DÖNEM
: 21 CİLT : 75 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 19 uncu Birleşim 13 . 11 . 2001 Salı I. –
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal
Atahan’ın vefatı dolayısıyla saygı duruşu B) GündemdIşI Konuşmalar 1. – Rize Milletvekili Mehmet
Bekâroğlu’nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel
ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı 2. – Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu’nun, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 63 üncü
yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşması 3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın,
Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması C) Gensoru, Genel GörÜşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya
ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni
strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216) 2. – Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, ekonomi yönetiminde
başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik
ilişkilerde Türkiye’yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet
Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22) D) Tezkereler ve Önergeler 1. – Rheinische Friedrich-Wilhelms
Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti
üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihlerinde Bonn’da yapılacak olan “Avrupa Birliğine
Giriş 3 üncü Parlamenter Forumu”na TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir
üyenin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/918) 2. – Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu
Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas’ın, Millî Savunma
Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma Komisyonu
üyelerinden oluşacak parlamento heyetini Litvanya’ya resmî davetine icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/919) 3. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın resmî daveti üzerine, KKTC’nin 18 inci kuruluş
yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer İzgi’yi temsilen Başkanvekili Kamer
Genç’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/920) 4. – Bazı milletvekillerine belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/921) 5. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’a
ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/922) IV. – ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1. – (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma
Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurulu gündeminin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve aynı gün görüşülmesine
ilişkin SP Grubu önerisi 2. – Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi V. –
SEÇİMLER A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan ÜyelİKLERE Seçİm 1. – Başkanlık Divanında açık bulunan
Kâtip Üyeliğe seçim B) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim VI.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) 3. – Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı
Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı : 753 ve 753’e 1 inci Ek) (Birinci Görüşme
6.11.2001 Salı günü saat 21.57’de tamamlanmıştır.) 4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 7. –
Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 8. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 9. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı
Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı :
769) VII. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un,
vatandaşlardan zorunlu bağış toplayan vakıf ve derneklere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4715) 2. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
AİHM'de Türkiye aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet
Sami Türk'ün cevabı (7/4778) 3. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, F-16 'larla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/4788) 4. – Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın; Erzincan-Kemah-Eriç Köyü içme suyu
şebekesine, Erzincan'ın bazı köylerinin yol ve içme
suyu sorunlarına, Erzincan-Kemah-Dedeoğlu Köyü sulama
göletine, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa
Yılmaz'ın cevabı (7/4799, 4800, 4801) 5. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in,
Türk Ticaret Bankası Genel Müdürü hakkında açılmış ceza davası olup olmadığına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4821) 6. – Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, terör olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/4852) 7. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in
yabancı yatırımcıları teşvik edecek çalışmalar olup olmadığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4908) 8. – Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize İlindeki konut kooperatiflerine ve kredi taleplerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/4935) 9. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Abdulhâluk Mehmet Çay'ın cevabı (7/4968) I . – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet
Fırat'ın, İçişleri Bakanlığının yasalara ve hukuka aykırı raporlar tanzim
ettiği iddialarına, Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in,
belediyelerin gelir azalmasından kaynaklanan ekonomik sıkıntılarına, İlişkin gündemdışı konuşmalarına, İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen; Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in, sınır
ticareti, hayvancılık ve Ağrı Gürbulak Sınır Kapısına ilişkin gündemdışı
konuşmasına, İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp, Cevap verdiler. İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
İrtemçelik ve 125 arkadaşının, Kıbrıs konusunda bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/23) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri Van Milletvekili Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Şahin ve Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, başarılı eğitim
politikaları uygulayamadığı, bakanlığında idareci ve öğretmen kıyımı yaptığı ve
yükseköğretimi yapılandırıp yönlendiremediği iddialarıyla Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/21)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı
konusundaki görüşme gününü belirleyen Danışma Kurulu önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulacağı, Açıklandı. TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, İsveç
Parlamento Başkanı Birgitta Dahl'dan vaki davete icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi kabul edildi. 8.11.2001 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu
hakkındaki (11/21) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
14.11.2001 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; 13.11.2001 tarihli birleşimde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 14.11.2001 Çarşamba günkü
birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi. Başkanlık Divanında açık bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna ayrılan İdare Amirliğine Nevşehir Milletvekili
Mehmet Elkatmış, Kâtip Üyeliğe Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından
ertelendi; İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış
bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı
: 723) görüşmelerine devam edildi; 7 nci bölüm üzerinde yapılan oylamalarda
karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 13 Kasım 2001 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.27'de son verildi.
No. : 28 II . –
GELEN KÂĞITLAR 9.11.2001
CUMA Teklif 1.– Aydın Milletvekili Cengiz
Altınkaya'nın; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3. Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/825) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Sivas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu'nun, kuruluşundan bu güne Meclisin yasama ve denetim
faaliyetlerine ve personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/5057) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Afganistan'a asker gönderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5058) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 3.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
çeşitli bakanlıklarda yürütülen soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5059) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 4.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
orman yangınlarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5060)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 5.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Vakıfbank tarafından verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/5061) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 6.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
İstanbul'da hıristiyanlık propagandası yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5062) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 7.– Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
kamu bankaları ortak yönetim kurulu üyelerinden birinin İstanbul'da oturduğu
daireye ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5063)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 8.– Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, YÖK'ün protestosunu engellemek isteyen emniyet güçleri
hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5064)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.2001) 12.11.2001
PAZARTESİ Raporlar 1. – Türk Silahlı Kuvvetleri Hasta
Beslenme Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Millî
Savunma Komisyonları Raporları (1/863) (S. Sayısı : 757) (Dağıtma tarihi :
12.11.2001) (GÜNDEME) 2. – Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret
Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye
Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı : 758)
(Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME) 3. – Amasya Milletvekili Gönül Saray
Alphan'ın, Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/571) (S. Sayısı : 765) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001)
(GÜNDEME) 4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/16) (S. Sayısı : 767) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001)
(GÜNDEME) 5. – Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 2001 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı : 768) (Dağıtma tarihi
:12.11.2001) (GÜNDEME) 6. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı
Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı :
769) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, ölüm oruçları ile ilgili olarak gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5065) (Başkanlığa geliş tarihi :
9.11.2001) 2. – İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'in, GAP İdaresince bölge çiftçilerine
dağıtılan arılı kovanlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı
soru önergesi (7/5066) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2001) 3. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, kamu bankalarının görev zararlarına
ve IMF taahhütlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5067) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001) 4. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın,
Bakanlığa bağlı bazı kuruluşlarda Devlet ihalelerini alan hukuk firmalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5068)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.2001) 5. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
kurul, üst kurul ve kamu bankalarının yöneticilerinin maaşlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.11.2001) Meclis
Soruşturması Önergesi 1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin ve 55 arkadaşının, bakanlığı döneminde usulsüzlük ve suiistimallere yol
açtığı ve göz yumduğu, gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 346 ncı maddelerine
uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/4) (Başkanlığa geliş tarihi :
9.11.2001) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) Gensoru
Önergesi 1. – Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomi yönetiminde
başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini hızlandırdığı ve dış ekonomik
ilişkilerde Türkiye'yi küçük düşürücü davranışlar sergilediği iddiasıyla Devlet
Bakanı Kemal Derviş hakkında Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/22) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.11.2001) (Dağıtma tarihi : 12.11.2001) No. : 30 13.11.2001
SALI Raporlar 1. – Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S. Sayısı: 759) (Dağıtma
tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) 2. – Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
Statüsünün Bazı Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S.
Sayısı : 760) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) 3. – Türkiye-Efta Ortak Komitesinin 2000
Yılına Ait 4 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/919) (S. Sayısı : 761) (Dağıtma
tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) 4. – Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın,
Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin
Önergesi (2/21) (S. Sayısı : 762) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) 5. – Kastamonu Milletvekilleri Murat
Başesgioğlu, M. Hadi Dilekçi ile Mehmet Serdaroğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/508) (S. Sayısı : 763) (Dağıtma
tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) 6. –
Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/526) (S. Sayısı
: 764) (Dağıtma tarihi : 13.11.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergesi 1. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
YÖK Araştırma Komisyonu raporunun ne zaman görüşüleceğine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5070) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.11.2001) Meclis
Araştırması Önergesi 1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya
ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye yatırımlarının artırılması için yeni
strateji ve kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.11.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 15.00 13 Kasım
2001 Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
19 uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalara
başlıyoruz. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. – Hatay
Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın vefatı dolayısıyla saygı duruşu BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, vefat eden
Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan'ın aziz hatırası önünde, Genel
Kurulu 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. (Saygı duruşunda bulunuldu) BAŞKAN - Ruhu şad olsun efendim; Allah
rahmet eylesin. Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz verdim. Birinci gündemdışı söz, Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı
söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'na verilmiştir efendim. Buyurun Sayın Himoğlu?.. Yoklar. İkinci gündemdışı söz, Rize'de yaşanan sel
felaketi konusunda gündemdışı söz isteyen Rize Milletvekili Prof. Dr. Mehmet
Bekâroğlu'na verilmiştir. Sayın Bekâroğlu, süreniz 5 dakika. Buyurun efendim. B) GündemdIşI Konuşmalar 1. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, Rize İli ve çevresinde 11 Kasım 2001
tarihinde meydana gelen sel ve heyelan felaketine ilişkin gündemdışı konuşması
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz Pazar günü Rize'de yağan şiddetli yağış
neticesinde, Rize İlimizin Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Hemşin,
Çamlıhemşin ve Artvin İlimizin Arhavi İlçesini kapsayan geniş bir alanda çok
ciddî bir sel ve heyelan felaketi olmuştur. Bu olaydan sonra, 7 vatandaşımız vefat
etti, 4 kişi kayıp, henüz bulunamadı; tamamen yıkılan 19 ev var, 189 evde hasar
var, boşaltılmış durumda; 110 mahalle ve köyde heyelan tehlikesi yaşanmıştır.
Halen, 123 köy ve grup yolu kapalı durumdadır. Rize-Artvin karayolu, heyelan ve
köprü hasarı nedeniyle yer yer kapanmış; şu anda, servis yolundan, tek şeritle
geçiş verilmektedir. 95 köye de elektrik verilemiyor. Köy ve ilçe merkezlerinde
telefon görüşmeleri yapılamıyor. Bir çay fabrikası sel altında kalmış ve
bütünüyle yıkılmıştır Güneysu İlçesinde. Çok sayıda büyükbaş hayvan telef
olmuş; geniş bir alanda, çay bahçeleri sel suları altında kalmıştır. Rize Valisi, arkadaşlarıyla beraber çok
yoğun bir çalışma yapmış ve insanların yardımına koşmuştur. Kendisine,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Burada, elbette, bütün felaketlerde,
depremde ve sel felaketlerinde olduğu gibi, liderlerimiz, siyasetçiler, geçmiş
olsun mesajlarını gönderiyorlar, kendilerine teşekkür ediyorum; ancak, geçmiş
olsun mesajları yeterli değildir. Diğer felaketlerde olduğu gibi, Rize'de
yaşanan ve sık sık yaşanan bu sel ve heyelan felaketi dolayısıyla, devletin
elini Rize'de görmek istiyoruz. İlk anda 60 milyar liralık acil yardım
yapılmıştır ki, bu, komik bir rakamdır. Evleri yıkılan ailelere 75'er milyon
lira yardım yapılacaktır deniliyor. Bu, kabul edilebilir bir rakam değildir.
Hükümetten, sayın bakanlarımızdan, derhal konuya el atmaları ve ihtiyacı
karşılayacak şekilde acil yardım yapmalarını rica ediyoruz. Bu yeterli değil
değerli milletvekilleri, aslında, sel felaketinden önce, bütün ülkede olduğu
gibi, Rize de ekonomik kriz felaketi yaşamaktadır. Asıl yapılacak iş, çay
paralarının derhal Rize halkına, çay üreticilerine ödenmesidir. Şu anda, Rize bölgesinde,
Çaykurdan, -yani, devletten- milletin 84 trilyon lira, özel sektörden de 40
trilyon alacağı var. Üç aydır Çaykur işçilerine maaş ödenemiyor. Zaten Rize
halkı kışa çok zor şartlarda giriyordu, şimdi buna sel felaketi eklenmiştir;
insanlar evlerini kaybetmişlerdir, yollarını kaybetmişlerdir, hayvanlarını
kaybetmişlerdir. Burada, yapılacak acil yardımlarla ya da
teke tek parasal yardımlarla olayın çözülebileceği kanaatinde değilim. Bu
nedenle, devlet devletliğini bilecek ve öncelikle milletin çay dolayısıyla
alacaklarını ödeyecek. Bundan sonra yapılacak iş ise, bölgenin bu durumunun,
yani, sele ve heyelanlara duyarlı olan bu durumunun ele alınmasıdır. Doğu Karadeniz Bölgesinde yetmiş yılda
yaşanan sel ve heyelan felaketlerinde 339 kişi kaybedilmiştir. Bölgenin
iklimini, arazi yapısını dikkate alarak, ciddî bir mühendislik çalışması
yapılması gerekiyor. Burada, dere ıslahlarından istinat duvarlarına kadar,
yapılacak çok önemli çalışmalar vardır. Bir de, vatandaşlara evlerini kuracakları
yerler konusunda, gerçekten, devletin yardımcı olması gerekiyor. Tabiî, her felakette olduğu gibi, her
afette olduğu gibi, bir an evvel, bölge afet kapsamına alınıp, bölge insanının
yaralarının sarılması gerekiyor. Gerçekten, bu hükümetin, bugüne kadar yaşanan
depremlerde ve diğer felaketlerde çok sağlıklı şeyler yaptığı söylenemez; ama,
bundan sonra, özellikle Rize'de bu konuya el atılması ve vatandaşımızın
yarasının sarılmasını gerçekten talep ediyoruz. Anavatan Partisi iktidardadır
ve Sayın Ahmet Kabil buradadır, sanıyorum devlet imkânlarını bir an evvel Rize
için seferber edecek girişimlerde bulunacaktır diyor, hepinize teşekkür
ediyorum. Bu arada "geçmiş olsun"
mesajlarını gönderen liderlerimize, tekrar teşekkür ediyorum; ama "geçmiş
olsun" mesajlarıyla beraber, yardımlarını da bekliyorum. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gündemdışı konuşmaya... AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Anladım,
isminizden de bahsetti. Sayın Bakan, cevap verecek misiniz
efendim? BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyon) - Konuşmalar bitsin efendim. BAŞKAN - Efendim, bir kişi konuşacak. Sayın Kabil de bu konuda düşüncelerini
söylemek istedi. Sayın milletvekilleri, Rize'de meydana
gelen sel felaketi dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün
Rizelilere geçmiş olsun diyoruz; canlarını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan
rahmet diliyoruz; yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Meclis Başkanı olarak, Meclisin bu
konudaki hissiyatını vurguladığıma göre, burada, herkesin, artık, hissiyatını
vurgulamasına gerek yok. Buyurun Sayın Bakanım, gündemdışı
konuşmaya... AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, adımı
söyledi ama. BAŞKAN - Efendim, tamam... Sayın
Bekâroğlu, sizi bakan zannetti; halbuki, sizi Mesut Beyle karıştırdı. (SP
sıralarından alkışlar) Tabiî... Efendim, müsaade ederseniz, Sayın
Kabil'e... AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bağırmayın! AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta söz
istedim Sayın Başkan, bir hafta boyunca söz vermediniz. BAŞKAN - Bir dakika efendim. Oturun, yerinizden, size 1 dakikalık
konuşma hakkı vereyim. Buyurun, 1 dakika konuşun. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
Teşekkür ederiz Sayın Başkan. AHMET KABİL (Rize) - Hayır 4 dakika
konuşacağım. BAŞKAN - Söyleneni anlamıyorsunuz,
kalkmışsınız, gereksiz yere bağırıyorsunuz. AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Rize ve ilçelerinde, 10 Kasım 2001 Cumartesi akşamı saat
24.00'te başlayan yoğun fırtına, ertesi gün saat 17.00'ye kadar devam etmiştir
ve metrekareye -hiç görülmemiş- 170 kilogram yağmur düşmüştür. Bu miktar, bir
yıllık yağış miktarına yakındır. İlk belirlemelere göre, fırtınanın en yoğun
olduğu Çamlıhemşin ve Çayeli İlçelerinde toplam 7 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş ve halen, 3 vatandaşımız kayıptır. Ölen vatandaşlarımızın ailelerine
ve yakınlarına başsağlığı, ölenlere de Allah'tan rahmet diliyorum. Yöreye yağan bu şiddetli yağmur
neticesinde, ilk anda, 135 köy ve mahalleyle ulaşım kesilmiş, dereler taşmış,
seller meydana gelmiş, gevşeyen toprak nedeniyle, değişik ilçelerde heyelanlar
olmuştur. Bu ilçeler, Çamlıhemşin, Çayeli, Pazar, Hemşin, Ardeşen, Fındıklı,
Güneysu, Kalkandere, Derepazarı, İkizdere merkez ilçeleriyle, Büyükköy,
Kendirli, Yolbaşı, Gündoğdu, Tunca, Çaykent ve Muradiye beldeleridir. Toplam
135 köy ve mahalle yolları kapanmış, bu köy ve mahallelerde heyelanlar olmuş,
18 ev tamamen yıkılmış, 189 ev hasar gördüğü için boşaltılmış, 42 köyün su,
elektrik ve telefon şebekeleri kesilmiş, çay fabrikaları suya... BAŞKAN - Sayın Kabil, tamam, teşekkür
ederim. AHMET KABİL (Rize) - Bitiriyorum
efendim... BAŞKAN - Duygularınızı söylediniz,
teşekkür ederim. Şimdi, Sayın Bakan cevap verecekler. AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, söylediniz, yeter
artık... Burada, herkes konuşursa, o zaman Meclis
olmaz ki böyle. AHMET KABİL (Rize) - Ama, burada, Meclisin
teamülleri var... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 20 dakika. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize İlimizde, aşırı
yağışlar nedeniyle, 11 Kasım 2001 tarihinde meydana gelen sel felaketiyle
ilgili olarak, Rize Milletvekilimiz Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun yapmış olduğu
gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, sel felaketini yaşayan Rizeli
vatandaşlarımıza, huzurunuzda geçmiş olsun dileklerimi sunarken, bu elim olayda
hayatlarını kaybedenlere Yüce Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de
başsağlığı diliyorum. Yüce Allah'ın, milletimizi böyle üzücü doğal afetlerden
korumasını ve bu tür acı olayları bir daha yaşatmamasını niyaz ediyorum. Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün kriz
merkezine ulaşan bilgilere göre, Rize İlimizin Çamlıhemşin, Çayeli, Pazar,
Ardeşen, Fındıklı ve Hemşin İlçelerine ait çok sayıda köyde, sel felaketiyle
birlikte heyelan olayları meydana gelmiştir. Yapılan ilk tespitlerde ise, 20
ailenin açıkta kaldığı, 4 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, bir miktar küçük
ve büyükbaş hayvanın telef olduğu, 83 köy yolunun sel, 40 köy yolunun da
heyelan nedeniyle kapandığı, 29 köye telefon ulaşımının yapılamadığı, 52 köyde
elektrik olmadığı ve 31 yerleşim yerinde ise -il merkezi dahil- su sıkıntısı
çekildiği tespit edilmiştir. Alınan bu bilgiler üzerine, Rize İli
civarında meydana gelen bu sel felaketinden dolayı zarar ve ziyana uğrayan
vatandaşlarımızın uğradıkları zararların telafisi anlamında ve hayatın biraz
daha kolaylaştırılabilmesi için Bakanlığımız harekete geçmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzce, ilk etapta, Rize Valiliği emrine, hane başına
75 milyon lira olmak üzere, toplam 60 milyar lira acil yardım ödeneği
gönderilmiştir ve ihtiyaç tespit edildikçe, bu ödeme şekliyle yardım göndermeye
devam edeceğiz. Ayrıca, Trabzon Bayındırlık ve İskân
Müdürlüğüyle irtibata geçilerek, dokuz teknik elemanın, Rize İli ve ilçelerinde
hasar tespitleri yapmak üzere, afet bölgesi mahallinde görevlendirilmeleri
sağlanmış; bu elemanlar o bölgede görev yapan ekiplerle birleşerek, 6 hasar
tespit ekibi kurulmuş ve bu ekipler çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu arada, heyelana maruz kalan köy veya
yerleşim yerleri, can ve mal güvenliği açısından boşaltılarak gereken tedbirler
alınmıştır. Diğer taraftan, mümkün olabilecek alt ve
üstyapı hasarlarının onarımı hususunda, Karayolları ve İller Bankası Genel
Müdürlüklerimize talimat verilmiştir. Kesin hasar tespitleri tamamlandıktan
sonra, gerek Bakanlığımızca gerekse diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca, sel
felaketine maruz kalan Rizeli vatandaşlarımızın yaralarının bir an önce
sarılması, alt ve üstyapı hasarlarının giderilmesi için, devletimizin imkânları
ölçüsünde gereken hassasiyet gösterilecektir. Ayrıca, bu anlamda olmak üzere, perşembe
günü, Bakanlar Kurulu toplantısından hemen sonra ben -perşembe akşamı ve cuma
gününü içerisine alacak şekilde- bizzat, afet bölgesine gideceğim. Oradaki
tespitlerden sonra -hangi önlemler alınması gerekiyor ve bu neye mal olacaksa,
maliyeti düşünülmeden gereken önlemlerin alınması için- önümüzdeki hafta daha
detaylı bilgi verme şansına sahip olacağım. Durumu arz eder, Yüce Heyetinizi tekrar
saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır
efendim. AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan,
tutumunuz hakkında 1 dakika konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Benim tutumumda bir hata yok;
sizin tutumunuzda hata var. Lütfen oturur musunuz yerinize. AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta pazartesi
günü müracaat ettim. BAŞKAN - Efendim, olabilir... AHMET KABİL (Rize) - Başka da kimse burada
yoktu... BAŞKAN - Canım, ne yapalım yani... Üç
kişiye gündemdışı söz veriyoruz; herkese verecek halimiz yok. AHMET KABİL (Rize) - Bu Yüce Meclis
kimsenin kin ve husumetine alet edilemez. BAŞKAN - Benim kimseye karşı kinim yok
canım. Var mı sizin?.. AHMET KABİL (Rize) - Rize deyince siz... BAŞKAN - Efendim, bugün bana gündemdışı
söz isteğiniz yok. AHMET KABİL (Rize) - Geçen hafta boyunca
söz vermediniz. Kimse de yoktu... ANAP Grubuna hiç vermediniz... BAŞKAN - Sayın Kabil, lütfen oturur
musunuz. AHMET KABİL (Rize) - Oturmuyorum! BAŞKAN - Bu olayla ilgili olarak
gündemdışı söz istememiştiniz, Sayın Bekâroğlu istemişti. O istedikten sonra,
siz hemen geldiniz, gündemdışı... Şimdi, yeni geldiniz, bir saat önce geldiniz.
Lütfen... Rica ediyorum... Oturur musunuz yerinize... Oturur musunuz yerinize;
söz vermedim... Rica ediyorum... ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan,
önemli bir konu. bir dakika... Yani, arkadaşımız 1 dakika konuşsa ne olur?! BAŞKAN - Konuştu, 2 dakika konuştu
canım!.. ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bir daha
konuşsun... Arzu ediyor... BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bazı
arkadaşlarımız burada iki saat milletvekillerini konuşturuyorlar. İçtüzükte
böyle bir şey yok. Değiştirin İçtüzüğü, herkes istediği gibi konuşsun. Böyle
bir şey olmaz ki... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum...
Gündeme devam edeyim... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın
Başkan, sizin verdiğiniz söze bir itirazımız yok; söz verdiniz, teşekkür
ediyoruz. Yalnız, sözlerinizde cinaslı bir taşlama var âdeta... BAŞKAN - Yok, kimseyi haşlamıyorum. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -
"Bir milletvekili konuştu diye konuştunuz" demekle, burada, bir
yanlış anlaşılmaya sebep olacak... BAŞKAN - Sayın Dedelek, rica ediyorum...
Benim sözlerimde yanlış anlaşılma yok. Arkadaşınızın tutumu, beni böyle
konuşmaya sevk ediyor. Efendim, gündemdışı ikinci söz, Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle söz
isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'na verilmiştir. Buyurun Sayın Himoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 2. –
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
ebediyete intikalinin 63 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşması MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü, ebediyete intikal
edişinin 63 üncü yılında, bir kez daha, milletçe sevgi, saygı, minnet ve
rahmetle anıyoruz. Rize İlinde meydana gelen sel felaketinde
hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı
dilerim. Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşını yapıp,
emperyalistlere karşı tam bağımsızlık ilkesine dayanarak Türkiye Cumhuriyetini
kuran Türk Ulusuna "Türk Milleti" diyordu. O, Türk Milletine
güveniyordu ve desteğini almadan yapılacak mücadelede hiçbir başarı
sağlanamayacağına inanmıştı. Mustafa Kemal Atatürk, millet olmanın
temel dayanağı olan iki büyük değer üzerinde önemle durmuştur. Bunlardan
birincisi, bağımsız millî devlet; ikincisi, milletin egemenliğidir. Yıkılması
ve dağılması önlenemeyen imparatorluktan sonra millî devletin kurulması işinde
ilk aşama, hudutları belirlenen coğrafyaya ulaşılması, bu coğrafya üzerinde
bağımsızlığın ve millî şuurun doğmasının sağlanmasıydı. Kurulan millî devlet ve
onun bağımsızlığı Atatürk'ün kazandırdığı temel değerdir. Bağımsızlık, diğer
atılımların ortamını hazırlayan, vazgeçilmezliği olan bir amaç, güvenli
hudutlara ulaşılması gereken ilk hedefti. İstiklal Harbi, adını, bu amaçtan,
bağımsızlıktan almıştır. Türk İstiklal Harbinde, en güç durumlarda dahi bağımsızlıklardan
ödün verilmemiştir. Atatürk, tam bağımsızlığı bir vazife olarak belirtir ve
siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri hususların bütününde
tam bağımsızlığı ve tam serbestliği öngörür. İstiklal Harbinde bütün
unsurlarıyla bağımsızlığa ulaşılmış, kendi irademiz ve kendi ölçülerimiz
içerisinde çağdaşlaşmanın ortamı yaratılmıştır. Verdiği ikinci büyük değer ise, milletin
egemenliğidir. Başlıbaşına kuvvet kaynağı olan, kuvvet doğuran fikirler vardır.
Böyle fikirler devletin yapısını değiştirir, insanlık tarihinin akışını
etkiler. Millet egemenliği, bu fikirlerden biridir. Atatürk, Türk Milletini,
1919'da başlattığı bağımsızlık savaşını Türk milliyetçiliğinden ve millî
egemenlik ilkesinden güç alarak yönetmiş; Osmanlı İmparatorluğunun inkıtaa
uğradığı yerde, dipdiri bir Türk Devletini, Türkiye Cumhuriyetini, aynı ilkeye
dayalı olarak kurmuştur. Millî egemenlik ilkesi, Türk tarihine ve Türk devlet
yapısına, ilk defa, Atatürk'le birlikte girmiş ve yerleşmiştir. Bu ilkeyi millî
mücadelenin ve kurduğu devletin temellerinden biri yapmış olması, Atatürk'ün
başarısını sağlayan etkenlerden biridir. Bu, aynı zamanda, onun sağlam tarih
bilgisinin, üstün sezgi gücünün, seçkin devlet adamlığının ve demokrasi
idealine bağlılığının delilidir. Demokratik düşünce akımlarından ve son
yüzyılın dünyaya getirdiği değişimlerden haberdar idi. Çağın, millî devletler
çağı olduğunu ve demokrasi akımının büyük gücünü anlamıştı. Aralarında sıkı
bağlar bulunan milliyetçilik ve millî egemenlik akımları dünyayı sarıyordu.
Atatürk, millî egemenlikten bahsederken şöyle diyordu: "İşte efendiler,
yeni Türk devleti, cihana hâkim, o büyük ve kudretli fikrin Türkiye'de
tecellisidir." Atatürk "egemen olan Millettir; bu egemenlik kimseye
devredilemez, kimseyle bölüşülemez; millet, kendi kaderini kendi eline
almıştır" derken, bir yandan da dışa karşı mücadelede Türkiye Büyük Millet
Meclisi hükümetinin meşruluğunu ve Türk milleti adına konuşma hakkının yalnız
büyük Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve hükümetinde olduğu görüşünü güçlü bir
prensibe dayandırmayı başarıyor; bir yandan, cumhuriyetin ilanı, çağdaşlaşma
hamlelerinin yapılması gibi başlangıçta açıklanması asla mümkün olmayan içe
dönük hedefler için gerekli fikrî temelleri oluşturuyordu. 27 Ekim 1922'de, Atatürk "Türkiye
Devletinin yegâne ve hakiki mümessili yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisidir" demiştir. Ancak, siyasal bir organ olması gereken Millet
Meclisi nasıl devlet işlevi görebilirdi?!. Atatürk, Türkiye Büyük Millet
Meclisini siyasal bir organ olarak görmemiştir. Söz konusu olan, mecliste
cumhuriyet mefkûresini savunacak olan Halk Fırkası sokak politikası
yapmayacaktır. Atatürk'e göre, bu Meclis içinde kulis faaliyeti Meclise
hürmetsizliktir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri memleketin vicdanlı ve
namuskâr münevveranıdır; Mecliste tesanüt ve vahdet zorunluluğu vardır. Atatürk'ün kurduğu ve gençlere emanet
ettiği cumhuriyet, Türk Milletinin yaradılış ve anlayışına en uygun yönetim
şeklidir. BAŞKAN - Sayın Himoğlu, süreniz bitti; 1
dakika daha verdim efendim. MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Mustafa Kemal
Atatürk'e göre cumhuriyet yönetimi, millet ile devlet arasında bir kaynaşmayı
sağlar. Bunu da şöyle belirtmiştir: "Bugünkü hükümetimiz, doğrudan doğruya
milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve
hükümettir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında
geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet, millet de hükümettir." Atatürk iktisatta da şunu söylüyordu:
"Bir ulusun doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan o ulusun iktisadıdır.
