Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21       CİLT : 75       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

19 uncu Birleşim

13 . 11 . 2001 Salı

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın vefatı dolayısıyla saygı duruşu

B) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı

2. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşması

3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

C) Gensoru, Genel GörÜşme, Meclİs SoruşturmasI  ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

2. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye’yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22)

D) Tezkereler ve Önergeler

1. – Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihlerinde Bonn’da yapılacak olan “Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü Parlamenter Forumu”na TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/918)

2. – Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini Litvanya’ya resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/919)

3. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın resmî daveti üzerine, KKTC’nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer İzgi’yi temsilen Başkanvekili Kamer Genç’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/920)

4. – Bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/921)

5. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/922)

IV. – ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. – (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurulu gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve aynı gün görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisi

2. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. – SEÇİMLER

A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan ÜyelİKLERE Seçİm

1. – Başkanlık Divanında açık bulunan Kâtip Üyeliğe seçim

B) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)       (S. Sayısı : 527)

2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723)

3. – Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı : 753 ve 753’e 1 inci Ek) (Birinci Görüşme 6.11.2001 Salı günü saat 21.57’de tamamlanmıştır.)

4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699)          (S. Sayısı : 666)

6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

7. –  Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

8. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

9. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, vatandaşlardan zorunlu bağış toplayan vakıf ve derneklere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4715)

2. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, AİHM'de Türkiye aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4778)

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, F-16 'larla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/4788)

4. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın;

Erzincan-Kemah-Eriç Köyü içme suyu şebekesine,

Erzincan'ın bazı köylerinin yol ve içme suyu sorunlarına,

Erzincan-Kemah-Dedeoğlu Köyü sulama göletine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4799, 4800, 4801)

5. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Türk Ticaret Bankası Genel Müdürü hakkında açılmış ceza davası olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4821)

6. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, terör olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/4852)

7. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in yabancı yatırımcıları teşvik edecek çalışmalar olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4908)

8. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlindeki konut kooperatiflerine ve kredi taleplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/4935)

9. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Abdulhâluk Mehmet Çay'ın cevabı (7/4968)

I . – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, İçişleri Bakanlığının yasalara ve hukuka aykırı raporlar tanzim ettiği iddialarına,

Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, belediyelerin gelir azalmasından kaynaklanan ekonomik sıkıntılarına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen;

Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in, sınır ticareti, hayvancılık ve Ağrı Gürbulak Sınır Kapısına ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,

Cevap verdiler.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik ve 125 arkadaşının, Kıbrıs konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/23) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eğitim politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve yükseköğretimi yapılandırıp yönlendiremediği iddialarıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/21) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününü belirleyen Danışma Kurulu önerisinin Genel Kurulun onayına sunulacağı,

Açıklandı.

TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, İsveç Parlamento Başkanı Birgitta Dahl'dan vaki davete icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

8.11.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki (11/21) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 14.11.2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; 13.11.2001 tarihli birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 14.11.2001 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Başkanlık Divanında açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ayrılan İdare Amirliğine Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış, Kâtip Üyeliğe Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından ertelendi;

İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) görüşmelerine devam edildi; 7 nci bölüm üzerinde yapılan oylamalarda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

13 Kasım 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.27'de son verildi.

 

 

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Levent Mıstıkoğlu

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

Hatay

 

İstanbul

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                         

                         

 

 


    No. : 28

II . – GELEN KÂĞITLAR

9.11.2001 CUMA

Teklif

1.– Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3. Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/825) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu'nun, kuruluşundan bu güne Meclisin yasama ve denetim faaliyetlerine ve personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5057) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Afganistan'a asker gönderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5058) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

3.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çeşitli bakanlıklarda yürütülen soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5059) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

4.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, orman yangınlarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5060) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

5.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Vakıfbank tarafından verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5061) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

6.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul'da hıristiyanlık propagandası yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5062) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

7.– Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, kamu bankaları ortak yönetim kurulu üyelerinden birinin İstanbul'da oturduğu daireye ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5063) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)

8.– Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, YÖK'ün protestosunu engellemek isteyen emniyet güçleri hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5064) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)
    No. : 29

12.11.2001 PAZARTESİ

Raporlar

1. – Türk Silahlı Kuvvetleri Hasta Beslenme Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/863) (S. Sayısı : 757) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME)

2. – Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı : 758) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME)

3. – Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan'ın, Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/571) (S. Sayısı : 765) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME)

4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/16)         (S. Sayısı : 767) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME)

5. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17)         (S. Sayısı : 768) (Dağıtma tarihi :12.11.2001) (GÜNDEME)

6. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, ölüm oruçları ile ilgili olarak gerçekleştirilen operasyonlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5065) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001)

2. – İstanbul  Milletvekili Yücel Erdener'in, GAP İdaresince bölge çiftçilerine dağıtılan arılı kovanlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5066) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2001)

3. – Bursa  Milletvekili Ali Arabacı'nın, kamu bankalarının görev zararlarına ve IMF taahhütlerine ilişkin Devlet Bakanından  (Kemal  Derviş) yazılı soru önergesi (7/5067) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001)

4. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Bakanlığa bağlı bazı kuruluşlarda Devlet ihalelerini alan hukuk firmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5068) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001)

5. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kurul, üst kurul ve kamu bankalarının yöneticilerinin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.11.2001)

 

Meclis Soruşturması Önergesi

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 55 arkadaşının, bakanlığı döneminde usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve göz yumduğu, gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 346 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/4) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001)

Gensoru Önergesi

1. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001)


    No. : 30

13.11.2001 SALI

Raporlar

1. – Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S. Sayısı: 759) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

2. – Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Statüsünün Bazı Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı : 760) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

3. – Türkiye-Efta Ortak Komitesinin 2000 Yılına Ait 4 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/919) (S. Sayısı : 761) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

4. – Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/21) (S. Sayısı : 762) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

5. – Kastamonu Milletvekilleri Murat Başesgioğlu, M. Hadi Dilekçi ile Mehmet Serdaroğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/508) (S. Sayısı : 763) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

6. –  Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/526) (S. Sayısı : 764) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, YÖK Araştırma Komisyonu raporunun ne zaman görüşüleceğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5070) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.11.2001)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

13 Kasım 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalara başlıyoruz.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın vefatı dolayısıyla saygı duruşu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, vefat eden Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan'ın aziz hatırası önünde, Genel Kurulu 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN - Ruhu şad olsun efendim; Allah rahmet eylesin.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz verdim.

Birinci gündemdışı söz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'na verilmiştir efendim.

Buyurun Sayın Himoğlu?.. Yoklar.

İkinci gündemdışı söz, Rize'de yaşanan sel felaketi konusunda gündemdışı söz isteyen Rize Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekâroğlu'na verilmiştir.

Sayın Bekâroğlu, süreniz 5 dakika.

Buyurun efendim.

B) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz Pazar günü Rize'de yağan şiddetli yağış neticesinde, Rize İlimizin Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Hemşin, Çamlıhemşin ve Artvin İlimizin Arhavi İlçesini kapsayan geniş bir alanda çok ciddî bir sel ve heyelan felaketi olmuştur.

Bu olaydan sonra, 7 vatandaşımız vefat etti, 4 kişi kayıp, henüz bulunamadı; tamamen yıkılan 19 ev var, 189 evde hasar var, boşaltılmış durumda; 110 mahalle ve köyde heyelan tehlikesi yaşanmıştır. Halen, 123 köy ve grup yolu kapalı durumdadır. Rize-Artvin karayolu, heyelan ve köprü hasarı nedeniyle yer yer kapanmış; şu anda, servis yolundan, tek şeritle geçiş verilmektedir. 95 köye de elektrik verilemiyor. Köy ve ilçe merkezlerinde telefon görüşmeleri yapılamıyor. Bir çay fabrikası sel altında kalmış ve bütünüyle yıkılmıştır Güneysu İlçesinde. Çok sayıda büyükbaş hayvan telef olmuş; geniş bir alanda, çay bahçeleri sel suları altında kalmıştır.

Rize Valisi, arkadaşlarıyla beraber çok yoğun bir çalışma yapmış ve insanların yardımına koşmuştur. Kendisine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Burada, elbette, bütün felaketlerde, depremde ve sel felaketlerinde olduğu gibi, liderlerimiz, siyasetçiler, geçmiş olsun mesajlarını gönderiyorlar, kendilerine teşekkür ediyorum; ancak, geçmiş olsun mesajları yeterli değildir. Diğer felaketlerde olduğu gibi, Rize'de yaşanan ve sık sık yaşanan bu sel ve heyelan felaketi dolayısıyla, devletin elini Rize'de görmek istiyoruz. İlk anda 60 milyar liralık acil yardım yapılmıştır ki, bu, komik bir rakamdır. Evleri yıkılan ailelere 75'er milyon lira yardım yapılacaktır deniliyor. Bu, kabul edilebilir bir rakam değildir. Hükümetten, sayın bakanlarımızdan, derhal konuya el atmaları ve ihtiyacı karşılayacak şekilde acil yardım yapmalarını rica ediyoruz. Bu yeterli değil değerli milletvekilleri, aslında, sel felaketinden önce, bütün ülkede olduğu gibi, Rize de ekonomik kriz felaketi yaşamaktadır. Asıl yapılacak iş, çay paralarının derhal Rize halkına, çay üreticilerine ödenmesidir. Şu anda, Rize bölgesinde, Çaykurdan, -yani, devletten- milletin 84 trilyon lira, özel sektörden de 40 trilyon alacağı var. Üç aydır Çaykur işçilerine maaş ödenemiyor. Zaten Rize halkı kışa çok zor şartlarda giriyordu, şimdi buna sel felaketi eklenmiştir; insanlar evlerini kaybetmişlerdir, yollarını kaybetmişlerdir, hayvanlarını kaybetmişlerdir.

Burada, yapılacak acil yardımlarla ya da teke tek parasal yardımlarla olayın çözülebileceği kanaatinde değilim. Bu nedenle, devlet devletliğini bilecek ve öncelikle milletin çay dolayısıyla alacaklarını ödeyecek. Bundan sonra yapılacak iş ise, bölgenin bu durumunun, yani, sele ve heyelanlara duyarlı olan bu durumunun ele alınmasıdır.

Doğu Karadeniz Bölgesinde yetmiş yılda yaşanan sel ve heyelan felaketlerinde 339 kişi kaybedilmiştir. Bölgenin iklimini, arazi yapısını dikkate alarak, ciddî bir mühendislik çalışması yapılması gerekiyor. Burada, dere ıslahlarından istinat duvarlarına kadar, yapılacak çok önemli çalışmalar vardır.

Bir de, vatandaşlara evlerini kuracakları yerler konusunda, gerçekten, devletin yardımcı olması gerekiyor.

Tabiî, her felakette olduğu gibi, her afette olduğu gibi, bir an evvel, bölge afet kapsamına alınıp, bölge insanının yaralarının sarılması gerekiyor. Gerçekten, bu hükümetin, bugüne kadar yaşanan depremlerde ve diğer felaketlerde çok sağlıklı şeyler yaptığı söylenemez; ama, bundan sonra, özellikle Rize'de bu konuya el atılması ve vatandaşımızın yarasının sarılmasını gerçekten talep ediyoruz. Anavatan Partisi iktidardadır ve Sayın Ahmet Kabil buradadır, sanıyorum devlet imkânlarını bir an evvel Rize için seferber edecek girişimlerde bulunacaktır diyor, hepinize teşekkür ediyorum.

Bu arada "geçmiş olsun" mesajlarını gönderen liderlerimize, tekrar teşekkür ediyorum; ama "geçmiş olsun" mesajlarıyla beraber, yardımlarını da bekliyorum.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmaya...

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Anladım, isminizden de bahsetti.

Sayın Bakan, cevap verecek misiniz efendim?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Konuşmalar bitsin efendim.

BAŞKAN - Efendim, bir kişi konuşacak.

Sayın Kabil de bu konuda düşüncelerini söylemek istedi.

Sayın milletvekilleri, Rize'de meydana gelen sel felaketi dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün Rizelilere geçmiş olsun diyoruz; canlarını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz; yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Meclis Başkanı olarak, Meclisin bu konudaki hissiyatını vurguladığıma göre, burada, herkesin, artık, hissiyatını vurgulamasına gerek yok.

Buyurun Sayın Bakanım, gündemdışı konuşmaya...

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, adımı söyledi ama.

BAŞKAN - Efendim, tamam... Sayın Bekâroğlu, sizi bakan zannetti; halbuki, sizi Mesut Beyle karıştırdı. (SP sıralarından alkışlar) Tabiî...

Efendim, müsaade ederseniz, Sayın Kabil'e...

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bağırmayın!

AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta söz istedim Sayın Başkan, bir hafta boyunca söz vermediniz.

BAŞKAN - Bir dakika efendim.

Oturun, yerinizden, size 1 dakikalık konuşma hakkı vereyim.

Buyurun, 1 dakika konuşun.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

AHMET KABİL (Rize) - Hayır 4 dakika konuşacağım.

BAŞKAN - Söyleneni anlamıyorsunuz, kalkmışsınız, gereksiz yere bağırıyorsunuz.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Rize ve ilçelerinde, 10 Kasım 2001 Cumartesi akşamı saat 24.00'te başlayan yoğun fırtına, ertesi gün saat 17.00'ye kadar devam etmiştir ve metrekareye -hiç görülmemiş- 170 kilogram yağmur düşmüştür. Bu miktar, bir yıllık yağış miktarına yakındır. İlk belirlemelere göre, fırtınanın en yoğun olduğu Çamlıhemşin ve Çayeli İlçelerinde toplam 7 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve halen, 3 vatandaşımız kayıptır. Ölen vatandaşlarımızın ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, ölenlere de Allah'tan rahmet diliyorum.

Yöreye yağan bu şiddetli yağmur neticesinde, ilk anda, 135 köy ve mahalleyle ulaşım kesilmiş, dereler taşmış, seller meydana gelmiş, gevşeyen toprak nedeniyle, değişik ilçelerde heyelanlar olmuştur. Bu ilçeler, Çamlıhemşin, Çayeli, Pazar, Hemşin, Ardeşen, Fındıklı, Güneysu, Kalkandere, Derepazarı, İkizdere merkez ilçeleriyle, Büyükköy, Kendirli, Yolbaşı, Gündoğdu, Tunca, Çaykent ve Muradiye beldeleridir. Toplam 135 köy ve mahalle yolları kapanmış, bu köy ve mahallelerde heyelanlar olmuş, 18 ev tamamen yıkılmış, 189 ev hasar gördüğü için boşaltılmış, 42 köyün su, elektrik ve telefon şebekeleri kesilmiş, çay fabrikaları suya...

BAŞKAN - Sayın Kabil, tamam, teşekkür ederim.

AHMET KABİL (Rize) - Bitiriyorum efendim...

BAŞKAN - Duygularınızı söylediniz, teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Bakan cevap verecekler.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, söylediniz, yeter artık...

Burada, herkes konuşursa, o zaman Meclis olmaz ki böyle.

AHMET KABİL (Rize) - Ama, burada, Meclisin teamülleri var...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize İlimizde, aşırı yağışlar nedeniyle, 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili olarak, Rize Milletvekilimiz Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun yapmış olduğu gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, sel felaketini yaşayan Rizeli vatandaşlarımıza, huzurunuzda geçmiş olsun dileklerimi sunarken, bu elim olayda hayatlarını kaybedenlere Yüce Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum. Yüce Allah'ın, milletimizi böyle üzücü doğal afetlerden korumasını ve bu tür acı olayları bir daha yaşatmamasını niyaz ediyorum.

Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün kriz merkezine ulaşan bilgilere göre, Rize İlimizin Çamlıhemşin, Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ve Hemşin İlçelerine ait çok sayıda köyde, sel felaketiyle birlikte heyelan olayları meydana gelmiştir. Yapılan ilk tespitlerde ise, 20 ailenin açıkta kaldığı, 4 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, bir miktar küçük ve büyükbaş hayvanın telef olduğu, 83 köy yolunun sel, 40 köy yolunun da heyelan nedeniyle kapandığı, 29 köye telefon ulaşımının yapılamadığı, 52 köyde elektrik olmadığı ve 31 yerleşim yerinde ise -il merkezi dahil- su sıkıntısı çekildiği tespit edilmiştir.

Alınan bu bilgiler üzerine, Rize İli civarında meydana gelen bu sel felaketinden dolayı zarar ve ziyana uğrayan vatandaşlarımızın uğradıkları zararların telafisi anlamında ve hayatın biraz daha kolaylaştırılabilmesi için Bakanlığımız harekete geçmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzce, ilk etapta, Rize Valiliği emrine, hane başına 75 milyon lira olmak üzere, toplam 60 milyar lira acil yardım ödeneği gönderilmiştir ve ihtiyaç tespit edildikçe, bu ödeme şekliyle yardım göndermeye devam edeceğiz.

Ayrıca, Trabzon Bayındırlık ve İskân Müdürlüğüyle irtibata geçilerek, dokuz teknik elemanın, Rize İli ve ilçelerinde hasar tespitleri yapmak üzere, afet bölgesi mahallinde görevlendirilmeleri sağlanmış; bu elemanlar o bölgede görev yapan ekiplerle birleşerek, 6 hasar tespit ekibi kurulmuş ve bu ekipler çalışmalarını sürdürmektedirler.

Bu arada, heyelana maruz kalan köy veya yerleşim yerleri, can ve mal güvenliği açısından boşaltılarak gereken tedbirler alınmıştır.

Diğer taraftan, mümkün olabilecek alt ve üstyapı hasarlarının onarımı hususunda, Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlüklerimize talimat verilmiştir.

Kesin hasar tespitleri tamamlandıktan sonra, gerek Bakanlığımızca gerekse diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca, sel felaketine maruz kalan Rizeli vatandaşlarımızın yaralarının bir an önce sarılması, alt ve üstyapı hasarlarının giderilmesi için, devletimizin imkânları ölçüsünde gereken hassasiyet gösterilecektir.

Ayrıca, bu anlamda olmak üzere, perşembe günü, Bakanlar Kurulu toplantısından hemen sonra ben -perşembe akşamı ve cuma gününü içerisine alacak şekilde- bizzat, afet bölgesine gideceğim. Oradaki tespitlerden sonra -hangi önlemler alınması gerekiyor ve bu neye mal olacaksa, maliyeti düşünülmeden gereken önlemlerin alınması için- önümüzdeki hafta daha detaylı bilgi verme şansına sahip olacağım.

Durumu arz eder, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır efendim.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında 1 dakika konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Benim tutumumda bir hata yok; sizin tutumunuzda hata var. Lütfen oturur musunuz yerinize.

AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta pazartesi günü müracaat ettim.

BAŞKAN - Efendim, olabilir...

AHMET KABİL (Rize) - Başka da kimse burada yoktu...

BAŞKAN - Canım, ne yapalım yani... Üç kişiye gündemdışı söz veriyoruz; herkese verecek halimiz yok.

AHMET KABİL (Rize) - Bu Yüce Meclis kimsenin kin ve husumetine alet edilemez.

BAŞKAN - Benim kimseye karşı kinim yok canım. Var mı sizin?..

AHMET KABİL (Rize) - Rize deyince siz...

BAŞKAN - Efendim, bugün bana gündemdışı söz isteğiniz yok.

AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta boyunca söz vermediniz. Kimse de yoktu... ANAP Grubuna hiç vermediniz...

BAŞKAN - Sayın Kabil, lütfen oturur musunuz.

AHMET KABİL (Rize) - Oturmuyorum!

BAŞKAN - Bu olayla ilgili olarak gündemdışı söz istememiştiniz, Sayın Bekâroğlu istemişti. O istedikten sonra, siz hemen geldiniz, gündemdışı... Şimdi, yeni geldiniz, bir saat önce geldiniz. Lütfen... Rica ediyorum... Oturur musunuz yerinize... Oturur musunuz yerinize; söz vermedim... Rica ediyorum...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan, önemli bir konu. bir dakika... Yani, arkadaşımız 1 dakika konuşsa ne olur?!

BAŞKAN - Konuştu, 2 dakika konuştu canım!..

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bir daha konuşsun... Arzu ediyor...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bazı arkadaşlarımız burada iki saat milletvekillerini konuşturuyorlar. İçtüzükte böyle bir şey yok. Değiştirin İçtüzüğü, herkes istediği gibi konuşsun. Böyle bir şey olmaz ki... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum... Gündeme devam edeyim...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, sizin verdiğiniz söze bir itirazımız yok; söz verdiniz, teşekkür ediyoruz. Yalnız, sözlerinizde cinaslı bir taşlama var âdeta...

BAŞKAN - Yok, kimseyi haşlamıyorum.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - "Bir milletvekili konuştu diye konuştunuz" demekle, burada, bir yanlış anlaşılmaya sebep olacak...

BAŞKAN - Sayın Dedelek, rica ediyorum... Benim sözlerimde yanlış anlaşılma yok. Arkadaşınızın tutumu, beni böyle konuşmaya sevk ediyor.

Efendim, gündemdışı ikinci söz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'na verilmiştir.

Buyurun Sayın Himoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşması

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü, ebediyete intikal edişinin 63 üncü yılında, bir kez daha, milletçe sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.

Rize İlinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı dilerim.

Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşını yapıp, emperyalistlere karşı tam bağımsızlık ilkesine dayanarak Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk Ulusuna "Türk Milleti" diyordu. O, Türk Milletine güveniyordu ve desteğini almadan yapılacak mücadelede hiçbir başarı sağlanamayacağına inanmıştı.

Mustafa Kemal Atatürk, millet olmanın temel dayanağı olan iki büyük değer üzerinde önemle durmuştur. Bunlardan birincisi, bağımsız millî devlet; ikincisi, milletin egemenliğidir. Yıkılması ve dağılması önlenemeyen imparatorluktan sonra millî devletin kurulması işinde ilk aşama, hudutları belirlenen coğrafyaya ulaşılması, bu coğrafya üzerinde bağımsızlığın ve millî şuurun doğmasının sağlanmasıydı. Kurulan millî devlet ve onun bağımsızlığı Atatürk'ün kazandırdığı temel değerdir. Bağımsızlık, diğer atılımların ortamını hazırlayan, vazgeçilmezliği olan bir amaç, güvenli hudutlara ulaşılması gereken ilk hedefti. İstiklal Harbi, adını, bu amaçtan, bağımsızlıktan almıştır. Türk İstiklal Harbinde, en güç durumlarda dahi bağımsızlıklardan ödün verilmemiştir. Atatürk, tam bağımsızlığı bir vazife olarak belirtir ve siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri hususların bütününde tam bağımsızlığı ve tam serbestliği öngörür. İstiklal Harbinde bütün unsurlarıyla bağımsızlığa ulaşılmış, kendi irademiz ve kendi ölçülerimiz içerisinde çağdaşlaşmanın ortamı yaratılmıştır.

Verdiği ikinci büyük değer ise, milletin egemenliğidir. Başlıbaşına kuvvet kaynağı olan, kuvvet doğuran fikirler vardır. Böyle fikirler devletin yapısını değiştirir, insanlık tarihinin akışını etkiler. Millet egemenliği, bu fikirlerden biridir. Atatürk, Türk Milletini, 1919'da başlattığı bağımsızlık savaşını Türk milliyetçiliğinden ve millî egemenlik ilkesinden güç alarak yönetmiş; Osmanlı İmparatorluğunun inkıtaa uğradığı yerde, dipdiri bir Türk Devletini, Türkiye Cumhuriyetini, aynı ilkeye dayalı olarak kurmuştur. Millî egemenlik ilkesi, Türk tarihine ve Türk devlet yapısına, ilk defa, Atatürk'le birlikte girmiş ve yerleşmiştir. Bu ilkeyi millî mücadelenin ve kurduğu devletin temellerinden biri yapmış olması, Atatürk'ün başarısını sağlayan etkenlerden biridir. Bu, aynı zamanda, onun sağlam tarih bilgisinin, üstün sezgi gücünün, seçkin devlet adamlığının ve demokrasi idealine bağlılığının delilidir. Demokratik düşünce akımlarından ve son yüzyılın dünyaya getirdiği değişimlerden haberdar idi. Çağın, millî devletler çağı olduğunu ve demokrasi akımının büyük gücünü anlamıştı. Aralarında sıkı bağlar bulunan milliyetçilik ve millî egemenlik akımları dünyayı sarıyordu. Atatürk, millî egemenlikten bahsederken şöyle diyordu: "İşte efendiler, yeni Türk devleti, cihana hâkim, o büyük ve kudretli fikrin Türkiye'de tecellisidir." Atatürk "egemen olan Millettir; bu egemenlik kimseye devredilemez, kimseyle bölüşülemez; millet, kendi kaderini kendi eline almıştır" derken, bir yandan da dışa karşı mücadelede Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin meşruluğunu ve Türk milleti adına konuşma hakkının yalnız büyük Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve hükümetinde olduğu görüşünü güçlü bir prensibe dayandırmayı başarıyor; bir yandan, cumhuriyetin ilanı, çağdaşlaşma hamlelerinin yapılması gibi başlangıçta açıklanması asla mümkün olmayan içe dönük hedefler için gerekli fikrî temelleri oluşturuyordu.

27 Ekim 1922'de, Atatürk "Türkiye Devletinin yegâne ve hakiki mümessili yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir" demiştir. Ancak, siyasal bir organ olması gereken Millet Meclisi nasıl devlet işlevi görebilirdi?!. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisini siyasal bir organ olarak görmemiştir. Söz konusu olan, mecliste cumhuriyet mefkûresini savunacak olan Halk Fırkası sokak politikası yapmayacaktır. Atatürk'e göre, bu Meclis içinde kulis faaliyeti Meclise hürmetsizliktir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri memleketin vicdanlı ve namuskâr münevveranıdır; Mecliste tesanüt ve vahdet zorunluluğu vardır.

Atatürk'ün kurduğu ve gençlere emanet ettiği cumhuriyet, Türk Milletinin yaradılış ve anlayışına en uygun yönetim şeklidir.

BAŞKAN - Sayın Himoğlu, süreniz bitti; 1 dakika daha verdim efendim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Mustafa Kemal Atatürk'e göre cumhuriyet yönetimi, millet ile devlet arasında bir kaynaşmayı sağlar. Bunu da şöyle belirtmiştir: "Bugünkü hükümetimiz, doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümettir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet, millet de hükümettir."

Atatürk iktisatta da şunu söylüyordu: "Bir ulusun doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan o ulusun iktisadıdır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse, yükseliş, çöküş nedenlerinin iktisat sorunlarından başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. Bağımsızlığın temelinde iktisat yatar. Muhakkak tam bağımsızlığı sağlayabilmek için yegâne hakiki kuvvet, en kuvvetli temel iktisattır. Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle değil, süngünün dahi dayandığı iktisatla kuracaktır."

17 Şubat 1923 tarihine dikkat edilirse, henüz cumhuriyet ilan edilmemiş, Lozan Antlaşması imzalanmamıştır; kazanılan zaferin üzerinden beş ay geçmiştir.

"Bütün iktisadî politikalar sadece birer araçtır. Amaç, iktisadî kalkınmayı gerçekleştirmektir" dediği halde, işte malî devletten iktisadî devlete geçmemizin işareti yetmişsekiz yıl önce verilmiş olmasına rağmen, biz, bunu bir türlü gerçekleştiremedik.

Milliyetçilik, Atatürk'ün başlıca ilkelerinden biridir. Milliyet davası, şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde düşünülmemeli ve savunulmamalıdır. Şuurlu bir ideal meselesidir. Şuurlu ideal demek, müspet ilimlere, ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve amaç demektir. Hareketlerin imkân sınırları ve öncelikleri mutlaka hesaba katılmalıdır.

Atatürk'ün kısa bir tanımına göre, millet, dil, kültür, ideal birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir siyasî, içtimaî heyettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Himoğlu, bitti efendim, 2 dakika fazla konuştunuz; yeter, teşekkür ediyorum efendim...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Bağlıyorum, bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, 2 dakika fazla konuşturdum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Atatürk'le ilgili konu ama...

BAŞKAN - Lütfen, bana müdahale etmeyin canım!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, konuşsun.

BAŞKAN - Hayır efendim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bu kürsüde sizin...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim... Bitti efendim, süreniz bitti. Vermiyorum, vermiyorum efendim; 2 dakika fazla süre verdim.

Rica ediyorum arkadaşlar... Şu Meclisi usulüne göre yönetmek zorundayız. Burada her çıkan fiilî durum yaratırsa, Meclisi yönetemeyiz.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Bir saniye...Vermeyin... Vermeyin...

