geliri
900 000 000 liradan azsa, bu aile fakirlik sınırının altında yaşayan bir
ailedir; eğer, bu ailenin aylık geliri 300 000 000 altındaysa, bu aile açlık
sınırının altında yaşayan bir ailedir. Yani, açlık sınırının altında yaşayan
bir aile demek, karnını doyuramayan, günlük kalori ihtiyacını karşılayamayan
aile demektir. Maalesef, bugün, bu rakamlara bakıldığında, Türkiye nüfusunun
yarısı, en azından yarısı fakirlik sınırının altında, Türkiye nüfusunun üçte
1'i de açlık sınırının altında yaşamaktadır. Peki, bunları niye söylüyorum; bunları
şunun için söylüyorum: Bu olumsuzluklardan en fazla etkilenen kesim, kadınlar
ve çocuklardır. Bugün, Türkiye'de, eğer fakirlik sınırının altındaki nüfusu 15
milyon, açlık sınırının altındaki nüfusu 15 milyon olarak kabul edersek ve
bunların da en az yarısını çocuk kabul edersek, bugün, Türkiye'de, en azından
10-15 milyon civarında korunmaya muhtaç çocuk var demektir. Korunmaya muhtaç
çocuk denildiği zaman, maalesef, toplumumuzda, kimsesiz, ailesi olmayan
çocuklar anlaşılmaktadır; halbuki, korunmaya muhtaç çocuk kavramı farklıdır.
Korunmaya muhtaç çocuk denildiğinde, günlük asgarî kalori ihtiyacını temin
edemeyen, yani yeterince beslenemeyen ve bunun yanında, eğitim hizmetlerinden,
sağlık hizmetlerinden yararlanamayan, sağlıklı bir barınağı olmayan çocuk
korunmaya muhtaç çocuktur. Bu rakamlar, bu yıl korkunç seviyelere ulaşmıştır.
Sayın Bakan, Bütçe Plan Komisyonunda yapmış olduğu değerlendirmede diyor ki:
"Ben, bu dörtbuçuk yıl içerisinde Çocuk Esirgeme Kurumundan yararlanan
korunmaya muhtaç çocuk sayısını 35 000'e çıkardım; 430 tane tesis hizmete
açtım, 430 tane tesis şu anda hizmet görmektedir ve ben, bu yurtlarda kalan
çocukların yılsonu başarı ortalamasını 2,8'den 3,2'ye çıkardım." Sayın
Bakan, bu başarınızdan dolayı, hükümetinizi ve sizi tebrik ediyorum(!) Bu 430
tesisle, çocukların başarı ortalamasını 3,2'ye çıkarmakla 15 milyon civarındaki
korunmaya muhtaç çocuğun derdine derman olabilecek misiniz? Bu sorunları nasıl
aşacaksınız? Bugün, isterseniz, gidip, Ankara'nın veya Diyarbakır'ın veya
gelişmemiş herhangi bir ilimizin gecekondu bölgelerini gezdiğinizde
göreceksiniz ki, burada, tıpkı Afrika'daki beslenme bozukluğu çeken çocuklar
gibi, bir deri bir kemik kalmış, beslenme bozukluğu çeken, ağır derecede
beslenme yetersizliği olan çocuklar vardır. Bugün, çocuklarımızın yüzde 10'u
kronik beslenme bozukluğu içerisindedirler ve bu çocuklar, maalesef, beyinsel
ve bedensel sekellere, risklere, komplikasyonlara maruzdurlar. Bu çocuklara
beslenme yardımı yapsanız, bu hükümet, günde bir yumurta ve yarım kilo sütü bu
çocuklara ulaştırsa, belki, bu çocuklar beslenme bozukluğundan korunmuş
olacaklar, belki, bunları üretenler de, krizden kendilerini korumuş
olacaklardır. Muhterem arkadaşlar, şimdi, bu dev
sorunlarla karşı karşıyayken ve bu sorunlar her gün büyümekteyken, Çocuk
Esirgeme Kurumunun bütçesiyle bu sorunları aşmak mümkün değildir. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna ilişkin Sayın Bakana sorduğum bir soru
önergesinde bana verdiği cevapta diyor ki: "Biz, bu fonun kaynaklarının
yarısını bütçeye aktarıyoruz, ancak, yarısını fakir fukara için, ihtiyaç sahibi
vatandaşlar için kullanıyoruz." Yani, fakir fukara için tahsis edilmiş
kaynaklar bile, maalesef, hortumcuya, rantiyeciye, faizciye gitmektedir. Sayın
Bakan, bu kullandığınız yüzde 50'lilik rakamı da deprem bölgesinde, felaket
bölgesinde kullanıyorsunuz; diğer bölgelere, maalesef, aktaracak paranız
kalmıyor. Geçenlerde -basından, gazetelerden takip
ettim- Dünya Bankasından bir heyet gelmiş, Türkiye'deki gecekonduları gezmiş ve
incelemiş. Maalesef, bu gecekonduların durumunun pek iç açıcı olmadığını, kötü
olduğunu, sosyal patlamalar için bir zemin oluşturacağını düşünerek,
Türkiye'ye, acilen Afrika'ya yaptığı yardım gibi 500 trilyon liralık -faizle-
bir kredi verdiğini öğrendim. Eğer bu haber doğru ise, Türkiye'nin vay haline
arkadaşlar. Muhterem arkadaşlar, 3 Aralık, Dünya
Özürlüler Günüydü. Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla maalesef Türkiye'de bu
hükümetin özürlülerle ilgili hiçbir faaliyet yapmadığını burada belirtmek
istiyorum ve bu vesileyle özürlülerimizin, özürlüler gününü tebrik ediyorum.
Özürlülerin bütün sorunlarının çözülmesini temenni ediyorum. Bakın, 54 üncü hükümet döneminde, 1997'de
özürlülerle ilgili üç tane kanun hükmünde kararname çıkardık; Başbakanlık
Özürlüler İdaresi Başkanlığını kurduk, bu başkanlık, özürlülerin devlet
içerisindeki temsilcisi olacak, özürlülerin sorunlarını tespit edecek, bu
sorunların aşılması için gerekli tedbirleri ve araştırmaları yapacak. Maalesef,
bu başkanlık, bugün oradaki memurların oturup, çay, kahve içtiği bir kurum
haline dönüşmüş, özürlülerin sorunlarıyla ilgili hiçbir proje geliştirilmemiş
ve özürlülerin sayısını bile, bugün Türkiye'de, hükümet yetkilileri, bakanlık
yetkilileri tam olarak bilememekte, profilini tespit edememektedirler. Muhterem arkadaşlar, yine bu üç kanun
hükmünde kararnameyle, kanunlarımızın en az altmış maddesini özürlülerin lehine
ihdas ettik, değiştirdik, düzenledik. Millî Eğitim Bakanlığına zorunluluk
getirdik, özürlülerle ilgili özel kurumlar açsın, Sağlık Bakanlığına zorunluluk
getirdik özürlülük yapan hastalıkların sebeplerini doğum anından itibaren
tespit etsin ve bunlarla ilgili tedbirler alsın, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına ve belediyelere zorunluluk getirdik şehirlerimizi, kentlerimizi,
sokaklarımızı, caddelerimizi özürlülerin hayatlarını kolaylaştıracak şekilde
dizayn etsinler diye; fakat, bu çıkarılan kanunlar bile bugün takip edilmemekte
ve uygulanmamakta. Muhterem arkadaşlar, süremin sonuna
geldim, zamanınızı fazla israf etmek istemiyorum; fakat şunu ifade etmem
gerekiyor ki, bu hükümet bunları beceremez, başaramaz ama Türkiye'de, bu sosyal
problemlerin aşılabilmesi için en azından, size tavsiye edeceğim birkaç madde
vardır. Birincisi, bu ülkede, ihtiyaç sahibi bütün vatandaşlarımızın
çocuklarının eğitim giderlerinin kesintisiz olarak devlet tarafından
karşılanacak bir sistemin kurulması gerekiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Kısa zamanda toparlarsanız memnun
olurum, buyurun. SACİT GÜNBEY (Devamla) - Hemen
toparlıyorum Sayın Başkanım. Birincisi, eğitim giderlerini, bu ülkenin,
dargelirli vatandaşların üniversiteye kadar okuyacak çocuklarının eğitim
giderlerini sürekli karşılayacak bir sistemin oluşturulması gerekiyor. İkincisi, gene, dargelirli
vatandaşlarımızın sağlık giderlerini sürekli karşılayacak bir sistemin kurulması
gerekiyor. Üçüncüsü ise, bütün vatandaşlarımızın, en
azından asgarî beslenmesini sağlayacak, geçimlerini temin edecek bir sistemin
kurulması gerekiyor. Çocuk Esirgeme Kurumu tesislerinin,
yurtlarının ademi merkeziyetçi sistemle mahallî idarelere devredilmesinin
faydalı olacağını düşünüyorum. Burada, Sayın Bakan müsaade ederlerse, bir
soru sormak istiyorum. 1999 yılında, 2000 yılı bütçesi görüşülürken, Sayın
Bakana rica ettim, dedim ki; Diyarbakır huzurevinin ve kız yetiştirme yurdunun
bitirilmesi ne zaman olacak? Sayın Bakan, bana, o zaman -tutanaklarda da
vardır- demiştir ki; 1999 yılının sonunda hizmete açılacaktır. Maalesef, bu iki
tesis de, bu yıl değil, belki önümüzdeki yıl da hizmete açılamayacak
seviyededir. Bakan Beyin, verdiği sözde durmasını arzu ediyorum. Muhterem arkadaşlar, Gümrük
Müsteşarlığıyla ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum. Gümrük Müsteşarlığının ve Sayın Bakanın
yapmış olduğu icraatları, hakikaten, takdirle ve teşekkürle anmak gerekiyor,
çok güzel icraatlar yapıldığını biliyoruz; fakat, bu sınır kapılarının yeniden
dizayn edilmesi, özellikle, burada, otomasyona geçilmesi, sınır kapılarından
geçen insanların ıstıraplarının ve çilelerinin azaltılması gerektiğini ifade
etmek istiyorum. Bir de, özellikle ifade etmem gereken bir
husus var ki, sınır ticaretinin bütün komşu ülkelerle sonuna kadar açılması ve
bu ülkelerin sınır ticaretinden korkulması gerektiğini ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum, hayırlı iftarlar diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey. Sayın milletvekilleri, gruplar adına
yapılan konuşmalar bitmiştir. Şahsı adına, lehinde, Sayın Mustafa
İlimen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu zaman dilimi içerisinde anılan
kurumların uygulamaları ve beklentilerimize kısaca değinmek istiyorum. Son yıllarda reform niteliğinde
çalışmalarda bulunan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzü ve Sayın Bakanımızı
yürekten kutluyorum. Sporu ve sporcuyu Türk Halkına sevdirdiği gibi, gençlikle
ilgili uygulamaları, spor faaliyetlerinin Türk gençliğinin millî terbiyesinin
ana unsuru olduğu bilincini yerleştirmişlerdir. Semt sahalarının yapımıyla, bilhassa
kırsal alanlarda yapılan sahalar, gençlerimizin boşa geçirdikleri zamanlarını
değerlendirerek, kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını sağlamıştır. 44 ilde uygulanan gençlik kampları, tatil
imkânı bulamayan gençlerimize, hem tatil hem de ülkemizi tanıma imkânını sporla
yoğurarak, sağlam kafaların bulunacağı sağlam vücutların oluşmasını
sağlamıştır. Bu bağlamda, millî piyango, sayısal loto
gibi şans oyunlarından elde edilen gelirlerin dağılımı yeniden ele alınmalı,
yoksulluğu ortadan kaldıracak projelere, sosyal yardım ve hizmete ihtiyaç duyan
gençlere ve eğitime ayrılmasının yararlı olacağı inancındayım. Sayın Bakanımıza, Edirne Şehir Stadı ek
tribünlerinin yapımında gösterdiği ilgi için teşekkürlerimi sunarken, üzerinin
kapanması için gerekli olan yardımı da esirgemeyeceğini umuyorum. Yine, uluslararası standartlara uygun,
sentetik zeminli müstakil atletizm sahasının yapımı için 360 milyar lira
harcanmış olup, kısa bir süre içerisinde tamamlanıp hizmete açılacaktır. Uzunköprü ve Keşan kapalı spor
salonlarımızın zeminlerinin yapılabilmesi ve köylerimize spor sahalarının
yapımı için söz verdiği ödeneği de en kısa zamanda göndereceğine inancımız
tamdır. Sayın Bakanımıza ve ekibine, bundan sonra da başarılar diliyorum. Sayın milletvekilleri, geçmiş yıllarda
bütçesi üzerinde iki defa Grubum adına söz aldığım Gümrük Müsteşarlığının kat
ettiği olumlu gelişmeleri takdirle karşılıyorum. Zira, kısa zamanda gümrük
mevzuatı Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gayretleriyle çağdaş bir yapıya
kavuşmuştur. Yine, bu mevzuatın en iyi şekilde uygulanması için, 16 gümrük
başmüdürlüğümüzün 14'ünde otomasyona geçilerek, ihracatçılarımız,
ithalatçılarımız diğer ülkelerle rekabet eder hale gelmiştir. Gümrük binalarının ve kapılarının
modernizasyonu en önemli meselemiz olmalıdır. Edirne, ülkemizin Avrupa
Birliğine açılan en önemli kapısıdır. İpsala Gümrük Kapımızın durumu, karşıda
Yunanistan'ın gümrük sahasıyla karşılaştırıldığında, gerçekten utanç vericiydi.
Bu nedenle, ben, öncelikle Sayın Başbakanımıza, Yüksek Planlama Kurulu
üyelerine, bu konuda büyük çaba sarf eden Sayın Bakanımıza ve Müsteşarlık
yetkililerine çok teşekkür ediyorum. İpsala gümrük sahasının, modern şekilde
inşaı için, Odalar ve Borsalar Birliğine on yıllığına yap-işlet-devret
modeliyle devir işlemleri tamamlanmıştır. Böylece, büyük bir ayıbımız en kısa
zamanda kapanmış olacaktır. Yunanistan ve dolayısıyla Avrupa ile olan
ticarette, İpsala kapımız, bu yoğunluğu
karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, geçmiş yıllarda faaliyet
gösteren, ancak, savaş ve çeşitli nedenlerle kullanılamaz hale gelen
Uzunköprü-Eskiköy'de tekrar bir gümrük kapısı açılmasının ilerisi için önemli
olduğuna inanıyorum. Uzunköprü esnafı, Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası
üyeleri, bu konuda yapılacak yatırım için gerekli harcamanın büyük kısmını karşılamaya
hazır olduklarını her platformda dile getiriyorlar. Müsteşarlığımızın da konu
üzerinde yapıcı duracağına inanıyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasamız,
cumhuriyetimizin değiştirilemez niteliklerini, demokratik, laik ve sosyal hukuk
devleti olarak tanımlamıştır. Çağdaş sosyal devlet, sosyoekonomik yönden
yetersiz olan toplum kesimlerini destekleyen, güç koşullarda yaşamlarını sürdürürken, özel ilgi ve desteğe
gereksinim duyan yurttaşlara yardım eli uzatmayı kendisi için görev,
yurttaşları adına hak sayan bir devlettir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, bu insanlarımıza, hem toplum hem ülkemiz hem de devlet adına ev olmaya,
yuva olmaya çalışmaktadır. Yoksul yurttaşlarımızın sosyal yardımlara
ihtiyaç duymadan sürekli bir gelire kavuşmasına imkân sağlayacak meslekî
eğitimden geçirilmesi sağlanmalıdır. Yoksa, Dünya Bankasına borçlarımızı
artıracak uygulamalara itibar etmek zorunda kalırız. Dünya Bankası gibi
kuruluşların bize üretime yönelik projeler için kredi açmalarını temin
etmeliyiz. Ülkemizde gerçekten büyük zorluk ve
güçlükler içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan bir kesim vardır,
Romanlarımız. Gerçekten, bulundukları yerleşim birimlerinde, toplumun diğer
birimlerince yapılmayan, külfetli, meşakkatli, zor koşullar taşıyan işlerin,
hep bu vatandaşlar tarafından, çok cüzi bedelle yapıldığı bir gerçektir. Ancak,
gerek tarımda makineleşme gerekse birçok alanda yapılan özelleştirme
çalışmaları bu kesimin iş olanaklarını elinden almıştır. Bu nedenle,
Romanlarımızın, düştüğü bu ekonomik sıkıntıdan kurtulması için kurumun projeler
üreterek, insanlarımızın üretime kazandırılmasına yardımcı olması gerektiğine
inanıyorum. Romanlarımız, yaşamlarını zor şartlar
altında sürdürmelerine karşılık, her zaman devletine bağlı kalmışlardır.
Hamallık, boyacılık, at arabası taşımacılığı, sepetçilik, temizlik işleri,
hurdacılık, düğünlerde müzisyenlik, sulak yerlerde kurbağa toplamak, pirinç
tarlalarında kanal işçiliği, Roman gençlerimizin kaderi olmamalıdır. Romanlarımızın müziğe ve dansa karşı doğal
bir yetenekleri vardır. Kültür Bakanımız, Edirne'de bir Roman korosu kurarak,
bu kabiliyeti açığa çıkararak, yurtiçinde ve yurtdışında geniş kitlelere
ulaşarak, takdir toplamalarına ve öz kimliklerine sahip çıkmalarına yardımcı
olmuştur. AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Yanlış,
yanlış!.. Edirne, Osmanlı şehri, çingene şehri değil. MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Sayın Bakanımız
Hasan Gemici'nin, müzik kabiliyeti olan Romanlarımıza bir müzik okulu açma
düşüncesini yürekten destekliyoruz. Bu insanlarımızı üretime kazandıracak
projelerin en kısa zamanda uygulamaya sokulması, insanlarımızın hayata ve
ülkeye bağlılığını bir kat daha artıracaktır. Sayın milletvekilleri, kırsal alanda,
köylerde yaşayan insanların da çağdaş yaşam hakkı olduğuna inanıyor ve bunu
sağlayacak olanın da devlet olduğunu düşünüyorum. Köy Hizmetlerimizin amacı da, hem
köylümüzün daha çağdaş bir ortamda yaşamını sağlayacak yol, su gibi altyapı
hizmetlerini sunmak hem de gölet, arazi toplulaştırması, sulama projeleri
yaparak, onun gelirini artırmaktır; yani, Atamızın "köylü milletin
efendisi olmalıdır" vecizesinin gereğini yerine getirmek için, Köy
Hizmetleri çalışanları, işçisiyle, memuruyla ve teknik elemanıyla elinden gelen
çabayı göstermektedir. Bu nedenle, Genel Müdürlüğün yaptığı
işlerin ne olduğunu tam anlamıyla bilmeden, bu kuruluşun kapatılmasını ve özel
idareye devredilmesini söylemek, cehaletten başka bir şey değildir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, mevcut
makine parkı ve elindeki diğer imkânlarla, bütçeden yatırım için ayrılan payın çok
fazlasını yapabilecek durumdadır. Yeter ki ödenek verelim. Örneğin, ilimiz için
geçen yıl 20 kilometre ikinci kat asfalt verildi; kendilerine buradan teşekkür
ederim. Sayın Necdet Tekin ve Sayın Hayati Korkmaz başta olmak üzere, Plan ve
Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum. Sayın
Valimiz, il genel meclisi üyelerimiz, il müdürümüz ve Köy Hizmetleri
çalışanlarının üstün gayretleriyle, muhtarlarımız ve köylülerimizin
katkılarıyla 210 kilometre yol yapılmıştır. Bu ödenek, özel idarece Köy
Hizmetlerine aktarılmamış olsaydı, tabiî ki makine parkı duracak, işçilerimiz
de atölye ve şantiyelerde oturacaklardı. Bu nedenle, konuyu çok iyi irdelememiz
gerekir. Köy Hizmetleri için söylenen olumsuzlukları tüm kamu için
söyleyebiliriz. Ülkenin devamlı ekonomik bunalımda olacağı, gayri safî millî
hâsılanın düşük olacağı varsayımını bırakalım. İş yapacak kurumları baltalamak,
çalışanların moralini bozmak yerine, onların imkânlarını artıralım, gerekli
ödenekleri verelim ve iş isteyelim. Kırsalda yaşayan ülke nüfusumuzun yarısına
hizmet götüren Genel Müdürlükte, unutmayalım ki, hizmetlisinin yarısı kadar
maaş alamayan il müdürleri, işçisinin yarısı kadar maaş alamayan teknik
elemanlar büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Yine, Köy Hizmetleri işçileri, iş
verildiği zaman, her türlü olumsuz şartlarda dahi çalışmaya hazırdır. Onlara
sahip çıkmalı ve ekonomik durumlarını düzeltici tedbirler almalıyız. Bizler, Meclis çalışmalarımızdan arta
kalan zamanımızın çoğunu köylerde geçiriyoruz.
Köy Hizmetlerimiz, daha önce ihaleyle yapılan birçok işlevi -menfez ve
içmesuyu gibi- artık, beşte 1 fiyatına kendisi yapmaktadır. Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetlerimizin
üretime yönelik en önemli faaliyeti, arazi ıslahı ve toplulaştırmadır. Edirne
yöremizde, bunun yararları, artık, çok iyi idrak edilmiştir ve bu konuda
büyük bir talep vardır. Değerli milletvekilleri, 1997 öncesi, Köy
Hizmetleri, köye hizmet eden bir kuruluş olarak değil, il ve ilçe kongrelerini
kazanmak için eleman yerleştirilen bir kurum haline getirilmiştir. Kuruluşunda,
36 777 daimi, 28 550 geçici olmak üzere toplam işçi sayısı 65 327 olan Köy
Hizmetlerinde, bu sayı, yıllar içerisinde, örneğin 1993 yılında 79 960'a kadar
yükselmiştir. 1997 yılında, daimi işçi 27 110, geçici işçi 41 243 olmak üzere,
toplam işçi 68 344 iken, bugün -işçiye sendikal hakkının verilmesinde söz
sahibi olan Genel Başkanımızın Başkanlığında mevsimlik işçi uygulamasına son
verilmesine rağmen- toplam işçi sayısı 49 941'dir. 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde,
kuruma, işçi alınmadığı gibi, istihdam fazlası personel diğer kurumlara
geçirilmiş ve kurum, hizmet eder hale gelmiş, huzur sağlanmıştır. Bu huzuru
kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur. Sayın milletvekilleri, buradan, Sayın
Genel Başkanımızın "kalkınma köylüden başlayacaktır" sözünü, bir kez
daha, tüm inancımla söylemek istiyorum. Köy-kentleri anlamayanlar, amacını ve
köylüye yararını bilmeyenleri, çağ dışında kalmış kişiler olarak görüyorum.
Köylüyü, sadece sandığa giden oy pusulası olarak gören ve seçim önceleri, oy
avcılığı uğruna, devlet kesesinden, kaynağı olmayan seçim rüşvetleri vererek
onların oylarını kazanmayı amaç edinen düşüncede yarar görenlerin, durumlarını
bir kez daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim. Türkiye'nin hemen her
tarafından köy-kent olma talepleri vardır. Şehirlerimizde yaşadığımız gecekondu
gerçeğini imar affıyla mı çözeceğiz, yoksa, o insanlara, bulunduğu yerlerde
çağdaş bir şekilde yaşayacağı ve üretim yapacağı olanakları sağlayarak mı?
Çağdaş görünümün her zaman çağdaşlığı istemek olmadığını yakın zamanda gördük.
Gerçekleri anlatmak ve kalkınma için üretmek, üretim yapmak ve köylümüze bu
imkânları sunmak bizim amacımızdır; ancak o zaman, kırsal kesimde yaşayan
insanların sorunlarını çözebiliriz. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun. Bütçenin aleyhinde olmak üzere, Sayın Zeki
Çelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Sayın Çelik, konuşmaya başlamadan önce,
bir hususu, müsaade ederseniz karara bağlayalım. Değerli milletvekilleri, sayın hükümet
konuşmak istemiyor. Bir hayli bürokrat arkadaşımız var. Deniliyor ki, 20 dakika
soru sorma süresi var; isterseniz, bu bölümü bitirelim, ondan sonra ara
verelim; çünkü, burada sormak isteyen birçok arkadaşımız var... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hepimizin
programı var Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika, bir şey söylüyorum
da... Şimdi, burada soru soran arkadaşlarımız
var. Burası kapandığı zaman, bunların çoğu silinecek. ASLAN POLAT (Erzurum) - Silinsin. BAŞKAN - Yani, birtakım karışıklıklar olabilir... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
iftara gideceğiz... BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Gruplar
bana ne derse ben o şekilde karar veririm. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın
Başkan, uzun sürecek; onun için, ara vermemizde yarar var. BAŞKAN - Peki efendim... Sayın Zeki Çelik konuşmasını bitirinceye
kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Buyurun Sayın Çelik. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hizmet vermekle yükümlü bulunduğu alandaki
ünitelerden yüzde 73'ünde asfalt ulaşımın bulunmadığı, yüzde 50'sinde içme
suyunun olmadığı, yüzde 92'sinde de kanalizasyon tesisinin bulunmadığı, 5 000
ailenin üzerinde iskân hizmeti beklenildiği, yılda sulamaya kavuşturulan
sahanın 40 000 hektardan sadece 10 000 hektarına hizmet götürülebildiği Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesini konuşuyoruz; hepinizi, şahsım
ve Saadet Partisi adına saygıyla selamlıyorum. Tabiî, ayrılan 338 trilyonluk bir
bütçeyle, yatırım bütçesiyle bütün bu köylere hizmetlerin götürülmesinin mümkün
olmadığını, ayrıca, bu yatırımın içerisinde hem akaryakıt hem yedek parça
masraflarının da bulunduğunu, 18 000 makine ve 57 000 personele sahip Köy
Hizmetlerinin bu şartlarda çok ciddî bir hizmet veremeyeceğini hepimiz
biliyoruz. Tabiî ki, bu hizmetlerin yeterince sağlıklı olabilmesi için,
mutlaka, yatırım ödeneklerinin artırılması gerekir. Yoksa, Bakan ne yapsın,
çalışan personel ne yapsın?! Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetleri,
günümüz şartlarına göre kendini yenileyememiştir. Bugün, ambarlarında yedek
parça, atölyelerinde ise usta bulunduramaz hale gelen Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, hâlâ, yeni makine edinme eğiliminde bulunmaktadır. Mevcut makine
parkını işletemeyen Genel Müdürlüğün makine parkını büyütmesi devlet için israf
kapısı olup, atıl gücün artırılmasından öteye gideceğine inanmamaktayım. Genel
Müdürlüğün, etüt, kontrollük, bakım onarım ve kar mücadelesi hizmetlerinde
kullanılacak makineler dışındaki makinelerinin yenilenmemesi, aksine, yapacağı
zaman planı dahilinde makine parkını tasfiye etmesi gerekmektedir. Hizmetlerini
de ihale etmek suretiyle yapması faydalıdır. Böylece, projeli uygulamalara
israf da önlenmiş olacaktır. Bu şekilde, hizmetleri hem daha kısa sürede hem
daha ucuza yapılacak ve hem de kendiliğinden projeli yapım sağlanmış olacaktır.
Türkiye, düne kadar, üretim açısından da
tarım ve köy ağırlıklı bir ülkeydi. Hükümetin köylüye yönelik politikası
nedeniyle, köylülerimiz, artık, üretim gücünü tüketmek üzeredirler. Bunun için,
birkaç sene önceki otobüs garajlarında yük sirkülasyonuna, bir de bugünkü
sessizliğe baktığımızda bu olayı çok iyi anlamamız mümkün. Birkaç sene öncesine
kadar, özellikle birer bayram havasında geçen hasat mevsiminde Anadolu'dan
gelen yük yük gıda maddeleri, şehirde oturan yakınları için büyük bir nefes
alacak değerdeydi. Onların ihtiyaçlarını, kışlık ihtiyaçlarını karşılamaktaydı;
ama, bugün, maalesef, bunu görmek mümkün değildir. Değil köylerden gelenlerin
çuvallar dolusu erzak taşımaları, artık çanta bile getirmeleri mümkün değil;
çünkü, şunu iyi bilin ve görün ki, köylerde üretim bitti. Bu nedenle, artık
şehirlerde, kriz, bütün ağırlığıyla kendini hissettirmektedir; bunun en büyük
göstergesi de kendi köyünden getirdiği kışlıklarla kimseye muhtaç olmadan, el
açmadan hayatını sürdüren alt gelir gruplarının, belediyelerin veya başka kurum
ve kişilerin yaptığı bir poşet gıda yardımı kuyruklarında bulundukları, yaşanan
acı manzaralardır. Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye,
Kemal Derviş'in ifadesiyle, Afganistan ve Bengladeş ile mukayese edilir bir
hale getirilmiştir. Bunda, köylerin ve köylülerimizin, elbette bir kabahati
yoktur; ama, millete ters bakan, onun değerlerini anlamayan ve içine
düşürüldüğü ekonomik sıkıntıları aşmak için ithal çözümler arayan, ithal fikir
ve insanlara değer veren zihniyetin bunu anlaması mümkün değildir. Uygulanan
asgarî ücret politikası sayesinde, insanlar yoksulluk sınırının yedi kat daha
aşağısında bir seviyeye mahkûm edilmişlerdir. Eskiden köylerden desteklenen
vatandaşlar, şimdi, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
kaynakları; yani, Fak-Fuk Fon için sıraya girmiş durumdadırlar. Ekonomisi tıkanan, nüfusun büyük bir
kısmını köylere mahkûm eden bir ülkede, insan hakları ve demokrasinin gelişmesi
de, elbette beklenemez. Refah
düzeyi ve yaşamın
kalitesi standartlarında 70 inci sırada olan -maalesef- bir ülke
haline geldi ve OECD'ye göre, Türkiye, en çok yolsuzluğa rastlanan bir ülke
olarak görünüyor. Ülkenin kurtuluşunun üretim, üretim ve daha çok üretim
olduğunun farkına varmayan, çareleri ithal düşüncelerde arayarak borcu borç
üstüne yığan bir zihniyetten, herhalde köylerin kalkınması ve köylünün rahatı
için köyün desteklenmesi beklenemez. Bakınız, Köy Hizmetleri bütçesinden
1992'de yatırımlara ayrılan pay yüzde 15, 1995'te yüzde 24'tü. Refahyol
hükümetinin köylüye bakışı sayesinde, bu rakam, 1996'da yüzde 32'ye, 1997
bütçesinde de yüzde 47 gibi büyük bir rakama çıkarılmıştır. Ne yazık ki,
Refahyol'u takip eden ve köylüye ters bakan iktidarlar zamanında, giderek bu
oran düşmüştür; çünkü, artık, köylü, milletin efendisi olmaktan çok uzaktır. Bu
hükümetin efendisi köylü değil, medya ve holding patronlarıdır. Kaynaklar,
büyük çoğunluklardan kıskanılarak onlara aktarılmaktadır; çünkü, yarım
demokrasilerde bundan daha tabiî bir şey de olmaz. Demokrasilerde, kaynaklar,
milletin çoğunluğuna ayrılır; despot idarelerde ise, o despotları ayakta
tutanların arzularına göre şekillenir. 1980 yılında genel bütçenin yüzde 30'u
yatırım olarak kullanılırken, bu, günümüzde, yüzde 5'lere düşmüş ve bu sebepten, altyapı hizmetlerine
ayrılan ödeneklerin azalması, başka yatırım kaynağı sağlanamaması, köye giden
altyapı hizmetlerinin de hızını azaltmıştır. Hatta, 1990'lı yıllardan sonra
başlayan işler, bütün yatırımcı kuruluşlarda olduğu gibi bitmez hale gelmiştir.
Bugün, yatırım yapmayan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Peki, kaynaklar
nereye gidiyor; tabiî ki, idareniz döneminde, hortumculara faiz olarak
pompalanıyor. Değerli arkadaşlar, köy yolları bozuk ve
bakımsız. Köy hizmetlerine ayrılan bütçeyle, ancak birkaç aylık akaryakıt
ihtiyacı karşılanabiliyor. Köylülere, köye getirilen hizmet yetersiz. Tabiî,
gelmeyen, gitmeyen, görmeyen bilmiyor. Bakınız, Ankara'nın yakınlarındaki köyler
hizmetten daha çok istifade eder diye bilinir, zannedilir; halbuki, Ankara'nın
köyleri, başkente en yakın olmasına rağmen, Anadolu'nun en ücra köylerinden
farkı yok. Yanı başımızdaki köylerin bile yolu yok, suyu yok, kanalizasyonu
yok. Köylerin içerisinde bulunduğu bu durum, milenyum çağına girildiği bir
dönemdeki köylü perspektifine uymuyor. En yakınlarımızda bulunan köylerde hâlâ
toprak damlı evler var; merkeplerle su taşınan köyler var; yolları çamurdan
çıkılmayan köylerimiz var. İşte, başkent Ankara. Bakınız, Ankara'da Köy Hizmetleriyle
ilgili olarak 6 743 kilometre yol bulunmaktadır, bunun ancak 3 200 kilometresi
asfalttır. Onun da nasıl bir asfalt olduğunu hepimiz biliyoruz; altyapısı
olmayan, sadece üzerine mıcır serilmiş ve bir kış geçtikten sonra bozulan bir
asfalt. Tabiî ki, bunun 3 178 kilometresi stabilize kaplamalıdır. Maalesef,
yine Ankara'da 863 köy ve 208 mahallesinin suyu yetersizdir. Değerli arkadaşlar, Ankara, gerçekten,
köyleriyle hizmet fukarasıdır. Nasıl ki, bir avuç insanın durumunu düşünerek,
ülkeyi bir baştan bir başa kaderine terk etmişlerse, maalesef, köyler için de,
bu iktidarlar zamanında aynı şey yapılmıştır. Değerli milletvekilleri, uzağa gitmeyelim,
şurada Çankaya'nın Karataş diye bir köyü var, Başbakanın otuz yıldır komşusu
konumunda; toprak damlı evler, kışın çamurdan yazın tozdan geçilmeyen yolları,
bir çalınan bir kesilen telefonları, arada bir aktığı zaman mutluluklar veren
suları. Bu köy, Başbakanımızın, bakanlarımızın, hükümetimizin ilgi alanı
içerisinde değildir. Tabiî, sadece bu değildir; Mamak'ın, Sincan'ın,
Polatlı'nın, Haymana'nın, Bala'nın, Koçhisar'ın köyleri de, maalesef, bu
ilginin dışındadır. Azınlık bir grubun her zaman mutluluğunun
devamının sağlanması vardır. Onun için, köykentler ortaya çıkarılmıştır. Eğer,
köy-kent modeliyle köyler kalkınmaya başlarsa, tüm köylerimizin kendilerine
sıra gelmesi için -bugün 76 000 küsur yerleşim birimi var; bunlardan 9 tanesi
için bir yıl geçiyorsa, o zaman- bu modele geçmemiz için, köylerin kentleşmesi
için 8 490 yıl beklememiz gerekiyor. Böyle bir hesap yaptım. Ayrıca, 1978 yılında, yine bu anlayış ve
zihniyetle, KUP diye, Köye Ulaşım Projesi adı altında birtakım projeler
gerçekleştirilmeye çalışıldı. O güzelim makineler o köy yollarında bırakıldı ve
maalesef, bunlar hep hayal olmaktan öteye gidemedi. Hâlâ, köylerimizde binalar
yapılmış, sağlık ocaklarında ebe yok, hemşire yok ve hakikaten bütünü kapalı. Tabiî ki, bunun dışında olanlar da var;
yani, sadece bunlar değil. Bu ANAP'lı arkadaşlarımızın, şurada, Elmadağ'ın
eteklerinde, Yakupabdal Köyünün altında yaptıkları bir Papatya Köyü var ki, bu,
tabiî, dillere destan. Oradan Ankara'nın varoşlarını seyrediyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamamlıyorum
Değerli Başkan. Tabiî, burada Köy Hizmetlerinde çalışan
arkadaşlarımızın da sorununu ifade etmem gerekiyor. Ben de bir teknik elemanım.
Gerçekten, mühendis ve teknik elemanlar, kendi çalıştırdıkları işçilerden daha
az ücret almaktadırlar, haysiyet pahasına görev yapmaktadırlar. Tabiî ki,
burada, alınteri döken ve aldığı ücretten memnun olmayan bu insanlarımızın, bu
emeklerinin karşılığının verilmesi lazım. Tabiî ki, bu arada, Köy Hizmetlerinin
ortadan kaldırılması düşünülmektedir. Daha önce oy deposu olarak bakılıyordu.
Burası bir istihdam yeri haline getirilerek, bu Köy Hizmetleri 80 000'lere
varan insan çalıştırdı ve bunlar, seçimleri kazanabilmek için, bugün, bunları
kaldıralım diyorlar. Ülkenin kaderi bir kuruluşun kapatılmasındaymış gibi, dış
finans kuruluşlarına taahhütler mi veriyorsunuz?.. Değerli arkadaşlar, bunların yeniden
yapılandırılması Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da var; ama, yıllardır
bu konuda hiçbir mesafe alınmamış. Bizim yerel yönetimlerle ilgili yapmış
olduğumuz çalışmada diyoruz ki, eğer Köy Hizmetleri lağvedilecek,
kaldırılacaksa, merkeziyetçi yapıdan vazgeçilecekse, o zaman, getirin, bütün
makine, ekipman ve personeliyle bunları belediyelerimize verelim, belediyeler
bu hizmetleri sürdürsün, hem imar hem yol hem bu hizmetleri götürsün. Ben, bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor;
hepinize teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki
bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Açılışa sorularla başlayacağız. Sayın
Hükümet de konuşmadı... Yalnız, bu soru talepleri silinebilir;
biz, Başkanlık olarak, bir listesini aldık. Burada var; onun için, kimse endişe
etmesin. Alınan karar gereğince, saat 18.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 16.06 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 18.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
31 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, üçüncü tur bütçe
görüşmeleri üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. – 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları :754,
755, 773, 774) (Devam) A) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. –
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı D) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. – Gümrük
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Gümrük
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Üçüncü turdaki bütçeler üzerinde
konuşmalar tamamlanmış; soru sorma işlemine gelince çalışma süremiz dolmuştu. Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz soru
ve cevap süresi 20 dakika idi. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
10 dakika soru, 10 dakika cevap... BAŞKAN - Bakalım... Köy Hizmetleri çok
önemli de Sayın Bakan, Gümrük çok önemli değil; ama, vatandaşın yolu, suyu,
elektriği çok önemli. Tabiî, vatandaşın günlük hayatını yakından ilgilendiren
yol, su, elektrik meselesi daha önemli. Soru sorma işlemine başlıyoruz efendim. Sorular kısa, yorumsuz ve öz olsun; öteki
arkadaşlar da soru sorma imkânına kavuşsun. Sayın Öztürk?.. Yok. Sayın Seyda, buyurun efendim; rica
ediyorum, sorunuz kısa olsun, öz olsun. ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler'den, aşağıdaki
sorularımın cevaplarını talep ediyorum. 1. Son gelişmelerle birlikte, Irak
Devletinin, belirsiz bir tarihe kadar akaryakıt vermeyi durdurması sonucu,
mazot taşımacılığı yapan binlerce vatandaşımız işsiz kalmıştır. Habur Sınır
Kapısının eski işlevini ve ticarî canlılığını kazanması için, Irak Devletiyle
ikili görüşmeleriniz oldu mu; olduysa, Habur Sınır Kapısı tekrar, eski ticarî
canlılığı ne zaman kazanacaktır? 2. Habur Sınır Kapısındaki personel ve
teknik malzeme eksikliklerini ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz? 3. Şırnak İlimiz, Suriye ve Irak
Devletiyle sınır olduğundan, bölgede halkın geçişini sağlayacak ve önemli bir
ticaret kapısı olabilecek bir noktadadır. Bu açıdan, daha önce açık olan;
fakat, 1972'de kapatılan Şırnak İli Cizre-Saklan-Pasavan Kapısının yeniden
açılması için bir çalışmanız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Macit, buyurun efendim. HASAN MACİT (Burdur) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, sayın bakanlarıma sormak istiyorum; Sayın Yılmaz'a: Bakanlık görevini devraldığınız da,
bakanlık çalışanlarının sayısının 79 000 olduğunu ve daha sonra 49 000'e
düştüğünü biliyoruz. Eksilen 30 000 personel, hizmetleri aksatmış mıdır; bu
sayı içerisinde bankamatik memuru tabir edilen, yani, çalışmadan maaş alan
personel var mıdır? Sayın Ünlü'ye: Bilindiği gibi, sporun tabanı ilköğretim
okullarıdır. Okullarda, okul spor klüpleri kurulmasına yönelik bir çalışmanız
var mıdır; yoksa, böyle bir çalışmayı düşünüyor musunuz? 2001 yılı içerisinde, yaz aylarında
gençlik kamplarında, yurtiçi ve yurtdışı gençlerinin, kampta kaldıkları
sayıları kaçar kişidir? 2002 yılında hedefimiz nedir? Sayın Keçeciler'e: 57 nci hükümet kurulduğundan bu tarafa,
göreve başladığından bu tarafa, gümrük kapısı sayısı kaç idi? Bu kapılarda
otomasyona tam geçildi mi? Gümrük kapılarının, yap-işlet-devret modeliyle kaç
tanesi devredildi? Devredilen kapılardaki verimlilik artışıyla ilgili bilgi
verebilir misiniz? Sayın Gemici'ye: İlköğretim öğrencilerine süt dağıtım projenizin
olduğunu öğrendik. Bu projenizi nasıl hayata geçireceksiniz? Neyi
amaçlıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - İktidar partisi milletvekilleri
olarak, bakanları övücü sorular değil de, halkın gerçek ihtiyaçlarını dile
getirici sorular sorarsanız, memnun olurum. (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Öyle yapıyor!.. BAŞKAN - Sayın Aktaş, buyurun efendim... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Soru soruyor... BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Bir dakika
efendim... Benim de Başkan olarak tercihim var... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayır, öyle bir
şey yok. BAŞKAN - Var canım... Size danışacak halim
yok. (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Olmaz Başkan!.. BAŞKAN - Yahu, bu kadar da sinirlenmenize
gerek yok. İktidar olarak biraz müsamahalı olun, sabırlı olun. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan
doğru söylüyor. BAŞKAN - Sayın Aktaş, buyurun; sorunuzu
sorun. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki sorumu, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Keçeciler'e soruyorum: 1995'ten beri, AB'nin gümrük birliğine
girdiğimizden beri, bugüne kadar Türkiye'nin zararı olmuş mudur? Olmuşsa, ne
kadardır? İkinci bir soru; son operasyonlarla ortaya
çıkan hayalî ihracat miktarı ne kadardır? Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı,
değerli hemşerim Sayın Yılmaz Beye de bir sorum var. Köy hizmetlerinin ortadan
kaldırılmasıyla kamuoyuna yansıyan şekliyle, yılda 500 milyon dolar bir gelir
sağlanacağı söyleniyor; bu doğru mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aktaş. Sayın Şahin, buyurun efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben de, spordan sorumlu Devlet Bakanımıza bir soru
yöneltmek istiyorum. Spor, hiç şüphesiz ki, ülkelerin
tanıtımında çok büyük rol oynuyor. İstanbul'da yapılan Avrasya Maratonu,
Türkiye'nin tanıtımında gerçekten önemli rol oynamış bir spor etkinliğiydi.