Gerçekten Türk tarihi incelenirse, yükseliş, çöküş nedenlerinin iktisat
sorunlarından başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. Bağımsızlığın temelinde
iktisat yatar. Muhakkak tam bağımsızlığı sağlayabilmek için yegâne hakiki
kuvvet, en kuvvetli temel iktisattır. Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle
değil, süngünün dahi dayandığı iktisatla kuracaktır." 17 Şubat 1923 tarihine dikkat edilirse,
henüz cumhuriyet ilan edilmemiş, Lozan Antlaşması imzalanmamıştır; kazanılan
zaferin üzerinden beş ay geçmiştir. "Bütün iktisadî politikalar sadece
birer araçtır. Amaç, iktisadî kalkınmayı gerçekleştirmektir" dediği halde,
işte malî devletten iktisadî devlete geçmemizin işareti yetmişsekiz yıl önce
verilmiş olmasına rağmen, biz, bunu bir türlü gerçekleştiremedik. Milliyetçilik, Atatürk'ün başlıca
ilkelerinden biridir. Milliyet davası, şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde
düşünülmemeli ve savunulmamalıdır. Şuurlu bir ideal meselesidir. Şuurlu ideal
demek, müspet ilimlere, ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve amaç demektir.
Hareketlerin imkân sınırları ve öncelikleri mutlaka hesaba katılmalıdır. Atatürk'ün kısa bir tanımına göre, millet,
dil, kültür, ideal birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir
siyasî, içtimaî heyettir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Himoğlu, bitti efendim, 2
dakika fazla konuştunuz; yeter, teşekkür ediyorum efendim... MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Bağlıyorum,
bağlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, 2 dakika fazla
konuşturdum. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Atatürk'le ilgili
konu ama... BAŞKAN - Lütfen, bana müdahale etmeyin
canım! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan,
konuşsun. BAŞKAN - Hayır efendim. MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
bu kürsüde sizin... BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim... Bitti
efendim, süreniz bitti. Vermiyorum, vermiyorum efendim; 2 dakika fazla süre
verdim. Rica ediyorum arkadaşlar... Şu Meclisi
usulüne göre yönetmek zorundayız. Burada her çıkan fiilî durum yaratırsa,
Meclisi yönetemeyiz. MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Bir
saniye...Vermeyin... Vermeyin... BAŞKAN - Rica ediyorum Sayın Himoğlu...
Vermem... Efendim, süreyi 2 dakika uzattım... Vermiyorum, rica ediyorum... Rica
ediyorum efendim... MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Vermeyin; ama,
sizin burada 10 dakika konuştuğunuz günler var. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, ben, burada İçtüzüğü
uyguluyorum. Rica ediyorum sizden... Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin
kurucusu olan Ulu Önder Atatürk'ün 63 üncü ölüm yıldönümünde, biz de kendisini
şükranla, minnetle ve hayranlıkla yâd ediyoruz efendim. Efendim, Sayın Levent söz istemişlerdir;
ama, ne konuda söz istiyorlar... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
Atatürk'le ilgili... BAŞKAN - Efendim, bu konuyla ilgili
istiyorsanız, söz vermem. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Yok, efendim olmaz böyle. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Nasıl söz
vermezsiniz!.. BAŞKAN - Efendim, vermem... Ben mi
yönetiyorum, siz mi yönetiyorsunuz?!. Böyle bir usul yok burada! Yani, herkes
İçtüzüğü... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Konu farklı bir olay. BAŞKAN - Vermiyorum efendim, söz
vermiyorum. Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap
verecek Sayın Bakan?.. Yok. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
yine de teşekkür ediyoruz size, sağ olun. BAŞKAN - Üçüncü gündemdışı söz, Ardahan'ın
sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet
Kaya'ya verilmiştir. Sayın Saffet Kaya, buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3. – Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan ilinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; serhat ilimiz Ardahanımızın sorunlarıyla
ilgili söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, Rize İlimizde yaşanan afetten
dolayı hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına da metanet diliyorum. Yine, ben, Yüce Parlamentomuza bir saygımı
arz etmek istiyorum, bir şükranımı arz etmek istiyorum. Geçen hafta, Ardahan
İlimize kurulması gereken üniversitemizle ilgili, iktidarıyla muhalefetiyle,
üniversitenin gündeme alınması noktasında Yüce Parlamentonun vermiş olduğu
kararı, 37 nci maddeyi desteklemesinden dolayı Parlamentomuza saygılarımı ve
şükranlarımı, Ardahan halkı adına, bir kez daha arz etmeyi bir borç biliyorum;
Ardahan halkının saygılarını da, burada, tüm milletvekillerime arz etmek istiyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, serhat
ilimiz Ardahan, gerçekten, coğrafyasıyla, insanıyla, 81 il arasında çok güzide
bir ilimiz. Bağışlarsanız, Ardahan İlimizin, insanıyla da ayrıcalıklı bir il
olduğunu, güzel insanlarla, devletine bağlı insanlarla dolu dolu olduğunu ve
huzurlu bir il olduğunu da, buradan, tüm Yüce Parlamentoya arz etmek istiyorum.
Ardahan'da olmanın bir ayrıcalık olduğunu arz etmek istiyorum; ama, maalesef
ki, Anasol-D hükümetleri ve Anasol-M hükümetleri döneminde ve velev ki, 2002
bütçesinde de üzülerek gördüğümüz tablo, Ardahanımız ve doğumuz ciddî bir
şekilde ihmale uğramıştır ve yatırım, maalesef, konmamıştır. 2002 yılı bütçesinde, organize sanayi
sitemizin, 1996'da Plan ve Bütçe Komisyonundan, bizatihi, özel olarak
çıkardığımız organize sanayi sitemizin, maalesef, yatırım olarak hiçbir payının
olmaması, Ardahan halkına, bana göre, çok ciddî bir yanlıştır. Burada, 1996
yılında, organize sanayi sitesi, Plan ve Bütçe Komisyonundan, bizzat, Saffet
Kaya imzalı önergeyle verdiğimiz bir büyük proje. Yine, maalesef, barajlarımızla ilgili,
1996 yılında Kura Nehri Projemizle ilgili -Yüce Heyetinize arz ediyorum- Plan
ve Bütçe Komisyonunda Saffet Kaya imzalı önergeyle verilen ve bölgenin
kalkınmasında çok büyük önem arz eden barajlarımızın fizibilite çalışmaları
daha bitmiş değildir ve 2002 yılı için de, üzülerek söylüyorum ki, halen, daha,
bir ödenek konmamıştır. Bölgemiz, bu barajların bir an önce hayatiyete
geçmesini beklerken, 1996 yılında Doğru Yol Partisi hükümeti döneminde
gerçekleşen bu büyük projelerin 2002 yılı bütçesinde yer almamasının, Anasol-M
hükümetinin bölgemize olan bakışının çok olumsuz bir işareti olduğunu da,
burada, Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum. Yalnızca bu yetmiyor. Yine, 1996 yılında,
Saffet Kaya imzalı, önergeyle stol tarzı havalimanımızla ilgili, şu anda,
ödenekler, Anasol-M hükümeti tarafından durdurulmuş ve sonuç itibariyle de,
hayatiyete geçmesi noktasında hiçbir adım atılmamıştır. Bu da, Anasol-M
hükümetinin bölgemize bakışıyla ilgili çok olumsuz bir bakışı serdetmektedir. Yalnızca bunlar değil tabiî. Geçmiş
dönemlerde, Posofumuzda yaptığımız, yine, 1996 yılında, YİBO'larımız, bugün
yapılmak üzeredir. Yöremizde bitmiştir YİBO'muz. Yine, 1996 yılında Saffet Kaya
imzalıdır. Yine, 1996 yılında Damal'da yapılan YİBO'muz, Saffet Kaya imzalıdır
ve bitmiştir; ama, Hanakımızda ve Posofumuzda yapımına başlanan YİBO'larımız,
halen, daha bitmemiştir. Umarım ki, bunlar da bitecektir. Bunlar da, 1996
yılında Plan ve Bütçe Komisyonundan gönderilen hizmetlerin gereğidir. Ayrıca, sınır ticaretimizi, Anasol-D
hükümeti ve Anasol-M hükümeti elimizden almış, doğuyu kaderiyle başbaşa bırakmıştır.
Sınır ticaretinden bölgemizin göç alan bir il olması gereğiyle, ekonomik
imkânların artması gereğiyle, gelişen Ardahanımızı, maalesef, elindeki bu büyük
imkânı gasp eden Anasol-M hükümetine de, Hazineye ve Tarım Bakanına da,
buradan, seslenerek, bölgemizi sınır ticaretine tekrar açmanızın yararını,
huzurunuzda, arz etmek istiyorum. Hayvancılık bölgemizin yüzde 65'iyle
karakterize olmuş; fakat, hayvancılık, diyelim ki, üç yıl önce ürünlerimizde,
girdilerimizde yem 5 milyon lira iken, bugün yem 17 milyon lira; tüp, o günkü
şartlarda 5 milyon lira iken, bugün 22 milyon lira. Maalesef, görüyoruz ki, o
gün hayvanımızı 250 milyon liraya, 300 milyon liraya satan hayvancılıkla
uğraşan çiftçimiz, köylümüz, bugün o hayvanını 250 milyon liraya bile satamaz
haldedir. Bunu bu hale getiren Anasol-M hükümeti, gerçekten, kara kara düşünmek
zorundadır. Yine, biz burada -muhalefet ve iktidar milletvekilleri olarak
özellikle huzurunuzda parlamenter arkadaşlarıma arz etmek istiyorum- 41
arkadaşımızla bir yasa teklifi verdik; dedik ki: Çiftçimizin durumu çok
vahimdir; bugün, tarım kredi kooperatiflerinden, esnaf kredi
kooperatiflerinden, Ziraat Bankasından alınan 1 milyar liralık kredi borcu 5
milyara çıkmış; gelin, bu borçları affedelim. BAŞKAN - Sayın Kaya, konuşma süreniz
bitti; ama, 1 dakika eksüre veriyorum. SAFFET KAYA (Devamla) - Geçmişte,
maalesef, bu memlekette ırz düşmanlarını, devlete ihanet edenleri affeden
sizler, gelin, çiftçimizi affedin diye burada haykırdık ve yine haykırıyorum:
Çiftçimiz perişandır, çiftçimiz gerçekten yok edilmiştir; gelin, bu tarım kredi
kooperatiflerine olan faiz borçlarını donduralım, onları iptal edelim; o da
yetmez, Ziraat Bankasına olan faiz borçlarımızı affedelim ve onun dışında,
iktidara mensup siz değerli milletvekilleri, bu Yüce Parlamento, bu konuda
ciddî bir şekilde karara imza atsın ve çiftçimizi, esnafımızı rahatlatsın.
Bugün, çiftçimiz, esnafımız, asla ve asla, yüzde yüz ödeyebilecek duruma,
imkâna sahip değildir; buna defalarca dikkat çektim; ama, bir kez daha huzurunuzda
arz ediyorum: Mutlaka, Yüce Parlamentomuzun, en başta Anasol-M hükümetinin,
çiftçimizi ve esnafımızı rahatlatacak karar alması gerektiğinin tekrar altını
çizerek, değerli milletvekillerimize, özellikle iktidar milletvekillerimize
buradan seslenmek istiyorum. Tabiî ki, üzülerek yine söylüyorum ki,
bölgemizde, Aktaş Kapımız var. Yine, 1996 yılında, Plan ve Bütçe Komisyonunda,
Aktaş Kapısının açılmasıyla ilgili 250 milyar lira ödenek koyduk, özel bir
ödenek; fakat, bugün Aktaş Kapımız açılmamış. Posofumuzun Türközü Kapısı sınır
ticaretinden dolayı önemlidir ve maalesef, o şirin ilçemize, Posofumuza,
Çıldırımıza, bu konuda üvey evlat gibi bakılmıştır. Doğuya üvey evlat gibi
bakan, benim ilime üvey evlat gibi bakan Anasol-M hükümetinin, gerçekten, bugün
doğudan ve Ardahan'dan özür dileme gibi bir erdemi gündeme getirmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Sayın Kaya, son cümlenizi
söyleyin, süreniz bitti efendim. SAFFET KAYA (Devamla) - Tamamlıyorum. Benim burada Sağlık Bakanımıza bir
tavsiyem var: Psikiyatrları, gerçekten, bizim bölgemize göndersin; çünkü,
üzülerek söylüyorum, insanlarımız, kesinlikle, bu tedaviye muhtaçtır. Gelin,
Ardahanımıza, doğumuza sahip çıkalım. Anasol-M hükümeti, zaten, bugüne kadar
defalarca bu konuları gündeme getirmemize rağmen, hiçbir şekilde, kesinlikle
duyarlı davranmadı. Umarım ki, Ardahan halkı, Doğu halkı ve Türkiye, bu
duyarsızlığın cevabını kesinlikle verecektir. Saygı sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Demir, söz vermiyorum;
çünkü, bakın, değerli arkadaşlarım, bir yerde 10 milletvekili var, bir
milletvekili çıkarsa... FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkanım,
söz istemiyorum, bir şey söyleyeceğim. BAŞKAN - Efendim, bana müdahale etmeyin.
Ben, bu kürsüyü yedi senedir yönetiyorum. Onun için, herkes kendi görevini
bilir. Onun için, lütfen... Rica ediyorum... FARUK DEMİR (Ardahan) - Efendim, başka bir
şey söyleyeceğim BAŞKAN - Efendim, bakın, yani, bu usulü
açarsak, İstanbul'un 70 milletvekili var... FARUK DEMİR (Ardahan)- Efendim, Meclis
Başkanı olarak, beni dinleyin. BAŞKAN - İstanbul'la ilgili bir gündemdışı
söz verdiğimiz zaman, 70 milletvekiline söz mü verelim?! FARUK DEMİR (Ardahan) - Efendim, ne
söyleyeceğimi nereden biliyorsunuz?! BAŞKAN - Hangi konuda konuşacaksınız? FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Kaya'ya,
Ardahan'ın sorunlarını dile getirdiği için teşekkür ediyoruz; fakat, burada,
Sayın Bakanın Ardahan'a psikologları göndermesini söyledi. BAŞKAN - Efendim, Bakan gelsin cevap
versin. Siz, bakan değilsiniz ki. FARUK DEMİR (Ardahan) - Ama,
Ardahanlıların psikiyatra ihtiyacı yoktur. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Tamam
efendim. Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın
bakan?.. Yok. Gündemdışı konuşmalar bitmiştir. Teşekkür ederim efendim. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ne söyleyeceğini
bilmeden müdahale ediyorsun. BAŞKAN - Burayı ben yönetiyorum, siz
yönetmiyorsunuz. Tamam mı canım! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hayret bir şey! BAŞKAN - Efendim, Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır. Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum: C) Gensoru, Genel GörÜşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1. –
İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ve 63 arkadaşının, yabancı sermaye
yatırımlarının artırılması için yeni strateji ve kurumsal yapılanma
alternatiflerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/216) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Günümüzde mal, hizmet ve finans
piyasaları, ülke sınırlarını aşarak dünyayı ekonomik küreselleşmeye doğru
götürmektedir. Ancak, bu durum, basiretle değerlendirildiğinde millî ekonomiler
için imkân ve fırsatlara dönüştürülebilmektedir. Yabancı sermaye, yatırımları
kendi yurtlarında üretip ihraç etmekten vazgeçerek, üretim tesislerini,
üretimin düşük maliyetli olduğu veya pazarın olduğu güvenli yerlere kurmayı
tercih etmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları,
ülkeler için finansman sıkıntısını azaltmakta, vergi gelirlerini, ihracatı ve
istihdamı artırmaktadır. Ayrıca, ileri teknolojinin ülkeye transferine sebep
olmaktadır. Yerli sermaye birikiminin ve teknoloji
üretme kabiliyetinin yetersiz olduğu ülkemizde, doğrudan yabancı sermaye
yatırımları büyük önem taşımaktadır. Millî ekonomilere önemli ölçüde katkı
sağlayan ve dünya ekonomisine şekil veren doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarını artırmak, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için
ekonomi politikalarının değişmeyen bir unsuru haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma
Konferansı Kuruluşunun (UNCTAD) yayınlamakta olduğu "Dünya Yatırım
Raporu"na göre, 2000 yılında uluslararası yatırımların tutarı, bir önceki
yıla göre yüzde 18 artarak 1,3 trilyon dolara ulaşmıştır. Ülkemizin doğrudan yabancı sermaye
yatırımları performansına bakıldığında, elde edilen kazanımların global ölçekte
hiç de parlak olmadığını üzülerek görürüz. Dünya Yatırım Raporu verilerine göre, son
on yılda (1989-2000) bazı ülkelere giren yabancı sermaye rakamlarına
bakıldığında, ülkemizin bu konuda ne kadar başarısız olduğu açıkça görülmektedir.
Polonya'nın 33 milyar dolar, Malezya'nın
35 milyar dolar, Meksika'nın 76 milyar dolar, Brezilya'nın 129 milyar dolar,
Hong Kong'un 136 milyar dolar, Çin'in 260 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı
aldığı bir dünyada, Türkiye olarak biz sadece 5,8 milyar dolarlık yabancı
sermaye çekebilmişiz. Her ne kadar, yabancı yatırımcıların
yatırım yeri tercihlerinde, ülkelerin coğrafyasına, piyasasına, ekonomik ve
politik durumuna ilişkin özelliklerinin etkili olduğu ve ülkeler arasında bu
konuda bir performans kıyaslaması yapılmasının çok da doğru bir analiz
olmayacağı kabul edilirse de, gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, 1995-2000 yılları arasında ortalama yıllık yüzde 17
düzeyinde büyürken, Türkiye'deki yabancı yatırımlar yıllık 1 milyar doların
altında kalmıştır. Bu durum, ülkemizde yabancı sermaye girişiyle ilgili ciddî
tedbirlere ihtiyaç olduğunu gösteren bir gerçektir. Ülkemizdeki ekonomik ve siyasî
istikrarsızlığın yabancı yatırımlara engel teşkil ettiği kısmen doğru olsa
bile, mevcut durumu veri kabul edip bu şartlarda alınması gereken spesifik
tedbirler ile geliştirilmesi gereken yeni stratejiler üzerinde çalışılması
gerektiği gerçeği ortadadır. Dünya Bankasıyla birlikte yürütülen
"Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Projesi" yatırımların önündeki
idarî engelleri kaldırarak, gerek yerli gerekse de yabancı yatırımcıların
bürokrasiden kaynaklanan problemlerine çözüm üretmeyi hedefleyen olumlu bir
girişim olarak görülmeli ve sonuçlar yasal mevzuata dönüştürülmelidir. Ülkelerin yabancı sermaye rejimlerini
liberal bir yapıya kavuşturmuş olmaları tercih sebebi olmaktan çıkmıştır.
Ülkelerarası yabancı sermaye çekme yarışı, iş dünyasının jargonunda
"pazarlama" olarak ifade edilen promosyon faaliyetleriyle
sürdürülmektedir. Bu kapsamda, ülkeler, oluşturdukları "yatırım promosyon
ajansı" şeklindeki kurumsal yapılanmalarla tanıtım faaliyetlerini
sürdürmektedirler. Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğümüzce
yürütülen sınırlı ve ikna edici olmayan tanıtım faaliyetleri sonuç alıcı olmamıştır.
Oysa, diğer ülkelere bakıldığında, yatırım promosyonu faaliyetlerinin, özerk
konumlu, kendine ait gelir kaynakları ve bütçesi olan, teknik imkânlar
konusunda donanımlı yatırım promosyon ajansları tarafından yürütüldüğü
görülmektedir. Ülkemizde, sermaye birikimi yetersiz olup,
borç yükü ve faiz dolayısıyla yatırımlara yeterince kaynak ayrılamamaktadır. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye
akımları içinde en düşük riske sahip olan doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının artırılması amacına yönelik olarak, yukarıda belirtilen hususlar
çerçevesinde, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca, bu konuda yeni strateji ve yeni
kurumsal yapılanma alternatiflerinin araştırılması için bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1.- Mustafa Verkaya (İstanbul) 2.- Murat Sökmenoğlu (İstanbul) 3.- Mehmet Metanet
Çulhaoğlu (Adana) 4.- Ali Halaman (Adana) 5.- Adnan Fatin Özdemir (Adana) 6.- Hasari Güler (Adıyaman) 7.- Müjdat Kayayerli (Afyon) 8.- Nidai Seven (Ağrı) 9.- Kürşat Eser (Aksaray) 10.- Mustafa Gül (İstanbul) 11.- Sadi Somuncuoğlu (Aksaray) 12.- Mehmet Arslan (Ankara) 13.- Sedat Çevik (Ankara) 14.- Osman Müdderrisoğlu (Antalya) 15.- Bekir Ongun (Aydın) 16.- Ali Uzunırmak (Aydın) 17.- Aydın Gökmen (Balıkesir) 18.- Hüseyin Kalkan (Balıkesir) 19.- Şaban Kardeş (Bayburt) 20.- İbrahim Halil Oral (Bitlis) 21.- Süleyman Coşkuner (Burdur) 22.- Orhan Şen (Bursa) 23.- Hakkı Duran (Çankırı) 24.- Salih Erbeyin (Denizli) 25.- Mihrali Aksu (Erzincan) 26.- Mücahit Himoğlu (Erzurum) 27.- Cezmi Polat (Erzurum) 28.- Mehmet Ay (Gaziantep) 29.- Mehmet Hanifi
Tiryaki (Gaziantep) 30.- Mustafa Yaman (Giresun) 31.- Mehmet Nuri Tarhan (Hatay) 32.- Enis Öksüz (İçel) 33.- Cahit Tekelioğlu (İçel) 34.- Ahmet Çakar (İstanbul) 35.- Bozkurt Yaşar Öztürk
(İstanbul) 36.- Yusuf Kırkpınar (İzmir) 37.- Mehmet Kaya (Kahramanmaraş) 38.- Edip Özbaş (Kahramanmaraş) 39.- Hasan Çalış (Karaman) 40.- Hamdi Baktır (Kayseri) 41.- Mustafa Haykır (Kırşehir) 42.- Mehmet Nacar (Kilis) 43.- Cumali Durmuş (Kocaeli) 44.- Kemal Köse (Kocaeli) 45.- Ali Gebeş (Konya) 46.- Mustafa Sait Gönen (Konya) 47.- Basri Coşkun (Malatya) 48.- Ali Serdengeçti (Manisa) 49.- Metin Ergun (Muğla) 50.- İsmail Çevik (Nevşehir) 51.- Mükremin Taşkın (Nevşehir) 52.- Mükerrem Levent (Niğde) 53.- Yener Yıldırım (Ordu) 54.- Birol Büyüköztürk (Osmaniye) 55.- Mehmet Kundakçı (Osmaniye) 56.- Mehmet Ceylan (Siirt) 57.- Hasan Hüseyin Balat (Tokat) 58.- Lütfi Ceylan (Tokat) 59.- Orhan Bıçakçıoğlu (Trabzon) 60.- Nail Çelebi (Trabzon) 61.- Armağan Yılmaz (Uşak) 62.- Ayhan Çevik (Van) 63.- Mesut Türker (Yozgat) 64.- Hüseyin Akgül (Manisa) BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha
önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, önergeyi okutuyorum: 2. – Saadet
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu,
Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi
Hatipoğlu’nun, ekonomi yönetiminde başarılı olmayarak ekonomik çöküş sürecini
hızlandırdığı ve dış ekonomik ilişkilerde Türkiye’yi küçük düşürücü davranışlar
sergilediği iddiasıyla Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/22) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tüm ekonomik göstergeler Türkiye
ekonomisinin kötüye gittiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hazırlanan 2002
bütçesinin tam bir iflas bütçesi olduğu ifade edilmektedir. Halkımız, tarihin
hiçbir döneminde görmediği büyük bir ekonomik sıkıntı yaşamaktadır. 13.3.2001 tarihinden bu yana Sayın Kemal
Derviş tek patron olarak ve Devlet Bakanı sıfatıyla ekonomi yönetiminin başında
bulunmaktadır. 57 nci hükümet ve hükümet ortaklarının parti grupları kendisinin
her istediğini yapmıştır. Öyle ki, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen
birçok yasa kamuoyunda "Derviş yasası" olarak adlandırılmış ve Sayın
Derviş'e ayak uyduramıyor gerekçesiyle bakanlar bile istifa ettirilmiştir. Bu
nedenle, bu çöküşün baş sorumlusu Sayın Kemal Derviş'tir. Aşağıdaki gerekçelerle, Devlet Bakanı
Sayın Kemal Derviş hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesine
göre gensoru açılmasını arz ve talep ederiz. 5.11.2001
Gerekçe: Muhalefetin ve toplum kesimlerinin
uyarılarına rağmen, 57 nci hükümetin ısrarla uyguladığı sözde "ekonomik
istikrar programı" 18 Şubat 2001 tarihinde çıkarılan krizle iflas etmiş ve
Türkiye ekonomisi bir anda çökme noktasına gelmiştir. Bunun üzerine, Dünya
Bankası Başkan Yardımcılarından Sayın Kemal Derviş Türkiye'ye getirilmiştir. Sayın Derviş 13.3.2001 tarihinden bu yana,
tek patron olarak ve devlet bakanı sıfatıyla ekonomi yönetiminin başında
bulunmaktadır. Sayın Kemal Derviş, yarattığı sürekli kriz
ve tehditlerle, 57 nci hükümete her istediği kararı aldırmıştır. Cumhuriyet
tarihinde -olağanüstü dönemler dahil- hiçbir bakan bu kadar yetkiyle
donatılmamış, Sayın Derviş kadar rahat hareket etmemiştir. Hal böyleyken, bugüne kadar öngörülen
hedeflerden hiçbirine ulaşılmamıştır. Döviz fiyatları, enflasyon değerleri,
borç stokları katlanarak artmıştır. Dolar, 670 000 TL'den 1 600 000 TL'ye;
enflasyon, TÜFE, yüzde 33,4'ten yüzde 66,5'e; TEFE, yüzde 26,5'ten yüzde
81,4'e; içborç stoku- yüzde 100'ü aşan devalüasyona rağmen- 52 milyar dolardan
74 milyar dolara çıkmıştır. Sayın Derviş'in, göreve geldiği günlerde
gazeteci ordusuyla yaptığı şovlarda söylediklerine inanarak iş yapan
sanayiciler iflas etmiştir. Bunun sonucunda, yüzbinlerce insan işsiz kalmıştır. Yine, uygulanan yanlış politikalarla,
Türkiye tarımı bitirilmiş, Türk çiftçisi açlığa mahkûm edilmiş; Türkiye, tarım
ürünleri dış ticaretinde açık veren ülke haline gelmiştir. Toplumsal barışın teminatı, ekonomimizin
temel direği olan esnaf perişan edilmiş, yüzbinlerce esnaf işyerini kapatmak
zorunda kalmıştır. Alınan krediler, malî sektöre aktarılmış;
ama, hâlâ, bankacılık rayına oturtulamamış, piyasaların güveni
kazanılamamıştır. Sonuçta, reel sektör tükenmiş, üretim durmuştur; ama, dışborç
stoku artmaya devam etmiştir. Ekonominin batmasında, soygunların aracı
olarak kullanılan bankaların büyük sorumluluğu olduğu herkes tarafından
bilinmektedir. Ancak, Sayın Kemal Derviş, Vakıfbank, Halkbank ve Ziraat Bankası
için, Ankara Cumhuriyet Savcılığının istemiş olduğu soruşturma iznini hâlâ
vermemiştir. Sayın Kemal Derviş, dışarıda girmiş olduğu
ilişkilerde milletimizi küçük düşürecek davranışlarda bulunmuştur. Sürekli
olarak iktidar partilerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini "krediler
gelmez" diye tehdit etmiştir. Göreve geldikten sonra aylarca tedbirlerini
açıklamak için oyalanmış, bu arada ülkenin milyarlarca dolar kaybetmesine sebep
olmuştur. Sonra ABD'den "15 kanunun 15 günde çıkarılmazsa 13 milyar dolar
gelmez, Türkiye batar" tehdidi savurmuştur. İstenen 15 kanun çıkarılmış, ülkenin
zenginliklerinin değerinin çok altında elden çıkarılması için kapılar açılmış,
millî kuruluşlara dışarıdan yönetici ataması bile sineye çekilmiş; ama, vaat
edilen kredilerin tamamı verilmemiştir. Şimdi Türkiye, yeni istekler ve yeni
dayatmalarla karşı karşıyadır. "Terörle mücadele gerekçesiyle"
deniliyor; ama, Türk Halkı, bu uygulamalar sonunda dışarıya asker gönderme
zorunda kalındığına inanmaktadır. Kaldı ki, bu savaş ve asker gönderme
macerasının nerede duracağı, ülkemizin stratejik çıkarlarını nasıl
etkileyeceğini kimse bilmemektedir. Sayın Kemal Derviş "devletin
küçülmesi ve etkinleştirilmesi, ekonominin siyasetten ayrılması" gibi
büyük laflar ediyor; ama, döneminde üst kurullarla devasa yeni bürokratik
mekanizmalar oluşmuş, buralarda görevlendirilen ayrıcalıklı bürokratlara
ayrıcalıklı maaşlar bağlanmıştır. Bu şekilde ekonomi yönetimi siyasetten
ayrılmış; ama, uluslararası kuruluşlara bağlanmıştır. Sayın Derviş'in, IMF ve Dünya Bankası
yetkilileriyle hazırladığı 2002 yılı bütçesi, hiçbir umut vermemektedir. Kış
aylarına girdiğimiz bugünlerde Türkiye halkı büyük ekonomik sıkıntılar içinde
perişandır. Toplumun tüm kesimleri feryat etmektedir. Sayın Kemal Derviş'i,
başta alkışlayanlar bile artık ümitlerini kesmişlerdir. Bu durumdan hükümet üyelerinin tamamı
sorumludur; ancak, Sayın Kemal Derviş, Türk Milletine çok pahalıya mal
olmuştur, açtığı yaraların onarılması için yıllar gerekecektir. Bu nedenlerle
ve önergenin müzakeresi sırasında ayrıntılı bir şekilde ortaya konulacak diğer
gerekçelerle Sayın Derviş'in bakanlık koltuğunda uzaklaştırılması, ülkemizin
çıkarları açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme gününü belirleyen
Danışma Kurulu önerisi az sonra oylarınıza sunulacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
tezkereleri vardır; okutup, oylarınıza sunacağım. D) Tezkereler ve Önergeler 1. –
Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları
Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23 Kasım 2001 tarihinde Bonn’da
yapılacak olan “Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü Parlamenter Forumu”na TBMM Dışişleri
Komisyonunu temsilen bir üyenin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/918) 9
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Rheinische Friedrich-Wilhelms Üniversitesi
Avrupa Entegrasyonu Araştırmaları Merkezi Direktörlerinin daveti üzerine, 22-23
Kasım 2001 tarihlerinde Bonn'da yapılacak olan Avrupa Birliğine Giriş 3 üncü
Parlamenter Forumuna Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunu
temsilen bir üyenin katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. M. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2. –
Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı
Alvydas Sadeckas’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde
Millî Savunma Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini Litvanya’ya
resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/919) 9
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Ulusal
Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Alvydas Sadeckas, Manisa Milletvekili,
Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay ve beraberinde Millî Savunma
Komisyonu üyelerinden oluşacak parlamento heyetini, NATO üyesi ülkeler ve aday
ülkelerin ilgili komisyon üyeleri ile karşılıklı işbirliğini geliştirmek ve
savunma konusunda dün-yadaki son gelişmeler hakkında bilgi alışverişinde
bulunmak üzere resmî olarak Litvanya'ya davet etmektedir. Anılan davete icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. M. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 3. – Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın resmî daveti üzerine,
KKTC’nin 18 inci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Ömer İzgi’yi
temsilen Başkanvekili Kamer Genç’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/920) 12
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş, KKTC'nin 18 inci kuruluş yıldönümü
kutlamalarına, TBMM Başkanı Ömer İzgi'yi davet etmiştir. Anılan kutlamalara
TBMM Başkanını temsilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Kamer Genç'in
katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığının
bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair tezkereleri vardır;
okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. 4. – Bazı
milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/921) 13
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları
Başkanlık Divanının 6.11.2001 tarihli toplantısında uygun görülmüştür. Genel Kurulun onayına sunulur. M. Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı V. "Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol,
hastalığı nedeniyle 25.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 67 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay,
hastalığı nedeniyle 11.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün ve
6.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Denizli Milletvekili Salih Erbeyin,
mazereti nedeniyle 17.9.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 32 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Erzurum Milletvekili Cezmi Polat,
hastalığı nedeniyle 12.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut,
hastalığı nedeniyle 22.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "İstanbul Milletvekili Mukadder
Başeğmez, mazereti nedeniyle 25.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12
gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak,
hastalığı nedeniyle 20.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "İstanbul Milletvekili Süleyman Arif
Emre, hastalığı nedeniyle 17.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 16
gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "İstanbul Milletvekili Aydın
Menderes, hastalığı nedeniyle 20.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 12
gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "İstanbul Milletvekili Nazire
Karakuş, hastalığı nedeniyle 16.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Karabük Milletvekili Mustafa Eren,
hastalığı nedeniyle 16.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 33 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Nevşehir Milletvekili İsmail Çevik,
hastalığı nedeniyle 12.6.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. "Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu,
hastalığı nedeniyle 19.10.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 35 gün" BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilmesine dair
tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: 5. –
Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/922) 13
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'a
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi
Başkanlık Divanının 6.11.2001 tarihli toplantısında uygun görülmüştür. Genel Kurulun onayına sunulur. M.Murat Sökmenoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı V. BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Saadet Partisi Meclis Grubunun, İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım: IV. –
ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1.– (10/57)
esas numaralı YÖK Araştırma Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM
Genel Kurul gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına
ve aynı gün görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisi 12
Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 12.11.2001 Pazartesi
günü saat 14.00'te yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre, aşağıdaki önerimizin Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim. Ömer Vehbi Hatipoğlu Saadet Partisi Grup Başkanvekili Öneri: (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma
Komisyonu Raporunun 20 Kasım 2001 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması
ve aynı gün görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneri üzerinde, lehte olmak
üzere, Sayın Bekâroğlu; buyurun. Süreniz 10 dakika. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 7 ayrı araştırma önergesi
birleştirilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Yüksek Öğretim
Kuruluyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmuş ve bu Komisyon, bundan 16 ay
evvel raporunu hazırlayarak Meclis Başkanlığına sunmuştu; ancak, geçen 16 ay
sürede, nedense, bu rapor Genel Kurula indirilmemiş, genel görüşme açılmamış ve
bu rapor değerlendirilmemiştir. Değerli milletvekilleri, Yüksek Öğretim
Kurulu Yasası, 12 Eylül idaresi tarafından, daha 1982 Anayasası kabul edilmeden
önce çıkarılmış bir tepki yasasıdır. Bu yasa çıktıktan, neredeyse, bir sene
sonra, Anayasada, üniversitelerle ilgili 130 ve 131 inci madde yazılmıştır. Değerli milletvekilleri, Yüksek Öğretim
Kurulu Yasasıyla başlayan süreçte, daha hemen başlangıcında, 1402'likler diye
bilinen 1 500 öğretim görevlisinin, öğretim üyesinin işine son verilmiştir;
aynı süreçte, 50 000 öğrencinin kaydı silinmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu yasa bir tepki
yasasıdır. Bu yasa bir tepki ve tasfiye yasasıdır. 12 Eylül idaresi, birçok
konularda olduğu gibi, güvenlik endişesiyle hareket ederek, üniversiteleri de,
bilim yuvalarını da dümdüz etmiştir. 12 Eylül idaresi, birçok konuda olduğu
gibi, bilimi, üniversiteleri ve bilim adamlarını da, ülkenin güvenliği için
potansiyel tehlike kabul etmiştir. Bu düşünceden hareketle, Yüksek Öğretim
Kurulu Yasası hazırlanmış, Yüksek Öğretim Kurulu oluşturulmuştur. Bu nedenle,
bilim zapturapt altına alınmaya çalışılmıştır. Anayasanın 130 uncu maddesinde,
bilim yapılmasının, bilimsel araştırma ve yayın yapılmasının serbest olduğu
söylendikten sonra "ancak" denilerek, birçok maddede olduğu gibi,
bilimin de, ülkenin bölünmez bütünlüğü konusunda tehlike olabileceğini iddia
edecek kadar paranoit düşüncelerden hareketle hazırlanmış bir yasa ve bir
kurumdur Yüksek Öğretim Kurulu. Aslında, bu şekliyle, gerçekten, trajikomik bir
durum ortaya çıkmıştır ve biz bunu, 20 seneden beri yaşamaktayız. Atatürk, Türk Milletine çağdaş uygarlığı
hedef olarak göstermiştir ve buna gidilecek yolun, bilimden geçebileceğini
işaret etmiştir; ama, 12 Eylül idaresi ve halen değiştirilmediğine göre bu
yasa, bugün bile, Atatürk'ün bize çağdaş uygarlığa gitmek için yol gösterici
olarak koymuş olduğu bilimi potansiyel tehlike olarak gören bir zihniyet
hâkimdir maalesef değerli arkadaşlarım. 12 Eylül uygulamaları çok eleştirilmiştir.
