DÖNEM : 21 CİLT : 71 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 6 ncı
Birleşim 11 . 10 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. –
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/406) IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ 1.– 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin Kanun Tasarısının görüşülme günü ve gündemdeki sırasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi V. – SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM 1. – (10/124) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim 2.- Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 4. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) 5. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı:
676) 6. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753,
1/690) (S. Sayısı : 685) 7. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/904) (S.Sayısı: 738) 8. – EFTA Devletleri ile Türkiye
Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/529) (S.Sayısı : 200) 9. – Azerbaycan Cumhuriyeti,
Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru
Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma
İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S.
Sayısı:558) VII. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Bursa Milletvekili Ali
Arabacı'nın, Merkez Bankası ile Dresdner Bank arasında imzalanan anlaşmaya
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4617) 2. – Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, 17 Temmuz 2001 günü bankaların sattığı döviz miktarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4629) 3. – İstanbul Milletvekili
İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesinin Devlete olan borçlarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4664) 4. – Afyon Milletvekili İsmet
Attila'nın, Afyon-Yıprak Belediyesi hesaplarının incelenmesine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4722) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Anayasanın 92 nci ve 117 nci maddeleri uyarınca, gereği, kapsamı,
sınırı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenmek üzere, terörizme karşı
başlatılan Sürekli Özgürlük Harekâtı ve devamının icrası kapsamında Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetler
unsurlarının Türkiye'de bulunması ve hükümetçe verilecek izin ve belirlenecek
esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için hükümete izin verilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresinin, görüşmelerinden ve istem üzerine yapılan açık
oylamasından sonra, kabul edildiği açıklandı. Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin, Başbakan Bülent Ecevit'in,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine
atfetmesi nedeniyle bir konuşma yaptı. Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili
Veysel Candan ve Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu'nun, aldıkları kararlar ve
kötü yönetim sonucu ülke ekonomisinde krize yol açtıkları iddiasıyla Bakanlar
Kurulu Üyeleri (11/16), Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile ilgili yolsuzlukların üzerine gitmediği
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit (11/17); Hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergelerinin gündeme alınmalarının,
yapılan görüşmelerinden sonra, kabul edilmediği; Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili
Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
uyguladıkları politikalarla ülke ekonomisini iflasın eşiğine getirdiği ve
ABD'deki terör olayından sonra ortaya çıkan uluslararası kriz konusunda tutarlı
politikalar ortaya koymadığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesinin (11/18), önerge sahipleri imzalarını geri
aldıklarından, işlemden kaldırıldığı; Açıklandı. 11 Ekim 2001 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
22.46' da son verildi.
No.
: 9 II. – GELEN KÂĞITLAR 11.10.2001 PERŞEMBE Teklifler 1. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in; 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/810) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.10.2001) 2. – Elazığ Milletvekili Mustafa Gül ve 3 Arkadaşının; 4.11.1981 Tarihli
ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/811) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.10.2001) Rapor 1. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/904) (S. Sayısı : 738) (Dağıtma
tarihi : 11.10.2001) (GÜNDEME) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 11 Ekim 2001 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Bir istifa tezkeresi vardır; okutuyorum : III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önerisi
(4/406) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 10.10.2001 Zeki Ünal Karaman BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylayacağım
efendim: IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ 1. – 738 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının görüşülme günü
ve gündemdeki sırasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No.: 82 Tarihi:
11.10.2001 11.10.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan
738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin
Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 7 nci sırasına alınmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan... BAŞKAN- Sayın Güven, buyurun efendim. TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkanım, benim arzım bununla ilgili değil,
dünkü bir olayla ilgili. Müsaade ederseniz, onu Yüce Heyete sunmak istiyorum. Dün, bilindiği üzere, bir tezkere üzerinde oylama yapıldı. Benimle
birlikte Genel Başkanımız Sayın Çiller de, daha evvel beyan edildiği biçimde
beyaz oy, yani, kabul oyu kullandı. Fakat, çok daha sonra bakıldığında, oy
kullanmamış görünüyor. Sayın Çiller Genel Kurul salonundaydı ve birlikte oy
kullandık. Acaba teknik bir arıza mıdır diye bu hususu yüksek ıttılaınıza arz
etmek istiyorum ve bunun tavzihi noktasından ne yapılması lazım geliyorsa, Yüce
Başkanlığınıza bunu sunmak istiyorum; çünkü, burada beraber oy kullandık.
Acaba, teyidini almadan kapanmış mı olabilir, yoksa, bir arıza mıdır; lütfedip
bir araştırma imkânımız hâsıl olursa... Yani, bunu, zabıtlara geçmesi
bakımından söylüyorum; bir. İkincisi de, Değerli Başkanım, İçtüzüğümüz çok açık. Yine zabıtlara
geçmesi bakımından şunu arz etmekte yarar görüyorum ki, dün, gelen kâğıtlar,
burada görüşmelere başlanıldığı halde gelmemişti. Halbuki, İçtüzüğümüzün 51
inci maddesi çok açık: Resmî tezkereler, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanır.
Yalnız yayımlanmakla kalınmaz, eğer, Genel Kurula sevk edilenler varsa, bunlar
bu listede ayrıca belirtilir deniliyor İçtüzükte. Müzakerelere başlanıldı; fakat, bu gelen kâğıtlar yoktu. Ben,
araştırdım, sordum, rica ettim, gelen kâğıtların henüz basılmakta olduğunu
ifade ettiler. Yani, bir defa, bu, her zaman önümüze gelen bir olay değil; ama,
gelen kâğıtlar ve resmî tezkereler varsa ve bunların da hemen görüşülmesi
isteniliyorsa, yine, İçtüzüğün 52 nci maddesinde belirtildiği gibi, hükümetin,
bir gerekçe göstererek bunu talep etmesi lazım. Böyle bir talep de huzurumuza
gelmedi. İleride, ola ki bir kere daha Yüce Meclisin huzuruna gelir böyle
işlemler, buna dikkat edilirse iyi olacağı düşüncesindeyim. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, biz de Başkanlık olarak aynı hassasiyeti gösterdik;
İçtüzüğün 51 inci maddesini de çiğnememek için, dün, Başkanlığın sunuşu olarak
takdim ettim. Onu da ben arz edeyim efendim. Malumaten arz ederim; doğru yanlış
ayrı bir şey. TURHAN GÜVEN (İçel) - Resmî tezkere Sayın Başkanım, Başkanlık sunuşu
olmaz; olmaz, müsaade ederseniz... BAŞKAN - Peki... Danışma Kurulu Önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. V. – SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM 1. – (10/124) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Ahlat İlçesinin Sorunlarının Araştırılması Amacıyla Kurulan
(10/124) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik
Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için, Tunceli Milletvekili Bekir Gündoğan aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir; hayırlı olsun Bekir Bey. 2. – Dışişleri Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan Anavatan Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Ahat Andican aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir; hayırlı olsun efendim. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı
: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu
Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmeleri... 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 3. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının, görüşülmesine başlayacağız. 4. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine
başlayacağız. 5. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının görüşülmesine başlayacağız. 6. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kısmın 7 nci sırasına
alınan Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz. 7. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/904) (S. Sayısı : 738) (1) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Komisyon raporu 738 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine ilişkin tasarısıyla ilgili olarak, Saadet Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (1) – 738 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir. Değerli arkadaşlar, hükümetin, teamül haline getirdiği ve ısrarla
yaptığı yanlış, yasalarla oynamak veya yasaların bir maddesini değiştirmek;
bugün, burada, önümüzdeki örnekte olduğu gibi. Zannediyorum ki, bu hükümetin vergi kanunlarıyla ilgili olarak getirdiği
değişiklik teklifi sayısı, on civarında. Vergi Kanununu tümüyle değerlendirmek
yerine, böyle, içinden bazı maddeleri değiştirmek veya ona ilaveler yapmak,
Vergi Kanununun tümünde birtakım sıkıntıları beraberinde getirdi. Değerli arkadaşlar, şimdi hükümet, bu tasarıda ne söylüyor, geçici
maddeyle -özetle- ne getirmek istiyor? Hükümet, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununa geçici bir madde eklemektedir. Bu eklenen maddeye göre, 26.7.2001
tarihiyle 31.12.2002 tarihleri arasında devlet tahvilleri ve hazine
bonolarından geliri olan kişiler vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır. Konunun detayına indiğimiz zaman gördüğümüz manzara şu: Devlet tahvili
alan, hazine bonosu alan ve faiz geliri ve satışından dolayı geliri 2001'de 50
milyar lira olan -bakın, değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu üzerinde
duruyoruz- daha sonra 2004'e kadar da 100, 150, 200 milyar ise -o günün
şartlarına göre- bu kazançlar vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır. Peki, kanun
tasarısını getirenler, gerekçeye ne yazmışlar: "Devletin borçlanmaya
ihtiyacı vardır, bu borçlanmayı daha kolay ve daha ucuza temin edebilmek için
vergi muafiyeti getiriyoruz." Peki, vergi mükellefi milyonlarca insan var,
onlar zarar ediyorlar, kâr ediyorlar, mahsuplaşıyorlar; ama, onlar vergilerini
zamanında ödüyorlar. Ödeyemedikleri zaman da asgari, enflasyon oranında, aylık
yüzde 7-10 faiz ödüyorlar. Hükümetin, konuya, yani ekonomiye bakışını
göstermesi açısından fevkalade önemli. Ranta imkân sağlıyor, üretime, istihdama
kısıtlama getiriyor. Değerli arkadaşlar, bu gerekçe doğru mu?.. Bize göre fevkalade
yanlıştır. Hükümet, gerekçede devamla bir şey daha söylüyor: "Devlet
tahvilleri ve hazine bonosu alım satımları mükelleflerin aleyhineydi."
Bakın, çok enteresan burası. "Yani, şimdiye kadar, hazine bonosu ve devlet
tahvili alıp satanların aleyhine bir işleyiş vardı, biz onu düzeltiyoruz."
Tabiî, gerekçe tamamen mantık dışı ve ekonomi dışı bir anlayıştır; bu, doğru
değildir. Değerli arkadaşlar, şimdi, uzmanlar bu değişiklikle ilgili ne
söylüyorlar bir de ona bakalım: 1- Evvela, bu değişiklik, vergi muafiyeti adaletsizliğine sebep olur. Yani, siz, ekonomide, belirli bir bölüme muafiyet getiriyorsunuz;
belirli bir bölüme getirmediğiniz zaman adaletsizlik olur. 2- Tarihi itibariyle de yanlışlıklar var. Böylece mükellefler arasında
bir adaletsizlik olur. 3- Gelir Vergisi temel nitelikleri de zedelenmektedir. Çünkü, Gelir
Vergisi, bir yıl içinde yapılan ticarî faaliyetlerin vergisinin daha sonra
ödenmesidir. Burada bu tarihler de
milatlar da delinmektedir. "Ucuz borçlanma olacağı.." Bu da doğru değildir. Bu sistemle
de devletin, hükümetin daha ucuza borçlanacağı sözü doğru değildir. Kaldı ki,
bu 50 milyar limitiyle bir mükellefin, bir aile içerisinde 5 kişi üzerine ayrı
ayrı hesaplar açarak bunu da delmesi mümkündür. Yani, 50 milyar değil 250
milyara da vergi muafiyeti getirmiş oluyorsunuz. Değerli arkadaşlar, tasarıyı dikkatle okuduğumuz zaman, asıl maksat,
hükümetin geri ödemedeki sıkıntısının giderilmesidir. Nakde ihtiyacı var,
elindeki bono ve tahvilleri diğer bono ve tahvillerle değiştirmek suretiyle
geriye ödemeyi kolaylaştırmaya çalışmaktadır; yani, günlük hazırlanan bir
programdır; bu, ekonomiyi çözmez değerli arkadaşlar. Sayın Başkan, biraz daha sükuneti temin edebilir miyiz. BAŞKAN - Efendim, etmeye çalışıyorum. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Para konusunu konuşuyoruz, çok önemli bir
konu. BAŞKAN - Haklısınız efendim; etmeye çalışıyorum; ama, takdir, tabiî,
yüce milletvekillerinin. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hükümetin bir Ulusal
Programı vardı, onu değiştirdi, daha sonra Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı oldu.
Burada, dün bir gensoru önergesini tartıştık ve o gensoru görüşmelerinde
hükümete birtakım sorular yöneltmiştik ve devamla demiştik ki: "Biraz sonra
burada bize cevap verecek hükümet yetkilisi, bu gensoruyu bir tarafa bırakır,
bildiklerini anlatır." Nitekim öyle oldu. Bu ekonomik sıkıntıların
sebebini yirmi yıllık periyoda yaydı ve burada söylediklerimizin hiçbirine
cevap vermedi. Dünkü konuşmamda aynen söylemiştim. Hükümet ortakları,
milletvekilleri de gensoruya blok olarak ret oyu verdiler; yani, yolsuzluğu ve
ekonomik krizi yok saydılar. Şimdi, bir kere, hükümetin hazırladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı,
kelimenin tek anlamıyla fiyaskodur; yani, bu programla ülke ekonomisi düze
çıkarılamaz. Neden çıkarılamaz; çünkü, hâlâ, hükümet, üçkâğıtla -dün bir
milletvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- kâğıtlarla oynuyor; borsayla
oynuyor, faizle oynuyor, dövizle oynuyor. Halbuki, Türkiye'nin neye ihtiyacı
var; Türkiye'nin üretime ihtiyacı var, Türkiye'nin istihdama ihtiyacı var,
Türkiye'nin ihracata ihtiyacı var. Bu ölçülere baktığımız zaman, hükümetin,
reel sektörle ilgilenmediğini görmekteyiz. Değerli arkadaşlar, geçen hafta içerisinde Anayasa değişiklik paketi
geldi ve orada bir maddede, biz ısrarla dedik ki: "Asgarî ücret vergidışı
bırakılmalıdır." Halbuki, siz, 120 milyon lira asgarî ücret alan işçiden
vergi alırken, ranttan, bonodan 50 milyar lira kar eden insanları vergi dışında
bırakıyorsunuz. Anayasanın adalet ilkesine, devlet anlayışına, sosyal devlet
anlayışına da aykırıdır. Değerli arkadaşlar, Türk-İş bir rapor hazırlıyor. Raporda diyor ki:
"Asgarî ücret 120 milyon lira -yani 122 milyon lira- emekli maaşı 60 ilâ
130 000 milyon lira; işsizlerin sayısı 12 milyon; işten çıkarılanların sayısı 1
milyon ve 4 kişilik ailenin sadece gıda ihtiyaç gideri 240 milyon
liradır." Değerli arkadaşlar, bugün, IMF'yle görüşmelerde, hükümete, çok enteresan
teklifler geldi; çalışanlara 2002'de zam yok, çalışanlara 2002'de zam yok;
kıdem tazminatı yok; fazla mesai yok; resen emeklilik var. Değerli arkadaşlar, şimdi, hangi adalet ve hangi anlayışla konuya
yaklaşırsak yaklaşalım, 122 milyon lira para alan işçiden aldığımız vergi
miktarı 20 milyon liradır; halbuki, bono ve tahvilden 50 milyar lira para
kazanan da vergidışı bırakılmaktadır. Onun için, siyasî partilerin -özellikle
hükümeti oluşturan partilerin- seçim beyannamelerinde meydanlara çıkıp
"benim işçim, benim köylüm" diyenlerin, işçiye, burada, ne kadar
haksızlık yaptıkları açık ve net olarak gözlenmektedir. Eğer, bir adalet tesis
edilecekse, bir vergi muafiyeti olacaksa, evvela, bu çalışan ve 120 milyon
liraya mahkûm olan milyonlarca insanın ücretlerine bir vergi muafiyeti getirmek
lazım; yani "hep, azlar çoklara akıyor" atasözü, burada da doğru.
Milyarlar kazananlara vergi muafiyeti gelirken, 120 milyon liraya çalışan
insanlara, maalesef -evet maalesef- vergi muafiyeti gelmemekte ve hükümetin
oylarıyla bu madde reddedilmiştir. Değerli arkadaşlar, aslında, hükümetin borçlanma politikası baştan sona
yanlış. Bakın, bir kere, bu getirilen maddeyle, daha çok güven ortamı oluşacağı
söyleniyor. Halbuki, bu, doğru değil; çünkü, hükümetin, ekonomik konularda
aldığı kararlarda, sık sık dengesizlik yaptığı gözlenmektedir. Bir kere,
hükümetin borçlanma politikası yok, aldığı paraları nerede harcayacak yok;
günübirlik, sadece borcu borçla ödemeye çalışmaktadır. Şimdi, ben, burada neyi
ifade etmeye çalışıyorum; 50 milyar rant geliri olanları muaf etmeyelim
diyorum. Milletvekillerinin bir bölümü hiç ilgilenmiyor, yani
milletvekillerimizi bu hiç ilgilendirmiyor; biraz sonra da, milletvekili
maaşlarını söyleyeceğim, o zaman belki ilgilenirsiniz. Değerli arkadaşlar, şimdi, çok enteresan bir şey söyleyeceğim; borçların
toplamına baktığımız zaman, içborç 114 milyar dolar, dışborç 112 milyar dolar
ve toplam 226 milyar dolar devletin borcu var ve bunları saatlere, günlere,
aylara, takvimlere böldüğümüz zaman da, saatte ödediğiniz faiz gideri 5
trilyondur; yani, Parlamento saat 15.00'te açıldıysa, 16.00 itibariyle ödenen
faiz 5 trilyon artmıştır. Onun için de, gerek Maliye Bakanının gerek Hazinenin
verdiği rakamlar birbirini tutmuyor; birisinin hesabı bir ay önce yapılmıştır,
birinin hesabı bir ay sonradır. Yani, bu hükümetin, iflas etmiş bir tüccardan
farkı yoktur. Değerli arkadaşlar, içborç yüzde 100'le borçlanılmaktadır ve burada
getirilen enflasyon rakamları da hayret vericidir. Bir ülkede paranın değeri
aylık yüzde 7,5 ise, enflasyon onun altında olamaz. Sanayici aldığı krediyi
maliyete ilave eder ve fiyatlar zamlanır, hayat pahalılığı kendiliğinden gelir.
Kaldı ki, Türkiye'de, enflasyonu artıran bu hükümettir; her sabah petrol
ürünlerine zam yapmaktadır. Petrol ürünü demek, ticaretin, üretimin ana
hammaddesi demektir. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu hükümet, konsolidasyon yok dedi; yani,
kimseye borcumuzu uzatmayacağız dedi; ama, 10 milyar dolar içborç uzatıldı, üç
yıl vadeli dolar bazında yüzde 7,5 faiz verildi ve dolar 700 000 lirayken, 1
200 000 lira baz alındı. Yaptığımız hesaplarda, teknik adamların yaptığı
hesaplarda, devlet zararı, bu operasyonda 4 katrilyondur. Tabiî, bu rakamlar da
bizim milletvekillerimizi fazlaca ilgilendirmiyor. Değerli arkadaşlar, bu yanlış borçlanma politikaları, yanlış uygulamalar
neticesinde, 70 milyon insanın ödediği vergilerin tamamı faize gidiyor ve bu da
yetmiyor. Sayın Bakan geliyor, burada, bunları soruyoruz; o da bize diyor ki:
"Bu yanlışlıklar 1980'de başladı, benim yapacağım bir şey yok." Değerli arkadaşlar, peki, bu hükümet nerede yanlış yaptı; bankacılık
sektöründe yanlış yaptı. Bir kere, usulsüz banka kurma izni verildi, sermayesi
yetmediği halde verildi, siyasîlere yakınlığı itibariyle verildi ve devlet, bu
bankalar aracılığıyla hep para topladı. Yani, tefeciliğin büyüğünü, rantiyenin
büyüğünü, devlet, hükümet yaptı ve bankalar zora geldiği zaman da el koydu.
