Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 74

 

13 üncü Birleşim

30 . 10 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R                             Sayfa    

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik tavırlarıyla ilgili basında çıkan yanlış ve yanıltıcı haberlere, bu ve benzeri haberlerin Türk siyasetinde yaratacağı sorunlara ilişkin açıklaması

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Nijerya Cumhuriyeti Kano Eyaleti Meclis Başkanı Yau Abdullahi'ye Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın, cumhuriyetin ilanının 78 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, DSP Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak, AK Parti Manisa Milletvekili M.Necati Çetinkaya, ANAP Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, SP Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin'in grupları adına konuşmaları

2. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, Ege Bölgesi pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı

3. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik durumun nedenleri ve çıkış yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, küreselleşmenin dünyadaki etkileri ve Türkiye'nin durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20)

E) Tezkereler ve Önergeler

1. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/354) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/416)

2. – Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk'ün, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/689) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/417)

3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/670) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/418)

IV.– ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin SP Grup önerisi

2. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V.– SEÇİMLER

A) Radyo ve Televİzyon Üst Kuruluna üye seçİmİ

1. – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda muhalefet partileri kontenjanından boşalan üyeliğe seçim

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların bağlı oldukları gruplara ait yayınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/4619)

2. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, DEMİRBANK'ın İngiliz HSBC kuruluşuna satılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4641)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Züfikar İzol'un, Şanlıurfa'daki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Zeki Çakan'ın cevabı (7/4644)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa Tedaş Müdürlüğünün personel talebine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Zeki Çakan'ın cevabı (7/4648)

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, enerji işletme hakkı devir sözleşmelerinde uygulanan KDV oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Zeki Çakan'ın cevabı (7/4670)

6. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, bazı kamu kuruluşlarının kullanılabilir aktiflerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4774)

7. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Diyarbakır Çelikli Köyü çiftçilerinin Diyarbakır Hizmet Vakfına bağışa zorlandıkları iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4791)

8. – Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün;

Tarımsal girdi fiyatlarına,

- İstanbul Milletvekili Yücel Erdener'in;

Deneme üretimi yapılan tohumluklara,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4797, 4808)

9. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın;

Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerde başörtüsü yasağı uygulandığı iddialarına,

Başörtüsü sorununa,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/4804, 4805)

10. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Birecik İlçesinin öğretmenevi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4809)

11. – Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, 27-28 Mayıs 2001 tarihlerinde yapılan açık lise sınavlarında Ankara-Ayrancı Lisesinde bazı öğrencilerin sınava alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4811)

12.– Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, 27-28 Mayıs 2001 tarihlerinde yapılan açık lise sınavlarında Ankara-Ayrancı Lisesinde bazı öğrencilerin sınava alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4812)

13. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, UZEV'in yasalara uymayarak halkı mağdur ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4818)

14. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, devlet ve özel üniversitelere yapılacak devlet yardımları belirlenirken uyulacak kriterlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4819)

15. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop İlindeki sağlık personeli açığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4830)

16. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop İlindeki taşımalı eğitim uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4833)

17. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 2000 yılı yatırım programında Sinop İlinin durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4834)

18. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, okullardaki zehirlenme olaylarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4843)

19. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, Talim ve Terbiye Kurulunun kabul ettiği yabancı dil öğretim programı kararına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4903)

20. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/4934)

 


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük Demir Çelik Fabrikaları AŞ'nin (Kardemir) sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Hasan Gemici,

İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün, Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliği uygulamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı  konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu,

Cevap verdiler;

Denizli Milletvekili Mehmet Kocabatmaz, terör hareketlerinde kullanılmaya başlanılan kimyasal ve biyolojik silahların önemine ve alınması gerekli önlemlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Finlandiya Parlamento Başkanının,

Makedonya Cumhuriyet Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının,

Beraberlerinde birer parlamento heyetiyle ülkemizi ziyaretlerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri;

İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın, KİT,

Erzurum Milletvekili Cezmi Polat'ın, İçişleri,

Komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen üyeliğe, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın seçildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Cumhuriyet Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından, ertelendi;

İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan, Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) görüşmelerine devam edilerek, 1 inci bölümü kabul edildi, 2 nci bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.

30 Ekim 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.58'de son verildi.

Kamer Genç

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Burhan Orhan

Şadan Şimşek

 

Bursa

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


                                                                      No. : 19

II. – GELEN KÂĞITLAR

26.10.2001 CUMA

Tasarı

1. – Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/923) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

Teklif

1. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli ve 28 Arkadaşının; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/817) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.10.2001)

 

                                                                      No. : 20

30.10.2001 SALI

Teklif

1. – Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz ile 311 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/818) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

Raporlar

1. – İzmir Milletvekili Güler Aslan ve 6 Arkadaşının, İzmir İlinde Uzundere Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/553) (S. Sayısı : 748) (Dağıtma tarihi : 30.10.2001) (GÜNDEME)

2. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/682) (S. Sayısı : 749) (Dağıtma tarihi : 30.10.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,  19 Mayıs Üniversitesi Kampusüne girişlerde başörtüsü kontrolü yapıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1613) (Başkanlığa geliş tarihi :26.10.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın, Yüksek Askerî Şûra kararlarına göre görevden alınan subay, astsubay ve askerî öğrencilere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4985) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2001)

2. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Suriye'deki Süleyman Şah'a ait türbeye ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4986) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

3. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, BAĞ-KUR  sigortalılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4987) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İlinde Ali Hikmet Paşa tesislerindeki toprak sahaların çim sahaya dönüştürülmesine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/4988) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

5. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İli ve ilçelerinin balıkçı barınakları ödeneklerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4989) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

6. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İli karayolu projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4990) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

7. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, zeytin ve zeytinyağı üretiminin teşvik edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4991) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

8. – Konya  Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Çevre Bakanının önemli görevlere yakın akrabalarını atadığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4992) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

9.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, deprem afetinden zarar gören tavuk üreticilerine yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4993) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

10. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'daki taksi sürücülerinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4994) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

11. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul Teknik Üniversitesine ait bir araziye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4995) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2001)

12. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, PETLAS 'la ilgili olarak MİT'ten rapor istendiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4996) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun Gençlik ve Spor Müdürünün görevden alınmasının nedenine ilişkin Devlet  Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/4997) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2001)

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bazı öğretim üyelerine yapılan uygulamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4998) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

15. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Bakanlıkça başlatılan bazı operasyonlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4999) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

16. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İstanbul Millî Eğitim İl Müdürlüğü ile İ.T.Ü. tarafından düzenlenen bir sertifika programına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5000) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

17. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, bazı temel gıda  ürünlerinin fiyatlarındaki artışa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5001) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

18. – Hatay Milletvekili  Mustafa Geçer'in, TBMM Genel Kurulunda yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5002) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

19. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, KOBİ'lerin sorunlarına ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5003) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

20. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Talim ve Terbiye Kurulunca bazı kelimelerin ders kitaplarında ve eğitimde kullanılmasının yasaklandığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5004) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

21. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa'da yerel bir gazetede yayımlanan Bursa Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı ile ilgili habere ilişkin Devlet  Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5005) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001)

22. – Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, Konya-Ankara yolu 2. Organize Sanayi Kavşağında meydana gelen kazalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5006) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.10.2001)

23. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, TMO tarafından uygulanan  buğday fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5007) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.10.2001)

Gensoru Önergesi

1. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla Devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99  ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.2001) (Dağıtma tarihi : 29.10.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

30 Ekim 2001 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Sebahattin KARAKELLE(Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13 üncü Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik tavırlarıyla ilgili basında çıkan yanlış ve yanıltıcı haberlere, bu ve benzeri haberlerin Türk siyasetinde yaratacağı sorunlara ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Ancak, yüksek müsaadelerinize sığınaraktan...

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Bayramını kutlamak, onun coşku ve sevincini içinde duyup yaşamak ve paylaşmak, herkesten önce, Kuvayı Milliye ruhuyla bezenmiş, Ulusal Kurtuluş Savaşını vermiş, Cumhuriyeti kurmuş Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinde bulunması gereken bilinci, birtakım mülahazalarla yok saymaya, küçültmeye kimsenin hakkı yoktur.

Sayın milletvekillerinin, olağanüstü Meclis toplantısından başlayarak, yoğun çalışma temposuyla geçirmiş olduğu şu birbuçuk aylık dönemden sonra seçim bölgelerine gitmeleri kadar da doğal hiçbir şey olamaz. Cumhuriyet Bayramında kendi yörelerinde bulunan sayın milletvekili arkadaşlarımızın, güzel vatanımızın her köşesinde, Cumhuriyet Bayramını coşkuyla kutlayan milletimizle beraber olması ve Bayrama cumhuriyet bilinciyle bölgelerinde katılmaları, ne hazindir ki, yine basınımız tarafından çarpıtılıp "Meclisteki ve Çankaya'daki kutlamalara iştirak etmedikleri" şeklinde yansıtılması karşısında, bu konuşmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisini bugün idare eden Başkan olarak yapmanın zorunluluğunu duymaktayım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İlk Başkanı, Cumhuriyetin Banisi Eşsiz Atatürk'ün ve kahraman dava arkadaşlarının milletimizle bütünleşip kurduğu ilk Mecliste, yani Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 23 Nisan 1920'de, 451 sayın milletvekilinin görev yaptığını da tarihî bir hakikat olarak Yüce Heyetinizin dikkatlerine sunmak istedim. 1920 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre de Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 13 648 270 kişiden mürekkep olduğu da bir başka tarihî gerçektir.

Bugünkü nüfusumuz 70 milyona yakın iken, Yüce Parlamentonun milletvekili sayısı da 550'dir. Resmî söylevinizde "Türkiye Büyük Millet Meclisi 400 kişiden teşekkül etmelidir" ifadesinin yanı sıra gönlünüze 300'e layık görülmesi, bugün, ülkenin içinde bulunduğu koşullardaki temenninin de ötesinde, yaralayıcıdır, rencide edicidir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim efendim.

Siyaseti ve siyasetçiyi küçük gören, her fırsatta rencide etmeye çalışan zihniyetlerin, cumhuriyeti de demokrasiden uzaklaştırdığını görmek hepimizin görevidir sayın arkadaşlarım. Özellikle, yerel parlamentoların olduğu ülkelerde, Türkiye'yi ve Türkiye Büyük Millet Meclisini mukayese ve yönlendirmeye kalkmak ne derece bilimseldir onu da bilemiyorum. Parlamento demokrasinin kalbidir, her zaman herkese de gereklidir.

Bütün sayın milletvekili arkadaşlarımın tek tek Cumhuriyet Bayramını en iyi dileklerimle kutluyor, derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)

Teşekkür ederim efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum açıklamanıza.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Efendim, lütfen, mikrofonu açayım da televizyon başındaki Yüce Türk Milleti de duysun gür sesinizi.

Mikrofonu açtım; buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Bayramına katılmayla ilgili basına yansıyan yanlış ve yönlendirici beyanlar üzerine, izninizle ben de bir iki hususta açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sizin de adınız vardı bugün haksız yere.

Buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Bayramı yalnızca Başkentte kutlanmıyor. Bu bayramı, ben, Sakarya Milletvekili olarak, deprem mağduru halkımın içinde bizzat törenlere katılarak kutladım, bunun onurunu halkımla birlikte paylaştım.

Cumhuriyetin cumhurun içinde kutlanmasından daha doğal ve samimî bir yöntemi düşünemiyorum. Bir aydınlanma projesi olan cumhuriyet hareketinin bayramına katılmayı da bu Yüce Parlamentonun bir üyesi olarak millî bir görev addettim ve bundan da büyük bir onur duydum; ancak, basına yansıyan öylesine yanlış ve yönlendirici, maksatlı açıklamalar yer alıyor ki, bundan da derin bir üzüntü duydum.

Sayın Başkanıma, bu konuyu açışta dile getirdiği için teşekkür ediyorum.

Kolay ve ucuz!.. Basının bu tarz yaklaşımını da kınıyorum ve medyaya cevap babında bu kısa açıklamayı yapmayı uygun buldum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Aslan, buyurun.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu olarak, açıklamanıza teşekkür ediyoruz.

Tabiî, maalesef, son günlerde gerek sivil toplum örgütlerinin bazılarında gerekse medyada her olayın değerlendirilişinde, Meclise ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerine sataşmayı, onları aşağılamayı kendilerine bir meslek haline getirenler var.

Bu cumhuriyetle ilgili resepsiyona katılmama olayını da bu açıdan değerlendirdikleri ve bizi fevkalade üzdükleri açıktır. Mesela, biz, Denizli'nin 7 milletvekili olarak 7'miz de Denizli'deki bayrama birlikte katıldık ve halkın içinde bayramı kutladık. Zannediyorum ki, bütün arkadaşlarımız, kendi illerine gittiler, kendi illerinde, bayramları halka birlikte kutladılar.

Bu nedenle, bu yazılanlardan, çizilenlerden, milletvekilleri açısından, bayramı gölgeleme mahiyetinde hiç kimse bir anlam çıkarmamalı. Milletvekillerinin kurumlara saygısı sonsuzdur, Cumhurbaşkanlığı makamına da saygısı sonsuzdur. Bu değerlendirmelerin hepsinin yanlış olduğunu ifade ediyorum ve Yüce Meclisi Saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Nijerya Cumhuriyeti Kano Eyaleti Meclis Başkanı Yau Abdullahi'ye Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Efendim, bu arada, Nijerya Cumhuriyeti Meclis Başkanı Genel Kurula gelmişlerdir efendim.

Arz ediyorum.

Hoş geldiniz. (Alkışlar)

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI (Devam)

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik tavırlarıyla ilgili basında çıkan yanlış ve yanıltıcı haberlere, bu ve benzeri haberlerin Türk siyasetinde yaratacağı sorunlara ilişkin açıklaması (Devam)

BAŞKAN - Efendim,  size de söz vereceğim Sayın Çelik...

Bu arada, biraz evvel ifade ettiğim "300 milletvekili" tartışmasının üzerine, bendeniz, dönemler itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekili sayısını çıkarttırdım ve cumhuriyetimizin nüfusunu da, o seneler itibariyle çıkarttırdım. Arzu eden gruplar, Başkanlığımızdan gelip alabilirler efendim; mukayesesi vardır...

Sayın Çelik, buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Meclis Başkanvekilimizin açış esnasında yaptığı konuşmadan dolayı, kendisine, ben de teşekkür ediyorum; kendisini kutluyorum; görüşlerine de katılıyorum.

BAŞKAN - Görevim efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mukayese unsuru olsun diye bazı rakamlar arz edeceğim.

İngiltere'nin nüfusu 59 milyondur. İngiltere'de, Avam Kamarasında, 650'nin üzerinde milletvekili var; buna, Galler'in, İskoçya'nın ve Kuzey İrlanda'nın mahalli parlamentoları da dahil değildir. Ayrıca, Lortlar Kamarası vardır; Lortlar Kamarasında da 1 273 Lort vardır.

Bir partimizin sayın genel başkanı "milletvekili sayısı 450 olsun" dedi. Sayın Cumhurbaşkanımız Meclisteki konuşmasında "400 olsun" dedi. Öyle anlaşılıyor ki, akşamki resepsiyonda da, Sayın Cumhurbaşkanımız, hızını alamayarak "300 olsun" dedi. (MHP sıralarından alkışlar) Yarın, birileri çıkıp, bu Parlamento hiç olmasın da diyebilir. Parlamentoyu, bu şekilde, sürekli tartışma konusu yapmak, devletin başındaki insanlara da, kurumlara da, kişilere de asla yakışmıyor. Biz, öncelikle, siyasî partiler ve milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu korumakla mükellefiz.

Dünkü Cumhuriyet Bayramı kutlamaları esnasında, biz, AK Parti olarak, Genel Başkanımız ve geniş bir milletvekili topluluğuyla birlikte, Anıtkabir'deki törenlere de katıldık; Sayın Cumhurbaşkanının Meclisteki resmî kabulüne de katıldık; arkadaşlarımız, Sayın Cumhurbaşkanının Köşkte düzenlediği resepsiyona da katıldılar; bu merasime de katıldılar. Bugün, bazı gazetelerde, milletvekillerinin gitmediği, işte "ne kadar maaş, o kadar rağbet" şeklinde bazı yorumlar var. Bu, birisi, özellikle birilerini protesto ediyorsa, bu, kişisel bir tavırdır. Bunu, toptan, Meclise teşmil etmek,  bu manada bir genelleme yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum ve bu vesileyle de, bu konuyu açtığınız için, söz verdiğiniz için Sayın Başkanım, zatıâlinize teşekkür  ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Estağfurullah; görevim efendim.

Efendim, söylemek istemiyordum; ama, mecbur kaldım, onu da söyleyeyim.

Buradaki mevcut Ankara'da bulunan sayın milletvekillerinin kaçta kaçının bulunacağını Dışişleri Bakanlığı nereden biliyordu ki, Dışişleri Bakanlığı, Anıtkabir davetiyesini milletvekillerine çok gördü?!. Bu, ne biçim iştir? "Güvenlik mülahazası" ilk önce söylenilmiştir Sayın Turhan Güven'in Dışişleri Bakanlığı nezdindeki girişimiyle; daha sonra, ikinci kere davetiye gelmiştir. Anıtkabire girmenin, milletvekillerinin iştirakini "güvenlik mülahazası" sayan zihniyet, Parlamentoyu sayar mı; tabiî ki saymaz. ("Bravo"sesleri, alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, tasarruf saikiyle olmuştur.

BAŞKAN - Efendim, her şeyden tasarruf olur; ama, milletten tasarruf etmek mümkün değildir. Biz, milletin sinesinden gelmişiz, milletin aynasıyız; halk ile elitin kavgasını buralara taşımak yanlış olmaz mı?!.

Buyurun Sayın Kaya.

YALÇIN KAYA (İçel)- Sayın Başkanım, şahsınıza ve tüm Genel Kurula saygılarımı sunuyorum; bu arada, Nijerya Cumhuriyetinden olan misafirlerimize  "hoş geldiniz"diyorum.

Ben de, bir milletvekili olarak, bugünkü basında yer alan ve bundan önce de, sürekli, her defasında Parlamentoya yönelik sataşmalar içerisinde bulduğum bir hususu belirtmek için söz almış bulunuyorum; şahsınıza teşekkür ediyorum.

Biraz önce sayın konuşmacıların da ifade ettikleri gibi, Cumhuriyet Bayramı törenleri yurdumuzun her köşesinde, dış temsilciliklerimizde coşkuyla kutlandı. Ben de, seçilmiş bir İçel Milletvekili olarak, dünkü, yani, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını, öncelikle, seçilmiş olduğum İçel İlinin Merkez İlçesi, Erdemli İlçesi ve Tarsus İlçesinde geçirdiğimi beyan ediyorum ve dolayısıyla da, bundan önceki gibi, bundan sonra da olacak, Parlamentoyla ilgili, milletvekillerinin yıpratılması olayına karşı bu sataşmaların hepsini kınadığımı belirtip, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Halıcı, buyurun efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, gösterdiğiniz duyarlılık için ben de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Görevim efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bizler, bütün ulusumuz gibi, Demokratik Sol Parti olarak, Cumhuriyet Bayramını büyük bir coşkuyla kutladık ve milletvekillerimizin çoğu, kendi yörelerine gittiler ve halkımızla birlikte bu anlamlı günü kutladılar.

Biliyorsunuz, dünyamız, teröre karşı çok ciddî bir savaş içerisinde; ülkemiz de, ekonomik alanda çok ciddî bir savaş veriyor. Böyle önemli ve sıkıntılı günlerde yeni çelişkilere ve çekişmelere ihtiyacımız yok. Bizim şu an ihtiyaç duyduğumuz şey, uyum ve uzlaşıdır, bunun böyle bilinmesini istiyorum.

Saygılarımı sunuyorum Başkanım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halıcı.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Başkanıyla, üyeleriyle, gruplarıyla göstermiş olduğu hassasiyete, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de yürekten katılıyoruz.

Cumhuriyetimizin 78 inci yılında, maalesef, üzülerek ifade ediyorum ki, cumhuriyet aydınları imtihanı geçememişlerdir. Halksız bir demokrasi, halksız bir cumhuriyet özlemi, gayretleri ve niyetlerinin, maalesef, günümüzde, milletvekillerinin, her konuda, her meselede suçlanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin suçlanması, demokrasinin suçlanması, bu millete, bu halka saygısızlıktır, haksızlıktır diye algılıyor ve değerlendiriyoruz.

Biz de, uzlaşma ihtiyacının had safhada olduğu şu dönemde, halk adına, Türk Milleti adına, onun iradesinin tecelli ettiği bu Meclisin, halkı ve halkın oluşturduğu kurumlarla bir zıtlaşmaya girmesinin, bu görüntülerin verilmesinin hiç faydalı olmadığına inanıyoruz ve bu yönde birtakım basında yer alan yansımaları, gerçekten gereksiz, faydasız ve yakışıksız olarak görüyoruz. Böyle niyetlerin, bu türlü gayretlerin bir sonuca ulaşmayacağını, buradan, Yüce Milletime ifade ediyorum ve gösterdiğiniz hassasiyete ayniyle katıldığımızı ve size çok teşekkür ettiğimi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çakmaklı, buyurun efendim.

MUZAFFER ÇAKMAKLI (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Cumhurbaşkanımızın "400 demiştim de gönlümden geçen 300'dü..." Sayın Cumhurbaşkanı bu 550 kişinin oyuyla seçilmedi mi?! Keşke, o zaman, Mecliste 550 kişi çok, ben, bunların oyuyla aday olmuyorum, Cumhurbaşkanı olmak istemiyorum deseydi, bugün, bu görüşlerine katılırdık; ama, bu 550 kişinin oyuyla cumhurbaşkanı seçildiği gün güzeldi. Buna karşı çıkmadı da, bugün neden çıktı; onu anlamak istiyoruz. Bu da bizim zorumuza gidiyor.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bu sorunuzun muhatabı ben olmamakla beraber, Sayın Cumhurbaşkanı, birinci turda 281, ikinci turda 314, üçüncü turda da 330 oy alarak seçildi; demek ki, 300 rakamı oradan gelebilir.

Ben teşekkür ediyorum efendim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Parlamentonun kendi kendine sahip çıkması karşısında, bütün gruplara ve sayın milletvekillerine bir kere daha teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz, sözü, cumhuriyetle ilgili olarak hükümete bırakalım artık.

Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın 29 Ekim ve cumhuriyetin anlamı konusunda, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce, bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan sayın milletvekilleri için de 5 dakikadır.

Sayın Bakanım, buyurun. Hükümet olarak, siz de Meclisin hassasiyetine eğiliyorsunuz; teşekkür ediyorum efendim.

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay’ın, cumhuriyetin ilanının 78 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve MHP Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, DSP Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak, AK Parti Manisa Milletvekili M. Necati Çetinkaya, ANAP Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, SP Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin’in grupları adına konuşmaları.

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Bayramınızı içtenlikle kutlar, hepinize saygılar sunarım.

Sözlerime başlarken, öncelikle, seksen yıl önceye giden bir hatırlatmayla konuyu değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Binlerce yıldır hür ve bağımsız olarak yaşayan Türk Ulusunun anavatanının işgal edildiği, ordularının dağıtıldığı, esaret ve yokluklar altında inlediği ve vatanının paylaşıldığı kara günler ve Türk Ulusunun makûs talihini yenerek, ordusuyla ve milletiyle bütünleşen, vatanını kurtaran, cumhuriyetimizi kuran, devrimleri gerçekleştiren ve sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınma alanlarında, çağdaş, demokratik ve laik Türkiye hedefini yaratan Büyük Atatürk. Yetmişsekiz yıllık cumhuriyet ve devrim tarihimizin kısa ve özlü anlatımında, bu gerçeklerin, her zaman belleklerimizde yer alması gerektiğine inanıyorum; çünkü, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel alanlarda, hangi başlangıç noktalarından, Yetmişsekiz yıl sonra, hangi seviyelere vardığımızın ölçütlerine ve değerlendirmelerine ulaşabilmek, ancak, bu doğruların bilinmesiyle mümkün olabilir. Tarih önündeki hesaplaşmalarda, boş övünmelerin gereksizliği kadar, kendimize olan inançsızlığın, küçültücü ve aşağılayıcı değerlendirmelerinden de sakınmamız gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz için, hatta, bütün dünya için örnek bir lider olan Atatürk, sanki  "Türk, övün, çalış, güven" dememiş gibi; sanki hiç "ne mutlu Türküm diyene" diyerek, kendine ve ulusuna olan inancını, her fırsatta belirtmemiş gibi, bugün, yazan veya konuşan birçok kişi, olumsuzluğun, umutsuzluğun ve çaresizliğin edebiyatını yapmayı, sanki ulusa karşı bir görevi yerine getirmenin ilk adımı gibi değerlendiriyor ve hareket ediyor; oysa, bu yanlıştır. Bu tutum, Türk Milletinin tarihteki başarılarıyla da örtüşmüyor; Büyük Atatürk'ün, en zor koşullarda bile, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle, ordumuzla ve ulusumuzla birlikte yarattığı kahramanlıklarla ve kurduğu laik, demokratik ve çağdaş cumhuriyet rejimiyle de bağdaşmıyor.