12 Eylül uygulamaları arasında en çok da Yüksek Öğretim Kurulu eleştirilmiştir.
Her gelen parti, her gelen siyasî iktidar, her gelen hükümet, Yüksek Öğretim
Kurulu Yasasının değiştirileceğini, YÖK'ün kaldırılacağını vaat etmiş, o
şekilde seçime girmişlerdir; ancak, yapılan değişiklikler, yasanın
değiştirilmesi ve iyileştirilmesi şöyle dursun, baskı ve bilimsel özerkliği
ortadan kaldıran daha ağır bir yapı ve daha ağır bir durum ortaya çıkarmıştır.
Şimdi, Yüksek Öğretim Kurulu tek kişilik bir örgüt haline gelmiş, bir dukalık
haline gelmiştir. Bir kişi, milletin geleceği olan bilimsel etkinlikler,
üniversite ve gençlik konusunda istediği gibi karar verebilmekte ve bu karar,
hiçbir şekilde bozulamamaktadır, eleştirilememektedir. Öyle bir Kurul ki, kendi
yaptıklarını kendisi denetlemektedir. Değerli arkadaşlarım, herhangi bir
soruşturma açılması da mümkün olmamakta; çünkü, bu Kurul, aynı zamanda,
kendisini yargılama yetkisine sahip olan bir kuruldur. Böyle bir ortamda
bilimin üretilmesi, böyle bir ortamda demokratik üniversitenin kurulması mümkün
değildir. 20 nci Dönemde, Nisan 1999 seçimlerinden
önce, bu Parlamentoda bulunan siyasî partilerin hemen hemen tamamı, Yüksek
Öğretim Kuruluyla ilgili millete söz vermiştir; birçoğu, Yüksek Öğretim
Kurulunun kaldırılması gerektiğini, değiştirilmesi gerektiğini, en azından bu
şartların düzeltilmesi gerektiğini söylemiş ve milletten bu şekilde rey
almıştır. Daha sonra, gruplar, siyasî partiler, hükümet bir şey yapmayınca,
milletvekilleri, 7 adet araştırma önergesi hazırlayarak, Yüksek Öğretim Kurulu
ve üniversitelerle ilgili şikâyetlerin incelenmesini, bir rapor hazırlanmasını
istemiştir. Bu şekilde, Yüce Meclis bir araştırma komisyonu oluşturmuş ve bu
Komisyon, yoğun çalışmalar yapmıştır. Bu Komisyon tarafından, 171 kişinin
bilgisine başvurulmuş, 30 000 sayfadan daha fazla belge incelenmiş, üzerinde
çalışılmış, 10 uzmandan destek alınmış, 10 uzmanla birlikte çalışılmıştır ve
392 sayfalık bir rapor hazırlanmıştır. Rapor, Temmuz 2000 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine teslim edilmiş; ama, o günden bugüne, maalesef, Genel
Kurula indirilmemiştir. Değerli arkadaşlarım, birçok araştırma komisyonu
raporunun başına gelenler, bu raporun da başına gelmek üzeredir. Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı ve başta
İstanbul Üniversitesinin Rektörü Kemal Alemdaroğlu olmak üzere birçok
üniversite rektörü hakkında 33 adet suç duyurusunda bulunulmuştur. Değerli
arkadaşlarım, bu suç duyurularının hemen hemen tamamı, görevi ihmal ve görevi
kötüye kullanmakla ilgilidir ve çoğu konular da akçalı, parayla ilgili
konulardır. Bu rapor, 16 aydan beri niçin Genel Kurul gündeminde beklemektedir;
bunu, bizler ve Türk Milleti merak etmekteyiz. İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş,
konuyu, bir soru önergesiyle Meclis Başkanına sormuştur. Sayın Ateş, Sayın
Başkandan, bu raporun niçin Genel Kurula indirilmediğini sormuştur. Sayın
Başkan, bu raporun Genel Kurula indirilmesinin, ancak, grupların teklifi ve
Danışma Kurulunun vereceği bir kararla olabileceğini söylüyor ve bunu İçtüzüğe
dayandırıyor. Değerli arkadaşlarım, benim
incelemelerime, okumalarıma ve hukukçu arkadaşlardan sorduğuma göre, bu konu,
ille de grupların teklifiyle Meclis Genel Kuruluna inmez. Sayın Başkan,
isterse, bu konuyu Genel Kurula getirebilir; ama, maalesef, getirmemiştir. Burada, aylardan beri, bunun, grupların
teklifiyle, Danışma Kurulunun kararıyla Meclis Genel kuruluna gelmesini
istiyoruz; ama, bunu, bir parti grubu sürekli olarak engellemektedir. Değerli arkadaşlarım, bu araştırma
komisyonu, o zaman beş partinin katılımıyla milletvekilleri tarafından
hazırlanmış bir raporu Meclis Başkanlığına sunmuştur. Demokratik Sol Partili
arkadaşlarımız da bu araştırma komisyonunun üyeleriydiler. Evet, bazı maddelere
muhalefet etmişlerdir; ama, rapor verilmiştir ve bu raporun burada görüşülmesi
gerekiyor. Sadece Demokratik Sol Parti değil, maalesef, iktidar grupları,
Meclisin denetim görevini yapmasını bu tutumlarıyla engelliyorlar değerli
arkadaşlarım. Daha sonra da çıkıyoruz, diyoruz ki, Meclisin saygınlığı
kalmadı... Anayasayı okuyun, İçtüzüğü okuyun; Meclis,
sadece parmak kaldırma, el kaldırma fabrikası değildir. Meclis yasalar yapar;
ama, bunun yanında da, denetleme görevini yapar ve en önemli görevlerinden bir
tanesi de denetleme görevidir. İşte, araştırma komisyonları ve bu raporlar, bu
denetimin en önemli parçalarından biridir. Niçin bu görevi Meclisin yapmasını
engellediklerini gerçekten merak ediyorum. Gerçekten, bu parti grubu şu anda,
Yükseköğretim Kurulunun, gerçekten, Türk gençliğini yetiştirebildiğini,
gerçekten, bilim konusunda, ülkenin gelişimi konusunda, teknolojisi konusunda
katkılar sağladığını iddia mı ediyorlar? YÖK'ün gerçekten demokrasinin
içerisine sokulmuş bir hançer olduğunu, bu arkadaşlarımız, bu parti grubu kabul
etmiyor mu, merak ediyorum. Bütün öğretim görevlileri, üniversite çevreleri,
bilim çevreleri yıllardan beri yakınıyor. Niçin, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki partiler, milletin karşısına çıkıp "biz bu kanunu
değiştireceğiz, biz YÖK'ü kaldıracağız, düzenleyeceğiz" derler de, buraya
geldiklerinde geri adım atarlar, gerçekten bunu merak ediyorum. Yine, iktidar partilerinden Milliyetçi
Hareket Partisine buradan söyleyeceğim bir çift söz var. Niçin Milliyetçi
Hareket Partisi; çünkü, Milliyetçi Hareket Partisinden değerli
arkadaşlarımızın, YÖK konusunda millete verilmiş sözleri vardır. Milliyetçi
Hareket Partisinden bir üye, bir milletvekili, bu komisyonun başında, Komisyon
Başkanı olarak görev almıştır ve çok güzel çalışmalar yapmıştır, kendisini
tebrik ediyorum; ancak, niçin parti grubu kendisinin arkasında durmamıştır,
bunları merak ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu önerimize destek
istiyorum. Gelin, bunu burada konuşalım ve millete vermiş olduğumuz sözü yerine
getirelim diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu. Başka söz isteyen?.. Yok. Öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım
efendim: Öneri: (10/57) esas numaralı YÖK Araştırma
Komisyonu raporunun 20 Kasım 2001 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve aynı gün
görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haydi
arkadaşlar... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Önüne bak
sen Bekâroğlu, önüne bak sen... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Lütfen MHP...
Görüşelim bunu burada... Niye kaçıyorsunuz; gelin... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Biz ne
yapacağımızı biliriz. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sizin raporunuz
bu... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haydi
arkadaşlar... Sizin raporunuz bu... BAŞKAN - Kabul etmeyenler... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayalım Sayın
Başkan. BAŞKAN - Saydık efendim, saydık; merak
etmeyin. Öneri, kabul edilmemiştir. Aslında, bu İçtüzük hükmüne göre -siz de
söylediniz- bunun, Genel Kurula, doğrudan doğruya, 103 üncü ve 104 üncü
maddeler gereğince gelmesi lazım. Neyse... Onu, artık, ilgililer düşünür. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Anavatan Partisi gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre,
verilmiş müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup, işleme alacağım; sonra
ayrı ayrı okutup; oylarınıza sunacağım: 2. – Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 12 Kasım 2001 Pazartesi
günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz. Aydın Tümen İsmail Köse Nihat Gökbulut DSP Grubu Başkanvekili MHP
Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili Öneriler: 1- 12 kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 48
saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması ve 13 Kasım 2001 Salı
günkü birleşimde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun, 14
Kasım 2001 Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneri hakkında söz isteyen?.. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
aleyhte... BAŞKAN - Sayın Candan, buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; biraz önce Kâtip Üye okudu. Ne dedi: "Danışma
Kurulunda anlaşma olmadığından bu öneri getirildi" Peki, Danışma Kurulunda
ne görüşüldü? Biraz önce değerli sözcümüz konuştu, bir YÖK raporundan bahsetti,
dedi ki "Bu raporu, gelin, getirelim." O raporun içerisinde ne var;
baktık, yolsuzluk iddiaları var ve savcılığa suç duyurusu var. Önce DSP itiraz
ediyor, MHP ile ANAP da arkasına takılıyorlar. Halbuki, benim de katıldığım
Danışma Kurulu toplantısında, Sayın Ömer İzgi, bizzat, bu hafta içinde bu
raporu Meclise indireceğini söyledi. Onun için... Bakalım, milletten
kaçacaksınız; ama, sandıktan kaçmak var mı, o ayrı. Değerli arkadaşlar, Anayasanın 98 inci
maddesi aynen şöyle diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, soru, Meclis
araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme
yetkisini kullanır." İşte, bu 98 inci maddeyi işletmeye çalışıyoruz. Yani,
hangi manzarayla karşı karşıya olduğumuza bakın. Bir partinin milletvekili
komisyonda başkanlık yaptığı halde, o parti, kendi milletvekilinin görüşünün
arkasında durmuyor ve raporu görüştürmüyor. Peki, hükümet ne diyor bu maddeye karşı:
Ben, bu 98, 99 ve 100 üncü maddeleri, denetim maddelerini tanımıyorum. Resmen
böyle demektir. Bakın, bugün itibariyle getirilen yasa
tasarısı ne: Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele..." Yani, bunda,
Bayındırlık Bakanlığındaki bürokratlar var, burada basın var; yani, hortum
olayları var, hepsi var. Öncelikle bunu getiriyorsunuz. Peki, daha ne getiriyorsunuz; çarşamba
günü iki gensoruyu birden görüştürelim diyorsunuz. Peki, bunu veren kim; bunu
veren de muhalefet. Peki, niye gensoru getiriliyor; yine İçtüzüğe baktığımız
zaman... BAŞKAN- Sayın Candan, bir dakikanızı rica
edeyim. Aslında, öneride iki şık varmış da, ikinci şık okunmamış; onu da
okuyalım. Özür dilerim, yanlış oldu. VEYSEL CANDAN (Devamla)- O zaman, sıfırdan
başlayacağız. BAŞKAN- Sıfırdan başlayın, peki. Yani, ben fark etmedim. İkisini birden
okuması lazım, birisini okumuş arkadaşımız. VEYSEL CANDAN (Devamla)- Ben yerime mi
geçeyim? BAŞKAN- Orada durabilirsiniz. 2 nci öneriyi okutuyorum: 2-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki
(11/22) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 14 Kasım 2001
Çarşamba günkü birleşimde yapılması; (11/21) ve (11/22) esas numaralı gensoru
önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
öngörülmüştür. BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. Sürenizi
yeniden başlatıyorum; kusura bakmayın, özür dilerim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, burada, muhalefet partisi olarak, Saadet Partisi olarak talebimiz
şudur: Bu İçtüzükte ne yazıyorsa, bunların uygulanmasını talep ediyoruz. Şimdi, bakın, bugün, getirilen Devlet
Güvenlik Mahkemeleri Yasa Tasarısı görüşülecek, yarın, muhalefetin verdiği iki
tane gensoru görüşülecek -bu da mecburiyetten görüşülüyor- perşembe günü de,
Medeni Kanun Tasarısı görüşülecek. Şimdi, eğer, bu gensorular verilmemiş olsa
ne olacak; İçtüzüğün, salı gün denetim dediği konular devredışı bırakılmış
olacak. Peki, bizim bu taktik ve stratejik
mücadelemize karşı Sayın Başbakan ne diyor: "Muhalefet, hükümeti
çalıştırmıyor; engelleniyoruz, devlet sabote ediliyor." Yani, bir yerde,
muhalefeti tehdit ediyor bir anlamda. Hani, meşhur atasözü var, adama
sormuşlar: "Adın ne?" "Mülayim." "Sert olsan ne
olacak!" Şimdi, şu açıklamalara bakın, Parlamentoya getirdiğimiz
tekliflere bakın; ama, hükümet, hem suçlu hem güçlü. Şimdi, öyle zannediyorum ki, Sayın
Başbakanın bu değişikliklerden de haberi yok. Sayın Başbakan, önce, il
adlarını, şehir adlarını, şimdi de, İçtüzüğü unutuyor herhalde; bir kere daha
hatırlatmak istiyorum. İkinci önemli konu şudur: Bir kere,
tasarılar eksik getiriliyor ve acele getiriliyor. Bugün görüşülecek olan Devlet
Güvenlik Mahkemeleri yasa tasarısını kim getirdi; bu hükümet getirdi.
Tutanaklara bakın; o zaman "burada, yanlış anlamaya meydan verecek
ifadeler var, bunlar doğru kullanılmıyor; bu, sıkıntı getirir" demişiz;
ama, bu hükümet, o zaman da ısrar etti. Bana göre ısrar değil; bu hükümet,
dayatmayla kanun çıkarmaya çalışıyor, yani, bir yerde, sayısal çoğunluğu
istismar ediyor. Şimdi, peki, muhalefet partisi olarak
bizim talebimiz nedir; salı günü normal denetim olmalıdır, yazılı ve sözlü soru
önergelerine süresi içerisinde cevap verilmelidir, İçtüzüğün araştırmalarla ilgili
98 inci, gensoruyla ilgili 99 uncu ve soruşturmayla ilgili 100 üncü maddeleri
açık ve nettir, ihlal edilmemelidir. Yani, hükümet, İçtüzüğü ihlal ediyor. Bir diğer çok önemli konu, gelen yasalar,
aciliyetine göre gelmelidir, ihtiyaca göre gelmelidir. Bugün, reel sektörle,
üretimle, istihdamla, ihracatla ilgili birçok sorun var; yasalar beklemektedir.
Çiftçilerimizin sorunları beklemektedir, işsiz insanların sıkıntıları
beklemektedir, sorun çok; ama, sizin getirdiğiniz yasa ne?! Ona da baktım;
geçen hafta içerisinde 50 milyar net faiz geliri olanları, vergi kapsamı dışına
aldınız; asgarî ücretten vergi alıyorsunuz; ama, buraya getirdiğiniz çok önemli
bir yasa gibi ve bunları da daha sonra "hükümet çok çalıştı, birsürü yasa
çıkardı" diye vergi kanunlarını bir yılda on defa değiştirdiğiniz halde,
buraya getirip söylüyorsunuz. Yani, o zaman eğer bir ülkede üretim yoksa, halkı
huzur içinde değilse, o zaman 57 nci hükümetin de hükümet etmesinin anlamı
yoktur. Şimdi, her şeyden evvel, hükümet devamlı
İçtüzük ihlali yapıyor dedim; daha önce hatırlanacağı üzere, yurtdışına asker
gönderme tezkeresi hazırlandı, geldi Genel Kuruldan oy çokluğuyla geçti,
hükümet kanadıyla. Halbuki, orada bütün hukukçuların ortak görüşü, İçtüzüğün
130 uncu maddesi kapsam ve süre olarak ihlal edildi, yeni bir İçtüzük ihdası
yapıldı ve konu, Anayasa Mahkemesine gitti. Daha önce getirdiğiniz Sosyal Güvenlik
-emekli- Yasası, Anayasa Mahkemesinden döndü ve şu anda altı aylık süre doldu,
yasa beklemektedir. Yine, gündeme öbür hafta 2002 bütçesi
gelecek. Sanki, bütçe müzakereleri usulen yapılacak, ama, bir faiz ödeme
bütçesinden, yatırımı olmayan bir bütçeden bahsediliyor. Yine, gündemi o kadar sık
değiştiriyorsunuz ki, devlet tasarrufundan bahsediliyor; Köy Hizmetlerini,
DSİ'yi, Karayollarını hükümeti oluşturan partiler, aralarında pazarlık
suretiyle "devleti küçültme" diye gündeme getirmeye çalışıyorlar.
Aslında, Köy Hizmetlerinde; DSİ ve Karayollarında çalışanlara ve Türkiye'nin büyüklüğüne baktığımız zaman,
sayıların fazla olmadığı, ancak, planlama bozukluğundan, ciddî bir verim
alınamadığı gözlenmektedir. Şimdi, çok önemli diğer bir konu,
muhalefetin verdiği gensorulara, hükümet, blok halinde ret oyu veriyor, blok
halinde... Hatta konuşmacılar buraya çıkıp gensorunun aleyhinde konuşuyorlar;
ama, yine, oyu ters kullanıyorlar, biraz önce MHP'nin yaptığı çifte standart
gibi. MHP milletvekili komisyon başkanıdır, kendisi rapor hazırlamıştır, altına
imza atmıştır; attığı imzaya burada partisi sahip çıkamamaktadır. Bu,
siyasette, bir çifte standarttır. Bakın şimdi, hükümete verdiğimiz
gensorulara: Enerji Bakanlığı hakkında gensoru vermişiz. Konuşmacı buraya
çıkmış... Bütün yargıda, mahkemelerde olduğu gibi, sanık, önce davanın tümünü
reddediyor veya kabul etmiyor; daha sonra, işi zamana yayıyor ve böylece
kurtulduğunu zannediyor. Daha sonra Bayındırlık Bakanıyla ilgili
gensoru vermişiz ve cumhuriyet tarihinde ilk defa 360 kişinin sorgulandığı
müteahhit, bürokrat vesaire... Ama, maalesef, burada, beton duvar gibi,
hükümeti oluşturan milletvekilleri ret oyu vermişlerdir. Özelleştirmeyle ilgili gensoru vermişiz ve
bu gensoru hakkında, bizzat burada konuşurken bir de belge ortaya koyduk ve
dedik ki: "POAŞ ihalesini alan, kamu bankasından 100 milyon dolar para
almıştır, kredi kullanmıştır." Elimizdeki banka ekstrelerini Genel Kurulda
göstermemize rağmen, özelleştirmeden sorumlu her iki Bakan -eski ve yeni-
buraya çıkıp bolca şov yaptı "böyle bir kredi yoktur, eğer böyle bir kredi
varsa istifa ederim" dedi. Banka ekstrelerini getirip burada Muhterem
Heyetinize gösterdiğimiz halde, maalesef, oy alamadık, reddettiniz. Demek ki
verilen gensoruların reddedilmesiyle, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerinin
örtülmesi mümkün değildir. Yine, bu Parlamento, IMF talimatıyla
birtakım yasalar çıkardı: İşte Tütün Yasası, Şeker Yasası, Enerji Yasası... Bir
savcı tenkit etti. Emperyalist güçlerden bahsedilince, bir partinin genel
başkanı savcı hakkında hemen bir soruşturma açtı. Zannediyordu ki, burası Genel
Kuruldu, burada insanları susturuyorsunuz; ama... Sayın Başbakan da öyle
diyordu: "Denetimin denetimi olmaz." Şimdi, Sayın Başbakanın bir işçi
konfederasyonunun genel başkanına söylediği cümle şu: "IMF'nin kucağına
oturan yatırım ve üretim yapamaz." Başbakan Bülent Ecevit bu cümleleri
söylemiştir. Yine, Afganistan'a asker gönderilmesiyle
ilgili olarak "yardım yapılacak mı" sorusunu cevaplarken "onu
müttefiklerimiz bizim adımıza düşünür" demiştir. Yani, kısaca söylemek
gerekirse, bu açıklamalar, bizim anlayışımıza göre, ülkenin itibarıyla oynamak
anlamına gelir. Bir kere, bu hükümeti oluşturan üç parti
Danışma Kurulunu da istismar etmektedir. Biraz önce okunduğu gibi, işine
geldiği zaman Danışma Kurulunda anlaşma sağlanamadı... Peki, ne teklif
getirdiniz de anlaşma olmadı?!. Yok. Peki, biraz sonra getireceğiniz, DGM'lerle
ilgili tasarıda, ümit ediyorum ki, devleti hortumlayan bankalar, Bayındırlık
Bakanlığındaki yolsuzluklar, Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklar bu kapsam
içinde olmaz. Devletin malını çalan, fakirin hakkını yiyen insanların, hangi
mahkeme olursa olsun, mutlaka yargılanmaları ve hakkın yerini bulması gerekir
diye düşünüyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; tekrar bir kere daha
ifade ediyorum; hükümet Danışma Kurulunu istismar etmemelidir, Genel Kurulun
çalışma usul ve esaslarını belirleyen ve Anayasa hükmünde olan İçtüzüğün gereği
yapılmalıdır diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Candan. Lehinde konuşmak üzere buyurun Sayın
Tümen. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Sayın Tümen, süreniz 10 dakika. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üç grup olarak dün Danışma Kuruluna götürdüğümüz öneri
Danışma Kurulu kararına dönüşmedi ve grup önerisi olarak Genel Kurulun onayına
sunduk. Şimdi, tabiî, Sayın Başkan, biz,
Parlamento çalışmalarının daha verimli çalışması açısından mümkün olduğunca söz
almamaya çalışıyoruz veya az konuşmaya çalışıyoruz; ama, değerli
arkadaşlarımız, maalesef, az önce de Sayın Candan'ın bahsettiği gibi ki,
kendisi, aslında, Danışma Kurulu toplantısında bulunmadı, Danışma Kurulu
toplantısında bulunmadan, orada ne konuşulduğunu bilmeden burada 13 dakika
konuştu ve hükümetin veya hükümeti oluşturan siyasî parti gruplarının hiçbir
öneri getirmediğini söyledi ve hiçbir şeye karşılık 13 dakika konuştu. Biraz
insaf!.. Biraz insaf!.. Gerçekten, dünkü Danışma Kurulu
toplantısında, Saadet Partisinin getirmiş olduğu öneriyle ilgili olarak -Ömer
Vehbi Hatipoğlu katılmıştı; ama, katılan arkadaşımızın yerine yine başka bir
arkadaşımız konuştu- kendilerine dedik ki: Biz, eğer, gerçekten, Yüksek Öğretim
Kurumuyla ilgili olarak getirmeyeceğimiz bir rapor ortaya çıkmış olsaydı,
zaten, o araştırma önergesine biz iktidarı oluşturan siyasî partiler olarak
öyle bir araştırmanın açılmasına kabul oyu vermezdik, böyle bir komisyonun
kurulmasını onaylamazdık. Ondan sonra, buraya gelip, farklı konulara, farklı
yönlere çekerek ve özellikle birtakım siyasî parti gruplarını zan altında
bırakacak ifadeler kullanıyorsunuz. Biz, dünkü Danışma Kurulu toplantısında
"bu rapor gelecek, ama şu an gündemimiz yoğun; siz, bunu grup önerisi
olarak getirmeyin; biz, Genel Kurulda istişare ederek, bir uzlaşı içerisinde
bunun gününü tespit edelim, hep beraber getirelim" dedik; çünkü, bu hafta
için 2 tane gensoru var, önümüzdeki hafta salı günü için, yine, sizlerle
anlaşarak, muhalefetle anlaşarak, daha önce kurulmuş olan 2 tane araştırma
komisyonu raporunu görüşeceğimizi ifade ettik ve bunun altına da imza attık.
