DÖNEM
: 21 CİLT : 74 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 16 ncı Birleşim 6 . 11 . 2001 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in,
Türkiye'de iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santralların dünü ve bugünü
hakkında gündemdışı konuşması 2.- İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar'ın,
pamuk üreticilerinin sorunlarına ve prim sistemi uygulamasına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı 3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin
Kalkan'ın, 8 - 9 Mayıs 2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin
sorunlarına ve afet kararnamesinin akıbetine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- (10/13) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/915) 2.- Ordu Milletvekili Hasan Fehmi
Konyalı'nın, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/424) 3.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/595) (S. Sayısı:
411) geri gönderilmesine ilişin Başbakanlık tezkeresi (3/916) 4.- Kastamonu Milletvekili Murat
Başesgioğlu, M. Hadi Dilekçi ve Mehmet Serdaroğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/508) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/425) 5.- Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın,
Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/21) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/426) 6.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/526) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/427) IV.-
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi V.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A)
GÖRÜŞMELER 1.- Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, özelleştirme
sürecinde alınan yanlış kararlarla Devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/20) VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar
Dedelek'in, Konya Milletvekili Veysel Candan'ın SP Grubu adına yaptığı
konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması 2.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek'in konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması 3.- Aydın Milletvekili Yüksel
Yalova'nın, Konya Milletvekili Veysel
Candan'ın SP Grubu adına yaptığı konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Ra-poru (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sa-yısı: 527) 2.- Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) 5.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı: 675) 6.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676) 7.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) 8.- Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı
Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
ÇİNKUR'a ilişkin Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'dan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4602) 2.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
maden rezervlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve
Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/4606) 3.- İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Kütahya Cezaevi Savcısının bir uygulamasına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4659) 4.- Adana Milletvekili M. Halit Dağlı'nın,
Beyaz Enerji Operasyonuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün
cevabı (7/4707) 5.- Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın,
özelleştirme çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler'in cevabı (7/4743) 6.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,
Bayındır Holdingin Kargı Barajı Hisselerinin Cengiz İnşaata devrine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4762) 7.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un,
çiftçilerin kredi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4767) 8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, geçici üretim işlerinde çalışan işçilerin mağduriyetlerine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/4768) 9.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
Erzurum Halk Bankası Bölge Müdürlüğünün Trabzon'a nakledilmesine ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4781) 10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un,
Gebze'de bulunan TÜBİTAK-MAM'da kaybolduğu iddia edilen demirbaşlara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı
(7/4786) 11.- İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, bir Alman bankasının Türkiye hakkında yaptığı değerlendirmelerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4787) 12.- İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, belediyelere yapılan yardımların partilere göre dağılımlarına
ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/4789) 13.- Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, daha önceki hükümetler döneminde yapılan cep telefonu ihalelerine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4793) 14.- Van Milletvekili Fetullah
Gültepe'nin, Türk Telekom'a alınan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4796) 15.- Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Hicaz Demiryolu Projesi ve Hac taşımacılığına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4802) 16.- Van Milletvekili Maliki Ejder
Arvas'ın, Van İlinde sınır ticaretinin kısıtlanmasının nedenine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/4806) 17.- Van Milletvekili Maliki Ejder
Arvas'ın, Van Bölgesi sağlık hizmetlerinin geliştirme ve destekleme projesine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4807) 18.- Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, İstanbul'un fethi kutlamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4814) 19.- Mardin Milletvekili Veysi Şahin'in,
Mardin-Midyat İlçesindeki tarihi ve kültürel önemi olan alanlara ilişkin sorusu
ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4822) 20.- Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun Türk Telekom Bölge Müdürlüğünün Trabzon'a nakledilmesine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4827) 21.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Olimpiyat Komitesine olan borcuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/4829) 22.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un,
Sinop Boyabat İlçesinde organize sanayi bölgesi kurulması çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4832) 23.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un; Sinop-Türkeli İlçesi Balıkçı Barınağına, Sinop-Gerze İlçesi Balıkçı Barınağına, Sinop-Yenikent Balıkçı Barınağına, İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Oktay
Vural'ın cevabı (7/4836, 4837, 4838) 24.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun, Bursa-Yalova'daki okullara dağıtılmak üzere gönderilen kuru
incire ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4844) 25.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerindeki vergilendirmeye ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4845) 26.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerinde uygulanan teşviklere ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4846) 27.- Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun, organize sanayi bölgelerinde uygulanan vergi indirimlerine ve
yürürlük tarihine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/4847) 28.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
basında çıkan BAĞ-KUR'la ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4885) 29.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
kurul, üst kurul ve yüksek kurullara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4892) 30.- Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,
1986 yılından önce endüstri meslek liselerinden mezun olan bazı sigortalıların
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın
cevabı (7/4895) 31.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, tıp doktorlarının bilimsel kongreleri takibini kolaylaştırıcı
çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4897) 32.- Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin,
İstanbul'da orman arazisinin bir inşaat şirketine kiraya verildiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/4901) 33.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
orman arazilerinin turizm amaçlı kullanımı ve satışı ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/4907) 34.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4921) 35.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize İlindeki içme suyu projelerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4922) 36.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun; Rize-Fındıklı-Yeniköy Kanlıdere Balıkçı
Barınağı projesine, Rize İlinin balıkçı barınağı ihtiyacına, İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Oktay
Vural'ın cevabı (7/4931,4946) 37.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun; Rize'de yürütülen projelere, Rize İlinde yürütülen projelere, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler'in cevabı (7/4937,4947) 38.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın,
Gaziantep-İslahiye İlçesinde bulunan Tekel Üzüm İşletme Fabrikasının depo
olarak kullanılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı vekili Mehmet
Keçeciler'in cevabı (7/4944) 39.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,
Atina'da yapılan 2.Ümit Gençlik Dünya Karate Şampiyonasına katılan sporcuların
yol masraflarına ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Fikret
Ünlü'nün cevabı (7/4953) 40.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Edip Safder Gaydalı'ın cevabı (7/4966) 41.- Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Fikret Ünlü'nün cevabı (7/4967) 42.- Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün,
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında düzenlenen fezlekeye ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4983) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı. TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy, bir
bakanın, 1.11.2001 tarihli gazetelere yansıyan açıklamaları nedeniyle, bakan ve
sorumlu makamlarda bulunan yetkili kişilerin, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve
sayın milletvekillerini rencide ve itham edici açıklamalardan kaçınmalarına
ilişkin bir konuşma yaptı. Ankara Milletvekili Mehmet Zeki Çelik,
pancar üreticilerinin sorunlarına, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya,
Şanlıurfa İlinde ödenecek pamuk primlerine, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde boşaltılan köyler ve
köye dönüş projesinin son durumuna ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen cevap verdi. Çevre Komisyonu Başkanlığının Komisyon
Başkanlığına, Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen'in seçildiğine ilişkin
tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Brüksel'de yapılacak olan Üçüncü
Olağanüstü Avrupa-Akdeniz Parlamenter Forumuna, TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy
başkanlığında üç üyeden oluşacak bir parlamenter heyetin katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızın daha
etkin kullanımını sağlamak ve komşu ülkelerle olan su sorununa çözüm bulmak
amacıyla kurulan (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine, gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler. Başkanlıkça, (10/13) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyelerinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimini yapmaları için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda
bulunuldu. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı:527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından,
ertelendi; İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilip, temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılmış bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361,
2/680) (S. Sayısı: 723) görüşmelerine devam edilerek, Dördüncü Bölümü kabul
edildi, Beşinci Bölümü üzerinde bir süre görüşüldü. Alınan karar gereğince, Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki gensoru ile sözlü sorular ve diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Kasım 2001 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.47'de son verildi. Ali Ilıksoy Başkanvekili
No. : 23 II. – GELEN KÂĞITLAR 2.11.2001 CUMA Tasarılar 1.- Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Altıncı Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/926) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2001) 2.- A400M Uçağının
Geliştirilmesi-Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program
Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/927) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2001) Teklifler 1.- Adana Milletvekili M.
Halit Dağlı'nın; 6831 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/823) (Anayasa ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2001) 2.- Bursa Milletvekili
Orhan Şen ve 22 Arkadaşının; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Ek Madde
ile Bir Ek Geçici Madde, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Ek Madde,
Bir Ek Geçici Madde, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir
Ek Madde, Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/824) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2001) Tezkere 1.- Diyarbakır
Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/914) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2001) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, asbestli tecrit
malzemelerinin inşaatlarda kullanıldığı
iddialarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4452) 2.- Adıyaman Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Van'daki Vartan Oteline ilişkin Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4464) 3- Burdur
Milletvekili Hasan Macit'in, Burdur Belediyesi ve çevre belediyelerin
İller Bankasından alacaklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4477) 4.- Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, Hatay İlindeki sel felaketinden sonra yapılan yardımlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4513) 5.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Batuk'un, depremzedelerin sorunlarına ve yapılan yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4525) 6.- Şanlıurfa
Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa çevre yoluna ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4538) 7.- İstanbul Milletvekili
Ali Coşkun'un, tehlikeli madde taşıyan tankerlerin boğazlardan geçişine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4551) 8.- Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, tasarruf genelgesinin uygulanmasına ve sonuçlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4584) 9.- Çanakkale
Milletvekili Nevfel Şahin'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankaların satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4585) 10.- Aydın Milletvekili
Bekir Ongun'un, Özelleştirme İdaresine bağlı kurumların yönetim kurullarına
yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/4591) 11- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Ankara-Samsun bölünmüş yol yapım çalışmalarına, köprü ve otoyol zamlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4593) 12.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Sarp arası
bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4595) 13.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Sinop arası bölünmüş yol projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4596) 14.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, ekonomik program
çerçevesinde satılan araç ve sosyal tesislere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4598) 15.- Çanakkale
Milletvekili Nevfel Şahin'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4600) 16.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Devlet
Bakanı Kemal Derviş'e ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4604) 17.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, borsada büyük kârlar sağlamak için bazı kişilerin asılsız
haberler çıkardığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4608) 18.- İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, bor madeni rezervine ve ihracı ile ilgili iddialara
ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4613) 19.- İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, Eti Holding ve Etimine S.A.Ş. Genel Müdürlüğünün
yönetim kuruluna ve faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel)
yazılı soru önergesi (7/4614) 20.- Adana Milletvekili
Mehmet Halit Dağlı'nın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4616) 21.- Bursa Milletvekili
Ali Arabacı'nın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4618) 22.- Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün,
1996-2001 yılları arasında açılan yolsuzluk ve usulsüzlük davalarına ve
sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4623) 23.- Diyarbakır
Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu'da terörden etkilenen
köylere ve faili meçhul cinayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4633) 24.- İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, deprem sonrasında yapılan yardımlara ve
kullanılmasıyla ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4635) 25.- İzmir Milletvekili
Hakan Tartan'ın, İzmir-Urla ve Çeşme otoyollarından elde edilen gelire ve
Güzelbahçenin otoyol kapsamından çıkarılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4637)
26.- Afyon Milletvekili
İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin İlçesinin kanalizasyon sorununa ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4639) 27.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, SÜMERBANK'ın OYAK'a devrine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4640) 28.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
bankalarca alınan havale ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4656) 29.- Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, enerji devir sözleşmelerindeki KDV oranına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/4663) 30.- İstanbul
Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesinin borçlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/4665) 31.- .- İstanbul
Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4668) 32.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Fona devredilen bankalara ait malların satışına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/4674) 33.- Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Polatlı İlçesi sanayi kavşağına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4676) 34.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, PETLAS ve İHLAS GAZETECİLİK hakkında MİT'ten istenen rapora
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4680) 35- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Marmara depreminden sonra T.T.B.' ce hazırlanan rapora ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4681) 36- Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kredi talep eden iki holding hakkında
MİT'ten rapor istenmesinin nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4684) 37.- Konya Milletvekili
Veysel Candan'ın, deprem bölgesindeki ihalelerle ilgili olarak başlatılan
operasyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4686) 38.- Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın yolsuzluklarla mücadeleye ve ülkenin içinde bulunduğu
ekonomik krize ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4688) 39.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Marmara depremi için toplanan iç ve dış yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4691)
40.- Karabük Milletvekili
Mustafa Eren'in, ekonomik kriz nedeniyle yaşanan bazı olaylara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4693)
41.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR tarafından alınan işlem ücretlerine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4700) 42.- Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Karadeniz sahil yolu güzergâhına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4705)
43.- İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, İzmirli ve Egeli sanayicilerle yapılan toplantılarda
yaptığı konuşmaya ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4712) 44.- Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, İller Bankası Genel Müdürlüğüne gönderilen yüklenici
alacaklarının ödenebilmesi ile ilgili yazıya ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4716) 45.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulanmasından
sonraki atamalara, toplanan yardımlara ve ihalelere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4719) 46.- Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, karayollarında meydana gelen kazalara ve
yol inşaatlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4723) 47.- Ankara Milletvekili
Cemil Çiçek'in, terörle mücadele konusunda Bakanlıkça yapılan çalışmalara
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4728) 48.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Düz'ün, Fon Bankaları Müşterek Yönetim Kurulu Başkanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4729) 49.- Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bir bakanın ABD'deki terörle ilgili
beyanatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4731) 50.- Afyon Milletvekili
İsmet Attila'nın, Devlet İhale
Kanununda değişiklik çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4733) No. : 24 5.11.2001 PAZARTESİ Raporlar 1.- Ardahan Milletvekili
Saffet Kaya'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/670)
(S. Sayısı: 751) (Dağıtma tarihi: 5.11.2001) (GÜNDEME) 2.- Osmaniye Milletvekili
Birol Büyüköztürk ve 35 Arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/689) (S. Sayısı:
752) (Dağıtma tarihi: 5.11.2001) (GÜNDEME) 3.- Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi
Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) (Dağıtma tarihi:
5.11.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Ankara
Milletvekili Cemil Çiçek'in, bazı basın
organlarında yeralan açıklamalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5025)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001) 2.- Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde düzenlenen bir ope-rasyonda
ölen şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5026) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001) 3.- Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Ziraat Bankasının döviz varlığına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5027)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001) 4.- İstanbul
Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün,
2001-2002 eğitim-öğretim yılında öğretmenlerin ek ders ücretlerinin ödenmediği
iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5028)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001) 5.- Konya
Milletvekili Lütfi Yalman'ın, eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5029) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.11.2001) 6.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, IMF'nin Türkiye'den taleplerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5030) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2001) No. : 25 6.11.2001 SALI Sözlü Soru Önergesi 1.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun-Asarcık-Ladik, Ladik-Havza karayolu projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1615) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Ankara'da kiraya verilen hizmet binalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5031) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 2. Kırıkkale Milletvekili
Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Tüpraş Rafinerisi sosyal tesislerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5032) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2001) 3.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Dünya Bankasınca
çiftçilere verilmek üzere açılacak
krediye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5033) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.11.2001) 4.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, ileri saat
uygulamasıyla sağlanacak enerji tasarrufuna
ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5034) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 5.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, Köykent projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5035) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2001) 6.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İstanbul -Küçükçekmecede Yavuz Selim Vakfı'na
ait bir binanın Bakanlıkca kullanıldığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5036) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2001) 7.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, savaş gazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5037) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 8.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının dil konusundaki
çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5038)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 9.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, basına yansıyan açıklamalara ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5039) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2001) 10.-Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Kılık Kıyafet Yönetmeliği uyarınca okullardaki bazı
uygulamalara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5040) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 11.- Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, çay üreticilerinin sorunlarına ve ÇAY-KUR'dan alacakları ürün bedellerine ilişkin Devlet
Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/5041) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.11.2001) 12.- İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigaranın zararlarını önlemek amacıyla
mücadele merkezleri açılıp
açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5042)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2001) 13.- İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigaranın
sağlığa etkisine ve bu konuda alınacak tedbirlere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5043) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.11.2001) 14.- Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, üniversite bünyelerindeki vakıflara ilişkin Devlet Bakanından
(Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5044) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.11.2001) 15.- Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, 1999 yılında üniversite rektörleri ile yardımcılarının yaptığı
yurt dışı seyahatlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5045) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.11.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 6 Kasım 2001 Salı BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Cahit Savaş
YAZICI(İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz efendim. Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz,
Türkiye'de iklim değişiklikleri ve hidroelektrik santrallarının dünü ve bugünü
hakkında söz isteyen, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'e aittir. Sayın Levent, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5
dakikadır. Bugün işlerimiz çok
yoğun, herkes süresini iyi kullansın efendim. III. – BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent’in, Türkiye’de iklim
değişiklikleri ve hidroelektrik santralların dünü ve bugünü hakkında gündemdışı
konuşması MÜKERREM LEVENT (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki iklim değişiklikleri ve
hidroelektrik santrallarının dünü ve bugünü hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. Bir ülkenin kalkınmasında
düşünülmesi gerekli unsurların başında, o ülkenin kendi özkaynaklarının
öncelikle kullanılması, dışa bağımlılığın azaltılması gerekmektedir.
Hidroelektrik enerji, bu kaynakların en önemlisidir. Ülkemizdeki termik ve
hidroelektrik kaynaklardan, ekonomik koşullarda üretebilecek yıllık enerji
miktarı 250 milyar kilovat/saattir; bunun yarısı hidroelektrik potansiyelidir.
Bugüne kadar akarsular üzerinde, planlama ve proje çalışmaları sonucunda 546 su
projesiyle, 3 210 megavat kurulu güçle, yılda, 125 milyar kilovat/saat
üretilmesi mümkün görülmektedir. 2000 yılı sonu itibariyle, inşaatı tamamlanan
125 adet hidroelektrik santralıyla, 11 643 megavat tesis edilmiş olacaktır.
Yılda ortalama 42,2 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretilmektedir. Yapımı devam eden 36 adet
proje tamamlandığında, 2008 yılı sonuna kadar mevcut kapasiteye 3 538 megavat
kurulu güçle, yılda, 11,5 milyar kilovat/saat hidroelektrik enerjisi ilave
edilmiş olacak. Diğer bir deyişle, hidroelektrik kapasitenin yüzde 43'ü
kullanılmış olacaktır. Türkiye'de yıllık hidroelektrik potansiyel kullanım
oranı, yüzde 34'tür. Görülüyor ki, Türkiye,
akarsularının ancak yüzde 34'ünü kullanabilmekte, geriye kalan yüzde 66'sı,
enerji alınmadan denizlere akmaktadır. Sayın milletvekilleri,
buna rağmen biz ne yapıyoruz;
"Mavi Akım Gaz Projesi" diyerek dolara bağımlılığı artan maliyetlere
davetiye çıkararak ülkemizin millî menfaatlerini peşkeş çekiyoruz. Bir de,
defalarca enerji açığından söz ederek, gaza, bizi esir edenlere ne demeli ?!
Hepimiz aklımızı başımıza alarak, millî kaynaklarımızı kullanarak bu
krizden kendi imkânlarımızla çıkmamızı
kimse engelleyemez. Sayın milletvekilleri, 21
inci Yüzyılın eşiğinde, ne devlet yönetiminde ne de bir başkasından mucizevî
çözümler beklemeyi kendimize reva görmemeliyiz. Pınarı hedef almayanların,
susuzluktan şikâyete hakları yoktur. İyiye, güzele ve doğruya ulaşmanın en kısa
yolu, en büyük arzuyla onu istemektir. Devletiyle
girişimcisiyle, köylüsüyle kentlisiyle, işçisiyle memuruyla, esnafıyla,
işadamıyla, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, fakiriyle zenginiyle,
toplumun tüm kesimleri gelişmiş Batı ülkeleri düzeyinde ve daha üst düzeyde bir
refah ve mutluluk istiyorlarsa, özlerinde var olan girişimcilik ruhunu harekete
geçirmek zorundadırlar. Toplumun tüm sorunlarının çözümünde kullanılacak olan
vazgeçilmez ve ikame edilmez kaynak, kendi insanlarının girişimci ruhlarıdır.
Dinamik, girişimci ve mutlu bir refah toplumuna birilerinin lütfuyla ulaşılmaz;
tesadüfen hiç ulaşılmaz. Bu hedefe ulaşmanın en kısa yolu, daima hedefimizi
gözetleyerek çalışmalarımızı planlamak, toplumsal barış ve güvenliği sağlamak,
toplumun fertleri ve üniteleri arasında yardımlaşmayı ve işbirliğini
kolaylaştırmak, var gücümüzle çalışmaktan geçer; işbirliği içinde çalışmak ve
adaletli paylaşmak... Çağdaş ve dinamik yapılı
devletler, bu hedefe, üç odaklı bir kaldıraç olan kültürün gücüyle
ulaşmaktadırlar. Bu kaldıracın bir odağında insan, ikinci odağında ekip, üçüncü
odağındaysa sistem vardır. Kültür, insanların sorunlarını çözmek için
geliştirdikleri ortak çözüm teknikleridir. İnsanların ihtiyaçlarının tatmini ve
kendilerini savunma gereğinden ibaret olan sorunların çözümü, topluma refah ve
mutluluk olarak yansır. Toplumlar, sorunların çözülme sürecinde kültür dinamiklerini
her zaman yalın haliyle kullanmazlar; yalın kültür dinamikleriyle,
sorunlarımıza, ancak kısmî ve marjinal çözümler üretebiliriz. Halbuki,
elemanları uzmanlaşmış uyumlu ekipler, işbirliği içerisinde çalıştığı kültür
sistemleri marifetiyle sorunlara daha bütüncül çözümler üretilebilmektedir. Özelleştirmeyle 1983
yılından bu tarafa ne yapılmıştır?.. Bu zihniyetle özelleştirme olmaz. Sekiz
senedir özelleştirmeyi elinde bulunduranlardan artık, bir özelleştirme gelişimi
bekleyemeyiz. Özelleştirme İdaresini hemen feshederek, buradaki kuruluşları
iadeî itibar yaparak, her kurum kendisi özelleştirmeye hazırlanmalıdır ve nihaî
kararı, Özelleştirme Yüksek Kuruluyla bitirmeliyiz. Değilse, özelleştirmeyi
uzun süre elinde bulunduran bu başkan kendisine bir sultanlık kurmuş, bunu da
elindeki güce makyaj yaparak Yüce Türk Milletini uyutmakta ve devletin yükünü
iyice artırmaktadır. Sayın milletvekilleri,
ağırlaşan krizin faturasını artık, bu millete ödetmekten kaçınmalıyız. Reel
sektörün önünü açmak zorundayız. Eğer ki, borcu, finans sektörüne yamarsanız,
finans sektörü bu maliyetleri kime satacak? Yüksek faiz reel sektörü
canlandırır mı? Satılacak yüksek faizle, yüksek teknolojiyi canlandırmak mümkün
değildir. Finans sektörü, reel sektörün arkasından gelmezse, yakın bir tarihte
bu sektör de batacaktır. Sayın Devlet Bakanımız,
bir an önce, reel sektöre can katacak can suyunu verin ki, istihdam artsın ve
sokakların hareketlenmesi dursun. Millî kaynaklarımıza önem vermeliyiz. Altın
projesi ve maden sektörünü geliştirmeliyiz. Sıvı enerji sektörünü
canlandırmalıyız. KOBİ'lerin, ihracatın can damarı olduğunu unutmamalıyız.
Tarımda güzel gelişmelere kaynak artırımıyla, çok verim ve ürün değişikliğiyle,
çiftçilerin üretimi, arz ve talebe göre dengelenmesi, yeni pazarların açılması
ve tarım ürünlerinde ihracatın artırılması; son günlerde, uzun süredir hasta
yatan tekstil sektörünün canlanması ve bunun gibi bütün ekonomik önlemleri
alırsak... Bir de, konuşmanın
burasında -değindiğim gibi- bu ülkedeki işadamlarına sesleniyorum: Öyle bir
işadamı olunuz ki... BAŞKAN - Sayın Levent... MÜKERREM LEVENT (Devamla)
- ..."bu paraları, biz, bu ülkede kazandık; kazandığımız bu ülkenin
parasıdır" deyip, ucuz polemiklerden kaçarak, artık, taşın altına elinizi
sokmanın zamanı gelmiştir... BAŞKAN - Sayın Levent,
teşekkür ediyorsunuz... MÜKERREM LEVENT (Devamla)
- Bitiriyorum efendim. Çünkü, başka bir Türkiye
yok. Size, şu anda ihtiyacı var. Bu Türkiye sizi var etti. Haydi, hep beraber,
ülkeyi ayağa kaldırın, milletimizi rahatlatalım deyip teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Levent. Cevap verecek Sayın
Bakan?.. Yok. Gündemdışı ikinci söz,
pamuk üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Yusuf
Kırkpınar'a aittir. Sayın Kırkpınar, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Kırkpınar,
derdimizi iyi anlatacağınıza inanıyorum efendim, derdimiz müşterek; buyurun. 2. - İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar’ın, pamuk
üreticilerinin sorunlarına ve prim sistemi uygulamasına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; pamukta prim sisteminin devam etmesi hakkında söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye ekonomisinde
önemli bir yere sahip olan tekstil ve konfeksiyon sanayiin temel girdisi;
çekirdeği, yağ sanayiimizin, küspesi ise yem sanayiimizin hammaddesi konumundaki
pamuğun desteklenmesi ve desteklenmenin şekli büyük önem taşımaktadır. Pamuğun
ülke ekonomisindeki önemine karşın, üretiminde son yıllarda sıkıntılar
yaşanmaktadır. Ülkemizde uzun vadeli,
kalıcı üretimi teşvik edici politikaların uygulanmaması halinde ülke
ekonomisinin büyük zararlara uğraması kaçınılmazdır. Pamukta destekleme
yapılırken, üreticinin artan maliyetlerini karşılayabilecek, dünyadaki pamuk
üreticileriyle rekabet edebilecek ve üretimini sürdürmesini teşvik edecek bir
fiyat düzeyi sağlamak mecburiyetindeyiz. Sanayicinin rekabet
şansını koruyabilmesini ve dünya fiyatlarından pamuk tedarik edebilmesini
mümkün kılmak gerekmektedir. Destekleme, Hazineye bir
yük olmaktan ziyade, gelir sağlayıcı bir nitelikte olmalıdır. Bu çıkarları en uyumlu
şekilde birleştirebilen sistemse kuşkusuz prim sistemidir. Bakanlar Kurulu
tarafından 1994'te ve 1998'de, ondan sonra da 57 nci hükümet geldikten sonra,
her yıl, kütlü pamuk üreticisini desteklemek amacıyla, pamukta prim sistemi
uygulanmış ve sistemin birçok yararı da görülmüştür. Dünya fiyatlarının üretim
maliyetlerinin altında kalması durumunda ödenen prim ile üreticinin zarar
etmesi önlenecek, primin sezon başında açıklanması, üreticiye zamanında
ödenmesi, pamuk üretiminin teşvikini ve devamlılığını sağlayacaktır. Prim sistemiyle, belge
düzeni getirilerek, kayıtdışı ekonominin önlenmesi, pamuğun çiğitli safhasından
kayıtiçi ekonomiye çekilerek ardından gelen mahlıç, iplik, örgü, boya, kapçık,
küspe, ham yağ, dokuma ve konfeksiyon safhalarında da bu iş gerçekleşecektir.
Kayıt içine alınması ve devletin ziraî ürün stopajı, katma değer, kurumlar ve
gelir vergilerinin artması neticesinde de ödenen primden daha yüksek oranda
verginin maliyeye intikali sağlanacaktır. Prim sistemi
uygulanırken, içinde bulunduğumuz 2001-2002 üretim sezonunda üretim girdi
fiyatlarının (başta akaryakıt, gübre, işçilik, ilaç vesaire) enflasyonun çok
üzerinde yükselmiş olmasından kaynaklanan maliyet artışları değerlendirilerek,
dünya fiyatlarının mevcut durumu ve eğilimi göz önüne alınmalıdır. 1999 üretim sezonunda
pamuğa 10 sent, 2000 üretim sezonunda ise 9 sent destekleme primi verilmiş,
2002 sezonunda ise, ülkemizde ve bölgemizde kütlü pamuk hasadının sona ermesine
rağmen, ödenecek destekleme primi henüz açıklanmamıştır; ancak, içinde
bulunduğumuz 2001 ürünü kütlü pamuk üretim döneminde, bilhassa temmuz, ağustos
aylarında bölgemizde yaşanan 36 santigrat derece üzerindeki hava sıcaklıkları,
pamuk bitkisini strese sokarak, tarak, çiçek ve nihayetinde de koza tutmasına
engel olarak, tarla kütlü pamuk verimlerinin, yani rekoltenin ortalama 100-150
kilogram/dekara kadar düşmesine, bazı yörelerde ise, tarlalarda kütlü pamuğun
toplanamayacak halde kalmasına ve bazı bölgelerde de, hayvan yiyeceği haline
gelmesine neden olmuştur. Diğer yandan, iç ve dış
borsalarda pamuk fiyatlarının düşüş göstermesine bağlı olarak, piyasada eder
fiyatlarla pamuğunu değerlendiremeyen bölgemiz üreticisi, verim kaybıyla
birlikte, almış oldukları kredi borçlarını dahi ödeyemez duruma düşmüş ve
mağduriyetleri had safhaya ulaşmıştır. Prim sisteminin
uygulanması halinde, devletin, borsa kayıtdışı kalan alım satım işlerinin kayıt
altına alınacak olması nedeniyle, sadece KDV'den kazancı 1 katrilyon 685
trilyon Türk Lirası olup, kayıtdışı kalan pamuk üretiminin ekonomiye kazandırılması
sağlanacak ve böylelikle prim sistemi kendi kaynağını kendi yaratacaktır.
Ayrıca, pamukta prim sistemi kendi kaynağını kendisi yaratacak niteliktedir;
şöyle ki; 2001-2002 yılı Türkiye kütlü pamuk rekoltesi 2 384 383 ton olup,
üreticimize 15 sent kilogram başına prim ödenmesi halinde devlete maliyeti 558
trilyon lira olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim bir
dakika, biraz daha süre vereceğim, pamuk işi önemli. Zaten Türkiye'de önemli
olmayan iş kalmadı ya! YUSUF KIRKPINAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Türk pamukçusu, 2000
üretim yılında 9 sent/kilogram ile desteklenirken, bir Amerikan pamukçusunun
aldığı tüm destekler ve teşvikler 104 sent kilogram başınadır. Rakibimiz
Yunanistan'da ise üretici, pamukta, 39,75 sent/kilogram destek almıştır. Dünya ve Türkiye pamuk
borsa fiyatlarının düşmesi nedeniyle, pamuk üretim maliyetlerinin yüksek
seyrettiği ülkemizde, birliklerin ve çırçırcıların piyasa ve dünya fiyatlarını
göz önüne alarak oluşturdukları fiyatlardan kütlü pamuk almaları, üretici
maliyetiyle bölgemizde kütlü pamuk hasadının yoğun olarak başladığı 11 Eylül
2001 tarihindeki Ege Bölgesinde üretilen mahlıç pamuğa eşdeğerdeki Amerikan
memphis mahlıç pamuk fiyatı arasındaki, yaklaşık 15 sent/kilogram farkın, pamuk
üreticisine devletçe prim olarak verilmesi zaruret arz etmektedir. Hükümetimizin ve siz
saygıdeğer üyelerin bu önemli konuya sahip çıkacağını umuyor, hepinize saygılar
sunuyorum; sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim, inşallah sahip çıkacaklar. Tarım Bakanımız
buradalar; cevap verecekler mi efendim? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Konuşmacıların ikisini birden 20 dakika içerisinde
cevaplandıracağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Nasıl ikisini
birden efendim; pamuk konusunda başka söz isteyen yok ki. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Bakanım... Sayın Akçalı'ya yerinden söz vereceğim. Buyurun Sayın Akçalı. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Kırkpınar'a
teşekkür ediyoruz, bu konuyu gündeme getirdi. Gerçekten, pamuk üreticileri son
derece zor durumda. 15 sentlik bir prim lafı var; ama, kendisi henüz ortada
yok. Hatta, son günlerde, bunun Türk Lirasına çevrilmesiyle ilgili birtakım
söylentiler var, 100 000 lira olarak. Bu para, genelde mayıs ayı içerisinde
ödenen bir paradır; çünkü, önce işletmeler kapanacak, pamukla ilgili bütün
işler tamamlanacak, ondan sonra ödenecek bir paradır. O günkü 100 000 lirayı
hesap ederseniz, bu, aşağı yukarı, bugünün parasıyla 50 000 liraya denk gelir;
yani, 7-8 sente denk gelir. Tarişin şu andaki fiyatı ancak maliyeti
kurtarmakta, piyasada onun da altında bir fiyat var ve şu anda, Tariş, ancak,
kilogramda 250 000 lira verebiliyor, onun dışındaki kısmını ödeyemiyor. Tarişin
regülasyon görevini yapabilmesi için, DEFİF kredilerinden... Aynı şekilde,
Çukobirlik'in de ihtiyacı var, Antbirlik'in de ihtiyacı var; ama, maalesef, bu
kaynaklarda da tıkanmalar var. Çiftçiler, Ziraat
Bankasının da, kredileri, yeniden yapılanma süreci içerisinde, durdurduğunu
ifade ediyorlar. Bu da bir başka vahamet tablosu. Yüksek faizle dahi olsa,
kredi alamama durumunda olan, mevcut ürünün bedelini de alamamakla birlikte,
kredi de alamayan çiftçinin, yeni ekim senesine nasıl gireceğini kara kara
düşündüğü bir dönemden geçiyoruz. Sayın Başkanım, kuraklık,
verim düşüklüğü, barajlarda suyun azalması da bunun cabası. Çiftçimizin meselelerini
daha geniş bir şekilde ele alabilmeyi sağlayacak bir etkinliği, hükümetten,
Meclisten beklediğimi ifade ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akçalı. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Size geçen hafta
söz verdim efendim. Müsaade ederseniz, hep Aydın olmasın, Çukurovalılar çok
alınıyor. Sayın Mıstıkoğlu ile biz ne yapalım?! Sizin Tariş, iyi kötü biraz
para dağıttı. Biz, Çukobirlik... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Tümü için Sayın Başkan. BAŞKAN - Tabiî, ama,
Adana'nın, Çukurova'nın, Amik Ovasının ıstırabı daha fazla. M. NECATİ ÇETİNKAYA
(Manisa) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, Sayın
Akçalı, bölge milletvekili olarak, hepimize tercüman oldu. Bu işin sonu gelmez
efendim. Malumunuz. Sayın Kırkpınar,
hepimizin adına böyle bir konuşma yaptı. Bu Parlamentonun çoğu çiftçi
milletvekilidir. Sayın Bakanım, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. İzmir Milletvekili Sayın
Yusuf Kırkpınar'ın, pamuk üretimi ve pamuk primleriyle ilgili yapmış olduğu
konuşmaya cevap olması açısından bilgiler arz edeceğim. Değerli milletvekilleri,
hem üretimi teşvik etmek hem de bütçeye daha az yük getiren sistem olarak, çoğu
ülkelerin son yıllarda yoğun olarak kullandığı bir sistem, prim ödeme
sistemidir. Prim sistemi, özellikle, dünyada, sanayi ürünlerinde daha fazla
uygulanmaktadır. Bilindiği üzere, dünya
fiyatları, gerçek fiyatları her zaman yansıtmamaktadır. Serbest piyasada oluşan
ürün fiyatları, çiftçinin, çiftçiliğe devam etmesine yeterli olmamaktadır.
Dünya fiyatları, bu nedenle, ya desteklenmekte veya yüksek düzeyde ihracat
sübvansiyonları verilerek, çiftçiye destek bu yönle sağlanmaktadır. Bu fiyatlar
karşısında, her ülke, kendi üreticisini korumaktadır ve korumak zorundadır. Dolayısıyla, prim
sisteminin amacı, bir taraftan -pamuk örnek alarak söylediğimizde- tekstil
sanayicisini, tüketiciyi korurken, diğer taraftan da üreticiyi korumakta ve
bugün, rekabet edebildiğimiz sanayimiz olan tekstil sanayiinin de rekabetinde
büyük bir etken olmaktadır. Prim miktarı tespit edilirken, üreticinin üretime
devam etmesini sağlayacak fiyatla, dünya fiyatlarındaki fark esas alınmaktadır.
Ülkemiz ihracatının
yaklaşık yüzde 30-35'lik bölümünü tekstil ve hazır giyim oluşturmaktadır.
Türkiye'de yetişen pamuk, halen, sanayiin ihtiyacını karşılayamamaktadır,
yetersizdir. Son yıllarda, tekstil ihracatımızın artması nedeniyle, yurtiçi
pamuk üretimimiz, talebi karşılayamamış, dolayısıyla, pamuk ithalatımız 400 000
tonun üzerine dahi çıkmıştır. İlk defa, 1993 yılında,
kütlü pamukta, üreticilerimize prim ödenmesine başlanmış ve üretici, kilogram
başına 3 000 Türk Lirası prim verilerek desteklenmiş ve toplam 4,6 trilyon
liralık bir destek prim üreticiye dağıtılmıştır; ancak, ne yazıktır ki, bu
dağıtılan 4,6 trilyon liralık primin, Ziraat Bankasından çıkan bu paranın
ödemesi, faizleriyle birlikte günümüze kadar gelmiş ve ödeme, zamanımızda,
Bankaya yapılmıştır. 1998 yılında, kütlü
pamuğa -10 sent / kilogram olmak üzere- Türkiye genelinde, toplam olarak 83,5
trilyon lira ödenmiştir. 1999 Haziranında göreve
geldiğimizde, ilk ele aldığımız projelerden birisi, çeşitli ürünlere prim
ödenmesidir; ki, bunun içerisinde pamuk, soya fasulyesi, ayçiçeği, kolza gibi
ürünler vardır. 1999 yılında, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak, Türkiye'deki kütlü pamuk maliyeti, dünyadaki pamuk
fiyatları ve çiftçinin girdileri dikkate alınarak belirlenmiş; bizim, 15 sent
civarında vermeye çalıştığımız pamuk primi, ekonomik imkânlar dahilinde
değerlendirilerek, 12 sent / kilogram olarak belirlenmiş ve toplam 159 trilyon
liralık ödeme yapılmıştır. 2000 yılında ise, yine,
kütlü pamuğa prim verilmesi kararlaştırılmış; ancak, içerisinde bulunduğumuz
tüm sıkıntılar çerçevesinde, en iyisi yapılmaya çalışılmış, 9 sent prim verilebilmiştir.
