Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

 DÖNEM : 21 CİLT : 70 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

135 inci Birleşim (Olağanüstü)

28 . 9 . 2001 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa      

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun 2.10.2001 Salı, 3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001 Cuma günleri 11.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 2.10.2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 3.10.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

IV.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA), Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki davetine, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabet edilmesine,

Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/803) (S.Sayısı : 737) görüşmelerine devam edilerek, 31 inci maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 28 Eylül 2001 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.20'de son verildi.

 

                                Mustafa Murat Sökmenoğlu

                                            Başkanvekili

Mehmet Ay                                  Cahit Savaş Yazıcı

               Gaziantep                                                   İstanbul

Kâtip Üye                                                Kâtip Üye

                                          Şadan Şimşek

                                                      Edirne

                                               Kâtip Üye

 


      No. :182

II. – GELEN KÂĞITLAR

28.9.2001 CUMA

 

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4749) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.9.2001)

2.– Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, eğitime katkı payı adı altında toplanan vergilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4750) (Başkanlığa geliş                  tarihi: 27.9.2001)

3.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman Millî Gençlik Vakfı Erkek Öğrenci Yurdunun kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4751) (Başkanlığa geliş                        tarihi : 27.9.2001)

4.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Ankara Çayının kirliliğine  ve bu konuda  yapılan çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4752) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.9.2001)

 
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

28 Eylül 2001 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 135 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

III. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun 2.10.2001 Salı, 3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001 Cuma günleri 11.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 2.10.2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 3.10.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

     28.09.2001

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunca, Genel Kurulun 2.10.2001 Salı, 3.10.2001 Çarşamba, 4.10.2001 Perşembe ve 5.10.2001 Cuma günleri 11.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 2.10.2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 3.10.2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

                                           Ömer İzgi

                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                              Başkanı

Emrehan Halıcı İsmail Köse         Beyhan Aslan

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül Mehmet Ali Şahin Yasin Hatiboğlu                               

DYP Grubu Başkanvekili    AK Parti Grubu Başkanvekili     SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Danışma Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun birinci görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 31 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 31.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasına "Yayımlanmasını" ibaresinden sonra gelmek üzere "kısmen veya tamamen" ibaresi ile son cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir."

BAŞKAN - 31 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; anayasa tadilatıyla ilgili kanun teklifinin 31 inci maddesi üzerinde, Grubumuz adına, görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Çalışmalarımızın, hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum.

Muhterem milletvekilleri, Anayasamızın 89 uncu maddesi, kanunların, Cumhurbaşkanı tarafından, tekrar görüşülmek üzere, yani, geciktirilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilme hakkını Cumhurbaşkanına tanımıştır.

Bu, genelde, diğer anayasalarda da cumhurbaşkanlarına, devlet başkanlarına tanınan bir haktır; bizim dışımızdaki ülkelerde de bunun örneğini görmek mümkün. Yalnız, bu yapılan değişiklikle, kanunlar, bugüne kadar bütünüyle veto edilip gönderilirken, bundan sonra kısmen değiştirilmek üzere gönderilme imkânı tanınmaktadır. Bu, kanun yapımının Türkiye Büyük Millet Meclisince biraz daha hızlı bir şekilde yapılmasını, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerin, bir defa daha ve kısa sürede müzakere edilme imkânını getirmektedir; bundan dolayı uygun, makul bir değişikliktir. Bundan önce hazırlanan 1924 ve 1961 Anayasalarımızda da aynı hükümler mevcuttur. Sadece, onlarda Cumhurbaşkanına verilen süre sadece on gün iken, bu sefer, 1982 Anayasasıyla bu süre onbeş güne çıkarılmıştır. Aslında bunun on güne indirilmesinde de fayda vardı, işleri biraz daha çabuklaştırabilmek, biraz daha hızlandırabilmek maksadıyla; ama, bu haliyle de uygun bir değişiklik yapıldığı kanaatindeyiz.

1961 yılından bugüne kadar, Cumhurbaşkanlarınca 96 kanun teklifi geri gönderilmiş, bunların içinden 54 tanesi Meclis tarafından görüşülmüş ve kabul edilmiş, geriye kalan 42'si ise görüşülmemiş, sadece o 42 içinden 1 tanesi görüşülmüş; ama, yeterli oyu sağlayamadığı için, o da, bir bakıma kadük kalmış, kabul edilmemiştir.

Bizde istenen çoğunluk salt çoğunluktur; ancak, bazı ülkelerde, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde böyle bir iadenin kanunlaşabilmesi için, meclisin, yarı değil, üçte 2 çoğunluğunun oyunu alması gerekiyor. Bunun için bir tetkik yapıldığında, Amerika Birleşik Devletlerinde, cumhurbaşkanlarınca veto edilen kanunların tekrar görüşülüp kanunlaşması oldukça nadir rastlanan bir hadisedir.

Muhterem milletvekilleri, aslında, bu, rutin bir konu, bunun üzerinde hemen hemen bütün Meclisin ittifakı var; ancak, tabiî, bizde, Türkiye Büyük Millet Meclisince çıkarılan kanunların tetkiki ve iade yetkisi sadece bir mercide değil; eğer, kanunların Anayasaya aykırılığı düşünülüyorsa, Cumhurbaşkanınca veya bilindiği gibi Mecliste bulunan belli bir çoğunlukça kanunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi mümkün. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisince çıkarılan kanunların, eğer herhangi bir şekilde Anayasaya aykırılık durumu arz ettiği kanaati varsa, bunun, ayrı bir karar organı tarafından, -aslında, normal şartlarda, bazı ülkelerde bulunmasına rağmen, yetkileri biraz daha kısıtlı olan bir mahkeme- bir üst mahkeme tarafından tetkikine imkân veriliyor.

 Ancak, bu konuda şunu  ifade etmekte fayda görüyorum: Anayasa Mahkemesi de her zaman isabetli bir karar vermiyor. Bundan dolayı, kanunlar yapılırken, özellikle anayasa yapılırken, birtakım hususlara biraz daha  hassasiyet gösterilmesinde fayda var zannediyorum.

Dün burada, Anayasamızın 69 uncu maddesiyle ilgili olarak bir tadilat kabul edildi; ancak, Grubumuz tarafından verilen, arkadaşlarımız tarafından verilen önergelerden, üç tane önergeden hiçbir tanesi Yüce Meclisin tasvibine mazhar olmadı.

Ben burada bir konuyu özellikle üzerine basarak vurgulamak istiyorum. Anayasamızı yapıyoruz; Anayasaya konulan hükümler yarın bizim için de geçerli olacak; bir yanlışlık, bir mahkeme tarafından yapılıyorsa veya biz, bir yanlışlığı hasbelkader yapabiliyorsak, bu, herkes için geçerlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Dün kabul edilmeyen -ve bize üzüntü veren- önergelerde, üzerinde durmak istediğimiz hususlar neydi, onu çok kısaca arz etmek istiyorum.

Savunma hakkı, en kutsal haktır. Eğer, bir yerde adalet tesis edilecekse ve bu adalet tesis edilirken savunma hakkı tanınmıyorsa veya kısıtlanıyorsa, adaletin tam olarak tecelli edeceğini söylememiz mümkün değildir. İstenilen neydi; bir partinin kapatılması için Başsavcılık tarafından Anayasa Mahkemesine bir dava açıldığında, bu dava sadece dosya üzerinden görüldüğü için, mutlaka, takdim edilen delillerin sübut bulması isteniyordu. Yüce Meclisimiz bunu reddetti. Aslında, bundan bir sene önce, aynı Yüce Meclis, bunun kanunlaşması için müspet istikamette oy kullanmıştı.

Kısıtlanan ne; bizim için "başka bir parti kapatıldı, doğru hareket etselerdi" şeklinde birtakım yaklaşımlar olabilir; ama, kısıtlananın ne olduğunu bilmemizde fayda var. Bir milletvekili hakkında bir iddiada bulunuluyor, suç isnadında bulunuluyor; o milletvekilinin bu suç isnadından haberi yok; Anayasa Mahkemesine gidiliyor; Anayasa Mahkemesi burada iki tane büyük hata işliyor. Nedir bir tanesi; bir konuda kendisini hem savcı hem mahkeme yerine koyuyor. Zaten, eğer savcı, kendi açtığı davayı kendisi görecekse, burada adaletin tesisi mümkün değil; çünkü, iddia makamı da, karar makamı da aynı merci oluyor. İkincisi ise, burada, milletvekillerine isnat edilen birtakım suçlardan dolayı dava Anayasa Mahkemesine gidince, milletvekilleri müracaat ediyorlar, "bu konu yanlış takdim edildi, biz kendimizi savunmak istiyoruz" diyorlar. Anayasa Mahkemesi de diyor ki: "Biz normal bir mahkeme değiliz, sizi yargılayamayız." Bunu söyleyen Anayasa Mahkemesi, o şahıs hakkındaki iddiayı, savunmasını...

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, zaten sabahın erken saatleri...

... hiç onun müdafaasını almadan, o doğruymuş gibi kabul edip partiyi kapatıyor. Partiyi kapattıktan sonra, partinin kapatılmasına vesile olduğu için, o şahsın milletvekilliğini düşürüyor ve hiç savunması olmadan... (DSP sıralarından "bunları çok dinledik" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Çok dinlediniz; ama, bir türlü hakikatleri kabul etme imkânını görmüyorsunuz kendinizde; ben, ona üzülüyorum ve düşünebiliyor musunuz muhterem arkadaşlarım, ne istersek isteyelim, savunması alınmadan bir şahıs hakkında hüküm vermek adaleten uygun mudur?! Sorduğumuz budur. Ve onun arkasından, o milletvekilinin milletvekilliği düşürülüyor; Meclisin kılı kıpırdamıyor! Halbuki, bir milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülebilmesi, mahkeme kararı olsa bile, yine, Meclisin kararına bağlıdır. Arkasından, mahkeme, kendisini müdafaa edebilmek için diyor ki "efendim, bu, ceza değil, bu, bir tedbirdir."  (MHP sıralarından "mikrofon kapalı" sesleri)

BAŞKAN - Ne yapalım efendim; sözünü kestim... Uyarmışım... Hatibi kürsüden zorla gönderme diye bir yöntemimiz yok. Biz ikaz ettik, sözünü kestik; o kadar.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım, bundan dolayı da,  hakikaten, üzüntümü ifade ediyorum ve bu kanunun milletimiz için hayırlı olmasını diliyor; herkesi saygıyla selamlıyorum (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkanım, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, anayasa yapma konusunda, geçmiş siyasî hayatımızda pek fazla başarılı olamamıştır. 1924 Anayasasından sonra, Türkiye'de yapılan anayasalar, seçilmişler tarafından değil de atanmışlar tarafından yapılmıştır. O halde, böyle geniş çaplı anayasa değişikliği yapan bu Sayın Yüce Meclisi kutlamak istiyorum. Ancak, anayasa yaparken, bir tarafta devlet, bir tarafta millet, bir tarafta devletin kurumları, bir tarafta da milletin bireylerinin hak ve hukukları karşı karşıya ve bu ilişkiyi gelecek çağlara taşıyacak ve bu ilişkiyi irtibatlandıracak bir anayasa yapılma zarureti artık Türkiye'de hâsıl olmuştur.

Bireyin hakkını, hukukunu öne çıkaran, devlet çarkını takılmadan işletecek ciddî düzenlemelere ihtiyaç vardır. Oysa, bugün, şu anayasa değişikliği olurken, sıradan bir kanun gibi, Yüce Mecliste ne bir heyecan vardır ne de bu anayasa değişikliği konusunda değişik kurum ve kuruluşların çok önemli derecede ilgi, alaka ve tavsiyeleri sureti katiyede gelmemiştir; hatta, o kadar ki, sıradan kanunlarla ilgili birçok tavsiye ve telkin gelmiş olmasına rağmen, bu anayasa değişikliğine iltifat henüz doğmamıştır.

Oysa, anayasa değişikliklerinde temel ilke, temel felsefe, milletle devlet arasında yaratılacak, ihdas edilecek, kurulacak bir sosyal mukavele niteliği olmasına rağmen, her nedense, bu anayasa değişikliğine çok ciddî bir şekilde itibar edilmemektedir. Oysa, çok çok önemli; bütün toplumun katmanlarının bu konuda ciddî beyanlarda bulunması gerekmektedir.

Mesele böyle olduğu zaman, netice de şöyle oluyor ama: Bir vatandaş "bu benim devletim, bu benim Büyük Millet Meclisim, bu benim hükümetim" diye, ona kollarıyla sıcak bir şekilde sarılır durumdan uzaklaşmıştır. O kadar ki, devletin, nerede olursa olsun "bu benim vatandaşım" diye vatandaşına sarılacağı ciddî bir düzenleme, ciddî bir bakış açısı getirmesi açısından, anayasaların çok önemli olduğuna işaret etmek istiyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu Anayasa maddesi, Cumhurbaşkanlığı makamının veto müessesesindeki kismî vetoyu gündeme getirmektedir. Esasında, bizim Parlamento hukukumuza, Anayasamıza, bu veto müessesesi -yeni tabiriyle, kanunu geri gönderme meselesi- yerleşmiş bir müessesedir; ancak, geri gönderilen yasalar tüm olarak görüşülmekteydi. Bu madde, Yüce Meclise, kısmî görüşme imkânı verdiği için, yasama ekonomisi açısından çok ciddî zaman tasarrufu sağlayacağından çok uygun bir düzenlemedir.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu değişikliğe çok müspet baktığımızı ifade ediyor ve bu değişikliğin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın İlyas Arslan; buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partiler tarafından oluşturulan Uzlaşma Komisyonunca günümüze uyarlanması ve Avrupa Birliğine uyum sağlanması amacıyla, Türk Milletine kısmen de olsa yakışır, Anayasa Değişiklik Teklifi hazırlanmıştır.

82 Anayasasında değişiklik yapılan bazı maddelerden birisi olan 89 uncu maddeyle ilgili Anayasa Değişiklik Kanun Teklifinin 31 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yedi ay kadar bir süre Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde kalarak, 17 Temmuz 1982 günü karara bağlanmıştır. Zamanın şartları ve ihtiyaçlar dikkate alındığında, uzun ömürlü bir anayasa olacağı düşünülüyordu; çünkü, 61 Anayasası gibi bir kaynak vardı. Uzmanlardan tutun da, alt komisyonlara, redaksiyon komitesine kadar, ciddî çalışmalar geçmişti.

 82 Anayası, 61 Anayasasının kişi hak ve özgürlüklerinde görülen boşluklarını doldurmak, yürütme ve yasa ilişkilerinde parlamenter rejimin gereklerini uygulamak, yürütmeyi kuvvetlendirmek, yargı denetiminin hukukî sınırlar içerisinde yapılmasını sağlamak felsefesine dayanarak hazırlanmıştı.

82 Anayasası üzerinde ilk değişiklik, partilerarası konsensüsle 23.7.1995 tarihinde yapılmıştır. İkinci kapsamlı değişiklik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin oluşturduğu Partilerarası Uzlaşma Komisyonunca hazırlanarak 737 sıra sayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna 37 maddelik bir teklif olarak sunulmuştur. Bu teklifte 31 inci madde olarak teklif edilen 1982 Anayasasının 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmış ve bir paragraf eklenmiştir. 61 Anayasasının da 93 üncü maddesinde düzenlenen madde, 1982 Anayasasında 89 uncu maddede genişletilerek ve özünde fazla bir değişiklik gösterilmeden korunmuştur. 61 Anayasasının 93 üncü maddesi, 24 Anayasasından gelmektedir. 24, 61 ve 82 Anayasalarında, Cumhurbaşkanınca kanunların yayımlanması yetkisi yine korunmuştur. Son değişiklikle, 82 Anayasasının ikinci fıkrasındaki "yayımlanmasını" ibaresinden sonra gelmek üzere "kısmen veya tamamen" ibaresi eklenmiştir. Burada, Cumhurbaşkanına, kanunun benimsenmeyen madde ve maddelerini, tekrar görüşülmek üzere, geri, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderme yetkisi verilmektedir. Böylece, kanunun tamamı askıya alınmış olmayacak, benimsenmeyen maddeler dışındaki maddeler yayımlanarak yürürlüğe girecektir. Böylece, hem kanunun yayımlanmasından doğacak aksaklıklar ve boşluklar giderilmiş olacak hem de komisyonların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun yükü hafifleyecek, zaman israfı da ortadan kalkacaktır.

Maddenin son cümlesinden önce gelmek üzere "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" ibaresi eklenmiştir. Cumhurbaşkanınca geri gönderilen kanun, komisyonlarda ve Millet Meclisi Genel Kurulunda madde madde ve tamamı tekrar görüşülmekteyken, yeni düzenlemeyle, sadece geri gönderilen madde ve maddeler görüşülecek, Cumhurbaşkanınca ortaya konulan geri gönderme gerekçesi ışığında ya yeni düzenleme yapılacak ya da aynen, Cumhurbaşkanına, yayımlanmak üzere sunulacaktır.

Yayımlanan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine iptal davası açabilme hakkı olanlar dava açtıkları takdirde, kanunun tamamı değil de bir veya birkaç maddesinin dava konusu olması, doğuracağı sonuçlar açısından milletimizin lehine olacaktır.

Yüce Mecliste grubu bulunan Siyasî partilerin oluşturduğu Partilerarası Uzlaşma Komisyonunca hazırlanarak çıkarılması kesin gibi gözüken bu anayasa değişikliğinin milletimize hayırlı olmasını ve uzlaşının, iktidar-muhalefet ayırmadan ortaya konulan çalışmanın bundan sonraki tüm Meclis çalışmalarına örnek teşkil etmesini temenni eder, selam ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum.

Efendim, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

31 inci maddenin görüşmeleri bitmiştir.

Oylamaya geçiyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

Cengiz Altınkaya...

BAŞKAN - Efendim, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan; Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın yerine, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Zeki Çakan; Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem'in yerine, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan; Başbakan Bülent Ecevit'in yerine, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz; Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu; Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli'nin yerine, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 32 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 32.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Kanunlar ile milletlerarası andlaşmaların çatışması halinde milletlerarası andlaşmalar esas alınır."

BAŞKAN - 32 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı konuşacaklardır. (SP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 90 ıncı madde üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, anayasa değişiklik teklifleri içerisinde en önemli maddelerden biri olan bu madde, kanaatimce bir reform mahiyetindedir. Zira, eklenen bir cümleyle, tereddütlere sebep olan bir hüküm açıklığa kavuşturulmuş, kanunlar ile milletlerarası anlaşmaların çatışması halinde milletlerarası anlaşmaların esas alınacağı hükmü açık bir şekilde ifade edilmiştir; Avrupa Birliğine uyum çalışmaları hususunda, cesaretle atılmış bir adım olarak kabul edilebilir. Bununla, hukukumuzun çağdaş hukukla entegre olması sağlanacak, vatandaşlarımızın hak aramak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kapısında sıraya girmesi önlenmiş olacaktır. Bu nedenle, kanunlarla milletlerarası anlaşma hükümlerinin çatışmaması veya çatışan hükümlerin sözleşme hükümlerine uygun hale getirilmesi çalışmaları derhal başlatılmalı, başta Anayasa olmak üzere diğer temel kanunlarımızla ne derece bağdaştığı, aralarında çelişki olup olmadığı konusunda acilen bir araştırma yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sözleşmenin içhukuktaki yeri konusunda devletler hukukunda ikili bir ayırım yapılmaktadır. Devletin mutlak egemenliği görüşünü savunan İngiltere ve İskandinav Ülkeleri birinci gruba girmektedir. Bu ülkelerde, devletler hukuku ve ülke hukuku iki ayrı hukuk düzenidir. Sözleşmenin bir sonuç doğurabilmesi için onaylayan devletin içhukukunda bir yasal düzenleme yapması gerekir. Buna rağmen, bu ülkelerin hepsinde içhukukun devletin taraf olduğu sözleşmelerdeki ahdî yükümlülükleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı kontrol edilmekte, bu ülke mahkemeleri Strasbourg'daki yargı organlarının içtihatlarını izlemek suretiyle bunları iç hukukta değerlendirmektedirler.

Kıta Avrupasında ise devletler hukuku ve ülke hukuku tektir. Sözleşme onaylandığı takdirde içhukukun bir parçası olarak doğrudan sonuç doğurur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi doğrudan uygulanabilir normlar ihtiva eden bir sözleşme, içhukuktan önce gelir ve ona üstün sayılır. Böyle bir durumda, millî mahkeme doğrudan sözleşme hükümlerini uygulamak zorundadır. İçhukuk normları ise, ancak, sözleşmeyle çelişkili olmadığı ölçüde uygulama alanı bulur. Sözleşme, Avrupa Konseyine üye devletlerin çoğunda içhukuka dönüşmüş, millî mevzuata dahil edilmiştir. Bunlar Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, İsviçre, İspanya, Lüksemburg, Yunanistan ve Türkiye'dir. Bunlardan bir kısmı, sözleşme hükümlerini içhukuktan üstün saymıştır. Çelişki olduğu takdirde, mahkemeler, sözleşme hükümlerini uygular.

Avusturya, sözleşmeye anayasa statüsü vermiş, İsviçre'de, anayasa ile sözleşme hükümleri eşdeğer sayılmıştır. Biz de ise, değişiklikten önce dahi, 90 ıncı maddede, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde kabul edilmiş, Anayasaya aykırılıkları dahi iddia edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Şimdi ise, maddeye ilave edilen bir cümleyle, sözleşme hükümlerinin kanunlardan üstün normlar olduğu açıklığa kavuşturularak tereddütler giderilmiştir. Bundan böyle, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde, anlaşmalara aykırı düzenleme yapılamayacağı anlaşılmaktadır. Milletlerarası bir anlaşmaya dayanarak uyuşmazlığı çözmek durumunda kalan mahkemeler kuşkudan kurtarılmışlar, kanun ile anlaşma arasında bir çatışma olduğunda, anlaşma hükümlerine göre karar verebilecekleri hükme bağlanmıştır.

