Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 71       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

6 ncı Birleşim

11 . 10 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/406)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.– 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının görüşülme günü ve gündemdeki sırasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (10/124) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

4. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

5. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

6. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

7. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/904) (S.Sayısı: 738)

8. –  EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı  ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S.Sayısı : 200)

9. –  Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı:558)

VII. –  SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR  VE CEVAPLARI

1. –  Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Merkez Bankası ile Dresdner Bank arasında imzalanan anlaşmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4617)

2. –  Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, 17 Temmuz 2001 günü bankaların sattığı döviz miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4629)

3. –  İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, Uzan Ailesinin Devlete olan borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4664)

4. –  Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Yıprak Belediyesi hesaplarının incelenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4722)

 


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Anayasanın 92 nci ve 117 nci maddeleri uyarınca, gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenmek üzere, terörizme karşı başlatılan Sürekli Özgürlük Harekâtı ve devamının icrası kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye'de bulunması ve hükümetçe verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için hükümete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresinin, görüşmelerinden ve istem üzerine yapılan açık oylamasından sonra, kabul edildiği açıklandı.

Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin, Başbakan Bülent Ecevit'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle bir konuşma yaptı.

Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu'nun, aldıkları kararlar ve kötü yönetim sonucu ülke ekonomisinde krize yol açtıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu Üyeleri (11/16),

Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile ilgili yolsuzlukların üzerine gitmediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit (11/17);

Hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergelerinin gündeme alınmalarının, yapılan görüşmelerinden sonra, kabul edilmediği;

Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, uyguladıkları politikalarla ülke ekonomisini iflasın eşiğine getirdiği ve ABD'deki terör olayından sonra ortaya çıkan uluslararası kriz konusunda tutarlı politikalar ortaya koymadığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/18), önerge sahipleri imzalarını geri aldıklarından, işlemden kaldırıldığı;

Açıklandı.

11 Ekim 2001 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.46' da son verildi.

 

 

 

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

Sebahattin Karakelle

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

 

 

Erzincan

 

İstanbul

 

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 


No. : 9

II. – GELEN KÂĞITLAR

11.10.2001  PERŞEMBE

Teklifler

1. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/810) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.10.2001)

2. – Elazığ Milletvekili Mustafa Gül ve 3 Arkadaşının; 4.11.1981 Tarihli ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/811) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.10.2001)

Rapor

1. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/904) (S. Sayısı : 738) (Dağıtma tarihi : 11.10.2001) (GÜNDEME)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

11 Ekim 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir istifa tezkeresi vardır; okutuyorum :

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın; Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önerisi (4/406)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 10.10.2001

                                        Zeki Ünal

                                          Karaman

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylayacağım efendim:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. – 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının görüşülme günü ve gündemdeki sırasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 82  Tarihi: 11.10.2001

11.10.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 7 nci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

 

 

 

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Beyhan Aslan

Turhan Güven

 

ANAP Grubu Başkanvekili

DYP Grubu Başkanvekili

 

Salih Kapusuz

Yasin Hatiboğlu

 

AKP Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Güven, buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkanım, benim arzım bununla ilgili değil, dünkü bir olayla ilgili. Müsaade ederseniz, onu Yüce Heyete sunmak istiyorum.

Dün, bilindiği üzere, bir tezkere üzerinde oylama yapıldı. Benimle birlikte Genel Başkanımız Sayın Çiller de, daha evvel beyan edildiği biçimde beyaz oy, yani, kabul oyu kullandı. Fakat, çok daha sonra bakıldığında, oy kullanmamış görünüyor. Sayın Çiller Genel Kurul salonundaydı ve birlikte oy kullandık. Acaba teknik bir arıza mıdır diye bu hususu yüksek ıttılaınıza arz etmek istiyorum ve bunun tavzihi noktasından ne yapılması lazım geliyorsa, Yüce Başkanlığınıza bunu sunmak istiyorum; çünkü, burada beraber oy kullandık. Acaba, teyidini almadan kapanmış mı olabilir, yoksa, bir arıza mıdır; lütfedip bir araştırma imkânımız hâsıl olursa... Yani, bunu, zabıtlara geçmesi bakımından söylüyorum; bir.

İkincisi de, Değerli Başkanım, İçtüzüğümüz çok açık. Yine zabıtlara geçmesi bakımından şunu arz etmekte yarar görüyorum ki, dün, gelen kâğıtlar, burada görüşmelere başlanıldığı halde gelmemişti. Halbuki, İçtüzüğümüzün 51 inci maddesi çok açık: Resmî tezkereler, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanır. Yalnız yayımlanmakla kalınmaz, eğer, Genel Kurula sevk edilenler varsa, bunlar bu listede ayrıca belirtilir deniliyor İçtüzükte.

Müzakerelere başlanıldı; fakat, bu gelen kâğıtlar yoktu. Ben, araştırdım, sordum, rica ettim, gelen kâğıtların henüz basılmakta olduğunu ifade ettiler. Yani, bir defa, bu, her zaman önümüze gelen bir olay değil; ama, gelen kâğıtlar ve resmî tezkereler varsa ve bunların da hemen görüşülmesi isteniliyorsa, yine, İçtüzüğün 52 nci maddesinde belirtildiği gibi, hükümetin, bir gerekçe göstererek bunu talep etmesi lazım. Böyle bir talep de huzurumuza gelmedi.

İleride, ola ki bir kere daha Yüce Meclisin huzuruna gelir böyle işlemler, buna dikkat edilirse iyi olacağı düşüncesindeyim.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, biz de Başkanlık olarak aynı hassasiyeti gösterdik; İçtüzüğün 51 inci maddesini de çiğnememek için, dün, Başkanlığın sunuşu olarak takdim ettim. Onu da ben arz edeyim efendim. Malumaten arz ederim; doğru yanlış ayrı bir şey.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Resmî tezkere Sayın Başkanım, Başkanlık sunuşu olmaz; olmaz, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Peki...

Danışma Kurulu Önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (10/124) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Ahlat İlçesinin Sorunlarının Araştırılması Amacıyla Kurulan (10/124) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için, Tunceli Milletvekili Bekir Gündoğan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun Bekir Bey.

2. – Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Ahat Andican aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE  KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.    

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmeleri...

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

3. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının, görüşülmesine başlayacağız.

4. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

5. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşülmesine başlayacağız.

6. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kısmın 7 nci sırasına alınan Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz.

7. – Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/904) (S. Sayısı : 738) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Komisyon raporu 738 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine ilişkin tasarısıyla ilgili olarak, Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

                                 

(1) – 738 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, hükümetin, teamül haline getirdiği ve ısrarla yaptığı yanlış, yasalarla oynamak veya yasaların bir maddesini değiştirmek; bugün, burada, önümüzdeki örnekte olduğu gibi.

Zannediyorum ki, bu hükümetin vergi kanunlarıyla ilgili olarak getirdiği değişiklik teklifi sayısı, on civarında. Vergi Kanununu tümüyle değerlendirmek yerine, böyle, içinden bazı maddeleri değiştirmek veya ona ilaveler yapmak, Vergi Kanununun tümünde birtakım sıkıntıları beraberinde getirdi.

Değerli arkadaşlar, şimdi hükümet, bu tasarıda ne söylüyor, geçici maddeyle -özetle- ne getirmek istiyor? Hükümet, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa geçici bir madde eklemektedir. Bu eklenen maddeye göre, 26.7.2001 tarihiyle 31.12.2002 tarihleri arasında devlet tahvilleri ve hazine bonolarından geliri olan kişiler vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır.

Konunun detayına indiğimiz zaman gördüğümüz manzara şu: Devlet tahvili alan, hazine bonosu alan ve faiz geliri ve satışından dolayı geliri 2001'de 50 milyar lira olan -bakın, değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu üzerinde duruyoruz- daha sonra 2004'e kadar da 100, 150, 200 milyar ise -o günün şartlarına göre- bu kazançlar vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır. Peki, kanun tasarısını getirenler, gerekçeye ne yazmışlar: "Devletin borçlanmaya ihtiyacı vardır, bu borçlanmayı daha kolay ve daha ucuza temin edebilmek için vergi muafiyeti getiriyoruz." Peki, vergi mükellefi milyonlarca insan var, onlar zarar ediyorlar, kâr ediyorlar, mahsuplaşıyorlar; ama, onlar vergilerini zamanında ödüyorlar. Ödeyemedikleri zaman da asgari, enflasyon oranında, aylık yüzde 7-10 faiz ödüyorlar. Hükümetin, konuya, yani ekonomiye bakışını göstermesi açısından fevkalade önemli. Ranta imkân sağlıyor, üretime, istihdama kısıtlama getiriyor.

Değerli arkadaşlar, bu gerekçe doğru mu?.. Bize göre fevkalade yanlıştır.

Hükümet, gerekçede devamla bir şey daha söylüyor: "Devlet tahvilleri ve hazine bonosu alım satımları mükelleflerin aleyhineydi." Bakın, çok enteresan burası. "Yani, şimdiye kadar, hazine bonosu ve devlet tahvili alıp satanların aleyhine bir işleyiş vardı, biz onu düzeltiyoruz." Tabiî, gerekçe tamamen mantık dışı ve ekonomi dışı bir anlayıştır; bu, doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, uzmanlar bu değişiklikle ilgili ne söylüyorlar bir de ona bakalım:

1- Evvela, bu değişiklik, vergi muafiyeti adaletsizliğine sebep olur.

Yani, siz, ekonomide, belirli bir bölüme muafiyet getiriyorsunuz; belirli bir bölüme getirmediğiniz zaman adaletsizlik olur.

2- Tarihi itibariyle de yanlışlıklar var. Böylece mükellefler arasında bir adaletsizlik olur.

3- Gelir Vergisi temel nitelikleri de zedelenmektedir. Çünkü, Gelir Vergisi, bir yıl içinde yapılan ticarî faaliyetlerin vergisinin daha sonra ödenmesidir. Burada bu tarihler de  milatlar da delinmektedir.

"Ucuz borçlanma olacağı.." Bu da doğru değildir. Bu sistemle de devletin, hükümetin daha ucuza borçlanacağı sözü doğru değildir. Kaldı ki, bu 50 milyar limitiyle bir mükellefin, bir aile içerisinde 5 kişi üzerine ayrı ayrı hesaplar açarak bunu da delmesi mümkündür. Yani, 50 milyar değil 250 milyara da vergi muafiyeti getirmiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, tasarıyı dikkatle okuduğumuz zaman, asıl maksat, hükümetin geri ödemedeki sıkıntısının giderilmesidir. Nakde ihtiyacı var, elindeki bono ve tahvilleri diğer bono ve tahvillerle değiştirmek suretiyle geriye ödemeyi kolaylaştırmaya çalışmaktadır; yani, günlük hazırlanan bir programdır; bu, ekonomiyi çözmez değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, biraz daha sükuneti temin edebilir miyiz.

BAŞKAN - Efendim, etmeye çalışıyorum.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Para konusunu konuşuyoruz, çok önemli bir konu.

BAŞKAN - Haklısınız efendim; etmeye çalışıyorum; ama, takdir, tabiî, yüce milletvekillerinin.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hükümetin bir Ulusal Programı vardı, onu değiştirdi, daha sonra Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı oldu.

Burada, dün bir gensoru önergesini tartıştık ve o gensoru görüşmelerinde hükümete birtakım sorular yöneltmiştik ve devamla demiştik ki: "Biraz sonra burada bize cevap verecek hükümet yetkilisi, bu gensoruyu bir tarafa bırakır, bildiklerini anlatır." Nitekim öyle oldu. Bu ekonomik sıkıntıların sebebini yirmi yıllık periyoda yaydı ve burada söylediklerimizin hiçbirine cevap vermedi. Dünkü konuşmamda aynen söylemiştim. Hükümet ortakları, milletvekilleri de gensoruya blok olarak ret oyu verdiler; yani, yolsuzluğu ve ekonomik krizi yok saydılar.

Şimdi, bir kere, hükümetin hazırladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, kelimenin tek anlamıyla fiyaskodur; yani, bu programla ülke ekonomisi düze çıkarılamaz. Neden çıkarılamaz; çünkü, hâlâ, hükümet, üçkâğıtla -dün bir milletvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- kâğıtlarla oynuyor; borsayla oynuyor, faizle oynuyor, dövizle oynuyor. Halbuki, Türkiye'nin neye ihtiyacı var; Türkiye'nin üretime ihtiyacı var, Türkiye'nin istihdama ihtiyacı var, Türkiye'nin ihracata ihtiyacı var. Bu ölçülere baktığımız zaman, hükümetin, reel sektörle ilgilenmediğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta içerisinde Anayasa değişiklik paketi geldi ve orada bir maddede, biz ısrarla dedik ki: "Asgarî ücret vergidışı bırakılmalıdır." Halbuki, siz, 120 milyon lira asgarî ücret alan işçiden vergi alırken, ranttan, bonodan 50 milyar lira kar eden insanları vergi dışında bırakıyorsunuz. Anayasanın adalet ilkesine, devlet anlayışına, sosyal devlet anlayışına da aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, Türk-İş bir rapor hazırlıyor. Raporda diyor ki: "Asgarî ücret 120 milyon lira -yani 122 milyon lira- emekli maaşı 60 ilâ 130 000 milyon lira; işsizlerin sayısı 12 milyon; işten çıkarılanların sayısı 1 milyon ve 4 kişilik ailenin sadece gıda ihtiyaç gideri 240 milyon liradır."

Değerli arkadaşlar, bugün, IMF'yle görüşmelerde, hükümete, çok enteresan teklifler geldi; çalışanlara 2002'de zam yok, çalışanlara 2002'de zam yok; kıdem tazminatı yok; fazla mesai yok; resen emeklilik var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hangi adalet ve hangi anlayışla konuya yaklaşırsak yaklaşalım, 122 milyon lira para alan işçiden aldığımız vergi miktarı 20 milyon liradır; halbuki, bono ve tahvilden 50 milyar lira para kazanan da vergidışı bırakılmaktadır. Onun için, siyasî partilerin -özellikle hükümeti oluşturan partilerin- seçim beyannamelerinde meydanlara çıkıp "benim işçim, benim köylüm" diyenlerin, işçiye, burada, ne kadar haksızlık yaptıkları açık ve net olarak gözlenmektedir. Eğer, bir adalet tesis edilecekse, bir vergi muafiyeti olacaksa, evvela, bu çalışan ve 120 milyon liraya mahkûm olan milyonlarca insanın ücretlerine bir vergi muafiyeti getirmek lazım; yani "hep, azlar çoklara akıyor" atasözü, burada da doğru. Milyarlar kazananlara vergi muafiyeti gelirken, 120 milyon liraya çalışan insanlara, maalesef -evet maalesef- vergi muafiyeti gelmemekte ve hükümetin oylarıyla bu madde reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlar, aslında, hükümetin borçlanma politikası baştan sona yanlış. Bakın, bir kere, bu getirilen maddeyle, daha çok güven ortamı oluşacağı söyleniyor. Halbuki, bu, doğru değil; çünkü, hükümetin, ekonomik konularda aldığı kararlarda, sık sık dengesizlik yaptığı gözlenmektedir. Bir kere, hükümetin borçlanma politikası yok, aldığı paraları nerede harcayacak yok; günübirlik, sadece borcu borçla ödemeye çalışmaktadır. Şimdi, ben, burada neyi ifade etmeye çalışıyorum; 50 milyar rant geliri olanları muaf etmeyelim diyorum. Milletvekillerinin bir bölümü hiç ilgilenmiyor, yani milletvekillerimizi bu hiç ilgilendirmiyor; biraz sonra da, milletvekili maaşlarını söyleyeceğim, o zaman belki ilgilenirsiniz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, çok enteresan bir şey söyleyeceğim; borçların toplamına baktığımız zaman, içborç 114 milyar dolar, dışborç 112 milyar dolar ve toplam 226 milyar dolar devletin borcu var ve bunları saatlere, günlere, aylara, takvimlere böldüğümüz zaman da, saatte ödediğiniz faiz gideri 5 trilyondur; yani, Parlamento saat 15.00'te açıldıysa, 16.00 itibariyle ödenen faiz 5 trilyon artmıştır. Onun için de, gerek Maliye Bakanının gerek Hazinenin verdiği rakamlar birbirini tutmuyor; birisinin hesabı bir ay önce yapılmıştır, birinin hesabı bir ay sonradır. Yani, bu hükümetin, iflas etmiş bir tüccardan farkı yoktur.

Değerli arkadaşlar, içborç yüzde 100'le borçlanılmaktadır ve burada getirilen enflasyon rakamları da hayret vericidir. Bir ülkede paranın değeri aylık yüzde 7,5 ise, enflasyon onun altında olamaz. Sanayici aldığı krediyi maliyete ilave eder ve fiyatlar zamlanır, hayat pahalılığı kendiliğinden gelir. Kaldı ki, Türkiye'de, enflasyonu artıran bu hükümettir; her sabah petrol ürünlerine zam yapmaktadır. Petrol ürünü demek, ticaretin, üretimin ana hammaddesi demektir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu hükümet, konsolidasyon yok dedi; yani, kimseye borcumuzu uzatmayacağız dedi; ama, 10 milyar dolar içborç uzatıldı, üç yıl vadeli dolar bazında yüzde 7,5 faiz verildi ve dolar 700 000 lirayken, 1 200 000 lira baz alındı. Yaptığımız hesaplarda, teknik adamların yaptığı hesaplarda, devlet zararı, bu operasyonda 4 katrilyondur. Tabiî, bu rakamlar da bizim milletvekillerimizi fazlaca ilgilendirmiyor.

Değerli arkadaşlar, bu yanlış borçlanma politikaları, yanlış uygulamalar neticesinde, 70 milyon insanın ödediği vergilerin tamamı faize gidiyor ve bu da yetmiyor. Sayın Bakan geliyor, burada, bunları soruyoruz; o da bize diyor ki: "Bu yanlışlıklar 1980'de başladı, benim yapacağım bir şey yok."

Değerli arkadaşlar, peki, bu hükümet nerede yanlış yaptı; bankacılık sektöründe yanlış yaptı. Bir kere, usulsüz banka kurma izni verildi, sermayesi yetmediği halde verildi, siyasîlere yakınlığı itibariyle verildi ve devlet, bu bankalar aracılığıyla hep para topladı. Yani, tefeciliğin büyüğünü, rantiyenin büyüğünü, devlet, hükümet yaptı ve bankalar zora geldiği zaman da el koydu. Peki, el koydu da ne oldu; 14 banka için -dünyada en çok bankası olan devlet  Türkiye'dir, 57 nci hükümet, bizim hükümettir-  14 katrilyon ödemek durumunda kaldı. Peki, kaldı da ne yaptı; ekvergiler çıkardı ve 2002'de 7 katrilyon, Mahallî İdareler Yasasında 5 katrilyon... Peki, vergiler yazılıyor, çiziliyor da tahsil ediliyor mu; hayır. 2001 yılı itibariyle toplam vergide yüzde 40 azalma oldu. Vergiler çeşitleniyor, zamlanıyor; ama, toplama oranları azaltılıyor. Yani, bir yerde, en büyük iflas kamu bankalarında, Ziraat, Emlak ve Halk Bankalarında oldu.

Değerli arkadaşlar, bu kötü yönetim, bu beceriksiz hükümet, bu ferasetsiz hükümet, bu önünü göremeyen hükümet, bu yolsuzluklara fazlaca adı bulaşan hükümet, millete ne söz verdiyse hepsinin aksini yapan hükümet, geldiğimiz nokta itibariyle, ihracatı 25 milyar dolar, ithalatı 55 milyar dolar, geçen yıl, 2000 yılı itibariyle 30 milyar dolar açık verdi. Bunun anlamı şudur; 30 milyar dolar daha çok borçlanacaksınız. Peki, o borçlandı da ne oldu; Afganistan'a asker göndermek üzere tezkere çıkardılar. Ne diyor büyükler: "Borç alan emir alır."

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, parası olan, ranttan para kazananlara, 50 milyara kadar af çıkarıyoruz. Peki, bu memlekete buğday üreten, bu memlekete tahıl üreten ve anaparasını ödemiş 2 milyon çiftçimiz var, 2,5 katrilyon borcu var. 2 milyon insanın, 2,5 katrilyon borcu var; bunlar, anaparası ödenmiş, faiz borçları var. Peki, gelin, bununla ilgili bir plan getirin dedik ve bir kanun teklifi verdik; ne getirildi biliyor musunuz, çiftçileri daha çok batırmak üzere, işte anaparadan yüzde 10 ödeyecek, geri kalan yüzde 90'ı faizlendirilerek taksitlendirilecek; yani hükümetin işi gücü tefecilik. Yani bu mantıkla bu anlayışla...

Bakın, ne yazdı IMF programında, buğday az üretin, pancar az ekin, tütün hiç ekmeyin. Peki, sormak lazım. Bu yıl itibariyle, bu hükümet 3 milyon ton buğday ithal edecektir. Peki, sanayide durum nedir, aynı; yani bir yerde Sayın Bakanın yaptığı iş, Amerika ve dış ülkelerden aldığımız tüm borçların zamanında ve eksiksiz, başka yerden borçlanılarak, ödenmesinin teminine çalışmaktır.

Değerli arkadaşlar, önümüzde ciddî bir tehlike var. Bir kere, yüksek faizle borçlanma ülkenin demokratik hayatını tehdit etmektedir. İki, kamu harcamalarında israf. Üç, en büyük tehlike, belki de gözden kaçan önemli bir konu, yap-işlet-devrette enerji ve su alımları yapılacaktır önümüzdeki birkaç yıl içinde, bu tesisler faaliyete geçtiği zaman, enerjiyi almak durumundasınız ve ödemek durumundasınız, suyu almak durumunda ve ödemek durumundasınız, bunlar bütçenin çoğunu götürecektir.

Kesinleşmemiş görev zararları vardır. Hazine garantili dışborçlar vardır; bunlar 2002 bütçesini tamamen götürecektir değerli arkadaşlar.

Peki, şimdi, bu hükümet hakikaten bütçesine sahip mi, değil. Şimdi, 10 uncu ayda bütçe hazırlıyorsunuz 45 katrilyon, üç ay sonra tekrar gelip diyorsunuz ki, biz bu bütçeyi yanlış hazırlamışız, ekbütçe yapacağız; 30 katrilyonluk ekbütçe yapıyorsunuz, yüzde 75 yanılma; yani, cumhuriyet tarihinde böyle bir ekbütçe hazırlanmamış.

Ben, merak ettim bu paralar nereye gidiyor diye, belki siz de merak edersiniz, canlı bir örnek vereceğim, Sağlık Bakanlığından, ilgili bakan buradaysa, dinleme lütfunda bulunur.

Değerli arkadaşlar, Fethiye'de bir devlet hastanesi, 250 yataklı, ihale ediliyor, yıl 1994, keşif bedeli 308 milyar. Yıl 2000, 6 yıl olmuş, peki ne ödenmiş, tahmin edebilir misiniz değerli arkadaşlar; 308 milyar lira keşif bedeli olan hastane, hakediş için ödenen para 40 trilyon lira; yani, yaklaşık 120 katı para ödenmiştir.