Peki, el koydu da ne oldu; 14 banka için -dünyada en çok bankası olan
devlet Türkiye'dir, 57 nci hükümet,
bizim hükümettir- 14 katrilyon ödemek
durumunda kaldı. Peki, kaldı da ne yaptı; ekvergiler çıkardı ve 2002'de 7
katrilyon, Mahallî İdareler Yasasında 5 katrilyon... Peki, vergiler yazılıyor,
çiziliyor da tahsil ediliyor mu; hayır. 2001 yılı itibariyle toplam vergide
yüzde 40 azalma oldu. Vergiler çeşitleniyor, zamlanıyor; ama, toplama oranları
azaltılıyor. Yani, bir yerde, en büyük iflas kamu bankalarında, Ziraat, Emlak
ve Halk Bankalarında oldu. Değerli arkadaşlar, bu kötü yönetim, bu beceriksiz hükümet, bu
ferasetsiz hükümet, bu önünü göremeyen hükümet, bu yolsuzluklara fazlaca adı
bulaşan hükümet, millete ne söz verdiyse hepsinin aksini yapan hükümet,
geldiğimiz nokta itibariyle, ihracatı 25 milyar dolar, ithalatı 55 milyar
dolar, geçen yıl, 2000 yılı itibariyle 30 milyar dolar açık verdi. Bunun anlamı
şudur; 30 milyar dolar daha çok borçlanacaksınız. Peki, o borçlandı da ne oldu;
Afganistan'a asker göndermek üzere tezkere çıkardılar. Ne diyor büyükler:
"Borç alan emir alır." Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, parası olan, ranttan para
kazananlara, 50 milyara kadar af çıkarıyoruz. Peki, bu memlekete buğday üreten,
bu memlekete tahıl üreten ve anaparasını ödemiş 2 milyon çiftçimiz var, 2,5
katrilyon borcu var. 2 milyon insanın, 2,5 katrilyon borcu var; bunlar,
anaparası ödenmiş, faiz borçları var. Peki, gelin, bununla ilgili bir plan
getirin dedik ve bir kanun teklifi verdik; ne getirildi biliyor musunuz,
çiftçileri daha çok batırmak üzere, işte anaparadan yüzde 10 ödeyecek, geri
kalan yüzde 90'ı faizlendirilerek taksitlendirilecek; yani hükümetin işi gücü
tefecilik. Yani bu mantıkla bu anlayışla... Bakın, ne yazdı IMF programında, buğday az üretin, pancar az ekin, tütün
hiç ekmeyin. Peki, sormak lazım. Bu yıl itibariyle, bu hükümet 3 milyon ton
buğday ithal edecektir. Peki, sanayide durum nedir, aynı; yani bir yerde Sayın
Bakanın yaptığı iş, Amerika ve dış ülkelerden aldığımız tüm borçların zamanında
ve eksiksiz, başka yerden borçlanılarak, ödenmesinin teminine çalışmaktır. Değerli arkadaşlar, önümüzde ciddî bir tehlike var. Bir kere, yüksek
faizle borçlanma ülkenin demokratik hayatını tehdit etmektedir. İki, kamu
harcamalarında israf. Üç, en büyük tehlike, belki de gözden kaçan önemli bir
konu, yap-işlet-devrette enerji ve su alımları yapılacaktır önümüzdeki birkaç
yıl içinde, bu tesisler faaliyete geçtiği zaman, enerjiyi almak durumundasınız
ve ödemek durumundasınız, suyu almak durumunda ve ödemek durumundasınız, bunlar
bütçenin çoğunu götürecektir. Kesinleşmemiş görev zararları vardır. Hazine garantili dışborçlar
vardır; bunlar 2002 bütçesini tamamen götürecektir değerli arkadaşlar. Peki, şimdi, bu hükümet hakikaten bütçesine sahip mi, değil. Şimdi, 10
uncu ayda bütçe hazırlıyorsunuz 45 katrilyon, üç ay sonra tekrar gelip
diyorsunuz ki, biz bu bütçeyi yanlış hazırlamışız, ekbütçe yapacağız; 30
katrilyonluk ekbütçe yapıyorsunuz, yüzde 75 yanılma; yani, cumhuriyet tarihinde
böyle bir ekbütçe hazırlanmamış. Ben, merak ettim bu paralar nereye gidiyor diye, belki siz de merak
edersiniz, canlı bir örnek vereceğim, Sağlık Bakanlığından, ilgili bakan
buradaysa, dinleme lütfunda bulunur. Değerli arkadaşlar, Fethiye'de bir devlet hastanesi, 250 yataklı, ihale
ediliyor, yıl 1994, keşif bedeli 308 milyar. Yıl 2000, 6 yıl olmuş, peki ne
ödenmiş, tahmin edebilir misiniz değerli arkadaşlar; 308 milyar lira keşif
bedeli olan hastane, hakediş için ödenen para 40 trilyon lira; yani, yaklaşık
120 katı para ödenmiştir. Şimdi, bu hükümet diyor ki bize, 50 milyar lira kazanan rantçılardan
vergi almayalım. Peki, alsan ne olur, almasan ne olur... Siz, bir hastaneyi 308
milyar liraya... İsteyen arkadaşlarıma, bunun hakediş raporlarını, ihale
gününü, ihale şartlarını, yapan firmayı, müfettiş raporlarını, yolsuzluk
dosyalarını, yargıya intikal etmeyen müfettiş raporlarını, hepsini takdim
edebilirim. Tabiî, milletvekillerimizi
bu da fazla ilgilendirmiyor, bütün mesele, kısa zamanda bu kanunlar çıksın,
hemen bir çıkaralım, bir an önce bir şey çıksın!.. Değerli arkadaşlar, peki, ne zaman bu ekonomi rahatlar? Bana göre
-hepimize göre böyledir zaten- soygun ve vurgun düzeni durdurulup adil, dürüst
bir yönetim gelinceye kadar... Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, bu canlı örneği, bu işten sorumlu kimse,
onunla ilgili konuşuyoruz, Parlamentoyu
bu ilzam etmez! Değerli arkadaşlar, şimdi, ekonomik program, yani, getirilen bu vergi
maddesi de, ekonomik programın bir parçası; biz daha çok, kolay borçlanmak için
istiyoruz deniliyor. Halbuki, bu
ekonomik programa -dün de kısmen ifade etmeye çalıştım- bir bakan aynen şöyle
diyor: "Güçlü ekonomiye geçiş programı bitti, artık böyle bir programdan
bahsetmek lüzumsuz." Kim söylüyor; bu hükümetin bakanı. "Hazine,
Maliye, Dışticaretin verdiği reel değerlerle bizim programın değerleri örtüşmüyor;
bu iş bitti, rafa kaldırdık." Kaçıncı program kalkıyor?!. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bir dakika, bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam efendim. Arkasından, Sayın Derviş de diyor ki: "Hedeflerde revizyon artık
kaçınılmaz; 11 Eylül, işi zora soktu." Ümit ediyorum ki, bir daha eylül
olayı filan olmaz, başka bir gerekçe de uydurulmaz. Değerli arkadaşlarım, şimdi, peki, bu işin doğrusu nedir; bütün
katmanların iştirak edeceği yeni ulusal bir programa ihtiyaç vardır. Piyasayı
canlandırmak için, kamu çalışanlarına zam yapmak lazım, vergi oranlarını
düşürmek lazım. Hükümet, 100 lira vergi almak için 95 lira masraf ediyor. Buna
vergi tahsilatı denilmez; 100 lira için 2 lira masraf edeceksiniz, 98 lira
Hazineye kalacak. Yatırımlarda bürokratik engeller kaldırılmalıdır, sanayide
enerji fiyatları düşürülmelidir, kamu harcamaları disipline edilmelidir. 6 500
tane yatırım var, otuz yıldır devam eden gölet inşaatları var; bunlar gündemden
kaldırılmalıdır. BAŞKAN - Sayın Candan, teşekkür ediyorum. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Yurtdışı tasarrufların ülkeye mutlaka
getirilmesi gerekir, ihracat seferberliği açılması gerekir. Değerli arkadaşlar, Anayasa değişikliği görüşmelerinde
milletvekillerinin emekli maaşlarıyla ilgili veya emeklilikleriyle ilgili
maalesef, talihsiz bir önerge verildi. Milletvekili arkadaşlarımız, bilerek
veya bilmeyerek bu önergeye imza attılar; neyse, bu düzeltme geliyor. Saadet
Partisi olarak görüşümüz şudur: Türkiye'de, devlette hizmet eden personel
maaşları baştan aşağı gözden geçirilmelidir. Adil bir ücret politikası
uygulanmalıdır. Yani, 120 000 000 liraya çalışan insanların olduğu bir ülkede
bu önerge yanlıştı, Parlamento bu yanlıştan dönüyor. Bize göre, bu da bir
fazilettir. Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda. Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi, partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarıyla, devletin borçlanma ihtiyacının daha
kolay ve daha az maliyetle karşılanması amacına yönelik bir düzenleme
yapılmaktadır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, getiriliş şekline karşıyız.
Çünkü, bu düzenleme, Hazinenin iç borçlanma yapabilmesi açısından yararlı
görülebilir; ancak, ülkemizde çok büyük bir kriz yaşanmaktadır; tüm kesimler
sıkıntı içerisinde olup, millet geçim derdine düşmüş, işsizlik had safhaya
ulaşmış ve toplum, âdeta, patlama noktasına getirilmiştir. Endişemiz bundandır.
Milletimiz bu sıkıntıları yaşarken, hükümetin tasarıyla getirmek istediği,
enflasyondan arındırıldıktan sonra 50 milyar liralık faiz gelirinin tümüyle
vergi dışı bırakılması, sosyal adalete aykırıdır; çünkü, asgarî ücretten vergi
alınırken, devlet tahvili ve bono satışının 50 milyar liralık faiz gelirinden
vergi alınmaması hiçbir şekilde kabul edilemez. Ülkemizde büyük bir ekonomik sıkıntı yaşanırken, gelirini artıranların
da -yani, faiz geliri elde edenlerin de- diğer vatandaşlar gibi eşit şekilde bu
sıkıntıya katkıda bulunmaları gerekir. Tasarıyla, hükümet, bu gruba imtiyaz
getirmekte ve zengini daha zengin yapma politikası yanlıştır. Bundan da
anlaşılıyor ki, hükümetin kimlerin hizmetinde olduğu açıkça bellidir. 65 milyon
insanımız sıkıntı çekmekteyken, tüm sektörler finans kesimine çalışmakta ve tüm
kaynaklarını da bu gruba aktarmaktadır. Bizim itirazımız, bu haksızlığa ve
adaletsizliğedir. Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesini vergi hukuku
bakımından incelediğimizde, gelir, yıllık esasına göre vergilendirilmektedir.
Bir yıl içinde aynı tür geliri elde edenlerin aynı vergiyi ödemeleri esastır.
Böylece, getirilen düzenlemeyle, hükümet, her şeyi tahrip ettiği gibi vergi
sistemini de tahrip etmekte ve verginin yıllık ilkesi de ihlal edilmektedir.
Örneğin, bir yıl içerisinde 50 milyar lira devlet tahvili faizi elde eden 2
kişiden biri, şayet 26.7.2001 tarihinden sonra gelir elde etmişse herhangi bir
gelir beyannamesi vermeyecek, o tarihten önce aynı miktar faizden gelir elde
eden kişi ise beyanname verecek ve vergi ödeyecektir. Böylece, bu tasarının 1
inci maddesi, hukuka, hak ve adalete, vergi sistemine ve Anayasaya aykırıdır. Değerli milletvekilleri, hükümetçe bu istisnanın getirilmesiyle,
Hazinenin daha ucuza ve daha kolay borçlanması hedeflenmişti; ancak,
26.7.2001'den sonraki Hazine borçlanmalarının faizleri önceki döneme göre daha
yüksek ve borçlanma miktarı da önceki döneme göre daha az gerçekleşmiştir. Burada esas sıkıntı, vatandaşın güvenidir. Hazinenin kolay
borçlanabilmesi için, vatandaşın hükümete güvenmesi lazımdır; ancak, bu
hükümete ve ekonomik programa kimse güvenmemektedir. Ülkedeki sıkıntının esas
temeli, ekonomiden önce siyasîdir; yani, yukarıda da dediğim gibi, hükümete
güven yok. Ülkede güven bunalımı yaşandığı ortadadır. Sistemin çarklarının
işlemesi, işin ve aşın olabilmesi için, ülkenin ve milletin bu hükümetten
kurtulması gerekir, kurtulamadığı müddetçe, bundan sonra Hazine daha ucuza
borçlanamaz. Sayın hükümet, ülkeyi ve ekonomiyi kurtarmak istiyorsanız, bu ülkeye ve
millete iyilik yapmak istiyorsanız, yapacağınız iş, bu işi beceremediğinizi
açıkça millete söyleyerek çekip gitmenizdir. Vatandaş, size güvenmemekte
haklıdır; çünkü, millete doğruları söylemediniz. Değerli milletvekilleri, bu tasarıya,
Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün gruplarca imza edilerek,
milletvekillerinin maaşlarıyla ilgili bir madde eklendi. Bu maddeye göre,
milletvekili maaşları "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçisi olan
en yüksek devlet memuru maaşı esas alınır" denilerek, Başbakanlık
Müsteşarının maaşına endekslendi; yani, milletvekili maaşları eskisine dönmüş
oldu; çünkü, insanlarımız ekonomik sıkıntı çekerken, hatta akşam evine
götüreceği bir ekmeğin hesabını yaparken, milletvekillerinin maaşlarının
artması yanlıştı. İşte, bu yanlışlığın izalesi şeklinde tasarı önünüze
getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, esasen, biz, Doğru Yol Partisi olarak, kamuda
çalışan tüm memurların, emeklilerin ve işçi emeklilerinin maaşlarının da
yeniden ele alınarak, geçimlerini temin edecek oranda zam yapılması
taraftarıyız; yani, yeniden personel kanunu çıkarılması taraftarıyız. Hepinizin
de bildiği gibi, içerisinde yaşadığınız gibi, maaşlar yetmemektedir; ancak,
ülkemizdeki bu krizi, el ele vererek, birlik ve beraberlik içerisinde
atlatmalıyız; yani, taşın altına elimizi hep birlikte koymalıyız. Devletimiz ve
milletimiz, büyük ve güçlüdür. Daha önce de ifade ettiğim gibi, ülkedeki krizin sebebi ekonomik değil
siyasîdir. Ülkede, toplumun tüm kesimlerinde, hükümete güven kalmamıştır. Hükümetin gitmesi durumunda, güven bunalımının aşılacağı, piyasaların
rahatlayacağı ve ülkedeki sıkıntının biteceği inancıyla, Doğru Yol Partisi
Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinize ve aziz milletime saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ağrı Milletvekili Sayın
Nidai Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 738 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili,
Grubumuzun görüşlerini arz etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin ekonomisinin
içerisinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili, hakikaten, teşhis konulmadan sonuçlar
üzerinde konuşulduğu için, tabiî ki, burada, milletin önüne çıkarak
değerlendirme yapmak kolaydır. 1990'lı yıllardan 2000 yılına kadar, Türkiye'de,
bankacılık sektörü, ekonomide uygulanan yanlış politikalar, özelleştirmede
yapılan yanlış politikalar, Türkiye'nin dününü bugüne taşımıştır; çünkü,
Türkiye'de, günübirlik politikalarla o günü kurtarma, bugüne yük olma şeklinde
değerlendirilmiştir. Bankacılık sistemi, mevduat faizleri, hazine bonosuna,
yanlış politikalar sonucu, devamlı, devlet hazinesinin, kamu hazinesinin iç
borçlanmaya yönelik olarak politikalar üretmesi, Türkiye'yi bugünlere
taşımıştır; çünkü, mevduatı bankaya yatırdığınız zaman, eğer yüzde 150'lerde,
yüzde 200'lerde faiz verirseniz, sanayici, ticaret erbabı ve diğer insanlar
yatırıma yönelmez. Ne yapacaktır; kendi parasını götürüp, bankaya yatıracaktır.
Bankaya parasını yatırdığı zaman yatırım duracaktır. Yatırım durduğu zaman
istihdam olmayacaktır. İstihdam olmadığı zaman da işsizlik ortaya çıkacaktır;
yani, Türkiye'de çiftçiye, esnafa ve milletimizi meydana getiren diğer sosyal
dilimlere karşı üretilen politikalar nasıl yanlış olduysa, bu on onbeş yıllık
dönem içerisinde, Türkiye'de, ekonomi politikaları koltuk değnekleri üzerinde
yürütülmüştür. Hiçbir zaman, ekonomi, kendi ayakları üzerinde durarak bugünkü
sıkıntılarla karşılaşmayacaktı; ama, siz, devletin Ağrı'daki hastanesinin 1991
yılında temelini atarsanız ve ödenek göndermezseniz Ağrı'daki devlet
hastanesinin temeli çürüyecektir. Bunun temelini atarken de Hazineye gidip,
Hazinenin devlet iç borçlanma senetlerini piyasaya çıkararak devamlı
borçlansın, vadesi geldikten sonra bir daha alsın, vadesi geldikten sonra bir daha alsın... Taşıma suyuyla değirmen
döndürdüğünüz için Türkiye bu durumlara gelmiştir. Değerli milletvekilleri, Anadolu'da, biliyorsunuz, bir çocuk ağladığı
zaman o çocuğun karnı aç demektir. O çocuğun karnının doyması için öncelikle
süt verilmesi gerekir; ama, ne yazık ki... ALİ OĞUZ (İstanbul) - Verin... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Müsaade edin... Dinleyin de sonucuna göre
değerlendirin. Ne yazık ki, ağlayan o bebeğe, siz, süt vereceğiniz yerde, yalancı
emziği toz şekere batırarak ağzına vermişsiniz, tatlandırmışsınız; tadı
bittikten sonra bir daha vermişsiniz. İşte, Türkiye'yi böyle yönetmişsiniz.
Onun için bugünlere gelmiştir. Onun için, Türkiye'de, reel sektörün olmadığı yerde bir ekonomiden
bahsetmek mümkün değildir. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Reel sektörü siz bitirdiniz, siz! NİDAİ SEVEN (Devamla) - Halk Bankası, Ziraat Bankası çiftlik değildi;
halkın bankasıydı. TURHAN GÜVEN (İçel) - Dört senede geldi bu hale. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Niçin bu duruma getirdiniz? Buna cevap veriniz.
(AKP ve SP sıralarından alkışlar [!]) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - O tarafa söyleyeceksin... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, onun için,
hiç günübirlik politikalarla uğraşmayın; gerçekçi olun. Türk Milleti yalancı
emziğe layık değildir. Sizler onbeş yıldır yalancı emziği vererek milleti bu
duruma getirdiniz. (AKP ve SP sıralarından alkışlar [!]) Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye, repo, döviz, menkul
kıymetler, borsa kıskacından bugünlere geldi; çünkü, sermaye piyasasını
derinleştiremediniz; çünkü, sermaye piyasasındaki halka açıklık oranlarına
baktığınız zaman, bugün mağdur olan insanlar -kuruluşların isimlerini vermek
istemiyorum- aybaşında maaşını alıp borsadan küçük hisse senedi alan
insanlardır; ama, ortakları memleketi hortumlamış; fakat, ne yazık ki, benim
memurum, benim insanım, işçim, köylüm kalkmıştır, elindeki üç kuruş parasını
götürüp borsaya yatırmıştır; ama, sizlerin yanlış politikalarınızdan dolayı,
halktan toplamış oldukları mevduatı kendi kurmuş oldukları bankaları kanalıyla
iştiraklerine aktardıkları için Türkiye bu duruma gelmiştir. Şimdi, hiç kendinizi zorlayıp da kendinizi savunmaya geçmeyin.
Memleketin insanı sizin ne yaptığınızı biliyor. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Faizi günlük 7 500'e kim getirdi?! NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben halkın içinde gezdiğim zaman... Sizlerin
yapmış olduğu yanlışların halk farkındadır. Halka samimiyetimizle gittiğimiz
zaman, o insanları gezip dolaştığımız zaman, gerçekten onların duygularını
okşadığımız zaman, o insanlara karşı samimiyetimizi götürdüğümüz zaman, halk
bizden mucizeyi yaratmamızı istemez; ama, günübirlik politikalarla hareket
ettiğiniz zaman... Sizinle bugünkü hükümetin arasındaki fark nedir biliyor musunuz; siz,
geçmişte, geleceklerinizi kurtardınız, çocuklarınızın geleceğini ipotek altına
aldınız. Biz ise, kendimizi harcayıp kendi çocuklarımızın geleceğini kurtarmaya
çalışıyoruz. Aradaki fark budur işte. (DYP, SP ve AKP sıralarından alkışlar
[!]) Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ekonomisinin düzelmesinde, üretime
ağırlık vermek gerekir, Türkiye'nin ihracatına ağırlık vermek gerekir,
Türkiye'de yastık altında bulunan dövizlerin, doların olsun, markın olsun,
mutlaka ve mutlaka kayıt içine çekilmesi gerekir. Bugün... TURHAN GÜVEN (İçel) - Onlara söyle!.. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Hükümete söylüyorsun değil mi!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Herkese söylüyorum. Herkes, üzerine bu mesajı
alsın; kim değerlendirmeye tabi tutuyorsa alsın; mesajım herkese... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hükümete... Hükümete söyle!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sizlere de söylüyorum, herkese de söylüyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bizim yastık altında paramız yok! AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Hep bu tarafa baktın!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Peki, ben, Genel Kurula bakıyorum... Genel
Kurula bakıyorum... BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap edin lütfen... Sayın Seven... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada, hakikaten,
siyasî partileri suçlamak açısından demiyorum; ama, Türkiye'de bir enflasyon
yaratılmıştır; ne enflasyonu; bankalar enflasyonu... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bankacılar orada!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bankalara rastgele izin vermemiş olsaydınız, bu
bankalar bugün fona devredilecek miydi?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz de rastgele fona almasaydınız. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Eğer, Türkiye'de, çiftçiye doğrudan gelir
desteği vermiş olsaydınız, meydanlara çıkıp "kredi borçlarınız, Ziraat
Bankası borçlarınız affedilecektir" dememiş olsaydınız, çiftçinin 50 000
000 liralık borcu bugün 1,5 milyara çıkacak mıydı?! Demek ki, burada
yanlışlıklar vardır. Onun için, benim sizden ricam şudur: Lütfen, günübirlik
politikalardan uzaklaşın. Reel sektöre ağırlık verelim, üretimimizi artıralım,
ihracatımızı artıralım. Türk Milletinin içinden çıkmadığı hiçbir zorluk yoktur.
Bu millet, Kurtuluş Savaşını vermiştir; bu millet, ekonomideki savaşı da verip
Türk Milletini dört dörtlük güçlü hale getirecektir. Bundan kimsenin şüphesi
olmasın... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Yapamayan gidecek, yapabilen gelecek; bütün
mesele bu!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Yeter ki, günübirlik politikalar yaparak,
yolsuzluklara çanak tutmayalım. Yolsuzlukların temelini ben çok iyi biliyorum.
Ben bankacıyım. Hangi banka kimin tarafında, ne şekilde kuruldu, nasıl izin
verildi, şu anda bu Mecliste hangileri o görevde bulundu, kimler genel müdürlük
yaptı, Hazinenin başında kimler vardı; onları tek tek söyleyebilirim.
İsterseniz, sorun söyleyeyim. Soramazsınız... Soramazsınız... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - O bankalar o zaman çalışıyordu; siz
çalıştıramadınız, siz çalıştırmayı beceremediniz... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Neden soramazsınız; çünkü, Türkiye'de bugünkü
özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu bu hükümet, aile
fotoğrafıyla beraber olmadı; çünkü, bugünkü Milliyetçi Hareket Partisinin
içinde bulunduğu hükümet, 1994'lerde Hazineyi fareye teslim etmedi; çünkü,
bugünkü 57 inci hükümetin içerisinde bulunan Milliyetçi Hareket Partisi
"adresi ne olursa olsun, kim olursa olsun, bakan da olsa milletvekili de
olsa üzerine gideceğim" demiştir; çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi,
bugünkü hükümet içersinde, bu Meclise zenci olarak giren insanı beyaz olarak
görmek istememiştir. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, bu memleketin
gerçeklerini dile getirelim, doğruları konuşalım. Ne yapacağımızı, muhalefet
iktidar olarak el ele verip, hep beraber değerlendirelim. Şimdi gelelim Gelir Vergisiyle ilgili konuya. Devlet iç borçlanma
senetleriyle ilgili... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kanun rantiyeye çıkıyor, reel sektöre değil... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Onu anlatayım. Rantiye ne demektir; rantiye,
holdinglere peşkeş çekmektir; rantiye, milyon dolarlarla uğraşan insanları
ayakları üzerinde durdurmaktır; ama, Türkiye'de devlet iç borçlanma
senetlerinin halk tarafından güven sağlaması açısından, küçük tasarrufçuların,
küçük yatırımcıların... Çünkü, 50
milyara kadar parası olan insanlar ne banka sahibidir ne holding sahibidir ne
de başka şirketler sahibidir. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Doğru, doğru... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Türkiye'de, bugün, gelirin 50 milyar lirasına
eğer bir istisna yapılıyorsa, ben, bu konuyu dile getiren, komisyonda görev
alan üyelere ve grup başkanvekillerine teşekkür ediyorum; çünkü, Türkiye'de,
bugün, reel sektörün içinde bulunduğu durum... Siz, hani ya, dolara diyordunuz
"hayır", marka diyordunuz "hayır"; işte, bu, o dolar ve
markın yastık altından çıkarak piyasadaki devlet içborçlanma hazine bonolarına
direkt olarak yansıması ve ekonominin reel hale getirilmesi açısından
önemlidir; yeterli değildir. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Hangi hükümete güvenerek?! NİDAİ SEVEN (Devamla) - Yeterlidir demiyorum; ama, güzel bir adımdır. Bu
manada da, ben, gerçekten, teşekkür ederim. Ayrıca, konu çoktur; ama, fazla zamanınızı almak istemiyorum. Biliyorsunuz, yine, Meclisimizde çok değerli kardeşlerimiz vardır.