Daha iyiyi istemek, daha güzele ulaşmak arzusu, yapılanları ve başarılanları küçültmek, görmezden gelmek veya inkâr etmek şeklinde anlatılamaz ve anlatılmamalıdır. Geçmişin başarılarını ve cumhuriyetin kazanımlarını belirtmeden, sadece, yapamadıklarımızı veya yapılamayanları sıralamak, toplumsal gelişmeyi destekleyen ve teşvik eden etkiler yerine, geriletici sonuçlar yaratır. O bakımdan, cumhuriyetimizi, gözümüz gibi korurken, vatandaşlar olarak, yapılan her değerlendirmede, terazinin boş olan kefesi kadar, cumhuriyetin sağladığı başarıları da dikkate almak gereğini daima gözönünde bulundurmalıyız diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; laik, demokratik, parlamenter cumhuriyetimiz, bir kurumlar ve kurallar rejimidir. Bütün bu kurumların birlikteliği ve uyumu, etkin ve verimli çalışan bir devleti oluşturur. Devlet, ne sadece Meclis ne sadece hükümet ve yürütme ne sadece yargı ve ne de  sadece Cumhurbaşkanlığı demek değildir; ama, hepsi, diğer anayasal kurumlarla birlikte, devleti meydana getirirler. Dolayısıyla, devlet, ulusal bütünlüğün hukuksal ve siyasal oluşumudur.

Büyük Atatürk cumhuriyeti kurarken "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" prensibini rejimin temel ilkesi olarak belirlemiş ve Kurtuluş Savaşının en zor günlerinde bile, Meclisteki gereksiz ve anlamsız muhalefete tahammül göstererek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin temsil yetkisine her zaman değer vermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından birkaç gün önce, Muğla Milletvekili Yunus Nadi Bey, Atatürk'e "her kerameti Meclisten beklemek niyetinde misiniz; ben bu niyette değilim" der. Atatürk "ben, bilakis, her kerameti Meclisten bekleyenlerdenim Nadi Bey. Bir devre yetiştik ki, artık, her iş meşru olmalıdır; meşruluk, ancak millî kararlara dayanmakla sağlanabilir" diye cevaplar.

Atatürk, bütün bu devrimlerini, bütün çağdaş yasaları, milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlarıyla gerçekleştirmiştir. Atatürk'ün her zaman kalıcı, her zaman yaşayacak olan çağdaş atılımlarının gücü, milletten aldığı yetkiye dayanmaktadır.

Bir rejimi ayakta tutan ve yaşatacak olan, o rejimin anayasal kurumlarıdır. Sanıldığı veya belirtildiği gibi, bu kurumların itibarını korumak, sadece o kurum mensuplarının görevi değildir. Parlamenter sistem, kurumlararası yarış ve üstünlük kavgalarıyla değil, kurumlararası denge, dayanışma ve yol göstermeyle güçlenir. Burada, size, Japonya'dan bir örnek vermek istiyorum: Çok yıllar önce, Japon hükümetinin davetiyle gittiğim Japonya'da bazı ilginç temaslarım ve gözlemlerim oldu. Japon Ulusu da, bildiğiniz gibi, Türk Ulusu gibi, derin ve köklü kültür birikimlerine sahip bir ulustur. Japonya'da, aynı bizdeki gibi, kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter bir sistem vardır. Yasamayı, meclis başkanı, yürütmeyi başbakan ve yargıyı da anayasa mahkemesi başkanı temsil eder. Her üç makamı da ziyaret programı yapıldı. Yönetimin çok üst düzeyindeki Japon rehberim ziyaretlerden sonra bana çok değerli bilgiler verdi ve dedi ki: "Sayın Talay, anayasa mahkemesi başkanı, meclis başkanı ve başbakan ayrı ayrı kuvvetleri temsil eder; ama, dikkat ettiyseniz, aynı şekilde yapılmış masa ve koltuklarda oturmaktadırlar. Bu masa ve koltuklar aynı ağaçtan kesilerek yapılmıştır. Biz Japonlar biliriz ki, kuvvetler ayrı olmakla birlikte, anayasa mahkemesi başkanı, meclis başkanı ve başbakan Japon devletinin ayrılmaz parçalarıdır. Onlar aynı ağacın dallarıdır ve Japon birliğinin, bütünlüğünün ve devletinin sembolleridir. Bunu her zaman hissetmeleri için de masa ve koltukları aynı ağaçtan ve birbirinin aynı olarak yapılmıştır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurumlararası dengeyi, saygıyı, işbirliğini bundan daha iyi gösterecek başka bir örnek düşünülebilir mi. Devletler, kurumları, gelenekleri, törenleri ve sembolleriyle yaşarlar. Siz, hiç, ben, bu masayı veya koltuğu değiştireceğim diyen bir Japon başbakanı veya meclis başkanı veya anayasa mahkemesi başkanı gördünüz mü? Onlar, bu sembolleri değiştirmeye çalışsa, eminim ki, toplumdan büyük tepki toplarlardı.

Şunu iftiharla belirtmemiz gerekir ki, ülkemizde, devlet, ordu ve ulus geleneklerine, kurumsal değer ve sembollere saygının en güzel örnekleri, bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerimizde başarıyla sürdürülmekte ve yaşatılmaktadır. Öte yandan, kendi popülist yaklaşımları için, gelenekselleşmiş, kurumsallaşmış sembolleri değiştirmek isteyen yetkililerin varlığı da bilinmektedir. Onlara ve onları bilinçsizce alkışlayan herkese, ders olsun diye, Japon örneğini bilginize sunmak gereğini duydum. Umarım ki, herkes bundan kendine göre sonuçlar çıkaracaktır.

Bizim Anayasamızda da kurumların birbirini denetlemesini, birbirini yıpratmadan yanlışlarını düzeltmesini öngören hükümler mevcuttur. Anayasa Mahkememiz, yasaların anayasaya uygunluğunu denetler. 1960 öncesi Anayasa Mahkememiz olmadığı için ve herhangi bir yasanın anayasaya uygun olup olmadığını denetleme imkânımız bulunmadığı için, maalesef, Anayasayı ihlal suçundan bir başbakanımızı ve iki bakanımızı asmak gibi tarihî bir hatayı işledik ve bu nedenle, yıllarca, ulusumuz, çalkantılı ve sallantılı bir siyaset yaşamının içinde bocaladı durdu.

Anayasamıza göre, tıpkı Anayasa Mahkemesi gibi Cumhurbaşkanlığı da, Anayasa organları arasında çok önemli görevler yapar. Cumhurbaşkanı, Anayasamıza göre kanunları onaylar, uygun bulmadıklarını veto eder veya Meclise geri gönderir veya onayladıkları yasaları, gerekirse, Anayasa süzgecinden geçirilmek ve incelenmek için Anayasa Mahkemesine yollayabilir. Bir kanun niteliği taşıyan anayasa değişikliklerinde ise, bunlara ilaveten, cumhurbaşkanları, yasayı veya ilgili maddeyi, nihaî bir sonuç olarak halkoylamasına gönderebilirler.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentodaki son anayasa değişiklikleri, bir tanesi hariç olmak üzere, sivil devrim niteliğinde sonuçlar yaratacak kadar önemli değişikliklerdi. Ne yazık ki, bunları kamuoyuna anlatma imkânımız olmadı ve o, bir yanlış değişiklikle ilgili olarak, kamuoyu ve Cumhurbaşkanlığı, haklı bir tepkiyle bu olumsuz maddeye karşı çıktılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptığı yanlışı öncelikle bir yasayla düzeltmeye yöneldi.

Her kurum yanlış yapabilir değerli arkadaşlarım. Önemli olan, fren ve denge sistemi içerisinde, kurumların yıpratılmadan, Anayasa organlarının görevlerini yerine getirerek bu yanlışları düzeltebilmesidir. Eğer, Sayın Cumhurbaşkanı, yasayı Meclise iade etse veya Anayasa Mahkemesine gönderse, eminim ki, Meclis, kendini düzeltmek için hemen gereğini yapacaktı; ama, bütün bu düzeltme imkânları ve alternatifler varken, o tek maddenin halkoylamasına gönderilmesi, gözümüz gibi korumamız gereken kurumlarımızın yıpratılmasından başka hangi anlama gelmektedir?! Tekrar ediyorum; cumhuriyetimizin bütün anayasal kurumlarını korumak, sadece o kurum mensuplarına değil, hepimize, bütün anayasal organlara düşen bir görevdir ve Anayasa da bunu emretmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; seksen yıl önceye gidiyoruz. Ordularımız Polatlı önünde savaşmaktadır. Atatürk, var gücüyle, milletimizi bu ölüm kalım savaşından esenliğe çıkarmak için uğraşmaktadır. Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde o gün için bazı milletvekilleri, Atatürk'ün başkomutanlık yetkilerinin elinden alınması için, yakışıksız ve haksız teklifler vermektedir; ama, Büyük Atatürk, buna rağmen ve kendisine çıkardığı -zaman zaman- zorluklara rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisini, her zaman, her şeyin üzerinde tutmuş ve "benim en büyük eserim" diye onurlandırmıştır.

Her kurum hata yapabilir. Anayasal kurallar, demokrasi ve kamuoyu, bu hataları gidermek ve doğrulara ulaşmak için vardır. Hukuk ve adalet nasıl herkes için gerekliyse, Meclis de demokrasi ve hukuk devleti için o ölçüde gereklidir. Anayasal kurallar içinde ve basit yöntemlerle giderilecek hataları bir linç anlayışıyla gidermeye çalışmak, anayasal görevlerin layıkıyla yerine getirilmemesi sonuçlarını yaratmaktadır.

Kurumları yasaların verdiği yetkiyle koruması gereken makamlar, temel kurumları yıpratarak, kendileri de bir prestij kazanamazlar; tam aksine, kendi temsil ettikleri makam ve kurumları da yıpratmak yoluna giderler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Atatürk'le ve onun 78 yıl önce kurduğu cumhuriyetle, bugün, hepimiz övünüyoruz; çünkü, İslam dünyasının inançlarına bağlı; fakat, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmış tek laik cumhuriyeti biziz. Medeniyetler ve dinlerarası savaşların endişelerini yaşayan bugünkü dünyada, şu anda, tek birleştirici umut, Türkiye Cumhuriyetinin devlet yapısında ve Türk Milletinin hoşgörülü İslam inanışında bulunmaktadır.

İnanıyorum ki, Büyük Atatürk'ün, 78 yıl önce, Türk Milletini bayrağımız ve cumhuriyetimiz etrafında toplayan ilke ve devrimleri, 2000'li yıllarda, medeniyetlerarası barışın da kaynak ve temellerini teşkil edecek ve böylece, "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi, daha da büyük bir güç kazanacaktır.

Bu duygularla, Büyük Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyor ve hepimizin, doğruları bulmak için Atatürk'ten örnek almamız gerektiğini vurguluyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, size ve cumhuriyet hükümetine teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır; buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin ilan edilişinin 78 inci yılını kutluyoruz; bu sebeple söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, şahsım ve Grubum adına, şükranlarımızı arz ediyorum.

Bize bu vatanı ve devleti kanlarıyla armağan eden tüm şehitlerimize, Yüce Allah'tan rahmetler diliyorum.

O günlerden bugünlere ulaşabilen gazilerimize sağlıklar, uzun ömürler diliyor; saygıyla ellerinden öpüyorum.

Cumhuriyeti kuran iradeyi ve cumhuriyetin ilkelerini yaşatan, hedeflerini gerçekleştirmek yönünde ortaya konan gayretleri; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerini burada saygıyla anıyorum, ahrete intikal etmiş olanları da rahmetle, saygıyla anıyorum.

Cumhuriyet rejiminin ortaya koyduğu hedefleri gerçekleştirmek için emek veren tüm devlet yöneticilerine, cumhuriyet nesillerini yetiştiren tüm öğretmenlerimize, her türlü iç ve dış düşmanlarımıza karşı her şartta cumhuriyetimizi koruyup kollayan Türk Silahlı Kuvvetlerimize, değerli komutanlarımıza, güvenlik güçlerimize ve yöneticilerine, buradan hepiniz adına saygılar sunuyorum.

Herkesten önce, en büyük saygı ve teşekkürü Türk Milletine sunuyorum; çünkü, cumhuriyete sahip çıktı; onu benimsedi, onu yaşattı; cumhuriyeti savundu, cumhuriyeti kendisine hayat biçimi haline getirdi; laik, demokratik, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü, bireylerin eşitliğini esas alan bir yönetim anlayışı haline getirdi. Cumhuriyet dışı bir rejimi, demokrasi kuralları dışında belirlenecek bir yönetimi, hiç kimse, hiçbir anlamda, artık, Türk Milletine kabul ettiremez. Cumhuriyet, laik cumhuriyet, Türk Milletinin, artık, hayat biçimi olmuştur; bunu değiştirecek hiçbir düşünce ve faaliyete, Türk Milleti bundan sonra da müsaade etmeyecektir.

Genel anlamda cumhuriyet, halk idaresi demektir, halkın kendi kendini yönetmesidir. Cumhuriyetin olabilmesi, demokrasinin olmasına bağlıdır; egemenliğin hiçbir kayda bağlı kalmaksızın millete ait olması demektir. Cumhuriyet, çağın değerlerini, çağın sistemlerini, ilmini, tekniğini, teknolojisini paylaşarak, halka refah içinde bir hayat yaşatma hedefidir.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet kolay kazanılmadı, kolay korunmadı, kolay yaşatılmadı. Bugünlerin anlamını, cumhuriyet bayramının kıymetini anlayabilmek için, dünü, gerçekten, iyi bilmek gerekmektedir, unutmamak gerekmektedir. Cumhuriyetimiz, altıyüz yıl süren büyük devletimiz, Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinin sonunda bir millî devlet olarak kurulmuştur. Milletimiz, daha Trablusgarp, Balkan Harplerinin yıkıntılarını, acılarını unutmadan, hiç dahli olmada, Almanlar yanında Birinci Dünya Savaşına katılarak ve hiçbir cephede yenilmeden, maalesef, yenilmiş kabul edilerek, Mondros Mütarekesine ulaşmıştır. Bize dikte ettirilen Mondros'la, silahları bırakmışız, askerlerimizi terhis etmişiz, elimizdeki tüm cephaneliğimizi ve silahlarımızı düşmana teslim etmişiz, hatta, 7 nci maddesiyle, düşmana, müstevlilere, uygun gördükleri, gerekli gördükleri anda, ülkemizin istedikleri yerini işgal edebilecekleri yetkisini de vermişiz. Böyle bir ortamda, Türk Milleti, kendi gücüne dayalı olarak, kendi Kuvayı Milliyesini, kendi vatan sathını müdafaa cemiyetlerini, örgütlerini ayağa kaldırmıştır; bugünleri, gerçekten, unutmamak gerekmektedir; ülkemizin dört bir yanı işgal edilmeye başlanmıştır, haremi ismetimiz ayaklar altındadır.

Değerli milletvekilleri, tarihimizin her döneminde olduğu gibi, böyle dönemlerde bu millet, yine, bir evladını çıkarmış, milletinin önüne düşürmüş, Ergenekon'dan çıkış gibi milletine yolunu göstermiş, tüm engelleri aşmış, dağları eritmiş, yol bulmuş, halkını esenliğe, özgürlüğe, bağımsızlığa kavuşturmuştur. Bu, Türk tarihinin tüm dönemlerinde de böyle olmuştur.

Türk, bağımsızlığın, hürriyetin adıdır. Bağımsızlık, Türk Milletinin karakteridir, kaderidir. İstiklal Harbimiz, Büyük Atatürk'ün önderliğinde, Türk Milletinin kaderine, geleceğine, bağımsızlığına sahip çıkmasının adıdır.

"19 Mayısta Samsun'a çıkarken elimde hiçbir kuvvet yoktu; ancak, milletimin bağımsızlık karakterine ve asaletine güvenerek işe başladım" diyen Atatürk, gerçekten, milletinin gücüyle, bu mücadeleyi, millî mücadeleyi kazanmıştır.

Mondros Mütarekesi sonrasında, artık iş başa düşmüştür. Başkent İstanbul işgal altındadır. Devleti yönetenlerin milletin ve ülkenin hayrına karar alabilmeleri ve uygulayabilmeleri, artık mümkün değildir. Yurdun dört bir yanında millî direniş örgütlenmekte; Kuvayı Milliye, var olan imkânlarıyla, düşmana karşı, milletinin, çoluğuyla çocuğuyla, doğulusu batılısıyla, kuzeylisi güneylisiyle, millî direnişi örgütlemektedir. Bu mücadelenin adı, millî mücadeledir, İstiklal Harbidir, Türkün ateşle imtihanıdır.

İstanbul yönetiminin imzaladığı Sevr Anlaşması, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla ortadan kaldırılmış, millî devlet ilan edilmiştir. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası camia tarafından resmen kabul edildiğinin de belgesidir. Artık, Türkiye'de, Türk Milletine dayalı bir millî devlet vardır. Bu devletin halkına "Türk" denilmektedir.

Atatürk, Türk Milletinin bağımsızlık karakterine, onun gücüne âşıktır; "ne mutlu Türküm diyene" diye başlamıştır. Atatürk, bu millete cumhuriyeti yakıştırmıştır. Bu ortamda serbest seçimler yapılmış, Meclis oluşturulmuş, Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmuş ve -bu millete, kurulan yeni devlete, bir rejim, bir sistem gerekmektedir- cumhuriyete adım adım yaklaşılmıştır. 29 Ekim 1923 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumunda, uzun tartışmalar sonucunda, büyük bir katılımla "devletin şekli cumhuriyettir" kararı dünyaya ilan edilmiştir. Artık, devletimizin adı Türkiye Cumhuriyeti Devletidir; Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, Başbakanımız İsmet İnönü'dür. Atatürk, cumhuriyeti, halk iradesi olarak tanımlamaktadır. Halk, Türk Milletidir, cumhuriyetimizin temeli Türk Milletidir; devlet, millî devlettir. Devletimiz, Türk Milletine dayanmaktadır. Esas olan, milletin menfaatlarıdır, çağın getirdiği uygarlığın üzerine çıkmaktır. Millî mücadeleyi, millî devlet, cumhuriyet ve çağdaş uygarlık yolunda, millî inkılaplar takip edecektir. Türk Milleti, bunların tamamını başarmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemiz ve halkımız, birçok problem içerisinde olabilir; ancak, 78 yıl öncesini unutmadan bugünlerin kıymetini bilmek mecburiyetindeyiz. Laik, demokratik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir cumhuriyet yönetimini tüm olumsuzluklara karşı yaşatmak, onu korumak ve medenî ülkeler dünyasının vazgeçilmez bir üyesi yapmak, az bir başarı değildir. Bu sebeple, öncelikle, Cumhuriyet Bayramı Türk Milletine kutlu olsun; çünkü, cumhuriyet, onların eseridir, onların hakkıdır.

Değerli milletvekilleri, halk iradesi olan cumhuriyetin 78 inci yılını kutlarken, bir hususu huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına milletvekillerinin katılımının az olduğu iddiasıyla, buna başka anlamlar yüklenmesini, burada, sizin huzurunuzda, milletimin huzurunda kınıyorum.

Cumhuriyet, halk rejimidir. Halk ile halkın temsilcilerini karşı karşıya getirmek, halksız bir cumhuriyet, halksız bir demokrasi özlemleri, hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Türk Milletinin tercihi ve kararı, cumhuriyet ve demokrasi rejimidir. Halkın, serbest seçimlerle, serbest iradesiyle oluşturduğu bu Meclis ve siz sayın milletvekilleri ile Türk Halkının arasını açma gayretleri ve bu yöndeki niyetler, Türk Halkına karşı açıkça saygısızlıktır ve haksızlıktır. (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu Meclis kurmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kayıtsız şartsız bu millete ait olan egemenliğin tecelli ettiği bir mekândır. Bu gerçeği, başka hiçbir doğru ortadan kaldıramaz. Bu gerçeği, herkes içine sindirmek mecburiyetindedir. Milletin vekillerinin özlük hakları konusunu, millet iradesini aşağılamak, demokrasi dışı, cumhuriyet dışı birtakım gayretlere malzeme yapmak, millet ile meclisi, cumhuriyetin kurumlarını karşı karşıya getirmek gayretleriyle güdülen amaç, milletin gözünden, dikkatinden kaçmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 78 inci yılını kutladığımız cumhuriyetimiz, artık, bizim varlık sebebimizdir; millet adına, herkesten çok, ona, biz milletvekilleri ve bu Büyük Millet Meclisi sahip çıkacaktır. Cumhuriyetimizi, devletimizi, ülkemizi ve millî birlik ve beraberliğimizi, millî kimliğimizi bize kazandıran, başta, büyük Türk evladı Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onun silah arkadaşlarını, tüm şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla selamlıyorum; gazilerimize sağlıklar ve uzun ömürler diliyorum.

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Şandır teşekkür ediyorum efendim.

İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir'e aittir.

Buyurun Sayın Gökdemir. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün Türk tarihinin en devamlı fikri, bu bakımdan rakipsiz olan fikri, devletin devamlılığına, ebediyetine olan inançtır. Hunlardan Atatürk'e kadar, cumhuriyet devrine kadar Türk Milletinde en devamlı fikir hangisidir derseniz, devletin ebediyetine olan inançtır. Uzak ve yakın atalarım gibi katiyetle inanmış olarak arz ediyorum ki, bugünkü devletimiz de bir devleti ebet müddettir, kıyamete kadar yaşayacak olan devlettir. (Alkışlar) Devletimizin, rejimimizin bugünkü adı cumhuriyettir. İnanıyorum ki, cumhuriyetimiz kıyamete kadar yaşayacak olan devlettir. Bu cumhuriyeti kuranlara, Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, minnet ve şükranlarımı arz ediyorum; bu minnet ve şükran halesinin içine, millî mücadeleyi yapan Birinci Büyük Gazi Meclisi de, şükranla, ayrıca kaydediyorum.

Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim ki, Osmanoğulları Ailesi, bütün Türk tarihinin en şerefli ailesidir, itibarı en yüksek ailesidir; ama, eğer, siz, vatanınızın en bakir topraklarını, binlerce yıl yabancı ayağı basmamış topraklarını müdafaa edemiyorsanız, Osmanoğlu da olsanız, kıymetiniz bir anda sıfıra iner. Cumhuriyetimiz bunun da göstergesidir. Türk Devletinin şu veya bu yerde sorumluluğunu taşıyan herkesin unutmaması gereken bir gerçek de budur. Birinci vazife, daima, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, Türk vatanını hakkıyla müdafaa etmektir, muhafaza etmektir. Bu endişeden kim geri kalırsa, Osmanoğlu olsa bile, varlığı sona erer; bunun unutulmaması lazım.

Değerli arkadaşlar, bizim cumhuriyetimizin temeli "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" esasıdır; yani, arkamızdaki duvarda kazılı olan esastır. Cumhuriyetten saptık mı sapmadık mı, cumhuriyet yolunda mıyız değil miyiz, bunu anlamak için bakacağımız birinci ilke budur. Cumhuriyetimiz, esas itibariyle, doğru temeller üzerinde kurulmuştur, elbette eksiksiz değil; ama, doğru temeller üzerinde kurulmuştur.

Cumhuriyetimizin milletlerarası belgesi, Lozan Antlaşmasıdır. Lozan Antlaşmasındaki temel mantık şudur: Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde kalan bütün Müslümanlar bir millettir, gayri Müslimler (Rumlar, Yahudiler, Ermeniler) ayrı millettir. Binaenaleyh, onlara azınlık hakkı verilecek, diğerleri, yani, Müslüman olan millet, bir millet sayılacaktır. Bu, bir cihan imparatorluğunun varisi olan cumhuriyet için, millî mücadeleyi yapan cumhuriyet için son derece doğru bir anlayıştır ve Lozan da bu mantıkla imzalanmıştır.

Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar, cumhuriyetimizde gözü olan Sovyetler Birliği başta olmak üzere, muhtelif dış güçler, bu cumhuriyetin on yıldan fazla yaşayamayacağını iddia eden İngiltere ve Avrupalı dostlarımız da başta olmak üzere, bizimle bu esası münakaşa ederek gelmişlerdir, bugüne kadar. Onların görüşüne göre, biz, bir millet değiliz; bir imparatorluk varisi olarak muhtelif ırklardan gelmişizdir. Öyleyse, Türkiye, Balkanlar gibi bir ırklar haritası olacaktır; herkesin eli birbirinin yakasında olacaktır, Türkiye'de huzur ve güven olmayacaktır. Dış güçler, bu noktadan harekete geçmiş ve maalesef, muhtelif sebeplerle, kendilerine, içeriden de ittifaklar bularak, bugüne kadar, devletimizin bu esasını münakaşa edegelmişlerdir.

Bu münakaşada galip olan elbette Türk Milletidir, Türk Devletidir. Burada isimler tesadüfen seçilmemiştir. İsimleri ve temelleri bize tarih vermiştir. Türk, bir üst kimliğin adıdır. Bunun arkasında kimin, hangi ırktan, nereden geldiğini elbette münakaşa ediyor değiliz. Türk Milletine hukuku verilmiş, yabancılara, azınlık statüsünde olanlara da azınlık statüsü tanınmıştır; fakat, ilerleyen vakitte "Türkiye Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür" denilmek suretiyle aradaki bütün farklar da hemen hemen kaldırılmıştır. Kendisi azınlık hakkı isteyen, din eğitimini azınlık statüsünde yapmak isteyenler dışında, bütün cumhuriyet vatandaşları eşitlenmişlerdir.

Bu esası bizimle paylaşan hiçbir kimseyle, elbette nizamız yoktur; fakat, bunu tartışmak isteyen kim olursa olsun, onunla tartışırız ve galip gelmek için de elimizden geleni yaparız. Yakın vakitlere kadar muhtelif Marksist, Leninist fraksiyonları bu münakaşanın içerisinde gördük, Rusya'yı bu münakaşanın arkasında gördük; fakat, yakın yıllarda dehşetle öğrendik ki, Türkiye'nin, NATO'daki, özellikle NATO'daki müttefiklerinden başka düşmana, hamdolsun, ihtiyacı kalmamış! Türkiye'de hangi menfilik varsa arkasında, hemen elinizi attığınız zaman bir Avrupalıyı görmeniz mümkün olabilmektedir. Onların hayâsızlıklarını da yüzlerine henüz çarpabilmiş değiliz. Bu, Türkiye'nin bir hakkıdır, haklılığıdır; Türkiye, bu münakaşayı yapmadıkça, yapamadıkça, kendi yaşama hakkından vazgeçmiş sayılır.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizin temellerinden bir diğeri laikliktir. Yani, siyasetin dindışı tutulması, siyasetin din alanının dışına alınması, devletin dinle temellendirilmemesi. Bu, hayatın kendisi demektir. Bu, hayatın kendisi demektir. Hiçbir ciddî devlet, dünyada hiçbir ciddî devlet ve hele hele cumhuriyete gelinceye kadar büyük cihan imparatorlukları halinde yaşamış hiçbir Türk devleti, kendisine benzemeyenden rahatsız olmamıştır. Dini, dili kendisine benzemeyenden, örfü kendisine benzemeyenden biz hiç rahatsız olmamışızdır. Yaşadığımız devirlere göre, o devirlerin icaplarına göre, insanlara statülerini vermiş ve o statüler içerisinde; yani, o hukukî garanti içerisinde insanlara muamele etmişizdir. İşin tabiî tarafı budur. Bir gerçek de şudur: Memleketimizin yüzde 99'dan fazlası, halk olarak, Müslümandır. Bu da bizim bir gerçeğimizdir.

Elbette, tek adama, tek hanedana dayanan idarelerden cumhuriyet idaresine geçmişizdir ve önceki tek adamlar, aynı zamanda, beşyüz yıldır, halife sıfatında idi. Bundan cumhuriyete geçişin çok da sancısız, kolay olduğunu elbette söyleyemem; ama, halkımızın Müslüman oluş gerçeği ile devletimizin bu laik temeli arasındaki dengeyi sağlamada, bana göre, devletçe kusur etmişizdir. Devletin bu husustaki algılaması, daima mübalağalı olmuştur. Belli bir zamandan sonra, devletimize, cumhuriyetimize, cumhuriyetin kurullarına, kurallarına, kurumlarına son derece güvenmemiz gerekirken, bu güvende zaaf göstermişizdir. Tehlike nereden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun, cinsi, rengi ne olursa olsun, bizim düşüneceğimiz tek şey vardır; o da devlete güvenmek, kurumları çalıştırmak, kuralları çalıştırmak. Bütün kurumları ve kuralları bir tarafa atarak, Anayasayı rafa kaldırarak, yapılan müdahaleler, eğer gerekçesi laiklikse, eğer gerekçesi Müslümanlıktan gelen tehlikeyse, mübalağalı olmuştur; teker teker hadiseleri ele aldığımızda, kimse de bu gerekçelerde haklı olduğunu söyleyemeyecektir. Bu kompleksten Türk Devleti kurtulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Aziz Atatürk'ün en çok hassas olduğu konuların başında, askerin siyasete karışmaması geliyordu, rejimin kalbinin daima Türkiye Büyük Millet Meclisi olması geliyordu. Rejimin esası daima "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" esasıydı. Esas bu olmakla beraber, 1960'a kadar müdahale yok. 1945-1950 arasını kendi özelliği içinde ele alıyoruz, bir geçiş devri sayıyoruz; 1950'den 1960'a kadar müdahale yok. 1960'dan 2001'e kadar, yaklaşık her 6 senede, rejime bir müdahale var.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkan.

1960'dan 2001'e kadar, yaklaşık her 6 senede -ki, bu, 6 seneden azdır, 5 küsur senedir- 6 defa rejime müdahale bahis konusudur. Bu müdahalenin hedefi doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisidir; yani, hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu esasıdır. Her 5,5 senede müdahaleye maruz kalıp da itibarını muhafaza edebilen hangi kurum var? (Alkışlar) Bugün de, Türkiye Büyük Millet Meclisine, haklı-haksız pek çok sataşma var. Meclisin içinden gelen idare yetersizlikleri tabiidir. Başka milletleri de evliyalar idare etmiyor, onların seçtiği adamlar idare ediyor; ama, en basit lazimelere riayet edilmiyor. Nedir o; bir millet sıkıntıya düşmüşse, icrada bir sıkıntıya düşmüşse, yakasına yapışacağı hükümettir, ne istiyorsa hükümetten ister. Halbuki, son krizde de çok açık görüyoruz ki, sorumlu hükümet değildir -Hükümetin sorumluluğunu şimdi burada tartışıyor değilim; ama, bir sorumluluk var, halk nezdinde, sorumlu hükümet değil- kim; Türkiye Büyük Millet Meclisi sorumlu. Önce, hükümetin yakasına yapış, o sana söylesin "benim ekseriyetim bana sahip çıkmadı" diye. Bu, devam edip geliyor. Sistematik yürütülen, Türkiye Büyük Millet Meclisi aleyhine yürütülen gayretler var.

Şimdi, Sayın Başkanımız bir hassasiyet gösterdi, gruplarımız bu hassasiyete iştirak etti "Sayın Cumhurbaşkanına bir protesto davranışında Türkiye Büyük Millet Meclisi bulunmadı" diyerekten; ben de bu hassasiyete elbette katılıyorum.

Farz ediyorum şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanına karşı bir alınganlık göstermiş ve bir irade koymuşsa çok mu hata etmiştir?!. Çok mu hata etmiştir; buna hakkı yok mudur Türkiye Büyük Millet Meclisinin?!. Buradan seçildiğini unutarak, bulduğu ilk fırsatta Meclisi tepelemeye çalışan bir Cumhurbaşkanı çok mu haklıdır?! (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanı dahil, Yargıtay Başkanı dahil, yargı kurumlarının başındakiler dahil herkes Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı göstermek zorundadır; yasama gücü buradadır. (Alkışlar) Rejimin kalbi -bir teveccüh olmaksızın, bir kompliman olmaksızın- elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisinde atmaktadır. Herkesin buraya saygılı olması lazım.

Benim milletim şimdi rasyonellerde değil; kriz dolayısıyla, irrasyonel birçok unsur da karışmış olarak, tepki halindedir. Tepkisine saygı duyuyorum; ama, milletimin aklı başına gelmiş olsa, soracağı soru, mebusunun oturduğu lojman, mebusunun aldığı maaş mı olmalı?!. Milletimin ilk soracağı soru "kim, hangi 35 kademe -istisnaî sözleşme yapılanlar da hariç- devlet memurları rejimine tabi iken, benim seçtiğim adamdan fazla maaş alıyor; bu kimdir?" Benim milletim, önce bunu sormalıdır. (Alkışlar)

Benim milletim, eğer "bıktım" diye bir laf söyleyecekse, bıkkınlıkla bir laf söyleyecekse "bıktım bu altı senede bir gelen askerî rejimlerden, askerî idarelerden" demelidir. Milletimin söyleyeceği, elbette, bu olmalı. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, lütfen toparlayınız efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, Reisicumhur dahil, herkes, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılı olmadıkça, burada bir istikrar sağlanmadıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle teşekkül eden Anayasada istikrar sağlanmadıkça Türkiye'de demokrasi olmaz. Şunu demek istiyorum: Türkiye'de demokrasinin var olabilmesi, yaşayabilmesi için, önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygın olması ve bu saygınlığın da, kendi hatalarını da tashih ederek, devam etmesi esastır.

Yaşasın cumhuriyet, yaşasın Türk Milleti. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, teşekkür ediyorum efendim.

Yalnız, buyurduğunuz, o 36 ncı sıra, şu anda 43 üncü sıraya düştü; onu da düzeltmek istiyorum.

Teşekkür ederim efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Sayın Başkanım, müsamahanız için teşekkür ederim efendim. Konuşacak çok şey vardı.

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gürocak'ta. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA AYŞE GÜROCAK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kuruluşunun 78 inci yıldönümünde, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile onlara destek veren halkımızı, cumhuriyetin kurucu kuşağını saygıyla anarken, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet, tesadüfen ve bir anda ortaya çıkmış bir sonuç değildir. Meşrutiyetin ilanı sırasında Selanik'te gözlerini yeni ufuklara çevirmiş olan ve 31 Mart Vakası sonrasında Hareket Ordularının başında İstanbul'a gelerek meşrutiyeti koruyan Mustafa Kemal, daha o günlerde, bu vatanın, ancak cumhuriyetle kurtulacağını bilmekte ve zamanın gelmesini beklemekteydi. Birinci Dünya Savaşının sonunda İstanbul'un işgal edilmesi karşısında Osmanlı saltanatının sessiz kalışı, ardından Mondros ve Sevr Antlaşmalarının imzalanması, onun için bardağı taşıran son damlalardı. Nitekim, Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal, 9 uncu Ordu Müfettişi olarak Anadolu'ya geçer ve kurtuluş mücadelesini kazanıncaya kadar bir daha İstanbul'a dönmez. Anadolu halkının yaşadığı sıkıntıların, onların makûs talihi, kaderi olmadığını bilen Mustafa Kemal, meşrutiyetin ilanından bu yana kafasında oluşan yönetim biçimi, yani, cumhuriyeti ilan etmenin koşullarını adım adım olgunlaştırır, gerçekleştirir. 22 Haziran 1919'da Amasya Genelgesini yayımlar. Bu genelge, millî egemenliğe dayanan yeni devletin kurulması için en önemli adımdır. Bu adımın devamında gelen Erzurum ve Sıvas Kongreleri de göstermiştir ki, millî egemenlik artık sadece Mustafa Kemal'in düşüncelerinde değil, milletin ve milletin temsilcilerinin de yüreğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler cumhuriyet çocuklarıyız. Atatürk'ün daha Kurtuluş Savaşı bitmeden 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisini kurarak temellerini attığı cumhuriyetin çocuklarıyız. Kurtuluş Savaşı sırasında, yani, savaş içinde kurulmuş bir parlamentonun, hem de özgürlük içinde tartışmaya kapılarını tamamen açık tutmuş bir parlamentonun gerçekleştirdikleriyle var olduk. Büyük Millet Meclisinin, Kurtuluş Savaşı yıllarında gerçekleştirdiklerini bir düşününüz; bu tartışmaların ne kadar önemli ne kadar büyük konularda olduğunu anımsayınız. Bu Meclis, cumhuriyetin temel ilkelerini konuşabilmiş, çok önemli büyük yapısal reformları gerçekleştirebilmiş, son derece önemli yasaları çıkarabilmişti. 1921 Anayasasının çıkarılması, saltanatın kaldırılması, Lozan Antlaşmasının kabulü, Cumhuriyetin ilanı, bağımsız yargının oluşturulması ve demokratik rejimin cumhuriyetin temel ilkesi olarak kabulü hep bu ilk Meclisin gerçekleştirdikleri arasındadır. İşte biz, böyle bir cumhuriyetin çocuklarıyız. Bu önemli gün, bizlere, Ulu Önder Atatürk'ün bir emanetidir; çünkü, O, cumhuriyetin yaşatılması görevini, gelecek kuşaklara, yani, bizlere bırakmıştır.

Cumhuriyet, bugün, dünyada birçok ülkenin sahip olduğu idare şeklinin adıdır. Türkiye Cumhuriyetinin ayırt edici özelliği, daha kuruluşunda, laikliğe, demokrasiye ve insan haklarına yer vermesinden kaynaklanmaktadır. Bizim için, cumhuriyet, laiklik demektir, Batı medeniyetine ulaşmak demektir, kadın ve erkeklerin ülkeyi birlikte yönetmeleri ve kalkınmaya birlikte katılmaları demektir; çünkü, Ulu Önder Atatürk, cumhuriyeti bir toplumsal dönüşüm projesi olarak başlatmıştır. Çünkü, O, yurdunu Sevr tehdidinden kurtaran bir asker, aynı zamanda, gelecek nesilleri düşünen bir devlet adamı, eğitim ordusunu kurmak isteyen başöğretmen, yani, Türkiye'nin çağdaş ülkeler topluluğuna katılması için, projesini dantel gibi işleyen bir önderdir.

Dilin sadeleştirilmesinden, sporda ve sanatta uluslararası başarılara kadar pek çok gelişme, büyük devlet olma projesinin parçaları olarak birer birer yürürlüğe girmiştir. Atatürk, tarımsal üretimin egemen olduğu ekonomik ve toplumsal gerçeklik karşısında sanayileşmeye önem vermiş; ancak, kalkınmayı, köyden ve tarımdan başlatmıştır. Sanayileşmeyi ivmelendiren kamu yatırımları cumhuriyetle başlatılmıştır. Modernleşmenin önemli adımları olan tarımsal reformların, demiryollarının ülkeyi sarmasının değeri son zamanlarda bir kez daha anlaşılmıştır. Bugün de kırsal kesimin ihtiyaçlarına yanıt veren, bu kesimdeki modernleşmeyi daha ileri boyutlara taşıyan köykent gibi örnek çalışmalarla bu hedefleri yerine getirmekteyiz.

Türkiye, bölgesi için vazgeçilmez bir ülke olarak, çeşitli alanlarda varlığını ve liderliğini "yurtta barış, dünyada barış" ilkesini zedelemeden sürdürmektedir; bu ilke, tüm devlet organlarının ve sivil toplumun katılımcı, şeffaf, demokrat çalışmalarıyla korunmakta ve yaşatılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyeti geliştirmek ve hep ileriye taşımak için gerekli altyapı, yine, cumhuriyetin bize kazandırdıkları sayesinde mevcuttur; çünkü, cumhuriyet, Anayasanın üstünlüğünü, laiklik ilkesinin Anayasaya girmesini, yargının bağımsızlığını, medrese ve mahalle mekteplerinin kaldırılarak, eğitimin birleştirilmesini, Batı hukuk normlarının esas alınmasını, özellikle, kadın ve erkekleri ülkenin eşit haklara sahip vatandaşları olarak kabul eden Medenî Kanunun getirilmiş olmasını, ifade etmektedir. Bugün, cumhuriyet devrimleri arasında, laiklik, güncel bir öneme sahiptir. Müslüman toplumlu ülkeler arasında, bilime, akla, özgürlüğe ağırlık veren, eğitimi, kadın ve erkekler için eşit hak ve fırsatlarla sunmaya çalışan önder ülke, Türkiye'dir. Türkiye, İslamın, demokrasi, laiklik ve çağdaş uygarlıkla bağdaşabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. Bizim için cumhuriyetin anlamı, her gün daha da önem kazanan bir çağdaşlaşma yoludur. Medenî Kanunun çağdaş koşullara cevap verecek şekilde yenilenmesini Genel Kurulumuzda görüşmekte olduğumuz bu günlerde, bu görevi layıkıyla yerine getirmenin heyecanını hep birlikte taşımaktayız.

Hepinizi, bir kez daha, dün Beypazar'ındaki, Nallıhan'daki bayram törenlerine katılan, fener alayında bulunan halkımın cumhuriyet heyecanı ve coşkusuyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 78 inci yılını gururla kutladığımız Türkiye Cumhuriyetinin, bugün, hür ve müstakil Meclisinde hitap etmenin gururunu eğer yaşayabiliyorsak, işte o gün Gazi Meclisin bünyesinde meydana gelen cumhuriyetten dolayıdır; bu sebeple, hepinizin Cumhuriyet Bayramını, şahsım ve AK Parti adına tebrik ediyor ve bu milletin, binlerce sene, hür, müstakil ve bağımsız olarak hayatiyetini daha güçlü bir şekilde sürdürmesini Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, dünyanın çok az yerinde millet meclisi ilk olarak kurulmuş ve ondan sonra devlet şekli meydana gelmiştir, tespit edilmiştir; işte bunun örneği Türkiye Büyük Millet Meclisidir. İlkin 23 Nisan 1920; ülke tamamen işgal edilmiş... Üç kıtanın büyük imparatorluğunu kurmuş olan, hepimizin gururla andığı Osmanlı İmparatorluğu, küçüle küçüle, Anadolu'nun, âdeta, bünyesinde yer tutmaya çalışıyor; fakat, onda bile sıkıntı içinde. İşte bu durumda, bir millî ruh, bir Kuvayı Milliye ruhu canlanıyor ve bu Kuvayı Milliye ruhu, ta Ortaasya'dan Viyana önlerine kadar, ben, hür ve bağımsızlığımı hiçbir zaman kaybetmedim, kaybetmeyeceğim diyen o üstün ruh haleti. O ruhun içerisinde sevgi vardır. Hoca Ahmet Yesevi'nin işaret ettiği, Yunus'ta, Anadolu'nun bozkırlarında daha da manalaşan "biz, yaratılanı yaratandan dolayı severiz" üstün ruh haletidir. Hıristiyan'ı, Musevi'yi, Müslüman'ı bir arada, bağımsız; fakat, sevgiyle birbirleriyle kucaklaştıran üstün ruh haleti. İşte, Yunus'ta ifadesini bulmuş ve gelmiş, Anadolu uygarlığının en güzel temsilcisi olmuş; dünyaya da bunu göstermiş.

Gelin, görün ki, bu güzel milletin bu güzelliklerine tahammül etmeyenler Anadolu'yu işgale başlarken, işte o millî ruhun temsilcileri "bağımsızlık benim karakterimdir" diyerek yola çıkmış ve 23 Nisan 1920'de, Büyük Millet Meclisi, başkomutanlık görevine aldığı zaman, arkasından, bu milletin istiklalinin, bu milletin ancak hür ve bağımsız iradesinde var olacağını tesit ve kabul etmiştir. (Alkışlar) İşte bu millet, bu Meclisin cumhuriyetle tanışmasını da burada görmüş, burada sağlamıştır.

Onun için, dünyanın her tarafında olduğu gibi; ama, eşine ender rastlanacak bir kahramanlık abidesi olan bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Gazi Meclisinin o gazilerini, hepinizin huzurunda hürmetle ve rahmetle anmayı bir görev kabul ediyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, işte o Meclisin, kurtuluşunu gerçekleştirmesinin hemen akabinde, 27 Ekim 1923'te bir önerge verilir. Önergenin hemen akabinde, 29 Ekim 1923'te, o millî ruhun, millî şuurun temsilcisi olan başta Gazi Mustafa Kemal ve onun dava arkadaşlarının yekvücut olarak "milletin ve devletin yegâne devlet şekli cumhuriyettir" önergesi, 158 milletvekilinin iradesiyle kabul edilir ve hemen arkasından da cumhurbaşkanı seçilir, birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'tür.

O cumhuriyetin ve cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen akabinde yapılan teşekkür konuşmasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk aynen şöyle der: "Saygıdeğer arkadaşlar, önemli ve dünya çapındaki olağanüstü olaylar karşısında, saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığının ve uyanışının değerli bir belgesi olan Anayasamızın bazı maddelerini değiştiren tasarı, Türkiye Devletinin, zaten cihanda bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası bilinen adıydı; cumhurun idaresiydi ve cumhuriyetti."

Değerli arkadaşlar, konuşmasının devamında diyor ki: "Türkiye Cumhuriyetinin dünyada olduğu yaraşır yere ulaşabilmesi için, mutlaka o millî ruhun devamıyla bu sağlanacaktır. Milletin sevgisini her zaman dayanak bilerek, hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, müreffeh ve başarılı olacaktır."

Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutkunda fevkalade önemli hedefler gösteriyordu; diyordu ki: "Az zamanda çok işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir."

"En büyük eserim cumhuriyettir." diyordu. "Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş, asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda, daha büyük ve başarılı işler yapacağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.

Çünkü, Türk Milletinin karakteri yüksektir; Türk Milleti çalışkandır; Türk Milleti zekidir. Çünkü, Türk Milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk Milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir."

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, toparlar mısınız efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Olur Sayın Başkanım.

"Bugün aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."

Değerli arkadaşlarım, işte, biz, bu ruhla yola çıkmış, bu manevî iklimin içerisinde nasibini alarak yola çıkan bir millet olarak, gönül isterdi ki, daha ilerlere gitmek ve dolayısıyla bugün hedeflenen, gösterilen menzile ulaşmanın hazzını ve gururunu hep birlikte duyabileydik; ama, gelin görün ki, bugün yeteri derecede bunu söyleyemiyoruz. Niye böyle oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - İşte, bizi bugünlere kavuşturan o millî ruhu kaybettik, millî şuuru kaybettik; yekvücut olmayı, birlik ve beraberlikle zorlukların üzerine giderek, güçlükleri, başarmanın azim ve kararlılığını, bu ruh haleti olarak evlatlarımıza veremedik.

Dileriz ki, bundan sonra bizim için ulaşılması gereken hedef, o muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkabilmek; ama, nasıl? Biz, hep şu türkülerle yetiştik:

"Yüksel ki yerin bura değildir.

Dünyaya gelmek hüner değildir."

Evet, hüner, muasır medeniyetin, yaşadığımız bu halin ötelerine, en yükseğe yükselmekti; ama, bunu sağlamanın yolu, yeniden birlik ve beraberlik şuuru içerisinde hareket etmektir, fedai nefs sahibi olmaktır, el ele vermektir, unuttuğumuz sevgiyi yeniden birbirimizden esirgemeyerek, birlikte yola çıkmaktır.

Gelin, bugün de gururla kutladığımızı söylediğimiz bu cumhuriyetin 78 inci yıldönümünde, diyelim ki, yerimiz burası değildir. Türkiye'nin yeri, 100 milyar ihracatı sağlayan, 20 000 dolar fert başına düşen millî geliri aşan, enflasyonu tek rakamlara indiren ve o zaman, işte, cumhuriyetin çocukları olmanın gururunu doya doya duyan bir Meclisin ve o Meclisin evlatları olarak Türkiye'ye bunu bahşeden sorumlular olduğumuzu gösterdiğimiz gün, o zaman, millet karşısında görevini yapan cumhuriyetçiler oluruz.

