DÖNEM : 21 CİLT : 75 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 20 nci
Birleşim 14 . 11 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'in, Avrupa Birliği
Komisyonunca açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesine ilişkin gündemdışı
konuşması 2. - Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Mardin İlinin ekonomik
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran
2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu Raporu (5/16) (S. Sayısı: 767) 2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül
2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı: 768) 3. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94,
2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı: 527) 4. - Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in;
Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425,
2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) 5. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili
Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz
ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S.
Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci Ek) 6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı: 769) 7. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 8. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı: 666) 9. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) V. - ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1. - (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 14.11.2001
tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 697 sıra sayılı
raporu ile; (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra
sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının
1 inci ve 2 nci sırasında yer almasına ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü
birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Van
Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eğitim politikaları uygulayamadığı,
bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp
yönlendirmediği iddialarıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/21) 2. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili
Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer
Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş
sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü
davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/22) VII. - SEÇİMLER A) BaşkanlIk
DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm 1. - Başkanlık Divanında açık bulunan İdare Amirliğine seçim B) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Bayındırbank’a Vakıfbank’tan
usulsüz kredi kullandırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4607) 2. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, çiftçilerin aldıkları
kredilerin faiz borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/4701) 3. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, İçel İlinde görev
yeri değiştirilen hekimlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un
cevabı (7/4783) 4. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4936) 5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, cep telefonu baz
istasyonlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın
cevabı (7/4973) 6. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İlinde PTT
Başmüdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay
Vural'ın cevabı (7/4981) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Vefat eden Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan için bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu. Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım
2001 tarihinde meydana gelen sel ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan cevap verdi; Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün
ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin, Gündemdışı birer konuşma yaptılar. İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye
yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma
alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/216) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin
Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer
Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş
sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü
davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/22) okundu; önergenin gündeme alınıp
alınmayacağı konusundaki görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisinin bu
birleşimde Genel Kurulun oyuna sunulacağı açıklandı. Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu
Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001
tarihlerinde Bonn'da yapılacak olan "Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü
Parlamenter Forumu"na TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin
katılmasına; Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi
Başkanı Alvydas Sadeckas'ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve
beraberinde Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini
Litvanya'ya resmî davetine icabet edilmesine; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın resmî daveti
üzerine, KKTC'nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer
İzgi'yi temsilen Başkanvekili Kamer Genç'in katılmasına; Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve
sürelerle izin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'a ödenek ve yolluğunun, Verilmesine; İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun 20 Kasım 2001
tarihli TBMM Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına ve aynı gün görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği; 12 Kasım 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 9 uncu sırasına alınmasına ve 13 Kasım 2001 Salı günkü birleşimde
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 14
Kasım 2001 Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmasına;12 Kasım 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki (11/22) esas numaralı
gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 2 nci sırasında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin 14 Kasım 2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; (11/21) ve
(11/22) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği; Açıklandı. Başkanlık Divanında SP Grubuna düşen Kâtip Üyeliklere, Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk ile Konya Milletvekili Lütfi Yalman; İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve DSP Grubuna düşen üyeliğe, İçel
Milletvekili Akif Serin; Seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı:
723), Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin (2/818) (S. Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci ek), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/53) (S. Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666), Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/756, 1/691)
(S. Sayısı: 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının (1/753, 1/690) (S. Sayısı:
685), Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, Ertelendi; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/923) (S. Sayısı: 769) görüşmelerine başlanarak, 1 inci maddesinin
oylamalarında karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 14 Kasım 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.55'te son verildi.
No. :31 II. - GELEN KÂĞITLAR 14 . 11 . 2001 Çarşamba Teklifler 1. - İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 22 Arkadaşının; Siyasî Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/826) (Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001) 2. - İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 22 Arkadaşının; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/827) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001) 3. - Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'nin; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerini Düzenleyen Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/828) (Anayasa ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.11.2001) Raporlar 1. - Kütahya Milletvekili Ahmet
Derin ve 22 Arkadaşının, Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı: 596)
(Dağıtma tarihi: 14.11.2001) (GÜNDEME) 2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır ve 31 Arkadaşının, Tekstil
ve Konfeksiyon Sektörünün Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/10) (S. Sayısı: 697) (Dağıtma tarihi:
14.11.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İlinde fatura
yolsuzluğuna adının karıştığı iddia edilen kişilere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5071) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa
İlindeki pamuk üreticilerinin Ziraat
Bankasına olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5072) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 3. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Merkez Bankası eski Başkanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5073)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 4. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, T.H.Y.'nda görevli yöneticilere ve pilotlara ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru
önergesi (7/5074) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 5. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, YÖK'ü protesto
eden öğrencilere yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5075) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 6. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Emlak Bankasının mal
varlığının Toplu Konut İdaresine devredilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5076) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 7. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, gazilerin mali ve sosyal
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5077) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2001) 8. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, değişik kuş türlerinin
barındığı sulak alanların korunması yönündeki çalışmalara ilişkin Çevre
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5078) (Başkanlığa geliş tarihi. 12.11.2001) 9. - Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, YÖK'ü protesto eden
üniversite öğrencilerine emniyet güçlerinin müdahalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5079) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2001) 10. - Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, HADEP Genel
Başkanının Şırnak-Cizre teşkilât
binasının açılışına alınmadığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5080) (Başkanlığa geliş tarihi:13.11.2001) 11. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, BAĞ-KUR sigortalılarının prim borçlarının
taksitlendirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5081) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 14 Kasım 2001 Çarşamba BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne),
Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz efendim. Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Avrupa Birliği Komisyonunca, adaylık sürecimiz
bağlamında açıklanacak İlerleme Raporu konusunda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'e aittir. Buyurun Sayın İrtemçelik. Süreniz 5 dakikadır efendim. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI
Konuşmalar 1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
İrtemçelik'in, Avrupa Birliği Komisyonunca açıklanan İlerleme Raporu ve
Strateji Belgesine ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Komisyonunca dün açıklanan, diğer aday ülkeler meyanında,
ülkemizle ilgili İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi hakkındaki görüş ve
değerlendirmelerimi arz etmek için söz istedim. Sayın Başkan, zatıalinize
teşekkürlerimi, Yüce Meclise ve bizi izleyen yurttaşlarımıza saygılarımı
sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, hatırlayanlarınız olacaktır, 5 Aralık 2000 günü bu
kürsüden yaptığım konuşmada, görevdeki hükümetimizin zihnî bölünmüşlüğü
nedeniyle, Katılım Ortaklığı Belgesiyle birebir örtüşmesi kural gereği olan,
Sayın Dışişleri Bakanımızdan başlayarak hükümet üyelerimizin o sıralarda iddia
ettiklerinin aksine, kural gereği olan, Ulusal Programımızı hazırlayabilmesinin
beklenemeyeceğine işaret etmiş, konunun, Türkiyemiz için, deyimin gerçek
anlamıyla bir kader konusu olduğuna; dolayısıyla, herhangi bir hükümetin,
özellikle de zaaflarına değindiğim bu hükümetin ihtiyarına bırakılamayacak
kadar önemli olduğuna dikkat çekmeye çalışmış ve bu itibarla, nasıl hareket
edilmesinin uygun olacağı hususunda milletimizden direktif istenilmesi
önerisinde bulunmuştum. Yine anımsayanlar olacaktır. Ulusal Program Belgemizin Millî Güvenlik
Kurulunda onaylanan son taslağının, "Özel Önem Taşıyan Siyasî
Kriterler" başlıklı bölümünün, yazım cambazlıklarının saklayamadığı irade
boşluklarıyla malul olduğuna, dolayısıyla, adaylık sürecinde uyulması zorunlu
kurallarla bağdaşmadığına, bu itibarla da AB tarafınca makbul
addedilmeyeceğine, ikincil önemde ve telafisi daha kolay bazı başka
yetersizlikleri daha bulunan bu belgenizin resmiyet kazanmak üzere olduğu
sıralarda, yani, Şubat-Mart 2001 aylarında, ısrarla dikkat çekmeye çalışmış, ne
var ki, yetkililerimizin gözüne ilişmeyi başaramamıştım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Komisyonu
tarafından hazırlanarak dün açıklanan ülkemize ilişkin İlerleme Raporu ve
Strateji Belgesi, ayırıcı özellikleriyle başlıbaşına bir tartışma konusu olan
ve 1990'dan bu yana Avrupa Birliğinin günah hanesinde kayıtlı duran Kıbrıs
unsuru ve AGSP konusu bir yana, AB normları ışığında ve diplomatik nezaketin
icaplarına olabildiğince özen gösterilerek karşımıza dikilen hilesiz bir boy
aynasıdır. Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, aynalar konuşmaz; "yalancının
mumu", "alıp da kaçan mı" veya "halkınızı niye
oyalıyorsunuz, ben, sizin suç ortağınız mıyım" demezler insana mesela.
Aynalardan iltimas beklenmez, aynalara kızılmaz, onlarda kabahat aranmaz,
aynalarla kavga edilmez. Akıl ve sağduyunun gereği, eğer niyetiniz gerçekten o
ise -tekrarlıyorum, eğer niyetiniz gerçekten o ise- aynalardan, kendinize
çekidüzen vermek için yararlanmaktır. Dolayısıyla, kimimizin canını sıkan söz konusu raporlara bu yönüyle ve
bir fırsat olarak bakmamız ve bunu değerlendirme iradesiyle hareket etmemiz hem
ulusal esenliğimizin hem de stratejik çıkarlarımızın, kanaatimce, gereği
olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tam bir açıklıkla
belirtmek, dikkate getirmek istiyorum. İlerleme Raporunun ve Strateji
Belgesinin diplomatik ifadelerle örtülmüş temel mesajı, Türkiye'nin Ulusal
Programının, Avrupa Birliğinin istisnasız, tüm aday ülkelerden talep ettiği
ölçütler itibariyle bir ulusal program niteliğini taşımadığıdır. Avrupa
Birliğinin mesajı, Türkiye'nin, bu zihin yapısıyla çağın uygar standartlarına
erişmesinin mümkün olamayacağıdır. Yapılan eleştirilere tek tek takılmadan önce
bu noktayı çok iyi anlamak zorundayız. Henüz vakit varken, kendimizi kandırma
alışkanlığımızı terk etmeye çalışmak ve bunda, nihayet, başarılı olmak
zorundayız. Söz gelişi, bir Anadol'un parçalarını yenileyerek zamanla Mercedes
elde edemeyeceğimizi artık anlamak, kabul etmek ve buna göre davranmak
iradesine kavuşmak zorundayız. Bu bağlamda, hâlâ anlamak istemeyenlerimiz, artık, anlamalıdırlar.
Avrupa Birliği yokuşunda, işin aslını isterseniz değerli arkadaşlarım, uygarlık
yokuşunda, kurnazlıklara da mızıkçılığa da geçit yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. MEHMET ALİ İRTEMCELİK (Devamla) - Bana biraz izin verir misiniz Sayın
Başkanım? BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (Devamla) - İyi bilmeliyiz ki, önümüze sürülen
aynada gördüğümüz, bizim halimiz, bizim verilerimiz ile uygar normlar
arasındaki mesafedir. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin geleceği her ne olursa olsun, önemle
tekrarlamak istiyorum değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin
geleceği her ne olursa olsun, yapmamız gereken, bu mesafeyi, kendimize
güvenerek, ulusal kader birliği şuuru içinde, hep birlikte terlemeyi
memnuniyetle göze alarak ve olabilecek en kısa sürede katetmek azim ve
kararlılığıyla hareket etmektir. Kanaatimce, bu, Türkiyemiz için bir beka
konusudur ve hâlâ anlamamış olabileceklerimiz artık anlamalıdırlar. Türkiye'nin
önündeki soru, kimilerimizin takıldıkları gibi, nesnel koşullar oluşsa dahi tam
üyeliğimizin bir gün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusu değildir.
Türkiyemizin önündeki soru, kimilerimizin kaygılandıkları gibi... BAŞKAN - Sayın İrtemçelik, toparlar mısınız. MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (Devamla)-Bitiriyorum Sayın Başkan. ...AB'ye tam üye olamazsak ne olacağımız sorusu da değildir; ulusça
üzerinde mutlak bir dürüstlük ve olabildiğince ileri görüşlülükle zihin yormak
durumunda olduğumuz kritik, stratejik soru, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş
uygarlık ufuklarını oluşturan AB standartlarına her alanda ve zamanlıca
erişemezsek başımıza neler gelebileceği sorusudur. Henüz vakit varken, bu
noktanın derinlemesine kavranılmasını ulusal geleceğimiz açısından yaşamsal
önemde addediyorum. Teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Efendim, gündemdışı ikinci söz... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - İzin verir misiniz, yerimden?.. BAŞKAN - Hayır, efendim, bugün
izin veremeyeceğim, çok özür dilerim. Dün, Kamer Genç'in uyguladığı... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim vermeyeceğim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, burada önemli bir konuda... BAŞKAN - Efendim vermeyeceğim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Burada ulusal program konusunda... BAŞKAN - Sayın Başkan, istirham edeceğim, bugün önemli bir gün... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, burada hükümet yetkilisi nerede,
Sayın Başbakan Yardımcısı nerede?... BAŞKAN - Sayın Başkan, istirham edeceğim, bugün müsamaha etmiyorum... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Burada olması gerekmez mi Sayın Başkanım... BAŞKAN - Efendim, istirham edeceğim, lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ama, ben de istirham ediyorum efendim.. BAŞKAN - Ama, böyle bir usulümüz yok efendim.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Milletimiz için, toplum için... BAŞKAN - Efendim böyle bir usulümüz yok.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - ...böyle önemli bir konuda Sayın Hükümet yok, bakan yok, Başbakan Yardımcısı yok.... BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok. Eğer, bakan bey burada olsaydı
cevap verseydi,olurdu efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın hükümet burada yok, Başbakan Yardımcısı
yok.. BAŞKAN - Efendim istirham edeceğim, lütfen... Teşekkür ederim anlayışınıza. Gündemdışı ikinci söz, İstanbul Küçükarmutlu'da yaşanan olaylar ve
Afganistan'a asker gönderilmesi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili
Sebgetullah Seydaoğlu'na aittir. Buyurun Sayın Seydaoğlu. Sayın Seydaoğlu?... AHMET KABİL(Rize) - Sayın Başkan, ben konuşacağım, bana devretti... BAŞKAN - Efendim böyle bir şey yok; bana haber vermiyorsunuz... Ne
konuda konuşacaksınız... İstirham ediyorum... Yok böyle bir şey. Özür
diliyorum... İstirham edeceğim... Müsamahalı gün var, müsamahasız gün var... Gündemdışı üçüncü söz, Mardin İlinin ekonomik durumu hakkında söz
isteyen Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'na aittir. Buyurun Sayın Musaoğlu. (DYP sıralarından alkışlar) 2. - Mardin Milletvekili Metin
Musaoğlu'nun, Mardin İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması METİN MUSAOĞLU (Mardin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mardin
İlimizin genel ekonomik durumuyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım;
hepinize saygılarımı sunuyorum. Tüm Türkiye'yi kapsayan ekonomik kriz, maalesef, Mardin İlimizde bir
ekonomik çöküntüye sebebiyet vermiştir. Kriz öncesi gayri safî millî hâsıladan
çok az miktar faydalanabilen Mardin'de, kriz sonrasında bir sefalet oluşmuş,
halkımız gün geçtikçe fakirleşme sürecine girmiştir. Kamu yatırımları açısından bakıldığında, 2000 yılı kamu yatırımları
toplamı Türkiye nüfusuna vurulduğunda, nüfus esas alındığında, yirmidörtte 1
oranında kamu yatırımları öngörülmüştür. 2001 yılında ise, kamu yatırımları
toplamı, nüfus esas alındığında, Türkiye genelinde kişi başına düşen kamu
yatırımı 26 değer olduğu halde Mardin'e kamu yatırımı 1 değerde yapılabilmiştir
veya yapılacaktır. Eğer rakam isterseniz şöyle ifade edeyim: Ilısu Barajına 1
trilyon ayrılmış, o tahakkuk etmemiş, geriye, bütün Mardin'e kamu yatırımı,
yani, aklınıza gelen, hastanesiyle, yoluyla, içmesuyuyla tüm yatırımları 4,6
trilyon liradır beyler. Sayın arkadaşlar, 4,6 trilyon liracık bir yatırımın,
Mardin'e kamu yatırımı olarak öngörülmesi vicdanlara sığar mı, takdir
zatıâllerinizindir. Önemli sanayi yatırımlarımız yok; küçük sanayi yatırımlarımız dahi,
mevcut durum muvacehesinde kepenk kapatmakta, işyerlerini dondurmaktadırlar. Yıllarca süren kuraklık nedeniyle iyi mahsul alamayan çiftçilerimiz, 57
nci hükümetin vermiş olduğu taban fiyatlardan, gerçek taban fiyatları
oluşmadığından, yine faydalanamamıştır ve haksız ve adaletsiz bir fiyat
öngörülmüştür. TMO tarafından takriben 140 000 liraya satın alınan 1 kilo buğday, bugün
200 000 liranın üzerindedir. Yüzde 150 civarındaki mazot ve gübre zamları
çiftçiyi perişan etmiş ve tarlalar, artık ya nadasa bırakılmakta veyahut da
gübresiz ekilebilir hale gelmektedir. Devletin taahhüdünde bulunan pamuk primleri ise, 2001 yılı pamukları
halen toplanmakta iken, maalesef, 2000 yılının pamuk primleri bölgemizde henüz
tamamen ödenmemiştir. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Hiçbir yerde ödenmedi! METİN MUSAOĞLU (Devamla) - Esnaf ise, yüzde 100'ü aşan faizler nedeniyle
kredi alamamakta, işyerleri kapanmakta, esnaflarımız, hapis ve haciz kıskacı
altında yaşamlarını sürdürmektedir. Sefaletle yaşamanı sürdüren çiftçilerimiz ve işsizlerimize bir geçim
kaynağı olabilir düşüncesiyle -benim daha önce basına da açıkladığım gibi-
güney sınırımızdaki mayınlı sahaların mayınlardan arındırılarak topraksız
köylüye dağıtılması hususu dahi -bazı hükümet üyelerince kabul gördüğü halde-
henüz 57 nci hükümet tarafından
tahakkuk ettirilememiştir. Tüm bu olumsuzluklarla beraber, güneydoğu bölgesinin âdeta can simidi
haline gelen Habur kapısından yapılan sınır ticareti, artık bitirilmek
durumundadır. Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı dönemindeki Doğru Yol Partisi
Hükümeti döneminde sınır ticaretine açılan Habur Gümrük Kapısı vasıtasıyla, tüm
komşu vilayetlerdeki binlerce insanımız, akaryakıtı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız lütfen. METİN MUSAOĞLU (Devamla) - ...Irak'tan ithal edip satabildikleri halde,
sonradan kurulan TPIC vasıtasıyla bu da elden çıkmıştır. Daha doğrusu, vatandaş
mazotunu TPIC'e veriyor; TPIC, üzerine 100 000 lira ekleyerek satıyor ve
dolayısıyla, vatandaşın kârına göz konuluyor, TPIC'e bağlı 6 şirket
zenginleştiriliyor. Yapılan haksızlıklar, ayrıca Şırnak Vilayeti ile diğer vilayetler
arasında da süregelmektedir. Habur Kapısından geçecek olan 750 kamyon veya
aracın 500'ünün Şırnak Vilayetinden, geri kalan 250'sinin, maalesef, diğer
civar illerden geçirilmesi öngörüldüğünden, ayrıca, bir başka haksızlığa meydan
verilmiştir. Sorunlar bitmek bilmiyor; ancak, hükümetimiz, maalesef, olaylara bir
oldubitti gözüyle bakmaktadır. 52 000 aracın kullandığı Habur Kapısı, bir an
evvel, haklı olarak, vatandaşın hizmetine daha duyarlı olarak, Birleşmiş
Milletler nezdinde, bu sınır illerimiz için hayatî noktada önemi olan Habur
Kapısı açılmalıdır. Terör hareketlerinin bölgemizde bittiği bugünlerde, artık, bölgemizi
tamamen kalkındıracak ve kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi toparlayacak
bir gündemle karşı karşıyayız. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, artık bölgesel
kalkınma planı tahakkuk ettirilmelidir. Bölgesel kalkınma planı ve
seferberliğiyle beraber, halkımız, artık, bundan sonra geçim kaynağını
bulabilecek, haklı olarak çalışabilecektir. Son olarak şunu söylüyorum; bu birlik ve beraberliğimizi sağlayacak
bölgesel ekonomik reform seferberliğinin 57 nci hükümet tarafından sağlanmasını
temenni ederken, bunu yapmayanların günü geldiğinde halka hesap vereceklerini
unutmamalarını diler, saygılarımı sunarım. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonunun 2 adet raporu var; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 2001 Ayları Hesa-bına Ait Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/16) (S. Sayısı: 767) (1) (1) 767 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2001 yılı Nisan-Mayıs-Haziran
aylarına ait hesapları incelendi; 2001 yılı Nisan ayında Ziraat Bankasındaki 353 733 205 000.- TL. mevcudu
ile Nisan-Mayıs-Haziran 2001 aylarında Hazineden 27 126 241 132 000.- TL.
alınarak Bankadaki hesaba yatırılan meblağ 27 479 974 337 000.- TL. olduğu,
mevcuttan sarf olunan 27 275 612 817 000.- TL. tenzil edildikten sonra Temmuz
2001 başında kasa mevcudunun 204 361 520 000.- TL'den ibaret olduğu
Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür. Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Diğerini okutuyorum: 2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı: 768)
(1) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(1) 768 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2001 yılı
Temmuz-Ağustos-Eylül aylarına ait hesapları incelendi; 2001 yılı Temmuz ayında Ziraat Bankasındaki 204 361 520 000.- TL.
mevcudu ile Temmuz-Ağustos-Eylül 2001 aylarında Hazineden 30 663 954 670 000.-
TL. alınarak Bankadaki hesaba yatırılan meblağ 30 868 316 190 000.- TL. olduğu,
mevcuttan sarf olunan 29 749 680 910 000.- TL. tenzil edildikten sonra Ekim
2001 başında kasa mevcudunun 1 118 635 280 000.- TL'den ibaret olduğu
Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür. Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim. Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce
okutup, sonra oylarınıza sunacağım. V. - ÖNERİLER A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ 1. - (10/10) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 14.11.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan 697 sıra sayılı raporu ile; (10/8) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sırasında yer almasına
ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No. : 90 14.11.2001 14.11.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan
tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/10) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 697 sıra sayılı raporu ile yumurta üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı
raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci
ve 2 nci sıralarında yer almasının ve görüşmelerinin 20.11.2001 Salı günkü
Birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok. Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum efendim. Gündemin, "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın, 1 inci sırasında yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un,
başarılı eğitim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen
kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendirmediği iddialarıyla
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki (11/21) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz. VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un,
başarılı eği-tim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen
kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendirmediği iddialarıyla
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/21) BAŞKAN - Hükümet?.. Burada. Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar
okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu
görüşmelerde, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için
20'şer dakikadır. İlk söz, önerge sahibi
olarak Sayın Hüseyin Çelik'e ait;
buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Sayın Çelik, grup adına da konuşacak mısınız? HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır efendim, sadece önerge sahipleri adına
konuşacağım. BAŞKAN - Tamam efendim, yoksa süreyi birleştirecektim. Buyurun Sayın Çelik. Süreniz 10 dakika. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz
gensoru önergesiyle ilgili olarak, ben, burada, sadece, Talim Terbiye Kurulunun
marifetleri üzerinde duracağım, diğer konularla ilgili görüşlerimizi Grubumuz
adına konuşacak olan Yozgat Milletvekilimiz Sayın Mehmet Çiçek sizlere arz
edecektir. Değerli arkadaşlarım, Çin filozofu Konfüçyüs diyor ki; bir memleketin
idaresini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç şüphesiz, dilini gözden geçirmek
olurdu; çünkü, dil kusurluysa, kelimeler düşünceyi ifade edemez; düşünce iyi
ifade edilmezse, vazife ve hizmetler gereği gibi yapılamaz; vazife ve hizmetin
gerektiği şekilde yapılmadığı yerlerde âdet, kaide ve kültür bozulur; âdet,
kaide ve kültür bozulursa, adalet yanlış yollara sapar; adalet yoldan çıkarsa,
şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte
bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar mühim değildir. Değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığının temel görevlerinden
birisi, Türkçe'yi en iyi şekilde öğretmek, Türkçe'yi geliştirmek,
zenginleştirmek ve sevdirmektir; ancak, gelin görün ki, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı Talim Terbiye Kurulu, ne yazık ki, âdeta, Türkçe'yi
katledecek uygulamalara imza atıyor. Biliyorsunuz, daha önce, Talim Terbiye
Kurulunda bir kıyım başlatıldı, 70 küsur uzman, çeşitli bahanelerle önce
okullara gönderildi, bunların yerine, tecrübeli olmayan, çoğunlukla ideolojik
tercihler ön planda tutularak getirilen bazı insanlarla Talim Terbiye Kurulu
götürülmeye çalışılıyor. Maalesef, Talim Terbiye Kurulunun ders kitaplarıyla
ilgili olarak yaptığı uygulamalar tüyler ürpertecek düzeydedir. Bakınız, ders kitaplarının tespitinde, yardımcı ders kitaplarının
tavsiyesinde yegâne belirleyici ve yetkili bir kurul olan Talim Terbiye Kurulu, âdeta, ders kitaplarında
Türkçe değil kuşdili kullanılmasını önermektedir, hatta mecburi kılmaktadır.