Gerçekten, üç kuruş paraya tenezzül etmeyen insanlarımız olduğu kadar, bu memleketin
içerisinde bu milletvekillerinin maaşının 10 katı kadar maaş alan insanlar, şu
Meclisteki insanlarımızın itibarıyla oynamışlardır; ama, birkısım arkadaşımız,
çifte standart yapmış, sanki burada milletvekili değilmiş gibi, medyanın önüne
çıktığında şov yapmıştır. Şimdi, siz, burada, kalkacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde maaşa
"evet" diyeceksiniz, ondan sonra televizyonun önüne çıkacaksınız
"hayır, ben vermedim" diyeceksiniz. Nasıl vermedin?! Ben, burada,
görüyordum, geliyordunuz önümüze, ya, o eski milletvekillerini kurtarmak için
ne yapabiliriz... Bunu demiyor muydunuz?! (ANAP sıralarından alkışlar) Onun için, değerli arkadaşlar, bu 2 nci maddeyle, bu kanunun
uygulamasında Emekli Sandığı iştirakçisi olarak en yüksek devlet memuru esas
alındığı için, o konunun da önüne geçilmiştir. Bunun da, kamuoyu tarafından
böyle bilinmesi gerekir. Bu manada da, hem Ağrı Milletvekili Nidai Seven olarak
hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubundaki milletvekilleri olarak hem de diğer
milletvekillerimiz, hepimiz, mutlu olduğumuzu belirtmek istiyoruz; çünkü,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'de Kurtuluş Savaşı vermiştir. Üç şahıs
yanlış olabilir, kişiler yanlış olabilir; ama, müesseseyi, kimsenin yıpratma
hakkı yoktur, olmamalıdır. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda. Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AKP
sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun görüşlerini intikal ettirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlarım. Değerli arkadaşlarım, sizlerin de malumları olduğu üzere, iki maddelik
olan bu tasarıda çok önemli birkaç husus var. Ben, size, iş hayatından gelen
bir arkadaşınız olarak, bakın, şimdi, piyasada ne cereyan edecek onu anlatmak
istiyorum; doğrudur eğridir birlikte karar veririz. Değerli arkadaşlar, şimdi, düşünün, reel ekonomi çok güç şartlar altında
çalışıyor, çok yüksek faizlerle kredi bulabiliyor ve şu anda kâr etmek değil,
zarar etmeme gayreti içinde bulunuyor. Şimdi, bu tasarıyla getirilen şu: Şöyle
tercüme edebiliriz; hesap uzmanı arkadaşlarımız var. Siz, bu beş ay içerisinde
-26.7.2001 tarihinden itibaren diyor- yaklaşık olarak 150 milyar tutarında
devlet tahvili veya bonosu alırsanız, buradan 50 milyar kazanç temin
edeceksiniz; bu 50 milyarlık kazancınızdan vergi almayacağız. Değerli arkadaşlar, bakın, ben hemen söyleyeyim; sanayici, işadamı hemen
ne yapacak biliyor musunuz, oh, beş ay içerisinde 50 milyar kâr var,
sermayesinin 150 milyarlık kısmıyla kendisine, 150 milyarlık kısmıyla dayısının
oğluna, 150 milyarlık kısmıyla, varsa amcasının oğluna devlet tahvili alacak;
işini tatil edecek belki veya işçisini bir müddet için ücretsiz veya ücretli
izne çıkaracak veya işini tasfiye edecek. Bakın, göreceksiniz, vergi
gelirlerimiz azalacak mı çoğalacak mı bu işlemle! Ben buraya yazıyorum ve
taahhüt ediyorum, bu işlemle vergi gelirlerimiz azalacak. Şimdi, devletin yapmış olduğu bu icraat, günü kurtarma pahasına yapılmış
bir icraattır. Neden 26.7.2001 tarihidir; o günkü tarih itibariyle, bazı
sermaye sahiplerine, para piyasalarıyla uğraşan bazı kimselere bu sözler
verilmiştir, bu taahhütler yapılmıştır da onun için 26.7.2001 tarihinden
itibaren bu iş uygulanacak. Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, bir insan düşünün, ocak ayında
devlet tahvili almış, vergi muafiyeti 4 800 000 000 lira; 7 nci ayda, şimdi
devlet tahvili alacak... BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen. Sayın Karapaşaoğlu çok önemli bir şey
söylüyor, çıkaracağınız kanunun sakat tarafını anlatıyor. Buyurun efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Yılbaşında çıkarılmış olan devlet
tahvilini alan bir şahıs, alan bir sermaye sahibi 4 800 000 000 lira muafiyet
kazanacak; yani, 4 800 000 000 liraya kadar gelirini vergidışı tutacak; ama,
26.7.2001 tarihinden itibaren devlet tahvili alan kimse veya aynı şahıs, bu
defa, 50 milyar liraya kadar muafiyetten yararlanacak. Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, bu, vergi adaleti açısından
yanlıştır. Burada, vergi adaletsizliği vardır. Bu konuda, yarın öbür gün maliye
işleriyle uğraşan muhasebecilerimiz, mali müşavirlerimiz veya Cumhurbaşkanı,
Anayasa Mahkemesine gitse, bu yanlış uygulamadan, bu adaletsiz uygulamadan
dolayı, bu yasa iptal edilebilir. Değerli arkadaşlar, ya bu yasanın 1.1.2001 tarihinden 31.12.2001
tarihine kadar uygulanması lazım veyahut da uygulamadaki farklılıkları
kaldırmak lazım. Değerli arkadaşlar, buradaki bu uygulama hatası, başka yönden de
sakıncaları getirecek. Şimdi, tasarıda deniliyor ki "vatandaşlarımızın
yastık altındaki paralarını piyasaya çekelim." Şimdi, bir defa, değerli
arkadaşlarım, hangi vatandaşımızın yastığının altında, şu anda, 150 milyar
liralık birikimi var. Olsa olsa, tahvil piyasasıyla uğraşan, rant elde etmeye
gayret eden, belli sayıda insanın bu parası vardır; yani, bundan, vatandaşımız
istifade etmeyecektir. İstifade edecek olan, yine sermaye sahipleridir ve
dolayısıyla, devletin vergi geliri de azalacaktır. Bakın, ben, size, haksızlıkla ilgili olarak bir rakam vereyim. Rakamlar,
çok az fark eder, fazla bir şey fark etmez. 150 milyar lira brüt geliri olan
asgarî ücret sahibi, yaklaşık olarak 700-800 kişidir. Siz, 700-800 işçiye reva
görmediğiniz Gelir Vergisi istisnasını, bir kişiye reva görüyorsunuz. Hangi
adalet, hangi insaf sahibi buna rıza gösterir?! Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının, başından sonuna elden
geçirilmesi lazım. Evet, devletimizin, Hazinemizin, Maliye Bakanlığımızın,
bütçemizin paraya ihtiyacı olabilir. Mümkündür, devlet para toplayacaktır. Bunu
ucuzlatmanın da bir yolunu bulacaktır. Şimdi "50 milyar liralık gelirden vergi almadığınız takdirde,
onunla ilgili faiz hadleri de düşecektir" deniliyor. Değerli arkadaşlar, bu faiz hadlerinin düşmediğini, bugüne kadar sürekli
olarak yükseldiğini, hepimiz yaşadık ve gördük. Şu anda, yüzde 100'ler
seviyesinde tahvil ihraç edilecek. Ne yapmak lazımdı, hangi tedbirleri
uygulamak lazımdı, bu tartışılabilir. Mesela, bir tanesini söyleyeyim: Şu anda,
bir gecede tedavül eden repo, yaklaşık 8 katrilyona geliyor. 8 katrilyon... Değerli arkadaşlar, bu repoya sahip çıkmak lazım, buna hâkim olmak
lazım, bunu, bir gecelik repodan kurtarmak lazım, bu parayı reel ekonomiye
döndürmek lazım veyahut da Hazinenin borçlanmasında, gecelik repolardan elde
edilecek bu paraya vergi koymak lazım. Niye, bu paraya vergi koymuyoruz?!. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, başından sonuna, maalesef,
ekonomimizi tahrip edecek özellikleri taşıyor. Buna, çok dikkat etmemiz lazım.
Ben, özellikle, bu yasa tasarısının bu maddesinin, şu anda, en azından geri
çekilerek yeniden görüşülmesini, yeniden düzenlenmesini talep ediyorum, teklif
ediyorum. Şimdi, vatandaş ne diyecek, işçimiz ne diyecek; işçimiz "yahu, ben,
burada 1 000 kişi çalışıyorum, benim asgarî ücretimden şu kadar vergi
kesiyorsunuz, bir kişiye 50 milyar lira hediye ediyorsunuz, veriyorsunuz"
diyecek; bunu söyleyecek vatandaş, bunun üzerinde duracak. Ayrıca, Hazinenin geliri de artmayacak. İçinizde hesap uzmanları var;
gelsinler, oturalım konuşalım, bakalım artıyor mu, artmıyor mu... Ama, bugün
itibariyle, günü kurtarmaya çalışıyorsanız, olabilir; daha büyük muafiyetler de
uygulayabilirsiniz, çok büyük miktarda paralar toplayabilirsiniz, reel
ekonomiyi tamamen durdurup Hazinenin bütçesine hepsini aktarabilirsiniz. O
zaman, karşımıza ne çıkar, varın siz düşünün... Değerli arkadaşlar, bu tasarının bir başka maddesi de milletvekillerinin
maaşlarıyla ilgilidir. Kamuoyunda yanlış imaj verdirilmek istenen bu maaşlarda,
uyum kanunu niteliğinde düzenleme yapılmıştır. Bu, vatandaşımıza daha önce söylenenlerin
öyle olmadığı anlamında bir cevap niteliğindedir. Doğrusu yapılmıştır. Bundan
sonrası daha hayırlı olacaktır. Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili olarak yapılacak iki şey var.
Birincisi, biraz önce dediğim gibi; bu tasarıyı geri çekmek. İkincisi de, bir
başka şey daha var yapılabilecek; bir önerge vermek suretiyle, bu yasa
tasarısının altına denecek ki "asgarî ücretli işçiden Gelir Vergisi
alınmayacak." Bu önergeyi verirseniz şayet iktidar olarak, biz de
destekleriz bunu, arkadaşlarımız da destekler öyle zannediyorum. Böylece,
belki, kamuoyu, biraz affedilecek bir taraf bulabilir. Aksi takdirde, karşı
karşıya kalacağınız manzara korkunç olacaktır. Zira, yarın öbür gün kamuoyunun
önüne 100 katrilyonluk, belki de 140 katrilyonluk bir bütçe koyacaksınız. Bu
bütçedeki başlıca gelir kaleminiz vergi gelirleri olacak, başlıca gider
kaleminiz de faiz olacak. Eğer, 100 katrilyonluk bütçe yaparsanız, vergi
gelirlerinizin, faizi karşılama oranı yüzde 110 olacak; yani, 100 lira
toplayacaksınız 10 lira daha ilave edip faizleri ödeyeceksiniz. 140 katrilyonluk
bütçe yaparsanız, varın, gelin, onun hesabını siz yapın... Ekonomisi kargaşa içine girmiş olan bir durumla karşı karşıyayız. Şu
anda, Türkiye'nin ekonomisinin önündeki en büyük engellerden birisi, biraz önce
arkadaşlarımın da belirttiği gibi, güven duygusunun olmayışıdır. Bugün,
işadamımız yatırım yapmak istemiyor, parasını reel ekonomiye aktarmak
istemiyor. Herkes rant peşinde koşmaya başladı. Halkımızın büyük bir kısmının
birinci problemi ekonomiktir, ekonomik sorunlardır; halkımız geçim derdi
çekiyor. Halk, geçim derdi içinde çırpınırken, göz göre göre, milletin gözüne
baka baka, bu şekilde vergi muafiyetleri uygulamanın doğru olmayacağı
inancındayım. Gözden kaçırılan yerleri arayıp bulmamız lazım. Biraz önce
söylediğim gibi, gecelik repolara vurmak lazım. Parayı yönlendirmek lazım.
Parayı ekonomiye yönlendirmek lazım. Vergi tabanımızı güçlendirmek lazım. Vergi
tabanımızı genişletmek lazım. Bu tedbirler dururken, böyle palyatif
tedbirlerle, bazı kimselerin memnun edilmesi pahasına yapılacak uygulamaların
ülkemize de milletimize de hayrı olmayacaktır. Değerli arkadaşlar, size, buraya kadar sunduğum bu konunun yeterli
olduğu kanaatindeyim. Günlük politika yapmayacağız. AK Partinin, parti
oluşundaki asıl amacının yalnız doğruları söylemek olduğunu düşünürsek...
İktidarın içinde bulunduğu konumu vatandaş zaten biliyor, bu kürsüden
milletimize tekrar anlatmanın boşa zaman harcama olacağı inancıyla, sözlerimi
burada bitiriyorum; ama, bu ifadelerimin dikkate alınmasını, gerekli
düzeltmenin yapılmasını, Grubumuz adına, milletimiz adına özellikle rica
ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Dikkatinizden ve sabrınızdan dolayı da teşekkür ediyorum efendim. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu. Gruplar adına başka konuşma isteği yok. Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, aslında, malî politika ya da bir
vergi kanunu olmaktan öte, Türkiye'de borçlanma sorununu çözmek amacıyla
huzurunuza getirilmiştir. Bu kanun tasarısını, vergi tekniği, malîye
politikaları açısından ele aldığımız zaman, tenkit edeceğiz, doğru olmadığını
söyleyeceğiz, vergilendirme ilkelerine aykırı olduğunu dile getireceğiz; ancak,
burada bir konuya dikkati çekmek istiyorum: Kanun tasarısında, dikkat edilirse
"31.12.2004 tarihine kadar" deniliyor, yani, bir önceki yılı
ilgilendirdiğine göre beyanlar, 2003 yılına kadar olan gelirlere ilişkin vergi
beyanları, 26 Temmuz 2001-31.12.2002 tarihleri arasında ihraç edilecek devlet
tahvilleri ve hazine bonolarına ilişkin faizlerle ilgilidir ya da bunların alım
satımlarından elde edilecek farklarla ilgilidir. Şimdi, burada tartışırken bir gerçeği de gözden ırak tutuyoruz. O gerçek
de şudur: Mevcut olan Vergi Kanunumuzun 80 inci ve geçici 56 ncı maddesinde, bu
bonoları elinde bulunduranlar için 3,5 milyarlık istisna, zaten, şu anda
vardır; yani, 3,5 milyara kadar gelir elde edenlerin bu beyanda
bulunmayacakları varsayılmaktadır. Şimdi, bu kanun tasarısı ele alındığı zaman,
salt vergilendirme açısından değerlendirildiğinde hemen denilecek ki, 26
Temmuzdan önce elde edilmiş olan hazine bonolarına bu tanınmıyor, 26 Temmuzdan
sonraki hazine bonolarına tanınıyor, o halde bir eşitsizliğe neden olmaz mı? Vergi açısından eşitsiz gibi gözüken bu durum, aslında, Hazineyle
birlikte değerlendirildiğinde eşitsizlik olmadığı şu şekilde ortaya çıkıyor: 26
Temmuzdan sonra borçlanılacak olan ve 2002 yılı sonuna kadar sürecek olan
hazine bonolarında, özellikle buradaki yaklaşım, bu borçların çevrilmesinde
içkaynaktan yararlanma amacına yöneliktir. Eğer, içkaynak yerine, dışkaynak ya
da daha yüksek gelir sahiplerinden yararlanılacak olunursa, bu takdirde,
faizlerin daima yükselme olasılığı vardır. Burada beklenilen şey, 50 milyarın altında gelir elde edebilecek
tasarruf sahipleri, eğer, ellerindeki nakitlerini, ellerindeki imkânlarını
hazine bonosunda, devletin ihraç ettiği senetlerde değerlendirirse, bu
takdirde, bu imkân dolayısıyla bir maliyet düşüşü söz konusu olacaktır.
Nitekim, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakana soru yönelttik
"bunun bir etkisi oldu mu" diye, 26 Temmuzda, bunun gündeme
getirileceği ilan edildiği tarihlerde, hazine bonolarının, ödenen faizlerin
fiyatlarında bir düşüş görüldü. Yani, devlete maliyetinde bir azalma söz konusu
oldu. Her ne kadar, bugünlerde, bu azalmanın beklentisiyle ilgili olarak bir
yaklaşım elde edilmezse de, bu azalmanın bir maliyet unsuru olarak
değerlendirildiği görülmektedir. Bu uygulama ne getirecek Türkiye'ye... Bu uygulama, aslında yıllar
sonra... Bazen haksızlık yapılıyor, deniliyor ki, "ekonomi 1990 yılından
sonra bu hale geldi." Ekonomi 1990'dan sonra bu hale gelmedi. Bunun
temelleri, yasalar gözden geçirilirse görülür ki, 1970'li yıllarda, 12 Mart
döneminden sonra atıldı. 1980'den sonra da "liberalleşme" denildi.
1990'dan sonra eleştirilen şey ise, tam serbestleşmeyle ilgili bir
düzenlemedir. Yani, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıllık bir süreç içerisinde alınıp
değerlendirildiği zaman, yavaş yavaş "vergi alma, borç al"
politikasının yürürlüğe konulmasından kaynaklanmıştı. İşte, bu düzenlemede bizim önümüze şu gelecek: Özellikle 1980'den sonra
maliye politikalarının ikinci plana itilip, para politikalarının önplana
alındığı uygulamadan sonra, vergiyle birlikteliği sağlanırken kaybedilmiş olan
vergi avantajı acaba tekrar geri getirilebilecek mi? Bu uygulama dolayısıyla,
genellikle içkaynağa da ne ölçüde başvurulabileceğini hep birlikte göreceğiz. Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde açıklığa kavuşturulması
gereken -ben teknik olarak da ilgili arkadaşlara sordum- bir hususu da burada
belirtmek lazımdır. İncelendiği zaman görülecektir, tasarının gerekçesinde var.
Buradaki muafiyetin, ticarî işletmeler ve kurumlar tarafından elde edilen
gelirler için uygulanacağı yer alıyor. Burada hedef yalnız ve yalnız şahısların
elde edeceği gelirlerle ilgili olduğu için kurumlara da uygulanma imkânının
olmaması lazımgeldiğini ben, burada, özellikle tutanaklara geçsin diye, açıklık
gelsin diye dile getiriyorum. Yarın öbür gün burada böyle bir uygulama var diye
bunu muktezalarla ya da tebliğlerle aşmaya çalışanlar çıkabilir. Kurumlar
Vergisiyle ilgili bir istisna olmadığı için, kurumların bu tür yatırımlarının,
Gelir Vergisi muafiyetiyle ilişkilendirilmeyeceğine göre, Gelir Vergisi
beyanından ve Gelir Vergisinden muaf olduğunu dile getirmek mümkün değildir. Bu
konunun, inşallah, düşünüldüğü gibi ve içkaynaktan yararlanmaya yönelik bir
faydası olur. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili olarak dün, özellikle, 6
partinin müşterek verdikleri önergeyle, Anayasanın kabulü üzerine getirilmek
istenilen tartışmalara da açıklık getirildi. Çok iyi biliyorsunuz ki,
Türkiye'de Emekli Sandığının en yüksek iştirakçisi dediğimiz zaman, alıp Emekli
Sandığı Kanununu karıştırdığımızda böylesine bir tanımın açık olmamasından
yararlanılarak ve haklı olarak da basın, kamuoyu görevini yerine getirerek,
kamuoyunu aydınlatarak, burada, kimilerinin hesabına, Genelkurmay Başkanı
geldi; kimilerinin hesabına, Merkez Bankası Başkanının ücreti, emekli maaşı
geldi, çeşitli tartışmalar getirildi. Tabiî, bu tartışmalarda üzülerek söylemeliyim ki, verip vermediği önemli
değil, gizlilik esasına dayalı olan, Anayasadaki bir oylamadan sonra, bazı
arkadaşlarımızın çıkıp "ben vermedim" demesi ya da önergenin
oylamasına katılıp, arkasından da normal oylamaya katılmadıktan sonra, ilkini
reddedip, ikincisini kabul etmesi, Parlamentonun yaptığı çok güzel bir işi
gölgelemiştir, gölge altında bırakmıştır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bunun yanlış olduğunu, günü gelince, söyleyenler de görecektir; çünkü
Parlamentoda kabul edilmiş olan ve gizli oya dayalı olan bir olayda, kimin ne
verip ne vermediğini bilemezsiniz. Katılan 416 kişinin "ret oyu
verdim" deme hakkı vardır. Böyle olunca, iyi ya da kötüyü ayırt etmek
mümkün değildi. İşte, dün, burada yapılan düzeltme, Anayasa oylandığı anda,
bana soran bazı gazeteci arkadaşlara verdiğim yanıt, bizim yanımıza gelip
"siz bu işi biliyorsunuz" diye verdiğimiz yanıtın karşıtıdır.
Demiştik ki, "en yüksek iştirakçiyle, bir kişinin aldığı yanödemelerle
birlikte mütalaa edilmez. En yüksek iştirakçi, Emekli Sandığının emeklilikte
esas aldığı rakamdır." Bunu, özellikle, bilir bilmez arkadaşlar
tartışınca, bunu televizyonlara taşıyınca, bu Parlamentonun onurlu bir işine
gölge düşürmek isteyen, sizin yerinizde olmak isteyen herkes, parlamenteri
töhmet altında bırakma yolunu seçmiştir. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bunu, hiçbir parlamenterin -iktidarı olsun, muhalefeti olsun- böyle bir
şeye ihtiyaç duymayacağını, duymadığını hepimiz biliyoruz. Buradaki sorun
neydi; bugüne kadar, geçtiğimiz dönemlerde, milletvekilleriyle ilgili yapılan
özlük düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi tarafından 10 kez iptal edilirken,
"Anayasal düzenlemeye ihtiyaç vardır" gereksiniminin yerine
getirilmesinden başka bir şey değildi. Ne yazık ki, biz politikacılar,
karşımızda olanları suçlamak için her şeyi güzel anlatırız, kendimizi de
anlattığımızı zannederiz; ama, bu Parlamentoda, haksız bir şekilde suçlanmamıza
karşı anlatma imkânını bulamadık. Bu, bize ders olmalıdır. Çok iyi bilmediğimiz
konu üzerinde konuşurken, gidip ilgilisiyle görüşmemiz, kanunu alıp okumamız
gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MASUM TÜRKER (Devamla) - Bazı arkadaşlar gelirken yine sordular: Canım,
işte, Anayasada değil ki... Anayasada yapılan değişiklik nedir: Deniliyor ki,
milletvekilinin maaşı, Emekli Sandığındaki en yüksek iştirakçiyle değer olarak,
ölçü olarak alınır. İşte, biz, açıklık getirdik. "Emekli Sandığı Kanununa
göre, en yüksek iştirakçi, en yüksek devlet memurudur" dedik. Bunun
karşıtı şu anda Başbakanlık Müsteşarı ise, Başbakanlık Müsteşarıdır; bunun,
artık, tartışılmaması... Ama, herkese düşen bir görev var. Değerli arkadaşlar, dikkat edin, hiç kimse, bu Anayasa değişikliğinden
sonra "çok güzel oldu; acaba, ne tür uyum yasaları gerektirir, bunları da
konuşmaya başlayalım" demiyor. Dün, bir açıkoturumda, Anayasanın uzmanı
olan akademisyenler, bugünlerde, dokunulmazlık, maaş, önemini kaybetti diye,
diğer maddeleri de farklı ve olumsuz bir şekilde eleştirme yoluna gitmişlerdir.
Anayasanın oylamasına katılan ve kurum olarak, parti olarak, belli ki,
en yüksek iradeyi gösteren bizler, yarından tezi yok, parti farkı
gözetmeksizin, birbirimizden farklıyız demeksizin, Anayasa değişiklikleriyle
getirdiklerimiz ve gerektiren uyum yasalarını anlatmaya başlamalıyız. Hemen bizi suçluyorlar. "Canım, bu uyum yasaları daha çıkmaz."
Bunu söyleyenlerin de, hukukçu olması garip!.. Bu değişiklik yapıldıktan sonra,
mevcut yasaların bile, artık, Anayasaya aykırılığını iddia edip, biz, bunların
iptalini isteyeceklerini bilmiyor muyuz!.. Parlamento çalışmasa, yargı yoluyla
bunu sağlamak da mümkün değil mi; mümkün. Değerli arkadaşlar, belli güçler ve belli insanlar Parlamentonun
çalışmasından rahatsızdırlar. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Sağda solda teknokrat hükümetini dile getiriyorlar. (DSP,
MHP ve AKP sıralarından alkışlar) Sağda solda, bu ülkenin sahibi olduklarını,
kendilerini ortaya koyuyorlar, siyasetçinin yerine geçmek istiyorlar, aslında,
seçim zamanları da bir yerden aday olsak diye bekliyorlar; hepsini biliyoruz.