Daha sonraki hafta için, büyük bir olasılıkla, sizin vermiş olduğunuz bir soruşturma
önergesi var, belki de onun denetimini yapacağız. Şimdiden bu şekilde bir
yoğunluk varken; ama, sizin, durup da, siyaset yapma uğruna ve bizim de bu
kadar iyi bir yaklaşımımıza karşın, anlayışlı yaklaşımımıza karşın burada
demagoji yapıyorsunuz, siyaset yapıyorsunuz. Anlamak mümkün değil. VEYSEL CANDAN (Konya) - Demagoji ne
demek?! Birbuçuk yıl olmuş! AYDIN TÜMEN (Devamla) - Şimdi, bir de
"biz, denetim hakkımızı kullanıyoruz ve bunun için de gensoru önergeleri
veriyoruz" diyorsunuz. Verebilirsiniz, Sayın Candan'ın da bahsettiği gibi,
bu, sizin anayasal hakkınız, İçtüzükten gelen hakkınız. Şimdi, geçmişe dönük bir hatırlama
yapabilirsek, hani, Sayın Candan diyor ya "bazı insanlar bazı şeyleri
unutuyor" diye; ama, tamamen kendilerinin unuttuğu birtakım geçmişleri ve
mazileri var. Şimdi, bugüne kadar, 57 nci hükümete, 22
adet gensoru verilmiş. Bu, bir defa, akla, mantığa sığmıyor. Diyeceksiniz ki,
siz ne kadar verdiniz; biz, Demokratik Sol Parti olarak, 54 üncü hükümete, 2
tane gensoru vermişiz; bir tanesi dışpolitikayla ilgiliydi... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman, yolsuzluk
yoktu, ekonomik kriz yoktu, niye verecektiniz?! AYDIN TÜMEN (Devamla) - Bu, Libya'daki
hadiseyle ilgiliydi, iyi hatırlarsınız; bir diğeri de, cumhuriyetin laiklikle
ilgili birtakım unsurlarının zedelenmesiyle ilgiliydi ve bunun için verdik.
Ama, bugüne kadar 22 adet gensoru önergesi... Tabiî ki, Parlamentoyu
tıkıyorsunuz, tabiî ki denetimi tıkıyorsunuz... Bunu söylemek, bizim en doğal
hakkımız. LÜTFİ YALMAN (Konya) - O zaman, yolsuzluk
yoktu, ekonomik kriz yoktu... BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim. AYDIN TÜMEN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim getirdiğimiz öneri, bugün için bir uyum yasası
olarak da kabul ettiğimiz Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunuyla ilgili bir
değişiklik getiren kanun tasarısının görüşülmesi, yarın 2 tane gensoru
önergesinin görüşülmesi ve perşembe günü de Medenî Kanun çalışmalarına devam
edilmesi yönündeydi. Bu konudaki önerimizi oylarınıza ve onaylarınıza
sunuyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tümen. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan
"demagoji yapıyorsunuz" dediler... BAŞKAN - Efendim, bu laflar, arada sırada
politikacılar arasında kullanılır. Aleyhte olmak üzere, Sayın Mehmet Ali
Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Konuşmamın başında, iki gün önce
Demokratik Sol Parti Hatay Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanvekili
değerli arkadaşımız Namık Kemal Atahan'ı kaybetmiş olmaktan dolayı, AK Parti
Grubu olarak üzüntülerimizi belirtmek istiyoruz. Demokratik Sol Parti Grubuna
ve kederli ailesini başsağlığı diliyoruz. Namık Kemal Atahan kardeşimize de Cenabı Hak'tan rahmetler
niyaz ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, bugün salı ve
Meclisimizin haftalık çalışmasının ilk günü. Bugün, buraya, bu çalışmaya
iştirak etmek için gelen arkadaşlarımız, şu gündemi ellerine aldıklarında ve
incelediklerinde, bugün, Genel Kurulumuzda, Anayasa değişikliğiyle ilgili
teklifin ikinci tur oylamalarının yapılacağını görecekler ve aynı zamanda da
yarın, bir gensoru önergesinin görüşüleceğini tespit edecekler; ancak, şimdi,
bir grup önerisiyle karşı karşıyayız. Grup önerisi, daha önce Danışma Kurulu
kararıyla bu hafta için öngörülen bu takvimi değiştirmeye yönelik. Dün, iktidar
partisine mensup grup başkanvekili arkadaşlarımızın çağrısı üzerine Danışma
Kurulumuz toplandı; bu çağrı kâğıdında, sosyal güvenlikle ilgili, gündemin, 2
nci, 3 üncü, 4 üncü ve 5 inci sırasında yer alan dört tane tasarının temel
kanun olarak görüşülmesi isteğiyle yapılmış olan bir çağrıydı, bunu görüşmek
için Danışma Kuruluna gitmiştik; ancak, bundan da vazgeçildiğini gördük ve
biraz önce Muhterem Genel Kurula okunan bir gündem değişiklik teklifini
görüşüyoruz. Şimdi, bir derneğin haftalık yönetim
kurulu toplantısının gündemi dahi, daha önceden bellidir; bu derneğin yönetim
kurulu üyeleri, bu gündeme şartlanmış olarak, bu gündeme hazırlıklı olarak
gelirler o toplantıda faydalı olur. Şimdi, Danışma Kurulu kararıyla bu hafta nelerin görüşüleceği belli olduktan
sonra, bunu sık sık değiştirmek, Meclis çalışmalarını olumsuz etkiliyor diye
düşünüyorum. Bunun, iktidar partilerine mensup arkadaşlarımızca, gruplarca, sık
sık yapılmış olması, bana göre, bir talihsizliktir. Yine böyle bir olayla karşı
karşıyayız. Benim bu konudaki tespitim şu ki, iktidar partileri bir kararsızlık
içerisinde Meclisi çalıştırma noktasında ne yapacağını bilememenin bir şaşkınlığı
içerisinde sık sık gündem değiştiriyorsunuz; o hafta için hazırlanan gruptaki
arkadaşlarımız, başka değişiklikle, âdeta, şaşkına dönüyorlar, kendilerini,
yeniden başka kanun tasarı ve teklifleri üzerinde çalışma programına adapte
olmaya zorlamak durumunda kalıyorlar. Şimdi, bu öneri ne getiriyor; biraz önce
okundu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunda bir değişiklik, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik, 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri Kanununda değişiklik... Biz, bu
değişikliklere prensip olarak olumlu yaklaşıyoruz. Biz, AK Parti olarak, devlet
güvenlik mahkemelerinin işlevini yitirdiğini, Türkiye'nin bir an önce
normalleşmesi gerektiğini ve dolayısıyla, artık, devlet güvenlik mahkemelerine
gerek olmadığını öteden beri savunuyoruz. Devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanının daraltılması, hiç şüphesiz ki, bizim, bu arzumuzla, talebimizle
çakışmaktadır, o bakımdan, böyle bir değişikliği prensip olarak reddetmemiz
mümkün değil; ama, bunun, aniden, hemen bir gündem değişikliğiyle gündeme
getirilmiş olmasına itirazımız var. Çarşamba günü bir tek gensoru
görüşülecekti; burada biraz önce yeni bir gensoru önergesi okundu, Devlet
Bakanı Sayın Kemal Derviş'le ilgili bir gensoruydu; bunu da hemen yarın
görüşelim denildi. Değerli arkadaşlarım, şimdi, gensoru,
soruşturma, meclis araştırması, bunlar, önemli denetim mekanizmalarıdır.
Özellikle, gensoru ve soruşturma önergelerinin amacına uygun olarak
görüşülmesi, bir denetim gününde bir tek araştırma önergesinin ve gensorunun
görüşülmesi, bu denetimin sağlıklı yapılmasının önkoşuludur bize göre. Şimdi,
iki gensorunun üst üste görüşülmüş olması, amaç bakımından hedefe bizi
ulaştırmaz, şahıslar karışır, bakanlar karışır, mevzular karışır. İnanıyorum
ki, Parlamentoda bulunan arkadaşlarımız, dinleyen milletvekili arkadaşlarımız
dahi, televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımız dahi, üst üste
birkaç gensorunun, soruşturma önergesinin görüşülmesinden dolayı neyin
görüşüldüğü, neyin amaçlandığı konusunda tereddüte düşerler. O bakımdan, iki gensoru önergesinin üst
üste görüşülmüş olmasında da isabet görmüyoruz. Bakınız, biraz önce okunan
gensoru önergesi ayın 9'unda dağıtılmış; İçtüzüğe ve Anayasanın ilgili
maddesine göre on gün içinde görüşebilirsiniz, daha zamanınız var, ayın 19'una
kadar zamanınız var. Ayın 19'una kadar herhangi bir güne bunu koymak mümkün
iken, hemen yarın bunun görüşülecek olmasını da isabetli görmediğimizi
belirtmek istiyoruz. Âdeta, bu gensoru önergeleri, bu denetim yolları, yasak
savma kabilinden görüşülüyor, konular birbirine karıştırılıyor; ancak, bu
noktada bir şeyi de söylemek istiyorum, o da bizim AK Parti olarak bir
prensibimizdir, bir ilkemizdir... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Gerekçesi var. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İzin verir
misiniz. BAŞKAN - Neyse, müdahale etmeyelim
efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, gensoru önergeleri verilecek, soruşturma
önergeleri verilecek, sorular sorulacak, gündemdışı konuşmalar yapılacak,
bunlar muhalefetin hakkıdır; ancak, bize göre, bizim Partimize göre, AK Partiye
göre arkasında sayısal olarak önemli bir güç bulunan bir hükümetin her hafta
güven tazelemesine yol açacak şekilde gensoru önergelerinin verilmesini de
isabetli görmüyoruz. Mesela biz, üç aylık bir siyasî partiyiz, şu ana kadar 1
gensoru önergesi vermişiz, 1 soruşturma önergesi vermişiz, 5 araştırma önergesi
vermişiz ve 1 de genel görüşme önergesi vermişiz. Biz, zamanı gelince, hiç
şüphesiz ki kamuoyunun beklentilerine uygun bu önergeleri veririz. Hiç şüphesiz
ki, ne iktidar partilerinin, gensoru önergelerini ve soruşturma önergelerini
etkisiz kılacak bir tavır içerisinde olmalarının ne de muhalefetin her hafta
birkaç gensoru önergesi vermek suretiyle iktidarın, böylesine sayısal gücü olan
bir iktidarın her hafta güvenoyu almasına yol açacak şekilde bir denetim
yapmasının isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Biraz önce de ifade ettim, milletin
şikayetlerini, halkımızın dertlerini, sıkıntılarını muhalefet burada gündeme
getirecek; ama, son haftalarda bir şey dikkatimizi çekiyor. Daha önce muhalefet
partilerine mensup milletvekilleri gelirler, gündemdışı, burada halkın
dileklerini, şikayetlerini, taleplerini gündeme getirirlerdi; ama, son
haftalarda daha çok iktidar partilerine mensup milletvekillerinin, gündemdışı,
buraya çıktıklarını, hükümeti dolaylı olarak eleştirdiklerini, halkın
sıkıntılarını ve problemlerini buraya getirmek suretiyle hükümetin dikkatini
çektiklerini görüyoruz. Bu, bu hükümetin, halkın sorunlarını çözmede ne kadar
âciz kaldığının çok çarpıcı bir örneğidir ve bir tespittir; ama -sürem de
dolmak üzere- Sayın Başbakana göre bunun hiçbir önemi yok; çünkü, Türkiye'deki
tüm olumsuzluklardan, kargaşalardan, ekonomik sıkıntılardan, toplumsal patlama
noktasına gelmiş olan problemlerden, hükümetin, âdeta, hiçbir dahli yok; bu
konuda, muhalefet suçlu... Ne demek istiyorsunuz?! İşte, geçtiğimiz perşembe
günü, Sayın Başbakan, Grupta bir konuşma yapıyor, diyor ki: "Muhalefet
partileri, Meclis çalışmalarını ve devlet işlerini açıkça sabote ediyorlar;
böylesine sorumsuzca bir muhalefet örneği şimdiye kadar görülmemiştir..." MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Doğru! MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
"...Anayasa ve İçtüzük olanaklarını öylesine kötü kullanmaya muhalefetin
hakkı yoktur; millete şikâyet ediyorum" diyor. Şimdi, benim önümde, Sayın
Başbakanın, bir ay önce, burada, şu kürsüde yapmış olduğu bir konuşma var; izin
verir misiniz okumak istiyorum. "İktidarı ve muhalefetiyle, tüm
Meclisimizi, partilerimizi ve milletvekillerimizi yürekten kutlarım -Sayın
Başbakan- Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu başarıyla, ulusumuza büyük saygınlık
kazandırmıştır. Geride bıraktığımız yasama döneminde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çoğu yapısal nitelikte olmak üzere, 300'ün üzerinde reform yasaları
çıkarmıştır." Bu Meclis, iktidarıyla muhalefetiyle çıkardı. "Bu yasa
çalışmalarıyla ve bugün sonuçlandırdığımız anayasa değişikliğiyle, Ulusal
Programımızın ve ekonomik programımızın birçok gerekleri de şimdiden yerine
getirilmiş olmaktadır" diyor ve devam ediyor. Zamanım dolmak üzere, hatta doldu. Sayın Başkanım, 1-2 dakika istirham
edeyim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1-2 değil de, 1 dakika vereyim;
çünkü, konunun dışında çok fazla konuştunuz. 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi
bağlantı kuracağım Sayın Başkan. Şimdi, gerçekten, Sayın Başbakanın ve
iktidar partilerinin muhalefeti eleştirmesi bir haksızlıktır. Böylesine yapıcı
bir muhalefet örneği, geçtiğimiz dönemlerde pek az görülmüştür. İşte, temel
kanunlar geliyor; Medenî Kanun görüşülüyor, muhalefet partileri destek vermiyor
muyuz?! Şimdi, sosyal güvenlik reform tasarılarını getireceksiniz, temel kanun
olarak bizden destek isteyeceksiniz; dün söyledim, size, bu konuda olumlu
yaklaşacağız. Ülke yararına gördüğümüz, insanımızın yararına gördüğümüz her
konuda, muhalefet partileri olarak -özellikle kendi partim adına konuşuyorum-
destek olmaya çalışıyoruz; ama, bu destek karşısında, bizi, devlet işlerini ve
Meclis işlerini sabote etmekle itham etmek, herhalde haksızlıktır diye
düşünüyorum. O bakımdan, sözlerimi şöyle tamamlıyorum:
Biz, bu grup önerisine, bu, bir kararsızlığın ürünü olduğu için, denetim
müessesesini dejenere etmeye yönelik gördüğümüz için ve muhalefetin en meşru
haklı taleplerini -biraz önce ifade
edildi- YÖK Araştırma Komisyonu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, cümlenizi tamamlayın. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim. ...raporunun bir an önce görüşülmesi
isteğine müspet cevap vermeyen, bunu sürekli savsaklayan, bir muhalefet
grubunun önerisi olduğu için, Meclisin bu haftaki gündemiyle ilgili iktidar
partilerinin bu önerisine olumsuz oy vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin. Efendim öneri üzerinde... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
lehte konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Peki, lehte konuşacaksanız
buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; siyasî parti gruplarının vermiş olduğu bu önerinin
lehinde konuşacağım. Evet, iktidar partilerinin 350
milletvekili gibi bir çoğunluğu var. Burada, istedikleri kararı çıkarırlar,
bunu yaparlar; ancak, yanlış yapıyorlar. Elbette, bunun hesabını, bir gün,
millete vereceklerdir. Değerli milletvekilleri, DSP Grup
Başkanvekili demagoji yapmakla suçladı; bu sözü, kendisine iade ediyorum.
Demagoji yapmadık; biz, düşüncemizi, milletin kürsüsünde düşüncemizi söyledik;
bu bir. Bunu söylemeye devam edeceğiz. Milletin kürsüsünü susturmaya kimsenin
gücü yetmez. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İki, "Siyaset mi yapıyor?.." Ne
yapacağım değerli milletvekilleri?! Ben, bir siyasî partinin üyesiyim,
milletvekiliyim, siyaset yapıyorum elbette. Niye siyaset yapmayı kötü anlamda
değerlendiriyor Sayın Başkanvekili, anlayamadım ben. Elbette, biz, siyaset
yapacağız; siz de gelin, lütfen... AYDIN TÜMEN(Ankara) - Lehte mi konuşuyor,
cevap mı veriyor Sayın Başkan? BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir
dakika... Daha konuya gelmedi, bir dakika... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ben de söz
istiyorum sonra... BAŞKAN - Efendim, her şeye de karışmayın
lütfen; rica ediyorum canım. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Siz de gelin,
lütfen, siyaset yapın. Siyaset yapmak, milletin sorunları üzerine düşünce
üretmektir, çözüm üretmektir değerli milletvekilleri. Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Lehinde
konuşuyor itiraz ediyorsunuz, aleyhinde konuşuyor itiraz ediyorsunuz; ne
istiyorsunuz? AYDIN TÜMEN (Ankara) - Danışma Kurulunda
yoktu, gelip burada konuşuyor. BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen... Susar
mısınız. Sayın Grup Başkanvekili, ben, burada
arkadaşımın cümlesini nereye getireceğini dinlemem lazım. Yani millete, ille
dikte ettirerek burada şu şekilde konuşacaksınız diye, böyle bir kural yok;
rica ediyorum. Öneriyi tekrar okutup, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım efendim. Öneriler: 1-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan 769 sıra sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısının, 48
saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyondan Gelen
Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması ve 13 Kasım 2001 Salı günkü
Birleşimde, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun 14 Kasım 2001
Çarşamba ve 15 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması öngörülmüştür. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Peki, karar yetersayısının
aranılması istendi. Öneriyi oylarınıza sunacağım ve oylamayı
elektronik cihazla yapacağım. Oylama için 2 dakika süre vereceğim; bu
süre zarfında elektronik cihaza giremeyen milletvekillerinin teknik personelden
yardım istemelerini ve vekâleten oy kullanacak sayın bakanların da, hangi
bakana vekâlet ettiklerini oy pusulalarına yazarak oyunun rengini belirtmesini,
yine oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
süre doldu... BAŞKAN - Tamam efendim, bu saatten sonra
gelen pusulaları kabul etmiyoruz. Efendim, karar yetersayısı yoktur;
birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati:16.42 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 16.55 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19
uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, biraz önce Grup
önerisinin yapılan oylamasında karar yetersayısının aranılması istenmişti,
yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı. IV. –
ÖNERİLER (Devam) A) Sİyasİ Partİ Grubu Önerİlerİ (Devam) 2. – Genel
Kurulun Çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam) BAŞKAN - Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısının olup olmadığını arayacağım. Oylama için 2 dakikalık süre veriyorum; bu
süre içerisinde elektronik cihaza giremeyen milletvekillerinin teknik
elemanlardan yardım istemelerini ve vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
varsa, hangi bakana vekâlet ettiklerini, oyunun rengini ve imzasını taşıyan bir
pusulayı Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; öneri
kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutuyorum: 2-12 Kasım 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Devlet Bakanı Kemal Derviş hakkındaki (11/22) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci
sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince, gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, 14 Kasım 2001 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması, (11/21) ve (11/22) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz. V. –
SEÇİMLER A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan ÜyelİKLERE Seçİm 1. –
Başkanlık Divanında açık bulunan Kâtip Üyeliklere seçim BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanında Saadet Partisi Grubuna düşen 2 Kâtip Üyeliğe, Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk ve Konya Milletvekili Lütfi Yalman aday
gösterilmişlerdir. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. B)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM 1. –
İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda boş bulunan
ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe İçel Milletvekili Akif Serin
aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü sorular ve diğer denetim konularını bugün görüşmüyoruz. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun;
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet
İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşülmeyen
maddeleri ile ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmesini erteliyoruz. Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu
Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili
Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun ikinci görüşmelerine başlayacağız. 3. –
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı : 753 ve 753'e 1
inci Ek) (Birinci Görüşme 6.11.2001 Salı günü saat 21.57'de tamamlanmıştır.) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmesine başlayacağız. 4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 5.– Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız. 6.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692)
(S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 7.– Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakerelerine başlayacağız. 8.– Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli
ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlıyoruz. 9.– Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun,
18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar. Komisyon raporu, 769 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Salih
Erbeyin'in. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, devlet güvenlik
mahkemeleri, Türkiye'de, ilk kez, 1970'li yıllarda kurulmuş; ancak, anayasada
devlet güvenlik mahkemelerinin düzenlenmesi, ilk kez, 1980 ihtilalinden sonra,
1982 Anayasasıyla gerçekleşmiştir. Başlangıçta, yapısında, askerî hâkim ve
savcılar da bulunan devlet güvenlik mahkemeleri, 1999 yılında, yine 21 inci
Yasama Döneminin ilk yasama tasarrufu olarak gerçekleşmiş, Anayasa
değişikliğiyle, tamamıyla sivil bir yapıya kavuşmuştur. Devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanı, Anayasanın 143 üncü maddesinde açıkça belirlenmiştir; ancak, devlet
güvenlik mahkemelerine verilen görevler incelendiğinde, o alanın biraz dışına
çıkıldığı görülmektedir. Nitekim, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinde, devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar
arasında, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri de bulunmaktadır. Türk
Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri, hukukumuzda, suç işlemek için
teşekkül oluşturma ya da örgüt kurma, çete kurma suçlarına kanunlarımızda başka
bir düzenleme bulunmadığı zaman uygulanmakta olan genel hükümler
niteliğindedir. Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinde
tanımlandığı gibi, teşekkül, iki veya daha çok kimsenin bir suç işlemek
amacıyla bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Yargıtay içtihatlarında ve teorik
üniversite görüşlerinde açıklandığı gibi, böyle bir teşekkülden söz edebilmek
için, bunun belirli bir süreklilik göstermesi ve sadece tek bir suç değil; ama,
değişik ve aynı amaçlar itibariyle çeşitli suçları takip etmesi söz konusudur.
Bu çerçeve içinde teşekkül kurmak başlıbaşına bir suçtur. Bir de, o teşekkülün
amacı olan suçların işlenmesi söz konusudur. Bunların her biri için ayrı ayrı
ceza verilmektedir. Türk Ceza Kanunundaki bu genel hükümden
ayrı olarak, yine aynı Kanunun 168 inci maddesinde de, devlete karşı yönelen
bazı suçları işlemek için silahlı çete veya silahlı cemiyet oluşturulması
düzenlenmiş ve cezaî yaptırıma bağlanmıştır. Gerek 313 üncü madde gerek 168
inci maddede düzenlenen teşekkül veya silahlı çeteye yardım amacıyla, yataklık
etmek amacıyla yapılan işler de başlıbaşına bir suç organizesini
oluşturmaktadır. Bunlar da, Türk Ceza Kanununun 314 ve 369 uncu maddelerinde
ayrıca düzenlenmiştir. Daha sonra, terörün ülkemizde yoğunluk
kazandığı dönemlerde, Terörle Mücalede Kanunu çıkarılmış ve bu kanuna göre de,
terör örgütleriyle ilgili düzenlemeler getirilmiştir. O kanunda bir terminoloji
belirlemesi yapılarak gerek Türk Ceza Kanununda gerek diğer kanunlarda geçen
teşekkül, örgüt, çete, cemiyet gibi terimlerin ayrı kavramı ifade ettiği de
belirtilmiştir. Nihayet, 1999 yılında çıkarılan 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu da mafya tipi örgütler
olarak niteleyebileceğimiz örgütler ve onlar bünyesinde işlenen suçları
düzenleyen yeni bir yasa olarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasada, bu çeşit
suçların izlenebilmesi ve kovuşturulması için özel bazı usul hükümleri de
getirilmiştir. Şimdi, bu davalar, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 9 uncu
maddesine göre bu mahkemelerin görev alanına giren suçlardandır. Fakat,
özellikle 4422 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanlarının çok genişlediği, uygulamada görülmektedir. 313
üncü ve 314 üncü maddeler, esas itibariyle, Anayasamızın 143 üncü maddesinde
tanımlanan görev alanına girmemektedir. Bu bakımdan, devlet güvenlik
mahkemelerinin asıl görevlerini daha verimli bir şekilde yapabilmeleri için, bu
maddelerle ilgili suçların mahkemelere devredilmesinin; yani, genel mahkemelere
devredilmesinin kamuoyunda yararlı olacağı düşüncesi hâkim olmuştur. Tasarının
hazırlanış gerekçelerinden birisi de budur. Bugünlerde, hem devlet güvenlik
mahkemelerinin şekline, kuruluşuna ve uygulamasına karşı çıkıp da hem de bu
yasanın getirilişine karşı çıkanların düşüncelerindeki çelişkiyi anlamak da
mümkün değildir. İkincisi, bilindiği gibi, 1992 yılında
3842 sayılı Kanunla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik yapılmıştır;
ancak, bu değişikliklerden bir bölümünün, devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanına giren suçlarda uygulanamayacağı da, yine, o kanunun 31 inci maddesine
göre hükme bağlanmıştır. Zaman içinde, bu farklı uygulamalardan bir kısmı
kaldırılmıştır. Şimdi, bunlardan birini daha kaldırmak bu tasarının amacıdır.
Gerçekten, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar bakımından
tutuklanma, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 3842 sayılı Kanunla değiştirilen
metninden önceki hükümlere göre yapılmaktadır. Şimdi, bu tasarıyla getirilen, devlet
güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar bakımından Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 104 üncü maddesinin uygulanması, genele şamil olarak,
amaçlanmaktadır. Aslında, bu çeşit farklı hükümleri devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlar hakkında uygulama söz konusudur. Düşünüyoruz ki, zamanla bunların tamamı
kaldırılacak, hakkında uygulama da sona erecektir. Bugünün şartlarında tutuklamayla
ilgili hükmün buna ilişkin madde numarasının 3842 sayılı Kanunun 31 inci
maddesinden çıkarılması yeterli sayılmaktadır. Tasarının bir başka amacı da, Çıkar Amaçlı
Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinde verilen "çıkar
amaçlı suç örgütü" tanımını açıklığa kavuşturmaktır. Aslında, bu tanım,
yasa metnimize, İtalyan Ceza Kanunundan alınarak girmiştir. Gerçekten, İtalyan
Ceza Kanununun ilgili maddesinde, önce bizim, şimdi, devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanının dışına çıkarmayı önerdiğimiz 313 üncü maddenin
karşılığı olan 416 ncı madde bulunmaktadır. Daha sonra eklenen 416 ncı madde,
yani, ilgili yasanın 416 ncı mükerrer maddesinde de, açıkça, mafya tipi
suçların teşekkül şekli düzenlenmiştir. Bizim, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanununun 1 inci maddesinde yer alan tanım, büyük ölçüde bu tanımla
örtüşmektedir; fakat, bu tanım da, uygulamada belirsizliklere yol açmakta,
hatta suçların kanunîliği ilkesi bakımından uygulamada tartışılabilecek
durumlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri, kişileri kendine tabi kılmaya
zorlamaktır. İkincisi ise, mensupları arasında, her ne suretle olursa olsun,
açık veya gizli işbirliği yapmak. Bunlar çok genel ifadeler olduğu için,
gerçekten, zaman zaman suçluların ve suçların kanunîliği ilkesi bakımından tartışma
ortaya çıkmaktadır. Bunların yanında, maddede kullanılan "zor veya tehdit uygulama"
kavramlarına da açıklık getirme ihtiyacı uygulama neticesinde ortaya çıkmıştır.
Daha önce örnek verdiğim gibi "kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak,
mensupları arasında her ne suretle olursa olsun, açık veya gizli işbirliği
yapmak" ibareleri madde metninden çıkarılırken "zor veya tehdit
yerine" daha açık bir ifadeyle, Terörle Mücadele Kanunundan da ayrı olarak
"tehdit, baskı, cebir veya şiddet" uygulama alanına sokulmuştur. Bunun yanında, Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanunu, bu tip suçların izlenmesi için bazı özel
yöntemler de getirmiştir. Genellikle, bunlarda kuvvetli belirtilerin varlığı;
yani, bu çeşit örgütlerin kurulduğuna ilişkin belirtilerin açıkça varlığı
aranmaktadır; ancak, bunun dışına çıkan hükümleri de vardır. Nitekim, bu
kanunun 6 ncı maddesinde, hak ve alacaklara ilişkin tedbirlerin alınabilmesi
için kuvvetli şüphelerin bulunması yeterli görülmüştür. Şüphesiz, bu kanun
kapsamındaki yöntemlerden bazıları bakımından, örneğin gizli izleme ya da gizli
görevliler kullanılması gibi yöntemler bakımından kuvvetli şüphe olması yeterli
olabilmekte; ancak, burada, hak ve alacaklara ilişkin tedbirler bakımından,
şüphe derecesinden daha ileri bir durumun olması gerekmektedir. Kanunun 2 nci maddesine paralel olarak 6
ncı maddedeki "kuvvetli şüpheler" ibaresinin "kuvvetli
belirtiler" şeklinde değiştirilmesi, bu tasarı hükmüyle önerilmektedir.