BAŞKAN - Rica ediyorum Sayın Himoğlu... Vermem... Efendim, süreyi 2 dakika uzattım... Vermiyorum, rica ediyorum... Rica ediyorum efendim...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Vermeyin; ama, sizin burada 10 dakika konuştuğunuz günler var. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, ben, burada İçtüzüğü uyguluyorum. Rica ediyorum sizden... Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin kurucusu olan Ulu Önder Atatürk'ün 63 üncü ölüm yıldönümünde, biz de kendisini şükranla, minnetle ve hayranlıkla yâd ediyoruz efendim.

Efendim, Sayın Levent söz istemişlerdir; ama, ne konuda söz istiyorlar...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, Atatürk'le ilgili...

BAŞKAN - Efendim, bu konuyla ilgili istiyorsanız, söz vermem.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Yok, efendim olmaz böyle.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Nasıl söz vermezsiniz!..

BAŞKAN - Efendim, vermem... Ben mi yönetiyorum, siz mi yönetiyorsunuz?!. Böyle bir usul yok burada! Yani, herkes İçtüzüğü...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Konu farklı bir olay.

BAŞKAN - Vermiyorum efendim, söz vermiyorum.

Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, yine de teşekkür ediyoruz size, sağ olun.

BAŞKAN - Üçüncü gündemdışı söz, Ardahan'ın sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'ya verilmiştir.

Sayın Saffet Kaya, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan ilinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; serhat ilimiz Ardahanımızın sorunlarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, Rize İlimizde yaşanan afetten dolayı hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına da metanet diliyorum.

Yine, ben, Yüce Parlamentomuza bir saygımı arz etmek istiyorum, bir şükranımı arz etmek istiyorum. Geçen hafta, Ardahan İlimize kurulması gereken üniversitemizle ilgili, iktidarıyla muhalefetiyle, üniversitenin gündeme alınması noktasında Yüce Parlamentonun vermiş olduğu kararı, 37 nci maddeyi desteklemesinden dolayı Parlamentomuza saygılarımı ve şükranlarımı, Ardahan halkı adına, bir kez daha arz etmeyi bir borç biliyorum; Ardahan halkının saygılarını da, burada, tüm milletvekillerime arz  etmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, serhat ilimiz Ardahan, gerçekten, coğrafyasıyla, insanıyla, 81 il arasında çok güzide bir ilimiz. Bağışlarsanız, Ardahan İlimizin, insanıyla da ayrıcalıklı bir il olduğunu, güzel insanlarla, devletine bağlı insanlarla dolu dolu olduğunu ve huzurlu bir il olduğunu da, buradan, tüm Yüce Parlamentoya arz etmek istiyorum. Ardahan'da olmanın bir ayrıcalık olduğunu arz etmek istiyorum; ama, maalesef ki, Anasol-D hükümetleri ve Anasol-M hükümetleri döneminde ve velev ki, 2002 bütçesinde de üzülerek gördüğümüz tablo, Ardahanımız ve doğumuz ciddî bir şekilde ihmale uğramıştır ve yatırım, maalesef, konmamıştır.

2002 yılı bütçesinde, organize sanayi sitemizin, 1996'da Plan ve Bütçe Komisyonundan, bizatihi, özel olarak çıkardığımız organize sanayi sitemizin, maalesef, yatırım olarak hiçbir payının olmaması, Ardahan halkına, bana göre, çok ciddî bir yanlıştır. Burada, 1996 yılında, organize sanayi sitesi, Plan ve Bütçe Komisyonundan, bizzat, Saffet Kaya imzalı önergeyle verdiğimiz bir büyük proje.

Yine, maalesef, barajlarımızla ilgili, 1996 yılında Kura Nehri Projemizle ilgili -Yüce Heyetinize arz ediyorum- Plan ve Bütçe Komisyonunda Saffet Kaya imzalı önergeyle verilen ve bölgenin kalkınmasında çok büyük önem arz eden barajlarımızın fizibilite çalışmaları daha bitmiş değildir ve 2002 yılı için de, üzülerek söylüyorum ki, halen, daha, bir ödenek konmamıştır. Bölgemiz, bu barajların bir an önce hayatiyete geçmesini beklerken, 1996 yılında Doğru Yol Partisi hükümeti döneminde gerçekleşen bu büyük projelerin 2002 yılı bütçesinde yer almamasının, Anasol-M hükümetinin bölgemize olan bakışının çok olumsuz bir işareti olduğunu da, burada, Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum.

Yalnızca bu yetmiyor. Yine, 1996 yılında, Saffet Kaya imzalı, önergeyle stol tarzı havalimanımızla ilgili, şu anda, ödenekler, Anasol-M hükümeti tarafından durdurulmuş ve sonuç itibariyle de, hayatiyete geçmesi noktasında hiçbir adım atılmamıştır. Bu da, Anasol-M hükümetinin bölgemize bakışıyla ilgili çok olumsuz bir bakışı serdetmektedir.

Yalnızca bunlar değil tabiî. Geçmiş dönemlerde, Posofumuzda yaptığımız, yine, 1996 yılında, YİBO'larımız, bugün yapılmak üzeredir. Yöremizde bitmiştir YİBO'muz. Yine, 1996 yılında Saffet Kaya imzalıdır. Yine, 1996 yılında Damal'da yapılan YİBO'muz, Saffet Kaya imzalıdır ve bitmiştir; ama, Hanakımızda ve Posofumuzda yapımına başlanan YİBO'larımız, halen, daha bitmemiştir. Umarım ki, bunlar da bitecektir. Bunlar da, 1996 yılında Plan ve Bütçe Komisyonundan gönderilen hizmetlerin gereğidir.

Ayrıca, sınır ticaretimizi, Anasol-D hükümeti ve Anasol-M hükümeti elimizden almış, doğuyu kaderiyle başbaşa bırakmıştır. Sınır ticaretinden bölgemizin göç alan bir il olması gereğiyle, ekonomik imkânların artması gereğiyle, gelişen Ardahanımızı, maalesef, elindeki bu büyük imkânı gasp eden Anasol-M hükümetine de, Hazineye ve Tarım Bakanına da, buradan, seslenerek, bölgemizi sınır ticaretine tekrar açmanızın yararını, huzurunuzda, arz etmek istiyorum.

Hayvancılık bölgemizin yüzde 65'iyle karakterize olmuş; fakat, hayvancılık, diyelim ki, üç yıl önce ürünlerimizde, girdilerimizde yem 5 milyon lira iken, bugün yem 17 milyon lira; tüp, o günkü şartlarda 5 milyon lira iken, bugün 22 milyon lira. Maalesef, görüyoruz ki, o gün hayvanımızı 250 milyon liraya, 300 milyon liraya satan hayvancılıkla uğraşan çiftçimiz, köylümüz, bugün o hayvanını 250 milyon liraya bile satamaz haldedir. Bunu bu hale getiren Anasol-M hükümeti, gerçekten, kara kara düşünmek zorundadır. Yine, biz burada -muhalefet ve iktidar milletvekilleri olarak özellikle huzurunuzda parlamenter arkadaşlarıma arz etmek istiyorum- 41 arkadaşımızla bir yasa teklifi verdik; dedik ki: Çiftçimizin durumu çok vahimdir; bugün, tarım kredi kooperatiflerinden, esnaf kredi kooperatiflerinden, Ziraat Bankasından alınan 1 milyar liralık kredi borcu 5 milyara çıkmış; gelin, bu borçları affedelim.

BAŞKAN - Sayın Kaya, konuşma süreniz bitti; ama, 1 dakika eksüre veriyorum.

SAFFET KAYA (Devamla) - Geçmişte, maalesef, bu memlekette ırz düşmanlarını, devlete ihanet edenleri affeden sizler, gelin, çiftçimizi affedin diye burada haykırdık ve yine haykırıyorum: Çiftçimiz perişandır, çiftçimiz gerçekten yok edilmiştir; gelin, bu tarım kredi kooperatiflerine olan faiz borçlarını donduralım, onları iptal edelim; o da yetmez, Ziraat Bankasına olan faiz borçlarımızı affedelim ve onun dışında, iktidara mensup siz değerli milletvekilleri, bu Yüce Parlamento, bu konuda ciddî bir şekilde karara imza atsın ve çiftçimizi, esnafımızı rahatlatsın. Bugün, çiftçimiz, esnafımız, asla ve asla, yüzde yüz ödeyebilecek duruma, imkâna sahip değildir; buna defalarca dikkat çektim; ama, bir kez daha huzurunuzda arz ediyorum: Mutlaka, Yüce Parlamentomuzun, en başta Anasol-M hükümetinin, çiftçimizi ve esnafımızı rahatlatacak karar alması gerektiğinin tekrar altını çizerek, değerli milletvekillerimize, özellikle iktidar milletvekillerimize buradan seslenmek istiyorum.

Tabiî ki, üzülerek yine söylüyorum ki, bölgemizde, Aktaş Kapımız var. Yine, 1996 yılında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Aktaş Kapısının açılmasıyla ilgili 250 milyar lira ödenek koyduk, özel bir ödenek; fakat, bugün Aktaş Kapımız açılmamış. Posofumuzun Türközü Kapısı sınır ticaretinden dolayı önemlidir ve maalesef, o şirin ilçemize, Posofumuza, Çıldırımıza, bu konuda üvey evlat gibi bakılmıştır. Doğuya üvey evlat gibi bakan, benim ilime üvey evlat gibi bakan Anasol-M hükümetinin, gerçekten, bugün doğudan ve Ardahan'dan özür dileme gibi bir erdemi gündeme getirmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Kaya, son cümlenizi söyleyin, süreniz bitti efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) - Tamamlıyorum.

Benim burada Sağlık Bakanımıza bir tavsiyem var: Psikiyatrları, gerçekten, bizim bölgemize göndersin; çünkü, üzülerek söylüyorum, insanlarımız, kesinlikle, bu tedaviye muhtaçtır. Gelin, Ardahanımıza, doğumuza sahip çıkalım. Anasol-M hükümeti, zaten, bugüne kadar defalarca bu konuları gündeme getirmemize rağmen, hiçbir şekilde, kesinlikle duyarlı davranmadı. Umarım ki, Ardahan halkı, Doğu halkı ve Türkiye, bu duyarsızlığın cevabını kesinlikle verecektir.

Saygı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Demir, söz vermiyorum; çünkü, bakın, değerli arkadaşlarım, bir yerde 10 milletvekili var, bir milletvekili çıkarsa...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkanım, söz istemiyorum, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN - Efendim, bana müdahale etmeyin. Ben, bu kürsüyü yedi senedir yönetiyorum. Onun için, herkes kendi görevini bilir.

Onun için, lütfen... Rica ediyorum...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Efendim, başka bir şey söyleyeceğim

BAŞKAN - Efendim, bakın, yani, bu usulü açarsak, İstanbul'un 70 milletvekili var...

FARUK DEMİR (Ardahan)- Efendim, Meclis Başkanı olarak, beni dinleyin.

BAŞKAN - İstanbul'la ilgili bir gündemdışı söz verdiğimiz zaman, 70 milletvekiline söz mü verelim?!

FARUK DEMİR (Ardahan) - Efendim, ne söyleyeceğimi nereden biliyorsunuz?!

BAŞKAN - Hangi konuda konuşacaksınız?

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Kaya'ya, Ardahan'ın sorunlarını dile getirdiği için teşekkür ediyoruz; fakat, burada, Sayın Bakanın Ardahan'a psikologları göndermesini söyledi.

BAŞKAN - Efendim, Bakan gelsin cevap versin. Siz, bakan değilsiniz ki.

FARUK DEMİR (Ardahan) - Ama, Ardahanlıların psikiyatra ihtiyacı yoktur.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Tamam efendim.

Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Teşekkür ederim efendim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne söyleyeceğini bilmeden müdahale ediyorsun.

BAŞKAN - Burayı ben yönetiyorum, siz yönetmiyorsunuz. Tamam mı canım!

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayret bir şey!

BAŞKAN - Efendim, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel GörÜşme, Meclİs SoruşturmasI  ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Günümüzde mal, hizmet ve finans piyasaları, ülke sınırlarını aşarak dünyayı ekonomik küreselleşmeye doğru götürmektedir. Ancak, bu durum, basiretle değerlendirildiğinde millî ekonomiler için imkân ve fırsatlara dönüştürülebilmektedir. Yabancı sermaye, yatırımları kendi yurtlarında üretip ihraç etmekten vazgeçerek, üretim tesislerini, üretimin düşük maliyetli olduğu veya pazarın olduğu güvenli yerlere kurmayı tercih etmektedir.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, ülkeler için finansman sıkıntısını azaltmakta, vergi gelirlerini, ihracatı ve istihdamı artırmaktadır. Ayrıca, ileri teknolojinin ülkeye transferine sebep olmaktadır.

Yerli sermaye birikiminin ve teknoloji üretme kabiliyetinin yetersiz olduğu ülkemizde, doğrudan yabancı sermaye yatırımları büyük önem taşımaktadır. Millî ekonomilere önemli ölçüde katkı sağlayan ve dünya ekonomisine şekil veren doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını artırmak, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için ekonomi politikalarının değişmeyen bir unsuru haline gelmiştir.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı Kuruluşunun (UNCTAD) yayınlamakta olduğu "Dünya Yatırım Raporu"na göre, 2000 yılında uluslararası yatırımların tutarı, bir önceki yıla göre yüzde 18 artarak 1,3 trilyon dolara ulaşmıştır.

Ülkemizin doğrudan yabancı sermaye yatırımları performansına bakıldığında, elde edilen kazanımların global ölçekte hiç de parlak olmadığını üzülerek görürüz.

Dünya Yatırım Raporu verilerine göre, son on yılda (1989-2000) bazı ülkelere giren yabancı sermaye rakamlarına bakıldığında, ülkemizin bu konuda ne kadar başarısız olduğu açıkça görülmektedir.

Polonya'nın 33 milyar dolar, Malezya'nın 35 milyar dolar, Meksika'nın 76 milyar dolar, Brezilya'nın 129 milyar dolar, Hong Kong'un 136 milyar dolar, Çin'in 260 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı aldığı bir dünyada, Türkiye olarak biz sadece 5,8 milyar dolarlık yabancı sermaye çekebilmişiz.

Her ne kadar, yabancı yatırımcıların yatırım yeri tercihlerinde, ülkelerin coğrafyasına, piyasasına, ekonomik ve politik durumuna ilişkin özelliklerinin etkili olduğu ve ülkeler arasında bu konuda bir performans kıyaslaması yapılmasının çok da doğru bir analiz olmayacağı kabul edilirse de, gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları, 1995-2000 yılları arasında ortalama yıllık yüzde 17 düzeyinde büyürken, Türkiye'deki yabancı yatırımlar yıllık 1 milyar doların altında kalmıştır. Bu durum, ülkemizde yabancı sermaye girişiyle ilgili ciddî tedbirlere ihtiyaç olduğunu gösteren bir gerçektir.

Ülkemizdeki ekonomik ve siyasî istikrarsızlığın yabancı yatırımlara engel teşkil ettiği kısmen doğru olsa bile, mevcut durumu veri kabul edip bu şartlarda alınması gereken spesifik tedbirler ile geliştirilmesi gereken yeni stratejiler üzerinde çalışılması gerektiği gerçeği ortadadır.

Dünya Bankasıyla birlikte yürütülen "Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Projesi" yatırımların önündeki idarî engelleri kaldırarak, gerek yerli gerekse de yabancı yatırımcıların bürokrasiden kaynaklanan problemlerine çözüm üretmeyi hedefleyen olumlu bir girişim olarak görülmeli ve sonuçlar yasal mevzuata dönüştürülmelidir.

Ülkelerin yabancı sermaye rejimlerini liberal bir yapıya kavuşturmuş olmaları tercih sebebi olmaktan çıkmıştır. Ülkelerarası yabancı sermaye çekme yarışı, iş dünyasının jargonunda "pazarlama" olarak ifade edilen promosyon faaliyetleriyle sürdürülmektedir. Bu kapsamda, ülkeler, oluşturdukları "yatırım promosyon ajansı" şeklindeki kurumsal yapılanmalarla tanıtım faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğümüzce yürütülen sınırlı ve ikna edici olmayan tanıtım faaliyetleri sonuç alıcı olmamıştır. Oysa, diğer ülkelere bakıldığında, yatırım promosyonu faaliyetlerinin, özerk konumlu, kendine ait gelir kaynakları ve bütçesi olan, teknik imkânlar konusunda donanımlı yatırım promosyon ajansları tarafından yürütüldüğü görülmektedir.

Ülkemizde, sermaye birikimi yetersiz olup, borç yükü ve faiz dolayısıyla yatırımlara yeterince kaynak ayrılamamaktadır.

Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımları içinde en düşük riske sahip olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artırılması amacına yönelik olarak, yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca, bu konuda yeni strateji ve yeni kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması için bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1.- Mustafa Verkaya                              (İstanbul)

2.- Murat Sökmenoğlu                              (İstanbul)

3.- Mehmet Metanet Çulhaoğlu                              (Adana)

4.- Ali Halaman                              (Adana)

5.- Adnan Fatin Özdemir                              (Adana)

6.- Hasari Güler                              (Adıyaman)

7.- Müjdat Kayayerli                              (Afyon)

8.- Nidai Seven                              (Ağrı)

9.- Kürşat Eser                              (Aksaray)

10.- Mustafa Gül                              (İstanbul)

11.- Sadi Somuncuoğlu                              (Aksaray)

12.- Mehmet Arslan                              (Ankara)

13.- Sedat Çevik                              (Ankara)

14.- Osman Müdderrisoğlu                              (Antalya)

15.- Bekir Ongun                              (Aydın)

16.- Ali Uzunırmak                               (Aydın)

17.- Aydın Gökmen                              (Balıkesir)

18.- Hüseyin Kalkan                              (Balıkesir)

19.- Şaban Kardeş                              (Bayburt)

20.- İbrahim Halil Oral                              (Bitlis)

21.- Süleyman Coşkuner                              (Burdur)

22.- Orhan Şen                              (Bursa)

23.- Hakkı Duran                              (Çankırı)

24.- Salih Erbeyin                               (Denizli)

25.- Mihrali Aksu                               (Erzincan)

26.- Mücahit Himoğlu                               (Erzurum)

27.- Cezmi Polat                               (Erzurum)

28.- Mehmet Ay                               (Gaziantep)

29.- Mehmet Hanifi Tiryaki                               (Gaziantep)

30.- Mustafa Yaman                               (Giresun)

31.- Mehmet Nuri Tarhan                               (Hatay)

32.- Enis Öksüz                               (İçel)

33.- Cahit Tekelioğlu                               (İçel)

34.- Ahmet Çakar                               (İstanbul)

35.- Bozkurt Yaşar Öztürk                               (İstanbul)

36.- Yusuf Kırkpınar                               (İzmir)

37.- Mehmet Kaya                               (Kahramanmaraş)

38.- Edip Özbaş                               (Kahramanmaraş)

39.- Hasan Çalış                               (Karaman)

40.- Hamdi Baktır                               (Kayseri)

41.- Mustafa Haykır                               (Kırşehir)

42.- Mehmet Nacar                               (Kilis)

43.- Cumali Durmuş                               (Kocaeli)

44.- Kemal Köse                               (Kocaeli)

45.- Ali Gebeş                               (Konya)

46.- Mustafa Sait Gönen                               (Konya)

47.- Basri Coşkun                               (Malatya)

48.- Ali Serdengeçti                               (Manisa)

49.- Metin Ergun                               (Muğla)

50.- İsmail Çevik                               (Nevşehir)

51.- Mükremin Taşkın                               (Nevşehir)

52.- Mükerrem Levent                               (Niğde)

53.- Yener Yıldırım                               (Ordu)

54.- Birol Büyüköztürk                               (Osmaniye)

55.- Mehmet Kundakçı                               (Osmaniye)

56.- Mehmet Ceylan                               (Siirt)

57.- Hasan Hüseyin Balat                               (Tokat)

58.- Lütfi Ceylan                               (Tokat)

59.- Orhan Bıçakçıoğlu                               (Trabzon)

60.- Nail Çelebi                               (Trabzon)

61.- Armağan Yılmaz                               (Uşak)

62.- Ayhan Çevik                               (Van)

63.- Mesut Türker                               (Yozgat)

64.- Hüseyin Akgül                               (Manisa)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

2. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye’yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tüm ekonomik göstergeler Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hazırlanan 2002 bütçesinin tam bir iflas bütçesi olduğu ifade edilmektedir. Halkımız, tarihin hiçbir döneminde görmediği büyük bir ekonomik sıkıntı yaşamaktadır.

13.3.2001 tarihinden bu yana Sayın Kemal Derviş tek patron olarak ve Devlet Bakanı sıfatıyla ekonomi yönetiminin başında bulunmaktadır. 57 nci hükümet ve hükümet ortaklarının parti grupları kendisinin her istediğini yapmıştır. Öyle ki, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen birçok yasa kamuoyunda "Derviş yasası" olarak adlandırılmış ve Sayın Derviş'e ayak uyduramıyor gerekçesiyle bakanlar bile istifa ettirilmiştir. Bu nedenle, bu çöküşün baş sorumlusu Sayın Kemal Derviş'tir.

Aşağıdaki gerekçelerle, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesine göre gensoru açılmasını arz ve talep ederiz. 5.11.2001

 

Yasin Hatiboğlu

 

Veysel Candan

 

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

Çorum

 

Konya

 

 

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

 

 

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

 

 

Diyarbakır

 

 

Gerekçe:

Muhalefetin ve toplum kesimlerinin uyarılarına rağmen, 57 nci hükümetin ısrarla uyguladığı sözde "ekonomik istikrar programı" 18 Şubat 2001 tarihinde çıkarılan krizle iflas etmiş ve Türkiye ekonomisi bir anda çökme noktasına gelmiştir. Bunun üzerine, Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Sayın Kemal Derviş Türkiye'ye getirilmiştir.

Sayın Derviş 13.3.2001 tarihinden bu yana, tek patron olarak ve devlet bakanı sıfatıyla ekonomi yönetiminin başında bulunmaktadır.

Sayın Kemal Derviş, yarattığı sürekli kriz ve tehditlerle, 57 nci hükümete her istediği kararı aldırmıştır. Cumhuriyet tarihinde -olağanüstü dönemler dahil- hiçbir bakan bu kadar yetkiyle donatılmamış, Sayın Derviş kadar rahat hareket etmemiştir.

Hal böyleyken, bugüne kadar öngörülen hedeflerden hiçbirine ulaşılmamıştır. Döviz fiyatları, enflasyon değerleri, borç stokları katlanarak artmıştır. Dolar, 670 000 TL'den 1 600 000 TL'ye; enflasyon, TÜFE, yüzde 33,4'ten yüzde 66,5'e; TEFE, yüzde 26,5'ten yüzde 81,4'e; içborç stoku- yüzde 100'ü aşan devalüasyona rağmen- 52 milyar dolardan 74 milyar dolara çıkmıştır.

Sayın Derviş'in, göreve geldiği günlerde gazeteci ordusuyla yaptığı şovlarda söylediklerine inanarak iş yapan sanayiciler iflas etmiştir. Bunun sonucunda, yüzbinlerce insan işsiz kalmıştır.

Yine, uygulanan yanlış politikalarla, Türkiye tarımı bitirilmiş, Türk çiftçisi açlığa mahkûm edilmiş; Türkiye, tarım ürünleri dış ticaretinde açık veren ülke haline gelmiştir.

Toplumsal barışın teminatı, ekonomimizin temel direği olan esnaf perişan edilmiş, yüzbinlerce esnaf işyerini kapatmak zorunda kalmıştır.

Alınan krediler, malî sektöre aktarılmış; ama, hâlâ, bankacılık rayına oturtulamamış, piyasaların güveni kazanılamamıştır. Sonuçta, reel sektör tükenmiş, üretim durmuştur; ama, dışborç stoku artmaya devam etmiştir.

Ekonominin batmasında, soygunların aracı olarak kullanılan bankaların büyük sorumluluğu olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ancak, Sayın Kemal Derviş, Vakıfbank, Halkbank ve Ziraat Bankası için, Ankara Cumhuriyet Savcılığının istemiş olduğu soruşturma iznini hâlâ vermemiştir.

Sayın Kemal Derviş, dışarıda girmiş olduğu ilişkilerde milletimizi küçük düşürecek davranışlarda bulunmuştur. Sürekli olarak iktidar partilerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini "krediler gelmez" diye tehdit etmiştir. Göreve geldikten sonra aylarca tedbirlerini açıklamak için oyalanmış, bu arada ülkenin milyarlarca dolar kaybetmesine sebep olmuştur. Sonra ABD'den "15 kanunun 15 günde çıkarılmazsa 13 milyar dolar gelmez, Türkiye batar" tehdidi savurmuştur.

İstenen 15 kanun çıkarılmış, ülkenin zenginliklerinin değerinin çok altında elden çıkarılması için kapılar açılmış, millî kuruluşlara dışarıdan yönetici ataması bile sineye çekilmiş; ama, vaat edilen kredilerin tamamı verilmemiştir. Şimdi Türkiye, yeni istekler ve yeni dayatmalarla karşı karşıyadır.

"Terörle mücadele gerekçesiyle" deniliyor; ama, Türk Halkı, bu uygulamalar sonunda dışarıya asker gönderme zorunda kalındığına inanmaktadır. Kaldı ki, bu savaş ve asker gönderme macerasının nerede duracağı, ülkemizin stratejik çıkarlarını nasıl etkileyeceğini kimse bilmemektedir.

Sayın Kemal Derviş "devletin küçülmesi ve etkinleştirilmesi, ekonominin siyasetten ayrılması" gibi büyük laflar ediyor; ama, döneminde üst kurullarla devasa yeni bürokratik mekanizmalar oluşmuş, buralarda görevlendirilen ayrıcalıklı bürokratlara ayrıcalıklı maaşlar bağlanmıştır. Bu şekilde ekonomi yönetimi siyasetten ayrılmış; ama, uluslararası kuruluşlara bağlanmıştır.

Sayın Derviş'in, IMF ve Dünya Bankası yetkilileriyle hazırladığı 2002 yılı bütçesi, hiçbir umut vermemektedir. Kış aylarına girdiğimiz bugünlerde Türkiye halkı büyük ekonomik sıkıntılar içinde perişandır. Toplumun tüm kesimleri feryat etmektedir. Sayın Kemal Derviş'i, başta alkışlayanlar bile artık ümitlerini kesmişlerdir.

Bu durumdan hükümet üyelerinin tamamı sorumludur; ancak, Sayın Kemal Derviş, Türk Milletine çok pahalıya mal olmuştur, açtığı yaraların onarılması için yıllar gerekecektir. Bu nedenlerle ve önergenin müzakeresi sırasında ayrıntılı bir şekilde ortaya konulacak diğer gerekçelerle Sayın Derviş'in bakanlık koltuğunda uzaklaştırılması, ülkemizin çıkarları açısından bir zorunluluk haline gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme gününü belirleyen Danışma Kurulu önerisi az sonra oylarınıza sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

D) Tezkereler ve Önergeler

1. – Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihinde Bonn’da yapılacak olan “Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü Parlamenter Forumu”na TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/918)

    9 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna  

Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihlerinde Bonn'da yapılacak olan Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü Parlamenter Forumuna Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

M. Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

         Başkanı Vekili

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini Litvanya’ya resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/919)

    9 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas, Manisa Milletvekili, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini, NATO üyesi ülkeler ve aday ülkelerin ilgili komisyon üyeleri ile karşılıklı işbirliğini geliştirmek ve savunma konusunda dün-yadaki son gelişmeler hakkında bilgi alışverişinde bulunmak üzere resmî olarak Litvanya'ya davet etmektedir.

Anılan davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

M. Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

         Başkanı Vekili

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın resmî daveti üzerine, KKTC’nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer İzgi’yi temsilen Başkanvekili Kamer Genç’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/920)

    12 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş, KKTC'nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına, TBMM Başkanı Ömer İzgi'yi davet etmiştir. Anılan kutlamalara TBMM Başkanını temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Kamer Genç'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

               Ömer İzgi

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                  Başkanı

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair tezkereleri vardır; okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

4. – Bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/921)

    13 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 6.11.2001 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

M. Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

              Başkanı V.

"Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol, hastalığı nedeniyle 25.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 67 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay, hastalığı nedeniyle 11.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün ve 6.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Denizli Milletvekili Salih Erbeyin, mazereti nedeniyle 17.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 32 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Erzurum Milletvekili Cezmi Polat, hastalığı nedeniyle 12.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut, hastalığı nedeniyle 22.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez, mazereti nedeniyle 25.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak, hastalığı nedeniyle 20.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Süleyman Arif Emre, hastalığı nedeniyle 17.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Aydın Menderes, hastalığı nedeniyle 20.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, hastalığı nedeniyle 16.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Karabük Milletvekili Mustafa Eren, hastalığı nedeniyle 16.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 33 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Nevşehir Milletvekili İsmail Çevik, hastalığı nedeniyle 12.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu, hastalığı nedeniyle 19.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 35 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilmesine dair tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

5. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/922)

    13 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 6.11.2001 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                 M.Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

              Başkanı V.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saadet Partisi Meclis Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.– (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve aynı gün görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisi

    12 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12.11.2001 Pazartesi günü saat 14.00'te yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre, aşağıdaki önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Saadet Partisi Grup Başkanvekili

Öneri:

(10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve aynı gün görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri üzerinde, lehte olmak üzere, Sayın Bekâroğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 7 ayrı araştırma önergesi birleştirilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmuş ve bu Komisyon, bundan 16 ay evvel raporunu hazırlayarak Meclis Başkanlığına sunmuştu; ancak, geçen 16 ay sürede, nedense, bu rapor Genel Kurula indirilmemiş, genel görüşme açılmamış ve bu rapor değerlendirilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Yüksek Öğretim Kurulu Yasası, 12 Eylül idaresi tarafından, daha 1982 Anayasası kabul edilmeden önce çıkarılmış bir tepki yasasıdır. Bu yasa çıktıktan, neredeyse, bir sene sonra, Anayasada, üniversitelerle ilgili 130 ve 131 inci madde yazılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Yüksek Öğretim Kurulu Yasasıyla başlayan süreçte, daha hemen başlangıcında, 1402'likler diye bilinen 1 500 öğretim görevlisinin, öğretim üyesinin işine son verilmiştir; aynı süreçte, 50 000 öğrencinin kaydı silinmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa bir tepki yasasıdır. Bu yasa bir tepki ve tasfiye yasasıdır. 12 Eylül idaresi, birçok konularda olduğu gibi, güvenlik endişesiyle hareket ederek, üniversiteleri de, bilim yuvalarını da dümdüz etmiştir. 12 Eylül idaresi, birçok konuda olduğu gibi, bilimi, üniversiteleri ve bilim adamlarını da, ülkenin güvenliği için potansiyel tehlike kabul etmiştir. Bu düşünceden hareketle, Yüksek Öğretim Kurulu Yasası hazırlanmış, Yüksek Öğretim Kurulu oluşturulmuştur. Bu nedenle, bilim zapturapt altına alınmaya çalışılmıştır. Anayasanın 130 uncu maddesinde, bilim yapılmasının, bilimsel araştırma ve yayın yapılmasının serbest olduğu söylendikten sonra "ancak" denilerek, birçok maddede olduğu gibi, bilimin de, ülkenin bölünmez bütünlüğü konusunda tehlike olabileceğini iddia edecek kadar paranoit düşüncelerden hareketle hazırlanmış bir yasa ve bir kurumdur Yüksek Öğretim Kurulu. Aslında, bu şekliyle, gerçekten, trajikomik bir durum ortaya çıkmıştır ve biz bunu, 20 seneden beri yaşamaktayız.

Atatürk, Türk Milletine çağdaş uygarlığı hedef olarak göstermiştir ve buna gidilecek yolun, bilimden geçebileceğini işaret etmiştir; ama, 12 Eylül idaresi ve halen değiştirilmediğine göre bu yasa, bugün bile, Atatürk'ün bize çağdaş uygarlığa gitmek için yol gösterici olarak koymuş olduğu bilimi potansiyel tehlike olarak gören bir zihniyet hâkimdir maalesef değerli arkadaşlarım.

12 Eylül uygulamaları çok eleştirilmiştir. 12 Eylül uygulamaları arasında en çok da Yüksek Öğretim Kurulu eleştirilmiştir. Her gelen parti, her gelen siyasî iktidar, her gelen hükümet, Yüksek Öğretim Kurulu Yasasının değiştirileceğini, YÖK'ün kaldırılacağını vaat etmiş, o şekilde seçime girmişlerdir; ancak, yapılan değişiklikler, yasanın değiştirilmesi ve iyileştirilmesi şöyle dursun, baskı ve bilimsel özerkliği ortadan kaldıran daha ağır bir yapı ve daha ağır bir durum ortaya çıkarmıştır. Şimdi, Yüksek Öğretim Kurulu tek kişilik bir örgüt haline gelmiş, bir dukalık haline gelmiştir. Bir kişi, milletin geleceği olan bilimsel etkinlikler, üniversite ve gençlik konusunda istediği gibi karar verebilmekte ve bu karar, hiçbir şekilde bozulamamaktadır, eleştirilememektedir. Öyle bir Kurul ki, kendi yaptıklarını kendisi denetlemektedir. Değerli arkadaşlarım, herhangi bir soruşturma açılması da mümkün olmamakta; çünkü, bu Kurul, aynı zamanda, kendisini yargılama yetkisine sahip olan bir kuruldur. Böyle bir ortamda bilimin üretilmesi, böyle bir ortamda demokratik üniversitenin kurulması mümkün değildir.

20 nci Dönemde, Nisan 1999 seçimlerinden önce, bu Parlamentoda bulunan siyasî partilerin hemen hemen tamamı, Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili millete söz vermiştir; birçoğu, Yüksek Öğretim Kurulunun kaldırılması gerektiğini, değiştirilmesi gerektiğini, en azından bu şartların düzeltilmesi gerektiğini söylemiş ve milletten bu şekilde rey almıştır. Daha sonra, gruplar, siyasî partiler, hükümet bir şey yapmayınca, milletvekilleri, 7 adet araştırma önergesi hazırlayarak, Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversitelerle ilgili şikâyetlerin incelenmesini, bir rapor hazırlanmasını istemiştir. Bu şekilde, Yüce Meclis bir araştırma komisyonu oluşturmuş ve bu Komisyon, yoğun çalışmalar yapmıştır. Bu Komisyon tarafından, 171 kişinin bilgisine başvurulmuş, 30 000 sayfadan daha fazla belge incelenmiş, üzerinde çalışılmış, 10 uzmandan destek alınmış, 10 uzmanla birlikte çalışılmıştır ve 392 sayfalık bir rapor hazırlanmıştır. Rapor, Temmuz 2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine teslim edilmiş; ama, o günden bugüne, maalesef, Genel Kurula indirilmemiştir. Değerli arkadaşlarım, birçok araştırma komisyonu raporunun başına gelenler, bu raporun da başına gelmek üzeredir.

Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı ve başta İstanbul Üniversitesinin Rektörü Kemal Alemdaroğlu olmak üzere birçok üniversite rektörü hakkında 33 adet suç duyurusunda bulunulmuştur. Değerli arkadaşlarım, bu suç duyurularının hemen hemen tamamı, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanmakla ilgilidir ve çoğu konular da akçalı, parayla ilgili konulardır. Bu rapor, 16 aydan beri niçin Genel Kurul gündeminde beklemektedir; bunu, bizler ve Türk Milleti merak etmekteyiz.

İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş, konuyu, bir soru önergesiyle Meclis Başkanına sormuştur. Sayın Ateş, Sayın Başkandan, bu raporun niçin Genel Kurula indirilmediğini sormuştur. Sayın Başkan, bu raporun Genel Kurula indirilmesinin, ancak, grupların teklifi ve Danışma Kurulunun vereceği bir kararla olabileceğini söylüyor ve bunu İçtüzüğe dayandırıyor.

Değerli arkadaşlarım, benim incelemelerime, okumalarıma ve hukukçu arkadaşlardan sorduğuma göre, bu konu, ille de grupların teklifiyle Meclis Genel Kuruluna inmez. Sayın Başkan, isterse, bu konuyu Genel Kurula getirebilir; ama, maalesef, getirmemiştir.

Burada, aylardan beri, bunun, grupların teklifiyle, Danışma Kurulunun kararıyla Meclis Genel kuruluna gelmesini istiyoruz; ama, bunu, bir parti grubu sürekli olarak engellemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu araştırma komisyonu, o zaman beş partinin katılımıyla milletvekilleri tarafından hazırlanmış bir raporu Meclis Başkanlığına sunmuştur. Demokratik Sol Partili arkadaşlarımız da bu araştırma komisyonunun üyeleriydiler. Evet, bazı maddelere muhalefet etmişlerdir; ama, rapor verilmiştir ve bu raporun burada görüşülmesi gerekiyor. Sadece Demokratik Sol Parti değil, maalesef, iktidar grupları, Meclisin denetim görevini yapmasını bu tutumlarıyla engelliyorlar değerli arkadaşlarım. Daha sonra da çıkıyoruz, diyoruz ki, Meclisin saygınlığı kalmadı...

Anayasayı okuyun, İçtüzüğü okuyun; Meclis, sadece parmak kaldırma, el kaldırma fabrikası değildir. Meclis yasalar yapar; ama, bunun yanında da, denetleme görevini yapar ve en önemli görevlerinden bir tanesi de denetleme görevidir. İşte, araştırma komisyonları ve bu raporlar, bu denetimin en önemli parçalarından biridir. Niçin bu görevi Meclisin yapmasını engellediklerini gerçekten merak ediyorum. Gerçekten, bu parti grubu şu anda, Yükseköğretim Kurulunun, gerçekten, Türk gençliğini yetiştirebildiğini, gerçekten, bilim konusunda, ülkenin gelişimi konusunda, teknolojisi konusunda katkılar sağladığını iddia mı ediyorlar? YÖK'ün gerçekten demokrasinin içerisine sokulmuş bir hançer olduğunu, bu arkadaşlarımız, bu parti grubu kabul etmiyor mu, merak ediyorum. Bütün öğretim görevlileri, üniversite çevreleri, bilim çevreleri yıllardan beri yakınıyor. Niçin, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki partiler, milletin karşısına çıkıp "biz bu kanunu değiştireceğiz, biz YÖK'ü kaldıracağız, düzenleyeceğiz" derler de, buraya geldiklerinde geri adım atarlar, gerçekten bunu merak ediyorum.

Yine, iktidar partilerinden Milliyetçi Hareket Partisine buradan söyleyeceğim bir çift söz var. Niçin Milliyetçi Hareket Partisi; çünkü, Milliyetçi Hareket Partisinden değerli arkadaşlarımızın, YÖK konusunda millete verilmiş sözleri vardır. Milliyetçi Hareket Partisinden bir üye, bir milletvekili, bu komisyonun başında, Komisyon Başkanı olarak görev almıştır ve çok güzel çalışmalar yapmıştır, kendisini tebrik ediyorum; ancak, niçin parti grubu kendisinin arkasında durmamıştır, bunları merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu önerimize destek istiyorum. Gelin, bunu burada konuşalım ve millete vermiş olduğumuz sözü yerine getirelim diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım efendim:

Öneri:

(10/57) esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve aynı gün görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haydi arkadaşlar...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Önüne bak sen Bekâroğlu, önüne bak sen...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Lütfen MHP... Görüşelim bunu burada... Niye kaçıyorsunuz; gelin...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Biz ne yapacağımızı biliriz.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sizin raporunuz bu...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haydi arkadaşlar... Sizin raporunuz bu...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Saydık efendim, saydık; merak etmeyin.

Öneri, kabul edilmemiştir.

Aslında, bu İçtüzük hükmüne göre -siz de söylediniz- bunun, Genel Kurula, doğrudan doğruya, 103 üncü ve 104 üncü maddeler gereğince gelmesi lazım.

Neyse... Onu, artık, ilgililer düşünür.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre, verilmiş müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup, işleme alacağım; sonra ayrı ayrı okutup; oylarınıza sunacağım:

2. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12 Kasım 2001 Pazartesi günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen İsmail Köse        Nihat Gökbulut

DSP Grubu Başkanvekili   MHP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- 12 kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması ve 13 Kasım 2001 Salı günkü birleşimde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun, 14 Kasım 2001 Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri hakkında söz isteyen?..

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, aleyhte...

BAŞKAN - Sayın Candan, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce Kâtip Üye okudu. Ne dedi: "Danışma Kurulunda anlaşma olmadığından bu öneri getirildi" Peki, Danışma Kurulunda ne görüşüldü? Biraz önce değerli sözcümüz konuştu, bir YÖK raporundan bahsetti, dedi ki "Bu raporu, gelin, getirelim." O raporun içerisinde ne var; baktık, yolsuzluk iddiaları var ve savcılığa suç duyurusu var. Önce DSP itiraz ediyor, MHP ile ANAP da arkasına takılıyorlar. Halbuki, benim de katıldığım Danışma Kurulu toplantısında, Sayın Ömer İzgi, bizzat, bu hafta içinde bu raporu Meclise indireceğini söyledi. Onun için... Bakalım, milletten kaçacaksınız; ama, sandıktan kaçmak var mı, o ayrı.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 98 inci maddesi aynen şöyle diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır." İşte, bu 98 inci maddeyi işletmeye çalışıyoruz. Yani, hangi manzarayla karşı karşıya olduğumuza bakın. Bir partinin milletvekili komisyonda başkanlık yaptığı halde, o parti, kendi milletvekilinin görüşünün arkasında durmuyor ve raporu görüştürmüyor.

Peki, hükümet ne diyor bu maddeye karşı: Ben, bu 98, 99 ve 100 üncü maddeleri, denetim maddelerini tanımıyorum. Resmen böyle demektir.

Bakın, bugün itibariyle getirilen yasa tasarısı ne: Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele..." Yani, bunda, Bayındırlık Bakanlığındaki bürokratlar var, burada basın var; yani, hortum olayları var, hepsi var. Öncelikle bunu getiriyorsunuz.

Peki, daha ne getiriyorsunuz; çarşamba günü iki gensoruyu birden görüştürelim diyorsunuz. Peki, bunu veren kim; bunu veren de muhalefet. Peki, niye gensoru getiriliyor; yine İçtüzüğe baktığımız zaman...

BAŞKAN- Sayın Candan, bir dakikanızı rica edeyim. Aslında, öneride iki şık varmış da, ikinci şık okunmamış; onu da okuyalım. Özür dilerim, yanlış oldu.

VEYSEL CANDAN (Devamla)- O zaman, sıfırdan başlayacağız.

BAŞKAN- Sıfırdan başlayın, peki.

Yani, ben fark etmedim. İkisini birden okuması lazım, birisini okumuş arkadaşımız.

VEYSEL CANDAN (Devamla)- Ben yerime mi geçeyim?

BAŞKAN- Orada durabilirsiniz.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki (11/22) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 14 Kasım 2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılması; (11/21) ve (11/22) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması öngörülmüştür.

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. Sürenizi yeniden başlatıyorum; kusura bakmayın, özür dilerim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, muhalefet partisi olarak, Saadet Partisi olarak talebimiz şudur: Bu İçtüzükte ne yazıyorsa, bunların uygulanmasını talep ediyoruz.

Şimdi, bakın, bugün, getirilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasa Tasarısı görüşülecek, yarın, muhalefetin verdiği iki tane gensoru görüşülecek -bu da mecburiyetten görüşülüyor- perşembe günü de, Medeni Kanun Tasarısı görüşülecek.

Şimdi, eğer, bu gensorular verilmemiş olsa ne olacak; İçtüzüğün, salı gün denetim dediği konular devredışı bırakılmış olacak.

Peki, bizim bu taktik ve stratejik mücadelemize karşı Sayın Başbakan ne diyor: "Muhalefet, hükümeti çalıştırmıyor; engelleniyoruz, devlet sabote ediliyor." Yani, bir yerde, muhalefeti tehdit ediyor bir anlamda. Hani, meşhur atasözü var, adama sormuşlar: "Adın ne?" "Mülayim." "Sert olsan ne olacak!" Şimdi, şu açıklamalara bakın, Parlamentoya getirdiğimiz tekliflere bakın; ama, hükümet, hem suçlu hem güçlü.

Şimdi, öyle zannediyorum ki, Sayın Başbakanın bu değişikliklerden de haberi yok. Sayın Başbakan, önce, il adlarını, şehir adlarını, şimdi de, İçtüzüğü unutuyor herhalde; bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

İkinci önemli konu şudur: Bir kere, tasarılar eksik getiriliyor ve acele getiriliyor. Bugün görüşülecek olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri yasa tasarısını kim getirdi; bu hükümet getirdi. Tutanaklara bakın; o zaman "burada, yanlış anlamaya meydan verecek ifadeler var, bunlar doğru kullanılmıyor; bu, sıkıntı getirir" demişiz; ama, bu hükümet, o zaman da ısrar etti. Bana göre ısrar değil; bu hükümet, dayatmayla kanun çıkarmaya çalışıyor, yani, bir yerde, sayısal çoğunluğu istismar ediyor.

Şimdi, peki, muhalefet partisi olarak bizim talebimiz nedir; salı günü normal denetim olmalıdır, yazılı ve sözlü soru önergelerine süresi içerisinde cevap verilmelidir, İçtüzüğün araştırmalarla ilgili 98 inci, gensoruyla ilgili 99 uncu ve soruşturmayla ilgili 100 üncü maddeleri açık ve nettir, ihlal edilmemelidir. Yani, hükümet, İçtüzüğü ihlal ediyor.

Bir diğer çok önemli konu, gelen yasalar, aciliyetine göre gelmelidir, ihtiyaca göre gelmelidir. Bugün, reel sektörle, üretimle, istihdamla, ihracatla ilgili birçok sorun var; yasalar beklemektedir. Çiftçilerimizin sorunları beklemektedir, işsiz insanların sıkıntıları beklemektedir, sorun çok; ama, sizin getirdiğiniz yasa ne?! Ona da baktım; geçen hafta içerisinde 50 milyar net faiz geliri olanları, vergi kapsamı dışına aldınız; asgarî ücretten vergi alıyorsunuz; ama, buraya getirdiğiniz çok önemli bir yasa gibi ve bunları da daha sonra "hükümet çok çalıştı, birsürü yasa çıkardı" diye vergi kanunlarını bir yılda on defa değiştirdiğiniz halde, buraya getirip söylüyorsunuz. Yani, o zaman eğer bir ülkede üretim yoksa, halkı huzur içinde değilse, o zaman 57 nci hükümetin de hükümet etmesinin anlamı yoktur.

Şimdi, her şeyden evvel, hükümet devamlı İçtüzük ihlali yapıyor dedim; daha önce hatırlanacağı üzere, yurtdışına asker gönderme tezkeresi hazırlandı, geldi Genel Kuruldan oy çokluğuyla geçti, hükümet kanadıyla. Halbuki, orada bütün hukukçuların ortak görüşü, İçtüzüğün 130 uncu maddesi kapsam ve süre olarak ihlal edildi, yeni bir İçtüzük ihdası yapıldı ve konu, Anayasa Mahkemesine gitti.

Daha önce getirdiğiniz Sosyal Güvenlik -emekli- Yasası, Anayasa Mahkemesinden döndü ve şu anda altı aylık süre doldu, yasa beklemektedir.

Yine, gündeme öbür hafta 2002 bütçesi gelecek. Sanki, bütçe müzakereleri usulen yapılacak, ama, bir faiz ödeme bütçesinden, yatırımı olmayan bir bütçeden bahsediliyor.

Yine, gündemi o kadar sık değiştiriyorsunuz ki, devlet tasarrufundan bahsediliyor; Köy Hizmetlerini, DSİ'yi, Karayollarını hükümeti oluşturan partiler, aralarında pazarlık suretiyle "devleti küçültme" diye gündeme getirmeye çalışıyorlar. Aslında, Köy Hizmetlerinde; DSİ ve Karayollarında çalışanlara ve  Türkiye'nin büyüklüğüne baktığımız zaman, sayıların fazla olmadığı, ancak, planlama bozukluğundan, ciddî bir verim alınamadığı gözlenmektedir.

Şimdi, çok önemli diğer bir konu, muhalefetin verdiği gensorulara, hükümet, blok halinde ret oyu veriyor, blok halinde... Hatta konuşmacılar buraya çıkıp gensorunun aleyhinde konuşuyorlar; ama, yine, oyu ters kullanıyorlar, biraz önce MHP'nin yaptığı çifte standart gibi. MHP milletvekili komisyon başkanıdır, kendisi rapor hazırlamıştır, altına imza atmıştır; attığı imzaya burada partisi sahip çıkamamaktadır. Bu, siyasette, bir çifte standarttır.

Bakın şimdi, hükümete verdiğimiz gensorulara: Enerji Bakanlığı hakkında gensoru vermişiz. Konuşmacı buraya çıkmış... Bütün yargıda, mahkemelerde olduğu gibi, sanık, önce davanın tümünü reddediyor veya kabul etmiyor; daha sonra, işi zamana yayıyor ve böylece kurtulduğunu zannediyor.

Daha sonra Bayındırlık Bakanıyla ilgili gensoru vermişiz ve cumhuriyet tarihinde ilk defa 360 kişinin sorgulandığı müteahhit, bürokrat vesaire... Ama, maalesef, burada, beton duvar gibi, hükümeti oluşturan milletvekilleri ret oyu vermişlerdir.

Özelleştirmeyle ilgili gensoru vermişiz ve bu gensoru hakkında, bizzat burada konuşurken bir de belge ortaya koyduk ve dedik ki: "POAŞ ihalesini alan, kamu bankasından 100 milyon dolar para almıştır, kredi kullanmıştır." Elimizdeki banka ekstrelerini Genel Kurulda göstermemize rağmen, özelleştirmeden sorumlu her iki Bakan -eski ve yeni- buraya çıkıp bolca şov yaptı "böyle bir kredi yoktur, eğer böyle bir kredi varsa istifa ederim" dedi. Banka ekstrelerini getirip burada Muhterem Heyetinize gösterdiğimiz halde, maalesef, oy alamadık, reddettiniz. Demek ki verilen gensoruların reddedilmesiyle, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerinin örtülmesi mümkün değildir.

Yine, bu Parlamento, IMF talimatıyla birtakım yasalar çıkardı: İşte Tütün Yasası, Şeker Yasası, Enerji Yasası... Bir savcı tenkit etti. Emperyalist güçlerden bahsedilince, bir partinin genel başkanı savcı hakkında hemen bir soruşturma açtı. Zannediyordu ki, burası Genel Kuruldu, burada insanları susturuyorsunuz; ama... Sayın Başbakan da öyle diyordu: "Denetimin denetimi olmaz."

Şimdi, Sayın Başbakanın bir işçi konfederasyonunun genel başkanına söylediği cümle şu: "IMF'nin kucağına oturan yatırım ve üretim yapamaz." Başbakan Bülent Ecevit bu cümleleri söylemiştir.

Yine, Afganistan'a asker gönderilmesiyle ilgili olarak "yardım yapılacak mı" sorusunu cevaplarken "onu müttefiklerimiz bizim adımıza düşünür" demiştir. Yani, kısaca söylemek gerekirse, bu açıklamalar, bizim anlayışımıza göre, ülkenin itibarıyla oynamak anlamına gelir.

Bir kere, bu hükümeti oluşturan üç parti Danışma Kurulunu da istismar etmektedir. Biraz önce okunduğu gibi, işine geldiği zaman Danışma Kurulunda anlaşma sağlanamadı... Peki, ne teklif getirdiniz de anlaşma olmadı?!. Yok. Peki, biraz sonra getireceğiniz, DGM'lerle ilgili tasarıda, ümit ediyorum ki, devleti hortumlayan bankalar, Bayındırlık Bakanlığındaki yolsuzluklar, Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklar bu kapsam içinde olmaz. Devletin malını çalan, fakirin hakkını yiyen insanların, hangi mahkeme olursa olsun, mutlaka yargılanmaları ve hakkın yerini bulması gerekir diye düşünüyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; tekrar bir kere daha ifade ediyorum; hükümet Danışma Kurulunu istismar etmemelidir, Genel Kurulun çalışma usul ve esaslarını belirleyen ve Anayasa hükmünde olan İçtüzüğün gereği yapılmalıdır diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Candan.

Lehinde konuşmak üzere buyurun Sayın Tümen. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tümen, süreniz 10 dakika.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç grup olarak dün Danışma Kuruluna götürdüğümüz öneri Danışma Kurulu kararına dönüşmedi ve grup önerisi olarak Genel Kurulun onayına sunduk.

Şimdi, tabiî, Sayın Başkan, biz, Parlamento çalışmalarının daha verimli çalışması açısından mümkün olduğunca söz almamaya çalışıyoruz veya az konuşmaya çalışıyoruz; ama, değerli arkadaşlarımız, maalesef, az önce de Sayın Candan'ın bahsettiği gibi ki, kendisi, aslında, Danışma Kurulu toplantısında bulunmadı, Danışma Kurulu toplantısında bulunmadan, orada ne konuşulduğunu bilmeden burada 13 dakika konuştu ve hükümetin veya hükümeti oluşturan siyasî parti gruplarının hiçbir öneri getirmediğini söyledi ve hiçbir şeye karşılık 13 dakika konuştu. Biraz insaf!.. Biraz insaf!..

Gerçekten, dünkü Danışma Kurulu toplantısında, Saadet Partisinin getirmiş olduğu öneriyle ilgili olarak -Ömer Vehbi Hatipoğlu katılmıştı; ama, katılan arkadaşımızın yerine yine başka bir arkadaşımız konuştu- kendilerine dedik ki: Biz, eğer, gerçekten, Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgili olarak getirmeyeceğimiz bir rapor ortaya çıkmış olsaydı, zaten, o araştırma önergesine biz iktidarı oluşturan siyasî partiler olarak öyle bir araştırmanın açılmasına kabul oyu vermezdik, böyle bir komisyonun kurulmasını onaylamazdık. Ondan sonra, buraya gelip, farklı konulara, farklı yönlere çekerek ve özellikle birtakım siyasî parti gruplarını zan altında bırakacak ifadeler kullanıyorsunuz.

Biz, dünkü Danışma Kurulu toplantısında "bu rapor gelecek, ama şu an gündemimiz yoğun; siz, bunu grup önerisi olarak getirmeyin; biz, Genel Kurulda istişare ederek, bir uzlaşı içerisinde bunun gününü tespit edelim, hep beraber getirelim" dedik; çünkü, bu hafta için 2 tane gensoru var, önümüzdeki hafta salı günü için, yine, sizlerle anlaşarak, muhalefetle anlaşarak, daha önce kurulmuş olan 2 tane araştırma komisyonu raporunu görüşeceğimizi ifade ettik ve bunun altına da imza attık. Daha sonraki hafta için, büyük bir olasılıkla, sizin vermiş olduğunuz bir soruşturma önergesi var, belki de onun denetimini yapacağız. Şimdiden bu şekilde bir yoğunluk varken; ama, sizin, durup da, siyaset yapma uğruna ve bizim de bu kadar iyi bir yaklaşımımıza karşın, anlayışlı yaklaşımımıza karşın burada demagoji yapıyorsunuz, siyaset yapıyorsunuz. Anlamak mümkün değil.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Demagoji ne demek?! Birbuçuk yıl olmuş!

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Şimdi, bir de "biz, denetim hakkımızı kullanıyoruz ve bunun için de gensoru önergeleri veriyoruz" diyorsunuz. Verebilirsiniz, Sayın Candan'ın da bahsettiği gibi, bu, sizin anayasal hakkınız, İçtüzükten gelen hakkınız.

Şimdi, geçmişe dönük bir hatırlama yapabilirsek, hani, Sayın Candan diyor ya "bazı insanlar bazı şeyleri unutuyor" diye; ama, tamamen kendilerinin unuttuğu birtakım geçmişleri ve mazileri var.

Şimdi, bugüne kadar, 57 nci hükümete, 22 adet gensoru verilmiş. Bu, bir defa, akla, mantığa sığmıyor. Diyeceksiniz ki, siz ne kadar verdiniz; biz, Demokratik Sol Parti olarak, 54 üncü hükümete, 2 tane gensoru vermişiz; bir tanesi dışpolitikayla ilgiliydi...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman, yolsuzluk yoktu, ekonomik kriz yoktu, niye verecektiniz?!