Örnek olması için, size sadece bir ders kitabında bulunmaması gereken
kelimelerle ilgili olarak, Talim Terbiye Kurulunun ilgili şahıslara gönderdiği
metinleri göstereceğim. Bakınız, burada yüzlerce kelime sıralanmış; bunların
kullanılması Talim Terbiye Kurulunca yasaklanmıştır. Bunlardan bir kısmını
sizlere arz etmek istiyorum: İstiklal, bahtiyar, ilim, metot, isim, nutuk,
şahıs, fikir, cahil, kanun, idrak, teşkilât, mahallî, asır, hür, hürriyet, millet,
millî, haysiyet ve milliyetçilik gibi kelimeler Talim Terbiye Kurulu tarafından
ders kitaplarından atılmıştır, çıkarılmıştır ve yasaklanmıştır. Değerli arkadaşlarım, şunu bilmemiz lazım; yeryüzünde saf dil, saf
mimarî, saf musiki yoktur. Dünyanın bütün dilleri diğer dillerden kelime
almışlardır, kelime vermişlerdir ve diğer medeniyetlerle, diğer kültürlerle
temasta olan milletler, ister istemez, bu etkileşim içerisine girerler. Yakup
Kadri Karaosmanoğlu'nun tabiriyle, ancak hiçbir medeniyetle teması olmayan
kabile dilleri öz kalabilir. Fransız şairi Valery'nin çok güzel bir sözü
vardır; Valery der ki: "Aslanın vücudu, yediği diğer hayvanların
vücudundan meydana gelir; ancak, aslan, her zaman kendisidir. Aslan, sabah
kahvaltısında bir tavşan yediği zaman, kulakları uzamıyor; öğle yemeğinde bir
geyik yediği zaman da boynuzları çıkmıyor. Allah, ona öyle bir mide vermiş ki,
ne yerse yesin, onu aslana dönüştürüyor. Kültürel etkilenme, kültürel etkileşim
budur." Özü muhafaza ederek, aslî karakteri, unsuru muhafaza ederek, siz,
dünyanın diğer bütün dillerinden, kültürlerinden, medeniyetlerinden
etkilenebilirsiniz ve onları etkileyebilirsiniz. Biz, gerek coğrafî gerek
kültürel olarak, Arap ve Fars kültürüne yaklaşırken onlardan kelime almamız
veya Batı dillerinden etkilenirken de yaptığımız şey, aslında, budur. Zaman zaman aşırıya kaçılmıştır; ancak, Türkçe, Genç Kalemlerle
birlikte, aslî karakterine, hüviyetine kavuşmuştur. Ömer Seyfettin'in, Reşat
Nuri'nin, Halide Edip'in, Yakup Kadri'nin, Yahya Kemal'in, Mümtaz Turhan'ın
diliyle, Türkçe, olması gereken mükemmel bir noktaya gelmiştir. Bakınız, Atatürk döneminde, bu konularda, zaman zaman, ilk etapta,
aşırıya gidilmiş, Arapça, Farsça ve yabancı kelimeler atılmış; ancak, daha
sonra, Atatürk, Falih Rıfkı'yla bir söyleşisinde şöyle diyor: "Türkçe'nin
hiçbir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe
ettik. Bir çıkmaza girmişizdir. Falih Bey, biz, Osmanlıca'dan ve Batı
dillerinden istifadeye mecburuz." Atatürk'ün Güneş-Dil teorisi de bilimsel bir önemi olmamakla beraber, bu
dilde aşırı tasfiyeci zihniyeti durdurmaya yönelik ortaya atılmış bir teoridir. Değerli arkadaşlarım, eğer, biz, öztürkçe olmayan bütün kelimeleri
atmaya kalkışırsak, öncelikle devletimizin adını değiştirmemiz lazım. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti tamlamasında, Türkiye'nin "-iye"si Türkçe değil,
"cumhuriyet" Arapçadır, "devlet" Arapçadır. Bugün,
etrafımızda en çok duyduğumuz kelimelere bakınız: "Millet" Arapçadır,
"meclis" Arapçadır, "vekil" Arapçadır; dolayısıyla,
"milletvekili", Arapçadır. "Hükümet" Arapçadır,
"halk" Arapçadır, "hukuk" Arapçadır. Ben, şu anda kürsüde
konuşuyorum, "kürsü" kelimesi Türkçe bir kelime değildir; mikrofona
konuşuyorum, o da İngilizcedir. Dolayısıyla, dilde ırkçılık yapmak, dili
küçültmektir, dili zayıflatmakdır. Büyük Türk Düşünürü Cemil Meriç der ki: "Kamusa uzanan el namusa
uzanmıştır." "Şeref", "haysiyet"... Bütün bu
kelimeleri atıp, bunları "onur"a feda ettik. Böyle şey olmaz!.. Hatta, Ali Fuat Başgil bir hatırasında: "'Şeref' Arapça, hemen
atalım dediler, 'haysiyet'i atalım dediler; sonra 'namus'a geldi; ben dedim ki,
aman, bunu atmayın, bu Grekçedir. O zaman kalsın dediler. Ben de 'şeref, haysiyet gitti, bari namus
kalsın' dedim" diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bakınız, eğer bu mantıkla gidersek, Millî Eğitim
Bakanlığının adını, öncelikle, Ulusal Eğitim Bakanlığı yapmamız lazım. Talim
Terbiye Kurulunun adındaki "talim" ve "terbiye" kelimeleri
Türkçe midir? Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi; bakınız "milliyetçi"
kelimesi "millet" kelimesi "millî" kelimesi Talim Terbiye
Kurulu tarafından yasaklanmıştır. Bu partimizin isminin, aslında, bu mantığa
göre, Ulusçu Devinim Kesimi olması lazım; çünkü "milliyetçi" kelimesi
"milliyet" kelimesi Arapçadır, "hareket" kelimesi
Arapçadır, "parti" kelimesi de, biliyorsunuz İngilizcedir. Anavatan Partisini, Anayurt Partisi yapmamız lazım; çünkü
"vatan" kelimesi Türkçe değil. Böyle bir abesle iştigal olamaz. Sayın Bakanımızın adını değiştirmesi lazım; çünkü, bakın, yazdığı yazıda
diyor ki: "Türkçe karşılığı olan kelimelerin Türkçesini kullanın,
Arapçalarını kullanmayın." Sayın Bülent Ecevit'in adı "Bülent"
Farsça, Sayın Devlet Bahçeli'nin adı Arapça, Sayın Mesut Yılmaz'ın adı Arapça,
Sayın Recai Kutan'ın adı Arapça, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın adı Arapça.
Merak ettim, şu Meclisteki arkadaşların şöyle bir ismine baktım; yüzde 97'sinin
adı Arapça veya Farsçadır değerli arkadaşlarım. BAŞKAN - "Hüseyin"de mi Arapçadan efendim? HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakınız, Sayın Bakan, bu kelimelerin
kullanılmamasıyla ilgili bir genelge yayımlıyor değerli arkadaşlarım. Sayın Bakanın bu genelgesinde, bakın -kısa bir genelgede- 16 tane,
Türkçe olmayan kelime var. Şimdi, bakınız, orada, ekindeki listede, bu Talim Terbiye Kurulu diyor
ki: "Teşkilât" kullanmayacaksınız "örgüt"
kullanacaksınız." Sayın Bakan, gönderdiği talimatta, bu yazıda
"teşkilât" diyor. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları şunun için söylüyorum. Kültürel
beslenmeye, kültürel etkileşime evet; ama, kesinlikle... Biz, tabiî ki dilimizi
başka dillerin tasallutundan kurtarmalıyız, tabiî ki aşırılıklardan
kaçınmalıyız; ancak, Talim Terbiye Kurulunun yaptığı, gençleri, dar bir kelime
kapasitesinin içerisine hapsetmeye; onları, düşünemez, hissedemez, duygularını
ifade edemez hale getirmeye yönelik bir gayretin sonucudur. Bir milleti yok
etmek istiyorsanız, onun diliyle oynayacaksınız. Bakınız, rahmetli Mümtaz Turhan'ın, 1969 yılında yayımlanmış
"Kültür Değişmeleri" kitabını, ben, üniversitedeki öğrencilerime
verdim, ödev olarak verdim. Çocuklar, bana "hocam, biz bunun dilini
anlamıyoruz; şöyle, dili anlaşılır olan, bizim anlamadığımız kelimelerin
bulunmadığı kitapları bize lütfen tavsiye edin" dediler. Ben de
"tamam gençler, bundan sonra, size, o tür kitaplar tavsiye edeceğim"
dedim. Sevindiler "ne tavsiye edeceksiniz" dediler. Dedim ki
"Cin Ali'nin Maceraları." Değerli arkadaşlarım, bir üniversite öğrencisi, bir lise öğrencisi,
okuduğu bir kitaptan, eğer 100 kelime öğrenmiyorsa, eğer 200 kelime
öğrenmiyorsa, o kitabı boşuna okuyor demektir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir dilde, eğer bir kavramın karşılığında birden fazla kelime yoksa, o dil fakir
bir dildir. Bugün, Türkçe, böyle bir noktaya getirilmiştir. Onlarca kavramın
karşılığında bir kelime vardır. Şimdi, Talim Terbiye Kurulu diyor ki "ıstırap" kelimesini
kullanmayın "acı"yı kullanın. Peki "acı" ile
"ıstırap" bir arada kullanılırsa, bu, kime, ne zarar veriyor değerli
arkadaşlarım?! Bu küçük zihniyetten vazgeçmeliyiz. Bakınız, Talim Terbiye Kurulunda, bunun ötesinde... Şu anda, zamanım
kalmadığı için bunlara giremeyeceğim. Bakınız, Sayın Bakan, burada, evrak üzerinde sahtecilik yapan daire
başkanını, oradan alıp APK'ya daire başkanı yapıyor. Müfettişler "daire
başkanlığı görevini üzerinden alın" diyorlar. Savcılığa suç duyurusu
yapılması gerekiyor müfettişlerce, Sayın Bakan, bu sahteciliği yapan insanları,
orada koruyor. Yurtdışına, bir yayınevinin davetlisi olarak giden insanlar, o
yayınevinin kitaplarını, Talim Terbiye Kurulunda, öncelikli olarak tavsiye
ediyorlar; Talim Terbiye Kurulunun her tarafından pis kokular geliyor ve bu
insanlar orada korunuyor. Şimdi, bazı arkadaşlarımız şunu söyleyebilirler: Bu kelimeler size itici
gelebilir. Bakınız değerli arkadaşlarım "ruh" kelimesine
"tin" deniyor, "tin..." Böyle, "tıntın" bir
zihniyet olabilir mi?! (AK Parti sıralarından alkışlar) "Ruh" kelimesine
"tin" diyecek kadar ruhsuz, "vicdan" kelimesine
"bulunç" diyecek kadar gülünç bir zihniyeti, huzurlarınızda, ben,
lanetliyorum. Türk dilinin zenginleştirilmesi, güzelleştirilmesi, sevdirilmesi
bizim aslî vazifemizdir. Bakınız, çok acayip kelimeler, zamanla toplum tarafından kabul ediliyor
diyorlar. Bu neye benziyor biliyor musunuz: Şehir sosyetesinden, kırsal kesime
gelin gidiyor. Gelin hanım köye gidiyor, bakıyor ki, her tarafta kokaryakıt,
tezek kokusu; burnunun kemiği düşecek... Kayınpederine diyor ki: "Bu ne
hal; burada nasıl yaşıyorsunuz?!" (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum efendim. ...Kayınpederi de diyor ki: "Kızım, bizim evimizin etrafıNI
temizlesek, komşununkinin kokusu geliyor; dolayısıyla, o bizi rahatsız eder. Bu
köy yerinde bundan kurtulamayız..." Ama, hamarat gelin, buna rağmen
kolları sıvıyor, evin etrafında, onbeş yirmi metre çapında her tarafı
temizliyor. Bir ay geçiyor, koku namına bir şey kalmıyor. Gelip, kayınpederine
diyor ki: "Gördün mü; işte bu..." Kayınpederi de diyor ki:
"Kızım, o pis koku aynen vardır; ama, senin, ona burnun alıştı." Şimdi, bu toplumun burnu pisliklere alıştırılıyor değerli arkadaşlarım.
16 kanal ulusal televizyon, radyolar, televizyonlar, empozeyle yanlışları
halkımıza benimsetiyorlar. Talim Terbiye Kurulu, ders kitaplarını katletmiştir,
gençlerimizi katletmiştir. Mutlak surette, bu kurumun üzerine Devlet Denetleme
Kurulu gitmelidir. Bu konuda yetkilileri biz göreve çağırıyoruz. Diğer konularla ilgili olarak, değerli arkadaşım Mehmet Çiçek Bey
sizleri bilgilendirecektir. En derin saygılarımla, sizleri selamlıyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek... Süreniz 20 dakika ve 20 dakikada da bitireceğinize inanıyorum efendim.
Bugün, müsamaha evde kaldı. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Müsamaha 3 dakika oldu. BAŞKAN - Yok... Müsamaha etmedim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - 3 dakika oldu efendim. BAŞKAN - Hayır... Ona müsamaha yok; hakkını kullandı. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - 10 artı 3... AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, gensoru önergesi verdiğimiz Bakan, Millî Eğitim
Bakanımızdır. Bakanlığının görevi, milletin eğitimi, Türk Milletinin,
Anayasanın öngördüğü Millî Eğitim Temel Kanununun doğrultusunda eğitilmesidir. Millî Eğitim Temel Kanununun başlangıcında, Türk millî eğitiminin
amaçları şöyle açıklanmaktadır: "Atatürk ilke ve inkılaplarına ve
Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin
millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve
geliştiren; ailesini, vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan
yurttaşlar olarak yetiştirmek; beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından
dengeli ve sağlıklı, kişilik sahibi, karakterli, hür düşünceli, geniş dünya
görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan,
yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler yetiştirmektir." Temsil ettiğiniz
Bakanlık böyle insanlar yetiştirecek Sayın Bakanım. Sayın Bakan, geçmişten sorumlu değilsiniz. Üç yıldan beri yürüttüğünüz
bakanlık göreviniz esnasında hiç düşündünüz mü, yaptığınız işler bu temel
ilkelerin neresiyle örtüşüyor? Yetiştirdiğiniz nesil, Türk Milletinin millî,
ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimsiyor mu? Siz, bu nesli,
Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları
davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak mı yetiştiriyorsunuz da, bu
soyguncular, hortumcular, sokak eşkıyası, ülkeyi bölmeye çalışan terörist,
yobazlar, vatan bölücüler, katiller, ırz düşmanları; devletin, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını yiyen haramzadeler; banka soyguncuları, kredi batakçıları,
milleti fakirliğe mahkûm edenler kimlerin okullarında, hangi eğitim
kurumlarında yetiştiler? Onları başka Millî Eğitim Bakanlıklarının
sorumluluğundaki okullar mı yetiştirdi?! Başka Millî Eğitim Bakanlığı mı
vardı?! Hangi öğrenciler, bedenen ve zihnen, ahlaken, ruhen sağlıklı ve
dengeli? Hangi okullarda ve üniversitelerde hür ve bilimsel düşünce hâkim?
Öyleyse, YÖK'ün akıl almaz uygulamalarıyla görevden uzaklaştırılan öğretim
üyeleri ve öğrencileri niçin mağdurdurlar? Öğrencilere bilgi ve becerilerini
geliştirmek için iş görme alışkanlığı kazandırılacaksa, uygulamalarınız
sayesinde, bütün reklamlarınıza rağmen, meslek okullarımızın kapılarına niçin
kilit asılmaya çalışılıyor? YÖK Başkanı Sayın Kemal Gürüz ve bütün üniversitedeki usulsüz işlerle
ilgili, Meclis Araştırma Komisyonunun hazırlamış olduğu raporun 49 uncu
maddesinde, Sayın Kemal Gürüz hakkında, Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine
göre soruşturma açılmasına; yine, 53 üncü maddede "Kadroların
dağıtımı" başlıklı bölümde, yine YÖK Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri
hakkında, görevi suiistimal sebebiyle 240 ncı maddeye göre soruşturma
açılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, başkanı bulunduğunuz YÖK Genel
Kurulunda onları temize çıkardınız. Yüce Meclisin, bütün partilerden oluşan
ilgili komisyonunun tespitleri ve suç duyurularını yok sayarak ilgilileri
temize çıkardınız Sayın Bakan. Gensorunun muhatabı Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı, millî eğitim...
Milletin, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda eğitimi. Bakanın malzemesi
insanımız, insanlarımız, milletimiz, insanımızın eğitimi... Anne rahmindeki
çocuktan, 90 yaşındaki insanımıza kadar bütün insanların eğitimi ve bu
bakanlığın başında bir hukukçu bakanımız var. Hükümetimiz, işleri, maşallah,
ehline tevdi etmiş!.. Enteresandır; cumhuriyet tarihi boyu Millî Eğitim Bakanlığına,
tekrarları çıkarırsak, 57 bakan gelmiş; bunlardan sadece birkaç tanesi eğitimci.
Elimde liste var sayın milletvekilleri. Bakınız, enteresandır. Hukukçu 22
bakan, mülkiyeli 11, asker 5, mühendis 5, tıp doktoru 3, edebiyatçı ve
eğitimciyi birlikte sayarsak, 9 ve bir de diplomatımız cumhuriyet tarihi boyu
bakanlık yapmış. Dolayısıyla, 5 tane eğitimci bakanın, eğitim kökenli bakanın
idare ettiği bu bakanlıkta, Sayın Bakanımız da hukukçuları temsil ediyor. Sayın milletvekilleri "eğitim" kelimesi, 1940'lı yıllarda
dilimize yerleşen bir kavram. Bundan önce, bu kavramın yerine
"terbiye" kelimesi kullanılmaktaydı. Terbiye, Arapça kökenli bir
kelime. Arkadaşım biraz önce anlattı. Her ne kadar Bakanlığımız, Arapçadan ve
diğer dillerden dilimize girdiği halde bizim kelimemiz haline gelmiş bu
kelimeleri kaldırıyorsa da, besleyip büyütmek, ilim ve edep öğretmek manasına
geliyor. Başka bir ifadeyle, "eğitim" karşılığı kullanılan
"terbiye", ilim ve edep öğrenme, besleyip büyütme, çocuğu
yeteneklerine göre yetiştirme sanatı olarak tarif edilmiştir. Eğitim, yeni kuşaklara, geçmiş nesillerin kültürel mirasını, bilgi ve
deneyimlerini düzenli bir şekilde aktarmak işidir. Bu görevin bir bölümünü
okullar üstlenmiştir; yani, Sayın Bakan ve yürüttüğü Bakanlık, bu sürecin
sadece bir bölümünün sorumlusudur. Sayın milletvekilleri, bu kutsal ve hayatın tamamını kapsayan faaliyet,
sadece, devlet gibi, güçlü bir organizasyon tarafından ancak organize
edilebilir. Devlet, kendisinin ulaşamadığı zamanlarda, kontrolü altında, özel
sektörün, vakıfların, sivil toplum kuruluşlarının eğitime iştiraklerini temin
eder. Bugün, milletler, temel eğitimi, kendi anayasa ve kanunlarında zorunlu
hale getirmişlerdir. Biz de, uluslararası sözleşmelere imza atarak, zorunlu
eğitimin, aynı zamanda, insan hak ve özgürlüklerinden temel bir insan hakkı
olduğunu benimsemişiz. Eğitim, kalkınmada temeldir. Kalkınmanın, nitelikli eğitilmiş insanlarla
gerçekleşebileceği kesindir; eğitilmiş insanlara ihtiyacı vardır. Sayın Bakan,
kalkınmamızı temin edecek nitelikli elemanın yetişmeyişinden de sizin Bakanlığınız
sorumludur. Ülkemizde eğitim karmakarışık hale gelmiştir. Eğitim sistemimiz felçtir.
Bugün, Türkiye'de eğitim sisteminin aksaklıklarına tahammül edilemez hale
gelindiği ve dejenerasyonun boyutlarının akıl almaz derecelere ulaştığı
hususunda, toplumun bütün katmanları hemfikir hale gelmiştir. Zorunlu eğitimin
sekiz yıla çıkarıldığı 1997 yılından bu yana eğitimde karmaşa artarak
sürmektedir. Hazırlıksız, altyapısı tamamlanmadan, öğretmen ihtiyacı
giderilmeden, okul araç ve gereçleri temin edilmeden yapılan uygulama, zaten
problemler yumağı haline gelen eğitimimizi daha da içinden çıkılmaz hale
getirmiştir. Sayın milletvekilleri, şunu kesin olarak biliniz ki, sorunlar iyi
belirlenmezse, sağlıklı çözümler de üretilemez. Eğitimde sorunun ne olduğu
konusunda, ta başından beri teşhis yanlış konulmuştur. İmam hatip liseleriyle
ilgili siyasî ve ideolojik tedbirler alınıp, okullar kapatılma noktasına
getirilirken, bütün meslek okullarının zarar göreceği, hatta, eğitim sisteminin
dışına itileceği hesap bile edilememiştir. Binlerce meslek okulu mezunu
öğrenci, perişan olmuştur, üniversitelere girememiştir. Eğitim, bir amaç değil, araçtır. Hatırlarsınız, tekpartili dönemde,
topluma göre eğitim politikası uygulanacağına, zamanın siyasî otoritesinin
belirlediği ve benimsediği kültür ve eğitim politikası zorla uygulanmıştır. Bu
dönemde, bu uygulama, okul ile toplumu karşı karşıya getirmiştir. Okul,
toplumun kutsal bildiği bütün değerleri değiştirmek veya ortadan kaldırmak
yolunu seçmiştir. Okul, kişinin belli bir yaş dilimindeki eğitimini
üstlenmiştir. Halbuki, eğitim, anne rahminden başlar demiştik. Çocuk,
ailesinden ilk eğitimi alır, sonra çevreye girer. Çocuk, ailesinden ve
çevresinden küçümsenmeyecek eğitim alır. Eğitimciler, bunun yüzde 63 civarında
olduğunu söylüyorlar. Küçük yaşlarda, ailesine farklı, okula karşı farklı davranan çocuk, her
iki tarafın baskısından kurtulmuştur. Bu ikilem, çocukların davranışlarını
diğer alanlara da kaydırmıştır. Küçük yaşlarda yalan söylemeye, boyun eğmeye,
düşünmemeye, kendi görüşlerini oluşturmamaya zorlanan öğrencilerden, mesuliyet
yüklenmeleri, fikir üretmeleri, irade sahibi olmaları, bir konuyu derinlemesine
inceleyerek, araştırmacı olmaları, keşfedici, bulucu olmaları beklenemez,
çünkü, çocuklar her şeyin kolayını bulmuşlardır, yalan ve ikiyüzlülük onları
kurtarmaktadır artık. Onlar, fikre değil, sloganlara; öze değil, şekle; bilime
değil, birbiriyle çelişkili de olsa, düşünmeden ve yorum yapmadan verilen emre
itaat eden bir nesil olmuşlardır. Bugünkü problemlerimizin temelinde, cumhuriyet döneminde bu kafayla
yetiştirilen kadroların büyük hissesi vardır. Rahmetli Dündar Taşer
"Meseleler" isimli eserinin 262 nci ve 263 üncü sayfasında, bu nesli
şöyle tarif etmiştir. Rahmetli Dündar Taşer şöyle diyor: "Bizim neslimiz,
bir reaksiyon neslidir; yılgın, aciz, rahatçı, ürkek, çekingen, nemelazımcı ve
renksizdir. Dedelerimizin her meseleyi halledip bitirmediğinden
müteessirdirler. Fatih Sultan Mehmet'in asfalt yol yapmadığına da çok
kızgındırlar. Uslu uslu otururlar, akıllı akıllı konuşurlar. Ne işimiz vardı
Yemen'de; niye gittik Viyana'ya; bu Kıbrıs meselesi nereden çıktı başımıza diye
şikâyet ederler. Dedikleri bu; düşündükleriyse daha beterdir. Tek gayeleri
vardır, sorumlu olmamak. Millî ve tarihî sorumluluk bir yana, resmî vazifeden
olan sorumlulukları bile üstlenmemektedirler." Sayın Bakan, 1997'den beri Bakanlık sizin partinizin elinde ve üç
seneden beri siz Bakansınız. Yurdumuzda 555 000 öğretmen var Sayın Bakan. Bu
öğretmenler, 16 milyon öğrenciyi eğitmeye çalışıyorlar. 65 milyon insanımızın
tamamını eğitmekle görevli Millî Eğitim Bakanlığımız, sayenizde, eğitimin
millîsinden uzaklaştı. Yapılan eğitim değil, öğretimdir. İtaatkâr, verileni
tartışmasız kabul eden; şablonlarla öğrenen ve düşünen; tek tip insan
yetiştirmeyi hedefleyen; rekabetten uzak; üstün olanı, başarılıyı ödüllendirmek
yerine, sınavda ihdas edilen binbir usulle öğrenciyi mezun eden; hayata
bilgisiz, eğitimsiz insan ordusu salıveren diplomalı cahillerin sayısını
artırdıkça artıran; liseyi bitirdiği halde dört işlemi yapmaktan habersiz,
kopyacı, ezberci, başarısızlığa odaklanmış bir eğitim sürdürmekteyiz. Elbette, eğitim, asrın gelişen şartlarına uygun halde değiştirilmelidir.
Siz, eğitimin temel programlarını değiştirdiniz. Yıllardır, otuza yakın program
değişikliği uyguladınız. Milletimiz, cumhuriyet tarihi boyu, eğitim
laboratuvarlarının kobayları haline gelmiştir. Evvela Osmanlı eğitim sistemi,
sonra Fransız, daha sonra Alman, sonra İngiliz, sonra karma, sonra Amerikan,
sonra Rus sistemi, şimdi hangi ülkenin eğitim programını uyguluyoruz; bunu
bilmiyorum... Bakınız, eğitim, öğretmenle yapılır. Eğitimin birinci ana unsuru,
öğretmenlerdir. Öğretmenler, okulda, öğrendikleriyle model oluştururlar.
Bilgili, becerikli, ahlaklı, sevecen, yaşayan ahlak, yaşayan ilim, yaşayan örf
ve âdettir öğretmen. Öğretmen, toplumun önderi olmalıdır; kimseye muhtaç
olmamalıdır. Öğretmen, neslin mimarıdır. Nesiller onların eseridir. Siz ne yaptınız Sayın Bakan; öğretmenleri ne hale getirdiniz?! Onlar,
sayenizde, okutacakları kitapları alamıyorlar; sırtlarına elbise, ayaklarına
ayakkabı bulamıyorlar. Onlar limon satıyor, simit satıyor, iç çamaşırı satıyor,
cüzdan satıyor. Sayın Bakan, çeşitli düğün salonlarında org çalarak hayatını
idame ettirmeye çalışan öğretmenlerimiz var. Bu öğretmenlerimizin problemlerini
çözmek için ne yaptınız; projeleriniz ne; öğretmeni işportacılıktan nasıl
kurtaracaksınız? Çok önemli işlerle uğraştığınızı biliyoruz(!) Yönetmeliklere
uymadılar bahanesiyle yüzlerce idareciyi, binlerce öğretmeni görevden
uzaklaştırdınız. Sayın Bakan "Avrupa Birliğine gireceğiz; yapısal değişiklikleri
yapmalıyız" dediniz; çıkardığınız yönetmeliklerle binlerce öğretmen ve
öğrenci mağdur oldu; çünkü, çıkardığınız yönetmelikleri her gün
değiştiriyorsunuz. Bir partimizin genel başkan yardımcısı hanımefendi, merhamet sonucunda
af çıkarmaya vesile oldu; merhamete geldi, 75 000 civarında sınıfta kalan lise
1 inci sınıf; yani, 9 uncu sınıf öğrencilerine sınıf geçirttik. Biz, çocukların
sınıf geçmesine değil, yönetmeliklerin, keyfî uygulamalarla yazboz tahtası
haline gelmesine karşıyız. Ben, biraz sonra, gazete kupürlerinden bunları
göstereceğim. Sayın Bakan gerçi, bu uygulamaya karşı olduğunu söyledi; ama, ne
yapsın; emir, demiri kesiyor!.. Bu sebeple, bir okur-yazar cahiller ordusu
oluşuyor. Oniki yıldan beri zorunlu kesilen Tasarruf Teşvik Fonu kesintilerinin
akıbeti meçhuldür Sayın Bakan. Aşağı yukarı 1,5 katrilyonu bulan bu para,
tasfiye edilen Halk Bankasından, Ziraat Bankasına devredilmiştir; şu an, bu
paralarla ne yapılmaktadır bilmiyoruz. Öğretmen maaşları son 10 yıl içerisinde yüzde 163 artarken; ekmek,
ulaşım, temel gıda maddeleri yüzde 230 artmıştır. Öğretmenler açlık sınırının
altına itilmiştir. Son krizden sonra, bir gecede, öğretmenin maaşı, dolar
bazında 293 dolardan 254 dolara, 24 Temmuz 2001'de de 223 doların altına
düşmüştür. 4306 sayılı Yasa uyarınca, sekiz yıllık temel eğitim için sağlanan
gelirleri nerelere harcamışsınız
bakınız: 23.6.2000 tarihî itibariyle ders kitaplarının basımına 11,5
trilyon, okulların donatımına 49,7 trilyon, yeni okul yapımına 443,5 trilyon,
kamulaştırmaya 25,5 trilyon ve aşağıya doğru sıralanıp gidiyor. Bütün bu
paraların eğitime harcanması lazımgelirken, başka kanallara harcıyorsunuz. İstanbul Ticaret Odasının yaptığı araştırmalara göre, Millî Eğitim
Bakanlığına bir yılda verilen paralarla neler yapılabiliyor sayın
milletvekilleri bakınız: Faize verilen paralarla, 80 000 okul, 104 Boğaziçi
Köprüsü, tanesi 10 milyar Türk Lirasından 4 milyon otomobil, kilometresi 12
trilyondan 3 375 kilometre otoyol, her biri 4,5 katrilyondan 27 tane baraj.