Geçtiğimiz yıllarda, 100 000 kişinin, 200 000 kişinin katıldığı şekilde icra
edilirken, bu yıl yapılanlara 2 000 kişi iştirak etti, nitekim basına da
yansıdı. Bunun sebebi nedir? İstanbul Büyükşehir Belediyesinden alıp,
Bakanlığınızın organizesinden kaynaklanmış olabilir mi? Bu soruya cevap
verirseniz çok sevineceğim. Başka bir sorum daha vardı; benden sonraki
arkadaşlara zaman kalsın diye, ondan feragat ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Suna, buyurun efendim. HASAN SUNA (Yalova) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Mustafa
Yılmaz'a sorularımı soruyorum: 1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
personel giderleriyle, elde edilen hizmet ve yatırımlar ihale yoluyla elde
edilseydi, 2001 yılı fiyatlarıyla devletimize kaça mal olacaktı? 2. İş makineleri alımında, kamuoyunda
konuşulan rakamlar çok farklı. Bakanlığınızın alımlarındaki bedellerle, yerelde
alımı yapılan makine bedellerini açıklar mısınız? 3. Göreve geldiğinizde, Bakanlığınızın
personel sayısı ne idi; bugün nedir? Bugüne kadar, ne kadar yeni personel
istihdam ettiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bozyel, buyurun efendim. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sayın Başkanım,
delaletinizle sayın bakanlarımıza sormak istiyorum. Önce, spordan sorumlu Sayın
Devlet Bakanımıza; Iğdır, acil destek kapsamında ve kalkınmada öncelikli iller
arasında olmasına rağmen, bugüne kadar, Bakanlığınızla irtibatlı yatırım
tekliflerimizle ilgili 2,5 yıl içerisinde tek bir kuruş ödenek almadık, o
konuda hassasiyetlerinizi arz ediyorum. İkincisi, gümrüklerle ilgili. Sayın
Bakınım, zatıâlilerinize de iletmiştim, Gümrük Müdürünün, maalesef, Nahcivan'la
Türkiye arasındaki ilişkileri bozacak tarzda, devlet adamına yakışmayacak,
çirkin davranışları var, buradan sizlere tekrar iletmek zorunda kalıyorum. Ayrıca, mesai saatlerinin uzatılması
noktasında tekliflerimiz vardı; çünkü, çok sıkışıyoruz o bölgede ve ayrıca,
yaklaşık 3 000 kişi Nahcivanlıyla evli, bu 50'şer dolarlık mesele, her ne kadar
Bakanlar Kurulu meselesiyse de, tekrar zatıâlinizin hassasiyetlerini rica
ediyorum. Son olarak, Köy Hizmetleriyle ilgili
olarak, bugüne kadar, Iğdır, ova olmasına rağmen, maalesef, Köy Hizmetleri
tarafından, Iğdır'a 10 kilometrelik bir asfaltlama çalışması yapılmış oldu bu
yıl içerisinde ve ayrıca, yine, çok acilen 1 adet sondaj makinesiyle, 10 adet
kamyona ihtiyacımız var; bu konuda da, zatıâlilerinizden özellikle istirhamımız
var. Ödeneğiniz var mı bu programda, her üç bakanımıza da bu konuda soruyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bize de sıra
gelsin. Soru sormuyor anlatıyor!.. BAŞKAN - Şimdi, aslında, soruların iktidar
partisi milletvekilleri tarafından az sorulması lazım. İktidar, sizin
emrinizde. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Böyle bir usul mü
var Sayın Başkan?! BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, ben... Rica
ediyorum... Şimdi, muhalefet partisi milletvekilleri, gündemdışı...
(Gürültüler) Arkadaşlar, bir dinler misiniz.... Yani,
birbirimizi anlayalım. Burada zoraki bir şey yok. Hükümet sizin emrinizde. İktidar partisi milletvekilleri, her an
için gidip de iktidardaki bakanlarla kendi sorunlarını çözebilir; ama,
muhalefetin elinde imkân yok. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bizde ayırım
yok... BAŞKAN - Beyler ben size doğrusunu
söylüyorum; ister anlayın ister anlamayın. Tamam mı... Sayın Albay?.. Yok. Sayın Kaya, buyurun. YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Devlet
Bakanıma sorumu yöneltiyorum: 2001 yılı içerisindeki masterplan uygulamasını
benimsiyoruz; ancak, bu uygulama, bazı eksiklikleri ve haksızlıkları ortaya
çıkarmıştır. Birincisi, il özel idarelerinin, yani il genel meclislerinin
yapmış olduğu programları aksattığı için il genel meclislerini zor durumda
bırakmıştır. İkincisi ise, bir köyün birden çok mahallesi varsa, bunların
hesaba katılmaması köylerimizi zor durumda bırakmıştır. Uygulama devam edecek
mi? Edecekse, bu hususlar göz önünde bulundurulacak mı? İkinci sorum da, spordan sorumlu Devlet
Bakanıma. Bilindiği gibi, Bulgaristan'da yapılan son
dünya serbest güreş şampiyonasında, güreşte hayli gerilediğimizi ortaya koyduk.
Şu anda, güreşe yeterli destek gösteriliyor mu veya bunun için, güreşin
altyapısını oluşturan güreş eğitim merkezlerimize yeterli ilgi gösteriliyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Parlak, buyurun. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici'den iki şey öğrenmek
istiyorum. Birincisi: Bugünkü ekonomik koşullar
içerisinde, özellikle geçim sıkıntısı içinde olan bölgelerde veya halkımızın
olduğu yörelerde büyük çapta yapılan yardımların -yakacak yardımı, yiyecek
yardımı, giyecek yardımı- öğrencilere ve çocuklara yapılan beslenme ve okul
ihtiyaçlarını karşılama yönündeki hizmetlerin zaman zaman eleştirildiğini
görmekteyiz. Bu konuda, Yüce Genel Kurulu ve kamuoyunu aydınlatmayı düşünür
müsünüz? İkinci sorum: Yine, zatıâlinize bağlı
bulunan çocuk esirgeme kurumlarında özürlülerin kaç senede sırası geliyor? Bu
konuda bir tespit var mıdır? Çünkü, tanık olduğum bazı özürlüler on sene
beklemiştir ve sonunda rahmete kavuşmuş; ama, bu muradına erememiştir, aileleri
de bunun ıstırabını yaşamıştır. Bu konuda bir sıralama var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Sorular kısa olsun. Sayın Yıldırım, buyurun efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Bakanımız Sayın Mustafa Yılmaz'a aşağıdaki soruları
sormak istiyorum: 1. 40 bin köye hizmet ve hayat veren,
medeniyet götüren Köy Hizmetlerinin bölge müdürlüklerinin kapatılma düşünce ve
kararı, bu hükümetin, tarıma, köye ve köylüye bakış açısının önemini gösteriyor.
Acaba, tasarruf tedbirlerini, hükümet, neden Köy Hizmetlerinden başlatmıştır? 2. Acaba, hükümetin bu fikri ve kararı,
IMF'in dayatması neticesinde mi alındı, açıklar mısınız? 3. 50 yaşını dolduran işçilerin emekliliğe
zorlanması, sizin işçiye bakış açınızı göstermiyor mu? Yeni kadroya
geçirdiğiniz yetişmiş elemanlara yazık olmuyor mu? 4. Köy Hizmetleri bütçesinin azlığı
nedeniyle, Plan ve Bütçe Komisyonunda vermiş olduğumuz önergeyle, il özel
idaresine, yani, valilerin emrine, her ile 2 trilyon ödenek ayrılarak köylere
hizmet götürülmesini ve sulama göletlerinin bitirilmesini istemiştik. Hükümet
olarak bu hususta düşünceleriniz nelerdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Değerli milletvekilleri, çok arkadaşımızın
soru istekleri var. Hakikaten, bugün, Türkiye'de en önemli, zorunlu ihtiyaç,
yol, su gibi temel ihtiyaçlardır. Yani, ben, anlamıyorum, hükümet de, çıkıp
konuşma hakkını kullanmadı. Bütçe, bir ülkenin... (DSP sıralarından gürültüler) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Zaman
harcıyorsunuz Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika efendim, bir dakika... Efendim, ne var yani, zaman bitmiyor ki...
Hayat uzun, merak etmeyin, zaman bitmiyor... Arkadaşlar, ben anlamıyorum, yani, şimdi,
burada ciddî bir şey yapıyoruz. Bir devletin bütçesi konuşulduğu zaman,
Türkiye'de bizi dinleyen insanlar, kendi sorunlarının Mecliste dile
getirilmesini isterler. Her yörenin insanları... (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) Efendim, dinleyin bakalım. Milletvekiline, bütçede konuşma hakkını
vermeyeceksiniz, gündemdışı konuşma vermeyeceksiniz, bu milletvekilleri, ne
zaman, vatandaşın derdini dile getirecek? (AK Parti ve SP sıralarından
"Bravo Başkan" sesleri, alkışlar) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne alakası var?
Arkadaşımız soru soruyor. BAŞKAN - Onun için... Efendim, bakın,
muhalefetten konuşan kimse yok ki, İki milletvekili konuştu. (AK Parti
sıralarından "Bravo Başkan" sesleri alkışlar) Yahu, siz, iktidar partisinin milletvekili
olarak sorumluluk taşıyın!.. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Biz soru
soruyoruz, siz, engelliyorsunuz Allah, Allah!.. BAŞKAN - Bir şey söylüyorum... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Siz zaman
alıyorsunuz. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, İçtüzük, gruplara ve iki kişiye konuşma hakkı
veriyor, niye böyle söylüyorsunuz?!. BAŞKAN - Efendim, İçtüzük vermiş de...
Tamam... Neyse... (DSP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, ben; bir yere varmak
istiyorum; yani, kızmaya gerek yok. Birbirimizi anlayalım. Ben diyorum ki... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, siz,
zaman alıyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, dün de 40 dakika soru
soruldu; ona niye müdahale etmediniz? Allah, Allah!.. Ben, bir şey demiyorum. ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan
Tunceli'yle ilgili soru sormuyorsunuz!.. BAŞKAN - Ben Tunceli'yle ilgili bir şey
söyledim mi? Türkiye'de hizmete en muhtaç il Tunceli. Gelin, söyleyelim işte. Arkadaşların soru sorma isteklerini yerine
getiriyorum. Sayın Piruzbeyoğlu, buyurun efendim. MECİT PİRUZBEYOĞLU (Hakkâri) - Sayın
Başkan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden sorumlu Sayın Devlet bakanımıza şu
soruyu sormak istiyorum: Biliyorsunuz, Hakkâri, cumhuriyet tarihinden bu yana
hep geri kalmış ve bugün de en geri kalmış, mahrumiyet bölgesi bir ilimizdir.
Hakkâri'nin Şemdinli İlçesinin Derecik yolu 80 kilometredir ve 9 saatte
alınıyor. 3 senedir bütün projeleri, her şeyi hazır olduğu halde, Sayın
Bakanımıza arz ediyoruz, Başbakanımıza arz ediyoruz "güvenlik
yoludur" diyorlar; güvenlik birimlerine gidiyoruz, "Köy
Hizmetlerinindir" diyorlar. Bu yol, Türkiye'nin en büyük grup köy
yollarının arasındadır ve bu yol üzerindeki insanlar, terör nedeniyle 350 şehit
vermiştir. Baştan sona kadar köyler yıkılmış ve halen okulu olmayan köyler
vardır. Türkçe bilmeyen insan sayısı yüzde 75'tir. Bu yol neden yapılmıyor
benim merakım bunadır. Sayın Bakanım, buna, lütfen cevap versinler, bu yol
yapılacak mı, yapılmayacak mı? Çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, bu arada, Ankara Milletvekili
Sayın Saffet Arıkan Bedük, daha işin başlangıcında bana bir yazılı soru
göndermişti okutuyorum: (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) HALİK ÇALIK (Kocaeli) - Böyle bir usul var
mı? BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir
dakika... Yani, hep MHP'liler soru soracak değil ki, Mecliste altı tane parti
var canım! (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun, okur musunuz. "Sayın Başkanım, Köy Hizmetlerinden
sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz'ın cevaplandırması dileğiyle
sorularımı sunuyorum. Saffet
Arıkan Bedük Ankara Soru 1. Polatlı'da köylümüzün, çiftçimizin
toprağını işlemesi ve verim elde etmesini temin etmek üzere DYP zamanında
köylerde uygulanan elektrikli sulama sistemlerini devam ettirmeyi ve
yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz? Soru 2. Şereflikoçhisar, Çalören ve
Koçarlı Kasabalarının yolları tamamen bozuk olup, bitişiğindeki kasabalara
getirilen, onarılan yolların bu kasabalara gelince yarım bırakılmasını doğru ve
hakkaniyete uygun buluyor musunuz? Soru 3. Haymana Boyalı Köyü iltisakı için
yarım kalan 2 kilometrelik yolun ikmal edilmeme sebebi nedir ve ne zaman
yapılacaktır?" İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bu, usulde yok
Sayın Başkan. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Böyle bir usul
yok. Böyle bir usul var mı Başkan?! BAŞKAN - Devam edin, okuyun. "Soru 4. Polatlı Kayalı, Köseler,
Sarıhalil ile Eskipolatlı, Gündoğan, Karakıyı, ayrıca Özyurt, Sinanlı yolları
tamamen bozuk..." İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
böyle bir usul yok. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Bir de, DSP'li bir arkadaşımızın... (DSP
ve MHP sıralarından "olmaz öyle şey" sesleri) Arkadaşlar, hayır, bitirelim mi
soruları?.. Sayın Köse?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İçtüzüğü aç,
İçtüzüğü oku... BAŞKAN - İçtüzüğü, hesabınıza geldiği
zaman ihmal etmesini biliyorsunuz!.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır efendim... BAŞKAN - Biraz evvel, geldiniz bana
"bizim Gruba biraz fazla söz hakkı verin" dediniz, ben verdim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Vermeseydiniz. BAŞKAN - Ha, vermeseydim; ama, Grup
Başkanvekilisiniz diye sizi kırmadım. Bir arkadaşımız da geldi bana rica etti
"bir soru var okur musunuz" dedi. Ne olacak yani, kıyamet mi koptu? Sayın Mükerrem Levent, buyurun siz de
sorun efendim. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum; ama, elektronik oylamada sıralama yapılırken düzgün bir
sıralama çıkıyor, buna riayet ediniz. BAŞKAN - Ben riayet ediyorum. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Burada MHP söz
alır, bir başkası alır önemli değildir; ama, burada elektronik sıralamada 1'den
10'a kadar hangisi varsa ona söz vereceksiniz efendim. BAŞKAN - Sorunuzu soruyorsanız sorun;
yoksa, başkasına geçeceğim. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
aşağıdaki sorularımın Bakanlarımız tarafından cevaplandırmasını arz ederim. Köy Hizmetlerinin uhdesinde bulunan
Ulukışla-Emirler-Çamardı-Yeniköy Göletine ek ödenek sözü vermenize rağmen, bu
ödeneği vermediğiniz gibi, Dikilitaş Barajının anakanallarıyla ilgili, bugüne
kadar hiçbir ödenek de çıkmamıştır. Sayın Bakanım, ne zaman çıkacak? Spordan sorumlu Devlet Bakanımıza
soruyorum: Niğde İlinde yapımı devam eden bir havuzumuz vardır. Bununla ilgili,
bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bilgi verirseniz sevinirim. Sayın Bakanım, bu, gümrüklerle ilgili
soruyu size daha önce de yöneltmiştim; Türkiye'de ihtisas gümrüklerinin bir an
önce tamamlanması önemlidir; çünkü, ithalat ve ihracatta yapılan yolsuzlukların
önüne geçilmesinde en önemli unsurdur. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim. Arkadaşlar, zaten 20 dakikalık süre... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bir ben
kaldım... BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, eğer, uygun
görürseniz, gruplarınız da tasvip ederse, bu soru sorma işlemini biraz
uzatalım. Hakikaten, burada, milletvekilinin kendi yöresindeki... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - 20 dakika... 20 dakika... BAŞKAN - Bir dakika... 20 dakika; ben
kabul ediyorum canım; ama, dün burada 36 dakika sürdü. Köy hizmetleri önemli bir kuruluş. Burada,
hakikaten, şu anda televizyonları başında bizi dinleyen insanların... Birçok
köyde su yok, yol yok, insanlar sıkıntıda. Burada bu dile getirilse, en
azından, vatandaş, manen tatmin olur. Siz diyorsunuz ki, zamanımız yok.
Zamanınız yoksa, ben bir şey demiyorum, ben size bağlıyım. Yani, bir iki şey
söyleyince de hemen tepki gösteriyorsunuz. Önemli bir olay. Gruplar isterlerse,
soru sorma işlemini 10-15 dakika daha uzatalım, her arkadaşımız sorusunu sorsun,
bakanlarımız da kendilerine yazılı cevap versin. Takdir sizin. Ben burada
hiçbir zaman keyfîliğe kaçmam. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Lütfen kurallara uyun Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki efendim. Tamam, değilim
de... Bazen de İçtüzüğü... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
bundan sonraki uygulamalara temel teşkil etmemek, yeni bir örnek oluşturmamak
şartıyla, köylerimizi ve köylülerimizi çok yakından ilgilendirdiği için, sadece
bu turla ilgili olmak üzere 15 dakika uzatılmasına bizim itirazımız olmaz. BAŞKAN - Öteki gruplarda da bir itiraz
yoksa... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Olur
mu böyle şey Sayın Başkan!.. BAŞKAN - Efendim... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Olmaz
Sayın Başkan. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Peki efendim, tamam, soru sorma
işlemini burada kesiyorum. Benim de sorularım vardı, sormuyorum. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle adalet olmaz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Bakanlarımız cevap
veriyorlarsa, 5'er dakika cevap versinler efendim. Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanından
başlayalım. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün müzakere ettiğimiz bütçemiz
vesilesiyle grupları adına söz alıp konuşan, konuşmaları sırasında
takdirleriyle bize teşvik, şevk ve cesaret veren, tenkitleriyle yol gösteren
bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, suallere cevap arz etmeye çalışıyorum. BAŞKAN - Çok kısa Sayın Bakanım...
İsterseniz yazılı da cevap verebilirsiniz. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Zaten bazılarına yazılı cevap vereceğim, ama, bir kısmına şimdi cevap vermem
lazım. Sayın Seyda "Habur Sınır Kapısı ne
zaman açılacak? Cizre kapısının açılması için bir çabanız var mı?" dedi.
Şunları hemen ifade edelim: Habur Sınır Kapısında hizmet 24 saat aralıksız
olarak verilmektedir. Şu anda 1 000'e yakın hampetrol tankeri her gün giriş
çıkış yapmaktadır, normal giriş çıkışlar olmaktadır, sadece, mazot girişleri
yoktur; çünkü, Irak, Kuzey Irak'a mazot vermemektedir. Bizim mutat depo
dediğimiz depolarla fiber kamyonlarının aldığı mazot Kuzey Irak'tan
alınmaktadır. Kuzey Irak'ta bu mazot bulunmadığı için, Irak vermediği için..
Daha doğrusu 11 Eylül krizinden sonra kendisi stok yapmaya başladığı için
vermemektedir. Verilmeyen mazotu zorla alma durumumuz söz konusu değildir.
Verildiği zaman -bizim gümrüklerimizde herhangi bir sorun yok- hemen işlemeye
başlar. Bu konu, Irak yetkililerine tarafımızdan, hükümetimiz tarafından
sorulmuştur. Cizre Kapısının açılması
düşünülmemektedir. İkinci kapı olarak Şırnak Silopi Ovaköy'de Ali Rıza Efendi
Kapısı 2002 programına alınmıştır, çalışmaları sürdürülmektedir; inşallah, ilk
fırsatta bu kapının açılması için gereken çaba gösterilecektir. Sayın Hasan Macit, gümrük kapılarında
iktidara geldiğinizde kaç kapınız vardı, ne kadar kapı kapatıldı diye sordular.
120 gümrük kapısı işlevsizliği sebebiyle, tek bir beyanname doldurmamış
olmaları sebebiyle, biliyorsunuz, 1999 yılının ekim ayında Bakanlar Kurulumuzun
aldığı bir kararla kapatılmıştır. Şu anda 133 gümrük kapımızda işlem
yapılmaktadır. “Kaç kapınızda otomasyona geçildi?” 18
gümrük başmüdürlüğünde ve 59 gümrük kapımızda otomasyona geçilmiştir. Şu anda
gümrükleme işlemlerinin Türkiye'de yüzde 98'i otomasyonla yapılmaktadır. “Yap-işlet-devret usulüyle kaç kapı
verildi?” Bu yap-işlet-devret usulüyle, İpsala Gümrük Kapısı, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğine, Gürbulak Gümrük Kapısı da, Uluslararası Nakliyeciler
Derneğine verilmiştir. Bunlarla ilgili mukaveleler yapılmıştır. Yakında
temelleri atılacaktır. İpsala Gümrük Kapısı sekiz ayda, Gürbulak Gümrük Kapısı
da onsekiz ayda tamamlanarak hizmete girecektir. Acaba, bu gümrük kapılarında otomasyona
geçmekten dolayı ne gibi bir zaman kazanıldı diye sordu Hasan Macit Bey. Şöyle
ifade edelim: Eskiden üç ile yirmi gün arasında yapılan ihracat işlemleri
yirmidört saat içerisinde yapılır hale gelmiştir. Bir diğer soru: Hayalî ihracat
operasyonlarının ekonomik boyutu nedir diye Sayın Aktaş sormuşlar. Şöyle ifade
edelim: 2000 yılından beri çeşitli adlarla yapılan, paraşüt, balina, buffalo,
sis, fırtına, kartal, hasat gibi operasyonların ekonomik değeri 1,2 milyar
dolardır. Bugüne kadar tespit edilen kaçak 195 milyon dolardır. 5 640 ton
dondurulmuş et, 2 545 adet lüks araba yakalanmış ve mahkemeye sevk edilmiştir.
Büyük çapta yabancı sigara, 45 trilyon liralık mazot yakalanarak gemilere el
konulmuş ve bunlar adlî makamlara sevk edilmişlerdir; tahkikatlar ve takibatlar
devam etmektedir. "Gümrük birliğinin ekonomik sorunları
nedir" diye sormuş Sayın Aktaş. Gümrük birliği öncesi ile sonrasında
Avrupa Birliği ülkeleriyle dışticaret dengeleri şöyledir: İhracatımızın payı
değişmemiştir. İthalatımızın payı gümrük birliği sonrası yüzde 10 artmıştır.
Avrupa Birliği ülkeleriyle dışticaretimiz yüzde 55 dolayındadır. Gümrük birliği
sonrası dışticaretten alınan vergilerin toplam vergi gelirlerimiz içerisindeki
payı da yüzde 14 ile 17 arasında değişmektedir. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Ötekilere de yazılı cevap verirseniz...
Öteki arkadaşlar da 5'er dakika cevap verirse, 20 dakika olur. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Bir iki tane daha önemli soru var... Ama, siz 20 dakika soru aldınız, cevaplar
da 20 dakika olacak, başka çaresi yok! BAŞKAN - Hayır... Hayır... Soru ve
cevaplar 20 dakika canım. Sayın Bakan, soru ve cevaplar 20 dakika. Biz,
milletvekillerine biraz fazla tolerans gösterdik. Sizin süreniz, tamam; şimdi,
Sayın Gemici'ye verelim sözü. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Bir soruya daha cevap vereyim, hemen kapatacağım efendim. Şöyle toparlıyorum: Şimdi, Sayın Bozyel
sordu... Nahcivan Gümrük Kapımız, normal ve düzenli işleyen bir kapıdır.
Oradaki gümrük müdürümüz, bizdeki siciline göre, düzgün bir gümrük müdürüdür.
Gümrük müdürünün değiştirilmesi gerekirse, Nahcivanlılar değiştirmelidir. Biz,
gümrük müdürümüzü değiştirmeyi düşünmüyoruz; onu özellikle ifade edeyim. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Nahcivanlılara
küfür ediyor, Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Mesai saatleri, bizim, tek taraflı olarak düzenlediğimiz bir mesai saati düzeni
değildir. Orada, güvenlik görevlileriyle beraber mesai saatleri
düzenlenmektedir. Bunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Nahcivan Gümrük
Müdürlüğümüzü yeniden yaptık, gıcır gıcır yaptık, personelini baştan aşağı da
yeniledik; dolayısıyla, Nahcivan'da herhangi bir sorunumuz yoktur. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Gemici, zatıâliniz buyurun efendim,
siz cevap verin. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sayın Bakan,
soruşturma açılmasıyla ilgili mektubu gönderdim, olayı takip ediyorum; ne
yaptınız bu konuda? BAŞKAN - Efendim, tamam... Sayın Bakan
cevap verdi, yazılı olarak da cevap verecek. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Diğerlerine de yazılı cevap vereceğim; çünkü, zamanım yok; yoksa, hepsini
cevaplandırırdım. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Gümrük müdürü,
oradaki Türklere "köpek soylular" diyor. BAŞKAN - Sayın Bozyel, rica ediyorum,
tamam... Sonra yazılı olarak cevabını alırsınız. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - O zaman, bir
soruşturma açın Sayın Bakanım. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Orada niye konuşuyorsunuz, buraya gelir söylersiniz yahu! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir soruşturma açın
bari Sayın Bakan, bir milletvekili bir şey iddia ediyor. BAŞKAN - Buyurun Sayın Gemici. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
bugün için 30 000'i aşkın çocuk, özürlü, genç, yaşlı insanımıza hizmet veren
Türkiye'nin en önemli sosyal hizmet kuruluşudur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, gerçekten, çok zor bir görevi yerine getirmektedir. Kurum ve
çalışanları, çocuklarımıza bir evlat sevgisiyle, gençlere bir arkadaş
duyarlılığıyla, yaşlı insanlarımıza da saygıyla hizmet vermeye çalışmaktadır. Ben, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu bütçesiyle ilgili görüş bildiren ve soru sorarak ilgilerini ortaya koyan
bütün milletvekili arkadaşlarıma, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla
ilgili göstermiş oldukları özen için teşekkür ediyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuyla ilgili işaret etmek istediğim bir nokta vardır; o da, bilindiği gibi,
1988 yılında çıkan 3413 sayılı Yasayla, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu yuva ve yurtlarından yetişen çocuklara kamuda istihdam olanağı
verilmiştir. Bütün kurumlar, serbest kadrolarının binde 1'i oranında bu
çocuklarımızdan her yıl işe almak zorundadır. Bazı kurumlarımız bu
sorumluluklarını son derece titiz bir şekilde yerine getirmektedir; ama, ne
yazık ki, bazı kurumlarımız, devletin bu yetim çocuklara verdiği hakla ilgili
yeterli özeni göstermemektedir. 1997 yılında ortalama her yıl 1 000 çocuk
işe yerleşirken, 1998 yılından itibaren ortalama 2 000 - 2 500 civarında çocuk
işe yerleştirilmektedir. Bu sene, 1 983 çocuk işe yerleştirilmektedir; ancak, 3
200 çocuğumuz işe yerleşmek üzere beklemektedir. Bu konuda herhangi bir
kısıtlama yoktur, herhangi bir tasarruf tedbirine de tabi değildir. Ben, buradan, bütün kurumlarımıza,
özellikle üniversitelerimize ve büyükşehir belediye başkanlıklarımıza
-büyükşehir belediye başkanlıklarımızdan sadece İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığı bu konudaki sorumluluğunu bugüne kadar yerine getirmiştir- bir
çağrıda bulunmak istiyorum; bu çocuklarımızla ilgili işe yerleştirme konusunda
daha duyarlı olmaları için. Sayın Başkan, Sosyal Hizmetler Çocuk
Esirgeme Kurumuyla ilgili bir başka konu da, özürlüler konusudur. Gerçekten,
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu özürlülere verdiği hizmetleri son dört
yılda 2 misline yakın artırmasına rağmen, 26 olan kuruluş sayımızı bugün için
28'e çıkardık, 3 600 özürlümüze
bakıyoruz; ama, 2 000'den fazla özürlü çocuğumuz kuruma yerleşmek üzere sırada
beklemektedir. Yeni kuruluşlar açma çabası içerisindeyiz; yeni açılacak 3
kuruluşumuz var; ama, bu talepleri karşılamakta zorluk çekiyoruz. Daha önce, konuşmacılar, huzurevi konusunu
dile getirdiler. Türkiye'de 61 huzurevimiz var, 6 240 kapasitesi var; ama,
bunlardan sadece 5 400'ü dolu; yani, bizim 1 000 boş kapasitemiz var. Şu anda,
yeni açılacak huzurevlerimiz de var. Toplumda bir hayır işi yapmak akıllara
geldiği zaman, düşünüldüğü zaman, önce huzurevi düşünülmektedir. Bana göre,
Türkiye'de, bundan sonra, artık, bir hayır yapmak isteyen insanın veya kurumun,
mutlaka, özürlü çocuklarla ilgili yardım etmesi ve bizim de, yatırımlarımızı o
yönde geliştirmemiz gerekmektedir. Sayın Başkan, Hakkâri Milletvekili Evliya
Parlak arkadaşımızın, yapılan sosyal yardımlarla ilgili sorusu vardı. Son iki
ay içerisinde, ülkemizdeki yoksul öğrencilere eğitim yardımı olarak, gıda,
beslenme ve yakacak yardımları olarak toplam 144 trilyon lira kaynak ayrılarak,
1 milyon 50 bin çocuğumuza okula başlangıç eğitim yardımı yapılmıştır; kitap,
kırtasiye, giyim yardımları yapılmıştır. Bunun yanında, 600 000 aileye gıda
yardımı, 400 000 aileye de yakacak yardımı yapılması şu an için
sürdürülmektedir. Tabiî, bu yardım programlarından birinden yararlanan
diğerlerinden de yararlanabiliyor olabilir; örneğin, eğitim yardımı alan
yakacak yardımı da alabilir. Bu şekilde, toplam 2 milyon 50 bin aileye yardım
yapılmıştır; bu, gerçekten çok önemli bir rakamdır. Sayın Başkan, Hasan Macit arkadaşımızın
süt uygulamasıyla ilgili bir sorusu vardı. BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz,
ötekilere de yazılı cevap verin; çünkü, 2 bakanımız daha konuşacak. Rica
ediyorum. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, 1 dakikada söyleyebilirim, izin verirseniz. BAŞKAN - Peki efendim. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, ülkemizde,
özellikle büyük şehirlerimizde yoksul ailelerin çocuklarının beslenmesine
katkıda bulunmak üzere bir süt projesi geliştirilmiştir. Buna göre, Türkiye'nin
dört ilinde, Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır büyük şehirlerimizin merkez ilçelerinde
2001-2002 eğitim öğretim yılının ikinci devresinde uygulanmak üzere ve her gün
1 milyon çocuğa 1/5 litrelik; yani, 200 mililitrelik paket süt dağıtmak üzere
ihale aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Bununla, biraz önce söylediğim gibi,
birincisi, yoksul ailelerin çocuklarının beslenmesine katkıda bulunmayı
amaçlamaktayız. İkincisi, bilindiği gibi, Türkiye'de, gelişmiş dünya
ülkeleriyle mukayese ettiğimiz zaman, süt tüketimi gerçekten çok düşük
seviyelerdedir; özellikle çocuklar çok az süt tüketmektedir ve bu da, tabiî ki,
toplumumuzun sağlık yapısını olumsuz etkilemektedir. Bununla, Türkiye'de süt
tüketimi alışkanlığını geliştirmeyi amaçlamaktayız. Ayrıca, tabiî, olayın ekonomik boyutu
vardır ve bir de, tarımı ve hayvancılığı geliştirici boyutu vardır. Her gün 1
milyon çocuğa süt dağıtılması demek, 200 000 litre süt dağıtılması demektir. Bu
da, her gün yaklaşık 20 000 ineğin sütünün değerlendirilmesi demektir. Bu
projeyle, ülkemizdeki süt hayvancılığı da, süt üreticiliği de gelişmiş
olacaktır. Ben, tekrar, bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet
Bakanımıza söz veriyorum. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Sayın Başkanım, köylüyü sevdiğini iddia eden -sevdiğinize de inanıyorum- bir
Başkan olarak, kaç dakika zamanım var, onu bir bileyim önce! BAŞKAN - Vallahi, ben, bütün zamanı size
veriyorum; yani, 24 saat konuşabilirsiniz; ama, Parlamento kabul ederse! DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Hayır... Zaman olarak serbest miyim? BAŞKAN - Yok, hayır... 5 dakika... 5
dakika... 5 dakika... Özür dilerim, şu anda bir şey söyleyeyim:
Aslında, bu gibi konuların, uzun uzadıya burada tartışılması lazım. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Sayın Başkan, yetkiniz var; 10 dakika istiyorum. BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum. Bütçe programının yetersiz olduğunu bütün
grupların kabul etmesi lazım; yani, gerçekten, burada, 4 Sayın Bakanımız,
sorulan sorulara cevap veremiyor, milletvekilleri soru soramıyor. Eskiden bir
ay burada müzakere yapılıyordu; bunu getirip, bu kadar kısaltmanın da bir
anlamı yok; ama, takdir... Gruplar gelmiş, böyle bir şey vermiş; bence
yetersizdir. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Sayın Başkanım, bana soru çok geldi; onun için sizden rica ediyorum... BAŞKAN - Efendim, peki, kısa bir açıklama
yapın da... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Sayın Başkanım, Sayın Macit'in sorduğu, Köy Hizmetlerinde işçi azalması,
bankamatik konusu... Onları defalarca televizyonlarda söylemiştik; işçi sayısı,
biz geldiğiniz de 70 000 civarında idi, şu anda 49 900 civarındadır, 4,5 yılda
benim tarafımdan Köy Hizmetlerine tek bir işçi alınmamıştır; onu izah edeyim. Sayın Nurettin Aktaş'ın "Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü kalkarsa 500 milyon dolarlık bir tasarruf
sağlanacağı iddia ediliyor; bu doğru mudur?" sorusu vardı. Ben, buna,
doğru veya eğri diyemiyorum; çünkü, kâğıt üzerinde bir çalışma önümüze gelmiyor,
yok; yani, bu bir konuşmadır, iddiadır. Herkes bir şey söyleyebilir. Bana göre
500 000 dolar değil, belki daha çok zararı olur. Başka bir düşünceye göre kârı
olur. Onun için önüme gelmiş, yapılmış bir çalışma yok, kâğıt üzerinde bir şey
yok. Herkes düşüncesini söylüyor. Düşüncelere saygı duyarız. Bana göre zararı
olur. Hasan Suna Bey "İhaleler Köy
Hizmetleri tarafından yapılırsa, kâr ve zarar ne olur?" diyor. Orada şunu
söylemek isterim: Bir örnek vereyim. HİS göletini Köy Hizmetleri yaparsa 3
milyar, müteahhide yaptırırsak 30 milyar; asfaltı Köy Hizmetleri yaparsa
kilometresi 13 milyar, müteahhit yaparsa 40 milyar; içmesuyunun bir ünitesi,
örneğin 30 milyara çıkıyorsa, müteahhide yaptırırsak 60 milyar. Nedeni ne
derseniz; işçileri kendimiz çalıştırdığımız için -maaş verdiğimiz insanlar-
biz, ucuza mal ediyoruz; tabiî kendi işçimiz, emanet yapıyoruz; yani, ondan
dolayı ucuza mal ediyoruz. Onun için, müteahhitlere karşı değiliz,
müteahhit de iş yapacaktır; ama, işçi boş otururken, eğer, bu işçinin maaşını
devlet ödüyorsa, işçiye yaptıracağımız bir şeyi müteahhide yaptırmanın yanlış
olduğunu söylemek istiyorum. BAŞKAN - Yani, o zaman, ihale yapmadan
yapın diyorsunuz... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Hayır... Bir kısmını... Efendim, yapabildiğimizi işçiyle yapacağız,
yapamadığımızı, ulaştıramadığımızı müteahhide vereceğiz. Ona karşı değiliz;
yani, müteahhit arkadaşlarımız da iş yapacak. Başka bir soru, makine alımında... Makine
alımında, ben övünmek istemiyorum, Sayın Genel Müdürlüğümüzün elemanlarına teşekkür
ediyorum. Belki, Japonya'daki kriz dolayısıyla toplu bir makine alımı yaptık.
Ben kendime pay çıkarmak istemiyorum; ama, normal makine fiyatlarının yarısında
bir makine alımı yapıldı. Hazinenin, bize, makine alın diye verdiği 271 000 000
dolar para, ihale sonucunda 171 000 000 dolara düşmüştür. 171 000 000 dolarlık
ihale vermişizdir, kırmışlardır; Japonlar çok kırmışlardır. Makineleri ucuza
almışız, 101 000 000 dolarımızı da hazinemize iade etmişizdir. Bunda da emeği
geçen tüm Genel Müdürlük çalışanlarını, düzgün bir ihale yapmalarından dolayı
burada huzurunuzda kutluyorum; teşekkür ederim. Sayın Abbas Bozyel "Iğdır'da
asfalt" diyor. Tabiî ki, bu tür yörelerimizde sıkıntılarımız çok. Genelde,
asfalt şantiyemiz, makinelerimiz olmadığı için yapımda zorlanıyoruz. Belki,
müteahhitlere yaptırarak biraz daha artırabiliriz; o konuda haklı. Sayın Kaya "il genel meclisi
üyelerinin yaptığı programlar" diyor. Şimdi, burada tabiî ki bazı
yetiştiremediğimiz şeyler oluyor arkadaşlar. Şimdi, bu il genel meclisi üyeleri
yaparsa, işte, ucuz olur; valilik yaparsa, Köy Hizmetleri yaparsa pahalı
olur... Buradaki olay şu: Burada buna lütfen bir açıklık... Çünkü, konuşan
arkadaşlarımız da onu hep dile getirdiler Sayın Başkan. Şimdi, valiliğin yaptığı asfalt veya işin,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığından ucuz olma olanağı yok. Şöyle yok:
Yani, valilerimiz... Saygı duyuyorum, hep beraber çalıştığımız arkadaşlarımız;
ama, valilerimiz, işçi parasını katmıyor; çünkü, devlet ödüyor, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü ödüyor. Makine parasını, makine parça parasını katmıyor;
işçinin maaşını biz ödüyoruz, katmıyor. Şimdi, neyi alıyor; asfaltın ve
mucurunu aldığı zaman -şimdi sayın valim demez bunu da, valiler ucuz yapıyor
diyen bazı insanlar şöyle- 5 liraya çıkarıyor işi, şimdi ben 20 liraya
çıkarıyorum. Yani, ben, işçiyi, onları sayıyorum. Şimdi, sayın valim diyor
ki... Özel idare, ben, 5 liraya bitirdim... Peki, kardeşim, sayın valim, sayın
özel idarem, akaryakıtı benden olursa... Akaryakıt benden, işçi benden, makine
benden. Yani, sayın valilerimiz nasıl ucuz yapacaklar? Zaten öyle bir şeyi
sayın valilerimiz de kabul etmez. Sayın valilerin benzinliği yok, pompası yok
ki, valinin kapısında benzin alsın! Benden alıyor. Sayın valilerimizin işçileri
yok, benden alıyor. O zaman da, özel idareler ucuz yaptı; bakın, Genel Müdürlük
pahalı yaptı... Vallahi, işçiyi, arabayı, mazotu, akaryakıtı saymazsan, ben de
ucuz yaparım, daha ucuza yaparım! Konuyu onunla karıştırıyor arkadaşlarımız.