Böylece, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesiyle de bir uygunluk
sağlanmış olacaktır. Diğer yandan, 4422 sayılı Kanun, bu
kanunun kapsamına giren suçları, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına
girmeyen, aynı yerde birden çok suçları devlet güvenlik mahkemesi bulunması
durumunda bunlardan birincisinin görevli, yetkili olacağını hükme bağlamaktır;
ancak, bu uygulama da, 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinde aşırı bir iş
yığılmasına sebep olmuştur. Öyle ki, bu mahkemeler, ancak beş altı ay sonrası
için duruşma günü verebilir duruma gelmiştir. Örneğin, İstanbul Devlet Güvenlik
Mahkemeleri önünde bulunan dosya sayısı, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Uygulamaya bakıldığı zaman, 1 numaralı
devlet güvenlik Mahkemelerinde bir yığılmanın bundan sonra da devam edeceği
açıktır. O bakımdan, bu tasarı metniyle, 1 numaralı devlet güvenlik
mahkemelerinin yetkili olmasına ilişkin hüküm kaldırılmaktadır; çünkü, devlet
güvenlik mahkemeleri, zaten uzmanlık mahkemeleridir. Bunların daireleri
arasında bir ayırım yapılması da yargının güvenirliği ve tekniğine aykırı
düşmektedir. Tüm bu değişikliklerle birlikte yasa çıktığı zaman, devlet
güvenlik mahkemelerinin, asıl görevlerini, daha iyi, daha verimli biçimde
yapacağı düşünülmektedir. Tasarıdaki geçici bir maddeyle de, şu
anda, devlet güvenlik mahkemeleri önünde 313 ve 314 üncü maddeler çerçevesinde
açılmış olan davaların durumuna ilişkin hükümler getirilmektedir. Esas davalar,
bulunduğu yerde genel mahkemelere devredilecektir. Sadece, Yargıtayda temyiz
aşamasında bulunan davalar karara bağlandıktan sonra da, yeni yasaya göre,
yetkili olan mahkemeye gönderilecektir. Bu yasa tasarısı, Yüce Meclisimizden
geçtiği noktada, uygulamadaki sıkıntılar bertaraf edilmiş olacaktır. Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu tasarıya kabul
oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbeyin. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Sayın Turhan Güven'in efendim. Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün, çok önemli bir demokratik
gelişmenin adımlarından birini daha atmak üzereyiz; ama, bu adımları daha
sağlıklı, daha sağlam atmak yerine, alelacele getirilen bir tasarıyı görüşmek
bence bir şanssızlık olmuştur; çünkü, Danışma Kuruluna -gönderilen metin
elimde- sosyal ilişkilerle ilgili bazı kanun tasarılarının temel kanun gibi
görüşülmesi talebiyle gelinmişti. Dün, Danışma Kuruluna gittiğimizde, hiç
bundan bahis olmaksızın, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş Kanununda bazı
maddelerin değiştirilmesi önümüze getirildi. Değerli arkadaşlarım, bir kanunu enine
boyuna tartışmak, ne getirdiğini ne götürdüğünü iyice anlamak gerekir. Bunun
için de, bir hazırlık süresi şarttır. Bir şeyi herkesin bilmesi, hem mecburî
değildir hem de söz konusu değildir; ama, 48 saat geçmeksizin, İçtüzük
hükümlerine her zaman uyulmadığı gibi, yine, denetim yolları tıkanmak
suretiyle, bir kanun tasarısını görüşmeye başlıyoruz. Evvela şunu açıkça
belirteyim ve altını çizeyim ki, tasarının içeriğine karşı değiliz, bir gelişme
olduğunu kabul ediyoruz; ama, geliş biçimine karşı olduğumuzu ifade etmek
istiyorum. Şimdi, çıkacak "bizi
çalıştırmıyorlar, görev yapamaz hale geldik" diyeceksiniz; arkasından da,
kendi getirdiğiniz tekliflerle denetim yollarını tıkayacaksınız; böyle bir şey
olmaz!.. Yüce Meclisin iki aslî görevi vardır;
Anayasada çok açıkça belirtilmiştir ki, bunlardan birisi kanun yapmaksa, biri
de denetimdir. Denetim yollarından kaçarak, genel görüşme isteklerini geri
çevirerek, sorulara cevap vermeyerek... Biz, burada, bir günde 199 sorunun
okunup, bir tek yetkili bakanın, ilgili bakanın gelip de cevap verme gereğini
hissetmediği günleri de gördük. O zaman, siz, denetim yollarını başka nasıl
işleteceksiniz?.. Soru soruyorsunuz, cevap alamıyorsunuz; yazılı soru
gönderiyorsunuz, aylar geçiyor cevap alamıyorsunuz. Genel görüşme talebiniz
reddedildiğine göre o zaman yapılacak iş, gensoru ve gerekirse Meclis
soruşturması yollarını denemek zarureti içerisindesiniz. İşte, bütün bunlardan vazgeçip, reformist
birtakım davranışları getirdiğiniz zaman, fazlaca önemi kalmıyor diye
düşünüyorum. Eğer bunların önemsenmesini arzu ediyorsanız, her şeyi zamanında
ve yerli yerinde yapmak lazım. Değerli arkadaşlarım, bakınız, devlet güvenlik
mahkemeleri, 1961 Anayasasından sonra yapılan değişiklikle Türkiye'nin
gündemine ve Anayasaya girmiştir; ama, çıkarılan kanun, Anayasa Mahkemesine
gidilmiş ve iptal görmüştür; çünkü, orada "Adalet Bakanlığının, gerekli
gördüğü yerlerde mahkeme kuracağı" ibaresi vardı; bu, Anayasa Mahkemesince
iptal gördükten sonra, ta 1982 yılına kadar, yeniden, bir devlet güvenlik
mahkemesi kurulması olayı gerçekleşmemiştir. 1699 sayılı Kanundan sonra bu gerçekleşme
olayı ne zaman olmuştur; ancak, Anayasa Mahkemesinin 15380 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanmasından sonra 1982 yılında olmuştur. Peki, 82 Anayasası
çıktıktan sonra mı; evet, 82 Anayasası çıktıktan sonra olmuştur; yani, o
kabulden sonra, devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasada yerini aldığı için de
yeniden kurulmuş ve yıllarca hizmet vermiştir. Elbette, olağanüstü halin, olağanüstü bir
mahkemesidir. Tabiî hâkim ilkesine aykırıdır. O günün şartları içinde belki,
görevi, bihakkın yerine getirmekle birlikte, bazı zorlamaları da beraberinde
getirmiştir; ayrı bir usul. Nitekim Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun
değiştiğinde -biraz evvel, değerli kardeşim de ifade etti- biliyorsunuz, o
usul, buna uygun görülmedi; kendi eski usulüne devam etti. Şimdi, her şeyi devlet güvenlik
mahkemelerine verir hale gelmektense, 1999 yılında, biz, ikinci demokrasi
paketinde bir şey geliştirdik, dedik ki: gelin, tabiî hâkim ilkesine dönelim;
yani, devlet güvenlik mahkemelerini tamamen ortadan kaldıralım. Suç, bir
ilimizde işleniyor; fakat, oradan alıyor getiriyorsunuz sanıklarını, devlet
güvenlik mahkemesinin bulunduğu yerde... Denetimi ayrı, gözetimi ayrı,
tutuklaması ayrı... O zaman, demokratik gelişmelere karşı bir tavrımız olduğu
iddiası ortaya atıldı. Bu defa, hatırlarsınız, bazı yerlerden
gelen telkin üzerine, biz, şerefle görev yapan askerî hâkim arkadaşlarımızı,
anayasa değişikliğiyle buradan çıkardık. Keşke, bir yargılama devam ederken
yapmasaydık da, o yargılama bittikten sonra yapsaydık daha iyi olurdu veya hiç
o yargılama yokken yapsaydık. Birileri bir şeyler istedi diye değil de, Türk
kanunlarındaki ve mevcut Anayasadaki hükümleri, kendi isteğimizle ve irademizle
değiştirmiş olsaydık. Peki, askerî hâkimler çıktı, verilen karar
beğenildi mi; yine beğenilmedi, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidildi,
yine çeşitli kararlar alındı ve devam eden birtakım şeyler var. Peki, biz,
yetkili mahkemenin vermiş olduğu kararı infaz ettik mi; etmedik. Anayasaya
aykırılık var mı; var. Niye var; çünkü, Başbakanlığın, bir dosyayı, yargıdan
geçen ve kesinleşen bir dosyayı yedinde tutma görevi yoktur da onun için. Bal
gibi Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. İleride, bunlar, Türkiye'nin gündemine
gelecek sorulardır. Nerede olabilirdi; bakın, Başbakanlık
değil de, buraya Adalet Komisyonuna gelmeliydi bu. Adalet Komisyonunda, diğer
dosyalar gibi, diğer ölüm cezaları gibi beklemeliydi. Daha hukukî olurdu;
çünkü, 1984'ten bu tarafa, zaten, ölüm cezaları infaz edilmiyordu Türkiye'de.
Hoş, son kanunla da, Anayasa değişikliğiyle de ölüm cezalarını kaldırmış olduk,
terör suçları hariç ve ne yaptık; mahkemeleri felç ettik. Niye; uyum
kanunlarını çıkarmadığınız için. Anayasa değişikliğinden bir gün sonra,
uyum kanunu bu Meclise gelmeliydi değerli arkadaşlarım. Bakınız, yüzlerce
dosya, yetkili mahkemelerde, ilgili mahkemelerde yatıyor. Hem, bir taraftan
"kanunsuz suç ve ceza olmaz" prensibini koyacaksınız, arkadan da, suç
var, cezası nerede?! Yani, yarın, bir mahkeme çıkar da, verilen karardan ötürü,
daha evvel Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesiyle yargılanmakta olan
sanıklarını tamamen serbest bırakırsa, bunun mesuliyeti kime aittir; bunun
mesuliyeti hükümete aittir. Siz, uyum kanun tasarılarını
getirmiyorsunuz; getirmediğiniz sürece de, yargıdan gerekli kararın çıkmasını
ısrarla beklemek hakkına da sahip değilsiniz. Ne kararı verecek Yargıtay; ne
kararı verecek ağır ceza mahkemeleri? Hem bir taraftan reformist davranışlar
içerisinde bir kanun tasarısı getiriyorsunuz tamam, kabulümüzdür; ama, öbür
taraftan da, asıl yapılması lazım gelen şeyleri... Yani, ben, keşke, uyum
kanunu tasarısı, 48 saat geçmeden, görüşmek üzere buraya gelseydi diyorum;
keşke onu getirseydiniz. Şimdi, niye bunu getiriyorsunuz; getirdiniz de ne
oluyor? Niye, iki maddeyi, devlet güvenlik mahkemeleri görevi sahası dışına
çıkarıyorsunuz? Niye, 312 nci maddeyi getirmiyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı,
daha evvel de huzura geldi. Hatta, Mecliste görüşmeleri de yapıldı; ama, ondan
sonra, maalesef, kanun çıkmadı. Şimdi, bugün ne yapacaksınız peki; iki maddeyi
çıkaracaksınız. Sonra ne yapacaksınız; daha birkaç maddeyi, ileriki tarihlerde
çıkaracaksınız. Daha evvel de çıkmalar oldu, girmeler oldu. Şimdi, bakın, şu olsa daha iyi değil mi:
1999'da bizim dediğimiz gibi yapsak, yani, tabiî hâkim ilkesine dönsek, devlet
güvenlik mahkemelerinin tamamını ortadan kaldırsak... Kaldırmamak suretiyle,
siz, Türkiye'de, normal bir durumun olmadığını da kabul etmiş oluyorsunuz.
Neden; çünkü, devlet güvenlik mahkemeleri, doğrudan doğruya, normal durumların
değil, çok değişik durumların mahkemeleridir. Kuruluşundaki gerekçe de böyledir;
ama, siz, halen bunu devam ettiriyorsanız, şunu söylemeye getiriyorsunuz:
Normal demokratik düzenlerde biz yokuz!.. Normal demokratik düzenlemeler
yapacaksanız, gelin, lütfen, anayasa değişikliğini, şu ikinci paketi siz de
getirin ve tamamen bunları kaldıralım; ama, yok, devlet güvenlik mahkemeleri
devam ettiği sürece, birtakım iyileştirmeler yapılmasının, bazıları nezdinde
itibar kazandıracağını zannediyorsanız, yanılıyorsunuz; çünkü, onlar diyorlar
ki, kaldırın... Kaldırın diyorlar; yani, bugün, Avrupa'da, devlet güvenlik
mahkemeleri için, hiç de olumlu bir tavır yok. Değerli arkadaşlarım, onun için, kanunda
düzenleme yapılırken, belli bir kesim olarak tabiî, bir şeyler yapılmıştır,
iyileştirmeler yapılmıştır, 313 ve 314 çıkmıştır, çıkarılmak istenmektedir ve
onun da, ne şekilde ilgili ağır ceza mahkemesine gönderileceği ifade
edilmiştir; ama, sadece bu iki maddenin gündeme getirilmesi keyfiyeti,
zihinlerde teşevvüşatı da beraberinde getirir. Neden 312 gelmiyor; 312/2
gelmiyor? Eğer, siz, fikir hürriyetinden bahsedebiliyorsanız, onu da
getirseydiniz; ama, siz, bazı maddeleri getirip koyarken, mesela 499 kalıyor
herhalde. Kalıyor, öyle anlaşılıyor. Neden kaldığını, gelip burada açıklamanız
lazım. Niye, biri giriyor, niye biri çıkıyor? Çete kurmanın, normal mahkemelere
gitmesi doğrudur, bir suç oluşturmak için yapılan oluşumu çete kabul ettiğimize
göre; ama, diğer maddelerin de neden gelmediğini, gerekçede, bugün için,
açıklamaları söz konusu olmalıydı diye düşünüyoruz. Maddeler üzerinde herhangi bir görüş
belirtme durumunda değilim; çünkü, biraz sonra, değerli arkadaşlarım, Doğru Yol
Partisinin sözcüleri, zaten, madde görüşmelerinde, teker teker gelecekler ve
size, görüşlerimizi açıkça, net bir şekilde beyan edecekler. Umut ediyorum ki
ve Sayın Bakandan özellikle rica ediyorum ki, Adalet Bakanı olarak, evet,
doğru, anayasa değişiklik tekliflerini milletvekilleri verir; ama, her anayasa
değişikliğinin başında da üç genel başkanın imzası olduğuna göre, yine, hükümet
olarak, bunu bir düşünsünler. Yani, demokratikleşme istiyorsanız, hür ve
müreffeh bir ülke olma konumunu devam ettirmek ve belli normları yakalamak,
onlara yaklaşmak istiyorsanız, gelin, bu işe, yine, şu devlet güvenlik
mahkemelerinden başlayalım ve onu da Anayasadan çıkaralım. Anayasanın diğer
arızalı maddeleri... Bakın, daha ikinci pakette ne gelecek
bilmiyoruz; ama, yargı bağımsızlığının gelmesi söz konusu olmalıdır. Yalnız,
yargı bağımsızlığını da çok detaylı bir şekilde, iyice inceleyerek getirmek
lazım; yani, bazılarının istediği gibi değil de, gerçek normları yakalamak
lazım. O bakımdan, bu kanun tasarısı üzerinde
olumlu görüş içinde olduğumuzu ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven. Söz sırası, ANAP Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'da. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu konuyu kendisiyle çok
tartıştığım Hatay Milletvekilimiz Namık Kemal Atahan Beye Allah'tan rahmet
diliyorum ve başta DSP Grubu olmak üzere, bütün milletvekili arkadaşlarıma da
başsağlığı diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, demokrasilerde
devlet bütünlüğünün, millet bölünmezliğinin saklı kalması için ortak şuurda,
ortak paydada buluşmuş bireylere ihtiyaç vardır. Ortak payda, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının başlangıç ilkeleri, Anayasamızın 1, 2 ve 3 üncü
maddelerindeki cumhuriyetin temel nitelikleridir: yani, cumhuriyettir, insan
haklarına saygıdır, demokrasidir, laiklik ve sosyal hukuk devletidir, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüktür, ayyıldızlı albayraktır, İstiklal Marşıdır,
devletin iç ve dış güvenliğidir. Bu ortak paydanın tehlikeye düşmesi halinde
devlet, cumhuriyet, demokrasi kendisini savunmayı sağlamak üzere harekete
geçmiştir ve olağanüstü şartların akabinde, devlet güvenlik mahkemeleri
dediğimiz kurumlar gündeme gelmiştir. Devlet güvenlik mahkemeleri, hukuk
mevzuatımıza ilk olarak, 1961 Anayasasının 136 ncı maddesinde 15.3.1973
tarihinde yapılan değişiklikle gündeme gelmiş. 12 Eylül öncesinin o kaos
ortamında, devlete, cumhuriyete ve devletin birimlerine karşı vaki tecavüzleri
defetmek noktasında özel ihtisas mahkemeleri kurulmak istenmiş ve bu konularda
yetişmiş hâkimler tarafından bu sanıkların yargılanması düşünülmüş ve bu
düşünceyle de, 11.7.1973 tarihinde devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili kanun
yürürlüğe girmiş; ancak, bu mahkemeler görev ifa ederken, 1975 yılında,
Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmuş, Anayasaya aykırı olduğu Anayasa
Mahkemesince kararlaştırılmış ve devlet güvenlik mahkemeleri de kapatılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, bu mahkemeleri, doğal mahkeme olmadığı, doğal yargıç
olmadığı, güvenli ve doğru yargılamayı sağlamadığı ve Avrupa insan Hakları
Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde var olan kurallara uymadığı gerekçesiyle
kapatmıştır. Daha sonra, 12 Eylül 1982 darbesinin
akabinde, devlet güvenlik mahkemeleri tekrar gündeme gelmiş, Danışma Meclisinde
uzun uzun tartışılmış. Yine, Danışma Meclisinde, devlet güvenlik mahkemeleri
Anayasanın 143 üncü maddesinde, yani, 1982 Anayasasının 143 üncü maddesinde
konu edilmiş. Gerekçede, devletin, demokrasinin ve cumhuriyetin kendini koruma
kaygısının gayet doğal olduğu ve bu doğallık içerisinde özel ihtisas
mahkemelerinin kurulması gerektiği ifade edilmiş ve yine, bu maddede, devlet
güvenlik mahkemelerinin hangi suçlara bakacağı da açık açık sayılmış. Burada,
devletin bütünlüğüne ve devamlılığına, milletin bölünmezliğine, cumhuriyetin
temel niteliklerine ve devletin iç ve dış güvenliğine karşı işlenen suçlara
devlet güvenlik mahkemelerinin bakacağı açıkça ifade edilmiş ve daha sonra,
olağanüstü hallerde de devlet güvenlik mahkemelerinin sıkıyönetim mahkemesine
dönüşeceği, de, yine ifade edilir olmuş. Tabiî, devlet güvenlik mahkemeleri 1982
Anayasasına dayalı olarak kurulunca büyük tartışma başlamış; devlet güvenlik
mahkemelerinin tartışılması uzunca bir zaman almış, devlet güvenlik mahkemesine
"hayır" diye sokaklarda yürünmüş, protestolar edilmiş ve sonuçta, bu
protestolara rağmen de, devlet güvenlik mahkemeleri görevlerine devam etmiş. Devlet güvenlik mahkemeleri konusundaki
tartışma hiçbir zaman hukukî olmamış, hep siyasî boyutta ve ideolojik boyutta
kalmış. "Devlet güvenlik mahkemelerine niçin karşısınız?" denildiği
zaman, hukukî gerekçeler ileri sürülmemiş ve belli çevreler, kendi ideolojik
düşüncelerini ve kendi siyasî düşüncelerini öne çıkarmışlar. "Sen niçin
karşısın?" denildiği zaman da, yine, hukukî tartışmadan ziyade, ideolojik
tartışmayla ona cevap verilmiş; halbuki, devlet güvenlik mahkemeleri hukukî
boyutta tartışılmalıydı. Biz, devlet güvenlik mahkemelerini Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi açısından değerlendirdiğimiz zaman,
elbette, devlet güvenlik mahkemelerinin fevkalade eksisinin olduğunu açıkça
görürüz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi, doğru, güvenli ve
adil yargılamayı esas alır. Mahkemenin adı ne olursa olsun, ister idarî
mahkeme, ister adlî mahkeme, ister adı devlet güvenlik mahkemesi, isterse ağır
ceza mahkemesi olsun, 6 ncı maddedeki kurallar her mahkeme için işler. Öyleyse,
devlet güvenlik mahkemeleri de, adil, doğru ve güvenli yargılayacak, savunma
hakkını sanığa sonuna kadar tanıyacak, hazırlık tahkikatında usule uygun
davranışlar içerisinde bulunacak ve yine, en süratli neticeye gitme noktasında
çalışacaklardır. Demek ki, mahkemenin, devlet güvenlik mahkemesi olması demek,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine aykırı davranma hakkını
kimseye vermiyor. Bu nedenle, devlet güvenlik mahkemesinde görevli hâkim ve
savcılarımız da, bu ulusal kriterlere uygun yargılamayı yapma noktasında büyük
gayret sarf etme durumunda olmalıdırlar. Devlet güvenlik mahkemeleri kurulurken,
Danışma Meclisi gerekçesinde "bunlar uzmanlık mahkemeleridir, hatta, nasıl
ki ticaret mahkemeleri varsa, tapulama mahkemeleri varsa, basın mahkemeleri
varsa, devlet güvenlik mahkemeleri de olmalıdır" denilmiş. Peki, devlet
güvenlik mahkemeleri uzman mahkemeler; ama, oraya atadığımız personelin
uzmanlığı konusunda, biz, gerçekten hangi kriteri ortaya koyduk, hangi
kriterlere sahip olanlar oranın uzmanı sayılacaklar? Bu konuda hiçbir
tespitimiz olmadı ve devlet güvenlik mahkemelerine personel atarken, biz, ceza
hâkimlerimizi, asliye cezada çalışmış, ağır cezada çalışmış hâkimlerimizi
buralara atadık, oldu onlar devlet güvenlik mahkemesi hâkimi. Sonra devlet
güvenlik mahkemelerinde bir müddet çalıştılar "yahu, sen çok yoruldun, çok
çektin Diyarbakır'da -ya da işte- Elazığ'da; sen de bu sefer gel, haydi bakalım
İzmir ağır cezaya" dedik. Burada, devlet güvenlik mahkemeleri
kadrolarında, uzmanlık noktasında, ben, gerekli ihtisaslaşmanın olduğunu
sanmıyorum. Halbuki, orada, devlete karşı oluşacak
tehditleri, tehlikeleri önce savcının fevkalade önemle bilmesi gerekirdi. Bu
ülkeyi kim tehdit ediyor, hangi noktadan tehdit ediyor ve bu örgütlerin iç
yapısı nedir, ne değildir, bu örgütlerin içeriğini devlet güvenlik mahkemesi
savcılarının ve hâkimlerinin fevkalade önemle bilmesi lazım; çünkü, bunları
bilmediği takdirde devlet güvenlik mahkemelerine uzman mahkemeler, ihtisas
mahkemeleri dememizin bir anlamı kalmıyor. Yani, levhası ihtisas mahkemesi
olmaz; hâkimin, savcının uzman olması lazım o konuda. Ben, devlet güvenlik mahkemesi
hâkimlerimizin, bu konuda tapulama hâkimleri kadar dahi eğitim aldıklarını
sanmıyorum ve o konuda, devlet güvenlik mahkemesi personelinin hâkim ve
savcılarının bu konular üzerinde ciddîyetle durması gerektiğine inanıyorum. Tabiî ki, devlet güvenlik mahkemesinin
hangi işlere bakacağı konusu, Anayasanın 143 üncü maddesinde sayılmış. Sonra ne
olmuş; 1918 sayılı Kaçakçılık Yasası, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Yasası gibi özel kanunlar çıkarmışız ve bilahara, toplumdaki
hassasiyete göre karar almışız "bu suçlara da devlet güvenlik mahkemesi
baksın" demişiz. İşte, o zaman, Anayasanın 143 üncü maddesiyle çelişir
duruma da düşmüşüz. Şimdi, düşünebiliyor musunuz; devlet
güvenlik mahkemesinde artistlerin işi ne?! Biz -isim vermeyeceğim, ama- sahte
senetten, artistlerin esrar partisinden filan oralara gidenleri görüyoruz.
Devlet güvenlik mahkemesinde sanatçının, artistin işi olmaz; ama, biz,
maalesef, devlet güvenlik mahkemesinde onların da yargılandığını görüyoruz.
Anayasanın 143 üncü maddesiyle bunun ne alakası olabilir? Cebir ve şiddet
unsuru içermeden, tehdit içermeden, korku salmadan, şehirlerde, dağlarda ve
bayırlarda korku ifade etmeden, basit bir sahte senet olayının, basit bir
dolandırıcılık olayının, basit bir emniyeti suiistimal olayının, basit bir
zimmet olayının -üç beş kişi yaptı diye- ne işi var devlet güvenlik mahkemesinde?
Bunlar, asliye ceza ya da ağır ceza mahkemelerinin, doğal mahkemelerin işidir. İşte, bu nedenle, biz, devlet güvenlik
mahkemelerinin fonksiyonunu haksız bir şekilde yok ettik, onları hantal bir
yapıya getirdik, şişirdik ve devlet güvenlik mahkemelerini aslî fonksiyonundan
uzaklaştırdık. Devlet güvenlik mahkemelerinin aslî fonksiyonunu yapabilmesi
için, mutlaka, Anayasanın 143 üncü maddesiyle bağlı kalmak durumundayız; yani,
devletin bütünlüğüyle, devamlılığıyla, milletin bölünmezliğiyle, devletin iç ve
dış güvenliğiyle ve cumhuriyetin temel nitelikleriyle sınırlandırmamız lazım.
Bunun da ölçüsü nedir; demokratikleşmedir. Hangi hallerde cumhuriyetin temel
nitelikleri tehlikeye düşmüş; işte, son yaptığımız Anayasa değişiklikleriyle ve
çıkaracağımız uyum yasalarıyla bunun ölçüsünü çok iyi tespit etmemiz lazım.
Kafamız esti, devlet güvenlik mahkemesine gönderemeyiz... Bu nedenle, ben, bu
tasarıda, Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddelerindeki suçların DGM
kapsamından çıkarılmasını fevkalade olumlu buluyorum ve çok iyi bir iş
yapılmıştır diyorum. Ayrıca, yine, 4422 sayılı Yasada, eğer bir
yerde birden fazla devlet güvenlik mahkemesi varsa, 1 nolu mahkeme bakar
demekle ve bu konuda çok sayıda davanın açılması suretiyle mahkemeler arasında
büyük haksızlık yapılmış, 1 nolu mahkemeler fevkalade şişmiş, diğer 2, 3, 4
nolu mahkemeler ise boş bekler olmuş. Burada, davaların tevzii noktasında da
fevkalade bir adalet sağlanmıştır. Yine, 4422 sayılı Yasada, devlet güvenlik
mahkemelerinin bakabilmesi için birtakım yeni unsurlar getirilmiş, şüphe ve
şüphecilik kaldırılarak, orada daha etkili olan delil niteliğindeki birtakım
emareleri ifade eden unsur eklenmiştir ki, bu da, fevkalade önemlidir. Yani, basit rüşvet, sahtecilik,
dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, ihaleye fesat karıştırma gibi suçları
işleyenler, normal mahkemelerinde yargılanmalıdır. Bunları devlet güvenlik
mahkemesine göndererek, hem devlet güvenlik mahkemelerinin fonksiyonunu yok
etmeye hem de normal mahkemelerde... Ve, tabiî hâkim ilkesine aykırı davranmaya
hakkımız yoktur. Tabiî, bu tasarıyı kanunlaştırdığımız
takdirde, devlet güvenlik mahkemeleri savcılarının elindeki dosyalar, ilgili,
yetkili ve görevli cumhuriyet savcısına, mahkemelerde derdest olan dosyalar
yine yetkili ve görevli mahkemeye gönderilecek ve Yargıtay safhasındaki bir
dosya ise, yine, yürürlük tarihinde görülmekte olan, yani, davaya bakan devlet
güvenlik mahkemesine en yakın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilecek. Bunlar
fevkalade olumlu işaretlerdir; ama, şunu tekrar ifade etmek istiyorum ki;
mahkemenin adı ne olursa olsun, esas olan, doğru, güvenli ve adil yargılanma
hakkıdır, sanığa savunma hakkının verilmesidir, sanığın, davanın sonuçlanıncaya
kadar masumiyet karinesinden istifade etmesidir; çünkü, sanıkların ceza
alabileceği ihtimali kadar, beraat etme ihtimali de fevkalade yüksektir. Bütün
bunlar dikkate alınarak, devlet güvenlik mahkemesi savcı ve hâkimlerinin de
dikkat etmesi gerekir. Ben, bir konuya daha açıklık getirmek
istiyorum. Devlet güvenlik mahkemesine, tabiî ki, toplumun gözünde, diğer
mahkemelere nazaran biraz daha değişik bakılıyor; orada görülen davalara,
toplumun ilgisi biraz daha fazla oluyor, tabiî, basının da ilgisi fazla oluyor.
Şimdi, burada, insan haysiyet ve onuru her şeyin üzerindedir; devlet güvenlik
mahkemesi savcılarımızın ve hâkimlerimizin buna çok iyi dikkat etmesi lazım.
Hiçbir zaman, savcılardan önce bir gazeteci iddianame yayınlayamaz, hazırlık
tahkikatlarını çarşaf çarşaf basında sergileyemez; hiçbir gazeteci, dinlenilen
telefonları, savcıdan önce, hâkimden önce, çarşaf çarşaf gazetelerde
açıklayamaz; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Savcı, hâkim
veriyor, bunu sen de biliyorsun. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Eğer, hâkim,
savcı veriyorsa, gereken yine yapılmalıdır. ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) - Görmedin mi,
savcı ne söylüyor?.. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bu nedenle,
basınımızın da çok dikkat etmesi gerekir, yasalara uygun davranması gerekir.
Burada, basının, hangi safhada, bir mahkeme hakkında haber yapabileceğinin en
açık delilleri, göstergeleri bellidir. Avrupa standartlarında, ya hüküm
yayımlanır, ya takipsizlik kararı yayımlanır. Hüküm ya da takipsizlik kararı
dışındaki mahkeme safahatının yayınlanması, çok yanlış bir hadisedir, insan
haysiyet ve onuruna aykırıdır ve yarın beraat edecek insanları televizyon
ekranlarından suçlu ilan etmek kadar da bir vahşet, herhalde görülmez ve izah
da edilemez. Bu nedenle, biz, devlet güvenlik mahkemesi hâkimlerini,
savcılarını... Devlet güvenlik mahkemesi kapılarının, devlet güvenlik mahkemesi
koridorlarının film stüdyosu olmasından çıkartılmasını talep ediyoruz. Yani,
oralar film stüdyosu olamaz, film stüdyosu gibi kameralar orada kol gezemez.
