DÖNEM : 21 CİLT : 70 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 135 inci Birleşim (Olağanüstü) 28 . 9 . 2001 Cuma İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun 2.10.2001 Salı,
3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001 Cuma günleri 11.00-21.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 2.10.2001 Salı günü sözlü sorular
ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine, 3.10.2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi IV.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
dört oturum yaptı. NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA),
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek
grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen
üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu
Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki davetine, Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetle icabet edilmesine, Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA)
Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001
tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa
Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu
temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B.
Suat Çağlayan'ın katılmasına, İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul
edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/803) (S.Sayısı : 737)
görüşmelerine devam edilerek, 31 inci maddesine kadar kabul edildi. Alınan karar gereğince, 28 Eylül 2001 Cuma
günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.20'de son verildi. Mustafa Murat Sökmenoğlu Başkanvekili Mehmet Ay Cahit Savaş Yazıcı Gaziantep İstanbul Kâtip Üye Kâtip Üye Şadan Şimşek Edirne Kâtip
Üye No. :182 II. – GELEN
KÂĞITLAR 28.9.2001
CUMA Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Denizli Milletvekili Mehmet
Gözlükaya'nın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4749) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.9.2001) 2.– Denizli Milletvekili Mehmet
Gözlükaya'nın, eğitime katkı payı adı altında toplanan vergilere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4750) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.9.2001) 3.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Karaman Millî Gençlik Vakfı Erkek Öğrenci Yurdunun kapatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4751) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.9.2001) 4.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Ankara Çayının kirliliğine ve bu
konuda yapılan çalışmalara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4752) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.9.2001) Açılma
Saati: 11.00 28 Eylül
2001 Cuma BAŞKAN : Başkanvekili
Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
135 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır; gündeme
geçiyoruz. Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: III. – ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.- Genel
Kurulun 2.10.2001 Salı, 3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001
Cuma günleri 11.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;
2.10.2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 3.10.2001
Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi 28.09.2001 Danışma Kurulu Önerisi Danışma Kurulunca, Genel Kurulun 2.10.2001
Salı, 3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001 Cuma günleri
11.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 2.10.2001 Salı günü
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 3.10.2001 Çarşamba günü sözlü
soruların görüşülmemesi önerilmiştir. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Emrehan Halıcı İsmail Köse Beyhan Aslan DSP Grubu Başkanvekili MHP
Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili
Ali Rıza Gönül Mehmet Ali Şahin
Yasin Hatiboğlu DYP Grubu Başkanvekili AK
Parti Grubu Başkanvekili SP Grubu
Başkanvekili BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok. Danışma Kurulunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu raporunun birinci görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Sayın milletvekilleri, 31 inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 31.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasına "Yayımlanmasını"
ibaresinden sonra gelmek üzere "kısmen veya tamamen" ibaresi ile son
cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir. "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun
bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan
maddeleri görüşebilir." BAŞKAN - 31 inci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu; buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; anayasa tadilatıyla ilgili kanun
teklifinin 31 inci maddesi üzerinde, Grubumuz adına, görüşlerimizi arz etmek
üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Çalışmalarımızın, hayırlara vesile olmasını
Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Muhterem milletvekilleri, Anayasamızın 89
uncu maddesi, kanunların, Cumhurbaşkanı tarafından, tekrar görüşülmek üzere,
yani, geciktirilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilme hakkını
Cumhurbaşkanına tanımıştır. Bu, genelde, diğer anayasalarda da
cumhurbaşkanlarına, devlet başkanlarına tanınan bir haktır; bizim dışımızdaki
ülkelerde de bunun örneğini görmek mümkün. Yalnız, bu yapılan değişiklikle,
kanunlar, bugüne kadar bütünüyle veto edilip gönderilirken, bundan sonra kısmen
değiştirilmek üzere gönderilme imkânı tanınmaktadır. Bu, kanun yapımının
Türkiye Büyük Millet Meclisince biraz daha hızlı bir şekilde yapılmasını,
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerin, bir defa daha ve kısa sürede
müzakere edilme imkânını getirmektedir; bundan dolayı uygun, makul bir
değişikliktir. Bundan önce hazırlanan 1924 ve 1961 Anayasalarımızda da aynı
hükümler mevcuttur. Sadece, onlarda Cumhurbaşkanına verilen süre sadece on gün
iken, bu sefer, 1982 Anayasasıyla bu süre onbeş güne çıkarılmıştır. Aslında
bunun on güne indirilmesinde de fayda vardı, işleri biraz daha
çabuklaştırabilmek, biraz daha hızlandırabilmek maksadıyla; ama, bu haliyle de
uygun bir değişiklik yapıldığı kanaatindeyiz. 1961 yılından bugüne kadar,
Cumhurbaşkanlarınca 96 kanun teklifi geri gönderilmiş, bunların içinden 54
tanesi Meclis tarafından görüşülmüş ve kabul edilmiş, geriye kalan 42'si ise
görüşülmemiş, sadece o 42 içinden 1 tanesi görüşülmüş; ama, yeterli oyu
sağlayamadığı için, o da, bir bakıma kadük kalmış, kabul edilmemiştir. Bizde istenen çoğunluk salt çoğunluktur;
ancak, bazı ülkelerde, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde böyle bir
iadenin kanunlaşabilmesi için, meclisin, yarı değil, üçte 2 çoğunluğunun oyunu
alması gerekiyor. Bunun için bir tetkik yapıldığında, Amerika Birleşik
Devletlerinde, cumhurbaşkanlarınca veto edilen kanunların tekrar görüşülüp
kanunlaşması oldukça nadir rastlanan bir hadisedir. Muhterem milletvekilleri, aslında, bu,
rutin bir konu, bunun üzerinde hemen hemen bütün Meclisin ittifakı var; ancak,
tabiî, bizde, Türkiye Büyük Millet Meclisince çıkarılan kanunların tetkiki ve
iade yetkisi sadece bir mercide değil; eğer, kanunların Anayasaya aykırılığı
düşünülüyorsa, Cumhurbaşkanınca veya bilindiği gibi Mecliste bulunan belli bir
çoğunlukça kanunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi mümkün. Yani, Türkiye
Büyük Millet Meclisince çıkarılan kanunların, eğer herhangi bir şekilde
Anayasaya aykırılık durumu arz ettiği kanaati varsa, bunun, ayrı bir karar
organı tarafından, -aslında, normal şartlarda, bazı ülkelerde bulunmasına
rağmen, yetkileri biraz daha kısıtlı olan bir mahkeme- bir üst mahkeme tarafından
tetkikine imkân veriliyor. Ancak, bu konuda şunu
ifade etmekte fayda görüyorum: Anayasa Mahkemesi de her zaman isabetli
bir karar vermiyor. Bundan dolayı, kanunlar yapılırken, özellikle anayasa
yapılırken, birtakım hususlara biraz daha
hassasiyet gösterilmesinde fayda var zannediyorum. Dün burada, Anayasamızın 69 uncu
maddesiyle ilgili olarak bir tadilat kabul edildi; ancak, Grubumuz tarafından
verilen, arkadaşlarımız tarafından verilen önergelerden, üç tane önergeden
hiçbir tanesi Yüce Meclisin tasvibine mazhar olmadı. Ben burada bir konuyu özellikle üzerine
basarak vurgulamak istiyorum. Anayasamızı yapıyoruz; Anayasaya konulan hükümler
yarın bizim için de geçerli olacak; bir yanlışlık, bir mahkeme tarafından
yapılıyorsa veya biz, bir yanlışlığı hasbelkader yapabiliyorsak, bu, herkes
için geçerlidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Dün kabul
edilmeyen -ve bize üzüntü veren- önergelerde, üzerinde durmak istediğimiz
hususlar neydi, onu çok kısaca arz etmek istiyorum. Savunma hakkı, en kutsal haktır. Eğer, bir
yerde adalet tesis edilecekse ve bu adalet tesis edilirken savunma hakkı
tanınmıyorsa veya kısıtlanıyorsa, adaletin tam olarak tecelli edeceğini
söylememiz mümkün değildir. İstenilen neydi; bir partinin kapatılması için
Başsavcılık tarafından Anayasa Mahkemesine bir dava açıldığında, bu dava sadece
dosya üzerinden görüldüğü için, mutlaka, takdim edilen delillerin sübut bulması
isteniyordu. Yüce Meclisimiz bunu reddetti. Aslında, bundan bir sene önce, aynı
Yüce Meclis, bunun kanunlaşması için müspet istikamette oy kullanmıştı. Kısıtlanan ne; bizim için "başka bir
parti kapatıldı, doğru hareket etselerdi" şeklinde birtakım yaklaşımlar
olabilir; ama, kısıtlananın ne olduğunu bilmemizde fayda var. Bir milletvekili
hakkında bir iddiada bulunuluyor, suç isnadında bulunuluyor; o milletvekilinin
bu suç isnadından haberi yok; Anayasa Mahkemesine gidiliyor; Anayasa Mahkemesi
burada iki tane büyük hata işliyor. Nedir bir tanesi; bir konuda kendisini hem
savcı hem mahkeme yerine koyuyor. Zaten, eğer savcı, kendi açtığı davayı
kendisi görecekse, burada adaletin tesisi mümkün değil; çünkü, iddia makamı da,
karar makamı da aynı merci oluyor. İkincisi ise, burada, milletvekillerine
isnat edilen birtakım suçlardan dolayı dava Anayasa Mahkemesine gidince,
milletvekilleri müracaat ediyorlar, "bu konu yanlış takdim edildi, biz
kendimizi savunmak istiyoruz" diyorlar. Anayasa Mahkemesi de diyor ki:
"Biz normal bir mahkeme değiliz, sizi yargılayamayız." Bunu söyleyen
Anayasa Mahkemesi, o şahıs hakkındaki iddiayı, savunmasını... BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, zaten sabahın erken saatleri... ... hiç onun müdafaasını almadan, o
doğruymuş gibi kabul edip partiyi kapatıyor. Partiyi kapattıktan sonra,
partinin kapatılmasına vesile olduğu için, o şahsın milletvekilliğini düşürüyor
ve hiç savunması olmadan... (DSP sıralarından "bunları çok dinledik"
sesleri) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Çok
dinlediniz; ama, bir türlü hakikatleri kabul etme imkânını görmüyorsunuz
kendinizde; ben, ona üzülüyorum ve düşünebiliyor musunuz muhterem arkadaşlarım,
ne istersek isteyelim, savunması alınmadan bir şahıs hakkında hüküm vermek
adaleten uygun mudur?! Sorduğumuz budur. Ve onun arkasından, o milletvekilinin
milletvekilliği düşürülüyor; Meclisin kılı kıpırdamıyor! Halbuki, bir
milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülebilmesi, mahkeme kararı olsa bile,
yine, Meclisin kararına bağlıdır. Arkasından, mahkeme, kendisini müdafaa
edebilmek için diyor ki "efendim, bu, ceza değil, bu, bir
tedbirdir." (MHP sıralarından
"mikrofon kapalı" sesleri) BAŞKAN - Ne yapalım efendim; sözünü
kestim... Uyarmışım... Hatibi kürsüden zorla gönderme diye bir yöntemimiz yok.
Biz ikaz ettik, sözünü kestik; o kadar. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Muhterem
arkadaşlarım, bundan dolayı da,
hakikaten, üzüntümü ifade ediyorum ve bu kanunun milletimiz için hayırlı
olmasını diliyor; herkesi saygıyla selamlıyorum (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) -
Sayın Başkanım, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisi, anayasa yapma konusunda, geçmiş siyasî hayatımızda pek fazla başarılı
olamamıştır. 1924 Anayasasından sonra, Türkiye'de yapılan anayasalar,
seçilmişler tarafından değil de atanmışlar tarafından yapılmıştır. O halde,
böyle geniş çaplı anayasa değişikliği yapan bu Sayın Yüce Meclisi kutlamak
istiyorum. Ancak, anayasa yaparken, bir tarafta devlet, bir tarafta millet, bir
tarafta devletin kurumları, bir tarafta da milletin bireylerinin hak ve
hukukları karşı karşıya ve bu ilişkiyi gelecek çağlara taşıyacak ve bu ilişkiyi
irtibatlandıracak bir anayasa yapılma zarureti artık Türkiye'de hâsıl olmuştur.
Bireyin hakkını, hukukunu öne çıkaran,
devlet çarkını takılmadan işletecek ciddî düzenlemelere ihtiyaç vardır. Oysa,
bugün, şu anayasa değişikliği olurken, sıradan bir kanun gibi, Yüce Mecliste ne
bir heyecan vardır ne de bu anayasa değişikliği konusunda değişik kurum ve
kuruluşların çok önemli derecede ilgi, alaka ve tavsiyeleri sureti katiyede
gelmemiştir; hatta, o kadar ki, sıradan kanunlarla ilgili birçok tavsiye ve
telkin gelmiş olmasına rağmen, bu anayasa değişikliğine iltifat henüz
doğmamıştır. Oysa, anayasa değişikliklerinde temel
ilke, temel felsefe, milletle devlet arasında yaratılacak, ihdas edilecek,
kurulacak bir sosyal mukavele niteliği olmasına rağmen, her nedense, bu anayasa
değişikliğine çok ciddî bir şekilde itibar edilmemektedir. Oysa, çok çok
önemli; bütün toplumun katmanlarının bu konuda ciddî beyanlarda bulunması
gerekmektedir. Mesele böyle olduğu zaman, netice de şöyle
oluyor ama: Bir vatandaş "bu benim devletim, bu benim Büyük Millet
Meclisim, bu benim hükümetim" diye, ona kollarıyla sıcak bir şekilde
sarılır durumdan uzaklaşmıştır. O kadar ki, devletin, nerede olursa olsun
"bu benim vatandaşım" diye vatandaşına sarılacağı ciddî bir
düzenleme, ciddî bir bakış açısı getirmesi açısından, anayasaların çok önemli
olduğuna işaret etmek istiyorum. Görüşmekte olduğumuz bu Anayasa maddesi,
Cumhurbaşkanlığı makamının veto müessesesindeki kismî vetoyu gündeme
getirmektedir. Esasında, bizim Parlamento hukukumuza, Anayasamıza, bu veto
müessesesi -yeni tabiriyle, kanunu geri gönderme meselesi- yerleşmiş bir
müessesedir; ancak, geri gönderilen yasalar tüm olarak görüşülmekteydi. Bu
madde, Yüce Meclise, kısmî görüşme imkânı verdiği için, yasama ekonomisi
açısından çok ciddî zaman tasarrufu sağlayacağından çok uygun bir düzenlemedir. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu
değişikliğe çok müspet baktığımızı ifade ediyor ve bu değişikliğin hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın İlyas Arslan; buyurun. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partiler tarafından
oluşturulan Uzlaşma Komisyonunca günümüze uyarlanması ve Avrupa Birliğine uyum
sağlanması amacıyla, Türk Milletine kısmen de olsa yakışır, Anayasa Değişiklik
Teklifi hazırlanmıştır. 82 Anayasasında değişiklik yapılan bazı
maddelerden birisi olan 89 uncu maddeyle ilgili Anayasa Değişiklik Kanun
Teklifinin 31 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubum
ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 1982 tarihli
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yedi ay kadar bir süre Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminde kalarak, 17 Temmuz 1982 günü karara bağlanmıştır. Zamanın
şartları ve ihtiyaçlar dikkate alındığında, uzun ömürlü bir anayasa olacağı
düşünülüyordu; çünkü, 61 Anayasası gibi bir kaynak vardı. Uzmanlardan tutun da,
alt komisyonlara, redaksiyon komitesine kadar, ciddî çalışmalar geçmişti. 82
Anayası, 61 Anayasasının kişi hak ve özgürlüklerinde görülen boşluklarını
doldurmak, yürütme ve yasa ilişkilerinde parlamenter rejimin gereklerini
uygulamak, yürütmeyi kuvvetlendirmek, yargı denetiminin hukukî sınırlar
içerisinde yapılmasını sağlamak felsefesine dayanarak hazırlanmıştı. 82 Anayasası üzerinde ilk değişiklik,
partilerarası konsensüsle 23.7.1995 tarihinde yapılmıştır. İkinci kapsamlı
değişiklik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin
oluşturduğu Partilerarası Uzlaşma Komisyonunca hazırlanarak 737 sıra sayısıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna 37 maddelik bir teklif olarak
sunulmuştur. Bu teklifte 31 inci madde olarak teklif edilen 1982 Anayasasının
89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmış ve bir paragraf
eklenmiştir. 61 Anayasasının da 93 üncü maddesinde düzenlenen madde, 1982
Anayasasında 89 uncu maddede genişletilerek ve özünde fazla bir değişiklik
gösterilmeden korunmuştur. 61 Anayasasının 93 üncü maddesi, 24 Anayasasından
gelmektedir. 24, 61 ve 82 Anayasalarında, Cumhurbaşkanınca kanunların
yayımlanması yetkisi yine korunmuştur. Son değişiklikle, 82 Anayasasının ikinci
fıkrasındaki "yayımlanmasını" ibaresinden sonra gelmek üzere
"kısmen veya tamamen" ibaresi eklenmiştir. Burada, Cumhurbaşkanına,
kanunun benimsenmeyen madde ve maddelerini, tekrar görüşülmek üzere, geri,
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderme yetkisi verilmektedir. Böylece, kanunun
tamamı askıya alınmış olmayacak, benimsenmeyen maddeler dışındaki maddeler
yayımlanarak yürürlüğe girecektir. Böylece, hem kanunun yayımlanmasından
doğacak aksaklıklar ve boşluklar giderilmiş olacak hem de komisyonların ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun yükü hafifleyecek, zaman israfı da
ortadan kalkacaktır. Maddenin son cümlesinden önce gelmek üzere
"Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" ibaresi
eklenmiştir. Cumhurbaşkanınca geri gönderilen kanun, komisyonlarda ve Millet
Meclisi Genel Kurulunda madde madde ve tamamı tekrar görüşülmekteyken, yeni
düzenlemeyle, sadece geri gönderilen madde ve maddeler görüşülecek,
Cumhurbaşkanınca ortaya konulan geri gönderme gerekçesi ışığında ya yeni
düzenleme yapılacak ya da aynen, Cumhurbaşkanına, yayımlanmak üzere
sunulacaktır. Yayımlanan kanunların Anayasaya aykırılığı
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine iptal davası açabilme hakkı olanlar dava
açtıkları takdirde, kanunun tamamı değil de bir veya birkaç maddesinin dava
konusu olması, doğuracağı sonuçlar açısından milletimizin lehine olacaktır. Yüce Mecliste grubu bulunan Siyasî
partilerin oluşturduğu Partilerarası Uzlaşma Komisyonunca hazırlanarak
çıkarılması kesin gibi gözüken bu anayasa değişikliğinin milletimize hayırlı
olmasını ve uzlaşının, iktidar-muhalefet ayırmadan ortaya konulan çalışmanın
bundan sonraki tüm Meclis çalışmalarına örnek teşkil etmesini temenni eder,
selam ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum. Efendim, gruplar adına başka söz talebi?..
Yok. Önerge yok. 31 inci maddenin görüşmeleri bitmiştir. Oylamaya geçiyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) Cengiz Altınkaya... BAŞKAN - Efendim, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Yaşar Okuyan; Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın yerine, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Zeki Çakan; Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail
Cem'in yerine, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan; Başbakan Bülent Ecevit'in yerine,
Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz; Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin
Özkan'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu; Başbakan Yardımcısı
Sayın Devlet Bahçeli'nin yerine, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş oy
kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 32 nci maddeyi okutuyorum. MADDE 32.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir. "Kanunlar ile milletlerarası
andlaşmaların çatışması halinde milletlerarası andlaşmalar esas alınır." BAŞKAN - 32 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı
konuşacaklardır. (SP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 90 ıncı madde üzerinde
Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, anayasa
değişiklik teklifleri içerisinde en önemli maddelerden biri olan bu madde,
kanaatimce bir reform mahiyetindedir. Zira, eklenen bir cümleyle, tereddütlere
sebep olan bir hüküm açıklığa kavuşturulmuş, kanunlar ile milletlerarası
anlaşmaların çatışması halinde milletlerarası anlaşmaların esas alınacağı hükmü
açık bir şekilde ifade edilmiştir; Avrupa Birliğine uyum çalışmaları hususunda,
cesaretle atılmış bir adım olarak kabul edilebilir. Bununla, hukukumuzun çağdaş
hukukla entegre olması sağlanacak, vatandaşlarımızın hak aramak için Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kapısında sıraya girmesi önlenmiş olacaktır. Bu
nedenle, kanunlarla milletlerarası anlaşma hükümlerinin çatışmaması veya
çatışan hükümlerin sözleşme hükümlerine uygun hale getirilmesi çalışmaları
derhal başlatılmalı, başta Anayasa olmak üzere diğer temel kanunlarımızla ne
derece bağdaştığı, aralarında çelişki olup olmadığı konusunda acilen bir
araştırma yapılmalıdır. Değerli milletvekilleri, sözleşmenin
içhukuktaki yeri konusunda devletler hukukunda ikili bir ayırım yapılmaktadır.
Devletin mutlak egemenliği görüşünü savunan İngiltere ve İskandinav Ülkeleri
birinci gruba girmektedir. Bu ülkelerde, devletler hukuku ve ülke hukuku iki
ayrı hukuk düzenidir. Sözleşmenin bir sonuç doğurabilmesi için onaylayan
devletin içhukukunda bir yasal düzenleme yapması gerekir. Buna rağmen, bu
ülkelerin hepsinde içhukukun devletin taraf olduğu sözleşmelerdeki ahdî
yükümlülükleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı kontrol edilmekte, bu ülke mahkemeleri
Strasbourg'daki yargı organlarının içtihatlarını izlemek suretiyle bunları iç
hukukta değerlendirmektedirler. Kıta Avrupasında ise devletler hukuku ve
ülke hukuku tektir. Sözleşme onaylandığı takdirde içhukukun bir parçası olarak
doğrudan sonuç doğurur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi doğrudan
uygulanabilir normlar ihtiva eden bir sözleşme, içhukuktan önce gelir ve ona
üstün sayılır. Böyle bir durumda, millî mahkeme doğrudan sözleşme hükümlerini
uygulamak zorundadır. İçhukuk normları ise, ancak, sözleşmeyle çelişkili
olmadığı ölçüde uygulama alanı bulur. Sözleşme, Avrupa Konseyine üye
devletlerin çoğunda içhukuka dönüşmüş, millî mevzuata dahil edilmiştir. Bunlar
Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, İsviçre, İspanya, Lüksemburg,
Yunanistan ve Türkiye'dir. Bunlardan bir kısmı, sözleşme hükümlerini içhukuktan
üstün saymıştır. Çelişki olduğu takdirde, mahkemeler, sözleşme hükümlerini
uygular. Avusturya, sözleşmeye anayasa statüsü
vermiş, İsviçre'de, anayasa ile sözleşme hükümleri eşdeğer sayılmıştır. Biz de
ise, değişiklikten önce dahi, 90 ıncı maddede, usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde kabul edilmiş, Anayasaya aykırılıkları
dahi iddia edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Şimdi ise, maddeye ilave edilen
bir cümleyle, sözleşme hükümlerinin kanunlardan üstün normlar olduğu açıklığa
kavuşturularak tereddütler giderilmiştir. Bundan böyle, uluslararası
sözleşmelerle güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde,
anlaşmalara aykırı düzenleme yapılamayacağı anlaşılmaktadır. Milletlerarası bir
anlaşmaya dayanarak uyuşmazlığı çözmek durumunda kalan mahkemeler kuşkudan
kurtarılmışlar, kanun ile anlaşma arasında bir çatışma olduğunda, anlaşma
hükümlerine göre karar verebilecekleri hükme bağlanmıştır. Konseye üye olan devletlerin tamamı bu
sözleşmeyi kabul etmişler, böylece, sözleşme, demokratik rejim ve insan
haklarına saygı anlayışına dayalı 43 Avrupa devletinin ortak hukuk belgesi, bir
anayasası olmuştur. Hem insan haklarını düzenlemekte hem de hakların
uygulamasına, onu uygulayacak, yorumlayacak ve verilecek kararların
uygulanmasına nezaret edecek organları kurmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bunlardan biridir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bu mahkeme,
bir nevi denetim yapmaktadır. Mesela, sözleşmenin ihlali sözleşmeye aykırı bir
kanundan kaynaklanıyorsa, uygulamacıların, o kanunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
anlayış ve yorumu doğrultusunda uygulamaları gerekecektir. İlgili kanun yoruma
elverişli değilse, kanunu değiştirmekten başka çare kalmayacaktır. Bu husus
hükümranlığa ters görünse de, taahhütlerimizle kendimizi milletlerarası
denetime tabi kıldığımıza göre, sistemimizi de bu denetimin isteği
doğrultusunda değiştirmek zorunda olduğumuz kabul edilmelidir. Bunu kendimiz
yaptığımız takdirde fazla problem yaşamayız. Aksi halde, her seferinde, bir
mahkeme kararıyla mahkûm olur, prestij kaybına uğrar ve sonra tedbir almak
zorunda kalırız. Anayasa değişikliklerinin milletimize
hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 32 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım
adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, getirmiş
olduğumuz teklifin en önemli maddesini görüşüyoruz. Gece yarılarına kadar
çalıştınız, hepinizin yorgun olduğunu biliyorum; ama, lütfen biraz dikkatinizi
istirham edeceğim, çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz. Çerçeve 32 nci madde, Anayasanın 90 ıncı
maddesini değiştirmektedir, başka bir ifadeyle bir son fıkra eklenmektedir.
Uluslararası anlaşmaların tarafları en az iki veya daha çok olabilir; bunlar,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile başka bir devlet veya devletler veya
uluslararası kuruluşlar olabilir. Anayasamızın 90 ıncı maddesinin birinci
fıkrası -asıl olan- her anlaşmanın, uygun olduğunun bir kanunla Türkiye Büyük
Millet Meclisince tespit olunmasını amirdir. İstisnaî olarak, ikinci
fıkrasında, ekonomik, ticarî, teknik ve bir yılı geçmeyen anlaşmaların maliyeye
bir yük getirmemesi, fertlerin haklarına dokunmaması ve Türklerin yurt
dışındaki mülklerine dokunmaması kaydıyla, Meclisin tasdikine gelmeden
yayımlanabileceğini amirdir. Devam ediyoruz. "Eğer, Meclisin tasdikine
gelmeden yayımlanan bu anlaşmalar bir kanunun tadiline sebebiyet veriyorsa,
yine Meclisin uygun bulması şartının aranması lazımdır" diyor. Saygıdeğer milletvekilleri, bu hükme çok
dikkat etmek lazım. Şu anda yürürlükte olan madde, uluslararası bir anlaşmanın
mevcut olan bir kanunu değiştirebileceğini, anayasal lisanla söylemektedir. Peki, bu zaruret nereden doğdu? Mademki,
kanunu değiştirebiliyor, niye "bir çatışma olduğu takdirde anlaşma
üstündür" diyoruz? Saygıdeğer milletvekilleri, kanun haline
gelen bir uluslararası anlaşmanın, ondan önce çıkmış ve kendisine aykırı olan
kanunları zımnen ilga etmiş olduğunu yargı kabul etmiş vaziyette. Şu anda kabul
ettiğimiz bir anlaşma herhangi bir kanun maddesine ters düşüyorsa, anlaşmanın
galip geleceğini yargı zaten kabul etmiş, Anayasa kendisi de söylüyor bunu. Peki, sıkıntı nerede: Daha önce kabul
ettiğimiz bir anlaşma var. İki sene önce Romanya'yla bir anlaşma yapmışım, bu
sene gelmiş bir kanun kabul etmişim, o anlaşmaya ters düşmüş. İşte, Meclisin iradesi
-genel hukuk prensibi- sonradan çıkan özel kanunlar, daha önceki özel kanundan
üstündür; yani, oradaki hükümleri ilga etmiş kabul edilir, özel kanun hükümleri
de genel kanun hükümlerinden önce tatbik edilir. Şimdi, burada, daha önce yapılmış ve
kanunlaşmış, kanun hükmünde olan bir anlaşma var; bir kanun çıkarıyoruz, ona
ters... İşte, yargı, burada tereddütte. Dünyanın globalleştiği bir dönemde,
Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız bir dönemde, farkına varmadan böyle bir
kanun çıkarırsak ne olacak? Saygıdeğer milletvekilleri, işte, bu hüküm
bunu garanti etmekte, mutlaka anlaşmanın galip olacağı hükmünü burada
vazetmektedir; zarurîdir, yapılması gereken değişikliktir ve arkadaşlarımızın
da ifade ettiği gibi, hakikaten bir reformdur. Bazı çevrelerde tenkit edildik. Yazılarını
zevkle okuduğum bir gazetenin başmuharriri, bürokratlara ve milletvekillerine
yakışmayacak tabirler kullanmak suretiyle, "onların yaptığı anlaşmayla
egemenlik haklarımız mı gidecek" diyor ve maalesef, bazı çevrelerde de bu
tenkitlere uğradık. Saygıdeğer milletvekilleri, uluslararası
anlaşmalar bundan önce de önemliydi, hele bu dönemde, Avrupa Birliğine
gireceğimiz bir dönemde çok daha büyük önem arz etmektedir. Belki, Meclisteki
müzakere usullerimizde değişiklik gerekecektir. Dışişleri Komisyonlarında, malî
mevzuat getiren uluslararası anlaşmalar Bütçe Komisyonlarında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sayın
Başkanım, biraz müsamahanıza sığınacağım, çok önemli bir mevzu. BAŞKAN - Bütün maddeler önemli. Buyurun. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Gerekiyorsa
İçtüzükte değişiklik yapalım. Burada müzakere edildiğinde bütün metinler
gelsin, gizli anlaşmalarsa, gizli celseler yapalım; çok büyük metinlerse,
milletvekillerinin okuyup anlayamayacağı şekildeyse -çünkü, teknik anlaşmalar
vardır- anlayacağımız şekilde bize dokümanlar verilsin, bir anlaşmayı yapıp,
tasdik ettiğimizde, uygun bulduğumuzda, neyi tasdik ettiğimizi anlayalım. Tabiî, bizim usulümüzde, üç sene, beş sene
önce yapılmış anlaşmanın tasdikini, gelir de, burada hiçbir şeye bakmadığımız
takdirde, işte, Mavi Akım Projesindeki sıkıntılara düşeriz. Burada onayladık,
kanun haline geldi, ondan sonra gizli celseler yapmak zorunda kaldık. Bunu
başta yapalım. Eğer, millî menfaatlarıma, egemenlik haklarıma tecavüz eden bir
anlaşmaysa uygun bulmayalım, hatta tereddüdü olduğunu söylediklerini -basından
okuyorum- Sayın Cumhurbaşkanım tetkik ederse, nasıl kanunları iade ediyorsa,
benim uygun bulduğum anlaşmayı da iade etsin, bir daha inceleyelim; ama, bu
dönemde bu maddenin geri çekileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Çalışmamızın,
benim gönlümde yatan en önemli maddesidir; bu maddenin mutlaka geçmesi gerekir.
