DÖNEM : 21 CİLT : 72 YASAMA YILI : 4
T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 9 uncu Birleşim 18 . 10 . 2001 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'ın, ÖSS sonuçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı 2.– Amasya Milletvekili Gönül Saray
Alphan'ın, EURA'ya geçiş sürecine ilişkin gündemdışı konuşması 3.– Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın,
deprem bölgesinde çekilen sıkıntılara ve alınacak tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması IV.–
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.– Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci
sırasında yer alan 723 sıra sayılı Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu
Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci
sırasına, 273 üncü sırasında yer alan 724 sıra sayılı Türk Medenî Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 8 inci
sırasına alınmasına ve bu iki kanun tasarısının, İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek "temel kanun" olarak görüşülmesine;
görüşme yöntem ve şekline ilişkin Danışma Kurulu önerisi V.–
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.– Çevre Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim VI.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 4.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 5.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 6.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komis-yonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 7.– Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) 8.– Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/612) (S.
Sayısı : 724) 9.– Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/686) (S. Sayısı : 514) 10.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin
Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/547) (S. Sayısı : 204) 11.– Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/326) (S. Sayısı : 64) VII.–
SORULAR VE CEVAPLAR A)YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, YÖK
Araştırma Komisyonu Raporunun ne zaman görüşüleceğine ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4040) 2.– Isparta Milletvekili Razaman Gül'ün,
21 Şubat 2001 tarihinden sonra alınan ekonomik tedbirlere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4622) 3.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un,
Avrupa Yatırım Bankasının yardımları ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4638) 4.– İstanbul Milletvekili İsmail
Aydınlı'nın, TELSİM'in borç ve alacaklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Oktay Vural'ın cevabı (7/4666) 5.– Giresun Milletvekili Rasim
Zaimoğlu'nun, fındık taban fiyatının belirlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4708) 6.– İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, özel cep telefonu şirketlerinin konuşmaları dinleyip
dinlemediğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/4727) 7.– Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun,
Temiz Şehir Operasyonuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen'in cevabı (7/4730) 8.– Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in, trafiğe kapatılan havalimanlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Oktay Vural'ın cevabı (7/4745) 9.– Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in, yatırım araştırması yapılan ve yapılacak illere ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4746) 10.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
YÖK Araştırma Komisyonu Raporuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4753) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. Adana Milletvekili Adnan Fatin Özdemir,
Adana yöresinde ikinci ürün mısır bitkisinde ortaya çıkan spiroplazma kunkelii
hastalığı ile yöre çiftçisinin kredi borçlarını ödeyememe sıkıntısına ve
alınması gereken tedbirlere, Iğdır Milletvekili Ali Güner,
sınırlarımıza yakın illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın sınır ticaretinde
karşılaştıkları engellere, yaşadıkları sorunlara ve alınması gereken
tedbirlere, İzmir Milletvekili Hakan Tartan da, yeni
akademik yılın açılması ve üniversitelerin önemine, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. 25-27 Ekim 2001 tarihinde Stockholm'de
düzenlenecek olan Kadın ve Erkeğe Eşit Fırsatlar İçin Parlamenter Komiteler
Konferansına İsveç Parlamentosu Genel Sekreteri Anders Forsberg'in vaki
davetine icabetle TBMM'yi temsilen katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi, Devletin askerî kuvvetlerini neşren tahkir
ve tezyif etme suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak hakkında tanzim edilen ve daha önce gönderilen soruşturma dosyasının, bu
defa, Adalet Bakanlığınca yeniden değerlendirilmek üzere geri istenildiğine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda bulunan Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili dosyanın hükümete geri verildiği bildirildi. Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki
15.10.2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan
(11/19) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin 23.10.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının: 1 inci sırasında
bulunan (6/776), 2 nci " " (6/777), 3 üncü " " (6/778), 4 üncü " " (6/779), 5 inci " " (6/780), 6 ncı " " (6/781), 7 nci " " (6/782), 8 inci " " (6/783), 9 uncu " " (6/784), 10 uncu " " (6/785), 11 inci " " (6/786), 12 nci " " (6/787), 13 üncü " " (6/788), 14 üncü " " (6/789), 15 inci " " (6/790), 16 ncı " " (6/791), 17 nci " " (6/792), 18 inci " " (6/793), 19 uncu " " (6/794), 20 nci " " (6/795), 21 inci " " (6/796), 22 nci " " (6/797), 23 üncü " " (6/798), 24 üncü " " (6/799), 25 inci " " (6/800), 26 ncı " " (6/802), 27 nci " " (6/804), 28 inci " " (6/805), 29 uncu " " (6/806), 30 uncu " " (6/808), 31 inci " " (6/809), 32 nci " " (6/810), 33 üncü " " (6/811), 34 üncü " " (6/812), 35 inci " " (6/813), 36 ncı " " (6/814), 37 nci " " (6/815), 38 inci " " (6/816), 39 uncu " " (6/819), Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden
çıkarıldıkları açıklandı; Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, 27 nci
sırada bulunan (6/804) esas numaralı sorusunun yazılı soruya çevrilmesi
nedeniyle görüşlerini açıkladı; 40 ıncı " " (6/820), 41 inci " " (6/821), 42 nci " " (6/823), 43 üncü " " (6/824), 45 inci " " (6/827), 46 ncı " " (6/828), 47 nci " " (6/829), 48 inci " " (6/830), 49 uncu " " (6/831), 50 nci " " (6/832), 51 inci " " (6/834), 52 nci " " (6/835), 53 üncü " " (6/837), 57 nci " " (6/843), Esas numaralı sözlü sorular, ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi; 44 üncü sırada bulunan (6/825) esas numaralı sözlü soruya,
Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, 54 üncü sırada bulunan (6/838), 56 ncı sırada bulunan (6/842), Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet
Bakanı Hasan Gemici, 58 inci sırada bulunan, (6/844) esas
numaralı sözlü soruya, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı, Cevap verdi, soru sahipleri de cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar; 55 inci sırada bulunan (6/839) esas
numaralı sözlü soruya, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler cevap verdi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Türkiye Cumhuriyeti ile Danimarka Krallığı
Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Protokolün (1/672) (S. Sayısı :
456), 14 Aralık 1972 Tarihli Avrupa Sosyal
Güvenlik Sözleşmesinin 7 ve 26 ncı Maddelerine Uygun Olarak, Hollanda Krallığı
ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında 5 Nisan 1966 Tarihinde Düzenlenen Hollanda -
Türkiye Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Revizyonunu Amaçlayan ve Hakların
Meşruluğunu İlgilendiren Ek Anlaşmanın (1/674) (S. Sayısı : 458), 14 Aralık 1972 Tarihli Avrupa Sosyal
Güvenlik Sözleşmesinin 7 nci ve 26 ncı Maddeleri Uyarınca, 5 Nisan 1966 Tarihli
Hollanda Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin Revizyonunu Amaçlayan Hollanda Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Anlaşmanın (1/675) (S. Sayısı : 459), Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakip elektronik cihazla yapılan açık
oylamalarından sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı. 18 Ekim 2001 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.07'de son verildi.
No. : 14 II. – GELEN
KÂĞITLAR 18.10.2001
PERŞEMBE Tasarılar 1.– Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı (1/913) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.10.2001) 2.– İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/914) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001) 3.– Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması
Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi; İnsan
Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/915) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001) 4.– Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
Statüsünün Bazı Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/916) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.10.2001) 5.– 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/917) (Dışişleri ve Plân ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001) 6.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kongo
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/918)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001) 7.– Türkiye-EFTA Ortak Komitesinin 2000
Yılına Ait 4 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/919) (Plân ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.10.20001) 8.– Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/920)
(Milli Savunma ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001) 9.– 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/921) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) 10.– 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Bütçe Kanunu Tasarısı (1/922) (Plân ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 17.10.2001) Teklifler 1.– Hatay Milletvekili Namık Kemal
Atahan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 139 ve 148 inci
Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin İçtüzük Teklifi (2/814) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.10.2001) 2.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/815)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plân ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.10.2001) Tezkereler 1.– Genel Bütçeli İdarelerin 1999 Bütçe
Yılına Ait Ek Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/898) (Plân ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.10.2001) 2.– Katma Bütçeli Dairelerin 1999 Bütçe
Yılına Ait Ek Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/899) (Plân ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.10.2001) 3.– Genel Bütçeli İdarelerin 2000 Bütçe
Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/900) (Plân ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.10.2001) 4.– Katma Bütçeli Dairelerin 2000 Bütçe
Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/901) (Plân ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.10.2001) 5.–
Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/902) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.10.2001) 6.– Tunceli Milletvekili Kamer
Genç'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/903) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.10.2001) 7.– İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/904)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 12.10.2001) 8.– Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar
Dedelek'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/905) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.10.2001) 9.– İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/906)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 16.10.2001) Sözlü Soru
Önergeleri 1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Karadeniz Teknik Üniversitesi-Akçaabat Fatih Eğitim Fakültesinde bulunan
mescidin kapatıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1603) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) 2.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa-Hilvan-Ovacık Köyü okul sorununa ve taşımalı eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1604) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2001) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Viranşehir-Eyyüp
Nebi Beldesindeki okul sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1605) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) 4.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın, Şanlıurfa İli ve köylerinin
okul sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1606)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) 5.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa'daki 2001 yılı eğitim projelerine ve öğretmen açığına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1607) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.10.2001) 6.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
1996-1997 ve 2001-2002 öğretim yıllarında meslek liselerinde öğrenim gören
öğrenci sayısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1608)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Diyarbakır-Ergani ilçesinin imam-hatip ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi
(7/4948) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) 2.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun ili ve Türkiye genelindeki milli eğitim müdürlüklerinin idareci
kadrolarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4949)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.00 18 Ekim
2001 Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9
uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, ÖSS sonuçlarıyla
ilgili söz isteyen, Şırnak Milletvekili Salih Yıldırım'a aittir. Buyurun Sayın Yıldırım. (ANAP sıralarından
alkışlar) III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Şırnak
Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, ÖSS sonuçlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı üniversite seçme sınavı sonuçlarıyla
alakalı değerleri sizlerle paylaşmak için söz aldım. Bana, bu olanağı sağlayan
Değerli Başkana şükranlarımı sunuyorum. Yüce Parlamento ve parlamenter hukukunun
çok özenle korunması gerektiği bir süreçte önemli bir görev aldınız; size
başarılar diliyor, Yüce Heyete de saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, millî eğitimin
temel amacı, ülke ve millet ihtiyaçlarına uygun nitelikli insangücünü, Atatürk
ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş eğitim amaçlarına uygun olarak
yetiştirmektir. Millî eğitim, bu uğraşıörgün öğretimdeki
447 451 öğretmeni, ilköğretim düzeyindeki 13 400 000 öğrencisi, ortaöğretimdeki
2 606 000 öğrencisi ve yükseköğrenimdeki 1 414 000 öğrencisiyle, yani, 18
milyon insanla birlikte yapmaya çalışır. Bu sorun, millî eğitim sorunu, sadece 18
milyonluk, yani, nüfusun yüzde 25'inin sorunu değil, tüm ülkenin sorunu ve bu
ülkenin genç, dinamik bir nüfusu olduğunu da hepimiz biliyoruz. Çünkü, her yıl
1 550 000 insan öğrenim için başlar ve 498 000 insan ortaöğrenimden mezun olur
ve diploma alır. Değerli milletvekilleri, her yerde olduğu
gibi ortaöğrenimdeki bireyler, yükseköğrenim programlarında yer bulmayı umut
eder, hayal eder ve bekler; ancak, ne yazık ki, her yıl olduğu gibi 2001
yılında da sınava giren 1 419 927 kişiden örgünöğretimde yer bulma şansı
yakalayan sadece 282 000 kişi olur. 282 000 kişi yer bulur; ancak, eğitimle
alakalı kontenjan sorununun bu denli sıkıntılı olduğu bir ortamda 26 000
kişilik kontenjan da boş kalır. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz;
bakın, size aktarayım: Bugün ülkemizde, 73'ü eğitimde 76 üniversite var,
bunların 51'i kamu, 25'i de vakıf üniversitesidir. Tüm vakıf üniversitelerinin
ayırdığı kontenjanın 23 000 olduğu bir ortamda 26 000 kişilik kontenjan
açığının ne denli büyük bir olgu olduğunun ve ne denli büyük bir kayıp
olduğunun takdirini, ben Yüce Meclise bırakmak istiyorum. Bu sorun, sıkıntı, sadece bu boyutta
değil; bakınız neler oluyor: 6 039 lise birincisinden bir yükseköğrenim
programında yer bulamayanların sayısı 1 882; yani, yüzde 31,3. Başarı notu
mükemmel olan insan yükseköğrenim programında yer bulamıyor. Bu, çok anlamlı;
ne anlam ifade ettiğini de biraz sonra sizlerle paylaşacağım. Bugün, sınavlarda, maalesef, çok bilen
değil, okuduğunu anlayan ve çabuk karar verebilen bireylerin başarılı olduğunu
da ne yazık ki belirtmek istiyorum. Yine, önemli bir nokta şu ki, çok yüksek
puan almak da, bir programa yerleşmek için yeterli değil, akılcı tercih yapmak
gerekiyor. Tüm bunları üst üste koyduğumuz zaman,
ortaya çıkan tablo, bir hayli düşündürücüdür; millî eğitim için düşündürücüdür
ve ortaöğrenim için düşündürücüdür. Sınavda başarılı olanlarla ilgili dağılıma
bakıyorsunuz; o yılki mezunların başarı yüzdesi, yüzde 21. Bunu yeterli mi
bulacaksınız?.. Bakın, size bir rakam vereyim: 1983 yılında, o yılki mezunların
üniversiteye girmedeki başarı oranı yüzde 59,5. Onsekiz yıllık süreç içerisinde
millî eğitimin ve performansın ileriye yönelmesine karşın, beklentisine karşın,
başarının yüzde 200 gerilemesini izah etmek mümkün değil ve yine, önemli bir
nokta, önceki yıl bir programda yer bulamayanların başarı oranı yüzde 38. Bir
yıl önce bir başka programda yer bulanların başarısı yüzde 38,2 ve bir
yükseköğrenim programını bitirenlerin başarısı ise, yüzde 40,3. Bu, çok anlam
ifade ediyor. Ne anlam ifade ettiğini biraz sonra sizlerle birlikte
paylaşacağım. Başarıdaki liselere bakıyorsunuz: Genel
liselerde başarı yüzde 10,7, yabancı dil ağırlıklı liselerde yüzde 43,4,
anadolu liselerinde yüzde 53,6, fen liselerinde yüzde 72, özel fen liselerinde
yüzde 63, akşam liselerinde yüzde 1,9, çok programlı liselerde yüzde 4,8, imam-hatip
liselerinde yüzde 4,8, teknik liselerde yüzde 8, endüstri meslek liselerinde
yüzde 2,6, diğer meslek liselerinde yüzde 4,2. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Şu anlam
ortaya çıkıyor: Bugün yükseköğrenimde başarılı olan ortaöğrenim, fen
liselerine, anadolu liselerine ve yabancı dille eğitim gören liselere endeksli
gibi görünüyor. Peki, iller ve bölgeyle ilgili dağılıma
dikkatinizi çekmek istiyorum: İlk 48 il içerisinde başarılı olan tek Doğu ve
Güneydoğu Anadolu ili Kilis ve son başarısız 20 il içerisinde 19'u Doğu ve
Güneydoğu Anadolu illeri. Bu iller içerisinde olan tek il Osmaniye. Peki, bunu
adil, bunu doğru bulabilecek sağduyu sahibi bir tek insan bana gösterebilir
misiniz?.. Eğitimin, sosyal hukuk devletinin herkese
eşit koşullarda sunması gerektiği bir olgu olduğunu düşündüğünüz bir ortamda,
bu tabloyu içine sindirebilecek kim var; bilemiyorum ve tabiî ki, bu değerlerin
tesadüf olmadığının altını çizmek istiyorum. Bu, sadece üniversite seçme sınavında
böyle değil; bu, devlet memurluk sınavında da böyle, bu, devlet işçi sınavında
da böyle ve sosyoekonomik göstergelerde de bu çizelge, bu görüntü, ne yazık ki,
hiç, ama hiç değişmemektedir. Siz, Türkiye'deki öğretmenin sadece yüzde
6,9'unu Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya göndereceksiniz; siz, sadece, dersliklerin
yüzde 13'ünü oraya tahsis edeceksiniz ve başarı bekleyeceksiniz!.. Bunu bilmek
mümkün değil, bunu anlamak mümkün değil. Anayasamızın 10 uncu maddesindeki amir
hüküm, herkesin eşit olduğunu gösterir; ancak, ne yazık ki, eşitlik, belki
kanunlar nezdindedir; ama, eğitimde fırsat eşitliğinin olduğunu söylemek mümkün
değil. Herkese eğitim; evet; ama, herkese eşit eğitim, bunun kadar önemli bir
olgudur ve yine, eğitimle alakalı, Anayasanın 42 nci maddesi, herkesin eğitim
hakkına sahip olduğunu, hiç kimsenin bundan yoksun bırakılamayacağını amirdir;
ancak, ne yazık ki, ne Anayasanın gereklerini, ne yurttaşlığın gereklerini, ne
sorumluluğumuzun gereklerini bugüne kadar yeterince yerine getirdiğimizi söylemem
mümkün değil. Ben, bu duygularla, bu sorunları bir kez
daha buraya taşımamayı diliyorum. Çünkü, bu konuyu buraya taşıyışım üçüncü
kezdir. Bu konu, bu sorun düzelmediği sürece Doğu'da da Güneydoğu'da da
Karadeniz'de de Ege'de de, hiçbir yerde rahat edilemeyeceğinin bilinmesini
istiyorum. Çok kısa süre içerisinde sorunun
düzeltilmesi dileğimi iletiyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, dün, Değerli İzmir
Milletvekilimiz Hakan Tartan üniversiteleri Yüce Meclisin kürsüsüne getirmişti;
bugün de, değerli bilim adamı, Şırnak Milletvekili Prof. Dr. Sayın Salih
Yıldırım dile getirdi. Her iki milletvekilimize de, böylesi önemli bir konuyu
Yüce Meclisin gündemine, bu açıklıkta ve bu boyutlarıyla getirdikleri için
teşekkürlerimi sunuyorum. Şimdi, hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı
Sayın Metin Bostancıoğlu. Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından
alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün üniversiteler konusunda,
bugün de öğrenci seçme sınavları ve yine üniversitelerle ilgili konuları
gündeme getiren değerli milletvekillerimiz Sayın Hakan Tartan'a ve Sayın Salih
Yıldırım'a teşekkür ediyorum. Bunlar, bilinmeyen konular değil, yıllardır
üzerinde durduğumuz, konuştuğumuz konular. Ben, Sayın Salih Yıldırım'ın
açıklamalarıyla ilgili birtakım bilgileri de düzelterek açıklamalar yapmak
istiyorum. Bilindiği gibi, 2001-2002 öğretim yılı
için üniversitelerimize öğrenci seçme sınavı 17 Haziran 2001 tarihinde yapıldı.
Bu sınav, kurallarına göre uygulanmış, adaylar, kontenjanlar, tercihler ve
puanlar göz önünde tutulmak suretiyle yükseköğretim programlarına
yerleştirilmiştir. Böylece, 2001 yılı öğrenci seçme sınavı hiçbir sorun
çıkmadan sonuçlanmıştır. Ek yerleştirme için başvuruların alınması da iki gün
önce tamamlanmış ve yerleştirme işlemleri başlamıştır. 2001 yılı öğrenci seçme sınavına başvuran
1 418 914 adayın 1 026 903'ü 105 ve daha üstünde puan alarak, bunlardan 163
783'ü lisans, 118 359'u da önlisans olmak üzere -sayın milletvekilimizin de
belirttiği gibi- toplam 282 142'si bir örgünöğretim programına
yerleştirilmiştir. Açıköğretime yerleştirilen aday sayısı ise 173 771'dir.
Böylece, 2001 yılı öğrenci seçme sınavında, toplam 455 913 aday, yükseköğretim
programlarına merkezî yerleştirmeyle yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu sayıya,
örgünöğretimde ek yerleştirme için kullanılacak 49 254 sayısı dahil değildir.
Ek yerleştirmeyle birlikte örgün ve yaygın eğitime yerleşecek öğrenci sayımız
505 167 olacaktır. 2001 Öğrenci Seçme Sınavında yükseköğretim
programına yerleşen adayların illere göre yerleşme durumları arasında çok büyük
aşırılıklar da görülmemektedir. Örneğin, en yüksek yerleşme oranı yüzde 39,3
olan il ile yaklaşık ortalaması yüzde 30 olan tüm illerin arasındaki fark,
büyük değildir. Türkiye'de ortalama yüzde 30'dur. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Açıköğretim dahil
ama Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla)-İllerimizin beşte 3'ünde yerleştirilenlerin başvurularına göre, yüzde
25 ile yüzde 35 arasında değişmektedir. Hiçbir ilimizde, yerleşme oranı yüzde
10'un altına düşmemiştir. En düşük yerleşme oranı, Hakkâri ve Şırnak
İllerimizdedir ve buralarda da yerleşme yüzdeleri, Hakkâri'de yüzde 14,
Şırnak'ta ise yüzde 17'dir. Bu sayılar, yükseköğretim programımıza
yerleştirilenlerin belli bölge ve okullardan oluşmadığını göstermektedir. Önceki yıllarda yükseköğretim
programlarına yerleşenlerin yüzdeleri bakımından en yüksek olan iller, büyük
illerimiz idi. 2001 Öğrenci Seçme Sınavında, yerleşen yüzdesi yönünden en yüksek
başarı ise, yüzde 39,307'le Çankırı İli olmuştur. 2001 öğrenci seçme sınavında,
sayısal puanda en yüksek puanı alan aday Hatay İlimizin İskenderun
İlçesindendir; İskenderun Lisesi mezunu bir öğrencimizdir. 2001 öğrenci seçme
sınavında sözel, eşit ağırlıklı ve dil puanlarında en yüksek puanı alan adaylar
arasında Gaziantep'in Nizip İlçesi, Bursa, Aydın, Antalya, Kocaeli'nin Gebze
İlçesi, Ordu, Zonguldak, Tekirdağ ve Edirne İlinin Keşan İlçesindeki liselerden
mezun olmuş adaylar da bulunmaktadır. Bu bilgiler de, 2001 ÖSS'de yüksek puan
alan adayların, Türkiye genelinde, ilçelere kadar geniş bir çerçevede yetişmiş
olduğunu göstermektedir. 2001 ÖSS'de, 6 039 okul birincisi adaydan
4 157'si, bir yükseköğretim programına yerleştirilmiştir. Yerleştirilemeyen 1
882 okul birincisinin yerleştirilememe nedenleri ise şöyle tespit edilmiştir:
Sayıları az da olsa, bazı okul birincileri, yüksek puan almalarına rağmen,
tercih formunu teslim etmemekte, bu durumda, adaylar, yükseköğretim
programlarına yerleştirme işlemine dahil olamamaktadırlar. Bu adaylar, yurt
dışında okumayı tercih eden adaylardır. Bazı okul birincileri, nasıl olsa okul
birincisi kontenjanından yerleşirim düşüncesiyle, tercihlerini, yüksek puanla
öğrenci alan yükseköğretim programları arasından yapmakta, bu programlara
puanları yetmeyince, oldukça yüksek puanları olmasına rağmen, yerleşememiş
duruma düşmektedirler. Bazı okul birincileri ise, yeterli
puanları olmadığı için yükseköğretim programlarına yerleştirilememektedirler.