Konseye üye olan devletlerin tamamı bu sözleşmeyi kabul etmişler, böylece, sözleşme, demokratik rejim ve insan haklarına saygı anlayışına dayalı 43 Avrupa devletinin ortak hukuk belgesi, bir anayasası olmuştur. Hem insan haklarını düzenlemekte hem de hakların uygulamasına, onu uygulayacak, yorumlayacak ve verilecek kararların uygulanmasına nezaret edecek organları kurmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunlardan biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bu mahkeme, bir nevi denetim yapmaktadır. Mesela, sözleşmenin ihlali sözleşmeye aykırı bir kanundan kaynaklanıyorsa, uygulamacıların, o kanunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin anlayış ve yorumu doğrultusunda uygulamaları gerekecektir. İlgili kanun yoruma elverişli değilse, kanunu değiştirmekten başka çare kalmayacaktır. Bu husus hükümranlığa ters görünse de, taahhütlerimizle kendimizi milletlerarası denetime tabi kıldığımıza göre, sistemimizi de bu denetimin isteği doğrultusunda değiştirmek zorunda olduğumuz kabul edilmelidir. Bunu kendimiz yaptığımız takdirde fazla problem yaşamayız. Aksi halde, her seferinde, bir mahkeme kararıyla mahkûm olur, prestij kaybına uğrar ve sonra tedbir almak zorunda kalırız.

Anayasa değişikliklerinin milletimize hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

32 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, getirmiş olduğumuz teklifin en önemli maddesini görüşüyoruz. Gece yarılarına kadar çalıştınız, hepinizin yorgun olduğunu biliyorum; ama, lütfen biraz dikkatinizi istirham edeceğim, çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz.

Çerçeve 32 nci madde, Anayasanın 90 ıncı maddesini değiştirmektedir, başka bir ifadeyle bir son fıkra eklenmektedir. Uluslararası anlaşmaların tarafları en az iki veya daha çok olabilir; bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile başka bir devlet veya devletler veya uluslararası kuruluşlar olabilir. Anayasamızın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrası -asıl olan- her anlaşmanın, uygun olduğunun bir kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisince tespit olunmasını amirdir. İstisnaî olarak, ikinci fıkrasında, ekonomik, ticarî, teknik ve bir yılı geçmeyen anlaşmaların maliyeye bir yük getirmemesi, fertlerin haklarına dokunmaması ve Türklerin yurt dışındaki mülklerine dokunmaması kaydıyla, Meclisin tasdikine gelmeden yayımlanabileceğini amirdir. Devam ediyoruz. "Eğer, Meclisin tasdikine gelmeden yayımlanan bu anlaşmalar bir kanunun tadiline sebebiyet veriyorsa, yine Meclisin uygun bulması şartının aranması lazımdır" diyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu hükme çok dikkat etmek lazım. Şu anda yürürlükte olan madde, uluslararası bir anlaşmanın mevcut olan bir kanunu değiştirebileceğini, anayasal lisanla söylemektedir.

Peki, bu zaruret nereden doğdu? Mademki, kanunu değiştirebiliyor, niye "bir çatışma olduğu takdirde anlaşma üstündür" diyoruz?

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun haline gelen bir uluslararası anlaşmanın, ondan önce çıkmış ve kendisine aykırı olan kanunları zımnen ilga etmiş olduğunu yargı kabul etmiş vaziyette. Şu anda kabul ettiğimiz bir anlaşma herhangi bir kanun maddesine ters düşüyorsa, anlaşmanın galip geleceğini yargı zaten kabul etmiş, Anayasa kendisi de söylüyor bunu.

Peki, sıkıntı nerede: Daha önce kabul ettiğimiz bir anlaşma var. İki sene önce Romanya'yla bir anlaşma yapmışım, bu sene gelmiş bir kanun kabul etmişim, o anlaşmaya ters düşmüş. İşte, Meclisin iradesi -genel hukuk prensibi- sonradan çıkan özel kanunlar, daha önceki özel kanundan üstündür; yani, oradaki hükümleri ilga etmiş kabul edilir, özel kanun hükümleri de genel kanun hükümlerinden önce tatbik edilir.

Şimdi, burada, daha önce yapılmış ve kanunlaşmış, kanun hükmünde olan bir anlaşma var; bir kanun çıkarıyoruz, ona ters... İşte, yargı, burada tereddütte. Dünyanın globalleştiği bir dönemde, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız bir dönemde, farkına varmadan böyle bir kanun çıkarırsak ne olacak?

Saygıdeğer milletvekilleri, işte, bu hüküm bunu garanti etmekte, mutlaka anlaşmanın galip olacağı hükmünü burada vazetmektedir; zarurîdir, yapılması gereken değişikliktir ve arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, hakikaten bir reformdur.

Bazı çevrelerde tenkit edildik. Yazılarını zevkle okuduğum bir gazetenin başmuharriri, bürokratlara ve milletvekillerine yakışmayacak tabirler kullanmak suretiyle, "onların yaptığı anlaşmayla egemenlik haklarımız mı gidecek" diyor ve maalesef, bazı çevrelerde de bu tenkitlere uğradık.

Saygıdeğer milletvekilleri, uluslararası anlaşmalar bundan önce de önemliydi, hele bu dönemde, Avrupa Birliğine gireceğimiz bir dönemde çok daha büyük önem arz etmektedir. Belki, Meclisteki müzakere usullerimizde değişiklik gerekecektir. Dışişleri Komisyonlarında, malî mevzuat getiren uluslararası anlaşmalar Bütçe Komisyonlarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sayın Başkanım, biraz müsamahanıza sığınacağım, çok önemli bir mevzu.

BAŞKAN - Bütün maddeler önemli.

Buyurun.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Gerekiyorsa İçtüzükte değişiklik yapalım. Burada müzakere edildiğinde bütün metinler gelsin, gizli anlaşmalarsa, gizli celseler yapalım; çok büyük metinlerse, milletvekillerinin okuyup anlayamayacağı şekildeyse -çünkü, teknik anlaşmalar vardır- anlayacağımız şekilde bize dokümanlar verilsin, bir anlaşmayı yapıp, tasdik ettiğimizde, uygun bulduğumuzda, neyi tasdik ettiğimizi anlayalım.

Tabiî, bizim usulümüzde, üç sene, beş sene önce yapılmış anlaşmanın tasdikini, gelir de, burada hiçbir şeye bakmadığımız takdirde, işte, Mavi Akım Projesindeki sıkıntılara düşeriz. Burada onayladık, kanun haline geldi, ondan sonra gizli celseler yapmak zorunda kaldık. Bunu başta yapalım. Eğer, millî menfaatlarıma, egemenlik haklarıma tecavüz eden bir anlaşmaysa uygun bulmayalım, hatta tereddüdü olduğunu söylediklerini -basından okuyorum- Sayın Cumhurbaşkanım tetkik ederse, nasıl kanunları iade ediyorsa, benim uygun bulduğum anlaşmayı da iade etsin, bir daha inceleyelim; ama, bu dönemde bu maddenin geri çekileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Çalışmamızın, benim gönlümde yatan en önemli maddesidir; bu maddenin mutlaka geçmesi gerekir. İnşallah, sizi aydınlatabilecek bilgileri verebildim.

Hepinize saygılar arz ediyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'da.

Buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve millet bu egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslar dairesinde, yetkili organlar eliyle kullanır. Organların en önemlisi de Yasama Organıdır ve yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisindedir ve bu yetki devredilemez.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinden birisi de, milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmaktır. Uluslararası kuruluşların düzenlemelerinden, kararlarından kaynaklanan hukuk kurallarının uygulanabilmesinin önşartı, bunların içhukuka geçirilmesidir. Anayasanın 90 ıncı maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması, onaylamayı uygun bulan bir kanuna bağlıdır. Onay gerektirmeyen anlaşmaların varlığı hususunu, biraz önce konuşan değerli milletvekili arkadaşımız belirttiler.

İmzaladığımız uluslararası anlaşmaların içhukuka etkisi nedir? Anayasanın bazı maddelerinde -uluslararası anlaşmalara atıfta bulunulmak suretiyle- onlar Anayasa hükmü mesabesindedir. Örneğin, Anayasanın 15, 16, 42 ve 92 nci maddelerinde yer alan hususlar. Öğrenim özgürlüğüyle ilgili, savaş, seferberlik haliyle ilgili, olağanüstü hallerle ilgili hükümlerde bu anlaşmalara atıfta bulunulmak suretiyle, onlara üstün değer verilmiştir. Anayasanın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulan uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların Anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu noktada, kanunla eşdeğerde, onunla aynı gücü tanımaktadır. Doktrin bunun aksini söylese de, mahkeme kararlarında, anlaşmaların içhukuk kararlarına takdimen uygulanacağı yolunda genel prensip vardır ve bu prensibi, biz, Danıştayın birçok kararında görüyoruz. Danıştay, bu kararlarında "içhukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan uluslararası sözleşmelerin yukarıda belirtilen niteliği ve bunlara karşı Anayasa Mahkemesine başvurulamaması ve böylece, bu sözleşmelerin sonradan yapılacak ulusal yasal düzenlemelerle etkisiz kılınması yolunun kapatılmış bulunması; bu sözleşmelerin içhukukta yasalar üstü bir konumda olduğunu göstermektedir" demektedir.

Anayasa Mahkemesi, ayrıca, birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesiyle derpiş olunan örgütlenme özgürlüğünü anayasal hüküm niteliğinde görmüştür. Yine, Danıştay, birçok kararında bunu vurgulamıştır; ama, bazı kararlarında da ihmal ettiğini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu çatışmada uluslararası hukuk hükümlerinin Anayasadan sonra gelmesi, Türk hukukunun dinamizmi için, Türkiye'nin küreselleşmeyi yakalaması için önemli bir hadisedir. Örneğin, kamuda çalışanlarla ilgili sendikal hakkı biz vermezken, uluslararası sözleşmeler veriyordu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesi buna imkân tanımasına rağmen, hükümet, bir genelgeyle bunları yasaklamış idi. Danıştayın bu konuda uluslararası hukuk hükümlerini dikkate alarak genelgeyi iptaline rağmen bunun hükümetçe uygulanmaması, Türkiye'de sendikal hareketleri geriletmiştir.

Zaman, ne zamandır? Zaman, küreselleşmenin nimetlerinden yararlanma; ancak, tehditlerinden korunma ve en az külfetle dünyada yarışma zamanıdır. Küreselleşme, bölgeselleşme, ulusal ve yerel değerleri dünyaya takdim ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, demokratik ve özgürlükçü ortam, sınır tanımayan ortak değerlerdir.

Türkiye, dünyayla rekabete girmişken, uluslararası sözleşmelere ne ölçüde uyuyor acaba? Türkiye, onay durumu bakımından büyük ihmaller içindedir. Ayrıca, imzaladığı sözleşmelere de öylesine çekinceler koymuştur ki, bir çekinceler külliyatı yaratılmıştır. Avrupa Konseyi üyelerinin, evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerini onaylama sayılarına baktığımız zaman, 259 sözleşmeden, Türkiye'nin, ancak 70'ini onayladığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bunların arasında Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerinin 181'inden 38'inin imzalanması, Türkiye'de emeğe ve çalışma hayatına verilen değeri ortaya koymaktadır. Ayrıca, bizim rakiplerimiz olan Avrupa Birliğine girmeye aday 13 ülke içerisinde, uluslararası sözleşmeleri imzalama bakımından devamlı en son sıralardayız. Bunlarda bazı tereddütler oluyorsa, bizim egemenlik haklarımızı kısıtlayacak -ki, bize göre kısıtlamıyor, çünkü, biz, yasayla bunları uygun buluyoruz- Türkiye buna daha hazır değil diyorsanız, şöyle bir muhasebesini yapalım yönetimlerin, niye bugüne kadar biz hazır olmadık. Bunun tartışması şüphesiz ki, uzun olacaktır.

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Eğer, bu anlaşmalarla ilgili bir değişiklik yapılması düşünülüyorsa, nitelikli anlaşmaların -uluslararası topluluklara girme gibi- diğer anlaşmalardan daha farklı nisapla, nitelikli çoğunlukla burada kabulünü sağlayalım veya halkoyuna gidelim, referanduma gidelim; Avrupa'da yapıldığı gibi. Bunlardan sarfınazar edilmesi, Türkiye'nin ilerlemesi yolunda bir engel olacaktır.

Bu düşüncelerle saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'nin; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çerçeve 32 nci maddeyle ilgili Grubumun görüşlerini ifada etmek için huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu bir ilavedir, 90 ıncı maddeye bir ilavedir ve bana göre, malumu ilam kabilindendir; çünkü, mevcut Anayasamıza göre uluslararası bir anlaşma içhukukumuzun üstündedir. Biraz evvel, arkadaşlarımız burada anlattılar. Anayasaya aykırılığını iddia edemiyorum. Bir de -o gün çıktı- bundan evvelki kanunlarımda bununla çatışan bir madde varsa, o maddeler uygulanmaz hale geliyor. Bundan sonra, uluslararası anlaşmaya aykırı bir içhukuk düzenlemesi yaparsam ne olur? Orada bir tereddüt hâsıl oluyor; ama, mevcut haliyle, uluslararası anlaşmayı, yine, bir uluslararası anlaşmayla iptal etmiyorsan, o devamlı yürürlükte ve anayasaya da aykırı olduğunu ifade edemiyorum, iddia da edemiyorum. O halde, bundan sonra, bir uluslararası anlaşma yaptıktan sonra, içhukukta düzenleme yaparken onu dikkate alarak yapmam lazım; benim böyle bir vecibem var, o vecibelere aykırı bir düzenleme getiremem dememiz lazım. Bu, kanun tekniğinde, kanun hazırlayıcıların ve yol gösteren müşavirlerin işi. Diyecek ki, böyle böyle uluslararası bir anlaşmam var; bakın, yaptığınız şey buna aykırıdır, bunu yapamazsınız. Bana göre, bu bir ilavedir. Sadece, bazı hukukçuların kendi üzerlerine düşen görevi yapmamış olmanın ezikliğinden kurtulmak için bir istektir.

Bakın, 4 üncü çerçeve maddesiyle ne yaptık; tutuklama süresi en fazla dört gündür dedik. Niye?.. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyalım dedik. Peki, buna uymamak için bir kanun hükmü, bir anayasa hükmü var mıydı; yoktu. Sadece bizim uygulamamız öyle. Niye?.. Savcımız öyle istiyor. Bir yedi gün girsin içeriye... Canım, delil bulamadım, bir yedi gün daha kalıversin... Bunun dışında hiçbir hüküm yoktu. Anayasaya aykırı bir hüküm de yoktu. Bir de, uluslararası sözleşme yapmışsınız, içhukukunuzda onbeş gün var -DGM'de- değil mi? O yürümez, çalışmaması lazım. Bu, maalesef, bizim yargı sistemimizin büyük ihmalidir.

Şimdi, ben, buradan, bir sitemi dile getirmek istiyorum. Sayın Yargıtay Başkanımız, siyasiler bunu yapamaz, onu yapamaz... Yahu, siyasiler yapmış, uluslararası anlaşmayı kanun haline getirmiş burada; sen niye uygulamadın, uygulanması için niye talimat çıkarmıyorsun? Bu anlaşma var. Kanun hükmündedir diyorsun, Anayasaya aykırılığını da iddia edemiyorsun; o halde, niye uygulamıyorsun? Uygulanması gerekirdi.

Burada, bana göre, bu ilave, bir açıklama mahiyetindedir; sadece, Sayın Tuncer'in ifade ettiği bazı mahzurları, hukukçuların düşündüğü mahzurları ortadan kaldırsın diye... Bana göre bir mahzuru yok, Meclise göre de yok -tutanaklara bakarsanız- Anayasaya göre de yok, hiçbir kanuna da karşı değil; ama, yargımız, nedense, uluslararası anlaşmaları hiç kale almıyor. Böyle bir anlaşma mı yapmışlar, bana ne, yapmışlar diyor. Bana ne değil, Anayasa emrediyor, bu kanun hükmündedir diyor ve Anayasaya aykırılığını da ifade edemezsin, iddia da edemezsin. O halde uygulanacaktır. Buna, vacibül icra deniliyor; yani, bunları icra etmek mecburiyetindesiniz.

Burada, Adalet Bakanlığının da bir eksikliği var tabiî. Uluslararası bir anlaşma yapıldı mı, içhukukta aykırı hükümler mi var; hemen bir genelge çıkaracak, diyecek ki -eğitecek; hâkimi eğitecek, savcıyı eğitecek- uluslararası bir anlaşma yapıldı, biz, bu anlaşmaya göre şunları şunları şunları yapmamız lazım; ama, bizim içhukukumuzda şunlara ters olan maddeler var; biliyorsunuz ki, Anayasaya göre bunun da Anayasaya aykırılığı iddia edilemediği için, bunlar işlemez. O arada, boş bir vaktinde de onları iptal eden bir kanun teklifi hazırlar; o ayrı; ama, uygulanmaması için bir sebep yoktur.

Bu, sadece bir açıklamadır ve temel hak ve hürriyetlerde Avrupa İnsan Haklarının gösterdiği seviyeye çıkamadıysan, Meclisin değildir o zül, o zül Meclisin değildir, o zül yargınındır ve yargıyı temsil eden arkadaşlarımıza sitemimiz vardır.

Efendim, beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP, DSP, MHP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 32 nci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

1 adet önerge vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 32 nci maddesiyle Anayasanın 90 ıncı maddesine eklenmesi öngörülen cümleye "halinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türkiye Büyük Millet Meclisince usulüne göre yürürlüğe konulan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Burhan İsen Hakkı Aykut        Veysel Candan

                    Batman                      Hatay                     Konya

Mehmet Elkatmış                              Mustafa Kamalak

                  Nevşehir                                 Kahramanmaraş

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son fıkrasına göre, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş bulunan uluslararası antlaşmalar kanun hükmündedir; ancak, bunların Anayasaya aykırı oldukları iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.

Hadise şudur: Bir iç kanun ile uluslararası anlaşmalar, mesela, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi arasında bir çatışma olması halinde, hangisi uygulanacaktır? Teklifte deniliyor ki: "Bu gibi hallerde uluslararası anlaşmalar esas alınır." Yani, bir iç kanun ile örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çatışacak olursa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uygulanır.

Burada, bazı arkadaşlarımız, Meclisin onayından geçmemiş olan anlaşmalar da millî kanuna üstün mü sayılacaktır diye tereddüt ettiler. Bu önergeyle, bu hususa açıklık getiriyoruz. Diyoruz ki, Meclisin kabul ettiği, cumhurbaşkanının onayladığı ve Resmî Gazetede yayımladığı kanunlar, daha doğrusu, millî kanunumuza dönüşmüş bulunan uluslararası anlaşmalar esas alınsın.

Değerli arkadaşlarım, bu durum, devlet olmanın bir gereğidir; aksini, ciddî devlet anlayışıyla bağdaştırmak mümkün değildir.

Biliyorsunuz, Anayasamız, kuvvetler ayrımı ilkesini benimsemiştir. Düşünün, hükümet, devlet adına, gidecek, anlaşma yapacak -kendisini o alanda zorlayan yok- diyecek ki, böyle bir anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lehinedir. Anlaşmayı imzalıyor. Bu anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor, ilgili komisyonlarda görüşülüyor. O komisyondaki uzman milletvekilleri -tabiî, bürokratları da dinleyebilir- diyor ki, evet, bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lehinedir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna geliyor. Burada, sizlerin oylarıyla tasvip görüyor; kabul ediyorsunuz, diyorsunuz ki, evet, bu anlaşma, ülkemizin, milletimizin, devletimizin lehinedir; buradan da geçiyor. Sonra, cumhurbaşkanına arz olunuyor. Cumhurbaşkanının, biliyorsunuz, bir hukuk heyeti vardır, orada inceleniyor ve aynı kanaatte birleşiliyor; evet, bu anlaşma, ülkemizin, milletimizin, devletimizin lehinedir deniliyor; Resmî Gazetede yayımlanıyor ve içhukukumuzun ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Teklifte de deniliyor ki, bu gibi bir durumda, eğer, içkanunla çatışacak olursa, bu anlaşmanın esas alınması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, aksini düşünmek mümkün mü?! Bu anlaşmayı kabul edeceksiniz diye, gerek hükümete, gerekse Yüce Heyetinize bir baskı yapan var mı; hayır. Gitmişsiniz, uluslararası alanda anlaşma yapmışsınız, getirmişsiniz Meclisinizde onaylamışsınız, Resmî Gazetenizde de yayımlamışsınız.

Aksi takdirde ne olur? Aksini düşünmek, her şeyden önce, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz ve Türkiye, her gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm olmaya devam eder; yani, uygulamada, zaten, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi içhukukun üzerindedir. Türkiye, uygulamada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini gözardı ettiği zaman, zaten mahkûm ediliyor.

Teklifte, önergede diyoruz ki: Yeter artık; Türkiye, uluslararası arenada küçük düşmesin, verdiği sözü yerine getirsin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, uzatmayı da beraber verdiğim için, rica edeceğim...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - ...altına imza attığı anlaşmalara sadık kalsın.

Teşekkür ederim efendim. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Böylece, 32 nci maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır efendim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 31 inci maddesi gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy: 390

Kabul: 374

Ret:   11

Çekimser:     1

Boş:     3

Geçersiz:     1

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk bu maddede de geçerli olmuştur efendim.

32 nci maddenin oylamasına geçiyorum.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 33 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 33.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "on gün içinde"  ibareleri "beş gün içinde" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, 33 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yapmakta olduğumuz bu çalışma, milletimizin açlığına, yokluğuna, sefalet ve perişanlığına rağmen, umutla beklediği güzel bir çalışmadır. Milletimiz, demokrasinin, özgürlüğün olmadığı yerde sefaletin devam edeceğini iyi bilmektedir. Umuyorum ki, bu değişikliklerden sonra, layık olduğu daha demokratik, daha özgür, mutlu ve daha güvenli bir ortama kavuşur.

Huzurunuza getirilmiş olan 37 maddelik değişiklik teklifinin, önemli bir aşama, takdire değer bir faaliyet olduğu ne kadar gerçek ise, bunun yeterli olmadığı, Anayasanın tümünün sivil bir anlayışla yeniden yapılması gerektiği; darbe anayasalarının, ne kadar düzeltilirse düzeltilsin, sivil hüviyete kavuşamayacağı da inkâr edilemeyecek bir başka gerçektir. Bu husus, birçok bilim adamı, hukukçu ve siyasetçi tarafından da dile getirilmektedir. Avrupa Birliğine girme çabalarımız nedeniyle gündeme alınmış olduğu ve verilen ev ödevinin yerine getirilmesi çalışmalarından ibaret bulunduğu söylense de, iyi bir çalışma olduğu kabul edilmelidir.