İnşallah, sizi aydınlatabilecek bilgileri verebildim. Hepinize saygılar arz ediyorum efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'da. Buyurun efendim. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir ve millet bu egemenliğini Anayasanın koyduğu
esaslar dairesinde, yetkili organlar eliyle kullanır. Organların en önemlisi de
Yasama Organıdır ve yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisindedir ve bu yetki devredilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevlerinden birisi de, milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun
bulmaktır. Uluslararası kuruluşların düzenlemelerinden, kararlarından
kaynaklanan hukuk kurallarının uygulanabilmesinin önşartı, bunların içhukuka
geçirilmesidir. Anayasanın 90 ıncı maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti adına
yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların
onaylanması, onaylamayı uygun bulan bir kanuna bağlıdır. Onay gerektirmeyen
anlaşmaların varlığı hususunu, biraz önce konuşan değerli milletvekili
arkadaşımız belirttiler. İmzaladığımız uluslararası anlaşmaların
içhukuka etkisi nedir? Anayasanın bazı maddelerinde -uluslararası anlaşmalara
atıfta bulunulmak suretiyle- onlar Anayasa hükmü mesabesindedir. Örneğin,
Anayasanın 15, 16, 42 ve 92 nci maddelerinde yer alan hususlar. Öğrenim
özgürlüğüyle ilgili, savaş, seferberlik haliyle ilgili, olağanüstü hallerle
ilgili hükümlerde bu anlaşmalara atıfta bulunulmak suretiyle, onlara üstün
değer verilmiştir. Anayasanın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında, usulüne göre
yürürlüğe konulan uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların
Anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu noktada,
kanunla eşdeğerde, onunla aynı gücü tanımaktadır. Doktrin bunun aksini söylese
de, mahkeme kararlarında, anlaşmaların içhukuk kararlarına takdimen
uygulanacağı yolunda genel prensip vardır ve bu prensibi, biz, Danıştayın
birçok kararında görüyoruz. Danıştay, bu kararlarında "içhukukta doğrudan
hukuksal sonuçlar yaratan uluslararası sözleşmelerin yukarıda belirtilen
niteliği ve bunlara karşı Anayasa Mahkemesine başvurulamaması ve böylece, bu
sözleşmelerin sonradan yapılacak ulusal yasal düzenlemelerle etkisiz kılınması
yolunun kapatılmış bulunması; bu sözleşmelerin içhukukta yasalar üstü bir
konumda olduğunu göstermektedir" demektedir. Anayasa Mahkemesi, ayrıca, birçok
kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesiyle derpiş olunan
örgütlenme özgürlüğünü anayasal hüküm niteliğinde görmüştür. Yine, Danıştay,
birçok kararında bunu vurgulamıştır; ama, bazı kararlarında da ihmal ettiğini
görüyoruz. Değerli milletvekilleri, bu çatışmada
uluslararası hukuk hükümlerinin Anayasadan sonra gelmesi, Türk hukukunun
dinamizmi için, Türkiye'nin küreselleşmeyi yakalaması için önemli bir
hadisedir. Örneğin, kamuda çalışanlarla ilgili sendikal hakkı biz vermezken,
uluslararası sözleşmeler veriyordu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci
maddesi buna imkân tanımasına rağmen, hükümet, bir genelgeyle bunları
yasaklamış idi. Danıştayın bu konuda uluslararası hukuk hükümlerini dikkate
alarak genelgeyi iptaline rağmen bunun hükümetçe uygulanmaması, Türkiye'de
sendikal hareketleri geriletmiştir. Zaman, ne zamandır? Zaman, küreselleşmenin
nimetlerinden yararlanma; ancak, tehditlerinden korunma ve en az külfetle
dünyada yarışma zamanıdır. Küreselleşme, bölgeselleşme, ulusal ve yerel
değerleri dünyaya takdim ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı,
demokratik ve özgürlükçü ortam, sınır tanımayan ortak değerlerdir. Türkiye, dünyayla rekabete girmişken,
uluslararası sözleşmelere ne ölçüde uyuyor acaba? Türkiye, onay durumu
bakımından büyük ihmaller içindedir. Ayrıca, imzaladığı sözleşmelere de
öylesine çekinceler koymuştur ki, bir çekinceler külliyatı yaratılmıştır.
Avrupa Konseyi üyelerinin, evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerini
onaylama sayılarına baktığımız zaman, 259 sözleşmeden, Türkiye'nin, ancak
70'ini onayladığını görüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bunların
arasında Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerinin 181'inden 38'inin
imzalanması, Türkiye'de emeğe ve çalışma hayatına verilen değeri ortaya koymaktadır.
Ayrıca, bizim rakiplerimiz olan Avrupa Birliğine girmeye aday 13 ülke
içerisinde, uluslararası sözleşmeleri imzalama bakımından devamlı en son
sıralardayız. Bunlarda bazı tereddütler oluyorsa, bizim egemenlik haklarımızı
kısıtlayacak -ki, bize göre kısıtlamıyor, çünkü, biz, yasayla bunları uygun
buluyoruz- Türkiye buna daha hazır değil diyorsanız, şöyle bir muhasebesini
yapalım yönetimlerin, niye bugüne kadar biz hazır olmadık. Bunun tartışması
şüphesiz ki, uzun olacaktır. BAŞKAN - Efendim, lütfen... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Eğer, bu
anlaşmalarla ilgili bir değişiklik yapılması düşünülüyorsa, nitelikli
anlaşmaların -uluslararası topluluklara girme gibi- diğer anlaşmalardan daha
farklı nisapla, nitelikli çoğunlukla burada kabulünü sağlayalım veya halkoyuna
gidelim, referanduma gidelim; Avrupa'da yapıldığı gibi. Bunlardan sarfınazar
edilmesi, Türkiye'nin ilerlemesi yolunda bir engel olacaktır. Bu düşüncelerle saygılar sunuyorum. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'nin; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çerçeve 32 nci maddeyle ilgili Grubumun
görüşlerini ifada etmek için huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, bu bir ilavedir, 90
ıncı maddeye bir ilavedir ve bana göre, malumu ilam kabilindendir; çünkü,
mevcut Anayasamıza göre uluslararası bir anlaşma içhukukumuzun üstündedir.
Biraz evvel, arkadaşlarımız burada anlattılar. Anayasaya aykırılığını iddia
edemiyorum. Bir de -o gün çıktı- bundan evvelki kanunlarımda bununla çatışan
bir madde varsa, o maddeler uygulanmaz hale geliyor. Bundan sonra, uluslararası
anlaşmaya aykırı bir içhukuk düzenlemesi yaparsam ne olur? Orada bir tereddüt
hâsıl oluyor; ama, mevcut haliyle, uluslararası anlaşmayı, yine, bir
uluslararası anlaşmayla iptal etmiyorsan, o devamlı yürürlükte ve anayasaya da
aykırı olduğunu ifade edemiyorum, iddia da edemiyorum. O halde, bundan sonra,
bir uluslararası anlaşma yaptıktan sonra, içhukukta düzenleme yaparken onu
dikkate alarak yapmam lazım; benim böyle bir vecibem var, o vecibelere aykırı
bir düzenleme getiremem dememiz lazım. Bu, kanun tekniğinde, kanun
hazırlayıcıların ve yol gösteren müşavirlerin işi. Diyecek ki, böyle böyle
uluslararası bir anlaşmam var; bakın, yaptığınız şey buna aykırıdır, bunu
yapamazsınız. Bana göre, bu bir ilavedir. Sadece, bazı hukukçuların kendi üzerlerine
düşen görevi yapmamış olmanın ezikliğinden kurtulmak için bir istektir. Bakın, 4 üncü çerçeve maddesiyle ne
yaptık; tutuklama süresi en fazla dört gündür dedik. Niye?.. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine uyalım dedik. Peki, buna uymamak için bir kanun hükmü, bir
anayasa hükmü var mıydı; yoktu. Sadece bizim uygulamamız öyle. Niye?.. Savcımız
öyle istiyor. Bir yedi gün girsin içeriye... Canım, delil bulamadım, bir yedi
gün daha kalıversin... Bunun dışında hiçbir hüküm yoktu. Anayasaya aykırı bir
hüküm de yoktu. Bir de, uluslararası sözleşme yapmışsınız, içhukukunuzda onbeş
gün var -DGM'de- değil mi? O yürümez, çalışmaması lazım. Bu, maalesef, bizim
yargı sistemimizin büyük ihmalidir. Şimdi, ben, buradan, bir sitemi dile
getirmek istiyorum. Sayın Yargıtay Başkanımız, siyasiler bunu yapamaz, onu
yapamaz... Yahu, siyasiler yapmış, uluslararası anlaşmayı kanun haline getirmiş
burada; sen niye uygulamadın, uygulanması için niye talimat çıkarmıyorsun? Bu
anlaşma var. Kanun hükmündedir diyorsun, Anayasaya aykırılığını da iddia edemiyorsun;
o halde, niye uygulamıyorsun? Uygulanması gerekirdi. Burada, bana göre, bu ilave, bir açıklama
mahiyetindedir; sadece, Sayın Tuncer'in ifade ettiği bazı mahzurları,
hukukçuların düşündüğü mahzurları ortadan kaldırsın diye... Bana göre bir
mahzuru yok, Meclise göre de yok -tutanaklara bakarsanız- Anayasaya göre de
yok, hiçbir kanuna da karşı değil; ama, yargımız, nedense, uluslararası
anlaşmaları hiç kale almıyor. Böyle bir anlaşma mı yapmışlar, bana ne,
yapmışlar diyor. Bana ne değil, Anayasa emrediyor, bu kanun hükmündedir diyor
ve Anayasaya aykırılığını da ifade edemezsin, iddia da edemezsin. O halde
uygulanacaktır. Buna, vacibül icra deniliyor; yani, bunları icra etmek
mecburiyetindesiniz. Burada, Adalet Bakanlığının da bir
eksikliği var tabiî. Uluslararası bir anlaşma yapıldı mı, içhukukta aykırı
hükümler mi var; hemen bir genelge çıkaracak, diyecek ki -eğitecek; hâkimi
eğitecek, savcıyı eğitecek- uluslararası bir anlaşma yapıldı, biz, bu anlaşmaya
göre şunları şunları şunları yapmamız lazım; ama, bizim içhukukumuzda şunlara
ters olan maddeler var; biliyorsunuz ki, Anayasaya göre bunun da Anayasaya
aykırılığı iddia edilemediği için, bunlar işlemez. O arada, boş bir vaktinde de
onları iptal eden bir kanun teklifi hazırlar; o ayrı; ama, uygulanmaması için
bir sebep yoktur. Bu, sadece bir açıklamadır ve temel hak ve
hürriyetlerde Avrupa İnsan Haklarının gösterdiği seviyeye çıkamadıysan,
Meclisin değildir o zül, o zül Meclisin değildir, o zül yargınındır ve yargıyı
temsil eden arkadaşlarımıza sitemimiz vardır. Efendim, beni dinlediğiniz için teşekkür
eder, saygılar sunarım. (ANAP, DSP, MHP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 32 nci madde üzerindeki
görüşmeler bitmiştir. 1 adet önerge vardır; okutup oylarınıza
sunacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 32 nci maddesiyle Anayasanın 90 ıncı maddesine eklenmesi
öngörülen cümleye "halinde" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Türkiye Büyük Millet Meclisince usulüne göre yürürlüğe konulan"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Burhan İsen Hakkı Aykut Veysel Candan Batman Hatay Konya Mehmet Elkatmış Mustafa Kamalak Nevşehir Kahramanmaraş BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim? MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) -
Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Bilindiği gibi, Anayasamızın 90 ıncı
maddesinin son fıkrasına göre, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş bulunan
uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir; ancak, bunların Anayasaya aykırı
oldukları iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Hadise şudur: Bir iç kanun ile
uluslararası anlaşmalar, mesela, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi arasında bir
çatışma olması halinde, hangisi uygulanacaktır? Teklifte deniliyor ki: "Bu
gibi hallerde uluslararası anlaşmalar esas alınır." Yani, bir iç kanun ile
örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çatışacak olursa, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi uygulanır. Burada, bazı arkadaşlarımız, Meclisin
onayından geçmemiş olan anlaşmalar da millî kanuna üstün mü sayılacaktır diye
tereddüt ettiler. Bu önergeyle, bu hususa açıklık getiriyoruz. Diyoruz ki,
Meclisin kabul ettiği, cumhurbaşkanının onayladığı ve Resmî Gazetede
yayımladığı kanunlar, daha doğrusu, millî kanunumuza dönüşmüş bulunan
uluslararası anlaşmalar esas alınsın. Değerli arkadaşlarım, bu durum, devlet
olmanın bir gereğidir; aksini, ciddî devlet anlayışıyla bağdaştırmak mümkün
değildir. Biliyorsunuz, Anayasamız, kuvvetler ayrımı
ilkesini benimsemiştir. Düşünün, hükümet, devlet adına, gidecek, anlaşma
yapacak -kendisini o alanda zorlayan yok- diyecek ki, böyle bir anlaşma,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lehinedir. Anlaşmayı imzalıyor. Bu anlaşma,
Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor, ilgili komisyonlarda görüşülüyor. O
komisyondaki uzman milletvekilleri -tabiî, bürokratları da dinleyebilir- diyor
ki, evet, bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lehinedir ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna geliyor. Burada, sizlerin oylarıyla tasvip
görüyor; kabul ediyorsunuz, diyorsunuz ki, evet, bu anlaşma, ülkemizin,
milletimizin, devletimizin lehinedir; buradan da geçiyor. Sonra,
cumhurbaşkanına arz olunuyor. Cumhurbaşkanının, biliyorsunuz, bir hukuk heyeti
vardır, orada inceleniyor ve aynı kanaatte birleşiliyor; evet, bu anlaşma,
ülkemizin, milletimizin, devletimizin lehinedir deniliyor; Resmî Gazetede yayımlanıyor
ve içhukukumuzun ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Teklifte de deniliyor ki,
bu gibi bir durumda, eğer, içkanunla çatışacak olursa, bu anlaşmanın esas
alınması gerekir. Değerli arkadaşlarım, aksini düşünmek
mümkün mü?! Bu anlaşmayı kabul edeceksiniz diye, gerek hükümete, gerekse Yüce
Heyetinize bir baskı yapan var mı; hayır. Gitmişsiniz, uluslararası alanda
anlaşma yapmışsınız, getirmişsiniz Meclisinizde onaylamışsınız, Resmî
Gazetenizde de yayımlamışsınız. Aksi takdirde ne olur? Aksini düşünmek,
her şeyden önce, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz ve Türkiye, her gün Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde mahkûm olmaya devam eder; yani, uygulamada, zaten, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi içhukukun üzerindedir. Türkiye, uygulamada, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesini gözardı ettiği zaman, zaten mahkûm ediliyor. Teklifte, önergede diyoruz ki: Yeter
artık; Türkiye, uluslararası arenada küçük düşmesin, verdiği sözü yerine
getirsin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, uzatmayı da beraber
verdiğim için, rica edeceğim... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - ...altına imza
attığı anlaşmalara sadık kalsın. Teşekkür ederim efendim. (SP ve AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Böylece, 32 nci maddenin görüşmeleri
tamamlanmıştır efendim. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 31 inci
maddesi gizli oylamasının neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy: 390 Kabul: 374 Ret: 11 Çekimser: 1 Boş: 3 Geçersiz: 1 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk bu maddede de geçerli olmuştur efendim. 32 nci maddenin oylamasına geçiyorum. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 33 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 33.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
94 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "on gün içinde" ibareleri "beş gün içinde"
şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - Efendim, 33 üncü madde üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Yapmakta olduğumuz bu çalışma,
milletimizin açlığına, yokluğuna, sefalet ve perişanlığına rağmen, umutla beklediği
güzel bir çalışmadır. Milletimiz, demokrasinin, özgürlüğün olmadığı yerde
sefaletin devam edeceğini iyi bilmektedir. Umuyorum ki, bu değişikliklerden
sonra, layık olduğu daha demokratik, daha özgür, mutlu ve daha güvenli bir
ortama kavuşur. Huzurunuza getirilmiş olan 37 maddelik
değişiklik teklifinin, önemli bir aşama, takdire değer bir faaliyet olduğu ne
kadar gerçek ise, bunun yeterli olmadığı, Anayasanın tümünün sivil bir
anlayışla yeniden yapılması gerektiği; darbe anayasalarının, ne kadar düzeltilirse
düzeltilsin, sivil hüviyete kavuşamayacağı da inkâr edilemeyecek bir başka
gerçektir. Bu husus, birçok bilim adamı, hukukçu ve siyasetçi tarafından da
dile getirilmektedir. Avrupa Birliğine girme çabalarımız nedeniyle gündeme
alınmış olduğu ve verilen ev ödevinin yerine getirilmesi çalışmalarından ibaret
bulunduğu söylense de, iyi bir çalışma olduğu kabul edilmelidir. Yeterli olmadığı konusunda fikir birliği
olmasına rağmen, anlaşılması mümkün olmayan bir sebepten dolayı, kısa, öz,
modern ve sivil bir anayasanın yapılması bir türlü mümkün olmamaktadır. Mademki
Avrupa Birliğine girmek istiyoruz, uluslararası sözleşmeler imzalayarak
kendimizi bağlamışız, o halde, hukukumuzu evrensel hukuk standartlarına
uydurmakta neden geç kalıyoruz? Başkaları istemeden, milletimizin de
ihtiyaçlarına cevap verecek olan bu değişiklikleri neden yapmıyoruz? Yapılan bu
değişikliklerle, yamalı bohça haline dönen Anayasamızın kendi içindeki uyumu da
bozulmuş olmuyor mu? Kendi içinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bağlı
protokoller ile Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği uluslararası sözleşmelere
bütünüyle uyumlu hale getirilmiş bir anayasa, bizim çağdaş, medenî milletler
arasında yer almamızda önemli bir etken olacaktır. Anayasada yapılan bu değişiklikler, birer
iyileştirmedir. Ancak, maddelerdeki değişikliklerin zihinlerde de
gerçekleştirilmesi gerekir. Ne kadar güzel kanun yapılırsa yapılsın,
hürriyetler ne kadar genişletilirse genişletilsin, uygulayıcıların keyfî,
haksız ve yanlış tatbikatı önlenmeyecekse, bu güzelliklerin bir faydası
olmayacaktır. Öncelikle bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu
hükümleri, baskıcı, dayatmacı, totaliter bir kafanın yorumlaması ile demokrat,
hürriyetçi bir zihnin yorumlaması faklı sonuçlar doğuracaktır. Mesela,
Anayasanın 17 nci maddesindeki "kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz"
açık hükmüne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesiyle
yasaklanmış olmasına, kanunlarımızla da ağır müeyyidelere bağlanmış bulunmasına
rağmen, işkence, alabildiğince pervasız ve neredeyse alenî bir şekilde
yapılmaktadır. İşkence mağdurları, basın toplantısı yaparak ıstıraplarını dile
getiriyor, televizyonlar, dayak sahneleriyle reyting yapıyorlar. Bu olaylar,
kuralların varlığının yeterli olmadığını göstermektedir. İşin temelinde, insan
haklarına, demokrasiye, özgürlüklere saygıyı esas alan, insan merkezli ve
aileden başlayıp hayat boyu devam edecek bir eğitim politikasına ihtiyaç
vardır. Aksi halde, bütün güzel kurallar, konjonktüre göre hareket edenler
tarafından zaman ve zemine, makam ve kişiye göre uygulanacak, ya bağışlayıcı ya
da cezalandırıcı olacaktır. Değerli arkadaşlarım, madde metinlerinde
geçen "millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, genel ahlak" gibi
terimler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden alınmıştır. Bu terimlerin ne
manaya geldiğinin, mahiyetlerinin ve sınırlarının ne olduğunun belirlenmesi de,
yine, sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve evrensel hukuk
ışığında değerlendirilmelidir. Aksi halde, hemen her meselede olduğu gibi, bize
göre bir anlayış sergilemeye devam etmek, amaca hizmet etmeyecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Kukaracı. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla)- Anayasa
değişikliklerinin hayata geçirilebilmesi için daha yoğun bir çalışmaya ihtiyaç
olduğu hepinizin malumudur. Düşünce ve
ifade hürriyetini kısmen de olsa sağlamış olmak yetmez; düşünce ve ifade hürriyetini
sınırlayan, yasaklayan, cezalandıran mevzuatın da ayıklanması şarttır. Terörle
Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Polis Vazife ve Selahiyetler Kanunu, Basın
Kanunu, Dernekler Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu ve bunun gibi kanunlar, Anayasada yapılan değişikliklere paralel olarak
değiştirilmelidir. Sadece bunlar değil, tüzük ve yönetmeliklerdeki, genelge ve
talimatlardaki aykırılıklar da kısa sürede giderilmelidir diyor, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz söz
vermeyeyim; sayım bitmek üzere, sonucu ilan edeyim; zaten ara vereceğim. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - 2 dakika
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim o zaman. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 üncü maddenin dördüncü fıkrasında
yapılan bu değişiklik, gerçekten, Meclisteki çalışmaların hızlı yürümesi
açısından fevkalade önemlidir, yerinde bir düzenlemedir. Burada, Başkan seçimi
için verilen on günlük süre beş güne indirilmektedir ki, bu beş günlük süre de
yeterlidir diye düşünüyoruz. Bu arada şunları hatırlatmak istiyorum. İçtüzük tadilatı da yapacağız; bu içtüzük
tadilatı sırasında, Başkanlık Divanı Üyelerinin, yani Başkanvekillerinin, Kâtip
Üyelerin ve İdare
Amirlerinin seçimleri için de
-orada bir süre yok- Başkanın belirlediği süre içinde, gibi bir tabir var; eğer
onu da değiştirebilirsek, oraya da bir süre koyar, beşer güne indirebilirsek
-çünkü, bu, birtakım suiistimallere de meydan verebiliyor- o zaman, Başkanlık
Divanının teşekkülünü onbeş gün içerisinde yapabiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca, komisyonların teşkilinde de,
partiler, şu veya bu sebeplerle birtakım gecikmelerde bulunuyorlar. Yani,
partilere bildiriliyor, belirli bir süre yok. İçtüzüğümüzün 21 inci maddesinin
üçüncü fıkrasını da değiştirebilirsek, onu da beş güne indirirsek, partileri
zorlayabilirsek, bence, ekim ayını kazanmış oluruz; yirmi gün içerisinde
Başkanımızı, Başkanlık Divanı Üyelerini ve komisyonları teşekkül ettirmiş
oluruz diye düşünüyorum. Geçmişte bunun sıkıntıları olmuştur. Ben, Doğru Yol Partisi olarak bu
değişikliği benimsediğimizi ifade ediyorum; hayırlı olması dileğiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Müsaade ederseniz, başka kimseye
söz vermeyeyim; oylamanın neticesini ifade edeyim, ara vereceğim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz söz
istemiyoruz, bu maddede konuşmayacağız. BAŞKAN - Efendim, Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 32 nci maddesinin gizli
oylama neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy : 430 Kabul: 221 Ret : 149 Çekimser: 16 Boş : 14 Geçersiz: 20 Sayın milletvekilleri, bu madde,
Anayasanın 175 inci maddesi ile İçtüzüğün 94 üncü maddesinde öngörülen beşte 3
oyu alamamıştır. İkinci görüşmede de yeterli oyu alamadığı takdirde madde
reddedilmiş olacaktır. Arz ederim. Saat 13.45'e kadar ara veriyorum efendim. Kapanma
Saati: 12.50 Açılma
Saati: 13.45 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 135 inci
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. Anayasa Değişiklik Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Yüksek müsaadelerinizle, ara verince,
acele ettiniz; onun için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 32 nci maddesinin gizli oylamasının
sonucunu tekrar okuyorum: Katılan üye: 430 Kabul: 221 Ret: 149 Çekimser: 16 Boş: 24 Geçersiz: 20
Böylece, bu madde, Anayasanın 175 inci
maddesi ile İçtüzüğün 94 üncü maddesinde öngörülen beşte 3 oyu alamamıştır;
ikinci görüşmede de yeterli oyu alamadığı takdirde, madde reddedilmiş
olacaktır. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bu
madde -yani, yürürlükteki Anayasanın 90 ıncı maddesi- Avrupa Birliğiyle olan
ilgi ve ilişkimizde çok büyük bir önem taşıyan maddeydi; gerek Uzlaşma
Komisyonunda gerek Anayasa Komisyonunda gerekse basında allana pullana
anlatıldı. Bu, belki de paketin en işe yarar üç maddesinden birisinin, hangi
hikmetle, hangi sebeple reddedildiğini merak ediyoruz. Oylama gizli olduğu
için, kimin ne oy verdiğini bilmek mümkün olmuyor. Zabıtlara geçmesi açısından... BAŞKAN - Efendim, ikinci turda,
zatıâlilerinizin bu suali sorma hakkınız var, konuşma hakkınız da var. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gayet tabiîdir.
Soracağız, konuşacağız, samimi davranmaya davet edeceğiz. BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır efendim. Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, 33 üncü... MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
kendi oylarını, kendi arkadaşlarının
oylarını biliyorlar mı ki "DSP'liler" diye gündeme getiriyor. Sözünü
geri alması gerekiyor. BAŞKAN - "DSP" ifadesini
kullanmadı efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
kendilerine pay çıkarıyorlarsa, buna, bizim bir diyeceğimiz yok. BAŞKAN - Hayır efendim. Sizin açıklamanız
netti efendim; herhangi bir partinin adını zikretmediniz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır efendim.
Haşa! BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır. Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Efendim, 33 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, 33 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 34 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 34.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 100 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "karara
bağlar" ibaresinden önce gelmek üzere "gizli oyla" ibaresi,
ikinci fıkrasının sonuna "Bu süre içinde raporun Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına teslimi zorunludur." cümlesi eklenmiş ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Rapor Başkanlığa verildiği tarihten
itibaren on gün içinde dağıtılır, dağıtımından itibaren on gün içinde görüşülür
ve gerek görüldüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verilir. Yüce Divana sevk kararı ancak üye
tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır." BAŞKAN - 34 üncü madde üzerinde Saadet
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 737 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin çerçeve 34 ve Anayasanın 100 üncü maddesi üzerinde Saadet
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, 100 üncü maddeyi hatırlamak
lazım; mevcut metin şöyleydi: Başbakan veya bakanlarla ilgili bir soruşturma
açılması gerektiği zaman, 550 milletvekili tamsayısının onda 1'i, yani 55
imzayla, başbakan veya bakanlardan biri hakkında soruşturma açılması
istenebiliyor idi. Bu 55 imzalı soruşturma önergesini alan Meclis Başkanlığı,
Genel Kurulda soruşturma açılmasına karar verilirse, siyasî partilere, Genel
Kuruldaki çoğunluklarına göre aday tespiti için müracaat ediyor ve her parti,
komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı miktarında aday bildiriyor ve
Genel Kurulda yapılan kura çekimi sonunda, 15 kişilik bir komisyon kuruluyor
idi ve bu komisyonun kanunî çalışma süresi 2 ay idi; eğer, çalışmalar
tamamlanamıyorsa, artı 2 ay, toplam 4 ayda tamamlanıyor idi. Böylece,
hazırlanan rapor, Meclis Başkanlığına, oradan da Genel Kurula geliyor idi.
