Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 75       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

20 nci Birleşim

14 . 11 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'in, Avrupa Birliği Komisyonunca açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Mardin İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/16) (S. Sayısı: 767)

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı: 768)

3. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94, 2/232,  2/286, 2/307,  2/310,  2/311,  2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

4. - Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723)

5. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci Ek)

6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı: 769)

7. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

8. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan  ve  Bütçe  Komisyonları  Raporları  (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

9. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

V. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 14.11.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 697 sıra sayılı raporu ile; (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sırasında yer almasına ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eğitim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendirmediği iddialarıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/21)

2. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22)

VII. - SEÇİMLER

A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm

1. - Başkanlık Divanında açık bulunan İdare Amirliğine seçim

B) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Bayındırbank’a Vakıfbank’tan usulsüz kredi kullandırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4607)

2. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, çiftçilerin aldıkları kredilerin faiz borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4701)

3. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, İçel İlinde görev yeri değiştirilen hekimlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4783)

4. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4936)

5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, cep telefonu baz istasyonlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4973)

6. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İlinde PTT Başmüdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4981)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Vefat eden Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan cevap verdi;

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle,

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22) okundu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisinin bu birleşimde Genel Kurulun oyuna sunulacağı açıklandı.

Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihlerinde Bonn'da yapılacak olan "Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü Parlamenter Forumu"na TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin katılmasına;

Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas'ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini Litvanya'ya resmî davetine icabet edilmesine;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın resmî daveti üzerine, KKTC'nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer İzgi'yi temsilen Başkanvekili Kamer Genç'in katılmasına;

Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin,

Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'a ödenek ve yolluğunun,

Verilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

(10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve aynı gün görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

12 Kasım 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınmasına ve 13 Kasım 2001 Salı günkü birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 14 Kasım 2001 Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına;12 Kasım 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki (11/22) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 14 Kasım 2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; (11/21) ve (11/22) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Başkanlık Divanında SP Grubuna düşen Kâtip Üyeliklere, Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk ile Konya Milletvekili Lütfi Yalman;

İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve DSP Grubuna düşen üyeliğe, İçel Milletvekili Akif Serin;

Seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723),

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/818) (S. Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci ek),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/53) (S. Sayısı: 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666),

Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/923) (S. Sayısı: 769) görüşmelerine başlanarak, 1 inci maddesinin oylamalarında karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

14 Kasım 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.55'te son verildi.

Kamer Genç

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Ay

Şadan Şimşek

 

Gaziantep

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Mehmet Batuk

 

 

Kocaeli

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

No. :31

II. - GELEN KÂĞITLAR

14 . 11 . 2001 Çarşamba

Teklifler

1. - İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 22 Arkadaşının; Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/826) (Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001)

2. - İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 22 Arkadaşının; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/827) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001)

3. - Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'nin; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerini Düzenleyen Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/828) (Anayasa ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2001)

Raporlar

1. - Kütahya  Milletvekili Ahmet Derin ve 22 Arkadaşının, Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı: 596) (Dağıtma tarihi: 14.11.2001) (GÜNDEME) 

2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır ve 31 Arkadaşının, Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/10) (S. Sayısı: 697) (Dağıtma tarihi: 14.11.2001) (GÜNDEME)  

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İlinde fatura yolsuzluğuna adının karıştığı iddia edilen kişilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5071) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlindeki  pamuk üreticilerinin Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5072) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

3. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Merkez Bankası eski Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal  Derviş) yazılı soru önergesi (7/5073) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

4. - Ankara  Milletvekili M. Zeki Çelik'in, T.H.Y.'nda görevli yöneticilere ve pilotlara ilişkin Devlet  Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5074) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

5. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, YÖK'ü protesto eden öğrencilere yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5075) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

6. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Emlak Bankasının mal varlığının Toplu Konut İdaresine devredilmesine ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5076) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

7. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, gazilerin mali ve sosyal sorunlarına  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5077) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001)

8. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, değişik kuş türlerinin barındığı sulak alanların korunması yönündeki çalışmalara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/5078) (Başkanlığa geliş tarihi. 12.11.2001)

9. - Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, YÖK'ü protesto eden üniversite öğrencilerine emniyet güçlerinin müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5079) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2001)

10. - Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, HADEP Genel Başkanının  Şırnak-Cizre teşkilât binasının açılışına alınmadığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5080) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2001)

11. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, BAĞ-KUR  sigortalılarının prim borçlarının taksitlendirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5081) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

14 Kasım 2001 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz efendim.

Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Avrupa Birliği Komisyonunca, adaylık sürecimiz bağlamında açıklanacak İlerleme Raporu konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'e aittir.

Buyurun Sayın İrtemçelik.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'in, Avrupa Birliği Komisyonunca açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Komisyonunca dün açıklanan, diğer aday ülkeler meyanında, ülkemizle ilgili İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi hakkındaki görüş ve değerlendirmelerimi arz etmek için söz istedim. Sayın Başkan, zatıalinize teşekkürlerimi, Yüce Meclise ve bizi izleyen yurttaşlarımıza saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, hatırlayanlarınız olacaktır, 5 Aralık 2000 günü bu kürsüden yaptığım konuşmada, görevdeki hükümetimizin zihnî bölünmüşlüğü nedeniyle, Katılım Ortaklığı Belgesiyle birebir örtüşmesi kural gereği olan, Sayın Dışişleri Bakanımızdan başlayarak hükümet üyelerimizin o sıralarda iddia ettiklerinin aksine, kural gereği olan, Ulusal Programımızı hazırlayabilmesinin beklenemeyeceğine işaret etmiş, konunun, Türkiyemiz için, deyimin gerçek anlamıyla bir kader konusu olduğuna; dolayısıyla, herhangi bir hükümetin, özellikle de zaaflarına değindiğim bu hükümetin ihtiyarına bırakılamayacak kadar önemli olduğuna dikkat çekmeye çalışmış ve bu itibarla, nasıl hareket edilmesinin uygun olacağı hususunda milletimizden direktif istenilmesi önerisinde bulunmuştum.

Yine anımsayanlar olacaktır. Ulusal Program Belgemizin Millî Güvenlik Kurulunda onaylanan son taslağının, "Özel Önem Taşıyan Siyasî Kriterler" başlıklı bölümünün, yazım cambazlıklarının saklayamadığı irade boşluklarıyla malul olduğuna, dolayısıyla, adaylık sürecinde uyulması zorunlu kurallarla bağdaşmadığına, bu itibarla da AB tarafınca makbul addedilmeyeceğine, ikincil önemde ve telafisi daha kolay bazı başka yetersizlikleri daha bulunan bu belgenizin resmiyet kazanmak üzere olduğu sıralarda, yani, Şubat-Mart 2001 aylarında, ısrarla dikkat çekmeye çalışmış, ne var ki, yetkililerimizin gözüne ilişmeyi başaramamıştım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanarak dün açıklanan ülkemize ilişkin İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi, ayırıcı özellikleriyle başlıbaşına bir tartışma konusu olan ve 1990'dan bu yana Avrupa Birliğinin günah hanesinde kayıtlı duran Kıbrıs unsuru ve AGSP konusu bir yana, AB normları ışığında ve diplomatik nezaketin icaplarına olabildiğince özen gösterilerek karşımıza dikilen hilesiz bir boy aynasıdır.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, aynalar konuşmaz; "yalancının mumu", "alıp da kaçan mı" veya "halkınızı niye oyalıyorsunuz, ben, sizin suç ortağınız mıyım" demezler insana mesela. Aynalardan iltimas beklenmez, aynalara kızılmaz, onlarda kabahat aranmaz, aynalarla kavga edilmez. Akıl ve sağduyunun gereği, eğer niyetiniz gerçekten o ise -tekrarlıyorum, eğer niyetiniz gerçekten o ise- aynalardan, kendinize çekidüzen vermek için yararlanmaktır.

Dolayısıyla, kimimizin canını sıkan söz konusu raporlara bu yönüyle ve bir fırsat olarak bakmamız ve bunu değerlendirme iradesiyle hareket etmemiz hem ulusal esenliğimizin hem de stratejik çıkarlarımızın, kanaatimce, gereği olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tam bir açıklıkla belirtmek, dikkate getirmek istiyorum. İlerleme Raporunun ve Strateji Belgesinin diplomatik ifadelerle örtülmüş temel mesajı, Türkiye'nin Ulusal Programının, Avrupa Birliğinin istisnasız, tüm aday ülkelerden talep ettiği ölçütler itibariyle bir ulusal program niteliğini taşımadığıdır. Avrupa Birliğinin mesajı, Türkiye'nin, bu zihin yapısıyla çağın uygar standartlarına erişmesinin mümkün olamayacağıdır. Yapılan eleştirilere tek tek takılmadan önce bu noktayı çok iyi anlamak zorundayız. Henüz vakit varken, kendimizi kandırma alışkanlığımızı terk etmeye çalışmak ve bunda, nihayet, başarılı olmak zorundayız. Söz gelişi, bir Anadol'un parçalarını yenileyerek zamanla Mercedes elde edemeyeceğimizi artık anlamak, kabul etmek ve buna göre davranmak iradesine kavuşmak zorundayız.

Bu bağlamda, hâlâ anlamak istemeyenlerimiz, artık, anlamalıdırlar. Avrupa Birliği yokuşunda, işin aslını isterseniz değerli arkadaşlarım, uygarlık yokuşunda, kurnazlıklara da mızıkçılığa da geçit yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

MEHMET ALİ İRTEMCELİK (Devamla) - Bana biraz izin verir misiniz Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (Devamla) - İyi bilmeliyiz ki, önümüze sürülen aynada gördüğümüz, bizim halimiz, bizim verilerimiz ile uygar normlar arasındaki mesafedir.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin geleceği her ne olursa olsun, önemle tekrarlamak istiyorum değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin geleceği her ne olursa olsun, yapmamız gereken, bu mesafeyi, kendimize güvenerek, ulusal kader birliği şuuru içinde, hep birlikte terlemeyi memnuniyetle göze alarak ve olabilecek en kısa sürede katetmek azim ve kararlılığıyla hareket etmektir. Kanaatimce, bu, Türkiyemiz için bir beka konusudur ve hâlâ anlamamış olabileceklerimiz artık anlamalıdırlar. Türkiye'nin önündeki soru, kimilerimizin takıldıkları gibi, nesnel koşullar oluşsa dahi tam üyeliğimizin bir gün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusu değildir. Türkiyemizin önündeki soru, kimilerimizin kaygılandıkları gibi...

BAŞKAN - Sayın İrtemçelik, toparlar mısınız.

MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (Devamla)-Bitiriyorum Sayın Başkan.

...AB'ye tam üye olamazsak ne olacağımız sorusu da değildir; ulusça üzerinde mutlak bir dürüstlük ve olabildiğince ileri görüşlülükle zihin yormak durumunda olduğumuz kritik, stratejik soru, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık ufuklarını oluşturan AB standartlarına her alanda ve zamanlıca erişemezsek başımıza neler gelebileceği sorusudur. Henüz vakit varken, bu noktanın derinlemesine kavranılmasını ulusal geleceğimiz açısından yaşamsal önemde addediyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Efendim, gündemdışı ikinci söz...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - İzin verir misiniz, yerimden?..

BAŞKAN -  Hayır, efendim, bugün izin veremeyeceğim, çok özür dilerim. Dün, Kamer Genç'in uyguladığı...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim vermeyeceğim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, burada önemli bir konuda...

BAŞKAN - Efendim vermeyeceğim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Burada ulusal program konusunda...

BAŞKAN - Sayın Başkan, istirham edeceğim, bugün önemli bir gün...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, burada hükümet yetkilisi nerede, Sayın Başbakan Yardımcısı nerede?...

BAŞKAN - Sayın Başkan, istirham edeceğim, bugün müsamaha etmiyorum...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Burada olması gerekmez mi Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, istirham edeceğim, lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ama, ben de istirham ediyorum efendim..

BAŞKAN - Ama, böyle bir usulümüz yok efendim..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Milletimiz için, toplum için...

BAŞKAN - Efendim böyle bir usulümüz yok..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - ...böyle önemli bir konuda Sayın Hükümet  yok, bakan yok, Başbakan Yardımcısı yok....

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok. Eğer, bakan bey burada olsaydı cevap verseydi,olurdu efendim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın hükümet burada yok, Başbakan Yardımcısı yok..

BAŞKAN - Efendim istirham edeceğim, lütfen...

Teşekkür ederim anlayışınıza.

Gündemdışı ikinci söz, İstanbul Küçükarmutlu'da yaşanan olaylar ve Afganistan'a asker gönderilmesi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Seydaoğlu.

Sayın Seydaoğlu?...

AHMET KABİL(Rize) - Sayın Başkan, ben konuşacağım, bana devretti...

BAŞKAN - Efendim böyle bir şey yok; bana haber vermiyorsunuz... Ne konuda konuşacaksınız... İstirham ediyorum... Yok böyle bir şey. Özür diliyorum... İstirham edeceğim... Müsamahalı gün var, müsamahasız gün var...

Gündemdışı üçüncü söz, Mardin İlinin ekonomik durumu hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Musaoğlu. (DYP sıralarından alkışlar)

2. - Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Mardin İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

METİN MUSAOĞLU (Mardin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mardin İlimizin genel ekonomik durumuyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Tüm Türkiye'yi kapsayan ekonomik kriz, maalesef, Mardin İlimizde bir ekonomik çöküntüye sebebiyet vermiştir. Kriz öncesi gayri safî millî hâsıladan çok az miktar faydalanabilen Mardin'de, kriz sonrasında bir sefalet oluşmuş, halkımız gün geçtikçe fakirleşme sürecine girmiştir.

Kamu yatırımları açısından bakıldığında, 2000 yılı kamu yatırımları toplamı Türkiye nüfusuna vurulduğunda, nüfus esas alındığında, yirmidörtte 1 oranında kamu yatırımları öngörülmüştür. 2001 yılında ise, kamu yatırımları toplamı, nüfus esas alındığında, Türkiye genelinde kişi başına düşen kamu yatırımı 26 değer olduğu halde Mardin'e kamu yatırımı 1 değerde yapılabilmiştir veya yapılacaktır. Eğer rakam isterseniz şöyle ifade edeyim: Ilısu Barajına 1 trilyon ayrılmış, o tahakkuk etmemiş, geriye, bütün Mardin'e kamu yatırımı, yani, aklınıza gelen, hastanesiyle, yoluyla, içmesuyuyla tüm yatırımları 4,6 trilyon liradır beyler. Sayın arkadaşlar, 4,6 trilyon liracık bir yatırımın, Mardin'e kamu yatırımı olarak öngörülmesi vicdanlara sığar mı, takdir zatıâllerinizindir.

Önemli sanayi yatırımlarımız yok; küçük sanayi yatırımlarımız dahi, mevcut durum muvacehesinde kepenk kapatmakta, işyerlerini dondurmaktadırlar.

Yıllarca süren kuraklık nedeniyle iyi mahsul alamayan çiftçilerimiz, 57 nci hükümetin vermiş olduğu taban fiyatlardan, gerçek taban fiyatları oluşmadığından, yine faydalanamamıştır ve haksız ve adaletsiz bir fiyat öngörülmüştür.

TMO tarafından takriben 140 000 liraya satın alınan 1 kilo buğday, bugün 200 000 liranın üzerindedir. Yüzde 150 civarındaki mazot ve gübre zamları çiftçiyi perişan etmiş ve tarlalar, artık ya nadasa bırakılmakta veyahut da gübresiz ekilebilir hale gelmektedir.

Devletin taahhüdünde bulunan pamuk primleri ise, 2001 yılı pamukları halen toplanmakta iken, maalesef, 2000 yılının pamuk primleri bölgemizde henüz tamamen ödenmemiştir.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Hiçbir yerde ödenmedi!

METİN MUSAOĞLU (Devamla) - Esnaf ise, yüzde 100'ü aşan faizler nedeniyle kredi alamamakta, işyerleri kapanmakta, esnaflarımız, hapis ve haciz kıskacı altında yaşamlarını sürdürmektedir.

Sefaletle yaşamanı sürdüren çiftçilerimiz ve işsizlerimize bir geçim kaynağı olabilir düşüncesiyle -benim daha önce basına da açıkladığım gibi- güney sınırımızdaki mayınlı sahaların mayınlardan arındırılarak topraksız köylüye dağıtılması hususu dahi -bazı hükümet üyelerince kabul gördüğü halde- henüz  57 nci hükümet tarafından tahakkuk ettirilememiştir.

Tüm bu olumsuzluklarla beraber, güneydoğu bölgesinin âdeta can simidi haline gelen Habur kapısından yapılan sınır ticareti, artık bitirilmek durumundadır.

Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı dönemindeki Doğru Yol Partisi Hükümeti döneminde sınır ticaretine açılan Habur Gümrük Kapısı vasıtasıyla, tüm komşu vilayetlerdeki binlerce insanımız, akaryakıtı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız lütfen.

METİN MUSAOĞLU (Devamla) - ...Irak'tan ithal edip satabildikleri halde, sonradan kurulan TPIC vasıtasıyla bu da elden çıkmıştır. Daha doğrusu, vatandaş mazotunu TPIC'e veriyor; TPIC, üzerine 100 000 lira ekleyerek satıyor ve dolayısıyla, vatandaşın kârına göz konuluyor, TPIC'e bağlı 6 şirket zenginleştiriliyor.

Yapılan haksızlıklar, ayrıca Şırnak Vilayeti ile diğer vilayetler arasında da süregelmektedir. Habur Kapısından geçecek olan 750 kamyon veya aracın 500'ünün Şırnak Vilayetinden, geri kalan 250'sinin, maalesef, diğer civar illerden geçirilmesi öngörüldüğünden, ayrıca, bir başka haksızlığa meydan verilmiştir.

Sorunlar bitmek bilmiyor; ancak, hükümetimiz, maalesef, olaylara bir oldubitti gözüyle bakmaktadır. 52 000 aracın kullandığı Habur Kapısı, bir an evvel, haklı olarak, vatandaşın hizmetine daha duyarlı olarak, Birleşmiş Milletler nezdinde, bu sınır illerimiz için hayatî noktada önemi olan Habur Kapısı açılmalıdır.

Terör hareketlerinin bölgemizde bittiği bugünlerde, artık, bölgemizi tamamen kalkındıracak ve kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi toparlayacak bir gündemle karşı karşıyayız. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, artık bölgesel kalkınma planı tahakkuk ettirilmelidir. Bölgesel kalkınma planı ve seferberliğiyle beraber, halkımız, artık, bundan sonra geçim kaynağını bulabilecek, haklı olarak çalışabilecektir.

Son olarak şunu söylüyorum; bu birlik ve beraberliğimizi sağlayacak bölgesel ekonomik reform seferberliğinin 57 nci hükümet tarafından sağlanmasını temenni ederken, bunu yapmayanların günü geldiğinde halka hesap vereceklerini unutmamalarını diler, saygılarımı sunarım. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun 2 adet raporu var; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

 

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 2001 Ayları Hesa-bına  Ait Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/16)  (S. Sayısı: 767) (1)

                           

(1) 767 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2001 yılı Nisan ayı başında mevcut para

 :

353 733 205 000.-

2001 yılı Nisan-Mayıs-Haziran aylarında

 

 

Ziraat Bankasının aldığı para

 :

27 126 241 132 000.-

      

                                                                    +                                

 

                           Toplam

 :

27 479 974 337 000.-

 2001 yılı Nisan-Mayıs-Haziran aylarında

 

 

Ziraat Bankasının harcadığı para

:

27 275 612 817 000.-

      

                                                                                                     

 

2001 yılı Temmuz ayı başında Bankada

 

 

mevcut para

:

204 361 520 000.-

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2001 yılı Nisan-Mayıs-Haziran aylarına ait hesapları incelendi;

2001 yılı Nisan ayında Ziraat Bankasındaki 353 733 205 000.- TL. mevcudu ile Nisan-Mayıs-Haziran 2001 aylarında Hazineden 27 126 241 132 000.- TL. alınarak Bankadaki hesaba yatırılan meblağ 27 479 974 337 000.- TL. olduğu, mevcuttan sarf olunan 27 275 612 817 000.- TL. tenzil edildikten sonra Temmuz 2001 başında kasa mevcudunun 204 361 520 000.- TL'den ibaret olduğu Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.

Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

 

Başkan

Kâtip

Denetçi

 

Nazif Okumuş

Melek Denli Karaca

Çetin Bilgir

 

İstanbul

Çorum

Kars

 

Üye

Üye

Üye

 

Sefer Koçak

Mehmet Arslan

Alaattin Sever Aydın

 

Ordu

Ankara

Batman

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğerini okutuyorum:

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı: 768) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2001 yılı Temmuz ayı başında mevcut para

:

204 361 520 000.-

2001 yılı Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında

 

 

Ziraat Bankasının aldığı para

:

30 663 954 670 000.-

      

                                                                    +                                

 

                           Toplam

:

30 868 316 190 000.-

2001 yılı Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında

 

 

Ziraat Bankasının harcadığı para

:

29 749 680 910 000.-

      

                                                                                                     

 

2001 yılı Ekim ayı başında Bankada

 

 

mevcut para

:

1 118 635 280 000.-

                           

(1) 768 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2001 yılı Temmuz-Ağustos-Eylül aylarına ait hesapları incelendi;

2001 yılı Temmuz ayında Ziraat Bankasındaki 204 361 520 000.- TL. mevcudu ile Temmuz-Ağustos-Eylül 2001 aylarında Hazineden 30 663 954 670 000.- TL. alınarak Bankadaki hesaba yatırılan meblağ 30 868 316 190 000.- TL. olduğu, mevcuttan sarf olunan 29 749 680 910 000.- TL. tenzil edildikten sonra Ekim 2001 başında kasa mevcudunun 1 118 635 280 000.- TL'den ibaret olduğu Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.

Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

 

Başkan

Kâtip

Denetçi

 

Nazif Okumuş

Melek Denli Karaca

Çetin Bilgir

 

İstanbul

Çorum

Kars

 

Üye

Üye

Üye

 

Sefer Koçak

Mehmet Arslan

Alaattin Sever Aydın

 

Ordu

Ankara

Batman

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutup, sonra oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 14.11.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 697 sıra sayılı raporu ile; (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sırasında yer almasına ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 90                       14.11.2001

14.11.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 697 sıra sayılı raporu ile yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer almasının ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü Birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

M. Murat Sökmenoğlu

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı Vekili

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Ali Rıza Gönül

Nihat Gökbulut

 

DYP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

Yasin Hatiboğlu

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum efendim.

Gündemin, "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın, 1 inci sırasında yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eğitim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendirmediği iddialarıyla Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki (11/21) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eği-tim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendirmediği iddialarıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/21)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmelerde, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için 20'şer dakikadır.

İlk söz,  önerge sahibi olarak  Sayın Hüseyin Çelik'e ait; buyurun.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Çelik, grup adına da konuşacak mısınız?

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır efendim, sadece önerge sahipleri adına konuşacağım.

BAŞKAN - Tamam efendim, yoksa süreyi birleştirecektim.

Buyurun Sayın Çelik.

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz gensoru önergesiyle ilgili olarak, ben, burada, sadece, Talim Terbiye Kurulunun marifetleri üzerinde duracağım, diğer konularla ilgili görüşlerimizi Grubumuz adına konuşacak olan Yozgat Milletvekilimiz Sayın Mehmet Çiçek sizlere arz edecektir.

Değerli arkadaşlarım, Çin filozofu Konfüçyüs diyor ki; bir memleketin idaresini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç şüphesiz, dilini gözden geçirmek olurdu; çünkü, dil kusurluysa, kelimeler düşünceyi ifade edemez; düşünce iyi ifade edilmezse, vazife ve hizmetler gereği gibi yapılamaz; vazife ve hizmetin gerektiği şekilde yapılmadığı yerlerde âdet, kaide ve kültür bozulur; âdet, kaide ve kültür bozulursa, adalet yanlış yollara sapar; adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar mühim değildir.

Değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığının temel görevlerinden birisi, Türkçe'yi en iyi şekilde öğretmek, Türkçe'yi geliştirmek, zenginleştirmek ve sevdirmektir; ancak, gelin görün ki, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Talim Terbiye Kurulu, ne yazık ki, âdeta, Türkçe'yi katledecek uygulamalara imza atıyor. Biliyorsunuz, daha önce, Talim Terbiye Kurulunda bir kıyım başlatıldı, 70 küsur uzman, çeşitli bahanelerle önce okullara gönderildi, bunların yerine, tecrübeli olmayan, çoğunlukla ideolojik tercihler ön planda tutularak getirilen bazı insanlarla Talim Terbiye Kurulu götürülmeye çalışılıyor. Maalesef, Talim Terbiye Kurulunun ders kitaplarıyla ilgili olarak yaptığı uygulamalar tüyler ürpertecek düzeydedir.

Bakınız, ders kitaplarının tespitinde, yardımcı ders kitaplarının tavsiyesinde yegâne belirleyici ve yetkili bir kurul olan Talim  Terbiye Kurulu, âdeta, ders kitaplarında Türkçe değil kuşdili kullanılmasını önermektedir, hatta mecburi kılmaktadır. Örnek olması için, size sadece bir ders kitabında bulunmaması gereken kelimelerle ilgili olarak, Talim Terbiye Kurulunun ilgili şahıslara gönderdiği metinleri göstereceğim. Bakınız, burada yüzlerce kelime sıralanmış; bunların kullanılması Talim Terbiye Kurulunca yasaklanmıştır. Bunlardan bir kısmını sizlere arz etmek istiyorum: İstiklal, bahtiyar, ilim, metot, isim, nutuk, şahıs, fikir, cahil, kanun, idrak, teşkilât, mahallî, asır, hür, hürriyet, millet, millî, haysiyet ve milliyetçilik gibi kelimeler Talim Terbiye Kurulu tarafından ders kitaplarından atılmıştır, çıkarılmıştır ve yasaklanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şunu bilmemiz lazım; yeryüzünde saf dil, saf mimarî, saf musiki yoktur. Dünyanın bütün dilleri diğer dillerden kelime almışlardır, kelime vermişlerdir ve diğer medeniyetlerle, diğer kültürlerle temasta olan milletler, ister istemez, bu etkileşim içerisine girerler. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun tabiriyle, ancak hiçbir medeniyetle teması olmayan kabile dilleri öz kalabilir. Fransız şairi Valery'nin çok güzel bir sözü vardır; Valery der ki: "Aslanın vücudu, yediği diğer hayvanların vücudundan meydana gelir; ancak, aslan, her zaman kendisidir. Aslan, sabah kahvaltısında bir tavşan yediği zaman, kulakları uzamıyor; öğle yemeğinde bir geyik yediği zaman da boynuzları çıkmıyor. Allah, ona öyle bir mide vermiş ki, ne yerse yesin, onu aslana dönüştürüyor. Kültürel etkilenme, kültürel etkileşim budur." Özü muhafaza ederek, aslî karakteri, unsuru muhafaza ederek, siz, dünyanın diğer bütün dillerinden, kültürlerinden, medeniyetlerinden etkilenebilirsiniz ve onları etkileyebilirsiniz. Biz, gerek coğrafî gerek kültürel olarak, Arap ve Fars kültürüne yaklaşırken onlardan kelime almamız veya Batı dillerinden etkilenirken de yaptığımız şey, aslında, budur.

