Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 74       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

16 ncı Birleşim

6 . 11 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, Türkiye'de iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santralların dünü ve bugünü hakkında gündemdışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar'ın, pamuk üreticilerinin sorunlarına ve prim sistemi uygulamasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı

3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, 8 - 9 Mayıs 2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin sorunlarına ve afet kararnamesinin akıbetine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/915)

2.- Ordu Milletvekili Hasan Fehmi Konyalı'nın, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/424)

3.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/595) (S. Sayısı: 411) geri gönderilmesine ilişin Başbakanlık tezkeresi (3/916)

4.- Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, M. Hadi Dilekçi ve Mehmet Serdaroğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/508) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/425)

5.- Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin  (2/21) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/426)

6.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin  (2/526) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/427)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

 

1.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla Devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek'in, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın SP Grubu adına yaptığı konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek'in konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın,  Konya Milletvekili Veysel Candan'ın SP Grubu adına yaptığı konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Ra-poru (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sa-yısı: 527)

2.- Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723)

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

5.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

 

6.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

7.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

8.- Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753)

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, ÇİNKUR'a ilişkin Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'dan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4602)

2.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, maden rezervlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/4606)

3.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Kütahya Cezaevi Savcısının bir uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4659)

4.- Adana Milletvekili M. Halit Dağlı'nın, Beyaz Enerji Operasyonuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4707)

5.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, özelleştirme çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4743)

6.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, Bayındır Holdingin Kargı Barajı Hisselerinin Cengiz İnşaata devrine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4762)

7.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, çiftçilerin kredi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4767)

8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, geçici üretim işlerinde çalışan işçilerin mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/4768)

9.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Erzurum Halk Bankası Bölge Müdürlüğünün Trabzon'a nakledilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4781)

10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Gebze'de bulunan TÜBİTAK-MAM'da kaybolduğu iddia edilen demirbaşlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/4786)

11.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir Alman bankasının Türkiye hakkında yaptığı değerlendirmelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4787)

12.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, belediyelere yapılan yardımların partilere göre dağılımlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/4789)

13.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, daha önceki hükümetler döneminde yapılan cep telefonu ihalelerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4793)

14.- Van Milletvekili Fetullah Gültepe'nin, Türk Telekom'a alınan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4796)

15.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Hicaz Demiryolu Projesi ve Hac taşımacılığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4802)

16.- Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van İlinde sınır ticaretinin kısıtlanmasının nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/4806)

17.- Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van Bölgesi sağlık hizmetlerinin geliştirme ve destekleme projesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4807)

18.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İstanbul'un fethi kutlamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4814)

19.- Mardin Milletvekili Veysi Şahin'in, Mardin-Midyat İlçesindeki tarihi ve kültürel önemi olan alanlara ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4822)

20.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun Türk Telekom Bölge Müdürlüğünün Trabzon'a nakledilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4827)

21.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Olimpiyat Komitesine olan borcuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/4829)

22.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop Boyabat İlçesinde organize sanayi bölgesi kurulması çalışmalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4832)

23.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un;

Sinop-Türkeli İlçesi Balıkçı Barınağına,

Sinop-Gerze İlçesi Balıkçı Barınağına,

Sinop-Yenikent Balıkçı Barınağına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4836, 4837, 4838)

24.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa-Yalova'daki okullara dağıtılmak üzere gönderilen kuru incire ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4844)

25.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerindeki vergilendirmeye ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4845)

26.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerinde uygulanan teşviklere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4846)

27.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerinde uygulanan vergi indirimlerine ve yürürlük tarihine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4847)

28.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan BAĞ-KUR'la ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4885)

29.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kurul, üst kurul ve yüksek kurullara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4892)

30.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, 1986 yılından önce endüstri meslek liselerinden mezun olan bazı sigortalıların sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4895)

31.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, tıp doktorlarının bilimsel kongreleri takibini kolaylaştırıcı çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4897)

32.- Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, İstanbul'da orman arazisinin bir inşaat şirketine kiraya verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/4901)

33.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, orman arazilerinin turizm amaçlı kullanımı ve satışı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/4907)

34.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4921)

35.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlindeki içme suyu projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4922)

36.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun;

Rize-Fındıklı-Yeniköy Kanlıdere Balıkçı Barınağı projesine,

Rize İlinin balıkçı barınağı ihtiyacına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4931,4946)

37.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun;

Rize'de yürütülen projelere,

Rize İlinde yürütülen projelere,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4937,4947)

38.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep-İslahiye İlçesinde bulunan Tekel Üzüm İşletme Fabrikasının depo olarak kullanılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı vekili Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4944)

39.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Atina'da yapılan 2.Ümit Gençlik Dünya Karate Şampiyonasına katılan sporcuların yol masraflarına ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/4953)

40.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'ın cevabı (7/4966)

41.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/4967)

42.- Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında düzenlenen fezlekeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4983)

 

 

 

 

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy, bir bakanın, 1.11.2001 tarihli gazetelere yansıyan açıklamaları nedeniyle, bakan ve sorumlu makamlarda bulunan yetkili kişilerin, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve sayın milletvekillerini rencide ve itham edici açıklamalardan kaçınmalarına ilişkin bir konuşma yaptı.

Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik, pancar üreticilerinin sorunlarına,

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, Şanlıurfa İlinde ödenecek pamuk primlerine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde boşaltılan köyler ve köye dönüş projesinin son durumuna ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen cevap verdi.

Çevre Komisyonu Başkanlığının Komisyon Başkanlığına, Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen'in seçildiğine ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Brüksel'de yapılacak olan Üçüncü Olağanüstü Avrupa-Akdeniz Parlamenter Forumuna, TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy başkanlığında üç üyeden oluşacak bir parlamenter heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızın daha etkin kullanımını sağlamak ve komşu ülkelerle olan su sorununa çözüm bulmak amacıyla kurulan (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Başkanlıkça, (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyelerinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmaları için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı:527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;

İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilip, temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) görüşmelerine devam edilerek, Dördüncü Bölümü kabul edildi, Beşinci Bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Alınan karar gereğince, Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki gensoru ile sözlü sorular ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Kasım 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.47'de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

 

Melda Bayer

Sebahattin Karakelle

 

Ankara

Erzincan

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

No. : 23

II. – GELEN KÂĞITLAR

2.11.2001 CUMA

 

Tasarılar

1.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Altıncı Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/926) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2001)

2.- A400M Uçağının Geliştirilmesi-Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/927) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2001)

Teklifler

1.- Adana Milletvekili M. Halit Dağlı'nın; 6831 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/823) (Anayasa ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2001)

2.- Bursa Milletvekili Orhan Şen ve 22 Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Ek Madde ile Bir Ek Geçici Madde, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Ek Madde, Bir Ek Geçici Madde, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Ek Madde, Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/824) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2001)

Tezkere

1.- Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/914) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2001)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Erzurum Milletvekili Aslan  Polat'ın, asbestli tecrit malzemelerinin inşaatlarda kullanıldığı  iddialarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4452)

2.- Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Van'daki Vartan Oteline ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4464)

3- Burdur  Milletvekili Hasan Macit'in, Burdur Belediyesi ve çevre belediyelerin İller Bankasından alacaklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4477)

4.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Hatay İlindeki sel felaketinden sonra yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4513)

5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, depremzedelerin sorunlarına ve yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4525)

6.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa çevre yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4538)

7.- İstanbul Milletvekili Ali Coşkun'un, tehlikeli madde taşıyan tankerlerin boğazlardan geçişine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4551)

8.- Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, tasarruf genelgesinin uygulanmasına ve sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4584)

9.- Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4585)

 

10.- Aydın Milletvekili Bekir Ongun'un, Özelleştirme İdaresine bağlı kurumların yönetim kurullarına yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından  (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/4591)

11- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ankara-Samsun bölünmüş yol yapım çalışmalarına,  köprü ve otoyol zamlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4593)

12.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Sarp arası  bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4595)

13.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Sinop arası bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4596)

14.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,  ekonomik program çerçevesinde satılan araç ve sosyal tesislere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/4598)

15.- Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4600)

16.- Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Devlet Bakanı  Kemal Derviş'e ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4604)

17.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, borsada büyük kârlar sağlamak için bazı kişilerin asılsız haberler çıkardığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4608)

18.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, bor madeni rezervine ve ihracı ile ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4613)

19.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Eti Holding ve Etimine S.A.Ş. Genel Müdürlüğünün yönetim kuruluna ve faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4614)

20.- Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı'nın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4616)

21.- Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4618)

22.-   Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, 1996-2001 yılları arasında açılan yolsuzluk ve usulsüzlük davalarına ve sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4623)

23.- Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu'da terörden etkilenen köylere ve faili meçhul cinayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4633) 

24.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, deprem sonrasında yapılan yardımlara ve kullanılmasıyla  ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4635) 

25.- İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, İzmir-Urla ve Çeşme otoyollarından elde edilen gelire ve Güzelbahçenin otoyol kapsamından çıkarılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4637) 

26.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin İlçesinin kanalizasyon sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4639) 

27.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, SÜMERBANK'ın OYAK'a devrine ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/4640) 

28.-  İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bankalarca alınan havale ücretlerine ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4656) 

29.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, enerji devir sözleşmelerindeki KDV oranına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)  yazılı soru önergesi (7/4663) 

 

30.- İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesinin borçlarına ilişkin Devlet Bakanından  (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4665) 

31.- .- İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4668) 

32.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Fona devredilen bankalara ait malların satışına ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4674) 

33.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Polatlı İlçesi sanayi kavşağına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4676) 

34.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, PETLAS ve İHLAS GAZETECİLİK hakkında MİT'ten istenen rapora ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)  yazılı soru önergesi (7/4680) 

35- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Marmara depreminden sonra T.T.B.' ce hazırlanan rapora ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4681)

36- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kredi talep eden iki holding hakkında MİT'ten rapor istenmesinin nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4684) 

37.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, deprem bölgesindeki ihalelerle ilgili olarak başlatılan operasyona  ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4686) 

38.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın yolsuzluklarla mücadeleye ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4688)

39.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Marmara depremi için toplanan iç ve dış yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4691) 

40.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, ekonomik kriz nedeniyle yaşanan bazı olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4693) 

41.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR tarafından alınan işlem ücretlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4700)

42.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Karadeniz sahil yolu güzergâhına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4705) 

43.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, İzmirli ve Egeli sanayicilerle yapılan toplantılarda yaptığı konuşmaya ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4712)

44.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, İller Bankası Genel Müdürlüğüne gönderilen yüklenici alacaklarının ödenebilmesi ile ilgili yazıya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4716)

45.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulanmasından sonraki atamalara, toplanan yardımlara ve ihalelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4719)

46.- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, karayollarında meydana gelen kazalara ve yol inşaatlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4723)

47.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, terörle mücadele konusunda Bakanlıkça yapılan çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4728)

48.- İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, Fon Bankaları Müşterek Yönetim Kurulu Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4729)

49.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bir bakanın ABD'deki terörle ilgili beyanatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4731)

50.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Devlet  İhale Kanununda değişiklik çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4733)

No. : 24

5.11.2001 PAZARTESİ

Raporlar

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/670)  (S. Sayısı: 751) (Dağıtma tarihi: 5.11.2001) (GÜNDEME)

2.- Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 35 Arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/689) (S. Sayısı: 752) (Dağıtma tarihi: 5.11.2001) (GÜNDEME)

3.- Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) (Dağıtma tarihi: 5.11.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili  Cemil Çiçek'in, bazı basın organlarında yeralan açıklamalarına  ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5025) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

2.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde düzenlenen bir ope-rasyonda ölen şahsa  ilişkin  İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5026) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

3.- Manisa  Milletvekili Rıza Akçalı'nın,  Ziraat Bankasının döviz varlığına  ilişkin  Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5027) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

4.- İstanbul Milletvekili  Bozkurt Yaşar Öztürk'ün, 2001-2002 eğitim-öğretim yılında öğretmenlerin ek ders ücretlerinin ödenmediği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5028) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

5.- Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın,  eğitim politikasına ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/5029) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

6.- Ankara  Milletvekili  M. Zeki Çelik'in, IMF'nin Türkiye'den taleplerine ilişkin  Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/5030) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001)

 

No. : 25

6.11.2001 SALI

Sözlü Soru Önergesi

1.- Samsun Milletvekili  Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Asarcık-Ladik, Ladik-Havza karayolu projelerine  ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  sözlü soru önergesi  (6/1615) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Samsun Milletvekili  Musa Uzunkaya'nın, Ankara'da kiraya verilen hizmet binalarına  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/5031) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

2. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Tüpraş Rafinerisi sosyal tesislerine  ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5032) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

 

3.- Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, Dünya Bankasınca çiftçilere verilmek üzere açılacak  krediye  ilişkin  Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/5033) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

4.- Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın, ileri saat uygulamasıyla sağlanacak enerji tasarrufuna  ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından  yazılı soru önergesi (7/5034) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

5.- Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın,  Köykent projesine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/5035) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

6.- Samsun  Milletvekili  Musa Uzunkaya'nın, İstanbul -Küçükçekmecede Yavuz Selim Vakfı'na ait bir binanın Bakanlıkca kullanıldığı iddiasına ilişkin  Adalet Bakanından  yazılı soru önergesi (7/5036) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

7.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, savaş gazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5037) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

8.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının dil konusundaki çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5038) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

9.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, basına yansıyan açıklamalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5039) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

10.-Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Kılık Kıyafet Yönetmeliği uyarınca okullardaki bazı uygulamalara ilişkin Millî  Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5040) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

11.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, çay üreticilerinin sorunlarına ve ÇAY-KUR'dan  alacakları ürün bedellerine ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/5041) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

12.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigaranın zararlarını önlemek amacıyla mücadele merkezleri açılıp  açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5042) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

13.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigaranın  sağlığa etkisine ve bu konuda alınacak tedbirlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5043) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001)

14.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, üniversite bünyelerindeki vakıflara ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5044) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001)

15.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, 1999 yılında üniversite rektörleri ile yardımcılarının yaptığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5045) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001)

 

 

 

 

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

6 Kasım 2001 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Cahit Savaş YAZICI(İstanbul)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz efendim.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye'de iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santrallarının dünü ve bugünü hakkında söz isteyen, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'e aittir.

Sayın Levent, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

Bugün işlerimiz çok yoğun, herkes süresini iyi kullansın efendim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent’in, Türkiye’de iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santralların dünü ve bugünü hakkında gündemdışı konuşması

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santrallarının dünü ve bugünü hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir ülkenin kalkınmasında düşünülmesi gerekli unsurların başında, o ülkenin kendi özkaynaklarının öncelikle kullanılması, dışa bağımlılığın azaltılması gerekmektedir. Hidroelektrik enerji, bu kaynakların en önemlisidir.

Ülkemizdeki termik ve hidroelektrik kaynaklardan, ekonomik koşullarda üretebilecek yıllık enerji miktarı 250 milyar kilovat/saattir; bunun yarısı hidroelektrik potansiyelidir. Bugüne kadar akarsular üzerinde, planlama ve proje çalışmaları sonucunda 546 su projesiyle, 3 210 megavat kurulu güçle, yılda, 125 milyar kilovat/saat üretilmesi mümkün görülmektedir. 2000 yılı sonu itibariyle, inşaatı tamamlanan 125 adet hidroelektrik santralıyla, 11 643 megavat tesis edilmiş olacaktır. Yılda ortalama 42,2 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretilmektedir.

Yapımı devam eden 36 adet proje tamamlandığında, 2008 yılı sonuna kadar mevcut kapasiteye 3 538 megavat kurulu güçle, yılda, 11,5 milyar kilovat/saat hidroelektrik enerjisi ilave edilmiş olacak. Diğer bir deyişle, hidroelektrik kapasitenin yüzde 43'ü kullanılmış olacaktır. Türkiye'de yıllık hidroelektrik potansiyel kullanım oranı, yüzde 34'tür.

Görülüyor ki, Türkiye, akarsularının ancak yüzde 34'ünü kullanabilmekte, geriye kalan yüzde 66'sı, enerji alınmadan denizlere akmaktadır.

Sayın milletvekilleri, buna  rağmen biz ne yapıyoruz; "Mavi Akım Gaz Projesi" diyerek dolara bağımlılığı artan maliyetlere davetiye çıkararak ülkemizin millî menfaatlerini peşkeş çekiyoruz. Bir de, defalarca enerji açığından söz ederek, gaza, bizi esir edenlere ne demeli ?! Hepimiz aklımızı başımıza alarak, millî kaynaklarımızı kullanarak bu krizden  kendi imkânlarımızla çıkmamızı kimse engelleyemez.

Sayın milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın eşiğinde, ne devlet yönetiminde ne de bir başkasından mucizevî çözümler beklemeyi kendimize reva görmemeliyiz. Pınarı hedef almayanların, susuzluktan şikâyete hakları yoktur. İyiye, güzele ve doğruya ulaşmanın en kısa yolu, en büyük arzuyla onu istemektir.

Devletiyle girişimcisiyle, köylüsüyle kentlisiyle, işçisiyle memuruyla, esnafıyla, işadamıyla, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, fakiriyle zenginiyle, toplumun tüm kesimleri gelişmiş Batı ülkeleri düzeyinde ve daha üst düzeyde bir refah ve mutluluk istiyorlarsa, özlerinde var olan girişimcilik ruhunu harekete geçirmek zorundadırlar. Toplumun tüm sorunlarının çözümünde kullanılacak olan vazgeçilmez ve ikame edilmez kaynak, kendi insanlarının girişimci ruhlarıdır. Dinamik, girişimci ve mutlu bir refah toplumuna birilerinin lütfuyla ulaşılmaz; tesadüfen hiç ulaşılmaz. Bu hedefe ulaşmanın en kısa yolu, daima hedefimizi gözetleyerek çalışmalarımızı planlamak, toplumsal barış ve güvenliği sağlamak, toplumun fertleri ve üniteleri arasında yardımlaşmayı ve işbirliğini kolaylaştırmak, var gücümüzle çalışmaktan geçer; işbirliği içinde çalışmak ve adaletli paylaşmak...

Çağdaş ve dinamik yapılı devletler, bu hedefe, üç odaklı bir kaldıraç olan kültürün gücüyle ulaşmaktadırlar. Bu kaldıracın bir odağında insan, ikinci odağında ekip, üçüncü odağındaysa sistem vardır. Kültür, insanların sorunlarını çözmek için geliştirdikleri ortak çözüm teknikleridir. İnsanların ihtiyaçlarının tatmini ve kendilerini savunma gereğinden ibaret olan sorunların çözümü, topluma refah ve mutluluk olarak yansır. Toplumlar, sorunların çözülme sürecinde kültür dinamiklerini her zaman yalın haliyle kullanmazlar; yalın kültür dinamikleriyle, sorunlarımıza, ancak kısmî ve marjinal çözümler üretebiliriz. Halbuki, elemanları uzmanlaşmış uyumlu ekipler, işbirliği içerisinde çalıştığı kültür sistemleri marifetiyle sorunlara daha bütüncül çözümler üretilebilmektedir.

Özelleştirmeyle 1983 yılından bu tarafa ne yapılmıştır?.. Bu zihniyetle özelleştirme olmaz. Sekiz senedir özelleştirmeyi elinde bulunduranlardan artık, bir özelleştirme gelişimi bekleyemeyiz. Özelleştirme İdaresini hemen feshederek, buradaki kuruluşları iadeî itibar yaparak, her kurum kendisi özelleştirmeye hazırlanmalıdır ve nihaî kararı, Özelleştirme Yüksek Kuruluyla bitirmeliyiz. Değilse, özelleştirmeyi uzun süre elinde bulunduran bu başkan kendisine bir sultanlık kurmuş, bunu da elindeki güce makyaj yaparak Yüce Türk Milletini uyutmakta ve devletin yükünü iyice artırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, ağırlaşan krizin faturasını artık, bu millete ödetmekten kaçınmalıyız. Reel sektörün önünü açmak zorundayız. Eğer ki, borcu, finans sektörüne yamarsanız, finans sektörü bu maliyetleri kime satacak? Yüksek faiz reel sektörü canlandırır mı? Satılacak yüksek faizle, yüksek teknolojiyi canlandırmak mümkün değildir. Finans sektörü, reel sektörün arkasından gelmezse, yakın bir tarihte bu sektör de batacaktır.

Sayın Devlet Bakanımız, bir an önce, reel sektöre can katacak can suyunu verin ki, istihdam artsın ve sokakların hareketlenmesi dursun. Millî kaynaklarımıza önem vermeliyiz. Altın projesi ve maden sektörünü geliştirmeliyiz. Sıvı enerji sektörünü canlandırmalıyız. KOBİ'lerin, ihracatın can damarı olduğunu unutmamalıyız. Tarımda güzel gelişmelere kaynak artırımıyla, çok verim ve ürün değişikliğiyle, çiftçilerin üretimi, arz ve talebe göre dengelenmesi, yeni pazarların açılması ve tarım ürünlerinde ihracatın artırılması; son günlerde, uzun süredir hasta yatan tekstil sektörünün canlanması ve bunun gibi bütün ekonomik önlemleri alırsak...

Bir de, konuşmanın burasında -değindiğim gibi- bu ülkedeki işadamlarına sesleniyorum: Öyle bir işadamı olunuz ki...

BAŞKAN - Sayın Levent...

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - ..."bu paraları, biz, bu ülkede kazandık; kazandığımız bu ülkenin parasıdır" deyip, ucuz polemiklerden kaçarak, artık, taşın altına elinizi sokmanın zamanı gelmiştir...

BAŞKAN - Sayın Levent, teşekkür ediyorsunuz...

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Çünkü, başka bir Türkiye yok. Size, şu anda ihtiyacı var. Bu Türkiye sizi var etti. Haydi, hep beraber, ülkeyi ayağa kaldırın, milletimizi rahatlatalım deyip teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Levent.

Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, pamuk üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar'a aittir.

Sayın Kırkpınar, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kırkpınar, derdimizi iyi anlatacağınıza inanıyorum efendim, derdimiz müşterek; buyurun.

2. - İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar’ın, pamuk üreticilerinin sorunlarına ve prim sistemi uygulamasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; pamukta prim sisteminin devam etmesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tekstil ve konfeksiyon sanayiin temel girdisi; çekirdeği, yağ sanayiimizin, küspesi ise yem sanayiimizin hammaddesi konumundaki pamuğun desteklenmesi ve desteklenmenin şekli büyük önem taşımaktadır. Pamuğun ülke ekonomisindeki önemine karşın, üretiminde son yıllarda sıkıntılar yaşanmaktadır.

Ülkemizde uzun vadeli, kalıcı üretimi teşvik edici politikaların uygulanmaması halinde ülke ekonomisinin büyük zararlara uğraması kaçınılmazdır.

Pamukta destekleme yapılırken, üreticinin artan maliyetlerini karşılayabilecek, dünyadaki pamuk üreticileriyle rekabet edebilecek ve üretimini sürdürmesini teşvik edecek bir fiyat düzeyi sağlamak mecburiyetindeyiz.

Sanayicinin rekabet şansını koruyabilmesini ve dünya fiyatlarından pamuk tedarik edebilmesini mümkün kılmak gerekmektedir.

Destekleme, Hazineye bir yük olmaktan ziyade, gelir sağlayıcı bir nitelikte olmalıdır.

Bu çıkarları en uyumlu şekilde birleştirebilen sistemse kuşkusuz prim sistemidir. Bakanlar Kurulu tarafından 1994'te ve 1998'de, ondan sonra da 57 nci hükümet geldikten sonra, her yıl, kütlü pamuk üreticisini desteklemek amacıyla, pamukta prim sistemi uygulanmış ve sistemin birçok yararı da görülmüştür.

Dünya fiyatlarının üretim maliyetlerinin altında kalması durumunda ödenen prim ile üreticinin zarar etmesi önlenecek, primin sezon başında açıklanması, üreticiye zamanında ödenmesi, pamuk üretiminin teşvikini ve devamlılığını sağlayacaktır.

Prim sistemiyle, belge düzeni getirilerek, kayıtdışı ekonominin önlenmesi, pamuğun çiğitli safhasından kayıtiçi ekonomiye çekilerek ardından gelen mahlıç, iplik, örgü, boya, kapçık, küspe, ham yağ, dokuma ve konfeksiyon safhalarında da bu iş gerçekleşecektir. Kayıt içine alınması ve devletin ziraî ürün stopajı, katma değer, kurumlar ve gelir vergilerinin artması neticesinde de ödenen primden daha yüksek oranda verginin maliyeye intikali sağlanacaktır.

Prim sistemi uygulanırken, içinde bulunduğumuz 2001-2002 üretim sezonunda üretim girdi fiyatlarının (başta akaryakıt, gübre, işçilik, ilaç vesaire) enflasyonun çok üzerinde yükselmiş olmasından kaynaklanan maliyet artışları değerlendirilerek, dünya fiyatlarının mevcut durumu ve eğilimi göz önüne alınmalıdır.

1999 üretim sezonunda pamuğa 10 sent, 2000 üretim sezonunda ise 9 sent destekleme primi verilmiş, 2002 sezonunda ise, ülkemizde ve bölgemizde kütlü pamuk hasadının sona ermesine rağmen, ödenecek destekleme primi henüz açıklanmamıştır; ancak, içinde bulunduğumuz 2001 ürünü kütlü pamuk üretim döneminde, bilhassa temmuz, ağustos aylarında bölgemizde yaşanan 36 santigrat derece üzerindeki hava sıcaklıkları, pamuk bitkisini strese sokarak, tarak, çiçek ve nihayetinde de koza tutmasına engel olarak, tarla kütlü pamuk verimlerinin, yani rekoltenin ortalama 100-150 kilogram/dekara kadar düşmesine, bazı yörelerde ise, tarlalarda kütlü pamuğun toplanamayacak halde kalmasına ve bazı bölgelerde de, hayvan yiyeceği haline gelmesine neden olmuştur.

Diğer yandan, iç ve dış borsalarda pamuk fiyatlarının düşüş göstermesine bağlı olarak, piyasada eder fiyatlarla pamuğunu değerlendiremeyen bölgemiz üreticisi, verim kaybıyla birlikte, almış oldukları kredi borçlarını dahi ödeyemez duruma düşmüş ve mağduriyetleri had safhaya ulaşmıştır.

Prim sisteminin uygulanması halinde, devletin, borsa kayıtdışı kalan alım satım işlerinin kayıt altına alınacak olması nedeniyle, sadece KDV'den kazancı 1 katrilyon 685 trilyon Türk Lirası olup, kayıtdışı kalan pamuk üretiminin ekonomiye kazandırılması sağlanacak ve böylelikle prim sistemi kendi kaynağını kendi yaratacaktır. Ayrıca, pamukta prim sistemi kendi kaynağını kendisi yaratacak niteliktedir; şöyle ki; 2001-2002 yılı Türkiye kütlü pamuk rekoltesi 2 384 383 ton olup, üreticimize 15 sent kilogram başına prim ödenmesi halinde devlete maliyeti 558 trilyon lira olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim bir dakika, biraz daha süre vereceğim, pamuk işi önemli. Zaten Türkiye'de önemli olmayan iş kalmadı ya!

YUSUF KIRKPINAR  (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk pamukçusu, 2000 üretim yılında 9 sent/kilogram ile desteklenirken, bir Amerikan pamukçusunun aldığı tüm destekler ve teşvikler 104 sent kilogram başınadır. Rakibimiz Yunanistan'da ise üretici, pamukta, 39,75 sent/kilogram destek almıştır.

Dünya ve Türkiye pamuk borsa fiyatlarının düşmesi nedeniyle, pamuk üretim maliyetlerinin yüksek seyrettiği ülkemizde, birliklerin ve çırçırcıların piyasa ve dünya fiyatlarını göz önüne alarak oluşturdukları fiyatlardan kütlü pamuk almaları, üretici maliyetiyle bölgemizde kütlü pamuk hasadının yoğun olarak başladığı 11 Eylül 2001 tarihindeki Ege Bölgesinde üretilen mahlıç pamuğa eşdeğerdeki Amerikan memphis mahlıç pamuk fiyatı arasındaki, yaklaşık 15 sent/kilogram farkın, pamuk üreticisine devletçe prim olarak verilmesi zaruret arz etmektedir.

Hükümetimizin ve siz saygıdeğer üyelerin bu önemli konuya sahip çıkacağını umuyor, hepinize saygılar sunuyorum; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, inşallah sahip çıkacaklar.

Tarım Bakanımız buradalar; cevap verecekler mi efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Konuşmacıların ikisini birden 20 dakika içerisinde cevaplandıracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Nasıl ikisini birden efendim; pamuk konusunda başka söz isteyen yok ki.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakanım... Sayın Akçalı'ya yerinden söz vereceğim.

Buyurun Sayın Akçalı.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Kırkpınar'a teşekkür ediyoruz, bu konuyu gündeme getirdi. Gerçekten, pamuk üreticileri son derece zor durumda. 15 sentlik bir prim lafı var; ama, kendisi henüz ortada yok. Hatta, son günlerde, bunun Türk Lirasına çevrilmesiyle ilgili birtakım söylentiler var, 100 000 lira olarak. Bu para, genelde mayıs ayı içerisinde ödenen bir paradır; çünkü, önce işletmeler kapanacak, pamukla ilgili bütün işler tamamlanacak, ondan sonra ödenecek bir paradır. O günkü 100 000 lirayı hesap ederseniz, bu, aşağı yukarı, bugünün parasıyla 50 000 liraya denk gelir; yani, 7-8 sente denk gelir. Tarişin şu andaki fiyatı ancak maliyeti kurtarmakta, piyasada onun da altında bir fiyat var ve şu anda, Tariş, ancak, kilogramda 250 000 lira verebiliyor, onun dışındaki kısmını ödeyemiyor. Tarişin regülasyon görevini yapabilmesi için, DEFİF kredilerinden... Aynı şekilde, Çukobirlik'in de ihtiyacı var, Antbirlik'in de ihtiyacı var; ama, maalesef, bu kaynaklarda da tıkanmalar var.

Çiftçiler, Ziraat Bankasının da, kredileri, yeniden yapılanma süreci içerisinde, durdurduğunu ifade ediyorlar. Bu da bir başka vahamet tablosu. Yüksek faizle dahi olsa, kredi alamama durumunda olan, mevcut ürünün bedelini de alamamakla birlikte, kredi de alamayan çiftçinin, yeni ekim senesine nasıl gireceğini kara kara düşündüğü bir dönemden geçiyoruz.

Sayın Başkanım, kuraklık, verim düşüklüğü, barajlarda suyun azalması da bunun cabası.

Çiftçimizin meselelerini daha geniş bir şekilde ele alabilmeyi sağlayacak bir etkinliği, hükümetten, Meclisten beklediğimi ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçalı.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Size geçen hafta söz verdim efendim. Müsaade ederseniz, hep Aydın olmasın, Çukurovalılar çok alınıyor. Sayın Mıstıkoğlu ile biz ne yapalım?! Sizin Tariş, iyi kötü biraz para dağıttı. Biz, Çukobirlik...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Tümü için Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabiî, ama, Adana'nın, Çukurova'nın, Amik Ovasının ıstırabı daha fazla.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Akçalı, bölge milletvekili olarak, hepimize tercüman oldu. Bu işin sonu gelmez efendim. Malumunuz.

 

Sayın Kırkpınar, hepimizin adına böyle bir konuşma yaptı. Bu Parlamentonun çoğu çiftçi milletvekilidir.

Sayın Bakanım, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Yusuf Kırkpınar'ın, pamuk üretimi ve pamuk primleriyle ilgili yapmış olduğu konuşmaya cevap olması açısından bilgiler arz edeceğim.

Değerli milletvekilleri, hem üretimi teşvik etmek hem de bütçeye daha az yük getiren sistem olarak, çoğu ülkelerin son yıllarda yoğun olarak kullandığı bir sistem, prim ödeme sistemidir. Prim sistemi, özellikle, dünyada, sanayi ürünlerinde daha fazla uygulanmaktadır.

Bilindiği üzere, dünya fiyatları, gerçek fiyatları her zaman yansıtmamaktadır. Serbest piyasada oluşan ürün fiyatları, çiftçinin, çiftçiliğe devam etmesine yeterli olmamaktadır. Dünya fiyatları, bu nedenle, ya desteklenmekte veya yüksek düzeyde ihracat sübvansiyonları verilerek, çiftçiye destek bu yönle sağlanmaktadır. Bu fiyatlar karşısında, her ülke, kendi üreticisini korumaktadır ve korumak zorundadır.

Dolayısıyla, prim sisteminin amacı, bir taraftan -pamuk örnek alarak söylediğimizde- tekstil sanayicisini, tüketiciyi korurken, diğer taraftan da üreticiyi korumakta ve bugün, rekabet edebildiğimiz sanayimiz olan tekstil sanayiinin de rekabetinde büyük bir etken olmaktadır. Prim miktarı tespit edilirken, üreticinin üretime devam etmesini sağlayacak fiyatla, dünya fiyatlarındaki fark esas alınmaktadır.

Ülkemiz ihracatının yaklaşık yüzde 30-35'lik bölümünü tekstil ve hazır giyim oluşturmaktadır. Türkiye'de yetişen pamuk, halen, sanayiin ihtiyacını karşılayamamaktadır, yetersizdir. Son yıllarda, tekstil ihracatımızın artması nedeniyle, yurtiçi pamuk üretimimiz, talebi karşılayamamış, dolayısıyla, pamuk ithalatımız 400 000 tonun üzerine dahi çıkmıştır.

İlk defa, 1993 yılında, kütlü pamukta, üreticilerimize prim ödenmesine başlanmış ve üretici, kilogram başına 3 000 Türk Lirası prim verilerek desteklenmiş ve toplam 4,6 trilyon liralık bir destek prim üreticiye dağıtılmıştır; ancak, ne yazıktır ki, bu dağıtılan 4,6 trilyon liralık primin, Ziraat Bankasından çıkan bu paranın ödemesi, faizleriyle birlikte günümüze kadar gelmiş ve ödeme, zamanımızda, Bankaya yapılmıştır.

1998 yılında, kütlü pamuğa -10 sent / kilogram olmak üzere- Türkiye genelinde, toplam olarak 83,5 trilyon lira ödenmiştir.

1999 Haziranında göreve geldiğimizde, ilk ele aldığımız projelerden birisi, çeşitli ürünlere prim ödenmesidir; ki, bunun içerisinde pamuk, soya fasulyesi, ayçiçeği, kolza gibi ürünler vardır.

1999 yılında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, Türkiye'deki kütlü pamuk maliyeti, dünyadaki pamuk fiyatları ve çiftçinin girdileri dikkate alınarak belirlenmiş; bizim, 15 sent civarında vermeye çalıştığımız pamuk primi, ekonomik imkânlar dahilinde değerlendirilerek, 12 sent / kilogram olarak belirlenmiş ve toplam 159 trilyon liralık ödeme yapılmıştır.

2000 yılında ise, yine, kütlü pamuğa prim verilmesi kararlaştırılmış; ancak, içerisinde bulunduğumuz tüm sıkıntılar çerçevesinde, en iyisi yapılmaya çalışılmış, 9 sent prim verilebilmiştir. Bunun tutarı ise, 2000 yılı rakamlarıyla 130 trilyon lira olmuştur. Bu primlerin büyük bir kısmı ödenmiştir; ancak, ödenemeyen bazı bölgelerde ise prim ödemeleri devam etmektedir. Sayın milletvekilimizin de belirttiği gibi, prim miktarı önemli olduğu kadar, bu primlerin zamanında ödenmesi de çok büyük önem arz etmektedir; çünkü, prim ödemesi yapılan köylü, bu parayla, yine, tarıma devam etmesi için gerekli girdilerini sağlamaktadır.