(DSP, MHP ve AKP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, şimdi, onlara hep birlikte dur demek zorundayız. Bu
konuda, Anayasa konusunda parti olarak, ben, mensup olduğum Demokratik Sol
Parti adına söylüyorum, bizi tam tatmin etmemiştir; ama, doğaldır bu; çünkü, 6
partinin asgarî müşterekte birleştirdiği bir düzenlemedir. Aynı şekilde,
Anavatan Partisini, Doğru Yol Partisini, Milliyetçi Hareket Partisini, Saadet
Partisini ve Adalet ve Kalkınma Partisini de tatmin etmediğini biliyorum. Niye
tatmin etmiyor; çünkü, herkesin kendi parti programında, kendi söyleminde
Anayasaya bakış açısı vardır, bunu seçmenine söylemiştir; ama, Anayasanın
toplumsal sözleşme olması ne demektir; bu, Jean Jacques Rousseau'dan beri
gelmiş bir olgudur. "Toplumsal sözleşme" denmesinin "toplum
sözleşmesi" denmesinin nedeni, farklı düşüncede olan insanların bir araya
geldikleri zaman asgarî müşterekte yaşayabilecekleri çerçeveyi
düzenlemeleridir. Biz, bu düzenlemeye sahip çıkmalıyız ve bugün, burada
oylarımızla, belki de bazı maddelere katılmasak bile, Anayasanın kabulündeki
gibi, ezici çoğunlukla, milletvekili olarak, biz burada hiçbir zaman kendi
çıkarımız peşinde olmadığımızı, Sayın Cumhurbaşkanımıza kamuoyunda baskı yapmak
isteyenlere de, Sayın Cumhurbaşkanının Anayasayı onaylamadan evvel böylesine
bir kanunu takdirlerine sunmaya hazır olduğunu göstermeli, bizim ne derece
onurlu ve ne derece gururlu olduğumuzu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak
ortaya koymalıyız. Değerli arkadaşlar, aslında, bu konuda, sırf bu maddede benim kadar
sizlerin de dolu olduğunu biliyorum. Kendini bilmezler, her yerde, iyiliğinizi,
canım maaşlarla getiriyorlar; ama, burada hepimiz birlikte, sizin adınıza ben
haykırıyorum, gerekirse, milletvekili, maaşsız da çalışabilir. Yeter ki,
Türkiye Cumhuriyeti refahta, geleceğin hazırlanmasında ve dünyadaki yerini
edinmesinde var olduğunu herkese duyurabilsin. Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Efendim, şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili... DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin
Kanun Tasarısı üzerinde konuşan grup sözcüleri ve şahsı adına konuşan değerli
İstanbul Milletvekili Masum Türker'i, Hükümet olarak dikkatlice dinledik; konu
üzerinde sorulan sualler var, onlara kısaca cevap arz etmek üzere söz aldım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, ülkemiz, 2000 yılı başından beri bir ekonomik program
uygulamaktadır. Bu çerçevede, ekonomik şartların ve uygulanan programın
gerektirdiği vergi düzenlemeleri de zamanında ve gerektiği gibi yapılmaya
çalışılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi sistemlerinin ekonomik
şartlardan bağımsız olarak düşünülmesi ve vergi düzenlemelerinin değişmez
olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu gerçekten hareketle, hazırlanan bu
tasarıyla, Gelir Vergisi Kanununa bir geçici madde eklenmektedir. Dikkatinizi
özellikle çekiyorum; bu, geçici bir maddedir ve geçici bir düzenlemedir. Tasarı, yürütme ve yürürlük maddeleri hariç, tek bir maddeden
oluşmaktayken, grupların ittifakıyla bir ikinci madde eklenmiş -ki, o konudaki
şahsî görüşlerimi de, hükümetimizin görüşlerini de ayrıca ifade edeceğim- son
derece faydalı bir madde eklenmiş ve olgunlaştırılmıştır. Bu maddeyle, devletin borçlanma ihtiyacının daha kolay ve daha az
maliyetle karşılanması amacına dönük bir düzenleme yapılmaktadır. Tasarı, 2002
yılı sonuna kadar ihraç edilecek tahvil ve bonoların faiz ve alım satım
kazançlarının bir kısmını Gelir Vergisinden müstesna tutmaktadır. Yapılan
düzenlemeye göre, istisna, 31.12.2002 tarihine kadar ihraç edilen devlet
içborçlanma senetlerinden 31.12.2004 tarihine kadar elde edilen kazançlara
sınırlı olarak uygulanacak olup, repo gelirleri ile ticarî işletmeler ve
kurumlar tarafından elde edilen gelirler, bugüne kadar olduğu gibi, ticarî
kazancın tespitinde dikkate alınacak ve bu kazançlarda istisna
uygulanmayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kısa kısa, bazı konuların
altını çizmek ve sorulan suallere böylece cevap arz etmek istiyorum. Bir kere, düzenleme, geçicidir. Tasarı, esas olarak, beyanname vermekten
kaçınan yatırımcılara kolaylık getirmektedir. Bankalar, holdingler, şirketler,
ticarî işletmeler bu istisnadan yararlanamamaktadırlar. Sayın Veysel Candan'ın bir eleştirisi oldu: "Asgarî ücrette vergi
var, faizde yok" dendi. Ücret ve faiz gelirlerinin vergilendirmeleri
bütünüyle farklıdır, bunlar karıştırılmamalıdır; bu, bütün dünyada bu şekilde
olmaktadır. Ücretin vergisi yüzde 15'ten başlar, faizin vergisi ise yüzde
20'den başlar; dolayısıyla, bu husus üzerinde dikkatlice durulmalıdır. Sayın Sadri Yıldırım "tasarı sosyal adalete aykırı; ücrette vergi
var, faizde yok" diye aynı tenkitte bulundu. Bütün ülkelerde faiz ve
benzeri gelirler diğer gelirlerden farklı vergilendirilir; bunun nedeni,
sermayenin hareket serbestisi olmasıdır. Eğer, biz, Türkiye olarak, bu
vergilendirmeyi dünyadaki kriterlere uygun olarak yapmazsak, sermayenin
hareketinin serbest olması sebebiyle ülkemizde çıkar, daha düşük
vergilendirilen ülkelere gider. O bakımdan, dünyayı takip etmek mecburiyetimiz
vardır; onun üzerinde duruyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, doğru söylüyorsunuz. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Efendim, bir diğer husus,
niçin 1.1.2001 tarihinden başlamadı da, 26.7.2001 tarihinden başladı? Kanun
tasarısının sevkinden önce tahvil ve bono alanlar, beyanname verecekleri
düşüncesiyle yüksek faizle borç verdiler. Bu kişilere ayrıca istisna verilemez.
Düşük faizle bono ve tahvil alanlara sınırlı teşvik verilmektedir. Nitekim, bu
konudaki Maliye Bakanlığı açıklaması yapıldıktan sonra, ağustos ayında
faizlerin yükselme trendine girmesi üzerine bir açıklama yapılmış, bunun
üzerine, halka arz yoluyla borçlanma gerçekleştirilmiştir. Bu borçlanma, yüzde
99 seviyesine yükselen bileşik faizleri, doğrudan halka satışlar vasıtasıyla
önce yüzde 92'ye, daha sonra da yüzde 83 seviyesine indirmiştir. Dolayısıyla,
hükümetimiz bu konuda bir taahhütte bulunmuştur. Asıl, şimdi, bu taahhüt yerine
getirilmezse güven ortamı zedelenir; onun üzerinde ısrarla durulması
gerekmektedir. BAŞKAN - Hakkaniyete aykırı. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Yılbaşında tahvil ve bono
alanlar vergi kadar yüksek faiz talep ettiler, şimdi alanlar ise, vergi
avantajı kadar düşük faize razı olmuşlardır. Sayın Karapaşaoğlu "neden repoya vergi koymuyoruz" diyor.
Repoda yüzde 20 oranında vergi var, asgarî ücretin vergisi ise yüzde 6
civarındadır. Değerli milletvekilleri, üzerinde kısaca malumat arz etmek istediğim bir
husus da, komisyonda, tasarıya 2 nci madde olarak eklenen milletvekili
maaşlarıyla ilgili husustur. Sayın Masum Türker, bu konuyu gayet güzel gündeme
getirmiş ve hemen hemen benim de görüşlerime esas olacak ifadeleri, burada,
gayet vuzuh ile söylemiştir. Meclisimiz, gerçekten, son derece tarihî bir görevle, olağanüstü
toplantıyla bu yıla başlamış ve Anayasamızda çok önemli değişiklikler
yapmıştır; ama, Meclisin üzerine haksız yere bir gölge düşürülmek istenmiştir.
Düşürülmek istenen bu gölgeye, Yüce Meclis, bu tasarıyla itiraz etmektedir ve
"ben, senin söylediğin gibi değilim, maaşımı düşünerek, sadece kendi
maaşımı artırarak belli bir yere varma hevesindeki insanlardan ibaret değilim;
ben, bu memleketi kurtaran, bu memleketi İstiklal Savaşında yöneten Gazi
Meclisim. İşte, sana cevabım bu tasarıyla olacaktır" demektedir. Medyada çıkan bütün olumsuz haberlere, Yüce Meclis, oybirliğiyle bir
cevap verecektir. O yüzden, bu tasarıya bütün arkadaşlarımızın oybirliğiyle
evet demesini arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta,
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu getirilen tasarının, hükümet ne kadar müdafaa ederse etsin, iktidar
partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu ne kadar savunursa
savunsun, özü şudur: Türkiye'de asgarî ücretle çalışan; yani, eline net 122 186
520 lira geçen vatandaş 19 milyon lira vergi öderken, eğer, enflasyon bu sene
yüzde 60 olur ise, yüzde 60 arındırma olacağı için, net 50 milyar lira, brüt
125 milyar lira para kazanan, faizden para kazanan bir insandan vergi
almayacaksınız; MHP'liler, bunun aslı bu; daha lafı değiştirmeyin; Grup adına
konuştuğunuz lafın özü budur. (SP sıralarından alkışlar) Yani, şunun özü şu: Siz diyorsunuz ki, 122 milyon lira asgarî ücret alan
bir insan, sen, vatandaş olmanın bir şartı olarak, bu devlette, hem asker olup
Afganistan'a gideceksin hem de tutacaksın, burada, 19 milyon lira vergi
vereceksin; ama, faizden brüt 125 milyar lira kazanan bir insandan, yüzde
60'ını enflasyon arındırması yapacaksın, geriye kalan net 50 milyar lirasından
da vergi almayacaksın; işin özü bu. Ayrıca, sen, bu şahıstan beyanname de
almayacaksın. Şimdi, bir taraftan, kalkacaksınız -bundan hiç rahatsız olmayın, bu, her
yerde karşınıza çıkacak- bankalardan havale yapan insanlardan bile vergi kimlik
numarası alacağım diyeceksiniz, vergiye tabi tutacaksınız, bir taraftan da, 125
milyar lira para kazanan insanlardan beyanname de almayacaksınız, vergi de
almayacaksınız; onlar, gitsin, bu paralarıyla akşama kadar televolede eğlensin
diyeceksiniz. İşte, getirdiğiniz tasarının özü budur arkadaşım. Şimdi, kendinizi niye yanıltıyorsunuz, kimi yanıltacaksınız yani?! NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sen kimi kandıracaksın? ASLAN POLAT (Devamla) - Vatandaş olmak, vergi vermekse, vergiyi sadece
bizim dargelirliler mi verecek; niye zengin insanlardan almak istemiyorsunuz,
niye faizciden almıyorsunuz?.. Bakın, yine, burada ne diyorsunuz; diyorsunuz ki: Ben, bu tasarıyı
geriye dönük... 26 Temmuzdan itibaren işletiyorsunuz. Peki, bugün
getirmişsiniz; niye, tasarı çıktığı gün çıkar da, bu, 26 Temmuzdan itibaren
çıkıyor? Niye 26 Temmuzdan?.. Efendim, biz, bunu, böyle beyanname verdik...
Peki, siz böyle veriyorsanız, bu Meclisin görevi ne? Bu Meclisin görevi ne?
Meclise kanun gelmeden önce, Meclisten kanun çıkmadan önce, siz kime söz
veriyorsunuz ki, ben, bu tasarıyı çıkaracağım, size bu vergi muafiyetini
getireceğim; bana, faizi böyle az verin diyeceksiniz... O zaman, bu Meclisin
vazifesi ne?! Yok arkadaşlar, böyle olmaz! Eğer bu Meclisin itibarını düşünüyorsanız,
evvela, getirdiğiniz tasarıları -geçerse tasarı- bugünden itibaren yürürlüğe
sokarsınız. Bunu iki ay öncesinden yürürlüğe soktuğunuz zaman, burada
gerçekleri inkâr etmiş olursunuz. Size bir şey daha söyleyeceğim; çok net bir şey... Diyorsunuz ki:
"Ben, 26 Temmuzdan öncekilerden beyanname de alacağım, vergi de..."
Aralarında eşitlik de olmayacak. Düşünün ki, bir insan 20 Temmuz tarihinde
beyanname vermiş, siz, onun 4 milyar 900 milyon sonrasından hem beyanname
alacaksınız hem vergi alacaksınız; ama, on gün sonra, 1 puan veya 2 puan düşük
veya fazla... O da net ortada yok; çünkü, bugün, yine, hâlâ, yüzde 93 faizle
borçlanıyorsunuz sayın milletvekilleri; tüketici enflasyonu, en son veri yüzde
61 çıkıyor, yüzde 93 faizle borçlanıyorsunuz. Bunlara bir dikkat etmemiz lazım.
Sayın Bakanım, bakın, ben, burada size bir şey söyleyeceğim; bunu da
inceleyin. Burada Hazine Müsteşarlığının bir beyannamesi var. Hazine
Müsteşarlığı ne diyor; diyor ki: "3417 sayılı Kanununun yürürlüğe girdiği
Nisan 1988 tarihinden itibaren olan zorunlu tasarruflara, Ağustos 2001 sonu
itibariyle, kümülatif nema oranı olarak yüzde 463,11 faiz ödedik." Yani,
kaç senede ödemiş bunu biliyor musunuz; onüç senede ödemiş. Onüç sene önce
almış olduğu zorunlu tasarruflara onüç yıl içerisinde ödediği faiz yüzde 463'e
gelmiş; yani, 100 liraya 463 lira faiz; 4 kat artmış. Peki, ben, size bir şey söyleyeyim. Ben, bizzat burada Sayın Kemal
Derviş'e sordum; işte, bana verdiği cevap. Burada, Sayıştay 2000 malî durum
raporunda var. Siz, bankalardan, kütlü pamuk üreticilerine ödemek için, 1993 ve
1994 yıllarında toplam 156 milyon dolar para almışsınız -yani 4,7 trilyon
almışsınız, onun dolar karşılığı 156 milyon dolar ediyor- bunlara 2000 yılına
kadar 3,5 milyar dolar ödemişsiniz, 31.12'de bakmışsınız ki hâlâ 8 katrilyon
borcum kalmış; 4 Nisan 2001 tarihinde 12 katrilyonluk tahvil vermişsiniz,
takriben 2 553 katına kadar zam yapmışsınız. Yani, 1993'te kütlü pamuk için
bankalara faiz ödüyorsunuz; bu faiz için -dikkat edin lafıma- yedi, sekiz yıl
için, dolar bazında, tam buna 19,5 kat ödemenize rağmen, dolar bazında 19,5 kat
ödemişsiniz, yetmemiş 2 552 kat faiz ödüyorsunuz. Bu nedir; bankaya ödediğiniz
faiz; ama, zorunlu tasarruf diye çalışanlardan aldığınız paralara onüç yılda
ödediğiniz faiz yüzde 400. Burada neyi getiriyorum; sizin burada, hem asgarî ücretlerde hem zorunlu
tasarruflarda yapmış olduğunuz, sadece çalışanların aleyhinde işlem yapmak;
başka hiçbir şey yok. Şimdi, siz, burada, faiz olarak söylüyorsunuz. Benim
güvenoyu verdiğim hükümetle, MHP'liler, sizin güvenoyu verdiğiniz hükümeti
karşılaştıralım. 1996 yılında bütçenin yüzde 38'i faizdi, benim güvenoyu
verdiğim Refahyol hükümeti bunu yüzde 28'e düşürdü. Sizin güvenoyu verdiğiniz
hükümetler de geldiler, bunu yüzde 28'den aldı, şimdi yüzde 52'ye çıkardınız.
İşte, bizimle sizin farkınız buradan geliyor. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teker teker konuş. ASLAN POLAT (Devamla) - Teker teker konuşayım; ama, siz çok rahatsız
olursunuz. Bakın, size bir şey daha söyleyeyim... BAŞKAN - Sayın Gül, niye müdahale ediyorsunuz? Tek tek konuşuyor
efendim. Sayın Polat'ın söyleyeceği fazla, mecburen hızlı konuşuyor. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Anlamıyoruz efendim. BAŞKAN - Ben anlıyorum efendim. Devam edin Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın şimdi... Sayın hemşerilerim dinleyin; çok
rahat dinleyin. Bakın, size KOBİ'lerden bahsedeyim. Siz, KOBİ'lere bu sene vermişsiniz, bakın bu sene, yine şurada destek
var, tam sayısını da vereyim; 146 adet KOBİ teşekkülüne 7 trilyon 330 milyar
lira para ödemişsiniz, bu KOBİ'ler için, Halk Bankası ile bunların çalışmaları
en önemli vazifedir, yani KOBİ'lerin en iyi kredi aldığı yer halk bankalarıdır,
ödediğiniz para da 7.3 trilyon lira. Şimdi, tutmuşsunuz halk bankalarını
yeniden yapılandırmaya gidiyorum demişsiniz; sanki, çalışanlara avantaj
yapacağım, Ankara'daki yetkileri ben merkeze taşıyacağım demişsiniz. 29 adet
bölge müdürlüğü sayısını 22'ye düşürmüşsünüz; 22'ye düşürdüğünüz bu bölge
müdürlüklerinden birisi de Erzurum'da. Erzurum'daki Türkiye Halk Bankası Bölge
Müdürlüğünü alıp Trabzon'a nakletmişsiniz, bundan sonra da kalkıyorsunuz,
Erzurum'da çalışan bütün KOBİ'cileri Trabzon'a yolcu ediyorsunuz, ondan sonra
da, MHP'liler, burada oturuyorsunuz. Sizin hükümet döneminizde oluyor; siz
yapıyorsunuz. Üç milletvekiliniz var Erzurum'da, Grup Başkanvekiliniz de
Erzurumlu. Niye sahip çıkmıyorsunuz? MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Oraya birlikte gitmedik mi? ASLAN POLAT (Devamla) - Sahip çıkın işte bunlara; sahip çıkın. O zaman
sahip çıkın, gitmesin Halk Bankası buradan. Halk Bankası buradan gitmesin.
Tamam, gitmesin Halk Bankası buradan... Halk Bankası buradan gittiği
müddetçe... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Hayır, politika yapma, beraber gitmedik mi? ASLAN POLAT (Devamla) - Sen sus, bak, Grup Başkanvekilin orada. Benim
muhatabım o, sen değil. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Gittik beraber. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bakın şimdi bir şey daha
söyleyeceğim. Öyle, oradan bağırmayın. Siz, bu getirdiğiniz bütçede, faiz
geliri olarak ne düşünmüşsünüz biliyor musunuz. Bu bütçeden size birkaç tane
rakam vereyim; bakalım bunlar ne kadar adalete uygun. Siz de cevap verin, ben
bir şey söylemiyorum. Siz, burada, getirdiğiniz 78 katrilyon 999 trilyon
liralık bütçede 41 katrilyon 268 trilyon lira faize para ödüyorsunuz. Yani,
tekrar ediyorum, 79 katrilyonluk bütçede 41,2 katrilyon faize para ödüyorsunuz;
41,2 katrilyon faiz ödediğiniz bütçede, faizden almak istediğiniz gelir, sadece
ve sadece, faizleriyle birlikte 455 trilyon lira. Yani, ödediğiniz paranın
yüzde 1,4'ünü bu faizcilerden almak istiyordunuz; ama, getirdiğiniz bu
tasarıyla ona da kıymadınız, ona da, sende kalsın, onu da almayalım diyorsunuz.
Peki, bunun sosyal adaletle alakası ne? Gelip bana bunu nasıl izah edeceksiniz
kardeşim yahu?! Bir taraftan, 79 katrilyonluk bütçede, sen, kalkacak, 42
katrilyonunu faizle ödeyeceksin, ondan sonra, bundan alacağın bütün faiz oranı
bütçede yüzde 1,4 olacak. Ondan sonra, ben ondan da, senin 50 milyar lirandan
vazgeçtim diyeceksin. Bu olmaz. İkincisi; ben size bir şey daha soruyorum. Hükümete soruyorum bunu,
hükümetten, ben, bunun cevabını bekliyorum: Siz, bu tahvilleri getirirken,
bütün alacak, halka arz ettiğiniz insanlara tek tek duyurdunuz mu, söz verdiniz
mi ki, biz, bu tasarıyı 26 Temmuzda garantili veriyoruz, çıkaracağız, buna
güvenerek faizlerinizi düşük verin... Çünkü, niye söylüyorum bunu;
duyurduğunuzla duyurmadığınız arasında da ayırım yapıyorsunuz. (MHP
sıralarından "duyurduk" sesleri, gürültüler) BAŞKAN- Dinleyin efendim. YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Anlamıyoruz ki ne dediğini. ASLAN POLAT (Devamla)- Peki o zaman duyurduysanız, daha bu tasarı
Meclise niye geldi? O, sizin verdiğiniz söz Meclisin yerine geçiyorsa, bu
Meclisin itibarı nerede kaldı? Bana bunların cevabını vereceksiniz; böyle,
lafla olmaz. BAŞKAN- Sayın Polat, siz hatırlamıyorsunuz. Sayın Derviş, programı
Hazinede açıklarken mayıs ayında bunun sözünü verdi; ama, ne hikmetse 26
Temmuza çekmişler. ASLAN POLAT (Devamla)- Tamam Sayın Başkanım, ben de diyorum ki, mayıs
ayında Sayın Bakan söz veriyor, 26 Temmuzda çekiyorlar. Peki, bugün Meclise
geliyorsa, o zaman bu Meclisin itibarına siz sahip çıkın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla)- Diyorum ki ben: Meclise gelmeden kanun, Meclisten
geçmeden kim benim adıma söz veriyor? Sayın Başkan, bunların sıkıntısı çok. Bunları konuştukça insan, elbette
bağırır. Bakın, getirdiğiniz şeylerden birkaç tane rakam söyleyeyim. MHP'liler,
hiç böyle şey konuşmayın. Bana bakın, bana!.. Sizin getirdiğiniz bu hükümet
döneminde yeni açılan şirketlerde yüzde 21 azalma, kapanan firmalarda yüzde
12,23 artış var. Firmalar kapanıyor, işyeri açılmıyor. Temmuz ayında, en büyük
güvendiğiniz temmuz ayında, ihracat miktar olarak yüzde 12-12,5 geriliyor.
İhracat geriliyor, firmalar kapanıyor, işyeri açılmıyor... Siz, kimden vergi
alacaksınız?!. En sonunda da, bula bula, başka bir şey bulamadınız, ne satacak
KİT kaldı, ne satacak banka kaldı, en sonunda Mehmetçik'i Afganistan'a yollayıp
kredi almaya kalktınız. Onun da hesabını çok soracağım. Saygılar. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Erkan Kemaloğlu; buyurun efendim. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Bir dakika efendim, müsaade edin; Erkan Kemaloğlu'na söz
verdim. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Ne istiyorsunuz? MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Arz edeyim. Erzurum'daki, giden Halk Bankası için, buradaki sayın hatibin kendisi
de, beraberinde, Halk Bankasının Sayın Derviş'e bağlı olduğunu ve bu yönden
dolayı da, milletvekillerimizle beraber, kendisi de muhalefet milletvekili
olmasıyla beraber, Sanayi Bakanımızdan, Erzurum esnafının durumunun
ciddiyetinde daha kötülük olacağı itibariyle, kendisiyle beraber yanına gittik,
onu da ifade ettik. Girişimde bulunulmuştur; fakat, bu kürsüden, Milliyetçi
Hareket Partili milletvekillerinin sahip olmamasını söylemesine de üzüntümü
belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Kendileri hükümettedirler; bölge müdürlüğü,
Erzurum'dan Trabzon'a naklolmuştur. Onu önleyememişlerdir, onu söylüyorum; ama,
ben, kendisine değil, grup başkanvekiline dedim, o cevap verseydi. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Erkan Kemaloğlu, buyurun; yerinizden efendim... ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Gürültüler) BAŞKAN - Dinleyin efendim. Sayın Erkan Kemaloğlu önemli bir açıklamada
bulunacak; lütfeder misiniz efendim. Sayın Bakan en son konuşsa, Erkan Beyin
kürsüden konuşma imkânı olacaktı. Onun için, buyurun Sayın Kemaloğlu. ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; milletvekili
maaşlarıyla ilgili, biraz önce Sayın Türker' in yaptığı tarihî konuşmadan
dolayı kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basınımızın, medyamızın yanlış
bilgilendirdiği, dolayısıyla, kamuoyumuzun tepki gösterdiği, milletvekili
maaşlarına zam önergesinde bendenizin de imzası vardı. Bu önergedeki imzamın
arkasındayım. Değerli milletvekilleri, anayasa değişikliğiyle, milletvekili maaşlarına
fiilî, otomatik bir zam yapılmadığını, bunun için ayrı bir yasa çıkarılması
gerektiğini biliyoruz. Anayasa değişikliğine ilişkin paketin Genel Kurulda
görüşülmesi sırasında bir önerge verilmiş, bunun kabul edilmesiyle,
milletvekillerinin özlük haklarının düzenlenmesinde izlenecek yöntem
değiştirilmiştir. Tekrar ediyorum: İzlenecek yöntem değiştirilmiştir.