Şimdi, bu hükümet diyor ki bize, 50 milyar lira kazanan rantçılardan vergi almayalım. Peki, alsan ne olur, almasan ne olur... Siz, bir hastaneyi 308 milyar liraya... İsteyen arkadaşlarıma, bunun hakediş raporlarını, ihale gününü, ihale şartlarını, yapan firmayı, müfettiş raporlarını, yolsuzluk dosyalarını, yargıya intikal etmeyen müfettiş raporlarını, hepsini takdim edebilirim.  Tabiî, milletvekillerimizi bu da fazla ilgilendirmiyor, bütün mesele, kısa zamanda bu kanunlar çıksın, hemen bir çıkaralım, bir an önce bir şey çıksın!..

Değerli arkadaşlar, peki, ne zaman bu ekonomi rahatlar? Bana göre -hepimize göre böyledir zaten- soygun ve vurgun düzeni durdurulup adil, dürüst bir yönetim gelinceye kadar...

Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, bu canlı örneği, bu işten sorumlu kimse, onunla ilgili konuşuyoruz,  Parlamentoyu bu ilzam etmez!

Değerli arkadaşlar, şimdi, ekonomik program, yani, getirilen bu vergi maddesi de, ekonomik programın bir parçası; biz daha çok, kolay borçlanmak için istiyoruz deniliyor. Halbuki,  bu ekonomik programa -dün de kısmen ifade etmeye çalıştım- bir bakan aynen şöyle diyor: "Güçlü ekonomiye geçiş programı bitti, artık böyle bir programdan bahsetmek lüzumsuz." Kim söylüyor; bu hükümetin bakanı. "Hazine, Maliye, Dışticaretin verdiği reel değerlerle bizim programın değerleri örtüşmüyor; bu iş bitti, rafa kaldırdık." Kaçıncı program kalkıyor?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bir dakika, bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam efendim.

Arkasından, Sayın Derviş de diyor ki: "Hedeflerde revizyon artık kaçınılmaz; 11 Eylül, işi zora soktu." Ümit ediyorum ki, bir daha eylül olayı filan olmaz, başka bir gerekçe de uydurulmaz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, peki, bu işin doğrusu nedir; bütün katmanların iştirak edeceği yeni ulusal bir programa ihtiyaç vardır. Piyasayı canlandırmak için, kamu çalışanlarına zam yapmak lazım, vergi oranlarını düşürmek lazım. Hükümet, 100 lira vergi almak için 95 lira masraf ediyor. Buna vergi tahsilatı denilmez; 100 lira için 2 lira masraf edeceksiniz, 98 lira Hazineye kalacak. Yatırımlarda bürokratik engeller kaldırılmalıdır, sanayide enerji fiyatları düşürülmelidir, kamu harcamaları disipline edilmelidir. 6 500 tane yatırım var, otuz yıldır devam eden gölet inşaatları var; bunlar gündemden kaldırılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Candan, teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Yurtdışı tasarrufların ülkeye mutlaka getirilmesi gerekir, ihracat seferberliği açılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa değişikliği görüşmelerinde milletvekillerinin emekli maaşlarıyla ilgili veya emeklilikleriyle ilgili maalesef, talihsiz bir önerge verildi. Milletvekili arkadaşlarımız, bilerek veya bilmeyerek bu önergeye imza attılar; neyse, bu düzeltme geliyor. Saadet Partisi olarak görüşümüz şudur: Türkiye'de, devlette hizmet eden personel maaşları baştan aşağı gözden geçirilmelidir. Adil bir ücret politikası uygulanmalıdır. Yani, 120 000 000 liraya çalışan insanların olduğu bir ülkede bu önerge yanlıştı, Parlamento bu yanlıştan dönüyor. Bize göre, bu da bir fazilettir.

Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.

Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi, partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla, devletin borçlanma ihtiyacının daha kolay ve daha az maliyetle karşılanması amacına yönelik bir düzenleme yapılmaktadır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, getiriliş şekline karşıyız. Çünkü, bu düzenleme, Hazinenin iç borçlanma yapabilmesi açısından yararlı görülebilir; ancak, ülkemizde çok büyük bir kriz yaşanmaktadır; tüm kesimler sıkıntı içerisinde olup, millet geçim derdine düşmüş, işsizlik had safhaya ulaşmış ve toplum, âdeta, patlama noktasına getirilmiştir. Endişemiz bundandır. Milletimiz bu sıkıntıları yaşarken, hükümetin tasarıyla getirmek istediği, enflasyondan arındırıldıktan sonra 50 milyar liralık faiz gelirinin tümüyle vergi dışı bırakılması, sosyal adalete aykırıdır; çünkü, asgarî ücretten vergi alınırken, devlet tahvili ve bono satışının 50 milyar liralık faiz gelirinden vergi alınmaması hiçbir şekilde kabul edilemez.

Ülkemizde büyük bir ekonomik sıkıntı yaşanırken, gelirini artıranların da -yani, faiz geliri elde edenlerin de- diğer vatandaşlar gibi eşit şekilde bu sıkıntıya katkıda bulunmaları gerekir. Tasarıyla, hükümet, bu gruba imtiyaz getirmekte ve zengini daha zengin yapma politikası yanlıştır. Bundan da anlaşılıyor ki, hükümetin kimlerin hizmetinde olduğu açıkça bellidir. 65 milyon insanımız sıkıntı çekmekteyken, tüm sektörler finans kesimine çalışmakta ve tüm kaynaklarını da bu gruba aktarmaktadır. Bizim itirazımız, bu haksızlığa ve adaletsizliğedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesini vergi hukuku bakımından incelediğimizde, gelir, yıllık esasına göre vergilendirilmektedir. Bir yıl içinde aynı tür geliri elde edenlerin aynı vergiyi ödemeleri esastır. Böylece, getirilen düzenlemeyle, hükümet, her şeyi tahrip ettiği gibi vergi sistemini de tahrip etmekte ve verginin yıllık ilkesi de ihlal edilmektedir. Örneğin, bir yıl içerisinde 50 milyar lira devlet tahvili faizi elde eden 2 kişiden biri, şayet 26.7.2001 tarihinden sonra gelir elde etmişse herhangi bir gelir beyannamesi vermeyecek, o tarihten önce aynı miktar faizden gelir elde eden kişi ise beyanname verecek ve vergi ödeyecektir. Böylece, bu tasarının 1 inci maddesi, hukuka, hak ve adalete, vergi sistemine ve Anayasaya aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, hükümetçe bu istisnanın getirilmesiyle, Hazinenin daha ucuza ve daha kolay borçlanması hedeflenmişti; ancak, 26.7.2001'den sonraki Hazine borçlanmalarının faizleri önceki döneme göre daha yüksek ve borçlanma miktarı da önceki döneme göre daha az gerçekleşmiştir.

Burada esas sıkıntı, vatandaşın güvenidir. Hazinenin kolay borçlanabilmesi için, vatandaşın hükümete güvenmesi lazımdır; ancak, bu hükümete ve ekonomik programa kimse güvenmemektedir. Ülkedeki sıkıntının esas temeli, ekonomiden önce siyasîdir; yani, yukarıda da dediğim gibi, hükümete güven yok. Ülkede güven bunalımı yaşandığı ortadadır. Sistemin çarklarının işlemesi, işin ve aşın olabilmesi için, ülkenin ve milletin bu hükümetten kurtulması gerekir, kurtulamadığı müddetçe, bundan sonra Hazine daha ucuza borçlanamaz.

Sayın hükümet, ülkeyi ve ekonomiyi kurtarmak istiyorsanız, bu ülkeye ve millete iyilik yapmak istiyorsanız, yapacağınız iş, bu işi beceremediğinizi açıkça millete söyleyerek çekip gitmenizdir. Vatandaş, size güvenmemekte haklıdır; çünkü, millete doğruları söylemediniz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıya,  Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün gruplarca imza edilerek, milletvekillerinin maaşlarıyla ilgili bir madde eklendi. Bu maddeye göre, milletvekili maaşları "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçisi olan en yüksek devlet memuru maaşı esas alınır" denilerek, Başbakanlık Müsteşarının maaşına endekslendi; yani, milletvekili maaşları eskisine dönmüş oldu; çünkü, insanlarımız ekonomik sıkıntı çekerken, hatta akşam evine götüreceği bir ekmeğin hesabını yaparken, milletvekillerinin maaşlarının artması yanlıştı. İşte, bu yanlışlığın izalesi şeklinde tasarı önünüze getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, esasen, biz, Doğru Yol Partisi olarak, kamuda çalışan tüm memurların, emeklilerin ve işçi emeklilerinin maaşlarının da yeniden ele alınarak, geçimlerini temin edecek oranda zam yapılması taraftarıyız; yani, yeniden personel kanunu çıkarılması taraftarıyız. Hepinizin de bildiği gibi, içerisinde yaşadığınız gibi, maaşlar yetmemektedir; ancak, ülkemizdeki bu krizi, el ele vererek, birlik ve beraberlik içerisinde atlatmalıyız; yani, taşın altına elimizi hep birlikte koymalıyız. Devletimiz ve milletimiz, büyük ve güçlüdür.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, ülkedeki krizin sebebi ekonomik değil siyasîdir. Ülkede, toplumun tüm kesimlerinde, hükümete güven kalmamıştır.

Hükümetin gitmesi durumunda, güven bunalımının aşılacağı, piyasaların rahatlayacağı ve ülkedeki sıkıntının biteceği inancıyla, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinize ve aziz milletime saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili, Grubumuzun görüşlerini arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin ekonomisinin içerisinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili, hakikaten, teşhis konulmadan sonuçlar üzerinde konuşulduğu için, tabiî ki, burada, milletin önüne çıkarak değerlendirme yapmak kolaydır. 1990'lı yıllardan 2000 yılına kadar, Türkiye'de, bankacılık sektörü, ekonomide uygulanan yanlış politikalar, özelleştirmede yapılan yanlış politikalar, Türkiye'nin dününü bugüne taşımıştır; çünkü, Türkiye'de, günübirlik politikalarla o günü kurtarma, bugüne yük olma şeklinde değerlendirilmiştir. Bankacılık sistemi, mevduat faizleri, hazine bonosuna, yanlış politikalar sonucu, devamlı, devlet hazinesinin, kamu hazinesinin iç borçlanmaya yönelik olarak politikalar üretmesi, Türkiye'yi bugünlere taşımıştır; çünkü, mevduatı bankaya yatırdığınız zaman, eğer yüzde 150'lerde, yüzde 200'lerde faiz verirseniz, sanayici, ticaret erbabı ve diğer insanlar yatırıma yönelmez. Ne yapacaktır; kendi parasını götürüp, bankaya yatıracaktır. Bankaya parasını yatırdığı zaman yatırım duracaktır. Yatırım durduğu zaman istihdam olmayacaktır. İstihdam olmadığı zaman da işsizlik ortaya çıkacaktır; yani, Türkiye'de çiftçiye, esnafa ve milletimizi meydana getiren diğer sosyal dilimlere karşı üretilen politikalar nasıl yanlış olduysa, bu on onbeş yıllık dönem içerisinde, Türkiye'de, ekonomi politikaları koltuk değnekleri üzerinde yürütülmüştür. Hiçbir zaman, ekonomi, kendi ayakları üzerinde durarak bugünkü sıkıntılarla karşılaşmayacaktı; ama, siz, devletin Ağrı'daki hastanesinin 1991 yılında temelini atarsanız ve ödenek göndermezseniz Ağrı'daki devlet hastanesinin temeli çürüyecektir. Bunun temelini atarken de Hazineye gidip, Hazinenin devlet iç borçlanma senetlerini piyasaya çıkararak devamlı borçlansın, vadesi geldikten sonra bir daha alsın,  vadesi geldikten sonra bir daha alsın... Taşıma suyuyla değirmen döndürdüğünüz için Türkiye bu durumlara gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anadolu'da, biliyorsunuz, bir çocuk ağladığı zaman o çocuğun karnı aç demektir. O çocuğun karnının doyması için öncelikle süt verilmesi gerekir; ama, ne yazık ki...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Verin...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Müsaade edin... Dinleyin de sonucuna göre değerlendirin.

Ne yazık ki, ağlayan o bebeğe, siz, süt vereceğiniz yerde, yalancı emziği toz şekere batırarak ağzına vermişsiniz, tatlandırmışsınız; tadı bittikten sonra bir daha vermişsiniz. İşte, Türkiye'yi böyle yönetmişsiniz. Onun için bugünlere gelmiştir.

Onun için, Türkiye'de, reel sektörün olmadığı yerde bir ekonomiden bahsetmek mümkün değildir.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Reel sektörü siz bitirdiniz, siz!

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Halk Bankası, Ziraat Bankası çiftlik değildi; halkın bankasıydı.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Dört senede geldi bu hale.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Niçin bu duruma getirdiniz? Buna cevap veriniz. (AKP ve SP sıralarından alkışlar [!])

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - O tarafa söyleyeceksin...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, onun için, hiç günübirlik politikalarla uğraşmayın; gerçekçi olun. Türk Milleti yalancı emziğe layık değildir. Sizler onbeş yıldır yalancı emziği vererek milleti bu duruma getirdiniz. (AKP ve SP sıralarından alkışlar [!])

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye, repo, döviz, menkul kıymetler, borsa kıskacından bugünlere geldi; çünkü, sermaye piyasasını derinleştiremediniz; çünkü, sermaye piyasasındaki halka açıklık oranlarına baktığınız zaman, bugün mağdur olan insanlar -kuruluşların isimlerini vermek istemiyorum- aybaşında maaşını alıp borsadan küçük hisse senedi alan insanlardır; ama, ortakları memleketi hortumlamış; fakat, ne yazık ki, benim memurum, benim insanım, işçim, köylüm kalkmıştır, elindeki üç kuruş parasını götürüp borsaya yatırmıştır; ama, sizlerin yanlış politikalarınızdan dolayı, halktan toplamış oldukları mevduatı kendi kurmuş oldukları bankaları kanalıyla iştiraklerine aktardıkları için Türkiye bu duruma gelmiştir.

Şimdi, hiç kendinizi zorlayıp da kendinizi savunmaya geçmeyin. Memleketin insanı sizin ne yaptığınızı biliyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Faizi günlük 7 500'e kim getirdi?!

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben halkın içinde gezdiğim zaman... Sizlerin yapmış olduğu yanlışların halk farkındadır. Halka samimiyetimizle gittiğimiz zaman, o insanları gezip dolaştığımız zaman, gerçekten onların duygularını okşadığımız zaman, o insanlara karşı samimiyetimizi götürdüğümüz zaman, halk bizden mucizeyi yaratmamızı istemez; ama, günübirlik politikalarla hareket ettiğiniz zaman...

Sizinle bugünkü hükümetin arasındaki fark nedir biliyor musunuz; siz, geçmişte, geleceklerinizi kurtardınız, çocuklarınızın geleceğini ipotek altına aldınız. Biz ise, kendimizi harcayıp kendi çocuklarımızın geleceğini kurtarmaya çalışıyoruz. Aradaki fark budur işte. (DYP, SP ve AKP sıralarından alkışlar [!])

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ekonomisinin düzelmesinde, üretime ağırlık vermek gerekir, Türkiye'nin ihracatına ağırlık vermek gerekir, Türkiye'de yastık altında bulunan dövizlerin, doların olsun, markın olsun, mutlaka ve mutlaka kayıt içine çekilmesi gerekir. Bugün...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Onlara söyle!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Hükümete söylüyorsun değil mi!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Herkese söylüyorum. Herkes, üzerine bu mesajı alsın; kim değerlendirmeye tabi tutuyorsa alsın; mesajım herkese...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hükümete... Hükümete söyle!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sizlere de söylüyorum, herkese de söylüyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bizim yastık altında paramız yok!

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Hep bu tarafa baktın!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Peki, ben, Genel Kurula bakıyorum... Genel Kurula bakıyorum...

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap edin lütfen... Sayın Seven...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada, hakikaten, siyasî partileri suçlamak açısından demiyorum; ama, Türkiye'de bir enflasyon yaratılmıştır; ne enflasyonu; bankalar enflasyonu...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bankacılar orada!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bankalara rastgele izin vermemiş olsaydınız, bu bankalar bugün fona devredilecek miydi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz de rastgele fona almasaydınız.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Eğer, Türkiye'de, çiftçiye doğrudan gelir desteği vermiş olsaydınız, meydanlara çıkıp "kredi borçlarınız, Ziraat Bankası borçlarınız affedilecektir" dememiş olsaydınız, çiftçinin 50 000 000 liralık borcu bugün 1,5 milyara çıkacak mıydı?! Demek ki, burada yanlışlıklar vardır. Onun için, benim sizden ricam şudur: Lütfen, günübirlik politikalardan uzaklaşın. Reel sektöre ağırlık verelim, üretimimizi artıralım, ihracatımızı artıralım. Türk Milletinin içinden çıkmadığı hiçbir zorluk yoktur. Bu millet, Kurtuluş Savaşını vermiştir; bu millet, ekonomideki savaşı da verip Türk Milletini dört dörtlük güçlü hale getirecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Yapamayan gidecek, yapabilen gelecek; bütün mesele bu!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Yeter ki, günübirlik politikalar yaparak, yolsuzluklara çanak tutmayalım. Yolsuzlukların temelini ben çok iyi biliyorum. Ben bankacıyım. Hangi banka kimin tarafında, ne şekilde kuruldu, nasıl izin verildi, şu anda bu Mecliste hangileri o görevde bulundu, kimler genel müdürlük yaptı, Hazinenin başında kimler vardı; onları tek tek söyleyebilirim. İsterseniz, sorun söyleyeyim. Soramazsınız... Soramazsınız...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - O bankalar o zaman çalışıyordu; siz çalıştıramadınız, siz çalıştırmayı beceremediniz...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Neden soramazsınız; çünkü, Türkiye'de bugünkü özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu bu hükümet, aile fotoğrafıyla beraber olmadı; çünkü, bugünkü Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu hükümet, 1994'lerde Hazineyi fareye teslim etmedi; çünkü, bugünkü 57 inci hükümetin içerisinde bulunan Milliyetçi Hareket Partisi "adresi ne olursa olsun, kim olursa olsun, bakan da olsa milletvekili de olsa üzerine gideceğim" demiştir; çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi, bugünkü hükümet içersinde, bu Meclise zenci olarak giren insanı beyaz olarak görmek istememiştir. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, bu memleketin gerçeklerini dile getirelim, doğruları konuşalım. Ne yapacağımızı, muhalefet iktidar olarak el ele verip, hep beraber değerlendirelim.

Şimdi gelelim Gelir Vergisiyle ilgili konuya. Devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kanun rantiyeye çıkıyor, reel sektöre değil...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Onu anlatayım. Rantiye ne demektir; rantiye, holdinglere peşkeş çekmektir; rantiye, milyon dolarlarla uğraşan insanları ayakları üzerinde durdurmaktır; ama, Türkiye'de devlet iç borçlanma senetlerinin halk tarafından güven sağlaması açısından, küçük tasarrufçuların, küçük yatırımcıların...  Çünkü, 50 milyara kadar parası olan insanlar ne banka sahibidir ne holding sahibidir ne de başka şirketler sahibidir.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Doğru, doğru...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Türkiye'de, bugün, gelirin 50 milyar lirasına eğer bir istisna yapılıyorsa, ben, bu konuyu dile getiren, komisyonda görev alan üyelere ve grup başkanvekillerine teşekkür ediyorum; çünkü, Türkiye'de, bugün, reel sektörün içinde bulunduğu durum... Siz, hani ya, dolara diyordunuz "hayır", marka diyordunuz "hayır"; işte, bu, o dolar ve markın yastık altından çıkarak piyasadaki devlet içborçlanma hazine bonolarına direkt olarak yansıması ve ekonominin reel hale getirilmesi açısından önemlidir; yeterli değildir.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Hangi hükümete güvenerek?!

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Yeterlidir demiyorum; ama, güzel bir adımdır. Bu manada da, ben, gerçekten, teşekkür ederim.

Ayrıca, konu çoktur; ama, fazla zamanınızı almak istemiyorum.

Biliyorsunuz, yine, Meclisimizde çok değerli kardeşlerimiz vardır. Gerçekten, üç kuruş paraya tenezzül etmeyen insanlarımız olduğu kadar, bu memleketin içerisinde bu milletvekillerinin maaşının 10 katı kadar maaş alan insanlar, şu Meclisteki insanlarımızın itibarıyla oynamışlardır; ama, birkısım arkadaşımız, çifte standart yapmış, sanki burada milletvekili değilmiş gibi, medyanın önüne çıktığında şov yapmıştır.

Şimdi, siz, burada, kalkacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde maaşa "evet" diyeceksiniz, ondan sonra televizyonun önüne çıkacaksınız "hayır, ben vermedim" diyeceksiniz. Nasıl vermedin?! Ben, burada, görüyordum, geliyordunuz önümüze, ya, o eski milletvekillerini kurtarmak için ne yapabiliriz... Bunu demiyor muydunuz?! (ANAP sıralarından alkışlar)

Onun için, değerli arkadaşlar, bu 2 nci maddeyle, bu kanunun uygulamasında Emekli Sandığı iştirakçisi olarak en yüksek devlet memuru esas alındığı için, o konunun da önüne geçilmiştir. Bunun da, kamuoyu tarafından böyle bilinmesi gerekir. Bu manada da, hem Ağrı Milletvekili Nidai Seven olarak hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubundaki milletvekilleri olarak hem de diğer milletvekillerimiz, hepimiz, mutlu olduğumuzu belirtmek istiyoruz; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'de Kurtuluş Savaşı vermiştir. Üç şahıs yanlış olabilir, kişiler yanlış olabilir; ama, müesseseyi, kimsenin yıpratma hakkı yoktur, olmamalıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda.

Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini intikal ettirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, sizlerin de malumları olduğu üzere, iki maddelik olan bu tasarıda çok önemli birkaç husus var. Ben, size, iş hayatından gelen bir arkadaşınız olarak, bakın, şimdi, piyasada ne cereyan edecek onu anlatmak istiyorum; doğrudur eğridir birlikte karar veririz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, düşünün, reel ekonomi çok güç şartlar altında çalışıyor, çok yüksek faizlerle kredi bulabiliyor ve şu anda kâr etmek değil, zarar etmeme gayreti içinde bulunuyor. Şimdi, bu tasarıyla getirilen şu: Şöyle tercüme edebiliriz; hesap uzmanı arkadaşlarımız var. Siz, bu beş ay içerisinde -26.7.2001 tarihinden itibaren diyor- yaklaşık olarak 150 milyar tutarında devlet tahvili veya bonosu alırsanız, buradan 50 milyar kazanç temin edeceksiniz; bu 50 milyarlık kazancınızdan vergi almayacağız.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben hemen söyleyeyim; sanayici, işadamı hemen ne yapacak biliyor musunuz, oh, beş ay içerisinde 50 milyar kâr var, sermayesinin 150 milyarlık kısmıyla kendisine, 150 milyarlık kısmıyla dayısının oğluna, 150 milyarlık kısmıyla, varsa amcasının oğluna devlet tahvili alacak; işini tatil edecek belki veya işçisini bir müddet için ücretsiz veya ücretli izne çıkaracak veya işini tasfiye edecek. Bakın, göreceksiniz, vergi gelirlerimiz azalacak mı çoğalacak mı bu işlemle! Ben buraya yazıyorum ve taahhüt ediyorum, bu işlemle vergi gelirlerimiz azalacak.