Geçmişte, 1994 yılında ve 1998 yılında iki kez yapılan prim ödemesi, 57 nci hükümetimiz döneminde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız ve diğer ilgili birimlerin çalışmasıyla bir düzene sokulmak istenmiş ve devamlı olarak prim ödenmesi prensipte kabul edilmiştir. Bu yıl, prim ödemeleri devam ederken, 2002 yılı prim ödemesinin de kararnamesi tarafımızdan hazırlanmış, hükümetimize arz edilmiş, imzalar tamamlanmış, ne tesadüftür ki -hayırlı uğurlu olsun- bugünkü Resmî Gazetede de yayımlanarak, kütlü pamuğa, soya fasulyesine, ayçiçeğine, kolzaya ve zeytinyağına prim ödemesi kabul edilmiştir.

Ödenecek prim miktarı konusundaki görüşmelerimiz devam etmektedir. 8 Kasım tarihinde toplanacak, Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulunda ise prim miktarı tespit edilecektir. Bizim görüşümüz, primin yine -ben de arzu etmiyorum; ama, ekonomi bu şekilde yönlendirildi- dolar üzerinden, sent bazında tespit edilmesidir kur bir stabilite kazanana kadar ve bu prim miktarı da köylünün emeğinin karşılığını verecek miktarda olmalıdır. Bu konudaki dünya fiyatları, dünya pamuk üretimi, dünyadaki stoklar detaylarıyla değerlendirilip Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kuruluna arz edilecektir. Ancak, ödenecek primlerin miktarının bu seneden bütçeye konulması gerekli ve bütçede de bunun için belirli bir meblağ ayrılmıştır.

Pamuktaki prim ödemelerinde, özellikle, belirli bir düzene sokma çalışmalarımız devam ediyor. Geçmişteki bazı hataların da olmaması için, özellikle pamuk ekili alanları, bu sene, güneydoğu illerinden de başlamak üzere, uzaktan algılama yöntemiyle belirliyoruz. Artık, bu konuda da herhangi bir hata olmayacaktır.

Ben, prim ödemelerinin devam etmesi konusunda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, uluslararası kuruluşlarla yürüttüğümüz çalışmalarda da en fazla tartıştığımız ve primlerin ödenmesi konusunda ısrarcı olduğumuz bir konunun, burada Genel Kurula açıklanmasından dolayı duyduğum memnuniyeti bir kez daha belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, altı ay evvel büyük bir sel felaketiyle karşılaşan Hatay'ın sorunları ve özellikle afet kararnamesinin akıbeti hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Metin Kalkan'a aittir.

Buyurun Sayın Kalkan. (SP sıralarından alkışlar)

3. - Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, 8-9 Mayıs 2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin sorunlarına ve afet kararnamesinin akıbetine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan ve Değerli Meclisimizin üyeleri; evvela, yaklaşan kış; yani, sel mevsimi dolayısıyla, tekrar bir yara açılmaması için, dikkatlerinizi, ilginizi tekrar Hatay'a çekmek üzere huzurlarınızdayım. Yalnız, bu vesileyle, öncelikle bana bu imkânı fevkalade şartlar içerisinde lütfeden Sayın Başkanıma, Hatay adına şükranlarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah efendim; Hatay'a bizim minnet borcumuz var.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - O, kendini, Hatay'ın sorunları söz konusu olduğu zaman, Hatay'ın bir insanı ve Hatay'ın ilk ve tek Cumhurbaşkanı rahmetli Tayfur Sökmen'in oğlu olarak duyarlılığını gizleyemiyor ve her türlü şartta bu konuda bize yardımcı oluyor. Değerli Cumhurbaşkanımızı, tekrar, rahmetle anıyor ve Başkanımıza da şükranlarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Mahcup ettiniz efendim; teşekkür ederim.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Altı ay evvel 8-9 Mayıs gününde vuku bulan sel felaketi, gerçekten, o kadar elim olmuştu ki, sağ olsunlar, başta, Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız Sayın Bahçeli ve bakanlarımız Hatay'a sıcağı sıcağına koştular.

Hatay'daki felaketin karşısında Sayın Başbakanımız birkaç defa "bu, deprem felaketi" diye, izleyenlere, konuyu karıştırdığını zannettirecek bir intibayla konuşmuştu. Başbakan konuyu karıştırmamıştı. Gerçekten, Hatay'da vuku bulan sel felaketi bir depremi andırıyordu, şiddetli bir depremi. Yedi katlı binalar yan yatmış, yedi katlı binalar çökmüş, yüzlerce araba sürüklenmiş ve şehre giriş çıkış durmuş, birçok çevre belediyelerle irtibat bile sağlanamıyordu. Bu meyanda, Başbakan diyordu ki: "Devlet Hatay'da gücünü gösterecek." Bu "cek" hâlâ gerçekleşmedi. Yeni bir yağışlı  döneme girdiğimiz için, bunu çok ehemmiyetli gördüğümden, tekrar, burada, tekrar, Hatay'da ilgisizlikten, tedbirsizlikten doğan bir faciayı konuşmamak üzere dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Sayın Bahçeli "Hatay'da sorunlar ortada; Türkiye Cumhuriyeti bunları çözmeye mecburdur" diyordu. Bu mecburiyeti hâlâ bekliyoruz ve Tarım Bakanımız Sayın Gökalp "Marmara depremi kadar çok ciddî ve şiddetli bir felaket" diyordu; aynen gerçeği ifade ediyordu, yansıtıyordu; ama, ne hikmetse, genel hayata etkin ve müessir kararname çıktı; belediyelerin kendi imkânlarıyla bir dahaki felakete karşı koyma imkânları olmadığı bilindiği halde ve bölgede bütün tespitler yapılıp, belediyelerin bir daha böyle bir felaketle yıkılmaması, beldenin yıkılmaması, Antakya'nın, Hatay'ın zarar görmemesi için Bayındırlık Bakanlığı da kararname hazırladığı halde, bu kararname hâlâ çıkarılamadı. Neden; ekonomik kaygılarla. Neden; Sayın Derviş'in Anadolu'daki olaylara duyarsızlığı, ilgisizliği dolayısıyla. Hatay'ı ben böyle görmek istemiyorum. Bakanlar Kurulumuzun, acziyetten mi, imkânsızlıktan mı; ciddiye almamalarından...

Sayın milletvekilleri, onun için, bu kaygımı sizinle tekrar paylaşmak üzere, tekrar, bir felaketi yaşamamak için dikkatlerinizi çekiyorum.

Hatay, bir müddet evveline kadar Türkiye'de en çok vergi veren yedinci il durumundaydı. Hiç göç vermiyordu, göç alıyordu. Şimdi, bütün değerler tepetakla oldu. Hataylı kendi arasında toplandı; tam 74 sivil toplum kuruluşu Ankara'ya, Meclise gelmek üzere karar aldı. Sözleriniz nerede sayın bakanlar, Sayın Başbakan?! Hatay, Derviş'in ekonomik kaygılarına ki, yüksek kapital çevrelerinin sorunlarına duyduğu ilgiyi üretici çevreye duymayarak, memleketi, şu andaki Türk Lirasını yüzde 200 daha gerilemiş ve işsizleri yüzde 300 artırmış konuma getirmekte maharetini gösteren Sayın Derviş, duyduğumuz kadarıyla, bu kararnamenin çıkmasını engelliyor.

Bu hususta 20'nin üzerinde soru önergesi verdim çeşitli bakanlara; en son cevaplar beni hayrete düşürdü. Bu hususta "söz konusu sel felaketi nedeniyle oluşan hasarların giderilmesi amacıyla, ihtiyaç duyulan finansmanın Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası kaynaklarından karşılanması önerimiz doğrultusunda çalışmalar yapılmaktadır" diye cevap aldım; yani, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası bu hususta para vermezse, Türkiye Cumhuriyeti, Hatay için ödenek ayıramayacağını; belediyelerin, yaklaşan sel felaketi nedeniyle önlem almalarını, set yapmalarını, tıkanmış ve çökmüş altyapıyı rahatlatmak üzere yeni çalışma yapma imkânı tanımayacaklarını, tanıyamayacaklarını, resmî bakan cevaplarından anlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kalkan, üstelik, Antakya; Hatay'ın merkezi Antakya, Türkiye'de ikinci yağmur alan bir vilayetimiz. Bu afeti tuğyândan sonra, geçenlerde, Meclis Başkanına vekâlet ederken, bu kararnameyle ilgili durumu Sayın Cumhurbaşkanına da arz ettim. Antakya Belediyemizin ve diğer belediyelerin de içinde bulunduğu durumları, Sayın Cumhurbaşkanımız da Başbakana ileteceğini ifade etmişlerdi; o günden bugüne de yine geçti 25 gün!

Sabır kalmadı vallahi Sayın Bakan.

Efendim, süreniz bitti; ben, toparlayasınız diye bir imkân vereyim size.

Buyurun.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Sayın Başkanımıza tekrar teşekkür ediyorum; bu çalışmalarından da haberim vardı.

Bakın, bu düzeyde ısrar ve sıkıştırmaya rağmen, bir netice alamadık. Şimdi, kaygımız şu: Kuzeytepe, Narlıca, Aknehir, Çekmece, Odabaşı, Karlısu, Toygarlı, Turunçlu, Reyhanlı, Amik Ovası, Demirköprü, Altınözü ve Kumlu, ilk şiddetli bir yağış karşısında en ciddî zararları görecek ve çok ciddî tahrip olacak. Altyapısı çökmüş durumdadır.

Bunun için, tekrar, Hatay, Derviş'in insafına bırakılmayacak kadar önemlidir diyorum.

Çok basit, ufak ekonomik kaygılarla hareket etmeden, Avrupa Kalkınma Bankasından fon gelmesini beklemeden, bakanlarımızın ve Başbakanımızın, "Hatay'daki sorunlarını, Türkiye Cumhuriyeti çözmeye mecburdur" beyanlarına tekrar güvenmek istediğimi belirterek, Hatay'ın yarasının, bir an evvel, bu kış daha fazla kanamaması için sarılmasını, saygılarımla, Meclisin dikkatine arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Mecbur değil, mahkûmdur bence.

Sayın Dönen, buyurun efendim.

Efendim, lütfen... Arkadaşların hepsine söz vereceğim; ama, kısa ve öz olsun.

Buyurun.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, takriben bundan altı ay önce, Hatay'da, gerçekten, hepimizin bildiği çok önemli bir sel felaketi oldu. Bu sel felaketi döneminde, buradan, biz, Hatay'ın afet kapsamı içinde değerlendirilmesini söyledik, böyle bir kararname çıkmasını istedik; ama, her ne hikmetse, o dönemde, afet kapsamı içerisine alınmadı. Daha sonra, afetten zarar gören belediyelerimizin İller Bankası hisselerindeki oranlarını, katsayılarını yükselten bir kararname yayımlanması gündeme geldi; ama, bu kararname altı aydan bugüne kadar çıkarılamadı.

Başta Antakya Belediyesi olmak üzere, çevredeki bütün belediyeler, gerçekten, çok zor durumda. Bu belediyeler, özellikle tahakkuk eden ödeneklerinden dahi borçları kesilerek tahrip olmuş altyapı ve üstyapılarını yapamaz hale gelmişler ve çok müşkül duruma düşmüşlerdir.

Bu kararnamenin, Hatay'a özel olarak, tek ili kapsayacak biçimde, özel bir kararname şeklinde yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz ve eğer bunu yapabilirlerse, hiç olmazsa, bir nebze yaraları sarmış olacağız.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Tabiî, afet kararını, hemen, o günkü Sayın Bakan Koray Aydın aldı ve Tarım ve Köyişleri Bakanımız da, Devlet Su İşleriyle beraber, oraya, bütün imkânlarını verdi; ama...

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Afet kararnamesi çıkmadı.

BAŞKAN - Efendim, zaten, Sayın Kalkan'ın da ifade ettiği kararnamenin akıbeti belli değil.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Esas kararname çıkmadı.

BAŞKAN - Tamam, çıkmadı işte; akıbeti ve nerede olduğu belli değil.

Şimdi, Sayın Mıstıkoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Mıstıkoğlu.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) - Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Diğer arkadaşlarımın da belirttiği gibi 8-9 Mayısta, Hatay'da, gerçekten, son yılların en büyük afetlerinden biri oldu. Afet sonrasında, başta Sayın Başbakanımız, Sayın Başbakan Yardımcımız Devlet Bahçeli ve birçok bakan arkadaşımız bu afeti yerinde gördü. Ulusal televizyonlarımız aracılığıyla, Türkiye dahil bütün dünya, afetin boyutlarını en acı şekilde gözleriyle izleyerek yaşadılar; ama, maalesef, hem iktidar mensubu olmam hasebiyle "maalesef" diyorum, hem bakanlarımızın hem de Başbakanımız ile Başbakan Yardımcımızın, Hatay'da, Hataylı insanlarımıza, Hataylı hemşerilerimize verdiği sözlerin hiçbiri bugüne kadar yerine getirilmedi. Hiçbiri yerine getirilmedi derken, sanayi sitesi esnafımız, malını mülkünü, alet edavatını kaybettiği gibi, mevcut sermayesini de kaybetti ve şu anda, Antakya Küçük Sanayi Sitesi bir ölü şehir görünümünde. Bu insanlarımızın ne bir kredilerinde erteleme ne de yeni kredi temininde onlara verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmediği gibi, yine. afette altyapısı büyük zarar gören ve bugüne kadar Türkiye'nin neresinde afet olursa olsun seve seve kendilerinin paylarından kesilerek afet olan belediyelere İller Bankası katsayısı artırılması yoluyla destek veren Hatay'ın belediyelerinin, maalesef, bugüne kadar afet kararnamesi çıkarılarak katsayısı artırılmadı; artırılmadığı gibi, sizin de dediğiniz gibi bu kararnamenin akıbeti meçhul.

BAŞKAN - Meçhul...

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) - Kime sorsak, kararname şunda kararname bunda gibi birtakım ifadelerle karşılaşıyoruz ve Türkiye'de o dönemde sadece Osmaniye ve Hatay'da afet olmasına rağmen, hazırlanmış olan afet kararnamesine, afetle hiç alakası olmayan sadece ve sadece siyasî amaçlarla alınmış belediyeleri gördüğümüz zaman da, maalesef çok üzüldük.

İşte, afet adı altında birtakım belediyelere, başka belediyelerin imkânlarını peşkeş çekmek de hiçbir siyasî iradeye hiçbir devlet otoritesine yakışmayacaktır. Onun için, Hatay ve Osmaniye'ye münhasır olmak üzere, yeni bir afet kararnamesinin acilen hazırlanarak çıkarılmasını ilgililerden istirham ediyoruz. Hataylıların da bu konuyu dört gözle beklediğini hepinize ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, size de çok teşekkür ediyorum; sağ olun.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Mıstıkoğlu.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, gerçekten, Hatay ve Hataylı, yaşamış olduğu büyük sel felaketinin sonrasında, aslında, bir felaket daha yaşadı. Sayın Başkanım, Hataylının yaşadığı felaketi, zannediyorum, devletimiz en üst düzeyde paylaştı. Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız ve birçok sayın bakanımız Hatay'a geldiler, insanımızın yaşadığı felaketi yerinde gördüler, yapılması gerekenleri de yerinde tespit edip talimatlarını verdiler; ancak, bugüne kadar, maalesef, bir tek adım atılamadı. Hataylılar adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üzüntülerimizi ifade ediyoruz.

Hataylı, devletine, devlet büyüklerinin sözüne her zaman inanmıştır, güvenmiştir; ancak, bugün, maalesef, ifade etmek gerekir ki, ne Hatay çiftçisinin ürün kaybı ne Hatay'daki belediyelerin -sel felaketinden dolayı altyapılarını kaybeden, üstyapılarında büyük zayiatlar veren- zararları karşılanabilmiştir.

Bir Hataylı olarak, ben, yeniden ifade ediyorum: Hükümetimiz, sayın bakanlarımız, devletimiz, bu noktada, Hataylıya verdikleri sözleri tutmalıdır. En kısa zamanda, belediyelerin İller Bankasından aldıkları payların artırılmasını amaçlayan kararnamenin Hatay'a özel yeniden düzenlenerek çıkarılmasını, Hataylılar adına, talep ediyorum.

Çiftçilerimizin, gerek Ziraat Bankasına gerekse tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının afet kapsamında ertelenmesini veya faizsiz taksitlendirilmesini talep ediyorum. Bunu, tüm Hataylılar adına, siyaset dışı... Bu felaketin üzerinden siyaset yapmak doğru değildir, doğru olmamıştır...

BAŞKAN - Zaten, siyaset dışı konuşuyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - ...ama, ben, tüm Hataylılar adına, devletimden, hükümetimden bunu talep ediyorum.

Söz verdiğiniz için saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay burada yoklar; olsaydı, o da iştirak edecekti ve sevgili dostumuz, arkadaşımız, acil şifalar dilediğimiz Sayın Kemal Atahan hastanededir; ama, yatağında dahi bunu düşünüyor, emin olun.

Sayın Aykut, Hatay Milletvekili olarak son sözü size veriyorum; çok kısa lütfen.

Buyurun efendim.

HAKKI OĞUZ AYKUT (Hatay) - Sayın Başkan söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Diğer arkadaşların izah ettiği şeyi tekrar izah etmekte bir fayda ummuyorum. Afet kararnamesinin Hatay için bir an evvel çıkarılmasını talep ediyorum.

Bir de, Levent Beyin biraz evvel bahsettiği gibi, bilhassa Antakya küçük sanayi sitesindeki esnafların zor durumunu göz önünde bulundurarak, çiftçi kadar da, oradaki arkadaşların, esnaf kredi kooperatiflerine olan borçları konusunda gereken yardımın yapılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Ben, zaten, Antakya Belediye Başkanı İris Hanım adına konuştum. Belediye Başkanımız şu anda bağımsız ve bu mesele partilerüstü bir meseledir.

Sayın Bakan bize bir çözüm bulacak anlaşılan. Parlamentonun altı siyasî partisinin altısı da şikâyet ediyor; ama, ortada kararname yok; kışın yağmurunda, soğuğunda, olan, Hataylıya olmuş!

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konunun, altı ay evvel büyük bir sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin sorunları ve özellikle, afet kararnamesinin akıbeti hakkında, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan'ın yapmış olduğu gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, konunun önemine binaen, sesimin müsait olmamasına rağmen, huzurlarınızdayım. Gerçekten, yaşanan sel felaketinden sonra 57 nci hükümet, ülkemizin her köşesinde doğal afetlere maruz kalan vatandaşlarımızın uğradıkları zarar ve ziyan ölçüsünde, hem yaraların sarılması hem de maddî kayıpların telafisi yönünde tüm imkânları kullanmaktan kaçınmamıştır. Dolayısıyla, 8 Mayıs 2001 tarihinde Hatay İli ve çevresinde yaşanan sel felaketi nedeniyle bu bölgedeki halkımızın maruz kaldıkları felaketin acılarını dindirmek amacıyla tüm resmî kuruluşlarımız bu hususta seferber edilmiş olup, hükümetimiz de üstüne düşen görevi yerine getirmeye çalışmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay İli ve çevresinde belirtilen tarihte meydana gelen sel felaketi nedeniyle, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzce, Hatay İli için 9 Mayıs 2001 gün ve 7451 sayılı makam oluruyla "genel hayata etkililik" kararı alınmıştır; Hatay Valiliğine de, acil yardım ödeneği olarak, 7269 sayılı Kanun çerçevesinde, Afetler Fonundan yaklaşık 120 milyar lira gönderilmiştir.

Afet bölgesinde hasar tespit çalışmaları yapmak üzere, Bakanlığımızca, 70 kişiden oluşan teknik bir ekip mahallinde görevlendirilmiş olup, bu çalışmalar sonunda ağır yıkık konut 102, işyeri 20; orta hasarlı konut 87, işyeri 32; az hasarlı konut 1 951 ve 75 işyeri olmak üzere toplam 2 267 konut ve işyerinin hasar tespit işlemleri gerçekleştirilmiştir. 4123 sayılı Yasa gereği, Hatay İlindeki belediyelerin altyapı hasarlarının tespiti için, İller Bankası ve Karayolları Genel Müdürlüğünce irtibata geçilerek, hasar tespitlerinin keşiflendirilme işlemleri tamamlanmış, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün 2 Temmuz 2001 günü ve 10916 sayılı yazısı eki olan kararname taslağı Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere, Başbakanlığa gönderilmiş olup, kararname taslağında yer alan Hatay İline ait belediyeler şunlardır: Hatay İlinin Antakya Merkez, Samandağ Merkez, Aknehir, İskenderun Arsuz, Antakya Çekmece, Karlısu, Kumlu, Kuzeytepe, Narlıca, Odabaşı, Subaşı, Toygarlı, Turunçlu, Reyhanlı Merkez, Maşuklu ve Ekinci Belediyelerinden ibarettir.

8 Eylül 2001 tarihinde Hatay İlinde meydana gelen sel baskını nedeniyle, kamu kurum ve kuruluşlarınca belirlenen toplam hasar miktarı, 61 trilyon 396 milyar 291 milyondur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sel felaketi nedeniyle oluşan hasarların giderilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan finansmanın Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası kaynaklarından karşılanabilmesi için, bu bankanın teknik danışmanının Hatay bölgesinde bizzat yerinde tespit yapması sağlanmıştır.

6 Haziran 2001 tarihinde Antakya Belediyesinde, 12 Haziran 2001 tarihinde Ankara Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde, yine ilgili kuruluş temsilcileriyle ön fizibilite raporu değerlendirilmiştir. Söz konusu raporun görüşülmesi sırasında, bölgedeki hasar tespitleri gözden geçirilmiş, kısa ve uzun vadede alınması gereken önlemlerin tahmini bedelleri üzerinde çalışmalar 5 Temmuz 2001 tarihinde tamamlanarak, biraz önce verdiğim rakam gerçekleşmiştir. Söz konusu Avrupa Konseyi Kalkınma Bankasından bu bedelin temin edilmesi prensip olarak kabul edilmişti. Kredi temini çalışmalarına Hazine Müsteşarlığı tarafından devam edilmekte olup, bu projenin koordinasyonu için, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkili kılınmıştır.

Diğer taraftan, Hatay İlindeki sel felaketi bölgesine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna ulaşan talepler doğrultusunda, 21 Haziran 2001 tarihi itibariyle, gönderilen yardımlar şu şekildedir:

8 Mayıs 2001 tarihinde Hatay Merkez İlçesine 150 milyar, 9 Mayısta İskenderun'a 50 milyar, 14 Mayısta Reyhanlı'ya 15 milyar, 21 Mayısta Altınözü'ne 5 milyar, 23 Mayısta Yayladağ'a 5 milyar, 3 Mayıs 2001-21 Haziran 2001 tarihleri arasında da Samandağ'a 37 milyar olmak üzere, toplam 262 milyar 500 milyon para gönderilmiştir.

Ayrıca, bölgede primle desteklenen tarımsal ürünlerden dolayı ekili alanları zarar gören çiftçilerimizin uğradıkları zararların, Bakanlar Kurulu kararıyla, Hatay ve Osmaniye İlleri başta olmak üzere, karşılanması için kararname hazırlanmış, ancak, sonucu beklenmektedir.

Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünce 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 13 üncü maddesine istinaden bölgede mücbir sebep hali ilan edilmiş ve mücbir sebebin 30 Haziran 2001 mesai saati sonuna kadar devam edeceği kabul edilerek, bu tarihler arasında ödenmesi gereken vergi ve fonlarda ödeme süreleri vadelerinin bitimi tarihinden itibaren 15 gün uzatıldığı hakkındaki 12 Mayıs 2001 tarih ve 26112 sayılı yazıyla ilgili defterdarlığa duyuru yapılmıştır.

Yine, aynı kanunun 115 inci maddesine göre, tabiî afetlerden dolayı varlıklarının en az üçte 1'ini kaybeden mükelleflerin vergi dairelerine müracaat etmeleri halinde, terkin talepleri değerlendirilecektir.

Devletimizin imkânları ölçüsünde, Hatay İli ve çevresinde üzücü sel felaketinden dolayı zarar gören vatandaşlarımızın yaralarının sarılması için, mümkün olan tüm imkânları 57 nci cumhuriyet hükümetimiz seferber etmiş olup, belirlenen plan ve program ilkeleri doğrultusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Şu anda, Türkiye'nin hiçbir yerinde, hiçbir felakete dayalı olarak tespit edilmiş hasarları telafiye yönelik afet kararnamesi uygulanmamaktadır.

Sonuç itibariyle, bu uygulamanın gecikmesinin temelinde afet kararnamelerini hazırlamakla yükümlü bakanlık olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın Afet İşleri Genel Müdürlüğünün tüm görevlerini yerine getirdiğini tespit etmiş bulunuyorum.

Özellikle, göreve yeni başlamam nedeniyle, bu konuda ve diğer afet konularında Türkiye'de daha önce yaşanmış olaylara bağlı olarak gerçekleştirilen tespitler ve bunların akıbetleri hakkında ciddî bir inceleme başlatmıştım; ancak, bugün -Sayın Kalkan'ın gündemdışı konuşmasıyla- kararnamenin akıbetinin, yeniden, ne safhada olduğunun tespiti için çalışmalarımı sürdüreceğimden emin olmanızı isterim. Zira, kararname, benden önceki bakanlarımız tarafından imzalanmış olduğu için, geriye, Cumhurbaşkanlığı makamına sunulması olayı kalmıştır. Bunun nedenlerini araştırarak, size, yazılı olarak da sonucu belirtmek üzere konuyu takip ettiğimi huzurlarınızda tekrar ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, yerinizden, buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan'ın ve takiben de diğer değerli Hatay milletvekillerimizin belirttiği hususlarla ilgili olarak, müsaadenizle, kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Hatay İlindeki ve Osmaniye'deki sel felaketinin hemen akabinde Osmaniye ve Hatay'a bizzat giderek yerinde inceleme yaptım. Değerli milletvekillerimiz haklılar, hakikaten, bir depremin yapabileceği ölçüde zarar olmuştu. Tüm Amik Ovası sular altındaydı. Şehirde büyük bir tahribat vardı, ilçe merkezlerinde tahribat vardı. Ekili alanlar tamamen su altında kalmıştı. Osmaniye Merkez ve ilçelerinde de -aynı ölçüde olmasa bile- yine büyük tahribat vardı.

Hatay'da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak -biz, bir hizmet bakanlığıyız, uygulayıcı bir bakanlığız- oluşturduğumuz il ve ilçe hasar tespit ve ihtiyaç komisyonlarınca -30 ekiple ve 100'den fazla teknik elemanla- çalışmalarımız sürdürülmüştür.

Değerli milletvekillerimiz Sayın Şandır ve Turan Çirkin'le de, Hatay'ın tüm beldeleri, ilçeleri -birkaçı hariç- Amik Ovasındaki tüm yerleşim yerleri, selden hemen sonra, daha sular da çekilmemişti, gezilerek, yerinde tespitler yapıldı.

Sayın Başkan, 9 ilçede 266 köy, belde ve mahallede 12 800 çiftçinin 300 000 dekarlık buğday, meyve, sebze, narenciye ve diğer tarım alanlarındaki hasarları tespit edilmişti. Bunlar, ilgili kanunlar gereği, borçlarının ertelenmesi, tohumluk temini, çiftçilerin TEAŞ'a ve TEDAŞ'a olan borçlarının ertelenmesi konusunda, 14 Mayıs 2001 tarihinde tarafımızdan bir kararname hazırlanarak, hükümetimize arz edilmişti.

Yine, 14 Mayıs 2001 tarihinde, çiftçilerimizin TEAŞ'a ve TEDAŞ'a olan borçlarının ertelenmesi hususunda kararname hazırlandı, arz edildi ve bunun takipçisi olduk.

Sayın milletvekillerimiz bu kararnamelerin akıbetini sordular. Özellikle üreticilerle ilgili bu kararnamelerin tarafımızdan arz edildiğini; ancak, ekonomiden sorumlu birimler tarafından, 2001 yılında, bütçeye bu fasıldan herhangi bir ödenek konulmaması nedeniyle ve bu birimlerin kararnamelere olumlu bakmamaları sonucu, kararnamelerde bir gelişme olmamıştır ve imzaya açılmamıştır.

BAŞKAN - Yani, Türkçesi, Hatay çiftçisi, bu afeti tuğyândan dolayı hiçbir şey alamıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Ancak, biz, hizmet bakanlığı olarak, uygulayıcı bakanlık olarak, bu kararnamelerin çıkmaması sonucunda, kendi imkânlarımızla, bu bölgede bulunan tarım işletmeleri çiftliklerimizi, tarım kredi kooperatiflerini... Buradan, Çukobirlik yönetimine ve Sayın Genel Müdürüne özellikle teşekkür ediyorum, çeşitli özel kuruluşlara teşekkür ediyorum; bunlar arasında irtibat kurularak, tohum temini yoluna gidilmiş ve selden zarar gören pamuk alanlarının, yeniden, tohum temin edilerek ekimleri yapılmıştır.

Yine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğümüzün elinde bulunan tüm yem, çiftçilerimizin hayvanlarının ihtiyacına sevk edilmiş, çoğu köylerdeki hayvanların yem ihtiyacı, TİGEM tarafından karşılıksız sağlanmıştır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yine, Bakanlığımızca, yüzde 40 ve üzerinde zarar gören 32 çiftçimize Afet Fonundan 22 milyar lira gönderilmiştir. Reyhanlı ve Kumlu İlçesinde toplam 5 köyde besicilik yapan ve sel felaketine maruz kalan 85 çiftçinin hayvanlarının kabayem ihtiyacı, TİGEM Reyhanlı İşletmesinden karşılanmıştır. İskenderun İlçesinde selden zarar gören çiftçilerimize, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından 10 milyar liraya yakın bir para verilmiştir. Ayrıca, İskenderun İlçesinde tekneleri zarar gören 49 adet balıkçının da teknelerinin tamiri için, Bakanlığımızdan 39 milyar Türk Lirası para ödenmiştir.

Bunlar şunu göstermektedir ki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, üreticinin karşı karşıya kaldığı bu felaket karşısında, elimizdeki tüm imkânlar, olan tüm imkânlar, genel müdürlüklerimizin imkânları, özel sektörün imkânları kullanılmış ve destek verilmiştir.

BAŞKAN - Peki efendim, teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yine, Osmaniye'de ve ilçelerinde tespitler yapılmış ve Osmaniye'ye gelen nakdî yardımlar Afet Fonundan karşılanmıştır.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!

BAŞKAN - Efendim, hükümet, yerinden bir söz istedi...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Bu bilgileri, değerli milletvekillerimizin bilgilerine arz ediyorum.

BAŞKAN - Demin, Sayın Metin Kalkan'a yaptığım da usul dışıydı ama... Müsaade edin...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Hatay önemli dedik... Denetim günü...

Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Ancak, bu afet kararnamelerinin çıkmamasıyla ilgili olarak, konu, tarafımızdan, Bakanlar Kurulunda sık sık gündeme getirilmiştir, gündeme getirilmeye de devam edilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Anlaşılan, koordinasyon yok.

Sayın Günay, buyurun efendim.

ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 8 Mayısta Hatay İlinde bir sel felaketi yaşandı. Felaket sonrasında, gerek Sayın Başbakanımız gerekse bakanlarımızın bir kısmı gelip tespitlerde bulundu, o günler için yapılabilecek yardımlar yapıldı. Ancak, aradan altı aylık bir süre geçmesine rağmen, belediyelerin, özellikle altyapı hasarlarının giderilmesi için ve sel felaketi öncesindeki duruma dönülmesi için yapılması gereken pay artırımları bugüne kadar yapılamadı. Öyle sanıyorum ki, bu hususta gerekli çalışmalar yapıldı, gerekli hazırlıklar son aşamada. Umut ediyoruz ki, bu, kısa sürede uygulamaya konulacak.

Ancak, dikkat etmemiz gereken iki husus var: Sel felaketi, Antakya merkez çevresinde ve İskenderun'un Arsus yöresinde oldu. Asıl felaket gören yerlerde pay artırımları yoluna gidilmesi yerine... Sel felaketinden hiç nasibini almamış, o felakete uğramamış yöreler de bu pay artırımdan yararlanma cihetine gidilmemesi gerekir. Gidilmesi durumunda da, yetkili olan kişilerin bu konuda hassasiyet göstermeleri gerekir.

İkinci nokta; İller Bankasınca pay artırımının bugüne kadar gerçekleşmemesinin ötesinde, belediyelerimizin bir kısmının, özellikle, en fazla zarar gören, merkeze bağlı Çekmece Belediyesinin payları geçmiş borçlarından dolayı kesildi, hemen hemen hiç pay ödenmemekte.

Benim, İller Bankasına bakan Bayındırlık Bakanlığından istirhamım, ricam, bu yöre belediyeleri için, en azından, afet kararnamesi çıkarılıp paylar artırılana kadar, verilmekte olan paylarının kesilmemesi yönündedir.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Günay.

Sayın Mustafa Geçer de söz istemişti...

Sayın Kalkan, öyle bir taş attınız ki kuyuya, şimdi onlar da çıkaramıyor.

Sayın Kalkan, buyurun; ama, lütfen... İstirham edeceğim.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Tabiî, tabiî... Mesele, Hatay'ın sorununun çözülmesi.

BAŞKAN - Tabiî, bugün denetim günü olduğu için müsamaha da gösterdim efendim.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sizin yardımcılığınıza tekrar teşekkür ediyorum, bakanlarımızın duyarlılığına da teşekkür ediyorum, iktidar milletvekillerimizin bu konu üzerinde gerçekten istekli olarak durmalarını da takdirle karşılıyorum; fakat, altı aydan beri bu seremoni böyle devam ediyor; bir netice yok. Hayret ettiğim konu, bakanlarımız da işin üzerinde, işin azametini ifade ediyorlar, milletvekillerimiz de; o zaman, bu iş nerede kaynıyor?!

Bunu daha fazla laf planında tutmamıza gerek yok. Bazı kararnameler bir gecede çıkıyor, bir saatte çıkıyor; bu kararname de altı aydır çıkmadı, miadını çok doldurdu, bunun da çıkması gerekir. Ben, bakanlarımıza, bilhassa Bayındırlık Bakanımıza bir söz söylemek istemiyorum, yeni geldi...

BAŞKAN - Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile koordinatör Bakanımız Sayın Hüsamettin Özkan da geldi, sizi duyuyor.

Sayın Özkan, size ithaf ediyorlardı efendim, duyar mısınız...

Buyurun.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Bayındırlık Bakanlığımız elinden geleni yapmış, kararnameyi sevk etmiş, altı ay geçmiş; ama, buna rağmen, bazı kararnameler bir saatte çıktığı halde, bu niye çıkmaz?! İnşallah, bunu, bundan sonra hiç konuşmayız; bu toplantı, Meclisin bugün bu konu üzerinde ciddiyetle duruşu Hatay'ın bu sorununu çözer diyorum.

Ayrıca, bakanlarımızdan, bilhassa Bayındırlık Bakanımızdan şunu rica ediyorum: Hatay Belediyesine 150 milyar verildiğini ifade ettiniz. Bu rakamın size yanlış intikal ettiği kanaatindeyim Sayın Bakanım, 50 milyarmış; fakat, bu sene, bu felaketi tekrar, daha derin yaşamamamız için, bu rakamlar çok cüzi kalıyor. Mühim olan, altyapının onarılıp, bir selin çok daha büyük faciaya yol açmaması için tekrar duyarlılığınızı rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, Hatay konusu bitti.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Geçer, siz de mi söyleyeceksiniz...

Buyurun efendim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bütün Meclise söz verin!