Onun için, valilerimizle, bizim fiyatlarımız eşit olur. Biz, valilerimize ve il
genel meclisi üyelerimize buradan teşekkür ediyoruz, hepsiyle kardeş gibi
sarmaş dolaş çalışıp, zaten, işlerimizi beraber yapıyoruz; o konuda bir
sıkıntımız yok. Sayın Yıldırım "bölge müdürlükleri
kapatılıyor" diyor. Hükümetin o konuda şimdilik aldığı bir karar var; ama,
tabiî, çalışmalar daha ne aşamada onu bilemiyorum; kapatılacak mı
kapatılmayacak mı, ne olacak, yani, bu, IMF'den geldi, şundan bundan... Benim
bunları bilmem mümkün değil. Yani, bu, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, daha
doğrusu, liderlerin aldığı bir karar. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Liderlerin
kararı... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Liderlerin kararı; onun için, daha ne olduğunun da sonucunu bilemediğimiz için
bir şey demek istemiyorum. Sayın Piruzbeyoğlu, Hakkâri geri kalmıştır
dedi. Bahsettiği yol, bir güvenlik yoludur; gerekli bir güvenlik yoludur, hem
askerî amaçlı kullanılabilecek hem de sivil halkımızın kullanabileceği bir
yoldur; ama, üzülerek söyleyeyim ki, bunu yapabilirsek, şu anda bedeli 100
trilyondur. Köy Hizmetlerine yol için konulan paranın hepsi 40 trilyon; zaten,
Türkiye için konulan paranın hepsi 40 trilyon. Şimdi, burası 100 trilyonluk bir
iş; ama, burası, güvenlik amaçlı bir yoldur. Ne zaman, bize, Genelkurmayımız
destek verir veya başka yerden para gelmesi halinde, biz, tabiî ki, yapmaya
hazırız. Belki, bu, bizi de aşar, belki Karayollarının da yapması gerekir; çok
büyük bir projedir. Bize, ne zaman ödenek ayrılırsa, bunu da yapmaya hazırız;
ama, şu imkânlarımızla, Türkiye için ayrılan 40 trilyonla, 100 trilyonluk yolu
yapma olanağımız yok. Sayın Bedük'ün Ankara'yla ilgili
söyledikleri doğrudur; Ankara'nın hizmeti geri kalmıştır. Ankara, kırk yıldan
beri; Başkent olarak, köyleri gerçek hizmeti görmemiştir; yani, neredeyse, doğu
ve güneydoğuda hizmete susamış illerimize yakın bir şey sergiliyor Ankara
köylerimiz; ama, üzülerek söyleyeyim, bunda, bütün siyasetçiler olarak, otuz
yılın getirdiği hepimizin kabahatleri vardır Ankara için. Bu eksiklerimizi
tamamlamaya çalışıyoruz; parasal imkânlarımızla getiriyoruz ulaştığımız
kadar... Ama, Ankara'nın sorunlarını kısa zaman içerisinde bu parayla çözmek
mümkün değil; fakat, canımızla, başımızla bu mücadeleyi veriyoruz. Sayın Aktaş, Köy Hizmetleri... Evet,
onları söyledik. Sayın Mükerrem Levent Bey, Ulukışla
Göletiyle ilgili bir şey sormuş, ona da bir cevap vereyim. BAŞKAN - Hepsine cevap vermek zorunda
değilsiniz de... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Hemen hazır efendim. 194 milyar lira para harcamışız, bu sene
ödenek koymuşuz. Eködenek sordular; 50 milyar da, tekrar, bir ödenek vermişiz.
Yani, o gölete, bu sene, toplam 244 milyar lira para harcamışız. Seneye,
2002'de de harcamaya devam edeceğiz. İnşallah, en kısa zamanda bitiririz. Sayın Başkanım, şimdi, konuşacağım çok şey
var... BAŞKAN - Bir şey... Bu, Köye Dönüş
Projesinin parasını Köy Hizmetleri mi ödüyor, İçişleri Bakanı mı veriyor? DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Efendim, onu biz daha önce konuştuk. Köy Hizmetleri, GAP ve çeşitli kuruluşlar
bir araya geldik, paraları genellikle valiliklere aktarılıyor; yani, bizim
bütçemize konulan paralardan valilik kanalıyla yapılmasına karar verdi
heyetler. Biz, onun için, kendimiz, o paraları oraya aktarıyoruz. Özel
idareler... Evet, valilik tarafından kullanılıyor. BAŞKAN - Yani, o konuda bir anlaşmazlık
var da... Ben bir köye gittim, Bozağaç'a; 67 aile gelmiş, evini yapıyor, valiye
gidiyoruz 4,5 milyar para istiyorlar, onlar vermiyorlar, Köy Hizmetleri
vermiyor; yani, bunlar çok küçük şeyler ama, yüz kızartıcı şeyler... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Başkan, sen kimden söz aldın?! Böyle bir müzakere usulü var mı? Karşılıklı
konuşmak... BAŞKAN - Peki Sayın Bakanım, teşekkür
ederim, spor, önümüzdeki... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Son olarak bir şeyi daha söyleyebilir miyim... BAŞKAN - Son.. Peki, buyurun. DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Şimdi, genelde arkadaşlarımız bir konuda daha yanılgı içerisindeler. Şimdi, 337
trilyonluk bir ödenek var, gerisi, aşağı yukarı 1 katrilyon 291'ün gerisi
nerede diye bunu herkes soruyor. Şimdi, Köy Hizmetleri, yalnız o parayla değil,
geriye kalan o carî dediklerinin içerisinde 294 000 kilometrelik yolun bakımı
var. Onların içerisinde, köydeki bozulan su borularının gidip, tamiri var;
asfaltların yaması var; sekiz yıllık eğitimin yollarının açılması var; yani,
bunları saydığımız zaman, şimdi bunu, tabiî, çeşitli insanlar, üstdüzeydeki
insanlar da söylüyor. Geriye kalan para nerede? Şimdi, geriye kalan para
işçide, aşçıda; ama, bu işçiler gidip yama yapıyor, yolun bakımını yapıyor.
Yani, normal, yeni yapılan işlerin dışında bir de 294 000 kilometrenin bakımı
var. Bunların hepsi, bu paranın içerisinde. Onun için, yanılgı içine
girmeyelim, Köy Hizmetlerindeki işçilerin aldığı para ayrıdır; ama, bu paranın
hepsi o değildir, akaryakıt parasıdır, parça parasıdır, bunların yapımıdır,
bakımıdır, onun için... BAŞKAN - Tamam Sayın Bakanım, aslında,
tabiî, bunlar çok böyle 5 dakikada halledilecek konular değil tabiî... DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) -
Yok... Yok Sayın Başkanım. BAŞKAN - Evet, doğru. Sayın spor Bakanımız, önümüzdeki sene
Türkiye'ye dünya şampiyonluğunu vaat ediyorsanız, size 5 dakika vereyim. Peki,
buyurun size de bir 5 dakika vereyim. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de, öncelikle,
konuşmalarıyla, yazılı ve sözlü sorularıyla bizlere güç katan, spor
politikalarımızın gelişmesine, güzelleşmesine dayanak oluşturan düşünceler için
teşekkür ediyorum. Sorulara gelince, Hasan Macit arkadaşımız,
okul spor kulüpleri konusunda bir soru yönelttiler. Millî Eğitim Bakanlığında
böyle bir çalışma var, bildiğiniz gibi, şu anda, bütün okullarımızda, spor
yuvalarıyla spor faaliyetleri yürütülüyor. Ayrıca, okullarımızdaki elit sporcular,
yıldız sporcular, bölgelerindeki kulüplerde lisanslı sporcu olarak faaliyet
gösteriyorlar; ama, söylediğiniz gibi, daha da geliştirilmesi açısından
kulüpleşmeye yönelmekte yarar olabilir. Gençlik kampları konusunda bir soru
yöneltti Sayın Macit. İki yıldır toplumsal kalkınmada gençlik projelerini
uyguluyoruz; geçen yıl 30 000 gencimiz katılmıştı; bu yıl uluslararası bir
boyut kazandığı için o kadar yüksek değil; ama, 2002 yılında, bu sayıyı 50
000'e çıkarmayı düşünüyoruz ve 44 il yerine 60 ilimizde bu projeyi hayata
geçirmeyi planlıyoruz. Mehmet Ali Şahin arkadaşımız, Avrasya
Maratonuyla ilgili bir soru yönelttiler. Dediğiniz doğrudur, belediyeler
organize ettiği zaman maratona katılım daha çok oluyor; buna bir itirazım yok.
Ancak, bu yıl, biz, daha tasarruflu davrandık. Gerçi, yurt dışından katılan
maratoncular için bir engel yoktu ve geçen yıl katılan kişi sayısına göre oran
sanıyorum biraz düşüktü, doğrudur; ama, bunda bizim bir kaybımız yok, yine aynı
coşkuyla yapıldı. Geçen yıl da, bu yıl da, daha önceki yıllarda da ben kendim
sporcu olarak katıldım. Tabiî ki daha da gelişip güzelleşmesi temel amacımız.
Burada rakam vermek istemiyorum; ama, aradaki organizasyon bedeli çok yüksek,
çok farklı. Onu da sizlerin bu günler için takdirine bırakıyorum. Sayın Bozyel Iğdır'la ilgili bir soru
yönelttiler. Doğrudur, Iğdır'da gençlerimiz için spor tesisleri çok yeterli
değil; onları daha çok geliştirmeyi planlıyoruz; ama, her seferinde size izah
etmeye çalışıyorum ki, biz, programımıza yeni bir yatırım almıyoruz. Üç yıldır,
yarım kalan tesisleri tamamlamak azmiyle çalışıyoruz ve onda da oldukça mesafe
aldığımızı bilgilerinize sunmak istiyorum. Niğde Milletvekilimiz Sayın Levent, yüzme
havuzuyla ilgili bir soru yönelttiler. Bor'da ve Niğde'de 2 yüzme havuzu inşaatı
devam ediyor. Birinin fizikî gerçekleşme oranı yüzde 5, birinin ise yüzde 15.
Değerli milletvekilimiz Eyüp Doğanların da bu konuda çok yoğun çalışmaları var,
özel idareyle birlikte, daha geniş kapsamlı bir spor kompleksi yapılması
planlanıyor. Değerli Mükerrem Levent arkadaşımız da bu organizasyon içerisinde,
tabiî, yer alacaktır. Niğde'de, ilköğretim ve ortaöğretimi saymazsak 16 000-17
000 üniversite genci var; o konuda da kendilerinin yardımlarını bekliyoruz. Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizin bildiği gibi veya tahmin edebileceği gibi, bugün, ülkemizde her hafta
6 000'in üzerinde küçüklü, büyüklü müsabaka yapılmaktadır, spor
organizasyonları gerçekleştirilmektedir; bunlarda ortalama olarak 3 hakem görev
alsa 18 000, aşağı yukarı 10 görevli olsa 60 000 eder. Hiç seyircisi olmadığını
bile düşünseniz, 60 000 insanımız, gencimiz spor sahalarında aktif olarak görev
yapmaktadır. Gerçekten, değerli konuşmacı
arkadaşlarımız da yer yer ifade ettiler, çok teşekkür ediyorum, sporda çok
olumlu bir hava yakalanmıştır. Burada en büyük katkı Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Dört yasa çıkarılmıştır ve bu yasalarla, ödül konusunda,
müşavirlikler konusunda, sponsorluk konusunda büyük mesafe alınmıştır; ayrıca,
1111 sayılı Askerlik Kanununda yapılan değişiklik sporda bir dönüm noktasıdır.
Bu konuda, Türk Silahlı Kuvvetleri, başta Sayın Genelkurmay Başkanımız olmak
üzere, büyük anlayış göstermişlerdir. Çünkü, ordu millî takımlarının
zayıflamasını göze alarak, 33 yaşına kadar, bütün spor branşlarında, millî sporcuların
ve ligleri olan federasyonların en üst liglerinde görev yapan, aktif olarak
çalışan sporcularımızın 33 yaşına kadar askerliklerinin tecil imkânı
sağlanmıştır ki, bu, binlerce sporcuyu kapsamaktadır ve aktif spor hayatları da
devam edecektir. Sayın Başkan, son olarak, yine bir kısa
açıklama yapmak istiyorum: BAŞKAN - Son cümle, lütfen... DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) -
Bildiğiniz gibi, sizlerin onayıyla, en büyük desteğiyle, Türkiye'de ilk kez
sponsorluk yasası hayata geçirildi. Bu, sporda en büyük atılımdır, en büyük
dönüm noktalarından biridir. Bu konuda buradan bir duyuru yapmamın nedeni,
bütün federasyonlarımızın, kulüplerimizin ve bu konuya, spora gönül vermiş
insanlarımızın bu imkândan yararlanmaları içindir. Ben de, Sayın Başkan başta olmak üzere,
değerli arkadaşlarımın katkıları için tekrar teşekkür ediyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Değerli milletvekilleri, üçüncü tur
görüşmeler bitmiştir. Bu arada, soru sormak isteyen Sayın
Kılınç, Sayın Oral, Sayın Aslan, Sayın Seven, Sayın Erbay, Sayın Güler, Sayın
Özgenç, Sayın Doğru, Sayın Aydın, Sayın Özgün, Sayın Göksu, Sayın Dikmen, Sayın
Ongun, Sayın Yalman, Sayın Gül, Sayın Erdener, Sayın Ayrım ve Sayın Polat
arkadaşlarımıza sözlü soru sorma imkânını veremedik. Demin de ifade ettiğim gibi, keşke,
gruplarımız, bu bütçe müzakerelerini geniş bir zaman dilimine yaysalardı herkes
de görüşlerini daha rahat bildirirdi. Böylece, bütçeler üzerindeki görüşmeler
bitmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : A) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum :
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. – Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN-
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum
:
BAŞKAN-
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum : B – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. –
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum : Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN-
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2000 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum : B – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. – Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN-
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum
:
BAŞKAN-
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : D) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E
T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. – Gümrük
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum: Gümrük Müsteşarlığı 2000
Malî Yılı Kesinhesabıı A – C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığının 2002 malî
yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum; inşallah, ülkemize, memleketimize hem hayırlı
hizmetler getirirler hem sağlık ve güzellikler getirirler. Sayın Bakanları ve bürokratları tebrik ediyoruz,
hizmetlerinde başarılar diliyoruz; Meclise de daha yakın ilgi göstermelerini
diliyoruz. Dördüncü tur görüşmelerine başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, dördüncü turda,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. E) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet
Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Devlet
Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı F)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. – Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı H) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. –
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Bu tur için de soru cevap işlemi süresi,
20 dakikayla sınırlandırılmıştır; isterseniz, aynı soru sorma işlemi devam
edecektir. Şimdi, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, cihaza girebilirler. Dördüncü turda söz alacak arkadaşların
isimlerini okuyorum: Grupları adına; MHP Grubu adına Konya Milletvekili Ali
Gebeş, Hatay Milletvekili Nuri Tarhan, Çankırı Milletvekili İrfan Keleş; AK
Parti Grubu adına Karaman Milletvekili Zeki Ünal, Tokat Milletvekili Ergün
Dağcıoğlu, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya; DYP Grubu adına Isparta
Milletvekili Ramazan Gül, Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, Aksaray
Milletvekili Murat Akın; ANAP Grubu adına İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım,
Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi; Saadet Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili Cevat Ayhan, Giresun Milletvekili Turhan Alçelik, Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer; DSP Grubu adına Adana Milletvekili Ali Tekin,
İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı, İzmir Milletvekili Mehmet Çümen,
Afyon Milletvekili Gaffar Yakın. Şahısları adına; lehinde, Ağrı
Milletvekili Nidai Seven; aleyhinde, Konya Milletvekili Lütfi Yalman, Ankara
Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin. İlk söz, Millî Hareket Partisi Grubu adına
Sayın... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Milliyetçi Hareket
Partisi... BAŞKAN - Neyse canım,
"milliyetçi", "millî" aynı şey... NESRİN ÜNAL (Antalya) - "Neyse"
olur mu Sayın Başkan?! "Milliyetçi" ile "millî" birbirinden
çok farklı. BAŞKAN - Neyse, olabilir... Arkadaşlar,
olabilir; yani, yanılgı olmaz mı?! Bir art niyet yok ki... MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) -
"Milliyetçi Hareket Partisi" olarak düzeltirseniz iyi olur Sayın
Başkan. BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Ali Gebeş; buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, idrak etmekte olduğumuz
ramazan ayının Türk dünyasına, İslam âlemine hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan
niyaz ediyorum. 2002 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısının
Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Dünyanın, ülkelerin ve kurumların hızla
değiştiği bir dönemden geçmekte olduğumuz ve bilimden sanata, haberleşme
teknolojilerinden ulaşım altyapısına, ticaretten para hareketlerine varan çok
çeşitli alanlarda sınırların zorlandığı herkesin malumudur. Bu ortamda, bir
yandan ülkelerarası yeni işbirliği imkânları oluşurken, diğer yandan, ülkeler
arasındaki rekabet de giderek yoğunlaşmaktadır. Küreselleşmenin ve bilgi
toplumu kavramının öne çıktığı, belirsizliklerin ve değişkenlerin çoğaldığı, bu
koşullar altında ortaya çıkan yeni imkânlardan gereği gibi yararlanmak ve
muhtemel engelleri aşmak üzere dünyayla bütünleşmek önem kazanmaktadır. Dünyayı
sürekli izleyen, kendi başarısını, evrensel kriterleri baz alarak değerlendiren
dinamik bir Planlama Teşkilatı oluşturmak, yukarıda ortaya konulan evrensel
ortama ülkemizin uyumunu sağlamada vazgeçilmez bir koşul olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki bürokratik yapılanmada özel bir konumda
bulunan en önemli kurumlardan biridir. Hızlı ve dengeli bir kalkınmanın
milletçe hedeflendiği ülkemizde, modern plancılık anlayışına uygun planlar
yapabilecek bir teşkilatın kurulması amacıyla 91 sayılı Devlet Planlama
Teşkilatının Kurulması Hakkında Kanun 5.10.1960 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Planlı kalkınma ilkesinin 1961 ve 1982 Anayasalarında benimsenmesi sonucunda
plan ve Planlama Teşkilatı anayasal bir niteliğe bürünmüştür. Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin
kaynaklarının verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması için,
ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde,
etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi amacıyla plan ve programlar
hazırlamak, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının iktisadî, sosyal ve
kültürel politikalarını ilgilendiren faaliyetlerinde koordinasyonu sağlamak,
hükümete müşavirlik yapmak ve strateji alternatifleri geliştirilmekle
görevlendirilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 1960
- 1980 döneminde uygulanan ithal ikameci kalkınma stratejisi çerçevesinde
yürütülen sanayileşme sürecinde, merkezî bir rol oynayan Planlama Teşkilatı,
1980 sonrası dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere paralel olarak hayata
geçirilen liberalleşme ve dışa dönük kalkınma stratejileri kapsamında öncü bir
rol oynamıştır. Planlama Teşkilatı, kuruluşundan bu yana, değişime öncülük
etmiş ve devamlı yönlendirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatını, Türkiye'deki
genel bürokrasi yapılanması içinde farklılaştıran en önemli özelliği, olaylara
makro düzeyde yaklaşarak, mevcut durumun ötesinde çözümlere yönelebilmesi
dolayısıyla değişime karşı olumlu tavır sergileyebilmesidir. Ayrıca, değişik
kurumların görev sahasına giren alanları, bütüncül bir bakış açısı içinde
koordine edebilme kapasitesiyle, ekonomi yönetiminin diğer ilgili kurum ve
kuruluşlarından farklı bir yapı sergilemektedir. Diğer kurumlar, kendi görev
alanlarına giren tek bir boyutla ilgiliyken, Devlet Planlama Teşkilatı,
konulara, makro açıdan, bütün boyutlarıyla yaklaşabilen ve gerekli
koordinasyonu sağlayabilen tek kuruluşumuzdur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
altyapı ağırlıklı kamu yatırımlarında doğrudan kaynak tahsisinin yapılması ve
ülke düzeyinde kaynakların optimal dağılımının sağlanması, Devlet Planlama
Teşkilatının aslî faaliyetleri arasında yer almaktadır. Ülkemiz için strateji oluşturma faaliyeti
ile kaynak tahsisi faaliyetini birleştiren bir kurum olarak, Devlet Planlama
Teşkilatının sorumluluğunun büyüklüğü ve önemi kendiliğinden ortaya
çıkmaktadır. Kaynağını Anayasadan alan Devlet Planlama
Teşkilatında, kalkınma planları, merkezî plan anlayışından uzak bir biçimde
politika planları yaklaşımıyla hazırlanmaktadır. Kuruluşundan bu yana 8 kez
kalkınma planı hazırlamış Teşkilatın bünyesinde, Türkiye'nin vazgeçemeyeceği
bir bilgi ve tecrübe birikimi oluşmuştur. Kalkınma planları, hükümetin kabul
ettiği stratejilere dayanılarak hazırlanmakta ve nihaî aşamada, Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından onaylanmaktadır. Bu anlamda, planlar, Devlet Planlama
Teşkilâtının değil, hükümetin ve ülkenin planı olma statüsüne sahiptirler. Bu
planlar, yine Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan yıllık programlar
ve yatırım programları aracılığıyla uygulamaya konulmaktadır. Bu süreç içinde
değişen koşullar ve öncelikler dikkate alınarak, makro ekonomik düzeyde ve
sektörel bazda politikalar oluşturulmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
günümüzde, dünyada ve ülkemizde genel olarak yaşanan eğilimler çerçevesinde
planlama anlayışı ve süreci de değişime uğramıştır. Eskisine göre daha fazla
oranda katılımcı ve konsensüs oluşturucu bir planlama anlayışı hâkim hale
gelmiştir. Belirli bazı alanlarda nicel hedefler koymak yerine, yasal ve
kurumsal değişimi önplana çıkaran ve özel sektör için elverişli bir ortam
oluşturmayı hedefleyen planlar hazırlanmaya başlanmıştır. Esasen bu anlayış,
geniş bir katılımla hazırlanan Sekizinci Planın da temel esprisini
oluşturmuştur. Bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan Sekizinci Planda, devletin
gözetici ve denetleyici işlevleri önplana çıkarılmış, kurumsal yapısı gelişkin
bir piyasa ve global ölçekte rekabet gücü olan bir ekonomik yapı
oluşturulmasına, insan kaynaklarının geliştirilmesine ve bilgi toplumuna
dönüşüme birinci derecede öncelik verilmiştir. Kesimler ve bölgelerarası gelir
dağılımını gidermeye ve sosyal refah taleplerini karşılamaya yönelik
politikalar önplana çıkarılmıştır. Ana hizmet birimleri bünyesinde yapılan
görevler çok boyutludur ve geniş bir çeşitlilik arz etmektedir. Kalkınma
planları ve yıllık programların hazırlanması, makro ekonomik politikaların
tespiti, stratejik araştırmalar yoluyla hükümete politika ve strateji önerileri
sunma, sektör programları ve politikalarının oluşturulması yanında, bölgesel
kesimlerarası gelişme farklılıklarının giderilmesi, Avrupa Birliğine uyum
amacına yönelik çalışmaların yürütülmesi ve dış ekonomik ilişkilerin özellikle
Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerin koordinasyonu gibi, artan bir önem taşıyan
konular temel çalışma alanlarıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sahip
olduğu farklılığa bağlı olarak, teşkilatın istihdam yapısı da diğer kurumlardan
farklılık arz etmiştir. 91 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra, 99
sayılı Kanunla genel-katma bütçeli idareler ile iktisadî devlet teşekküllerine
mensup ihtisas sahibi kimselerin Devlet Planlama Teşkilatında çalıştırılması
imkânı sağlanmıştır. Teşkilat çalışanlarına ödenen ücret ve diğer malî ve
sosyal haklar da bu nitelikli personel istihdamının kalıcılığını sağlayacak
şekilde tespit edilmiştir. İlk olarak Devlet Planlama Teşkilatında başlayan
kadro karşılığı sözleşmeli personel istihdamı, Devlet Planlama Teşkilatı için
istisnaî bir uygulamayken, zaman içerisinde kapsamı genişletilmek suretiyle
yaygınlaştırılmıştır. Bu nedenle, son dönemlerde kurum çalışanlarının
ücretlerinde, diğer ekonomi birimlerine göre bir ücret aşınması yaşanmıştır.
Malî ve sosyal haklardaki kayıplar, emekliliğe de yansımaktadır. Ekonominin
diğer ilgili kurumlarının, özellikle, özel statülü kuruluşların malî ve sosyal
imkânlarıyla karşılaştırıldığında, bu durum, Teşkilatın ihtiyaç duyduğu
nitelikli eleman istihdamını güçleştirmektedir. İlk kurulduğu yıllarda bağlı bulunduğu
Başbakana ve dolayısıyla Bakanlar Kuruluna etkinlik ve verimlilikle hizmet sunabilen Teşkilatın, daha sonraki yıllarda,
dikey yapılanması nedeniyle, bilim, teknoloji, enerji, altyapı, iletişim ve
benzeri alanlarda artan stratejik araştırmalara dayalı danışmanlık
hizmetlerini, ihtiyaçların artması ve çeşitlilik arz etmesine rağmen, bu
hizmetlerini yerine getirmesinde aksamalar görülmüştür. Kuruluşundan günümüze,
Devlet Planlama Teşkilatının kuruluş kanununda birçok kez değişiklik
yapılmasında etken olmuştur. BAŞKAN - Sayın Gebeş, sürenizi 1 dakika
geçtiniz. Süreyi de uzatmayacağım efendim. ALİ GEBEŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkanım. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
küreselleşme sürecinde yeniden yapılanma ihtiyacı içindeki devletin ve yeniden
organize olması gereken Teşkilatın, özel kesimi de kamu kesimiyle birlikte daha
rasyonel ve etkin bir şekilde yönlendirmesi, bilgilendirmesi ve desteklemesi
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hem
kalkınma sürecini yönlendirmek hem de ekonomik ve sosyal politikaların
koordineli bir şekilde uygulanmasında, araştırmaya dayanan alternatif
politikalar üretmek ve kamu sektörü için rasyonel kaynak tahsisi yapmak
suretiyle faaliyetlerini sürdüren Devlet Planlama Teşkilatı, gelecekte de
değişen koşullara paralel olarak katılımcılığı teşvik eden bir anlayış
içerisinde, stratejik, makro ve sektörel düzeydeki çalışmalarıyla ülke
sorunlarına etkin çözümler üretmeye devam edecektir. Bu faaliyetlerinde, Devlet
Planlama Teşkilatı, çağın gereklerini öncelikle, en önde takip etmesi gereken
kurumlardandır. Bu nedenle, teşkilatın teknik ve malî yönden desteklenmesi önem
arz etmektedir. Sözlerime burada son verirken, şahsım,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gebeş. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci söz, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Tarhan'ın; buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, bu yürüyüşte geçen süre de, süreye dahil mi? BAŞKAN - Efendim, süreyi durdurmak mümkün
değil; süreyi de uzatmayacağım. Madem benden iktidar grubu uygulama istedi, ben
de onu yapacağım. MHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ TARHAN (Hatay)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı ve Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. İdrak ettiğimiz ramazanımızın milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. İçel halkına, uğramış olduğu sel felaketinden dolayı geçmiş olsun
dileğinde bulunuyorum; hayatını kaybeden insanlarımıza Hak'tan rahmet
diliyorum. Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi,
bundan dokuz ay önce, benzeri bir sel felaketine Hatay İlimiz uğramıştır;
ancak, aradan geçen bunca yıla rağmen, Hataylı vatandaşlarımızın mağduriyeti
giderilmemiş, devletimiz, elini oradaki insanlara uzatamamıştır. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İktidara
söyle, iktidara!.. MEHMET NURİ TARHAN (Devamla) - İnsanımız,
geciken bu süre içerisinde mağdur olmuştur, perişan olmuştur, siyasetçileri de,
maalesef, itibar zafiyetine uğramıştır. Ben inanıyorum ki, asrın en büyük felaketi
olan depremin altından bir yıl gibi bir sürede kalkan devletimiz, Hatay'a da
elini uzatabilir, bu tür felaketlere uğrayan illere elini uzatabilir, çok kısa
bir sürede de yaralarını sarabilirdi. Bu yaraların sarılmamış olmasını, Hatay
halkı adına talihsizlik, hükümetimiz adına da bir zafiyet olarak düşünüyorum ve
diliyorum, inşallah, Mersin halkı, İçel halkı aynı akıbete maruz kalmaz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, dünyanın yüzde 71'i,
yani karaların yaklaşık 2,5 katı denizlerle kaplıdır. Dünya yük taşımacılığının
yüzde 85'i, petrol taşımacılığının ise yüzde 99'u deniz yoluyla yapılmaktadır.
Taşımacılık maliyetlerinde, demiryolundan 2,5 kat, karayolundan 4 kat, havayolu
taşımacılığından ise 12 kat ucuz olduğunu göz önüne alırsak, insanlığın ortak
kaynak alanı olan denizlerin çok önemli bir ekonomik sektör oluşturduğunu fark
etmekteyiz. Makro ulusal politikaya uygun olarak
geliştirilmeye çalışılan Türk denizcilik politikasıyla, gelişmekte olan
denizciliğimiz, dünyadaki yeni yapılanma içerisinde yerini alma çalışmalarını
sürdürmektedir. Türk denizcilik sektörü, taşımacılıktan
balıkçılığa, limancılıktan turizme ve gemi inşaat sanayiine kadar birçok alanda
ekonominin lokomotif sektörü olmaya aday bir sektördür. Denizcilik Müsteşarlığının bağlı olduğu,
ilgili bakan Sayın Mirzaoğlu'nun büyük çabalarıyla yasalaşan Türk Uluslararası
Gemi Sicil Kanunuyla oluşturulan ikinci gemi sicili uygulaması sayesinde, diğer
ülkelerin sağladığı avantajlardan deniz taşımacılarımız da yararlanabilir
konuma gelmiş, gemilerimizin kolay bayrağa kaçması ve filomuzun küçülmesi engellenmiştir.
Yasayla, armatörler, kurumlar ve gelir vergilerinden muaf tutulmuş; ancak, ilk
kayıt ve yıllık tonaj harçlarıyla devletin çıkarı da gözetilmiştir. Yine, bu
yasayla, başka ülkelerin sicillerinden birçok geminin, Türk denizcilik filosuna
katılması sağlanarak, hem filomuzun büyümesi hem de yarattığı katma değerin,
kısa zamanda iki katına çıkması hedeflenmektedir. Ayrıca, ülkelerin dışa açılan kapıları
olan limanlar, deniz ticaretinin başladığı ve bittiği noktalar olarak büyük
önem arz etmektedir. Ülkemizin, üç tarafı denizlerle çevrili
olup, 8 333 kilometreyi bulan sahil şeridinde, yaklaşık 300 adet kıyı tesisi
bulunmaktadır. Yapı şekillerine ve fonksiyonlarına göre bunlar, liman, iskele,
yat limanı, balıkçı barınağı ve çekek yeri şeklindedir. Dünya
limanlarında yaklaşık 10 milyar ton yük elleçlenmekteyken, ülkemiz
limanlarında, 2000 yılında, yaklaşık 186 000 000 ton yük elleçlenmiştir. Binde
17'yi ancak bulan bu rakam çok azdır. Diğer taraftan, 10 000 000 dwt'luk ticaret
filomuz yetersiz olduğu için, ülkemizin ithal ve ihraç ettiği yüklerin maalesef
ancak yüzde 35'i Türk gemileri tarafından taşınabilmektedir; geriye kalanı
yabancı gemilerle, özellikle de Yunan bayraklı gemilerle taşınmaktadır. Bu
yüzden Türkiye'nin yılda kaybettiği navlun bedeli yaklaşık 2-2,5 milyar
dolardır. Dünya denizcilik sektöründe oluşturulan
gayri safî hâsıla yaklaşık 300 milyar dolardır. Bu rakamın 80-90 milyar
dolarını Yunanistan alırken, Türkiye'nin sadece 4-4,5 milyar dolar alması hem
düşündürücü hem de esef verici bir durumdur. Buna sebep olarak, ne yazık ki,
yetmiş yıllık cumhuriyet döneminde, ilk yıllar hariç olmak üzere, denizcilik
sektörüne gereken önemin verilmemiş olması, ayrıca, mevzuat ve yetki yönünden
ciddî bir dağınıklığın olması gösterilebilir. Bu dağınıklık ve mevzuat
perişanlığının giderilmesi için, mutlaka, mevzuatta birlik ve kurumda birlik
şarttır. Bunun için de, denizcilik bakanlığının kurulması elzem hale gelmiştir.
Bu konuda göreve geldiği günden beri büyük çaba sarf eden Sayın Bakan
Mirzaoğlu'nun çalışmaları artık neticelenme aşamasına gelmiştir. İnşallah,
denizcilik bakanlığının kurulması 57 nci hükümete nasip olacaktır. Diğer taraftan, Türkiye, ilk defa önceki
yıl, kısa adı IMO olan Uluslararası Denizcilik Örgütüne (C) kategorisinden
konsey üyeliğine seçilerek, bu alandaki etkinliğini artırmıştır. Ayrıca,
Karadeniz Liman Devleti Kontrolünün sekreteryasının merkezinin Türkiye'de
olması kabul ettirilmiştir. Uluslararası deniz trafiğine açık 264
boğaz arasında yer alan ve iki kıtayı birbirine bağlayan dünyadaki en dar ve en
kritik geçişlerden olan İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının, gemi
teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak büyüyen gemi boyutları ve gittikçe
artan deniz trafiği nedeniyle, doğal çevresi ve yerleşim alanlarındaki
milyonlarca insan bakımından giderek artan bir tehdit altında olduğu
malumunuzdur. Bu nedenle, Denizcilik Müsteşarlığının bütçesinin yüzde 54'ü
Boğazlar ile Marmara Denizi Gemi Trafik Kontrol Sistemi Projesi, Çeşitli
Denizcilik Etütleri ile Türkiye Kıyılarının Coğrafî Yapılarının Araştırılması
Projesine tahsis edilmiş; yatırımlara çok büyük önem verilmiştir. 2002 malî yılında konsolide bütçeden
Denizcilik Müsteşarlığına ayrılan pay binde 3,4 oranla 32 trilyon 876 milyar
olup, geçen yıla göre reel bir azalma söz konusudur. Yatırımlara ayrılan ve
yüzde 54'e tekabül eden 17 trilyon 600 milyarlık ödenekten de anlaşıldığı gibi,
Denizcilik Müsteşarlığı yatırımlara çok büyük önem vermektedir. Denizcilik sektörü, döviz girdisi
sağlayan, dış ödemeler dengesine katkıda bulunan, limanlarıyla dışa açılan, dış
ticareti geliştiren, mal ve hizmet üretimine büyük ölçüde katkı sağlayan, gemi
inşaı ve yan sanayiini harekete geçiren, yatçılık ve diğer kıyı tesisleriyle
turizmi destekleyen, balıkçılıkla gıda sanayiine katkı sağlayan, geniş istihdam
alanları bulunan ve daha pek çok alanda kalkınmanın formüllerini bünyesinde
taşıyan temel bir sektördür. Büyük denizci Kaptanı Derya Barbaros'un söylediği
"ummanlara hâkim olmak, dünyaya hâkim olmaktır" sözleri, denizcilikle
ilgili çalışmalarda hepimizin düsturu ve rehberi olmalıdır. BAŞKAN - Sayın Tarhan, sizden sonraki
arkadaşa 8 dakika kaldı efendim. MEHMET NURİ TARHAN (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına
görüşlerimi arz etmek istediğim diğer bir konu da Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi üzerinedir. İnsanlık tarihi kadar eski bir bilim dalı
olan meteorolojiyi, kısaca, atmosferin fiziksel özelliklerini ve davranışlarını
inceleyen ve bunları analiz ederek insanlığın hizmetine sunan bir bilim dalı
olarak tanımlayabiliriz. İnsanoğlu, tarih boyunca, neredeyse tüm
yaşamının planlanmasında ve uygulanmasında meteorolojik bilgiye büyük ihtiyaç
duymuştur. Tarlasını ekmek veya hasat yapmak isteyen çiftçinin, tatil veya
herhangi bir sebeple seyahate çıkmak isteyen bir insanın, yola çıkmak isteyen
bir şoförün, denize açılacak bir balıkçının ve daha burada sayamayacağımız
birçok kişi veya meslek grubunun yaşamında meteoroloji, çağımızda vazgeçilmez
bir ihtiyaç olmuştur. Bu sebeple, insanlığın bugünkü ulaştığı
gelişme düzeyine bağlı olarak, zaman içinde, önce klimatolojik, sonra
atmosferik ve çevre gözlemlerinin yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Bugün,
otomatik gözlem sistemleri, meteorolojik radar ve yapay uydular vasıtasıyla
atmosfer ve dünya devamlı gözlenmektedir. Meteoroloji, bugün, toplumun hemen hemen
her kesimine hizmet vermekte, halkımızın yaşam seviyesinin yükselmesine katkıda
bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, özellikle 1990'lı yıllarla birlikte, iklim değişikliği, atmosferin
korunması, çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi gibi Birleşmiş Milletlerin
gündeminde önemli yer tutan küresel değişiklik konularına, millî ve
milletlerarası düzeyde etkin olarak katkıda bulunmuştur. Ülkemiz, coğrafî konumu ve topografik
yapısı nedeniyle, dört mevsimi aynı anda yaşayan nadir ülkelerden biridir. Bu
nedenle, günlük meteorolojik olaylar ve hava tahminleri büyük önem
taşımaktadır. Bu tahminler sayesinde hava şartlarından kaynaklanan doğal
afetlerde tedbirler önceden alınabilmekte, böylece, can ve mal kaybı en aza
indirilmektedir. Meteoroloji tarafından hazırlanan ve genellikle radyo,
televizyon, gazete, faks, internet gibi araçlarla kamuoyuna duyurulan hava
tahmin raporları günlük yaşamın ayrılmaz parçası olmuştur. Meteorolojinin Sesi Radyosunun FM yayınına
geçmesi, hava tahmin raporlarının daha çok dinleyiciye ulaşması açısından çok
faydalı olacaktır. Çok yakında radar ve uydu teknoloji destekli hazırlanacak
olan çok kısa vadeli hava tahmin raporlarının ilgili sektör kullanıcılarına
ulaştırılması, yayın alanı genişletilmiş ve kalitesi yükseltilmiş bir radyo
istasyonuyla daha da kolay olacaktır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün, 2002 yılındaki bütçesi 48 trilyon 970 milyar olup, konsolide
bütçeye oranı binde 4,3'tür. 2001 yılındaki bütçenin payı binde 4,8 olup, bu
yıl tahsis edilen bütçede, geçen yıla göre, az da olsa reel bir gerileme söz
konusudur. Genel Müdürlüğün bütçesinin yatırımlara ayrılan payı yüzde 17'ye
yakın olup, bu da günümüz koşullarında azımsanamayacak bir rakamdır. Hayatî önem taşıyan meteorolojik
hizmetlerin daha verimli yürütülebilmesi için, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, son yıllardaki teknolojik gelişmeleri en üst düzeyde takip ederek
çağı yakalama fırsatını ele geçirmiştir. Değerli milletvekilleri, taşımacılıktan
balıkçılığa, limancılıktan turizme ve kıyı emniyetinden gemi inşa sanayiine
kadar birçok alanda üstlendiği görevlerle lokomotif kuruluş olan Denizcilik
Müsteşarlığı ile verdiği hizmet bakımından insanoğlunun yaşamını doğrudan
etkileyen Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü gibi güzide bir
kuruluşumuzun 2002 yılı bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diler; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinize ve
ekran başında, sabırla, bizleri izleyen değerli seyircilerimize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tarhan. Şimdi, söz sırası, Çankırı Milletvekili
Sayın İrfan Keleş'te efendim. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA İRFAN KELEŞ (Çankırı) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili düşüncelerini dile getirmek üzere
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, büyük Türk Milletini ve onun
değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. Vakıf, kişinin taşınır ve taşınmaz bir
malını, herhangi bir dış tesir altında kalmaksızın, kendi istek ve arzusuyla
yapılmasını öngördüğü hayrı, sosyal, kültürel ve benzeri hizmetlerin yerine
getirilmesi için, ebedî olarak özel mülkiyetinden çıkarıp, öngörülen hizmete
tahsis edilmesidir. Vakıfların kuruluşunun temelini teşkil
eden vakfiyeleri incelediğimizde, vakfın temelinde, Cenabı Allah'ın rızası
doğrultusunda, insanlara iyilik ve yardım düşüncesinin yattığını görürüz.
Gerçekten de, insanlığın mutluluğu, hayat seviyesinin yükselmesi, ülkenin
korunması ve gelişmesi için akla gelen her konuda hizmeti gaye edinen
vakıfların hepsi "İyilik ve takva üzerine yardımlaşınız" mealindeki
ayetin emrini yerine getirme gayretinin bir üründür. Hoşgörüyü esas alan, başkasını kendisinden
çok düşünüp, insana insanca yardım etme ruhunun ölümsüz eserleri olan vakıflar,
bize bırakılmış ata yadigârlarımızdır. Onları korumak, yarınki nesillere
intikal ettirmek, bizim için, millî bir görevdir. Müslüman Türk medeniyetini anlamak için,
onun temelindeki düşünceyi anlamak, onu ortaya koyan felsefeyi bilmek gerekir.