Bunun tutarı ise, 2000 yılı rakamlarıyla 130 trilyon lira olmuştur. Bu
primlerin büyük bir kısmı ödenmiştir; ancak, ödenemeyen bazı bölgelerde ise
prim ödemeleri devam etmektedir. Sayın milletvekilimizin de belirttiği gibi,
prim miktarı önemli olduğu kadar, bu primlerin zamanında ödenmesi de çok büyük
önem arz etmektedir; çünkü, prim ödemesi yapılan köylü, bu parayla, yine,
tarıma devam etmesi için gerekli girdilerini sağlamaktadır. Geçmişte, 1994 yılında ve
1998 yılında iki kez yapılan prim ödemesi, 57 nci hükümetimiz döneminde, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığımız ve diğer ilgili birimlerin çalışmasıyla bir düzene
sokulmak istenmiş ve devamlı olarak prim ödenmesi prensipte kabul edilmiştir.
Bu yıl, prim ödemeleri devam ederken, 2002 yılı prim ödemesinin de kararnamesi
tarafımızdan hazırlanmış, hükümetimize arz edilmiş, imzalar tamamlanmış, ne
tesadüftür ki -hayırlı uğurlu olsun- bugünkü Resmî Gazetede de yayımlanarak,
kütlü pamuğa, soya fasulyesine, ayçiçeğine, kolzaya ve zeytinyağına prim
ödemesi kabul edilmiştir. Ödenecek prim miktarı
konusundaki görüşmelerimiz devam etmektedir. 8 Kasım tarihinde toplanacak,
Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulunda ise prim miktarı tespit
edilecektir. Bizim görüşümüz, primin yine -ben de arzu etmiyorum; ama, ekonomi
bu şekilde yönlendirildi- dolar üzerinden, sent bazında tespit edilmesidir kur
bir stabilite kazanana kadar ve bu prim miktarı da köylünün emeğinin
karşılığını verecek miktarda olmalıdır. Bu konudaki dünya fiyatları, dünya
pamuk üretimi, dünyadaki stoklar detaylarıyla değerlendirilip Tarımda Yeniden
Yapılandırma ve Destekleme Kuruluna arz edilecektir. Ancak, ödenecek primlerin
miktarının bu seneden bütçeye konulması gerekli ve bütçede de bunun için belirli
bir meblağ ayrılmıştır. Pamuktaki prim
ödemelerinde, özellikle, belirli bir düzene sokma çalışmalarımız devam ediyor.
Geçmişteki bazı hataların da olmaması için, özellikle pamuk ekili alanları, bu
sene, güneydoğu illerinden de başlamak üzere, uzaktan algılama yöntemiyle
belirliyoruz. Artık, bu konuda da herhangi bir hata olmayacaktır. Ben, prim ödemelerinin
devam etmesi konusunda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, uluslararası
kuruluşlarla yürüttüğümüz çalışmalarda da en fazla tartıştığımız ve primlerin
ödenmesi konusunda ısrarcı olduğumuz bir konunun, burada Genel Kurula
açıklanmasından dolayı duyduğum memnuniyeti bir kez daha belirtiyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum efendim. Gündemdışı üçüncü söz,
altı ay evvel büyük bir sel felaketiyle karşılaşan Hatay'ın sorunları ve
özellikle afet kararnamesinin akıbeti hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'a aittir. Buyurun Sayın Kalkan. (SP
sıralarından alkışlar) 3. - Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, 8-9 Mayıs
2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin sorunlarına ve afet
kararnamesinin akıbetine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Abdülkadir Akcan’ın cevabı SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Sayın Başkan ve Değerli Meclisimizin üyeleri; evvela, yaklaşan kış;
yani, sel mevsimi dolayısıyla, tekrar bir yara açılmaması için, dikkatlerinizi,
ilginizi tekrar Hatay'a çekmek üzere huzurlarınızdayım. Yalnız, bu vesileyle,
öncelikle bana bu imkânı fevkalade şartlar içerisinde lütfeden Sayın Başkanıma,
Hatay adına şükranlarımı sunuyorum. BAŞKAN - Estağfurullah
efendim; Hatay'a bizim minnet borcumuz var. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - O, kendini, Hatay'ın sorunları söz konusu olduğu zaman, Hatay'ın
bir insanı ve Hatay'ın ilk ve tek Cumhurbaşkanı rahmetli Tayfur Sökmen'in oğlu
olarak duyarlılığını gizleyemiyor ve her türlü şartta bu konuda bize yardımcı
oluyor. Değerli Cumhurbaşkanımızı, tekrar, rahmetle anıyor ve Başkanımıza da
şükranlarımı sunuyorum. BAŞKAN - Mahcup ettiniz
efendim; teşekkür ederim. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Altı ay evvel 8-9 Mayıs gününde vuku bulan sel felaketi, gerçekten,
o kadar elim olmuştu ki, sağ olsunlar, başta, Başbakanımız, Başbakan
Yardımcımız Sayın Bahçeli ve bakanlarımız Hatay'a sıcağı sıcağına koştular. Hatay'daki felaketin
karşısında Sayın Başbakanımız birkaç defa "bu, deprem felaketi" diye,
izleyenlere, konuyu karıştırdığını zannettirecek bir intibayla konuşmuştu.
Başbakan konuyu karıştırmamıştı. Gerçekten, Hatay'da vuku bulan sel felaketi
bir depremi andırıyordu, şiddetli bir depremi. Yedi katlı binalar yan yatmış,
yedi katlı binalar çökmüş, yüzlerce araba sürüklenmiş ve şehre giriş çıkış
durmuş, birçok çevre belediyelerle irtibat bile sağlanamıyordu. Bu meyanda,
Başbakan diyordu ki: "Devlet Hatay'da gücünü gösterecek." Bu
"cek" hâlâ gerçekleşmedi. Yeni bir yağışlı döneme girdiğimiz için, bunu çok ehemmiyetli gördüğümden, tekrar,
burada, tekrar, Hatay'da ilgisizlikten, tedbirsizlikten doğan bir faciayı
konuşmamak üzere dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın Bahçeli
"Hatay'da sorunlar ortada; Türkiye Cumhuriyeti bunları çözmeye
mecburdur" diyordu. Bu mecburiyeti hâlâ bekliyoruz ve Tarım Bakanımız
Sayın Gökalp "Marmara depremi kadar çok ciddî ve şiddetli bir
felaket" diyordu; aynen gerçeği ifade ediyordu, yansıtıyordu; ama, ne
hikmetse, genel hayata etkin ve müessir kararname çıktı; belediyelerin kendi
imkânlarıyla bir dahaki felakete karşı koyma imkânları olmadığı bilindiği halde
ve bölgede bütün tespitler yapılıp, belediyelerin bir daha böyle bir felaketle
yıkılmaması, beldenin yıkılmaması, Antakya'nın, Hatay'ın zarar görmemesi için
Bayındırlık Bakanlığı da kararname hazırladığı halde, bu kararname hâlâ
çıkarılamadı. Neden; ekonomik kaygılarla. Neden; Sayın Derviş'in Anadolu'daki
olaylara duyarsızlığı, ilgisizliği dolayısıyla. Hatay'ı ben böyle görmek
istemiyorum. Bakanlar Kurulumuzun, acziyetten mi, imkânsızlıktan mı; ciddiye
almamalarından... Sayın milletvekilleri,
onun için, bu kaygımı sizinle tekrar paylaşmak üzere, tekrar, bir felaketi
yaşamamak için dikkatlerinizi çekiyorum. Hatay, bir müddet
evveline kadar Türkiye'de en çok vergi veren yedinci il durumundaydı. Hiç göç
vermiyordu, göç alıyordu. Şimdi, bütün değerler tepetakla oldu. Hataylı kendi
arasında toplandı; tam 74 sivil toplum kuruluşu Ankara'ya, Meclise gelmek üzere
karar aldı. Sözleriniz nerede sayın bakanlar, Sayın Başbakan?! Hatay, Derviş'in
ekonomik kaygılarına ki, yüksek kapital çevrelerinin sorunlarına duyduğu ilgiyi
üretici çevreye duymayarak, memleketi, şu andaki Türk Lirasını yüzde 200 daha
gerilemiş ve işsizleri yüzde 300 artırmış konuma getirmekte maharetini gösteren
Sayın Derviş, duyduğumuz kadarıyla, bu kararnamenin çıkmasını engelliyor. Bu hususta 20'nin
üzerinde soru önergesi verdim çeşitli bakanlara; en son cevaplar beni hayrete
düşürdü. Bu hususta "söz konusu sel felaketi nedeniyle oluşan hasarların
giderilmesi amacıyla, ihtiyaç duyulan finansmanın Avrupa Konseyi Kalkınma
Bankası kaynaklarından karşılanması önerimiz doğrultusunda çalışmalar
yapılmaktadır" diye cevap aldım; yani, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası bu
hususta para vermezse, Türkiye Cumhuriyeti, Hatay için ödenek ayıramayacağını;
belediyelerin, yaklaşan sel felaketi nedeniyle önlem almalarını, set
yapmalarını, tıkanmış ve çökmüş altyapıyı rahatlatmak üzere yeni çalışma yapma
imkânı tanımayacaklarını, tanıyamayacaklarını, resmî bakan cevaplarından
anlıyorum. BAŞKAN - Sayın Kalkan,
üstelik, Antakya; Hatay'ın merkezi Antakya, Türkiye'de ikinci yağmur alan bir
vilayetimiz. Bu afeti tuğyândan sonra, geçenlerde, Meclis Başkanına vekâlet
ederken, bu kararnameyle ilgili durumu Sayın Cumhurbaşkanına da arz ettim.
Antakya Belediyemizin ve diğer belediyelerin de içinde bulunduğu durumları,
Sayın Cumhurbaşkanımız da Başbakana ileteceğini ifade etmişlerdi; o günden
bugüne de yine geçti 25 gün! Sabır kalmadı vallahi
Sayın Bakan. Efendim, süreniz bitti;
ben, toparlayasınız diye bir imkân vereyim size. Buyurun. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Devamla) - Sayın Başkanımıza tekrar teşekkür ediyorum; bu çalışmalarından da
haberim vardı. Bakın, bu düzeyde ısrar
ve sıkıştırmaya rağmen, bir netice alamadık. Şimdi, kaygımız şu: Kuzeytepe,
Narlıca, Aknehir, Çekmece, Odabaşı, Karlısu, Toygarlı, Turunçlu, Reyhanlı, Amik
Ovası, Demirköprü, Altınözü ve Kumlu, ilk şiddetli bir yağış karşısında en
ciddî zararları görecek ve çok ciddî tahrip olacak. Altyapısı çökmüş
durumdadır. Bunun için, tekrar,
Hatay, Derviş'in insafına bırakılmayacak kadar önemlidir diyorum. Çok basit, ufak ekonomik
kaygılarla hareket etmeden, Avrupa Kalkınma Bankasından fon gelmesini
beklemeden, bakanlarımızın ve Başbakanımızın, "Hatay'daki sorunlarını,
Türkiye Cumhuriyeti çözmeye mecburdur" beyanlarına tekrar güvenmek istediğimi
belirterek, Hatay'ın yarasının, bir an evvel, bu kış daha fazla kanamaması için
sarılmasını, saygılarımla, Meclisin dikkatine arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Mecbur değil,
mahkûmdur bence. Sayın Dönen, buyurun
efendim. Efendim, lütfen...
Arkadaşların hepsine söz vereceğim; ama, kısa ve öz olsun. Buyurun. MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, takriben bundan altı ay önce, Hatay'da, gerçekten, hepimizin
bildiği çok önemli bir sel felaketi oldu. Bu sel felaketi döneminde, buradan,
biz, Hatay'ın afet kapsamı içinde değerlendirilmesini söyledik, böyle bir
kararname çıkmasını istedik; ama, her ne hikmetse, o dönemde, afet kapsamı
içerisine alınmadı. Daha sonra, afetten zarar gören belediyelerimizin İller
Bankası hisselerindeki oranlarını, katsayılarını yükselten bir kararname
yayımlanması gündeme geldi; ama, bu kararname altı aydan bugüne kadar
çıkarılamadı. Başta Antakya Belediyesi
olmak üzere, çevredeki bütün belediyeler, gerçekten, çok zor durumda. Bu
belediyeler, özellikle tahakkuk eden ödeneklerinden dahi borçları kesilerek
tahrip olmuş altyapı ve üstyapılarını yapamaz hale gelmişler ve çok müşkül
duruma düşmüşlerdir. Bu kararnamenin, Hatay'a
özel olarak, tek ili kapsayacak biçimde, özel bir kararname şeklinde yeniden
düzenlenmesini talep ediyoruz ve eğer bunu yapabilirlerse, hiç olmazsa, bir
nebze yaraları sarmış olacağız. BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. Tabiî, afet kararını,
hemen, o günkü Sayın Bakan Koray Aydın aldı ve Tarım ve Köyişleri Bakanımız da,
Devlet Su İşleriyle beraber, oraya, bütün imkânlarını verdi; ama... MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Afet kararnamesi çıkmadı. BAŞKAN - Efendim, zaten,
Sayın Kalkan'ın da ifade ettiği kararnamenin akıbeti belli değil. MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Esas kararname çıkmadı. BAŞKAN - Tamam, çıkmadı
işte; akıbeti ve nerede olduğu belli değil. Şimdi, Sayın Mıstıkoğlu
konuşacak. Buyurun Sayın Mıstıkoğlu. LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay)
- Sayın Başkanım teşekkür ederim. Diğer arkadaşlarımın da
belirttiği gibi 8-9 Mayısta, Hatay'da, gerçekten, son yılların en büyük
afetlerinden biri oldu. Afet sonrasında, başta Sayın Başbakanımız, Sayın
Başbakan Yardımcımız Devlet Bahçeli ve birçok bakan arkadaşımız bu afeti
yerinde gördü. Ulusal televizyonlarımız aracılığıyla, Türkiye dahil bütün
dünya, afetin boyutlarını en acı şekilde gözleriyle izleyerek yaşadılar; ama,
maalesef, hem iktidar mensubu olmam hasebiyle "maalesef" diyorum, hem
bakanlarımızın hem de Başbakanımız ile Başbakan Yardımcımızın, Hatay'da,
Hataylı insanlarımıza, Hataylı hemşerilerimize verdiği sözlerin hiçbiri bugüne
kadar yerine getirilmedi. Hiçbiri yerine getirilmedi derken, sanayi sitesi
esnafımız, malını mülkünü, alet edavatını kaybettiği gibi, mevcut sermayesini
de kaybetti ve şu anda, Antakya Küçük Sanayi Sitesi bir ölü şehir görünümünde.
Bu insanlarımızın ne bir kredilerinde erteleme ne de yeni kredi temininde
onlara verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmediği gibi, yine. afette
altyapısı büyük zarar gören ve bugüne kadar Türkiye'nin neresinde afet olursa
olsun seve seve kendilerinin paylarından kesilerek afet olan belediyelere İller
Bankası katsayısı artırılması yoluyla destek veren Hatay'ın belediyelerinin,
maalesef, bugüne kadar afet kararnamesi çıkarılarak katsayısı artırılmadı;
artırılmadığı gibi, sizin de dediğiniz gibi bu kararnamenin akıbeti meçhul. BAŞKAN - Meçhul... LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay)
- Kime sorsak, kararname şunda kararname bunda gibi birtakım ifadelerle
karşılaşıyoruz ve Türkiye'de o dönemde sadece Osmaniye ve Hatay'da afet
olmasına rağmen, hazırlanmış olan afet kararnamesine, afetle hiç alakası
olmayan sadece ve sadece siyasî amaçlarla alınmış belediyeleri gördüğümüz zaman
da, maalesef çok üzüldük. İşte, afet adı altında
birtakım belediyelere, başka belediyelerin imkânlarını peşkeş çekmek de hiçbir
siyasî iradeye hiçbir devlet otoritesine yakışmayacaktır. Onun için, Hatay ve
Osmaniye'ye münhasır olmak üzere, yeni bir afet kararnamesinin acilen
hazırlanarak çıkarılmasını ilgililerden istirham ediyoruz. Hataylıların da bu
konuyu dört gözle beklediğini hepinize ifade etmek istiyorum. Sayın Başkanım, size de
çok teşekkür ediyorum; sağ olun. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum Sayın Mıstıkoğlu. Sayın Şandır, buyurun
efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği
gibi, gerçekten, Hatay ve Hataylı, yaşamış olduğu büyük sel felaketinin
sonrasında, aslında, bir felaket daha yaşadı. Sayın Başkanım, Hataylının
yaşadığı felaketi, zannediyorum, devletimiz en üst düzeyde paylaştı.
Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız ve birçok sayın bakanımız Hatay'a geldiler,
insanımızın yaşadığı felaketi yerinde gördüler, yapılması gerekenleri de
yerinde tespit edip talimatlarını verdiler; ancak, bugüne kadar, maalesef, bir
tek adım atılamadı. Hataylılar adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
üzüntülerimizi ifade ediyoruz. Hataylı, devletine,
devlet büyüklerinin sözüne her zaman inanmıştır, güvenmiştir; ancak, bugün,
maalesef, ifade etmek gerekir ki, ne Hatay çiftçisinin ürün kaybı ne Hatay'daki
belediyelerin -sel felaketinden dolayı altyapılarını kaybeden, üstyapılarında
büyük zayiatlar veren- zararları karşılanabilmiştir. Bir Hataylı olarak, ben,
yeniden ifade ediyorum: Hükümetimiz, sayın bakanlarımız, devletimiz, bu
noktada, Hataylıya verdikleri sözleri tutmalıdır. En kısa zamanda,
belediyelerin İller Bankasından aldıkları payların artırılmasını amaçlayan
kararnamenin Hatay'a özel yeniden düzenlenerek çıkarılmasını, Hataylılar adına,
talep ediyorum. Çiftçilerimizin, gerek
Ziraat Bankasına gerekse tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının afet
kapsamında ertelenmesini veya faizsiz taksitlendirilmesini talep ediyorum.
Bunu, tüm Hataylılar adına, siyaset dışı... Bu felaketin üzerinden siyaset
yapmak doğru değildir, doğru olmamıştır... BAŞKAN - Zaten, siyaset
dışı konuşuyoruz. MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
...ama, ben, tüm Hataylılar adına, devletimden, hükümetimden bunu talep
ediyorum. Söz verdiğiniz için
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Demokratik Sol Parti
Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay burada yoklar; olsaydı, o da iştirak
edecekti ve sevgili dostumuz, arkadaşımız, acil şifalar dilediğimiz Sayın Kemal
Atahan hastanededir; ama, yatağında dahi bunu düşünüyor, emin olun. Sayın Aykut, Hatay
Milletvekili olarak son sözü size veriyorum; çok kısa lütfen. Buyurun efendim. HAKKI OĞUZ AYKUT (Hatay)
- Sayın Başkan söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Diğer arkadaşların izah
ettiği şeyi tekrar izah etmekte bir fayda ummuyorum. Afet kararnamesinin Hatay
için bir an evvel çıkarılmasını talep ediyorum. Bir de, Levent Beyin
biraz evvel bahsettiği gibi, bilhassa Antakya küçük sanayi sitesindeki
esnafların zor durumunu göz önünde bulundurarak, çiftçi kadar da, oradaki
arkadaşların, esnaf kredi kooperatiflerine olan borçları konusunda gereken
yardımın yapılmasını talep ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Ben, zaten, Antakya
Belediye Başkanı İris Hanım adına konuştum. Belediye Başkanımız şu anda
bağımsız ve bu mesele partilerüstü bir meseledir. Sayın Bakan bize bir
çözüm bulacak anlaşılan. Parlamentonun altı siyasî partisinin altısı da şikâyet
ediyor; ama, ortada kararname yok; kışın yağmurunda, soğuğunda, olan, Hataylıya
olmuş! Buyurun Sayın Bakan. (MHP
sıralarından alkışlar) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konunun,
altı ay evvel büyük bir sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinin sorunları ve
özellikle, afet kararnamesinin akıbeti hakkında, Hatay Milletvekili Sayın Metin
Kalkan'ın yapmış olduğu gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri,
konunun önemine binaen, sesimin müsait olmamasına rağmen, huzurlarınızdayım.
Gerçekten, yaşanan sel felaketinden sonra 57 nci hükümet, ülkemizin her
köşesinde doğal afetlere maruz kalan vatandaşlarımızın uğradıkları zarar ve
ziyan ölçüsünde, hem yaraların sarılması hem de maddî kayıpların telafisi
yönünde tüm imkânları kullanmaktan kaçınmamıştır. Dolayısıyla, 8 Mayıs 2001
tarihinde Hatay İli ve çevresinde yaşanan sel felaketi nedeniyle bu bölgedeki
halkımızın maruz kaldıkları felaketin acılarını dindirmek amacıyla tüm resmî
kuruluşlarımız bu hususta seferber edilmiş olup, hükümetimiz de üstüne düşen
görevi yerine getirmeye çalışmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hatay İli ve çevresinde belirtilen tarihte meydana gelen sel
felaketi nedeniyle, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzce, Hatay İli için 9 Mayıs
2001 gün ve 7451 sayılı makam oluruyla "genel hayata etkililik"
kararı alınmıştır; Hatay Valiliğine de, acil yardım ödeneği olarak, 7269 sayılı
Kanun çerçevesinde, Afetler Fonundan yaklaşık 120 milyar lira gönderilmiştir. Afet bölgesinde hasar
tespit çalışmaları yapmak üzere, Bakanlığımızca, 70 kişiden oluşan teknik bir
ekip mahallinde görevlendirilmiş olup, bu çalışmalar sonunda ağır yıkık konut
102, işyeri 20; orta hasarlı konut 87, işyeri 32; az hasarlı konut 1 951 ve 75
işyeri olmak üzere toplam 2 267 konut ve işyerinin hasar tespit işlemleri
gerçekleştirilmiştir. 4123 sayılı Yasa gereği, Hatay İlindeki belediyelerin altyapı
hasarlarının tespiti için, İller Bankası ve Karayolları Genel Müdürlüğünce
irtibata geçilerek, hasar tespitlerinin keşiflendirilme işlemleri tamamlanmış,
Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün 2 Temmuz 2001 günü ve 10916 sayılı yazısı eki
olan kararname taslağı Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere, Başbakanlığa
gönderilmiş olup, kararname taslağında yer alan Hatay İline ait belediyeler
şunlardır: Hatay İlinin Antakya Merkez, Samandağ Merkez, Aknehir, İskenderun
Arsuz, Antakya Çekmece, Karlısu, Kumlu, Kuzeytepe, Narlıca, Odabaşı, Subaşı,
Toygarlı, Turunçlu, Reyhanlı Merkez, Maşuklu ve Ekinci Belediyelerinden
ibarettir. 8 Eylül 2001 tarihinde
Hatay İlinde meydana gelen sel baskını nedeniyle, kamu kurum ve kuruluşlarınca
belirlenen toplam hasar miktarı, 61 trilyon 396 milyar 291 milyondur. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sel felaketi nedeniyle oluşan hasarların giderilmesi amacıyla
ihtiyaç duyulan finansmanın Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası kaynaklarından
karşılanabilmesi için, bu bankanın teknik danışmanının Hatay bölgesinde bizzat
yerinde tespit yapması sağlanmıştır. 6 Haziran 2001 tarihinde
Antakya Belediyesinde, 12 Haziran 2001 tarihinde Ankara Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünde, yine ilgili kuruluş temsilcileriyle ön fizibilite raporu
değerlendirilmiştir. Söz konusu raporun görüşülmesi sırasında, bölgedeki hasar
tespitleri gözden geçirilmiş, kısa ve uzun vadede alınması gereken önlemlerin
tahmini bedelleri üzerinde çalışmalar 5 Temmuz 2001 tarihinde tamamlanarak,
biraz önce verdiğim rakam gerçekleşmiştir. Söz konusu Avrupa Konseyi Kalkınma
Bankasından bu bedelin temin edilmesi prensip olarak kabul edilmişti. Kredi
temini çalışmalarına Hazine Müsteşarlığı tarafından devam edilmekte olup, bu
projenin koordinasyonu için, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkili
kılınmıştır. Diğer taraftan, Hatay
İlindeki sel felaketi bölgesine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonuna ulaşan talepler doğrultusunda, 21 Haziran 2001 tarihi itibariyle,
gönderilen yardımlar şu şekildedir: 8 Mayıs 2001 tarihinde
Hatay Merkez İlçesine 150 milyar, 9 Mayısta İskenderun'a 50 milyar, 14 Mayısta
Reyhanlı'ya 15 milyar, 21 Mayısta Altınözü'ne 5 milyar, 23 Mayısta Yayladağ'a 5
milyar, 3 Mayıs 2001-21 Haziran 2001 tarihleri arasında da Samandağ'a 37 milyar
olmak üzere, toplam 262 milyar 500 milyon para gönderilmiştir. Ayrıca, bölgede primle
desteklenen tarımsal ürünlerden dolayı ekili alanları zarar gören
çiftçilerimizin uğradıkları zararların, Bakanlar Kurulu kararıyla, Hatay ve
Osmaniye İlleri başta olmak üzere, karşılanması için kararname hazırlanmış,
ancak, sonucu beklenmektedir. Diğer taraftan, Maliye
Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünce 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 13 üncü
maddesine istinaden bölgede mücbir sebep hali ilan edilmiş ve mücbir sebebin 30
Haziran 2001 mesai saati sonuna kadar devam edeceği kabul edilerek, bu tarihler
arasında ödenmesi gereken vergi ve fonlarda ödeme süreleri vadelerinin bitimi
tarihinden itibaren 15 gün uzatıldığı hakkındaki 12 Mayıs 2001 tarih ve 26112
sayılı yazıyla ilgili defterdarlığa duyuru yapılmıştır. Yine, aynı kanunun 115
inci maddesine göre, tabiî afetlerden dolayı varlıklarının en az üçte 1'ini
kaybeden mükelleflerin vergi dairelerine müracaat etmeleri halinde, terkin
talepleri değerlendirilecektir. Devletimizin imkânları
ölçüsünde, Hatay İli ve çevresinde üzücü sel felaketinden dolayı zarar gören
vatandaşlarımızın yaralarının sarılması için, mümkün olan tüm imkânları 57 nci
cumhuriyet hükümetimiz seferber etmiş olup, belirlenen plan ve program ilkeleri
doğrultusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Şu anda, Türkiye'nin hiçbir yerinde,
hiçbir felakete dayalı olarak tespit edilmiş hasarları telafiye yönelik afet
kararnamesi uygulanmamaktadır. Sonuç itibariyle, bu
uygulamanın gecikmesinin temelinde afet kararnamelerini hazırlamakla yükümlü
bakanlık olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın Afet İşleri Genel
Müdürlüğünün tüm görevlerini yerine getirdiğini tespit etmiş bulunuyorum. Özellikle, göreve yeni
başlamam nedeniyle, bu konuda ve diğer afet konularında Türkiye'de daha önce
yaşanmış olaylara bağlı olarak gerçekleştirilen tespitler ve bunların
akıbetleri hakkında ciddî bir inceleme başlatmıştım; ancak, bugün -Sayın
Kalkan'ın gündemdışı konuşmasıyla- kararnamenin akıbetinin, yeniden, ne safhada
olduğunun tespiti için çalışmalarımı sürdüreceğimden emin olmanızı isterim.
Zira, kararname, benden önceki bakanlarımız tarafından imzalanmış olduğu için,
geriye, Cumhurbaşkanlığı makamına sunulması olayı kalmıştır. Bunun nedenlerini
araştırarak, size, yazılı olarak da sonucu belirtmek üzere konuyu takip
ettiğimi huzurlarınızda tekrar ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP, DSP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan,
yerinizden, buyurun efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay
Milletvekili Sayın Metin Kalkan'ın ve takiben de diğer değerli Hatay
milletvekillerimizin belirttiği hususlarla ilgili olarak, müsaadenizle, kısa
bir açıklamada bulunmak istiyorum. Hatay İlindeki ve
Osmaniye'deki sel felaketinin hemen akabinde Osmaniye ve Hatay'a bizzat giderek
yerinde inceleme yaptım. Değerli milletvekillerimiz haklılar, hakikaten, bir
depremin yapabileceği ölçüde zarar olmuştu. Tüm Amik Ovası sular altındaydı.
Şehirde büyük bir tahribat vardı, ilçe merkezlerinde tahribat vardı. Ekili
alanlar tamamen su altında kalmıştı. Osmaniye Merkez ve ilçelerinde de -aynı
ölçüde olmasa bile- yine büyük tahribat vardı. Hatay'da, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak -biz, bir hizmet bakanlığıyız, uygulayıcı bir
bakanlığız- oluşturduğumuz il ve ilçe hasar tespit ve ihtiyaç komisyonlarınca
-30 ekiple ve 100'den fazla teknik elemanla- çalışmalarımız sürdürülmüştür. Değerli
milletvekillerimiz Sayın Şandır ve Turan Çirkin'le de, Hatay'ın tüm beldeleri,
ilçeleri -birkaçı hariç- Amik Ovasındaki tüm yerleşim yerleri, selden hemen
sonra, daha sular da çekilmemişti, gezilerek, yerinde tespitler yapıldı. Sayın Başkan, 9 ilçede
266 köy, belde ve mahallede 12 800 çiftçinin 300 000 dekarlık buğday, meyve,
sebze, narenciye ve diğer tarım alanlarındaki hasarları tespit edilmişti.
Bunlar, ilgili kanunlar gereği, borçlarının ertelenmesi, tohumluk temini,
çiftçilerin TEAŞ'a ve TEDAŞ'a olan borçlarının ertelenmesi konusunda, 14 Mayıs
2001 tarihinde tarafımızdan bir kararname hazırlanarak, hükümetimize arz
edilmişti. Yine, 14 Mayıs 2001
tarihinde, çiftçilerimizin TEAŞ'a ve TEDAŞ'a olan borçlarının ertelenmesi
hususunda kararname hazırlandı, arz edildi ve bunun takipçisi olduk. Sayın milletvekillerimiz
bu kararnamelerin akıbetini sordular. Özellikle üreticilerle ilgili bu
kararnamelerin tarafımızdan arz edildiğini; ancak, ekonomiden sorumlu birimler
tarafından, 2001 yılında, bütçeye bu fasıldan herhangi bir ödenek konulmaması
nedeniyle ve bu birimlerin kararnamelere olumlu bakmamaları sonucu,
kararnamelerde bir gelişme olmamıştır ve imzaya açılmamıştır. BAŞKAN - Yani, Türkçesi,
Hatay çiftçisi, bu afeti tuğyândan dolayı hiçbir şey alamıyor. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Ancak, biz, hizmet bakanlığı olarak, uygulayıcı
bakanlık olarak, bu kararnamelerin çıkmaması sonucunda, kendi imkânlarımızla,
bu bölgede bulunan tarım işletmeleri çiftliklerimizi, tarım kredi
kooperatiflerini... Buradan, Çukobirlik yönetimine ve Sayın Genel Müdürüne
özellikle teşekkür ediyorum, çeşitli özel kuruluşlara teşekkür ediyorum; bunlar
arasında irtibat kurularak, tohum temini yoluna gidilmiş ve selden zarar gören
pamuk alanlarının, yeniden, tohum temin edilerek ekimleri yapılmıştır. Yine, Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğümüzün elinde bulunan tüm yem, çiftçilerimizin hayvanlarının
ihtiyacına sevk edilmiş, çoğu köylerdeki hayvanların yem ihtiyacı, TİGEM
tarafından karşılıksız sağlanmıştır. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yine, Bakanlığımızca, yüzde 40 ve üzerinde zarar
gören 32 çiftçimize Afet Fonundan 22 milyar lira gönderilmiştir. Reyhanlı ve
Kumlu İlçesinde toplam 5 köyde besicilik yapan ve sel felaketine maruz kalan 85
çiftçinin hayvanlarının kabayem ihtiyacı, TİGEM Reyhanlı İşletmesinden
karşılanmıştır. İskenderun İlçesinde selden zarar gören çiftçilerimize, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından 10 milyar liraya yakın bir para verilmiştir.
Ayrıca, İskenderun İlçesinde tekneleri zarar gören 49 adet balıkçının da
teknelerinin tamiri için, Bakanlığımızdan 39 milyar Türk Lirası para
ödenmiştir. Bunlar şunu göstermektedir
ki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, üreticinin karşı karşıya kaldığı bu
felaket karşısında, elimizdeki tüm imkânlar, olan tüm imkânlar, genel
müdürlüklerimizin imkânları, özel sektörün imkânları kullanılmış ve destek
verilmiştir. BAŞKAN - Peki efendim,
teşekkür ediyorum. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Yine, Osmaniye'de ve ilçelerinde tespitler
yapılmış ve Osmaniye'ye gelen nakdî yardımlar Afet Fonundan karşılanmıştır. OĞUZHAN ASİLTÜRK
(Malatya) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?! BAŞKAN - Efendim,
hükümet, yerinden bir söz istedi... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Bu bilgileri, değerli milletvekillerimizin
bilgilerine arz ediyorum. BAŞKAN - Demin, Sayın
Metin Kalkan'a yaptığım da usul dışıydı ama... Müsaade edin... SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Hatay önemli
dedik... Denetim günü... Sayın Bakanım, teşekkür
ediyorum... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Ancak, bu afet kararnamelerinin çıkmamasıyla
ilgili olarak, konu, tarafımızdan, Bakanlar Kurulunda sık sık gündeme
getirilmiştir, gündeme getirilmeye de devam edilecektir. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Anlaşılan, koordinasyon
yok. Sayın Günay, buyurun
efendim. ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 8 Mayısta Hatay İlinde bir
sel felaketi yaşandı. Felaket sonrasında, gerek Sayın Başbakanımız gerekse
bakanlarımızın bir kısmı gelip tespitlerde bulundu, o günler için yapılabilecek
yardımlar yapıldı. Ancak, aradan altı aylık bir süre geçmesine rağmen,
belediyelerin, özellikle altyapı hasarlarının giderilmesi için ve sel felaketi
öncesindeki duruma dönülmesi için yapılması gereken pay artırımları bugüne
kadar yapılamadı. Öyle sanıyorum ki, bu hususta gerekli çalışmalar yapıldı,
gerekli hazırlıklar son aşamada. Umut ediyoruz ki, bu, kısa sürede uygulamaya
konulacak. Ancak, dikkat etmemiz
gereken iki husus var: Sel felaketi, Antakya merkez çevresinde ve İskenderun'un
Arsus yöresinde oldu. Asıl felaket gören yerlerde pay artırımları yoluna
gidilmesi yerine... Sel felaketinden hiç nasibini almamış, o felakete uğramamış
yöreler de bu pay artırımdan yararlanma cihetine gidilmemesi gerekir. Gidilmesi
durumunda da, yetkili olan kişilerin bu konuda hassasiyet göstermeleri gerekir. İkinci nokta; İller
Bankasınca pay artırımının bugüne kadar gerçekleşmemesinin ötesinde,
belediyelerimizin bir kısmının, özellikle, en fazla zarar gören, merkeze bağlı
Çekmece Belediyesinin payları geçmiş borçlarından dolayı kesildi, hemen hemen
hiç pay ödenmemekte. Benim, İller Bankasına
bakan Bayındırlık Bakanlığından istirhamım, ricam, bu yöre belediyeleri için,
en azından, afet kararnamesi çıkarılıp paylar artırılana kadar, verilmekte olan
paylarının kesilmemesi yönündedir. Teşekkür ederim, saygılar
sunarım. BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim Sayın Günay. Sayın Mustafa Geçer de
söz istemişti... Sayın Kalkan, öyle bir
taş attınız ki kuyuya, şimdi onlar da çıkaramıyor. Sayın Kalkan, buyurun;
ama, lütfen... İstirham edeceğim. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Tabiî, tabiî... Mesele, Hatay'ın sorununun çözülmesi. BAŞKAN - Tabiî, bugün
denetim günü olduğu için müsamaha da gösterdim efendim. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Sizin yardımcılığınıza tekrar teşekkür ediyorum, bakanlarımızın
duyarlılığına da teşekkür ediyorum, iktidar milletvekillerimizin bu konu
üzerinde gerçekten istekli olarak durmalarını da takdirle karşılıyorum; fakat,
altı aydan beri bu seremoni böyle devam ediyor; bir netice yok. Hayret ettiğim
konu, bakanlarımız da işin üzerinde, işin azametini ifade ediyorlar,
milletvekillerimiz de; o zaman, bu iş nerede kaynıyor?! Bunu daha fazla laf
planında tutmamıza gerek yok. Bazı kararnameler bir gecede çıkıyor, bir saatte
çıkıyor; bu kararname de altı aydır çıkmadı, miadını çok doldurdu, bunun da
çıkması gerekir. Ben, bakanlarımıza, bilhassa Bayındırlık Bakanımıza bir söz
söylemek istemiyorum, yeni geldi... BAŞKAN - Efendim, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile koordinatör Bakanımız Sayın Hüsamettin Özkan da geldi,
sizi duyuyor. Sayın Özkan, size ithaf
ediyorlardı efendim, duyar mısınız... Buyurun. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Bayındırlık Bakanlığımız elinden geleni yapmış, kararnameyi sevk
etmiş, altı ay geçmiş; ama, buna rağmen, bazı kararnameler bir saatte çıktığı
halde, bu niye çıkmaz?! İnşallah, bunu, bundan sonra hiç konuşmayız; bu
toplantı, Meclisin bugün bu konu üzerinde ciddiyetle duruşu Hatay'ın bu
sorununu çözer diyorum. Ayrıca, bakanlarımızdan,
bilhassa Bayındırlık Bakanımızdan şunu rica ediyorum: Hatay Belediyesine 150
milyar verildiğini ifade ettiniz. Bu rakamın size yanlış intikal ettiği
kanaatindeyim Sayın Bakanım, 50 milyarmış; fakat, bu sene, bu felaketi tekrar,
daha derin yaşamamamız için, bu rakamlar çok cüzi kalıyor. Mühim olan,
altyapının onarılıp, bir selin çok daha büyük faciaya yol açmaması için tekrar
duyarlılığınızı rica ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Efendim, Hatay konusu
bitti. MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Geçer, siz
de mi söyleyeceksiniz... Buyurun efendim... MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Bütün Meclise söz verin! BAŞKAN - Efendim,
tahammül göstereceksiniz; çaresi yok. Bir gün sizin de başınıza gelebilir;
Allah göstermesin. MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerçekten, 8 Mayıs 2001'de Hatay'da
meydana gelen sel felaketinden dolayı, bölgedeki insanlarımız, çok büyük
ümitle, bu afet kararnamesini beklediler. Orada, evi yıkılanlara 200 milyon,
eşyaları harap olanlara 150 milyon bir ödeme yapıldı; ama, gerçekten, orada
altyapısı tahrip olmuş beldelerimizin, belediyelerimizin ve köylerimizin büyük
beklentileri vardı. Ancak, bugüne kadar aldığımız duyumlarda, gittiğimiz zaman,
o bölgedeki afetzedelerle konuşmalarımızda, gerçekten bu konuda pek bir yardım
alınamadığı söylendi. Gerçi, Tarım Bakanımız, kendi bütçesi doğrultusunda
birtakım yardımlarda bulunduğunu söyledi; ama, gerçekten, o Amik Ovasındaki
çiftçilerimiz çok perişan durumdalar; yani, onların zararlarını tazmin edecek
yönde bir yardım yapılmadı. Ben, bu konuyu,
gerçekten, altı aydan bu yana Meclise ilk defa getiren Hatay Milletvekilimiz
Metin Kalkan Beye teşekkür ediyorum. İlgili bakanlıklarımızın, gerçekten, dört
gözle bu yardımı bekleyen bölgemizdeki insanlarımıza bir an önce yardım elini
uzatmalarını, afet kararnamesinin çıkarılıp, orada, sel afetinden zarar gören
bölgelerimize gerekli yardımın yapılmasını temenni ediyor ve konuyu gündeme
getirdiği için Metin Beye ve size tekrar teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum Sayın Metin Kalkan'a. Sayın Özkan da geldi, söz
veriyorlar, kararnameyi çıkarttıracak; öyle değil mi Sayın Özkan?.. Bırakmam yani, onu
söyleyeyim size; Hatay eski milletvekili olduğumu unutmayın. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - Duyulmadı. BAŞKAN - Duydu, duydu...