Yeterli olmadığı konusunda fikir birliği olmasına rağmen, anlaşılması mümkün olmayan bir sebepten dolayı, kısa, öz, modern ve sivil bir anayasanın yapılması bir türlü mümkün olmamaktadır. Mademki Avrupa Birliğine girmek istiyoruz, uluslararası sözleşmeler imzalayarak kendimizi bağlamışız, o halde, hukukumuzu evrensel hukuk standartlarına uydurmakta neden geç kalıyoruz? Başkaları istemeden, milletimizin de ihtiyaçlarına cevap verecek olan bu değişiklikleri neden yapmıyoruz? Yapılan bu değişikliklerle, yamalı bohça haline dönen Anayasamızın kendi içindeki uyumu da bozulmuş olmuyor mu? Kendi içinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bağlı protokoller ile Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği uluslararası sözleşmelere bütünüyle uyumlu hale getirilmiş bir anayasa, bizim çağdaş, medenî milletler arasında yer almamızda önemli bir etken olacaktır.

Anayasada yapılan bu değişiklikler, birer iyileştirmedir. Ancak, maddelerdeki değişikliklerin zihinlerde de gerçekleştirilmesi gerekir. Ne kadar güzel kanun yapılırsa yapılsın, hürriyetler ne kadar genişletilirse genişletilsin, uygulayıcıların keyfî, haksız ve yanlış tatbikatı önlenmeyecekse, bu güzelliklerin bir faydası olmayacaktır. Öncelikle bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu hükümleri, baskıcı, dayatmacı, totaliter bir kafanın yorumlaması ile demokrat, hürriyetçi bir zihnin yorumlaması faklı sonuçlar doğuracaktır. Mesela, Anayasanın 17 nci maddesindeki "kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" açık hükmüne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesiyle yasaklanmış olmasına, kanunlarımızla da ağır müeyyidelere bağlanmış bulunmasına rağmen, işkence, alabildiğince pervasız ve neredeyse alenî bir şekilde yapılmaktadır. İşkence mağdurları, basın toplantısı yaparak ıstıraplarını dile getiriyor, televizyonlar, dayak sahneleriyle reyting yapıyorlar. Bu olaylar, kuralların varlığının yeterli olmadığını göstermektedir. İşin temelinde, insan haklarına, demokrasiye, özgürlüklere saygıyı esas alan, insan merkezli ve aileden başlayıp hayat boyu devam edecek bir eğitim politikasına ihtiyaç vardır. Aksi halde, bütün güzel kurallar, konjonktüre göre hareket edenler tarafından zaman ve zemine, makam ve kişiye göre uygulanacak, ya bağışlayıcı ya da cezalandırıcı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, madde metinlerinde geçen "millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, genel ahlak" gibi terimler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden alınmıştır. Bu terimlerin ne manaya geldiğinin, mahiyetlerinin ve sınırlarının ne olduğunun belirlenmesi de, yine, sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve evrensel hukuk ışığında değerlendirilmelidir. Aksi halde, hemen her meselede olduğu gibi, bize göre bir anlayış sergilemeye devam etmek, amaca hizmet etmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kukaracı.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla)- Anayasa değişikliklerinin hayata geçirilebilmesi için daha yoğun bir çalışmaya ihtiyaç olduğu hepinizin malumudur. Düşünce  ve ifade hürriyetini kısmen de olsa sağlamış olmak yetmez; düşünce ve ifade hürriyetini sınırlayan, yasaklayan, cezalandıran mevzuatın da ayıklanması şarttır. Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Polis Vazife ve Selahiyetler Kanunu, Basın Kanunu, Dernekler Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve bunun gibi kanunlar, Anayasada yapılan değişikliklere paralel olarak değiştirilmelidir. Sadece bunlar değil, tüzük ve yönetmeliklerdeki, genelge ve talimatlardaki aykırılıklar da kısa sürede giderilmelidir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz söz vermeyeyim; sayım bitmek üzere, sonucu ilan edeyim; zaten ara vereceğim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - 2 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim o zaman. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 üncü maddenin dördüncü fıkrasında yapılan bu değişiklik, gerçekten, Meclisteki çalışmaların hızlı yürümesi açısından fevkalade önemlidir, yerinde bir düzenlemedir. Burada, Başkan seçimi için verilen on günlük süre beş güne indirilmektedir ki, bu beş günlük süre de yeterlidir diye düşünüyoruz.

Bu arada şunları hatırlatmak istiyorum.

İçtüzük tadilatı da yapacağız; bu içtüzük tadilatı sırasında, Başkanlık Divanı Üyelerinin, yani Başkanvekillerinin,  Kâtip  Üyelerin  ve  İdare  Amirlerinin seçimleri  için de -orada bir süre yok- Başkanın belirlediği süre içinde, gibi bir tabir var; eğer onu da değiştirebilirsek, oraya da bir süre koyar, beşer güne indirebilirsek -çünkü, bu, birtakım suiistimallere de meydan verebiliyor- o zaman, Başkanlık Divanının teşekkülünü onbeş gün içerisinde yapabiliriz diye düşünüyorum.

Ayrıca, komisyonların teşkilinde de, partiler, şu veya bu sebeplerle birtakım gecikmelerde bulunuyorlar. Yani, partilere bildiriliyor, belirli bir süre yok. İçtüzüğümüzün 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasını da değiştirebilirsek, onu da beş güne indirirsek, partileri zorlayabilirsek, bence, ekim ayını kazanmış oluruz; yirmi gün içerisinde Başkanımızı, Başkanlık Divanı Üyelerini ve komisyonları teşekkül ettirmiş oluruz diye düşünüyorum. Geçmişte bunun sıkıntıları olmuştur.

Ben, Doğru Yol Partisi olarak bu değişikliği benimsediğimizi ifade ediyorum; hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, başka kimseye söz vermeyeyim; oylamanın neticesini ifade edeyim, ara vereceğim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz söz istemiyoruz, bu maddede konuşmayacağız.

BAŞKAN - Efendim, Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 32 nci maddesinin gizli oylama neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy : 430

Kabul: 221

Ret : 149

Çekimser:   16

Boş :   14

Geçersiz:   20

Sayın milletvekilleri, bu madde, Anayasanın 175 inci maddesi ile İçtüzüğün 94 üncü maddesinde öngörülen beşte 3 oyu alamamıştır. İkinci görüşmede de yeterli oyu alamadığı takdirde madde reddedilmiş olacaktır.

Arz ederim.

Saat 13.45'e kadar ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati: 12.50
 İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.45

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 135 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Anayasa Değişiklik Teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.– Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803)        (S. Sayısı : 737) (Devam)                                         

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Yüksek müsaadelerinizle, ara verince, acele ettiniz; onun için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 32 nci maddesinin gizli oylamasının sonucunu tekrar okuyorum:

Katılan üye: 430

Kabul: 221

Ret: 149

Çekimser: 16

Boş: 24

Geçersiz: 20

Böylece, bu madde, Anayasanın 175 inci maddesi ile İçtüzüğün 94 üncü maddesinde öngörülen beşte 3 oyu alamamıştır; ikinci görüşmede de yeterli oyu alamadığı takdirde, madde reddedilmiş olacaktır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bu madde -yani, yürürlükteki Anayasanın 90 ıncı maddesi- Avrupa Birliğiyle olan ilgi ve ilişkimizde çok büyük bir önem taşıyan maddeydi; gerek Uzlaşma Komisyonunda gerek Anayasa Komisyonunda gerekse basında allana pullana anlatıldı. Bu, belki de paketin en işe yarar üç maddesinden birisinin, hangi hikmetle, hangi sebeple reddedildiğini merak ediyoruz. Oylama gizli olduğu için, kimin ne oy verdiğini bilmek mümkün olmuyor.

Zabıtlara geçmesi açısından...

BAŞKAN - Efendim, ikinci turda, zatıâlilerinizin bu suali sorma hakkınız var, konuşma hakkınız da var.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gayet tabiîdir. Soracağız, konuşacağız, samimi davranmaya davet edeceğiz.

BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır efendim.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 33 üncü...

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, kendi oylarını,  kendi arkadaşlarının oylarını biliyorlar mı ki "DSP'liler" diye gündeme getiriyor. Sözünü geri alması gerekiyor.

BAŞKAN - "DSP" ifadesini kullanmadı efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, kendilerine pay çıkarıyorlarsa, buna, bizim bir diyeceğimiz yok.

BAŞKAN - Hayır efendim. Sizin açıklamanız netti efendim; herhangi bir partinin adını zikretmediniz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır efendim. Haşa!

BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Efendim, 33 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, 33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 34 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 34.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 100 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "karara bağlar" ibaresinden önce gelmek üzere "gizli oyla" ibaresi, ikinci fıkrasının sonuna "Bu süre içinde raporun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına teslimi zorunludur." cümlesi  eklenmiş ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır, dağıtımından itibaren on gün içinde görüşülür ve gerek görüldüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verilir.  Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır."

BAŞKAN - 34 üncü madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 34 ve Anayasanın 100 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 100 üncü maddeyi hatırlamak lazım; mevcut metin şöyleydi: Başbakan veya bakanlarla ilgili bir soruşturma açılması gerektiği zaman, 550 milletvekili tamsayısının onda 1'i, yani 55 imzayla, başbakan veya bakanlardan biri hakkında soruşturma açılması istenebiliyor idi. Bu 55 imzalı soruşturma önergesini alan Meclis Başkanlığı, Genel Kurulda soruşturma açılmasına karar verilirse, siyasî partilere, Genel Kuruldaki çoğunluklarına göre aday tespiti için müracaat ediyor ve her parti, komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı miktarında aday bildiriyor ve Genel Kurulda yapılan kura çekimi sonunda, 15 kişilik bir komisyon kuruluyor idi ve bu komisyonun kanunî çalışma süresi 2 ay idi; eğer, çalışmalar tamamlanamıyorsa, artı 2 ay, toplam 4 ayda tamamlanıyor idi. Böylece, hazırlanan rapor, Meclis Başkanlığına, oradan da Genel Kurula geliyor idi. Mevcut bu idi ve buradaki oylamada 276 salt çoğunlukla, ilgili başbakan veya bakan Yüce Divana sevk ediliyor veya gerek görülmüyor idi.

Bu metin içerisinde şu değişiklikler getirildi: Zaman içerisinde, baktığımızda, bazı raporların zamanında Meclis Başkanlığına verilmediği, bazılarının da Meclis Başkanlığında uzun süre bekletildiği görüldü ve bu mahzuru gidermek üzere, gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda gizli oylama getirildi ve komisyonun hazırladığı raporların, en fazla on gün içinde Meclis Başkanlığına verileceği ve Meclis Başkanlığınca da on gün içerisinde Genel Kurulda görüşülmek üzere yollanacağı şeklinde oldu.

Yani, bu, aslında bir yerde denetim mekanizmasını süratlendirme ve tenkitlerin önünü alma noktasında hazırlanan bir metindir ve olumludur. Ancak, bu metne baktığımız zaman, yani, değişikliklerin neden meydana geldiğine, gerekçeye baktığımız zaman, geçen hafta içerisinde Dünya Bankasının hazırladığı çok enteresan bir rapor yayımlandı, 26 ülke ve 4 000 şirket üzerinde anket yapıldı, burada "Türkiye'deki yolsuzluklar ve rüşvet çarkında -çok üzücü olmasına rağmen- Meclisde var" ifadesi kullanılmakta ve "Türkiye'de kamu gücü, kamunun imkânı özel çıkarlar için kullanılan 10 ülke arasında ilk sırada yer almaktadır" denilmektedir.

Bu ifadelere baktığımız zaman, aslında, bürokrat-işadamı üçgeni içerisinde, siyasetçinin de çok sık adının geçmesi, fevkalade tehlikeli ve zararlıdır. Parlamentoyu böyle bir zan altında bırakmaya, aslında hiç kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim. Onun için, buradaki değişiklikleri süratlendirmek ve hızlandırmak çok doğrudur. En azından, görevini kötüye kullanan veya görevini suiistimal eden insanların yargılanması, eğer hakikaten suç işledilerse cezalandırılması, yoksa insanların temize çıkmaları fevkalade önemlidir.

Değerli milletvekilleri, aynı raporun devamında "kanun koyucunun oylarını etkileme" olduğu yazılıdır; yani, milletvekillerinin oyları da etkilenmektedir. Biraz önce, burada geçen, Anayasanın 90 ıncı maddesiyle ilgili, Türkiye'de, hangi şartta, iki günde ne değişti ki, yukarıda komisyonda uzlaşılan bir madde, aşağı indiğimiz zaman 220 civarında oy alıyorsa, o zaman, bu Parlamento bağımsız çalışmıyor veya birileri bu Parlamentoyu yönlendiriyor. Nitekim, Dünya Bankasının raporunda da aynen böyle deniliyor: "Kanun koyucunun oylarını etkileme -devam ediyor- kanun hükmünde kararnamelerin belli biçimlerde çıkarılmasını sağlama..." Demek ki, bundan, hükümetin de ciddî anlamda etki altına alındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, yargı kararlarının etkilenmesi ve siyasî partilerin finansmanının sağlanması noktasında, dört temel noktada, siyaseti zan altında bırakmaktadır. Ümit ediyorum ki, bu yeni yapılan değişikliklerle, bundan sonra, Başbakan ve bakanların icraatlarıyla ilgili daha sağlıklı denetim mekanizmaları kurmak mümkün olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, yine, Türkiye'de, TESEV tarafından yaptırılan bir ankette, güvenilen kurumlar sıralanmış. Bakın, son üç sırada:

1-Merkezî hükümet; güvenilirliği yok diyor.

2-Türkiye Büyük Millet Meclisi

3-Siyasî partiler.

Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de güvenilir olmayışı fevkalade üzücüdür. Hükümetin bugüne kadar uyguladığı soruşturma ve gensorularda, blok olarak, 350 rakamıyla reddetmesinin sağlıklı olmadığı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Soruşturma ve gensoruların siyasî amaçla verildiği gerekçesiyle, her önünüze gelen metne ret verdiğiniz zaman, tablo, bu raporlardır.

O açıdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı, hepimizin itibarı, milletin itibarıdır. Ümit ediyorum ki, bu değişiklik, bundan sonra, çalışmalarımıza ışık tutacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya'da. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin Anayasanın 100 üncü maddesindeki değişikliklerle ilgili maddesi üzerinde söz aldım; Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bu teklifte emeği geçen bütün partilerin temsilcilerine şükranlarımı arz ediyorum. Gerçekten, önemli 37 maddede değişiklikler yapılmıştır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu yenilikleri yetersiz görüyoruz; bu bakımdan, devamının gelmesini ve yeni yeni paketlerin getirilerek sivil bir anayasanın bu Meclis tarafından yapılması gerektiğini ifade ediyorum.

100 üncü maddede üç değişiklik yapılmaktadır. Birincisi, gizlilik; yani, raporlar soruşturma komisyonunda görüşülürken, işaret oyuyla oylamalar yapılırken gizlilik esası getirilmiş, gizli oylanacak.

İkincisi, ikinci fıkrada yapılan bir değişiklik. İki aylık süreler halinde dört aylık bir süresi var komisyonumuzun; fakat, bu komisyonun süresi uzamasın ve hemen karar verilsin, rapor verilsin, Genel Kurula indirilsin diye dört ayın sonunda bir zorunluluk getiriliyor.

Üçüncü olarak da, Mecliste bu rapor on gün içinde dağıtılacak ve on gün içinde de görüşülecek ve yine de burada gizli oylama yapılarak sonuca gidilecek denilmektedir, ki, parti olarak da şahsım olarak da bu değişiklikleri çok olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçmişteki birkaç tatbikata bakacak olursak, bu görüşmelerin, bu yeniliklerin ne kadar ehemmiyetli olduğunu görürüz. Bir kere, rapor komisyonda oylanırken, işaret oyunun varlığı birtakım baskılara, tehditlere maruz bırakabiliyordu arkadaşları, hatta kavgaların bile yapıldığı zamanlar olmuştur. Bu bakımdan, gizli oyla yapılması çok doğrudur.

İkincisi, bu raporlar Meclis Başkanlığına verildikten sonra, Başkanlıkta birtakım gecikmeler oluyordu. Gündeme girmiş olmasına rağmen, maalesef, aylarca, yıllarca bekleyen birtakım soruşturma raporları oluyordu. Ben üç tane örnek vereceğim. Geçmişte 19 uncu Dönemde, Sayın Halil Şıvgın hakkındaki soruşturma önergesi 1993 yılında verildiği halde, 22.10.1996 tarihinde ancak görüşülebilmiştir. Keza, hayalî ihracat sebebiyle  kurulan komisyon raporu bir yıl gecikmeyle ancak Mecliste görüşülebilmiştir. Keza, göçmen konutlarıyla ilgili rapor da iki yıl içerisinde Mecliste görüşülebilmiştir. Tabiî ki, olayın heyecanı, olayın toplumdaki etkisi ortadan kaybolmuştur; değişik pazarlıklar yapılmıştır -bunları bizzat yaşadık- ve bu raporlar görüşülmüştür.

Parlamentomuzda, 1983 yılından bu yana, aşağı yukarı 23 tane soruşturma raporu görüşülmüş ve bunlardan sadece 3'ü hakkında -ki, bunlar, Sayın Özdağlar, Sayın Safa Giray ve Sayın Cengiz Altınkaya'yla ilgili raporlar- Yüce Divana sevk kararı verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, raporun Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılıp, dağıtımından itibaren on gün içinde görüşülmesi olayı gerçekten yerindedir; bu arada değişik pazarlıkların önüne geçilmektedir -geçmişte bunlara birtakım şahadetlerimiz var- raporların görüşülmesinde de birtakım pazarlıklar olmuştur. Bu bakımdan, değişiklik çok doğrudur.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak bu değişikliğe "evet" diyeceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi konuşma sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'ta.

Buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 34 üncü maddesi Anayasanın 100 üncü maddesinde değişiklik öngörüyor. Arkadaşlarımız da ifade ettiler, Meclis soruşturmalarında yöntem aynı kalmakla birlikte, hem soruşturma açılmasına karar verirken hem de soruşturma sonucunda, o kişinin Yüce Divana sevki için gerekli olan toplantılarda gizli oy ilkesi getirilmekte ve Meclis soruşturma komisyonunun raporunu vermesi için kesin süre verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik fevkalade olumludur ve çok önemli saymaktayım. Anayasa Komisyonunda yaptığımız konuşmalarda da ifade etmiştik, Meclis soruşturmaları özellikle son yıllarda suiistimal edilmiş bir konudur, üzerinde çok konuşulmuştur. Meclis soruşturması mekanizmasının yönteminin de değiştirilmesi konusunda, âdeta, kamuoyunda büyük bir beklenti husule gelmiştir. Bugün, yapılan değişiklikle, gizli oy ilkesinin benimsenmesi ve soruşturma sonuçlarının sürüncemede kalmaması açısından da yararlı görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, siyasî partiler, hatta iktidarıyla  muhalefetiyle tüm Parlamento, genelde siyaset kurumu fevkalade yıpratılmakta, yıpranmakta ve itibar kaybetmektedir. Yapılan kamuoyu yoklamalarında, bu kurumlara duyulan güven gittikçe erozyona uğramıştır. Bence, bunun önemli sebeplerinden birisi de, Meclis soruşturmaları sebebiyle Parlamentonun gölgede kalmış olmasıdır.

Maalesef, iki dönemdir içerisinde bulunduğum Parlamentoda, zaman zaman siyasî sebeplerle verilen Meclis soruşturmalarında, önce komisyonlar kilitlenmiştir. 15 kişilik komisyonlarda, 8'e 7 şeklindeki kilitlenmeler, kamuoyunda, gerçekten üzüntüyle takip edilmiştir. Daha sonra bu komisyonun raporları uzun süre görüşülememiş, görüşülürken de -bizzat müşahede ettiğim kadarıyla- aynı bölgeden seçilen milletvekillerinin, aynı partiden olan milletvekillerinin, hatta iktidarda veya muhalefette olmasına göre farklı farklı oy veren arkadaşlarımızın bulunduğu görülmüştür. En önemli denetim mekanizması olan, bir başbakanı veya bakanı Yüce Divanda yargılanmaya götürebilecek olan bir prosedür, maalesef, milletimizin gözü önünde çok garip olaylarla gittikçe yıpratılmıştır. Hatta o tarihlerde -hatırlıyorum- pek çok soruşturma önergeleri verildi, bunların üzerinde komisyonlar kuruldu, hatta geçtiğimiz sene, zannediyorum ki, 15'e yakın soruşturma komisyonu raporu, bu Meclisten, bir günde, jet hızıyla geçirildi.

Ben vicdanen müsterihim. 1996 yılından bugüne kadar bütün soruşturma komisyonu raporlarına olumlu oy vermiş, yani, o kişilerin yargılanması gerektiğine inanmış bir insanım. Doğru veya yanlış; ama, kendi açımdan böyle bir konunun istismar edilmesine karşı çıktım. Hatta, bu karşı çıkışım sebebiyle, bazen en yakın dostlarımızdan bile tariz gördüm. Ama, şunu biliyorum ki, mesela 1996'da, bu soruşturma komisyonu raporlarının, şu veya bu şekilde Mecliste reddedilmesini müteakip, bugün hükümette bulunan pehlivan yapılı bir bakanımız, bir kamyonun arkasına, üzeri "Refahmatik" yazılı Tursil veya Alo kutularını bir araya getirmiş ve halka dağıtmıştı; ama, daha sonra, o sayın kişi, herhalde, arta kalan Alomatiklerle, kendisini veya partisini aklamaya çalıştı. (AKP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütün bunlar bu Parlamentoda oldu ve gözlerimizin önünde oldu. Suçu ve kabahati hiç başka yerlerde aramayalım. Maalesef, birtakım yakınlıklar, birtakım ilişkiler, Meclis soruşturmalarının bu şekilde istismar edilmesine yol açıyor.