Bu adayların çoğunluğu, meslek liselerinden birinci olarak mezun olanlardır.
Meslek liselerinde daha çok el becerilerine ağırlık verildiği düşüncesiyle, bu
sonucu da yadırgamamak gerekir. Bütün bunlar, daha iyi eğitim isteyenlere
cevap vermek için söylediğim sözler değildir. Daha iyi eğitim, fırsat eşitliği,
daha nitelikli eğitim her çocuğumuzun hakkıdır; ancak, bütün bunlar, bütçe
imkânlarıyla gerçekleşmektedir. Türkiye'de üniversite sayısı yeterli midir
sorusunu sorarsanız; hayır, yeterli değildir; fizikî altyapı yeterli midir
sorusunu sorarsanız; hayır, yeterli değildir. Daha çok öğrenciye yükseköğrenim
yapma imkânını sağlamamız gerekir. Bunun için, bütçe imkânları zorlanmakta ve
kıt bütçe imkânları en ekonomik şekilde kullanılmaktadır. Ben, geçen hafta Hakkâri'deydim,
Van'daydım. Orada gördüğüm ilköğretim, ortaöğretim ve üniversiteye gitme
arzusu, beni, Millî Eğitim Bakanı olarak gururlandırdı. Bilhassa, kız
çocuklarımızın okuma arzusu ve annelerin "bizi okutmadılar, çocuklarımız
okusun" arzuları, Türkiye'nin geleceği bakımından aydınlık günlerin çok
uzak olmadığını göstermektedir. Ben de, sizin gibi, daha nitelikli, fırsat
eşitliği olan bir eğitimi gönülden istiyorum, bütçe imkânlarını da bu anlayışla
kullanıyorum. Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya yanıt veren
Sayın Millî Eğitim Bakanına, biz de teşekkür ediyoruz. 2.– Amasya
Milletvekili Gönül Saray Alphan'ın, EURA'ya geçiş sürecine ilişkin gündemdışı
konuşması Gündemdışı ikinci söz, EURO'ya geçiş
süreci hakkında söz isteyen, Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan'a aittir. Buyurun Sayın Alphan. (DSP sıralarından
alkışlar) GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Halkı ve Türkiye ekonomisi için yaşamsal
önemde olduğunu düşündüğüm, sıkça değişen ülke gündeminde gözden kaçabileceği
veya gerekli önemin verilemeyeceği endişesini taşıdığım EURO'ya geçiş süreci
hakkında Yüce Meclisi ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla huzurlarınızdayım;
hepinizi sevgiyle, hürmetle selamlıyorum. Bilindiği gibi, Ortak Pazar sisteminin son
aşaması olarak, Avrupa Birliğine mensup 12 ülkenin refah düzeylerini yükseltmek
amacıyla, üye ülkeler, ortak ve tek para birimi olarak EURO'yu kabul
etmişlerdir. Bu ülkeler, kendi ulusal paralarından vazgeçerek, 1 Ocak 2002
tarihinden itibaren, 5, 10, 20, 50, 100, 200, 500'lük banknotlar halinde
EURO'yu tedavüle sokacaklardır. Söz konusu ülkelerin, Alman Markı, Avusturya
Şilini, Hollanda Florini, İrlanda Lirası, Fransız Frankı, Belçika Frankı, Fin
Markkası, İspanyol Pesetası, İtalyan Lireti, Lüksemburg Frankı ve Portekiz
Esküdosu ve Yunan Drahmisi, bu tarihlerde yasal para olma özelliğini
kaybedecek, yani, tedavülden kalkacaktır. Yine, iki ay kadar önce, Deutsche Bundesbank üst yöneticilerinin, Almanya
dışında 90 milyar Deutsche Markları bulunduğunu ve bunun üçte 1'ine tekabül
eden 30-40 milyar Deutsche Markının da Türkiye'de olduğunu tahmin ettikleri
yönündeki açıklamaları hatırlardadır. Bu miktara ilave olarak, yurt dışında
çalışan vatandaşlarımızın bu 12 ülkede yıllardır aktif çalıştıkları
düşünüldüğünde, Türkiye'deki yakınlarına gönderdikleri milyarlarca frang,
florin, liretten de bahsedilebilir. Kaynaklarının her birisini rasyonel
değerlendirmek zorunda olan ülkemizde, çoğu yastık altı tabir ettiğimiz
milyarlarca dolar değerindeki bu birikimler, şayet 31 Aralık 2001 tarihine
kadar EURO'ya çevrilmezse, hiçbir değeri olmayan, süslü birer kâğıt parçası
haline dönüşeceklerdir. Vatandaşlarımızca konunun yeterince
algılanmadığı ve aydınlatılmadıkları düşüncesinden hareketle, yastık
altlarından küçük küçük; ancak, toplamda çok büyük olan bu paraların sisteme
kazandırılabilmesi açısından, bazı bilgilerin bu kürsüden duyurulmasında yarar
görmekteyim. Gerçek ve tüzelkişiler, her yerde
ulaşabilecekleri bankalar, finans kurumları aracılığıyla, saydığım 12 ülkenin
parasını, 31 Aralık 2001 tarihine kadar EURO'ya dönüştürmelidirler. Merkez Bankasınca, değişmemek üzere
sabitlenen ve tüm bankalara bildirilen pariteleri kamuoyuna açıklamak
gerekirse; 1 EURO 13.76 Avusturya Şilini, 1.95 Alman Markı, 40.33 Belçika
Frankı ve bunun gibi parite ve kurlar üzerinden işlemler gerçekleştirilecektir.
Uygulamanın yürürlüğe girmesinden beri,
bankalarca yapılan EURO'ya değişim işlemlerinde, bankalara göre değişen bir
miktar masraf ve komisyon alınmaktadır. Hatta, bazı bankaların, bu ülkelerin
paralarını önce Türk Lirasına çevirip, sonra EURO'ya çevirerek iki kez masraf
almaları gibi haksız işlemler yapıldığı da duyumlarımızdadır. Çoğunlukla
bankaların peşin komisyonlarını alarak, vatandaşa efektif başka bir döviz
cinsinden ödeme yaptıkları gözlemlenmektedir; yani, bankalara efektif gelir
gelmekte; ancak, anında komisyon ve masraflar kesildikten sonra efektif gider
olarak geri çıkmaktadır. Bankalar, vatandaşa, şu kadar masraf ve komisyon
nedeniyle şu kadar zararları olduğunu, vadeli EURO hesabı açtıkları takdirde şu
kadar gelirleri olacağı bilgisini çoğu zaman vermemekte, vatandaşı vadeli
hesaba özendirmemektedirler. İşte bu noktada, Merkez Bankası ve Hazine
yetkililerine tarihî bir görev düşmektedir. Hazine, tüm bankaların, vatandaşın
EURO hesabı açmasını teşvik ve EURO'nun bankalarında birkaç ay
değerlendirilmesini istemeleri için gerekli tedbirleri almalıdır; yani,
bankacılık sisteminin iştihasını kabartmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) GÖNÜL SARAY ALPHAN (Devamla) - Vatandaşı
özendirmek ise, parasını EURO'ya dönüştürürken, bankada vadeli hesap açtırdığı
takdirde komisyon ve masraf alınmayacağı gibi, faiz ödemesi yapılacağını da
vatandaşın bilmesinden geçer. 40 milyar Deutsche Markın yüzde 20'si bile
bu yolla sisteme girse, bu rakam, Türkiye'nin iki ay gibi kısa bir sürede
kasasına girecek 6 milyar dolar taze para demektir. Yüzde 50'sini sisteme
sokabilmemiz durumunda, bu kaynak, 15 milyar dolarlık taze paradır. Bankacılık sistemini, vadeli EURO
hesapları için özendirmenin en kısa yolu ise, zaman zaman döviz cinsinden
borçlanan Hazinemizin, en kısa zamanda, EURO cinsinden de borçlanabileceğini
bankacılık sistemine duyurmasından geçer. Ancak yüz yılda bir yaşanabilecek topyekûn
bir para değişikliği olayı, var olduğu
bilinen yüksek meblağları sisteme kazandırabilirsek değer kazanır ve ülke için
bir fırsat olur. Milletin yüce kürsüsünden, Merkez Bankası, Hazine, bankacılık
sektörünün üst düzey yöneticilerine ve finans kurumlarına ve halkımıza, EURO'ya
geçiş olayını, ülke, millet yararına dönüştürebilme tarihî fırsatımızı
değerlendirmeye çağırıyorum. Fatma hanımın Fransa'daki oğlundan gelen harçlığı,
Hüseyin'in Almanya'dan kız kardeşine gönderdiği çeyiz parasını, Ahmet Dedenin
Avusturya'daki yeğeninden aldığı kara gün birikimini, Zehra Hanımın
Hollanda'daki kocasından artırdığı beyaz eşya birikimlerini, aralık ayı sonuna
kadar, EURO'ya çevirmek mecburiyetindedirler. Gelin, EURO'larınız tekrar yastık
altına girmesin, "benim param küçüktür, ne işe yarar ki" demeyiniz,
güvendiğiniz bankalarda açacağınız vadeli hesaplarınızda değer kazansın,
ülkemiz kazansın, geleceğimiz adına Türkiyemiz kazansın. Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, size çok teşekkür
ediyorum; yasama organı adına uygulayıcılara yol gösterici, ışık tutucu bir
konuşma oldu, kutluyorum sizi. Gündemdışı konuşmaya hükümet adına cevap
verecek sayın bakan?.. Yok.. Gündemdışı üçüncü söz, deprem bölgesinde
çekilen sıkıntılar ve alınacak tedbirler hakkında söz isteyen, Sakarya
Milletvekili Cevat Ayhan'a aittir. Buyurun Sayın Ayhan. (SP sıralarından
alkışlar) 3.– Sakarya
Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesinde çekilen sıkıntılara ve alınacak
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan,
muhterem üyeler; deprem bölgesinin durumu ve ihtiyaçları hakkında söz almış
bulunuyorum. Muhterem Başkana, söz verme lütfunda
bulundukları için teşekkür ediyor ve yeni makamında da başarılar diliyorum. Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 17
Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde bölge halkı ve aziz milletimiz büyük bir
felaket yaşamıştır. Takriben 18 000 ölüm, 24 000 yaralı ve 324 000 ev ve işyeri
hasarı, felaketin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Hayatını kaybedenleri
rahmetle anıyor, geride kalanların ve milletimizin acısını paylaşıyorum. Felaketten bugüne iki yıl geçti, 26 ay
oldu; bu dönemde birçok çalışma yapıldı, ilgililere teşekkür ederiz; ancak,
deprem yaralarının sarıldığını ve bölgenin normal hayata döndüğünü
söyleyemiyoruz. Eksikler neler: 1- Altyapı tamamlanmadı, yollar her gün
kazılıyor, toz ve çamur içindeyiz. 2- Kalıcı konutlar tamamlanmadı;
tamamlanan bölgelerde altyapı, yol, su, kanalizasyon eksik, sosyal ihtiyaçlar
(alışveriş yerleri, eğitim, sağlık, ibadet yerleri, yani camiler) eksik,
yapılmadı. 3- İşyerlerine yeterli destek verilmedi;
işyerlerinin inşaı, işletme sermayesi desteği olarak. 4- Evini yapanlara verilen 6 milyar lira,
bugün en az 15 milyar lira olması gerekir; yapılmadı. 5- Orta hasarlılara tamir bedeli olarak
verilen 2 milyar lira, bugün en az 5 milyar lira olması gerekir; yapılmadı. Evini yapanlara verilen 6 milyar lira ve
orta hasarlılara tamir için verilen 2 milyar liralık -inşaat maliyetlerine
göre, 1999'dan 2000 yılına, 2001 yılına, her yıla taşınarak- ödemelerde o
katsayıların uygulanması gerekir. 6- Çok katlı orta hasarlı binalardan -hak
sahibi yapılarak- fazla katların alınması gerekirdi. İki yıldır bu feryat
yükselmesine rağmen, hükümet buna çözüm getirmedi. 7 - Deprem bölgesinde, üç yıl vergi, SSK
ve Bağ-Kur primi muafiyeti uygulanmalıydı; yapılmadı. Erzincan depreminde
yapılmıştı. Depremden hemen sonra yapılması gerekirdi. Bölgenin iş hayatının
canlanması bakımından, üç yıllık bu programın görülmesi gerekirdi. 8 - Vergi terkini meselesi ortada kaldı.
2001 Temmuzunda ödenecek vergi, 15 Kasıma ertelendi; ancak, henüz daha kanun
çıkmadı. Eğer, kanun, 15 Kasıma kadar çıkamayacaksa, mutlaka, yeni bir erteleme
yapılması gerekir. 9 - "Bölgeye, kalkınmada öncelikli
yöre teşviki uygulanması ve afet bölgesi ilan edilmesi gerekir" dedik;
ancak, bu, yapılmadı. 10 - Adapazarı Şeker Fabrikası, iki yıldır
tamir bekliyor; tamir edilmedi ve çalışmıyor, kapatılmak isteniyor. Bu kararın,
mutlaka, değiştirilmesi, fabrikanın çalışır hale getirilmesi gerekir. 11 - Belediyelere yardımın afet hasarını
karşılayacak miktarda olması gerekirdi. Afette ne hasara uğramışsa, İller
Bankasından verilen vergi paylarının,
katsayının, o hasarı karşılayacak şekilde, zamana yayılarak, belli bir
katsayıyla verilmesi gerekirdi; yapılmadı; hatta, bazı belediyeler, sırf
kararnameye girmediği için, altı ay, bu ek yardımı alamadılar. Belediyeler
çaresizlik içerisinde çırpınmaktadır. 12 - Kira yardımı muntazam uygulanmadı.
Her süre sonunda, uygulanacak mı uygulanmayacak mı tartışmaları aylar aldı.
Kira yardımının, hak sahiplerine evleri teslim edilinceye kadar, muntazam
uygulanması gerekir. 13 - Bölgede birçok mesele ortada duruyor.
Bölgenin meseleleri halledilmemiş vaziyettedir. Tabiî, netice olarak
"bunun sebebi nedir" derseniz,
bunun sebebi, başlangıçta -muhtelif vesilelerle, aşağı yukarı kırk defa,
bu kürsüden ifade ettim- bölge için bir deprem bakanı görevlendirilmesi ve
projelerin tek elden yürütülmesi gerekirdi; yani, Yalova için, Sayın Yaşar
Okuyan'ın yaptığı gibi, bölge için bir Yaşar Okuyan görevlendirilerek,
dirayetli bir bakan görevlendirilerek, bölgenin rehabilitasyon çalışmalarının
tek elden yürütülmesi gerekirdi; yapılmadı. Mesele, valilerin ve belediyelerin
sırtına bırakıldı; bu değerli bürokratların ve idarecilerin de, siyasî irade
olmadan bunun altından kalkmaları mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum
Muhterem Başkan. BAŞKAN - Buyurun. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. Bir diğer eksik, ihalelerin güçlü
müteahhitlere verilmesi gerekirdi. İşin kaça yapılacağı mühim değil, işin kaç
günde biteceği mühimdir. Bölgede yaşayan milyonlarca insanın günlük hayatı,
altyapı yatırımlarıyla tahrip edilmiş vaziyettedir. Bölgeye gidenler, bölgeyi
harpten çıkmış, harabe halinde görmektedirler. Yollar çamurdur, tozdur,
kazılmıştır; maalesef, burada, yanlış yapıldı. Altyapı için yollar defaatle
kazılıyor, 2 kilometre yerde 14 müteahhit çalışıyor. Halbuki, güçlü
müteahhitlere verirdiniz, proje koordinasyonu sağlardınız; bir defa bir yolu
kazdığınız zaman, orada, su borusunu, kanalizasyon borusunu, telefon hattını,
elektrik hatlarını koyar, parsel bağlantılarını yapar; kapatır, asfaltı
yapardınız, mesele çözülürdü. Ciddî bir proje yönetiminin gereği buydu; ama, bu
görülmedi maalesef. Bölgenin normal hayata döndürülmesi için,
iç ve dış kaynakların, önceliklere göre verimli şekilde kullanılması gerekirdi.
Siyasî irade yokluğu ve koordinasyon eksikliği, bölgeyi, bir kargaşa bölgesi
haline getirmiştir. Bölgede iktisadî hayat çökmüştür.
İşyerleri kapanıyor. Mudurnu Tavukçuluktan sonra şimdi Köy-Tür de kapanıyor.
Türkiye Kalkınma Vakfının... Tavukçulukta öncü olan, Erzincan'dan İzmir'e,
Sakarya'ya kadar Türkiye'ye yaygın tavukçuluğu, modern tavukçuluğu getiren bu
grup, maalesef, birtakım sıkıntılar sebebiyle, kasım ve şubat krizlerinin faiz
ve döviz kuru dalgalanmaları sebebiyle, bütün iktisadî hayatı çarptığı gibi bu
kurumları da çarpmıştır ve maalesef, bunlar da çaresiz vaziyette
beklemektedirler; onbinlerce üretici gözünü Ankara'ya dikmiş, acaba Köy-Tür'ün
meselesi nasıl çözülecek, krize giren diğer işletmelerin meselesi nasıl
çözülecek diye bekliyor. Hükümetin bunlara acilen tedbir almasını
diler; hepinizi hürmetle selamlarım. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Deprem bölgesinin sorunlarını
dile getiren Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkanım,
izniniz olursa, bölgeye ilişkin birkaç hususta da, ben, yerimden açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Ercan. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
depremin üzerinden yirmialtı ay geçti. Elbette ki, kaybettiklerimizi unutmak
mümkün değil, rahmetle anıyoruz. Bölgede yaşayan insanların sorunları
gerçekten çok ağır; bir de, buna, yaşanan ekonomik kriz eklendi. Tabiatıyla, bu
ekonomik kriz, bölgedeki sorunları daha da derinleştirdi; sorunlar, dayanılmaz
bir boyuta ulaştı. O bakımdan, hükümetimizin, konuya, bu açıdan yaklaşmış
olması lazımdı; hem depremin büyük tahribatı ve hem ekonominin olumsuz
yansımaları... Dolayısıyla, bölge halkı perişan. Bakın,
önümüz kış; halen, çok sayıda vatandaşımız, prefabrike konutlarda, bu kışı da
geçirecek. Dolayısıyla, kalıcı konutların tamamlanması konusunda kaynağa
ihtiyaç var, ödeneğe ihtiyaç var. Bir de, çok büyük ölçüde, bilhassa
Adapazarı'nda, konut açığımız var, arsa üretilmesi lazım. Sayın Bakan,
geçtiğimiz hafta Adapazarı'ndaydı, birlikte bölgeyi gezdik -hem mevcut
Adapazarı'nı hem de yeni yerleşim alanını gezdik- sorunları orada da dillendirdik.
Ayrıca, çok önemli, bakın, ticarî ve sınaî hayat Adapazarı'nda çökmüş. Esasen
bölgede çökmüş, sadece Adapazarı'nda değil; ama, Adapazarı merkezi bütünüyle
yıkıldı. Takdir edersiniz ki, 7 000'e yakın işyeri tamamen yıkıldı, 24 000 konut
yıkıldı -orta hasarlı, hasarlı konutlar ve işyerleri hariç olarak bunları
söylüyorum- ekonomik hayat felç oldu. Dolayısıyla, ticarî ve sınaî hayatın
canlandırılması için, bir özel kalkınma modeline, teşviklere, muafiyetlere, istisnalara
ihtiyaç var; böyle bir modelin uygulanması lazım, teşvik edilmek lazım.
İşyerini kaybetti, oturduğu ikametini kaybetti, malını sermayesini kaybetti,
elde avuçta hiçbir şey yok. Dolayısıyla, bu insanların desteklenmesi lazım. Ayrıca, bir de, bakın, yaz boyu, ben,
seçim bölgemde, toz toprak... Yani, Adapazarı'nda, çevre kirliliği, gerçekten,
insan sağlığını tehdit eden boyutta; çevre oldukça kirli. Önümüz kış;
çocuklarımız, insanlarımız, okuluna, işyerine belki çizmeyle gidip gelebilecek.
Dolayısıyla, tamamen harap olan altyapının ikmali için, şu anda müteahhitler
istihkaklarını alamamışlar kısmen. Dolayısıyla, bunların ödenmeyen
istihkaklarının süratle ödenmesi ve ayrıca kaynak aktarımıyla da, bu altyapı
çalışmalarının süratlendirilmesi gerekir. Sayın Başkanım, izninizle, bir iki konuya
da değinerek hemen tamamlayacağım. Ayrıca, bir de, vergi terkin talebimiz
var, vergilerin terkin edilmesine ilişkin. Konuyu ilgili Bakanlarla görüştük.
Aslında, Meclis tatile girmeden önce bunun yasalaşmasını arzu ettik. Vergi
terkin işlemine ilişkin tasarının süratle Meclisin gündemine gelmesi lazım;
çünkü, o bölgede defterdarlık, vergi daireleri tamamen yıkıldı, işyerleri falan
tamamen yıkıldı; hiç kimsenin, vergi ödemek gibi bir malî durumu da yok.