Türk İslam medeniyetini en iyi yansıtan kuruluşun vakıf olduğunu görürüz. Kim
kime, dururken bir şeyini verir? Herhangi bir tesir altında kalmadan, hayat
boyu birçok sıkıntılarla kazanılan mal ve servetin tamamından veya bir
bölümünden kim feragat edebilir? Bunu yapabilmek için, yüksek bir düşünceye,
yaradandan dolayı yaratılmışı sevmeye ihtiyaç vardır. Üzülerek belirtmek isterim ki, vakıflar
karşısında, bugünkü nesillerin, yani, bizlerin vurdumduymazlıklarını anlamak
mümkün değildir. Türk kültür ve sosyal hayatında önemli bir yeri olan vakıf
eserlerimize karşı gerekli ilgiyi gösterdiğimizi söyleyemeyiz. Oysa ki, bir
yazarımızın çok yerinde bir tespitinde ifade ettiği gibi "uygarlığımızın
mührü niteliğindeki bu eserlerden bir taş düşse, başımıza düşmüş gibisine
üzülüp, yürekten hissedecek kadar yakın bir ilgi göstermek, korunmasında
katkıda bulunmak millî bir görevdir." O ne büyük bir düşüncedir ki, atalarımız,
toplumun her kesimine hitap eden vakıflar kurdukları gibi, hayvanları da
düşünmekten, onların ihtiyaçlarına hitap eden vakıflar kurmaktan geri
kalmamışlardır. Yurdumuzdaki sayısız camilerin, medreselerin, kervansarayların,
şifahanelerin, köprülerin yanında, açları doyuran aşevleri, yoksulları kollayan
misafirhaneler, kimsesiz çocukları himaye eden yuvalar, dullara destek olan
yardım fonları, düğün masraflarını karşılayan yardım fonları, bayramda
çocukların sevindirilmesi için öngörülen fonlar; borçlu, tutsak, garip, yolcu,
yaşlı ve yoksullar gibi yardıma muhtaç olanlara yardımı öngören kuruluşlar;
insanların da ötesinde tabiatın korunmasında yararlı ve bakıma muhtaç kuşların
himaye ve bakımına sarf edilen ödenekler. Bütün bunlar ve buna benzer
hizmetler, vakıf müessesesinin milletimize ve insanlığa sunduğu hizmetlerdir.
Böylesine ulvî ve insanî gayelerle kurulup, yurdumuzun her tarafında binlerce
ölümsüz eser meydana getiren vakıfları tanıyıp yeni nesillere tanıtmak, özel
bir önem arz etmektedir. Türk çocukları, geçmişi günümüze getiren
ve bugünü yarına bağlayan bu eserleri tanıdıkça, bu büyük millete mensup
olmanın onur ve gururunu daha bir güzel hissedeceklerdir. İnsanımızın sevgisi
ve desteğiyle ayakta kalacak olan bu millî mirasımız dimdik ayakta kalarak,
Türk İslam medeniyetine tanıklık edecektir. Burada, şu noktaya özellikle dikkati
çekmek istiyorum: Nedense, ülkemizde, Roma, Bizans eserlerine gösterilen özen,
vakıf eserlerimizden esirgenmektedir. Elbette, onlar da, ülkemizin kültürel
zenginlik kaynağıdır; ama, burada, bir gerçeğin altını çizelim: Dünyanın
neresinde, hangi millet, başka kültürleri kendi kültürünün önünde tutuyor?
Kendi değerlerine sahip çıkmayan bir milletin geleceğinden söz edebilir miyiz? Millî şairimiz Mehmet Âkif bu gerçeği ne
güzel ifade ediyor: "Sahipsiz olan memleketin batması
haktır; Sen sahip olursan, bu vatan
batmayacaktır." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Size 3 dakika eksüre veriyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Hiçbir gruba 3 dakikadan fazla süre vermiyorum.
Rica ediyorum... Buyurun. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Vakıf eserlerimize
sahip çıkmak, hepimiz için, millî ve insanî bir görevdir. İnsanoğlunun en önemli vasıflarından birisi,
sevgidir. İnsan sevince, Cenabı Allah'ın kendisine verdiği nimetlerden diğer
varlıkların da istifadesini arzu eder. Asırlardır insanlığa hizmet yolunda
büyük mesafeler katetmiş Aziz Türk Milleti, bu hizmetlerini vakıflar yoluyla
gerçekleştirmiştir. İnsanlığa faydalı olacak her alanda vakıflar kurulmuştur.
Bir yazarımızın ifade ettiği gibi, "vakıf kuranlar ne düşündüler sorusunun
en doğru cevabı, ne düşünmediler ki sorusu olabilir." "Sevdiğiniz
şeylerden vermedikçe, ebedî saadete erişemezsiniz" mealindeki ayeti
kerime, "insanların hayırlısı, insanlara yararlı olanıdır" mealindeki
hadisi şeriften ilham alan atalarımız, zayıf ve kimsesizleri korumak, yurdu ve
yurttaşları korumak, ülkenin yükselmesini sağlamak için sayısız vakıflar
kurmuştur. Cenabı Allah'ın rızasını kazanmak, yaratılmışı yaradandan ötürü
sevmek düşüncesinde olan bu yüce insanların, bilmedikleri, görmedikleri
insanları vakıflardan yararlandırmış olmalarındaki yücelik, onların engin insan
sevgisini ortaya koymaktadır. Bir milletin büyüklüğü sadece maddî
servetiyle ölçülemez; ruh büyüklüğünün yerini hiçbir şey dolduramaz. Türk İslam
vakıf eserleri, Müslüman Türkün ruhundaki yüceliği gösteren ölümsüz eserlerdir.
İnsan ruhunun en asil vasfı olan iyilik ve yardım etme hasletinin ürünü olan bu
eserler sevgiden doğmuş, sevgiyle beslenip büyümüştür. Bir insanın hiçbir maddî karşılık
beklemeksizin başka bir insana yardım elini uzatması, o insanın iman ve
inancının gereğidir. Kısaca, Allah'a inanıp seven insanlar, vakıf eserlerini
meydana getirmişlerdir. Günümüzde, dünyanın dörtbir bucağında çeşitli
vakıfların meydana geldiğini görmekteyiz; ancak, tarafsız, yabancı
araştırmacıların tespitine göre, diğer ülkelerde kurulan vakıfların hiçbiri
Türk İslam vakıflarının sahip oldukları özellik ve güzelliğe sahip değildir.
Müslüman Türkün ruhundaki yüksek insanlık idealinin en açık ifadesi olarak
devam edegelen vakıflar, atalarımızın ruhundaki Allah rızası, hayır duygusu,
insanlık ve yurt sevgisinden doğmuş, millî tarihimize temel olmuş fazilet
eserleridir. Kendileri bu dünyadan göçseler bile
ideallerinin gömülmesini istemeyen bu büyük insanlar, birçok eser ve taşınmaz
mallarını, insan ömrünün dar çerçevesinden çıkarıp, sonsuzlaşması için
vakfetmişlerdir. Her şeyi devletten beklemeden bu insanların yüksek ve insanî
düşüncelerle kurdukları sayısız vakıflar, insanımızın ihtiyaçlarını büyük
ölçüde gidermiştir. Vakıfları kurup, insanlığa armağan etmek
kadar, onları koruyup yaşatmak da önemli ve kutsal görevdir. Bugün bu görevi
layıkıyla yapabildiğimizi söylemek, maalesef, mümkün görünmüyor. BAŞKAN - Sayın Keleş, süreniz bitti
efendim. Teşekkür ederim, sağ olun. Siz, vakıflarla ilgili güzel şeyler
söylediniz de, bugün, vergi kaçırmak için, devlet malını vakfa aktarıp da orada
biraz hortumlamak için vakıf kuranlar da var. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Gelmedim efendim,
onlar da var. BAŞKAN - Tamam, teşekkür ederim. Süreniz
bitti. Bakın, 3 dakika dedim, size verdim. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun. Vakıflar için güzel şeyler söylüyorsunuz;
ama, çağımızda vakıflar başka, yön değiştirdi. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2002 yılı
bütçesi üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve
AK Parti Grubu adına saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
Devlet Planlama Teşkilatı, devletin temel tercihleri istikametinde sosyal,
ekonomik ve kültürel alanlarda politikalar üreten ve bu amaçla kısa, orta ve
uzun vadeli plan ve programlar yapan ve bunların uygulanmasını, koordinasyonunu,
izlenmesini sağlayan önemli bir kuruluşumuzdur. 1960 yılında kurulduğuna göre,
demek ki, 41 yıldan beri bu hizmetleri ifa etmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı, planlı döneme
girdiğimiz 1963 yılından itibaren, 8 tane beşer yıllık kalkınma planı hazırlamıştır;
bunların 7 tanesi uygulanmıştır, 8 incisi de bu sene uygulanmaya başlanmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, plan ve
programlarını yaparken, ülke kaynaklarının rasyonel bir şekilde
değerlendirilmesini, millî gelirin artırılmasını, refahın yaygınlaştırılmasını,
gelir dağılımının iyileştirilmesini ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin
ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Plan ve programlar, Devlet Planlama
Teşkilatının aynası ise, hükümetlerin de karnesidir; çünkü, plan ve
programlarda, hükümetlerin, hemen hemen her sektörle ilgili olarak, düşünceleri
vardır, vaatleri vardır, umutları vardır, hedefleri vardır. Eğer vaatlerini
yerine getirirlerse hükümetler, vatandaşın olurunu alırlar, iktidarlarına devam
ederler; aksi halde, sınıfta kalırlar. Değerli arkadaşlar, ülke kalkınmasında
önemli bir rol oynayan Devlet Planlama Teşkilatımız, artık, kendisini
yenilemelidir; plan tekniğini, önceliklerini, düşünce kalıplarını gözden
geçirmelidir. 1950'li yıllarda, bizden çok gerilerde olan, hatta, beraber olan,
belki, aramızda arz fark olan bazı ülkeler, geçen 51 yıllık zaman içerisinde,
acaba, niçin bizleri geçtiler, niçin kalkındılar da Türkiye geri kaldı? Bunun,
mutlaka, detaylı, derinlemesine bir araştırmasının yapılması gerekmektedir. Bir misal vermek istiyorum. 1950 yılında,
Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 3,5 milyar dolarken, Japonya'nın 11
milyar dolardı. Yani, Türkiye, Japonya'nın, o yıllarda, üçte 1'i kadardı; ama,
şu anda bakıyoruz, Japonya, 4,8 trilyonluk bir gayri safî millî hâsılasıyla, Türkiye'yi
tam 32 katlamıştır. Yine, 1955 yılında, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası
6,9 milyar dolarken, Güney Kore'nin 2,3 milyar dolardı; yani, biz onun 3
katıydık; şimdi tamamen tersi oldu. Onun için, Devlet Planlama Teşkilatı,
gerçekten, ülkemiz neden geri kalmıştır, bunun maddî ve manevî boyutları nedir,
derinlemesine mutlaka incelemeli, ortaya koymalı ve hükümetlere de bu konuda
bir yol gösterici pozisyonda bulunmalıdır. Değerli arkadaşlar, yine, Devlet Planlama
Teşkilatımız, aynı üslup ve formatta hazırlanan, karınca duasını andıran yıllık
programlardan artık vazgeçmeli, onun yerine, daha muhtevalı, daha kaliteli,
daha gerçekçi programlar hazırlamalıdır; yanlış-doğru cetvelini eklemeyecek
kadar dikkatli olmalıdır. 2002 yılı programının içerisinde, hepinizin dikkatini
çekmiştir, yanlış-doğru cetveli vardır; 18 sayfada tam 50 tane hata saydım.
Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı eğer bu hatayı yaparsa, elbette ki, diğer
teşkilatlar daha çok hata yapar; çünkü, Devlet Planlama Teşkilatı, bizim bildiğimiz
kadarıyla, her konuda çok titiz olması gereken bir teşkilattır. Yine, Devlet Planlama Teşkilatı, devletin
verimliliği konusunda kafa yormalıdır. Şu anda KİT'ler zarar ediyor. Sadece bir
misal vermek istiyorum. Devlet Demiryolları, maalesef, üç yıldan beri -ki, 2002
yılı programında bu mevcuttur, hükümet tarafından da bu rakamlar telaffuz
edilmektedir- 1,3 katrilyon zarar etmektedir. Peki, bunun çaresi yok mudur;
vardır; eğer kafa yorulursa, mutlaka bulunacaktır. Devlet Planlama Teşkilatı, statükoyu aşmalı,
daha verimli ve etkin bir çalışma içerisine girmeli, bütün dairelere ve
hükümete örnek olmalı, öncü olmalı, hatta uyarıcı olmalıdır. Uyarıcı olmasından
vazgeçtik; maalesef, IMF'yle yapılan anlaşmalarda, Devlet Planlama Teşkilatının
devredışı bırakıldığını görüyoruz ve Planlama adına da üzülüyoruz. Halbuki,
Devlet Planlama Teşkilatı, ardı ardına yaşanan o büyük krizlerle ilgili olarak,
bu krizlerin sebepleri, sonuçları, hal çareleriyle ilgili olarak çalışmaları
ortaya koyabilirdi ve hükümete bu konuda yol gösterebilirdi, uyarıcı olabilirdi
ve kamuoyuna bu meseleyi de mükemmel bir şekilde aktarma imkânına
kavuşabilirdi. Bu arada, Planlama Teşkilatı, tabiatıyla, kırk yıllık bir
teşkilat olduğuna göre, kişiliğini, kimliğini, ağırlığını da hissettirebilirdi.
Ancak, işin esasını söylemek gerekirse, neticede, Devlet Planlama Teşkilatı,
hükümetin sözünden çıkmayan, çıkamayan bir kuruluşumuzdur. Her ne kadar
ağırlığını koysa da, netice itibariyle, son söz hükümetindir. Sözgelimi,
konsolide bütçede savunmaya, emniyet ve jandarma teşkilatlarına 2002 yılı
bütçesinde 12 katrilyon ayrılıyorsa, buna mukabil, ülke kalkınmasının ana
dinamiklerini oluşturan yatırımcı bakanlıklar ve genel müdürlüklere 6 katrilyon
ayrılıyorsa, bunun böyle olmasını isteyen, tabiî ki, Devlet Planlama Teşkilatı
değil, hükümettir. Sözüm yanlış anlaşılmasın; elbette, iç ve dış güvenliğimiz
fevkalade önemlidir. Bunun aksini söylemek de mümkün değildir; ama, kalkınma
çabası içerisinde bulunan bir ülkede yatırımcı bakanlık ve genel müdürlüklere de
yeteri kadar ödenek ayrılması gerektiği kanaatini burada belirtmek istiyorum. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
ortalama olarak kalkınma hızı yüzde 6,7 olarak alınmıştır. Bu, güzel bir
hedeftir; ancak, bugünkü, şu anda hükümetin performansına baktığımız zaman,
bunun gerçekleştirilmesinin ne kadar zor olduğunu görüyoruz; çünkü, 2001 yılı
itibariyle ekonomideki küçülmenin eksi yüzde 8,5 olacağı, yine, hükümet
tarafından bize beyan edilmektedir ve çok ilginçtir, 1945 yılında İkinci Dünya
Harbi bittikten sonraki ellialtı yıllık dönem içerisinde ekonominin içine
düştüğü en feci durumdur. 1945 yılında gayri safî millî hâsıla eksi yüzde 15,3
idi. Bu hükümet döneminde, maalesef, gayri safî millî hâsıla olarak tam onbir
sene geriye gittik. 1990 yılında gayri safî millî hâsılamız 152 milyar
dolarken, bu sene, maalesef, 150 milyar doların altına düştü. Değerli arkadaşlar, yine bu hükümet
döneminde -özel ihtisas komisyonu raporlarına istinaden ifade ediyorum- 10
milyon insanımız açlık sınırındadır, 25 milyon insanımız da yoksulluk sınırı
içindedir. Dolayısıyla, tam 35 milyon insanımız, yani nüfusumuzun yüzde 53'ü,
şu anda, yoksuldur, açtır. Değerli arkadaşlar -şu anda saate baktığım
için söylüyorum- müddetim bitti. Sözümü burada kesmek istiyorum. Hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal. AK Parti adına ikinci konuşmacı Tokat
Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN
DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar
denizcilikle ilgili konularda, yaklaşık üç yıldır, Genel Kurula 10'un üzerinde
hitap etme imkânı oldu. Bu süre zarfında, denizciliği ilgilendiren temel
konuların önemli bir kısmına, zaman zaman, ayrıntılı bir şekilde değinmeye
çalıştım. Gerek idarî yapıda gerekse sektörel anlamda gelişmeye, iyileşmeye
yönelik olarak çok önemli önerilerde bulunduğumu düşünüyorum. Ayrıca, denetim
görevinin gereği olarak eleştiriler getirirken, birçok sorunun da cevabını
aradım Partim adına ve milletim adına; ama, üzülerek söylüyorum ki, hem
getirdiğim önerilere hem de sorularıma, beklediğim düzeyde, asgarîden olması
gereken kadar bile cevap alamadım maalesef. Bu anlamda, bugünkü konuşmamı,
böyle rakamlarla, istatistiklerle değil, farklı bir formata oturtmak
suretiyle... Üç senedir neler önermişim, neler sormuşum, varsa bunlara ne gibi
cevaplar alabilmişim, alabilmişiz; kısaca, bunlara değinmek istiyorum
izninizle. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sektörün içinde bulunduğu dağınıklık ve çokbaşlılığın meydana getirdiği otorite
noksanlığından kurtarılması için denizcilik bakanlığı ile denizcilikle ilgili
tüm kurum ve kuruluşların bir çatı altında toplanmak suretiyle koordine
edilmesinin önemini ve aciliyetini vurgulamıştım. Yine, Türk boğazlar bölgesinde meydana
gelebilecek yangınlarda, deniz kazalarında, özellikle de tanker kazaları
sonrasında meydana gelebilecek yangınlarda can ve mal emniyeti, çevrenin ve
kıyıdaki yerleşim alanlarının korunması amacıyla, çok amaçlı römorkör, arama
kurtarma amaçlı helikopter ve deniz itfaiyesinin en ideal anlamda teşkili veya
koordinasyonunun önemlilik arz ettiğini, kılavuzluk ve romörkaj hizmetleri
teşkilatları hakkında yönetmelikle kamu tekellerinin kaldırılıp; ama, yerine
konulan özel sektör tekellerinin oluşmasını önleyici tedbirlerin alınmasını
ifade etmiştim. Tersanelerde ihtiyaca tam cevap
verebilecek şekilde yangın söndürme araç ve gereçlerinin bulundurulmasını,
liman ve kıyı devleti olarak uluslararası sorumlulukların yerine getirilmesi ve
ulusal anlamda da mevzuatlara uygun denetimlerin yapılmasının altını çizmiştim. Uluslararası denizcilik teşkilatı
ölçütlerine uygun liman devleti kontrol memurlarının istihdamının gerekliliğini
arz etmiştim. Ayrıca, liman atık kabul tesislerinin
realize edilmesini, deniz ihtisas mahkemeleriyle denizcilik ihtisas bankasının
kurulmasını, Tuzla tersaneler bölgesinin serbest bölge yapılmasını önermiştim. Son olarak da, en ucuz ve güvenilir
taşımacılığın, denizyoluyla yapılan taşıma sistemi olduğunu, taşımacılıkta
denizyoluna önem verilmesini, taşımacılığın karayolundan, yani, paralı, pahalı
karayolundan bedava denizyollarına kaydırılmasına vurgu yapmıştım,
hatırlarsanız. Bütün bunlara ilave olarak, sektörle
ilgili istatistikî verilerin derlendiği yayınlarda ve verilen beyanatlarda,
bilgi akışının bir merkezde toparlanabilmesini ve tek bir dil, tek bir lisan
kullanılmasını vurgulamıştım; çünkü, o konuda da çokbaşlılık var. Herkes bir
rakam veriyor, herkes bu konuda bir başka bilgi veriyor. Gemi inşaat sanayii kapasite kullanım
oranının yüzde 10'lar seviyesinden yukarı çekilmesi açısından Ege, Akdeniz ve
Karadeniz sahil şeridinde mevzi imar planlarında yeni tersane yerlerinin
tespitiyle, plan tasdiklerinin müsteşarlık tarafından yapılacağı bir
düzenlemeye geçilmesini de dile getirmiştim. Aslında Müsteşarlığın, buna,
benden daha fazla önem vermesi gerekir kanaatindeyim. Yine, Montrö Antlaşmasına göre,
Boğazlardan transit geçen yabancı bayraklı gemilere sunulan fener, tahlisiye ve
sağlık hizmetlerinin karşılığı olarak tahsil edilmesi gereken resim ve
harçların hesaplanmasında, altın frankın yerine ABD Doları karşılığı üzerinden
bir hesaplamayla tahsil yoluna gidilmekte olduğunu, ancak, bu uygulamanın da
maalesef yeterli olmadığını beyanla, artık, bütün bunlardan sonra, resim ve
harçların artırılmasının tekniklerini, taktiklerini düşünmeliyiz. Avrupa Birliğine üye ülkelerin
limanlarının karayolu bağlantılarının bile altyapı maliyetlerinin kullanıcılar
tarafından finanse edilmesi örneğinin de dikkate alınmak suretiyle, aynı
şekilde idarî bakımdan da bazı düzenlemelerin yapılmasını, bu bağlamda,
özellikle denizcilik sektöründe ileri gitmiş AB ülkelerindeki idarî
yapılanmanın da örnek alınmasını; liman talimatlarının yönetmeliğe
dönüştürülmesi ve tüm liman yönetmeliklerinin 21 inci Yüzyılın ihtiyaçlarına
cevap verecek şekilde düzenlenmesini; 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
kanuna dönüştürülmesi kapsamında öncelikle Ulaştırma, Çevre, Turizm ve Tarım
Bakanlıklarındaki ilgili birimlerin Müsteşarlık bünyesine alınmasını ve
müteakiben Sahil Güvenlik Komutanlığının da Başbakanlık Denizcilik
Müsteşarlığıyla irtibatlandırılmasını ifade etmiştim. İşte, ondan sonra ancak
bilahara denizcilik bakanlığının kurulmasının gündeme gelebileceğini söylemiş
ve hizmetiçi eğitim, ehliyet ve likayakatin öne çıkarılmasıyla, performans
uygulamasına geçilmesini; radar ihalesi yapılan Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi
Sistemi Projesi kapsamında, temel ekipman özelliği taşıyan GTYBS similatörünün
de süratle devreye sokulmasını; ayrıca, deniz ihtisas bankasının kurulmasıyla
ilgili olarak, fona devredilen bankalardan en uygun olanının, sektör ve sigorta
işbirliğiyle sektöre satılmasının bir çözüm olabileceğini belirtmiş ve
önermiştim daha önceden. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
müteakiben, yüce milletimiz adına çok önemli olduğuna inandığım bir konu olan,
kılavuz ve römorkaj hizmetlerine ilişkin yönetmelik halen çıkarıldı mı
bilemiyorum. Bu kapsamda, devletin -burası çok önemli Sayın Bakanım- normal
hâsılat üzerinden yüzde 6,5'lik payı ile ayrıca aynı çerçevede
değerlendirilmesi gereken, özel iskele sahiplerinden alınan yüzde 15'lik nispî
bedele ilişkin uygulamanın da, hukuksuz olarak, 1998'den beri, üç yıldır,
yürürlükten kaldırılmış olmasına; yani, hukuksuz olarak kaldırılmış olmasına
göndermeler yaptım mütemadiyen. Bu yaklaşımın devleti yıllardır trilyonlarca
lira zarara soktuğunu ve bu hususlarda sorunun çözümüne ilişkin de neler
yapıldığını sordum. Bu keyfî uygulamayı gerçekleştirenlerle ilgili olarak
herhangi bir müeyyide uygulanıp uygulanmadığını sordum. Sorduğumda Sayın Bakan,
bana, hatırlayacaksınız "ancak akan kanı durdurabildik Sayın
Dağcıoğlu" demişti bu kürsüde. Şimdi bir kez daha soruyorum Sayın Bakana,
bu kadar zaman geçti: Sayın Bakan, ılgıt ılgıt akan kan şimdilerde acaba oluk
oluk mu akıyor? Sizin ifadenizle, bu kanı akıtanlarla ilgili olarak bugüne
kadar hangi yasal işlemi yaptınız? Çöplüklerden ekmek toplayan insanlarımızın
hukukunu koruyabildiniz mi, merak ediyorum doğrusu? Bakınız, daha önceki konuşmalarımda
yöneltmiş olduğum onlarca soruyu burada zamanımın yetersizliği sebebiyle pas
geçiyorum. İşte, bütün bu sorularıma cevap aramış; ancak, ne yazık ki, ne
yazılı ne de sözlü olarak bugüne kadar herhangi bir cevap alamamış bulunuyorum.
Bakanlık, âdeta ölüm sessizliği içinde, tarihî yanlışlıkları sadece seyrediyor
oturduğu yerden. Sırası gelmişken, geçenlerde Haber
Türk'te, uçak gemisi Varyag'ın geçişiyle ilgili olarak gerçekleştirilen
programda, denizcilik sektörünün otoritelerince, ABD'de yerleşik Locheed Martin
Overseas firmasına ihale edilen sistemin 30 yıllık demode bir sistem olduğunu
ve bugün gelişmiş tüm ülkelerin limanlarında, artık "transporton"
denilen, çağın en son teknolojik üstünlüklerini içeren sistemin kullanıldığı ifade
edilmiştir. Şayet, bu yaklaşım doğru kabul edilirse, ülkemizin uluslararası
platformlardaki itibarının, geçen zamanın ve boşa harcanmış milyonlarca
dolarımızın hesabını kim verecektir? Konu buraya gelmişken, Varyag uçak gemisi,
Türkiye'nin kurallarını da, bin yıllık kazanımlarını da beraberinde
sürükleyerek, ne hikmetse -altını çiziyorum- Sayın Şükrü Sina Gürel'in,
Amerika, Türkiye ve Çin üçgenindeki süper hakemliğinde, Türk Boğazlarından
geçip gitti, hepimiz seyrettik. Bu geçişi sağlayanların bizlere sundukları ise,
olsa olsa bir elma şekeridir; ama, biz bu elma şekerini bile hâlâ yalayabilmiş
değiliz. Arkadaşlar, koca devlet, maalesef, 1
trilyon liraya çırak çıkarıldı diye düşünüyorum. Sözde vaat edilen 2 milyon
Çinli turist hani nerede? 2 tanesini bile göremedik. Hani, hukuku iade edilecek
olan, sıcak ilişkilerin geliştirileceği Uygur Türklerinin hakları nerede?
Aksine, Çin askerî birliklerince, şimdilerde daha da yoğun muhasara altına
alınmıyor mu bu kardeşlerimiz? Hani nerede, gök bayraklı Doğu Türkistanlı
kardeşlerimizin hak ve hukukları? Maalesef, Varyag konusunda gösterdiğimiz bu
zafiyetten ötürü, gelecekte uluslararası platformlarda daha çok başımızın
ağrıyacağını, tarihe bir not düşmek adına burada ifade ediyorum. Bu nereden çıktı derseniz, bakınız, hemen
bir örnek vermek istiyorum; daha geçen hafta, İstanbul'da, Çırağan Sarayında,
boğazlarımızı katledebilecek, âdeta peşkeş çekebilecek, denizcilikle ilgili
korsan bir toplantı gerçekleştirildi. Yunanlı armatörlerin yönlendirdiği ifade
edilen bu toplantı nasıl gerçekleşti? Böyle bir toplantıya devletimizi temsilen
katılan oldu mu? Hükümet bu tür tuzak toplantılara nasıl izin verebiliyor?
Müsteşarlığımız neredeydi? Bilgisi var mıydı? Böyle şey olur mu Allahaşkına?!
Bir Varyag örneği, daha şimdiden ne rezaletlere alan açıyor; hep birlikte
ibretle seyrediyoruz. BAŞKAN- Sayın Dağcıoğlu, süreniz bitmek
üzere. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla)- Sayın
Bakanım, Aliağa ve Ambarlı'da neler oluyor? Sadece buralarda mı; İskenderun'da
ve daha bir çok yerde ve konuda neler, neler oluyor?.. Evet; zamanımız olsa da,
bu konulara da değinebilsek. Zaman darlığı sebebiyle, daha onlarca soruyu
burada gündeme getiremiyorum. Sayın Başkan, lütfedip, burada
değinebildiğim bazı öneri ve arifine ayan olan sorularıma, hiç olmazsa bir
cevap alabilirsem, sevinirim milletim adına. Milletimiz, büyük bir medeniyete
sahipliğinin yanında, değişen dünya dengeleri bağlamında ve ülkemizin konumu ve
jeostratejik önemiyle bir dünya devleti olma iddiasını sürdürmek zorundadır.
Bunun için de, ilkeli olacaksınız, kural koyacaksınız ve bunları da sonuna
kadar sürdürecek ve koruyacaksınız. Sonuç olarak; hedefimiz, ülkemizi bir
dünya devleti yapmak, devletimizi güçlü, yüce milletimizi de mutlu kılmak ise,
bunun yolunun 70 milyon Türk Milletinin her birinin "beyaz eller, temiz
toplum" projesine sahip çıkmasından geçeceğine yürekten inanıyor ve
konuşmamı yine, çağlar üstü peygamberi mesajla bitirmek istiyorum. Sayın Bakan
"Bir günün adaleti, 70 yıllık ibadetten üstündür." Üleşen değil, üreten
ekonomiye ve esir olan değil, yöneten demokrasiye böyle ulaşılır diyor ve de
geleceğe, yani çağlar ötesine yapacağımız yolculuğa denizcilik lisanıyla
"vira bismillah" diyerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU
(Kırşehir)- Tokat'ta deniz mi var?!. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Bahriye
Nazırı Kırşehir'den olursa, izin verin de, bunun münekkitleri Tokat'tan olsun.
Kırşehir'de bir şey yok; hiç değilse Tokat'ta koca Almus Barajı var!.. BAŞKAN- Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit
Karakaya; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün
2002 yılı bütçe tasarısı üzerinde AK Parti adına söz almış bulunuyorum; Grubum
ve şahsım adına, seçkin heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
servetin rızaya dayalı olarak hizmete dönüştürülmesi için, çağlar boyunca
insanlığın bulabildiği en emin ve insan psikolojisine en uygun metot vakıf
sistemidir. Bu sayede, insan şahsiyetinin korunması için, sosyal yardım
müesseseleştirilmiş, ona süreklilik kavramı ve hukukî boyut kazandırılmıştır.
Vakıfların, insanı esas alan, kültürel derinliğe dayalı, toplum ve devlet
kaynaşmasında oynadığı belirleyici rolünün her zaman doğru anlaşıldığını, doğru
uygulandığını söylemek mümkün değildir. Vakıfların kemiyet ve keyfiyet olarak
yükselişi ve gerilemesi, kurulduğu dönemin ve içinde bulunduğu çevrenin sosyal,
ekonomik ve kültürel seviyesiyle doğrudan orantılıdır. "İnsan, çevresinde olup biten her
şeyden sorumludur. Toplumsal sorumluluk almak insanî bir erdemdir. Mülk
Allah'ındır. Elde edilen servette bütün insanlığın hakkı vardır. Başlangıcı
olan her şeyin sonu da vardır. Dünya hayatı geçici bir gölge, orada gölgelenen
insan misafir gibidir. Ezelî ve baki olan ancak Allah'tır" ilkelerini
idrak eden, yönetenler ile yönetilenlerin uyum içerisinde yaşadığı, sevgileri
kinlerinden, merhametleri öfke ve gazaplarından üstün olan bireylerin yaşadığı
toplumlarda ve dönemlerde vakıflar, yükselen bir değer olmuştur. Anadolu
toprakları üzerinde Selçukluların yıldızının parladığı yıllar ve Osmanlıların
yükselme dönemleri, söylediğimiz bu hususlara birer misaldir. Toplumun fikren ve ahlaken suükut ettiği,
idarenin, yönetilenlerin iradeleri dışında iç ve dış güçler tarafından
oluşturulduğu olağandışı dönemlerde, pek çok estetik ve manevî değerlerle
birlikte vakıflarda da bir çöküş dönemi yaşanmıştır. Bu çöküş döneminin nirengi
noktasını, kendi tabiî seyri içerisinde oluşması gereken devletin idare
sistemine, demokrasi ve hukukdışı müdahalelerin yapıldığı yıllar teşkil
etmektedir. Tanzimatın ilanı, Islahat Fermanı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetin ilanı,
tekparti dönemi ve askerî müdahaleler yılları, vakıfların tahribine yönelik
çabaların yoğunlaştığı yıllar olmuştur. Değerli arkadaşlarım, günümüzde vakıfların
yanlış anlaşılma ve değerlendirmelerden de kaynaklanan bir dizi sıkıntıları
bulunmaktadır. Bir kesim, vakıfların demokratik sivil toplum kuruluşu
olmadığını söylerken, diğer bir kesim de, mahkeme kararıyla tespit edilmiş tek
bir örnek bulunmadığı halde ona bölücülük isnat etmektedirler. Hatta, ülkemizde
bir vakıf patlamasının yaşandığını hayal edenler bile vardır. Bunlar, eksik
bilgilendirmeye dayalı, tarihî gerçeklere ters ve gelişmiş demokratik batı
ülkelerindeki uygulamalarla örtüşmeyen yanlış düşüncelerdir. Sanıyorum,
ülkemizde, vakıfları bu şekilde aşağılayanlar ve ona hayalî bölücülük isnat
edenler, toplumu kontrol altında tutmak ve ona şekil vermek isteyenlerdir. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hayal dünyalarında vakıflar için suç senaryoları yazanlar, karşı tedbir olarak
bir dizi mevzuat düzenlemesi yapmakta gecikmediler. Kanun ve tüzük tadilleri,
belirli prosedürlere uymayı gerektirdiği ve zaman alacağı için tebliğlere
yöneldiler. Bu amaçla, 21 Eylül 1997, 21 Ocak 1998, 27 Mart 1998 ve 6 Ağustos
1999 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan 4 ayrı tebliği yürürlüğe koydular.
Bir taraftan da, 903 sayılı Kanunla, uygulama şeklini gösterir tüzükte
değişiklik yapılması çalışmalarını başlattılar. Bu da yetmedi "irticayı
önleme paketi" içerisinde Türk Kanunu Medenisinin vakıflarla ilgili
maddelerinde değişiklik hazırlıkları yaptılar. 55 inci hükümet döneminde Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan kanun tasarısı kadük olmuştu; ancak, 57 nci hükümet,
aynı tasarının nokta ve virgülüne dokunmadan tekrar Meclise sevk etti. Bu da
yeterli görülmemiş olacak ki, bu defa hükümet, müstakil tasarıdaki vakıf
aleyhine düzenlenen hükümleri, Medenî Kanunun yeni baştan düzenlenmesini
öngören kanun teklifinin vakıflarla ilgili bölümlerine taşıdı maalesef. Dünyada yükselen bir değer olan sivil
inisiyatifin ülkemizde gelişmesini istemeyenler ve Türk Milletinin örgütlü bir
toplum olmasını arzu etmeyenler, yeni vakıfların önüne, akla, bilime ve
evrensel hukuka aykırı engeller koyanlar, kadim vakıflarımızı da
unutmamışlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karakaya, bütün gruplara
3'er dakika eksüre veriyorum, size de 3 dakika eksüre veriyorum; lütfen, bu
süreyi geçirmeyin. TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Müsamahanızı
rica ediyorum... BAŞKAN - Verdim, fazla müsamahaya gerek
yok. TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Kadim
vakıfların en önemli gelir kaynağı olan ve neredeyse Genel Müdürlük bütçesinin
tamamını meydana getiren bu vakıfların kira gelirlerini, 2000 yılı için yüzde
25'le, 2001 yılı için de yüzde 10'la sınırlamışlardır. Enflasyonun yüzde 65'ler
ilâ yüzde 70'ler seviyesinde seyrettiği bu ülkede, vakıf sektörünün
çökertilmesine yönelik sırf bu karardan dolayı, Vakıflar İdaresinin uğradığı
zararın trilyonlar üzerinde olduğunu herhalde kimse inkâr edemez. Yine, cumhuriyet dönemi ürünlerinden olan
vakıf öğrenci yurtları, bu senenin başında, hiç gereği yokken, Millî Eğitim
Bakanlığına, Bezm-i Âlem Vakıf Gureba Hastanesi ise SSK'ya devredildi. Vakfiye hükümleri ve hayır şartları bir
yana, Vatan Caddesi üzerinde bulunan 72 dönüm arsası ve üzerinde her türlü
tıbbî ünitelere sahip binalarıyla Vakıf Gureba Hastanesine bedel takdiri
yapmak, kaybedilen değerin büyüklüğünü ortaya koyacaktır. Saygıdeğer arkadaşlarım, cumhuriyet
döneminde ilk vakıf öğrenci yurdu, merhum Adnan Menderes tarafından, 1952
yılında, Aydın İlinde hizmete açılmıştı. Tarihin hazin tecellisine bakınız ki,
Vakıflar İdaresinin, 48 yıl boyunca, bütün imkânlarını seferber ederek,
inşaatları bitmek üzere olanlarla birlikte sayılarını 64'e ulaştırdığı, her
biri 8-10 dönüm saha üzerine inşa edilen ve 5 ilâ 10 lojmana sahip olan bu
yurtların tamamı, yine bir Aydın milletvekili ve o dönemin Devlet Bakanı
tarafından, Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. En son olarak da, 26 Temmuz 2000 tarihli
Resmî Gazetede yayımlanan Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 606 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle, (B) grubu hisselerinin satılması ve (A) grubu hisselerinin satışı
için Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Arkadaşlar, Vakıflar Bankası, özel bir
bankadır. Özel bankanın özelleştirildiği, dünyanın neresinde görülmüştür?!
Bankanın sermaye yapısını, özel hukuk tüzelkişilerinin paraları meydana
getirmektedir. Banka sermayesinde, ne katma bütçeli bir kamu kurumu olan
Vakıflar Genel Müdürlüğünün ne de devletin (Hazinenin) bir tek kuruşu yoktur.
(A) ve (B) grupları, mazbut ve mülhak vakıflara, (C) grubu da bu Banka
Personeli Yardımlaşma ve Emeklilik Sandığı Vakfına aittir. Vakfın şartları dikkate alınmadan
vakıfların mallarına ve yönetimine gelişigüzel müdahale etmek, müessesenin
dayandığı temelleri yıkmaktır. Unutulmamalıdır ki, eğitim, kültür ve sosyal
siyaset açısından toplumu dengeleyen vakıflar, gönüllülük esasına dayanan ve
kâr amacı olmayan demokratik sivil toplum kuruluşlarıdır. Gereksiz yere toptancı yaklaşımlarla
vakıfların hukukî güvencesi ortadan kaldırılır ve onun süreklilik ilkesi
zedelenirse, bundan sonra malını vakfetmeye kimse yanaşmayacaktır. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakaya,
süreniz bitti. 4 dakika süre verdim size; kusura bakmayın, tamam, bitti. TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Bu duygularla
teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2002 yılı
bütçesi hakkında konuşmak üzere, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
malumunuz olduğu üzere, plan fikri, 1940'lı yıllarda, beş yıllık sanayi
planıyla bizim gündemimize gelmiştir. 1960'lı yıllardan sonra bu iş daha da
ciddiye alınmış ve Devlet Planlama Teşkilatı, Türk ekonomi bürokrasisi içerisinde
önemli bir konuma gelmiştir. Bugün, Devlet Planlama Teşkilatının
örgütlenme yapısına baktığımızda, aşağı yukarı, ekonominin bütün alanlarıyla
ilgili çalışmalar yapan, öneriler getiren bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz.
Özellikle, beş yıllık kalkınma planları öncesinde oluşturduğu özel ihtisas
komisyonlarıyla, bu alanda önemli bir çalışmaya imza atmıştır. Geçmişten gelen
bu geleneğin bundan böyle de sürdürüleceğine olan inancımız tamdır. Özellikle,
kendi konularının uzmanlarının bir araya gelerek, o konuyu ayrıntılı olarak
inceleyip, raporlayan, gerek bilim adamları gerekse uygulamacılar geleceğe
önemli bilgi mirası bırakmaktadırlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
isterseniz, biz, öncelikle şu soruyu kendimize soralım: Acaba, bir ülkede planlamaya
niçin ihtiyaç duyulur? Eğer, ekonomide var olan sınırlı kaynakların en verimli
bir şekilde kullanılmasını istiyorsak, planlama yapmak zorundayız. Gerçekten de, Türkiye gibi, kalkınma
çabası içinde olan bir ülkenin, sağlıklı bir planlama teşkilatına sahip olması
gerekir; çünkü, var olan sınırlı kaynakların toplumun ihtiyaçları doğrultusunda
kullanılması, bazı yeni yatırım alanlarının belirlenmesi, geleceğe ilişkin
stratejik planların hazırlanması bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
planlamanın bu fonksiyonlarına bakınca, bu teşkilatın, çok nitelikli, kendi
konularında uzman kadroları istihdam etmesi gerektiği açıktır; ama,
açıkyüreklilikle söylememiz gerekir ki, bu konuda, zaman zaman hatalı siyasî
müdahaleler yapılmış ve çok değerli bilim adamları, bürokratlar küstürülmüştür.
Oysa, bu teşkilatın, gerek bugün ve gerekse de gelecek açısından önemi çok
açıktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada üzerinde durmamız gereken bir diğer konu da, stratejik planlama yapma
konusundaki zafiyetlerimizdir. Gerçekten de, geçmişte uyguladığımız planlara
baktığımızda, bu planların beş yıllık dönemleri kapsadığı görülmektedir. Oysa,
planlamalar, belli bir stratejik hedef gözetilerek yapılmalı ve daha uzun
vadeli bir dönemi kapsamalıdır. Gerçi, son olarak hazırlanan Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı bu çerçevede hazırlanmışsa da, bunun yeterli olduğunu
söyleyemeyiz. Dileğimiz, değerli bürokratlardan ve teknisyenlerden oluşan bu
teşkilatın, daha sağlıklı ve daha verimli planlar yapmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir
planlamanın başarısı, o planın dayandığı sağlıklı verilere bağlıdır. Veriler ne
kadar sağlıklı toplanırsa, geleceğe ilişkin planlar da o kadar başarılı ve
tutarlı olur. Değerli milletvekilleri, bu açıklamayı
şunun için yapıyorum: Türkiye henüz sağlıklı veriler üretecek bir duruma
gelmemiştir, kurumları yeterli düzeyde değildir. Bu açıdan, Planlama
Teşkilatımızın da işinin zor olduğunu biliyorum ve takdir ediyorum. Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye
uzun bir süredir bir gelir dağılımı araştırması yapamamıştır. Acaba, neden? Sık
sık kalkıp "bu ülkede gelir dağılımı bozuktur" diye söylüyoruz. Hatta
bazı rakamları da veriyorlar. Acaba, bu veriler ne ölçüde sağlıklı? Biz, kendi vatandaşımıza
doğruları, bilimsel verilere dayanarak aktaramazsak, elbette başarılı olamayız.