37 maddesinde değişiklik getirdiğimiz Anayasanın, zannediyorum ki, bence, en olumlu maddelerinden bir tanesi de, 100 üncü maddede gizlilik ilkesinin yerine getirilmesidir. Bu takdirde, sayın milletvekillerimizin, vicdanî kanaatlerini, çok daha rahat ve açık biçimde ortaya koyabileceklerine inanı-yorum. Böylelikle, belki yöntemini de daha sonra düşünmek suretiyle, hem oylamada hem de sonucu itibariyle yapılan oylamada, gizli oy ilkesi, belki, bu denetim mekanizmasının da istismarının önüne geçmiş olacaktır.

Bu olumlu değişikliği önümüze getiren değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun. (ANAP Sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çerçeve 34 üncü maddeyle Anayasanın 100 üncü maddesini değiştiriyoruz. Anayasanın 100 üncü maddesinde belirtilen soruşturma müessesesi, gerek Meclisimiz tarafından gerek yargı dünyası tarafından gerekse halkımız tarafından fevkalade önemle tartışılan bir konu.

Peki, bu niçin tartışılmış; acaba mevzuatta mı bir aksaklık vardı; yoksa, uygulamada mı bir aksaklık vardı? Tabiî, bu açıdan olayı değerlendirmemiz lazım. Eğer, mevzuat suiistimale açık ise bunun suiistimali her zaman mümkündür. Geçmiş dönem içinde verilen soruşturma önergelerine baktığımız zaman hepsi "sen muhalefetteyken bana şu şu soruşturma önergelerini vermiştin, şimdi iktidar oldun, sıra bende, ben muhalefetim, şimdi de ben sana veriyorum soruşturma önergesini; sen bana beş tane verdin, ben de sana beş tane veriyorum..." Maalesef, Meclisimiz dünden bugüne bu konuda sınıfta kalmıştır; yani, soruşturma önergeleri hukukî muhtevadan yoksun, siyasî muhteva ağırlıklı olmuştur, intikam kaygısı, intikam duygusuyla olmuştur. "Sen beni yaktın, kamuoyunda küçük düşürdün, sen kamuoyuna şu şu mesajları verdin, ben de şimdi bunu yapıyorum" gibi bir intikam kaygısıyla, soruşturma komisyonları, Meclisin tarihine baktığımız zaman hep böyle olmuştur. "Sen verdin, ben de veririm" Bu, işte, maalesef Meclisin itibarını düşüren fevkalade önemli hususlardan biri olmuştur.

Öncelikle soruşturma müessesesini çok doğru, ciddî ve siyasî muhtevadan ziyade, hukukî muhtevalı kullanmak gerekir. Bunu söylerken hiç kimseyi kastetmiyorum; yani, Meclisimizin kuruluşundan bugüne, cumhuriyet tarihi boyunca bunun böyle olduğu konusunda kanaatim vardır. Yani, bizim soruşturma önergelerimiz, maalesef hukukî muhtevadan yoksun, olayın hukukî boyutu arkada; ama, siyasî boyutu, siyasî çıkar boyutu hep önde olmuştur; bunu hepimiz kabul edelim. İşte, bundan sonra, bizim bu olayda çok dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu da, tabiî, tamamen bir siyasî etik meselesidir. Bu siyasî etiğe de bütün siyasî partilerimizin sadakatle bağlı olduğu kanaati de bende tamdır.

Tabiî, şimdi bu değişiklikle ne getiriyoruz; en önemlisi gizli oydur. Bu fevkalade önemli bir hadisedir. Gizli oy, vicdanlarda baskının önlendiği bir oydur. Aslında, deniyor ki: "Bu konuda grup kararı alınamaz." Alınamaz; ama, kulisler neyimize yetmiyor ki; yani, açık oy olduğu zaman grup kararı almaya falan gerek yok. Eğer, birileri birilerinin gözlerine baktığı zaman grup kararı sayılır zaten; açık oyda bu olur. Onun için, gizli oyda şimdi bu olmaz, burada birileri birilerinin gözüne baksa bile, hücreye girdiği zaman, herhalde biraz da vicdanıyla baş başa kalır. Göz göze bakışmalar, işaretlerle filan da grup kararı alınmamış olur, dolayısıyla vicdanî oy kullanılmış olur. Öncelikle, gizli oyun bize sağladığı bu önemli hadiseyi küçümsemeyelim; bu fevkalade önemli bir hadisedir. İnsanlar, o zaman, olayı değerlendirirken, siyasî boyutta değil de, daha çok hukukî boyutta değerlendirirler; çünkü, vicdanî sorumluluğu, bunun hesabının verileceğini, en azından öbür dünyada verileceğini insanlar bilirler ve ona göre oy kullanırlar. Siyasî boyutu biraz arkada kalır, hukukî boyutu, hukukî muhtevası öne çıkar diye düşünüyorum. Bu fevkalade önemli bir değişiklik olmuştur.

Tabiî, bizim gönlümüzün arzu ettiği bir başka değişiklikti; biz maddenin muhtevasının değişmesini istiyorduk. Burada, komisyonların oluş tarzı, maalesef aynen muhafaza edilmiş; yani, yine geleceğiz, 15 üye için kura çekeceğiz, 15 kişiden oluşan komisyonu oluşturacağız. Bazen bu komisyonlarda hiçbir hukukçu arkadaşımız olmuyor. Halbuki, bizim, Meclis Başkanlığında olan bir önergemiz vardı; bu, komisyonların yapısını değiştiren bir önergeydi. Anayasa Komisyonu üyeleri arasından kura ile belirlenecek 3 üye ile Yargıtay Ceza Daireleri Kurulundan belirlenecek 3 üyeden oluşacak bir önsoruşturma heyeti... Bu önsoruşturma heyeti bunu tartışacaktı, görüşecekti ve bu heyet eğer ciddî bir şey buluyorsa, burada sadece okunacaktı, oylama bile yapılmayacaktı. Böylece, Meclisin yargı organı olmadığını, yasama organı olduğunu; Meclisin, aklama paklama gibi, suçlu-suçsuz gibi ayırma yetkisi olmadığını, kuvvetler ayrılığı ilkesine de tam uyum sağlanacağını... Böylece, o önsoruşturma heyetinin metni okunduktan sonra, eğer ciddî bir şey varsa, uygun bulunuyorsa direkt Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gitmesi... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı delilleri toplayacaktı ve uygun görürse davayı açacaktı. O zaman, Meclis, yargı organı olmaktan çıkacaktı. Bizim Meclisimiz bazen yargı organı yerine geçiyor ki, bu fevkalade yanlış bir hadisedir.

Biz, bu değişikliği isterken, tabiî ki, o zaman, değişik siyasî partilerle de görüştük. Hatta, aynı görüşü paylaşan Milliyetçi Hareket Partisinin de böyle bir önergesi vardı ki, onda da sadece 3 rakamı 5'e çıkmıştı; ben öyle hatırlıyorum; yani, Anayasa Komisyonundan 5 üye, Yargıtaydan 5 üye olsun diye bir görüş ayrılığımız vardı. Böyle bir değişiklik olsaydı, bana göre, Meclisi yargı organı olmaktan kurtarırdık, Meclisi bu olaydan kurtarırdık ve Meclisin itibarını zedeleyen ve haksız eleştirilere sebep olan bir müesseseyi daha ciddî kurallara bağlardık diye düşünüyorum.

Bir başka konuyu arz edeceğim: Tabiî ki, Genel Kurulda oylamalar gizli. Burada, Komisyonda gizli, açık yazmıyor; ama, ben zannediyorum, bunu şöyle anlıyorum: Genel Kuruldaki usul neyse komisyonda da o olması lazım. Bunu bilemiyorum, Komisyon Başkanımız açıklar, zabıtlara geçirir mi; yani, şimdi, Genel Kurulda bu gizli olursa, komisyonda da gizli olmak zorundadır. Bunun da zabıtlara geçmesi lazım ilerideki tartışmaları önlemek için.

Daha iyi olabilirdi; ama, bu bir adımdır diyorum. Gizli oyun hatırı için, tabiî ki, müspet oy kullanacağız. Zaten, biz -Anayasa uzlaşmayla değişiyor- uzlaştık; hayırlı olsun değişiklik.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim.

Bir önerge var efendim, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 34 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.                       24.9.2001

              Ali Arabacı

                       Bursa

Madde 34- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 100 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"Meclis Soruşturması:

Madde 100.- Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan başbakan veya bakanlar hakkında, görevleri ile ilgili suç işledikleri iddia edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından üç gün içerisinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletilir.

Soruşturma, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya vekili tarafından yapılır ve sonucu en geç üç ay içinde düşüncesiyle birlikte rapor halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur.

Meclis, raporu, üyelere dağıtıldıktan yedi gün sonraki birleşimde görüşür ve gerek gördüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verir. Oylama gizli yapılır ve Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır.

Meclisteki siyasî parti gruplarında bu konuda görüşme yapılamaz ve karar alınamaz."

BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu efendim?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa)- Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN- Sayın Arabacı, buyurun efendim.

ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 100 üncü maddesinde yer alan Meclis soruşturmasına ilişkin düzenlemenin, temiz toplum, temiz siyaset anlayışı ve beklentisi önündeki en önemli engellerden biri olduğu, gerek kamuoyunda gerekse bilim çevrelerinde tartışmasız kabul edilmektedir. Yapılması istenilen değişiklik bu amaca ulaşmaya yeterli değildir. Oylamanın gizli olması, sürelerin kısaltılması önemlidir, ama, yargısal bir faaliyet olarak tanımlanan bu denetim mekanizmasının siyasallaşmasını önleyemez. Oysa, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, açıklıkla, siyasallaşmanın önlenmesi istenilmiştir, gerekçe bu.

Kimseyi kandırmayalım arkadaşlar, gerek soruşturma komisyonlarındaki gerekse Genel Kuruldaki sayıların üstünlüğü, hukukî, adil ve doğru kararlar verilmesini önlemekte, karar, sadece siyasal bir anlam taşımaktadır. Sonuçta, görevle ilgili suç işlediği iddia olunan başbakan ya da bakan yargılanamamakta, gerçekten suç işlemişse, suç cezasız kalmaktadır. Hatta suç işlediğine dair önemli bulgular elde eden bir savcı, o bakan ya da başbakan hakkında ne yapacağını hukuken bilemez durumdadır. Savcıların elleri kolları bağlıdır.

Sözgelimi, yakın zamanda yaşadığımız iki olay, madde düzenlemesinin, ihtiyacı karşılamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Bu örnekleri, örneklerde adı geçen bakanları suçlamak için vermiyorum; 100 üncü maddenin, yargının önünde, adaletin önünde ne büyük engel oluşturduğunu göstermek için ifade ediyorum. Ersümer-Beyaz Enerji soruşturması ile Özkan, Önal-Etibank soruşturmasında, ilgili savcılar, elde ettikleri bulguları, Adalet Bakanlığına ya da Meclis Başkanlığına göndermek istediklerinde ağır eleştiriye uğramışlar, hatta soruşturma geçirmişlerdir. Ersümer-Beyaz Enerji soruşturmasında, Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı olan Cevdet Volkan, 25 Nisan 2001 günlü gazetelere yansıyan konuşmasında şöyle diyor: "Eğer Anayasanın 100 üncü maddesindeki engel olmasaydı Ersümer hakkında gerekeni yapardık. Bizim hiç kimseden çekindiğimiz yok."

Soruşturma Savcısı Talat Şalk da 29 Nisan 2001 günlü gazetelerde benzer sözler sarf ediyor "Anayasa yüzünden soruşturma yapılamamıştır" diyor.

Bilindiği gibi, bu iddianameye karşın, Sayın Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılamamıştır.

Özkan, Önal-Etibank-Halkbank-Egebank soruşturmasında ise Savcı Nuh Mete Yüksel, ilgili bakanlar hakkında, 1.8.2001 tarihli fezleke düzenleyip Adalet Bakanlığına gönderdi. Bu tasarrufunun bedelini, hakkında soruşturma açılmakla ödedi.

Bu bakanlarımızın suçlu olup olmadıkları beni ilgilendirmiyor. Yargılansalardı, büyük bir olasılıkla aklanacaklarına da inanıyorum; ama, buna karar verecek organ yargıdır. Başka türlü, kamu vicdanını tatmin etmenin yolu da yoktur.

Çok yaygın bir örnek daha vermek istiyorum: Türkiye'de, mahkeme kararlarının, yasal ve anayasal emre karşın uygulanmaması, sıklıkla görülen bir uygulamadır. Bilindiği gibi, mahkeme kararlarını uygulamamak, yargısal ve bilimsel inançlara göre, TCK'nın 228, 230 ve 240 ıncı maddelerinde tanımlanan suçu oluşturmaktadır. Eşdeyişle, eylem, suçtur ve suçun faili kamu görevlisinin cezalandırılması gerekir.

Öyle ya da böyle, bakan ya da başbakan statüsünde bulunmayan bir kamu görevlisi yargılanabilirken, cezalandırılabilirken, suçu işleyen bakan ya da başbakansa, dava açmakla görevli cumhuriyet savcılarının yapacağı bir şey yoktur. Engel, yine, 100 üncü maddedir.

İşin vahim ve düşündürücü yanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar bir bakan ya da başbakan hakkında, mahkeme kararlarını uygulamamak suç isnadı nedeniyle hiç Meclis soruşturması dahi istenilmemiştir. Böylece, bu suçu işleyen bakan ya da başbakanlar, ne siyasî ne hukukî yaptırımla karşılaşmamışlardır. Örnekler o kadar çok ki!..

Kanun önünde herkesin eşitliği ilkesi nerede? Suç işleme özgürlüğünü ortadan kaldıran kamu vicdanının zedelenmesi nerede? Mevcut uygulamalarla hukuk devletini bu durumla bağdaştırmak mümkün mü? Siyasî ahlaktan söz eden halk iradesinin temsilcilerinin tutarlılığı nerede kalıyor bu durumda?

Suç işlenecek ve suçu işlediği iddia olunan bakan ya da başbakan yargılanmayacak, hatta, yargılanmasının önü kapatılacak!.. Bu gerçekliğe "adalet" adı verilebilir mi? İktidar sahibi bu kişiler, Maurice Duverger'in deyimiyle "seçilmiş krallar" mıdır?!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Doğrudur, doğrudur Ali Bey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ARABACI (Devamla) - Sayın milletvekilleri, kişilere, sıfatları ne olursa olsun, ayrıcalık tanıyan yasa ve anayasa düzenlemeleri, hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, insan hakları sözleşmeleriyle de bağdaşmaz. Türkiye, her gün, hukukun, Anayasanın, yasaların çiğnendiği bir ülke olamaz. Tercihimiz, hukuksuzluk ve keyfîlik olmamalıdır. Devlet, hukuka saygılı olduğu oranda meşrulaşır ve güç kazanır. Hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlette, hiç kimse hukukun ne üstündedir ne altındadır, sadece içerisindedir. Hukukun karşısında herkes eşittir. Hukukun üstünlüğü dışlanırsa, en adil hukuk bile, keyfîliklerin oyun oynandığı bir manipülasyon alanına dönüşür. Ünlü bir hukukçunun dediği gibi, orada, artık, hukukun yerini güç; özgürlüğün yerini uşaklık almıştır. Suç işleyen herkesin gideceği yer yargı olmalıdır; zira, yargılama, yasama organının değil, yargının işidir.

Buna göre, siyasallaşmayı önlemek için, tek çare, Meclis soruşturması işlevini gerçek niteliğine kavuşturmaktır.

Meclis soruşturması yargısal bir faaliyet ise, hazırlık soruşturmasının da bağımsız ve bu konuda yetkili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya vekiline bırakılması, siyasallaşmayı önleyecektir.

Değişiklik teklifim, itham merciini yine yasama organına bırakmakta, komisyonun görevini de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına veya vekiline vermektedir; nihaî karar, yine Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Amaç, görevle ilgili olarak işlendiği iddia edilen suçun cezasız kalmasını önlemektir.

Sözlerimin sonunda Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP, DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Efendim, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf var; oylamayı elektronik oylama cihazıyla tekrarlayacağım.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, oyunu kullananlar var.

BAŞKAN - Efendim, aradaki fark o kadar fazla ki...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayenizde!..

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sayın Başkan, oy pusulaları var, gönderiyoruz.

BAŞKAN - Müsaade buyurun... İtimat buyurun efendim... Lüzum yok...

Oylamaya geçmeden önce, Komisyon Başkanının bir açıklaması var; buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Beyhan Aslan, konuşmasında, raporların Genel Kurulda oylanmasının gizli oyla yapılacağını, aynı şekilde, komisyonda da oylamanın gizli olması gerektiği konusunda bir açıklamanın yapılması gerektiğini ifade ettiler.

BAŞKAN - Efendim, Komisyon Başkanı önemli bir soruya cevap veriyor. Sayın milletvekilleri... Sayın Bakanlar... Komisyon Başkanı çok önemli bir açıklama yapıyor efendim; oylama, komisyonda, gizli mi olsun, açık mı olsun, açıklık getiriyor. Susarsanız, dinleyeceksiniz efendim. Rica ediyorum...

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Gerek İçtüzük değişiklikleriyle ilgili görüşmeler sırasında gerekse anayasa değişikliklerinin görüşülmesi sırasında, Uzlaşma Komisyonunda, Anayasa Komisyonunda bu konu tartışılmıştır; ancak, şayet, komisyonda bir gizli oylamaya gidilmesi halinde, bunun uygulanabilirliğinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Zira, komisyon raporuna muhalefet şerhi verecek olan arkadaşların oyları kendiliğinden ortaya çıkacağına göre, kabul ve ret oyları fiilî olarak ortaya çıkmış; yani, gizlilik ilkesi kendiliğinden ihlal edilmiş olacaktır.

Kabili tatbik olmayan bir ilkenin kuralının buraya konulmasının ne kadar yanlış olacağı takdir buyurulur.

Bu sebeple, komisyon çalışmalarındaki oylamanın her zamanki gibi bilinen usullerle yapılması uygun olarak mütalaa edilmiştir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, böylece, 34 üncü maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 33 üncü maddesi gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy: 391

Kabul: 370

Ret:   20

Boş:     1

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır efendim.

Şimdi, 34 üncü maddenin oylamasına geçiyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan vekâleten oy kullanacak.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 35 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 35. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 118 inci maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının ilk cümlesi aşağıdaki şekilde ve üçüncü fıkrasının son cümlesinde geçen "öncelikle dikkate alınır" ibaresi "değerlendirilir" olarak değiştirilmiştir.

"Millî Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, başbakan yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Adalet Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur."

"Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir."

BAŞKAN - 35 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 35 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, bölgesel, coğrafî ve stratejik konumu itibariyle çok önemli bir dünya beldesidir. Bu nedenle, hep, dünyanın gittiği yere gitmeyi, modernleşmeyi, çağdaşlaşmayı kendisine hedef olarak seçmiş bir ülkedir. Yine, Türkiye, dünya politikası açısından hep dikkate alınan bir ülke olma özelliğini her dönemde muhafaza edebilen, doğru, politik ve stratejik adımlar atabilecek şekilde kurumsallaşmış bir ülkedir. Türkiye, NATO'ya üye olmak suretiyle, bölge ve dünya barışında söz sahibi olabilmiş bir ülkedir. Türkiye'nin dünya coğrafyasındaki stratejik konumu çok önemli bir avantajdır; ancak, bu avantaj, etkin bir ekonomik, siyasal ve güvenlik politikalarıyla desteklenmediği sürece, her zaman, dezavantaja dönüşebilecek bir karakter taşımaktadır. Türkiye, bu stratejik konumundan kaynaklanan ve yıllarca süren, örtülü bir savaş olarak nitelenen terörle mücadele ederken bile, demokratik atılımları sürdürebilen bir ülkedir. Böyle bir ülkede güvenlik kavramı, her dönemde olduğu gibi, bugün de elbette ön planda olmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, son günlerde millî güvenlikle ilgili bazı tartışmalar yaşandı; "millî güvenlik gerekçesiyle, Türkiye'nin ilerlemesi, gelişmesi ve Avrupa Birliğine girmesi engellenmektedir" gibi ifadelerle kamuoyunun zihni bulandırılmak istendi. Bunu söyleyenler de, sorumluluk makamında bulunanlar ve 1997 yılında Başbakan oldukları zaman "artık, Avrupa defterini kapattık" diyenlerdir. Oysa "millî güvenlik kavramını tartışmalıyız" diyenler, 1997'de fert başına düşen millî gelir 3 100 dolar dolayındayken 4,5 yıllık iktidarları döneminde, bugün, 2 000 doların altına düşürmüş olanlardır. Gerçekten, bu durum, bir millî güvenlik sorunu değil midir?!.

Dünya, güvenlik kavramının, millî güvenliğin, terörün ve terörle mücadelenin ne demek olduğunu, Türkiye'nin yıllarca haykırmasına rağmen, maalesef, 11 Eylülden sonra anlayabilmiştir. 11 Eylülde, dünya ticaretinin merkezi sayılan ikiz kulelerin çöküşünü televizyonlardan canlı olarak seyreden dünya liderleri, artık, güvenlik kavramı ve terörle mücadele, her türlü evrensel değerin üzerindedir diyebilmişlerdir. Geç de olsa, Türkiye'nin, güvenlik kaygılarını ve terörle mücadelesini anlayabildiğini umuyorum dünyanın.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Millî Güvenlik Kurulu, tüm dünyada olduğu gibi, ülke güvenliği açısından önemli bir kurumdur. Anayasa değişiklik teklifimizde, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili 118 inci maddede bazı değişiklikler öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kuruluna, başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanının katılması da öngörülmektedir.

Yine, "Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması..." yerine "tavsiye etmesi" şeklinde bir değişiklik getirilmiştir.