Zaman zaman aşırıya kaçılmıştır; ancak, Türkçe, Genç Kalemlerle birlikte, aslî karakterine, hüviyetine kavuşmuştur. Ömer Seyfettin'in, Reşat Nuri'nin, Halide Edip'in, Yakup Kadri'nin, Yahya Kemal'in, Mümtaz Turhan'ın diliyle, Türkçe, olması gereken mükemmel bir noktaya gelmiştir.

Bakınız, Atatürk döneminde, bu konularda, zaman zaman, ilk etapta, aşırıya gidilmiş, Arapça, Farsça ve yabancı kelimeler atılmış; ancak, daha sonra, Atatürk, Falih Rıfkı'yla bir söyleşisinde şöyle diyor: "Türkçe'nin hiçbir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik. Bir çıkmaza girmişizdir. Falih Bey, biz, Osmanlıca'dan ve Batı dillerinden istifadeye mecburuz."

Atatürk'ün Güneş-Dil teorisi de bilimsel bir önemi olmamakla beraber, bu dilde aşırı tasfiyeci zihniyeti durdurmaya yönelik ortaya atılmış bir teoridir.

Değerli arkadaşlarım, eğer, biz, öztürkçe olmayan bütün kelimeleri atmaya kalkışırsak, öncelikle devletimizin adını değiştirmemiz lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tamlamasında, Türkiye'nin "-iye"si Türkçe değil, "cumhuriyet" Arapçadır, "devlet" Arapçadır. Bugün, etrafımızda en çok duyduğumuz kelimelere bakınız: "Millet" Arapçadır, "meclis" Arapçadır, "vekil" Arapçadır; dolayısıyla, "milletvekili", Arapçadır. "Hükümet" Arapçadır, "halk" Arapçadır, "hukuk" Arapçadır. Ben, şu anda kürsüde konuşuyorum, "kürsü" kelimesi Türkçe bir kelime değildir; mikrofona konuşuyorum, o da İngilizcedir. Dolayısıyla, dilde ırkçılık yapmak, dili küçültmektir, dili zayıflatmakdır.

Büyük Türk Düşünürü Cemil Meriç der ki: "Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır." "Şeref", "haysiyet"... Bütün bu kelimeleri atıp, bunları "onur"a feda ettik. Böyle şey olmaz!..

Hatta, Ali Fuat Başgil bir hatırasında: "'Şeref' Arapça, hemen atalım dediler, 'haysiyet'i atalım dediler; sonra 'namus'a geldi; ben dedim ki, aman, bunu atmayın, bu Grekçedir. O zaman kalsın dediler.  Ben de 'şeref,  haysiyet gitti,  bari namus kalsın' dedim" diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, eğer bu mantıkla gidersek, Millî Eğitim Bakanlığının adını, öncelikle, Ulusal Eğitim Bakanlığı yapmamız lazım. Talim Terbiye Kurulunun adındaki "talim" ve "terbiye" kelimeleri Türkçe midir?

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi; bakınız "milliyetçi" kelimesi "millet" kelimesi "millî" kelimesi Talim Terbiye Kurulu tarafından yasaklanmıştır. Bu partimizin isminin, aslında, bu mantığa göre, Ulusçu Devinim Kesimi olması lazım; çünkü "milliyetçi" kelimesi "milliyet" kelimesi Arapçadır, "hareket" kelimesi Arapçadır, "parti" kelimesi de, biliyorsunuz İngilizcedir.

Anavatan Partisini, Anayurt Partisi yapmamız lazım; çünkü "vatan" kelimesi Türkçe değil. Böyle bir abesle iştigal olamaz.

Sayın Bakanımızın adını değiştirmesi lazım; çünkü, bakın, yazdığı yazıda diyor ki: "Türkçe karşılığı olan kelimelerin Türkçesini kullanın, Arapçalarını kullanmayın." Sayın Bülent Ecevit'in adı "Bülent" Farsça, Sayın Devlet Bahçeli'nin adı Arapça, Sayın Mesut Yılmaz'ın adı Arapça, Sayın Recai Kutan'ın adı Arapça, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın adı Arapça. Merak ettim, şu Meclisteki arkadaşların şöyle bir ismine baktım; yüzde 97'sinin adı Arapça veya Farsçadır değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - "Hüseyin"de mi Arapçadan efendim?

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakınız, Sayın Bakan, bu kelimelerin kullanılmamasıyla ilgili bir genelge yayımlıyor değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanın bu genelgesinde, bakın -kısa bir genelgede- 16 tane, Türkçe olmayan kelime var.

Şimdi, bakınız, orada, ekindeki listede, bu Talim Terbiye Kurulu diyor ki: "Teşkilât" kullanmayacaksınız "örgüt" kullanacaksınız." Sayın Bakan, gönderdiği talimatta, bu yazıda "teşkilât" diyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları şunun için söylüyorum. Kültürel beslenmeye, kültürel etkileşime evet; ama, kesinlikle... Biz, tabiî ki dilimizi başka dillerin tasallutundan kurtarmalıyız, tabiî ki aşırılıklardan kaçınmalıyız; ancak, Talim Terbiye Kurulunun yaptığı, gençleri, dar bir kelime kapasitesinin içerisine hapsetmeye; onları, düşünemez, hissedemez, duygularını ifade edemez hale getirmeye yönelik bir gayretin sonucudur. Bir milleti yok etmek istiyorsanız, onun diliyle oynayacaksınız.

Bakınız, rahmetli Mümtaz Turhan'ın, 1969 yılında yayımlanmış "Kültür Değişmeleri" kitabını, ben, üniversitedeki öğrencilerime verdim, ödev olarak verdim. Çocuklar, bana "hocam, biz bunun dilini anlamıyoruz; şöyle, dili anlaşılır olan, bizim anlamadığımız kelimelerin bulunmadığı kitapları bize lütfen tavsiye edin" dediler. Ben de "tamam gençler, bundan sonra, size, o tür kitaplar tavsiye edeceğim" dedim. Sevindiler "ne tavsiye edeceksiniz" dediler. Dedim ki "Cin Ali'nin Maceraları."

Değerli arkadaşlarım, bir üniversite öğrencisi, bir lise öğrencisi, okuduğu bir kitaptan, eğer 100 kelime öğrenmiyorsa, eğer 200 kelime öğrenmiyorsa, o kitabı boşuna okuyor demektir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir dilde, eğer  bir kavramın karşılığında birden fazla kelime yoksa, o dil fakir bir dildir. Bugün, Türkçe, böyle bir noktaya getirilmiştir. Onlarca kavramın karşılığında bir kelime vardır.

Şimdi, Talim Terbiye Kurulu diyor ki "ıstırap" kelimesini kullanmayın "acı"yı kullanın. Peki "acı" ile "ıstırap" bir arada kullanılırsa, bu, kime, ne zarar veriyor değerli arkadaşlarım?! Bu küçük zihniyetten vazgeçmeliyiz.

Bakınız, Talim Terbiye Kurulunda, bunun ötesinde... Şu anda, zamanım kalmadığı için bunlara giremeyeceğim.

Bakınız, Sayın Bakan, burada, evrak üzerinde sahtecilik yapan daire başkanını, oradan alıp APK'ya daire başkanı yapıyor. Müfettişler "daire başkanlığı görevini üzerinden alın" diyorlar. Savcılığa suç duyurusu yapılması gerekiyor müfettişlerce, Sayın Bakan, bu sahteciliği yapan insanları, orada koruyor. Yurtdışına, bir yayınevinin davetlisi olarak giden insanlar, o yayınevinin kitaplarını, Talim Terbiye Kurulunda, öncelikli olarak tavsiye ediyorlar; Talim Terbiye Kurulunun her tarafından pis kokular geliyor ve bu insanlar orada korunuyor.

Şimdi, bazı arkadaşlarımız şunu söyleyebilirler: Bu kelimeler size itici gelebilir. Bakınız değerli arkadaşlarım "ruh" kelimesine "tin" deniyor, "tin..." Böyle, "tıntın" bir zihniyet olabilir mi?! (AK Parti sıralarından alkışlar) "Ruh" kelimesine "tin" diyecek kadar ruhsuz, "vicdan" kelimesine "bulunç" diyecek kadar gülünç bir zihniyeti, huzurlarınızda, ben, lanetliyorum. Türk dilinin zenginleştirilmesi, güzelleştirilmesi, sevdirilmesi bizim aslî vazifemizdir.

Bakınız, çok acayip kelimeler, zamanla toplum tarafından kabul ediliyor diyorlar. Bu neye benziyor biliyor musunuz: Şehir sosyetesinden, kırsal kesime gelin gidiyor. Gelin hanım köye gidiyor, bakıyor ki, her tarafta kokaryakıt, tezek kokusu; burnunun kemiği düşecek... Kayınpederine diyor ki: "Bu ne hal; burada nasıl yaşıyorsunuz?!"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum efendim.

...Kayınpederi de diyor ki: "Kızım, bizim evimizin etrafıNI temizlesek, komşununkinin kokusu geliyor; dolayısıyla, o bizi rahatsız eder. Bu köy yerinde bundan kurtulamayız..." Ama, hamarat gelin, buna rağmen kolları sıvıyor, evin etrafında, onbeş yirmi metre çapında her tarafı temizliyor. Bir ay geçiyor, koku namına bir şey kalmıyor. Gelip, kayınpederine diyor ki: "Gördün mü; işte bu..." Kayınpederi de diyor ki: "Kızım, o pis koku aynen vardır; ama, senin, ona burnun alıştı."

Şimdi, bu toplumun burnu pisliklere alıştırılıyor değerli arkadaşlarım. 16 kanal ulusal televizyon, radyolar, televizyonlar, empozeyle yanlışları halkımıza benimsetiyorlar. Talim Terbiye Kurulu, ders kitaplarını katletmiştir, gençlerimizi katletmiştir. Mutlak surette, bu kurumun üzerine Devlet Denetleme Kurulu gitmelidir. Bu konuda yetkilileri biz göreve çağırıyoruz.

Diğer konularla ilgili olarak, değerli arkadaşım Mehmet Çiçek Bey sizleri bilgilendirecektir.

En derin saygılarımla, sizleri selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek...

Süreniz 20 dakika ve 20 dakikada da bitireceğinize inanıyorum efendim. Bugün, müsamaha evde kaldı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Müsamaha 3 dakika oldu.

BAŞKAN - Yok... Müsamaha etmedim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - 3 dakika oldu efendim.

BAŞKAN - Hayır... Ona müsamaha yok; hakkını kullandı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - 10 artı 3...

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, gensoru önergesi verdiğimiz Bakan, Millî Eğitim Bakanımızdır. Bakanlığının görevi, milletin eğitimi, Türk Milletinin, Anayasanın öngördüğü Millî Eğitim Temel Kanununun doğrultusunda eğitilmesidir.

Millî Eğitim Temel Kanununun başlangıcında, Türk millî eğitiminin amaçları şöyle açıklanmaktadır: "Atatürk ilke ve inkılaplarına ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan yurttaşlar olarak yetiştirmek; beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı, kişilik sahibi, karakterli, hür düşünceli, geniş dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler yetiştirmektir." Temsil ettiğiniz Bakanlık böyle insanlar yetiştirecek Sayın Bakanım.

Sayın Bakan, geçmişten sorumlu değilsiniz. Üç yıldan beri yürüttüğünüz bakanlık göreviniz esnasında hiç düşündünüz mü, yaptığınız işler bu temel ilkelerin neresiyle örtüşüyor? Yetiştirdiğiniz nesil, Türk Milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimsiyor mu? Siz, bu nesli, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak mı yetiştiriyorsunuz da, bu soyguncular, hortumcular, sokak eşkıyası, ülkeyi bölmeye çalışan terörist, yobazlar, vatan bölücüler, katiller, ırz düşmanları; devletin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen haramzadeler; banka soyguncuları, kredi batakçıları, milleti fakirliğe mahkûm edenler kimlerin okullarında, hangi eğitim kurumlarında yetiştiler? Onları başka Millî Eğitim Bakanlıklarının sorumluluğundaki okullar mı yetiştirdi?! Başka Millî Eğitim Bakanlığı mı vardı?! Hangi öğrenciler, bedenen ve zihnen, ahlaken, ruhen sağlıklı ve dengeli? Hangi okullarda ve üniversitelerde hür ve bilimsel düşünce hâkim? Öyleyse, YÖK'ün akıl almaz uygulamalarıyla görevden uzaklaştırılan öğretim üyeleri ve öğrencileri niçin mağdurdurlar? Öğrencilere bilgi ve becerilerini geliştirmek için iş görme alışkanlığı kazandırılacaksa, uygulamalarınız sayesinde, bütün reklamlarınıza rağmen, meslek okullarımızın kapılarına niçin kilit asılmaya çalışılıyor?

YÖK Başkanı Sayın Kemal Gürüz ve bütün üniversitedeki usulsüz işlerle ilgili, Meclis Araştırma Komisyonunun hazırlamış olduğu raporun 49 uncu maddesinde, Sayın Kemal Gürüz hakkında, Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine göre soruşturma açılmasına; yine, 53 üncü maddede "Kadroların dağıtımı" başlıklı bölümde, yine YÖK Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında, görevi suiistimal sebebiyle 240 ncı maddeye göre soruşturma açılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, başkanı bulunduğunuz YÖK Genel Kurulunda onları temize çıkardınız. Yüce Meclisin, bütün partilerden oluşan ilgili komisyonunun tespitleri ve suç duyurularını yok sayarak ilgilileri temize çıkardınız Sayın Bakan.

Gensorunun muhatabı Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı, millî eğitim... Milletin, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda eğitimi. Bakanın malzemesi insanımız, insanlarımız, milletimiz, insanımızın eğitimi... Anne rahmindeki çocuktan, 90 yaşındaki insanımıza kadar bütün insanların eğitimi ve bu bakanlığın başında bir hukukçu bakanımız var. Hükümetimiz, işleri, maşallah, ehline tevdi etmiş!..

Enteresandır; cumhuriyet tarihi boyu Millî Eğitim Bakanlığına, tekrarları çıkarırsak, 57 bakan gelmiş; bunlardan sadece birkaç tanesi eğitimci. Elimde liste var sayın milletvekilleri. Bakınız, enteresandır. Hukukçu 22 bakan, mülkiyeli 11, asker 5, mühendis 5, tıp doktoru 3, edebiyatçı ve eğitimciyi birlikte sayarsak, 9 ve bir de diplomatımız cumhuriyet tarihi boyu bakanlık yapmış. Dolayısıyla, 5 tane eğitimci bakanın, eğitim kökenli bakanın idare ettiği bu bakanlıkta, Sayın Bakanımız da hukukçuları temsil ediyor.

Sayın milletvekilleri "eğitim" kelimesi, 1940'lı yıllarda dilimize yerleşen bir kavram. Bundan önce, bu kavramın yerine "terbiye" kelimesi kullanılmaktaydı. Terbiye, Arapça kökenli bir kelime. Arkadaşım biraz önce anlattı. Her ne kadar Bakanlığımız, Arapçadan ve diğer dillerden dilimize girdiği halde bizim kelimemiz haline gelmiş bu kelimeleri kaldırıyorsa da, besleyip büyütmek, ilim ve edep öğretmek manasına geliyor. Başka bir ifadeyle, "eğitim" karşılığı kullanılan "terbiye", ilim ve edep öğrenme, besleyip büyütme, çocuğu yeteneklerine göre yetiştirme sanatı olarak tarif edilmiştir.

Eğitim, yeni kuşaklara, geçmiş nesillerin kültürel mirasını, bilgi ve deneyimlerini düzenli bir şekilde aktarmak işidir. Bu görevin bir bölümünü okullar üstlenmiştir; yani, Sayın Bakan ve yürüttüğü Bakanlık, bu sürecin sadece bir bölümünün sorumlusudur.

Sayın milletvekilleri, bu kutsal ve hayatın tamamını kapsayan faaliyet, sadece, devlet gibi, güçlü bir organizasyon tarafından ancak organize edilebilir. Devlet, kendisinin ulaşamadığı zamanlarda, kontrolü altında, özel sektörün, vakıfların, sivil toplum kuruluşlarının eğitime iştiraklerini temin eder.

Bugün, milletler, temel eğitimi, kendi anayasa ve kanunlarında zorunlu hale getirmişlerdir. Biz de, uluslararası sözleşmelere imza atarak, zorunlu eğitimin, aynı zamanda, insan hak ve özgürlüklerinden temel bir insan hakkı olduğunu benimsemişiz.

Eğitim, kalkınmada temeldir. Kalkınmanın, nitelikli eğitilmiş insanlarla gerçekleşebileceği kesindir; eğitilmiş insanlara ihtiyacı vardır. Sayın Bakan, kalkınmamızı temin edecek nitelikli elemanın yetişmeyişinden de sizin Bakanlığınız sorumludur.

Ülkemizde eğitim karmakarışık hale gelmiştir. Eğitim sistemimiz felçtir. Bugün, Türkiye'de eğitim sisteminin aksaklıklarına tahammül edilemez hale gelindiği ve dejenerasyonun boyutlarının akıl almaz derecelere ulaştığı hususunda, toplumun bütün katmanları hemfikir hale gelmiştir. Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarıldığı 1997 yılından bu yana eğitimde karmaşa artarak sürmektedir. Hazırlıksız, altyapısı tamamlanmadan, öğretmen ihtiyacı giderilmeden, okul araç ve gereçleri temin edilmeden yapılan uygulama, zaten problemler yumağı haline gelen eğitimimizi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Sayın milletvekilleri, şunu kesin olarak biliniz ki, sorunlar iyi belirlenmezse, sağlıklı çözümler de üretilemez. Eğitimde sorunun ne olduğu konusunda, ta başından beri teşhis yanlış konulmuştur. İmam hatip liseleriyle ilgili siyasî ve ideolojik tedbirler alınıp, okullar kapatılma noktasına getirilirken, bütün meslek okullarının zarar göreceği, hatta, eğitim sisteminin dışına itileceği hesap bile edilememiştir. Binlerce meslek okulu mezunu öğrenci, perişan olmuştur, üniversitelere girememiştir.

Eğitim, bir amaç değil, araçtır. Hatırlarsınız, tekpartili dönemde, topluma göre eğitim politikası uygulanacağına, zamanın siyasî otoritesinin belirlediği ve benimsediği kültür ve eğitim politikası zorla uygulanmıştır. Bu dönemde, bu uygulama, okul ile toplumu karşı karşıya getirmiştir. Okul, toplumun kutsal bildiği bütün değerleri değiştirmek veya ortadan kaldırmak yolunu seçmiştir. Okul, kişinin belli bir yaş dilimindeki eğitimini üstlenmiştir. Halbuki, eğitim, anne rahminden başlar demiştik. Çocuk, ailesinden ilk eğitimi alır, sonra çevreye girer. Çocuk, ailesinden ve çevresinden küçümsenmeyecek eğitim alır. Eğitimciler, bunun yüzde 63 civarında olduğunu söylüyorlar.

Küçük yaşlarda, ailesine farklı, okula karşı farklı davranan çocuk, her iki tarafın baskısından kurtulmuştur. Bu ikilem, çocukların davranışlarını diğer alanlara da kaydırmıştır. Küçük yaşlarda yalan söylemeye, boyun eğmeye, düşünmemeye, kendi görüşlerini oluşturmamaya zorlanan öğrencilerden, mesuliyet yüklenmeleri, fikir üretmeleri, irade sahibi olmaları, bir konuyu derinlemesine inceleyerek, araştırmacı olmaları, keşfedici, bulucu olmaları beklenemez, çünkü, çocuklar her şeyin kolayını bulmuşlardır, yalan ve ikiyüzlülük onları kurtarmaktadır artık. Onlar, fikre değil, sloganlara; öze değil, şekle; bilime değil, birbiriyle çelişkili de olsa, düşünmeden ve yorum yapmadan verilen emre itaat eden bir nesil olmuşlardır.

Bugünkü problemlerimizin temelinde, cumhuriyet döneminde bu kafayla yetiştirilen kadroların büyük hissesi vardır. Rahmetli Dündar Taşer "Meseleler" isimli eserinin 262 nci ve 263 üncü sayfasında, bu nesli şöyle tarif etmiştir. Rahmetli Dündar Taşer şöyle diyor: "Bizim neslimiz, bir reaksiyon neslidir; yılgın, aciz, rahatçı, ürkek, çekingen, nemelazımcı ve renksizdir. Dedelerimizin her meseleyi halledip bitirmediğinden müteessirdirler. Fatih Sultan Mehmet'in asfalt yol yapmadığına da çok kızgındırlar. Uslu uslu otururlar, akıllı akıllı konuşurlar. Ne işimiz vardı Yemen'de; niye gittik Viyana'ya; bu Kıbrıs meselesi nereden çıktı başımıza diye şikâyet ederler. Dedikleri bu; düşündükleriyse daha beterdir. Tek gayeleri vardır, sorumlu olmamak. Millî ve tarihî sorumluluk bir yana, resmî vazifeden olan sorumlulukları bile üstlenmemektedirler."

Sayın Bakan, 1997'den beri Bakanlık sizin partinizin elinde ve üç seneden beri siz Bakansınız. Yurdumuzda 555 000 öğretmen var Sayın Bakan. Bu öğretmenler, 16 milyon öğrenciyi eğitmeye çalışıyorlar. 65 milyon insanımızın tamamını eğitmekle görevli Millî Eğitim Bakanlığımız, sayenizde, eğitimin millîsinden uzaklaştı. Yapılan eğitim değil, öğretimdir. İtaatkâr, verileni tartışmasız kabul eden; şablonlarla öğrenen ve düşünen; tek tip insan yetiştirmeyi hedefleyen; rekabetten uzak; üstün olanı, başarılıyı ödüllendirmek yerine, sınavda ihdas edilen binbir usulle öğrenciyi mezun eden; hayata bilgisiz, eğitimsiz insan ordusu salıveren diplomalı cahillerin sayısını artırdıkça artıran; liseyi bitirdiği halde dört işlemi yapmaktan habersiz, kopyacı, ezberci, başarısızlığa odaklanmış bir eğitim sürdürmekteyiz.

Elbette, eğitim, asrın gelişen şartlarına uygun halde değiştirilmelidir. Siz, eğitimin temel programlarını değiştirdiniz. Yıllardır, otuza yakın program değişikliği uyguladınız. Milletimiz, cumhuriyet tarihi boyu, eğitim laboratuvarlarının kobayları haline gelmiştir. Evvela Osmanlı eğitim sistemi, sonra Fransız, daha sonra Alman, sonra İngiliz, sonra karma, sonra Amerikan, sonra Rus sistemi, şimdi hangi ülkenin eğitim programını uyguluyoruz; bunu bilmiyorum...

Bakınız, eğitim, öğretmenle yapılır. Eğitimin birinci ana unsuru, öğretmenlerdir. Öğretmenler, okulda, öğrendikleriyle model oluştururlar. Bilgili, becerikli, ahlaklı, sevecen, yaşayan ahlak, yaşayan ilim, yaşayan örf ve âdettir öğretmen. Öğretmen, toplumun önderi olmalıdır; kimseye muhtaç olmamalıdır. Öğretmen, neslin mimarıdır. Nesiller onların eseridir.

Siz ne yaptınız Sayın Bakan; öğretmenleri ne hale getirdiniz?! Onlar, sayenizde, okutacakları kitapları alamıyorlar; sırtlarına elbise, ayaklarına ayakkabı bulamıyorlar. Onlar limon satıyor, simit satıyor, iç çamaşırı satıyor, cüzdan satıyor. Sayın Bakan, çeşitli düğün salonlarında org çalarak hayatını idame ettirmeye çalışan öğretmenlerimiz var. Bu öğretmenlerimizin problemlerini çözmek için ne yaptınız; projeleriniz ne; öğretmeni işportacılıktan nasıl kurtaracaksınız? Çok önemli işlerle uğraştığınızı biliyoruz(!) Yönetmeliklere uymadılar bahanesiyle yüzlerce idareciyi, binlerce öğretmeni görevden uzaklaştırdınız.

Sayın Bakan "Avrupa Birliğine gireceğiz; yapısal değişiklikleri yapmalıyız" dediniz; çıkardığınız yönetmeliklerle binlerce öğretmen ve öğrenci mağdur oldu; çünkü, çıkardığınız yönetmelikleri her gün değiştiriyorsunuz.

Bir partimizin genel başkan yardımcısı hanımefendi, merhamet sonucunda af çıkarmaya vesile oldu; merhamete geldi, 75 000 civarında sınıfta kalan lise 1 inci sınıf; yani, 9 uncu sınıf öğrencilerine sınıf geçirttik. Biz, çocukların sınıf geçmesine değil, yönetmeliklerin, keyfî uygulamalarla yazboz tahtası haline gelmesine karşıyız. Ben, biraz sonra, gazete kupürlerinden bunları göstereceğim. Sayın Bakan gerçi, bu uygulamaya karşı olduğunu söyledi; ama, ne yapsın; emir, demiri kesiyor!.. Bu sebeple, bir okur-yazar cahiller ordusu oluşuyor.

Oniki yıldan beri zorunlu kesilen Tasarruf Teşvik Fonu kesintilerinin akıbeti meçhuldür Sayın Bakan. Aşağı yukarı 1,5 katrilyonu bulan bu para, tasfiye edilen Halk Bankasından, Ziraat Bankasına devredilmiştir; şu an, bu paralarla ne yapılmaktadır bilmiyoruz.

Öğretmen maaşları son 10 yıl içerisinde yüzde 163 artarken; ekmek, ulaşım, temel gıda maddeleri yüzde 230 artmıştır. Öğretmenler açlık sınırının altına itilmiştir. Son krizden sonra, bir gecede, öğretmenin maaşı, dolar bazında 293 dolardan 254 dolara, 24 Temmuz 2001'de de 223 doların altına düşmüştür.