Bugün, Avrupa ülkelerinde, Amerika'da, bir hâkimin, sanığın, davacının, davanın
karikatürü yapılır, onların resimleri bile çekilemez. Bu ülkede insan haysiyet
ve onuru bu kadar ucuz değil. Buna, hepimizin sahip çıkması lazım. Araştırmacı
gazetecilik adına, kimse, kendini hâkim, savcı yerine koyamaz ve orada, hâkimin,
savcının soramadığı soruları soramaz, insan haysiyet ve onurunu ayaklar altına
alamaz. İzliyorsunuz, geçen gün, televizyonda, hamile bir kadının çektiğini hep
beraber gördük. Bu nedenle, biz, bu yasaları
değiştirirken, her yasamızı da Avrupa Birliği standardında değiştirmek
zorundayız. İnsan haysiyet ve onuruna, yargılanan insanların da sahip olduğunun
bilincinde olmamız lazım. Bu nedenle, 21 inci Dönemde, yasal değişikliklerin
hepsini, ama hepsini yapmamız ve yargı dünyamızı, yargı düzenimizi Avrupa
standartları seviyesine çıkarmamız lazım. Bu müspet değişikliği, Anavatan Partisi
Grubu olarak destekliyoruz, oy vereceğiz; ama, bizim gönlümüz şunu arzu ediyor:
Devlet tehlikeye düşmeyince, cumhuriyet tehlikeye düşmeyince, cumhuriyetin
temel nitelikleri tehlikeye düşmeyince, bunlar ortadan kaybolduğu zaman, devlet
güvenlik mahkemeleri diye bir mahkemeye ihtiyaç yoktur. İnşallah, orta vadede
devlet güvenlik mahkemelerini kaldırırız diyorum, ihtiyaç duymayız diyorum ve
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. Saadet Partisi Grubu adına Sayın Lütfü
Esengün; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın Esengün. SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde Saadet
Partimizin düşüncelerini, görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi,
Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, getirilen tasarıyla,
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda,
3842 sayılı Kanunda ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
birtakım değişiklikler yapılmak isteniyor. Tasarının 1 inci maddesiyle, Türk Ceza
Kanununun 313 üncü ve 314 üncü maddeleri; yani, cürüm işlemek için teşekkül
meydana getirmek ve bu teşekküle yardım ve yataklık yapmak suçları, bugünlerde
kamuoyunda konuşulduğu şekliyle "çete suçları" devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanı dışına çıkarılıyor. Bundan böyle, çeteler, DGM'lerde
değil, normal mahkemelerde yargılanacak. Tasarının 2 nci maddesiyle, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesindeki kıstaslar DGM'yi
ilgilendiren suçlarda da uygulanacak; yani, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki
tutuklama sebepleri her ne ise, devlet güvenlik mahkemelerinde, bundan böyle,
aynı kıstaslar, aynı şartlar uygulanacak. Tasarının 3 üncü, 4 üncü, 5 inci
maddelerinde, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda bazı
değişiklikler yapılıyor. Bu kanun çıkarılırken, bu kürsülerde, bugün düzeltilen
yanlışlıklara çok işaret edildi, çok söylendi. Gerek komisyonlarda gerek Genel
Kurulda, bütün bu sakıncalarını, kanunun uygulamada ne tür yanlışlıklara,
haksızlıklara sebebiyet vereceğini ifade etmeye çalıştık; ama, dinletemedik.
Bugün, getirilen tasarıyla o yanlışlıklar düzeltilmeye çalışılıyor. 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesindeki
çıkar amaçlı suç örgütünün tanımında, sadece "zor ve tehdit
kullanmak" yerine "tehdit, baskı, cebir veya şiddet kullanmak"
şeklinde bazı yeni şartlar, bazı yeni kıstaslar getiriliyor, suç örgütünün
tanımı daha da belirgin hale getiriliyor. Ayrıca, kişileri kendilerine tabi kılmaya
zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun, açık veya gizli
işbirliği yapmak suretiyle kurulan örgütlerin çıkar amaçlı suç örgütü olmaya
yeterli sayılamayacağına dair yeni bir düzenleme getirilmekte. Tasarının 4 üncü maddesinde, bugüne kadar
uygulanan; yani, 4422 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu müddet içerisinde
uygulanan ve hukukun temel ilkelerine ters düşen, şüphe üzerine hak ve
alacaklara tedbir konulması usulü terk ediliyor. Değerli arkadaşlar, her hukuk düzeninde
her zaman bilinen bir gerçek ve uygulanan bir prensip vardır ki, şüphe, sanık
lehine yorumlanır; ama, bu 4422 sayılı Kanun öyle ucube bir kanundu ki, içinde
öyle yanlışlıklar vardı ki, bir suçlunun, sadece şüphe üzerine, bütün hak ve
alacaklarına, bankadaki paralarına, alacağına, her şeyine ihtiyatî tedbir
konulabiliyordu. Bu uygulandı, haksızlığı, yanlışlığı görüldü; şimdi, ondan
geri adım atılıp, şüphe değil emare, belirti şartı aranıyor ki, bu da, yapılan
doğru bir düzenlemedir. Tasarının geçici maddesiyle, halen
DGM'lerde bulunan, devlet güvenlik mahkemelerinde bulunan savcılıklardaki
soruşturma dosyaları ve mahkemelerdeki yargılaması devam eden tüm dosyalar da
sivil mahkemelere, adlî mahkemelere devredilecek ve DGM'nin birden fazla olduğu
yerlerde de, bundan böyle, bu suçlara, 1 nolu DGM değil, bütün DGM'ler bakacak. Değerli arkadaşlar, bu haliyle, bu yasa
tasarısı, tabiî ki, demokrasi yolunda, insan hakları yolunda ileri bir adım
olarak addedilebilir. Böyle olması belki daha evvel lazımdı; ama, çok geç
kalınmış olmasına rağmen, bu düzenleme yapılıyor. Yeterli mi; yeterli değil.
Tabiî, şimdi, birazdan, o düşüncelerimizi, itirazlarımızı dile getirmeye
çalışacağım. Muhterem arkadaşlar, Türkiye, 12 Eylülden
beri, 12 Eylül zihniyetinin oluşturduğu bir siyasî ve hukukî zeminde
ilerlemeye, ayakta kalmaya gayret ediyor. Demokratikleşmeye, Avrupa Birliğine
uyum sağlamaya, insan hakları ihlallerini bitirmeye ve insanca yaşamanın,
insanını mutlu etmenin şartlarını temin etmeye çalışıyor ve tabiî, bu çalışmayı
yaparken de, 12 Eylülün getirdiği Anayasa var, yasalar var, oluşturulan
bürokratik engeller var ve Türkiye'de, demokrasiden ziyade, bir oligarşik düzen
hâkim. Bürokrasinin egemen olduğu oligarşik bir yapıda, Türkiye, çağdaşlaşmak
için çırpınıp durmakta. 1982 Anayasasının, 12 Eylül öncesine bir
tepki anayasası olarak düzenlendiğini herkes biliyor. Birçok temel yasa, yine
12 Eylül ara döneminde, cunta döneminde yapılmış. Yeni yasalar, yeni kurumlar,
yeni kurallar, kurullar oluşturulmuş: YÖK'ler, Millî Güvenlik Kurulları,
DGM'ler, olağanüstü hal uygulamaları, Anayasa Mahkemesi ve daha birçok benzeri
anayasal kurum 12 Eylül ürünü olarak, hâlâ, bugüne kadar hayatını sürdürmüş. Çokpartili düzene geçtikten sonra, ne
yazık ki, 12 Eylül Anayasası demokratik düzenin üzerinde bir yük olarak kalmaya
devam etti. Onsekiz yıldan beri dile getirilen bütün iyi niyetli gayretlere
rağmen, hâlâ anayasa, tam bir sivil anayasa, tam bir çağdaş, modern anayasa
haline getirilmiş değil ve işte, Avrupa Birliğinin raporu bugünlerde
açıklanacak. Avrupa Birliğinin raporunda da, bizim, hâlâ demokratikleşme
yolunda yeterli adımları atmadığımızı üzülerek göreceğiz. 1982 Anayasası kabul edilip, 1983'te
seçimler yapılırken, tabiî ki, sivilleşmeye, çok partili düzene geçildi. O
zaman sıkıyönetim vardı, sıkıyönetim mahkemeleri görevde idi. Ne yapıldı o
günkü yönetim tarafından? Sıkıyönetim mahkemelerinin sadece ismi değiştirildi.
Adları devlet güvenlik mahkemeleri olarak değiştirildi, yargılama usulü...
Efendim, kapsamındaki suçlar hemen hemen aynı, mahkemelerin yapısı aynı, hem
asker üye var, hem sivil üye var; sözde, Türkiye, askerî idareden sivil idareye
geçti; ama, değişen hiçbir şey olmadı. Vaktaki, Abdullah Öcalan'ın
yargılamasının sonuna gelindiğinde, Avrupa ölçütlerine göre, Avrupa'nın
istediği kıstaslara göre, o mahkemede askerî üyenin olmaması gerektiğinden
alelacele Meclise getirildi, Anayasa değiştirildi ve DGM'lerdeki asker üyelerin
görevine son verildi ve o gün, bugün DGM'ler biraz daha sivilleştirilmiş
durumda görevlerine devam ediyorlar. Değerli arkadaşlar, DGM'lerin, devletin
güvenliğiyle ilgili mahkemeler olması lazım. Bu haliyle de, sadece, Türk Ceza
Kanununun 125 inci maddesi ile 174 üncü maddeleri arasında yazılı cürümlere ve
Terörle Mücadele Kanununda yazılan suçlara bakması lazım; ama, ne yapılmış; hiç
alakası yokken devlet güvenliğiyle, Türk Ceza Kanununun 312, 313 ve 314 üncü
maddeleri de DGM'nin görevi içerisine alınmış zamanında ve o hata hâlâ
düzeltilemedi. Bugün 313 ve 314 üncü maddeler DGM'nin kapsamı dışına
çıkarılıyor; ama, 312 nci madde, hâlâ DGM görevi içerisinde kalmaya devam
ediyor. Değerli arkadaşlar, DGM'ler olağanüstü
mahkemelerdir. Demokratik sistemlerde DGM gibi mahkemelere yer yoktur,
olmamalıdır. Ara dönemlerde hukukun siyasallaşmasının aracı olan, adaletin
değil devletin egemen olduğu, adaletten değil devletten yana olan mahkemelerdir
devlet güvenlik mahkemeleri. Bunun nice üzücü örneğini geçtiğimiz yıllarda
yaşadık. Hukukun siyasallaşması sürecinde DGM'lere
önemli görevler verildi. Düşüncesini açıklayanlar, siyaset adamları,
başbakanlar, fikir adamları, din adamları, Türk Ceza Kanununun 312 nci
maddesinin yanlış ve keyfî uygulamaları sonucu DGM'lerde mahkûm oldular ve 312
nci maddenin bu uygulaması DGM'ler için bir ayıp olarak hâlâ devam etmekte. DGM'lerde ceza alan siyaset adamı, fikir
adamı, yazar, gazeteci, din adamı listesi çok büyük bir yekûn tutmakta. Sonuçta
da içinden çıkılamayınca, bu ayıbı temizlemek için bir erteleme yasası geldi,
Meclisten geçti ve ancak o hata o şekilde tamir edilmeye çalışıldı; ama,
erteleme kanunundan sonra, şu anda hâlâ 312'den Devlet Güvenlik Mahkemesinde
mahkûm olan, ceza alan gazeteciler var, fikir adamları var. Yeni Asya
Gazetesinin emektar, tecrübeli sahibi, başyazarı Mehmet Kutlular, sırf
"deprem ilahî bir ikazdır" dediği için DGM'den iki yıl hapse mahkûm
oldu, şu anda cezaevinde yatıyor. Fikret Başkaya hâlâ cezaevinde. Daha bunun
nice örnekleri... Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, eğer, bir
şey yapıyorsak, lütfen, tam yapalım. Ben beklerdim ki, Sayın Adalet Bakanı,
zamanında 312 nci maddeyi Meclisi getiren Devlet Bakanı olduğu dönemde, 312 nci
maddeyi kaldırmak için, düzeltmek için Meclise getiren Sayın Bakan, hiç
olmazsa, bugün, 312 nci maddenin, devlet güvenlik mahkemelerinin görevi alanı
dışına çıkarılması için bir yasayı veya bu tasarıyı o şekilde düzenleyip
getirebilsin. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; DGM'ler
kaldırılmalıdır. DGM'lerin dünyada modası çoktan geçmiştir. Türkiye'de de DGM
dönemi bitmelidir; çünkü, DGM deyince, akla, adalet gelmiyor, korku geliyor;
adaletine güvenilen değil, şiddetinden korkulan mahkemeler hatıra geliyor
maalesef. DGM'lerin kaldırılması veya görev alanının
mümkün mertebe daraltılması savunulurken, tabiî, önümüze bir de, iki sene evvel
4422 sayılı Kanun getirildi, bütün ikazlarımıza rağmen o tasarı yasalaştı ve
DGM'lerin görevi alabildiğine arttı. Bugün 4422 sayılı Kanunun uygulamasından
en fazla şikâyetçi olanlar, DGM'lerin hâkimleridir, savcılarıdır. Ne devlet
güvenliğini ilgilendiren ne de DGM'nin görevine girmesi mümkün olan birçok suç,
şu anda, sırf bu 4422 sayılı Kanunun yanlış düzenlenmesinden dolayı DGM'leri
meşgul eder durumda. Şimdi, aziz arkadaşlarım, buraya
gelmişken, bir gerçeği vurgulamak mecburiyetindeyim. Bu iktidar, 57 nci
hükümet, bizden tam beş yıl geride! Bakın, bu sözü, lütfen, iyi dinleyin, tam
beş yıl geridedir bu iktidar. Niye beş yıl geridedir; çünkü, biz, şu anda
görüştüğümüz bu tasarının daha da genişini, daha da geniş kapsamlısını,
içerisinde 312 nci maddenin de bulunduğu bir benzerini Refahyol Hükümeti
zamanında Meclisin huzuruna getirmiştik. O zaman, 312 nci maddenin ikinci fıkrası,
313 üncü madde, 314 üncü madde, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanından
çıkarılıyor idi; ama, maalesef, gerçekleştiremedik. O zamanki iktidar
ortağımızın içerisindeki bazı milletvekili arkadaşlarımızın itirazları, maddenin
tümü üzerinde ret oyu kullanacakları yolundaki tehdit sonucu, verilen bir
önergeyi kabul etmek mecburiyetinde kaldık. Biz, o gün 312'yi, 313'ü, 314'ü,
DGM'leri ilgilendirmediği inancıyla görev alanı dışına çıkarmayı istemiştik. O
gün inancımız o idi; savunduğumuz hiçbir çete, koruduğumuz, kolladığımız hiçbir
örgüt olmadan, sadece hak ve adalet öyle icap ettirdiği için o tasarıyı
getirmiştik; ama, siz, bugün bu tasarıyı, çeteleri DGM'lerden kurtarmak için
getiriyorsunuz. Keşke, 57 nci hükümet işbaşına geldiği gün bu tasarı gelseydi,
biz de sizi tebrik etseydik; ama, çeteler, DGM'ler öyle bir hale geldi ki,
şimdi, siz, 313'ü ve 314'ü DGM'lerin görev alanı dışına çıkarmak zorunda
kaldınız; ama, 312 nci madde yok. Dolayısıyla, hatıra gelen, bizim o tasarıyı
huzura getirdiğimiz gün yapılan konuşmaları, mümkün olsa da, zabıtlardan burada
okuyabilsek. O günü iyi hatırlıyorum, biz, o tasarıyı getirdiğimiz gün,
görüşmeler yapılırken, özellikle DSP ve ANAP sıralarından, Susurluk çetesini
kurtarmak için getirdiğimiz iddiaları, itirazları, demagojileri çok yapıldı. Halbuki,
bizim tasarıyı sevk ettiğimiz zaman Susurluk olayı daha meydana gelmemişti. Şimdi, aynı soruyu biz sormak
durumundayız: Bu tasarıyı getirirken, hangi çeteleri kurtarmak niyetiyle
getirdiniz?! Bu kanun bugün çıkacak, DGM'lerden hangi çeteler yarın paçayı
kurtaracak?! Evet, aradan beş yıl geçti, bizi, o gün,
Susurluk'u kurtarmakla suçlayan bugünün iktidar partileri, bugün Susurluk'u
kendileri kurtarıyorlar. Biliyorsunuz, Susurluk'la ilgili dava henüz
sonuçlanmadı; Yargıtaydan bozuldu geldi, DGM'de dava devam edecek; ama, ilahî
adalet tecelli ediyor, o gün bizi Susurluk'u kurtarmakla suçlayanlar, bugün
Susurluk'u kendi elleriyle DGM'den alıp sivil mahkemelere sevk ediyorlar. Bunun
vebali de sizin üzerinizdedir ve maalesef, MHP de bu işin içindedir; bunu da
söylemeden geçemeyeceğim aziz arkadaşlarım. Değerli arkadaşlar, o günkü müzakerelerde
çok güzel sözler söylenmişti. Bakınız, o günkü DSP sözcüsü Sayın Ali Ilıksoy'un
sözlerini şurada süratle okuyacağım. Bakınız Sayın Ilıksoy ne diyor:
"Eğer, biz, gerçekten Avrupa normlarını yakalayacak düzenlemeleri kendi
hukukumuza aktarırsak, o zaman demokratikleşmedir diye inandırabiliriz
insanlarımızı. Aksi halde, söylediklerimiz havada kalır. Daha doğrusu, parça
parça demokratikleşme olmaz. Geliniz, hep birlikte demokratikleşme yönünde
toptan çaba sarf edelim. Geliniz, Devlet Güvenlik Mahkemelerini
olağandışı mahkemeler olmaktan çıkaralım; onları ihtisas mahkemeleri haline
getirecek düzenlemeleri yapalım. Biz bunların hepsine varız diyoruz. Geliniz, Devlet Güvenlik Mahkemelerini
kaldıralım; ama, ondan önce de yargı bağımsızlığını bütün hükümleriyle Meclisin
gündemine taşıyalım. Demokratikleşmeden o zaman bahsedebilirsiniz. Şiddeti içermeyen düşünceyi suç olmaktan
çıkaralım. Mahkemelerin, her türlü bilgi ve belgeyi, istediği yerde, en kısa
sürede, en seri şekilde almasını sağlayacak hükümleri tartışalım. Faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmak
için çaba sarf edelim, çareler bulalım; keza, cezaların infazına ilişkin
düzenlemeleri sağlamaya çalışalım." Bunları söyleyen arkadaşımız, şimdi
iktidar partisinde söz sahibi ve tabiî ki, biz de, bu sözlerinin arkasında
durmasını bekliyoruz. Bakınız, Sayın Hikmet Sami Türk'ün, yani
şu andaki Sayın Adalet Bakanımızın, o zaman kişisel olarak yaptığı bir
konuşmada, çok enteresan düşünceler var, cümleler var. O zaman Sayın Türk, 313
ve 314 üncü maddelerin, DGM kapsamından, görev alanından çıkmasını istemiyor;
itiraz ediyor; gerekçesinde de "aynı suçların bir benzeri Terörle Mücadele
Kanununda vardır. Siz sadece Türk Ceza Kanunundaki 313'ü, 314'ü DGM'nin
dışarısına çıkarırsanız bu yetmez, Terörle Mücadele Kanununda da düzenleme
yapmanız lazım. Dolayısıyla, biz, bu düzenlemeye karşıyız" diyor ve şu
sözleri de çok enteresandır: "Türkiye'de, çeşitli türden çetelerin
günlerdir kamuoyunu meşgul ettiği, devlet güvenlik mahkemeleri savcılarının
bunlarla ilgili hazırlık soruşturması yaptığı veya dava açtığı bir sırada, Türk
Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinde düzenlenen suçlara bakmakla görevli
yargı merciinin değiştirilmesi doğru mudur?" Sayın Bakanım, şimdi ben aynı suali size
soruyorum: Bu DGM'lerde bu kadar çete davası devam ederken bugün yargı merciini
değiştirmek doğru mudur? Bugün söylediğiniz, yaptığınız mı doğru, yoksa, o gün
söylediğiniz, o gün yaptığınız mı doğru? Bence bugün doğrusunu yapıyorsunuz;
ama, keşke beş sene evvel bu yanlışlığa alet olmasaydınız, biz, bugün yapılanı
beş sene evvel yapmayı başarabilseydik Meclis olarak ve tabiî, bugün yapılan da
yeterli değil. Bizim, beş yıl önce yaptığımız, getirdiğimiz tasarıda 312 nci
madde vardı. Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; bu 312
nci maddeden niye korkuluyor? Çeteleri, çete kuran, banka hortumlayan,
milletin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen insanları DGM'den alıp sivil
mahkemelere naklediyorsunuz. Düşüncesini açıklayan insan niye DGM'de
yargılansın? 313, 314, DGM'den sivil mahkemelere giderken, 312'de, sadece
düşüncesini açıkladığı için, sadece inancını açıkladığı için -bunun içinde
fikir adamı var, siyaset adamı var, bakan var, başbakan var, milletvekilleri
var- niye DGM'de kalsın?! Bu nasıl bir çarpık düşünce?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, bitirin efendim. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Eğer, en iyisini
yapalım diyorsanız, bu, Meclisten konsensüsle çıksın, bizim de desteğimiz olsun
istiyorsanız, gelin bir adım daha atalım -biraz sonra vereceğimiz önerge var-
312 nci maddenin ikinci fıkrası DGM kapsamından alınsın sivil mahkemelere
verilsin, dolayısıyla, demokratikleşmede, insan haklarında gerçekten bir önemli
mesafe alınsın. Bunu esirgemeyeceğinizi ümit ederim, bunun esirgenecek, kişi
olarak kimseden esirgeneceği yok. Bu, neticede toplumun kazancıdır,
demokrasinin kazancıdır, siyasetin kazancıdır; hepimizin, Meclisin, tümümüzün
birlikte bir kazancı olacaktır. Bir önergemiz var; 312 nci madde, aynen
313 ve 314 gibi, çete suçluları gibi, çeteye yardım ve yataklık yapanlar gibi
-DGM'lerden alınsın- sivil mahkemelerde yargılansın. Bizim, sivil mahkemelerde
yargılanırken, bu suçluların, varsa suçları, beraat edecekleri veya sivil
mahkemelerde adaletin tecelli etmeyeceği yönünde hiçbir iddiamız yok. Bizim
asıl istediğimiz, bu olağanüstü mahkemelerin, bu DGM'lerin kaldırılması, normal
adlî düzenin işlemesi, Türkiye'de hakkın, adaletin tecelli etmesidir. Değerli arkadaşlarım, inşallah, yapılacak
bu düzenlemelerle, düzeltmelerle bu tasarı daha da güzel, daha da mükemmel bir
hale gelecektir. Hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esengün. AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın Toprak. AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK
(Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Bakanım, beş yıl önce "313 ve
314 DGM kapsamında kalmalıdır" dedi, bugün "çıkmalıdır" diyor.
Bugünkü söylediği doğrudur; evet, bugünkü söylediği doğrudur; beş yılda ne
değişmiştir; doğrunun arka planına biraz ışık tutalım. Değerli milletvekilleri, sizlerin kabul
ettiği 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası henüz çıkmadan
önce, Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesi şu şekilde uygulanıyordu: 313 üncü
maddenin kapsamına iki ayrı suç sokulmaktaydı; "çete suçları"
dediğimiz cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçları ve "mafya suçları" dediğimiz çıkar
amaçlı suç örgütü oluşturma suçları bu kapsama sokulmaktaydı. Bu konu, Yargıtayın
zorlamalarıyla sokulmaktaydı. 4422 çıkarılarak, 313'teki yük hafifletildi ve bu
"çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak" kısmı 4422 sayılı Yasaya alındı.
Dönelim, arka bahçesine ışık tutalım derken, ne değiştiğini ifade için... Değerli milletvekilleri, iki yıl içinde,
dört beş defa af yasası çıkarıldı. Bu af yasaları çıkarılırken, Türk Ceza
Yasasının 313 üncü maddesi kapsam dışı tutuldu; yani, çete suçları ve mafya
suçları, af yasalarından yararlanamadılar. Burada bir parantez açalım. Değerli milletvekilleri "yolsuzluk
üçgenleri" dediğimiz üçgenin değişmez üç ayağından değişmez iki ayağı,
siyasetçidir, bürokrattır; üçüncü ayağı ise, işadamı veya Hazineden beslenen
medya sahipleridir; üçüncü ayağı... Değerli milletvekilleri, gerek bürokratlar
ve gerekse siyasîlerle ilgili soruşturma yöntemleri, ancak, soruşturma izni
veren kişilerin insafına kalmış; vermediği takdirde, soruşturma yapılamıyor;
yani, yolsuzluk üçgeninin bürokrat ve siyasetçi ayağı yargı dokunulmazlığına
sahip; dokunulan kısmı, işadamı ve Hazineden beslenen medya sahipleri. Bu
kişiler, "üçüncü ayağı" dediğimiz bu kişiler, Hazineden beslenenler,
kamu bankalarını hortumlayanlar, her türlü ihale kapkaççılığı yapan saygın
soyguncular, 313'ten hesap vermeye başladılar; ancak, af yasaları çıkarken
bunlar gözardı edildi, bir kenara itildi. Siyaset ve bürokrat uzantıları
hakkında hiçbir işlem yapılmıyor; 313, üçüncü ayağı hesap veriyor, bürokrat ve
siyasetçi ayağı yargı dokunulmazlığına sahip; çünkü, soruşturma izni
verilmiyor. İçerideki insanlar, yani, 313'ten
içerideki insanlar ciddî sıkıntı duydular; çünkü, bunların bürokrat ve
siyasetçi işbirlikçileri ellerini, kollarını sallaya sallaya makamlarında
oturuyorlar, saygın saygın soygunlarına devam ediyorlar; kendileri içeride; bu,
haksızlık. Peki, ne yapmalı; değerli milletvekilleri,
bunun için de 313, DGM kapsamından çıkartılmalı. Biliyorum, bu, biraz ağır suçlama olacak;
ancak, uzun yıllar hakimlik ve savcılık yapmış biri olarak, buraya biraz
projektör tutmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarı
kanunlaştığı zaman DGM'lerdeki suç dosyaları ağır cezalara gönderilecek. Bu, ne
anlama mı geliyor; bunlar, çete suçları olduğu için çok sanıklıdır, nitelikli
suçlardır, onlarca klasör dosyalardan müteşekkildir. Bunlar, DGM kapsamından
çıkarıldığı zaman onlara klasör DGM'lerden kamyonlara yüklenecek ağır cezalara
gönderilecek; ağır ceza mahkemeleri zaten altı ay sonrasına gün veriyor, gelmiş
önlerine onlarca klasör... Ağır cezadaki hâkim ve savcıları gözünüzün
önüne getirin değerli milletvekilleri. Bir dosyaya 3-5 dakika 10 dakika
verebiliyor; gelmiş bir klasör, belki bir on yıllık emeğin mahsulü olan
klasörler, sıfırdan, ağır ceza hâkiminin önüne getirildi, ağır ceza hâkiminin
bu dosyalara nüfuz edebilmesi hemen hemen imkânsızdır. Ne olacak; bir altı ay,
yetmedi bir altı ay, yetmedi bir altı ay... Değerli milletvekilleri, bunun doğal
sonucu, dava, zamanaşımından, bu dosyaların çok büyük bir kısmının düşeceğidir;
oldu mu size örtülü bir af. Bürokrat ve siyasetçi, zaten, af yasalarıyla
kendini kenara çekmişti, bunların eylemleri, 230'daki görevi ihmal, 503 ve
510'a kadar olan emniyeti suiistimal suçları kapsamında değerlendirilerek,
bürokrat ve siyasetçiler, af yasalarına sokuldu, kenara itildi. Anayasa
Mahkemesinin iptaliyle, 240, yani, görevi suiistimalle de yararlandırıldı, yine
kenara itildi. Diğer, üçüncü ayağı?.. Size de böyle bir imkân tanıyalım...
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın beş yılda değişen düşüncesinin arkasında
yatan şey budur. Evet, Sayın Bakanın geldiği nokta
doğrudur, bu, bizim, yıllarca dile getirdiğimiz doğrunun somutlaştığı bir
noktadır. Amaçta bütünleşiyoruz, hedefte bütünleşiyoruz; ancak, Sayın Bakan,
beş yıl önce karşı çıktığının, yani muhalefetteyken karşı çıktığının, iktidara
geldiği zaman tersini yapıyorsa, bu bir paradokstur, kendi içinde bir açmazdır,
bir çıkmazdır, bir yanlışlık var. Ben, bu şüpheleri getirirken, bu paradoksu
ortaya koymak ve arka bahçesine ışık tutmak suretiyle çok somut ve net
açıklamalarda bulunuyorum; bunların hiçbirisinin arkasında, hiçbir şekilde
siyasî mülahaza yoktur değerli milletvekilleri. Bunların tamamı, Yüce Meclisin
gündeminden çıkarılan yasaların bir araya getirilmişidir, şu sözlerimin
tamamını, madde madde, yasalardan çıkarabilirim. Bu bir paradokstur. Yapılması gereken nedir? Buna gelmeden
önce, tabiî, DGM'de bir değişiklik yapılıyor, neden alelusul getirildi? Evet,
yolsuzluk üçgeninin üçüncü ayağına böyle bir imkân tanınmış oluyor, ister
bilerek yapılsın ister bilmeden, sonuç aynıysa, bizim için hiç fark etmiyor.