Ayrıca, Kurulda alınan tedbirlere ait kararlar "Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır" hükmü "değerlendirilir" şeklinde değiştirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu toplantıları, Türkiye'nin hayatî toplantılarıdır; bu gerçeği, Anayasadaki ufak kelime oyunlarıyla değiştirmek de mümkün değildir. Bir toplantı düşünün ki, buna, Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor, başta Başbakan, Genelkurmay Başkanı olmak üzere, ilgili bakanlar ve kuvvet komutanlarıyla, güvenlik birimlerinin temsilcileri katılıyor, bazı tespitlerde bulunuyorlar, bazı kararlar alıyorlar. Bu tespit ve kararlar, icra organına, yani, Bakanlar Kuruluna bildiriliyor. Türkiye'nin iç ve dış güvenliğiyle ilgili kurumların güvenlik kaygılarını ve sorunlarını, bu kaygı ve sorunların görüşüldüğü yegâne toplantı olan Millî Güvenlik Kurulu toplantılarında dile getirmelerinden doğal bir şey olamaz. Ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu kurumları elbette, aslî görevleri olan güvenlik sorun ve kaygılarını sivil otoriteye her zaman aktaracak ve her zaman da hatırlatacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kurumlar yanlış bir şey söylüyorsa, ortada, başta, ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olmak üzere, ilgili bakanların bu yanlışlığı dile getirmeleri gerekiyor. Sorun tartışılır, gerekirse, konu daha detaylı incelenmek için bir sonraki toplantıda değerlendirilir; yani, oradaki çalışma şekli böyledir.

Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kuruluna başbakan yardımcılarını ve Adalet Bakanını dahil etmekle Millî Güvenlik Kurulu sivilleşmiş falan olmaz veya sivillerin etkinliği artırılmış olmaz. Zaten, başbakan yardımcıları da katılıyor, yeri geldiği zaman, ilgili bakanlar da Millî Güvenlik Kuruluna davet ediliyor. Dünyanın her yerinde, güvenlikle ilgili tespit ve kararlar, her zaman öncelikle dikkate alınan, savsaklanmayan, "biz bir değerlendirelim, bakalım" denilmeyecek kararlardır. Bu, bugün denilmiyor; bundan sonra da, Anayasadaki bu değişiklikten sonra da elbette denilmeyecektir. Acaba, burada, hükümetimizin yapmak istediği nedir; güvenlikle ilgili sorunlar hakkında hükümetimiz şunu mu söylemek istiyor: Biz, MGK'yı sivilleştirdik, kararlarını da önemsizleştirdik, tavsiye kararına indirgedik ve öncelikle de dikkate almayacağız, şöyle bir değerlendireceğiz diyecek midir?! Bu, sağlıklı bir mantık değildir. Güçlü hükümet, ülkeyi sanal gündemlerle değil, gerçek gündemlerle yöneten hükümettir; güçlü hükümet, kendi otorite boşluğunu Anayasadaki ufak kelime oyunlarıyla doldurmaya çalışmayan hükümettir. Hatırlayın 1996 yılını; Türkiye'nin millî güvenliğini tartışmadan, üniter yapıdan taviz vermeden güvenlik birimlerinin kaygılarını ve sorunlarını her zaman dikkate alan; bir yandan, terörle mücadele ederken, bir yandan da ülkeyi yüzde 8 kalkındırarak OECD birincisi yapan bir hükümetin de bu arada hatırlanmasını istiyorum.

Değerli milletvekilleri, sonuç itibariyle, yapılan bu değişiklik veya bu mantaliteyle yapılan herhangi bir değişiklik, MGK'nın fonksiyonlarında ve etkinliğinde hiçbir değişikliğe yol açmaz. Zaten, böyle bir değişikliğe de neden ihtiyaç duyulduğu dahi, maalesef, açıkça ortaya konulamamıştır. Bu değişikliğe paralel olarak, örneğin, millî güvenlik kanunlarında herhangi bir değişiklik yapmak mümkün değildir. Peki, bunlar değişmeyecekse, ne değişecek veya niçin böyle ufak kelime oyunları oynandı? Şimdi, siz çıkıp da, Türkiye'yi demokratikleştirdik diyeceksiniz; buna da, elbette, hiç kimse inanmayacak.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut'ta.

Buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın Millî Güvenlik Kurulunu düzenleyen 118 inci maddesini değiştiren kanun teklifinin çerçeve 35 inci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlikle ilgili konularda Bakanlar Kuruluna görüş bildirmek üzere; önceleri 5399 sayılı Kanunla kurulan Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği, 1961 Anayasasıyla, 11 Aralık 1962 tarih ve 129 sayılı Millî Güvenlik Kurulu Kanunuyla anayasal bir kurul niteliğine kavuşturulmuş, 1982 Anayasasının 118 inci maddesiyle yeniden revize edilerek, 9.11.1983 tarih ve 2945 sayılı Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu yapılanmasına dönüşmüştür.

Kurulun tarihî seyrini irdelediğimizde, 129 sayılı Kanunla kurulan Millî Güvenlik Kurulunun genel özelliği, halka ve Meclise karşı sorumlu olan, seçimle gelmiş sivil siyasetçinin çoğunluğunun katılımıyla kurulması ve danışma niteliğinde bir kurul olmasıdır. Kurulun danışma kurulu olma özelliği, 1971 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle, tavsiye edici kararlarını Bakanlar Kuruluna bildiren bir otoriteye dönüştürülmüştür. 1982 Anayasasının 118 inci maddesiyle, millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili kararların alınması ve gerekli koordinasyonların sağlanması konusunda görüş bildiren, belirli hususlarda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararları, Bakanlar Kurulu tarafından öncelikle dikkate alınan bir kurula dönüşmüş, kurulun, sayısal sivil çoğunluğu eşitliğe dönüştürülmüş; Milli Güvenlik Kurulu, artık, danışma ya da tavsiye niteliğinde bir kurul olmaktan çıkmış, aldığı kararların Bakanlar Kurulu tarafından öncelikle dikkate alınması gerekli bir otorite haline dönüştürülmüştür.

129 sayılı kanun başlığında yer almamasına karşın, 1982 Anayasasının 118 inci madde son fıkrası doğrultusunda, 2945 sayılı Kanun başlığına Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği de eklenerek, Millî Güvenlik Kurulu dışında Genel Sekreterlik oluşumuna da anayasal bir oluşum niteliği ve aşağıda getireceğimiz eleştiriler çerçevesinde; AK Parti olarak Millî Güvenlik Kuruluna karşı bir parti değiliz. Gelişmiş demokratik ülkelerin tamamında buna benzer yapılanma ve kurumsallaşmalar da vardır, olması da gereklidir.

Eleştirdiğimiz nokta, Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve yürütmenin devredemeyeceği aslî görev, yetki ve sorumluluklardan bir kısmının verilmesidir. Nitekim, Avrupa Birliğine tam üyelik başvurusunda Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili olarak ortaya çıkan tartışmaların özünde ve temelinde de bu vardır. Nitekim, Türkiye Ulusal Programının, Siyasî Kriterler başlığını taşıyan 2.1.15 no'lu bendinde; "anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu , ulusal güvenliği ilgilendiren alanlarda bir danışma organı niteliğindedir; Anayasa ve yasanın ilgili maddeleri, kurulun yapısı ve işlevini daha açık bir biçimde tanımlayacak şekilde orta vadede gözden geçirilecektir" hükmüne yer verilmesine karşın, çerçeve 35 inci madde gerekçesi, Ulusal Program gerekçesine uymamaktadır.

118 inci maddede yapılmak istenen değişiklik, göstermelik olarak, sivillerin sayısını artırıyoruz bahanesiyle... Koalisyon hükümetlerinde, başbakan yardımcısı adı altında, koalisyon ortağı parti liderlerinin salt katılmış olmasını sağlamak üzere, kişilere özel anayasa değişikliğinin sorunun çözümüne katkısı olmayacaktır. Sorun, Millî Güvenlik Kurulu ve daha önemlisi, Genel Sekreterliğin işlevleri, görev yetki ve sorumluluklarının... Son söz sivil otoriteye ait olacak şekilde, Avrupa Birliği hukuku, uluslararası sözleşmeler ve en önemlisi, AGİK ülkelerinin imzaladığı ve kabul ettiği Budapeşte Belgesinin ışığı altında yeniden belirlenmesidir.

Yasa ve değişikliklerle ilgili somut eleştirilerimiz ise:

Millî Güvenlikle ilgili, Jandarmaya eşdeğer ve fonksiyonu olan Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatının kurula daimî üye alınmaması.

Millî Güvenlik ve Millî Askerî Strateji Kararları (MASK), Millî Siyaset Kararlarıyla ilgili tanımların bu belge ve kararların hazırlanması ve değiştirilmesindeki otorite karmaşasının mevcut yasal yapıyla giderilememesi.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin asker kökenli olarak atanması zorunluluğunun sivil otoriteye bağlanmaması.

Genel Sekreterliğe, Anayasada belirtilen görev ve yetki alanının dışında üstün bir fonksiyon tanınması.

Başbakana tabi olmasına karşın, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kurul adına hareket etmesinin ortaya çıkardığı karmaşa.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

SADIK YAKUT  (Devamla) - Genel Sekreterliğin yürütmeye vaki takip ve kontrol, yönlendirme, koordine ve denetleme şeklindeki müdahalesinin yasal ve olması gereken zemine ve statüye çekilmemesi.

Millî Güvenlik belgesi, MASK  dışında millî siyaset belgesi, millî siyasî strateji belgelerinin hazırlanmasında sivil otoritenin etkin ve son söz sahibi olamaması.

Bu ve buna benzer eleştiriler çoğaltılabilir. Eleştirdiğimiz konular, kesinlikle, devletin millî güvenlik ihtiyacı ve politikası da değildir.

Bu haklı ihtiyacın, seçimle gelmiş, Meclise ve halka karşı sorumlu olan bir sivil yönetimin içinde olanların, sorumlu bir hiyerarşik örgütlenmede gerçekleşmesidir.

Sivil iktidara güven duymak ve destek olmak zorundayız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, uzatmanız da, bitti, onun için, teşekkür ederseniz...

SADIK YAKUT (Devamla) - Bu yapı dışında ve buna kaim olan her türlü örgütlenme, atanmışların otoritesinin, hele hele askerî otoritenin sivil otoritenin önüne geçmesi, sivil karar mekanizmalarında etkili rol almaları, demokrasiyle bağdaşmaz.

Bu bağlamda, şeklî de olsa, kurula sivil üyelerin sayısını artıracak şekilde atama yapılması, Adalet Bakanının dahil edilmesi olumlu bir yaklaşımdır, hukukî bir teminattır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saadet Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Anayasa paketinin 35 inci maddesi, Anayasanın 118 inci maddesindeki değişiklik üzerine söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Güvenlik Kurulu... Evet, son zamanlarda millî güvenlik kavramı yeniden tartışılmaya, konuşulmaya başlandı; ama, bakın, bütün dünyaya savaş ilan etmekle meşgul olan koca Amerika bile, yine işi sivillerle götürmeye çalışıyor; hatta, yanına imam, papaz, birilerini almaya çalışıyor. Öyle, karşımızda, her şeyin sivillerin dışında başka bir şey olduğu zehabı yok. Dünya, giderek, başına ne iş gelse, sivilleşmekte çare arıyor. Millî güvenlik, bu anlamda yeniden kavram ve anlam kazanıyor; yani, borçtan canın çıkmışsa, faize boğulmuşsan, alacağın yoksa, millî güvenliğin de öyle fazlaca tedbirlerle öne çıkacağını sanmıyorum. Bu bakımdan, güçlü devletin millî güvenlik esasları da güçlü olur.

Şimdi, Millî Güvenlik Kurulu, değerli arkadaşlarım, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Millî Savunma Bakanı ve Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı... Şimdi, bu manzara, herhalde dışarıda içeride birtakım görüntü bozukluğu ya da imaj kırıklığına yol açıyordu ki, acaba Adalet Bakanını da filan oraya oturtsak mı... Ee, futbol maçı yapmıyoruz ki, bir de santrfor alalım diyelim! O kuruldaki bütün üyeler, bu ülkenin millî güvenlik esaslarını konuşuyor; konuşuyor da, orada bir şey var; bilirsiniz, bizim Türk Silahlı Kuvvetleri emir-komuta hiyerarşisi içinde, son derece disiplinli yetişen ve öyle olması gereken bir kurum. Orada 4 tane komutan Genelkurmay Başkanının hilafına bir görüş beyan eder mi; ederse doğru olur mu; nasıl olur... Zaten, Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşünü en iyi şekilde, komutanlarından da bilgi alarak orada ibraz edebilir. Bu bakımdan, bütün komutanların orada dizili olması, dış dünyada, sanki, Türk siyasetinin üzerinde, sivil yönetimin üzerinde askerî bir vesayet varmış gibi imaj veriyor ve bu konu, epey yazılıyor, çiziliyor; kabul etsek de etmesek de. Fakat, Doğru Yol Partisi sözcüsü Kemal Bey, burada "böyle, birkaç yeni üye katmakla burası sivilleşmez" dedi; doğru söyledi. Geçenlerde, bir sayın komutanımız da aynı görüşü beyan etti "isterseniz 100 sivil getirin, ne yazar" gibi bir ifadede bulundu; doğrudur, aynı görüşe katılıyorlar.

Millî Güvenlik Kurulunu belirleyen Anayasa maddesinde bir değişiklikle, bir bakan ve başbakan yardımcıları ilave ediliyor. Doğru, bu, bir gelişmedir. Bir önemli değişiklik daha var; bu bakımdan Parlamentoyu tebrik etmek istiyorum; eskiden "öncelikle dikkate alınır" deniliyordu; bu, sanki, Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna direktif verir gibi bir vaziyetti; dünyanın hiçbir demokrasisinde kabul edilemez. Yine, ele alalım öncelikle, yine, Bakanlar Kurulu öncelikle ele alsın; ama, bu ifade, demokratik teamüle aykırıdır. "Değerlendirir" deniliyor; elbette, değerlendirecek. Bu, önemli bir değişiklik; fakat, demin arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasıyla koruma altına alınmış olan, "Anayasaya aykırılığı iddia edilemez" denen bir yasa var; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası. Herhalde, bunu yapanlar Anayasaya aykırı olduğunu bildikleri için olacak ki, aykırılığını da iddia etmeyin diye bağlayıcı bir Anayasa maddesi fıkrası koymuşlar. YÖK Yasası öyle. Anayasa Mahkemesi Yasası öyle, Yargıtay Yasası öyle; böyle, bir sürü, koruma altında yasa var. Allah izin verirse, biraz sonraki maddeyle onu da değiştireceğiz. Böylece, sivil irade egemenliği öne çıkacak. Bu, Anayasaya aykırılığı koruma altında olan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Teşkilâtı, her şeyin üstünde, hükümetlerin de üstünde bir pozisyona sahip. Kocaman da bir binası var; şu andaki Başbakanlık binasından daha büyük. Çünkü, Anayasadan daha üstün yetkilerle donatılmış; hükümetin de üstünde, bütün sivil ve resmî kurumları denetleyecek, yönetecek, düzeltecek bir vaziyette. Böyle olunca, Millî Güvenlik Kurulu, hangi görüntüde olursa olsun, kimlerle toplanırsa toplansın, altında, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak, sivil iradenin de üstünde, hükümetten de üst bir hükümet gibi görev yapmaktadır. Türkiye'deki demokrasiyi hastalandıran durum da budur. Ee, hükümetlere ne görev düşüyor; hükümetler vergi koyacak, zam yapacak, toplumsal tepkiyi göğüsleyecek, gelecek vatandaş, kasayı Başbakanın üzerine atacak, Cumhurbaşkanı Anayasayı fırlatacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Evet; yani, sivil hükümetlere ve Parlamentoya, halktan gelen tepkileri -bilhassa ekonomik olarak- göğüslemek düşüyor; ama, devletin bir düzeni var; öyle işliyor ki, Anayasaya da aykırılığı iddia edilemeyen kurumlar; Yargıtay, YÖK, Anayasa Mahkemesi, bir sürü. Yani, demin sözünü ettim, Anayasayı fırlatıyor diye, acaba, o Anayasayı fırlatırken Sayın Başbakana, bu inceliklerin farkında mı, Parlamentonun da, hükümetin de dışında, elinden alınmış, altından kayılmış, fizikî, bürokratik gücü sivil otoritenin elinden almış, tamamen resmî kurumlara vermiş, onun da üzerinde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği; buyurun, siz ne yaparsanız yapın...

Bu bakımdan, biz, bu değişikliklerle, gerçekten Türkiye'nin demokrasisine hayatiyet kazandırma çabası içerisindeyiz; fakat, bir madde sonra bu madde kalkacağı için; yani, geçici madde düzeleceği için, öncelikle Anayasaya aykırılığı iddia edilemeyen şu maddeleri de düzeltelim ki, bunun altyapısını oluşturalım. Yoksa, Kemal Beyin de dediği gibi, çok değerli bir komutanımızın da dediği gibi, oraya, göstermelik olarak 2 tane değil 100 tane de sivil koysanız bir anlam ifade etmez.

Bu sebeple, bu gelişmeyi de hayırlı görüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (SP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 35 inci maddenin de görüşmeleri tamamlanmış bulunuyor.

35 inci maddeyi oylamadan evvel, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 34 üncü maddesinin gizli oylamasının sonucunu bildiriyorum:

Katılan üye: 456

Kabul: 434

Ret: 18

Çekimser: 2

Boş: 2

Böylece, 34 üncü madde de Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan oy kullanacaklardır efendim.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Efendim, oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 36 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 36.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "iptale" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve siyasî parti davalarında kapatılmaya" ibaresi eklenmiş, "üçte iki" ibaresi "beşte üç" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 36 ncı madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun sayın üyeleri; devletin çok önemli bir kurumu haline gelmiş olan Anayasa Mahkemesinde, parti kapatmalarında karar nisabını değiştiren işbu maddeyi, uygulama olarak, hazırlanış olarak çok doğru bulduğumuzu peşinen ifade etmek istiyorum.

Anayasa Mahkemesi, kanunların anayasaya uygunluğunun bir süzgeci olduğu gibi, hukuk devletinin de teminatıdır. Ancak, Türkiye'de, Anayasa Mahkemesi kararları, yargılama süreci bittikten sonra, ciddî platformlarda, bir türlü eleştirilemiyor, eleştirilmiyor ve Anayasa Mahkemesi kararlarının da topluma çok geniş yansımaları oluyor.

Telekomla ilgili Özelleştirme Yasasının iptali meselesinde; ki, o fırsat kaçmış, bugün hâlâ, daha, Telekomu özelleştirmeye çalışıyoruz... O günkü fiyatı ile bugünkü fiyatı arasında, aleyhte 10 kat fark doğmuş bulunmaktadır. Hatta, bu vesileyle, Anayasa Mahkemesinin yargılama usulünü dahi, bu kanun koyucu düşünmek zorundadır. Hatta, bu iptali istenen yasaların muhatabı olan hükümeti ve ilgilileri çağırıp "bunda maksadınız, muradınız nedir" diye, ciddî bir şekilde konunun incelenmesi gereği üzerinde durmak istiyorum; çünkü, toplum, bu Anayasa Mahkemesi kararlarından sonra, bütün yargıda olduğu gibi, yargıya çok ciddî bir güvensizlik duymakta, güven bunalımı doğmaktadır ve nitekim, Yüce Meclisin düzenlemesi de, bu salt çoğunluğu beşte 3'e yükselterek, karar vermeyi ciddî bir şekilde zorlaştırmaktadır. Hatta, o kadar ki, verilen kararlar, bir veya iki üye farkıyla alınmakta; bunun neticesinde de, insanlarda, demek ki, bu kapatma olabildiği kadar, bu kapatma olmuyormuş zehabı, çok ciddî şekilde güven bunalımı doğurmaktadır.

Esasında, milletin kurduğu, milletin yaşattığı partilerin kapatılmalarında çok ciddî olunmasından, hatta, daha ciddî tedbirlerin getirilmesinden yana olduğumu ifade etmek istiyorum. O kadar ki, partiyi kuranlar, partiyi yönetenler kusurlu olabilir, suçlu olabilir, onları tecziye cihetine gidebilirsiniz; ama, milletin kurduğu, yaşattığı bir siyasî partiyi kapattığınız zaman, demokratik hayatımızda fevkalade sıkıntılar meydana gelmiştir. Geçmiş dönemlerde, kapatılan siyasî partilerden sonra, Türkiye'de, demokratik form, demokratik teamüller yeniden kurulmaya başlanmış ve Türkiye, demokrasi yolunda çok ciddî zararlara uğramıştır.

Bu bakımdan, parti kapatmalarında karar nisabının yükseltilmesini çok olumlu bulduğumuzu ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'da. (AKP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

AKP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 149 uncu maddesi -parti kapatma için karar yetersayısı- üzerinde yapılacak değişiklik için AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, demokratik sistemlerde, anayasalar, o toplumun ortak iradesini beyan eder, aynı zamanda demokrasinin temelini oluşturur. Anayasalar hazırlanırken, hür bir ortamda, demokrasinin evrensel kurallarına uygun ve katılımcı demokrasinin gereği, sivil toplum örgütlerinin geniş katılımı, böylece halkın katılımıyla da, onun iradesi temin edilmiş olur. Yine, demokrasinin olmazsa olmaz şartı, demokrasilerde, anayasa ve yasaları seçilmiş meclisler yapar.