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Bu, Libya'daki hadiseyle ilgiliydi, iyi hatırlarsınız; bir diğeri de, cumhuriyetin laiklikle ilgili birtakım unsurlarının zedelenmesiyle ilgiliydi ve bunun için verdik. Ama, bugüne kadar 22 adet gensoru önergesi... Tabiî ki, Parlamentoyu tıkıyorsunuz, tabiî ki denetimi tıkıyorsunuz... Bunu söylemek, bizim en doğal hakkımız.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - O zaman, yolsuzluk yoktu, ekonomik kriz yoktu...

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.

AYDIN TÜMEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim getirdiğimiz öneri, bugün için bir uyum yasası olarak da kabul ettiğimiz Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunuyla ilgili bir değişiklik getiren kanun tasarısının görüşülmesi, yarın 2 tane gensoru önergesinin görüşülmesi ve perşembe günü de Medenî Kanun çalışmalarına devam edilmesi yönündeydi. Bu konudaki önerimizi oylarınıza ve onaylarınıza sunuyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tümen.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan "demagoji yapıyorsunuz" dediler...

BAŞKAN - Efendim, bu laflar, arada sırada politikacılar arasında kullanılır.

Aleyhte olmak üzere, Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Konuşmamın başında, iki gün önce Demokratik Sol Parti Hatay Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanvekili değerli arkadaşımız Namık Kemal Atahan'ı kaybetmiş olmaktan dolayı, AK Parti Grubu olarak üzüntülerimizi belirtmek istiyoruz. Demokratik Sol Parti Grubuna ve kederli ailesini başsağlığı diliyoruz. Namık Kemal Atahan  kardeşimize de Cenabı Hak'tan rahmetler niyaz ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bugün salı ve Meclisimizin haftalık çalışmasının ilk günü. Bugün, buraya, bu çalışmaya iştirak etmek için gelen arkadaşlarımız, şu gündemi ellerine aldıklarında ve incelediklerinde, bugün, Genel Kurulumuzda, Anayasa değişikliğiyle ilgili teklifin ikinci tur oylamalarının yapılacağını görecekler ve aynı zamanda da yarın, bir gensoru önergesinin görüşüleceğini tespit edecekler; ancak, şimdi, bir grup önerisiyle karşı karşıyayız. Grup önerisi, daha önce Danışma Kurulu kararıyla bu hafta için öngörülen bu takvimi değiştirmeye yönelik. Dün, iktidar partisine mensup grup başkanvekili arkadaşlarımızın çağrısı üzerine Danışma Kurulumuz toplandı; bu çağrı kâğıdında, sosyal güvenlikle ilgili, gündemin, 2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve 5 inci sırasında yer alan dört tane tasarının temel kanun olarak görüşülmesi isteğiyle yapılmış olan bir çağrıydı, bunu görüşmek için Danışma Kuruluna gitmiştik; ancak, bundan da vazgeçildiğini gördük ve biraz önce Muhterem Genel Kurula okunan bir gündem değişiklik teklifini görüşüyoruz.

Şimdi, bir derneğin haftalık yönetim kurulu toplantısının gündemi dahi, daha önceden bellidir; bu derneğin yönetim kurulu üyeleri, bu gündeme şartlanmış olarak, bu gündeme hazırlıklı olarak gelirler o toplantıda faydalı olur.

Şimdi, Danışma  Kurulu kararıyla bu hafta nelerin görüşüleceği belli olduktan sonra, bunu sık sık değiştirmek, Meclis çalışmalarını olumsuz etkiliyor diye düşünüyorum. Bunun, iktidar partilerine mensup arkadaşlarımızca, gruplarca, sık sık yapılmış olması, bana göre, bir talihsizliktir. Yine böyle bir olayla karşı karşıyayız. Benim bu konudaki tespitim şu ki, iktidar partileri bir kararsızlık içerisinde Meclisi çalıştırma noktasında ne yapacağını bilememenin bir şaşkınlığı içerisinde sık sık gündem değiştiriyorsunuz; o hafta için hazırlanan gruptaki arkadaşlarımız, başka değişiklikle, âdeta, şaşkına dönüyorlar, kendilerini, yeniden başka kanun tasarı ve teklifleri üzerinde çalışma programına adapte olmaya zorlamak durumunda kalıyorlar.

Şimdi, bu öneri ne getiriyor; biraz önce okundu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda bir değişiklik, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri Kanununda değişiklik... Biz, bu değişikliklere prensip olarak olumlu yaklaşıyoruz. Biz, AK Parti olarak, devlet güvenlik mahkemelerinin işlevini yitirdiğini, Türkiye'nin bir an önce normalleşmesi gerektiğini ve dolayısıyla, artık, devlet güvenlik mahkemelerine gerek olmadığını öteden beri savunuyoruz. Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanının daraltılması, hiç şüphesiz ki, bizim, bu arzumuzla, talebimizle çakışmaktadır, o bakımdan, böyle bir değişikliği prensip olarak reddetmemiz mümkün değil; ama, bunun, aniden, hemen bir gündem değişikliğiyle gündeme getirilmiş olmasına itirazımız var.

Çarşamba günü bir tek gensoru görüşülecekti; burada biraz önce yeni bir gensoru önergesi okundu, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş'le ilgili bir gensoruydu; bunu da hemen yarın görüşelim denildi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gensoru, soruşturma, meclis araştırması, bunlar, önemli denetim mekanizmalarıdır. Özellikle, gensoru ve soruşturma önergelerinin amacına uygun olarak görüşülmesi, bir denetim gününde bir tek araştırma önergesinin ve gensorunun görüşülmesi, bu denetimin sağlıklı yapılmasının önkoşuludur bize göre. Şimdi, iki gensorunun üst üste görüşülmüş olması, amaç bakımından hedefe bizi ulaştırmaz, şahıslar karışır, bakanlar karışır, mevzular karışır. İnanıyorum ki, Parlamentoda bulunan arkadaşlarımız, dinleyen milletvekili arkadaşlarımız dahi, televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımız dahi, üst üste birkaç gensorunun, soruşturma önergesinin görüşülmesinden dolayı neyin görüşüldüğü, neyin amaçlandığı konusunda tereddüte düşerler.

O bakımdan, iki gensoru önergesinin üst üste görüşülmüş olmasında da isabet görmüyoruz. Bakınız, biraz önce okunan gensoru önergesi ayın 9'unda dağıtılmış; İçtüzüğe ve Anayasanın ilgili maddesine göre on gün içinde görüşebilirsiniz, daha zamanınız var, ayın 19'una kadar zamanınız var. Ayın 19'una kadar herhangi bir güne bunu koymak mümkün iken, hemen yarın bunun görüşülecek olmasını da isabetli görmediğimizi belirtmek istiyoruz. Âdeta, bu gensoru önergeleri, bu denetim yolları, yasak savma kabilinden görüşülüyor, konular birbirine karıştırılıyor; ancak, bu noktada bir şeyi de söylemek istiyorum, o da bizim AK Parti olarak bir prensibimizdir, bir ilkemizdir...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Gerekçesi var.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İzin verir misiniz.

BAŞKAN - Neyse, müdahale etmeyelim efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet,  gensoru önergeleri verilecek, soruşturma önergeleri verilecek, sorular sorulacak, gündemdışı konuşmalar yapılacak, bunlar muhalefetin hakkıdır; ancak, bize göre, bizim Partimize göre, AK Partiye göre arkasında sayısal olarak önemli bir güç bulunan bir hükümetin her hafta güven tazelemesine yol açacak şekilde gensoru önergelerinin verilmesini de isabetli görmüyoruz. Mesela biz, üç aylık bir siyasî partiyiz, şu ana kadar 1 gensoru önergesi vermişiz, 1 soruşturma önergesi vermişiz, 5 araştırma önergesi vermişiz ve 1 de genel görüşme önergesi vermişiz. Biz, zamanı gelince, hiç şüphesiz ki kamuoyunun beklentilerine uygun bu önergeleri veririz. Hiç şüphesiz ki, ne iktidar partilerinin, gensoru önergelerini ve soruşturma önergelerini etkisiz kılacak bir tavır içerisinde olmalarının ne de muhalefetin her hafta birkaç gensoru önergesi vermek suretiyle iktidarın, böylesine sayısal gücü olan bir iktidarın her hafta güvenoyu almasına yol açacak şekilde bir denetim yapmasının isabetli olmadığı kanaatindeyiz.

Biraz önce de ifade ettim, milletin şikayetlerini, halkımızın dertlerini, sıkıntılarını muhalefet burada gündeme getirecek; ama, son haftalarda bir şey dikkatimizi çekiyor. Daha önce muhalefet partilerine mensup milletvekilleri gelirler, gündemdışı, burada halkın dileklerini, şikayetlerini, taleplerini gündeme getirirlerdi; ama, son haftalarda daha çok iktidar partilerine mensup milletvekillerinin, gündemdışı, buraya çıktıklarını, hükümeti dolaylı olarak eleştirdiklerini, halkın sıkıntılarını ve problemlerini buraya getirmek suretiyle hükümetin dikkatini çektiklerini görüyoruz. Bu, bu hükümetin, halkın sorunlarını çözmede ne kadar âciz kaldığının çok çarpıcı bir örneğidir ve bir tespittir; ama -sürem de dolmak üzere- Sayın Başbakana göre bunun hiçbir önemi yok; çünkü, Türkiye'deki tüm olumsuzluklardan, kargaşalardan, ekonomik sıkıntılardan, toplumsal patlama noktasına gelmiş olan problemlerden, hükümetin, âdeta, hiçbir dahli yok; bu konuda, muhalefet suçlu... Ne demek istiyorsunuz?! İşte, geçtiğimiz perşembe günü, Sayın Başbakan, Grupta bir konuşma yapıyor, diyor ki: "Muhalefet partileri, Meclis çalışmalarını ve devlet işlerini açıkça sabote ediyorlar; böylesine sorumsuzca bir muhalefet örneği şimdiye kadar görülmemiştir..."

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Doğru!

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - "...Anayasa ve İçtüzük olanaklarını öylesine kötü kullanmaya muhalefetin hakkı yoktur; millete şikâyet ediyorum" diyor. Şimdi, benim önümde, Sayın Başbakanın, bir ay önce, burada, şu kürsüde yapmış olduğu bir konuşma var; izin verir misiniz okumak istiyorum. "İktidarı ve muhalefetiyle, tüm Meclisimizi, partilerimizi ve milletvekillerimizi yürekten kutlarım -Sayın Başbakan- Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu başarıyla, ulusumuza büyük saygınlık kazandırmıştır. Geride bıraktığımız yasama döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çoğu yapısal nitelikte olmak üzere, 300'ün üzerinde reform yasaları çıkarmıştır." Bu Meclis, iktidarıyla muhalefetiyle çıkardı. "Bu yasa çalışmalarıyla ve bugün sonuçlandırdığımız anayasa değişikliğiyle, Ulusal Programımızın ve ekonomik programımızın birçok gerekleri de şimdiden yerine getirilmiş olmaktadır" diyor ve devam ediyor.

Zamanım dolmak üzere, hatta doldu.

Sayın Başkanım, 1-2 dakika istirham edeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1-2 değil de, 1 dakika vereyim; çünkü, konunun dışında çok fazla konuştunuz.

1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi bağlantı kuracağım Sayın Başkan.

Şimdi, gerçekten, Sayın Başbakanın ve iktidar partilerinin muhalefeti eleştirmesi bir haksızlıktır. Böylesine yapıcı bir muhalefet örneği, geçtiğimiz dönemlerde pek az görülmüştür. İşte, temel kanunlar geliyor; Medenî Kanun görüşülüyor, muhalefet partileri destek vermiyor muyuz?! Şimdi, sosyal güvenlik reform tasarılarını getireceksiniz, temel kanun olarak bizden destek isteyeceksiniz; dün söyledim, size, bu konuda olumlu yaklaşacağız. Ülke yararına gördüğümüz, insanımızın yararına gördüğümüz her konuda, muhalefet partileri olarak -özellikle kendi partim adına konuşuyorum- destek olmaya çalışıyoruz; ama, bu destek karşısında, bizi, devlet işlerini ve Meclis işlerini sabote etmekle itham etmek, herhalde haksızlıktır diye düşünüyorum.

O bakımdan, sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Biz, bu grup önerisine, bu, bir kararsızlığın ürünü olduğu için, denetim müessesesini dejenere etmeye yönelik gördüğümüz için ve muhalefetin en meşru haklı taleplerini    -biraz önce ifade edildi- YÖK Araştırma Komisyonu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, cümlenizi tamamlayın.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

...raporunun bir an önce görüşülmesi isteğine müspet cevap vermeyen, bunu sürekli savsaklayan, bir muhalefet grubunun önerisi olduğu için, Meclisin bu haftaki gündemiyle ilgili iktidar partilerinin bu önerisine olumsuz oy vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Efendim öneri üzerinde...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, lehte konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Peki, lehte konuşacaksanız buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî parti gruplarının vermiş olduğu bu önerinin lehinde konuşacağım.

Evet, iktidar partilerinin 350 milletvekili gibi bir çoğunluğu var. Burada, istedikleri kararı çıkarırlar, bunu yaparlar; ancak, yanlış yapıyorlar. Elbette, bunun hesabını, bir gün, millete vereceklerdir.

Değerli milletvekilleri, DSP Grup Başkanvekili demagoji yapmakla suçladı; bu sözü, kendisine iade ediyorum. Demagoji yapmadık; biz, düşüncemizi, milletin kürsüsünde düşüncemizi söyledik; bu bir. Bunu söylemeye devam edeceğiz. Milletin kürsüsünü susturmaya kimsenin gücü yetmez. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

İki, "Siyaset mi yapıyor?.." Ne yapacağım değerli milletvekilleri?! Ben, bir siyasî partinin üyesiyim, milletvekiliyim, siyaset yapıyorum elbette. Niye siyaset yapmayı kötü anlamda değerlendiriyor Sayın Başkanvekili, anlayamadım ben. Elbette, biz, siyaset yapacağız; siz de gelin, lütfen...

AYDIN TÜMEN(Ankara) - Lehte mi konuşuyor, cevap mı veriyor Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Daha konuya gelmedi, bir dakika...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ben de söz istiyorum sonra...

BAŞKAN - Efendim, her şeye de karışmayın lütfen; rica ediyorum canım.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Siz de gelin, lütfen, siyaset yapın. Siyaset yapmak, milletin sorunları üzerine düşünce üretmektir, çözüm üretmektir değerli milletvekilleri.

Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Lehinde konuşuyor itiraz ediyorsunuz, aleyhinde konuşuyor itiraz ediyorsunuz; ne istiyorsunuz?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Danışma Kurulunda yoktu, gelip burada konuşuyor.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen... Susar mısınız.

Sayın Grup Başkanvekili, ben, burada arkadaşımın cümlesini nereye getireceğini dinlemem lazım. Yani millete, ille dikte ettirerek burada şu şekilde konuşacaksınız diye, böyle bir kural yok; rica ediyorum.

Öneriyi tekrar okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım efendim.

Öneriler:

1-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyondan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması ve 13 Kasım 2001 Salı günkü Birleşimde, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun 14 Kasım 2001 Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması öngörülmüştür.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Peki, karar yetersayısının aranılması istendi.

Öneriyi oylarınıza sunacağım ve oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim; bu süre zarfında elektronik cihaza giremeyen milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini ve vekâleten oy kullanacak sayın bakanların da, hangi bakana vekâlet ettiklerini oy pusulalarına yazarak oyunun rengini belirtmesini, yine oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, süre doldu...

BAŞKAN - Tamam efendim, bu saatten sonra gelen pusulaları kabul etmiyoruz.

Efendim, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:16.42

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.55

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz önce Grup önerisinin yapılan oylamasında karar yetersayısının aranılması istenmişti, yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı.

IV. – ÖNERİLER (Devam)

A) Sİyasİ Partİ Grubu Önerİlerİ (Devam)

2. – Genel Kurulun Çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısının olup olmadığını arayacağım.

Oylama için 2 dakikalık süre veriyorum; bu süre içerisinde elektronik cihaza giremeyen milletvekillerinin teknik elemanlardan yardım istemelerini ve vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâlet ettiklerini, oyunun rengini ve imzasını taşıyan bir pusulayı Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş  hakkındaki (11/22) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, 14 Kasım 2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılması, (11/21) ve (11/22) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan ÜyelİKLERE Seçİm

1. – Başkanlık Divanında açık bulunan Kâtip Üyeliklere seçim

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Saadet Partisi Grubuna düşen 2 Kâtip Üyeliğe, Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk ve Konya Milletvekili Lütfi Yalman aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM

1. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe İçel Milletvekili Akif Serin aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorular ve diğer denetim konularını bugün görüşmüyoruz.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. –  İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşülmeyen maddeleri ile ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmesini erteliyoruz.

Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. –  Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun ikinci görüşmelerine başlayacağız.

3. – Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı : 753 ve 753'e 1 inci Ek) (Birinci Görüşme 6.11.2001 Salı günü saat 21.57'de tamamlanmıştır.)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmesine başlayacağız.

4. –  Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.–  Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

7.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

8.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

9.– Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporu, 769 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin'in.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, devlet güvenlik mahkemeleri, Türkiye'de, ilk kez, 1970'li yıllarda kurulmuş; ancak, anayasada devlet güvenlik mahkemelerinin düzenlenmesi, ilk kez, 1980 ihtilalinden sonra, 1982 Anayasasıyla gerçekleşmiştir. Başlangıçta, yapısında, askerî hâkim ve savcılar da bulunan devlet güvenlik mahkemeleri, 1999 yılında, yine 21 inci Yasama Döneminin ilk yasama tasarrufu olarak gerçekleşmiş, Anayasa değişikliğiyle, tamamıyla sivil bir yapıya kavuşmuştur.

Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı, Anayasanın 143 üncü maddesinde açıkça belirlenmiştir; ancak, devlet güvenlik mahkemelerine verilen görevler incelendiğinde, o alanın biraz dışına çıkıldığı görülmektedir. Nitekim, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinde, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar arasında, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri de bulunmaktadır. Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri, hukukumuzda, suç işlemek için teşekkül oluşturma ya da örgüt kurma, çete kurma suçlarına kanunlarımızda başka bir düzenleme bulunmadığı zaman uygulanmakta olan genel hükümler niteliğindedir.

Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinde tanımlandığı gibi, teşekkül, iki veya daha çok kimsenin bir suç işlemek amacıyla bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Yargıtay içtihatlarında ve teorik üniversite görüşlerinde açıklandığı gibi, böyle bir teşekkülden söz edebilmek için, bunun belirli bir süreklilik göstermesi ve sadece tek bir suç değil; ama, değişik ve aynı amaçlar itibariyle çeşitli suçları takip etmesi söz konusudur. Bu çerçeve içinde teşekkül kurmak başlıbaşına bir suçtur. Bir de, o teşekkülün amacı olan suçların işlenmesi söz konusudur. Bunların her biri için ayrı ayrı ceza verilmektedir.

Türk Ceza Kanunundaki bu genel hükümden ayrı olarak, yine aynı Kanunun 168 inci maddesinde de, devlete karşı yönelen bazı suçları işlemek için silahlı çete veya silahlı cemiyet oluşturulması düzenlenmiş ve cezaî yaptırıma bağlanmıştır. Gerek 313 üncü madde gerek 168 inci maddede düzenlenen teşekkül veya silahlı çeteye yardım amacıyla, yataklık etmek amacıyla yapılan işler de başlıbaşına bir suç organizesini oluşturmaktadır. Bunlar da, Türk Ceza Kanununun 314 ve 369 uncu maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir.

Daha sonra, terörün ülkemizde yoğunluk kazandığı dönemlerde, Terörle Mücalede Kanunu çıkarılmış ve bu kanuna göre de, terör örgütleriyle ilgili düzenlemeler getirilmiştir. O kanunda bir terminoloji belirlemesi yapılarak gerek Türk Ceza Kanununda gerek diğer kanunlarda geçen teşekkül, örgüt, çete, cemiyet gibi terimlerin ayrı kavramı ifade ettiği de belirtilmiştir.

Nihayet, 1999 yılında çıkarılan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu da mafya tipi örgütler olarak niteleyebileceğimiz örgütler ve onlar bünyesinde işlenen suçları düzenleyen yeni bir yasa olarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasada, bu çeşit suçların izlenebilmesi ve kovuşturulması için özel bazı usul hükümleri de getirilmiştir.

Şimdi, bu davalar, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 9 uncu maddesine göre bu mahkemelerin görev alanına giren suçlardandır. Fakat, özellikle 4422 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanlarının çok genişlediği, uygulamada görülmektedir. 313 üncü ve 314 üncü maddeler, esas itibariyle, Anayasamızın 143 üncü maddesinde tanımlanan görev alanına girmemektedir. Bu bakımdan, devlet güvenlik mahkemelerinin asıl görevlerini daha verimli bir şekilde yapabilmeleri için, bu maddelerle ilgili suçların mahkemelere devredilmesinin; yani, genel mahkemelere devredilmesinin kamuoyunda yararlı olacağı düşüncesi hâkim olmuştur. Tasarının hazırlanış gerekçelerinden birisi de budur. Bugünlerde, hem devlet güvenlik mahkemelerinin şekline, kuruluşuna ve uygulamasına karşı çıkıp da hem de bu yasanın getirilişine karşı çıkanların düşüncelerindeki çelişkiyi anlamak da mümkün değildir.

İkincisi, bilindiği gibi, 1992 yılında 3842 sayılı Kanunla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik yapılmıştır; ancak, bu değişikliklerden bir bölümünün, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanamayacağı da, yine, o kanunun 31 inci maddesine göre hükme bağlanmıştır. Zaman içinde, bu farklı uygulamalardan bir kısmı kaldırılmıştır. Şimdi, bunlardan birini daha kaldırmak bu tasarının amacıdır. Gerçekten, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar bakımından tutuklanma, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 3842 sayılı Kanunla değiştirilen metninden önceki hükümlere göre yapılmaktadır.

Şimdi, bu tasarıyla getirilen, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar bakımından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin uygulanması, genele şamil olarak, amaçlanmaktadır. Aslında, bu çeşit farklı hükümleri devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar hakkında uygulama söz konusudur.  Düşünüyoruz ki, zamanla bunların tamamı kaldırılacak, hakkında uygulama da sona erecektir. Bugünün şartlarında tutuklamayla ilgili hükmün buna ilişkin madde numarasının 3842 sayılı Kanunun 31 inci maddesinden çıkarılması yeterli sayılmaktadır.

Tasarının bir başka amacı da, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinde verilen "çıkar amaçlı suç örgütü" tanımını açıklığa kavuşturmaktır. Aslında, bu tanım, yasa metnimize, İtalyan Ceza Kanunundan alınarak girmiştir. Gerçekten, İtalyan Ceza Kanununun ilgili maddesinde, önce bizim, şimdi, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanının dışına çıkarmayı önerdiğimiz 313 üncü maddenin karşılığı olan 416 ncı madde bulunmaktadır. Daha sonra eklenen 416 ncı madde, yani, ilgili yasanın 416 ncı mükerrer maddesinde de, açıkça, mafya tipi suçların teşekkül şekli düzenlenmiştir. Bizim, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinde yer alan tanım, büyük ölçüde bu tanımla örtüşmektedir; fakat, bu tanım da, uygulamada belirsizliklere yol açmakta, hatta suçların kanunîliği ilkesi bakımından uygulamada tartışılabilecek durumlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri, kişileri kendine tabi kılmaya zorlamaktır. İkincisi ise, mensupları arasında, her ne suretle olursa olsun, açık veya gizli işbirliği yapmak. Bunlar çok genel ifadeler olduğu için, gerçekten, zaman zaman suçluların ve suçların kanunîliği ilkesi bakımından tartışma ortaya çıkmaktadır.

Bunların yanında, maddede kullanılan  "zor veya tehdit uygulama" kavramlarına da açıklık getirme ihtiyacı uygulama neticesinde ortaya çıkmıştır. Daha önce örnek verdiğim gibi "kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak, mensupları arasında her ne suretle olursa olsun, açık veya gizli işbirliği yapmak" ibareleri madde metninden çıkarılırken "zor veya tehdit yerine" daha açık bir ifadeyle, Terörle Mücadele Kanunundan da ayrı olarak "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" uygulama alanına sokulmuştur.

Bunun yanında, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu, bu tip suçların izlenmesi için bazı özel yöntemler de getirmiştir. Genellikle, bunlarda kuvvetli belirtilerin varlığı; yani, bu çeşit örgütlerin kurulduğuna ilişkin belirtilerin açıkça varlığı aranmaktadır; ancak, bunun dışına çıkan hükümleri de vardır. Nitekim, bu kanunun 6 ncı maddesinde, hak ve alacaklara ilişkin tedbirlerin alınabilmesi için kuvvetli şüphelerin bulunması yeterli görülmüştür. Şüphesiz, bu kanun kapsamındaki yöntemlerden bazıları bakımından, örneğin gizli izleme ya da gizli görevliler kullanılması gibi yöntemler bakımından kuvvetli şüphe olması yeterli olabilmekte; ancak, burada, hak ve alacaklara ilişkin tedbirler bakımından, şüphe derecesinden daha ileri bir durumun olması gerekmektedir.

Kanunun 2 nci maddesine paralel olarak 6 ncı maddedeki "kuvvetli şüpheler" ibaresinin "kuvvetli belirtiler" şeklinde değiştirilmesi, bu tasarı hükmüyle önerilmektedir. Böylece, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesiyle de bir uygunluk sağlanmış olacaktır.

Diğer yandan, 4422 sayılı Kanun, bu kanunun kapsamına giren suçları, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına girmeyen, aynı yerde birden çok suçları devlet güvenlik mahkemesi bulunması durumunda bunlardan birincisinin görevli, yetkili olacağını hükme bağlamaktır; ancak, bu uygulama da, 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinde aşırı bir iş yığılmasına sebep olmuştur. Öyle ki, bu mahkemeler, ancak beş altı ay sonrası için duruşma günü verebilir duruma gelmiştir. Örneğin, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemeleri önünde bulunan dosya sayısı, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Uygulamaya bakıldığı zaman, 1 numaralı devlet güvenlik Mahkemelerinde bir yığılmanın bundan sonra da devam edeceği açıktır. O bakımdan, bu tasarı metniyle, 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinin yetkili olmasına ilişkin hüküm kaldırılmaktadır; çünkü, devlet güvenlik mahkemeleri, zaten uzmanlık mahkemeleridir. Bunların daireleri arasında bir ayırım yapılması da yargının güvenirliği ve tekniğine aykırı düşmektedir. Tüm bu değişikliklerle birlikte yasa çıktığı zaman, devlet güvenlik mahkemelerinin, asıl görevlerini, daha iyi, daha verimli biçimde yapacağı düşünülmektedir.

Tasarıdaki geçici bir maddeyle de, şu anda, devlet güvenlik mahkemeleri önünde 313 ve 314 üncü maddeler çerçevesinde açılmış olan davaların durumuna ilişkin hükümler getirilmektedir. Esas davalar, bulunduğu yerde genel mahkemelere devredilecektir. Sadece, Yargıtayda temyiz aşamasında bulunan davalar karara bağlandıktan sonra da, yeni yasaya göre, yetkili olan mahkemeye gönderilecektir. Bu yasa tasarısı, Yüce Meclisimizden geçtiği noktada, uygulamadaki sıkıntılar bertaraf edilmiş olacaktır.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu tasarıya kabul oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbeyin.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Turhan Güven'in efendim.

Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, çok önemli bir demokratik gelişmenin adımlarından birini daha atmak üzereyiz; ama, bu adımları daha sağlıklı, daha sağlam atmak yerine, alelacele getirilen bir tasarıyı görüşmek bence bir şanssızlık olmuştur; çünkü, Danışma Kuruluna -gönderilen metin elimde- sosyal ilişkilerle ilgili bazı kanun tasarılarının temel kanun gibi görüşülmesi talebiyle gelinmişti. Dün, Danışma Kuruluna gittiğimizde, hiç bundan bahis olmaksızın, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş Kanununda bazı maddelerin değiştirilmesi önümüze getirildi.

Değerli arkadaşlarım, bir kanunu enine boyuna tartışmak, ne getirdiğini ne götürdüğünü iyice anlamak gerekir. Bunun için de, bir hazırlık süresi şarttır. Bir şeyi herkesin bilmesi, hem mecburî değildir hem de söz konusu değildir; ama, 48 saat geçmeksizin, İçtüzük hükümlerine her zaman uyulmadığı gibi, yine, denetim yolları tıkanmak suretiyle, bir kanun tasarısını görüşmeye başlıyoruz. Evvela şunu açıkça belirteyim ve altını çizeyim ki, tasarının içeriğine karşı değiliz, bir gelişme olduğunu kabul ediyoruz; ama, geliş biçimine karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, çıkacak "bizi çalıştırmıyorlar, görev yapamaz hale geldik" diyeceksiniz; arkasından da, kendi getirdiğiniz tekliflerle denetim yollarını tıkayacaksınız; böyle bir şey olmaz!..