Mevcut bu idi ve buradaki oylamada 276 salt çoğunlukla, ilgili başbakan veya bakan
Yüce Divana sevk ediliyor veya gerek görülmüyor idi. Bu metin içerisinde şu değişiklikler
getirildi: Zaman içerisinde, baktığımızda, bazı raporların zamanında Meclis
Başkanlığına verilmediği, bazılarının da Meclis Başkanlığında uzun süre
bekletildiği görüldü ve bu mahzuru gidermek üzere, gerek komisyonda gerekse
Genel Kurulda gizli oylama getirildi ve komisyonun hazırladığı raporların, en
fazla on gün içinde Meclis Başkanlığına verileceği ve Meclis Başkanlığınca da
on gün içerisinde Genel Kurulda görüşülmek üzere yollanacağı şeklinde oldu. Yani, bu, aslında bir yerde denetim
mekanizmasını süratlendirme ve tenkitlerin önünü alma noktasında hazırlanan bir
metindir ve olumludur. Ancak, bu metne baktığımız zaman, yani, değişikliklerin
neden meydana geldiğine, gerekçeye baktığımız zaman, geçen hafta içerisinde
Dünya Bankasının hazırladığı çok enteresan bir rapor yayımlandı, 26 ülke ve 4
000 şirket üzerinde anket yapıldı, burada "Türkiye'deki yolsuzluklar ve
rüşvet çarkında -çok üzücü olmasına rağmen- Meclisde var" ifadesi kullanılmakta
ve "Türkiye'de kamu gücü, kamunun imkânı özel çıkarlar için kullanılan 10
ülke arasında ilk sırada yer almaktadır" denilmektedir. Bu ifadelere baktığımız zaman, aslında,
bürokrat-işadamı üçgeni içerisinde, siyasetçinin de çok sık adının geçmesi,
fevkalade tehlikeli ve zararlıdır. Parlamentoyu böyle bir zan altında
bırakmaya, aslında hiç kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim. Onun için,
buradaki değişiklikleri süratlendirmek ve hızlandırmak çok doğrudur. En
azından, görevini kötüye kullanan veya görevini suiistimal eden insanların
yargılanması, eğer hakikaten suç işledilerse cezalandırılması, yoksa insanların
temize çıkmaları fevkalade önemlidir. Değerli milletvekilleri, aynı raporun
devamında "kanun koyucunun oylarını etkileme" olduğu yazılıdır; yani,
milletvekillerinin oyları da etkilenmektedir. Biraz önce, burada geçen,
Anayasanın 90 ıncı maddesiyle ilgili, Türkiye'de, hangi şartta, iki günde ne
değişti ki, yukarıda komisyonda uzlaşılan bir madde, aşağı indiğimiz zaman 220
civarında oy alıyorsa, o zaman, bu Parlamento bağımsız çalışmıyor veya birileri
bu Parlamentoyu yönlendiriyor. Nitekim, Dünya Bankasının raporunda da aynen
böyle deniliyor: "Kanun koyucunun oylarını etkileme -devam ediyor- kanun
hükmünde kararnamelerin belli biçimlerde çıkarılmasını sağlama..." Demek
ki, bundan, hükümetin de ciddî anlamda etki altına alındığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, yargı kararlarının etkilenmesi ve siyasî partilerin finansmanının
sağlanması noktasında, dört temel noktada, siyaseti zan altında bırakmaktadır. Ümit
ediyorum ki, bu yeni yapılan değişikliklerle, bundan sonra, Başbakan ve
bakanların icraatlarıyla ilgili daha sağlıklı denetim mekanizmaları kurmak
mümkün olur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen
bitiriyorum. Değerli arkadaşlar, yine, Türkiye'de,
TESEV tarafından yaptırılan bir ankette, güvenilen kurumlar sıralanmış. Bakın,
son üç sırada: 1-Merkezî hükümet; güvenilirliği yok
diyor. 2-Türkiye Büyük Millet Meclisi 3-Siyasî partiler. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de
güvenilir olmayışı fevkalade üzücüdür. Hükümetin bugüne kadar uyguladığı
soruşturma ve gensorularda, blok olarak, 350 rakamıyla reddetmesinin sağlıklı
olmadığı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Soruşturma ve gensoruların siyasî
amaçla verildiği gerekçesiyle, her önünüze gelen metne ret verdiğiniz zaman,
tablo, bu raporlardır. O açıdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
itibarı, hepimizin itibarı, milletin itibarıdır. Ümit ediyorum ki, bu
değişiklik, bundan sonra, çalışmalarımıza ışık tutacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya'da. (DYP
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin
Anayasanın 100 üncü maddesindeki değişikliklerle ilgili maddesi üzerinde söz
aldım; Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bu teklifte emeği
geçen bütün partilerin temsilcilerine şükranlarımı arz ediyorum. Gerçekten,
önemli 37 maddede değişiklikler yapılmıştır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu
yenilikleri yetersiz görüyoruz; bu bakımdan, devamının gelmesini ve yeni yeni
paketlerin getirilerek sivil bir anayasanın bu Meclis tarafından yapılması
gerektiğini ifade ediyorum. 100 üncü maddede üç değişiklik
yapılmaktadır. Birincisi, gizlilik; yani, raporlar soruşturma komisyonunda
görüşülürken, işaret oyuyla oylamalar yapılırken gizlilik esası getirilmiş,
gizli oylanacak. İkincisi, ikinci fıkrada yapılan bir
değişiklik. İki aylık süreler halinde dört aylık bir süresi var komisyonumuzun;
fakat, bu komisyonun süresi uzamasın ve hemen karar verilsin, rapor verilsin,
Genel Kurula indirilsin diye dört ayın sonunda bir zorunluluk getiriliyor. Üçüncü olarak da, Mecliste bu rapor on gün
içinde dağıtılacak ve on gün içinde de görüşülecek ve yine de burada gizli
oylama yapılarak sonuca gidilecek denilmektedir, ki, parti olarak da şahsım
olarak da bu değişiklikleri çok olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum. Değerli arkadaşlarım, geçmişteki birkaç
tatbikata bakacak olursak, bu görüşmelerin, bu yeniliklerin ne kadar
ehemmiyetli olduğunu görürüz. Bir kere, rapor komisyonda oylanırken, işaret
oyunun varlığı birtakım baskılara, tehditlere maruz bırakabiliyordu
arkadaşları, hatta kavgaların bile yapıldığı zamanlar olmuştur. Bu bakımdan,
gizli oyla yapılması çok doğrudur. İkincisi, bu raporlar Meclis Başkanlığına
verildikten sonra, Başkanlıkta birtakım gecikmeler oluyordu. Gündeme girmiş
olmasına rağmen, maalesef, aylarca, yıllarca bekleyen birtakım soruşturma
raporları oluyordu. Ben üç tane örnek vereceğim. Geçmişte 19 uncu Dönemde,
Sayın Halil Şıvgın hakkındaki soruşturma önergesi 1993 yılında verildiği halde,
22.10.1996 tarihinde ancak görüşülebilmiştir. Keza, hayalî ihracat
sebebiyle kurulan komisyon raporu bir
yıl gecikmeyle ancak Mecliste görüşülebilmiştir. Keza, göçmen konutlarıyla
ilgili rapor da iki yıl içerisinde Mecliste görüşülebilmiştir. Tabiî ki, olayın
heyecanı, olayın toplumdaki etkisi ortadan kaybolmuştur; değişik pazarlıklar
yapılmıştır -bunları bizzat yaşadık- ve bu raporlar görüşülmüştür. Parlamentomuzda, 1983 yılından bu yana,
aşağı yukarı 23 tane soruşturma raporu görüşülmüş ve bunlardan sadece 3'ü
hakkında -ki, bunlar, Sayın Özdağlar, Sayın Safa Giray ve Sayın Cengiz
Altınkaya'yla ilgili raporlar- Yüce Divana sevk kararı verilmiştir. Değerli arkadaşlarım, raporun Başkanlığa
verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılıp, dağıtımından itibaren on
gün içinde görüşülmesi olayı gerçekten yerindedir; bu arada değişik
pazarlıkların önüne geçilmektedir -geçmişte bunlara birtakım şahadetlerimiz
var- raporların görüşülmesinde de birtakım pazarlıklar olmuştur. Bu bakımdan,
değişiklik çok doğrudur. Doğru Yol Partisi Grubu olarak bu
değişikliğe "evet" diyeceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi konuşma sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Bülent
Arınç'ta. Buyurun efendim. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teklifin 34 üncü maddesi Anayasanın 100
üncü maddesinde değişiklik öngörüyor. Arkadaşlarımız da ifade ettiler, Meclis
soruşturmalarında yöntem aynı kalmakla birlikte, hem soruşturma açılmasına
karar verirken hem de soruşturma sonucunda, o kişinin Yüce Divana sevki için
gerekli olan toplantılarda gizli oy ilkesi getirilmekte ve Meclis soruşturma
komisyonunun raporunu vermesi için kesin süre verilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik
fevkalade olumludur ve çok önemli saymaktayım. Anayasa Komisyonunda yaptığımız
konuşmalarda da ifade etmiştik, Meclis soruşturmaları özellikle son yıllarda
suiistimal edilmiş bir konudur, üzerinde çok konuşulmuştur. Meclis soruşturması
mekanizmasının yönteminin de değiştirilmesi konusunda, âdeta, kamuoyunda büyük
bir beklenti husule gelmiştir. Bugün, yapılan değişiklikle, gizli oy ilkesinin
benimsenmesi ve soruşturma sonuçlarının sürüncemede kalmaması açısından da
yararlı görmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, siyasî
partiler, hatta iktidarıyla
muhalefetiyle tüm Parlamento, genelde siyaset kurumu fevkalade
yıpratılmakta, yıpranmakta ve itibar kaybetmektedir. Yapılan kamuoyu
yoklamalarında, bu kurumlara duyulan güven gittikçe erozyona uğramıştır. Bence,
bunun önemli sebeplerinden birisi de, Meclis soruşturmaları sebebiyle
Parlamentonun gölgede kalmış olmasıdır. Maalesef, iki dönemdir içerisinde
bulunduğum Parlamentoda, zaman zaman siyasî sebeplerle verilen Meclis
soruşturmalarında, önce komisyonlar kilitlenmiştir. 15 kişilik komisyonlarda,
8'e 7 şeklindeki kilitlenmeler, kamuoyunda, gerçekten üzüntüyle takip
edilmiştir. Daha sonra bu komisyonun raporları uzun süre görüşülememiş,
görüşülürken de -bizzat müşahede ettiğim kadarıyla- aynı bölgeden seçilen
milletvekillerinin, aynı partiden olan milletvekillerinin, hatta iktidarda veya
muhalefette olmasına göre farklı farklı oy veren arkadaşlarımızın bulunduğu
görülmüştür. En önemli denetim mekanizması olan, bir başbakanı veya bakanı Yüce
Divanda yargılanmaya götürebilecek olan bir prosedür, maalesef, milletimizin
gözü önünde çok garip olaylarla gittikçe yıpratılmıştır. Hatta o tarihlerde
-hatırlıyorum- pek çok soruşturma önergeleri verildi, bunların üzerinde
komisyonlar kuruldu, hatta geçtiğimiz sene, zannediyorum ki, 15'e yakın
soruşturma komisyonu raporu, bu Meclisten, bir günde, jet hızıyla geçirildi. Ben vicdanen müsterihim. 1996 yılından
bugüne kadar bütün soruşturma komisyonu raporlarına olumlu oy vermiş, yani, o
kişilerin yargılanması gerektiğine inanmış bir insanım. Doğru veya yanlış; ama,
kendi açımdan böyle bir konunun istismar edilmesine karşı çıktım. Hatta, bu
karşı çıkışım sebebiyle, bazen en yakın dostlarımızdan bile tariz gördüm. Ama,
şunu biliyorum ki, mesela 1996'da, bu soruşturma komisyonu raporlarının, şu
veya bu şekilde Mecliste reddedilmesini müteakip, bugün hükümette bulunan
pehlivan yapılı bir bakanımız, bir kamyonun arkasına, üzeri
"Refahmatik" yazılı Tursil veya Alo kutularını bir araya getirmiş ve
halka dağıtmıştı; ama, daha sonra, o sayın kişi, herhalde, arta kalan Alomatiklerle,
kendisini veya partisini aklamaya çalıştı. (AKP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütün bunlar
bu Parlamentoda oldu ve gözlerimizin önünde oldu. Suçu ve kabahati hiç başka
yerlerde aramayalım. Maalesef, birtakım yakınlıklar, birtakım ilişkiler, Meclis
soruşturmalarının bu şekilde istismar edilmesine yol açıyor. 37 maddesinde değişiklik getirdiğimiz
Anayasanın, zannediyorum ki, bence, en olumlu maddelerinden bir tanesi de, 100
üncü maddede gizlilik ilkesinin yerine getirilmesidir. Bu takdirde, sayın
milletvekillerimizin, vicdanî kanaatlerini, çok daha rahat ve açık biçimde
ortaya koyabileceklerine inanı-yorum. Böylelikle, belki yöntemini de daha sonra
düşünmek suretiyle, hem oylamada hem de sonucu itibariyle yapılan oylamada,
gizli oy ilkesi, belki, bu denetim mekanizmasının da istismarının önüne geçmiş
olacaktır. Bu olumlu değişikliği önümüze getiren
değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Anavatan Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun. (ANAP Sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Çerçeve 34 üncü maddeyle Anayasanın 100
üncü maddesini değiştiriyoruz. Anayasanın 100 üncü maddesinde belirtilen
soruşturma müessesesi, gerek Meclisimiz tarafından gerek yargı dünyası
tarafından gerekse halkımız tarafından fevkalade önemle tartışılan bir konu. Peki, bu niçin tartışılmış; acaba
mevzuatta mı bir aksaklık vardı; yoksa, uygulamada mı bir aksaklık vardı?
Tabiî, bu açıdan olayı değerlendirmemiz lazım. Eğer, mevzuat suiistimale açık
ise bunun suiistimali her zaman mümkündür. Geçmiş dönem içinde verilen
soruşturma önergelerine baktığımız zaman hepsi "sen muhalefetteyken bana
şu şu soruşturma önergelerini vermiştin, şimdi iktidar oldun, sıra bende, ben
muhalefetim, şimdi de ben sana veriyorum soruşturma önergesini; sen bana beş
tane verdin, ben de sana beş tane veriyorum..." Maalesef, Meclisimiz
dünden bugüne bu konuda sınıfta kalmıştır; yani, soruşturma önergeleri hukukî
muhtevadan yoksun, siyasî muhteva ağırlıklı olmuştur, intikam kaygısı, intikam
duygusuyla olmuştur. "Sen beni yaktın, kamuoyunda küçük düşürdün, sen
kamuoyuna şu şu mesajları verdin, ben de şimdi bunu yapıyorum" gibi bir
intikam kaygısıyla, soruşturma komisyonları, Meclisin tarihine baktığımız zaman
hep böyle olmuştur. "Sen verdin, ben de veririm" Bu, işte, maalesef
Meclisin itibarını düşüren fevkalade önemli hususlardan biri olmuştur. Öncelikle soruşturma müessesesini çok
doğru, ciddî ve siyasî muhtevadan ziyade, hukukî muhtevalı kullanmak gerekir.
Bunu söylerken hiç kimseyi kastetmiyorum; yani, Meclisimizin kuruluşundan
bugüne, cumhuriyet tarihi boyunca bunun böyle olduğu konusunda kanaatim vardır.
Yani, bizim soruşturma önergelerimiz, maalesef hukukî muhtevadan yoksun, olayın
hukukî boyutu arkada; ama, siyasî boyutu, siyasî çıkar boyutu hep önde
olmuştur; bunu hepimiz kabul edelim. İşte, bundan sonra, bizim bu olayda çok
dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu da, tabiî, tamamen bir siyasî
etik meselesidir. Bu siyasî etiğe de bütün siyasî partilerimizin sadakatle
bağlı olduğu kanaati de bende tamdır. Tabiî, şimdi bu değişiklikle ne
getiriyoruz; en önemlisi gizli oydur. Bu fevkalade önemli bir hadisedir. Gizli
oy, vicdanlarda baskının önlendiği bir oydur. Aslında, deniyor ki: "Bu
konuda grup kararı alınamaz." Alınamaz; ama, kulisler neyimize yetmiyor
ki; yani, açık oy olduğu zaman grup kararı almaya falan gerek yok. Eğer,
birileri birilerinin gözlerine baktığı zaman grup kararı sayılır zaten; açık
oyda bu olur. Onun için, gizli oyda şimdi bu olmaz, burada birileri birilerinin
gözüne baksa bile, hücreye girdiği zaman, herhalde biraz da vicdanıyla baş başa
kalır. Göz göze bakışmalar, işaretlerle filan da grup kararı alınmamış olur,
dolayısıyla vicdanî oy kullanılmış olur. Öncelikle, gizli oyun bize sağladığı
bu önemli hadiseyi küçümsemeyelim; bu fevkalade önemli bir hadisedir. İnsanlar,
o zaman, olayı değerlendirirken, siyasî boyutta değil de, daha çok hukukî
boyutta değerlendirirler; çünkü, vicdanî sorumluluğu, bunun hesabının verileceğini,
en azından öbür dünyada verileceğini insanlar bilirler ve ona göre oy
kullanırlar. Siyasî boyutu biraz arkada kalır, hukukî boyutu, hukukî muhtevası
öne çıkar diye düşünüyorum. Bu fevkalade önemli bir değişiklik olmuştur. Tabiî, bizim gönlümüzün arzu ettiği bir
başka değişiklikti; biz maddenin muhtevasının değişmesini istiyorduk. Burada,
komisyonların oluş tarzı, maalesef aynen muhafaza edilmiş; yani, yine
geleceğiz, 15 üye için kura çekeceğiz, 15 kişiden oluşan komisyonu
oluşturacağız. Bazen bu komisyonlarda hiçbir hukukçu arkadaşımız olmuyor.
Halbuki, bizim, Meclis Başkanlığında olan bir önergemiz vardı; bu,
komisyonların yapısını değiştiren bir önergeydi. Anayasa Komisyonu üyeleri
arasından kura ile belirlenecek 3 üye ile Yargıtay Ceza Daireleri Kurulundan
belirlenecek 3 üyeden oluşacak bir önsoruşturma heyeti... Bu önsoruşturma
heyeti bunu tartışacaktı, görüşecekti ve bu heyet eğer ciddî bir şey buluyorsa,
burada sadece okunacaktı, oylama bile yapılmayacaktı. Böylece, Meclisin yargı
organı olmadığını, yasama organı olduğunu; Meclisin, aklama paklama gibi,
suçlu-suçsuz gibi ayırma yetkisi olmadığını, kuvvetler ayrılığı ilkesine de tam
uyum sağlanacağını... Böylece, o önsoruşturma heyetinin metni okunduktan sonra,
eğer ciddî bir şey varsa, uygun bulunuyorsa direkt Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına gitmesi... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı delilleri
toplayacaktı ve uygun görürse davayı açacaktı. O zaman, Meclis, yargı organı
olmaktan çıkacaktı. Bizim Meclisimiz bazen yargı organı yerine geçiyor ki, bu
fevkalade yanlış bir hadisedir. Biz, bu değişikliği isterken, tabiî ki, o
zaman, değişik siyasî partilerle de görüştük. Hatta, aynı görüşü paylaşan
Milliyetçi Hareket Partisinin de böyle bir önergesi vardı ki, onda da sadece 3
rakamı 5'e çıkmıştı; ben öyle hatırlıyorum; yani, Anayasa Komisyonundan 5 üye,
Yargıtaydan 5 üye olsun diye bir görüş ayrılığımız vardı. Böyle bir değişiklik
olsaydı, bana göre, Meclisi yargı organı olmaktan kurtarırdık, Meclisi bu
olaydan kurtarırdık ve Meclisin itibarını zedeleyen ve haksız eleştirilere
sebep olan bir müesseseyi daha ciddî kurallara bağlardık diye düşünüyorum. Bir başka konuyu arz edeceğim: Tabiî ki,
Genel Kurulda oylamalar gizli. Burada, Komisyonda gizli, açık yazmıyor; ama,
ben zannediyorum, bunu şöyle anlıyorum: Genel Kuruldaki usul neyse komisyonda
da o olması lazım. Bunu bilemiyorum, Komisyon Başkanımız açıklar, zabıtlara
geçirir mi; yani, şimdi, Genel Kurulda bu gizli olursa, komisyonda da gizli
olmak zorundadır. Bunun da zabıtlara geçmesi lazım ilerideki tartışmaları
önlemek için. Daha iyi olabilirdi; ama, bu bir adımdır
diyorum. Gizli oyun hatırı için, tabiî ki, müspet oy kullanacağız. Zaten, biz
-Anayasa uzlaşmayla değişiyor- uzlaştık; hayırlı olsun değişiklik. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederim. Bir önerge var efendim, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 34 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. 24.9.2001 Ali Arabacı Bursa Madde 34- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
100 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: "Meclis Soruşturması: Madde 100.- Görevde bulunan veya
görevinden ayrılmış olan başbakan veya bakanlar hakkında, görevleri ile ilgili
suç işledikleri iddia edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en
az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Önerge,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından üç gün içerisinde Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına iletilir. Soruşturma, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
veya vekili tarafından yapılır ve sonucu en geç üç ay içinde düşüncesiyle
birlikte rapor halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur. Meclis, raporu, üyelere dağıtıldıktan yedi
gün sonraki birleşimde görüşür ve gerek gördüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana
sevkine karar verir. Oylama gizli yapılır ve Yüce Divana sevk kararı ancak üye
tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır. Meclisteki siyasî parti gruplarında bu
konuda görüşme yapılamaz ve karar alınamaz." BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu efendim?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa)- Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN- Sayın Arabacı, buyurun efendim. ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Anayasanın 100 üncü maddesinde yer alan Meclis soruşturmasına
ilişkin düzenlemenin, temiz toplum, temiz siyaset anlayışı ve beklentisi
önündeki en önemli engellerden biri olduğu, gerek kamuoyunda gerekse bilim
çevrelerinde tartışmasız kabul edilmektedir. Yapılması istenilen değişiklik bu
amaca ulaşmaya yeterli değildir. Oylamanın gizli olması, sürelerin kısaltılması
önemlidir, ama, yargısal bir faaliyet olarak tanımlanan bu denetim
mekanizmasının siyasallaşmasını önleyemez. Oysa, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda,
açıklıkla, siyasallaşmanın önlenmesi istenilmiştir, gerekçe bu. Kimseyi kandırmayalım arkadaşlar, gerek
soruşturma komisyonlarındaki gerekse Genel Kuruldaki sayıların üstünlüğü,
hukukî, adil ve doğru kararlar verilmesini önlemekte, karar, sadece siyasal bir
anlam taşımaktadır. Sonuçta, görevle ilgili suç işlediği iddia olunan başbakan
ya da bakan yargılanamamakta, gerçekten suç işlemişse, suç cezasız kalmaktadır.
Hatta suç işlediğine dair önemli bulgular elde eden bir savcı, o bakan ya da
başbakan hakkında ne yapacağını hukuken bilemez durumdadır. Savcıların elleri
kolları bağlıdır. Sözgelimi, yakın zamanda yaşadığımız iki
olay, madde düzenlemesinin, ihtiyacı karşılamaktan ne kadar uzak olduğunu
göstermektedir. Bu örnekleri, örneklerde adı geçen bakanları suçlamak için
vermiyorum; 100 üncü maddenin, yargının önünde, adaletin önünde ne büyük engel
oluşturduğunu göstermek için ifade ediyorum. Ersümer-Beyaz Enerji soruşturması
ile Özkan, Önal-Etibank soruşturmasında, ilgili savcılar, elde ettikleri
bulguları, Adalet Bakanlığına ya da Meclis Başkanlığına göndermek
istediklerinde ağır eleştiriye uğramışlar, hatta soruşturma geçirmişlerdir.
Ersümer-Beyaz Enerji soruşturmasında, Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı olan
Cevdet Volkan, 25 Nisan 2001 günlü gazetelere yansıyan konuşmasında şöyle
diyor: "Eğer Anayasanın 100 üncü maddesindeki engel olmasaydı Ersümer
hakkında gerekeni yapardık. Bizim hiç kimseden çekindiğimiz yok." Soruşturma Savcısı Talat Şalk da 29 Nisan
2001 günlü gazetelerde benzer sözler sarf ediyor "Anayasa yüzünden
soruşturma yapılamamıştır" diyor. Bilindiği gibi, bu iddianameye karşın,
Sayın Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılamamıştır. Özkan, Önal-Etibank-Halkbank-Egebank
soruşturmasında ise Savcı Nuh Mete Yüksel, ilgili bakanlar hakkında, 1.8.2001
tarihli fezleke düzenleyip Adalet Bakanlığına gönderdi. Bu tasarrufunun
bedelini, hakkında soruşturma açılmakla ödedi. Bu bakanlarımızın suçlu olup olmadıkları
beni ilgilendirmiyor. Yargılansalardı, büyük bir olasılıkla aklanacaklarına da
inanıyorum; ama, buna karar verecek organ yargıdır. Başka türlü, kamu vicdanını
tatmin etmenin yolu da yoktur. Çok yaygın bir örnek daha vermek
istiyorum: Türkiye'de, mahkeme kararlarının, yasal ve anayasal emre karşın
uygulanmaması, sıklıkla görülen bir uygulamadır. Bilindiği gibi, mahkeme
kararlarını uygulamamak, yargısal ve bilimsel inançlara göre, TCK'nın 228, 230
ve 240 ıncı maddelerinde tanımlanan suçu oluşturmaktadır. Eşdeyişle, eylem,
suçtur ve suçun faili kamu görevlisinin cezalandırılması gerekir. Öyle ya da böyle, bakan ya da başbakan
statüsünde bulunmayan bir kamu görevlisi yargılanabilirken,
cezalandırılabilirken, suçu işleyen bakan ya da başbakansa, dava açmakla
görevli cumhuriyet savcılarının yapacağı bir şey yoktur. Engel, yine, 100 üncü
maddedir. İşin vahim ve düşündürücü yanı, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar bir bakan ya da başbakan hakkında, mahkeme
kararlarını uygulamamak suç isnadı nedeniyle hiç Meclis soruşturması dahi
istenilmemiştir. Böylece, bu suçu işleyen bakan ya da başbakanlar, ne siyasî ne
hukukî yaptırımla karşılaşmamışlardır. Örnekler o kadar çok ki!.. Kanun önünde herkesin eşitliği ilkesi
nerede? Suç işleme özgürlüğünü ortadan kaldıran kamu vicdanının zedelenmesi
nerede? Mevcut uygulamalarla hukuk devletini bu durumla bağdaştırmak mümkün mü?
Siyasî ahlaktan söz eden halk iradesinin temsilcilerinin tutarlılığı nerede
kalıyor bu durumda? Suç işlenecek ve suçu işlediği iddia
olunan bakan ya da başbakan yargılanmayacak, hatta, yargılanmasının önü
kapatılacak!.. Bu gerçekliğe "adalet" adı verilebilir mi? İktidar
sahibi bu kişiler, Maurice Duverger'in deyimiyle "seçilmiş krallar"
mıdır?! RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Doğrudur,
doğrudur Ali Bey. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ALİ ARABACI (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, kişilere, sıfatları ne olursa olsun, ayrıcalık tanıyan yasa ve
anayasa düzenlemeleri, hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, insan
hakları sözleşmeleriyle de bağdaşmaz. Türkiye, her gün, hukukun, Anayasanın,
yasaların çiğnendiği bir ülke olamaz. Tercihimiz, hukuksuzluk ve keyfîlik
olmamalıdır. Devlet, hukuka saygılı olduğu oranda meşrulaşır ve güç kazanır.
Hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlette, hiç kimse hukukun ne üstündedir ne
altındadır, sadece içerisindedir. Hukukun karşısında herkes eşittir. Hukukun
üstünlüğü dışlanırsa, en adil hukuk bile, keyfîliklerin oyun oynandığı bir
manipülasyon alanına dönüşür. Ünlü bir hukukçunun dediği gibi, orada, artık,
hukukun yerini güç; özgürlüğün yerini uşaklık almıştır. Suç işleyen herkesin
gideceği yer yargı olmalıdır; zira, yargılama, yasama organının değil, yargının
işidir. Buna göre, siyasallaşmayı önlemek için,
tek çare, Meclis soruşturması işlevini gerçek niteliğine kavuşturmaktır. Meclis soruşturması yargısal bir faaliyet
ise, hazırlık soruşturmasının da bağımsız ve bu konuda yetkili Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı veya vekiline bırakılması, siyasallaşmayı önleyecektir. Değişiklik teklifim, itham merciini yine
yasama organına bırakmakta, komisyonun görevini de Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısına veya vekiline vermektedir; nihaî karar, yine Türkiye Büyük Millet
Meclisine aittir. Amaç, görevle ilgili olarak işlendiği iddia edilen suçun
cezasız kalmasını önlemektir. Sözlerimin sonunda Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (DSP, MHP, DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, Komisyonun kabul etmediği
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Efendim, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf
var; oylamayı elektronik oylama cihazıyla tekrarlayacağım. Oylama için 2 dakika süre veriyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir
efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
oyunu kullananlar var. BAŞKAN - Efendim, aradaki fark o kadar
fazla ki... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayenizde!.. HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sayın Başkan, oy
pusulaları var, gönderiyoruz. BAŞKAN - Müsaade buyurun... İtimat buyurun
efendim... Lüzum yok... Oylamaya geçmeden önce, Komisyon
Başkanının bir açıklaması var; buyurun. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Beyhan Aslan, konuşmasında, raporların Genel Kurulda
oylanmasının gizli oyla yapılacağını, aynı şekilde, komisyonda da oylamanın
gizli olması gerektiği konusunda bir açıklamanın yapılması gerektiğini ifade
ettiler. BAŞKAN - Efendim, Komisyon Başkanı önemli
bir soruya cevap veriyor. Sayın milletvekilleri... Sayın Bakanlar... Komisyon
Başkanı çok önemli bir açıklama yapıyor efendim; oylama, komisyonda, gizli mi
olsun, açık mı olsun, açıklık getiriyor. Susarsanız, dinleyeceksiniz efendim.
Rica ediyorum... ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Gerek İçtüzük değişiklikleriyle ilgili görüşmeler sırasında gerekse
anayasa değişikliklerinin görüşülmesi sırasında, Uzlaşma Komisyonunda, Anayasa
Komisyonunda bu konu tartışılmıştır; ancak, şayet, komisyonda bir gizli
oylamaya gidilmesi halinde, bunun uygulanabilirliğinin mümkün olmadığı
anlaşılmıştır. Zira, komisyon raporuna muhalefet şerhi verecek olan
arkadaşların oyları kendiliğinden ortaya çıkacağına göre, kabul ve ret oyları
fiilî olarak ortaya çıkmış; yani, gizlilik ilkesi kendiliğinden ihlal edilmiş
olacaktır. Kabili tatbik olmayan bir ilkenin
kuralının buraya konulmasının ne kadar yanlış olacağı takdir buyurulur. Bu sebeple, komisyon çalışmalarındaki
oylamanın her zamanki gibi bilinen usullerle yapılması uygun olarak mütalaa
edilmiştir. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, böylece, 34 üncü maddenin
görüşmeleri tamamlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 33 üncü maddesi gizli
oylamasının neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy: 391 Kabul: 370 Ret: 20 Boş: 1 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır efendim. Şimdi, 34 üncü maddenin oylamasına
geçiyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay
adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan vekâleten oy kullanacak. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 35 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 35. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 118 inci maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının ilk
cümlesi aşağıdaki şekilde ve üçüncü fıkrasının son cümlesinde geçen
"öncelikle dikkate alınır" ibaresi "değerlendirilir" olarak
değiştirilmiştir. "Millî Güvenlik Kurulu,
Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, başbakan yardımcıları, Genelkurmay
Başkanı, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Adalet Bakanları, Kara, Deniz ve
Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur." "Millî Güvenlik Kurulu; Devletin
millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili alınan
tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini
Bakanlar Kuruluna bildirir." BAŞKAN - 35 inci madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik. (DYP sıralarından
alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 35 inci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye,
bölgesel, coğrafî ve stratejik konumu itibariyle çok önemli bir dünya
beldesidir. Bu nedenle, hep, dünyanın gittiği yere gitmeyi, modernleşmeyi,
çağdaşlaşmayı kendisine hedef olarak seçmiş bir ülkedir. Yine, Türkiye, dünya
politikası açısından hep dikkate alınan bir ülke olma özelliğini her dönemde
muhafaza edebilen, doğru, politik ve stratejik adımlar atabilecek şekilde
kurumsallaşmış bir ülkedir. Türkiye, NATO'ya üye olmak suretiyle, bölge ve
dünya barışında söz sahibi olabilmiş bir ülkedir. Türkiye'nin dünya
coğrafyasındaki stratejik konumu çok önemli bir avantajdır; ancak, bu avantaj,
etkin bir ekonomik, siyasal ve güvenlik politikalarıyla desteklenmediği sürece,
her zaman, dezavantaja dönüşebilecek bir karakter taşımaktadır. Türkiye, bu
stratejik konumundan kaynaklanan ve yıllarca süren, örtülü bir savaş olarak
nitelenen terörle mücadele ederken bile, demokratik atılımları sürdürebilen bir
ülkedir. Böyle bir ülkede güvenlik kavramı, her dönemde olduğu gibi, bugün de
elbette ön planda olmaya devam edecektir. Değerli milletvekilleri, son günlerde
millî güvenlikle ilgili bazı tartışmalar yaşandı; "millî güvenlik
gerekçesiyle, Türkiye'nin ilerlemesi, gelişmesi ve Avrupa Birliğine girmesi
engellenmektedir" gibi ifadelerle kamuoyunun zihni bulandırılmak istendi.
Bunu söyleyenler de, sorumluluk makamında bulunanlar ve 1997 yılında Başbakan
oldukları zaman "artık, Avrupa defterini kapattık" diyenlerdir. Oysa
"millî güvenlik kavramını tartışmalıyız" diyenler, 1997'de fert
başına düşen millî gelir 3 100 dolar dolayındayken 4,5 yıllık iktidarları
döneminde, bugün, 2 000 doların altına düşürmüş olanlardır. Gerçekten, bu
durum, bir millî güvenlik sorunu değil midir?!. Dünya, güvenlik kavramının, millî
güvenliğin, terörün ve terörle mücadelenin ne demek olduğunu, Türkiye'nin
yıllarca haykırmasına rağmen, maalesef, 11 Eylülden sonra anlayabilmiştir. 11
Eylülde, dünya ticaretinin merkezi sayılan ikiz kulelerin çöküşünü
televizyonlardan canlı olarak seyreden dünya liderleri, artık, güvenlik kavramı
ve terörle mücadele, her türlü evrensel değerin üzerindedir diyebilmişlerdir.
Geç de olsa, Türkiye'nin, güvenlik kaygılarını ve terörle mücadelesini
anlayabildiğini umuyorum dünyanın. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Millî
Güvenlik Kurulu, tüm dünyada olduğu gibi, ülke güvenliği açısından önemli bir
kurumdur. Anayasa değişiklik teklifimizde, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili 118
inci maddede bazı değişiklikler öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kuruluna, başbakan
yardımcıları ve Adalet Bakanının katılması da öngörülmektedir. Yine, "Millî Güvenlik Kurulu;
Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili
kararların alınması..." yerine "tavsiye etmesi" şeklinde bir
değişiklik getirilmiştir. Ayrıca, Kurulda alınan tedbirlere ait
kararlar "Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır" hükmü
"değerlendirilir" şeklinde değiştirilmektedir. Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik
Kurulu toplantıları, Türkiye'nin hayatî toplantılarıdır; bu gerçeği,
Anayasadaki ufak kelime oyunlarıyla değiştirmek de mümkün değildir. Bir
toplantı düşünün ki, buna, Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor, başta Başbakan,
Genelkurmay Başkanı olmak üzere, ilgili bakanlar ve kuvvet komutanlarıyla,
güvenlik birimlerinin temsilcileri katılıyor, bazı tespitlerde bulunuyorlar,
bazı kararlar alıyorlar. Bu tespit ve kararlar, icra organına, yani, Bakanlar
Kuruluna bildiriliyor. Türkiye'nin iç ve dış güvenliğiyle ilgili kurumların
güvenlik kaygılarını ve sorunlarını, bu kaygı ve sorunların görüşüldüğü yegâne
toplantı olan Millî Güvenlik Kurulu toplantılarında dile getirmelerinden doğal
bir şey olamaz. Ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu kurumları elbette, aslî
görevleri olan güvenlik sorun ve kaygılarını sivil otoriteye her zaman
aktaracak ve her zaman da hatırlatacaktır. Değerli milletvekilleri, bu kurumlar
yanlış bir şey söylüyorsa, ortada, başta, ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
olmak üzere, ilgili bakanların bu yanlışlığı dile getirmeleri gerekiyor. Sorun
tartışılır, gerekirse, konu daha detaylı incelenmek için bir sonraki toplantıda
değerlendirilir; yani, oradaki çalışma şekli böyledir. Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik
Kuruluna başbakan yardımcılarını ve Adalet Bakanını dahil etmekle Millî
Güvenlik Kurulu sivilleşmiş falan olmaz veya sivillerin etkinliği artırılmış
olmaz. Zaten, başbakan yardımcıları da katılıyor, yeri geldiği zaman, ilgili
bakanlar da Millî Güvenlik Kuruluna davet ediliyor. Dünyanın her yerinde,
güvenlikle ilgili tespit ve kararlar, her zaman öncelikle dikkate alınan,
savsaklanmayan, "biz bir değerlendirelim, bakalım" denilmeyecek
kararlardır. Bu, bugün denilmiyor; bundan sonra da, Anayasadaki bu
değişiklikten sonra da elbette denilmeyecektir. Acaba, burada, hükümetimizin
yapmak istediği nedir; güvenlikle ilgili sorunlar hakkında hükümetimiz şunu mu
söylemek istiyor: Biz, MGK'yı sivilleştirdik, kararlarını da önemsizleştirdik,
tavsiye kararına indirgedik ve öncelikle de dikkate almayacağız, şöyle bir
değerlendireceğiz diyecek midir?! Bu, sağlıklı bir mantık değildir. Güçlü
hükümet, ülkeyi sanal gündemlerle değil, gerçek gündemlerle yöneten hükümettir;
güçlü hükümet, kendi otorite boşluğunu Anayasadaki ufak kelime oyunlarıyla
doldurmaya çalışmayan hükümettir. Hatırlayın 1996 yılını; Türkiye'nin millî
güvenliğini tartışmadan, üniter yapıdan taviz vermeden güvenlik birimlerinin
kaygılarını ve sorunlarını her zaman dikkate alan; bir yandan, terörle mücadele
ederken, bir yandan da ülkeyi yüzde 8 kalkındırarak OECD birincisi yapan bir hükümetin
de bu arada hatırlanmasını istiyorum. Değerli milletvekilleri, sonuç itibariyle,
yapılan bu değişiklik veya bu mantaliteyle yapılan herhangi bir değişiklik,
MGK'nın fonksiyonlarında ve etkinliğinde hiçbir değişikliğe yol açmaz. Zaten,
böyle bir değişikliğe de neden ihtiyaç duyulduğu dahi, maalesef, açıkça ortaya
konulamamıştır. Bu değişikliğe paralel olarak, örneğin, millî güvenlik
kanunlarında herhangi bir değişiklik yapmak mümkün değildir. Peki, bunlar
değişmeyecekse, ne değişecek veya niçin böyle ufak kelime oyunları oynandı?
Şimdi, siz çıkıp da, Türkiye'yi demokratikleştirdik diyeceksiniz; buna da,
elbette, hiç kimse inanmayacak. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut'ta. Buyurun efendim. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın Millî Güvenlik Kurulunu
düzenleyen 118 inci maddesini değiştiren kanun teklifinin çerçeve 35 inci
maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlikle
ilgili konularda Bakanlar Kuruluna görüş bildirmek üzere; önceleri 5399 sayılı
Kanunla kurulan Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği, 1961
Anayasasıyla, 11 Aralık 1962 tarih ve 129 sayılı Millî Güvenlik Kurulu
Kanunuyla anayasal bir kurul niteliğine kavuşturulmuş, 1982 Anayasasının 118
inci maddesiyle yeniden revize edilerek, 9.11.1983 tarih ve 2945 sayılı Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu
yapılanmasına dönüşmüştür. Kurulun tarihî seyrini irdelediğimizde,
129 sayılı Kanunla kurulan Millî Güvenlik Kurulunun genel özelliği, halka ve
Meclise karşı sorumlu olan, seçimle gelmiş sivil siyasetçinin çoğunluğunun
katılımıyla kurulması ve danışma niteliğinde bir kurul olmasıdır. Kurulun
danışma kurulu olma özelliği, 1971 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle,
tavsiye edici kararlarını Bakanlar Kuruluna bildiren bir otoriteye
dönüştürülmüştür. 1982 Anayasasının 118 inci maddesiyle, millî güvenlik
siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili kararların alınması ve
gerekli koordinasyonların sağlanması konusunda görüş bildiren, belirli
hususlarda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararları, Bakanlar Kurulu
tarafından öncelikle dikkate alınan bir kurula dönüşmüş, kurulun, sayısal sivil
çoğunluğu eşitliğe dönüştürülmüş; Milli Güvenlik Kurulu, artık, danışma ya da
tavsiye niteliğinde bir kurul olmaktan çıkmış, aldığı kararların Bakanlar
Kurulu tarafından öncelikle dikkate alınması gerekli bir otorite haline
dönüştürülmüştür. 129 sayılı kanun başlığında yer almamasına
karşın, 1982 Anayasasının 118 inci madde son fıkrası doğrultusunda, 2945 sayılı
Kanun başlığına Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği de eklenerek, Millî
Güvenlik Kurulu dışında Genel Sekreterlik oluşumuna da anayasal bir oluşum
niteliği ve aşağıda getireceğimiz eleştiriler çerçevesinde; AK Parti olarak
Millî Güvenlik Kuruluna karşı bir parti değiliz. Gelişmiş demokratik ülkelerin
tamamında buna benzer yapılanma ve kurumsallaşmalar da vardır, olması da
gereklidir. Eleştirdiğimiz nokta, Kurula, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ve yürütmenin devredemeyeceği aslî görev, yetki ve
sorumluluklardan bir kısmının verilmesidir. Nitekim, Avrupa Birliğine tam
üyelik başvurusunda Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili olarak ortaya çıkan
tartışmaların özünde ve temelinde de bu vardır. Nitekim, Türkiye Ulusal
Programının, Siyasî Kriterler başlığını taşıyan 2.1.15 no'lu bendinde;
"anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu , ulusal güvenliği ilgilendiren
alanlarda bir danışma organı niteliğindedir; Anayasa ve yasanın ilgili
maddeleri, kurulun yapısı ve işlevini daha açık bir biçimde tanımlayacak
şekilde orta vadede gözden geçirilecektir" hükmüne yer verilmesine karşın,
çerçeve 35 inci madde gerekçesi, Ulusal Program gerekçesine uymamaktadır. 118 inci maddede yapılmak istenen
değişiklik, göstermelik olarak, sivillerin sayısını artırıyoruz bahanesiyle... Koalisyon
hükümetlerinde, başbakan yardımcısı adı altında, koalisyon ortağı parti
liderlerinin salt katılmış olmasını sağlamak üzere, kişilere özel anayasa
değişikliğinin sorunun çözümüne katkısı olmayacaktır. Sorun, Millî Güvenlik
Kurulu ve daha önemlisi, Genel Sekreterliğin işlevleri, görev yetki ve
sorumluluklarının... Son söz sivil otoriteye ait olacak şekilde, Avrupa Birliği
hukuku, uluslararası sözleşmeler ve en önemlisi, AGİK ülkelerinin imzaladığı ve
kabul ettiği Budapeşte Belgesinin ışığı altında yeniden belirlenmesidir. Yasa ve değişikliklerle ilgili somut
eleştirilerimiz ise: Millî Güvenlikle ilgili, Jandarmaya
eşdeğer ve fonksiyonu olan Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat
Teşkilatının kurula daimî üye alınmaması. Millî Güvenlik ve Millî Askerî Strateji
Kararları (MASK), Millî Siyaset Kararlarıyla ilgili tanımların bu belge ve
kararların hazırlanması ve değiştirilmesindeki otorite karmaşasının mevcut
yasal yapıyla giderilememesi. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin asker kökenli olarak atanması zorunluluğunun sivil otoriteye
bağlanmaması. Genel Sekreterliğe, Anayasada belirtilen
görev ve yetki alanının dışında üstün bir fonksiyon tanınması. Başbakana tabi olmasına karşın,
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kurul adına hareket etmesinin ortaya çıkardığı
karmaşa. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. SADIK YAKUT (Devamla) - Genel Sekreterliğin yürütmeye vaki takip ve kontrol,
yönlendirme, koordine ve denetleme şeklindeki müdahalesinin yasal ve olması
gereken zemine ve statüye çekilmemesi. Millî Güvenlik belgesi, MASK dışında millî siyaset belgesi, millî siyasî
strateji belgelerinin hazırlanmasında sivil otoritenin etkin ve son söz sahibi
olamaması. Bu ve buna benzer eleştiriler
çoğaltılabilir. Eleştirdiğimiz konular, kesinlikle, devletin millî güvenlik
ihtiyacı ve politikası da değildir. Bu haklı ihtiyacın, seçimle gelmiş,
Meclise ve halka karşı sorumlu olan bir sivil yönetimin içinde olanların,
sorumlu bir hiyerarşik örgütlenmede gerçekleşmesidir. Sivil iktidara güven duymak ve destek
olmak zorundayız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, uzatmanız da, bitti,
onun için, teşekkür ederseniz... SADIK YAKUT (Devamla) - Bu yapı dışında ve
buna kaim olan her türlü örgütlenme, atanmışların otoritesinin, hele hele
askerî otoritenin sivil otoritenin önüne geçmesi, sivil karar mekanizmalarında
etkili rol almaları, demokrasiyle bağdaşmaz. Bu bağlamda, şeklî de olsa, kurula sivil
üyelerin sayısını artıracak şekilde atama yapılması, Adalet Bakanının dahil
edilmesi olumlu bir yaklaşımdır, hukukî bir teminattır. Hepinize teşekkür ediyorum. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saadet Partisi adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ
(İstanbul) - Anayasa paketinin 35 inci maddesi, Anayasanın 118 inci
maddesindeki değişiklik üzerine söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Güvenlik Kurulu... Evet, son
zamanlarda millî güvenlik kavramı yeniden tartışılmaya, konuşulmaya başlandı;
ama, bakın, bütün dünyaya savaş ilan etmekle meşgul olan koca Amerika bile,
yine işi sivillerle götürmeye çalışıyor; hatta, yanına imam, papaz, birilerini
almaya çalışıyor. Öyle, karşımızda, her şeyin sivillerin dışında başka bir şey
olduğu zehabı yok. Dünya, giderek, başına ne iş gelse, sivilleşmekte çare
arıyor. Millî güvenlik, bu anlamda yeniden kavram ve anlam kazanıyor; yani,
borçtan canın çıkmışsa, faize boğulmuşsan, alacağın yoksa, millî güvenliğin de
öyle fazlaca tedbirlerle öne çıkacağını sanmıyorum. Bu bakımdan, güçlü devletin
millî güvenlik esasları da güçlü olur. Şimdi, Millî Güvenlik Kurulu, değerli
arkadaşlarım, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Millî Savunma Bakanı ve
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri
Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı... Şimdi, bu
manzara, herhalde dışarıda içeride birtakım görüntü bozukluğu ya da imaj
kırıklığına yol açıyordu ki, acaba Adalet Bakanını da filan oraya oturtsak
mı... Ee, futbol maçı yapmıyoruz ki, bir de santrfor alalım diyelim! O
kuruldaki bütün üyeler, bu ülkenin millî güvenlik esaslarını konuşuyor;
konuşuyor da, orada bir şey var; bilirsiniz, bizim Türk Silahlı Kuvvetleri
emir-komuta hiyerarşisi içinde, son derece disiplinli yetişen ve öyle olması
gereken bir kurum. Orada 4 tane komutan Genelkurmay Başkanının hilafına bir
görüş beyan eder mi; ederse doğru olur mu; nasıl olur... Zaten, Genelkurmay
Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşünü en iyi şekilde, komutanlarından da
bilgi alarak orada ibraz edebilir. Bu bakımdan, bütün komutanların orada dizili
olması, dış dünyada, sanki, Türk siyasetinin üzerinde, sivil yönetimin üzerinde
askerî bir vesayet varmış gibi imaj veriyor ve bu konu, epey yazılıyor,
çiziliyor; kabul etsek de etmesek de. Fakat, Doğru Yol Partisi sözcüsü Kemal
Bey, burada "böyle, birkaç yeni üye katmakla burası sivilleşmez"
dedi; doğru söyledi. Geçenlerde, bir sayın komutanımız da aynı görüşü beyan
etti "isterseniz 100 sivil getirin, ne yazar" gibi bir ifadede
bulundu; doğrudur, aynı görüşe katılıyorlar. Millî Güvenlik Kurulunu belirleyen Anayasa
maddesinde bir değişiklikle, bir bakan ve başbakan yardımcıları ilave ediliyor.
Doğru, bu, bir gelişmedir. Bir önemli değişiklik daha var; bu bakımdan
Parlamentoyu tebrik etmek istiyorum; eskiden "öncelikle dikkate
alınır" deniliyordu; bu, sanki, Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna
direktif verir gibi bir vaziyetti; dünyanın hiçbir demokrasisinde kabul
edilemez. Yine, ele alalım öncelikle, yine, Bakanlar Kurulu öncelikle ele
alsın; ama, bu ifade, demokratik teamüle aykırıdır. "Değerlendirir"
deniliyor; elbette, değerlendirecek. Bu, önemli bir değişiklik; fakat, demin
arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son
fıkrasıyla koruma altına alınmış olan, "Anayasaya aykırılığı iddia
edilemez" denen bir yasa var; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Yasası. Herhalde, bunu yapanlar Anayasaya aykırı olduğunu bildikleri için
olacak ki, aykırılığını da iddia etmeyin diye bağlayıcı bir Anayasa maddesi
fıkrası koymuşlar. YÖK Yasası öyle. Anayasa Mahkemesi Yasası öyle, Yargıtay
Yasası öyle; böyle, bir sürü, koruma altında yasa var. Allah izin verirse,
biraz sonraki maddeyle onu da değiştireceğiz. Böylece, sivil irade egemenliği
öne çıkacak. Bu, Anayasaya aykırılığı koruma altında olan Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği Teşkilâtı, her şeyin üstünde, hükümetlerin de üstünde bir
pozisyona sahip. Kocaman da bir binası var; şu andaki Başbakanlık binasından
daha büyük. Çünkü, Anayasadan daha üstün yetkilerle donatılmış; hükümetin de
üstünde, bütün sivil ve resmî kurumları denetleyecek, yönetecek, düzeltecek bir
vaziyette. Böyle olunca, Millî Güvenlik Kurulu, hangi görüntüde olursa olsun,
kimlerle toplanırsa toplansın, altında, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak, sivil iradenin de
üstünde, hükümetten de üst bir hükümet gibi görev yapmaktadır. Türkiye'deki
demokrasiyi hastalandıran durum da budur. Ee, hükümetlere ne görev düşüyor;
hükümetler vergi koyacak, zam yapacak, toplumsal tepkiyi göğüsleyecek, gelecek
vatandaş, kasayı Başbakanın üzerine atacak, Cumhurbaşkanı Anayasayı
fırlatacak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Evet; yani,
sivil hükümetlere ve Parlamentoya, halktan gelen tepkileri -bilhassa ekonomik
olarak- göğüslemek düşüyor; ama, devletin bir düzeni var; öyle işliyor ki,
Anayasaya da aykırılığı iddia edilemeyen kurumlar; Yargıtay, YÖK, Anayasa
Mahkemesi, bir sürü. Yani, demin sözünü ettim, Anayasayı fırlatıyor diye,
acaba, o Anayasayı fırlatırken Sayın Başbakana, bu inceliklerin farkında mı,
Parlamentonun da, hükümetin de dışında, elinden alınmış, altından kayılmış,
fizikî, bürokratik gücü sivil otoritenin elinden almış, tamamen resmî kurumlara
vermiş, onun da üzerinde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği; buyurun, siz
ne yaparsanız yapın... Bu bakımdan, biz, bu değişikliklerle,
gerçekten Türkiye'nin demokrasisine hayatiyet kazandırma çabası içerisindeyiz;
fakat, bir madde sonra bu madde kalkacağı için; yani, geçici madde düzeleceği
için, öncelikle Anayasaya aykırılığı iddia edilemeyen şu maddeleri de
düzeltelim ki, bunun altyapısını oluşturalım. Yoksa, Kemal Beyin de dediği
gibi, çok değerli bir komutanımızın da dediği gibi, oraya, göstermelik olarak 2
tane değil 100 tane de sivil koysanız bir anlam ifade etmez. Bu sebeple, bu gelişmeyi de hayırlı
görüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (SP, DYP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 35 inci maddenin de
görüşmeleri tamamlanmış bulunuyor. 35 inci maddeyi oylamadan evvel, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 34 üncü maddesinin gizli oylamasının sonucunu bildiriyorum: Katılan üye: 456 Kabul: 434 Ret: 18 Çekimser: 2 Boş: 2 Böylece, 34 üncü madde de Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. 35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral'ın
yerine, Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu; Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Yaşar Okuyan oy kullanacaklardır efendim. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Efendim, oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 36 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 36.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "iptale"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve siyasî parti davalarında
kapatılmaya" ibaresi eklenmiş, "üçte iki" ibaresi "beşte
üç" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - 36 ncı madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) -
Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun sayın üyeleri; devletin çok önemli bir kurumu
haline gelmiş olan Anayasa Mahkemesinde, parti kapatmalarında karar nisabını
değiştiren işbu maddeyi, uygulama olarak, hazırlanış olarak çok doğru
bulduğumuzu peşinen ifade etmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi, kanunların anayasaya
uygunluğunun bir süzgeci olduğu gibi, hukuk devletinin de teminatıdır. Ancak,
Türkiye'de, Anayasa Mahkemesi kararları, yargılama süreci bittikten sonra,
ciddî platformlarda, bir türlü eleştirilemiyor, eleştirilmiyor ve Anayasa
Mahkemesi kararlarının da topluma çok geniş yansımaları oluyor. Telekomla ilgili Özelleştirme Yasasının
iptali meselesinde; ki, o fırsat kaçmış, bugün hâlâ, daha, Telekomu
özelleştirmeye çalışıyoruz... O günkü fiyatı ile bugünkü fiyatı arasında,
aleyhte 10 kat fark doğmuş bulunmaktadır. Hatta, bu vesileyle, Anayasa
Mahkemesinin yargılama usulünü dahi, bu kanun koyucu düşünmek zorundadır.