Değerli arkadaşlar, bir de, bizim, 1982 Anayasamızın hazırlanmış olduğu usuller ve koşullara bakalım: 1980-1983 yılları, demokrasinin kesintiye uğradığı ve seçilmiş Meclisin olmadığı bir ara dönemdir. 1402 sayılı sıkıyönetim yasalarının uygulandığı, temel hak ve hürriyetlerin yasaklandığı ve/veya kısıtlandığı, siyasî parti ve derneklerin faaliyetlerinin dondurulduğu bir ortamda, halk iradesinin olmadığı bir dönem ve koşullarda, emirle hazırlanmıştır. Bu tarz bir anayasayla, toplum ve ülkenin bugün geldiği en kötü durumun dışında bir netice almanız mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, 2000'li yıllarda, Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği gibi, bu coğrafyada, insanları zengin ve mutlu, güçlü bir Türkiye ideal ve hedefine ulaşmak için altmışbeş milyon insanımızın ortak paydası demokrasi olmalıdır ve demokrasinin üzerindeki tehditler kaldırılmalıdır. Bunun da yolu, son derece olumsuz ve antidemokratik koşullarda hazırlanmış olan 1982 Anayasasının hür bir ortamda, demokrasinin evrensel kurallarını esas alarak, millî kültürümüze uygun geniş halk katılımını sağlayarak halkın iradesini temsil eden seçilmiş Yüce Meclisin öncülüğünde sivil inisiyatifi temin eden ve vatandaşın "benim anayasam" diyebileceği bir anayasaya kavuşmak bu ülke insanlarının en büyük hedefi ve ideali olmalıdır. Böylece, uzun yıllardır bu ülkede oluşan demokrasi dışı, devletçi, merkeziyetçi, statükocu halkımızı âdeta boğan bu millî irade dışı düzene de son vermiş oluruz. Bunun da öncülüğünü "bizim anayasamız" sloganıyla Türkiye Barolar Birliği bir kampanyayla başlatmalı ve diğer sivil toplum örgütleri de bunu destekleyerek halkımızı yönlendirmelidir. Söz konusu değişiklikle, Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerinde iptali ve siyasî parti davalarında kapatılmaya beşte 3 çoğunlukla karar vereceği hükme bağlanmaktadır. Bir ülkede demokrasiyi yerleştirip yaşatacak olan temel kurumlardan siyasî partilere bu yasayla, bu değişiklikle bir güvence sağlanmış olmaktadır. Bu değişiklik paketiyle ülkemize demokratikleşme yolunda bir ivme kazandırılmıştır. Bu reformların hızla devamını AK Parti olarak temenni ediyor; hayırlı olması dileklerimle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saadet Partisi adına Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 149 uncu maddesinin değişikliği üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yasaksız bir Türkiye temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yasaksız bir Türkiye özlemi karşısında Anayasada yaptığımız bu değişiklikler milletimizin ihtiyacı için yeterli değildir; ancak, iyi bir başlangıçtır; çünkü, ülkemizde, anayasalar, hiçbir zaman, demokratik ortamda, demokratik konsensüs sağlanarak yapılmış değil. Onun için de, olağanüstü şartlarda hazırlanan anayasalar milletimize dar gelmektedir. Gönül ister ki, bu anayasa değişiklikleri milletimizin isteklerini yerine getirmek için, Türkiye'yi, dünyada ve Avrupa Birliğinde onurlu bir şekilde yörüngesine oturtacak bir biçimde yapılsın.

Ulusal Programda, Avrupa Birliği siyasî kriterleri doğrultusunda, öngörülen çeşitli cezaların kaldırılması, Millî Güvenlik Kurulunun durumu, düşünce ve ifade özgürlüğü, sivil toplum alanındaki reformlar Anayasa değişikliği maddeleriyle bir bakıma örtüşüyor.

Değerli arkadaşlar, Meclisimizin şu andaki yapısı uzlaşmaya en uygun yapıdır. Bu değişikliklerin, tek partinin çoğunlukta olduğu bir dönemde yapılması halinde, belki, sadece o partinin isteklerine uygun yapıldı diye bir anlam çıkarılabilirdi; fakat, bugün, Meclisimizin oluşumu çerçevesinde böyle bir şey söylemek mümkün değil. Ne var ki, ideolojik devlet cenderesi içine sıkışanların demokrasi hazımsızlığı karşısında, demokratik bir anayasa yapmaktan hâlâ mahrumuz.

Özetle, Türkiye'de şu an yapılan, Kopenhag kriterlerini alaturkalaştırmak ve böylece, bu kriterler içinde en önemli olan düşünce ve ifade özgürlüğünü mutlaka önplana çıkarmaktır. Anayasa değişikliğinde bile birkısım çevreleri çarpıklıklara iten husus, ideolojik devlet zihniyetinin hâlâ korunup kollanmasıdır ve Avrupa Birliğinin istediği temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin ekim sonuna yetiştirilmesi telaşıdır.

Değerli arkadaşlar, bazı anayasal düzenlemeler yaparak Avrupa Birliğinin gözünü boyamak mümkün olabilir; ama, yasaksız ve demokratik bir Türkiye vehimlerle kurulamaz. Gerçekten, demokratik bir Türkiye istiyorsak, bu vehimlerden kurtulmamız lazım. Ancak, sübjektif nedenlerle demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyasî partilerin, vakıfların, derneklerin ve sivil toplum kuruluşlarının güvencesi bulunmuyorsa, bu kurum ve kuruluşlar kapatılma tehdidi altında ise, orada demokrasinin gelişmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü şartlarda hazırlanan 1982 Anayasasının 149 uncu maddesi de değiştirilmiştir. Bu Anayasanın elyordamıyla değiştiğini görüyoruz. Şu anda elimde Danışma Meclisinin tutanakları var. Bunları inceledim, bu maddeyle ilgili hususlara baktım. O dönemin tutanaklarında, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan görevi yaparken burada görev yapacak olan savcının durumu, maalesef, kişi hatırına düzenlenmiş. Danışma Meclisinde görüşülürken Başkan Hâkim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak, Yargıtay Başsavcı vekiliyle görüştüğünü, Yüce Divana gidememekten, oradaki konuların tek savcıya bırakılmış olmasından da bir yerde rahatsız olduğunu, ifade ediyor ve devam ediyor. Bu arada oturumu yöneten başkan da "çünkü, her defasında başsavcı gidecek olursa, o zaman başsavcı vekilinin işi kalmıyor" diyor.

Değerli arkadaşlar, sivil ve demokratik düşüncenin hâkim olmadığı bir siyasal kültürde salt kanaatlerin karşılıklı sayısal durumunun ne kadar hükmü olur?! Çok yakın zamanda, hiçbir ferdi silahlı bir eyleme katılmamış, bankaları hortumlamamış, ülkeyi bataklığa sürüklememiş, çağdaş görünümde olanların suçlanarak bir partinin kapatılması karşısında yapılan bu değişikliği çok iyi değerlendirmemiz lazım.

Yine, bu tutanaklara baktığımızda, Anayasa Mahkemesi, 1982 Anayasası ile 15 üyeden oluşuyor, 9 alınıyordu; bu, daha sonra 1995 değişikliğiyle 11 kişiye çıkarılmıtır. Komisyon Başkanı Aldıkaçtı'ya "niçin 9 değil, 11... Niçin 13 değil, 7 değil, 15 gibi bir rakam" diye sorulduğunda " biz 9 üyeyi uygun gördük; ama, Almanya'da 20 kişi olabiliyor veya Amerika'da bu 9 idi, işte, böyle bir şey olmuştur. Farkında değilim yani..." diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen toparlar mısınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlayayım efendim.

Değerli arkadaşlar, bu işi hazırlayanlar, bu işin farkında olmayabilirler, farkında olmadan madde yazma lüksleri olabilir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir lüksü yoktur ve Meclis, millete sıkıntı olacak değil, olmayacak bir anayasa hazırlamak durumundadır.

149 uncu maddeyle, Anayasa Mahkemesinin, parti kapatma davalarında, salt çoğunlukla değil, beşte 3'le karar vermesi öngörülüyor. Böylece, 69 uncu madde ile 149 uncu madde arasında bir zorluk getiriliyor. Aslında, demokratik bir ülkede, bu kapatma olaylarının hiç yaşanmaması lazım; ama, hiç olmazsa, böyle beşte 3'le değil de, en az 8 veya 9 evet oyuyla bu işin benimsenmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, bu arada, tabiî ki, yoğunlukla ilgili, zımnen birtakım kanaatlerle ilgili, kapatmayla alakalı hususlar var; bunların çok iyi değerlendirilmesi ve irdelenmesi lazım.

İşin özü, bu maddelerle yapılan değişikliklerle parti kapatmanın zorlaştığı falan çok mümkün gözükmüyor; ama, yine de, bu değişikliklerle, beklenen, hedeflenen, Batı'ya bir şeyler yapılıyormuş görüntüsünü vermek.

Bu yapılan değişiklikleri önemli; ancak, yeterli bir adım olarak değerlendirdiğimizi, yasaksız bir Türkiye isteğini belirterek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

İki adet önerge vardır; okutup, oylayacağım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Teklifin çerçeve 36 ncı maddesiyle, Anayasanın 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılmak istenilen oran değişikliğinin yapılmamasını, üçte iki oranının olduğu gibi muhafaza edilmesini arz ederiz.

Mustafa Kamalak Süleyman Arif Emre  Şeref Malkoç

      Kahramanmaraş                   İstanbul                  Trabzon

Mehmet Bekâroğlu Yasin Hatiboğlu     Ahmet Demircan

                         Rize                     Çorum                    Samsun

Lütfü Esengün Hüseyin Karagöz                     Osman Yumakoğulları

                  Erzurum                    Çankırı                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 36 ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

            Kamer Genç

                    Tunceli

BAŞKAN - Efendim, bu en aykırı önerge olduğu için, işleme koyuyorum.

Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Genç burada mı? Yok.

Gerekçeyi otuyorum:

Gerekçe:

Getirilen bu değişiklikle Anayasa Mahkemesinin parti kapatma konusunda yetkisi çok sınırlandırılmış, esasen onbir üyeden oluşan mahkemenin kaç kişiyle karar vereceği de çok kesin belli değildir. Ayrıca, bu gibi olayda üç üyenin kararı kurula hâkim olmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Teklifin çerçeve 36 ncı maddesiyle Anayasanın 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılmak istenilen oran değişikliğinin yapılmamasını, üçte iki oranının olduğu gibi muhafaza edilmesini arz ederiz.

   Mustafa Kamalak

    (Kahramanmaraş)

          ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kamalak, buyurun efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Anayasamızın 149 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesi, Başkan ve 10 üyeyle toplanır, salt çoğunlukla karar verir, Anayasa değişikliklerinde iptale karar verebilmesi için üçte 2 oyçokluğu şarttır.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin teklifinde, bu oran, Anayasadaki gibidir; yani, parti kapatmalarda da üçte 2 oranının muhafazasını hükümet önermişti, daha doğrusu, hükümetin hazırladığı metni imzalayan arkadaşlarımız öyle önermişti. Daha önce de, Anayasa Komisyonumuz, bu oranı üçte 2 olarak kabul etmişti, Uzlaşma Komisyonumuz da bu oranı üçte 2 olarak kabul etmişti. Komisyondaki arkadaşlarımız buradadır. Ayaküzeri, Komisyon dağıldıktan sonra, oran -kanaatimce o Komisyonun mehabetine uygun olmayacak şekilde- beşte 3'e çevrildi; müteakip toplantıda itiraz ettik, arkadaşlarımız buradadır "o düzeltilecek" denildi. Biz, Sayın Başkanı, sayın bakanı kırmamak için imzaladık -Mehmet Ali Şahin Bey de buradadır, onun da rezervi vardı- ama, düzeltilmeden önümüze getirildi. Bu oran, Komisyonumuzun kabul ettiği oran üçte 2'dir, Anayasadaki oran üçte 2'dir. Dürüstlük ilkesi, bunun olduğu gibi muhafazasını gerektirir, mutabakatımız bu yöndeydi.

Kaldı ki, yirmi yıldan beri, bu oran, Anayasa değişiklikleri için üçte 2 olarak uygulanmıştır ve hiçbir sakıncası da görülmemiştir. Uygulamada istikrar prensibi son derece önemlidir, hele hele dürüstlük çok daha önemlidir.

O münasebetle, bu oranın üçte 2 olarak, olduğu gibi kalmasını arz ve teklif ettik.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Böylece, 36 ncı maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır efendim.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 35 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy : 432

Kabul : 399

Ret : 32

Boş : 1

Böylece bu madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

36 ncı maddenin oylamasına geçiyoruz efendim.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın

(Oyların ayrımına başlanıldı)

BAŞKAN - Efendim, 37 nci maddeyi okuyorum:

MADDE 37.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesinin son fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 37 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlhan Aytekin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLHAN AYTEKİN (Balıkesir) - Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 1982 Anayasasının geçici 15 inci maddesi, ihtilal konseyi, atadıkları hükümet, Danışma Meclisi üyelerinin tasarrufları ve icraatlarından dolayı haklarında cezaî, malî ve hukukî muamele yapılamayacağı ve çıkarılan kanun ve kararnamelere dokunulamayacağına mütedairdir. Ülkeye doğruluk, dürüstlük, iyilik ve güzellik getirmek için silahlı eylem yaparak, meşru bir hükümeti ve seçilmiş Meclisi feshedip, yönetimi ele geçirenlerin böylesine koruyucu bir maddenin arkasına sığınmaları düşündürücüdür ve tabiî, hemen akla acaba gizlenen, saklanan, üstü örtülmek istenen ne ola ki diye de gelmektedir. Devletin ve milletin hayrına yapılan hizmetlerin araştırılıp soruşturulmasından korkulmaması gerekir veya hırsızlık, yolsuzluk yoksa, endişelenmenin gereği de yoktur. Söz konusu madde, zihinlere bu istifhamları getirmektedir ve birçok meselenin tarih huzurunda ve millet önünde vuzuha kavuşmasına engeldir.

Şimdi, yirmi yıl aradan sonra, 15 inci geçici maddenin kaldırılması için teşebbüste bulunulurken üzücü ve düşündürücü olan, sadece son paragrafına dokunulabiliyor olmasıdır. Zihnimize, son paragraf ile kaldırılan paragraf arasındaki çizgiye baktığımız zaman, şöyle bir şey gelmektedir ki, acaba, tam bu noktada kesişen nedir? İşte endişelerimiz bu noktada toplanmaktadır.

Türkiye'de nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağı, bir defa daha, bu kesişen noktada çıplak bir şekilde görülmektedir. Mesela, bugüne kadar hep milletin seçtiklerinden hesap sorulmuştur ve yine, bugüne kadar, ne milletin seçtikleri hesap sorabilmiş ve ne de ihtilalciler milletin kendisine hesap vermişlerdir. Mesela, milletin Meclisi feshedilmiş, iktidar ettiği hükümetler düşürülmüş, milletin temsilcileri sürgün edilmiş, zindana konmuş, yasaklanmış ve hatta, asılmak suretiyle öldürülmüşlerdir. Mesela, tarihen sabittir ki, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Refah ve Doğru Yol Partisini millet iktidara getirmiş; ama, aynı yolla millet, indirme imkânını bulamamıştır. Hiçbir zaman demokrasi çarkı tam devir yapamamıştır. Mesela, birileri mevcut anayasayı ihlal ettiniz diye hapse konur idam edilirken, aynı anayasayı tamamen ortadan kaldıranlar reisicumhur veya temelli senatör olabilmişlerdir. Bu da dahil, hiçbir anayasada "ihtilal yapılabilir" maddesi olmadığı halde, ihtilal yapılabiliyor. Demek istediğimiz şey, yazılı olanla yazılı olmayan arasındaki aslî fark, zihniyet değişikliğidir ve yirmi yıl sonra, görev telakki ettiği için, 12 Eylülü yapanlar hakkında iddianame düzenledi diye Adana Cumhuriyet Savcısı işinden ve yerinden olmuştur. Mesela, 12 Eylül Anayasasının yine bir geçici maddesiyle siyasetten menedilen 1 reisicumhur, 3 başbakan, onlarca bakan ve milletvekili vardır. Sayın Ecevit, bendeniz de onlardan birisiyim. Bu söylediklerimiz tırnak kaşımak için değil, yanlışlarımızı tespit ve tekrara imkân vermemek içindir. Türkiye'nin, yanlışlardan ve haksızlıklardan kurtarılması çabasıdır.

Muhterem milletvekilleri, Meclis, 21 yıl sonra ihtilallerin teressübatıyla meşguldür. Şirazesi bozulan siyaset hâlâ rayına oturamamıştır ve Türkiye zaman israf etmektedir, kan kaybetmektedir. Büyük ve güçlü, bölgesinde ve dünyada saygın Türkiye, ancak demokratikleşmesini tamamladığı zaman mümkündür. Bunun da, vazgeçilmesi, millet iradesinin üstünlüğüyle mümkündür. Milletin rızasının olmadığı, tercih ve takdirlerinin olmadığı, mukaddesiyle bütünleşmediği takdirde hiçbir kalıcı ve büyük başarıyı elde etmemiz söz konusu olamaz. Egemenlik, kaydı şartı olmadan millete aittir. Meşruluğun kaynağı da budur; çünkü, hak milletindir, akıllı olan da millettir. Hiç kimse, milletten daha hak sahibi ve daha akıllı değildir. O sebeple, millet iradesi ve hukukun üstünlüğü ülkemizde hâkim kılınacaktır. O sebeple, Anayasamızda yasak, dayatma ve keyfîlik alanları bırakılmayacaktır. O sebeple, temel haklara zarar veren her kurul, karar ve kaideye yargı yolu açık hale getirilecektir. Bu misyonla yüklü Doğru Yol Partisi, değer yargıları istikametinde hareket edecek ve milletimize, ellibeş yıldır olduğu gibi, hizmetini sürdürecektir ve elbette, millete kendi anayasasını yapabilecek vasatın çalışmaları içerisinde olacaktır.

Saygılar sunarım. (DYP, ANAP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu arada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 36 ncı maddesinin gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Katılan üye: 444

Kabul        : 429

Ret            : 13

Çekimser   : 2

Böylece, 36 ncı madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.53


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.12

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 135 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.– Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803)       (S. Sayısı : 737) (Devam)

BAŞKAN - 37 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasına dair anayasa değişiklik teklifinin 37 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anılan maddenin gerekçesine bakıldığında, 12 Eylül 1980 ilâ 6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığının iddia edilmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Amaç doğrudur, yerindedir; ancak, yetersizdir; çünkü, söz konusu maddeye bir bütün olarak bakıldığında, Millî Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisi ve o dönemin hükümeti ve dolayısıyla üyelerinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceği ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamayacağı, hükümleri yer almaktadır. Bu maddenin bu şekliyle Anayasada kalması bile, büyük bir demokrasi ayıbıdır. Ne demek başvurulamaz?! Bu, ömür boyu dokunulmazlık ayrıcalığı nereden kaynaklanıyor?! Darbenin kendisi, zaten, antidemokratik bir eylemdir ve olağanüstü bir hali ifade eder. Böyle olağanüstü bir dönemde, olağanüstü yetkilerle donatılmış organlar, Anayasaya, hak, hukuk ve adalete aykırı kararlar alacaklar, tasarrufta bulunacaklar, belki de kendilerine birtakım çıkarlar elde edecekler ve bu eylem ve işlemleri yanlarına kâr kalacak!.. Demokratik bir hukuk devletinde, antidemokratik eylem ve işlemleri olanların dokunulmazlık zırhına alınmasını, hangi mantık ve gerekçeyle açıklayabilirsiniz?!

12 Eylül 1980 ilâ 6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan, Anayasaya, insan haklarına, uluslararası sözleşmelere, temel hak ve özgürlüklere aykırı kanun, kanun hükmünde kararnameler ile hükümet, Konsey ve Danışma Meclisinin çeşitli karar ve tasarrufları üzerinde tek tek durmak oldukça zaman alıcı olduğu için, süremiz de kısıtlı olduğundan, konuya bir bütün olarak bakmakta yarar vardır;ancak, bu dönemde çıkan kanun sayısı 668 adet ve binlerce madde olmasına rağmen, şu kanunları kısa  ve öz olarak birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum; şöyle ki: 2547 sayılı YÖK Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu, 2767 sayılı Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları Hakkında Yetki Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2813 sayılı Telsiz Kanunu, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu vesaire gibi kanunları sıralamak mümkündür. Başta da ifade ettiğim gibi, 668 adet kanun var bu nitelikte.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Avrupa Birliğine üyelik istek ve arzumuz, 21 inci Yüzyılın dünya siyaseti ve dünya ekonomisiyle bütünleşmek isteğimiz, küreselleşen dünyanın saygın bir üyesi olma yönündeki çabalarımız, demokrasiye olan inancımızın bir göstergesidir. Diğer bir ifadeyle, demokrasi, Türkiye'nin artık, benimsediği ve vazgeçemeyeceği bir yaşam tarzıdır; ancak, bu istek ve arzulara ulaşmak ve demokratik yaşam tarzının standartlarını yakalamak, birtakım uluslararası gereklerin yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu gerekler, 1993 Haziranında Kopenhag zirvesinde belirlenen ekonomik, siyasî ve topluluk müktesabatına uyumlu idarî yapı kriterleridir. Ekonomik kriterler konusunda IMF ve Dünya Bankasının destek ve yönlendirmeleriyle, bazı politikalar "Derviş yasaları" adıyla uygulamaya konulmuştur. Yaklaşık bir haftadır Meclis gündeminde görüşülmekte olan ve son aşamasına gelinen 37 maddelik anayasa değişikliği, Kopenhag kriterlerinin siyasî boyutunu oluşturmaktadır. Bu 37 maddelik anayasa değişikliğinin, eksiklerine rağmen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim lütfen toparlayın; ben peşin vermiştim size uzatmayı.

Buyurun efendim.

OSMAN ASLAN (Devamla) - ...Meclisimizin hür iradesiyle çıkmasını temenni ediyoruz. Telekoma yapılan nokta tayinler gibi, bu alanlara da, uluslararası kuruluşların müdahale etmemesini diliyoruz.