Şimdi, devletin yapmış olduğu bu icraat, günü kurtarma pahasına yapılmış bir icraattır. Neden 26.7.2001 tarihidir; o günkü tarih itibariyle, bazı sermaye sahiplerine, para piyasalarıyla uğraşan bazı kimselere bu sözler verilmiştir, bu taahhütler yapılmıştır da onun için 26.7.2001 tarihinden itibaren bu iş uygulanacak.

Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, bir insan düşünün, ocak ayında devlet tahvili almış, vergi muafiyeti 4 800 000 000 lira; 7 nci ayda, şimdi devlet tahvili alacak...

BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen. Sayın Karapaşaoğlu çok önemli bir şey söylüyor, çıkaracağınız kanunun sakat tarafını anlatıyor.

Buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Yılbaşında çıkarılmış olan devlet tahvilini alan bir şahıs, alan bir sermaye sahibi 4 800 000 000 lira muafiyet kazanacak; yani, 4 800 000 000 liraya kadar gelirini vergidışı tutacak; ama, 26.7.2001 tarihinden itibaren devlet tahvili alan kimse veya aynı şahıs, bu defa, 50 milyar liraya kadar muafiyetten yararlanacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, bu, vergi adaleti açısından yanlıştır. Burada, vergi adaletsizliği vardır. Bu konuda, yarın öbür gün maliye işleriyle uğraşan muhasebecilerimiz, mali müşavirlerimiz veya Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesine gitse, bu yanlış uygulamadan, bu adaletsiz uygulamadan dolayı, bu yasa iptal edilebilir.

Değerli arkadaşlar, ya bu yasanın 1.1.2001 tarihinden 31.12.2001 tarihine kadar uygulanması lazım veyahut da uygulamadaki farklılıkları kaldırmak lazım.

Değerli arkadaşlar, buradaki bu uygulama hatası, başka yönden de sakıncaları getirecek. Şimdi, tasarıda deniliyor ki "vatandaşlarımızın yastık altındaki paralarını piyasaya çekelim." Şimdi, bir defa, değerli arkadaşlarım, hangi vatandaşımızın yastığının altında, şu anda, 150 milyar liralık birikimi var. Olsa olsa, tahvil piyasasıyla uğraşan, rant elde etmeye gayret eden, belli sayıda insanın bu parası vardır; yani, bundan, vatandaşımız istifade etmeyecektir. İstifade edecek olan, yine sermaye sahipleridir ve dolayısıyla, devletin vergi geliri de azalacaktır.

Bakın, ben, size, haksızlıkla ilgili olarak bir rakam vereyim. Rakamlar, çok az fark eder, fazla bir şey fark etmez. 150 milyar lira brüt geliri olan asgarî ücret sahibi, yaklaşık olarak 700-800 kişidir. Siz, 700-800 işçiye reva görmediğiniz Gelir Vergisi istisnasını, bir kişiye reva görüyorsunuz. Hangi adalet, hangi insaf sahibi buna rıza gösterir?!

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının, başından sonuna elden geçirilmesi lazım. Evet, devletimizin, Hazinemizin, Maliye Bakanlığımızın, bütçemizin paraya ihtiyacı olabilir. Mümkündür, devlet para toplayacaktır. Bunu ucuzlatmanın da bir yolunu bulacaktır.

Şimdi "50 milyar liralık gelirden vergi almadığınız takdirde, onunla ilgili faiz hadleri de düşecektir" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bu faiz hadlerinin düşmediğini, bugüne kadar sürekli olarak yükseldiğini, hepimiz yaşadık ve gördük. Şu anda, yüzde 100'ler seviyesinde tahvil ihraç edilecek. Ne yapmak lazımdı, hangi tedbirleri uygulamak lazımdı, bu tartışılabilir. Mesela, bir tanesini söyleyeyim: Şu anda, bir gecede tedavül eden repo, yaklaşık 8 katrilyona geliyor. 8 katrilyon...

Değerli arkadaşlar, bu repoya sahip çıkmak lazım, buna hâkim olmak lazım, bunu, bir gecelik repodan kurtarmak lazım, bu parayı reel ekonomiye döndürmek lazım veyahut da Hazinenin borçlanmasında, gecelik repolardan elde edilecek bu paraya vergi koymak lazım. Niye, bu paraya vergi koymuyoruz?!.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, başından sonuna, maalesef, ekonomimizi tahrip edecek özellikleri taşıyor. Buna, çok dikkat etmemiz lazım. Ben, özellikle, bu yasa tasarısının bu maddesinin, şu anda, en azından geri çekilerek yeniden görüşülmesini, yeniden düzenlenmesini talep ediyorum, teklif ediyorum.

Şimdi, vatandaş ne diyecek, işçimiz ne diyecek; işçimiz "yahu, ben, burada 1 000 kişi çalışıyorum, benim asgarî ücretimden şu kadar vergi kesiyorsunuz, bir kişiye 50 milyar lira hediye ediyorsunuz, veriyorsunuz" diyecek; bunu söyleyecek vatandaş, bunun üzerinde duracak.

Ayrıca, Hazinenin geliri de artmayacak. İçinizde hesap uzmanları var; gelsinler, oturalım konuşalım, bakalım artıyor mu, artmıyor mu... Ama, bugün itibariyle, günü kurtarmaya çalışıyorsanız, olabilir; daha büyük muafiyetler de uygulayabilirsiniz, çok büyük miktarda paralar toplayabilirsiniz, reel ekonomiyi tamamen durdurup Hazinenin bütçesine hepsini aktarabilirsiniz. O zaman, karşımıza ne çıkar, varın siz düşünün...

Değerli arkadaşlar, bu tasarının bir başka maddesi de milletvekillerinin maaşlarıyla ilgilidir. Kamuoyunda yanlış imaj verdirilmek istenen bu maaşlarda, uyum kanunu niteliğinde düzenleme yapılmıştır. Bu, vatandaşımıza daha önce söylenenlerin öyle olmadığı anlamında bir cevap niteliğindedir. Doğrusu yapılmıştır. Bundan sonrası daha hayırlı olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili olarak yapılacak iki şey var. Birincisi, biraz önce dediğim gibi; bu tasarıyı geri çekmek. İkincisi de, bir başka şey daha var yapılabilecek; bir önerge vermek suretiyle, bu yasa tasarısının altına denecek ki "asgarî ücretli işçiden Gelir Vergisi alınmayacak." Bu önergeyi verirseniz şayet iktidar olarak, biz de destekleriz bunu, arkadaşlarımız da destekler öyle zannediyorum. Böylece, belki, kamuoyu, biraz affedilecek bir taraf bulabilir. Aksi takdirde, karşı karşıya kalacağınız manzara korkunç olacaktır. Zira, yarın öbür gün kamuoyunun önüne 100 katrilyonluk, belki de 140 katrilyonluk bir bütçe koyacaksınız. Bu bütçedeki başlıca gelir kaleminiz vergi gelirleri olacak, başlıca gider kaleminiz de faiz olacak. Eğer, 100 katrilyonluk bütçe yaparsanız, vergi gelirlerinizin, faizi karşılama oranı yüzde 110 olacak; yani, 100 lira toplayacaksınız 10 lira daha ilave edip faizleri ödeyeceksiniz. 140 katrilyonluk bütçe yaparsanız, varın, gelin, onun hesabını siz yapın...

Ekonomisi kargaşa içine girmiş olan bir durumla karşı karşıyayız. Şu anda, Türkiye'nin ekonomisinin önündeki en büyük engellerden birisi, biraz önce arkadaşlarımın da belirttiği gibi, güven duygusunun olmayışıdır. Bugün, işadamımız yatırım yapmak istemiyor, parasını reel ekonomiye aktarmak istemiyor. Herkes rant peşinde koşmaya başladı. Halkımızın büyük bir kısmının birinci problemi ekonomiktir, ekonomik sorunlardır; halkımız geçim derdi çekiyor. Halk, geçim derdi içinde çırpınırken, göz göre göre, milletin gözüne baka baka, bu şekilde vergi muafiyetleri uygulamanın doğru olmayacağı inancındayım. Gözden kaçırılan yerleri arayıp bulmamız lazım. Biraz önce söylediğim gibi, gecelik repolara vurmak lazım. Parayı yönlendirmek lazım. Parayı ekonomiye yönlendirmek lazım. Vergi tabanımızı güçlendirmek lazım. Vergi tabanımızı genişletmek lazım. Bu tedbirler dururken, böyle palyatif tedbirlerle, bazı kimselerin memnun edilmesi pahasına yapılacak uygulamaların ülkemize de milletimize de hayrı olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, size, buraya kadar sunduğum bu konunun yeterli olduğu kanaatindeyim. Günlük politika yapmayacağız. AK Partinin, parti oluşundaki asıl amacının yalnız doğruları söylemek olduğunu düşünürsek... İktidarın içinde bulunduğu konumu vatandaş zaten biliyor, bu kürsüden milletimize tekrar anlatmanın boşa zaman harcama olacağı inancıyla, sözlerimi burada bitiriyorum; ama, bu ifadelerimin dikkate alınmasını, gerekli düzeltmenin yapılmasını, Grubumuz adına, milletimiz adına özellikle rica ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Dikkatinizden ve sabrınızdan dolayı da teşekkür ediyorum efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Gruplar adına başka konuşma isteği yok.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, aslında, malî politika ya da bir vergi kanunu olmaktan öte, Türkiye'de borçlanma sorununu çözmek amacıyla huzurunuza getirilmiştir. Bu kanun tasarısını, vergi tekniği, malîye politikaları açısından ele aldığımız zaman, tenkit edeceğiz, doğru olmadığını söyleyeceğiz, vergilendirme ilkelerine aykırı olduğunu dile getireceğiz; ancak, burada bir konuya dikkati çekmek istiyorum: Kanun tasarısında, dikkat edilirse "31.12.2004 tarihine kadar" deniliyor, yani, bir önceki yılı ilgilendirdiğine göre beyanlar, 2003 yılına kadar olan gelirlere ilişkin vergi beyanları, 26 Temmuz 2001-31.12.2002 tarihleri arasında ihraç edilecek devlet tahvilleri ve hazine bonolarına ilişkin faizlerle ilgilidir ya da bunların alım satımlarından elde edilecek farklarla ilgilidir.

Şimdi, burada tartışırken bir gerçeği de gözden ırak tutuyoruz. O gerçek de şudur: Mevcut olan Vergi Kanunumuzun 80 inci ve geçici 56 ncı maddesinde, bu bonoları elinde bulunduranlar için 3,5 milyarlık istisna, zaten, şu anda vardır; yani, 3,5 milyara kadar gelir elde edenlerin bu beyanda bulunmayacakları varsayılmaktadır. Şimdi, bu kanun tasarısı ele alındığı zaman, salt vergilendirme açısından değerlendirildiğinde hemen denilecek ki, 26 Temmuzdan önce elde edilmiş olan hazine bonolarına bu tanınmıyor, 26 Temmuzdan sonraki hazine bonolarına tanınıyor, o halde bir eşitsizliğe neden olmaz mı?

Vergi açısından eşitsiz gibi gözüken bu durum, aslında, Hazineyle birlikte değerlendirildiğinde eşitsizlik olmadığı şu şekilde ortaya çıkıyor: 26 Temmuzdan sonra borçlanılacak olan ve 2002 yılı sonuna kadar sürecek olan hazine bonolarında, özellikle buradaki yaklaşım, bu borçların çevrilmesinde içkaynaktan yararlanma amacına yöneliktir. Eğer, içkaynak yerine, dışkaynak ya da daha yüksek gelir sahiplerinden yararlanılacak olunursa, bu takdirde, faizlerin daima yükselme olasılığı vardır.

Burada beklenilen şey, 50 milyarın altında gelir elde edebilecek tasarruf sahipleri, eğer, ellerindeki nakitlerini, ellerindeki imkânlarını hazine bonosunda, devletin ihraç ettiği senetlerde değerlendirirse, bu takdirde, bu imkân dolayısıyla bir maliyet düşüşü söz konusu olacaktır. Nitekim, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakana soru yönelttik "bunun bir etkisi oldu mu" diye, 26 Temmuzda, bunun gündeme getirileceği ilan edildiği tarihlerde, hazine bonolarının, ödenen faizlerin fiyatlarında bir düşüş görüldü. Yani, devlete maliyetinde bir azalma söz konusu oldu. Her ne kadar, bugünlerde, bu azalmanın beklentisiyle ilgili olarak bir yaklaşım elde edilmezse de, bu azalmanın bir maliyet unsuru olarak değerlendirildiği görülmektedir.

Bu uygulama ne getirecek Türkiye'ye... Bu uygulama, aslında yıllar sonra... Bazen haksızlık yapılıyor, deniliyor ki, "ekonomi 1990 yılından sonra bu hale geldi." Ekonomi 1990'dan sonra bu hale gelmedi. Bunun temelleri, yasalar gözden geçirilirse görülür ki, 1970'li yıllarda, 12 Mart döneminden sonra atıldı. 1980'den sonra da "liberalleşme" denildi. 1990'dan sonra eleştirilen şey ise, tam serbestleşmeyle ilgili bir düzenlemedir. Yani, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıllık bir süreç içerisinde alınıp değerlendirildiği zaman, yavaş yavaş "vergi alma, borç al" politikasının yürürlüğe konulmasından kaynaklanmıştı.

İşte, bu düzenlemede bizim önümüze şu gelecek: Özellikle 1980'den sonra maliye politikalarının ikinci plana itilip, para politikalarının önplana alındığı uygulamadan sonra, vergiyle birlikteliği sağlanırken kaybedilmiş olan vergi avantajı acaba tekrar geri getirilebilecek mi? Bu uygulama dolayısıyla, genellikle içkaynağa da ne ölçüde başvurulabileceğini hep birlikte göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde açıklığa kavuşturulması gereken -ben teknik olarak da ilgili arkadaşlara sordum- bir hususu da burada belirtmek lazımdır. İncelendiği zaman görülecektir, tasarının gerekçesinde var. Buradaki muafiyetin, ticarî işletmeler ve kurumlar tarafından elde edilen gelirler için uygulanacağı yer alıyor. Burada hedef yalnız ve yalnız şahısların elde edeceği gelirlerle ilgili olduğu için kurumlara da uygulanma imkânının olmaması lazımgeldiğini ben, burada, özellikle tutanaklara geçsin diye, açıklık gelsin diye dile getiriyorum. Yarın öbür gün burada böyle bir uygulama var diye bunu muktezalarla ya da tebliğlerle aşmaya çalışanlar çıkabilir. Kurumlar Vergisiyle ilgili bir istisna olmadığı için, kurumların bu tür yatırımlarının, Gelir Vergisi muafiyetiyle ilişkilendirilmeyeceğine göre, Gelir Vergisi beyanından ve Gelir Vergisinden muaf olduğunu dile getirmek mümkün değildir. Bu konunun, inşallah, düşünüldüğü gibi ve içkaynaktan yararlanmaya yönelik bir faydası olur.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili olarak dün, özellikle, 6 partinin müşterek verdikleri önergeyle, Anayasanın kabulü üzerine getirilmek istenilen tartışmalara da açıklık getirildi. Çok iyi biliyorsunuz ki, Türkiye'de Emekli Sandığının en yüksek iştirakçisi dediğimiz zaman, alıp Emekli Sandığı Kanununu karıştırdığımızda böylesine bir tanımın açık olmamasından yararlanılarak ve haklı olarak da basın, kamuoyu görevini yerine getirerek, kamuoyunu aydınlatarak, burada, kimilerinin hesabına, Genelkurmay Başkanı geldi; kimilerinin hesabına, Merkez Bankası Başkanının ücreti, emekli maaşı geldi, çeşitli tartışmalar getirildi.

Tabiî, bu tartışmalarda üzülerek söylemeliyim ki, verip vermediği önemli değil, gizlilik esasına dayalı olan, Anayasadaki bir oylamadan sonra, bazı arkadaşlarımızın çıkıp "ben vermedim" demesi ya da önergenin oylamasına katılıp, arkasından da normal oylamaya katılmadıktan sonra, ilkini reddedip, ikincisini kabul etmesi, Parlamentonun yaptığı çok güzel bir işi gölgelemiştir, gölge altında bırakmıştır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bunun yanlış olduğunu, günü gelince, söyleyenler de görecektir; çünkü Parlamentoda kabul edilmiş olan ve gizli oya dayalı olan bir olayda, kimin ne verip ne vermediğini bilemezsiniz. Katılan 416 kişinin "ret oyu verdim" deme hakkı vardır. Böyle olunca, iyi ya da kötüyü ayırt etmek mümkün değildi. İşte, dün, burada yapılan düzeltme, Anayasa oylandığı anda, bana soran bazı gazeteci arkadaşlara verdiğim yanıt, bizim yanımıza gelip "siz bu işi biliyorsunuz" diye verdiğimiz yanıtın karşıtıdır. Demiştik ki, "en yüksek iştirakçiyle, bir kişinin aldığı yanödemelerle birlikte mütalaa edilmez. En yüksek iştirakçi, Emekli Sandığının emeklilikte esas aldığı rakamdır." Bunu, özellikle, bilir bilmez arkadaşlar tartışınca, bunu televizyonlara taşıyınca, bu Parlamentonun onurlu bir işine gölge düşürmek isteyen, sizin yerinizde olmak isteyen herkes, parlamenteri töhmet altında bırakma yolunu seçmiştir. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bunu, hiçbir parlamenterin -iktidarı olsun, muhalefeti olsun- böyle bir şeye ihtiyaç duymayacağını, duymadığını hepimiz biliyoruz. Buradaki sorun neydi; bugüne kadar, geçtiğimiz dönemlerde, milletvekilleriyle ilgili yapılan özlük düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi tarafından 10 kez iptal edilirken, "Anayasal düzenlemeye ihtiyaç vardır" gereksiniminin yerine getirilmesinden başka bir şey değildi. Ne yazık ki, biz politikacılar, karşımızda olanları suçlamak için her şeyi güzel anlatırız, kendimizi de anlattığımızı zannederiz; ama, bu Parlamentoda, haksız bir şekilde suçlanmamıza karşı anlatma imkânını bulamadık. Bu, bize ders olmalıdır. Çok iyi bilmediğimiz konu üzerinde konuşurken, gidip ilgilisiyle görüşmemiz, kanunu alıp okumamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MASUM TÜRKER (Devamla) - Bazı arkadaşlar gelirken yine sordular: Canım, işte, Anayasada değil ki... Anayasada yapılan değişiklik nedir: Deniliyor ki, milletvekilinin maaşı, Emekli Sandığındaki en yüksek iştirakçiyle değer olarak, ölçü olarak alınır. İşte, biz, açıklık getirdik. "Emekli Sandığı Kanununa göre, en yüksek iştirakçi, en yüksek devlet memurudur" dedik. Bunun karşıtı şu anda Başbakanlık Müsteşarı ise, Başbakanlık Müsteşarıdır; bunun, artık, tartışılmaması... Ama, herkese düşen bir görev var.

Değerli arkadaşlar, dikkat edin, hiç kimse, bu Anayasa değişikliğinden sonra "çok güzel oldu; acaba, ne tür uyum yasaları gerektirir, bunları da konuşmaya başlayalım" demiyor. Dün, bir açıkoturumda, Anayasanın uzmanı olan akademisyenler, bugünlerde, dokunulmazlık, maaş, önemini kaybetti diye, diğer maddeleri de farklı ve olumsuz bir şekilde eleştirme yoluna gitmişlerdir.

Anayasanın oylamasına katılan ve kurum olarak, parti olarak, belli ki, en yüksek iradeyi gösteren bizler, yarından tezi yok, parti farkı gözetmeksizin, birbirimizden farklıyız demeksizin, Anayasa değişiklikleriyle getirdiklerimiz ve gerektiren uyum yasalarını anlatmaya başlamalıyız.

Hemen bizi suçluyorlar. "Canım, bu uyum yasaları daha çıkmaz." Bunu söyleyenlerin de, hukukçu olması garip!.. Bu değişiklik yapıldıktan sonra, mevcut yasaların bile, artık, Anayasaya aykırılığını iddia edip, biz, bunların iptalini isteyeceklerini bilmiyor muyuz!.. Parlamento çalışmasa, yargı yoluyla bunu sağlamak da mümkün değil mi; mümkün.

Değerli arkadaşlar, belli güçler ve belli insanlar Parlamentonun çalışmasından rahatsızdırlar. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sağda solda teknokrat hükümetini dile getiriyorlar. (DSP, MHP ve AKP sıralarından alkışlar) Sağda solda, bu ülkenin sahibi olduklarını, kendilerini ortaya koyuyorlar, siyasetçinin yerine geçmek istiyorlar, aslında, seçim zamanları da bir yerden aday olsak diye bekliyorlar; hepsini biliyoruz. (DSP, MHP ve AKP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, onlara hep birlikte dur demek zorundayız. Bu konuda, Anayasa konusunda parti olarak, ben, mensup olduğum Demokratik Sol Parti adına söylüyorum, bizi tam tatmin etmemiştir; ama, doğaldır bu; çünkü, 6 partinin asgarî müşterekte birleştirdiği bir düzenlemedir. Aynı şekilde, Anavatan Partisini, Doğru Yol Partisini, Milliyetçi Hareket Partisini, Saadet Partisini ve Adalet ve Kalkınma Partisini de tatmin etmediğini biliyorum. Niye tatmin etmiyor; çünkü, herkesin kendi parti programında, kendi söyleminde Anayasaya bakış açısı vardır, bunu seçmenine söylemiştir; ama, Anayasanın toplumsal sözleşme olması ne demektir; bu, Jean Jacques Rousseau'dan beri gelmiş bir olgudur. "Toplumsal sözleşme" denmesinin "toplum sözleşmesi" denmesinin nedeni, farklı düşüncede olan insanların bir araya geldikleri zaman asgarî müşterekte yaşayabilecekleri çerçeveyi düzenlemeleridir. Biz, bu düzenlemeye sahip çıkmalıyız ve bugün, burada oylarımızla, belki de bazı maddelere katılmasak bile, Anayasanın kabulündeki gibi, ezici çoğunlukla, milletvekili olarak, biz burada hiçbir zaman kendi çıkarımız peşinde olmadığımızı, Sayın Cumhurbaşkanımıza kamuoyunda baskı yapmak isteyenlere de, Sayın Cumhurbaşkanının Anayasayı onaylamadan evvel böylesine bir kanunu takdirlerine sunmaya hazır olduğunu göstermeli, bizim ne derece onurlu ve ne derece gururlu olduğumuzu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ortaya koymalıyız.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu konuda, sırf bu maddede benim kadar sizlerin de dolu olduğunu biliyorum. Kendini bilmezler, her yerde, iyiliğinizi, canım maaşlarla getiriyorlar; ama, burada hepimiz birlikte, sizin adınıza ben haykırıyorum, gerekirse, milletvekili, maaşsız da çalışabilir. Yeter ki, Türkiye Cumhuriyeti refahta, geleceğin hazırlanmasında ve dünyadaki yerini edinmesinde var olduğunu herkese duyurabilsin.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Efendim, şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde konuşan grup sözcüleri ve şahsı adına konuşan değerli İstanbul Milletvekili Masum Türker'i, Hükümet olarak dikkatlice dinledik; konu üzerinde sorulan sualler var, onlara kısaca cevap arz etmek üzere söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz, 2000 yılı başından beri bir ekonomik program uygulamaktadır. Bu çerçevede, ekonomik şartların ve uygulanan programın gerektirdiği vergi düzenlemeleri de zamanında ve gerektiği gibi yapılmaya çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi sistemlerinin ekonomik şartlardan bağımsız olarak düşünülmesi ve vergi düzenlemelerinin değişmez olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu gerçekten hareketle, hazırlanan bu tasarıyla, Gelir Vergisi Kanununa bir geçici madde eklenmektedir. Dikkatinizi özellikle çekiyorum; bu, geçici bir maddedir ve geçici bir düzenlemedir.