Dolayısıyla, sadece Adapazarı merkezinde değil -tasarıda biz onu gördük
arkadaşlarla- ilçelerinde de zarar görmüş, işyeri yıkılmış, mağdur olmuş,
insanlarımız var. Zarar görmüş kesimi de dikkate alarak, yani, ilçelerde zarar
görmüşse insanlarımız, vatandaşlarımız, esnafımız, bunları da bu yasanın
kapsamına alarak, vergi terkin yasa tasarısının bir an önce Meclisten geçmesini
de temenni ediyoruz. Devletimizin bölgeye desteğini ve ilgisini bekliyoruz. Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim, ben size teşekkür
ediyorum. Deprem bölgesine ilişkin, gerçekten
-önümüzün kış olması münasebetiyle- ne yapabileceksek, yasama organı olarak
bizim hiç vakit geçirmeden yapmamız gerekir. Onun için, her kim deprem
bölgesindeki sorunlarla ilgili bir öneride bulunursa, ben, şahsen, Başkanlık adına
müteşekkir olurum. Sayın Dedelek, buyurunuz. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 17 Ağustos 1999 tarihinde vuku
bulan deprem, büyük bir coğrafyada vuku bulan, büyük çapta insan ve mal kaybına yol açan bir depremdir; buna, küçük afet
de diyebiliriz. Gerçekten, Deprem Araştırma Komisyonunda o tarihlerde görev
yapan bir milletvekili olarak bölgeye sık sık gittik, incelemelerde bulunduk.
Hatta, görevimizi biraz daha aşarak, araştırma yapmak yerine, oradaki halkın
-ki, bölge milletvekilleri de biliyorlar- sıkıntılarını, onların içinde
bulundukları birtakım zorlukları da Başbakanlık Kriz Merkezine taşıyabildik. Şimdi, burada, değerli milletvekili
arkadaşlarımızın söylediklerinde haklılık payı vardır. Gerçekten,
hükümetimizin, bu kadar büyük bir coğrafyada, dünyada, belki de coğrafya
genişliği açısından tek olan böyle büyük bir afet karşısında bocalamaları
olmuştur; ama, elinden gelen gayreti de gösterdiği bir hakikattir. Burada,
bölge halkının, sadece evini, konutunu yapmak da yeterli olmamaktadır; çünkü,
halkın psikolojik durumu burada sarsıntı geçirmiştir, sosyolojik yapısında hâlâ
sıkıntılar vardır ve en önemlisi, ticarî ve sınaî hareket durmuştur. Bu, sadece
fabrikaları ikmal etmekle olacak bir hadise değildir. Özellikle, Adapazarı,
büyük hasar gören bölgelerden biridir; burada, özellikle daha büyük yardım ve
yatırımların yapılması noktasında gerekli tedbirler alınmalıdır. Ben, özellikle, eksikliklerin başında,
koordinasyon eksikliğine değinmek istiyorum. Gerçekten, bu depremde görülen en
büyük açığımız, koordinasyon hatamızdır. Bunun da sebebi, biz, afet öncesi
alınacak tedbirleri, afet esnasında yapılacak işleri ve afet sonrası yapılacak
işleri üç bölüm halinde ele alıp bir müsteşarlık kurmak zorundayız. Orada,
yetkili vali midir, yoksa bir bakan mıdır; böyle bir belirsizliğin olması zaman
kaybına yol açmış ve halkımızı da psikolojik bir sıkıntı içerisine sokmuştur.
Zaten depremin verdiği bir sıkıntı, devletin birtakım özverilerde bulunmasına
rağmen, halka bunların hepsini benimsetememiştir; bu, bir gerçektir. Hâlâ da bu
sıkıntıların devam ettiğini duymak bizleri üzmektedir. Ben, bu açıdan, bir müsteşarlığın kurulup,
artık, deprem sonrası gelişigüzel konuşmalarla, bir dolu hocanın çıkıp da
deprem şu şiddetinde, bu şiddetinde gibi gelişigüzel beyanları yerine, tek bir
merkezden bu hazırlıkların yapılması kanaatindeyim; çünkü, diyoruz ki, depremle
iç içe yaşamak zorundayız, Türkiye afet bölgesidir. Mademki afet bölgesidir,
depremle iç içe yaşayacaksak, hükümetimizden benim de burada bir ricam olacak.
Bir daha bu depremleri yaşamak istemiyoruz; böyle bir afeti Cenabı Allah'tan
temenni etmiyoruz; ama, Türkiye deprem bölgesiyse, bu tedbirleri almak için,
önce bir müsteşarlık, hatta gerekirse, afet koordinasyon bakanlığının kurulması
noktasında, biz, Yüce Meclis olarak çalışmalarımızı yapmak durumundayız. Saygılarımla, bu konuda söz verdiğiniz
için size teşekkür ediyorum; saygılarımı Yüce Meclise arz ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın
Dedelek. Sayın Pepe, buyurunuz. OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; deprem bölgesindeki sıkıntıları dile getiren saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Depremin merkezi olan Gölcük'le alakalı
birkaç şeyi dile getirmekte fevkalade fayda görüyorum. Marmara depreminin
odağında, merkezinde olan Gölcük, maalesef, Adapazarı'ndan da daha vahim bir
durumdadır. Gölcük'ün su ve kanalizasyonu ihale edilmişti; fakat, müteahhit,
ödemeleri yapılmadığı için işi bıraktı, işin vahim tarafı budur. Yani, şehrin
her tarafı harabeye dönmüş, her tarafı kazılmış, müteahhit işi yarım bırakmış
ve gitmiş; ödemeleri yapılmıyor. Yine, bölgedeki eksik olan kalıcı
konutlarla alakalı, mesela Karamürsel'le alakalı daha yer tespiti
yapılmamıştır; yani, iki yılı aşkın süre geçmesine rağmen, Karamürsel'de
yapılacak olan kalıcı konutlarla alakalı yer tespiti dahi yapılamamıştır. Gerek
Karamürsel'de ve gerekse Hisareyn'de kalıcı konutlarla alakalı yer tespiti ve
ihale yapılması için, hükümetin gayretini, desteğini yöre halkı beklemektedir. Yine, yapılan kalıcı konutların doğalgaz
temini için bugüne kadar gerekli adımlar, maalesef atılamamıştır. Halbuki,
kalıcı konutların ısınma problemi, doğalgazla çözülecek şekilde planlanmıştır;
ama, bölgeye doğalgaz bugüne kadar intikal edebilmiş değildir. Yine, bilhassa Körfeze kıyısı olan
belediyelerin sahillerinde büyük tahribatlar meydana gelmiştir; belediyelerin
binalarını, araç ve gereçlerini alıp götürmüştür, yolları yıkılmıştır; ama, ne
araç gereç konusunda ne de binalar konusunda -tabiî, bu katsayıların da önemli
payı vardır bunda- gerekli hamleler yapılamamıştır. Söz buraya gelmişken, pazar günü, Gölcük
Belediye Başkanımızın bir toplantıda dile getirdiği hususu, ben de, burada,
huzurunuzda arz etmek istiyorum. Gölcük'ün, 16 Ağustos 1999'daki haline
gelebilmesi için 55 trilyon paraya ihtiyacı vardır; halbuki, bugüne kadar,
fonlardan, paylardan, sair kaynaklardan ancak bunun yüzde 15'i gelebilmiştir.
Bu süratle, Gölcük'ün 16 Ağustostaki Gölcük olabilmesi için, demek ki, yıllarca
beklememiz gerekecektir. Ben, yaklaşmakta olan kış şartları bölge
insanının mağduriyetini daha da artıracağından, ona katkıda bulunacağından, bu
konunun hükümet tarafından hassasiyetle takip edilmesini ve gereğinin yapılması
için himmetlerini bölge insanı için istirham ediyor. Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. Sayın Şandır, buyurunuz. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Gerçekten, zannediyorum, asrımızın ve
dünyanın yaşadığı en büyük deprem felaketini unutmamak gerekiyor, unutturmamak
gerekiyor. Buna vesile olduğu için sayın milletvekilimize teşekkür ediyorum. Bu
vesileyle, ben de, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan
rahmetler diliyorum. Kalanların ıstırabı, derdi, bir anda
mutlaka bitmeyecektir; bunları yok saymak mümkün değil. Yapılması gerekenler
noktasında, her birimiz, her insanımız, ne imkân varsa, devletimizin ne gücü
varsa bunu talep etmelidir; bu deprem bölgesindeki insanlarımızın ıstırabına,
çaresizliğine, yardımına koşmalıdır. Buna açıkyüreklilikle, bütün kalbimizle,
biz de, Milliyetçi Hareket Partisi olarak katılıyoruz; ancak, burada, bir şeyi
de ifade etmek lazım: Ülkemizin yaşadığı bu ekonomik sıkıntılar içerisinde, bu
kaynak yokluğu içerisinde, hükümetimizin, devletimizin ve toplumumuzun deprem
bölgesine ayırdığı kaynakları da, yaptığı hizmetleri de azımsamak, görmezlikten
gelmek doğru olmaz. Bunu da teslim etmek gerekiyor. Özellikle, bundan önceki Sayın Bakan Koray
Aydın'ın oradaki hizmetlerini, burada, hayırla yâd etmek lazım. Ben inanıyorum
ki, milletvekillerimizin bu duyarlılığı olduğu sürece, Büyük Millet
Meclisimizin bu duyarlılığı olduğu sürece, yeni gelen bakanımız da, deprem
bölgesine tüm imkânlarıyla koşacaktır, yapılması gerekenlerin,
yapılabileceklerin azamîsini yapacaktır; ama, yine söylüyorum, depremi
unutmamalıyız, unutturmamalıyız, oradaki insanlarımızın ıstırabına tüm imkânlarımızla
ve fedakârlıkla koşmalıyız. Bu imkânı verdiğiniz için, Sayın Başkan,
size de teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum
efendim. Gerçekten bir hakkaniyet gereğidir, hem
Sayın Koray Aydın'a hem Sayın Hasan Gemici'ye hem Sayın Yaşar Okuyan
bakanlarımıza... Elbette diğer sayın bakanların da büyük ilgisi olmuştur; ama,
bu üç arkadaşımızın emeklerini de burada yâd etmekte fayda var. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Evet Sayın Başkan,
ben de hatırlatmanıza teşekkür ediyorum efendim. Diğer bakanlara da teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Son olarak, Sayın Hatiboğlu ve
Sayın Çalık arkadaşlarıma, kısa açıklama yapmaları için, söz vereceğim. Buyurun Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
anlayamadığım bir hususu ifade etmek istiyorum: Muhalefet partilerinin bu
ağlamaları, sızlanmaları, çare aramaları, Genel Kurula bilgi sunmaları,
hükümeti tahrik ve teşvik etmeleri doğrudur; ama, bu iktidar partilerine ne
oluyor; yani, bakanlarıyla görüşemiyorlar mı bu meseleleri götürmek için?!
Görüşemiyorlarsa kendilerine randevu alalım. Bakın, şimdi, ben, o deprem bölgesindeki,
afet bölgesindeki o mağdur, mazlum insanların acılarını, figanlarını duyuyor
gibiyim ve diyorlar ki: "Yani, bu iktidar partileri ne yapmak istiyor?
Bize hizmet getirsinler. Onların işi, ağlamak değil, sızlanmak değil, şikâyette
bulunmak değil; onların işi, icraatta bulunmaktır." Ben bunu arz ediyorum
o bölgenin insanlarına tercüman olmuş olmak için. Saygı sunuyorum efendim. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum; ama, kabul
edersiniz ki, yasama organı üyesi olup da bu sıkıntıları paylaşmayan bir
arkadaşımızı bu çatı altında da düşünmek mümkün değil. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
benim ne demek istediğimi siz çok iyi anladınız... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Rahatsız olmayın;
niye rahatsız oluyorsunuz?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Rahatsız
olmuyorum. Usul var; çalışma yapacağız şurada. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çalık. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, bu
olanağı tanıdığınız için önce size saygılarımı arz ediyorum ve bu konuyu yüksek
sesle tekrar bugün Meclis gündemine taşıdıkları için sayın milletvekillerimize
de teşekkür ediyorum. 17 Ağustos felaketi, kuşkusuz, insanlığın
yaşadığı en büyük felaketlerden birisidir. Bu, yaklaşık 20 milyon insanı direkt
veya dolaylı etkilemiştir ve bizzat kendim de 12 Kasım depreminde enkazdan
çıktığım için, bizatihi bunu yaşayan bir kardeşiniz olarak acıyı kendim de
hissettim. Devletimiz, kuşkusuz, o zamanlar, insanların önce enkazdan
çıkarılması için tüm gücünü tüm olanaklarını seferber etti. O günleri tekrar
gözümüzün önünde canlandıracak olursak, tüm olanaklarımızla beraber devletimiz
oradaydı. Ondan sonra, tabiî ki, insanlarımızın
ihtiyaçları beraberinde gelecekti; dolayısıyla, başını sokacak bir yer
arıyordu, başını sokacak bir çadır arıyordu ve çoluk çocuğunun midesini
dolduracak, çoluk çocuğuna yedirecek bir tas çorba arıyordu. Devletimiz, tüm
olanaklarıyla beraber bunu yerine getirdi ve ondan sonraki süreçte, tabiî ki
önümüz kıştı, kışın da hiç kimse yurttaşını dışarıda bırakmak gibi bir lükse
sahip değildi. 57 nci hükümetimiz, vatandaşlarımız için prefabrike konutu
gündeme getirdiğinde, birçok insan bağırdı "bu lükstür" diye.
Halbuki, biz o zaman da tüm milletvekilleri, hele iktidara mensup
milletvekilleri olarak, yekvücut olduk, sosyal devlet anlayışından hareketle
"devletimiz bu prefabrikeleri yapmalı ve yerine getirmeli" dedik. Ben, o günkü Bayındırlık Bakanımız Sayın
Koray Aydın'a şükranlarımı sunuyorum; verdiği mücadeleden dolayı 57 nci
hükümetimize ve konuyu çok yakından takip eden Sayın Gemici'ye ve Sayın Yaşar
Okuyan'a da saygılarımı arz ediyorum. Sayın Başkanım, biz, o zaman şunu
söyledik: Hiç kimse acı üzerinden siyaset yapmasın, hiç kimse acı üzerinden bir
şeyler çıkarmaya çalışmasın ve bu, insanlığın yaşadığı bir sıkıntıdır,
dolayısıyla, buna, insanî boyutu öne çıkararak yaklaşım gösterme mecburiyetimiz
vardır dedik ve ben, Ankara'da birçok bürokrata da aynen şunu söyledim: Değerli
arkadaşlarım, eğer bölgeyi görmediyseniz, bölgeyi görmenizde fayda var; çünkü,
Sayın Gemici "Ankara'ya gittiğim zaman deprem bölgesine yaklaşımım farklı,
deprem bölgesini gördüğümde, deprem bölgesine yaklaşımım farklı oluyor"
diyordu. Onun için, 57 nci hükümetimiz, tüm
olanakları seferber etmektedir. Bizler de, iktidara mensup milletvekilleri
olarak, Sayın Başbakanımız dahil, sayın bakanlarımız dahil, hiçbir zaman,
hiçbir şekilde acz içerisine girmedik. Grup Başkanvekillerimizin de
yardımlarıyla beraber, her zaman, her konuyu, süratle intikal ettirmeye
çalıştık. Yaramız büyüktü; fakat, kısa sürede sarılma olanağı yoktu. Biz, bu arada, ekvergi gündeme geldiğinde,
deprem bölgesinin ek vergi kapsamı dışına çıkarılması girişimini, Kocaeli
Milletvekilleri ve deprem bölgesi milletvekilleri olarak girişimimiz sonucu
erteledik. Daha sonraki süreçte, hayat standardı gündeme geldiğinde, yine,
hayat standardı vergisinde, deprem bölgesini kapsam dışına çıkardık ve
biliyorsunuz ki, çok büyük bir kesimimiz, kira yardımı, barınma yardımı adı
altında bir yardım aldı, sosyal devlet anlayışından hareketle. Önümüzdeki günlerde, yine, iktidar partisi
milletvekillerinin girişimiyle beraber, prefabrike konutlarda yaşayan
yurttaşlarımızın biriken elektrik borçlarının rahat ödenmesi ve onlara kolaylık
tanınması için girişimlerde bulunduk; umuyoruz ki, onun da sonucunu alacağız.
Doğalgaz çalışmaları devam etmektedir; ihalesi yapılmış, şu anda teknik açıdan
bitme aşamasına gelmiştir. Belediyelere ödenen katsayılar kuşkusuz yetersizdir;
ama, her türlü çalışma yapılmaktadır. BAŞKAN - Sayın Çalık, kısa... Süreyi
geçirdik. Ne olur, toparlayın. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum. (DYP, SP ve AKP sıralarından gürültüler) İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, hükümetin yerine mi cevap verecek?! OSMAN PEPE (Kocaeli) - Arkadaşım, çıksın,
Sayın Bakan konuşsun! HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bitiriyorum. Çok acılı bir bölgenin milletvekili
olarak, sizin affınıza sığınarak bitiriyorum. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, konuşmacı 5 dakika konuştu; kendileri 15 dakikadır konuşuyor. MAHFUZ GÜLER ( Bingöl) - Böyle bir usul
yok!.. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım,
kuşkusuz, sıkıntılarımız büyüktür; kuşkusuz, acılarımız büyüktür. 57 nci
hükümetimiz, tüm birikimiyle beraber, tüm gücüyle beraber, bölgenin sorunlarını
üstlenmiştir ve önümüzdeki günlerde de bunu bitirme noktasına gelecektir. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
Gündemdışı konuşma alsın... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bu fırsat ve
olanağı bize verdiğiniz için, tüm milletvekillerimiz adına, sizlere
şükranlarımı sunuyorum. Saygılarımı arz ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, gündemdışı... (DYP,
SP ve AKP sıralarından gürültüler) İzin verin... İzin verin... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkanım, hükümetin olmadığını tescil ettiniz, teşekkür ediyoruz; milletimiz de
bunu görüyor zaten. BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben,
5 dakikalık bir gündemdışı konuşmayla yetinebilirdim; ama, arzuladım ki... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Oturduğumuz yerden
konuşalım o zaman hepimiz. BAŞKAN - Tabiî ki, saatlerce konuşmamız
mümkün; arzuladım ki, bütün arkadaşlarımızın katkısı olsun. Koskoca deprem
bölgesinin sorunlarına, böyle, 5 dakikayla değinmiş geçmiş olmayalım istedim. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sorun yokmuş
ki, arkadaş hepsini çözmüş!.. BAŞKAN - Tabiî ki, burada, sizlerin
karşılıklı anlayışı da, bundan sonraki tutumumuzda ışık tutucu olacaktır. Ben, katkı yapan bütün arkadaşlarımıza,
burada teşekkür ediyorum, emeği geçenlere de teşekkür ediyorum; ama, yapılması
gerekenler konusunda da, her birimizin hem görevi olduğunu düşünüyorum hem de
hakkı olduğunu düşünüyorum. Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi
vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım: IV.–
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.–
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 272 nci sırasında yer alan 723 sıra sayılı Türk Medenî
Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 273 üncü sırasında yer alan 724 sıra
sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmasına ve bu iki kanun tasarısının,
İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek "temel kanun"
olarak görüşülmesine; görüşme yöntem ve şekline ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 84 Tarih:
16.10.2001 Danışma Kurulunca, aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler: İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilen, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci sırasında yer alan 723 sıra sayılı
Türk Medenî Kanunu Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 273 üncü sırasında yer
alan 724 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına alınması ve Türk Medenî
Kanunu Tasarısının üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda; a) Tasarının bölümler halinde, 1.- Başlangıç ve birinci kitap
"Kişiler Hukuku" kısmının 47 nci maddesine kadar 1 inci bölüm, 2.- 47 nci maddesinden 118 inci maddesine
kadar olan kısmının 2 nci bölüm, 3.- İkinci kitap "Aile Hukuku"
kısmının 118 inci maddesinden 282 nci maddesine kadar olan kısmının 3 üncü
bölüm, 4.- 282 nci maddesinden 396 ncı maddesine
kadar olan kısmının 4 üncü bölüm, 5.- 396 ncı maddesinden 494 üncü maddesine
kadar olan kısmının 5 inci bölüm, 6.- Üçüncü kitap "Miras Hukuku"
kısmının 494 üncü maddesinden 575 inci maddesine kadar olan kısmının 6 ncı
bölüm, 7.- 575 inci maddesinden 683 üncü
maddesine kadar olan kısmının 7 nci bölüm, 8.- Dördüncü kitap "Eşya Hukuku"
kısmının 683 üncü maddesinden 779 uncu maddesine kadar olan kısmının 8 inci
bölüm, 9.- 779 uncu maddesinden 939 uncu
maddesine kadar olan kısmının 9 uncu bölüm, 10.- 939 uncu maddesinden sonuna kadar
olan kısmın 10 uncu bölüm olarak görüşülmesi, b) Tasarının tümü üzerinde gruplar,
hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 40'ar dakika (bu süre birden
fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika;
bölümler üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların
20'şer dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir)
olması, c) Maddeler okunmaksınız sadece bölümlerin
ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde o
bölümün kabul edilen önergeyle birlikte oylanması, d) Bölümler üzerinde komisyon ve hükümetin
1'er, milletvekillerinin de 3 önerge verebilmesi, e) 724 sıra sayılı Türk Medenî Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının sadece tümü üzerinde
görüşme yapılması ve tümü üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak
konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması, tasarının
1-25 inci maddelerinin okunmaksızın birlikte oylanması; tasarı üzerinde hükümet
ve komisyonun 1'er, milletvekillerinin de 3 önerge verebilmesi, Önerilmiştir. BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, şimdi
okuttuğum bu Danışma Kurulu Önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ayrıca, kâtip üye arkadaşımın bundan
sonraki bölümde oturarak okuması hususunu da oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum. Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz. V.–
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.– Çevre
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Çevre Komisyonunda boş bulunan ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ordu Milletvekili Yener
Yıldırım aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işten başlayacağız. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
müzakeresine başlayacağız. 2. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki
kanun teklifinin müzakeresine başlayacağız. 3. – Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 4. –
Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. – Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6. – Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince, Türk Medenî Kanunu
Tasarısı ile Türk Kanunu Medenîsinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, Ankara Milletvekili Esvet
Özdoğu ve dört arkadaşının, aynı kanunda değişiklik yapılması hakkında kanun
tekliflerinin görüşmelerine başlayacağız. 7. – Türk
Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara
Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425,
2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince, Türk Medenî
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 8. – Türk
Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/612) (S. Sayısı : 724) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz. 9. –
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/686) (S. Sayısı : 514) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 514 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Saadet Partisi
Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurunuz. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 514 sıra
sayılı yasa tasarısı üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla
önümüze getirilen husus şudur: Karadeniz Ekonomik İşbirliği üye ülkelerinin
temsilcileri ve sekreteryasının bir ayrıcalığının, bir bağışıklığının olması
lazım. Bu, zaten -1946 yılında- Birleşmiş Milletler sözleşmesinde var; bu tür
anlaşmalarda, üye temsilcilerine bu tür ayrıcalıklar ve bağışıklıklar
tanınıyor. Karadeniz Ekonomik İşbirliği üye ülkeleri de, zaten, Tiflis'te, 1999
yılında, bu ayrıcalık ve bağışıklık anlaşmasını yapmışlar; ancak, üye ülkelerin
parlamentolarının bunu oylaması, kanunlaştırması lazım. Bugün, önümüze
getirilen yasa tasarısı budur. Biz de Saadet Partisi olarak, bu yasa
tasarısının onaylıyoruz, tasvip ediyoruz. Değerli arkadaşlar, 21 inci Yüzyıl
dünyasında -bilindiği gibi- hiçbir ülke, kendini dünya devletlerinden tecrit
ederek yaşayamaz. Zaman zaman ülkeler arasında birtakım organizasyonlar
yapılmaktadır; Avrupa Birliğinde olduğu gibi kıta bazında organizasyonlar
yapılmakta, D-8'lerde olduğu gibi, ülkeler arasında kimlik birliği, tarih
birliği gibi birtakım paralelliklerin olduğu organizasyonlar olmakta ve yine,
Karadeniz Ekonomik İşbirliğinde olduğu gibi bölgesel birtakım organizasyonlar
olmaktadır. Değerli arkadaşlar, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütünün oluşturulmasında Türkiye'nin rolü büyüktür. Türkiye, bu
konuda fikir sahipliği, fikir babalığı yapmıştır. Özellikle de, emekli
Büyükelçi Şükrü Elekdağ'ın bu konuda katkısı çok fazladır. Yine, o dönemin
Cumhurbaşkanı rahmetli Sayın Turgut Özal'ın, siyaset alanında, bunun hayata
geçirilmesinde etkisi ve katkısı çok olmuştur. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü için
ilk adım 1992 yılında atılmış, toplanılmış; fakat, tüzelkişilik kazanması, 1998
yılında, Süleyman Demirel'in imzasıyla, Yalta'da yapılan anlaşmayla
gerçekleşmiştir. Değerli arkadaşlar, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü, bir bölgesel oluşumdur. Burada amaçlanan, Karadenize kıyısı
olan ülkelerin, kendi aralarında, ticaretten tarıma, ulaşıma, turizme, hatta ve
hatta, terör ve uyuşturucuyla mücadelede işbirliğine yönelik bir çalışmadır.