4306 sayılı Yasa uyarınca, sekiz yıllık temel eğitim için sağlanan gelirleri nerelere harcamışsınız  bakınız: 23.6.2000 tarihî itibariyle ders kitaplarının basımına 11,5 trilyon, okulların donatımına 49,7 trilyon, yeni okul yapımına 443,5 trilyon, kamulaştırmaya 25,5 trilyon ve aşağıya doğru sıralanıp gidiyor. Bütün bu paraların eğitime harcanması lazımgelirken, başka kanallara harcıyorsunuz.

İstanbul Ticaret Odasının yaptığı araştırmalara göre, Millî Eğitim Bakanlığına bir yılda verilen paralarla neler yapılabiliyor sayın milletvekilleri bakınız: Faize verilen paralarla, 80 000 okul, 104 Boğaziçi Köprüsü, tanesi 10 milyar Türk Lirasından 4 milyon otomobil, kilometresi 12 trilyondan 3 375 kilometre otoyol, her biri 4,5 katrilyondan 27 tane baraj. Sayın Bakan, siz, sadece okuldaki öğrencilerin bakanı değilsiniz.

Bakınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının araştırması ne diyor: Bu araştırmaya göre, 768 000 çocuk okula gitmiyor, bir başka işte çalışıyor; bunun sorumlusu sizsiniz. Türkiye'de, 6-14 yaş grubunda 12 067 000 çocuk var, onlar da, en mükemmel eğitimi sizden bekliyorlar; bu çocuklara da eğitim vermek mecburiyetindesiniz.

Sayın Bakan, ne dediniz ne yaptınız:

"Öğretmen açığını kapatacağız" dediniz, yurt genelinde öğretmen açığı devam etmektedir.

"Öğretmenin ekonomik sorunlarını çözeceğiz" dediniz, öğretmenlerin özlük haklarında hiçbir ilerleme kaydedilmedi, geriledi.

Bütün sınıflar 30 kişilik olacak, bilgisayar destekli, spor salonlu, iş teknik atölyeli, rehberlik odalı okullar vaat ettiniz; hâlâ, 75, 90, 130 kişilik sınıflar, istif edilmiş çocuklar var, depolara kaldırılmış bilgisayarlar var.

Kitap, elbise, dergi problemini çözecektiniz, öyle dediniz; her yıl okul kitapları değişmeye devam ediyor, belli çevrelere rant sağlanıyor, her yıl değiştirilen kitap ve formların faturası velilere kesiliyor.

Kesintisiz sekiz yıllık eğitim uygulamasında parasız olan eğitim hakkı, 50 000 lirayla başlayan bağış miktarı, bugün 2 000 000 liraya çıkarılmıştır. Bu parayı ödemediği için kızını okula gönderemeyip, hapse giren babanın feryadı, yine, gazete kupürlerine intikal etmiş durumda.

Her şeyi güllük gülistanlık gösteriyorsunuz. "Öğrencilerin okul ihtiyacı karşılandı" diyorsunuz; yurt genelinde 90 000, sadece İstanbul'da da 20 000 dersliğe hâlâ ihtiyaç var.

Kesintisiz sekiz yıllık eğitim çerçevesinde, müfredata soktuğunuz ikinci yabancı dil projenizi uygulamak şöyle dursun, birinci dili okutacak öğretmenleri bulamıyorsunuz. Bir taraftan, öğretmen sıkıntısı çekiyorsunuz; diğer taraftan, bir grup öğretmenin yerini değiştiremiyorsunuz, derse girmeden maaş alan bir yığın öğretmenin var olduğunu, yine basına intikal eden haberlerden anlıyoruz.

DSP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rahşan Ecevit Hanımefendinin "Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilâtları ile her seviyede eğitim kurumlarındaki yönetici ve öğretmenler MHP militanlarıdır" şeklinde, basına bir beyanatı intikal etti. Sayın Bakan cevap verdi, zatıâliniz dediniz ki: "Bakanlıkta MHP kadrolaşması yoktur; buna, kargalar bile güler." Sayın Taha Akyol'la yapılan mülakatta, Sayın Başbakanımız da "Millî Eğitim Bakanlığında herhangi bir örgütlenmenin olmadığını, teşkilâtta sıkıntıların olduğunu" ifade etti; "Bakan, gerekli tedbirleri alıyor" dedi ve siz, Müsteşarınız Bener Cordan'ı emekli ederek meseleyi hallettiniz; ama, gerekli tasfiye işlemlerinden de vazgeçmediniz. İl ve ilçelerde, müdür ve müdür yardımcılığı yapan yirmi yirmibeş yıllık tecrübeli öğretmenleri, yönetmelik hükmüdür diye, 5 000-10 000 nüfuslu ilçelere atadınız. Mevzuata uygunluk kılıfı altında, 1 500 kişiyi emekliliğe zorlamak için öğretmenliğe tayin ettiniz. Siz, bunu, nöbet değişimi olarak adlandırıyorsunuz.

Sayın Bakan, Anayasayı açıkça ihlal ediyorsunuz. Anayasanın 24 üncü maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin ortaöğretim kurumlarında okutulması, Anayasanın emridir ve mecburîdir.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bugün, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerini, çıraklık eğitim merkezlerinin ve açıköğretim okullarının ders programlarından çıkardınız; bu, bir anayasa suçudur. Bu yönetmeliği, 2.10.2001 tarih ve 24561 sayılı Resmî Gazetede yayımladınız. Bakınız, orada ne diyorsunuz: "Resim-iş, müzik, beden eğitimi gibi uygulamaları gerektiren derslerde, işitme ve konuşma engelli oldukları sağlık kurulu tarafından belgelenenler, yabancı dil dersleri görmeyecekler. Müslümanlıktan başka dinlere mensup olanlar, beyanlarına göre, isterlerse, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf tutulurlar" hükmünü getiriyorsunuz.

Sayın Bakan, siz, Anayasanın izin vermediği bir işlemi, okul yönetmeliğiyle nasıl değiştirebilirsiniz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu millet, sizden, tarihiyle barışık, geçmişinden gurur duyan, geleceğin inşaına sevdalı, ülkesini muasır milletler önüne geçirme yarışında olan, sorumlu bir nesil istiyor. Siz, bunu, dün yapmadınız, bugün de yapmıyorsunuz. Ekonomide, milletimizi açlığa mahkûm ettiniz. Eğitimde çağdışı, gerici uygulamalarla eğitimi iflas ettirdiniz; eğitim kurumlarını acınacak hale getirdiniz. Anayasayı ihlal ederek, okullarda her yıl tekrarlanan "zorunlu bağış" zorbalığını sürdürüyorsunuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetin oy çoğunluğunun olduğunu biliyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, milletimizin gözünün önünde cereyan eden olayları tekrar hatırlatmak için, Sayın Bakan hakkında önerge verdik. Eğitimdeki bu feci durumun tek sorumlusu Sayın Millî Eğitim Bakanıdır. Bütün parlamenterlerimizin, bu millî meselede objektif davranacaklarına inanıyoruz. Unutmayınız ki, eğitimde yaptığımız yanlışlıkların vebalinden, tarih boyu hiçbirimiz kurtulamayız.

İzah ettiğimiz sebeplerden dolayı, Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesi gereğince, Adalet ve Demokrasi Partisi olarak...

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında verdiğimiz gensoru önergesine destek vereceğinize inanıyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için, hepinize teşekkür ediyorum. Vaktim kifayet etseydi, Sayın Bakan hakkında gazetelere intikal etmiş bütün belgeleri sizlere intikal ettirecektim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekilli Sayın Kemal Aykurt'ta. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge hakkındaki sözlerime başlamadan evvel, şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 57 nci cumhuriyet hükümeti, bu kürsüde hükümet programını okurken, millî eğitim hakkındaki görüşlerini şöyle sıralıyordu: "Eğitime ve gençliğe yatırım, ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır. Türkiye, eğitimle ilgili atılımlarını ve yatırımlarını kararlılıkla sürdürecektir. Sekiz yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim uygulamasına devam edilecektir. Türkiye'yi bilgi çağına hazırlamaya yönelik olarak zorunlu eğitim süresinin artırılması imkânları araştırılacaktır. Okulöncesi eğitim olanaklarının tüm çocuklara ulaştırılması için çaba gösterilecektir. Ülkemizin gereksinim duyduğu nitelikli ve rekabet gücünü artıran işgücünün yetiştirilmesi amacıyla üniversite eğitimi ve meslekî teknik eğitim yeniden değerlendirilecektir. Meslekî ve teknik eğitim özendirilecektir. Üniversite sınavlarının tümüyle kaldırılabilmesi için öğretim üyesi açığının kapatılması dahil gerekli çalışmalar yapılacaktır. YÖK, üniversitelerarası eşgüdüm kurumu haline getirilecek, üniversiteler, çağdaş anlamda özerk bir yapıya kavuşturulacaktır. Öğrencilerin de üniversite yönetimlerinde temsil edilmesine imkân verici olanaklar sağlanacaktır" denilmekte ve hepimizi ümitlendirmekte idi.

Değerli milletvekilleri, geçen süre içerisinde uygulamalar göstermektedir ki, Türk millî eğitimi, bugün, tam bir keşmekeş ve tam bir fiyaskoyla karşı karşıyadır. Son çıkarılan 4306 sayılı Yasayla getirilen kesintisiz eğitimin bilimsel bir araştırma sonucunda çıkarılmadığı görülmüştür. Konuyu gündeme getirenlerin öncülüğünü bilimin yapmadığı anlaşılmaktadır. Yalnız kesintisiz eğitim değil, şimdiye kadar eğitim politikalarının belirlenmesinde bilimsel araştırmanın olmadığı bizzat eğitimciler tarafından bile ifade edilmektedir. Türkiye, araştırma geliştirme için ayrılan kaynakların gayri safî millî hâsılaya oranı sınırlamasında dokuz ülke arasında dokuzuncu durumdayız. Örneğin, Almanya'da bu oran yüzde 3 iken, Türkiye'de bu oran binde 38'dir. Bu sebeple, çalışan nüfusun yüzde 78'i ilkokul ve daha aşağı düzeyde bir eğitim düzeyine sahiptir.

Adına "reform" denilen -ve büyük kampanyalara rağmen- sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulamasına başlanıldığı 1997-1998 öğretim yılında, Türkiye'de toplam 2 497 okul kapalı kalmıştır. Bu okulların 894'ü güvenlik, yıkılma ve benzeri sebeplerle kapalıdır. Ağırlıklı olarak güneydoğu bölgesinde yaşanan bu eğitim sonucunda, Diyarbakır 322 kapalı okulla ilk sırada yer almaktadır; 284 okulla Ağrı ikinci, 280 okulla Bingöl üçüncü, 159 okulla Tunceli dördüncü, 152 okulla Batman beşinci, 145 okulla Mardin altıncı, 141 okulla Muş yedinci, 109 okulla Siirt sekizinci, 206 okulla Bitlis dokuzuncu, 97 okulla Van sonuncu sırada yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin olmazsa olmaz şartlarının biri de, idare edilenlerin idareye katılımlarıdır. Demokratik ve ileri ülkelerde eğitim politikaları, toplumu meydana getiren tüm kesimlerin katılımıyla belirlenmektedir. Bu yapı, güçlü kuşakların yetişmesini amaçlamaktadır. Türkiye, pek çok alanda çağdaş ülkelerle aynı imkânlara sahip hale gelmiştir. İletişimde -televizyon, otomotiv, cep telefonu- tekstilde, ileri düzeyde teknolojiyi yakalamıştır Türkiye. Yetmişbeş yıl önce bu araçlar yoktu. Şehirler arasında en hızlı araç belki kağnı belki de at arabasıydı. Manyetolu telefon, tarımda da karasaban vardı. İlginçtir ki, eğitimde, ne amaç ne de araç yönünden bir değişiklik olmadı; hâlâ koyu bir tutuculuk egemenliğini sürdürmektedir. 20'li yıllarda, eğitimin aracı karatahta ve tebeşirdi. Ne hazindir ki, eğitimimiz, 21 inci Yüzyılda, aynı araçlarla yoluna devam etmeye çalışmaktadır.

Zihniyet olarak militarist yöntemle egemenliğini sürdüren tek partinin tek adam yetiştirme politikası hâlâ devam etmektedir. Eğitim politikalarında katılımcılık yerine, dayatmacılık tercih edilmektedir. Eskiden, Millî Güvenlik Kurulu, el altından, eğitim politikalarını, hatta tüm politikaları yönlendirirken, 28 Şubat süreciyle, artık, eğitim politikaları, Millî Güvenlik Kurulu mutfağında pişirilmekte ve insanlarımızın önüne konulmaktadır. Müfredat programlarında, ders kitaplarında, bürokraside militarist bir baskı yaşanmaktadır.

Kesintisiz eğitimin hayata geçirilmesinde toplumun istekleri ve tüm yönlendirme çağrılarımıza rağmen, toplumun istekleri yine militarizme kurban edilmiştir. Böylece, çağdaş eğitim, bilimsellikten sonra, ikinci temel unsuru olan katılımcılıktan da mahrum bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, eğitim düzeni, yetiştirdiği kuşakları sorgulamak durumundadır. Türkiye, bugün, sosyal, ekonomik, siyasî ve kültürel olarak yığınla sorun olan bir ülkedir. Eğitimin sonuçları ölçülebilirlikten yoksundur. Türkiye, ekonomiden siyasete, insan haklarından demokratikleşmeye, terörden militarizme kadar tabiî boyutlarını aşan kronikleşmiş sorunlarla karşı karşıyadır. Dünyada insan kaynakları gelişme, kalkınma, büyüme, yenileşme, refah, adil gelir dağılımını konuşurken, bizde ise, çürüme, yozlaşma, mafya, kirlenme gibi belli mekanizmalar ve güçler tarafından zorla dayatılmak istenen meseleler konuşulmakta, gerginlikler tırmandırılmaktadır. Asıl tartışılması ve önümüze alınması gereken gündem sürekli saptırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye iyi yönetilmiyor. Her zaman söyledik, bir defa daha söyleyeceğiz, Türkiye'de yönetim boşluğu vardır, Türkiye'de yönetim krizi vardır. Bugün, ülke, bu yüzden, fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi, kendini dalgalara kaptırmış, sürüklenmektedir. Tüm bu sorunların temelinde yatan insan unsurudur. Eğitimde insan unsuru, özellikle ve kasten ihmal edilmektedir. Özet olarak ifade etmek gerekirse, Türk eğitim düzeni, çağdaş eğitim düzenlerinin asgarî özelliklerini bile taşımamaktadır. Ülkemizin eğitimde çağı yakalayabilmesi için öncelikle zihinsel bir inkılaba ihtiyacı vardır.

Peki, üniversitelerimiz farklı durumda mıdır? 12 Eylül ihtilali ve 1982 Anayasasının bir ürünü olan YÖK, bugün, üniversiteler üzerinde demoklesin kılıcı gibi dururken, Kemal Gürüz'ün Başkanı olmasıyla bu kılıç kafaları kesmeye devam ederken, üniversite kapılarından her yıl 1 milyon öğrenci geri dönmektedir. Örneğin: 1990 yılında 911 000 öğrenci sınava girmiş, 174 000 öğrenci üniversiteye girerken, 737 000 öğrenci dışarıda kalmıştır. 2001 yılında 1 414 823 öğrenci sınava girerken 260 857 öğrenci üniversiteye girmiş, 1 151.000 öğrenci dışarıda kalmıştır. YÖK, kendini, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar Kurulunun üstünde görmektedir. Uygulamalarıyla, çağdaş üniversiteler arasında niçin geri kalmış olduğunu, aradaki açığın nasıl kapatılması gerektiğini sorgulamak yerine, YÖK, 7.11.1998 gün ve 23516 sayılı Resmî Gazetede disiplin yönetmeliği değişikliği yayımlayarak yürürlüğe koymuştur. Aynı yönetmeliği, hukuka aykırı bir biçimde, geriye doğru işleterek, makable şamil kılarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dursun Odabaşı'nı ve 20 arkadaşını hem üniversiteden uzaklaştırmış hem de akademik unvanlarını geri almıştır.

Üniversitelerde, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere, bilimsel çalışmadan ziyade başörtüsü ve düşünceyle savaş başlatılmıştır. Artık, böylece, üniversitede düşünce özgürlüğünden söz etmek büyük bir cesaret işi haline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu çarpık eğitim düzeni sayesinde sokaktaki insanın kutsalı kalmamıştır. İnsanımızın, ne dinî ne ahlakî ne de millî değerlere karşı, artık, duyarlılığı yoktur. Eğitimde boş bırakılan bu alan magazin medyasıyla doldurulmaktadır. Medya vasıtasıyla Televole nesilleri yetiştirilmektedir. Nesillerin idealini, tarihî kişiler, olaylar ve değerler değil, adına sanatçı, futbolcu denilen kişiler süslemektedir. Adına sanatçı denilen artistlerin doğacak çocuğunun göz rengi televizyonlarda konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Uygulanan eğitim politikalarıyla "para en yüce değerdir" anlayışıyla insanlar yetiştirilmektedir. Çok zengin bir kültür mirasına sahip Türkiye, bu zenginlikten habersiz kuşaklar yetiştirmektedir. Yeni kuşaklar İstanbul'un niçin fethedildiğini, İstiklal Savaşının nasıl kazanıldığını bilmemekte, Alpaslan'ı, Fuzulî'yi, Mevlana'yı, İmamı Gazalî'yi tanımamaktadırlar; ama, bir Avrupalı veya Amerikalı popçunun tuvalette kullandığı taşın rengini ve markasını iyi bilmektedirler.

Bütün bunlara ilaveten, kesintisiz sekiz yıllık eğitimle yeni nesillerin maziyle ilgisi koparılmıştır. Silueti belirsiz, kimliksiz, kişiliksiz, emperyalizme azat kabul etmeyen köle kuşaklar yetiştirmek amaçlanmaktadır. Eğitimin dününü koparırsanız, ne bugünü ne de yarını bulamazsınız.

55 inci, Mesut Yılmaz Hükümeti ve 56 ncı, 57 nci, Ecevit Hükümetleri, cumhuriyet hükümetlerinin, ekonomide, siyasette, cumhuriyet tarihinin en başarısız hükümetleri olarak tarihe geçecektir; ama, bilhassa, başarısızlığı yanında, eğitime verdiği en büyük zararla da anılacaktır. Millî Eğitim Bakanları içinde, Sayın Hikmet Uluğbay ile Sayın Metin Bostancıoğlu kadar başarısız olmuş Bakanları, eğitim tarihi yazmayacaktır. Kutsal değerlere karşı duyduğu kin ve nefreti, eğitimin çilekeş mensupları öğretmenlerden çıkaran, yasa ve kural tanımayan bir başka kişi ve kişiler, herhalde bundan sonra gelmeyecektir.

Eğitim politikalarının belirlenmesini ve yürütülmesini Anayasamız bu Bakanlığa vermiştir; ama, hem Hikmet Uluğbay hem Metin Bostancıoğlu, yetkilerini Millî Güvenlik Kurulu ve YÖK'e devrederek, bir taraftan başörtüsü mağduru bir öğretmen ordusu, öte yandan, yüzlerce okul müdürünü, sadece düşüncelerinden dolayı görevlerinden uzaklaştırmış olmakla beraber, ancak çağdaşlık adına eğitime tek satırlık bir katkı sağlayamamışlardır. Gelecek yıllarda, mazisiyle ve toplumuyla barışık, çağı yakalamış, örnek ve önder kuşakların yetiştirilmesi için bir eğitim düzeni en büyük arzumuzdur. Bu arzunun gerçekleşmesi için kararlı, akılcı ve bilimsel bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu görev, tüm düşünen kafalara ait olacaktır.

Sayın Bakan, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle bir hedef koymuştunuz. Sınıflar 30 öğrenciye indirilecekti, okulsuz bölge kalmayacaktı, bütün okullarda bilgisayar laboratuvarı kurulacaktı, çocuklar en az bir yabancı dil öğrenecekti, öğretmen açığı sorunu çözümlenecekti; okulların tümünde toplantı ve spor salonları, atölyeler kurulacaktı. Şimdi, soruyorum, aradan geçen zaman zarfında bunların kaç tanesini yaptınız, nerede yaptınız?

Şu anda, en ileri kentlerde bile sınıf başına düşen öğrenci sayısı 70'in altına inmiş değildir. İstanbul'da sınıflar ortalama 77, Adana'da 75'tir; 75 öğrenciyle eğitim yapmaya başlamışlardır. Bir tek öğretmen ve aynı sınıfta 77 öğrenci!..

Çürümüş bir sistemle girdik yeni eğitim yılına. Bir öğretmenin aylığı 375 000 000 liradır. Okullara, öğretmenlere güven kalmamıştır. Her yıl yüzbinlerce veli çocuğunu okuduğu okuldan alıp, adı iyiye çıkan okullara yatay geçiş yaptırabilmek için torpil peşinde koşmaya devam etmektedir. Müdürler, okulların yakacak, temizlik, güvenlik sorunlarıyla birlikte, öğrenci velilerinden yardım toplayarak boş öğretmen kadrosunu doldurmaya çalışmaktadırlar.

İnsanları mağdur etme konusundaki ustalığınızı ve maharetinizi hayreti şayan bir şekilde izliyoruz. Kışa girdiğimiz şu aylarda, 30 Nisan 1990 gün ve 23681 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine göre, sekiz yılını dolduran yaklaşık 500 şube müdürünün yerini değiştirdiniz. Bu insanları mağdur ederken, yönetmiş olduğunuz yapının ya da kurumun, insana ve içinde yaşadığımız topluma ne kadar yabancı olduğunuzu ispatlamış durumdasınız. Tabiî ki, bu mağduriyetler size yetmemiş olacak ki, aynı yönetmeliğe göre, merkez teşkilâtında boş bulunan şube müdürlüğü kadrolarına atama yapmak için, 1 Temmuz 2000 tarihinde yapılan seçme sınavını kazanan 38 şube müdürü adayı, o tarihten bugüne kadar atamalarını beklemektedirler.

Sayın Bakan, bu insanlara ihtiyacınız yoksa, Bakanlık yaptığınız gibi, şube müdürlüklerini siz yapın. Nasıl olsa, siz, bu millete rağmen, dikte eğitim politikası izlemektesiniz. Görünen o ki, meselelere o kadar vakıfsınız ki, sizden ve sizin dikta görüşlerinizi benimsemeyen başka hiç kimseye ihtiyacınız yok. Bakanlığınız bünyesinde çalışan personelin tamamını işten çıkarın, meseleye kökten bir çözüm bulmuş olun, kendinizi de kahraman ilan edelim, biz de, size mum dikelim.

Bütün bu çöküşmüşlüğe ilaveten -dikkatinizi çekiyorum değerli milletvekilleri- eğitime katkı payının katrilyonlara ulaştığı bir Millî Eğitim camiasında bakın neler olmuş:

Depremde yıkılan, başta, Yalova Lisesi olmak üzere, 8 lise ve 32 ilköğretim okulunun onarım ve bakımı için, davetiye usulüyle ihale açtınız Sayın Bakan. Bu ihale sonunda işler ANAP İl Başkanı Özkan Tiryaki'ye ait Tiryaki İnşaata, ANAP İlçe Başkanı, belediye meclis üyesi Birol Aslan'a ait Yalova Mühendisliğe, Milliyetçi Hareket Partisi Yalova İl Başkanı Erol Tatar'a ait Ayça İnşaata, Milliyetçi Hareket Partisi Yalova eski belediye başkan adayı Kâzım Karayağdı'ya verdiniz. Şimdi soruyorum: Eğitime ayrılan bu paraları yandaşlarınıza dağıtırken yüzünüz hiç kızarmadı mı?! (DSP sıralarından "Hangi yandaşlara?" sesleri)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Kimin ihale ettiğini bilmiyorsun sen.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Ayıptır, ayıptır bu... Ayıptır...

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sana ihale vermediler herhalde!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sözlerimi toparlıyorum.

Sanıyorum, her zaman olduğu gibi, biraz sonra oylanacak bu önergeye, yine büyük bir tabiiyet anlayışı içerisinde ret oyu vereceksiniz ve Sayın Bakanı aklayacaksınız; ama, biliniz ki, büyük milletimiz, sizi, vicdanlarınızla baş başa bırakacak ve sizi, millet vicdanında ve gönlünde mahkûm edecektir.

Sözlerimi burada tamamlarken, Yüce Heyetinizi ve Sayın Başkanlık Divanınızı saygıyla selamlıyorum. (DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Batuk; buyurun.

Sayın Batuk, süreniz 20 dakikadır.

SP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (11/21) esas numaralı, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında verilmiş gensoru önergesinin öngörüşmelerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, biz, Saadet Partisi Grubu olarak, daha önce, Millî Eğitim Bakanı hakkında gensoru önergesi hazırlamıştık; fakat, iktidar çoğunluğunun, Mecliste, gensoruları hep beraber görüştürme alışkanlığı dolayısıyla, vermeyi bir sonraki haftaya ertelemiştik. Bu hafta için, Sayın Kemal Derviş'le ilgili gensoru önergemiz vardı; fakat, bu arada, diğer arkadaşlarımızın vermiş olduğu gensoru önergesi de bizim hissiyatımızı ifade etmektedir; gensoruya destek olacağımızı ifade ederek sözlerime başlamak isterim.

Değerli milletvekilleri, aslında, sadece Millî Eğitim Bakanı bu olumsuz millî eğitim tablosunun sorumlusu değil, hükümetin memleketimizi getirdiği olumsuz tablonun millî eğitimdeki yansımasının, toptan, hükümet olarak sorumlusu olduklarını ifade ederek sözlerime başlıyorum.

Sayın Başbakan, geçenlerde, grup toplantısında, muhalefeti sorumsuz davranmakla suçlayarak, Anayasayı ve İçtüzüğü sabote ederek, devletin işleyişini ve hükümetin çalışmalarını engellediğimizi söylemektedir. Sayın Başbakan, biraz önce buradaydı, şu anda, bilemiyorum, salonda yok; ama, Sayın Başbakana bir şeyi hatırlatmak isterim: Muhalefetin olduğu rejimlere, muhalefetin düşüncelerini özgürce açıklayabildiği rejimlere demokrasi denir. Muhalefetin olmadığı veya muhalefetin düşüncelerini ifade etmesinin istenmediği rejimlere başka isimler verilir. Aslında, iktidar her yerde vardır; komünist Rusya'nın Kremlin Sarayında da vardı, faşist İtalya'da da vardı, faşist İspanya'da da vardı, nazi Almanya'sında da vardı, Saddam'ın Irak'ında da var; iktidarın bulunmadığı yer yok. Demokrasi, muhalefetin düşüncelerini açıkça ifade edebildiği, görüşlerini engelsizce ortaya koyabildiği rejimlerdir ve ülkemizin demokrasideki noksanlıklarını Sayın Başbakanın ifadeleri açıkça ortaya koymaktadır. Sayın Başbakanın daha hazımlı olmasını ve saygılı olmasını beklerdik.