BAŞKAN - Efendim, tahammül göstereceksiniz; çaresi yok. Bir gün sizin de başınıza gelebilir; Allah göstermesin.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerçekten, 8 Mayıs 2001'de Hatay'da meydana gelen sel felaketinden dolayı, bölgedeki insanlarımız, çok büyük ümitle, bu afet kararnamesini beklediler. Orada, evi yıkılanlara 200 milyon, eşyaları harap olanlara 150 milyon bir ödeme yapıldı; ama, gerçekten, orada altyapısı tahrip olmuş beldelerimizin, belediyelerimizin ve köylerimizin büyük beklentileri vardı. Ancak, bugüne kadar aldığımız duyumlarda, gittiğimiz zaman, o bölgedeki afetzedelerle konuşmalarımızda, gerçekten bu konuda pek bir yardım alınamadığı söylendi. Gerçi, Tarım Bakanımız, kendi bütçesi doğrultusunda birtakım yardımlarda bulunduğunu söyledi; ama, gerçekten, o Amik Ovasındaki çiftçilerimiz çok perişan durumdalar; yani, onların zararlarını tazmin edecek yönde bir yardım yapılmadı.

Ben, bu konuyu, gerçekten, altı aydan bu yana Meclise ilk defa getiren Hatay Milletvekilimiz Metin Kalkan Beye teşekkür ediyorum. İlgili bakanlıklarımızın, gerçekten, dört gözle bu yardımı bekleyen bölgemizdeki insanlarımıza bir an önce yardım elini uzatmalarını, afet kararnamesinin çıkarılıp, orada, sel afetinden zarar gören bölgelerimize gerekli yardımın yapılmasını temenni ediyor ve konuyu gündeme getirdiği için Metin Beye ve size tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Metin Kalkan'a.

Sayın Özkan da geldi, söz veriyorlar, kararnameyi çıkarttıracak; öyle değil mi Sayın Özkan?..

Bırakmam yani, onu söyleyeyim size; Hatay eski milletvekili olduğumu unutmayın.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Duyulmadı.

BAŞKAN - Duydu, duydu... Duymazsa, bir daha duyururum, hiç korkmayın.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - İnşallah duyulmuştur.

BAŞKAN - Gündemin diğer sunuşlarına geçmeden önce, Milliyet Gazetesi mensubu değerli gazeteci, duayeni Dinçer Güner'in vefatından dolayı Milliyet ailesine başsağlığı diliyorum.

Bu arada, "Cumhuriyet'in Kraliçesi" olarak adlandırılan, Cumhuriyet Gazetesinin kurucusu Nadir Nadi'nin eşleri Berin Hanımefendinin vefatından dolayı da Cumhuriyet Gazetesi ailesine ve  Türk Milletine başsağlığı diliyorum.

Tezkere ve önergeler uzun olduğu için Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının daha etkin kullanımını sağlamak ve komşu ülkelerle olan su sorunlarına çözüm bulmak amacıyla kurulan (10/13) esas nolu Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum efendim:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/915)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 2.11.2001 Cuma günü saat 11.00'de Ana Bina, PTT Karşısı, Araştırma Komisyonları Toplantı Salonunda 8 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

        Zeki Ünal

          Karaman

       Komisyon Geçici Başkanı

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı oy

Başkan

Necati Albay

Eskişehir

8

Başkanvekili

Ali Gebeş

Konya

8

Sözcü

Cengiz Altınkaya

Aydın

8

Kâtip

Musa Demirci

Sivas

8

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum efendim:

2. - Ordu Milletvekili Hasan Fehmi Konyalı’nın, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/424)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Hasan Fehmi Konyalı

                Ordu

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi var, okutup oylarınıza sunacağım:

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/595) (S. Sayısı: 411) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/916)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 24/12/1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1536/6433 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim.

   Bülent Ecevit

         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Danışma Kurulu önerileri var; önce, tümünü okutup işleme alacağım, sonra da ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 88                                                  Tarih: 6.11.2001

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

M. Emrehan Halıcı

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Ali Rıza Gönül

İbrahim Yaşar Dedelek

 

DYP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- 5.11.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 753 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına alınması; 6 Kasım 2001 Salı günü (11/20) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun 7.11.2001 Çarşamba ve 8.11.2001 Perşembe günleri 14.00-19.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi, 7.11.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi; 13.11.2001 Salı günü gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Aleyhte ve lehte söz talebi?.. Yok.  Maşallah...

O zaman, teker teker okutup, oylarınıza sunacağım efendim.

1 inci öneriyi okutuyorum: 

1- 5.11.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 753 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına alınması; 6 Kasım 2001 Salı günü (11/20) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun 7.11.2001 Çarşamba ve 8.11.2001 Perşembe günleri 14.00-19.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi, 7.11.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi; 13.11.2001 Salı günü gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, 3 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım efendim.

İlk önergeyi okutuyorum: 

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. - Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, M. Hadi Dilekçi ve Mehmet Serdaroğlu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/508) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/425)

6.6.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/508) esas numaralı Kastamonu Üniversitesi Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifimiz, havale edildiği komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün  37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederiz.

 

Murat Başesgioğlu

M. Hadi Dilekçi

Mehmet Serdaroğlu

 

Kastamonu

Kastamonu

Kastamonu

BAŞKAN - Önerge hakkında, hem Sayın Hadi Dilekçi'ye hem de Sayın Mehmet Serdaroğlu'na söz vereceğim.

Sayın Başesgioğlu yerinden konuşacaklar; o, ilk imza sahibi olarak size bir jest yaptı. Sayın Nurhan Tekinel de yerinden konuşacak.

Sayın Mehmet Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

 

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bu yüce çatı altında olmamızın önemli nedenlerinden biri, ülkemizin, bölgesinde ve dünyada hak ettiği konuma gelmesi; yani, saygın ve lider ülke olmasına katkılarımızdır ve dolayısıyla, bu ülke toprakları üzerinde yaşayan aziz milletimizin her ferdinin sağlıklı, iyi eğitim görmüş insanlar olarak, mutlu ve müreffeh yaşamlarını temin etmektir. Ayrıca, ülke coğrafyamız içinde her vilayetimizin dengeli kalkınması, refahın, huzurun ve ülke imkânlarının adaletli dağıtılması, bizlerin, dolayısıyla devletimizin önemli vebal ve sorumluluğundadır.

Kastamonu, Batı Karadenizde, Ankara'ya 240 kilometre mesafede, tarihî ve doğal güzellikleriyle dikkat çeken bir vilayettir. Cumhuriyetten önce İstanbul-Üsküdar'a kadar uzanan önemli bir sancak merkezidir. O dönemde, bugünkü yüksekokullara eşit olan 35 adet medreseyi sadece il merkezinde barındırmış, bu haliyle de, önemli bilim ve kültür merkezi olmuştur.

Kastamonu'da, Gazi Üniversitesine bağlı, Eğitim Fakültesi, Sağlık Yüksekokulu, Orman Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu; bununla beraber, kanunlaşmış, inşaatı devam eden Su Ürünleri Fakültesi; yine, Ankara Üniversitesine bağlı, Meslek Yüksekokulu ve bu yüksekokulun Teknik Programlar ve İdarî Programlar Bölümünde 9 branşta eğitim verilmektedir. 

Toplam olarak, 6 125 öğrencimiz vardır. Bununla beraber, kamu ve özel yurtlardaki yatak kapasitesi 1 300'dür. Ayrıca, 1 000 erkek, 1 000 kız olmak üzere, 2 000 öğrenci kapasitelik yurt çalışmaları, Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından sürdürülmektedir.

Mevcut yüksekokullarımız 78 000 metrekare saha üzerinde, 30 000 metrekare kapalı alan, bina ve tesisleriyle, Kastamonu Üniversitesinin altyapısı mevcuttur.

Kastamonu, cumhuriyetle kalkınmasını tamamlayamayan illerden biridir. 1927 yılı nüfus sayımındaki 336 500 nüfusunun 148 578'i erkek, 187 922'si kadındır. Bunun anlamı, Kastamonu'nun İstiklal Savaşında 40 000 şehit verdiğidir. Bir başka ifadeyle, bu aziz ülkenin varlığı için en fazla şehidi veren Kastamonu'ya, bizler, yeterince sahip çıkamamışız. Kastamonu insanı, tarih boyunca, ülkesine bağlı, bayrağına bağlı olmuştur. Her türlü zor şart altında dahi "Allah devletimize zeval vermesin" diyen mütevazı ve sessiz insanların yaşadığı Kastamonu'da, siz saygıdeğer milletvekillerimizin Kastamonu üniversitesinin kurulmasına vereceğiniz desteğin varlığı, İstiklal Savaşındaki 40 000 şehidimizin ruhlarını şad edecek, onların manevî güçleri sizin gücünüz olacaktır. Kastamonu'ya kurulacak bir üniversiteyle, ilimizin ekonomik, kültürel, sosyal ve bilimsel yönden gelişmesine önemli katkılar olacaktır. Tabiî ki, Kastamonu Üniversitesinin kurulabilmesi için saygıdeğer milletvekillerimizin kıymetli destekleri, mütevazı Kastamonu insanını mutlu edecektir.

Hepinize, Kastamonuluların selam ve saygılarını iletiyor, ben de Yüce Heyetiniz önünde saygıyla eğiliyor, teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Serdaroğlu'na teşekkür ediyorum.

Kastamonu Milletvekili Sayın Hadi Dilekçi, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; (2/508) esas numaralı Kastamonu Üniversitesi Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sözlerime başlarken, Yüce Meclisi ve Yüce Meclisin  siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Kastamonu Batı Karadeniz'de, Ankara'ya 240 kilometre mesafede, tarihî ve doğal güzellikleriyle dikkati çeken bir ilimiz.

Cumhuriyet öncesi Amasya, Çorum, Sinop, Bartın, Karabük, Zonguldak, Çankırı, Sakarya, Kocaeli, İstanbul'un Üsküdar'ının bağlı bulunduğu bu illere eyalet merkezliği yapmış bir ilimiz.

Böylesine çok eski bir tarihe sahip Kastamonu'nun, cumhuriyet hükümetlerince ihmal edildiği bir gerçektir. Türkiye'de göçün en fazla yaşandığı bir il olduğunu sizlere hatırlatmama gerek yok tahmin ediyorum; çünkü, Kastamonu'nun geri kalmışlığını, en az benim kadar, sizler de biliyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin 78 inci yılını yaşıyoruz. Kastamonu, cumhuriyetin kurulmasında büyük rol oynamıştır. Kurtuluş Savaşında en fazla, Çanakkale Savaşında ise Konya'dan sonra en fazla şehit veren bir ilimizdir.

Bununla da kalmamış, cephede erkeğine, sırtında ve kağnı arabasıyla, İnebolu Limanından Ankara'ya cephane taşıyarak, kadınlarıyla savaşa katılan bir ilimizdir.

Kastamonu, Ulu Önder Atatürk'ün Kurtuluş Savaşında "gözüm Çanakkale'de, kulağım İnebolu'da" dediği ve ilk Türkiye Büyük Millet Meclisince gazilik unvanının ve madalyasının verildiği bir ildir.

Ülke düşmanlar tarafından işgal edildikten sonra, dünyada ilk defa, düşmana isyan ederek, ilk kadın mitingini düzenleyen bir ilimizdir.

Atatürk'ün, Kastamonu'nun tarihî askeriye kışlasında "bir Türk cihana bedeldir" deyip, cihana meydan okuduğu bir ildir.

Atatürk'ün kılık kıyafet devrimini gerçekleştirdiği, ilk şapkanın giyildiği bir ildir.

Mehmet Âkif'in, ilk defa, İstiklal Marşımızı, tarihî Nasrullah Camii hutbesinden okuduğu bir ildir.

Yıl 1869, Osmanlı yeniliklere açılıyor... Bundan 132 yıl önce, Mithat Paşa tarafından Kastamonu, Bursa, Halep, İstanbul, Rusçuk ve Sofya'da sanayi mektebi açılıyor. Bu altı sanayi mektebinin bugünkü eşdeğeri mühendislik fakültesidir. Kastamonu'da açılan sanat mektebinde berberlik, aşçılık, terzilik, kunduracılık, halıcılık, taşçılık sanatları eğitimiyle, Türk sanayiinin ilk temel taşları burada atılıyor. Türkiye'de ilk torna tezgâhı bu okulda üretilmiş, sanayi dalı Türkiye'ye, Kastamonu'dan yayılmıştır.

İlk piyano, Kastamonu Taş Mektepte yapılmış, Türkiye'nin güzel sanatlar üzerinde çalışmaları bu ilimizden başlatılmıştır.

Yıl 1885, bundan 116 yıl önce yatılı bölge lisesi Kastamonu'da açılmış, o yılların üniversitesi sayılan Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi Türkiye'nin bürokratlarını yetiştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Kastamonu o yıllarda üniversiteye sahipmiş; ama, günümüze, 2001'li yıllara geldiğimizde, maalesef, üniversitemize kavuşamamışız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Üniversitesine bağlı 2 adet fakülte, yine Gazi Üniversitesine bağlı 2 adet dört yıllık yüksekokul; Ankara Üniversitesine bağlı 9 branşta eğitim veren meslek yüksekokulu eğitimine devam etmektedir.

İnebolu Su Ürünleri Fakültesi ve İhsan Gazi Meslek Yüksekokulu inşaatları devam etmektedir.

Kamu ve özel yurtlarda 2 500 yatak kapasitesi mevcuttur.

Polis Akademisine bağlı Polis Meslek Yüksekokulu kararı, 6 Ekim 2001 tarihinde Resmî Gazetede ilan edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, dolayısıyla, Kastamonu, üniversite açısından altyapısını tamamlamış bir ilimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kastamonu'yu daha geniş çapta anlatmaya zamanım yok. Tarihiyle, coğrafyasıyla, ülke kalkınmasına çabasıyla, Kurtuluş Savaşında vermiş olduğu 40 000 şehidimizin ruhlarının şad olması için, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekili arkadaşlarımın kanun teklifimize destek vereceklerine inanıyorum. Türk Milletinin temsilcileri olarak, Kastamonu'ya vefa borcunuzu, önergemizi destekleyerek vereceğinize inanıyorum. Kastamonu halkı adına, sizlere şimdiden teşekkür ediyorum, Yüce Meclisi ve Yüce Meclisin siz değerli milletvekillerini; Sayın Başkanım, şahsınızı; parti ayırımı yapmadan tüm grup başkanvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dilekçi.

Sayın Murat Başesgioğlu, buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; arkadaşlarımızın biraz evvel ifade ettikleri gibi, Kastamonu, gerek eğitim altyapısı gerekse diğer şartları bakımından üniversite kurulmasını hak etmiş bir vilayetimizdir; hatta, daha  da öte, bir üniversite kenti olmaya hazırdır.

Başkanlığın, Kastamonu'ya bir üniversite kurulmasına ilişkin önergemizi gündeme almasını şükranla karşılıyoruz; ancak, bir hususu da, burada açıklığa kavuşması açısından ifade etmek istiyorum. İçtüzük 37 nci madde, milletvekillerine, komisyonlarda belli süre içerisinde görüşülmeyen tekliflerin doğrudan gündeme alınmasına imkân veren bir haktır; ama, Parlamento pratiğimiz bugüne kadar göstermiştir ki, bu şekilde gündeme alınan kanun tekliflerinin yasalaşması, maalesef, yok denecek kadar azdır.

BAŞKAN - Maalesef...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Bu sebeple, bizi dinleyen, başta hemşerilerimiz olmak üzere, biraz sonra değerli milletvekillerimizin oylarıyla tecelli edecek neticeye göre bu kanun teklifi gündeme alınırsa, bunun bir üniversite kurulması manasına gelmeyeceğini bilmelerini ifade etmek istiyorum.

Bugüne kadar, üniversitelerimiz, hükümet tasarısı şeklinde Parlamentoya geldiği takdirde hayat bulmuştur, üniversite kurulma imkânı olmuştur. Bu sebeple, sayın hükümetimizden, Kastamonulular olarak ricamız, istirhamımız -Kastamonu ve şartları hazır- diğer vilayetlerimizde de, bir paket halinde, üniversite kurulması için bir taslak halinde Parlamentoya sunulması ve Parlamentoda yasalaşmasıdır. Yoksa, 37 nci madde tatbikatıyla bu işin, zatıâlinizin de bildiği gibi, gerçekleşmesi için Danışma Kurulunun toplanması lazım, öncelik verilmesi lazım, hükümetimizin, Millî Eğitim Bakanımızın gelip burada oturması lazım... Ki, bugüne kadarki uygulamalarda 37 nci maddenin bu şekilde hayat bulduğuna şahit olmadık. Bu sebeple, Başkanlığa ve bu konuda katkıları olan değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hükümetimizin bu konuda, bir üniversite kurulması konusunda bir taslağı Parlamentoya göndermesini istirham ediyor, size ve Yüce Heyete saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - İzahınıza teşekkür ediyorum efendim.

Tabiî, Türkiye'deki işleyiş bu...

Sayın Nurhan Tekinel, buyurun efendim.

 

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'de 1992 yılında 19 yeni üniversite kuruldu. Bu 19 yeni üniversitenin arasına, o günkü şartlarda, kriterlerde, Millî Eğitim ve YÖK'ün hazırladığı program gereğince, Kastamonu Üniversitesini koyamamıştık; ama, Kastamonumuzda 1992 yılı itibariyle 2 yüksekokul vardı; eğitim yüksekokulu ve meslek yüksekokulu.

Üniversite kurulması konusu Millî Eğitim Komisyonuna geldiği zaman, o günkü milletvekili arkadaşım Sayın İslamoğlu ile beraber, Kastamonumuza;

1- Orman fakültesi,

2- Eğitim enstitüsünün, eğitim yüksekokulunun, eğitim fakültesine dönüştürülmesi,

3- Meslek yüksekokulunun, Karaelmas'a bağlanmasından sonra, tekrar, Ankara Üniversitesini bağlanmasını sağlamıştık. Nisan 1992.

Haziran 1992'de, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bu 19 üniversitenin kuruluşunun görüşülmesi sırasında da Kastamonumuza İnebolu Su Ürünleri Fakültesi, Kastamonu Sivil Havacılık Yüksekokulu, İhsangazi Ziraat Meslek Yüksekokulu, Kastamonu Sağlık Meslek Yüksekokulu, Kastamonu Beden Eğitimi ve Spor Akademisi olmak üzere, 8 fakülte ve yüksekokulu 1991 yılında Kastamonumuza kazandırdık; ama, tabelamız eksikti; üniversite tabelası, rektörlük tabelası eksikti. Onu yapmak için, 1995'e kadar bekledik.

Genel Başkanımızın "her ile üniversite" sloganıyla başlatmış olduğu program doğrultusunda, Kastamonu'daki bu 8 fakülte ve yüksekokulun 4'ünü eğitim-öğretime açtık. 500 öğrenci olan Kastamonu'da, bugün, 6 200 öğrenci bulunmaktadır. Kastamonu'nun çehresi değişmiştir. Yalnız tabelası eksiktir. Allah nasip edecek, bu karardan sonra, ileriki günlerde Kastamonu Üniversitesine kavuşacağız; ama, bizim vermiş olduğumuz bütün kanun tekliflerimiz -11 fakülte, 11 yüksekokul olmak üzere- Millî Eğitim Komisyonunda beklemektedir.

Burada, değerli arkadaşlarımız, Kastamonumuzun tarihini çok güzel anlattılar, ağızlarına sağlık, çok teşekkür ediyorum; ama, bu 8 fakülte ve yüksekokulun 5'i eğitim-öğretimde 3'ü, dörtbuçuk yıldır YÖK'ün ve Millî Eğitimin talimatıyla açılamamıştır. Bakanlar Kurulu istese, bu 3 fakülteyi de eğitim-öğretime açtırabilirdi, yenileri de açılabilirdi; ama, bugün, ilçe yapmak için, yeni iller yapmak için, üniversite kurmak için 37 inci maddeye sığınıyoruz. Güzel bir olay.

Ben diyorum ki, değerli iktidar mensubu milletvekili arkadaşlarıma, gelin, bu teklif, bugün, burada Yüce Meclisin kararıyla, bu gündemin 285 inci sırasında yer alacak. Gündemin 285 inci sırasında yer alan, bu Kastamonu Üniversitesi kurulmasıyla ilgili  teklifi, iktidar partisi grup başkanvekilleri ve muhalefet partisi grup başkanvekilleri -bizim grup başkanvekilimiz, buna gönüllü destek veriyor- Danışma Kurulu, yarın, öbür gün, hangi gün toplanırsa, Kastamonu Üniversitesi dahil olmak üzere, 37 nci madde gereğince, tüm üniversite kurulmasıyla ilgili tekliflerin, gündemin önüne alınmasıyla ilgili kararı Danışma Kurulundan çıkaralım; bir günde, kurulamayan 42 ildeki üniversiteyi kuralım; her il de üniversiteye kavuşmuş olsun diyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak, biz, Kastamonu Üniversitesine canı gönülden destek veriyoruz; ama, Danışma Kurulunu toplamasını grup başkanvekillerine teklif ediyorum; yarın toplasınlar, tüm üniversiteleri -tekrar söylüyorum- bir an evvel Genel Kurula indirip, hep beraber çıkarmayı diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekinel.

Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, 285 inci sıraya oturacak. Hayırlı olsun.

Ama, küçümsemeyin efendim, ilk adımdır bu; hükümet de önerilerinizi dikkate alacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

5. - Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/21) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/426)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

24.5.1999 tarihinde vermiş bulunduğum (2/21) esas numaralı, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifim, havale edildiği İçişleri Komisyonunda süresi içerisinde görüşülemediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

      Zeki Çakan

              Bartın

BAŞKAN - Sayın Bakan, size bakan olarak mı söz vereyim, milletvekili olarak mı?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Milletvekili olarak.

BAŞKAN - Buyurun o zaman.

Bartın Milletvekilimizi alkışlıyoruz efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Bartın Milletvekili olarak, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması konusunda söz almış bulunuyorum; hepinize en içten saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Zonguldak ana, evlat olarak önce Bartın, daha sonra da Karabük, Zonguldak'tan ayrılarak, iki il oldu. Dolayısıyla, daha önce Zonguldak'a bağlı iki ilçe olan bu ilçelerimiz, şu anda il olarak işlevini sürdürmekte.

Gerek coğrafî olarak gerekse nüfus yönünden, şu anda, bu iki beldemizin ilçe olması konusunda takdiri sizlere bırakıyorum tabiî ki; ancak, bu konuyla ilgili olarak, yardımcı olacağınıza da inanıyorum. Zira, Bartın, Merkez İlçe, Amasra, Kurucaşile ve Ulus İlçelerinden oluşmakta, dolayısıyla Bartın İlimizde dört ilçe bulunmakta.

Sizlerin değerli oylarıyla gündeme alınırsa ve ileride bu konuyla ilgili olarak da -gereken kıstaslar nazarı dikkate alınarak- Türkiye genelinde bir çözüm yolu bulunması konusunda sıraya girerse -gerek seçmenime karşı, gerek Bartınlılara karşı gerekse daha önce vermiş olduğum teklifin arkasında durmuş olmam hasebiyle- son derece uygun olacağı düşüncesiyle konuyu sizlerin takdirine bırakarak, en içten sevgiler, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çakan, teşekkür ediyorum efendim.

Zonguldak Milletvekili Sayın Ömer Barutçu, buyurun efendim.

5 dakika konuşma hakkınız var Sayın Barutçu, kürsüden konuşabilirsiniz.

ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Bartın İlimiz, daha önce Zonguldak İlimize bağlı bir büyük ilçeydi ve ben de oranın, uzun yıllar, milletvekilliğini yaptım.

Tabiî ki, Bartın, haklı olarak il oldu. Yalnız, il olurken aceleye geldi, çok iyi incelenmedi konu. Burada, Bartın'ın il olmak ne kadar hakkı ise, arkadaşımızın teklif ettiği iki beldemizin de ilçe olmak hakkıydı. Niçin hakkıydı: Bir defa, bu iki ilçemiz, Bartın İlimizin şehir merkezine hayli uzaktadır.  İkinci olarak, nüfus yoğunluğu itibariyle de ilçe olacak iki beldemizdir.

Öyle zannediyorum ki, zaten, bundan iki dönem evvel, bu iki beldemizden birisinin ilçe olması için de teklif vardı; bu teklif kadük oldu.

Teklifi veren değerli milletvekilimize, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, biz, bu iki beldenin ilçe olmasında fayda değil, hatta, zaruret vardır kanaatiyle, bu önergeye katıldığımızı ifade ediyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

6. - Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/526) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/427)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/526) esas numaralı kanun teklifimin, ilgili komisyonlarda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük

             Ankara

BAŞKAN - Sayın Bedük, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Sayın Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyorum.

Ankara İli, uzun, tarihî bir geçmişe sahip, köklü medeniyetlerin de oluştuğu bir merkez. İstiklal ve hürriyet meşalesinin yandığı ve bu suretle de, gerçekten, Ankaralıların millî kurtuluşa ve kurtuluştan sonra cumhuriyetin kurulmasında üzerine düşen görevi yapmak suretiyle de, tarihte müstesna yerini almış olan kentlerimizden bir tanesi. Ankara başkent, Ankara Anadolu demek; Ankara, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sembolü olması gerekir.

Ankara, gerek kentleşmenin gerek göçün etkisiyle birlikte, fevkalade önemli sorunlarla baş başa. Dolayısıyla, çağdaş dünyayla rekabet edebilmesi için, çağdaş dünyanın başkentleriyle yarışabilmesi için, yine, çağdaş şehirlerin birkısım altyapı hizmetlerine mutlaka kavuşması lazım ve yönetiminin buna göre yeniden oluşması gerekir; ama, ne yazık ki, Ankaramız, gerek yönetim bakımından gerekse altyapı bakımından, başkente yakışacak birkısım düzenlemelere sahip değil. Denilebilir ki, Hakkâri'nin birkısım kazalarını Ankara'da görmek mümkün, köylerini de keza aynı şekilde görmek mümkün.

Bir taraftan şehirleşmede sıkıntı çekiyorsunuz, hizmetleri karşılamada sıkıntı çekiyorsunuz; bir taraftan, genel politikalardan da keza, aynı şekilde, en fazla etkilenen, sıkıntı çeken kentlerin arasındadır Ankara. Mesela, bugün, yine, bana gelen faksta "Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifine 200 trilyon para bağış için değil, ama, gerçekten, esnafın derdine çare olması bakımından verildiğinde, biz, onu döndüreceğiz ve Türkiye ekonomisine de katkıda bulunacağız" deniliyor. Dikkat ederseniz, Ankara, sadece kendi şeyi içerisinde değil, genel politikalardan da etkilenen bir yer.

Ankara'da bir de peyk kentler başladı. Bu peyk kentlerle birlikte, artık, merkezî idare ile yerel yönetimlerin, ihtiyaçları karşılayamayacak bir noktaya geldiğini görmenin üzüntüsü içerisindeyiz. O halde, yapılması gereken şey ne; Ankara için özel bir kanun çıkması lazım. Hükümetimizin, Başkent Ankara'nın modern, çağdaş başkentlerle yarışabilmesi için yönetimle ilgili, ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili, bir taraftan, bağlı ilçeleri dikkate alan, bir taraftan da megapol olması sebebiyle özellikle merkezde bulunan ilçelerin de yönetimini dikkate alacak olan bir yeni oluşuma, bir yeni mevzuata ihtiyaç var, yeni bir yönetim şekline ihtiyaç var.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunuyla veya her şehirde uygulanan, özellikle, belediyelerle ilgili kanunla yönetilmesi mümkün olmayacak bir noktaya geldi. İstanbul'dan da farklı; çünkü, İstanbul'da, netice itibariyle, bir yerden bir yere gittiğinizde 60 ilâ 70 kilometrelik bir mesafe içerisinde dolaşabiliyorsunuz. Oysa, Ankara'da 398 kilometrelik bir mesafede bir taraftan bir tarafa gidiyorsunuz. O halde, yapılması gereken şey, idarî taksimatı mutlak surette tekrar gözden geçirmek lazım; çünkü, bu idarî taksimat sebebiyle, vatandaş hizmetlerini süratli ve verimli bir şekilde gerçekleştiremiyor. Mademki mükemmeliyeti arıyoruz, mademki verimlilik arıyoruz, kamu hizmetlerindeki verimliliği gerçekleştirebilmek için, mükemmeliyeti yakalayabilmek için, mutlak surette, idarî taksimatı değiştirmek, vatandaşın iş ve hizmetlerini süratli bir şekilde gerçekleştirmek, bu şekilde, maliyeti düşürmek imkânı vardır.

İşte, Pursaklar bunlardan bir tanesidir. Pursaklar, gerçekten, 50 000 nüfusa dayanmıştır ve orada şu anda 62 tane kooperatif vardır. Kooperatiflere ruhsat verilmiştir, inşaatlar alabildiğine artmaktadır. Bir taraftan, Altındağ'ın birkısım mahalleleri Pursaklar'la birleşmiştir. Keçiören'in birkısım mahalleleri, keza aynı şekilde Pursaklar'la birleşmiştir. Akyurt'un birkısım köyleri birleşmiştir ve Pursaklar'daki vatandaşlarımız, işlemlerini, hizmetlerini yürütebilmesi için çok farklı yerlere gitmekte ve  ulaşım bakımından sıkıntı çekmekte, hizmetler aksamaktadır.

Onun için, diyorum ki, Ankara'nın Pursaklar Kasabası, gelişme standardı içerisinde olduğu için ve en kısa zamanda da 100 000 nüfusa kadar ulaşacak bir konumda olduğu için, aynı zamanda Esenboğa yolu üzerinde bulunduğu için ve bir taraftan da, küçük sanayiin, küçük ve orta boy işletmelerin de alabildiğine arttığı bir ortamda bulunması sebebiyle, hizmetlerini, merkezî bakımdan ve yerel yönetim bakımından, kendi beldesinde yapabilmesi için, bir ilçe kurulmasının zarureti ortaya çıkmıştır.

Pursaklar'da bir ilçe kurulması hususunda vermiş olduğum önergeyi, diğer partilerden olan milletvekili arkadaşlarımız da, zannediyorum, destekliyorlardı; zaten onların da önergeleri vardı....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Cümlemi tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. 

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Diğer milletvekilli arkadaşlarımızın da bu konuda sıcak yaklaşımları vardı. Ümit ediyorum ki, bu önergeme, haklı olarak vermiş olduğum, inanarak vermiş olduğum bu önergeme, Pursaklar'ın ilçe olmasıyla ilgili bu önergeme olumlu oy vereceksiniz. Bu anlayış içerisinde, diğer milletvekili arkadaşlarıma da tercüman olduğumu, sözcüleri olduğumu ümit ediyorum. 

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ankara eski politikacısı olarak ben de destekliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sayın Çelik, buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bedük'ün vermiş olduğu bu teklife, ben de, Saadet Partisi olarak destek verdiğimizi söylüyorum; çünkü, Ankara, Türkiye'nin başkenti; bir taraftan Şereflikoçhisar Evren, öbür taraftan da Beypazarı ve Nallıhan arasında, 400 kilometreye yakın uzunlukta bir alanı alanı kapsayan yönetim alanına sahip bir ilimiz. Ankara'nın 5 000-6 000 nüfuslu ilçeleri olmasına karşılık, 800 000 nüfuslu ilçeleri de var. Dolayısıyla, birçok kamu kuruluşunun da merkezinin burada olması, burada millî gelirin çok fazla olduğunu göstermekte. Bu yüzden, kalkınmada öncelikli iller arasında yer alamamaktadır. Halbuki, Ankara'nın bu noktada çok büyük eksiklikleri var ve mutlaka, kalkınmada öncelikli iller arasında yer alması gerekmektedir. Pursaklar da, Ankara'nın gelişme hinterlandı içerisinde olan bir beldemiz; nüfusu ve çevresiyle çok kısa bir zamanda büyük gelişme gösterdi. İlçe olmasında, ben de, fayda mülahaza ediyorum.

Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Melda Bayer, buyurun efendim.

MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkanım, Ankara Milletvekilimiz Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifine, ben de, buradan, katılıyorum bir Ankara Milletvekili olarak.

Ankaramızın, aslında, başkent olmasına rağmen, gerçekten çok büyük sorunları var. Özellikle, kırsal kesim, köylerimiz, doğu ve güneydoğuyu aratmayacak derecede, henüz hizmet alamamıştır; fakat, bu 21 inci Dönemde, büyük bir çabayla, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğümüzün çabası, Özel İdarenin çabasıyla bazı şeyler gerçekleştirdik. Burada da, bütün milletvekili arkadaşlardan ve sayın bakanlardan destek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatiboğlu'nun özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/20) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

 

 

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20)

BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.

Önerge, daha önce bastırıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline, Bakanlar Kurulu adına Başbakana veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, hükümet ve gruplar için 20'şer dakikadır.

İlk söz, önerge sahibi olarak Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir. Sayın Candan, aynı zamanda Grubu adına da konuşacak; onun için, süreyi birleştiriyorum.

Buyurun Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 30 dakika.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partimiz tarafından verilen özelleştirmeyle ilgili gensoru önergesi hakkında Partimizin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu gensoruyu neden verdik, evvela onu ifade etmek istiyorum: Özelleştirme İdaresinde yanlış ve usulsüz uygulamaların tespiti, yolsuzlukların ortaya çıkarılması, devlet zararının önlenmesi noktasında tedbirlerin alınması, siyasî bir parti olarak denetim görevimizi yapmak ve sonunda da, özelleştirmeyle ilgili çözüm önerilerimizi ortaya koymak.

Peki, bu konuşmadan sonra, gensoru müzakerelerinden sonra hükümet veya hükümeti oluşturan siyasî partiler ne yapar; "gensoru siyasî amaçlıdır" der veya sorduklarımıza, anlattıklarımıza cevap verme değil, bakanlık yetkilisi veya sayın bakan kendi bildiklerini anlatır veya "söyledikleriniz doğrudur; ama, bu suç bizim eserimiz değil" deyip sorumluluğu yıllara yayar veya önerilerimizi dikkate alır veya -diğer gensorularda olduğu gibi- iktidara mensup siyasî partilerin değerli milletvekilleri beton blok oluştururlar "ret" oyu verirler ve gensoru, öngörüşmelerde reddedilir; ama, bu, özelleştirmelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri durdurmaz, engellemez.

Değerli arkadaşlar, izah etmeye çalışacağım gensoruda iki temel dayanağımız var, belgemiz var. Bunlardan bir tanesi, Özelleştirme İdaresinin kendi hazırladığı rapor; yani, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının hazırladığı rapor. İkincisi, Özelleştirme İdaresini denetleyen ve Başbakanlığa bağlı -elimdeki- Yüksek Denetleme Kurulu raporudur. Yani, iki temel dayanağımız var.

Konuyu çok açık hale getirmeye çalışıyorum; konuşmanın sonunda milletvekillerimiz oy kullanacaklar, o açıdan çok önemlidir.

Değerli arkadaşlar, neden özelleştirme üzerinde duruyoruz; özelleştirme, mevcut ekonomik krizi tetiklemektedir, onun için, mutlaka, özelleştirmede gereken tedbirler alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, neden Başbakan ve hükümet hakkında verdik; her iki kurum da, yani, Özelleştirme Yüksek Kurulu da Başbakanlığa bağlıdır, Başbakan buranın tabiî üyesidir; bu raporu hazırlayan, özelleştirmeyi yerden yere vuran "özelleştirmeyi feshedin, iptal edin" diyen raporu hazırlayan Yüksek Denetleme Kurulu da Başbakana bağlıdır.