Demokrasi, ekonomi, siyaset, hukuk, insan hakları gibi alanlarda Türkiye bir sınavdan geçmektedir; bu sınavdan geçmenin temel önşartıysa, idarî yapılanmadan geçer. Uluslararası normlara göre sağlıklı işleyen bir idarî yapılanma olmadan, bu alanlarda başarı şansı yoktur. Nedense, 57 nci hükümet, yanlış bir sıralamayla, Kopenhag kriterlerini takside bağlamış görülüyor. Önce ekonomik kriterler, sonra siyasî kriterler; idarî yapı kriterlerine ise ne zaman sıra geleceği bilinmiyor. Oysa, biliyoruz ki, yeniden yapılandırılamayan, Avrupa'yla uyumlu hale getirilemeyen bir yönetim biçiminde diğer kriterlerin başarı şansı azdır. Bu itibarla, Anayasanın 123, 126, 127 ve diğer ilgili maddelerinin, Avrupa Birliği müktesebatına uyumlu idarî yapı kriterleri çerçevesinde ele alınarak, bir an önce gerekli düzenlemelerin yapılması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nda.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 737 sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin çerçeve 37 nci maddesi üzerinde Grubumun görüşünü açıklamak için söz aldım; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Yüce Meclis, gerçekten yüceliğine yakışır bir şekilde, darbecilerin yapmış oldukları Anayasaya koymuş oldukları çok önemli bir hükmü değiştirmektedir. Bu yapmış olduğumuz anayasa değişikliği içinde, gerçekten çok önemli maddeler var; ama, sembolik açıdan, bu madde, bana göre hepsinden önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, bu Yüce Meclis, millet adına egemenliği kullanıyor; sadece, insan haklarıyla ilgili, insan haklarına aykırı bir tasarrufta bulunamaz; bunun dışında, bütün tasarrufları kullanır; çünkü, yetkiyi milletten almıştır; ama, yetkileri kendinden menkul, milletle ilgisi olmayan darbeciler, hazırlamış oldukları Anayasada, dönemlerinde çıkarmış oldukları yasalar, almış oldukları kararlar ve tasarruflar için "Anayasaya aykırılığı iddia edilemez" maddesi koydurmuşlardır ve bu Yüce Meclis, ancak yirmi sene sonra bunu değiştiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, yeterli değildir; geçici 15 inci maddeyi bütünüyle kaldırmamız gerekiyor. Bu konuyla ilgili değişiklik önergemiz olacaktır ve orada da gerekçesini açıklayacağım, sizlerden destek isteyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu anayasa değişikliği paketi, maalesef, verilen sözlere rağmen delinmiştir. Çerçeve 32 nci madde, egemenliğimize halel getiriyor endişesiyle olacak sanıyorum, 221 kabul oyu almıştır; yani, Anayasanın öngörmüş olduğu yeterli nisaba ulaşamamıştır.

Değerli milletvekilleri, peki, bu konu, gerçekten egemenliğimize bir halel getirmekte midir; yoksa, aşırı bir hassasiyetten kaynaklanan, birtakım komplekslerden kaynaklanan bir endişe mi buna sebebiyet vermiştir? Elbette, milletvekillerinin iradelerine söyleyecek bir sözümüz yoktur; ama, değerli arkadaşlarım, uluslararası anlaşmalar yapıyoruz. Bu anlaşmaları imzalamaya bizi kimse zorlamıyor. Kendi irademizle bu anlaşmaların altına imza koyuyoruz; sonra, bu anlaşmalar geliyor, Yüce Meclis tarafından onaylanıyor. Ondan sonra, hayır, ben bu anlaşmaları istediğim zaman uygular, istediğim zaman uygulamam demek, Yüce Meclisi, Türkiye'yi, uluslararası ilişkilerde ne konuma düşürüyor?!

Değerli arkadaşlarım, biz, hiç kimseyi aldatamayız. Bu konuda samimî davranmak mecburiyetindeyiz; ne Avrupa Birliğini, Avrupa Birliği üyelerini aldatabiliriz ne de yüce milleti. Uluslararası anlaşmalar -biraz evvel belirttiğim gibi- kendi irademizle altına imza koymuş olduğumuz anlaşmalardır ve bunların gereğini de yapmak zorundayız. Eğer yapmayacaksak, altına imza koymayız. Biraz paranoyaya dönüşen bu millîci refleksten vazgeçmek mecburiyetindeyiz. Egemenliğimiz elimizden gitmiyor; çünkü, bu anlaşmalara kendi irademizle imza koyuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu anayasa değişikliği paketinin en önemli maddesi, Anayasanın 90 ıncı maddesini değiştiren çerçeve 32 nci maddesiydi. Maalesef, verilen sözler tutulmadı ve öyle anlaşılıyor ki, ikinci turda da, bu madde, istenen, gerekli olan nisaba ulaşamayacaktır. O zaman, biz milletvekilleri, bu maddeye önem veren milletvekilleri, bu anayasa değişiklik paketiyle ilgili düşüncemizi yeniden gözden geçirmek durumunda kalacağız. Evet, ben şahsen, birçok milletvekili arkadaşımla kuliste görüştüm; herkes tereddüttedir. Bu paket delinmiştir ve bu paketin en önemli maddesi paketten çıkmak üzeredir. O zaman, bize de, partilere de, milletvekillerine de, pakete "evet" oyu verme kararını, düşüncesini gözden geçirme hakkını doğruyor diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Şevket Bülend Yahnici'de.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamız üzerindeki değişikliklerle ilgili olarak, artık sonuna geldiğimiz bir çalışmayı nihayetlendirmek durumundayız. İnşallah, biraz sonra, kalan bir iki maddenin oylanmasıyla birlikte, Anayasanın 37 maddesini kapsayan geniş bir değişikliği Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olarak gerçekleştirmiş olacağız.

Bu, güzel bir hadise, güzel bir adım. İnşallah, bu adım, burada muhtelif parti sözcülerinin yaptığı konuşmalarda da belirttikleri gibi, devam edecektir; Anayasanın muhtelif değişiklikleri üzerinde halkımızın talepleri vardır, insanımızın talepleri vardır, siyasî partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarının talepleri vardır; inşallah o değişiklikleri de bu Meclis yerine getirecektir.

Yaptığımız işi küçümsemeyelim; küçümsemeleri görüyoruz, bu kürsüden küçümsemeler yapılıyor; küçümsemeyelim, biz, iyi bir iş yapıyoruz, faydalı bir iş yapıyoruz ve Türkiye'de insanların, Türk Halkının istediği bir işi yapıyoruz. Şimdi "daha geniş tartışmalar yapılabilirdi, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınabilirdi, paneller düzenlenebilirdi, falan" görüşleri bu kürsülerden ifade edildi; bunlar yapılmadı mı arkadaşlar?! Hepimiz o panellere gitmedik mi, siyasî partilerimiz adına o panellerde görüşlerimizi dile getirmedik mi?! Üniversite öğretim üyelerinin görüşlerini dinlemedik mi?! Türkiye, en az iki ikibuçuk senedir bu Anayasa değişikliğini tartışmıyor mu; tartışıyor.

Şimdi, demin sözcülerin dile getirdikleri gibi, aslında şu anda Türkiye tarihî bir anı yaşıyor; geçici 15 inci maddenin son fıkrası değiştiriliyor. Bu, gerçekten tarihe not düşülecek bir hadisedir, gerçekten tarihe geçecek bir olaydır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Parlamentosu, 12 Eylül darbesinin ve 12 Eylül hukukunun gölgesini silmektedir; sizi kutlamak, bizi kutlamak gerekir. (Alkışlar)

Geliniz, burada, uluslararası bir iradenin, Avrupa Birliğinin zorlaması içerisinde bir anayasa değişikliği yaptığımız gibi sözlerden, ifadelerden hep birlikte vazgeçelim.

Avrupa Konseyine giren ülke biziz, müracaat eden biziz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan devlet biziz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Avrupa Konseyi üyeliğinin tabiî bir neticesi olarak kabul eden bir ülkeyiz. Bunun ötesinde, Türkiye olarak, Avrupa Birliğine müracaat eden ve "bizi alın" diyen de biziz.

Şimdi, Avrupa Birliği birtakım kriterleri ortaya koyuyor; bize hukuk diretiyor, hukukî manada birtakım yaptırımlar yapmaya bizi zorluyor, biz kendi irademiz dışında bu anayasa değişikliklerini yapıyoruz dersek, kendimize haksızlık etmiş oluruz; olmaz mıyız arkadaşlar!..

Onun için, bugün burada iyi bir şey yaptığımıza hepimiz inanalım. Hele hele, bugün şu anda, demin de ifade ettiğim gibi, Anayasanın geçici 15 inci maddesi son fıkrasını değiştirerek, çok önemli bir şey yapıyoruz.

Gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinde muhtelif anayasalar yapılmıştır. Kuvayı Milliye hareketinin yapmış olduğu 1924 Anayasasını bir kenara koyacak olursak, 1924 Anayasasından sonraki değişiklikler, 1960 değişikliği, 12 Mart değişikliği, 12 Eylül değişikliği, hep, birtakım müdahalelerle ve sivil demokratik parlamento yapısının dışarısında gerçekleştirilen anayasalardır. Bugün, ilk defa sizler, demokratik, seçilmişler meclisi olarak, bir anayasa değişikliği yapıyorsunuz, yapıyoruz ve 12 Eylül hukukunun ve 12 Eylül rejiminin getirdiği bir maddeyi, şu anda, biraz sonra kaldırmak suretiyle de, inşallah, inanıyorum ki, bundan sonraki sivil ve demokratik anayasa değişikliklerinin ve yeni anayasa değişikleri noktasındaki gelişmelerin de ilk adımını burada hep birlikte atacağız. Onun için, Parlamentoyu kutluyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 37 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa değişiklik teklifinde yer alan çerçeve madde 37'nin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kamalak Yasin Hatiboğlu           Lütfi Yalman

      Kahramanmaraş                     Çorum                     Konya

Bahri Zengin Veysel Candan           Şeref Malkoç

                   İstanbul                     Konya                  Trabzon

Madde 37.-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi-nin son fıkrası ile 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Mustafa Kamalak ve arkadaşları, bu madde üzerinde verdikleri bu önergeyle, Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrasının metinden çıkarılmasını istemektedirler.

Anayasanın 69 uncu maddesiyle ilgili değişiklikler, çerçeve 25 inci madde görüşülürken yapılmıştır. Madde metninden çıkarılması istenilen söz konusu sekizinci fıkrayla ilgili olarak verilen değişiklik önergesi de, bu sırada görüşülerek oylanmış ve reddedilmiştir.

Görüştüğümüz teklifte, maddelerin yürürlükten kaldırılan hükümleri ilgili maddelerde yer almıştır. Daha önce görüşülen bir maddeyle ilgili olarak, daha sonra başka bir maddede yeniden önerge vermek, Meclisimizin görüşme teamüllerine ve bu teklifin sistematiğine de aykırıdır.

Ayrıca, görüşülen, bir anayasa değişikliği teklifi olduğundan ve kabulü nitelikli çoğunluğu gerektirdiğinden, bir madde içinde birbirinden farklı maddelerdeki birden fazla hükmün yürürlükten kaldırılması uygun değildir. Bu nedenle önergeyi işleme koyamıyorum efendim.

Arz ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin çerçeve 37 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Bekâroğlu Yasin Hatiboğlu           Şeref Malkoç

                        Rize                     Çorum                  Trabzon

Fahrettin Kukaracı Ahmet Cemil Tunç       Fethullah Erbaş

                  Erzurum                      Elazığ                         Van

Teklif:

"Bu kanunun yayım tarihinden itibaren bir yıl içinde, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa düzeni hakkında alınan karar ve tasarruflar aleyhinde; Cumhurbaşkanı, iktidar ve muhalefet partileri  Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler tarafından iptal davası açılabilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz madde, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının metinden çıkarılmasıyla ilgilidir. Okunan önergeyle, teklifte mevcut olmayan hükümler, yeni bir madde olarak, kanun yazılış tekniğine de aykırı olarak, çerçeve 37 nci maddeye götürülmek istenmektedir. Kanun yazılış tekniğine ve az önce arz ettiğim sebeplere aykırı olan bu önergeyi de işleme koyamıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim efendim?

BAŞKAN - Buyurun efendim, mikrofonunuzu açıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, eğer, işleme koysaydınız, öyle zannediyorum ki, önerge sahibi arkadaşımız gerekçesini arz ve ifade edeceklerdi. Önergeyi işleme koymayışınızın usule uygun olmadığı hususunu iki cümleyle arz etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, bundan önceki önergeyi tabi tuttuğunuz işlemde bir yanlışlık yoktur; ben de öyle düşünüyorum; doğrudur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ancak, bunu işleme koymamak fevkalade hatalıdır.

Geçici 15 inci madde, tamamen metinden çıkarılmıyor, çıkarılmış olsa bile, böyle bir işlemin yapılmasına bir engel yok. Kaldı ki, geçici 15 inci maddenin birinci fıkrası, zaten hayatta bırakılıyor; yani, meri kalıyor, yürürlükte kalıyor, arkadaşlarımız, o birinci fıkraya ikinci bir fıkra ilave ediyorlar. Hukuk açısından doğrudur, siyaseten de doğrudur ve tatbikat için de böyle bir ilave gereklidir; çünkü, biz, bu düzenlemeyle ne istiyoruz? Şunu istiyoruz. Diyoruz ki, darbe dönemlerinin getirdiği kanunlar, ilâ yevmil kıyâme lâyüs'el-amma yef'al olamaz. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - İstirham ederim efendim... Lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Tercüme ediyorum efendim; dokunulmaz olamaz.

Şimdi, peki, dokunulmazlığı kaldırdık diyelim. Muhterem Heyet ilgi gösterdi, dokunulmazlığı kaldırdık. Peki, iptal davasını nasıl açacağız? Kim açacak? Ha, bir tek yol kalıyor; defi yoluyla; yani, mahkemelere intikal eden bir olay dolayısıyla Anayasaya aykırılığı iddia edilebilir; ama, bu doğru değildir ve yeterli değildir. O kalmakla beraber istiyoruz ki, belli bir süre vererek, nitekim, yeni çıkarılan bir kanunun iptali düşünülse ne yapıyoruz; yürürlüğünden itibaren altmış gün içerisinde, Anayasada belli kurumlar tarafından iptaline gidilebiliyor.

İşte, şimdi, arkadaşlarımız önergeleriyle diyorlar ki, tamam, geçici 15 inci maddenin o bölümünü kaldıralım; ama, Anayasada belli kişi ve kurumlara iptal davası açma imkânı verelim ki, defi yoluna kalma yükümlülüğü, yükü ortadan kalksın. İstenen budur, gayet yerindedir, istirham ediyorum, izin veriniz, işleme koyunuz, arkadaşlarımız gerekçelerini arz ve ifade etsinler.

Müsamahanıza teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, bu önergede tümünü ortadan kaldırıyorsunuz, bu, 37 nci maddeye getirilmek isteniyor. Demin de izah ettim; kanun yazılış tekniğine aykırı.

Bizim Başkanlık olarak anlayışımız bu efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, düzeltirsiniz; o dert değil.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, zatıâlileriniz de biliyorsunuz ki, yaptığımız doğru.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Peki efendim... Ben arz ettim.

BAŞKAN - Niçin doğru; ayrıca, tümünü ortadan kaldırmakla ilgili üçüncü önerge var efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Onu işleme koyun efendim; ortadan temelli kalkarsa yorgan gider.

BAŞKAN - Onu işleme koyacağım; ama, bu önergeler aykırı olduğu için işleme koyamıyorum.

Siz de takdir buyurduğunuza göre, teşekkürlerimi arz edebilirim.

Sizin ifadeniz de zapta geçmiş oldu.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 37 nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.        28.9.2001

Veysel Candan Mehmet Bekâroğlu           Şeref Malkoç

                     Konya                        Rize                  Trabzon

Mehmet Batuk Ömer Vehbi Hatiboğlu        Sacit Günbey

                    Kocaeli               Diyarbakır               Diyarbakır

"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi metinden çıkarılmıştır."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Malkoç...

Sayın Malkoç, Sayın Bekâroğlu; hanginiz konuşacak?..

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Aynı partiden farklı görüşlere alışkın bu Meclis.

BAŞKAN - Aynı görüşte de, uslup farkını gösteriyor...

Buyurun Sayın Malkoç.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çerçeve 37 nci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önergeyi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin bir benzeri, yine, 1961 Anayasasında da yer almıştı. Eğer Meclis, milletin iradesini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konularda ciddî tedbirler almazsa, korkarım ki, benzer durumlar ileride de karşımıza çıkar. Bizim hassasiyetimiz, bu noktadaki itirazımız, tekliflerimiz bunun içindir.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasını kaldırıyoruz; ama, geride iki fıkra daha kalıyor. Bunların da kaldırılması, akla, hukuka, mantığa uygun olar şeydir. Aradan yirmi yıl geçmiştir; yani, 12 Eylül ihtilali olalı 20 yıl geçmiştir, Anayasa yapılalı yirmi yıla yakın bir zaman olmuştur. Türk Ceza Kanununda, en ağır suçlarda bile, zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Kaldı ki, bu, 12 Eylül darbesini yapanlar, hem geçmişte hem de bugün, televizyonlara çıktıklarında, gazetecilerle mülakat yaptıklarında, hep şunu söylüyorlar: "Biz memlekete iyilik yaptık, biz memlekete güzellikler getirdik." Peki, bu, memlekete güzellikler getiren, iyilikler yapan insanlar, yargılanmaktan niçin çekinirler?!

Arkadaşların oturmasını bekliyorum, daha rahat dinlesinler...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI H. HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başbakan geldi... Sen konuşmana devam et.

BAŞKAN - Efendim, ayakta dinlemek mani değil hiçbir şeye; onlar kulaklarıyla dinliyorlar. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Efendim, ayakta olunca anlamakta güçlük çekiliyor, tecrübeyle sabit; o açıdan bekledim.

Kaldı ki, bu, 12 Eylülde darbe yapıp memlekete iyilik getirenler, güzellik getirenler, acaba, Türk yargısının bağımsızlığına mı güvenmiyorlar?! Acaba, bunlar, Türkiye'de adaletle hükmeden bağımsız hâkimlerimize mi güvenmiyorlar; yoksa, kendilerine mi güvenemiyorlar?! Bunu, bu Meclisin sorgulaması gerekir. O açıdan, geçici 15 inci maddeyi, mutlaka, tümden kaldırmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce vermiş olduğumuz önerge eğer işleme alınsaydı, 15 inci maddeyle ilgili olarak, üçüncü fıkra kaldırıldığında, tamam, 800'e yakın kanun, kanun hükmünde kararname veya benzeri tasarruflarla ilgili, anayasa yargısının yolu açılıyor. İyi güzel de, bu kadar kanun veya kanun hükmündeki kararname Anayasa Mahkemesinin önüne nasıl gidecek, kim getirecek bunu? Bunu düzenlemiyoruz. Bunu mahkemelere bıraktığımızda, yani, Anayasanın 152 nci maddesinin yolunu serbest bırakıp, bu yolla gidilebilir denildiğinde, 850 tane kanun veya kanun hükmündeki kararnamenin, yargının bu kadar ağır yükü altında Anayasa Mahkemesine gitmesi zaten mümkün değil. O açıdan, madem, bir iş yapıyoruz, gelin, bunu tam yapalım. Anayasanın geçici 15 inci maddesini tümden kaldıralım, yapmış olduğumuz işlem yerini bulsun.

Ayrıca, biraz önceki önerge, Başkan tarafından işleme konulmadı; ama, bunun sıkıntılarını hep birlikte çekeceğiz. Önergemiz, madem, işleme konulmadı, en azından bu önergeye destek verin. 12 Eylülde silahlı kuvvetleri kullanarak meşru yönetime el koyan insanları ve ardından da kendilerine meşruiyet kazandırmak için yasa çıkardık deyip, bu yasalara göre Meclis kurduk, bu Mecliste kanunlar yaptık, bu kanunların dokunulmazlığı vardır diyenleri ve ayrıca, bu çıkardıkları kanunları uygulayanları da yargıdan muaf tutanları, bunları başkalarının örnek almaması için, bu Meclisin geçici 15 inci maddeyi kaldırması gerekir. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

Önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Böylece 37 nci maddenin görüşmeleri bitmiştir.

Oylamayı başlatıyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay'ın yerine, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural oy kullanmıştır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Efendim, 37 nci anamaddenin oylanması bitmiştir; geçici maddeyi okutuyorum.

GEÇİCİ MADDE - A) Bu Kanunun 24 üncü maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hüküm bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk genel seçimde uygulanmaz.

B) Bu Kanunun 30 uncu maddesi ile Anayasanın 87 nci maddesinde yapılan değişiklik, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiilleri işleyenler hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - Geçici madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yıldırım Ulupınar; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geçici maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, bu geniş kapsamlı anayasa değişikliğinin gerçekleştirilecek olması, Mecliste temsil edilen bütün partiler açısından onurlu bir görev olacaktır. Gerçekten de, yalnız 1982 Anayasası için değil, geçmiş anayasalar içerisinde de demokratikleşme önünde böylesine büyük bir değişiklik zannediyorum bulunmamaktadır. Bu değişikliğin, gerek bu Anayasanın kamuoyundaki değerlendirilmesine gerekse Meclisimizin saygınlığına katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasasının değiştirilmesi ihtiyacı bugün ortaya çıkmış değildir. Olağanüstü bir dönem neticesinde ortaya çıkmış bulunan bu Anayasa, demokratik ve siyasal yaşamımızda pek çok sıkıntının da kaynağı, bizatihi kendisi olmuştur. Dünya ölçeğinde ortaya çıkan yeni demokratik açılımlar ve bu anlamda insan hak ve hürriyetlerinin önplana çıkması, devlet karşısında bireyin konumunun güçlendirilmesi ihtiyacı bu Anayasanın değiştirilmesi gereğini daha zorunlu hale getirmiştir. Ülkemizin önünde bulunan Avrupa Birliğine tam üyelik müzakerelerine başlayabilme ve Avrupa Birliğinin kabul ettiği Kopenhag Kriterlerine uyum açısından da bu değişikliklerin yapılması zaten bir önşart olarak ortaya konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz geçici maddeyle ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, bu değişikliğin geneli üzerinde bazı düşüncelerimi ifade ettikten sonra, bu maddeyle ilgili olarak şunları dikkatlerinize arz etmek isterim:

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, daha önce çerçeve 24 üncü maddeyle Anayasanın 67 nci maddesine eklenen son fıkra hükmünün; yani, seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin bu değişikliklerden itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı şeklindeki hükmün bu anayasa değişikliğinden sonra yapılacak ilk genel seçimlerde uygulanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmasını amaçlamaktadır. Anayasanın 67 nci ve 87 nci maddeleri gerçekleştirilen değişikliklerle geçiş düzenlemektedir. Türkiye, parçalı siyasetten kurtulmak zorundadır. (DYP sıralarından alkışlar) İki veya üç partili siyasî yapıya geçmedikçe, Türkiye, koalisyonlarla yönetilen bir ülke olma kaderini muhakkak yaşayacaktır. Güçlü iktidarlar, istikrarı sağlayan çoğunluğa ulaştıracak parti ve seçim reformlarından geçer. Seçim ve siyasî partiler hukukunda değişiklik yapmadan yapılacak bir genel seçim millî iradeyi yansıtmayacak ve yöneten çoğunluğu da getirmeyecektir.