Sayın Bakan, siz, sadece okuldaki öğrencilerin bakanı değilsiniz. Bakınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının araştırması ne diyor:
Bu araştırmaya göre, 768 000 çocuk okula gitmiyor, bir başka işte çalışıyor;
bunun sorumlusu sizsiniz. Türkiye'de, 6-14 yaş grubunda 12 067 000 çocuk var,
onlar da, en mükemmel eğitimi sizden bekliyorlar; bu çocuklara da eğitim vermek
mecburiyetindesiniz. Sayın Bakan, ne dediniz ne yaptınız: "Öğretmen açığını kapatacağız" dediniz, yurt genelinde öğretmen
açığı devam etmektedir. "Öğretmenin ekonomik sorunlarını çözeceğiz" dediniz,
öğretmenlerin özlük haklarında hiçbir ilerleme kaydedilmedi, geriledi. Bütün sınıflar 30 kişilik olacak, bilgisayar destekli, spor salonlu, iş
teknik atölyeli, rehberlik odalı okullar vaat ettiniz; hâlâ, 75, 90, 130
kişilik sınıflar, istif edilmiş çocuklar var, depolara kaldırılmış
bilgisayarlar var. Kitap, elbise, dergi problemini çözecektiniz, öyle dediniz; her yıl okul
kitapları değişmeye devam ediyor, belli çevrelere rant sağlanıyor, her yıl
değiştirilen kitap ve formların faturası velilere kesiliyor. Kesintisiz sekiz yıllık eğitim uygulamasında parasız olan eğitim hakkı,
50 000 lirayla başlayan bağış miktarı, bugün 2 000 000 liraya çıkarılmıştır. Bu
parayı ödemediği için kızını okula gönderemeyip, hapse giren babanın feryadı,
yine, gazete kupürlerine intikal etmiş durumda. Her şeyi güllük gülistanlık gösteriyorsunuz. "Öğrencilerin okul
ihtiyacı karşılandı" diyorsunuz; yurt genelinde 90 000, sadece İstanbul'da
da 20 000 dersliğe hâlâ ihtiyaç var. Kesintisiz sekiz yıllık eğitim çerçevesinde, müfredata soktuğunuz ikinci
yabancı dil projenizi uygulamak şöyle dursun, birinci dili okutacak
öğretmenleri bulamıyorsunuz. Bir taraftan, öğretmen sıkıntısı çekiyorsunuz;
diğer taraftan, bir grup öğretmenin yerini değiştiremiyorsunuz, derse girmeden
maaş alan bir yığın öğretmenin var olduğunu, yine basına intikal eden
haberlerden anlıyoruz. DSP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rahşan Ecevit Hanımefendinin
"Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilâtları ile her seviyede
eğitim kurumlarındaki yönetici ve öğretmenler MHP militanlarıdır"
şeklinde, basına bir beyanatı intikal etti. Sayın Bakan cevap verdi, zatıâliniz
dediniz ki: "Bakanlıkta MHP kadrolaşması yoktur; buna, kargalar bile
güler." Sayın Taha Akyol'la yapılan mülakatta, Sayın Başbakanımız da
"Millî Eğitim Bakanlığında herhangi bir örgütlenmenin olmadığını,
teşkilâtta sıkıntıların olduğunu" ifade etti; "Bakan, gerekli
tedbirleri alıyor" dedi ve siz, Müsteşarınız Bener Cordan'ı emekli ederek
meseleyi hallettiniz; ama, gerekli tasfiye işlemlerinden de vazgeçmediniz. İl
ve ilçelerde, müdür ve müdür yardımcılığı yapan yirmi yirmibeş yıllık tecrübeli
öğretmenleri, yönetmelik hükmüdür diye, 5 000-10 000 nüfuslu ilçelere atadınız.
Mevzuata uygunluk kılıfı altında, 1 500 kişiyi emekliliğe zorlamak için öğretmenliğe
tayin ettiniz. Siz, bunu, nöbet değişimi olarak adlandırıyorsunuz. Sayın Bakan, Anayasayı açıkça ihlal ediyorsunuz. Anayasanın 24 üncü
maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin ortaöğretim
kurumlarında okutulması, Anayasanın emridir ve mecburîdir. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bugün, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerini,
çıraklık eğitim merkezlerinin ve açıköğretim okullarının ders programlarından
çıkardınız; bu, bir anayasa suçudur. Bu yönetmeliği, 2.10.2001 tarih ve 24561
sayılı Resmî Gazetede yayımladınız. Bakınız, orada ne diyorsunuz:
"Resim-iş, müzik, beden eğitimi gibi uygulamaları gerektiren derslerde,
işitme ve konuşma engelli oldukları sağlık kurulu tarafından belgelenenler,
yabancı dil dersleri görmeyecekler. Müslümanlıktan başka dinlere mensup
olanlar, beyanlarına göre, isterlerse, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden
muaf tutulurlar" hükmünü getiriyorsunuz. Sayın Bakan, siz, Anayasanın izin vermediği bir işlemi, okul
yönetmeliğiyle nasıl değiştirebilirsiniz?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakan, bu millet, sizden, tarihiyle barışık, geçmişinden gurur
duyan, geleceğin inşaına sevdalı, ülkesini muasır milletler önüne geçirme
yarışında olan, sorumlu bir nesil istiyor. Siz, bunu, dün yapmadınız, bugün de
yapmıyorsunuz. Ekonomide, milletimizi açlığa mahkûm ettiniz. Eğitimde çağdışı,
gerici uygulamalarla eğitimi iflas ettirdiniz; eğitim kurumlarını acınacak hale
getirdiniz. Anayasayı ihlal ederek, okullarda her yıl tekrarlanan "zorunlu
bağış" zorbalığını sürdürüyorsunuz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetin oy çoğunluğunun olduğunu
biliyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, milletimizin gözünün önünde cereyan eden
olayları tekrar hatırlatmak için, Sayın Bakan hakkında önerge verdik.
Eğitimdeki bu feci durumun tek sorumlusu Sayın Millî Eğitim Bakanıdır. Bütün
parlamenterlerimizin, bu millî meselede objektif davranacaklarına inanıyoruz.
Unutmayınız ki, eğitimde yaptığımız yanlışlıkların vebalinden, tarih boyu
hiçbirimiz kurtulamayız. İzah ettiğimiz sebeplerden dolayı, Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106
ncı maddesi gereğince, Adalet ve Demokrasi Partisi olarak... BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Millî Eğitim
Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında verdiğimiz gensoru önergesine destek
vereceğinize inanıyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için, hepinize teşekkür
ediyorum. Vaktim kifayet etseydi, Sayın Bakan hakkında gazetelere intikal etmiş
bütün belgeleri sizlere intikal ettirecektim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekilli
Sayın Kemal Aykurt'ta. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önerge hakkındaki sözlerime başlamadan evvel, şahsım ve Grubum
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 57 nci cumhuriyet hükümeti, bu kürsüde hükümet
programını okurken, millî eğitim hakkındaki görüşlerini şöyle sıralıyordu:
"Eğitime ve gençliğe yatırım, ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır.
Türkiye, eğitimle ilgili atılımlarını ve yatırımlarını kararlılıkla
sürdürecektir. Sekiz yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim uygulamasına devam
edilecektir. Türkiye'yi bilgi çağına hazırlamaya yönelik olarak zorunlu eğitim
süresinin artırılması imkânları araştırılacaktır. Okulöncesi eğitim
olanaklarının tüm çocuklara ulaştırılması için çaba gösterilecektir. Ülkemizin
gereksinim duyduğu nitelikli ve rekabet gücünü artıran işgücünün yetiştirilmesi
amacıyla üniversite eğitimi ve meslekî teknik eğitim yeniden
değerlendirilecektir. Meslekî ve teknik eğitim özendirilecektir. Üniversite
sınavlarının tümüyle kaldırılabilmesi için öğretim üyesi açığının kapatılması
dahil gerekli çalışmalar yapılacaktır. YÖK, üniversitelerarası eşgüdüm kurumu
haline getirilecek, üniversiteler, çağdaş anlamda özerk bir yapıya
kavuşturulacaktır. Öğrencilerin de üniversite yönetimlerinde temsil edilmesine
imkân verici olanaklar sağlanacaktır" denilmekte ve hepimizi ümitlendirmekte
idi. Değerli milletvekilleri, geçen süre içerisinde uygulamalar
göstermektedir ki, Türk millî eğitimi, bugün, tam bir keşmekeş ve tam bir
fiyaskoyla karşı karşıyadır. Son çıkarılan 4306 sayılı Yasayla getirilen
kesintisiz eğitimin bilimsel bir araştırma sonucunda çıkarılmadığı görülmüştür.
Konuyu gündeme getirenlerin öncülüğünü bilimin yapmadığı anlaşılmaktadır.
Yalnız kesintisiz eğitim değil, şimdiye kadar eğitim politikalarının
belirlenmesinde bilimsel araştırmanın olmadığı bizzat eğitimciler tarafından
bile ifade edilmektedir. Türkiye, araştırma geliştirme için ayrılan kaynakların
gayri safî millî hâsılaya oranı sınırlamasında dokuz ülke arasında dokuzuncu
durumdayız. Örneğin, Almanya'da bu oran yüzde 3 iken, Türkiye'de bu oran binde
38'dir. Bu sebeple, çalışan nüfusun yüzde 78'i ilkokul ve daha aşağı düzeyde
bir eğitim düzeyine sahiptir. Adına "reform" denilen -ve büyük kampanyalara rağmen- sekiz
yıllık kesintisiz eğitim uygulamasına başlanıldığı 1997-1998 öğretim yılında,
Türkiye'de toplam 2 497 okul kapalı kalmıştır. Bu okulların 894'ü güvenlik,
yıkılma ve benzeri sebeplerle kapalıdır. Ağırlıklı olarak güneydoğu bölgesinde
yaşanan bu eğitim sonucunda, Diyarbakır 322 kapalı okulla ilk sırada yer
almaktadır; 284 okulla Ağrı ikinci, 280 okulla Bingöl üçüncü, 159 okulla
Tunceli dördüncü, 152 okulla Batman beşinci, 145 okulla Mardin altıncı, 141
okulla Muş yedinci, 109 okulla Siirt sekizinci, 206 okulla Bitlis dokuzuncu, 97
okulla Van sonuncu sırada yer almaktadır. Değerli milletvekilleri, demokrasinin olmazsa olmaz şartlarının biri de,
idare edilenlerin idareye katılımlarıdır. Demokratik ve ileri ülkelerde eğitim
politikaları, toplumu meydana getiren tüm kesimlerin katılımıyla
belirlenmektedir. Bu yapı, güçlü kuşakların yetişmesini amaçlamaktadır.
Türkiye, pek çok alanda çağdaş ülkelerle aynı imkânlara sahip hale gelmiştir.
İletişimde -televizyon, otomotiv, cep telefonu- tekstilde, ileri düzeyde
teknolojiyi yakalamıştır Türkiye. Yetmişbeş yıl önce bu araçlar yoktu. Şehirler
arasında en hızlı araç belki kağnı belki de at arabasıydı. Manyetolu telefon,
tarımda da karasaban vardı. İlginçtir ki, eğitimde, ne amaç ne de araç yönünden
bir değişiklik olmadı; hâlâ koyu bir tutuculuk egemenliğini sürdürmektedir.
20'li yıllarda, eğitimin aracı karatahta ve tebeşirdi. Ne hazindir ki,
eğitimimiz, 21 inci Yüzyılda, aynı araçlarla yoluna devam etmeye çalışmaktadır.
Zihniyet olarak militarist yöntemle egemenliğini sürdüren tek partinin
tek adam yetiştirme politikası hâlâ devam etmektedir. Eğitim politikalarında
katılımcılık yerine, dayatmacılık tercih edilmektedir. Eskiden, Millî Güvenlik
Kurulu, el altından, eğitim politikalarını, hatta tüm politikaları
yönlendirirken, 28 Şubat süreciyle, artık, eğitim politikaları, Millî Güvenlik
Kurulu mutfağında pişirilmekte ve insanlarımızın önüne konulmaktadır. Müfredat
programlarında, ders kitaplarında, bürokraside militarist bir baskı
yaşanmaktadır. Kesintisiz eğitimin hayata geçirilmesinde toplumun istekleri ve tüm
yönlendirme çağrılarımıza rağmen, toplumun istekleri yine militarizme kurban
edilmiştir. Böylece, çağdaş eğitim, bilimsellikten sonra, ikinci temel unsuru
olan katılımcılıktan da mahrum bırakılmıştır. Değerli arkadaşlarım, eğitim düzeni, yetiştirdiği kuşakları sorgulamak
durumundadır. Türkiye, bugün, sosyal, ekonomik, siyasî ve kültürel olarak
yığınla sorun olan bir ülkedir. Eğitimin sonuçları ölçülebilirlikten yoksundur.
Türkiye, ekonomiden siyasete, insan haklarından demokratikleşmeye, terörden
militarizme kadar tabiî boyutlarını aşan kronikleşmiş sorunlarla karşı
karşıyadır. Dünyada insan kaynakları gelişme, kalkınma, büyüme, yenileşme,
refah, adil gelir dağılımını konuşurken, bizde ise, çürüme, yozlaşma, mafya,
kirlenme gibi belli mekanizmalar ve güçler tarafından zorla dayatılmak istenen
meseleler konuşulmakta, gerginlikler tırmandırılmaktadır. Asıl tartışılması ve
önümüze alınması gereken gündem sürekli saptırılmaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye iyi yönetilmiyor. Her zaman söyledik,
bir defa daha söyleyeceğiz, Türkiye'de yönetim boşluğu vardır, Türkiye'de
yönetim krizi vardır. Bugün, ülke, bu yüzden, fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi,
kendini dalgalara kaptırmış, sürüklenmektedir. Tüm bu sorunların temelinde
yatan insan unsurudur. Eğitimde insan unsuru, özellikle ve kasten ihmal
edilmektedir. Özet olarak ifade etmek gerekirse, Türk eğitim düzeni, çağdaş
eğitim düzenlerinin asgarî özelliklerini bile taşımamaktadır. Ülkemizin
eğitimde çağı yakalayabilmesi için öncelikle zihinsel bir inkılaba ihtiyacı
vardır. Peki, üniversitelerimiz farklı durumda mıdır? 12 Eylül ihtilali ve 1982
Anayasasının bir ürünü olan YÖK, bugün, üniversiteler üzerinde demoklesin
kılıcı gibi dururken, Kemal Gürüz'ün Başkanı olmasıyla bu kılıç kafaları
kesmeye devam ederken, üniversite kapılarından her yıl 1 milyon öğrenci geri
dönmektedir. Örneğin: 1990 yılında 911 000 öğrenci sınava girmiş, 174 000
öğrenci üniversiteye girerken, 737 000 öğrenci dışarıda kalmıştır. 2001 yılında
1 414 823 öğrenci sınava girerken 260 857 öğrenci üniversiteye girmiş, 1
151.000 öğrenci dışarıda kalmıştır. YÖK, kendini, Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve Bakanlar Kurulunun üstünde görmektedir. Uygulamalarıyla, çağdaş
üniversiteler arasında niçin geri kalmış olduğunu, aradaki açığın nasıl
kapatılması gerektiğini sorgulamak yerine, YÖK, 7.11.1998 gün ve 23516 sayılı
Resmî Gazetede disiplin yönetmeliği değişikliği yayımlayarak yürürlüğe
koymuştur. Aynı yönetmeliği, hukuka aykırı bir biçimde, geriye doğru işleterek,
makable şamil kılarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Dursun Odabaşı'nı ve 20 arkadaşını hem üniversiteden uzaklaştırmış hem de
akademik unvanlarını geri almıştır. Üniversitelerde, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere, bilimsel
çalışmadan ziyade başörtüsü ve düşünceyle savaş başlatılmıştır. Artık, böylece,
üniversitede düşünce özgürlüğünden söz etmek büyük bir cesaret işi haline
gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu çarpık eğitim düzeni sayesinde sokaktaki
insanın kutsalı kalmamıştır. İnsanımızın, ne dinî ne ahlakî ne de millî
değerlere karşı, artık, duyarlılığı yoktur. Eğitimde boş bırakılan bu alan
magazin medyasıyla doldurulmaktadır. Medya vasıtasıyla Televole nesilleri
yetiştirilmektedir. Nesillerin idealini, tarihî kişiler, olaylar ve değerler
değil, adına sanatçı, futbolcu denilen kişiler süslemektedir. Adına sanatçı
denilen artistlerin doğacak çocuğunun göz rengi televizyonlarda konuşulmakta ve
tartışılmaktadır. Uygulanan eğitim politikalarıyla "para en yüce
değerdir" anlayışıyla insanlar yetiştirilmektedir. Çok zengin bir kültür
mirasına sahip Türkiye, bu zenginlikten habersiz kuşaklar yetiştirmektedir.
Yeni kuşaklar İstanbul'un niçin fethedildiğini, İstiklal Savaşının nasıl
kazanıldığını bilmemekte, Alpaslan'ı, Fuzulî'yi, Mevlana'yı, İmamı Gazalî'yi
tanımamaktadırlar; ama, bir Avrupalı veya Amerikalı popçunun tuvalette
kullandığı taşın rengini ve markasını iyi bilmektedirler. Bütün bunlara ilaveten, kesintisiz sekiz yıllık eğitimle yeni nesillerin
maziyle ilgisi koparılmıştır. Silueti belirsiz, kimliksiz, kişiliksiz,
emperyalizme azat kabul etmeyen köle kuşaklar yetiştirmek amaçlanmaktadır.
Eğitimin dününü koparırsanız, ne bugünü ne de yarını bulamazsınız. 55 inci, Mesut Yılmaz Hükümeti ve 56 ncı, 57 nci, Ecevit Hükümetleri,
cumhuriyet hükümetlerinin, ekonomide, siyasette, cumhuriyet tarihinin en
başarısız hükümetleri olarak tarihe geçecektir; ama, bilhassa, başarısızlığı
yanında, eğitime verdiği en büyük zararla da anılacaktır. Millî Eğitim
Bakanları içinde, Sayın Hikmet Uluğbay ile Sayın Metin Bostancıoğlu kadar
başarısız olmuş Bakanları, eğitim tarihi yazmayacaktır. Kutsal değerlere karşı
duyduğu kin ve nefreti, eğitimin çilekeş mensupları öğretmenlerden çıkaran,
yasa ve kural tanımayan bir başka kişi ve kişiler, herhalde bundan sonra
gelmeyecektir. Eğitim politikalarının belirlenmesini ve yürütülmesini Anayasamız bu
Bakanlığa vermiştir; ama, hem Hikmet Uluğbay hem Metin Bostancıoğlu,
yetkilerini Millî Güvenlik Kurulu ve YÖK'e devrederek, bir taraftan başörtüsü
mağduru bir öğretmen ordusu, öte yandan, yüzlerce okul müdürünü, sadece düşüncelerinden
dolayı görevlerinden uzaklaştırmış olmakla beraber, ancak çağdaşlık adına
eğitime tek satırlık bir katkı sağlayamamışlardır. Gelecek yıllarda, mazisiyle
ve toplumuyla barışık, çağı yakalamış, örnek ve önder kuşakların yetiştirilmesi
için bir eğitim düzeni en büyük arzumuzdur. Bu arzunun gerçekleşmesi için
kararlı, akılcı ve bilimsel bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu görev, tüm düşünen
kafalara ait olacaktır. Sayın Bakan, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle bir hedef koymuştunuz.
Sınıflar 30 öğrenciye indirilecekti, okulsuz bölge kalmayacaktı, bütün
okullarda bilgisayar laboratuvarı kurulacaktı, çocuklar en az bir yabancı dil
öğrenecekti, öğretmen açığı sorunu çözümlenecekti; okulların tümünde toplantı
ve spor salonları, atölyeler kurulacaktı. Şimdi, soruyorum, aradan geçen zaman
zarfında bunların kaç tanesini yaptınız, nerede yaptınız? Şu anda, en ileri kentlerde bile sınıf başına düşen öğrenci sayısı 70'in
altına inmiş değildir. İstanbul'da sınıflar ortalama 77, Adana'da 75'tir; 75
öğrenciyle eğitim yapmaya başlamışlardır. Bir tek öğretmen ve aynı sınıfta 77
öğrenci!.. Çürümüş bir sistemle girdik yeni eğitim yılına. Bir öğretmenin aylığı
375 000 000 liradır. Okullara, öğretmenlere güven kalmamıştır. Her yıl
yüzbinlerce veli çocuğunu okuduğu okuldan alıp, adı iyiye çıkan okullara yatay
geçiş yaptırabilmek için torpil peşinde koşmaya devam etmektedir. Müdürler,
okulların yakacak, temizlik, güvenlik sorunlarıyla birlikte, öğrenci
velilerinden yardım toplayarak boş öğretmen kadrosunu doldurmaya çalışmaktadırlar.
İnsanları mağdur etme konusundaki ustalığınızı ve maharetinizi hayreti
şayan bir şekilde izliyoruz. Kışa girdiğimiz şu aylarda, 30 Nisan 1990 gün ve
23681 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama,
Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine göre, sekiz
yılını dolduran yaklaşık 500 şube müdürünün yerini değiştirdiniz. Bu insanları
mağdur ederken, yönetmiş olduğunuz yapının ya da kurumun, insana ve içinde
yaşadığımız topluma ne kadar yabancı olduğunuzu ispatlamış durumdasınız. Tabiî
ki, bu mağduriyetler size yetmemiş olacak ki, aynı yönetmeliğe göre, merkez
teşkilâtında boş bulunan şube müdürlüğü kadrolarına atama yapmak için, 1 Temmuz
2000 tarihinde yapılan seçme sınavını kazanan 38 şube müdürü adayı, o tarihten
bugüne kadar atamalarını beklemektedirler. Sayın Bakan, bu insanlara ihtiyacınız yoksa, Bakanlık yaptığınız gibi,
şube müdürlüklerini siz yapın. Nasıl olsa, siz, bu millete rağmen, dikte eğitim
politikası izlemektesiniz. Görünen o ki, meselelere o kadar vakıfsınız ki,
sizden ve sizin dikta görüşlerinizi benimsemeyen başka hiç kimseye ihtiyacınız
yok. Bakanlığınız bünyesinde çalışan personelin tamamını işten çıkarın,
meseleye kökten bir çözüm bulmuş olun, kendinizi de kahraman ilan edelim, biz
de, size mum dikelim. Bütün bu çöküşmüşlüğe ilaveten -dikkatinizi çekiyorum değerli
milletvekilleri- eğitime katkı payının katrilyonlara ulaştığı bir Millî Eğitim
camiasında bakın neler olmuş: Depremde yıkılan, başta, Yalova Lisesi olmak üzere, 8 lise ve 32
ilköğretim okulunun onarım ve bakımı için, davetiye usulüyle ihale açtınız
Sayın Bakan. Bu ihale sonunda işler ANAP İl Başkanı Özkan Tiryaki'ye ait
Tiryaki İnşaata, ANAP İlçe Başkanı, belediye meclis üyesi Birol Aslan'a ait
Yalova Mühendisliğe, Milliyetçi Hareket Partisi Yalova İl Başkanı Erol Tatar'a
ait Ayça İnşaata, Milliyetçi Hareket Partisi Yalova eski belediye başkan adayı
Kâzım Karayağdı'ya verdiniz. Şimdi soruyorum: Eğitime ayrılan bu paraları
yandaşlarınıza dağıtırken yüzünüz hiç kızarmadı mı?! (DSP sıralarından
"Hangi yandaşlara?" sesleri) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Kimin ihale ettiğini
bilmiyorsun sen. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Ayıptır, ayıptır bu... Ayıptır... BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sana ihale vermediler herhalde!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri... BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sözlerimi toparlıyorum. Sanıyorum, her zaman olduğu gibi, biraz sonra oylanacak bu önergeye,
yine büyük bir tabiiyet anlayışı içerisinde ret oyu vereceksiniz ve Sayın
Bakanı aklayacaksınız; ama, biliniz ki, büyük milletimiz, sizi, vicdanlarınızla
baş başa bırakacak ve sizi, millet vicdanında ve gönlünde mahkûm edecektir. Sözlerimi burada tamamlarken, Yüce Heyetinizi ve Sayın Başkanlık
Divanınızı saygıyla selamlıyorum. (DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Batuk; buyurun. Sayın Batuk, süreniz 20 dakikadır. SP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; (11/21) esas numaralı, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu
hakkında verilmiş gensoru önergesinin öngörüşmelerinde Saadet Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, biz, Saadet Partisi Grubu olarak, daha önce,
Millî Eğitim Bakanı hakkında gensoru önergesi hazırlamıştık; fakat, iktidar
çoğunluğunun, Mecliste, gensoruları hep beraber görüştürme alışkanlığı dolayısıyla,
vermeyi bir sonraki haftaya ertelemiştik. Bu hafta için, Sayın Kemal Derviş'le
ilgili gensoru önergemiz vardı; fakat, bu arada, diğer arkadaşlarımızın vermiş
olduğu gensoru önergesi de bizim hissiyatımızı ifade etmektedir; gensoruya destek
olacağımızı ifade ederek sözlerime başlamak isterim. Değerli milletvekilleri, aslında, sadece Millî Eğitim Bakanı bu olumsuz
millî eğitim tablosunun sorumlusu değil, hükümetin memleketimizi getirdiği
olumsuz tablonun millî eğitimdeki yansımasının, toptan, hükümet olarak
sorumlusu olduklarını ifade ederek sözlerime başlıyorum. Sayın Başbakan, geçenlerde, grup toplantısında, muhalefeti sorumsuz
davranmakla suçlayarak, Anayasayı ve İçtüzüğü sabote ederek, devletin
işleyişini ve hükümetin çalışmalarını engellediğimizi söylemektedir. Sayın
Başbakan, biraz önce buradaydı, şu anda, bilemiyorum, salonda yok; ama, Sayın
Başbakana bir şeyi hatırlatmak isterim: Muhalefetin olduğu rejimlere,
muhalefetin düşüncelerini özgürce açıklayabildiği rejimlere demokrasi denir.