Yüce Meclisin iki aslî görevi vardır; Anayasada çok açıkça belirtilmiştir ki, bunlardan birisi kanun yapmaksa, biri de denetimdir. Denetim yollarından kaçarak, genel görüşme isteklerini geri çevirerek, sorulara cevap vermeyerek... Biz, burada, bir günde 199 sorunun okunup, bir tek yetkili bakanın, ilgili bakanın gelip de cevap verme gereğini hissetmediği günleri de gördük. O zaman, siz, denetim yollarını başka nasıl işleteceksiniz?.. Soru soruyorsunuz, cevap alamıyorsunuz; yazılı soru gönderiyorsunuz, aylar geçiyor cevap alamıyorsunuz. Genel görüşme talebiniz reddedildiğine göre o zaman yapılacak iş, gensoru ve gerekirse Meclis soruşturması yollarını denemek zarureti içerisindesiniz.

İşte, bütün bunlardan vazgeçip, reformist birtakım davranışları getirdiğiniz zaman, fazlaca önemi kalmıyor diye düşünüyorum. Eğer bunların önemsenmesini arzu ediyorsanız, her şeyi zamanında ve yerli yerinde yapmak lazım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, devlet güvenlik mahkemeleri, 1961 Anayasasından sonra yapılan değişiklikle Türkiye'nin gündemine ve Anayasaya girmiştir; ama, çıkarılan kanun, Anayasa Mahkemesine gidilmiş ve iptal görmüştür; çünkü, orada "Adalet Bakanlığının, gerekli gördüğü yerlerde mahkeme kuracağı" ibaresi vardı; bu, Anayasa Mahkemesince iptal gördükten sonra, ta 1982 yılına kadar, yeniden, bir devlet güvenlik mahkemesi kurulması olayı gerçekleşmemiştir.

1699 sayılı Kanundan sonra bu gerçekleşme olayı ne zaman olmuştur; ancak, Anayasa Mahkemesinin 15380 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra 1982 yılında olmuştur. Peki, 82 Anayasası çıktıktan sonra mı; evet, 82 Anayasası çıktıktan sonra olmuştur; yani, o kabulden sonra, devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasada yerini aldığı için de yeniden kurulmuş ve yıllarca hizmet vermiştir.

Elbette, olağanüstü halin, olağanüstü bir mahkemesidir. Tabiî hâkim ilkesine aykırıdır. O günün şartları içinde belki, görevi, bihakkın yerine getirmekle birlikte, bazı zorlamaları da beraberinde getirmiştir; ayrı bir usul. Nitekim Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun değiştiğinde -biraz evvel, değerli kardeşim de ifade etti- biliyorsunuz, o usul, buna uygun görülmedi; kendi eski usulüne devam etti.

Şimdi, her şeyi devlet güvenlik mahkemelerine verir hale gelmektense, 1999 yılında, biz, ikinci demokrasi paketinde bir şey geliştirdik, dedik ki: gelin, tabiî hâkim ilkesine dönelim; yani, devlet güvenlik mahkemelerini tamamen ortadan kaldıralım. Suç, bir ilimizde işleniyor; fakat, oradan alıyor getiriyorsunuz sanıklarını, devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerde... Denetimi ayrı, gözetimi ayrı, tutuklaması ayrı... O zaman, demokratik gelişmelere karşı bir tavrımız olduğu iddiası ortaya atıldı.

Bu defa, hatırlarsınız, bazı yerlerden gelen telkin üzerine, biz, şerefle görev yapan askerî hâkim arkadaşlarımızı, anayasa değişikliğiyle buradan çıkardık. Keşke, bir yargılama devam ederken yapmasaydık da, o yargılama bittikten sonra yapsaydık daha iyi olurdu veya hiç o yargılama yokken yapsaydık. Birileri bir şeyler istedi diye değil de, Türk kanunlarındaki ve mevcut Anayasadaki hükümleri, kendi isteğimizle ve irademizle değiştirmiş olsaydık.

Peki, askerî hâkimler çıktı, verilen karar beğenildi mi; yine beğenilmedi, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidildi, yine çeşitli kararlar alındı ve devam eden birtakım şeyler var. Peki, biz, yetkili mahkemenin vermiş olduğu kararı infaz ettik mi; etmedik. Anayasaya aykırılık var mı; var. Niye var; çünkü, Başbakanlığın, bir dosyayı, yargıdan geçen ve kesinleşen bir dosyayı yedinde tutma görevi yoktur da onun için. Bal gibi Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. İleride, bunlar, Türkiye'nin gündemine gelecek sorulardır.

Nerede olabilirdi; bakın, Başbakanlık değil de, buraya Adalet Komisyonuna gelmeliydi bu. Adalet Komisyonunda, diğer dosyalar gibi, diğer ölüm cezaları gibi beklemeliydi. Daha hukukî olurdu; çünkü, 1984'ten bu tarafa, zaten, ölüm cezaları infaz edilmiyordu Türkiye'de. Hoş, son kanunla da, Anayasa değişikliğiyle de ölüm cezalarını kaldırmış olduk, terör suçları hariç ve ne yaptık; mahkemeleri felç ettik. Niye; uyum kanunlarını çıkarmadığınız için.

Anayasa değişikliğinden bir gün sonra, uyum kanunu bu Meclise gelmeliydi değerli arkadaşlarım. Bakınız, yüzlerce dosya, yetkili mahkemelerde, ilgili mahkemelerde yatıyor. Hem, bir taraftan "kanunsuz suç ve ceza olmaz" prensibini koyacaksınız, arkadan da, suç var, cezası nerede?! Yani, yarın, bir mahkeme çıkar da, verilen karardan ötürü, daha evvel Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesiyle yargılanmakta olan sanıklarını tamamen serbest bırakırsa, bunun mesuliyeti kime aittir; bunun mesuliyeti hükümete aittir.

Siz, uyum kanun tasarılarını getirmiyorsunuz; getirmediğiniz sürece de, yargıdan gerekli kararın çıkmasını ısrarla beklemek hakkına da sahip değilsiniz. Ne kararı verecek Yargıtay; ne kararı verecek ağır ceza mahkemeleri? Hem bir taraftan reformist davranışlar içerisinde bir kanun tasarısı getiriyorsunuz tamam, kabulümüzdür; ama, öbür taraftan da, asıl yapılması lazım gelen şeyleri... Yani, ben, keşke, uyum kanunu tasarısı, 48 saat geçmeden, görüşmek üzere buraya gelseydi diyorum; keşke onu getirseydiniz. Şimdi, niye bunu getiriyorsunuz; getirdiniz de ne oluyor? Niye, iki maddeyi, devlet güvenlik mahkemeleri görevi sahası dışına çıkarıyorsunuz? Niye, 312 nci maddeyi getirmiyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, daha evvel de huzura geldi. Hatta, Mecliste görüşmeleri de yapıldı; ama, ondan sonra, maalesef, kanun çıkmadı. Şimdi, bugün ne yapacaksınız peki; iki maddeyi çıkaracaksınız. Sonra ne yapacaksınız; daha birkaç maddeyi, ileriki tarihlerde çıkaracaksınız. Daha evvel de çıkmalar oldu, girmeler oldu.

Şimdi, bakın, şu olsa daha iyi değil mi: 1999'da bizim dediğimiz gibi yapsak, yani, tabiî hâkim ilkesine dönsek, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamını ortadan kaldırsak... Kaldırmamak suretiyle, siz, Türkiye'de, normal bir durumun olmadığını da kabul etmiş oluyorsunuz. Neden; çünkü, devlet güvenlik mahkemeleri, doğrudan doğruya, normal durumların değil, çok değişik durumların mahkemeleridir. Kuruluşundaki gerekçe de böyledir; ama, siz, halen bunu devam ettiriyorsanız, şunu söylemeye getiriyorsunuz: Normal demokratik düzenlerde biz yokuz!.. Normal demokratik düzenlemeler yapacaksanız, gelin, lütfen, anayasa değişikliğini, şu ikinci paketi siz de getirin ve tamamen bunları kaldıralım; ama, yok, devlet güvenlik mahkemeleri devam ettiği sürece, birtakım iyileştirmeler yapılmasının, bazıları nezdinde itibar kazandıracağını zannediyorsanız, yanılıyorsunuz; çünkü, onlar diyorlar ki, kaldırın... Kaldırın diyorlar; yani, bugün, Avrupa'da, devlet güvenlik mahkemeleri için, hiç de olumlu bir tavır yok.

Değerli arkadaşlarım, onun için, kanunda düzenleme yapılırken, belli bir kesim olarak tabiî, bir şeyler yapılmıştır, iyileştirmeler yapılmıştır, 313 ve 314 çıkmıştır, çıkarılmak istenmektedir ve onun da, ne şekilde ilgili ağır ceza mahkemesine gönderileceği ifade edilmiştir; ama, sadece bu iki maddenin gündeme getirilmesi keyfiyeti, zihinlerde teşevvüşatı da beraberinde getirir. Neden 312 gelmiyor; 312/2 gelmiyor? Eğer, siz, fikir hürriyetinden bahsedebiliyorsanız, onu da getirseydiniz; ama, siz, bazı maddeleri getirip koyarken, mesela 499 kalıyor herhalde. Kalıyor, öyle anlaşılıyor. Neden kaldığını, gelip burada açıklamanız lazım. Niye, biri giriyor, niye biri çıkıyor? Çete kurmanın, normal mahkemelere gitmesi doğrudur, bir suç oluşturmak için yapılan oluşumu çete kabul ettiğimize göre; ama, diğer maddelerin de neden gelmediğini, gerekçede, bugün için, açıklamaları söz konusu olmalıydı diye düşünüyoruz.

Maddeler üzerinde herhangi bir görüş belirtme durumunda değilim; çünkü, biraz sonra, değerli arkadaşlarım, Doğru Yol Partisinin sözcüleri, zaten, madde görüşmelerinde, teker teker gelecekler ve size, görüşlerimizi açıkça, net bir şekilde beyan edecekler. Umut ediyorum ki ve Sayın Bakandan özellikle rica ediyorum ki, Adalet Bakanı olarak, evet, doğru, anayasa değişiklik tekliflerini milletvekilleri verir; ama, her anayasa değişikliğinin başında da üç genel başkanın imzası olduğuna göre, yine, hükümet olarak, bunu bir düşünsünler. Yani, demokratikleşme istiyorsanız, hür ve müreffeh bir ülke olma konumunu devam ettirmek ve belli normları yakalamak, onlara yaklaşmak istiyorsanız, gelin, bu işe, yine, şu devlet güvenlik mahkemelerinden başlayalım ve onu da Anayasadan çıkaralım. Anayasanın diğer arızalı maddeleri...

Bakın, daha ikinci pakette ne gelecek bilmiyoruz; ama, yargı bağımsızlığının gelmesi söz konusu olmalıdır. Yalnız, yargı bağımsızlığını da çok detaylı bir şekilde, iyice inceleyerek getirmek lazım; yani, bazılarının istediği gibi değil de, gerçek normları yakalamak lazım.

O bakımdan, bu kanun tasarısı üzerinde olumlu görüş içinde olduğumuzu ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Söz sırası, ANAP Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu konuyu kendisiyle çok tartıştığım Hatay Milletvekilimiz Namık Kemal Atahan Beye Allah'tan rahmet diliyorum ve başta DSP Grubu olmak üzere, bütün milletvekili arkadaşlarıma da başsağlığı diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerde devlet bütünlüğünün, millet bölünmezliğinin saklı kalması için ortak şuurda, ortak paydada buluşmuş bireylere ihtiyaç vardır. Ortak payda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının başlangıç ilkeleri, Anayasamızın 1, 2 ve 3 üncü maddelerindeki cumhuriyetin temel nitelikleridir: yani, cumhuriyettir, insan haklarına saygıdır, demokrasidir, laiklik ve sosyal hukuk devletidir, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüktür, ayyıldızlı albayraktır, İstiklal Marşıdır, devletin iç ve dış güvenliğidir. Bu ortak paydanın tehlikeye düşmesi halinde devlet, cumhuriyet, demokrasi kendisini savunmayı sağlamak üzere harekete geçmiştir ve olağanüstü şartların akabinde, devlet güvenlik mahkemeleri dediğimiz kurumlar gündeme gelmiştir.

Devlet güvenlik mahkemeleri, hukuk mevzuatımıza ilk olarak, 1961 Anayasasının 136 ncı maddesinde 15.3.1973 tarihinde yapılan değişiklikle gündeme gelmiş. 12 Eylül öncesinin o kaos ortamında, devlete, cumhuriyete ve devletin birimlerine karşı vaki tecavüzleri defetmek noktasında özel ihtisas mahkemeleri kurulmak istenmiş ve bu konularda yetişmiş hâkimler tarafından bu sanıkların yargılanması düşünülmüş ve bu düşünceyle de, 11.7.1973 tarihinde devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili kanun yürürlüğe girmiş; ancak, bu mahkemeler görev ifa ederken, 1975 yılında, Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmuş, Anayasaya aykırı olduğu Anayasa Mahkemesince kararlaştırılmış ve devlet güvenlik mahkemeleri de kapatılmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu mahkemeleri, doğal mahkeme olmadığı, doğal yargıç olmadığı, güvenli ve doğru yargılamayı sağlamadığı ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde var olan kurallara uymadığı gerekçesiyle kapatmıştır.

Daha sonra, 12 Eylül 1982 darbesinin akabinde, devlet güvenlik mahkemeleri tekrar gündeme gelmiş, Danışma Meclisinde uzun uzun tartışılmış. Yine, Danışma Meclisinde, devlet güvenlik mahkemeleri Anayasanın 143 üncü maddesinde, yani, 1982 Anayasasının 143 üncü maddesinde konu edilmiş. Gerekçede, devletin, demokrasinin ve cumhuriyetin kendini koruma kaygısının gayet doğal olduğu ve bu doğallık içerisinde özel ihtisas mahkemelerinin kurulması gerektiği ifade edilmiş ve yine, bu maddede, devlet güvenlik mahkemelerinin hangi suçlara bakacağı da açık açık sayılmış. Burada, devletin bütünlüğüne ve devamlılığına, milletin bölünmezliğine, cumhuriyetin temel niteliklerine ve devletin iç ve dış güvenliğine karşı işlenen suçlara devlet güvenlik mahkemelerinin bakacağı açıkça ifade edilmiş ve daha sonra, olağanüstü hallerde de devlet güvenlik mahkemelerinin sıkıyönetim mahkemesine dönüşeceği, de, yine ifade edilir olmuş.

Tabiî, devlet güvenlik mahkemeleri 1982 Anayasasına dayalı olarak kurulunca büyük tartışma başlamış; devlet güvenlik mahkemelerinin tartışılması uzunca bir zaman almış, devlet güvenlik mahkemesine "hayır" diye sokaklarda yürünmüş, protestolar edilmiş ve sonuçta, bu protestolara rağmen de, devlet güvenlik mahkemeleri görevlerine devam etmiş.

Devlet güvenlik mahkemeleri konusundaki tartışma hiçbir zaman hukukî olmamış, hep siyasî boyutta ve ideolojik boyutta kalmış. "Devlet güvenlik mahkemelerine niçin karşısınız?" denildiği zaman, hukukî gerekçeler ileri sürülmemiş ve belli çevreler, kendi ideolojik düşüncelerini ve kendi siyasî düşüncelerini öne çıkarmışlar. "Sen niçin karşısın?" denildiği zaman da, yine, hukukî tartışmadan ziyade, ideolojik tartışmayla ona cevap verilmiş; halbuki, devlet güvenlik mahkemeleri hukukî boyutta tartışılmalıydı.

Biz, devlet güvenlik mahkemelerini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi açısından değerlendirdiğimiz zaman, elbette, devlet güvenlik mahkemelerinin fevkalade eksisinin olduğunu açıkça görürüz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi, doğru, güvenli ve adil yargılamayı esas alır. Mahkemenin adı ne olursa olsun, ister idarî mahkeme, ister adlî mahkeme, ister adı devlet güvenlik mahkemesi, isterse ağır ceza mahkemesi olsun, 6 ncı maddedeki kurallar her mahkeme için işler. Öyleyse, devlet güvenlik mahkemeleri de, adil, doğru ve güvenli yargılayacak, savunma hakkını sanığa sonuna kadar tanıyacak, hazırlık tahkikatında usule uygun davranışlar içerisinde bulunacak ve yine, en süratli neticeye gitme noktasında çalışacaklardır. Demek ki, mahkemenin, devlet güvenlik mahkemesi olması demek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine aykırı davranma hakkını kimseye vermiyor. Bu nedenle, devlet güvenlik mahkemesinde görevli hâkim ve savcılarımız da, bu ulusal kriterlere uygun yargılamayı yapma noktasında büyük gayret sarf etme durumunda olmalıdırlar.

Devlet güvenlik mahkemeleri kurulurken, Danışma Meclisi gerekçesinde "bunlar uzmanlık mahkemeleridir, hatta, nasıl ki ticaret mahkemeleri varsa, tapulama mahkemeleri varsa, basın mahkemeleri varsa, devlet güvenlik mahkemeleri de olmalıdır" denilmiş. Peki, devlet güvenlik mahkemeleri uzman mahkemeler; ama, oraya atadığımız personelin uzmanlığı konusunda, biz, gerçekten hangi kriteri ortaya koyduk, hangi kriterlere sahip olanlar oranın uzmanı sayılacaklar? Bu konuda hiçbir tespitimiz olmadı ve devlet güvenlik mahkemelerine personel atarken, biz, ceza hâkimlerimizi, asliye cezada çalışmış, ağır cezada çalışmış hâkimlerimizi buralara atadık, oldu onlar devlet güvenlik mahkemesi hâkimi. Sonra devlet güvenlik mahkemelerinde bir müddet çalıştılar "yahu, sen çok yoruldun, çok çektin Diyarbakır'da -ya da işte- Elazığ'da; sen de bu sefer gel, haydi bakalım İzmir ağır cezaya" dedik. Burada, devlet güvenlik mahkemeleri kadrolarında, uzmanlık noktasında, ben, gerekli ihtisaslaşmanın olduğunu sanmıyorum.

Halbuki, orada, devlete karşı oluşacak tehditleri, tehlikeleri önce savcının fevkalade önemle bilmesi gerekirdi. Bu ülkeyi kim tehdit ediyor, hangi noktadan tehdit ediyor ve bu örgütlerin iç yapısı nedir, ne değildir, bu örgütlerin içeriğini devlet güvenlik mahkemesi savcılarının ve hâkimlerinin fevkalade önemle bilmesi lazım; çünkü, bunları bilmediği takdirde devlet güvenlik mahkemelerine uzman mahkemeler, ihtisas mahkemeleri dememizin bir anlamı kalmıyor. Yani, levhası ihtisas mahkemesi olmaz; hâkimin, savcının uzman olması lazım o konuda.

Ben, devlet güvenlik mahkemesi hâkimlerimizin, bu konuda tapulama hâkimleri kadar dahi eğitim aldıklarını sanmıyorum ve o konuda, devlet güvenlik mahkemesi personelinin hâkim ve savcılarının bu konular üzerinde ciddîyetle durması gerektiğine inanıyorum.

Tabiî ki, devlet güvenlik mahkemesinin hangi işlere bakacağı konusu, Anayasanın 143 üncü maddesinde sayılmış. Sonra ne olmuş; 1918 sayılı Kaçakçılık Yasası, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası gibi özel kanunlar çıkarmışız ve bilahara, toplumdaki hassasiyete göre karar almışız "bu suçlara da devlet güvenlik mahkemesi baksın" demişiz. İşte, o zaman, Anayasanın 143 üncü maddesiyle çelişir duruma da düşmüşüz.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz; devlet güvenlik mahkemesinde artistlerin işi ne?! Biz -isim vermeyeceğim, ama- sahte senetten, artistlerin esrar partisinden filan oralara gidenleri görüyoruz. Devlet güvenlik mahkemesinde sanatçının, artistin işi olmaz; ama, biz, maalesef, devlet güvenlik mahkemesinde onların da yargılandığını görüyoruz. Anayasanın 143 üncü maddesiyle bunun ne alakası olabilir? Cebir ve şiddet unsuru içermeden, tehdit içermeden, korku salmadan, şehirlerde, dağlarda ve bayırlarda korku ifade etmeden, basit bir sahte senet olayının, basit bir dolandırıcılık olayının, basit bir emniyeti suiistimal olayının, basit bir zimmet olayının -üç beş kişi yaptı diye- ne işi var devlet güvenlik mahkemesinde? Bunlar, asliye ceza ya da ağır ceza mahkemelerinin, doğal mahkemelerin işidir.

İşte, bu nedenle, biz, devlet güvenlik mahkemelerinin fonksiyonunu haksız bir şekilde yok ettik, onları hantal bir yapıya getirdik, şişirdik ve devlet güvenlik mahkemelerini aslî fonksiyonundan uzaklaştırdık. Devlet güvenlik mahkemelerinin aslî fonksiyonunu yapabilmesi için, mutlaka, Anayasanın 143 üncü maddesiyle bağlı kalmak durumundayız; yani, devletin bütünlüğüyle, devamlılığıyla, milletin bölünmezliğiyle, devletin iç ve dış güvenliğiyle ve cumhuriyetin temel nitelikleriyle sınırlandırmamız lazım. Bunun da ölçüsü nedir; demokratikleşmedir. Hangi hallerde cumhuriyetin temel nitelikleri tehlikeye düşmüş; işte, son yaptığımız Anayasa değişiklikleriyle ve çıkaracağımız uyum yasalarıyla bunun ölçüsünü çok iyi tespit etmemiz lazım. Kafamız esti, devlet güvenlik mahkemesine gönderemeyiz... Bu nedenle, ben, bu tasarıda, Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddelerindeki suçların DGM kapsamından çıkarılmasını fevkalade olumlu buluyorum ve çok iyi bir iş yapılmıştır diyorum.

Ayrıca, yine, 4422 sayılı Yasada, eğer bir yerde birden fazla devlet güvenlik mahkemesi varsa, 1 nolu mahkeme bakar demekle ve bu konuda çok sayıda davanın açılması suretiyle mahkemeler arasında büyük haksızlık yapılmış, 1 nolu mahkemeler fevkalade şişmiş, diğer 2, 3, 4 nolu mahkemeler ise boş bekler olmuş. Burada, davaların tevzii noktasında da fevkalade bir adalet sağlanmıştır.

Yine, 4422 sayılı Yasada, devlet güvenlik mahkemelerinin bakabilmesi için birtakım yeni unsurlar getirilmiş, şüphe ve şüphecilik kaldırılarak, orada daha etkili olan delil niteliğindeki birtakım emareleri ifade eden unsur eklenmiştir ki, bu da, fevkalade önemlidir.

Yani, basit rüşvet, sahtecilik, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, ihaleye fesat karıştırma gibi suçları işleyenler, normal mahkemelerinde yargılanmalıdır. Bunları devlet güvenlik mahkemesine göndererek, hem devlet güvenlik mahkemelerinin fonksiyonunu yok etmeye hem de normal mahkemelerde... Ve, tabiî hâkim ilkesine aykırı davranmaya hakkımız yoktur.

Tabiî, bu tasarıyı kanunlaştırdığımız takdirde, devlet güvenlik mahkemeleri savcılarının elindeki dosyalar, ilgili, yetkili ve görevli cumhuriyet savcısına, mahkemelerde derdest olan dosyalar yine yetkili ve görevli mahkemeye gönderilecek ve Yargıtay safhasındaki bir dosya ise, yine, yürürlük tarihinde görülmekte olan, yani, davaya bakan devlet güvenlik mahkemesine en yakın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilecek. Bunlar fevkalade olumlu işaretlerdir; ama, şunu tekrar ifade etmek istiyorum ki; mahkemenin adı ne olursa olsun, esas olan, doğru, güvenli ve adil yargılanma hakkıdır, sanığa savunma hakkının verilmesidir, sanığın, davanın sonuçlanıncaya kadar masumiyet karinesinden istifade etmesidir; çünkü, sanıkların ceza alabileceği ihtimali kadar, beraat etme ihtimali de fevkalade yüksektir. Bütün bunlar dikkate alınarak, devlet güvenlik mahkemesi savcı ve hâkimlerinin de dikkat etmesi gerekir.

Ben, bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. Devlet güvenlik mahkemesine, tabiî ki, toplumun gözünde, diğer mahkemelere nazaran biraz daha değişik bakılıyor; orada görülen davalara, toplumun ilgisi biraz daha fazla oluyor, tabiî, basının da ilgisi fazla oluyor. Şimdi, burada, insan haysiyet ve onuru her şeyin üzerindedir; devlet güvenlik mahkemesi savcılarımızın ve hâkimlerimizin buna çok iyi dikkat etmesi lazım. Hiçbir zaman, savcılardan önce bir gazeteci iddianame yayınlayamaz, hazırlık tahkikatlarını çarşaf çarşaf basında sergileyemez; hiçbir gazeteci, dinlenilen telefonları, savcıdan önce, hâkimden önce, çarşaf çarşaf gazetelerde açıklayamaz; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Savcı, hâkim veriyor, bunu sen de biliyorsun.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Eğer, hâkim, savcı veriyorsa, gereken yine yapılmalıdır.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) - Görmedin mi, savcı ne söylüyor?..

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bu nedenle, basınımızın da çok dikkat etmesi gerekir, yasalara uygun davranması gerekir. Burada, basının, hangi safhada, bir mahkeme hakkında haber yapabileceğinin en açık delilleri, göstergeleri bellidir. Avrupa standartlarında, ya hüküm yayımlanır, ya takipsizlik kararı yayımlanır. Hüküm ya da takipsizlik kararı dışındaki mahkeme safahatının yayınlanması, çok yanlış bir hadisedir, insan haysiyet ve onuruna aykırıdır ve yarın beraat edecek insanları televizyon ekranlarından suçlu ilan etmek kadar da bir vahşet, herhalde görülmez ve izah da edilemez. Bu nedenle, biz, devlet güvenlik mahkemesi hâkimlerini, savcılarını... Devlet güvenlik mahkemesi kapılarının, devlet güvenlik mahkemesi koridorlarının film stüdyosu olmasından çıkartılmasını talep ediyoruz. Yani, oralar film stüdyosu olamaz, film stüdyosu gibi kameralar orada kol gezemez. Bugün, Avrupa ülkelerinde, Amerika'da, bir hâkimin, sanığın, davacının, davanın karikatürü yapılır, onların resimleri bile çekilemez. Bu ülkede insan haysiyet ve onuru bu kadar ucuz değil. Buna, hepimizin sahip çıkması lazım. Araştırmacı gazetecilik adına, kimse, kendini hâkim, savcı yerine koyamaz ve orada, hâkimin, savcının soramadığı soruları soramaz, insan haysiyet ve onurunu ayaklar altına alamaz. İzliyorsunuz, geçen gün, televizyonda, hamile bir kadının çektiğini hep beraber gördük.

Bu nedenle, biz, bu yasaları değiştirirken, her yasamızı da Avrupa Birliği standardında değiştirmek zorundayız. İnsan haysiyet ve onuruna, yargılanan insanların da sahip olduğunun bilincinde olmamız lazım. Bu nedenle, 21 inci Dönemde, yasal değişikliklerin hepsini, ama hepsini yapmamız ve yargı dünyamızı, yargı düzenimizi Avrupa standartları seviyesine çıkarmamız lazım.

Bu müspet değişikliği, Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyoruz, oy vereceğiz; ama, bizim gönlümüz şunu arzu ediyor: Devlet tehlikeye düşmeyince, cumhuriyet tehlikeye düşmeyince, cumhuriyetin temel nitelikleri tehlikeye düşmeyince, bunlar ortadan kaybolduğu zaman, devlet güvenlik mahkemeleri diye bir mahkemeye ihtiyaç yoktur. İnşallah, orta vadede devlet güvenlik mahkemelerini kaldırırız diyorum, ihtiyaç duymayız diyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Saadet Partisi Grubu adına Sayın Lütfü Esengün; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Esengün.

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde Saadet Partimizin düşüncelerini, görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirilen tasarıyla, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda, 3842 sayılı Kanunda ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda birtakım değişiklikler yapılmak isteniyor.