Kaldı ki, sorun, sadece ve sadece halka doğru bilgileri aktarmak değildir. Biz
politikacıların da doğru bilgilere ihtiyacı vardır; bugün, üniversitelerin de
doğru bilgilere ihtiyacı vardır, bilim adamlarının da doğru bilgilere ihtiyacı
vardır, araştırmacıların da doğru bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgiler
önümüzde olmadan konuşmamalıyız; ama, maalesef, biz, ülke olarak, bilgi
fukarasıyız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siz,
doğru ve sağlıklı veriler üretmeden, uzun vadeli stratejik planlamalar
yapamazsınız. Bunu, bizim Planlama Teşkilatımızın ve Devlet İstatistik
Enstitüsünün yapması gerekir. Değerli arkadaşlarım, bu bilgilenmenin,
saydam devlet anlayışı açısından da önem taşıdığı açık ve gerçektir. Halkına
hesap veren, milletine hesap vermekten korkmayan bir devlet yaratmak
zorundayız. Bunu yapamadığımız takdirde, bizler muhalefet, sizler iktidar
olarak doğrusunu yapmamış oluruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, 2002 yılı bütçe tasarısını görüşürken bile elimizde olmayan pek çok
veri var. Biz, devlette daha kaç kişinin çalıştığını dahi doğru dürüst
bilmiyoruz. Neden; çünkü, devlet, hafıza oluşturmayı maalesef becerememiştir.
Oysa, bunun bir an evvel yapılması gerekir. Bakınız değerli milletvekilleri, bizim,
gelecek yılı değil, 2050 yılındaki Türkiye'yle ilgili kaba hatlarıyla bazı
bilgileri bilme hakkımız olmalı. Nüfusumuz ne olacak, çocuk ölümleri ne olacak,
doğurganlık oranımız ne olacak, kişi başına düşen millî gelirimiz ne olacak?..
Bu ve buna benzer pek çok sorunun yanıtı, bugün maalesef yoktur. Varsa da,
bizler bilmiyoruz. Oysa, bu rakamların bugünden belirlenmesi, her yıl sürekli
revize edilerek güncelleştirilmesi çok çok önemlidir. Bu, politikacının da
önünü açacaktır, siyasal partilerin de hedeflerini ve programlarını daha
sağlıklı belirlemesine yardımcı olacaktır. Biz, bunları, değerli kuruluşumuz
olan Devlet Planlama Teşkilatından bekliyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, her ne kadar, olması gerekenleri aktarıyorsak da, bilinen bazı somut
gerçekler de vardır. Örneğin, katrilyonluk yatırımlar yapıyoruz; fakat,
bunların geleceğinin ne olacağını bilemiyoruz. O itibarla, bu ülkenin
kaynaklarını, Devlet Planlama Teşkilatını verimli kullanmakta ve bizleri de,
tüyü bitmemiş yetimin hakkını verimsiz yatırımlara harcayarak, kaynak
savurganlığına yol açmaktan korumalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugün, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı tek iş, yatırıma devlet bütçesinden
yeterli kaynak aktarılmadığı için, var olan projeleri sınırlı kaynaklarla
desteklemesinin ötesinde, herhangi bir faaliyeti bulunmamaktadır. BAŞKAN - Sayın Gül, 1 dakikanızı geçtiniz
efendim. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum
efendim. Beş yıllık kalkınma planları, yıllık
uygulama programları, hiçbir şekilde uygulanamamaktadır. Örneğin, bazı
bakanlıklar hiç uymamaktadır. Yani, Devlet Planlama Teşkilatı, bugünkü
yapısıyla tamamen devredışı bırakılmıştır. Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci
konuşmayı yapmak üzere, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Baysarı; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET BAYSARI (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek
üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri;
bugüne kadar, yıllardır yapılan "üç tarafı denizlerle" diye başlayan
ve denizciliğin önemini anlatmaya çalışan nutukları hep dinleyerek geldik ve
her Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında, her Meclis konuşmasında,
denizciliğin önemi, Denizcilik Müsteşarlığının önemi belirtilerek bugünlere
gelinmiştir. Ama, size, şu andaki bütçeyle ilgili birkaç rakam vererek, bu
bütçeye verilen, bu müsteşarlığa verilen, bu sektöre verilen önemi belirtmek
istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi, 36
bakanlık ve kurum bütçesi içerisinde, ayrılan pay açısından 30 uncu sırada yer
almaktadır ve bunun yanında da, 30 uncu sırada olmasına rağmen, 33 trilyona
yaklaşan yok sayılabilecek bir rakamla idare edilmek durumundadır. 2001 yılı bütçesinde 19 trilyon lira
olarak ayrılan ödenek, 2002 yılı bütçesinde 32 trilyon lira olarak ayrılmış,
2001'de yüzde 65 olan 13 trilyonluk yatırım payı, 2002 bütçesinde yüzde 54'e
düşerek 17 trilyon lira olarak belirlenmiştir. Sayın Bakanın da Plan ve Bütçe
Komisyonunda yüzde 54'lük 17 trilyonluk rakamı gerçekten denizciliğe ayrılan
önemli bir rakam olarak göstermesi de düşündürücü bir ifadedir. Yine, konsolide
bütçe içindeki payı binde 4'ten binde 3,6'ya düşürülerek, bu bütçeyle, bu
Müsteşarlığa verilen önem gösterilmiştir. Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki ifadelerinde, Müsteşarlığımızın sadece güvenlik, bilgiişlem ve
donanım üzerine yatırım yapmakta olduğunu ifade etmiş. Peki, biz bunun üzerine
tersaneleri teşvik etmez isek, gemi donatanları teşvik etmez isek, armatörleri
teşvik etmez isek, acenteleri teşvik etmez isek, ülkemiz dışticaretinin yüzde
85-90'ını denizyoluyla yaptığımız ifade edilirse, dışticaret taşımacılığındaki
payı, gün geçtikçe düşen Türk Bayraklı gemilerin payını nasıl artıracağız?
Tersanelerden dışarıya giden milyarlarca doların tedbirlerini nasıl alacağız,
bu dövizi nasıl azaltacağız? Yine, her yıl başka bayraklı gemilere ödenen 1,5
milyar doları aşan rakamı nasıl yurtdışına çıkarılmaktan alıkoyacağız? Dışarıya
el açtığımız milyar dolarlık kredileri faizli paralarla aldığımız dönemde
yabancıya ödenen 1,5 milyar dolar gibi bir navlun herhalde gözardı edilemez
diye düşünüyorum. Yine, başka bir konuya dikkatinizi çekmek
istiyorum: Müsteşarlığa bağlı 7 bölge müdürlüğü, 68 tane liman başkanlığı
bulunmaktadır. Acaba,bu liman başkanlıklarına ve bölge müdürlüklerine atanan
kişilerden kaç tanesi yabancı dil bilmekte, kaç tanesinin uzmanlık konusu
denizcilik olmaktadır? Bu birimlerde oldukça yoğun bir şekilde suiistimal
iddiaları gündeme gelmektedir. Liman başkanlıkları önemli bir icraî birimdir;
ama, bugün ilçelere gittiğimiz zaman, bırakın liman başkanlıklarının önemini,
yerini bile bulmakta zorlanır durumdayız. Bu atamalardaki ölçüyü, ben Sayın Bakana
sormak istiyorum: Acaba, devlet memuru olmak ve Kırşehirli olmak sadece bunun için
bir ölçü müdür, yoksa bu işin uzmanlık dalı veya yabancı dil gerekmekte midir? Yine, burada, gerçekten bir kadrolaşmaya
gidildiği gündemde çok açık söylenmektedir. Yine, Sayın Bakanımız, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki konuşmalarında diyor ki: "8 333 kilometrelik sahil şeridi
olan bir ülkede 300 adet kıyı tesisi bulunmaktadır; bunlar: Yat limanları,
balıkçı barınakları, çekek yerleri ve iskelelerdir." Ben de Sayın Bakana
soruyorum, diyorum ki: Bunların kaç tanesini siz yaptınız? 1997'den bu yana
acaba kaç tane ilave yapıldı, ne kadar yatırım yapıldı? Ben biliyorum ki,
Antalya'da 1997'den bu yana ne bir balıkçı barınağı ne bir çekek yeri ne bir
iskele inşaatı başlamıştır, hatta geçmişte başlamış olanlar bile şu anda
bitirilmemiş durumdadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakan, Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını birleştiren uluslararası ulaşım
yolları üzerinde bulunan ülkemizin gelişimi açısından, denizciliğe gerekli
önemin verilmesini istemektedir. Sayın Bakanım, bunu söyleyecek olan biziz,
bunu yapacak olan sizlersiniz, icranın başı sizsiniz; şu anda denizciliğe
verilmesi gereken önemi sizin göstermeniz, sizin ifade etmeniz gerekmektedir
(DYP sıralarından alkışlar) Sonuç olarak görülüyor ki, Denizcilik
Müsteşarlığı işlevini tam olarak yerine getirmiyor. Bakanlık sayısının ve
devletin yeniden yapılanmasının artık tartışılması gerekmekte olduğu günümüzde,
bakanlık sayısı azaltılmalı; ancak, denizcilik sektörünün çok önemli olması ve
ülke ekonomisine katkısından dolayı bir denizcilik bakanlığının kurulması da bu
işlevlerin yerine getirilmesi için gerçekten önem arz etmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Meclis, denizcilik sektörünün sorunlarını bir Meclis araştırma komisyonu
kurarak araştırmalı ve bu sektörle ilgili, kredilendirme, borçların ertelenmesi
ve sektörün çalışmasıyla ilgili teknik konularda hükümete yol gösterici bir rol
üslenmelidir diye düşünüyoruz. Böylelikle, sektörün kan kaybetmesinin,
dolayısıyla ülke ekonomisinin zarar görmesinin önüne geçilmesine yardımcı
olmaya çalışılmalıdır diye düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baysarı. Doğru Yol Partisi Grubu adına, son
konuşmayı yapmak üzere, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 1937'den beri Türkiye'nin havasını, iklimini ölçen, tahmin eden,
bunları yaparken uluslararası işbirliğiyle birlikte teknolojiyi en üst düzeyde
kullanan Türkiye'deki ender kamu kuruluşlarından birisidir. Türk meteoroloji teşkilatı ülkenin dört
bir yanında 3 000'e yakın personeliyle iklim bilgilerini ölçmekte ve bu
bilgileri kullanıcılara ulaştırmaktadır. Çamaşır gününün tespitinden savaş
harekât planına, tarımsal üretimden baraj yerlerinin seçimine, şehir ve çevre
planlamasından enerji üretimine ve tüketimine, insan sağlığından ulaştırma
sektörüne ve en önemlisi, üretim, planlama, pazarlama sektörlerine kadar birçok
alan hava ve iklim şartlarından etkilenmektedir. En gelişmiş hava radarları teknolojisinden
uydu bilgilerine, otomatik istasyonlardan sayısal hava tahmin modellerine kadar
bilim ve teknolojinin tüm imkânları, Türk insanını, hava ve iklimin olumsuz
etkilerinden korumak için kullanılmaktadır. Verdiği eğitim seviyesi çok yüksek olan bu
kurum, aynı zamanda, Dünya Meteoroloji Teşkilatının bölgesel eğitim merkezidir.
Kurum bünyesinde bulunan Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesinde de, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan ve Bosna-Hersek'ten gelen
öğrencilere orta seviyede meteoroloji eğitimi verilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24
saat, gece gündüz, Türkiye'nin her noktasında fedakârca çalışan meteoroloji
çalışanlarının özlük hakları konusunda bazı problemler bulunmaktadır. Askerî ve
sivil havaalanlarında çalışan memurlar, aynı yerdeki emsali çalışanların yarısı
kadar ücret almaktadır. Ayrıca, Kurum, ileri teknoloji kullandığından, kalifiye
eleman istihdamında da güçlükler çekmektedir. Sayın Bakanımızdan, bilhassa bu
çalışanlar arasındaki farklılığı gidermesini, Meteoroloji Genel Müdürlüğü
çalışanları adına istirham ediyorum. Şimdi, biraz da Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde konuşmak istiyorum. Bu konuşmama başlamadan önce, Vakıflar
Genel Müdürü Nurettin Beye, Aksaray Ulu Camiin onarımı ve inşaı için yapmış
olduğu gayret ve fedakârlıktan dolayı, ayrıca, o zamanki Sayın Bakan Yüksel
Yalova'ya da teşekkür ediyorum. Şimdiki Bakanımızdan da Ulu Camiin iç kısmının
onarılmasını; ayrıca, Aksaray'da 30'a yakın tarihî eski eserlerde, başta Eğri
Minare olmak üzere, aynı gayreti göstermesini, Aksaraylı hemşerilerim,
Aksaraylılar adına istirham ediyorum. Ayrıca, Aksaray camilerine yapmış olduğu
yardımdan dolayı da teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, vakıf, bilindiği
üzere, hükmi şahsiyete sahip olmak üzere bir mal topluluğunun belli bir gayeye
tahsis edilmesidir. Tahsis edilecek mal topluluğu, bir mamelek olabileceği
gibi, belli bir mal veya alacak dahi vakfın konusunu teşkil edebilir. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Aksaray adına
konuşuyor, DYP Grubu adına değil!.. BAŞKAN - Sayın Akın, Doğru Yol Partisi
adına konuşuyorsunuz, Aksaray adına konuşmuyorsunuz!.. MURAT AKIN (Devamla) - Aksaraylılar adına
teşekkür ederim; tabiî, aynı zamanda, Aksaray adına da konuşuyorum; Aksaray'ın
Milletvekiliyim; beni seçmezlerse nasıl konuşurum burada?!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Anayasaya göre,
Türkiye Milletvekilisiniz... Çorum'u da katmazsanız, olmaz!.. MURAT AKIN (Devamla) - Türkiye'yle beraber
Aksaray'ın da... Vakıf, Türk Medenî Kanununun 73 üncü
maddesinde "vakıf, başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın
belli bir gayeye tahsisidir" diye tarif edilmiştir. Vakfın kuruluşu, vakıf
senedinin muhtevası, mahkeme siciline tescil, tesciline karar verilmeyecek
haller, vakfedilecek malların gayece aynı olan vakfa tahsisi, tüzelkişilik
kazanması, vakfın çeşitleri ve vakfın sona ermesi, Türk Medenî Kanununda, ayrı
ayrı tarif edilmiştir. Bilinen hususları burada tekrar etmeyeceğim; ancak,
dinimizde vakfın çok önemli olduğunu ifade etmek için, bir iki hususu ifade
etmeye gayret edeceğim. Dinimizde, bir müminin insanlara hayırlı
olabilmesi değişik yönlerde tahakkuk edebilir. Şöyle ki: Yolda yürüyen âmâ bir
insana yardımcı olmak; bu, insanoğlunun bedenen bir yardımıdır; yine, bulunan
bir çukurun kapatılması da, insanoğlunun, kendi imkânı çerçevesinde, bedenen,
bir topluluğa ya da kişilere yaptığı katkıdır. Değerli milletvekilleri, vakfedilen bir
eser ayakta durduğu ve halka faydalı olduğu zaman dilimi içinde, o müesseseyi
kuran veya devamına vesile olan kimsenin amel defterine, devamlı hayır yazılır.
Kur'an'ı Kerim'in ve hadisi şeriflerin
teşvik edici manalarından ilham alan Müslümanlar, insanlığın hayırlarına pek
çok mesai sarf ederek, birçok eserler vücuda getirmişler ve bunların faydalarının
devamlı olabilmesi için çareler aramışlardır. Bu maksatla, İslam âleminin her
tarafında vakıflar tesis etmiş bulunan müminler, yaptıkları hayır müesseselerin
masraflarını karşılamak üzere, birçok akarı bu vakıfların namına hibe ve tescil
etmişlerdir. Dinimizde, vakıf, bir mülkün Vakıf, bir
mülkün menfaatını halka tahsis edip aynini Allah'ın mülkü hükmünde olarak,
temlik ve temellükten ebediyen men etmektir; dinimizin yücelip yayılması,
halkın faydalanacağı ilimlerin çoğalması, çaresiz kimselerin sıkıntıdan
kurtulması, hastaların tedavisi gibi niyet ve düşüncelerle faydalı müesseseler
kurmak ve bunların devamına hizmet etmek için akar ve arazi bağışlamaktır.
Vakıf, nemelazımcılık zihniyetini terk edip, bana lazım düşüncesini prensip
edinen kimselerin fikrî, fiilî ve malî
cömertlik örnekleridir. Değerli milletvekilleri, bilhassa, Fatih
Sultan Mehmet'in İstanbul'la ilgili bir vakıfnamesini okuyacağım. "Fatih
Sultan Mehmet'in Tababetle İlgili Vakfiyesi: Benki İstanbul Fatihi abdiaciz
Fatih Sultan Mehmet bizzatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın
aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde kain ve malum-ul hudut olan 136 bap
dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şöyle ki; bu
gayri menkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer
kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde
kireç ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları
gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki
yövmiye 20'şer akçe alsınlar, ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı
tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki ayın belli günlerinde İstanbul'a
çıkalar bilaistisna her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar;
var ise şifası ya da mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir
karşılık beklemeksizin Darülacazeye kaldırıp salah buldurulalar.” Şimdi, vakfiyenin tam bu kısmı Ecevit
hükümetini ilgilendiren bir husus, hakikaten. "Maazallah herhangi bir gıda
maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100
silah ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurtada veya
yavruda olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki, zinhar hastalarımızı
gıdasız bırakmayalar." Bu hükümet, bu milleti, daha ziyade yokluktan
verem hastalığına bıraktığı için, hakikaten, böyle insanlar şimdi lazım. Böyle
100-250 kişi olsa da, evine et alamayan kişilere, dağdan vurdukları eti yenen
hayvanları getireler. Fatih Sultan Mehmet, bundan çok önceleri şimdiki bu
durumu görerek, bilerek, vakfiyenamesini, tam bugünü de içine alacak şekilde
yazmış. "Ayrıca külliyemde bina ve inşa
eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın harimleri ve medine-i İstanbul
fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri
gelmeyüp yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar
içerisinde evlerine götürüle." Değerli milletvekilleri, hakikaten,
vakıflar çok mühim; ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Vakıflar
Bankası, kaynaklarının büyük bir kısmını, esas gayesi olan vakıf
müesseselerinin devamı için kullanması lazım gelirken, geçmişte -belki şimdi de
aynen devam ediyordur- belli bir partinin seçilemeyen milletvekillerine kredi
kaynağı olarak kullandırılmıştır. "Maya" diye çıkan dergiye baktığımızda,
hakikaten, o bankanın kaynakları nasıl hortumlanmış; insanların yüreklerini
sızlatıyor. Halbuki, o Vakıflar Genel Müdürlüğünün yüzde 90'a yakın veya yüzde
60'ın üzerindeki hissesi olan Vakıflar Bankası kaynakları, buralarda
kullanılmış olsa, ecdat yadigârı bu eserler bu şekliyle kalmaz düşüncesiyle,
yine de, Vakıflar Genel Müdürü ve teşkilatına, Meteoroloji Genel Müdürü ve
teşkilatına bu bütçenin hayırlı olması düşüncesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın. Doğru Yol Partisi bakın süreyi hiç aşmadı,
görüyorsunuz! Söz sırası, ANAP Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Şamil Ayrım'da. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ŞAMİL AYRIM (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı ve Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisinin
görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle belirtmek isterim ki, denizcilik
sektörünün en büyük özelliği, uluslararası rekabete açık liberal bir sektör
olmasıdır. Ülkelerin denizlerdeki hak ve menfaatlarının giderek genişlemesi,
tüm ulusları, denizlerdeki çıkarlarını korumaya yönlendirmiş ve denizi, rantabl
kullanan ülkeler, dünya ticaretine hâkim olmuşlardır. Başka bir deyişle,
denizcilik pazarından pay alabilmek, ancak, uluslararası rekabetle
gerçekleştirilebilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
denizcilik sektörünün yukarıda belirttiğim özellikleri gözönünde
bulundurulduğunda, ülkemizin konumu çok büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki:
Ülkemizin konumuna dünya coğrafyası ve ticaret yolları açısından baktığımızda,
doğu ülkelerinden Avrupa'ya gönderilen malların veya Avrupa'dan doğu ülkelerine
gönderilen malların ticaret yollarının kesiştiği bir bölgede olduğumuz
görülmektedir. Bilindiği üzere, boru hatlarıyla İskenderun Körfezine götürülen
Irak petrolü, Körfez Harbine kadar, dünya pazarına, ülkemiz üzerinden deniz
yoluyla gönderilmiştir. İleride Bakü-Ceyhan petrol boru hatları açıldığında,
İskenderun Körfezi, Türk cumhuriyetlerinde üretilen petrolün, dünya pazarlarına
deniz yoluyla gönderildiği en önemli merkezlerden biri haline gelecektir. Dünya denizcilik sektörü için çok büyük
önem arz eden ülkemizin bu konumuna karşılık, ulusal denizcilik sektörümüz
acaba yeteri kadar gelişmiş midir? Değerli arkadaşlarım, buna olumlu cevap
vermek mümkün değildir. Dünya limanları arasında taşınan yük, 5 milyar ton
civarındadır; bu yükün navlun değeri 300 milyar dolardır. Ülkemizin, maalesef,
bu navlundan aldığı pay yüzde 1'ler civarındadır. Ülkemiz için, 2000 yılında,
86 milyon tonu ithalat, 32 milyon tonu ihracat olmak üzere, 118 milyon ton
dışticaret taşıması yapılmıştır. İhracat taşımalarında Türk bayraklı gemilerin
payı yüzde 26,4; ithalat taşımalarında ise yüzde 32 olmuştur. Evet, bu dönemde
yabancı gemilere ödenen navlun miktarı 2,5 milyar dolardır. Denizcilik sektörü, önem veren ülkelere
çok büyük imkânlar tanımaktadır. Bu konuda fazla detaya girmeyerek, komşumuz
Yunanistan'ı örnek almamız yeterli olacaktır. Yunan ticaret filosu, 151 milyon
dwt'lik 3 548 gemiyle dünya deniz ticaret filosunun yüzde 17'sini
oluşturmaktadır; Avrupa Birliği içerisindeki payı yüzde 34'lerdedir; ama,
maalesef, ülkemiz, 8,5 milyon dwt'lik bir filo tonajıyla 18 inci sıradadır ve
dünya sıralamasında taşımacılıktan aldığı pay da 3 milyar dolardır. Dünya
limanlarında yaklaşık 10 milyar ton yük elleşlenmesine karşılık, ülkemiz
limanlarında 186 milyon ton yük elleşlenmiştir. Evet, bütün bunlar,
Türkiye'nin, maalesef, arzuladığımız düzeyde bir denizci ülke haline
gelmediğini göstermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
denizcilik sektörünün önemli bir bölümünü de gemi inşa, bakım, onarım ve gemi
söküm sanayii oluşturmaktadır. Gemi inşa sanayii, döviz getirmesi, yabancı
sermayenin özendirilmesi, yan sanayiin geliştirilmesi, teknoloji transferinin
teşvik edilmesi, ülkemizin deniz ticaret filosunu ve savunma sanayiini
güçlendirmesi ve istihdam sağlaması gibi hayatî öneme haiz, mutlaka geliştirilmesi
gereken sektörlerimizden biridir. Kamuya ait 2 tersanenin özelleştirilme
kapsamında bulunması ve yine, kamuya ait 2 tersanenin Marmara depreminden sonra
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine devredilmesi, Türk özel sektör
tersanelerinin önemini daha da artırmıştır. Evet, bugün, ülkemizdeki gemi inşa
sanayii sektörünün temsilcisi özel sektör tersaneleridir; ancak, bu arada,
belirtmek isterim ki, kamuya ait tersanelerimizin ve özelleştirme kapsamında
bulunan kamu kuruluşlarının bu durumlarının, çok ciddî olarak, bir kere daha
gözden geçirilmesinde fayda mülahaza etmekteyiz. Ekonomik krizin en ağır döneminde, Tuzla
bölgesinde, ardı ardına gemilerin denize indirilmesinin, sektörün ve
dolayısıyla Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün göstergesi olduğu
unutulmamalıdır. 600 000 dwt/yıl yeni inşa, 7,5 milyon dwt bakım onarım
kapasitesine sahip özel sektör tersaneleri, tam kapasiteyle çalıştığı takdirde,
2,5 milyar dolar döviz getirebilecektir. Bu dönemde, tam kapasiteyle çalışması
durumunda, dolaysız olarak 10 000, dolaylı olarak da yaklaşık 70 000 civarında
insanımıza istihdam sağlayacaktır; ancak, maalesef, bulunduğumuz şartlarda,
tersanelerimiz yüzde 20 kapasitenin altında çalışmaktadır. Bugün, özel sektör tersanelerinde 12 adet
ihraç maksatlı gemi inşa halindedir. Sektörün en önemli sorunu finans sorunudur
ve çok acil çözülmesi gereken sorunlardan bir tanesi -Sayın Bakanım, sizler de
çok yakından biliyorsunuz- 31 Aralık 2001 tarihinde, şu anda inşası devam eden
gemilerle ilgili teşvik tedbirlerinin sona ereceği konusudur. Hiç olmazsa, bu
gemilerinin inşasını bitirinceye kadar, 2002 yılında da bu teşviklerin devam
etmesi, sektör için son derece önem arz etmektedir; çünkü, bu gemilerin birçoğu
ihraç maksatlı gemilerdir. Emek yoğun bir sektör olan gemi inşa
sektörümüz, diğer ülkelerle rekabet edebilecek potansiyele sahiptir. Bu
potansiyelin ekonomiye katkısını sağlamak amacıyla, tersanelerimizin daha
verimli ve ekonomik çalışmalarına imkân tanıyacak, modernizasyon ve tevsileri
için gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır. Gemi inşa sanayimizin
canlanması için, mutlaka, orta ve uzun vadeli, uygun şartlarda kredi sağlanması
gerekmektedir. Böylece, filomuzun gençleşmesi sağlanacaktır. Ayrıca, yeni inşa
için, teminat verme sorununa çözüm bulunduğunda, ihraç edeceğimiz gemi
sayısında büyük artış olacaktır. Ülkemizin dünya coğrafyasındaki konumu
dolayısıyla, karasularımızdaki uluslararası deniz trafiği gün geçtikçe artmakta
ve yoğunlaşmaktadır. Taşınan yüklerin cinsleri içindeki tehlikeli maddelerin
miktarı artarken, diğer taraftan da büyük partiler halinde taşınmaları sonucu
doğurdukları tehlike o oranda artmaktadır. Türk boğazlarıyla ilgili olarak
Uluslararası Denizcilik Teşkilatında sürdürülen çalışmalardan elde edilen
sonuçlar, sanki Türk boğazlarını tehlikeli yük taşıyan tankerlerin kullanımına
daha fazla imkân tanır hale getirmiştir. Şöyle ki, biz makro seviyede
politikalarımızla, tehlikeli yük taşıyan bu tür tankerlerin boğazlarımızdan
geçmesini azaltmak isterken, fiilî uygulamada tersi olmuş ve Türk boğazlarından
geçen tanker ve taşıdıkları yük miktarında her geçen gün azalma yerine artma
olmuştur. Geçen yıl da belirttiğim gibi bu fiilî duruma mani olabilmek için,
mutlaka küçük tonajlı gemilere ve tehlikeli yük taşımayan gemilere geçiş
önceliğinin verilmesinin etkili olacağı kanaatindeyim. Türk boğazları her an bir felaketin
oluşumuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Türk boğazlarında seyreden gemilerin
güvenli geçişlerini ve çevrenin güvenliğini sağlamak için gerekli hukukî,
teknik ve organizasyon yapılanmalarını kapsayan çalışmalara hız verilmesini
memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Boğazlar bölgesindeki deniz trafiğinin
izlenmesi, düzenlenmesi, yönlendirilmesiyle kayıt ve denetim altına alınması
dolayısıyla seyir emniyetinin artırılmasını amaçlayan Gemi Trafik Yönetim ve
Bilgi Sistemi Projesi süratle tamamlanmalıdır; ancak, Sayın Bakanım, bu
projenin gecikmemesini temin etmemiz lazım, elinizdeki bütçenin büyük bir
miktarını, yüzde 54'ünü yatırım olarak buraya aktarmanıza rağmen, maalesef,
görünen o ki, bu projede gecikme olacak diye düşünüyorum. Boğazlarımızdan geçen ve bilhassa büyük
boyutlu tehlikeli yük taşıyan tankerlerle ilgili standartlar ve şartlar,
dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi belirlenmeli ve acilen uygulamaya
konulmalıdır. Bugünkü durumuyla limanlarımız, gerek
kapasite ve teknik yeterlilik gerekse mevzuat nedeniyle yetersiz kalmaktadır.
Mevcut limanların tevsii ve yeni limanların yapılması için gerekli yerlerin
tespiti bir bütün olarak ele alınmalı, ülke bazında bir liman planlanması
ortaya çıkarılmalıdır. Deniz turizmine yönelik gerekli altyapı ve
eksiklikleri ve bürokratik karmaşa giderilmeli ve bu sektörden yeteri kadar
faydalanılmalıdır. Avrupa'da sayılı imkân ve kabiliyete sahip
balıkçılık filomuz, açık deniz balıkçılığına yönelik teşvik edilmelidir. Denizcilik sektöründe eğitilmiş insana
olan ihtiyaç çok fazladır. Eğitim faaliyetleri bir bütünlük içinde planlanıp
koordineli bir şekilde yürütülmelidir. En önemlisi, Müsteşarlığımızın merkez ve
taşra teşkilatında, denizcilik eğitimi almış, yükseköğrenim görmüş personele
daha fazla yer verilmelidir. Değerli milletvekilleri, denizcilik
sektörünün en önemli sorunlarından biri de yönetim yapısındaki dağınıklık ve
hantallığın, zaten sıkıntı içinde olan sektörü daha da frenlemesidir. Ülke gündemine getirdiğimiz çözüm için
yeniden yapılanma programının hayata geçmesiyle, dinamik, verimli ve süratli
bir yönetim yapısı tesis edilecek ve böylece, denizcilik sektörünün
sorunlarının çözümü yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır. Sayın Bakanım, benim şahsî görüşüm,
önceden beri, ülkemizde, denizcilik sektöründe bir denizcilik bakanlığının
kurulmasından yanadır. Ben de sizinle aynı şekilde düşünüyorum, bu benim şahsî
görüşüm. Ben, bu arada, Sayın Bakanıma ve değerli
Müsteşarlık ekibine de teşekkür ediyorum. Gerçekten, Varyag uçak gemisinin
Boğazlardan geçişinde çok hassas ve disiplinli çalışılarak kazaya sebebiyet
verilmemiştir. Ben, emeği geçen herkese candan teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
denizin fırtınasını değil, tatlı esen meltemini hissetmek istiyorsak,
denizcilik sektörünü düzenlemek, teşvik etmek, desteklemek gerekir. Anavatan
Partisi olarak, denizcilik sektörümüzün yaşadığı sıkıntıların çözümünü
Türkiye'nin gelişmesinin, kalkınmasının temel şartlarından biri olarak
görüyoruz. Denizciliğimizin geliştirilmesi, ülke ekonomisine katkısının
artırılması yönündeki tüm girişimlere destek vereceğimizi bir kez daha ifade
ederken, bütçenin, Denizcilik Müsteşarlığına ve ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum. Şimdi de, müsaade ederseniz, Devlet
Planlama Teşkilatıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeye çalışacağım. Değerli milletvekilleri, yaşamakta
olduğumuz büyük ekonomik krize rağmen şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye,
kuruluş dönemindeki bütün imkânsızlıklara ve geçmiş 78 yılda yaşanan bütün
olumsuzluklara rağmen, her alanda büyük bir atılım ve kalkınma
gerçekleştirebilmiştir. Cumhuriyetimizin de kurulduğu 20 nci Yüzyılın en ayırt
edici olaylarından biri, imparatorlukların dağılması ve ulus devletlerin ortaya
çıkmasıdır. Ulus devletlerinin kökleşebilmesi ve topyekûn kalkınmanın
gerçekleştirilebilmesi için en önemli araçlardan birisi planlı kalkınmadır.
Planlı kalkınma, siyasal sistemleri ne olursa olsun, 20 nci Yüzyılda pek çok
ülke tarafından uygulanmış ve başarılı olunmuştur. Türkiye'de planlı kalkınma çabalarının ilk
örnekleri, 1930'lardaki sanayi programlarıdır. 1950'li yıllar, bütün dünyada
olduğu gibi, Türkiye'de de altyapı yatırım plan ve projelerinin öncelikli
olduğu yıllardır. Bu dönemde, kamu yatırımlarının önceki döneme göre kat kat
büyümesi, bütün kalkınma faaliyetlerinin belli bir plan ve koordinasyon
içerisinde yürütülmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaca binaen
kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, 1960-1980 yılları arasında, o dönemde
geçerli olan karma ekonomi zemininde büyük bir başarıyla kurumsallaşmış ve
topyekûn kalkınmayı hayata geçirmiştir. Bu dönemde, ekonomik büyüme hızla,
sürekli yüksek olmuş, yatırımlar artmış, toplam yatırımlar içerisinde imalat
sanayiinin payı büyümüş, madencilik, sanayi, enerji, sulama projelerinde büyük
atılım kaydedilmiştir. Değerli milletvekilleri, 1980'li yıllarda,
öncelikle ekonomik alanda, dünya ölçeğinde büyük değişmeler yaşanmış, rekabete
dayalı serbest piyasa ekonomisi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde, Anavatan
Partisinin iktidara gelmesiyle, Türkiye, dünya şartlarını kavrama ve gereğini
yapma konusunda yeniden büyük bir ivme kazanmıştır. Anavatan Partisinin
dünyadaki gelişmeleri kavrayan, özümseyen ve Türkiye'yi bu gelişmelerin takipçisi
değil öncüsü durumuna getirmeye çalışan vizyonu sayesinde, 1980'li yıllar,
Türkiye için yeni ve öncekilerden çok daha büyük bir atılım dönemi olmuştur. Bu dönemde, devletin bütün kurumları gibi
Devlet Planlama Teşkilatının da Türkiye'nin kalkınmasındaki rolü değişmiştir.
Serbest piyasa ekonomisinin temel ilkesi ve esasen Anavatan Partisi olarak
bizim de bu konudaki nihai amacımız, devletin ekonomik faaliyet alanından
tamamen çekilmesidir. Bu noktada, devletin ekonomiye müdahalesinin önemli
araçlarından birisi olan Devlet Planlama Teşkilatına, bugün, devletin ekonomik
faaliyetlerden tamamen çekilmesi yönünde çok önemli ve stratejik görevler
düşmektedir. İletişimin ve dolayısıyla etkileşimin çok
büyük hız kazandığı günümüzde, dünyadaki gelişmelerden küçücük bir sapma,
telafisi zor gecikmelere yol açmaktadır. Türkiye, 1990'lı yıllarda dünyada
yaşanan gelişmeleri yeterince izleyememiş, dünya ekonomik ve siyasal sisteminin
zorlamalarına ve Anavatan Partisinin 1980'li yıllarda oluşturduğu sağlam zemine
rağmen, doğru yönde yeterince kararlı ve cesur davranamamıştır. Bu durum,
bugün, hantal bir devlet yapısı ve çok kısa aralıklarla yaşanan ekonomik ve
siyasî sıkıntılar şeklinde önümüze çıkmaktadır. Sorunların çözümü, her geçen gün daha
aciliyet kazanmaktadır. Kapsamlı bir yeniden yapılanma programıyla, devletin
daha etkin hale gelmesini sağlamalıyız. Devlet, artık, ekonomik alanda faaliyet
göstermek değil, bu faaliyetleri kolaylaştırmak, özel girişimin önünü açmak,
ona sağlam ve güvenilir bir zemin oluşturmak durumundadır. Devlet Planlama Teşkilatı da sahip olduğu
uzmanlık ve tecrübeyi, etkin bir istişarî kurum olarak, bu yönde kullanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin, Devlet
Planlama Teşkilatına, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, yaklaşan
Ramazan Bayramınızı ve yeni yılınızı en iyi dileklerle kutluyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayrım. Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına ikinci
konuşmayı yapmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (Mardin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve
Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini ve
şahsî görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
evvel Yüce Heyete saygılar sunarım. Ayrıca, televizyonları başında bizleri
izleyen değerli vatandaşların Ramazanlarını tebrik eder, yakında gelecek olan
bayramlarını ve yeni yıllarını kutlarım. Değerli arkadaşlarım, bu güzide iki
kuruluşumuzun bütçeleri tetkik buyurulduğunda, gerçekten ifa ettikleri
görevlerle mütenasip olmayan bütçeler olduğu görülmektedir. Çok mütevazı olan
bu bütçelerle, bu iki güzide kuruluşumuzun, en iyi şekilde bu bütçelerini
değerlendireceklerine ve başarı sağlayacaklarına inancım tamdır. Ben, bu
duygularla, bu iki güzide kuruluşumuzun bütçeleri üzerine Grubumun görüşlerini
ifade etmeye çalışacağım. 10 Şubat 1937 tarihinde kurulan,
Başbakanlığa bağlı genel bütçeli bir kuruluşumuz olan Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, merkez teşkilatı ve yurt sathına dağılmış 23 bölge müdürlüğü ile
bölge müdürlükleri bünyesinde toplanan büyük klima istasyon müdürlükleri ve
küçük klima istasyon memurluklarından oluşmaktadır. Bilindiği üzere meteoroloji, yerküre
atmosferinde oluşan hava olaylarının gözlenmesini bu olayların oluşumu ve
değişimini nedenleriyle ele alarak, yaşadığımız çevre ve tabiî kaynaklar
açısından etkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsanoğlu, tarihi
boyunca, tüm yaşam ve gelişme
hususundaki planların uygulanmasında meteorolojik bilgiye ihtiyaç duymuştur. Bu
sebeple, insanlığın ulaştığı gelişme düzeyine bağlı olarak, zaman içerisinde,
önce klimatolojik, sonra atmosferik ve çevresel gözlemlerin yapılması gereği
ortaya çıkmıştır. Türkiye geneline yayılmış bulunan
meteoroloji gözlem şebekeleri, 24 saat boyunca ve değişik zamanlarda yaptıkları
gözlemleri, en hızlı iletişim sistemleriyle Ankara'daki merkeze iletmekte,
burada da, yurt dışı merkezlerden ulaşan yüzey ve yüksek atmosfer verileri
gelişmiş bilgisayarlarla değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmeler, hem
klimatolojik hem de hava ve deniz tahminleri amacıyla yapılmaktadır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
görev alanları, meteoroloji istasyonlarının açılması, çalıştırılması, gözlem ve
çeşitli sektörler için hava ve deniz tahminleri yapılmasından meydan
meteoroloji hizmetlerine, meteorolojik ve klimatolojik araştırmalar yapmaktan
milletlerarası kuruluşlarla işbirliği yapmaya kadar çok geniş bir alana
yayılmaktadır. Meteoroloji, başta ulaştırma, tarım ve millî savunma olmak
üzere, şehircilik, turizm, enerji, ormancılık ve çevre gibi çok değişik
sektörlere hizmet vermekle, millî ekonomiye ve ülke savunmasına büyük hizmet
vermektedir. Denizlerimize ait hava tahmin raporlarının
kullanıcılara daha iyi ulaştırılması için, deniz yayınları, yeni bir
uygulamayla, Türk Telekom İstanbul Radyosu vasıtasıyla yayımlanmaya
başlamıştır. Bu sayede, iç denizlerimize ve uluslararası sulardaki bütün gemilere
ulaşma imkânı doğmuştur. Çiftçilerimize aylık ve onbeş günlük yağış
raporları ve harita hazırlanarak ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmekle,
tarım sektörüne büyük hizmet götürmektedir. Kurulan uydu ve yer alıcı sistemleri
sayesinde, hava seyrüseferleri daha emniyetli yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
zamanlarda, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü daha çok önem arz etmektedir;
özellikle 1990'lı yıllarla birlikte, iklim değişikliği, atmosferin korunması,
çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi gibi, Birleşmiş Milletlerin gündeminde
önemli yer tutan küresel değişim konularına, millî ve milletlerarası düzeyde
etkin olarak etkide bulunmaktadır. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın
olumsuz etkileri, nüfus artışı ve şehirleşmeyle birlikte daha büyük
olumsuzluklar husule getirmektedir. Bütün bu olumsuzluklara bağlı olarak,
enerji, gıda ve su kaynaklarındaki talep artışları, başta tarım ve su
kaynakları olmak üzere, sektörlere verilecek hizmetlerin önemini artırmakta ve
Meteorolojiye yeni görev ve sorumluluklar yüklenmektedir. Sayın milletvekilleri, netice itibariyle,
gelişen teknolojiye ayak uydurmak ve gün geçtikçe artan ihtiyaçlara cevap
verebilmek için, bu güzide kuruluşumuza daha çok imkân tanınmalıdır diye
düşünüyorum. Ayrılmış bulunan ödeneğin büyük bir kısmı zaten kurumiçi
dönersermayeden karşılanmaktadır. İmkânlar ölçüsünde ayrılmış bulunan ödeneğin
yetersizliğini burada vurgulamak isterim. Buna rağmen, bu mütevazı bütçenin en
iyi şekilde değerlendirileceğine inancım tamdır. Sayın milletvekilleri, şimdi de Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde kısaca görüşlerimi ifade etmeye
çalışacağım. Değerli milletvekilleri, insanoğlunun toplu olarak yaşamaya
başlamasıyla ortaya koyduğu yüce değerlerden birisi de yardımlaşma ve dayanışma
duygusudur. Bu duygunun sonucu olarak, ilk çağlardan beri, sayısız ölmez
eserler vakıf yoluyla insanlığa kazandırılmıştır. Vakıf, ferdin taşınır ve
taşınmaz malını, hayır duygusu ve insanlık sevgisiyle şahsî mülkiyetinden
çıkarıp kamu yararına tahsis etmesi şeklinde tarif edilir. Bilindiği üzere,
vakıflar, tarihimizin derinliklerinden gelen ve atalarımızla aramızdaki en
sağlıklı köprüleri oluşturan, tabiri caizse, ecdat yadigârı kurumlarımızdır.