Evet, Sayın Başbakan rahatsız oluyor; ama, ifade etmek zorundayım ki, memlekette, milletimizin feryatları ayyuka çıkmakta, milletimizin çektiği sıkıntılar kelimelerle ifade edilemez boyutlara ulaşmaktadır.

Değerli arkadaşlar, geçen haftalarda, İstanbul'da, sendikacılar, Sayın Başbakana göz ve kulak damlası gönderdiler. Postaneden bunları postayla göndermeye kalktıklarında, türlü engellerle karşılaştılar. Bizim çektiğimiz sıkıntıları görmeyen hükümete, feryatlarımızı duymayan hükümete göz ve kulak damlası gönderiyoruz dediler.

Daha dün, Kocaeli'nde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, ramazan öncesi 3 000 vatandaşımıza 30'ar milyon liralık erzak yardımı yapacağını açıklaması üzerine, sabahın erken saatlerinde onbinler meydana toplandı ve izdihamdan polisler yaralandı arkadaşlar; vatandaşımızın dağıtılan erzakı alabilme çabasında, polislerimiz hastaneye kaldırılmak durumunda kaldı. Evet Sayın Başbakan, böyle bir Türkiye'de yaşıyoruz. Siz, Başbakanlığın önündeki güvenlik koridorunu genişletmekle, gelen yazarkasaları, tankerleri, feryatları duymamaya çalışmakla, milletin halini yok sayamazsınız, düzeltilmiş diye ifade edemezsiniz.

Evet, biz, bunları ifade etmek zorundayız. Nereye gitsek, vatandaşımız, bizi bunlardan ne zaman kurtaracaksınız diye feryat etmektedir; ne zaman şu hükümetten kurtulacağız diye çığlıklar duymaktayız. Sizler geldikten sonra 3 200 dolar olan millî gelirimiz, 2 000 doların altına düştü arkadaşlar; siz, bunu, yok sayamazsınız. Ne yazık ki, içinde bulunduğumuz şartlar bu.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu, yaklaşık üç yıldan fazla bir dönemdir Bakanlık koltuğunda oturmaktadır. Milletlerin geleceklerine umutla bakabilmesi, genç nesillerini, yeni nesillerini eğitebildikleri üstün değerlerle doğru orantılıdır. Çağın gereği olan teknolojiyi ve bilimi yeni nesillere aktardığımız oranda geleceğimize güvenle bakabiliriz. Ne yazık ki, diğer olumsuzluklar gibi, millî eğitim alanında da pek çok olumsuzlukla karşı karşıyayız.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığını gerçekten siz mi idare ediyorsunuz?! Biraz önceki arkadaşlarım da ifade ettiler, Sayın Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı, Millî Eğitim Bakanlığında sağcı kadrolaşma olduğunu ifade etti. Sayın Bakan, buna kargaların da güleceğini söyledi; ama, hemen peşinden, bir hafta içerisinde, 1 500'e yakın şube müdürünü, ilçe müdürünü, il müdürünü sürgün etti. Okullar açık; bu insanların çocukları okullarda okuyor, kış şartları başlamış... Değerli İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk arkadaşımızın da konuyla ilgili feryadı gazetelere yansıdı. Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili arkadaşımız diyor ki: "Millî eğitimin içerisinde bulunduğu bu zorluklar, sıkıntılar varken, Bakan, 2,5 trilyon lira yolluk ödemek zorunda kalacak." 1 500 kişinin -üst dereceli bunlar, yönetici- tayiniyle birlikte, 2,5 trilyon lira sadece yolluk ve harcırah ödeyeceksiniz. Bu kadar hoyrat, bu kadar sorumsuzluk Türkiye'nin kaldırabileceği bir iş değildir; bu kadar lüksümüz olamaz.

Daha önce de sürekli bunları yapıyordu. Sayın Bakan, bir soru önergeme verdiği cevapta, 48 il millî eğitim müdür yardımcısının, 53 millî eğitim müdürünün, 337 şube müdürünün yerlerini değiştirdiğini; 557'si öğretmen, 3'ü kurum müdürü olmak üzere toplam 560 personeli de memurluktan çıkardığını övünerek ifade ediyor. Türkiye'nin övünç manzarası bu olmamalı. Türkiye'nin övünç manzarası, eğitimdeki kaliteyi artırmakla ifade edilmeli.

Sayın Bakan, bulunduğu bakanlığın sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Talim Terbiye Kuruluyla ilgili, Değerli Van Milletvekili Hüseyin Çelik Bey arkadaşımız uzun uzun bilgiler verdiler. Ben, bu kurulun bir başka garaip işlerinden, bir başka yanlış uygulamasından söz etmek istiyorum. Bu kurul, aslında, milletimizin ve yeni nesillerimizin faydalanacağı ciddî eğitim kaynaklarını tavsiye edebilir; ama, bunu yapmamış. Yaptığı iş şu: Türk Milletini barbar gösteren, gaddar gösteren, Türklerin Rum ve Ermenileri nasıl öldürdüğünü, katlettiğini anlatan Kemal Yalçın isimli bir yazarın kaleme aldığı "Emanet Çeyiz" isimli kitabı bütün okullarımıza, bütün öğrencilerimize tavsiye etmiş.

Arkadaşlar, bunu onaylayan bir insan var mı bu Mecliste?! Türk Milletinin kendi tarihine ve tarih biliminin esaslarına aykırı bilgileri nasıl tavsiye eder bir bakan?!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yasaklandı... Yasaklandı...

MEHMET BATUK (Devamla) - Bu bakan, daha sonra, bununla ilgili, kaldırdığını ifade ediyor; ama, sorarlar: Soyisminiz Bostancıoğlu; ama, bostan korkuluğu musunuz?! Siz orada bakan değil misiniz; ne iş yapıyorsunuz, niye bu koltuğu işgal ediyorsunuz?! (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Batuk...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Batuk, yakışıyor mu?!

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Seviyeli ol!.. Seviyeli ol!..

MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan, müdahale edin.

BAŞKAN - İkaz ettim efendim.

MEHMET BATUK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, eğitimimizin içinde bulunduğu kalite düşüklüğü, eğitimimizin gerçekten içler acısı durumu, 2001 yılında yapılan üniversite sınavıyla da ortaya çıkmıştır. (DSP sıralarından gürültüler)

Tahammül edin lütfen. Meydana getirdiğiniz tablo bu, oluşturduğunuz tablo bu arkadaşlar. (DSP sıralarından gürültüler)

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Biraz seviyeli ol!..

MEHMET BATUK (Devamla) - Lütfen, tahammül edin.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Batuk, karşılıklı konuşmayın.

MEHMET BATUK (Devamla) - Bu yanlışları yaparken sesiniz çıksın biraz Bakana karşı.

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Sen kendine bak!..

MEHMET BATUK (Devamla) - Bu yanlışlar yapılırken bir kelime söylemeyenlerin, burada feryat etmeye hakkı yok.

2001 yılı üniversite giriş sınavında 1 882 lise birincisi herhangi bir üniversiteye yerleşebilme imkânına kavuşamamış ve yine, 9 322 öğrencimiz sıfır puan almış. Sayın Bakan, otur, bunları düşün. İnsanları sürgün etmekle, insanları tedirgin etmekle, okulları kapatmakla eğitim seviyesi yükselmez. Bunları biraz düşünün.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Taliban'ı görüyorsunuz...

MEHMET BATUK (Devamla) - İşte, sizin bu zihniyetiniz Taliban.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda dinledim, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonuna takdim ederken ben de oradaydım. Timsahın gözyaşları gibi ifadeleri var. Şu ifadeler Sayın Bakana ait; olduğu gibi okuyorum: "1999 yılında çıkan Zorunlu Eğitim Yasasının, şüphesiz, en büyük destekçisinin, takip eden yıllara ait Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi büyüklükleri olması gerekirdi; ancak, 1988 yılından itibaren, Millî Eğitim bütçesinin genel bütçe içerisindeki payı düzenli olarak azalmış ve takip eden yıllar itibariyle yüzde 8,4; yüzde 7,8; yüzde 7,13; yüzde 8,3; yüzde 7,6 olarak gerçekleşmiştir. Bu azalan trend, yaşanan bu eğitim reformu heyecanının ülkemiz bütçesine yansımadığının açık bir göstergesidir."

Allahaşkına bu Millî Eğitim Bakanı ne iş yapar?! Bu Millî Eğitim Bakanı, hükümet toplantısında kimi temsil eder?!

Şimdi, Sayın Bakana buradan açıkça ifade ediyorum: Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken, genel bütçe içindeki Millî Eğitim Bakanlığı payının artırılması için önerge vereceğiz; yüreğiniz varsa, gelin destekleyin. Gerçekten eğitimin kaliteli olmasına, gerçekten eğitimin içerisinde bulunduğu sıkıntıların aşılmasına katkıda bulunmak istiyorsanız, biz katkıya hazırız. Ben önergeyi vereceğim, gelin destekleyin, yüreğiniz varsa diyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemize getirdikleri bu olumsuz tabloyu Sayın Bakan itiraf ediyor. Oysa, dünyada genel bütçesi içerisinde eğitimine ayrılan paylarla ilgili birkaç örnek sunayım: Senegal'de yüzde 33, Meksika'da yüzde 26, İsviçre'de yüzde 18, Fransa'da yüzde 18 ve Türkiye'de yüzde 7,6. Bunun sorumlusu, herhalde, Türkiye'de muhalefet değil. Sayın Başbakan muhalefeti suçluyor; ama, bunun sorumlusu da biz olmayalım.

Değerli arkadaşlar, 4306 sayılı Kanun gereği eğitime katkı amacıyla toplanan vergilerin de, eğitimin hizmetinde kullanılmadığını, Sayın Bakan, yazılı soru önergelerimize verdiği cevapta itiraf ediyor ve diyor ki: "155 trilyonu Hazinede bekletiliyor." Arkadaşlar, Türkiye millî eğitiminin 155 trilyonunu bir yıl devrederek Hazinede bekletme lüksü olabilir mi?!

Okulları müdürlere ihale ettik, yakacak parası, elektrik, su, hizmetli ve hatta bütün açık derslerinin tamamlanması, öğretmen ihtiyacının karşılanmasını da okul müdürlerine ihale ettik. O zaman Millî Eğitim Bakanı ne iş yapacak bu ülkede?! Millî Eğitim Bakanının yaptığı bir iş var; sadece, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin daha aşağılara çekilmesine katkıda bulunmak.

Her yıl okullar açılırken, ülkemizde bir kayıt parası veya bağış zorbalığıyla karşı karşıya kalırız. Sayın Bakan, eksik olmasın, her yıl, çıkar televizyonlarda, bağış parası alınmayacağını, zorunlu bağış talep edilmeyeceğini söyler; ama, peşinden, bağışın nasıl alınacağını, ne kadarının vakıf kanalıyla, ne kadarının dernekler kanalıyla yapılacağını, ne kadarının ilçelere, oradan illere, oradan bakanlıktaki vakıf merkezine aktarılacağını genelgelerle bildirir. Onlardan gelen paylarla da, keyfî uygulamalarını devam ettirir.

Değerli arkadaşlar, eğitimimizin içler acısı yönlerinden birisi de, şu taşımalı eğitim ıstırabımızdır. Şu ana kadar kaç evladımızı bu taşımalı rezaletinden kaybettik, ben hatırlamıyorum, ben sayısını unuttum.

Sayın Bakan, unutmayınız ki, eğitim, sadece örgün eğitim kurumları içinde olmaz, yaygın eğitim de vardır. Köylerdeki öğretmenlerimiz köy kahvesinde otururken de, sokağında yürürken de, insanlarla beraber olurken de birer eğitim işlevi görmektedirler. Siz, köy okullarını kapatarak eğitime hizmet edemezsiniz. Taşımalı eğitimle 15 550 köy okulunu kapattığıyla övünüyor Sayın Bakan. Bunun övünülecek bir tablo olmaması lazım. Öğretmen, bulunduğu her yerde çevresini aydınlatmakla yükümlüdür, aydınlatmaktadır değerli öğretmenlerimiz. Siz, okulları yaygınlaştırmaya bakın Sayın Bakan.

2000-2001 öğretim yılında bu taşımalı eğitime 80 trilyon israf edilmiştir. Okullarımız kapatılmış, binalar dökülmektedir, çürümektedir; köylerde öğretmen yoktur, okul dışındaki insanların da eğitim ihtiyacı karşılanamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim deyince ilk akla gelecek şey öğretmendir. Ben, kara tahtanın başında tebeşiri bırakarak buraya gelmiş bir arkadaşınızım. Onbeş yıldan fazla öğretmenlik yaptım. Şu anda öğretmenlerimizin içler acısı durumunu rakamlar daha iyi ortaya koymaktadır. Sayın Bakan göreve başladığında yaklaşık 322 dolar maaş almaktaydı Türkiye'deki öğretmenlerimiz. Şu anda öğretmenlerimizin maaşı yaklaşık 190 dolar civarındadır ve öğretmenlerimiz, ikinci, üçüncü işler yapma çabası içindedir. Öğretmenlerimiz, pazarlarda satıcılık yapmakta, hatta, geçenlerde karşılaştığım bir manzarayı üzülerek ifade etmek istiyorum... Bir müzik öğretmenimiz, öğrencisinin düğününde çalgı çalmakta idi.  Ben de düğüne davetliydim, gitmiştim,  orada üzülerek müşahede ettim.

Öğretmenlerimizi bu duruma getiren zihniyetin, bu çağda, Türkiye'de yeri olmamalı diyorum ve bu Bakanlığın idaresinin, bu Bakana daha fazla tahammül etmesi mümkün değil diyorum.

Evet, bu gensoru önergesinin, Saadet Partisi tarafından destekliğimiz gibi Meclis tarafından da desteklenmesi gerektiği düşüncemi ifade ediyorum.

Sayın Bakana biraz önce "bu Bakanlığı, gerçekten siz mi idare ediyorsunuz" dedim, diğer arkadaşlarımız da ifade etmişti. Bir cümleyle bu konuyla ilgili ifade etmeden geçemeyeceğim husus şudur: 9 uncu sınıf öğrencilerimizin, yani, lise 1 inci sınıf öğrencilerimizin, geçen öğretim yılı sonunda, af talepleri veya yeni ek imtihan talepleri vardı. Sayın Bakan, yönetmeliklerin titizlikle uygulanacağını söyledi; ama, Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rahşan Ecevit bir talimat buyurdular, bir ferman buyurdular, Sayın Bakan, hemen, gereğini yerine getirdiler.

Şimdi, Sayın Bakan, çok mu haksızım, bu Bakanlığı gerçekten siz mi yönetiyorsunuz diye sormakta?!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne ilgisi var?!

MEHMET BATUK (Devamla) - Daha çok şeyler var Sayın Grup Başkanvekili...

Değerli arkadaşlar, yükseköğretimimizin durumu gerçekten içler acısı. Yükseköğretim kurumlarımız, öğretim kurumları kapısında, insanları "size öğretim vermeyeceğiz, siz geri gidin" diye kovabilen çağdışı anlayışa emanet edilmiştir.

Dünyanın hiçbir yerinde, eğitim almak için gelen insanları "biz, sizi eğitmeyeceğiz; biz, size doğruları öğretmeyeceğiz" diye kapının önünden geri çeviren ülke kalmadı artık. Türkiye, bu ayıplı durumdan kurtulmak zorundadır.

Yüce Meclisimiz YÖK'le ilgili bir araştırma komisyonu kurdu. Bütün siyasî partilerimizin temsilcileri bu komisyonda görev yaptılar. Bu komisyon raporunun, yaklaşık iki yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ Meclis gündemine getirilmemiş olması da, Meclis Başkanlığı için üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Herhangi bir partinin teklifi değil, bütün partilerin, üye vererek oluşturduğu komisyonun raporu bu Mecliste henüz görüşülemedi. Meclis Başkanlığının, bu hususun üzerinde durması gerekir diyorum.

Türkiye'de, özellikle son yıllar içinde, yükseköğretimde meydana gelen kıyımların, kitap yazdı diye akdi feshedilip de üniversiteden ihraç edilen  öğretim üyelerinin, artık, Türkiye'nin kaldıramayacağı manzara olduğunu ifade etmek isterim. Doktora tezi yapmış, jüri bunu kabul etmiş; siz, niye doktora yaptınız, neden sosyolojik bir araştırma yaptınız diye onu üniversiteden ihraç ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, sayılacak çok husus var, ifade edilecek çok konu var; ama, bunların hiçbirisini ifade etmeye gerek yok. Memleket olarak, millet olarak, sadece Millî Eğitim Bakanının değil, bu hükümetin gitmesi lazım.

İsterseniz, Kızılay'a çıkın, şöyle bir 10 dakika yürüyün, size "ne zaman bırakacaksınız" diye dua edenlerle karşılaşırsınız. Ben, geçen hafta Ağrı, Kars, Ardahan ve Iğdır'daydım, önceki hafta İzmir, Muğla, Manisa ve Kocaeli'ndeydim, Sayın Bakanla beraber okul açılışı yaptık bölgemizde. Her gittiğim yerde bu soruyla karşılaşıyoruz.

Gensoru önergesine Saadet Partisi olarak destek olacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batuk.

Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok.

Sayın Bakan, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 4306 sayılı Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim Yasası, cumhuriyet tarihimizin en önemli eğitim atılımlarından biri olmuştur. Yasanın komisyonlarda ve Genel Kuruldaki görüşmeleri sırasında, her türlü yolu deneyerek bu atılıma engel olmaya çalışanlar, bugün, bizi, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretimi yeterince yaygınlaştıramamakla suçlamaktadırlar.(DSP sıralarından alkışlar) O gün yasanın çıkışına engel olmaya çalışanların, bugün, bu yasanın takipçisi rolüne bürünmüş olmaları, sevindirici olduğu kadar düşündürücüdür de. Hizmet etmekle büyük onur duyduğum Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarını, sizlere ve halkımıza bir defa daha topluca sunma imkânı sağladıkları için önerge sahibi milletvekillerine teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Yüce Meclisimize 4306 sayılı Yasanın kabul edildiği tarihten bu yana yaptıklarımızı ve hedeflerimize ne kadar ulaştığımızı kısaca arz edeceğim.

İlköğretim alanında, yasada belirtilen hedeflerimizi gerçekleştirme sürecinde, öncelikle, ilköğretim programlarımızda planlama ve kaynak kullanma stratejilerimizde ve öğretmen yetiştirme ve istihdamda köklü değişiklikler yaptık. Bu süreçte, ayrıca, çok hızlı bir şekilde ve çok sayıda yeni okullar, pansiyonlar, bilgi teknolojisi sınıfları, spor salonları ve işlikler yaparak, bunları, son teknolojinin ürünü araç gereçlerle donatmamız gerekiyordu. Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde eğitime katkı payı gelirleri, bizim için önemli bir kaynak olmuştur. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar, toplam, 1 katrilyon 378 trilyon 327 milyar lira gelir elde edilmiştir. Elde edilen bu gelirin, 1 katrilyon 224 trilyon lirası öngörülen hedeflerin gerçekleşmesinde kullanılmıştır; 160 trilyon lirası ise, Hazine hesaplarından Bakanlığımıza intikal ettirilmektedir.

Belirlenen kaynaklarla, 103 983 dersliğin yapımı tamamlanarak hizmete sunulmuştur; 2 689 derslik inşaatı, yıl sonuna kadar tamamlanacak veya çok az eksiğiyle 2002 yılının ilk aylarında hazır olacaktır. Son beş yılda yapımı tamamlanan 106 672 derslik, 1998 yılı öncesi, 73 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış olan derslik sayısının yarısından fazladır. (DSP sıralarından alkışlar) Ne kadar boşluk varmış ki, 106 672 derslik yaptığımız halde, hâlâ yeni dersliklere ihtiyacımız var.

Taşımalı ilköğretim, nüfusu az ve dağınık yerleşim birimlerinde ilköğretim okulu bulunmayan ya da birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılan ilköğretim okullarındaki öğrencilerin, taşıma merkezi okullara günübirlik taşınarak, öğrencileri fırsat eşitliğinden yararlandırmak ve onlara daha nitelikli öğrenim görme olanağı sağlamak amacıyla yapılan bir uygulamadır.  1998-1999 öğretim yılında 521 000, 1999-2000 öğretim yılında 635 000, 2000-2001 öğretim yılında 607 000 öğrenci taşımalı eğitimden yararlanmıştır; bu yıl da, 629 796 öğrenci taşımalı eğitimden yararlanmaktadır. Bu öğrencilere, taşındıkları merkezlerde her gün öğle yemeği verilmektedir. Öğrencilere verilen öğle yemeği için yapılan harcama, dört yıl boyunca 37 trilyon liraya ulaşmıştır.

Trafik kazaları, taşımalı eğitimden değildir, trafikle ilgili bir sorundur; hâlâ eğitim ile ilgili trafiği karıştırıyorsunuz!.. (DSP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - O kadar da değil Sayın Bakan!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - O zaman hiçbir vasıtaya binmeyin, kullanmayın hiçbir vasıtayı; çağın gerektirdiği vasıtaları kullanmayın o zaman.

Çağın teknolojisini eğitime taşımak amacıyla, 2 802 ilköğretim okuluna 3 188 bilgi teknolojisi sınıfı kurularak, gelişmiş bilgi teknolojilerinin eğitim öğretim uygulamalarına kavuşması sağlanmıştır. Halen, 3 000 ilköğretim okulunda 4 002 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmasıyla ilgili çalışmalar ihale aşamasındadır.

Okulların, çağın gereklerine uygun bir mimarî yapıya kavuşturulması için yeni ilköğretim okulu projeleri uygulamaya konulmuştur. Çeşitli branşlarda, dört yılda, 188 544 öğretmen ataması yapılarak, artan öğrenci sayısının gerektirdiği öğretmen ihtiyacı karşılanmıştır. Ne kadar çok öğretmen açığımız varmış ki, 188 544 öğretmen tayin edildiği ve göreve başladığı halde, hâlâ öğretmen açığı vardır, bıraktığınız noktaya bakın! (DSP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, bir taraftan öğretmen atıyorsunuz!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu sayı, toplam öğretmen sayısının üçte 1'inden fazladır. (DSP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Öğretmen almış!.. Attıklarınız ne kadar?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Yani, öğretmen kadrosu genç ve dinamik bir yapıya kavuşturulmuştur.

Bakanlığımızca, son dört yılda, yaklaşık 10 000 000 adet ders kitabı, ücretsiz olarak, kırsal kesimdeki dargelirli ailelerin çocuklarına ve depreme maruz kalan ailelerin çocuklarına dağıtılmıştır. Bu kitaplar, yıl sonunda toplanarak, bir alt sınıftaki öğrencilerimizin kullanımına tekrar sunulmaktadır. Söylendiği gibi kitaplar sık sık değişmemektedir. Program gereğince yazılan bu kitaplar, bir yıl sonra, bir yıl sonra, bir yıl sonra da kullanılmaya devam etmektedir.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Fen Bilgisi kitabından da bahsedin Sayın Bakan!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - 2001-2002 öğretim yılında, ilk ve ortaöğretim kurumlarımız için yeniden baskısı yapılan 16 000 000 adet kitapla birlikte, toplam 21 826 190 adet Bakanlığımız yayını 550 çeşit ders kitabının dağıtımı yapılarak öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur.

Gelir seviyesi düşük ailelerin ilköğretimdeki çocuklarının okul kıyafeti ve kırtasiye gereksinimlerinin karşılanması için sosyal yardımlaşma projesi uygulamaya konulmuş, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, toplam 11,5 trilyon liralık giyim ve kırtasiye yardımı yapılmıştır.

İlköğretim, ortaöğretim ve meslekî öğretim okullarında, teknik okullarda, meslek okullarında okutulan derslere ait toplam 220 öğretim programı, çağdaş gereksinimlere göre yenilenerek, uygulamaya konulmuştur.

Öğretim programlarındaki yeni düzenlemelere uygun olarak 243 yeni ders kitabı yazdırılmış, programlara göre hazırlanarak öğrencilerin hizmetine sunulmuştur.

Çeşitli ilk ve ortaöğretim ders programlarına uygun olarak hazırlanmış 500'ün üzerinde bilgisayar yazılımı okullara ulaştırılmıştır. Artık öğrencilerimiz bilgisayar yazılımlı, bilgisayarlı; bilgisayar teknolojisinden yararlanmaktadırlar.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yüzde kaçı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -Eğitime katkı paylarının gerçekleşme ve kullanma durumları, her altı ayda bir, Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığının denetim elemanlarınca denetlenmektedir. Bugüne kadar 7 kez denetim yapılmış, denetleme sonuç raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerine, partilerin grup başkanvekilliklerine ve ayrıca, kamuoyuna, basın aracılığıyla duyurulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinde yaptığı işleri ve yapılan harcamaları bu şekilde denetletip, kamuoyuna duyuran, partilere duyuran, milletvekillerine tek tek duyuran tek bakanlık, Millî Eğitim Bakanlığıdır.

Hedeflerimize ulaşabilmemizde halkımızın, sivil toplum örgütlerimizin, gönüllü kuruluşlarımızın, iş dünyamızın büyük bir kesiminin desteğini ve yakın ilgisini gördük. Ayrıca, bu süreçte, Dünya Bankasından sağladığımız Temel Eğitim Projesi ikrazıyla da ihtiyaçlarımızın bir kısmını karşıladık.