Şimdi, özellikle birinci rapordan başlamak istiyorum. Bakın, birinci rapor Bakanlar Kurulunda müzakere edildi ve basına da intikal etti. Rapor ne diyor: "Özelleştirme sistemi iflas etti. Yeni yasaya ihtiyaç var. Uygulamalar güncelliğini yitirdi." Bu, aynen bakanlığın raporunda ve rakamla da kendine, bu görüşüne destek aramaktadır. Diyor ki: "IMF'den ağustos ayında 1,5 milyar dolar kredi aldık; Sümerbank'a 1,6 milyar dolar destek sağladık, böyle özelleştirme olmaz." Tabiî, aslında Özelleştirme İdaresi, bu tespitiyle bir suç itirafında bulunuyor. Hatırlanacağı üzere, Sümerbank, fondaki beş altı banka birleştirildi ve bu bankalara verilen 1,6 milyar dolar. Halbuki reel sektör, üretim yapan sanayici bağırıyor, tek kuruş gitmiyor değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yine aynı raporda paraya olan ihtiyacı anlatılıyor. "2002 yılı sonuna kadar anapara ve faiz olarak ödeyeceğimiz para 866 trilyon. Özelleştirme kapsamına alınan yeni kuruluşlar için 198 trilyon, toplam 1 katrilyon 64 trilyona acilen ihtiyaç var" Raporda devam ediyor: "Tekelin borcu 973 trilyon, şeker fabrikalarına ihtiyaç 440 trilyon, özelleştirme kapsamına alınan 19 kuruluş için -dört aylık- her ay 100 trilyondan 400 trilyona ihtiyaç var. Daha önce satılan ve özelleştirilen 20 kuruluştan da taksitlerimizi alamıyoruz."

Bu raporun sonuç bölümüne geldiğimizde, aynen şunlar söyleniyor: "Bu kötü gelişmelerin iki sebebi var: Birincisi, çalışanlar satışı önledi -yani, işçiler bu işe mani oldu ikincisi, kapatılacak KİT'ler zamanında kapatılamadı."

Peki, şimdi, bu Özelleştirme İdaresini denetleyen Yüksek Denetlemeye bakalım, ne diyor: "Battığı doğrudur" diyor; ama, batma sebebi acaba bu iki olay mı; "hayır" diyor. Bakın, batma sebeplerine geliyoruz. Yüksek Denetleme Kurulu, yıl 1999, sayfa 31, Özelleştirme İdaresi Fon Yönetmeliği.

Deniliyor ki: "Fon Yönetmeliği kullanım usul ve esasları kanuna aykırı düzenlenmiştir." Fon yönetmeliği, 1997'de yürürlüğe girdi, 2000'e geldiğimiz halde hâlâ usul ve esaslar belirlenmedi. 1998'de tenkit ettik, 1999'da tenkit ettik, uyardık, 2000'de uyardık, hâlâ usul ve esaslar belli olmadığı için harcamalar gelişigüzel; dolayısıyla, şu soruyu sormak istiyorum: Bu kadar sorumsuz çalışan bürokratların arkasında hangi bakan, hangi hükümet var?

Değerli arkadaşlar, aynı raporun 139 uncu sayfasında fon kredi uygulamalarında usulsüzlükler ve yolsuzluklar var. Bakın, şimdi, kredi verildi, ödenmedi, anapara ve faiz yeniden kredilendiriliyor; yani, batık kredi devam ediyor.

Yine, 150 nci sayfada, fon -çok enteresan bir tespit- 4046 sayılı Özelleştirme Yasasına aykırı olarak borçlanıyor. Yüksek Denetleme Kurulu olarak biz diyoruz ki: "Borçlanmayın." Onlar bize cevap veriyor "borçlanmıyoruz" diyorlar; ama, yine de borçlanıyorlar; yani, bir yerde bize yanlış bilgi veriyorlar, bizi aldatıyorlar. Rapor devletin raporu. Peki, burada soru: Yalan söyleyen kim, bu bürokratı koruyan kim, bunun arkasındaki irade kim?

Değerli arkadaşlar, yine aynı raporda, ihale şartnamesine aykırı, devleti zarara sokacak, alıcı lehine sözleşmelerde değişiklik yapılmaktadır. Yani, bir kurumu özelleştiriyorsunuz, satıyorsunuz, taksitlendiriyorsunuz, ödemediği zaman idarenin aleyhine olabilecek birtakım uzatmalar, birtakım uygulamalar yapılıyor. "Böyle yapılırsa özelleştirme zarar eder" diyor.

Değerli arkadaşlar, bu da yetmiyor, rapor devam ediyor: "Diyoruz ki: 'Fonun paralarını Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasında tutun.' Ama, dinlemiyorlar, özel bankalarda paralar tutuluyor. Bunların faiz oranı nedir, bunların uygulamaları nedir; tabiî hepsi örtülü.

Değerli arkadaşlar, bir diğer tespit de: "Sözleşmeler yapılırken net ve doğru yapılmıyor, hukukî boşluklar var, bu boşluklardan istifadeyle firmalara fazla ödemeler yapılmaktadır" diyor ve örnek veriyor: "Çalışan personelle ilgili ihbar ve kıdem tazminatları, hepsi yargıya gidiyor, itiraz ediliyor; hepsinde fon davayı kaybediyor ve devlet, fon, fazla ödeme yapma mecburiyetinde kalıyor." En son örnek de POAŞ'da veriliyor. "Halen POAŞ konusu yargıdadır; ama, öyle anlaşılıyor ki, sözleşmeler eksik ve hatalı yapıldığı için devlet, fon, zarar edecektir." diyor.

Değerli arkadaşlar, yine, aynı raporun bir yerinde -Yüksek Denetleme Kurulu, sahife 180- "Kasım denetiminde -cümleyi aynen aldım rapordan- 100 000 dolar masraf belgelerinin aslı yok. İstedik, getiren de yok." Yani, belgesiz masraf ne demektir muhasebede; yolsuzluk demektir değerli arkadaşlar.

Şimdi, Muhterem Heyetinize iki rapordan bahsettim. Biri, Özelleştirme İdaresinin raporu. "Battık, yandık" diyorlar; ama, gerekçe olarak "kapatamadık, işçileri çıkaramadık" diyorlar. Diğer tarafta ise "hayır, böyle değil. Yapılan usulsüzlükler var, kredilerde yanlışlar var. Fon yönetmeliği belirlenmemiş, paralar özel bankalarda tutuluyor. Yapılan masrafların belgeleri doğru değil; verilen belgeler, elimizdeki belgeler yeterli değil" diyorlar. Yani, o zaman, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Acaba, burada çalışan bürokratlar... Biraz sonra geleceğim; çözüm, öneri bölümünde söyleyeceğim. Aslında, Özelleştirme İdaresi derhal feshedilmelidir. Özelleştirmeyi her kurum kendi içinde hazır hale getirdikten sonra, satışa çıkarmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, acaba diyorum... Bir de, Muhterem Heyetinizi tatmin etme noktasında müşahhas özelleştirmelerden bahsedeceğim. Biri, Etibank; bankacılık sektöründe özelleştirme. Etibank... Aynen, Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kurulu Yeminli Murakıp Raporu sonuç kısmında "Etibank'ın Çağlar-Bilgin ikilisine özelleştirilmesi, satılması suiistimaldir, görevi kötüye kullanmaktır; çünkü, o tarihte Çağlar'ın İnterbank'ı batmak üzereydi. Bankalar Yasasının 5 ve 64 üncü maddelerine göre, batmak üzere olan banka sahibine bir banka satılamaz" deniliyor.

Şimdi, o döneme dönüyoruz. Kim başbakan, kimler yetkili; Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner, o dönemin Başbakanı şimdiki Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz. Şimdi, Çağlar ve Bilgin hapiste; Ecevit, Özelleştirme Yüksek Kurulu üyesi ve Başbakan; Yılmaz Başbakan Yardımcısı ve Taner de milletvekili. Şimdi, sizce bu işte bir terslik yok mu; birileri yargıda, birileri de Parlamentoda?!.

Değerli arkadaşlar, enerji sektöründen canlı bir misal vermek istiyorum. Hatırlanacağı üzere, TEAŞ ve TEDAŞ, biri üretim yapan, enerji üreten, diğeri de dağıtım yapan çok önemli iki genel müdürlük. Düşünebiliyor musunuz, yıllar önce ÇEAŞ ve Kepez'e imtiyaz veriliyor. Süresini tahmin edebiliyor musunuz; 30 ilâ 70 yıl imtiyaz veriliyor. Görevleri şudur: Enerji üretecek, bazen de devletten atıp satacaktır. Ancak, bakın, imtiyaz alan aynı kurum banka kuruyor ve bu banka kanalıyla bu firmalara, aldığı imtiyazlı şirketlere, yani, ÇEAŞ ve Kepez'e çok yüksek faizle milyarlarca dolar veriyor; yani, halka açık şirketin içi boşaltılıyor. Bunun yanında, TEAŞ'tan veya TEDAŞ'tan aldığı enerjiyi devletin bir kurumundan alıyor, başka bir kurumuna çok yüksek fiyatla satıyor ve bu devam ediyor. SPK ve Maliye Bakanlığı... Konu da yargıda, devam etmektedir. Yani, bir yerde, bunu şöyle ifade etmek daha doğru: Memleketimizde, maalesef, siyasî ahlak bitmiş.

Düşünün şimdi. Enerji Bakanlığının bürokratları tutuklanıyor, yargılanıyor, iki Enerji Bakanı hakkında savcılık suç duyurusunda bulunuyor; ama, bu imtiyazlar hâlâ devam edebiliyor.

Yine, enerjiden canlı bir örnek, AKTAŞ İstanbul Anadolu yakası... İhale, şartname hazırlanmadan veriliyor. Mahsuplaşma yapılamıyor. Bu firmanın hem TEDAŞ'a hem Maliyeye trilyonlarca lira -30 trilyon civarında- vergi borcu var, iki bakan hakkında savcılık suç duyurusunda bulunuyor; ama, hâlâ işler devam ediyor.

Yine, enerjide hidroelektrik santrallar... 18 adet hidroelektrik santralın yüzde 60 ilâ yüzde 80'i tamamlanmış, ihale ediliyor ve başarılı olunamıyor.

Yine, yüzer gezer santrallar, otoprodüktör... Yani, enerji üretiyor, kendi ihtiyacından fazlasını devlete satıyor; ama,  burada, davet usulü ihaleler yapılıyor, beş yıl garanti veriliyor ve satın alma rakamları dünya piyasalarına göre 2-3 misli fazla olduğu için devlet devamlı zarar ediyor.

Değerli arkadaşlar, Özelleştirme İdaresi, aslında, çok enteresan uygulamalar yapıyor. Bir tane örnek vermek istiyorum. Önce, Türk Hava Yollarını verelim. KİT kapsamına alınıyor ve yıl 1990... Onbir yıldır bir KİT özelleştirme kapsamında. Özelleştirme için yabancı firmalar tutuluyor, milyonlarca dolar paralar ödeniyor ve yüzde 51'i blok satış yapılacak diye alt çalışmalar yapılıyor; ama, netice alınamadı; ama, uçaklar alındı, uçaklar satıldı, uçaklar kiralandı... Denetleme raporunda "hepsinde usulsüzlük var" deniliyor, ciddî iddialar var; ama, hiçbir işlem yapılamadı. Şimdi, şu soru akla geliyor: Sahi, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanını hangi hükümet tayin etti? Genel Müdür ve yönetim kurulu üyelerinin kim, hangi partili oldukları burada açıklanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bazen öyle özelleştirmeler yapıldı ki, Rekabet Kurulu dinlenmedi. Örnek vermek istiyorum. Tabiî, bir kurum özelleştirme kapsamına alındığı zaman -ilan, reklamlar, anonim şirketler, dış danışman firmalar- çok para ödenmekte, özelleştirme yapılamadığı zaman da devlet zarar etmektedir.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Gübre Sanayii Anonim Şirketi -yıl 1998- özelleştirme kapsamına alınıyor. Talip, Toros Gübre; başka bir azotlu gübre üreten fabrikadır. İtiraz, Rekabet Kurulundan geliyor; "azotta, üreteceğiniz amonyumnitratta tekel oluşur, olamaz böyle bir şey" denilmesine rağmen, ihale devam ediyor ve Toros Gübre 55,5 milyon dolara alıyor; ancak, tam devir sözleşmesine gelince, Rekabet Kurulu "hayır" diyor, izin veremiyor ve özelleştirme iptal ediliyor. Yani, sonucu belli olan bir özelleştirme burada yapılmaya çalışılıyor; ama, yapılma süresinde yapılan harcamalar, fabrikasının deposundaki stoklar, hepsi... Şirket zarar ediyor.

Şimdi, burada, acaba devreye giren siyasîler kim? Acaba, üretilmeden alınan vergi iadeleri kaç trilyon? Bunların mutlaka ortaya çıkarılması lazım.

Yine, piyasa araştırması yapılmadan, kötü örnek özelleştirmelerden bir tanesi de, İsdemir'dir. 1998'de kapsama alınıyor, fondan sermaye ve kredi veriliyor, milyarlarca dolar takviye ediliyor, borçları ödeniyor, ihaleye çıkılıyor, bir teklif var; yasaya göre tek teklife ihale verilemediğinden, ihale olduğu gibi kalıyor, bütün harcamalar ve masraflar ortada kalıyor. Peki, bir Özelleştirme İdaresi, böyle bir tesise birden fazla talep çıkmayacağını bilmiyorsa, bilemiyorsa, o koltukta oturmamalıdır; çünkü, piyasayı bilmiyor demektir.

Değerli arkadaşlar, yine, acayip özelleştirmelerden bir tanesi de, kapatılarak yapılan bir özelleştirme. Adı özelleştirme; tasfiye ediyorsunuz, onu da özelleştirme içine yazıyorsunuz. Bunlardan bir tanesi 1997'de özelleştirme kapsamına alındı SEKA. Hazırlık çalışmaları Sanayi ve Ticaret Bakanlığına verildi; SEKA İzmit şubesi kapatıldı, çalışanların iş akitleri feshedildi, sosyal haklarını SEKA ödedi, arazi de İzmit Büyükşehir Belediyesine verildi. İşte, böylece, canlı, özelleştirmeden başka her şeye benzeyen bir özelleştirme... Ama, bugün, medyanın ithal ettiği gazete kâğıtlarında milyarlarca, milyonlarca dolar, devletin, Maliye Bakanlığının kaybı söz konusudur. Bu SEKA'da oynanan oyunlar, Dalaman'da oynanan oyunlar, üretimde oynanan oyunlar ciddî sıkıntılar meydana getirdi.

Şimdi, öyle canlı özelleştirmeler var ki, özelleştirme mi yapılıyor, tasfiye mi yapılıyor, faaliyetten mi durduruluyor, belli değil. Örnek, Türkiye Gemi Sanayii üçe bölünüyor; Pendik ve Alaybey Tersaneleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığına, Camialtı Tersanesi İl Özel İdareye, yani, devletten devlete, Haliç Tersanesi de İstanbul Üniversitesine ve böylece, Türkiye Gemi Sanayii özelleşmiş oluyor. Halbuki, 4046'da böyle bir şey yok.

Değerli arkadaşlar, kötü, şaibeli özelleştirmeler de var. Bunlara örnek olarak POAŞ özelleştirmesini vermek istiyorum. Yüzde 51'i 1 milyar 260 milyon dolara satılıyor, Doğan Grubu-İş Bankası alıyor. Değerli arkadaşlar, 1999 yılı kârı dağıtılacağı yerde, halka açık şirketlerde vatandaşa verileceği yerde, özelleştirmeden hemen önce, altı ay, bir yıl önce, sermaye artımı 20 trilyon liradan 50 trilyon liraya çıkarılıyor ve devletin buradaki 30 trilyon lira parası, en az, yüzde 51 oranında şirkete kıyak geçiliyor ve siz bunun adına özelleştirme diyorsunuz. Şimdi, Bakan, gelecek "biz ayda 2 milyon dolar zarar ediyoruz..." Tabiî zarar edeceksiniz; yani, siz buraya gelip "kâr ediyoruz" diyorsanız, zaten, rakamlar bunu söylemiyor.

Peki, merak ettiniz mi, bu alan firma parayı nereden buluyor? Normali ne olması lazım; aldığım müessesenin parasını benim ödemem lazım. Hemen gidiyorlar Vakıfbanka, 200 milyon dolar kredi alıyorlar; düşük faizle, yüksek... Siyasiler araya girmeden bu kredi alınmaz, katiyetle alınmaz değerli arkadaşlar. Yani, şimdi -baktığımız zaman, ne oluyor- bu durumda, kurumu denetleyen Yüksek Denetleme Kurulu "bu sermaye artırımı şaibelidir, hilelidir, böyle şey olmaz" diyor; bu bir. İkincisi, Vakıfbank böyle bir krediyi veremez. Peki, siz bunu nereden söylüyorsunuz derseniz; Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulunu işletiyor ve çalıştırıyor, Vakıfbanka diyor ki: "Bu verdiğiniz kredi hem usulsüz, hem düşük faizli; devleti zarara sokmaktır."

Değerli arkadaşlar, tabiî, insanın tuhafına gidiyor. Bu işe karışan parti başkanlarını, ekranlarda, bu ihaleyi alanlarla aynı masada görüyoruz. Bunu anlamak mümkün değil. Hani, televizyonda "Kim 500 milyar ister" yarışması var ya... Burada bir yarışma yapsak, desek ki, buna karışan siyasiler, a, b, c, d, şunlar desek, mutlaka, yüzde 100 isabetle bilinecektir. Ben, burada tartışma açmamak için kişisel konuşmalara girmiyorum; ama, bakın, bu tehlike neyi getirdi biliyor musunuz? Biraz sonra, Sayın Bakan, burada "TÜPRAŞ'tan 7 katrilyon lira özelleştirme bekliyoruz" diyecek. Halbuki, TÜPRAŞ'taki o 7 katrilyon lira var ya, bu özelleştirme sayesinde o 10 katrilyon lira 7 katrilyon liraya inmiştir. Neden?.. TÜPRAŞ'ın tek, çok müşterisi, hepsi POAŞ'tı. Siz POAŞ'ı böylece sattığınız zaman, TÜPRAŞ'ın değeri de düştü. Kaldı ki, TÜPRAŞ'a 600 milyon dolar civarında yeni yatırım yapılıyor, PETKİM Yarımca da devrediliyor; yani, birilerine hazır bir mekân temin edilmeye çalışılıyor.

Şimdi, aslında, bizim özelleştirmede, bakan düşüren özelleştirmeler de var. Buna baktığımız zaman, Türk Ticaret Bankasının özelleştirilmesinde, zamanın hükümetinin Başbakanı Sayın Yılmaz, oradaki iddialarla ilgili olarak 20 nci Dönemde, Genel Kurula geliyor ve hükümet, güvensizlikle düşüyor; cumhuriyet tarihinde ilk defa, güvensizlikle, yani, yolsuzluğa bulaşarak düşen bir hükümet olma unvanını alıyor. Yani, burada, eğer siz, yetkiyi "efendim, biz burada 3 yıldır hükümetiz, bu 14 yıl..." Ama, ben, baktım tarihe, 1994'ten bu tarafa, 1984'ten bu tarafa, Özelleştirme Kanunu çıktığından bu tarafa, ANAP Grubu, her zaman özelleştirmede yetkili yerlerde bulunmuştur. Onun için, yani, sorumluluğu ona buna atmanın faydalı olmayacağı kanaatindeyim değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakan düşüren özelleştirme dedim. İşte, bu, iletişim, Türk Telekom... Değerli arkadaşlar, burada bir tartışma yaşadık ve bütün gruplar Sayın Derviş'e üzüntülerini belirttiler. Ben, o gün, Grup Başkanvekili olarak burada oturuyordum, üzüntümü belirtmedim. Neden; bu arkadaşı buraya getirenler sorumludur. Bunların böyle olacağını... Yani, Parlamentoda 352 milletvekili olan bir hükümetin, dışarıdan, ekonomiden sorumlu bakan getirmesi kadar üzücü bir olay yok.

Bakın, şimdi, geçmişe dönelim iletişimde. GSM-900 cep telefonlarına imtiyaz verildi; 100 milyon dolar, hâlâ, KDV'den yargıda. Yanlış ve eksik yapılan bir uygulama.

Değerli arkadaşlar, yine, o dönemde yapılan GSM 900 ihalelerinde, hâlâ, usulsüzlük var, hâlâ, orada 4 milyon, 5 milyon abone var. Orada kaybedilen devlet zararı, bize göre asgarî 2 milyar dolardır.

Yine, Türk Telekom özelleştirilecek diye şirket kuruldu, yönetimi sayın bakan oluşturdu; liderler bir araya geldi, oluşturdular. Peki, ne oldu sonradan; IMF talimat verdi, o yönetimi devirdi ve o yönetimi devirdikten sonra sayın bakan görevden ayrılmak durumunda kaldı değerli arkadaşlar.

Şimdi, buraya gelince, çok önemli bir konu üzerinde durmak istiyorum. Özelleştirmede hükümet-medya ilişkileri çok önemlidir ve bize göre, tehlikeli boyutta gelişmektedir. Şimdi, bankacılık sektöründe Etibank'ı örnek verdim. Enerji sektöründe 29 bölgeye ayrılan Türkiye'de, en önemli bölgeler medya gruplarına verilmişti; ama, sözleşmeleri halen yapılamadı. RTÜK Yasasını bu hükümetin neden tekrar tekrar getirdiğini hep beraber biliyoruz; ama, eğer... Bu özelleştirme bu şekliyle devam ettiği için, bakın, ne diyor bu medya patronu: "Hükümetleri ben kurar, ben yıkarım." Evet, açıklama yapıyor; "bu hükümetleri ben kurar, ben yıkarım; daha önce, hükümetleri de ben yıktım" diyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, ben, şöyle bir tasnif yaptım, bilmiyorum katılır mısınız; çok resmî konuşmayalım, biraz da mizah olsun: Özelleştirmeleri dörde ayırmak mümkün.

1- Batırarak yapılan özelleştirmeler.

2- Kıyak geçerek yapılan özelleştirmeler.

3- Kartel oluşturarak yapılan özelleştirmeler.

4- İşçileri çıkararak veya yalan söyleyerek -çıkarmayacağız denildiği halde çıkararak, yalan söyleyerek- yapılan özelleştirmeler.

Batırarak yapılan özelleştirmeler de kendi arasında ikiye ayrılıyor:

1- Beceriksizlikten batırılan.

2- Sorumsuzluktan batırılan.

Kıyak geçerek yapılan özelleştirmeler, partizanlık yapılarak yapılan özelleştirmeler, reklam karşılığı medyaya verilen özelleştirmeler...

Kartel olarak yapılan özelleştirmelerin örneğine ÇİTOSAN; işçileri çıkararak yapılan özelleştirme örneğine de, tüm özelleştirmeler -bunun içine- girmektedir değerli arkadaşlar.

Bakın, ÇİTOSAN özelleşti; Türkiye'de çimento sektörü 3 kişinin elindedir. Et ve Balık Kurumu özelleşti; bütün et ve balıklar dışında 13 tanesi kaldı. Bunlar da çalışmamaktadır ve hayvancılığımızı öldürmüştür değerli arkadaşlar.

Şimdi, peki, bu özelleştirmelerde, acaba, hakikaten, dürüst işler yapılıyor mu veya bir özelleştirmeyi on yıla yaydığın zaman başına ne musibetler geliyor? Canlı bir tane örnek vermek istiyorum. Özelleştirme kapsamına alınan kuruluş yolsuzluğa devam etmektedir. Örnek: POAŞ. Yıl: 1998-1999. Yani, sorumlu, bu hükümet. Yer: Olağanüstü hal bölgesi, askerî birlik. Yolsuzluğun mahiyeti: Askerî birliklere kullanılacak 5 725 ton uçak benzini çalındı. Devletin zararı, o günkü birim fiyatlarla 2,6 trilyon, bugünkü fiyatlarla 8 trilyon. Taşıma ihalesini alan firma POAŞ'tan yakıtı aldı, götürüp yerine teslim etmedi, yolda sattı. Teslim yerinde fişler işlenmedi -yani, bir yerde, askerî yetkililer de işin içinde- ve hâlâ, kurumun içinden bir inceleme yapılmadı, Özelleştirmeden bir inceleme yapılmadı; artık, çare kalmadı, Başbakanlık Teftiş Kurulu inceliyor. Ne kadar zaman inceler; on yıl inceler ve böylece, bu özelleştirme yolsuzluğu da kapanmış olur.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biz, burada, bazılarını, bazı insanları tenkit ediyoruz ve doğru bildiklerimizi söylüyoruz; ama, bir hal var ki, birileri, bu yapılanları örtmek için, hem içeride gündem değiştiriyor hem dışarıda gündem değiştiriyor. Bakın, şimdi, bir parti genel başkanı, Sayın Yılmaz Avrupa'ya gidiyor; Avrupa Birliği görüşmeleri sırasında, gazetecilere, Alman Bild Gazetesinin sorularını yanıtlarken bir cevap veriyor; diyor ki: "Bizi mutlaka Avrupa Birliğine alın; Avrupa Birliğine almadığınız takdirde, Türkiye'deki iki dinci parti daha da güçlenecektir."

Değerli arkadaşlar, utanmadan, bunun adına, ben, jurnalcilik diyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Aynı parlamentoda, yan yana oturan insanlar, kendi parlamentosunun partisini dışarıda jurnallemez.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Jurnalci... Zaten, görevi o.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Utanmak yok, arlanmak yok, Allah'tan da korkmak yok. Bunu böyle anlamak mümkün değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, peki, şimdi, ben, önerilerimize gelmek istiyorum. Bir kere, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kapatılmalıdır ve özelleştirilecek kurumların kendi içerisinde altyapısı hazırlanmalıdır; son safhaya geldiği zaman, Özelleştirme Yüksek Kurulu, Başbakan ve yanındaki dört bakan imza vererek satmalıdır; tamam. Devlet İhale Kanunu dahil 4046 sayılı Özelleştirme Yasası mutlaka değiştirilmelidir. Bilmem söylemeye lüzum var mı; namuslu ve dürüst özelleştirme yapmak, üçüncü şart olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben merak ettim, acaba Sayın Bakan ne söylüyor bu konularda diye... Hiç itirazı olamaz, bakın, bu söylediklerime hiç itirazı olamaz. Hele, bu tapu gibi, yıllardır bu müesseseleri denetleyenlere hiç kimse itiraz edemez. Bu bürokratların en azı 20 yıllık ve bu kurumu denetlemektedirler.

Değerli arkadaşlar, bakın, özelleştirmeden sorumlu Sayın Bakan ne diyor; bir brifinge katılıyor ve orada konuşuyor; diyor ki "Özelleştirme kapsamı içindeki kurumlarda yeteri kadar başarılı olduğunun söylenemeyeceğini bildirdi." Sayın Karakoyunlu kibar insandır, böylece, kibarca söylemiş ve devam ediyor "Nitekim, bugüne kadar 10 milyar dolarlık bir özelleştirmeyi gerçekleştirdik. Bunun 3,5 milyar dolara yakın kısmını hazineye aktardık, geri kalan kısmı özelleştirmenin kendi içerisinde kullanıldı. Büyük bir kısmı işletmelere kredi olarak verildi ve geriye dönme imkânı yok, imkânsızlığı var" diyor. Buyurun, işte, 14 yılın fotoğrafı burada toplanmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, sürem doldu, hemen kapatıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Muhterem Heyetinize, ciddî bir çalışma yaparak, hem bakanlığın kendi özelleştirme raporundan hem de Yüksek Denetleme Kurulu raporundan açık ve net bilgiler aktarmaya çalıştım ve bu metin içerisinde yolsuzluk ve usulsüzlük belgelerini resmî belgeler olarak huzurunuza getirdim.

Sayın Bakanın açıklamaları doğrultusunda "onbeş yıl boşa geçti" açıklamalarını da ortaya koyduk. Eğer, bu açıklamalardan sonra "hayır" derseniz, oturduğunuz koltuklar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika verir misiniz, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayınız efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, hepinizin en az benim kadar bu konuya üzüldüğünüzü biliyorum; ancak, bir kere daha hatırlatıyorum. Yolsuzluk ve usulsüzlük belgeleri ortadayken, devlet arşivlerine rapor olarak gelmişken, birtakım bürokratlar tutuklanmışken, görev ve suiistimal varken, eğer bu şartlar altında gensoruya "hayır" derseniz, oturduğunuz koltuklar da, aldığınız ücretler de haram olur.

Biraz daha hassasiyetle düşüneceğinizi takdir eder hepinize saygılar sunarım. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sataşma, değil mi efendim?

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir)- Evet.

BAŞKAN- Buyurun.

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek’in, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın SP Grubu adına yaptığı konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; biraz evvel konuşma yapan Saadet Partisi Grup Başkanvekili Veysel Candan, dedikoduya dayalı, aslı astarı olmayan bazı kaynakları, sanki kaynakmış gibi, belgeymiş gibi, şifahî ifadelerle, bir dakikada okyanusları kirletecek kadar iftiraları koydu. Öncelikle, bu Yüce Meclis, birbirimize saygı duyduğumuz, gerçek belgeler varsa gerçek belgeleri ortaya koyduğumuz ve yasama görevi yanında, daha şerefli bir  görev olan denetim görevini de yapan bir yüce kurumdur. Bu noktada, hırçın, ihtirasa dayalı bir konuşma tarzı, gerçekten, ne sizin kimliğinize ne de partinize yakışıyor.

Burada, belgeleriniz varsa, lütfen bu belgelerinizi açıklayın, koyun... "Belgeler elimde dolu dolu" diyorsunuz, hepsi söze, lafa, gazete haberlerine dayanıyor. Bu noktada, birbirimizi rencide etmeden, gerçek belgeler varsa ortaya koyarak Mecliste konuşmalarımızı yapalım. Demin de ifade ettiğim gibi, lütfen, bu iftiralarla Meclisimizi de sertleştirerek, hırçınlaştırarak bir ortam yaratmayalım.

Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

10 dakika ara...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yalnız, aynı oturum Sayın Başkan... Bir sataşmadan dolayı söz talep edildi; aynı oturum içerisinde bunu bir karara bağlamanız hususunu biliyorsunuz.

BAŞKAN - Zabıtları getirmeden, böyle bir hakkım olmadığını biliyorsunuz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bu şekilde zapta geçerse, olur; bir itirazımız kalmaz.

BAŞKAN- Zabıtları getirelim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim, anlaşıldı. Bundan sonraki oturumda söz vereceksiniz; öyle anlaşılıyor.

BAŞKAN - 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.38

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 16 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Saadet  Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Özelleştirme Sürecinde Alınan Yanlış Kararlarla Devleti Zarara Uğrattıkları İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/20) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Candan, zabıtlar 10 dakikaya kadar çıkıyor; değerlendirip meseleyi halledeceğiz inşallah.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Peki.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası... Başka gruplar istemedi herhalde...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Ufuk Söylemez....

BAŞKAN - Ha, öyle mi; tamam. Yoksa, geçiyordum; acaba...

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; özelleştirmeden sorumlu eski bakan. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; özelleştirme hakkında verilen gensoru önergesiyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce Heyeti şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, özelleştirmeyi basit bir ekonomik süreç olarak değil, genel refahın artırılması için gerekli ekonomik değişimin bir aracı olarak gören bir siyasal anlayışa sahibiz. Özelleştirme, ekonominin yeniden yapılandırılması, istikrar ve rasyonelleşme politikalarının ve bu tür programların bir aracıdır ve asla bir amaç olarak algılanmamalıdır. Özelleştirmeyi yaparken de sadece özelleştirme değil, tekelleşme, rekabet hukuku, piyasaya giriş engellerinin kaldırılması gibi birsürü yan malî, ekonomik tedbir ve programın da eşzamanlı uygulanması gerekir diye düşünüyoruz.

Tabiî, demokrasi ve hukuk kuralları içinde özelleştirme gerçekleştirilmesinin de oldukça güç olduğunu hepimiz biliyoruz. Özelleştirmeye Doğru Yol Partisi olarak biz hiçbir zaman ideolojik bakmadık, rasyonel aklın gereği olarak baktık, gerçek bir piyasa ekonomisinin tesisi için bir malî reform aracı olarak gördük. Maalesef, olaya ideolojik gözle bakanlar, kamu kuruluşlarından ve devletçilikten yana tavır koyarak, bir anlamda bunlardan çıkarı olan çevrelerin yoğun engellemeleriyle geçen bir onbeş sene geçirdik. Devletin ekonomik alanda ticaret ve üretim yapmasının yanlış olduğunu hep söyledik. Devlet bu alanlarda sadece düzenleme ve regülasyon görevi yapacak, denetleyecek; ama, ticaret yapmayı, üretimi erbabına bırakacak, özel sektöre bırakacak, yerli ve yabancı sermayenin ortaklıklarına bırakacak diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, devletin, adalete, güvenliğe, büyük altyapı yatırımlarına zaman ve kaynak aktarması da böylece mümkün olabilecektir diye düşünüyoruz.

Doğru Yol Partisi olarak, son derece dağınık olan, temel teknik ve hukukî altyapısı olmayan özelleştirmeyi, hepinizin bildiği gibi, 1994 yılında, dönemin Başbakanı Sayın Çiller'in başkanlığında, uzun uğraşılardan, bu Mecliste sabahlara kadar süren iki aylık bir çabadan sonra hukukî bir altyapıya kavuşturmuş idik.

O günler, aslında, özelleştirmenin de dünyada yeni yeni ortaya çıktığı ve gerçek anlamda etkin olduğu günlerdi; çünkü, hantal ve bürokratik, ticaret ve üretim yapan bir devlet yapısı gidecek, yerine daha etkin bir devlet yapısını oluşturacak, devletin ticaret ve üretim yerine, denetleme görevini yapacağı, regülasyon görevini yapacağı, altyapıya, güvenliğe kaynak aktaracağı, zaman aktaracağı bir yapı çıkacaktı. Ancak, maalesef, özelleştirme uygulamalarında, Türkiye, istediği yere gelememiştir; getirilmemiştir, engellenmiştir.

Aslında, 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı Kanun, tam da zamanında çıkmıştı. O günlerde, Türkiye, tarihî bir fırsatı kaçırdı değerli milletvekilleri. Bu, ileride, ekonomi tarihimizin de yazacağı çok talihsiz bir dönemdi.

Dünyada telekom özelleştirmelerinin başladığı, öncelikle İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da başladığı o konjonktürde, Türkiye de, DYP-SHP koalisyonu döneminde, 1994 yılında, Türk Telekom özelleştirmesiyle ilgili ilk ciddî adımı attı. Maalesef, 1994 yılında, değerleme şirketlerinin 35 milyar dolar civarında değer biçtiği Türk Telekom, modern altyapısıyla ve rekabet imkânlarıyla uluslararası piyasalarda 30-35 milyar dolarlık değerini tam bulmuşken, özelleştirme için çıkarılan kanun, maalesef, bugün iktidarda bulunan partilerimizin, özellikle ANAP-DSP kanadının, sık sık Anayasa Mahkemesine gitmesi, mahkemelere başvurarak iptal kararları aldırması fiilî ve hukukî engellemeleriyle tıkanmıştır.