Duymazsa, bir daha duyururum, hiç korkmayın. SÜLEYMAN METİN KALKAN
(Hatay) - İnşallah duyulmuştur. BAŞKAN - Gündemin diğer
sunuşlarına geçmeden önce, Milliyet Gazetesi mensubu değerli gazeteci, duayeni
Dinçer Güner'in vefatından dolayı Milliyet ailesine başsağlığı diliyorum. Bu arada,
"Cumhuriyet'in Kraliçesi" olarak adlandırılan, Cumhuriyet Gazetesinin
kurucusu Nadir Nadi'nin eşleri Berin Hanımefendinin vefatından dolayı da
Cumhuriyet Gazetesi ailesine ve Türk
Milletine başsağlığı diliyorum. Tezkere ve önergeler uzun
olduğu için Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yeraltı ve yerüstü su
kaynaklarının daha etkin kullanımını sağlamak ve komşu ülkelerle olan su
sorunlarına çözüm bulmak amacıyla kurulan (10/13) esas nolu Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum efendim: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/915) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 2.11.2001 Cuma günü saat
11.00'de Ana Bina, PTT Karşısı, Araştırma Komisyonları Toplantı Salonunda 8 üye
ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere
seçilmişlerdir. Zeki Ünal Karaman Komisyon Geçici Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Sayın milletvekilleri,
komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum efendim: 2. - Ordu Milletvekili Hasan Fehmi Konyalı’nın, İçişleri
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/424) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına TBMM İçişleri Komisyonu
üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz
ederim. Hasan Fehmi Konyalı Ordu BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur efendim. Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi var, okutup oylarınıza sunacağım: 3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/595) (S. Sayısı: 411) geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/916) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi: 24/12/1999 tarihli
ve B.02.0.KKG.0.10/101-1536/6433 sayılı yazımız. İlgide kayıtlı yazımız
ekinde Başkanlığınıza sunulan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Danışma Kurulu önerileri
var; önce, tümünü okutup işleme alacağım, sonra da ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım: IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No: 88 Tarih: 6.11.2001 Danışma Kurulunca
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler: 1- 5.11.2001 tarihli
gelen kâğıtlarda yayımlanan 753 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 8 inci sırasına alınması; 6 Kasım 2001 Salı günü (11/20)
esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. 2- Genel Kurulun
7.11.2001 Çarşamba ve 8.11.2001 Perşembe günleri 14.00-19.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi, 7.11.2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesi; 13.11.2001 Salı günü gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Aleyhte ve lehte
söz talebi?.. Yok. Maşallah... O zaman, teker teker
okutup, oylarınıza sunacağım efendim. 1 inci öneriyi
okutuyorum: 1- 5.11.2001 tarihli
gelen kâğıtlarda yayımlanan 753 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 8 inci sırasına alınması; 6 Kasım 2001 Salı günü (11/20)
esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 2 nci öneriyi okutuyorum:
2- Genel Kurulun
7.11.2001 Çarşamba ve 8.11.2001 Perşembe günleri 14.00-19.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi, 7.11.2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesi; 13.11.2001 Salı günü gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre verilmiş, 3 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı
ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım efendim. İlk önergeyi
okutuyorum: III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 4. - Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, M. Hadi
Dilekçi ve Mehmet Serdaroğlu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/508) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/425) 6.6.2000 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına (2/508) esas numaralı
Kastamonu Üniversitesi Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifimiz, havale edildiği
komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Önerge hakkında,
hem Sayın Hadi Dilekçi'ye hem de Sayın Mehmet Serdaroğlu'na söz vereceğim. Sayın Başesgioğlu
yerinden konuşacaklar; o, ilk imza sahibi olarak size bir jest yaptı. Sayın
Nurhan Tekinel de yerinden konuşacak. Sayın Mehmet Serdaroğlu,
buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en iyi
dileklerimle selamlıyorum. Bu yüce çatı altında
olmamızın önemli nedenlerinden biri, ülkemizin, bölgesinde ve dünyada hak
ettiği konuma gelmesi; yani, saygın ve lider ülke olmasına katkılarımızdır ve
dolayısıyla, bu ülke toprakları üzerinde yaşayan aziz milletimizin her ferdinin
sağlıklı, iyi eğitim görmüş insanlar olarak, mutlu ve müreffeh yaşamlarını
temin etmektir. Ayrıca, ülke coğrafyamız içinde her vilayetimizin dengeli
kalkınması, refahın, huzurun ve ülke imkânlarının adaletli dağıtılması,
bizlerin, dolayısıyla devletimizin önemli vebal ve sorumluluğundadır. Kastamonu, Batı
Karadenizde, Ankara'ya 240 kilometre mesafede, tarihî ve doğal güzellikleriyle
dikkat çeken bir vilayettir. Cumhuriyetten önce İstanbul-Üsküdar'a kadar uzanan
önemli bir sancak merkezidir. O dönemde, bugünkü yüksekokullara eşit olan 35
adet medreseyi sadece il merkezinde barındırmış, bu haliyle de, önemli bilim ve
kültür merkezi olmuştur. Kastamonu'da, Gazi
Üniversitesine bağlı, Eğitim Fakültesi, Sağlık Yüksekokulu, Orman Fakültesi,
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu; bununla beraber, kanunlaşmış, inşaatı devam
eden Su Ürünleri Fakültesi; yine, Ankara Üniversitesine bağlı, Meslek
Yüksekokulu ve bu yüksekokulun Teknik Programlar ve İdarî Programlar Bölümünde
9 branşta eğitim verilmektedir. Toplam olarak, 6 125
öğrencimiz vardır. Bununla beraber, kamu ve özel yurtlardaki yatak kapasitesi 1
300'dür. Ayrıca, 1 000 erkek, 1 000 kız olmak üzere, 2 000 öğrenci kapasitelik
yurt çalışmaları, Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından sürdürülmektedir. Mevcut yüksekokullarımız
78 000 metrekare saha üzerinde, 30 000 metrekare kapalı alan, bina ve
tesisleriyle, Kastamonu Üniversitesinin altyapısı mevcuttur. Kastamonu, cumhuriyetle
kalkınmasını tamamlayamayan illerden biridir. 1927 yılı nüfus sayımındaki 336
500 nüfusunun 148 578'i erkek, 187 922'si kadındır. Bunun anlamı, Kastamonu'nun
İstiklal Savaşında 40 000 şehit verdiğidir. Bir başka ifadeyle, bu aziz ülkenin
varlığı için en fazla şehidi veren Kastamonu'ya, bizler, yeterince sahip
çıkamamışız. Kastamonu insanı, tarih boyunca, ülkesine bağlı, bayrağına bağlı
olmuştur. Her türlü zor şart altında dahi "Allah devletimize zeval
vermesin" diyen mütevazı ve sessiz insanların yaşadığı Kastamonu'da, siz
saygıdeğer milletvekillerimizin Kastamonu üniversitesinin kurulmasına
vereceğiniz desteğin varlığı, İstiklal Savaşındaki 40 000 şehidimizin ruhlarını
şad edecek, onların manevî güçleri sizin gücünüz olacaktır. Kastamonu'ya
kurulacak bir üniversiteyle, ilimizin ekonomik, kültürel, sosyal ve bilimsel
yönden gelişmesine önemli katkılar olacaktır. Tabiî ki, Kastamonu
Üniversitesinin kurulabilmesi için saygıdeğer milletvekillerimizin kıymetli
destekleri, mütevazı Kastamonu insanını mutlu edecektir. Hepinize,
Kastamonuluların selam ve saygılarını iletiyor, ben de Yüce Heyetiniz önünde
saygıyla eğiliyor, teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın
Serdaroğlu'na teşekkür ediyorum. Kastamonu Milletvekili
Sayın Hadi Dilekçi, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) M. HADİ DİLEKÇİ
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; (2/508) esas
numaralı Kastamonu Üniversitesi Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifinin, İçtüzüğün
37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sözlerime başlarken, Yüce Meclisi ve Yüce
Meclisin siz değerli milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum. Kastamonu Batı
Karadeniz'de, Ankara'ya 240 kilometre mesafede, tarihî ve doğal güzellikleriyle
dikkati çeken bir ilimiz. Cumhuriyet öncesi Amasya,
Çorum, Sinop, Bartın, Karabük, Zonguldak, Çankırı, Sakarya, Kocaeli,
İstanbul'un Üsküdar'ının bağlı bulunduğu bu illere eyalet merkezliği yapmış bir
ilimiz. Böylesine çok eski bir
tarihe sahip Kastamonu'nun, cumhuriyet hükümetlerince ihmal edildiği bir
gerçektir. Türkiye'de göçün en fazla yaşandığı bir il olduğunu sizlere
hatırlatmama gerek yok tahmin ediyorum; çünkü, Kastamonu'nun geri kalmışlığını,
en az benim kadar, sizler de biliyorsunuz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyetin 78 inci yılını yaşıyoruz. Kastamonu, cumhuriyetin
kurulmasında büyük rol oynamıştır. Kurtuluş Savaşında en fazla, Çanakkale
Savaşında ise Konya'dan sonra en fazla şehit veren bir ilimizdir. Bununla da kalmamış,
cephede erkeğine, sırtında ve kağnı arabasıyla, İnebolu Limanından Ankara'ya
cephane taşıyarak, kadınlarıyla savaşa katılan bir ilimizdir. Kastamonu, Ulu Önder
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşında "gözüm Çanakkale'de, kulağım
İnebolu'da" dediği ve ilk Türkiye Büyük Millet Meclisince gazilik
unvanının ve madalyasının verildiği bir ildir. Ülke düşmanlar tarafından
işgal edildikten sonra, dünyada ilk defa, düşmana isyan ederek, ilk kadın
mitingini düzenleyen bir ilimizdir. Atatürk'ün, Kastamonu'nun
tarihî askeriye kışlasında "bir Türk cihana bedeldir" deyip, cihana
meydan okuduğu bir ildir. Atatürk'ün kılık kıyafet
devrimini gerçekleştirdiği, ilk şapkanın giyildiği bir ildir. Mehmet Âkif'in, ilk defa,
İstiklal Marşımızı, tarihî Nasrullah Camii hutbesinden okuduğu bir ildir. Yıl 1869, Osmanlı
yeniliklere açılıyor... Bundan 132 yıl önce, Mithat Paşa tarafından Kastamonu,
Bursa, Halep, İstanbul, Rusçuk ve Sofya'da sanayi mektebi açılıyor. Bu altı
sanayi mektebinin bugünkü eşdeğeri mühendislik fakültesidir. Kastamonu'da
açılan sanat mektebinde berberlik, aşçılık, terzilik, kunduracılık, halıcılık,
taşçılık sanatları eğitimiyle, Türk sanayiinin ilk temel taşları burada
atılıyor. Türkiye'de ilk torna tezgâhı bu okulda üretilmiş, sanayi dalı Türkiye'ye,
Kastamonu'dan yayılmıştır. İlk piyano, Kastamonu Taş
Mektepte yapılmış, Türkiye'nin güzel sanatlar üzerinde çalışmaları bu ilimizden
başlatılmıştır. Yıl 1885, bundan 116 yıl
önce yatılı bölge lisesi Kastamonu'da açılmış, o yılların üniversitesi sayılan
Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi Türkiye'nin bürokratlarını yetiştirmiştir. Değerli milletvekilleri,
Kastamonu o yıllarda üniversiteye sahipmiş; ama, günümüze, 2001'li yıllara
geldiğimizde, maalesef, üniversitemize kavuşamamışız. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gazi Üniversitesine bağlı 2 adet fakülte, yine Gazi
Üniversitesine bağlı 2 adet dört yıllık yüksekokul; Ankara Üniversitesine bağlı
9 branşta eğitim veren meslek yüksekokulu eğitimine devam etmektedir. İnebolu Su Ürünleri
Fakültesi ve İhsan Gazi Meslek Yüksekokulu inşaatları devam etmektedir. Kamu ve özel yurtlarda 2
500 yatak kapasitesi mevcuttur. Polis Akademisine bağlı
Polis Meslek Yüksekokulu kararı, 6 Ekim 2001 tarihinde Resmî Gazetede ilan
edilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, dolayısıyla, Kastamonu, üniversite açısından
altyapısını tamamlamış bir ilimizdir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kastamonu'yu daha geniş çapta anlatmaya zamanım yok.
Tarihiyle, coğrafyasıyla, ülke kalkınmasına çabasıyla, Kurtuluş Savaşında
vermiş olduğu 40 000 şehidimizin ruhlarının şad olması için, iktidarıyla
muhalefetiyle tüm milletvekili arkadaşlarımın kanun teklifimize destek
vereceklerine inanıyorum. Türk Milletinin temsilcileri olarak, Kastamonu'ya
vefa borcunuzu, önergemizi destekleyerek vereceğinize inanıyorum. Kastamonu halkı
adına, sizlere şimdiden teşekkür ediyorum, Yüce Meclisi ve Yüce Meclisin siz
değerli milletvekillerini; Sayın Başkanım, şahsınızı; parti ayırımı yapmadan
tüm grup başkanvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Dilekçi. Sayın Murat Başesgioğlu,
buyurun efendim. MURAT BAŞESGİOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; arkadaşlarımızın
biraz evvel ifade ettikleri gibi, Kastamonu, gerek eğitim altyapısı gerekse
diğer şartları bakımından üniversite kurulmasını hak etmiş bir vilayetimizdir;
hatta, daha da öte, bir üniversite
kenti olmaya hazırdır. Başkanlığın, Kastamonu'ya
bir üniversite kurulmasına ilişkin önergemizi gündeme almasını şükranla
karşılıyoruz; ancak, bir hususu da, burada açıklığa kavuşması açısından ifade
etmek istiyorum. İçtüzük 37 nci madde, milletvekillerine, komisyonlarda belli
süre içerisinde görüşülmeyen tekliflerin doğrudan gündeme alınmasına imkân
veren bir haktır; ama, Parlamento pratiğimiz bugüne kadar göstermiştir ki, bu
şekilde gündeme alınan kanun tekliflerinin yasalaşması, maalesef, yok denecek
kadar azdır. BAŞKAN - Maalesef... MURAT BAŞESGİOĞLU
(Kastamonu) - Bu sebeple, bizi dinleyen, başta hemşerilerimiz olmak üzere,
biraz sonra değerli milletvekillerimizin oylarıyla tecelli edecek neticeye göre
bu kanun teklifi gündeme alınırsa, bunun bir üniversite kurulması manasına
gelmeyeceğini bilmelerini ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar,
üniversitelerimiz, hükümet tasarısı şeklinde Parlamentoya geldiği takdirde
hayat bulmuştur, üniversite kurulma imkânı olmuştur. Bu sebeple, sayın
hükümetimizden, Kastamonulular olarak ricamız, istirhamımız -Kastamonu ve
şartları hazır- diğer vilayetlerimizde de, bir paket halinde, üniversite
kurulması için bir taslak halinde Parlamentoya sunulması ve Parlamentoda
yasalaşmasıdır. Yoksa, 37 nci madde tatbikatıyla bu işin, zatıâlinizin de
bildiği gibi, gerçekleşmesi için Danışma Kurulunun toplanması lazım, öncelik
verilmesi lazım, hükümetimizin, Millî Eğitim Bakanımızın gelip burada oturması
lazım... Ki, bugüne kadarki uygulamalarda 37 nci maddenin bu şekilde hayat
bulduğuna şahit olmadık. Bu sebeple, Başkanlığa ve bu konuda katkıları olan
değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hükümetimizin bu konuda, bir üniversite
kurulması konusunda bir taslağı Parlamentoya göndermesini istirham ediyor, size
ve Yüce Heyete saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - İzahınıza
teşekkür ediyorum efendim. Tabiî, Türkiye'deki
işleyiş bu... Sayın Nurhan Tekinel,
buyurun efendim. NURHAN TEKİNEL
(Kastamonu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'de
1992 yılında 19 yeni üniversite kuruldu. Bu 19 yeni üniversitenin arasına, o
günkü şartlarda, kriterlerde, Millî Eğitim ve YÖK'ün hazırladığı program
gereğince, Kastamonu Üniversitesini koyamamıştık; ama, Kastamonumuzda 1992 yılı
itibariyle 2 yüksekokul vardı; eğitim yüksekokulu ve meslek yüksekokulu. Üniversite kurulması
konusu Millî Eğitim Komisyonuna geldiği zaman, o günkü milletvekili arkadaşım
Sayın İslamoğlu ile beraber, Kastamonumuza; 1- Orman fakültesi, 2- Eğitim enstitüsünün,
eğitim yüksekokulunun, eğitim fakültesine dönüştürülmesi, 3- Meslek yüksekokulunun,
Karaelmas'a bağlanmasından sonra, tekrar, Ankara Üniversitesini bağlanmasını
sağlamıştık. Nisan 1992. Haziran 1992'de, Plan ve
Bütçe Komisyonuna gelen bu 19 üniversitenin kuruluşunun görüşülmesi sırasında
da Kastamonumuza İnebolu Su Ürünleri Fakültesi, Kastamonu Sivil Havacılık
Yüksekokulu, İhsangazi Ziraat Meslek Yüksekokulu, Kastamonu Sağlık Meslek
Yüksekokulu, Kastamonu Beden Eğitimi ve Spor Akademisi olmak üzere, 8 fakülte
ve yüksekokulu 1991 yılında Kastamonumuza kazandırdık; ama, tabelamız eksikti;
üniversite tabelası, rektörlük tabelası eksikti. Onu yapmak için, 1995'e kadar
bekledik. Genel Başkanımızın
"her ile üniversite" sloganıyla başlatmış olduğu program
doğrultusunda, Kastamonu'daki bu 8 fakülte ve yüksekokulun 4'ünü
eğitim-öğretime açtık. 500 öğrenci olan Kastamonu'da, bugün, 6 200 öğrenci
bulunmaktadır. Kastamonu'nun çehresi değişmiştir. Yalnız tabelası eksiktir.
Allah nasip edecek, bu karardan sonra, ileriki günlerde Kastamonu
Üniversitesine kavuşacağız; ama, bizim vermiş olduğumuz bütün kanun
tekliflerimiz -11 fakülte, 11 yüksekokul olmak üzere- Millî Eğitim Komisyonunda
beklemektedir. Burada, değerli
arkadaşlarımız, Kastamonumuzun tarihini çok güzel anlattılar, ağızlarına
sağlık, çok teşekkür ediyorum; ama, bu 8 fakülte ve yüksekokulun 5'i
eğitim-öğretimde 3'ü, dörtbuçuk yıldır YÖK'ün ve Millî Eğitimin talimatıyla açılamamıştır.
Bakanlar Kurulu istese, bu 3 fakülteyi de eğitim-öğretime açtırabilirdi,
yenileri de açılabilirdi; ama, bugün, ilçe yapmak için, yeni iller yapmak için,
üniversite kurmak için 37 inci maddeye sığınıyoruz. Güzel bir olay. Ben diyorum ki, değerli
iktidar mensubu milletvekili arkadaşlarıma, gelin, bu teklif, bugün, burada
Yüce Meclisin kararıyla, bu gündemin 285 inci sırasında yer alacak. Gündemin
285 inci sırasında yer alan, bu Kastamonu Üniversitesi kurulmasıyla ilgili teklifi, iktidar partisi grup
başkanvekilleri ve muhalefet partisi grup başkanvekilleri -bizim grup
başkanvekilimiz, buna gönüllü destek veriyor- Danışma Kurulu, yarın, öbür gün,
hangi gün toplanırsa, Kastamonu Üniversitesi dahil olmak üzere, 37 nci madde
gereğince, tüm üniversite kurulmasıyla ilgili tekliflerin, gündemin önüne
alınmasıyla ilgili kararı Danışma Kurulundan çıkaralım; bir günde, kurulamayan
42 ildeki üniversiteyi kuralım; her il de üniversiteye kavuşmuş olsun diyorum. Doğru Yol Partisi Grubu
olarak, biz, Kastamonu Üniversitesine canı gönülden destek veriyoruz; ama,
Danışma Kurulunu toplamasını grup başkanvekillerine teklif ediyorum; yarın
toplasınlar, tüm üniversiteleri -tekrar söylüyorum- bir an evvel Genel Kurula
indirip, hep beraber çıkarmayı diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tekinel. Evet, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Böylece, 285 inci sıraya
oturacak. Hayırlı olsun. Ama, küçümsemeyin
efendim, ilk adımdır bu; hükümet de önerilerinizi dikkate alacaktır. İkinci önergeyi
okutuyorum: 5. - Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, Bartın İlinde
Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/21) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/426) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 24.5.1999 tarihinde
vermiş bulunduğum (2/21) esas numaralı, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca
Adları ile İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifim, havale edildiği İçişleri
Komisyonunda süresi içerisinde görüşülemediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınması hususunu arz ederim. Saygılarımla. Zeki Çakan Bartın BAŞKAN - Sayın Bakan,
size bakan olarak mı söz vereyim, milletvekili olarak mı? ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Milletvekili olarak. BAŞKAN - Buyurun o zaman.
Bartın Milletvekilimizi
alkışlıyoruz efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Bartın
Milletvekili olarak, Bartın İlinde Kozcağız ve Kumluca Adları ile İki İlçe
Kurulmasına Dair Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınması konusunda söz almış bulunuyorum; hepinize en içten saygılar
sunuyorum. Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, Zonguldak ana, evlat olarak önce Bartın, daha sonra da
Karabük, Zonguldak'tan ayrılarak, iki il oldu. Dolayısıyla, daha önce
Zonguldak'a bağlı iki ilçe olan bu ilçelerimiz, şu anda il olarak işlevini
sürdürmekte. Gerek coğrafî olarak
gerekse nüfus yönünden, şu anda, bu iki beldemizin ilçe olması konusunda
takdiri sizlere bırakıyorum tabiî ki; ancak, bu konuyla ilgili olarak, yardımcı
olacağınıza da inanıyorum. Zira, Bartın, Merkez İlçe, Amasra, Kurucaşile ve
Ulus İlçelerinden oluşmakta, dolayısıyla Bartın İlimizde dört ilçe bulunmakta. Sizlerin değerli
oylarıyla gündeme alınırsa ve ileride bu konuyla ilgili olarak da -gereken
kıstaslar nazarı dikkate alınarak- Türkiye genelinde bir çözüm yolu bulunması
konusunda sıraya girerse -gerek seçmenime karşı, gerek Bartınlılara karşı
gerekse daha önce vermiş olduğum teklifin arkasında durmuş olmam hasebiyle- son
derece uygun olacağı düşüncesiyle konuyu sizlerin takdirine bırakarak, en içten
sevgiler, saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim.
(Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çakan,
teşekkür ediyorum efendim. Zonguldak Milletvekili
Sayın Ömer Barutçu, buyurun efendim. 5 dakika konuşma hakkınız
var Sayın Barutçu, kürsüden konuşabilirsiniz. ÖMER BARUTÇU (Zonguldak)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, Bartın İlimiz, daha önce Zonguldak İlimize
bağlı bir büyük ilçeydi ve ben de oranın, uzun yıllar, milletvekilliğini
yaptım. Tabiî ki, Bartın, haklı
olarak il oldu. Yalnız, il olurken aceleye geldi, çok iyi incelenmedi konu.
Burada, Bartın'ın il olmak ne kadar hakkı ise, arkadaşımızın teklif ettiği iki
beldemizin de ilçe olmak hakkıydı. Niçin hakkıydı: Bir defa, bu iki ilçemiz,
Bartın İlimizin şehir merkezine hayli uzaktadır. İkinci olarak, nüfus yoğunluğu itibariyle de ilçe olacak iki
beldemizdir. Öyle zannediyorum ki,
zaten, bundan iki dönem evvel, bu iki beldemizden birisinin ilçe olması için de
teklif vardı; bu teklif kadük oldu. Teklifi veren değerli
milletvekilimize, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu
olarak, biz, bu iki beldenin ilçe olmasında fayda değil, hatta, zaruret vardır
kanaatiyle, bu önergeye katıldığımızı ifade ediyorum. Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Üçüncü önergeyi
okutuyorum: 6. - Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük’ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/526)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/427) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına (2/526) esas numaralı
kanun teklifimin, ilgili komisyonlarda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederim. Saygılarımla. Saffet Arıkan Bedük Ankara BAŞKAN - Sayın Bedük,
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Sayın Başkana, söz
verdiği için teşekkür ediyorum. Ankara İli, uzun, tarihî
bir geçmişe sahip, köklü medeniyetlerin de oluştuğu bir merkez. İstiklal ve
hürriyet meşalesinin yandığı ve bu suretle de, gerçekten, Ankaralıların millî
kurtuluşa ve kurtuluştan sonra cumhuriyetin kurulmasında üzerine düşen görevi
yapmak suretiyle de, tarihte müstesna yerini almış olan kentlerimizden bir
tanesi. Ankara başkent, Ankara Anadolu demek; Ankara, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin sembolü olması gerekir. Ankara, gerek
kentleşmenin gerek göçün etkisiyle birlikte, fevkalade önemli sorunlarla baş
başa. Dolayısıyla, çağdaş dünyayla rekabet edebilmesi için, çağdaş dünyanın
başkentleriyle yarışabilmesi için, yine, çağdaş şehirlerin birkısım altyapı
hizmetlerine mutlaka kavuşması lazım ve yönetiminin buna göre yeniden oluşması
gerekir; ama, ne yazık ki, Ankaramız, gerek yönetim bakımından gerekse altyapı
bakımından, başkente yakışacak birkısım düzenlemelere sahip değil. Denilebilir
ki, Hakkâri'nin birkısım kazalarını Ankara'da görmek mümkün, köylerini de keza
aynı şekilde görmek mümkün. Bir taraftan şehirleşmede
sıkıntı çekiyorsunuz, hizmetleri karşılamada sıkıntı çekiyorsunuz; bir
taraftan, genel politikalardan da keza, aynı şekilde, en fazla etkilenen,
sıkıntı çeken kentlerin arasındadır Ankara. Mesela, bugün, yine, bana gelen
faksta "Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifine 200 trilyon para bağış için
değil, ama, gerçekten, esnafın derdine çare olması bakımından verildiğinde,
biz, onu döndüreceğiz ve Türkiye ekonomisine de katkıda bulunacağız"
deniliyor. Dikkat ederseniz, Ankara, sadece kendi şeyi içerisinde değil, genel
politikalardan da etkilenen bir yer. Ankara'da bir de peyk
kentler başladı. Bu peyk kentlerle birlikte, artık, merkezî idare ile yerel
yönetimlerin, ihtiyaçları karşılayamayacak bir noktaya geldiğini görmenin
üzüntüsü içerisindeyiz. O halde, yapılması gereken şey ne; Ankara için özel bir
kanun çıkması lazım. Hükümetimizin, Başkent Ankara'nın modern, çağdaş
başkentlerle yarışabilmesi için yönetimle ilgili, ihtiyaçlarının
karşılanmasıyla ilgili, bir taraftan, bağlı ilçeleri dikkate alan, bir taraftan
da megapol olması sebebiyle özellikle merkezde bulunan ilçelerin de yönetimini
dikkate alacak olan bir yeni oluşuma, bir yeni mevzuata ihtiyaç var, yeni bir
yönetim şekline ihtiyaç var. 5442 sayılı İl İdaresi
Kanunuyla veya her şehirde uygulanan, özellikle, belediyelerle ilgili kanunla
yönetilmesi mümkün olmayacak bir noktaya geldi. İstanbul'dan da farklı; çünkü,
İstanbul'da, netice itibariyle, bir yerden bir yere gittiğinizde 60 ilâ 70
kilometrelik bir mesafe içerisinde dolaşabiliyorsunuz. Oysa, Ankara'da 398
kilometrelik bir mesafede bir taraftan bir tarafa gidiyorsunuz. O halde,
yapılması gereken şey, idarî taksimatı mutlak surette tekrar gözden geçirmek
lazım; çünkü, bu idarî taksimat sebebiyle, vatandaş hizmetlerini süratli ve
verimli bir şekilde gerçekleştiremiyor. Mademki mükemmeliyeti arıyoruz, mademki
verimlilik arıyoruz, kamu hizmetlerindeki verimliliği gerçekleştirebilmek için,
mükemmeliyeti yakalayabilmek için, mutlak surette, idarî taksimatı değiştirmek,
vatandaşın iş ve hizmetlerini süratli bir şekilde gerçekleştirmek, bu şekilde,
maliyeti düşürmek imkânı vardır. İşte, Pursaklar bunlardan
bir tanesidir. Pursaklar, gerçekten, 50 000 nüfusa dayanmıştır ve orada şu anda
62 tane kooperatif vardır. Kooperatiflere ruhsat verilmiştir, inşaatlar
alabildiğine artmaktadır. Bir taraftan, Altındağ'ın birkısım mahalleleri
Pursaklar'la birleşmiştir. Keçiören'in birkısım mahalleleri, keza aynı şekilde
Pursaklar'la birleşmiştir. Akyurt'un birkısım köyleri birleşmiştir ve
Pursaklar'daki vatandaşlarımız, işlemlerini, hizmetlerini yürütebilmesi için
çok farklı yerlere gitmekte ve ulaşım
bakımından sıkıntı çekmekte, hizmetler aksamaktadır. Onun için, diyorum ki,
Ankara'nın Pursaklar Kasabası, gelişme standardı içerisinde olduğu için ve en
kısa zamanda da 100 000 nüfusa kadar ulaşacak bir konumda olduğu için, aynı
zamanda Esenboğa yolu üzerinde bulunduğu için ve bir taraftan da, küçük
sanayiin, küçük ve orta boy işletmelerin de alabildiğine arttığı bir ortamda
bulunması sebebiyle, hizmetlerini, merkezî bakımdan ve yerel yönetim
bakımından, kendi beldesinde yapabilmesi için, bir ilçe kurulmasının zarureti
ortaya çıkmıştır. Pursaklar'da bir ilçe
kurulması hususunda vermiş olduğum önergeyi, diğer partilerden olan
milletvekili arkadaşlarımız da, zannediyorum, destekliyorlardı; zaten onların
da önergeleri vardı.... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Devamla) - Cümlemi tamamlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun
efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Devamla) - Diğer milletvekilli arkadaşlarımızın da bu konuda sıcak
yaklaşımları vardı. Ümit ediyorum ki, bu önergeme, haklı olarak vermiş olduğum,
inanarak vermiş olduğum bu önergeme, Pursaklar'ın ilçe olmasıyla ilgili bu
önergeme olumlu oy vereceksiniz. Bu anlayış içerisinde, diğer milletvekili
arkadaşlarıma da tercüman olduğumu, sözcüleri olduğumu ümit ediyorum. Bu duygularla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. NECMİ HOŞVER (Bolu) -
Ankara eski politikacısı olarak ben de destekliyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki efendim. Sayın Çelik, buyurun. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bedük'ün vermiş olduğu
bu teklife, ben de, Saadet Partisi olarak destek verdiğimizi söylüyorum; çünkü,
Ankara, Türkiye'nin başkenti; bir taraftan Şereflikoçhisar Evren, öbür taraftan
da Beypazarı ve Nallıhan arasında, 400 kilometreye yakın uzunlukta bir alanı
alanı kapsayan yönetim alanına sahip bir ilimiz. Ankara'nın 5 000-6 000 nüfuslu
ilçeleri olmasına karşılık, 800 000 nüfuslu ilçeleri de var. Dolayısıyla,
birçok kamu kuruluşunun da merkezinin burada olması, burada millî gelirin çok
fazla olduğunu göstermekte. Bu yüzden, kalkınmada öncelikli iller arasında yer
alamamaktadır. Halbuki, Ankara'nın bu noktada çok büyük eksiklikleri var ve
mutlaka, kalkınmada öncelikli iller arasında yer alması gerekmektedir.
Pursaklar da, Ankara'nın gelişme hinterlandı içerisinde olan bir beldemiz;
nüfusu ve çevresiyle çok kısa bir zamanda büyük gelişme gösterdi. İlçe
olmasında, ben de, fayda mülahaza ediyorum. Hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Melda Bayer,
buyurun efendim. MELDA BAYER (Ankara) -
Sayın Başkanım, Ankara Milletvekilimiz Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün Bir İlçe
Kurulması Hakkında Kanun Teklifine, ben de, buradan, katılıyorum bir Ankara
Milletvekili olarak. Ankaramızın, aslında,
başkent olmasına rağmen, gerçekten çok büyük sorunları var. Özellikle, kırsal
kesim, köylerimiz, doğu ve güneydoğuyu aratmayacak derecede, henüz hizmet
alamamıştır; fakat, bu 21 inci Dönemde, büyük bir çabayla, Köy Hizmetleri İl
Müdürlüğümüzün çabası, Özel İdarenin çabasıyla bazı şeyler gerçekleştirdik.
Burada da, bütün milletvekili arkadaşlardan ve sayın bakanlardan destek
istiyoruz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci
sırasında yer alan Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum
Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır
Milletvekili Ömer Vehbi Hatiboğlu'nun özelleştirme sürecinde alınan yanlış
kararlarla devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/20) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum
Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır
Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış
kararlarla devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/20) BAŞKAN - Hükümet?..
Hazır. Önerge, daha önce
bastırıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum. Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir
üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline, Bakanlar Kurulu adına
Başbakana veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge
sahibi için 10 dakika, hükümet ve gruplar için 20'şer dakikadır. İlk söz, önerge sahibi
olarak Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir. Sayın Candan, aynı
zamanda Grubu adına da konuşacak; onun için, süreyi birleştiriyorum. Buyurun Sayın Candan. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 30 dakika. SP GRUBU ADINA VEYSEL
CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partimiz
tarafından verilen özelleştirmeyle ilgili gensoru önergesi hakkında Partimizin
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu
gensoruyu neden verdik, evvela onu ifade etmek istiyorum: Özelleştirme
İdaresinde yanlış ve usulsüz uygulamaların tespiti, yolsuzlukların ortaya
çıkarılması, devlet zararının önlenmesi noktasında tedbirlerin alınması, siyasî
bir parti olarak denetim görevimizi yapmak ve sonunda da, özelleştirmeyle
ilgili çözüm önerilerimizi ortaya koymak. Peki, bu konuşmadan
sonra, gensoru müzakerelerinden sonra hükümet veya hükümeti oluşturan siyasî
partiler ne yapar; "gensoru siyasî amaçlıdır" der veya
sorduklarımıza, anlattıklarımıza cevap verme değil, bakanlık yetkilisi veya
sayın bakan kendi bildiklerini anlatır veya "söyledikleriniz doğrudur;
ama, bu suç bizim eserimiz değil" deyip sorumluluğu yıllara yayar veya
önerilerimizi dikkate alır veya -diğer gensorularda olduğu gibi- iktidara
mensup siyasî partilerin değerli milletvekilleri beton blok oluştururlar
"ret" oyu verirler ve gensoru, öngörüşmelerde reddedilir; ama, bu,
özelleştirmelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri durdurmaz, engellemez. Değerli arkadaşlar, izah
etmeye çalışacağım gensoruda iki temel dayanağımız var, belgemiz var. Bunlardan
bir tanesi, Özelleştirme İdaresinin kendi hazırladığı rapor; yani, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının hazırladığı rapor. İkincisi, Özelleştirme İdaresini
denetleyen ve Başbakanlığa bağlı -elimdeki- Yüksek Denetleme Kurulu raporudur.