Bu çalışmaların sonunda, 1997-1998 öğretim yılında yüzde 85 olan ilköğretim okullaşma oranı, 2000-2001 öğretim yılında yüzde 99,4'e ulaşmıştır. İçinde bulunduğumuz 2001-2002 öğretim yılında ise, yüzde 100'lük okullaşma oranına ulaştığımızı müjdeleyebilirim. 1997-1998 öğretim yılında her 100 kız çocuktan 82'si ilköğretime devam etmekteyken, 2001-2002 öğretim yılında bu sayı yüzde 95'e çıkmıştır. İlköğretim öğrenci sayısındaki büyük artışa karşın, 1 dersliğe düşen ortalama öğrenci sayısı 40'ı, 1 öğretmene düşen ortalama öğrenci sayısı da 30'u aşmamıştır. Yıllar sonra, ilk kez, bu dönemde, derslik ve öğretmen sayısındaki artış oranı öğrenci sayısındaki artış oranının üstünde gerçekleşmiştir. 2001-2002 öğretim yılında göç alan ve nüfus artış hızı yüksek olan iller dışındaki 46 ilde, derslik başına 30 öğrenci hedefine ulaşılmıştır. Diğer illerin şehir merkezlerinde ise az sayıdaki okulda ikili öğretim yapılarak, dersliklerde 30 öğrencinin üstüne çıkılmaması sağlanmaktadır. Devam eden inşaatların tamamlanmasıyla, ikili öğretim de ortadan kalkacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belirttiğim bu gelişmelerden de anlaşılacağı gibi, çocuklarımıza eğitimde yapılması gereken hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Okullarımızda uygulamaya başladığımız toplam kalite yönetimi anlayışıyla birlikte, okullarımızı çevreyle bütünleştirerek, halkımızın kendi okuluna sahip çıkmasını öngörüyoruz. Okuluna sahip çıkan ve öğretmenlerimizle sürekli işbirliği içinde çalışan veliler, çocuklarının her gün daha iyi bir eğitim aldıklarını görmekte, yaptıklarımızı takdirle karşılamakta ve teşekkür etmektedirler.

Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim çalışmalarında alınan mesafe, elde edilen başarı ve oluşturulan sağlam temel, ortaöğretim sisteminin yeniden yapılandırılması için uygun bir zemin oluşturmuştur. Uzun yıllardır millî eğitim şûralarında tartışılan ve kalkınma programları  hedefleri içinde yer alan ortaöğretim sisteminin meslekî ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılması konusunda büyük bir gelişme gerçekleştirilmiştir. Yüksek Öğretim Kanunu, Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kanunu, Sekiz Yıllık Zorunlu İlköğretim Kanunu ve Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun değiştirilerek yürürlüğe konulan bir çerçeve niteliğindeki 4702 sayılı Meslekî Eğitim Kanunu, eğitime katkı payı gelirlerinin yanında, ilköğretime yapılan giderlerin yanında, ortaöğretim için de kullanılabilmesini sağlamıştır. Ortaöğretimde yeniden yapılanma çalışmalarını sürdürebilmek amacıyla, ortaöğretime aktarılan kaynakların, önümüzdeki dört yıllık süre içinde, hangi önceliklere göre kullanılacağının ve dış finansman ihtiyacının belirlenmesi amacıyla, ortaöğretim projesi hazırlanmıştır. Bakanlığımızın tüm birimlerinin ortak ve yoğun çalışmalarıyla hazırlanmakta olan ortaöğretim projesi, esas olarak, ortaöğretimin meslekî ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılmasında ortaya çıkacak, öğretmen, altyapı, araç gereç ve finansman ihtiyacının en iyi şekilde kullanılması amacını gütmektedir. Bu projeyi çok kısa bir süre içerisinde uygulamaya koyacağımızın müjdesini veriyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1999 yılında yapılan bir düzenlemeyle, genel ve meslekî teknik ortaöğretim öğrencilerinin yükseköğretime geçiş esasları yeniden  düzenlenmiştir. Yükseköğretime geçişte, ortaöğretim programları ile yükseköğretim programları arasındaki devamlılığı sağlayan ve meslek liselerine talebi artıran düzenlemeler yapılmıştır. Meslekî ve teknik eğitime talebi artırmak ve bu alanda okullaşma oranını yükseltmek amacıyla, meslekî ve teknik ortaöğretim öğrencilerinin, bitirdikleri programların devamı niteliğindeki programlara sınavsız geçişini sağlayan yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Sınavsız olarak meslek yüksekokullarına geçiş yaparak, meslek yüksekokullarından mezun olan öğrenciler, mezunların yüzde 10'undan az olmamak üzere ayrılacak kontenjanlara göre, alanlarındaki lisans programlarına dikey geçiş yapacaklardır.

Meslekî ve teknik eğitimi geliştirmeyle ilgili yasanın ilk etkileri görülmüş ve meslekî teknik eğitim öğrenci sayısı 2001 - 2002 öğretim yılında Türkiye genelinde yüzde 12 oranında artarken, Adıyaman'da yüzde 35, Afyon'da yüzde 40, Kayseri'de yüzde 35, Şırnak'ta yüzde 70 oranında artmıştır. Artış olan il örneklerini çoğaltmak mümkündür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yükseköğretime geçişle ilgili olarak gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, meslekî ve teknik eğitim bölgelerinin kurulması, ortaöğretim programları ile yükseköğretim programları arasında devamlılığın ve bütünlüğün sağlanması gibi yeniliklerin tamamı, Yükseköğretim Kurulu ile Millî Eğitim Bakanlığının işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu işbirliğinin en somut örneği de öğretmen yetiştirme programlarına ilişkin düzenlemedir.

Yükseköğretim çağ nüfusunun hızla artması ve ortaöğretim okullaşma oranındaki hızlı artış nedeniyle yükseköğretime olan talep hâlâ artma göstermektedir. Bu yoğun talep nedeniyle ülkemizde yükseköğretimin ciddî sıkıntıları olduğu bir gerçektir. Ancak, üniversitelerimizin bir çoğunun dünya standartlarının çok ama çok altında olduğunu söylemek gerçekçi değildir. Tüm üniversitelerimiz lisans düzeyinde belirli bir kaliteyi yakalamışlardır. Uluslararası düzeyde saygınlığa erişmiş birçok üniversitemizin lisansüstü faaliyetleri ve araştırma faaliyetleri dünya ortalamasının çok üzerindedir. Üniversitelerimizin öğretim elamanı gereksiniminin giderilebilmesi için ciddî projeler yürütülmektedir.

Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştiren programlarında yapılan yeni düzenlemeyle, eğitim fakültelerinin, ülkenin öğretmen ihtiyacını daha etkili ve verimli bir biçimde karşılamaları, daha nitelikli öğretmen yetiştirmeye yönelik programlar yürütmeleri ve daha sağlıklı bir yapı içinde işlevlerini yerine getirmeleri öngörülmektedir.

Her çocuğun, nitelikli bir öğretmen tarafından yetiştirilmesi için gerekli olan kalite güvencesi sistemi, yani akreditasyon çalışmalarıyla ilgili olarak, Bakanlığımız ve üniversitelerin eğitim fakülteleri temsilcilerinden oluşan bir çalışma grubu oluşturulmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir.

Teknolojik gelişmeler o kadar hızlı ilerlemekte ve buna bağlı olarak, bilgi, güncelliğini o kadar hızlı yitirmektedir ki, bu tablo karşısında, öğretmenlerin niteliklerinin belli bir noktada durması, kuşkusuz, beklenemez. Bakanlığımız ve üniversite temsilcilerinden oluşan bir çalışma grubu, öğretmenlerin yeterlik göstergelerini yeniden tespit etmiştir. Bu yeterlik göstergelerine göre, ilgili fakülteler, programlarını güncelleştirmektedirler.

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda yapılan değişiklikle, yönetim görevine atanacaklarda liyakat ve kariyer ilkesinin hayata geçirilmesi, kadro kullanımında atıl kapasitenin önlenmesi yönünde gerekli yasal zemin oluşturulmuştur. Bu zemine dayalı olarak, 30 Nisan 1999 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliği; 10 Ağustos 1999 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmelik; 11 Haziran 2000 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ve 26 Temmuz 2000 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığı Personel Görevde Yükselme Yönetmeliği yürürlüğe konularak, bu yönetmeliklerle, yeni çalışma kültürünün sınırları ve boyutları tanımlanmıştır.

Norm kadro, her derece ve türdeki eğitim kurumlarında, belli ölçütler esas alınarak olması gereken yönetici ve öğretmen sayısının belirlenmesi anlamına gelmektedir. Uygulamaya konulan norm kadro düzenlemesinden önce, 1999 yılında okul ve kurumlarımızda 102 000 yönetici bulunmakta iken, bu sayı, norm kadro uygulamasının ardından, 55 000'e düşürülmüştür. Norm kadro öncesinde 3 öğretmene 1 yönetici düşmekte idi, uygulama sonucunda 47 000 kadro tasarrufu yapılmıştır. Şikâyet ettiğiniz bu mudur?!

Norm kadro öncesinde 59 000 öğretmen fazlası vardı; bir yerde öğretmen açığı varken, bir başka yerde 59 000 fazla öğretmen vardı. 59 000 öğretmenin sisteme maliyeti, bugünkü değerlerle, yaklaşık 450 trilyon liradır. Bu rakam, Millî Eğitim Bakanlığının 2001 yılı personel giderlerinin yüzde 14'ü düzeyindedir. Titizlikle uyguladığımız ve hiçbir istisnaya yer vermediğimiz norm kadro düzenlemesiyle, bugün fazla konumdaki öğretmen sayısı 15 000'in altına indirilmiş durumdadır. Yapılan düzenlemelerle 32 000 öğretmen etkin ve verimli bir duruma getirilmiştir. Böylece, en önemli sorunlarımızdan biri olan kaynak savurganlığını büyük oranda önlemiş bulunuyoruz.

Yönetim ve denetim sürecinde görev alacaklara, görevde yükselmek isteyenlere, görev öncesinde hizmetiçi eğitim alma ve yapılacak sınavda başarılı olma zorunluluğu getirilmiştir. Bu çerçevede, yönetici ve deneticilerin yönetim ve denetim görevlerinin gerektirdiği nitelik ve içerikte bilgi, beceri ve deneyimlerinin geliştirilmesine yönelik olarak geliştirilen eğitim programları titizlikle uygulanmaktadır. Bugüne kadar 8 700 adayın eğitim süreci tamamlanmış, 5 024'ünün atamaları gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, çağdaş eğitim yöntemleriyle personel yetiştirilmesinin ilk ürünüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika, söz vereceğim; ancak, Genel Kuruldan bir ricam var, deplasmanı bıraksınlar, sizi dinlesinler.

Uğultuyu keselim.

Buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Yine, yalnızca 2000 yılında 272 388 yönetici ve öğretmen, yabancı dil, eğitim yönetimi, toplam kalite yönetimi, zaman yönetimi, değişme ve yenileşme alanlarında hizmetiçi eğitime alınmıştır. Toplam 221 000 öğretmene bilgisayar okuryazarlığı eğitimi verilmiştir.

Öğretmen atamaları ve yer değiştirmeler, kamuya açık, tamamen objektif ölçütlerle, bilgisayar ortamında gerçekleştirilmektedir. Son atamalarda, tercihi doğrultusunda atananların oranı yüzde 83'lerin üzerine çıkmıştır. Böylece, daha göreve başlarken çalışanların memnuniyeti  sağlanmıştır. 

Göreve atanan öğretmenlerin yerlerinin belirlenmesinde, uzun yıllardır ihmal edilmiş illere öncelik verilmiştir. 1997-1998 öğretim yılında, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 45 iken, bu sayı, bugün 35'e düşürülmüştür. Öğretmen atamalarına getirilen düzenlemeyle, öğretmen dağılımında büyük oranda denge sağlanmıştır. Geçtiğimiz öğretim yılında, ülkemizin hiçbir yöresinde öğretmensizlikten dolayı kapalı okulumuz kalmamıştır.

Bu atama ve yer değiştirmelerle ilgili bütün şeffaflık yanında, bütün eylem ve işlemlerimiz yargı denetimine tabidir. Hiçbir kararımız yargıdan dönmemiştir; dönenler varsa da, onlar, titizlikle uygulanmıştır.

İsteğe bağlı yer değiştirmelerde tercih ve tercih edilen yer için, hizmet puanı üstünlüğü ödünsüz uygulanmıştır.

Herkesin dilinde dolaşan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı maddesi, ne benim tarafımdan ne benden önce bu makamda bulunan Sayın Hikmet Uluğbay tarafından, kullanılmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar) Millî Eğitim Bakanlığı, kolaycı bir yaklaşımla, kayırımcılık gibi, sistemin bilinen çözümlerine sarılmamıştır.

Bir il veya ilçe yöneticisinin, uzun yıllar, aynı yerde, aynı görevde bulunması, ister istemez performansını düşürmektedir; ya görevde yükselmeli ya da birikimini yeni bir görev yerine aktarmalıdır. Bu anlayışla, Bakanlar Kurulu kararına dayalı olarak, aynı yerde, aynı görevde en fazla sekiz yıl görev yapılması öngörülmüştür. İl ve ilçe yöneticilerinden sekiz yıldan fazla aynı yerde görev yapan, 2000 yılında 438, 2001 yılında 404 olmak üzere 842 yöneticinin, daha önce görev yapmadıkları hizmet bölgelerine, tercihleri de dikkate alınarak, görev yerleri değiştirilmiştir.

Yine, Bakanlar Kurulu kararı gereğince, beş ve altıncı hizmet bölgelerinde, yeni çalışma kültürüne dayalı olarak, 116 ilçe şube müdürü ataması gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu kurallar ve uygulamalar da öğretmen istihdamı, açıklık, tarafsızlık, hukukun üstünlüğü, sistemin güvenilirliği, ülke düzeyinde dengeli dağılımın sağlanması ilkeleri çerçevesinde yapılmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası, Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyet devrimleriyle ülkemiz eğitiminde gerçekleştirmiş olduğu atılımı kaldığı yerden daha ileriye götüren bir reform yasasıdır. Sivil toplum örgütlerinin de desteğini almış olan bu yasa, eğitim camiamıza ve halkımıza heyecan vermiştir.

Her yıl, ortalama 1 300 000 yeni öğrenci, ilköğretimde, eğitim sistemimize dahil olmaktadır. Hızlı nüfus artışı ve ekonomik sorunların yanı sıra iç göç sorunu, ulusal eğitimimizde gerçekleştirilecek yatırımların planlanmasını güçleştirmektedir.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, fazla müsamaha ettiniz.

BAŞKAN - Size de müsamaha ettim, Sayın Bakana da o müsamahayı ediyorum efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Siz 2,5 dakika fazla konuştunuz.

Artan eğitim talebi karşısında genel bütçeden ayrılan pay yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, okullarımızda ekonomik durumu iyi olan velilerin yapacakları bağışlarla, çocukların okuduğu okulların çeşitli gereksinimleri karşılanmaktadır. Belirtilen bu uygulama dışında, okullarımızda zorla bağış toplanması -yine söylüyorum- söz konusu değildir. Okullara yapılan bağış ve katkılar, tamamen öğrenci velilerinin ve yurttaşların isteğiyle yapılmaktadır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Manevî cebir var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Eğitimin niteliğini ve verimliliğini artırmak için, ekonomik durumu iyi olan velilerden sağlanması amaçlanan bağış ve yardımlarla ilgili genelgenin iptali için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bir yargı kararından söz edeceğim.

BAŞKAN - 5 dakikaya ayarlamıştım, kendi kendine kapandı efendim. İstirham ederim...

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu genelgenin iptali için açılan dava da, Danıştay Sekizinci Dairesinin 7 Mayıs 2001 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; başta da belirttiğim gibi, hizmet etmekle büyük onur duyduğum Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarını sizlere, dolayısıyla Türk kamuoyuna sunma imkânı verenlere teşekkür eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

Böylece, gensoru görüşmeleri...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çelik, bir şey mi vardı efendim; buyurun, yerinizden...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, genellikle, gensorularda, gensoruyu veren veyahut da gensoru üzerinde konuşan değerli üyelerin ortaya attığı iddiaları cevaplandırmak üzere, hükümeti temsilen, sayın bakan gelir, burada cevap verir.

Bizim, gerek benim gerek diğer arkadaşların ortaya attığı en az 20 tane iddia vardır. Sayın Bakanımız, bunlara cevap vermedi; bizi, sekiz yıllık eğitime karşı çıkmakla suçladı. Biz, kesintisiz olmasına karşıyız. Bizim programımızı Sayın Bakan lütfedip okursa, orada, altyapısı hazırlanmak şartıyla, zorunlu eğitimin onbir yıla çıkarılması teklif ediliyor.

Sayın Bakanın söyledikleri, bizi, kesinlikle tatmin etmemiştir.

BAŞKAN - Peki efendim; ama, bu, yöntem meselesi. Sayın Bakanın anlayışı bu, bu şekilde kendisini müdafaa etti.

Sayın Hatiboğlu, bir şey mi istediniz?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Daha sonra efendim.

BAŞKAN - Sayın Çiçek, siz ne istediniz?

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir şey söylemek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, ben de, arkadaşımın söylediğine katılıyorum. Sayın Bakanımıza, aşağı yukarı 20 dakikaya yakın, maddeler halinde, 40'a yakın soru yönelttik. O soruların, aşağı yukarı hiç birisinin cevabını alamadık. Sayın Bakan, daha önceden hazırlamış olduğu, daha önceki toplantılarda da konuştuğu şeyleri konuştu.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Mesele anlaşıldı. Sayın Bakanın yöntemi...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bitirmek istiyorum efendim.

Taşımalı eğitimle ilgili ihaleye "traktörle taşıyacaksınız, salla taşıyacaksınız" diye bir madde zaten koyamaz, Sayın Bakan o düşüncede olamaz; ama, bu ülkede, minibüsler çalışmadığı zaman, anlaşmalar iptal edildiği zaman, salla veya telle taşınıyor öğrenciler. Onu açıklaması lazımdı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki efendim, teşekkür ederim.

Mesele anlaşılmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir efendim.

Bu kısmın 2 nci sırasında yer alan, Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük  düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki (11/22) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunun görüşmelerine başlıyoruz.

2. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için, önergeyi tekrar okutmuyorum efendim.

Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 106 ncı maddesi, zatıâlinizin de çok iyi bildiği gibi, çok açık. Siz yorulmayasınız diye ben arz ediyorum, bilginizi tazelemek için arz ediyorum. Burada deniliyor ki: "Gensoru önergesi, bir siyasî parti grubu adına veya en az yirmi milletvekilinin imzasıyla verilir. Gensoru önergesi, verilişinden sonraki üç gün içinde Başkanlıkça bastırılarak üyelere dağıtılır." Bunlar, aşama aşama, birer süreçtir. Bundan sonraki sürece, yani, merhaleye geliyorum: "Gensoru önergesi beşyüz kelimeden fazla ise, imza sahipleri beşyüz kelimeyi geçmeyecek bir özeti bu önergeye eklemek zorundadırlar. Genel Kurulda bu özet okunur."

Şimdi, buna göre, bizim gensorumuzun okunması gerekir; onu istirham ediyoruz efendim. Lütfen, Divan Üyemiz okusun onu efendim.

BAŞKAN - Efendim, ben size arz edeyim. 13.11.2001 günü okunmuş; bir daha mı okutayım?!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, şimdi işlem yapıyoruz. Bu, okunacak tabiî; gayet tabiîdir.

BAŞKAN - Efendim, bugüne kadar, dağıtmaktan başka, Genel Kurulda okunuyor, sonra da bu şekilde görüşülüyor. 13.11.2001'de... (DSP sıralarından "Sayın Başkan, tartışmayın" sesleri) Tartışmıyorum efendim; tatmin ediyorum. Hatiboğlu o. Onun için...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, zatıâlinizin takdiri bu istikamette mi?

BAŞKAN - Evet efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki efendim, biz, buna saygı duyarız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gerekirse, ileride, başka bir vesileyle usul tartışması açar ve bunu tartışırız; ama, zatıâlinize olan namütenahi saygım dolayısıyla buna katılıyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ancak, eskilerin bir sözü vardır Sayın Başkanım, siz de bilirsiniz. Bu gibi hal karşısında derler ki: "Anlaşıldı Vehbi'nin kerrâkesi." Şimdi, anlaşıldı ki, millî eğitimin millîliğini, millî eğitimin muhtevasını ve niteliğini yerin zımnına sokmuş bir Sayın Bakana alkışlarla geçit veren bu iktidar çoğunluğunun iflah olmayacağı görülüyor; bir ümitsiz vakadır. Biz, önergemizi geri çekiyoruz efendim.

Saygı sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar, DSP ve MHP sıralarından alkışla [!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gensoru önergesi geri verilmiştir, işlemden de kaldırılmıştır.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VII. - SEÇİMLER

A) BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM

1. - Başkanlık Divanında açık bulunan İdare Amirliğine seçim

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Anavatan Partisi Grubuna düşen İdare Amirliğine Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun Sayın Kemaloğlu.

B) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen bir üyeliğe Adana Milletvekili Mehmet Ali Bilici aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Size de hayırlı olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen İşler" kısmına yarım kalan işlerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94, 2/232,  2/286, 2/307,  2/310,  2/311,  2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Değişikliği Teklifiyle ilgili Komisyon raporu gelmediği için teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenîsinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve dört arkadaşının, aynı kanunda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komis-yonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı  Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

5. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci Ek)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı: 769) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

1 inci madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı.

Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi okutmadan önce, tasarıya yeni 2 nci madde eklenmesini isteyen bir önerge vardır. Şimdi, bu önergeyi okutacağım. Ancak, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, komisyon metninde bulunmayan bu yeni maddeye komisyonun salt çoğunluğunun katılması gerekmektedir. Komisyonun salt çoğunluğunun (13) hazır bulunması halinde de işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum efendim:

 

                           

(1) 769 S. Sayılı Basmayazı 13.11.2001 tarihli 19 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarıya 2 nci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Yahya Akman

Ramazan Toprak

Osman Pepe

 

Şanlıurfa

Aksaray

Kocaeli

 

Özkan Öksüz

Mehmet Elkatmış

 

 

Konya

Nevşehir

 

Madde 2. - 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesi ikinci paragraf ve ikinci cümlesi ile üçüncü paragrafı madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunluğu hazır mı efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Efendim, çoğunluğumuz yoktur.

BAŞKAN - Çoğunluk olmadığına göre, önergeyi işlemden kaldırıyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.18

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 20 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

769 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı: 769) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2.- 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesindeki "4" numarası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasi ve ülke için çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Anayasanın 143 üncü maddesinin birinci fıkrasında, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri, Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakma görevinin devlet güvenlik mahkemelerine ait olduğu belirtilmektedir.

Yine, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde "Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere devlet güvenlik mahkemeleri kurulmuştur" denilmektedir.

Sayın milletvekilleri, görülüyor ki, hem Anayasanın 143 üncü maddesine göre ve hem de kuruluş kanununa göre, devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri ve bakacakları suçlar açıkça belirtilmiş olmasına rağmen,  bugüne kadar yanlış uygulamayla,  Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerine giren suçlarla ilgili davalar devlet güvenlik mahkemelerinde görülmüştür; ancak, Sayın Adalet Bakanımız açıklamalarında, devlet güvenlik mahkemelerinin üzerindeki yükün hafifletilmesi amacıyla, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin devlet güvenlik mahkemesi kapsamından çıkarıldığı hususunu belirtmiştir; doğrudur; zaten, kuruluşu bile yanlıştı.

Yine, Sayın Adalet Bakanımız "devlet güvenlik mahkemelerinin birer ihtisas mahkemesi gibi çalışması için girişimlerin sürdüğünü ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, kapsam açısından birbirine benzeyen Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerine ilişkin uygulamada bazı zorluklar yaşandığını ve 4422'ye giren suçlar ağır ceza mahkemelerinde ele alınırken, 313 ve 314 üncü maddelere ilişkin suçlar, devlet güvenlik mahkemelerinde ele alınmıştır" diyerek, ortadaki tenakuzu belirtmiştir.

Ben, sadece, Sayın Bakanın "devlet güvenlik mahkemelerinin birer ihtisas mahkemesi gibi çalışması girişimlerinin sürdüğü" beyanına katılmıyorum; çünkü, biz, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamen kapatılmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, esasında, bu tasarının getirilmesi, ülkemiz için demokratik bir adımdır. Onun için, biz, bu tasarıya karşı değiliz; ancak, zamanlaması yanlıştır. Bunun için, kamu vicdanı rahatsız olmuştur. Biz, sadece iki maddesinin, yani, yalnız 313 ve 314 üncü maddelerinin getirilmesine karşıyız; çünkü, biz, Doğru Yol Partisi olarak, esasen, devlet güvenlik mahkemelerinin var olmasına karşıyız. Daha başka bir deyişle, devlet güvenlik mahkemelerinin tümüyle kaldırılmasından yanayız. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, ikinci demokrasi paketinde de, açıkça, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasını istedik.

Öyleyse, Sayın Bakanım, devlet güvenlik mahkemeleri kanunun tümünü getirin ve bu mahkemeleri kaldıralım. Bu, yargı birliği için gereklidir ve zorunludur; getirdiğiniz iki maddeyle yetinmeyelim. Acaba bu iki madde neden aniden, alelacele getirilmiştir? Vatandaşın kafasında istifham yaratmaktadır. İşte bu nedenle, hatta, önce, Anayasanın bu husustaki 140 ıncı maddesini değiştirelim. Önce, gelin, bunu değiştirelim.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde hak ve adaletin var olması, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak, yargı birliğini sağlamak, demokratikleşmeyi sağlamak, hak ve özgürlükleri korumak için, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması zorunludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bunu, başkaları, yani, IMF istediği veya Avrupa Birliği istediği için değil; ülkemizde demokrasinin gelişmesi ve uygulanması ve yargı birliği için, adalet için ve ülkemizin demokratikleşmesi için yapalım diyoruz.

İşte, Doğru Yol Partisinin savunduğu görüş budur. Bunun için, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasını istiyoruz ve ülkemizin kurtuluşu, demokrasidedir diyor; Yüce Heyetinize ve aziz milletimize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubunda.

Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izin verirseniz bendeniz izah edeyim...

BAŞKAN - Hayhay, buyurun.

Sayın Hatiboğlu, tabiî, irşat oluruz efendim; istirham ederim.

Saadet Partisi Gurubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu konuşacaklar.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; 769 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesiyle alakalı olarak, Grubum ve şahsım adına söz almışken; Yüce Heyetinizi ve Başkanlığı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hatırlayacaksınız, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu, yanılmıyorsam, 1999 yılında çıkarıldı ve bizim Adalet Komisyonumuzun Değerli Başkanı, o zaman da Adalet Komisyonunun Başkanı idiler; Sayın Adalet Bakanımız da, o gün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Adalet Bakanı idi; bendeniz de, Adalet Komisyonunun fakrü pürtaksir bir üyesiydim. Bilmem hatırlarlar mı; hatta yalvararak kendilerine hem komisyonda hem de burada, yapmayın, bakın, bu hükümleri getiriyorsunuz, sizin iyi niyetli olduğunuzu vicdanım zorladığı için ben kabul edeyim hadi; ama, iyi niyet yetmez. İyi niyetle yapılan düzenlemeler bazen kötü niyetin elinde silahların en tehlikelisi olur dedim. Siz, atom gücünü denizaltında da kullanabilirsiniz; siz, bir elektrik akımını -halkın deyimiyle cereyanı- aydınlanmada da kullanabilirsiniz; ama, elektrikli sandalyede de kullanabilirsiniz. Onun için, kanunları yaparken... Evet, herkes bir başkasını kendi gibi zannedebilir; ancak, yine, Mecellede bir kural vardır "kıyası nefis caiz değildir" diye bir kural vardır. Dolayısıyla, biz, düzenlemeleri sağlam yapmaya mecburuz.