Muhalefetin olmadığı veya muhalefetin düşüncelerini ifade etmesinin istenmediği
rejimlere başka isimler verilir. Aslında, iktidar her yerde vardır; komünist
Rusya'nın Kremlin Sarayında da vardı, faşist İtalya'da da vardı, faşist
İspanya'da da vardı, nazi Almanya'sında da vardı, Saddam'ın Irak'ında da var;
iktidarın bulunmadığı yer yok. Demokrasi, muhalefetin düşüncelerini açıkça
ifade edebildiği, görüşlerini engelsizce ortaya koyabildiği rejimlerdir ve
ülkemizin demokrasideki noksanlıklarını Sayın Başbakanın ifadeleri açıkça
ortaya koymaktadır. Sayın Başbakanın daha hazımlı olmasını ve saygılı olmasını
beklerdik. Evet, Sayın Başbakan rahatsız oluyor; ama, ifade etmek zorundayım ki,
memlekette, milletimizin feryatları ayyuka çıkmakta, milletimizin çektiği
sıkıntılar kelimelerle ifade edilemez boyutlara ulaşmaktadır. Değerli arkadaşlar, geçen haftalarda, İstanbul'da, sendikacılar, Sayın
Başbakana göz ve kulak damlası gönderdiler. Postaneden bunları postayla
göndermeye kalktıklarında, türlü engellerle karşılaştılar. Bizim çektiğimiz
sıkıntıları görmeyen hükümete, feryatlarımızı duymayan hükümete göz ve kulak
damlası gönderiyoruz dediler. Daha dün, Kocaeli'nde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, ramazan
öncesi 3 000 vatandaşımıza 30'ar milyon liralık erzak yardımı yapacağını
açıklaması üzerine, sabahın erken saatlerinde onbinler meydana toplandı ve
izdihamdan polisler yaralandı arkadaşlar; vatandaşımızın dağıtılan erzakı
alabilme çabasında, polislerimiz hastaneye kaldırılmak durumunda kaldı. Evet
Sayın Başbakan, böyle bir Türkiye'de yaşıyoruz. Siz, Başbakanlığın önündeki
güvenlik koridorunu genişletmekle, gelen yazarkasaları, tankerleri, feryatları
duymamaya çalışmakla, milletin halini yok sayamazsınız, düzeltilmiş diye ifade
edemezsiniz. Evet, biz, bunları ifade etmek zorundayız. Nereye gitsek, vatandaşımız,
bizi bunlardan ne zaman kurtaracaksınız diye feryat etmektedir; ne zaman şu
hükümetten kurtulacağız diye çığlıklar duymaktayız. Sizler geldikten sonra 3
200 dolar olan millî gelirimiz, 2 000 doların altına düştü arkadaşlar; siz,
bunu, yok sayamazsınız. Ne yazık ki, içinde bulunduğumuz şartlar bu. Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu, yaklaşık üç
yıldan fazla bir dönemdir Bakanlık koltuğunda oturmaktadır. Milletlerin
geleceklerine umutla bakabilmesi, genç nesillerini, yeni nesillerini
eğitebildikleri üstün değerlerle doğru orantılıdır. Çağın gereği olan
teknolojiyi ve bilimi yeni nesillere aktardığımız oranda geleceğimize güvenle
bakabiliriz. Ne yazık ki, diğer olumsuzluklar gibi, millî eğitim alanında da
pek çok olumsuzlukla karşı karşıyayız. Sayın Bakana sormak istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığını gerçekten siz mi
idare ediyorsunuz?! Biraz önceki arkadaşlarım da ifade ettiler, Sayın
Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı, Millî Eğitim Bakanlığında sağcı
kadrolaşma olduğunu ifade etti. Sayın Bakan, buna kargaların da güleceğini
söyledi; ama, hemen peşinden, bir hafta içerisinde, 1 500'e yakın şube
müdürünü, ilçe müdürünü, il müdürünü sürgün etti. Okullar açık; bu insanların
çocukları okullarda okuyor, kış şartları başlamış... Değerli İstanbul
Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk arkadaşımızın da konuyla ilgili feryadı
gazetelere yansıdı. Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili
arkadaşımız diyor ki: "Millî eğitimin içerisinde bulunduğu bu zorluklar,
sıkıntılar varken, Bakan, 2,5 trilyon lira yolluk ödemek zorunda kalacak."
1 500 kişinin -üst dereceli bunlar, yönetici- tayiniyle birlikte, 2,5 trilyon
lira sadece yolluk ve harcırah ödeyeceksiniz. Bu kadar hoyrat, bu kadar
sorumsuzluk Türkiye'nin kaldırabileceği bir iş değildir; bu kadar lüksümüz
olamaz. Daha önce de sürekli bunları yapıyordu. Sayın Bakan, bir soru önergeme
verdiği cevapta, 48 il millî eğitim müdür yardımcısının, 53 millî eğitim
müdürünün, 337 şube müdürünün yerlerini değiştirdiğini; 557'si öğretmen, 3'ü
kurum müdürü olmak üzere toplam 560 personeli de memurluktan çıkardığını
övünerek ifade ediyor. Türkiye'nin övünç manzarası bu olmamalı. Türkiye'nin
övünç manzarası, eğitimdeki kaliteyi artırmakla ifade edilmeli. Sayın Bakan, bulunduğu bakanlığın sorumluluğunu yerine getirmemektedir.
Talim Terbiye Kuruluyla ilgili, Değerli Van Milletvekili Hüseyin Çelik Bey
arkadaşımız uzun uzun bilgiler verdiler. Ben, bu kurulun bir başka garaip
işlerinden, bir başka yanlış uygulamasından söz etmek istiyorum. Bu kurul,
aslında, milletimizin ve yeni nesillerimizin faydalanacağı ciddî eğitim
kaynaklarını tavsiye edebilir; ama, bunu yapmamış. Yaptığı iş şu: Türk
Milletini barbar gösteren, gaddar gösteren, Türklerin Rum ve Ermenileri nasıl
öldürdüğünü, katlettiğini anlatan Kemal Yalçın isimli bir yazarın kaleme aldığı
"Emanet Çeyiz" isimli kitabı bütün okullarımıza, bütün
öğrencilerimize tavsiye etmiş. Arkadaşlar, bunu onaylayan bir insan var mı bu Mecliste?! Türk
Milletinin kendi tarihine ve tarih biliminin esaslarına aykırı bilgileri nasıl
tavsiye eder bir bakan?! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yasaklandı... Yasaklandı... MEHMET BATUK (Devamla) - Bu bakan, daha sonra, bununla ilgili,
kaldırdığını ifade ediyor; ama, sorarlar: Soyisminiz Bostancıoğlu; ama, bostan
korkuluğu musunuz?! Siz orada bakan değil misiniz; ne iş yapıyorsunuz, niye bu
koltuğu işgal ediyorsunuz?! (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Batuk... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Batuk, yakışıyor mu?! FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Seviyeli ol!.. Seviyeli ol!.. MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan, müdahale edin. BAŞKAN - İkaz ettim efendim. MEHMET BATUK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, eğitimimizin içinde
bulunduğu kalite düşüklüğü, eğitimimizin gerçekten içler acısı durumu, 2001
yılında yapılan üniversite sınavıyla da ortaya çıkmıştır. (DSP sıralarından
gürültüler) Tahammül edin lütfen. Meydana getirdiğiniz tablo bu, oluşturduğunuz
tablo bu arkadaşlar. (DSP sıralarından gürültüler) FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Biraz seviyeli ol!.. MEHMET BATUK (Devamla) - Lütfen, tahammül edin. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Batuk, karşılıklı konuşmayın. MEHMET BATUK (Devamla) - Bu yanlışları yaparken sesiniz çıksın biraz
Bakana karşı. FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Sen kendine bak!.. MEHMET BATUK (Devamla) - Bu yanlışlar yapılırken bir kelime
söylemeyenlerin, burada feryat etmeye hakkı yok. 2001 yılı üniversite giriş sınavında 1 882 lise birincisi herhangi bir
üniversiteye yerleşebilme imkânına kavuşamamış ve yine, 9 322 öğrencimiz sıfır
puan almış. Sayın Bakan, otur, bunları düşün. İnsanları sürgün etmekle,
insanları tedirgin etmekle, okulları kapatmakla eğitim seviyesi yükselmez.
Bunları biraz düşünün. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Taliban'ı görüyorsunuz... MEHMET BATUK (Devamla) - İşte, sizin bu zihniyetiniz Taliban. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda dinledim,
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonuna takdim ederken
ben de oradaydım. Timsahın gözyaşları gibi ifadeleri var. Şu ifadeler Sayın
Bakana ait; olduğu gibi okuyorum: "1999 yılında çıkan Zorunlu Eğitim
Yasasının, şüphesiz, en büyük destekçisinin, takip eden yıllara ait Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi büyüklükleri olması gerekirdi; ancak, 1988 yılından
itibaren, Millî Eğitim bütçesinin genel bütçe içerisindeki payı düzenli olarak
azalmış ve takip eden yıllar itibariyle yüzde 8,4; yüzde 7,8; yüzde 7,13; yüzde
8,3; yüzde 7,6 olarak gerçekleşmiştir. Bu azalan trend, yaşanan bu eğitim
reformu heyecanının ülkemiz bütçesine yansımadığının açık bir
göstergesidir." Allahaşkına bu Millî Eğitim Bakanı ne iş yapar?! Bu Millî Eğitim Bakanı,
hükümet toplantısında kimi temsil eder?! Şimdi, Sayın Bakana buradan açıkça ifade ediyorum: Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi görüşülürken, genel bütçe içindeki Millî Eğitim Bakanlığı
payının artırılması için önerge vereceğiz; yüreğiniz varsa, gelin destekleyin.
Gerçekten eğitimin kaliteli olmasına, gerçekten eğitimin içerisinde bulunduğu
sıkıntıların aşılmasına katkıda bulunmak istiyorsanız, biz katkıya hazırız. Ben
önergeyi vereceğim, gelin destekleyin, yüreğiniz varsa diyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemize getirdikleri bu olumsuz tabloyu Sayın Bakan
itiraf ediyor. Oysa, dünyada genel bütçesi içerisinde eğitimine ayrılan
paylarla ilgili birkaç örnek sunayım: Senegal'de yüzde 33, Meksika'da yüzde 26,
İsviçre'de yüzde 18, Fransa'da yüzde 18 ve Türkiye'de yüzde 7,6. Bunun
sorumlusu, herhalde, Türkiye'de muhalefet değil. Sayın Başbakan muhalefeti
suçluyor; ama, bunun sorumlusu da biz olmayalım. Değerli arkadaşlar, 4306 sayılı Kanun gereği eğitime katkı amacıyla
toplanan vergilerin de, eğitimin hizmetinde kullanılmadığını, Sayın Bakan,
yazılı soru önergelerimize verdiği cevapta itiraf ediyor ve diyor ki: "155
trilyonu Hazinede bekletiliyor." Arkadaşlar, Türkiye millî eğitiminin 155
trilyonunu bir yıl devrederek Hazinede bekletme lüksü olabilir mi?! Okulları müdürlere ihale ettik, yakacak parası, elektrik, su, hizmetli
ve hatta bütün açık derslerinin tamamlanması, öğretmen ihtiyacının
karşılanmasını da okul müdürlerine ihale ettik. O zaman Millî Eğitim Bakanı ne
iş yapacak bu ülkede?! Millî Eğitim Bakanının yaptığı bir iş var; sadece, Millî
Eğitim Bakanlığının bütçesinin daha aşağılara çekilmesine katkıda bulunmak. Her yıl okullar açılırken, ülkemizde bir kayıt parası veya bağış
zorbalığıyla karşı karşıya kalırız. Sayın Bakan, eksik olmasın, her yıl, çıkar
televizyonlarda, bağış parası alınmayacağını, zorunlu bağış talep
edilmeyeceğini söyler; ama, peşinden, bağışın nasıl alınacağını, ne kadarının
vakıf kanalıyla, ne kadarının dernekler kanalıyla yapılacağını, ne kadarının
ilçelere, oradan illere, oradan bakanlıktaki vakıf merkezine aktarılacağını
genelgelerle bildirir. Onlardan gelen paylarla da, keyfî uygulamalarını devam
ettirir. Değerli arkadaşlar, eğitimimizin içler acısı yönlerinden birisi de, şu
taşımalı eğitim ıstırabımızdır. Şu ana kadar kaç evladımızı bu taşımalı
rezaletinden kaybettik, ben hatırlamıyorum, ben sayısını unuttum. Sayın Bakan, unutmayınız ki, eğitim, sadece örgün eğitim kurumları
içinde olmaz, yaygın eğitim de vardır. Köylerdeki öğretmenlerimiz köy
kahvesinde otururken de, sokağında yürürken de, insanlarla beraber olurken de
birer eğitim işlevi görmektedirler. Siz, köy okullarını kapatarak eğitime
hizmet edemezsiniz. Taşımalı eğitimle 15 550 köy okulunu kapattığıyla övünüyor
Sayın Bakan. Bunun övünülecek bir tablo olmaması lazım. Öğretmen, bulunduğu her
yerde çevresini aydınlatmakla yükümlüdür, aydınlatmaktadır değerli
öğretmenlerimiz. Siz, okulları yaygınlaştırmaya bakın Sayın Bakan. 2000-2001 öğretim yılında bu taşımalı eğitime 80 trilyon israf
edilmiştir. Okullarımız kapatılmış, binalar dökülmektedir, çürümektedir;
köylerde öğretmen yoktur, okul dışındaki insanların da eğitim ihtiyacı
karşılanamamaktadır. Değerli arkadaşlar, eğitim deyince ilk akla gelecek şey öğretmendir.
Ben, kara tahtanın başında tebeşiri bırakarak buraya gelmiş bir arkadaşınızım.
Onbeş yıldan fazla öğretmenlik yaptım. Şu anda öğretmenlerimizin içler acısı
durumunu rakamlar daha iyi ortaya koymaktadır. Sayın Bakan göreve başladığında
yaklaşık 322 dolar maaş almaktaydı Türkiye'deki öğretmenlerimiz. Şu anda
öğretmenlerimizin maaşı yaklaşık 190 dolar civarındadır ve öğretmenlerimiz,
ikinci, üçüncü işler yapma çabası içindedir. Öğretmenlerimiz, pazarlarda
satıcılık yapmakta, hatta, geçenlerde karşılaştığım bir manzarayı üzülerek
ifade etmek istiyorum... Bir müzik öğretmenimiz, öğrencisinin düğününde çalgı
çalmakta idi. Ben de düğüne
davetliydim, gitmiştim, orada üzülerek
müşahede ettim. Öğretmenlerimizi bu duruma getiren zihniyetin, bu çağda, Türkiye'de yeri
olmamalı diyorum ve bu Bakanlığın idaresinin, bu Bakana daha fazla tahammül
etmesi mümkün değil diyorum. Evet, bu gensoru önergesinin, Saadet Partisi tarafından destekliğimiz
gibi Meclis tarafından da desteklenmesi gerektiği düşüncemi ifade ediyorum. Sayın Bakana biraz önce "bu Bakanlığı, gerçekten siz mi idare
ediyorsunuz" dedim, diğer arkadaşlarımız da ifade etmişti. Bir cümleyle bu
konuyla ilgili ifade etmeden geçemeyeceğim husus şudur: 9 uncu sınıf
öğrencilerimizin, yani, lise 1 inci sınıf öğrencilerimizin, geçen öğretim yılı
sonunda, af talepleri veya yeni ek imtihan talepleri vardı. Sayın Bakan,
yönetmeliklerin titizlikle uygulanacağını söyledi; ama, Demokratik Sol Parti
Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rahşan Ecevit bir talimat buyurdular, bir ferman
buyurdular, Sayın Bakan, hemen, gereğini yerine getirdiler. Şimdi, Sayın Bakan, çok mu haksızım, bu Bakanlığı gerçekten siz mi
yönetiyorsunuz diye sormakta?! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ne ilgisi var?! MEHMET BATUK (Devamla) - Daha çok şeyler var Sayın Grup Başkanvekili... Değerli arkadaşlar, yükseköğretimimizin durumu gerçekten içler acısı.
Yükseköğretim kurumlarımız, öğretim kurumları kapısında, insanları "size
öğretim vermeyeceğiz, siz geri gidin" diye kovabilen çağdışı anlayışa
emanet edilmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde, eğitim almak için gelen insanları "biz,
sizi eğitmeyeceğiz; biz, size doğruları öğretmeyeceğiz" diye kapının
önünden geri çeviren ülke kalmadı artık. Türkiye, bu ayıplı durumdan kurtulmak
zorundadır. Yüce Meclisimiz YÖK'le ilgili bir araştırma komisyonu kurdu. Bütün
siyasî partilerimizin temsilcileri bu komisyonda görev yaptılar. Bu komisyon
raporunun, yaklaşık iki yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ
Meclis gündemine getirilmemiş olması da, Meclis Başkanlığı için üzerinde
düşünülmesi gereken bir husustur. Herhangi bir partinin teklifi değil, bütün
partilerin, üye vererek oluşturduğu komisyonun raporu bu Mecliste henüz
görüşülemedi. Meclis Başkanlığının, bu hususun üzerinde durması gerekir
diyorum. Türkiye'de, özellikle son yıllar içinde, yükseköğretimde meydana gelen
kıyımların, kitap yazdı diye akdi feshedilip de üniversiteden ihraç edilen öğretim üyelerinin, artık, Türkiye'nin
kaldıramayacağı manzara olduğunu ifade etmek isterim. Doktora tezi yapmış, jüri
bunu kabul etmiş; siz, niye doktora yaptınız, neden sosyolojik bir araştırma
yaptınız diye onu üniversiteden ihraç ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar, sayılacak çok husus var, ifade edilecek çok konu
var; ama, bunların hiçbirisini ifade etmeye gerek yok. Memleket olarak, millet
olarak, sadece Millî Eğitim Bakanının değil, bu hükümetin gitmesi lazım. İsterseniz, Kızılay'a çıkın, şöyle bir 10 dakika yürüyün, size "ne
zaman bırakacaksınız" diye dua edenlerle karşılaşırsınız. Ben, geçen hafta
Ağrı, Kars, Ardahan ve Iğdır'daydım, önceki hafta İzmir, Muğla, Manisa ve
Kocaeli'ndeydim, Sayın Bakanla beraber okul açılışı yaptık bölgemizde. Her
gittiğim yerde bu soruyla karşılaşıyoruz. Gensoru önergesine Saadet Partisi olarak destek olacağımızı ifade
ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batuk. Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok. Sayın Bakan, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 4306 sayılı Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim Yasası,
cumhuriyet tarihimizin en önemli eğitim atılımlarından biri olmuştur. Yasanın
komisyonlarda ve Genel Kuruldaki görüşmeleri sırasında, her türlü yolu
deneyerek bu atılıma engel olmaya çalışanlar, bugün, bizi, sekiz yıllık
kesintisiz zorunlu ilköğretimi yeterince yaygınlaştıramamakla
suçlamaktadırlar.(DSP sıralarından alkışlar) O gün yasanın çıkışına engel
olmaya çalışanların, bugün, bu yasanın takipçisi rolüne bürünmüş olmaları,
sevindirici olduğu kadar düşündürücüdür de. Hizmet etmekle büyük onur duyduğum
Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarını, sizlere ve halkımıza bir defa daha
topluca sunma imkânı sağladıkları için önerge sahibi milletvekillerine teşekkür
ederim. (DSP sıralarından alkışlar) Şimdi, Yüce Meclisimize 4306 sayılı Yasanın kabul edildiği tarihten bu
yana yaptıklarımızı ve hedeflerimize ne kadar ulaştığımızı kısaca arz edeceğim.
İlköğretim alanında, yasada belirtilen hedeflerimizi gerçekleştirme
sürecinde, öncelikle, ilköğretim programlarımızda planlama ve kaynak kullanma
stratejilerimizde ve öğretmen yetiştirme ve istihdamda köklü değişiklikler yaptık.
Bu süreçte, ayrıca, çok hızlı bir şekilde ve çok sayıda yeni okullar,
pansiyonlar, bilgi teknolojisi sınıfları, spor salonları ve işlikler yaparak,
bunları, son teknolojinin ürünü araç gereçlerle donatmamız gerekiyordu. Bu hizmetlerin
yerine getirilmesinde eğitime katkı payı gelirleri, bizim için önemli bir kaynak
olmuştur. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar, toplam, 1 katrilyon
378 trilyon 327 milyar lira gelir elde edilmiştir. Elde edilen bu gelirin, 1
katrilyon 224 trilyon lirası öngörülen hedeflerin gerçekleşmesinde
kullanılmıştır; 160 trilyon lirası ise, Hazine hesaplarından Bakanlığımıza
intikal ettirilmektedir. Belirlenen kaynaklarla, 103 983 dersliğin yapımı tamamlanarak hizmete
sunulmuştur; 2 689 derslik inşaatı, yıl sonuna kadar tamamlanacak veya çok az
eksiğiyle 2002 yılının ilk aylarında hazır olacaktır. Son beş yılda yapımı
tamamlanan 106 672 derslik, 1998 yılı öncesi, 73 yıllık cumhuriyet tarihi
boyunca yapılmış olan derslik sayısının yarısından fazladır. (DSP sıralarından
alkışlar) Ne kadar boşluk varmış ki, 106 672 derslik yaptığımız halde, hâlâ
yeni dersliklere ihtiyacımız var. Taşımalı ilköğretim, nüfusu az ve dağınık yerleşim birimlerinde
ilköğretim okulu bulunmayan ya da birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılan
ilköğretim okullarındaki öğrencilerin, taşıma merkezi okullara günübirlik
taşınarak, öğrencileri fırsat eşitliğinden yararlandırmak ve onlara daha
nitelikli öğrenim görme olanağı sağlamak amacıyla yapılan bir uygulamadır. 1998-1999 öğretim yılında 521 000, 1999-2000
öğretim yılında 635 000, 2000-2001 öğretim yılında 607 000 öğrenci taşımalı
eğitimden yararlanmıştır; bu yıl da, 629 796 öğrenci taşımalı eğitimden
yararlanmaktadır. Bu öğrencilere, taşındıkları merkezlerde her gün öğle yemeği
verilmektedir. Öğrencilere verilen öğle yemeği için yapılan harcama, dört yıl
boyunca 37 trilyon liraya ulaşmıştır. Trafik kazaları, taşımalı eğitimden değildir, trafikle ilgili bir
sorundur; hâlâ eğitim ile ilgili trafiği karıştırıyorsunuz!.. (DSP sıralarından
alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van) - O kadar da değil Sayın Bakan!.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - O zaman hiçbir
vasıtaya binmeyin, kullanmayın hiçbir vasıtayı; çağın gerektirdiği vasıtaları
kullanmayın o zaman. Çağın teknolojisini eğitime taşımak amacıyla, 2 802 ilköğretim okuluna 3
188 bilgi teknolojisi sınıfı kurularak, gelişmiş bilgi teknolojilerinin eğitim
öğretim uygulamalarına kavuşması sağlanmıştır. Halen, 3 000 ilköğretim okulunda
4 002 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmasıyla ilgili çalışmalar ihale
aşamasındadır. Okulların, çağın gereklerine uygun bir mimarî yapıya kavuşturulması için
yeni ilköğretim okulu projeleri uygulamaya konulmuştur. Çeşitli branşlarda,
dört yılda, 188 544 öğretmen ataması yapılarak, artan öğrenci sayısının
gerektirdiği öğretmen ihtiyacı karşılanmıştır. Ne kadar çok öğretmen açığımız varmış
ki, 188 544 öğretmen tayin edildiği ve göreve başladığı halde, hâlâ öğretmen
açığı vardır, bıraktığınız noktaya bakın! (DSP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakan, bir taraftan öğretmen
atıyorsunuz!.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu sayı, toplam
öğretmen sayısının üçte 1'inden fazladır. (DSP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Öğretmen almış!.. Attıklarınız ne kadar?! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Yani, öğretmen
kadrosu genç ve dinamik bir yapıya kavuşturulmuştur. Bakanlığımızca, son dört yılda, yaklaşık 10 000 000 adet ders kitabı,
ücretsiz olarak, kırsal kesimdeki dargelirli ailelerin çocuklarına ve depreme
maruz kalan ailelerin çocuklarına dağıtılmıştır. Bu kitaplar, yıl sonunda
toplanarak, bir alt sınıftaki öğrencilerimizin kullanımına tekrar
sunulmaktadır. Söylendiği gibi kitaplar sık sık değişmemektedir. Program
gereğince yazılan bu kitaplar, bir yıl sonra, bir yıl sonra, bir yıl sonra da
kullanılmaya devam etmektedir. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Fen Bilgisi kitabından da bahsedin Sayın Bakan!.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - 2001-2002 öğretim
yılında, ilk ve ortaöğretim kurumlarımız için yeniden baskısı yapılan 16 000
000 adet kitapla birlikte, toplam 21 826 190 adet Bakanlığımız yayını 550 çeşit
ders kitabının dağıtımı yapılarak öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur. Gelir seviyesi düşük ailelerin ilköğretimdeki çocuklarının okul kıyafeti
ve kırtasiye gereksinimlerinin karşılanması için sosyal yardımlaşma projesi
uygulamaya konulmuş, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, toplam
11,5 trilyon liralık giyim ve kırtasiye yardımı yapılmıştır. İlköğretim, ortaöğretim ve meslekî öğretim okullarında, teknik
okullarda, meslek okullarında okutulan derslere ait toplam 220 öğretim
programı, çağdaş gereksinimlere göre yenilenerek, uygulamaya konulmuştur. Öğretim programlarındaki yeni düzenlemelere uygun olarak 243 yeni ders
kitabı yazdırılmış, programlara göre hazırlanarak öğrencilerin hizmetine sunulmuştur. Çeşitli ilk ve ortaöğretim ders programlarına uygun olarak hazırlanmış
500'ün üzerinde bilgisayar yazılımı okullara ulaştırılmıştır. Artık
öğrencilerimiz bilgisayar yazılımlı, bilgisayarlı; bilgisayar teknolojisinden
yararlanmaktadırlar. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yüzde kaçı?! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) -Eğitime katkı
paylarının gerçekleşme ve kullanma durumları, her altı ayda bir, Bakanlığımız
ve Maliye Bakanlığının denetim elemanlarınca denetlenmektedir. Bugüne kadar 7
kez denetim yapılmış, denetleme sonuç raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerine, partilerin grup
başkanvekilliklerine ve ayrıca, kamuoyuna, basın aracılığıyla duyurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyetinde yaptığı işleri ve yapılan harcamaları bu şekilde
denetletip, kamuoyuna duyuran, partilere duyuran, milletvekillerine tek tek
duyuran tek bakanlık, Millî Eğitim Bakanlığıdır. Hedeflerimize ulaşabilmemizde halkımızın, sivil toplum örgütlerimizin,
gönüllü kuruluşlarımızın, iş dünyamızın büyük bir kesiminin desteğini ve yakın
ilgisini gördük. Ayrıca, bu süreçte, Dünya Bankasından sağladığımız Temel
Eğitim Projesi ikrazıyla da ihtiyaçlarımızın bir kısmını karşıladık. Bu çalışmaların sonunda, 1997-1998 öğretim yılında yüzde 85 olan
ilköğretim okullaşma oranı, 2000-2001 öğretim yılında yüzde 99,4'e ulaşmıştır.
İçinde bulunduğumuz 2001-2002 öğretim yılında ise, yüzde 100'lük okullaşma
oranına ulaştığımızı müjdeleyebilirim. 1997-1998 öğretim yılında her 100 kız
çocuktan 82'si ilköğretime devam etmekteyken, 2001-2002 öğretim yılında bu sayı
yüzde 95'e çıkmıştır. İlköğretim öğrenci sayısındaki büyük artışa karşın, 1
dersliğe düşen ortalama öğrenci sayısı 40'ı, 1 öğretmene düşen ortalama öğrenci
sayısı da 30'u aşmamıştır. Yıllar sonra, ilk kez, bu dönemde, derslik ve
öğretmen sayısındaki artış oranı öğrenci sayısındaki artış oranının üstünde
gerçekleşmiştir. 2001-2002 öğretim yılında göç alan ve nüfus artış hızı yüksek
olan iller dışındaki 46 ilde, derslik başına 30 öğrenci hedefine ulaşılmıştır.