Milletvekillerinin özlük haklarında anayasa değişikliğiyle öngörülen yönteme
bağlı bir düzenlemenin yapılabilmesi için bir kanun tasarısı ya da teklifinin
hazırlanıp, yasalaşması gerekmektedir. Hiçbir milletvekili arkadaşım, ülke
ekonomisinin düştüğü bu ağır şartlarda kendisine bir pay çıkarmayı düşünmez ve
düşünemez. Bizim düşüncemiz, bu konudaki mevcut boşluğu doldurma, bu kanunun
Anayasa Mahkemesinden 8 inci defa dönmemesini sağlamak idi, zam değildi;
bizler, zamcı milletvekilleri değiliz. Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, maalesef, en kolay ve rahat suçlanan
kurum, Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve yine, bu ülkede, en kolay ve en rahat
suçlanan insanlar da milletvekilleridir. Bakın, maaşlarımızı önce 4 milyar 200
milyona, daha sonra da 6 milyar 300
milyona çıkardılar. Milletvekili maaşları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
muhasebesinden hemen tespit edilebilir. BAŞKAN - Efendim teşekkür ediyorum. ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bir saniye... Bir saniye efendim... BAŞKAN - Lütfen efendim... ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bendeniz bu konuda çok eleştirildim, konuşuldum,
seçmenime şikâyet edildim, büroma telefonlar yağdı. Değerli milletvekilleri, zannediyorum, benim de küçük bir soru sorma
hakkım doğdu. Soruyorum: Bizim maaşlarımızı günlerce konuşan, yazan, tenkit
eden, zam olmadığı halde "zam yaptı" diyen basınımızın, medyamızın
tepesindeki insanlar, kendi maaşlarını, lütfen, kamuoyuna açıklasınlar
(Alkışlar) Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Aslan?.. Yok. Sayın Durhan, buyurun. NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
öncelikle, Sayın Turhan İmamoğlu'na, milletvekili maaşlarıyla ilgili yapmış
olduğu duyarlı konuşmasından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, ben, 21 inci Dönem milletvekili olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine girmiş yeni ve genç bir arkadaşınızım. Bizler,
milletvekillerini, her zaman için, Türkiye'nin, en önemli, en itibarlı
insanları olarak görüyor, halk olarak da böyle biliyor, böyle değer veriyorduk.
21 inci Dönem milletvekili olarak bu Meclise girdikten sonra,
milletvekillerinin içerisinde bulunmuş olduğu zor şartlar içerisinde görev
yapma konumunu yaşamanın sıkıntısı içerisindeyiz. Türkiye'de, hiçbir kurum,
hiçbir kuruluş, hiçbir fert milletvekilleri kadar saldırıya açık bir durumda
değildir. Milletvekilleri, hem can güvenliği açısından hem de toplum
içerisinde, namus, şeref ve haysiyetlerine saldırma güvenliği açısından en
savunmasız kişilerdir. Çocuklarımız bile, gittikleri okullarda, öğretmenleri
tarafından, öğrenci arkadaşları tarafından baskı altında tutulmaya çalışılıyor.
Benim, ilkokul birinci ve ikinci sınıfa giden çocuklarım, geçen sene, Çankaya
İlköğretim Okulunda bu sıkıntıları yaşamıştır ve ben, bu sene, çocuklarımı
okuldan almak mecburiyetinde kalmışımdır. Bizler, hem Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hem de milletvekillerinin
itibarını korumak mecburiyetindeyiz. Şu Mecliste konuştuğumuz telefonun
parasını bile cebimizden ödüyoruz; içtiğimiz çayın, yediğimiz yemeğin parasını
cebimizden ödüyoruz. Ne korumamız ne de savunmamız var. Özel arabalarımızın,
şoförlerimizin olduğu sanılıyor; tren, otobüs, uçak biletlerimizin,
arabalarımızın benzinlerinin devlet tarafından karşılandığı sanılıyor; kredi
aldığımız sanılıyor. Bizler, Türkiye'de, ne kadar büyük fedakârlıklarla iç barışı, toplum
huzurunu, devletin bütünlüğünü, halkımızın refah ve huzurunu sağlama açısından
büyük gayretler gösterdiğimizi unutarak, küçük politikalar, küçük hesaplar...
Bir oy uğruna birbirimize hakaret ediyoruz. Unutuyoruz ki, biz de
milletvekiliyiz. AKP'li olsun, Saadet Partili olsun, Doğru Yol Partili olsun,
DSP'li olsun, hepimiz milletvekiliyiz ve hepimiz, milletvekili olarak,
birbirimize hakaret ediyoruz. Lütfen, bu Meclisin ve milletvekillerinin
itibarını koruyalım, onların saygınlığına uygun bir şekilde davranalım. Üç
kuruşluk maaşa, şuradaki milletvekillerinin hiçbirisinin tenezzül etmeyeceğine
inanıyorum. Varsanız, buyurun, maaş almadan, bu millete, bu devlete hizmet
edelim. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Candan, buyurun. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, konuşmasında, benim
konuşmamı değerlendirirken, dünyada, faizden ve ücretten vergi alınırken, ayrı
ayrı oranlarda alındığını ve ikisinin mukayese edilemeyeceğini söylediler. Dünyada,
faizden yüzde 20, ücretten yüzde 15 vergi alınır ve bu ikisi mukayese edilemez;
ama, baktığımız zaman, dünyada, asgarî ücret bizdeki gibi 70 dolar değil veya
160 DM de değil. Bir kere, dünyada böyle bir değerlendirme varsa, öyleyse, o, o
ülkenin şartları içerisinde alınmaktadır. Eğer, Türkiye'de böyle bir usul
varsa, sistem varsa, bu bozuktur, bu düzeltilmelidir. Bizim burada söylemek istediğimiz konu şuydu. BAŞKAN - Siz sual soracaksınız efendim! VEYSEL CANDAN (Konya) - Bu tespitten sonra suale geliyorum. BAŞKAN - Sorun lütfen. VEYSEL CANDAN (Konya) - Soru 1: 50 milyar lira kazanandan vergi
almayacaksınız, Avrupa'da, dünyada sistem böyledir diye 122 milyon lira
kazanandan veri alacaksınız! Bu, çelişki değil midir? Soru 2: Bu tür uygulamalar devam ettiği sürece, Anayasanın sosyal adalet
ilkesi ihlal edilmiş olmuyor mu? Soru 3: Bu tasarıyla, hükümet, ciddî bir çalışma yapmış mıdır; yani,
hükümet ne kadar borçlanacaktır; ne kadar para toplamayı, yani senet satmayı
düşünmektedir ve buradaki vergi kaybının ne olacağı hesaplanmış mıdır? Soru 4: Şimdi, burada değişen -Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi- 163
sayılı Gelir Vergisi Kanununa ek bir madde ilave ediyoruz ve bu ilaveye de
tarih getiriyoruz. Halbuki, Gelir Vergisi Kanunu bir bütündür. Bu bütünlük içerisinde,
bir yıldaki faaliyetler yıl sonunda hesaplanır ve daha sonraki yılda vergileri
ödenir. Bu, Gelir Vergisi Yasasındaki bütünlüğü bozmayacak mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Bozar... Bozar efendim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Bozabilir... BAŞKAN - Sayın Levent, buyurun. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -Sayın Bakan cevap versin... BAŞKAN - Sayın Karahan, müsaade buyurun, ben, söylenilmesi gerekeni
söylüyorum. Ben, ondan daha iyi biliyorum. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun sayın
üyeleri; sizlere sesleniyorum -Sayın Başkan, her şeyden önce, bu ses düzenini
bir elden geçirin; uğultu var- son günlerde, medyada, amacının dışında,
siyasetçiye ve Yüce Parlamentoya saldırılar artmaktadır ve bunun neticesinde,
millet arasındaki gerginlik de tırmanmaktadır. Bu Parlamentonun saygınlığının
kazanılması için, siyasî etik yasasının bir an önce çıkması... Aynı zamanda,
medyanın iki güçlü kuruluşu, her gün birbirlerini karalamakta ve yapmış
oldukları marifetleri, Yüce Türk Milleti, büyük bir korku ve heyecanla
izlemektedir. Bu nedenle, siyasî etik yasasının çıkması için, halkın büyük bir
kısmının bize söylemleri vardır. İki yıllık bir milletvekili olarak, bizler
bunu hak etmiyoruz. Bizler, bu hakkın
ve ihmalin kurbanı değiliz. Derhal, bu yasaların Meclise getirilmesini ve
milletvekilliğinin, geçmiş Parlamentodan ve geçmiş parlamentolardan farklı
olduğunu, bu halkın anlamasını istiyoruz. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Bu suali Sayın Bakana sormuş olamazsınız, herhalde, bana
soruyorsunuz Parlamentonun Başkanvekili olarak. Siyasî etik yasası... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bakana soruyor... BAŞKAN - Hayır efendim... Siyasî etik yasası... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Size sesleniyorum efendim... BAŞKAN - Buyurun, 6 grup var burada; 6 grup imzalar kanun teklifini,
getirirsiniz. Sayın Bakan buna cevap veremeyecek. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Size sesleniyorum efendim Meclis Başkanvekili
olarak... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Size söylüyor efendim. BAŞKAN - Sayın Gül müsaade edin efendim. Sayın Öksüz, buyurun. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, aslında, burada, çok önemli bir
kanun tasarısını -bir maddeyi- görüşüyoruz; fakat, ikinci bir maddenin
eklenişiyle, asıl olan madde gölgede kalmış oluyor. Buna, dikkatinizi çekerim.
Bu, belki de kasten böyle yapılmıştır; maddenin geçirilebilmesi için. Burada
çok önemli bir madde görüşülürken, ekonomiden sorumlu Bakanın burada olmayışı
da bir talihsizliktir. BAŞKAN - Efendim, Yüksek Planlama Kurulu var; hükümet bir bütün, Sayın
Bakan da bu işleri çok iyi bilen, Başbakan Yardımcılığı yapmış olan bir
bakanımızdır. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Siz daha iyi biliyorsunuz Başkanım. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kanun tasarısıyla, ülke ekonomisine gerek
ihracatta gerek ithalatta bir hayli katkısı olan ve yüzlerce, binlerce kişiyi
çalıştıran reel sektör, 2 milyar gibi bir geliri elde ettiğinde vergi veriyor;
ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan, parası yastık altında veya başka bir
yerde olanlar, 50 milyara kadar, vergi vermiyor... Bu tasarıyla, reel sektör
cezalandırılmıyor mu? Bir. İkinci sorum: Bu kanun tasarısı, 22.8.2001 tarihinde hazırlanmış; fakat,
geriye dönük olarak, 26.7.2001 tarihinin başlangıç alınmasının nedeni nedir?
Başkalarına daha önceden verilen sözler mi vardır? Varsa, bunlar kimlerdir? Ki,
demin Sayın Bakanımız "taahhütlerimiz vardı" diyor; bu taahhütler
kime verilmiştir, lütfen Mecliste açıklasınlar. Gelir Vergisinde dönemsellik ilkesi vardır. Bu şekliyle kanunlaşırsa,
dönemsellik ilkesine aykırı değil midir? Şahıslara uygulanıp, kurumlara uygulanmayışı, haksızlık ve eşitsizlik
yaratmıyor mu? Son olarak, 2001 yılı gelirini beyan edecek, aynı takvim yılı içinde
aynı tür geliri elde edenler arasında ciddî vergi yükü farkı olacağından,
haksızlık olmuyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Sayın Karapaşaoğlu, buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, delaletinizle, şu
hatırlatmayı yapmak ve şu soruyu sormak istiyorum: Anayasamızın "vergi
ödevi" başlıklı 73 üncü maddesindeki ifadeleri aynen okuyorum:
"Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır." Sayın Başkanım, bu okuduğum iki paragrafla
ilgili olarak, şu gündemde olan ve uygulanmak üzere, yasa tasarısı olarak
önümüze getirilmiş olan uygulamanın Anayasanın bu hükmüne uyup uymadığını Sayın
Bakandan duymak istiyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Aslan, buyurun. OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Müsaadelerinizle, Sayın Bakanıma, aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum:
Bu tasarıyla bir düzenleme getiriliyor. Düzenlemeye göre, 2001 yılında elde
edilen gelirin 50 milyar lirası Gelir Vergisinden muaf tutuluyor. Bu tasarıya
göre, buna, yasal hortumlamadır demek yerinde olur mu veya krizi körükleme
yasası denilebilir mi? Yani, burada, devlet anlayışı neyi ifade ediyor? Bu
yasayla birileri milyarları paylaşırken, fakir fukaranın bu yasadan kazancı
nedir; sadece seyirci mi kalacaklardır? İkinci sorum: İki günde bir -yani, bir adım ileri iki adım geri-
milletvekili maaşlarıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor. Bu düzenleme,
ekonomik kriz ve hükümet anlayışına göre mi, basının baskılarına göre mi,
halkın karşı çıkmasına göre mi yapıldı? Bu kıstaslara göre getirildiyse,
hükümet daha evvel bunları düşünemedi mi? İlla birilerinin, yanlışlarını ve
icraatlarındaki eksiklikleri hatırlatması mı gerekir? Hükümet bu bilgilere
sahip değil mi? Bu düzenlemeyi yeniden uygun görmeyi benimseyen hükümet, asgarî
ücretin ezikliğiyle kıvranan kesime de bir çare bulmayı düşünüyor mu? BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, ikinci sualinizi Sayın Bakan algılamamış olacak; çünkü, bu
tasarıya, bu maddeyi hükümet değil, altı siyasî partinin sayın milletvekilleri
getirdi ve bir hakkın suiistimalinin önlenmesi için getirilmiştir. Hükümetin
işi değildir bu. Sayın Bakan, çok az vaktiniz var; buyurun efendim; istirham edeceğim... DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, tespit
edebildiğimiz kadarıyla soruların bir kısmına buradan cevap vereceğim, diğer
kısmına yazılı olarak cevap arz edeceğim. BAŞKAN - Takdir sizin, buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Candan'ın sorusuna şu
cevabı arz ediyorum: Her ülke, kendi şartlarına göre vergileme yapmaktadır.
Bizim şartlarımız da böyle bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Vergileme, yıllık;
ama, istisna, bir dönemin kazancına uygulanmaktadır. Bunda teknik bir sorun,
mahzur yoktur. Sayın Öksüz'ün sualine cevap veriyorum: 26.7.2001 tarihi, tasarının
kamuoyu tarafından bilinen bir tarihidir. Taahhüt, bütün vatandaşlarımızadır,
ayrıcalık yoktur. Bütün vatandaşlarımıza karşı, çıkılmış ve denmiştir ki,
kamuoyuna duyurulmuştur ki, eğer siz, önümüzdeki yapılacak düzenlemelerde,
Hazine bonosu alırsanız, şöyle bir istisnayla karşı karşıya kalacaksınız... Bu
açıklanmıştır. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Meclis kabul etmezse ne olacak Sayın Bakan? Böyle
bir garantiyi nasıl veriyorsunuz? DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Karapaşaoğlu'nun sualine
cevap veriyorum: Vergi sistemleri, teşvik, istisna ve muaflıklar içerir. Bu
enstrümanların olmadığı vergi sistemi düşünülemez. Bunun, Anayasanın 73 üncü
maddesine aykırı bir yönü de hükümetimiz tarafından görülmemektedir. Arz ederim, teşekkür ederim. VEYSEL CANDAN (Konya) - Beş tane soru sordum, bir tane bile cevap
alamadım. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan başında dedi ki, cevap vereceklerime
vereceğim, vermeyeceklerime yazılı vereceğim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Yazılı vereceğim. BAŞKAN - Yazılı vereceğim dedi; sizin dört sorunuza yazılı verecek. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, şimdi, Sayın Bakan böyle bir
taahhütte bulunduk, söz verdik diyor. Meclisin yerine kendilerini nasıl
koyabiliyor?! Meclis reddederse ne olacak?! Daha önce söz vermişler... Meclisin
reddettiğini düşünün; nasıl olacak?.. Hükümet o zaman ne hale düşer... BAŞKAN - Ben cevap vermeyeyim size... DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Şimdi, buradaki taahhüt, kanun
taahhüdü değildir, kanun çıkarılacağı taahhüdüdür; ikisi birbirinden farklıdır. BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ederim. Sayın Açıkgöz, buyurun. Efendim, son bir izahı var; Sayın Açıkgöz de imzası olanlardan olduğu
için, mağduriyetini giderelim... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımdan şu hususların
araştırılmasını istiyorum... BAŞKAN - Soru sormayın, siz, imzanızdan ötürü... Dediniz ya... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Bununla ilgili efendim işte... Soruyorum
işte... BAŞKAN - Bakanın cevaplandırması bitti efendim, ben o kapsamda söz
vermedim size; Sayın Kemaloğlu'na verdiği gibi söz verdim size de. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Aynı anlama geliyor efendim... BAŞKAN - Tamam efendim, lütfen... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Gerek görsel ve gerekse yazılı basının yapımcı
ve köşe yazarları, yalan ve yanlış beyanlarla, biz parlamenterleri karalama
kampanyasına girişmiştir. Bu fütursuz yazar ve yapımcıların -ki, onların kim
olduğunu biliyoruz- devlete ne kadar vergi verdiklerini öğrenmek istiyorum.
Ayrıca, kamuoyuna açıklanmasını istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hepimiz kendimizden mesulüz... Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum... Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: GELİR VERGİSİ KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE
EKLENMESİNE İLİŞKİN KANUN TASARISI MADDE 1. - 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 59. - 31/12/2004 tarihine kadar, 26/7/2001-31/12/2002
tarihleri arasında ihraç edilen Devlet tahvilleri ve Hazine bonolarının faiz
gelirleri ve elden çıkarılmasından sağlanan diğer kazançlar toplamının; 2001
yılında 50 Milyar lirası, 2002 ve izleyen yıllarda bu tutarın veya arttırılmış
tutarın her yıl için belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmasıyla
bulunacak tutar gelir vergisinden müstesnadır. Bu istisnadan yararlananlar, 80
inci ve geçici 56 ncı maddelerde yer alan istisnalardan ayrıca yararlanamaz. Ticari işletmelere ait olan bu tür gelirler hakkında bu madde hükmü
uygulanmaz." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesi, özellikle tahvil gelirlerinden
veya ihracatından elde edilen gelirlerin 50 milyar liraya kadar olan kısmının
vergidışı bırakılmasına ilişkin bir düzenleme getiriyor. Bununla amaçlanan nedir;
bununla amaçlanan, devletin daha ucuz borçlanmasını sağlamaktır. Devletin daha
ucuz borçlanmasını sağlamak için getirilen bu düzenlemeye baktığımızda, bu yasa
geriye dönük olarak uygulanacağı için -26.7.2001 tarihinden itibaren- 2001
yılının 6 ncı ayında -özellikle borçlanma faizlerine, bileşik faizlere
bakıyoruz- faizler yüzde 79. Peki, bugün kaç; bugün, yüzde 92. Değerli
arkadaşlarım, demek ki, buradan elde edilecek verim, o günden bugüne, taahhüt
ettiğimiz günden bugüne elde edilememiş. İkinci bir konu, bu düzenleme, özellikle vergilendirme usulüne de
aykırı. Şimdi, 26.7.2001 tarihine kadar ben 50 milyar lira kazandım, beyanname
verip vergisini vereceğim; ama, 26.7.2001 tarihinden sonra, birisi yine 50
milyar lira kazandıysa -ki, enflasyondan arındırılmış 50 milyar lira
kazandıysa- bu, vergi vermeyecek. Şimdi, verginin dönemsellik ilkesine aykırı
bir düzenleme yapıyoruz. Bir kişinin, özellikle, yılın birinci yarısında
kazandıklarını vergilendireceksiniz, ikinci yarısında kazandıklarını vergidışı
bırakacaksınız... Bu, doğru bir anlayış değil. Değerli arkadaşlarım, bu, hem vergilendirme usulüne aykırı, hem,
beklenen, özellikle, devletin ucuz borçlanmasını sağlayacak yararı getirmediği
için, bu yasa tasarısının, aslında, çok fazla bir önemi yoktur. Bu, halka vaat
edilen veya yapılması gereken birtakım olayların içerisinde algılanmış, şimdi,
uygulanmaya konulmaya çalışılan bir yasal düzenleme. Şimdi, az önce Sayın Bakan ve iktidar sözcüleri, gerçekten, çok tuhaf
söylemlerle buraya geldiler; dediler ki "eğer, biz, gerçekten, sermayenin
bu kadar hızlı hareket ettiği bir dönemde, sermayenin üzerindeki vergileri daha
da azaltmazsak, daha az vergi olan başka bölgelere kaçar." Doğru; ama,
sermaye, yalnız ve yalnız, vergilendirmeden kaçmaz; sermaye, güven ortamı,
güven iklimi arar; eğer, bir bölgede güven varsa gelir. Eğer, siz,o bölgede
güven sağlayamamışsanız, sermaye oraya gelir mi, gelmesi mümkün mü?! Siz, güven
ortamını sağlayamamışsınız... Bir sözcü diyor ki "yastık altındaki dolarları, paraları
çıkartın." Siz, hükümet olarak, bu millete demişsiniz ki "doları, ben
şu fiyatta tutacağım." Tutmamışsınız... Adam servetinin yarısını
kaybetmiş, travma geçirmiş. Şimdi, size bir daha güvenir de, parasını, doların
dışında, Türk parasında tutar mı? Eğer siz, bugüne kadar verdiğiniz sözleri
tutsaydınız, bugün, bu millet, zaten parasını bankalarda dolar olarak değil,
Türk parası olarak tutardı. Tüm bunlara baktığınızda, aslında halkın çok ciddî bir güvensizliği var;
bu güvensizlikten kaynaklanan ciddî bir psikolojik yapı var. Bu yapıyı
kıramadığınız sürece, ekonomiyi yoluna koymanız mümkün değil. Onun için, önce yapılacak şey, toplumun beklediği güveni vermek. Bu
neyse, siz, bunu, en az bizim kadar biliyorsunuz ve bunun gereğini yerine
getirmeniz gerekir. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Dönen, teşekkür ediyorum. Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Çelik;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Saadet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, az bir kesimin bir koyup on aldığı, alınteri
dökmeden zahmetsiz para kazandığı bir hengâmede, risk alarak yatırım yapan,
üreten, işsizliğe çare olan, ülkeye katmadeğer sağlayan reel sektör
temsilcilerinin, alınlarından öpülüp, ellerinden tutulması, gereken
kolaylıkların sağlanması gerekirken, faizcilerin ödüllendirilmesini, doğrusu
içimize sindiremiyoruz. İşletme sahibine "sen de faydalan"
demiyorsunuz, onları cezalandırıyorsunuz; ama, havadan, zahmetsiz para
kazananlara da mükâfat veriyorsunuz. Bu, hangi insafa sığar değerli
arkadaşlar?.. Bakınız, milyonları ilgilendiren asgarî ücreti vergiye tabi
tutuyorsunuz; ama, 50 milyar liraya kadar olan parayı ve dediğim gibi, reel
sektörü ilgilendiren, üretimden, işletmeden gelen değil, havadan para
kazananların 50 milyar lirasını vergidışı tutuyorsunuz. Gerçekten, bunu, akılla
bağdaştırmak mümkün değil! Tasarı, devletin borçlanma ihtiyacına, daha kolay ve daha az maliyetle
bir karşılama sağlansın diye yapılıyor. Peki, bu nasıl sağlanacak? Bununla
ilgili bir planınız, projeniz var mı? Bugüne kadar, aldığınız, topladığınız
paraları ne yaptınız da, bundan sonra ne yapacaksınız?.. Yine, bu kürsülerden "vergi kanunu bir reformdur" denildi, her
gün bir ek maddeyle yeni vergi kanunları getiriyor, malî müşavirlere, nasıl
çalışacaklarını dahi şaşırtıyorsunuz. "Enflasyonu yüzde 10'lara
çekeceğim" dediniz, yüzde 100'lerin üzerine çıkardınız. Dövize çıpa koyup,
600 000 liradan, 1 600 000 liraya çıkardınız. Ondan sonra da "biz, iyiye
gideceğiz" diyorsunuz... Mümkün değil! Devletteki, hırsızlık, yolsuzluğu
önlemediğiniz müddetçe, ayrıca, israfı önlemediğiniz müddetçe, içerisine
düştüğünüz bu faiz sarmalının da önüne geçmediğiniz müddetçe, istediğiniz kadar
para toplayın, bu dipsiz kuyudan sizi kimse kurtaramaz. Değerli arkadaşlar, yatırım yapmayan, üretim yapmayan, istihdam
sağlamayan, ihracat yapmayan bir ekonomiden, memura, emekliye, köylüye,
çiftçiye, esnafa, tüccara, fabrikatöre hayır gelmez. Bakınız, her gün bir
tarafımızı yontuyorlar. Bazı kelimeleri kullanmaya utanıyorum. 1 dolar 1 200
000 liraya bağlanarak iç borcumuz dövize endekslendi; hemen arkasından, 1 dolar
1 600 000-1 700 000 liraya çıkarıldı... Aradaki bu 500 000 lira kimin cebine
girdi arkadaşlar? Rant kesimi, işte, böylesine, gerçekten hortumluyor,
gerçekten devleti böylesine çökertiyorlar. Ekonomi çökünce, iş çevreleri, iş yapamaz duruma geldi, borcunu ödeyemez
hale geldi. Görüştüğümüz her iş sahibi, artık, işletmesini kapatıyor. Peki,
bunlar borcunu ödemeyince ne oluyor; ondan sonra, kendisine borç veren
kefilleri bu sefer devreye sokuyorlar. Onlar da ödeyemeyince, bu sefer,
müteselsilen iflaslar meydana geliyor. Karşılıklar kararnamesinin derhal
çıkarılarak bankalarda buna bir çözüm bulunmalı -gerçekten, bugünkü ekonomik
şartlar sebebiyle; yoksa, kötü bir niyetle değil- borcunu ödeyemeyen insanların
derdinin çaresi mutlaka bulunmalıdır. Değerli arkadaşlar, bakınız, geçtiğimiz günlerde, 8 milyar dolarlık
takasın gerçekleşmesi öncesinde, dövizin bankalar tarafından sunî olarak düşük
tutulması hükümet tarafından da heyecanla karşılanmıştı; ama, o günlerde,
bankalar, çıkarları gereğince, dövizin fiyatını aşağıya çekmeye çalışıyorlardı
ve nitekim, takas işlemi 1 160 000 liradan gerçekleşti; ama, bugün, 1 600
000'lerin üzerinde dolaşıyor. Buradan da, yine, bu millete, bu devlete,
maalesef, böylesi yükler yüklenmektedir. 2001 yılı sonunda ödenmesi gereken dışborç ve faizleri var ve
Türkiye'nin yıl sonuna kadar 6 milyar dolar dışborç ödemesi gerekiyor.