Hatta, bu iptali istenen yasaların muhatabı olan hükümeti ve ilgilileri çağırıp
"bunda maksadınız, muradınız nedir" diye, ciddî bir şekilde konunun incelenmesi
gereği üzerinde durmak istiyorum; çünkü, toplum, bu Anayasa Mahkemesi
kararlarından sonra, bütün yargıda olduğu gibi, yargıya çok ciddî bir
güvensizlik duymakta, güven bunalımı doğmaktadır ve nitekim, Yüce Meclisin
düzenlemesi de, bu salt çoğunluğu beşte 3'e yükselterek, karar vermeyi ciddî
bir şekilde zorlaştırmaktadır. Hatta, o kadar ki, verilen kararlar, bir veya
iki üye farkıyla alınmakta; bunun neticesinde de, insanlarda, demek ki, bu
kapatma olabildiği kadar, bu kapatma olmuyormuş zehabı, çok ciddî şekilde güven
bunalımı doğurmaktadır. Esasında, milletin kurduğu, milletin
yaşattığı partilerin kapatılmalarında çok ciddî olunmasından, hatta, daha ciddî
tedbirlerin getirilmesinden yana olduğumu ifade etmek istiyorum. O kadar ki,
partiyi kuranlar, partiyi yönetenler kusurlu olabilir, suçlu olabilir, onları
tecziye cihetine gidebilirsiniz; ama, milletin kurduğu, yaşattığı bir siyasî
partiyi kapattığınız zaman, demokratik hayatımızda fevkalade sıkıntılar meydana
gelmiştir. Geçmiş dönemlerde, kapatılan siyasî partilerden sonra, Türkiye'de,
demokratik form, demokratik teamüller yeniden kurulmaya başlanmış ve Türkiye,
demokrasi yolunda çok ciddî zararlara uğramıştır. Bu bakımdan, parti kapatmalarında karar
nisabının yükseltilmesini çok olumlu bulduğumuzu ifade ediyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'da. (AKP
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. AKP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 149 uncu maddesi -parti kapatma
için karar yetersayısı- üzerinde yapılacak değişiklik için AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, demokratik
sistemlerde, anayasalar, o toplumun ortak iradesini beyan eder, aynı zamanda
demokrasinin temelini oluşturur. Anayasalar hazırlanırken, hür bir ortamda,
demokrasinin evrensel kurallarına uygun ve katılımcı demokrasinin gereği, sivil
toplum örgütlerinin geniş katılımı, böylece halkın katılımıyla da, onun iradesi
temin edilmiş olur. Yine, demokrasinin olmazsa olmaz şartı, demokrasilerde,
anayasa ve yasaları seçilmiş meclisler yapar. Değerli arkadaşlar, bir de, bizim, 1982
Anayasamızın hazırlanmış olduğu usuller ve koşullara bakalım: 1980-1983
yılları, demokrasinin kesintiye uğradığı ve seçilmiş Meclisin olmadığı bir ara
dönemdir. 1402 sayılı sıkıyönetim yasalarının uygulandığı, temel hak ve
hürriyetlerin yasaklandığı ve/veya kısıtlandığı, siyasî parti ve derneklerin
faaliyetlerinin dondurulduğu bir ortamda, halk iradesinin olmadığı bir dönem ve
koşullarda, emirle hazırlanmıştır. Bu tarz bir anayasayla, toplum ve ülkenin
bugün geldiği en kötü durumun dışında bir netice almanız mümkün değildir. Değerli arkadaşlar, 2000'li yıllarda,
Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği gibi, bu coğrafyada, insanları zengin ve
mutlu, güçlü bir Türkiye ideal ve hedefine ulaşmak için altmışbeş milyon
insanımızın ortak paydası demokrasi olmalıdır ve demokrasinin üzerindeki
tehditler kaldırılmalıdır. Bunun da yolu, son derece olumsuz ve antidemokratik
koşullarda hazırlanmış olan 1982 Anayasasının hür bir ortamda, demokrasinin
evrensel kurallarını esas alarak, millî kültürümüze uygun geniş halk katılımını
sağlayarak halkın iradesini temsil eden seçilmiş Yüce Meclisin öncülüğünde
sivil inisiyatifi temin eden ve vatandaşın "benim anayasam"
diyebileceği bir anayasaya kavuşmak bu ülke insanlarının en büyük hedefi ve
ideali olmalıdır. Böylece, uzun yıllardır bu ülkede oluşan demokrasi dışı, devletçi,
merkeziyetçi, statükocu halkımızı âdeta boğan bu millî irade dışı düzene de son
vermiş oluruz. Bunun da öncülüğünü "bizim anayasamız" sloganıyla Türkiye
Barolar Birliği bir kampanyayla başlatmalı ve diğer sivil toplum örgütleri de
bunu destekleyerek halkımızı yönlendirmelidir. Söz konusu değişiklikle, Anayasa
Mahkemesinin anayasa değişikliklerinde iptali ve siyasî parti davalarında
kapatılmaya beşte 3 çoğunlukla karar vereceği hükme bağlanmaktadır. Bir ülkede
demokrasiyi yerleştirip yaşatacak olan temel kurumlardan siyasî partilere bu
yasayla, bu değişiklikle bir güvence sağlanmış olmaktadır. Bu değişiklik
paketiyle ülkemize demokratikleşme yolunda bir ivme kazandırılmıştır. Bu
reformların hızla devamını AK Parti olarak temenni ediyor; hayırlı olması
dileklerimle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saadet Partisi adına Ankara
Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 149 uncu maddesinin
değişikliği üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yasaksız bir Türkiye temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, yasaksız bir Türkiye
özlemi karşısında Anayasada yaptığımız bu değişiklikler milletimizin ihtiyacı
için yeterli değildir; ancak, iyi bir başlangıçtır; çünkü, ülkemizde,
anayasalar, hiçbir zaman, demokratik ortamda, demokratik konsensüs sağlanarak
yapılmış değil. Onun için de, olağanüstü şartlarda hazırlanan anayasalar
milletimize dar gelmektedir. Gönül ister ki, bu anayasa değişiklikleri
milletimizin isteklerini yerine getirmek için, Türkiye'yi, dünyada ve Avrupa
Birliğinde onurlu bir şekilde yörüngesine oturtacak bir biçimde yapılsın. Ulusal Programda, Avrupa Birliği siyasî
kriterleri doğrultusunda, öngörülen çeşitli cezaların kaldırılması, Millî
Güvenlik Kurulunun durumu, düşünce ve ifade özgürlüğü, sivil toplum alanındaki
reformlar Anayasa değişikliği maddeleriyle bir bakıma örtüşüyor. Değerli arkadaşlar, Meclisimizin şu andaki
yapısı uzlaşmaya en uygun yapıdır. Bu değişikliklerin, tek partinin çoğunlukta
olduğu bir dönemde yapılması halinde, belki, sadece o partinin isteklerine
uygun yapıldı diye bir anlam çıkarılabilirdi; fakat, bugün, Meclisimizin
oluşumu çerçevesinde böyle bir şey söylemek mümkün değil. Ne var ki, ideolojik
devlet cenderesi içine sıkışanların demokrasi hazımsızlığı karşısında,
demokratik bir anayasa yapmaktan hâlâ mahrumuz. Özetle, Türkiye'de şu an yapılan, Kopenhag
kriterlerini alaturkalaştırmak ve böylece, bu kriterler içinde en önemli olan
düşünce ve ifade özgürlüğünü mutlaka önplana çıkarmaktır. Anayasa
değişikliğinde bile birkısım çevreleri çarpıklıklara iten husus, ideolojik
devlet zihniyetinin hâlâ korunup kollanmasıdır ve Avrupa Birliğinin istediği
temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin ekim sonuna yetiştirilmesi
telaşıdır. Değerli arkadaşlar, bazı anayasal
düzenlemeler yaparak Avrupa Birliğinin gözünü boyamak mümkün olabilir; ama,
yasaksız ve demokratik bir Türkiye vehimlerle kurulamaz. Gerçekten, demokratik
bir Türkiye istiyorsak, bu vehimlerden kurtulmamız lazım. Ancak, sübjektif
nedenlerle demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyasî partilerin,
vakıfların, derneklerin ve sivil toplum kuruluşlarının güvencesi bulunmuyorsa,
bu kurum ve kuruluşlar kapatılma tehdidi altında ise, orada demokrasinin
gelişmesi mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, olağanüstü
şartlarda hazırlanan 1982 Anayasasının 149 uncu maddesi de değiştirilmiştir. Bu
Anayasanın elyordamıyla değiştiğini görüyoruz. Şu anda elimde Danışma
Meclisinin tutanakları var. Bunları inceledim, bu maddeyle ilgili hususlara
baktım. O dönemin tutanaklarında, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan görevi yaparken
burada görev yapacak olan savcının durumu, maalesef, kişi hatırına düzenlenmiş.
Danışma Meclisinde görüşülürken Başkan Hâkim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak,
Yargıtay Başsavcı vekiliyle görüştüğünü, Yüce Divana gidememekten, oradaki
konuların tek savcıya bırakılmış olmasından da bir yerde rahatsız olduğunu,
ifade ediyor ve devam ediyor. Bu arada oturumu yöneten başkan da "çünkü,
her defasında başsavcı gidecek olursa, o zaman başsavcı vekilinin işi
kalmıyor" diyor. Değerli arkadaşlar, sivil ve demokratik
düşüncenin hâkim olmadığı bir siyasal kültürde salt kanaatlerin karşılıklı
sayısal durumunun ne kadar hükmü olur?! Çok yakın zamanda, hiçbir ferdi silahlı
bir eyleme katılmamış, bankaları hortumlamamış, ülkeyi bataklığa sürüklememiş,
çağdaş görünümde olanların suçlanarak bir partinin kapatılması karşısında
yapılan bu değişikliği çok iyi değerlendirmemiz lazım. Yine, bu tutanaklara baktığımızda, Anayasa
Mahkemesi, 1982 Anayasası ile 15 üyeden oluşuyor, 9 alınıyordu; bu, daha sonra
1995 değişikliğiyle 11 kişiye çıkarılmıtır. Komisyon Başkanı Aldıkaçtı'ya
"niçin 9 değil, 11... Niçin 13 değil, 7 değil, 15 gibi bir rakam"
diye sorulduğunda " biz 9 üyeyi uygun gördük; ama, Almanya'da 20 kişi
olabiliyor veya Amerika'da bu 9 idi, işte, böyle bir şey olmuştur. Farkında
değilim yani..." diyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen toparlar mısınız. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlayayım
efendim. Değerli arkadaşlar, bu işi hazırlayanlar,
bu işin farkında olmayabilirler, farkında olmadan madde yazma lüksleri
olabilir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir lüksü yoktur ve
Meclis, millete sıkıntı olacak değil, olmayacak bir anayasa hazırlamak
durumundadır. 149 uncu maddeyle, Anayasa Mahkemesinin,
parti kapatma davalarında, salt çoğunlukla değil, beşte 3'le karar vermesi
öngörülüyor. Böylece, 69 uncu madde ile 149 uncu madde arasında bir zorluk
getiriliyor. Aslında, demokratik bir ülkede, bu kapatma olaylarının hiç
yaşanmaması lazım; ama, hiç olmazsa, böyle beşte 3'le değil de, en az 8 veya 9
evet oyuyla bu işin benimsenmesi gerekirdi. Değerli arkadaşlar, bu arada, tabiî ki,
yoğunlukla ilgili, zımnen birtakım kanaatlerle ilgili, kapatmayla alakalı
hususlar var; bunların çok iyi değerlendirilmesi ve irdelenmesi lazım. İşin özü, bu maddelerle yapılan
değişikliklerle parti kapatmanın zorlaştığı falan çok mümkün gözükmüyor; ama,
yine de, bu değişikliklerle, beklenen, hedeflenen, Batı'ya bir şeyler
yapılıyormuş görüntüsünü vermek. Bu yapılan değişiklikleri önemli; ancak,
yeterli bir adım olarak değerlendirdiğimizi, yasaksız bir Türkiye isteğini
belirterek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, gruplar adına başka söz
isteyen?.. Yok. İki adet önerge vardır; okutup,
oylayacağım efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Teklifin çerçeve 36 ncı maddesiyle,
Anayasanın 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılmak istenilen oran
değişikliğinin yapılmamasını, üçte iki oranının olduğu gibi muhafaza edilmesini
arz ederiz. Mustafa Kamalak Süleyman Arif
Emre Şeref Malkoç Kahramanmaraş İstanbul Trabzon Mehmet Bekâroğlu Yasin
Hatiboğlu Ahmet Demircan Rize Çorum Samsun Lütfü Esengün Hüseyin Karagöz Osman Yumakoğulları Erzurum Çankırı İstanbul Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 36 ncı maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Efendim, bu en aykırı önerge
olduğu için, işleme koyuyorum. Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Genç burada mı? Yok. Gerekçeyi otuyorum: Gerekçe: Getirilen bu değişiklikle Anayasa
Mahkemesinin parti kapatma konusunda yetkisi çok sınırlandırılmış, esasen onbir
üyeden oluşan mahkemenin kaç kişiyle karar vereceği de çok kesin belli
değildir. Ayrıca, bu gibi olayda üç üyenin kararı kurula hâkim olmaktadır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Teklifin çerçeve 36 ncı maddesiyle
Anayasanın 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılmak istenilen oran
değişikliğinin yapılmamasını, üçte iki oranının olduğu gibi muhafaza edilmesini
arz ederiz. Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Kamalak, buyurun efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Anayasamızın 149 uncu maddesinin birinci
fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesi, Başkan ve 10 üyeyle toplanır, salt
çoğunlukla karar verir, Anayasa değişikliklerinde iptale karar verebilmesi için
üçte 2 oyçokluğu şarttır. Değerli arkadaşlarım, hükümetin
teklifinde, bu oran, Anayasadaki gibidir; yani, parti kapatmalarda da üçte 2
oranının muhafazasını hükümet önermişti, daha doğrusu, hükümetin hazırladığı
metni imzalayan arkadaşlarımız öyle önermişti. Daha önce de, Anayasa
Komisyonumuz, bu oranı üçte 2 olarak kabul etmişti, Uzlaşma Komisyonumuz da bu
oranı üçte 2 olarak kabul etmişti. Komisyondaki arkadaşlarımız buradadır.
Ayaküzeri, Komisyon dağıldıktan sonra, oran -kanaatimce o Komisyonun mehabetine
uygun olmayacak şekilde- beşte 3'e çevrildi; müteakip toplantıda itiraz ettik,
arkadaşlarımız buradadır "o düzeltilecek" denildi. Biz, Sayın
Başkanı, sayın bakanı kırmamak için imzaladık -Mehmet Ali Şahin Bey de buradadır,
onun da rezervi vardı- ama, düzeltilmeden önümüze getirildi. Bu oran,
Komisyonumuzun kabul ettiği oran üçte 2'dir, Anayasadaki oran üçte 2'dir.
Dürüstlük ilkesi, bunun olduğu gibi muhafazasını gerektirir, mutabakatımız bu
yöndeydi. Kaldı ki, yirmi yıldan beri, bu oran,
Anayasa değişiklikleri için üçte 2 olarak uygulanmıştır ve hiçbir sakıncası da
görülmemiştir. Uygulamada istikrar prensibi son derece önemlidir, hele hele
dürüstlük çok daha önemlidir. O münasebetle, bu oranın üçte 2 olarak,
olduğu gibi kalmasını arz ve teklif ettik. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Böylece, 36 ncı maddenin görüşmeleri
tamamlanmıştır efendim. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 35 inci maddesinin gizli
oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy : 432 Kabul :
399 Ret :
32 Boş :
1 Böylece bu madde de, Anayasanın öngördüğü
beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. 36 ncı maddenin oylamasına geçiyoruz
efendim. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın (Oyların ayrımına başlanıldı) BAŞKAN - Efendim, 37 nci maddeyi okuyorum: MADDE 37.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının geçici 15 inci maddesinin son fıkrası madde metninden
çıkarılmıştır. BAŞKAN - 37 nci madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlhan Aytekin; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLHAN AYTEKİN (Balıkesir)
- Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 1982 Anayasasının geçici
15 inci maddesi, ihtilal konseyi, atadıkları hükümet, Danışma Meclisi
üyelerinin tasarrufları ve icraatlarından dolayı haklarında cezaî, malî ve
hukukî muamele yapılamayacağı ve çıkarılan kanun ve kararnamelere
dokunulamayacağına mütedairdir. Ülkeye doğruluk, dürüstlük, iyilik ve güzellik
getirmek için silahlı eylem yaparak, meşru bir hükümeti ve seçilmiş Meclisi
feshedip, yönetimi ele geçirenlerin böylesine koruyucu bir maddenin arkasına
sığınmaları düşündürücüdür ve tabiî, hemen akla acaba gizlenen, saklanan, üstü
örtülmek istenen ne ola ki diye de gelmektedir. Devletin ve milletin hayrına
yapılan hizmetlerin araştırılıp soruşturulmasından korkulmaması gerekir veya
hırsızlık, yolsuzluk yoksa, endişelenmenin gereği de yoktur. Söz konusu madde,
zihinlere bu istifhamları getirmektedir ve birçok meselenin tarih huzurunda ve
millet önünde vuzuha kavuşmasına engeldir. Şimdi, yirmi yıl aradan sonra, 15 inci
geçici maddenin kaldırılması için teşebbüste bulunulurken üzücü ve düşündürücü
olan, sadece son paragrafına dokunulabiliyor olmasıdır. Zihnimize, son paragraf
ile kaldırılan paragraf arasındaki çizgiye baktığımız zaman, şöyle bir şey
gelmektedir ki, acaba, tam bu noktada kesişen nedir? İşte endişelerimiz bu
noktada toplanmaktadır. Türkiye'de nelerin yapılıp nelerin
yapılamayacağı, bir defa daha, bu kesişen noktada çıplak bir şekilde
görülmektedir. Mesela, bugüne kadar hep milletin seçtiklerinden hesap
sorulmuştur ve yine, bugüne kadar, ne milletin seçtikleri hesap sorabilmiş ve
ne de ihtilalciler milletin kendisine hesap vermişlerdir. Mesela, milletin
Meclisi feshedilmiş, iktidar ettiği hükümetler düşürülmüş, milletin
temsilcileri sürgün edilmiş, zindana konmuş, yasaklanmış ve hatta, asılmak
suretiyle öldürülmüşlerdir. Mesela, tarihen sabittir ki, Demokrat Parti, Adalet
Partisi, Refah ve Doğru Yol Partisini millet iktidara getirmiş; ama, aynı yolla
millet, indirme imkânını bulamamıştır. Hiçbir zaman demokrasi çarkı tam devir
yapamamıştır. Mesela, birileri mevcut anayasayı ihlal ettiniz diye hapse konur
idam edilirken, aynı anayasayı tamamen ortadan kaldıranlar reisicumhur veya
temelli senatör olabilmişlerdir. Bu da dahil, hiçbir anayasada "ihtilal
yapılabilir" maddesi olmadığı halde, ihtilal yapılabiliyor. Demek
istediğimiz şey, yazılı olanla yazılı olmayan arasındaki aslî fark, zihniyet
değişikliğidir ve yirmi yıl sonra, görev telakki ettiği için, 12 Eylülü
yapanlar hakkında iddianame düzenledi diye Adana Cumhuriyet Savcısı işinden ve
yerinden olmuştur. Mesela, 12 Eylül Anayasasının yine bir geçici maddesiyle
siyasetten menedilen 1 reisicumhur, 3 başbakan, onlarca bakan ve milletvekili
vardır. Sayın Ecevit, bendeniz de onlardan birisiyim. Bu söylediklerimiz tırnak
kaşımak için değil, yanlışlarımızı tespit ve tekrara imkân vermemek içindir.
Türkiye'nin, yanlışlardan ve haksızlıklardan kurtarılması çabasıdır. Muhterem milletvekilleri, Meclis, 21 yıl
sonra ihtilallerin teressübatıyla meşguldür. Şirazesi bozulan siyaset hâlâ
rayına oturamamıştır ve Türkiye zaman israf etmektedir, kan kaybetmektedir.
Büyük ve güçlü, bölgesinde ve dünyada saygın Türkiye, ancak demokratikleşmesini
tamamladığı zaman mümkündür. Bunun da, vazgeçilmesi, millet iradesinin
üstünlüğüyle mümkündür. Milletin rızasının olmadığı, tercih ve takdirlerinin
olmadığı, mukaddesiyle bütünleşmediği takdirde hiçbir kalıcı ve büyük başarıyı
elde etmemiz söz konusu olamaz. Egemenlik, kaydı şartı olmadan millete aittir.
Meşruluğun kaynağı da budur; çünkü, hak milletindir, akıllı olan da millettir.
Hiç kimse, milletten daha hak sahibi ve daha akıllı değildir. O sebeple, millet
iradesi ve hukukun üstünlüğü ülkemizde hâkim kılınacaktır. O sebeple,
Anayasamızda yasak, dayatma ve keyfîlik alanları bırakılmayacaktır. O sebeple,
temel haklara zarar veren her kurul, karar ve kaideye yargı yolu açık hale
getirilecektir. Bu misyonla yüklü Doğru Yol Partisi, değer yargıları
istikametinde hareket edecek ve milletimize, ellibeş yıldır olduğu gibi,
hizmetini sürdürecektir ve elbette, millete kendi anayasasını yapabilecek
vasatın çalışmaları içerisinde olacaktır. Saygılar sunarım. (DYP, ANAP ve SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 36 ncı maddesinin gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum: Katılan üye: 444 Kabul : 429 Ret : 13 Çekimser
: 2 Böylece, 36 ncı madde de, Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum. Kapanma
Saati: 16.53 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 17.12 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 135 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Anayasa değişiklik teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - 37 nci madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan;
buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Anayasanın geçici 15 inci
maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasına dair anayasa değişiklik
teklifinin 37 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Anılan maddenin gerekçesine bakıldığında,
12 Eylül 1980 ilâ 6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde
kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan
karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığının iddia edilmesinin sağlanması
amaçlanmaktadır. Amaç doğrudur, yerindedir; ancak, yetersizdir; çünkü, söz
konusu maddeye bir bütün olarak bakıldığında, Millî Güvenlik Konseyi, Danışma
Meclisi ve o dönemin hükümeti ve dolayısıyla üyelerinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası
ileri sürülemeyeceği ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine
başvurulamayacağı, hükümleri yer almaktadır. Bu maddenin bu şekliyle Anayasada
kalması bile, büyük bir demokrasi ayıbıdır. Ne demek başvurulamaz?! Bu, ömür
boyu dokunulmazlık ayrıcalığı nereden kaynaklanıyor?! Darbenin kendisi, zaten,
antidemokratik bir eylemdir ve olağanüstü bir hali ifade eder. Böyle olağanüstü
bir dönemde, olağanüstü yetkilerle donatılmış organlar, Anayasaya, hak, hukuk
ve adalete aykırı kararlar alacaklar, tasarrufta bulunacaklar, belki de
kendilerine birtakım çıkarlar elde edecekler ve bu eylem ve işlemleri yanlarına
kâr kalacak!.. Demokratik bir hukuk devletinde, antidemokratik eylem ve
işlemleri olanların dokunulmazlık zırhına alınmasını, hangi mantık ve
gerekçeyle açıklayabilirsiniz?! 12 Eylül 1980 ilâ 6 Aralık 1983 döneminde
çıkarılan, Anayasaya, insan haklarına, uluslararası sözleşmelere, temel hak ve
özgürlüklere aykırı kanun, kanun hükmünde kararnameler ile hükümet, Konsey ve
Danışma Meclisinin çeşitli karar ve tasarrufları üzerinde tek tek durmak
oldukça zaman alıcı olduğu için, süremiz de kısıtlı olduğundan, konuya bir
bütün olarak bakmakta yarar vardır;ancak, bu dönemde çıkan kanun sayısı 668
adet ve binlerce madde olmasına rağmen, şu kanunları kısa ve öz olarak birkaç cümleyle ifade etmek
istiyorum; şöyle ki: 2547 sayılı YÖK Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2576
sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu,
2767 sayılı Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları Hakkında Yetki Kanunu,
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2813 sayılı Telsiz Kanunu, 2820 sayılı
Siyasî Partiler Kanunu, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu vesaire gibi
kanunları sıralamak mümkündür. Başta da ifade ettiğim gibi, 668 adet kanun var
bu nitelikte. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Avrupa
Birliğine üyelik istek ve arzumuz, 21 inci Yüzyılın dünya siyaseti ve dünya
ekonomisiyle bütünleşmek isteğimiz, küreselleşen dünyanın saygın bir üyesi olma
yönündeki çabalarımız, demokrasiye olan inancımızın bir göstergesidir. Diğer
bir ifadeyle, demokrasi, Türkiye'nin artık, benimsediği ve vazgeçemeyeceği bir
yaşam tarzıdır; ancak, bu istek ve arzulara ulaşmak ve demokratik yaşam
tarzının standartlarını yakalamak, birtakım uluslararası gereklerin yerine
getirilmesiyle mümkündür. Bu gerekler, 1993 Haziranında Kopenhag zirvesinde
belirlenen ekonomik, siyasî ve topluluk müktesabatına uyumlu idarî yapı
kriterleridir. Ekonomik kriterler konusunda IMF ve Dünya Bankasının destek ve
yönlendirmeleriyle, bazı politikalar "Derviş yasaları" adıyla
uygulamaya konulmuştur. Yaklaşık bir haftadır Meclis gündeminde görüşülmekte
olan ve son aşamasına gelinen 37 maddelik anayasa değişikliği, Kopenhag
kriterlerinin siyasî boyutunu oluşturmaktadır. Bu 37 maddelik anayasa
değişikliğinin, eksiklerine rağmen... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim lütfen toparlayın; ben
peşin vermiştim size uzatmayı. Buyurun efendim. OSMAN ASLAN (Devamla) - ...Meclisimizin
hür iradesiyle çıkmasını temenni ediyoruz. Telekoma yapılan nokta tayinler
gibi, bu alanlara da, uluslararası kuruluşların müdahale etmemesini diliyoruz. Demokrasi, ekonomi, siyaset, hukuk, insan
hakları gibi alanlarda Türkiye bir sınavdan geçmektedir; bu sınavdan geçmenin
temel önşartıysa, idarî yapılanmadan geçer. Uluslararası normlara göre sağlıklı
işleyen bir idarî yapılanma olmadan, bu alanlarda başarı şansı yoktur. Nedense,
57 nci hükümet, yanlış bir sıralamayla, Kopenhag kriterlerini takside bağlamış
görülüyor. Önce ekonomik kriterler, sonra siyasî kriterler; idarî yapı
kriterlerine ise ne zaman sıra geleceği bilinmiyor. Oysa, biliyoruz ki, yeniden
yapılandırılamayan, Avrupa'yla uyumlu hale getirilemeyen bir yönetim biçiminde
diğer kriterlerin başarı şansı azdır. Bu itibarla, Anayasanın 123, 126, 127 ve
diğer ilgili maddelerinin, Avrupa Birliği müktesebatına uyumlu idarî yapı
kriterleri çerçevesinde ele alınarak, bir an önce gerekli düzenlemelerin
yapılması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Saadet Partisi Grubu
adına, Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nda. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 737 sıra sayılı
anayasa değişikliği teklifinin çerçeve 37 nci maddesi üzerinde Grubumun
görüşünü açıklamak için söz aldım; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Bu Yüce Meclis, gerçekten yüceliğine
yakışır bir şekilde, darbecilerin yapmış oldukları Anayasaya koymuş oldukları
çok önemli bir hükmü değiştirmektedir. Bu yapmış olduğumuz anayasa değişikliği
içinde, gerçekten çok önemli maddeler var; ama, sembolik açıdan, bu madde, bana
göre hepsinden önemlidir. Değerli arkadaşlarım, bu Yüce Meclis,
millet adına egemenliği kullanıyor; sadece, insan haklarıyla ilgili, insan
haklarına aykırı bir tasarrufta bulunamaz; bunun dışında, bütün tasarrufları
kullanır; çünkü, yetkiyi milletten almıştır; ama, yetkileri kendinden menkul,
milletle ilgisi olmayan darbeciler, hazırlamış oldukları Anayasada,
dönemlerinde çıkarmış oldukları yasalar, almış oldukları kararlar ve
tasarruflar için "Anayasaya aykırılığı iddia edilemez" maddesi
koydurmuşlardır ve bu Yüce Meclis, ancak yirmi sene sonra bunu değiştiriyor. Değerli arkadaşlarım, bu, yeterli
değildir; geçici 15 inci maddeyi bütünüyle kaldırmamız gerekiyor. Bu konuyla
ilgili değişiklik önergemiz olacaktır ve orada da gerekçesini açıklayacağım,
sizlerden destek isteyeceğim. Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz
bu anayasa değişikliği paketi, maalesef, verilen sözlere rağmen delinmiştir.
Çerçeve 32 nci madde, egemenliğimize halel getiriyor endişesiyle olacak
sanıyorum, 221 kabul oyu almıştır; yani, Anayasanın öngörmüş olduğu yeterli
nisaba ulaşamamıştır. Değerli milletvekilleri, peki, bu konu,
gerçekten egemenliğimize bir halel getirmekte midir; yoksa, aşırı bir
hassasiyetten kaynaklanan, birtakım komplekslerden kaynaklanan bir endişe mi
buna sebebiyet vermiştir? Elbette, milletvekillerinin iradelerine söyleyecek
bir sözümüz yoktur; ama, değerli arkadaşlarım, uluslararası anlaşmalar
yapıyoruz. Bu anlaşmaları imzalamaya bizi kimse zorlamıyor. Kendi irademizle bu
anlaşmaların altına imza koyuyoruz; sonra, bu anlaşmalar geliyor, Yüce Meclis
tarafından onaylanıyor. Ondan sonra, hayır, ben bu anlaşmaları istediğim zaman
uygular, istediğim zaman uygulamam demek, Yüce Meclisi, Türkiye'yi,
uluslararası ilişkilerde ne konuma düşürüyor?! Değerli arkadaşlarım, biz, hiç kimseyi
aldatamayız. Bu konuda samimî davranmak mecburiyetindeyiz; ne Avrupa Birliğini,
Avrupa Birliği üyelerini aldatabiliriz ne de yüce milleti. Uluslararası
anlaşmalar -biraz evvel belirttiğim gibi- kendi irademizle altına imza koymuş
olduğumuz anlaşmalardır ve bunların gereğini de yapmak zorundayız. Eğer
yapmayacaksak, altına imza koymayız. Biraz paranoyaya dönüşen bu millîci
refleksten vazgeçmek mecburiyetindeyiz. Egemenliğimiz elimizden gitmiyor;
çünkü, bu anlaşmalara kendi irademizle imza koyuyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu anayasa
değişikliği paketinin en önemli maddesi, Anayasanın 90 ıncı maddesini
değiştiren çerçeve 32 nci maddesiydi. Maalesef, verilen sözler tutulmadı ve
öyle anlaşılıyor ki, ikinci turda da, bu madde, istenen, gerekli olan nisaba
ulaşamayacaktır. O zaman, biz milletvekilleri, bu maddeye önem veren
milletvekilleri, bu anayasa değişiklik paketiyle ilgili düşüncemizi yeniden
gözden geçirmek durumunda kalacağız. Evet, ben şahsen, birçok milletvekili
arkadaşımla kuliste görüştüm; herkes tereddüttedir. Bu paket delinmiştir ve bu
paketin en önemli maddesi paketten çıkmak üzeredir. O zaman, bize de, partilere
de, milletvekillerine de, pakete "evet" oyu verme kararını, düşüncesini
gözden geçirme hakkını doğruyor diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Şevket Bülend Yahnici'de. Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamız üzerindeki
değişikliklerle ilgili olarak, artık sonuna geldiğimiz bir çalışmayı
nihayetlendirmek durumundayız. İnşallah, biraz sonra, kalan bir iki maddenin
oylanmasıyla birlikte, Anayasanın 37 maddesini kapsayan geniş bir değişikliği
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olarak gerçekleştirmiş olacağız. Bu, güzel bir hadise, güzel bir adım.