Niyeti sorgulamıyoruz; ancak, sonuç, eğer bir avuç çeteciye yarayacaksa, dava,
zamanaşımından, onları yargının pençesinden kurtaracaksa, ben, buradaki
masumiyeti hiç dinlemem bile. Değerli milletvekilleri, zamanlamayla
ilgili bir diğer husus; hani Avrupa Birliği bizi alacak gibi yapıyor, biz de
girecekmiş gibi yapıyoruz, karşılıklı bir AB'cilik oynuyoruz. Evet, sözlerim,
belki biraz nezaketi zorlayacak türden; ancak, bu sözlerimin hiçbirisi afakî
sözler değildir. Bu elimdeki metin, Avrupa Parlamentosunun 2000 yılında aldığı
bir karardır. Avrupa Parlamentosu, aynen şu şekilde ifade ediyor kararını:
"Devlet güvenlik mahkemelerinin en kısa süre içinde lağvedilmesini
beklemekte ve basın ve yayın yoluyla işlenen suçların takibatı ve bunlara
uygulanan cezaların ertelenmesini öngören yasanın kabul edilmesini memnuniyetle
karşılamaktadır." Yani, DGM'leri lağvetmenizi bekliyoruz diyerek kulak
çekiyor, devamında, basın yayın yoluyla işlenen suçları ertelediğiniz için de
aferin diyor; yani, bir büyük öğretmen edasıyla. Binlerce yıllık tarihi olan Türk
Devletinin yöneticilerinin içine düştüğü aczin resmî ifadesidir. Bu parlamento
kararının son paragrafı ise, bu kararın Türk Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine iletilmesi için başkanına talimat vermektedir. Bu, birinci ders. Değerli milletvekilleri, geçen yıl, 8
Kasım Katılım Ortaklığı Belgesiyle, Avrupa Komisyonu, bize ev ödevimizi verdi;
ancak, verirken, Avrupa Parlamentosunun bu kararında olduğu gibi ağır ifadeler
olacağı düşünülünce, hatırlayalım, Sayın Başbakan açıklama yapmıştı, lütfen
fazla sert olmasın, incitici olmasın; yani, biraz morfinli olsun da bizim
milletimiz anlamasın bunu. Peki, bunun morfinlenerek getirilmiş şekli, 8 Kasım
Katılım Ortaklığı Belgesine sokulmuştur. Katılım Ortaklığı Belgesinin kısa
vadeli öncelikler arasına aldığı siyasî kriterler, diğer tabirle 2001 yılı
sonuna kadar yapmazsanız kulağınız çekerim ha dediği bölümden size okuyorum:
"Devlet güvenlik mahkemeleri de dahil olmak üzere, yargının
işlevselliğinin ve verimliliğinin uluslararası standartlara uygun şekilde
geliştirilmesi; özellikle hâkimlerin ve savcıların, insan hakları alanı da
dahil olmak üzere, AB mevzuatı hakkındaki eğitimlerinin kuvvetlendirilmesi"
diyor. Bu ikinci ev ödevi; bu, kulağı biraz yavaş çekiyor. Peki, biz, bu ev
ödevine karşı ne tür bir ödev yapacağımızı taahhüt ettik? Değerli milletvekilleri, bu da, sayın
hükümetin hazırlayıp, işte bizim ev ödevimiz diye Avrupa Birliğine sunduğu,
Avrupa Komisyonuna sunduğu Ulusal Programdır. Ulusal Programın 20 nci
sayfasından okuyorum; bu da, yine, siyasî öncelikli kriterler arasına sokulmuş ve
2001 yılı sonuna kadar çıkarılması zorunlu olan düzenlemedir. Aynen cümleyi
okuyorum: "Anayasanın devlet güvenlik mahkemelerine ilişkin hükümleri ile
DGM Kanununun gözden geçirilmesini taahhüt ediyoruz" diyor. Yine, bir alt
başlık: "Yargı bağımsızlığını sınırlayan hükümlerin gözden geçirilmesi,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması." Bu konuda
da çalışmalar yapacağız diye sayın hükümet taahhütte bulunuyor. Herhalde, Sayın
Bakanım, işte biz ev ödevimizi yaptık, işte Ulusal Programda söylediğimizi
yerine getirdik; siz bizim kulağımızı çektiniz, biz de ev ödevini bu şekilde
yapıyoruz derken, bir taşla birkaç kuş vurmak moda oldu, zannediyorum böyle bir
sonuç temin edilmiş olacak. Değerli milletvekilleri, siyaset,
yapılabilecek olanı söylemek değil, yapamayacağını söylemek sanatı olmaktan
çıkarılmalıdır. Siyaset, hizmet üretme sanatıdır, laf üretme sanatı değil.
Nitelik, nicelik tartışmasını gündeme getirirsiniz, 300'ün üzerinde kanun
çıkarırsınız. Değerli milletvekilleri, şu tasarıda,
inanın iki cümle değiştiriliyor: 313 bu tarafa çıkarılıyor, 4422'de de bir
iyileştirme getiriliyor. Şunun gibi 100 tane tasarıyı alt alta koyun, bir kanun
etmez; bunlar kanuncuktur. Lütfen... Şu Yüce Meclisin bir günlük maliyeti,
zannediyorum 1 trilyon liraya geliyor; 1 trilyonu karşılayacak nitelikte bir
yasa, bir düzenleme değil. Türk Milletinin içine düşürüldüğü,
tarihinin en büyük çıkmazının bulunduğu bir noktada, bulunduğu bir dönemde
bizim gündemimizi işgal eden yasaların ne getirdiğini ve ne götürdüğünü ifade
etmeye çalıştım. Bunlar, çok acı şeyler değerli milletvekilleri. Keşke, Sayın
Bakanım, dosdoğrusunu çıkıp söyleyebilseydi. Siyasette özeleştiri bir zafiyet
göstergesi olarak kabul ediliyor; bu anlayışın modası geçti. Şimdi, aziz
millet, çıkıp, kendisine, ben bu konuda hata yaptım, doğrusu budur diyebilen
siyasetçi arıyor; muhalefette farklı, iktidarda farklı siyasetçiyi değil. Bu
siyasetçinin modası geçti. Ne yapmak gerekir? Değerli milletvekilleri, düşünün, devlet
güvenlik mahkemeleri ihdas edilirken, ağır cezanın iş yükü nedeniyle
"yargılama ve soruşturma prosedürü hızlı, delil toplama sistemi ona göre
hızlı, uzmanlık gerektiren bir mahkeme olması gerekli" denilerek kuruldu;
dosyalar, DGM'ye yığıldı. DGM ne oldu; bu yığılma nedeniyle sıkıştı, çözümsüz
kaldı. Şimdi, tekrar, dosyaları geldiği yere gönderiyoruz. Yani, bu arada geçen
zaman kimin lehine işliyor biliyor musunuz değerli milletvekilleri; bu 313'ten
yararlanan çeteciler, bu arada, ağır cezadan DGM'ye, DGM'den tekrar ağır
cezaya, bu U dönüşleri esnasında geçen zaman, çetecilerin lehine işleyen
zamandır. Oysa, yargılama, hızlı, etkin ve doğru karar verebilme yeteneğini
barındırmalıdır. Bunun için ne yapmanız lazım. Biz, evet Avrupa Parlamentosunun
kararı doğrudur, DGM'ler lağvedilmelidir, Sayın Bakan da aynı düşüncede
olduğunu defalarca ifade etti, DGM'ler lağvedilmelidir. Peki, bu suçlar ne olmalı? Değerli milletvekilleri, yargı reformu
dediğimiz bir husus var, onun ben bütün açılımlarını yapmak istemiyorum; ancak,
hiç değilse ondan sadece bir biriminin, adlî yargı reformu bünyesindeki sadece
bir biriminin hayata geçirilmesi halinde bu sorunların tamamına yakınının
çözülmesi mümkündür, o da şudur: Sayın Bakan, bugün Adalet Bakanlığı
bütçesini sunuş konuşmasında ifade ettiler, konuşmanın içerisinde vardı, adlî
kolluk kanun tasarısı. Bu, henüz Meclise intikal etmedi; bununla ilgili
çalışmalar olduğunu ifade ediyor. ikibuçuk yıldır, ben, adlî kolluk kanun
tasarısının çıkması yönünde sürekli, Sayın Bakanım, tahrik ettim -Sayın
Bakanım, bu konuda bizimle hemfikir- ancak konunun İçişleri Bakanlığına
takıldığını gördüm geçen yıl ve o dönemin Sayın Bakanıyla görüştüğüm zaman,
adlî kolluk gücünün gereksiz bir birim olduğunu söyledi. Nasıl bir bürokratik
cumhuriyet olduğunu gösteriyor. Değerli milletvekilleri, belirleyici olan
siyasî iradedir. Bir avuç bürokrat, İçişleri Bakanının aklını çelebiliyor;
yanlış enforme edilmiş. Kendisine bizzat ifade ettim, adlî kolluk gücü gibi,
yargının en altından en üstüne kadar insanların ittifakla olması gerektiğine
karar verdiği bir birime, bir İçişleri Bakanı gereksiz diyor. Sayın Bakan, tasarısına sahip çıktı; ancak
henüz Meclis gündemine getirilemedi. Bu tasarrufun çok bir maliyeti yok. Bu,
saygın soygunculardan bir tanesine verdiğimiz parayla bu kolluk gücü
oluşturulur. Peki, değerli milletvekilleri, nedir adlî kolluk gücü.
Televizyonlarda çoğumuz belgesellerde izliyoruz "kriminoloji"
dediğimiz suç bilimi; bu konuda yetişmiş, eğitimli, uzman personelden
oluşturulmuş bir birimdir. Bu birim, bilimsel yöntemlerle çalışır, teknolojinin
son verileriyle çalışan cihazlarla yöntemlerini yürütür; yani, olay yerine
gittiği an, delilleri en sağlıklı şekilde, bilimsel verilerle toparlar,
laboratuvar şartlarında, son derece teknolojik şartlarda doğru tespitleri
yapar, doğru sanığı, doğru suçluyu tespit eder, yargının pençesine teslim eder.
Oradan beraat kararı da çıkmaz; oradan beraat edecek insan da, yaka paça,
işkenceyle, beş, altı, yedi yaşındaki çocuklar yaka paça sürüklenerek de
götürülmez. Bu zihniyet, geçen yüzyılda kalmış ilkel zihniyettir, çağdışı
zihniyettir. Değerli milletvekilleri, ikisi arasındaki
fark şudur: Bilimsel yöntemlerle tespit ettiğiniz delilden sanığa gidersiniz,
yanılma olmaz. Bu, modern yöntemdir, çağdaş yöntemdir, uygar yöntemdir. Bizde
tam tersi; yani, sanığı yakalıyoruz, yaka paça falakaya mı, elektriğe mi, artık
birisini beğensin, hiç alakası yoksa dahi o suçu kabul ediyor; yani, sanıktan
delile ulaşıyoruz. Delil de nedir ki, bir ikrar. Sanıktan delile... Bu, ilkel
yöntem. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Toprak, lütfen toparlayın. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum. Sanıktan, böyle zorla, bağırtarak,
işkenceyle... İşte, "işkence raporları" diye gazetelere verildiği
gibi, çocukların rehin alınması olaylarında olduğu gibi, bu ilkellikler,
dünyada yüzümüzü kızartan manzaralardır. Sanıktan delile ulaşma ilkel
yöntemini, adlî kolluk gücünü oluşturmak suretiyle ortadan kaldırmış olursunuz. Değerli milletvekilleri, lütfen, yapılması
gereken neyse onları ortaya koyalım. Birtakım düzenlemeler... Baktım, Sayın
Bakanın hazırlık aşamasında olduğunu ifade ettiği tasarıların pek çoğunu bir
araya getirdiğiniz zaman, sadece, Türk Ceza Kanunu tasarısı bünyesinde dikkate
alınması gereken birer maddelik tasarılar. Değerli milletvekilleri, bunların hepsini
toplayıp, Türk Ceza Kanunu Tasarısı içerisinde bunları gündeme getirebilirsiniz
ve zaman kaybını engellersiniz. İçtüzük 91'i işletir, her türlü desteği
veririz, kolaylık sağlarız; ancak, bu konuda samimî bir irade görmek istiyoruz. Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz
için hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak. DSP Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Erol Al; buyurun efendim. Süreniz 20 dakika efendim. DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
ilişkin olarak Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
aldım; şahsım ve Grubum adına, sizleri saygıyla selamlıyorum. Kanun tasarısıyla ilgili değerlendirmeye
geçmeden önce, cumartesi günü kaybettiğimiz değerli arkadaşımız Namık Kemal
Atahan'a Tanrı'dan rahmet; kederli ailesine, Hataylılara ve milletimize
başsağlığı diliyorum. Yine, pazar günü Rize'de meydana gelen
felaket dolayısıyla da, Türk Ulusuna başsağlığı diliyor, geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyorum. Sayın milletvekilleri, 1970'li yıllarda
Türk hukuk sisteminde ilk kez yer alan devlet güvenlik mahkemeleri, 1982'de
anayasal kimlik kazanmıştır. Bünyesinde askerî hâkim ve savcılar bulunduran
DGM'ler, 21 inci Yasama Döneminin demokratikleşme çabaları çerçevesinde 1999'da
tamamen sivilleştirilmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev
alanı, Anayasanın 143 üncü maddesiyle açık bir şekilde tanımlanmış ve
sınırlandırılmıştır. Buna göre, DGM'ler, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü, hür, demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyet
aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini
ilgilendiren suçlara bakmakla yükümlüdür. Bir başka ifadeyle, DGM'ler, devlete
ve rejime yönelik suçları kovuşturmak ve suçluları yargılamakla görevlendirilen
ihtisas mahkemeleridir. Gündemimizde yer alan kanun tasarısı, 2845
sayılı DGM'lerin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu
maddesinin birinci fıkrasını değiştirerek, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü
maddelerini DGM'lerin görev alanından çıkarmaktadır; yani, cürüm işlemek
amacıyla teşekkül oluşturanlar ile bunlara yardım ve yataklık yapanlar, bu
tasarı kanunlaşıp Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, artık, ağır ceza
mahkemelerinde yargılanacaklardır. Değerli milletvekilleri, 1996'ya kadar,
daha çok, olağanüstü durumlarda ortaya çıkan ve siyasî nitelik taşıyan
olayların yargı önüne götürülmesinde başvurulan Türk Ceza Kanununun 313 üncü
maddesi, daha sonraki yıllarda, çıkar sağlamaya yönelik, organize olmuş ve suç işlemek
için bir araya gelmiş gruplarla mücadelede uygulama olanağı bulmuştur. Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi, 2845
sayılı Kanunun -yani, DGM Kanununun- kabulü sırasında, özellikle, siyasî ve
ideolojik nedenlerle oluşan ve Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi kapsamına
girmeyen; bir başka anlatımla, silahlı çeteye girmeyen ve suç işleme amacıyla
bir araya gelen grupların soruşturulmasını ve yargılanmasını sağlamak üzere, 9
uncu madde kapsamına alınmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun yürürlüğe girmesiyle
birlikte, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin, devlet güvenlik mahkemelerinin
görevleri arasında yer almasının gerekçesi de ortadan kalkmıştır. Bir başka
ifadeyle, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturanlarla yasal mücadele için
gerekli altyapı, 3713 ve 4422 sayılı kanunlarla oluşturulmuştur. Hal böyleyken, beş sene evvel, yani, 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu yokken, buraya getirilen
bir tasarıya karşı çıkış gerekçesinin bugün hükümet aleyhinde kullanılması,
bence, siyasî etikle bağdaştırılacak bir davranış değildir. Sayın Ramazan Toprak arkadaşımızın
"beş yılda ne değişmiştir" sorusuna, yine kendisi yanıt vermiştir.
Beş yıl içerisinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu
yürürlüğe girmiş ve 313 ve 314 ün, DGM'lerin görev kapsamında kalmasının bir
anlamı kalmamıştır. Bugün, Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü
maddelerinin DGM'lerin görev alanından çıkarılması, keyfiyet olmaktan öte,
zorunluluk halini almıştır; çünkü, özellikle 4422 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinden sonra, cürüm işlemek için oluşturulan teşekkülün amacı
doğrultusunda işlenen çok sayıdaki bağlantılı suçların da birlikte soruşturulup
yargılanması zorunluluğu, gerek cumhuriyet başsavcılıklarının gerekse
mahkemelerin iş yükünün artmasına, farklı uygulamaların ortaya çıkmasına ve
devlet güvenlik mahkemelerinin, Anayasanın 143 üncü maddesinde çizilen çerçeve
dışında faaliyet göstermesine yol açmıştır. Değerli milletvekilleri, bu görüş, sadece
benim değil, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Sayın Cevdet Volkan ve
Ankara DGM'nin yargıç ve savcılarının da görüşüdür. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının görüşü de hemen hemen bu doğrultudadır. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı, ilave olarak, Susurluk gibi davalar için, yargılama makamına
takdir yetkisi verilmesinin uygun olacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Ankara DGM'nin yargıç ve savcıları, Türk
Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin yanı sıra, Türk Ceza Kanununun
499/2, 6136 sayılı Kanunun 12 nci, Türk Ceza Kanununun 264, 403 ve 404 üncü
maddeleri ile 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin de, Anayasanın 143 üncü
maddesindeki kuruluş amacı gözetilerek, devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanından çıkarılmasında yarar bulunduğu görüşündedir. Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü
maddelerinin DGM'lerin görev alanından çıkarılarak, bu mahkemelerin asıl
görevlerini daha verimli bir şekilde yapabilmelerinin sağlanması konusunda,
hükümet iradesi ile yargı kurumlarının iradelerinin aynı yönde olduğu
görülmektedir ve bu durum memnuniyet vericidir. Bu değişiklik -bir arkadaşımız kısmen söz
ettiler- devlet güvenlik mahkemelerinde başlatılan ve medyada büyük gürültülere
yol açan soruşturmaların, daha sonra, DGM'lerin görevsizlik kararı vermesiyle
sonuçlandığında, kamuoyunda yarattığı hayal kırıklıklarına son verilmesi
açısından da, son derece önemli ve gereklidir. Bazı arkadaşlarımız ile bazı
medya mensuplarının, bu değişikliğin arkasında değişik amaçlar yattığı
yönündeki endişelerinin de, böylelikle ortadan kalkacağını umuyorum. Bu çerçevede, Türk Ceza Kanununun 313 ve
314 üncü maddelerinde yer alan suçları işleyenlerin yargılanmalarının ağır ceza
mahkemelerine bırakılmasının, bu suçları işleyenleri kurtarmaya dönük bir
manevra olduğunu açık şekilde söyleyenlerin veya ima edenlerin, en azından,
ağır ceza mahkemelerinde görev yapan yargıç ve savcılarımıza büyük bir
saygısızlık yaptıklarını ve onları incittiklerini özellikle belirtmek isterim. Bu değişikliği, cürüm işlemek amacıyla
silahsız teşekkül oluşturanlar bundan böyle sanki yargılanmayacaklarmış ve ceza
almayacaklarmış gibi sunanların da, kime ve hangi amaca hizmet ettiklerini,
kamuoyumuzun takdirine bırakıyorum. Yüce Parlamentomuz ve halkımızın, halen
DGM'lerde görülmekte olan davaların ağır ceza mahkemelerine devredilmesinin
değişik iddiaları gündeme getireceği ve endişelere yol açacağı yönündeki
görüşlerine biz de katılıyoruz ve bu tür görüşler kamuoyunda
seslendirilmektedir, muhalefet sözcüleri de bu tür görüşleri ifade etmişlerdir;
ancak, bu işlemin hukukî bir zorunluluk olduğunu da, yine, komisyon görüşleri
sırasında, muhalefete mensup arkadaşlarımız ifade etmişlerdir. Bunun,
kamuoyumuz tarafından da bilinmesinin, özellikle önem taşıdığını söylemek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci
maddesiyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesinde yer alan
tutuklama nedenlerinin 2845 sayılı DGM Kanunu kapsamına giren suçlar bakımından
da uygulanması öngörülmektedir. Hükümetimiz ve Parlamentomuz, bu değişiklikle
de demokratikleşme yolunda önemli bir adım atmaktadır ve bu değişiklik,
yargılama birliği ilkesi açısından yararlı olacaktır. Tasarının 3 üncü maddesi ise, 4422 sayılı
Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "zor veya tehdit" kavramlarını
"tehdit, baskı, cebir veya şiddet" ifadesine dönüştürerek,
belirginleştirmektedir. Bu şekilde, çıkar amaçlı suç örgütünün tanımı açıklığa
kavuşturulurken, aynı tanımda yer alan "veya kişileri kendilerine tabi
kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne surette olursa olsun açık veya
gizli işbirliği yapmak" ifadesi, suçların kanunîliği ilkesi gözetilerek ve
uygulamada yaşanan tereddütleri ortadan kaldırmak amacıyla metinden
çıkarılmıştır. Tasarı, ayrıca, 4422 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde yer alan
"şüpheler" ve "şüphe" şeklindeki soyut ve kapsamı belirsiz
sözcükleri "belirtiler" şekline dönüştürerek, aynı kanunun 2 nci,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun da 104 üncü maddesiyle uyumlu hale getirmektedir.
Hukuk devleti ilkelerinin tam olarak
yaşama geçirilmesi yönünde olumlu bir adım olarak değerlendirdiğimiz tasarıya
DSP Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi bildiriyor, Yüce Heyetinizi şahsım ve
Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al. Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Hikmet
Sami Türk; buyurun efendim. Süreniz 20 dakika Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
üzerinde söz alan bütün grup sözcülerine teşekkür ediyorum. Konu çeşitli yönlerden ele alındı ve bu
arada, tasarının, birtakım artniyetlerle ya da beş yıl önce bugünkü iktidar
partileri sözcülerinin veya benim kişisel olarak yaptığım konuşmalarda
açıkladığım görüşlerle çelişkili olarak bugün gündeme getirildiği ifade edildi. Beş yıl önemli bir zaman aralığı ve bu beş
yıl içinde, hukukumuzda önemli değişiklikler oldu. Türk hukukunda, örgütlü
suçlar, daha önce, Türk Ceza Kanununun 313 üncü, 314 üncü, 168 inci ve 169 uncu
maddelerinde ve Terörle Mücadele Kanununda düzenlenmişti; daha sonra, 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu 1999'da kabul edilerek
yürürlüğe girdi. Böylece, bugün, hukukumuzda, Türk Ceza Kanununun 313 üncü
maddesi, teşekkül oluşturarak suç işleyenler bakımından bir genel hüküm niteliğindedir.
Günümüzde, örgütlü suçlar önemli ölçüde artmıştır ve bunların değişik
görünümleri ayrı ayrı kanunlarla düzenlenmeye çalışılmıştır; ama,
kanunlarımızda özel bir hüküm yoksa, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi
uygulama alanı bulacaktır. Eğer, cürüm işlemek için oluşturulan örgüt, teşekkül
ya da çete silahlı olarak kurulmuşsa ve bu, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne karşı bazı suçların işlenmesi amacıyla oluşturulmuşsa,
Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi uygulanacaktır; yardım ve yataklık
fiilleri için, Türk Ceza Kanununun 314 üncü ve 169 uncu maddeleri
uygulanacaktır. Terör suçları bakımından, Terörle Mücadele Kanununun getirdiği
çerçeve içinde bir düzenleme söz konusudur; ama, mafya tipi suçlar ya da yasal
terimle, çıkar amaçlı suçlar, ayrı bir kanunla, 4422 sayılı Kanunla
düzenlenmiştir. Şimdi, bunlar arasında belirgin farklar
var. Her şeyden önce, Terörle Mücadele Kanunu ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanunu ortak bir noktada birleşmektedir. Bu da, örgütün korkutma,
sindirme ve yıldırma yöntemleri kullanmasıdır. Oysa, Türk Ceza Kanununun 313
üncü maddesinde bu yöntemler söz konusu değil. Son zamanlarda, Yargıtayın vermiş olduğu
birtakım kararlarda devlet güvenlik mahkemelerinin yetkisi bakımından bazı
tereddütler doğmuştur. Her şeyden önce, devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanı, Anayasamızın 143 üncü maddesinde belirlenmiştir. Devlet güvenlik
mahkemeleri, birer uzmanlık mahkemesi olarak kurulmuştur ve sadece, kuruluş
kanununda gösterilen, Anayasanın 143 üncü maddesi kapsamındaki suçlara bakmakla
görevlidirler; ancak, zaman içinde, devlet güvenlik mahkemelerine verilen
görevler, hepsi, Anayasanın 143 üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi
açısından tartışmalı olabilecek görevlerdir. İşte, bugün tartışmakta olduğumuz
kanun tasarısı, bunlardan iki maddeyi devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanı dışına çıkarmak suretiyle, Anayasaya uygunluk açısından uygun bir
düzenleme getirmiştir. Aslında, 57 nci hükümet programında,
devlet güvenlik mahkemelerinin yeniden düzenleneceği ifade edilmiştir. Bu
düzenlemelerin ilki anayasa değişikliği şeklinde gerçekleşmiştir. Anayasamızın
143 üncü maddesinde, 1999 yılında, 21 inci Yasama Döneminin ilk yasama
tasarrufu olarak yapılan değişiklikle, mahkemenin tamamıyla sivilleşmesi
sağlanmıştır. İşte, bugün getirdiğimiz değişiklikler de, devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanıyla ilgili bir değişikliktir. Yargıtay, son zamanlarda vermiş olduğu
kararlarda, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanının kanunlarda belirtilen
suçlarla ilgili olduğunu; bu çerçevede, 313 ve 314 üncü maddenin devlet
güvenlik mahkemelerinin görev alanında olmakla birlikte, 313 üncü madde
kapsamında işlenen amaç suçların bu kapsamın dışına çıktığını ifade etmiştir.
313 üncü madde ve bütün örgüt suçlarıyla ilgili düzenlemeler, aslında, birer
tehlike suçudur. Bunlar, kamu düzenini tehdit eden suçlardır, çünkü, suç
işlemek için, cürüm işlemek için, iki veya daha çok kimse bir araya
gelmektedir. Bu, başlı başına bir suçtur. Şimdi, bu çeşit örgütlerin belli amaçları
vardır. Örneğin, gasp, hırsızlık gibi fiilleri işlemek, bu suç örgütlerinin
amacı olabilir. Bunun yanında, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne karşı silahlı mücadele için örgütler kurulmuş olabilir ya da
Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesindeki tanım çerçevesinde suçları
işlemek için suç örgütleri kurulmuş olabilir veya Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanununda tanımlanan mafya tipi suçları işlemek için örgüt kurulmuş
olabilir. Şimdi, Yargıtayın içtihadına göre, devlet
güvenlik mahkemeleri, bundan böyle, 313 üncü madde kapsamındaki amaç fiillere
bakamayacaklardır. Böyle olunca, bu fiilleri işlemek için kurulan teşekküllere
devlet güvenlik mahkemeleri bakacak; ama, onların, örgütün amacı olan,
teşekkülün amacı olan suçlar konusunda görevli, yetkili olmayacaktır. O suçlar,
genel mahkemelere, ağır ceza mahkemelerine gidecektir. İşte, yapılan düzenlemenin, getirilen
düzenlemenin birinci amacı, gerek 313 üncü madde kapsamındaki fiilin, gerek o
madde kapsamındaki amaç fiillerin aynı mahkeme tarafından, ağır ceza mahkemesi
tarafından görülmesini sağlamaktır. Bu yapılırken, aynı zamanda, devlet
güvenlik mahkemelerinin Anayasada tanımlanan görev alanına uygun bir düzenleme
de getirilmiş olmaktadır. Arkadaşlarımızın, burada, herhangi bir
artniyet araması yersizdir. Beş yıl önce 54 üncü hükümetin
gerçekleştiremediğini, bugün 57 nci hükümet gerçekleştirmektedir. Bu bakımdan,
arkadaşlarımızın, bu noktada, beş yıl önce onların gerçekleştiremediği bir
hususu bizim gerçekleştirmemizde yardımcı olmalarını bekliyoruz. Eleştiri
serbesttir; ama, bu arada yapılan değişiklikler, bu tasarının hazırlanmasını
zorunlu kılmıştır. Öte yandan, bu tasarıyla getirilen diğer
düzenlemeler arasında, 4422 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde verilen mafya tipi
suç örgütü tanımındaki belirsizliği ve soyutluğu giderme amacı vardır.
Gerçekten, 4422 sayılı Kanununda, her şeyden önce, "zor ve tehdit"
kullanma kavramı biraz daha açıklığa kavuşturulmak suretiyle, "tehdit,
baskı, cebir veya şiddet" kullanılması unsuru getirilmiştir. Yine, bu maddede yer alan "veya
kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne
suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden
çıkarılmak suretiyle, mafya tipi örgüt tanımına, çıkar amaçlı suç örgütü
tanımına açıklık getirilmiştir. Bu, suçların kanunîliği bakımından da gerekli
olan bir değişikliktir; çünkü, bu hüküm çerçevesinde, kamu yönetiminde
hiyerarşik düzen içinde dahi verilecek olan birtakım talimat ve emirlerin,
kişileri kendilerine tabi kılma biçiminde yorumlanma olanağı vardır. Terör
örgütlerinde, çıkar amaçlı suç örgütlerinde veya genel olarak her türlü cürüm
işlemek için oluşturulan teşekkülde, zaten, kişiler arasında bir işbirliği vardır.
Bu, teşekkül, örgüt veya çete kavramının kendisinin içinde olan bir unsurdur.
Bu konuda belirsizliğe, farklı yorumlara yol açabilecek bir ibareye gerek
bulunmamaktadır. O nedenle, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1
inci maddesindeki tanımda da bir değişiklik yapılmaktadır. Yine, kişilerin hak ve alacaklarına
elkoyma yetkisinde, yürürlükteki kanunda, "kuvvetli şüpheler"
yeterlidir; ancak, burada söz konusu olan menfaatlar bakımından kuvvetli
şüpheler değil; fakat, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamında
bir fiilin işlendiği konusunda "kuvvetli belirtiler" aranmaktadır.
Getirilen bir diğer değişikliğin amacı da budur. Nihayet, gerek 4422 sayılı Kanunla
getirilen yeni görevler, gerek bu Kanunla mafya tipi suçların hepsinin 1
numaralı devlet güvenlik mahkemelerine verilmesi, 1 numaralı devlet güvenlik
mahkemelerinde bir iş yükü birikimine yol açmıştır. Bunun da giderilmesi
gerekir. 313 ve 314 üncü maddelerin devlet güvenlik mahkemelerinin yetkisi
dışına çıkarılması, bu mahkemelerin çalışmasını rahatlatacaktır,
kolaylaştıracaktır. Bu suçlara bakacak olan, genel yetkili mahkemelerdir, ağır
ceza mahkemeleridir. Hepsi bizim hukuk düzenimiz içinde yer alan mahkemelerdir;
ama, mahkemelerimiz arasında daha sağlıklı bir iş bölümü gerçekleştirilmiş
olacaktır. 1 numaralı devlet güvenlik mahkemelerinde
ise, aşırı bir iş birikimi olmuştur. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde, 1
Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesiyle diğer 5 mahkemenin önündeki dosya yükü
karşılaştırıldığında, 1 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin ne kadar ağır bir
iş yükü karşısında olduğu görülmektedir. Aynı şey, birden çok devlet güvenlik
mahkemesinin bulunduğu diğer mahkemelerimiz bakımından da söz konusudur.