Tasarının 1 inci maddesiyle, Türk Ceza Kanununun 313 üncü ve 314 üncü maddeleri; yani, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek ve bu teşekküle yardım ve yataklık yapmak suçları, bugünlerde kamuoyunda konuşulduğu şekliyle "çete suçları" devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı dışına çıkarılıyor. Bundan böyle, çeteler, DGM'lerde değil, normal mahkemelerde yargılanacak.

Tasarının 2 nci maddesiyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesindeki kıstaslar DGM'yi ilgilendiren suçlarda da uygulanacak; yani, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki tutuklama sebepleri her ne ise, devlet güvenlik mahkemelerinde, bundan böyle, aynı kıstaslar, aynı şartlar uygulanacak.

Tasarının 3 üncü, 4 üncü, 5 inci maddelerinde, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda bazı değişiklikler yapılıyor. Bu kanun çıkarılırken, bu kürsülerde, bugün düzeltilen yanlışlıklara çok işaret edildi, çok söylendi. Gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda, bütün bu sakıncalarını, kanunun uygulamada ne tür yanlışlıklara, haksızlıklara sebebiyet vereceğini ifade etmeye çalıştık; ama, dinletemedik. Bugün, getirilen tasarıyla o yanlışlıklar düzeltilmeye çalışılıyor.

4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesindeki çıkar amaçlı suç örgütünün tanımında, sadece "zor ve tehdit kullanmak" yerine "tehdit, baskı, cebir veya şiddet kullanmak" şeklinde bazı yeni şartlar, bazı yeni kıstaslar getiriliyor, suç örgütünün tanımı daha da belirgin hale getiriliyor.

Ayrıca, kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun, açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle kurulan örgütlerin çıkar amaçlı suç örgütü olmaya yeterli sayılamayacağına dair yeni bir düzenleme getirilmekte.

Tasarının 4 üncü maddesinde, bugüne kadar uygulanan; yani, 4422 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu müddet içerisinde uygulanan ve hukukun temel ilkelerine ters düşen, şüphe üzerine hak ve alacaklara tedbir konulması usulü terk ediliyor.

Değerli arkadaşlar, her hukuk düzeninde her zaman bilinen bir gerçek ve uygulanan bir prensip vardır ki, şüphe, sanık lehine yorumlanır; ama, bu 4422 sayılı Kanun öyle ucube bir kanundu ki, içinde öyle yanlışlıklar vardı ki, bir suçlunun, sadece şüphe üzerine, bütün hak ve alacaklarına, bankadaki paralarına, alacağına, her şeyine ihtiyatî tedbir konulabiliyordu. Bu uygulandı, haksızlığı, yanlışlığı görüldü; şimdi, ondan geri adım atılıp, şüphe değil emare, belirti şartı aranıyor ki, bu da, yapılan doğru bir düzenlemedir.

Tasarının geçici maddesiyle, halen DGM'lerde bulunan, devlet güvenlik mahkemelerinde bulunan savcılıklardaki soruşturma dosyaları ve mahkemelerdeki yargılaması devam eden tüm dosyalar da sivil mahkemelere, adlî mahkemelere devredilecek ve DGM'nin birden fazla olduğu yerlerde de, bundan böyle, bu suçlara, 1 nolu DGM değil, bütün DGM'ler bakacak.

Değerli arkadaşlar, bu haliyle, bu yasa tasarısı, tabiî ki, demokrasi yolunda, insan hakları yolunda ileri bir adım olarak addedilebilir. Böyle olması belki daha evvel lazımdı; ama, çok geç kalınmış olmasına rağmen, bu düzenleme yapılıyor. Yeterli mi; yeterli değil. Tabiî, şimdi, birazdan, o düşüncelerimizi, itirazlarımızı dile getirmeye çalışacağım.

Muhterem arkadaşlar, Türkiye, 12 Eylülden beri, 12 Eylül zihniyetinin oluşturduğu bir siyasî ve hukukî zeminde ilerlemeye, ayakta kalmaya gayret ediyor. Demokratikleşmeye, Avrupa Birliğine uyum sağlamaya, insan hakları ihlallerini bitirmeye ve insanca yaşamanın, insanını mutlu etmenin şartlarını temin etmeye çalışıyor ve tabiî, bu çalışmayı yaparken de, 12 Eylülün getirdiği Anayasa var, yasalar var, oluşturulan bürokratik engeller var ve Türkiye'de, demokrasiden ziyade, bir oligarşik düzen hâkim. Bürokrasinin egemen olduğu oligarşik bir yapıda, Türkiye, çağdaşlaşmak için çırpınıp durmakta.

1982 Anayasasının, 12 Eylül öncesine bir tepki anayasası olarak düzenlendiğini herkes biliyor. Birçok temel yasa, yine 12 Eylül ara döneminde, cunta döneminde yapılmış. Yeni yasalar, yeni kurumlar, yeni kurallar, kurullar oluşturulmuş: YÖK'ler, Millî Güvenlik Kurulları, DGM'ler, olağanüstü hal uygulamaları, Anayasa Mahkemesi ve daha birçok benzeri anayasal kurum 12 Eylül ürünü olarak, hâlâ, bugüne kadar hayatını sürdürmüş.

Çokpartili düzene geçtikten sonra, ne yazık ki, 12 Eylül Anayasası demokratik düzenin üzerinde bir yük olarak kalmaya devam etti. Onsekiz yıldan beri dile getirilen bütün iyi niyetli gayretlere rağmen, hâlâ anayasa, tam bir sivil anayasa, tam bir çağdaş, modern anayasa haline getirilmiş değil ve işte, Avrupa Birliğinin raporu bugünlerde açıklanacak. Avrupa Birliğinin raporunda da, bizim, hâlâ demokratikleşme yolunda yeterli adımları atmadığımızı üzülerek göreceğiz.

1982 Anayasası kabul edilip, 1983'te seçimler yapılırken, tabiî ki, sivilleşmeye, çok partili düzene geçildi. O zaman sıkıyönetim vardı, sıkıyönetim mahkemeleri görevde idi. Ne yapıldı o günkü yönetim tarafından? Sıkıyönetim mahkemelerinin sadece ismi değiştirildi. Adları devlet güvenlik mahkemeleri olarak değiştirildi, yargılama usulü... Efendim, kapsamındaki suçlar hemen hemen aynı, mahkemelerin yapısı aynı, hem asker üye var, hem sivil üye var; sözde, Türkiye, askerî idareden sivil idareye geçti; ama, değişen hiçbir şey olmadı. Vaktaki, Abdullah Öcalan'ın yargılamasının sonuna gelindiğinde, Avrupa ölçütlerine göre, Avrupa'nın istediği kıstaslara göre, o mahkemede askerî üyenin olmaması gerektiğinden alelacele Meclise getirildi, Anayasa değiştirildi ve DGM'lerdeki asker üyelerin görevine son verildi ve o gün, bugün DGM'ler biraz daha sivilleştirilmiş durumda görevlerine devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, DGM'lerin, devletin güvenliğiyle ilgili mahkemeler olması lazım. Bu haliyle de, sadece, Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi ile 174 üncü maddeleri arasında yazılı cürümlere ve Terörle Mücadele Kanununda yazılan suçlara bakması lazım; ama, ne yapılmış; hiç alakası yokken devlet güvenliğiyle, Türk Ceza Kanununun 312, 313 ve 314 üncü maddeleri de DGM'nin görevi içerisine alınmış zamanında ve o hata hâlâ düzeltilemedi. Bugün 313 ve 314 üncü maddeler DGM'nin kapsamı dışına çıkarılıyor; ama, 312 nci madde, hâlâ DGM görevi içerisinde kalmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, DGM'ler olağanüstü mahkemelerdir. Demokratik sistemlerde DGM gibi mahkemelere yer yoktur, olmamalıdır. Ara dönemlerde hukukun siyasallaşmasının aracı olan, adaletin değil devletin egemen olduğu, adaletten değil devletten yana olan mahkemelerdir devlet güvenlik mahkemeleri. Bunun nice üzücü örneğini geçtiğimiz yıllarda yaşadık.

Hukukun siyasallaşması sürecinde DGM'lere önemli görevler verildi. Düşüncesini açıklayanlar, siyaset adamları, başbakanlar, fikir adamları, din adamları, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin yanlış ve keyfî uygulamaları sonucu DGM'lerde mahkûm oldular ve 312 nci maddenin bu uygulaması DGM'ler için bir ayıp olarak hâlâ devam etmekte.

DGM'lerde ceza alan siyaset adamı, fikir adamı, yazar, gazeteci, din adamı listesi çok büyük bir yekûn tutmakta. Sonuçta da içinden çıkılamayınca, bu ayıbı temizlemek için bir erteleme yasası geldi, Meclisten geçti ve ancak o hata o şekilde tamir edilmeye çalışıldı; ama, erteleme kanunundan sonra, şu anda hâlâ 312'den Devlet Güvenlik Mahkemesinde mahkûm olan, ceza alan gazeteciler var, fikir adamları var. Yeni Asya Gazetesinin emektar, tecrübeli sahibi, başyazarı Mehmet Kutlular, sırf "deprem ilahî bir ikazdır" dediği için DGM'den iki yıl hapse mahkûm oldu, şu anda cezaevinde yatıyor. Fikret Başkaya hâlâ cezaevinde. Daha bunun nice örnekleri...

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, eğer, bir şey yapıyorsak, lütfen, tam yapalım. Ben beklerdim ki, Sayın Adalet Bakanı, zamanında 312 nci maddeyi Meclisi getiren Devlet Bakanı olduğu dönemde, 312 nci maddeyi kaldırmak için, düzeltmek için Meclise getiren Sayın Bakan, hiç olmazsa, bugün, 312 nci maddenin, devlet güvenlik mahkemelerinin görevi alanı dışına çıkarılması için bir yasayı veya bu tasarıyı o şekilde düzenleyip getirebilsin.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; DGM'ler kaldırılmalıdır. DGM'lerin dünyada modası çoktan geçmiştir. Türkiye'de de DGM dönemi bitmelidir; çünkü, DGM deyince, akla, adalet gelmiyor, korku geliyor; adaletine güvenilen değil, şiddetinden korkulan mahkemeler hatıra geliyor maalesef.

DGM'lerin kaldırılması veya görev alanının mümkün mertebe daraltılması savunulurken, tabiî, önümüze bir de, iki sene evvel 4422 sayılı Kanun getirildi, bütün ikazlarımıza rağmen o tasarı yasalaştı ve DGM'lerin görevi alabildiğine arttı. Bugün 4422 sayılı Kanunun uygulamasından en fazla şikâyetçi olanlar, DGM'lerin hâkimleridir, savcılarıdır. Ne devlet güvenliğini ilgilendiren ne de DGM'nin görevine girmesi mümkün olan birçok suç, şu anda, sırf bu 4422 sayılı Kanunun yanlış düzenlenmesinden dolayı DGM'leri meşgul eder durumda.

Şimdi, aziz arkadaşlarım, buraya gelmişken, bir gerçeği vurgulamak mecburiyetindeyim. Bu iktidar, 57 nci hükümet, bizden tam beş yıl geride! Bakın, bu sözü, lütfen, iyi dinleyin, tam beş yıl geridedir bu iktidar. Niye beş yıl geridedir; çünkü, biz, şu anda görüştüğümüz bu tasarının daha da genişini, daha da geniş kapsamlısını, içerisinde 312 nci maddenin de bulunduğu bir benzerini Refahyol Hükümeti zamanında Meclisin huzuruna getirmiştik. O zaman, 312 nci maddenin ikinci fıkrası, 313 üncü madde, 314 üncü madde, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanından çıkarılıyor idi; ama, maalesef, gerçekleştiremedik. O zamanki iktidar ortağımızın içerisindeki bazı milletvekili arkadaşlarımızın itirazları, maddenin tümü üzerinde ret oyu kullanacakları yolundaki tehdit sonucu, verilen bir önergeyi kabul etmek mecburiyetinde kaldık. Biz, o gün 312'yi, 313'ü, 314'ü, DGM'leri ilgilendirmediği inancıyla görev alanı dışına çıkarmayı istemiştik. O gün inancımız o idi; savunduğumuz hiçbir çete, koruduğumuz, kolladığımız hiçbir örgüt olmadan, sadece hak ve adalet öyle icap ettirdiği için o tasarıyı getirmiştik; ama, siz, bugün bu tasarıyı, çeteleri DGM'lerden kurtarmak için getiriyorsunuz. Keşke, 57 nci hükümet işbaşına geldiği gün bu tasarı gelseydi, biz de sizi tebrik etseydik; ama, çeteler, DGM'ler öyle bir hale geldi ki, şimdi, siz, 313'ü ve 314'ü DGM'lerin görev alanı dışına çıkarmak zorunda kaldınız; ama, 312 nci madde yok. Dolayısıyla, hatıra gelen, bizim o tasarıyı huzura getirdiğimiz gün yapılan konuşmaları, mümkün olsa da, zabıtlardan burada okuyabilsek. O günü iyi hatırlıyorum, biz, o tasarıyı getirdiğimiz gün, görüşmeler yapılırken, özellikle DSP ve ANAP sıralarından, Susurluk çetesini kurtarmak için getirdiğimiz iddiaları, itirazları, demagojileri çok yapıldı. Halbuki, bizim tasarıyı sevk ettiğimiz zaman Susurluk olayı daha meydana gelmemişti.

Şimdi, aynı soruyu biz sormak durumundayız: Bu tasarıyı getirirken, hangi çeteleri kurtarmak niyetiyle getirdiniz?! Bu kanun bugün çıkacak, DGM'lerden hangi çeteler yarın paçayı kurtaracak?!

Evet, aradan beş yıl geçti, bizi, o gün, Susurluk'u kurtarmakla suçlayan bugünün iktidar partileri, bugün Susurluk'u kendileri kurtarıyorlar. Biliyorsunuz, Susurluk'la ilgili dava henüz sonuçlanmadı; Yargıtaydan bozuldu geldi, DGM'de dava devam edecek; ama, ilahî adalet tecelli ediyor, o gün bizi Susurluk'u kurtarmakla suçlayanlar, bugün Susurluk'u kendi elleriyle DGM'den alıp sivil mahkemelere sevk ediyorlar. Bunun vebali de sizin üzerinizdedir ve maalesef, MHP de bu işin içindedir; bunu da söylemeden geçemeyeceğim aziz arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, o günkü müzakerelerde çok güzel sözler söylenmişti. Bakınız, o günkü DSP sözcüsü Sayın Ali Ilıksoy'un sözlerini şurada süratle okuyacağım. Bakınız Sayın Ilıksoy ne diyor: "Eğer, biz, gerçekten Avrupa normlarını yakalayacak düzenlemeleri kendi hukukumuza aktarırsak, o zaman demokratikleşmedir diye inandırabiliriz insanlarımızı. Aksi halde, söylediklerimiz havada kalır. Daha doğrusu, parça parça demokratikleşme olmaz. Geliniz, hep birlikte demokratikleşme yönünde toptan çaba sarf edelim.

Geliniz, Devlet Güvenlik Mahkemelerini olağandışı mahkemeler olmaktan çıkaralım; onları ihtisas mahkemeleri haline getirecek düzenlemeleri yapalım. Biz bunların hepsine varız diyoruz.

Geliniz, Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldıralım; ama, ondan önce de yargı bağımsızlığını bütün hükümleriyle Meclisin gündemine taşıyalım. Demokratikleşmeden o zaman bahsedebilirsiniz.

Şiddeti içermeyen düşünceyi suç olmaktan çıkaralım. Mahkemelerin, her türlü bilgi ve belgeyi, istediği yerde, en kısa sürede, en seri şekilde almasını sağlayacak hükümleri tartışalım.

Faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmak için çaba sarf edelim, çareler bulalım; keza, cezaların infazına ilişkin düzenlemeleri sağlamaya çalışalım." Bunları söyleyen arkadaşımız, şimdi iktidar partisinde söz sahibi ve tabiî ki, biz de, bu sözlerinin arkasında durmasını bekliyoruz.

Bakınız, Sayın Hikmet Sami Türk'ün, yani şu andaki Sayın Adalet Bakanımızın, o zaman kişisel olarak yaptığı bir konuşmada, çok enteresan düşünceler var, cümleler var. O zaman Sayın Türk, 313 ve 314 üncü maddelerin, DGM kapsamından, görev alanından çıkmasını istemiyor; itiraz ediyor; gerekçesinde de "aynı suçların bir benzeri Terörle Mücadele Kanununda vardır. Siz sadece Türk Ceza Kanunundaki 313'ü, 314'ü DGM'nin dışarısına çıkarırsanız bu yetmez, Terörle Mücadele Kanununda da düzenleme yapmanız lazım. Dolayısıyla, biz, bu düzenlemeye karşıyız" diyor ve şu sözleri de çok enteresandır: "Türkiye'de, çeşitli türden çetelerin günlerdir kamuoyunu meşgul ettiği, devlet güvenlik mahkemeleri savcılarının bunlarla ilgili hazırlık soruşturması yaptığı veya dava açtığı bir sırada, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinde düzenlenen suçlara bakmakla görevli yargı merciinin değiştirilmesi doğru mudur?"

Sayın Bakanım, şimdi ben aynı suali size soruyorum: Bu DGM'lerde bu kadar çete davası devam ederken bugün yargı merciini değiştirmek doğru mudur? Bugün söylediğiniz, yaptığınız mı doğru, yoksa, o gün söylediğiniz, o gün yaptığınız mı doğru? Bence bugün doğrusunu yapıyorsunuz; ama, keşke beş sene evvel bu yanlışlığa alet olmasaydınız, biz, bugün yapılanı beş sene evvel yapmayı başarabilseydik Meclis olarak ve tabiî, bugün yapılan da yeterli değil. Bizim, beş yıl önce yaptığımız, getirdiğimiz tasarıda 312 nci madde vardı.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; bu 312 nci maddeden niye korkuluyor? Çeteleri, çete kuran, banka hortumlayan, milletin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen insanları DGM'den alıp sivil mahkemelere naklediyorsunuz. Düşüncesini açıklayan insan niye DGM'de yargılansın? 313, 314, DGM'den sivil mahkemelere giderken, 312'de, sadece düşüncesini açıkladığı için, sadece inancını açıkladığı için -bunun içinde fikir adamı var, siyaset adamı var, bakan var, başbakan var, milletvekilleri var- niye DGM'de kalsın?! Bu nasıl bir çarpık düşünce?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esengün, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, bitirin efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Eğer, en iyisini yapalım diyorsanız, bu, Meclisten konsensüsle çıksın, bizim de desteğimiz olsun istiyorsanız, gelin bir adım daha atalım -biraz sonra vereceğimiz önerge var- 312 nci maddenin ikinci fıkrası DGM kapsamından alınsın sivil mahkemelere verilsin, dolayısıyla, demokratikleşmede, insan haklarında gerçekten bir önemli mesafe alınsın. Bunu esirgemeyeceğinizi ümit ederim, bunun esirgenecek, kişi olarak kimseden esirgeneceği yok. Bu, neticede toplumun kazancıdır, demokrasinin kazancıdır, siyasetin kazancıdır; hepimizin, Meclisin, tümümüzün birlikte bir kazancı olacaktır.

Bir önergemiz var; 312 nci madde, aynen 313 ve 314 gibi, çete suçluları gibi, çeteye yardım ve yataklık yapanlar gibi -DGM'lerden alınsın- sivil mahkemelerde yargılansın. Bizim, sivil mahkemelerde yargılanırken, bu suçluların, varsa suçları, beraat edecekleri veya sivil mahkemelerde adaletin tecelli etmeyeceği yönünde hiçbir iddiamız yok. Bizim asıl istediğimiz, bu olağanüstü mahkemelerin, bu DGM'lerin kaldırılması, normal adlî düzenin işlemesi, Türkiye'de hakkın, adaletin tecelli etmesidir.

Değerli arkadaşlarım, inşallah, yapılacak bu düzenlemelerle, düzeltmelerle bu tasarı daha da güzel, daha da mükemmel bir hale gelecektir.

Hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esengün.

AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Toprak.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, beş yıl önce "313 ve 314 DGM kapsamında kalmalıdır" dedi, bugün "çıkmalıdır" diyor. Bugünkü söylediği doğrudur; evet, bugünkü söylediği doğrudur; beş yılda ne değişmiştir; doğrunun arka planına biraz ışık tutalım.

Değerli milletvekilleri, sizlerin kabul ettiği 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası henüz çıkmadan önce, Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesi şu şekilde uygulanıyordu: 313 üncü maddenin kapsamına iki ayrı suç sokulmaktaydı; "çete suçları" dediğimiz cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçları ve  "mafya suçları" dediğimiz çıkar amaçlı suç örgütü oluşturma suçları bu kapsama sokulmaktaydı. Bu konu, Yargıtayın zorlamalarıyla sokulmaktaydı. 4422 çıkarılarak, 313'teki yük hafifletildi ve bu "çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak" kısmı 4422 sayılı Yasaya alındı. Dönelim, arka bahçesine ışık tutalım derken, ne değiştiğini ifade için...

Değerli milletvekilleri, iki yıl içinde, dört beş defa af yasası çıkarıldı. Bu af yasaları çıkarılırken, Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesi kapsam dışı tutuldu; yani, çete suçları ve mafya suçları, af yasalarından yararlanamadılar. Burada bir parantez açalım.

Değerli milletvekilleri "yolsuzluk üçgenleri" dediğimiz üçgenin değişmez üç ayağından değişmez iki ayağı, siyasetçidir, bürokrattır; üçüncü ayağı ise, işadamı veya Hazineden beslenen medya sahipleridir; üçüncü ayağı...

Değerli milletvekilleri, gerek bürokratlar ve gerekse siyasîlerle ilgili soruşturma yöntemleri, ancak, soruşturma izni veren kişilerin insafına kalmış; vermediği takdirde, soruşturma yapılamıyor; yani, yolsuzluk üçgeninin bürokrat ve siyasetçi ayağı yargı dokunulmazlığına sahip; dokunulan kısmı, işadamı ve Hazineden beslenen medya sahipleri. Bu kişiler, "üçüncü ayağı" dediğimiz bu kişiler, Hazineden beslenenler, kamu bankalarını hortumlayanlar, her türlü ihale kapkaççılığı yapan saygın soyguncular, 313'ten hesap vermeye başladılar; ancak, af yasaları çıkarken bunlar gözardı edildi, bir kenara itildi. Siyaset ve bürokrat uzantıları hakkında hiçbir işlem yapılmıyor; 313, üçüncü ayağı hesap veriyor, bürokrat ve siyasetçi ayağı yargı dokunulmazlığına sahip; çünkü, soruşturma izni verilmiyor.

İçerideki insanlar, yani, 313'ten içerideki insanlar ciddî sıkıntı duydular; çünkü, bunların bürokrat ve siyasetçi işbirlikçileri ellerini, kollarını sallaya sallaya makamlarında oturuyorlar, saygın saygın soygunlarına devam ediyorlar; kendileri içeride; bu, haksızlık.

Peki, ne yapmalı; değerli milletvekilleri, bunun için de 313, DGM kapsamından çıkartılmalı.

Biliyorum, bu, biraz ağır suçlama olacak; ancak, uzun yıllar hakimlik ve savcılık yapmış biri olarak, buraya biraz projektör tutmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı kanunlaştığı zaman DGM'lerdeki suç dosyaları ağır cezalara gönderilecek. Bu, ne anlama mı geliyor; bunlar, çete suçları olduğu için çok sanıklıdır, nitelikli suçlardır, onlarca klasör dosyalardan müteşekkildir. Bunlar, DGM kapsamından çıkarıldığı zaman onlara klasör DGM'lerden kamyonlara yüklenecek ağır cezalara gönderilecek; ağır ceza mahkemeleri zaten altı ay sonrasına gün veriyor, gelmiş önlerine onlarca klasör...

Ağır cezadaki hâkim ve savcıları gözünüzün önüne getirin değerli milletvekilleri. Bir dosyaya 3-5 dakika 10 dakika verebiliyor; gelmiş bir klasör, belki bir on yıllık emeğin mahsulü olan klasörler, sıfırdan, ağır ceza hâkiminin önüne getirildi, ağır ceza hâkiminin bu dosyalara nüfuz edebilmesi hemen hemen imkânsızdır. Ne olacak; bir altı ay, yetmedi bir altı ay, yetmedi bir altı ay...

Değerli milletvekilleri, bunun doğal sonucu, dava, zamanaşımından, bu dosyaların çok büyük bir kısmının düşeceğidir; oldu mu size örtülü bir af. Bürokrat ve siyasetçi, zaten, af yasalarıyla kendini kenara çekmişti, bunların eylemleri, 230'daki görevi ihmal, 503 ve 510'a kadar olan emniyeti suiistimal suçları kapsamında değerlendirilerek, bürokrat ve siyasetçiler, af yasalarına sokuldu, kenara itildi. Anayasa Mahkemesinin iptaliyle, 240, yani, görevi suiistimalle de yararlandırıldı, yine kenara itildi. Diğer, üçüncü ayağı?.. Size de böyle bir imkân tanıyalım... Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın beş yılda değişen düşüncesinin arkasında yatan şey budur.

Evet, Sayın Bakanın geldiği nokta doğrudur, bu, bizim, yıllarca dile getirdiğimiz doğrunun somutlaştığı bir noktadır. Amaçta bütünleşiyoruz, hedefte bütünleşiyoruz; ancak, Sayın Bakan, beş yıl önce karşı çıktığının, yani muhalefetteyken karşı çıktığının, iktidara geldiği zaman tersini yapıyorsa, bu bir paradokstur, kendi içinde bir açmazdır, bir çıkmazdır, bir yanlışlık var. Ben, bu şüpheleri getirirken, bu paradoksu ortaya koymak ve arka bahçesine ışık tutmak suretiyle çok somut ve net açıklamalarda bulunuyorum; bunların hiçbirisinin arkasında, hiçbir şekilde siyasî mülahaza yoktur değerli milletvekilleri. Bunların tamamı, Yüce Meclisin gündeminden çıkarılan yasaların bir araya getirilmişidir, şu sözlerimin tamamını, madde madde, yasalardan çıkarabilirim. Bu bir paradokstur.

Yapılması gereken nedir? Buna gelmeden önce, tabiî, DGM'de bir değişiklik yapılıyor, neden alelusul getirildi? Evet, yolsuzluk üçgeninin üçüncü ayağına böyle bir imkân tanınmış oluyor, ister bilerek yapılsın ister bilmeden, sonuç aynıysa, bizim için hiç fark etmiyor. Niyeti sorgulamıyoruz; ancak, sonuç, eğer bir avuç çeteciye yarayacaksa, dava, zamanaşımından, onları yargının pençesinden kurtaracaksa, ben, buradaki masumiyeti hiç dinlemem bile.

Değerli milletvekilleri, zamanlamayla ilgili bir diğer husus; hani Avrupa Birliği bizi alacak gibi yapıyor, biz de girecekmiş gibi yapıyoruz, karşılıklı bir AB'cilik oynuyoruz. Evet, sözlerim, belki biraz nezaketi zorlayacak türden; ancak, bu sözlerimin hiçbirisi afakî sözler değildir. Bu elimdeki metin, Avrupa Parlamentosunun 2000 yılında aldığı bir karardır. Avrupa Parlamentosu, aynen şu şekilde ifade ediyor kararını: "Devlet güvenlik mahkemelerinin en kısa süre içinde lağvedilmesini beklemekte ve basın ve yayın yoluyla işlenen suçların takibatı ve bunlara uygulanan cezaların ertelenmesini öngören yasanın kabul edilmesini memnuniyetle karşılamaktadır." Yani, DGM'leri lağvetmenizi bekliyoruz diyerek kulak çekiyor, devamında, basın yayın yoluyla işlenen suçları ertelediğiniz için de aferin diyor; yani, bir büyük öğretmen edasıyla.

Binlerce yıllık tarihi olan Türk Devletinin yöneticilerinin içine düştüğü aczin resmî ifadesidir. Bu parlamento kararının son paragrafı ise, bu kararın Türk Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine iletilmesi için başkanına talimat vermektedir. Bu, birinci ders.