Tasarı, yürütme ve yürürlük maddeleri hariç, tek bir maddeden oluşmaktayken, grupların ittifakıyla bir ikinci madde eklenmiş -ki, o konudaki şahsî görüşlerimi de, hükümetimizin görüşlerini de ayrıca ifade edeceğim- son derece faydalı bir madde eklenmiş ve olgunlaştırılmıştır.

Bu maddeyle, devletin borçlanma ihtiyacının daha kolay ve daha az maliyetle karşılanması amacına dönük bir düzenleme yapılmaktadır. Tasarı, 2002 yılı sonuna kadar ihraç edilecek tahvil ve bonoların faiz ve alım satım kazançlarının bir kısmını Gelir Vergisinden müstesna tutmaktadır. Yapılan düzenlemeye göre, istisna, 31.12.2002 tarihine kadar ihraç edilen devlet içborçlanma senetlerinden 31.12.2004 tarihine kadar elde edilen kazançlara sınırlı olarak uygulanacak olup, repo gelirleri ile ticarî işletmeler ve kurumlar tarafından elde edilen gelirler, bugüne kadar olduğu gibi, ticarî kazancın tespitinde dikkate alınacak ve bu kazançlarda istisna uygulanmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kısa kısa, bazı konuların altını çizmek ve sorulan suallere böylece cevap arz etmek istiyorum.

Bir kere, düzenleme, geçicidir. Tasarı, esas olarak, beyanname vermekten kaçınan yatırımcılara kolaylık getirmektedir. Bankalar, holdingler, şirketler, ticarî işletmeler bu istisnadan yararlanamamaktadırlar.

Sayın Veysel Candan'ın bir eleştirisi oldu: "Asgarî ücrette vergi var, faizde yok" dendi. Ücret ve faiz gelirlerinin vergilendirmeleri bütünüyle farklıdır, bunlar karıştırılmamalıdır; bu, bütün dünyada bu şekilde olmaktadır. Ücretin vergisi yüzde 15'ten başlar, faizin vergisi ise yüzde 20'den başlar; dolayısıyla, bu husus üzerinde dikkatlice durulmalıdır.

Sayın Sadri Yıldırım "tasarı sosyal adalete aykırı; ücrette vergi var, faizde yok" diye aynı tenkitte bulundu. Bütün ülkelerde faiz ve benzeri gelirler diğer gelirlerden farklı vergilendirilir; bunun nedeni, sermayenin hareket serbestisi olmasıdır. Eğer, biz, Türkiye olarak, bu vergilendirmeyi dünyadaki kriterlere uygun olarak yapmazsak, sermayenin hareketinin serbest olması sebebiyle ülkemizde çıkar, daha düşük vergilendirilen ülkelere gider. O bakımdan, dünyayı takip etmek mecburiyetimiz vardır; onun üzerinde duruyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, doğru söylüyorsunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Efendim, bir diğer husus, niçin 1.1.2001 tarihinden başlamadı da, 26.7.2001 tarihinden başladı? Kanun tasarısının sevkinden önce tahvil ve bono alanlar, beyanname verecekleri düşüncesiyle yüksek faizle borç verdiler. Bu kişilere ayrıca istisna verilemez. Düşük faizle bono ve tahvil alanlara sınırlı teşvik verilmektedir. Nitekim, bu konudaki Maliye Bakanlığı açıklaması yapıldıktan sonra, ağustos ayında faizlerin yükselme trendine girmesi üzerine bir açıklama yapılmış, bunun üzerine, halka arz yoluyla borçlanma gerçekleştirilmiştir. Bu borçlanma, yüzde 99 seviyesine yükselen bileşik faizleri, doğrudan halka satışlar vasıtasıyla önce yüzde 92'ye, daha sonra da yüzde 83 seviyesine indirmiştir. Dolayısıyla, hükümetimiz bu konuda bir taahhütte bulunmuştur. Asıl, şimdi, bu taahhüt yerine getirilmezse güven ortamı zedelenir; onun üzerinde ısrarla durulması gerekmektedir.

BAŞKAN - Hakkaniyete aykırı.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Yılbaşında tahvil ve bono alanlar vergi kadar yüksek faiz talep ettiler, şimdi alanlar ise, vergi avantajı kadar düşük faize razı olmuşlardır.

Sayın Karapaşaoğlu "neden repoya vergi koymuyoruz" diyor. Repoda yüzde 20 oranında vergi var, asgarî ücretin vergisi ise yüzde 6 civarındadır.

Değerli milletvekilleri, üzerinde kısaca malumat arz etmek istediğim bir husus da, komisyonda, tasarıya 2 nci madde olarak eklenen milletvekili maaşlarıyla ilgili husustur. Sayın Masum Türker, bu konuyu gayet güzel gündeme getirmiş ve hemen hemen benim de görüşlerime esas olacak ifadeleri, burada, gayet vuzuh ile söylemiştir.

Meclisimiz, gerçekten, son derece tarihî bir görevle, olağanüstü toplantıyla bu yıla başlamış ve Anayasamızda çok önemli değişiklikler yapmıştır; ama, Meclisin üzerine haksız yere bir gölge düşürülmek istenmiştir. Düşürülmek istenen bu gölgeye, Yüce Meclis, bu tasarıyla itiraz etmektedir ve "ben, senin söylediğin gibi değilim, maaşımı düşünerek, sadece kendi maaşımı artırarak belli bir yere varma hevesindeki insanlardan ibaret değilim; ben, bu memleketi kurtaran, bu memleketi İstiklal Savaşında yöneten Gazi Meclisim. İşte, sana cevabım bu tasarıyla olacaktır" demektedir.

Medyada çıkan bütün olumsuz haberlere, Yüce Meclis, oybirliğiyle bir cevap verecektir. O yüzden, bu tasarıya bütün arkadaşlarımızın oybirliğiyle evet demesini arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ta, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu getirilen tasarının, hükümet ne kadar müdafaa ederse etsin, iktidar partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu ne kadar savunursa savunsun, özü şudur: Türkiye'de asgarî ücretle çalışan; yani, eline net 122 186 520 lira geçen vatandaş 19 milyon lira vergi öderken, eğer, enflasyon bu sene yüzde 60 olur ise, yüzde 60 arındırma olacağı için, net 50 milyar lira, brüt 125 milyar lira para kazanan, faizden para kazanan bir insandan vergi almayacaksınız; MHP'liler, bunun aslı bu; daha lafı değiştirmeyin; Grup adına konuştuğunuz lafın özü budur. (SP sıralarından alkışlar)

Yani, şunun özü şu: Siz diyorsunuz ki, 122 milyon lira asgarî ücret alan bir insan, sen, vatandaş olmanın bir şartı olarak, bu devlette, hem asker olup Afganistan'a gideceksin hem de tutacaksın, burada, 19 milyon lira vergi vereceksin; ama, faizden brüt 125 milyar lira kazanan bir insandan, yüzde 60'ını enflasyon arındırması yapacaksın, geriye kalan net 50 milyar lirasından da vergi almayacaksın; işin özü bu. Ayrıca, sen, bu şahıstan beyanname de almayacaksın.

Şimdi, bir taraftan, kalkacaksınız -bundan hiç rahatsız olmayın, bu, her yerde karşınıza çıkacak- bankalardan havale yapan insanlardan bile vergi kimlik numarası alacağım diyeceksiniz, vergiye tabi tutacaksınız, bir taraftan da, 125 milyar lira para kazanan insanlardan beyanname de almayacaksınız, vergi de almayacaksınız; onlar, gitsin, bu paralarıyla akşama kadar televolede eğlensin diyeceksiniz. İşte, getirdiğiniz tasarının özü budur arkadaşım.

Şimdi, kendinizi niye yanıltıyorsunuz, kimi yanıltacaksınız yani?!

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sen kimi kandıracaksın?

ASLAN POLAT (Devamla) - Vatandaş olmak, vergi vermekse, vergiyi sadece bizim dargelirliler mi verecek; niye zengin insanlardan almak istemiyorsunuz, niye faizciden almıyorsunuz?..

Bakın, yine, burada ne diyorsunuz; diyorsunuz ki: Ben, bu tasarıyı geriye dönük... 26 Temmuzdan itibaren işletiyorsunuz. Peki, bugün getirmişsiniz; niye, tasarı çıktığı gün çıkar da, bu, 26 Temmuzdan itibaren çıkıyor? Niye 26 Temmuzdan?.. Efendim, biz, bunu, böyle beyanname verdik... Peki, siz böyle veriyorsanız, bu Meclisin görevi ne? Bu Meclisin görevi ne? Meclise kanun gelmeden önce, Meclisten kanun çıkmadan önce, siz kime söz veriyorsunuz ki, ben, bu tasarıyı çıkaracağım, size bu vergi muafiyetini getireceğim; bana, faizi böyle az verin diyeceksiniz... O zaman, bu Meclisin vazifesi ne?!

Yok arkadaşlar, böyle olmaz! Eğer bu Meclisin itibarını düşünüyorsanız, evvela, getirdiğiniz tasarıları -geçerse tasarı- bugünden itibaren yürürlüğe sokarsınız. Bunu iki ay öncesinden yürürlüğe soktuğunuz zaman, burada gerçekleri inkâr etmiş olursunuz.

Size bir şey daha söyleyeceğim; çok net bir şey... Diyorsunuz ki: "Ben, 26 Temmuzdan öncekilerden beyanname de alacağım, vergi de..." Aralarında eşitlik de olmayacak. Düşünün ki, bir insan 20 Temmuz tarihinde beyanname vermiş, siz, onun 4 milyar 900 milyon sonrasından hem beyanname alacaksınız hem vergi alacaksınız; ama, on gün sonra, 1 puan veya 2 puan düşük veya fazla... O da net ortada yok; çünkü, bugün, yine, hâlâ, yüzde 93 faizle borçlanıyorsunuz sayın milletvekilleri; tüketici enflasyonu, en son veri yüzde 61 çıkıyor, yüzde 93 faizle borçlanıyorsunuz. Bunlara bir dikkat etmemiz lazım.

Sayın Bakanım, bakın, ben, burada size bir şey söyleyeceğim; bunu da inceleyin. Burada Hazine Müsteşarlığının bir beyannamesi var. Hazine Müsteşarlığı ne diyor; diyor ki: "3417 sayılı Kanununun yürürlüğe girdiği Nisan 1988 tarihinden itibaren olan zorunlu tasarruflara, Ağustos 2001 sonu itibariyle, kümülatif nema oranı olarak yüzde 463,11 faiz ödedik." Yani, kaç senede ödemiş bunu biliyor musunuz; onüç senede ödemiş. Onüç sene önce almış olduğu zorunlu tasarruflara onüç yıl içerisinde ödediği faiz yüzde 463'e gelmiş; yani, 100 liraya 463 lira faiz; 4 kat artmış.

Peki, ben, size bir şey söyleyeyim. Ben, bizzat burada Sayın Kemal Derviş'e sordum; işte, bana verdiği cevap. Burada, Sayıştay 2000 malî durum raporunda var. Siz, bankalardan, kütlü pamuk üreticilerine ödemek için, 1993 ve 1994 yıllarında toplam 156 milyon dolar para almışsınız -yani 4,7 trilyon almışsınız, onun dolar karşılığı 156 milyon dolar ediyor- bunlara 2000 yılına kadar 3,5 milyar dolar ödemişsiniz, 31.12'de bakmışsınız ki hâlâ 8 katrilyon borcum kalmış; 4 Nisan 2001 tarihinde 12 katrilyonluk tahvil vermişsiniz, takriben 2 553 katına kadar zam yapmışsınız. Yani, 1993'te kütlü pamuk için bankalara faiz ödüyorsunuz; bu faiz için -dikkat edin lafıma- yedi, sekiz yıl için, dolar bazında, tam buna 19,5 kat ödemenize rağmen, dolar bazında 19,5 kat ödemişsiniz, yetmemiş 2 552 kat faiz ödüyorsunuz. Bu nedir; bankaya ödediğiniz faiz; ama, zorunlu tasarruf diye çalışanlardan aldığınız paralara onüç yılda ödediğiniz faiz yüzde 400.

Burada neyi getiriyorum; sizin burada, hem asgarî ücretlerde hem zorunlu tasarruflarda yapmış olduğunuz, sadece çalışanların aleyhinde işlem yapmak; başka hiçbir şey yok. Şimdi, siz, burada, faiz olarak söylüyorsunuz. Benim güvenoyu verdiğim hükümetle, MHP'liler, sizin güvenoyu verdiğiniz hükümeti karşılaştıralım. 1996 yılında bütçenin yüzde 38'i faizdi, benim güvenoyu verdiğim Refahyol hükümeti bunu yüzde 28'e düşürdü. Sizin güvenoyu verdiğiniz hükümetler de geldiler, bunu yüzde 28'den aldı, şimdi yüzde 52'ye çıkardınız. İşte, bizimle sizin farkınız buradan geliyor.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teker teker konuş.

ASLAN POLAT (Devamla) - Teker teker konuşayım; ama, siz çok rahatsız olursunuz. Bakın, size bir şey daha söyleyeyim...

BAŞKAN - Sayın Gül, niye müdahale ediyorsunuz? Tek tek konuşuyor efendim. Sayın Polat'ın söyleyeceği fazla, mecburen hızlı konuşuyor.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Anlamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Ben anlıyorum efendim.

Devam edin Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın şimdi... Sayın hemşerilerim dinleyin; çok rahat dinleyin. Bakın, size KOBİ'lerden bahsedeyim.

Siz, KOBİ'lere bu sene vermişsiniz, bakın bu sene, yine şurada destek var, tam sayısını da vereyim; 146 adet KOBİ teşekkülüne 7 trilyon 330 milyar lira para ödemişsiniz, bu KOBİ'ler için, Halk Bankası ile bunların çalışmaları en önemli vazifedir, yani KOBİ'lerin en iyi kredi aldığı yer halk bankalarıdır, ödediğiniz para da 7.3 trilyon lira. Şimdi, tutmuşsunuz halk bankalarını yeniden yapılandırmaya gidiyorum demişsiniz; sanki, çalışanlara avantaj yapacağım, Ankara'daki yetkileri ben merkeze taşıyacağım demişsiniz. 29 adet bölge müdürlüğü sayısını 22'ye düşürmüşsünüz; 22'ye düşürdüğünüz bu bölge müdürlüklerinden birisi de Erzurum'da. Erzurum'daki Türkiye Halk Bankası Bölge Müdürlüğünü alıp Trabzon'a nakletmişsiniz, bundan sonra da kalkıyorsunuz, Erzurum'da çalışan bütün KOBİ'cileri Trabzon'a yolcu ediyorsunuz, ondan sonra da, MHP'liler, burada oturuyorsunuz. Sizin hükümet döneminizde oluyor; siz yapıyorsunuz. Üç milletvekiliniz var Erzurum'da, Grup Başkanvekiliniz de Erzurumlu. Niye sahip çıkmıyorsunuz?

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Oraya birlikte gitmedik mi?

ASLAN POLAT (Devamla) - Sahip çıkın işte bunlara; sahip çıkın. O zaman sahip çıkın, gitmesin Halk Bankası buradan. Halk Bankası buradan gitmesin. Tamam, gitmesin Halk Bankası buradan... Halk Bankası buradan gittiği müddetçe...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Hayır, politika yapma, beraber gitmedik mi?

ASLAN POLAT (Devamla) - Sen sus, bak, Grup Başkanvekilin orada. Benim muhatabım o, sen değil.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Gittik beraber.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bakın şimdi bir şey daha söyleyeceğim. Öyle, oradan bağırmayın. Siz, bu getirdiğiniz bütçede, faiz geliri olarak ne düşünmüşsünüz biliyor musunuz. Bu bütçeden size birkaç tane rakam vereyim; bakalım bunlar ne kadar adalete uygun. Siz de cevap verin, ben bir şey söylemiyorum. Siz, burada, getirdiğiniz 78 katrilyon 999 trilyon liralık bütçede 41 katrilyon 268 trilyon lira faize para ödüyorsunuz. Yani, tekrar ediyorum, 79 katrilyonluk bütçede 41,2 katrilyon faize para ödüyorsunuz; 41,2 katrilyon faiz ödediğiniz bütçede, faizden almak istediğiniz gelir, sadece ve sadece, faizleriyle birlikte 455 trilyon lira. Yani, ödediğiniz paranın yüzde 1,4'ünü bu faizcilerden almak istiyordunuz; ama, getirdiğiniz bu tasarıyla ona da kıymadınız, ona da, sende kalsın, onu da almayalım diyorsunuz. Peki, bunun sosyal adaletle alakası ne? Gelip bana bunu nasıl izah edeceksiniz kardeşim yahu?! Bir taraftan, 79 katrilyonluk bütçede, sen, kalkacak, 42 katrilyonunu faizle ödeyeceksin, ondan sonra, bundan alacağın bütün faiz oranı bütçede yüzde 1,4 olacak. Ondan sonra, ben ondan da, senin 50 milyar lirandan vazgeçtim diyeceksin. Bu olmaz.

İkincisi; ben size bir şey daha soruyorum. Hükümete soruyorum bunu, hükümetten, ben, bunun cevabını bekliyorum: Siz, bu tahvilleri getirirken, bütün alacak, halka arz ettiğiniz insanlara tek tek duyurdunuz mu, söz verdiniz mi ki, biz, bu tasarıyı 26 Temmuzda garantili veriyoruz, çıkaracağız, buna güvenerek faizlerinizi düşük verin... Çünkü, niye söylüyorum bunu; duyurduğunuzla duyurmadığınız arasında da ayırım yapıyorsunuz. (MHP sıralarından "duyurduk" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN- Dinleyin efendim.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Anlamıyoruz ki ne dediğini.

ASLAN POLAT (Devamla)- Peki o zaman duyurduysanız, daha bu tasarı Meclise niye geldi? O, sizin verdiğiniz söz Meclisin yerine geçiyorsa, bu Meclisin itibarı nerede kaldı? Bana bunların cevabını vereceksiniz; böyle, lafla olmaz.

BAŞKAN- Sayın Polat, siz hatırlamıyorsunuz. Sayın Derviş, programı Hazinede açıklarken mayıs ayında bunun sözünü verdi; ama, ne hikmetse 26 Temmuza çekmişler.

ASLAN POLAT (Devamla)- Tamam Sayın Başkanım, ben de diyorum ki, mayıs ayında Sayın Bakan söz veriyor, 26 Temmuzda çekiyorlar. Peki, bugün Meclise geliyorsa, o zaman bu Meclisin itibarına siz sahip çıkın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla)- Diyorum ki ben: Meclise gelmeden kanun, Meclisten geçmeden kim benim adıma söz veriyor?

Sayın Başkan, bunların sıkıntısı çok. Bunları konuştukça insan, elbette bağırır.

Bakın, getirdiğiniz şeylerden birkaç tane rakam söyleyeyim. MHP'liler, hiç böyle şey konuşmayın. Bana bakın, bana!.. Sizin getirdiğiniz bu hükümet döneminde yeni açılan şirketlerde yüzde 21 azalma, kapanan firmalarda yüzde 12,23 artış var. Firmalar kapanıyor, işyeri açılmıyor. Temmuz ayında, en büyük güvendiğiniz temmuz ayında, ihracat miktar olarak yüzde 12-12,5 geriliyor. İhracat geriliyor, firmalar kapanıyor, işyeri açılmıyor... Siz, kimden vergi alacaksınız?!. En sonunda da, bula bula, başka bir şey bulamadınız, ne satacak KİT kaldı, ne satacak banka kaldı, en sonunda Mehmetçik'i Afganistan'a yollayıp kredi almaya kalktınız. Onun da hesabını çok soracağım.

Saygılar. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erkan Kemaloğlu; buyurun efendim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, müsaade edin; Erkan Kemaloğlu'na söz verdim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Ne istiyorsunuz?

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Arz edeyim.

Erzurum'daki, giden Halk Bankası için, buradaki sayın hatibin kendisi de, beraberinde, Halk Bankasının Sayın Derviş'e bağlı olduğunu ve bu yönden dolayı da, milletvekillerimizle beraber, kendisi de muhalefet milletvekili olmasıyla beraber, Sanayi Bakanımızdan, Erzurum esnafının durumunun ciddiyetinde daha kötülük olacağı itibariyle, kendisiyle beraber yanına gittik, onu da ifade ettik. Girişimde bulunulmuştur; fakat, bu kürsüden, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin sahip olmamasını söylemesine de üzüntümü belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Kendileri hükümettedirler; bölge müdürlüğü, Erzurum'dan Trabzon'a naklolmuştur. Onu önleyememişlerdir, onu söylüyorum; ama, ben, kendisine değil, grup başkanvekiline dedim, o cevap verseydi. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Erkan Kemaloğlu, buyurun; yerinizden efendim...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Gürültüler)

BAŞKAN - Dinleyin efendim. Sayın Erkan Kemaloğlu önemli bir açıklamada bulunacak; lütfeder misiniz efendim. Sayın Bakan en son konuşsa, Erkan Beyin kürsüden konuşma imkânı olacaktı.

Onun için, buyurun Sayın Kemaloğlu.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; milletvekili maaşlarıyla ilgili, biraz önce Sayın Türker' in yaptığı tarihî konuşmadan dolayı kendisine teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basınımızın, medyamızın yanlış bilgilendirdiği, dolayısıyla, kamuoyumuzun tepki gösterdiği, milletvekili maaşlarına zam önergesinde bendenizin de imzası vardı. Bu önergedeki imzamın arkasındayım.