Türkiye, kurucu üyelerden biri olması hasebiyle, bunda çok etkin rol almıştır;
fakat, ne yazıktır ki, değerli arkadaşlar, Türkiye, bütün alanlarda olduğu
gibi, özellikle 57 nci hükümet döneminde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
çalışmalarında da çok pasif kalmıştır, âdeta, kendi kendini pasifize etmiştir. Buraya üye ülkeler arasında, zaman zaman
sürtüşmeler olmaktadır. Mesela, Yunanistan ile Türkiye arasında anlaşmazlıklar
vardır; aynı şekilde, Azerbaycan ile Ermenistan arasında anlaşmazlıklar vardır;
fakat, özellikle bugünlerde gündeme gelen Rusya ile Gürcistan arasında olan
anlaşmazlık... Âdeta, 11 Eylül bahanesiyle Rusya, Gürcistan'ın Çeçen
savaşçıları koruduğunu, kolladığını bahane ederek Gürcistan sınırına asker
yığmıştır ve dün de televizyondan seyrettiğimiz kadarıyla, Gürcistan
topraklarını bombalamaktadır. Değerli arkadaşlar, bu masumane bir
davranış biçimi değildir. Bir defa, zaten, 57 nci hükümet, Çeçenistan konusunda
"Rusya'nın iç meselesi" demekle çok büyük bir yanlış yapmıştır.
Türkiye cumhuriyeti devleti bu silik politikaya layık değildir. 57 nci hükümet
bu işi yüzüne gözüne bulaştırıyor, çok basiretsiz ve bilgisizce davranıyor. Yine aynı şekilde Rusya'nın Gürcistan'a
müdahalesi... Âdeta, 11 Eylül bahane edilerek, vuran vurana, fırsat bu fırsat
mantığıyla, aynen Hindistan'ın Keşmir'i vurduğu gibi, Rusya da Gürcistan'ı
vurmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu, anlaşılabilir bir
tutum değildir, Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmektedir. Özellikle,
buzdağının görünmeyen kısmında Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı yatmaktadır. Bu
boru hattı, özellikle, bölgede barışı dengelemek noktasında çok önemlidir ve
yine, Gürcistan'ın Batı'ya entegre olması noktasında çok önemlidir. Türkiye'nin
bir enerji koridoru oluşturması, millî menfaatları açısından ve ekonomik
menfaatları açısından çok önemlidir; ama, bu, Rusya tarafından bugünlerde
dinamitlenmektedir ve Türkiye de buna seyirci kalmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu çerçeve içerisinde,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün çok daha fonksiyonel olması... Sadece
biçimsel olarak çok pasif halde kalması olmaz. Türkiye burada gerçek yerini
almalıdır, kurucu üye olması hasebiyle gerçek yerini almalıdır; fakat, görünen
odur ki, KEİ toplantılarına Türkiye'den parlamenterler katılmamakta, çok pasif
kalmakta ve özellikle, Türkiye, bu konuda meydanı Yunanistan'a, Ermenistan'a,
Rusya'ya bırakmaktadır. Özellikle, Yunanistan'ın Karadenize kıyısı olmaması
hasebiyle, KEİ'ye alınması, üye yapılması, zaten baştan yanlış bir davranış
biçimidir. Ancak, Türkiye buna seyirci kalmamalıdır. Değerli arkadaşlar, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü çerçevesi içerisinde, üye ülkelerin nüfusu -dikkatinizi
çekiyorum- 400 milyonu aşmaktadır ve bu ülkeler çok zengin yataklara
sahiptirler. Özellikle, petrol ve gaz yatakları, 4 trilyon dolar civarında bir
rakamdır. Bu, özellikle bu bölgeyi ve ekonomik kriz yaşayan Türkiye'yi -bundan
faydalanmasını bilirse- çok rahatlatacak bir potansiyeldir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, KEİ
çerçevesi içerisinde dışticareti gittikçe azalmakta, yüzde 10'larda olan
dışticareti gittikçe azalmaktadır. Özellikle, Rusya'dan ayrılan Bağımsız
Devletler Topluluğuyla ilgili çok bariz, somut örnekler vermek istiyorum; 1998'de
yüzde 24, 1999'da ise yüzde 42,5 oranında gerilemiştir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bu
ekonomik krizden çıkması için, sadece Avrupa Birliğine, Dünya Bankasına, IMF'ye
endeksli çalışması yetmiyor; birtakım argümanlar geliştirmesi lazım. Bu da,
ancak bölge ülkeleriyle olan ilişkilerle olur. Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü buna en büyük potansiyeldir. Yine, Ortadoğu ülkeleriyle, Türkî
cumhuriyetlerle olan ilişkileri artırmalı, yeni çabalar içerisine girmelidir.
Aynen, özel sektör mantığı ve mantalitesiyle çalışmalıdır. Aksi takdirde, bu
kısır döngünün enkazı altında hepimiz kalacağız diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu çerçeve içerisinde,
özellikle Türkiye'nin 57 nci hükümet döneminde en şanssız olduğu konulardan
birisi de, dışpolitika sektörümüzdür. Her alanda olduğu gibi, 57 nci hükümet
dışpolitikada da ülkemizi hiç de iyi temsil etmemektedir. Ben zannediyorum ki,
bu hükümetin yapabileceği en iyi şey, ya müspet bir girişimde bulunması veya
bir an evvel istifa etmesidir. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu adına Sayın
Niyazi Yanmaz konuştular. Kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'ya söz veriyorum. Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya)-
Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; görüşülmekte olan uygun
bulma yasa tasarısı üzerinde Grubumun görüşlerini arz ediyorum; sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yasama üyeliği görevim boyunca, ilk kez,
bir uluslararası mutabakat veya protokol konusunda yüce kürsüde konuşuyorum.
Sözlerimin başında, bir cüretkârlık anlamına gelmemek üzere, uluslararası
sözleşme düzeni konusunda, Türk yasama organının ve Türk sisteminin
uygulamadaki birkaç hatasına işaret etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türk pozitif hukuku,
milletlerarası anlaşmanın hangi yetkili tarafından görüşme konusu kılınacağı ve
imza yetkisinin kimde olacağı noktasında yazılı bir kuraldan mahrumdur. Gerçi,
bu noktada bir teamül vardır, Devlet Başkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı veya
bunlardan birisinin yazılı olarak yetkili kıldığı kamu görevlisi şeklinde; ama,
Anayasamızda bu konuda açık bir kuralın mevcut olmaması sebebiyle, şu anda
görüşmesini yaptığımız ayrıcalıklar ve bağışıklıklar sözleşmesinin ait
bulunduğu KEİPA görüşmelerinde, Türkiye'de, İstanbul'da, ilk defa,
Cumhurbaşkanıyla yürütme organı arasında bir kriz yaşanmış ve maalesef, merhum
Turgut Özal, uçağından, göklerden geri dönme çağrısına muhatap kalmıştır. Şu
andaki Başkanvekili arkadaşımdan, Anayasa görüşmelerinde Anayasamızın 90 ıncı
maddesindeki bu noksanlığı tamamlama iradesini göstereceğinden eminim. Değerli arkadaşlar, yine, bizim
Anayasamıza göre, sözleşmeleri onaylama yetkisi, yani, kararı verme, ittihaz ve
ısdar yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Anayasanın 104 üncü maddesinin (b)
bendinin beşinci fıkrası bu konuda herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek
sarahati ve emri içermektedir. Ne acıdır ki, Türk Parlamentosu, milletlerarası
sözleşme düzenini, 1961 Anayasasının uyumu niteliğinde olan 1983 tarihli
Milletlerarası Anlaşmaların Yapılması, İnikadı, Müzakeresi ve Onaylanmasına
İlişkin Yasa çerçevesinde yürütmekte ve orada yetki, eski Anayasa gereği,
Bakanlar Kuruluna verilmiş bulunmaktadır. İçişleri Komisyonumuz, eğer Anayasa
yakın gelecekte değişmezse, umarım ki, bu hükmün uyumu noktasında karşı imza
yetkisini de, yani, Başbakan ve Dışişleri Bakanının imzası yetkisini de içeren
Cumhurbaşkanlığınca onaylanması meselesini yasaya yansıtacaktır. Değerli arkadaşlar, yine, Yüce Parlamento,
uluslararası sözleşmelerin müzakere düzeniyle ilgili özel bir içhukuk
kuralından mahrumdur. Kanaatimce, burada, onay kanunlarının hepsinin, mutlak
şekilde, genel olarak müzakeresi tabiî, bir şey demiyorum; ama, önemli
yükümlülükleri, ağır mükellefiyetleri bünyesinde taşıyan veya önemli sorunları
çözen sözleşmelerin, burada, en azından, madde madde okunması usulünün
uluslararası alanda millî iradenin kazasız belasız tecellisi bakımından ve
beklenmedik sorunlarla karşı karşıya kalınmaması bakımından bu usulün
geliştirilmesi lazımdır. Hatırlayınız; çok yakın geçmişte, beyaz enerjiyle veya
enerji sorunuyla ilgili yaşadığımız bileşik ve çözüm bekleyen problemleri, bu
müzakere usulünün körlüğü sebebiyle yaşadık, içeriye giremedik, muhtevaya
giremedik. Bu konu da önemlidir. Değerli arkadaşlar, şu anda, görüşme
konusu, müzakere konusuyla ilgili, yani, KEİPA düzenindeki, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü düzenindeki imtiyazlar, bağışıklıklar, muafiyetler şartıyla
ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, ülke
komşularının sorunlarına boğulmuş, hemen hemen sorunsuz komşusu bulunmayan
ender ülkelerden birisi. Devletlerarası sorunlar, iki devlet arasındaki
sorunlar, genellikle, tarihin ve coğrafyanın beslediği sorunlardır, kronik
sorunlardır. Bunların çözüm konusu kılınması veya sağlıklı bir çözüm temeline
oturtulmasının bir başka yolu, devletlerin dışında, karşılıklı bölgesel
işbirlikleri ve bölgesel kuruluşlar kurmaktır ki, Karadeniz Ekonomik İşbirliği,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin düzen ve rejim itibariyle çöküşünden sonra
doğan serbestinin ekonomik alandaki örgütlenmesinin adıdır. Türkiye'nin, öncü,
kurucu görev üstlendiği bu yapı, şu anda müzakeresini yaptığımız hukukî metinle
önemli bir yapılaşma sürecine veya yapılaşmasını önemli şekilde tamamlamış olma
durumuna geçmektedir. Ayrıca, bölgelerarası ekonomik işbirliği ve ekonomik
hareketlilik, kültürel etkileşim ve iletişimle, esasen, barışın da, hareketliliğin
de ve gelişmenin de bir başka dinamiğini oluşturmaktadır. İtiraf edelim ki, küreselleşme
yolculuğunda mükemmel bir adım atmanın önemli şartlarından biri, bölgesel
yapılaşmayı geliştirmek ve orada mükemmele ulaşmaktır. Yerelini, ülkesini ve
bölgesel duyarlılıkları etkileşime ve örgütleşmeye dönüştürememiş yapıların,
küresel adımlarının başarılı olması da düşünülemez. Getirilen imtiyaz ve muafiyetler
sözleşmesi, aslında, Birleşmiş Milletler İmtiyaz ve Muafiyetler Sözleşmesinin
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü modeline aktarılmasından başka bir şey
değildir. Şu anda, bunun onaylanması ve karşılıklılık esası içerisinde tüm
ülkelerde uygulanmasının sağlanması halinde, sözleşmede veya protokolde adları
geçen misyon, personel, kişiler, belli yargı muafiyetleri, içhukuk
yükümlülüklerinden kurtulma gibi bağışıklıklara kavuşmaktadır İletişim
dokunulmazlığı, sansür yasağı ve ailelere kapsamlandırılan, şümul altına alınan
diğer durumlar. Değerli arkadaşlar, ben, bölgelerimizdeki
müşterek sorunlara değinmek istemiyorum. Komşumuz Gürcistan'ın ve diğer
ülkelerin yaşadığı bölgesel sorunlar, elbette ki, dile getirilebilir; ama,
Doğru Yol Partisi, Türk uluslararası siyasasına uygun olarak, bölgesel
sorunların karşılıklı müzakere, adalet ve denge kuralları içerisinde çözümünü
istemekte, o konuda üzerine düşecek görevi, liyakatla yerine getirmeye hazır
olduğunu belirtmem gerekir. Ayrıca, her zaman için, barış ve barışa
ulaşma, elbette ki, en kötü mücadeleci yöntemlerden daha sağlıklıdır diyorum.
Bölgesel kuruluşların mükemmelleşmesini diliyor, sorunların çözümü uğruna
barıştan ve müzakereden vazgeçilmemesini temenni ediyor; bu anlayış içerisinde,
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Değerli hukukçumuz Sayın Ahmet
İyimaya'ya teşekkür ediyorum; Doğru Yol Partisi Grubu adına konuştular. Sayın İyimaya, izin verir misiniz; sizin
tutanaklara ne denli önem verdiğinizi bildiğim için katkıda bulunmak istiyorum
"Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" dediniz yanlışlıkla, Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği olarak düzeltiyoruz. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Birliği...
Mücmeldir zaten efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Şimdi, Komisyon söz istemiştir. Komisyon Başkanımız Sayın Kâmran İnan Bey;
buyurunuz efendim. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN
(Van) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Hukuk bilgisine büyük saygı duyduğum Sayın
İyimaya'nın, burada belirttiği iki üç konudaki görüşlerine katılmakta zorluk
çektiğimi arz etmek mecburiyetindeyim. Birincisi, bütün dünyadaki uygulama,
milletlerarası anlaşmaların icra tarafından götürüleceği şeklindedir. Bizde,
Anayasamızda, Cumhurbaşkanı, aynı zamanda, icranın başıdır. Belirttiğiniz
örnek, hukuk çatışmasından değil, şahıs çatışmasından kaynaklanmıştır. Nitekim,
daha sonraki gelişmelerde, aynı sayın şahıs, birçok anlaşmayı kendileri bizzat
imzalamışlardır. Binaenaleyh, bu meseleye bu açıdan bakmak lazım. İkincisi, bir başka görüşünüz, dünyadaki
uygulamaya ve eşyanın ruhuna aykırıdır. O da, milletlerarası anlaşmaların
maddelerinin Yüce Mecliste okunması ve değerlendirilmesi. Bu, mümkün değil.
Neden; milletlerarası anlaşmalar bir akittir. Bir akit, tek taraflı olarak
bozulamaz. Yüce meclisler ne yapar; reddeder -bütün dünyadaki uygulama budur-
ret sebebini hükümete bildirir. Ne demek bu; bunu beğenmedim, yeniden müzakere
edin, karşı tarafın mutabakatını alın, onun ışığında tekrar getirin. Yoksa,
burada oturup da, maddeleri, teker teker, müzakereci makamında alırsanız, o
zaman, kuvvetler ayrılığını da altüst etmiş olursunuz ve üstelik de, âkit
tarafların bulunmadığı, mutabakatına sahip olmadığınız bir değişikliğe
gidersiniz ki, bunun dünyada uygulaması ve benzeri yoktur. Bu, en iyi nerede yapılabiliyor; Dışişleri
Komisyonunda. Dışişleri Komisyonunda bu işlerin mütehassısı arkadaşlarımız var
ve çok geniş şekilde de görüştüğümüzden emin olabilirsiniz. Bütün detaylara
iniyoruz ve bizim reddettiğimiz de vardır. Sadece mühür makamı olarak
alırsanız, yanılırsınız. Sayın hükümetin bunu yeniden gözden geçirmesi, yeniden
değerlendirilmesi şeklinde iade ettiklerimiz de vardır; ama, demokrasilerde,
hiçbir dünya parlamentosu, bunun madde madde müzakeresi ve gerektiği takdirde
şu maddenin böyle değiştirilmesi uygulamasına gitmemiştir. Bu, dünya hukuk
sistemine aykırı düşer ki, zatıâlinizin de bunu kabul buyurmayacağına eminim. Karadeniz ekonomik bölgesi, gerçekten çok
önemli bir teşebbüstür; 400 milyonluk pazarı bulunan bir olaydır; gerektiği
dinamizmi kazanmamıştır - onu, size, ben de ifade edeyim- daha dinamik bir hale
getirilebilir. Burada, aslında, beklenen neticenin
yeterince alınmamasının bir sebebi, en büyük ortaklardan biri olan Rusya
Federasyonunun bu projeye beklenen desteği vermemesi. Bu konuyu, memleketimizde
bulunan ve salı günü beni de görmeye gelen eski başbakanları Sayın Primakov'la
görüştüm. Ekonomik ilişkilerimiz çok yüksek düzeyde seyrediyor, hem de kendi
lehlerine, 1,5 milyar dolar açıkla bunu götürüyoruz maalesef. Bu projeyi, Karadeniz ekonomik işbirliğini
çok ileriye götürmemiz mümkündür ve kendileri de buna katıldılar, kabul
ettiler, hatta, başka somut teklifleri götürdük; çünkü, bizim en önemli
komşularımızdan biridir ve bilhassa, bugünkü dünya konjonktüründe, Rusya
Federasyonu ile Türkiye'ye, bölgeleri ve Avrasya'da istikrar ve barışın
korunması bakımından büyük görevler düşmektedir. Kendilerine şu teklifleri
sundum: Bir; hükümetler seviyesinde, bakan
seviyesinde veya onun eşitinde periyodik danışma mekanizması; üç veya dört ay. Bir de, parlamentolar arasında temas grubu
kurmak suretiyle, siyasî; yani, parlamenter diplomasinin geliştirilmesi fikrini
kendilerine arz ettim. Onu da kabul etti. Bir başka nokta; aslında, Rusya ile
Türkiye arasında çok önemli bir hadisedir; o da: Rusya, tarihî gelişimi
itibariyle, Kafkaslar'da ve Orta- asya'da Türkiye'yi kendisine bir rakip,
hatta, menfaatlarının bir nevi tehdidi olarak görmektedir. Bunun bahis konusu
olmadığını, karşılıklı menfaatlarımızın birbirinin tamamlayıcısı olması
gerektiğini ve eğer, iki memleket, Kafkaslar'da ve Orta-asya'da işbirliğine
girerse, üçüncü memleketlere karşı kendi menfaatlarını savunmada çok daha güçlü
duruma gelebileceklerini ifade ettim. Bütün problem, Moskova'da siyasî bir güven
havasını geliştirmemiz. Karşılıklı ziyaretlerimiz yeterli değil. Sayın
Başbakanları geçen sene kasım ayında geldi, Dışişleri Bakanları geldi. Sayın
Başkanları Putin'in gelecek sene Türkiyemizi ziyaret etmesi gündemde. Rusya
ile, Moskova ile Ankara arasında her düzeyde ilişkilerin en üstte götürülmesi
her iki memleketin ve bölgenin menfaatı icabıdır ve bunun da, en etkin
mekanizmalarından biri Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatıdır. Yüce Meclisin bu teşkilata gereken desteği
vermeye devam edeceğinden eminim. Saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN - Değerli Komisyon Başkanımıza
teşekkür ediyorum. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım,
İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre bir cümle söylemek
istiyorum. BAŞKAN - Esasen, böyle bir usul yok; ama,
yerinizden, kısa bir söz veriyorum; buyurunuz. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Efendim, mesele
şu: Sayın Başkanla ayrı düşünmüyoruz. Şu anda meri Anayasanın 104 üncü
maddesinin (b) bendinin beşinci fıkrasında, Cumhurbaşkanının yetkileri
arasında, aynen "milletlerarası anlaşmaları onaylamak ve yayımlamak"
deniliyor. Bu, Cumhurbaşkanına verilen, karşı imzayla telafi edilebilecek olan
bir yetki. Bu, 1961 Anayasasına ve yasaya göre döndürülmeli ve kararname
şeklinde, Bakanlar Kurulunun yetkisi... Bunun düzeltmemiz lazım dedim; bir. İki; elbette ki, Parlamento, bir akdi,
uluslararası sözleşmeyi, ya reddedecektir veya kabul edecektir. Maddelerin
oylanması mümkün değil, doğrudur; ama, öyle önemli sorunlarla karşı karşıya
kaldık ki, burada maddeler okunmadığı için... Müzakere farklı, oylama farklı.