Değerli milletvekilleri, geçen yıl, 8 Kasım Katılım Ortaklığı Belgesiyle, Avrupa Komisyonu, bize ev ödevimizi verdi; ancak, verirken, Avrupa Parlamentosunun bu kararında olduğu gibi ağır ifadeler olacağı düşünülünce, hatırlayalım, Sayın Başbakan açıklama yapmıştı, lütfen fazla sert olmasın, incitici olmasın; yani, biraz morfinli olsun da bizim milletimiz anlamasın bunu. Peki, bunun morfinlenerek getirilmiş şekli, 8 Kasım Katılım Ortaklığı Belgesine sokulmuştur. Katılım Ortaklığı Belgesinin kısa vadeli öncelikler arasına aldığı siyasî kriterler, diğer tabirle 2001 yılı sonuna kadar yapmazsanız kulağınız çekerim ha dediği bölümden size okuyorum: "Devlet güvenlik mahkemeleri de dahil olmak üzere, yargının işlevselliğinin ve verimliliğinin uluslararası standartlara uygun şekilde geliştirilmesi; özellikle hâkimlerin ve savcıların, insan hakları alanı da dahil olmak üzere, AB mevzuatı hakkındaki eğitimlerinin kuvvetlendirilmesi" diyor. Bu ikinci ev ödevi; bu, kulağı biraz yavaş çekiyor. Peki, biz, bu ev ödevine karşı ne tür bir ödev yapacağımızı taahhüt ettik?

Değerli milletvekilleri, bu da, sayın hükümetin hazırlayıp, işte bizim ev ödevimiz diye Avrupa Birliğine sunduğu, Avrupa Komisyonuna sunduğu Ulusal Programdır. Ulusal Programın 20 nci sayfasından okuyorum; bu da, yine, siyasî öncelikli kriterler arasına sokulmuş ve 2001 yılı sonuna kadar çıkarılması zorunlu olan düzenlemedir. Aynen cümleyi okuyorum: "Anayasanın devlet güvenlik mahkemelerine ilişkin hükümleri ile DGM Kanununun gözden geçirilmesini taahhüt ediyoruz" diyor. Yine, bir alt başlık: "Yargı bağımsızlığını sınırlayan hükümlerin gözden geçirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması." Bu konuda da çalışmalar yapacağız diye sayın hükümet taahhütte bulunuyor. Herhalde, Sayın Bakanım, işte biz ev ödevimizi yaptık, işte Ulusal Programda söylediğimizi yerine getirdik; siz bizim kulağımızı çektiniz, biz de ev ödevini bu şekilde yapıyoruz derken, bir taşla birkaç kuş vurmak moda oldu, zannediyorum böyle bir sonuç temin edilmiş olacak.

Değerli milletvekilleri, siyaset, yapılabilecek olanı söylemek değil, yapamayacağını söylemek sanatı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyaset, hizmet üretme sanatıdır, laf üretme sanatı değil. Nitelik, nicelik tartışmasını gündeme getirirsiniz, 300'ün üzerinde kanun çıkarırsınız.

Değerli milletvekilleri, şu tasarıda, inanın iki cümle değiştiriliyor: 313 bu tarafa çıkarılıyor, 4422'de de bir iyileştirme getiriliyor. Şunun gibi 100 tane tasarıyı alt alta koyun, bir kanun etmez; bunlar kanuncuktur. Lütfen... Şu Yüce Meclisin bir günlük maliyeti, zannediyorum 1 trilyon liraya geliyor; 1 trilyonu karşılayacak nitelikte bir yasa, bir düzenleme değil.

Türk Milletinin içine düşürüldüğü, tarihinin en büyük çıkmazının bulunduğu bir noktada, bulunduğu bir dönemde bizim gündemimizi işgal eden yasaların ne getirdiğini ve ne götürdüğünü ifade etmeye çalıştım. Bunlar, çok acı şeyler değerli milletvekilleri. Keşke, Sayın Bakanım, dosdoğrusunu çıkıp söyleyebilseydi. Siyasette özeleştiri bir zafiyet göstergesi olarak kabul ediliyor; bu anlayışın modası geçti. Şimdi, aziz millet, çıkıp, kendisine, ben bu konuda hata yaptım, doğrusu budur diyebilen siyasetçi arıyor; muhalefette farklı, iktidarda farklı siyasetçiyi değil. Bu siyasetçinin modası geçti.

Ne yapmak gerekir?

Değerli milletvekilleri, düşünün, devlet güvenlik mahkemeleri ihdas edilirken, ağır cezanın iş yükü nedeniyle "yargılama ve soruşturma prosedürü hızlı, delil toplama sistemi ona göre hızlı, uzmanlık gerektiren bir mahkeme olması gerekli" denilerek kuruldu; dosyalar, DGM'ye yığıldı. DGM ne oldu; bu yığılma nedeniyle sıkıştı, çözümsüz kaldı. Şimdi, tekrar, dosyaları geldiği yere gönderiyoruz. Yani, bu arada geçen zaman kimin lehine işliyor biliyor musunuz değerli milletvekilleri; bu 313'ten yararlanan çeteciler, bu arada, ağır cezadan DGM'ye, DGM'den tekrar ağır cezaya, bu U dönüşleri esnasında geçen zaman, çetecilerin lehine işleyen zamandır. Oysa, yargılama, hızlı, etkin ve doğru karar verebilme yeteneğini barındırmalıdır. Bunun için ne yapmanız lazım. Biz, evet Avrupa Parlamentosunun kararı doğrudur, DGM'ler lağvedilmelidir, Sayın Bakan da aynı düşüncede olduğunu defalarca ifade etti, DGM'ler lağvedilmelidir. Peki, bu suçlar ne olmalı?

Değerli milletvekilleri, yargı reformu dediğimiz bir husus var, onun ben bütün açılımlarını yapmak istemiyorum; ancak, hiç değilse ondan sadece bir biriminin, adlî yargı reformu bünyesindeki sadece bir biriminin hayata geçirilmesi halinde bu sorunların tamamına yakınının çözülmesi mümkündür, o da şudur:

Sayın Bakan, bugün Adalet Bakanlığı bütçesini sunuş konuşmasında ifade ettiler, konuşmanın içerisinde vardı, adlî kolluk kanun tasarısı. Bu, henüz Meclise intikal etmedi; bununla ilgili çalışmalar olduğunu ifade ediyor. ikibuçuk yıldır, ben, adlî kolluk kanun tasarısının çıkması yönünde sürekli, Sayın Bakanım, tahrik ettim -Sayın Bakanım, bu konuda bizimle hemfikir- ancak konunun İçişleri Bakanlığına takıldığını gördüm geçen yıl ve o dönemin Sayın Bakanıyla görüştüğüm zaman, adlî kolluk gücünün gereksiz bir birim olduğunu söyledi. Nasıl bir bürokratik cumhuriyet olduğunu gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, belirleyici olan siyasî iradedir. Bir avuç bürokrat, İçişleri Bakanının aklını çelebiliyor; yanlış enforme edilmiş. Kendisine bizzat ifade ettim, adlî kolluk gücü gibi, yargının en altından en üstüne kadar insanların ittifakla olması gerektiğine karar verdiği bir birime, bir İçişleri Bakanı gereksiz diyor.

Sayın Bakan, tasarısına sahip çıktı; ancak henüz Meclis gündemine getirilemedi. Bu tasarrufun çok bir maliyeti yok. Bu, saygın soygunculardan bir tanesine verdiğimiz parayla bu kolluk gücü oluşturulur. Peki, değerli milletvekilleri, nedir adlî kolluk gücü. Televizyonlarda çoğumuz belgesellerde izliyoruz "kriminoloji" dediğimiz suç bilimi; bu konuda yetişmiş, eğitimli, uzman personelden oluşturulmuş bir birimdir. Bu birim, bilimsel yöntemlerle çalışır, teknolojinin son verileriyle çalışan cihazlarla yöntemlerini yürütür; yani, olay yerine gittiği an, delilleri en sağlıklı şekilde, bilimsel verilerle toparlar, laboratuvar şartlarında, son derece teknolojik şartlarda doğru tespitleri yapar, doğru sanığı, doğru suçluyu tespit eder, yargının pençesine teslim eder. Oradan beraat kararı da çıkmaz; oradan beraat edecek insan da, yaka paça, işkenceyle, beş, altı, yedi yaşındaki çocuklar yaka paça sürüklenerek de götürülmez. Bu zihniyet, geçen yüzyılda kalmış ilkel zihniyettir, çağdışı zihniyettir.

Değerli milletvekilleri, ikisi arasındaki fark şudur: Bilimsel yöntemlerle tespit ettiğiniz delilden sanığa gidersiniz, yanılma olmaz. Bu, modern yöntemdir, çağdaş yöntemdir, uygar yöntemdir. Bizde tam tersi; yani, sanığı yakalıyoruz, yaka paça falakaya mı, elektriğe mi, artık birisini beğensin, hiç alakası yoksa dahi o suçu kabul ediyor; yani, sanıktan delile ulaşıyoruz. Delil de nedir ki, bir ikrar. Sanıktan delile... Bu, ilkel yöntem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Toprak, lütfen toparlayın.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum.

Sanıktan, böyle zorla, bağırtarak, işkenceyle... İşte, "işkence raporları" diye gazetelere verildiği gibi, çocukların rehin alınması olaylarında olduğu gibi, bu ilkellikler, dünyada yüzümüzü kızartan manzaralardır. Sanıktan delile ulaşma ilkel yöntemini, adlî kolluk gücünü oluşturmak suretiyle ortadan kaldırmış olursunuz.

Değerli milletvekilleri, lütfen, yapılması gereken neyse onları ortaya koyalım. Birtakım düzenlemeler... Baktım, Sayın Bakanın hazırlık aşamasında olduğunu ifade ettiği tasarıların pek çoğunu bir araya getirdiğiniz zaman, sadece, Türk Ceza Kanunu tasarısı bünyesinde dikkate alınması gereken birer maddelik tasarılar.

Değerli milletvekilleri, bunların hepsini toplayıp, Türk Ceza Kanunu Tasarısı içerisinde bunları gündeme getirebilirsiniz ve zaman kaybını engellersiniz. İçtüzük 91'i işletir, her türlü desteği veririz, kolaylık sağlarız; ancak, bu konuda samimî bir irade görmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak.

DSP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ilişkin olarak Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım; şahsım ve Grubum adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısıyla ilgili değerlendirmeye geçmeden önce, cumartesi günü kaybettiğimiz değerli arkadaşımız Namık Kemal Atahan'a Tanrı'dan rahmet; kederli ailesine, Hataylılara ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Yine, pazar günü Rize'de meydana gelen felaket dolayısıyla da, Türk Ulusuna başsağlığı diliyor, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, 1970'li yıllarda Türk hukuk sisteminde ilk kez yer alan devlet güvenlik mahkemeleri, 1982'de anayasal kimlik kazanmıştır. Bünyesinde askerî hâkim ve savcılar bulunduran DGM'ler, 21 inci Yasama Döneminin demokratikleşme çabaları çerçevesinde 1999'da tamamen sivilleştirilmiştir.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanı, Anayasanın 143 üncü maddesiyle açık bir şekilde tanımlanmış ve sınırlandırılmıştır. Buna göre, DGM'ler, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür, demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla yükümlüdür. Bir başka ifadeyle, DGM'ler, devlete ve rejime yönelik suçları kovuşturmak ve suçluları yargılamakla görevlendirilen ihtisas mahkemeleridir.

Gündemimizde yer alan kanun tasarısı, 2845 sayılı DGM'lerin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasını değiştirerek, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerini DGM'lerin görev alanından çıkarmaktadır; yani, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturanlar ile bunlara yardım ve yataklık yapanlar, bu tasarı kanunlaşıp Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, artık, ağır ceza mahkemelerinde yargılanacaklardır.

Değerli milletvekilleri, 1996'ya kadar, daha çok, olağanüstü durumlarda ortaya çıkan ve siyasî nitelik taşıyan olayların yargı önüne götürülmesinde başvurulan Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi, daha sonraki yıllarda, çıkar sağlamaya yönelik, organize olmuş ve suç işlemek için bir araya gelmiş gruplarla mücadelede uygulama olanağı bulmuştur.

Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi, 2845 sayılı Kanunun -yani, DGM Kanununun- kabulü sırasında, özellikle, siyasî ve ideolojik nedenlerle oluşan ve Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi kapsamına girmeyen; bir başka anlatımla, silahlı çeteye girmeyen ve suç işleme amacıyla bir araya gelen grupların soruşturulmasını ve yargılanmasını sağlamak üzere, 9 uncu madde kapsamına alınmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve  4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin, devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri arasında yer almasının gerekçesi de ortadan kalkmıştır. Bir başka ifadeyle, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturanlarla yasal mücadele için gerekli altyapı, 3713 ve 4422 sayılı kanunlarla oluşturulmuştur.

Hal böyleyken, beş sene evvel, yani, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu yokken, buraya getirilen bir tasarıya karşı çıkış gerekçesinin bugün hükümet aleyhinde kullanılması, bence, siyasî etikle bağdaştırılacak bir davranış değildir.

Sayın Ramazan Toprak arkadaşımızın "beş yılda ne değişmiştir" sorusuna, yine kendisi yanıt vermiştir. Beş yıl içerisinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu yürürlüğe girmiş ve 313 ve 314 ün, DGM'lerin görev kapsamında kalmasının bir anlamı kalmamıştır.

Bugün, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin DGM'lerin görev alanından çıkarılması, keyfiyet olmaktan öte, zorunluluk halini almıştır; çünkü, özellikle 4422 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, cürüm işlemek için oluşturulan teşekkülün amacı doğrultusunda işlenen çok sayıdaki bağlantılı suçların da birlikte soruşturulup yargılanması zorunluluğu, gerek cumhuriyet başsavcılıklarının gerekse mahkemelerin iş yükünün artmasına, farklı uygulamaların ortaya çıkmasına ve devlet güvenlik mahkemelerinin, Anayasanın 143 üncü maddesinde çizilen çerçeve dışında faaliyet göstermesine yol açmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu görüş, sadece benim değil, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Sayın Cevdet Volkan ve Ankara DGM'nin yargıç ve savcılarının da görüşüdür. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşü de hemen hemen bu doğrultudadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ilave olarak, Susurluk gibi davalar için, yargılama makamına takdir yetkisi verilmesinin uygun olacağı değerlendirmesinde bulunmuştur.

Ankara DGM'nin yargıç ve savcıları, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin yanı sıra, Türk Ceza Kanununun 499/2, 6136 sayılı Kanunun 12 nci, Türk Ceza Kanununun 264, 403 ve 404 üncü maddeleri ile 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin de, Anayasanın 143 üncü maddesindeki kuruluş amacı gözetilerek, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanından çıkarılmasında yarar bulunduğu görüşündedir.

Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin DGM'lerin görev alanından çıkarılarak, bu mahkemelerin asıl görevlerini daha verimli bir şekilde yapabilmelerinin sağlanması konusunda, hükümet iradesi ile yargı kurumlarının iradelerinin aynı yönde olduğu görülmektedir ve bu durum memnuniyet vericidir.

Bu değişiklik -bir arkadaşımız kısmen söz ettiler- devlet güvenlik mahkemelerinde başlatılan ve medyada büyük gürültülere yol açan soruşturmaların, daha sonra, DGM'lerin görevsizlik kararı vermesiyle sonuçlandığında, kamuoyunda yarattığı hayal kırıklıklarına son verilmesi açısından da, son derece önemli ve gereklidir. Bazı arkadaşlarımız ile bazı medya mensuplarının, bu değişikliğin arkasında değişik amaçlar yattığı yönündeki endişelerinin de, böylelikle ortadan kalkacağını umuyorum.

Bu çerçevede, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinde yer alan suçları işleyenlerin yargılanmalarının ağır ceza mahkemelerine bırakılmasının, bu suçları işleyenleri kurtarmaya dönük bir manevra olduğunu açık şekilde söyleyenlerin veya ima edenlerin, en azından, ağır ceza mahkemelerinde görev yapan yargıç ve savcılarımıza büyük bir saygısızlık yaptıklarını ve onları incittiklerini özellikle belirtmek isterim.

Bu değişikliği, cürüm işlemek amacıyla silahsız teşekkül oluşturanlar bundan böyle sanki yargılanmayacaklarmış ve ceza almayacaklarmış gibi sunanların da, kime ve hangi amaca hizmet ettiklerini, kamuoyumuzun takdirine bırakıyorum.

Yüce Parlamentomuz ve halkımızın, halen DGM'lerde görülmekte olan davaların ağır ceza mahkemelerine devredilmesinin değişik iddiaları gündeme getireceği ve endişelere yol açacağı yönündeki görüşlerine biz de katılıyoruz ve bu tür görüşler kamuoyunda seslendirilmektedir, muhalefet sözcüleri de bu tür görüşleri ifade etmişlerdir; ancak, bu işlemin hukukî bir zorunluluk olduğunu da, yine, komisyon görüşleri sırasında, muhalefete mensup arkadaşlarımız ifade etmişlerdir. Bunun, kamuoyumuz tarafından da bilinmesinin, özellikle önem taşıdığını söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinde yer alan tutuklama nedenlerinin 2845 sayılı DGM Kanunu kapsamına giren suçlar bakımından da uygulanması öngörülmektedir. Hükümetimiz ve Parlamentomuz, bu değişiklikle de demokratikleşme yolunda önemli bir adım atmaktadır ve bu değişiklik, yargılama birliği ilkesi açısından yararlı olacaktır.

Tasarının 3 üncü maddesi ise, 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "zor veya tehdit" kavramlarını "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" ifadesine dönüştürerek, belirginleştirmektedir. Bu şekilde, çıkar amaçlı suç örgütünün tanımı açıklığa kavuşturulurken, aynı tanımda yer alan "veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne surette olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ifadesi, suçların kanunîliği ilkesi gözetilerek ve uygulamada yaşanan tereddütleri ortadan kaldırmak amacıyla metinden çıkarılmıştır. Tasarı, ayrıca, 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde yer alan "şüpheler" ve "şüphe" şeklindeki soyut ve kapsamı belirsiz sözcükleri "belirtiler" şekline dönüştürerek, aynı kanunun 2 nci, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun da 104 üncü maddesiyle uyumlu hale getirmektedir.

Hukuk devleti ilkelerinin tam olarak yaşama geçirilmesi yönünde olumlu bir adım olarak değerlendirdiğimiz tasarıya DSP Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi bildiriyor, Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde söz alan bütün grup sözcülerine teşekkür ediyorum.

Konu çeşitli yönlerden ele alındı ve bu arada, tasarının, birtakım artniyetlerle ya da beş yıl önce bugünkü iktidar partileri sözcülerinin veya benim kişisel olarak yaptığım konuşmalarda açıkladığım görüşlerle çelişkili olarak bugün gündeme getirildiği ifade edildi.

Beş yıl önemli bir zaman aralığı ve bu beş yıl içinde, hukukumuzda önemli değişiklikler oldu. Türk hukukunda, örgütlü suçlar, daha önce, Türk Ceza Kanununun 313 üncü, 314 üncü, 168 inci ve 169 uncu maddelerinde ve Terörle Mücadele Kanununda düzenlenmişti; daha sonra, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu 1999'da kabul edilerek yürürlüğe girdi. Böylece, bugün, hukukumuzda, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi, teşekkül oluşturarak suç işleyenler bakımından bir genel hüküm niteliğindedir. Günümüzde, örgütlü suçlar önemli ölçüde artmıştır ve bunların değişik görünümleri ayrı ayrı kanunlarla düzenlenmeye çalışılmıştır; ama, kanunlarımızda özel bir hüküm yoksa, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi uygulama alanı bulacaktır. Eğer, cürüm işlemek için oluşturulan örgüt, teşekkül ya da çete silahlı olarak kurulmuşsa ve bu, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı bazı suçların işlenmesi amacıyla oluşturulmuşsa, Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi uygulanacaktır; yardım ve yataklık fiilleri için, Türk Ceza Kanununun 314 üncü ve 169 uncu maddeleri uygulanacaktır. Terör suçları bakımından, Terörle Mücadele Kanununun getirdiği çerçeve içinde bir düzenleme söz konusudur; ama, mafya tipi suçlar ya da yasal terimle, çıkar amaçlı suçlar, ayrı bir kanunla, 4422 sayılı Kanunla düzenlenmiştir.

Şimdi, bunlar arasında belirgin farklar var. Her şeyden önce, Terörle Mücadele Kanunu ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ortak bir noktada birleşmektedir. Bu da, örgütün korkutma, sindirme ve yıldırma yöntemleri kullanmasıdır. Oysa, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinde bu yöntemler söz konusu değil.

Son zamanlarda, Yargıtayın vermiş olduğu birtakım kararlarda devlet güvenlik mahkemelerinin yetkisi bakımından bazı tereddütler doğmuştur. Her şeyden önce, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı, Anayasamızın 143 üncü maddesinde belirlenmiştir. Devlet güvenlik mahkemeleri, birer uzmanlık mahkemesi olarak kurulmuştur ve sadece, kuruluş kanununda gösterilen, Anayasanın 143 üncü maddesi kapsamındaki suçlara bakmakla görevlidirler; ancak, zaman içinde, devlet güvenlik mahkemelerine verilen görevler, hepsi, Anayasanın 143 üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi açısından tartışmalı olabilecek görevlerdir. İşte, bugün tartışmakta olduğumuz kanun tasarısı, bunlardan iki maddeyi devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı dışına çıkarmak suretiyle, Anayasaya uygunluk açısından uygun bir düzenleme getirmiştir.

Aslında, 57 nci hükümet programında, devlet güvenlik mahkemelerinin yeniden düzenleneceği ifade edilmiştir. Bu düzenlemelerin ilki anayasa değişikliği şeklinde gerçekleşmiştir. Anayasamızın 143 üncü maddesinde, 1999 yılında, 21 inci Yasama Döneminin ilk yasama tasarrufu olarak yapılan değişiklikle, mahkemenin tamamıyla sivilleşmesi sağlanmıştır. İşte, bugün getirdiğimiz değişiklikler de, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanıyla ilgili bir değişikliktir.

Yargıtay, son zamanlarda vermiş olduğu kararlarda, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanının kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olduğunu; bu çerçevede, 313 ve 314 üncü maddenin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanında olmakla birlikte, 313 üncü madde kapsamında işlenen amaç suçların bu kapsamın dışına çıktığını ifade etmiştir. 313 üncü madde ve bütün örgüt suçlarıyla ilgili düzenlemeler, aslında, birer tehlike suçudur. Bunlar, kamu düzenini tehdit eden suçlardır, çünkü, suç işlemek için, cürüm işlemek için, iki veya daha çok kimse bir araya gelmektedir. Bu, başlı başına bir suçtur.

Şimdi, bu çeşit örgütlerin belli amaçları vardır. Örneğin, gasp, hırsızlık gibi fiilleri işlemek, bu suç örgütlerinin amacı olabilir. Bunun yanında, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı silahlı mücadele için örgütler kurulmuş olabilir ya da Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesindeki tanım çerçevesinde suçları işlemek için suç örgütleri kurulmuş olabilir veya Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda tanımlanan mafya tipi suçları işlemek için örgüt kurulmuş olabilir.

Şimdi, Yargıtayın içtihadına göre, devlet güvenlik mahkemeleri, bundan böyle, 313 üncü madde kapsamındaki amaç fiillere bakamayacaklardır. Böyle olunca, bu fiilleri işlemek için kurulan teşekküllere devlet güvenlik mahkemeleri bakacak; ama, onların, örgütün amacı olan, teşekkülün amacı olan suçlar konusunda görevli, yetkili olmayacaktır. O suçlar, genel mahkemelere, ağır ceza mahkemelerine gidecektir.

İşte, yapılan düzenlemenin, getirilen düzenlemenin birinci amacı, gerek 313 üncü madde kapsamındaki fiilin, gerek o madde kapsamındaki amaç fiillerin aynı mahkeme tarafından, ağır ceza mahkemesi tarafından görülmesini sağlamaktır. Bu yapılırken, aynı zamanda, devlet güvenlik mahkemelerinin Anayasada tanımlanan görev alanına uygun bir düzenleme de getirilmiş olmaktadır.

Arkadaşlarımızın, burada, herhangi bir artniyet araması yersizdir. Beş yıl önce 54 üncü hükümetin gerçekleştiremediğini, bugün 57 nci hükümet gerçekleştirmektedir. Bu bakımdan, arkadaşlarımızın, bu noktada, beş yıl önce onların gerçekleştiremediği bir hususu bizim gerçekleştirmemizde yardımcı olmalarını bekliyoruz. Eleştiri serbesttir; ama, bu arada yapılan değişiklikler, bu tasarının hazırlanmasını zorunlu kılmıştır.

Öte yandan, bu tasarıyla getirilen diğer düzenlemeler arasında, 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde verilen mafya tipi suç örgütü tanımındaki belirsizliği ve soyutluğu giderme amacı vardır. Gerçekten, 4422 sayılı Kanununda, her şeyden önce, "zor ve tehdit" kullanma kavramı biraz daha açıklığa kavuşturulmak suretiyle, "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" kullanılması unsuru getirilmiştir.

Yine, bu maddede yer alan "veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden çıkarılmak suretiyle, mafya tipi örgüt tanımına, çıkar amaçlı suç örgütü tanımına açıklık getirilmiştir. Bu, suçların kanunîliği bakımından da gerekli olan bir değişikliktir; çünkü, bu hüküm çerçevesinde, kamu yönetiminde hiyerarşik düzen içinde dahi verilecek olan birtakım talimat ve emirlerin, kişileri kendilerine tabi kılma biçiminde yorumlanma olanağı vardır. Terör örgütlerinde, çıkar amaçlı suç örgütlerinde veya genel olarak her türlü cürüm işlemek için oluşturulan teşekkülde, zaten, kişiler arasında bir işbirliği vardır. Bu, teşekkül, örgüt veya çete kavramının kendisinin içinde olan bir unsurdur. Bu konuda belirsizliğe, farklı yorumlara yol açabilecek bir ibareye gerek bulunmamaktadır. O nedenle, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesindeki tanımda da bir değişiklik yapılmaktadır.

Yine, kişilerin hak ve alacaklarına elkoyma yetkisinde, yürürlükteki kanunda, "kuvvetli şüpheler" yeterlidir; ancak, burada söz konusu olan menfaatlar bakımından kuvvetli şüpheler değil; fakat, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamında bir fiilin işlendiği konusunda "kuvvetli belirtiler" aranmaktadır. Getirilen bir diğer değişikliğin amacı da budur.

Nihayet, gerek 4422 sayılı Kanunla getirilen yeni görevler, gerek bu Kanunla mafya tipi suçların hepsinin 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerine verilmesi, 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinde bir iş yükü birikimine yol açmıştır. Bunun da giderilmesi gerekir. 313 ve 314 üncü maddelerin devlet güvenlik mahkemelerinin yetkisi dışına çıkarılması, bu mahkemelerin çalışmasını rahatlatacaktır, kolaylaştıracaktır. Bu suçlara bakacak olan, genel yetkili mahkemelerdir, ağır ceza mahkemeleridir. Hepsi bizim hukuk düzenimiz içinde yer alan mahkemelerdir; ama, mahkemelerimiz arasında daha sağlıklı bir iş bölümü gerçekleştirilmiş olacaktır.

1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinde ise, aşırı bir iş birikimi olmuştur. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde, 1 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesiyle diğer 5 mahkemenin önündeki dosya yükü karşılaştırıldığında, 1 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin ne kadar ağır bir iş yükü karşısında olduğu görülmektedir. Aynı şey, birden çok devlet güvenlik mahkemesinin bulunduğu diğer mahkemelerimiz bakımından da söz konusudur. Bilindiği gibi, devlet güvenlik mahkemeleri, ülkemizde, sadece 8 ilimizde var ve bunlardan bazıları, birden çok mahkemeyle çalışan devlet güvenlik mahkemeleridir.

İşte, bütün bu illerden gelen suçların 8 ildeki devlet güvenlik mahkemesinde toplanması, onlardaki iş yükünü artırmaktadır. Oysa, şimdi, 313 ve 314 üncü maddeyle ilgili olarak getirilen yeni düzenlemeyle, sadece 8 ildeki mahkemelerde değil, doğrudan doğruya suçun işlenmiş olduğu yerde görevli olan mahkemelere gidecektir. Bu da, mahkemelerimiz arasında bir iş yükü dağılımı ve iş bölümü sağlayacaktır.