Aslında Türkiye, Telekom özelleştirmesini 1994 yılında başarabilseydi, esas malî milat Türkiye için o olacaktı. Çünkü, o yıllarda Türkiye'nin toplam içborcu 20 milyar doların altındaydı; Telekoma biçilen değer, minimum 30, maksimum 40 milyar dolar civarındaydı. Bunun yarısını özelleştirebilseydi Türkiye, o gün itibariyle içborç sorunu çözülmüş olacak ve bugün yaşadığımız bu krizin, bu sıkıntıların belki de hiçbirisi yaşanmayacaktı. Bunu söylememin sebebi, kimseyi kınamak, eleştirmek, teşhir etmek değildir; ama, Türkiye, özelleştirmede niye iyi bir yere gelmedi denirse, bunun miladı, 1994 ve 1995 yıllarında, Sayın Çiller'in büyük gayretleriyle çıkan Telekom özelleştirmelerinin sudan gerekçelerle yokuşa sürülmesi, hukukî engellemelerle Anayasa Mahkemesinde üst üste iki kez üç kez iptal edilmesidir. Ne talihtir ki, o gün imzası bulunan sayın milletvekillerinden yedisi bugünkü kabinede bakandır -isimlerini okumak istemiyorum- ama, Türkiye'de bugün, Türk Telekomun özelleştirilmesinin gerekli olduğunu, aradan yedi sekiz yıl geçtikten sonra bu partiler de kabul etmiş, özelleştirme karşıtı devletçi söylemi olan, seçim öncesi bu söylemleriyle oy almaya çalışan, bugünkü koalisyonu oluşturan partiler bile, artık, özelleştirmenin, piyasa ekonomisinin gereğini anlamış "Türk Telekom özelleşsin" demişlerdir; ama, gelgelelim ki, hâlâ, kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle Telekomun yönetim kurulu üyelerini dahi atayamamış, Telekom Kurulunu oluşturamamışlardır bile. Kanun çıkması da yetmiyor, görüldüğü gibi, uygulama yapılması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, özelleştirmede 2001 yılında 1,1 milyar dolarlık hedef konulmuştur; ama, bugüne kadar yapılan özelleştirme, 2001 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde, maalesef, 50 milyon dolar bile değildir; 1,1 milyar dolarlık hedef tutturulamamıştır. Özelleştirmede bu hedefin tutturulamamasının temel sebebi, Türk ekonomisinin, 1999 sonundan itibaren giderek derinleşen, bir türlü önlenemeyen, tarihinin en ağır ekonomik buhranını ve krizini yaşıyor olmasıdır. 2000 ve 2001 yıllarında, yapılan ekonomik programlara, konulan hedeflere rağmen Türk ekonomisi tarihinin en kötü günlerini yaşamakta, Türk halkı yoksullaşmanın sınırlarına ulaşmakta ve rekabet gücünü, teşebbüs gücünü kaybeden ekonomide, özelleştirmenin olabileceği güvenilir, inanılır bir istikrar ortamı maalesef yaratılamamaktadır.

İşte, bu şartlar altında, Özelleştirmeden ihale alarak, özelleştirme işlemlerinden yetki alarak ortaya çıkan firmaların birçoğu da bugün özelleştirme taksitlerini dahi ödeyemiyorlar. Bizim yaptığımız araştırmalara göre, en az 18-20 tane firma, özelleştirilen kurumlardaki taksitlerini bu yıl için ödeyemiyorlar. Ödememe gerekçeleri, ödeyememe gerekçeleri de gayet net: "Türkiye ekonomik krizde, bütün hesaplarımız altüst oldu, bütün öngörülerimiz yanlış çıktı, hükümetin bütün programları çöktü, içeriden ve dışarıdan kredi bulamıyoruz, işlerimiz kötü gidiyor ve biz, Özelleştirme İdaresine taahhüt ettiğimiz bu yılki 102 trilyonluk taksitlerimizi ödeyemiyoruz."

Özelleştirme İdaresi 700 trilyon lira borç yapmış; çünkü, özelleştirme kapsamındaki kurum ve kuruluşların finansman ve personel giderlerini başka türlü karşılamaları da mümkün değil.

Özelleştirme İdaresi, klasik bürokratik bir yapı değildir. Almanya dahil olmak üzere, dünyada birçok başarılı kurum, özelleştirmesini yaparken, böylesi özel ve yarı özel kurumlar oluşturmuşlardır. Siyasal istikrarsızlık, siyasal cesaretsizlik nedeniyle özelleştirmenin yapılamaması, ülkenin kötü ekonomik programlar ve krizler yüzünden sıkıntıya girmesi nedeniyle özelleştirmenin tıkanması, Özelleştirme İdaresinin çalışanlarına mal edilmemelidir.

Özelleştirme İdaresi, uzman bir kuruluş olarak, aslında, daha özerk bir yapıda, süratli ve etkin kararlar alabilecek yapıya kavuşturulmalı, işi bittikten sonra da tasfiye edilmelidir.

Bugün bakanlık ve kamu kurumlarına bu işleri yayarsak, zaten, burada, özelleştirmenin olmamasını isteyen, bu işi yokuşa süren, koltuğunu kaybetmek istemeyen birtakım ekonomik gericiler diyebileceğim anlayış, özelleştirmeyi zaten engelleyecektir. O bakımdan, Özelleştirme İdaresinin bu aşamada kapatılması iddialarını ben gerçekçi bulmuyorum; tam tersine, Özelleştirme İdaresi, yarı özerk bir yapıda, misyonunu, etkin, kararlı ve cesaretle tamamlamalı ve Türkiye'de, artık, Rusya'nın, Polonya'nın, Macaristan'ın, eski sosyalist ülkelerin bile gerisine düşen bu ekonomik yapı, mutlaka, piyasa ekonomisinin kurallarına kavuşturulmalıdır ve etkin bir devlete kavuşturulmalıdır diye düşünüyorum.

Özelleştirme İdaresi, hâlâ dövizle satış yapmaktan vazgeçmelidir. Enflasyonun ve devalüasyonun olumsuz etkilerinden kurtulmak için, Özelleştirme İdaresi, dolarla satış yerine, artık, enflasyona endeksli -bizim DYP olarak çıkardığımız- TÜFE+X modelini kullanarak, enflasyona endeksleyerek veya uygun görülecek başka bir göstergeye endeksleyerek satışlarını yapmalı ve bizzat dolarizasyonu teşvik ve teyit eden bu tür satışlardan vazgeçmelidir. Özelleştirmenin, sadece gelir getirmek ayağına bakılmamalı, mutlaka, istihdam yaratacak sosyal sonuçları da göz önüne alınmalıdır. Blok satış dışında, kiralama, halka arz, işletme hakkı devri, varlık satışları da dikkate alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Özelleştirme İdaresinde yıllardan beri süregelen ve maalesef, siyasal baskıların da sebep olduğu varlık devirlerinden, Türkiye, bir an önce vazgeçmelidir. Varlık devirleri, bugün, Türkiye'de, özelleştirmeyi, âdeta, bir kamu kuruluşundan öbür kamu kuruluşuna bağış yapar duruma getirmiş, yüzlerce, hatta binlerce varlık, kamu kurum ve kuruluşları arasında devredilmiştir. Çok zarurî olan, çok istisnaî olan haller dışında, kamuya varlık devri yönteminden de, Türkiye, süratle vazgeçmek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin özelleştirme yapabilmesinin önkoşulu, Türkiye'de, gerçekten, bir piyasa ekonomisinin, demokrasinin, uygun istikrar koşullarının, güvenilir hedeflerin, doğru ekonomik programların uygulanmasıdır; yani, doğru bir ekonomik iklim ister. Yerli ve yabancı yatırımcı, özelleştirmeye girecekse, mutlaka, o ülkedeki hükümete, ekonomik programa, hedeflere, ortama ve iklime güvenmek zorundadır. Bugün, Türkiye, 2001 yılında hiçbir özelleştirme yapamıyorsa, Türkiye'ye bir kuruş yabancı sermaye gelmiyorsa, bunun tek sebebi, yaşanan ekonomik kriz, hatalı programlar ve kötü yönetimdir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütünün 2000 yılı raporunda, dünyada sınır ötesi yabancı sermaye -dolaşan- 1,3 trilyon dolardır. Bunun 200 milyar doları, bizim gibi gelişmekte olan emerging markets'lere gitmektedir. Türkiye'ye geçen sene gelen rakam 982 milyon dolardır; bu paranın, yani, yabancı ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere giden paranın binde 1'i bile Türkiye'ye maalesef gelmemektedir.

Değerli milletvekilleri, işte, ekonomik ortamın iyiye gidebilmesinin tek koşulu ve önkoşulu, Türkiye'de doğru ekonomik programların yapılmasıdır.

Bakalım Türkiye'de ekonomik programlar nasıl: Daha iki gün önce, ekim ayı enflasyon rakamları açıklandı; herkesi hayrete ve ibrete düşüren sonuçlar çıktı. Çekirdek enflasyon yüzde 7,6'dır. Çekirdek enflasyonun yıllığı yüzde 88,7'dir; yani "çekirdek enflasyon" dediğimiz, mevsimsel etkilerden arındırılmış, korenflasyon, yılbaşı itibariyle üç rakamlıya, yüzde 100'e vuracaktır. Enflasyonun yüzde 100 olduğu bir ortamda, hiçbir yerli ve yabancı yatırımcının özelleştirmeye ilgi göstermesini bekleyemezsiniz. Bu, aynı zamanda, üç haneli hiper enflasyonun da habercisidir.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Ticaret Odası ve İzmir Ticaret Odasının yayımladığı enflasyon hesaplamaları ile Devlet İstatistik Enstitüsü arasında, yüzde 100'e varan farklar vardır. İstanbul Ticaret Odasının "yüzde 12" dediği enflasyona, bugün İstatistik Enstitüsü "yüzde 6" demektedir. Mutlaka, mal gruplarında, hesaplama yöntemlerinde tartışmaya ve şüpheye yer bırakmayacak yeni bir enflasyon hesabı ve kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurula, üniversiteler, odalar, esnaf birlikleri ve mutlaka, çalışanları temsilen sendikalar katılmalı; elbette, kamu da, İstatistik Enstitüsü vasıtasıyla katılmalıdır ve Türkiye, yeni bir istatistik hesabı ve serisine kavuşmalıdır.

Bugün "KDV indirimi" adı altında bir indirim yayımlandı; otomobilde ve beyaz eşyada yüzde 26 olan KDV oranları, yüzde 18'e indirildi; fakat, biz, Doğru Yol Partisi olarak, KDV indiriminin, böyle, programsız, bölük pörçük, yarım yamalak paketlerle, istenilen sonucu doğurmayacağı kanaatindeyiz.

Elbette, daha az vergi, daha tabana yayılmış vergi, daha çok vergi tahsilatı demektir; ancak, şunu unutmamak lazımdır ki, KDV gibi bir hadisede, sektörel ve mal grupları ayırımı yapılmasının yanlış olduğunu düşünüyoruz, haksız rekabete yer verildiğini düşünüyoruz. İnsanımızın ekmeğinden ilacına kadar yüksek KDV oranlarına dokunulmazken, sadece belli sektörlerde indirim yapılmasının, çok da yararlı olacağı ve istenilen sonucu vereceği kanaatinde değiliz.

Burada, her zaman haklı rekabetten yana olan Doğru Yol Partisi, KDV indiriminde de sektör ve ürün ayırımı yapılmasını eksik ve yanlış bulmaktadır, haksız bulmaktadır, adil bulmamaktadır. Bu bakımdan, ekmekten ilaca kadar vatandaşın kullandığı tüm ürünlerde bu indirimin eşit ve adil olarak yapılmasının, daha doğru, daha akıllı, daha ekonomik, akla ve vicdana daha uygun olduğu kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, Hazine, bugün, 2,4 katrilyon lira daha borçlanmıştır; Hazine borçlanması 105 katrilyonu aşmıştır. 1997'de bıraktığımız zaman 4 katrilyon olan içborçlanma, bugün 105 katrilyon liradır. Bütün ekonomik mantığı, bütün hesabı, bütün insafı aşan anormal bir borçlanma politikasıyla karşı karşıyayız. Bu şartlarda, Hazinenin yüzde 104 faizle ilk dokuz ayda borçlandığı bir ortamda, hiçbir yatırımcı, özelleştirmeye gelip de özelleştirme ihalesine girmez. Dolarizasyonu artıran, bizzat Hazinenin kendisi olmaktadır. Bugün, içborç portföyünün yaklaşık yüzde 32'si, dövizli borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Hazine, dövizle borçlanarak dolarizasyonu bizzat teşvik ve teyit etmektedir ve bugün, bankalardaki mevduatın yaklaşık yüzde 60'ı, cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı biçimde, döviz hesaplarına dönmüştür, kısa vadeye inmiştir. Hazinenin ortalama borçlanması neredeyse üçbuçuk, dört aya inmiştir; bankalardaki ortalama mevduatsa, iki aydan fazla değildir. Bunun tek sebebi, ekonomiye, yönetime, program ve hedeflere güvensizliktir.

Merkez Bankası, geçtiğimiz günlerde son derece yanlış bir işleme zorlanmıştır. Ekonomiden sorumlu Sayın Bakanın ve Hazinenin zorlamasıyla, IMF'ten henüz bir kredi alınmadan, bu kredi diliminin verilip verilmeyeceği açıklanmadan, bu kredinin ne kadar olduğu bilinmeden ve bu kredi Merkez Bankası hesaplarına dahi geçmeden, Merkez Bankası, âdeta bir banknot matbaası gibi çalıştırılmış; Merkez Bankası, Hazineye, gelmeyen para karşılığında verdikleri senetler mukabilinde avans vermiştir, gelecek bir paraya mahsuben para vermiştir. Bu, 5 Kasım itibariyle yürürlüğe giren Merkez Bankası Kanununun ilgili maddesine açıkça aykırıdır, kanuna karşı hile halidir; bunun yapanları yadırgadığımızı, ayıpladığımızı ve kınadığımızı ifade ediyoruz. Bunun yasal sorumluluğu konusunda da, Doğru Yol Partisi elinden geleni yapacaktır. Bizim korkumuz, gelecekte, kamu bankaları yoluyla ikinci el piyasadan senet verilerek, Merkez Bankasında bu tür bir monetizasyona gidilmesidir. Hazine yönetimi, bölük pörçük önlemlerle, Türkiye'nin borçlanmasına da, maalesef, güven duyulmamasına sebep olmaktadır. Merkez Bankasına verilen kâğıtlarla, 15,8 katrilyonluk kâğıdın 2006'dan 2010'a kadar giden vadelerle bir takası, bir nevî konsolidasyonu zorunlu olarak yapılmıştır. Bu, piyasalara güven vermemektedir. Hazine ve Merkez Bankasının, ekonomi yönetiminin yaptığı bu hareketler, Türkiye'de, gerçekten piyasaları altüst etmekte, özelleştirme için uygun bir iklimi de yaratmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yaşanan ekonomik kriz, sadece bankacılık sektörünü değil, borsayı, hisse senedi piyasasını da vurmuştur. Bugün, Türk şirketlerinin, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında kote edilmiş şirketlerin    -ulusal olsun, bölgesel olsun- tamamımın 1999 sonu itibariyle piyasa değeri, dolar bazında 112-113 milyar dolardı; bugün, bu rakam, dolar bazında 31,5 milyar dolara inmiştir. 112 milyar dolarlık değerler, bugün, 31 milyar dolara alınabilecek ya da satılabilecek durumdadır. Türkiye, kendi değerlerini, kendi ürettiği, yarattığı katmadeğerleri, fabrikasını, üreten şirketlerini dörtte 1 fiyatına iki senede indirmiştir. Böyle bir ekonomik yönetim altında, Türkiye'nin kredibilite kazanması, güven kazanması, itimat kazanması mümkün gözükmemektedir.

Gayri safî millî hâsıla geçen sene 200 milyar dolar civarındaydı; bu sene 150-155 milyar dolar civarında olacağını hesaplıyoruz; yani, Türkiye, bir yıl içinde 45-50 milyar dolar daha az üretmiş, az satmış, az gelir elde etmiş, bir diğer anlamda, 50 milyar dolar kadar fakirleşmiş. Karşılığında ne almış; IMF'den 10 milyar dolar borç almış. 10 milyar dolarlık borç karşılığında dikte ettirilen, gerçekçi olmayan, Türkiye şartlarına uymayan bir programa "evet" diyen bir anlayışı kabul etmemiz, izah etmemiz mümkün değildir; çünkü, Türkiye'nin kaybettiği büyük rakamlardır.

3000-3200 dolar civarında olan kişi başına millî gelirin bugün 2000 dolarlara düşmesinin tek sebebi yanlış politikalardır. "Güçlü ekonomiye geçiş program" adı altında yüzde 50-60 enflasyonu öneren hükümet, bugün, yüzde 85'e çıkan enflasyon karşısında suskundur, cevap vermemektedir. Bugün, yüzde 7,6'lık korenflasyon karşısında, mevsimsel fiyatlardan arındırılmış fiyatlar karşısında yapılan hadise gerçekten düşündürücüdür.

Bugün, batan firmalara "İstanbul yaklaşımı" adı altında birtakım formüller geliştiriliyor. Şirketlere verilen krediler bankacılık sisteminde 38,2 katrilyondur değerli arkadaşlar. Resmen, bunların batık ve takipte olanları, Merkez Bankası verilerine göre 5,4 katrilyondur. 5,4 katrilyon liralık bir batak, yaklaşık 2,5-3 milyar dolara yakın bir para eder. Hangi bankacılık sektörüyle, İstanbul yaklaşımıyla bu paraları ödeyeceksiniz? Türkiye'nin tıkanan demokrasi ve ekonomisinin önünü taze bir başlangıçla açmadan, Seçim ve Siyasî Partiler Yasalarını değiştirmeden, taze bir başlangıca gitmeden ne özelleşmeyi yapabilmesi mümkündür ne ekonomide güveni geri getirmesi mümkündür ne de vatandaşın yastık altına koyduğu, sistem dışına çıkardığı parayı tekrar çözebilmesi mümkündür. Türkiye'nin yapacağı şey, parlamenter rejim içinde, taze bir başlangıcın demokrasi ve hukuk kuralları içinde önünü süratle açmaktır. Özelleşme yapılmıyor, yabancı sermaye gelmiyor, Türkiye büyümüyor, Türkiye fakirleşiyor; böyle gitmez, böyle gitmemeli. Biz, Doğru Yol Partisi olarak bu anlamda üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya hazırız, yeter ki Türkiye yeniden büyüsün, yeniden üretsin, yeniden özelleşmesini yapabilsin.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Söylemez, teşekkür ediyorum.

Sayın Candan, söz vereceğim, isterseniz diğer arkadaştan sonra vereyim, isterseniz şimdi vereyim.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Şimdi... 2 dakika...

BAŞKAN - Buyurun.

O zaman, Sayın Yüksel Yalova'ya da, sizin sataşmanızdan ötürü söz vereceğim efendim.

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek’in konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VEYSEL CANDAN (Konya) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben burada evvela şunu söyleyeyim. Sayın Dedelek "aslı olmayan iftiralar ortaya koydu" dedi; yani bizi müfteri ilan etmiş oldu. Ben bunu sürçülisan olarak kabul ediyorum. Evvela şunu açık ve net söyleyeyim. Kendi nefsim, gururum neyse ben herkesi öyle düşünüyorum, hiç kimseye iftira etmek, küçültmek, aşağılamak gibi bir ifadem olmamıştır, olması da mümkün değildir; bütün arkadaşlarıma sevgi ve saygı duyuyorum. Ancak, burada şunu açık ve net ifade ettim. İki tane rapordan bahsettim, bir tanesi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporu. Basılı, burada, vereyim okuyun; siz yok diyorsunuz, reddediyorsunuz; yani kabul etmiyorsunuz. Peki, iki, biraz sonra Sayın Bakan gelecek burada konuşma yapacak, benim söylediklerimi aynen teyit edecek; yani menfi, kendi ağzından, idarenin söylediklerini naklettim burada ve o söylediklerini Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulununkiyle mukayese ettim. Tabiî, herkesin bir üslubu var, herkesin bir yoğurt yiyişi var, anlatışı var. Ben, burada hakaret değil, konuyu detaylandırmak üzere 15 gün rapor okudum. Öyle, sizin gibi, gelip buraya, bu müfteridir... Ben konuşmamın başında demedim mi, biri çıkar buraya, bunlar baştan yoktur zaten, iftiradır dediği zaman, keenlemyekûn hepsini reddedersiniz. Ben bunu konuşmamın başında söyledim. Ama, reddettiğiniz zaman, Özelleştirmedeki usulsüzlükleri, POAŞ'taki benzin hırsızlığını durdurmuyor ki; yani, bunu niye?.. İşte Türkbank'tan hükümet düşmedi mi gensoruyla; düştü. İşte Etibank'la ilgili zamanın Hazine Müsteşar Yardımcısı Tunaboylu Özelleştirme İdaresine yazı yazmamış mı "vermeyin, Cavit Çağlar alamaz, almamalı, İnterbank batıyor" diye. Uyarı, yazı var, resmî devlet yazısı. Siz keenlemyekûn, burada çıkın, bunların hepsi iftiradır, böyle bir şey de yoktur, olması da mümkün değildir, ben üslubu da beğenmedim, konuşmaları da beğenmedim...

Bakın, tekrar ifade ediyorum, maksadını aşan bir ifade varsa, ben kişisel olarak özür diliyorum; ama, ben hiç kimseye hakaret etmek istemiyorum. Açık ve net söylüyorum ki, hakaret amacıyla değil... Ben biliyorum ki, bu sıralarda oturan birçok arkadaşım da, benim okuduğum raporları getirseydi, bunları söylerdi.

Arkadaşlar, biz bir vekâlet alarak geldik; yani, bazı şeylerin konuşulması ve söylenmesi lazım. İşte Sayın Bakan diyor; 15 yıl yapılan çalışma boşa gitmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ben bu cümlelerden çıkarak, ayda 2 milyon dolar zararımız var diye konuşmamın içinde ifade etmedim mi; ekonomik krizi özelleştirme tetikliyor ve artırıyor; yani, siz şimdi TÜPRAŞ'a her yıl 1 katrilyon ek para vereceksiniz...

Bakın, bir hafta önce, KİT Komisyonunda Sümerbank Genel Müdürü ne söyledi; dedi ki; biz her yıl sizden 125 trilyon lira istiyoruz, kapatın bizi. Ötenazi bu, kapatın dedi. Biz de bunu söyledik işte; yani, buna beraber bir çare bulalım dedik.

Teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Candan, teşekkür ediyorum.

Sayın Yalova, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

3. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın SPGrubu adına yaptığı konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Söz verdiği için de Sayın Başkanıma şükranlarımı sunuyorum.

Söz alma talebimin iki gerekçesi var; birincisi, Saadet Partisi Grubu adına konuşan Sayın Veysel Candan'ın konuşmasında kullandığı ifade ve üslup, bir diğeri de siyasî ahlak anlayışım.

Sonuçta, gensoru, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak anılmakta ve Sayın Başbakan Bülent Ecevit kastedilmekte. 57 nci cumhuriyet hükümetinin bir sorumluluğu yüce huzurlarınıza getirilmişse, ben o 57 nci cumhuriyet hükümetinde iki yılı aşkın bir süre görev yaptığım için, böylesi bir noktada Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı sıfatıyla görev yaptığım o Kabine içerisinde, her şeyden önce, Saadet Partisi kastetmese bile, benim burada kendime sorumluluk payı çıkarıp Yüce Meclise hesap vermem gerekir demokrasi anlayışım gereği ve Parlamento geleneği gereği.

Muhterem milletvekilleri, Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı sıfatının yanında, Vakıfbanktan da sorumlu Devlet Bakanı idim. Bu çerçevede, Sayın Veysel Candan'ın Yüce Heyetinize sunduğu her bir bilgiyi, iddiayı tek tek yanıtlayabilirim; ama, burada herhalde o imkânım olmayacak. Ona ilişkin bir tek şey söyleyeceğim: Üç, beş, on, yirmi yıl demiyorum, yaşayacağım süreyle sınırlı  olmak  kaydı  şartıyla,  yaşayan milletvekilleriyle de sınırlı olmamak kaydı şartıyla yaşayan milletvekilleriyle de sınırlı olmamak kaydı şartıyla -denilebilir ki, iktidara mensup bir partinin üyesidir, parlamentolarda genellikle sayısal çoğunluklar, matematiksel gerçekler gibi algılanır- yaşayan, şimdiki milletvekilleri demiyorum, daha sonrasını da bağlayacak şekilde bir taahhütte bulunuyorum; ayrıca, mevcut yaşayan hâkim ve savcılar da demiyorum, ileride görev alacaklar dahil, yüce Türk Milletinin bu kutsal mekânında yaptığım  her işin, attığım her imzanın sonuna kadar şerefle hesabını verebileceğimi, aksi halde, dünyanın en şerefsiz insanı olarak anılmayı da kabul ettiğimi, burada, huzurlarınızda ifade ediyorum; bir.

İkincisi, zaman zaman, Özelleştirme İdaresinin, Başkanından yardımcılarına, daire başkanlarına kadar, neredeyse, bir gelenekmişçesine, değişik komisyonlarda, değişik mekânlarda, o personelin kişilik haklarına ilişkin, hiç de hukuka uygun olmayan, her türlü özlük haklarını haleldâr edici, suçlamalara tanık oluyoruz. Sadece burada bulunan arkadaşlarım değil, Özelleştirme İdaresinde görev yapan diğer yetkili arkadaşlarım, yetkili sıfatıyla attıkları her imza nedeniyle -onların benim kefaletime ihtiyaçları yok- bir şey söyleyeyim ki, bürokrasinin hangi kurumu diyorsanız, o kurumla yarışabilecek ehliyette, liyakatta; ama, daha önemlisi, haysiyet ve şerefte insanlardır. Eğer, bu devlette milyar dolarlık işlemler yapılmışsa, bu insanlara ilişkin, elimizde somut bir belge olmadan, yasama organının bize tanıdığını sandığımız birtakım yetkilerle, insanların kişilik haklarıyla uğraşma hakkımızı kendimizde görmememiz gerekir diye düşünüyorum.

Bakın, Sayın Veysel Candan, rakamlar verdi. Bir tanesini söyleyeceğim. "Vakıfbank, 200 milyon dolar, Doğan ve İş Bankası Grubuna  -POAŞ ihalesini kazanan konsorsiyuma- kredi verdi" buyurdular. Zabıtlar yetişmediği için, sunamıyorum; ama "200 milyon dolar" dediler. Bu kredinin de ucuz olduğu -yüce huzurlarınızda olduğum için böyle söylüyorum- âdeta, "peşkeş" denen o argo kelimeyle tanımlama gibi bir şey çıktı ortaya; niyeti farklı olabilir.

Bir şey daha söylüyorum. Eğer, Vakıfbank'ın Doğan Grubu ve İş Bankası gibi, ülkenin, maddî imkânları itibariyle ve tüzelkişilik hakları itibariyle en saygın gruplarının oluşturduğu bir konsorsiyuma, Vakıfbank, eğer Sayın Veysel Candan'ın iddia ettiği gibi, 200 milyon dolar kredi verdiyse, milletvekilliğinden istifa etmeye huzurlarınızda söz veriyorum; ama, rakam bu değilse, o zaman, benim, aynı mantıkla, Sayın Veysel Candan'a çağrıda bulunmam lazım.

BAŞKAN - Yeni bir sataşmaya mahal vermemek kaydıyla, lütfen bitirir misiniz efendim.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) - Vermeyeceğim... Bitiriyorum efendim...

Değerli milletvekilleri, şunu söylemek istiyorum. Bir bankanın bir gruba verdiği kredi, o partili tarafından şu miktar, bu partili tarafından bu miktar olamaz; matematik bir gerçektir. Yüce huzurlarınızda bir şey daha söyleyeceğim. Krediyi bir tek Vakıfbank vermişse, yine aynı iddiayı söyleyeceğim, ortada kaç tane özel banka var; bir Akbank'tan, bir Pamukbank'tan hangileriyse -sanıyorum 9 banka olacak- o bankalardan bir tanesinden daha fazla, kredi verilen gruba imkân sağlayıcı bir düzenleme varsa, buyurun, ne gerekiyorsa yapalım; ama, sanıyorum 9 bankayla aynı şartlarda, o, ileri sürdüğü rakam değil, kredi verilmişse; böyle bir noktada, o Vakıfbank çalışanlarının da haysiyetiyle oynama hakkını kendimizde görmememiz gerekir diyorum.

Sayın Başkana tekrar teşekkür ediyorum, hepinize en üstün saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Mesele anlaşıldı.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Tam anlaşılmadı, ama, idare eder.

BAŞKAN - Yok efendim, cevap hakkını kullandı. Herkes kendi anladığı manada...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kaç lira olduğu açıklansın; 199'mu, 150'mi; o açıklansın.

BAŞKAN - Efendim, bilmiyorum. Onu Veysel Candan Bey söyledi, artık getirir gündeme.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Saadet  Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Özelleştirme Sürecinde Alınan Yanlış Kararlarla Devleti Zarara Uğrattıkları İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/20)  (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlarım. Grubum adına, verilmiş olan gensoru önergesiyle ilgili olarak, özelleştirmeyle alakalı, birtakım bilgilere belgelere dayanarak, görüşümüzü, tespitlerimizi burada aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, olayın geçmişinden biraz bahsetmekte yarar var. 1980'li yıllara kadar devam eden devletin yatırımlara ortak edilmesi anlayışı, bu tarihten sonra, yerini, liberal ekonomiye bırakmış bulunuyor. 1983 yılında özelleştirmeden söz edilmeye başlanmış ve ilk hukukî düzenleme de 1984 yılında yapılmıştır.

"Yeni ekonomik düzen" tanımı, 1970 ile 1980'li yılların başında "tam serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme" olarak tarif edilerek gündeme getirilmiştir. Bu dönemde, Amerika Birleşik Devletlerinin başında Reagan, İngiltere'nin başında Margaret Thatcher, Türkiye'nin başında da merhum Turgut Özal vardır. Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde, uluslararası yapılanma kapsamında, Birleşmiş Milletler gibi siyasî, IMF ve Dünya Bankası gibi iktisadi, gümrük tarifeleriyle desteklenen ticaret anlaşmalarını ifade eden GATT, NAFTA ve APEC gibi pazar kurumları oluşturulmuştur; ancak, bu kurumlar, halen dünyada gündeme gelen ekonomik krizlerin altyapısını da, maalesef oluşturmuşlardır.

Dünyanın, derin bir finansal ve siyasî krizin etkisi altına girişini, Soros, şu sözlerle ifade ediyor: "Asya krizi, önceleri, belli ülkelerdeki pazarlardaki bir dizi zayıflığa atfedildi. Krizin başlangıcında, çoğu iktisatçı, paranın aşırı değerlenmesine yol açan ve dövizle borçlanmaya bağımlılık yaratan hatalı iktisat politikalarına dikkat çekti. Kriz yayıldıkça, bu tür hatalı iktisadi değerlendirmelerin, daha derin sosyoekonomik sorunların belirtileri olduğu ortaya çıktı. Siyasî yorumcular, bu belirtilerden en önemlisinin 'ahbap - çavuş kapitalizmi' denilen sosyopolitik düzenlemeler olduğunu ifade etti. Bu görüşlerde gerçek payı da vardı. Uluslararası yatırımcılar ve IMF'nin de teşvikiyle, hastalık, Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Rusya'ya yayıldı."

İşte, özelleştirme felsefesinin ağır borç yükü altına sokulan devletin liberal ekonomiye uyum sağlaması, devletin aslî görevi olan adalet, güvenlik ve sağlık ile sosyal güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalara yönelmesi, özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı ve stratejik yatırımlara yönlendirilmesi amaçları istikametinde belirlenmiş bulunuyor.

Ekonominin pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesi, sermaye piyasasının geliştirilmesi, atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması çalışmalarının destekleyicisi olarak tanımlanan özelleştirme gelirlerinin borsa ve sermaye piyasalarını geliştirmek için kullanılacağı, özelleştirme programında ifadesini bulmuştur; ancak, ne yazık ki, Türkiye'de sermaye piyasalarına dönük iyileştirme yerine, faizciliği öne çıkaran ve faizleri tırmandıran para piyasalarına destek verilmektedir ve paranın, banka ile hazine, hazine ile banka ve rantiye üçgeni arasında dönmesine zemin hazırlanmaktadır; bu işlem de, iktidarlar tarafından desteklenmektedir.

Değerli arkadaşlar, buna bir örnek vermek gerekiyorsa, geçtiğimiz günlerde bu Parlamentodan çıkarılan, devlet kâğıtlarından elde edilen faizlerin yıllık 50 milyar lirasına kadar olan kısmından vergi alınmayacağı yasasını örnek olarak göstermemiz gerekiyor. Bugün, yeniden değerlemeyle birlikte hesaplandığında, bu para yıl sonunda 109 milyar lira olarak vergiden muaf tutulacaktır.

Türkiye'de reel ekonominin canlandırılması çalışmalarının yapılmasının konuşulduğu şu günlerde, paranın faizciliği destekleyen rant ekonomisine yönlendirilmesinin en bariz örneğini bu teşkil ediyor. Halbuki, özelleştirme programının amaçları içinde oluşturulan kaynakların sermaye piyasasına akışına imkân vererek reel ekonominin canlandırılması hedefi vardır.

Bir başka amaç da kamu kesiminin fonlar üzerindeki talebi nedeniyle sıkışan malî piyasa üzerindeki olumsuz baskının engellenmesi hedeflenmektedir deniliyor. Gerek fonlar gerekse her türlü gelir üzerinde en büyük baskı, Hazinenin iç, dışborç ve faiz ödemeleri baskısıdır. Asıl hedef, Hazinenin bu baskısının hafifletilmesi olmalıdır. Maliye, bu tür faiz gelirinden vergi almamakla, paranın kullanımını kendine yönlendirmekte, reel ekonomiye destek sağlayacak olan sermaye piyasalarının gelişmesini engellemektedir.

Karakterinde anayasa mantığının ifadesiyle, özel mülkiyet için Anayasanın 35 inci maddesiyle getirilen koruma, devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyet hakları için de geçerli olduğundan, bu durumun doğal sonucu olarak, KİT'lerin özelleştirilmesinde de gerçek değerinin gözetilmesi gerekir. Özelleştirme, devletleştirmenin tersi bir işlev olduğuna göre, KİT'lerin satışında, en az kaybı, en yararlı düzeyi sağlayacak biçimde rayiç değer aranarak gerçek değere en yakın olanın bulunması gerekir. Bu ölçüleri gözardı eden bir yöntem ve uygulama, satın alan kişileri, öbür kişiler karşısında hakkı olmayan ayrıcalıklı bir konuma getirerek eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur denilmektedir. Bu hüküm, zaten, çeşitli kusurları bulunan özelleştirme işlemlerinin, muhtemel sakıncaları ortadan kaldıracak şekilde büyük bir titizlikle yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde, zaten sorunlu olan ülkemiz, özelleştirme uygulamalarına ilişkin tartışmalarda, özelleştirme karşıtlarına yeni bir fırsat da vermiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, işlemlerin teker teker ele alınarak suçlandırılması çok kolay. Basınımızda bu konuda yüzlerce makale var; ama, bizim amacımız, işlemleri teker teker suçlamak veya bir kurumu tahrip etmek değil, Türkiye'de uygulanmakta olan bu özelleştirme işlerinin daha mükemmel bir zemine oturtulmasını, daha süratli bir gelişimi temin edecek bir zemine oturtulmasını temin etmek içindir.

Ülkemiz tarihinin en ağır ekonomik bunalımıyla karşı karşıya bulunduğu, hepimizin malumudur. Ekonomideki durgunluk ve daralma, onbinlerce işletmenin kapanmasına, milyonlarca vatandaşın işsiz kalmasına neden olmuştur. 2001 yılında kapasite kullanım oranları düşmüş, üretim azalması had safhaya ulaşmıştır.