Hepinize, bu duygu ve düşüncelerle, bu gayeye erişmek ümidiyle, sevgiler saygılar sunuyorum; cumhuriyetiniz kutlu olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda.

Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin ve halkımızın Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tarihin en şanlı ve en kıdemli milleti olan Türk Milleti, Birinci Dünya Savaşı sonrası acı ve haksız bir yenilgiye uğramış, ardından, Türk Milletini tarihten silmeyi hedefleyen düşmanlarımız, Sevr Antlaşmasıyla "Türk Milletini tarihten sildik ve Türk'ün tarih içerisindeki rolü artık bitti" demişlerdir. Ancak, Sevr Anlaşması, Türk Milletinin düşmanlarını yanıltmıştır. Tarihi tetkik etselerdi, Türk Milletinin tutsaklığı, esareti kabul etmeyen, isyankâr bir ruha sahip olduğunu, Türkün haysiyet ve onurunun esaret kabul etmez olduğunu bilebilirlerdi, onu kavrarlardı. İşte, bunu bilemedikleri, bunu kavrayamadıkları için, Türk Milletini tarih sahnesinden sildik zannettiler.

Türk Milleti, her sıkıntılı döneminde liderini aramış, bulmuştur. Osmanlı Devletinin sıkıntılı günlerinde, savaştan savaşa koştuğu günlerinde, katıldığı savaşlarla pişmiş Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıktığı zaman, Türk'ün ezelden başlayıp ebediyete kadar akıp gidecek tarihine şanlı bir sayfa daha eklettiğinin bilincindeydi. Bu yolculuk, Türk'ün yeniden şahlanışının bir ifadesiydi; Türk'ün yeni bir Ergenekon yaratmasının bir başlangıcıydı ve Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'dan Havza'ya, Amasya'ya... Amasya'da durup dinleniyor ve "milleti, ancak milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesinin ışığında Erzurum, Sıvas ve ver elini Ankara...

Verilen mücadeleler, şehitler, akan gözyaşları ve sonunda İzmir Kordonboyu. İzmir Kordonboyu'nda düşman çizmesi, Anadolu toprağından ayağını çektiği an. İzmir Kordonboyu'nda düşman, artık, Anadolu toprağından ayağını çektikten sonra, Türk Milleti, yine, tarihindeki esaret kabul etmez durumunu tespit ettikten sonra, tabiî ki, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları işe koyuldular; Türk Milletini bir program çerçevesinde yeniden ayağa kaldırmanın, medenî milletler seviyesinde öne çıkarmanın, medeniyet maratonunun ipini göğüsletmenin, uygarlık savaşında en önde yer almanın yollarını araştırdılar ve bu program çerçevesinde, 21 Ocak 1921 tarihli Anayasamızı, 29 Ekim 1923 tarihinde değiştirerek -ki, anayasamızın o zaman 1, 2, 4, 10, 11 ve 12 nci maddelerinde değişiklikler yaptılar- cumhuriyeti ilan etmiş oldular ve o gün cumhuriyetin ilanından sonra, Mecliste bulunan 158 milletvekilinin oyuyla Mustafa Kemal Atatürk ilk Cumhurbaşkanımız seçildi. Ben, cumhuriyeti kuran, cumhuriyetin ilanında katkısı olan Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini rahmetle anıyorum; Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, cumhuriyet, halkın kendi iradesiyle, kendi kaderini çizmesidir; Türk Milletinin arzusunun sonucudur ve Türk Milletinin karakterine en uygun rejim şeklidir. Atatürk diyor ki: "Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet iradesi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir". Gerçekten, kabiliyetlerin inkişaf ettiği, ferdin şahsiyet bulduğu rejimler cumhuriyet rejimleridir.

Sayın Bakan da arz ettiler; Türkiye Devleti Cumhuriyeti bir kurumlar bütünüdür. Ne tek başına yargı, ne tek başına yasama, ne tek başına yürütme cumhuriyetin tek unsuru değildir; bir bütün halinde bunlar cumhuriyeti oluştururlar. Onun için, kurumlar kendi aralarında uyum içinde olmalılar ve her kurum kendi görevini hakkıyla yapmalıdır. Eğer her kurum kendi görevini hakkıyla yaparsa, o zamandır ki, cumhuriyet, kurum ve kuruluşlarıyla, bir bütün halinde, yeniden bir değer bulur.

Yüce Meclis, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun tatbik yeridir; millî iradenin tecelligâhıdır, temsil yeridir. Mustafa Kemal Atatürk'ün "en büyük eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyet rejiminin kalbidir ve cumhuriyetin "olmazsa olmaz" kurumudur. Sivil toplum örgütleri de, basın da, işveren- işçi kuruluşları da varlığını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığına borçludurlar. Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi varsa bu kurumlar vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi yoksa bu kurumlar yoktur. Bu nedenle -sivil toplum örgütlerinin de, basının da, işçi-işveren kurumlarının da- herkese düşen görev, demokrasinin kalbi olan ve mana alanında en büyük kurum olan, millî iradenin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisinin haysiyet ve onurunun korunması, onun itibarının yüceltilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin olduğu kadar sivil toplum örgütlerinin ve basının da görevidir. Onu aşağılamakla, onun itibarını küçültmekle hiçbir yere varılmayacaktır. Anayasamızın 2 nci maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" deniliyor; yani, cumhuriyetin temel nitelikleri sayılıyor. 4 üncü maddesinde de bu niteliklerin değiştirilemeyeceği ifade ediliyor.

Şimdi, burada "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" denilmektedir ve Mustafa Kemal de "cumhuriyeti biz kurduk, onu siz geliştireceksiniz" demiştir. Öyleyse, bize düşen görev, cumhuriyetimize demokrasi tacını giydirmektir ve cumhuriyetimizi demokrasiyle bütünleştirme görevi, Atatürk'ün gençlere en büyük vasiyetidir. Laiklik anlayışını da, Anayasamızda ifadesini bulduğu şekilde ve Mustafa Kemal Atatürk'ün çağında anladığı şekilde anlamamız gerekir.

Cumhuriyet, halkıyla bütünleşen rejimdir; halkıyla karşı olan, onunla kavga eden rejimin adı olamaz. Bu nedenle, cumhuriyetin temel nitelikleri ile halkın inanç dünyası bir bütün halindedir. Bu nedenledir ki, laikliğe karşı olan din, gerçek din değildir; ama, dine karşı olan laiklik de gerçek laiklik olamaz.

Yine, demokrasi bütün kurum ve kuruluşlarıyla ülkeye hâkim olduğu gün, biz, gerçek demokrasiyi kuracağız.

Mustafa Kemal Atatürk, bilim ve teknolojiden Türk Milletinin uzaklaştığı zamanlarda bunun neye mal olduğunu görmüş, bu nedenledir ki, gençliğe, bilim ve teknolojiyi hedef göstermiştir ve cumhuriyeti geliştirmesini emir telakki etmiştir.

Demokratik cumhuriyet, eşitlik, özgürlük ve uygarlıktır; insan haysiyet ve onurunu her şeyin üstünde tutmaktır. Cumhuriyetin temelindeki iddia, vatandaşlarını çağdaş vatandaş yapmaktır.

Ne var ki, bugün, tabiî ki eleştireceğiz. Cumhuriyetin yaptıkları da vardır, yapamadıkları da vardır. Yapamadıkları; Türkiye Cumhuriyeti, hâlâ, somut muhtevasına kavuşamamış, şeklî bir cumhuriyet konumundadır. Vatandaşların haklarını koruyamazsanız, cumhuriyetin temelini yıkarsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Cumhuriyeti cumhuriyet haline getirmenin yolu, modern insanı yaratmaktan ve vatandaşımızı her şeyin önüne koymaktan geçer. Modern insan, özgürlüklerine sahip olan insan, haklarını kullanan insandır. Cumhuriyetimizin de, bu insana ihtiyacı vardır.

Büyük Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet Türk insanını vatandaş yapma, onu temel hak ve özgürlüklerle donatma projesidir. Cumhuriyet, insanımızı her türlü tahakküm ve tasalluttan kurtaracak; bu nedenledir ki, cumhuriyet, gerçek bir aydınlık ve modernleşme olacaktır. Ne var ki, zaman içerisinde, Osmanlı'dan kaynaklanan devlete bakış açısıyla, cumhuriyete hâkim olan fert değil, halk değil, devleti kurtarma anlayışı önplana çıkmış ve jakoben devlet anlayışıyla halkın zaman zaman ezildiğini görmüşüzdür.

Bu nedenle, ben, cumhuriyetimizin halkla bütünleşmesini diliyorum, cumhuriyetimizin demokrasiyle bütünleşmesini diliyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi, söz sırası Saadet Partisinde.

Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kuruluşundaki büyük heyecanı, her yıl, bugünlerde, tekrar tekrar yaşıyoruz. Ne mutlu bizlere. İnşallah, sonsuza dek, böyle güzel heyecanları birlikte yaşamak nasip olur.

Efendim, bugün, ben, burada konuşan bütün değerli arkadaşlarımın vurgulamış olduğu heyecanlara, coşkulara aynen katılıyorum; katılmamak zaten imkânsız; fakat, olaylara, ben, değişik bir açıdan, belki daha felsefî bir açıdan, biraz da sorgulayarak, biraz da -bugünkü gelmiş olduğumuz noktayı- irdeleyerek bakmak istiyorum.

Ne mutlu bize ki, büyük Atatürk ve kahraman silah arkadaşları ve o dönemin Türk büyükleri, kurdukları yeni devletin adını, bir cumhuriyet olarak kurmuşlardır. Yine, ne mutlu bize ki, İstiklâl Savaşımızın kazanılmasından, ülkenin âdeta küller haline gelmiş bir durumundan alıp, coşkulu bir şekilde, bu seviyelere kadar yükseltmeyi başarmış halkına da, yani, cumhuruna da bir seçme, seçilme, Yüce Mecliste temsil edilme hakkını vermişlerdir. Ne mutlu bize ki "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü, ölçü olarak, hedef olarak almış bir cumhuriyet kurmuşlardır ve bizler, bunun 78 inci yılını kutladık. "Hepimizin bayramı kutlu olsun" derken, bu 78 yılın sonunda, bizlere çok daha büyük işlerin düşmüş olduğunu düşünmekte ve bunları sizinle paylaşmak istemekteyim.

Belki kurmak ve başarmak zordur; ama, o başarıyı devam ettirmek ve onu daha ileri seviyelere, daha coşkulu seviyelere getirmek çok daha zordur; yüceltmek, daha güç bir iştir. Bu işi yaparken içinde bulunduğumuz şartların da bilinmesinde fayda vardır; çünkü, mesuliyetler, ancak, gerçekleri bilerek elde edilebilir ve başarı heyecanı da, ancak, mesuliyetlerin bilinmesiyle sağlanır.

Türkiye, büyük aşamalardan geçmiştir. Yalnız, gelinen bu noktada, bazı hususları da iyi tanımlamak gerekir. Bugün, ilk defa, işin özünden ziyade, daha çok şekline bakıldığı kanaati bende hakimdir; yani, duruma, bir şekilde, gittikçe bir şekilcilik hakim olmaktadır. Birkaç örnek vereyim: Mesela, belli yerlerde, belli sayılarda, belli kimseler merasimlere katılır. Peki, bu belirlemeyi, bu belli sayıyı kim belirler; kim, hangi kıstasa kadar ölçer? Burada pek çok arkadaşımız bunu dile getirmiştir ve buna duydukları taaccübü veya bu sınırlamanın neden olduğunu sorgulamışlardır. Peki, madem heyecan duyacağız, neden bir sınırlama vardır?

Başka bir örnek: Mesela, belli merasimler yapılmıştır. Bu merasimlerde hangi hedef kitlesinin hedef alındığı belli değildir. Yani, kime konuşulmaktadır, verilen mesaj kimindir; bizim mi, içerinin mi, dışarının mı, toplumun hangi katmanının?..

Mesela, belli nutuklar atılmıştır; fakat, burada, içerikte verilen sözler, acaba, tutulmuş mudur? Bu sözlerin içindekiler, hakikaten kastedilmiş midir, yoksa, ne bileyim, bundan beş sene önceki nutukla, on sene sonraki nutuk birbirinin aynı, birbirinin kopyası hale mi gelmiştir? O halde, hangi aşktan, hangi şevkten bahsediyoruz?!

Cumhuriyeti kuran, onun için fedakârlık yapan, yaşatan cumhura pek değer verilmekte midir; ben, pek zannetmiyorum. Törenlere katılan ekâbir ve onların yapacakları formül ve merasim çok daha önemli bir hale gelmiştir. Siz bunda bir gariplik görmüyor musunuz?

Bazı yasalar mevcuttur, 1930'larda veya 1940'larda yapılmış. Mesela, belli günler resmî tatildir, o günlerde iş yapılamaz. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın; her yer kapanıyor, tatile giriyoruz. Sonuç, çalışmaya en çok muhtaç olduğumuz bir dönemde sürekli tatil yapıyoruz. Sonuç, merasime katılsın umuduyla -çünkü, 1930'larda o gayeyleydi, nüfus 13 milyondu- insan toplamak için böyle bir kanun çıkarılmıştı; fakat, şimdi, tatil yapılsın denildiği anda, buna yeni bir anlam yükleyerek, hakikaten, tatile çıkanlar çoğalmıştır. Mesela, tatile çıkıp, o günü deniz kıyılarında geçirenler de vardır. Peki, bu ne biçim bir cumhuriyet kutlamasıdır; acaba, biz bunu soruyor muyuz? Yani, ben size bunları danışmak istiyorum, bunları konuşmak istiyorum; çünkü, bizim görevlerimizden bir tanesi de, geldiğimiz yerde vardığımız noktayı irdelemektir.

Acaba, üreterek, var olarak, gayret göstererek, ekonomiyi yücelterek bayram yapamaz mıyız arkadaşlar; bunun bir eksiği mi vardır?

Cumhuriyet kurulalıdan bu yana, bunun, çağdaş medeniyetin kaçınılmaz bir idare tarzı ve ve en üstün medeniyete ulaşmanın en emin yolu olarak algılamışlardır kuranlar. Doğrudur, haklıdırlar; hakikat de budur. O halde, bundan elde edilecek bazı hedefler vardır. Nedir bunlar:

Cumhuriyet düzeni, cumhurun sesini daha iyi bir şekilde duyurmasıdır; tercihlerinin daha iyi belirtilmesidir.

İkincisi; halka, seçme, seçilme, konuşma hakkının verilerek, hürriyetlerin geliştirilerek, şu arkamızda yazılı olan "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" gerçeğinin bütün kişilerce kabullenilmesini sağlamaktır.

Üçüncü hedef; insan olanın, insan olma bilincinin yanına bir de vatandaş olma bilincinin katılması ve bu şekilde, çağdaş vatandaşın, hakikaten, hürriyetlerle, insan haklarıyla benimsenmiş, donatılmış insan olgusunun yetiştirilmesi hedef tutulmuştur.

Dördüncüsü; bu hakları koruyan kanun ve hukuk güvencesi altına alınmıştır.

Beşincisi de; kararlar ve korumalar, siyasî değil, hukukî olacaktır denilmiştir.

O halde -yani şöyle kısaca baktığımızda- cumhuriyeti kuran büyüklerimiz, demokrasi, insan hakları, hürriyetler, hukukun üstünlüğü gibi esasları, zaten o zamandan öngörmüşlerdir. Şimdi, size soruyorum: Hakikaten, biz, 78 yıl sonra, bu seviyeye ulaşabildik mi ve bunları başarabildik mi; cumhuriyet ve cumhuriyet düzeni içinde layık olduğu seviyeye getirebildik mi? Egemenlikler tam olarak yapılabildi mi, yoksa, egemenlikler, birtakım yerlerde takılıp kaldı mı? Egemenlikler, korkular üstüne kurulmamalıdır. Halbuki, bugün, topluma hâkim olan en büyük olgu, korku olgusudur arkadaşlar; maalesef, her katmanda, her şekilde, her sebeple... Biz, bunun nedenini ne zaman ve nerede soracağız?!

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilerleme, mesuliyetle bütünleşme ve bunların da yapılabilmesi, hakikatlerin bilinmesiyle olur. O halde, ilerlemeyi bilmek için mesuliyeti bilmeliyiz, mesuliyeti bilmek için gerçekleri bilmeliyiz ve ona bağlı olarak da gerekli şevk ve azmi yaratmalıyız. O halde, şimdi, bakalım, bunların hangisini yaptık.

Biz, şu anda, etrafımıza baktığımız zaman şunu görüyoruz ki -tabiî, bunu söylerken hiçbir parti düşüncesiyle hareket etmiyorum, bir bütün olarak ülkeye bakıyorum- sürekli sınırlamalar, yasaklamalar, siyasallaşmış bir hukuk ve mütemadiyen sindirilen bir cumhur. Şimdi, bir kere, bunu, cumhuru bir tarafa koyalım. Cumhuriyet içinde, bürokratik üstünlüklerle donatılmış çeşitli kurullar, bu kurulların elinde kuvvetli bir bürokrasi silahı ve gittikçe sindirilen -maalesef, arkadaşlar- gittikçe sindirilmek ve silikleştirilmek istenen bir Meclis görüyorum; yani, imkân olsa, bize de kısıtlamalar getirilecek. Bazı sözlere, bazı davranışlara yapılan müdahalelere dikkat ederseniz, bunun, hakikaten, ciddî boyutta bir tehlike olduğunu göreceksiniz.

O halde, sayın arkadaşlarım, bu engellemelerle, 78 yıl sonra, bürokratik bir cumhuriyet mi yarattık, demokratik bir cumhuriyet mi yarattık? Atatürk bizden bunun hangisini yapmamızı istemişti? Bunun bir ortak noktasını bulabildik mi, herhangi bir ana kanaate varabildik mi, yoksa, bunu konuşmanın lüzumunu bile görmüyor muyuz?

Cumhuriyet bir gayedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, buyurun.

OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Cumhuriyetin bir diğer gayesi ve en önemli gayelerinden bir tanesi de, halkı müreffeh bir hayat seviyesine eriştirmektir; yani, cumhuriyeti kuranların bütün bu çalışmalarının, çabalarının bir sonu da, insanların daha rahat yaşamalarını sağlamaktır.

Peki arkadaşlarım -şimdi, her şeyi bir tarafa bırakalım- bugün hangi noktaya geldik; yüzde 11 küçülen bir ekonomi, 100 milyar dolar dışborç, nüfusun yüzde 40'ı açlık sınırında ve derken, bütün bunların altında, ne yapacağını şaşırmış bir cumhur ve sürekli olarak sınırlandırılmak istenilen bir cumhurun temsilcisi.

Bütün bunları söyledikten sonra, ben, tekrar, şu noktaya dönerek özetlemek istiyorum: Biz, bir ilerleme azmiyle yürüyeceğiz. Bu ilerlemeyi yapmamız şart; ama, bunu gerçekleştirmek için mesuliyetin idraki şart; mesuliyetin idraki için hakikatlerin bilinmesi şart; hakikatlerin bilinmesi için de, burada, azimle konuşmak, tartışmak, işin felsefesini, işin hayat görüşünü, doğru sentezini belirlemek şart.

İşte bu düşüncelerle, daha pek çok parlak cumhuriyetlere doğru ilerlememiz temennisiyle ve şevkimizin her gün artarak ilerlemesi, ama doğru yolda ilerlemesi temennisiyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgönenç.

Efendim, cumhuriyet hükümetimizin vermiş olduğu bilgilerden sonra bütün gruplar konuşmalarını yaptı.

Şimdi, gündemdışı söz isteyen arkadaşlarımıza sıra geldi.

Gündemdışı ilk söz, Egeli pamuk üreticilerinin içerisinde bulunduğu durum hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Işılay Saygın'a ait.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

2. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın, Ege Bölgesi pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı.

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ege pamuk üreticilerinin içerisinde bulunduğu durum hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, siz saygıdeğer üyeleri saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, Değerli Meclis Başkanımız Sökmenoğlu'na da, söz verdiği için teşekkür ederken, Parlamento ve parlamenterlerin onuruyla ilgili gösterdiği duyarlılığa da içtenlikle katılıyor ve teşekkür ediyorum.

2 Ekim 2001 tarihinde, İzmir Ticaret Borsasında yapılan pamuk rekolte değerlendirme toplantısında, bölgemizdeki hava sıcaklığının, pamuk bitkisinin gelişme döneminde normalin üzerinde seyretmesiyle pamuk bitkisinde zehir etkisi yaptığı, gelişmeyi durdurduğu, çiçek, tarak ve koza dökümlerine sebebiyet vererek, pamuk tarlalarında verimin yüzde 25'lere düşmesine neden olduğu konuşulmuştur. Ortalama, dekardaki verim, 315 kilogramdan 150 kilograma kadar düşüş göstermiştir.

Tariş Pamuk Birliği, üreticilerden 250 000 ton miktarında, 170 trilyon Türk Lirası tutarında kütlü pamuk alımı gerçekleştirmiştir. Tariş Pamuk Birliği, pamuk alımı, fiyat ve politikalarıyla ilgili bölgemizdeki pamuk üreticisinin ürünlerini uygun koşullarda pazarlamaları için denge unsurudur. Bunun dışında, istihdam imkânlarıyla da, bölgemiz insanına sosyoekonomik açıdan büyük desteği vardır.

2001-2002 sezonunda, Ege Bölgesi pamuk üreticilerimizin, özellikle, olumsuz hava koşullarına bağlı verim düşüklüğü, üretim maliyetlerinin yüksekliği ve pamuk borsa fiyatlarındaki gerileme nedeniyle, bu sezon pamuk üreticilerinden satın alınan kütlü pamuk karşılığında, kilogramda en az 15 sent prim verilerek üreticinin mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir. Prim sisteminin uygulanması durumunda, kayıtdışı kalan pamuk üretiminin ekonomiye kazandırılması sağlanacak ve böylelikle, prim sistemi, kendi kaynağını kendisi yaratacaktır.

Birliğin kaynak sıkıntısı çekmesini fırsat bilen tüccar ve çırçırcılar da kütlü pamuğu değerinin altında fiyatla alma yoluna gittiklerinden, hasat edilen pamukların büyük çoğunluğu, üreticiler tarafından Tariş'e götürülmektedir. Durum böyleyken, nakit sıkıntısı içinde bulunan Tariş, hedeflerinin üstünde pamuk almakla karşı karşıya kalacak; ödeme güçlüğü nedeniyle, hem ortaklar hem de Tariş çok güç durumda kalacaktır.

Pamuk üreticilerinin, verim kaybından kaynaklanan mağduriyetlerinin yanında, gerek tüccar alım fiyatlarının düşük seyretmesi gerekse Tariş'e ürün getiren üreticilerimize yapılacak ürün bedeli ödemelerinde yaşanan nakit sıkıntısı nedeniyle, mağduriyetleri daha da artacaktır.

4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunun geçici 1/E maddesine göre "Birliklerin 1.5.2000 tarihi itibariyle mevcut özel bünye faaliyetleriyle ilgili borçları, borçların ödenmesine kadar sürecek süre içinde bu borçlardan doğan faiz ve gecikme zammı gibi feri borçları, Yeniden Yapılandırma Kurulunun önerileri dikkate alınarak, Hazine tarafından üstlenilip tasfiye edilir" hükmü olmasına rağmen, bugüne kadar borç tasfiyeleri yapılmamış olup, bu borçlar birliğin bilançosunda görüldüğü için hiçbir kurumdan kredi alınamamakta; dolayısıyla, ortaklara ürün bedeli ödemelerine engel olmaktadırlar. Kaynak sıkıntısı nedeniyle birliğe kaynak aktarılmazken, aynı konuda iştigal eden Çukobirlik ve Fiskobirlik'e kaynak aktarılmıştır. Bu konuda gerek uygulama birliğinin ve eşitliğin sağlanması açısından gerekse pamuk üreticilerimizin mağduriyetlerinin önlenmesi açısından yeteri miktarda kaynak aktarılmasının sağlanması zorunludur.

Hükümetimizin ve siz saygıdeğer üyelerin bu önemli konuya sahip çıkacağı inancıyla Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Saygın, teşekkür ederim.

Pamuk üreticisi çok kötü durumda. Efendim, bizim Çukobirlik'e de 5 trilyon ödemesi var hükümetin; daha ödemedi. Adana çiftçisi de, Çukurova, Amik Ovasındaki pamuk üreticileri felaket... Hele Şanlıurfa'daki Çukobirlik alım yapmadığı için çok daha şey...