Ülkemizin 900 yıllık tarihinde vakıflar çok önemli sosyokültürel ve ekonomik
fonksiyon ifa etmişlerdir. Sosyal hayatın değişik alanlarında hizmet vermekle
kalmamış, meydana getirdikleri birçok eserle yurdun her köşesinde yükselen ve
sayıları onbinlere ulaşan eserlerle ülkemizin kültür ve sanatında çok büyük hizmetlerde
bulunmuşlardır. Toplumumuzun en eski ekonomik, sosyal ve
hukukî kurumu olan vakıflar, geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar arasında
yardımlaşma ve sosyal dayanışmayı sağlamaktadır. Selçuklu ve Osmanlı devlet
düzeninde, devletin temel görevleri dışında, sosyal ve kültürel hizmetleri ile
hayır işleri ve eğitim tesisleri, medrese, han, kervansaray, bedesten, arasta,
köprü, su tesisleri gibi, bu özellikleri taşıyan altyapı niteliğindeki
hizmetlerin vakıflar aracılığıyla yürütülmekte olduğu bilinmektedir. Nitekim,
Anadolu'da, ilk olarak 1048 yılında kurulduğu kabul edilen vakıflar sayesinde
sayısız tarihi eserlerin yapıldığı ve korunduğu bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır. Medenî Kanuna göre kurulmuş bulunan,
eğitim, kültür, sağlık ve benzeri konularda faaliyet sürdüren vakıflar, ülke
ekonomisine ve sosyal hayatımıza olumlu katkılar sağlamıştır. Değerli milletvekilleri, 1924 yılında 424
sayılı Kanunla Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması üzerine, kurumun
yürüttüğü görevlerden dinî hizmetler Diyanet İşleri Başkanlığına, diğer
hizmetler ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. 1935 yılına kadar,
vakıflar, bu mevzuata göre idare edilmiştir; ancak, 5 Haziran 1935 tarihinde
2762 sayılı Kanunun Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, Vakıflar
Genel Müdürlüğüne, mazbut vakıfları yönetme, mülhak ve yeni vakıflarla cemaat
ve esnaf vakıflarını devlet adına teftiş ve denetleme görevi verilmiştir. 27 Haziran 1956 tarihinde yayımlanan 6760
sayılı Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı Hakkında Kanunla taşrada
müdürlükler oluşturulmuştur. 1984 yılında yürürlüğe giren 227 sayılı Vakıflar
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle,
Genel Müdürlüğün mevcut yapısı ve statüsü belirlenmiştir. 6760 sayılı Kanunu değiştiren 3651 sayılı
Kanunun ek 2 nci maddesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğüne ticarî, ziraî, turizm,
sağlık, eğitim alanlarında işletmeler ve şirketler kurma, kurulmuş ve kurulacak
şirketlere katılma yetkisi verilmiştir. Osmanlı döneminde Vakıf Paraları
Nemalandırma Müdürlüğü kurulmuş, 1913 yılında Evkaf Bankası Kanunu çıkarılmış,
Balkan Savaşı nedeniyle kanun yürürlüğe girememiş; 1954 yılına kadar Vakıf
Paraları Nemalandırma Müdürlüğü olarak halka borç para veren sandık, 1954
yılında bankaya dönüştürülmüştür. Bugün, 343 trilyon liralık sermayesiyle
ekonomimize büyük katkısı olan, yüzde 25'i Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait
Türkiye Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en büyük iştiraki
olmuştur... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen toparlar
mısınız efendim. SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Toparlayacağım
Sayın Başkan. Vakıflar Genel Müdürlüğü, görev alanına
giren ve yok olmaya mahkûm olmuş tarihî eserlerimizi, ödenek harcamadan,
yap-işlet-devret modeliyle -kira karşılığı- kervansaraylarımıza yeniden
hayatiyet kazandırmak için çalışmalar yapmaktadır. Örnek vermek gerekirse,
Antalya-Alara ve Nevşehir-Saruhan bunun birer örneğidir. Vakıflar Genel Müdürlüğünce, bundan önceki
yıllarda tamamlanan ve hizmete giren eserlerin yanı sıra, onarımı devam eden
181 adet eski eser, inşaatı devam eden 18 adet öğrenci yurdu, 1 adet işhanı ve
5 adet ilköğretim okulu olmak üzere 205 proje üzerinde çalışılmaktadır. Hizmet
alanı bu kadar geniş olan bu kuruluşumuza ayrılan ödeneğin yetersiz olduğunu
biliyoruz. Kendi imkânlarıyla ayakta kalan Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bundan
sonra büyük imkânlar sağlamak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, protokollerle,
başka kuruluşlara onarım yapmakla ecdat yadigârı tarihî eserlerimizi korumamız
ve kurtarmamız mümkün değildir. Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlilerinin
çalışmalarını takdir ve şükranla karşılıyor, özverili çalışmalardan ötürü
kendilerini tebrik ediyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarıma muhtaç
olan medrese ve müzelerin Kültür Bakanlığına tahsisleri, yerinde bir karardır.
Bu nevi çalışmaların yaygınlaştırılması gerekmektedir ve bu nevi çalışmaların
da, daha çok, Kültür Bakanlığı ile vakıflar arasındaki müşterek çalışmayla
yaygınlaştırılacağı kanaatini taşımaktayım. Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak,
finansmanı Avusturya Bilimler Akademisi tarafından karşılanmak üzere Vakıflar
Genel Müdürlüğüyle birlikte, 2001 yılında yapılan protokol gereği, Selçuk'ta 12
adet vakıf eserin kültür ve turizm amaçlı olarak restorasyonlarının yapılması
için uygulamaya başlanmış olması memnuniyet vericidir. Bu örneklerin
çoğaltılması en büyük temennimizdir. Vakıfların Genel Müdürlüğünün amaçlarından
biri de, bu topraklar üzerinde bulunan eşsiz kültür yapılarını korumak, onarmak
ve birer kültür mirası olarak geleceğe intikalini sağlamaktır. Ülkemizin nadide
olan bu kültür varlıklarının toplam sayısı 9 289'dur. Vakıflar taşınmaz mallar
kütüklerinde kayıtlı halen 13 457 adedi hayrat, 40 612 adedi akar olmak üzere
toplam 54 069 adet taşınmaz bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün ülke
genelinde başlattığı tapu taramalarıyla bu sayı gittikçe artmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğü, bilindiği üzere, gelirinin tamamını özkaynaklarından
sağlamaktadır. 2002 yılı bütçesindeki
37 trilyon 80 milyar liradan sadece 80 milyar lirası genel bütçeden
karşılanmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelebi, süreniz bitti
efendim; teşekkür ederim. Verdiğim eksüreler bitti. Bütün arkadaşlara aynı seviyede eksüre
veriyoruz. SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, Saadet Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu adına, Devlet
Planlama Teşkilatı hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, konuşmamın başında söylemek
istiyorum ki -ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylemiştim- Sayın Devlet
Planlama Teşkilatının, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına bilhassa ek olarak
göndermiş olduğu özel ihtisas komisyonu raporları, gerçekten, bizi, her konuda
oldukça aydınlatmıştır ve görüşlerimizin açılmasına faydalı olmuştur. Yalnız,
Plan ve Bütçe Komisyonunda da dedim, orada bulunan birtakım tabloların biraz
eski, birkaç yıl öncesine, yani, çoğunun 1993-1994 yıllarına tabi olması ise,
güncelleşme açısından bir problem yaratıyor. Bu tabloların güncelleştirilmesi
ve bundan sonra her yıl güncelleştirilme yapılmasının faydalı olacağını
düşünüyorum. Eğer, öyle bir çalışmayı devam ettirirlerse, kendilerine her zaman
teşekkür ederiz. Şimdi, burada, ben, Devlet Planlama Teşkilatının
gönderdiği kitaplardan bir tanesi hakkında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas
Komisyonu raporunun Yoksullukla Mücadele Alt Komisyonu raporunun bazı
bölümlerini okuyup sizlerle tartışmak istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatı raporuna göre,
kişi başına tüketilen kalori düzeyine bağlı "mutlak yoksulluk" önemli
bir göstergedir. Dünya Bankasının 1990 yılındaki bir çalışmasına göre, bir
insanın hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı, 2 400
kilo/kalori hesaplamasına dayanmaktadır. Günlük geliri 2 400 kilo/kalori
besinden almaya yetmeyenler, mutlak yoksul olarak tanımlanmıştır. Mutlak
yoksulluk sınırı, az gelişmiş ülkelerde kişi başına 1 dolar, Latin Amerika'da 2
dolar, Türkiye ve doğu bloğunda ise 4 dolar olarak kabul edilmiştir. Yalnız,
Dünya Bankasının "Türkiye'nin ekonomik raporu" adlı bir çalışmasında
bu değer, 1994 yılı için 1,25 dolar olarak alınmıştır. Yalnız, FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Teşkilatı) ve Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatı, Dünya
Bankasınca saptanmış olan mutlak yoksulluk kriterini esas olarak, yoksulluğun
yoğunluğunu ölçmek amacıyla yeni bir tanım geliştirmiştir. Bu kritere göre, bir
insan, gelirinin tamamını harcadığı halde mutlak yoksulluk kriterine esas
alınan miktarın yalnızca yüzde 80'ini karşılayabiliyorsa, "ultra
yoksul" olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatının belirttiğine
göre, ultra yoksulların, yoksulluk durumlarının beş yıldan fazla sürmesi
halinde, onların durumlarının düzeltilmesinin olanaksız olduğu savunularak, bu
kategoridekiler "kronik yoksul" olarak tanımlanmaktadır. Ultra
yoksulluk tanımının hemen hemen eşanlamlısı olarak Dünya Sağlık Teşkilatınca,
"olağanüstü yoksulluk" tanımı yapılmaktadır. Bu tanıma göre, 1995
yılı satın alma gücü paritesine göre, kişi başına yıllık 270 dolar altında
gelir alanlar olağanüstü yoksul olarak sınıflandırılmışlardır. Şimdi, bu değerlendirmeler ışığında şu
hesabı açıkyüreklilikle yapmak durumundayız: Yıllık 270 dolar, aylık 22,5 dolar
etmektedir. Bugünkü dolar kurunu 1 450 000 Türk Lirası alırsak, aylık, bu, 32
600 000 Türk Lirası eder. Yani, bir ayda, 32 600 000 lira bir insanın eline
para geçiyorsa, bu, mutlak yoksul kabul edilmektedir. Şimdi, ülkemizde, asgarî
ücreti 120 000 000 TL alırsak ve karı koca, 2 çocuktan müteşekkil 4 kişilik bir
ailede babadan başka çalışan yoksa, burada fert başına 30 000 000 TL düşer. O
halde, Türkiye'de, evine yalnızca asgarî ücret giren 4 kişilik bir ailenin her
bir ferdi mutlak yoksul sınıfına girmektedir ve yine, bu dünya teşkilatlarına
göre, dört beş yıl üst üste bu mutlak yoksullukta yaşayan insanların, artık,
sağlık durumlarının düzeltilmesi imkânsız olmaktadır. O zaman, ben size bir şey söyleyeceğim:
Şimdi, sürekli olarak, IMF'nin emirleriyle her gün kalkınma hızını azaltıp,
yüzde 85 TEFE'de enflasyonun olduğu bir ortamda, asgarî ücrete altı ayda bir
sadece yüzde 10 ile yüzde 12 arasında zam yapan bu hükümet döneminde, bu mutlak
yoksulluk sınırının sürekli devam ettiğini varsayarsak -olan olay budur- ve
hâlâ bugün yapılan görüşmelerde IMF'nin "Türkiye'de işten çıkacak 30 000
kişi yetmez, 100 000 kişiyi işten çıkarın, sürekli yeni işçi çıkarın"
dediği bu günümüzde, beş yıldan fazla aynen bu şekilde devam ederse, artık, bu
yoksul insanların sağlık durumlarının düzelme imkânı da ortadan kalkıyor. Ne
demek istiyorum; 28 Şubattan sonra kurulan bu Anasol-D ve Anasol-M hükümetleri,
bu sene 2002 yılında beşinci yılını dolduruyor; yani, haziran ayına kadar bu
hükümeti her ne şekilde olursa olsun bu Meclis düşürüp de yeni bir hükümet
kuramazsa, beş yıl sonra biz bile iktidara gelsek, sizin mutlak yoksul
yaptığınız bu insanları yoksulluktan kurtarmamız mümkün değildir; onun için,
sizin bir an önce iktidardan gitmeniz lazım, bu, Devlet Planlamanın verdiği
raporun yorumuna göre. Şimdi size bir şey daha söyleyeceğim: Yine
yapılan araştırmalara göre, Türkiye'de yoksullukla birlikte toplam hane
halkının yüzde 55'i yeterince beslenememektedir. Bu yüzde 55'lik grup kendi
içinde de ayrılmakta; Türkiye'de hane halkının yüzde 11'i oldukça yoksul, bunu
izleyen yüzde 20,7'si alt düzey yoksul, yüzde 12'si ise üst düzey yoksul olarak
kabul edilmektedir. Yine, UNTP'nin 1998 Türkiye İnsanî
Geliştirme Raporuna göre, Türkiye'de yaşayan nüfusun yarısı orta düzeyde insanî
gelişme gösteren illerde yaşamaktadır. Bu iller, genellikle iç kısımlarda,
Karadenizin kıyı kesimlerinde ve Güneydoğu Anadolu’da yer almaktadır. Nüfusun
yaklaşık yüzde 4,47'si gelişme gösteren illerdedir ve bunların tümü, Marmara
Bölgesindedir. Doğu Anadolu Bölgesindeki hiçbir il, gelişmişlik sınırında
değildir. Şimdi, burada, bunu niye söylüyorum; şu
anda, Türkiye'de bir başka araştırma yapılıyor, günlük harcama miktarını 1
dolar -ayda 31 dolar- olarak aldığımızda, yoksul kişi oranı yüzde 15'tir.
Günlük bu harcama miktarını Marmara Bölgesinde 1,1 dolara yükselttiğimiz zaman,
yoksul kişi oranı yüzde 7'ye düşüyor; ama, bunu, 0,9 dolara, yani, daha da alt
düzeye indirdiğimiz zaman, Güneydoğu Anadolu’da nüfusun yüzde 24'ü, Doğu
Anadolu’da yüzde 25'i yoksul sınıfındadır. Yani, her halükarda Türkiye'nin doğu
ve güneydoğu halkı, batı bölgelerine göre oldukça düşük durumdadırlar. O halde,
bu bölgelerde yatırım yaparak, buraları kalkındırmak zorundayız. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı diyor ki:
"Bizim 5 400 tane yatırımımız var. -doğrudur- bunların bitmesi için, çok
önemli bir meblağ gerekli, 100 katrilyon lira gerekiyor; bunu da şu anda
harcama durumumuz yok. 30 katrilyon lira para harcanmış, bu atıl duruyor. O
halde, bu projeleri bir eleyelim, en acil olanlarını ve ekonomik getirisi fazla
olanları bir an önce devreye sokalım” Biz, buna itiraz etmiyoruz; ama, sadece,
ekonomik durumu ele alırsak, sadece Batı Anadolu’daki projeleri inisiyatife
sokacak olursak, doğu ile batı arasındaki bu gelişmişlik farkını iyice
artırırız, bunu, iyice içinden çıkılmaz duruma getiririz. Bakın, şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı,
sadece şu bir yıl içerisinde İspir'deki, Çoruh üzerindeki 5 tane enerji
projesini, ekonomik değil diye devreden çıkardı; Erzurum'da doğalgaz çevrim
santralı vardı, ekonomik değil diye devreden çıkardı. Şimdi, siz, bütün bu
projeleri, ekonomik değil diye devreden çıkartacak olursanız, doğu ve güneydoğu
ile batı arasındaki farkı iyice açarsınız. Devlet Planlama Teşkilatı, bugün bir liste
dağıtmışlardı, odamda kaldı. Erzurum'da fert başına düşen gelir 1 300 dolar,
Türkiye ortalaması 3 300 dolar olduğu dönemde dahi... Şimdi, bunu niye söylemek
istiyorum, bu projeleri iyileştirirken, mutlaka ve mutlaka, Doğu Anadolu’daki
ve Güneydoğu Anadolu’daki projelerin sosyallik, yapılabilirlik durumunu ele
alalım; sadece, ekonomik değil, sosyal hedefi de göz önüne alalım. Devlet Planlama Teşkilatının DAP
hakkındaki görüşlerini de, burada öğrenmek istiyorum. DAP hakkında 5 ciltlik
bir kitap gelmiş, dağıttılar. Şuraya koysam, şu masanın üstüne kadar gelir.
İçini açıyorsun bakıyorsun, elle tutulur bir şey yok. Şimdi, Sayın Bakanlıktan
ricam, üniversitelerdeki bu proje raporlarını bırakıp da, ne zaman bunları
işlerliğe sokacağız; bunları ne zaman yürürlüğe sokacağız ve biz, bunları, ne
zaman -Doğu Anadolu'daki bu DAP Projesini- bir ciddî faaliyet alanına sokacağız
diye düşünüyorum. Bir de, Devlet Planlama Teşkilatının sayın
yetkililerine şunu söyleyeceğim: Bugün, odalarımıza bir kitap dağıttınız
"Türk Ekonomi Politikalarının Uygulamalarında Değişmeler" diye. Bu
kitabın bir yerinde, çok ilginç bir şey var; bir profesörün görüşü; ben, buna
çok katıldım, burada da hakikaten tartışmak istiyorum; çünkü, son bir yıl
içerisinde, Türkiye'de, faiz giderlerini azaltmak için, bilhassa, Sayın Kemal
Derviş döneminde, içborçlarımızı da, sadece döviz ve dövize endeksli hale
getirdik. Şu anda, Türkiye'deki içborcumuzun, sadece yüzde 16 civarındaki bir
kısmı Türk parasıyla kaldı, geriye kalan yüzde 32'si dövize bağlandı, yüzde
52'si de dövize endeksli borç oldu. Bu durum karşısında, Türkiye'de, enflasyon
da artık, tamamen dövize bağlı hale geldi. Şimdi, o Hocanın sorduğu soruyu, ben de
DPT'ye soruyorum: İçborçlardaki bu döviz yükünü, Türkiye'nin orta ve uzun
vadeli dengeleri kaldırabilir mi? Bu döviz borcunu, biz, hangi döviz
gelirimizle ödeyeceğiz? Yani, dışborcu bırakın, içborcu da dövize bağladık.
Şimdi, bütün içborcun çevrilmesini, sadece Hazine yetkililerine bırakacak
olursak, onlar da, biraz para bulma endişesiyle günübirlik hareket edecekleri
için, korkarım ki, bir müddet sonra, orta ve uzun vadede, Türkiye, bu döviz
borcundan dolayı tekrardan tıkanıklığa girecektir. Bunun aşılması için de,
Devlet Planlama Teşkilatının önemli çalışmalar yapması gerektiğini ve teşkilâta
önemli görevler düştüğünü belirtmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakikanızı
geçtiniz efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam, hemen
bırakıyorum. Netice olarak, ben, görüşlerimi
bitirirken, Sayın Bakana ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarına teşekkür
etmek istiyorum. Benim, bu sene, iki defa, İspir-Pazaryolu Barajına istediğim
250'şer milyar liralık ödeneği verdikleri için, Sayın Kenan Tanrıkulu'na ve
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarına ayrıca teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunarım. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Saadet Partisi Grubu adına, ikinci
konuşmayı yapmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzda
bulunuyorum; bu vesileyle, Saadet Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi
selamlıyor, saygılar sunuyorum. Ramazan vesilesiyle, insanlarımızın
ramazanını kutluyor, ayrıca, gelecek Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. 4
Aralık 2001 Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle de, burada, ülkemizde bulunan
tüm engelli vatandaşlarımızın daha kolay bir yaşam seviyesine ulaşmalarını
temenni ediyorum. Tabiî, özürlülerimize sahip çıkılması adına da, burada
talepte bulunuyorum. Medenî toplum demek, özürlülere sahip çıkmış toplum
demektir. Bu konuda da, sayın hükümetin yapacağı icraatları bekliyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, vakıflar, değişik medeniyetlerde, değişik toplumlarda, insanlığın
varoluşuyla birlikte var olmasına rağmen, bizim medeniyetimiz, bir vakıf
medeniyeti noktasında teşekkül etmiştir. Yani, şu anda, Türkiye'de, gerçekten,
medeniyetimizi simgeleyen eserlere baktığımız zaman, aşağı yukarı tamamı vakıf
eserleridir; çünkü, insanlarımız, kendi özel yaşamlarıyla ilgili -gerek
Selçuklularda gerek Osmanlılarda gerekse günümüzde- eserler ortaya koyarken,
toplumun kalıcılığını dikkate alarak, insanın fani olduğunu dikkate alarak,
özellikle Selçuklularda, kalıcı binaların, kamuya ait binaların veya vakıf
binalarının, yani topluma hizmet sunan binaların ve eserlerin, taş yapılar,
kalıcı yapılar halinde yapıldığını görüyoruz. Selçuklularda, sivil mimarinin kalıcı
olmadığını, yani, insanların, kendine ait binaları topraktan, toprak kerpiçten
veya ahşaptan yaptığını, hatta Osmanlılarda da bunun devam ettiğini görüyoruz.
Oysaki, kamuya hizmet verecek binaların, hanların, hamamların, camilerin,
medreselerin, şifahanelerin -yani hastanelerin- ve buna benzer binaların çok
kalıcı bir şekilde yapıldığını ve bunların çoğunun da bir vakıf eseri olduğunu
görüyoruz. Yani, şunu kısaca söyleyebiliriz ki, bizim
medeniyetimiz bir vakıf medeniyetidir. İnsanlarımız, vakfı o kadar benimsemiş
ki, gerçekten, insanlara faydalı olma ilkesinden, kendi inanç kimliğinin
kendisine sunduğu ilkelerden hareket ederek, insanlara faydalı olmanın, hayırlı
olmanın, faydalı bir insan olmak noktasına eşdeğer olduğunu düşünerek, elindeki
kaynakları, elindeki gayrimenkulleri ve diğer kaynakları, hatta kendi emeğini,
kendi zamanını, insanlara faydalı olmanın, ona vakfetmenin, ona tahsis etmenin
yolunu tutmuşlar. Oysaki, iktisadî alanda, yani, insanlar, iktisadî çalışmaları
içerisinde kendi ellerindeki kaynakları bir şirket bünyesinde veya işletme
bünyesinde şahsına ekonomik menfaat temin etmek için kullanmıştır. Aslında, burada, vakıf müesseseleriyle,
vakıflaşmayla ticarî müesseseler arasında gaye bakımından tam tersine bir
orantının olduğunu, tersine bir çizginin olduğunu görüyoruz; çünkü, iktisadî
kuruluşlarda, bir iktisadî değer elde etme, fayda elde etme, menfaat temin etme
veya imtiyaz temin etme amacı güdülürken ve eldeki kaynaklar, ona tahsis
edilirken, vakıf medeniyetinde, eldeki kaynaklar kendi bireysel menfaatı için
değil, toplumun menfaatı için tahsis edilmiştir. Burada, gerçekten, sosyal
devletin yapısına da çok büyük hizmet eden vakıfların günümüzde de yaşatılması
gerekir. Gerçekten, Türkiye'yi ağ gibi ören bir
vakıf medeniyetinin olduğuna şu anda tanık olmakla birlikte, maalesef,
günümüzde vakıflara karşı bir vurdumduymazlığın veya vakıf oluşumlarının önüne
birtakım engeller çıkarmanın, birtakım vakıf müesseselerini veya kurumlarını
başka kurumlara devretmenin, ne yazık ki, acı neticelerini görüyoruz. Bunun
için, bir vakıf medeniyeti olan bizim medeniyetimizi insanlara takdim ederken,
insanlara faydalı olacak vakıfların da, muhakkak, Türkiye'de ihya edilmesi ve
geliştirilmesi gerekir; çünkü, vakıflara baktığımız zaman, gerçekten,
ecdadımız, geçmişte insanlara faydalı olma adına değil, başka canlı formlarına
da, hayvanlara, kumrulara, kırlangıçlara, hatta ağaçlara karşı da fayda
üretmek, onların hayatlarını kolaylaştırmak için ellerindeki kaynakları
vakıflar halinde tesis ederek, vakıflar kurmuşlar, onlara hizmet etmişlerdir.
Tarihimizi karıştırdığımız zaman çok yüce bir erdem örneği olarak bunları
görürüz. Yani, burada güdülen amaç, elbette ki, bireysel menfaat değil,
insanlara faydalı olma amacı olması hasebiyle, geçmişte, ecdadımız, bu konuda
gerçekten çok güzel eserler ortaya koymuştur. Günümüzde de ülkemizde çok muazzam
vakıflar vardır ve bugün, vakıf müesseselerimiz, gerçekten, İnsanlarımıza, hele
şu günlerde; yani, ekonomik noktada da çok sıkıntı içinde olan toplumumuza,
insanımıza hizmet noktasında bir yarış halindedir. Bunların önünün açılmasının,
birtakım yasal mevzuatlarda bunları engelleyici birtakım olumsuz noktalar varsa
bunların da giderilmesinin lazım geldiğine inanıyorum. Vakıf medeniyeti çok önemli bir
medeniyettir. Yani, Batı'da izah edilen "insan, insanın kurdudur"
mantığına karşı "insan, insanın kardeşidir" mantığıyla hareket
ederek, ecdadımız, kendi kaynaklarını insanların faydasına tesis edebilmenin
erdemini göstermiştir, bugün de bunu yapmak zorundayız; ama, maalesef, vakıflarımıza
karşı son zamanlarda, özellikle 55 inci hükümetten sonra birtakım garip
tutumlara girildiğini görüyoruz. Son Medenî Kanun değişikliğinde, vakıflar,
gerçek ve tüzelkişiler tarafından herhangi bir gayenin tahakkuku için
vakfedilmiş mallar olarak tarif ediliyor. Yani, burada, bir amaca, belli malın,
belli kaynağın tahsis edilmesi olarak tanımlanırken; aslında, daha önceki
Medenî Kanunumuzun -şu anda yürürlükte
olan, ama değiştirilen- 70 ve 79 uncu maddelerinde bunlar zikredilmiş. Şu anda, dikkatimizi çeken, yeni Medenî
Kanunun 112 nci maddesinin "haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim
organı veya denetim makamının istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan
sonra vakfın örgütünü, yönetimini ve işleyişini değiştirebilir" hükmüyle,
vakıflar üzerinde, belki birtakım sıkıntılara sebebiyet verecek düzenleme
getirilmiştir. Oysaki, daha önceki Medenî Kanunun 79 uncu maddesi daha açık;
yani, vakıfların yönetiminin değiştirilmesi falan daha açık gündeme getirilmiş.
"Yetkili asliye mahkemesi, teftiş makamının tüzükte gösterilen sebeplere
dayanarak yapacağı müracaat üzerine duruşma yapar" deniliyordu; yani,
tüzükte aksi yoksa yeni bir düzenleme yapabilir. Yeni Medenî Kanunun 112
maddesinde, vakıflar üzerinde yok edici etki oluşturabilecek bir düzenleme
olduğunu, birtakım muğlak... Yani, haklı sebepler nedir; bunlar, tarafa ve
konuma göre değişecek sebeplerdir. "Haklı sebepler varsa mahkeme"
deniliyor. Hangi mahkemenin olduğu belirtilmemiş. "Vakfın yönetim organı
veya denetim makamının istemi üzerine" deniliyor. Hangi denetim makamının
istemi üzerine? Vakıfların denetim kurulunun mu, yoksa Vakıflar Genel Müdürlüğü
müfettişlerinin mi olduğu tam açıklanmamakla birlikte, burada, sanki, vakıflar
üzerinde böyle bir vesayet, vakıfların gelişmesini önleyici bir düzenlemenin
olduğunu seziyorum. Oysaki, önceki Medenî Kanunun 79 uncu maddesinde çok da net
olarak bunlar izah edilmişti. Buradan şunu da seziyoruz: Bütünlük içinde
düşündüğümüz zaman, yani, 57 nci hükümetin, hatta 54 üncü hükümetten sonraki
hükümetlerin icraatlarını bütünlük içinde şöyle bir analiz ettiğimiz zaman,
sanki vakıflara karşı bir olumsuz tutumun sergilendiğini seziyoruz. Bu, aslında
sezmek değil, bizatihi hükümetin icraatlarında da bunu görüyoruz. Mesela,
burada, Vakıf Gureba Hastanesinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
devrindeki mantığı anlamak mümkün değil. Ecdad, kendi kaynaklarını vakfederek
garibanlara, kimsesizlere, bedava, parasız sağlık hizmeti verme adına bu vakfı
kurmuşken, şimdi çıkıp, sanki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, elindeki
hastaneleri çok güzel işletiyor da, çok güzel yürütüyor da, vatandaşlar, Sosyal
güvenlik kurumlarına bağlı sağlık kuruluşlarında çok net, çok rahat hizmet
alıyor; orada malzeme, alet, edevat ve personel yeterliliği var da... Hükümetin, Vakıf Gureba Hastanesini,
ısrarla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesine almasını - hatta yargı,
bunu reddettiği halde, bunu engellediği halde, aleyhte karar verdiği halde-
anlamak mümkün değil. Burada, âdeta, bizim vakıf medeniyetimize karşı... Kamunun kaynakları hiç kullanılmadan,
insanlar, kendi menfaatleri için kendi kaynaklarını kullanması varken, sadece
insanlara faydalı olma adına, kendi kaynaklarını, devletin ve kamunun
kaynaklarını hiç kullanmadan vatandaşların istifadesine sunmuşken, medeniyet
dokumuzun terkibinde çok önemli bir yere haiz olmuşken bu vakıflar, bunların
elindeki kurumların ortadan kaldırılmasına yönelik birtakım icraat ve
düzenlemeleri anlamak mümkün değil. BAŞKAN - Sayın Geçer, konuşma süreniz 1
dakika geçti efendim. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Efendim, 1
dakikalık süre rica ediyorum, toparlıyorum. BAŞKAN - Neyse, ben sizi ikaz edeyim de...
MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Teşekkür
ediyorum. Gureba Hastanesinin yanı sıra, vakıf
yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi keza, buna örnek yanlış bir
tutumdur. Vakıflar Bankasının, devletin, kamunun
hiçbir şeyi yokken, mazbut vakıflar, mülhak vakıflar veya personelin
sermayesini koyduğu bir bankayı alıp, Özelleştirme İdaresine devredilmesini
anlamak da... Vakıflar Bankasının nemasının veya elde
ettiği kârın, vakıf eserlerimizi ihya ve restore etme adına kullanılmasını
engellemek gibi bir politika olduğunu algılıyorum. Yine buna benzer birtakım millî gençlik
vakıf ve diğer vakıfların da kapatıldığı, birtakım sudan bahanelerde ortadan
kaldırılmaya çalışıldığını müşahede ediyoruz. Sayın hükümetin, gerçekten,
sosyal devlet ilkesi, hâlâ, Anayasanın 2 nci maddesinde varsa, vakıf
eserlerimizin, vakıf kurumlarının, daha da ihya edilmesi yönünde atacağı
adımların, sosyal devletin yükünü de azaltacağına inanıyorum. İnsanların müsterih olacağı noktada; yani,
kaynakları, insanların faydasına bir ibadet aşkıyla vakfederek, orada müsterih
ve mutlu olacağına, toplumu bir arada tutan, birlik ve yaşama iradesini
güçlendiren bu kurumların da güçlendirilmesini burada talep ediyorum ve ayrılan
bütçenin de hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer. Son konuşmayı yapmak üzere, Saadet Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan; buyurun efendim. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Denizcilik Müsteşarlığıyla
ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, biz, burada, bütçe
çıkarmaya çalışıyoruz; bu çıkardığımız bütçenin de işlerliğinin olması gerekir,
kanunların işlerliğinin olması gerekir, yapılan düzenlemelerin işlerliğinin
olması; yani, hayata geçirilebilmesi gerekir. Az önce bir telefon aldım. Aldığım telefon
bir çiftçiden. Bu çiftçi arkadaşımız diyor ki "ben borçlarımı
ödeyemiyorum" bunun anlamı şu: "Gelin, bakın, ne kaldırırım, ne
satarım, ne hesaplarım, ne yerim, ne içerim; ona göre hesaplayın, faizleri
durdurun; mahvolduk, elimizdeki imkânlar da gidiyor" Bu cümleden olmak üzere, Grup
Başkanvekilimiz Sayın Hatiboğlu'nun bir dörtlüğünü okumak istiyorum: "Gönül deryasında yüzer gemiler. Hangi gemi, hangi suda bilinmez. Bir geminin kaptanı, Nuh değilse, Tufan basar, harap olur binilmez."
(SP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, şimdi, umman, deniz,
derya derken denizciliğe girdik. Denizcilik, biliyorsunuz, yolcu, yük taşıma
gibi konularda, su ürünlerinden faydalanılabilecek bir alan -bu Tarım
Bakanlığıyla ilgili- bir de, turizm amaçlı faydalanabileceğimiz yer; ayrıca,
Çevre Bakanlığının da bu işe hassasiyet göstermesi gerekmekte. Ancak, gel gör
ki, bu bakanlıklar arasında şimdiye kadar şöyle bilinen bir koordinasyonun
olduğuna dair en küçük yazı okumadım. Değerli arkadaşlar, havayolu taşımacılığı,
karayolu taşımacılığı, demiryolu taşımacılığı ve denizyolu taşımacılığı;
bunların içerisinden en ucuz taşımacılık hangisidir derseniz, tabiî ki
denizyolu taşımacılığı olduğu görülür. Diğer taşımalara göre yaklaşık yüzde 80
daha ucuz. Ancak, deniz bulunan iç hatlarda yolcu taşımacılığının yüzde 5'ini,
bir de, yurt geneline bakarsanız, taşımacılığın da binde 3'ünü deniz
taşımacılığıyla yapıyor ülkemiz, bu kadar ucuz olmasına rağmen. Bir de, Devlet
Demir Yollarıyla ortak işletilen limanlar var ki, bu limanların ne kadar
verimli olduğunu, Devlet Demir Yollarının durumuna bakarak anlamak mümkün;
yani, bu limanlar da çok verimsiz olarak işletiliyor. Değerli arkadaşlar, ülkemiz, denizci bir
memleket, beşyüz seneden bu tarafa tersanelere sahip. Bu beşyüz senelik tersane
işletmeciliği tecrübesinin 1999 yılında dünyadaki durumu: Arkadaşlar, gemi yapımında binde 5,
dünyanın binde 5'i, çok düşük bir rakam ve depremden sonra bu binde 3'e inmiş.
Ayrıca, bir de Özelleştirme İdaresine devredilen işletmelerimiz var, arkadaşlar
az önce onlardan bahsettiler. Özelleştirme İdaresine devredilen tersaneler yeni
iş almamaktalar. Yeni iş almadıkları halde oradaki personele para ödemeye devam
ediyorlar. Bu insanlar yetişmiş insanlar, bunların rantabl bir şekilde
çalışmalarını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekir. Değerli arkadaşlar, iki tane devlet
tersanesi özelleştiriliyor ve özelleştirildikten sonra da bunlara iş
verilmiyor. Deniliyor ki, Amerikan 6 ncı Filosunu bile inşa edecek kapasitedeki
tersaneler şu anda artık kapatılmış, işlemez hale getirilmiş. Beşyüz yıldan bu
tarafa gemi inşaatı tecrübesi olan, yeni teknolojileri de bilen bu işletmelerin
neden işletilmediklerini anlamak mümkün değil. Bu tersaneler, Karadeniz gemisi
gibi, Mavi Marmara gemisi gibi gemileri inşa etmiş tersaneler; yazık oluyor
bunlara. Değerli arkadaşlar, bizim, yurt dışından
aldığımız ve sattığımız malların gemilerle taşınmasında ülkemizin oranı ancak
yüzde 30'lar civarında; yani, ihracat ve ithalatta, yüzde 70 civarındaki iş
kapasitemizi yurt dışındaki kuruluşlara yaptırmaktayız. Değerli arkadaşlar, bir diğer husus
:Gemilerimizin yaş ortalaması 22, son yazıda okudum; 18,7. Avrupa Birliğine
bağlı ülkelerin kendi aralarında aldıkları IMO kararlarına göre, 10 yaşın
üstündeki gemilerin limanlara yaklaştırılmaması gibi bir uygulama geliyor. Bu
durumda, bizim, 22 yaşındaki gemilerle Avrupa limanlarına girmemiz de zora
girecek. O yüzden, gemilerin mutlaka yenilenmesi gerekmektedir. Yunanistan ile
aramızdaki kıyaslamayı arkadaşlarımız yaptılar. Değerli arkadaşlar, ülkemiz denizcilik
sektöründe finans sıkıntısı var. Bu finans sıkıntısının karşılanması,
uluslararası rekabet kurallarına göre yapılmalıdır. Biz, dışarıdan kredi
almışız, aldığımız kredi için de Emlak Bankasını garantör olarak göstermişiz. Para
ödenemeyince, gemiler Landesbank'a ve borçları da Emlakbanka... Değerli arkadaşlar, bu bakımdan, mutlaka
uluslararası rekabet kuralları da göz önünde tutularak, yeniden düzenleme
yapılması gerekli görülmektedir. Akdenizde 700 000 yat dolaşmakta arkadaşlar.
Yat turizmi, bizim için çok önemli; ancak, özelleştirilmiş limanlarımız var ve
özelleştirilmiş limanlarımızın da ne kadar rahat çalıştığını bilemiyorum.
Bildiğimiz bir şey var; Giresun Limanı, fırtınadan, yaklaşık iki yıl kadar önce
tahrip oldu. Giresun Limanı tahrip oldu; fakat, özelleştirmeyle mevcut prosedür
arasında bir sıkışıklık ve kargaşa nedeniyle, liman hâlâ tamir edilebilmiş
değil. Yani, bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Değerli arkadaşlar, turizmle ilgili,
gemilerden faydalanmamız mümkün ve hatta bizim kendi turizm filomuzu
oluşturmamız mümkün; ama, böyle bir çalışma da şimdiye kadar görmedim. Denizcilik trafiğiyle ilgili... Çanakkale
ve İstanbul boğazlarında bir LPG dolu tankerin, İstanbul'un göbeğinde, Allah
muhafaza bir patladığını düşününüz... Mutlaka bir düzenleme, gemi
büyüklüklerinin arkadaşlarımın da belirttiği gibi belirlenmesi gerekmekte,
sigortacılık, yangın söndürmeyle ilgili, çekiciyle ilgili teknolojik ağırlıklı
gelişmelerin yapılması gerekmektedir; çünkü, elimizde 2 tane çekicimiz var ve
onların da ne kadar yeterli olduğunu bakanım takdir edecektir. Değerli arkadaşlar, tersaneler, mutlaka
geliştirilmeli, bugünkü yüzde 50 kapasite kullanımı daha da artırılmalıdır.