Yani, iki temel dayanağımız var. Konuyu çok açık hale
getirmeye çalışıyorum; konuşmanın sonunda milletvekillerimiz oy kullanacaklar,
o açıdan çok önemlidir. Değerli arkadaşlar, neden
özelleştirme üzerinde duruyoruz; özelleştirme, mevcut ekonomik krizi
tetiklemektedir, onun için, mutlaka, özelleştirmede gereken tedbirler
alınmalıdır. Değerli arkadaşlar, neden
Başbakan ve hükümet hakkında verdik; her iki kurum da, yani, Özelleştirme
Yüksek Kurulu da Başbakanlığa bağlıdır, Başbakan buranın tabiî üyesidir; bu
raporu hazırlayan, özelleştirmeyi yerden yere vuran "özelleştirmeyi
feshedin, iptal edin" diyen raporu hazırlayan Yüksek Denetleme Kurulu da
Başbakana bağlıdır. Şimdi, özellikle birinci
rapordan başlamak istiyorum. Bakın, birinci rapor Bakanlar Kurulunda müzakere
edildi ve basına da intikal etti. Rapor ne diyor: "Özelleştirme sistemi
iflas etti. Yeni yasaya ihtiyaç var. Uygulamalar güncelliğini yitirdi."
Bu, aynen bakanlığın raporunda ve rakamla da kendine, bu görüşüne destek
aramaktadır. Diyor ki: "IMF'den ağustos ayında 1,5 milyar dolar kredi
aldık; Sümerbank'a 1,6 milyar dolar destek sağladık, böyle özelleştirme olmaz."
Tabiî, aslında Özelleştirme İdaresi, bu tespitiyle bir suç itirafında
bulunuyor. Hatırlanacağı üzere, Sümerbank, fondaki beş altı banka birleştirildi
ve bu bankalara verilen 1,6 milyar dolar. Halbuki reel sektör, üretim yapan sanayici
bağırıyor, tek kuruş gitmiyor değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, yine
aynı raporda paraya olan ihtiyacı anlatılıyor. "2002 yılı sonuna kadar
anapara ve faiz olarak ödeyeceğimiz para 866 trilyon. Özelleştirme kapsamına
alınan yeni kuruluşlar için 198 trilyon, toplam 1 katrilyon 64 trilyona acilen
ihtiyaç var" Raporda devam ediyor: "Tekelin borcu 973 trilyon, şeker
fabrikalarına ihtiyaç 440 trilyon, özelleştirme kapsamına alınan 19 kuruluş
için -dört aylık- her ay 100 trilyondan 400 trilyona ihtiyaç var. Daha önce satılan
ve özelleştirilen 20 kuruluştan da taksitlerimizi alamıyoruz." Bu raporun sonuç bölümüne
geldiğimizde, aynen şunlar söyleniyor: "Bu kötü gelişmelerin iki sebebi
var: Birincisi, çalışanlar satışı önledi -yani, işçiler bu işe mani oldu
ikincisi, kapatılacak KİT'ler zamanında kapatılamadı." Peki, şimdi, bu
Özelleştirme İdaresini denetleyen Yüksek Denetlemeye bakalım, ne diyor:
"Battığı doğrudur" diyor; ama, batma sebebi acaba bu iki olay mı;
"hayır" diyor. Bakın, batma sebeplerine geliyoruz. Yüksek Denetleme
Kurulu, yıl 1999, sayfa 31, Özelleştirme İdaresi Fon Yönetmeliği. Deniliyor ki: "Fon
Yönetmeliği kullanım usul ve esasları kanuna aykırı düzenlenmiştir." Fon
yönetmeliği, 1997'de yürürlüğe girdi, 2000'e geldiğimiz halde hâlâ usul ve
esaslar belirlenmedi. 1998'de tenkit ettik, 1999'da tenkit ettik, uyardık,
2000'de uyardık, hâlâ usul ve esaslar belli olmadığı için harcamalar
gelişigüzel; dolayısıyla, şu soruyu sormak istiyorum: Bu kadar sorumsuz çalışan
bürokratların arkasında hangi bakan, hangi hükümet var? Değerli arkadaşlar, aynı
raporun 139 uncu sayfasında fon kredi uygulamalarında usulsüzlükler ve
yolsuzluklar var. Bakın, şimdi, kredi verildi, ödenmedi, anapara ve faiz
yeniden kredilendiriliyor; yani, batık kredi devam ediyor. Yine, 150 nci sayfada,
fon -çok enteresan bir tespit- 4046 sayılı Özelleştirme Yasasına aykırı olarak
borçlanıyor. Yüksek Denetleme Kurulu olarak biz diyoruz ki:
"Borçlanmayın." Onlar bize cevap veriyor "borçlanmıyoruz"
diyorlar; ama, yine de borçlanıyorlar; yani, bir yerde bize yanlış bilgi
veriyorlar, bizi aldatıyorlar. Rapor devletin raporu. Peki, burada soru: Yalan
söyleyen kim, bu bürokratı koruyan kim, bunun arkasındaki irade kim? Değerli arkadaşlar, yine
aynı raporda, ihale şartnamesine aykırı, devleti zarara sokacak, alıcı lehine
sözleşmelerde değişiklik yapılmaktadır. Yani, bir kurumu özelleştiriyorsunuz,
satıyorsunuz, taksitlendiriyorsunuz, ödemediği zaman idarenin aleyhine
olabilecek birtakım uzatmalar, birtakım uygulamalar yapılıyor. "Böyle
yapılırsa özelleştirme zarar eder" diyor. Değerli arkadaşlar, bu da
yetmiyor, rapor devam ediyor: "Diyoruz ki: 'Fonun paralarını Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankasında tutun.' Ama, dinlemiyorlar, özel bankalarda
paralar tutuluyor. Bunların faiz oranı nedir, bunların uygulamaları nedir;
tabiî hepsi örtülü. Değerli arkadaşlar, bir
diğer tespit de: "Sözleşmeler yapılırken net ve doğru yapılmıyor, hukukî boşluklar
var, bu boşluklardan istifadeyle firmalara fazla ödemeler yapılmaktadır"
diyor ve örnek veriyor: "Çalışan personelle ilgili ihbar ve kıdem
tazminatları, hepsi yargıya gidiyor, itiraz ediliyor; hepsinde fon davayı
kaybediyor ve devlet, fon, fazla ödeme yapma mecburiyetinde kalıyor." En
son örnek de POAŞ'da veriliyor. "Halen POAŞ konusu yargıdadır; ama, öyle
anlaşılıyor ki, sözleşmeler eksik ve hatalı yapıldığı için devlet, fon, zarar
edecektir." diyor. Değerli arkadaşlar, yine,
aynı raporun bir yerinde -Yüksek Denetleme Kurulu, sahife 180- "Kasım
denetiminde -cümleyi aynen aldım rapordan- 100 000 dolar masraf belgelerinin
aslı yok. İstedik, getiren de yok." Yani, belgesiz masraf ne demektir
muhasebede; yolsuzluk demektir değerli arkadaşlar. Şimdi, Muhterem
Heyetinize iki rapordan bahsettim. Biri, Özelleştirme İdaresinin raporu.
"Battık, yandık" diyorlar; ama, gerekçe olarak "kapatamadık,
işçileri çıkaramadık" diyorlar. Diğer tarafta ise "hayır, böyle
değil. Yapılan usulsüzlükler var, kredilerde yanlışlar var. Fon yönetmeliği
belirlenmemiş, paralar özel bankalarda tutuluyor. Yapılan masrafların belgeleri
doğru değil; verilen belgeler, elimizdeki belgeler yeterli değil"
diyorlar. Yani, o zaman, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Acaba, burada
çalışan bürokratlar... Biraz sonra geleceğim; çözüm, öneri bölümünde
söyleyeceğim. Aslında, Özelleştirme İdaresi derhal feshedilmelidir.
Özelleştirmeyi her kurum kendi içinde hazır hale getirdikten sonra, satışa
çıkarmak mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlar, şimdi,
acaba diyorum... Bir de, Muhterem Heyetinizi tatmin etme noktasında müşahhas
özelleştirmelerden bahsedeceğim. Biri, Etibank; bankacılık sektöründe
özelleştirme. Etibank... Aynen, Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kurulu Yeminli
Murakıp Raporu sonuç kısmında "Etibank'ın Çağlar-Bilgin ikilisine
özelleştirilmesi, satılması suiistimaldir, görevi kötüye kullanmaktır; çünkü, o
tarihte Çağlar'ın İnterbank'ı batmak üzereydi. Bankalar Yasasının 5 ve 64 üncü
maddelerine göre, batmak üzere olan banka sahibine bir banka satılamaz"
deniliyor. Şimdi, o döneme
dönüyoruz. Kim başbakan, kimler yetkili; Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Güneş
Taner, o dönemin Başbakanı şimdiki Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz. Şimdi,
Çağlar ve Bilgin hapiste; Ecevit, Özelleştirme Yüksek Kurulu üyesi ve Başbakan;
Yılmaz Başbakan Yardımcısı ve Taner de milletvekili. Şimdi, sizce bu işte bir
terslik yok mu; birileri yargıda, birileri de Parlamentoda?!. Değerli arkadaşlar,
enerji sektöründen canlı bir misal vermek istiyorum. Hatırlanacağı üzere, TEAŞ
ve TEDAŞ, biri üretim yapan, enerji üreten, diğeri de dağıtım yapan çok önemli
iki genel müdürlük. Düşünebiliyor musunuz, yıllar önce ÇEAŞ ve Kepez'e imtiyaz
veriliyor. Süresini tahmin edebiliyor musunuz; 30 ilâ 70 yıl imtiyaz veriliyor.
Görevleri şudur: Enerji üretecek, bazen de devletten atıp satacaktır. Ancak,
bakın, imtiyaz alan aynı kurum banka kuruyor ve bu banka kanalıyla bu
firmalara, aldığı imtiyazlı şirketlere, yani, ÇEAŞ ve Kepez'e çok yüksek faizle
milyarlarca dolar veriyor; yani, halka açık şirketin içi boşaltılıyor. Bunun
yanında, TEAŞ'tan veya TEDAŞ'tan aldığı enerjiyi devletin bir kurumundan alıyor,
başka bir kurumuna çok yüksek fiyatla satıyor ve bu devam ediyor. SPK ve Maliye
Bakanlığı... Konu da yargıda, devam etmektedir. Yani, bir yerde, bunu şöyle
ifade etmek daha doğru: Memleketimizde, maalesef, siyasî ahlak bitmiş. Düşünün şimdi. Enerji
Bakanlığının bürokratları tutuklanıyor, yargılanıyor, iki Enerji Bakanı
hakkında savcılık suç duyurusunda bulunuyor; ama, bu imtiyazlar hâlâ devam
edebiliyor. Yine, enerjiden canlı bir
örnek, AKTAŞ İstanbul Anadolu yakası... İhale, şartname hazırlanmadan
veriliyor. Mahsuplaşma yapılamıyor. Bu firmanın hem TEDAŞ'a hem Maliyeye
trilyonlarca lira -30 trilyon civarında- vergi borcu var, iki bakan hakkında
savcılık suç duyurusunda bulunuyor; ama, hâlâ işler devam ediyor. Yine, enerjide
hidroelektrik santrallar... 18 adet hidroelektrik santralın yüzde 60 ilâ yüzde
80'i tamamlanmış, ihale ediliyor ve başarılı olunamıyor. Yine, yüzer gezer
santrallar, otoprodüktör... Yani, enerji üretiyor, kendi ihtiyacından fazlasını
devlete satıyor; ama, burada, davet
usulü ihaleler yapılıyor, beş yıl garanti veriliyor ve satın alma rakamları
dünya piyasalarına göre 2-3 misli fazla olduğu için devlet devamlı zarar
ediyor. Değerli arkadaşlar,
Özelleştirme İdaresi, aslında, çok enteresan uygulamalar yapıyor. Bir tane
örnek vermek istiyorum. Önce, Türk Hava Yollarını verelim. KİT kapsamına
alınıyor ve yıl 1990... Onbir yıldır bir KİT özelleştirme kapsamında. Özelleştirme
için yabancı firmalar tutuluyor, milyonlarca dolar paralar ödeniyor ve yüzde
51'i blok satış yapılacak diye alt çalışmalar yapılıyor; ama, netice alınamadı;
ama, uçaklar alındı, uçaklar satıldı, uçaklar kiralandı... Denetleme raporunda
"hepsinde usulsüzlük var" deniliyor, ciddî iddialar var; ama, hiçbir
işlem yapılamadı. Şimdi, şu soru akla geliyor: Sahi, Türk Hava Yolları Yönetim
Kurulu Başkanını hangi hükümet tayin etti? Genel Müdür ve yönetim kurulu
üyelerinin kim, hangi partili oldukları burada açıklanmalıdır. Değerli arkadaşlar, bazen
öyle özelleştirmeler yapıldı ki, Rekabet Kurulu dinlenmedi. Örnek vermek
istiyorum. Tabiî, bir kurum özelleştirme kapsamına alındığı zaman -ilan,
reklamlar, anonim şirketler, dış danışman firmalar- çok para ödenmekte,
özelleştirme yapılamadığı zaman da devlet zarar etmektedir. Değerli arkadaşlar,
İstanbul Gübre Sanayii Anonim Şirketi -yıl 1998- özelleştirme kapsamına
alınıyor. Talip, Toros Gübre; başka bir azotlu gübre üreten fabrikadır. İtiraz,
Rekabet Kurulundan geliyor; "azotta, üreteceğiniz amonyumnitratta tekel
oluşur, olamaz böyle bir şey" denilmesine rağmen, ihale devam ediyor ve
Toros Gübre 55,5 milyon dolara alıyor; ancak, tam devir sözleşmesine gelince,
Rekabet Kurulu "hayır" diyor, izin veremiyor ve özelleştirme iptal
ediliyor. Yani, sonucu belli olan bir özelleştirme burada yapılmaya
çalışılıyor; ama, yapılma süresinde yapılan harcamalar, fabrikasının
deposundaki stoklar, hepsi... Şirket zarar ediyor. Şimdi, burada, acaba
devreye giren siyasîler kim? Acaba, üretilmeden alınan vergi iadeleri kaç
trilyon? Bunların mutlaka ortaya çıkarılması lazım. Yine, piyasa araştırması
yapılmadan, kötü örnek özelleştirmelerden bir tanesi de, İsdemir'dir. 1998'de
kapsama alınıyor, fondan sermaye ve kredi veriliyor, milyarlarca dolar takviye
ediliyor, borçları ödeniyor, ihaleye çıkılıyor, bir teklif var; yasaya göre tek
teklife ihale verilemediğinden, ihale olduğu gibi kalıyor, bütün harcamalar ve
masraflar ortada kalıyor. Peki, bir Özelleştirme İdaresi, böyle bir tesise birden
fazla talep çıkmayacağını bilmiyorsa, bilemiyorsa, o koltukta oturmamalıdır;
çünkü, piyasayı bilmiyor demektir. Değerli arkadaşlar, yine,
acayip özelleştirmelerden bir tanesi de, kapatılarak yapılan bir özelleştirme.
Adı özelleştirme; tasfiye ediyorsunuz, onu da özelleştirme içine yazıyorsunuz.
Bunlardan bir tanesi 1997'de özelleştirme kapsamına alındı SEKA. Hazırlık
çalışmaları Sanayi ve Ticaret Bakanlığına verildi; SEKA İzmit şubesi kapatıldı,
çalışanların iş akitleri feshedildi, sosyal haklarını SEKA ödedi, arazi de
İzmit Büyükşehir Belediyesine verildi. İşte, böylece, canlı, özelleştirmeden
başka her şeye benzeyen bir özelleştirme... Ama, bugün, medyanın ithal ettiği
gazete kâğıtlarında milyarlarca, milyonlarca dolar, devletin, Maliye
Bakanlığının kaybı söz konusudur. Bu SEKA'da oynanan oyunlar, Dalaman'da
oynanan oyunlar, üretimde oynanan oyunlar ciddî sıkıntılar meydana getirdi. Şimdi, öyle canlı
özelleştirmeler var ki, özelleştirme mi yapılıyor, tasfiye mi yapılıyor,
faaliyetten mi durduruluyor, belli değil. Örnek, Türkiye Gemi Sanayii üçe
bölünüyor; Pendik ve Alaybey Tersaneleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığına,
Camialtı Tersanesi İl Özel İdareye, yani, devletten devlete, Haliç Tersanesi de
İstanbul Üniversitesine ve böylece, Türkiye Gemi Sanayii özelleşmiş oluyor.
Halbuki, 4046'da böyle bir şey yok. Değerli arkadaşlar, kötü,
şaibeli özelleştirmeler de var. Bunlara örnek olarak POAŞ özelleştirmesini
vermek istiyorum. Yüzde 51'i 1 milyar 260 milyon dolara satılıyor, Doğan
Grubu-İş Bankası alıyor. Değerli arkadaşlar, 1999 yılı kârı dağıtılacağı yerde,
halka açık şirketlerde vatandaşa verileceği yerde, özelleştirmeden hemen önce,
altı ay, bir yıl önce, sermaye artımı 20 trilyon liradan 50 trilyon liraya
çıkarılıyor ve devletin buradaki 30 trilyon lira parası, en az, yüzde 51
oranında şirkete kıyak geçiliyor ve siz bunun adına özelleştirme diyorsunuz.
Şimdi, Bakan, gelecek "biz ayda 2 milyon dolar zarar ediyoruz..."
Tabiî zarar edeceksiniz; yani, siz buraya gelip "kâr ediyoruz"
diyorsanız, zaten, rakamlar bunu söylemiyor. Peki, merak ettiniz mi,
bu alan firma parayı nereden buluyor? Normali ne olması lazım; aldığım
müessesenin parasını benim ödemem lazım. Hemen gidiyorlar Vakıfbanka, 200
milyon dolar kredi alıyorlar; düşük faizle, yüksek... Siyasiler araya girmeden
bu kredi alınmaz, katiyetle alınmaz değerli arkadaşlar. Yani, şimdi -baktığımız
zaman, ne oluyor- bu durumda, kurumu denetleyen Yüksek Denetleme Kurulu
"bu sermaye artırımı şaibelidir, hilelidir, böyle şey olmaz" diyor;
bu bir. İkincisi, Vakıfbank böyle bir krediyi veremez. Peki, siz bunu nereden
söylüyorsunuz derseniz; Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulunu işletiyor ve
çalıştırıyor, Vakıfbanka diyor ki: "Bu verdiğiniz kredi hem usulsüz, hem
düşük faizli; devleti zarara sokmaktır." Değerli arkadaşlar,
tabiî, insanın tuhafına gidiyor. Bu işe karışan parti başkanlarını, ekranlarda,
bu ihaleyi alanlarla aynı masada görüyoruz. Bunu anlamak mümkün değil. Hani,
televizyonda "Kim 500 milyar ister" yarışması var ya... Burada bir
yarışma yapsak, desek ki, buna karışan siyasiler, a, b, c, d, şunlar desek,
mutlaka, yüzde 100 isabetle bilinecektir. Ben, burada tartışma açmamak için
kişisel konuşmalara girmiyorum; ama, bakın, bu tehlike neyi getirdi biliyor musunuz?
Biraz sonra, Sayın Bakan, burada "TÜPRAŞ'tan 7 katrilyon lira özelleştirme
bekliyoruz" diyecek. Halbuki, TÜPRAŞ'taki o 7 katrilyon lira var ya, bu
özelleştirme sayesinde o 10 katrilyon lira 7 katrilyon liraya inmiştir. Neden?..
TÜPRAŞ'ın tek, çok müşterisi, hepsi POAŞ'tı. Siz POAŞ'ı böylece sattığınız
zaman, TÜPRAŞ'ın değeri de düştü. Kaldı ki, TÜPRAŞ'a 600 milyon dolar civarında
yeni yatırım yapılıyor, PETKİM Yarımca da devrediliyor; yani, birilerine hazır
bir mekân temin edilmeye çalışılıyor. Şimdi, aslında, bizim
özelleştirmede, bakan düşüren özelleştirmeler de var. Buna baktığımız zaman,
Türk Ticaret Bankasının özelleştirilmesinde, zamanın hükümetinin Başbakanı
Sayın Yılmaz, oradaki iddialarla ilgili olarak 20 nci Dönemde, Genel Kurula
geliyor ve hükümet, güvensizlikle düşüyor; cumhuriyet tarihinde ilk defa,
güvensizlikle, yani, yolsuzluğa bulaşarak düşen bir hükümet olma unvanını
alıyor. Yani, burada, eğer siz, yetkiyi "efendim, biz burada 3 yıldır hükümetiz,
bu 14 yıl..." Ama, ben, baktım tarihe, 1994'ten bu tarafa, 1984'ten bu
tarafa, Özelleştirme Kanunu çıktığından bu tarafa, ANAP Grubu, her zaman
özelleştirmede yetkili yerlerde bulunmuştur. Onun için, yani, sorumluluğu ona
buna atmanın faydalı olmayacağı kanaatindeyim değerli arkadaşlarım. Şimdi, bakan düşüren
özelleştirme dedim. İşte, bu, iletişim, Türk Telekom... Değerli arkadaşlar,
burada bir tartışma yaşadık ve bütün gruplar Sayın Derviş'e üzüntülerini
belirttiler. Ben, o gün, Grup Başkanvekili olarak burada oturuyordum, üzüntümü
belirtmedim. Neden; bu arkadaşı buraya getirenler sorumludur. Bunların böyle
olacağını... Yani, Parlamentoda 352 milletvekili olan bir hükümetin, dışarıdan,
ekonomiden sorumlu bakan getirmesi kadar üzücü bir olay yok. Bakın, şimdi, geçmişe
dönelim iletişimde. GSM-900 cep telefonlarına imtiyaz verildi; 100 milyon
dolar, hâlâ, KDV'den yargıda. Yanlış ve eksik yapılan bir uygulama. Değerli arkadaşlar, yine,
o dönemde yapılan GSM 900 ihalelerinde, hâlâ, usulsüzlük var, hâlâ, orada 4
milyon, 5 milyon abone var. Orada kaybedilen devlet zararı, bize göre asgarî 2
milyar dolardır. Yine, Türk Telekom
özelleştirilecek diye şirket kuruldu, yönetimi sayın bakan oluşturdu; liderler
bir araya geldi, oluşturdular. Peki, ne oldu sonradan; IMF talimat verdi, o
yönetimi devirdi ve o yönetimi devirdikten sonra sayın bakan görevden ayrılmak
durumunda kaldı değerli arkadaşlar. Şimdi, buraya gelince,
çok önemli bir konu üzerinde durmak istiyorum. Özelleştirmede hükümet-medya
ilişkileri çok önemlidir ve bize göre, tehlikeli boyutta gelişmektedir. Şimdi,
bankacılık sektöründe Etibank'ı örnek verdim. Enerji sektöründe 29 bölgeye
ayrılan Türkiye'de, en önemli bölgeler medya gruplarına verilmişti; ama,
sözleşmeleri halen yapılamadı. RTÜK Yasasını bu hükümetin neden tekrar tekrar
getirdiğini hep beraber biliyoruz; ama, eğer... Bu özelleştirme bu şekliyle
devam ettiği için, bakın, ne diyor bu medya patronu: "Hükümetleri ben
kurar, ben yıkarım." Evet, açıklama yapıyor; "bu hükümetleri ben
kurar, ben yıkarım; daha önce, hükümetleri de ben yıktım" diyor değerli
arkadaşlar. Şimdi, ben, şöyle bir
tasnif yaptım, bilmiyorum katılır mısınız; çok resmî konuşmayalım, biraz da
mizah olsun: Özelleştirmeleri dörde ayırmak mümkün. 1- Batırarak yapılan
özelleştirmeler. 2- Kıyak geçerek yapılan
özelleştirmeler. 3- Kartel oluşturarak
yapılan özelleştirmeler. 4- İşçileri çıkararak
veya yalan söyleyerek -çıkarmayacağız denildiği halde çıkararak, yalan
söyleyerek- yapılan özelleştirmeler. Batırarak yapılan
özelleştirmeler de kendi arasında ikiye ayrılıyor: 1- Beceriksizlikten
batırılan. 2- Sorumsuzluktan
batırılan. Kıyak geçerek yapılan
özelleştirmeler, partizanlık yapılarak yapılan özelleştirmeler, reklam
karşılığı medyaya verilen özelleştirmeler... Kartel olarak yapılan
özelleştirmelerin örneğine ÇİTOSAN; işçileri çıkararak yapılan özelleştirme örneğine
de, tüm özelleştirmeler -bunun içine- girmektedir değerli arkadaşlar. Bakın, ÇİTOSAN özelleşti;
Türkiye'de çimento sektörü 3 kişinin elindedir. Et ve Balık Kurumu özelleşti;
bütün et ve balıklar dışında 13 tanesi kaldı. Bunlar da çalışmamaktadır ve
hayvancılığımızı öldürmüştür değerli arkadaşlar. Şimdi, peki, bu
özelleştirmelerde, acaba, hakikaten, dürüst işler yapılıyor mu veya bir
özelleştirmeyi on yıla yaydığın zaman başına ne musibetler geliyor? Canlı bir
tane örnek vermek istiyorum. Özelleştirme kapsamına alınan kuruluş yolsuzluğa
devam etmektedir. Örnek: POAŞ. Yıl: 1998-1999. Yani, sorumlu, bu hükümet. Yer:
Olağanüstü hal bölgesi, askerî birlik. Yolsuzluğun mahiyeti: Askerî birliklere
kullanılacak 5 725 ton uçak benzini çalındı. Devletin zararı, o günkü birim
fiyatlarla 2,6 trilyon, bugünkü fiyatlarla 8 trilyon. Taşıma ihalesini alan
firma POAŞ'tan yakıtı aldı, götürüp yerine teslim etmedi, yolda sattı. Teslim
yerinde fişler işlenmedi -yani, bir yerde, askerî yetkililer de işin içinde- ve
hâlâ, kurumun içinden bir inceleme yapılmadı, Özelleştirmeden bir inceleme
yapılmadı; artık, çare kalmadı, Başbakanlık Teftiş Kurulu inceliyor. Ne kadar
zaman inceler; on yıl inceler ve böylece, bu özelleştirme yolsuzluğu da
kapanmış olur. Değerli arkadaşlar,
tabiî, biz, burada, bazılarını, bazı insanları tenkit ediyoruz ve doğru
bildiklerimizi söylüyoruz; ama, bir hal var ki, birileri, bu yapılanları örtmek
için, hem içeride gündem değiştiriyor hem dışarıda gündem değiştiriyor. Bakın,
şimdi, bir parti genel başkanı, Sayın Yılmaz Avrupa'ya gidiyor; Avrupa Birliği
görüşmeleri sırasında, gazetecilere, Alman Bild Gazetesinin sorularını
yanıtlarken bir cevap veriyor; diyor ki: "Bizi mutlaka Avrupa Birliğine
alın; Avrupa Birliğine almadığınız takdirde, Türkiye'deki iki dinci parti daha
da güçlenecektir." Değerli arkadaşlar,
utanmadan, bunun adına, ben, jurnalcilik diyorum. (SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Aynı parlamentoda, yan yana oturan insanlar, kendi parlamentosunun
partisini dışarıda jurnallemez. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Jurnalci... Zaten, görevi o. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Utanmak yok, arlanmak yok, Allah'tan da korkmak yok. Bunu böyle anlamak mümkün
değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, peki,
şimdi, ben, önerilerimize gelmek istiyorum. Bir kere, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı kapatılmalıdır ve özelleştirilecek kurumların kendi içerisinde
altyapısı hazırlanmalıdır; son safhaya geldiği zaman, Özelleştirme Yüksek
Kurulu, Başbakan ve yanındaki dört bakan imza vererek satmalıdır; tamam. Devlet
İhale Kanunu dahil 4046 sayılı Özelleştirme Yasası mutlaka değiştirilmelidir.
Bilmem söylemeye lüzum var mı; namuslu ve dürüst özelleştirme yapmak, üçüncü
şart olmalıdır. Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben merak ettim, acaba Sayın Bakan ne söylüyor bu konularda diye... Hiç
itirazı olamaz, bakın, bu söylediklerime hiç itirazı olamaz. Hele, bu tapu
gibi, yıllardır bu müesseseleri denetleyenlere hiç kimse itiraz edemez. Bu
bürokratların en azı 20 yıllık ve bu kurumu denetlemektedirler. Değerli arkadaşlar,
bakın, özelleştirmeden sorumlu Sayın Bakan ne diyor; bir brifinge katılıyor ve
orada konuşuyor; diyor ki "Özelleştirme kapsamı içindeki kurumlarda yeteri
kadar başarılı olduğunun söylenemeyeceğini bildirdi." Sayın Karakoyunlu
kibar insandır, böylece, kibarca söylemiş ve devam ediyor "Nitekim, bugüne
kadar 10 milyar dolarlık bir özelleştirmeyi gerçekleştirdik. Bunun 3,5 milyar
dolara yakın kısmını hazineye aktardık, geri kalan kısmı özelleştirmenin kendi
içerisinde kullanıldı. Büyük bir kısmı işletmelere kredi olarak verildi ve
geriye dönme imkânı yok, imkânsızlığı var" diyor. Buyurun, işte, 14 yılın
fotoğrafı burada toplanmış bulunuyor. Değerli arkadaşlar, sürem
doldu, hemen kapatıyorum. Değerli arkadaşlar,
şimdi, Muhterem Heyetinize, ciddî bir çalışma yaparak, hem bakanlığın kendi
özelleştirme raporundan hem de Yüksek Denetleme Kurulu raporundan açık ve net
bilgiler aktarmaya çalıştım ve bu metin içerisinde yolsuzluk ve usulsüzlük
belgelerini resmî belgeler olarak huzurunuza getirdim. Sayın Bakanın
açıklamaları doğrultusunda "onbeş yıl boşa geçti" açıklamalarını da
ortaya koyduk. Eğer, bu açıklamalardan sonra "hayır" derseniz,
oturduğunuz koltuklar... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Sayın Başkan, bir dakika verir misiniz, hemen toparlıyorum. BAŞKAN - Buyurun,
toparlayınız efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, hepinizin en az benim kadar bu konuya üzüldüğünüzü
biliyorum; ancak, bir kere daha hatırlatıyorum. Yolsuzluk ve usulsüzlük
belgeleri ortadayken, devlet arşivlerine rapor olarak gelmişken, birtakım
bürokratlar tutuklanmışken, görev ve suiistimal varken, eğer bu şartlar altında
gensoruya "hayır" derseniz, oturduğunuz koltuklar da, aldığınız
ücretler de haram olur. Biraz daha hassasiyetle
düşüneceğinizi takdir eder hepinize saygılar sunarım. (SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir)- Sayın Başkan... BAŞKAN- Sataşma, değil mi
efendim? İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir)- Evet. BAŞKAN- Buyurun. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. - Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek’in, Konya
Milletvekili Veysel Candan’ın SP Grubu adına yaptığı konuşmasında, Genel
Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; biraz evvel
konuşma yapan Saadet Partisi Grup Başkanvekili Veysel Candan, dedikoduya
dayalı, aslı astarı olmayan bazı kaynakları, sanki kaynakmış gibi, belgeymiş
gibi, şifahî ifadelerle, bir dakikada okyanusları kirletecek kadar iftiraları
koydu. Öncelikle, bu Yüce Meclis, birbirimize saygı duyduğumuz, gerçek belgeler
varsa gerçek belgeleri ortaya koyduğumuz ve yasama görevi yanında, daha şerefli
bir görev olan denetim görevini de
yapan bir yüce kurumdur. Bu noktada, hırçın, ihtirasa dayalı bir konuşma tarzı,
gerçekten, ne sizin kimliğinize ne de partinize yakışıyor. Burada, belgeleriniz
varsa, lütfen bu belgelerinizi açıklayın, koyun... "Belgeler elimde dolu
dolu" diyorsunuz, hepsi söze, lafa, gazete haberlerine dayanıyor. Bu
noktada, birbirimizi rencide etmeden, gerçek belgeler varsa ortaya koyarak
Mecliste konuşmalarımızı yapalım. Demin de ifade ettiğim gibi, lütfen, bu
iftiralarla Meclisimizi de sertleştirerek, hırçınlaştırarak bir ortam
yaratmayalım. Saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. 10 dakika ara... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Yalnız, aynı oturum Sayın Başkan... Bir sataşmadan dolayı söz talep edildi;
aynı oturum içerisinde bunu bir karara bağlamanız hususunu biliyorsunuz. BAŞKAN - Zabıtları
getirmeden, böyle bir hakkım olmadığını biliyorsunuz efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Efendim, bu şekilde zapta geçerse, olur; bir itirazımız kalmaz. BAŞKAN- Zabıtları
getirelim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Tamam efendim, anlaşıldı. Bundan sonraki oturumda söz vereceksiniz; öyle
anlaşılıyor. BAŞKAN - 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.25 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.38 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Cahit Savaş YAZICI
(İstanbul) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 16 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) GÖRÜŞMELER (Devam) 1.- Saadet Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya
Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
Özelleştirme Sürecinde Alınan Yanlış Kararlarla Devleti Zarara Uğrattıkları
İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Bir
Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/20) (Devam) BAŞKAN - Sayın Candan,
zabıtlar 10 dakikaya kadar çıkıyor; değerlendirip meseleyi halledeceğiz
inşallah. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Peki. BAŞKAN - Efendim, şimdi,
söz sırası... Başka gruplar istemedi herhalde... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Ufuk Söylemez.... BAŞKAN - Ha, öyle mi;
tamam. Yoksa, geçiyordum; acaba... Doğru Yol Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; özelleştirmeden sorumlu eski
bakan. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA H. UFUK
SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; özelleştirme
hakkında verilen gensoru önergesiyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce
Heyeti şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına en derin saygılarımla
selamlıyorum efendim. Biz, Doğru Yol Partisi
olarak, özelleştirmeyi basit bir ekonomik süreç olarak değil, genel refahın
artırılması için gerekli ekonomik değişimin bir aracı olarak gören bir siyasal
anlayışa sahibiz. Özelleştirme, ekonominin yeniden yapılandırılması, istikrar
ve rasyonelleşme politikalarının ve bu tür programların bir aracıdır ve asla
bir amaç olarak algılanmamalıdır. Özelleştirmeyi yaparken de sadece
özelleştirme değil, tekelleşme, rekabet hukuku, piyasaya giriş engellerinin
kaldırılması gibi birsürü yan malî, ekonomik tedbir ve programın da eşzamanlı
uygulanması gerekir diye düşünüyoruz. Tabiî, demokrasi ve hukuk
kuralları içinde özelleştirme gerçekleştirilmesinin de oldukça güç olduğunu
hepimiz biliyoruz. Özelleştirmeye Doğru Yol Partisi olarak biz hiçbir zaman
ideolojik bakmadık, rasyonel aklın gereği olarak baktık, gerçek bir piyasa
ekonomisinin tesisi için bir malî reform aracı olarak gördük. Maalesef, olaya
ideolojik gözle bakanlar, kamu kuruluşlarından ve devletçilikten yana tavır
koyarak, bir anlamda bunlardan çıkarı olan çevrelerin yoğun engellemeleriyle
geçen bir onbeş sene geçirdik. Devletin ekonomik alanda ticaret ve üretim
yapmasının yanlış olduğunu hep söyledik. Devlet bu alanlarda sadece düzenleme
ve regülasyon görevi yapacak, denetleyecek; ama, ticaret yapmayı, üretimi
erbabına bırakacak, özel sektöre bırakacak, yerli ve yabancı sermayenin
ortaklıklarına bırakacak diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, devletin, adalete,
güvenliğe, büyük altyapı yatırımlarına zaman ve kaynak aktarması da böylece
mümkün olabilecektir diye düşünüyoruz. Doğru Yol Partisi olarak,
son derece dağınık olan, temel teknik ve hukukî altyapısı olmayan
özelleştirmeyi, hepinizin bildiği gibi, 1994 yılında, dönemin Başbakanı Sayın
Çiller'in başkanlığında, uzun uğraşılardan, bu Mecliste sabahlara kadar süren
iki aylık bir çabadan sonra hukukî bir altyapıya kavuşturmuş idik. O günler, aslında,
özelleştirmenin de dünyada yeni yeni ortaya çıktığı ve gerçek anlamda etkin
olduğu günlerdi; çünkü, hantal ve bürokratik, ticaret ve üretim yapan bir
devlet yapısı gidecek, yerine daha etkin bir devlet yapısını oluşturacak,
devletin ticaret ve üretim yerine, denetleme görevini yapacağı, regülasyon
görevini yapacağı, altyapıya, güvenliğe kaynak aktaracağı, zaman aktaracağı bir
yapı çıkacaktı. Ancak, maalesef, özelleştirme uygulamalarında, Türkiye,
istediği yere gelememiştir; getirilmemiştir, engellenmiştir. Aslında, 1994 yılında
çıkarılan 4046 sayılı Kanun, tam da zamanında çıkmıştı. O günlerde, Türkiye,
tarihî bir fırsatı kaçırdı değerli milletvekilleri. Bu, ileride, ekonomi
tarihimizin de yazacağı çok talihsiz bir dönemdi. Dünyada telekom
özelleştirmelerinin başladığı, öncelikle İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da
başladığı o konjonktürde, Türkiye de, DYP-SHP koalisyonu döneminde, 1994
yılında, Türk Telekom özelleştirmesiyle ilgili ilk ciddî adımı attı. Maalesef,
1994 yılında, değerleme şirketlerinin 35 milyar dolar civarında değer biçtiği
Türk Telekom, modern altyapısıyla ve rekabet imkânlarıyla uluslararası
piyasalarda 30-35 milyar dolarlık değerini tam bulmuşken, özelleştirme için
çıkarılan kanun, maalesef, bugün iktidarda bulunan partilerimizin, özellikle
ANAP-DSP kanadının, sık sık Anayasa Mahkemesine gitmesi, mahkemelere başvurarak
iptal kararları aldırması fiilî ve hukukî engellemeleriyle tıkanmıştır. Aslında Türkiye, Telekom
özelleştirmesini 1994 yılında başarabilseydi, esas malî milat Türkiye için o
olacaktı. Çünkü, o yıllarda Türkiye'nin toplam içborcu 20 milyar doların
altındaydı; Telekoma biçilen değer, minimum 30, maksimum 40 milyar dolar
civarındaydı. Bunun yarısını özelleştirebilseydi Türkiye, o gün itibariyle
içborç sorunu çözülmüş olacak ve bugün yaşadığımız bu krizin, bu sıkıntıların
belki de hiçbirisi yaşanmayacaktı. Bunu söylememin sebebi, kimseyi kınamak,
eleştirmek, teşhir etmek değildir; ama, Türkiye, özelleştirmede niye iyi bir
yere gelmedi denirse, bunun miladı, 1994 ve 1995 yıllarında, Sayın Çiller'in
büyük gayretleriyle çıkan Telekom özelleştirmelerinin sudan gerekçelerle yokuşa
sürülmesi, hukukî engellemelerle Anayasa Mahkemesinde üst üste iki kez üç kez
iptal edilmesidir. Ne talihtir ki, o gün imzası bulunan sayın
milletvekillerinden yedisi bugünkü kabinede bakandır -isimlerini okumak
istemiyorum- ama, Türkiye'de bugün, Türk Telekomun özelleştirilmesinin gerekli
olduğunu, aradan yedi sekiz yıl geçtikten sonra bu partiler de kabul etmiş,
özelleştirme karşıtı devletçi söylemi olan, seçim öncesi bu söylemleriyle oy
almaya çalışan, bugünkü koalisyonu oluşturan partiler bile, artık,
özelleştirmenin, piyasa ekonomisinin gereğini anlamış "Türk Telekom özelleşsin"
demişlerdir; ama, gelgelelim ki, hâlâ, kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle
Telekomun yönetim kurulu üyelerini dahi atayamamış, Telekom Kurulunu
oluşturamamışlardır bile. Kanun çıkması da yetmiyor, görüldüğü gibi, uygulama
yapılması gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
özelleştirmede 2001 yılında 1,1 milyar dolarlık hedef konulmuştur; ama, bugüne
kadar yapılan özelleştirme, 2001 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde,
maalesef, 50 milyon dolar bile değildir; 1,1 milyar dolarlık hedef
tutturulamamıştır. Özelleştirmede bu hedefin tutturulamamasının temel sebebi,
Türk ekonomisinin, 1999 sonundan itibaren giderek derinleşen, bir türlü
önlenemeyen, tarihinin en ağır ekonomik buhranını ve krizini yaşıyor olmasıdır.