İnşallah, bu adım, burada muhtelif parti sözcülerinin yaptığı konuşmalarda da
belirttikleri gibi, devam edecektir; Anayasanın muhtelif değişiklikleri
üzerinde halkımızın talepleri vardır, insanımızın talepleri vardır, siyasî
partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarının talepleri vardır; inşallah o
değişiklikleri de bu Meclis yerine getirecektir. Yaptığımız işi küçümsemeyelim;
küçümsemeleri görüyoruz, bu kürsüden küçümsemeler yapılıyor; küçümsemeyelim,
biz, iyi bir iş yapıyoruz, faydalı bir iş yapıyoruz ve Türkiye'de insanların,
Türk Halkının istediği bir işi yapıyoruz. Şimdi "daha geniş tartışmalar
yapılabilirdi, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınabilirdi, paneller
düzenlenebilirdi, falan" görüşleri bu kürsülerden ifade edildi; bunlar
yapılmadı mı arkadaşlar?! Hepimiz o panellere gitmedik mi, siyasî partilerimiz
adına o panellerde görüşlerimizi dile getirmedik mi?! Üniversite öğretim
üyelerinin görüşlerini dinlemedik mi?! Türkiye, en az iki ikibuçuk senedir bu
Anayasa değişikliğini tartışmıyor mu; tartışıyor. Şimdi, demin sözcülerin dile getirdikleri
gibi, aslında şu anda Türkiye tarihî bir anı yaşıyor; geçici 15 inci maddenin
son fıkrası değiştiriliyor. Bu, gerçekten tarihe not düşülecek bir hadisedir,
gerçekten tarihe geçecek bir olaydır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Parlamentosu,
12 Eylül darbesinin ve 12 Eylül hukukunun gölgesini silmektedir; sizi kutlamak,
bizi kutlamak gerekir. (Alkışlar) Geliniz, burada, uluslararası bir
iradenin, Avrupa Birliğinin zorlaması içerisinde bir anayasa değişikliği
yaptığımız gibi sözlerden, ifadelerden hep birlikte vazgeçelim. Avrupa Konseyine giren ülke biziz,
müracaat eden biziz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan devlet biziz,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Avrupa
Konseyi üyeliğinin tabiî bir neticesi olarak kabul eden bir ülkeyiz. Bunun
ötesinde, Türkiye olarak, Avrupa Birliğine müracaat eden ve "bizi
alın" diyen de biziz. Şimdi, Avrupa Birliği birtakım kriterleri
ortaya koyuyor; bize hukuk diretiyor, hukukî manada birtakım yaptırımlar
yapmaya bizi zorluyor, biz kendi irademiz dışında bu anayasa değişikliklerini
yapıyoruz dersek, kendimize haksızlık etmiş oluruz; olmaz mıyız arkadaşlar!.. Onun için, bugün burada iyi bir şey
yaptığımıza hepimiz inanalım. Hele hele, bugün şu anda, demin de ifade ettiğim
gibi, Anayasanın geçici 15 inci maddesi son fıkrasını değiştirerek, çok önemli
bir şey yapıyoruz. Gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinde muhtelif
anayasalar yapılmıştır. Kuvayı Milliye hareketinin yapmış olduğu 1924
Anayasasını bir kenara koyacak olursak, 1924 Anayasasından sonraki
değişiklikler, 1960 değişikliği, 12 Mart değişikliği, 12 Eylül değişikliği,
hep, birtakım müdahalelerle ve sivil demokratik parlamento yapısının
dışarısında gerçekleştirilen anayasalardır. Bugün, ilk defa sizler, demokratik,
seçilmişler meclisi olarak, bir anayasa değişikliği yapıyorsunuz, yapıyoruz ve
12 Eylül hukukunun ve 12 Eylül rejiminin getirdiği bir maddeyi, şu anda, biraz
sonra kaldırmak suretiyle de, inşallah, inanıyorum ki, bundan sonraki sivil ve
demokratik anayasa değişikliklerinin ve yeni anayasa değişikleri noktasındaki
gelişmelerin de ilk adımını burada hep birlikte atacağız. Onun için,
Parlamentoyu kutluyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 37 nci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 3 adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasa değişiklik teklifinde yer alan
çerçeve madde 37'nin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa Kamalak Yasin Hatiboğlu Lütfi Yalman Kahramanmaraş Çorum Konya Bahri Zengin Veysel Candan Şeref Malkoç İstanbul Konya Trabzon Madde 37.-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
geçici 15 inci maddesi-nin son fıkrası ile 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrası
madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Mustafa Kamalak ve arkadaşları, bu madde üzerinde verdikleri bu önergeyle,
Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrasının metinden çıkarılmasını
istemektedirler. Anayasanın 69 uncu maddesiyle ilgili
değişiklikler, çerçeve 25 inci madde görüşülürken yapılmıştır. Madde metninden
çıkarılması istenilen söz konusu sekizinci fıkrayla ilgili olarak verilen
değişiklik önergesi de, bu sırada görüşülerek oylanmış ve reddedilmiştir. Görüştüğümüz teklifte, maddelerin
yürürlükten kaldırılan hükümleri ilgili maddelerde yer almıştır. Daha önce
görüşülen bir maddeyle ilgili olarak, daha sonra başka bir maddede yeniden
önerge vermek, Meclisimizin görüşme teamüllerine ve bu teklifin sistematiğine
de aykırıdır. Ayrıca, görüşülen, bir anayasa değişikliği
teklifi olduğundan ve kabulü nitelikli çoğunluğu gerektirdiğinden, bir madde
içinde birbirinden farklı maddelerdeki birden fazla hükmün yürürlükten
kaldırılması uygun değildir. Bu nedenle önergeyi işleme koyamıyorum efendim. Arz ederim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin
çerçeve 37 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Bekâroğlu Yasin
Hatiboğlu Şeref Malkoç Rize Çorum Trabzon Fahrettin Kukaracı Ahmet Cemil
Tunç Fethullah Erbaş Erzurum Elazığ Van Teklif: "Bu kanunun yayım tarihinden itibaren
bir yıl içinde, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa düzeni hakkında alınan karar ve
tasarruflar aleyhinde; Cumhurbaşkanı, iktidar ve muhalefet partileri Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler tarafından iptal
davası açılabilir." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
görüştüğümüz madde, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının
metinden çıkarılmasıyla ilgilidir. Okunan önergeyle, teklifte mevcut olmayan
hükümler, yeni bir madde olarak, kanun yazılış tekniğine de aykırı olarak,
çerçeve 37 nci maddeye götürülmek istenmektedir. Kanun yazılış tekniğine ve az
önce arz ettiğim sebeplere aykırı olan bu önergeyi de işleme koyamıyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
bir hususu arz edebilir miyim efendim? BAŞKAN - Buyurun efendim, mikrofonunuzu
açıyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
eğer, işleme koysaydınız, öyle zannediyorum ki, önerge sahibi arkadaşımız
gerekçesini arz ve ifade edeceklerdi. Önergeyi işleme koymayışınızın usule
uygun olmadığı hususunu iki cümleyle arz etmek istiyorum. Sayın Başkanım, bundan önceki önergeyi
tabi tuttuğunuz işlemde bir yanlışlık yoktur; ben de öyle düşünüyorum;
doğrudur. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ancak, bunu
işleme koymamak fevkalade hatalıdır. Geçici 15 inci madde, tamamen metinden
çıkarılmıyor, çıkarılmış olsa bile, böyle bir işlemin yapılmasına bir engel
yok. Kaldı ki, geçici 15 inci maddenin birinci fıkrası, zaten hayatta
bırakılıyor; yani, meri kalıyor, yürürlükte kalıyor, arkadaşlarımız, o birinci
fıkraya ikinci bir fıkra ilave ediyorlar. Hukuk açısından doğrudur, siyaseten
de doğrudur ve tatbikat için de böyle bir ilave gereklidir; çünkü, biz, bu
düzenlemeyle ne istiyoruz? Şunu istiyoruz. Diyoruz ki, darbe dönemlerinin
getirdiği kanunlar, ilâ yevmil kıyâme lâyüs'el-amma yef'al olamaz. (Gülüşmeler)
BAŞKAN - İstirham ederim efendim...
Lütfen... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Tercüme
ediyorum efendim; dokunulmaz olamaz. Şimdi, peki, dokunulmazlığı kaldırdık
diyelim. Muhterem Heyet ilgi gösterdi, dokunulmazlığı kaldırdık. Peki, iptal
davasını nasıl açacağız? Kim açacak? Ha, bir tek yol kalıyor; defi yoluyla;
yani, mahkemelere intikal eden bir olay dolayısıyla Anayasaya aykırılığı iddia
edilebilir; ama, bu doğru değildir ve yeterli değildir. O kalmakla beraber
istiyoruz ki, belli bir süre vererek, nitekim, yeni çıkarılan bir kanunun
iptali düşünülse ne yapıyoruz; yürürlüğünden itibaren altmış gün içerisinde,
Anayasada belli kurumlar tarafından iptaline gidilebiliyor. İşte, şimdi, arkadaşlarımız önergeleriyle
diyorlar ki, tamam, geçici 15 inci maddenin o bölümünü kaldıralım; ama,
Anayasada belli kişi ve kurumlara iptal davası açma imkânı verelim ki, defi
yoluna kalma yükümlülüğü, yükü ortadan kalksın. İstenen budur, gayet
yerindedir, istirham ediyorum, izin veriniz, işleme koyunuz, arkadaşlarımız
gerekçelerini arz ve ifade etsinler. Müsamahanıza teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, bu önergede tümünü
ortadan kaldırıyorsunuz, bu, 37 nci maddeye getirilmek isteniyor. Demin de izah
ettim; kanun yazılış tekniğine aykırı. Bizim Başkanlık olarak anlayışımız bu
efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
düzeltirsiniz; o dert değil. BAŞKAN - Sayın Başkanım, zatıâlileriniz de
biliyorsunuz ki, yaptığımız doğru. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki efendim...
Ben arz ettim. BAŞKAN - Niçin doğru; ayrıca, tümünü
ortadan kaldırmakla ilgili üçüncü önerge var efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Onu işleme koyun
efendim; ortadan temelli kalkarsa yorgan gider. BAŞKAN - Onu işleme koyacağım; ama, bu
önergeler aykırı olduğu için işleme koyamıyorum. Siz de takdir buyurduğunuza göre,
teşekkürlerimi arz edebilirim. Sizin ifadeniz de zapta geçmiş oldu. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 37 nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. 28.9.2001 Veysel Candan Mehmet Bekâroğlu Şeref Malkoç Konya Rize Trabzon Mehmet Batuk Ömer Vehbi
Hatiboğlu Sacit Günbey Kocaeli Diyarbakır Diyarbakır "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
geçici 15 inci maddesi metinden çıkarılmıştır." BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu
efendim? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Malkoç... Sayın Malkoç, Sayın Bekâroğlu; hanginiz
konuşacak?.. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Ben konuşacağım
Sayın Başkan. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Aynı
partiden farklı görüşlere alışkın bu Meclis. BAŞKAN - Aynı görüşte de, uslup farkını
gösteriyor... Buyurun Sayın Malkoç. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çerçeve 37 nci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önergeyi açıklamak üzere
huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlarım, Anayasanın geçici 15
inci maddesinin bir benzeri, yine, 1961 Anayasasında da yer almıştı. Eğer
Meclis, milletin iradesini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konularda
ciddî tedbirler almazsa, korkarım ki, benzer durumlar ileride de karşımıza
çıkar. Bizim hassasiyetimiz, bu noktadaki itirazımız, tekliflerimiz bunun
içindir. Değerli arkadaşlarım, Anayasanın geçici 15
inci maddesinin son fıkrasını kaldırıyoruz; ama, geride iki fıkra daha kalıyor.
Bunların da kaldırılması, akla, hukuka, mantığa uygun olar şeydir. Aradan yirmi
yıl geçmiştir; yani, 12 Eylül ihtilali olalı 20 yıl geçmiştir, Anayasa yapılalı
yirmi yıla yakın bir zaman olmuştur. Türk Ceza Kanununda, en ağır suçlarda
bile, zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Kaldı ki, bu,
12 Eylül darbesini yapanlar, hem geçmişte hem de bugün, televizyonlara
çıktıklarında, gazetecilerle mülakat yaptıklarında, hep şunu söylüyorlar:
"Biz memlekete iyilik yaptık, biz memlekete güzellikler getirdik."
Peki, bu, memlekete güzellikler getiren, iyilikler yapan insanlar,
yargılanmaktan niçin çekinirler?! Arkadaşların oturmasını bekliyorum, daha
rahat dinlesinler... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI H.
HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başbakan geldi... Sen konuşmana devam et. BAŞKAN - Efendim, ayakta dinlemek mani
değil hiçbir şeye; onlar kulaklarıyla dinliyorlar. (DSP sıralarından alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Efendim, ayakta
olunca anlamakta güçlük çekiliyor, tecrübeyle sabit; o açıdan bekledim. Kaldı ki, bu, 12 Eylülde darbe yapıp
memlekete iyilik getirenler, güzellik getirenler, acaba, Türk yargısının
bağımsızlığına mı güvenmiyorlar?! Acaba, bunlar, Türkiye'de adaletle hükmeden
bağımsız hâkimlerimize mi güvenmiyorlar; yoksa, kendilerine mi güvenemiyorlar?!
Bunu, bu Meclisin sorgulaması gerekir. O açıdan, geçici 15 inci maddeyi,
mutlaka, tümden kaldırmamız gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, biraz önce vermiş
olduğumuz önerge eğer işleme alınsaydı, 15 inci maddeyle ilgili olarak, üçüncü
fıkra kaldırıldığında, tamam, 800'e yakın kanun, kanun hükmünde kararname veya
benzeri tasarruflarla ilgili, anayasa yargısının yolu açılıyor. İyi güzel de,
bu kadar kanun veya kanun hükmündeki kararname Anayasa Mahkemesinin önüne nasıl
gidecek, kim getirecek bunu? Bunu düzenlemiyoruz. Bunu mahkemelere
bıraktığımızda, yani, Anayasanın 152 nci maddesinin yolunu serbest bırakıp, bu
yolla gidilebilir denildiğinde, 850 tane kanun veya kanun hükmündeki
kararnamenin, yargının bu kadar ağır yükü altında Anayasa Mahkemesine gitmesi
zaten mümkün değil. O açıdan, madem, bir iş yapıyoruz, gelin, bunu tam yapalım.
Anayasanın geçici 15 inci maddesini tümden kaldıralım, yapmış olduğumuz işlem
yerini bulsun. Ayrıca, biraz önceki önerge, Başkan
tarafından işleme konulmadı; ama, bunun sıkıntılarını hep birlikte çekeceğiz.
Önergemiz, madem, işleme konulmadı, en azından bu önergeye destek verin. 12
Eylülde silahlı kuvvetleri kullanarak meşru yönetime el koyan insanları ve
ardından da kendilerine meşruiyet kazandırmak için yasa çıkardık deyip, bu
yasalara göre Meclis kurduk, bu Mecliste kanunlar yaptık, bu kanunların
dokunulmazlığı vardır diyenleri ve ayrıca, bu çıkardıkları kanunları
uygulayanları da yargıdan muaf tutanları, bunları başkalarının örnek almaması
için, bu Meclisin geçici 15 inci maddeyi kaldırması gerekir. (SP ve AKP
sıralarından alkışlar) Önergemize destek vereceğinizi umut
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir. Böylece 37 nci maddenin görüşmeleri
bitmiştir. Oylamayı başlatıyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca
Toskay'ın yerine, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural oy kullanmıştır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Efendim, 37 nci anamaddenin
oylanması bitmiştir; geçici maddeyi okutuyorum. GEÇİCİ MADDE - A) Bu Kanunun 24 üncü
maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hüküm bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk genel seçimde uygulanmaz. B) Bu Kanunun 30 uncu maddesi ile
Anayasanın 87 nci maddesinde yapılan değişiklik, bu Kanunun yürürlük tarihinden
önce, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiilleri işleyenler hakkında uygulanmaz. BAŞKAN - Geçici madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yıldırım Ulupınar; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geçici maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 21 inci Dönem
milletvekilleri olarak, bu geniş kapsamlı anayasa değişikliğinin
gerçekleştirilecek olması, Mecliste temsil edilen bütün partiler açısından
onurlu bir görev olacaktır. Gerçekten de, yalnız 1982 Anayasası için değil,
geçmiş anayasalar içerisinde de demokratikleşme önünde böylesine büyük bir
değişiklik zannediyorum bulunmamaktadır. Bu değişikliğin, gerek bu Anayasanın
kamuoyundaki değerlendirilmesine gerekse Meclisimizin saygınlığına katkı
sağlayacağını düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1982 Anayasasının değiştirilmesi ihtiyacı bugün ortaya çıkmış değildir.
Olağanüstü bir dönem neticesinde ortaya çıkmış bulunan bu Anayasa, demokratik
ve siyasal yaşamımızda pek çok sıkıntının da kaynağı, bizatihi kendisi
olmuştur. Dünya ölçeğinde ortaya çıkan yeni demokratik açılımlar ve bu anlamda
insan hak ve hürriyetlerinin önplana çıkması, devlet karşısında bireyin
konumunun güçlendirilmesi ihtiyacı bu Anayasanın değiştirilmesi gereğini daha
zorunlu hale getirmiştir. Ülkemizin önünde bulunan Avrupa Birliğine tam üyelik
müzakerelerine başlayabilme ve Avrupa Birliğinin kabul ettiği Kopenhag
Kriterlerine uyum açısından da bu değişikliklerin yapılması zaten bir önşart
olarak ortaya konulmuştur. Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz geçici maddeyle ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, bu
değişikliğin geneli üzerinde bazı düşüncelerimi ifade ettikten sonra, bu
maddeyle ilgili olarak şunları dikkatlerinize arz etmek isterim: Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, daha
önce çerçeve 24 üncü maddeyle Anayasanın 67 nci maddesine eklenen son fıkra
hükmünün; yani, seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin bu
değişikliklerden itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı
şeklindeki hükmün bu anayasa değişikliğinden sonra yapılacak ilk genel
seçimlerde uygulanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmasını amaçlamaktadır.
Anayasanın 67 nci ve 87 nci maddeleri gerçekleştirilen değişikliklerle geçiş
düzenlemektedir. Türkiye, parçalı siyasetten kurtulmak zorundadır. (DYP
sıralarından alkışlar) İki veya üç partili siyasî yapıya geçmedikçe, Türkiye,
koalisyonlarla yönetilen bir ülke olma kaderini muhakkak yaşayacaktır. Güçlü
iktidarlar, istikrarı sağlayan çoğunluğa ulaştıracak parti ve seçim
reformlarından geçer. Seçim ve siyasî partiler hukukunda değişiklik yapmadan
yapılacak bir genel seçim millî iradeyi yansıtmayacak ve yöneten çoğunluğu da
getirmeyecektir. Görüşülmekte olan bu maddenin birinci
bendi önümüzdeki seçim için reformları mümkün kılmaktadır. Geçici maddenin (B)
bendiyle yapılmak istenilen -biraz karışık bir ifade olmakla birlikte-
amaçlanan ise, Anayasanın 86 ncı maddesinde yapılan değişiklikle Meclisin af
yetkisinin genişletilmesinden sonra, yeniden bir geçici hükümle, genişletilmiş
af yetkisinin, bu değişiklikten önce Anayasanın 14 üncü maddesinde yazılı
fiillerden mahkûm olanları kapsamayacağı ifade edilmeye çalışılmaktadır.
Zannediyorum, karmaşık ve belki teknik olarak da hukukla çelişen bu hükümler
Sayın Komisyon tarafından yeniden değerlendirmeye alınacaktır. Anayasanın 87 nci maddesinde afla ilgili
yetkiyi genişlettikten sonra, böyle geçici bir düzenlemeyle, geçmişteki
suçların af kapsamına alınmasına engel getirilmesi, bir anlamda, Meclis
iradesinin de ileriye dönük olarak sınırlandırılması anlamını taşımaktadır. Ayrıca, ceza hukuku ilkeleri açısından da,
yani, sonradan yapılan bu değişiklikle, bir anlamda, cezanın hafifletilmesi
yönündeki bu değişikliğin, geçmişte işlenen suçlar açısından kapsam dışı
tutulması, lehe yapılan değişikliklerden kişinin yararlanacağı şeklindeki genel
ceza hukuku prensibiyle de çelişir kanaatindeyim. İfade etmeye çalıştığım hususlar
bakımından bu geçici maddenin sorgulanması yerinde olacaktır. Bu anayasa değişikliğini ülkenin
menfaatına gördüğümüzü ve demokratikleşme ve insan hakları yönünden bu ve diğer
değişikliklere gerekli desteği vereceğimizi arz ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saadet Partisi Gurubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim. SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik
paketinin geçici maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Saadet Partisi Grubu
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasa değişiklik
paketini -Genel Kurulda- iki haftadır görüşmekteyiz. Grupları ve şahısları
adına söz alan arkadaşlarımız, burada görüşlerini belirttiler. Maddeler
üzerindeki konuşmaların sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu çalışmalar bize şunu
gösterdi ki; eğer bu Meclis çatısı altında bir uzlaşma kültürü
oluşturulabilirse, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyaset kurumu, ülkemiz
ve en önemlisi milletimiz kazançlı çıkacaktır. Bu değişiklik paketiyle, uzlaşma
kültürü, diyalog ve konsensüs testinden başarıyla geçmiş bulunuyoruz. Değerli milletvekilleri, 82 Anayasası,
antidemokratik, dayatmacı bir anayasadır. O günün şartlarında anayasanın nasıl
hazırlandığını ve halkoyuna nasıl sunulduğunu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Bu değişikliklerle demokratikleşmede ileri
bir adım atılmış olduğu doğrudur; ancak, Anayasamız kırk yamalı bohçaya dönmüş,
âdeta akordu bozulmuş bir enstrüman halini almıştır. Madem güzel bir uzlaşma ortamı sağlandı,
bunu devam ettirerek yeni bir sivil anayasa, tez elden, Meclis gündemine
getirilmelidir; çünkü, mevcut Anayasa, Türkiye'yi demokratik, çağdaş, ileri
teknolojiyi yakalayacak ve halkımızın refah düzeyini yükseltecek mantaliteden
çok uzaktır. Değerli milletvekilleri, bu geçici madde,
çerçeve 24 üncü madde ile Anayasamızın 67 nci maddesinin son fıkrasına eklenmiş
olan "seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanmaz" ibaresinin 21 inci
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kanunlarında yapacağı
değişiklikleri kapsamayacağını ifade etmektedir. Buna şunun için lüzum görülmüştür:
Geçmişte birtakım siyasiler, seçim arifesine girildiğinde, kurnazca davranarak,
seçim kanunlarını siyasî menfaatlarına uygun şekilde düzenlemekte ve millet iradesinin
yansıması çarpıtılmaktaydı. Mesela; 1987 yılında yapılan genel seçimlerde
Şanlıurfa ilinde yüzde 36 oy alan Anavatan Partisi 7 milletvekilliğinin
tamamını almış, oysa yüzde 18,5 oy alan Doğru Yol Partisi hiç milletvekili
çıkaramamıştı. Yapılan bu değişiklik olumlu bir gelişmedir; ancak, bu dönemi
-21 inci Dönemi- kapsamaması iktidar partilerine bir ayrıcalık ve üstünlük
kazandırmaktadır. Onun için, geçici bu maddenin Anayasamızda yer alması bir
çifte standarttır, haksızlıktır ve eşitlik ilkesine de aykırıdır. Değerli arkadaşlar, bu anayasa değişiklik
paketinin Genel Kurula getirilmesi, biraz önce belirttiğim gibi, olumlu bir
adımdır; ancak, bade harabül Basra; yani, Basra harap olduktan sonra Genel
Kurula getirilmiştir. Şahsım, Meclis tatile girmeden önce
Fazilet Partisi Milletvekiliydim; ancak, Meclis açıldığında Saadet Partisinin
Milletvekiliyim. Eğer, bu anayasa değişiklik paketi Genel Kurula vaktinde
getirilmiş olsaydı, belki de Fazilet Partisi Kapatılmayacaktı. Değişiklik
paketinin gecikmesinde iyi niyet aramak mümkün değildir. Eğer, bugün,
Türkiye'de, siyaset kurumu ve siyasetçiler, her gün daha da itibar kaybediyorsa
ve ülkemiz ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve ahlakî alanda bir kriz ve
dejenerasyon yaşıyorsa, bu, geçmişte yapılan antidemokratik, dayatmacı, baskıcı
anlayışların ürünüdür. Değerli arkadaşlar, size son konuşmacı
olarak şunu ifade etmek istiyorum: Gazeteci Yazar Gülay Göktürk'ün bir
yazısından bir alıntıyı sizlere okumak istiyorum: Sayın Göktürk şöyle diyor: "Savaş ve
savaşta ölenler çok acıklıdır..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, şimdi onu okursanız... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla)- Çok kısa
efendim. BAŞKAN - Hayır, siz kendiniz özetleyin
efendim. Niye yazarın reklamını yapıyorsunuz? İnanıyorsanız kendi fikrinizi
söyleyin. Buyurun. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Sayın
Göktürk şöyle diyor: "Savaş ve savaşta ölenler çok acıklıdır; ama, en
acıklı olan, ateşkes haberini en son duyan askerin attığı son kurşunla ölen,
savaşın en son ve en şanssız kurbanıdır. İdam cezası kaldırılmadan hemen önce
idam edilen suçlu, köleliğin kaldırılmasından hemen önce köle olan insan -ve
şöyle devam ediyor değerli arkadaşlar- kanunların değiştirilmesinden hemen önce
kapatılan son parti..." Hepinize saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun.
(AKP sıralarından alkışlar) Efendim, İstanbul'da müessif bir olay
olmuştur, orada yaralanan arkadaşlarımıza acil şifalar diliyorum. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Haberimiz
yok. BAŞKAN - Ben haber veriyorum efendim. Bir
bomba patladı. AKP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; geçici
madde üzerinde Grubumun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Sayın Başkan
ifade etti; İstanbul'da müessif bir olay olmuş, ben yeni duydum. Tabiî, Meclis
çalışmaları, oylamalar o kadar vaktimizi alıyor ki, dışarıda ne olup bitiyor
bilemiyoruz. Gerçekten, bu müessif olayda ölenler olmuşsa, tabiî ki onlara
Cenabı Hak'tan rahmetler diliyoruz. Olayı daha sonra takip ederiz, yaralananlar
olmuşsa acil şifalar dileriz. BAŞKAN - Şükür ölüm yok efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, beş gündür, gerçekten çok önemli, çok anlamlı bir çalışma
yapıyoruz. Bugün birinci tur görüşmelerini geride bırakacağız. Anlamlıdır
dedim; çünkü, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan hakları alanında ciddî
adımlar atıyoruz. Kamuoyu, büyük bir ciddiyetle burada yapılan
çalışmaları izliyor değerli arkadaşlarım. Dün, Türkiye'nin önemli
gazetelerinden birisi, bu çalışmalarımızla ilgili şu değerlendirmeleri
yapıyordu, benim için çok önemli ve anlamlıdır, inanıyorum ki sizin için de
anlamlıdır: "Anayasa değişikliği 21 inci Yüzyılın yeni Türk vatandaşı
tipini de ortaya çıkarıyor" diye bir değerlendirme yapmış. "Avrupa
Birliğine girme yolunda ilerleyen yeni Türk vatandaşı, üzeri izinsiz aranamayan,
konutuna girilemeyen, dört günden fazla gözaltında tutulamayan, istediği dilde
düşüncelerini açıklayabilen bir kişi olacak" değerlendirmesini yapıyor ve
devam ediyor "telefonu izinsiz dinlenemeyecek; böylece, yeni tele-kulak
skandallarına izin verilemeyecek, gözaltına alındığında, en fazla 24 saat
tutulabilecek, toplu suç işlendiğinde ise, bu süre, en fazla dört gün olacak,
gözaltında kaybolmayacak." Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, kamuoyu,
gerçekten, bu çalışmalarımızı ve bu yeni anayasa değişikliğiyle getirdiğimiz bu
iyileştirmeleri büyük bir ciddiyetle takip ediyor. Sadece, burada bulunan
siyasî partiler olarak 37 maddelik bir anayasa değişiklik paketinde uzlaşmadık.