Onun için, bu konuda Tarım Bakanımız cevap verir mi bilemiyorum; kendisini direkt alakadar etmez. Her ne kadar Tarım Bakanı ise de pamuk işi Sanayi Bakanlığına bağlı olduğu için... Bilmiyorum; Sayın Bakan, belki de, cumhuriyet hükümeti adına bir açıklamada bulunur mu diye düşünüyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, izin verirseniz kürsüden konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Yok efendim, öyle bir usulümüz yok. Ben, mikrofonu açtım. Çiftçimizin derdini ifade ederseniz memnun olurum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Ege pamuk üreticilerinin sorunlarını dile getiren arkadaşımıza teşekkür ediyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN - Dinleyelim efendim Sayın Gönül'ü.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Aslında, sorun, sadece Ege pamuk üreticilerinin sorunu değildir, Türkiye'deki tüm pamuk üreticilerinin sorunudur, hatta, Türk tarımının sorunudur.

BAŞKAN - Evet, doğrudur efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Değerli arkadaşlarım, bu sorunlar, sadece rekolte düşüklüğü veya birtakım fiyat artışları, tarım girdisindeki artışlarla sınırlı değildir. Aslında, Türk tarımının en büyük sıkıntısı; birincisi, Türk tarımındaki girdi fiyatlarının aşırı artışı; ikincisi, kredi faizlerinin yüksekliği; üçüncüsü de, ürün bedellerinin düşük tutulmasıdır, ücretlerinin düşük tutulmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bakın... Sayın Başkanım, izninizi rica ediyorum; bir iki rakamı Muhterem Genel Kurula arz etmek isterim.

1997 yılı 30 Haziranında amonyumnitrat gübresinin kilosu 11 000 lira, 1999 Haziranında 33 500 lira, 2001 Eylül, bugün itibariyle 172 000 liradır. Gübredeki fiyat artışı 1 600'dür; yani, yüzde 1 600 artıştır.

Mazota gelince: 1997 30 Haziranında 88 000 lira olan 1 litre mazot, 1999 Haziranında 230 000 lira, 2001 Eylülünde 918 000 lira. Fiyat artışı neymiş; yüzde 1 000.

İlaçta, 3 047 lira olan fiyat, 10 649 lira 1999 Haziranında, bugün itibariyle de 31 908 liradır.

Şimdi, ürün bedellerine bakıyoruz. 1997 yılı 30 Haziranında 140 000 lira olan pamuk fiyatı, 1999 yılı 30 Haziranında 230 000 lira, bugün itibariyle de, Tariş'in açıkladığı fiyat itibariyle de 700 000 liradır.

BAŞKAN - 700 000 liraya pamuk yok efendim; cari fiyatı söyleyin.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, şimdi, onu arz edeceğim. Tariş bunu yapmış; ama...

BAŞKAN - Pamuk çiftçisini üzüyorsunuz. 420 000 lira şu anda Çukurova'da pamuk.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, onlar bizim malumumuz. Yani, Çukurova'da 500 000 liraya satılır. Ege'de, tabiî, şu anda Tariş ödemede zorluk çektiği için 600 000 liraya alınıp satılıyor pamuk.

Şunu ifade etmek istiyorum: Açıklanan fiyata göre, birliklerin açıkladığı fiyata göre bir oran yapıyorum. Pamuk üreticisi, 1999 yılında yüzde 64,9 fiyat artışı almış, 2001 yılında da, 1997'ye göre yüzde 350 almış.

BAŞKAN - Evet.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Gübrede yüzde 1 600, mazotta yüzde       1 000, pamuk fiyat artışında da yüzde 350. Onun için...

BAŞKAN - Ee, zaten, onun için, tarlalar ipotek olmuş, satılıyor efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet.

Sayın Başkanım, onun için, tabiî, onu biraz daha açarsak, bugün, köylere, çiftçi ailesinin evine, artık, yeni traktör girmiyor değerli milletvekilleri; icra memuru geliyor bugün köylere, çiftçinin evine icra memuru geliyor.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum efendim; mesele anlaşılmıştır...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, bu, Türk tarımının en büyük derdidir.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakan cevap verecek...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz; çok önemli; bundan istifade ederek söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Biliyorum da... Biliyorum da efendim, benim müsamahamın dışında. İçtüzüğü de bozmayalım diye düşünüyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Bugün, Ziraat Bankasının uyguladığı ödeme planına göre, çiftçi borcunu ödeyemez. Tarım kredide aynı şey yapılacaksa, yapmayın; çünkü, bu çiftçi, bunu ödeyemiyor; ama, bir şey var. Bugün, Türkiye'de en büyük tarım birliği Tariş'tir. Ne pamuk birliğimiz ne üzüm birliğimiz ne incir birliğimiz ne de zeytinyağı birliğimiz, devletten, DFİF kredisi, bir  kuruş şu ana kadar almamıştır. Birlikler, kendi imkânlarıyla üreticinin mahsulünü değerlendirmeye çalışsa bile, artık, özkaynakları bitmiştir.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Değerli bakanların, sayın hükümetin, bu konuda, mutlaka, acil tedbir alması gerekir.

Teşekkür ediyorum, muhterem heyete saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Ben de söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Altınkaya, buyurun efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, öncelikle, bu güncel konuyu dile getirdiği için, Sayın Işılay Saygın arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

Zatıâliniz... Yeni uygulama, herhalde, artık, bundan sonra böyle. Pamuk hakkında bir genel araştırmaya geçmiş gibiyiz.

Efendim, günün konusu, tarım ürünlerinin, prim müessesesi ile ekonomik kayda dahil edilip edilmemesi meselesi olması lazım. Bugün, piyasanın işleyeceği bir fiyatı ilan ettikten sonra, eğer mağduriyet varsa, bunun primle kapatılması meselesidir. 1993'ten itibaren çeşitli baskılarla zeytinyağında, pamukta ve ayçiçeğinde bu prim sistemi oturmak üzeredir.

Burada Hazine temsilcilerinin gözlemesi gereken, titizlik göstermesi gereken şey, ilan edilen fiyat değil, ilan edilen fiyatla mağduriyet fiyatı arasının prime bağlanmasıdır ve şu ana kadar, esas, çiftçimizi üzen işlerin başında, hâlâ daha primin nasıl olacağı, ne kadar olacağının karara bağlanmamış olmasıdır. Kesinlikle, bir an önce bunun karara bağlanması gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Hatiboğlu, beni tenkit edecekseniz tutumum hakkında; haklısınız; buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İşin neresinden başlayıp, nereye kadar gidebilmeli, gidebiliriz; bilemiyorum; yani, tabir caizse, derler ya "tut kelin perçeminden, tutacak yeri mi var?" İşçimizin, köylümüzün, memurumuzun, emeklimizin, esnafımızın hangi derdini burada dile getirip bitirebiliriz.

Benim bir teklifim var, Parlamentoda bulunan tüm grupların yönetimine bir teklifim var. Geçmiş günlerde kürsüde yaptığım konuşmada da bu teklifi dile getirmiş; ama, maalesef cevabını bulamamış ve alamamıştım. Teklifim şu: Köylümüzün, esnafımızın, hülasa 65 milyon insanımızın derdini, sıkıntısını yerinde ve bire bir görmek için birer temsilci, buyurunuz, seçiniz. İktidar kanatlarına sesleniyorum: İli siz seçiniz, köyü de siz seçiniz, hangi köyü istiyorsanız, beraber gidelim, bizzat duyalım, dinleyelim ve bize bir şeyler söyleyecekler; ne söylediklerini de orada görelim. Benim teklifim budur.

Saygı sunuyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum nezaketinize, ayrıca beni İçtüzüğe göre görevime davet etmediniz; ama, sadece lafla olmaz, gözünüzden anlıyorum, haklısınız efendim.

Sayın Bakan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Efendim, diğer arkadaşlara söz vermeyeceğim. Haklı olarak, Meclisimizin büyük bir kısmı tarımdan gelen, çiftçi kesimini temsil eden arkadaşlar olduğu için ıstırap sonsuzdur; ama, böyle de bir uygulamaya başlarsak bunun sonu gelmez.

Sayın Hatiboğlu'na tekrar teşekkür ediyorum. Sayın Bakana da, bize cevap vermek üzere kürsüye geldiği için teşekkürlerimi arz ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kürsüden ve yerinde söz alarak üreticilerimizin, çiftçilerimizin çeşitli sıkıntıları hakkında görüş belirten tüm milletvekili arkadaşlarıma saygılarımı arz ediyorum; Yüce Meclisi, zatıâlinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, meseleye, tabiî, günlük yaklaşmak hiçbir zaman doğru değildir; ancak, olan hadiseleri de çözme mecburiyetindeyiz. En son konuşan değerli milletvekilimiz Sayın Altınkaya'nın da belirttiği üzere, bu ülke, 1980'lerden başlamak üzere, özellikle de 1990'da, 1994'te, 1995'te Dünya Ticaret Örgütüyle anlaşma imzalarken şu gerçeklerin altına imza atmıştır: Dünya Ticaret Örgütü tarımdaki desteklemeler için şu kuralı getirmiştir: Bir, ticarete zarar veren destekler, teşvikler; iki, ticarete zarar vermeyen destekler ve teşvikler. Dünya Ticaret Örgütünde, çiftçinin elde ettiği ürüne belirli bir fiyat tespit etmek, bir fiyat açıklamak ve bunun yanında, bazı girdileri de ucuzlatan girdi destekleri için "bunlar, ticarete zarar veren destekler; ticarete zarar veren destekler artık uygulanmayacaktır" diye bir karar alınmış ve o günkü idareciler de bunun altını imzalamışlar. "Ancak, desteklemeleri, ticarete zarar vermeyen destekler içerisinde yapabilirsiniz" diye, Dünya Ticaret Örgütünün kararı var. 140'tan fazla ülke bunun üyesi ve biz de bunun altına imza atmışız. Onun için, siz belirli destek ve teşvikleri vermeye kalkıştığınız zaman, bir fiyat açıklamaya kalkıştığınız zaman, attığınız imzayı sizin karşınıza çıkarıyorlar;diyorlar ki: "Siz, 1994'te bunu imzaladınız; bunu yapamazsınız."

Şimdi, bunun yerine, biz Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görevine geldikten sonra, ürünlerin fiyatı serbest piyasada belirlensin; böylece, hem tüketicimiz daha ucuza ürün alabilsin hem gıda sanayicimiz, tekstil sanayicimiz değeri fiyatıyla hammadde alabilsin ve hem de rekabet gücümüz olsun diye Bakanlar Kuruluna şu teklifi götürdük: Dedik ki, özellikle bazı ürünlerin -bunlardan birisi de pamuktur- ayçiçeği, kolza, tütün, şekerpancarı ve benzeri ürünlerin kontrolü daha kolaydır, bırakalım, fiyatları serbest piyasada belirlensin; ancak, biz bir eşik fiyat belirleyelim- bu hak bize veriliyor; çünkü, Batılı ülkeler aynısını yapıyor- bu ürünlerin fiyatı serbest piyasada belirlendikten sonra, serbest piyasadaki fiyat ile eşik fiyat arasındaki farkı biz köylümüze ödeyelim. Bizim götürdüğümüz proje budur; hâlâ da biz bu projeyi savunmaya devam ediyoruz. O zaman, ekonomi de kayıt altına alınmış olacak. Faturasını getirdikten sonra, ister Trakya Birlik'e satsın ister Tariş'e satsın ister tüccara satsın. Faturasını getirecek, aradaki farkı alacak; böylelikle, ekonomi kayıt altına girmiş olacak, ürünlerin fiyatı serbest piyasada oluşacak, sanayicimizin rekabet gücü olacak; ama, çiftçinin de emeğinin karşılığı alınacak. Bunu hesap ettiğiniz zaman, hem Hazinenin yükü azalacaktır hem de bu ürünler, piyasada serbest bir şekilde pazarlanabilecektir. Biz bu projeyi hâlâ savunuyoruz, hâlâ arkasındayız; ama, bu projeyi, çeşitli nedenlerden dolayı, ekonomi biriminde çalışan bazı bürokratlardan dolayı -bu bürokrat arkadaşlarımız tarımın gerçeğini de muhakkak ki anlayacaklardır- kabul ettiremedik; ama, Türkiye'de, pamuğa prim 2 kez verilmişti, bir 1994'te verilmişti bir de 1998'de verilmişti; pamuğa her sene prim verilmedi. Biz geldikten sonra götürdüğümüz tekliflerden birisi bu.

Pamuk, ayçiçeği, kolza ve buna benzer ürünlere prim verilmez ve ilk sene de "pamuğa 15 sent civarında prim verilmesi gerekir" dedik, 12 sent civarında alabildik. Ekonomik imkânlar oydu, ekonomik imkânlar içerisinde yapılabileceğin en iyisi yapılarak 12 sent prim verildi. Geçtiğimiz yıl, yani bu seneki ürüne ise, yine bizim teklifimiz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak yaptığımız hesaplamalar, 10 sentin üzerinde, 15 sentlik bir prim verilmesidir; ancak, imkanlar ölçüsünde 9 sent prim verilebildi. Bu sene de, biz, Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulunda görüşerek, pamuğa, ayçiçeğine, kolzaya, soya fasulyesine -ki, soya fasulyesinin olmadığı yerde, tarımda faaliyetler de götürmeniz imkânsız- bunlara da yine prim verilmesiyle ilgili, kararnameyi Bakanlar Kuruluna taşıdık ve elden de takip ederek, prim verilmesiyle ilgili kararnameyi imzalattırıyoruz. Sonra da, primin miktarını tartışacağız

Ancak, prim miktarını tartışırken, primlerin bütçeye konulması lazım; bütçeye bir para konulmalıdır ve bütçeden ödenmelidir. İşte bu sene de bizim bütçeye koyduğumuz belirli bir miktar, bu primler içindir. 1993 yılında, o zaman pamuğa ödenen prim, 4,6 trilyon. Bu 4,6 trilyon Ziraat Bankasından ödenmiş; ancak, çeşitli nedenlerden dolayı, Ziraat Bankasında bu yerine konulmamış. Ziraat Bankası, 4,6 trilyona faiz uygulaya uygulaya uygulaya -bizim geldiğimiz güne kadar- karşımıza geldi ve 2000 yılında, 4,6 trilyonun temerrüt faize düşmesinden dolayı, miktarı 8,1 katrilyon oldu. 1993 yılında ödenen -bunlar kayıtlarda mevcut- Ziraat Bankasından verilen bu para yerine konulamadığı için 8,1 katrilyon; 2001 yılının ortasındaki miktar ise -kesin söylüyorum- 12,1 katrilyon. Ha, bu 4,6 trilyonun ödenmesi tabiî ki doğrudur, keşke daha fazla ödenmiş olsaydı; ancak, bunların yerine konulmamasından dolayı, işte bugün bankaların içerisine düştüğü sıkıntılar... Onları da burada tekrar belirtmek istiyorum.

Sayın Saygın'a çok teşekkür ediyorum; ancak, bir yanlış anlamayı düzeltmek istiyorum. Tarım satış kooperatifleri birliklerinin yeniden yapılandırılması konusunda oluşturulan bu kurul içerisinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bir temsilcisi yoktur; Hazineden ve diğer ilgili birimlerden oluşmuştur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, tarım satış kooperatifleri birliklerinin yeniden yapılandırılması kurulunda mevcut değildir. Ancak, olayları takip ettiğimiz için söyleyeyim; buradan ödenen paraların Çukobirlik'e ve diğer bazı birliklere gittiği söylendi; kati surette birlikler arasında bir ayırım söz konusu değildir; hatta, Çukobirlik'in alması gerekli olan 5 trilyon da gitmemiştir. Sayın milletvekilimiz bu konuda bir açıklama yaptı; aydınlatmak için söylüyorum. Tarişin elinde bulunan, Üzümbirlik'in elinde geçmiş yıllardan kalan ve geçmiş yıllarda satılamayan, stok fazlası olarak devredilen üzümlerin kullanılması, satılması için ise, 6 kişilik bir komisyon oluşturuldu ve buradan, Tarişe -helalü hoş olsun, ancak- hak etmediği, belki de Tarişin almaması gerekli olan bir para, köylünün ürettiği ürün değerlendirilsin diye devredildi, verildi.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 10 trilyon lira dediniz; daha 5 trilyon lira ya gitti ya gitmedi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - 70 trilyon...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayır hayır... 70 trilyon falan değil...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) -Cümlemi tamamlayayım sayın başkanım...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Çarpıtıyorsunuz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Sayın başkanım, cümlemi tamamlayınca, çarpıtmadığımı anlayacaksınız.

70 trilyon...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu da, IMF'ye verdiğiniz taahhüdü de siz geçtiniz...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana müsaade edin; ifade buyursunlar.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bu fiyat artışlarını, desteklemeyi, siz, IMF'ye verdiğiniz taahhütlerle bu hale getirdiniz.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Karşılıklı konuşmayalım efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - O anlaşmayı...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap eder misiniz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - O anlaşma, hepinizin malumudur. 70 trilyon, çeşitli kaynaklardan bulunarak, hem Fiskobirlik'e hem de özellikle Tarişin elinde olan ve pazarlanamayan, devreden stokların pazarlanması için, 70 trilyon, çeşitli kaynaklardan bulunarak, hem Fiskobirlik'e hem de Tarişe verildi. Tarişe verilen para, sizin belirttiğiniz, 10 trilyona yakın bir paradır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 5,5 trilyona yakını, bir ürün fazlasının alımında satımında kullanıldı...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Bu da, Tarişe devrediliyor; ancak, Çukobirlik'e herhangi bir para gönderilmemiştir ve Çukobirlik'e, kendisinin alması gerekli olan, şu anda da bekleyen 5 trilyon dahi çıkarılmamıştır. Bunları belirtmek istiyorum.

Çiftçinin içerisinde bulunduğu sıkıntıları bu kürsüden sık sık dile getirdik.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Çözümlere gelin biraz da Sayın Bakan...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Sayın Başkanımın da belirttiği gibi, Ziraat Bankasının, borçların ödenmesi hususunda çıkardığı tebliğle, çiftçiler borçlarını pek ödeyemiyorlar. Bu konuda da, biz, yeni bir çalışmanın şart olduğunu belirtiyoruz.

BAŞKAN - Ödemesi de mümkün değil Sayın Bakan, bu şartlar altında...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Muhakkak surette, çiftçinin borcunun taksitlendirilerek ödenmesi kolaylığının getirilmesinin arkasındayız; ancak, 2000 yılı temmuzunda kararnameyi sevk ettik, Şubat 2001'de kararnameyi sevk ettik, arkasında duruyoruz.

Yalnız, şunu da belirtmek lazım ki, çiftçinin bu borcu, şu içerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılardan dolayı son 1,5-2 yılın borcu değil, uzun yılların borcu; bunu hep birlikte aşma mecburiyetindeyiz.

Saygılarımla arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, çiftçinin yakası hiçbir zaman bir araya gelmemiş ki. Ancak, Ziraat Bankası, ticarî kredi diye vermemiş bunu, ziraî kredi diye vermiş, şimdi, tahsilatı, tüccar gibi ticarî krediden almaya çalışıyor, insafsızlık burada. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O düzelse, düzelir.

Sayın Bakanım izahınıza teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak, aynı yöreden olduğunuz için söz hakkı istediniz; bir saniyecik lütfen.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Tabiî ki, ben de bölge milletvekili olarak Tarişle ilgili ve de diğer birliklerle ilgili gelişmeleri adım adım takip eden birisiyim. Önce, hükümeti ve Meclisteki arkadaşlarımızı doğru bilgilendirmek gerekir. Çukobirlikteki ödenen para, geçen seneden çıkan ve Çukobirlik'in kendi öz kaynaklarından karşıladığı kıdem tazminatlarının karşılığında gönderilen paradır bir kısmı ve gönderilemeyen 5 trilyon lira da, yine, o kıdem tazminatlarının parasıdır.

BAŞKAN - Doğru.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yani, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı kendi kaynaklarından kullandırmıştır kıdem tazminatlarını ve 5 trilyonunu da halen gönderememiştir. Aynı şekilde, ürünle ilgili konu Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan ödenen bir paradır. Dolayısıyla, Destekleme Fiyat İstikrar Fonunun kullanımında birliklerin arasında Sanayi Bakanlığının bir tercih yaptığını söylemek çok büyük yanlışlıktır ve hatadır. Bunlar açıkça denetime tabi olabilen, sorulabilen ve görülebilen hesaplardır. Dolayısıyla, problemlerimizi dile getirirken siyasî bir mülahaza doğrultusunda yanlışlık yapmamak gerekir.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak, güzel bir açıklamaydı.

Mesele anlaşıldı.

Şimdi ikinci söz, Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik durumun nedenleri ve çıkış yolları konusunda söz isteyen İzmir Milletvekili Kemal Vatan'a aitir.

Sayın Vatan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Göksu, siz de söz istediniz herhalde.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Ben de pamuk fiyatlarıyla ilgili söz istemiştim.

BAŞKAN - Artık, bu, gündemimizin dışındaydı.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hayır, gündemdeydi.

BAŞKAN - Işılay Hanım sadece Ege pamuğuyla ilgili, Sayın Uzunırmak da kendi yöresiyle ilgili söyledi. Müsaade ederseniz, onu bir başka zaman görüşelim. Her ne kadar denetim günüyse de, bugün daha gündemin A'sına geçemedik.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Pamuğun Egesi, doğusu yok. Pamuk üreticisi doğuda da mağdur, güneydoğu da mağdur, Adıyaman'da da mağdur.

BAŞKAN - Efendim, ben, adınıza, Adıyaman'ı zikretmedim; ama, çiftçi olduğum için, pamukçu olduğum için, adınıza, Sayın Bakanı kürsüye davet ettim. O da lütfetti, beyan ettiler; mesele anlaşıldı.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Peki; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Vatan'a müsaade edelim.

Buyurun efendim.

3 . – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik durumun nedenleri ve çıkış yollarına ilişkin gündemdışı konuşması.

KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik durumun nedenleri ve çıkış yolları hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet bayramınızı içtenlikle kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Herkesin bildiği gibi, 17 devlet kurmuş ve kurduğu devlet sayısı kadar ekonomik programa soyunmuş; ama, bu programları da tamamlamamış bir millet olarak yine bir ekonomik krize girmiş ve çıkmaya çabalıyoruz. Ülkemizin bu noktaya gelmesine neden olan faktörleri net bir şekilde tespit etmek ve birlikte çözüm bulmak durumundayız. Bu olumsuz faktörlerin özeti olarak, devletin tepesindeki bazı sorumluların, memleket evlatlarımızın ve devletimizin hayrına olmadığı zamanla ortaya çıkan bazı uygulamalarıyla ve ayrıca, borcu borçla, krediyle ödemekle, yani, el kesesinden, başkasının parasını bilinçsizce, hovardaca harcamakla, yatırım yapılması gereken yerlere yatırım yapmamakla, haram lokma haramilerinin talan ve yağmalarıyla, yeni binyıla birçok eksikle, birçok kirlenme ve hatta çürümeyle başladığımız, hemen her alanda bir kan değişimine ve yeniden yapılanmaya muhtaç olduğumuz herkes tarafından kabul edilmektedir.

Dünyada ve ülkemizde bütün sosyal sistemler, sosyal kurumlar, din, devlet ve her oluşum insana hizmet için var olduğuna göre, insanlarımıza hizmette tek çare, insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran Kuran'a sımsıkı sarılmak ve Atatürk ilke ve devrimlerine uygun yolda yürümekle olacaktır. Bunları bilerek, açıklanan programı, Avrupa Birliği Ulusal Programıyla birlikte Avrupa Birliğine girmek için ve en önemlisi kendi insanlarımız için mutlaka uygulamak durumundayız.

Tasarrufa harfiyen uymamız ve ayağımızı yorganımıza göre uzatarak sıkıntıların paylaşılması şarttır.

Yapısal sorunlarla ahlakî zaaflar giderilmedikçe krizlerin kaderimiz olmaya devam edeceğini bilerek, önce ulu önderimiz Atatürk'ün İstiklal Savaşına başlarken söylediği gibi, bugün de milleti, yine milletin azim ve kararlılığı, yani kuvayi milliye ruhu kurtaracaktır. Asıl kurtuluş, oradan buradan borç bulmaktan değil; acil, topyekûn bir ekonomik ve yeniden yapılanma seferberliği ilanıyla kendimize dönüp, şanlı tarihimizde var olduğu gibi, sosyal benliğimizi arıtmaktan geçer.