2000 ve 2001 yıllarında, yapılan ekonomik programlara, konulan hedeflere rağmen
Türk ekonomisi tarihinin en kötü günlerini yaşamakta, Türk halkı yoksullaşmanın
sınırlarına ulaşmakta ve rekabet gücünü, teşebbüs gücünü kaybeden ekonomide, özelleştirmenin
olabileceği güvenilir, inanılır bir istikrar ortamı maalesef
yaratılamamaktadır. İşte, bu şartlar altında,
Özelleştirmeden ihale alarak, özelleştirme işlemlerinden yetki alarak ortaya
çıkan firmaların birçoğu da bugün özelleştirme taksitlerini dahi ödeyemiyorlar.
Bizim yaptığımız araştırmalara göre, en az 18-20 tane firma, özelleştirilen
kurumlardaki taksitlerini bu yıl için ödeyemiyorlar. Ödememe gerekçeleri,
ödeyememe gerekçeleri de gayet net: "Türkiye ekonomik krizde, bütün
hesaplarımız altüst oldu, bütün öngörülerimiz yanlış çıktı, hükümetin bütün
programları çöktü, içeriden ve dışarıdan kredi bulamıyoruz, işlerimiz kötü
gidiyor ve biz, Özelleştirme İdaresine taahhüt ettiğimiz bu yılki 102
trilyonluk taksitlerimizi ödeyemiyoruz." Özelleştirme İdaresi 700
trilyon lira borç yapmış; çünkü, özelleştirme kapsamındaki kurum ve
kuruluşların finansman ve personel giderlerini başka türlü karşılamaları da
mümkün değil. Özelleştirme İdaresi,
klasik bürokratik bir yapı değildir. Almanya dahil olmak üzere, dünyada birçok
başarılı kurum, özelleştirmesini yaparken, böylesi özel ve yarı özel kurumlar
oluşturmuşlardır. Siyasal istikrarsızlık, siyasal cesaretsizlik nedeniyle
özelleştirmenin yapılamaması, ülkenin kötü ekonomik programlar ve krizler
yüzünden sıkıntıya girmesi nedeniyle özelleştirmenin tıkanması, Özelleştirme
İdaresinin çalışanlarına mal edilmemelidir. Özelleştirme İdaresi,
uzman bir kuruluş olarak, aslında, daha özerk bir yapıda, süratli ve etkin
kararlar alabilecek yapıya kavuşturulmalı, işi bittikten sonra da tasfiye
edilmelidir. Bugün bakanlık ve kamu
kurumlarına bu işleri yayarsak, zaten, burada, özelleştirmenin olmamasını
isteyen, bu işi yokuşa süren, koltuğunu kaybetmek istemeyen birtakım ekonomik
gericiler diyebileceğim anlayış, özelleştirmeyi zaten engelleyecektir. O
bakımdan, Özelleştirme İdaresinin bu aşamada kapatılması iddialarını ben
gerçekçi bulmuyorum; tam tersine, Özelleştirme İdaresi, yarı özerk bir yapıda,
misyonunu, etkin, kararlı ve cesaretle tamamlamalı ve Türkiye'de, artık,
Rusya'nın, Polonya'nın, Macaristan'ın, eski sosyalist ülkelerin bile gerisine
düşen bu ekonomik yapı, mutlaka, piyasa ekonomisinin kurallarına
kavuşturulmalıdır ve etkin bir devlete kavuşturulmalıdır diye düşünüyorum. Özelleştirme İdaresi,
hâlâ dövizle satış yapmaktan vazgeçmelidir. Enflasyonun ve devalüasyonun
olumsuz etkilerinden kurtulmak için, Özelleştirme İdaresi, dolarla satış
yerine, artık, enflasyona endeksli -bizim DYP olarak çıkardığımız- TÜFE+X
modelini kullanarak, enflasyona endeksleyerek veya uygun görülecek başka bir
göstergeye endeksleyerek satışlarını yapmalı ve bizzat dolarizasyonu teşvik ve
teyit eden bu tür satışlardan vazgeçmelidir. Özelleştirmenin, sadece gelir
getirmek ayağına bakılmamalı, mutlaka, istihdam yaratacak sosyal sonuçları da
göz önüne alınmalıdır. Blok satış dışında, kiralama, halka arz, işletme hakkı
devri, varlık satışları da dikkate alınmalıdır. Değerli milletvekilleri,
Özelleştirme İdaresinde yıllardan beri süregelen ve maalesef, siyasal
baskıların da sebep olduğu varlık devirlerinden, Türkiye, bir an önce
vazgeçmelidir. Varlık devirleri, bugün, Türkiye'de, özelleştirmeyi, âdeta, bir
kamu kuruluşundan öbür kamu kuruluşuna bağış yapar duruma getirmiş, yüzlerce,
hatta binlerce varlık, kamu kurum ve kuruluşları arasında devredilmiştir. Çok
zarurî olan, çok istisnaî olan haller dışında, kamuya varlık devri yönteminden
de, Türkiye, süratle vazgeçmek zorundadır. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin özelleştirme yapabilmesinin önkoşulu, Türkiye'de, gerçekten, bir
piyasa ekonomisinin, demokrasinin, uygun istikrar koşullarının, güvenilir
hedeflerin, doğru ekonomik programların uygulanmasıdır; yani, doğru bir
ekonomik iklim ister. Yerli ve yabancı yatırımcı, özelleştirmeye girecekse,
mutlaka, o ülkedeki hükümete, ekonomik programa, hedeflere, ortama ve iklime
güvenmek zorundadır. Bugün, Türkiye, 2001 yılında hiçbir özelleştirme
yapamıyorsa, Türkiye'ye bir kuruş yabancı sermaye gelmiyorsa, bunun tek sebebi,
yaşanan ekonomik kriz, hatalı programlar ve kötü yönetimdir. Birleşmiş
Milletler Kalkınma Örgütünün 2000 yılı raporunda, dünyada sınır ötesi yabancı
sermaye -dolaşan- 1,3 trilyon dolardır. Bunun 200 milyar doları, bizim gibi
gelişmekte olan emerging markets'lere gitmektedir. Türkiye'ye geçen sene gelen
rakam 982 milyon dolardır; bu paranın, yani, yabancı ülkelerden, gelişmekte olan
ülkelere giden paranın binde 1'i bile Türkiye'ye maalesef gelmemektedir. Değerli milletvekilleri,
işte, ekonomik ortamın iyiye gidebilmesinin tek koşulu ve önkoşulu, Türkiye'de
doğru ekonomik programların yapılmasıdır. Bakalım Türkiye'de
ekonomik programlar nasıl: Daha iki gün önce, ekim ayı enflasyon rakamları
açıklandı; herkesi hayrete ve ibrete düşüren sonuçlar çıktı. Çekirdek enflasyon
yüzde 7,6'dır. Çekirdek enflasyonun yıllığı yüzde 88,7'dir; yani "çekirdek
enflasyon" dediğimiz, mevsimsel etkilerden arındırılmış, korenflasyon,
yılbaşı itibariyle üç rakamlıya, yüzde 100'e vuracaktır. Enflasyonun yüzde 100
olduğu bir ortamda, hiçbir yerli ve yabancı yatırımcının özelleştirmeye ilgi
göstermesini bekleyemezsiniz. Bu, aynı zamanda, üç haneli hiper enflasyonun da
habercisidir. Değerli milletvekilleri,
İstanbul Ticaret Odası ve İzmir Ticaret Odasının yayımladığı enflasyon
hesaplamaları ile Devlet İstatistik Enstitüsü arasında, yüzde 100'e varan
farklar vardır. İstanbul Ticaret Odasının "yüzde 12" dediği enflasyona,
bugün İstatistik Enstitüsü "yüzde 6" demektedir. Mutlaka, mal
gruplarında, hesaplama yöntemlerinde tartışmaya ve şüpheye yer bırakmayacak
yeni bir enflasyon hesabı ve kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurula, üniversiteler,
odalar, esnaf birlikleri ve mutlaka, çalışanları temsilen sendikalar katılmalı;
elbette, kamu da, İstatistik Enstitüsü vasıtasıyla katılmalıdır ve Türkiye,
yeni bir istatistik hesabı ve serisine kavuşmalıdır. Bugün "KDV
indirimi" adı altında bir indirim yayımlandı; otomobilde ve beyaz eşyada
yüzde 26 olan KDV oranları, yüzde 18'e indirildi; fakat, biz, Doğru Yol Partisi
olarak, KDV indiriminin, böyle, programsız, bölük pörçük, yarım yamalak
paketlerle, istenilen sonucu doğurmayacağı kanaatindeyiz. Elbette, daha az vergi,
daha tabana yayılmış vergi, daha çok vergi tahsilatı demektir; ancak, şunu
unutmamak lazımdır ki, KDV gibi bir hadisede, sektörel ve mal grupları ayırımı
yapılmasının yanlış olduğunu düşünüyoruz, haksız rekabete yer verildiğini
düşünüyoruz. İnsanımızın ekmeğinden ilacına kadar yüksek KDV oranlarına
dokunulmazken, sadece belli sektörlerde indirim yapılmasının, çok da yararlı
olacağı ve istenilen sonucu vereceği kanaatinde değiliz. Burada, her zaman haklı
rekabetten yana olan Doğru Yol Partisi, KDV indiriminde de sektör ve ürün
ayırımı yapılmasını eksik ve yanlış bulmaktadır, haksız bulmaktadır, adil
bulmamaktadır. Bu bakımdan, ekmekten ilaca kadar vatandaşın kullandığı tüm
ürünlerde bu indirimin eşit ve adil olarak yapılmasının, daha doğru, daha
akıllı, daha ekonomik, akla ve vicdana daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Değerli milletvekilleri,
Hazine, bugün, 2,4 katrilyon lira daha borçlanmıştır; Hazine borçlanması 105
katrilyonu aşmıştır. 1997'de bıraktığımız zaman 4 katrilyon olan içborçlanma,
bugün 105 katrilyon liradır. Bütün ekonomik mantığı, bütün hesabı, bütün insafı
aşan anormal bir borçlanma politikasıyla karşı karşıyayız. Bu şartlarda,
Hazinenin yüzde 104 faizle ilk dokuz ayda borçlandığı bir ortamda, hiçbir
yatırımcı, özelleştirmeye gelip de özelleştirme ihalesine girmez. Dolarizasyonu
artıran, bizzat Hazinenin kendisi olmaktadır. Bugün, içborç portföyünün
yaklaşık yüzde 32'si, dövizli borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Hazine,
dövizle borçlanarak dolarizasyonu bizzat teşvik ve teyit etmektedir ve bugün, bankalardaki
mevduatın yaklaşık yüzde 60'ı, cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı biçimde, döviz
hesaplarına dönmüştür, kısa vadeye inmiştir. Hazinenin ortalama borçlanması
neredeyse üçbuçuk, dört aya inmiştir; bankalardaki ortalama mevduatsa, iki
aydan fazla değildir. Bunun tek sebebi, ekonomiye, yönetime, program ve
hedeflere güvensizliktir. Merkez Bankası,
geçtiğimiz günlerde son derece yanlış bir işleme zorlanmıştır. Ekonomiden
sorumlu Sayın Bakanın ve Hazinenin zorlamasıyla, IMF'ten henüz bir kredi alınmadan,
bu kredi diliminin verilip verilmeyeceği açıklanmadan, bu kredinin ne kadar
olduğu bilinmeden ve bu kredi Merkez Bankası hesaplarına dahi geçmeden, Merkez
Bankası, âdeta bir banknot matbaası gibi çalıştırılmış; Merkez Bankası,
Hazineye, gelmeyen para karşılığında verdikleri senetler mukabilinde avans
vermiştir, gelecek bir paraya mahsuben para vermiştir. Bu, 5 Kasım itibariyle
yürürlüğe giren Merkez Bankası Kanununun ilgili maddesine açıkça aykırıdır,
kanuna karşı hile halidir; bunun yapanları yadırgadığımızı, ayıpladığımızı ve
kınadığımızı ifade ediyoruz. Bunun yasal sorumluluğu konusunda da, Doğru Yol
Partisi elinden geleni yapacaktır. Bizim korkumuz, gelecekte, kamu bankaları
yoluyla ikinci el piyasadan senet verilerek, Merkez Bankasında bu tür bir
monetizasyona gidilmesidir. Hazine yönetimi, bölük pörçük önlemlerle,
Türkiye'nin borçlanmasına da, maalesef, güven duyulmamasına sebep olmaktadır.
Merkez Bankasına verilen kâğıtlarla, 15,8 katrilyonluk kâğıdın 2006'dan 2010'a
kadar giden vadelerle bir takası, bir nevî konsolidasyonu zorunlu olarak
yapılmıştır. Bu, piyasalara güven vermemektedir. Hazine ve Merkez Bankasının,
ekonomi yönetiminin yaptığı bu hareketler, Türkiye'de, gerçekten piyasaları
altüst etmekte, özelleştirme için uygun bir iklimi de yaratmamaktadır. Değerli milletvekilleri,
yaşanan ekonomik kriz, sadece bankacılık sektörünü değil, borsayı, hisse senedi
piyasasını da vurmuştur. Bugün, Türk şirketlerinin, İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında kote edilmiş şirketlerin
-ulusal olsun, bölgesel olsun- tamamımın 1999 sonu itibariyle piyasa
değeri, dolar bazında 112-113 milyar dolardı; bugün, bu rakam, dolar bazında
31,5 milyar dolara inmiştir. 112 milyar dolarlık değerler, bugün, 31 milyar
dolara alınabilecek ya da satılabilecek durumdadır. Türkiye, kendi değerlerini,
kendi ürettiği, yarattığı katmadeğerleri, fabrikasını, üreten şirketlerini
dörtte 1 fiyatına iki senede indirmiştir. Böyle bir ekonomik yönetim altında,
Türkiye'nin kredibilite kazanması, güven kazanması, itimat kazanması mümkün gözükmemektedir.
Gayri safî millî hâsıla
geçen sene 200 milyar dolar civarındaydı; bu sene 150-155 milyar dolar
civarında olacağını hesaplıyoruz; yani, Türkiye, bir yıl içinde 45-50 milyar
dolar daha az üretmiş, az satmış, az gelir elde etmiş, bir diğer anlamda, 50
milyar dolar kadar fakirleşmiş. Karşılığında ne almış; IMF'den 10 milyar dolar
borç almış. 10 milyar dolarlık borç karşılığında dikte ettirilen, gerçekçi
olmayan, Türkiye şartlarına uymayan bir programa "evet" diyen bir anlayışı
kabul etmemiz, izah etmemiz mümkün değildir; çünkü, Türkiye'nin kaybettiği
büyük rakamlardır. 3000-3200 dolar civarında
olan kişi başına millî gelirin bugün 2000 dolarlara düşmesinin tek sebebi
yanlış politikalardır. "Güçlü ekonomiye geçiş program" adı altında
yüzde 50-60 enflasyonu öneren hükümet, bugün, yüzde 85'e çıkan enflasyon
karşısında suskundur, cevap vermemektedir. Bugün, yüzde 7,6'lık korenflasyon
karşısında, mevsimsel fiyatlardan arındırılmış fiyatlar karşısında yapılan
hadise gerçekten düşündürücüdür. Bugün, batan firmalara
"İstanbul yaklaşımı" adı altında birtakım formüller geliştiriliyor.
Şirketlere verilen krediler bankacılık sisteminde 38,2 katrilyondur değerli
arkadaşlar. Resmen, bunların batık ve takipte olanları, Merkez Bankası
verilerine göre 5,4 katrilyondur. 5,4 katrilyon liralık bir batak, yaklaşık
2,5-3 milyar dolara yakın bir para eder. Hangi bankacılık sektörüyle, İstanbul
yaklaşımıyla bu paraları ödeyeceksiniz? Türkiye'nin tıkanan demokrasi ve
ekonomisinin önünü taze bir başlangıçla açmadan, Seçim ve Siyasî Partiler
Yasalarını değiştirmeden, taze bir başlangıca gitmeden ne özelleşmeyi
yapabilmesi mümkündür ne ekonomide güveni geri getirmesi mümkündür ne de
vatandaşın yastık altına koyduğu, sistem dışına çıkardığı parayı tekrar
çözebilmesi mümkündür. Türkiye'nin yapacağı şey, parlamenter rejim içinde, taze
bir başlangıcın demokrasi ve hukuk kuralları içinde önünü süratle açmaktır.
Özelleşme yapılmıyor, yabancı sermaye gelmiyor, Türkiye büyümüyor, Türkiye
fakirleşiyor; böyle gitmez, böyle gitmemeli. Biz, Doğru Yol Partisi olarak bu
anlamda üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya hazırız, yeter ki Türkiye
yeniden büyüsün, yeniden üretsin, yeniden özelleşmesini yapabilsin. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Söylemez,
teşekkür ediyorum. Sayın Candan, söz
vereceğim, isterseniz diğer arkadaştan sonra vereyim, isterseniz şimdi vereyim. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Şimdi... 2 dakika... BAŞKAN - Buyurun. O zaman, Sayın Yüksel
Yalova'ya da, sizin sataşmanızdan ötürü söz vereceğim efendim. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Eskişehir
Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek’in konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması VEYSEL CANDAN (Konya) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben burada evvela şunu söyleyeyim. Sayın Dedelek
"aslı olmayan iftiralar ortaya koydu" dedi; yani bizi müfteri ilan
etmiş oldu. Ben bunu sürçülisan olarak kabul ediyorum. Evvela şunu açık ve net
söyleyeyim. Kendi nefsim, gururum neyse ben herkesi öyle düşünüyorum, hiç
kimseye iftira etmek, küçültmek, aşağılamak gibi bir ifadem olmamıştır, olması
da mümkün değildir; bütün arkadaşlarıma sevgi ve saygı duyuyorum. Ancak, burada
şunu açık ve net ifade ettim. İki tane rapordan bahsettim, bir tanesi
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporu. Basılı, burada, vereyim okuyun; siz
yok diyorsunuz, reddediyorsunuz; yani kabul etmiyorsunuz. Peki, iki, biraz sonra
Sayın Bakan gelecek burada konuşma yapacak, benim söylediklerimi aynen teyit edecek;
yani menfi, kendi ağzından, idarenin söylediklerini naklettim burada ve o
söylediklerini Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulununkiyle mukayese ettim.
Tabiî, herkesin bir üslubu var, herkesin bir yoğurt yiyişi var, anlatışı var.
Ben, burada hakaret değil, konuyu detaylandırmak üzere 15 gün rapor okudum.
Öyle, sizin gibi, gelip buraya, bu müfteridir... Ben konuşmamın başında demedim
mi, biri çıkar buraya, bunlar baştan yoktur zaten, iftiradır dediği zaman,
keenlemyekûn hepsini reddedersiniz. Ben bunu konuşmamın başında söyledim. Ama,
reddettiğiniz zaman, Özelleştirmedeki usulsüzlükleri, POAŞ'taki benzin
hırsızlığını durdurmuyor ki; yani, bunu niye?.. İşte Türkbank'tan hükümet
düşmedi mi gensoruyla; düştü. İşte Etibank'la ilgili zamanın Hazine Müsteşar
Yardımcısı Tunaboylu Özelleştirme İdaresine yazı yazmamış mı "vermeyin,
Cavit Çağlar alamaz, almamalı, İnterbank batıyor" diye. Uyarı, yazı var,
resmî devlet yazısı. Siz keenlemyekûn, burada çıkın, bunların hepsi iftiradır,
böyle bir şey de yoktur, olması da mümkün değildir, ben üslubu da beğenmedim,
konuşmaları da beğenmedim... Bakın, tekrar ifade
ediyorum, maksadını aşan bir ifade varsa, ben kişisel olarak özür diliyorum;
ama, ben hiç kimseye hakaret etmek istemiyorum. Açık ve net söylüyorum ki,
hakaret amacıyla değil... Ben biliyorum ki, bu sıralarda oturan birçok arkadaşım
da, benim okuduğum raporları getirseydi, bunları söylerdi. Arkadaşlar, biz bir
vekâlet alarak geldik; yani, bazı şeylerin konuşulması ve söylenmesi lazım.
İşte Sayın Bakan diyor; 15 yıl yapılan çalışma boşa gitmiş. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Ben bu cümlelerden çıkarak, ayda 2 milyon dolar zararımız var diye konuşmamın
içinde ifade etmedim mi; ekonomik krizi özelleştirme tetikliyor ve artırıyor;
yani, siz şimdi TÜPRAŞ'a her yıl 1 katrilyon ek para vereceksiniz... Bakın, bir hafta önce,
KİT Komisyonunda Sümerbank Genel Müdürü ne söyledi; dedi ki; biz her yıl sizden
125 trilyon lira istiyoruz, kapatın bizi. Ötenazi bu, kapatın dedi. Biz de bunu
söyledik işte; yani, buna beraber bir çare bulalım dedik. Teşekkür ediyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Candan,
teşekkür ediyorum. Sayın Yalova, buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) 3. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, Konya
Milletvekili Veysel Candan’ın SPGrubu adına yaptığı konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması YÜKSEL YALOVA (Aydın) -
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Söz verdiği için de Sayın Başkanıma şükranlarımı sunuyorum. Söz alma talebimin iki
gerekçesi var; birincisi, Saadet Partisi Grubu adına konuşan Sayın Veysel
Candan'ın konuşmasında kullandığı ifade ve üslup, bir diğeri de siyasî ahlak
anlayışım. Sonuçta, gensoru, 57 nci
cumhuriyet hükümeti olarak anılmakta ve Sayın Başbakan Bülent Ecevit
kastedilmekte. 57 nci cumhuriyet hükümetinin bir sorumluluğu yüce huzurlarınıza
getirilmişse, ben o 57 nci cumhuriyet hükümetinde iki yılı aşkın bir süre görev
yaptığım için, böylesi bir noktada Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı
sıfatıyla görev yaptığım o Kabine içerisinde, her şeyden önce, Saadet Partisi
kastetmese bile, benim burada kendime sorumluluk payı çıkarıp Yüce Meclise
hesap vermem gerekir demokrasi anlayışım gereği ve Parlamento geleneği gereği. Muhterem milletvekilleri,
Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı sıfatının yanında, Vakıfbanktan da
sorumlu Devlet Bakanı idim. Bu çerçevede, Sayın Veysel Candan'ın Yüce
Heyetinize sunduğu her bir bilgiyi, iddiayı tek tek yanıtlayabilirim; ama,
burada herhalde o imkânım olmayacak. Ona ilişkin bir tek şey söyleyeceğim: Üç,
beş, on, yirmi yıl demiyorum, yaşayacağım süreyle sınırlı olmak
kaydı şartıyla, yaşayan milletvekilleriyle de sınırlı
olmamak kaydı şartıyla yaşayan milletvekilleriyle de sınırlı olmamak kaydı
şartıyla -denilebilir ki, iktidara mensup bir partinin üyesidir,
parlamentolarda genellikle sayısal çoğunluklar, matematiksel gerçekler gibi
algılanır- yaşayan, şimdiki milletvekilleri demiyorum, daha sonrasını da
bağlayacak şekilde bir taahhütte bulunuyorum; ayrıca, mevcut yaşayan hâkim ve
savcılar da demiyorum, ileride görev alacaklar dahil, yüce Türk Milletinin bu
kutsal mekânında yaptığım her işin,
attığım her imzanın sonuna kadar şerefle hesabını verebileceğimi, aksi halde,
dünyanın en şerefsiz insanı olarak anılmayı da kabul ettiğimi, burada,
huzurlarınızda ifade ediyorum; bir. İkincisi, zaman zaman,
Özelleştirme İdaresinin, Başkanından yardımcılarına, daire başkanlarına kadar,
neredeyse, bir gelenekmişçesine, değişik komisyonlarda, değişik mekânlarda, o
personelin kişilik haklarına ilişkin, hiç de hukuka uygun olmayan, her türlü
özlük haklarını haleldâr edici, suçlamalara tanık oluyoruz. Sadece burada
bulunan arkadaşlarım değil, Özelleştirme İdaresinde görev yapan diğer yetkili
arkadaşlarım, yetkili sıfatıyla attıkları her imza nedeniyle -onların benim
kefaletime ihtiyaçları yok- bir şey söyleyeyim ki, bürokrasinin hangi kurumu
diyorsanız, o kurumla yarışabilecek ehliyette, liyakatta; ama, daha önemlisi,
haysiyet ve şerefte insanlardır. Eğer, bu devlette milyar dolarlık işlemler
yapılmışsa, bu insanlara ilişkin, elimizde somut bir belge olmadan, yasama
organının bize tanıdığını sandığımız birtakım yetkilerle, insanların kişilik
haklarıyla uğraşma hakkımızı kendimizde görmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bakın, Sayın Veysel
Candan, rakamlar verdi. Bir tanesini söyleyeceğim. "Vakıfbank, 200 milyon
dolar, Doğan ve İş Bankası Grubuna
-POAŞ ihalesini kazanan konsorsiyuma- kredi verdi" buyurdular.
Zabıtlar yetişmediği için, sunamıyorum; ama "200 milyon dolar"
dediler. Bu kredinin de ucuz olduğu -yüce huzurlarınızda olduğum için böyle
söylüyorum- âdeta, "peşkeş" denen o argo kelimeyle tanımlama gibi bir
şey çıktı ortaya; niyeti farklı olabilir. Bir şey daha söylüyorum.
Eğer, Vakıfbank'ın Doğan Grubu ve İş Bankası gibi, ülkenin, maddî imkânları
itibariyle ve tüzelkişilik hakları itibariyle en saygın gruplarının oluşturduğu
bir konsorsiyuma, Vakıfbank, eğer Sayın Veysel Candan'ın iddia ettiği gibi, 200
milyon dolar kredi verdiyse, milletvekilliğinden istifa etmeye huzurlarınızda
söz veriyorum; ama, rakam bu değilse, o zaman, benim, aynı mantıkla, Sayın
Veysel Candan'a çağrıda bulunmam lazım. BAŞKAN - Yeni bir
sataşmaya mahal vermemek kaydıyla, lütfen bitirir misiniz efendim. YÜKSEL YALOVA (Devamla) -
Vermeyeceğim... Bitiriyorum efendim... Değerli milletvekilleri,
şunu söylemek istiyorum. Bir bankanın bir gruba verdiği kredi, o partili
tarafından şu miktar, bu partili tarafından bu miktar olamaz; matematik bir
gerçektir. Yüce huzurlarınızda bir şey daha söyleyeceğim. Krediyi bir tek
Vakıfbank vermişse, yine aynı iddiayı söyleyeceğim, ortada kaç tane özel banka
var; bir Akbank'tan, bir Pamukbank'tan hangileriyse -sanıyorum 9 banka olacak-
o bankalardan bir tanesinden daha fazla, kredi verilen gruba imkân sağlayıcı
bir düzenleme varsa, buyurun, ne gerekiyorsa yapalım; ama, sanıyorum 9 bankayla
aynı şartlarda, o, ileri sürdüğü rakam değil, kredi verilmişse; böyle bir
noktada, o Vakıfbank çalışanlarının da haysiyetiyle oynama hakkını kendimizde
görmememiz gerekir diyorum. Sayın Başkana tekrar
teşekkür ediyorum, hepinize en üstün saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Mesele
anlaşıldı. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Tam anlaşılmadı, ama, idare eder. BAŞKAN - Yok efendim,
cevap hakkını kullandı. Herkes kendi anladığı manada... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kaç
lira olduğu açıklansın; 199'mu, 150'mi; o açıklansın. BAŞKAN - Efendim,
bilmiyorum. Onu Veysel Candan Bey söyledi, artık getirir gündeme. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) GÖRÜŞMELER (Devam) 1.- Saadet Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya
Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
Özelleştirme Sürecinde Alınan Yanlış Kararlarla Devleti Zarara Uğrattıkları
İddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri Hakkında Bir
Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/20)
(Devam) BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan
Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlarım. Grubum adına, verilmiş olan gensoru
önergesiyle ilgili olarak, özelleştirmeyle alakalı, birtakım bilgilere
belgelere dayanarak, görüşümüzü, tespitlerimizi burada aktarmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, olayın
geçmişinden biraz bahsetmekte yarar var. 1980'li yıllara kadar devam eden
devletin yatırımlara ortak edilmesi anlayışı, bu tarihten sonra, yerini,
liberal ekonomiye bırakmış bulunuyor. 1983 yılında özelleştirmeden söz edilmeye
başlanmış ve ilk hukukî düzenleme de 1984 yılında yapılmıştır. "Yeni ekonomik
düzen" tanımı, 1970 ile 1980'li yılların başında "tam serbest piyasa
ekonomisi ve küreselleşme" olarak tarif edilerek gündeme getirilmiştir. Bu
dönemde, Amerika Birleşik Devletlerinin başında Reagan, İngiltere'nin başında Margaret
Thatcher, Türkiye'nin başında da merhum Turgut Özal vardır. Amerika Birleşik
Devletleri öncülüğünde, uluslararası yapılanma kapsamında, Birleşmiş Milletler
gibi siyasî, IMF ve Dünya Bankası gibi iktisadi, gümrük tarifeleriyle
desteklenen ticaret anlaşmalarını ifade eden GATT, NAFTA ve APEC gibi pazar
kurumları oluşturulmuştur; ancak, bu kurumlar, halen dünyada gündeme gelen
ekonomik krizlerin altyapısını da, maalesef oluşturmuşlardır. Dünyanın, derin bir
finansal ve siyasî krizin etkisi altına girişini, Soros, şu sözlerle ifade
ediyor: "Asya krizi, önceleri, belli ülkelerdeki pazarlardaki bir dizi
zayıflığa atfedildi. Krizin başlangıcında, çoğu iktisatçı, paranın aşırı
değerlenmesine yol açan ve dövizle borçlanmaya bağımlılık yaratan hatalı
iktisat politikalarına dikkat çekti. Kriz yayıldıkça, bu tür hatalı iktisadi
değerlendirmelerin, daha derin sosyoekonomik sorunların belirtileri olduğu ortaya
çıktı. Siyasî yorumcular, bu belirtilerden en önemlisinin 'ahbap - çavuş
kapitalizmi' denilen sosyopolitik düzenlemeler olduğunu ifade etti. Bu
görüşlerde gerçek payı da vardı. Uluslararası yatırımcılar ve IMF'nin de
teşvikiyle, hastalık, Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Rusya'ya yayıldı." İşte, özelleştirme
felsefesinin ağır borç yükü altına sokulan devletin liberal ekonomiye uyum
sağlaması, devletin aslî görevi olan adalet, güvenlik ve sağlık ile sosyal
güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalara yönelmesi, özel sektör tarafından
yüklenilemeyecek altyapı ve stratejik yatırımlara yönlendirilmesi amaçları
istikametinde belirlenmiş bulunuyor. Ekonominin pazar
mekanizmaları tarafından yönlendirilmesi, sermaye piyasasının geliştirilmesi,
atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması çalışmalarının destekleyicisi
olarak tanımlanan özelleştirme gelirlerinin borsa ve sermaye piyasalarını
geliştirmek için kullanılacağı, özelleştirme programında ifadesini bulmuştur;
ancak, ne yazık ki, Türkiye'de sermaye piyasalarına dönük iyileştirme yerine,
faizciliği öne çıkaran ve faizleri tırmandıran para piyasalarına destek
verilmektedir ve paranın, banka ile hazine, hazine ile banka ve rantiye üçgeni
arasında dönmesine zemin hazırlanmaktadır; bu işlem de, iktidarlar tarafından
desteklenmektedir. Değerli arkadaşlar, buna
bir örnek vermek gerekiyorsa, geçtiğimiz günlerde bu Parlamentodan çıkarılan,
devlet kâğıtlarından elde edilen faizlerin yıllık 50 milyar lirasına kadar olan
kısmından vergi alınmayacağı yasasını örnek olarak göstermemiz gerekiyor.
Bugün, yeniden değerlemeyle birlikte hesaplandığında, bu para yıl sonunda 109
milyar lira olarak vergiden muaf tutulacaktır. Türkiye'de reel
ekonominin canlandırılması çalışmalarının yapılmasının konuşulduğu şu günlerde,
paranın faizciliği destekleyen rant ekonomisine yönlendirilmesinin en bariz
örneğini bu teşkil ediyor. Halbuki, özelleştirme programının amaçları içinde
oluşturulan kaynakların sermaye piyasasına akışına imkân vererek reel
ekonominin canlandırılması hedefi vardır. Bir başka amaç da kamu
kesiminin fonlar üzerindeki talebi nedeniyle sıkışan malî piyasa üzerindeki
olumsuz baskının engellenmesi hedeflenmektedir deniliyor. Gerek fonlar gerekse
her türlü gelir üzerinde en büyük baskı, Hazinenin iç, dışborç ve faiz
ödemeleri baskısıdır. Asıl hedef, Hazinenin bu baskısının hafifletilmesi
olmalıdır. Maliye, bu tür faiz gelirinden vergi almamakla, paranın kullanımını
kendine yönlendirmekte, reel ekonomiye destek sağlayacak olan sermaye piyasalarının
gelişmesini engellemektedir. Karakterinde anayasa
mantığının ifadesiyle, özel mülkiyet için Anayasanın 35 inci maddesiyle
getirilen koruma, devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyet hakları için
de geçerli olduğundan, bu durumun doğal sonucu olarak, KİT'lerin özelleştirilmesinde
de gerçek değerinin gözetilmesi gerekir. Özelleştirme, devletleştirmenin tersi
bir işlev olduğuna göre, KİT'lerin satışında, en az kaybı, en yararlı düzeyi
sağlayacak biçimde rayiç değer aranarak gerçek değere en yakın olanın bulunması
gerekir. Bu ölçüleri gözardı eden bir yöntem ve uygulama, satın alan kişileri,
öbür kişiler karşısında hakkı olmayan ayrıcalıklı bir konuma getirerek eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturur denilmektedir. Bu hüküm, zaten, çeşitli kusurları
bulunan özelleştirme işlemlerinin, muhtemel sakıncaları ortadan kaldıracak
şekilde büyük bir titizlikle yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde,
zaten sorunlu olan ülkemiz, özelleştirme uygulamalarına ilişkin tartışmalarda,
özelleştirme karşıtlarına yeni bir fırsat da vermiş olacaktır. Değerli arkadaşlar,
işlemlerin teker teker ele alınarak suçlandırılması çok kolay. Basınımızda bu
konuda yüzlerce makale var; ama, bizim amacımız, işlemleri teker teker suçlamak
veya bir kurumu tahrip etmek değil, Türkiye'de uygulanmakta olan bu
özelleştirme işlerinin daha mükemmel bir zemine oturtulmasını, daha süratli bir
gelişimi temin edecek bir zemine oturtulmasını temin etmek içindir. Ülkemiz tarihinin en ağır
ekonomik bunalımıyla karşı karşıya bulunduğu, hepimizin malumudur. Ekonomideki
durgunluk ve daralma, onbinlerce işletmenin kapanmasına, milyonlarca vatandaşın
işsiz kalmasına neden olmuştur. 2001 yılında kapasite kullanım oranları düşmüş,
üretim azalması had safhaya ulaşmıştır. İçinde bulunduğumuz yılın
sonu itibariyle millî gelirin yüzde 8 civarında azalacağı tahmin edilmektedir.