Diğer illerin şehir merkezlerinde ise az sayıdaki okulda ikili öğretim
yapılarak, dersliklerde 30 öğrencinin üstüne çıkılmaması sağlanmaktadır. Devam
eden inşaatların tamamlanmasıyla, ikili öğretim de ortadan kalkacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belirttiğim bu gelişmelerden de
anlaşılacağı gibi, çocuklarımıza eğitimde yapılması gereken hiçbir
fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Okullarımızda uygulamaya başladığımız toplam kalite
yönetimi anlayışıyla birlikte, okullarımızı çevreyle bütünleştirerek,
halkımızın kendi okuluna sahip çıkmasını öngörüyoruz. Okuluna sahip çıkan ve
öğretmenlerimizle sürekli işbirliği içinde çalışan veliler, çocuklarının her
gün daha iyi bir eğitim aldıklarını görmekte, yaptıklarımızı takdirle
karşılamakta ve teşekkür etmektedirler. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim çalışmalarında alınan mesafe,
elde edilen başarı ve oluşturulan sağlam temel, ortaöğretim sisteminin yeniden
yapılandırılması için uygun bir zemin oluşturmuştur. Uzun yıllardır millî
eğitim şûralarında tartışılan ve kalkınma programları hedefleri içinde yer alan ortaöğretim sisteminin meslekî ve
teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılması konusunda büyük bir
gelişme gerçekleştirilmiştir. Yüksek Öğretim Kanunu, Çıraklık ve Meslekî Eğitim
Kanunu, Sekiz Yıllık Zorunlu İlköğretim Kanunu ve Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun değiştirilerek yürürlüğe konulan bir
çerçeve niteliğindeki 4702 sayılı Meslekî Eğitim Kanunu, eğitime katkı payı
gelirlerinin yanında, ilköğretime yapılan giderlerin yanında, ortaöğretim için
de kullanılabilmesini sağlamıştır. Ortaöğretimde yeniden yapılanma
çalışmalarını sürdürebilmek amacıyla, ortaöğretime aktarılan kaynakların,
önümüzdeki dört yıllık süre içinde, hangi önceliklere göre kullanılacağının ve
dış finansman ihtiyacının belirlenmesi amacıyla, ortaöğretim projesi
hazırlanmıştır. Bakanlığımızın tüm birimlerinin ortak ve yoğun çalışmalarıyla
hazırlanmakta olan ortaöğretim projesi, esas olarak, ortaöğretimin meslekî ve
teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılmasında ortaya çıkacak,
öğretmen, altyapı, araç gereç ve finansman ihtiyacının en iyi şekilde
kullanılması amacını gütmektedir. Bu projeyi çok kısa bir süre içerisinde
uygulamaya koyacağımızın müjdesini veriyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1999 yılında yapılan bir
düzenlemeyle, genel ve meslekî teknik ortaöğretim öğrencilerinin yükseköğretime
geçiş esasları yeniden düzenlenmiştir.
Yükseköğretime geçişte, ortaöğretim programları ile yükseköğretim programları
arasındaki devamlılığı sağlayan ve meslek liselerine talebi artıran
düzenlemeler yapılmıştır. Meslekî ve teknik eğitime talebi artırmak ve bu
alanda okullaşma oranını yükseltmek amacıyla, meslekî ve teknik ortaöğretim
öğrencilerinin, bitirdikleri programların devamı niteliğindeki programlara
sınavsız geçişini sağlayan yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Sınavsız
olarak meslek yüksekokullarına geçiş yaparak, meslek yüksekokullarından mezun
olan öğrenciler, mezunların yüzde 10'undan az olmamak üzere ayrılacak
kontenjanlara göre, alanlarındaki lisans programlarına dikey geçiş
yapacaklardır. Meslekî ve teknik eğitimi geliştirmeyle ilgili yasanın ilk etkileri
görülmüş ve meslekî teknik eğitim öğrenci sayısı 2001 - 2002 öğretim yılında
Türkiye genelinde yüzde 12 oranında artarken, Adıyaman'da yüzde 35, Afyon'da
yüzde 40, Kayseri'de yüzde 35, Şırnak'ta yüzde 70 oranında artmıştır. Artış
olan il örneklerini çoğaltmak mümkündür. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yükseköğretime geçişle ilgili
olarak gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, meslekî ve teknik eğitim
bölgelerinin kurulması, ortaöğretim programları ile yükseköğretim programları
arasında devamlılığın ve bütünlüğün sağlanması gibi yeniliklerin tamamı,
Yükseköğretim Kurulu ile Millî Eğitim Bakanlığının işbirliği çerçevesinde
gerçekleştirilmiştir. Bu işbirliğinin en somut örneği de öğretmen yetiştirme
programlarına ilişkin düzenlemedir. Yükseköğretim çağ nüfusunun hızla artması ve ortaöğretim okullaşma
oranındaki hızlı artış nedeniyle yükseköğretime olan talep hâlâ artma
göstermektedir. Bu yoğun talep nedeniyle ülkemizde yükseköğretimin ciddî
sıkıntıları olduğu bir gerçektir. Ancak, üniversitelerimizin bir çoğunun dünya
standartlarının çok ama çok altında olduğunu söylemek gerçekçi değildir. Tüm
üniversitelerimiz lisans düzeyinde belirli bir kaliteyi yakalamışlardır.
Uluslararası düzeyde saygınlığa erişmiş birçok üniversitemizin lisansüstü
faaliyetleri ve araştırma faaliyetleri dünya ortalamasının çok üzerindedir.
Üniversitelerimizin öğretim elamanı gereksiniminin giderilebilmesi için ciddî
projeler yürütülmektedir. Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştiren programlarında yapılan yeni
düzenlemeyle, eğitim fakültelerinin, ülkenin öğretmen ihtiyacını daha etkili ve
verimli bir biçimde karşılamaları, daha nitelikli öğretmen yetiştirmeye yönelik
programlar yürütmeleri ve daha sağlıklı bir yapı içinde işlevlerini yerine
getirmeleri öngörülmektedir. Her çocuğun, nitelikli bir öğretmen tarafından yetiştirilmesi için
gerekli olan kalite güvencesi sistemi, yani akreditasyon çalışmalarıyla ilgili
olarak, Bakanlığımız ve üniversitelerin eğitim fakülteleri temsilcilerinden
oluşan bir çalışma grubu oluşturulmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir. Teknolojik gelişmeler o kadar hızlı ilerlemekte ve buna bağlı olarak,
bilgi, güncelliğini o kadar hızlı yitirmektedir ki, bu tablo karşısında,
öğretmenlerin niteliklerinin belli bir noktada durması, kuşkusuz, beklenemez.
Bakanlığımız ve üniversite temsilcilerinden oluşan bir çalışma grubu,
öğretmenlerin yeterlik göstergelerini yeniden tespit etmiştir. Bu yeterlik
göstergelerine göre, ilgili fakülteler, programlarını güncelleştirmektedirler. Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda yapılan
değişiklikle, yönetim görevine atanacaklarda liyakat ve kariyer ilkesinin
hayata geçirilmesi, kadro kullanımında atıl kapasitenin önlenmesi yönünde
gerekli yasal zemin oluşturulmuştur. Bu zemine dayalı olarak, 30 Nisan 1999
tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde
Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliği; 10 Ağustos 1999 tarihinde, Millî Eğitim
Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm
Kadrolarına İlişkin Yönetmelik; 11 Haziran 2000 tarihinde, Millî Eğitim
Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği ve 26 Temmuz 2000 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığı Personel
Görevde Yükselme Yönetmeliği yürürlüğe konularak, bu yönetmeliklerle, yeni
çalışma kültürünün sınırları ve boyutları tanımlanmıştır. Norm kadro, her derece ve türdeki eğitim kurumlarında, belli ölçütler
esas alınarak olması gereken yönetici ve öğretmen sayısının belirlenmesi
anlamına gelmektedir. Uygulamaya konulan norm kadro düzenlemesinden önce, 1999
yılında okul ve kurumlarımızda 102 000 yönetici bulunmakta iken, bu sayı, norm
kadro uygulamasının ardından, 55 000'e düşürülmüştür. Norm kadro öncesinde 3
öğretmene 1 yönetici düşmekte idi, uygulama sonucunda 47 000 kadro tasarrufu
yapılmıştır. Şikâyet ettiğiniz bu mudur?! Norm kadro öncesinde 59 000 öğretmen fazlası vardı; bir yerde öğretmen
açığı varken, bir başka yerde 59 000 fazla öğretmen vardı. 59 000 öğretmenin
sisteme maliyeti, bugünkü değerlerle, yaklaşık 450 trilyon liradır. Bu rakam,
Millî Eğitim Bakanlığının 2001 yılı personel giderlerinin yüzde 14'ü
düzeyindedir. Titizlikle uyguladığımız ve hiçbir istisnaya yer vermediğimiz
norm kadro düzenlemesiyle, bugün fazla konumdaki öğretmen sayısı 15 000'in
altına indirilmiş durumdadır. Yapılan düzenlemelerle 32 000 öğretmen etkin ve
verimli bir duruma getirilmiştir. Böylece, en önemli sorunlarımızdan biri olan
kaynak savurganlığını büyük oranda önlemiş bulunuyoruz. Yönetim ve denetim sürecinde görev alacaklara, görevde yükselmek
isteyenlere, görev öncesinde hizmetiçi eğitim alma ve yapılacak sınavda
başarılı olma zorunluluğu getirilmiştir. Bu çerçevede, yönetici ve
deneticilerin yönetim ve denetim görevlerinin gerektirdiği nitelik ve içerikte
bilgi, beceri ve deneyimlerinin geliştirilmesine yönelik olarak geliştirilen
eğitim programları titizlikle uygulanmaktadır. Bugüne kadar 8 700 adayın eğitim
süreci tamamlanmış, 5 024'ünün atamaları gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma,
çağdaş eğitim yöntemleriyle personel yetiştirilmesinin ilk ürünüdür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika, söz vereceğim; ancak, Genel Kuruldan
bir ricam var, deplasmanı bıraksınlar, sizi dinlesinler. Uğultuyu keselim. Buyurun efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Yine, yalnızca 2000
yılında 272 388 yönetici ve öğretmen, yabancı dil, eğitim yönetimi, toplam
kalite yönetimi, zaman yönetimi, değişme ve yenileşme alanlarında hizmetiçi
eğitime alınmıştır. Toplam 221 000 öğretmene bilgisayar okuryazarlığı eğitimi
verilmiştir. Öğretmen atamaları ve yer değiştirmeler, kamuya açık, tamamen objektif
ölçütlerle, bilgisayar ortamında gerçekleştirilmektedir. Son atamalarda,
tercihi doğrultusunda atananların oranı yüzde 83'lerin üzerine çıkmıştır.
Böylece, daha göreve başlarken çalışanların memnuniyeti sağlanmıştır. Göreve atanan öğretmenlerin yerlerinin belirlenmesinde, uzun yıllardır
ihmal edilmiş illere öncelik verilmiştir. 1997-1998 öğretim yılında, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 45 iken, bu sayı, bugün
35'e düşürülmüştür. Öğretmen atamalarına getirilen düzenlemeyle, öğretmen
dağılımında büyük oranda denge sağlanmıştır. Geçtiğimiz öğretim yılında,
ülkemizin hiçbir yöresinde öğretmensizlikten dolayı kapalı okulumuz
kalmamıştır. Bu atama ve yer değiştirmelerle ilgili bütün şeffaflık yanında, bütün
eylem ve işlemlerimiz yargı denetimine tabidir. Hiçbir kararımız yargıdan
dönmemiştir; dönenler varsa da, onlar, titizlikle uygulanmıştır. İsteğe bağlı yer değiştirmelerde tercih ve tercih edilen yer için,
hizmet puanı üstünlüğü ödünsüz uygulanmıştır. Herkesin dilinde dolaşan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı
maddesi, ne benim tarafımdan ne benden önce bu makamda bulunan Sayın Hikmet
Uluğbay tarafından, kullanılmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar) Millî Eğitim
Bakanlığı, kolaycı bir yaklaşımla, kayırımcılık gibi, sistemin bilinen
çözümlerine sarılmamıştır. Bir il veya ilçe yöneticisinin, uzun yıllar, aynı yerde, aynı görevde
bulunması, ister istemez performansını düşürmektedir; ya görevde yükselmeli ya
da birikimini yeni bir görev yerine aktarmalıdır. Bu anlayışla, Bakanlar Kurulu
kararına dayalı olarak, aynı yerde, aynı görevde en fazla sekiz yıl görev
yapılması öngörülmüştür. İl ve ilçe yöneticilerinden sekiz yıldan fazla aynı
yerde görev yapan, 2000 yılında 438, 2001 yılında 404 olmak üzere 842
yöneticinin, daha önce görev yapmadıkları hizmet bölgelerine, tercihleri de
dikkate alınarak, görev yerleri değiştirilmiştir. Yine, Bakanlar Kurulu kararı gereğince, beş ve altıncı hizmet
bölgelerinde, yeni çalışma kültürüne dayalı olarak, 116 ilçe şube müdürü
ataması gerçekleştirilmiştir. Bütün bu kurallar ve uygulamalar da öğretmen istihdamı, açıklık,
tarafsızlık, hukukun üstünlüğü, sistemin güvenilirliği, ülke düzeyinde dengeli
dağılımın sağlanması ilkeleri çerçevesinde yapılmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası,
Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyet devrimleriyle ülkemiz eğitiminde
gerçekleştirmiş olduğu atılımı kaldığı yerden daha ileriye götüren bir reform
yasasıdır. Sivil toplum örgütlerinin de desteğini almış olan bu yasa, eğitim
camiamıza ve halkımıza heyecan vermiştir. Her yıl, ortalama 1 300 000 yeni öğrenci, ilköğretimde, eğitim
sistemimize dahil olmaktadır. Hızlı nüfus artışı ve ekonomik sorunların yanı
sıra iç göç sorunu, ulusal eğitimimizde gerçekleştirilecek yatırımların
planlanmasını güçleştirmektedir. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, fazla müsamaha ettiniz. BAŞKAN - Size de müsamaha ettim, Sayın Bakana da o müsamahayı ediyorum
efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Siz 2,5 dakika fazla
konuştunuz. Artan eğitim talebi karşısında genel bütçeden ayrılan pay yetersiz
kalmaktadır. Bu nedenle, okullarımızda ekonomik durumu iyi olan velilerin
yapacakları bağışlarla, çocukların okuduğu okulların çeşitli gereksinimleri
karşılanmaktadır. Belirtilen bu uygulama dışında, okullarımızda zorla bağış
toplanması -yine söylüyorum- söz konusu değildir. Okullara yapılan bağış ve
katkılar, tamamen öğrenci velilerinin ve yurttaşların isteğiyle yapılmaktadır. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Manevî cebir var. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Eğitimin niteliğini
ve verimliliğini artırmak için, ekonomik durumu iyi olan velilerden sağlanması
amaçlanan bağış ve yardımlarla ilgili genelgenin iptali için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bir yargı kararından
söz edeceğim. BAŞKAN - 5 dakikaya ayarlamıştım, kendi kendine kapandı efendim.
İstirham ederim... Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Bu genelgenin iptali
için açılan dava da, Danıştay Sekizinci Dairesinin 7 Mayıs 2001 tarihli
kararıyla iptal edilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; başta da belirttiğim gibi, hizmet
etmekle büyük onur duyduğum Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarını sizlere,
dolayısıyla Türk kamuoyuna sunma imkânı verenlere teşekkür eder, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim. Böylece, gensoru görüşmeleri... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Çelik, bir şey mi vardı efendim; buyurun, yerinizden... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, genellikle, gensorularda, gensoruyu
veren veyahut da gensoru üzerinde konuşan değerli üyelerin ortaya attığı
iddiaları cevaplandırmak üzere, hükümeti temsilen, sayın bakan gelir, burada
cevap verir. Bizim, gerek benim gerek diğer arkadaşların ortaya attığı en az 20 tane
iddia vardır. Sayın Bakanımız, bunlara cevap vermedi; bizi, sekiz yıllık
eğitime karşı çıkmakla suçladı. Biz, kesintisiz olmasına karşıyız. Bizim
programımızı Sayın Bakan lütfedip okursa, orada, altyapısı hazırlanmak
şartıyla, zorunlu eğitimin onbir yıla çıkarılması teklif ediliyor. Sayın Bakanın söyledikleri, bizi, kesinlikle tatmin etmemiştir. BAŞKAN - Peki efendim; ama, bu, yöntem meselesi. Sayın Bakanın anlayışı
bu, bu şekilde kendisini müdafaa etti. Sayın Hatiboğlu, bir şey mi istediniz? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Daha sonra efendim. BAŞKAN - Sayın Çiçek, siz ne istediniz? MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir şey söylemek istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, ben de, arkadaşımın söylediğine
katılıyorum. Sayın Bakanımıza, aşağı yukarı 20 dakikaya yakın, maddeler
halinde, 40'a yakın soru yönelttik. O soruların, aşağı yukarı hiç birisinin
cevabını alamadık. Sayın Bakan, daha önceden hazırlamış olduğu, daha önceki
toplantılarda da konuştuğu şeyleri konuştu. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Mesele anlaşıldı. Sayın Bakanın yöntemi... MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bitirmek istiyorum efendim. Taşımalı eğitimle ilgili ihaleye "traktörle taşıyacaksınız, salla
taşıyacaksınız" diye bir madde zaten koyamaz, Sayın Bakan o düşüncede
olamaz; ama, bu ülkede, minibüsler çalışmadığı zaman, anlaşmalar iptal edildiği
zaman, salla veya telle taşınıyor öğrenciler. Onu açıklaması lazımdı. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Peki efendim, teşekkür ederim. Mesele anlaşılmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir
efendim. Bu kısmın 2 nci sırasında yer alan, Saadet Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde
başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik
ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü
davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki
(11/22) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunun
görüşmelerine başlıyoruz. 2. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde
başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik
ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet
Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22) BAŞKAN - Hükümet?.. Burada. Daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için, önergeyi tekrar
okutmuyorum efendim. Buyurun Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 106 ncı maddesi,
zatıâlinizin de çok iyi bildiği gibi, çok açık. Siz yorulmayasınız diye ben arz
ediyorum, bilginizi tazelemek için arz ediyorum. Burada deniliyor ki:
"Gensoru önergesi, bir siyasî parti grubu adına veya en az yirmi
milletvekilinin imzasıyla verilir. Gensoru önergesi, verilişinden sonraki üç
gün içinde Başkanlıkça bastırılarak üyelere dağıtılır." Bunlar, aşama
aşama, birer süreçtir. Bundan sonraki sürece, yani, merhaleye geliyorum:
"Gensoru önergesi beşyüz kelimeden fazla ise, imza sahipleri beşyüz
kelimeyi geçmeyecek bir özeti bu önergeye eklemek zorundadırlar. Genel Kurulda
bu özet okunur." Şimdi, buna göre, bizim gensorumuzun okunması gerekir; onu istirham
ediyoruz efendim. Lütfen, Divan Üyemiz okusun onu efendim. BAŞKAN - Efendim, ben size arz edeyim. 13.11.2001 günü okunmuş; bir daha
mı okutayım?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, şimdi işlem yapıyoruz. Bu, okunacak
tabiî; gayet tabiîdir. BAŞKAN - Efendim, bugüne kadar, dağıtmaktan başka, Genel Kurulda okunuyor,
sonra da bu şekilde görüşülüyor. 13.11.2001'de... (DSP sıralarından "Sayın
Başkan, tartışmayın" sesleri) Tartışmıyorum efendim; tatmin ediyorum.
Hatiboğlu o. Onun için... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, zatıâlinizin takdiri bu istikamette
mi? BAŞKAN - Evet efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki efendim, biz, buna saygı duyarız. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gerekirse, ileride, başka bir vesileyle usul
tartışması açar ve bunu tartışırız; ama, zatıâlinize olan namütenahi saygım
dolayısıyla buna katılıyorum. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ancak, eskilerin bir sözü vardır Sayın
Başkanım, siz de bilirsiniz. Bu gibi hal karşısında derler ki: "Anlaşıldı
Vehbi'nin kerrâkesi." Şimdi, anlaşıldı ki, millî eğitimin millîliğini,
millî eğitimin muhtevasını ve niteliğini yerin zımnına sokmuş bir Sayın Bakana
alkışlarla geçit veren bu iktidar çoğunluğunun iflah olmayacağı görülüyor; bir
ümitsiz vakadır. Biz, önergemizi geri çekiyoruz efendim. Saygı sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar, DSP ve MHP
sıralarından alkışla [!]) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Gensoru önergesi geri verilmiştir, işlemden de kaldırılmıştır. Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. VII. - SEÇİMLER A) BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN
ÜYELİĞE SEÇİM 1. - Başkanlık Divanında açık bulunan
İdare Amirliğine seçim BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Anavatan
Partisi Grubuna düşen İdare Amirliğine Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun Sayın Kemaloğlu. B) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM 1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna
düşen bir üyeliğe Adana Milletvekili Mehmet Ali Bilici aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Size de hayırlı olsun efendim. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
İşler" kısmına yarım kalan işlerden devam ediyoruz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Değişikliği Teklifiyle ilgili Komisyon raporu gelmediği için teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenîsinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in;
Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve dört arkadaşının, aynı kanunda değişiklik
yapılması hakkında kanun teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. 4. - Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komis-yonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı
Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 milletvekilinin Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız. 5. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı
Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753 ve 753'e 1 inci Ek) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı
Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı:
769) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. 1 inci madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı. Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi okutmadan önce, tasarıya yeni 2 nci
madde eklenmesini isteyen bir önerge vardır. Şimdi, bu önergeyi okutacağım.
Ancak, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, komisyon metninde
bulunmayan bu yeni maddeye komisyonun salt çoğunluğunun katılması
gerekmektedir. Komisyonun salt çoğunluğunun (13) hazır bulunması halinde de işleme
alacağım. Önergeyi okutuyorum efendim: (1) 769 S. Sayılı Basmayazı 13.11.2001 tarihli 19 uncu
Birleşim Tutanağına eklidir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarıya 2 nci madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Madde 2. - 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesi
ikinci paragraf ve ikinci cümlesi ile üçüncü paragrafı madde metninden
çıkarılmıştır. BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunluğu hazır mı efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Efendim, çoğunluğumuz
yoktur. BAŞKAN - Çoğunluk olmadığına göre, önergeyi işlemden kaldırıyorum
efendim. Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.18 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.28 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne),
Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 20 nci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. 769 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı
Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı:
769) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum: MADDE 2.- 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesindeki "4" numarası madde
metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun
ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, demokrasi ve ülke için çok önemli bir tasarıyı
görüşüyoruz. Anayasanın 143 üncü maddesinin birinci fıkrasında, devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri,
Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin
iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakma görevinin devlet güvenlik
mahkemelerine ait olduğu belirtilmektedir. Yine, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde "Anayasada belirtilen
Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini
ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere devlet güvenlik mahkemeleri
kurulmuştur" denilmektedir. Sayın milletvekilleri, görülüyor ki, hem Anayasanın 143 üncü maddesine
göre ve hem de kuruluş kanununa göre, devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri
ve bakacakları suçlar açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar yanlış uygulamayla, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü
maddelerine giren suçlarla ilgili davalar devlet güvenlik mahkemelerinde
görülmüştür; ancak, Sayın Adalet Bakanımız açıklamalarında, devlet güvenlik
mahkemelerinin üzerindeki yükün hafifletilmesi amacıyla, Türk Ceza Kanununun
313 ve 314 üncü maddelerinin devlet güvenlik mahkemesi kapsamından çıkarıldığı
hususunu belirtmiştir; doğrudur; zaten, kuruluşu bile yanlıştı. Yine, Sayın Adalet Bakanımız "devlet güvenlik mahkemelerinin birer
ihtisas mahkemesi gibi çalışması için girişimlerin sürdüğünü ve 4422 sayılı
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte,
kapsam açısından birbirine benzeyen Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü
maddelerine ilişkin uygulamada bazı zorluklar yaşandığını ve 4422'ye giren
suçlar ağır ceza mahkemelerinde ele alınırken, 313 ve 314 üncü maddelere
ilişkin suçlar, devlet güvenlik mahkemelerinde ele alınmıştır" diyerek,
ortadaki tenakuzu belirtmiştir. Ben, sadece, Sayın Bakanın "devlet güvenlik mahkemelerinin birer
ihtisas mahkemesi gibi çalışması girişimlerinin sürdüğü" beyanına
katılmıyorum; çünkü, biz, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamen kapatılmasını
istiyoruz. Değerli milletvekilleri, esasında, bu tasarının getirilmesi, ülkemiz
için demokratik bir adımdır. Onun için, biz, bu tasarıya karşı değiliz; ancak,
zamanlaması yanlıştır. Bunun için, kamu vicdanı rahatsız olmuştur. Biz, sadece
iki maddesinin, yani, yalnız 313 ve 314 üncü maddelerinin getirilmesine
karşıyız; çünkü, biz, Doğru Yol Partisi olarak, esasen, devlet güvenlik
mahkemelerinin var olmasına karşıyız. Daha başka bir deyişle, devlet güvenlik
mahkemelerinin tümüyle kaldırılmasından yanayız. Biz, Doğru Yol Partisi olarak,
ikinci demokrasi paketinde de, açıkça, devlet güvenlik mahkemelerinin
kaldırılmasını istedik. Öyleyse, Sayın Bakanım, devlet güvenlik mahkemeleri kanunun tümünü
getirin ve bu mahkemeleri kaldıralım. Bu, yargı birliği için gereklidir ve
zorunludur; getirdiğiniz iki maddeyle yetinmeyelim. Acaba bu iki madde neden
aniden, alelacele getirilmiştir? Vatandaşın kafasında istifham yaratmaktadır.
İşte bu nedenle, hatta, önce, Anayasanın bu husustaki 140 ıncı maddesini
değiştirelim. Önce, gelin, bunu değiştirelim. Değerli milletvekilleri, ülkemizde hak ve adaletin var olması, hukukun
üstünlüğünü hâkim kılmak, yargı birliğini sağlamak, demokratikleşmeyi sağlamak,
hak ve özgürlükleri korumak için, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması zorunludur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum... BAŞKAN - Buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bunu, başkaları, yani, IMF istediği
veya Avrupa Birliği istediği için değil; ülkemizde demokrasinin gelişmesi ve
uygulanması ve yargı birliği için, adalet için ve ülkemizin demokratikleşmesi
için yapalım diyoruz. İşte, Doğru Yol Partisinin savunduğu görüş budur. Bunun için, devlet
güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasını istiyoruz ve ülkemizin kurtuluşu,
demokrasidedir diyor; Yüce Heyetinize ve aziz milletimize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubunda. Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izin verirseniz bendeniz izah
edeyim... BAŞKAN - Hayhay, buyurun. Sayın Hatiboğlu, tabiî, irşat oluruz efendim; istirham ederim. Saadet Partisi Gurubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu
konuşacaklar. Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin
değerli üyeleri; 769 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesiyle alakalı olarak,
Grubum ve şahsım adına söz almışken; Yüce Heyetinizi ve Başkanlığı saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, hatırlayacaksınız, Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanunu, yanılmıyorsam, 1999 yılında çıkarıldı ve bizim
Adalet Komisyonumuzun Değerli Başkanı, o zaman da Adalet Komisyonunun Başkanı
idiler; Sayın Adalet Bakanımız da, o gün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Adalet
Bakanı idi; bendeniz de, Adalet Komisyonunun fakrü pürtaksir bir üyesiydim.