Usul kanunlarında yapılan değişiklikler veya usul hükümleri derhal yürürlüğe giren hükümlerdir. Bu bakımdan, tasarıyla getirilen düzenlemenin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davalar, soruşturmalar, kovuşturmalar hangi safhada ise o safhadan itibaren genel yetkili mahkemelerce sürdürülmesi veya genel yetkili cumhuriyet başsavcılıklarınca sürdürülmesi ilkesi, tasarının geçici 1 inci maddesinde kabul edilen ilke olmuştur. Bu konuda zamanaşımı bakımından bir yeni durum ortaya çıkmamaktadır. Devlet güvenlik mahkemeleri ve genel mahkemeler bakımından ayrı zaman aşımı süreleri söz konusu değildir. Bütün mahkemeler bakımından Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinde öngörülen zamanaşımı süreleri işlemektedir ve 104 üncü maddede belirtilen zamanaşımının kesilmesi nedenleri, bütün mahkemelerimiz bakımından geçerlidir.

Şimdi, bundan sonra 313 ve 314 üncü maddelerle ilgili suçlara bakacak olan mahkemeler, devlet güvenlik mahkemelerinin veya devlet güvenlik mahkemeleri başsavcılarının kaldığı yerden devam edeceklerdir; daha önce yapılan işlemleri tekrarlayacak değillerdir. Bu bakımdan herhangi bir zaman kaybı söz konusu değildir. Dolayısıyla, zaman aşımı bakımından yeni bir durum ortaya çıkmayacak, aynı zamanaşımı süreleri genel mahkemeler bakımından da işlemeye devam edecektir. Umuyoruz ki, halen, devlet güvenlik mahkemeleri başsavcılıklarının önünde bulunan veya devlet güvenlik mahkemelerince görülmekte olan davalar, bundan sonra, genel mahkemelerimizin başsavcılıkları tarafından, aynı şekilde sonuçlandırılarak mahkemeye intikal ettirilecek veya mahkemelerde davalar sonuçlandırılacaktır. Yargıtayda bulunan davalar bakımından ise, temyiz isteminin sonuçlandırılması ve dosyanın yeni mahkemeye getirilmesi öngörülmüştür.

Şimdi, bu değişikliği, bazı arkadaşlarımız küçümsemektedir; ama, bu, bizim, Türkiye'de demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi konusunda yapacağımız tek çalışma değildir; bunu, başka çalışmalar izleyecektir. Örneğin, burada sözü edilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesini de kapsamı içine alan bir tasarı, Adalet Bakanlığınca hazırlanarak, Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış bulunmaktadır. Umuyoruz ki, bu tasarı da, yakında Yüce Mecliste görüşülecektir.

Görüşülmekte olan tasarıyı "kanuncuk" olarak niteleyen arkadaşımız oldu. Biz, buraya, Türk Medenî Kanunu Tasarısı gibi, 1 030 maddelik tasarıları da getirdik ve Yüce Meclis, bunları da görüşmektedir; ama, bu arkadaşlarımız, bu tasarıları da eleştirmektedirler. Meclisin çalışmasını kolaylaştırmak, Meclisin verimli çalışmasını sağlamak hepimizin görevidir. Muhalefet partilerinin de, bu anlayış içinde, Türkiye'de temel kanunlarımız yenilenmesini öngören ve kendileri bakımından mütevazı da olsa, demokratikleşme yolunda önemli bir adım niteliğinde olan tasarılarımızı desteklemelerini bekliyoruz.

Ben, görüşülmekte olan tasarı konusunda da, ilke bakımından hiçbir partimizin itirazı olmadığını gördüm; sadece "beş yıl önce böyle demiştiniz, şimdi bunu söylüyorsunuz..." Bunlar önemli değil, beş yıl içinde yapılan değişikliklerin birtakım sonuçları var, beş yıl içindeki gelişmeler değerlendirilerek, bu tasarılar birer birer Yüce Meclisin huzuruna getirilecektir. Bu arada, tabiî, Anayasamızda da çok önemli değişiklikler oldu. Bütün bunların uyum yasaları da birer birer gelecektir. İdam cezalarıyla ilgili uyum yasası da hazırlanmaktadır. Hepsi, yakında Yüce Meclisin huzuruna gelecektir.

Yüce Meclise, bu tasarıya verdiği destek için, bu tasarının yasalaşması konusundaki çalışma için teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar ve müzakereler bitmiştir.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, sualimiz var.

BAŞKAN - Böyle bir istek gelmedi bize...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Mikrofonun ışığı yanıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, yani; son anda... Peki, sual mi soracaksınız?

Arkadaşlar, Mecliste müzakere usulü belli; önceden bildirilmesi lazım.

Sayın Pepe, siz ne dediniz?

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Oylamaya geçtik...

BAŞKAN - Ha, neyse... Evvela soru sorduralım da...

Sayın Esengün, buyurun efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan, biraz evvel kürsüde tevcih ettiğim suali yinelemek istiyorum, sormak istiyorum.

312 nci maddenin, bugün görüşülecek tasarı içerisinde vereceğimiz önergenin kabulü doğrultusunda tasarı içerisine alınıp alınamayacağını biraz sonra göreceğiz ve o konuda Sayın Bakan da görüşünü açıklayacak.

Ben, bu tasarıyla bağlı kalmaksızın, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ilgili, suçun unsurlarının değiştirilmesi, bugünkü yanlış uygulamanın önüne geçilmesi, düşünceyi açıklama hürriyetinin önündeki engellerin kaldırılması yönünde, Sayın Bakanın, Bakanlığın bir düşüncesi, çalışması var mı? Yazarlar, düşünürler, siyasetçiler, 312 nci maddenin tehdidi altında daha ne kadar kalacaklar? Biraz evvelki konuşmada bu sualin cevabını bulamadığım için, Sayın Bakanımıza tekrar tevcih etmek zorunda kaldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da ifade etmeye çalıştım...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Alçelik'in de bir sorusu var; pardon...

Arkadaşlar, soru soracaksanız, rica ediyorum, önceden isteyin.

Sayın Alçelik'ten sonra soru soran yok. Sayın Alçelik de sorsun, ondan sonra cevap verin.

Buyurun Sayın Alçelik.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımız, biraz önce yaptığı açıklamada, beş yıl önce ifade ettiği görüşlerle şu anda -farklı da olsa- ifade ettiği görüşlerin çok fazla önemsenemeyebileceği gibi bir yaklaşımda bulundular; ama, ben, burada, bir hususu hatırlatmak için aracılığınızla söz aldım.

Sayın Bakanım, bu, çok önemli bir husustur. O kadar önemli ki, bizim, beş sene önce ifade ettiğimiz noktaya, ancak şimdi gelebilmiş oldunuz. Endişem şudur: Bundan sonra da, beş yıl sonra, belki on yıl sonra, bizim şu anda ifade ettiğimiz noktaya gelebilmeniz endişesini taşıyorum. Onun için, şu anda, lütfen, bizim size tekliflerimizi dikkate alınız ve en güzelini yapalım.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, konuşmamda da arz ettiğim gibi, içinde, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin yeniden düzenlenmesini, bu arada, suçun unsurlarının ve cezasının yeniden belirlenmesini öngören bir kanun tasarısı hazırlanarak Bakanlar Kurulunun imzasına sunulmuştur. Bu tasarı, yakında Yüce Meclisin huzuruna gelecektir. Bu tasarıda, Türk Ceza Kanununun bazı maddeleri -bunlar arasında 312 nci madde- Terörle Mücadele Kanununun bazı maddeleri bulunmakta ve gözaltı süresinin Anayasa değişikliğine uygun olarak yeniden düzenlenmesi getirilmekte; ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, hangi durumlarda yargılamanın iadesi veya yenilenmesini gerektireceği düzenlenmektedir. Umuyoruz ki, bu tasarı, yakında Yüce Meclise sunulacaktır.

Beş yıl önceki konuya gelince. Beş yıl önce, siz, bir tasarı getirdiniz; ama, arkasında duramadınız. Aslında, onu sormak gerekir. Siz, o tasarının arkasında duramadınız; ama, biz, şimdi, getirdiğimiz tasarının arkasındayız ve bu tasarının çıkması için çaba gösteriyoruz. Bu çabada, hepimizin birlikte olmamız gerekir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunarken...

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını istiyor musunuz? Peki. Karar yetersayısının aranılması istenilmiştir.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Karar yetersayısının aranılması zaten istendi.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Kim istedi?

BAŞKAN - Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Arkadaşlarımızın ikisi de aynı rakamda birleştiler; karar yetersayısı vardır; maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1 nci maddeyi okutmadan önce, yeni bir madde ihdası için önerge verilmiştir. Bu verilen önergeyi okutacağım ve komisyona soracağım. Önerge, eğer komisyonun salt çoğunluğuyla benimsenirse, 1 inci madde olarak bu önergedeki maddeyi işleme koyacağım; yoksa, önergeyi işleme koymayacağım.

Önce kanun tasarısının başlığını okutacağım.

Tasarının başlığını okutuyorum:

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

BAŞKAN - Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarıya 1 inci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla. 13.11.2001

 

Ramazan Toprak

Osman Pepe

Yahya Akman

 

Aksaray

Kocaeli

Şanlıurfa

 

Özkan Öksüz

 

Mehmet Elkatmış

 

Konya

 

Nevşehir

 

Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin beşinci paragrafı sonuna "Düzce" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim; çoğunluğumuz yok.

BAŞKAN - Komisyon çoğunluğu olmadığı için katılmıyor; önergeyi işleme koymuyorum.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "... 313, 314 üncü maddelerinde;" ibaresi metinden çıkartılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Fırat.

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, bu tasarının, bu şekilde, acil olarak getirilmesinin anlamını kavramakta güçlük geçiyorum. Aslında, devlet güvenlik mahkemelerinin varlığının, artık, süreç olarak hayatiyetini tamamladığını ve devlet güvenlik mahkemelerinin Türk hukuk sistemi içerisinden tamamen çıkarılması gerektiğini müdafaa eden insanlardan birisiyim. Belki, belli dönemlerde -ki, cumhuriyet tarihimiz içerisinde de olağanüstü birçok mahkeme kurulmuştur, bunun en güzel örneklerinden biri istiklal mahkemeleridir- gereklilik duyulabilir; bazen, yasalarda, aşırı şedit cezaların uygulanması da uygun görülebilir. Ancak, aslolan, hukukun evrensel prensipleri içerisinde, kişilerin, tabiî hâkim karşısında yargılanacağı prensibinin zedelenmemesi gerekir kanısındayım. Bu bakımdan, DGM'lerin hayatî fonksiyonlarını yerine getirdiklerini ve ilga edilmesi gerektiğini ve bu görevlerin diğer adlî yargı mercilerinde -ki, ağır ceza mahkemelerinde- görülmesi gerektiği kanısındayım.

Ancak, bugüne kadar yapmış olduğumuz işlemlerde olduğu gibi, ağır hastalıkları, nedense, aspirinle tedavi etme konusundaki direncimiz devam ediyor. Bence, şu anda tasarıyla getirilmiş olan olay, Türk adalet sisteminin, hakikaten kökten tedavi edilmesi gereken bir konuda, yeniden bir aspirin verilerek ateşin düşürülmesinden öte bir şey değildir. Ancak, tabiî olarak, böyle aspirinle tedaviler yapmaya çalıştığınız zaman da, halkın kafasında bazı sual işaretleri meydana geliyor ve bu sual işaretlerinin cevabını verebilmek de bazen mümkün olmuyor. Nedir?.. Bugün gazetelere baktığımız zaman, halka sorduğumuz zaman, böyle bir değişikliğin, aslında daha evvel verilmiş olan bazı sözlerle, ona müsavî olarak, bir hareketin neticesinde, belli kişilerin DGM kapsamı dışında başka yerde yargılanarak daha bir an önce hapishane hayatından kurtarılması şeklinde gündeme getiriliyor. Ben, buna inanmıyorum, böyle bir şey olacağı kanısında değilim; çünkü, devletin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşısına getirmiş olduğu bir tasarıda, böyle bir pazarlığın içerisine gireceği kanısında değilim. Ancak, bunlara da mahal vermemek gerekir kanısındayım. Eğer hakikaten DGM'lerin yükü ağırsa ve bu yükün azaltılması gerekiyorsa, Terörle Mücadele Yasasının, özellikle 7 nci ve 8 inci maddeleri, yani düşünce suçlarıyla ilgili maddelerinin yeniden gözden geçirilmesi ve 4422 sayılı Örgütlü Suçlarla Mücadele Yasasının tatbikatında görmüş olduğumuz üzere, adî suçların dahi bir veya iki kişi tarafından işlenmesi halinde DGM'lere gönderilmesinin önünün kesilmesi gerekir. Dolayısıyla, tümünü kapsayacak bir değişime "evet" dememek mümkün değil. Ancak, tüm bunlara rağmen, eğer adil olmayan bir konuda bir değişim getiriliyorsa, yeterli olmasa dahi, bu tasarıya da Grup olarak evet diyeceğimizi, müspet karşılayacağımızı da ifade etmekte fayda mülahaza ediyorum.

Ancak, Sayın Adalet Bakanından ve sayın hükümetten şu ricada bulunuyorum: Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylediğim gibi, artık, adalet sistemi içerisinde köklü reformlara gitmenin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Eğer, Türkiye, belli bir noktada sıkışmış ise, bu sıkışıklığın önünü açacak tek şey bir adlî reformun acilen gündeme getirilmesi ve tatbikata konulmasıdır. Bu, eğitimiyle, bu, kodifikasyonuyla, bu, usul yasalarının artık maddî hukuk yasalarından kesin olarak ayrılmasıyla mümkün olacaktır. Artık bu nevi yasacıklarla Meclisin meşgul edilmemesi kanısıyla, yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fırat.

Efendim, konuşma sırası, DYP Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin' de.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Sezgin.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.

Devlet güvenlik mahkemelerinin yargılama sınırlarını daraltan bu tasarıyla ilgili bu Mecliste söylenecek fazla bir şey yok. Esasında, devlet güvenlik mahkemelerini bu kadar sevimsiz hale getiren, olağan işlerin bu tip mahkemelere taşınarak, bu mahkemelere olağanüstü sıfatının kazandırılmasından kaynaklanmaktadır.

Hatırlarsanız bir sene önce burada bir yasa görüştük ve o yasanın görüşülmesi esnasında, burada, Yüce Meclise, değerli milletvekillerine ve sayın hükümete seslendim.4422 sayılı Yasadan bahsediyorum, çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili yasadan bahsediyorum. Bu yasa, Türkiye cumhuriyetinde bir suç ihdas etti. İhdas edilen suç doğru olabilir -ki, doğrudur da- ancak, bu suçun devlet güvenlik mahkemelerine taşınması o kadar mahzurluydu ki, bunu, burada,  Yüce Meclise anlatamadık. Şimdi, sayın hükümet, o zaman dikkatini çektiğimiz konuda fikir değiştirdi, bizim dediğimiz noktaya geldi ve bu suçu devlet güvenlik mahkemesi yargılama sınırlarının dışına çekti. Ha, bu işi takdirle karşılıyoruz ve o zaman şunu söyledik: "Çok basit bir kredi işlemini dahi çete kapsamına sokarsanız, basit bir muhasebeciyi çete kapsamına sokup günlerce polis nezaretinde olağanüstü tahkikatlara tabi tutarsanız, iş âlemi ve reel sektör rahatsız olur."

Geçen gün arabada gelirken radyoyu açtım, radyoda bilgi veriliyor: 2 700 Türk işadamı Bulgaristan'da işyeri ve fabrika açmış. Biz, o zaman üzerine basa basa söyledik, dikkatini de çektik ve bugün, bırakınız yabancı sermayeyi, Türk sermayesi, Türk müteşebbisi, dün komünist dediğimiz Bulgaristan insanlarına iş vermek için o bölgede 2 700 tane işyeri veya fabrika açmış. Bulgaristan'dan daha ileriye gitmek istemiyorum ve iş âlemini o kadar uzaklaştırdınız ki bu işten, ama, ekonomi, tüm ticarî hayat battıktan sonra, galiba, aklımız başımıza geliyor, yasalarda bazı düzenlemeler yapmak mecburiyetinde kalıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ve devlet hayatımızda, devlet güvenlik mahkemelerinin yeri vardır ve anayasal kuruluş haline gelmiştir; ancak, sıradan suçları bu mahkemelerin yetki alanına soktuğumuz zaman, devlet güvenlik mahkemeleri bu kadar sevimsiz hale gelmektedir.

Batı demokrasilerinde de... Ulusal güvenlikle ilgili, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle ilgili, iç ve dış güvenliğiyle ilgili, Türkiye'de böyle bir mahkemeye, ihtisas mahkemesine ihtiyaç vardır, var olacaktır da. Devletin âli menfaatları, devletin sırları, adliye koridorlarında mübaşirlerin elinde dolaşır halde olamaz. Esasında, millî menfaatlarımız da buna engeldir. O nedenle, devlet güvenlik mahkemelerini, bizim tasarruflarımızla sevimsiz hale getiren alelusul yasalarla, bunların yetki alanını genişleten hususlara fevkalade...

BAŞKAN - Sayın Sezgin, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Toparlıyorum sevgili Başkanım.

Bunları önlemek hepimizin mecburiyeti ve görevidir. Bu mahkemelerin şu andaki iş kapasitesi, yükü fazladır; 313'ün ötesinde, bazı maddeler de devlet güvenlik mahkemelerinin yetki alanından mutlaka çıkarılmalıdır. Mesela, silah kaçakçılığı; falan köyde, 2 kişi bir araya gelip, birbirine silah satmışsa, toplukaçakçılığa giriyor ve bu, devlet güvenlik mahkemesinde görülüyor.

Onun için, hakikaten, devlet güvenlik mahkemelerini çok ciddî, inanılır, güvenilir hale getirmek için, görev alanları daraltılmalı, Türkiye'nin, Türk Devletinin millî bütünlüğünü, iç ve dış güvenliğini ilgilendiren konulara hasreder hale getirilmelidir.

Bu kanunun adalet camiasına, tüm milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, bilindiği gibi, devlet güvenlik mahkemeleri, ilk defa, 1973 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasamıza girmiştir. 1982 Anayasasının 143 üncü maddesiyle yeniden oluşturulan devlet güvenlik mahkemeleri, 1983 tarih ve 2845 sayılı Kanunla kurulmuş, 1984 yılında faaliyete geçmiştir. Anayasanın 143 ve 2845 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde belirlendiği gibi, bu mahkemeler; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere kurulmuştur.

Bu mahkemeler, özel mahkemelerdir. Normal demokratik düzenlerin normal zamanlarının, normal mahkemeleri değildirdir. Sıkıyönetimden olağan döneme geçiş için, geçici nitelikte kanunî bir tedbir olarak başvurulan bir yoldur; ancak, bizde kalıcı bir şekilde kurulmuş gibi görünmektedir. Prof. Dr. Uğur Alacakaptan "bence, artık, DGM'ler yaşlarını doldurdu, fonksiyon sapma dönemine girdi. Bu mahkemeleri, artık, ortadan kaldırmak gerekir. Öyle suçlar girdi ki bu mahkemelerin görevi içine, asıl bakmaları gereken suçlarla ilgili davların aksamasına yol açtı" diyor. Sokak çetelerine bile DGM'nin bakmasını eleştiriyor. Devamla "bu memlekette iki türlü sanık var: Bir, normal adalet mahkemelerinde yargılanan, haklardan istifade edenler var. Bir de, DGM'de savunmayla ilgili haklarından bile yararlanamayanlar var" demektedir.

Birçok bilim adamı, hukukçu, siyaset adamı, bu mahkemelerin kaldırılması yönünde fikir beyan etmektedir; ancak, ülkemizin olağanüstü şartları nedeniyle bu mahkemelerin kaldırılmasının şimdilik mümkün olmadığı yolunda bir düşünce mevcuttur. Madem ki, normal, genel mahkemelere dönüş şimdilik mümkün değildir, o halde yapılacak şey, DGM'lerin bugünkü görev sınırlarını daraltmak, sadece Anayasamızın belirlediği suçların davlarına bakmakla görevli kılmak olmalıdır. Yapılmakta olan bu değişikliklerle kısmî bir fayda temin edilebilecek, ancak, arzu edilen sonuca ulaşmak, her zaman olduğu gibi, bir başka bahara kalacaktır.

1997 yılında zamanın hükümeti tarafından, insan hakları ve demokrasi açısından önem arz eden bir tasarı getirilmiş, bahsi geçen maddeler, o zamanın muhalefeti, şimdiki iktidarın iki ortağının oyları ve itirazları neticesinde çıkarılamamıştır. Dört yıl sonra aynı noktaya gelen iktidar mensuplarının, demokratikleşme, özgürleşme konusundaki samimiyetleri bu şekilde test edilmiş olmaktadır. Konjonktüre göre görüş değiştirenlerin demokrasi söylemlerine itibar etmek mümkün değildir. O gün, 312/2, 313 ve 314 üncü maddelerin DGM kapsamından çıkarılmasına karşı çıkanların bugün aceleci davranmalarının nedeni anlaşılamamaktadır.

Biz, bu sınırlamaların, yapılması gereken düzenlemeler olduğunu kabul ediyoruz. Ayrıca, 312/2 nci maddenin kanun kapsamına alınmamış olmasının da bir nakısa olduğunu düşünüyoruz.

Refahyol hükümetleri zamanında, şimdi iktidar ortağı olan bir partinin sözcüsü bu tasarıya şiddetle karşı çakarak şöyle diyor: "313 üncü madde, size okuyorum, iyi dinleyin" diyor. DGM'den çıkardıkları madde "cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlar veya teşekküllere katılanlar" diye başlayan maddeyi okuyor ve soruyor: "Bu size bir şey hatırlatıyor değil mi?" Bir partidaşı aşağıdan cevap veriyor: "Susurluk..." Konuşmacı devam ediyor: "Şimdi 314 üncü maddeye geliyorum, orada da şöyle diyor: 'Ve bu teşekküllere yardım edenler, onlara silah tedarik edenler' hatırlıyorsunuz bir şeyler."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum; rica ediyorum, toparlayın efendim.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Daha önce karşılık veren zat "o da Susurluk..." Konuşmacı "tamam" diyor. "Hafızai beşer nisyan ile maluldür" derler; ben de hatırlatmak için bunları söylüyor ve şimdi aynı lisan ve aynı üslupla sormak istiyorum: Bu değişiklikler, size, bir şey değil, birçok şey hatırlatmıyor mu?  Cevabı o günkü sayın üye gibi verecek olursak "evet, Balina, Beyaz Enerji, Kasırga, Vurgun, Egebank, Etibank gibi isimleri hatırlatıyor" diyebiliriz; ancak, biz, duruma göre vaziyet almıyor, inandığımız şeyleri her ortamda savunmanın bir erdem olduğuna inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kukaracı.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve talep ederiz.

 

Mustafa Kamalak

Fahrettin Kukaracı

Lütfü Esengün

 

 

Kahramanmaraş

Erzurum

Erzurum

 

 

Mehmet Batuk

 

Mustafa Geçer

 

 

Kocaeli

 

Hatay

 

 

Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "...312/2,313,314 üncü maddelerinde" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ.SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kukaracı, önergesini açıklayacak; buyurun.

Yalnız, burada, bu, orijinal maddede, 9 uncu maddede "312 nci maddenin ikinci fıkrası" diye geçiyor; ama, siz "312/2" demişsiniz; o anlama geliyor; neyse... Arkadaşımız bunu izah etsin.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergemizi açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlarım, biz, bu kanun tasarısının yeterli olmadığı konusunda ısrarlıyız. Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri DGM kapsamından çıkarılırken, 312/2 maddesinin aynen muhafazası, hakkaniyete aykırı bir düzenleme olacaktır.

Birkaç gün önce Anayasamızda yaptığımız değişikliklerle, düşünceyi suç olmaktan çıkardık ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına daha uygun hale getirmeye çalıştık; ama, burada yapılan, tam tersi bir uygulamadır. 312/2 maddesinin tamamen kaldırılacağı, hiç olmazsa değiştirilerek, düşünceye pranga vurulmasının önleneceği düşünülürken, burada aksi bir tutum sergilemenin izahını yapmakta güçlük çekiyoruz.

Yazarları, bilim ve fikir adamları ile siyaset ve devlet adamlarını sırf fikirlerinden dolayı mahkûm etmek, çağdaş hukukla, demokrasi ve insan haklarıyla asla bağdaşmayan bir husus olması yanında, onları terör suçluları gibi özel usulle yargılamak ve bu kanun kapsamına almamak, bir haksızlık ve insafsızlıktır diye düşünüyoruz. Kaldı ki, biz, bütün diğer suçluların da genel mahkemelerde uygulanan usule tabi olarak yargılanmaları gerektiğine, farklı usul uygulanmasının eşitlik, adalet ve hakkaniyete aykırı olduğuna inanıyoruz.

312/2 maddesinin kapsama alınmamasını, bir takıntı ve Demokles'in kılıcı olarak, insanımızın üzerinde sallandırılması arzusunun bir neticesi olduğunu düşünüyoruz. Yargıtay 8 inci Dairesinin bir kararındaki muhalefet şerhinde şu ifadeler mevcuttur: "Demokratik bir ülkede yazarların ve düşünürlerin ülke sorunları üzerinde kafa yorması, düşünce üretip, bunları yazıları ve söylemleriyle dile getirmeleri kadar doğal bir yaklaşım biçimi düşünülemez. Yazarlar ve düşünürler, bu işlevlerini ortaya koyarlarken, yönetimlerin istekleri doğrultusunda düşünmek, yazmak ya da söylemler üretmek zorunda değildirler. Aksine, aykırı düşünmeleri de onların en doğal hakkıdır. Dahası, bu düşünceler çoğunluk tarafından paylaşılmayan düşünceler de olabilir. Bunun tek yaptırımı benimsenmemek olmalıdır. Kuşkusuz özgürlükler sonsuz değildir; ancak, bunların sınırları, çağdaş demokrasilerde olan kurallara göre çizilmelidir."

Her şeyden önce, bu maddedeki suçun tanımına açıklık getirilmelidir. Bu hükmü, eylemi suç sayacak; ama, düşünceyi suç olmaktan çıkaracak biçimde yeniden düzenlemek gerekir. Böylece, bu maddedeki soyut suç kavramı, uygulayıcısının anlayışına, kültür durumuna, dünya görüşüne göre farklı yorumlanması önlenecek, devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanmak şöyle dursun, belki de suç olmaktan çıkarılarak, toplumda bir rahatlık sağlanacaktır.

Bu tasarıya DGM kapsamında bırakılan 156, 157, 174 ve 499 uncu maddelerin de alınması doğru olacaktı. Bunlar, hem mahkemelerin yükünün azalmasına hem de aslî görevlerine dönmesine yarayacaktır.

Önergemizin desteklenmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kukaracı.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi...

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yetersayısı mı istiyorsunuz?

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet.

BAŞKAN - Önergede istemediniz de, onun için...

Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısının aranılması istenmiştir.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. 2 dakikalık süre içerisinde oyunu kullanamayan arkadaşların teknik elemanlardan yardım istemelerini, Bakanlar Kurulu üyelerinin, hangi bakana vekâlet ediyorsa, onları da bildirmelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yok.

Ne kadar ara verelim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.38

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.50

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9.– Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesinin yapılan oylamasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısını bulamadığımız için birleşime ara vermiştim.

Şimdi, yeniden 1 inci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Bu oylama sırasında cihaza giremeyen arkadaşlarımızın teknik elemanlardan yardım istemelerini, Bakanlar Kurulu üyelerinin ise hangi bakana vekâlet ettiklerini Divana bildirmelerini rica ediyorum.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Yapılan ikinci oylamada da karar yetersayısı bulunamadı.

Grup başkanvekilleri ne diyorsa, ona göre hareket edelim.(DYP ve SP Grubu sıralarından "Yarın, yarın" sesleri)

Efendim, grup başkanvekillleri ne derse... Çünkü, alınan karar gereğince, bu kanun tasarısını bitirinceye kadar çalışma süremiz devam ediyor; ama, iktidar partilerinin grup başkanvekilleri milletvekili arkadaşlarını getireceklerine kanaat getiriyorlarsa mesele yok; ama, deminki sayının biraz daha altına düştü. Acelemiz yok efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yarın olsun, hayırlısı olsun.

BAŞKAN - İktidar "yarın olsun, hayırlısı olsun" diyor değil mi?

İSMAİLKÖSE (Erzurum) - Evet.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birinci maddenin yapılan iki oylamasında da karar yetersayısı bulunamamıştır. Gruplara yapılan danışma sonucu, bundan sonraki yapılacak oylamalarda da karar yetersayısı bulunamayacağı anlaşıldığından; alınan karar gereğince, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancoğlu hakkında (11/21) ve Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında (11/22) esas nolu gensoru önergeleriyle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 14 Kasım 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.55

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.