Bilindiği gibi, devlet güvenlik mahkemeleri, ülkemizde, sadece 8 ilimizde var
ve bunlardan bazıları, birden çok mahkemeyle çalışan devlet güvenlik
mahkemeleridir. İşte, bütün bu illerden gelen suçların 8
ildeki devlet güvenlik mahkemesinde toplanması, onlardaki iş yükünü
artırmaktadır. Oysa, şimdi, 313 ve 314 üncü maddeyle ilgili olarak getirilen
yeni düzenlemeyle, sadece 8 ildeki mahkemelerde değil, doğrudan doğruya suçun
işlenmiş olduğu yerde görevli olan mahkemelere gidecektir. Bu da,
mahkemelerimiz arasında bir iş yükü dağılımı ve iş bölümü sağlayacaktır. Usul kanunlarında yapılan değişiklikler
veya usul hükümleri derhal yürürlüğe giren hükümlerdir. Bu bakımdan, tasarıyla
getirilen düzenlemenin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davalar,
soruşturmalar, kovuşturmalar hangi safhada ise o safhadan itibaren genel
yetkili mahkemelerce sürdürülmesi veya genel yetkili cumhuriyet
başsavcılıklarınca sürdürülmesi ilkesi, tasarının geçici 1 inci maddesinde
kabul edilen ilke olmuştur. Bu konuda zamanaşımı bakımından bir yeni durum
ortaya çıkmamaktadır. Devlet güvenlik mahkemeleri ve genel mahkemeler
bakımından ayrı zaman aşımı süreleri söz konusu değildir. Bütün mahkemeler
bakımından Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinde öngörülen zamanaşımı süreleri
işlemektedir ve 104 üncü maddede belirtilen zamanaşımının kesilmesi nedenleri,
bütün mahkemelerimiz bakımından geçerlidir. Şimdi, bundan sonra 313 ve 314 üncü
maddelerle ilgili suçlara bakacak olan mahkemeler, devlet güvenlik
mahkemelerinin veya devlet güvenlik mahkemeleri başsavcılarının kaldığı yerden
devam edeceklerdir; daha önce yapılan işlemleri tekrarlayacak değillerdir. Bu
bakımdan herhangi bir zaman kaybı söz konusu değildir. Dolayısıyla, zaman aşımı
bakımından yeni bir durum ortaya çıkmayacak, aynı zamanaşımı süreleri genel
mahkemeler bakımından da işlemeye devam edecektir. Umuyoruz ki, halen, devlet
güvenlik mahkemeleri başsavcılıklarının önünde bulunan veya devlet güvenlik
mahkemelerince görülmekte olan davalar, bundan sonra, genel mahkemelerimizin
başsavcılıkları tarafından, aynı şekilde sonuçlandırılarak mahkemeye intikal
ettirilecek veya mahkemelerde davalar sonuçlandırılacaktır. Yargıtayda bulunan
davalar bakımından ise, temyiz isteminin sonuçlandırılması ve dosyanın yeni
mahkemeye getirilmesi öngörülmüştür. Şimdi, bu değişikliği, bazı arkadaşlarımız
küçümsemektedir; ama, bu, bizim, Türkiye'de demokratikleşme, temel hak ve
özgürlüklerin genişletilmesi konusunda yapacağımız tek çalışma değildir; bunu,
başka çalışmalar izleyecektir. Örneğin, burada sözü edilen Türk Ceza Kanununun
312 nci maddesini de kapsamı içine alan bir tasarı, Adalet Bakanlığınca
hazırlanarak, Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış bulunmaktadır. Umuyoruz ki,
bu tasarı da, yakında Yüce Mecliste görüşülecektir. Görüşülmekte olan tasarıyı
"kanuncuk" olarak niteleyen arkadaşımız oldu. Biz, buraya, Türk
Medenî Kanunu Tasarısı gibi, 1 030 maddelik tasarıları da getirdik ve Yüce
Meclis, bunları da görüşmektedir; ama, bu arkadaşlarımız, bu tasarıları da eleştirmektedirler.
Meclisin çalışmasını kolaylaştırmak, Meclisin verimli çalışmasını sağlamak
hepimizin görevidir. Muhalefet partilerinin de, bu anlayış içinde, Türkiye'de
temel kanunlarımız yenilenmesini öngören ve kendileri bakımından mütevazı da
olsa, demokratikleşme yolunda önemli bir adım niteliğinde olan tasarılarımızı
desteklemelerini bekliyoruz. Ben, görüşülmekte olan tasarı konusunda
da, ilke bakımından hiçbir partimizin itirazı olmadığını gördüm; sadece
"beş yıl önce böyle demiştiniz, şimdi bunu söylüyorsunuz..." Bunlar
önemli değil, beş yıl içinde yapılan değişikliklerin birtakım sonuçları var,
beş yıl içindeki gelişmeler değerlendirilerek, bu tasarılar birer birer Yüce
Meclisin huzuruna getirilecektir. Bu arada, tabiî, Anayasamızda da çok önemli
değişiklikler oldu. Bütün bunların uyum yasaları da birer birer gelecektir.
İdam cezalarıyla ilgili uyum yasası da hazırlanmaktadır. Hepsi, yakında Yüce
Meclisin huzuruna gelecektir. Yüce Meclise, bu tasarıya verdiği destek
için, bu tasarının yasalaşması konusundaki çalışma için teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar ve
müzakereler bitmiştir. Maddelerine geçilmesini oylarınıza... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
sualimiz var. BAŞKAN - Böyle bir istek gelmedi bize... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Mikrofonun ışığı
yanıyor Sayın Başkan. BAŞKAN - Şimdi, yani; son anda... Peki,
sual mi soracaksınız? Arkadaşlar, Mecliste müzakere usulü belli;
önceden bildirilmesi lazım. Sayın Pepe, siz ne dediniz? OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Oylamaya geçtik... BAŞKAN - Ha, neyse... Evvela soru
sorduralım da... Sayın Esengün, buyurun efendim. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakandan, biraz evvel kürsüde tevcih ettiğim suali
yinelemek istiyorum, sormak istiyorum. 312 nci maddenin, bugün görüşülecek tasarı
içerisinde vereceğimiz önergenin kabulü doğrultusunda tasarı içerisine alınıp
alınamayacağını biraz sonra göreceğiz ve o konuda Sayın Bakan da görüşünü
açıklayacak. Ben, bu tasarıyla bağlı kalmaksızın, Türk
Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ilgili, suçun unsurlarının değiştirilmesi,
bugünkü yanlış uygulamanın önüne geçilmesi, düşünceyi açıklama hürriyetinin
önündeki engellerin kaldırılması yönünde, Sayın Bakanın, Bakanlığın bir
düşüncesi, çalışması var mı? Yazarlar, düşünürler, siyasetçiler, 312 nci
maddenin tehdidi altında daha ne kadar kalacaklar? Biraz evvelki konuşmada bu
sualin cevabını bulamadığım için, Sayın Bakanımıza tekrar tevcih etmek zorunda
kaldım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da ifade etmeye
çalıştım... BAŞKAN - Efendim, Sayın Alçelik'in de bir
sorusu var; pardon... Arkadaşlar, soru soracaksanız, rica
ediyorum, önceden isteyin. Sayın Alçelik'ten sonra soru soran yok.
Sayın Alçelik de sorsun, ondan sonra cevap verin. Buyurun Sayın Alçelik. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanımız, biraz önce yaptığı
açıklamada, beş yıl önce ifade ettiği görüşlerle şu anda -farklı da olsa- ifade
ettiği görüşlerin çok fazla önemsenemeyebileceği gibi bir yaklaşımda
bulundular; ama, ben, burada, bir hususu hatırlatmak için aracılığınızla söz
aldım. Sayın Bakanım, bu, çok önemli bir
husustur. O kadar önemli ki, bizim, beş sene önce ifade ettiğimiz noktaya,
ancak şimdi gelebilmiş oldunuz. Endişem şudur: Bundan sonra da, beş yıl sonra,
belki on yıl sonra, bizim şu anda ifade ettiğimiz noktaya gelebilmeniz
endişesini taşıyorum. Onun için, şu anda, lütfen, bizim size tekliflerimizi
dikkate alınız ve en güzelini yapalım. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, konuşmamda da arz ettiğim
gibi, içinde, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin yeniden düzenlenmesini, bu
arada, suçun unsurlarının ve cezasının yeniden belirlenmesini öngören bir kanun
tasarısı hazırlanarak Bakanlar Kurulunun imzasına sunulmuştur. Bu tasarı,
yakında Yüce Meclisin huzuruna gelecektir. Bu tasarıda, Türk Ceza Kanununun
bazı maddeleri -bunlar arasında 312 nci madde- Terörle Mücadele Kanununun bazı
maddeleri bulunmakta ve gözaltı süresinin Anayasa değişikliğine uygun olarak
yeniden düzenlenmesi getirilmekte; ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarının, hangi durumlarda yargılamanın iadesi veya yenilenmesini
gerektireceği düzenlenmektedir. Umuyoruz ki, bu tasarı, yakında Yüce Meclise
sunulacaktır. Beş yıl önceki konuya gelince. Beş yıl
önce, siz, bir tasarı getirdiniz; ama, arkasında duramadınız. Aslında, onu
sormak gerekir. Siz, o tasarının arkasında duramadınız; ama, biz, şimdi,
getirdiğimiz tasarının arkasındayız ve bu tasarının çıkması için çaba
gösteriyoruz. Bu çabada, hepimizin birlikte olmamız gerekir. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü üzerindeki müzakereler
bitmiştir. Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunarken... SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyor musunuz? Peki. Karar yetersayısının aranılması istenilmiştir. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Karar
yetersayısının aranılması zaten istendi. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Kim istedi? BAŞKAN - Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Arkadaşlarımızın ikisi de aynı
rakamda birleştiler; karar yetersayısı vardır; maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir. Değerli milletvekilleri, 1 nci maddeyi
okutmadan önce, yeni bir madde ihdası için önerge verilmiştir. Bu verilen
önergeyi okutacağım ve komisyona soracağım. Önerge, eğer komisyonun salt
çoğunluğuyla benimsenirse, 1 inci madde olarak bu önergedeki maddeyi işleme
koyacağım; yoksa, önergeyi işleme koymayacağım. Önce kanun tasarısının başlığını
okutacağım. Tasarının başlığını okutuyorum: Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı BAŞKAN - Şimdi önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 769 sıra sayılı tasarıya
1 inci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. 13.11.2001
Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 2
nci maddesinin beşinci paragrafı sonuna "Düzce" ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim; çoğunluğumuz yok. BAŞKAN - Komisyon çoğunluğu olmadığı için
katılmıyor; önergeyi işleme koymuyorum. 1 inci maddeyi okutuyorum: Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9
uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "... 313, 314 üncü
maddelerinde;" ibaresi metinden çıkartılmıştır. BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Fırat. AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET
FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle, bu tasarının, bu şekilde, acil
olarak getirilmesinin anlamını kavramakta güçlük geçiyorum. Aslında, devlet
güvenlik mahkemelerinin varlığının, artık, süreç olarak hayatiyetini
tamamladığını ve devlet güvenlik mahkemelerinin Türk hukuk sistemi içerisinden
tamamen çıkarılması gerektiğini müdafaa eden insanlardan birisiyim. Belki,
belli dönemlerde -ki, cumhuriyet tarihimiz içerisinde de olağanüstü birçok
mahkeme kurulmuştur, bunun en güzel örneklerinden biri istiklal mahkemeleridir-
gereklilik duyulabilir; bazen, yasalarda, aşırı şedit cezaların uygulanması da
uygun görülebilir. Ancak, aslolan, hukukun evrensel prensipleri içerisinde,
kişilerin, tabiî hâkim karşısında yargılanacağı prensibinin zedelenmemesi
gerekir kanısındayım. Bu bakımdan, DGM'lerin hayatî fonksiyonlarını yerine
getirdiklerini ve ilga edilmesi gerektiğini ve bu görevlerin diğer adlî yargı
mercilerinde -ki, ağır ceza mahkemelerinde- görülmesi gerektiği kanısındayım. Ancak, bugüne kadar yapmış olduğumuz
işlemlerde olduğu gibi, ağır hastalıkları, nedense, aspirinle tedavi etme
konusundaki direncimiz devam ediyor. Bence, şu anda tasarıyla getirilmiş olan
olay, Türk adalet sisteminin, hakikaten kökten tedavi edilmesi gereken bir
konuda, yeniden bir aspirin verilerek ateşin düşürülmesinden öte bir şey
değildir. Ancak, tabiî olarak, böyle aspirinle tedaviler yapmaya çalıştığınız
zaman da, halkın kafasında bazı sual işaretleri meydana geliyor ve bu sual
işaretlerinin cevabını verebilmek de bazen mümkün olmuyor. Nedir?.. Bugün
gazetelere baktığımız zaman, halka sorduğumuz zaman, böyle bir değişikliğin,
aslında daha evvel verilmiş olan bazı sözlerle, ona müsavî olarak, bir
hareketin neticesinde, belli kişilerin DGM kapsamı dışında başka yerde
yargılanarak daha bir an önce hapishane hayatından kurtarılması şeklinde
gündeme getiriliyor. Ben, buna inanmıyorum, böyle bir şey olacağı kanısında
değilim; çünkü, devletin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşısına getirmiş
olduğu bir tasarıda, böyle bir pazarlığın içerisine gireceği kanısında değilim.
Ancak, bunlara da mahal vermemek gerekir kanısındayım. Eğer hakikaten DGM'lerin
yükü ağırsa ve bu yükün azaltılması gerekiyorsa, Terörle Mücadele Yasasının,
özellikle 7 nci ve 8 inci maddeleri, yani düşünce suçlarıyla ilgili
maddelerinin yeniden gözden geçirilmesi ve 4422 sayılı Örgütlü Suçlarla
Mücadele Yasasının tatbikatında görmüş olduğumuz üzere, adî suçların dahi bir
veya iki kişi tarafından işlenmesi halinde DGM'lere gönderilmesinin önünün
kesilmesi gerekir. Dolayısıyla, tümünü kapsayacak bir değişime "evet"
dememek mümkün değil. Ancak, tüm bunlara rağmen, eğer adil olmayan bir konuda
bir değişim getiriliyorsa, yeterli olmasa dahi, bu tasarıya da Grup olarak evet
diyeceğimizi, müspet karşılayacağımızı da ifade etmekte fayda mülahaza
ediyorum. Ancak, Sayın Adalet Bakanından ve sayın
hükümetten şu ricada bulunuyorum: Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda da
söylediğim gibi, artık, adalet sistemi içerisinde köklü reformlara gitmenin
zamanı gelmiştir, geçmektedir. Eğer, Türkiye, belli bir noktada sıkışmış ise,
bu sıkışıklığın önünü açacak tek şey bir adlî reformun acilen gündeme
getirilmesi ve tatbikata konulmasıdır. Bu, eğitimiyle, bu, kodifikasyonuyla,
bu, usul yasalarının artık maddî hukuk yasalarından kesin olarak ayrılmasıyla
mümkün olacaktır. Artık bu nevi yasacıklarla Meclisin meşgul edilmemesi
kanısıyla, yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fırat. Efendim, konuşma sırası, DYP Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin' de. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Sezgin. DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi Grubu ve
şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum. Devlet güvenlik mahkemelerinin yargılama
sınırlarını daraltan bu tasarıyla ilgili bu Mecliste söylenecek fazla bir şey
yok. Esasında, devlet güvenlik mahkemelerini bu kadar sevimsiz hale getiren,
olağan işlerin bu tip mahkemelere taşınarak, bu mahkemelere olağanüstü
sıfatının kazandırılmasından kaynaklanmaktadır. Hatırlarsanız bir sene önce burada bir
yasa görüştük ve o yasanın görüşülmesi esnasında, burada, Yüce Meclise, değerli
milletvekillerine ve sayın hükümete seslendim.4422 sayılı Yasadan bahsediyorum,
çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili yasadan bahsediyorum. Bu yasa, Türkiye
cumhuriyetinde bir suç ihdas etti. İhdas edilen suç doğru olabilir -ki,
doğrudur da- ancak, bu suçun devlet güvenlik mahkemelerine taşınması o kadar
mahzurluydu ki, bunu, burada, Yüce
Meclise anlatamadık. Şimdi, sayın hükümet, o zaman dikkatini çektiğimiz konuda
fikir değiştirdi, bizim dediğimiz noktaya geldi ve bu suçu devlet güvenlik
mahkemesi yargılama sınırlarının dışına çekti. Ha, bu işi takdirle karşılıyoruz
ve o zaman şunu söyledik: "Çok basit bir kredi işlemini dahi çete
kapsamına sokarsanız, basit bir muhasebeciyi çete kapsamına sokup günlerce
polis nezaretinde olağanüstü tahkikatlara tabi tutarsanız, iş âlemi ve reel
sektör rahatsız olur." Geçen gün arabada gelirken radyoyu açtım,
radyoda bilgi veriliyor: 2 700 Türk işadamı Bulgaristan'da işyeri ve fabrika
açmış. Biz, o zaman üzerine basa basa söyledik, dikkatini de çektik ve bugün,
bırakınız yabancı sermayeyi, Türk sermayesi, Türk müteşebbisi, dün komünist
dediğimiz Bulgaristan insanlarına iş vermek için o bölgede 2 700 tane işyeri
veya fabrika açmış. Bulgaristan'dan daha ileriye gitmek istemiyorum ve iş
âlemini o kadar uzaklaştırdınız ki bu işten, ama, ekonomi, tüm ticarî hayat
battıktan sonra, galiba, aklımız başımıza geliyor, yasalarda bazı düzenlemeler
yapmak mecburiyetinde kalıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ve devlet
hayatımızda, devlet güvenlik mahkemelerinin yeri vardır ve anayasal kuruluş
haline gelmiştir; ancak, sıradan suçları bu mahkemelerin yetki alanına
soktuğumuz zaman, devlet güvenlik mahkemeleri bu kadar sevimsiz hale
gelmektedir. Batı demokrasilerinde de... Ulusal
güvenlikle ilgili, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle ilgili,
iç ve dış güvenliğiyle ilgili, Türkiye'de böyle bir mahkemeye, ihtisas
mahkemesine ihtiyaç vardır, var olacaktır da. Devletin âli menfaatları,
devletin sırları, adliye koridorlarında mübaşirlerin elinde dolaşır halde
olamaz. Esasında, millî menfaatlarımız da buna engeldir. O nedenle, devlet
güvenlik mahkemelerini, bizim tasarruflarımızla sevimsiz hale getiren alelusul
yasalarla, bunların yetki alanını genişleten hususlara fevkalade... BAŞKAN - Sayın Sezgin, süreniz bitti; 1
dakika eksüre veriyorum. ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Toparlıyorum
sevgili Başkanım. Bunları önlemek hepimizin mecburiyeti ve
görevidir. Bu mahkemelerin şu andaki iş kapasitesi, yükü fazladır; 313'ün
ötesinde, bazı maddeler de devlet güvenlik mahkemelerinin yetki alanından
mutlaka çıkarılmalıdır. Mesela, silah kaçakçılığı; falan köyde, 2 kişi bir
araya gelip, birbirine silah satmışsa, toplukaçakçılığa giriyor ve bu, devlet
güvenlik mahkemesinde görülüyor. Onun için, hakikaten, devlet güvenlik
mahkemelerini çok ciddî, inanılır, güvenilir hale getirmek için, görev alanları
daraltılmalı, Türkiye'nin, Türk Devletinin millî bütünlüğünü, iç ve dış
güvenliğini ilgilendiren konulara hasreder hale getirilmelidir. Bu kanunun adalet camiasına, tüm
milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Sezgin. Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, bilindiği gibi,
devlet güvenlik mahkemeleri, ilk defa, 1973 tarihinde yapılan değişiklikle
Anayasamıza girmiştir. 1982 Anayasasının 143 üncü maddesiyle yeniden
oluşturulan devlet güvenlik mahkemeleri, 1983 tarih ve 2845 sayılı Kanunla
kurulmuş, 1984 yılında faaliyete geçmiştir. Anayasanın 143 ve 2845 sayılı
Kanunun 1 inci maddesinde belirlendiği gibi, bu mahkemeler; devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada
belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış
güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere kurulmuştur. Bu mahkemeler, özel mahkemelerdir. Normal
demokratik düzenlerin normal zamanlarının, normal mahkemeleri değildirdir.
Sıkıyönetimden olağan döneme geçiş için, geçici nitelikte kanunî bir tedbir
olarak başvurulan bir yoldur; ancak, bizde kalıcı bir şekilde kurulmuş gibi
görünmektedir. Prof. Dr. Uğur Alacakaptan "bence, artık, DGM'ler yaşlarını
doldurdu, fonksiyon sapma dönemine girdi. Bu mahkemeleri, artık, ortadan
kaldırmak gerekir. Öyle suçlar girdi ki bu mahkemelerin görevi içine, asıl
bakmaları gereken suçlarla ilgili davların aksamasına yol açtı" diyor.
Sokak çetelerine bile DGM'nin bakmasını eleştiriyor. Devamla "bu
memlekette iki türlü sanık var: Bir, normal adalet mahkemelerinde yargılanan,
haklardan istifade edenler var. Bir de, DGM'de savunmayla ilgili haklarından
bile yararlanamayanlar var" demektedir. Birçok bilim adamı, hukukçu, siyaset
adamı, bu mahkemelerin kaldırılması yönünde fikir beyan etmektedir; ancak,
ülkemizin olağanüstü şartları nedeniyle bu mahkemelerin kaldırılmasının
şimdilik mümkün olmadığı yolunda bir düşünce mevcuttur. Madem ki, normal, genel
mahkemelere dönüş şimdilik mümkün değildir, o halde yapılacak şey, DGM'lerin
bugünkü görev sınırlarını daraltmak, sadece Anayasamızın belirlediği suçların
davlarına bakmakla görevli kılmak olmalıdır. Yapılmakta olan bu değişikliklerle
kısmî bir fayda temin edilebilecek, ancak, arzu edilen sonuca ulaşmak, her
zaman olduğu gibi, bir başka bahara kalacaktır. 1997 yılında zamanın hükümeti tarafından,
insan hakları ve demokrasi açısından önem arz eden bir tasarı getirilmiş, bahsi
geçen maddeler, o zamanın muhalefeti, şimdiki iktidarın iki ortağının oyları ve
itirazları neticesinde çıkarılamamıştır. Dört yıl sonra aynı noktaya gelen
iktidar mensuplarının, demokratikleşme, özgürleşme konusundaki samimiyetleri bu
şekilde test edilmiş olmaktadır. Konjonktüre göre görüş değiştirenlerin
demokrasi söylemlerine itibar etmek mümkün değildir. O gün, 312/2, 313 ve 314
üncü maddelerin DGM kapsamından çıkarılmasına karşı çıkanların bugün aceleci
davranmalarının nedeni anlaşılamamaktadır. Biz, bu sınırlamaların, yapılması gereken
düzenlemeler olduğunu kabul ediyoruz. Ayrıca, 312/2 nci maddenin kanun
kapsamına alınmamış olmasının da bir nakısa olduğunu düşünüyoruz. Refahyol hükümetleri zamanında, şimdi
iktidar ortağı olan bir partinin sözcüsü bu tasarıya şiddetle karşı çakarak
şöyle diyor: "313 üncü madde, size okuyorum, iyi dinleyin" diyor.
DGM'den çıkardıkları madde "cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlar veya
teşekküllere katılanlar" diye başlayan maddeyi okuyor ve soruyor: "Bu
size bir şey hatırlatıyor değil mi?" Bir partidaşı aşağıdan cevap veriyor:
"Susurluk..." Konuşmacı devam ediyor: "Şimdi 314 üncü maddeye
geliyorum, orada da şöyle diyor: 'Ve bu teşekküllere yardım edenler, onlara
silah tedarik edenler' hatırlıyorsunuz bir şeyler." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum; rica
ediyorum, toparlayın efendim. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Daha önce karşılık
veren zat "o da Susurluk..." Konuşmacı "tamam" diyor.
"Hafızai beşer nisyan ile maluldür" derler; ben de hatırlatmak için
bunları söylüyor ve şimdi aynı lisan ve aynı üslupla sormak istiyorum: Bu
değişiklikler, size, bir şey değil, birçok şey hatırlatmıyor mu? Cevabı o günkü sayın üye gibi verecek
olursak "evet, Balina, Beyaz Enerji, Kasırga, Vurgun, Egebank, Etibank
gibi isimleri hatırlatıyor" diyebiliriz; ancak, biz, duruma göre vaziyet
almıyor, inandığımız şeyleri her ortamda savunmanın bir erdem olduğuna
inanıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kukaracı. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili bir önerge var;
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının
çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
Madde 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9
uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "...312/2,313,314
üncü maddelerinde" ibaresi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ.SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Kukaracı, önergesini
açıklayacak; buyurun. Yalnız, burada, bu, orijinal maddede, 9
uncu maddede "312 nci maddenin ikinci fıkrası" diye geçiyor; ama, siz
"312/2" demişsiniz; o anlama geliyor; neyse... Arkadaşımız bunu izah
etsin. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci
maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergemizi açıklamak üzere
huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem arkadaşlarım, biz, bu kanun
tasarısının yeterli olmadığı konusunda ısrarlıyız. Türk Ceza Kanununun 313 ve
314 üncü maddeleri DGM kapsamından çıkarılırken, 312/2 maddesinin aynen
muhafazası, hakkaniyete aykırı bir düzenleme olacaktır. Birkaç gün önce Anayasamızda yaptığımız
değişikliklerle, düşünceyi suç olmaktan çıkardık ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına daha uygun hale
getirmeye çalıştık; ama, burada yapılan, tam tersi bir uygulamadır. 312/2
maddesinin tamamen kaldırılacağı, hiç olmazsa değiştirilerek, düşünceye pranga vurulmasının
önleneceği düşünülürken, burada aksi bir tutum sergilemenin izahını yapmakta
güçlük çekiyoruz. Yazarları, bilim ve fikir adamları ile
siyaset ve devlet adamlarını sırf fikirlerinden dolayı mahkûm etmek, çağdaş
hukukla, demokrasi ve insan haklarıyla asla bağdaşmayan bir husus olması
yanında, onları terör suçluları gibi özel usulle yargılamak ve bu kanun
kapsamına almamak, bir haksızlık ve insafsızlıktır diye düşünüyoruz. Kaldı ki,
biz, bütün diğer suçluların da genel mahkemelerde uygulanan usule tabi olarak
yargılanmaları gerektiğine, farklı usul uygulanmasının eşitlik, adalet ve
hakkaniyete aykırı olduğuna inanıyoruz. 312/2 maddesinin kapsama alınmamasını, bir
takıntı ve Demokles'in kılıcı olarak, insanımızın üzerinde sallandırılması
arzusunun bir neticesi olduğunu düşünüyoruz. Yargıtay 8 inci Dairesinin bir
kararındaki muhalefet şerhinde şu ifadeler mevcuttur: "Demokratik bir
ülkede yazarların ve düşünürlerin ülke sorunları üzerinde kafa yorması, düşünce
üretip, bunları yazıları ve söylemleriyle dile getirmeleri kadar doğal bir
yaklaşım biçimi düşünülemez. Yazarlar ve düşünürler, bu işlevlerini ortaya
koyarlarken, yönetimlerin istekleri doğrultusunda düşünmek, yazmak ya da
söylemler üretmek zorunda değildirler. Aksine, aykırı düşünmeleri de onların en
doğal hakkıdır. Dahası, bu düşünceler çoğunluk tarafından paylaşılmayan
düşünceler de olabilir. Bunun tek yaptırımı benimsenmemek olmalıdır. Kuşkusuz
özgürlükler sonsuz değildir; ancak, bunların sınırları, çağdaş demokrasilerde
olan kurallara göre çizilmelidir." Her şeyden önce, bu maddedeki suçun
tanımına açıklık getirilmelidir. Bu hükmü, eylemi suç sayacak; ama, düşünceyi
suç olmaktan çıkaracak biçimde yeniden düzenlemek gerekir. Böylece, bu
maddedeki soyut suç kavramı, uygulayıcısının anlayışına, kültür durumuna, dünya
görüşüne göre farklı yorumlanması önlenecek, devlet güvenlik mahkemelerinde
yargılanmak şöyle dursun, belki de suç olmaktan çıkarılarak, toplumda bir
rahatlık sağlanacaktır. Bu tasarıya DGM kapsamında bırakılan 156,
157, 174 ve 499 uncu maddelerin de alınması doğru olacaktı. Bunlar, hem
mahkemelerin yükünün azalmasına hem de aslî görevlerine dönmesine yarayacaktır.
Önergemizin desteklenmesini diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kukaracı.
Komisyonun ve hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Maddeyi... OSMAN PEPE (Kocaeli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Karar yetersayısı mı
istiyorsunuz? OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet. BAŞKAN - Önergede istemediniz de, onun
için... Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar
yetersayısının aranılması istenmiştir. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım. Oylama için 2 dakika süre vereceğim. 2
dakikalık süre içerisinde oyunu kullanamayan arkadaşların teknik elemanlardan
yardım istemelerini, Bakanlar Kurulu üyelerinin, hangi bakana vekâlet ediyorsa,
onları da bildirmelerini rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yok. Ne kadar ara verelim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika Sayın
Başkan. BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati: 19.38 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 19.50 BAŞKAN:
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9.– Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun,
18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/923) (S. Sayısı : 769) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesinin yapılan oylamasında karar
yetersayısının aranılması istenilmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısını
bulamadığımız için birleşime ara vermiştim. Şimdi, yeniden 1 inci maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Bu oylama sırasında cihaza giremeyen
arkadaşlarımızın teknik elemanlardan yardım istemelerini, Bakanlar Kurulu
üyelerinin ise hangi bakana vekâlet ettiklerini Divana bildirmelerini rica
ediyorum. Oylama için 2 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Yapılan ikinci oylamada da karar
yetersayısı bulunamadı. Grup başkanvekilleri ne diyorsa, ona göre
hareket edelim.(DYP ve SP Grubu sıralarından "Yarın, yarın" sesleri) Efendim, grup başkanvekillleri ne derse...
Çünkü, alınan karar gereğince, bu kanun tasarısını bitirinceye kadar çalışma
süremiz devam ediyor; ama, iktidar partilerinin grup başkanvekilleri
milletvekili arkadaşlarını getireceklerine kanaat getiriyorlarsa mesele yok;
ama, deminki sayının biraz daha altına düştü. Acelemiz yok efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
yarın olsun, hayırlısı olsun. BAŞKAN - İktidar "yarın olsun,
hayırlısı olsun" diyor değil mi? İSMAİLKÖSE (Erzurum) - Evet. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birinci
maddenin yapılan iki oylamasında da karar yetersayısı bulunamamıştır. Gruplara
yapılan danışma sonucu, bundan sonraki yapılacak oylamalarda da karar
yetersayısı bulunamayacağı anlaşıldığından; alınan karar gereğince, Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancoğlu hakkında (11/21) ve Devlet Bakanı Kemal Derviş
hakkında (11/22) esas nolu gensoru önergeleriyle, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 14 Kasım 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 19.55 |
|