Önümüzdeki yıl, ilave olarak ödenmesi gereken dışborç servisi de 30 milyar
dolar civarında. Borçla borç kapanmaz. 50 milyara kadar almayalım, para
toplayalım, şu tahvili satalım, şu bonoyu satalım... Bundan hayır gelmez.
Ayrıca, bir söz var: "Alacaklı, borçlunun duacısıdır." Sizi ayakta
tutmak için, ha bire çareler üretiyor, tedbirler meydana getiriyorlar; aman,
borçluma bir şey olmasın da ben paramı alayım; hep, bunun hesabı yapılıyor. Peki, yıl sonunda doların fiyatı ne olacaktır; hiç bunu düşündünüz mü? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olurum. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Değerli Başkanım, bakınız, vergi de
toplayamayacaksınız. Vergi rekortmeni olarak ilan edilen en varlıklı 100 Türk
işadamının beyan ettikleri gelirler, 1999'da 171 milyon dolardı -TL'yi
konuşamıyoruz artık çünkü- 2000'de, bu, 103,5 milyon dolara düşmüştür. Peki,
bunların dışında, bu insanlarımız, en varlıklı 100 işadamı, bu vergilere
mukabil, 1999'da yaklaşık 400 milyon dolar civarında matrah beyan ederken, bu
matrah 2000 yılında 213 milyon dolara düşmüş. Yani, üretmeyen, istihdam
sağlamayan, çalışmayan, dışarıya mal satmayıp döviz getirmeyen kimseden bir
gelir elde edilmez. Değerli arkadaşlar, onun için, bu kanunu, gerçekten, çok yersiz
buluyoruz. Bugün görüştüğümüz oda başkanları şunu söylüyor; güven kalmamış çünkü:
"Bu hükümet, eğer, bir kanun getiriyorsa, mutlaka altında bir hinlik
vardır." Bunu üzüntüyle karşılıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; tasarının 1 inci maddesiyle ilgili olarak,
aslında, genel olarak düşüncelerimizi, geneli üzerinde konuşurken ifade ettik;
ancak, o noktada söyleyemediğimiz veyahut da söylemeyi uygun görmediğimiz ve
sorular faslında Sayın Bakanımızın verdiği cevaplardan sonra birtakım konuları
tekrar gündeme getirme lüzumu hâsıl oldu. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız dediler ki: "Vergi
uygulamaları, teşviklerle, istisnalarla birlikte düşünülür." Doğrudur;
elbette, vergi uygulamalarında teşvikler olur, istisnalar olur. Teşvikler ne
için olur; ülke ekonomisine katkı sağlayan insanların bu katkılarını daha kolay
temin edebilmeleri için teşvikler uygulanır ve bu teşvikler genellikle de reel
ekonomi üzerinde uygulanır. Reel olmayan ekonominin üzerindeki teşvikler,
sadece, paranın belli istikametlere yönlendirilmesi amacını taşır. Yani,
efendim, bugün, rant ekonomisinden, tahvil ekonomisinden, para ekonomisinden
reel ekonomiye geçelim denir; o tahvil üzerindeki gelirlerin faiz oranları
artırılır veya eksiltilir; yani, bu şekilde para yönlendirilir; ama, burada,
dikkat ederseniz, bir teşvik yok. Burada teşvik şu: Parayı devlet kendine
yönlendiriyor; topluma yönlendirmiyor, kendine yönlendiriyor. Bu, bir teşvik
değildir. "İstisnalar uygulanır" diyor. Elbette, istisnalar
uygulanır- ama, bu istisnalar uygulanırken de -biraz önce soru faslında
sorarken, Anayasanın hükümlerine uygun olarak uygulanır. Dolayısıyla, bu
yasanın amacı, doğrudan doğruya, yalnız devletin borçlanmasını kolay temin
etmesi istikametindedir. Bir taraftan, devletin ekonomiden elini çekmesi gerektiğini savunuyoruz;
ama, diğer taraftan da, devlet, ekonominin içerisine öyle bir balıklama dalmış
ki, devleti besleyemiyoruz, devleti doyuramıyoruz. Devletimizin yapması
gereken, hükümetimizin yapması gereken, devlet harcamalarında, devlet
sarfiyatında büyük bir tasarruf temin etmesidir; ama, bakıyorsunuz, her gün,
Plan ve Bütçe Komisyonuna veya Genel Kurulumuza yeni yeni organizasyonlar, yeni
yeni kuruluşlar, yeni yeni kadro talepleri geliyor ve hâlâ bürokratlarımızın
altında bulunan lüzumsuz birtakım otomobillerin geri verilmediğini görüyoruz.
Vatandaş bunları görünce hiddetleniyor, sıkıntıya düşüyor. Bir ikinci konu, bir ülkede eğer yabancı sermaye gelmekte çekingenlik
gösteriyorsa, o ülkede önemli miktarda güven bunalımı var demektir, o ülkenin
yerli sermayesi de reel ekonomiye girmez. Dolayısıyla, güven bunalımını evvela
aşmamız lazım. Ayrıca, vergi yasalarımız, maalesef, yıllardan bu tarafa, yalnız bugün
değil, ama, yılların birikiminden dolayı çok önemli miktarda kargaşa içerisine
girmiştir. Bu vergi yasalarımızın basitleştirilmesi lazım, kamuoyunun bunun
içinden çıkabilir hale getirilmesi lazım. Şu haliyle vergi yasalarının
içerisinden uzmanlar bile çıkamıyor. Maliye müfettişleri geldiği zaman,
firmaların uzmanlarıyla tartışma içine giriyorlar ve bir sürü de ceza
ödüyorlar. Bu da bir başka konudur. Bu arada, yalnız, ben, bir şey daha hatırlatmak istiyorum. Devlet adil
davranmıyor, Hazine adil davranmıyor. Bakınız, geçtiğimiz aylarda,
biliyorsunuz, Türk parasıyla borçlanılan tahvillerin dövize çevrilmesi bahis
konusuydu ve bu, 1 200 000 lira diye kamuoyuna lanse edildi ve ertesi gün de
çok büyük bir talep olduğu, ihtiyacı aşan talepler olduğu ifade edildi,
başarılı bir şekilde yürütüldüğü ifade edildi. Ama, sonradan aldığımız
duyumlar, bakın nedir: O arada, yabancı yatırımcılara ve kurumsal yatırımcılara
döviz hesaplanırken, 940 000 liradan hesaplanarak alacakları dövize tahvil
edildi; dolayısıyla, yüzde 17 civarında ilave bir gelir temin edildi;
dolayısıyla, yabancı yatırımcıların, kurumsal yatırımcıların döviz bazında
gelirleri yüzde 40'a ulaştı. Eğer, devletin bir kurumu, vatandaşından gizli,
Parlamentosundan gizli bu tip uygulamalar yapabiliyorsa, o zaman bunu
sorgulamak lazım, bunun üzerine gitmek lazım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Ben, şimdi, şu noktada, bu duyumu
aldıktan sonra, Sayın Bakanımızdan, böyle bir uygulamanın olup olmadığını,
bunun araştırılması gerektiğini öğrenmek istiyorum. Bu konuda bize yardımcı
olursa, çok memnun oluruz. Ayrıca, bir önerge verildiğini duydum. Bu önergenin amacının da, asgarî
ücretten Gelir Vergisi alınmaması konusunda olduğunu duydum. Biz, bu önergeyi
destekleriz; sanıyorum, iktidar milletvekilleri de destekleyecektir. Saygılar sunuyorum efendim. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Bir adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 738 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin
birinci fıkrasının "artırılmasıyla bulunacak tutar" ibaresinden sonra
gelmek üzere "ile asgarî ücret" ibaresinin madde metnine ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Erbaş. (SP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem
üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, "asgarî" kelimesi Arapça bir kelimedir ve
karşılığı "en az" demektir. Bunun tespiti üzerinde, bazı kriterlere
göre, işveren, işçi, hükümet temsilcileri günlerce çalışırlar ve ülkemizin
içinde bulunduğu durumu, işveren kurumlarını da dikkate alırlar ve kuru ekmekle
geçinebilme ücreti tespit edilir; buna asgarî ücret denilir. Asgarî ücret alan
insanlar, Gelir Vergisi dışında, yılda yüzde 65 oranında da enflasyon vergisi
ödemektedirler. Güvenilir kuruluşların yapmış olduğu araştırmalarda şu ortaya çıkmıştır:
Fakirlik sınırı ülkemizde 800 milyon, açlık sınırı da 225 milyon liradır.
Şimdi, sizi pazara götüreyim, hem de böyle lüks marketlere falan değil, semt
pazarlarına. Geçen hafta Balgat, Yenimahalle ve Keklikpınarı pazarlarını
gezdim; şunu gördüm: 1 kilogram domates 500 000 lira. 1 kilogram salatalık 500
000 lira. 1 kilogram fasulye 700 000 lira. 1 kilogram üzüm 750 000 lira.
Markette 1 kilogram kıyma 4 milyon lira, kasapta da aynı. 1 kilogram et
-kasapta- 6 milyon lira. 1 kilogram zeytin 3 milyon lira. 1 kilogram beyaz
peynir 2,5 milyon lira. Böyle bir ülkede asgarî ücretle geçinmeyi başaran emekçilerden
özür diliyoruz. İşsiz sayımız süratle artıyor. Onlara da iş imkânı sağlayabilmek için bu
önergenin kabul edilmesi lazım arkadaşlar. Asgarî ücret 122 186 000 Türk
Lirasıdır ve bundan 19 milyon lira Gelir Vergisi alıyoruz. Enflasyon yüzde 65
olursa, faiz gelirlerinden yüzde 65 arındırma olacağı için, 50 milyarlık net
faizden vergi alınmazsa, brüt 143 milyar faizden vergi alınmıyor demektir; bu
da aylık 12 milyar Türk Lirası eder. Bu miktardan vergi almayacağız arkadaşlar
bizim bu kanuna göre. Bu durumda, 122 milyon liralık asgarî ücretten 19 milyon
lira vergi aldığımız halde, 12 milyar lira aylık faizden tek kuruş vergi
almayacağız; bu, tam bunun 100 katı etmektedir. Alınteri dökerek, emeğini ortaya koyarak 122 milyon lira kazanan bir
işçi asgarî ücretten 19 milyon lira vergi ödeyecek; rant geliri, faiz geliri,
bizim inancımıza göre haram gelir olan faiz geliri, nedense, bu iktidar
tarafından kutsal sayılıyor, ondan vergi almıyorsunuz. Şimdi, arkadaşlar, eğer emek üstünse, emek kutsalsa, emekten 19 milyon
lira vergi alıyorsunuz; ama, faiz kutsal diye düşünüyorsanız, faizden
almıyorsunuz. Bu nasıl sosyal demokratlık, bu nasıl insanlık?! İnsan üzülür.
Yani, 112 milyar lira faiz geliri kazanan, net faiz geliri kazanan bir insandan
siz hiç vergi almayacaksınız; ama, insaf edin, 122 milyon liradan, alınteri
dökerek kazanılan paradan 19 milyon lira vergi alacaksınız. Bunu, sizin
insafınıza havale ediyorum. Her ne kadar hükümet katılmadıysa da, benim insaflı
milletvekili kardeşlerim, inşallah, bu önergeyi kabul edeceklerdir. Biz, Saadet Partisi olarak, şöyle diyoruz: Emek kutsaldır, her zaman
sömürü aracı olan faiz gelirlerinden üstündür, helaldir; çünkü, alınteri
dökülerek bir para kazanılmıştır. Benim anladığım kadarıyla, hükümetimiz de
helal paradan vergi alıyor, haram paradan almıyor; herhalde bunu düşünüyor. Önergeme destek vermenizi istirham ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, AKP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Emek kutsaldır... Emek kutsaldır... BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir efendim. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı
Kanununun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki ibare
eklenmiştir. "Bu Kanunun uygulamasında en yüksek T. C. Emekli Sandığı
iştirakçisi olarak en yüksek Devlet Memuru esas alınır." BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Efendim, Sayın Kemal Albayrak'ın ve Sayın Ateş'in, önergesinin maddeyle
ilgisi yok, alakası yok; bu maddenin içine konulmaz o; sırası da değil, şık da
değil, etik de değil; işleme koymuyorum. 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 738 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi çerçevesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Keçeciler Devlet Bakanı Madde 2.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun
12 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir. Gerekçe : Maddenin çerçevesi, yeniden düzenlenmek suretiyle kanun tekniğine uygun
hale getirilmiştir. BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
arkadaşlarımız tarafından dikkatle takip edilemediği düşüncesiyle, müsaadenizle
bir ufak açıklama yapayım. Burada, madde değişikliği önerilmiyor. Madde başlığının daha sıhhatli
olabilmesi için bir ifade düzeltmesi yapılıyor. BAŞKAN - Redaksiyon... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - ...o da, madde
başlığında, çerçeve başlıkta "12 nci maddenin ikinci fıkrası" diye
yer alıyor. Şu andaki önergede ise "12 nci maddenin son fıkrası" diye
ifade ediliyor; o kadar. O nedenle, uygun görüşle takdire sunuyoruz efendim. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun kabul ettiği, Hükümetin önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maddeyi, kabul edilen bu önerge istikametindeki değişik şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece bir hakkın suiistimali önlenmiş oluyor.
Sizlere teşekkür ediyorum. 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Son söz milletvekillinin. Oyunun rengini belli etmek üzere, lehte, İstanbul Milletvekili Masum
Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çok hayırlı bir iş yaptığımıza inanarak, lehinde oy vereceğimi
sunuyorum. Saygılarımla. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim; bu da güzel oldu. Efendim, tasarının tümü, malumunuz açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin, oy pusulalarını
Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu arz
ediyorum :
Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim. Sayın milletvekilleri, 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye
Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlayacağız. 8. – EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında
Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S. Sayısı : 200) BAŞKAN - Komisyon?.. Birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.46 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 17.57 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. Komisyon olmadığı için ara vermiştik. Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. – EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında
Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S. Sayısı : 200) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde Yalnız, geçen oturumda, Sayın Ateş ile Sayın Albayrak konusunda
sürçülisan ettik; kendilerinden özür diliyorum efendim. Komisyon raporu 200 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Saffet Arıkan Bedük söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Bedük. DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye
Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu
adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, milletlerin zenginleşmesi, devletlerin
güçlenmesi, hem içkaynakların harekete geçirilmesine hem de uluslararası
ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasına bağlıdır. Eğer devletler arasındaki
münasebetleri geliştirmezseniz, eğer ekonomik ve ticarî ilişkilerin en üst
seviyeye çıkarılmasını sağlayacak birkısım düzenlemeleri veya teşebbüsleri
yapmazsanız, o takdirde, bu dünyada, sizinle ilgili yapılacak olan
değerlendirmeler menfî olabileceği gibi, devletin güçlü olmasından da
bahsedilemeyeceğini gözden uzak tutmamak lazım. İşte, bu anlamda, Türkiye,
millî politikalarını, ekonomik ve ticarî ilişkilerin üzerinde kurmuştur.
Ekonomik ve ticarî ilişkileri kuvvetli olan, millî siyasetinde de, millî
politikalarında da mutlak surette başarılı olacaktır. Bu bağlamda, dünyada son zamanlarda vuku bulan gelişme ve değişmelerin
ortaya çıkardığı küreselleşmede, özellikle Türkiye, mutlak surette kendi millî
çıkarının gerektirdiği birkısım anlaşmaları yapmak ve birkısım bloklarda da yer
almak durumundadır. Eğer bu şekilde hareket etmezse, o takdirde, gelecekte,
tabiî ki, Türkiyeyle ilgili yapılacak olan değerlendirmeleri menfî olabileceği
gibi, aynı zamanda Türkiye'nin kendi çıkarını koruması da mümkün olmayacaktır. (1) 200 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, EFTA devletleri ile Türkiye
arasında anlaşma yapılmış ve özellikle 1991 yılında yapılan anlaşma, 1992
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan kanunla yasalaşmış ve Bakanlar
Kurulu kararıyla da, özellikle uygulamaya konulmuştur. EFTA ile ilgili yapılan bu
anlaşma, Türkiye ile Avrupa serbest ticaret alanına üye devletler arasında bir
serbest alan kurulmasına dair anlaşmadır. Bu serbest alan, aynı zamanda
Türkiye'nin hem iç ekonomik dinamiklerini harekete geçirecek hem de dış
ilişkilerini en üst seviyeye çıkarmasına da vesile olacaktır. O sebeple bu
anlaşma imzalanmıştı; ama, daha sonra, EFTA ülkeleriyle ilgili yeni birkısım
düzenlemeler oldu; bazı ülkeler EFTA'dan ayrıldı, Avrupa Birliğine dahil oldu
ve yine, Türkiye, Avrupa Birliğine girişin ilk adımı olarak ifade
edebileceğimiz gümrük birliğine girdi. İsveç ise, Avrupa Birliğine girdiğinden
dolayı EFTA'dan çıktı. Dolayısıyla, bütün bu şartları dikkate aldığımızda, anlaşmalarda
da yeni birkısım uyum metinlerinin ve maddelerinin mutlak surette yapılması
zorunluluğu gündeme geldi. Değerli arkadaşlar, "EFTA" diyoruz. EFTA... EFTA ne; EFTA,
özellikle, ta 1959 yılında, Avrupa Ekonomik Topluluğuna karşı kurulmuş olan,
onunla mücadele etmek için kurulmuş olan bir organizasyon, ekonomik ve ticarî
ilişkileri düzenleyen bir organizasyon ve daha ziyade, İskandinav ülkelerini
içerisine almış. Bu İskandinav ülkeleri, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç,
Portekiz gibi ülkeler. Daha sonra, bu EFTA grubuna İzlanda, Liechtenstein ve
Finlandiya girmiş, buraya ortak olmuş. Türkiye, özellikle EFTA ülkelerine dahil olan ülkelerle ikili
ilişkilerini, ticarî münasebetlerini geliştirme açısından da buraya girmeyi
kendi millî çıkarının bir gereği olarak telakki etmiş ve o şekilde de,
özellikle de, münasebetlerini geliştirmiş; ama, itiraf etmek mecburiyetindeyiz
ki, EFTA kurulmasından sonra, özellikle istenilen manada hedefine ulaşamamış,
Avrupa Ekonomik Topluluğu karşısında bir şahsiyet gösterememiş, istenilen
manada hedefine ulaşmadığı gibi, maalesef, dahil olan ülkelere fazla bir şey de
vermemiş. Nitekim, birkısım ülkeler oradan çıkmış, Avrupa Ekonomik Alanı
Anlaşması çerçevesinde Avrupa Birliğiyle entegre olmaya çalışmış, bir kısmı
doğrudan doğruya Avrupa Birliğine girmiş ve bu suretle de, yeni birkısım
ihtiyaçları gündeme getirmiş ve anlaşmalarda değişiklik yapma zaruretini de
gündeme getirmiştir; ama, bütün bunlara rağmen Türkiye, daha evvelden yapmış
olduğu anlaşmalara sadık kalarak, bu anlaşmayla ilgili yeni düzenlemeler ve
yeni oluşumlarla ilgili birkısım değişiklikleri yapma mecburiyetinde
kalmaktadır ve dolayısıyla, anlaşmalara sadık bir ülke olarak da düzenlemeleri
getirmesi mutlak surette gerekir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin millî çıkarı, ana politikası ve hedefi
Avrupa Birliğine girmektir. Avrupa Birliğine girdikten sonra, tabiî ki,
EFTA'yla ilgili herhangi bir şey yapılmayacaktır; ama, bizim mutlak surette
üzerinde durmamız gereken, bu ana hedefi mutlaka gerçekleştirecek birkısım
gayretlerin içerisine girilmesidir. Biz temenni ediyoruz ki, hükümet, özellikle
son zamanlarda dünyada vuku bulacak birkısım değişimleri de dikkate alarak,
Avrupa Birliğine girme sürecini bir an evvel gerçekleştirmeli ve sonuca
ulaştırmalıdır. Yine, hükümet, Anayasada yapılan değişikliklerden sonra,
demokrasinin standartlarında yapılan birkısım düzenlemeler, temel hak ve
hürriyetlerle ilgili getirilen birkısım yeni düzenlemeler çerçevesinde, Avrupa
Birliğine girme sürecini en kısa zamanda gerçekleştirecek bir gayretin
içerisine girmelidir diyoruz. Değerli arkadaşlar, 11 Eylülden sonra dünyada yeni birkısım oluşumlardan
bahsedilmektedir ve olacaktır. Gerek Asya'da ve gerekse belki bizim güneydoğu
bölgesinde de birkısım oluşumlar düşünülmektedir; ama, her şeye rağmen, Türkiye,
kendi millî çıkarının gereği olarak, Avrupa ülkeleri veya diğer birkısım
ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere, dahil olduğu
birkısım ittifakların içerisine girmek, böylece söz sahibi olmak durumundadır.