Millî gelirdeki azalma, ülkenin topyekûn fakirleşmesi, insanların gelirinin
düşmesi, üretilen mal ve hizmet miktarının azalması ve istihdam imkânlarının
daralması anlamına gelmektedir. Kısacası, Türk ekonomisinin kan kaybetmesi,
rekabet gücünün ortadan kalkması, yetişmesi uzun yıllar alan müteşebbis gücün
yok olması anlamına gelir. İçinde bulunduğumuz kriz
dönemlerinde reel sektörün problemlerini çözmek ve üretimin önündeki engellerin
kaldırılması, hükümetlerin en önemli görevlerinden birisi olmak durumundadır.
Bugüne kadar, hükümetin, üretimin artırılması konusunda üzerine düşeni
yaptığını söylemek mümkün değildir. Yaşanan kriz, hükümetin uyguladığı
para ve kur politikasının bir eseridir.
Hükümet, sadece hatalı ekonomik politikalarla değil, aynı zamanda, hatalı
siyasî baskı yoluyla da reel sektöre ve üretime darbe vurmaktadır. Hükümet ve
özellikle koalisyonun bir kanadı, yaklaşık iki yıldan beri, binlerce insanın
çalıştığı ve yılda devlete 10 trilyon lira civarında vergi ödeyen şirketler
grubuna karşı, tamamen siyasî amaçlı linç operasyonlarına girmektedir. Şu ana
kadar ortaya atılan iddiaların hiçbirisi kanıtlanamamıştır. Tam aksine,
İçişleri Bakanlığı müfettişleri ve Sanayi Bakanlığı başmüfettişleri tarafından
oluşturulan komisyonun altı aydan daha uzun sürede hazırladığı raporlarda,
iddia konusu ihale işlemlerinin hiçbirisinde suç unsuruna rastlanmamıştır. Bir
başka özel müfettiş görevlendirilerek istenilen sonuç elde edilmeye
çalışılmıştır. Özel olarak görevlendirilen müfettişin 55 günde hazırladığı
sübjektif ve önyargılı, son derece gayri ciddî rapor esas alınarak, âdeta terör
estirilmiş, akıl almaz işkence ve baskılar uygulanmıştır. Buna rağmen,
iddiaların hiçbirisi ispat edilememiştir. Söz konusu şirket grubunu
bitirmeyi hedef alan anlayış, bu defa, Maliye Bakanlığı inceleme elemanlarını
devreye sokarak amacına ulaştırılmaya çalışılmıştır. Maliye Bakanlığı inceleme
elemanları polis gibi davranmak suretiyle, zorla gerçek dışı ifadeler alarak,
belirlenmiş amaca ulaşmak için yetkilerini kötüye kullanmışlardır. Gerekli teminatları
gösterme kapasitesi ve imkânı bulunduğu halde, bahsi geçen şirket grubunun
bütün kaynakları bloke edilerek kullanılamaz hale getirilmiştir. Tüm alacak ve
istihkaklarına hacizler uygulanmış; kesilmek istenen cezanın kat kat üzerinde
mal varlığına sahip olan şirketin bu özelliği bilindiği halde, haciz tatbiki,
adaletli ve uygun bir uygulama değildir. Nitekim, şirket, gerekli teminatları
göstererek haczin kaldırılması istikametinde talepte bulundurulmuştur; fakat,
bu talep de, maalesef, yerine getirilmemiştir. Baskıya maruz kalan
şirketlerin dört yıl önce Özelleştirme İdaresinden satın alındığı ve ekonominin
zor şartlarına rağmen faaliyetine ve üretimine devam eden fabrikayı da hedef
alan haksız uygulamalar sonuç itibariyle, sahiplerinden ziyade, fabrikanın
çalışanlarını, fabrikanın bulunduğu yöre halkını olumsuz bir şekilde
etkilemiştir. Yapılan bütün bu baskılara ve zor ekonomik şartlara rağmen,
ayakta kalmayı ve faaliyetlerini sürdürmeyi, ülke ekonomisine katkıda bulunmayı
başaran şirketler, yapılan adaletsiz ve haksız, hukuka aykırı baskılara
dayanmışlar; ancak, bu adaletsiz uygulamalara hâlâ son verilmiş değildir. Şirketlerin usulü
dairesinde denetlenmesi, kanunlara aykırı işlemlerinin belirlenmesi halinde
gerekli yasal işlemlerin yapılmasına hiç kimsenin itirazı olamaz. İtirazımız,
mutat olan prosedürlerin dışında muamele ve haksız baskı yapılmasıdır. Değerli arkadaşlar, bu
örneği vermekteki kastımız, bir taraftan, özelleştirme yapmak istiyoruz,
özelleştirdiğimiz şirketlerin hayatta kalmasını talep ediyoruz, onların
istihdama katkıları bulunmasını istiyoruz; ama, diğer taraftan da, birtakım
siyasî gerekçelerle, siyasî ihtiras ve hırslarla, üzerine gitmek suretiyle,
onları batırmanın eşiğine getiriyoruz. Değerli arkadaşlar,
özelleştirmede bir başka uygulama da enerji sektöründe yaşanıyor. 1996 yılında,
enerji sektöründe yeniden yapılanma ve özelleştirme amacıyla, 3096 sayılı Yasa
kapsamında, mevcut işletmede olan termik santrallarının ve elektrik dağıtım
müesseselerinin işletme hakkı devri suretiyle yerli ve yabancı özel sermaye
şirketlerine devri için düğmeye basıldı. 10 adet termik santral, 29 elektrik
dağıtım işletmesi 1996 yılında ihale yapılarak, ihaleyi kazanan yerli ve
yabancı sermaye şirketleriyle uygulama imtiyaz sözleşmeleri imzalandı.
Danıştayın da görüşleri alındı. Özellikle yabancı sermayenin gelmesi için,
Anayasa değişikliğine gidilerek, Tahkim Yasası da çıkarıldı; ama, geçtiğimiz
günlerde, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı ile Enerji Bakanı arasında bir
protokol imzalandı. Bu protokolle, daha önce yapılmış olan bu sözleşmelere
Hazine garantisi verilmeyeceği belirtildi. Yirmi-otuz yıl süresince işletme
hakkı devri suretiyle özelleştirilecek dağıtım tesislerinin ve santralların,
Dünya Bankası ve IMF'nin istekleri doğrultusunda, varlık satışı, mülkiyet devri
yoluyla özelleştirilmesi karara bağlandı. Böyle bir yöntemin, Anayasaya uygun
olup olmadığı tartışmaları, şu anda, çeşitli mahfillerce yapılmaktadır; çünkü,
enerji üretimi ve dağıtımının imtiyaz hukukuna girdiği bilinmektedir. Önce,
ilgili anayasa değişikliğinin yapılması ve bu yöntemin altyapısının
oluşturulması gerekiyor. Bütün bunlar uzun süre alacağından, çeşitli
problemlerle de karşılaşmak mümkün. Bu durum açıkça
göstermektedir ki, özellikle ihaleleri kazanan yerli ve yabancı şirketler,
uluslararası mahkemelerde tahkime gidecekler ve Türkiye Cumhuriyeti
hükümetinden yüksek tazminatlar alacaklardır. Dolayısıyla, özelleştirmeyle
ilgili olan bu yanlış uygulamaların da bir an önce giderilmesi gerekiyor. 1996
yılında başladığımız, 2001 yılında olduğumuz düşünülürse, beş yıllık emeğimiz
silinerek bir kenara atılmış ve yeniden, sil baştan yeni işlemlere başlanılmış
bulunuyor. Değerli arkadaşlarım, ben
özelleştirmeyle ilgili olarak şunların yapılması gerektiği kanaatindeyim: Dolar
yerine Türk Lirasına dönük satışlar yapılmalı. Varlık devirlerinden
vazgeçilmeli. Özelleştirme İdaresi, satışa karar verildiği gün değil, satıldığı
gün devreye sokulmalı. Özelleştirme İdaresi işletmecilik yapmak mecburiyetinde
bırakılmamalı. Şu anda, Özelleştirme İdaresi, işletmecilik yapmak suretiyle
birçok zarara uğramış bulunuyor; dolayısıyla, özelleştirmeden elde edilen
gelirler de, maalesef, bu zararları karşılamakta kullanılıyor. Satılacak
varlığın gerçek rayiç bedeline en yakın fiyatla satılması gerçekleştirilmeli.
Özelleştirilen varlıkları alanların peşine polis ve istihbarat takılarak diğer
alacaklılar da korkutulmamalı. Özelleştirilen firmaların sahiplerinin teşvik
talepleri de yerine getirilmeli. Müsaade buyurursanız ve
Sayın Başkanım da uygun görüp 1 dakikalık izin verirse, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetinin içinde bulunduğu bugünkü durumu, yüzkırk yıl önceki Batı basınında
Osmanlı Devletiyle ilgili olarak çıkan ifadelerle tarif ederek konuşmamı
tamamlamak istiyorum. Tarih 9 Ekim 1873. "London Times şu tavsiyelerde
bulundu: Şu anda Osmanlı Devletine yapılacak tek hizmet, gelir ve gider
düzenini, gerçek kuralları iyi bilen, Sultanın bile müdahalesine izin vermeyecek
şekilde düzenlenmiş, engelleme ve sınırlamalarla korunan, prensip sahibi devlet
adamlarının ellerine bırakarak, ciddî bir şekilde garanti altına alana kadar,
herhangi nedenle olursa olsun bir tek şilin bile vermeyi reddetmek olabilir."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Yine, 7 Kasım 1874 tarihli aynı gazetede şöyle deniliyor: "Her
yeni borcu onaylayanlar bilmelidirler ki, yaptıkları, eğer bütün sistemi
radikal bir şekilde değiştirmezse sonunda her şeyi tüketecek olan bir yangını
körüklemekten başka bir şey ifade etmez." 1 Kasım 1856.
"Güvencelerin ve ayrıcalıkların yalnızca bir aldatmaca olduğunu ve çok
büyük miktarda paranın kaybolduğunu çok geç fark edebiliriz. Vatandaşlarımıza,
Osmanlı siyasal desteğine fazla güvenmemelerini tavsiye ederiz. Osmanlı
görevlileri, ticarî konularda hem cahil hem de fırsatçıdırlar. Kanımızca,
Babıali, dış girişimlerle ilişkilerinde hiç güven vermemektedir." 1858 Ağustosunda, Sultan,
harcamalarda sıkı disiplin uygulanmasını isteyen bir ferman yayımladı. Avrupa
basınının tepkisi, bu konuda da ihtiyatlı davranmak oldu. 13 Eylül 1858'de The
Times şu yorumları yapıyordu: "Ekonomiye birdenbire bu denli önem
verilmesi ile yeni bir borç talebi arasındaki ilişkiyi görmemek ahmaklık olur.
Babıalinin sahte bir reform görüntüsüyle, yabancıları borç vermeye kandırma
hevesinde olduğunu varsaymaksızın, Sultanın mevcut kararlılığını doğru
değerlendirme mecburiyetimiz vardır." Ve 1860'ta, Osmanlı Devleti, kısa
vadeli borcunu ödemek için yeni bir borç aramaya başladığında, İngiliz
sermayedarları, bu yayınlardan dolayı da Osmanlıya borç vermemişlerdir, çıkardıkları
tahvilleri satın almamışlardır ve Osmanlının son akıbetini de hazırlamışlardır. Değerli arkadaşlarım, bu
okuduğum tarihî vesikalar ne kadar günümüze uyuyor değil mi?! Temennimiz o ki,
özelleştirmeyle ilgili kusurlar bir an önce giderilir, özelleştirmeye sürat
kazandırılır ve şuradaki tablolardan gördüğümüz grafiğe bakarak şunu ifade
etmek istiyorum. BAŞKAN - Grafiği
bıraksanız da efendim, teşekkür etseniz... MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - 2000 yılında yapılan sürate ulaşma mecburiyetimiz vardır, onu
anlatmak istiyorum. Bakın, 2000 yılında 2 712 000 000 dolarlık bir özelleştirme
gerçekleştirilebilmiştir; ama, 1999 ve geri yıllara baktığınızda, maalesef,
özelleştirme olmamıştır, onaltı yıldan bu tarafa da özelleştirme batağı
içerisinde çırpınıp durmaktayız. Değerli Başkanıma
müsamahalarından dolayı teşekkür ediyorum, sizlere de saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Söz sırası hükümette. Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 20 dakika. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Saadet Partisi
Grup Başkanvekilleri tarafından verilmiş bulunan gensorunun görüşülmesi ve grup
adına konuşmalar, Özelleştirme İdaresi ile ilgili uygulamalar açısından ciddî
bir şekilde değerlendirmeye alınmasını gerektirecek hususların, maalesef,
gensoru içeriğinde değerlendirilmediğini ortaya koydu. Bu gensoruyu veren,
Saadet Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız Veysel Candan Beyin
yapmış olduğu konuşmalara en sonunda cevap vermek üzere, sırasıyla diğer grup
konuşmacılarına, sözcülerine ilişkin görüşlerimi özet olarak ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Doğru
Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ufuk Söylemez'in, özelleştirme
felsefesiyle ilgili olarak burada yaptığı konuşmayı şükranla karşılıyorum ve bu
özelleştirme felsefesinin, Meclisimizin bütün gruplarınca benimsenmiş olması
gerektiğine de işaret etmek istiyorum. Kendisi uzun yıllar özelleştirmede
hizmet vermiş değerli bir arkadaşımız; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı yaptı,
özelleştirmeden sorumlu bakanlık yaptı, Özelleştirme Yüksek Kurulu üyeliğinde
bulundu; dolayısıyla, özelleştirmeye ilişkin meseleler hakkında hem bilgisinin
hem tecrübesinin zenginliğinden... BAŞKAN - Sayın Bakan,
affedersiniz, mikrofonu düzeltir misiniz; sesiniz bana dahi gelmiyor efendim. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bu, benim kabahatim olmaktan çok
ergonomik olmayışından ileri geliyor. Bu bahisle, lütfen, bir müdahalenizi, hiç
olmazsa, bu vesileyle bir kere daha istirham edeyim. Tekrar ediyorum, bu, boyu
kısalar için yapılmış, biz orta boylu insanlar bu işten gerçek manada mağdur
oluyoruz. BAŞKAN - Ben, tekrar
edesiniz diye zaten o imkânı sağladım size. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Her zaman için bana müsamahakâr davrandığınızı
biliyorum; ama, bu bahisle sürekli olarak beni ikaz etmek ihtiyacını
hissediyorsunuz; bunu da, sorunun benden değil başka yerden kaynaklandığının
bir ifadesi olarak kabul ediyorum. BAŞKAN - Tabiî, teknik,
efendim, hadise. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Sağ olunuz, teşekkür ederim. Değerli arkadaşlar, Ufuk
Söylemez arkadaşımızın söylediği gibi, Özelleştirme İdaresi, 1046 sayılı
Kanunla önemli bir hukuk zeminine oturdu; ancak, o tarihte Başbakan Sayın Tansu
Çiller'in... Bugün kendisini bu kanunu çıkarmış olmaktan ötürü de tebrik
ediyorum, onu da bir kadirşinaslık ifadesi olarak belirtiyorum; o kanunun
çıkması sırasında hizmet almış olan Ali Şevki Erek arkadaşımıza da teşekkür
ediyorum; o tarihlerde hizmet vermiş olan bütün Özelleştirme İdaresi
Başkanlarına da teşekkür ediyorum; ancak, ortada bir tek husus var ki, Ufuk Bey
o noktaya temas etmedi. Değerli arkadaşlar, bu
kanun hazırlandığı sırada Doğru Yol Partisinin koalisyon ortağı Sosyal Demokrat
Halkçı Partiydi ve onların devletçi anlayışı, bütün direnişlerine rağmen, bu
kanunun en önemli maddelerine hem komisyonda hem Genel Kurulda hâkim oldu ve
dolayısıyla bugün kanunda sıkıntısı çekilen, şikâyeti yapılan hususların çok
büyük bir kısmı da bu hükümlerden ileriye geldi. Sayın Ufuk Söylemez'in
söylediği "2001 yılı itibariyle 1,2 milyar dolar civarındaki hedef gerçekleştirilememiştir"
şeklindeki ifadesini, bir manada eleştirisini kabul ediyorum; ancak, takdir
edeceğiniz gibi, bu, ekim ayının 15'i itibariyle halka sunulmak üzere
programlanmıştı, bu konuda bütün önlemler alınmış, gerekli danışmanlık
hizmetlerinin verdiği istikamette her türlü düzenlemeye gidilmişti; herkesin
birdenbire şaşkınlık içerisinde kaldığı 11 Eylül hadisesinin sonrasında yaşanan
durum, kaçınılmaz şekilde, özelleştirme hedefiyle ilgili olarak da sıkıntılarımızı
ortaya koydu. Sayın Ufuk Söylemez'in
işaret ettiği ikinci bir husus, satışların, artık, dolarla yapılmayıp Türk
Lirasıyla yapılması gerektiği şeklindeki ifadesidir. Doğrusunu ifade etmek
gerekirse, görüşünü saygıyla not ettim. Ciddî bir şekilde değerlendirmeye
alacağımızı ifade ediyorum. Özelleştirme İdaresi olarak, zaten, uzun süreden
beri bu eleştiri veya bu ifade istikametindeki çalışmalarımızı yürüttük;
önümüzdeki günlerde Yüksek Mecliste huzurunuza sunmayı tasarladığımız kanun
tasarısının içerisinde de buna ilişkin hükümlerin derpiş edilmesi için
hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Buna bağlı olarak da, elimizden gelen gayreti
göstereceğiz. Varlık satışlarına ilişkin
olarak Sayın Söylemez'in eleştirisine de teşekkür ediyorum ve katılıyorum.
Hiçbir şekilde, Özelleştirme İdaresinin, özelleştirilecek kurumların
varlıklarını bir başkasına devretmesi şeklinde gelişmemesi gerekirdi; ancak bu
uygulamayı şimdilik ciddî bir şekilde disiplin altına aldığımızı da ifade
ediyorum. Sayın AK Parti sözcüsü
Altan Karapaşaoğlu arkadaşımızın işaret ettiği gibi, bazı noktalarda
Özelleştirme İdaresinin uygulamalarına ilişkin eleştirilerine de küçük, kısa
cevaplar arz etmek istiyorum. KİT'lerin
özelleştirilmesi devletleştirmenin tersi değil. Hatırlayacaksınız, ki, Sayın
Karapaşaoğlu'nun buradaki konuşmasında da, Anayasa Mahkemesinin, Özelleştirme
Kanununun 18 inci maddesinin iptaline ilişkin olarak verdiği kararın
gerekçesinde ifade ettiği hususlarda, daha sonra, Yüce Meclis tarafından, bir
Anayasa tadiliyle, 47 nci maddenin tadiliyle yeni bir tarife oluşturuldu;
dolayısıyla, Özelleştirme İdaresi, bugün, bu tarif çerçevesinde, bu esaslar
içeriğinde özelleştirmeye devam ediyor. Haksızlığa maruz
bırakıldığını örneklemek istediği şirketle ilgili olarak bize yönelttiği
eleştiriye karşı hemen bir savunma getirmek ihtiyacını duyuyorum. Özelleştirme
İdaresiyle Hazineyi veya Sermaye Piyasasını karıştırmayın. Özelleştirme
İdaresi, haksızlığa maruz bırakıldığını ve hizmetlerinin aksatıldığını
söylediğiniz şirketin vade ve yatırım taahhüt süresinin uzatılmasında hiçbir
tereddüt göstermeden, davranılması lazım gelen adaleti göstererek adil bir kararla
bu uygulamayı yerine getirmiştir. Bu eleştirinize itiraz etmek istiyorum. Diğer bir konuda işaret
ettiği husus, Sayın Karapaşaoğlu'nun ifade ettiği, enerji üretim ve dağıtım
şirketlerinin özelleştirilmesinin Özelleştirme İdaresiyle uzaktan yakından
hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar, 4628 sayılı Kanunla Enerji Bakanlığı tarafından
yapılmaktadır; ne Özelleştirme İdaresinin bu işe temas etmeye yetkisi vardır ne
bu konuda kendilerine bir müracaatta bulunulmuştur ne de Özelleştirme İdaresi
bunlara ilişkin olarak tek bir yaprak dahi tanzim etmiştir. Hem Sayın Altan
Karapaşaoğlu'na hem Sayın Ufuk Söylemez'e, Özelleştirme İdaresinin başarıya
ulaşması için gayret gösteren değerli yöneticilerinin namusuna kefalet eden
konuşmaları için de, şükranlarımı ifade ediyorum. Değerli arkadaşlar, bugün
Hükümeti temsilen şu anda bana destek olmak üzere gelmiş olan arkadaşlarımız,
evet, 2000 yılı içerisinde 2,7 milyar dolar civarında bir özelleştirmeyi
gerçekleştirdi, bir evvelki yıl itibariyle de 1 küsur milyar doları
gerçekleştirdi. Bu şartlar içerisinde baktığınızda üç yıl içerisinde 4 milyar
dolar civarında bir özelleştirmeyi gerçekleştirmiş kadrodur ve hepsi pırıl
pırıl, namuslu insanlardır. Yolsuzluk kelimesinin asla kullanılamayacağı veya
kendilerine muhatap verilemeyeceği bir ifade varsa, bu arkadaşlarımızın
namuslarıdır ve Yüce Meclisimiz, bunların haklarını teslim eden gerçek
değerlendirmeyi de, biraz sonra alacağınız kararla gösterecektir. Değerli arkadaşlar, Sayın
Veysel Candan'ın konuşmalarında işaret ettiği hususlara gelince; bir defa,
yolsuzluk sözünü kendisine iade ederim; yolsuzlukla ilgili tek bir belge ortaya
koyamadı, tek bir hadiseye işaret edemedi; ama, sürekli olarak
"yolsuzluk" sürekli olarak "usulsüzlük" ifadesiyle
insanları töhmet altında bırakan bir üslubun sahibi olarak konuşmaları dikkat
çekti, bir yanlış anlamaya veya kendisinin ifade ettiği manada da olması
muhtemel bir intibaya sebebiyet vermeyecek bir açıklığı temin etmek ihtiyacıyla
"yolsuzluk" kelimesini kendisine iade ediyorum. Yüksek Denetleme
Kurulunun "Özelleştirmeyi feshedin" diye bir sözü yoktur; tek bir
kelime bulamazsınız. Özelleştirme İdaresiyle, Yüksek Denetleme Kurulu
arasındaki ilişki sadece yerindelik tahliline ilişkindir. Yoksa, herhangi bir şekilde
işletmenin kararlarına ilişkin olarak özelleştirmeye bağlı hükümlere ilişkin
bir fesih talebinde bulunması söz konusu değildir; üstelik, Yüksek Denetleme
Kurulunun görev tarifleri içerisinde bu söz konusu değildir. Sümerbankla, Sümer
Holdingi karıştırdığını zannediyorum. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Siz, dinlemediniz o zaman!.. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Candan, konuşmasında diyor
ki: "IMF'den ağustos ayında 1,5 milyar dolar kredi aldık. Sümerbanka 1,6
milyar dolar destek sağladık. Böyle özelleştirme olmaz." Doğru; "böyle
özelleştirme olmaz" sözüne kadar söylediklerinizi size ait bir ifade ve
görüş olarak kabul ederim; ama, arkasındaki cümleniz, aynen... "Tabiî,
aslında, Özelleştirme İdaresi, bu tespitiyle bir suç itirafında
bulunuyor." Nedir o suç? Kendisi tarif ediyor: "Hatırlanacağı üzere,
Sümerbank, fondaki 5-6 bankayla birleştirildi ve bu bankalara verilen 1,6
milyar dolar..." Değerli arkadaşlar,
Sümerbankla, Sümer Holdingi karıştırıyor. İkisini birbirine karıştırmayın.
Sümer Holding başka bir şey, Sümerbank başka bir şey. Sümerbank dediğiniz
husus, Tasarruf Fonunun içerisinde, özelleştirmeyle uzaktan yakından ilgili
değil. Bırakınız 1,6 milyar dolar Tasarruf Fonuna para aktarmak, 1 sent dahi
verilmemiş durumda. Ha, Sümerbanka verildiğini söylüyorsanız; doğru. O da, işçi
ücretleri için verildi. Dolayısıyla, Sümerbanka verildiği varsayımı içerisinde
söylediği ve âdeta "Tasarruf Fonunda tasfiyeye tabi tutulmuş bankaları
destekliyoruz" anlamında izlenim yaratmaya yönelik ifadeleri doğru
değildir. "Vadeler,
ertelemelere zarar verdi" diyor, yine kendi konuşmasında. Değerli arkadaş,
vadelerin ertelenmesi hiçbir şekilde zarar vermez; çünkü, Özelleştirme İdaresi,
ertelemelerde, dolar bazında yüzde 12 ile yüzde 15 arasında değişen ve rayiç
fiyatların üstündeki faiz fiyatlarıyla bu ertelemeleri yerine getirmektedir ve
bunların her biri için maruf bir bankadan kati teminat mektubu alınır. "POAŞ dosyası
mahkemelere düştü" diyor; asla doğru değil. POAŞ'la ilgili olarak açılan
davaların tamamı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı lehine sonuçlandı ve
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına yönelik herhangi bir temas söz konusu olmadı. "Batık krediler
var" diyor; bu da doğru değil arkadaşlar. Özelleştirme İdaresinin
içerisinde, uygulamada kredi yok. Özelleştirme İdaresi, sadece özelleştirme
geliriyle, ileride sermayelerine mahsup edilmek üzere, işletmelere kredi vermiş
ve bu kredilerle ilgili olarak da, daha sonra sermayelerine kaydetmiş. Bunu
nereden söylüyor; bunu, Özelleştirme İdaresinin raporundan... Evet,
Özelleştirme İdaresinin raporunu özenle, dikkatle izlemiş olsaydı, bu
söylediğimiz hususları orada görecekti. Değerli arkadaşlar,
Etibank, Hazinenin Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün onaylarıyla
özelleştirilmiştir. Hiçbir şekilde, Özelleştirme İdaresinin bu hususta bir
kararı yoktur, karar yetkisi de yoktur; sadece, Hazinenin Banka ve Kambiyo
Genel Müdürlüğü bununla ilgili olarak kararı vermiş, Müsteşarlık bu kararı
sonuçlandırmış; ona dayalı olarak, Özelleştirme İdaresi, sadece, satışından
ibaret bir hizmeti yüklenmiştir. ÇEAŞ'ın yüzde 10'unu
sattık, özelleştirmedik; o yüzde 10'un, sadece halka arz edilmiş olan hissenin,
iştirak hissesinin satışını yaptık. Bunu alan kişi, daha sonra, piyasadan gidip
diğer hisseleri sahiplerinden alarak maliki haline geldi; yoksa, bir
özelleştirme prosedüründen geçmedi. AKTAŞ'ın ise, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığıyla uzaktan yakından hiçbir alakası yok; onu da, Özelleştirme
İdaresinin dışındaki otoriteler yaptı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
yerine getirdi. Türk Hava Yolları
uçaklarının satışında hiçbir soruşturma söz konusu olmamıştır, iddiaların varit
olmadığı aşikârdır; ama, Sayın Candan, sanki, böyle bir uçak satışıyla ilgili
olarak, hakkında tahkikat açılmış, soruşturmalar yapılmış izlenimi yaratmaya
yönelik ifadeler kullanılmıştır. "İGSAŞ'ta Rekabet
Kurulu kararına rağmen ihaleye devam edildi" deniliyor. Değerli
arkadaşlar, eşyanın tabiatına aykırı bir cümle. Rekabet Kurulunun karar vermesi
için, evvela, ihalenin yapılmış olması lazım; yani, sahip belli olmalı ki, burada
tekelin teşekkül edip etmediğine Rekabet Kurulu karar versin. Dolayısıyla
"Rekabet Kurulu hayır dedi, buna rağmen ihaleye devam edildi"
şeklindeki iddia da doğru değildir. "SEKA İzmit'te
satıldı..." Hayır, böyle bir şey yok; SEKA satılmadı, SEKA kapatılmadı,
SEKA belediyeye de devredilmedi; SEKA halen çalışıyor. Dolayısıyla, SEKA
satıldı, SEKA kapatıldı, SEKA belediyeye devredildi tarzındaki eleştirileri de isabetli
değildir. POAŞ'ın satılmadan evvel
temettünün alıcıya verilmesiyle ilgili olan eleştirisi de doğru değildir. POAŞ
satılmadan evvel, Özelleştirme İdaresi, bu temettüyü aldı, ondan sonra
devretti. Türk Ticaret Bankası
özelleştirmesiyle ilgili olarak yaptığı eleştirinin de bizim Özelleştirme
İdaremizle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bildiğiniz gibi, onu da, Tasarruf
Fonu, Merkez Bankası özelleştirdi. Telekom özelleştirmesine
gelince... Telekom özelleştirmesinin Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla, yine,
uzaktan yakından alakası yok; üstelik de, bu, son derece sarih bir şekilde, bir
grafik olarak, biraz evvel konuşmasında işaret ettiği Özelleştirme İdaresi
Raporunun 1 inci sayfasında da yazar; hemen ilk nazarda dikkat çekecek olan
husus budur. Nedir o husus; Telekom özelleştirmesi 4673 sayılı Kanunla
özelleştirilir, bunun için özel bir ihale komisyonu vardır ve bizimle,
Özelleştirme İdaresiyle uzaktan yakından ilgili değildir. "Çimento
özelleştirmelerinde tekele sebebiyet verildi" şeklindeki eleştirisine de
iştirak etmek mümkün değildir. 10'u gruba ve 7'si halka arz şeklinde olmuştur;
22 fabrika, 17'ye dağıtılmıştır. Bunun nasıl bir tekelleşme olduğunu iddia
edebilirsiniz?! Burada 450 000 000 dolarlık yatırım yapılmıştır ve üstelik, şu
da açıkça ifade edilmiştir ki, bu çimento fabrikalarında bugünkü üretim Avrupa
Birliği standartlarının fevkindedir ve özelleştirilmelerinin ne kadar isabetli
olduğunu gösteren çok hayırlı bir örnek teşkil eder. Yolsuzlukla, usulsüzlükle
ilgili olarak hiçbir iddia varit değildir, bu arkadaşlar pırıl pırıl
insanlardır. Böyle, el işaretiyle burayı göstererek ve "yolsuzluk"
kelimesinin müphem manasına sığınarak, zımnî manada insanları töhmet altında
bırakma üslubunu fevkalade ayıp bulduğumu, şiddetle kınadığımı da ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar,
Veysel Candan ve diğer iki Grup Başkanvekilinin ortaklaşa vermiş oldukları
özelleştirmeyle ilgili gensoruda 8 madde var. Sayın Candan, bu 8 maddeden bir
tanesine temas etmedi, tek bir tanesine dahi burada yer vermedi; işte, önerge
burada. Şu önergedeki hususlardan herhangi birine ilişkin olarak somut bir
belgeden söz edemedi, somut bir belgeyi getirip önünüze koyamadı, kelimeyi
seçerken fevkalade rahatsızlık duyduğumu ifade ederek söylüyorum; ama, afakî
bir konuşmada bulundu. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız; süreniz bitmek üzere. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Bana mı işaret ettiniz?! BAŞKAN - 1 dakikanız var. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, günlük gazetelerde yer almış
çeşitli haberlere dayalı olarak bir Özelleştirme İdaresi gensorusu etrafında
yapılmış olan konuşmalardan ötürü, gerçeği yansıtmayan bir gensoru önergesiyle
karşı karşıya olduğunuzu söylüyorum. Ancak, böyle bir önergenin içerisinde, hiç
olmazsa, bize, özelleştirmeyle ilgili çok sayıdaki yanlış bilgiyi tashih etme
fırsatı doğdu. Bu bakımdan, Özelleştirme İdaresini hedef alan bu önergenin
sahiplerine teşekkür ederim. Özelleştirme İdaresiyle
ilgili olarak ortaya konulanların hiçbirisi doğru değildir; ancak, Veysel
Candan iki tane doğruya da işaret etmiştir. Doğrulardan birisi, özelleştirmenin
1984 yılında başladığı; doğrulardan ikincisi, özelleştirmenin 4046 sayılı
Kanunla yapıldığıdır. Bu doğrular için de kendisine teşekkür ederim. Hepinize saygılar
sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum. Böylece, Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/20) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım efendim. Gensoru önergesinin
gündeme alınması hususunu kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Ancak, bir yere
kıpırdamamanızı istirham ediyorum; ara da vermeyeceğim, meşhur 86 ncı maddeyi
oylayacağım efendim, haberiniz olsun. Anayasa oylaması yapacağım sayın
milletvekilleri. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, oylamadan önce müzakereler var. BAŞKAN - Ne var efendim? ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
"Oylama yapacağım" diyorsunuz. BAŞKAN - Müzakereyi
açalım, yapacağız efendim. Yani, Saadet Partisinin bu hususta konuşacağını
biliyorum. Alınan karar gereğince,
sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz. Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğüyle ilgili teklifin geri alınan maddeleriyle ilgili
rapor Başkanlığa henüz verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Türk Medenî Kanunu
Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Türk Medeni Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında
189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S.
Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakeresine başlayacağız. 4.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu
Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S.
Sayısı: 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakeresine başlayacağız. 7.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmelerine
başlıyoruz. 8.- Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/818) (S. Sayısı: 753) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon Raporu 753 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır efendim. Teklifin tümü üzerinde
söz isteyen?.. (DYP sıralarından "Yok, yok" sesleri) Teklifin tümü üzerinde
söz isteyen?.. Yok. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Var efendim... Olmaz mı Sayın Başkan?! BAŞKAN - Varsa, gönderin
efendim... İstirham edeyim... Üç keredir söylüyorum. Birinci, ikinci konuşma
hikâyesi var mı?! Gönderin efendim... MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Grubumuz adına Bülent Arınç konuşacak. BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AHMET İYİMAYA (Amasya) -
"Yok" dendi Sayın Başkan!.. AK PARTİ GRUBU ADINA
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. Anayasanın bir maddesini
değiştiriyoruz. Sayın Başkan birkaç defa "Grupları adına, tümü üzerinde,
konuşacak arkadaşımız var mı" diye sordu ve "Yok, yok" diye
sesler yükseldi. Biz, konuşmak için hazırlanmıştık, belki bu netameli madde üzerinde
konuşulmaması gerektiğini düşünen arkadaşlarımız var; ama, bugün, önemli bir iş
yapıyoruz. Meclisten geçen bir Anayasa değişikliği referanduma gideceği yerde,
tekrar Mecliste düzeltiliyor. Bunun üzerinde konuşmak ve gerekiyorsa bir
özeleştiri yapmak, sanıyorum ki, hepimizin hakkıdır. Bendeniz konuştuktan
sonra umarım ki, diğer gruplardan da arkadaşlarımız konuşurlar. Bugün bir
hatayı düzeltiyorsak, bunu açıkça ifade etmek, samimiyetle söylemek de bir
erdemdir. Yok, o zaman, doğru yapmışsak, referanduma giden süreç zaten
başlamıştır, o süreç sonuna geldiğinde... (Gürültüler) BAŞKAN - Sayın Arınç, bir
dakika efendim... Sayın milletvekilleri,
ben dahi duymuyorum. Salonda sükûneti lütfen muhafaza edelim. Evet, sayın
milletvekilleri, ayaktaki arkadaşlarımız, lütfen kulislerine dışarıda devam
etsinler. Sayın Arınç, buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım,
Parlamentomuzun itibarı, milletvekili arkadaşlarımızın saygınlığı, itibarı,
genelde siyaset kurumunun içerisinde bulunduğu, maalesef, hazin durumdan
kurtuluşumuzun yolu, samimiyetten, açıklıktan, şeffaflıktan geçer. Biz
siyasetçiler, yaptıklarımızı doğru yapmalıyız, doğru yaptığımıza inanıyorsak,
sonuna kadar savunmalıyız. Hata etmiş olabiliriz, bunu da açıklıkla ortaya koymak
ve nerede yanlış yapmışsak orada düzeltmek imkânını da kullanmalıyız. AK Parti olarak
düşüncemiz budur. Eğer ilkeli, eğer kararlı, eğer dürüst siyaset yapacaksak,
bundan sadece siyaset kurumu kazanır, ülkemiz kazanır, halkımız kazanır. 86 ncı madde,
milletvekillerinin ödenek ve yolluklarını, genel itibariyle, özlük haklarını
düzenleyen bir maddedir. Maaşları ne kadar olacak, yollukları ne kadar olacak,
onu gösteriyor. Ancak, bugüne kadar, emeklilikle ilgili bir düzenleme veya bir
cümle bu maddenin içerisinde bulunmadığından, bugüne kadar çıkarılan pek çok
kanun iptal edildi. Belki dokuzuncusu iptal edildi. Sonunda bir yol gösterdi
Anayasa Mahkemesi. Bu iptal kararlarının gerekçesinden anlıyoruz ki,
emeklilikle ilgili bir cümle 86 ncı maddenin içerisinde bulunmadığı takdirde,
yine, teknik olarak bazı hususlar yer almadığı takdirde, bundan sonra yapılacak
düzenlemelerin de iptal edilmesi mümkün olacaktır. Değerli arkadaşlarım, bu
sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi, zaman zaman, 86 ncı maddeyi bu doğrultuda
düzenlemeyi düşünmüştür. Bu, Meclisin tabiî bir hakkıdır, milletvekillerinin
hakkıdır. Milletvekilleri de, seçimle geliyorlar, kamu hizmeti yapıyorlar,
yemin ediyorlar, anayasal görevlerini yerine getiriyorlar. Buraya geldikleri
zaman, milletvekili seçilmeden önce yaptıkları bazı işleri de terk ediyorlar.