Yapmayın, bu hükümleri getirmeyin -aynen ifadem şu- yarın, yatak odalarımıza girerler dedim, genişletmeyin bunu diye yalvardık, dinlemediniz. Şimdi, acıyı gördünüz, tehlikeyi gördünüz, getiriyorsunuz, hayırlı olsun; ama, bu defa, yine uyarıyorum, eksik getiriyorsunuz. Nerede 312? Beyler, çete kuranların yargılanmasını hafifletiyorsunuz, yani, usullerini hafifletiyorsunuz, üzerlerindeki hukuk müeyyidesinin baskısını azaltıyorsunuz.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - 312'yi kaldıracağız, hiç olmayacak.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - "312'yi kaldıracağız" diyorsunuz. Sayın Aslan, yumuşak geçiş olurdu. Şimdi, yargılama usulünden kaldırsaydık da, sonra hep kaldırsaydık fena mı olurdu ya da bize itimat telkin ederdiniz, derdik ki, bakın, işte ilk adımı attılar, bunlara güvenin. Hiç olmazsa, bu vesileyle, bir defa ve bir tek vesileyle, güven hâsıl olurdu iktidarınıza Sayın Aslan.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Siz yine de güvenin.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, olsun, yine de bir aşamadır, Sayın Bakanın diliyle. Bence bir merhaledir diyeceğim; ama, merhale ile aşama farklı şeylerdir, henüz merhale oluşmadığı için, ben, aşama tabirini kullanıyorum.

Bakınız, Sayın Bakanım ve Sayın Komisyon Başkanım, zannediyorum, bu zevatın ömürleri, sosyal demokrasiye yahut demokratik sola hizmetle geçti; şu zevatın... Size de geldi bu mektuplardan; ama, siz cesaret edip buraya getiremiyorsunuz. Yine, bize kaldı bu, Saadet Partisine kaldı. Kim bu; Düşünceye Özgürlük Platformu; yani, İsmet Demirdöğen, Çetin Öner, Hüsnü Öndül, Murat Belge, Sami Evren, Yılmaz Ensaroğlu, Ali Balkır, Necati Koçak, Yavuz Önen, Kaya Gönenç, Babür Pınar, Aydın Şimşek.

Bakın, bunlar ne diyor... Bunlar, ömrü size hizmetle geçen insanlar; ama, siz, bir tek laflarını dinlemiyorsunuz. Bakın, şunu söylüyorlar -Sayın Başkanım, ben konuşmayacağım, sözü bunlara devrediyorum- kısaca diyor ki, bu düzenleme karşısında bu platform... Bunlar da duysunlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bu platform diyor ki, Sayın Sökmenoğlu Başkan, hamiyet erbabıdır, zamanı biraz geniş tutar diyor!..

BAŞKAN - Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ...ve arkasından da: "Mevcut yasal çerçeveye dayanarak, toplumun her kesiminden insanlar yargılanmış ve cezaevlerine konulmuştur. Bu yılın başından bu yana, düşüncelerini yazılı ve görsel ortamda ifade ettikleri için, en az 144 yazar, gazeteci, yayın yönetmeni, sanatçı, siyasetçi, işadamı hakkında, en az 38 dava açılmıştır. Eğer, gerçekten, Türkiye'nin hak ettiği demokratik yaşama kavuşması için bir çaba gösterilecek ise, her şeyden önce, düşünceyi ve düşüncenin ifade edilmesini özgürleştirmek gerekir. Bu yönde çaba harcamak ise, yasama organının bir üyesi olarak başta sizin olmak üzere herkesin tarihî sorumluluğu ve görevidir" diyor bana bu platform, bu mektubu gönderirken. Eminim, hepimize geldiğine göre, bu sorumluluğu hepimize ayrı ayrı hatırlatmıştır. Ben, umuyorum ki, Sayın Bakan, görüşlerini ifade ederken, bu mektuptan söz edecek ve gereğinin yerine getirilmesi çabasını da ortaya koyacaktır.

Sayın Başkanlığı ve Sayın Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'da.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 769 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki günden bu yana Genel Kurulda tartışmakta olduğumuz yasa tasarısıyla, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı sınırlandırılmakta -kaba hatlarıyla ifade etmek gerekirse- yine, devlet güvenlik mahkemelerinin yargılama usullerinde bazı değişiklikler yapılmakta ve henüz iki sene önce çıkarmış olduğumuz 4422 sayılı Yasanın iki maddesinde değişiklikler yapılmaktadır.

Hatırlanacağı üzere, yine, 21 inci Dönemin başlarında, zannediyorum ilk kabul edilen kanunlardan bir tanesi, devlet güvenlik mahkemelerinin asker üyelerinin mahkeme üyeliğinden çıkarılması, tüm üyelerin sivilleştirilmesi noktasındaki anayasa değişikliğiydi. Bunu takiben de, buna ilişkin bir uyum yasası, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasasında değişiklik yapılmak suretiyle kabul edildi. O görüşmeler sırasında da ifade ettiğimiz üzere, biz, esasında, olağanüstü bir dönemin ürünü olan ve olağanüstü bir mahkeme olduğu herkes tarafından kabul edilen, istisnaî mahkeme olduğu kabul edilen devlet güvenlik mahkemelerinin toptan kaldırılmasının asıl amaç olması gerektiğini, Türkiye'nin, Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliğine, devlet güvenlik mahkemelerinin bu haliyle girmesinin mümkün olmadığını defalarca ifade ettik. Bugün, yine, iki sene sonra, hükümetimizin hâlâ bu noktaya gelmediğini görmüş olmaktan, doğrusu üzüntü duyuyoruz.

Henüz dün yayımlanmış olan bir raporda, yine, bu ve buna benzer, demokratikleşme noktasında atılması gereken adımların atılmamış olduğundan bahisle, tabiri caizse, ülkemiz, bir kez daha fırçalanmıştır, bir kez daha bu millet küçük düşürülmüştür dünya kamuoyu nezdinde. Gönül arzu ediyor ki, bu değişiklikler, behemehal yapılmış olsun.

Bu mantıktan hareketle, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamının kaldırılması gereğini ortaya koyan bir anlayışı ifade ettiğimiz için, dolayısıyla, doğal olarak, bunların görev alanının sınırlandırılmasına ilişkin bir yasa tasarısına da olumlu bakıyoruz; ama, tenkit ettiğimiz bir husus var. O da nedir; sürekli perakendeci bir anlayışla Genel Kurulun ve milletimizin huzuruna gidilmesinin yanlış olduğunu ifade ediyoruz ve diyoruz ki, eğer, bir yargı reformundan söz ediliyorsa, Avrupa Birliğine uyum yasaları çıkarılacaksa, bunun toptan, birbirlerine uyum arz eden bir halde kamuoyunun önüne, Meclisin önüne getirilmesi gereğini ifade ediyoruz. Nerede sistem tıkanırsa, hemen aynı gün, onun âdeta gazını aldırmak için, havasını aldırmak için, bir iki maddelik değişikliklerle insanlarımızın huzuruna çıkılmasının yanlış olduğunu ifade ediyoruz. Burada, bugün, yine, bu yanlışlığı bir kez daha huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Biz Sayın Adalet Bakanımızdan arzuluyoruz ki, şu devlet güvenlik mahkemeleri tümden kaldırılsın. Peki, kaldırıldığı zaman devlette bir zafiyet ortaya çıkacak mı; hayır, çıkmayacak; çünkü, bunun dünya çapında örnekleri var. Eğer, malî suçlarla ilgili yargılama yapılması bir özellik arz ediyorsa, oradaki hâkimlerin, savcıların daha eğitimli olması gerekiyorsa, bunlar adalet akademileri yoluyla, özel eğitim verilmek suretiyle, hâkimlerin eğitilmesi suretiyle telafi edilebilir. Yine, şu yapılabilir: İhtisas mahkemeleri bu konularla ilgili olarak kurulur ve bu ihtisas mahkemeleri belirlenen suçlarla uğraşır, belirlenen suçlarla ilgili olarak yargılama faaliyetini sürdürür; hiçbir zafiyet de ortaya çıkmaz; ama, bugün, devlet güvenlik mahkemeleri, ne yazık ki, vatandaşlarımız açısından ilave bir ceza gibi görülmektedir; doğrusu da böyledir; çünkü, özel bir yargılama usulüne tabi oldukları gibi, özel bir infaz sistemine de tabi mahkemeler olarak görev yapmaktadırlar.

Benim üzerinde söz almış olduğum madde, 1992 senesinde zamanın Adalet Bakanı Seyfi Oktay tarafından getirilen 3842 sayılı Yasada ufak bir değişiklik yapmakta. O değişiklik de, 4 nolu metinden bir hükmün çıkarılmasını öngörmekte. Bu çıkarılan hüküm, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin 1992 senesinde yapılan değişik şekliyle devlet güvenlik mahkemesi kapsamındaki suçlar için de uygulanabilme imkânını getirmektedir tutuklama sebepleri itibariyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akman, toparlar mısınız.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Şu ana kadar, 1992 senesinden önce yürürlükte olan şekle göre, yani, o usule göre yargılanmaktaydı insanlar. Bu noktadaki değişiklik de olumlu bir değişiklik; ama, madde üzerinde vermiş olduğum önergeyle ilgili konuşurken bu hususa daha detaylı gireceğim.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izninizle bir hususu düzeltmek istiyorum.

Bendeniz konuşurken, 4422 sayılı Yasanın Komisyon ve Genel Kurul görüşmelerinde, hükümet adına Sayın Adalet Bakanımızın oturduğunu ifade etmiştim; yanlış; İçişleri Bakanı sıfatıyla Sayın Tantan oturdu. Hatta, biz, Sayın Bakanın DGM'ye karşı olduğunu biliyoruz. Yukarıda, Komisyonda, bu hususların DGM alanına alınmamasını da komisyon kararlaştırılmıştı; sonra, önergeyle, burada halüfasl edildi.

Ben, yanlış beyanımı burada düzeltiyor, Sayın Bakandan da özür diliyorum; Sayın Tantan'dı.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Zaten, o sırada, Sayın Topçu niye itiraz etmedi bilmiyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim?..

BAŞKAN - Sayın Topçu, o gün o önergeye niye itiraz etmediniz diyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, muhatabı Adalet Bakanıydı, ben değildim; niye itiraz edeyim!..

BAŞKAN - Olsun, sizin etmeniz lazımdı.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben Komisyon üyesiyim, bana bir şey söylemedi ki!.-

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben düzeltiyorum; itiraza hacet var mı?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, madde üzerinde konuşacak mısınız?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, devam edin lütfen.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan konuşacak belki...

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Değerli milletvekilleri, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı bir hükümet tasarısı olarak Meclise getirilmiştir; ancak, hükümet adına, ne Komisyonda ne Genel Kurulda ben oturmuş değilim. Tasarı, aslında, İçişleri Bakanlığımızca hazırlanan bir tasarı olarak getirilmiştir. Ben, devlet güvenlik mahkemelerinin, Anayasanın 143 üncü maddesinde belirlenmiş olan görev alanı içinde bir uzmanlık mahkemesi olarak çalışmalarını sürdürmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

2 nci madde üzerinde 3 adet önerge var. 3 önerge de, aynı mahiyette olduğundan geliş sırasına göre okutup, birlikte işleme alacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve talep ederiz.

 

Mustafa Kamalak

Fahrettin Kukaracı

Lütfü Esengün

 

Kahramanmaraş

Erzurum

Erzurum

 

Musa Demirci

Nezir Aydın

Mehmet Batuk

 

Sıvas

Sakarya

Kocaeli

 

Yakup Budak

Mustafa Geçer

 

 

Adana

Hatay

 

 

Madde 2. - 18.2.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Yahya Akman

                                          Şanlıurfa

Madde 2. - 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.13.11.2001

 

Ramazan Toprak

Özkan Öksüz

Mehmet Elkatmış

 

Aksaray

Konya

Nevşehir

 

Ali Sezal

Mehmet Ali Şahin

 

 

Kahramanmaraş

İstanbul

 

Madde 2. - 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Efendim, önergeleri birleştirdim; ama, söz hakkınız var.

Komisyon, aynı mahiyette olan bu önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sırasına göre söz vereceğim.

Sayın Kamalak, yanlış hatırlamadıysam, değil mi?

Saadet Partisinden söz almak isteyen yok mu?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, önergeler aynı mahiyette olduğu için birleştiriyorum; ama, önerge sahiplerine de tek tek söz verme hakkım var, onun için sordum. Söz isteyen yok.

O zaman Sayın Yahya Akman'a söz vereceğim.

Belki Sayın Toprak da konuşmaz. Bilmem; sizin bileceğiniz iş.

Kötü yönlendirmiş olmayayım; ama, ben, ikaz edeyim de efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sizi kırsın mı efendim? Kırmasın.

BAŞKAN - Hayır efendim.

Buyurun Sayın Akman.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci madde üzerinde vermiş olduğum önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz önergenin mahiyeti şudur: 1992 yılında, demin de ifade ettiğim gibi, o zamanki Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay'ın isminin de "CMUK Seyfi" olarak anılmasına neden olan bir yasa çıkarılmıştı. Bu yasa, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, zannedersem, 20'nin üzerindeki maddesinde değişiklikler öngörmekteydi ve hakikaten o günkü şartlar da düşünüldüğünde, ülkemiz açısından demokratikleşme alanında çok ciddî bir adım olarak kabul edilebilecek bir yasaydı.

Bu kabul edilen yasayla yargılama usullerinde iyileştirmeler yapıldı, gözaltı sürelerinde kısaltmalar yapıldı; sanıkların, müdafileriyle, vekilleriyle daha kolaylıkla görüşebilme imkânları getirildi; vekillerin ve müdafilerin dosyalardan örnek alabilme imkânları getirildi; bu anlamda, çok sayıda maddede değişiklik öngörmekteydi.

Şu an, bizim bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının bir maddesi de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin, ama, sadece 104 üncü maddesinin, devlet güvenlik mahkemeleri alanına giren suçlarla ilgili olarak da uygulanmasını, yani, 1992'de çıkarılmış olan yasadaki iyileştirmenin 104 üncü maddeyle ilgili olan bölümünün DGM kapsamındaki suçlarla ilgili de uygulanmasını öngörmekte.

Ben önergemde şunu teklif ediyorum: Diyorum ki; o gün yapılmış olan bütün iyileştirmeler, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili olarak da yürürlüğe girsin. Peki, nedir bu iyileştirmeler denildiğinde, kaba hatlarıyla, sürem elverdiğince ifade etmeye çalışayım.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 106 ncı maddesinde değişiklik yapıldı, sanığın tutuklanması kararında müdafi bulunması hükmü getirildi, 108 inci maddede, gözaltı süresi 24 saatle sınırlandırıldı, 110 uncu maddede, tutukluluk süresinin, hazırlık soruşturmasında 6 ayı geçmemesi, her halükârda 2 yılı geçmemesi hükmü getirildi; 128 inci maddede, yakalanan kişinin 24 saat içinde hâkim karşısına çıkarılması, azamî gözaltı süresinin 4 günle sınırlandırılması -ki, bu konuyla ilgili olarak, hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz ay içerisinde zaten bir anayasa değişikliği de yaptık- yine, sanığın sorgusunda kendisine haklarının hatırlatılması -bu çok çağdaş bir gelişmeydi hakikaten- soruşturmanın her safhasında müdafiin bulunma hakkı, müdafi tutamayacak olanlara barodan müdafi atanması, 18 yaşından küçüklere ve kendini savunamayacak durumda olanlara her halûkârda müdafi verilmesi gibi birtakım haklar verilmişti.

Ben, şimdi, bu önergemle, verilmiş olan bu hakların -kısaca özetlemiş olduğum hakların- devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili suçlar konusunda da insanlara tanınmasını teklif ediyorum. Esasında, bu, ileriki günlerde kabul edeceğimiz bir konu; yani, buna ilişkin olarak muhtemelen yasa değişikliği yapacağız, bu önümüze gelecek. Ben, şimdiden, böyle bir değişikliğin yapılmasının ülkemiz için çok ileri bir adım olacağını ifade ediyorum. Zira, şu günde, bazı maddelerin DGM'ler için uygulanmamasının mantığını izah etmek mümkün değildir; çünkü, burada, zaten, insanlar için ceza kanunlarında öngörülmüş olan cezalar var; bir insanın bir suçu işlediği zaman nasıl cezaya çarptırılacağı açık açık ifade edilmiş. Bir de, bunların tahkikatı, hazırlık soruşturması veya yargılanmaları sırasında, âdeta bunlara ilave bir ceza verilmek isteniyor yürürlükteki duruma göre. Bu da yanlış bir şey; yani, ceza içerisinde ceza olmaz, bir suç için sadece bir ceza öngörülür.

Devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili, yargılama sistemleri, hazırlık soruşturmaları, sorguları vesaireleriyle ilgili detaylara girecek değilim; ama, bugün, doğrusunu isterseniz, ülkemizde dişe dokunur diyebileceğimiz suçların tamamı zaten devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına girmiş durumda. Böyle bir haldeyken, biz, kendi kendimizi kandırmayalım diyorum. Eğer, bir iyileştirme yapacaksak, bu tam olsun, sağlıklı olsun. Bu nedenle bir önerge verme ihtiyacı hissettim; Genel Kurulumuzun destekleyeceğini ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Sayın Toprak; buyurun.

Üçüncü önerge sizin değil miydi?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim, söz hakkınız var.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benim verdiğim önergenin içeriği şudur: 3842 sayılı Yasa, 1992 yılında çıkarılırken, yargılamanın, yargının en temel 3 kurucu unsurundan birisi olan savunmayla ilgili, en temel hakları getirmişti. Altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerle taahhüt ettiğimiz en temel savunma haklarının kişilere tanınmasıyla ilgiliydi 3842 sayılı Yasa; ancak, 1992 yılının hassasiyeti nedeniyle -düşünün o günleri, terörün zirvede olduğu dönemleri- DGM sanıkları ile DGM dışındaki sanıklar arasında bir ayırım yapılmıştı. Örneğin, özellikle, savunma hakkı dediğimiz, ilk aşama sayılabilecek soruşturma aşamasında, zanlının avukat tutma, müdafi tutma hakkı vardı; ancak, sorguda yanında bulunduramıyor, hiçbir şekilde görüşüne müracaat edemiyordu. Böylece, DGM sanıkları kenarda tutulmuştu. Belki, o günün şartlarında bir haklılık nedeni olabilirdi; ancak, aradan yaklaşık on yıl geçti, bugün o hükümlerin hiçbir anlamı kalmadı.

Verdiğimiz önergeyle, DGM sanıklarına, örneğin, bir yazar, bir düşünür, bir araştırmacı, bir konuda düşünce üretmiş, fikir üretmiş, sıradışı bir şey söylemiş... Aslında, Batıda sıradışı bir şey söyleyen insanlara ücret ödenir. Bizde ise sıradışı insanlar hapse tıkılır. Sıradışılığı özendiren bir düzenleme yapmamız gerekirken, sıradışı insanlara ceza veriyoruz. Örneğin, DGM kapsamındaki bir suç, asgarî haddi bir yıldan başlıyor. Bir yılla yargılanan bir düşünüre müdafi hakkı tanımıyoruz. Kendisine suçunun ne olduğunu hatırlatma hakkı tanımıyoruz. Kendisini müdafiiyle bir ortamda görüşme imkânından mahrum tutuyoruz. Oysa, bu müdafi hakkını tanıdığımız diğer kategorideki sanıkları düşünün. Örneğin, son zamanlarda kapkaççılık bir hayli yaygınlaştı. Kapkaççılık suçu, Yargıtayın yorumlarıyla gasp suçuna sokuldu; 18 yılla başlayan bir suç. Dahası, kan gütme saikiyle adam öldürme, örneğin 10 kişiyi öldürmüş, 15 kişiyi öldürmüş ve bu kişi Türk Ceza Yasası 450 nci maddesi uyarınca idamla yargılanıyor. Düşünün, idamla yargılanan, belki, 10 kişinin katili bir insana müdafi hakkını tanıyorsunuz; ama, düşündüğü için, bir düşüncesini ifade ettiği için bir yılla yargılanan saygın bir yazara, düşünüre müdafi hakkını tanımıyorsunuz. Bu, gerçek anlamda bir paradoks.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan.

Eğer, bu paradoksu gidermezseniz, dün açıklanan Katılım Ortaklığı Belgesinde nezaketen biraz yumuşatılmış cümlelerin daha sertini duymaya devam ederiz. Başöğretmenlerin öğreticiliklerine üzülerek de olsa, yine muhatap olmaya devam ederiz.

Önergem, bu paradoksun giderilmesine ilişkindir; desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.

Aynı mahiyette olan, komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "zor veya tehdit" ibaresi, "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirilmiş; aynı fıkradaki "veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarıya ve maddeye geçmeden önce, şunu belirtmek isterim: Dün Sayın Dengir'in bir ifadesi vardı. Artık, Türkiye'de adlî reformun bir zaruret olduğunu hepimiz biliyoruz. Parça parça... Gerek usul yasalarında gerekse esas, temel yasalardaki değişiklikleri bir an önce yapalım da, Türkiye'de insanlar önlerini görebilsinler diye belirtmek istiyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, hepinizin malumu, Anayasamızın 143 üncü maddesinin birinci fıkrasında zikri geçen DGM'lerle ilgili ve DGM'lerde görüşülecek davalarla ilgili, DGM'nin görevleriyle ilgili bir düzenlemedir. Ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri  Hakkında Yasayla ilgili de birtakım değişiklikler yapılmakta ve 9 uncu maddede yapılan değişiklikle, Türk Ceza Kanununun 313 üncü ve 314 üncü maddeleri DGM'lerin görev alanından çıkarılmaktadır. Bana göre, 313, 314 acaba, DGM'lerde yahut ekonomik suçlarda uygulanabilir mi, uygulanamaz mı, bu, ayrı bir tartışma konusu. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Aslında, ekonomik suçların, normal mahkemelerde yapılacak birtakım ihtisaslaşmalarla, buralarda görülmesi lazım, yani, DGM'lerde görüşülmesinin pek doğru olmadığını -bu, benim şahsî kanaatimdir- ifade etmek istiyorum.

3 üncü maddeyle yapılan değişiklikte, 4422 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin birinci cümlesindeki "zor ve tehdit" tabiri yerine "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" getirilmiştir. Bu, doğru bir düzenlemedir. Yani, zor, belirgin olmayan, tam açık olmayan ve tefsire müsait olan bir tabirken, bu değiştirilmiştir.

Aslında, bu maddeyle ve bu yasa tasarısıyla yapılan düzenlemeler doğrudur. Doğru Yol Partisi, bu düzenlemelere olumlu bakmaktadır; ancak, muhtevası doğru olan bu yasa tasarısının -Doğru Yol Partisi olarak, bizim, getiriliş zamanı itibariyle bir itirazımız vardır- zamanlaması yanlıştır. Geçmişte, hatırlayacaksınız, Doğru Yol Partisi, bu DGM'lerin sivilleşmesiyle ilgili birtakım çalışmalar içerisine girdi ve bunu devamlı savundu; ama, bunda başarılı olunamadı. Ne zaman ki, Apo yakalandı, sivilleşme o zaman gerçekleşti ve o zaman da toplumda birtakım tepkiler olmuştu. Bugün, bazı bakanlıklarda çetelerin oluştuğu, devletin soyulduğu, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir dönemde, bunlarla ilgili birtakım soruşturmalar ve davaların olduğu bir dönemde bu yasa tasarısının görüşülmesi, kamuoyunda birtakım tepkilere sebep olmuştur. Bizim, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak itirazımız bunadır; ama, bunu olumlu bulduğumuzu ve müspet oy kullanacağımızı belirtmekte fayda görüyorum.

Ancak, bir hususu daha ilave etmek istiyorum: Artık, bu 312 nci madde tartışmasını bu Meclis ortadan kaldırmalıdır. Yani, elimize bir fırsat gelmiş; bakıyoruz, ferden ve grup olarak, herkes, 312 nci maddenin kaldırılmasıyla ilgili veya en azından 312 nci maddenin ikinci fıkrasının bu tasarıda kaldırılması gerektiği halde, maalesef, bunu fiiliyata dökemedik. Sayın Bakan ne der, bilmiyoruz; tabiî, iktidar grupları Sayın Bakandan gelen talimata uyuyorlar. Artık, bu 312 tartışmasına da, Türkiye, bir son vermelidir diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisinde.

Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Saadet Partimiz adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sözü edilen 3 üncü maddeyle, 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "zor ve tehdit" ibaresi, "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirilmekte. Aynı fıkradaki "veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden çıkarılmaktadır.

Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun "Çıkar Amaçlı Suç Örgütü" başlığı altındaki 1 inci maddesinin değiştirilmesi öngörülen birinci fıkrası şöyledir:

"Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde basın ve yayın kuruluşları üzerinde ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını veya darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla zor veya tehdit uygulamak veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir."

Müteakip fıkralar gereğince, örgütün silahlı olması halinde verilecek ceza, üçte birden yarıya kadar; suç failinin memur veya kamu hizmetiyle görevli olması halinde verilecek ceza, yarıdan bir katına kadar; örgüt adına birinci fıkrada belirlenen amaçları gerçekleştirmek üzere işlenen suçlara ve Türk Ceza Kanununun 296 ncı maddesinde öngörülen cürme verilecek cezalar, üçte birden yarıya kadar artırılacaktır.

Son fıkraya göre de, özetle 1 inci maddede belirlenen suçları, suçluların gücünü artırmak amacıyla yazılı, sesli ve görsel yayın araçlarıyla yayımlayan, propagandasını yapan hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 1 milyardan 5 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunacaktır.

Yapılan değişikle "zor ve tehdit" ibaresi "tehdit, baskı, cebir veya şiddete" dönüştürülmekte, metinden çıkarılan kısım ise, cezaların kanunîliği ilkesine uyma amacıyla çıkarılmaktadır.