Değerli milletvekilleri, anayasa değişikliğiyle, milletvekili maaşlarına fiilî, otomatik bir zam yapılmadığını, bunun için ayrı bir yasa çıkarılması gerektiğini biliyoruz. Anayasa değişikliğine ilişkin paketin Genel Kurulda görüşülmesi sırasında bir önerge verilmiş, bunun kabul edilmesiyle, milletvekillerinin özlük haklarının düzenlenmesinde izlenecek yöntem değiştirilmiştir. Tekrar ediyorum: İzlenecek yöntem değiştirilmiştir. Milletvekillerinin özlük haklarında anayasa değişikliğiyle öngörülen yönteme bağlı bir düzenlemenin yapılabilmesi için bir kanun tasarısı ya da teklifinin hazırlanıp, yasalaşması gerekmektedir. Hiçbir milletvekili arkadaşım, ülke ekonomisinin düştüğü bu ağır şartlarda kendisine bir pay çıkarmayı düşünmez ve düşünemez. Bizim düşüncemiz, bu konudaki mevcut boşluğu doldurma, bu kanunun Anayasa Mahkemesinden 8 inci defa dönmemesini sağlamak idi, zam değildi; bizler, zamcı milletvekilleri değiliz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, maalesef, en kolay ve rahat suçlanan kurum, Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve yine, bu ülkede, en kolay ve en rahat suçlanan insanlar da milletvekilleridir. Bakın, maaşlarımızı önce 4 milyar 200 milyona, daha  sonra da 6 milyar 300 milyona çıkardılar. Milletvekili maaşları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin muhasebesinden hemen tespit edilebilir.

BAŞKAN - Efendim teşekkür ediyorum.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bir saniye... Bir saniye efendim...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bendeniz bu konuda çok eleştirildim, konuşuldum, seçmenime şikâyet edildim, büroma telefonlar yağdı.

Değerli milletvekilleri, zannediyorum, benim de küçük bir soru sorma hakkım doğdu. Soruyorum: Bizim maaşlarımızı günlerce konuşan, yazan, tenkit eden, zam olmadığı halde "zam yaptı" diyen basınımızın, medyamızın tepesindeki insanlar, kendi maaşlarını, lütfen, kamuoyuna açıklasınlar (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Aslan?.. Yok.

Sayın Durhan, buyurun.

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, öncelikle, Sayın Turhan İmamoğlu'na, milletvekili maaşlarıyla ilgili yapmış olduğu duyarlı konuşmasından dolayı teşekkür etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ben, 21 inci Dönem milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine girmiş yeni ve genç bir arkadaşınızım. Bizler, milletvekillerini, her zaman için, Türkiye'nin, en önemli, en itibarlı insanları olarak görüyor, halk olarak da böyle biliyor, böyle değer veriyorduk.

21 inci Dönem milletvekili olarak bu Meclise girdikten sonra, milletvekillerinin içerisinde bulunmuş olduğu zor şartlar içerisinde görev yapma konumunu yaşamanın sıkıntısı içerisindeyiz. Türkiye'de, hiçbir kurum, hiçbir kuruluş, hiçbir fert milletvekilleri kadar saldırıya açık bir durumda değildir. Milletvekilleri, hem can güvenliği açısından hem de toplum içerisinde, namus, şeref ve haysiyetlerine saldırma güvenliği açısından en savunmasız kişilerdir. Çocuklarımız bile, gittikleri okullarda, öğretmenleri tarafından, öğrenci arkadaşları tarafından baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Benim, ilkokul birinci ve ikinci sınıfa giden çocuklarım, geçen sene, Çankaya İlköğretim Okulunda bu sıkıntıları yaşamıştır ve ben, bu sene, çocuklarımı okuldan almak mecburiyetinde kalmışımdır.

Bizler, hem Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hem de milletvekillerinin itibarını korumak mecburiyetindeyiz. Şu Mecliste konuştuğumuz telefonun parasını bile cebimizden ödüyoruz; içtiğimiz çayın, yediğimiz yemeğin parasını cebimizden ödüyoruz. Ne korumamız ne de savunmamız var. Özel arabalarımızın, şoförlerimizin olduğu sanılıyor; tren, otobüs, uçak biletlerimizin, arabalarımızın benzinlerinin devlet tarafından karşılandığı sanılıyor; kredi aldığımız sanılıyor.

Bizler, Türkiye'de, ne kadar büyük fedakârlıklarla iç barışı, toplum huzurunu, devletin bütünlüğünü, halkımızın refah ve huzurunu sağlama açısından büyük gayretler gösterdiğimizi unutarak, küçük politikalar, küçük hesaplar... Bir oy uğruna birbirimize hakaret ediyoruz. Unutuyoruz ki, biz de milletvekiliyiz. AKP'li olsun, Saadet Partili olsun, Doğru Yol Partili olsun, DSP'li olsun, hepimiz milletvekiliyiz ve hepimiz, milletvekili olarak, birbirimize hakaret ediyoruz. Lütfen, bu Meclisin ve milletvekillerinin itibarını koruyalım, onların saygınlığına uygun bir şekilde davranalım. Üç kuruşluk maaşa, şuradaki milletvekillerinin hiçbirisinin tenezzül etmeyeceğine inanıyorum. Varsanız, buyurun, maaş almadan, bu millete, bu devlete hizmet edelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Candan, buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, konuşmasında, benim konuşmamı değerlendirirken, dünyada, faizden ve ücretten vergi alınırken, ayrı ayrı oranlarda alındığını ve ikisinin mukayese edilemeyeceğini söylediler. Dünyada, faizden yüzde 20, ücretten yüzde 15 vergi alınır ve bu ikisi mukayese edilemez; ama, baktığımız zaman, dünyada, asgarî ücret bizdeki gibi 70 dolar değil veya 160 DM de değil. Bir kere, dünyada böyle bir değerlendirme varsa, öyleyse, o, o ülkenin şartları içerisinde alınmaktadır. Eğer, Türkiye'de böyle bir usul varsa, sistem varsa, bu bozuktur, bu düzeltilmelidir.

Bizim burada söylemek istediğimiz konu şuydu.

BAŞKAN - Siz sual soracaksınız efendim!

VEYSEL CANDAN (Konya) - Bu tespitten sonra suale geliyorum.

BAŞKAN - Sorun lütfen.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Soru 1: 50 milyar lira kazanandan vergi almayacaksınız, Avrupa'da, dünyada sistem böyledir diye 122 milyon lira kazanandan veri alacaksınız! Bu, çelişki değil midir?

Soru 2: Bu tür uygulamalar devam ettiği sürece, Anayasanın sosyal adalet ilkesi ihlal edilmiş olmuyor mu?

Soru 3: Bu tasarıyla, hükümet, ciddî bir çalışma yapmış mıdır; yani, hükümet ne kadar borçlanacaktır; ne kadar para toplamayı, yani senet satmayı düşünmektedir ve buradaki vergi kaybının ne olacağı hesaplanmış mıdır?

Soru 4: Şimdi, burada değişen -Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi- 163 sayılı Gelir Vergisi Kanununa ek bir madde ilave ediyoruz ve bu ilaveye de tarih getiriyoruz. Halbuki, Gelir Vergisi Kanunu bir bütündür. Bu bütünlük içerisinde, bir yıldaki faaliyetler yıl sonunda hesaplanır ve daha sonraki yılda vergileri ödenir. Bu, Gelir Vergisi Yasasındaki bütünlüğü bozmayacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bozar... Bozar efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Bozabilir...

BAŞKAN - Sayın Levent, buyurun.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -Sayın Bakan cevap versin...

BAŞKAN - Sayın Karahan, müsaade buyurun, ben, söylenilmesi gerekeni söylüyorum. Ben, ondan daha iyi biliyorum.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun sayın üyeleri; sizlere sesleniyorum -Sayın Başkan, her şeyden önce, bu ses düzenini bir elden geçirin; uğultu var- son günlerde, medyada, amacının dışında, siyasetçiye ve Yüce Parlamentoya saldırılar artmaktadır ve bunun neticesinde, millet arasındaki gerginlik de tırmanmaktadır. Bu Parlamentonun saygınlığının kazanılması için, siyasî etik yasasının bir an önce çıkması... Aynı zamanda, medyanın iki güçlü kuruluşu, her gün birbirlerini karalamakta ve yapmış oldukları marifetleri, Yüce Türk Milleti, büyük bir korku ve heyecanla izlemektedir. Bu nedenle, siyasî etik yasasının çıkması için, halkın büyük bir kısmının bize söylemleri vardır. İki yıllık bir milletvekili olarak, bizler bunu hak etmiyoruz.  Bizler, bu hakkın ve ihmalin kurbanı değiliz. Derhal, bu yasaların Meclise getirilmesini ve milletvekilliğinin, geçmiş Parlamentodan ve geçmiş parlamentolardan farklı olduğunu, bu halkın anlamasını istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bu suali Sayın Bakana sormuş olamazsınız, herhalde, bana soruyorsunuz Parlamentonun Başkanvekili olarak. Siyasî etik yasası...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bakana soruyor...

BAŞKAN - Hayır efendim... Siyasî etik yasası...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Size sesleniyorum efendim...

BAŞKAN - Buyurun, 6 grup var burada; 6 grup imzalar kanun teklifini, getirirsiniz. Sayın Bakan buna cevap veremeyecek.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Size sesleniyorum efendim Meclis Başkanvekili olarak...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Size söylüyor efendim.

BAŞKAN - Sayın Gül müsaade edin efendim.

Sayın Öksüz, buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, aslında, burada, çok önemli bir kanun tasarısını -bir maddeyi- görüşüyoruz; fakat, ikinci bir maddenin eklenişiyle, asıl olan madde gölgede kalmış oluyor. Buna, dikkatinizi çekerim. Bu, belki de kasten böyle yapılmıştır; maddenin geçirilebilmesi için. Burada çok önemli bir madde görüşülürken, ekonomiden sorumlu Bakanın burada olmayışı da bir talihsizliktir.

BAŞKAN - Efendim, Yüksek Planlama Kurulu var; hükümet bir bütün, Sayın Bakan da bu işleri çok iyi bilen, Başbakan Yardımcılığı yapmış olan bir bakanımızdır.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Siz daha iyi biliyorsunuz Başkanım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bu kanun tasarısıyla, ülke ekonomisine gerek ihracatta gerek ithalatta bir hayli katkısı olan ve yüzlerce, binlerce kişiyi çalıştıran reel sektör, 2 milyar gibi bir geliri elde ettiğinde vergi veriyor; ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan, parası yastık altında veya başka bir yerde olanlar, 50 milyara kadar, vergi vermiyor... Bu tasarıyla, reel sektör cezalandırılmıyor mu? Bir.

İkinci sorum: Bu kanun tasarısı, 22.8.2001 tarihinde hazırlanmış; fakat, geriye dönük olarak, 26.7.2001 tarihinin başlangıç alınmasının nedeni nedir? Başkalarına daha önceden verilen sözler mi vardır? Varsa, bunlar kimlerdir? Ki, demin Sayın Bakanımız "taahhütlerimiz vardı" diyor; bu taahhütler kime verilmiştir, lütfen Mecliste açıklasınlar.

Gelir Vergisinde dönemsellik ilkesi vardır. Bu şekliyle kanunlaşırsa, dönemsellik ilkesine aykırı değil midir?

Şahıslara uygulanıp, kurumlara uygulanmayışı, haksızlık ve eşitsizlik yaratmıyor mu?

Son olarak, 2001 yılı gelirini beyan edecek, aynı takvim yılı içinde aynı tür geliri elde edenler arasında ciddî vergi yükü farkı olacağından, haksızlık olmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Karapaşaoğlu, buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, delaletinizle, şu hatırlatmayı yapmak ve şu soruyu sormak istiyorum: Anayasamızın "vergi ödevi" başlıklı 73 üncü maddesindeki ifadeleri aynen okuyorum: "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır." Sayın Başkanım, bu okuduğum iki paragrafla ilgili olarak, şu gündemde olan ve uygulanmak üzere, yasa tasarısı olarak önümüze getirilmiş olan uygulamanın Anayasanın bu hükmüne uyup uymadığını Sayın Bakandan duymak istiyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Aslan, buyurun.

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Müsaadelerinizle, Sayın Bakanıma, aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum: Bu tasarıyla bir düzenleme getiriliyor. Düzenlemeye göre, 2001 yılında elde edilen gelirin 50 milyar lirası Gelir Vergisinden muaf tutuluyor. Bu tasarıya göre, buna, yasal hortumlamadır demek yerinde olur mu veya krizi körükleme yasası denilebilir mi? Yani, burada, devlet anlayışı neyi ifade ediyor? Bu yasayla birileri milyarları paylaşırken, fakir fukaranın bu yasadan kazancı nedir; sadece seyirci mi kalacaklardır?

İkinci sorum: İki günde bir -yani, bir adım ileri iki adım geri- milletvekili maaşlarıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor. Bu düzenleme, ekonomik kriz ve hükümet anlayışına göre mi, basının baskılarına göre mi, halkın karşı çıkmasına göre mi yapıldı? Bu kıstaslara göre getirildiyse, hükümet daha evvel bunları düşünemedi mi? İlla birilerinin, yanlışlarını ve icraatlarındaki eksiklikleri hatırlatması mı gerekir? Hükümet bu bilgilere sahip değil mi? Bu düzenlemeyi yeniden uygun görmeyi benimseyen hükümet, asgarî ücretin ezikliğiyle kıvranan kesime de bir çare bulmayı düşünüyor mu?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, ikinci sualinizi Sayın Bakan algılamamış olacak; çünkü, bu tasarıya, bu maddeyi hükümet değil, altı siyasî partinin sayın milletvekilleri getirdi ve bir hakkın suiistimalinin önlenmesi için getirilmiştir. Hükümetin işi değildir bu.

Sayın Bakan, çok az vaktiniz var; buyurun efendim; istirham edeceğim...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, tespit edebildiğimiz kadarıyla soruların bir kısmına buradan cevap vereceğim, diğer kısmına yazılı olarak cevap arz edeceğim.

BAŞKAN - Takdir sizin, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Candan'ın sorusuna şu cevabı arz ediyorum: Her ülke, kendi şartlarına göre vergileme yapmaktadır. Bizim şartlarımız da böyle bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Vergileme, yıllık; ama, istisna, bir dönemin kazancına uygulanmaktadır. Bunda teknik bir sorun, mahzur yoktur.

Sayın Öksüz'ün sualine cevap veriyorum: 26.7.2001 tarihi, tasarının kamuoyu tarafından bilinen bir tarihidir. Taahhüt, bütün vatandaşlarımızadır, ayrıcalık yoktur. Bütün vatandaşlarımıza karşı, çıkılmış ve denmiştir ki, kamuoyuna duyurulmuştur ki, eğer siz, önümüzdeki yapılacak düzenlemelerde, Hazine bonosu alırsanız, şöyle bir istisnayla karşı karşıya kalacaksınız... Bu açıklanmıştır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Meclis kabul etmezse ne olacak Sayın Bakan? Böyle bir garantiyi nasıl veriyorsunuz?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Karapaşaoğlu'nun sualine cevap veriyorum: Vergi sistemleri, teşvik, istisna ve muaflıklar içerir. Bu enstrümanların olmadığı vergi sistemi düşünülemez. Bunun, Anayasanın 73 üncü maddesine aykırı bir yönü de hükümetimiz tarafından görülmemektedir.

Arz ederim, teşekkür ederim.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Beş tane soru sordum, bir tane bile cevap alamadım.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan başında dedi ki, cevap vereceklerime vereceğim, vermeyeceklerime yazılı vereceğim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Yazılı vereceğim.

BAŞKAN - Yazılı vereceğim dedi; sizin dört sorunuza yazılı verecek.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, şimdi, Sayın Bakan böyle bir taahhütte bulunduk, söz verdik diyor. Meclisin yerine kendilerini nasıl koyabiliyor?! Meclis reddederse ne olacak?! Daha önce söz vermişler... Meclisin reddettiğini düşünün; nasıl olacak?.. Hükümet o zaman ne hale düşer...

BAŞKAN - Ben cevap vermeyeyim size...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Şimdi, buradaki taahhüt, kanun taahhüdü değildir, kanun çıkarılacağı taahhüdüdür; ikisi birbirinden farklıdır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Sayın Açıkgöz, buyurun.

Efendim, son bir izahı var; Sayın Açıkgöz de imzası olanlardan olduğu için, mağduriyetini giderelim...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımdan şu hususların araştırılmasını istiyorum...

BAŞKAN - Soru sormayın, siz, imzanızdan ötürü... Dediniz ya...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Bununla ilgili efendim işte... Soruyorum işte...

BAŞKAN - Bakanın cevaplandırması bitti efendim, ben o kapsamda söz vermedim size; Sayın Kemaloğlu'na verdiği gibi söz verdim size de.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Aynı anlama geliyor efendim...

BAŞKAN - Tamam efendim, lütfen...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Gerek görsel ve gerekse yazılı basının yapımcı ve köşe yazarları, yalan ve yanlış beyanlarla, biz parlamenterleri karalama kampanyasına girişmiştir. Bu fütursuz yazar ve yapımcıların -ki, onların kim olduğunu biliyoruz- devlete ne kadar vergi verdiklerini öğrenmek istiyorum. Ayrıca, kamuoyuna açıklanmasını istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hepimiz kendimizden mesulüz...

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum... Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GELİR VERGİSİ KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE

İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1. - 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 59. - 31/12/2004 tarihine kadar, 26/7/2001-31/12/2002 tarihleri arasında ihraç edilen Devlet tahvilleri ve Hazine bonolarının faiz gelirleri ve elden çıkarılmasından sağlanan diğer kazançlar toplamının; 2001 yılında 50 Milyar lirası, 2002 ve izleyen yıllarda bu tutarın veya arttırılmış tutarın her yıl için belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmasıyla bulunacak tutar gelir vergisinden müstesnadır. Bu istisnadan yararlananlar, 80 inci ve geçici 56 ncı maddelerde yer alan istisnalardan ayrıca yararlanamaz.

Ticari işletmelere ait olan bu tür gelirler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesi, özellikle tahvil gelirlerinden veya ihracatından elde edilen gelirlerin 50 milyar liraya kadar olan kısmının vergidışı bırakılmasına ilişkin bir düzenleme getiriyor. Bununla amaçlanan nedir; bununla amaçlanan, devletin daha ucuz borçlanmasını sağlamaktır. Devletin daha ucuz borçlanmasını sağlamak için getirilen bu düzenlemeye baktığımızda, bu yasa geriye dönük olarak uygulanacağı için -26.7.2001 tarihinden itibaren- 2001 yılının 6 ncı ayında -özellikle borçlanma faizlerine, bileşik faizlere bakıyoruz- faizler yüzde 79. Peki, bugün kaç; bugün, yüzde 92. Değerli arkadaşlarım, demek ki, buradan elde edilecek verim, o günden bugüne, taahhüt ettiğimiz günden bugüne elde edilememiş.

İkinci bir konu, bu düzenleme, özellikle vergilendirme usulüne de aykırı. Şimdi, 26.7.2001 tarihine kadar ben 50 milyar lira kazandım, beyanname verip vergisini vereceğim; ama, 26.7.2001 tarihinden sonra, birisi yine 50 milyar lira kazandıysa -ki, enflasyondan arındırılmış 50 milyar lira kazandıysa- bu, vergi vermeyecek. Şimdi, verginin dönemsellik ilkesine aykırı bir düzenleme yapıyoruz. Bir kişinin, özellikle, yılın birinci yarısında kazandıklarını vergilendireceksiniz, ikinci yarısında kazandıklarını vergidışı bırakacaksınız... Bu, doğru bir anlayış değil.

Değerli arkadaşlarım, bu, hem vergilendirme usulüne aykırı, hem, beklenen, özellikle, devletin ucuz borçlanmasını sağlayacak yararı getirmediği için, bu yasa tasarısının, aslında, çok fazla bir önemi yoktur. Bu, halka vaat edilen veya yapılması gereken birtakım olayların içerisinde algılanmış, şimdi, uygulanmaya konulmaya çalışılan bir yasal düzenleme.

Şimdi, az önce Sayın Bakan ve iktidar sözcüleri, gerçekten, çok tuhaf söylemlerle buraya geldiler; dediler ki "eğer, biz, gerçekten, sermayenin bu kadar hızlı hareket ettiği bir dönemde, sermayenin üzerindeki vergileri daha da azaltmazsak, daha az vergi olan başka bölgelere kaçar." Doğru; ama, sermaye, yalnız ve yalnız, vergilendirmeden kaçmaz; sermaye, güven ortamı, güven iklimi arar; eğer, bir bölgede güven varsa gelir. Eğer, siz,o bölgede güven sağlayamamışsanız, sermaye oraya gelir mi, gelmesi mümkün mü?! Siz, güven ortamını sağlayamamışsınız...

Bir sözcü diyor ki "yastık altındaki dolarları, paraları çıkartın." Siz, hükümet olarak, bu millete demişsiniz ki "doları, ben şu fiyatta tutacağım." Tutmamışsınız... Adam servetinin yarısını kaybetmiş, travma geçirmiş. Şimdi, size bir daha güvenir de, parasını, doların dışında, Türk parasında tutar mı? Eğer siz, bugüne kadar verdiğiniz sözleri tutsaydınız, bugün, bu millet, zaten parasını bankalarda dolar olarak değil, Türk parası olarak tutardı.

Tüm bunlara baktığınızda, aslında halkın çok ciddî bir güvensizliği var; bu güvensizlikten kaynaklanan ciddî bir psikolojik yapı var. Bu yapıyı kıramadığınız sürece, ekonomiyi yoluna koymanız mümkün değil.

Onun için, önce yapılacak şey, toplumun beklediği güveni vermek. Bu neyse, siz, bunu, en az bizim kadar biliyorsunuz ve bunun gereğini yerine getirmeniz gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dönen, teşekkür ediyorum.

Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Çelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 738 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, az bir kesimin bir koyup on aldığı, alınteri dökmeden zahmetsiz para kazandığı bir hengâmede, risk alarak yatırım yapan, üreten, işsizliğe çare olan, ülkeye katmadeğer sağlayan reel sektör temsilcilerinin, alınlarından öpülüp, ellerinden tutulması, gereken kolaylıkların sağlanması gerekirken, faizcilerin ödüllendirilmesini, doğrusu içimize sindiremiyoruz. İşletme sahibine "sen de faydalan" demiyorsunuz, onları cezalandırıyorsunuz; ama, havadan, zahmetsiz para kazananlara da mükâfat veriyorsunuz. Bu, hangi insafa sığar değerli arkadaşlar?..

Bakınız, milyonları ilgilendiren asgarî ücreti vergiye tabi tutuyorsunuz; ama, 50 milyar liraya kadar olan parayı ve dediğim gibi, reel sektörü ilgilendiren, üretimden, işletmeden gelen değil, havadan para kazananların 50 milyar lirasını vergidışı tutuyorsunuz. Gerçekten, bunu, akılla bağdaştırmak mümkün değil!

Tasarı, devletin borçlanma ihtiyacına, daha kolay ve daha az maliyetle bir karşılama sağlansın diye yapılıyor. Peki, bu nasıl sağlanacak? Bununla ilgili bir planınız, projeniz var mı? Bugüne kadar, aldığınız, topladığınız paraları ne yaptınız da, bundan sonra ne yapacaksınız?..