Bilmem hatırlarlar mı; hatta yalvararak kendilerine hem komisyonda hem de
burada, yapmayın, bakın, bu hükümleri getiriyorsunuz, sizin iyi niyetli
olduğunuzu vicdanım zorladığı için ben kabul edeyim hadi; ama, iyi niyet
yetmez. İyi niyetle yapılan düzenlemeler bazen kötü niyetin elinde silahların
en tehlikelisi olur dedim. Siz, atom gücünü denizaltında da kullanabilirsiniz;
siz, bir elektrik akımını -halkın deyimiyle cereyanı- aydınlanmada da
kullanabilirsiniz; ama, elektrikli sandalyede de kullanabilirsiniz. Onun için,
kanunları yaparken... Evet, herkes bir başkasını kendi gibi zannedebilir;
ancak, yine, Mecellede bir kural vardır "kıyası nefis caiz değildir"
diye bir kural vardır. Dolayısıyla, biz, düzenlemeleri sağlam yapmaya mecburuz.
Yapmayın, bu hükümleri getirmeyin -aynen ifadem şu- yarın, yatak
odalarımıza girerler dedim, genişletmeyin bunu diye yalvardık, dinlemediniz.
Şimdi, acıyı gördünüz, tehlikeyi gördünüz, getiriyorsunuz, hayırlı olsun; ama,
bu defa, yine uyarıyorum, eksik getiriyorsunuz. Nerede 312? Beyler, çete
kuranların yargılanmasını hafifletiyorsunuz, yani, usullerini
hafifletiyorsunuz, üzerlerindeki hukuk müeyyidesinin baskısını azaltıyorsunuz. BEYHAN ASLAN (Denizli) - 312'yi kaldıracağız, hiç olmayacak. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - "312'yi kaldıracağız" diyorsunuz.
Sayın Aslan, yumuşak geçiş olurdu. Şimdi, yargılama usulünden kaldırsaydık da,
sonra hep kaldırsaydık fena mı olurdu ya da bize itimat telkin ederdiniz, derdik
ki, bakın, işte ilk adımı attılar, bunlara güvenin. Hiç olmazsa, bu vesileyle,
bir defa ve bir tek vesileyle, güven hâsıl olurdu iktidarınıza Sayın Aslan. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Siz yine de güvenin. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, olsun, yine de bir
aşamadır, Sayın Bakanın diliyle. Bence bir merhaledir diyeceğim; ama, merhale
ile aşama farklı şeylerdir, henüz merhale oluşmadığı için, ben, aşama tabirini
kullanıyorum. Bakınız, Sayın Bakanım ve Sayın Komisyon Başkanım, zannediyorum, bu
zevatın ömürleri, sosyal demokrasiye yahut demokratik sola hizmetle geçti; şu
zevatın... Size de geldi bu mektuplardan; ama, siz cesaret edip buraya
getiremiyorsunuz. Yine, bize kaldı bu, Saadet Partisine kaldı. Kim bu;
Düşünceye Özgürlük Platformu; yani, İsmet Demirdöğen, Çetin Öner, Hüsnü Öndül,
Murat Belge, Sami Evren, Yılmaz Ensaroğlu, Ali Balkır, Necati Koçak, Yavuz
Önen, Kaya Gönenç, Babür Pınar, Aydın Şimşek. Bakın, bunlar ne diyor... Bunlar, ömrü size hizmetle geçen insanlar;
ama, siz, bir tek laflarını dinlemiyorsunuz. Bakın, şunu söylüyorlar -Sayın
Başkanım, ben konuşmayacağım, sözü bunlara devrediyorum- kısaca diyor ki, bu
düzenleme karşısında bu platform... Bunlar da duysunlar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bu platform diyor ki, Sayın Sökmenoğlu
Başkan, hamiyet erbabıdır, zamanı biraz geniş tutar diyor!.. BAŞKAN - Buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ...ve arkasından da: "Mevcut yasal
çerçeveye dayanarak, toplumun her kesiminden insanlar yargılanmış ve
cezaevlerine konulmuştur. Bu yılın başından bu yana, düşüncelerini yazılı ve
görsel ortamda ifade ettikleri için, en az 144 yazar, gazeteci, yayın
yönetmeni, sanatçı, siyasetçi, işadamı hakkında, en az 38 dava açılmıştır.
Eğer, gerçekten, Türkiye'nin hak ettiği demokratik yaşama kavuşması için bir
çaba gösterilecek ise, her şeyden önce, düşünceyi ve düşüncenin ifade
edilmesini özgürleştirmek gerekir. Bu yönde çaba harcamak ise, yasama organının
bir üyesi olarak başta sizin olmak üzere herkesin tarihî sorumluluğu ve
görevidir" diyor bana bu platform, bu mektubu gönderirken. Eminim,
hepimize geldiğine göre, bu sorumluluğu hepimize ayrı ayrı hatırlatmıştır. Ben,
umuyorum ki, Sayın Bakan, görüşlerini ifade ederken, bu mektuptan söz edecek ve
gereğinin yerine getirilmesi çabasını da ortaya koyacaktır. Sayın Başkanlığı ve Sayın Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (SP, DYP ve
AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Yahya Akman'da. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 769 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, iki günden bu yana Genel Kurulda tartışmakta
olduğumuz yasa tasarısıyla, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı
sınırlandırılmakta -kaba hatlarıyla ifade etmek gerekirse- yine, devlet
güvenlik mahkemelerinin yargılama usullerinde bazı değişiklikler yapılmakta ve
henüz iki sene önce çıkarmış olduğumuz 4422 sayılı Yasanın iki maddesinde
değişiklikler yapılmaktadır. Hatırlanacağı üzere, yine, 21 inci Dönemin başlarında, zannediyorum ilk
kabul edilen kanunlardan bir tanesi, devlet güvenlik mahkemelerinin asker
üyelerinin mahkeme üyeliğinden çıkarılması, tüm üyelerin sivilleştirilmesi
noktasındaki anayasa değişikliğiydi. Bunu takiben de, buna ilişkin bir uyum
yasası, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasasında değişiklik yapılmak suretiyle
kabul edildi. O görüşmeler sırasında da ifade ettiğimiz üzere, biz, esasında,
olağanüstü bir dönemin ürünü olan ve olağanüstü bir mahkeme olduğu herkes
tarafından kabul edilen, istisnaî mahkeme olduğu kabul edilen devlet güvenlik
mahkemelerinin toptan kaldırılmasının asıl amaç olması gerektiğini,
Türkiye'nin, Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliğine, devlet güvenlik
mahkemelerinin bu haliyle girmesinin mümkün olmadığını defalarca ifade ettik.
Bugün, yine, iki sene sonra, hükümetimizin hâlâ bu noktaya gelmediğini görmüş
olmaktan, doğrusu üzüntü duyuyoruz. Henüz dün yayımlanmış olan bir raporda, yine, bu ve buna benzer,
demokratikleşme noktasında atılması gereken adımların atılmamış olduğundan
bahisle, tabiri caizse, ülkemiz, bir kez daha fırçalanmıştır, bir kez daha bu
millet küçük düşürülmüştür dünya kamuoyu nezdinde. Gönül arzu ediyor ki, bu
değişiklikler, behemehal yapılmış olsun. Bu mantıktan hareketle, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamının kaldırılması
gereğini ortaya koyan bir anlayışı ifade ettiğimiz için, dolayısıyla, doğal
olarak, bunların görev alanının sınırlandırılmasına ilişkin bir yasa tasarısına
da olumlu bakıyoruz; ama, tenkit ettiğimiz bir husus var. O da nedir; sürekli
perakendeci bir anlayışla Genel Kurulun ve milletimizin huzuruna gidilmesinin
yanlış olduğunu ifade ediyoruz ve diyoruz ki, eğer, bir yargı reformundan söz
ediliyorsa, Avrupa Birliğine uyum yasaları çıkarılacaksa, bunun toptan,
birbirlerine uyum arz eden bir halde kamuoyunun önüne, Meclisin önüne
getirilmesi gereğini ifade ediyoruz. Nerede sistem tıkanırsa, hemen aynı gün,
onun âdeta gazını aldırmak için, havasını aldırmak için, bir iki maddelik
değişikliklerle insanlarımızın huzuruna çıkılmasının yanlış olduğunu ifade
ediyoruz. Burada, bugün, yine, bu yanlışlığı bir kez daha huzurlarınızda ifade
etmek istiyorum. Biz Sayın Adalet Bakanımızdan arzuluyoruz ki, şu devlet güvenlik
mahkemeleri tümden kaldırılsın. Peki, kaldırıldığı zaman devlette bir zafiyet
ortaya çıkacak mı; hayır, çıkmayacak; çünkü, bunun dünya çapında örnekleri var.
Eğer, malî suçlarla ilgili yargılama yapılması bir özellik arz ediyorsa,
oradaki hâkimlerin, savcıların daha eğitimli olması gerekiyorsa, bunlar adalet
akademileri yoluyla, özel eğitim verilmek suretiyle, hâkimlerin eğitilmesi
suretiyle telafi edilebilir. Yine, şu yapılabilir: İhtisas mahkemeleri bu
konularla ilgili olarak kurulur ve bu ihtisas mahkemeleri belirlenen suçlarla
uğraşır, belirlenen suçlarla ilgili olarak yargılama faaliyetini sürdürür;
hiçbir zafiyet de ortaya çıkmaz; ama, bugün, devlet güvenlik mahkemeleri, ne
yazık ki, vatandaşlarımız açısından ilave bir ceza gibi görülmektedir; doğrusu
da böyledir; çünkü, özel bir yargılama usulüne tabi oldukları gibi, özel bir
infaz sistemine de tabi mahkemeler olarak görev yapmaktadırlar. Benim üzerinde söz almış olduğum madde, 1992 senesinde zamanın Adalet
Bakanı Seyfi Oktay tarafından getirilen 3842 sayılı Yasada ufak bir değişiklik
yapmakta. O değişiklik de, 4 nolu metinden bir hükmün çıkarılmasını öngörmekte.
Bu çıkarılan hüküm, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin 1992
senesinde yapılan değişik şekliyle devlet güvenlik mahkemesi kapsamındaki
suçlar için de uygulanabilme imkânını getirmektedir tutuklama sebepleri
itibariyle. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akman, toparlar mısınız. YAHYA AKMAN (Devamla) - Şu ana kadar, 1992 senesinden önce yürürlükte
olan şekle göre, yani, o usule göre yargılanmaktaydı insanlar. Bu noktadaki
değişiklik de olumlu bir değişiklik; ama, madde üzerinde vermiş olduğum
önergeyle ilgili konuşurken bu hususa daha detaylı gireceğim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izninizle bir hususu düzeltmek
istiyorum. Bendeniz konuşurken, 4422 sayılı Yasanın Komisyon ve Genel Kurul
görüşmelerinde, hükümet adına Sayın Adalet Bakanımızın oturduğunu ifade
etmiştim; yanlış; İçişleri Bakanı sıfatıyla Sayın Tantan oturdu. Hatta, biz,
Sayın Bakanın DGM'ye karşı olduğunu biliyoruz. Yukarıda, Komisyonda, bu
hususların DGM alanına alınmamasını da komisyon kararlaştırılmıştı; sonra,
önergeyle, burada halüfasl edildi. Ben, yanlış beyanımı burada düzeltiyor, Sayın Bakandan da özür
diliyorum; Sayın Tantan'dı. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Zaten, o sırada, Sayın Topçu niye itiraz etmedi bilmiyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim?.. BAŞKAN - Sayın Topçu, o gün o önergeye niye itiraz etmediniz diyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, muhatabı Adalet Bakanıydı, ben değildim;
niye itiraz edeyim!.. BAŞKAN - Olsun, sizin etmeniz lazımdı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben Komisyon üyesiyim, bana bir şey söylemedi
ki!.- YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben düzeltiyorum; itiraza hacet var
mı?! BAŞKAN - Sayın Bakan, madde üzerinde konuşacak mısınız? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, devam edin lütfen. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan konuşacak belki... Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Değerli milletvekilleri, 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı bir hükümet tasarısı olarak Meclise getirilmiştir; ancak,
hükümet adına, ne Komisyonda ne Genel Kurulda ben oturmuş değilim. Tasarı,
aslında, İçişleri Bakanlığımızca hazırlanan bir tasarı olarak getirilmiştir.
Ben, devlet güvenlik mahkemelerinin, Anayasanın 143 üncü maddesinde belirlenmiş
olan görev alanı içinde bir uzmanlık mahkemesi olarak çalışmalarını sürdürmesi
gerektiği düşüncesindeyim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim. 2 nci madde üzerinde 3 adet önerge var. 3 önerge de, aynı mahiyette
olduğundan geliş sırasına göre okutup, birlikte işleme alacağım efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
Madde 2. - 18.2.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
31 inci maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarının 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yahya Akman Şanlıurfa Madde 2. - 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.13.11.2001
Madde 2. - 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci
maddesinin birinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - Efendim, önergeleri birleştirdim; ama, söz hakkınız var. Komisyon, aynı mahiyette olan bu önergelere katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sırasına göre söz vereceğim. Sayın Kamalak, yanlış hatırlamadıysam, değil mi? Saadet Partisinden söz almak isteyen yok mu? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, önergeler aynı mahiyette olduğu için birleştiriyorum;
ama, önerge sahiplerine de tek tek söz verme hakkım var, onun için sordum. Söz
isteyen yok. O zaman Sayın Yahya Akman'a söz vereceğim. Belki Sayın Toprak da konuşmaz. Bilmem; sizin bileceğiniz iş. Kötü yönlendirmiş olmayayım; ama, ben, ikaz edeyim de efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sizi kırsın mı efendim? Kırmasın. BAŞKAN - Hayır efendim. Buyurun Sayın Akman. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci
madde üzerinde vermiş olduğum önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz önergenin mahiyeti şudur: 1992
yılında, demin de ifade ettiğim gibi, o zamanki Adalet Bakanı Sayın Seyfi
Oktay'ın isminin de "CMUK Seyfi" olarak anılmasına neden olan bir
yasa çıkarılmıştı. Bu yasa, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, zannedersem,
20'nin üzerindeki maddesinde değişiklikler öngörmekteydi ve hakikaten o günkü
şartlar da düşünüldüğünde, ülkemiz açısından demokratikleşme alanında çok ciddî
bir adım olarak kabul edilebilecek bir yasaydı. Bu kabul edilen yasayla yargılama usullerinde iyileştirmeler yapıldı,
gözaltı sürelerinde kısaltmalar yapıldı; sanıkların, müdafileriyle,
vekilleriyle daha kolaylıkla görüşebilme imkânları getirildi; vekillerin ve
müdafilerin dosyalardan örnek alabilme imkânları getirildi; bu anlamda, çok
sayıda maddede değişiklik öngörmekteydi. Şu an, bizim bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının bir maddesi de,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin, ama, sadece 104 üncü
maddesinin, devlet güvenlik mahkemeleri alanına giren suçlarla ilgili olarak da
uygulanmasını, yani, 1992'de çıkarılmış olan yasadaki iyileştirmenin 104 üncü
maddeyle ilgili olan bölümünün DGM kapsamındaki suçlarla ilgili de
uygulanmasını öngörmekte. Ben önergemde şunu teklif ediyorum: Diyorum ki; o gün yapılmış olan
bütün iyileştirmeler, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına giren suçlarla
ilgili olarak da yürürlüğe girsin. Peki, nedir bu iyileştirmeler denildiğinde,
kaba hatlarıyla, sürem elverdiğince ifade etmeye çalışayım. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 106 ncı maddesinde değişiklik yapıldı,
sanığın tutuklanması kararında müdafi bulunması hükmü getirildi, 108 inci
maddede, gözaltı süresi 24 saatle sınırlandırıldı, 110 uncu maddede, tutukluluk
süresinin, hazırlık soruşturmasında 6 ayı geçmemesi, her halükârda 2 yılı
geçmemesi hükmü getirildi; 128 inci maddede, yakalanan kişinin 24 saat içinde
hâkim karşısına çıkarılması, azamî gözaltı süresinin 4 günle sınırlandırılması
-ki, bu konuyla ilgili olarak, hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz ay içerisinde
zaten bir anayasa değişikliği de yaptık- yine, sanığın sorgusunda kendisine
haklarının hatırlatılması -bu çok çağdaş bir gelişmeydi hakikaten-
soruşturmanın her safhasında müdafiin bulunma hakkı, müdafi tutamayacak
olanlara barodan müdafi atanması, 18 yaşından küçüklere ve kendini
savunamayacak durumda olanlara her halûkârda müdafi verilmesi gibi birtakım
haklar verilmişti. Ben, şimdi, bu önergemle, verilmiş olan bu hakların -kısaca özetlemiş
olduğum hakların- devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili suçlar konusunda da
insanlara tanınmasını teklif ediyorum. Esasında, bu, ileriki günlerde kabul
edeceğimiz bir konu; yani, buna ilişkin olarak muhtemelen yasa değişikliği
yapacağız, bu önümüze gelecek. Ben, şimdiden, böyle bir değişikliğin
yapılmasının ülkemiz için çok ileri bir adım olacağını ifade ediyorum. Zira, şu
günde, bazı maddelerin DGM'ler için uygulanmamasının mantığını izah etmek
mümkün değildir; çünkü, burada, zaten, insanlar için ceza kanunlarında
öngörülmüş olan cezalar var; bir insanın bir suçu işlediği zaman nasıl cezaya
çarptırılacağı açık açık ifade edilmiş. Bir de, bunların tahkikatı, hazırlık
soruşturması veya yargılanmaları sırasında, âdeta bunlara ilave bir ceza
verilmek isteniyor yürürlükteki duruma göre. Bu da yanlış bir şey; yani, ceza
içerisinde ceza olmaz, bir suç için sadece bir ceza öngörülür. Devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili, yargılama sistemleri, hazırlık
soruşturmaları, sorguları vesaireleriyle ilgili detaylara girecek değilim; ama,
bugün, doğrusunu isterseniz, ülkemizde dişe dokunur diyebileceğimiz suçların
tamamı zaten devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına girmiş durumda. Böyle
bir haldeyken, biz, kendi kendimizi kandırmayalım diyorum. Eğer, bir
iyileştirme yapacaksak, bu tam olsun, sağlıklı olsun. Bu nedenle bir önerge
verme ihtiyacı hissettim; Genel Kurulumuzun destekleyeceğini ümit ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman. Sayın Toprak; buyurun. Üçüncü önerge sizin değil miydi? RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim, söz hakkınız var. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Benim verdiğim önergenin içeriği şudur: 3842 sayılı Yasa, 1992 yılında
çıkarılırken, yargılamanın, yargının en temel 3 kurucu unsurundan birisi olan
savunmayla ilgili, en temel hakları getirmişti. Altına imza attığımız
uluslararası sözleşmelerle taahhüt ettiğimiz en temel savunma haklarının
kişilere tanınmasıyla ilgiliydi 3842 sayılı Yasa; ancak, 1992 yılının
hassasiyeti nedeniyle -düşünün o günleri, terörün zirvede olduğu dönemleri- DGM
sanıkları ile DGM dışındaki sanıklar arasında bir ayırım yapılmıştı. Örneğin,
özellikle, savunma hakkı dediğimiz, ilk aşama sayılabilecek soruşturma
aşamasında, zanlının avukat tutma, müdafi tutma hakkı vardı; ancak, sorguda
yanında bulunduramıyor, hiçbir şekilde görüşüne müracaat edemiyordu. Böylece,
DGM sanıkları kenarda tutulmuştu. Belki, o günün şartlarında bir haklılık
nedeni olabilirdi; ancak, aradan yaklaşık on yıl geçti, bugün o hükümlerin
hiçbir anlamı kalmadı. Verdiğimiz önergeyle, DGM sanıklarına, örneğin, bir yazar, bir düşünür,
bir araştırmacı, bir konuda düşünce üretmiş, fikir üretmiş, sıradışı bir şey
söylemiş... Aslında, Batıda sıradışı bir şey söyleyen insanlara ücret ödenir.
Bizde ise sıradışı insanlar hapse tıkılır. Sıradışılığı özendiren bir düzenleme
yapmamız gerekirken, sıradışı insanlara ceza veriyoruz. Örneğin, DGM
kapsamındaki bir suç, asgarî haddi bir yıldan başlıyor. Bir yılla yargılanan
bir düşünüre müdafi hakkı tanımıyoruz. Kendisine suçunun ne olduğunu hatırlatma
hakkı tanımıyoruz. Kendisini müdafiiyle bir ortamda görüşme imkânından mahrum
tutuyoruz. Oysa, bu müdafi hakkını tanıdığımız diğer kategorideki sanıkları
düşünün. Örneğin, son zamanlarda kapkaççılık bir hayli yaygınlaştı. Kapkaççılık
suçu, Yargıtayın yorumlarıyla gasp suçuna sokuldu; 18 yılla başlayan bir suç.
Dahası, kan gütme saikiyle adam öldürme, örneğin 10 kişiyi öldürmüş, 15 kişiyi
öldürmüş ve bu kişi Türk Ceza Yasası 450 nci maddesi uyarınca idamla
yargılanıyor. Düşünün, idamla yargılanan, belki, 10 kişinin katili bir insana
müdafi hakkını tanıyorsunuz; ama, düşündüğü için, bir düşüncesini ifade ettiği
için bir yılla yargılanan saygın bir yazara, düşünüre müdafi hakkını
tanımıyorsunuz. Bu, gerçek anlamda bir paradoks. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Toprak. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan. Eğer, bu paradoksu gidermezseniz, dün açıklanan Katılım Ortaklığı
Belgesinde nezaketen biraz yumuşatılmış cümlelerin daha sertini duymaya devam
ederiz. Başöğretmenlerin öğreticiliklerine üzülerek de olsa, yine muhatap
olmaya devam ederiz. Önergem, bu paradoksun giderilmesine ilişkindir; desteğinizi bekliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Aynı mahiyette olan, komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "zor veya
tehdit" ibaresi, "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde
değiştirilmiş; aynı fıkradaki "veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya
zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli
işbirliği yapmak" ibaresi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarıya ve maddeye geçmeden
önce, şunu belirtmek isterim: Dün Sayın Dengir'in bir ifadesi vardı. Artık,
Türkiye'de adlî reformun bir zaruret olduğunu hepimiz biliyoruz. Parça parça...
Gerek usul yasalarında gerekse esas, temel yasalardaki değişiklikleri bir an
önce yapalım da, Türkiye'de insanlar önlerini görebilsinler diye belirtmek
istiyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, hepinizin malumu, Anayasamızın 143
üncü maddesinin birinci fıkrasında zikri geçen DGM'lerle ilgili ve DGM'lerde
görüşülecek davalarla ilgili, DGM'nin görevleriyle ilgili bir düzenlemedir.
Ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasayla ilgili de birtakım
değişiklikler yapılmakta ve 9 uncu maddede yapılan değişiklikle, Türk Ceza
Kanununun 313 üncü ve 314 üncü maddeleri DGM'lerin görev alanından
çıkarılmaktadır. Bana göre, 313, 314 acaba, DGM'lerde yahut ekonomik suçlarda
uygulanabilir mi, uygulanamaz mı, bu, ayrı bir tartışma konusu. Ben şunu ifade
etmek istiyorum: Aslında, ekonomik suçların, normal mahkemelerde yapılacak
birtakım ihtisaslaşmalarla, buralarda görülmesi lazım, yani, DGM'lerde görüşülmesinin
pek doğru olmadığını -bu, benim şahsî kanaatimdir- ifade etmek istiyorum. 3 üncü maddeyle yapılan değişiklikte, 4422 sayılı Yasanın 1 inci
maddesinin birinci cümlesindeki "zor ve tehdit" tabiri yerine
"tehdit, baskı, cebir veya şiddet" getirilmiştir. Bu, doğru bir
düzenlemedir. Yani, zor, belirgin olmayan, tam açık olmayan ve tefsire müsait
olan bir tabirken, bu değiştirilmiştir. Aslında, bu maddeyle ve bu yasa tasarısıyla yapılan düzenlemeler
doğrudur. Doğru Yol Partisi, bu düzenlemelere olumlu bakmaktadır; ancak,
muhtevası doğru olan bu yasa tasarısının -Doğru Yol Partisi olarak, bizim,
getiriliş zamanı itibariyle bir itirazımız vardır- zamanlaması yanlıştır.
Geçmişte, hatırlayacaksınız, Doğru Yol Partisi, bu DGM'lerin sivilleşmesiyle
ilgili birtakım çalışmalar içerisine girdi ve bunu devamlı savundu; ama, bunda
başarılı olunamadı. Ne zaman ki, Apo yakalandı, sivilleşme o zaman gerçekleşti
ve o zaman da toplumda birtakım tepkiler olmuştu. Bugün, bazı bakanlıklarda
çetelerin oluştuğu, devletin soyulduğu, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir
dönemde, bunlarla ilgili birtakım soruşturmalar ve davaların olduğu bir dönemde
bu yasa tasarısının görüşülmesi, kamuoyunda birtakım tepkilere sebep olmuştur.