Dikkat ederseniz, önemli yükümlülükler getiren, yarın milletlerarası
egemenliğimiz bakımından önemli sorunlar doğurabilecek olan şeyleri, yine,
Komisyonun uygun bulacağı yöntemlerle -kriterler konulabilir- Parlamento
konuşmalıdır. 90 ıncı maddenin doğru uyarlanması budur; aksi takdirde, beyaz
enerjideki sorunları tekraren yaşarız. Arz ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN
(Van) - Sayın Başkanım, bir tek nokta efendim... BAŞKAN - Buyurunuz. DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN
(Van) - Zannediyorum, burada çok aşırı bir usul hassasiyetine kapılıyorsunuz;
zira, Yüce Meclis bir anlaşmayı onayladıktan sonra, Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe girmesi... Ama, o karar, Sayın Cumhurbaşkanının onayına sunulur. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Farklı efendim,
farklı... DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN
(Van) - Binaenaleyh, Sayın Cumhurbaşkanının onayıyla uygulama tamamlanmış
bulunuyor ve ondan sonra Resmî Gazetede yayımlanıyor. Bu itibarla, biraz aşırı
şekilcilik var; bağışlayın... Saygı sunuyorum. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Durum farklı
efendim... Bakanlar Kurulu kararı farklı, Cumhurbaşkanı farklı. BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar
Ek Protokolüyle ilgili konuşmamı yapacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bilindiği gibi, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği, Türkiye'nin teklifiyle ve gayretleriyle, 5 Haziran 1992 yılında
İstanbul deklarasyonuyla kurulmuştur. Önceleri bir süreç olarak başlayan bu
organizasyon, 5 Haziran 1998 tarihinde Yalta'da yapılan sözleşmeye kadar süreç
olarak devam etmiş, bundan sonra ise, bir örgüt, bir teşkilat havasına
bürünmüştür. Bunun 11 tane üyesi mevcuttur. Bunlar sırasıyla; Türkiye, Rusya,
Ukrayna, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan'dır. Şimdi, kısaca, bu ülkelere bakmak bile, bazı çelişkilerin,
karşıtlıkların bir araya geldiğini ve bir ahenk teşkil etmeye çalıştığını
görmemize yeter; yani, bu ülkeler arasında tarihî karşıtlıklar vardır, tarihî
sıkıntılar vardır, aynı zamanda 20 nci Yüzyılın bize getirdiği bloklaşmaların
da çok katı olarak sürdüğü bir yapı vardır. Bunlar içerisinde, sadece, serbest piyasa
ekonomisine inanan ve dün hür blok diye bahsettiğimiz, Batı bloğunda yer alan
Yunanistan ve Türkiye'dir. Yunanistan ve Türkiye bu blokta yer almalarına
rağmen, tarihî olarak da, ciddî anlamda da sıkıntısı olan, hâlâ da bu
sıkıntıları devam eden iki ülkedir. Diğer ülkeler ise Doğu bloğu yahut
sosyalist blok diyebileceğimiz ülkeler safhında yer almışlardır; ama, onların
da arasında bazı problemler vardır. Mesela Azerbaycan ile Ermenistan arasında
tarihî sıkıntılar günümüzde de devam etmektedir. Hatta Ukrayna ile Rusya
arasında bazı problemler hâlâ devam etmektedir ve yine Rusya ile Gürcistan
arasında -az önce sayın arkadaşımızın belirttiği gibi- yine sıkıntılar devam
etmektedir; ama, buna rağmen, Türkiye bu jeostratejik önemi büyük olan bu
bölgede önplana çıkmış ve bunun öncülüğünü yaparak 11 ülkeyi bir araya
getirmeye muvaffak olmuştur. Sekreteryasını İstanbul'a taşımış, hatta, bunun pek
çok masrafını da, büyük oranda, ilk dönemde Türkiye karşılamıştır. Bir anlamda,
Türkiye'nin, önderliğini yaptığı ve günümüze gelişinde büyük katkıları
bulunduğu bir örgüt haline gelmiştir KEİ. Biz, tabiatıyla, KEİPA, yani, Karadeniz
Ekonomik İşbirliğinin Parlamenter Asamblesini teşkil ederek KEİ sürecine
katkıda bulunmaya zaman zaman çalıştık ve bu jeostratejik önemi büyük olan,
yani, dünya politikasında da, ekonomisinde de önemli bir yeri olan bu bölgede
Türkiye'nin gitgide önem kazanması gerekir iken, KEİ'nin zaman içerisinde daha
az önemli görülmeye başlamasıyla da, bu süreçte Türkiye de fazla etkili
olamamıştır. 10 milyar dolar civarında bir ticaret
hacmine sahip olduğumuz bu bölge, şu anda doğalgaz itibariyle, dünya doğalgaz
üretimi potansiyelinin yüzde 27'sine sahip olmaktadır. Sadece Hazar havzasında
200 milyar varillik bir petrol rezervi bulunmaktadır. Bunların enerji yolları
ve diğer unsurlar hesaba katılırsa, hayli jeostratejik öneme sahip olduğu
kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Şüphesiz, Türkiye açısından, Avrupa
Birliğine alternatif değildir; ama, Türkiye'nin seçeneklerinden birisidir; hem
ekonomik anlamda seçeneklerinden birisidir hem de politik anlamda yumuşamayı,
uzlaşmayı ve dünya barışına katkı sağlayabilecek konjonktüre katkı sağlamayı da
sağlayabilecek bir ortamdadır. Demin ifade etmeye çalıştığımız bu
karşıtlıklar arasında, Türkiye kendi önemini müdrik olarak çalışmalarını
sürdürmektedir, sürdürmelidir. Bizim şunu bilmemiz gerekiyor: Kültürel
anlamda bazı işbirlikleri, kültürel anlamda zemin oluşturulmaları sağlanamazsa,
ekonomik çalışmalar, tamamıyla, arzulanan neticeye kavuşamayabiliyor. Bu
anlamıyla, bizim yaptığımız bir faaliyetten kısaca bahsetmekte fayda görüyorum:
KEİPA'nın kültürel komitesi bir faaliyet yapmıştır; bu, Gençlik ve Çocuk
Festivalidir. Bu, haziran ayında Bakü'de yapılan son toplantıda alınan karar
çerçevesinde, ağustos ayında Soçi'de yapılmıştır ve sevinerek söylemek gerekir
ki, bütün üye ülkeler, oybirliğiyle, bir Türk olarak şahsımı, KEİPA Başkanı
olarak şahsımı, bu festivalin komite başkanlığına getirmişlerdir ve geçtiğimiz
ağustos ayında da bu işbirliği yapılmıştır. Bunun önemi şurada: Bundan önce, hep
hükümetler nezdindeki temaslar, ilk defa, halka inmeye, halkla bütünleşmeye,
halka mesaj vermeye uygun bir zemin kazanmıştır ve 11 ülkenin tamamından 35'şer
-30'u çocuk olmak üzere- görevli gelmiştir. Bunlar, ülkelerinin kültürel
özelliklerini, folklorunu ve çeşitli özelliklerini yansıtan yarışma şeklinde
değil, ama, takdim şeklindeki bir organizasyonda bir araya gelmişlerdir. sekiz
gün süren bu organizasyon sonucunda da çok olumlu izlenimlerle ayrılınmıştır. Belki, Türkiye'de bunun tanıtımı tam
olarak yapılamamıştır; çünkü, ilk olduğu için bazı eksiklikleri vardır; ama,
zaman içerisinde, ikincisinin de Türkiye'de yapılması şu anda öngörülmektedir.
Bu etkinliklerin de, zaman içerisinde bütün toplumlara yansıyabileceği
hesaplanırsa, iyi başlangıçların devam ettiği, sürecin devam ettiği
anlaşılabilir. Şimdi, burada, sonuç olarak şunu
söylememiz gerekiyor: KEİ süreci, KEİ teşkilâtı, mademki, Türkiye'nin
alternatiflerinden biridir. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, diğer
millî meclislerin aldığı, almak durumunda olduğu kararlara katkıda bulunması,
birinci derecede Türkiye'nin menfaatınadır; çünkü, ülkemiz, bunun öncüsüdür ve
devamında da, hâlâ, en büyük fedakârlığı yapan, maddî katkıları yapan bir
konumdadır, bir durumdadır. Bu sürecin devamında, başta ülkemiz için fayda
vardır ve bütün bu sürecin tamamlanmasının 11 ülkeye de faydası olacaktır;
bunun şerefi de bize ait olacaktır. Bu konudaki desteklerinizden eminiz.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül'e teşekkür ediyorum,
KEİPA'daki başarılı çalışmalarının devamını diliyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu adına Ordu
Milletvekili Sayın İhsan Çabuk; buyurun.(DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan, 16.5.2000
tarihinde Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ek Protokolünün Uygulanmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; siz, Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği, 5 Haziran 1998 tarihinde 11 ülkenin imzasıyla teşekkül etmiştir.
Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkelerinin, ilkeleri ve amaçları doğrultusunda
bağımsız olarak görevlerini yerine getirmeleri için gerekli düzenlemelerin
yapılması hükme bağlanmıştır. Ülkemiz tarafından da imzalanan bu protokolün,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak yürürlüğe girmesi, ülkemiz
açısından önem taşımaktadır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ayrıcalıklar
ve bağışıklıklar ek protokolünün onaylanmasının uygun bulunmasının amaçlandığı
anlaşılmıştır. Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin Türkiye Büyük Millet Meclisince
onaylanan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesiyle birlikte
hareket etmesinde ben yarar görüyorum. Hiç olmazsa, her iki toplantıdan bir
tanesinin KEİ ve Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenterler Asamblesiyle birlikte yapılmasının yararlı olacağına
inanıyorum. Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.(DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına
konuşan Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk'a teşekkür ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. AKP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA
(Manisa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri, konuşmama başlamadan
önce, şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek Protokolünü Grubumuz adına olumlu bulduğumuzu
ve müspet yönde oy kullanacağımızı bildirdikten sonra, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği, yani KEİ dediğimiz... Bazı arkadaşlarımız belki sürçülisan
yaparak KEİ ve KEİPA'yı karıştırdılar. KEİ ayrıdır, KEİPA ayrıdır. KEİ, biraz
önce arkadaşlarımızın tarihçesini de belirttikleri gibi, 1992 Haziranında üye
dışişleri bakanlarının bizzat bir araya gelerek kurdukları ekonomik işbirliği;
KEİPA ise, bunun neticesinde parlamento ayağı, yani Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenterler Asamblesidir. Onun için, ikisini birbirine
karıştırmamak gerekir. Değerli arkadaşlar, bence, Türkiye'nin
içerisinde bulunmuş olduğu bu tür örgütlerin içerisinde, uluslararası
teşkilâtların içerisinde bizi en fazla ilgilendiren, Türkiye'nin, belki
ileride, son derece, ekonomik bakımdan kendisine büyük yararlar sağlayacağı ve
aynı zamanda Türkiye'nin her an iç içe bulunduğu Karadeniz havzası ülkelerinin
karşılıklı ticarî, kültürel ve hukukî münasebetlerinin fevkalade ileri seviyede
gelişmesinde, Türkiye'nin, gayet tabiî ki, önemli rol oynaması son derece
menfaatına olacaktır. Zira, tarih boyunca, hepimizin malumu olan, ipek yoluyla
birlikte Karadeniz havzası son derece önemli, Osmanlı İmparatorluğu ile
birlikte, Türkiye ile birlikte, ipek yolu önemli bir görev ifa etmiştir. Bölge
ülkelerinin ticarî hareketliliği ve gelişmesi ipek yoluyla birlikte son derece
önem kazanmıştır; fakat, onun neticesinde asırlar boyu kargaşalıklar da devam
etmiştir; ama, bilahara, o dönemler geçmiş bu sefer Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği bağlısı olan ülkelerin 1990 senesinin sonunda
dağılmasıyla birlikte daha önce Sovyetler Birliğinin, özellikle savunmaya
yönelik olan ve daha, ekonomiyi ikinci planda tutan, beslenme ve gıda sektöründe
-pek de önemsenmediği bir yerde- bir boşluk meydana gelmiştir. Düşünün ki, bu
bölgede, bu havzada 400 milyon insan yaşıyor; bu 400 milyon insanın yaşadığı
bir yerde, ticarî potansiyel, ticarî hacim 300 milyar Amerikan Dolarıdır; ama, bu
300 milyar Amerikan Dolarının içinde Türkiye'nin payı 4,3 milyar dolardır.
Yeterli midir; değildir. Niye yeterli değildir? Bunun daha da fazla olması
işten bile değildir. Düşünün ki, bir aralık, Türkiye, bavul ticaretiyle yalnız
10 milyar dolarlık, hatta bazı rakamlara göre 12 milyar dolarlık ticarî bir
hacmi eline geçirmişti; ama, gelin görün ki, şu anda, bavul ticareti, maalesef,
gittikçe gerilemiş, Laleli pazarı dediğimiz ve dolayısıyla, Bursa'nın tekstil
sanayiini âdeta yaşatan bu pazar, bugün, neredeyse bitmek üzeredir. Hükümet
yetkililerinin, bu konuda gereken ihtimam ve ciddiyeti göstermemesi neticesinde
bu pazar başka yönlere kalmıştır. Dubai'nin bu konudaki rolü ne ola ki; ama,
gelin görün ki, Dubai, hatta Uzakdoğu'da Çin pazarları, dün Türkiye'nin olan bu
pazarı bugün eline geçirmek üzeredir. Ben, aynı zamanda, bu asamblenin
başkanvekiliyim. Arkadaşlarımızla Odessa'ya gittiğimizde, bize "7 nci
kilometreyi gidin görün" dediler ve gittik; gurur duyduk. 7 nci
kilometreyi, Ukrayna'da, Karadeniz sahilindeki Odessa Şehrinde bilmeyen kimse
yok; tamamen Türk mallarıyla dolu. Dün bizim için kapalı bir kutu durumunda
olan bu yerler, bugün, bizim, ekonomik bakımdan en fazla ilgilenmemiz gereken
yerler. Nasıl gitmişler oraya -size samimiyetle söylerim- devlet köstek olmuş,
benim oradaki müteşebbislerim bizzat kendisi, kendi gayretiyle bu pazarlara
girmiş. Oraya gittiğimiz zaman gördük; âdeta "bir dokun, bin dert
dinle" misali, oradaki insanlarımız hakikaten büyük sıkıntılar
içindedirler. Devlet, el uzatmamaktadır; yetkililer -yani "devlet"
dediğim, ben, hükümeti kastediyorum, hükümetin bu yöndeki yetkililerini
kastediyorum- bu yönde gereken yardım ve desteği esirgemişlerdir ve biraz önce
arkadaşlarımın da belirttiği gibi, işte, KEİ ve KEİPA'nın gittikçe öneminin
Türkiye aleyhine tecelli etmesinin sebebi de bu ilgisizliğin neticesindedir. Bakınız, 1999 yılı Aralığında, dönem
başkanlığı bize aitti; o zamanki Meclis Başkanımız Hikmet Çetin de, gelmişti ve
biz delegasyon olarak o Bağımsız Devletler Topluluğunun toplantı yaptıkları
eski meclis salonunda toplantı yaptık. Bir önerge getirdiler; bu önerge,
Türkiye'nin fevkalade aleyhine olan ve
Türkiye'yi fevkalade büyük sıkıntıya sokacak, Hazar Denizi havzasının
petrollerini ve doğalgazını tamamen tankerlerle İstanbul Boğazı'ından geçirmeyi
amaçlayan, Montrö Anlaşmasının değişikliğine yönelik olan bir önergeydi. O
Bağımsız Devletler Topluluğunun da iştirakiyle Türkiye aleyhine bunun nerede
ise kabul edilmesi cihetinde bir karar alınacaktı. Diğer bütün partili
delegasyona mensup olan KEİPA'daki arkadaşlarımız, hakikaten fevkalade büyük
bir mücadele gösterdi. Ben orada bir konuşmamda şunu söyledim. O Duma salonunda
"bakınız, İstanbul'un nüfusu 14 milyon, gündüz trafiğiyle birlikte
düşündüğünüz zaman 16-18 milyon oluyor "dedim ve daha önce Boğaz'daki
deniz kazalarında vuku bulan o elim felaketlerin resimlerini götürdük,
kendilerine gösterdik. Maazallah, eğer, İstanbul'da bu tür binlerce ton petrol
ve doğalgaz taşıması yapan herhangi bir tankerin boğazda infilak etmesi
neticesinde, İstanbul'da binlerce insanın can tehlikesiyle karşı karşıya
kalacağı ve tamiri mümkün olmayacak, tarihe geçecek son derece korkunç bir
felaketin tecelli edeceği ve bunun müsebbibinin de, bu kararı alacak, buradaki
komşularımızın olacağını söyledik ve nihayet, tezimizi kabul ettirip, önergeyi
geri çektirdik. Değerli arkadaşlar, şimdi, Karadeniz
Ekonomik İşbirliğine mümasil olarak kurulmuş olan diğer bazı teşkilâtlar da,
buna paralel olarak geliştiği takdirde, bu ekonomik canlılık daha da güç
kazanacaktır; çünkü, bugün, Karadeniz havzasında olan -biraz önce dediğimiz- 11
ülkenin, 2'si, Yunanistan ve Arnavutluk, bilahara, kuruluşun bünyesine dahil
edilmiştir; ama, diğerleri tamamen havzanın içerisindedir. Ben, geçen sene, Rusya Dumasındaki
konuşmamda şunu söyledim: Arkadaşlar, gelin, elbirliğiyle, buradaki havzada,
Karadenizin çevresinde yaşayan bütün milletler, dostluk ve kardeşlik
duygularıyla, diğer pakttaki ülkelere fevkalade örnek olacak bir münasebet
geliştirelim ve dolayısıyla, burayı, dostluk havzası haline getirelim. Öyle bir
dostluk havzası haline getirelim ki, bende olan herhangi bir rahatsızlığın sizi
de rahatsız etmesi, sizde olan herhangi bir rahatsızlığın beni de rahatsız
etmesi... İşte, bu konuda bir tebliğ verdik ve o tebliğ de, örgütsel suçlar,
hudut ihlalleri ve gümrüklerle ilgili gelişmelerin ülkelerarasındaki
münasebetlerin tanzim edilmesiyle ilgiliydi. Orada, fevkalade önemli kararlar
alındı. Şimdi, biraz önce bir arkadaşımız dediler ki: Bu asambleye iştirakler
yeterli derecede olmadığı için, gittikçe aleyhimize durumlar gelişiyor."
Asambleye iştirake, parlamenter düzeyde son derece önem atfedilmekte ve bu
konuya gereken ehemmiyet verilmektedir. Her gidişte de, orada, Türk
delegasyonu, hakikaten, bu konuda, asamblenin üyesi olan 10 ülke arasında
-Türkiye'yle birlikte 11 ülke arasında- takdir edilecek çok önemli mesajlar vermektedir.
Kültürel alanda Soçi'deki o başarı, Türk delegasyonunun başarısıdır. Hakikaten,
bu yaz, orada, kültürel alanda Türk çocuklarının Türk kültürünü sergilemesi,
fevkalade gurur verici bir olay olmuştur. Değerli arkadaşlar, bununla birlikte,
bundan birkaç ay önce Ukrayna'daki toplantıda da dile getirdiğimiz gibi,
Karadeniz'in bir de çevre meselesi var. Karadeniz'i en fazla Avrupa ülkelerinin
kirlettiklerini, Tuna yoluyla sanayi atıklarının oraya akıtılmasının bir zaman
sonra bu dengeyi bozacağını ve dolayısıyla, Karadeniz'in, âdeta canlı
varlıkların yaşayamayacağı bir deniz haline geleceğini orada belirttik.
Halbuki, bu ülkeler, Basel Sözleşmesini 22 Eylül 1995'te imzalamışlar ve kabul
etmişlerdir. Basel Sözleşmesinde, kesinlikle, deniliyor ki "sanayi
atıkları, hiçbir şekilde denizlere ve okyanuslara akıtılamaz" ama, gelin,
görün ki, Tuna Nehri kanalıyla, Avrupa'nın sanayi atıkları, maalesef, Karadeniz'e
akıtılmaktadır ve Karadeniz, âdeta, Batı sanayiinin bir akıtma gölü haline
gelmiştir. Karadenizde görev yapan bir insan olarak, bir görevli olarak diyorum
ki, zamanımızda, bununla fevkalade mücadele edilmiştir ve gittikçe, balık popülasyonu,
Karadeniz'de azalmaya yüz tutmuştur. Yine, kuzeyde de, Dinyeper ve Don
Nehirleri kanalıyla buraya akıtılan atıklar vardır. Toplantılarımızda bunları
da dile getirdik. Burası bizim emanetimiz, biz emanetçiyiz dedik. Gelecek neslin
emanetçileri olarak, biz, bu doğal dengeyi, fevkalade önem ve hassasiyetle
korumak durumundayız. Bunu yapmadığımız takdirde, gelecek nesiller bizi
suçlayacaklardır. Onun için, bence, Karadeniz'in, bu havzanın en önemli
konularından birisi doğal dengenin korunması ve çevrenin iyi muhafaza
edilmesidir; dolayısıyla, özellikle Basel Anlaşmasına dayanarak, Tuna
kanalıyla, Batı ülkelerinin sanayi atıklarının kesinlikle Karadeniz'e
dökülmesinin önlenmesi hususunu, burada, Yüce Türk Parlamentosunda, özellikle
seslenerek söylüyorum ve bu konuda hassasiyet gösterilmesini de, özellikle,
yetkili ülkelerden istirham ediyorum. Değerli arkadaşlar, yine, Hazar Bölgesinin
doğalgaz ve petrol konusu, biliyorsunuz, Türkiye'nin son derece ilgi alanı
haline gelmiştir. Bugün, Singapur'da fert başına düşen millî gelir 24 000
Amerikan Dolarıdır. Singapur'un yüzölçümü 270 kilometre- karedir, bir ada
şehridir burası; ama gelin görün ki, Singapur'un 1999'daki ihracatı 108 milyar
Amerikan Doları iken, geçen seneki yıllık ihracatları, Türkiye'nin geçen seneki
yıllık ihracatı kadar artış göstermiştir, 126 milyar Amerikan Dolarına
çıkmıştır. Bu nasıl olmuştur? Biz, Singapur'a resmî ziyaretimizde yetkililere
sorduk, bu nasıl oldu dedik, dediler ki, Singapur bu konuda öyle bir istikrarlı
tutum göstermiştir ki, şu anda Singapur limanı dünyadaki üçüncü tahmil, tahliye
limanıdır. Nedir biliyor musunuz yükledikleri şey, en önemlisi Uzakdoğu Asya
ülkelerinin petrollerinin batıya sevk edildiği bir terminal halindedir. İşte,
bizim hayalimiz, bizim arzumuz, bizim isteğimiz de Basra Körfezi ve Ortadoğu
petrolleri konusunda Yumurtalık'ın bir terminal haline gelmesidir. Bu konuda
gereken alaka ve önem atfedilmediği takdirde, korkarım ki... Şimdiye kadar imzaladığımız, özellikle
Azerbaycan'la imzaladığımız 85 anlaşma vardır bu konuda. Aslolan anlaşmanın
imzalanması değil, anlaşmaların uygulanmasıdır. Onun için, Türkiye, bu terminal
görevini fevkalade büyük bir istekle yerine getirmek durumundadır. Bugün en
fazla ihracat geliri olarak 24 milyar dolarların etrafında dönüp duran Türkiye,
65 000 000 nüfusa sahip olan bu ülke, eğer hâlâ Singapur kadar, benim bir
vilayetim kadar olmayan bir ülkenin yıllık ihracat artışına ulaşamıyorsa, bu
bizim için bir ayıptır, millî bir ayıptır, açıkça söylüyorum, gelin, birlikte
hareket edelim. Bakınız, arkadaşlarımız biliyorlar, Bükreş
Parlamentosunda, bakan bize aynen şunu söyledi: "Türkler gelsinler -arkadaşlarım burada- bir saat içinde, kuracakları sanayiin
ruhsatını verelim." Ama, Türkiye'de, bir sanayici, Türkiye'de istihdam
sahası açmak için, Türkiye'ye iş ve aş temin etmek için, Türkiye'yi sanayie
kavuşturmak için, kendi özverisiyle, kendi gayretiyle uğraşıyor; ama, siz,
ahret sualleriyle, yıllarca, onun, annesinden emdiği sütü burnundan getiriyorsunuz.