Yine, bu kürsülerden "vergi kanunu bir reformdur" denildi, her gün bir ek maddeyle yeni vergi kanunları getiriyor, malî müşavirlere, nasıl çalışacaklarını dahi şaşırtıyorsunuz. "Enflasyonu yüzde 10'lara çekeceğim" dediniz, yüzde 100'lerin üzerine çıkardınız. Dövize çıpa koyup, 600 000 liradan, 1 600 000 liraya çıkardınız. Ondan sonra da "biz, iyiye gideceğiz" diyorsunuz... Mümkün değil! Devletteki, hırsızlık, yolsuzluğu önlemediğiniz müddetçe, ayrıca, israfı önlemediğiniz müddetçe, içerisine düştüğünüz bu faiz sarmalının da önüne geçmediğiniz müddetçe, istediğiniz kadar para toplayın, bu dipsiz kuyudan sizi kimse kurtaramaz.

Değerli arkadaşlar, yatırım yapmayan, üretim yapmayan, istihdam sağlamayan, ihracat yapmayan bir ekonomiden, memura, emekliye, köylüye, çiftçiye, esnafa, tüccara, fabrikatöre hayır gelmez. Bakınız, her gün bir tarafımızı yontuyorlar. Bazı kelimeleri kullanmaya utanıyorum. 1 dolar 1 200 000 liraya bağlanarak iç borcumuz dövize endekslendi; hemen arkasından, 1 dolar 1 600 000-1 700 000 liraya çıkarıldı... Aradaki bu 500 000 lira kimin cebine girdi arkadaşlar? Rant kesimi, işte, böylesine, gerçekten hortumluyor, gerçekten devleti böylesine çökertiyorlar.

Ekonomi çökünce, iş çevreleri, iş yapamaz duruma geldi, borcunu ödeyemez hale geldi. Görüştüğümüz her iş sahibi, artık, işletmesini kapatıyor. Peki, bunlar borcunu ödemeyince ne oluyor; ondan sonra, kendisine borç veren kefilleri bu sefer devreye sokuyorlar. Onlar da ödeyemeyince, bu sefer, müteselsilen iflaslar meydana geliyor. Karşılıklar kararnamesinin derhal çıkarılarak bankalarda buna bir çözüm bulunmalı -gerçekten, bugünkü ekonomik şartlar sebebiyle; yoksa, kötü bir niyetle değil- borcunu ödeyemeyen insanların derdinin çaresi mutlaka bulunmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, geçtiğimiz günlerde, 8 milyar dolarlık takasın gerçekleşmesi öncesinde, dövizin bankalar tarafından sunî olarak düşük tutulması hükümet tarafından da heyecanla karşılanmıştı; ama, o günlerde, bankalar, çıkarları gereğince, dövizin fiyatını aşağıya çekmeye çalışıyorlardı ve nitekim, takas işlemi 1 160 000 liradan gerçekleşti; ama, bugün, 1 600 000'lerin üzerinde dolaşıyor. Buradan da, yine, bu millete, bu devlete, maalesef, böylesi yükler yüklenmektedir.

2001 yılı sonunda ödenmesi gereken dışborç ve faizleri var ve Türkiye'nin yıl sonuna kadar 6 milyar dolar dışborç ödemesi gerekiyor. Önümüzdeki yıl, ilave olarak ödenmesi gereken dışborç servisi de 30 milyar dolar civarında. Borçla borç kapanmaz. 50 milyara kadar almayalım, para toplayalım, şu tahvili satalım, şu bonoyu satalım... Bundan hayır gelmez. Ayrıca, bir söz var: "Alacaklı, borçlunun duacısıdır." Sizi ayakta tutmak için, ha bire çareler üretiyor, tedbirler meydana getiriyorlar; aman, borçluma bir şey olmasın da ben paramı alayım; hep, bunun hesabı yapılıyor.

Peki, yıl sonunda doların fiyatı ne olacaktır; hiç bunu düşündünüz mü?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun olurum.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Değerli Başkanım, bakınız, vergi de toplayamayacaksınız. Vergi rekortmeni olarak ilan edilen en varlıklı 100 Türk işadamının beyan ettikleri gelirler, 1999'da 171 milyon dolardı -TL'yi konuşamıyoruz artık çünkü- 2000'de, bu, 103,5 milyon dolara düşmüştür. Peki, bunların dışında, bu insanlarımız, en varlıklı 100 işadamı, bu vergilere mukabil, 1999'da yaklaşık 400 milyon dolar civarında matrah beyan ederken, bu matrah 2000 yılında 213 milyon dolara düşmüş. Yani, üretmeyen, istihdam sağlamayan, çalışmayan, dışarıya mal satmayıp döviz getirmeyen kimseden bir gelir elde edilmez.

Değerli arkadaşlar, onun için, bu kanunu, gerçekten, çok yersiz buluyoruz.

Bugün görüştüğümüz oda başkanları şunu söylüyor; güven kalmamış çünkü: "Bu hükümet, eğer, bir kanun getiriyorsa, mutlaka altında bir hinlik vardır." Bunu üzüntüyle karşılıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tasarının 1 inci maddesiyle ilgili olarak, aslında, genel olarak düşüncelerimizi, geneli üzerinde konuşurken ifade ettik; ancak, o noktada söyleyemediğimiz veyahut da söylemeyi uygun görmediğimiz ve sorular faslında Sayın Bakanımızın verdiği cevaplardan sonra birtakım konuları tekrar gündeme getirme lüzumu hâsıl oldu.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız dediler ki: "Vergi uygulamaları, teşviklerle, istisnalarla birlikte düşünülür." Doğrudur; elbette, vergi uygulamalarında teşvikler olur, istisnalar olur. Teşvikler ne için olur; ülke ekonomisine katkı sağlayan insanların bu katkılarını daha kolay temin edebilmeleri için teşvikler uygulanır ve bu teşvikler genellikle de reel ekonomi üzerinde uygulanır. Reel olmayan ekonominin üzerindeki teşvikler, sadece, paranın belli istikametlere yönlendirilmesi amacını taşır. Yani, efendim, bugün, rant ekonomisinden, tahvil ekonomisinden, para ekonomisinden reel ekonomiye geçelim denir; o tahvil üzerindeki gelirlerin faiz oranları artırılır veya eksiltilir; yani, bu şekilde para yönlendirilir; ama, burada, dikkat ederseniz, bir teşvik yok. Burada teşvik şu: Parayı devlet kendine yönlendiriyor; topluma yönlendirmiyor, kendine yönlendiriyor. Bu, bir teşvik değildir. "İstisnalar uygulanır" diyor. Elbette, istisnalar uygulanır- ama, bu istisnalar uygulanırken de -biraz önce soru faslında sorarken, Anayasanın hükümlerine uygun olarak uygulanır. Dolayısıyla, bu yasanın amacı, doğrudan doğruya, yalnız devletin borçlanmasını kolay temin etmesi istikametindedir.

Bir taraftan, devletin ekonomiden elini çekmesi gerektiğini savunuyoruz; ama, diğer taraftan da, devlet, ekonominin içerisine öyle bir balıklama dalmış ki, devleti besleyemiyoruz, devleti doyuramıyoruz. Devletimizin yapması gereken, hükümetimizin yapması gereken, devlet harcamalarında, devlet sarfiyatında büyük bir tasarruf temin etmesidir; ama, bakıyorsunuz, her gün, Plan ve Bütçe Komisyonuna veya Genel Kurulumuza yeni yeni organizasyonlar, yeni yeni kuruluşlar, yeni yeni kadro talepleri geliyor ve hâlâ bürokratlarımızın altında bulunan lüzumsuz birtakım otomobillerin geri verilmediğini görüyoruz. Vatandaş bunları görünce hiddetleniyor, sıkıntıya düşüyor.

Bir ikinci konu, bir ülkede eğer yabancı sermaye gelmekte çekingenlik gösteriyorsa, o ülkede önemli miktarda güven bunalımı var demektir, o ülkenin yerli sermayesi de reel ekonomiye girmez. Dolayısıyla, güven bunalımını evvela aşmamız lazım.

Ayrıca, vergi yasalarımız, maalesef, yıllardan bu tarafa, yalnız bugün değil, ama, yılların birikiminden dolayı çok önemli miktarda kargaşa içerisine girmiştir. Bu vergi yasalarımızın basitleştirilmesi lazım, kamuoyunun bunun içinden çıkabilir hale getirilmesi lazım. Şu haliyle vergi yasalarının içerisinden uzmanlar bile çıkamıyor. Maliye müfettişleri geldiği zaman, firmaların uzmanlarıyla tartışma içine giriyorlar ve bir sürü de ceza ödüyorlar. Bu da bir başka konudur.

Bu arada, yalnız, ben, bir şey daha hatırlatmak istiyorum. Devlet adil davranmıyor, Hazine adil davranmıyor. Bakınız, geçtiğimiz aylarda, biliyorsunuz, Türk parasıyla borçlanılan tahvillerin dövize çevrilmesi bahis konusuydu ve bu, 1 200 000 lira diye kamuoyuna lanse edildi ve ertesi gün de çok büyük bir talep olduğu, ihtiyacı aşan talepler olduğu ifade edildi, başarılı bir şekilde yürütüldüğü ifade edildi. Ama, sonradan aldığımız duyumlar, bakın nedir: O arada, yabancı yatırımcılara ve kurumsal yatırımcılara döviz hesaplanırken, 940 000 liradan hesaplanarak alacakları dövize tahvil edildi; dolayısıyla, yüzde 17 civarında ilave bir gelir temin edildi; dolayısıyla, yabancı yatırımcıların, kurumsal yatırımcıların döviz bazında gelirleri yüzde 40'a ulaştı. Eğer, devletin bir kurumu, vatandaşından gizli, Parlamentosundan gizli bu tip uygulamalar yapabiliyorsa, o zaman bunu sorgulamak lazım, bunun üzerine gitmek lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Ben, şimdi, şu noktada, bu duyumu aldıktan sonra, Sayın Bakanımızdan, böyle bir uygulamanın olup olmadığını, bunun araştırılması gerektiğini öğrenmek istiyorum. Bu konuda bize yardımcı olursa, çok memnun oluruz.

Ayrıca, bir önerge verildiğini duydum. Bu önergenin amacının da, asgarî ücretten Gelir Vergisi alınmaması konusunda olduğunu duydum. Biz, bu önergeyi destekleriz; sanıyorum, iktidar milletvekilleri de destekleyecektir.

Saygılar sunuyorum efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Bir adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 738 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının "artırılmasıyla bulunacak tutar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile asgarî ücret" ibaresinin madde metnine ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Musa Demirci

 

 

 

Van

Erzurum

Sıvas

 

 

 

Latif Öztek

Hüseyin Karagöz

Ahmet Karavar

 

 

 

Elazığ

Çankırı

Şanlıurfa

 

 

 

 

Yakup Budak

 

 

Adana

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erbaş. (SP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, "asgarî" kelimesi Arapça bir kelimedir ve karşılığı "en az" demektir. Bunun tespiti üzerinde, bazı kriterlere göre, işveren, işçi, hükümet temsilcileri günlerce çalışırlar ve ülkemizin içinde bulunduğu durumu, işveren kurumlarını da dikkate alırlar ve kuru ekmekle geçinebilme ücreti tespit edilir; buna asgarî ücret denilir. Asgarî ücret alan insanlar, Gelir Vergisi dışında, yılda yüzde 65 oranında da enflasyon vergisi ödemektedirler.

Güvenilir kuruluşların yapmış olduğu araştırmalarda şu ortaya çıkmıştır: Fakirlik sınırı ülkemizde 800 milyon, açlık sınırı da 225 milyon liradır. Şimdi, sizi pazara götüreyim, hem de böyle lüks marketlere falan değil, semt pazarlarına. Geçen hafta Balgat, Yenimahalle ve Keklikpınarı pazarlarını gezdim; şunu gördüm: 1 kilogram domates 500 000 lira. 1 kilogram salatalık 500 000 lira. 1 kilogram fasulye 700 000 lira. 1 kilogram üzüm 750 000 lira. Markette 1 kilogram kıyma 4 milyon lira, kasapta da aynı. 1 kilogram et -kasapta- 6 milyon lira. 1 kilogram zeytin 3 milyon lira. 1 kilogram beyaz peynir 2,5 milyon lira. Böyle bir ülkede asgarî ücretle geçinmeyi başaran emekçilerden özür diliyoruz.

İşsiz sayımız süratle artıyor. Onlara da iş imkânı sağlayabilmek için bu önergenin kabul edilmesi lazım arkadaşlar. Asgarî ücret 122 186 000 Türk Lirasıdır ve bundan 19 milyon lira Gelir Vergisi alıyoruz. Enflasyon yüzde 65 olursa, faiz gelirlerinden yüzde 65 arındırma olacağı için, 50 milyarlık net faizden vergi alınmazsa, brüt 143 milyar faizden vergi alınmıyor demektir; bu da aylık 12 milyar Türk Lirası eder. Bu miktardan vergi almayacağız arkadaşlar bizim bu kanuna göre. Bu durumda, 122 milyon liralık asgarî ücretten 19 milyon lira vergi aldığımız halde, 12 milyar lira aylık faizden tek kuruş vergi almayacağız; bu, tam bunun 100 katı etmektedir.

Alınteri dökerek, emeğini ortaya koyarak 122 milyon lira kazanan bir işçi asgarî ücretten 19 milyon lira vergi ödeyecek; rant geliri, faiz geliri, bizim inancımıza göre haram gelir olan faiz geliri, nedense, bu iktidar tarafından kutsal sayılıyor, ondan vergi almıyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlar, eğer emek üstünse, emek kutsalsa, emekten 19 milyon lira vergi alıyorsunuz; ama, faiz kutsal diye düşünüyorsanız, faizden almıyorsunuz. Bu nasıl sosyal demokratlık, bu nasıl insanlık?! İnsan üzülür. Yani, 112 milyar lira faiz geliri kazanan, net faiz geliri kazanan bir insandan siz hiç vergi almayacaksınız; ama, insaf edin, 122 milyon liradan, alınteri dökerek kazanılan paradan 19 milyon lira vergi alacaksınız. Bunu, sizin insafınıza havale ediyorum. Her ne kadar hükümet katılmadıysa da, benim insaflı milletvekili kardeşlerim, inşallah, bu önergeyi kabul edeceklerdir.

Biz, Saadet Partisi olarak, şöyle diyoruz: Emek kutsaldır, her zaman sömürü aracı olan faiz gelirlerinden üstündür, helaldir; çünkü, alınteri dökülerek bir para kazanılmıştır. Benim anladığım kadarıyla, hükümetimiz de helal paradan vergi alıyor, haram paradan almıyor; herhalde bunu düşünüyor.

Önergeme destek vermenizi istirham ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, AKP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Emek kutsaldır... Emek kutsaldır...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki ibare eklenmiştir.

"Bu Kanunun uygulamasında en yüksek T. C. Emekli Sandığı iştirakçisi olarak en yüksek Devlet Memuru esas alınır."

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Efendim, Sayın Kemal Albayrak'ın ve Sayın Ateş'in, önergesinin maddeyle ilgisi yok, alakası yok; bu maddenin içine konulmaz o; sırası da değil, şık da değil, etik de değil; işleme koymuyorum.

1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 738 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           Mehmet Keçeciler

                                 Devlet Bakanı

Madde 2.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 12 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Gerekçe :

Maddenin çerçevesi, yeniden düzenlenmek suretiyle kanun tekniğine uygun hale getirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımız tarafından dikkatle takip edilemediği düşüncesiyle, müsaadenizle bir ufak açıklama yapayım.

Burada, madde değişikliği önerilmiyor. Madde başlığının daha sıhhatli olabilmesi için bir ifade düzeltmesi yapılıyor.

BAŞKAN - Redaksiyon...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - ...o da, madde başlığında, çerçeve başlıkta "12 nci maddenin ikinci fıkrası" diye yer alıyor. Şu andaki önergede ise "12 nci maddenin son fıkrası" diye ifade ediliyor; o kadar.

O nedenle, uygun görüşle takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun kabul ettiği, Hükümetin önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen bu önerge istikametindeki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece bir hakkın suiistimali önlenmiş oluyor. Sizlere teşekkür ediyorum.

3 üncü maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Son söz milletvekillinin.

Oyunun rengini belli etmek üzere, lehte, İstanbul Milletvekili Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok hayırlı bir iş yaptığımıza inanarak, lehinde oy vereceğimi sunuyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim; bu da güzel oldu.

Efendim, tasarının tümü, malumunuz açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin, oy pusulalarını Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu arz ediyorum :

Katılan üye

:

206

 

Kabul

:

188

 

Ret

:

7

 

Çekimser

:

6

 

Mükerrer

:

5

 

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlayacağız.

8. – EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S. Sayısı : 200)

BAŞKAN - Komisyon?..

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.46

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.57

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Komisyon olmadığı için ara vermiştik.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S. Sayısı : 200) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde

Yalnız, geçen oturumda, Sayın Ateş ile Sayın Albayrak konusunda sürçülisan ettik; kendilerinden özür diliyorum efendim.

Komisyon raporu 200 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bedük.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, milletlerin zenginleşmesi, devletlerin güçlenmesi, hem içkaynakların harekete geçirilmesine hem de uluslararası ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasına bağlıdır. Eğer devletler arasındaki münasebetleri geliştirmezseniz, eğer ekonomik ve ticarî ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasını sağlayacak birkısım düzenlemeleri veya teşebbüsleri yapmazsanız, o takdirde, bu dünyada, sizinle ilgili yapılacak olan değerlendirmeler menfî olabileceği gibi, devletin güçlü olmasından da bahsedilemeyeceğini gözden uzak tutmamak lazım. İşte, bu anlamda, Türkiye, millî politikalarını, ekonomik ve ticarî ilişkilerin üzerinde kurmuştur. Ekonomik ve ticarî ilişkileri kuvvetli olan, millî siyasetinde de, millî politikalarında da mutlak surette başarılı olacaktır.

Bu bağlamda, dünyada son zamanlarda vuku bulan gelişme ve değişmelerin ortaya çıkardığı küreselleşmede, özellikle Türkiye, mutlak surette kendi millî çıkarının gerektirdiği birkısım anlaşmaları yapmak ve birkısım bloklarda da yer almak durumundadır. Eğer bu şekilde hareket etmezse, o takdirde, gelecekte, tabiî ki, Türkiyeyle ilgili yapılacak olan değerlendirmeleri menfî olabileceği gibi, aynı zamanda Türkiye'nin kendi çıkarını koruması da mümkün olmayacaktır.

                                  

(1) 200 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, EFTA devletleri ile Türkiye arasında anlaşma yapılmış ve özellikle 1991 yılında yapılan anlaşma, 1992 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan kanunla yasalaşmış ve Bakanlar Kurulu kararıyla da, özellikle uygulamaya konulmuştur.

EFTA  ile ilgili yapılan bu anlaşma, Türkiye ile Avrupa serbest ticaret alanına üye devletler arasında bir serbest alan kurulmasına dair anlaşmadır. Bu serbest alan, aynı zamanda Türkiye'nin hem iç ekonomik dinamiklerini harekete geçirecek hem de dış ilişkilerini en üst seviyeye çıkarmasına da vesile olacaktır. O sebeple bu anlaşma imzalanmıştı; ama, daha sonra, EFTA ülkeleriyle ilgili yeni birkısım düzenlemeler oldu; bazı ülkeler EFTA'dan ayrıldı, Avrupa Birliğine dahil oldu ve yine, Türkiye, Avrupa Birliğine girişin ilk adımı olarak ifade edebileceğimiz gümrük birliğine girdi. İsveç ise, Avrupa Birliğine girdiğinden dolayı EFTA'dan çıktı. Dolayısıyla, bütün bu şartları dikkate aldığımızda, anlaşmalarda da yeni birkısım uyum metinlerinin ve maddelerinin mutlak surette yapılması zorunluluğu gündeme geldi.

Değerli arkadaşlar, "EFTA" diyoruz. EFTA... EFTA ne; EFTA, özellikle, ta 1959 yılında, Avrupa Ekonomik Topluluğuna karşı kurulmuş olan, onunla mücadele etmek için kurulmuş olan bir organizasyon, ekonomik ve ticarî ilişkileri düzenleyen bir organizasyon ve daha ziyade, İskandinav ülkelerini içerisine almış. Bu İskandinav ülkeleri, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç, Portekiz gibi ülkeler. Daha sonra, bu EFTA grubuna İzlanda, Liechtenstein ve Finlandiya girmiş, buraya ortak olmuş.

Türkiye, özellikle EFTA ülkelerine dahil olan ülkelerle ikili ilişkilerini, ticarî münasebetlerini geliştirme açısından da buraya girmeyi kendi millî çıkarının bir gereği olarak telakki etmiş ve o şekilde de, özellikle de, münasebetlerini geliştirmiş; ama, itiraf etmek mecburiyetindeyiz ki, EFTA kurulmasından sonra, özellikle istenilen manada hedefine ulaşamamış, Avrupa Ekonomik Topluluğu karşısında bir şahsiyet gösterememiş, istenilen manada hedefine ulaşmadığı gibi, maalesef, dahil olan ülkelere fazla bir şey de vermemiş. Nitekim, birkısım ülkeler oradan çıkmış, Avrupa Ekonomik Alanı Anlaşması çerçevesinde Avrupa Birliğiyle entegre olmaya çalışmış, bir kısmı doğrudan doğruya Avrupa Birliğine girmiş ve bu suretle de, yeni birkısım ihtiyaçları gündeme getirmiş ve anlaşmalarda değişiklik yapma zaruretini de gündeme getirmiştir; ama, bütün bunlara rağmen Türkiye, daha evvelden yapmış olduğu anlaşmalara sadık kalarak, bu anlaşmayla ilgili yeni düzenlemeler ve yeni oluşumlarla ilgili birkısım değişiklikleri yapma mecburiyetinde kalmaktadır ve dolayısıyla, anlaşmalara sadık bir ülke olarak da düzenlemeleri getirmesi mutlak surette gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin millî çıkarı, ana politikası ve hedefi Avrupa Birliğine girmektir. Avrupa Birliğine girdikten sonra, tabiî ki, EFTA'yla ilgili herhangi bir şey yapılmayacaktır; ama, bizim mutlak surette üzerinde durmamız gereken, bu ana hedefi mutlaka gerçekleştirecek birkısım gayretlerin içerisine girilmesidir. Biz temenni ediyoruz ki, hükümet, özellikle son zamanlarda dünyada vuku bulacak birkısım değişimleri de dikkate alarak, Avrupa Birliğine girme sürecini bir an evvel gerçekleştirmeli ve sonuca ulaştırmalıdır. Yine, hükümet, Anayasada yapılan değişikliklerden sonra, demokrasinin standartlarında yapılan birkısım düzenlemeler, temel hak ve hürriyetlerle ilgili getirilen birkısım yeni düzenlemeler çerçevesinde, Avrupa Birliğine girme sürecini en kısa zamanda gerçekleştirecek bir gayretin içerisine girmelidir diyoruz.