Bizim, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak itirazımız bunadır; ama, bunu olumlu
bulduğumuzu ve müspet oy kullanacağımızı belirtmekte fayda görüyorum. Ancak, bir hususu daha ilave etmek istiyorum: Artık, bu 312 nci madde
tartışmasını bu Meclis ortadan kaldırmalıdır. Yani, elimize bir fırsat gelmiş;
bakıyoruz, ferden ve grup olarak, herkes, 312 nci maddenin kaldırılmasıyla
ilgili veya en azından 312 nci maddenin ikinci fıkrasının bu tasarıda
kaldırılması gerektiği halde, maalesef, bunu fiiliyata dökemedik. Sayın Bakan
ne der, bilmiyoruz; tabiî, iktidar grupları Sayın Bakandan gelen talimata
uyuyorlar. Artık, bu 312 tartışmasına da, Türkiye, bir son vermelidir diyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisinde. Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3
üncü maddesi üzerinde, Saadet Partimiz adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve siz değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum. Sözü edilen 3 üncü maddeyle, 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci
fıkrasındaki "zor ve tehdit" ibaresi, "tehdit, baskı, cebir veya
şiddet" şeklinde değiştirilmekte. Aynı fıkradaki "veya kişileri
kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle
olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden
çıkarılmaktadır. Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun "Çıkar Amaçlı Suç
Örgütü" başlığı altındaki 1 inci maddesinin değiştirilmesi öngörülen
birinci fıkrası şöyledir: "Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya
teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde basın ve
yayın kuruluşları üzerinde ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve
denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve
eşyanın azalmasını veya darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin
etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde
etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla zor veya tehdit uygulamak veya
kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne
suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle yıldırma veya
korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya
örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet
yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara
iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir." Müteakip fıkralar gereğince, örgütün silahlı olması halinde verilecek
ceza, üçte birden yarıya kadar; suç failinin memur veya kamu hizmetiyle görevli
olması halinde verilecek ceza, yarıdan bir katına kadar; örgüt adına birinci
fıkrada belirlenen amaçları gerçekleştirmek üzere işlenen suçlara ve Türk Ceza
Kanununun 296 ncı maddesinde öngörülen cürme verilecek cezalar, üçte birden
yarıya kadar artırılacaktır. Son fıkraya göre de, özetle 1 inci maddede belirlenen suçları,
suçluların gücünü artırmak amacıyla yazılı, sesli ve görsel yayın araçlarıyla
yayımlayan, propagandasını yapan hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve
1 milyardan 5 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunacaktır. Yapılan değişikle "zor ve tehdit" ibaresi "tehdit, baskı,
cebir veya şiddete" dönüştürülmekte, metinden çıkarılan kısım ise,
cezaların kanunîliği ilkesine uyma amacıyla çıkarılmaktadır. Bu tasarıda değiştirilen ve yerine getirilen ibarelerde yer alan
"tehdit" kelimesi hususunda bir hatırlatma yapmak istiyorum: Halen
Yüce Meclisimizce müzakereleri devam eden Türk Medenî Kanunu Tasarısında
değiştirilen birçok kelime arasında bu kelime de bulunmaktadır. Sanki,
"tehdit" kelimesi, anlaşılmazmış gibi, karşılığında
"korkutma" kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelimenin, herkesin anladığı
"tehdit" kelimesini karşılaması nasıl düşünülür, hayret! Belki burada yeri değilmiş gibi görünebilirse de, aynı zaman diliminde
gündemde bulunan bu iki tasarıda dahi birlik sağlanamamasını, bir yerde
hayretle karşılıyorum; bunu izah etmek, herhalde mümkün olmayacaktır. Sonuç olarak şu hususları belirtmek istiyorum: Ülke hayatında olağanüstü
durumlar meydana geldiğinde, o durum süresince olağanüstü tedbirler, olağanüstü
yargı şekli dahil düşünülebilir. Hukuk devletinde esas olan, sanığın, tabiî
hâkimince yargılanmasıdır. Olağanüstü durum olağan duruma dönüşünce, olağanüstü
tedbirlerin de, artık, söz konusu olmaması gerekir. Ancak, yöneticilerimiz, ne
hikmetse, bu hususlarda gerekli hassasiyeti göstermekte ihmalkâr davranarak, vatandaşların
mutazarrır olmasına yol açmakta, adaletin gerektiği şekilde tezahürüne imkân
vermemektedir. Her şeyin gerektiği şekilde gelişmesi yolunda bu kanunun bir başlangıç
olması ve devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması hususunda hükümetin
gereğini yapması temennisiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulucak. Efendim, şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde. Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile 4422 sayılı Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda değişiklik yapan 769 sıra sayılı
kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Adalet ve
Kalkınma Partisi adına ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, 3 üncü maddede, gerek gerekçesinde gerek tasarı
metninde de ifade edildiği gibi, daha kanunun kabulü sırasında bu kürsülerden
itiraz edilen bazı kısımlar çıkarılmış. "Zor veya tehdit" ibaresi
"tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirilmiş ve alt
kısımda da belirli bir bölüm çıkarılmak suretiyle, neticede, yasanın 1 inci
maddesi daha da yumuşatılmış, belirli bir noktaya getirilmiş. Dolayısıyla, bugün müzakere ettiğimiz 3 üncü madde üzerinde söylenecek
fazla bir şey yoktur. Partimiz ve bütün siyasî parti grupları, ortak olarak, bu
maddenin faydasını, doğruluğunu ve yapılması gereken bir şey olduğunu ifade
ettiklerine göre, biz de, aynı konudaki aynı görüşleri benimsiyoruz. Ancak, bu arada ifade etmem gerekir ki, bu kürsüden, devlet güvenlik
mahkemelerinin işlevini tamamladığı ve kaldırılması gerektiği yahut ciddî
şekilde ıslahı gerektiği noktasında, bütün siyasî partiler müşterek fikir ifade
etmişlerdir; ama, bu, bir temenninin ötesine geçmemiştir. Yine diliyoruz ki, bu
yasa yeniden gözden geçirilmeli ve istenilen noktaya getirilmelidir ve hatta,
bizim kanaatimize göre, kaldırılmalıdır. Sayın Bakanım, diğer taraftan, bu yasadan çıkarılan bazı maddeler
sebebiyle ağır ceza mahkemelerine sevk edilen dosyalar üzerinde durmak
istiyorum. Tabiî, bu Parlamentoya meslekten gelmiş olan bir arkadaşınız olarak
söylüyorum, Türkiye'de mahkemelerin durumu o kadar iç açıcı değildir; mekânları
ve personelleri itibariyle çalışmaları çok sağlıklı olamıyor. Sayın Bakanım -bu kürsüden daha önce de ifade edildi- çuvallarla,
klasörlerle, çok değerli bilgiler, kıymetli bilgiler, belki de evrakın ilk
nüshası ağır ceza mahkemelerine gönderildiği zaman, bunlar hangi mekânda, hangi
dolapta, hangi kasada saklanacak? Bu husus, gerçekten düşünülmesi gereken bir
husustur, mutlaka buna bir çare bulunması gerekir; aksi takdirde, delillerin
kaybolması mukadderdir ve beklenen sonuç alınamaz. Diğer taraftan, devlet güvenlik mahkemelerinin şikâyetçi olduğumuz bir
başka konusu, ilk soruşturma safhasında alınan ifadeler, mutlaka gizli olması
gereken ifadeler, televizyonlarda ve gazetelerde boy gösteriyor, hatta, işte
"falan gazete, falan televizyon ele geçirmiştir" diye, âdeta, bundan
kendilerine bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Mutlaka, bu evrakların, bu
bilgilerin sızmaması noktasında, hükümetçe alınması gereken tedbirler, idarî
tedbirler alınmalıdır. Değerli arkadaşlar, yasalar değiştiriliyor; ama, aslolan, bu yasaları
uygulayacak olan kafalardır; kafalar değiştiriliyor mu? Mutlaka, yasaları
uygulayacak olanların dünyaya bakış açısı, yasayı yorumlama yönü ve de yeni
gelişmeler gözönünde tutulmalı ki, yasalar müspet olarak uygulanabilsin. Ben, 1980 yılında avukat olarak devlet sıkıyönetim mahkemelerinde çok
acı şeyler yaşadım, yaşayan arkadaşlarla beraber oldum. Bir duruşmada, herhangi
bir usulî işleme itiraz eden bir avukata karşı, o duruşmanın başsavcısı
kalkarak "bu avukat hangi mahkemede bulunduğunun farkında değildir"
diyecek bir kafa yapısı içerisinde olabilmiştir. Dolayısıyla, yasalar güzeldir.
Yasaları güzelleştiriyoruz, şartlara uyduruyoruz; ama, tevdi ettiğimiz, teslim
ettiğimiz bu yasaları uygulayacak olan kişilerin de kafalarının mutlaka
değiştirilmesi ve tekâmül etmesi, daha hoş görülü ve daha müspet yorumlar
içerisinde olması ve kararların buna göre verilmesi gerektiği kanaatini de
burada ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DYP ve SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. 3 üncü madde üzerindeki müzakereler bitti. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4.- 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen
"şüpheler" ve "şüphe" kelimeleri, "belirtiler"
şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 4 üncü maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Hatay Milletvekilimiz Sayın Namık Kemal Atahan, geçtiğimiz
günlerde vefat etmiştir; kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve DSP Grubuna
baş sağlığı diliyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının üzerinde söz
aldığım 4 üncü maddesiyle, bu dönem, üçlü koalisyon döneminde görüşüp
kanunlaştırdığımız 30.7.1999 kabul tarihli 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin
birinci fıkrasında geçen "şüpheler" ve "şüphe" ibarelerinin
"belirtiler" şeklinde değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Demek ki,
iktidarı paylaşan üç siyasi parti, her zamanki gibi, daha önce yapmış olduğu
bir yanlışlığı düzeltmek için Yüce Meclisi meşgul etmektedir. Cumhuriyet
tarihimizde hiçbir Meclis bu kadar yanlış yapmamış, yaptığı yanlışlığı
düzeltmek için, çıkardığı yasaları değiştirmek için bu kadar zaman
kaybetmemiştir. Biliyorsunuz, iktidar, bir tasarıyla Bankalar Kanununu çıkarmış,
milletimizin ödediği vergiler bu bankaların yol açtığı zararlara gitmiş ve
neticede, 18 bankanın iflas etmesinden sonra yine bu iktidar zamanında Bankalar
Kanunu değiştirilmiştir. Üçlü koalisyon, daha bir süre önce kabul edilmiş olan vergi yasasını
getirmiş üçlü koalisyon, değiştirmiş, daha sonra bir kez daha getirmiş ve
yeniden değiştirmiştir. Bunun gibi birçok yasa, tekrar tekrar getirilerek değiştirilmiştir. Bu
iktidarı paylaşan üçlü koalisyon hele bir de af yasası getirmiştir ki, 2
maddelik bir yasayı defalarca Yüce Meclisin önüne getirmiş, Meclisten geçirmiş
ve fakat her seferinde Anayasaya aykırı olarak getirdiği için iki kez iki ayrı
cumhurbaşkanından dönmüştür. Buna rağmen, üçlü koalisyon yanlışta ısrara devam
etmiş ve üçüncü kez gelişinde hiçbir değişiklik yapmadan, aynen kabul ederek
Sayın Cumhurbaşkanının af yasasını üçüncü kez iade etmesinin önüne geçmiştir. Sonunda ne olmuştur; çıkarılan af yasasını Anayasa Mahkemesi iptal
etmiş, her türlü suçlunun istifade etmesine yol açmıştır. İşte üçlü koalisyonun
bu yanlışları yüzünden afla salıverilen bu hükümlüler her gün cinayet
işlemekte, her gün gasp, kapkaç ve hırsızlık yapmakta; bunlar yetmezmiş gibi,
çantasını kaptıkları mağdurları bir de yaralamakta ve hatta öldürmektedirler.
Bütün bunların sorumlusu maalesef bu üçlü koalisyondur, bu iktidardır. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 4422 sayılı Yasanın 6 ncı
maddesi, organize ve örgütlü suçlar olarak adlandırılan bazı fiilleri
işleyenler hakkında müeyyide öngören bir madde olup, bu fiili işleyenlerin suç
sayılan faaliyetlerinden doğan mal varlıklarına el konulmasına ve bunların
meşru yollardan kazandıklarını ispat edemedikleri takdirde, müsadere edilmesine
imkân veren bir düzenlemedir. Bu hükümle, suçu işleyenlerin, ekonomik olarak mal varlıkları ve diğer
hak ve alacaklarına da el konulabilmesi, gerektiğinde müsadere edilebilmesi
amaçlanmaktadır. Böylece, bu tür suçlulukla mücadelede, klasik ceza hukuku
anlamında hürriyeti bağlayıcı ceza ve diğer para cezaları yanında, mal
varlıklarına el konulmak suretiyle de cezalandırılmasını öngören bir yeni
yaklaşım ortaya konulmuştur. Değerli milletvekilleri, maddenin birinci fıkrasındaki "şüphe"
ve "şüpheler" ifadelerinin yerine, biz yeni değişiklikle
"belirtiler" ifadesini getiriyoruz. "Kuvvetli şüpheler"
yerine ise, "kuvvetli belirtiler" olarak bir değişiklik yapmayı
öngörüyoruz. Değerli arkadaşlarım, hukukçu olanlar bilirler ki, şüpheyi akla getiren,
zaten, belirtilerdir. Eğer, belirtiler varsa şüphe vardır. Bir kimsenin
suçluluğu hakkında birtakım belirtiler olmadan, eğer, şüphe ortaya konuluyorsa,
bu bir vehimdir, belirti değildir. O nedenle, ceza yargılaması, belirtilere
dayalı olarak şüpheyle başlar ve yargılama sonuçlanınca, bu şüphe ortadan
kalkar. Biz buradaki bu değişikliği -gerekçede belirtildiği üzere- eğer, sırf
başka bir konuyu düzenleyen 2 nci maddeyle uyumlulaştırmak için yapıyor isek,
bu gerekçe yeterli değildir. Yasayı, değiştirmiş olmak için değiştirmek, bu
ortam için doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bakınız, yargı teşkilâtı uyum yasalarını bekliyor. Bunları, bir an önce
görüşüp kanunlaştırmamız gereklidir. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. SALİH ÇELEN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım. Sıkıntılı olan yargı ve hukuk düzenini de, lütfen, ülkemizin iflas etmiş
ekonomik durumuna döndürmeyelim diye
düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 4 üncü madde üzerinde söz sırası, Saadet Partisinde. Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Vazgeçtik Sayın Başkan. BAŞKAN - Vazgeçtiniz... Teşekkür ediyorum efendim. Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum. Üzerinde görüşmekte olduğumuz tasarının çerçeve 4 üncü maddesiyle, 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinde
değişiklik yapılıyor. 4422 sayılı Yasa, bundan aşağı yukarı iki sene önce bu Mecliste
görüşülmüş, uzun müzakerelerden sonra yürürlüğe girmiş olan bir yasadır. Ben,
bu Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunuyla ilgili burada neler
söylenmiş diye merak ettim ve tutanakları inceledim; şimdi, üzerinde görüşmekte
olduğumuz çerçeve 4 üncü ve ilgili yasanın 6 ncı maddesi üzerinde, özellikle
muhalefet partilerinin sözcüleri, uzun uzun durmuşlar, bazı eleştiriler
getirmişler, bazı uyarılarda bulunmuşlar ve bu yasanın birçok maddesiyle ilgili
çok ciddî öneriler getirmişler; ancak, iktidar tarafından, bunların, o zaman
ciddiye alınmadığını, alınsaydı, böyle bir kanun tasarısıyla
karşılaşmayacağımız gerçeğini görüyoruz; o zaman ciddiye alınmamış. Mesela ne
söylenmiş... Tabiî, zamanım az... Bu 6 ncı madde ne getiriyor; bir suç örgütü kurulmuş, suç örgütü
mensupları, işlemiş oldukları bu suçun sonucunda birtakım haksız mal mülk
edinmişler, gayrimenkul edinmişler, menkul mal edinmişler; eğer, gerçekten,
işlenen bu suçlar sonucunda elde edilmişse bu mallar, 6 ncı madde, bunlara el
konulmasını öngörüyor. Ancak, burada "şüphelenilmişse o malın bu suç
sonucu elde edilmesinden, ona el konulması için kâfidir" deniliyor. O
zaman denilmiş ki, bu "şüphe" kelimesi, birtakım keyfî uygulamalara,
subjektif değerlendirmelere yol açar, yanlıştır; bunun yerine
"belirtiler" kelimesini koyalım denilmiş ve hatta ilave edilmiş bu
kanunun - o zaman tasarı- 2 nci maddesinde "şüphe" kelimesini kullanmıyorsunuz
"belirti" kelimesini kullanıyorsunuz. Neden bu 6 ncı maddede
"şüphe" kelimesini kullanıyorsunuz; yasanın kendi içerisinde bile
çelişki var denilmiş, böyle, haklı eleştiriler dile getirilmiş; ama, bunların
hiçbiri dikkate alınmamış. Şimdi, iki yıl sonra, işte "Türkün aklı
sonradan gelir"diye bir atasözü var ya, hükümetin de aklı sonradan gelmiş,
şimdi " bu 'şüphe' kelimesinin yerine 'belirti' koyalım; 'şüpheler'
kelimesinin yerine de 'belirtiler' koyalım " denilmiş. Tabiî, iki yıl sonra bu hatadan dönülmüş olması güzel de, gönlümüz şunu
arzu ediyor ki, özellikle, iktidar partileri ve hükümet, muhalefetten gelen
haklı eleştirileri ve önerileri ciddiye alsınlar; alınmadığı takdirde, işte, o
zaman yapılamayanı, iki yıl sonra yapmak için mesai harcamak durumunda
kalıyoruz. Yine, bu 6 ncı maddeyle ilgili bir şey daha söylenmiş: "İspat yükü
iddia edenindir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir." Ama, burada ispat yükü, dolaylı olarak
sanığa yükleniyor. Diyelim ki, malına, mülküne el konuldu. Bu malların içerisinde
dedesinden, babasından kalma mallar da var, ziynet eşyaları da var. Şimdi
sanığa deniyor ki:" Bunun, dedenden, babandan kaldığını ispat
edeceksin." Bunun da, hukukun genel kurallarına aykırı olduğu söylenmiş;
ama, şimdi, bu düzeltilmiyor. Hükümeti bu noktada da uyarıyoruz. Ayrıca, bu 6 ncı madde, Anayasanın 38 inci maddesinde düzenlenmiş
bulunan "genel müsadere cezası verilemez" şeklindeki kuralına da
"aykırı tatbikatlara yol açabilir" şeklinde o zaman eleştiriler
olmuş. Bu konudaki bizim eleştirimiz,
önerimiz hâlâ devam ediyor; tatbikatta, ileride bu tür genel müsadere anlamına
gelecek uygulamalar olmasın, bunu öneriyoruz; bu konuda endişemiz var. Değerli arkadaşlarım, sürem dolmak üzere. İki yıl önce söylenmiş olan,
muhalefet tarafından gündeme getirilmiş olan maddeyle ilgili bir önerinin, iki
yıl geçtikten sonra, burada, hükümet tarafından ciddiye alınıp düzeltilmiş
olmasını, hiç şüphesiz ki, olumlu bir davranış olarak değerlendiriyoruz. Bu
değişikliğe destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.(AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanunların uygulanmasında ortaya çıkan sorunların çözülmesi ve
gerekli düzeltmelerin yapılması da yasama organının görevidir; burada da, böyle
bir değişiklik önerilmektedir. Gerek 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde,
mafya tipi suçlar için ya da yasal terimle, çıkar amaçlı suçlar için verilen
tanımdaki belirsizlik gerek şimdi görüşmekte olduğumuz maddede kullanılan
"şüphe" sözcüğü yerine "belirti" sözcüğünün kullanılması,
aynı anlayışla önerilen bir değişikliktir. Burada şunu ifade etmek isterim: Önerilen değişiklikte, sadece
"belirti" sözcüğünün kullanılması değil "kuvvetli belirti"
sözcüğünün kullanılması önerilmektedir. Bu, bizim sistemimizde, bazı önemli
müdahalelerin yapılması gereken durumlarda aranan bir koşuldur; bunlar, kişi
özgürlüğüyle ilgili durumlardır. Nitekim, 4422 sayılı Kanunun kendi içinde de,
iletişimin dinlenmesi veya tespiti konusunda kuvvetli belirtilerin varlığı
aranmaktadır; buna karşın, gizli izleme için şüphe yeterli görülmektedir. Şimdi
burada, hak ve alacaklara ilişkin birtakım tedbirler alınırken, bu arada hak ve
alacaklara el konulması söz konusu olurken, kuvvetli şüphe değil, kuvvetli
belirti olması koşulu aranmaktadır; bu, kişisel özgürlükler bakımından önemli
bir güvencedir. Burada hatırlatmak yerinde olur, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda da,
bir kişinin tutuklanmasına karar verilebilmesi için, o kişinin suçluluğu
hakkında kuvvetli belirtiler olması gerekir. Bu bakımdan, önerilen değişiklik,
uygulamada ortaya çıkan bir ihtiyacı karşılamaktadır. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bu bir öngörü sorunu Sayın Bakan. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5.- 4422 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının
ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Salih Çelen. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte bulunduğumuz bu yasa tasarısının 5
inci maddesiyle, yine 30.7.1999 kabul tarihli ve 4422 sayılı Yasanın 11 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının ikinci cümlesinin hükmü yürürlükten
kaldırılmaktadır. Devlet güvenlik mahkemelerinin, kendisine verilen yargılama yetkisi ve
görevleri bakımından büyük bir iş yüküyle karşı karşıya bulunduğu ortadadır.
Bunların içerisinde 4422 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar için birden fazla
devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerlerde 1 numaralı devlet güvenlik
mahkemelerinin görevli olduğunun yasayla düzenlenmesinin yanlışlığı, yargılama
sürecinin uzayarak adaletin gecikmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bugün, bunun tespitinin yapılması ve düzeltilmesi yerinde bir değişiklik
olacaktır. Aynı statüdeki mahkemeler arasında görevlerin paylaşımından ziyade
bir iş bölümüne gidilmesi, bu mahkemelerin bir uzmanlık mahkemesi olmasına
halel getirmeyecektir; devlet güvenlik mahkemeleri, görevleri itibariyle, yine
bir uzmanlık mahkemesi olarak kendisine verilen yargı yetkisini kullanacaktır.
Bu nedenle, değişikliği yerinde bulduğumuzu beyan etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, 4388 sayılı Yasayla
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesi değiştirilerek, 1982
Anayasasıyla getirilen devlet güvenlik mahkemelerinin statüsüyle ilgili
birtakım değişiklikleri yapmaya başlamıştık. İçeride ve dışarıda devlet
güvenlik mahkemelerinin daha fazla tartışılmasının ve birtakım yeni
düzenlemelerin yapılmasının tartışmaya açılmasını doğru bulmadığımı da ifade
etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış
terör tehditleri yanında, organize suçlarla mücadele açısından görev üstlenen
devlet güvenlik mahkemelerinin, hukukun bilinen ve tüm medenî ülkelerce de
kabul edilen evrensel ilkelerinden birisi olan olağan mahkemelerde yargılanma
ve doğal hâkim güvencesinin bir gereği olarak devlet güvenlik mahkemelerinin
yalnız görev alanını daraltmak yetmeyecektir. Bir önceki madde üzerindeki
görüşlerimi ifade ederken değindiğim üzere, Yüce Meclis, bu yasayı iki sene
kadar önce kabul etmiştir. Şimdi ise, aynı kanunu, bazı değişiklikler için
yeniden görüşüyoruz. Bunu, yalnız bu yasa için değil, birçok yasa için
yapmıştık. Sayın Bakan, az önce cevap verirken, değiştirmenin de doğru olduğunu
söylemiştir; ancak, bize göre, Yüce Meclisin çok önemli olduğu, Türk Milletinin
çok büyük sıkıntılar içerisinde olduğu çok önemli bu zamanlarını bu tür
değişiklikleri yapmakla harcamasının doğru olmadığını da ifade etmek isterim. Tabiî, bunun nedenleri malumdur; yasalar, yeterli hazırlık yapılmadan,
komisyonlarda ve Genel Kurulda yeterince görüşülmeden, âdeta yangından mal
kaçırırcasına çıkarılmaktadır. Bu tarz bir çalışmayla, aynı yasaları tekrar
tekrar görüşmeye devam edeceğimiz gözüküyor, ki, bu koalisyon döneminde,
anlaşılan, bu, Yüce Meclisin kaderi olacaktır. Bakın değerli milletvekilleri, yanlış nerededir: Önümüzdeki bu
değişiklik tasarısı, 12 Kasım 2001 tarihinde dağıtılmıştır; 1 gün sonra, yani
13 Kasım 2001 tarihinde, daha üzerinden 48 saat bile geçmeden, Genel Kurula
getirilmiştir. Aynı gün çıkarılacaktı; ancak, çoğunluk sağlanamadığı için dün
bitmedi, bugüne kaldı. Yasalar, şayet böylesine aceleye getirilir, üzerinde
yeterli çalışma yapılmazsa, aynı konu tekrar tekrar gündeme gelir, konu
üzerinde dönüp dururuz. Yüce Türk Milleti sıkıntılar içerisindeyken, koalisyon
ortakları böylesine abesle iştigal ederse, bu iktidarın güven sağlaması mümkün
olmaz; bunu, bir kez daha düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. Burada, Sayın Bakana bir cevap daha vermek istiyorum. Sayın Bakan,
kanunun geneli üzerindeki konuşmasında "beş yıl önce 54 üncü hükümetin
yapamadığını şimdi biz yapıyoruz" demiştir. Sayın Bakan, öncelikle, beş
yıl öncesini bugünle kıyaslayamazsınız; çünkü, beş yıl önce, güneydoğuda PKK
vardı, kan vardı, gözyaşı vardı. İmralı'da itinayla baktığınız, yani
koalisyonunuzun itinayla baktığı bölücübaşı, en büyük darbeyi 1993 ve 1994
yıllarında yediğini söylemiştir. O nedenle, o günün Başbakanı Sayın Prof. Dr.
Tansu Çiller'e, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve devlet güvenlik mahkemelerine
söz söyleme hakkına sahip değilsiniz. İki; kaldı ki, bizim itirazımız, bugün yapılan bu değişikliğe değil
-destek verdiğimizi daha önce söyledik- iki yıl önce bu yasayı çıkarırken,
neden doğrusunu yapmadığınızadır; neden o zaman yeterli inceleme yaptırmadan
yasayı çıkarmış olmanızadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelen... SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi saygılarımı sunacağım; ancak, öyle
anlaşılıyor ki, Türk Milleti de, şu an, maalesef, acemi berberlerin elindedir.
Türk Milletinin başında berberlik öğrenmektedirler; bunun, düzeltilmesi
gerektiği kanaatindeyim. Bir an önce, Seçim Kanununu değiştirerek seçime
gidelim diye düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli
ve 3842 sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Yine, bu arada, yarın akşamdan itibaren idrak edeceğimiz mübarek
ramazanın ülkemize ve tüm insanlığa hayır ve huzur getirmesini, bu Mecliste de
barışın gerçek sembolü olmasını niyaz ediyor, bu mübarek günlerin arifesinde
ebediyete uğurladığımız bütün geçmişlerimizle beraber, Meclisimizin değerli bir
üyesi olan Sayın Namık Kemal Atahan'a da rahmet diliyorum, geride kalanlarına
sabır niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, az önce konuşan değerli arkadaşlarım da
işaret ettiler, ben detayı üzerinde durmak istemiyorum; ama, bakın, hakikaten
garip şeyler oluyor; yani, burada, zaman zaman insanlar hesap ediyor. Diyoruz
ki, Meclisin 1 dakikalık çalışması, milletimize şu kadar malî külfet getiriyor.
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun çıkış tarihi
30.7.1999'dur; yani, 24,5 ay önce buradan geçti, kanunlaştı; 1 Ağustos 1999'da
da, ertesi gün Resmî Gazetede yayımlandı kanunlaştı. Şimdi, insafla bakmak
lazım; 2 yıl 2 ay geçtikten sonra Türkiye'de ve dünyada çok şeyin değiştiğini
varsaymak oldukça zordur; ama nedense, daha önce bu Meclis bunlara şahit oldu.