Onun için, bu cümleden olarak, Deniz Kuvvetlerine devredilen tersanenin de
sivil kullanıma açılacak şekilde düzenlenmesi, hem teknolojik açıdan gelişmeyi
sağlayacak hem işlerlik sağlayacak hem de mevcut kapasitenin daha da
artırılmasını sağlayacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Buyurun efendim, size de ek bir
süre veriyorum; tamamlayın lütfen. MEHMET ZEKİ OKUDAN (Devamla)- Bitiriyorum. Gemi personelinin ve denizcilikle ilgili
personelin yetiştirilmesiyle ilgili arkadaşlarımızın ifadesini bir kere daha
vurgulamak istiyorum: Eğitim, çok önemli malum. Değerli arkadaşlar, biz, dünyanın deniz
haritası hatta dünya haritası yokken dünyaya harita kazandırmış Piri Reislerin
uzantısı olarak, içinde bulunduğumuz, denizcilikte içinde bulunduğumuz durumu
bağdaştırmak biraz zor olsa gerek. O yüzden, bizim daha çok çalışmamız icap
ediyor, daha çok düzenleme yapmamız gerekiyor. Rakibimiz değil; ama,
partnerimiz dünyadır. Dünya standartlarında, dünya mevzuatlarıyla uyumlu,
vermeye alışan bir milletin, almaya alışan bir millet olmadığı bir toplum haline
dönüştürülmesi çalışması ümidiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Okudan. Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum. Kapanma
Saati : 21.55 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 22.05 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31
inci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, dördüncü tur bütçe
görüşmeleri üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. – 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) (Devam) E) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. – Devlet
Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002
Malî Yılı Bütçesi 2. – Devlet
Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı F)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi 2. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Bütçesi 2. – Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı H) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. –
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Bütçesi 2. –
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar. Söz sırası DSP Grubunda. İlk söz, Adana Milletvekili Sayın Ali
Tekin'in. Dört kişisiniz, 8'er dakika süre
veriyorum. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) -
Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerindeki
görüşlerimizi sunacağım. Bildiğiniz gibi, 1960-1980 döneminde temel
ekonomik strateji, ithal ikamesine dayalı iç piyasaya dönük kalkınma
stratejisiydi. Bu dönemde ekonomik değişkenler kolayca kontrol edilebildiği
için, plan yapmak ve uygulamak gayet kolaydı; tabiî ki, dış ödemeler dengesi
elverdiği oranda. 1980 sonrası ise, bilinen nedenlerle, dışa dönük kalkınma
stratejisini temel alarak ekonomimizi düzenlemeye başladık. Dış dünyayla olan
etkileşimden dolayı plan yapmak ve uygulamak kolay olmadı; çünkü, değişkenleri
kontrol altında tutabilmek kolay değildi ve böylece, geleneksel anlamıyla, plan
kavramının içi epey boşalmış oldu. Değerli milletvekilleri, günümüzde,
ekonominin içe mi açık, yoksa içe mi dönük olması gerektiği tartışmaları
aşılmış durumda. Soğuk savaş sonrası asıl tartışılan, ülkemizin dışarıya
entegrasyonunun nasıl ve hangi coğrafyada olması gerektiği konusudur. Pek çok ülkenin tek bir seçeneği varken,
Türkiye'nin hacmi ve tarihî coğrafyası, birden fazla seçenek sahibi olmasını
olası kılıyor. Bunları şu biçimde özetlemek olası: Birincisi, Japonya ve Güney Kore'de
uygulanan ve başarılı olan Doğu Asya Modeli. İkincisi, 11 Eylül sonrası sık sık duymaya
başladığımız, Amerika'yla stratejik ortaklık kurma stratejisi. Üçüncüsü, Türkiye'nin kendine özgü Avrasya
eksenli bir strateji izlemesi. Dördüncüsü, Avrupa Birliğine tam üyelik
yoluyla, Avrupa'yla birleşme stratejisi. Elbette, Türkiye, özellikle, 1999 Helsinki
Zirvesinden sonra bu stratejiyi benimsemiş görünüyor. Bu stratejiler, aslında,
birbirini tümüyle dışlayan stratejiler değil. Her stratejinin gerektirdiği
politika demeti ve olası sonuçları farklı olmakla birlikte, bazı ortak ilkeleri
olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu ortak değerler, Amerikalı düşünür Francis
Fukuyama'nın deyimiyle "tarihin sonunu getiren" iki temel ilkeye
dayanıyor. Bunlar, işleyen piyasa ekonomisi ve çoğulcu demokrasi. Bunlar,
aslında, Kopenhag kriterlerinden çok da farklı olmayan birtakım şeyler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Planlama Teşkilatının görevleri, öncelikle, bu temel ilkeler
çerçevesinde ele alınmalı. Bu çerçevede, Devlet Planlama Teşkilatının görevleri
neler olmalıdır? Piyasa bağlamında, bence, şu işleri yapmalıdır: Birincisi, piyasa hukukunu düzenleyip
çalıştıran, piyasa kuralları dışına çıkmaya yeltenen piyasa aktörlerini de
terbiye edebilecek yetenekte güçlü bir devlet aygıtını kurmak üzere kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılması üzerinde çalışmak; ikincisi, piyasa
ekonomisinin işleyebilmesi için gerekli olan fizikî altyapı yatırımlarını
planlamak. Peki, DPT'nin, çoğulcu demokrasinin
yerleşmesi bakımından görevleri neler olmalıdır; elbette, toplumsal altyapı
yatırımlarını planlamak. DPT'nin, bu bağlamda, devlete düşen aslî görevlerden
olan, özellikle eğitim, sağlık ve kırsal kalkınma gibi konularda ağırlıklı
olarak çalışması gerekiyor. Bu konulardaki gelişmeler, özellikle organize
olması güç olan yoksul kesimlerin haklarını siyaset düzlemine getirmelerine
yardımcı olacaktır. Bu bağlamda, kendisini Avrupa Birliği ile entegrasyonun
öncüsü olarak gören birtakım kişilerin, AB müktesebatının yaklaşık yüzde
60'ının köy ve tarım konularıyla ilgili olduğundan habersizcesine, köy
konularına, köyle ilgili konulara, örneğin, Köy-Kent Projesine iğreti bakmaları
gerçekten garipsenecek bir durumdur. Kırsal kalkınma projelerine ek olarak,
Devlet Planlama Teşkilatının eğitim planlaması konusunda da rolü
artırılmalıdır. Zorunlu eğitim, en kısa zamanda onbir, oniki yıla
çıkarılmalıdır ve eğer, kaynak darlığı gerekçe gösterilecekse, bu durumda belki
de öncelikle belli bir gelir seviyesinin altında olan illerden başlanabilir.
Unutmayalım ki, Güney Kore kalkınması sağlam ve yaygın bir temel eğitime,
İspanya kalkınması işgücünün etkin eğitimine ve İrlanda kalkınması da sektörel
eğitim projelerine verilen ağırlıktan kaynaklanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada gençlerle ve eğitimle ilgili bir konuya da değinmek istiyorum: Avrupa
Birliğinden sağlanan fonlarla işleyecek olan Socrates, Leonardo da Vinci gibi
programlar yoluyla, önümüzdeki yıllarda ülkemizden binlerce öğrenci -ki, burada
hedef, sonunda 10 000 civarına ulaşmaktır- öğretim üyesi ve uzman, Avrupa
Birliği ülkelerine gideceklerdir ve bu programların Türkiye'deki eşgüdümünü,
Devlet Planlama Teşkilatının öncülüğünde kurulmak üzere olan ulusal ajans
yürütecektir; bu konuda DPT'ye başarılar diliyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı, gelir dağılımı
konusundaki çalışmaları bir an önce tamamlamalıdır. Bu arada, son krizin
etkilerini de çalışmaları arasına bir an önce almalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı, doğrudan
yabancı yatırımların ülkeye çekilmesinde ve önceliklerin saptanmasında öncü bir
rol oynamalıdır, daha aktif olmalıdır; çünkü, yabancı sermaye bizim
önceliklerimizle örtüştüğü oranda ülkemiz için yararlı olacaktır. Devlet Planlama Teşkilatı, ayrıca
"kalkınmada öncelikli yöreler" kavramını il yerine ilçe bazında tanımlamanın
yararlı olup olmayacağını irdelemelidir. Bu arada, Devlet Planlama Teşkilatı,
kendisini de yeniden yapılandırmalıdır; çünkü, Amerika'da "politika
kâğıdı" Avrupa Birliğinde "sarı kâğıt" denilen ve sorunların
çerçevesini çizip, soruyu formüle edip, alternatifleri gösterip, bunların
arasından da bir tanesini politika yapıcılarına öneren 15-25 sayfalık
kâğıtların daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne
yazık ki, uzun yıllardır, Türkiye'nin ekonomi politiğini, kredi, teşvik,
sübvansiyon gibi birtakım halk dalkavukluğuna açık politikalar üzerine inşa
eden bir yönetim anlayışından dolayı, Türk insanının ve özellikle de Türk
gençlerinin boynu bükük durumdadır. Burada, Türk siyasî ve bürokratik
elitlerinin günahsız olduğunu söylemek inkârcılık olur. Alkol tedavisine
başlayan hastalar gibi, önce, herkes, hastalığını, yanlışlığını kabul ederek
işe başlamalıdır. Ancak, bütün bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye'de yaşayan
insanları daha güzel günlerin beklediğine inanıyorum, özellikle de genç
insanları. Umudum, son birkaç yılda yapılan ve bu
düzeni dönüştürmeye yönelik reformların daha da hızlandırılarak, cesaretle ve
kararlılıkla sürdürülmesidir. Burada, hem hükümete hem Meclise hem de Devlet
Planlama Teşkilatı gibi kurumlara büyük görevler düşüyor. Saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekin. DSP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak
üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Cahit Savaş Yazıcı; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) Sürelere riayet edersek, iyi olur. DSP GRUBU ADINA CAHİT SAVAŞ YAZICI
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığının
2000 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye,
ne yazık ki, bir ekonomik darboğazdan geçmekte ve kamu maliyesi büyük kaynak
sıkıntısı çekmektedir. Hükümetimiz, bir yandan hizmet ve üretimi artırmak, diğer
yandan da sınırlı kaynakları en ekonomik şekilde kullanmak için büyük çaba sarf
etmektedir. Bulunduğumuz noktada Türkiye'nin en kolay
ve en çok kaynak yaratabileceği sektörlerin turizm ve denizcilik olduğunu
belirtmek isterim. Türkiye, turizm sektörünün önemini kavrayıp, bu alana büyük
yatırımlar yapmıştır; ancak, deniz ülkesi olmakla birlikte, henüz bir denizci
ülke olamamanın etkisiyle, denizcilikte istenilen noktaya, ne yazık ki
gelinememiştir. Oysa, ülkemizin coğrafî konumu ve sektörün
döviz kazandırıcı ve ikame edici özelliği, ülkenin diğer ekonomik sorunlarına
da çözüm getirecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, dünyada
yaşanan örnekler de, denizcilik alanında sağlanan ilerlemelerin, ülkelerde,
sadece kaynak değil, endüstrinin her alanında ilerleme ve teknolojik gelişmeyi
de beraberinde getirdiğini göstermektedir. Türkiye'nin bu alandaki potansiyelinden ne
kadar az yararlandığını anlamak için, komşumuz Yunanistan'ın bizden yaklaşık 15
kat büyük olan deniz ticaret filosuyla millî gelirinin büyük bir bölümünü
denizcilikten elde ettiğini görmek sanırım yeterli olacaktır. Denizciliğin yeterince gelişmemesinin
nedenlerinden biri de, ulaştırma konusunda yapılan yanlış tercihlerdir.
Örneğin, 1995-1999 yılları arasındaki beş yıllık periyotta gerçekleşen kamu
yatırımlarının yüzde 27,3 gibi çok önemli bir bölümü ulaştırma sektörüne
ayrılırken, denizcilik sektörü bundan gereken payı alamamıştır. Değerli milletvekilleri, dünya deniz
ticaret filosu yaklaşık 800 milyon dwt'dur. Türkiye'nin deniz ticaret filosu
sadece 9 milyon ton civarındadır; yani, neredeyse yüzde 1'dir. Üstelik,
filomuz, 22,5 gibi çok yüksek bir yaş ortalamasına sahiptir. Diğer taraftan
1998 yılında başlayan ISM standartları uygulaması 1 Temmuz 2002 tarihinden
itibaren tüm gemiler için uygulanmaya başlayacaktır. Ayrıca, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
katılım yönünde ilerlemesine ilişkin hazırlanan 2000 yılı düzenli raporunda
"Türk filosunun güvenlik sicili Avrupa Birliğinkine oranla ciddî bir kaygı
konusu olmaya devam etmektedir" tespitinde bulunulmuştur. Türk gemileri
için alıkonulma oranının 13 aday ülke arasında, en yüksek oranla, yüzde 24.5
olarak gerçekleştiğine işaret edilmiştir. Bu oran, Avrupa Birliği bayraklı
gemiler için sadece yüzde 3.6'dır. Türkiye, yeterince güçlü bir deniz ticaret
filosunu sahip değildir. Bunun sonucu olarak, deniz yüklerimizin sadece yüzde
31'i Türk Bayraklı gemilerce taşınmaktadır; yani, her yıl, yabancı gemilere 2,5
milyar dolar navlun ödenmektedir. Deniz yüklerimizin yüzde 60'lık bölümünü,
kamu kurumları ve askeriye taşıtmaktadır. Askeriye stratejik öneminden dolayı
Türk Bayraklı gemileri tercih etmektedir; ancak, diğer kamu kurumları; başta,
BOTAŞ, TÜPRAŞ, gübre fabrikaları ve demir-çelik fabrikaları, yüklerinin büyük
bir bölümünün, taşıma işini kullanılması gereken gemilerin çok büyük olması ve
bizim filomuzda olmamasından dolayı, yurt dışından gemilerle yapmaktadır.
Burada, aslında, 2,5 milyar dolarlık bir rakam düşünüldüğünde, Türk filosunun
da bu gemilere sahip olması mutlak şarttır. Kamu kurumlarına bir görev düşmektedir.
Kamu kurumları taşımacılarla, armatörlerle birer yıllık sözleşmeler
yapmaktadırlar. Bu bir yıllık sözleşme, armatörün bir gemi yaptırması için
-bahsedilen gemiler 100-150 milyon dolarlık gemilerdir- yeterli finansı sağlamasına,
yeterli krediyi sağlamasına yetmemektedir. Oysaki, kamu kurumları bir yıllık
sözleşme yerine, Türkiye'deki, Türk taşıtanlarına on yıllık sözleşmeler
yaptırsalar, bizim taşıtanımız, o sözleşmeyle, Avrupa'nın, Amerika'nın hangi
bankasına gitse, geminin kredisini alacaktır; yani, bizim dışarıya navlun
olarak ödediğimiz parayla, biz, her sene 15-20 tane dev tanker, dev gemiler,
dev kimyasal gemiler yaptırabiliriz; ama, ne hikmetse, on yıllık sözleşme
yapmaktan kaçınıp, bir yıllık sözleşmelerle, Yunan gemilerine, öteki gemilere
paralar verilmektedir. Değerli milletvekilleri, gemi inşa
sanayii, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınma yolunda etkin bir araç
olarak kullanabilecekleri bir endüstri dalıdır. Dünyadaki tüm tersaneler tam
kapasite çalışırken, 2000 yılında kapasite kullanım oranımız yüzde 16'dır.
İstihdam konusunda gerçek reel sektör olan gemi inşa sanayii, teknoloji,
mühendislik ve işçilik olarak ülkemizde dünya standartlarındadır. Görmeyeniniz
varsa, bir geminin denize iniş törenine mutlaka katılsın. Emeğin denizde
süzülüşü gerçekten görülmeye değerdir. Gelelim sektörün sorunlarına. Sektörün
sipariş sorunu yoktur. Sorun, teminat sorunudur. Şu anda 65 tane yeni gemi
siparişi, teminat olmadığı için dosyalarda beklemektedir. Kalitemiz iyi,
sipariş alabiliyoruz; ama, yurt dışından bize gemi yaptıracak kişi, size parayı
göndereceğim, göndereceğim paraya karşılık teminat mektubu istiyorum... Bu,
ticaretin önşartıdır; ama, tersanelerimiz bu teminatları veremedikleri için, bu
gemiler yapılamamaktadır ve çok büyük bir ihracat şansı kaçmaktadır. Burada
Eximbankın, geminin maliyeti 15 000 000-20 000 000 dolarlardan başladığı için,
yüksek olduğundan, bu teminatları vermekten kaçındığı gözlemlenmektedir.
Oysaki, onların mantığı şudur: 15 000 000'u bir yere riske edeceğime elli yere
dağıtırım, çok daha fazla insan yararlanır; fakat, deniz gemi inşa sanayii, hem
istihdam açısından hem de ihracatta getirdiği katmadeğer açısından ihmal
edilmemesi gereken bir sektördür ve Eximbank'ın da bu teminat mektuplarına
acilen bir çözüm üretmesi şarttır. Sayın milletvekilleri, diğer önemli bir
konu, kruvaziyer yolcu taşımacılığıdır. Getirisi daha yüksek olduğu için
kruvaziyer yolcu taşımacılığına yönelinmesi ve turizm hizmetlerini en iyi
şekilde yerine getirecek liman ve altyapı donanımlarının hizmete sokulması
şarttır. Kruvaziyer gemilerin Akdeniz ve Ege denizlerindeki liman uğraklarında
yaptıkları liman masrafları göz önüne alındığında, Türkiye limanlarında aşırı
yüksek ücretler talep edildiği görülmektedir. Örneğin, bir kruvaziyer gemi için
liman vergisi Pire'de 7 725 dolarken, İstanbul'da 55 419 dolardır; Rodos'ta 5
964 dolarken, Kuşadası'nda 48 278 dolardır. Ayrıca, limanlarımızın, güvenlik, yönetim
ve altyapı sorunları da olmasına karşın, Ege ve Akdeniz'de hiçbir ülke
tarafından alınmayan sahil sıhhiye rüsumu, limanlarımızda alınmakta ve yolcu
transit vergileri de, rekabet içerisinde olduğu limanların 9 kat fazlasına
kadar ulaşmaktadır. Diğer taraftan, kıyı emniyetinin aldığı fener vergileri de,
tekrar gözden geçirilmelidir. Sayın milletvekilleri, 11 Eylül terör
olayları sonrası boğazlarımızın güvenliği tartışılır hale gelmiştir. Zaten,
taşınan yüklerin sürekli potansiyel bir tehlike oluşturduğu boğazlarımızda,
VTYS kontrol sistemi gelecek sene devreye girecektir. Ancak, konu, her yönüyle
masaya yatırılmalıdır. Konuyla ilgili olarak araştırma önergemiz önümüzdeki
günlerde gündeme gelecek ve Meclis, bu konuda, umarım, bir çalışma yapacaktır. BAŞKAN - Sayın Yazıcı, geçti 1 dakikanız
da... CAHİT SAVAŞ YAZICI (Devamla) - Son cümlem. Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin
geleceğinin denizcilik sektöründe aranılması gerektiğine inanıyorum. Bu
nedenle, hükümetimizin, ivedi olarak, denizcilik alanında başarılı olmuş
ülkelerin benimsediği denizcilik politikalarına paralel makro planlamalar
yapması ve bu planları, devlet politikası haline getirmesi, bir zorunluluk
haline gelmiştir. Denizcilik Müsteşarlığımızın 2002 yılı
bütçesinin denizcilik camiamıza hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazıcı. DSP Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak
üzere, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Çümen; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA MEHMET ÇÜMEN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi üzerine Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı, şahsım ve Demokratik
Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Hatay, Rize, İzmir ve Mersin'de
meydana gelen sel felaketlerinde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan
rahmet, ailelerine de, sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Değerli milletvekilleri, yeni binyıla adım
atarken, kentleşme, sanayileşme ve dünya nüfusunda meydana gelen hızlı artışa
bağlı olarak ekolojik sistemde meydana gelen bozulmalar, yerküremizi ve
insanlığı ciddî meteorolojik değişmelerin ve doğal afetlerin tehdidi altına
sokmuştur. İşte, bu durum, meteorolojinin önemini bir kat daha artırmıştır,
meteoroloji bilimine yaşamsal bir boyut kazandırmıştır. Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuyla
ilgili ciddî girişimlerin cumhuriyet tarihiyle başladığını görüyoruz.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Tarım, Millî Savunma ve Bayındırlık
Bakanlıkları bünyelerinde meteoroloji birimleri kurulmuştur. Ortaya çıkan bu
dağınık yapılanmaya 1937 yılında 3127 sayılı Kanunla son verilmiştir.
Gerçekleştirilen düzenlemeyle, meteorolojiyle ilgili işler ortak bir çatı
altında toplanarak, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Genel bütçeli kuruluşlarımızdan biri olan
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, merkez teşkilatı ve yurt sathına
dağılmış 23 bölge müdürlüğü ile bu müdürlüklere bağlı sinoptik, askerî ve sivil
meydanlara hizmet veren büyük klima istasyon müdürlükleri ve küçük klima
istasyon memurluklarından oluşturulmuştur. Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğümüz, Anadolu'nun dörtbir yanına dağılmış hizmet ağı, 3 105 personeli
ve dünya ölçeğindeki teknik altyapısıyla gece-gündüz demeden pek çok sektöre
etkin ve güvenilir hizmet sunmakta. Başta, ulaştırma olmak üzere, tarım, ulusal
savunma, şehircilik, turizm, enerji, ormancılık ve çevre gibi pek çok
sektörlere dünya standartlarında bilgi ve hizmet sunulmaktadır. Bu kapsamda,
ulusal ekonomiye ve ulusal savunmaya ciddî katkılar sağlanmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetimiz döneminde, gerek teknoloji gerek altyapı gerekse personel
konularında ciddî projelere ve çalışmalara imza atılmış olup, çalışmalara devam
edilmektedir. Bu kapsamda, ülkemizin ilk meteorolojik
radarı, Ankara-Elmadağ'da kurulmuş ve işletmeye alınmıştır. Öte yandan, hava tahminlerine yönelik
meteoroloji yer alıcı sistemlerinin ihalesi gerçekleştirilmiş ve hizmet vermeye
başlamıştır. Bu sistemler sayesinde, bulut görüntülerinin ve diğer meteorolojik
olayların detaylı olarak izlenmesine olanak sağlanmıştır. Dünya Bankasından elde edilen kaynak
çerçevesinde, yakın gelecekte yurdun dört bir köşesini kapsayacak radar ağı
çalışması da devam etmektedir. TEFER (Türkiye Acil Sel Önleme ve Deprem
Projesi) olarak adlandırılan bu çalışma kapsamında, Ankara, Afyon, Antalya,
Balıkesir, Isparta, İzmir, Samsun ve Zonguldak Bölge Müdürlüklerine bağlı 206
adet otomatik meteoroloji gözlem istasyonuyla İstanbul, Denizli ve Zonguldak il
sınırları içerisinde seçilen üç yere de meteorolojik hava radarı konulması
planlanmıştır. Çalışmaları devam eden bu proje sayesinde sinoptik ve
klimatolojik rasatların gözlemi yapılacak ve meteorolojik hava radarlarıyla
yağışlı hava kütleleri yirmidört saat sürekli izlenebilecektir. Bu istasyondan alınan bilgiler, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne uydu
teknolojisi aracılığıyla iletilecektir. Söz konusu çalışma tamamlandığında,
meteoroloji alanında hizmetlerin hızı ve etkinliği olağanüstü bir seviyeye
çıkarılmış olacaktır. Kurum açısından sevindirici bir başka
gelişme de, çağın vazgeçilmez iletişim araçlarından biri olan internet
hizmetinin Genel Müdürlüğümüzün tüm birimlerinde kullanıma açılmış olmasıdır. Değerli milletvekilleri, personelle ilgili
olarak, gelir artırıcı tedbirlerin alınmasını, hizmet etkinliğinin
artırılmasını ve kurumun idarî yapılanmasının temel kanunlara uygunluğunun
sağlanmasını amaçlayan kanun tasarısı da Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş bulunmaktadır. 2000 yılı içerisinde, mevcut teşkilat
yapısına ilave olarak, Afyon, Kırşehir ve Tokat illerinde olmak üzere üç yerde
yeni bölge müdürlüğü, hizmete girmiş bulunmaktadır. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım bu
çalışmalar, hava tahminleri konusunda ülkemizi dünya standartlarının üzerinde
bir noktaya taşımış, hava tahminlerinde yüzde 90 doğruluk oranıyla bu isabet
sağlanmış durumdadır. BAŞKAN - Sayın Çümen, sürenizi 1 dakika
geçirdiniz. MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Yine, 2001
yılında gerçekleştirilen bir çalışmayla, denizcilik sektörüne yönelen İstanbul
Telekom Radyosundan hava tahmin raporlarının yayınlanmasına başlanılmış ve
yayınlar ile ulusal ve uluslararası sulardaki gemilerimize ve Türk balıkçısına
büyük destek sağlanmıştır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzün,
tarımsal üretim, özellikle de soğuk havadan kaynaklanan don riski ve orman
yangınlarının önlenmesi konusunda da büyük görevler üslendiğini görüyoruz. Zirai meteoroloji alanında ciddî izleme
çalışmaları yürütülmektedir. Yapılan rasat çalışmaları, günlük, haftalık, aylık
raporlar halinde Türk çiftçisinin ve ilgili kurumların hizmetine sunulmaktadır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzün faaliyet
kapsamına giren bir başka konu da, tarımı, doğal hayatı ve insan sağlığını
tehdit eden hava kirliliği ve asit yağmurlarıyla ilgili rasat ve analiz
çalışmalarıdır. Değerli milletvekilleri, uluslararası
meteoroloji kuruluşlarıyla sürdürülen başarılı çalışmalar hükümetimiz döneminde
daha da hız kazanmış, bu kapsamda, Genel Müdürlük, 2000 yılında yapılan bir
protokol ile Dünya Meteoroloji Teşkilatının altıncı bölgesinde uluslararası
meteoroloji eğitim merkezi olarak tanınmıştır. Kurum, 2001 yılı içerisinde dört
uluslararası toplantıya, eğitim programına ev sahipliği yapmıştır. BAŞKAN - Sayın Çümen, sizden sonraki
arkadaşınıza 5 dakika süre kaldığını hatırlatıyorum. MEHMET ÇÜMEN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, sizlerin ve vatandaşlarımızın,
yaklaşmakta olan Ramazan Bayramını şimdiden kutluyor, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesinin ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum;
ayrıca, kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkının 67 nci yıldönümünü de
saygıyla kutluyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çümen. Demokratik Sol Parti Grubu adına, son
konuşmayı yapmak üzere, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın; buyurun efendim.
DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Galatasaray 2-0 galip durumda; bir
Fenerbahçeli olarak da, inşallah, büyük bir sevinçle, bu maçı galibiyetle
bitirmesini diliyorum. (Alkışlar) Değerli milletvekilleri, vakıf, Türk
toplumunun ve Türk kültürünün dünya insanlığına sunduğu bir meyvedir; kendi
kültür anlayışımızın insancıllığını gösteren, insana verdiği değeri gösteren,
başka kültürlerde olmayan ve başka kültürlerin bizden almış olduğu bir
müessesedir. Vakıftaki temel unsur, insanın, çok
sevdiği parasını, malını başka insanların hizmetine sunmasıdır, yani hayrat
meselesi vardır. Siz, cebinizdeki paranızı veya kendi malınızı mülkünüzü başka
insanların hizmetine sunacaksınız. Bugün Türkiye'de 4 700 vakıf ve 3 500
şubesiyle yaklaşık 8 000 civarında vakıf faaliyet göstermektedir. Bunların 630
tanesi kamuda kurulmuş vakıflardır. Maalesef, başlangıçtaki kuruluş amacı,
kendi kültürümüzde, hayrat olan vakıf, Türkiye'de, son yıllarda, bilhassa
1980'den sonra çarpıtılmış durumdadır ve bugün, maalesef, bu millî kültürümüzün
temel müessesesi -tamamı değil, ama bir kısmı- en büyük istismarla karşı
karşıyadır. Nasıl istismar ediliyor; birincisi, kamu vakıfları yoluyla istismar
ediliyor. Kamu içerisinde kurulan vakıflar, başkanlıkları şahıslar olduğu için,
mevki ve makam değil, müsteşar, bakan veya belediye başkanı daimî olmadığı
için, o şahıs gittiğinde o vakfın içerisini de boşaltarak götürmekte ve
devletin içerisinde, kamunun imkânları, milletin parası bazılarının cebine
girmektedir. Bunun engellenmesi için, Genel Müdürlük, Genel Müdürün verdiği
bilgiye göre, bundan sonra, müsteşarlık makamını, bakanlık makamını veya
belediye başkanlığı makamını kabul etmekte, isimlere yazılı kamuda vakıflara
müsaade etmeyecektir. İkinci getirilen tedbir, kamudaki her
kurum, kendi kamu kurumu içerisindeki vakıfları denetleyecek ve ikinci
denetlemeyi de Vakıflar Genel Müdürlüğü yapacaktır. Bugün, artık, Kamu içerisindeki
-geçenlerde bir gazetede de çok çıktı- hırsızlıkların, yolsuzlukların,
usulsüzlüklerin adı, maalesef, “vakıflar”. Bu çok güzel müessese, istismar
ediliyor, kullanılıyor; bu, denetçi azlığından da kaynaklanıyor. İkinci husus ise, 1980 sonrası Dernekler
Yasasına getirilen yasaklamalardan dolayı, maalesef, şu veya bu ideolojik
amaçlarla vakıfların istismar edilmediğini söylemek mümkün değildir. Bunun
örneklerini, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun için, bu yollara tevessül etmemek
gerekiyor. Değerli arkadaşlar, diğer bir husus -ben
de yirmi yıldır takip ediyorum; on yıldır da içindeyim- Vakıf Gureba Hastanesinin
durumudur. Vakıf Gureba Hastanesinin, Bezm-i Âlem Valide Sultan tarafından,
yaptırılmış eski binası, maalesef, bugün kullanılmaz vaziyettedir; hasta kabul
etmemektedir. Daha sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yaptırmış olduğu
hastaneyi ise, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, sağlık işletmesi olarak
işletebilecek bir durumu da yoktur; on yıllık yaşadığımız realiteden
bahsediyorum; realiteler bunu göstermektedir. Eğer, Bezm-i Âlem Valide
Sultan’ın, İstanbul Küçükçekmece ve Cağaloğlu'nda vakfettiği yerler, hâlâ bu
vakfın emrinde olsaydı, belki, bu yeni yapılan hastaneyi işletme imkânı olurdu.
Ama, bu yıl için 2 milyon dolarlık bir işletme hakkı ile eski binanın da tamir
edilme koşuluyla, iki yıl sonra 3,5 milyon dolar ve daha sonra da 5 milyon
dolarlık bir kira bedeliyle ve fakir insanların da belirli bir kontenjan
dahilinde bu hastanede tedavi görmeleri amacıyla, Sosyal Sigortalar Kurumuna
kiraya verilmiştir; tıpkı, diğer vakıf akarlarının verildiği gibi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, on yıldan, onbeş
yıldan beri, maalesef, kendi imkânlarıyla, böyle, büyük çaptaki bir hastaneyi
işletebilme imkânına maddî olarak sahip değildir. Bunun için, üniversite
kuruldu; üniversite başarılı olamadı 1980'li yıllarda. Daha sonra, Sağlık
Bakanlığı almak için girişimde bulundu; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yaptırdığı bu devasa hastane, maalesef, bugün, bu sonuçla karşı karşıyadır. Boşa giden zeytinliklerle ilgili Genel
Müdürlüğün yapmış olduğu çalışmaları -yani işletmeye açmasını- takdir etmek
gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yakın, süreniz bitti. Her
gruba 3 dakika eksüre verdim; size de 3 dakikadan fazla vermiyorum. Buyurun. GAFFAR YAKIN (Devamla) - Vakıfların,
takriben, 54 000 malı vardır; irili ufaklıdır; bunların kontrol edilmesi,
envanterinin çıkarılması, kiralarının kontrol edilmesi imkân dahilinde
değildir. Bugün İstanbul'daki mülklerinin hisseli olanlarının büyük bir kısmı,
gecekondular tarafından işgal altındadır. Bu işgal altında olan yerlerin, küçük
olan yerlerin, verimli işletme için değersiz olan yerlerin mutlaka bir an önce
satılıp Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelir olarak kaydedilmesi lazım. Diğer
taraftan, Vakıflar Genel Müdürlüğü kendi mallarını koruyabilmek için mutlaka
avukatlarının sayısını artırmak zorundadır; bugün bir avukata İstanbul'da 1 000
dava düşmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü misyon olarak,
bizim her tarafta ecdattan kalmış 10 000'e yakın eski eserimiz vardır, bu
eserlerin restorasyonlarına daha fazla kaynak aktarması gerekir. Bugün 10 000
eski eserden, ancak, 181 tane eser restore edilebilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yılki bütçesi
37 trilyon 80 milyardır; ama, Hazineden sadece ve sadece 80 milyar
alabilmektedir. Bütün çalışmakta olan personelin aylıkları, cari giderler ve
tüm giderler Vakıflar Genel Müdürlüğünün kaynak gelirlerinden karşılanmaktadır.
Bu açıdan, mutlaka ve mutlaka, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, katma bütçeli
değil, özel bütçeli bir kuruluş halinde olması, kendi kaynaklarını daha iyi
işletir duruma getirilmesi gerekir. Yeni bir kanun hazırlığı vardır, bu kanunun
bir an önce Meclisten geçirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum ve son söz
olarak da "Vakıf malı yetim malı, mutlaka ve mutlaka, el uzatanları yakar;
ama, öteki dünyaya da kalmadan bu dünyada vakıf malına el uzatanların, hak
yiyenlerin mutlaka bu dünyada herkesin önünde rezil ve rüsva olduklarını
görürüz" diyor ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını
diliyorum. Teşekkür ederim. (DSP, MHP, ANAP, DYP ve
AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakın. Sayın milletvekilleri, gruplar adına
yapılan konuşmalar bitmiştir. Bütçenin lehinde Sayın Nidai Seven,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde şahsî görüşlerimi
belirtirken, Türk Milleti adına Galatasarayı kutluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) Devlet Planlama Teşkilatının görevi,
ülkemizin, tabiî, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak ve imkânlarını tespit
etmek, sosyal politikaları ve hedefleri tayinde hükümete yardımcı olmak
olduğuna göre, iktisadî politikaya ilişkin faaliyetlerde koordinasyonun
sağlanması için tavsiyelerde bulunmak da en önemli görevlerindendir. Hükümetçe kabul edilen hedefleri
gerçekleştirerek, uzun ve kısa vadeli planları hazırlamak, yine, Devlet
Planlama Teşkilatının en önemli görevidir. Kalkınma planlarının ve yıllık
programların uygulanmasını takip ve koordine etmek ve gerekli hallerde, planda
ve yıllık programlarda usule uygun olarak değişiklikler yapmak da en önemli
görevlerindendir. Kalkınma ve yıllık programlardaki ilke ve
hedeflerin yürütülmesinde gerekli görüş ve tekliflerde bulunmak hizmetini de
gerçekten güzel yürüten Devlet Planlama Teşkilatını, maalesef, yıllardır kimse
dinlememiştir. Ne olmuştur; özelleştirmedeki yanlış politikalar, bankalar
enflasyonu, hukukî altyapının yokluğu ve tabela bankacılığı Türkiye'de
gelişmiştir. On yıldan beri meydana gelen kamu
bankalarının görev zararları, yılların biriktirmiş olduğu yolsuzluklar, rant
lobisinin reel ekonomiye karşı açmış olduğu savaş, kayıtdışı ekonominin kayıt
içine çekilmemesi ve birkısım banka sahiplerinin, halkın paralarını kendi
şirketlerine hortumlamaları, kamu finansman borçlarının gün geçtikçe
yükselmesine neden olmuştur. Büyüyen işsizlik ve ayrıca, son on yılda,
hemen hemen her bir yılda bir hükümet değişikliği, siyasî istikrarsızlığı
getirmiş, maalesef, Devlet Planlama Teşkilatının yapmış olduğu plan ve
programlar, tamamıyla altüst olmuştur. Diğer taraftan, gelir ve harcamaları,
Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimi dışında tutulan 77'ye yakın fonda,
gerçekten bütçe birliği sağlanamamış, harcamalarda disiplin getirilememiş, kamu
kaynaklarıyla finanse edilen mal ve hizmetlerin öncelikleri gözardı edilerek
kaynaklar heba edilmiştir. Özelleştirme, ülkemizde bir devlet
politikası olarak ele alınmamıştır. Siyasî çıkarlar öne çıkarılarak, toplum
desteğini yeterince sağlayamamıştır. Siyasî irade ve toplum iradesini arkasına
alamayan özelleştirme, onbeş yıllık bir dönemde, maalesef, fiyaskoyla
sonuçlanmış ve birkısım gözde kuruluşlar da ayrıca bilinçli olarak zarar
ettirilmiştir. Bir kısmının da -maalesef diyorum- peşkeş çekilmesine göz
yumulmuştur. Bu durumda, kamuoyunun vicdanında tabiî ki
-bugün olduğu gibi- derin yaralar açılmıştır. KİT'lerde verimlilik düşürülmüş,
Hazineye yükü ağırlaştırılmış, devlete gelir sağlama yerine, devlet bütçesinden
beslenmiştir. Sektörel bazda plan ve programa alınması gereken özelleştirmeler,
maalesef yanlış politikalar sonucu tek tip olarak yapılmıştır. Yine, özelleştirmede, maalesef, tek tek
incelenerek ele alınması gereken politikalar, sektörler ele alınmamış;
özelleştirmenin asıl amacı yeniden ekonominin yapılandırılması, verimliliğin
artırılması, mal ve hizmetlerin kalite, miktar ve çeşidinin artırılması
olduğuna göre, sermaye piyasasının derinleştirilmesine de önem verilmemiştir. KİT'lerin, Hazine üzerindeki yükünün
kaldırılmasına göz yumulmuştur. Aile şirketlerinin halka açılabilmesi için
yapılması gereken özelleştirme, maalesef, kâğıt üzerinde kalmıştır.
Özelleştirme fonu 1995'te oluşturulurken, özelleştirilen kuruluşların tasfiye
borçlarında kullanılması gerekirken, özelleştirilmeyen kuruluşların borçlarının
tasfiyesinde kullanılmıştır. Birçok zararlar elde edilmiş; tabiî ki, 2000
yılının ortalarına göre, özelleştirmede 9,3 milyar dolar zarar edilmiştir.
Yıllar itibariyle özelleştirmenin rakamları burada, isteyene verebilirim; bir
arpa boyu yol alınamamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaysa malî saydamlığa dair birçok
düzenlemelere yer verilmiş, malî politika planlarının kamu sektörü hesaplarında
ve malî hedeflerin kamuoyuna açıklık ilkesi benimsenmiştir. Bütçeiçi fonların
tamamıyla kaldırılacağı, bütçedışı fonlardan kuruluş amaçları doğrultusunda
çalışmayanların tasfiye edileceği bir program yapılmıştır. Nitekim, 57 nci
hükümet döneminde de 69 adet fon kapatılmıştır. Bu yıl kamu hesaplarının
kapsamı genişletilerek, döner sermayelerin tamamı kapsama alınmış ve giderek
önemi artan İşsizlik Sigortası Fonu da ayrı bir hesap olarak izlenmeye
başlanmıştır. 2000 yılı programında temel hedef olarak, enflasyonun
düşürülmesi, kamu kesimi borç stokunun sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesi,
malî sektörde istikrarı güçlendirmeye yönelik düzenlemelere devam edilmesi
öncelik kazanmıştır. Ekonomide makro istikrarın sağlanarak, büyüme ortamının
yeniden tesis edilmesi en büyük amaç olarak kabul edilmiştir. 2002 programının
temel ekonomik hedeflerine bakıldığında, gayri safî millî hâsıla 280 milyar
dolar, büyüme oranı yüzde 4, gayri safî millî hâsılanın deflatörü yüzde 46,
TEFE ortalaması yıllık olarak yüzde 31, TÜFE ise yıl sonunda yüzde 35 olarak
tespit edilmiştir. İhracat rakamı, yıl sonu itibariyle, 32 milyar dolar,
ithalat 42 milyar dolar, dışticaret açığı 13,5 milyar dolar olarak tespit
edilmiş; güzel bir olay gerçekleşmiş, cari işlemler dengesi 116 milyon dolar
olarak hedeflenmiştir. 2002 yılı programının uygulanması,
koordinasyonu ve izlenmesine dair çok önemli kararları, Bakanlar Kurulu,
16.10.2001 tarihinde almış ve 32 maddelik bir yönetmelik çıkarmıştır.
Özellikle, uygulamada, genel ilkeler olarak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı 2002 yılı programında yer alan ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak
amacıyla, makro politikaların, bölgesel gelişme politikaları dikkate alınarak,
sektör programlarının ve yatırımlarının koordineli bir şekilde yürütülmesini
esas kılmıştır. Bu çalışmalar, Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine
ilişkin Türkiye Ulusal Programının kısa ve orta vadeli önceliklerine göre
değerlendirilmesini ilke edinmiştir. Program uygulanmasında, yatırımların,
bütçeler ile programlarında değişiklik ve aktarma yapılmayacak şekilde
gerçekleştirilmesi ve sektörlerarası dengelerin bozulmaması temel ilke kabul
edilmiştir. Yıllık programlarda yer alan finansman ihtiyacının temini için
gerekli tedbirlerin zamanında alınmasına özen gösterilmiştir. Kalkınmada
öncelikli yörelerin ihtiyaçlarına öncelik gösterilmiştir. İşbirliği ve
koordinasyonun sağlanması, yatırımların valiliklerce koordinasyonu ve izlenmesi
konusunda etkin önlemler alınmıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının
bölgesel gelişmeye verdiği önem doğrultusunda, GAP ana planı yenilenmekte ve bu
projenin 2010 yılında tamamlanması için çalışmalar başlatılmıştır. Doğu Anadolu
Projesi, Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı çalışmalarının tamamlandığı,
bakanlıklar ile ilgili kurumlara ve plan kapsamındaki illere dağıtımının
yapıldığı, uygulamalarına bu yıl başlanılacağı müşahede edilmiştir. Kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi ve
yeniden yapılandırılmaları, özellikle adalet, güvenlik hizmetlerinde ve sivil
toplum kuruluşlarının etkinliği önplana çıkarılarak, tarımsal gelişme, enerji,
ulaştırma, turizm ve tanıtma, çevre, kentsel ve kırsal altyapı hususlarına
ağırlıkla önem verilmiştir. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi, kültür, sosyal
refahın artırılması, hedef ve politikaların, ülke gerçeklerinin, envanteri
çıkarılmak suretiyle... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Seven, süreniz bitti, 1
dakika eksüre veriyorum. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Hemen bitiyor
efendim; 2 dakika. BAŞKAN - Hayır, 1 dakika veriyorum
efendim, fazla vermiyorum. Buyurun. NİDAİ SEVEN (Devamla) - ... kamu
finansmanı, KİT'lerin içinde bulunduğu finansman darboğazı ve özelleştirmeyle,
malî piyasalarda önemli hedefler çizilmiştir. Programda yıllardır koltuk
değnekleri üzerinde yürütülen ekonominin bir yol ayrımına getirilerek, reel
sektörün üzerindeki rant ekonomisinin baskıları kaldırılmak için yeni hedefler
çizilmiştir. Kısır döngüyü kırmak, diğer taraftan da insanlarımızın
hayatlarının ayrılmaz bir parçası durumuna gelen sağlıksız ekonomik yapıyı ve
kronik enflasyonu ortadan kaldırmak için köklü ve yapısal düzenlemelere
cesaretle el atılmıştır. 28 trilyon 463 milyar TL'lik Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2002 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler,
lehte oy kullanacağımı belirtir; kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkının 67
nci yıldönümü dolayısıyla kendilerini tebrik eder, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven. Efendim, bütçenin aleyhinde, Sayın Lütfi
Yalman; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Sayın Yalman, süreniz 10 dakika. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; dördüncü tur görüşmelerde, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Vakıflarla ilgili konularda şahsım adına söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin başında, aziz milletimizin ve
Yüce Meclisin ramazanını, önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz kandillerini ve
ramazan bayramlarını tebrik ediyorum. Yine, sözlerimin başında,
Galatasarayımızın ilk devredeki 2 - 0'lık galibiyetini de tebrik ediyorum;
ikinci devrede de bu başarıyı bekliyoruz. (Alkışlar) Değerli arkadaşlarım, sözü çok fazla
uzatmamaya gayret göstereceğim. Yalnız, ben, Devlet Planlama Teşkilatında bir
genelge üzerinde rica mahiyetinde duracağım. 20.4.2001 tarihli genelgede bir
iki konuya temas etmek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, hepimizin
bildiği gibi Sayın Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'ye bağlı, söz konusu
genelge de, Marmaris Eğitim ve Tatil Sitesinde tatil yapmanın şartlarını
belirleyen konuyla alakalı. İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Daha orada
mısın?! LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bir dakika,
lütfen... Rica mahiyetinde, siyasî içerikli olmayan bir konuşma yapacağım.