Toplum da, asgarî müştereklerde bu anayasa değişikliğiyle ilgili bir mutabakat
içerisindedir; o nedenle, bizi çok ciddiyetle takip ediyor. O bakımdan, bu
paket, Parlamentoda her siyasî partinin müşterek malıdır, bunu
deldirtmemeliyiz. Biraz önce, Sayın Mehmet Bekâroğlu bir
cümle kullandı; bilmiyorum dikkatinizi çekti mi... "Bir maddeyle ilgili
221 oyun çıkmış olması, bir milletvekili olarak, bundan sonra kullanacağım
oylarda beni etkileyebilir, yeniden durumumu değerlendirmek durumunda
kalırım" diye bir ifadede bulundu. Şimdi, gerçekten, siyasî partiler olarak
ve şu Parlamentoda görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarım olarak hep
birlikte bu paketin altına imza koyduk, genel başkanlar olarak bu pakete sahip
çıkacağız dedik; sözümüzün arkasında durmalıyız ve Anayasanın 91 inci
maddesiyle ilgili eğer birtakım kaygılar varsa, ikinci turda bunun telafisi
mümkündür. Çünkü, değişiklik önergesi verildi, ikinci turda, bu değişiklik
önergeleriyle ilgili çalışma yapılabilir; onu, arkadaşlarımızın kaygılarını da
giderecek hale getirebiliriz. Temennim şudur ki, 37 madde olarak
Parlamentoya gelen bu paket 37 madde olarak buradan çıksın, çıkmalıdır.
İnanıyorum ki, halkımız -biraz önce de ifade ettim- bu çalışmaları çok yakinen
takip ediyor, izliyor. "İşte, benim Meclisim" dedirtmek zorundayız
halkımıza. Eğer, bu çalışmaları bu şekilde başarılı bir sonuçla
tamamlayabilirsek, inanıyorum ki, milyonlarca insan "işte, benim Meclisim"
diyecektir; bu, hem halkımızın hem ülkemizin hem de bu Parlamentonun yüzakı
olacaktır. Değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili
getirilen bir iki değişiklik var, onu arz etmek istiyorum: 24 maddede,
Anayasanın 67 nci maddesinde yapılan değişiklikle "seçim kanunlarında
yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde
yapılacak seçimlerde uygulanmaz" demiştik; ama, geçici madde, bu
düzenlemenin, yapılacak ilk seçimde bunun uygulanamayacağı anlamına geliyor.
Bunu istediğiniz gibi de yorumlayabilirsiniz. Bu yorumlardan biri, en geç bir
yıl içinde bir seçim olacak, Parlamento zımnen de olsa böyle bir arzuyu ortaya
koydu şeklinde de değerlendirmek ve yorumlamak mümkündür ve iki şıktan biri... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, tabiî, uzatmayı da
peşinen verdiğim için, ondan... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, çok
teşekkür ederim. Tabiî, ayrıca, bilindiği gibi, Anayasanın
87 nci maddesinde, 14 üncü maddeye yapılan atıf kaldırıldığı ve Parlamentonun
önünde af çıkarma konusunda bir engel kalmadığı için, geçmişte 14 üncü madde
sebebiyle af yasalarında istisna edilmiş olan kişilerin "lehte olan
iyileştirmeler beni de ilgilendirir" diye tekrar başvurmasını önlemek için
de, ayrıca, bir geçici madde getirilmiştir. Bu geçici maddeyle getirilen iki
şıkkın anlamı budur. Sayın Başkanın da müsamahasına sığınarak,
son cümle olarak şunu ifade ediyorum ki, Parlamentomuz beş gündür çok başarılı
bir çalışma yapmıştır, inanıyorum ki, bu başarılı çalışmayı önümüzdeki hafta da
tamamlayacak, çok daha büyük bir başarıyla, inşallah, bu paketi
yasalaştıracağız. Şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun diyorum
efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına konuşmalar tamamlandı. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
kısa bir hususu arz edeyim. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu geçici
maddenin (B) bendinin düzenlemesiyle, yani "Bu Kanunun 30 uncu maddesiyle
Anayasanın 87 nci maddesinde yapılan değişiklik, bu Kanunun yürürlük tarihinden
önce, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiilleri işleyenler hakkında
uygulanmaz" hükmüyle, benim anlayışıma göre, hukukun makable şümulü temel
ilkesini engellemiş oluyoruz; bu doğru değildir; bir. İki; lehe olan hükümlerden herkes
yararlanabilmelidir, bu da, hukukun temel ilkesidir; ama, kanun yapıcı, bazı
fiilleri kendi hamiyetinden ve merhametinden ayrık tutabilir, o ayrı bir
şeydir. Yani, fiillere yönelik engellemeler olur; ama, faillerin yararlanacağı
tasarrufun, imkânların engellenmesi, hukukun objektifliğine, genelliğine
aykırıdır. Arz ediyorum efendim. BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır efendim. Teşekkür ediyorum. Geçici madde üzerinde 2 tane önerge
vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin
geçici maddesinin sonuna bir fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve
teklif ederiz. 28.9.2001 Prof. Dr.
Mustafa Kamalak Lütfi Yalman Yasin Hatiboğlu Kahramanmaraş Konya Çorum Ömer Vehbi
Hatipoğlu Mehmet Bekâroğlu Oğuzhan Asiltürk Diyarbakır Rize Malatya Teklif : "Geçici 15 inci maddenin mülga
kılınan üçüncü fıkrası kapsamına giren kanunlarla kanun hükmünde kararnamelere
karşı, Anayasanın yetkili kıldığı kişi ve kurumlar, Anayasaya aykırılık
iddiasıyla, bu Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren altı ay içinde
Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilirler." BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasa değişiklik teklifinde yer alan
geçici maddeye, aşağıdaki hükmün (C) fıkrası olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz. Prof. Dr. Mustafa Kamalak Yasin
Hatiboğlu Lütfi Yalman Kahramanmaraş Çorum Konya Rıza Ulucak Oğuzhan Asiltürk Veysel Candan Ankara Malatya Konya "C) Ağır cezalık veya yüz kızartıcı
bir fiile dayanmayan siyasî yasaklar kaldırılmıştır." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyle
getirilen hükmün, geçici maddenin içeriğiyle ve anayasada yapılan
değişikliklerle irtibatı bulunmamaktadır. Önergedeki teklif... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim, itirazımı
bitireyim! Önergedeki teklif, ayrıca bir af niteliği
taşıdığından, işleme konulması mümkün değildir. Ayrıca, önerge, Anayasanın 69 uncu
maddesiyle de çelişmektedir efendim ve işleme koymuyorum. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Yerinizden olmak üzere, buyurun
efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, önergelerin nasıl verileceği, nasıl görüşüleceği, nasıl reddedileceği
İçtüzüğün 87 nci maddesinde açıkça belirtilmiştir. BAŞKAN - Doğru. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, bu söylediğiniz doğru da, uygulamanız yanlış; çünkü... BAŞKAN - Efendim, biraz evvel
reddettiğimiz önergeyi de aynı gerekçeyle reddettik. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Efendim,
yanlışa... BAŞKAN - İrtibatı yok efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli
Başkanım... BAŞKAN - Efendim, izah edeyim size; geçici
madde ne getiriyor... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli
Başkanım... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Maddenin (A) fıkrasında "bu Kanunun
24 üncü maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine" deniliyor. Onunla ilgili
bir önerge verseydiniz, tamam. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli
Başkanım... BAŞKAN - Arz edeyim efendim, müsaade edin. (B) fıkrası ne diyor; "Bu Kanunun 30
uncu maddesi ile Anayasanın 87 nci maddesinde..." Bununla irtibatlı bir
önerge verseydiniz, doğru. Bunu, hangi geçici maddeye koyacağız. Rica ederim
efendim... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli
Başkanım... BAŞKAN - Efendim, mesele anlaşılmıştır. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli
Başkanım, bakın... BAŞKAN - Efendim, izah ettim; önergeyi bu
görüşülen maddeyle ilgili verseniz, tamam; ama, af niteliği taşıyor; 69'un
içeriği duruyor, sekizinci fıkrası. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Yapmayın
yani... Ben keyfî uygulama yapmıyorum. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin
geçici maddesinin sonuna bir fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve
teklif ederiz. Yasin Hatiboğlu (Çorum) ve arkadaşları Teklif: "Geçici 15 inci maddenin mülga
kılınan üçüncü fıkrası kapsamına giren kanunlarla kanun hükmünde kararnamelere
karşı Anayasanın yetkili kıldığı kişi ve kurumlar, Anayasaya aykırılık iddiası
ile bu Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren altı ay içinde Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açabilirler." BAŞKAN - Bakın efendim, bunu işleme
koyuyorum. Niye koyuyorum; geçici 15 inci maddenin son fıkrasını yürürlükten
kaldırdık, onun için, o hakkınız olduğu için koyuyorum; keyfî muamele değil bu.
Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Sayın Başkanımız deminki önergemi işleme
koymazken, bir önceki uygulamayı karine olarak gösterdiler, delil olarak ileri
sürdüler; halbuki, bir yanlış, diğer yanlışın doğru olduğuna delil olamaz.
Çünkü, bakın, İçtüzüğün 3 üncü maddesinde hangi önergelerin işleme
konulamayacağı belirtilmiştir. "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin
konusu olmayan, sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi
niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulamaz." Halbuki, bizim
önergemiz başka kanunlarda değişiklik öngörmüyor, görüşmekte olduğumuz teklifle
ilgilidir. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, uygulamanızı saygıyla karşılıyorum;
ama, yanlıştır, İçtüzüğe aykırıdır. Değerli arkadaşlarım, şu an üzerinde
konuşacağım önergemize göre, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alıp da Anayasaya aykırı görülen kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin, yine, Anayasanın öngördüğü, yetkili kıldığı kişi ve kurumlar
için Anayasa Mahkemesine başvurma imkânı sağlıyoruz. Bu, Anayasaya uymanın,
üzerine yemin ettiğimiz Anayasaya sadakatin bir gereğidir diye düşünüyorum;
çünkü, Anayasamızın 11 inci maddesine göre, kanunlar, yasama, yürütme ve yargı
organlarını bağlayan üstün kurallardır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamazlar. Değerli arkadaşlarım, peki, Anayasaya
aykırı gören, dolayısıyla, Anayasa Mahkemesine götürecek olanlar kimlerdir;
sıradan kişiler değil. Kimdir bunlar; birincisi Cumhurbaşkanı; yani, demokratik
hukuk devletinin başı. Eğer, bir kanunu Anayasaya aykırı görüyorsa, Anayasa
Mahkemesine götürecektir. İkinci olarak, iktidar partileri; yani,
sizler, hükümet, onu destekleyen milletvekilleri, ne olur, Anayasaya aykırı
gördüğünüz bir kanunu Anayasa Mahkemesine götürseniz, bir yanlış uygulamaya
mani olsanız, kıyamet mi kopar Allahaşkına?! Üçüncü olarak, anamuhalefet partisi
götürecektir. Yani, düşünün, bir anamuhalefet partisi, bir kanunun Anayasaya
aykırı olduğunu tespit edecek, görecek; ama, Anayasa Mahkemesine
götüremeyecektir. Allahaşkına, böyle hukuk devleti olur mu?! Sayın Başkanım katılmıyor, kendi
tercihleridir. Değerli arkadaşlarım, dördüncü olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 1'i; yani, 110 milletvekili
bir araya gelecek; diyecek ki, şu kanun Anayasaya aykırıdır, uygulanması, bu
aziz milletimiz için bir kötülüktür, bir zulümdür. 110 milletvekili bir araya
gelmiş, bu konuda birleşiyor, imza topluyor; diyor ki, şu kanun, bize göre,
Anayasaya aykırıdır; ama, bu noktada söz söyleyecek makam Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin en yüksek mahkemesi olan Anayasa Mahkemesidir, götürelim, bu hususta
kanunun Anayasaya aykırı olup olmadığına o karar versin. Allahaşkına, bunda,
milletimiz için, devletimiz için, ülkemiz için, vatandaşlarımız için ne kötülük
olabilir; bundan daha hayırlı ne hizmet olabilir?! Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül rejimi
döneminde çıkarılıp da, geçici 15 inci maddenin kapsamında olan 1 000 civarında
kanun ve kanun hükmünde kararname vardır. Bu kadar kanun yahut kanun hükmünde
kararnamenin, göz göre göre yürürlükte bulunması bu millet için bir zulüm değil
mi?! Takdirlerinize sunuyor, saygılar arz
ediyorum efendim. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Böylece, geçici madde de bitti. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 37 nci maddesinin gizli
oylamasının neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy: 440 Kabul: 423 Ret: 13 Çekimser: 1 Boş: 1 Geçersiz: 2 Böylece, 37 nci madde de, Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum
efendim. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir; kupalar
kaldırılsın. (Oyların ayrımına başlanıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün
81 inci maddesinde yapılan değişiklikle yürürlük ve yürütme maddelerinde
görüşme açılamayacağı ve önerge verilemeyeceği hükme bağlanmıştır; ancak,
görüştüğümüz teklif anayasa değişikliği teklifi olduğundan, yürürlük
maddesinde, halk oylamasına sunulduğu takdirde ne şekilde hareket edileceği de
hükme bağlanmıştır. Anayasanın 175 inci maddesi bu yetkiyi Yüce Meclise
vermiştir. Madde yürürlük hükmünden başka hükümleri de ihtiva ettiğinden
üzerinde görüşme açacağım, şayet önerge varsa işleme koyacağım. Arz ederim. 38 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 38.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun
efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yorucu bir çalışmanın sonuna geldik.
Pazartesiden bu yana beş gündür hemen hemen on saate yakın bir mesai yapıyoruz.
Sayın Başkanımızın ifadesiyle, son turla birlikte 43 oylama yapmış olacağız.
Bu, çalışmamıza değmiştir. İnanıyorum ki, ikinci tur görüşmelerin sonunda da
büyük bir ekseriyetle anayasa değişiklikleri geçecek hatta, bu madde gereği
söylüyorum, halkoylamasına dahi ihtiyaç duyulmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, Uzlaşma Komisyonunun
gayretli çalışmaları ve milletvekili arkadaşlarımızın Parlamentoya
teklifleriyle anayasa değişiklikleri önümüze geldi. Dolayısıyla, bu hayırlı
çalışmada emeği geçen, iktidarıyla, muhalefetiyle, bütün Parlamentomuzun
değerli üyelerine, değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu oturumları yöneten, başta, dirayetiyle,
zevkli yönetimiyle hepimizin takdirlerini kazanan Sayın Meclis Başkanımıza,
Başkanlık Divanı üyelerine ve Meclisimizin çalışanlarına da teşekkürlerimi ve
takdirlerimi sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, demokratikleşme ve
sivilleşme yönünde olumlu bir adım atıyoruz. Görebildiğim kadarıyla büyük bir
uzlaşma var. 1982 Anayasasının şu yirmi yıl içerisinde aksayan yönlerini
gördük. Özgürlükleri biraz daha genişletiyoruz. Evet, üzerinde tartıştığımız
maddeler var; ama, geldiğimiz noktayı hepimiz önemsiyoruz ve bütün gücümüzle bu
çalışmaların milletimize hayırlı olması için gayret sarf ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, oylamalar sırasında
-dikkatinizi çekmiştir- bu güzel çalışmaların üzerine bir küçük gölgenin
düştüğünü fark ediyorum. Teklifin 32 nci maddesi Anayasanın 90 ıncı maddesiyle
ilgilidir. Bu teklif, gerekli olan çoğunluğu, sayıyı bulamadı. Gizli oylama
olduğu için ve arkadaşlarımızın kanaatlerine saygı duyduğum için ifade
ediyorum, bu oylama da diğer oylamalar gibi, elbette, ikinci turda yapılacak
oylamalar sonunda gerçek yönünü bulacak; ancak, bu Mecliste, bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz dönemde uluslararası tahkim gerçekleştirilmiştir. Anayasanın önemli
maddeleri değiştirilmiş, 3 maddesiyle uluslararası tahkimin de yolu açılmıştır.
Aynı zamanda, uluslararası anlaşmaların geçerliliği ve hatta iç hukuk
normlarının üstünde bir norm taşıması, Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son
fıkrasının da gereğidir. Avrupa Birliğine girme yönünde istekli
olan ve bunun için ulusal programını da ilan etmiş olan hükümetimizin, elbette,
bu konuda duyarlı olduğunu da düşünüyorum. Anayasamızın 7 nci maddesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisine, yasama yetkisini, millet adına münhasıran veriyor ve bu
yasama yetkisinin hiçbir kuruma devredilemeyeceğini öngörüyor. Değerli arkadaşlarım, kulislerde
konuşulanlar için söylüyorum; özellikle hükümet ortağı iki partimizin
çoğunluklu milletvekilleri, bu 32 nci maddeye hayır oyu vermiş olabilirler;
ancak, geldiğimiz noktada tekrar dikkatlerimizi toplamak ve bu anayasa
değişikliğini bir bütün olarak gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Belki bazı
kurumların çekinceleri, rezervleri olabilir, bunları ifade etmiş de
olabilirler; ama, uzun mesailer sonucunda hazırlanmış ve üzerinde tam bir
konsensüs meydana gelmiş olan bu anayasa değişikliklerinde, eğer, bu maddeyi
geçiremezsek, bunun, bir büyük yanlışlık olacağını ve bu çalışmaların üzerinde
bir gölge olarak kalacağını, naçizane, ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, milletimiz, elbette,
bu yaptığımız değişikliklerle ferahlayacaktır; özgürlüklerin, kişisel hakların
biraz daha genişlemesi, hatta, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı,
insanların, devlet karşısında daha da güçlendirilmesi -haklar itibariyle- ve
uluslararası hukuk normlarına ulaşma noktasındaki gayretlerimiz, büyük bir
semere verecektir. Bütün temennimizle, Uzlaşma Komisyonumuzun, hemen, bu
pazartesiden itibaren, tekrar teşekkül etmesini, tekrar, Anayasa üzerindeki
çalışmalarını sürdürmesini ve bir ikinci paketle de diğer değişiklikleri
yaparak, gerçekten, 2000'li yıllarda, Türk Halkının, aziz milletimizin, layık
olduğu, istediği talep ettiği özgürlükleri, bir atmosfer içerisinde, hakikaten
hep beraber savunmak ve yaşamak istiyoruz. Değerli arkadaşlarım, bütün bu
çalışmaların sonunda, böyle bir madde üzerinde, ikinci tur görüşmeler
sırasında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ... daha çok
oylarla ve daha büyük bir uzlaşmayla sonuca ulaşmayı ve Meclisimizin, bundan, gerçekten itibar kazanarak çıkmasını
diliyorum. Bakınız, birtakım kuruluşlar, bu anayasa
değişiklikleri konusunda yapılması gerekenleri söylemişlerdir; hatta, avuç
dolusu paralarla gazetelere ilan vermişlerdir; ama, beş gündür, sadece
milletvekilleri burada. Şu dinleyici sıralarında, bu kuruluşların bir tekinin
bile temsilcisi yok. (Alkışlar) Başka şeyleri, günlerce, takip eden,
kapılarında bekleyen, arkalarından koşan, sözüm ona, birtakım demokratik
kuruluşların temsilcileri, zahmet buyurup, Parlamentodaki bu güzel çalışmaları
izleme tenezzülünde bulunmadılar; hatta, maalesef, birkısım sorumsuz basın
-onlara bir türlü yaranmak mümkün olmuyor- "şu madde jet hızıyla geçti, bu
madde Erbakan'a yaramadı, şu madde Tayyip'in işine geldi" diye saçma
sapan, gelişi güzel haberler ve başlıklarla Parlamentomuzun yaptığını
küçümsemeye çalışıyorlar. (Alkışlar) Ben, bütün gönlümle şundan eminim ki,
Parlamentomuz itibar kazanmıştır; bu itibar, hepimizindir, bu şerefi hepimiz
paylaşıyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum.
("Bravo"sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır'da. Buyurun efendim. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay)-
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
halkoyuna sunulması maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Anayasamızın bazı maddelerinde yapılacak
değişiklik paketinin birinci tur görüşmelerinin sonuna geldik. Öncelikle, bu
kanun teklifinin hazırlanmasında emeği geçen herkese, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca, bu görüşmeleri sağ salim
dirayetle yöneten Başkanlık Divanına da yine, Grubumuz adına çok teşekkür
ediyorum. Hazırlanmasında sağlanan hoşgörü ve
uzlaşma anlayışı, birinci tur görüşmelerinde de ortaya konuldu. Siyasî
partilerimiz ve sizler, kararınızın arkasında samimiyetle durdunuz. Bazı
insanların ve bazı çevrelerin bu mutabakatın Genel Kurul salonunda bozulacağı
yönündeki iddiaları boşa çıkmıştır; özellikle, teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, anayasa yapmak,
anayasa değiştirmek, anayasada değişiklik yapmak çok önemli ve çok emek
isteyen, samimiyet isteyen, soluk isteyen işlerdir; her yönüyle özelliği olan
çalışmalardır. Bir- iki maddeyi, birtakım zaruretler doğrultusunda
değiştirebilirsiniz; ancak, anayasanın tümünü ele alarak temel konularda, yeni
kabullerle, yeni açılımlarla, yeni anlayışlarla birçok maddede değişiklik
yapmak oldukça zor bir iştir, toplumsal mutabakat gerektirmektedir. İşte, bu,
bugüne kadar başarılamamıştır. 21 inci Dönem Yasama Meclisi ve sizler, işte, bu
zor işi başardınız. Gerçekten, sizi kutlamak gerekiyor. Bu başarıyı, bu işi,
çok önemsemeliyiz ve bu başarıya hep birlikte sahip çıkmalıyız. Birilerinin,
sizin yaptığınız bu önemli işi küçümsemelerine, çarpıtmalarına, yanlış yöne
çekmelerine, kötü niyetlerine, ham hayallerine, korkularına malzeme yapmalarına
da hep birlikte engel olmalıyız. Değerli milletvekilleri, buradan, sizlerle
bir üzüntümü paylaşmak istiyorum. Bir haftadan bu yana, televizyonlarda ve
birçok gazetede bazı köşe yazarları "Kürtçeye yasak kalktı; artık, Türkçe
dışındaki dillerle de eğitim ve yayın yapılabilecek" diye yorumlar
yapmaktalar; cumhuriyetin niteliklerinin tartışılır hale geldiğini iddia
etmekteler. Yine, birtakım çevreler, ülke bütünlüğü
tehlikeye giriyor, devletin ve milletin tekliği, cumhuriyetin değişmez
nitelikleri tartışmaya açılıyor demekteler ve Lozan hatırlatmaları yapıyorlar,
korku ve panik havası yaratıyorlar. Bu iki anlayış da doğru değildir, meseleyi
özünden saptırmaktır. Umarız ki, bu çıkışlar, sadece bir yanlış algılamadır,
arkasında bir kötü niyet yoktur. Değerli milletvekilleri, biz, bu
değişiklikleri, hep birlikte, beraberce, ülkemizin, insanımızın, devletimizin
ihtiyaçları ve beklentileri yönünde yaptık; milletimizin değerleri, çıkarları
ve Avrupa Birliğine girme yönünde ortaya konulan irade doğrultusunda yaptık.
Yapılan değişikliklerle, bu Anayasa, bu ülkede uygulanacaktır, bu milletin
mutluluğu ve refahı için uygulanacaktır. Öncelikle, bunu herkes böyle bilmek
mecburiyetindedir. Ülkenin ve milletin gerçeklerini unutarak, dünü unutarak,
dünyada ve çevremizdeki gelişmeleri unutarak, birtakım evrensel değerlerin
arkasına saklanarak bu milletin geleceğiyle oynamak, ona deli gömleği giydirmek
isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Zaten, milletimiz de, tarihinin hiçbir
döneminde bu türlü niyetlere ve gayretlere fırsat vermemiştir. Değerli milletvekilleri, burada, çok
önemli bir meseleyi birlikte tanzim ediyoruz; ülkemizin idarî ve siyasî
çatısını birlikte çatıyoruz; komplekslerden, korkulardan, hesaplardan arınarak,
insanlarımızın ihtiyaçlarına evrensel düzeyde çözümler üretmeye çalışıyoruz.
Daha mutlu, huzurlu, barış, kardeşlik ve dayanışma içinde daha müreffeh bir
toplum oluşturmayı hedefliyoruz. Ekonomisini dengeye ulaştırmış, sürdürülebilir
bir kalkınma hızını yakalamış, dünyayla entegre olmuş, tarihî müktesebinin ve
coğrafyasının gücünün idrakinde ve bunu insanlığın barışına sunmuş bir Türkiye,
güçlü, itibarlı bir Türkiye kurmaya çalışıyoruz. Bunun yolu, hepinizin malumu
olduğu üzere, ülkenin ve milletin birliğinden, barış içinde yaşamasından geçer.
Birileri, Anayasada yapılan bu değişiklikleri yanlış anlayarak, orasından
burasından çekiştirerek, zorlama yorumlar yaparak, bölücülüğe, ayırımcılığa,
yıkıcılığa çanak tutmaya kalkışmamalıdır. Bunu, hepinizin adına ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, eserimize ve
sorumluluğumuza sahip çıkalım. Bizler, Anayasada yaptığımız bu değişiklikle
neyi amaçladığımızı ve burada hangi düzenlemeleri gerçekleştirdiğimizi,
topluma, birlikte ve doğru anlatmalıyız. Bence, biz, burada, öncelikle, temel
hak ve hürriyetleri korumaya aldık; bu, çok önemli bir değişiklik;
sınırlamalara sınırlama getirdik. Böylece, insanımız, Türk insanı, hiçbir
ayırım gözetmeden, herkes, Türk Milletinin bir ferdî olmak sorumluluğuyla,
özgürce düşünecek, düşüncesini ifade edecek, örgütlenecek ve ülkemizin,
milletimizin mutluluğu için katkısını sağlayacak; bu, imkânı getirdik. Bugün,
milletimizin ve devletimizin içinde bulunduğu krizden çıkması için, insanımızın
katkısına büyük ihtiyaç bulunmaktadır. İnsanımızı, bu meseleye katmadan bundan
çıkamayacağımızı hep tekrarlayıp durmaktayız. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayhay... Korkmayalım; art niyetliler, kötüler,
bölücü yıkıcılar ve bu yönde gayretler olacaktır, her zaman olmuştur; bunların
varlığı bizi ürkütmesin. Biz, sorumluluğumuzun idrakinde meseleye sahip
çıkalım. Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Alevîsi, Sünnîsiyle bu
millet bir bütündür, bu ülke bizimdir, bu millet bizim, hepimizindir.
(Alkışlar) Varlığımızın en büyük dayanağı ve kaynağı millî birliğimizdir.
Yaptığımız değişikliklerle bunu pekiştirdiğimize inanıyorum. Devletimizin kuruluş
felsefesi değişmedi; cumhuriyetimizin unsurları değişmedi; dil birliği
değişmedi. Anayasanın 13 üncü, 14 üncü, 26 ncı, 28 inci maddelerinde yapılan
değişikliklerin hepsinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasî rejiminin
değişmez unsurları korunmuştur. Devlet ve millet tekdir; siyasî rejimimiz
demokratik, laik cumhuriyettir; dili Türkçedir. (MHP sıralarından alkışlar) Vatandaşlarımızın, günlük yaşamlarında
kendi ana dillerini, farklılıklarını, farklı lehçelerini özgürce kullanmaları
dün de yasak değildi, bugün de, yarın da yasak olmayacaktır. Anayasanın 4 üncü
maddesinde, 27 nci maddesinde, 42 nci maddesinde ve birçok diğer maddelerinde
bu hususlar açıkça ifade edilmektedir. Ham hayallere ve korkulara kapılmanın
hiçbir anlamı yoktur, faydası da yoktur. Bu değişiklikler, millî değerlerimizi
evrensel standarda taşırken, milletimizin milletlerarası platformda yerini
güçlendirecektir. İnsanlarımızın bir kısmını yerelleşmeye mahkûm edemeyiz,
edilmesine de müsaade edemeyiz. BAŞKAN - Toparlayın lütfen. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Anayasada yapılan bu değişikliklerden bunları
anlıyoruz. Sizleri, bu değişikliklerin lafzına ve ruhuna sahip çıkmaya
çağırıyoruz. Sayın Komisyon Başkanımız mutlaka bunu ifade etmelidir, yanlışa
çekilmesine engel olmalıyız. Özellikle aydınları ve basınımızı da sorumluluk
duygusuyla bu Meclisin, dolayısıyla, halkımızın iradesine saygıya davet
ediyoruz. İsterdik ki, üretimin Anayasa teminatı altına alınmasını kabul
etseydik. Bilgi edinme ve bilgiye ulaşma hürriyetini de tanzim edebilseydik.