Bu tasarıda değiştirilen ve yerine getirilen ibarelerde yer alan "tehdit" kelimesi hususunda bir hatırlatma yapmak istiyorum: Halen Yüce Meclisimizce müzakereleri devam eden Türk Medenî Kanunu Tasarısında değiştirilen birçok kelime arasında bu kelime de bulunmaktadır. Sanki, "tehdit" kelimesi, anlaşılmazmış gibi, karşılığında "korkutma" kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelimenin, herkesin anladığı "tehdit" kelimesini karşılaması nasıl düşünülür, hayret!

Belki burada yeri değilmiş gibi görünebilirse de, aynı zaman diliminde gündemde bulunan bu iki tasarıda dahi birlik sağlanamamasını, bir yerde hayretle karşılıyorum; bunu izah etmek, herhalde mümkün olmayacaktır.

Sonuç olarak şu hususları belirtmek istiyorum: Ülke hayatında olağanüstü durumlar meydana geldiğinde, o durum süresince olağanüstü tedbirler, olağanüstü yargı şekli dahil düşünülebilir. Hukuk devletinde esas olan, sanığın, tabiî hâkimince yargılanmasıdır. Olağanüstü durum olağan duruma dönüşünce, olağanüstü tedbirlerin de, artık, söz konusu olmaması gerekir. Ancak, yöneticilerimiz, ne hikmetse, bu hususlarda gerekli hassasiyeti göstermekte ihmalkâr davranarak, vatandaşların mutazarrır olmasına yol açmakta, adaletin gerektiği şekilde tezahürüne imkân vermemektedir.

Her şeyin gerektiği şekilde gelişmesi yolunda bu kanunun bir başlangıç olması ve devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması hususunda hükümetin gereğini yapması temennisiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulucak.

Efendim, şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda değişiklik yapan 769 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Adalet ve Kalkınma Partisi adına ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 3 üncü maddede, gerek gerekçesinde gerek tasarı metninde de ifade edildiği gibi, daha kanunun kabulü sırasında bu kürsülerden itiraz edilen bazı kısımlar çıkarılmış. "Zor veya tehdit" ibaresi "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirilmiş ve alt kısımda da belirli bir bölüm çıkarılmak suretiyle, neticede, yasanın 1 inci maddesi daha da yumuşatılmış, belirli bir noktaya getirilmiş.

Dolayısıyla, bugün müzakere ettiğimiz 3 üncü madde üzerinde söylenecek fazla bir şey yoktur. Partimiz ve bütün siyasî parti grupları, ortak olarak, bu maddenin faydasını, doğruluğunu ve yapılması gereken bir şey olduğunu ifade ettiklerine göre, biz de, aynı konudaki aynı görüşleri benimsiyoruz.

Ancak, bu arada ifade etmem gerekir ki, bu kürsüden, devlet güvenlik mahkemelerinin işlevini tamamladığı ve kaldırılması gerektiği yahut ciddî şekilde ıslahı gerektiği noktasında, bütün siyasî partiler müşterek fikir ifade etmişlerdir; ama, bu, bir temenninin ötesine geçmemiştir. Yine diliyoruz ki, bu yasa yeniden gözden geçirilmeli ve istenilen noktaya getirilmelidir ve hatta, bizim kanaatimize göre, kaldırılmalıdır.

Sayın Bakanım, diğer taraftan, bu yasadan çıkarılan bazı maddeler sebebiyle ağır ceza mahkemelerine sevk edilen dosyalar üzerinde durmak istiyorum. Tabiî, bu Parlamentoya meslekten gelmiş olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum, Türkiye'de mahkemelerin durumu o kadar iç açıcı değildir; mekânları ve personelleri itibariyle çalışmaları çok sağlıklı olamıyor.

Sayın Bakanım -bu kürsüden daha önce de ifade edildi- çuvallarla, klasörlerle, çok değerli bilgiler, kıymetli bilgiler, belki de evrakın ilk nüshası ağır ceza mahkemelerine gönderildiği zaman, bunlar hangi mekânda, hangi dolapta, hangi kasada saklanacak? Bu husus, gerçekten düşünülmesi gereken bir husustur, mutlaka buna bir çare bulunması gerekir; aksi takdirde, delillerin kaybolması mukadderdir ve beklenen sonuç alınamaz.

Diğer taraftan, devlet güvenlik mahkemelerinin şikâyetçi olduğumuz bir başka konusu, ilk soruşturma safhasında alınan ifadeler, mutlaka gizli olması gereken ifadeler, televizyonlarda ve gazetelerde boy gösteriyor, hatta, işte "falan gazete, falan televizyon ele geçirmiştir" diye, âdeta, bundan kendilerine bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Mutlaka, bu evrakların, bu bilgilerin sızmaması noktasında, hükümetçe alınması gereken tedbirler, idarî tedbirler alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yasalar değiştiriliyor; ama, aslolan, bu yasaları uygulayacak olan kafalardır; kafalar değiştiriliyor mu? Mutlaka, yasaları uygulayacak olanların dünyaya bakış açısı, yasayı yorumlama yönü ve de yeni gelişmeler  gözönünde tutulmalı ki,  yasalar müspet olarak  uygulanabilsin.

Ben, 1980 yılında avukat olarak devlet sıkıyönetim mahkemelerinde çok acı şeyler yaşadım, yaşayan arkadaşlarla beraber oldum. Bir duruşmada, herhangi bir usulî işleme itiraz eden bir avukata karşı, o duruşmanın başsavcısı kalkarak "bu avukat hangi mahkemede bulunduğunun farkında değildir" diyecek bir kafa yapısı içerisinde olabilmiştir. Dolayısıyla, yasalar güzeldir. Yasaları güzelleştiriyoruz, şartlara uyduruyoruz; ama, tevdi ettiğimiz, teslim ettiğimiz bu yasaları uygulayacak olan kişilerin de kafalarının mutlaka değiştirilmesi ve tekâmül etmesi, daha hoş görülü ve daha müspet yorumlar içerisinde olması ve kararların buna göre verilmesi gerektiği kanaatini de burada ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

3 üncü madde üzerindeki müzakereler bitti.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "şüpheler" ve "şüphe" kelimeleri, "belirtiler" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Hatay Milletvekilimiz Sayın Namık Kemal Atahan, geçtiğimiz günlerde vefat etmiştir; kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve DSP Grubuna baş sağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının üzerinde söz aldığım 4 üncü maddesiyle, bu dönem, üçlü koalisyon döneminde görüşüp kanunlaştırdığımız 30.7.1999 kabul tarihli 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "şüpheler" ve "şüphe" ibarelerinin "belirtiler" şeklinde değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Demek ki, iktidarı paylaşan üç siyasi parti, her zamanki gibi, daha önce yapmış olduğu bir yanlışlığı düzeltmek için Yüce Meclisi meşgul etmektedir. Cumhuriyet tarihimizde hiçbir Meclis bu kadar yanlış yapmamış, yaptığı yanlışlığı düzeltmek için, çıkardığı yasaları değiştirmek için bu kadar zaman kaybetmemiştir.

Biliyorsunuz, iktidar, bir tasarıyla Bankalar Kanununu çıkarmış, milletimizin ödediği vergiler bu bankaların yol açtığı zararlara gitmiş ve neticede, 18 bankanın iflas etmesinden sonra yine bu iktidar zamanında Bankalar Kanunu değiştirilmiştir.

Üçlü koalisyon, daha bir süre önce kabul edilmiş olan vergi yasasını getirmiş üçlü koalisyon, değiştirmiş, daha sonra bir kez daha getirmiş ve yeniden değiştirmiştir.

Bunun gibi birçok yasa, tekrar tekrar getirilerek değiştirilmiştir. Bu iktidarı paylaşan üçlü koalisyon hele bir de af yasası getirmiştir ki, 2 maddelik bir yasayı defalarca Yüce Meclisin önüne getirmiş, Meclisten geçirmiş ve fakat her seferinde Anayasaya aykırı olarak getirdiği için iki kez iki ayrı cumhurbaşkanından dönmüştür. Buna rağmen, üçlü koalisyon yanlışta ısrara devam etmiş ve üçüncü kez gelişinde hiçbir değişiklik yapmadan, aynen kabul ederek Sayın Cumhurbaşkanının af yasasını üçüncü kez iade etmesinin önüne geçmiştir.

Sonunda ne olmuştur; çıkarılan af yasasını Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, her türlü suçlunun istifade etmesine yol açmıştır. İşte üçlü koalisyonun bu yanlışları yüzünden afla salıverilen bu hükümlüler her gün cinayet işlemekte, her gün gasp, kapkaç ve hırsızlık yapmakta; bunlar yetmezmiş gibi, çantasını kaptıkları mağdurları bir de yaralamakta ve hatta öldürmektedirler. Bütün bunların sorumlusu maalesef bu üçlü koalisyondur, bu iktidardır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 4422 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi, organize ve örgütlü suçlar olarak adlandırılan bazı fiilleri işleyenler hakkında müeyyide öngören bir madde olup, bu fiili işleyenlerin suç sayılan faaliyetlerinden doğan mal varlıklarına el konulmasına ve bunların meşru yollardan kazandıklarını ispat edemedikleri takdirde, müsadere edilmesine imkân veren bir düzenlemedir.

Bu hükümle, suçu işleyenlerin, ekonomik olarak mal varlıkları ve diğer hak ve alacaklarına da el konulabilmesi, gerektiğinde müsadere edilebilmesi amaçlanmaktadır. Böylece, bu tür suçlulukla mücadelede, klasik ceza hukuku anlamında hürriyeti bağlayıcı ceza ve diğer para cezaları yanında, mal varlıklarına el konulmak suretiyle de cezalandırılmasını öngören bir yeni yaklaşım ortaya konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, maddenin birinci fıkrasındaki "şüphe" ve "şüpheler" ifadelerinin yerine, biz yeni değişiklikle "belirtiler" ifadesini getiriyoruz. "Kuvvetli şüpheler" yerine ise, "kuvvetli belirtiler" olarak bir değişiklik yapmayı öngörüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hukukçu olanlar bilirler ki, şüpheyi akla getiren, zaten, belirtilerdir. Eğer, belirtiler varsa şüphe vardır. Bir kimsenin suçluluğu hakkında birtakım belirtiler olmadan, eğer, şüphe ortaya konuluyorsa, bu bir vehimdir, belirti değildir. O nedenle, ceza yargılaması, belirtilere dayalı olarak şüpheyle başlar ve yargılama sonuçlanınca, bu şüphe ortadan kalkar.

Biz buradaki bu değişikliği -gerekçede belirtildiği üzere- eğer, sırf başka bir konuyu düzenleyen 2 nci maddeyle uyumlulaştırmak için yapıyor isek, bu gerekçe yeterli değildir. Yasayı, değiştirmiş olmak için değiştirmek, bu ortam için doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Bakınız, yargı teşkilâtı uyum yasalarını bekliyor. Bunları, bir an önce görüşüp kanunlaştırmamız gereklidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

Sıkıntılı olan yargı ve hukuk düzenini de, lütfen, ülkemizin iflas etmiş ekonomik durumuna döndürmeyelim  diye düşünüyor,  Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.  (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

4 üncü madde üzerinde söz sırası, Saadet Partisinde.

Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Vazgeçtik Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz... Teşekkür ediyorum efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Üzerinde görüşmekte olduğumuz tasarının çerçeve 4 üncü maddesiyle, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinde değişiklik yapılıyor.

4422 sayılı Yasa, bundan aşağı yukarı iki sene önce bu Mecliste görüşülmüş, uzun müzakerelerden sonra yürürlüğe girmiş olan bir yasadır. Ben, bu Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunuyla ilgili burada neler söylenmiş diye merak ettim ve tutanakları inceledim; şimdi, üzerinde görüşmekte olduğumuz çerçeve 4 üncü ve ilgili yasanın 6 ncı maddesi üzerinde, özellikle muhalefet partilerinin sözcüleri, uzun uzun durmuşlar, bazı eleştiriler getirmişler, bazı uyarılarda bulunmuşlar ve bu yasanın birçok maddesiyle ilgili çok ciddî öneriler getirmişler; ancak, iktidar tarafından, bunların, o zaman ciddiye alınmadığını, alınsaydı, böyle bir kanun tasarısıyla karşılaşmayacağımız gerçeğini görüyoruz; o zaman ciddiye alınmamış. Mesela ne söylenmiş... Tabiî, zamanım az...

Bu 6 ncı madde ne getiriyor; bir suç örgütü kurulmuş, suç örgütü mensupları, işlemiş oldukları bu suçun sonucunda birtakım haksız mal mülk edinmişler, gayrimenkul edinmişler, menkul mal edinmişler; eğer, gerçekten, işlenen bu suçlar sonucunda elde edilmişse bu mallar, 6 ncı madde, bunlara el konulmasını öngörüyor. Ancak, burada "şüphelenilmişse o malın bu suç sonucu elde edilmesinden, ona el konulması için kâfidir" deniliyor. O zaman denilmiş ki, bu "şüphe" kelimesi, birtakım keyfî uygulamalara, subjektif değerlendirmelere yol açar, yanlıştır; bunun yerine "belirtiler" kelimesini koyalım denilmiş ve hatta ilave edilmiş bu kanunun - o zaman tasarı- 2 nci maddesinde "şüphe" kelimesini kullanmıyorsunuz "belirti" kelimesini kullanıyorsunuz. Neden bu 6 ncı maddede "şüphe" kelimesini kullanıyorsunuz; yasanın kendi içerisinde bile çelişki var denilmiş, böyle, haklı eleştiriler dile getirilmiş; ama, bunların hiçbiri dikkate alınmamış. Şimdi, iki yıl sonra, işte "Türkün aklı sonradan gelir"diye bir atasözü var ya, hükümetin de aklı sonradan gelmiş, şimdi " bu 'şüphe' kelimesinin yerine 'belirti' koyalım; 'şüpheler' kelimesinin yerine de 'belirtiler' koyalım " denilmiş.

Tabiî, iki yıl sonra bu hatadan dönülmüş olması güzel de, gönlümüz şunu arzu ediyor ki, özellikle, iktidar partileri ve hükümet, muhalefetten gelen haklı eleştirileri ve önerileri ciddiye alsınlar; alınmadığı takdirde, işte, o zaman yapılamayanı, iki yıl sonra yapmak için mesai harcamak durumunda kalıyoruz.

Yine, bu 6 ncı maddeyle ilgili bir şey daha söylenmiş: "İspat yükü iddia edenindir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir."  Ama, burada ispat yükü, dolaylı olarak sanığa yükleniyor. Diyelim ki, malına, mülküne el konuldu. Bu malların içerisinde dedesinden, babasından kalma mallar da var, ziynet eşyaları da var. Şimdi sanığa deniyor ki:" Bunun, dedenden, babandan kaldığını ispat edeceksin." Bunun da, hukukun genel kurallarına aykırı olduğu söylenmiş; ama, şimdi, bu düzeltilmiyor. Hükümeti bu noktada da uyarıyoruz.

Ayrıca, bu 6 ncı madde, Anayasanın 38 inci maddesinde düzenlenmiş bulunan "genel müsadere cezası verilemez" şeklindeki kuralına da "aykırı tatbikatlara yol açabilir" şeklinde o zaman eleştiriler olmuş.  Bu konudaki bizim eleştirimiz, önerimiz hâlâ devam ediyor; tatbikatta, ileride bu tür genel müsadere anlamına gelecek uygulamalar olmasın, bunu öneriyoruz; bu konuda endişemiz var.

Değerli arkadaşlarım, sürem dolmak üzere. İki yıl önce söylenmiş olan, muhalefet tarafından gündeme getirilmiş olan maddeyle ilgili bir önerinin, iki yıl geçtikten sonra, burada, hükümet tarafından ciddiye alınıp düzeltilmiş olmasını, hiç şüphesiz ki, olumlu bir davranış olarak değerlendiriyoruz. Bu değişikliğe destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunların uygulanmasında ortaya çıkan sorunların çözülmesi ve gerekli düzeltmelerin yapılması da yasama organının görevidir; burada da, böyle bir değişiklik önerilmektedir. Gerek 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde, mafya tipi suçlar için ya da yasal terimle, çıkar amaçlı suçlar için verilen tanımdaki belirsizlik gerek şimdi görüşmekte olduğumuz maddede kullanılan "şüphe" sözcüğü yerine "belirti" sözcüğünün kullanılması, aynı anlayışla önerilen bir değişikliktir.

Burada şunu ifade etmek isterim: Önerilen değişiklikte, sadece "belirti" sözcüğünün kullanılması değil "kuvvetli belirti" sözcüğünün kullanılması önerilmektedir. Bu, bizim sistemimizde, bazı önemli müdahalelerin yapılması gereken durumlarda aranan bir koşuldur; bunlar, kişi özgürlüğüyle ilgili durumlardır. Nitekim, 4422 sayılı Kanunun kendi içinde de, iletişimin dinlenmesi veya tespiti konusunda kuvvetli belirtilerin varlığı aranmaktadır; buna karşın, gizli izleme için şüphe yeterli görülmektedir. Şimdi burada, hak ve alacaklara ilişkin birtakım tedbirler alınırken, bu arada hak ve alacaklara el konulması söz konusu olurken, kuvvetli şüphe değil, kuvvetli belirti olması koşulu aranmaktadır; bu, kişisel özgürlükler bakımından önemli bir güvencedir.

Burada hatırlatmak yerinde olur, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda da, bir kişinin tutuklanmasına karar verilebilmesi için, o kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtiler olması gerekir. Bu bakımdan, önerilen değişiklik, uygulamada ortaya çıkan bir ihtiyacı karşılamaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bu bir öngörü sorunu Sayın Bakan.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 4422 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte bulunduğumuz bu yasa tasarısının 5 inci maddesiyle, yine 30.7.1999 kabul tarihli ve 4422 sayılı Yasanın 11 inci maddesinin 1 inci fıkrasının ikinci cümlesinin hükmü yürürlükten kaldırılmaktadır.

Devlet güvenlik mahkemelerinin, kendisine verilen yargılama yetkisi ve görevleri bakımından büyük bir iş yüküyle karşı karşıya bulunduğu ortadadır. Bunların içerisinde 4422 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar için birden fazla devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerlerde 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinin görevli olduğunun yasayla düzenlenmesinin yanlışlığı, yargılama sürecinin uzayarak adaletin gecikmesi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Bugün, bunun tespitinin yapılması ve düzeltilmesi yerinde bir değişiklik olacaktır. Aynı statüdeki mahkemeler arasında görevlerin paylaşımından ziyade bir iş bölümüne gidilmesi, bu mahkemelerin bir uzmanlık mahkemesi olmasına halel getirmeyecektir; devlet güvenlik mahkemeleri, görevleri itibariyle, yine bir uzmanlık mahkemesi olarak kendisine verilen yargı yetkisini kullanacaktır. Bu nedenle, değişikliği yerinde bulduğumuzu beyan etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, 4388 sayılı Yasayla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesi değiştirilerek, 1982 Anayasasıyla getirilen devlet güvenlik mahkemelerinin statüsüyle ilgili birtakım değişiklikleri yapmaya başlamıştık. İçeride ve dışarıda devlet güvenlik mahkemelerinin daha fazla tartışılmasının ve birtakım yeni düzenlemelerin yapılmasının tartışmaya açılmasını doğru bulmadığımı da ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış terör tehditleri yanında, organize suçlarla mücadele açısından görev üstlenen devlet güvenlik mahkemelerinin, hukukun bilinen ve tüm medenî ülkelerce de kabul edilen evrensel ilkelerinden birisi olan olağan mahkemelerde yargılanma ve doğal hâkim güvencesinin bir gereği olarak devlet güvenlik mahkemelerinin yalnız görev alanını daraltmak yetmeyecektir. Bir önceki madde üzerindeki görüşlerimi ifade ederken değindiğim üzere, Yüce Meclis, bu yasayı iki sene kadar önce kabul etmiştir. Şimdi ise, aynı kanunu, bazı değişiklikler için yeniden görüşüyoruz. Bunu, yalnız bu yasa için değil, birçok yasa için yapmıştık. Sayın Bakan, az önce cevap verirken, değiştirmenin de doğru olduğunu söylemiştir; ancak, bize göre, Yüce Meclisin çok önemli olduğu, Türk Milletinin çok büyük sıkıntılar içerisinde olduğu çok önemli bu zamanlarını bu tür değişiklikleri yapmakla harcamasının doğru olmadığını da ifade etmek isterim.

Tabiî, bunun nedenleri malumdur; yasalar, yeterli hazırlık yapılmadan, komisyonlarda ve Genel Kurulda yeterince görüşülmeden, âdeta yangından mal kaçırırcasına çıkarılmaktadır. Bu tarz bir çalışmayla, aynı yasaları tekrar tekrar görüşmeye devam edeceğimiz gözüküyor, ki, bu koalisyon döneminde, anlaşılan, bu, Yüce Meclisin kaderi olacaktır.

Bakın değerli milletvekilleri, yanlış nerededir: Önümüzdeki bu değişiklik tasarısı, 12 Kasım 2001 tarihinde dağıtılmıştır; 1 gün sonra, yani 13 Kasım 2001 tarihinde, daha üzerinden 48 saat bile geçmeden, Genel Kurula getirilmiştir. Aynı gün çıkarılacaktı; ancak, çoğunluk sağlanamadığı için dün bitmedi, bugüne kaldı. Yasalar, şayet böylesine aceleye getirilir, üzerinde yeterli çalışma yapılmazsa, aynı konu tekrar tekrar gündeme gelir, konu üzerinde dönüp dururuz. Yüce Türk Milleti sıkıntılar içerisindeyken, koalisyon ortakları böylesine abesle iştigal ederse, bu iktidarın güven sağlaması mümkün olmaz; bunu, bir kez daha düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Burada, Sayın Bakana bir cevap daha vermek istiyorum. Sayın Bakan, kanunun geneli üzerindeki konuşmasında "beş yıl önce 54 üncü hükümetin yapamadığını şimdi biz yapıyoruz" demiştir. Sayın Bakan, öncelikle, beş yıl öncesini bugünle kıyaslayamazsınız; çünkü, beş yıl önce, güneydoğuda PKK vardı, kan vardı, gözyaşı vardı. İmralı'da itinayla baktığınız, yani koalisyonunuzun itinayla baktığı bölücübaşı, en büyük darbeyi 1993 ve 1994 yıllarında yediğini söylemiştir. O nedenle, o günün Başbakanı Sayın Prof. Dr. Tansu Çiller'e, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve devlet güvenlik mahkemelerine söz söyleme hakkına sahip değilsiniz.

İki; kaldı ki, bizim itirazımız, bugün yapılan bu değişikliğe değil -destek verdiğimizi daha önce söyledik- iki yıl önce bu yasayı çıkarırken, neden doğrusunu yapmadığınızadır; neden o zaman yeterli inceleme yaptırmadan yasayı çıkarmış olmanızadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelen...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi saygılarımı sunacağım; ancak, öyle anlaşılıyor ki, Türk Milleti de, şu an, maalesef, acemi berberlerin elindedir. Türk Milletinin başında berberlik öğrenmektedirler; bunun, düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bir an önce, Seçim Kanununu değiştirerek seçime gidelim diye düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Yine, bu arada, yarın akşamdan itibaren idrak edeceğimiz mübarek ramazanın ülkemize ve tüm insanlığa hayır ve huzur getirmesini, bu Mecliste de barışın gerçek sembolü olmasını niyaz ediyor, bu mübarek günlerin arifesinde ebediyete uğurladığımız bütün geçmişlerimizle beraber, Meclisimizin değerli bir üyesi olan Sayın Namık Kemal Atahan'a da rahmet diliyorum, geride kalanlarına sabır niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, az önce konuşan değerli arkadaşlarım da işaret ettiler, ben detayı üzerinde durmak istemiyorum; ama, bakın, hakikaten garip şeyler oluyor; yani, burada, zaman zaman insanlar hesap ediyor. Diyoruz ki, Meclisin 1 dakikalık çalışması, milletimize şu kadar malî külfet getiriyor. 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun çıkış tarihi 30.7.1999'dur; yani, 24,5 ay önce buradan geçti, kanunlaştı; 1 Ağustos 1999'da da, ertesi gün Resmî Gazetede yayımlandı kanunlaştı. Şimdi, insafla bakmak lazım; 2 yıl 2 ay geçtikten sonra Türkiye'de ve dünyada çok şeyin değiştiğini varsaymak oldukça zordur; ama nedense, daha önce bu Meclis bunlara şahit oldu. Mesela, vergi reform yasası dendi, getirildi ve Türkiye'yi, ülkeyi o yasanın nereler götürdüğünü, getirdiğini bugün millet yaşadığı acı tecrübeyle, ekonomik bunalımla daha iyi gördü. Birçok yasa da çıkarken, vazedilirken, karşılaşılacak sıkıntılar ifade edildi.

 Bu yasa çıkmadan önce, o günlerde, o gün İçişleri Bakanımız olan değerli parlamenterimizi, arkadaşımızı bir vesileyle ziyaret etmiştim, hatta bendenizden -yeni bakan olmuşlardı; yani, hükümet o tarihlerde yeni kurulmuştu- bu yasaya da bizim muhalefet olarak destek vermemizi istemişlerdi. Yani, bu organize suçlarla, çıkar amaçlı suçlarla mücadele.

Değerli arkadaşlar, bu yasa öyle bir noktaya geldi ki, başta yasayı çıkaranları taciz etti; ama, adaletsizlik varsa, bir yerde hukuksuzluk varsa, yasayı çıkaranla, Anadolu'da yaşayan herhangi bir vatandaşın taciz edilmesi, hele hukuk namına, hak namına taciz edilmesi elbette kabulü mümkün olmayan ciddî bir felakettir.

Bakın, değerli arkadaşlar, eğer bir millet geleceğe olan umudunu, adalete olan güvenini yitirirse, o milletin yarınından emin olması mümkün değildir. Üzülerek söylüyorum, bunu söylemek elbette fevkalade Parlamentoya güven açısından da sıkıntı vericidir; ama, bu hükümet vesilesiyle, Türkiye'de insanımızın hem geleceğe olan umudu yıkılmıştır hem de adalete olan güveni sarsılmıştır.

Türkiye, yıllardır adaletsizliğin sıkıntısını çekiyor. Belki dünyada bugün konjonktürel yaşanan birçok hadisede de bunu görmek mümkün. Esasen, bu yasa değişikliğine biz taraftarız; yani dün ne söylenmiş, esasen bunun bir ihtisas mahkemesi olması zarureti vardır, daha açığını söylemek lazım. Bu mahkeme devletin güvenliğiyle alakalıdır da diğer mahkemeler devlet güvensizliğini doğuran mahkeme midir?!