Lütfen... Halil Bey, dinleyin. Değerli arkadaşlarım, 8 inci maddede şöyle
bir ifade var... Bu kurum, Merkez Bankası olabilir, Devlet Planlama
Teşkilatının tatil sitesinde yapılan bir uygulama veya bir başka kurum olabilir
ya da devletin herhangi bir kurumu olabilir, bu önemli değil, bu önem arz
etmiyor. Önem arz eden şey, bu ifadelerin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bir
genelgeye yansımasıdır. Bu, üzüntü verici bir şeydir. Bizim buradaki ricamız,
sadece, bunun düzeltilmesini temenni etme babındadır. Değerli arkadaşlarım, 8 inci maddede
"Sitelerimizde konaklayacak olanların, site içinde çağdaş ortama uygun
kıyafetler ve davranışlar içinde bulunmaları gerekmektedir. Çarşaf, türban,
tesettür ve benzeri kıyafetler yasaktır" deniliyor. 9 uncu maddede de,
"Siteye evcil hayvanlar getirilemez" deniliyor. Şimdi, bu iki maddeyi, 8 inci ve 9 uncu
maddeleri bir araya alıp da değerlendirdiğimiz zaman, insanî ve ahlakî bulmamız
mümkün değildir. Böyle bir garabet, böyle bir yanlışlık var. Temennimiz, bu yanlışlığın
ortadan kaldırılmasıdır. Değerli arkadaşlarım, Marmaris Tatil
Sitesi, bu milletten alınan vergilerle yapılmaktadır; tesettürlü
vatandaşlarımızın da, tesettürsüz vatandaşlarımızın da vergisiyle yapılmaktadır
ve ortak malıdır; ama, evcil hayvanların, tabiî ki, ortak malı değil. Dolayısıyla, tesettürlü vatandaşlardan, bu
devlete, bu millete vergi alın, ondan sonra da, sen vergiyi ver; ama, bunun
imkânlarından istifade etme... Bu, adil bir yaklaşım değildir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Soyunsun o da!.. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, niyet ne olursa olsun, herhangi bir artniyet de olmayabilir...
Bunu, tahmin ediyorum, Sayın Başbakan Yardımcısına ilgili bakanımız da iletecek
ve konuya çözüm getirilecektir diye bekliyorum; çünkü, bu, Anayasanın ruhuna da
aykırıdır, bir bölücülük kokusu vardır burada. Bunun değiştirilmesini temenni
ediyoruz. Değerli arkadaşlar, vakıflar, hepimizin
bildiği gibi, Müslüman Türk toplumunun en büyük sosyal yardımlaşma ve dayanışma
müesseselerinden bir tanesidir. Vakıf hizmetlerinde hasbîlik vardır, vakıf
hizmetlerinde fedakârlık vardır ve vakıf hizmetlerinde Allah'ın rızası vardır.
Cihanşümul İslam medeniyetinin, evrensel İslam medeniyetinin en büyük
özelliklerinden bir tanesi de, bir vakıf medeniyeti oluşudur. Bu cihanşümul
İslam medeniyetinin vakıf medeniyeti konusunda Avrupalı bilim adamlarının
değerlendirmelerine baktığınız zaman, hayranlıklarını gizleyemediklerini
görürsünüz. Ecdadımızda da zirveye çıkan vakıf anlayışı ve buna bağlı sosyal
yardımlaşma duygusuna, bugünün medenî dünyası bile hâlâ yetişebilmiş değildir.
Sağlık, eğitim ve imaret; yani, fakir fukara için aşevlerinden tutun da,
kuşların bakımı için bile vakıf müesseselerinin oluşturulduğunu tarihimizde
görüyoruz. Bugüne kadar, vakıflar, mahkeme kararıyla
kurulur ve mahkeme kararıyla kapatılır idi; ama, yeni çıkan Medenî Kanunda,
maalesef, bir bakanın kararıyla vakıfları kapatabilme imkânı doğmuş durumdadır.
Dernekler Kanunumuzun 53 üncü maddesinde de şöyle bir ifade var: "Ceza
hukuku kuralları işletilmeden, sorumlu kişiler hüküm giymeden bir dernek
kapatılamaz". Ama, bugün görüyoruz ki, uygulamalar, hiç de böyle hukuka,
yasalara uygun olarak yürütülmüyor. Çalakalem iddialarla, delilsiz, belgesiz ve
hatta bilgisiz raporlarla, mahkeme kararı da almadan vakıflar kapatılıyor.
Hayır; sözümü düzeltmem belki daha doğru olur, kapatılmamasıyla ilgili mahkeme
kararı olduğu halde, mahkeme kararı dikkate alınmadan yeniden kapatma kararı
veriliyor; çünkü "bahse konu vakfın şubelerinin kapatılması hukukî dayanaktan
yoksundur" diye, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı olduğu halde,
alındığı halde, ertesi günü Vakıflar Genel Müdürlüğü bir vakfın yeniden
kapatılmasıyla ilgili karar veriyor. Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün aslî görevi, vakıfları korumaktır, vakıfları kollamaktır;
vakıfların, vakıf ruhuna uygun hizmet etmeleri konusunda yollarını açmaktır.
Yoksa, vakıfların çalışmalarına engel olmak değildir. Onun için, bir noktada bu
kararı dikkate aldığımız zaman, Anayasaya, kanunlara, devletin resmî kurumları
tarafından aykırı davranışlar içerisinde bulunulduğunu ve hukukun, Anayasanın
ve kanunların, devletin resmî kurumları tarafından da çiğnendiğini görüyoruz.
Hukuk çiğneniyor; ama, burada, asıl önemli olan hukukun çiğnenmesi değil, bunun
neticesinde ortaya çıkan sosyal olaylardır; yani, yardımlaşma duygusunun,
dayanışma duygusunun ve insanî vakıf duygusunun çiğnenmesi ve ortadan
kaldırılması, köreltilmesidir. Değerli arkadaşlarım, bugün, vakıfların
tümü ne tür hizmetler yapıyor, eğer, şöyle maddeler halinde sıralarsak : Sağlık hizmetlerini yürütüyorlar; yani,
sağlık taramaları yapıyorlar, fakir fukaranın tedavileriyle ilgileniyorlar;
hatta, birçok vakıf sünnet şölenleri yaparak, fakir fukara çocuklarını sünnet
ettiriyor. Eğitim konusunda yardımcı oluyor, burslar veriyorlar. Fakir
öğrencilerin eğitimine katkıda bulunuyorlar. Fakirlere yardım ediyorlar, çok
yönlü olarak. Yurt hizmetleri var. Fakir öğrencilerin barınması konusunda
hizmetler yürütüyorlar. Sportif faaliyetleri
de organize ediyor, deruhte ediyor, yardımcı oluyorlar. Kısacası
"insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadisini
kendilerine rehber edinmiş durumdalar. Bugün, insanların ne büyük sıkıntılar
içerisinde olduğu hepimizin malumu. Toplumumuzun bir kesimi açlıkla karşı
karşıyadır. İnsanlar, belediyelerin çıkardığı ucuz ekmek kuyruklarında
sürünüyor, belediyelerin iftar çadırlarında sıcak aş kuyruğunda sürünüyorlar.
Böyle bir ortamda, vakıfların korunması, kollanması ve desteklenmesi, herhalde,
en başta, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve ilgili bakanlığın görevidir. Halkın gönlünden koparak, kendiliğinden,
emeğini ve parasını vererek yapmış olduğu yardımları yasaklamak, tahmin
ediyorum, sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmasa gerektir. Bu tip yardım
yapanlar hakkında, hâlâ, zaman zaman soruşturmalar yapıldığını da görüyoruz.
"Sen niye bu vakfa yardım ettin; sen niye bu vakıf kanalıyla fakir
öğrencilere burs verdin" diye
sorguya çekilen vatandaşlarımızın sorularıyla karşı karşıya kalıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu tip
yardımlaşmalarda -yani, vakıflarla ilgili yardımlaşmalarda- devletin herhangi
bir emeği ve masrafı da yok. Şu ana kadar, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce,
özellikle belli bir süreçten bu tarafa kaç tane vakıf ya da şubesi kapatıldı,
bilemiyorum; ama, yüzlerce olduğu konusunda kesin bir kanaatim var. Peki,
gerekçelere bir bakalım; nedir gerekçeler. Çok şaşıracaksınız değerli
arkadaşlar, çok kalın dosyalar var bu konuyla ilgili, değerli Vakıflar Genel
Müdürümüz de biliyor. Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, belki henüz bu
konuya vâkıf olmamıştır; ama, inşallah, kendisine dosyaları takdim edeceğim. Bakınız, Vakıflar Genel Müdürlüğünden,
valiliklerden, bölge müdürlüklerinden aldıkları yazılara göre okuma salonları
açmışlar ya da temsilcilikler açmışlar. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü diyor
ki: “İzinsiz temsilcilik açtı, okuma salonu açtı”. Halbuki, müracaatlarında
vakfın aslî görevi budur, o halde sizin izin almanıza gerek yoktur” diye elde
yazı var; ama, bunu, kapatma gerekçesi yapıyorlar. Daha da sıkı durun. Değerli arkadaşlar, bakın, ifade aynen bu:
“Öğrencilerin sempatilerini kazanmak için burs veriyorlar, öğrencilerin
sempatilerini kazanmak için kırtasiye yardımı yapıyorlar”. Kapatma
gerekçelerini sayıyorum size. Düzenlediği konferanslarda, bir belediye
başkanının, bir siyasî parti genel başkanının, orada, iki çocuk posterini
kaldırmış. Bu, raporların içerisinde geçiyor ha, ben uydurmuyorum bunu. Ya da
eski bir milletvekili konuşma yapmış, bir milletvekili adayı konuşma yapmış. Değerli arkadaşlarım, ben, Millî Gençlik
Vakfının beş yıl süreyle başkanlığını yaptım. Biz, çok değişik partilerden
milletvekillerini de davet ettik, konuşturduk; hatta, uluslararası eğitimde
kalite kongresi de yaptık, değerli arkadaşlarımızın içerisinden, değişik siyasî
partilerden katılanlar da olmuş idi. Şimdi, bu tip gerekçelerle vakıfların
faaliyetlerinin durdurulması çok yanlıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yalman, süreniz bitti; 1
dakika eksüre veriyorum, fazla vermiyorum efendim. Buyurun. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
bakınız, ben, aslında sivil toplum örgütlerinin, dünya kamuoyundaki ve
Birleşmiş Milletler nezdindeki durumuyla ilgili birkaç cümle daha ifade etmek
istiyordum. Bakınız, bugün, Birleşmiş Milletler çatısı
altında NGO; yani, hükümet dışı sivil toplum örgütlerinin sayısı neredeyse
onbinlere ulaşıyor; ama, Türkiye, hâlâ sivil toplum örgütlerinin yolunu
keseceğim diye uğraşıyor. Bakın, biz, bir büyük deprem yaşadık.
Yaşamış olduğumuz o depremde, deprem bölgesine ilk giden sivil toplum örgütleri
olmuştur, gönüllü kuruluşlar olmuştur, devletten önce orada vatandaşın
yardımına koşmuşlardır. Siz, ne diyerek, hangi gerekçelerle böyle bir duyguyu
köreltmeye, ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz? MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Devleti bu kadar küçültmeyin canım!.. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu, devletin
küçültülmesi demek değildir Sayın Karahan, bu devletin küçültülmesi demek
değildir. Devletten önce, orada bulunan sivil toplum örgütlerinin yardıma
koşması, devletin küçültülmesi demek değil ki, devlet de gitmiştir yardıma;
devlet gitmemiştir anlamında değil... BAŞKAN - Sayın Yalman, süreniz bitti;
teşekkür ederim. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
bir cümleyi daha ifade ediyorum. Bakınız... BAŞKAN - Hayır, daha yok artık; tamam. Çok
teşekkür ederim. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
istirham ediyorum; bir cümle... BAŞKAN - Efendim, bitti... Bir cümleyi,
yerinizden soru sorarken ifade edersiniz. Teşekkür ederim efendim. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Peki. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü
turdaki bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Şimdi, soru işlemine geçiyorum. Soru işleminde, 10 dakika soru için, 10
dakika da cevap için süre veriyorum; fazla uzatmayacağım efendim. İlk soru sorma hakkı Sayın Dağcıoğlu'nun;
buyurun. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, delaletinizle, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanımıza soru yöneltmek
istiyorum. 1. Sayın Bakan, isterseniz, siz, adına
"bir nesne" diyebilirsiniz; ama, ben, ısrarla, onun adına, bilerek
"Çin'in satın aldığı Ukrayna bandıralı uçak gemisi" diyorum. Bu
geminin Türk boğazlarından geçmesine, Montrö Anlaşmasına ve Türk Boğazları
Tüzüğüne aykırı bir biçimde, nasıl, hangi gerekçeyle ve kim tarafından izin verilmiştir? 2. Şayet, söz konusu geminin dümeni,
pervanesi ve motorunun olmayışı bir gerekçe olarak gösteriliyorsa, bu
ekipmanların bulunmaması halinde, bu durum, başka savaş gemilerine de
uygulanabilecek midir? 3. Yedekli geçiş boyu 600 metreye varan uçak
gemisi Varyag'ın geçiş izni 5 defa reddedilmesine rağmen, siyaseten izin
verilmesi, bir anlamda, ülkemizin egemenlik haklarından ve kendi
kazanımlarımızdan vazgeçilmesi anlamına gelmemekte midir? 4. Türk boğazlar bölgesinin ulusal
güvenliğini de dikkate alarak gösterilen bu zayıflık ve verilen taviz
karşılığında, 2 milyon Çinli turistin Türkiye'ye gönderileceğine ve Türkiye'nin
Çin'deki Uygur Türkleriyle olan sıcak ilişkisini geliştireceğine gerçekten
inanıyor musunuz? 5. IMO bünyesinde tanker sahibi kartel
tröst konumundaki dev firmalardan oluşan ve Novorossisk'te en fazla petrolü
taşıyan Yunanlı armatörlerin yönlendirdiği ifade edilen, sözde tarafsız... BAŞKAN - Yeter efendim, biraz da başkası
sorsun. Teşekkür ederiz. Sayın Seven, buyurun efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sorumu
yarım bıraktınız Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, tamam... Sorunuz
anlaşıldı. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, sorumu yarım bıraktınız... Olur mu canım! BAŞKAN - Rica ederim canım... Yani, hep
size tahsis edecek değiliz ki. 10 dakika ayırdık... Buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Bakanlarıma sormak istediğim sorular şunlardır: Doğubeyazıt Musun Ovası, Diyadin, Taşlıçay
İlçelerini sulayacak Murat Barajının bütün projeleri tamamlanmış ve Devlet
Planlama Teşkilatında beklemektedir. Acaba, ne aşamadadır; bu konuda bilgi
verebilirler mi? Yine, Diyadin-Doğubeyazıt yol ayrımında
2000 yılında temeli atılan Diyadin varyantı için ne kadar ödenek ayrılmıştır? BAŞKAN - Bu olayla ilgisi yok ki Sayın
Seven; burası barajlara bakan bakanlık değil ki... Rica ediyorum... Başka soru
varsa sorun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir dakika, Sayın
Başkan... Devlet Planlama Teşkilatına... BAŞKAN - Efendim, Bakanlıkla ilgili soru
soracaksınız. Barajlarla ilgili, DSİ bütçesinde soracaksınız... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, orada
kabul ediliyor, teklifler kabul ediliyor; inceleyin, öğrenin. BAŞKAN - Peki... Buyurun, devam edin. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Diyadin-Doğubeyazıt
yol ayrımı varyantı için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yine, Eleşkirt Toprakkale Camii için
Vakıflar Genel Müdürlüğümüz ne yapmıştır? Bu konuda bilgi arz ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Ongun?.. Yok. Sayın Aydın, buyurun. AHMET AYDIN (Samsun) - Sorumu, Devlet Planlama
Teşkilatından sorumlu Sayın Bakana soruyorum. Bugüne kadar Türkiye genelinde 5 000'in
üzerindeki yatırım projesine 50 milyar dolar harcama yapılmıştır. Bu
yatırımların bitirilmesi için 110 milyar dolar daha finansmana ihtiyaç vardır.
Bu yatırımların birçoğu, şaibeli ihalelerle, çok düşük tenzilatlarla ihale
edilmiş; birçoğu, ihale yapıldığı günden bugüne kadar teknolojideki
değişmelerden dolayı fonksiyonunu kaybetmiştir. Örnek verirsek, Devlet Su
İşlerinin Samsun İlindeki sulama yatırımlarının bitirilebilmesi için 500 milyon
dolar daha ödeneğe ihtiyaç vardır. Bu projeler bugüne göre revize edilirse, 200
milyon dolar bir kaynakla bitirilebilir. İhale tenzilatlarına gelince, 2001 yılında
organize sanayi bölgelerindeki ihale tenzilatları ortalaması yüzde 57'dir.
Devlet Planlama Teşkilatı böyle bir çalışma yapamaz mı? İkinci sorum: Başta Türk cumhuriyetleri
olmak üzere, gelişmekte olan ülkelere yapılan dış yardımlarda koordinasyonun
sağlanması konusunda neler yapılmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Orhan Şen, buyurun efendim. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum. Birinci sorum: Bursa'nın geri kalmış dört
dağ ilçesi olan Keles, Orhaneli, Harmancık ve Büyükorhan İlçelerini kalkındırmak
amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı tarafından çalışmaları başlatılan dağ yöresi
kalkınma projesi ne aşamadadır, ne zaman uygulamaya geçilecektir? İkinci sorum: Yine, Bursa'da, bazı
siyasetçiler, Keles Termik Santralının yapılmasını Devlet Planlama Teşkilatının
engellediği şeklinde propaganda yapıyorlar; bu doğru mudur? Son sorum: Kamu gelir ve harcamaları
değişik bütçe başlıkları altında yer almaktadır. Kamu hesaplarının topluca
görülmesine ve saydamlığın sağlanmasına ilişkin olarak Devlet Planlama Teşkilatının
çalışmaları var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Ali Halaman, buyurun efendim. ALİ HALAMAN (Adana) - Sayın Başkan, sorum
şu: Son dönemlerde ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde Devlet
Planlama Teşkilatının katkıları ne olmuştur? Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Nesrin
Ünal, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
biraz da muhalefete söz verin. BAŞKAN - Efendim, ne yapalım; kendileri
girmiş. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, yaptığınızı doğru buluyor musunuz?! Siz bu sıralarda otururken bu tür
uygulamaları hep protesto ediyordunuz Sayın Başkanım. BAŞKAN- Rica ediyorum... NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili soru sormak istiyorum. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bizim
sorumuzu yarısında kesip iktidara soru sorduruyorsunuz. BAŞKAN - Bir dakika... Arkadaşımız soru
soruyor. Buyurun Sayın Ünal. NESRİN ÜNAL (Antalya) - 2000'li yıllara
kadar Devlet Planlama Teşkilatı merkezden planlama ve uygulama yapmıştır. 2000
yılında ise, yapılan sekiz yıllık kalkınma planında değişiklikler gördük. İlk
defa merkezden planlama bırakılıp, bölgesel planlama ve uygulamalara
geçilmiştir. Bu çerçevede hangi bölgelerde, neler yapılmıştır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Lütfi Yalman, buyurun
efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
delaletinizle Sayın Bakandan bir soru sormak istiyorum. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi
Annan, 2000 yılında New York'ta yapılan Birleşmiş Milletlere bağlı sivil toplum
örgütleri toplantısında şöyle bir ifadede bulunuyor: "Önümüzdeki dönemde
dünyada önemli sorunların çözümü için ilk adres siz olacaksınız. Bizler, önce
sizi dinleyip, sizin önerilerinizi alıp, sonra devlet başkanlarını buraya
çağırıp, sivil toplum bunları istiyor diye onlara tebliğ edeceğiz." Şimdi, Türkiye'de sivil toplum örgütleri
üzerinde, bilhassa... BAŞKAN - Soru soralım lütfen, rica
ediyorum; arkadaşlar bekliyorlar... LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım,
bilhassa, vakıflar üzerinde yoğun baskıların olduğu hepimizin malumu. Acaba,
vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, bu dönemde, vakıflarla ilgili bu baskılar
konusunda ne düşünüyor? Bir koruma, kollama yapmayı düşünüyor mu, düşünmüyor
mu? Onu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Yalçınkaya?.. Yok. Sayın Şahin, buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. Vakıfların önemini arkadaşlarımız izah
ettiler. Ben, doğrudan doğruya sorumu soruyorum vakıflardan sorumlu Devlet
Bakanımıza. İstanbul Fatih'te otuz yıllık bir vakıf
var; Veysel Karani Hırka-i Şerif Vakfı. Vakıflar idaresiyle protokoller
yaparak, İstanbul'da ve Fatih'te, sıfırdan birkaç tane camiyi inşa etmiş ve
halkın hizmetine sunmuştur. Bunlardan bir tanesi Karagümrük'teki Sadrazam Damat
Öküz Mehmet Paşa Camii; altında bir de aşevi var. Bakınız, son onbeş gün içerisinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü
"bu aşevini kapatacaksınız" diyor. Bir vakıf geliyor, bir cami
yapıyor, aşevi yapıyor ve Vakıflar İdaresi geliyor, İstanbul Bölge Müdürlüğü
"burayı kapatacaksınız" diyor. Sarıgüzel Caddesinde bir camii
sıfırdan yaptı, Hoca Üveyz Camiini; altında kütüphane var. Televizyonlarda
yüreğimiz burkularak izledik; Fatih Müftüsü, Fatih Kaymakamı ve İstanbul Bölge Müdürü,
oradaki kitapları yağmurda sokağa attılar. Televizyonlar gösterdi. Hükümetiniz,
Bakanlığınız, bu facialara daha ne kadar seyirci kalacak? Bu bölge müdürü,
Fatih Kaymakamı ve Fatih Müftüsü, bu icraatlarına, vakıflar üzerindeki
baskılarına hâlâ devam ediyor; buna mani olacak mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Soru sorma işlemi bitmiştir. Sayın Bakanlar, size, sırayla 3'er dakika
verelim, cevap verin. Buyurun. ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Bir tek ben
kaldım Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, rica ederim...Demin... ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Bir tek ben
kaldım. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... İşte,
arkadaşlarımız hepsi... Ben vermiyorum söz artık. ASLAN POLAT (Erzurum) - Öyle diyorsunuz;
ama, bu sıralarda otururken siz çok itiraz ediyordunuz Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan buyurun
efendim. SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, sayın milletvekillerinin
bir kısmının soruları yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Bunların bir kısmı,
ödenek talepleri ve miktarı konusundadır. Onları, Devlet Planlama
Teşkilatındaki arkadaşlarımız çalışarak cevaplandıracak; ama, öte yandan,
izninizle, ben, birkaç genel soruyu cevaplandırmak istiyorum. Bunların en başında, Türkiye'nin, özellikle
Türk cumhuriyetlerinde yapılan dış yardımlardaki koordinasyonu noktasındaki
Sayın Ahmet Aydın'ın sorusu. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra,
özellikle, yeniden yapılanmanın ortaya koyduğu şartlar gereği, Türkiye'nin dış
yardım stratejisi ve politikası tespit edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatının
girişimleri sonucunda da, 1997-2000 döneminde dış yardım istatistikleri
hazırlanarak, özellikle yılda ortalama 150 milyon dolara yakın düzeyde bir
yardım gerçekleşmiştir. Koordinasyonun sağlanması noktasında, Devlet Planlama
Teşkilatı bir dış yardım kanun taslağı hazırlamıştır. Önümüzdeki günlerde, bu
taslağın yasalaşması noktasındaki çabalarımız devam edecektir. Sayın Ali Halaman'ın sorusuna gelince:
Ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde Devlet Planlama Teşkilatının
katkılarını sormuşlardı. Devlet Planlama Teşkilatı, her dönemde olduğu gibi,
yine bu dönemde de ekonomik ve sosyal politikaların doğru bir şekilde
belirlenmesi noktasında, sahip olduğu birikimle, hükümete katkı yapmaya devam etmektedir.
Özellikle bu kapsamda, Yüksek Planlama Kurulu ve Ekonomik ve Sosyal Konsey
bünyesinde, ekonomik programın her aşamasında kapsamlı değerlendirmelerde
bulunmaktadır. Yine, reel sektöre ve sosyal nitelikteki sorunlara ilişkin çözüm
önerilerini de, yeri geldikçe, zamanı geldikçe gündeme taşımaktadır. Sayın Nesrin Ünal'ın bölgesel kalkınma ve
gelişmeye ilişkin sorusunu da şu şekilde cevaplandırmak istiyorum: Doğu Anadolu
Projesi ana planı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Projesi tamamlanmış ve 2001
yılı içinde uygulamalara geçilmiştir. Güneydoğu Anadolu ana planı ise
yenilenmiş ve 2010 yılında tamamlanması yönündeki çalışmalar da 2002 yılında
uygulamaya geçecektir. Yine, bölgesel gelişme çerçevesinde, Yeşilırmak Havzası
Gelişim Projesi, Batı Akdeniz ve Ege Bölgesi Gelişme Planları 2002 yılında
uygulanacaktır. Sayın Orhan Şen'in, yine, son günlerde
yapısal reformlara ilişkin olarak Devlet Planlama Teşkilatının görüşü
üzerindeki sorusunu da, çok kısa bir şekilde şöyle cevaplandıracağım: Yedinci
Planda olduğu gibi, aynen Sekizinci Planda da, Devlet Planlama Teşkilatı,
ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne yönelik
yapısal reformları ciddî bir şekilde ortaya koymuştur. Bunları dört ana başlık altında toplarsak,
bir tanesi, kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasıdır;
bir diğeri, adalet ve güvenlik hizmetlerinin daha etkin hale getirilmesidir;
üçüncüsü, merkez ile yerel yönetimler arasındaki kaynak ve görev dağılımını
daha etkin, rasyonel hale getiren bir çalışmadır ve nihayet, ekonomideki
rekabetçi yapının güçlendirilmesi ve verimliliği artırmak suretiyle de,
ekonomideki etkinliği artıracak politika ve tedbirler, hem planlarımızda hem de
yıllık programlarımızda yer almaktadır. Sayın Başkanım, ben, diğer Bakan
arkadaşlarıma... BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim, öteki Sayın Bakanlarımız da 5'er
dakikada cevap versinler. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmeleri sırasında
konuşmalarıyla, sorularıyla katkı yapan bütün milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Özellikle, Sayın Şamil Ayrım, Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın
Mehmet Nuri Tarhan, Sayın Cahit Savaş Yazıcı, denizcilik sektörüyle ilgili
konuşmalarıyla bizlere ışık tutmuşlardır; onlara da, ayrıca teşekkür ediyorum.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü konusunda, övücü, bizleri teşvik edici,
cesaretlendirici konuşmalar için, sayın katılımcılara, yine, teşekkür ediyorum. Ergün Dağcıoğlu'nun önerileri, gerçekten,
bizim yararlanacağımız önerilerdir; ancak, bazı konularda bilgi eksikliğini biz
hissediyoruz. Kendisine, hem yazılı cevap vereceğiz hem de arzu ettikleri
takdirde, Denizcilik Müsteşarlığı üst düzey yöneticileriyle brifing vereceğiz.
Onu da, kendilerine belirtmek istiyorum. Varyak konusunu, Sayın Dağcıoğlu, hem
konuşmasında hem de soru kısmında, beş soru şeklinde sordular. Değerli milletvekilleri, Varyag, Sovyetler
Birliği dağılmadan evvel Sovyetler Birliği tersanesinde imal edilmiş, daha
sonra Ukrayna'nın hissesine düşmüş bir gemi. 1998 yılında Türk Boğazlarından
geçiş müsaadesi istemiş; devrin yetkilileri geçiş müsaadesi vermemiş durumda.
2000 yılı içerisinde Çin'e satılıyor. Çin, 2000 yılı haziran ayında bize
müracaat ediyor; reddediliyor Müsteşarlık tarafından. Ağustos ayında müracaat
yenileniyor; reddediliyor. Sayın Dağcıoğlu'nun dediği gibi, beş sefer bunun
müracaatı reddediliyor. Bu bilgiler doğrudur. Bu, 306 metre boyunda, motorsuz ve
dümensiz büyük sal gibi bir şeydir. Amacı konusunda, uçak gemisi olacağı
konusunda, basında ve değişik yerlerde, değişik görüşler vardır; ama,
halihazırda motoru ve dümeni yoktur. Çin, bizden geçiş müsaadesi alabilmek için
tam birbuçuk yıl uğraşmıştır. Biz azaltılmış riskle, bunun, Boğazlardan geçişi
için bazı şartlar belirledik. Bu şartları belirlemede, Genelkurmay
Başkanlığından, Dışişleri Bakanlığımızdan, Denizcilik Müsteşarlığı, koordineli
çalışarak görüş almıştır. En son, Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır; yani, bir
geminin veyahut da motorsuz, dümensiz bir deniz vasıtasının boğazlardan geçmesi
için Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır. Denizcilik Müsteşarlığına düşen iş de,
Bakanlar Kurulu kararından sonra, en az riskle, azamî tedbirlerle bunu
boğazlardan geçirmekti. Bildiğiniz gibi, 21 römorkör nezaretinde, çok hassas
bir şekilde Türk boğazlarından emniyetli bir şekilde geçirilmiştir. Gemi
geçtikten sonra, Ege Denizinde halatını kırmış, Yunan Adalarında bir panik
yaratmıştır. Biz, selamet diliyoruz bu Varyag'a. Bunun, birbuçuk yıl gibi bir süre geçiş
müsaadesi istemesi ve en son, Bakanlar Kurulu kararıyla buna müsaade verilmesi,
Denizcilik Müsteşarlığımızın bu konu üzerinde ne kadar hassasiyetle durduğunu
göstermesi bakımından önemli bir göstergedir diyorum. Değerli milletvekilleri, bir konu var ki,
şu anda Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan arkadaşımız da geçen yıl bunu
sormuştu; DYP Antalya Milletvekili de bunu sordu. "Denizcilik
Müsteşarlığında görev alanlar, memur olacak, şu kadar hizmeti olacak ve bir de
Kırşehirli olacak" denildi. Ben bunu cevaplamak zorundayım. Denizcilik
Müsteşarlığında, şu anda yanımda oturan Mustafa Kolçak, Ankaralıdır; Müsteşar
Yardımcımız Alparslan Kaya, Elazığlıdır. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yakışır Sayın
Bakan... DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir)
- Yine, Müsteşar Yardımcımız Sancay Varlı, Osmaniyelidir; Ahmet Ağar,
Denizlilidir; Nuri Aydağan, Kırşehirlidir. Yani, hiçbir Kırşehirli müsteşar
yardımcısı olamayacak mı; Kırşehirliler Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değil
mi; vergi vermiyorlar mı; askere gitmiyorlar mı?! (MHP sıralarından alkışlar)
Sanıyorum bu cevap onlara kâfidir. Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Yalnız, Sayın Bakana ben bir şey
söyleyeyim. Ben, geçen sene, Kırşehirlileri işe alıyorsunuz falan demedim. Bir
gazetede bir latife çıkmıştı. İşte, “Kırşehirliler yüzme bilmiyorlar. Sakın,
Sayın Bakan, zarar...” MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Başkan, söz aldınız mı? BAŞKAN - Bir dakika efendim, Sayın Bakan
bana sataşıyor, cevap vereceğim canım, Allah Allah!.. Ya, ne biçim şey!.. Ben böyle bir şey söylemedim. Ben
Kırşehirliler de işe alınacak, Tuncelililer de işe alınacak, herkes de
alınacak. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - O zaman,
ben de Sayın Bakana cevap vereyim. BAŞKAN - Bizim, kimseye karşı böyle bir
kinimiz de yok; Kırşehirliler de, en az Tunceliler kadar sevdiğim, saydığım
insanlardır; Anadolu insanıdır, işe alınmasında... Keşke mümkün olsa da, Sayın
Bakan, bütün Kırşehirlileri, herkesi işe alsa. Böyle bir şey olmaz ki Sayın Bakan. Onda
da, ayrıca, yanlış propaganda yaptılar. "Kamer Genç, Kırşehirlilerin işe
alınmasına karşı çıkmıştır" diye, sağda solda propaganda konusu yaptılar.
Kesinlikle, ben, böyle bir şey söylemedim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Kırşehir'den bakan olursa, müsteşar da olur. BAŞKAN - Tabii, Kırşehir'den bakan olursa,
işçi de alınır canım, niye alınmasın. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
Efendim, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz alan çok değerli,
iktidarıyla muhalefetiyle sayın milletvekili arkadaşlarıma ve soru sorarak,
yine, bu konuda görüşme açılmasını temin eden değerli arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum. Sorulara, elimden geldiği kadar cevap vermeye çalışacağım. BAŞKAN - 5 dakikalık süre vereceğim Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Çok
kısa süre içerisinde ifade edeceğim Sayın Başkanım. Öncelikle, bu kamu kurum ve kuruluşlarının
vakıflarıyla ilgili olarak, bazı arkadaşlarımız, bazı beyanlarda bulundular.
Bununla ilgili olarak, ben, bakanlık görevine başladıktan sonra, 15 Ekim 2001
tarih ve 46 sayılı, Sayın Başbakan Ecevit imzalı, bu vakıfların bağlı oldukları
kamu kurum ve kuruluşlarına, bu vakıfların denetlenmeleri ve incelenmeleri
yolunda bir genelge gönderilmiştir. Dolayısıyla, hem ilgili kurum ve kuruluşlar
hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu tür vakıfları incelemektedir. Yine, Sayın Yalman, vakıflara baskılar
yapıldığıyla ilgili ifadede bulundular. Vakıflar üzerinde herhangi bir baskı
uygulanmamaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce, kanundan doğan denetim yetkisinin
kullanılması sırasında veya devletin çeşitli birimlerinden genel müdürlüğe
gelen bilgi ve işlemler çerçevesinde yapılan denetimler esnasında hukuka,
kanuna aykırı eylem ve işlemleri tespit edilen vakıflar hakkında, yine,
kanunlarla ve diğer mevzuatla düzenlenen müeyyideler uygulanmaktadır. Medenî Kanunun vakıflarla ilgili yeni
düzenlemesinden bahsedildi. Yeni Medenî Kanunumuzun 115 inci maddesinde,
İçişleri Bakanlığına, Anayasada öngörülen hallerde ve belirlenen usullere uygun
olarak, denetim makamının da görüşü alınmak suretiyle, mahkemece bir karar
verilinceye kadar, vakfı geçici olarak faaliyetten alıkoyma ve derhal mahkemeye
başvurma yetkisi verilmiştir. Yani, dolayısıyla, çok açık bir ifadeyle,
vakıflar, ancak, yine mahkeme kararıyla, yeni Medenî Kanunumuza göre de
kapatılabileceklerdir. Bir diğer husus, yine, Sayın Şahin
tarafından ifade edildi; Veysel Karani Hırkai Şerif Camii Hizmet Vakfına
ilişkin soru. Bu konu üzerinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, biz de
çalışıyoruz; ancak, bu konudaki bütün işlemler, İstanbul Valiliğinin Şubat 2000
tarihli yazısı üzerine uygulamaya geçen Emniyet güçleri tarafından yapılmıştır.
Burada, Vakıflar Genel Müdürlüğü, yine, Emniyetin kendisine vaki müracaatı
üzerine, sadece gözlemci sıfatıyla bu olayların içinde yer almıştır. Bu
konudaki inceleme, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, derinlemesine bir
şekilde yapılmaktadır. Bir diğer husus; Valide Sultan Vakıf
Gureba Hastanesiyle ilgili birçok konu gündeme geldi. Bu konuda, değerli
arkadaşlarım, konuşmacılar da, aslında, o konuya açıklık getirdiler; ama, ben,
sadece, birtakım istatistikî bilgileri değerli arkadaşlarıma vermek istiyorum.
Vakıf Gureba Hastanesinin, devrinden önce, yatak sayısı 552'dir; bugün, yatak
sayısı 910'dur. Yatan hasta sayısı, devirden önce, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yönetimindeyken, 7 627 iken; bugün, hasta sayımız 14 250'dir. Poliklinik
sayımız, 171 306 iken -tabiî, bir senelik- bugün, 319 480 poliklinik hizmeti
verilmektedir. Ücretsiz ve fakir hasta olarak yatan, yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yönetimindeyken, 222 iken, bugün, fakir hasta sayısı, yani, bu hastaneden
istifade eden fakir hasta sayısı 706'dır. Ameliyat sayısı 4 569 iken, bugün, 8
216 kişi bu hastanede ameliyat edilmektedir. Ayrıca, yine, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
en önemli görevlerinden birisi, işletmekte olduğu vakıfların, hizmet verirken
aynı zamanda kârlılığını da dikkate almaktır. Biz, Vakıflar Genel Müdürlüğü
olarak, bu Vakıf Gureba Hastanesini işletirken, değil kâr etmek, aslında ecdat
yadigârı olarak kalan ve aynı zamanda nemalandırmak zorunda olduğumuz bu
vakıfları zarar ettirir bir şekilde çalıştırıyorduk. Halbuki, bugün, Vakıflar
Genel Müdürlüğü, milyon dolarlar mertebesinde, bu hastaneyi kiralamak
suretiyle, gelir elde etmektedir. Ayrıca, yine, vakfın amacına uygun olarak,
fakir hastalarımızın, ihtiyaç içerisinde olan insanlarımızın buradan istifade
oranı da, biraz önce ifade etmiş olduğum şekilde, çok büyük bir şekilde
artmıştır. Yine, çok kısa bir ifadede bulunacağım
Sayın Başkanım, eğer müsaade buyurursanız. Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak,
mübarek ramazan ayı içerisinde olmamız itibariyle de, aslında vakıfların
gayelerine de uygun olarak, binlerce kişiye, binlerce vatandaşımıza, her ay
-belki çok düşük görülebilir; ama, çok ihtiyaç sahibi insanlar için bu rakamın
dahi çok önemli olduğunu ifade ediyorum- 68 000 000 gibi bir fakirlik yardımı
yapmaktayız. Yine, aynı şekilde, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, binlerce vatandaşımıza -ki, bunların sayısı zannediyorum 50
000'lerin üzerindedir- yurdumuzun çeşitli yerlerine dağılmış 50 adet imarette
sıcak yemek sunmaktadır. Bu sıcak yemeğin, bu mübarek ramazan gününde, fakir ve
ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız için ne kadar önemli olduğu da, zannediyorum,
her bir sayın milletvekili arkadaşım için çok açık bir şekilde ortadadır. Yine, aynı şekilde, ramazan ayı
içerisinde, binlerce muhtaç vatandaşımıza, valiliklerden almış olduğumuz... Çok
açık ifade ediyorum, hiçbir siyasî mülahazayla değil. Sadece vilayetlerimizin,
yani mülkî idare amirlerimizin tespit etmiş olduğu fakir vatandaşlarımıza kuru
gıda yardımı yapılmaktadır. Ben, tekrar, Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde hem konuşan hem soru sorarak katkıda bulunan sayın
milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sabrı için de Sayın Başkanıma
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, dördüncü tur
üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap işlemi bitmiştir. Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım: Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : E) DEVLET
PLÂNLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet
Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı
2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı
2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. – Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum : Devlet Plânlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı
2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: F)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2002 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. –
Denizcilik Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum : Denizcilik Müsteşarlığı
2000 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : G) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. - Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum : Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: H) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi A – C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum : B - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum : Vakıflar Genel Müdürlüğü
2000 Malî Yılı Kesinhesabı A – C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum
: B - C
E T V E L İ
BAŞKAN-
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2002 malî yılı bütçeleri
ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz. Bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen üyelikler için gösterilen adayları ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım : V. –
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. – Millî
Savunma, Tarım, Orman ve Köyişleri, TBMM Hesaplarını İnceleme, İnsan Haklarını
İnceleme ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarında açık bulunan
üyeliklere seçim BAŞKAN - Millî Savunma Komisyonuna
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan aday gösterilmiştir; oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna İçel
Milletvekili Ali Er aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını
İnceleme Komisyonuna Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün aday gösterilmiştir;
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal aday gösterilmiştir; oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bugünkü programımız
bitmiştir. Programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2001 Perşembe günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 23.39 |
|