Yargı ve yönetimle ilgili temel değişiklikleri de görüşebilseydik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, tamam. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayırlı bir iş
yaptığımıza inanıyorum. Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, söz sırası Doğru Yol Partisinde. İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven,
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok güzel bir çalışma sonucu bir anayasa
değişiklik teklifi huzurlarınıza geldi. Gayretli çalışmalarınızla birinci
görüşmeler tamamlandı; ama, gönlümüz isterdi ki, keşke bu işi iki ay evvel
yapsaydık; yani milletin sıkıntısı, eğer bu Anayasanın değişmesiyle azalacaksa,
keşke bu sıkıntıyı iki ay evvel bitirseydik. (DYP sıralarından alkışlar) Olay
bu; ama, bu bir başlangıçtır; fakat, burada kalmamasını temenni ediyorum. Yani,
bu bir paket mi, birinci paket falan demeyin, anayasa değişikliğini bir bütün
olarak düşünelim. Dün de ifade etmeye çalıştım, bugün de söylüyorum; bizim,
Uzlaşma Komisyonundaki değerli arkadaşlarımızın, yarından tezi yok -onların
gecesi gündüzü yok biliyorum, çok uyumlu çalışma yaptılar- Anayasanın geri
kalan bütün maddelerini lütfen elden geçirsinler; yani, bu Anayasa, bu sistem
içinde kalacaksa, sistemde bir değişiklik yapmayacaksanız, yani, yarı başkanlık
sisteminden başka bir sisteme geçmek istemiyorsanız, yarından tezi yok, geri
kalan ve bekleyen ve milletin istediği maddeleri de, çağdaş normları
uygulayarak yeniden gündeme getirmek lazım. Bunu getirmediğimiz zaman, bu iş
yarım kalır; yani, bu Meclis, "Anayasanın 37 maddesini değiştirdik, bizim
işimiz bitti" deme hakkına sahip değildir, hiçbirimiz de sahip değiliz.
Önemli olan, 177 maddeyi ele alacaksınız, tek tek inceleyeceksiniz, değişmesi gereken
ve evrensel boyutlar içindeki değerleri göz önünde tutarak, çağdaş bir anayasa
yapmanın mutluluğunu, hep birlikte, işte o zaman yaşayacağız. Bugünkü
mutluluğumuz yarımdır, bu mutluluğu tamamlamak istiyorsanız, Anayasadan sonra
da, Türkiye'nin beklentisi olan... Biraz evvel değerli arkadaşlarım ifade
ettiler, keşke, gazetenin tam sütunuyla, tam boyunda ilan veren o sivil toplum
örgütlerinin temsilcileri burada olsalardı, bize destek verselerdi; ilanlarla
değil, burada görünerek destek verselerdi, herhalde, bu anayasa değişikliği
görüşmeleri daha da olgunluk
içinde tamamlanırdı. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türk
Milleti bir şey bekliyor, onların arzularını geri çevirmek ister misiniz;
istemeyiz. O zaman ne bekliyor; toplumun isteği şu: Bu Anayasa bitsin; ama,
bitmesiyle beraber, bir seçim kanunu bekliyor sizden; çağdaş bir seçim kanunu
bekliyor; her seçimden seçime değişen değil, kalıcı bir sistem içinde bir seçim
kanunu bekliyor, bunun için de ilanlar var. (DYP sıralarından alkışlar) Bir
siyasî partiler kanunu bekliyor. Vatandaş, ben arzu ettiğimi seçemiyorum, bunun
sıkıntısını çekiyorum diyorsa, Büyük Millet Meclisinin birer ferdi olarak,
birer üyesi olarak, bunlara kulak vermemizin zamanı çoktan geldi, geçti. Bu nedenle, bu çalışmayı kutluyoruz. Tam destek verdik, hatta, şunu da ileri
sürdük: Bazı maddelerin değiştirilmesi bizi sıkıntıya sokar, o zaman gözden
geçiririz dedik. Yine aynı şeyi söylüyoruz; ancak, her milletvekilinin değerli
oyuna ve fikrine saygı duyduğumuzu da ifade ettik, elbette. Eğer bu gizlilik
içinde olmazsa, yani, o saygı düzeni olmazsa, elbette, bazılarının istekleri,
bazılarının değil, Türk Milletinin isteği dışındaki isteklerini gündeme getirmek
hiçbir şeye yaramaz. Önemli olan, evvela, bu milletin isteğidir; bu millet
sizden ne istiyor?.. Bu anayasa değişikliği kimsenin bir dilim ekmeğini iki
dilim yapmıyor; ama, bir moral verecek, bu morali Türk Milleti istiyorsa, siz,
geri kalan maddeler de yapmak mecburiyetindesiniz. O nedenle, ben, hiç lafı uzatmıyorum,
kesin söylüyorum, 138 mi gerekli; onu değiştirin. Millet diyor ki: Bu Mecliste
550 milletvekili fazla... MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Siz getirin o
zaman. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Kimin getirdiği
önemli değil, yanlışı tekrarlamak daha büyük yanlıştır. Hata fahişse,
yaptığınız daha fahiş hata olmasın; millet azaltın mı diyor, onu azaltalım. Bir
kanun teklifi verdik, imzaya açtık, gelin, destekleyin. Emin olun ki millet
bundan memnuniyet duyacak. (DSP sıralarından gürültüler) Senin veya benim
gelmem önemli değil, kişiliklerimiz önemli değil değerli arkadaşlarım, önemli
olan, milletin temsilcilerinin burada hazır olmasıdır. Hepinizin, Anayasanın geri kalan
maddeleriyle ilgili gayretinizi esirgemeyeceğinizi umut ediyorum. Birinci
paket, ikinci paket, üçüncü paket, neyse; en fazla, ekim ayına kadar diğer
paketlerin bu Mecliste görüşülmesi, zannederim bu millete daha büyük rahatlık
getirecektir; ama, yok "biz işimizi bitirdik, bu kadar yeter"
derseniz, çağdaşlığı yakalamanız mümkün olmaz. Anayasa Mahkemesinin durumunu
gözden geçirmeniz lazım, 119 uncu maddeyi gözden geçirmeniz lazım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bunun yanında,
bakın -dün söyledim- 83 üncü maddeyi gözden geçirmeniz lazım. İnsanın kendi
iradesi dışında karar vermesi güzel bir şey mi?.. Milletvekilinin kendi iradesi
dışında bir başka merciin karar vermesi, o milletvekilini yaralar. Bu nedenle,
neler değişmesi lazım geliyorsa, nerede bir sıkıntı varsa, nerede bu sıkıntı
devam etmek eğilimi içinde ise, yapacağımız iş, o sıkıntıyı ortadan
kaldırmaktır. Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür
ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Anavatan
Partisi Grubunda. Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan,
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
dördüncü yasama yılına girerken, olağanüstü toplanmış, özveriyle, gündemde
bulunan anayasa değişikliklerini görüşmüş; yüzaltmışiki yıldır anayasa
istikrarını arayan bir milletin Meclisi olarak, bu dönemde, en büyük adımı
atmışız ve gerek anayasal istikrarı sağlama gerekse yüzaltmışiki yıldan bu yana
yaptığımız değişikliklerin en büyüğünü yapmışız. Her anayasamızda değişiklikler
yapmışız; ama, hiçbirinde 37 maddelik bir değişiklik söz konusu değil. Bu
nedenle, bu fevkalade bir sivil inisiyatifin ortaya konmasıdır ve fevkalade
ciddî bir anayasa reformudur. Ben, bu reformun gerçekleşmesinde, bu
değişikliklerin, bugüne kadar aksamadan gerçekleşmesinde fevkalade üstün
gayretler gösteren ve bütün partilerin eşit olarak temsil edildiği Uzlaşma
Komisyonunun Başkanı, şimdiki Devlet Bakanımız Sayın Nejat Arseven'in şahsında,
bütün Uzlaşma Komisyonu üyelerimize teşekkür ediyorum; özveriyle
çalışmışlardır, büyük iş başarmışlardır. Yine, aynı şekilde, Anayasa Komisyonumuz
fevkalade önemli çalışmalar yapmış; özveriyle, değişiklikleri Genel Kurul
gündemine getirmiştir ve Başkan Sayın Turhan Tayan ve komisyon üyelerine
teşekkür ediyorum. 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yaptığı bu tasarruf, bu değişiklik, bana göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin, siz değerli milletvekillerinin, ömür boyu, boynunuzda
taşıyacağınız bir onur madalyasıdır ve bundan sonraki nesillere bırakacağımız
en büyük miras da, en anlamlı miras da bu değişiklikler olacaktır. İnşallah,
ikinci tur oylamalarda da aynı özveriyle bunu başaracağız ve anayasa
değişikliklerini gerçekleştireceğiz. Tabiî ki, bu değişikliklerle, biz,
devlet-birey dengesinde bireyin lehine, özgürlükler lehine adımlar attık.
Demokraside, hukukun üstünlüğünde, insan haklarında gelinen evrensel normlara
yaklaşma noktasında ciddî adımlar attık. Bu, Türk Halkının iradesiydi ve aynı
zamanda, Türk Halkının iradesi olan, Batı'ya açılan kapıda önemli bir mihenk
taşı olacak Avrupa Birliğinin kapısını açma noktasında da çok ciddî bir
tasarruf olmuştur. Bu nedenle de fevkalade önemli bir başarı sağlanmıştır. Değerli milletvekilleri, bu başarı bizi
ideale ulaştırmamıştır; daha yapacak çok işimiz var. Bu, ciddî bir adımdır;
ama, Meclis Başkanımız Sayın İzgi de, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına derhal
başlayacağını belirttiler, Sayın Güven de biraz önce konuyu burada belirtti;
Uzlaşma Komisyonumuzun mutlaka elden geçireceği Anayasamızın daha başka
maddeleri vardır. Yargı bağımsızlığına ilişkin maddelere daha dokunulmamıştır
ve o konuda, yine Uzlaşma Komisyonumuz özveriyle çalışmalı, yine bu
çalışmalara, yaptığımız değişikliklere ilişkin olarak, ulusal programda
belirtilen ve yine Türk Halkının ihtiyacı olan uyum yasaları da süratlice
çıkmalıdır. Tabiî ki siyasî partiler ve seçim yasaları
da, ulusal program doğrultusunda, hukukun ulaştığı, seçim hukukunun ulaştığı,
siyasî partiler hukukunun ulaştığı düzeye göre yeniden gözden geçirilmeli ve bu
yasalar mutlaka çıkarılmalıdır. Yine, demokratik katılımın en önemli unsuru
olan yerel yönetimlerle ilgili yasa da, mutlaka, bu Meclisin gündemine
alınmalıdır. Anavatan Partisi olarak, bizim teklifimiz, bütçe görüşülmeden önce
bu yasa bu Meclisin gündemine gelmeli ve belediyelerimizin nefes alması
sağlanmalıdır. Ben, tekrar, özveriyle çalışan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin üyelerini Anavatan Partisi Grubu olarak kutluyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası,
Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'da. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Yapılan değişiklikleri -arzu edilen
seviyede olmasa bile- olumlu karşıladığımızı ifade ediyorum; ancak, anayasa
denildiği zaman, bir toplumsal mutabakat metni akla gelir. Anayasaların, açık,
vazıh, net olması, içerisindeki kavramlar itibariyle konuşulduğu zaman
yargıcın, milletvekilinin, bilim adamının aynı anlamı çıkarması lazım gelir.
Yapılan bu değişiklikler açısından Anayasayı tahlil ettiğimiz zaman, yapılan
değişikliklerde, yine, bazı muğlak ifadeler yer almaktadır. Ümit ediyoruz ki,
daha doğrusu, sağlıklı düşünmek istiyoruz ki, bu kavramların bazı tartışmaları
beraberinde getirmemesi gerekir. Hatırlanacağı üzere, iki yılı aşkındır
uzlaşma komisyonu çalışıyor ve bütün siyasî partiler -komisyon yasal olmasa
bile- ciddî bir Anayasa değişikliği için uğraştılar ve tekliflerini getirdiler;
ancak, basına intikal eden haberlere ve bugün çıkan metne baktığımız zaman, hâlâ, vesayetli bir demokrasiden
bahsetmek mümkün. Bazı çevrelerin getirdikleri 5 madde olduğu gibi girdi, 90
ıncı madde oy almadı; yine, telkinlerle, milletvekillerimiz ona oy vermediler;
ama, buraya gelip konuşan parti sözcüleri Avrupa Birliği sürecinden
bahsettiler. O zaman, neden 90 ıncı maddeye oy vermediklerini, doğrusu, sormak
gerekir. Hatırlanacağı üzere, 90 ıncı maddede, iç hukuk ile dış hukuk arasında
bir çatışma olduğu zaman, dış hukuk geçerli denildi. Öyle olmasına rağmen,
görüşünü daha önceden açıklayan bazı kurum ve kuruluşlar doğrultusunda,
maalesef, bu da teklifin maddeleri içerisinden çıkmış oldu. Yine, bu değişikliklere çok dikkatle
baktığımız zaman, hâlâ vatandaşı potansiyel suçlu görmeye, hâlâ "bu
maddeyle oynarsak, burada endişe şu olur..." Yani, birtakım korku ve
endişelerle değişiklik yapmaya başladığımız anlaşılmaktadır. Doğrusunu
isterseniz -bu, benim kişisel kanaatimdir- Parlamento üzerinde geçmişe yönelik
baskıların hâlâ devam ettiğini ve bu değişikliklerin çok büyük bir ileri adım
gibi gösterilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Halbuki, bu millet, çok daha
iyisine layıktır. Tasarının gerekçesinde, Avrupa Birliği böyle istiyor...
Halbuki, biz, Saadet Partisi olarak diyoruz ki, milletin istediğini yapmak,
millet bunu istediği için yaptığımızı söylemek, işin belki en doğrusudur. Diğer, çok önemli konulardan bir tanesi;
Türkiye'de anayasalar yapılıyor, yasalar yapılıyor; ama, bakıyorsunuz, bir
yüksek mahkemede, bir siyasî partiyle ilgili karar verilirken, kimseye
sormadan, kendi itiraz ediyor, kendi yasayı iptal ediyor ve iptal ettiği
yasayla, bir siyasî parti hakkında kapatma kararı verebiliyor. Buradan, şuraya
gelmek istiyorum: Yasaları yazmak, anayasaları ortaya koymaktan ziyade, o
anayasadaki kavramları, hukuk çerçeves içerisinde kullanmak mecburiyetindeyiz.
Bugün, yargının siyasallaşmadığını söylemek, maalesef, mümkün değil. Yine, Anayasanın temel ilkelerinde yazıyor
"laik, demokratik, sosyal hukuk devleti" deniyor; ama, gelin,
laikliği dünya normlarında uygulayalım dediğimiz zaman; gelin, bunun tarifini
yapalım dediğimiz zaman veya demokrasi, sosyal devlet veya hukuk devleti
dediğimiz zaman, bazı çevreler, dünya normlarında olabilir, ama, Türkiye'nin
özel şartları var... Bu Anayasa metnine sayfa sayfa baktığımız zaman, hepimiz
biliyoruz ki, yukarıda verilen yetkileri, aşağı bentlerde, ama ve ancak,
aslında, onun manası, Türkiye şartları böyle ifade ediyor, Türkiye'nin gerekleri böyle diyor. Birilerinde -anayasanın da temel ilkeleri
arkasına saklanmak suretiyle- benim dediğim olur, Türkiye'yi ben yönetirim,
benim söylediklerime karşı gelen, devlete karşı gelmiştir mantığı vardır; bu
mantığı da kaldırma görevi Parlamentoya düşer. Doğrusunu isterseniz, siyasîlerin bazı
çevrelerle laf tartışması yapması yerine, mesela, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
yasal olarak, demokratik sistem içerisinde yeri ve konumunu, görev
sorumluluklarını net olarak bu Parlamento yazdığı gün Türkiye'de demokratik
hayata geçilir, siyasî rahatlama sağlanır veya demokratik hayat huzura
kavuşabilir. O açıdan, mutlaka, anayasa ve yasalardaki kavramların ne olduğunu
çok net ortaya koymak gerekir. Biraz önce konuşan MHP'li arkadaşımızın
söyledikleri ile DSP'li arkadaşımızın söyledikleri kavram farklılıkları ortadaysa,
bu anayasa değişikliği maksadına ulaşmamış demektir. Onun için, bu kavramlarda,
bütün siyasî partiler, bütün yargıçlar, bütün bilim adamları aynı anlamı
çıkarmak mecburiyetindedir. Kaldı ki, bu metinleri dikkatle takip ettiğimiz
zaman, geri sayım da olduğunu görmek, söylemek mümkündür. Biz, Saadet Partisi olarak hep şunu
yapmaya çalıştık: Pazarlıkçı bir görüntü vermekten ziyade, acaba, bu tasarıya
ne katkı sağlayabiliriz; komisyonda çalışan arkadaşlarımız verdikleri
önergelerle... Yine, 69'da aynı şeyler kaldı; yine, hâlâ, orada
"zımnen", "sarahaten" kelimeleri aynen yerinde kaldı; odak
tarifi, hâlâ, belirsiz halde kaldı; ama, bunun yanında, soruşturma komisyonuyla
ilgili, adil yargılamayla ilgili ciddî birtakım gelişmeler var; ama, bu
Parlamentonun mehabetiyle mütenasip bir değişiklik yapıldığı kanaatinde
değilim. Onun için, konuyu burada çok büyütmemek lazım. Ben, burada, emeği
geçen arkadaşlarıma teşekkürü, sivil bir anayasa yapıldığı zaman yapmak üzere
saklıyorum. Değerli arkadaşlar, şimdi, aslında,
yapılan bu değişiklikler kadar, uyum yasaları da çok önemlidir. Hatırlarsınız,
daha önce yapılan anayasa değişikliklerinin uyum yasaları, aradan zaman
geçmesine rağmen halen yapılamamıştır. Demek ki, bundan sonra devam edecek
Uzlaşma Komisyonunun yapacağı ilk iş, daha önce ve bu pakette yapılan
değişikliklerin, uyum yasalarının hemen çıkarılmasının daha doğru olacağı
kanaatindeyim. Saadet Partisi olarak, bireyin haklarını
devlete karşı koruyan ve toplumsal mutabakatı sağlayan, devletin üniter
yapısını koruyan, devlet-millet kaynaşmasını sağlayan ve herkesin açıp okuduğu
zaman "tamam, bu benim anayasam" diyebileceği bir metin arzu
ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, bundan sonra yapılacak değişikliklerde, daha çok,
halktan ve milletten korkmadan, birtakım uyarıları, telkinleri ve baskıları bir
tarafa bırakarak milletin talepleri doğrultusunda hazırlanacak bir anayasa, bu
memlekete huzur getirecektir. Böyle bir anayasa hazırlamak dileğiyle,
Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli'de. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ
(Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; birinci tur
görüşmeler başarıyla sonuçlanmıştır. Bu süreç içerisinde bazı arkadaşlarımızın
eleştirilerini dinledim; hayretle karşıladım. Tabiî ki, arkadaşlarımız, yapılan
bu çalışmaları eleştireceklerdir; ama, eleştirilerin, yıkıcı değil, yapıcı
olması gerekiyor. Siz değerli milletvekilleri biliyorsunuz,
Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, yaklaşık ikibuçuk senedir çalışıyor. Bu
çalışmalarında Anayasanın ilgili maddeleri teker teker gözden geçirildi. Bütün
doktriner çalışmalar, bütün arkadaşlarımız tarafından teker teker incelendi. Hepiniz şunu çok iyi biliyorsunuz;
Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun ilkesi şu: 11 arkadaşımızdan biri dahi bir
maddede çekincesini koyduğu zaman, o madde, Uzlaşma Komisyonunun metnine
girmiyor. Bu, çalışmanın ne kadar zor olduğunun bir göstergesi. Partilerarası
Uzlaşma Komisyonunun 37 maddeden oluşan metni, birbirinden farklı görüşlere
sahip siyasî partilerin uzlaşabildiği bir metin. Şüphesiz, bu metin çok daha
mükemmel olmalı. Ben, daha önce, Anayasa Komisyonunda da bunu ifade ettim; bu
37 madde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini yansıtmıyor; 83 üncü maddede, 100
üncü maddede ve diğer maddelerde Demokratik Sol Partinin görüşleri çok çok
farklı; ama, biz, burada, Demokratik Sol Parti olarak, kulaklara hoş gelen,
trübinleri oynayan, popülist politikalar yapan yaklaşım içinde olmadık. (DSP
sıralarından alkışlar) Çünkü, Türk Halkı, bizden, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, 2001 yılının önünü açacak, Türk Ulusunu gelecekte daha yüksek
yerlerde görecek beklentiler içerisinde. Onun için, ben, öncelikle Sayın
Başbakanıma, diğer siyasî partilerimizin sayın genel başkanlarına,
Partilerarası Uzlaşma Komisyonu üyelerine ve Anayasa Komisyonu üyeleri ile
sizlere şükranlarımı sunuyorum. Bu çalışma, bu birinci tur görüşmeler
küçümsenecek görüşmeler değildir. İlk kez bir sivil anayasa yapılıyor ve geniş
çaplı, 37 maddeden ibaret bir değişiklik gerçekleştiriliyor. Partilerarası
Uzlaşma Komisyonu kararlı ve en kısa zamanda, birinci paket geçtikten sonra
diğer çalışmalarını da yapacak, Yargıtayla ilgili, Danıştayla ilgili,
Cumhurbaşkanının yetkileri ve görevleriyle ilgili ve diğer maddelerle ilgili
kapsamlı bir çalışma yapacak ve sizin görüşlerinize arz edecek. Hepinize şükranlarımı sunuyorum, başarılar
diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Anayasa Komisyonu
Başkanı, Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Tayan. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda öngörülen
değişiklik teklifleriyle ilgili birinci tur görüşmeler ve oylamalar
tamamlanmıştır. Bu görüşmeler ve oylamalar sırasında, söz alarak, bu kürsüden,
konuşmalarıyla katkıda bulunan siyasî partilerimizin değerli sözcülerine,
önergeleriyle katkıda bulunan önerge sahiplerine çok teşekkür ediyorum. Komisyonumuz, bu görüşmelerden, bu
önerilerden, gerek önümüzdeki ikinci tur çalışmalar sırasında gerekse bundan
sonraki komisyon çalışmaları sırasında istifade edecektir ve
yararlanacaktır. Grup sözcüleri, konuyla ilgili fevkalade
güzel konuşmalar yaptılar. Bu konuşmaların hiçbiri reddedilecek beyan ve
değerlendirmeler değildir. Ben, Komisyon Başkanı olarak, bu konuşmaların
tümünün altına imza atmaya hazırım. Değerli arkadaşlarım, 6 partiden oluşan
bir Mecliste, uzlaşıyla, kapsamlı bir Anayasa değişikliği yapıyoruz.
Anayasamızın 6 ncı maddesi "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk
Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları
eliyle kullanır" demektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Önder
Atatürk'ün şurada yazılı bulunan veciz ifadesi, sözü, egemenliğin kayıtsız
şartsız millette olduğu ilkesi, bugün, bir daha anlamlı hale gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurulduğu
günden bugüne kadar, kendi anayasasını hür iradesiyle yapma fırsatı ve imkânını
bulamayışı, demokrasimizin üzerinde daima bir kambur olmuştur. Siyaset
kurumumuz ve demokrasimiz, artık bu kamburu üzerinden atmalıdır. 37 maddelik
kapsamlı bir değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Büyük Atatürk'ün bize
emanet ettiği cumhuriyete layık olmanın güveni içerisinde aziz milletinin
huzurundadır. Ben, emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür
ediyorum. Öncelikle, siyasî partilerimizin değerli genel başkanlarına, grup
yöneticilerine, Uzlaşma Komisyonu üyelerine ve Anayasa Komisyonumuzun değerli
üyelerine teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, gelinen nokta
fevkalade önemlidir; ancak, bir hususu burada hatırlatmadan geçemeyeceğim.
İkinci tur görüşmelere geçmeden, siyasî partilerimizin, birinci tur görüşmeler
ve oylamalar sırasında ortaya çıkan tabloyu çok iyi bir şekilde
değerlendirmelerini istirham ediyorum. Bazı konuların sürekli bir şekilde
provoke edilmesi, âdeta ayrışma noktaları ihdas edilmesi, uzlaşmadan rahatsız
olunması gibi birtakım davranışların, Parlamento dışından gelen birtakım davranışların
bizi olumsuz istikamette etkilemesi karşısında, siyasî partilerimizi biraz daha
duyarlı olmaya davet ediyorum. Konuşan grup başkanvekili arkadaşlarımız,
grup sözcülerimiz, bazı anayasa değişiklikleriyle ilgili yapılan
spekülasyonlardan rahatsız olduklarını ifade ettiler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısının kesin ve tavizsiz
bekçileri, sahipleri, savunucuları olarak, cumhuriyetin temel niteliklerine
inanan milletvekilleri olarak, Atatürk'ün bize gösterdiği çağdaş, muasır
medeniyet seviyesine ulaşmak istikametinde gayret sarf eden Yüce Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, bu endişeler karşısında kaya gibi durmanın zamanıdır. Bu
konuda, bizi, şu veya bu şekilde tereddüte sevk etmek veya Yüce Milletimizle
siyaset kurumu arasında birtakım ayrışmaları ihdas etmeye kalkışacaklar
olabilir, sorumsuz davranacaklar olabilir, konuları istismar ederek,
kullanarak, birtakım hedeflere varmak isteyenler olabilir; ama, ben, bu birinci
turda yapılan çalışmalardan edindiğim intiba olarak, ortaya çıkan olumlu
sonuçlar olarak ve bu muhteşem tablo karşısında, artık, bu meselenin geride
kalması gerektiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine her zamankinden
daha fazla güvendiği noktasındaki inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26 ncı
maddesi "herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir"
der. Yine, bu fıkranın son cümlesi "bu fıkra hükmü, radyo, televizyon,
sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına
engel değildir" der. Yine, Anayasamızın 27 nci maddesi
"herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve
bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir" der. Yine, 27 nci
maddenin ikinci fıkrasında "Yayma hakkı, Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3
üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla
kullanılamaz" der. Yine, Anayasamızın 28 inci maddesinin
dördüncü fıkrası "basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27
nci maddeleri hükümleri uygulanır" der. Yine, Anayasamızın 42 nci maddesinin son
fıkrası "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk
vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" der. Değerli arkadaşlarım, değişiklikle,
düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları genişletilmiştir. Sınırlama halleri,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrultusunda düzenlenmektedir. Bu madde
değişikliğini, kimse, hassas konulara hasredemez, üniter devlet ilkemizi tahrip
için kullanamaz, istismar edemez ve etmemelidir. Kaldı ki, vatandaşlarımızın
günlük yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızları kullanmasına herhangi bir
engel bulunmadığı, herkesin bildiği bir gerçektir. Bu konu, Ulusal
Programımızda tamamen çözülmüş ve halledilmiştir. Değerli milletvekilleri, bu duygularla,
tekrar Yüce Meclise teşekkür ediyorum, Yüce Meclis huzurunda saygıyla
eğiliyorum, Yüce Meclisin bu başarılarının devamını diliyorum ve bir defa daha
söylüyorum ki, gerçekten, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Saygılarımla. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 49,5
saatte, maddelerine geçiş, 3 adet önerge ve 38 maddeyi oyladık; şimdi, 43 üncü
defa oylamaya gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geçici maddesinin gizli
oylamasının neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy: 424 Kabul: 403 Ret: 16 Çekimser: 1 Boş: 3 Geçersiz: 1 Bu madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluğu sağlamıştır. (Alkışlar) Şimdi, 38 inci maddeyi oylayacağız. 43
üncü defa oylamaya gireceksiniz; buyurun. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri -kapanışta
da söyleyeceğim- Pazartesi günü yeni yasama yılının açılışı var; ancak, alınan
karar gereğince, anayasa değişikliğinin ikinci tur oylaması salı günü saat
11.00'de başlayacaktır; onu malumaten arz edeyim. Yani, açılış için pazartesi
günü saat 15.00'te geleceksiniz; ama, oylama, salı günü saat 11.00'de
başlayacak, 21.00'e kadar devam edecek. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, önce, benim
açıklamamı bekleme nezaketinde bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 38 inci maddesinin gizli
oylamasına 416 sayın milletvekili katılmış; 399 kabul, 9 ret, 1 çekimser, 4
boş, 3 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, 38 inci madde de Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamış oldu. Sayın milletvekilleri, kapanışı yapmadan
evvel bir şeyi ifade edeceğim: 50 saatte, maddelerine geçiş, 3 adet önerge ve
39 maddeyle 43 defa gizli oy kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin birinci
görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az 48 saat geçtikten sonra
başlanacaktır. Kapanışı yapmadan evvel de,
huzurlarınızda, şahsım ve şahıslarınız adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
personeline teşekkürlerimi bir borç biliyorum; 50 saat boyunca bizden çok daha
özveriyle çalıştılar ve yoruldular. Tabiî, onların da umudu, Türkiye'nin önünün
açılması; inşallah, umutlarını boş çıkarmayız. Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun
24.9.2001 tarihli, 131 inci Birleşiminde alınan karar ve Anayasa gereğince,
yeni yasama yılının açılışı için, 1 Ekim 2001 Pazartesi günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 20.08 |
|