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Filhakika, böyle bir mahkemenin gerekliliği de, elbette, bugün Yüce Parlamentoda tartışılır hale gelmelidir, daha açığı tartışılmalı ve DGM'lerin, Anayasada yapılan değişiklikler çerçevesinde, kalkması, mutlaka ve behemehal sağlanmalıdır; ama, bu yapılamıyorsa, elbette, aklî, vicdanî, hukukî olarak insanları sızlatmayacak düzenlemelere acil olarak gidilmelidir.

"Suçsuz ceza ve cezasız suç olmaz" ilkesi, her ne kadar Roma Justinien Mektebinin bir kuralı olarak ifade ediliyor ise de, haddizatında bütün hukuk sistemlerinin, hatta, ilahî menşeli ilk hukuk mantalitesinin de temel kuralı budur. Eğer insanlar suçsuz olduğu halde ceza görüyor, işkence ve tacize maruz kalıyorsa, orada zulüm vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlar mısınız lütfen.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - 1 dakika rica ediyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Tabiî efendim, teşekkür edeceğim ben de.

Tersine, suç işleyen, adliye koridorlarına elini kolunu sallayarak girer veyahut da kelepçeli girer, öbür kapıdan eli kolu serbest çıkarsa, mağdur edilen insanların haklarını koruyacak yeni müesseseleri aramak zarureti doğar.

Ben, özellikle Sayın Bakanımdan istirham ediyorum. Bu konuya, toplumun ciddî bir dikkati hâsıl oldu, yeni bir terör unsuru oluştu; yani, bu kapkaççı hadisesi. Bilemiyorum, merak ediyorum, şu ana kadar kapkaççılık sonucunda derdest edilen insan sayısı nedir? Bunlar gözetimde midir, yoksa, Apo gibi beslemeye mi alınmıştır? Bunları, doğrusu, merak ediyoruz ve hakikaten, eğer kapkaççılık yeni bir terör mantığı olarak geliştirilmişse, o kadar enteresan ki, arabalar, araçlar çalınıyor, insanların ellerinden çantaları götürülecek, eşyaları götürülecek ve bu insanlar canlarından da olacak hale gelmiştir.

Dolayısıyla, ne olur, gelin, bu milletin geleceğe olan umudunu yıkmayalım, adalete olan güvenini sarsmayalım. Yasaları çıkarırken de, doğru, adil, kendimize göre göreceli bir mantıkla değil, hukukun genel normlarına göre çıkaralım diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz maddeyle, bir yerde birden fazla devlet güvenlik mahkemesi bulunduğu takdirde, onlardan 1 numaralı olanının Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlara bakmasıyla ilgili hüküm kaldırılmaktadır. Aslında, benzeri hükümler, başka bazı kanunlarda da vardır; örneğin, kaçakçılıkla ilgili suçlara 1 numaralı ağır ceza mahkemeleri bakar; fakat, 4422 sayılı Kanunun uygulamasında, 1 numaralı mahkemelerde aşırı bir iş yükü birikmesi olmuştur. Bunun nedenlerinden biri de, devlet güvenlik mahkemelerinin ülkemizde sadece 8 ilde bulunmasıdır. Dolayısıyla, her birinin yargı çevresindeki 4422 sayılı Kanunla ilgili bütün suçlar 1 numaralı devlet güvenlik mahkemesine gelmektedir. Size örnek olarak, İstanbul devlet güvenlik mahkemeleri arasındaki iş durumuyla ilgili rakamları vermek isterim.

2.10.2001 tarihi itibariyle İstanbul devlet güvenlik mahkemeleri önünde bulunan dosya sayısı şöyle ifade edilebilir:

1 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 607

2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 431

3 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 473

4 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 569

5 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 585

6 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 518

İşte, bu yığılmayı önlemek ve davaların daha süratli şekilde ele alınmasını sağlamak üzere bu değişiklik önerilmektedir.

Aslında, devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasanın 143 üncü maddesinde belirtilen çerçeve içinde uzmanlık mahkemeleridir; onlar arasında ayrı bir uzmanlaşmaya da gerek yoktur, hepsi uzman mahkeme olarak bu davalara bakabilecek durumdadır.

Benim beş yıl önceki sözlerimle ilgili olarak, dün burada bir arkadaşımız bir hatırlatma yapmıştı ve ben onun üzerine, beş yıl önce, o zamanın iktidarının, 313 ve 314 üncü maddelerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı dışına çıkarılmasını önerdiğini; ama, bunun arkasında duramadıklarını söyledim. Zaten, o konuyu hatırlatan arkadaşımız da bu konuda gerekli açıklamaları yapmıştı.

Şimdi, bir arkadaşımız, cevap olarak diyor ki: "O zaman, koşullar farklıydı, PKK'yla mücadele vardı." Şimdi, sormak gerekir, burada çıkarılması önerilen maddeler, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanının dışına çıkarılması önerilen maddeler, PKK'yla mücadelede uygulanan maddeler mi; 313 ve 314 üncü maddelerin PKK'yla mücadeleyle ne ilgisi var? O konuda uygulanan maddeler, herkesin bildiği gibi, Türk Ceza Kanununun 168 ve 169 uncu maddeleridir. Benim, o zaman söylediğim bir çelişkiydi. Bizde çelişki arayanlar, önce, o çelişkiyi kendilerinde aramalılar; çünkü, bir konuda, bir tasarıyla bir öneri getiriyorlar; ama, daha sonra, hangi nedenlerle, onu da yine, dün, arkadaşımız açıklamıştı, bundan vazgeçiyorlar. Ben, ona işaret etmek istemiştim. O dönemin Başbakanına yöneltilmiş herhangi bir sözüm yoktur. Sadece, biz, getirdiğimiz öneriyi, tutarlı olarak, sonuna kadar, sizlerin desteğiyle, yasalaştırmak konusunda çaba gösteriyoruz. Ben, bunu ifade etmek istemiştim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren fiillerle ilgili olarak soruşturma, yargılama veya temyiz aşamasında bulunan dosyalar hakkında aşağıdaki işlemler yapılır:

1. Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülmekte olan soruşturma dosyaları, bulundukları aşamada soruşturmaya devam edilmek ve gereği yapılmak üzere yetkili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilir.

2. Devlet güvenlik mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyaları, bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek ve/veya sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.

3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunan dava dosyaları, karara bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davaya bakmaya yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesinin bulunduğu yerin yargı çevresindeki görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, tasarının geçici 1 inci maddesiyle, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren fiillerle ilgili olarak, soruşturma dosyalarının, gereği yapılmak üzere yetkili cumhuriyet savcılıklarına, yargılama aşamasında bulunan dosyaların, devam edilmek ve sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı mercilerine, temyiz aşamasında Yargıtayda bulunan dosyaların ise davaya bakmaya görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilmesi öngörülmektedir.

Bu durum, haklı olarak, medyada, siyasî mahfillerde, toplumun bütün kesimlerinde şüpheyle karşılanmaktadır, birçok kişi ve kuruluşta olduğu gibi, hâkim ve savcılarımızda da tereddütler meydana getirmektedir. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde görevli hâkim ve savcılar, bu tasarıyla ilgili bir değerlendirme yapmışlar ve "hazırlık soruşturması safhasında olanlar dışında açılan ve henüz yargılanması sonuçlandırılmayan ya da Yargıtayca incelenmekte bulunan kamu davalarının da, görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilmesinin öngörülmesi, değişik algılamalara ve yeni iddiaların ortaya atılmasına yol açacak nitelikte görülmüş, bu olumsuzluklara neden olunmaması için de, yasa değişikliğinin kabulü tarihinden önce açılan ve henüz sonuçlandırılamayan kamu davalarının devlet güvenlik mahkemelerinde görülmesi yönünde bir hükmün konulmasının, yerinde bir yasama tasarrufu olacağı düşünülmüştür" görüşünü ortaya koymuşlardır.

Bize göre de, hazırlık safhasındaki dosyaların, bu kanun çıktıktan sonra, devlet güvenlik mahkemelerinden alınıp, ilgili ve görevli cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmesi doğrudur; fakat, yargılaması devam eden dosyaların da bu kapsamda değerlendirilmesi, ister istemez "birileri kayrılmak mı isteniyor" sorusunu akla getireceği için, Grubumuz, bu hususu tereddütle karşılamaktadır. Benzeri tereddütler, 1997 yılında DSP Grubu adına konuşan Sayın Bakanımızın ifadelerinde de mevcuttur. O gün, Sayın Bakanımız "Türkiye'de, çeşitli türden çetelerin günlerdir kamuoyunu meşgul ettiği, DGM savcılarının bunlarla ilgili hazırlık soruşturması yaptığı veya dava açtığı bir sırada, TCK'nın 313 ve 314 üncü maddelerinde düzenlenen suçlara bakmakla görevli yargı mercilerinin değiştirilmesi doğru mudur? Bu suçlar, doğrudan doğruya, devletin, iç ve dış güvenliğini ilgilendirmiyor mu?" diye soruyor. Ben de, aynı soruyu, şimdi, Bakan olarak getirdiği bu tasarı sebebiyle soruyorum: Acaba, Türkiye, günlerdir kendisini meşgul eden çetelerden temizlenmiş midir? Sayın Bakan, kendi sorusuna cevap verebilir mi?

Yukarıda, hâkim ve savcılarımızın, kibarca belirttikleri "değişik algılamalar" ve "yeni iddialar" gibi kavramları biraz açacak olursak, Beyaz Enerji, Kasırga, Balina, Vurgun Operasyonları ve Egebank ve Etibank gibi batık banka operasyonları akla gelmektedir.

Toplumumuz, bu tasarıyı, bahse konu operasyon sanıklarının DGM'den kurtarılması çalışması olarak algılamakta, bu tasarının arkasında birilerinin olduğunu düşünmektedir; bir kısım hatırlı tutukluların etkin olabileceği konusunda kanaat oluşmaktadır. Bir yazar "kimler giriyor bu kapsamın içine" diye sorup, cevabı da kendi veriyor "devleti soyanlar, banka hortumlayanlar; yani, kravatlı ve papyonlu soyguncular; yani, vatandaşın  sırtına binip ülkeyi milyarlarca dolar dolandıranlar diyor. Ayrıca, ülkenin içinde bulunduğu krizin önemli parçalarından biri olan kravatlı soyguncunun yarattığı zarar yüzünden Türkiye dışarıya el açmadı mı; bu borçların bir uzantısı olarak Kıbrıs istenmiyor mu; o halde, niye bu kravatlı soyguncular DGM kapsamından çıkarılmak isteniyor diye soruyor. Bu ve benzeri binlerce sorunun, burada, milletin kürsüsünde cevaplandırılması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim. Geçen seferden hakkınız var.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bu tasarının kimin hatırına çıkarıldığı, milletimiz tarafından bilinmelidir. Elbette, hangi suçla suçlanırsa suçlansın, bütün sanıkların normal usullerle, normal mahkemelerde yargılanmaları şayanı arzudur. Bunu gerçekleştirmek gerekirken, hükümet, Meclisin denetim faaliyetlerini bile askıya alacak kadar acele etmektedir. Acaba, ne tür bir telkin söz konusudur ve bu telkin nereden gelmektedir ki, bu iktidar, milletin hiç istemediği Tütün Kanunu, Şeker Kanunu, Doğalgaz ve Bankalar Kanunları, Telekom ve RTÜK Kanunlarında olduğu gibi, bu kanunda da aynı aceleciliği göstermektedir.

Bu acele hayra alamet değildir diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu geçici maddeyle ilgili söylenecek pek bir şey yok. Yalnız, ben bu maddeyi okumak istiyorum. Yani, hem kamuoyu açısından hem de sanıyorum ki, üyelerimizin çoğu bu şeyi bilmiyorlar; olabilir... "Devlet güvenlik mahkemeleri cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülmekte olan soruşturma dosyaları, bulundukları aşamada soruşturmaya devam edilmek ve gereği yapılmak üzere cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilir." Yani, devam eden soruşturmalar bitiyor gibi bir anlam çıkmasın diye söylüyorum kamuoyunda; bu, ilgili savcılıklara gönderilir.

"2. Devlet güvenlik mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyaları, bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek ve/veya sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir." Yani, bu suçları görmekle görevli ağır ceza mahkemelerine gönderilir, devam etmekte olan dosyalarla ilgili olarak.

"3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunan dava dosyaları, karara bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davaya bakmaya yetkili devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerin yargı çevresindeki görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir" denilmektedir ki, tabiî, yukarıdaki değişiklikleri yaptıktan sonra bu değişikliğin de mutlaka yapılması gerekirdi. Bu geçici madde bu maksatla buraya konulmuştur. Bu yasaya, Doğru Yol Partisi olarak gerek bu maddeye gerekse yasanın tümüne, biraz önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz gibi, ihtirazî kayıtlarımızda olumlu baktığımızı ifade etmiştik.

Yasa görüşmeleri tamamlanıyor. Burada sözlerime son vermeden önce, son yıllarda ve son günlerde yargıya, yargı mensuplarına bazı müdahaleler olduğunu görmekteyiz. Geçmişte savcıların yaptıkları soruşturmalarla ilgili olarak ve bazı beyanlarıyla ilgili olarak, medyayla ilgili temasları sebebiyle, bazı yargı mensupları, özellikle savcılar hakkında yanlış, yerinde olmayan beyanlarda bulunulmuş, siyasetçi ve yetkisi olmadığı halde bazı devlet adamlarımız da bu savcılara basında müdahale etmek durumunda olmuşlardır, ki, bunu tasvip etmek mümkün değildir.

Son günlerde de, yine, bir Başbakan Yardımcımız, bir savcının beyanları ve bunun da konuşması... Konuşma doğru mudur, yanlış mıdır tartışılabilir; ama, aynen şöyle söylemiştir bir savcı hakkında. Bir savcının beyanı var ve soruyorlar Sayın Başbakan Yardımcımıza, diyor ki: "O savcıyı gözden geçirmek lazımdır." Bu savcı nasıl gözden geçirilir, bilmiyorum. Bu savcının soruşturması yapılacaksa, bu savcı hakkında, hakikaten beyanlarında yanlışlık varsa, bunu söyleyecek, bir ilgisi olmadığı halde, bir Başbakan Yardımcısı değildir. Bu savcı hakkında gerekli soruşturmayı yapacak olan öncelikle Adalet Bakanı, öte yandan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur.

Yani, şunu demek istiyorum: Ne siyasetçi bu yargıya müdahaleleriyle küçük düşmelidir ne de yargı mensupları incitilmelidir; bütün yargı mensuplarını aynı teraziye koyma anlamına gelecek beyanlardan sakınmalıdır ne de savcılarımız uluorta konuşmalıdır diye düşünüyorum, bu hatırlatmayı yapıyorum.

Sözlerimin sonlarına doğru şunu söylüyorum: Şimdi, dosyaları, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, ağır cezalara gönderiyoruz. Bir kere, yargıda, adliyede personel eksikliği had safhada. Nereye gitsek personel talepleriyle karşılaşıyoruz. Bu bakımdan, öncelikle bu personel eksikliğinin giderilmesi gerekir.

Bir de özel olarak şunu söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir cümle, buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sekiz yıldan beri devam eden Denizli Cezaevi, maalesef bitirilememiştir; bunun bitirilmesinin gerektiğini Sayın Bakana arz ediyorum ve hatırlatıyorum. Lütfen, bu, on yılı tamamlamadan bitsin, bir.

İkincisi, 1994 yılında programa giren adliye sarayı, hâlâ vilayet konağında eğreti şekilde durmaktadır; dört beş yerde görev yapmaktadır. Bu başlanan adliye sarayı da bir an önce bitsin diyorum.

Bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçici 1 inci maddede 313 ve 314 üncü maddeler, DGM kapsamından çıkarılıyor, ilgili yargı merciine intikal ettiriliyor. Tabiî, yalın akılla, yalın mantıkla, çıplak gözle bakıldığında, bugüne kadar, 313 ve 314 üncü maddeler niçin acaba DGM kapsamında tutuldular diye düşünmeden de geçemiyorum. Ben, 313 ve 314'ün DGM'lerin kapsamında tutulmasının CMUK'la önemli ölçüde bağlantılı olduğunu ve gözaltılar esnasında CMUK farkından dolayı DGM'nin avantajlarını kullanmak için, 313 ve 314'ün bugüne kadar bu kapsamda tutulduğunu düşünüyorum; çünkü, Türkiye'de organize suçlar şubelerinde bugüne kadar şüyu bulmuş olan olayların kamuoyuna, basına intikal ettiği şekliyle, organize suçlar şubesinde şubenin kapısından içeri girip, oradaki sorgusu, suali bitip oradan çıkanlardan hiçbirisinin, kolay kolay, işkence görmeden çıkmasının mümkün olmadığını, bunun pek çok örneğini, ne yazık ki, hepimizin bildiğini, Ankara ve İstanbul Organize Suçlar Şubelerindeki vuku bulan olaylarla alakalı, İçişleri Bakanlığına ve yetkili mercilere yapmış olduğumuz, vermiş olduğumuz soru önergelerinden tarafımıza intikal eden bilgiler de, bu bizim bu endişelerimizin, kamuoyuna intikal eden bu hususların, ne yazık ki, doğru olduğunu teyit etmektedir.

Değerli arkadaşlar, DGM kapsamındaki 313, 314'ten, her ne surette olursa olsun, içeri alınmış olan zanlıların, sekiz on ay, oniki ay gibi sürelerde ilk duruşmasına çıkabildiğini, bunun da, ilk duruşmada salıverilseler bile, bir cezalandırma olduğunu ve bu cezanın karşılığının bir tazminat olarak ödenmesinin, vatandaşın mağduriyetini ne kadar karşılayabileceğini de, yine, zannediyorum, ifade etmekte, üzerinde durmakta fayda vardır.

Benim, bu organize suçlar şubesindeki vuku bulan işkencelerle alakalı, İçişleri Bakanlığına 15.5.2001 tarihinde vermiş olduğum bir soru önergesine, Sayın İçişleri Bakanı, 12.6.2001 tarihinde bir cevap veriyor ve cevabında diyor ki, "Türkiye'de hiçbir surette işkence yoktur."

Ben, işin bir başka boyutunu şöyle de ifade etmişim; acaba, bu işkence aletleri yerli midir, ithal midir diye bir soru sormuşum. "Bu bağlamda, insan haklarına saygıyı esas alan emniyet teşkilâtı ve jandarma teşkilâtı, kurulduğu günden bu yana, ulusal ya da uluslararası kaynaklı herhangi bir işkence yöntemi veya malzemesi kullanmamış ve ithal etmemiştir; envanter listesine bakıldığı zaman bu görülebilir" deniliyor; ama, Sema Pişkinsüt'ün filistin askısını karakollardan nasıl aldığını ve Türkiye gündemine nasıl taşıdığını... O, ele geçirilenlerden bir tanesi, bir tanesi sadece, bir örnek... Halbuki, elektrik verme, işkence aletleri, filistin askıları, bunların hepsinin, bilhassa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, Türkiye'deki karakollarda ve bilhassa organize suçlar şubelerinde bu konudaki sicillerin oldukça kabarık olduğunu söylemekten, herhalde, hiçbir Türk insanının, hiçbir parlamenterin keyif alacağını düşünmüyorum; ama, her şeye rağmen, 313 ve 314 üncü maddelerin DGM kapsamının dışına çıkarılmış olması ve yapılmakta olan bu düzenlemenin, yine de, olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu konuda mağdur olan insanların, haksızlığa uğramış olan insanların -altını çizmek istiyorum- bu mağduriyetlerinin izale edilmesi için de, olumlu oy vereceğimi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıya, aslında, temelde bir itiraz yok. Bütün arkadaşlarımız, önerilen değişikliklerin isabetli olduğu konusunda birleşmekte; ancak, bazı arkadaşlarımız, bunu yeterli görmemekte; hatta bazı arkadaşlarımız, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamıyla kaldırılması gerektiğini ifade etmektedir.

Devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasamızın 143 üncü maddesinde belirtilen görev alanı çerçevesinde çalışmalarını sürdürmektedirler; ancak, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri, Yargıtayın içtihatları karşısında, artık, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanında kalma nedenini kaybetmiş durumdadır; çünkü, bu suçlara, devlet güvenlik mahkemeleri bakabilmekle birlikte, o maddeler çerçevesindeki amaç suçlar genel mahkemelere gitmektedir. Hem bu ayrılığa son vermek hem Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamındaki suçlara hem de o maddeler çerçevesinde işlenmiş olan amaç suçlara bakmak üzere bu değişiklik getirilmiştir.

Usul kanunları yürürlüğe girdiği andan itibaren hüküm ifade ederler. Burada da bu düşünceyle, geçici 1 inci maddeyle halen devam etmekte olan hazırlık soruşturmalarının, devam etmekte olan davaların yetkili cumhuriyet başsavcılıklarına veya yetkili mahkemelere devredilmesi; bu arada, Yargıtayda olan davaların da sonuçlandıktan sonra, ilgili mahkemelere gönderilmesi hükme bağlanmıştır.

Şimdi, bu değişiklik yapılmamış olsaydı, kanunun amaçlarından birisi de gerçekleşmeyecekti. Kanunun amaçlarından birisi de devlet güvenlik mahkemelerinin iş yükünü hafifletmektir. Eğer, bu değişikliğe rağmen mevcut dosyalar ağır ceza mahkemelerine devredilmeyecek olsaydı, devlet güvenlik mahkemelerinin bu bakımdan iş yükünün hafiflemesi birkaç yılı bulacaktı. O nedenle, bu değişiklik, devlet güvenlik mahkemelerinin işyükünün hafiflemesi ve asıl görev alanlarındaki suçlara daha yetkili, daha etkili bir biçimde bakabilmeleri bakımından da yararlıdır.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Bakan teşekkür ediyorum.

Geçici 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci maddeden sonra geçici 2 nci madde eklenmesiyle ilgili bir önerge vardır; okuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

769 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısına, aşağıdaki şekilde geçici 2 nci madde eklenmiştir.

 

Ahmet İyimaya

Oğuz Tezmen

Nevzat Ercan

 

Amasya

Bursa

Sakarya

 

Teoman Özalp

Kemal Çelik

Saffet Arıkan Bedük

 

Bursa

Antalya

Ankara

Geçici Madde 2.- Bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önceki suçlar hakkında uygulanmaz.

Sayın İyimaya, ben bu önergeyi işleme koymayacağım; sebebine gelince: Geçici 1 inci maddeyi kabul ettiniz. Geçici 1 inci maddeyle tamamen zıt. Hangi dosyalar gidecek, onu kabul ettikten sonra, "bu uygulanmaz" meselesini, benim anlayışıma göre işleme koymamak lazım.

Yine de, Komisyona ve Hükümete, kendi kanaatimi sorayım efendim. Doğru mu efendim yaptığım?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, işleme koymuyorsanız, soramazsınız efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, geçici 1 inci madde oylandı ve geçtiğine göre, şimdi, burada bir tenakuz oluşacaktır.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Komisyonun çoğunluğu yok ki,  niye konuşuyor Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Geçici 2 nci maddenin konulması konusunda Sayın İyimaya'nın vermiş olduğu önergede "kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki suçlar hakkında uygulanmaz" deniliyor. Öte yanda, geçici 1 inci maddenin safahatı, işlemlerin ne olacağı, dosyaların, hangi aşamada nereye göndereceği düzenlenmiş; bu, oylandı ve geçti. Burada bir tenakuz ortaya çıkmaktadır. Zamanlama itibariyle önergenin yanlış olduğu görülüyor.

BAŞKAN - Tamam efendim, mesele anlaşılmıştır. Benim uygulamamın doğru olduğu ifade edilmiştir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Siz ne diyeceksiniz?

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, iki kuralın birbiriyle çelişip çelişmediğini çözmek veya bunu tartışmak, Divanın yetki ve görevinde değildir. Bu, işleme konulmalı, Parlamento bu nedenle veya içeriğine katılmadığından dolayı ret iradesi izhar etmelidir.

BAŞKAN - Efendim, önergelerin işleme konulup konulmayacağını, İçtüzük, tamamen bendenize ve Divan Üyelerime vermiştir. Ben, yine de, pekiştirmek için, iyi bir hukukçu olduğu için Komisyon Başkanımızın mütalaasını aldım. Mesele anlaşılmıştır. Sizin de, onu, aynen kabul edeceğinizi umuyorum.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - 87 nci maddedeki yetki, ret veya işleme koymama yetkisi, bu sorunu kapsamamaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, kanun yapma tekniğine aykırı. İstirham ederim yani; biliyorsunuz... Yapmayın allahaşkınıza.

6 ncı maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bu vesileyle de, tasarı, kanunlaşmıştır efendim.

Herkese hayırlı olsun.

Ben, tabiî, işlemime devam ediyorum; usulümüzü bozmayalım. Nasıl kapatacağız?!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 86 ncı maddesi ne oldu?!

BAŞKAN - Sayın Başkanım, böyle bir hata yaptığım için çok mahcubum, hele size karşı...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Estağfurullah... Olabilir...

BAŞKAN - Siz de ikaz etmediniz...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, haddimize mi düşmüş...

BAŞKAN - Rica ederim... Siz bizim pirimizsiniz, söylüyoruz size.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz de bizim mirimizsiniz efendim.

BAŞKAN - Sağ olun efendim, teşekkür ederim.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

7. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

8. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

9. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, anlaşılan, ben, bunu, saat 20.00'ye kadar defalarca da okusam, komisyon yerinde olmayacağına göre, bu iş yürümeyecek.

Bu nedenlerle ve aynı zamanda, çok önemli bir şey var: Uzun yıllardan beri beklediğimiz sonucu, inşallah, bu gece alacağız. Herkes, şanlı bayrağımızı alıp coşkuyla koşuyor; Allah utandırmasın diyorum. Böyle bir duyguya, böyle bir morale milletimizin ihtiyacı var, hepimizin ihtiyacı var. Onun için, siz de haklısınız; millî maçı coşkuyla seyredeceksiniz.

Yalnız, yarın, Genel Kurulu saat 14.00'te açacağım, gündemdışı konuşma vermeyeceğim. Medenî Kanun Tasarısını, yarın, lütfen, bitirelim de, Meclisimiz bu konuda da bir öncelik alsın diyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Kasım 2001 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Millî takımımıza Cenabı Allah güç versin efendim.

Kapanma Saati: 18.17

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.