Bazı arkadaşlarımızın tek gelir kaynağı, aldıkları maaş, yolluklardır,
ödeneklerdir. Bazıları, Anayasada belirtilen işleri de yapabiliyorlar, elbette,
her vatandaşın temel hakkından olduğu gibi. Fakat, ne hikmetse -iki dönemdir
Parlamentodayım, bir milletvekili arkadaşınız olarak da bu kürsüden zaman zaman
ifade ettim- konuşulan şey, sadece üç tanedir. Türkiye'nin bütün meseleleri
içinde, milletvekillerinin maaşları, milletvekillerinin dokunulmazlığı,
milletvekillerinin lojmanları... Konuşulur, üzerinde çok şey yazılır ve
söylenir ve bunlara karşı biz daima savunma psikolojisi içerisinde oluruz.
Hatta, bu konuyu toplumda herhangi bir yerde konuşmaktan da kaçarız. Eğer bir
yerde sıkıştırılmışsak, söylediğimiz, sadece birkaç mazeretten öteye geçmez. Bu
Parlamentoya bazı düzenlemeler gelir, gece saatleri seçilir. Gündüz yapmaya
kalkarsınız "aman üzerinde kimse konuşmasın" derler. Dışarıya, bu,
"gördünüz mü, jet gibi geçti, üzerinde bir kişi bile konuşmadı" olur.
Akşam saatinde getirirsiniz, "herkesin uykuya yattığı saatte, yine, gece
yarısı çıkardılar" derler. Yapılacak şey oysa çok
basit: Yaptığımız işin doğru olduğuna inanıyorsak, burada çıkıp, açık açık ne
yaptığımızı söylemeliyiz, yaptığımızı savunmalıyız; halk da bilmeli, basın da
bilmeli, milletvekilleri de bilmeli. Eğer, birinci oylamada,
herkes, önündeki metne bakarak oy kullanır da, siz, ikinci oylamada, tam
oylamaya geçileceği bir sırada, alelacele, nerede yazıldığı, kim tarafından
getirildiği belli olmayan bir önergeyi oylar ve ona oy kullanırsanız, sonunda
mahcubiyet de duyabiliriz. Bugün karşılaştığımız hadise budur. Çok açık olarak
"biz bunu yapıyoruz" diyeceğimiz yerde -tabiî, zamanlamasını doğru
yapmalıyız, yaptığımız iş, teknik açıdan da mükemmel olmalı ve biz, yaptığımız
göreve uygun olarak bir geçinme standardını yakalamalıyız- hem zamanlama
açısından hem getiriliş biçimi açısından hem de halkın gözünden, sanki, bazı
gerçekleri saklıyormuşuz gibi yaptığımız şeyler, sonunda, bize fatura ediliyor
ve biz, bunun altında eziliyoruz. Değerli arkadaşlarım, o
bakımdan, 37 maddelik anayasa değişikliği içerisinde reddedilen 3 tane madde
varken, bir de bu maddenin son anda bir önergeyle değiştirilerek kabul edilmesi
-o gün de bu kürsüde ifade etmiştim- maalesef, bir çuval inciri berbat
etmiştir, Parlamentomuzu da, milletvekillerimizi de yaralamıştır. O gün 400'e yakın kabul
oyu çıktı. Bu kabul oyu altı partiden çıktı. Açık ve net olarak söyleyelim;
eğer bir hata varsa, bu altı partiye mensup milletvekillerimizin müşterek
hatasıdır. Kimse, bunun dışına çıkamaz, kimse kendisini, âdeta, sütten çıkmış
ak kaşık gibi gösteremez. (DSP, ANAP, MHP, SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Az veya çok katılan
olmuştur; ama, hepimizden katılan olmuştur. Ben, oylamaya katılmayan bir
arkadaşınız olarak bunu söylüyorum ki, oylamaya katılan arkadaşlarımı da
eleştirmiyorum ve tenkit etmiyorum; çünkü, oylama bu sandıkta yapıldı, herkes
geldi, kullandı; benim partimden diyelim ki 15-20 kişi, bir başka partiden
70-80 kişi oy kullandı. Oy kullanırken güle güle oy kullananların, ertesi sabah
"zaten, biz buna karşıydık canım, nereden de çıktı bu. İşte, size şu teklif:
Biz, bunun değiştirilmesi için anayasa değişiklik teklifi veriyoruz." Kaç
imzayla; 80 imzayla.Bir anayasa değişikliği teklifi kaç imzayla verilir; 184
imzayla. Gerisi nerede bunun?.. "E, Meclis Başkanı toplasın canım, onu da
ben mi toplayacağım?!." Arkadaşlar, bununla
itibarsızlıktan kurtulamayız; bununla, doğru iş yaptığımıza kimseyi
inandıramayız. Açık açık ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı söylemeliyiz. Eğer,
utanacağımız şeyler yapıyorsak, niye yapıyoruz, niye yangından mal kaçırır gibi
yapıyoruz, niye bazılarımızın kulaklarına üfleyerek, bazı şeyleri yapıyoruz?!
Bunlar yanlıştır. O yüzden, belki arkadaşlarımızın
söz almak istemediği bir yerde, bu Parlamentoda "şu anda da işte yine
görüyor musunuz milletvekillerinin maaşları konuşuluyor, hadi bakalım ekran
başına" diye toplananlar varsa, onlar bizim insanımızdır, biz onların
temsilcisiyiz, yaptığımız işi niçin yaptığımızı, hatamızı nasıl düzelteceğimizi
onlara söylemeliyiz. Bu Meclis, milletin aynası olmalı, millet iradesinin
temsil edildiği yer olmalı, millet iradesi burada gerçekten tecessüm etmeli,
hepimiz bununla görevliyiz. Değerli arkadaşlarım, yazılarını
zevkle okuduğum bir yazar var, Can Dündar; bundan birkaç hafta önce köşesinde
yazmış; aynen şöyle diyor: "Gazetecilik hayatıma ilk başladığım günde
patron beni çağırdı; dedi ki, Meclis lokantasına gideceksin, milletvekilleri
kaç paraya yemek yiyor, bana bunun haberini yapacaksın." Şimdi, üzülerek
eski hatırasını yazıyor köşesinde. "Bu ülkede haber adına
milletvekillerinin yediği yemeğin kaç para olduğunu benden isteyen patronlar
var" diyor. Değerli arkadaşlarım, biz
de milletvekili olmadan önce bunları okumuştuk; "10 liraya çorba içiliyor,
20 liraya etli yemek yeniyor" diye. 1995'ler öncesinde buydu. Şimdi de
fazla bir şey değişmedi. Seçim bölgeme gittiğimde, herkesin şunu fısır fısır
konuştuğunu duydum: "Hepsinin altında araba var, bedava; hepsinin
telefonları var, bedava; uçak biletleri var, bedava; lojmanları var, saray gibi
yerlerde oturuyorlar, bedava..." Biz nerede yaşıyormuşuz da haberimiz
yokmuş! (Alkışlar) Şimdi, gelip de,
milletvekilleri lokantasında yemeğin kaç para olduğunu görseler, bilmiyorum,
geçmişte yaptıklarından utanacaklar mı? Ama, bizi peşin peşin suçluyorlar,
peşin peşin mahkûm etmek istiyorlar. Şimdi, bakınız, Sayın
Millet Meclisi Başkanımızdan bir yazı aldım: Bir televizyon ekranında,
milletvekillerine alenen hakaret eden bir televizyon yapımcısı hakkında suç
duyurusunda bulunmuş. Huzurlarınızda tebrik ediyorum. Millet Meclisi Başkanımız
Sayın İzgi, hepimizin duygularına tercüman olarak çok yararlı ve isabetli bir
iş yapmış. (Alkışlar) Değerli arkadaşım, peki,
ne demiş bu adam? Herhalde herkesi güldürmek vazifesi olan bir insan -sabahları
program yapıyor, ben de takip ediyorum- milletvekillerine -çok affedersiniz,
bağışlayınız- "illetvekilleri" diyormuş her konuşmasında,
"illetvekilleri, illetvekilleri..." Tekrarlamaktan hicap duyuyorum.
Aziz milletin temsilcilerine "illetvekilleri" diyen bir zihniyete,
buradan, sadece teessüflerimi iletiyorum ve onları bu hareketlerinden dolayı
kınıyorum ve lanetliyorum. (Alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
yine, oylamaya katılmayan 40 milletvekili için "haysiyetli
milletvekilleri" diye o 40 milletvekilinin ismini yazmış. Geriye kalanlar,
katılanlar?.. Onlar, mefhumu muhalifinden haysiyetsiz milletvekili oluyor...
Biz bunlara müstahak değiliz arkadaşlar. Bunlara müstahak değiliz; ama, bunlara
kızabilmemiz için, bizim doğruları yapmamız lazım. Yoksa, yanlışları yaptıkça,
bu tür, haysiyetimize, namusumuza, iffetimize her gün hakaret edilmesi karşısında,
maalesef "adamlar haklı" diyecek kişiler bulanabilir. Bu
milletvekilleri, bu Meclisin birer üyesidir ve hepimiz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin şerefli birer mensubu olmaktan dolayı bahtiyarız, şeref duyuyoruz
arkadaşlar (Alkışlar) Değerli arkadaşlar, 86
ncı maddedeki düzenleme, 37 maddelik değişikliğin içerisinde geldi. Bu 37
maddeyi ben oturup yazmadım, Hüseyin Çelik oturup yazmadı, Mahmut Erdir
Başkanımız yazmadı, Uzlaşma Komisyonu yazdı. Her partiden ikişer milletvekili,
sayın Meclis Başkanvekillerimiz Başkanlığında, her partiyi temsilen, oturdular
oybirliğiyle karar aldılar ve hepsi eşit oranda temsil edildi. Sayın Arseven,
Sayın Yalova bu görevleri yapıyorlar. Konuştular, tartıştılar, fikirler ortaya
çıktı, sonunda bir metinde mutabık kaldılar. Arkadaşlar, demokrasi,
uzlaşma ve paylaşma rejimidir. Uzlaşabiliyorsak, demokrasinin en güzel yönü bu,
ortaya çıkan sonuç hepimizi memnun eder; hepimizi olduğu kadar, bütün milleti
temsil eden, bütün milletimizin değerlerini temsil eden büyük kitleleri de
memnun eder. Mecellenin bir kaidesi
midir bilmem; yani, es seyüdül... Affedersiniz, tam söyleyemeyeceğim...
"Hükümlerin en güzeli sulhtur" diyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Es sulhu seyüdül ahkâm. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Es sulhu seyüdül ahkâm. Üstadımız ne güzel ifade ettiler ağzına sağlık. Yani, hükümlerin en
güzeli sulhtur. Hukukta bu böyledir. Hukukta sulh oldunuz mu, kucaklaşarak
mahkeme salonundan ayrılırsınız. Birisi iddiasından biraz vazgeçer, öbürü
talebinden vazgeçer, sonunda kucaklaşarak ayrılırlar; buna, sulh yoluyla, ibra
yoluyla anlaşmak denir. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Konsensüs. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Konsensüs. Evet, bugünkü tabiri de bu; ama, sulh daha güzel geldi bana. Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu sulh yolunu, uzlaşma yoluyla burada temsil ediyoruz. Biz AK Parti
olarak düşündük ve karar verdik: Bu, uzlaşma mıdır; evet. Altında kaç tane imza
var; bu kadar. İki yıl çalışmışlar mı; çalışmışlar. Benim kabul edemeyeceğim 3
madde var, Ahmet'in 5 madde var, öbürünün 1 maddesi var, hiç önemli değil;
bütün partiler bunda uzlaşmış mı tamam. Bu işin bereketi buradadır. Hepsine
"evet" oyu vereceğimize karar verdik; ama, bir kısmını... Arkadaşlarım,
burada ifade ettim, biliyorsunuz, bazı maddelerde, verdikleri kararlardan
döndüler, 3 madde reddedildi, 34 maddeyle bir Anayasa değişikliği yaptık. Şimdi, 86 ncı madde de,
hepiniz biliyorsunuz, birinci tur oylamadaki haliyle, ikinci tur oylamadaki
hali birbirinden farklı oldu ve sonuçta kamuoyundan büyük bir tepki geldi, biz
de yaptığımızı, doğrusu, çok fazla beğenmedik, bunun telafi edilmesi
gerektiğine inandık. Hatta, Sayın Cumhurbaşkanı, referandum yolunu tercih
etmeden önce, biz şunu söyledik: Bu değiştirilmelidir, bu iyi olmadı, bu hoş
olmadı, bu yanlış oldu... Hemen Plan ve Bütçe Komisyonunda, belki de bununla
ilgisiz bir kanun teklifi görüşülürken ikinci bir madde olarak ilave edildi;
yani, en yüksek Emekli Sandığı iştirakçisine bir tarif getirildi. Bu şunun
işaretidir: Ben bunu değiştiriyorum, Anayasayı da değiştireceğim. Bu, Meclisin
bir iradesidir. Genel başkanlar söyledi, Sayın Başbakan, belki bazı bakanlar
ifade ettiler; yani, biz bunu değiştireceğiz. Sayın Cumhurbaşkanı,
geçen süre içerisinde, bana göre anayasal hakkıdır, takdirine ben saygı
duyuyorum, bazı maddeleri onayladı, bir maddeyi de referanduma götürülmek üzere
gönderdi. Şimdi, hemen bunun karşısında, bir sayın genel başkan "haa,
referandum varsa, bu, aynı zamanda seçim demektir; referandumla seçimi aynı
zamanda, eşzamanlı olarak yapalım" dediler. Biz buna "hayır"
dedik. Bize göre ikisi birbirinden farklıdır. Referandumun konumu farklıdır,
sonuçları farklıdır; seçimin, erken seçimin konumu farklıdır, sonuçları
ayrıdır. Bunların ikisinin de eşzamanlı olarak yapılmak istenmesi çok farklı
sonuçlar doğurabilir. Biz AK Parti olarak, Türkiye'nin bir seçime gitmesi
gerektiğine inanıyoruz. Seçime gidilmesinden yararlı çıkacağımıza da
inanıyoruz; ama, bu, demek değildir ki, yanlışları savunalım... Bize göre, ta o gün ifade
ettik: 86 ncı madde için referanduma gitmeye gerek yoktur. Sadece maddî kayıp
bakımından değil, bunun sonucu ne olacak; sonucu belli, o gün için belli.
Soracaksınız, milletvekilinin özlük hakları, doğru veya yanlış, haklı veya
haksız, çok veya az eleştiriler yapılıyor ve biz, yargısız infaz suretiyle
biraz da kendi kabahatimizden dolayı kendimizi savunamaz hale gelmişiz.
Aslanların önüne atacaksınız, yüzde 99 ret çıkacak. Bundan kim kazançlı; bundan,
siyaset kaybedecek, Parlamento kaybedecek, milletvekilleri kaybedecek; ama,
kazananlar, belki, "Parlamentosuyla da siyasetiyle de partileriyle de
iktidarıyla muhalefetiyle rezil olsalar da, dikta özlemcilerine gün doğsa"
diye bekleşenler olacak (Alkışlar) veya bu kurumların bir türlü iflah
olmayacağını, mutlaka bunun arkasından başka bir şeyler gelmesini isteyenlerin
ekmeğine yağ sürülmüş olacak. Ben, oylamaya katılmayan
bir insan olarak, göğsümü gere gere "hadi bakalım referandum"
diyebilirim. Bence, mesele, 40-50 trilyonluk masraf meselesi değil; siyasetin
yara almasını istemiyorum ben. Siyasetin yara almaması için de, bunu, Meclis
düzeltecek; karar verilmiş. O zaman, referanduma gidilmemeli, bu, Mecliste
halledilmeli. Şükür ki, sonunda yayımlandı ve Sayın Cumhurbaşkanı ifadesini
kullanırken "bu, Mecliste düzenlenirse, referandumun konusu kalmaz"
dedi. Ancak "referandum ve mutlaka aynı anda seçim" diye direnenler,
sonunda, 86 ncı maddeye de tek başına imza koydular. Yani, şunu söylemek
istiyorum arkadaşlar: Birbirimizi eleştirmeden bu konuya girmek istiyorum; ama,
ne yapacağımıza, lütfen, bir defa karar verelim düşünerek, ondan sonra da, bu
işin doğruluğuna inanıp, arkasında duralım. "Referandum ve seçim
hemen" diye bağırdıktan sonra, 180 derece tornistan edip "86 tek
başına çıkabilir" demenin güven yıprattığını düşünüyorum. Aynen
"Afganistan'a asker göndermek için hükümete yetki verilsin mi" diye
konuşulduğunda "verilsin" diye el kaldırıp, sonra da "askerimiz
gidecek, vah vah" diye ağıt yakanların haline düştükleri gibi. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
Parlamentoda, biz, hepimiz, milletin temsilcisiyiz. Tunceli'den gelen,
Manisa'dan gelen, İzmir'den gelen, İstanbul'dan gelen, burada, millet iradesini
temsil ediyor. Bugün, bunu düzeltmek üzere buradayız. Bakıyorum, eski madde
uygun olan şekliyle gelmiş. "Biz, bu dayağı niçin yedik" diye aklıma
geliyor. Keşke, baştan bunları düşünebilseydik, konuşabilseydik,
uzlaşabilseydik, uzlaşmadaki ahdimize sadık kalabilseydik, akdimizde sadık
kalabilseydik; bugün, hiç bu hale düşmeyecektik. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
benim beyanlarım o; arkadaşlarımız da söylediler; 86 ncı maddenin tek başına
gelmesi, siyaseten doğru olmayabilir. Meclis, itibarını yenilemesi için, şık
bir iş yapmalı. Nedir o şık bir iş; 37 maddeyi getirdi mi Uzlaşma Komisyonu;
getirdi. 34 ünü çıkardık mı; çıkardık. İtibar kazandı mı Meclis; kazandı;
hepimiz kazandı, bu şeref hepimize ait. Neden; çünkü, sivil ve demokratik bir
anayasa yapmak için irade ortaya koyduk. Bu iradeyi herkes alkışladı; ama, ne
var ki, o gölge düştü üstümüze, bir çuval inciri berbat ettik, yaptığımız iş
unutuldu ve biz eleştirilerin altında kaldık. Şimdi, Uzlaşma Komisyonu,
Sayın Başkanımız, büyük bir gayretin içerisinde... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun,
toparlayın efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
...14 madde üzerinde daha, değişiklik çalışması yapıyor; bu 14 madde de, hemen
önümüze gelmeli. Hatta, paket genişleyebilir; çünkü, aramızda, ben, bunun için
en uygun ortamın bulunduğunu görüyorum; tekrar siyasî irademizi ortaya
koymalıyız, Biz, bu Anayasayı, milletin istediği doğrultuda, milletimizin layık
olduğu noktada, milletimizin, bütün aydınların, toplumdaki bütün düşünen,
tartışan, fikir üreten insanların Parlamentodan beklediğini yapabiliriz. 86
bunun içinde olsaydı keşke ve sadece, özlük haklarımızla ilgili bir düzenlemeyi
bugün yaparak, referandumdan kurtulmayı düşünen veya bunu böyle kabul edenlere
inat "işte, size yeni bir paket; bu yeni paketin içerisinde biz, özlük
haklarımızla ilgili noktayı da düzeltiyoruz" diyebilmeliydik... Yalnız
geldi; yalnız geldiği için, inandığımız noktada buna "hayır" verecek
değiliz. Bu şekliyle yapılan düzenleme
doğrudur, uygundur; hukuka da uygundur; yapılan iş de doğrudur,
destekleyeceğiz. Hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Arınç
teşekkür ederim. Efendim, şimdi söz
sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay'ın. Buyurun Sayın Günay. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY
(Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasanın 86 ncı
maddesinde değişiklik yapılmak istenmekte ve Meclisin kamuoyunda yanlış bir
şekilde eleştirilmesine yol açan emeklilik sorununa bir çözüm getirilmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, bazı meslek mensupları için onlara has bir
personel kanunu uygulanmaktadır. Bu meyanda, yasama organı üyeleri için de,
yapmakta oldukları görevin özelliği ve önemi bakımından anayasal çerçeve içinde
ödenek ve yolluklarının farklı bir düzenlemeye tabi tutulmaları kabul görmekte;
ancak, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığıyla ilgilendirilmeleri tartışma konusu
yapılmakta ve çoğu zaman yanlış anlamlara ve anlaşılmalara meydan verilmekte,
eşitliği sağlamaya yönelik bir düzenleme, eşitsizliğe yol açıyormuş gibi
gösterilmektedir. 2829 sayılı Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında
Kanunun 8 inci maddesinde "ilgililere, son yedi yıllık fiilî hizmet süresi
içinde, fiilî hizmet süresi fazla olan kurumca, kendi mevzuatına göre aylık
bağlanır" denilmektedir. Söz konusu edilen bu sosyal güvenlik kurumları
bildiğiniz gibi şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu -yani, bilindiği gibi Bağ-Kur- ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
geçici 20 nci maddesine göre kurulan emekli sandıkları. Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyesi seçilenler, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı olurlarsa
olsunlar, emekli olabilmek için, diğer vatandaşlarla aynı koşullara tabidir,
herhangi bir ayrıcalıkları yoktur. Önemi bakımından ve yanlış anlaşılması
bakımından, bizi dinleyenlerin anlayabilmeleri için, bunu tekrar ediyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilenler, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı
olurlarsa olsunlar, emekli olabilmek için, diğer vatandaşlarla aynı koşullara
tabidir, herhangi bir ayrıcalıkları yoktur. Kimi yerlerde söylendiği gibi, iki
yılda emekli oldukları kesinlikle söz konusu değildir. Bilhassa, üniversite bitirmiş
olanların ve meslek olarak muhasebecilik mesleğini yapmış olanların bu türde
yanlış anlaşılmalara meydan verecek kanı sahibi olmaları çok üzücüdür. İki
yılda emekli olmaları -biraz önce de söylediğim gibi- kesinlikle söz konusu
değildir; bu şekilde bilenler, bildiklerini düzeltsinler. Altı yıldır
milletvekili olmalarına rağmen, fiilî hizmet süresi ve yaşı dolmadığı için
emekli olamayan birçok arkadaşımız, şu an, aramızda mevcuttur. İki yıllık süre, emekli
olduktan sonra, makam tazminatı alabilmek için gerekli süredir ve makam
tazminatı, emekli olduktan sonra verilen bir tazminattır. 5434 sayılı Emekli
Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesinde makam tazminatı düzenlemesi vardır. Bu
düzenleme, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurda yoktur. Söz konusu düzenlemeye
göre, belirli görevlerde belirli sürelerde bulunanlar, emekli olduktan sonra,
emekli maaşlarının yanı sıra makam tazminatı almaktadır. İşte, iki yıllık süre,
bu tazminatı alabilmek için gerekli olan süredir. Emekli olduktan sonra makam
tazminatı alanları örnek vermek gerekirse, şu kişileri, şu makamları örnek
olarak verebiliriz: Kaymakam, vali, vali yardımcısı, müsteşar, müsteşar
yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, profesörler, yarbayından genel
kurmay başkanına kadar görevde olanları sayabiliriz; bu örnekler
çoğaltılabilir. Milletvekilleri de emekli
olduktan sonra bu makam tazminatına hak kazanmaktadırlar; ancak, bu düzenleme
sırf Emekli Sandığı Kanununda bulunduğundan, Emekli Sandığına bağlı olmayan
milletvekilleri yararlanamamakta, Emekli Sandığına bağlı olan milletvekilleri
yararlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Emekli Sandığına bağlı bir öğretmen,
SSK'ya bağlı serbest çalışan bir avukat ve Bağ-Kura bağlı serbest çalışan bir
doktorun milletvekili seçildiklerini düşünelim -ki, aramızda böyleleri çok-
milletvekilliği makam kabul edilmekte, Emekli Sandığına bağlı olan ve
milletvekili seçilen öğretmen, milletvekilliği görevinde bulundu diye, emekli
olduktan sonra makam tazminatı almakta; ancak, aynı şekilde milletvekili
seçilen serbest çalışan avukat veya doktor, SSK ve Bağ-Kura bağlı oldukları
için emekli olduktan sonra makam tazminatı alamamaktadırlar. Bu eşitsizliği
gidermek ve eşitliği sağlamak için, milletvekillerinin, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri zorunlu olmaktadır. Durum bundan ibaret olup,
yapılan düzenlemeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve
Yolluklarına Dair Kanun üzerindeki gereksiz tartışmanın sona ereceği
düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, ANAP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Günay. Efendim, siz söz sırası
Saadet Partisinde. Diyarbakır Milletvekili
Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ
HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 86 ncı
maddesiyle ilgili değişiklik teklifini görüşmek üzere burada bulunuyoruz. Ben,
şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, bu değişiklik
teklifinin neden bugün gündemimizde olduğuna dikkatlerimizi teksif etmemizde
çok büyük yarar vardır diye düşünüyorum. Hepinizin malumu olduğu
gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir Uzlaşma Komisyonu kurmuş, aylar değil,
hatta yıllar boyunca, Anayasada değişiklik yapılması konusu müzakere
edilmiştir. Bu Uzlaşma Komisyonu bir
altkomisyon oluşturmuş ve altkomisyon da, Anayasanın 51 maddesinde değişiklik
öngören bir metin hazırlamıştır ve altkomisyonda, bu metinde uzlaşmaya
gidilmiştir; ancak, daha sonra, altkomisyonun hazırladığı bu uzlaşma metni,
Anayasa Komisyonunda 37 maddeye dönüştürülmüştür. Hükümet, uzun bir aradan
sonra, tatilde bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisini çağırmış, davet etmiş ve
bu 37 maddelik, Uzlaşma Komisyonundan çıkan öneriyi önce Anayasa Komisyonuna,
ardından da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirmiştir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; elbette, bu 37 madde burada müzakere edildi, günlerce bu
müzakereye katıldık. Biz, Saadet Partisi olarak, ilk günden beri, bu anayasa
değişikliği tekliflerinin yeterli olmadığı, temel hak ve özgürlükleri güvence
altına almadığı, inanç ve düşünce özgürlüğüne yönelik düzenlemeleri içermediği,
yasakları ortadan kaldırmadığı, bu nedenle de eksik olduğunu ifade ettik;
ancak, bir ileri adım olarak mütalaa ettiğimizi ve bu nedenle de destek
vereceğimizi ifade ettik. Peki, ne oldu; burada bu anayasa değişikliği teklifi
görüşüldü, 37 maddesi; ama, hükümet partileri, kendi getirdikleri, altında
kendi liderlerinin imzası bulunan bu metne sadık kalmadılar. Burada, Uzlaşma
Komisyonunun getirdiği metin delindi, 3 madde düştü. Hangi maddeler düştü; 90
ıncı madde, dokunulmazlıkla ilgili madde ve nihayet, 76 ncı madde, milletvekili
seçilme yeterliliğiyle ilgili 76 ncı madde de düştü. Şimdi şu soruyu sormak
gerekir; bu anayasa değişikliği paketi buradan çıktı, Sayın Cumhurbaşkanına
takdim edildi, Sayın Cumhurbaşkanı, bunların içerisinden 33 maddeyi onayladı, 1
tanesini de referanduma götürmeye karar verdi; karar verdi; ama, bu karar
yayımlanır yayımlanmaz, önce hükümette sert bir tepki oluştu, sonra, Sayın Ecevit
döndü dedi ki: "Bu iş hükümetle Cumhurbaşkanı arasındaki bir konu değil,
bu iş, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle Sayın Cumhurbaşkanı arasındadır" FARUK DEMİR (Ardahan) -
Doğru. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Doğru değil, yanlış söylediler; niçin doğru olmadığını şimdi arz
edeceğim. Çünkü, şu Parlamentodaki
çalışmaları izleyen her arkadaşımız biliyor ki, bu hükümet, arzu ettiği bütün
tasarıları şu oy blokuyla geçebilecek durumdadır. Siz arzu buyurdunuz,
Anayasanın 69 uncu maddesiyle ilgili önergemizi blok halinde reddedebildiniz,
bunu gerçekleştirdiniz. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Uzlaşma var mıydı?! ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Eğer, siz arkasında dursaydınız, bu değişikliği de bu şekliyle
getirip Türkiye'nin başına bir sorun olarak sarmazdınız. Onun için, Sayın
Ecevit, sizin iktidar çoğunluğunuz bunu düzeltmeye imkân verecek durumdaydı. Bu
sorun, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle Sayın Cumhurbaşkanı arasındaki bir sorun
değil, bu sorun, Sayın Başbakan, sizin hükümetinizle millet arasındaki bir sorundur.
Bunu, kesinlikle ifade etmek istiyorum. (SP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri,
elbette, buraya gelip milletvekillerinin özlük haklarının düzenlenmesi
gerektiğini söylememiz mümkündür; elbette yapılan bu düzenlemeyi savunmak da
mümkündür, eleştirmek de mümkündür; ben bunları yapmayacağım; ama, ben, neden
milletin bu düzenlemeye bu kadar çok büyük tepki gösterdiğini düşünmeye davet
ediyorum sizleri. Bu sorunun neden bu noktaya geldiği üzerinde fikir beyan
etmemiz gerekir. Bu soruya cevap aradığımızda da, yine sorunun temelinde, bu
hükümetin politikaları olduğunu görürüz. Evet, sorumlusu bu hükümettir.
Milletin, milletvekillerinin özlük haklarıyla, maaşlarıyla ilgili bir
düzenlemeye bu kadar büyük tepki göstermesinin temel nedeni, bu hükümetin
uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarıdır. Milyonları açlığa mahkûm ettiniz,
esnafın feryadına kulaklarınızı tıkadınız, memurun, işçinin "açız"
feryatlarını hiç duymadınız. Bir yanda, vurgun, soygun, talan; öte yanda,
açlığa mahkûm edilen milyonlar. Evet, millet aç, millet
yoksul, millet üzgün, millet kırgın ve millet, bu kırgınlığının müsebbibi
olarak da şu milletvekillerini görmektedir. Millet diyor ki:
"Sizin ekonomi politikalarınız nedeniyle, biz, aç ve açıkta kaldık. O
halde, siz de refah içinde yaşamayı hak etmediniz." Millet diyor ki:
"Ey benim vekillerim, benim, okula gönderdiğim çocuğa kitap, defter,
kalem, çanta, önlük alacak param yok; varın, siz de çocuklarınızı özel okulda
okutmayın." Milletin demek istediği bu. Sayın Başbakan, millet
diyor ki: "Siz, ekmeğin gramını 1 000 liraya, bir siyah zeytinin tanesini
13 000 liraya çıkardınız; yani, bir lokma ekmek ve bir tane zeytin 35 000 lira
oldu. Bizim yaşadığımız ıstırabı hissedin. IMF'ye kulak kabarttığınızın binde
biri kadar bizim de çığlıklarımıza kulaklarınızı açın." Halkın çığlığını
duymuyorsunuz, Türkiye'nin dört bir yanından yürüyüşe geçen işçinin, esnafın,
hiç olmazsa, ayak seslerini duyunuz. Bunları da duyamıyorsanız, bunların da
farkında değilseniz, hiç olmazsa, Başkanlığın, önüne kurduğu barikatları aşıp,
çoluk çocuğuyla "açız" diye feryat edip, üzerine gaz döküp yakmaya
çalışan babanın feryadını görünüz. Elbette, bugün,
Türkiye'de sosyal patlama endişesi, devletin zirvesini meşgul eden bir sorun
haline geldi. Türkiye'de sistemin tıkandığı, herkes tarafından ifade ediliyor.
Türkiye'nin acil çözüm bekleyen devasa sorunları olduğu da söyleniyor. Bir
yanda, açlık sınırında milyonlar; bir yanda, çılgınlaşan bir azınlık, vurgun,
soygun, talan, hortum, yolsuzluk, hırsızlık... Peki, bütün bunların sorumlusu
olarak millet kimi görüyor? İşte, millet, siyaset kurumunu gördüğü için bu
tepkiyi gösteriyor. (DSP sıralarından "86 ncı madde üzerinde konuş"
sesleri) Ben, 86 ncı madde
üzerinde konuşuyorum. Neden, bu aziz millet, el üstünde tutmayı, baş tacı
olarak... BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu,
bir dakika... Tabiî, 86 ncı maddenin
üzerinde isterseniz böyle de konuşabilirsiniz; hürsünüz... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Ben, 86 ncı madde üzerinde konuşuyorum. BAŞKAN - Müsaade eder
misiniz... Ancak, ansızın gelen
önergeyle ilgili milletin tepkisi vardı ve o mesele de bu değişiklikle ortadan
kalkacak. Şimdi, bizim kendi işimiz
bu; Sayın Başbakanın kendi işi değil, hükümetin işi değil bu; bu,
milletvekillerinin bizatihi emeklilik ve özlük haklarıyla ilgilidir. (DSP
sıralarından alkışlar) İstirham ederim. Siz,
yine, hükümeti, başka zaman, başka yerde yerin; ama, bu, 65 milyon, hâlâ bizim
bu didişmemizden rahatsız. Biz, kendimiz, bu kadar insanın, kamuoyunun... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, hatibin nasıl konuşacağına müdahale etmeyin. BAŞKAN - Dinleyin... ...bütün kamu kurum ve
kuruluşlarının özlük haklarını kanunla düzenliyoruz da, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, kendi emeklilik ve özlük haklarını değiştiremez mi? MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Bunu gazetelerdeki sütunlarınızda savunun. BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu,
ben anlıyorum sizi; sözünüzü de kesmedim, özür diliyorum. Yani, ansızın gelen
önergeyle başlayan tartışma milleti gerdi... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Evet, ben de onun nedenlerini söylüyorum. BAŞKAN - Efendim,
affedersiniz... Biz, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak -ister kabul edersiniz ister etmezsiniz- bir anayasa değişikliği
getiriyoruz. Yeniden tartışmalara, yeniden milleti galeyana getirmeye, bu
Parlamentonun, hür kürsünün zedelenmesine müsaade etmemek lazım gibi geliyor
diyorum. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Milletin sesi bu Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, ben
kendi fikrimi arz ediyorum. Beğenmeyebilirsiniz... İstirham ederim... Sözünüzü kestiğim için de
özür diliyorum efendim. Buyurun, takdir sizin. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, rica ederim. Teşekkür ediyorum. Ben, 86 ncı madde
üzerinde konuşuyorum. Biz, Meclis olarak, 86 ncı maddede bir değişiklik yaptık
ve bu, tepkiyle karşılandı. Şimdi, bu tepkinin nedenleri üzerinde duruyorum,
neden halk tepki gösteriyor; çünkü, diyorum, halk aç, aç!.. Açlığımı duyun,
hissedin diyor; siz, milletvekili olarak benim gelir düzeyimi yükseltin,
getireceğiniz ekonomi politikalarıyla, ekonomik politikalarla bunu düzeltin,
elbette, ben de sizi başımın tacı yapmaya hazırım" diyor. Milletin
dediğini, burada, size sunmaya çalışıyorum. BAŞKAN - Anladım; ama,
efendim, şimdi tartıştığımız bu 86 ncı maddeden... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!. BAŞKAN - Bir dakika...
Bir dakika... Sen de milletvekilisin... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Böyle bir usul yok efendim!.. BAŞKAN - Sen de
milletvekilisin; dinlemesini öğren. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Milletvekili, düşüncesini anlatır kürsüden. BAŞKAN - Bu 86 ncı
maddede, milletvekiline veya emeklisine, en ufak bir maaş artışı mı var?..
Bırakın böyle şeyleri... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Milletvekili, kendi görüşünü söylüyor; müdahale edemezsiniz. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, siz, iktidar çoğunluğuna dayanıp, güvenip, buradan
her türlü yasayı çıkarırsınız; ama, iktidar çoğunluğuna dayansanız da, bu
milletin kürsüsünü, bu hür kürsüyü susturamazsınız. (SP sıralarından alkışlar,
DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Ben milletin vekiliyim.
Bırakın, bir partinin grup başkanvekili olarak, getirdiğiniz düzenlemeyle
ilgili görüşlerimi arz edeyim. Eğer, burada söylediklerim yanlışsa, benden
sonra, grup sözcüsü arkadaşlarım veya hükümet adına konuşacak arkadaşım çıkar,
burada düzeltir bunu. İkide bir benim konuşmalarımı kesmek gibi bir usulü de
bilmiyorum. Eğer, birazcık sabretseydiniz, getirilen şu günkü düzenlemeyle
ilgili değişiklik önerimi de, Grubumuzun görüşlerini de arz edecektim; ama,
tahammül buyurmuyorsunuz. Lütfediniz, bir 10 dakika dinlemeye tahammül ediniz. Sözüm size değil Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; işte, biraz önce söylediğim ekonomik tablo nedeniyledir ki,
milletvekili maaşı konusunda kamuoyunda tartışmalar açıldı, tepkiler oluştu;
yoksa, bu millet, kendi vekillerine düşman olduğu için değil. Keşke, bu cümleyi
söylememi bekleseydiniz. Eğer biz, Parlamento
olarak ve bu Parlamentodan çıkan hükümet olarak, halkımızın gelir seviyesini
yükseltebilirsek, açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırabilirsek, buna yönelik
ekonomik politikalar üretip yaşama geçirebilirsek, elbette, milletimiz de,
bizi, el üstünde tutar; bizim, özlük haklarımızı güvence altına alma çabamıza
da, aziz milletimiz destek verir. Kısaca, Parlamentonun, siyaset kurumunun
muhatap olduğu tartışmanın temelinde kötü yönetim yatmaktadır, sizin ekonomi
politikanız yatmaktadır. İzin verin de, muhalefet partisinin bir temsilcisi, bu
ekonomik politikalarınızı eleştirebilme özgürlüğüne sahip olsun millet
kürsüsünden. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şimdi, çözüm nedir?.. Elbette, biz, muhalefet olsun diye
muhalefet yapmıyoruz. Bakınız, bu hükümet işbaşına geldiğinde, millî gelir 3
200 dolar seviyesindeydi; bütün ekonomik göstergeler bunu söylüyor. Bugün,
millî gelir 2 000 dolar düzeyine düşmüştür. Demek ki, halkın yaşam
standartlarında çok ciddî bir düşme söz konusudur. Gelin, biz, millet vekili
maaşlarını millî gelire endeksleyelim; böyle bir çözüm öneriyoruz biz Saadet
Partisi olarak. (SP sıralarından alkışlar) Biz, somut bir çözüm getiriyoruz;
diyoruz ki, milletvekili maaşlarını millî gelire endeksleyelim. Eğer, biz,
Parlamento olarak -mademki Parlamentonun sorunu bu- iyi çalışır, içimizden
çıkardığımız hükümeti de doğru dürüst denetlersek, ekonomi politikalarını doğru
dürüst denetlersek, millî gelir düzeyini de artırırız. Millî gelir düzeyi
arttığında, bütün vatandaşlarımız kazançlı çıkar ve bu suretle,
milletvekillerinin de maaşları artar; ama, biz bu işi beceremeyeceksek, millî
gelir düzeyini yükseltemeyeceksek, halkımız ne kadar yoksullaşmışsa, biz de
milletvekilleri olarak o kadar yoksullaşmayı kabul etmeliyiz diyoruz. (SP
sıralarından alkışlar) Bizim söylediğimiz bu; bunda başka bir şey
aranmamalıdır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben konuşmamı bitirmeden, kesinlikle, millî gelire göre
milletvekili maaşlarının düzenlenmesine ilişkin önerilerimizi de vereceğiz. Bu
kabul edilmediği takdirde, bu değişikliğe kırmızı oy vereceğimizi huzurunuzda
beyan etmek istiyorum. Burada, şunu da hemen
ifade edeyim: Referandum söz konusu olduğu günden bu yana, Saadet Partisinin
bütün Grup yöneticileri ve başta Muhterem Genel Başkanımız yaptıkları bütün
açıklamalarda, eğer, referandum yapılacaksa, bunun manası, en ücra köye kadar
sandık gitmesi demektir. Eğer, referandum yapılacaksa ve en ücra köye kadar
sandık konulacaksa, elbette, bu, bir imkândır, erken seçimi de beraber yapalım
demiştir. Evet, bunu söylemiştir; bugün de bunu söylemeye biz devam ediyoruz.