(AKP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu, işte,
sanayicilerimizin Bulgaristan'a ve Romanya'ya kaçışlarının... Şu anda biliyor
musunuz, iki ülkeye, 200 sanayicimiz, maalesef, fabrikalarını sökmüş, Romanya
ve Bulgaristan'a gitmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Sayın
Başkan, 1 dakikanızı rica ediyorum. BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, şöyle uygun
görür müsünüz; şahsınız adınıza da konuşma yapın, size 10 dakika daha süre vereyim. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Sayın
Başkan, bu önemli konuda, bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, geliniz,
elbirliğiyle, bu Millî Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'yi
istiklaline kavuşturmuş olan bu Büyük Millet Meclisi, geliniz elbirliğiyle,
yekvücut olarak, sanayicilerimizin önündeki, istihdam için gayret gösteren,
uğraşan bütün müteşebbislerin önündeki engelleri kaldıralım. Dün, 1990'lı yıllarda, daha on sene önce,
dikta rejimleriyle yönetilen ülkeler, bugün, özelleştirmede ve sanayileşmenin
şartlarında, maalesef, öyle bir hız kazandılar ki, bu hız, bizim
sanayicilerimizin oraya gitmesine ve kendilerine sağlanan kolaylık dolayısıyla,
sanayicilerimizin orada iş aramasına, sanayiini oraya nakletmesine sebep
olmuştur. Bu, Türkiye için acı bir tablodur. Onun için, geliniz, bu Meclis bu işi
gerçekleştirsin. Türkiye'de yapılacak birçok iş var, birçok yanlış var. Bu
yanlış mevzuatı düzelterek, sanayicilerimizi, bürokrasinin elinde oyuncak
olmaktan kurtarmak, hakikaten istihdam sahası açmakta isimsiz kahraman olan bu
sanayicilere destek olmak ve onlara destek vermek, onların önünü açmak bizim
bir millî vazifemizdir. Türkiye, bu şekilde fakirlikten kurtulacaktır. Bugün
ekonomi dibe vurmuş, bunu nasıl sağlayacaksınız; yeni iş ve istihdam sahaları
açmakla. Bunu sağlamadığınız takdirde, Türkiye'nin yarınları, maalesef pek de
iç açıcı olmayacaktır. İşte, Türkiye'nin yarınlarının aydınlık olması,
Türkiye'nin yarınlarını, önünü görmesi... Türkiye, dün olduğu gibi, Anadolu
kaplanları vasıtasıyla, ihracatta çevre ülkelerle âdeta boy ölçüşecek ve
onların arasında lider ülke durumuna gelmeye yüz tutmuştu; ama, Türkiye'nin bugün dibe vurmuş olması, beni
ve bütün Meclisi üzmektedir, Anadolu'yu üzmektedir, insanlarımızı üzmektedir.
(AKP ve SP sıralarından alkışlar) Bu, bizim bir millî acımızdır. Geliniz, hep
birlikte bu problemi çözelim; yekvücut olalım, millet bizden bunu bekliyor,
millet bizden bu fedakârlığı bekliyor, fedayı nefs sahibi olalım. Siyasî
popülizmi bir tarafa bırakalım. Siyaset, millete hizmet etmekte başarılı olduğu
yönde görevini yapmıştır. Millete
hizmette, ülkenin kalkınmasında, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi o başarıyı
göstermemişse, görevini yapmamış demektir. Öyleyse, geliniz, el ele vererek,
gönül birliğiyle, ülkenin önündeki bütün engelleri kaldıracak fedakârlığı ve
fedayı nefs sahibi olan insanların örneğini göstererek, Türkiye'yi yeniden sağlıklı
bir duruma kavuşturmaya gayret gösterelim. İnşallah, bu Meclis bunu gerçekleştirir
diyor, bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Çetinkaya. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: KARADENİZ EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ AYRICALIKLAR VE BAĞIŞIKLIKLAR EK PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 30 Nisan 1999 tarihinde
Tiflis'te imzalanan "Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve
Bağışıklıklar Ek Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Muhterem milletvekilleri, tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım
istemelerini; bu yardıma rağmen, sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının
sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 258 Kabul : 251 Ret : 2 Çekimser : 2 Mükerrer : 3 Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin
Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz. 10.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin
Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/547) (S. Sayısı : 204) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu, 204 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Muhterem milletvekilleri, dün, Doğru Yol
Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Saadet Partisi Gruplarının
hoşgörüleriyle, görüşmelerde her ne kadar İçtüzük açısından grup sözcülerine
20'şer dakika söz hakkı tanınsa da, daha bir kısa tutarak gruplarımız, birkaç
anlaşmanın daha çıkabilmesini sağlayabilmiştik. Bir kez daha teşekkürlerimi
sunuyorum. Eğer, dünkü hoşgörülerini bugün de esirgemezlerse, üç tane daha
anlaşmamız var, hem zamanı daha ekonomik kullanmış oluruz, böylece de onları
gündemden çıkarmış oluruz diye düşünüyorum. Yüksek takdirlerinize sunuyorum. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 204 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı
Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra
Özbekistan Cumhuriyetini ilk tanıyan ülkelerden biri olarak, Türkiye ile
Özbekistan arasında her türlü kültürel, diplomatik faaliyetlerin tanınması ve
aradaki dayanışmanın artırılması için o günkü hükümet büyük gayretler sarf
etmiştir. O gün iktidarda bulunan Doğru Yol Partisi hükümetleri, 9 Temmuz 1995
tarihinde yapılan bir anlaşmayla Özbekistan'ın Türkiye'de bir büyükelçilik,
kançılarya ve gerekli müştemilata sahip olması, Türkiye'nin de, orada, yine
diplomatik faaliyetlerinin rahatlıkla yürütülmesi için bir anlaşma
akdetmişlerdir; ancak, bunun, Meclis tarafından onaylanıp kanunlaşabilmesi
bugün olmuştur. Buradan da görülmektedir ki, maalesef, 57
nci hükümet, Ortaasya Türk cumhuriyetleriyle ilgili ilişkilerde ciddî bir zemin
kaybına sebep olmuştur. Bu hükümetler ilk kurulduktan sonra, yeni devletlerin
teşekkülünde, Türkiye'deki kanunları, sistemleri örnek almışlar; bunların yeni
kurulan devletlerinin temelinde, devletleşmede büyük oranda yardım almışlar; o
günkü hükümetler her türlü yardımı vermiş; yine, çok sayıda öğrenci Türkiye'ye
davet edilerek eğitilmeye, o ülkenin gelecekteki yöneticileri olarak, özellikle
Türkiye ile Ortaasya Türk cumhuriyetleri arasında bir köprü olacak şekilde
eğitilmeye gayret edilmiştir. Hatta, Japonya Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği
Ajansının, JICA'nın benzeri TİKA olarak, Türkiye İşbirliği Kalkınma Ajansı
kurulmuş; yine, JICA'yla ortaklaşa TİKA, Türkiye'de bir teknik eğitim merkezi
kurmuş ve Ortaasya'dan çok sayıda teknisyeni Türkiye'de eğitmeyi başarmıştır. Bu anlaşma vesilesiyle, Ortaasya Türk
cumhuriyetlerine yönelik politikalarla ilgili birkaç kelime söylemek istiyorum.
Tabiî ki, bunun, bir an önce, Meclisimizce de onaylanması gereken bir anlaşma
olduğunu düşünüyorum. Doğru Yol Partisi olarak da biz, bu anlaşmayı
desteklemekteyiz. Ortaasya'daki enerji kaynakları açığa çıktıktan sonra, bugün,
Özbekistan'ın komşusu olan Afganistan önem kazanmış; petrol boru hatlarının
doğrudan Hint Okyanusuna mı, yoksa Baku-Tiflis-Ceyhan aracılığıyla Akdenize mi
indirileceği konusu, hatta, yine, Çin üzerinden Japon Denizine doğru taşınması
gibi pek çok konu gündeme gelmiş; bu meyanda, bu ülkelerin önemi artmıştır. Türkiye'de, yine, bundan, 57 nci
hükümetten önceki hükümetler döneminde, buralarda kalıcı pazar payları
edinebilmek için, pek çok işadamı arasında toplantılar yapılmış; çok sayıda
işadamı, üst düzey resmî devlet adamlarının ziyaretlerinde, Başbakan veya
ilgili bakanların ziyaretlerinde bu ülkelere götürülmüş, tanışıklıklar
sağlanmış ve ticaretin artırılması sağlanmıştır; ancak, gelin görün ki, son
günlerde Türkiye, içine kapanışı yaşamaktadır; bütün bu bölgelerle ilişkisini
âdeta kesmiş, bu bölgeleri kendi haline bırakmış. Yine, bu bölgelerde ki, yeni
kurulan bu ülkelerin dibinde,
-Özbekistan gibi, Tacikistan gibi- savaş kapıya dayanmış; ancak,
Afganistan'daki, zaman zaman, basın aracılığıyla izliyoruz, Özbek Raşit
Dostum'un "hiçbir yardım alamıyorum" diye feryatlarını. Bu konularda
buralardaki gruplara gerekli desteği sağlayabilmek açısından, maalesef,
hükümetin uluslararası kamuoyu oluşturmada diğer devletlerle yeterli
girişimlerde bulunamadığını görmekteyiz. Türkiye'nin ticaretinin artırılabilmesi,
Türkiye'de üreten firmaların daralan iç pazar yerine bu bölgelere daha fazla
ihraç ederek, fabrikaların kapanmasının önlenmesi, başka bölgelere, başka
ülkelere kaymasının önlenmesi ve işsizliğin önlenmesi için, tekrar, ilk
kurulduğu dönemlerde olduğu gibi, bu ülkelerle kültürel ilişkilerin yanında,
ticarî, ekonomik ilişkileri, karşılıklı her düzeydeki ilişkileri geliştirmesi
gerekir. Bu geliştirme, tabiî, o ülkelerin sorunlarına ilgi duyduğunuz oranda,
onlarla yeterli dayanışma içinde olduğunuz oranda mümkün. Eğer, onların
sorunlarına yeterli ilgi göstermiyorsanız, dünyadaki aradıkları destekte
yeterince yanında olmuyorsanız, ister istemez, ilişkilerde duraksama
olmaktadır. Benim buradan hükümete çağrım, Türkiye,
Ortaasya'daki Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerini tekrar eski seviyelerine
çıkarmak zorundadır; hatta, bu ilişkilerin ötesinde, daha da geliştirmek
durumundadır. Bu içine kapanmadan acilen vazgeçmesini,
bu içine kapanmadan bir netice alamayacağını; Türkiye'deki ekonomik sıkıntıları
aşmanın yolunun da, bir yerde, ihracatı artırmak, üretimi artırmak olduğunu;
üretimi kısarak, tüketimi kısarak varacağımız bir noktanın olmadığını ifade
ediyorum. Bu anlaşmayı, Türkiye'nin hayrına
bulduğumuzu, faydalı bulduğumuzu ve Doğru Yol Partisi olarak desteklediğimizi
ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, AKP ve SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına
konuşan Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'a teşekkür ediyoruz. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurunuz Sayın Ünal. (AKP ve SP
sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 204 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Dostluk, kardeşlik ilişkilerini daha da
geliştirmek amacıyla, karşılıklı saygı, eşitlik ve yararlılık ilkelerine dayalı
olarak, 9 Temmuz 1995 tarihinde, Özbekistan'ın Taşkent Şehrinde bu anlaşma imzalanmış
ve onaylanmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Bu anlaşmayla
iki ülke başkentlerindeki diplomatik misyonların karşılıklı yerleşim
sorunlarını çözmek hedeflenmiş ve Türkiye ile Özbekistan'ın bedelsiz olarak
arsa takası öngörülmüştür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anlaşmanın 1 inci maddesinde iki ülke büyükelçiliklerinin Taşkent ve Ankara
Şehirlerinde faaliyet gösterebilmeleri için birbirine eşdeğerde bina ve arsa
teminine, binaların inşaatı ve rekonstrüksiyonuna ilişkin hususlar; 2 nci
maddede, Türkiye ve Özbekistan taraflarının Ankara ve Taşkent'teki büyükelçilik
binalarının ikametgâhlarına dair hususlar; 3 üncü maddede, her iki ülke
büyükelçilik binalarının elektrik, su, doğalgaz, ısıtma, şehiriçi telefonu ve
diğer hizmetlere ilişkin ücretlerin karşılanması ile her türlü vergi
ödemelerinden muaf tutulması hususları; ayrıca, Türkiye'nin Özbekistan
büyükelçiliğine tahsis ettiği binaların standartlara uygun şekilde donatılması
ve araç tahsisi hakkındaki hususlar; diğer maddelerde ise, anlaşmanın
geçerlilik şekli ve sona erme şekilleri karara bağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
anlaşma maddelerinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, gerek Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti gerekse Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti, büyükelçilikleri
vasıtasıyla Özbek ve Türk vatandaşlara verilecek hizmetlerin etkin ve verimli
kılınması için temelde gerekli olan çalışmaları yapmıştır. Biz ümit ediyoruz ki, Türkiye ile
Özbekistan arasındaki münasebetler çok daha sıkı, bilhassa, ticarî alanda,
siyasî alanda çok daha güzel bir aşamaya ulaştırılsın; fakat, son zamanlarda,
Türkiye dışpolitikasında büyük bir durağanlık başgöstermektedir. Bilhassa, son
Afganistan hadiselerinde, daha doğrusu Amerika'nın Afganistan'ı bombalamasıyla
başlayan, günümüzde yaşadığımız olaylarda, Türk cumhuriyetlerinin, Türkiye
açısından önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Biz, her ne kadar Amerika'da meydana gelen
terör hadisesini tasvip etmiyoruz, orada öldürülen masum insanların acısını
yürekten paylaşıyoruz; ama, Amerika'nın, şu anda Afganistan'da haksızca
öldürdüğü sivil Müslüman Afgan Halkının da acılarını paylaşıyoruz ve hiçbir
zaman, dünyanın hangi noktasında olursa olsun, bir Müslüman'ın tırnağına bile
zarar gelmesine razı olmadığımızı burada ifade ediyoruz. Zamanı fazla israf
etmemek, yüksek huzurlarınızı da fazla işgal etmemek için sözlerimi burada
bitiriyor, bu anlaşmanın iki ülke için hayırlı olmasını yürekten diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi adına,
Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal konuştu; kendisine teşekkür ediyoruz. Şimdi, Saadet Partisi adına, Antalya
Milletvekili Sayın Zeki Okudan konuşacaklardır. Buyurunuz Sayın Okudan. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN
(Antalya) - Değerli Başkanım, kıymetli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler
Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunu görüşmek üzere, Grubum adına huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlar "9 Temmuz 1995
tarihinde Taşkent'te imzalanan ve iki tarafın bedelsiz olarak arsa takasını
öngören, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî
Veçhelerine İlişkin Anlaşma, ülkemiz ile Özbekistan arasında dostluk
ilişkilerinin daha da güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır" şekliyle
gerekçesi belirtilmiş. Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere,
Özbekistan, 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuş bir ülkedir.
Özbekistan'la ilgili, hafızalarınızı tazelemek isterim. Değerli arkadaşlar, Özbekistan,
Ortaasya'da, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan'la komşu bir
ülke. Yüzölçümü, 448 900 kilometrekaredir; yani, Türkiye'nin yüzölçümünün
yarısı kadar bir yüzölçümüne sahip. 23 milyon nüfusu var ve nüfusun, Özbekler
yüzde 75,8'ini, Ruslar yüzde 6'sını, Tacikler yüzde 4,8'ini, Kazaklar yüzde
4,1'ini, Tatarlar yüzde 1,6'sını ve diğerleri -Kırgız, Türkmen, Ukraynalı,
Azerî, Ermeni, Beyaz Rus, Yahudi, Alman, Koreli gibi diğer milletler- teşkil
ediyor. Değerli arkadaşlar, hep, çocukluğumuzdan
beri duyduğumuz şehir isimleri vardı. Bunlar, Taşkent, Semerkant, Buhara,
Andican ve Nevai. Bunları, çocukluğumuzdan beri duyuyorduk. Bu şehirlerin
tamamı Özbekistan'dadır arkadaşlar ve Özbekistan'ın, şu anda, Taşkent başşehri.
Halen, 1991 yılından sonraki yönetimi cumhuriyet olup, din olarak ağırlıklı bir
şekilde Müslüman bir ülke. Dili Özbek Türkçesi. Değerli arkadaşlar, burada, bir şeye
dikkatinizi çekmek istiyorum. Gelirinin yüzde 75'i ziraattan elde ediliyor.
Ziraatın da, yüzde 74'ü tarım, yüzde 26'sı hayvancılık olan bir ülke; fakat,
dikkate değer kısım şurası: Yeraltı kaynakları, altın, doğalgaz, petrol, kömür,
uranyum, bakır ve diğer madenler... Bu madenleri alt alta sıraladığımız zaman,
belki de, bugünkü, Afganistan'daki savaşın ana nedenini burada bulmak mümkündür
diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, biz, Özbekistan'a bir
büyükelçi atayacağız. Dışişleri Komisyonu Başkanı kıymetli arkadaşımız, Değerli
Başkanımız ve Dışişlerinin dikkatini çekmekte fayda gördüğüm bazı hususlar var;
bunlardan bir tanesi şudur: İlk önce, o bölgelere, daha doğrusu, gittiği
ülkedeki dokuya uygun bir elçinin atanması gerekir. Oradaki elçi, Türkiye'yi
direkt temsil eder. Bir Müslüman ülkeye atanmış bir Türk büyükelçisinin, oranın
halkına, siz hangi dindensiniz, Hambelî misiniz, Hanefî misiniz diye sorduğunu
işittim. Bu, bir gaflettir arkadaşlar. Atamaları yaparken, lütfen, hem o
bölgenin özelliklerini bilen hem de o bölgeye uyum sağlayabilecek ve ülkemizi
en iyi şekilde temsil edebilecek bir büyükelçinin atanmış olması gerekmektedir;
çünkü, oradaki büyükelçi, ülkemizi birebir temsil eden, ülkemiz hakkında
kanaatlerin oluşmasını sağlayacak olan, adı üzerinde, elçidir. Buna, azamî
dikkati göstermemiz gerekmektedir. Ayrıca, ticarî açıdan bu bölgelere
yapılacak girişim, bizim için yeni bir pazar, ithalat ve ihracat açısından yeni
imkânlar sağlayacaktır. Buna da, en önemli dikkati göstermek durumundayız. Değerli arkadaşlar, Özbekistan'ın
bulunduğu yer için, şöyle, kısacık bir pasaj okumak istiyorum müsaadenizle.
Türklerin ilk anayurdu ve yayıldığı yer neresidir diye bir soru sorulmuş ve bu
soruya cevap olarak da, Türklerin ilk yurdu hakkında ilim dünyasında çeşitli
görüşler ileri sürülmüş. 19 uncu Asrın sonlarıyla 20 nci Asrın başlarında
yapılan ilmî araştırmalar ve arkeolojik kazılar, Türklerin yurdunu şöyle tasvir
etmektedir: Tarihçiler, Çin kaynaklarına dayanarak Altay Dağlarını ve etrafını
Türklerin ilk anayurdu olarak kabul etmişler; etnograflar ise İçasya'nın kuzey
bölgelerini Türklerin anayurdu olarak belirtmekteler; antropologlar, Kırgız
Türklerinin yaşadığı bozkırlar ile Tanrı Dağları arasını; sanat tarihçileri de
Altay Dağları ve Kırgız bozkırları arasını ve Baykal Gölünün güneybatısını
Türklerin anayurdu olarak göstermişlerdir. Değerli arkadaşlar, hal böyleyken; yani,
burası, bize hiç de yabancı olmayan isimlerin bulunduğu, hatta genetik
hafızasını yoklarsak, o genetik hafızasında bazı isimlerin de bulunacağını
bildiğimiz bir ülke. Bunlara örnek olarak diğer isimleri de söylemek gerekir. Değerli arkadaşlar, Özbekistan'la ilgili
yazılmış bir kitaptan -bu kitapta, Atatürk'ün Ortadoğu için söylediğini ifade
edeni bir pasaj var- aldığım bir pasaj aynen şöyledir: "Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin Onuncu Yılı Nutkunda şöyle demiş: "Bugün, Sovyetler Birliği
dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.
Fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı
Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı
tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir.
İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir... Bizim bu dostumuzun idaresinde
dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır
olmalıyız. Hazır olmak, yalnız, o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak
lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak.
Dil, bir köprüdür; inanç, bir köprüdür; tarih, bir köprüdür. Köklerimize inmeli
ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize
yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir." Değerli
arkadaşlar, bu, tarihî bir tespit. Bu cümlenin devamı şöyle geliyor:
"Sovyetler Birliği dağıldı. Türk cumhuriyetleri gibi Özbekistan da
bağımsızlığını kazandı. Bugün, Özbekistan, kardeşleriyle elele vererek kendi
geleceğini kendi çizme mutluluğunu yaşıyor. Ahmet Yesevi -değerli arkadaşlar, hiç
yabancı değiliz bu isimlere- Bahaüddin Nakşibend, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre,
Mevlana Celaleddin Rumî ve Ali Şir Nevai'ler, Sahih-i Buhari'nin müellifi...