Eğer, biz, o ittifakların içerisinde yer almazsak, eğer gerçekten daha uyanık,
daha dikkatli, daha süratli, ama, fevkalade millî çıkarlarımızı düşünecek
şekilde hareket etmezsek ve süratli karar sürecimizi harekete geçirmezsek,
korkarım ki, bu son zamanlarda yeniden birkısım oluşumların gündeme geldiği
dönemde, Türkiye dışlanır. Türkiye'nin dışlanmaması için, daha yeni çıkmış olan
yurtdışına asker göndermeyle ilgili yasa düzenlemesinden, bu karardan sonra,
özellikle -ister Afganistan'la ilgili olayları düşünelim, ister bir başka
ülkeyle ilgili olarak düşünelim, isterse Ortaasya'da bir petrol hattının
Hindistan'a geçirilmesi şeklindeki hedefleri de dikkate almak suretiyle-
Türkiye'nin millî çıkarı neyi gerektiriyorsa onu düzenleyecek, ona tepki
koyacak veya onunla ilgili birkısım itirazları gündeme getirecek oluşumlara,
tepkilere ve kararlara mutlak surette girmek ve o kararlarla ilgili olarak da
Türkiye'nin millî çıkarını düşünecek birkısım tavırları ve davranışları
sergilemek mecburiyetinde kalınmalıdır diye düşünüyoruz. Değerli milletvekilleri, işte, bu bağlamda, EFTA ülkeleriyle, özellikle
bir serbest ticaret alanı kurulmasına dair anlaşmanın fikir haklarıyla ilgili
bölümünde ve yine bu bölgede, özellikle, Dünya Ticaret Teşkilâtı ve Ticarette Teknik
Engeller Anlaşmasına getirilen düzenlemeler çerçevesinde, Avrupa Birliğine
dahil olan İsveç'te, EFTA üyeliğiyle ilgili 35 inci maddedeki değişiklik
gündeme gelmesi sebebiyle, bu konularda yapılan değişiklikleri olumlu bulduğumuzu
özellikle belirtmek istiyorum. EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada
Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına,
özellikle, teknik düzenlemeler olduğu için, mülkiyet haklarının korunması için,
vatandaşlarımızın gerek yurt dışında ve gerekse yurt içindeki haklarının
korunması için ve özellikle, yine, anlaşmalarına dahil olduğumuz ülkelerin
vatandaşlarının haklarının, mütekabiliyet esasları çerçevesinde korunması
babında getirilen değişikliğe evet dediğimizi belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, 2000 krizinin ardından, ekonomide bir daralma,
üretimde ise bir gerileme söz konusu olmuştur. Bunun sonucunda da, işsizliğin
artışı, reel ücretlerde düşüş ve mal ve hizmetlerde talep azalması, Türkiye'nin
ekonomik ve ticarî ilişkilerini yeniden gündeme getirmesi ve birkısım yeni
tedbirleri alması konusunu gündeme getirmiştir. 2000 yılı başında, dünyada
büyük bir büyüme hızını görüyoruz ve ekonomik bir ısınmayı görüyoruz; ama, 2000
yılı sonunda ise, ekonomik büyümede ve ısınma hareketinde, son derece güçlü bir
şekilde bir yavaşlama gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, 2001 yılında da,
dünyadaki bu yavaşlamanın, ülkemizdeki ekonomik daralma ve üretimdeki
gerilemenin, mutlak surette, Türkiye'ye, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve
hükümetlerine, özellikle, birkısım sorumlulukları yerine getirmesi
mecburiyetini ortaya çıkarmıştır. Ümit ediyorum ki, Türkiye, hem bugüne kadar bağlı bulunduğu anlaşmalar
ve gelecekte, yeni oluşumlar ve buna bağlı olarak geliştirilecek birkısım
düzenlemelerde, mutlaka, millî çıkarının gerektiği şekilde hareket edecektir
diyor ve bu kanun tasarısına evet dediğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın
Musa Demirci'de. Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, bu tasarılar açık oylamaya tabidir; haberiniz
olsun. SP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada
Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Saadet Partimizin görüşlerini arz edeceğim. Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, EFTA ülkeleri, Avusturya
Cumhuriyeti, Finlandiya Cumhuriyeti, İzlanda Cumhuriyeti, Liechtenstein
Prensliği, Norveç Krallığı, İsveç Krallığı ve İsviçre Konfederasyonundan
oluşmaktadır. Dikkat ettiğimiz gibi, EFTA ülkeleri, aynı iklim özelliklerine sahip,
aynı coğrafya üzerindeki ülkelerin oluşturdukları bir ekonomik oluşum. Kısa adı
EFTA olarak ifade edilen bu kuruluş, Avrupa Serbest Ticaret Birliği Sözleşmesi
olarak da ifade edilmektedir. Türkiye, 1 Nisan 1992 tarihinde, bu anlaşmaya, bu sözleşmeye taraf olan
ülkelerden biridir. O tarihten bugüne kadar, baktığımızda, EFTA ülkeleriyle
ticaretimiz devam etmiş; ancak, burada dikkatimizi çeken şudur: İhracatımıza
baktığımızda, 1996 yılından itibaren, 1996'da 355 milyon dolarlık, 1997'de 414
milyon dolarlık, 1998'de 356, 1999'da 361 milyon dolarlık ve 2000'de 324 milyon
dolarlık bir ihracatımız var. Ancak, bunun karşılığında ithalatımıza
baktığımızda ve yine, 1996 yılından itibaren rakamları tetkik ettiğimizde,
ithalatımızın, 1996 yılında 1,1 milyar dolar, 1997'de 1,2 milyar dolar, 1998'de
1,1 milyar dolar, 1999'da 926 milyon dolar ve 2000 yılında da -yine fevkalâde
bir artış göstererek- 1,4 milyar dolar olduğunu görürüz. Burada dikkatimizi
çeken husus, ithalatımızın ihracatımızdan, aşağı yukarı, 4 misli daha fazla
olmasıdır. Yine, bu anlaşmayı tetkik ettiğimizde, anlaşmanın amacının, ülkemiz ile
EFTA ülkeleri arasındaki ticareti ve ekonomik ilişkileri ahenkli bir şekilde
geliştirmek olduğunu görüyoruz; ama, biraz önce ithalat ve ihracat dengesini
karşılaştırdığımızda da gördük ki, burada bir ahenk yoktur. Yani, ithalat
devamlı artarak devam etmiş; ama, ihracatımız, gördüğünüz gibi, bunun dörtte 1,
hatta 2000 yılında da beşte 1 seviyesine düşmüştür. Tabiî, elbette, buradaki yanlışlık anlaşmalardan kaynaklanmıyor; tahmin
ediyorum ki, iki ülke arasındaki şartlar iyice irdelenmeden, incelenmeden bu
anlaşma yapıldığı için, bu dengesizlik meydana gelmektedir. Bu durumu, Avrupa Birliği
ülkeleriyle yaptığımız, 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasında da
görüyoruz. Nitekim, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine girdiğimiz için,
bakın, ülkemizde giderek bir ithalat patlaması meydana gelmiş ve ihracatımız
2000 yılında 27 milyar dolar iken, ithalatımız 54 milyar dolar seviyesinde
olmuştur. Demek ki, anlaşmalara girmeden önce ülkemizin durumunu ve diğer
ülkelerin durumunu ekonomik yönden, fevkalade, tetkik etmek, tahlil etmek
mecburiyetimiz vardır. Değerli milletvekilleri, Anlaşmanın 11 inci maddesi, EFTA ülkeleriyle
ülkemiz arasındaki tarım ürünleri ticaretini öngörmektedir. Ancak, yine, burada
dikkatimizi çeken bir husus var; cumhuriyet tarihinde ilk defa, tarım ürünleri
ithalatı tarım ürünleri ihracatından fazla vermiştir. Bu bakımdan, bu
düşündürücüdür. Yani, bu durum bize şunu gösteriyor ki, tarım ürünleri
üretiminde giderek dışa bağımlı bir ülke durumuna geliyoruz. Bu rakamların bize
vermiş olduğu sinyaller fevkalade önemli. Bu sinyalleri alıp değerlendirmek
mecburiyetindeyiz. Nitekim, bakın, işte, biraz önce söylediğim durumun
neticesinde, yıllar itibariyle hububatımız, buğdayımız artarak devam etmiş
olmasına rağmen, yani, rekoltenin devamlı yüksek görünmesine, yüksek çıkmasına
rağmen, bu yıl rekoltede bir düşüş olmuştur, buğday kalitesiz olmuştur ve
çiftçilerimiz girdiği borç yükünün altında ezilmişlerdir. Bu bakımdan, konunun
hassasiyetini takip etmek mecburiyetindeyiz. Değerli milletvekilleri, uluslararası anlaşmalar yapılırken, tarım
sektörü en çok tartışılan sektörlerden bir tanesidir. Nitekim, Uruguay Round'u
yapılırken, yani, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları yapılırken, bu anlaşmalar
iki yıl geriye sarkmıştır. Bunun sebebi, tabiî, her ülke, kendi tarımının,
tabiri caizse, kılı kırk yararcasına üzerinde durmuştur. Bu bakımdan, bizim,
bilhassa, nüfusumuzun yüzde 45'inin istihdam edildiği tarımımızın bu seviyede,
bu şekilde üzerinde durmak mecburiyetimiz vardır. Türkiyemizin üreticileri,
bugün, iki arada bir derede kalmışlardır. Bir yanda, Uruguay Round'u, yani,
Dünya Ticaret Örgütünün ortaya getirdiği, çiftçilerimizin, ülkemizin karşısına
getirdiği şartlar; beri tarafta, hükümetin imzaladığı, IMF'ye verilen
taahhütler. Bakın, Dünya Ticaret Örgütünün bize getirdiği yaptırımlar
şunlardır: Dünya Ticaret Örgütü "iç destek ve ihracat sübvansiyonlarına
ilişkin indirimlerinizi 2004 yılına kadar yapacaksınız ve
ayarlayacaksınız" diyor. Bakın, burada, Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye'ye,
hiçbir zaman, destekleri sıfırlayacaksınız demiyor; hem ihracat
sübvansiyonlarında hem de diğer iç desteklerde mutlaka bir indirime gideceksiniz
diyor; ancak, hükümetin taahhütte bulunduğu IMF'nin Türkiye'ye dayattığı şey,
2001 yılında desteklerin tamamen sıfırlanacağıdır. Bu bakımdan, hükümet, tabiî, Uruguay Round'unu gözardı ederek, IMF'nin
taahhütlerine bağlı kaldığı için, bunun neticesi de fevkalade kötü olmuştur.
Neticeleri ne olmuştur? Biraz önce söylediğim gibi, çiftçilerimiz, girdilerin
en başında olan gübreyi kullanamamıştır. Yine, çiftçilerimiz, gübre
kullanmadığı için, verimde büyük bir düşüklük meydana gelmiştir ve yine, ziraî
mücadele yapılamadığı için, mahsul kalitesiz olmuştur. Taban fiyatları, hedef
enflasyona göre ayarlandığı için -hedef enflasyon yüzde 25 olarak tespit
edilmiş; ama, gerçek manada, enflasyon yüzde 70, yüzde 80'lere geldiği için-
çiftçi, fevkalade sıkıntıya düşmüş ve fevkalade fakirleşmiştir. Ziraî
kredilerdeki faizler, yüzde 50'lerden, birdenbire yüzde 120, yüzde 130'lara
kadar çıkmıştır. Bütün bunlar, yani, IMF'ye verilen taahhütlerin karşısında,
çiftçilerimiz, gerçekten, perişan duruma gelmişlerdir. Bu bakımdan, bir yanda, Türkiye'nin taraf olduğu Uruguay Round'unun
gözardı edilmesi, bir yanda da, işte, hükümetin tercih ettiği IMF taahhütleri,
çiftçilerimizi, hakikaten, fakir duruma getirmiştir. Bakın, bunun neticesinde bugünlerde yaşadığımız olumsuz olaylar vardır.
Nedir bu olumsuzluklar? Hepimizin takip ettiği gibi, fakir fukaranın ekmeğiyle
oynanmıştır. Yani, bugün, 200 gramlık bir ekmek 200 000 liraya satılmaktadır.
Çiftçilerden esirgediğimiz bu taban fiyatını şimdi Avrupa çiftçisine ödemek
suretiyle buğday ithal edeceğiz; dışarıdan buğday gelecektir. Bu bakımdan,
bakınız, taraf olduğumuz veya hükümetin taraf olduğu IMF politikaları,
ülkemizi, çiftçimizi zor duruma sokmuş ve dolayısıyla, içerisinden çıkılmaz bir
hale getirmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak, mutlaka, yapılan
anlaşmaların, verilen tavizlerin, alınan kararların, taahhütlerin tamamının,
ülke şartları göz önüne alınmak suretiyle yapılması lazım. Aksi takdirde,
bugünkü manzarayla karşılaşırız ve bugünkü manzara da içler acısıdır ve hiç de
iç açıcı bir manzara değildir. Değerli milletvekilleri, yine, aynı taahhütlerin ışığı altında,
bildiğiniz gibi, hükümet, 2001 yılında ülkemizin muhtelif bölgelerinde
yaşanılan kuraklığı gördüğü için, her vesileyle, mutlaka, bu kuraklığın
üstesinden gelineceğini, çiftçilerimizin borçlarının erteleneceğini söylediler.
Yani, 5 inci aydan itibaren 8 inci ayın sonuna kadar bu söylenegeldi;
dolayısıyla, çiftçilerimizde bir umut ışığı belirdi. Ancak, gelin görün ki, 8
inci ay bitti, 9 uncu ay bitti; 9 uncu ayın bitmesiyle beraber borç faizleri
temerrüde girdi. Dolayısıyla, çiftçilerimizin bir kısmı, malını yok pahasına
satmak suretiyle borçlarını ödemek durumunda kaldılar, birkısım çiftçiler
icraya düştüler. Şimdi, çiftçilerimize söylenen söz neydi? Gerek Tarım Bakanı,
gerek yetkililer ve gerekse hükümet tarafından çiftçilerimize söylenilen söz, mutlaka,
6 yıl vadeyle, borçlar dondurulmak suretiyle, eşit taksitte çiftçilerin
borçları alınacaktı. Ancak, bundan birkaç gün önce -hükümet kararname de
yayınlamadı- Ziraat Bankası bir genelge yayımlamak suretiyle, 1 milyar liraya
kadar olan alacaklarda yüzde 10, 1 milyar lira ilâ 5 milyar liraya kadar olan
alacaklarda yüzde 15, 5 milyarın üzerinde olan alacaklarda yüzde 25 ödendiği
takdirde, 36 ay vadeye yayılacak denildi. Ancak, burada bir haksızlık var. O
haksızlık da şudur: 36 aya yayılacak; ama, faizler de, cari faizler olacak;
yani, yüzde 95 faizlerle çiftçinin borcu ertelenecek. Bu genelgenin şartlarını, hiçbir çiftçinin kaldırması mümkün değil,
hiçbir çiftçinin bunun altından kalkması mümkün değil. Bu bakımdan, mutlaka,
IMF'nin taahhütleri gözden geçirilmeli ve bu çiftçiler ayağa kaldırılmalıdır;
aksi takdirde, gelecek sene yaşayacağımız şey verim düşüklüğüdür, gelecek sene
yaşayacağımız şey tarım yönünden ülkede büyük sıkıntıların olacağıdır. Şu günlerde fevkalade zorda bir sektör var. Mesela, bundan üç ay önce
Mudurnu Tavukçuluk battı ve bugünlerde, yine, büyük tavukçuluk işletmeleri tek
tek batıyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, hükümetin bunu görmesi lazım ve burada
mutlaka tedbir alması gerekir. Tedbir almadığı takdirde ne olur? Bakın,
Türkiye'de, bugün, kırmızı et açığı vardır ve zaten, bunu, beyaz etle takviye
ediyoruz. Şimdi, bunu da öldürürsek; yani, beyaz et üretimini de öldürürsek,
bakın, Türkiye'de, gelecekte, et bakımından, protein bakımından büyük bir
sıkıntı yaşanacaktır. Bu bakımdan, meseleler ciddîdir, meselelerin üzerine
gidilmesi gerekir; ama, efendim, biz, IMF'ye böyle taahhütlerde bulunduk,
taahhütlerimizin dışına çıkamayız diyorsanız, biz de size diyoruz ki, işte,
EFTA Anlaşması, onun yanı sıra, hemen önümüze getirilen kanun tasarısının
gerekçesinde yazıldığı gibi, Uruguay Roundu bize bunları vermiştir, 2004 yılına
kadar, tedricî olarak, sıfırlanarak değil, tarımın desteklenmesini önümüze
getirmektedir. Bu bakımdan, ben, burada, yetkililerin, hükümetin, konuya tekrar
hassasiyet göstereceği ve tarımın tekrar gözden geçirilerek, zor durumda olan
çiftçilerimizin bu sıkıntılarının giderileceği düşüncesiyle, hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Vazgeçtiniz mi? Teşekkür ediyorum. Sayın Türker de vazgeçti. Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hayır efendim... Sayın Başkan, yazımız
gelmedi mi? BAŞKAN - Hayır. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Grubumuz adına Sayın Ali Coşkun
konuşacaklar. Biz yazıyla bildirdik, gelmedi mi? BAŞKAN - Var mı diye sordum da
efendim... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim, yazıyla bildirdik. BAŞKAN - Müsaade edin de... Artık geçtik... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Ali Coşkun konuşacak efendim. BAŞKAN - Ama, şahıslara geçtik "yok" dedim. Bundan sonrakinde
konuşsa, olmaz mı? ALİ COŞKUN (İstanbul) - EFTA'yla ilgili konuşacağım. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - EFTA'yla ilgili konuşacak efendim. BAŞKAN - 1 inci maddede konuşsanız, üzerinde konuşmasanız?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Olmaz Sayın Başkan, maddede olmaz. O ayrı safha. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Olmaz efendim. BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve AKP Grubu adına saygıyla selamlıyorum. 200
sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada yapılan
değişiklikler hakkında Grubumuz adına görüşlerimizi bildirmek için huzurunuza
gelmiş bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım, geçen asrın sonlarında ve bu asrın başında
ideolojik ve siyasî dengeler, yerini, daha çok, ağırlıklı olarak, ekonomik,
teknolojik, kültürel dengelere terk etmektedir. Bu kapsamda, sınırlar kalkmış
ve ekonomik sınırlarla birlikte, gümrük duvarlarının yıkılmasıyla birlikte,
âdeta, zaman içerisinde, siyasî entegrasyona yönelen bu bölge güçleri, siyasî
sınırları da kaldırma durumundadır; önümüzdeki yıllarda, sadece coğrafî
sınırların kalacağı anlaşılmaktadır. Nitekim, dünyanın yeni yapılanmasında
güçlü lider devlet olarak kendini lanse eden Amerika Birleşik Devletlerinin,
sınırları aşarak istediğini dikte ettirmesinden de bu açıkça ortaya
çıkmaktadır. Bu bakımdan, ekonomik işbirlikleri fevkalade önem kazanmıştır. Bunlara
örnek olarak, Amerika'nın liderliğini yaptığı NAFTA'yı, Kuzey Amerika ülkeleri
arasında gümrüklerin kalkmasıyla başlayan ekonomik işbirliği, serbest ticaret
bölgelerinin oluşmasını sayabiliriz. Ancak, bizi en yakından ilgilendiren,
Avrupa Ekonomik Topluluğu olmuştur. Sonra, tek pazarı, ortak pazarı hedef alan
bu anlaşma, yerini Avrupa Topluluğuna terk etmiş; şimdi ise, siyasî
entegrasyonu hedef alarak, Avrupa Birliği olarak belirlenmiştir. Neticede,
önümüzdeki yıllarda, Avrupa Birliği, bir konfederatif devlet yapısıyla oluşacak
ve Avrupa Birliğine üye olan ülkeler de federatif ülke durumuna gelecektir. Türkiye, uzun yıllar, Avrupa Birliğinin kapısında, üye olmak için
beklemektedir. Şimdiye kadar, bu olgu, aslında, millete mal edilmemiştir. 1987
yılında -rahmetli- Özal Hükümeti, siyasî tercihini kullanarak, anlaşmalara
bağlı kalmak için, asıl üyelik için müracaat etmiş; ama, Türkiye reddedilmiş.