Bu krizden kurtulmak için herkesin gayret içerisinde olması aşikâr olup, bazı medya organlarının da, sanayici derneklerinin de, halkın moralini bozmak yerine, halkımızın beklentileri doğrultusunda memleketimizin krizden kurtulması için görevlerinin bilincinde olmaları gerekmektedir.

Otokontrol denilen olgu, kişilerin ve toplumun kendisini disipline etmesi, doğru ve makul değerler sisteminin fertlere ve topluma hâkim olması durumudur, yani sorun, bir sistem, iyi ahlak ve etik sorunudur.

Sayın milletvekilleri, artık Türkiye, dürüst insanların, gençlerin ve etik değerleri yüksek olan bürokrat, siyaset ve ilim adamlarının iyice çoğalarak yönetimde daha fazla söz sahibi olduğu bir ülke olmak zorundadır. Bu da, en başta milleti temsil eden, en yüksek organ olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yüksek gayretleriyle, uyumlu, gayretli çalışan koalisyon hükümetiyle ve herkesin gayretiyle olacak bir durumdur.

Bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile, adaletsizlik etmiş sayılır. Sayın Cumhurbaşkanımızın, ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik şartları hiçe sayarak, referandumla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve parlamenterlerin meşruluğunu tartışmaya açmak istemesi düşündürücüdür.

Yoksulluğun tam özgürlüğü olmaz. 2 500 dolarlardan kurtularak 30 000 dolarlara çıkmamız şarttır; ama, 2 500 dolarlarda kalmamızın vebali şimdiye kadarki tüm sorumluların hepsinin derece derece üzerinde payı olduğu unutulmamalıdır.

Sadece bizi değil, tüm İslam dünyasını kemiren bela, kamu mallarının, devletin talan edilmesidir. Yukarıdan ambara istediğin kadar buğday doldur, eğer fareler ambarı alttan delmişse, ambar hiçbir zaman dolmaz ve daima boşalır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KEMAL VATAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ambarı farelerden temizlemektir şart olan. Haram lokma haramilerine gereken cezaların verilerek hadlerini bildirmek farz olmuştur. Kolay yoldan kazanılan paraların şatafat içerisinde tüm kamuoyunun gözleri önünde harcanması ve görgüsüzlüğün de artık son bulması gerekir. Komşusu aç olanın, artık, uykusunun rahat olmaması gerekmektedir.

Krizin açtığı maddî yaraları bugüne kadar olduğu gibi, Türk ailesinin güçlü dayanışma yapısı sayesinde bir şekilde aşacağız; ama, unutmayalım ki, krizin önümüze serdiği yaraları neşterleyerek deşmek, irinini temizlemek zorundayız.

Bin yıllık tarihi ve 16 devlet ve imparatorluk kurmuş genetiği olan bu ülke çocuklarına hak ettikleri iyi geleceği hazırlamak, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve son Meclisin içerisinden çıkan uyumlu koalisyon hükümetimiz olmak üzere, tüm Atatürkçü vatanseverlerin boynunun borcudur.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vatan.

Efendim, Sayın Vatan'a cevap verecek sayın bakan?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yok.

BAŞKAN - Hayır, buradaydı sayın bakan da; herhalde...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yok işte Sayın Başkanım, zorlamayın.

BAŞKAN - Bilmiyorum efendim.

Başka zaman cevap verirler efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, küreselleşmenin dünyadaki etkileri ve Türkiye'nin durumu konusunda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan'a aittir.

Sayın Doğan, buyurun. (SP ve MHP sıralarından alkışlar)

4 . – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, küreselleşmenin dünyadaki etkileri ve Türkiye’nin durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşmenin dünyadaki etkileri üzerine söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, küreselleşme, Türkiye'de tartışılmadan, ne olduğu doğru dürüst anlaşılmadan binbir övgüyle kabul görmüştür. Aydınımız, bu her renge boyanmaya, her kılığa girmeye müsait kavramı tartışmasız kabullenmeyi neredeyse aydın olmanın temel şartı saymıştır. Burada, siyaset adamlarımızın da aynı heyecanla küreselleşme yanlısı olduğunu söylemeden geçmek yanlış olur.

İletişim ağının dünyayı küçülttüğünü inkâr edemeyiz. Dünyanın küçülmesi, elbette, bizim konjonktür avcılarının komutlarına göre hareket etmemizi gerektirmez. Türkiye'deki aydın kirlenmesini iyi görmemiz lazım. Düşünmeyen, sadece telkin edileni Türk kamuoyuna sunan bir aydın oldubittisiyle karşı karşıyayız. Her sorunumuza yaklaşırken "küreselleşen dünya koşulları" narasıyla başlayıp hiçbir çözüm üretmeyen anlayışa birazcık şüpheyle yaklaşmamız gerekiyor.

Küreselleşme nedir; yeni dünya düzeni nedir; hangi tavrı alırsak Türkiye daha güçlü bir ülke olur; gerçekten tarih sona mı eriyor, yoksa bu tez bir deli saçması mı; millîlik fikrinin ortadan kalktığı, kültürlerarası farklılıkların ortadan kalktığı bir dünya kurulabilir mi; kurulursa, bu dünya neye benzer, cennete mi cehenneme mi; bütün bunları düşünmemiz lazım. Herkesin bilmesi gereken bir gerçek var, Türkiye, bütün Asya'da ve Afrika'da kimsenin savaşarak sömürgeleştiremediği tek ülkedir; cumhuriyeti sömürgecilere karşı yaptığı savaşın galibi bir ülke olarak kurmuştur. Bulunduğu stratejik nokta, her zaman hem kendisini hem de kendisine düşmanca yaklaşım içinde olanları teyakkuzda tutmaktadır. Tarihin her döneminde, üzerinde karanlık hesapların yapıldığı bir ülke olma özelliği vardır. Küreselleşmeye birazcık da bu açıdan bakmak gerekiyor; çünkü, bugüne kadar olan uygulamalar gösteriyor ki, küreselleşme, Batı dünya egemenliğinin sürdürülmesini ve mutlaklaştırılmasını sağlama çabaları olarak tezahür ediyor. Tek kutuplu bir dünya ve bu tek kutuplu dünyanın gerçekleştirilebilmesi için, özellikle stratejik konuma sahip ülkelerdeki geleneksel devlet anlayışlarının ortadan kaldırılması; aydınımıza telkin edilen şey budur ve aydınımızın Türkiye'yi sürüklediği yalancı cennet bundan ibarettir. Tarihin sonu, ulus devlet anlayışının sonu, kültürel farklılıkların sonu... Burada esas mesele, küreselleşmenin bütün toplumlardan ziyade, dünya üzerinde farklı bir siyaset sahibi olacak milletlerin üzerinde bir operasyon olduğunu görmezlikten gelmektir.

Türkiye'nin, 1 asırdır, bir tercih olarak Batılılaşmayı seçmesi, bu operasyon gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye, maalesef, kendisini büyük devlet yapan unsurları zaten Batıcı bir mantıkla ortadan kaldırmıştır. Şimdi sıra, kesin bir dönüş yapmaya gelmiştir, Batı'nın beklediği esas değişim budur; Küreselleşmeye uyum sağlayabilmek için, Osmanlıyla zirvesine ulaşan, cumhuriyetle devam eden Türk Devlet geleneği yıkılmalıdır; bu gelenek, sadece yıkılmakla kalmamalı, toplumun şuurundan da sökülüp atılmalıdır; küreselleşmeyi isteyenlerin temel amacı bu.

Küreselleşmenin önündeki en büyük engeller, köklü, güçlü kültürler ve köklü, güçlü devletlerdir. Galiba, bizi krizlere taşıyan gerçek, bu gerçektir. Bu gerçek sayesinde Derviş'le tanıştık; bu hakikati görmek durumundayız.

Batının, dünya egemenliğini sürdürme gayretinden başka bir şey olmayan küreselleşme süreci, Batılılaşmanın en büyük aktörü olan devleti bile küreselleşme için bir engel olarak görmeye başlamıştır. Artık, Batılı gibi olmak için devlete bile ihtiyaç yoktur. Hatta devlet, Batılı olmanın en büyük engeli haline gelmiştir; tasfiye edilmelidir; çünkü, yapacağını yapmıştır.

Kadim Doğu-Batı çatışmasının doğal sonucu olarak çıkacak bir çatışmada, yeniden kendi geçmişinin sözcülüğünü yapabilecek büyük bir tehlike olarak, Batının önünde, hâlâ Türk Devleti vardır. İşte, bunun için, Avrupa Birliği savunmasının dışında tutuluyor Türkiye ve bizim bilmemiz gereken gerçek şu ki, tarihte milletler hep benzer sorunlarla karşılaşmışlardır. Bu sorunları çözerken, içinde yaşadıkları coğrafyanın gereği, mensup oldukları kültürün gereği, ekonomik gücün gereği, sahip oldukları medeniyetin gereği farklı yollar izlemişlerdir. Bundan sonra da olacak olanın, kimsenin değiştirmeyeceği gerçek, bu gerçektir. Biz de, siyasetimizi bu gerçekler ışığında yeniden gözden geçirmek durumundayız. Bu memleketin en büyük faciası, tartışmadan ürken, her aydınlıktan yangın kokusu alan bir egemen anlayışla kuşatılmış olmasıdır. Cemil Meriç'in deyimiyle "En büyük dava, bu topraklar üzerinde münevverin nefes alabilecek hale gelmesi..." Bunu ben ekliyorum: Siyasetin, siyasetçinin nefes alabilecek hale gelmesi... Tartışan, korkmayan, dünyayı tanıdığı kadar kendini, kendi kültürünü, kendi milletini de tanıyan münevverin, siyasetçinin... Türkiye'nin ihtiyacı bu. Eğer, bütün bunları yaparsak, egemen bir millet, güçlü bir devlet olarak, dünya toplumlarının karşılaştığı her sorunda çözüm üretebilen bir noktada oluruz; aksi halde, hep bizim sorunlarımız için dışarıdan çözüm dayatılır.

Türkiye'nin geldiği bu noktada, Batıdan gelen her öneriye teslim olan devlet anlayışı da, anlayışına uymayana karşı, vahşi bir refleks, inanılmaz bir saldırı hali takınan devlet anlayışı da sona ermelidir. Bilmeliyiz ki, bu iki anlayış da, güçlü bir devletin en büyük düşmanıdır.

BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlar mısınız...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Ben, size peşin süre verdim; onun için 8 dakika oldu.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye'nin ihtiyacı, kendini tanımak ve evrensel hukuk normlarında bir demokrasi kurmaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, konuşmanızdan ötürü teşekkür ediyor ve tebrik ediyorum.

Sayın Doğan'a cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Bundan sonra sunuşlara devam edeceğiz; 37 nci maddeye göre doğrudan gündeme alınma önergeleri var, RTÜK'e üye seçimini yapacağız.

Onun için, müsaadenizle birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.35


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 13 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir gensoru önergesi vardır; okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, özelleştirme sürecinde alınan yanlış kararlarla Devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

57 nci hükümetin özelleştirme ile ilgili aldığı yanlış kararlar, devleti zarara sokarken ekonomik krizin de artmasına neden olmuştur. Halen özelleştirme kapsamına alınan birçok kuruluş kendi haline terk edilmiştir. Özelleştirme şartları sağlanmadan kuruluşlar özelleştirme programına alındığı, özelleştirme sürecinde idare aleyhine açılan davalar kaybedilerek milyarlarca lira tazminat ödendiği, eski teknolojiyle çalışan KİT'ler hakkında zamanında karar verilmediği için zararlarının arttığı, satılanların nihaî devir sözleşmelerinin makul bir sürede sonuçlandırılamadığı, devir sözleşmesi imzalandıktan sonra şartnamelerin aslî unsurları değiştirilerek alıcı firmalar lehine işlemler yapıldığı gibi sebeplerden dolayı 57 nci hükümet devleti zarara sokmuştur.

İlişikte sunulan gerekçeler ve görüşmeler sırasında arz edilecek nedenlerden dolayı Başbakan Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet hakkında Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddesine göre gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.

 

Yasin Hatiboğlu

Veysel Candan

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

Çorum

Konya

Diyarbakır

 

Saadet Partisi

Saadet Partisi

Saadet Partisi

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

 

Gerekçe :

1 - Özelleştirme İdaresi Yüksek Kurulu Başkanı ve Bakanlar Kurulunun Başkanı Başbakan Sayın Bülent Ecevit'tir. Dolayısıyla, Özelleştirme Yüksek Kurulunun ve Bakanlar Kurulunun aldığı tüm kararlardan doğrudan Bülent Ecevit sorumludur.

2 - Son üç yılda hükümetin yaptığı özelleştirmeler fiyaskoyla neticelenmiş, milyonlarca dolar ilan, reklam ve danışmanlık ücreti verilerek kuruluşlar satışa çıkarılmış fakat satılamamıştır.

3 - Özelleştirme için gerekli hazırlık çalışmaları tamamlanmadan ve özelleştirme şartları sağlanmadan özelleştirme programına alınan kurumlar belirsizlik nedeniyle bekletilmekte, bu sebeple de zararları her geçen gün artmaktadır.

4 - Eski teknoloji ile çalışan ve zarar eden KİT'lerle ilgili kararların zamanında verilmediği için zararları artarak devam etmekte, bu zararların telafisi için de herhangi bir çalışma yapılmadığı gözlenmektedir.

5 - İhale edilip satılan KİT'lerin onay işlemleri uzunca bir süre bekletilmekte, nihaî devir işlemleri zamanında sonuçlandırılmamakta ve bu uygulamalar da tereddütlere yol açmaktadır.

6 - Devir sözleşmesi imzalandıktan sonra, ihale şartnamesinde belirlenen şartların aslî unsurlarını değiştirici nitelikteki firma taleplerinin değerlendirildiği için idare ciddî anlamda zarara uğratılmaktadır.

7 - Özelleştirme Fonu kötü yönetilmektedir. Bunun sonucunda fona alınan iç ve dış krediler anapara ve faiz ödemelerine gitmektedir. Bu nedenle, gelecek yıllardaki özelleştirme gelirlerinin şimdiden kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununda değişiklik yapılarak fon kaynaklarının Hazineye aktarılması öngörülmüştür. Yani, bundan sonraki özelleştirme gelirleri iç ve dışborçların ödenmesinde kullanılacaktır.

8- Kötü yönetim sebebiyle fon bütçesi 1999 yılında 41 trilyon 368 milyar 508 milyon dönem zararı ile kapatılmıştır. Bu zarar, 2000 ve 2001 yılında da artarak devam etmektedir.

Bu sebeplerden dolayı Başbakan Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet hakkında gensoru açılması zarureti hâsıl olmuştur.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü Danışma Kurulunca daha sonra belirlenecek, oylarınıza sunulacaktır.

Saadet Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin SP Grup önerisi                                                                                                                                                                                       30.10.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30 Ekim 2001 Salı günü saat 13.00'te yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre aşağıdaki önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                      Veysel Candan

                                        Saadet Partisi

                                 Grup Başkanvekili

ÖNERİ:

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan;

(10/16), (10/141) esas nolu; köylerin ve çiftçilerin sorunlarının araştırılarak köy kalkınmasıyla ilgili gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,

(10/21) esas nolu; hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak ele alınması,

(10/22), (10/43), (10/58), (10/83), (10/121), (10/175), (10/194) esas nolu; tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirler,

(10/15), (10/30), (10/147) esas nolu; ülkemizde yaşanan ekonomik krizin ve işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,

(10/33), (10/154) esas nolu; bankacılık sektörünün sorunları ve devlete devredilen bankaların batış nedenlerinin araştırılması amacıyla,

(10/52), (10/53) esas nolu; sermaye piyasası ve borsaların durumu ve özelleştirmeyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla,

(10/114), (10/118), (10/128), (10/140), (10/160), (10/137) esas nolu; ücretlilerin durumunun araştırılarak alınması gereken tedbirler hakkında ve emeklilerin sorunlarının araştırılması hakkında,

(10/116), (10/129) esas nolu; KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak çözüm önerilerinin tespiti hakkında,

(10/192) esas nolu; esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla;

Verilmiş bulunan Meclis araştırma önergelerinin birleştirilerek bir an önce görüşülmelerinin temini.

BAŞKAN - Sayın Candan, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün Danışma Kurulu toplantısında uzlaşma sağlanamadı. Saadet Partisi olarak teklifimiz, biraz önce okunduğu gibidir. Bu elimdeki metinde, Parlamentonun gündemi yazılı. Bu gündemde 168 adet araştırma ve genel görüşme önergesi var; bunlar çeşitli partiler tarafından verilmiş -yani, hem hükümeti oluşturan partiler hem muhalefet tarafından verilmiştir- ve bunların başlangıç tarihine baktığımız zaman, birçoğu iki yılı aşmıştır.

Parlamentoda milletvekilleri ne yaparlar; gündemdışı konuşma yaparlar; bölgesiyle ilgili araştırma önergesi hazırlarlar; ama, görüyoruz ki, hükümet, her Danışma Kurulu toplantısına gittiğimizde, bu sefer Medenî Kanunu, daha sonra Vergi Kanununu, daha sonra başka bir kanun tasarısını getiriyor ve maalesef, burada sayısal çoğunluğa bağlı olarak da Parlamento by-pass ediliyor.

Biraz önce, Parlamento açılışında Bakanvekilimiz konuştular; Meclisin itibarı... Gruplar adına da konuşmalar yapıldı, basında Parlamentonun aleyhinde haberler var denildi, Cumhurbaşkanının milletvekili sayısıyla ilgili görüşleri de ortaya konuldu. Bunlar doğru da, bu doğru tespitleri yaptıktan sonra, bir de, Parlamentonun itibarını kendi eliyle zedelemiyor mu? Yani, bunu bürokratlar, bunu Türkiye'deki aklı eren insanlar bilmiyor mu? Bu, tutanaklara geçiyor ve beş yıl müzakere edilmeden gidiyor. Yani, biz, bu önergemizle, aslında, Meclisin denetimini gündeme getirmeye çalıştık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, belki merak edeceksiniz, okuma imkânınız oldu mu, bilmiyorum; ben, 186 önergenin içerisinde neler var, acaba hangi konuların araştırılması lazımdı diye baktım: Köylü ve çiftçilerin sorunları; hükümet diyor ki, biz onları görüşmüyoruz, onları araştırmaya lüzum yok. Hayvancılık sektörü; ona da lüzum yok. Tarım sektörü; diyeceksiniz ki, sıraya girmiş. İki yıl olmuş sıraya gireli, niye gündeme getirip, görüşmüyoruz; onu söylemeye çalışıyoruz. Yine, işsizlik ve yoksulluk var, bankacılık sektörü var, özelleştirme var, ücretlilerin konuları var, işçi, memur, emekliler var, esnaf ve sanatkâr var. Yani, şimdi, hükümetin mantalitesi aynı IMF mantığı gibi; Türkiye'nin reel gerçeklerini görmeden, Sayın Kemal Derviş İtalya'da, Sayın Kemal Derviş Fransa'da, Sayın Kemal Derviş IMF'de... Peki, çiftçiler ne olacak?!

Biz, bu araştırma önergelerinin tarihlerine baktık, eğer o günkü şartlar içerisinde bu araştırma komisyonları kurulsa, o günkü şartlarda bazı tedbirler alsa, belki, bugünkü tabloya gelmemek de mümkündü.

Bakın, değerli arkadaşlar, bir kere şunu kabul edin: Demokrasilerde muhalefet önemlidir. Her zaman hükümet vardır; ama, muhalefet her zaman çok daha önemlidir.

Bugün Danışma Kurulunda şunu gündeme getirdik: Bir araştırma önergesi veriliyor. Beş parti buna onay veriyor ve YÖK'le ilgili bir komisyon kuruluyor -o zaman beş parti var Parlamentoda- ve bu komisyon çalışmalarını dört ayda tamamlıyor, raporunu hazırlıyor; rapor Genel Kurula gelip müzakere edilecek ve oylanacak, onbeş aydır Parlamento Genel Kuruluna gelmiyor. Yani, bu hükümet bunun altında kalır, bunun hesabını veremez. Burada denetimden kaçmak mümkün; yani, biraz sonra, yine, Sayın Başkan "öneriyi kabul edenler, etmeyenler" diyecek, sayısal çoğunluğunuzla belki reddedeceksiniz; ama, işte, Parlamentonun itibarı böyle erozyona uğruyor.

Halbuki, ben, bu YÖK Araştırma Komisyonu raporunda ne var diye baktım; yolsuzluk iddiası var. Daha ne var; usulsüzlük var. Daha ne var; savcılığa suç duyurusu var. Peki, Parlamentonun böyle bir raporu bekletme yetkisi var mı? Kaldı ki, Anayasa değişikliği paketi içerisinde soruşturma komisyonlarının nasıl çalışacağı da belli; belki, bu bir soruşturma komisyonuna da dönüşecekti. Yani, özetle söylemek gerekirse, hükümet gündemi değiştiriyor; hükümet, durmadan, birtakım gerekçelerle, milletvekillerinin çalışmalarına değer vermiyor.

Değerli arkadaşlar, gündeme alınan bu araştırma önergeleri, hangi partinin milletvekili tarafından verilmiş olursa olsun, bir emek mahsulüdür; milletvekilimiz ilgi duymuştur, o konuyu araştırmıştır. Peki, şimdi şunu soruyorum: Kendi parlamentosunda itibar görmeyen milletvekillerine dışarıda itibar edilir mi? Peki, şunu sormak istiyorum: Basında, iki dakikalık bir televizyon programına çıkmak için... Burada anayasa değişikliği yaptık, siyasî yasakları görüştük. Komisyonda kabul edilenler burada reddedilmedi mi? Mademki öyle, neden, bir ve beraber olarak siyasette yasakları kaldırmadık; neden, siyasî partilerin kapatılmasını önleyici kararlarda, burada beraber olmadık?! O zaman, bana dokunmayan yılan bir yaşasın mantığı...

Bu mantıkla demokrasi olmaz, bu mantıkla Parlamento itibar filan da kazanmaz. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı, milletvekili sayısına 300 de diyebilir, 400 de diyebilir, 250 de diyebilir; o, onun görüşüdür. O değişikliği yapacak bu Parlamentoysa, mantıklı, akıllı ve doğru olanı yapmak lazım. Hangi akla uygundur, gece 12'den sonra bir önerge vereceksiniz, gece yarısı değiştireceksiniz? Bunlar, zaten, yanlış yapılanlar, hatalar diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, peki, bu araştırma önergeleri müzakere edilmedi, tartışılmadı da ne oldu? Bakın, ne oldu: Şimdi, bugün, Danışma Kurulunda hükümet dedi ki, bizim iki şeyimiz var, bir tanesi Medenî Kanun, bir tanesi de bütçe. Şimdi, bilmiyorum, Tarım Bakanımız burada mı; köylü ve çiftçi sorunlarını araştırmış olsaydık, orada pamuk -biraz önce tartışılan- orada buğday, orada çiftçilerimizin borçları da gündeme gelecekti. Bakın, şimdi, bölgelerinize dikkat ederseniz, Ziraat Bankası bir genelge gönderdi; genelgedeki duruma bir bakın, bu araştırma önergesinde neden ısrar ettiğimiz anlaşılacak. Diyor ki "1 milyar borcu olan bir çiftçi 3,5 milyar olarak ödeyecek, 5 milyar borcu olan bir çiftçi 17 milyar olarak ödeyecek, 10 milyar borcu olan bir çiftçi 31 milyar olarak ödeyecek." Ziraat Bankası bürokrattır ve onun bir derdi falan da yoktur, sadece verdiği parayı geri alır. Sayın Derviş'in bürokratları, Ziraat Bankasının yetkilileri diyor ki "10 milyar borcu olan, borcunun yüzde 10'unu -yani 1 milyarını- öderse, geri kalan 9 milyarı 31 milyar olarak ödeyecek." Ayda 802 milyon... Adam mazotu alamazken, gübreyi alamazken, ilacı alamazken, tarım alanlarının yüzde 50'den fazlası ekilemezken, mantığa bakın yani ve siz sorduğunuz zaman, tabiî, burada hakkı teslim etmek lazım, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp "ziraatin ödeme planı imkânsız" dedi. Sayın Bakan da bu işin farkında. Yani, bir yerde, müzakere edilip, tartışılıp, konuyu ortaya çıkaracağımız ve hükümete bu konuyla ilgili yardımcı olacağımız yerde, baltayı taşa vuruyorsun. Olmayacak işlerle plan ve programlar ortaya konuyor.