İçinde bulunduğumuz yılın sonu itibariyle millî gelirin yüzde 8 civarında azalacağı tahmin edilmektedir. Millî gelirdeki azalma, ülkenin topyekûn fakirleşmesi, insanların gelirinin düşmesi, üretilen mal ve hizmet miktarının azalması ve istihdam imkânlarının daralması anlamına gelmektedir. Kısacası, Türk ekonomisinin kan kaybetmesi, rekabet gücünün ortadan kalkması, yetişmesi uzun yıllar alan müteşebbis gücün yok olması anlamına gelir.

İçinde bulunduğumuz kriz dönemlerinde reel sektörün problemlerini çözmek ve üretimin önündeki engellerin kaldırılması, hükümetlerin en önemli görevlerinden birisi olmak durumundadır. Bugüne kadar, hükümetin, üretimin artırılması konusunda üzerine düşeni yaptığını söylemek mümkün değildir. Yaşanan kriz, hükümetin uyguladığı para  ve kur politikasının bir eseridir. Hükümet, sadece hatalı ekonomik politikalarla değil, aynı zamanda, hatalı siyasî baskı yoluyla da reel sektöre ve üretime darbe vurmaktadır. Hükümet ve özellikle koalisyonun bir kanadı, yaklaşık iki yıldan beri, binlerce insanın çalıştığı ve yılda devlete 10 trilyon lira civarında vergi ödeyen şirketler grubuna karşı, tamamen siyasî amaçlı linç operasyonlarına girmektedir. Şu ana kadar ortaya atılan iddiaların hiçbirisi kanıtlanamamıştır. Tam aksine, İçişleri Bakanlığı müfettişleri ve Sanayi Bakanlığı başmüfettişleri tarafından oluşturulan komisyonun altı aydan daha uzun sürede hazırladığı raporlarda, iddia konusu ihale işlemlerinin hiçbirisinde suç unsuruna rastlanmamıştır. Bir başka özel müfettiş görevlendirilerek istenilen sonuç elde edilmeye çalışılmıştır. Özel olarak görevlendirilen müfettişin 55 günde hazırladığı sübjektif ve önyargılı, son derece gayri ciddî rapor esas alınarak, âdeta terör estirilmiş, akıl almaz işkence ve baskılar uygulanmıştır. Buna rağmen, iddiaların hiçbirisi ispat edilememiştir.

Söz konusu şirket grubunu bitirmeyi hedef alan anlayış, bu defa, Maliye Bakanlığı inceleme elemanlarını devreye sokarak amacına ulaştırılmaya çalışılmıştır. Maliye Bakanlığı inceleme elemanları polis gibi davranmak suretiyle, zorla gerçek dışı ifadeler alarak, belirlenmiş amaca ulaşmak için yetkilerini kötüye kullanmışlardır.

Gerekli teminatları gösterme kapasitesi ve imkânı bulunduğu halde, bahsi geçen şirket grubunun bütün kaynakları bloke edilerek kullanılamaz hale getirilmiştir. Tüm alacak ve istihkaklarına hacizler uygulanmış; kesilmek istenen cezanın kat kat üzerinde mal varlığına sahip olan şirketin bu özelliği bilindiği halde, haciz tatbiki, adaletli ve uygun bir uygulama değildir. Nitekim, şirket, gerekli teminatları göstererek haczin kaldırılması istikametinde talepte bulundurulmuştur; fakat, bu talep de, maalesef, yerine getirilmemiştir.

Baskıya maruz kalan şirketlerin dört yıl önce Özelleştirme İdaresinden satın alındığı ve ekonominin zor şartlarına rağmen faaliyetine ve üretimine devam eden fabrikayı da hedef alan haksız uygulamalar sonuç itibariyle, sahiplerinden ziyade, fabrikanın çalışanlarını, fabrikanın bulunduğu yöre halkını olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Yapılan bütün bu baskılara ve zor ekonomik şartlara rağmen, ayakta kalmayı ve faaliyetlerini sürdürmeyi, ülke ekonomisine katkıda bulunmayı başaran şirketler, yapılan adaletsiz ve haksız, hukuka aykırı baskılara dayanmışlar; ancak, bu adaletsiz uygulamalara hâlâ son verilmiş değildir.

Şirketlerin usulü dairesinde denetlenmesi, kanunlara aykırı işlemlerinin belirlenmesi halinde gerekli yasal işlemlerin yapılmasına hiç kimsenin itirazı olamaz. İtirazımız, mutat olan prosedürlerin dışında muamele ve haksız baskı yapılmasıdır.

Değerli arkadaşlar, bu örneği vermekteki kastımız, bir taraftan, özelleştirme yapmak istiyoruz, özelleştirdiğimiz şirketlerin hayatta kalmasını talep ediyoruz, onların istihdama katkıları bulunmasını istiyoruz; ama, diğer taraftan da, birtakım siyasî gerekçelerle, siyasî ihtiras ve hırslarla, üzerine gitmek suretiyle, onları batırmanın eşiğine getiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, özelleştirmede bir başka uygulama da enerji sektöründe yaşanıyor. 1996 yılında, enerji sektöründe yeniden yapılanma ve özelleştirme amacıyla, 3096 sayılı Yasa kapsamında, mevcut işletmede olan termik santrallarının ve elektrik dağıtım müesseselerinin işletme hakkı devri suretiyle yerli ve yabancı özel sermaye şirketlerine devri için düğmeye basıldı. 10 adet termik santral, 29 elektrik dağıtım işletmesi 1996 yılında ihale yapılarak, ihaleyi kazanan yerli ve yabancı sermaye şirketleriyle uygulama imtiyaz sözleşmeleri imzalandı. Danıştayın da görüşleri alındı. Özellikle yabancı sermayenin gelmesi için, Anayasa değişikliğine gidilerek, Tahkim Yasası da çıkarıldı; ama, geçtiğimiz günlerde, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı ile Enerji Bakanı arasında bir protokol imzalandı. Bu protokolle, daha önce yapılmış olan bu sözleşmelere Hazine garantisi verilmeyeceği belirtildi. Yirmi-otuz yıl süresince işletme hakkı devri suretiyle özelleştirilecek dağıtım tesislerinin ve santralların, Dünya Bankası ve IMF'nin istekleri doğrultusunda, varlık satışı, mülkiyet devri yoluyla özelleştirilmesi karara bağlandı. Böyle bir yöntemin, Anayasaya uygun olup olmadığı tartışmaları, şu anda, çeşitli mahfillerce yapılmaktadır; çünkü, enerji üretimi ve dağıtımının imtiyaz hukukuna girdiği bilinmektedir. Önce, ilgili anayasa değişikliğinin yapılması ve bu yöntemin altyapısının oluşturulması gerekiyor. Bütün bunlar uzun süre alacağından, çeşitli problemlerle de karşılaşmak mümkün.

Bu durum açıkça göstermektedir ki, özellikle ihaleleri kazanan yerli ve yabancı şirketler, uluslararası mahkemelerde tahkime gidecekler ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden yüksek tazminatlar alacaklardır. Dolayısıyla, özelleştirmeyle ilgili olan bu yanlış uygulamaların da bir an önce giderilmesi gerekiyor. 1996 yılında başladığımız, 2001 yılında olduğumuz düşünülürse, beş yıllık emeğimiz silinerek bir kenara atılmış ve yeniden, sil baştan yeni işlemlere başlanılmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, ben özelleştirmeyle ilgili olarak şunların yapılması gerektiği kanaatindeyim: Dolar yerine Türk Lirasına dönük satışlar yapılmalı. Varlık devirlerinden vazgeçilmeli. Özelleştirme İdaresi, satışa karar verildiği gün değil, satıldığı gün devreye sokulmalı. Özelleştirme İdaresi işletmecilik yapmak mecburiyetinde bırakılmamalı. Şu anda, Özelleştirme İdaresi, işletmecilik yapmak suretiyle birçok zarara uğramış bulunuyor; dolayısıyla, özelleştirmeden elde edilen gelirler de, maalesef, bu zararları karşılamakta kullanılıyor. Satılacak varlığın gerçek rayiç bedeline en yakın fiyatla satılması gerçekleştirilmeli. Özelleştirilen varlıkları alanların peşine polis ve istihbarat takılarak diğer alacaklılar da korkutulmamalı. Özelleştirilen firmaların sahiplerinin teşvik talepleri de yerine getirilmeli.

Müsaade buyurursanız ve Sayın Başkanım da uygun görüp 1 dakikalık izin verirse, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin içinde bulunduğu bugünkü durumu, yüzkırk yıl önceki Batı basınında Osmanlı Devletiyle ilgili olarak çıkan ifadelerle tarif ederek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Tarih 9 Ekim 1873. "London Times şu tavsiyelerde bulundu: Şu anda Osmanlı Devletine yapılacak tek hizmet, gelir ve gider düzenini, gerçek kuralları iyi bilen, Sultanın bile müdahalesine izin vermeyecek şekilde düzenlenmiş, engelleme ve sınırlamalarla korunan, prensip sahibi devlet adamlarının ellerine bırakarak, ciddî bir şekilde garanti altına alana kadar, herhangi nedenle olursa olsun bir tek şilin bile vermeyi reddetmek olabilir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Yine, 7 Kasım 1874 tarihli aynı gazetede şöyle deniliyor: "Her yeni borcu onaylayanlar bilmelidirler ki, yaptıkları, eğer bütün sistemi radikal bir şekilde değiştirmezse sonunda her şeyi tüketecek olan bir yangını körüklemekten başka bir şey ifade etmez."

1 Kasım 1856. "Güvencelerin ve ayrıcalıkların yalnızca bir aldatmaca olduğunu ve çok büyük miktarda paranın kaybolduğunu çok geç fark edebiliriz. Vatandaşlarımıza, Osmanlı siyasal desteğine fazla güvenmemelerini tavsiye ederiz. Osmanlı görevlileri, ticarî konularda hem cahil hem de fırsatçıdırlar. Kanımızca, Babıali, dış girişimlerle ilişkilerinde hiç güven vermemektedir."

1858 Ağustosunda, Sultan, harcamalarda sıkı disiplin uygulanmasını isteyen bir ferman yayımladı. Avrupa basınının tepkisi, bu konuda da ihtiyatlı davranmak oldu. 13 Eylül 1858'de The Times şu yorumları yapıyordu: "Ekonomiye birdenbire bu denli önem verilmesi ile yeni bir borç talebi arasındaki ilişkiyi görmemek ahmaklık olur. Babıalinin sahte bir reform görüntüsüyle, yabancıları borç vermeye kandırma hevesinde olduğunu varsaymaksızın, Sultanın mevcut kararlılığını doğru değerlendirme mecburiyetimiz vardır." Ve 1860'ta, Osmanlı Devleti, kısa vadeli borcunu ödemek için yeni bir borç aramaya başladığında, İngiliz sermayedarları, bu yayınlardan dolayı da Osmanlıya borç vermemişlerdir, çıkardıkları tahvilleri satın almamışlardır ve Osmanlının son akıbetini de hazırlamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bu okuduğum tarihî vesikalar ne kadar günümüze uyuyor değil mi?! Temennimiz o ki, özelleştirmeyle ilgili kusurlar bir an önce giderilir, özelleştirmeye sürat kazandırılır ve şuradaki tablolardan gördüğümüz grafiğe bakarak şunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Grafiği bıraksanız da efendim, teşekkür etseniz...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - 2000 yılında yapılan sürate ulaşma mecburiyetimiz vardır, onu anlatmak istiyorum. Bakın, 2000 yılında 2 712 000 000 dolarlık bir özelleştirme gerçekleştirilebilmiştir; ama, 1999 ve geri yıllara baktığınızda, maalesef, özelleştirme olmamıştır, onaltı yıldan bu tarafa da özelleştirme batağı içerisinde çırpınıp durmaktayız.

Değerli Başkanıma müsamahalarından dolayı teşekkür ediyorum, sizlere de saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası hükümette.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Saadet Partisi Grup Başkanvekilleri tarafından verilmiş bulunan gensorunun görüşülmesi ve grup adına konuşmalar, Özelleştirme İdaresi ile ilgili uygulamalar açısından ciddî bir şekilde değerlendirmeye alınmasını gerektirecek hususların, maalesef, gensoru içeriğinde değerlendirilmediğini ortaya koydu. Bu gensoruyu veren, Saadet Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız Veysel Candan Beyin yapmış olduğu konuşmalara en sonunda cevap vermek üzere, sırasıyla diğer grup konuşmacılarına, sözcülerine ilişkin görüşlerimi özet olarak ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ufuk Söylemez'in, özelleştirme felsefesiyle ilgili olarak burada yaptığı konuşmayı şükranla karşılıyorum ve bu özelleştirme felsefesinin, Meclisimizin bütün gruplarınca benimsenmiş olması gerektiğine de işaret etmek istiyorum. Kendisi uzun yıllar özelleştirmede hizmet vermiş değerli bir arkadaşımız; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı yaptı, özelleştirmeden sorumlu bakanlık yaptı, Özelleştirme Yüksek Kurulu üyeliğinde bulundu; dolayısıyla, özelleştirmeye ilişkin meseleler hakkında hem bilgisinin hem tecrübesinin zenginliğinden...

BAŞKAN - Sayın Bakan, affedersiniz, mikrofonu düzeltir misiniz; sesiniz bana dahi gelmiyor efendim.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bu, benim kabahatim olmaktan çok ergonomik olmayışından ileri geliyor. Bu bahisle, lütfen, bir müdahalenizi, hiç olmazsa, bu vesileyle bir kere daha istirham edeyim. Tekrar ediyorum, bu, boyu kısalar için yapılmış, biz orta boylu insanlar bu işten gerçek manada mağdur oluyoruz.

BAŞKAN - Ben, tekrar edesiniz diye zaten o imkânı sağladım size.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Her zaman için bana müsamahakâr davrandığınızı biliyorum; ama, bu bahisle sürekli olarak beni ikaz etmek ihtiyacını hissediyorsunuz; bunu da, sorunun benden değil başka yerden kaynaklandığının bir ifadesi olarak kabul ediyorum.

BAŞKAN - Tabiî, teknik, efendim, hadise.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Sağ olunuz, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, Ufuk Söylemez arkadaşımızın söylediği gibi, Özelleştirme İdaresi, 1046 sayılı Kanunla önemli bir hukuk zeminine oturdu; ancak, o tarihte Başbakan Sayın Tansu Çiller'in... Bugün kendisini bu kanunu çıkarmış olmaktan ötürü de tebrik ediyorum, onu da bir kadirşinaslık ifadesi olarak belirtiyorum; o kanunun çıkması sırasında hizmet almış olan Ali Şevki Erek arkadaşımıza da teşekkür ediyorum; o tarihlerde hizmet vermiş olan bütün Özelleştirme İdaresi Başkanlarına da teşekkür ediyorum; ancak, ortada bir tek husus var ki, Ufuk Bey o noktaya temas etmedi.

Değerli arkadaşlar, bu kanun hazırlandığı sırada Doğru Yol Partisinin koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Halkçı Partiydi ve onların devletçi anlayışı, bütün direnişlerine rağmen, bu kanunun en önemli maddelerine hem komisyonda hem Genel Kurulda hâkim oldu ve dolayısıyla bugün kanunda sıkıntısı çekilen, şikâyeti yapılan hususların çok büyük bir kısmı da bu hükümlerden ileriye geldi.

Sayın Ufuk Söylemez'in söylediği "2001 yılı itibariyle 1,2 milyar dolar civarındaki hedef gerçekleştirilememiştir" şeklindeki ifadesini, bir manada eleştirisini kabul ediyorum; ancak, takdir edeceğiniz gibi, bu, ekim ayının 15'i itibariyle halka sunulmak üzere programlanmıştı, bu konuda bütün önlemler alınmış, gerekli danışmanlık hizmetlerinin verdiği istikamette her türlü düzenlemeye gidilmişti; herkesin birdenbire şaşkınlık içerisinde kaldığı 11 Eylül hadisesinin sonrasında yaşanan durum, kaçınılmaz şekilde, özelleştirme hedefiyle ilgili olarak da sıkıntılarımızı ortaya koydu.

Sayın Ufuk Söylemez'in işaret ettiği ikinci bir husus, satışların, artık, dolarla yapılmayıp Türk Lirasıyla yapılması gerektiği şeklindeki ifadesidir. Doğrusunu ifade etmek gerekirse, görüşünü saygıyla not ettim. Ciddî bir şekilde değerlendirmeye alacağımızı ifade ediyorum. Özelleştirme İdaresi olarak, zaten, uzun süreden beri bu eleştiri veya bu ifade istikametindeki çalışmalarımızı yürüttük; önümüzdeki günlerde Yüksek Mecliste huzurunuza sunmayı tasarladığımız kanun tasarısının içerisinde de buna ilişkin hükümlerin derpiş edilmesi için hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Buna bağlı olarak da, elimizden gelen gayreti göstereceğiz.

Varlık satışlarına ilişkin olarak Sayın Söylemez'in eleştirisine de teşekkür ediyorum ve katılıyorum. Hiçbir şekilde, Özelleştirme İdaresinin, özelleştirilecek kurumların varlıklarını bir başkasına devretmesi şeklinde gelişmemesi gerekirdi; ancak bu uygulamayı şimdilik ciddî bir şekilde disiplin altına aldığımızı da ifade ediyorum.

Sayın AK Parti sözcüsü Altan Karapaşaoğlu arkadaşımızın işaret ettiği gibi, bazı noktalarda Özelleştirme İdaresinin uygulamalarına ilişkin eleştirilerine de küçük, kısa cevaplar arz etmek istiyorum.

KİT'lerin özelleştirilmesi devletleştirmenin tersi değil. Hatırlayacaksınız, ki, Sayın Karapaşaoğlu'nun buradaki konuşmasında da, Anayasa Mahkemesinin, Özelleştirme Kanununun 18 inci maddesinin iptaline ilişkin olarak verdiği kararın gerekçesinde ifade ettiği hususlarda, daha sonra, Yüce Meclis tarafından, bir Anayasa tadiliyle, 47 nci maddenin tadiliyle yeni bir tarife oluşturuldu; dolayısıyla, Özelleştirme İdaresi, bugün, bu tarif çerçevesinde, bu esaslar içeriğinde özelleştirmeye devam ediyor.

Haksızlığa maruz bırakıldığını örneklemek istediği şirketle ilgili olarak bize yönelttiği eleştiriye karşı hemen bir savunma getirmek ihtiyacını duyuyorum. Özelleştirme İdaresiyle Hazineyi veya Sermaye Piyasasını karıştırmayın. Özelleştirme İdaresi, haksızlığa maruz bırakıldığını ve hizmetlerinin aksatıldığını söylediğiniz şirketin vade ve yatırım taahhüt süresinin uzatılmasında hiçbir tereddüt göstermeden, davranılması lazım gelen adaleti göstererek adil bir kararla bu uygulamayı yerine getirmiştir. Bu eleştirinize itiraz etmek istiyorum.

Diğer bir konuda işaret ettiği husus, Sayın Karapaşaoğlu'nun ifade ettiği, enerji üretim ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin Özelleştirme İdaresiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar, 4628 sayılı Kanunla Enerji Bakanlığı tarafından yapılmaktadır; ne Özelleştirme İdaresinin bu işe temas etmeye yetkisi vardır ne bu konuda kendilerine bir müracaatta bulunulmuştur ne de Özelleştirme İdaresi bunlara ilişkin olarak tek bir yaprak dahi tanzim etmiştir. Hem Sayın Altan Karapaşaoğlu'na hem Sayın Ufuk Söylemez'e, Özelleştirme İdaresinin başarıya ulaşması için gayret gösteren değerli yöneticilerinin namusuna kefalet eden konuşmaları için de, şükranlarımı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün Hükümeti temsilen şu anda bana destek olmak üzere gelmiş olan arkadaşlarımız, evet, 2000 yılı içerisinde 2,7 milyar dolar civarında bir özelleştirmeyi gerçekleştirdi, bir evvelki yıl itibariyle de 1 küsur milyar doları gerçekleştirdi. Bu şartlar içerisinde baktığınızda üç yıl içerisinde 4 milyar dolar civarında bir özelleştirmeyi gerçekleştirmiş kadrodur ve hepsi pırıl pırıl, namuslu insanlardır. Yolsuzluk kelimesinin asla kullanılamayacağı veya kendilerine muhatap verilemeyeceği bir ifade varsa, bu arkadaşlarımızın namuslarıdır ve Yüce Meclisimiz, bunların haklarını teslim eden gerçek değerlendirmeyi de, biraz sonra alacağınız kararla gösterecektir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Veysel Candan'ın konuşmalarında işaret ettiği hususlara gelince; bir defa, yolsuzluk sözünü kendisine iade ederim; yolsuzlukla ilgili tek bir belge ortaya koyamadı, tek bir hadiseye işaret edemedi; ama, sürekli olarak "yolsuzluk" sürekli olarak "usulsüzlük" ifadesiyle insanları töhmet altında bırakan bir üslubun sahibi olarak konuşmaları dikkat çekti, bir yanlış anlamaya veya kendisinin ifade ettiği manada da olması muhtemel bir intibaya sebebiyet vermeyecek bir açıklığı temin etmek ihtiyacıyla "yolsuzluk" kelimesini kendisine iade ediyorum.

Yüksek Denetleme Kurulunun "Özelleştirmeyi feshedin" diye bir sözü yoktur; tek bir kelime bulamazsınız. Özelleştirme İdaresiyle, Yüksek Denetleme Kurulu arasındaki ilişki sadece yerindelik tahliline ilişkindir. Yoksa, herhangi bir şekilde işletmenin kararlarına ilişkin olarak özelleştirmeye bağlı hükümlere ilişkin bir fesih talebinde bulunması söz konusu değildir; üstelik, Yüksek Denetleme Kurulunun görev tarifleri içerisinde bu söz konusu değildir.

Sümerbankla, Sümer Holdingi karıştırdığını zannediyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Siz, dinlemediniz o zaman!..

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Candan, konuşmasında diyor ki: "IMF'den ağustos ayında 1,5 milyar dolar kredi aldık. Sümerbanka 1,6 milyar dolar destek sağladık. Böyle özelleştirme olmaz."

Doğru; "böyle özelleştirme olmaz" sözüne kadar söylediklerinizi size ait bir ifade ve görüş olarak kabul ederim; ama, arkasındaki cümleniz, aynen... "Tabiî, aslında, Özelleştirme İdaresi, bu tespitiyle bir suç itirafında bulunuyor." Nedir o suç? Kendisi tarif ediyor: "Hatırlanacağı üzere, Sümerbank, fondaki 5-6 bankayla birleştirildi ve bu bankalara verilen 1,6 milyar dolar..."

Değerli arkadaşlar, Sümerbankla, Sümer Holdingi karıştırıyor. İkisini birbirine karıştırmayın. Sümer Holding başka bir şey, Sümerbank başka bir şey. Sümerbank dediğiniz husus, Tasarruf Fonunun içerisinde, özelleştirmeyle uzaktan yakından ilgili değil. Bırakınız 1,6 milyar dolar Tasarruf Fonuna para aktarmak, 1 sent dahi verilmemiş durumda. Ha, Sümerbanka verildiğini söylüyorsanız; doğru. O da, işçi ücretleri için verildi. Dolayısıyla, Sümerbanka verildiği varsayımı içerisinde söylediği ve âdeta "Tasarruf Fonunda tasfiyeye tabi tutulmuş bankaları destekliyoruz" anlamında izlenim yaratmaya yönelik ifadeleri doğru değildir.

"Vadeler, ertelemelere zarar verdi" diyor, yine kendi konuşmasında. Değerli arkadaş, vadelerin ertelenmesi hiçbir şekilde zarar vermez; çünkü, Özelleştirme İdaresi, ertelemelerde, dolar bazında yüzde 12 ile yüzde 15 arasında değişen ve rayiç fiyatların üstündeki faiz fiyatlarıyla bu ertelemeleri yerine getirmektedir ve bunların her biri için maruf bir bankadan kati teminat mektubu alınır.

"POAŞ dosyası mahkemelere düştü" diyor; asla doğru değil. POAŞ'la ilgili olarak açılan davaların tamamı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı lehine sonuçlandı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığına yönelik herhangi bir temas söz konusu olmadı.

"Batık krediler var" diyor; bu da doğru değil arkadaşlar. Özelleştirme İdaresinin içerisinde, uygulamada kredi yok. Özelleştirme İdaresi, sadece özelleştirme geliriyle, ileride sermayelerine mahsup edilmek üzere, işletmelere kredi vermiş ve bu kredilerle ilgili olarak da, daha sonra sermayelerine kaydetmiş. Bunu nereden söylüyor; bunu, Özelleştirme İdaresinin raporundan... Evet, Özelleştirme İdaresinin raporunu özenle, dikkatle izlemiş olsaydı, bu söylediğimiz hususları orada görecekti.

Değerli arkadaşlar, Etibank, Hazinenin Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün onaylarıyla özelleştirilmiştir. Hiçbir şekilde, Özelleştirme İdaresinin bu hususta bir kararı yoktur, karar yetkisi de yoktur; sadece, Hazinenin Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü bununla ilgili olarak kararı vermiş, Müsteşarlık bu kararı sonuçlandırmış; ona dayalı olarak, Özelleştirme İdaresi, sadece, satışından ibaret bir hizmeti yüklenmiştir.

ÇEAŞ'ın yüzde 10'unu sattık, özelleştirmedik; o yüzde 10'un, sadece halka arz edilmiş olan hissenin, iştirak hissesinin satışını yaptık. Bunu alan kişi, daha sonra, piyasadan gidip diğer hisseleri sahiplerinden alarak maliki haline geldi; yoksa, bir özelleştirme prosedüründen geçmedi. AKTAŞ'ın ise, Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla uzaktan yakından hiçbir alakası yok; onu da, Özelleştirme İdaresinin dışındaki otoriteler yaptı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yerine getirdi.

Türk Hava Yolları uçaklarının satışında hiçbir soruşturma söz konusu olmamıştır, iddiaların varit olmadığı aşikârdır; ama, Sayın Candan, sanki, böyle bir uçak satışıyla ilgili olarak, hakkında tahkikat açılmış, soruşturmalar yapılmış izlenimi yaratmaya yönelik ifadeler kullanılmıştır.

"İGSAŞ'ta Rekabet Kurulu kararına rağmen ihaleye devam edildi" deniliyor. Değerli arkadaşlar, eşyanın tabiatına aykırı bir cümle. Rekabet Kurulunun karar vermesi için, evvela, ihalenin yapılmış olması lazım; yani, sahip belli olmalı ki, burada tekelin teşekkül edip etmediğine Rekabet Kurulu karar versin. Dolayısıyla "Rekabet Kurulu hayır dedi, buna rağmen ihaleye devam edildi" şeklindeki iddia da doğru değildir.

"SEKA İzmit'te satıldı..." Hayır, böyle bir şey yok; SEKA satılmadı, SEKA kapatılmadı, SEKA belediyeye de devredilmedi; SEKA halen çalışıyor. Dolayısıyla, SEKA satıldı, SEKA kapatıldı, SEKA belediyeye devredildi tarzındaki eleştirileri de isabetli değildir.

POAŞ'ın satılmadan evvel temettünün alıcıya verilmesiyle ilgili olan eleştirisi de doğru değildir. POAŞ satılmadan evvel, Özelleştirme İdaresi, bu temettüyü aldı, ondan sonra devretti.

Türk Ticaret Bankası özelleştirmesiyle ilgili olarak yaptığı eleştirinin de bizim Özelleştirme İdaremizle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bildiğiniz gibi, onu da, Tasarruf Fonu, Merkez Bankası özelleştirdi.

Telekom özelleştirmesine gelince... Telekom özelleştirmesinin Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla, yine, uzaktan yakından alakası yok; üstelik de, bu, son derece sarih bir şekilde, bir grafik olarak, biraz evvel konuşmasında işaret ettiği Özelleştirme İdaresi Raporunun 1 inci sayfasında da yazar; hemen ilk nazarda dikkat çekecek olan husus budur. Nedir o husus; Telekom özelleştirmesi 4673 sayılı Kanunla özelleştirilir, bunun için özel bir ihale komisyonu vardır ve bizimle, Özelleştirme İdaresiyle uzaktan yakından ilgili değildir.

"Çimento özelleştirmelerinde tekele sebebiyet verildi" şeklindeki eleştirisine de iştirak etmek mümkün değildir. 10'u gruba ve 7'si halka arz şeklinde olmuştur; 22 fabrika, 17'ye dağıtılmıştır. Bunun nasıl bir tekelleşme olduğunu iddia edebilirsiniz?! Burada 450 000 000 dolarlık yatırım yapılmıştır ve üstelik, şu da açıkça ifade edilmiştir ki, bu çimento fabrikalarında bugünkü üretim Avrupa Birliği standartlarının fevkindedir ve özelleştirilmelerinin ne kadar isabetli olduğunu gösteren çok hayırlı bir örnek teşkil eder.

Yolsuzlukla, usulsüzlükle ilgili olarak hiçbir iddia varit değildir, bu arkadaşlar pırıl pırıl insanlardır. Böyle, el işaretiyle burayı göstererek ve "yolsuzluk" kelimesinin müphem manasına sığınarak, zımnî manada insanları töhmet altında bırakma üslubunu fevkalade ayıp bulduğumu, şiddetle kınadığımı da ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Veysel Candan ve diğer iki Grup Başkanvekilinin ortaklaşa vermiş oldukları özelleştirmeyle ilgili gensoruda 8 madde var. Sayın Candan, bu 8 maddeden bir tanesine temas etmedi, tek bir tanesine dahi burada yer vermedi; işte, önerge burada. Şu önergedeki hususlardan herhangi birine ilişkin olarak somut bir belgeden söz edemedi, somut bir belgeyi getirip önünüze koyamadı, kelimeyi seçerken fevkalade rahatsızlık duyduğumu ifade ederek söylüyorum; ama, afakî bir konuşmada bulundu.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız; süreniz bitmek üzere.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Bana mı işaret ettiniz?!

BAŞKAN - 1 dakikanız var.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, günlük gazetelerde yer almış çeşitli haberlere dayalı olarak bir Özelleştirme İdaresi gensorusu etrafında yapılmış olan konuşmalardan ötürü, gerçeği yansıtmayan bir gensoru önergesiyle karşı karşıya olduğunuzu söylüyorum. Ancak, böyle bir önergenin içerisinde, hiç olmazsa, bize, özelleştirmeyle ilgili çok sayıdaki yanlış bilgiyi tashih etme fırsatı doğdu. Bu bakımdan, Özelleştirme İdaresini hedef alan bu önergenin sahiplerine teşekkür ederim.

Özelleştirme İdaresiyle ilgili olarak ortaya konulanların hiçbirisi doğru değildir; ancak, Veysel Candan iki tane doğruya da işaret etmiştir. Doğrulardan birisi, özelleştirmenin 1984 yılında başladığı; doğrulardan ikincisi, özelleştirmenin 4046 sayılı Kanunla yapıldığıdır. Bu doğrular için de kendisine teşekkür ederim.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Böylece, Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/20) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım efendim.

Gensoru önergesinin gündeme alınması hususunu kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Ancak, bir yere kıpırdamamanızı istirham ediyorum; ara da vermeyeceğim, meşhur 86 ncı maddeyi oylayacağım efendim, haberiniz olsun. Anayasa oylaması yapacağım sayın milletvekilleri.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, oylamadan önce müzakereler var.

BAŞKAN - Ne var efendim?

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - "Oylama yapacağım" diyorsunuz.

BAŞKAN - Müzakereyi açalım, yapacağız efendim. Yani, Saadet Partisinin bu hususta konuşacağını biliyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüyle ilgili teklifin geri alınan maddeleriyle ilgili rapor Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakeresine başlayacağız.

4.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

7.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon Raporu 753 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır efendim.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen?.. (DYP sıralarından "Yok, yok" sesleri)

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim... Olmaz mı Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Varsa, gönderin efendim... İstirham edeyim... Üç keredir söylüyorum. Birinci, ikinci konuşma hikâyesi var mı?! Gönderin efendim...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Grubumuz adına Bülent Arınç konuşacak.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET İYİMAYA (Amasya) - "Yok" dendi Sayın Başkan!..

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.

Anayasanın bir maddesini değiştiriyoruz. Sayın Başkan birkaç defa "Grupları adına, tümü üzerinde, konuşacak arkadaşımız var mı" diye sordu ve "Yok, yok" diye sesler yükseldi. Biz, konuşmak için hazırlanmıştık, belki bu netameli madde üzerinde konuşulmaması gerektiğini düşünen arkadaşlarımız var; ama, bugün, önemli bir iş yapıyoruz. Meclisten geçen bir Anayasa değişikliği referanduma gideceği yerde, tekrar Mecliste düzeltiliyor. Bunun üzerinde konuşmak ve gerekiyorsa bir özeleştiri yapmak, sanıyorum ki, hepimizin hakkıdır.

Bendeniz konuştuktan sonra umarım ki, diğer gruplardan da arkadaşlarımız konuşurlar. Bugün bir hatayı düzeltiyorsak, bunu açıkça ifade etmek, samimiyetle söylemek de bir erdemdir. Yok, o zaman, doğru yapmışsak, referanduma giden süreç zaten başlamıştır, o süreç sonuna geldiğinde... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Arınç, bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, ben dahi duymuyorum. Salonda sükûneti lütfen muhafaza edelim. Evet, sayın milletvekilleri, ayaktaki arkadaşlarımız, lütfen kulislerine dışarıda devam etsinler.

Sayın Arınç, buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Parlamentomuzun itibarı, milletvekili arkadaşlarımızın saygınlığı, itibarı, genelde siyaset kurumunun içerisinde bulunduğu, maalesef, hazin durumdan kurtuluşumuzun yolu, samimiyetten, açıklıktan, şeffaflıktan geçer. Biz siyasetçiler, yaptıklarımızı doğru yapmalıyız, doğru yaptığımıza inanıyorsak, sonuna kadar savunmalıyız. Hata etmiş olabiliriz, bunu da açıklıkla ortaya koymak ve nerede yanlış yapmışsak orada düzeltmek imkânını da kullanmalıyız.

AK Parti olarak düşüncemiz budur. Eğer ilkeli, eğer kararlı, eğer dürüst siyaset yapacaksak, bundan sadece siyaset kurumu kazanır, ülkemiz kazanır, halkımız kazanır.