Bilindiği gibi, Helsinki Toplantısından sonra da, önümüze, Maastricht
kriterleri ve Kopenhag kriterleri konularak, Ulusal Program uygulamaya
girmiştir. Ne yazık ki, bir yıllık bütçe Meclisten geçtiği halde ve beş yıllık
planlar Meclisten geçtiği halde, 700 küsur sayfayı aşan bu Ulusal Program
Meclisten geçmemiş, Meclisimize mal edilmemiş, milletimize mal edilmemiştir;
sadece, ısrarlar üzerine, Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, 15-20
dakikalık bir bilgilendirme konuşması yapmıştır. Bununla şunu söylemek istiyorum: Türkiye, aslında, Avrupa Birliğine
girmek için teslimiyetçi politikalarla kapıda beklerken, birçok ekonomik
işbirliğindeki liderlik unsurunu ihmal etmiş ve sadece Avrupa Birliğine
girebilmenin yollarını aramıştır. Yine, 1980'li yıllarda ECO diye bilinen, eski RCD anlaşmasından dönüşen,
EKİB diye Türkçeye çevrilen Ekonomik İşbirliği; yani, Pakistan, İran,
Afganistan ve Türk cumhuriyetlerinin katıldığı Ekonomik İşbirliği ve Karadeniz
Ekonomik İşbirliği gündeme getirilmiş; fakat, bir sonuç alınamamıştır. Bunların
arasında, İSEDAK, İslâm Ülkeleri Ekonomik İşbirliği çalışmaları da, bütün
gayretlere rağmen arzu edilen seviyede sonuçlar verememiştir. Özellikle bu
hükümetimiz döneminde, her nedense İSEDAK çalışmaları ihmale uğratılmıştır. Bunu niçin söylüyorum; aslında, EFTA'ya gelmek istiyorum. EFTA,
bilindiği gibi, Avrupa Serbest Ticaret Birliğidir, European Free Trade
Association kelimelerinin baş harflerinden alınmış bir kuruluştur ve dünyada
Türkiye'nin örnek olarak alması gereken çok önemli serbest ticaret bölgeleri
arasında yer alan bir kuruluştur. Roma Antlaşmasıyla bütün Avrupa ülkeleri
Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) üye olmaya çağrıldığında, başını İngiltere,
çektiği bir grup, Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmamıştır; çünkü, o sırada,
İngiltere, kendi kolonileriyle olan ilişkilerinde sıkıntı doğacağı düşüncesiyle
girmemiştir; ama, sonraları, Avrupa Ekonomik Topluluğunda, o ülkelerin
kolonileriyle olan ilişkilerinin de Avrupa Ekonomik Topluluğunda geçerli olduğu
sayılınca, bu kere, İngiltere, bir müddet sonra, Avusturya, İsveç, İsviçre,
Danimarka, Norveç ve Portekiz'le oluşturduğu bu kuruluştan ayrılmıştır. İşte
Türkiye, 1970'li yıllarda başlayan bu oluşuma seyirci kalmış, Avrupa Ekonomik
Topluluğu karar organları Türkiye hakkında bunu olumsuz olarak değerlendirir
diye, her konuda olduğu gibi, teslimiyetçi politikalarla bu oluşumun dışında
kalmıştır ve bana göre, bu, Türk ekonomisine büyük kayıplar getirmiştir. Bu gelişmeler son yıllarda biraz daha gündeme gelerek, Avrupa Ekonomik
Topluluğuna girmede bunun olumsuz bir sonuç değil, pazarlık gücünü artıran bir
güç olduğu düşüncesine varılarak, Türkiye, 1970'li yıllarda başlayan ilişkileri
1989 yılında, 19 yıl sonra tekrar ele almış, Avusturya'nın teklifiyle Şubat
1990'da bu anlaşma imzalanmış ve sonra da 1992 yılında yürürlüğe girmiştir. Değerli arkadaşlarım, böylece, Türkiye, bu ülkelerle Serbest Ticaret
Bölgesine üye olmuştur. Serbest Ticaret Bölgesinin Avrupa Ekonomik
Topluluğundaki ilişkilerden farkı, EFTA'nın, tamamen, hizmet ve sermayenin
serbest dolaşımıyla, ortak gümrük birliği öngörmemesidir. Oysa ki, Avrupa
Birliğine şirin gözükmek için, bildiğiniz gibi, 1996 yılında, tamamen siyasî
bir kararla, o günkü iktidar, Avrupa Birliğinin siyasî karar organında yer
almadan Avrupa Gümrük Birliğine girmiştir ve siyasî karar organının üçüncü
ülkelere uygulamak için verdiği OGT; ortak gümrük tarifesi dediğimiz gümrük
tarifesine uymayı kabul etmiştir. İşte, bundan dolayı, Türkiye, geçen beş yıl
içerisinde, milyarlarca mark ve dolar olarak dışticaretinde açık vermiştir. Bu bakımdan, EFTA ülkeleriyle olan ilişkilerimizi yıllarca
geciktirmenizin sonucu, Avrupa Birliğine girmek için bu serbest ticaret
birliğini kuran ülkelerin EFTA'dan ayrılmaya başlamasıyla -başta, İngiltere,
Portekiz, en son olarak da İsveç- dağılım sürecine girilmiş bir ortamda, biz,
EFTA'ya girdik. Bu gecikme bize büyük bir fatura ödetmiştir. Şimdi, burayla olan ilişkilerimiz de, kanaatime göre, sağlıklı olarak
işlememektedir. Bu konuda, daha önce akdedilmiş yasa, bu konuştuğumuz 200 sıra
sayılı yasa tasarısıyla değiştirilmektedir. Bunun sebebi gayet açıktır;
birincisi; Avrupa Birliğine girmek için ayrılan İsveç, aynı zamanda, depoziter
ülke durumundaydı; dolayısıyla, Norveç bu göreve getirildiğinden, değişikliğin
yapılabilmesi gerekmektedir. İkincisi, biz, kurucuları arasında bulunduğumuz "World Trade
Organization" diye bilinen Dünya Ticaret Teşkilâtında yapılan Teknik
Engeller Anlaşmasındaki değişikliklere uyum sağlamak durumundayız. Ayrıca da, ticaretle bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşmasında da
değişiklik yapılmıştır. İşte bu değişikliklere uyum sağlamak görüşülen bu kanun
tasarısı getirilmiştir. Bu bakımdan, yasa tasarısıyla, anlaşmanın 10 uncu, 15 inci ve 35 inci
maddelerinin değiştirilmesi, Grubumuzca uygun ve yararlı görülmektedir. Bunları dile getirmemdeki sebep, ekonomik işbirliği üyeliklerimizde
çalışmaları çok ciddî boyutta tutmamızın önemini belirtmektedir. KEİB ve EKİB,
İSEDAK işbirliğimiz fevkalade önemlidir. Türkiye'nin şansı, önce komşularıyla,
sonra mensup olduğu Türk cumhuriyetleri, İslam âlemiyle olan ekonomik
işbirliğini güçlendirip, Batının karşısına güçlü bir pazarlık imkânı kazanarak
oturmasına bağlıdır. Yoksa, efendim, onlara şirin gözükmek için teslimiyetçi
politikalarla Türkiye'nin menfaatlarını koruyamayız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP, SP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: EFTA DEVLETLERİ İLE TÜRKİYE ARASINDA
ANLAŞMADA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 24.3.1992 tarihli ve 3788 sayılı Kanun ile onaylanması uygun
bulunan "EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşma"nın 10, 15 ve
35 inci maddelerinde yapılan değişikliklerin ve 15 inci maddede atıfta
bulunulan XII sayılı Ek'in Anlaşmaya ilave edilmesinin onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Masum Türker, son sözü istemiş... MASUM TÜRKER (İstanbul) - Vazgeçtim. BAŞKAN - İstemiyorsunuz değil mi, vazgeçtiniz; teşekkür ediyorum. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şeklini Genel Kurula soracağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum. Süre 2 dakikadır. Sisteme giremeyen milletvekilleri, pusula gönderebilirler. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık
oylama sonucunu açıklıyorum:
Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. Şimdi, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve
Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin
Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası
Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 9. – Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan,
Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı
Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri
Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı : 558) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Erzurum Milletvekili Ayvaz
Gökdemir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Grubumuz adına konuşma yapılmayacak. BAŞKAN - Sayın Ayvaz Gökdemir konuşmaktan vazgeçti. AKP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu konuşacaktır. Buyurun Sayın Kansu. Sayın Kansu, bu tasarıyı bitirmek istiyoruz; özet konuşursanız memnun
olurum. AKP GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 558 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 558 sıra sayılı tasarı, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye
Cumhuriyeti ve Türkmenistan arasında Hazar geçişli boru hattının uygulanma
İlkeleri hakkındaki hükümetlerarası deklarasyonun onaylanmasının uygun
bulunduğuna dair bir kanun tasarısıdır. Türkiye, artan enerji ihtiyacını karşılamak, enerji kaynaklarını
çeşitlendirmek ve Hazar havzası enerji kaynaklarını kendi üzerinden dünyaya
taşımak için çeşitli projeler üretmiştir. Görüşmekte olduğumuz Hazar geçişli
doğalgaz boru hattı projesi işte bunlardan biridir. Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesiyle birlikte doğu-batı koridoru
üzerinde oluşturulacak boru hatları sisteminin bir parçası olacaktır. Bu
açıdan, petrol kaynakları ile doğalgazı, birbirinden ayrı düşünülemeyen bir
bütün olarak değerlendirmek ve politikalarımızı ona göre oluşturmak
gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda,
Hazar havzası, Avrupa ve Asya'nın petrol ve doğalgaz ihtiyacını karşılayacak en
büyük ve en önemli bölge niteliği arz etmektedir. Sadece Hazar Denizindeki
petrol rezervlerinin 13 milyar tondan daha fazla olduğu dile getirilmektedir.
Türkmen doğalgazı ise, dünyanın dördüncü büyük rezervlerine ve 70 milyar
metreküp üretim fazlasına sahiptir. Yapılan tahminlere göre, 2010 yılında
Avrupa'da 50 ilâ 60 milyar metreküp doğalgaz açığının çıkması beklenmektedir.
Bu açığın kapatılmasında en yakın kaynak da Türkmen doğalgazıdır. Sovyetler Birliği döneminde, siyasî ve ticarî olarak ulaşılamayan,
yeterince yararlanılamayan bu kaynaklar, şimdi yabancı yatırıma açılmaktadır;
ancak, kapalı bir havza görüntüsü arz eden bu bölgedeki üretimin, dışa açılacak
yolları, boru hatları olmaksızın hiçbir değeri yoktur. Bu sebeple, bölge, dışa
açılacak yollar aramaktadır. Bu yolların nereden ve nasıl geçeceği ise, yerel,
bölgesel ve küresel güçler arasında önemli bir rekabet alanı oluşturmaktadır. (1) 558 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Deniz bağlantısı olamayan bölgenin, Sovyetler Birliğinin dağılması
sonrasında dünyaya açılması için, başlıca dört alternatif ortaya çıkmıştır;
birincisi, Hazar Denizinin kuzeyinden Rusya vasıtasıyla Avrupa ve Atlantik'e;
ikincisi, Çin aracılığıyla doğudan Pasifik'e; üçüncüsü, Afganistan üzerinden
Hindistan ve Pakistan aracılığıyla Hint Okyanusuna; dördüncüsü, Hazar Denizinin
güneyinden İran ve Türkiye aracılığıyla Akdeniz'e; bu son, Akdeniz'e çıkış
alternatifi de, kendi içinde, Karadeniz ve Boğazlar üzerinden tankerlerle veya
Azerbaycan-Gürcistan ve Türkiye üzerinden, kısaca Bakü-Ceyhan olarak bilinen
boru hattıyla olmak üzere, çeşitlenmektedir. Bu alternatifler, Türkiye, Rusya
ve İran gibi bölgesel güçler arasında ciddî bir rekabet ortamı yaratmakta, bu
rekabete, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Çin ve Japonya gibi küresel
aktörler ile yerel güçler de dahil edildiğinde, olay daha da
çetrefilleşmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aktörlerin sıraladığım
alternatifler üzerindeki tavır ve tutumlarını kısaca gözden geçirerek,
Türkiye'nin kendi jeoekonomik ve jeostratejik çıkarlarını çok yakından
ilgilendiren gelişmelerle ilgili bugüne kadar takip ettiği politikayı ve bu
politikanın bundan sonra alması gerekli doğrultusu üzerinde durmak istiyorum.
Öncelikle kabul etmek gerekir ki, tüketici ülkeler, bu kaynakların,
alabilecekleri en yakın coğrafyaya akıtılmasını istemektedirler. Bu açıdan
bakıldığında, enerji piyasaları hızla gelişen Tayvan, Güney Kore, Japonya gibi
Güneydoğu Asya ülkeleri, bu kaynakların Afganistan-Pakistan üzerinden Hint
Okyanusuna akıtılmasını isteyerek, finansman açısından desteklemektedirler.
Çin'in hızla büyüyen ekonomisi, enerji ihtiyacını artırmıştır. Bu ihtiyacı
karşılamak için, Doğu Türkistan'daki zengin rezervler, 1993 yılından itibaren
yabancı yatırımcılara açılmıştır. Bu petrolün Çin'in doğusundaki sanayi bölgelerine
taşınması, Japonya'nın da yakından ilgisini çekmektedir; çünkü, Japonya,
petrolü, Hint Okyanusunun yanı sıra, hemen kendi önüne akıtmayı da
istemektedir. Böylece, Ortadoğu'dakinden daha ucuz petrol alacak olan Japon
sanayiinin avantajlı bir konuma geçeceğini düşünmektedirler. Ancak, buna,
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa karşı çıkmaktadır. İran, bu kaynakları, kendi üzerinden, Basra Körfezinde Abadan'a
indirmeyi, böylece güçlendireceği stratejik önemiyle Ortaasya ülkeleri üzerinde
etkinliğini, ayrıca OPEC içindeki gücünü artırmayı hedeflemektedir. Bu eğilime
ise, başta ABD, İsrail ve Japonya karşı çıkmaktadır. Rusya, bu kaynakların Karadeniz'de bulunan Novorossisk Limanında
toplanıp, tankerlerle boğazlar üzerinden taşınmasını istemektedir. Almanya da, ulaşamadığı Ortadoğu petrolü yerine, Avrasya petrolünün
Karadenize çıkmasını istemektedir. Böylece, Ren-Tuna kanalı veya Karadenizin
kuzeyinden boru hattıyla petrolü Baltık Denizine çıkarmayı arzu etmektedir. Türkiye ise, boğazlara taşıyamayacağı kadar tehlikeli bir tanker trafiği
yükleneceği düşüncesiyle, Karadenizin hava şartları dolayısıyla yılın ortalama
100 günü taşımacılığa elverişli olmadığı gibi tezlerle bu düşünceye karşı
çıkmakta; kendi jeoekonomik ve jeostratejik çıkarları açısından hayatî önemde
gördüğü bu kaynakların, Ceyhan'dan Akdenize akıtılmasını önermektedir. Dünya
petrollerinin altıda 1'ini taşıyan Akdenizin Batı pazarlarına en uygun
hinterlandı sunması dolayısıyla, bu öneri, Amerika Birleşik Devletleri,
Ortadoğu petrolüne bağımlı olmak istemeyen Avrupa ve Akdeniz ülkeleri ile
özellikle İsrail tarafından desteklenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri,
petrolün güvenilir bir ülkeden taşınması ve Rusya'ya alternatif olarak
Avrupa'ya gelecek olan Türkmen doğalgaz hattından dolayı da, projeyi
desteklemektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin bir başka hedefi de, hem
rezerv hem de çıkış olarak alternatifsiz körfez petrolüne alternatif yaratarak,
gelecekte Batı'nın güvenebileceği kaynak haline dönüştürmektir. Japonya ise,
uzaklık ve maliyeti nedeniyle karşı çıkmasına rağmen, gerçekleşirse,
finansmanını destekleme eğiliminde gözükmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde Kazak ve Azerî
petrollerinin Akdenize inmesi konusunda bir uzlaşı sağlanmış gözükmektedir.
Tartışma konusu olan nokta, petrolün Türkiye'ye Doğu Anadolu'dan mı yoksa
Karadenizden mi; yani, petrolün Akdenize boru hattıyla mı yoksa tankerlerle mi
taşınacağı meselesidir. Bu noktada, kilit konumda olan Azerî petrolüdür; zira,
Azerî petrolü Karadeniz yerine Akdenize akıtılırsa, arkasında bulunan Kazak
petrolünün de ona bağlanması daha mantıklı hale gelecektir. Bu durumda,
alternatifler arasında hangisi daha önce gerçekleşirse diğeri de ona
bağlanabilir şeklinde bir yarış vardır. Bakü-Ceyhan'ın çekiciliği, diğer
kaynakları da Türkiye'ye çekecektir. İran petrolünün İskenderun'a getirilmesi,
doğalgazının Avrupa'ya aktarılması, Kuveyt ve Suriye doğalgazlarının da Türkiye
üzerinden Avrupa'ya getirilmesi gibi yeni işbirliği olanakları, avantajlara yol
açabilecektir. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'nin Türkmen doğalgazını bir an önce Avrupa'ya taşıması, Bakü-Ceyhan'a
öncü olacak derecede, stratejik açıdan önemlidir. Küresel ve bölgesel aktörler
arasında uzlaşmasının daha kolay sağlanacağı böyle bir projenin hayata
geçirilmesi, diğer ana projenin kabul edilme ve hayata geçirilme şansını
artıracaktır. Görüşmekte olduğumuz tasarının bu süreci hızlandırarak şansımızı
artırması hepimizin ortak dileğidir. AK Parti olarak, bu kanun tasarısını destekliyoruz. Bu düşüncelerle,
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak. (SP
sıralarından alkışlar) Sayın Budak, siz de özet yaparsanız, 19.00'a kadar bunu oylamış oluruz
efendim. SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri ve vatandaşların refah düzeyleri
ölçülürken, bütün dünyada, kullandıkları enerji dikkate alınmaktadır. O
noktadan, ülkemiz ile gelişmiş ülkeleri mukayese etme imkânımız ve şansımız
bile bulunmamaktadır. Bu zamana kadar hükümetler, enerji noktasında çok değişik
politikalar izlemişlerdir; petrol konusunda, doğalgaz konusunda, hidroelektrik
santrallar konusunda, termik santrallar konusunda çok değişik politikalar
izlemişlerdir. Bir hükümet şöyle bir politika, öbür hükümet böyle bir politika,
hatta aynı hükümetin içerisindeki bakanlar çok değişik enerji politikaları
izlemişlerdir. Dolayısıyla da, Türkiye'nin çok şiddetli bir şekilde enerji
problemini çözebilmesi, önce millî bir enerji projesi gerçekleştirmesiyle
mümkündür. Bunun üzerinde, siyasetüzeri, hükümetlerüzeri ve Türkiye'nin millî
çıkarlarıyla bağdaşan bir politika üretilmezse, biz burada enerji konusunu çok
tartışırız. Her gelen hükümet, bizden öncekiler bu noktada yatırım yapmamıştı
der ve dolayısıyla problemi bir sonraya aktarır. Dolayısıyla, bu problemin bir
sonraya aktarılmaması için, enerji konusunda ciddî adımların atılması gerekir. Efendim, iyi ya, işte bir deklarasyon yayımlamışız, onu Meclisimizde
görüşüyoruz, kabul edeceğiz ve Türkiye'nin enerji politikasını da belirlemiş ve
enerji sorununa da çözüm bulmuş olacağız diyeceğiz; ama bu, üç yıl önce imzalanmış bir deklarasyon,
üç yıl sonra Meclisimizin huzuruna ancak gelebiliyor. Daha önce de, Bakü-Ceyhan'la ilgili, sayısını hatırlayamıyorum ama
Cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız, bakanlarımız, hatta petrolle ilgili
görevli kurumlarımız gittiler, benim sayabildiğim kadar 13 defa anlaşma
yaptılar; ama Bakü-Ceyhan konusunda atılabilmiş somut bir adımı da söylemek
mümkün değil. Ben, arzu ediyorum ki, Türkmenistan ile Türkiye arasındaki bu
boru hattı da böyle bir akıbete uğramasın; ama, son çıkan 11 Eylüldeki bu
hadiseden sonra, bu da, Bakü-Ceyhan'ın akıbetine uğramak üzeredir diye
düşünüyorum. Hele hele, Türkiye, çok ciddî bir şekilde, aktif bir şekilde bu
olaya karışacak olursa, çok ciddî şekilde problemlerle karşı karşıya
kalacaktır. Arkadaşlar, yakın tarihimizdeki bütün savaşların çıkma nedenleri
arasında petrol ve enerji kaynakları vardır. Birinci Dünya Harbine, Birinci
Dünya Harbi demekten daha ziyade "birinci paylaşım savaşı" desek daha
iyi olacak; Ortadoğu petrollerini Avrupa devletlerinin paylaşması hedeflenerek
çıkarılmıştır. Daha çok yakın tarihlerde Çeçenistan Savaşının temelinde de
Rusya'nın petrol kaynaklarını denetim altında tutma arzusu ve hedefi vardır.
Çok daha yakınlarda, Ermenistan Parlamentosu içerisinde, Rusya'ya yakın olduğu
bilinen bir başbakanın öldürülmesinin temelinde de petrol anlaşmaları vardır ve
Azerbaycan'da Ebulfeyz Elçibey'in iktidardan götürülmesinin temelinde de petrol
şirketlerinin büyük katkısı vardır; neden; çünkü, petrol şirketleri, petrol
endüstrisi, dünyada en güçlü endüstrilerin başında gelmektedir; çünkü, bütün
dünya petrollerinin üretim yerleri birkaç ülke ve bunları pazarlayan ve yerine
ulaştıran şirketler de birkaç tanedir. Dolayısıyla, bunların, cirosu
itibariyle, yatırımları itibariyle ve kârları itibariyle de, âdeta, dünyada,
hükümetlerden daha güçlü lobiler haline geldiklerini söylemek de, herhalde bir
kehânet olmasa gerekir. Son Amerikan seçimlerinde Sayın Bush'un seçilmesindeki
petrol lobilerinin faaliyetlerini de herhalde dikkate almakta fayda var diye
düşünüyorum. Aynı zamanda, Türkmenistan'ı ve ABD'yi karşımıza alarak, bizim, Mavi
Akım Projesini hayata geçirmemizin temelinde, politikacılarımız üzerindeki
petrol lobisinin etkisini de, gaz lobisinin etkisini de düşünmek gerekir diye
düşünüyorum. Hâlâ, onun üzerindeki birtakım sis perdelerini Meclisimiz de
kaldıramamıştır, yargı da kaldıramamıştır; bütün spekülasyona rağmen, Mavi
Akımın gizli maddeleri, gizli sözleşmeleri Meclisin huzuruna bile
getirilememiştir. Dolayısıyla, bu anlaşmalar ciddî anlaşmalardır, bu anlaşmalar
Türkiye'nin geleceğiyle ilgili anlaşmalardır. Maalesef, Mavi Akım Projesini
hayata geçirmek suretiyle, kardeş bildiğimiz, yüz yıllardır kucaklaşma
hissiyatıyla, hasretiyle beraber yanıp tutuştuğumuz Türkî cumhuriyetleri de
karşımıza almışızdır ve onlarla aramızda, telafisi mümkün olmayan diplomatik ve
siyasal sorunlara da yol açmış bulunuyoruz. İşte, bir sayın bakanımıza, Sayın Türkmenistan Cumhurbaşkanının
söylediği ifadeler, herhalde, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir bakanının karşı
karşıya kalmadığı, muhatap olmadığı olaylardır. Arkasından, Sayın Cumhurbaşkanı
telafi etmek için gitmiştir; ama, bugün, Türkmenistan, ilişkilerini, Rusya'yla,
İran'la ve bölge ülkeleriyle halletme yoluna gitmiştir. Dolayısıyla, bu olay,
aynı zamanda, diğer petrol üreticisi, doğalgaz üreticisi Türkî cumhuriyetleri
de Türkiye konusunda birtakım tereddütlere sevk etmiştir, Putin'in kucağına
itmiştir. Bunun neticesinde, Şangay Beşlisi doğmuştur; bunun neticesinde,
Türkmenistan, gidip, 30 yıllığına doğalgaz anlaşmasını Putin ile yapmak
mecburiyetinde kalmıştır. Hatta, doğalgazın, Türkmenistan'ın bağımsızlığıyla
ilgili olduğunu da bizzat kendi yetkilileri söylemektedir. Bütün bunları neden anlatıyorum; çünkü, bu anlaşmanın ve deklarasyonun
hayata geçmesi, canı gönülden arzu ettiğimiz bir olaydır; ama, bu ciddî şekilde
bir siyasal iradeyi, bir millî enerji politikasını beraberinde getirmektedir.
Anlaşmalara imza atmak yetmez, aynı zamanda, yapmış olduğumuz, uyguladığımız,
sahibi olduğumuz petrol borularını da hayata geçirmek mecburiyetindeyiz. Bu yapılan anlaşmayla, yıllık 40 milyon tonluk bir boru hattının projesi
ve çalışması üzerinde duruluyor. Halbuki, Irak ve Türkiye arasındaki petrol
boru hattının yıllık kapasitesi 75 milyon tondur; ama, bu, maalesef on senedir
kapalı durmaktadır. 54 üncü hükümet, ya zararın tazmin edilmesi ya da vananın
açılması diyerek, o vanayı açmış, Türkiye'yi milyarlarca dolar zarardan
kurtarmıştır; ama, ondan sonra gelen 55 inci hükümetin yaptığı ilk iş,
Türkiye'nin millî hedefleri ve çıkarlarıyla hiç bağdaşmamasına rağmen, Irak'tan
gelen petrol boru hattının vanasını kapatmak olmuştur. Beyler, siz elinizdeki boruları çalıştıramazken, yeni borulara hangi
gözle, hangi yüzle kapı aralayacak anlaşmalar yapıyorsunuz diyorum; ama, yine
de tebrik ve teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir;
ancak, çalışma süremiz dolmak üzere olduğu için, tasarının bitimine kadar
sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: AZERBAYCAN CUMHURİYETİ, GÜRCİSTAN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ
VE TÜRKMENİSTAN ARASINDA HAZAR GEÇİŞLİ BORU HATTI
PROJESİNİN UYGULANMASINA İLİŞKİN HAZAR GEÇİŞLİ BORU HATTININ UYGULANMA İLKELERİ HAKKINDAKİ HÜKÜMETLERARASI DEKLARASYONUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 18 Kasım 1999 tarihinde İstanbul'da imzalanan
"Azerbaycan Cumhuriyeti, Gür-cistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan
Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar
Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası
Deklarasyon"un onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler..
Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Son söz talebi vardı. Sayın Masum Türker?.. Yoklar. Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şeklini size soracağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cihaza giremeyen sayın milletvekilleri, lütfen, pusula göndersinler;
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar da vekâletlerini göndersinler. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan,
Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı
Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri
Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açık oylamasına 195 milletvekili katılmış olup, 191 kabul oyu
ile 4 mükerrer oy kullanılmıştır. Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı
uğurlu olsun efendim. Sayın milletvekilleri, zorlu bir hafta geçirdik; bu zorlu haftada güzel
işler yaptığımızı kanaatindeyim, teşekkür ediyorum. Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 16
Ekim Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.06 |
|