-Bütün bu büyüklerimizin tamamı Özbek topraklarından yetişmiş değerlerdir- Bir
asırdan fazla anayurt ve atayurtta ayrı yaşayan kardeş milletimiz birbiriyle
buluşma fırsatını buldu. Bundan sonra, onları, artık, hiçbir güç ayıramayacak.
-Müellif burada öyle belirtmiş, inşallah öyle olacak- Bu ebedî dostluk ve
kardeşlik, gelecek nesillerimize miras kalacaktır." Değerli arkadaşlar, hepinizi, bu duygu ve
temennilerle selamlıyorum; hayırlı, uğurlu olsun efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Okudan'a çok teşekkür
ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli; buyurunuz. MHP GRUBU ADINA MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 204 sıra sayılı yasa tasarısı hakkında,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. 29 Ekim 1933'te, Mustafa Kemal Atatürk'ün
"dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Tarihimizin içinde
bütünleşmeliyiz, onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara
yaklaşmamız gerekli" dediği Türkistan'daki Özbekistan, Kırgızistan,
Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkelerden biridir. Özbekistan, 1 Eylül 1991 tarihinden
başlamak üzere, özellikle cumhurbaşkanları düzeyinde yapılan karşılıklı
ziyaretler, ekonomik ilişkilerin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır. Türkiye
ile 19 Aralık 1991 tarihinde Ekonomik ve Ticarî İşbirliğine Dair Anlaşma
imzalanmış; bunu, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eximbank
Kredilerine Ait Anlaşma ve Mutabakatlar ile Ziraat Bankasının Özbekistan'da Bir
Banka ile Ortak Banka Kurmasına Dair Mutabakatlar takip etmiştir. Nihayet,
ekonomik ve ticarî ilişkilerde belirleyici rol oynayan iki ülke arasındaki
ticarî ve ekonomik işbirliği konularında Türk-Özbek Karma Ekonomik Komisyon
Kurulmasına Dair Anlaşma 1995 tarihinde imzalanmıştır. Diğer taraftan, iki ülke arasında çeşitli
düzeylerde teknik inceleme ve araştırma ziyaretleri yapılmış, Türk
cumhuriyetlerine yönelik sanayi işbirliği programı çerçevesinde oluşturulan
madencilik, demir çelik, kömür, bilişim, sağlık, çalışma ve tarım sektörü alt
heyetleriyle, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Grubunun inceleme, araştırma
ziyaretleri 1998'de
gerçekleştirilmiştir. Özbekistan'da yaşanan ekonomik sorunlardan
dolayı döviz transferi yapılamaması, vize problemleri ve bankacılık
sistemlerinin yetersizliği gibi nedenler, bu ülkede faaliyette bulunan Türk
firmalarını büyük ölçüde etkilemektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları, ihraç edeceği
şekerin finansmanında kullanılmak üzere 75 milyon dolar, Toprak Mahsulleri Ofisinin ihraç edeceği
hububatın finansmanı amacıyla 270 milyon dolar olmak üzere, Özbekistan hükümetine
toplam 345 milyon dolarlık şeker ve hububat kredisi açılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankası ve Avrupa Topluluğu ile Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve
Türkmenistan arasında Taşkent'te kurulan Taşken Bölgesel Bancılık Eğitim
Merkezî için, hükümetimiz tarafından 1,6 milyon dolar yardım sağlanmış, bu
yardım, merkezin reorganizasyonu, eğitmenlerin Türkiye'de eğitimi, merkezde
teknik eğitim ve pazarlama danışmanlığı ile ilgili harcamalarda kullanılmıştır.
Ziraat Bankasıyla Özbekistan Pahtabankın
yüzde 50'şer hisseye sahip olarak kurdukları 2 milyon dolar sermayeli Utbank,
sermayesini 5 milyon dolara yükseltmiş olup, 1994'ten beri bankacılık
faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir. Özbekistan'da Türk inşaat şirketlerinin
üstlendikleri ve devam eden inşaat işlerinin toplam hacmi 850 milyon dolardır.
3 250 yabancı firmanın kayıtlı olduğu Özbekistan'da, 150'si faal olmak üzere,
384 Türk ortaklı şirket birinci sırada yer almaktadır. Özbekistan'da yatırım
yapan ve yatırım projeleri olan 90 Türk firmasının yatırımları yaklaşık 750
milyon dolardır. Özbekistan Cumhuriyetinde yerleşik Türk
firmalarının, öncelikle, tekstil sektöründe olmak üzere, gıda, otomotiv
sektöründe, temizlik maddeleri alanında yatırımları bulunmaktadır. Tekstil
sektöründe yünlü iplik, kumaş ve battaniye üretimi yapan Kasansay-Tekmen
yatırımını Türk Eximbank ve Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası kredi desteğiyle
Namangan Şehrinde gerçekleştirmiştir. Yine, Namangan'da, Tekfen'in kurduğu
Papfen 63 milyon marklık ve Asnam Firmaları tarafından 23 milyon dolarlık pamuk
ipliği üretimi projeleri faaliyete geçmiştir. Diğer taraftan, pamuk ipliği
imalatı yapmak üzere, Bursel, Asnam ve Asji Firmalarının yaklaşık 200 milyon
dolarlık projeleri hazırlanmıştır. Otomotiv sektöründe ise, midibüs, kamyonet
üretim montaj işleri yapmak üzere, Koç Holding tarafından Özbek ortaklığıyla
kurulan Samkocoto Türk Eximbank kredisi kullanılarak 65 milyon dolarlık proje
gerçekleşmiş ve Semerkant'ta kurulan fabrika üretime başlamıştır. Türkiye'nin 2000 yılında Özbekistan'a
yaptığı ihracat 82 647 milyon dolarken, 2001 yılında 43 247 milyon dolara
düşmüştür, ithalat ise 85 794 milyon dolardan 17 025 dolara düşmüştür. Bu
rakamlar da göstermektedir ki, Türkiye-Özbekistan ticarî ilişkileri yeniden
gözden geçirilmeli ve bu durum olumlu yönde düzeltilmelidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9
Temmuz 1995 tarihinde Taşkent'te Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına Büyükelçi
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen ve Özbekistan Cumhuriyeti hükümeti
adına Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov arasında Türkçe ve Özbek Türkçesi
dilleriyle imzalanan bu anlaşma, ülkemiz ile Özbekistan arasındaki dostluk
ilişkilerinin daha da güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır; ancak, anlaşma 9
Temmuz 1995'te imzalanmasına rağmen -1996'da Meclisten geçmedi, 1997'de
geçmedi- altı yıl sonra Meclise gelmesi üzerinde düşünmek gerekir. Bu anlaşma, Türkiye ile Özbekistan
arasında iki ülke başkentlerindeki diplomatik misyonların karşılıklı yerleşim,
idarî ve malî sorunlarını çözmek amacıyla imzalanmıştır. Böylece, Türkçe
konuşan halkların yakınlaşma ve kenetlenme arzusu gerçekleşecek, bölgesel ve
küresel barış, istikrar ve güvenliğe katkıda bulunan ilişkilerin daha da ileri
götürülmesi için kuvvetli bir siyasî irade ve geniş bir potansiyel oluşacak,
Türk vatandaşlarıyla Özbek halkı arasında varolan dil, din, tarih ve kültür
birliği gibi ortak değerler yaşatılacak ve geliştirilecektir. Bağımsızlığına
kavuşmuş Türk cumhuriyetlerinden biri olan Özbekistan'la ilişkilerimiz romantik
çerçeveden çıkarılarak gerçekçi bir zemine oturtulmaya çalışılacaktır. Bu
çerçevede ülkenin egemenlik haklarına saygı, eşit statü, içişlerine karışmama
şeklindeki dışpolitikamızın esaslarını, kardeş Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerde de uygulamamız gerekmektedir. Bundan, hem Türkiye hem Özbekistan
hem de Türkistan'daki Türk cumhuriyetleri kazançlı çıkacaktır. Çağımız, siyasî birlikteliklerin yerini
iktisadî oluşumlara bıraktığı bir çağdır. Özbekistan ile Türkiye arasındaki
güçlü ekonomik işbirliği, her iki ülkenin de refahına katkıda bulunur ve diğer
alanlardaki ilişkileri güçlendirir. Bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarıya
destek verdiğimizi belirtiyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kayayerli'ye teşekkür
ediyorum. Grupları ve şahısları adına başka söz
isteyen?.. Yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KARŞILIKLI
BÜYÜKELÇİLİKLER FAALİYETLERİNİN GAYRİMENKUL VE MALÎ VEÇHELERİNE İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. – 9.7.1995 tarihinde Taşkent'te
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve
Malî Veçhelerine İlişkin Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım
istemelerini; bu yardıma rağmen, sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı
Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Malî Veçhelerine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık
oylamasının sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 205 Kabul : 192 Ret : 3 Çekimser : 1 Mükerrer : 9 Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 11. –
Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/326) (S. Sayısı : 64) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporu, 64 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu. Buyurunuz Sayın Milletvekili. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBA ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisi selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının
isminden de anlaşılacağı gibi, daha önce 6 Mart 1996 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti arasında, Ankara'da, gelir üzerinden
alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması imzalanmış. Bu
anlaşmanın, 9.3.1998'de, zamanın hükümeti tarafından onaylanması uygun
görülmüş, önceki yasama döneminde de Meclise gönderilmiş; zamanında
görüşülemediği için hükümsüz sayılmış ve şimdi, bu hükümet, bu anlaşmanın
onaylanmasını uygun bulmuş, Meclise göndermiş; biz, bu tasarıyı görüşüyoruz. Dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum:
Biz, bugün, burada, bu anlaşmayı değil, bu anlaşmanın uygun bulunduğuna dair
tasarıyı görüşüyoruz. Kim uygun bulmuş bu anlaşmayı; hükümet. Kim onaylayacak;
bizler, yani, Parlamento. Kesinlikle bu anlaşma için söylemiyorum; ancak,
uluslararası anlaşmalar için yeni bir statü oluşturulması gerekir
kanaatindeyim. Bugün görüştüğümüz bu tasarı, anlaşmanın
uygunluğunu tasdik etme tasarısıdır. Bu anlaşmanın maddelerini görüşme,
tartışma ve değiştirme şansımız var mı; yok; ancak, onaylayarak, sorumluluğunu
üstleniyoruz. Madem ki bürokratlar hazırlıyor, hükümet uygun buluyor ve anlaşma
belirli bir süredir de yürürlükte; bırakalım, nasıl olsa onlar doğrusunu
yaparlar, yanlış yapmazlar; mesuliyetini de onlar alsın diyebiliriz. Mevzuatımızı düzenleyelim; bu tasarılar,
bilgi mahiyetinde, Meclise sunulsun; böylece, zaman tasarrufu da yapmış oluruz.
Aynen, bir bakanın yurtdışı gezisi, milletvekilinin izin raporu gibi Meclise
sunulabilir bu tasarılar. Bu konu, anayasa değişiklik paketinin çerçeve 32 nci
maddesi görüşmelerinde de gündeme gelmişti. Gerekiyorsa, İçtüzük değişikliği
yapalım; burada müzakere edildiğinde, bütün metinler gelsin, gizli anlaşmalara
ise gizli celseler yapalım; bir anlaşmayı tasdik ettiğimizde, neyi tasdik
ettiğimizi anlayalım. Üç sene, beş sene önce yapılmış bir anlaşmanın tasdikini
hiçbir şeye bakmadan yaparsak, sıkıntılara düşeriz şeklinde konuşmalar da
yapıldı. 13.4.2000 tarihinde tâli komisyon olarak
Çevre Komisyonunda, Petrol Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun
Tasarısı görüşülürken, bu tasarının 8 inci maddesinin altıncı fıkrasında "orman
sayılacak yerlerden geçecek transit boru hatları projesine ilişkin boru hatları
ve tesisler için müstakil ve daimî haklar, irtifak hakkı tesisi 6831 sayılı
Orman Kanunu hükümlerine göre yapılır" hükmü olmasına rağmen, 12 nci
maddede, bu kanunun kapsamındaki hususlarla ilgili olarak "milletlerarası
anlaşmalarda yer alan konularda Tapu Kanunu, Çevre Kanunu, Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu, Petrol Kanunu ve Orman Kanunuyla ilgili diğer kanunların tahdidi
ve takyidi hükümleri uygulanmaz" diye bir madde vardır. Aynı tasarının
içerisinde, uluslararası anlaşmalarla ilgili iki çelişkili maddenin olması söz
konusudur. O gün, o komisyonda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
temsilcisinin "biz, Orman Genel Müdürlüğüyle görüşerek bu hükmü tespit
etmiştik" şeklinde cevap vermesine rağmen, Orman Genel Müdürlüğü Hukuk
Müşaviri "bu iki düzenleme birbiriyle çelişkilidir; Orman Kanunu
hükümlerinde uygulanmamayı gerektirecek bir kanun tasarısına, tabiî ki, bizim
sıcak bakmamız mümkün değildir. Uluslararası anlaşmalara mal olmuş, ülke
çapında çeşitli gelişmeleri olmuş böyle bir tasarıyı engellememiz de mümkün
değildir" diye cevap veriyordu. Yani, özetle şunu söylemeye çalışıyorum: O
anlaşmaların metinlerine, maddelerine biraz inebildiğinizde, ne kadar
sorumluluklar yüklendiğimiz de ortada. Değerli milletvekilleri, Türk ekonomisi
diğer ülke ekonomileriyle ilişkilerini geliştirerek, dünya ekonomisiyle entegre
olmaya çalışmaktadır. Bilgisayar ve iletişim teknolojileri, hızlı gelişmeler,
ülke ekonomileri arasındaki ilişkilerin yoğunluğunu daha da artırmıştır; ancak,
bu yoğun ilişkiler yumağı, beraberinde birtakım sorunları da getirmiştir. Bu
sorunlardan en önemlilerinden biri de, ülkelerarası ekonomik aktivitelerin
vergilendirilmesi konusudur. Doğal olarak, bütün taraf ülkeler, bu aktiviteleri
vergilendirme konusunda istekli davranmakta ve bu da, aynı aktivitenin birden
fazla vergilendirilmesine yol açmaktadır. Ayrıca, yoğun ekonomik ilişkiler,
ülkeler arasında özellikle vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi konusunda diyalog
oluşturulması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bu ekonomik ilişkilerin belirli bir
düzen içerisinde ilgili tüm ülkelerin çıkarına hizmet etmesi için,
yönlendirilebilmesi için, ülkeler arasındaki ekonomik aktivitelerin
vergilendirilmesi ve bilgi alışverişi konularında düzenlemeler yapılması
gereğini ortaya koymuştur. Bu konuda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(OECD) ve Birleşmiş Milletler öncülük yaparak ülkeler arasında çifte
vergilendirmeyi önleyecek ve bilgi alışverişine imkân sağlayacak anlaşma modelleri
geliştirmiştir. Türkiye, bu doğrultuda, Türkiye'de yatırım
yapan Avrupa ülkeleri ve Uzakdoğu ülkeleri ve Türk yatırımcıları için geniş
yatırım imkânları sağlayan Ortaasya ve Balkan ülkeleriyle anlaşmalar
gerçekleştirmiştir. Şimdi, bugün görüştüğümüz bu tasarı,
Tacikistan'la bu manada yapılan anlaşmadır. Tacikistan, 6 105 300 nüfuslu, 143 000
kilometrekarelik, gayri safî yurtiçi hâsılası 990 milyon dolar, kişi başına
millî geliri 182 dolar, toplam ihracatı 688 milyon dolar ve ithalatı da 987
milyon dolar olan bir ülke. Türkiye'nin, bu ülkeyle, yani,
Tacikistan'la ihracatı, 1997'de 7,2 milyon dolar, 1998'de 9,8 milyon dolar,
1999'da da 5,3 milyon dolar olmuştur. Türkiye, bu ülkeye, 2000 yılının
ocak-haziran ayları döneminde 1,6 milyon dolar ihracat yapmıştır. Yani,
Türkiye'nin, bu ülkeye 1998 yılı ihracatı 1997'ye göre yüzde 36,6 artarken,
1999 yılı ihracatı 1998'e göre yüzde 46,6 ve 2000'de de, ihracatı, önceki yılın
aynı dönemine göre yüzde 20 azalmıştır. İthalatına baktığımız zaman, Türkiye'nin Tacikistan'dan
ithalatı, 1997'de 3,4 milyon dolar, 1998'de yüzde 132 artarak 7,9 milyon dolar,
1999'da yüzde 48 azalarak 4 milyon dolar ve 2000 yılı ocak-haziran döneminde
de, önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 293 artarak 11,4 milyon dolar
olmuştur. Görülüyor ki, iki ülke arasındaki ticaret
aleyhimizedir. Bu durum, Türk ekonomisinin içerisinde bulunduğu durumu bir kere
daha göstermektedir. Tacikistan'ın serbest piyasa ekonomisine
geçişi için gerekli yapısal değişikliklerin gerçek anlamda somut olmaması, iki
ülke arasındaki ticareti olumsuz etkilediği nasıl gerçek ise, ülkemiz
ekonomisinin içerisinde bulunduğu durumu da bu çerçevede değerlendirmek gerekir
kanısındayım. Tacikistan'daki bankacılık sisteminin
gelişmemiş olması nedeniyle, para transferlerinde güçlükler yaşanmaktadır.
Ülkeye ihracatta bulunan firmalar, çoğunlukla, ödeme güçlükleriyle karşı
karşıya kalmaktadırlar. Türk bankalarının -tabiî ki, batık olmayanları- bu
ülkede yeni şubeler açması ya da iki ülke bankaları arasında işbirliği kurulması,
Türk firmalarının sıkıntılarını giderecektir. Özbekistan, Kazakistan ve Rusya
Federasyonu gibi ülkeler üzerinden yapılan ticaretle Tacikistan'a çok sayıda
Türk malının götürülmesi nedeniyle, Tacikistan piyasasındaki Türk mallarının
miktarının resmî rakamların çok üzerinde olduğu da tahmin edilmektedir. Türk Hava Yollarının Ortaasya
cumhuriyetleri içerisinde sefer yapmadığı tek ülke Tacikistan'dır. Uçuşların
başlaması halinde, işadamlarının ulaşım ve kargo taşımacılığı hususlarında
yaşadıkları sıkıntılar önemli ölçüde azalacaktır. İki ülke arasındaki uzaklık, ulaşımda
yaşanan sorunlar, dışticaret, yabancı yatırım ve gümrük mevzuatlarında dünya
normları doğrultusunda yapılması gereken yapısal değişikliklerin gecikmesi,
Tacikistan'la dışticaret ilişkilerimizin istenilen seviyeye erişmesinin
önündeki engellerdir. 3.4.2000 tarihinde Ankara'da imzalanan
uluslararası karayolu taşımacılığına ilişkin protokolle geçiş belgesi kotası
300 adede çıkarılmıştır. 19.4.2000 tarihinde de, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla,
250 adet tek tip geçiş belgesi Tacikistan makamlarına gönderilmiştir.
Tacikistan tarafından ise, 2000 yılı içinde böyle bir belge Türkiye'ye
gönderilmemiştir. Geçiş belgesine sahip olmayan Türk plakalı taşıtlar, ancak
280 Amerika Birleşik Devletleri Doları ödeyerek Tacikistan'a
girebilmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti arasında, bu
gibi konuların daha sağlıklı bir zemine oturtulması için, daha yoğun bir ilişki
olması gerekir kanaatindeyim. Ayrıca, bugünkü şartlarda, bölgedeki sıcak
gelişmeler bazında, Amerika Birleşik Devletleri, Tacikistan'dan lojistik destek
istemiştir. Bu, aynen Türkiye'de olduğu gibi, lojistik destek bazında kalmayıp,
asker gönderme, kara savaşına bizzat katılma noktasında olursa, Afganistan'a
sınırı olan Tacikistan'da yatırım yapmış işadamlarının ekonomik ilişkilerinin
sağlığı, güvenliği ne olur; bunu, Yüce Meclisin takdirine sunuyorum. Çifte vergilendirmeyi önlemek için
düşünülmüş böyle bir anlaşma yanında, devletlerin inisiyatifleri dışında
gelişmiş olaylarda uluslararası anlaşmalara atıf yapılarak girdiği
pozisyonlarda, oluşacak işgücü kaybı, ekonomik zararlar, yatırımların durması
gibi zararların da tazmin edilmesi gibi uluslararası anlaşmaların gündeme
getirilmesi yerinde olur kanaatindeyim; çünkü, bu ülkeler, bugün, kendi
inisiyatifleri dışında, bir savaşa veyahut da taraf olmaya zorlanmaktadır ve
bundan dolayı da, o ülkedeki yabancı işadamlarının zarara uğrayabilme ihtimali
doğmaktadır. Türkiye, Körfez Savaşında bunun çok büyük
acısını çekmiştir. Bu bakımdan, Saadet Partisi Grubu olarak bu anlaşmayı
onaylıyoruz; ama, dikkatinizi çektiğim böyle önemli pozisyonlarda devletlerin
kendi inisiyatifleri dışında belirli savaşlarda taraf olmaları durumunda da, o
ülke ekonomisinin uğramış olduğu zararın tazmin edilmesiyle ilgili uluslararası
anlaşmaların da gündeme getirilmesi ve tüm dünyada bunların tartışmaya açılması
dileğimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP, DYP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın
Sünnetçioğlu. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu. Buyurun Sayın Göksu. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 64 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
AKP Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, Ortaasya'da 1999
yılından sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerden biri olan Tacikistan
Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, son yıllarda ekonomik ve ticarî
ilişkilerde gelişme görülmeye başlanmıştır; ancak, her iki ülke arasındaki
sermaye ve hizmet hareketlerinin geliştirilmesi için, çifte vergilendirmeden
kaynaklanan sorunların çözümlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, 6 Mayıs 1996
tarihinde Ankara'da gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi
önleme anlaşması imzalanmıştır. Tacikistan'ın, ülkemizle olan ilişkileri,
Sovyetler Birliğinin dağılmasına müteakip, ülkemizin Ortaasya Cumhuriyetleriyle
gelişen ilişkileri kapsamında değerlendirilmiş, hatta, birçok kez, Tacikistan
da Türk Cumhuriyetleri tanımlaması içerisine alınmıştır. Tacikistan'da büyükelçilik açan ilk
ülkelerden biri olan ülkemizle, Tacikistan arasındaki ilişkiler,
cumhurbaşkanlarının 1995-1996 yıllarında resmî ziyaretleriyle ivme kazanmıştır.