Değerli arkadaşlar, 11 Eylülden sonra dünyada yeni birkısım oluşumlardan bahsedilmektedir ve olacaktır. Gerek Asya'da ve gerekse belki bizim güneydoğu bölgesinde de birkısım oluşumlar düşünülmektedir; ama, her şeye rağmen, Türkiye, kendi millî çıkarının gereği olarak, Avrupa ülkeleri veya diğer birkısım ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere, dahil olduğu birkısım ittifakların içerisine girmek, böylece söz sahibi olmak durumundadır. Eğer, biz, o ittifakların içerisinde yer almazsak, eğer gerçekten daha uyanık, daha dikkatli, daha süratli, ama, fevkalade millî çıkarlarımızı düşünecek şekilde hareket etmezsek ve süratli karar sürecimizi harekete geçirmezsek, korkarım ki, bu son zamanlarda yeniden birkısım oluşumların gündeme geldiği dönemde, Türkiye dışlanır. Türkiye'nin dışlanmaması için, daha yeni çıkmış olan yurtdışına asker göndermeyle ilgili yasa düzenlemesinden, bu karardan sonra, özellikle -ister Afganistan'la ilgili olayları düşünelim, ister bir başka ülkeyle ilgili olarak düşünelim, isterse Ortaasya'da bir petrol hattının Hindistan'a geçirilmesi şeklindeki hedefleri de dikkate almak suretiyle- Türkiye'nin millî çıkarı neyi gerektiriyorsa onu düzenleyecek, ona tepki koyacak veya onunla ilgili birkısım itirazları gündeme getirecek oluşumlara, tepkilere ve kararlara mutlak surette girmek ve o kararlarla ilgili olarak da Türkiye'nin millî çıkarını düşünecek birkısım tavırları ve davranışları sergilemek mecburiyetinde kalınmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, işte, bu bağlamda, EFTA ülkeleriyle, özellikle bir serbest ticaret alanı kurulmasına dair anlaşmanın fikir haklarıyla ilgili bölümünde ve yine bu bölgede, özellikle, Dünya Ticaret Teşkilâtı ve Ticarette Teknik Engeller Anlaşmasına getirilen düzenlemeler çerçevesinde, Avrupa Birliğine dahil olan İsveç'te, EFTA üyeliğiyle ilgili 35 inci maddedeki değişiklik gündeme gelmesi sebebiyle, bu konularda yapılan değişiklikleri olumlu bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına, özellikle, teknik düzenlemeler olduğu için, mülkiyet haklarının korunması için, vatandaşlarımızın gerek yurt dışında ve gerekse yurt içindeki haklarının korunması için ve özellikle, yine, anlaşmalarına dahil olduğumuz ülkelerin vatandaşlarının haklarının, mütekabiliyet esasları çerçevesinde korunması babında getirilen değişikliğe evet dediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2000 krizinin ardından, ekonomide bir daralma, üretimde ise bir gerileme söz konusu olmuştur. Bunun sonucunda da, işsizliğin artışı, reel ücretlerde düşüş ve mal ve hizmetlerde talep azalması, Türkiye'nin ekonomik ve ticarî ilişkilerini yeniden gündeme getirmesi ve birkısım yeni tedbirleri alması konusunu gündeme getirmiştir. 2000 yılı başında, dünyada büyük bir büyüme hızını görüyoruz ve ekonomik bir ısınmayı görüyoruz; ama, 2000 yılı sonunda ise, ekonomik büyümede ve ısınma hareketinde, son derece güçlü bir şekilde bir yavaşlama gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, 2001 yılında da, dünyadaki bu yavaşlamanın, ülkemizdeki ekonomik daralma ve üretimdeki gerilemenin, mutlak surette, Türkiye'ye, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve hükümetlerine, özellikle, birkısım sorumlulukları yerine getirmesi mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.

Ümit ediyorum ki, Türkiye, hem bugüne kadar bağlı bulunduğu anlaşmalar ve gelecekte, yeni oluşumlar ve buna bağlı olarak geliştirilecek birkısım düzenlemelerde, mutlaka, millî çıkarının gerektiği şekilde hareket edecektir diyor ve bu kanun tasarısına evet dediğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci'de.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu tasarılar açık oylamaya tabidir; haberiniz olsun.

SP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Saadet Partimizin görüşlerini arz edeceğim. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, EFTA ülkeleri, Avusturya Cumhuriyeti, Finlandiya Cumhuriyeti, İzlanda Cumhuriyeti, Liechtenstein Prensliği, Norveç Krallığı, İsveç Krallığı ve İsviçre Konfederasyonundan oluşmaktadır.

Dikkat ettiğimiz gibi, EFTA ülkeleri, aynı iklim özelliklerine sahip, aynı coğrafya üzerindeki ülkelerin oluşturdukları bir ekonomik oluşum. Kısa adı EFTA olarak ifade edilen bu kuruluş, Avrupa Serbest Ticaret Birliği Sözleşmesi olarak da ifade edilmektedir.

Türkiye, 1 Nisan 1992 tarihinde, bu anlaşmaya, bu sözleşmeye taraf olan ülkelerden biridir. O tarihten bugüne kadar, baktığımızda, EFTA ülkeleriyle ticaretimiz devam etmiş; ancak, burada dikkatimizi çeken şudur: İhracatımıza baktığımızda, 1996 yılından itibaren, 1996'da 355 milyon dolarlık, 1997'de 414 milyon dolarlık, 1998'de 356, 1999'da 361 milyon dolarlık ve 2000'de 324 milyon dolarlık bir ihracatımız var. Ancak, bunun karşılığında ithalatımıza baktığımızda ve yine, 1996 yılından itibaren rakamları tetkik ettiğimizde, ithalatımızın, 1996 yılında 1,1 milyar dolar, 1997'de 1,2 milyar dolar, 1998'de 1,1 milyar dolar, 1999'da 926 milyon dolar ve 2000 yılında da -yine fevkalâde bir artış göstererek- 1,4 milyar dolar olduğunu görürüz. Burada dikkatimizi çeken husus, ithalatımızın ihracatımızdan, aşağı yukarı, 4 misli daha fazla olmasıdır.

Yine, bu anlaşmayı tetkik ettiğimizde, anlaşmanın amacının, ülkemiz ile EFTA ülkeleri arasındaki ticareti ve ekonomik ilişkileri ahenkli bir şekilde geliştirmek olduğunu görüyoruz; ama, biraz önce ithalat ve ihracat dengesini karşılaştırdığımızda da gördük ki, burada bir ahenk yoktur. Yani, ithalat devamlı artarak devam etmiş; ama, ihracatımız, gördüğünüz gibi, bunun dörtte 1, hatta 2000 yılında da beşte 1 seviyesine düşmüştür.

Tabiî, elbette, buradaki yanlışlık anlaşmalardan kaynaklanmıyor; tahmin ediyorum ki, iki ülke arasındaki şartlar iyice irdelenmeden, incelenmeden bu anlaşma yapıldığı için, bu dengesizlik meydana gelmektedir. Bu durumu, Avrupa Birliği ülkeleriyle yaptığımız, 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasında da görüyoruz. Nitekim, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine girdiğimiz için, bakın, ülkemizde giderek bir ithalat patlaması meydana gelmiş ve ihracatımız 2000 yılında 27 milyar dolar iken, ithalatımız 54 milyar dolar seviyesinde olmuştur. Demek ki, anlaşmalara girmeden önce ülkemizin durumunu ve diğer ülkelerin durumunu ekonomik yönden, fevkalade, tetkik etmek, tahlil etmek mecburiyetimiz vardır.

Değerli milletvekilleri, Anlaşmanın 11 inci maddesi, EFTA ülkeleriyle ülkemiz arasındaki tarım ürünleri ticaretini öngörmektedir. Ancak, yine, burada dikkatimizi çeken bir husus var; cumhuriyet tarihinde ilk defa, tarım ürünleri ithalatı tarım ürünleri ihracatından fazla vermiştir. Bu bakımdan, bu düşündürücüdür. Yani, bu durum bize şunu gösteriyor ki, tarım ürünleri üretiminde giderek dışa bağımlı bir ülke durumuna geliyoruz. Bu rakamların bize vermiş olduğu sinyaller fevkalade önemli. Bu sinyalleri alıp değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Nitekim, bakın, işte, biraz önce söylediğim durumun neticesinde, yıllar itibariyle hububatımız, buğdayımız artarak devam etmiş olmasına rağmen, yani, rekoltenin devamlı yüksek görünmesine, yüksek çıkmasına rağmen, bu yıl rekoltede bir düşüş olmuştur, buğday kalitesiz olmuştur ve çiftçilerimiz girdiği borç yükünün altında ezilmişlerdir. Bu bakımdan, konunun hassasiyetini takip etmek mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, uluslararası anlaşmalar yapılırken, tarım sektörü en çok tartışılan sektörlerden bir tanesidir. Nitekim, Uruguay Round'u yapılırken, yani, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları yapılırken, bu anlaşmalar iki yıl geriye sarkmıştır. Bunun sebebi, tabiî, her ülke, kendi tarımının, tabiri caizse, kılı kırk yararcasına üzerinde durmuştur. Bu bakımdan, bizim, bilhassa, nüfusumuzun yüzde 45'inin istihdam edildiği tarımımızın bu seviyede, bu şekilde üzerinde durmak mecburiyetimiz vardır. Türkiyemizin üreticileri, bugün, iki arada bir derede kalmışlardır. Bir yanda, Uruguay Round'u, yani, Dünya Ticaret Örgütünün ortaya getirdiği, çiftçilerimizin, ülkemizin karşısına getirdiği şartlar; beri tarafta, hükümetin imzaladığı, IMF'ye verilen taahhütler. Bakın, Dünya Ticaret Örgütünün bize getirdiği yaptırımlar şunlardır: Dünya Ticaret Örgütü "iç destek ve ihracat sübvansiyonlarına ilişkin indirimlerinizi 2004 yılına kadar yapacaksınız ve ayarlayacaksınız" diyor. Bakın, burada, Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye'ye, hiçbir zaman, destekleri sıfırlayacaksınız demiyor; hem ihracat sübvansiyonlarında hem de diğer iç desteklerde mutlaka bir indirime gideceksiniz diyor; ancak, hükümetin taahhütte bulunduğu IMF'nin Türkiye'ye dayattığı şey, 2001 yılında desteklerin tamamen sıfırlanacağıdır.

Bu bakımdan, hükümet, tabiî, Uruguay Round'unu gözardı ederek, IMF'nin taahhütlerine bağlı kaldığı için, bunun neticesi de fevkalade kötü olmuştur. Neticeleri ne olmuştur? Biraz önce söylediğim gibi, çiftçilerimiz, girdilerin en başında olan gübreyi kullanamamıştır. Yine, çiftçilerimiz, gübre kullanmadığı için, verimde büyük bir düşüklük meydana gelmiştir ve yine, ziraî mücadele yapılamadığı için, mahsul kalitesiz olmuştur. Taban fiyatları, hedef enflasyona göre ayarlandığı için -hedef enflasyon yüzde 25 olarak tespit edilmiş; ama, gerçek manada, enflasyon yüzde 70, yüzde 80'lere geldiği için- çiftçi, fevkalade sıkıntıya düşmüş ve fevkalade fakirleşmiştir. Ziraî kredilerdeki faizler, yüzde 50'lerden, birdenbire yüzde 120, yüzde 130'lara kadar çıkmıştır. Bütün bunlar, yani, IMF'ye verilen taahhütlerin karşısında, çiftçilerimiz, gerçekten, perişan duruma gelmişlerdir.

Bu bakımdan, bir yanda, Türkiye'nin taraf olduğu Uruguay Round'unun gözardı edilmesi, bir yanda da, işte, hükümetin tercih ettiği IMF taahhütleri, çiftçilerimizi, hakikaten, fakir duruma getirmiştir.

Bakın, bunun neticesinde bugünlerde yaşadığımız olumsuz olaylar vardır. Nedir bu olumsuzluklar? Hepimizin takip ettiği gibi, fakir fukaranın ekmeğiyle oynanmıştır. Yani, bugün, 200 gramlık bir ekmek 200 000 liraya satılmaktadır. Çiftçilerden esirgediğimiz bu taban fiyatını şimdi Avrupa çiftçisine ödemek suretiyle buğday ithal edeceğiz; dışarıdan buğday gelecektir. Bu bakımdan, bakınız, taraf olduğumuz veya hükümetin taraf olduğu IMF politikaları, ülkemizi, çiftçimizi zor duruma sokmuş ve dolayısıyla, içerisinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak, mutlaka, yapılan anlaşmaların, verilen tavizlerin, alınan kararların, taahhütlerin tamamının, ülke şartları göz önüne alınmak suretiyle yapılması lazım. Aksi takdirde, bugünkü manzarayla karşılaşırız ve bugünkü manzara da içler acısıdır ve hiç de iç açıcı bir manzara değildir.

Değerli milletvekilleri, yine, aynı taahhütlerin ışığı altında, bildiğiniz gibi, hükümet, 2001 yılında ülkemizin muhtelif bölgelerinde yaşanılan kuraklığı gördüğü için, her vesileyle, mutlaka, bu kuraklığın üstesinden gelineceğini, çiftçilerimizin borçlarının erteleneceğini söylediler. Yani, 5 inci aydan itibaren 8 inci ayın sonuna kadar bu söylenegeldi; dolayısıyla, çiftçilerimizde bir umut ışığı belirdi. Ancak, gelin görün ki, 8 inci ay bitti, 9 uncu ay bitti; 9 uncu ayın bitmesiyle beraber borç faizleri temerrüde girdi. Dolayısıyla, çiftçilerimizin bir kısmı, malını yok pahasına satmak suretiyle borçlarını ödemek durumunda kaldılar, birkısım çiftçiler icraya düştüler. Şimdi, çiftçilerimize söylenen söz neydi? Gerek Tarım Bakanı, gerek yetkililer ve gerekse hükümet tarafından çiftçilerimize söylenilen söz, mutlaka, 6 yıl vadeyle, borçlar dondurulmak suretiyle, eşit taksitte çiftçilerin borçları alınacaktı. Ancak, bundan birkaç gün önce -hükümet kararname de yayınlamadı- Ziraat Bankası bir genelge yayımlamak suretiyle, 1 milyar liraya kadar olan alacaklarda yüzde 10, 1 milyar lira ilâ 5 milyar liraya kadar olan alacaklarda yüzde 15, 5 milyarın üzerinde olan alacaklarda yüzde 25 ödendiği takdirde, 36 ay vadeye yayılacak denildi. Ancak, burada bir haksızlık var. O haksızlık da şudur: 36 aya yayılacak; ama, faizler de, cari faizler olacak; yani, yüzde 95 faizlerle çiftçinin borcu ertelenecek.

Bu genelgenin şartlarını, hiçbir çiftçinin kaldırması mümkün değil, hiçbir çiftçinin bunun altından kalkması mümkün değil. Bu bakımdan, mutlaka, IMF'nin taahhütleri gözden geçirilmeli ve bu çiftçiler ayağa kaldırılmalıdır; aksi takdirde, gelecek sene yaşayacağımız şey verim düşüklüğüdür, gelecek sene yaşayacağımız şey tarım yönünden ülkede büyük sıkıntıların olacağıdır.

Şu günlerde fevkalade zorda bir sektör var. Mesela, bundan üç ay önce Mudurnu Tavukçuluk battı ve bugünlerde, yine, büyük tavukçuluk işletmeleri tek tek batıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, hükümetin bunu görmesi lazım ve burada mutlaka tedbir alması gerekir. Tedbir almadığı takdirde ne olur? Bakın, Türkiye'de, bugün, kırmızı et açığı vardır ve zaten, bunu, beyaz etle takviye ediyoruz. Şimdi, bunu da öldürürsek; yani, beyaz et üretimini de öldürürsek, bakın, Türkiye'de, gelecekte, et bakımından, protein bakımından büyük bir sıkıntı yaşanacaktır. Bu bakımdan, meseleler ciddîdir, meselelerin üzerine gidilmesi gerekir; ama, efendim, biz, IMF'ye böyle taahhütlerde bulunduk, taahhütlerimizin dışına çıkamayız diyorsanız, biz de size diyoruz ki, işte, EFTA Anlaşması, onun yanı sıra, hemen önümüze getirilen kanun tasarısının gerekçesinde yazıldığı gibi, Uruguay Roundu bize bunları vermiştir, 2004 yılına kadar, tedricî olarak, sıfırlanarak değil, tarımın desteklenmesini önümüze getirmektedir.

Bu bakımdan, ben, burada, yetkililerin, hükümetin, konuya tekrar hassasiyet göstereceği ve tarımın tekrar gözden geçirilerek, zor durumda olan çiftçilerimizin bu sıkıntılarının giderileceği düşüncesiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz mi? Teşekkür ediyorum.

Sayın Türker de vazgeçti.

Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hayır efendim... Sayın Başkan, yazımız gelmedi mi?

BAŞKAN - Hayır.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Grubumuz adına Sayın Ali Coşkun konuşacaklar. Biz yazıyla bildirdik, gelmedi mi?

BAŞKAN -  Var mı diye sordum da efendim...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim, yazıyla bildirdik.

BAŞKAN - Müsaade edin de... Artık geçtik...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Ali Coşkun konuşacak efendim.

BAŞKAN - Ama, şahıslara geçtik "yok" dedim. Bundan sonrakinde konuşsa, olmaz mı?

ALİ COŞKUN (İstanbul) - EFTA'yla ilgili konuşacağım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - EFTA'yla ilgili konuşacak efendim.

BAŞKAN - 1 inci maddede konuşsanız, üzerinde konuşmasanız?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Olmaz Sayın Başkan, maddede olmaz. O ayrı safha.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Olmaz efendim.

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve AKP Grubu adına saygıyla selamlıyorum. 200 sıra sayılı EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada yapılan değişiklikler hakkında Grubumuz adına görüşlerimizi bildirmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen asrın sonlarında ve bu asrın başında ideolojik ve siyasî dengeler, yerini, daha çok, ağırlıklı olarak, ekonomik, teknolojik, kültürel dengelere terk etmektedir. Bu kapsamda, sınırlar kalkmış ve ekonomik sınırlarla birlikte, gümrük duvarlarının yıkılmasıyla birlikte, âdeta, zaman içerisinde, siyasî entegrasyona yönelen bu bölge güçleri, siyasî sınırları da kaldırma durumundadır; önümüzdeki yıllarda, sadece coğrafî sınırların kalacağı anlaşılmaktadır. Nitekim, dünyanın yeni yapılanmasında güçlü lider devlet olarak kendini lanse eden Amerika Birleşik Devletlerinin, sınırları aşarak istediğini dikte ettirmesinden de bu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bu bakımdan, ekonomik işbirlikleri fevkalade önem kazanmıştır. Bunlara örnek olarak, Amerika'nın liderliğini yaptığı NAFTA'yı, Kuzey Amerika ülkeleri arasında gümrüklerin kalkmasıyla başlayan ekonomik işbirliği, serbest ticaret bölgelerinin oluşmasını sayabiliriz. Ancak, bizi en yakından ilgilendiren, Avrupa Ekonomik Topluluğu olmuştur. Sonra, tek pazarı, ortak pazarı hedef alan bu anlaşma, yerini Avrupa Topluluğuna terk etmiş; şimdi ise, siyasî entegrasyonu hedef alarak, Avrupa Birliği olarak belirlenmiştir. Neticede, önümüzdeki yıllarda, Avrupa Birliği, bir konfederatif devlet yapısıyla oluşacak ve Avrupa Birliğine üye olan ülkeler de federatif ülke durumuna gelecektir.

Türkiye, uzun yıllar, Avrupa Birliğinin kapısında, üye olmak için beklemektedir. Şimdiye kadar, bu olgu, aslında, millete mal edilmemiştir. 1987 yılında -rahmetli- Özal Hükümeti, siyasî tercihini kullanarak, anlaşmalara bağlı kalmak için, asıl üyelik için müracaat etmiş; ama, Türkiye reddedilmiş. Bilindiği gibi, Helsinki Toplantısından sonra da, önümüze, Maastricht kriterleri ve Kopenhag kriterleri konularak, Ulusal Program uygulamaya girmiştir.

Ne yazık ki, bir yıllık bütçe Meclisten geçtiği halde ve beş yıllık planlar Meclisten geçtiği halde, 700 küsur sayfayı aşan bu Ulusal Program Meclisten geçmemiş, Meclisimize mal edilmemiş, milletimize mal edilmemiştir; sadece, ısrarlar üzerine, Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, 15-20 dakikalık bir bilgilendirme konuşması yapmıştır.

Bununla şunu söylemek istiyorum: Türkiye, aslında, Avrupa Birliğine girmek için teslimiyetçi politikalarla kapıda beklerken, birçok ekonomik işbirliğindeki liderlik unsurunu ihmal etmiş ve sadece Avrupa Birliğine girebilmenin yollarını aramıştır.

Yine, 1980'li yıllarda ECO diye bilinen, eski RCD anlaşmasından dönüşen, EKİB diye Türkçeye çevrilen Ekonomik İşbirliği; yani, Pakistan, İran, Afganistan ve Türk cumhuriyetlerinin katıldığı Ekonomik İşbirliği ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği gündeme getirilmiş; fakat, bir sonuç alınamamıştır. Bunların arasında, İSEDAK, İslâm Ülkeleri Ekonomik İşbirliği çalışmaları da, bütün gayretlere rağmen arzu edilen seviyede sonuçlar verememiştir. Özellikle bu hükümetimiz döneminde, her nedense İSEDAK çalışmaları ihmale uğratılmıştır.

Bunu niçin söylüyorum; aslında, EFTA'ya gelmek istiyorum. EFTA, bilindiği gibi, Avrupa Serbest Ticaret Birliğidir, European Free Trade Association kelimelerinin baş harflerinden alınmış bir kuruluştur ve dünyada Türkiye'nin örnek olarak alması gereken çok önemli serbest ticaret bölgeleri arasında yer alan bir kuruluştur. Roma Antlaşmasıyla bütün Avrupa ülkeleri Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) üye olmaya çağrıldığında, başını İngiltere, çektiği bir grup, Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmamıştır; çünkü, o sırada, İngiltere, kendi kolonileriyle olan ilişkilerinde sıkıntı doğacağı düşüncesiyle girmemiştir; ama, sonraları, Avrupa Ekonomik Topluluğunda, o ülkelerin kolonileriyle olan ilişkilerinin de Avrupa Ekonomik Topluluğunda geçerli olduğu sayılınca, bu kere, İngiltere, bir müddet sonra, Avusturya, İsveç, İsviçre, Danimarka, Norveç ve Portekiz'le oluşturduğu bu kuruluştan ayrılmıştır. İşte Türkiye, 1970'li yıllarda başlayan bu oluşuma seyirci kalmış, Avrupa Ekonomik Topluluğu karar organları Türkiye hakkında bunu olumsuz olarak değerlendirir diye, her konuda olduğu gibi, teslimiyetçi politikalarla bu oluşumun dışında kalmıştır ve bana göre, bu, Türk ekonomisine büyük kayıplar getirmiştir.