86 ncı madde, milletvekillerinin ödenek ve yolluklarını, genel itibariyle, özlük haklarını düzenleyen bir maddedir. Maaşları ne kadar olacak, yollukları ne kadar olacak, onu gösteriyor. Ancak, bugüne kadar, emeklilikle ilgili bir düzenleme veya bir cümle bu maddenin içerisinde bulunmadığından, bugüne kadar çıkarılan pek çok kanun iptal edildi. Belki dokuzuncusu iptal edildi. Sonunda bir yol gösterdi Anayasa Mahkemesi. Bu iptal kararlarının gerekçesinden anlıyoruz ki, emeklilikle ilgili bir cümle 86 ncı maddenin içerisinde bulunmadığı takdirde, yine, teknik olarak bazı hususlar yer almadığı takdirde, bundan sonra yapılacak düzenlemelerin de iptal edilmesi mümkün olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi, zaman zaman, 86 ncı maddeyi bu doğrultuda düzenlemeyi düşünmüştür. Bu, Meclisin tabiî bir hakkıdır, milletvekillerinin hakkıdır. Milletvekilleri de, seçimle geliyorlar, kamu hizmeti yapıyorlar, yemin ediyorlar, anayasal görevlerini yerine getiriyorlar. Buraya geldikleri zaman, milletvekili seçilmeden önce yaptıkları bazı işleri de terk ediyorlar. Bazı arkadaşlarımızın tek gelir kaynağı, aldıkları maaş, yolluklardır, ödeneklerdir. Bazıları, Anayasada belirtilen işleri de yapabiliyorlar, elbette, her vatandaşın temel hakkından olduğu gibi. Fakat, ne hikmetse -iki dönemdir Parlamentodayım, bir milletvekili arkadaşınız olarak da bu kürsüden zaman zaman ifade ettim- konuşulan şey, sadece üç tanedir. Türkiye'nin bütün meseleleri içinde, milletvekillerinin maaşları, milletvekillerinin dokunulmazlığı, milletvekillerinin lojmanları... Konuşulur, üzerinde çok şey yazılır ve söylenir ve bunlara karşı biz daima savunma psikolojisi içerisinde oluruz. Hatta, bu konuyu toplumda herhangi bir yerde konuşmaktan da kaçarız. Eğer bir yerde sıkıştırılmışsak, söylediğimiz, sadece birkaç mazeretten öteye geçmez. Bu Parlamentoya bazı düzenlemeler gelir, gece saatleri seçilir. Gündüz yapmaya kalkarsınız "aman üzerinde kimse konuşmasın" derler. Dışarıya, bu, "gördünüz mü, jet gibi geçti, üzerinde bir kişi bile konuşmadı" olur. Akşam saatinde getirirsiniz, "herkesin uykuya yattığı saatte, yine, gece yarısı çıkardılar" derler.

Yapılacak şey oysa çok basit: Yaptığımız işin doğru olduğuna inanıyorsak, burada çıkıp, açık açık ne yaptığımızı söylemeliyiz, yaptığımızı savunmalıyız; halk da bilmeli, basın da bilmeli, milletvekilleri de bilmeli.

Eğer, birinci oylamada, herkes, önündeki metne bakarak oy kullanır da, siz, ikinci oylamada, tam oylamaya geçileceği bir sırada, alelacele, nerede yazıldığı, kim tarafından getirildiği belli olmayan bir önergeyi oylar ve ona oy kullanırsanız, sonunda mahcubiyet de duyabiliriz. Bugün karşılaştığımız hadise budur. Çok açık olarak "biz bunu yapıyoruz" diyeceğimiz yerde -tabiî, zamanlamasını doğru yapmalıyız, yaptığımız iş, teknik açıdan da mükemmel olmalı ve biz, yaptığımız göreve uygun olarak bir geçinme standardını yakalamalıyız- hem zamanlama açısından hem getiriliş biçimi açısından hem de halkın gözünden, sanki, bazı gerçekleri saklıyormuşuz gibi yaptığımız şeyler, sonunda, bize fatura ediliyor ve biz, bunun altında eziliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, 37 maddelik anayasa değişikliği içerisinde reddedilen 3 tane madde varken, bir de bu maddenin son anda bir önergeyle değiştirilerek kabul edilmesi -o gün de bu kürsüde ifade etmiştim- maalesef, bir çuval inciri berbat etmiştir, Parlamentomuzu da, milletvekillerimizi de yaralamıştır.

O gün 400'e yakın kabul oyu çıktı. Bu kabul oyu altı partiden çıktı. Açık ve net olarak söyleyelim; eğer bir hata varsa, bu altı partiye mensup milletvekillerimizin müşterek hatasıdır. Kimse, bunun dışına çıkamaz, kimse kendisini, âdeta, sütten çıkmış ak kaşık gibi gösteremez. (DSP, ANAP, MHP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Az veya çok katılan olmuştur; ama, hepimizden katılan olmuştur. Ben, oylamaya katılmayan bir arkadaşınız olarak bunu söylüyorum ki, oylamaya katılan arkadaşlarımı da eleştirmiyorum ve tenkit etmiyorum; çünkü, oylama bu sandıkta yapıldı, herkes geldi, kullandı; benim partimden diyelim ki 15-20 kişi, bir başka partiden 70-80 kişi oy kullandı. Oy kullanırken güle güle oy kullananların, ertesi sabah "zaten, biz buna karşıydık canım, nereden de çıktı bu. İşte, size şu teklif: Biz, bunun değiştirilmesi için anayasa değişiklik teklifi veriyoruz." Kaç imzayla; 80 imzayla.Bir anayasa değişikliği teklifi kaç imzayla verilir; 184 imzayla. Gerisi nerede bunun?.. "E, Meclis Başkanı toplasın canım, onu da ben mi toplayacağım?!."

Arkadaşlar, bununla itibarsızlıktan kurtulamayız; bununla, doğru iş yaptığımıza kimseyi inandıramayız. Açık açık ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı söylemeliyiz. Eğer, utanacağımız şeyler yapıyorsak, niye yapıyoruz, niye yangından mal kaçırır gibi yapıyoruz, niye bazılarımızın kulaklarına üfleyerek, bazı şeyleri yapıyoruz?! Bunlar yanlıştır.

O yüzden, belki arkadaşlarımızın söz almak istemediği bir yerde, bu Parlamentoda "şu anda da işte yine görüyor musunuz milletvekillerinin maaşları konuşuluyor, hadi bakalım ekran başına" diye toplananlar varsa, onlar bizim insanımızdır, biz onların temsilcisiyiz, yaptığımız işi niçin yaptığımızı, hatamızı nasıl düzelteceğimizi onlara söylemeliyiz. Bu Meclis, milletin aynası olmalı, millet iradesinin temsil edildiği yer olmalı, millet iradesi burada gerçekten tecessüm etmeli, hepimiz bununla görevliyiz.

Değerli arkadaşlarım, yazılarını zevkle okuduğum bir yazar var, Can Dündar; bundan birkaç hafta önce köşesinde yazmış; aynen şöyle diyor: "Gazetecilik hayatıma ilk başladığım günde patron beni çağırdı; dedi ki, Meclis lokantasına gideceksin, milletvekilleri kaç paraya yemek yiyor, bana bunun haberini yapacaksın." Şimdi, üzülerek eski hatırasını yazıyor köşesinde. "Bu ülkede haber adına milletvekillerinin yediği yemeğin kaç para olduğunu benden isteyen patronlar var" diyor.

Değerli arkadaşlarım, biz de milletvekili olmadan önce bunları okumuştuk; "10 liraya çorba içiliyor, 20 liraya etli yemek yeniyor" diye. 1995'ler öncesinde buydu. Şimdi de fazla bir şey değişmedi. Seçim bölgeme gittiğimde, herkesin şunu fısır fısır konuştuğunu duydum: "Hepsinin altında araba var, bedava; hepsinin telefonları var, bedava; uçak biletleri var, bedava; lojmanları var, saray gibi yerlerde oturuyorlar, bedava..." Biz nerede yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş! (Alkışlar)

Şimdi, gelip de, milletvekilleri lokantasında yemeğin kaç para olduğunu görseler, bilmiyorum, geçmişte yaptıklarından utanacaklar mı? Ama, bizi peşin peşin suçluyorlar, peşin peşin mahkûm etmek istiyorlar.

Şimdi, bakınız, Sayın Millet Meclisi Başkanımızdan bir yazı aldım: Bir televizyon ekranında, milletvekillerine alenen hakaret eden bir televizyon yapımcısı hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Huzurlarınızda tebrik ediyorum. Millet Meclisi Başkanımız Sayın İzgi, hepimizin duygularına tercüman olarak çok yararlı ve isabetli bir iş yapmış. (Alkışlar)

Değerli arkadaşım, peki, ne demiş bu adam? Herhalde herkesi güldürmek vazifesi olan bir insan -sabahları program yapıyor, ben de takip ediyorum- milletvekillerine -çok affedersiniz, bağışlayınız- "illetvekilleri" diyormuş her konuşmasında, "illetvekilleri, illetvekilleri..." Tekrarlamaktan hicap duyuyorum. Aziz milletin temsilcilerine "illetvekilleri" diyen bir zihniyete, buradan, sadece teessüflerimi iletiyorum ve onları bu hareketlerinden dolayı kınıyorum ve lanetliyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine, oylamaya katılmayan 40 milletvekili için "haysiyetli milletvekilleri" diye o 40 milletvekilinin ismini yazmış. Geriye kalanlar, katılanlar?.. Onlar, mefhumu muhalifinden haysiyetsiz milletvekili oluyor... Biz bunlara müstahak değiliz arkadaşlar. Bunlara müstahak değiliz; ama, bunlara kızabilmemiz için, bizim doğruları yapmamız lazım. Yoksa, yanlışları yaptıkça, bu tür, haysiyetimize, namusumuza, iffetimize her gün hakaret edilmesi karşısında, maalesef "adamlar haklı" diyecek kişiler bulanabilir. Bu milletvekilleri, bu Meclisin birer üyesidir ve hepimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şerefli birer mensubu olmaktan dolayı bahtiyarız, şeref duyuyoruz arkadaşlar (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, 86 ncı maddedeki düzenleme, 37 maddelik değişikliğin içerisinde geldi. Bu 37 maddeyi ben oturup yazmadım, Hüseyin Çelik oturup yazmadı, Mahmut Erdir Başkanımız yazmadı, Uzlaşma Komisyonu yazdı. Her partiden ikişer milletvekili, sayın Meclis Başkanvekillerimiz Başkanlığında, her partiyi temsilen, oturdular oybirliğiyle karar aldılar ve hepsi eşit oranda temsil edildi. Sayın Arseven, Sayın Yalova bu görevleri yapıyorlar. Konuştular, tartıştılar, fikirler ortaya çıktı, sonunda bir metinde mutabık kaldılar.

Arkadaşlar, demokrasi, uzlaşma ve paylaşma rejimidir. Uzlaşabiliyorsak, demokrasinin en güzel yönü bu, ortaya çıkan sonuç hepimizi memnun eder; hepimizi olduğu kadar, bütün milleti temsil eden, bütün milletimizin değerlerini temsil eden büyük kitleleri de memnun eder.

Mecellenin bir kaidesi midir bilmem; yani, es seyüdül... Affedersiniz, tam söyleyemeyeceğim... "Hükümlerin en güzeli sulhtur" diyor.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Es sulhu seyüdül ahkâm.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Es sulhu seyüdül ahkâm. Üstadımız ne güzel ifade ettiler ağzına sağlık.

Yani, hükümlerin en güzeli sulhtur. Hukukta bu böyledir. Hukukta sulh oldunuz mu, kucaklaşarak mahkeme salonundan ayrılırsınız. Birisi iddiasından biraz vazgeçer, öbürü talebinden vazgeçer, sonunda kucaklaşarak ayrılırlar; buna, sulh yoluyla, ibra yoluyla anlaşmak denir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Konsensüs.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Konsensüs. Evet, bugünkü tabiri de bu; ama, sulh daha güzel geldi bana.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu sulh yolunu, uzlaşma yoluyla burada temsil ediyoruz. Biz AK Parti olarak düşündük ve karar verdik: Bu, uzlaşma mıdır; evet. Altında kaç tane imza var; bu kadar. İki yıl çalışmışlar mı; çalışmışlar. Benim kabul edemeyeceğim 3 madde var, Ahmet'in 5 madde var, öbürünün 1 maddesi var, hiç önemli değil; bütün partiler bunda uzlaşmış mı tamam. Bu işin bereketi buradadır. Hepsine "evet" oyu vereceğimize karar verdik; ama, bir kısmını... Arkadaşlarım, burada ifade ettim, biliyorsunuz, bazı maddelerde, verdikleri kararlardan döndüler, 3 madde reddedildi, 34 maddeyle bir Anayasa değişikliği yaptık.

Şimdi, 86 ncı madde de, hepiniz biliyorsunuz, birinci tur oylamadaki haliyle, ikinci tur oylamadaki hali birbirinden farklı oldu ve sonuçta kamuoyundan büyük bir tepki geldi, biz de yaptığımızı, doğrusu, çok fazla beğenmedik, bunun telafi edilmesi gerektiğine inandık. Hatta, Sayın Cumhurbaşkanı, referandum yolunu tercih etmeden önce, biz şunu söyledik: Bu değiştirilmelidir, bu iyi olmadı, bu hoş olmadı, bu yanlış oldu... Hemen Plan ve Bütçe Komisyonunda, belki de bununla ilgisiz bir kanun teklifi görüşülürken ikinci bir madde olarak ilave edildi; yani, en yüksek Emekli Sandığı iştirakçisine bir tarif getirildi. Bu şunun işaretidir: Ben bunu değiştiriyorum, Anayasayı da değiştireceğim. Bu, Meclisin bir iradesidir. Genel başkanlar söyledi, Sayın Başbakan, belki bazı bakanlar ifade ettiler; yani, biz bunu değiştireceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı, geçen süre içerisinde, bana göre anayasal hakkıdır, takdirine ben saygı duyuyorum, bazı maddeleri onayladı, bir maddeyi de referanduma götürülmek üzere gönderdi. Şimdi, hemen bunun karşısında, bir sayın genel başkan "haa, referandum varsa, bu, aynı zamanda seçim demektir; referandumla seçimi aynı zamanda, eşzamanlı olarak yapalım" dediler. Biz buna "hayır" dedik. Bize göre ikisi birbirinden farklıdır. Referandumun konumu farklıdır, sonuçları farklıdır; seçimin, erken seçimin konumu farklıdır, sonuçları ayrıdır. Bunların ikisinin de eşzamanlı olarak yapılmak istenmesi çok farklı sonuçlar doğurabilir. Biz AK Parti olarak, Türkiye'nin bir seçime gitmesi gerektiğine inanıyoruz. Seçime gidilmesinden yararlı çıkacağımıza da inanıyoruz; ama, bu, demek değildir ki, yanlışları savunalım...

Bize göre, ta o gün ifade ettik: 86 ncı madde için referanduma gitmeye gerek yoktur. Sadece maddî kayıp bakımından değil, bunun sonucu ne olacak; sonucu belli, o gün için belli. Soracaksınız, milletvekilinin özlük hakları, doğru veya yanlış, haklı veya haksız, çok veya az eleştiriler yapılıyor ve biz, yargısız infaz suretiyle biraz da kendi kabahatimizden dolayı kendimizi savunamaz hale gelmişiz. Aslanların önüne atacaksınız, yüzde 99 ret çıkacak. Bundan kim kazançlı; bundan, siyaset kaybedecek, Parlamento kaybedecek, milletvekilleri kaybedecek; ama, kazananlar, belki, "Parlamentosuyla da siyasetiyle de partileriyle de iktidarıyla muhalefetiyle rezil olsalar da, dikta özlemcilerine gün doğsa" diye bekleşenler olacak (Alkışlar) veya bu kurumların bir türlü iflah olmayacağını, mutlaka bunun arkasından başka bir şeyler gelmesini isteyenlerin ekmeğine yağ sürülmüş olacak.

Ben, oylamaya katılmayan bir insan olarak, göğsümü gere gere "hadi bakalım referandum" diyebilirim. Bence, mesele, 40-50 trilyonluk masraf meselesi değil; siyasetin yara almasını istemiyorum ben. Siyasetin yara almaması için de, bunu, Meclis düzeltecek; karar verilmiş. O zaman, referanduma gidilmemeli, bu, Mecliste halledilmeli. Şükür ki, sonunda yayımlandı ve Sayın Cumhurbaşkanı ifadesini kullanırken "bu, Mecliste düzenlenirse, referandumun konusu kalmaz" dedi. Ancak "referandum ve mutlaka aynı anda seçim" diye direnenler, sonunda, 86 ncı maddeye de tek başına imza koydular.

Yani, şunu söylemek istiyorum arkadaşlar: Birbirimizi eleştirmeden bu konuya girmek istiyorum; ama, ne yapacağımıza, lütfen, bir defa karar verelim düşünerek, ondan sonra da, bu işin doğruluğuna inanıp, arkasında duralım. "Referandum ve seçim hemen" diye bağırdıktan sonra, 180 derece tornistan edip "86 tek başına çıkabilir" demenin güven yıprattığını düşünüyorum. Aynen "Afganistan'a asker göndermek için hükümete yetki verilsin mi" diye konuşulduğunda "verilsin" diye el kaldırıp, sonra da "askerimiz gidecek, vah vah" diye ağıt yakanların haline düştükleri gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda, biz, hepimiz, milletin temsilcisiyiz. Tunceli'den gelen, Manisa'dan gelen, İzmir'den gelen, İstanbul'dan gelen, burada, millet iradesini temsil ediyor. Bugün, bunu düzeltmek üzere buradayız. Bakıyorum, eski madde uygun olan şekliyle gelmiş. "Biz, bu dayağı niçin yedik" diye aklıma geliyor. Keşke, baştan bunları düşünebilseydik, konuşabilseydik, uzlaşabilseydik, uzlaşmadaki ahdimize sadık kalabilseydik, akdimizde sadık kalabilseydik; bugün, hiç bu hale düşmeyecektik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, benim beyanlarım o; arkadaşlarımız da söylediler; 86 ncı maddenin tek başına gelmesi, siyaseten doğru olmayabilir. Meclis, itibarını yenilemesi için, şık bir iş yapmalı. Nedir o şık bir iş; 37 maddeyi getirdi mi Uzlaşma Komisyonu; getirdi. 34 ünü çıkardık mı; çıkardık. İtibar kazandı mı Meclis; kazandı; hepimiz kazandı, bu şeref hepimize ait. Neden; çünkü, sivil ve demokratik bir anayasa yapmak için irade ortaya koyduk. Bu iradeyi herkes alkışladı; ama, ne var ki, o gölge düştü üstümüze, bir çuval inciri berbat ettik, yaptığımız iş unutuldu ve biz eleştirilerin altında kaldık.

Şimdi, Uzlaşma Komisyonu, Sayın Başkanımız, büyük bir gayretin içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...14 madde üzerinde daha, değişiklik çalışması yapıyor; bu 14 madde de, hemen önümüze gelmeli. Hatta, paket genişleyebilir; çünkü, aramızda, ben, bunun için en uygun ortamın bulunduğunu görüyorum; tekrar siyasî irademizi ortaya koymalıyız, Biz, bu Anayasayı, milletin istediği doğrultuda, milletimizin layık olduğu noktada, milletimizin, bütün aydınların, toplumdaki bütün düşünen, tartışan, fikir üreten insanların Parlamentodan beklediğini yapabiliriz. 86 bunun içinde olsaydı keşke ve sadece, özlük haklarımızla ilgili bir düzenlemeyi bugün yaparak, referandumdan kurtulmayı düşünen veya bunu böyle kabul edenlere inat "işte, size yeni bir paket; bu yeni paketin içerisinde biz, özlük haklarımızla ilgili noktayı da düzeltiyoruz" diyebilmeliydik... Yalnız geldi; yalnız geldiği için, inandığımız noktada buna "hayır" verecek değiliz.

Bu şekliyle yapılan düzenleme doğrudur, uygundur; hukuka da uygundur; yapılan iş de doğrudur, destekleyeceğiz.

Hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arınç teşekkür ederim.

Efendim, şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay'ın.

Buyurun Sayın Günay. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasanın 86 ncı maddesinde değişiklik yapılmak istenmekte ve Meclisin kamuoyunda yanlış bir şekilde eleştirilmesine yol açan emeklilik sorununa bir çözüm getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, bazı meslek mensupları için onlara has bir personel kanunu uygulanmaktadır. Bu meyanda, yasama organı üyeleri için de, yapmakta oldukları görevin özelliği ve önemi bakımından anayasal çerçeve içinde ödenek ve yolluklarının farklı bir düzenlemeye tabi tutulmaları kabul görmekte; ancak, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığıyla ilgilendirilmeleri tartışma konusu yapılmakta ve çoğu zaman yanlış anlamlara ve anlaşılmalara meydan verilmekte, eşitliği sağlamaya yönelik bir düzenleme, eşitsizliğe yol açıyormuş gibi gösterilmektedir.

2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesinde "ilgililere, son yedi yıllık fiilî hizmet süresi içinde, fiilî hizmet süresi fazla olan kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır" denilmektedir. Söz konusu edilen bu sosyal güvenlik kurumları bildiğiniz gibi şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu -yani, bilindiği gibi Bağ-Kur- ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesine göre kurulan emekli sandıkları.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi seçilenler, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı olurlarsa olsunlar, emekli olabilmek için, diğer vatandaşlarla aynı koşullara tabidir, herhangi bir ayrıcalıkları yoktur. Önemi bakımından ve yanlış anlaşılması bakımından, bizi dinleyenlerin anlayabilmeleri için, bunu tekrar ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilenler, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı olurlarsa olsunlar, emekli olabilmek için, diğer vatandaşlarla aynı koşullara tabidir, herhangi bir ayrıcalıkları yoktur. Kimi yerlerde söylendiği gibi, iki yılda emekli oldukları kesinlikle söz konusu değildir. Bilhassa, üniversite bitirmiş olanların ve meslek olarak muhasebecilik mesleğini yapmış olanların bu türde yanlış anlaşılmalara meydan verecek kanı sahibi olmaları çok üzücüdür. İki yılda emekli olmaları -biraz önce de söylediğim gibi- kesinlikle söz konusu değildir; bu şekilde bilenler, bildiklerini düzeltsinler. Altı yıldır milletvekili olmalarına rağmen, fiilî hizmet süresi ve yaşı dolmadığı için emekli olamayan birçok arkadaşımız, şu an, aramızda mevcuttur.

İki yıllık süre, emekli olduktan sonra, makam tazminatı alabilmek için gerekli süredir ve makam tazminatı, emekli olduktan sonra verilen bir tazminattır. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesinde makam tazminatı düzenlemesi vardır. Bu düzenleme, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurda yoktur. Söz konusu düzenlemeye göre, belirli görevlerde belirli sürelerde bulunanlar, emekli olduktan sonra, emekli maaşlarının yanı sıra makam tazminatı almaktadır. İşte, iki yıllık süre, bu tazminatı alabilmek için gerekli olan süredir. Emekli olduktan sonra makam tazminatı alanları örnek vermek gerekirse, şu kişileri, şu makamları örnek olarak verebiliriz: Kaymakam, vali, vali yardımcısı, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, profesörler, yarbayından genel kurmay başkanına kadar görevde olanları sayabiliriz; bu örnekler çoğaltılabilir.

Milletvekilleri de emekli olduktan sonra bu makam tazminatına hak kazanmaktadırlar; ancak, bu düzenleme sırf Emekli Sandığı Kanununda bulunduğundan, Emekli Sandığına bağlı olmayan milletvekilleri yararlanamamakta, Emekli Sandığına bağlı olan milletvekilleri yararlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Emekli Sandığına bağlı bir öğretmen, SSK'ya bağlı serbest çalışan bir avukat ve Bağ-Kura bağlı serbest çalışan bir doktorun milletvekili seçildiklerini düşünelim -ki, aramızda böyleleri çok- milletvekilliği makam kabul edilmekte, Emekli Sandığına bağlı olan ve milletvekili seçilen öğretmen, milletvekilliği görevinde bulundu diye, emekli olduktan sonra makam tazminatı almakta; ancak, aynı şekilde milletvekili seçilen serbest çalışan avukat veya doktor, SSK ve Bağ-Kura bağlı oldukları için emekli olduktan sonra makam tazminatı alamamaktadırlar. Bu eşitsizliği gidermek ve eşitliği sağlamak için, milletvekillerinin, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri zorunlu olmaktadır.

Durum bundan ibaret olup, yapılan düzenlemeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yolluklarına Dair Kanun üzerindeki gereksiz tartışmanın sona ereceği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, ANAP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günay.

Efendim, siz söz sırası Saadet Partisinde.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 86 ncı maddesiyle ilgili değişiklik teklifini görüşmek üzere burada bulunuyoruz. Ben, şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu değişiklik teklifinin neden bugün gündemimizde olduğuna dikkatlerimizi teksif etmemizde çok büyük yarar vardır diye düşünüyorum.

Hepinizin malumu olduğu gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir Uzlaşma Komisyonu kurmuş, aylar değil, hatta yıllar boyunca, Anayasada değişiklik yapılması konusu müzakere edilmiştir.

Bu Uzlaşma Komisyonu bir altkomisyon oluşturmuş ve altkomisyon da, Anayasanın 51 maddesinde değişiklik öngören bir metin hazırlamıştır ve altkomisyonda, bu metinde uzlaşmaya gidilmiştir; ancak, daha sonra, altkomisyonun hazırladığı bu uzlaşma metni, Anayasa Komisyonunda 37 maddeye dönüştürülmüştür.

Hükümet, uzun bir aradan sonra, tatilde bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisini çağırmış, davet etmiş ve bu 37 maddelik, Uzlaşma Komisyonundan çıkan öneriyi önce Anayasa Komisyonuna, ardından da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; elbette, bu 37 madde burada müzakere edildi, günlerce bu müzakereye katıldık. Biz, Saadet Partisi olarak, ilk günden beri, bu anayasa değişikliği tekliflerinin yeterli olmadığı, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almadığı, inanç ve düşünce özgürlüğüne yönelik düzenlemeleri içermediği, yasakları ortadan kaldırmadığı, bu nedenle de eksik olduğunu ifade ettik; ancak, bir ileri adım olarak mütalaa ettiğimizi ve bu nedenle de destek vereceğimizi ifade ettik. Peki, ne oldu; burada bu anayasa değişikliği teklifi görüşüldü, 37 maddesi; ama, hükümet partileri, kendi getirdikleri, altında kendi liderlerinin imzası bulunan bu metne sadık kalmadılar. Burada, Uzlaşma Komisyonunun getirdiği metin delindi, 3 madde düştü. Hangi maddeler düştü; 90 ıncı madde, dokunulmazlıkla ilgili madde ve nihayet, 76 ncı madde, milletvekili seçilme yeterliliğiyle ilgili 76 ncı madde de düştü.

Şimdi şu soruyu sormak gerekir; bu anayasa değişikliği paketi buradan çıktı, Sayın Cumhurbaşkanına takdim edildi, Sayın Cumhurbaşkanı, bunların içerisinden 33 maddeyi onayladı, 1 tanesini de referanduma götürmeye karar verdi; karar verdi; ama, bu karar yayımlanır yayımlanmaz, önce hükümette sert bir tepki oluştu, sonra, Sayın Ecevit döndü dedi ki: "Bu iş hükümetle Cumhurbaşkanı arasındaki bir konu değil, bu iş, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle Sayın Cumhurbaşkanı arasındadır"

FARUK DEMİR (Ardahan) - Doğru.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Doğru değil, yanlış söylediler; niçin doğru olmadığını şimdi arz edeceğim.

Çünkü, şu Parlamentodaki çalışmaları izleyen her arkadaşımız biliyor ki, bu hükümet, arzu ettiği bütün tasarıları şu oy blokuyla geçebilecek durumdadır. Siz arzu buyurdunuz, Anayasanın 69 uncu maddesiyle ilgili önergemizi blok halinde reddedebildiniz, bunu gerçekleştirdiniz.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Uzlaşma var mıydı?!

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Eğer, siz arkasında dursaydınız, bu değişikliği de bu şekliyle getirip Türkiye'nin başına bir sorun olarak sarmazdınız. Onun için, Sayın Ecevit, sizin iktidar çoğunluğunuz bunu düzeltmeye imkân verecek durumdaydı. Bu sorun, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle Sayın Cumhurbaşkanı arasındaki bir sorun değil, bu sorun, Sayın Başbakan, sizin hükümetinizle millet arasındaki bir sorundur. Bunu, kesinlikle ifade etmek istiyorum. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, elbette, buraya gelip milletvekillerinin özlük haklarının düzenlenmesi gerektiğini söylememiz mümkündür; elbette yapılan bu düzenlemeyi savunmak da mümkündür, eleştirmek de mümkündür; ben bunları yapmayacağım; ama, ben, neden milletin bu düzenlemeye bu kadar çok büyük tepki gösterdiğini düşünmeye davet ediyorum sizleri. Bu sorunun neden bu noktaya geldiği üzerinde fikir beyan etmemiz gerekir. Bu soruya cevap aradığımızda da, yine sorunun temelinde, bu hükümetin politikaları olduğunu görürüz. Evet, sorumlusu bu hükümettir. Milletin, milletvekillerinin özlük haklarıyla, maaşlarıyla ilgili bir düzenlemeye bu kadar büyük tepki göstermesinin temel nedeni, bu hükümetin uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarıdır. Milyonları açlığa mahkûm ettiniz, esnafın feryadına kulaklarınızı tıkadınız, memurun, işçinin "açız" feryatlarını hiç duymadınız. Bir yanda, vurgun, soygun, talan; öte yanda, açlığa mahkûm edilen milyonlar.

Evet, millet aç, millet yoksul, millet üzgün, millet kırgın ve millet, bu kırgınlığının müsebbibi olarak da şu milletvekillerini görmektedir.

Millet diyor ki: "Sizin ekonomi politikalarınız nedeniyle, biz, aç ve açıkta kaldık. O halde, siz de refah içinde yaşamayı hak etmediniz." Millet diyor ki: "Ey benim vekillerim, benim, okula gönderdiğim çocuğa kitap, defter, kalem, çanta, önlük alacak param yok; varın, siz de çocuklarınızı özel okulda okutmayın." Milletin demek istediği bu.

Sayın Başbakan, millet diyor ki: "Siz, ekmeğin gramını 1 000 liraya, bir siyah zeytinin tanesini 13 000 liraya çıkardınız; yani, bir lokma ekmek ve bir tane zeytin 35 000 lira oldu. Bizim yaşadığımız ıstırabı hissedin. IMF'ye kulak kabarttığınızın binde biri kadar bizim de çığlıklarımıza kulaklarınızı açın."

Halkın çığlığını duymuyorsunuz, Türkiye'nin dört bir yanından yürüyüşe geçen işçinin, esnafın, hiç olmazsa, ayak seslerini duyunuz. Bunları da duyamıyorsanız, bunların da farkında değilseniz, hiç olmazsa, Başkanlığın, önüne kurduğu barikatları aşıp, çoluk çocuğuyla "açız" diye feryat edip, üzerine gaz döküp yakmaya çalışan babanın feryadını görünüz.

Elbette, bugün, Türkiye'de sosyal patlama endişesi, devletin zirvesini meşgul eden bir sorun haline geldi. Türkiye'de sistemin tıkandığı, herkes tarafından ifade ediliyor. Türkiye'nin acil çözüm bekleyen devasa sorunları olduğu da söyleniyor. Bir yanda, açlık sınırında milyonlar; bir yanda, çılgınlaşan bir azınlık, vurgun, soygun, talan, hortum, yolsuzluk, hırsızlık... Peki, bütün bunların sorumlusu olarak millet kimi görüyor? İşte, millet, siyaset kurumunu gördüğü için bu tepkiyi gösteriyor. (DSP sıralarından "86 ncı madde üzerinde konuş" sesleri)

Ben, 86 ncı madde üzerinde konuşuyorum. Neden, bu aziz millet, el üstünde tutmayı, baş tacı olarak...

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, bir dakika...

Tabiî, 86 ncı maddenin üzerinde isterseniz böyle de konuşabilirsiniz; hürsünüz...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Ben, 86 ncı madde üzerinde konuşuyorum.

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

Ancak, ansızın gelen önergeyle ilgili milletin tepkisi vardı ve o mesele de bu değişiklikle ortadan kalkacak.

Şimdi, bizim kendi işimiz bu; Sayın Başbakanın kendi işi değil, hükümetin işi değil bu; bu, milletvekillerinin bizatihi emeklilik ve özlük haklarıyla ilgilidir. (DSP sıralarından alkışlar)

İstirham ederim. Siz, yine, hükümeti, başka zaman, başka yerde yerin; ama, bu, 65 milyon, hâlâ bizim bu didişmemizden rahatsız. Biz, kendimiz, bu kadar insanın, kamuoyunun...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, hatibin nasıl konuşacağına müdahale etmeyin.

BAŞKAN - Dinleyin...

...bütün kamu kurum ve kuruluşlarının özlük haklarını kanunla düzenliyoruz da, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi emeklilik ve özlük haklarını değiştiremez mi?

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Bunu gazetelerdeki sütunlarınızda savunun.

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, ben anlıyorum sizi; sözünüzü de kesmedim, özür diliyorum.

Yani, ansızın gelen önergeyle başlayan tartışma milleti gerdi...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Evet, ben de onun nedenlerini söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, affedersiniz...

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak -ister kabul edersiniz ister etmezsiniz- bir anayasa değişikliği getiriyoruz. Yeniden tartışmalara, yeniden milleti galeyana getirmeye, bu Parlamentonun, hür kürsünün zedelenmesine müsaade etmemek lazım gibi geliyor diyorum.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milletin sesi bu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, ben kendi fikrimi arz ediyorum. Beğenmeyebilirsiniz... İstirham ederim...

Sözünüzü kestiğim için de özür diliyorum efendim.

Buyurun, takdir sizin.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, rica ederim. Teşekkür ediyorum.

Ben, 86 ncı madde üzerinde konuşuyorum. Biz, Meclis olarak, 86 ncı maddede bir değişiklik yaptık ve bu, tepkiyle karşılandı. Şimdi, bu tepkinin nedenleri üzerinde duruyorum, neden halk tepki gösteriyor; çünkü, diyorum, halk aç, aç!.. Açlığımı duyun, hissedin diyor; siz, milletvekili olarak benim gelir düzeyimi yükseltin, getireceğiniz ekonomi politikalarıyla, ekonomik politikalarla bunu düzeltin, elbette, ben de sizi başımın tacı yapmaya hazırım" diyor. Milletin dediğini, burada, size sunmaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Anladım; ama, efendim, şimdi tartıştığımız bu 86 ncı maddeden...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika... Sen de milletvekilisin...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Böyle bir usul yok efendim!..

BAŞKAN - Sen de milletvekilisin; dinlemesini öğren.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milletvekili, düşüncesini anlatır kürsüden.

BAŞKAN - Bu 86 ncı maddede, milletvekiline veya emeklisine, en ufak bir maaş artışı mı var?.. Bırakın böyle şeyleri...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milletvekili, kendi görüşünü söylüyor; müdahale edemezsiniz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, siz, iktidar çoğunluğuna dayanıp, güvenip, buradan her türlü yasayı çıkarırsınız; ama, iktidar çoğunluğuna dayansanız da, bu milletin kürsüsünü, bu hür kürsüyü susturamazsınız. (SP sıralarından alkışlar, DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Ben milletin vekiliyim. Bırakın, bir partinin grup başkanvekili olarak, getirdiğiniz düzenlemeyle ilgili görüşlerimi arz edeyim. Eğer, burada söylediklerim yanlışsa, benden sonra, grup sözcüsü arkadaşlarım veya hükümet adına konuşacak arkadaşım çıkar, burada düzeltir bunu. İkide bir benim konuşmalarımı kesmek gibi bir usulü de bilmiyorum. Eğer, birazcık sabretseydiniz, getirilen şu günkü düzenlemeyle ilgili değişiklik önerimi de, Grubumuzun görüşlerini de arz edecektim; ama, tahammül buyurmuyorsunuz. Lütfediniz, bir 10 dakika dinlemeye tahammül ediniz.

Sözüm size değil Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; işte, biraz önce söylediğim ekonomik tablo nedeniyledir ki, milletvekili maaşı konusunda kamuoyunda tartışmalar açıldı, tepkiler oluştu; yoksa, bu millet, kendi vekillerine düşman olduğu için değil. Keşke, bu cümleyi söylememi bekleseydiniz.