Bu ziyaretler sırasında çeşitli alanlarda 20 işbirliği anlaşması imzalanmış ve
ekonomik ilişkilerimizin altyapısı tamamlanmıştır. Şimdi, hükümete düşen, bu
anlaşmaların içini doldurmaktır; yoksa, kâğıt üzerinde yapılan anlaşmaların pek
bir şey ifade etmediğini hepimiz bilmekteyiz. Değerli milletvekilleri, Ortaasya Türk
Cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi yeterince kuramadığınızdan, başka ülkeler bu
boşluğu doldurma çabasına girmiştir. Bunların başında da Rusya gelmektedir.
İran ve Rusya, Tacikistan'da uzun zamandır hak iddia etmekte ve bu durum
karşısında, Ortaasya Türk Cumhuriyetlerinden ses çıkmamaktadır. Ne yazık ki,
Türkiye, burada da duyarsız ve pasif bir politika izlemiştir. Afganistan'da
Kızılorduya karşı zafer kazananlar, daha sonra birbirine düşürülmüşlerdir. Aynı
oyun Tacikistan'da sergileniyor. Bu sinsi tuzak ve oyun bir an önce
bozulmalıdır. İngilizlerin Ortadoğu ve Afrika'da
uyguladığı sinsi politikayı, Rusya, şimdi, bu bölgede uygulamaktadır. Irkçılık
akımını devamlı körükleyen Rusya, maalesef, Müslüman Tacikistan halkını
birbirine düşürmeyi başarmıştır. Tacikistan'ın 6 milyonluk nüfusunun yüzde
25'ini oluşturan Türkler, Özbekler ve Türkmenlerin, maalesef, durumları çok
acıdır. Değerli milletvekilleri, tarih boyunca
Tacikistan'la ortak kaderi paylaşan ve şu günlerde dünyanın hedefi haline gelen
Tacikistan'ın komşusu Afganistan'dan da bahsetmek istiyorum. 11 Eylül 2001'de
ABD'de binlerce insanın ölümüne neden olan terör saldırıları, bizi ve insan
olan herkesi derinden üzmüştür. Terör kurbanlarının yakınlarının acılarını
kalbimizde hissettik. Bu acıyı hissederken, ölenlerin kimliklerinin,
dinlerinin, milliyetlerinin bizim için bir anlamı da yoktu. Hiroşima'da, Sabra
ve Şatila'da, Halepçe'de, Filistin'de ve daha başka yerlerde ölen kurbanlara da
aynı şekilde üzülmüştük. Şimdi Afganistan'da, Kabil, Kandahar, Kunduz, Mezar-ı
Şerif'e bombalar yağıyor, füzeler patlıyor; oralarda masum insanlar ölüyor,
anneler, babalar, çocuklar çığlıklar atıyor, ağıtlara ağıtlar karışıyor.
Şiddetin ve savaşın tükettiği Afgan Halkı, Afganlı çocuklar, kadınlar,
yaşlılar, çaresiz, karanlıklara, dağlara, yeni acılara, yeni trajedilere doğru
kaçıyorlar. Dünyanın devleri bir arada. Öncelikle, Amerikan ve İngiliz
birlikleri, çağın en modern silahlarıyla yükleniyor Afganistan'ın üzerine.
Rusya "vurun" diyor, Almanya, Fransa "vurun, yanınızdayız"
diyor. Burada, şu soruyu kendi kendime soruyorum: Acaba Afganistan mı bu kadar
büyük, yoksa, koalisyon mu bu kadar küçük?! Böyle zamanlarda Çanakkale'yi hatırlarım
ben ve Akif'in mısralarını: "Kimi Hindu kimi yamyam kimi bilmem
ne bela, Hani tauna da züldür bu rezil istila"
ya da "Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer." Acaba, o zaman İngilizlerin gerekçesi
neydi Hindusunu, yamyamını, Çanakkale açıklarına taşırken; Osmanlıyı
medenileştirmek mi?! Değerli milletvekilleri, Zahir Şah'ın,
Kuzey İttifakının, Rusya'nın, Hindistan'ın, İsrail'in desteğinin gerekçesi
var; Türkiye'nin de gerekçesi olmalı.
Uluslararası terör... Öyle mi?!. Hiç de inandırıcı gelmemekte. Onlara şu
soruları sormak lazım o zaman: Çeçenistan'da Rusya'nın yanında değil misiniz?
Keşmir'de Hindistan'ın yanında değil misiniz? Bosna'da 250 000 insan ölürken
neredeydiniz? Filistin'i niçin görmüyorsunuz? ASALA ve PKK terörünü azdıran
sizler değil misiniz?! Değerli milletvekilleri, Türkiye, bir daha
tarihî bir fırsatı yakalamıştır. Tarihi, kültürü ve coğrafyasıyla Türkiye'nin
durduğu yer çok önemlidir. Durduğu yerin farkında olan bir Türkiye, dünya
barışının anahtar ülkesi olabilir; ama, nerede?!. Maalesef, ne yaptığını
bilmeyen başımızda bir hükümet var. ABD'yi desteklemekten söz ediyor; ama,
kendilerinden ne istenildiğinin farkında değil. Bu savaş, nerede ve ne zaman
bitecek? ABD, başka ülkeler için de "deliller var" derse; örneğin,
Irak için, ne diyeceksiniz?! ABD tatmin olursa biz de tatmin olduk mu
diyeceksiniz?! Hükümet, bu savaşın, Filistin'i, Çeçenistan'ı, Keşmir'i,
Kıbrıs'ı, Kuzey Irak'ı nasıl etkileyeceğini araştırdı mı, muhataplarına bu
soruları sordu mu? Değerli milletvekilleri, 1920'de, yoksul
Anadolu'yu işgal eden emperyalistlere karşı kolundaki bileziğini, parmağındaki
yüzüğünü çıkarıp Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen Afgan halkının
fedakârlığını asla unutmamalıyız. Bu savaşta, Ladin, sadece bir sebeptir.
Oysa ki, Taliban'ın ve Ladin'in arkasında, düne kadar ABD yok muydu?! ABD'nin
desteğiyle Afganistan'a yerleşen Taliban, bugün çıkarlarına hizmet etmediği
için düşman ilan edilmiştir. Dünyaya demokrasi havarisi kesilen bazı
ülkelerin de, yeniden bir krallığın ihyasını olumlu bulmaları pek manidardır.
Çünkü, ABD ve diğer güçlere göre Afganistan'ın Taliban veya krallıkla
yönetilmesi önemli değil; önemli olan, kendi çıkar ve menfaatlarıdır. Eğer,
hedef sadece teröristler ise, bombalar niçin şehirlere yağıyor, niçin siviller
öldürülüyor, niçin bir ülke baştan sona harap ediliyor?! Bugün, Afganistan'da olan savaşın
temelinde çok farklı maksatlar olduğunu düşünüyorum; ama, iki tanesini sizinle
paylaşmak istiyorum: Birincisi, dünyanın en zengin doğalgaz yataklarının
Afganistan'da olması; ikincisi, nükleer silaha sahip 4 ülke, Rusya, Çin,
Pakistan ve Hindistan ancak buradan kontrol edilebileceğinden dolayı bu savaş
başlamıştır. Peki, bu ülkeler niçin destek veriyor? Rusya, Çeçenistan'daki;
Çin, Doğu Türkistan'daki; Hindistan ise Keşmir'deki soykırımı devam ettirmek
için destek veriyor. Peki, Türkiye niçin asker gönderiyor? Bu soru nesilden
nesile sorulacak ve hiçbir zaman da makul ve mantıklı bir cevap
bulunamayacaktır. Değerli milletvekilleri, bu coğrafyaya ve
diğer Türk cumhuriyetlerine farklı bir gözle bakmalıyız. Yaban ellerle bir
olup, bu kardeşlerimizi asla yalnız
bırakmamalıyız. Tarihin bize yüklediği sorumluluk da budur. Ancak, bu sorumluluk
bilinciyle yapılan anlaşmalar bir şey ifade eder. Her şeye rağmen, bu ikili
anlaşmanın her iki ülke için de hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AKP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Göksu. Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun Sayın Gül. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, Sayın Başkanın yeni
görevinin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türk Ulusuna hayırlı ve uğurlu
olmasını niyaz ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
mevzuumuzu teşkil eden Tacikistan hakkında konuşmama başlamadan önce, kısa ve
özlü bilgiler sunmak istiyorum. Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'dir,
yüzölçümü 143 000 kilometrekaredir, nüfusu -1997 yılı sayımlarına göre- 6
milyondur, konuşulan dil Tacikçe veya Rusça'dır, yurtiçi gayri sâfî millî
hâsıla 925 milyon dolardır, kişi başına düşen gayri sâfî millî hâsıla 182
dolardır, enflasyon yüzde 120'dir; ihracatı -bunu Türkiye Cumhuriyetinin
Tacikistan'a satmış olduğu mal ve hizmetler olarak arz etmek istiyorum- 10
milyon dolardır. Bizim Tacikistan'dan almış olduğumuz mal ve hizmetlerin tutarı
ise 8 milyon dolardır; yani, Türkiye ile Tacikistan cumhuriyetlerinin toplam
ticaret hacmi 18 milyon dolardır. Burada şunu arz etmek istiyorum:
Tacikistan'la olan ilişkilerimizde durum Türkiye'nin lehinedir; bu, aşağı yukarı
2 milyon dolar civarındadır. Değerli milletvekilleri, başlıca ithal
kalemlerimiz -bizim onlardan aldıklarımız- dokumacılık mamulleri, ham
alüminyum, ham deri ve hayvan postudur. Bizim Tacikistan'a sattıklarımız ise, gıda
sanayii ürünleri, dokumacılık mamulleri, kimya sanayii mamulleri ve
müteahhitlik hizmetleri; yani, inşaat
sektörüdür. İnşaat sektörü, gerçekten, Tacikistan da geri bir durumda, geri bir
vaziyettedir ve bizim Türk müteahhitlerinin, özellikle inşaat sektörü alanında
burada büyük işler aldıkları bilinmektedir ve bu işler halen devam etmektedir. 5 inci maddede önem arz eden bir konu
vardır; o da, işler 24 ay içerisinde biterse vergi ödenmeyeceği konusudur.
Esasen, yurtdışı hizmetlerinden vergi alınmamaktadır; ayrıca, Kurumlar Vergisi
de alınmamaktadır. Anlaşmada, hava, kara taşıması olduğundan, elde edilen
kazançlardan da vergi alınmamaktadır. Halbuki, dar mükellef mevzuuna giren
Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri vergi ödemek durumunda kalmaktadırlar
değerli milletvekilleri. Bunun yanında, temettü faizleri, royalite gelirleri
devlet kaynaklı yüzde 10 vergiye tabi tutulmakta, serbest meslek kazancından
vergi alınmamaktadır; bilgi alışverisi vergiden muaftır. Bu anlaşma, bize göre,
geç kalmış bir anlaşmadır; ama, bugün bile yürürlüğe girmesi sevindiricidir ve
önemli bir adımdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının yaygınlaştırılması Türk
işadamlarının dünyaya açılmaları açısından büyük önem arz etmektedir. Bu
çerçevede, Azerbaycan, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi
devletler çok büyük önem taşımaktadırlar. Aynı kültür yapısına sahip olan bu
ülkelerin ekonomik işbirliği, ortak kaderi paylaşma yönünden önemli bir
adımdır. Bu anlaşmalar, ülkeler arası belirsizlik ortamını ortadan kaldırmakta
ve Türk işadamlarının daha rasyonel karar almalarını sağlamaktadır; ancak,
Türkiye bu konuda da büyük ölçüde aktivitesini kaybetmiş, içeride işadamını
zora sokmuş, aldığı yanlış ekonomik kararlarla işadamı yatırım yapamaz hale
gelmiştir. Değerli milletvekilleri, bizim, bu
anlaşmadan sonra ana hedefimiz, ihraç kalemlerimizi en az 10 milyon dolar
seviyelerine veyahut da milyar dolar seviyelerine çıkarmak olmalıdır.
Tacikistan'la ticaretimizi ne kadar geliştirirsek, ülkelerin, karşılıklı olarak
bundan çıkarı ve faydası olacaktır. Geçmişte buralara yapılan müteahhitlik
hizmetlerinin gelirleri, ihraç kalemlerinde önemli bir yer tutmaktadır.
Maalesef, her konuda başarısız olan mevcut hükümet, bu Türk devletleriyle olan
ilişkileri de geliştirememiş, ilişkiler, karşılıklı olarak gerilemeye
başlamıştır. Böylece, Türk devletlerine olan hizmetler azalmış ve bu ülkeler
kendi kaderleriyle baş başa bırakılmış, hatta, Rusya'nın, bu ülkeler üzerindeki
egemenliği yeniden hissedilmeye başlamıştır. Değerli milletvekilleri, mevcut tasarıya
göre, mevcut anlaşma 28 maddeden oluşmaktadır ve bu anlaşma, öncelikle,
Tacikistan ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ekonomik ve ticarî ilişkilerin
geliştirilmesi için düzenlenmiştir ve iki ülke arasındaki, yatırımcıların ve
müteşebbislerin elde ettikleri kazançların vergilendirilmesinde meydana gelen
sıkıntıları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Öte yandan, çifte vergilendirme
konusundaki mevzuattan doğan sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak
karşılıklı bilgi akışını sağlıklı olarak sağlamayı amaçlamaktadır. Gelir unsurları bakımından vergilendirme
hakkı, ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta veya mümkün
değilse, iki devlet arasında paylaştırmayı öngörmektedir. Yani, adı geçen
devletlerden Tacikistan ve Türkiye'den birinde yatırım yapan, hizmet veya
teknoloji transferi yapan ülkelerin müteşebbislerinin, o ülkenin
yatırımcılarına göre daha ağır vergilendirmeden korunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
çerçeveden bakıldığı zaman, iki ülke arasında, 6 Mayıs 1996 tarihinde, Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması Ankara'da
imzalanmıştır. 1990'lı yılların başlarında, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliğinin dağılmasıyla Uzakdoğu ülkelerinde meydana gelen teknolojik
gelişmelere paralel olarak, Tacikistan'la ekonomik ilişkilerin gelişmesine
katkı sağlayacak bu anlaşmanın önemi, bugün, daha da artmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu anlaşmanın ne
kadar gerekli ve yeterli olduğu konusuna değinmeden önce, bu ülkenin,
Afganistan, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Avustralya gibi, yeni çağda dikkat
çeken stratejik özelliğinin olduğu tüm milletvekili arkadaşlarımızın da
malumlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Hükümeti arasında
gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önleme konusunda,
özellikle, bu kanun tasarısının getirildiğini biliyoruz. Bu kanun tasarısı, iki
ülke arasındaki oluşabilecek problemi ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. 28
maddeden oluşan bu anlaşmanın spesifik vergi kaçakçılığı veya çifte
vergilendirme konusunda yaşanan tereddütleri giderme bakımından faydalı
olacağına inanıyoruz. Çağımız, sermaye hareketlerine ve yatırımlara hazırlanan
müteşebbislere imkân hazırlayan bir çağdır. Şayet, sermayenin önüne engel
konulursa, o ülkenin kalkınmasında ve refahında da sıkıntı başlar. Gelir üzerinden alınan vergilerde çifte
vergilendirmeyi önlemeye dönük uluslararası anlaşmalar, o ülke
müteşebbislerinin, bir ülkede vergi öderken, aynı vergiyi bir başka ülkede
ödemesine engel olmak amacıyla yapılmaktadır. Yani, sermayenin önündeki
engelleri ortadan kaldırmaya ve yatırımcıların önünü açmaya matuf bir harekettir.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; anlaşmanın kapsamına aldığı vergiler açısından, çifte vergilendirmenin
ve vergi kaçakçılığının nasıl önleneceği ve muhtelif gelir unsurlarının
vergilendirilmesine ilişkin ilkeler ve düzenlemeler, mevcut anlaşmayla belirli
bir düzene konulmakta, böylece, yatırımcıların önündeki engeller ortadan
kaldırılmaktadır. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Gelir
Üzerinden Alınan Çifte Vergilendirmenin Önlenmesine İlişkin Anlaşmayı
destekliyoruz. Ayrıca, bunun, hızlı bir şekilde, diğer devletlerle
yaygınlaştırılmasını da istiyoruz ve ülkenin menfaatına olduğuna inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu,
Çifte Vergilendirmeyle İlgili Anlaşmayı sizlere arz ettikten sonra, bir de
-Sayın Başkanın da hoşgörüsüne sığınarak arz etmek istiyorum- ülkemiz
esnaflarının durumundan kısaca bahsetmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, esnaf nedir;
bunu, önce, size arz etmek istiyorum: Esnaf, küçük sermayesiyle, elemeğini
birleştiren ve vatandaş ile devlet arasında iktisadî köprü oluşturan bir
camiadır. Yani, esnaf, küçük el emeği, göznuru, alınteriyle ufak sermayesini
birleştirip, ortadireğe hizmet sunan bir kesimdir. Bugün, resmî rakamlara göre,
ülkemizde, aşağı yukarı 3,5 milyon esnafımız vardır; buna 1,5 milyon da şoför
esnafı eklersek, aşağı yukarı 5 milyon yapmaktadır ve bunu, Türkiye'nin normal
aile standartlarına göre 4'le çarptığımız takdirde, aşağı yukarı 20 milyon
etmektedir; bu da, ülke nüfusumuzun 1/3'üne tekabül etmektedir. Değerli milletvekilleri, peki esnaf ne
yapar; esnaf, vergi verir; esnaf, Bağ-Kur primi öder; esnaf, işçi çalıştırır;
kendi çapında SSK primi öder, istihdama büyük ölçüde katkıda bulunur, kira
öder, biraz daha büyüyünce ihracat yapar. Bakınız, değerli milletvekilleri,
kalkınmış Batı ülkelerinde ihracatın yüzde 40'ını esnaf yapmaktadır. Dar
gelirlilerin hacet kapısıdır, icabında vadeli olarak ay sonu veresiye mal
verir; yani, ortadireğin belkemiği olup, memleketin kalkınmasında büyük rol
sahibidir. Şöyle ki: Bugünkü ekonomik sıkıntının nedeni, üretim yapıp
satamamaktır. Oysa, esnafın durumu iyi olsa, esnaf toptancıdan, toptancı da
fabrikadan mal alacak, haliyle kalkınma artacak, işsizlik azalacak, kişi başına
millî gelir artacaktır. Oysaki, mevcut hükümet, esnafı bitirmiştir; kalanlar
da, âdeta sonbahar yaprakları gibi sararmış, ufak bir rüzgârla, ufak bir
sallantıda düşecek duruma gelmiştir. Esnaf yönünden ülke yaşanmaz hale gelmiş;
esnaf, günlerce siftah yapamaz, çoluğuna çocuğuna harçlık veremez, evine ekmek
götüremez duruma gelmiştir. Derdini anlatmak için yürüyüş yapmış değerli
milletvekilleri; ama, hükümet, bunları, anarşist veyahut da bir parti militanı
olarak telakki etmiş. Değerli milletvekilleri, peki, esnaf ne
ister; esnaf, ülkenin birliğini ister; esnaf ne ister; ülkenin beraberliğini
ister; esnaf ne ister; ülkenin dirlik düzenlik içinde olmasını ister, ülkenin
kalkınmasını ister; esnaf ne ister; esnaf, ülkenin zenginleşmesini ister; yani,
esnaf, ülkesini seven, ülkenin birliğini savunan, beraberliğini savunan ve
ülkesine sahip çıkan bir kesimdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kepengini kapatan esnaf, karnını doyurmak için iş aramaktadır. Değerli milletvekili arkadaşlarım,
sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum. Bugün, milletvekili odalarımıza
çeşitli kesimlerden insanlar gelmektedir ve bunların değişik talepleri
olmaktadır. Bu talepler arasında, şimdiye kadar, iş talepleri önemli yer
tutmaktaydı; ama, şunu üzülerek müşahede ediyorum ki, bugün, bizim odalarımıza,
artık, esnaflığı bırakmış, iflas etmiş, işini kaybetmiş, 40-50 yaşındaki
kişiler de iş istemeye gelmektedir. Geçen gün, Ankara'da elektrik malzemesi
satan bir hemşerim geldi "iflas ettim hemşerim; artık, evime bakamıyorum,
çocuklarıma bakamıyorum, ne iş olsa çalışacağım" dedi. Bu, esnafın, bana
göre, örnekleme yoluyla, bir acı örneğidir ve ülkemizin esnafının ne durumlara
geldiğinin açık ve samimî bir delilidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülke ekonomisinin en büyük gelir kalemini dargelirli esnaf oluşturmaktadır.
Korkarım ki, mevcut esnafların işyerlerini kapatmasıyla, vergi gelirlerinde
büyük azalma olacaktır. Bu yılki vergi gelirleri, istatistiklere göre, geçen
yıla oranla düşmüştür, devlet bütçesinde önemli açıklar görülmeye başlanmıştır.
Hükümet, Bankalar Yasasıyla, esnafın bankaya olan borçlarını yüzde 225 temerrüt
faiziyle geri alma yolunu seçmiştir. Esnafa verilen ihtisas kredileri; bu
kapsamda, kooperatif, sanayi ve fon kredileri ile bireysel krediler, artık,
Halk Bankasınca verilmemektedir. Hükümet yetkilileri, esnafa verilen krediden
ötürü devletin ve Bankanın görev zararının arttığını düşünmektedir; oysa, biz,
aynı kanıda değiliz. Bankayı hortumlayanlar masum, aldığı krediyi zor şartlarda
ödeyen esnaf suçlu düşürülmektedir. Örneğin bir basın patronu 732 trilyon lira
almış, para, geri para ödenmemiştir. Türk esnafı 70 yılda 300 trilyon para
almış ve bu paralar müteselsil kefil yoluyla geri dönmüştür. Ne acıdır ki,
bugün, Halk Bankası, yüzde 225 temerrüt faiziyle, esnafa vermiş olduğu yüzde 40
faizleri geri ödemek durumundadır. Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz
için size sonsuz teşekkür ediyorum, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Gül. Gruplar ve şahıslar adına başka söz
talebi?.. Yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE TACİKİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.– 6 Mayıs 1996 tarihinde Ankara'da
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması"nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylama tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen sayın
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum: Katılan üye: : 220 Kabul: :
208 Ret: :
3 Mükerrer :
9 Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Alınan karar gereğince, Başbakan Bülent
Ecevit hakkındaki gensoruyu ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 23 Ekim 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 18.52 |
|