Bu gelişmeler son yıllarda biraz daha gündeme gelerek, Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmede bunun olumsuz bir sonuç değil, pazarlık gücünü artıran bir güç olduğu düşüncesine varılarak, Türkiye, 1970'li yıllarda başlayan ilişkileri 1989 yılında, 19 yıl sonra tekrar ele almış, Avusturya'nın teklifiyle Şubat 1990'da bu anlaşma imzalanmış ve sonra da 1992 yılında yürürlüğe girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, böylece, Türkiye, bu ülkelerle Serbest Ticaret Bölgesine üye olmuştur. Serbest Ticaret Bölgesinin Avrupa Ekonomik Topluluğundaki ilişkilerden farkı, EFTA'nın, tamamen, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımıyla, ortak gümrük birliği öngörmemesidir. Oysa ki, Avrupa Birliğine şirin gözükmek için, bildiğiniz gibi, 1996 yılında, tamamen siyasî bir kararla, o günkü iktidar, Avrupa Birliğinin siyasî karar organında yer almadan Avrupa Gümrük Birliğine girmiştir ve siyasî karar organının üçüncü ülkelere uygulamak için verdiği OGT; ortak gümrük tarifesi dediğimiz gümrük tarifesine uymayı kabul etmiştir. İşte, bundan dolayı, Türkiye, geçen beş yıl içerisinde, milyarlarca mark ve dolar olarak dışticaretinde açık vermiştir.

Bu bakımdan, EFTA ülkeleriyle olan ilişkilerimizi yıllarca geciktirmenizin sonucu, Avrupa Birliğine girmek için bu serbest ticaret birliğini kuran ülkelerin EFTA'dan ayrılmaya başlamasıyla -başta, İngiltere, Portekiz, en son olarak da İsveç- dağılım sürecine girilmiş bir ortamda, biz, EFTA'ya girdik. Bu gecikme bize büyük bir fatura ödetmiştir.

Şimdi, burayla olan ilişkilerimiz de, kanaatime göre, sağlıklı olarak işlememektedir. Bu konuda, daha önce akdedilmiş yasa, bu konuştuğumuz 200 sıra sayılı yasa tasarısıyla değiştirilmektedir. Bunun sebebi gayet açıktır; birincisi; Avrupa Birliğine girmek için ayrılan İsveç, aynı zamanda, depoziter ülke durumundaydı; dolayısıyla, Norveç bu göreve getirildiğinden, değişikliğin yapılabilmesi gerekmektedir.

İkincisi, biz, kurucuları arasında bulunduğumuz "World Trade Organization" diye bilinen Dünya Ticaret Teşkilâtında yapılan Teknik Engeller Anlaşmasındaki değişikliklere uyum sağlamak durumundayız.

Ayrıca da, ticaretle bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşmasında da değişiklik yapılmıştır. İşte bu değişikliklere uyum sağlamak görüşülen bu kanun tasarısı getirilmiştir.

Bu bakımdan, yasa tasarısıyla, anlaşmanın 10 uncu, 15 inci ve 35 inci maddelerinin değiştirilmesi, Grubumuzca uygun ve yararlı görülmektedir.

Bunları dile getirmemdeki sebep, ekonomik işbirliği üyeliklerimizde çalışmaları çok ciddî boyutta tutmamızın önemini belirtmektedir. KEİB ve EKİB, İSEDAK işbirliğimiz fevkalade önemlidir. Türkiye'nin şansı, önce komşularıyla, sonra mensup olduğu Türk cumhuriyetleri, İslam âlemiyle olan ekonomik işbirliğini güçlendirip, Batının karşısına güçlü bir pazarlık imkânı kazanarak oturmasına bağlıdır. Yoksa, efendim, onlara şirin gözükmek için teslimiyetçi politikalarla Türkiye'nin menfaatlarını koruyamayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP, SP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

EFTA DEVLETLERİ İLE TÜRKİYE ARASINDA ANLAŞMADA

YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 24.3.1992 tarihli ve 3788 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan "EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşma"nın 10, 15 ve 35 inci maddelerinde yapılan değişikliklerin ve 15 inci maddede atıfta bulunulan XII sayılı Ek'in Anlaşmaya ilave edilmesinin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Masum Türker, son sözü istemiş...

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - İstemiyorsunuz değil mi, vazgeçtiniz; teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şeklini Genel Kurula soracağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum.

Süre 2 dakikadır.

Sisteme giremeyen milletvekilleri, pusula gönderebilirler.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Katılan

:

204

 

Kabul

:

197

 

Ret

:

1

 

Mükerrer

:

6

 

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Şimdi, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9. – Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı : 558) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına, Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Grubumuz adına konuşma yapılmayacak.

BAŞKAN - Sayın Ayvaz Gökdemir konuşmaktan vazgeçti.

AKP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kansu.

Sayın Kansu, bu tasarıyı bitirmek istiyoruz; özet konuşursanız memnun olurum.

AKP GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 558 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

558 sıra sayılı tasarı, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan arasında Hazar geçişli boru hattının uygulanma İlkeleri hakkındaki hükümetlerarası deklarasyonun onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bir kanun tasarısıdır.

Türkiye, artan enerji ihtiyacını karşılamak, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve Hazar havzası enerji kaynaklarını kendi üzerinden dünyaya taşımak için çeşitli projeler üretmiştir. Görüşmekte olduğumuz Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesi işte bunlardan biridir.

Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesiyle birlikte doğu-batı koridoru üzerinde oluşturulacak boru hatları sisteminin bir parçası olacaktır. Bu açıdan, petrol kaynakları ile doğalgazı, birbirinden ayrı düşünülemeyen bir bütün olarak değerlendirmek ve politikalarımızı ona göre oluşturmak gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda, Hazar havzası, Avrupa ve Asya'nın petrol ve doğalgaz ihtiyacını karşılayacak en büyük ve en önemli bölge niteliği arz etmektedir. Sadece Hazar Denizindeki petrol rezervlerinin 13 milyar tondan daha fazla olduğu dile getirilmektedir. Türkmen doğalgazı ise, dünyanın dördüncü büyük rezervlerine ve 70 milyar metreküp üretim fazlasına sahiptir. Yapılan tahminlere göre, 2010 yılında Avrupa'da 50 ilâ 60 milyar metreküp doğalgaz açığının çıkması beklenmektedir. Bu açığın kapatılmasında en yakın kaynak da Türkmen doğalgazıdır.

Sovyetler Birliği döneminde, siyasî ve ticarî olarak ulaşılamayan, yeterince yararlanılamayan bu kaynaklar, şimdi yabancı yatırıma açılmaktadır; ancak, kapalı bir havza görüntüsü arz eden bu bölgedeki üretimin, dışa açılacak yolları, boru hatları olmaksızın hiçbir değeri yoktur. Bu sebeple, bölge, dışa açılacak yollar aramaktadır. Bu yolların nereden ve nasıl geçeceği ise, yerel, bölgesel ve küresel güçler arasında önemli bir rekabet alanı oluşturmaktadır.

                                

(1) 558 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Deniz bağlantısı olamayan bölgenin, Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında dünyaya açılması için, başlıca dört alternatif ortaya çıkmıştır; birincisi, Hazar Denizinin kuzeyinden Rusya vasıtasıyla Avrupa ve Atlantik'e; ikincisi, Çin aracılığıyla doğudan Pasifik'e; üçüncüsü, Afganistan üzerinden Hindistan ve Pakistan aracılığıyla Hint Okyanusuna; dördüncüsü, Hazar Denizinin güneyinden İran ve Türkiye aracılığıyla Akdeniz'e; bu son, Akdeniz'e çıkış alternatifi de, kendi içinde, Karadeniz ve Boğazlar üzerinden tankerlerle veya Azerbaycan-Gürcistan ve Türkiye üzerinden, kısaca Bakü-Ceyhan olarak bilinen boru hattıyla olmak üzere, çeşitlenmektedir. Bu alternatifler, Türkiye, Rusya ve İran gibi bölgesel güçler arasında ciddî bir rekabet ortamı yaratmakta, bu rekabete, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Çin ve Japonya gibi küresel aktörler ile yerel güçler de dahil edildiğinde, olay daha da çetrefilleşmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aktörlerin sıraladığım alternatifler üzerindeki tavır ve tutumlarını kısaca gözden geçirerek, Türkiye'nin kendi jeoekonomik ve jeostratejik çıkarlarını çok yakından ilgilendiren gelişmelerle ilgili bugüne kadar takip ettiği politikayı ve bu politikanın bundan sonra alması gerekli doğrultusu üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle kabul etmek gerekir ki, tüketici ülkeler, bu kaynakların, alabilecekleri en yakın coğrafyaya akıtılmasını istemektedirler. Bu açıdan bakıldığında, enerji piyasaları hızla gelişen Tayvan, Güney Kore, Japonya gibi Güneydoğu Asya ülkeleri, bu kaynakların Afganistan-Pakistan üzerinden Hint Okyanusuna akıtılmasını isteyerek, finansman açısından desteklemektedirler. Çin'in hızla büyüyen ekonomisi, enerji ihtiyacını artırmıştır. Bu ihtiyacı karşılamak için, Doğu Türkistan'daki zengin rezervler, 1993 yılından itibaren yabancı yatırımcılara açılmıştır. Bu petrolün Çin'in doğusundaki sanayi bölgelerine taşınması, Japonya'nın da yakından ilgisini çekmektedir; çünkü, Japonya, petrolü, Hint Okyanusunun yanı sıra, hemen kendi önüne akıtmayı da istemektedir. Böylece, Ortadoğu'dakinden daha ucuz petrol alacak olan Japon sanayiinin avantajlı bir konuma geçeceğini düşünmektedirler. Ancak, buna, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa karşı çıkmaktadır.

İran, bu kaynakları, kendi üzerinden, Basra Körfezinde Abadan'a indirmeyi, böylece güçlendireceği stratejik önemiyle Ortaasya ülkeleri üzerinde etkinliğini, ayrıca OPEC içindeki gücünü artırmayı hedeflemektedir. Bu eğilime ise, başta ABD, İsrail ve Japonya karşı çıkmaktadır.

Rusya, bu kaynakların Karadeniz'de bulunan Novorossisk Limanında toplanıp, tankerlerle boğazlar üzerinden taşınmasını istemektedir.

Almanya da, ulaşamadığı Ortadoğu petrolü yerine, Avrasya petrolünün Karadenize çıkmasını istemektedir. Böylece, Ren-Tuna kanalı veya Karadenizin kuzeyinden boru hattıyla petrolü Baltık Denizine çıkarmayı arzu etmektedir.

Türkiye ise, boğazlara taşıyamayacağı kadar tehlikeli bir tanker trafiği yükleneceği düşüncesiyle, Karadenizin hava şartları dolayısıyla yılın ortalama 100 günü taşımacılığa elverişli olmadığı gibi tezlerle bu düşünceye karşı çıkmakta; kendi jeoekonomik ve jeostratejik çıkarları açısından hayatî önemde gördüğü bu kaynakların, Ceyhan'dan Akdenize akıtılmasını önermektedir. Dünya petrollerinin altıda 1'ini taşıyan Akdenizin Batı pazarlarına en uygun hinterlandı sunması dolayısıyla, bu öneri, Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu petrolüne bağımlı olmak istemeyen Avrupa ve Akdeniz ülkeleri ile özellikle İsrail tarafından desteklenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, petrolün güvenilir bir ülkeden taşınması ve Rusya'ya alternatif olarak Avrupa'ya gelecek olan Türkmen doğalgaz hattından dolayı da, projeyi desteklemektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin bir başka hedefi de, hem rezerv hem de çıkış olarak alternatifsiz körfez petrolüne alternatif yaratarak, gelecekte Batı'nın güvenebileceği kaynak haline dönüştürmektir. Japonya ise, uzaklık ve maliyeti nedeniyle karşı çıkmasına rağmen, gerçekleşirse, finansmanını destekleme eğiliminde gözükmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde Kazak ve Azerî petrollerinin Akdenize inmesi konusunda bir uzlaşı sağlanmış gözükmektedir. Tartışma konusu olan nokta, petrolün Türkiye'ye Doğu Anadolu'dan mı yoksa Karadenizden mi; yani, petrolün Akdenize boru hattıyla mı yoksa tankerlerle mi taşınacağı meselesidir. Bu noktada, kilit konumda olan Azerî petrolüdür; zira, Azerî petrolü Karadeniz yerine Akdenize akıtılırsa, arkasında bulunan Kazak petrolünün de ona bağlanması daha mantıklı hale gelecektir. Bu durumda, alternatifler arasında hangisi daha önce gerçekleşirse diğeri de ona bağlanabilir şeklinde bir yarış vardır. Bakü-Ceyhan'ın çekiciliği, diğer kaynakları da Türkiye'ye çekecektir. İran petrolünün İskenderun'a getirilmesi, doğalgazının Avrupa'ya aktarılması, Kuveyt ve Suriye doğalgazlarının da Türkiye üzerinden Avrupa'ya getirilmesi gibi yeni işbirliği olanakları, avantajlara yol açabilecektir.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin Türkmen doğalgazını bir an önce Avrupa'ya taşıması, Bakü-Ceyhan'a öncü olacak derecede, stratejik açıdan önemlidir. Küresel ve bölgesel aktörler arasında uzlaşmasının daha kolay sağlanacağı böyle bir projenin hayata geçirilmesi, diğer ana projenin kabul edilme ve hayata geçirilme şansını artıracaktır. Görüşmekte olduğumuz tasarının bu süreci hızlandırarak şansımızı artırması hepimizin ortak dileğidir.

AK Parti olarak, bu kanun tasarısını destekliyoruz. Bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Budak, siz de özet yaparsanız, 19.00'a kadar bunu oylamış oluruz efendim.

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri ve vatandaşların refah düzeyleri ölçülürken, bütün dünyada, kullandıkları enerji dikkate alınmaktadır. O noktadan, ülkemiz ile gelişmiş ülkeleri mukayese etme imkânımız ve şansımız bile bulunmamaktadır. Bu zamana kadar hükümetler, enerji noktasında çok değişik politikalar izlemişlerdir; petrol konusunda, doğalgaz konusunda, hidroelektrik santrallar konusunda, termik santrallar konusunda çok değişik politikalar izlemişlerdir. Bir hükümet şöyle bir politika, öbür hükümet böyle bir politika, hatta aynı hükümetin içerisindeki bakanlar çok değişik enerji politikaları izlemişlerdir. Dolayısıyla da, Türkiye'nin çok şiddetli bir şekilde enerji problemini çözebilmesi, önce millî bir enerji projesi gerçekleştirmesiyle mümkündür. Bunun üzerinde, siyasetüzeri, hükümetlerüzeri ve Türkiye'nin millî çıkarlarıyla bağdaşan bir politika üretilmezse, biz burada enerji konusunu çok tartışırız. Her gelen hükümet, bizden öncekiler bu noktada yatırım yapmamıştı der ve dolayısıyla problemi bir sonraya aktarır. Dolayısıyla, bu problemin bir sonraya aktarılmaması için, enerji konusunda ciddî adımların atılması gerekir.

Efendim, iyi ya, işte bir deklarasyon yayımlamışız, onu Meclisimizde görüşüyoruz, kabul edeceğiz ve Türkiye'nin enerji politikasını da belirlemiş ve enerji sorununa da çözüm bulmuş olacağız diyeceğiz; ama  bu, üç yıl önce imzalanmış bir deklarasyon, üç yıl sonra Meclisimizin huzuruna ancak gelebiliyor.

Daha önce de, Bakü-Ceyhan'la ilgili, sayısını hatırlayamıyorum ama Cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız, bakanlarımız, hatta petrolle ilgili görevli kurumlarımız gittiler, benim sayabildiğim kadar 13 defa anlaşma yaptılar; ama Bakü-Ceyhan konusunda atılabilmiş somut bir adımı da söylemek mümkün değil. Ben, arzu ediyorum ki, Türkmenistan ile Türkiye arasındaki bu boru hattı da böyle bir akıbete uğramasın; ama, son çıkan 11 Eylüldeki bu hadiseden sonra, bu da, Bakü-Ceyhan'ın akıbetine uğramak üzeredir diye düşünüyorum. Hele hele, Türkiye, çok ciddî bir şekilde, aktif bir şekilde bu olaya karışacak olursa, çok ciddî şekilde problemlerle karşı karşıya kalacaktır.

Arkadaşlar, yakın tarihimizdeki bütün savaşların çıkma nedenleri arasında petrol ve enerji kaynakları vardır. Birinci Dünya Harbine, Birinci Dünya Harbi demekten daha ziyade "birinci paylaşım savaşı" desek daha iyi olacak; Ortadoğu petrollerini Avrupa devletlerinin paylaşması hedeflenerek çıkarılmıştır. Daha çok yakın tarihlerde Çeçenistan Savaşının temelinde de Rusya'nın petrol kaynaklarını denetim altında tutma arzusu ve hedefi vardır. Çok daha yakınlarda, Ermenistan Parlamentosu içerisinde, Rusya'ya yakın olduğu bilinen bir başbakanın öldürülmesinin temelinde de petrol anlaşmaları vardır ve Azerbaycan'da Ebulfeyz Elçibey'in iktidardan götürülmesinin temelinde de petrol şirketlerinin büyük katkısı vardır; neden; çünkü, petrol şirketleri, petrol endüstrisi, dünyada en güçlü endüstrilerin başında gelmektedir; çünkü, bütün dünya petrollerinin üretim yerleri birkaç ülke ve bunları pazarlayan ve yerine ulaştıran şirketler de birkaç tanedir. Dolayısıyla, bunların, cirosu itibariyle, yatırımları itibariyle ve kârları itibariyle de, âdeta, dünyada, hükümetlerden daha güçlü lobiler haline geldiklerini söylemek de, herhalde bir kehânet olmasa gerekir. Son Amerikan seçimlerinde Sayın Bush'un seçilmesindeki petrol lobilerinin faaliyetlerini de herhalde dikkate almakta fayda var diye düşünüyorum.

Aynı zamanda, Türkmenistan'ı ve ABD'yi karşımıza alarak, bizim, Mavi Akım Projesini hayata geçirmemizin temelinde, politikacılarımız üzerindeki petrol lobisinin etkisini de, gaz lobisinin etkisini de düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Hâlâ, onun üzerindeki birtakım sis perdelerini Meclisimiz de kaldıramamıştır, yargı da kaldıramamıştır; bütün spekülasyona rağmen, Mavi Akımın gizli maddeleri, gizli sözleşmeleri Meclisin huzuruna bile getirilememiştir.

Dolayısıyla, bu anlaşmalar ciddî anlaşmalardır, bu anlaşmalar Türkiye'nin geleceğiyle ilgili anlaşmalardır. Maalesef, Mavi Akım Projesini hayata geçirmek suretiyle, kardeş bildiğimiz, yüz yıllardır kucaklaşma hissiyatıyla, hasretiyle beraber yanıp tutuştuğumuz Türkî cumhuriyetleri de karşımıza almışızdır ve onlarla aramızda, telafisi mümkün olmayan diplomatik ve siyasal sorunlara da yol açmış bulunuyoruz.

İşte, bir sayın bakanımıza, Sayın Türkmenistan Cumhurbaşkanının söylediği ifadeler, herhalde, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir bakanının karşı karşıya kalmadığı, muhatap olmadığı olaylardır. Arkasından, Sayın Cumhurbaşkanı telafi etmek için gitmiştir; ama, bugün, Türkmenistan, ilişkilerini, Rusya'yla, İran'la ve bölge ülkeleriyle halletme yoluna gitmiştir. Dolayısıyla, bu olay, aynı zamanda, diğer petrol üreticisi, doğalgaz üreticisi Türkî cumhuriyetleri de Türkiye konusunda birtakım tereddütlere sevk etmiştir, Putin'in kucağına itmiştir. Bunun neticesinde, Şangay Beşlisi doğmuştur; bunun neticesinde, Türkmenistan, gidip, 30 yıllığına doğalgaz anlaşmasını Putin ile yapmak mecburiyetinde kalmıştır. Hatta, doğalgazın, Türkmenistan'ın bağımsızlığıyla ilgili olduğunu da bizzat kendi yetkilileri söylemektedir.

Bütün bunları neden anlatıyorum; çünkü, bu anlaşmanın ve deklarasyonun hayata geçmesi, canı gönülden arzu ettiğimiz bir olaydır; ama, bu ciddî şekilde bir siyasal iradeyi, bir millî enerji politikasını beraberinde getirmektedir. Anlaşmalara imza atmak yetmez, aynı zamanda, yapmış olduğumuz, uyguladığımız, sahibi olduğumuz petrol borularını da hayata geçirmek mecburiyetindeyiz.

Bu yapılan anlaşmayla, yıllık 40 milyon tonluk bir boru hattının projesi ve çalışması üzerinde duruluyor. Halbuki, Irak ve Türkiye arasındaki petrol boru hattının yıllık kapasitesi 75 milyon tondur; ama, bu, maalesef on senedir kapalı durmaktadır. 54 üncü hükümet, ya zararın tazmin edilmesi ya da vananın açılması diyerek, o vanayı açmış, Türkiye'yi milyarlarca dolar zarardan kurtarmıştır; ama, ondan sonra gelen 55 inci hükümetin yaptığı ilk iş, Türkiye'nin millî hedefleri ve çıkarlarıyla hiç bağdaşmamasına rağmen, Irak'tan gelen petrol boru hattının vanasını kapatmak olmuştur.

Beyler, siz elinizdeki boruları çalıştıramazken, yeni borulara hangi gözle, hangi yüzle kapı aralayacak anlaşmalar yapıyorsunuz diyorum; ama, yine de tebrik ve teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir; ancak, çalışma süremiz dolmak üzere olduğu için, tasarının bitimine kadar sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ, GÜRCİSTAN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE

TÜRKMENİSTAN ARASINDA HAZAR GEÇİŞLİ BORU HATTI PROJESİNİN

UYGULANMASINA İLİŞKİN HAZAR GEÇİŞLİ BORU HATTININ

UYGULANMA İLKELERİ HAKKINDAKİ HÜKÜMETLERARASI

DEKLARASYONUN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 18 Kasım 1999 tarihinde İstanbul'da imzalanan "Azerbaycan Cumhuriyeti, Gür-cistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyon"un onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son söz talebi vardı.

Sayın Masum Türker?.. Yoklar.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şeklini size soracağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cihaza giremeyen sayın milletvekilleri, lütfen, pusula göndersinler; vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar da vekâletlerini göndersinler.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkmenistan Arasında Hazar Geçişli Boru Hattı Projesinin Uygulanmasına İlişkin Hazar Geçişli Boru Hattının Uygulanma İlkeleri Hakkındaki Hükümetlerarası Deklarasyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 195 milletvekili katılmış olup, 191 kabul oyu ile 4 mükerrer oy kullanılmıştır. Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, zorlu bir hafta geçirdik; bu zorlu haftada güzel işler yaptığımızı kanaatindeyim, teşekkür ediyorum.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 16 Ekim Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.06

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.