Netice itibariyle, şunu ifade etmeye çalışıyorum: Verilen araştırma ve soruşturma önergeleri için, mutlaka, haftanın salı günü denetim olmalıdır. Denetim demek, mutlaka, yolsuzluğun ortaya çıkarılması anlamına gelmez. Kaldı ki, araştırma önergeleri o konuyla ilgili detay bilgiler ortaya konmayı ve araştırmayı amaçlar ve her partiden milletvekillerimizin içinde bulunduğu bir müzakere ortamında bir çalışma yapar. Onun için, ben, salı günleri mutlaka denetim üzerinde ağırlıkla durulmasının doğru olacağı kanaatindeyim.

Kaldı ki, biz, Saadet Partisi olarak konuya o kadar olumlu yaklaştık ki, bu 168 araştırma önergesinin asgarî 30'u veya 40'ı birbirine çok yakın; İçtüzüğe göre, bunların da birleştirilerek, biraz daha aza indirilerek müzakereye açılmasının, bazı şeylerin bu kürsüden konuşulmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Yani, hükümeti, denetimden kaçmanın doğru olmadığı noktasında bir kere daha uyarıyoruz. Mutlaka salı günleri denetim mekanizmasının işletilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Verdiğimiz öneri de bununla ilgilidir.

Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Aleyhte söz isteyen var mı efendim?.. Yok.

Efendim, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Efendim, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

2. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30 Ekim 2001 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Aydın Tümen

İsmail Köse

Nihat Gökbulut

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Öneri:

Genel Kurulun 30 Ekim 2001 Salı günü 15.00-20.00, 31 Ekim 2001 Çarşamba günü ve 1 Kasım 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 30 Ekim 2001 Salı günü Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalan üyelik için yapılacak seçimin tamamlanmasından sonra denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Aleyhte, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün konuşacaktır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bendenizin de söz talebi var.

BAŞKAN - Zatıâliniz ikinci sıradasınız; iki lehte, iki aleyhte, onun için. Sıraya göre; rütbeye göre vermiyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki efendim. Önemli değil, sırası önemli değil...

BAŞKAN - Sayın Esengün, buyurun efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iktidar partilerinin önerisi üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Getirilen teklifle, bugün, yarın ve perşembe günü, 14.00-20.00 saatleri arasında çalışma isteniliyor ve bugün ve yarın, yine, sözlü soruların görüşülmemesi, bugün dahil olmak üzere Medenî Kanun Tasarısının görüşmelerine devam edilmesi arzu ediliyor.

Biz, Meclisin çalışmasından yanayız; tabiî ki, Meclis çalışsın, çalışma saatleri artırılsın; icap ederse, gece yarılarına, sabahlara kadar da çalışılsın. Ancak, bütün bu yapılan çalışmaların milletimizin derdine de derman olması istikametinde olmasını istemek, bizim de en tabiî hakkımız.

İkibuçuk seneden beri, bu Meclis, belki, tarihinin en yoğun çalışma dönemini yaşadı; İçtüzükte yapılan değişikliklerle muhalefetin sözünün, sesinin kısılması suretiyle, özellikle, yasa tasarılarının, tekliflerinin görüşülmesi daha da hızlandırıldı ve sonuçta da, birçok kanun çıktı, yüzlerce kanun çıktı; ama, geldiğimiz noktada, bugün, Anadolu'nun hangi köşesine giderseniz gidin, o çıkarılan kanunlar, o yapılan düzenlemeler, milletimizin hiçbir derdini halletmedi, aksine daha da artırdı.

Şimdi, Meclis gündeminde neler var; birikmiş epeyce yoğun talepler var milletvekillerinin veya hükümetin. 190 tane genel görüşme önergesi, araştırma önergesi gündemde bekliyor. Biraz evvel Grubumuzun yaptığı haklı bir teklif vardı; Meclis gündeminde birikmiş bekleyen, köylünün, hayvancılığın, benzeri halk kesimlerinin sorunlarını birlikte ele alalım, bir araştırma komisyonuna havale edelim, en azından Mecliste görüşülmüş olsun, Mecliste bir komisyon, bu sorunları, bu dertleri, bu problemleri ve çözümlerini araştırsın; ama, maalesef, reddedildi.

760 - 800 civarında sözlü soru var. Sözlü sorular, maalesef, zamanında cevaplandırılmıyor. Sözlü soruların görüşülmesi sırasında Meclis, bir yönüyle de ciddiyetini kaybediyor desem yeridir; çünkü, sorulara cevap verecek bakanlar çoğu kez yerinde bulunmuyor, sorular cevaplandırılmıyor, verilen cevaplar da, üzerinden çok uzun zaman geçtiği için artık bir mana ifade etmiyor ve yine, elimizdeki gündemde 281 adet kanun tasarı ve teklifi var. Netice itibariyle, Meclisin çok çalışması lazım; bunu kabul ediyoruz; ama, gelin görün ki, sözümün başında da ifade ettim, yaptığımız çalışmalar, hep bazı kesimlerin, IMF'nin... Şu Medenî Kanun bir an evvel çıkarılacak da ne gelecek; Tütün Yasası gelecek, benzeri yasalar gelecek. Kim istiyor bunları; köylünün aleyhine olmasına rağmen, IMF istediği için öncelikli, onlar görüşülecek. Gelin bakın, şu gündemde birçok ilin büyükşehir olması için beklentileri var, verilmiş teklifler var, ta gündeme kadar inmiş teklifler var; Denizli, Şanlıurfa, Trabzon, Kahramanmaraş ve daha bazı iller büyükşehir olmayı bekliyor; ama, gündemde bunu öne almaya hükümetin cesareti yok, cesaretten de öte parası yok, ondan da öte IMF var başında. Bu IMF olduğu sürece, IMF programları tatbik edildiği, uygulandığı sürece ve IMF artık başında dikilip de hükümetin, hatta hükümetin içerisine bakan sokarak sizi denetlediği sürece bu illeri büyükşehir yapmanız falan söz konusu değil.

Bütün milletvekillerimizin kendi illerine üniversite açılması yönünde teklifleri var. Gündemde, belki 20-30 ile, belki daha da fazla ile üniversite açılsın diye verilmiş teklifler var. Milletvekili arkadaşlarımız her türlü gayreti göstermiş, gündeme kadar getirmişler; ama, iş orada bitiyor maalesef. İktidar milletvekillerinin verdiği tekliflerin dahi burada görüşülmesi, kabul edilmesi mümkün değil. Hiçbir ile üniversite açamaz bu hükümet. Niye açamaz; içinde bulunduğumuz hal belli; Erzurum'da, günlerce, üniversitenin kaloriferleri yanmadı "ödenek yok" diye. Üniversitenin kaloriferini yakamayan bir yönetimin yeni üniversite açması da tabiî ki hayal olur.

Daha neler var; yeni il kurulması, yeni ilçe kurulmasına dair birçok teklif var yine milletvekili arkadaşlarımızın verdiği. Bunların da kabulü, yasalaşması mümkün değil. Bunlar, siyaseten verilmiş, verilen sözler yerine getirilsin diye, elden gelen gayretlerin hepsi gösterilmiş olsun diye verilmiş teklifler; ama, ne bir köyün ilçe yapılması, ne bir ilçenin il yapılması yine bu hükümet zamanında mümkün olmayacak. Seçim arifesinde dahi yapamayacaksınız bunu. Ona benzer daha nice teklifler var. Doğu Anadolu Projesi kanun teklifleri, Konya Ovası Projesi (KOP) teşkilatının kurulmasına dair teklif, Karadeniz Kalkınma Projesiyle (KAP) ilgili teklif. Daha birçok teklif Meclis gündeminde yatıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu çalışmayla ne amaçlanıyor?.. Bu hafta Medenî Kanun Tasarısı bir an evvel bitirilsin, yasalaşsın. 1 037 maddelik bir tasarı iki günlük müzakereyle bitsin isteniyor. Tabiî, temel kanun olarak kabul edildi, on bölüme ayrıldı, koskoca kanun on bölüm halinde, önergeler de en asgariye indirilmiş şekliyle görüşülecek. Yani, bir bakıma toptancılık yapılacak, bu kanunun maddelerinde, tek tek, ne var kimse bilmeyecek, okumayacak, buradan kürsüden dahi okunmayacak, sadece toptan bir görüşme, iş hem toptancılığa hem de oldu bittiye getirilecek, önerge yok, müzakere yok, sonunda da yeni Medenî Kanun!..

Bakınız, geçen hafta, yine, burada huzurunuzda ifade ettim, bu Medenî Kanun Tasarısının görüşmeleriyle ilgili Adalet Komisyonundaki muhalefet şerhlerini, MHP'li arkadaşımızın, o günün Fazilet Partili milletvekillerimizin, yine, zannedersem, Anavatan Partili milletvekilin muhalefet şerhi var; bu muhalefet şerhlerini, lütfen, bir defa okuyun; gerçekten çok haklı itirazlar var; inancımıza, millî bünyemize, örf ve ahlakımıza uymayan düzenlemeler var. Her ne kadar iyi niyetle yapılıyor iddiası olsa dahi, bu Medenî Kanunun yürürlüğe girmesi, özellikle aile kurumumuzu kökünden sarsacak. Bu endişeleri herkes taşıyor. Mal rejimleri, aile kurumunu, ailedeki mal birliğini veya malî rejimi tam bir ticarî şirket havasıyla, o düşünceyle yönetecek. Sonuçta da, Medenî Kanun Tasarısı ne kadar iyi niyetle getirilmiş olursa olsun, önümüzdeki dönemde, aile kurumumuzu kökünden sarsacak endişeleri var.

Sayın Bakan bu konuda gayet inatlı ve ısrarlı; ille de bu Medenî Kanun, özellikle de aile mal rejimi benim dediğim gibi olacak diye bir ısrarı var ve bu ısrarını Adalet Komisyonunda gördük. Adalet Komisyonunda, kabul edilmiş bir düzenleme olmasına rağmen, istifa tehdidiyle tekriri müzakereyle yeniden ele alındı ve Sayın Bakanın dediği şekle getirildi.

Bizim, Sayın Bakana tavsiyemiz şudur ki: Medenî Kanunu düzeltmek, yeni bir Medenî Kanun yapmak suretiyle tarihe geçmek yerine, getirin, Anayasanın 69 uncu maddesini, 76 ncı maddesini, değiştirelim; buna da Adalet Bakanı öncülük yapsın. Türkiye'de siyasî yasaklar kalksın, Türkiye bu ayıptan kurtulsun, demokrasi önündeki engeller kaldırılsın. 312'yi, bu Adalet Bakanının öncülüğünde bu Meclis değiştirsin. O zaman, Sayın Bakan da gerçekten tarihe geçsin, gerçekten bütün milletin tasvibini kazansın. Yoksa, şu anda, hiç kimsenin, milletin hiçbir kesiminin yeni bir Medenî Kanun diye bir beklentisi yok.

Değerli arkadaşlar, bugün Anadolu'nun neresine giderseniz gidin, millet inim inim inliyor.

Bakınız, geçenlerde bir kanun çıktı, 50 milyar liraya kadar olan faiz gelirleri vergi dışına çıkarıldı, vergi alınmayacak 50 milyar liraya kadar olan faizden; ama, öbür tarafta, bir kundura tamircisi, hâlâ, bu devlete vergi vermekle mükellef. O da yetmiyor -işte, bugün, gazetelerde, medyada, herkesin dilinde- yeni bütçe kanunuyla, bütün vergiler, harçlar, en az yüzde 50 artırılacak, milletin sırtına, yeni yeni yükler vurulacak.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Ve, artık, milletin sabrı tükendi. 54 üncü hükümet zamanında sokaklara dökülen, o hükümeti yıkmak için, görevden düşürmek için bir araya gelen "5'li inisiyatif" denilen sivil toplum kuruluşu, ancak uyanabildi ikibuçuk sene geçtikten sonra. İkibuçuk sene içerisinde her şey kötüye vardıktan sonra, millet bu felaketin içine düştükten sonra, Türk-İş'i, TİSK'i, TESK'i ancak bir araya gelebildiler. O, bir zamanlar, gece sokaklara çıkıp da -bilmem nasıl deniyordu "sürekli aydınlık için, 1 dakika karanlık" gibi- gösteri yapanların, bugün, maalesef, hiçbirisi görünmüyor ortada.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Karanlık yok ki!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfedersiniz siz... Lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Saygı sunayım...

BAŞKAN - Daha, önümüzde, bir oylama var.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Bu, böyle gitmez. Medenî Kanunu çıkarmakla veya Mecliste, Meclis gündeminde, birtakım, IMF'nin veya başka kesimlerin getirdiği tasarıları görüşüp yasalaştırmakla hiçbir şeyi halledemezsiniz. Bu millet sizden bir şey bekliyor -hükümet için söylüyorum- uzun uzun yasalar getireceğinize, iki satırlık istifanameyi bu milletin huzuruna getirin, millet de, sizden, Allah razı olsun, kurtulduk desin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte ikinci söz, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'nda.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Umuyorum ki ve temenni ediyorum ki, en kötü günümüz - o tabiri kullanıyorlar- bugün olsun; yani, iyi günler temenni ediyoruz; ama, tabiî "bal yedim"demekle ağız tatlı olmuyor. Yani, eğer, bir insanın ağzına soğan doğrayıp dökmüşseniz, ağzı tatlanmıyor; ne derse desin... Niyet yetmiyor; niyeti fiile intikal ettirmek gerekiyor.

Sayın Başkan, benim, Parlamentonun şahsı manevisiyle ilgili, itibarıyla ilgili, kendileri gibi ne kadar hassas olduğumu bildikleri için, beni, biraz da tahrik ederek "konuşmuyor musun"dediler. Konuşmadığım, bundan dolayı talebine olumlu cevap veremediğim için üzgünüm, özür diliyorum; keşke konuşabilseydim!..

Hatırlayacaksınız, çok önemli bir konu için bu kürsüdeydim; ama, yine, Sayın Başkanımızın yol açışıyla, bendeniz de Parlamentonun itibarıyla ilgili bazı meseleleri burada dile getirmeye bir başladım, sonra da, Heyetiniz "ne olursun, şu tatlı havayı başka konulara da aktarmayalım, karıştırmayalım, öylece kalsın"dediler, buyurdular; ben de öyle bıraktım.

Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Parlamentonun itibarı...Bizim itibarlarımız, şahsen be şahıs; bizim itibarlarımız zedelenebilir; zedelenmemeli ama, zedelenebilir; ama, Parlamentonun kolektif itibarı, müşterek itibarı zedelenmemelidir.

Değerli milletvekilleri, gazi insanlar vardır. Bu, her milletin tarihinde var mıdır bilmiyorum, ama, benim milletimin tarihinde epeyce gazi vardır; ama, insandır, ölümlüdür; namı kalır, namı ölmez, kendisi ölür; ama, bir kurum vardır ki, gazi olan kurum, o, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Dünyanın başka bir gazi kurumu yoktur. Savaşı bizzat yöneten ve yürüten bir başka parlamento yoktur. Bu Gazi Parlamentoya, saldırılar ilk defa olmuş değil, gazilik unvanı boşuna da verilmiş değil. Millet, gazilik unvanını niye verdi; cepheden cepheye savaştığı için, yaralamak için, yok etmek için saldıran düşmanlara göğüs gerdiği için ve üzülerek ifade ediyorum ki, o gün Gazi Meclisi yaralamak isteyenlerin, yaralamaya gücü yetmedi; ama, gene üzülerek ifade ediyorum ki, bugün, Parlamentoyu yaralamak, galiba, çok kolay oldu. Onun için, ben, o konuda fazla bir şey söyleyecek değilim.

Şunu hatırlatmak istiyorum: Bu Parlamentonun üyeleri dövüldü, yerlerini, zamanını söyleyecek değilim. Herkes, dövülen milletvekilinin hangi gruba mensup olduğuna baktı, kendi grubundan değilse "eh, o da doğru davransaydı" denildi. Çok acıyla, ıstırapla, hatta, biraz da hislenerek arz etmiştim, bu ülkede, Parlamentonun temeli olan, cumhuriyetin temeli olan niteliklerinden, demokrasi ve demokrasinin temeli olan vazgeçilmez unsur siyasî partiler, samyeli yemiş başaklar gibi dibine düştü köklerinin, kimseden ses çıkmadı.

Değerli milletvekilleri, sahip çıkılacak yerde sahip çıkmazsak, sonra sahip çıkmanın bir anlamı kalmıyor. Ben, bunu arz ederek, şimdi geliyorum grup önerisine.

Değerli milletvekilleri, biz, bir hafta önce, bir Danışma Kurulu toplantısı yaptık ve bir karar aldık orada, geldik, oyladık ve orada neleri konuştuk, hatırlayalım: Medenî Kanun Tasarısı temel yasa olsun mu olmasın mı, olsun; kaç bölüm olsun, onu kararlaştırdık; söz süreleri ne olsun, onu kararlaştırdık; önerge sayısı kaç olsun, onu kararlaştırdık; çalışma gün, saatleri ne olsun, onu kararlaştırdık. Denetim günlerine de dokunmadık, hiç dokunmadık; denetim günleri kaldı ve aldığımız bu kararı daha bitirmeden, onun gereklerini ikmal etmeden, yeni bir Danışma Kurulu önerisi geldi, daha doğrusu grup önerisi geldi. Peki, niye, sebep ne?!

Değerli milletvekilleri, biz, orada -ben, Saadet Partisi olarak arz ve ifade ediyorum- bu anlaşma çerçevesinde size olur verdik. Biz, şimdi, kendimizi, üzülerek ifade edeyim, aldatılmış hissediyoruz. Yani, siz, bu şartlarla o gün önümüze gelseydiniz, biz, temel yasa olarak geçmesine izin vermezdik. Siz, geldiniz, evvela, bu şartlarla temel yasa olarak kabulünü bizden aldınız; onu sağlama bağladıktan sonra, şimdi, denetimi ortadan kaldırmaya kalkışıyorsunuz. Bu, doğru değildir; bu, güveni sarsar ve Danışma Kurulunun olağanüstü hallerde çalışması lazım geldiğini ortadan kaldırırsınız, olağan kural haline getirirsiniz.

Değerli milletvekilleri, böyle olacaksa, İçtüzüğün 54 üncü maddesinin anlamı ne?! İçtüzüğün 54 üncü maddesi gayet açık; haftada kaç gün çalışacağı, haftada hangi saatlerde çalışacağı çok açık. İçtüzüğün 29 yerinde Danışma Kuruluyla ilgili hükümler vardır, 29 yerde; yani, yüzlerce Tüzük maddesinin içerisinde, 29 yerdedir. Bu, istisna ifade eder; istisnayı kural haline getiremeyiz. Yirmibeş seneye yakındır, yönetim, olağan durumdan olağanüstüye döndürülmüştür ve olağanüstü durum, âdeta, olağan hale gelmiştir. Krizler olağan hale getirildi sayei iktidarınızda; yapmayın! Bu, güveni sarsar; bundan sonra getireceğiniz tekliflerde neyinize, hangi sözünüze güvenip "olur" diyeceğiz? Uzlaşma dediğiniz şey teslimiyet değildir. Biz, bir şeyde uzlaştık, o bitinceye kadar bozamazsınız; bu, bir ahittir, ahit, ahit!.. Bilmem duydunuz mu ahit nedir? Bu, bir ahittir, bundan dönemezsiniz; bu, güveni sarsar. Bakınız, güvenin karşılığı emniyettir, emanettir. Emanet, emniyet, emnü eman; bunlar, iman kelimesiyle aynı kökten türerler. Onun için, bakın, sandık emini, yediemin, şehremini ve en güzeli ve en bağlayıcısı da Muhammedül emin; güvenilir insan, güvenilir iş, güvenilir münasebet... Beyler, bunu sarsarsak, güven sarsılırsa, zarar görürüz.

Bakın, şimdi -teşekkür ediyorum kendilerine- Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Grubumuzu teşrif ettiler, sosyal güvenlik yasalarıyla ilgili bilgi sundular. Biz de arkadaşlarımızı iknaa çalışıyorduk; hadi, gelin, Sayın Bakanı da dinlediniz, bunu temel yasa olarak kabul edelim diye biz arkadaşlarımızı iknaa çalışırken, siz, böyle bir şeyle gelip, önümüze çıktınız. Şimdi, ne anlatacağım ben arkadaşlarıma?.. Ve gitti bütün emeklerimiz; hebaen mensura, gitti, hebaen mensura. Ne anlatacağız biz şimdi?

BAŞKAN - Efendim,  toparlar mısınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Yaşar Okuyan'ın emekleri, bizim arkadaşlarımızla görüşürken, ne olursunuz, şunu temel yasa olarak görüşelim derken, siz, getirip, bizim uzlaşmamızı bozuyorsunuz. Bu ne kazandıracak; hiç..

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - 1 saat... 1 saat...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Yarım dakika olsa olmaz; güven güvendir. İşte, bunun içindir ki, enflasyonunuz düşmüyor, bunun içindir ki, halk güvenmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bu hafta sonu bölgemdeydim, söz verdiğim için ifade ediyorum, Mecitözü'nün caddesinin ortasında halk çevirdi, bize söyledikleri şu: "Sizi seviyoruz, sizi dinliyoruz, ne olur, şu öbür milletvekilleriyle bir gün bir elele tutuşup gelseniz." Ben de, inşallah; gideceğim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu ifade edeceğim, Mecitözü'nden hemşerilerimin, bu, bana emanetidir, bu emaneti size getiriyorum, naklediyorum ve teklifimi tekrar ediyorum; iktidar kanatları, ilini siz seçin, ilçesini siz seçin, köyünü siz seçin, mahallesini siz seçin, üyelerinizi siz seçin, beraber gidip bir ziyaret edelim.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, teşekkür ederim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Lehinde, buyurun efendim.

Lehinde, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül. (DYP sıralarından alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Lehinde...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tabiî, tabiî lehinde.

BAŞKAN - Evet, lehinde diye verdim efendim; kim itiraz etti? İki lehte, iki aleyhte söz vereceğim, başka lehinde isteyen varsa, yine vereyim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum, hatırlattılar, tabiî ki bu önerinin iki aleyhte, iki lehte olmak üzere dört konuşmacısı olacak. İki aleyhte konuşmayı değerli arkadaşlarım kullandıklarına göre, ben de, tabiî, bu önerinin lehinde söz alarak buraya çıktım, şüphesiz, lehinde konuşacağım.

Değerli milletvekilleri, bu önerinin özü, bugün denetime geçmeden, Medenî Kanun Tasarısının görüşmelerine devam edilmesi, çarşamba ve perşembe günleri de çalışma saatlerinin 14.00-20.00 olarak düzeltilerek Medenî Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına fırsat ve zemin hazırlamaktır.

Bu öneriye destek veriyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, biz, Meclisimizin çalışmasından ve çalıştırılmasından yana olduğumuzu her zeminde ve her fırsatta bu kürsüden ifade ettik.

Gerçekten, Medenî Kanun, temel bir yasa olarak, 21 inci Yüzyılda, çağdaş dünyaya ulaşmayı ilke edinmiş Türkiye'nin önündeki Medenî Kanun değişikliği, mutlaka, behemehal tamamlanmalıydı. Doğru Yol Partisi olarak, biz, Medenî Kanunun temel yasa olarak ele alınmasından yana olduğumuzu Danışma Kurulunda çok net olarak ortaya koyduk. Medenî Kanun görüşmelerinin süratle tamamlanması için, gerekirse süresinde ve gününde, Doğru Yol Partisi olarak fedakârlık yapacağımızı ve her türlü çalışma koşuluna hazır olduğumuzu ifade ettik.

Biz, bugün getirilen bu öneriye, bu söylediklerimizin arkasında durmamızın sonucu evet diyoruz. Daha çok çalışmak, daha çok zaman hazırlamak ve Medenî Kanunun da bir an evvel geçmesinden yanayız; yanayız da, yalnız, o Danışma Kurulunda özellikle ifade ettiğimiz bir şey vardı, o da şuydu: İstiyorsanız cuma günü de çalışabiliriz; ama, grup başkanvekili arkadaşlarımızdan istirhamımız, lütfen, Meclisin denetim gününe dokunmayın. Salı günü olan denetim gününde, mutlaka, sözlü sorular cevaplandırılmalı, araştırma, soruşturma ve gensoru önergelerine de zaman ayrılmalı.