Mesela, vergi reform yasası dendi, getirildi ve Türkiye'yi, ülkeyi o yasanın
nereler götürdüğünü, getirdiğini bugün millet yaşadığı acı tecrübeyle, ekonomik
bunalımla daha iyi gördü. Birçok yasa da çıkarken, vazedilirken, karşılaşılacak
sıkıntılar ifade edildi. Bu yasa çıkmadan önce, o
günlerde, o gün İçişleri Bakanımız olan değerli parlamenterimizi, arkadaşımızı
bir vesileyle ziyaret etmiştim, hatta bendenizden -yeni bakan olmuşlardı; yani,
hükümet o tarihlerde yeni kurulmuştu- bu yasaya da bizim muhalefet olarak
destek vermemizi istemişlerdi. Yani, bu organize suçlarla, çıkar amaçlı
suçlarla mücadele. Değerli arkadaşlar, bu yasa öyle bir noktaya geldi ki, başta yasayı
çıkaranları taciz etti; ama, adaletsizlik varsa, bir yerde hukuksuzluk varsa,
yasayı çıkaranla, Anadolu'da yaşayan herhangi bir vatandaşın taciz edilmesi,
hele hukuk namına, hak namına taciz edilmesi elbette kabulü mümkün olmayan
ciddî bir felakettir. Bakın, değerli arkadaşlar, eğer bir millet geleceğe olan umudunu,
adalete olan güvenini yitirirse, o milletin yarınından emin olması mümkün
değildir. Üzülerek söylüyorum, bunu söylemek elbette fevkalade Parlamentoya
güven açısından da sıkıntı vericidir; ama, bu hükümet vesilesiyle, Türkiye'de
insanımızın hem geleceğe olan umudu yıkılmıştır hem de adalete olan güveni
sarsılmıştır. Türkiye, yıllardır adaletsizliğin sıkıntısını çekiyor. Belki dünyada bugün
konjonktürel yaşanan birçok hadisede de bunu görmek mümkün. Esasen, bu yasa
değişikliğine biz taraftarız; yani dün ne söylenmiş, esasen bunun bir ihtisas
mahkemesi olması zarureti vardır, daha açığını söylemek lazım. Bu mahkeme
devletin güvenliğiyle alakalıdır da diğer mahkemeler devlet güvensizliğini
doğuran mahkeme midir?! BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Filhakika, böyle bir mahkemenin gerekliliği
de, elbette, bugün Yüce Parlamentoda tartışılır hale gelmelidir, daha açığı
tartışılmalı ve DGM'lerin, Anayasada yapılan değişiklikler çerçevesinde,
kalkması, mutlaka ve behemehal sağlanmalıdır; ama, bu yapılamıyorsa, elbette,
aklî, vicdanî, hukukî olarak insanları sızlatmayacak düzenlemelere acil olarak
gidilmelidir. "Suçsuz ceza ve cezasız suç olmaz" ilkesi, her ne kadar Roma
Justinien Mektebinin bir kuralı olarak ifade ediliyor ise de, haddizatında
bütün hukuk sistemlerinin, hatta, ilahî menşeli ilk hukuk mantalitesinin de
temel kuralı budur. Eğer insanlar suçsuz olduğu halde ceza görüyor, işkence ve
tacize maruz kalıyorsa, orada zulüm vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlar mısınız lütfen. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - 1 dakika rica ediyorum Sayın Başkan,
bitiriyorum. BAŞKAN - Tabiî efendim, teşekkür edeceğim ben de. Tersine, suç işleyen, adliye koridorlarına elini kolunu sallayarak girer
veyahut da kelepçeli girer, öbür kapıdan eli kolu serbest çıkarsa, mağdur
edilen insanların haklarını koruyacak yeni müesseseleri aramak zarureti doğar. Ben, özellikle Sayın Bakanımdan istirham ediyorum. Bu konuya, toplumun
ciddî bir dikkati hâsıl oldu, yeni bir terör unsuru oluştu; yani, bu kapkaççı
hadisesi. Bilemiyorum, merak ediyorum, şu ana kadar kapkaççılık sonucunda
derdest edilen insan sayısı nedir? Bunlar gözetimde midir, yoksa, Apo gibi
beslemeye mi alınmıştır? Bunları, doğrusu, merak ediyoruz ve hakikaten, eğer
kapkaççılık yeni bir terör mantığı olarak geliştirilmişse, o kadar enteresan
ki, arabalar, araçlar çalınıyor, insanların ellerinden çantaları götürülecek,
eşyaları götürülecek ve bu insanlar canlarından da olacak hale gelmiştir. Dolayısıyla, ne olur, gelin, bu milletin geleceğe olan umudunu
yıkmayalım, adalete olan güvenini sarsmayalım. Yasaları çıkarırken de, doğru,
adil, kendimize göre göreceli bir mantıkla değil, hukukun genel normlarına göre
çıkaralım diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz maddeyle, bir yerde birden fazla devlet
güvenlik mahkemesi bulunduğu takdirde, onlardan 1 numaralı olanının Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlara bakmasıyla ilgili
hüküm kaldırılmaktadır. Aslında, benzeri hükümler, başka bazı kanunlarda da
vardır; örneğin, kaçakçılıkla ilgili suçlara 1 numaralı ağır ceza mahkemeleri
bakar; fakat, 4422 sayılı Kanunun uygulamasında, 1 numaralı mahkemelerde aşırı
bir iş yükü birikmesi olmuştur. Bunun nedenlerinden biri de, devlet güvenlik
mahkemelerinin ülkemizde sadece 8 ilde bulunmasıdır. Dolayısıyla, her birinin
yargı çevresindeki 4422 sayılı Kanunla ilgili bütün suçlar 1 numaralı devlet
güvenlik mahkemesine gelmektedir. Size örnek olarak, İstanbul devlet güvenlik
mahkemeleri arasındaki iş durumuyla ilgili rakamları vermek isterim. 2.10.2001 tarihi itibariyle İstanbul devlet güvenlik mahkemeleri önünde
bulunan dosya sayısı şöyle ifade edilebilir: 1 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 607 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 431 3 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 473 4 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 569 5 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 585 6 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi: 518 İşte, bu yığılmayı önlemek ve davaların daha süratli şekilde ele
alınmasını sağlamak üzere bu değişiklik önerilmektedir. Aslında, devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasanın 143 üncü maddesinde
belirtilen çerçeve içinde uzmanlık mahkemeleridir; onlar arasında ayrı bir
uzmanlaşmaya da gerek yoktur, hepsi uzman mahkeme olarak bu davalara
bakabilecek durumdadır. Benim beş yıl önceki sözlerimle ilgili olarak, dün burada bir
arkadaşımız bir hatırlatma yapmıştı ve ben onun üzerine, beş yıl önce, o
zamanın iktidarının, 313 ve 314 üncü maddelerin devlet güvenlik mahkemelerinin
görev alanı dışına çıkarılmasını önerdiğini; ama, bunun arkasında
duramadıklarını söyledim. Zaten, o konuyu hatırlatan arkadaşımız da bu konuda
gerekli açıklamaları yapmıştı. Şimdi, bir arkadaşımız, cevap olarak diyor ki: "O zaman, koşullar
farklıydı, PKK'yla mücadele vardı." Şimdi, sormak gerekir, burada
çıkarılması önerilen maddeler, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanının
dışına çıkarılması önerilen maddeler, PKK'yla mücadelede uygulanan maddeler mi;
313 ve 314 üncü maddelerin PKK'yla mücadeleyle ne ilgisi var? O konuda
uygulanan maddeler, herkesin bildiği gibi, Türk Ceza Kanununun 168 ve 169 uncu
maddeleridir. Benim, o zaman söylediğim bir çelişkiydi. Bizde çelişki
arayanlar, önce, o çelişkiyi kendilerinde aramalılar; çünkü, bir konuda, bir
tasarıyla bir öneri getiriyorlar; ama, daha sonra, hangi nedenlerle, onu da
yine, dün, arkadaşımız açıklamıştı, bundan vazgeçiyorlar. Ben, ona işaret etmek
istemiştim. O dönemin Başbakanına yöneltilmiş herhangi bir sözüm yoktur.
Sadece, biz, getirdiğimiz öneriyi, tutarlı olarak, sonuna kadar, sizlerin
desteğiyle, yasalaştırmak konusunda çaba gösteriyoruz. Ben, bunu ifade etmek
istemiştim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Türk Ceza
Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren fiillerle ilgili olarak
soruşturma, yargılama veya temyiz aşamasında bulunan dosyalar hakkında
aşağıdaki işlemler yapılır: 1. Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılıklarınca
yürütülmekte olan soruşturma dosyaları, bulundukları aşamada soruşturmaya devam
edilmek ve gereği yapılmak üzere yetkili Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilir. 2. Devlet güvenlik mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyaları,
bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek ve/veya sonuçlandırılmak üzere
görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir. 3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunan dava dosyaları, karara
bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davaya bakmaya yetkili
Devlet Güvenlik Mahkemesinin bulunduğu yerin yargı çevresindeki görevli ve
yetkili yargı mercilerine gönderilir. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, tasarının geçici 1 inci maddesiyle, bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri
kapsamına giren fiillerle ilgili olarak, soruşturma dosyalarının, gereği
yapılmak üzere yetkili cumhuriyet savcılıklarına, yargılama aşamasında bulunan
dosyaların, devam edilmek ve sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı
mercilerine, temyiz aşamasında Yargıtayda bulunan dosyaların ise davaya bakmaya
görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilmesi öngörülmektedir. Bu durum, haklı olarak, medyada, siyasî mahfillerde, toplumun bütün
kesimlerinde şüpheyle karşılanmaktadır, birçok kişi ve kuruluşta olduğu gibi,
hâkim ve savcılarımızda da tereddütler meydana getirmektedir. Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesinde görevli hâkim ve savcılar, bu tasarıyla ilgili bir
değerlendirme yapmışlar ve "hazırlık soruşturması safhasında olanlar
dışında açılan ve henüz yargılanması sonuçlandırılmayan ya da Yargıtayca
incelenmekte bulunan kamu davalarının da, görevli ve yetkili yargı mercilerine
gönderilmesinin öngörülmesi, değişik algılamalara ve yeni iddiaların ortaya
atılmasına yol açacak nitelikte görülmüş, bu olumsuzluklara neden olunmaması
için de, yasa değişikliğinin kabulü tarihinden önce açılan ve henüz
sonuçlandırılamayan kamu davalarının devlet güvenlik mahkemelerinde görülmesi
yönünde bir hükmün konulmasının, yerinde bir yasama tasarrufu olacağı
düşünülmüştür" görüşünü ortaya koymuşlardır. Bize göre de, hazırlık safhasındaki dosyaların, bu kanun çıktıktan
sonra, devlet güvenlik mahkemelerinden alınıp, ilgili ve görevli cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilmesi doğrudur; fakat, yargılaması devam eden
dosyaların da bu kapsamda değerlendirilmesi, ister istemez "birileri
kayrılmak mı isteniyor" sorusunu akla getireceği için, Grubumuz, bu hususu
tereddütle karşılamaktadır. Benzeri tereddütler, 1997 yılında DSP Grubu adına
konuşan Sayın Bakanımızın ifadelerinde de mevcuttur. O gün, Sayın Bakanımız
"Türkiye'de, çeşitli türden çetelerin günlerdir kamuoyunu meşgul ettiği,
DGM savcılarının bunlarla ilgili hazırlık soruşturması yaptığı veya dava açtığı
bir sırada, TCK'nın 313 ve 314 üncü maddelerinde düzenlenen suçlara bakmakla
görevli yargı mercilerinin değiştirilmesi doğru mudur? Bu suçlar, doğrudan
doğruya, devletin, iç ve dış güvenliğini ilgilendirmiyor mu?" diye
soruyor. Ben de, aynı soruyu, şimdi, Bakan olarak getirdiği bu tasarı sebebiyle
soruyorum: Acaba, Türkiye, günlerdir kendisini meşgul eden çetelerden
temizlenmiş midir? Sayın Bakan, kendi sorusuna cevap verebilir mi? Yukarıda, hâkim ve savcılarımızın, kibarca belirttikleri "değişik
algılamalar" ve "yeni iddialar" gibi kavramları biraz açacak
olursak, Beyaz Enerji, Kasırga, Balina, Vurgun Operasyonları ve Egebank ve
Etibank gibi batık banka operasyonları akla gelmektedir. Toplumumuz, bu tasarıyı, bahse konu operasyon sanıklarının DGM'den
kurtarılması çalışması olarak algılamakta, bu tasarının arkasında birilerinin
olduğunu düşünmektedir; bir kısım hatırlı tutukluların etkin olabileceği
konusunda kanaat oluşmaktadır. Bir yazar "kimler giriyor bu kapsamın
içine" diye sorup, cevabı da kendi veriyor "devleti soyanlar, banka
hortumlayanlar; yani, kravatlı ve papyonlu soyguncular; yani, vatandaşın sırtına binip ülkeyi milyarlarca dolar dolandıranlar
diyor. Ayrıca, ülkenin içinde bulunduğu krizin önemli parçalarından biri olan
kravatlı soyguncunun yarattığı zarar yüzünden Türkiye dışarıya el açmadı mı; bu
borçların bir uzantısı olarak Kıbrıs istenmiyor mu; o halde, niye bu kravatlı
soyguncular DGM kapsamından çıkarılmak isteniyor diye soruyor. Bu ve benzeri
binlerce sorunun, burada, milletin kürsüsünde cevaplandırılması gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. Geçen seferden hakkınız var. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bu tasarının kimin hatırına çıkarıldığı,
milletimiz tarafından bilinmelidir. Elbette, hangi suçla suçlanırsa suçlansın,
bütün sanıkların normal usullerle, normal mahkemelerde yargılanmaları şayanı arzudur.
Bunu gerçekleştirmek gerekirken, hükümet, Meclisin denetim faaliyetlerini bile
askıya alacak kadar acele etmektedir. Acaba, ne tür bir telkin söz konusudur ve
bu telkin nereden gelmektedir ki, bu iktidar, milletin hiç istemediği Tütün
Kanunu, Şeker Kanunu, Doğalgaz ve Bankalar Kanunları, Telekom ve RTÜK
Kanunlarında olduğu gibi, bu kanunda da aynı aceleciliği göstermektedir. Bu acele hayra alamet değildir diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet
Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu geçici maddeyle ilgili söylenecek pek bir şey yok. Yalnız, ben bu
maddeyi okumak istiyorum. Yani, hem kamuoyu açısından hem de sanıyorum ki,
üyelerimizin çoğu bu şeyi bilmiyorlar; olabilir... "Devlet güvenlik
mahkemeleri cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülmekte olan soruşturma
dosyaları, bulundukları aşamada soruşturmaya devam edilmek ve gereği yapılmak
üzere cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilir." Yani, devam eden
soruşturmalar bitiyor gibi bir anlam çıkmasın diye söylüyorum kamuoyunda; bu,
ilgili savcılıklara gönderilir. "2. Devlet güvenlik mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyaları,
bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek ve/veya sonuçlandırılmak üzere
görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir." Yani, bu suçları
görmekle görevli ağır ceza mahkemelerine gönderilir, devam etmekte olan
dosyalarla ilgili olarak. "3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunan dava dosyaları,
karara bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davaya bakmaya
yetkili devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerin yargı çevresindeki görevli
ve yetkili yargı mercilerine gönderilir" denilmektedir ki, tabiî,
yukarıdaki değişiklikleri yaptıktan sonra bu değişikliğin de mutlaka yapılması
gerekirdi. Bu geçici madde bu maksatla buraya konulmuştur. Bu yasaya, Doğru Yol
Partisi olarak gerek bu maddeye gerekse yasanın tümüne, biraz önceki
konuşmalarımızda da belirttiğimiz gibi, ihtirazî kayıtlarımızda olumlu
baktığımızı ifade etmiştik. Yasa görüşmeleri tamamlanıyor. Burada sözlerime son vermeden önce, son
yıllarda ve son günlerde yargıya, yargı mensuplarına bazı müdahaleler olduğunu
görmekteyiz. Geçmişte savcıların yaptıkları soruşturmalarla ilgili olarak ve bazı
beyanlarıyla ilgili olarak, medyayla ilgili temasları sebebiyle, bazı yargı
mensupları, özellikle savcılar hakkında yanlış, yerinde olmayan beyanlarda
bulunulmuş, siyasetçi ve yetkisi olmadığı halde bazı devlet adamlarımız da bu
savcılara basında müdahale etmek durumunda olmuşlardır, ki, bunu tasvip etmek
mümkün değildir. Son günlerde de, yine, bir Başbakan Yardımcımız, bir savcının beyanları
ve bunun da konuşması... Konuşma doğru mudur, yanlış mıdır tartışılabilir; ama,
aynen şöyle söylemiştir bir savcı hakkında. Bir savcının beyanı var ve
soruyorlar Sayın Başbakan Yardımcımıza, diyor ki: "O savcıyı gözden
geçirmek lazımdır." Bu savcı nasıl gözden geçirilir, bilmiyorum. Bu
savcının soruşturması yapılacaksa, bu savcı hakkında, hakikaten beyanlarında
yanlışlık varsa, bunu söyleyecek, bir ilgisi olmadığı halde, bir Başbakan
Yardımcısı değildir. Bu savcı hakkında gerekli soruşturmayı yapacak olan
öncelikle Adalet Bakanı, öte yandan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Yani, şunu demek istiyorum: Ne siyasetçi bu yargıya müdahaleleriyle
küçük düşmelidir ne de yargı mensupları incitilmelidir; bütün yargı
mensuplarını aynı teraziye koyma anlamına gelecek beyanlardan sakınmalıdır ne
de savcılarımız uluorta konuşmalıdır diye düşünüyorum, bu hatırlatmayı
yapıyorum. Sözlerimin sonlarına doğru şunu söylüyorum: Şimdi, dosyaları, bazı
arkadaşlarımızın söylediği gibi, ağır cezalara gönderiyoruz. Bir kere, yargıda,
adliyede personel eksikliği had safhada. Nereye gitsek personel talepleriyle
karşılaşıyoruz. Bu bakımdan, öncelikle bu personel eksikliğinin giderilmesi
gerekir. Bir de özel olarak şunu söylüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir cümle, buyurun. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sekiz yıldan beri devam eden Denizli
Cezaevi, maalesef bitirilememiştir; bunun bitirilmesinin gerektiğini Sayın
Bakana arz ediyorum ve hatırlatıyorum. Lütfen, bu, on yılı tamamlamadan bitsin,
bir. İkincisi, 1994 yılında programa giren adliye sarayı, hâlâ vilayet
konağında eğreti şekilde durmaktadır; dört beş yerde görev yapmaktadır. Bu
başlanan adliye sarayı da bir an önce bitsin diyorum. Bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman
Pepe, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
geçici 1 inci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçici 1 inci maddede 313 ve 314 üncü maddeler, DGM kapsamından
çıkarılıyor, ilgili yargı merciine intikal ettiriliyor. Tabiî, yalın akılla,
yalın mantıkla, çıplak gözle bakıldığında, bugüne kadar, 313 ve 314 üncü
maddeler niçin acaba DGM kapsamında tutuldular diye düşünmeden de geçemiyorum.
Ben, 313 ve 314'ün DGM'lerin kapsamında tutulmasının CMUK'la önemli ölçüde
bağlantılı olduğunu ve gözaltılar esnasında CMUK farkından dolayı DGM'nin
avantajlarını kullanmak için, 313 ve 314'ün bugüne kadar bu kapsamda
tutulduğunu düşünüyorum; çünkü, Türkiye'de organize suçlar şubelerinde bugüne
kadar şüyu bulmuş olan olayların kamuoyuna, basına intikal ettiği şekliyle,
organize suçlar şubesinde şubenin kapısından içeri girip, oradaki sorgusu,
suali bitip oradan çıkanlardan hiçbirisinin, kolay kolay, işkence görmeden
çıkmasının mümkün olmadığını, bunun pek çok örneğini, ne yazık ki, hepimizin
bildiğini, Ankara ve İstanbul Organize Suçlar Şubelerindeki vuku bulan
olaylarla alakalı, İçişleri Bakanlığına ve yetkili mercilere yapmış olduğumuz,
vermiş olduğumuz soru önergelerinden tarafımıza intikal eden bilgiler de, bu
bizim bu endişelerimizin, kamuoyuna intikal eden bu hususların, ne yazık ki,
doğru olduğunu teyit etmektedir. Değerli arkadaşlar, DGM kapsamındaki 313, 314'ten, her ne surette olursa
olsun, içeri alınmış olan zanlıların, sekiz on ay, oniki ay gibi sürelerde ilk duruşmasına
çıkabildiğini, bunun da, ilk duruşmada salıverilseler bile, bir cezalandırma
olduğunu ve bu cezanın karşılığının bir tazminat olarak ödenmesinin, vatandaşın
mağduriyetini ne kadar karşılayabileceğini de, yine, zannediyorum, ifade
etmekte, üzerinde durmakta fayda vardır. Benim, bu organize suçlar şubesindeki vuku bulan işkencelerle alakalı,
İçişleri Bakanlığına 15.5.2001 tarihinde vermiş olduğum bir soru önergesine,
Sayın İçişleri Bakanı, 12.6.2001 tarihinde bir cevap veriyor ve cevabında diyor
ki, "Türkiye'de hiçbir surette işkence yoktur." Ben, işin bir başka boyutunu şöyle de ifade etmişim; acaba, bu işkence
aletleri yerli midir, ithal midir diye bir soru sormuşum. "Bu bağlamda,
insan haklarına saygıyı esas alan emniyet teşkilâtı ve jandarma teşkilâtı,
kurulduğu günden bu yana, ulusal ya da uluslararası kaynaklı herhangi bir
işkence yöntemi veya malzemesi kullanmamış ve ithal etmemiştir; envanter
listesine bakıldığı zaman bu görülebilir" deniliyor; ama, Sema
Pişkinsüt'ün filistin askısını karakollardan nasıl aldığını ve Türkiye
gündemine nasıl taşıdığını... O, ele geçirilenlerden bir tanesi, bir tanesi
sadece, bir örnek... Halbuki, elektrik verme, işkence aletleri, filistin
askıları, bunların hepsinin, bilhassa... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, Türkiye'deki karakollarda ve bilhassa
organize suçlar şubelerinde bu konudaki sicillerin oldukça kabarık olduğunu
söylemekten, herhalde, hiçbir Türk insanının, hiçbir parlamenterin keyif
alacağını düşünmüyorum; ama, her şeye rağmen, 313 ve 314 üncü maddelerin DGM
kapsamının dışına çıkarılmış olması ve yapılmakta olan bu düzenlemenin, yine
de, olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu konuda mağdur olan insanların,
haksızlığa uğramış olan insanların -altını çizmek istiyorum- bu
mağduriyetlerinin izale edilmesi için de, olumlu oy vereceğimi ifade ediyorum. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum efendim. Sayın Bakan, buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıya, aslında, temelde bir itiraz
yok. Bütün arkadaşlarımız, önerilen değişikliklerin isabetli olduğu konusunda
birleşmekte; ancak, bazı arkadaşlarımız, bunu yeterli görmemekte; hatta bazı
arkadaşlarımız, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamıyla kaldırılması
gerektiğini ifade etmektedir. Devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasamızın 143 üncü maddesinde belirtilen
görev alanı çerçevesinde çalışmalarını sürdürmektedirler; ancak, Türk Ceza
Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri, Yargıtayın içtihatları karşısında, artık,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanında kalma nedenini kaybetmiş
durumdadır; çünkü, bu suçlara, devlet güvenlik mahkemeleri bakabilmekle
birlikte, o maddeler çerçevesindeki amaç suçlar genel mahkemelere gitmektedir.
Hem bu ayrılığa son vermek hem Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri
kapsamındaki suçlara hem de o maddeler çerçevesinde işlenmiş olan amaç suçlara
bakmak üzere bu değişiklik getirilmiştir. Usul kanunları yürürlüğe girdiği andan itibaren hüküm ifade ederler.
Burada da bu düşünceyle, geçici 1 inci maddeyle halen devam etmekte olan
hazırlık soruşturmalarının, devam etmekte olan davaların yetkili cumhuriyet
başsavcılıklarına veya yetkili mahkemelere devredilmesi; bu arada, Yargıtayda
olan davaların da sonuçlandıktan sonra, ilgili mahkemelere gönderilmesi hükme
bağlanmıştır. Şimdi, bu değişiklik yapılmamış olsaydı, kanunun amaçlarından birisi de
gerçekleşmeyecekti. Kanunun amaçlarından birisi de devlet güvenlik
mahkemelerinin iş yükünü hafifletmektir. Eğer, bu değişikliğe rağmen mevcut
dosyalar ağır ceza mahkemelerine devredilmeyecek olsaydı, devlet güvenlik
mahkemelerinin bu bakımdan iş yükünün hafiflemesi birkaç yılı bulacaktı. O
nedenle, bu değişiklik, devlet güvenlik mahkemelerinin işyükünün hafiflemesi ve
asıl görev alanlarındaki suçlara daha yetkili, daha etkili bir biçimde
bakabilmeleri bakımından da yararlıdır. Teşekkür eder, saygılar sunarım. BAŞKAN - Sayın Bakan teşekkür ediyorum. Geçici 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci maddeden sonra geçici 2 nci madde
eklenmesiyle ilgili bir önerge vardır; okuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 769 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısına, aşağıdaki şekilde
geçici 2 nci madde eklenmiştir.
Geçici Madde 2.- Bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önceki suçlar
hakkında uygulanmaz. Sayın İyimaya, ben bu önergeyi işleme koymayacağım; sebebine gelince:
Geçici 1 inci maddeyi kabul ettiniz. Geçici 1 inci maddeyle tamamen zıt. Hangi
dosyalar gidecek, onu kabul ettikten sonra, "bu uygulanmaz"
meselesini, benim anlayışıma göre işleme koymamak lazım. Yine de, Komisyona ve Hükümete, kendi kanaatimi sorayım efendim. Doğru
mu efendim yaptığım? TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, işleme koymuyorsanız, soramazsınız
efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, geçici 1
inci madde oylandı ve geçtiğine göre, şimdi, burada bir tenakuz oluşacaktır. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Komisyonun çoğunluğu yok ki, niye konuşuyor Sayın Başkan. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Geçici 2 nci maddenin
konulması konusunda Sayın İyimaya'nın vermiş olduğu önergede "kanun
yürürlüğe girdiği tarihten önceki suçlar hakkında uygulanmaz" deniliyor.
Öte yanda, geçici 1 inci maddenin safahatı, işlemlerin ne olacağı, dosyaların,
hangi aşamada nereye göndereceği düzenlenmiş; bu, oylandı ve geçti. Burada bir
tenakuz ortaya çıkmaktadır. Zamanlama itibariyle önergenin yanlış olduğu
görülüyor. BAŞKAN - Tamam efendim, mesele anlaşılmıştır. Benim uygulamamın doğru
olduğu ifade edilmiştir. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Siz ne diyeceksiniz? AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, iki kuralın birbiriyle çelişip
çelişmediğini çözmek veya bunu tartışmak, Divanın yetki ve görevinde değildir.
Bu, işleme konulmalı, Parlamento bu nedenle veya içeriğine katılmadığından
dolayı ret iradesi izhar etmelidir. BAŞKAN - Efendim, önergelerin işleme konulup konulmayacağını, İçtüzük,
tamamen bendenize ve Divan Üyelerime vermiştir. Ben, yine de, pekiştirmek için,
iyi bir hukukçu olduğu için Komisyon Başkanımızın mütalaasını aldım. Mesele
anlaşılmıştır. Sizin de, onu, aynen kabul edeceğinizi umuyorum. AHMET İYİMAYA (Amasya) - 87 nci maddedeki yetki, ret veya işleme koymama
yetkisi, bu sorunu kapsamamaktadır. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Efendim, kanun yapma tekniğine aykırı. İstirham ederim yani;
biliyorsunuz... Yapmayın allahaşkınıza. 6 ncı maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir efendim. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bu vesileyle de, tasarı, kanunlaşmıştır efendim. Herkese hayırlı olsun. Ben, tabiî, işlemime devam ediyorum; usulümüzü bozmayalım. Nasıl
kapatacağız?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 86 ncı maddesi ne
oldu?! BAŞKAN - Sayın Başkanım, böyle bir hata yaptığım için çok mahcubum, hele
size karşı... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Estağfurullah... Olabilir... BAŞKAN - Siz de ikaz etmediniz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, haddimize mi düşmüş... BAŞKAN - Rica ederim... Siz bizim pirimizsiniz, söylüyoruz size. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz de bizim mirimizsiniz efendim. BAŞKAN - Sağ olun efendim, teşekkür ederim. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 7. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 8. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 9. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı: 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, anlaşılan, ben, bunu, saat 20.00'ye kadar
defalarca da okusam, komisyon yerinde olmayacağına göre, bu iş yürümeyecek. Bu nedenlerle ve aynı zamanda, çok önemli bir şey var: Uzun yıllardan
beri beklediğimiz sonucu, inşallah, bu gece alacağız. Herkes, şanlı bayrağımızı
alıp coşkuyla koşuyor; Allah utandırmasın diyorum. Böyle bir duyguya, böyle bir
morale milletimizin ihtiyacı var, hepimizin ihtiyacı var. Onun için, siz de
haklısınız; millî maçı coşkuyla seyredeceksiniz. Yalnız, yarın, Genel Kurulu saat 14.00'te açacağım, gündemdışı konuşma
vermeyeceğim. Medenî Kanun Tasarısını, yarın, lütfen, bitirelim de, Meclisimiz
bu konuda da bir öncelik alsın diyorum. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 15 Kasım 2001 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Millî takımımıza Cenabı Allah güç versin efendim. Kapanma Saati: 18.17 |
|