Eğer biz, Parlamento olarak ve bu Parlamentodan çıkan hükümet olarak, halkımızın gelir seviyesini yükseltebilirsek, açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırabilirsek, buna yönelik ekonomik politikalar üretip yaşama geçirebilirsek, elbette, milletimiz de, bizi, el üstünde tutar; bizim, özlük haklarımızı güvence altına alma çabamıza da, aziz milletimiz destek verir. Kısaca, Parlamentonun, siyaset kurumunun muhatap olduğu tartışmanın temelinde kötü yönetim yatmaktadır, sizin ekonomi politikanız yatmaktadır. İzin verin de, muhalefet partisinin bir temsilcisi, bu ekonomik politikalarınızı eleştirebilme özgürlüğüne sahip olsun millet kürsüsünden.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, çözüm nedir?.. Elbette, biz, muhalefet olsun diye muhalefet yapmıyoruz. Bakınız, bu hükümet işbaşına geldiğinde, millî gelir 3 200 dolar seviyesindeydi; bütün ekonomik göstergeler bunu söylüyor. Bugün, millî gelir 2 000 dolar düzeyine düşmüştür. Demek ki, halkın yaşam standartlarında çok ciddî bir düşme söz konusudur. Gelin, biz, millet vekili maaşlarını millî gelire endeksleyelim; böyle bir çözüm öneriyoruz biz Saadet Partisi olarak. (SP sıralarından alkışlar) Biz, somut bir çözüm getiriyoruz; diyoruz ki, milletvekili maaşlarını millî gelire endeksleyelim. Eğer, biz, Parlamento olarak -mademki Parlamentonun sorunu bu- iyi çalışır, içimizden çıkardığımız hükümeti de doğru dürüst denetlersek, ekonomi politikalarını doğru dürüst denetlersek, millî gelir düzeyini de artırırız. Millî gelir düzeyi arttığında, bütün vatandaşlarımız kazançlı çıkar ve bu suretle, milletvekillerinin de maaşları artar; ama, biz bu işi beceremeyeceksek, millî gelir düzeyini yükseltemeyeceksek, halkımız ne kadar yoksullaşmışsa, biz de milletvekilleri olarak o kadar yoksullaşmayı kabul etmeliyiz diyoruz. (SP sıralarından alkışlar) Bizim söylediğimiz bu; bunda başka bir şey aranmamalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben konuşmamı bitirmeden, kesinlikle, millî gelire göre milletvekili maaşlarının düzenlenmesine ilişkin önerilerimizi de vereceğiz. Bu kabul edilmediği takdirde, bu değişikliğe kırmızı oy vereceğimizi huzurunuzda beyan etmek istiyorum.

Burada, şunu da hemen ifade edeyim: Referandum söz konusu olduğu günden bu yana, Saadet Partisinin bütün Grup yöneticileri ve başta Muhterem Genel Başkanımız yaptıkları bütün açıklamalarda, eğer, referandum yapılacaksa, bunun manası, en ücra köye kadar sandık gitmesi demektir. Eğer, referandum yapılacaksa ve en ücra köye kadar sandık konulacaksa, elbette, bu, bir imkândır, erken seçimi de beraber yapalım demiştir. Evet, bunu söylemiştir; bugün de bunu söylemeye biz devam ediyoruz. Biz, sokakta ayrı, Meclis kürsüsünde ayrı, parti teşkilatlarıyla konuşurken ayrı fikirler ifade eden bir parti değiliz. Her yerde düşüncelerimizi çok net ifade edebilme imkânına sahibiz.

Şimdi, sayın milletvekilleri, biz, seçim istedik. Bu Parlamentoda başka insanlar da, başka partiler de seçim istiyor. Seçim istemek, halka gidelim demek, elbette ki, demokrasinin de en vazgeçilmez unsurunu hayata geçirelim demektir. Her siyasî partinin sistem tıkandığında, siyaset kurumu sıkıntıya düştüğünde başvuracağı temel araç, elbette ki, seçimdir ve halka gitmektir. Şimdi, sorarım size, halka gitme arzusunu izhar etmek, ne zamandan beri diktatörlük özlemi olarak görülmeye başlandı. Eğer, ben yanlış anlamadıysam, çok ciddî üzüntü duydum. Hayır; seçimden kaçmak, halktan kaçmak, referandumdan -ben, bu referandumu kastetmiyorum, halkın oyu anlamında söylüyorum- kaçmaktır diktatörlük özlemi; çünkü, bütün diktatörler halktan korkarlar; çünkü, bütün diktatörler demokrasiye düşmandırlar; çünkü, bizim, milletten başka sığınacağımız bir merci de yoktur. Bu nedenle, seçim istemek, elbette ki, hepimizin hakkıdır, hepimiz bunu isteyeceğiz ve Sayın Genel Başkanımızın ifade buyurduğu, referandumla birlikte seçim sandığı konulsun düşüncesini, fikrini sonuna kadar desteklediğimizi, bugün de aynı şeyi ifade ettiğimizi burada arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başkanın sık sık sözümü kesmesine neden olan, bazı arkadaşlarımın da tepkisine neden olan, Türkiye'nin ekonomik tablosunu ifade ederken, bu tepkiyi gösteren saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma şu hususu hemen arz etmek istiyorum: Siz, bu tablondan rahatsız mısınız? Siz de bizim gibi bu tablodan rahatsız mısınız? Eğer bu tablodan rahatsızsanız arkadaşlarım, bu kürsüde, millet kürsüsünde konuşan muhalefet temsilcisine tepki göstermeyin; sizi, bu tabloya mahkûm eden hükümetinize tepki gösteriniz. Şurada oturanlara tepki göstermek durumundasınız; çünkü, ben, sadece tabloyu tarif ediyorum, resmi önümüze koyuyorum. Durum budur. Burada tepki gösterebilirsiniz; çıkıp, burada, başka şeyler de konuşabilirsiniz; ama, şimdi, bizi televizyonlarının başında izlemeye devam eden milyonlara bir şey diyemezsiniz. Onların, bütün bu olup bitenleri, en az bizim kadar, sizin kadar izlediğini, bildiğini de hep beraber biliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Parlamentonun ve siyaset kurumunun itibarını yükseltmeye yönelik her teşebbüsün yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum; ama, bunu yaparken, neden siyaset kurumu irtifa kaybetmiştir, neden siyaset alanı daraltılmak istenmektedir sorusunu da her birimizin kendimize sorması gerekir diye düşünüyorum.

Elbette, bu konuda, anayasa değişikliği konusunda grup kararının alınması mümkün değil; ama, ben, kişisel olarak kendimin ve Saadet Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımın bu değişikliğe kırmızı oy kullanmayı düşündüğünü ifade ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasanın 86 ncı maddesiyle ilgili değişiklik üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Yüce Meclisimiz geçen dönem çok güzel bir anane göstermiş, partilerarası bir uzlaşma komisyonu kurmuştu. Bu komisyona her gruptan iki arkadaş veriliyor ve ittifakla karar alma usulü benimsenmiş. Bu seneki çalışmamız, ağırlıklı olarak, Anayasanın değiştirilmesi hususundaydı ve bir yıla yakın, bütün arkadaşlarımız özveriyle çalıştı. Mutabakat sağlayabildiğimiz maddeleri Anayasa Komisyonuna, oradan da Yüce Heyetinize getirdik.

Anayasanın 86 ncı maddesini, gerek Partilerarası Alt Komisyonda gerekse Partilerarası Uzlaşma Üst Komisyonunda görüşürken ihtiyaç nereden doğdu? Oradaki müzakerelerde, ne milletvekili maaşlarına bir kuruş zam ne de emeklilerine bir kuruş zam düşünülmedi. Yıllardır, devletin iki erki olan yasama ile yargı arasında bir itişme ve çekişme gözükmektedir. Yüce Meclis milletvekili maaşlarını ve onların emekli maaşlarını düzenliyor, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor ve arkadaşlar, 9 uncu defa iptal edildi. En son, bir yıl, birbuçuk yıl önce çıkardığımız kanun da halen Anayasa Mahkemesinin gündemine girmedi; büyük ihtimalle, o da iptal edilecek.

Anayasa Mahkemesi, her kararında bize bir yol gösterdi ve bütün sıkıntı, milletvekili emeklilerinin yetim ve dullarının maaşında kilitlendi. İşte, Uzlaşma Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda düzenlenen husus da buydu; Yüce Meclise intikal ettiğinde, Yüce Mecliste bir önergeyle bu husus değiştirildi. Burada, şu partinin bu partinin hatası vardır deme imkânına sahip değiliz; her partiden arkadaşımız oy verdi. Konjonktür müsait değildi. Anayasa Komisyonunda da -arkadaşlarım hatırlayacak- bir kuruş zam getirmemesine rağmen, bu düzenlemeyi bu paketten çekelim dedim. Anayasa Komisyonu zabıtlarında vardır. Hiçbir şey getirmiyordu. Hatırlayacaksınız bundan bir yıl, birbuçuk yıl önce de bir kanun hazırladık. Emekli maaşlarımızda eksilme meydana geldi arkadaşlar; ama, kamuoyuna, yine "kıyak emeklilik" diye geçti. Biz, bu düzenlemeyi bu haliyle de getirseydik, yine, o emeklerimiz, o göz nurlarımız heba olacak, gelin çıkaralım dedim. Geldi, geçti...

Talihsiz bir önergeydi; yorgunduk, bilerek oy verdik, bilmeyerek oy verdik; ama, geçti. Bir iki gün sonra, biz, parti olarak, bunun zamanlamasının iyi olmadığını, kamuoyunun buna çok duyarlı olduğunu fark ettik ve bir anayasa değişiklik teklifini hazırladık -teklif değil tabiî, oy oranı kafi gelmediği için- Meclis Başkanına verdik. Bizim grubumuzun gücü oranında imzaladık. Daha, Cumhurbaşkanı veto etmemiş; daha, Cumhurbaşkanının elinde olan paketi Meclise gönderme ihtimali belirlenmemiş. Biz bunu düzeltelim dedik.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Kimi kandırıyorsunuz?..

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sayın Meclis Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanının referanduma gittiği gün, biz, uzlaşma komisyonu olarak kendisini ziyaret ettiğimizde, "biz bu işi zaten düzenliyorduk; Anamuhalefet Partisi Başkanı Sayın Prof.Dr. Tansu Çiller yeni düzenlemeyi bana getirdi, ben imzalarını toplamakla meşguldüm; yani, 110 imzaya tamamlamakla meşguldüm" dedi.

Kendisine çok takdir ve sevgi duyduğum bir partinin temsilcisi, burada, bizim, bu hareketi, sanki bir şov olarak yaptığımızı belirtti. (AK Parti sıralarından "Şov yapma, şov" sesleri) Üzülerek ifade ediyorum "referandumla bizi millete parçalatacaklardı" diye bir tabiri geçti. Milleti, insan parçalayan aslanlara benzetme fikrine hiçbir zaman iltifat edemeyeceğim. (DYP sıralarından alkışlar) Belki bir sürçülisandı; bunu, bir daha da duymak istemiyorum bu kürsülerden. Millete gitmek, milletin itimadını almaktır.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru konuş, doğru!...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Şov yapma!..

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Ben yanlış anladıysam, zabıtlarda vardır, düzeltilir; özür dilerim o zaman. Ben öyle anladım o kelimeyi; inşallah öyle değildir; o kelime kullanılmamıştır.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Önergeyi kim hazırladı?..

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, ben burada donkişotluk yapmıyorum. Evet, beni ilgilendiren hiçbir mevzu da yoktur. Ben, devlete kırkbir yıl hizmet verdikten sonra Parlamentoya gelmiş ve bugün, Anayasanın 86 ncı maddesinde en yüksek devlet memuru olarak gösterilen Başbakanlık Müsteşarlığından maaşımı alıyorum. Eğer bu kanun olmasaydı, 650 milyon daha fazla emekli maaşı alacaktım; onun için, beni ilgilendiren bir kanun değil; ama, bir gerçeği vurgulamamız lazım: Bu, bir ihtiyaçtır arkadaşlar; bugünkü düzenleme bir ihtiyaçtır. Biz, Anayasa Mahkemesiyle her gün çekişme halinde olamayız. Anayasa "Anayasa Mahkemesinin bütün kararları yerine getirilir" diyor. Zavallı bir köylü taahhüdünü ihlal etti diye mahkûm olduğunda onun kararını yerine getiriyoruz da, Yüce Anayasa Mahkemesinin 9 defa iptal ettiği bir kararı neden yerine getirmeyeceğiz; işte, bu düzenleme için geldi bu.

Biz, referandumu bir kurtarıcı olarak da görmedik ve referandum yapılmadan önce bu teklifi yaptık. Referandumdan bizim algıladığımız şuydu: Yani, Sayın Cumhurbaşkanımız, referandum yoluyla seçimi zorluyor anlamını çıkardık; çünkü, millet, bu hükümetten bıkmış, icraatından  bıkmış, kurtuluş yolu olarak da seçimi görmüş diye düşündük. Dolayısıyla, hükümetin şahsında tüm Parlamentoyu, muhalefetiyle, iktidarıyla hepimizi suçlamış. Gidelim, doğru yaptıysak Yüce Milletin önünde hesabını verelim dedik. Bize itimat ediyorlarsa yeniden vekâletlerini alıp gelelim, itimat etmiyorlarsa, itimat ettiklerini getirsin dedik; bunda ne vardı?!

Saygıdeğer milletvekilleri, bugünkü düzenlemede ne getiriliyor; başta da bahsettiğim gibi, Anayasamızda, milletvekillerinin emekliliğini düzenleyen hiçbir hüküm yok; biz kanunlara koyuyoruz. Anayasa Mahkemesi de diyor ki, "Anayasada milletvekillerinin emekliliğini düzenleyen bir madde yok, milletvekili maaşlarıyla ilgili madde var. Siz şimdi bunu koyuyorsunuz; Anayasanın 10 uncu maddesine aykırıdır" diyor, Anayasanın eşitlik ilkesi gereği bunu bozuyor ve "bunu koyun oraya" diyor. Yani, işte biz onu koyduk şu anda getirilen düzenlemeyle. Bizim düzenlememiz de öyleydi; ama, bizimkinin imzaları tamamlanmadı, başka kanattan geldi; ben, buna da iltifat ediyorum. Bir yargı zaruretini gideriyoruz. Bu düzenleme, ne bugün maaş alan emekli milletvekiline bir kuruş zam getiriyor ne de şu anda fiilen çalışan, maaş alan milletvekillerini ilgilendiriyor; biz, aynı maaşlarımızı almaya devam edeceğiz. Bunun düzenlenmesi bir zaruretti. Yeter artık her gün Anayasa Mahkemesiyle çekişmek. Anayasa Mahkemesi kararını verir; biz, burada, o karara uygun yeniden düzenleme yaparız; Anayasamızın emri bu. İşte, bunu getirdik. Burada hiçbir partinin önde gitmesi, geride kalması diye bir mevzu yok; burada siyasetin onurunu kurtaracağız, Yüce Parlamentoyu içine düştüğü sıkıntıdan kurtaracağız, bunu da elbirliğiyle yapacağız.

Bazı arkadaşlarım "orada mutabakat sağlandı, burada değişti..." Biz bugün de çalışıyoruz; belki ikinci paket gelecek, üçüncü paket gelecek; biz orada, belki, ittifakla karar alacağız; ama, burada Anayasa "gizli oy" demiş, "grup kararı alınamaz" demiş; bütün milletvekilleri kendi vicdanlarına göre veriyor bu kararı. Belki, bizim yüzde 100 mutabakat sağladığımız -yeni gelen- pakette de değişiklikler olacak, buna da saygı duyacağız.

Saygıdeğer milletvekilleri, bazı arkadaşlarım "şeffaf olalım" dediler. Onların da sıkıntıları neyse, şeffaf olarak anlatsınlar, çare bulunacak bir şey varsa, çareyi, yine beraber, birlikte yapalım. Daha önceki konuşmamda söyledim, Uzlaşma Komisyonundan gelen bu metinde beni mutlu eden, 37 maddede, yapılan değişiklik değil, birlikte hareket etmenin, doğruda birleşmenin, bu Yüce Meclise hâkim olduğu duygusu bende uyandığı için mutluyum dedim. Halen o mutluluğu devam ettirmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP,  ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izniniz olursa, 60 ıncı maddeye göre, yerimden bir hususu kısaca arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, 86 ncı maddeyle, milletvekillerinin özlük haklarının teminat altına alınması hususu düzenleniyor. Elbette, her insan gibi, milletvekillerinin de özlük hakları teminat altına alınmalıdır; ama, herkesin hukuku teminat altına alınmalıdır. Parlamentonun birinci görevi, Anayasanın yüklediği birinci görev, hak ve özgürlüklerin müemmen kılınmasıdır.

Sayın Başkanım, çatıların, köprü korkuluklarının, hatta Parlamento bahçelerinin, Başbakanlık önlerinin ölüm meydanları haline getirildiği bir ülkede, bir ortamda, üniversitelerde eğitim ve öğrenim haklarının gasp edildiği zamanda, zeminde, siyasetin yasaklar altında inletildiği, siyasilerin haklarının ellerinden gasp edildiği ortamda, evet hakkının, kısaca eğitim hakkının, düşünceyi ifade hakkının, siyaset ve siyasetin rahat yapılabilme hakkının, cumhuriyetin temelini oluşturan demokrasi ve onun da temelini oluşturan siyasî partilerin rahatça çalışabilme hukukunun teminat altına alınamadığı bir yerde, milletvekillerinin özlük haklarının teminat altına alınmasının fazla anlam taşımadığını ifade ediyorum, millet nazarında. Eğer, bu madde reddedilirse referanduma gidilecek. Referandum, çok arzu edilen, özlenen bir husus değil elbette; ama, referandum, kendisiyle birlikte bizi halkın önüne götürecek, seçim sandıklarını halkın önüne götürecek. Seçimden korkmanın kimseye bir faydası yok. Seçim korkusunu referandum arkasına gizleyen arkadaşlarımın sözlerini, düşüncelerini, neyi hedeflediklerini bir kere daha gözden geçirmelerinde yarar olduğunu düşünüyor, ifade ediyor ve kişisel olarak, Yasin Hatiboğlu olarak, 86 ncı maddenin yalnız başına getirilmiş olmasının uygun olmadığını arz ve ifade ediyorum.

Saygılarımla efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, gruplar adına konuşmalar bitti.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de bizlerin, bu çatı altında sürekli milletvekili olmamız söz konusu değildir. Burada, milletvekilleriyle ilgili aldığımız kararlar, Türkiye'nin millî iradesini kullanacak arkadaşlarımızla ilgili kararlardır. Böylesine hassas bir konuda, bir milletvekili olarak, teknik olarak, halkımızın, televizyon başında bizi izleyenlerin, meseleleri şov ötesi, gerçeğiyle görebilmesi için söz aldım.

Kamuoyunda kabul ettiğimiz ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, referanduma götürülmesi istenen maddede, maalesef, biz, kendi içimizde, burada, neyi ne zaman kullanacağımızı belki de bilmediğimizden zor duruma düştük. Milletvekillerimizin tümü, 416 kabul oyu çıktığı halde; çoğunluğu, dışarı çıktı, sorulduğu zaman "ben kırmızı oy verdim" dedi. Gazetelerde yer alan isimleri, televizyonda konuşanları alt alta sıraladığımda, sayısı, kırmızı oylardan fazla çıktı. Bunu, bir kere, söyleyen milletvekilinin, hiçbir nedenle, gelip burada, başka bir milletvekilini ya da kendini kaybedip, bu konuda parti adına karar alınmayacağını bildiği halde, meseleyi hükümete mal etmeye hakkı yoktur. (DSP sıralarından alkışlar) Yiğit, ülkesi uğruna kendisini ortaya koyabilen kişidir. Bu ülke uğruna kendisini koyabilmek "bakın, ben, bu maaştan vazgeçiyorum, şuna buna bağlanmasını talep ediyorum" demek değildir. Geçtiğimiz dönemlerde bir milletvekili, gazetelerde konu olabilmek için, uzun bir süre maaşını bankada bekletmiş, almıyor; fakir fukaraya vereceği yazılmıştı. O kişi, işyerleri için, şu anda "hortumlama" adı altında geçen bankalardaki krediyi alan ve ödemeyenlerden biridir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, milletin önünde, geleceksin, bunu söyleyeceksin; ardından da kendine alacaksın.

Değerli arkadaşlar, yaptığımız değişiklik nedir?.. Önce, teknik konuşalım. Elimdeki metin, mevcut Anayasadaki metindir. Birinci fıkrası şöyledir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları kanunla düzenlenir." Biz, bu fıkrada ne değişiklik yapıyoruz; diyoruz ki "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilikleri kanunla düzenlenir." Gelin, size bu değişikliğin ne manaya geldiğini söyleyeyim; bu kürsüde ya da başka kürsüde konuşan milletvekillerinin olayı neden saptırdığını anlarsınız.

Değerli arkadaşlar, devlet memurluğunun 15 inci derecesinden emekliyseniz ya da çalışıyorsanız, milletvekili olmuşsanız, sizin böyle bir düzenlemeye ihtiyacınız yok. Neden, biliyor musunuz; gelir gelmez, Emekli Sandığına tabi olduğunuz için intibak ettirilirsiniz ve böyle bir düzenleme olmaksızın emekli olursunuz. Ama, siz, devlette çalışmayan, halkın içinden seçilmiş bir kişi iseniz, böyle bir düzenleme yapılmamışsa sizin için, o takdirde siz, bu ülkede, Emekli Sandığına tabi iken milletvekili seçilenlerden farklı olarak, asgaride tutulursunuz.

Şimdi, bakıyorum, bazen bu kürsüde bu madde tartışıldığı zaman laf atanların, Başkana sataşanların, hükümete bu işi dayandırmak isteyenlerin yok ki bir derdi; çünkü, onlar, zaten, milletvekili seçilmeden evvel devlette çalışıp buraya gelmişler. Biz burada alacağımız kararla ne yapıyoruz, biliyor musunuz; fabrikadaki işçinin, esnafın, sanatkârın, işadamının, köylünün, ev kadınının milletvekili olduğu zaman, devlette çalışarak gelen bir kişiyle eşit haklar altında olmasını engelliyoruz.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Doğru değil, doğru değil...

MASUM TÜRKER (Devamla) - Yani, siz, devlette çalışırken geleceksiniz, kendi partinizden bile birilerinin -devletten gelmemişse- üstünde fonksiyonunuzu ifa edeceksiniz, sonra diyeceksiniz ki, "biz, millet için yapıyoruz."

Değerli arkadaşlar, milletimiz de bilsin, milletvekilleri, maaşlarını 3671 sayılı Kanunla alır. Elimde kanun metni var. Maaşı almakla ilgili hiçbir olay yok; ancak, bu kanunun, biraz evvel söylediğim gibi, halkın içinden çıkacak olanların siyaseti sürdürmelerini engellemek adına, bugüne kadar bu düzenleme yapılmadığı için, 2 nci maddesi sürekli iptal edilir ve Anayasa Mahkemesi iptal ederken, her iptal kararında, Parlamentoda şu anda mevcut olan arkadaşlarımız yol gösterir "sizinle ilgili kanununuz olmadığı için bu şekilde yapılmaktadır" denilir.

Değerli arkadaşlarım, biz bu kanunu çıkarırken, parlamenter olarak emekli olmuş, daha evvel parlamenterlik yapmış arkadaşlarımızın, bu yasa mevcutken almakta oldukları maaşlarını, eğer devlette çalışmadan milletvekili olmuşsa, sağlıyor.

Şimdi, son olarak, bazı şeylerin bilinmesi için, bir kanundan daha bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, Sosyal Güvenlik Hizmetlerinin Birleştirilmesi Kanununa tabiyiz. O kanun, bugün, burada, Anayasada değişiklik yapalım yapmayalım, meriyette olan bir kanundur ve o kanunun hükmü şudur: Bir kişinin emekli olduğu gün, hangi sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olacağını, son yedi yılda en fazla çalıştığı yer gösterir. Bu Parlamentoda, bugüne kadar, halkın içinden seçilmiş olanlara yanlış yol gösterilmiş. Geçmişte emekli olmuş olan son beş dönemdeki arkadaşlarımızın çoğunluğuna, Parlamentoya ayak bastıkları gün, ödedikleri Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur primi emekli olmalarına müsait olduğu için emekli ol demişler. O arkadaşların, üçbuçuk yıl milletvekilliği yapmadan emekli olmaları halinde, hiçbir zaman yararlanmaları mümkün değildir. Zaten, milletvekilleriyle ilgili olarak, kamuoyuna yanlış yansıtılan, kamuoyunda sürekli erken seçim tamtamlarının çalınmasını sağlayan bu düzenlemeye, milletvekili seçilen arkadaşlarımızın, devletten gelmeyenleri yanlış yönlendirmektir.

Değerli arkadaşlar, benim bu konuşmamdan rahatsızlık duyanlar olabilir.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Millet rahatsızlık duyuyor.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Neden rahatsızlık duyarlar; çünkü, bu açıklamayı, kendileri devletten geldikleri için, kendileriyle aynı partide olan halktan gelen arkadaşlarına anlatmadıkları için. Şu anda benim bu anlattığım, teknik bir olgudur değerli arkadaşlar.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Teknikle alakası yok.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Şunu arz etmek istiyorum: Biz, bu teklifi, anayasa değişikliğini kabul ettiğimiz zaman, özellikle, ücretlerde hiçbir artış olmayacak, maaşlarda bir artış, bir değişiklik olmayacak. Bizim kanunumuz aynı şekilde söylüyor. Ben, bu açıklamayı, özellikle, bizi, televizyon başında dinleyen arkadaşlarımızın, halkımızın, kendimiz için yapmadığımızı, özellikle, emeklilikle ilgili olanları ilgilendirdiğini söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim sorumluluğumuz, hukukun güvenliğini sağlamaktır. Bu yaptığım açıklamalar, en azından, yarın öbür gün, bu kanunun uygulanmasında hukuk kaynağı olacağı için, önemli bir ölçüde bizi bağlayıcıdır.

Ben, milletvekilliği müessesesinin bu ülkenin millî iradesini oluşturduğunu, millî iradeye karşı koymanın da Parlamentoya karşı koymakla sağlandığının bilincinde olmamız gerektiğini düşünüyor ve böylesine bir düzenlemenin, Türkiye'de, milletvekillerine yanlış yöneltilmiş duygu ve düşünceleri değiştireceğini umuyor, saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Efendim, ikinci söz...

Sayın Güven, söz mü istiyorsunuz?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Komisyon Başkanına bir soru tevcih etmek istiyorum, bir konunun aydınlığa kavuşması bakımından.

BAŞKAN - Bir dakika efendim; soru kısmına geçmedim ki...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Peki efendim.

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, söz mü istediniz?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, yerimden olmak üzere, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabiî ki, tepki yoğun ve duyguların zirvede olduğu bir madde üzerinde, bugün, Yüce Meclis bir görüşme yapıyor.

"Yanlışı kabul etmek, doğruya atılan ilk adımdır" buyuruluyor. Şimdi, burada, bir grup adına konuşan arkadaşlarımız, bir yanlışı kabul ederek doğruya adım mı atmak istiyorlar; yoksa, siyaset kurumuna, siyasetçiye güç kazandırmak adına, halktaki bir duyguyu istismar mı etmek istiyorlar; ben, bunu hayretle seyrettim; çünkü, neden; hepimizin bildiği gibi, temel değişiklikteki 86 ncı madde, ilk görüşmede, grupların temel uzlaşmasıyla gündeme geldi ve o günkü madde şunu içeriyordu: "7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk, sosyal haklar ve tazminatlar ve emeklilik işlemleri Kanunla düzenlenir" şeklinde değiştirilmiştir. Fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bunların emeklilikleri Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığıyla ilgilendirilir ve üyeliği sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder" ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen "sosyal güvenlik kuruluşları" ibaresi "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı" olarak değiştirilmiştir" diyor. Bu, ilk turda yaptığımız görüşmelerdeki 86 ncı maddedir. Burada, birinci oylamada...

BAŞKAN - Evet, birinci oylamada, benim riyasetimde, 416 oy aldı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - ...416 oy alan, bu şekildedir; yani, sosyal haklar ve tazminatlar da bunun içerisinde geçmiştir. Bugün, yeniden getirdiğimiz maddede, sosyal haklar ve tazminatları da dışında tutarak, noktası ve virgülüne kadar aynı bu kanun maddesi geliyor. Acaba, bu gruplardaki arkadaşlarımız neyi değiştirdiler de dün kabul ettikleri oyu bugün kırmızı oy olarak kullanmak ihtiyacını hissediyorlar?.. Bir noktada, siyaset kurumunu, halkın gözünde, acaba, onurlandıracaklarını mı zannediyorlar?.. Bu geri adımlarla veya yalan yanlış birtakım savunmalarla, birbirlerine saldırılarla ve gerçekdışı birtakım beyanlarla, dün "evet" bugün "hayır" demenin, acaba, gerekçesi nedir; bunu anlamak, tabiî ki, mümkün değil. Dolayısıyla, bugün, Parlamento, halkta tepki gören veya Cumhurbaşkanımızca veto edilen, gece verilen önergeyi geri almıştır; bugün değiştirilen odur.

Sizleri ve Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum; bunu anlamakta güçlük çektiğimi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir hususu, zabıtlara geçmesi açısından arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, biraz önce konuşan değerli üye arkadaşımız, bu maddeye, bu teklife bütün grupların olumlu oy verdiğini ifade ettiler; yanlış anlamadımsa. Elimde, teklifin, Anayasa Komisyonu raporu var. Raporda, Saadet Partisini temsil eden Sayın Kamalak ile Sayın Malkoç, bu teklife muhalif kalmışlardır; zapta geçmesi açısından arz ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, şimdi müzakeresini yaptığımız 86 ncı madde, Sayın Nejat Arvesen Meclis Başkanvekiliyken, beş siyasî partinin kararıyla Uyum Komisyonundan -siz, o zaman yoktunuz efendim; yani, ikiniz bir parti olduğunuz için- çıkan maddenin aynısıdır. Sayın Uzunırmak bunu sordu, ben de onu söylüyorum; yani, Uyum Komisyonu olarak, Sayın Cumhurbaşkanına gidilip, itirazları var mı yok mu diye ilk sorulan 37 maddelik paketin içinde bulunan, Anayasa Komisyonuna gelmeden Uyum Komisyonundan geçenin aynısıdır efendim; doğru mudur?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, o, doğru; ama, onun bir başka doğru tarafı var. Orada 51 madde müzakere ettik, o arkadaşlarımız, o 51 maddenin içerisinde bütün maddelere olumlu oy kulandılar ve ben de, biraz önce kişisel görüşümü arz ederken, 86 ncı madde tek başına getirildiği için doğru olmadığını ifade ettim; bir.

İki; efendim, biz, ikinci parti değil, birinci partiyiz; bir. İki; biz, bölen değil, bölüneniz ve biz, partinin temeliyiz, esasıyız. Sayın Başkanlığı bu kadar ilgilendiriyorsa, sırf bilgi arz etmiş olmak için arz ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, müzakereler tamamlanmıştır; şimdi, soru-cevap kısmına geçiyorum.

Soru-cevap kısmı 10 dakikadır efendim.

Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, açıklığa kavuşması bakımından Sayın Başkana bir soru sormak istiyorum: Anayasa Komisyonu raporunda "parlamenter demokrasimizde yasama meclisi üyelerinden" bahsediyor. Oysa, kanun düzenlenirken "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve emeklilerinden" bahsedilmekte. Eş anlama gelip gelmediği; yani, Türkiye'de 1961'den bu tarafa Cumhuriyet Senatosu üyeleri var, Kurucu Meclis üyeleri var, Danışma Meclisi üyeleri var; bu arkadaşlarımızın da yasama meclisi organının üyesi olduğu kabul edildiği takdirde, ileride bir sıkıntı doğmayacaktır. Sayın Başkan da böyle mi anlıyor? Ben, bunun tavzihini istiyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sayın Evliya Parlak, buyurun.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Sayın Turhan Güven Beyin sorduğu sorunun aynısını soracaktım; onun için, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyona sual sorulmuştur.

Buyurun Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, bu düzenlemeyle, gerek Kurucu Meclis üyeleri gerek Cumhuriyet Senatosu üyeleri gerekse Danışma Meclisi üyeleri Yasama Meclisi üyeleri olarak kabul edilmekte ve bu düzenlemenin kapsamı içerisinde mütalaa edilmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, böylece, sualler cevaplandırılmış oldu.

Sayın milletvekilleri, bu, anayasa değişikliğiyle ilgili bir oylama değildir, maddelerine geçilip geçilmeyeceğiyle ilgili oylamadır. 1 inci ve 2 nci maddeyi de oylayacağız; yani, çok acele etmeyin, üç kere oylama yapacağız efendim.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Değişikliğine Dair Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız. Anayasa ve İçtüzüğün istediği gizliliğin bütün icaplarını yerine getirmek için, gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum efendim:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, komisyon sıralarındaki kâtip üye, Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar; hükümet sıralarındaki kâtip üye ise, İstanbul ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek; pul ve zarf verilen milletvekili, ad defterinde işaretlenecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerlerde oylarını kullanmayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bilindiği üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden, 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra oy hücresine girecek, oy olarak kullanacağı pulu hücrede zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde bulunan ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara hücreden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasına başlıyoruz efendim.

Sayın genel başkanlara öncelik veriyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun yerine, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel; Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in yerine, Ulaştırma Bakanı Oktay Vural; Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin yerine, Devlet Bakanı Fikret Ünlü; Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in yerine, Orman Bakanı Nami Çağan; Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün yerine, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz; Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in yerine, Kültür Bakanı İstemihan Talay; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın yerine, Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu; Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın yerine, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler; Devlet Bakanı Nejat Arseven'in yerine, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı; Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun yerine, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu; Devlet Bakanı Faruk Bal'ın yerine, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez oy kullanacaklardır.

Arz ederim efendim.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy

 

:  404

Kabul

 

:  381

Ret

 

:   17

Çekimser

 

:     4

Boş

 

:     1

Geçersiz

 

:     1

Böylece, birinci görüşmelerde teklifin maddelerine geçilmesi için Anayasa ve İçtüzüğün aradığı gerekli çoğunlukla kabul oyu sağlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin görüşmelerine başlamadan, müsaadenizle birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.08

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - 16 ncı Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin  Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BİR MADDESİNİN  DEĞİŞTİRİLMESİ  HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik işlemleri kanunla düzenlenir" şeklinde değiştirilmiş; fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bunların emeklileri T.C. Emekli Sandığı   ile ilgilendirilirler ve üyeliği sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder" ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen "sosyal güvenlik kuruluşları" ibaresi "T.C. Emekli Sandığı" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

Mehmet Halit Dağlı...

BAŞKAN - Efendim, Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in yerine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hasan Hüsamettin Özkan oy kullanacaklardır.

Tümü üzerindeki oylamada vekâletleri olan sayın bakanlar, aynen oy kullanacaklardır; bir daha okumama lüzum yok efendim.

İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen'in yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan; Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Abdülkadir Akcan; Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'un yerine, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; oy kutusu kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Efendim, 2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, bu oylamadan sonra oturumu kapatacağım; ancak, yarın, Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın milletvekilliğinden istifa etmesiyle ilgili, Anayasanın 84 üncü maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylamasını yapmak üzere toplanacağız; bilginiz olsun efendim; gündemimizdeki birinci madde budur.

2 nci maddenin de gizli oylamasına geçiyoruz efendim.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy                          :393

Kabul        :379

Ret            : 12

Çekimser  :   1

Geçersiz    :   1 

Böylece, 1 inci madde için Anayasanın ve İçtüzüğün aradığı gerekli çoğunlukla kabul oyu sağlanmıştır. 

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylamasına 373 sayın üye katılmış; 369 kabul, 3 ret ve 1 çekimser oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde de, Anayasada öngörülen sayıyı aşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylamasını yapmak ve alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Kasım 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.55

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.