Şimdi, bu öneriyi biz destekliyoruz; ama, karşı çıktığımız, direkt olarak Muhterem Heyetinize sunduğumuz konu şudur: İktidar partilerinin değerli grup başkanvekilleri, o gün bize, "hayır, denetim gününe hiç dokunmayacağız; salı günü denetim yapacağız" dediklerini de hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, geldik, bugün, denetim konusunu ortadan kaldırdık ve Medenî Kanun Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.

Biz, önerinizi destekliyoruz; yine, çalışmadan yanayız; ama, biz, burada, şu soruyu sormayı, en tabiî hakkımız olarak ve kendimizde bir görev olarak da kabul ediyoruz: Niçin denetimden kaçıyorsunuz? Niçin, başka yasa tasarılarının görüşülmesini koymak suretiyle, yasama kadar kutsal olan, kanun yapmak kadar kutsal olan, bu Meclisin çalışmalarını denetimden kaçırıyorsunuz?

Yanılmıyorsam, bundan bir hafta evvel, bu kürsüden ifade ettim. Sözlü sorular cevaplandırılıyordu; sayın bakanlar yoktu; soruyu cevaplandıracak olan sayın Bakan yoktu.

Araştırma önergeleri...

Değerli arkadaşlarım,  nedir araştırma önergeleri; burada, yazılı gündemde belli. KOBİ'lerle ilgili araştırma önergeleri var. Ülkenin hali belli değil mi; ülkenin içerisinde bulunduğu sıkıntılar belli değil mi? Sanayi çarşılarında, organize sanayi bölgelerinde ayakta durabilen tek tük küçük ve orta ölçekli işletmelerin kaldığını siz görmüyor musunuz?! Esnafın durumu belli. Bir yılda kepenk kapatan esnaf sayısı yüzbinlere gelmiş. Burada, bu basılı gündemde yer almış olan araştırma önergelerinden bir kısmı da esnafların durumlarını araştırmak, irdelemek, alınması gereken tedbirlerin tespitiyle, yürütmeye, ilgili bakana uyarıda bulunmak, çalışmalarına katkıda bulunmak ve Genel Kurulunuzu da bilgilendirmektir.

Peki, siz, şimdi, küçük ve orta ölçekli işletme dediğimiz KOBİ'lerin durumunu araştırmaya yönelik, esnafın durumunu araştırmaya yönelik bu araştırma önergelerinin görüşülmesini engellemekle ne yapmayı istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz?

Ülkede enflasyon almış başını gitmiş, fiyatlar almış başını gitmiş; ama, 150 milyon lira maaş alan Bağ-Kurlunun, Emekli Sandığına tabi 200 milyon lira maaş alan Emekli Sandığı iştirakçisinin, 160-170 milyon lira maaş alan SSK'dan emekli işçinin durumunu, bu geniş kitlenin sorunlarını araştırmaya, alınması gereken tedbirlerin tespiti yolundaki araştırma önergelerine fırsat ve yer vermemekle ne yapmak istiyorsunuz? (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, aynı soruyu sormaktan kaçınmaya çalışıyorum. Bugün, sokağa çıksanız, bu hükümetten, bu uygulamalardan, bu ekonomik paketin uygulamasından memnunum diyen insan bulamazsınız.

Bu Parlamento, esnafıyla, emeklisiyle, işadamıyla, yatırımcısıyla, müteşebbisiyle...

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Çiftçisiyle.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - ...çiftçisiyle, bu insanların sorunlarını ele alıp incelemeyecek de, neyi ele alıp inceleyecek? Bunları incelemek, araştırmak ve bu denetim konularına eğilmek, yasa yapmak kadar önemli değil mi? Siz önemsemiyor musunuz bunları? Herhalde önemsemiyorsunuz ki, denetimin önünü kesmek için, bu önergeleri, bu önerileri getirmekle fırsat vermiyorsunuz.

Biraz evvel, orada, yerimden sesim yetişmediği için ifade etmedim: Her zaman arkasına sığındığınız, tabiri caizse, demode olmuş, bayatlamış bir sözü, bu kürsüden devamlı ifade ediyor sayın bakanlar. Neymiş; 1994 yılında Dünya Ticaret Örgütüyle şu anlaşma yapılmış da, onun için bu çiftçiye, üreticiye destek verilmiyormuş; 1994 yılında, 1995 yılında, 3,5 trilyon...

BAŞKAN - Efendim, lütfen toparlar mısınız.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Onurumuz olan yüzde 50 primi verdik. Şu kadar liraymış; işte, beş sene sonra da 8,5 katrilyon lira olmuş!.. Hangi hesaba göre 3 trilyon lira, 4 trilyon lira 8,5 katrilyon lira oluyor?..

"Türk çiftçisine destekleme yapmayacağız" diye, IMF'ye verdiğiniz iyiniyet mektubunda siz taahhüt etmediniz mi?! Ne hakla, hangi hakla, kalkıp da, bir başkasına, bu suçunuzu, bu sorumluluğunuzu fatura etmenin gayreti içerisindesiniz? (DYP sıralarından alkışlar) Eğer bir yanlışlık varsa, bu, sizin yanlışınızdır; eğer, bir hata varsa, bu hata sizindir; bir vebal varsa, sizin, dirayetsiz tarım politikalarınızdır, esnaf politikalarınızdır, çiftçi politikalarınızdır. (DYP sıralarından alkışlar)

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Lehinde başka söz isteği?.. Yok.

Üzerinde de konuşan olmayacak tahmin ediyorum.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" bölümünde, 3 adet, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; Sayın Meclis Başkanımızın talimatıyla "salı günü" dedikleri için bunlar gündeme girdi. Bunları gündemden çıkarma imkânımız yok; bu hususu hatırlatmak istiyorum. Daha sonra da oylama var. Çalışma süremiz de 1 saat 15 dakika kaldı. Bu süre içerisinde hem oylama yapacağız hem de bu üç önergeyi görüşeceğiz. Üzerinde konuşmazsanız, sadece oy verirseniz, mesele hallolur.

Birinci önergeyi okutuyorum:

 

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

E) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/354), doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/416)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10.11.1999 tarih ve 780 sayı ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa bir mükerrer madde eklenmesine dair vermiş olduğum kanun teklifim ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülmediğinden İçtüzüğün 37 nci maddesine göre işlem yapılmasını saygılarımla arz ederim. 10.4.2001

                                         İsmail Özgün

                                               Balıkesir

BAŞKAN - Sayın Özgün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

Hiç de müsamaha etmeyeceğim; çünkü, bu oylamayı yapacağım efendim. Lütfen...

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrudan gündeme alınmasını istediğim kanun teklifim, son günlerde yeniden gündeme gelmiş olan enflasyon muhasebesine geçilmesini öngörmektedir. Gerek TOBB gerekse Odalar Birliği, son zamanlarda yapmış oldukları toplantılarda enflasyon muhasebesini gündeme getirmişler, reel sektörün canlanması için alınması gereken tedbirlerin en önemlilerinden birisini, enflasyon muhasebesinin uygulanması gerekliliğini ifade etmişlerdir.

İşte, son günlerde, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün'ün basına yansımış olan ifadelerinden bir bölümünü arz etmek istiyorum. Enflasyon nedeniyle şirketlerin öz kaynaklarının eridiğine, en ufak bir krizde güçsüz şirketlerin yerle bir olduğuna işaret eden Sayın Aygün'ün "bu günahtır, enflasyon ve yüksek vergilerin, şirketlerin özvarlıklarını kemirmelerine artık müsaade edilmemelidir; piyasayı canlandırmayı başaramazsak, kimsenin dikili ağacı, işi, aşı kalmayacaktır" şeklinde, basına yansıyan bir görüşü bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün, ülkemizde, uzun yıllardır süren yüksek oranlı enflasyon, işletmelerin malî tablolarını ne yazık ki, tahrip ettiği gibi, ekonomik gelişmeyi de engellemekte, vergi adaletini zedelemekte ve vergi kaçağının da temelini teşkil etmektedir. Yüksek enflasyon, dürüst mükelleflerin işletme sermayelerini gün geçtikçe eritiyor, kazancını dürüst bir şekilde beyan edip vergisini ödeyen mükellefler kısa bir süre içerisinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyorlar; bu da rant ekonomisine olan ilgiyi giderek artırıyor. Bugün, esnafın, sanatkârın, sanayicinin yaşadığı acı gerçek de budur. Sanayici, ne yazık ki, üretimini sürdüremiyor. Fabrikalar bir bir kapanıyor. Esnaf, ticaretini devam ettiremiyor. Piyasada yaprak kımıldamıyor. Esnaf ve sanatkârlar bitmiş tükenmiş bir vaziyette. Dükkânını kapatmak zorunda kalan esnaf ya işsiz kalıyor ya da hepinizin bildiği gibi, işportacılık yapmak durumunda kalıyor.

Günlerdir, aylardır, hatta, yıllardır reel sektör ve onun içindekiler feryat ediyor, sorunlarına çözüm arıyorlar. İşte, son günlerde, Balıkesir Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Sayın Erol Ayvaz'dan aldığım bir faksta aynen şöyle söyleniyor: "Esnaf ve sanatkârlarımız ile kooperatiflerimiz can çekişmekte, son nefeslerini vermek üzeredirler. Anayasanın 173 üncü maddesinde 'devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır' demektedir. Eğer, bu madde Anayasada süs olarak durmuyorsa, devlet, esnaf ve sanatkârlarımızı rahatlatacak tedbirleri mutlaka almalıdır."

Gerçekten, bugün, esnaf ve sanatkâr, sanayici, piyasanın canlanması, yeniden üretimin artırılması, reel sektörün ayağa kalkması için vergi indirimi istiyor, enflasyon muhasebesi istiyor, kredi desteği istiyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Halk Bankasına KOBİ'ler için 1 milyar dolar aktarılmasını, KDV oranlarının düşürülmesini, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Birlikleri de gazetelere tam sayfa ilanlar vererek 2002 bütçesine 200 trilyonluk kaynak aktarılmasını istiyor.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - 4 milyon insanın yaşam sorununa çözüm istiyorlar. Yıllardır yüksek enflasyonun yiyip bitirdiği işletmesini ayağa kaldırmak, boşalan raflarına mal koyabilmek, durmuş olan tezgâhını yeniden çalıştırabilmek için bu destekleri istiyorlar; çünkü, yıllardır yüksek enflasyonun vergisini ödeyerek esnafımız bugünlere geldi. Sattığı malı aynı fiyatla rafına koyamadı. İşte, acı gerçek bu. Yüksek oranlı vergiler ve yüksek enflasyon, esnafı ve sanatkârı kemiriyor, bitiriyor. Bu durum, aynı zamanda, yabancı sermayenin ülkemize girişini de engelliyor ve sermayenin tabana yayılması açısından da olumsuz sonuçlar orta yere koyuyor.

Değerli milletvekilleri, enflasyonun malî tablolar üzerindeki olumsuz etkilerinin tümüyle arındırılması, vergi adaletinin sağlanması bakımından, büyük önem taşımaktadır. Verdiğim kanun teklifim de, enflasyon muhasebesinin uygulanmak suretiyle, enflasyonun bu olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Teklifime destek vereceğinizi umuyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti Csıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özgün, teşekkür ediyorum efendim.

Peşin konuşmuştum 5 dakikayı geçirmem diye.

Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Özgün'ün önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.– Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk'ün, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/689),  doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/417)

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

13.2.2001 tarihinde verdiğim Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifim 23.2.2001 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir.

(2/689) esas numaralı kanun teklifimin komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde komisyon gündemine alınıp görüşülememiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ederim.

                           Birol Büyüköztürk

                                      Osmaniye

BAŞKAN - Sayın Büyüköztürk, gerekçeyi mi okutalım?

Gerekçe yok.

Çok teşekkür ederim efendim. Sayın Kaya'ya da örnek olacaktır.

Efendim, bugün yapacağımız bir seçim var.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Seçim yarın da yapılır Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; gündemdeki yerini alacaktır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, gerekçesi olmayan önergeler işleme konulmamalı.

BAŞKAN - Efendim, o kadarını mazur görün, istirham ederim... Onun gerekçesi olur mu?!. Hem adamı konuşturmuyoruz!..

Üçüncü önerge, Sayın Kaya'nın; önergeyi okutuyorum:

3.– Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/670), doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/418)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23.1.2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğim (2/670) esas numaralı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 2.2.2001 tarihinde ilgili komisyonlara havale edilmiştir.

Havale tarihinden 45 gün geçtiği halde komisyon tarafından görüşülmemiştir. TBMM İçtüzüğü 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 10.4.2001

                                          Saffet Kaya

                                               Ardahan

BAŞKAN - Sayın Kaya, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaya, oylama yapacağımızı göz önünde bulundurarak sözünüzü kesemem; ama, kısa ve öz olursa, ben ve arkadaşlarım minnettar kalırız.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum; kısa kesmeye çalışacağım.

Yüce Heyetinize, Ardahan İlimizle ilgili, doğunun doğusunda serhat ilimizle ilgili bir arzım olmuştu. Bu arzım ise, bölgemizde bir fakülte, bir üniversite kurulmasıyla ilgili. Gündeme getirilmesi ve gündeme alınması noktasında, Yüce Parlamentoya bu konuyu tekrar tekrar saygıyla arz etme vesilesiyle söz aldım.

Bölgemizin eğitimle ilgili, maalesef, çok karartıcı bir tablosu var; üzülerek söylüyorum. Üniversiteye giden öğrenci sayımız, Türkiye'de, maalesef, en sondan ikinci sırada.  İlimiz böyle bir tablodan müşteki. O bakımdan, Ardahanımıza, Ardahanlı insanımıza ve eğitimimize yatırım noktasında bir üniversitenin kurulmasında, fakültenin kurulmasında, Yüce Parlamentomuzun takdiriyle gündeme gelmesinde, Ardahan halkının çok ciddî bir beklentisi var.

Ben, ümit ediyorum ki, Yüce Parlamentomuz ve değerli milletvekillerimiz, Ardahan İlimizin bu beklentisini gündeme alacaktır ve Ardahan eğitim noktasındaki bu handikabını aşacaktır. Yüce Parlamentomuz, umarım ki, verebileceği bu saygın kararla Ardahan halkını mutlu edecektir.

Tabiî ki, yine, insanımıza ve eğitimimize yatırım derken, hiç şüphesiz ki, Türkiyemizde 1,5 milyona yakın üniversiteye namzet olan öğrencilerimiz var. 1,5 milyona yakın öğrencimizden, ancak dört yıllık yükseköğrenim görebilen öğrenci sayısı 180 000'e yakın. Bu da, normalde 1,5 milyonun takriben onda 1'ine tekabül ediyor; ancak, açık öğretim vesaire dahil toplam 450 000 öğrencimiz üniversiteden yararlanabiliyor. Bunun da, Türkiye'nin tablosu açısından son derece eksik olan bir tablo olduğunu da göz önüne alarak, hiç şüphesiz ki, böyle bir kanun teklifinin değerlendirilmesi noktasında Parlamentomuzun buna ehemmiyet vereceğine inanıyorum.

Yine, Ardahanımızda bir yüksekokul var şüphesiz. Yüksekokulumuzda 400 tane öğrenci var. Naçizane orada da benim katkım var, benim desteğim var; ama, bu yetmiyor. Hiç şüphesiz ki, Ardahan halkımızın, böyle bir üniversitenin kurulması ve gündeme alınması noktasında, Parlamentomuzdan, nefesini tutmuş bir şekilde beklentisi var. Umarım ki, bu kanun teklifimiz gündeme gelir ve Ardahan halkımız bundan yararlanabilir.

Sayın Başkan, sözümü kısa tuttunuz; ama, sizi Başkanlığınızda çok sevdiğim için, bu isteğinizi kabul ediyoruz, saygı sunuyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.

Sayın Faruk Demir, iştirak edeceksiniz herhalde; yerinizden, buyurun.

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kaya'nın vermiş olduğu teklifi, ben de, bölge ve il milletvekili olarak destekliyorum; ancak, bir hususu dikkatlerinize tekrar sunmak istiyorum. Bugün, son iki yılda Ardahan'ın eğitim öğretimde geldiği seviye o kadar da kötü durumda değildir. Türkiye standartlarıyla ilgili net rakamlar veremeyeceğim; ama, Ardahan'da 1 öğretmene 24 öğrenci düşmektedir; bu çok sevindiricidir. Ayrıca, bir derslikte en fazla 30 öğrenci ders görmektedir. Millî Eğitim Bakanlığımızın yapmış olduğu son atamalarla, Ardahan'da, sınıf ve branş öğretmeni açığı yok denecek kadar azdır. Yeni yapılan yatırımlarla, bütün ilçelerimizde pansiyon ve yurt yapılmaktadır.

Kafkasya Üniversitesine bağlı Ardahan Meslek Yüksekokulu, eğitim ve öğretimini beş bölüm halinde sürdürmektedir. Yaklaşık 400 öğrencimiz vardır.

Tabiî ki, bölgenin iki tane önemli meselesi vardır: Bir tanesi, hayvancılık; bir tanesi de, Ardahan'da doğan çocuğun mutlaka iyi bir eğitim alması.

Bu konuda gerekli desteği Büyük Millet Meclisimizin vereceğini düşünüyor, teklifi desteklediğimi belirtiyor; Yüce Heyetinizi ve Başkanlığınızı saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Ardahan Milletvekili Sayın Faruk Demir'e teşekkür ediyorum.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkanım, benim arzım...

BAŞKAN - Sayın Kaya, niye söz istediniz?.. Oylayacağım efendim...

SAFFET KAYA (Ardahan) - Müsaade edin efendim... Ben bir konuyu arz edeyim de...

BAŞKAN - Buyurun.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Ardahan'da üniversiteye giren öğrenci sayısı, Türkiye'de en sondan ikinci sıradadır. Böyle ciddî, vahim bir tablo vardır. Zannediyorum ki, değerli arkadaşımız bu konuyu yanlış ifade etti. Ardahan, Türkiye'de en sonlarda. İyi bir tablo çizmek doğru değil.

BAŞKAN - Efendim, Faruk Demir Bey önerinizi destekliyor.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Onun için arz ediyorum...

BAŞKAN - İstirham ederim... Siz buyurun...

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim; hayırlı olsun. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULUNA ÜYE SEÇİMİ

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda muhalefet partileri kontenjanından boşalan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna muhalefet partileri kontenjanından boşalan bir üyelik için, 3984 numaralı Kanunun 6 ncı maddesi gereği, seçim yapacağız.

Bu seçim, malumunuz, rahmetli arkadaşımız, hemşerim Sayın Arif Özkök'ün boşalan yeri için yapılıyor. Onu da, bu vesileyle, Yüksek Heyetinizin adına, rahmetle anıyorum. Allah rahmet eylesin.

Bu seçim için, Anamuhalefet Doğru Yol Partisi tarafından, Ayhan Özer ve diğer muhalefet partilerince ad çekme sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Beşir Ayvaz aday gösterilmiştir.

Adaylar, 23 Ekim 2001, 28 Ekim 2001 tarihli Resmî Gazetelerde ilan edilmiştir.

Adayların adları, birleşik oy pusulası şeklinde  düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.

Seçim, 3984 numaralı Kanunun 6 ncı maddesine göre gizli oyla yapılacaktır. (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, sükûneti biraz muhafaza ederseniz... Ayaktaki arkadaşlarımız da... Nereden biliyorsunuz Adana'dan başlayacağımı?.. İstirham edeyim yani...

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon sıralarında yer alan Kâtip Üye, adı okunan milletvekiline, mühürlü oy pusulası ve zarf verecek; milletvekilini, yoklama cetvelinde işaretleyecektir. (Gürültüler)

Ben kendi sesimi duymuyorum siz nasıl duyuyorsunuz?! Susar mısınız efendim. Lütfen...

Oyunu kullanacak sayın milletvekili, birleşik oy pusulası ve zarfı aldıktan sonra oy hücresine girecek, birleşik oy pusulasında adı yazılı adaylardan hangisine oy verecekse o adayın karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretledikten sonra, oy pusulasını, hücrede zarfa koyacak; bilahara, hücreden çıkacak ve Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna zarfı atacaktır.

Sayın üyelerin oylamada dikkat edecekleri hususları arz ediyorum: Oy kullanırken, muhalefet partileri tarafından gösterilen adaylardan sadece birinin karşısındaki kare işaretlenecektir. Daha fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları bütünüyle geçersiz sayılacaktır.

Hücrelere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaktır.

Ayrıca, oy pusulasında, kime ait olduğunu belirleyecek bir işaret, imza, karalama veya hücredeki kalemlerden başka renkli kalem kullanma gibi durumlarda oy geçersiz sayılacaktır.

Geçerli oy hiçbir suretle işaret taşımayacaktır.

Oy pusulaları ve zarflar, Sayın Kâtip Üyelere dağıtılsın efendim.

Sayın milletvekilleri, oylamanın sayım ve dökümü için, adçekme suretiyle 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edeceğim:

Samsun Milletvekili Sayın Tarık Cengiz?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir?.. Burada.

Adana Milletvekili Sayın Mehmet Halit Dağlı?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Vedat Çınaroğlu?.. Yok.

Mardin Milletvekili Sayın Ömer Ertaş?.. Burada.

Batman Milletvekili Sayın Faris Özdemir?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Cihan Paçacı?.. Burada.

İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Nurettin Atik?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt?.. Yok.

İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan?.. Yok.

Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Süleyman Servet Sazak?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker?.. Burada.

Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat?.. Burada.

Tasnif komisyonuna seçilen arkadaşlarımızın adlarını tekrar okuyorum:

Ankara Milletvekili Sayın Paçacı, Adıyaman Milletvekili Sayın Fırat, Mardin Milletvekili Sayın Ertaş, Eskişehir Milletvekili Sayın Erdir, İstanbul Milletvekili Sayın Türker.

Böylece, 5 arkadaşımız tasnif komisyonuna nihayet seçildiler.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz saat 20.00'de bitiyor. Bu oylamanın neticesinin ilanı o saate kadar zor bitecek. Onun için, Medenî Kanun Tasarısının müzakeresi yarına kalacaktır; çünkü, oylama, tasnif ve ilanı, Medenî Kanun Tasarısının önüne geçti.

Sayın milletvekilleri, vaktimiz çok az olduğu için, anayasa değişikliği oylamasındaki gibi, ikiye ayıracağız.

Adana ve İstanbul illerinden başlayarak okutacağım.

İstirham ediyorum; lütfen, herkes sırasında oy kullansın.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay; Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp'in yerine, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Zeki Çakan'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Edip Safder Gaydalı oy kullanacaklardır efendim.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Yılmaz Karakoyunlu yerine, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz yerine, Devlet Bakanı Sayın Nejat Arseven; Turizm Bakanı yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan yerine, Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay; Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu yerine, Devlet Bakanı Sayın Abdulhalûk Mehmet Çay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli yerine, Sayın Abdülkadir Akcan oy kullanacaklardır.

Başka, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, isimlerini göndersinler efendim.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN- Oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? Yok.

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi bitmiştir.

Oy kutuları kaldırılsın.

Tasnif Komisyonundaki arkadaşlarımız da yerlerini alsınlar ve Tasnif Heyeti işleme başlasın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir; okuyorum:

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda muhalefet partileri kontenjanından boş bulunan bir üyelik için yapılan seçime 375 sayın üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı da aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.

Tasnif Komisyonu

 

Dengir Mir Mehmet Fırat

Cihan Paçacı

Mahmut Erdir

 

Adıyaman

Ankara

Eskişehir

 

Masum Türker

 

Ömer Ertaş

 

İstanbul

 

Mardin

 

Beşir Ayvaz  :                           253

Ayhan Özer  :                           100

Geçersiz       :                           13

Boş              :  9

Bu duruma göre, muhalefet partileri kontenjanından Sayın Beşir Ayvaz, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğine seçilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum, Cenabı Allah utandırmasın efendim. (Alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - AK Parti kontenjanından Sayın Başkanım..

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yanlış söylediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, muhalefet kontenjanı dedik; yani, muhalefet belli.  Belli olmaz, iktidarın içerisinde de muhalefet var, değil mi?..

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Ekim 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler; teşekkür ediyorum efendim.

Kapanma Saati: 19.48

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.