Biz, sokakta ayrı, Meclis kürsüsünde ayrı, parti teşkilatlarıyla konuşurken
ayrı fikirler ifade eden bir parti değiliz. Her yerde düşüncelerimizi çok net
ifade edebilme imkânına sahibiz. Şimdi, sayın
milletvekilleri, biz, seçim istedik. Bu Parlamentoda başka insanlar da, başka
partiler de seçim istiyor. Seçim istemek, halka gidelim demek, elbette ki,
demokrasinin de en vazgeçilmez unsurunu hayata geçirelim demektir. Her siyasî
partinin sistem tıkandığında, siyaset kurumu sıkıntıya düştüğünde başvuracağı
temel araç, elbette ki, seçimdir ve halka gitmektir. Şimdi, sorarım size, halka
gitme arzusunu izhar etmek, ne zamandan beri diktatörlük özlemi olarak
görülmeye başlandı. Eğer, ben yanlış anlamadıysam, çok ciddî üzüntü duydum.
Hayır; seçimden kaçmak, halktan kaçmak, referandumdan -ben, bu referandumu
kastetmiyorum, halkın oyu anlamında söylüyorum- kaçmaktır diktatörlük özlemi;
çünkü, bütün diktatörler halktan korkarlar; çünkü, bütün diktatörler
demokrasiye düşmandırlar; çünkü, bizim, milletten başka sığınacağımız bir merci
de yoktur. Bu nedenle, seçim istemek, elbette ki, hepimizin hakkıdır, hepimiz bunu
isteyeceğiz ve Sayın Genel Başkanımızın ifade buyurduğu, referandumla birlikte
seçim sandığı konulsun düşüncesini, fikrini sonuna kadar desteklediğimizi,
bugün de aynı şeyi ifade ettiğimizi burada arz etmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Başkanın sık sık sözümü kesmesine neden olan, bazı
arkadaşlarımın da tepkisine neden olan, Türkiye'nin ekonomik tablosunu ifade
ederken, bu tepkiyi gösteren saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma şu hususu
hemen arz etmek istiyorum: Siz, bu tablondan rahatsız mısınız? Siz de bizim
gibi bu tablodan rahatsız mısınız? Eğer bu tablodan rahatsızsanız arkadaşlarım,
bu kürsüde, millet kürsüsünde konuşan muhalefet temsilcisine tepki göstermeyin;
sizi, bu tabloya mahkûm eden hükümetinize tepki gösteriniz. Şurada oturanlara
tepki göstermek durumundasınız; çünkü, ben, sadece tabloyu tarif ediyorum,
resmi önümüze koyuyorum. Durum budur. Burada tepki gösterebilirsiniz; çıkıp,
burada, başka şeyler de konuşabilirsiniz; ama, şimdi, bizi televizyonlarının
başında izlemeye devam eden milyonlara bir şey diyemezsiniz. Onların, bütün bu
olup bitenleri, en az bizim kadar, sizin kadar izlediğini, bildiğini de hep
beraber biliyoruz. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Parlamentonun ve siyaset kurumunun itibarını yükseltmeye
yönelik her teşebbüsün yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum; ama, bunu
yaparken, neden siyaset kurumu irtifa kaybetmiştir, neden siyaset alanı
daraltılmak istenmektedir sorusunu da her birimizin kendimize sorması gerekir
diye düşünüyorum. Elbette, bu konuda,
anayasa değişikliği konusunda grup kararının alınması mümkün değil; ama, ben,
kişisel olarak kendimin ve Saadet Partisi Grubuna mensup milletvekili
arkadaşlarımın bu değişikliğe kırmızı oy kullanmayı düşündüğünü ifade ediyor;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz
sırası, Doğru Yol Partisinde efendim. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ
TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan
Anayasanın 86 ncı maddesiyle ilgili değişiklik üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, Yüce Meclisimiz geçen dönem çok güzel bir anane göstermiş,
partilerarası bir uzlaşma komisyonu kurmuştu. Bu komisyona her gruptan iki
arkadaş veriliyor ve ittifakla karar alma usulü benimsenmiş. Bu seneki çalışmamız,
ağırlıklı olarak, Anayasanın değiştirilmesi hususundaydı ve bir yıla yakın,
bütün arkadaşlarımız özveriyle çalıştı. Mutabakat sağlayabildiğimiz maddeleri
Anayasa Komisyonuna, oradan da Yüce Heyetinize getirdik. Anayasanın 86 ncı
maddesini, gerek Partilerarası Alt Komisyonda gerekse Partilerarası Uzlaşma Üst
Komisyonunda görüşürken ihtiyaç nereden doğdu? Oradaki müzakerelerde, ne
milletvekili maaşlarına bir kuruş zam ne de emeklilerine bir kuruş zam
düşünülmedi. Yıllardır, devletin iki erki olan yasama ile yargı arasında bir
itişme ve çekişme gözükmektedir. Yüce Meclis milletvekili maaşlarını ve onların
emekli maaşlarını düzenliyor, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor ve arkadaşlar, 9
uncu defa iptal edildi. En son, bir yıl, birbuçuk yıl önce çıkardığımız kanun
da halen Anayasa Mahkemesinin gündemine girmedi; büyük ihtimalle, o da iptal
edilecek. Anayasa Mahkemesi, her
kararında bize bir yol gösterdi ve bütün sıkıntı, milletvekili emeklilerinin
yetim ve dullarının maaşında kilitlendi. İşte, Uzlaşma Komisyonunda ve Anayasa
Komisyonunda düzenlenen husus da buydu; Yüce Meclise intikal ettiğinde, Yüce
Mecliste bir önergeyle bu husus değiştirildi. Burada, şu partinin bu partinin
hatası vardır deme imkânına sahip değiliz; her partiden arkadaşımız oy verdi.
Konjonktür müsait değildi. Anayasa Komisyonunda da -arkadaşlarım hatırlayacak-
bir kuruş zam getirmemesine rağmen, bu düzenlemeyi bu paketten çekelim dedim.
Anayasa Komisyonu zabıtlarında vardır. Hiçbir şey getirmiyordu.
Hatırlayacaksınız bundan bir yıl, birbuçuk yıl önce de bir kanun hazırladık.
Emekli maaşlarımızda eksilme meydana geldi arkadaşlar; ama, kamuoyuna, yine
"kıyak emeklilik" diye geçti. Biz, bu düzenlemeyi bu haliyle de
getirseydik, yine, o emeklerimiz, o göz nurlarımız heba olacak, gelin çıkaralım
dedim. Geldi, geçti... Talihsiz bir önergeydi;
yorgunduk, bilerek oy verdik, bilmeyerek oy verdik; ama, geçti. Bir iki gün
sonra, biz, parti olarak, bunun zamanlamasının iyi olmadığını, kamuoyunun buna
çok duyarlı olduğunu fark ettik ve bir anayasa değişiklik teklifini hazırladık
-teklif değil tabiî, oy oranı kafi gelmediği için- Meclis Başkanına verdik.
Bizim grubumuzun gücü oranında imzaladık. Daha, Cumhurbaşkanı veto etmemiş;
daha, Cumhurbaşkanının elinde olan paketi Meclise gönderme ihtimali
belirlenmemiş. Biz bunu düzeltelim dedik. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Kimi kandırıyorsunuz?.. ALİ NACİ TUNCER (Devamla)
- Sayın Meclis Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanının referanduma gittiği gün, biz,
uzlaşma komisyonu olarak kendisini ziyaret ettiğimizde, "biz bu işi zaten
düzenliyorduk; Anamuhalefet Partisi Başkanı Sayın Prof.Dr. Tansu Çiller yeni
düzenlemeyi bana getirdi, ben imzalarını toplamakla meşguldüm; yani, 110 imzaya
tamamlamakla meşguldüm" dedi. Kendisine çok takdir ve
sevgi duyduğum bir partinin temsilcisi, burada, bizim, bu hareketi, sanki bir
şov olarak yaptığımızı belirtti. (AK Parti sıralarından "Şov yapma,
şov" sesleri) Üzülerek ifade ediyorum "referandumla bizi millete parçalatacaklardı"
diye bir tabiri geçti. Milleti, insan parçalayan aslanlara benzetme fikrine
hiçbir zaman iltifat edemeyeceğim. (DYP sıralarından alkışlar) Belki bir
sürçülisandı; bunu, bir daha da duymak istemiyorum bu kürsülerden. Millete
gitmek, milletin itimadını almaktır. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Doğru konuş, doğru!... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Şov
yapma!.. ALİ NACİ TUNCER (Devamla)
- Ben yanlış anladıysam, zabıtlarda vardır, düzeltilir; özür dilerim o zaman.
Ben öyle anladım o kelimeyi; inşallah öyle değildir; o kelime kullanılmamıştır.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Önergeyi kim hazırladı?.. ALİ NACİ TUNCER (Devamla)
- Saygıdeğer milletvekilleri, ben burada donkişotluk yapmıyorum. Evet, beni
ilgilendiren hiçbir mevzu da yoktur. Ben, devlete kırkbir yıl hizmet verdikten
sonra Parlamentoya gelmiş ve bugün, Anayasanın 86 ncı maddesinde en yüksek
devlet memuru olarak gösterilen Başbakanlık Müsteşarlığından maaşımı alıyorum.
Eğer bu kanun olmasaydı, 650 milyon daha fazla emekli maaşı alacaktım; onun
için, beni ilgilendiren bir kanun değil; ama, bir gerçeği vurgulamamız lazım:
Bu, bir ihtiyaçtır arkadaşlar; bugünkü düzenleme bir ihtiyaçtır. Biz, Anayasa
Mahkemesiyle her gün çekişme halinde olamayız. Anayasa "Anayasa
Mahkemesinin bütün kararları yerine getirilir" diyor. Zavallı bir köylü taahhüdünü
ihlal etti diye mahkûm olduğunda onun kararını yerine getiriyoruz da, Yüce
Anayasa Mahkemesinin 9 defa iptal ettiği bir kararı neden yerine
getirmeyeceğiz; işte, bu düzenleme için geldi bu. Biz, referandumu bir
kurtarıcı olarak da görmedik ve referandum yapılmadan önce bu teklifi yaptık.
Referandumdan bizim algıladığımız şuydu: Yani, Sayın Cumhurbaşkanımız,
referandum yoluyla seçimi zorluyor anlamını çıkardık; çünkü, millet, bu
hükümetten bıkmış, icraatından bıkmış,
kurtuluş yolu olarak da seçimi görmüş diye düşündük. Dolayısıyla, hükümetin
şahsında tüm Parlamentoyu, muhalefetiyle, iktidarıyla hepimizi suçlamış.
Gidelim, doğru yaptıysak Yüce Milletin önünde hesabını verelim dedik. Bize
itimat ediyorlarsa yeniden vekâletlerini alıp gelelim, itimat etmiyorlarsa,
itimat ettiklerini getirsin dedik; bunda ne vardı?! Saygıdeğer
milletvekilleri, bugünkü düzenlemede ne getiriliyor; başta da bahsettiğim gibi,
Anayasamızda, milletvekillerinin emekliliğini düzenleyen hiçbir hüküm yok; biz
kanunlara koyuyoruz. Anayasa Mahkemesi de diyor ki, "Anayasada milletvekillerinin
emekliliğini düzenleyen bir madde yok, milletvekili maaşlarıyla ilgili madde
var. Siz şimdi bunu koyuyorsunuz; Anayasanın 10 uncu maddesine aykırıdır"
diyor, Anayasanın eşitlik ilkesi gereği bunu bozuyor ve "bunu koyun oraya"
diyor. Yani, işte biz onu koyduk şu anda getirilen düzenlemeyle. Bizim
düzenlememiz de öyleydi; ama, bizimkinin imzaları tamamlanmadı, başka kanattan
geldi; ben, buna da iltifat ediyorum. Bir yargı zaruretini gideriyoruz. Bu
düzenleme, ne bugün maaş alan emekli milletvekiline bir kuruş zam getiriyor ne
de şu anda fiilen çalışan, maaş alan milletvekillerini ilgilendiriyor; biz,
aynı maaşlarımızı almaya devam edeceğiz. Bunun düzenlenmesi bir zaruretti.
Yeter artık her gün Anayasa Mahkemesiyle çekişmek. Anayasa Mahkemesi kararını
verir; biz, burada, o karara uygun yeniden düzenleme yaparız; Anayasamızın emri
bu. İşte, bunu getirdik. Burada hiçbir partinin önde gitmesi, geride kalması
diye bir mevzu yok; burada siyasetin onurunu kurtaracağız, Yüce Parlamentoyu
içine düştüğü sıkıntıdan kurtaracağız, bunu da elbirliğiyle yapacağız. Bazı arkadaşlarım
"orada mutabakat sağlandı, burada değişti..." Biz bugün de
çalışıyoruz; belki ikinci paket gelecek, üçüncü paket gelecek; biz orada,
belki, ittifakla karar alacağız; ama, burada Anayasa "gizli oy"
demiş, "grup kararı alınamaz" demiş; bütün milletvekilleri kendi vicdanlarına
göre veriyor bu kararı. Belki, bizim yüzde 100 mutabakat sağladığımız -yeni
gelen- pakette de değişiklikler olacak, buna da saygı duyacağız. Saygıdeğer
milletvekilleri, bazı arkadaşlarım "şeffaf olalım" dediler. Onların
da sıkıntıları neyse, şeffaf olarak anlatsınlar, çare bulunacak bir şey varsa,
çareyi, yine beraber, birlikte yapalım. Daha önceki konuşmamda söyledim, Uzlaşma
Komisyonundan gelen bu metinde beni mutlu eden, 37 maddede, yapılan değişiklik
değil, birlikte hareket etmenin, doğruda birleşmenin, bu Yüce Meclise hâkim
olduğu duygusu bende uyandığı için mutluyum dedim. Halen o mutluluğu devam
ettirmek istiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP, ANAP, MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına
başka söz isteyen?.. Yok. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, izniniz olursa, 60 ıncı maddeye göre, yerimden bir hususu
kısaca arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, 86 ncı maddeyle, milletvekillerinin özlük haklarının teminat
altına alınması hususu düzenleniyor. Elbette, her insan gibi,
milletvekillerinin de özlük hakları teminat altına alınmalıdır; ama, herkesin
hukuku teminat altına alınmalıdır. Parlamentonun birinci görevi, Anayasanın
yüklediği birinci görev, hak ve özgürlüklerin müemmen kılınmasıdır. Sayın Başkanım,
çatıların, köprü korkuluklarının, hatta Parlamento bahçelerinin, Başbakanlık
önlerinin ölüm meydanları haline getirildiği bir ülkede, bir ortamda,
üniversitelerde eğitim ve öğrenim haklarının gasp edildiği zamanda, zeminde,
siyasetin yasaklar altında inletildiği, siyasilerin haklarının ellerinden gasp
edildiği ortamda, evet hakkının, kısaca eğitim hakkının, düşünceyi ifade
hakkının, siyaset ve siyasetin rahat yapılabilme hakkının, cumhuriyetin temelini
oluşturan demokrasi ve onun da temelini oluşturan siyasî partilerin rahatça
çalışabilme hukukunun teminat altına alınamadığı bir yerde, milletvekillerinin
özlük haklarının teminat altına alınmasının fazla anlam taşımadığını ifade ediyorum,
millet nazarında. Eğer, bu madde reddedilirse referanduma gidilecek.
Referandum, çok arzu edilen, özlenen bir husus değil elbette; ama, referandum,
kendisiyle birlikte bizi halkın önüne götürecek, seçim sandıklarını halkın önüne
götürecek. Seçimden korkmanın kimseye bir faydası yok. Seçim korkusunu
referandum arkasına gizleyen arkadaşlarımın sözlerini, düşüncelerini, neyi
hedeflediklerini bir kere daha gözden geçirmelerinde yarar olduğunu düşünüyor,
ifade ediyor ve kişisel olarak, Yasin Hatiboğlu olarak, 86 ncı maddenin yalnız
başına getirilmiş olmasının uygun olmadığını arz ve ifade ediyorum. Saygılarımla efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Efendim, gruplar adına
konuşmalar bitti. Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'de bizlerin, bu
çatı altında sürekli milletvekili olmamız söz konusu değildir. Burada, milletvekilleriyle
ilgili aldığımız kararlar, Türkiye'nin millî iradesini kullanacak
arkadaşlarımızla ilgili kararlardır. Böylesine hassas bir konuda, bir
milletvekili olarak, teknik olarak, halkımızın, televizyon başında bizi
izleyenlerin, meseleleri şov ötesi, gerçeğiyle görebilmesi için söz aldım. Kamuoyunda kabul
ettiğimiz ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, referanduma
götürülmesi istenen maddede, maalesef, biz, kendi içimizde, burada, neyi ne
zaman kullanacağımızı belki de bilmediğimizden zor duruma düştük. Milletvekillerimizin
tümü, 416 kabul oyu çıktığı halde; çoğunluğu, dışarı çıktı, sorulduğu zaman
"ben kırmızı oy verdim" dedi. Gazetelerde yer alan isimleri,
televizyonda konuşanları alt alta sıraladığımda, sayısı, kırmızı oylardan fazla
çıktı. Bunu, bir kere, söyleyen milletvekilinin, hiçbir nedenle, gelip burada,
başka bir milletvekilini ya da kendini kaybedip, bu konuda parti adına karar
alınmayacağını bildiği halde, meseleyi hükümete mal etmeye hakkı yoktur. (DSP
sıralarından alkışlar) Yiğit, ülkesi uğruna kendisini ortaya koyabilen kişidir.
Bu ülke uğruna kendisini koyabilmek "bakın, ben, bu maaştan vazgeçiyorum,
şuna buna bağlanmasını talep ediyorum" demek değildir. Geçtiğimiz
dönemlerde bir milletvekili, gazetelerde konu olabilmek için, uzun bir süre
maaşını bankada bekletmiş, almıyor; fakir fukaraya vereceği yazılmıştı. O kişi,
işyerleri için, şu anda "hortumlama" adı altında geçen bankalardaki
krediyi alan ve ödemeyenlerden biridir. (DSP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Yani, milletin önünde, geleceksin, bunu söyleyeceksin;
ardından da kendine alacaksın. Değerli arkadaşlar,
yaptığımız değişiklik nedir?.. Önce, teknik konuşalım. Elimdeki metin, mevcut
Anayasadaki metindir. Birinci fıkrası şöyledir: "Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları kanunla düzenlenir." Biz, bu
fıkrada ne değişiklik yapıyoruz; diyoruz ki "Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilikleri kanunla düzenlenir." Gelin,
size bu değişikliğin ne manaya geldiğini söyleyeyim; bu kürsüde ya da başka
kürsüde konuşan milletvekillerinin olayı neden saptırdığını anlarsınız. Değerli arkadaşlar,
devlet memurluğunun 15 inci derecesinden emekliyseniz ya da çalışıyorsanız,
milletvekili olmuşsanız, sizin böyle bir düzenlemeye ihtiyacınız yok. Neden,
biliyor musunuz; gelir gelmez, Emekli Sandığına tabi olduğunuz için intibak
ettirilirsiniz ve böyle bir düzenleme olmaksızın emekli olursunuz. Ama, siz,
devlette çalışmayan, halkın içinden seçilmiş bir kişi iseniz, böyle bir
düzenleme yapılmamışsa sizin için, o takdirde siz, bu ülkede, Emekli Sandığına
tabi iken milletvekili seçilenlerden farklı olarak, asgaride tutulursunuz. Şimdi, bakıyorum, bazen
bu kürsüde bu madde tartışıldığı zaman laf atanların, Başkana sataşanların,
hükümete bu işi dayandırmak isteyenlerin yok ki bir derdi; çünkü, onlar, zaten,
milletvekili seçilmeden evvel devlette çalışıp buraya gelmişler. Biz burada
alacağımız kararla ne yapıyoruz, biliyor musunuz; fabrikadaki işçinin, esnafın,
sanatkârın, işadamının, köylünün, ev kadınının milletvekili olduğu zaman,
devlette çalışarak gelen bir kişiyle eşit haklar altında olmasını engelliyoruz.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Doğru değil, doğru değil... MASUM TÜRKER (Devamla) -
Yani, siz, devlette çalışırken geleceksiniz, kendi partinizden bile birilerinin
-devletten gelmemişse- üstünde fonksiyonunuzu ifa edeceksiniz, sonra
diyeceksiniz ki, "biz, millet için yapıyoruz." Değerli arkadaşlar,
milletimiz de bilsin, milletvekilleri, maaşlarını 3671 sayılı Kanunla alır.
Elimde kanun metni var. Maaşı almakla ilgili hiçbir olay yok; ancak, bu
kanunun, biraz evvel söylediğim gibi, halkın içinden çıkacak olanların siyaseti
sürdürmelerini engellemek adına, bugüne kadar bu düzenleme yapılmadığı için, 2
nci maddesi sürekli iptal edilir ve Anayasa Mahkemesi iptal ederken, her iptal
kararında, Parlamentoda şu anda mevcut olan arkadaşlarımız yol gösterir
"sizinle ilgili kanununuz olmadığı için bu şekilde yapılmaktadır"
denilir. Değerli arkadaşlarım, biz
bu kanunu çıkarırken, parlamenter olarak emekli olmuş, daha evvel
parlamenterlik yapmış arkadaşlarımızın, bu yasa mevcutken almakta oldukları
maaşlarını, eğer devlette çalışmadan milletvekili olmuşsa, sağlıyor. Şimdi, son olarak, bazı
şeylerin bilinmesi için, bir kanundan daha bahsetmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
biz, Sosyal Güvenlik Hizmetlerinin Birleştirilmesi Kanununa tabiyiz. O kanun,
bugün, burada, Anayasada değişiklik yapalım yapmayalım, meriyette olan bir
kanundur ve o kanunun hükmü şudur: Bir kişinin emekli olduğu gün, hangi sosyal
güvenlik kuruluşundan emekli olacağını, son yedi yılda en fazla çalıştığı yer
gösterir. Bu Parlamentoda, bugüne kadar, halkın içinden seçilmiş olanlara
yanlış yol gösterilmiş. Geçmişte emekli olmuş olan son beş dönemdeki
arkadaşlarımızın çoğunluğuna, Parlamentoya ayak bastıkları gün, ödedikleri
Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur primi emekli olmalarına müsait olduğu için
emekli ol demişler. O arkadaşların, üçbuçuk yıl milletvekilliği yapmadan emekli
olmaları halinde, hiçbir zaman yararlanmaları mümkün değildir. Zaten,
milletvekilleriyle ilgili olarak, kamuoyuna yanlış yansıtılan, kamuoyunda
sürekli erken seçim tamtamlarının çalınmasını sağlayan bu düzenlemeye, milletvekili
seçilen arkadaşlarımızın, devletten gelmeyenleri yanlış yönlendirmektir. Değerli arkadaşlar, benim
bu konuşmamdan rahatsızlık duyanlar olabilir. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Millet rahatsızlık duyuyor. MASUM TÜRKER (Devamla) -
Neden rahatsızlık duyarlar; çünkü, bu açıklamayı, kendileri devletten
geldikleri için, kendileriyle aynı partide olan halktan gelen arkadaşlarına
anlatmadıkları için. Şu anda benim bu anlattığım, teknik bir olgudur değerli
arkadaşlar. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Teknikle alakası yok. MASUM TÜRKER (Devamla) -
Şunu arz etmek istiyorum: Biz, bu teklifi, anayasa değişikliğini kabul
ettiğimiz zaman, özellikle, ücretlerde hiçbir artış olmayacak, maaşlarda bir
artış, bir değişiklik olmayacak. Bizim kanunumuz aynı şekilde söylüyor. Ben, bu
açıklamayı, özellikle, bizi, televizyon başında dinleyen arkadaşlarımızın,
halkımızın, kendimiz için yapmadığımızı, özellikle, emeklilikle ilgili olanları
ilgilendirdiğini söylüyorum. Değerli arkadaşlar, bizim
sorumluluğumuz, hukukun güvenliğini sağlamaktır. Bu yaptığım açıklamalar, en
azından, yarın öbür gün, bu kanunun uygulanmasında hukuk kaynağı olacağı için,
önemli bir ölçüde bizi bağlayıcıdır. Ben, milletvekilliği
müessesesinin bu ülkenin millî iradesini oluşturduğunu, millî iradeye karşı
koymanın da Parlamentoya karşı koymakla sağlandığının bilincinde olmamız
gerektiğini düşünüyor ve böylesine bir düzenlemenin, Türkiye'de,
milletvekillerine yanlış yöneltilmiş duygu ve düşünceleri değiştireceğini
umuyor, saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Türker. Efendim, ikinci söz... Sayın Güven, söz mü
istiyorsunuz? TURHAN GÜVEN (İçel) -
Komisyon Başkanına bir soru tevcih etmek istiyorum, bir konunun aydınlığa
kavuşması bakımından. BAŞKAN - Bir dakika
efendim; soru kısmına geçmedim ki... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Peki efendim. BAŞKAN - Sayın Uzunırmak,
söz mü istediniz? ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Sayın Başkan, yerimden olmak üzere, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Tabiî ki, tepki yoğun ve
duyguların zirvede olduğu bir madde üzerinde, bugün, Yüce Meclis bir görüşme
yapıyor. "Yanlışı kabul
etmek, doğruya atılan ilk adımdır" buyuruluyor. Şimdi, burada, bir grup
adına konuşan arkadaşlarımız, bir yanlışı kabul ederek doğruya adım mı atmak
istiyorlar; yoksa, siyaset kurumuna, siyasetçiye güç kazandırmak adına, halktaki
bir duyguyu istismar mı etmek istiyorlar; ben, bunu hayretle seyrettim; çünkü,
neden; hepimizin bildiği gibi, temel değişiklikteki 86 ncı madde, ilk
görüşmede, grupların temel uzlaşmasıyla gündeme geldi ve o günkü madde şunu
içeriyordu: "7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk, sosyal haklar ve tazminatlar ve
emeklilik işlemleri Kanunla düzenlenir" şeklinde değiştirilmiştir.
Fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bunların
emeklilikleri Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığıyla ilgilendirilir ve üyeliği
sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder" ibaresi eklenmiş ve
aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen "sosyal güvenlik kuruluşları"
ibaresi "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı" olarak
değiştirilmiştir" diyor. Bu, ilk turda yaptığımız görüşmelerdeki 86 ncı
maddedir. Burada, birinci oylamada... BAŞKAN - Evet, birinci
oylamada, benim riyasetimde, 416 oy aldı. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
...416 oy alan, bu şekildedir; yani, sosyal haklar ve tazminatlar da bunun
içerisinde geçmiştir. Bugün, yeniden getirdiğimiz maddede, sosyal haklar ve
tazminatları da dışında tutarak, noktası ve virgülüne kadar aynı bu kanun
maddesi geliyor. Acaba, bu gruplardaki arkadaşlarımız neyi değiştirdiler de dün
kabul ettikleri oyu bugün kırmızı oy olarak kullanmak ihtiyacını
hissediyorlar?.. Bir noktada, siyaset kurumunu, halkın gözünde, acaba, onurlandıracaklarını
mı zannediyorlar?.. Bu geri adımlarla veya yalan yanlış birtakım savunmalarla,
birbirlerine saldırılarla ve gerçekdışı birtakım beyanlarla, dün
"evet" bugün "hayır" demenin, acaba, gerekçesi nedir; bunu
anlamak, tabiî ki, mümkün değil. Dolayısıyla, bugün, Parlamento, halkta tepki
gören veya Cumhurbaşkanımızca veto edilen, gece verilen önergeyi geri almıştır;
bugün değiştirilen odur. Sizleri ve Yüce
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum; bunu anlamakta güçlük çektiğimi ifade etmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, bir hususu, zabıtlara geçmesi açısından arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, biraz önce konuşan değerli üye arkadaşımız, bu maddeye, bu
teklife bütün grupların olumlu oy verdiğini ifade ettiler; yanlış anlamadımsa.
Elimde, teklifin, Anayasa Komisyonu raporu var. Raporda, Saadet Partisini
temsil eden Sayın Kamalak ile Sayın Malkoç, bu teklife muhalif kalmışlardır;
zapta geçmesi açısından arz ediyorum. BAŞKAN - Efendim, şimdi
müzakeresini yaptığımız 86 ncı madde, Sayın Nejat Arvesen Meclis
Başkanvekiliyken, beş siyasî partinin kararıyla Uyum Komisyonundan -siz, o
zaman yoktunuz efendim; yani, ikiniz bir parti olduğunuz için- çıkan maddenin
aynısıdır. Sayın Uzunırmak bunu sordu, ben de onu söylüyorum; yani, Uyum
Komisyonu olarak, Sayın Cumhurbaşkanına gidilip, itirazları var mı yok mu diye
ilk sorulan 37 maddelik paketin içinde bulunan, Anayasa Komisyonuna gelmeden
Uyum Komisyonundan geçenin aynısıdır efendim; doğru mudur? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, o, doğru; ama, onun bir başka doğru tarafı var. Orada 51 madde
müzakere ettik, o arkadaşlarımız, o 51 maddenin içerisinde bütün maddelere
olumlu oy kulandılar ve ben de, biraz önce kişisel görüşümü arz ederken, 86 ncı
madde tek başına getirildiği için doğru olmadığını ifade ettim; bir. İki; efendim, biz, ikinci
parti değil, birinci partiyiz; bir. İki; biz, bölen değil, bölüneniz ve biz,
partinin temeliyiz, esasıyız. Sayın Başkanlığı bu kadar ilgilendiriyorsa, sırf
bilgi arz etmiş olmak için arz ediyorum. Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Efendim, müzakereler
tamamlanmıştır; şimdi, soru-cevap kısmına geçiyorum. Soru-cevap kısmı 10
dakikadır efendim. Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkanım, açıklığa kavuşması bakımından Sayın Başkana bir soru sormak
istiyorum: Anayasa Komisyonu raporunda "parlamenter demokrasimizde yasama
meclisi üyelerinden" bahsediyor. Oysa, kanun düzenlenirken "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri ve emeklilerinden" bahsedilmekte. Eş anlama
gelip gelmediği; yani, Türkiye'de 1961'den bu tarafa Cumhuriyet Senatosu
üyeleri var, Kurucu Meclis üyeleri var, Danışma Meclisi üyeleri var; bu
arkadaşlarımızın da yasama meclisi organının üyesi olduğu kabul edildiği
takdirde, ileride bir sıkıntı doğmayacaktır. Sayın Başkan da böyle mi anlıyor?
Ben, bunun tavzihini istiyorum. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Peki efendim. Sayın Evliya Parlak,
buyurun. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) -
Sayın Başkanım, Sayın Turhan Güven Beyin sorduğu sorunun aynısını soracaktım;
onun için, teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Komisyona sual
sorulmuştur. Buyurun Sayın Başkan. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, bu düzenlemeyle, gerek Kurucu Meclis
üyeleri gerek Cumhuriyet Senatosu üyeleri gerekse Danışma Meclisi üyeleri
Yasama Meclisi üyeleri olarak kabul edilmekte ve bu düzenlemenin kapsamı
içerisinde mütalaa edilmektedir. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Efendim, böylece, sualler
cevaplandırılmış oldu. Sayın milletvekilleri,
bu, anayasa değişikliğiyle ilgili bir oylama değildir, maddelerine geçilip
geçilmeyeceğiyle ilgili oylamadır. 1 inci ve 2 nci maddeyi de oylayacağız;
yani, çok acele etmeyin, üç kere oylama yapacağız efendim. Sayın milletvekilleri,
Anayasa Değişikliğine Dair Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine
geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız. Anayasa ve İçtüzüğün istediği
gizliliğin bütün icaplarını yerine getirmek için, gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum efendim: Komisyon ve hükümet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden, komisyon sıralarındaki kâtip üye,
Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar; hükümet sıralarındaki kâtip üye ise,
İstanbul ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri
yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek; pul
ve zarf verilen milletvekili, ad defterinde işaretlenecektir. Milletvekilleri,
belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerlerde oylarını kullanmayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak
bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır. Bilindiği üzere, bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın
üye, kâtip üyeden, 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad
defterine işaretlettikten sonra oy hücresine girecek, oy olarak kullanacağı
pulu hücrede zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde
bulunan ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara hücreden çıkacak olan üye, oy
pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır. Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir. Şimdi, teklifin
maddelerine geçilmesinin gizli oylamasına başlıyoruz efendim. Sayın genel başkanlara
öncelik veriyorum. (Oyların toplanılmasına
başlandı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun yerine, Devlet
Bakanı Şükrü Sina Gürel; Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
yerine, Ulaştırma Bakanı Oktay Vural; Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin yerine,
Devlet Bakanı Fikret Ünlü; Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in yerine, Orman Bakanı
Nami Çağan; Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün yerine, Devlet Bakanı Mustafa
Yılmaz; Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in yerine, Kültür Bakanı İstemihan Talay;
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın yerine, Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu; Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın yerine, Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler; Devlet Bakanı Nejat Arseven'in yerine, Devlet Bakanı Edip Safder
Gaydalı; Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun yerine, Devlet
Bakanı Ramazan Mirzaoğlu; Devlet Bakanı Faruk Bal'ın yerine, Devlet Bakanı
Şuayip Üşenmez oy kullanacaklardır. Arz ederim efendim. (Oyların toplanılmasına
devam edildi) BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:
Böylece, birinci
görüşmelerde teklifin maddelerine geçilmesi için Anayasa ve İçtüzüğün aradığı
gerekli çoğunlukla kabul oyu sağlanmıştır. Sayın milletvekilleri, 1
inci maddenin görüşmelerine başlamadan, müsaadenizle birleşime 5 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 20.58 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.08 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - 16 ncı
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/818) (S. Sayısı: 753) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Teklifin 1 inci maddesini
okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ MADDE 1. - 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik işlemleri kanunla düzenlenir"
şeklinde değiştirilmiş; fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri ile bunların emeklileri T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler ve üyeliği sona erenlerin istekleri
halinde ilgileri devam eder" ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin ikinci
fıkrasında geçen "sosyal güvenlik kuruluşları" ibaresi "T.C.
Emekli Sandığı" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde söz isteyen?.. Yok. 1 inci maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına
başlandı) Mehmet Halit Dağlı... BAŞKAN - Efendim,
Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in yerine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Hasan Hüsamettin Özkan oy kullanacaklardır. Tümü üzerindeki oylamada
vekâletleri olan sayın bakanlar, aynen oy kullanacaklardır; bir daha okumama
lüzum yok efendim. İçişleri Bakanı Sayın
Rüştü Kâzım Yücelen'in yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar
Okuyan; Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun yerine, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Sayın Abdülkadir Akcan; Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'un
yerine, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına
devam edildi) BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oy verme işlemi
bitmiştir; oy kutusu kaldırılsın. (Oyların ayırımına
başlanıldı) BAŞKAN - Efendim, 2 nci
maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır. BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok. Sayın milletvekilleri, bu
oylamadan sonra oturumu kapatacağım; ancak, yarın, Ankara Milletvekili Koray
Aydın'ın milletvekilliğinden istifa etmesiyle ilgili, Anayasanın 84 üncü
maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylamasını
yapmak üzere toplanacağız; bilginiz olsun efendim; gündemimizdeki birinci madde
budur. 2 nci maddenin de gizli
oylamasına geçiyoruz efendim. (Oyların toplanılmasına
başlandı) BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy :393 Kabul :379 Ret : 12 Çekimser : 1 Geçersiz
: 1 Böylece, 1 inci madde
için Anayasanın ve İçtüzüğün aradığı gerekli çoğunlukla kabul oyu
sağlanmıştır. (Oyların toplanılmasına
devam edildi) BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi
bitmiştir; kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylamasına 373 sayın üye
katılmış; 369 kabul, 3 ret ve 1 çekimser oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde
de, Anayasada öngörülen sayıyı aşmıştır. Sayın milletvekilleri,
Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle,
Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin
düşmesinin oylamasını yapmak ve alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Kasım 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 21.55 |
|