Görüşülmekte olan bu maddenin birinci bendi önümüzdeki seçim için reformları mümkün kılmaktadır. Geçici maddenin (B) bendiyle yapılmak istenilen -biraz karışık bir ifade olmakla birlikte- amaçlanan ise, Anayasanın 86 ncı maddesinde yapılan değişiklikle Meclisin af yetkisinin genişletilmesinden sonra, yeniden bir geçici hükümle, genişletilmiş af yetkisinin, bu değişiklikten önce Anayasanın 14 üncü maddesinde yazılı fiillerden mahkûm olanları kapsamayacağı ifade edilmeye çalışılmaktadır. Zannediyorum, karmaşık ve belki teknik olarak da hukukla çelişen bu hükümler Sayın Komisyon tarafından yeniden değerlendirmeye alınacaktır.

Anayasanın 87 nci maddesinde afla ilgili yetkiyi genişlettikten sonra, böyle geçici bir düzenlemeyle, geçmişteki suçların af kapsamına alınmasına engel getirilmesi, bir anlamda, Meclis iradesinin de ileriye dönük olarak sınırlandırılması anlamını taşımaktadır.

Ayrıca, ceza hukuku ilkeleri açısından da, yani, sonradan yapılan bu değişiklikle, bir anlamda, cezanın hafifletilmesi yönündeki bu değişikliğin, geçmişte işlenen suçlar açısından kapsam dışı tutulması, lehe yapılan değişikliklerden kişinin yararlanacağı şeklindeki genel ceza hukuku prensibiyle de çelişir kanaatindeyim.

İfade etmeye çalıştığım hususlar bakımından bu geçici maddenin sorgulanması yerinde olacaktır.

Bu anayasa değişikliğini ülkenin menfaatına gördüğümüzü ve demokratikleşme ve insan hakları yönünden bu ve diğer değişikliklere gerekli desteği vereceğimizi arz ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saadet Partisi Gurubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik paketinin geçici maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Saadet Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa değişiklik paketini -Genel Kurulda- iki haftadır görüşmekteyiz. Grupları ve şahısları adına söz alan arkadaşlarımız, burada görüşlerini belirttiler. Maddeler üzerindeki konuşmaların sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu çalışmalar bize şunu gösterdi ki; eğer bu Meclis çatısı altında bir uzlaşma kültürü oluşturulabilirse, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyaset kurumu, ülkemiz ve en önemlisi milletimiz kazançlı çıkacaktır. Bu değişiklik paketiyle, uzlaşma kültürü, diyalog ve konsensüs testinden başarıyla geçmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, 82 Anayasası, antidemokratik, dayatmacı bir anayasadır. O günün şartlarında anayasanın nasıl hazırlandığını ve halkoyuna nasıl sunulduğunu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.

Bu değişikliklerle demokratikleşmede ileri bir adım atılmış olduğu doğrudur; ancak, Anayasamız kırk yamalı bohçaya dönmüş, âdeta akordu bozulmuş bir enstrüman halini almıştır.

Madem güzel bir uzlaşma ortamı sağlandı, bunu devam ettirerek yeni bir sivil anayasa, tez elden, Meclis gündemine getirilmelidir; çünkü, mevcut Anayasa, Türkiye'yi demokratik, çağdaş, ileri teknolojiyi yakalayacak ve halkımızın refah düzeyini yükseltecek mantaliteden çok uzaktır.

Değerli milletvekilleri, bu geçici madde, çerçeve 24 üncü madde ile Anayasamızın 67 nci maddesinin son fıkrasına eklenmiş olan "seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanmaz" ibaresinin 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kanunlarında yapacağı değişiklikleri kapsamayacağını ifade etmektedir.

Buna şunun için lüzum görülmüştür: Geçmişte birtakım siyasiler, seçim arifesine girildiğinde, kurnazca davranarak, seçim kanunlarını siyasî menfaatlarına uygun şekilde düzenlemekte ve millet iradesinin yansıması çarpıtılmaktaydı. Mesela; 1987 yılında yapılan genel seçimlerde Şanlıurfa ilinde yüzde 36 oy alan Anavatan Partisi 7 milletvekilliğinin tamamını almış, oysa yüzde 18,5 oy alan Doğru Yol Partisi hiç milletvekili çıkaramamıştı. Yapılan bu değişiklik olumlu bir gelişmedir; ancak, bu dönemi -21 inci Dönemi- kapsamaması iktidar partilerine bir ayrıcalık ve üstünlük kazandırmaktadır. Onun için, geçici bu maddenin Anayasamızda yer alması bir çifte standarttır, haksızlıktır ve eşitlik ilkesine de aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, bu anayasa değişiklik paketinin Genel Kurula getirilmesi, biraz önce belirttiğim gibi, olumlu bir adımdır; ancak, bade harabül Basra; yani, Basra harap olduktan sonra Genel Kurula getirilmiştir.

Şahsım, Meclis tatile girmeden önce Fazilet Partisi Milletvekiliydim; ancak, Meclis açıldığında Saadet Partisinin Milletvekiliyim. Eğer, bu anayasa değişiklik paketi Genel Kurula vaktinde getirilmiş olsaydı, belki de Fazilet Partisi Kapatılmayacaktı. Değişiklik paketinin gecikmesinde iyi niyet aramak mümkün değildir. Eğer, bugün, Türkiye'de, siyaset kurumu ve siyasetçiler, her gün daha da itibar kaybediyorsa ve ülkemiz ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve ahlakî alanda bir kriz ve dejenerasyon yaşıyorsa, bu, geçmişte yapılan antidemokratik, dayatmacı, baskıcı anlayışların ürünüdür.

Değerli arkadaşlar, size son konuşmacı olarak şunu ifade etmek istiyorum: Gazeteci Yazar Gülay Göktürk'ün bir yazısından bir alıntıyı sizlere okumak istiyorum:

Sayın Göktürk şöyle diyor: "Savaş ve savaşta ölenler çok acıklıdır..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, şimdi onu okursanız...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla)- Çok kısa efendim.

BAŞKAN - Hayır, siz kendiniz özetleyin efendim. Niye yazarın reklamını yapıyorsunuz? İnanıyorsanız kendi fikrinizi söyleyin.

Buyurun.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Sayın Göktürk şöyle diyor: "Savaş ve savaşta ölenler çok acıklıdır; ama, en acıklı olan, ateşkes haberini en son duyan askerin attığı son kurşunla ölen, savaşın en son ve en şanssız kurbanıdır. İdam cezası kaldırılmadan hemen önce idam edilen suçlu, köleliğin kaldırılmasından hemen önce köle olan insan -ve şöyle devam ediyor değerli arkadaşlar- kanunların değiştirilmesinden hemen önce kapatılan son parti..."

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)

Efendim, İstanbul'da müessif bir olay olmuştur, orada yaralanan arkadaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Haberimiz yok.

BAŞKAN - Ben haber veriyorum efendim. Bir bomba patladı.

AKP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; geçici madde üzerinde Grubumun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Sayın Başkan ifade etti; İstanbul'da müessif bir olay olmuş, ben yeni duydum. Tabiî, Meclis çalışmaları, oylamalar o kadar vaktimizi alıyor ki, dışarıda ne olup bitiyor bilemiyoruz. Gerçekten, bu müessif olayda ölenler olmuşsa, tabiî ki onlara Cenabı Hak'tan rahmetler diliyoruz. Olayı daha sonra takip ederiz, yaralananlar olmuşsa acil şifalar dileriz.

BAŞKAN - Şükür ölüm yok efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, beş gündür, gerçekten çok önemli, çok anlamlı bir çalışma yapıyoruz. Bugün birinci tur görüşmelerini geride bırakacağız. Anlamlıdır dedim; çünkü, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan hakları alanında ciddî adımlar atıyoruz.

Kamuoyu, büyük bir ciddiyetle burada yapılan çalışmaları izliyor değerli arkadaşlarım. Dün, Türkiye'nin önemli gazetelerinden birisi, bu çalışmalarımızla ilgili şu değerlendirmeleri yapıyordu, benim için çok önemli ve anlamlıdır, inanıyorum ki sizin için de anlamlıdır: "Anayasa değişikliği 21 inci Yüzyılın yeni Türk vatandaşı tipini de ortaya çıkarıyor" diye bir değerlendirme yapmış. "Avrupa Birliğine girme yolunda ilerleyen yeni Türk vatandaşı, üzeri izinsiz aranamayan, konutuna girilemeyen, dört günden fazla gözaltında tutulamayan, istediği dilde düşüncelerini açıklayabilen bir kişi olacak" değerlendirmesini yapıyor ve devam ediyor "telefonu izinsiz dinlenemeyecek; böylece, yeni tele-kulak skandallarına izin verilemeyecek, gözaltına alındığında, en fazla 24 saat tutulabilecek, toplu suç işlendiğinde ise, bu süre, en fazla dört gün olacak, gözaltında kaybolmayacak."

Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, kamuoyu, gerçekten, bu çalışmalarımızı ve bu yeni anayasa değişikliğiyle getirdiğimiz bu iyileştirmeleri büyük bir ciddiyetle takip ediyor. Sadece, burada bulunan siyasî partiler olarak 37 maddelik bir anayasa değişiklik paketinde uzlaşmadık. Toplum da, asgarî müştereklerde bu anayasa değişikliğiyle ilgili bir mutabakat içerisindedir; o nedenle, bizi çok ciddiyetle takip ediyor. O bakımdan, bu paket, Parlamentoda her siyasî partinin müşterek malıdır, bunu deldirtmemeliyiz.

Biraz önce, Sayın Mehmet Bekâroğlu bir cümle kullandı; bilmiyorum dikkatinizi çekti mi... "Bir maddeyle ilgili 221 oyun çıkmış olması, bir milletvekili olarak, bundan sonra kullanacağım oylarda beni etkileyebilir, yeniden durumumu değerlendirmek durumunda kalırım" diye bir ifadede bulundu.

Şimdi, gerçekten, siyasî partiler olarak ve şu Parlamentoda görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarım olarak hep birlikte bu paketin altına imza koyduk, genel başkanlar olarak bu pakete sahip çıkacağız dedik; sözümüzün arkasında durmalıyız ve Anayasanın 91 inci maddesiyle ilgili eğer birtakım kaygılar varsa, ikinci turda bunun telafisi mümkündür. Çünkü, değişiklik önergesi verildi, ikinci turda, bu değişiklik önergeleriyle ilgili çalışma yapılabilir; onu, arkadaşlarımızın kaygılarını da giderecek hale getirebiliriz.

Temennim şudur ki, 37 madde olarak Parlamentoya gelen bu paket 37 madde olarak buradan çıksın, çıkmalıdır. İnanıyorum ki, halkımız -biraz önce de ifade ettim- bu çalışmaları çok yakinen takip ediyor, izliyor. "İşte, benim Meclisim" dedirtmek zorundayız halkımıza. Eğer, bu çalışmaları bu şekilde başarılı bir sonuçla tamamlayabilirsek, inanıyorum ki, milyonlarca insan "işte, benim Meclisim" diyecektir; bu, hem halkımızın hem ülkemizin hem de bu Parlamentonun yüzakı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili getirilen bir iki değişiklik var, onu arz etmek istiyorum: 24 maddede, Anayasanın 67 nci maddesinde yapılan değişiklikle "seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz" demiştik; ama, geçici madde, bu düzenlemenin, yapılacak ilk seçimde bunun uygulanamayacağı anlamına geliyor. Bunu istediğiniz gibi de yorumlayabilirsiniz. Bu yorumlardan biri, en geç bir yıl içinde bir seçim olacak, Parlamento zımnen de olsa böyle bir arzuyu ortaya koydu şeklinde de değerlendirmek ve yorumlamak mümkündür ve iki şıktan biri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, tabiî, uzatmayı da peşinen verdiğim için, ondan...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, çok teşekkür ederim.

Tabiî, ayrıca, bilindiği gibi, Anayasanın 87 nci maddesinde, 14 üncü maddeye yapılan atıf kaldırıldığı ve Parlamentonun önünde af çıkarma konusunda bir engel kalmadığı için, geçmişte 14 üncü madde sebebiyle af yasalarında istisna edilmiş olan kişilerin "lehte olan iyileştirmeler beni de ilgilendirir" diye tekrar başvurmasını önlemek için de, ayrıca, bir geçici madde getirilmiştir. Bu geçici maddeyle getirilen iki şıkkın anlamı budur.

Sayın Başkanın da müsamahasına sığınarak, son cümle olarak şunu ifade ediyorum ki, Parlamentomuz beş gündür çok başarılı bir çalışma yapmıştır, inanıyorum ki, bu başarılı çalışmayı önümüzdeki hafta da tamamlayacak, çok daha büyük bir başarıyla, inşallah, bu paketi yasalaştıracağız.

Şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun diyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına konuşmalar tamamlandı.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, kısa bir hususu arz edeyim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu geçici maddenin (B) bendinin düzenlemesiyle, yani "Bu Kanunun 30 uncu maddesiyle Anayasanın 87 nci maddesinde yapılan değişiklik, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiilleri işleyenler hakkında uygulanmaz" hükmüyle, benim anlayışıma göre, hukukun makable şümulü temel ilkesini engellemiş oluyoruz; bu doğru değildir; bir.

İki; lehe olan hükümlerden herkes yararlanabilmelidir, bu da, hukukun temel ilkesidir; ama, kanun yapıcı, bazı fiilleri kendi hamiyetinden ve merhametinden ayrık tutabilir, o ayrı bir şeydir. Yani, fiillere yönelik engellemeler olur; ama, faillerin yararlanacağı tasarrufun, imkânların engellenmesi, hukukun objektifliğine, genelliğine aykırıdır.

Arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Mesele anlaşılmıştır efendim.

Teşekkür ediyorum.

Geçici madde üzerinde 2 tane önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin geçici maddesinin sonuna bir fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.      28.9.2001

Prof. Dr. Mustafa Kamalak          Lütfi Yalman           Yasin Hatiboğlu

      Kahramanmaraş                     Konya                     Çorum

Ömer Vehbi Hatipoğlu  Mehmet Bekâroğlu  Oğuzhan Asiltürk

               Diyarbakır                         Rize                  Malatya

Teklif :

"Geçici 15 inci maddenin mülga kılınan üçüncü fıkrası kapsamına giren kanunlarla kanun hükmünde kararnamelere karşı, Anayasanın yetkili kıldığı kişi ve kurumlar, Anayasaya aykırılık iddiasıyla, bu Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren altı ay içinde Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilirler."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa değişiklik teklifinde yer alan geçici maddeye, aşağıdaki hükmün (C) fıkrası olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Prof. Dr. Mustafa Kamalak         Yasin Hatiboğlu        Lütfi Yalman

      Kahramanmaraş                     Çorum                     Konya

Rıza Ulucak Oğuzhan Asiltürk        Veysel Candan

                    Ankara                  Malatya                     Konya

"C) Ağır cezalık veya yüz kızartıcı bir fiile dayanmayan siyasî yasaklar kaldırılmıştır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyle getirilen hükmün, geçici maddenin içeriğiyle ve anayasada yapılan değişikliklerle irtibatı bulunmamaktadır. Önergedeki teklif...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, itirazımı bitireyim!

Önergedeki teklif, ayrıca bir af niteliği taşıdığından, işleme konulması mümkün değildir.

Ayrıca, önerge, Anayasanın 69 uncu maddesiyle de çelişmektedir efendim ve işleme koymuyorum.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Yerinizden olmak üzere, buyurun efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, önergelerin nasıl verileceği, nasıl görüşüleceği, nasıl reddedileceği İçtüzüğün 87 nci maddesinde açıkça belirtilmiştir.

BAŞKAN - Doğru.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, bu söylediğiniz doğru da, uygulamanız yanlış; çünkü...

BAŞKAN - Efendim, biraz evvel reddettiğimiz önergeyi de aynı gerekçeyle reddettik.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Efendim, yanlışa...

BAŞKAN - İrtibatı yok efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, izah edeyim size; geçici madde ne getiriyor...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Maddenin (A) fıkrasında "bu Kanunun 24 üncü maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine" deniliyor. Onunla ilgili bir önerge verseydiniz, tamam.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım...

BAŞKAN - Arz edeyim efendim, müsaade edin.

(B) fıkrası ne diyor; "Bu Kanunun 30 uncu maddesi ile Anayasanın 87 nci maddesinde..." Bununla irtibatlı bir önerge verseydiniz, doğru. Bunu, hangi geçici maddeye koyacağız. Rica ederim efendim...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, mesele anlaşılmıştır.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım, bakın...

BAŞKAN - Efendim, izah ettim; önergeyi bu görüşülen maddeyle ilgili verseniz, tamam; ama, af niteliği taşıyor; 69'un içeriği duruyor, sekizinci fıkrası.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Yapmayın yani... Ben keyfî uygulama yapmıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı teklifin geçici maddesinin sonuna bir fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Yasin Hatiboğlu

                  (Çorum)

          ve arkadaşları

Teklif:

"Geçici 15 inci maddenin mülga kılınan üçüncü fıkrası kapsamına giren kanunlarla kanun hükmünde kararnamelere karşı Anayasanın yetkili kıldığı kişi ve kurumlar, Anayasaya aykırılık iddiası ile bu Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren altı ay içinde Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilirler."

BAŞKAN - Bakın efendim, bunu işleme koyuyorum. Niye koyuyorum; geçici 15 inci maddenin son fıkrasını yürürlükten kaldırdık, onun için, o hakkınız olduğu için koyuyorum; keyfî muamele değil bu.

Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sayın Başkanımız deminki önergemi işleme koymazken, bir önceki uygulamayı karine olarak gösterdiler, delil olarak ileri sürdüler; halbuki, bir yanlış, diğer yanlışın doğru olduğuna delil olamaz. Çünkü, bakın, İçtüzüğün 3 üncü maddesinde hangi önergelerin işleme konulamayacağı belirtilmiştir. "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan, sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulamaz." Halbuki, bizim önergemiz başka kanunlarda değişiklik öngörmüyor, görüşmekte olduğumuz teklifle ilgilidir. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, uygulamanızı saygıyla karşılıyorum; ama, yanlıştır, İçtüzüğe aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, şu an üzerinde konuşacağım önergemize göre, Anayasanın geçici 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alıp da Anayasaya aykırı görülen kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, yine, Anayasanın öngördüğü, yetkili kıldığı kişi ve kurumlar için Anayasa Mahkemesine başvurma imkânı sağlıyoruz. Bu, Anayasaya uymanın, üzerine yemin ettiğimiz Anayasaya sadakatin bir gereğidir diye düşünüyorum; çünkü, Anayasamızın 11 inci maddesine göre, kanunlar, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayan üstün kurallardır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamazlar.

Değerli arkadaşlarım, peki, Anayasaya aykırı gören, dolayısıyla, Anayasa Mahkemesine götürecek olanlar kimlerdir; sıradan kişiler değil. Kimdir bunlar; birincisi Cumhurbaşkanı; yani, demokratik hukuk devletinin başı. Eğer, bir kanunu Anayasaya aykırı görüyorsa, Anayasa Mahkemesine götürecektir.

İkinci olarak, iktidar partileri; yani, sizler, hükümet, onu destekleyen milletvekilleri, ne olur, Anayasaya aykırı gördüğünüz bir kanunu Anayasa Mahkemesine götürseniz, bir yanlış uygulamaya mani olsanız, kıyamet mi kopar Allahaşkına?!

Üçüncü olarak, anamuhalefet partisi götürecektir. Yani, düşünün, bir anamuhalefet partisi, bir kanunun Anayasaya aykırı olduğunu tespit edecek, görecek; ama, Anayasa Mahkemesine götüremeyecektir. Allahaşkına, böyle hukuk devleti olur mu?!

Sayın Başkanım katılmıyor, kendi tercihleridir.

Değerli arkadaşlarım, dördüncü olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 1'i; yani, 110 milletvekili bir araya gelecek; diyecek ki, şu kanun Anayasaya aykırıdır, uygulanması, bu aziz milletimiz için bir kötülüktür, bir zulümdür. 110 milletvekili bir araya gelmiş, bu konuda birleşiyor, imza topluyor; diyor ki, şu kanun, bize göre, Anayasaya aykırıdır; ama, bu noktada söz söyleyecek makam Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en yüksek mahkemesi olan Anayasa Mahkemesidir, götürelim, bu hususta kanunun Anayasaya aykırı olup olmadığına o karar versin. Allahaşkına, bunda, milletimiz için, devletimiz için, ülkemiz için, vatandaşlarımız için ne kötülük olabilir; bundan daha hayırlı ne hizmet olabilir?!

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül rejimi döneminde çıkarılıp da, geçici 15 inci maddenin kapsamında olan 1 000 civarında kanun ve kanun hükmünde kararname vardır. Bu kadar kanun yahut kanun hükmünde kararnamenin, göz göre göre yürürlükte bulunması bu millet için bir zulüm değil mi?!

Takdirlerinize sunuyor, saygılar arz ediyorum efendim. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Böylece, geçici madde de bitti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 37 nci maddesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy: 440

Kabul: 423

Ret: 13

Çekimser: 1

Boş: 1

Geçersiz: 2

Böylece, 37 nci madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayrımına başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 81 inci maddesinde yapılan değişiklikle yürürlük ve yürütme maddelerinde görüşme açılamayacağı ve önerge verilemeyeceği hükme bağlanmıştır; ancak, görüştüğümüz teklif anayasa değişikliği teklifi olduğundan, yürürlük maddesinde, halk oylamasına sunulduğu takdirde ne şekilde hareket edileceği de hükme bağlanmıştır. Anayasanın 175 inci maddesi bu yetkiyi Yüce Meclise vermiştir. Madde yürürlük hükmünden başka hükümleri de ihtiva ettiğinden üzerinde görüşme açacağım, şayet önerge varsa işleme koyacağım.

Arz ederim.

38 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 38.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yorucu bir çalışmanın sonuna geldik. Pazartesiden bu yana beş gündür hemen hemen on saate yakın bir mesai yapıyoruz. Sayın Başkanımızın ifadesiyle, son turla birlikte 43 oylama yapmış olacağız. Bu, çalışmamıza değmiştir. İnanıyorum ki, ikinci tur görüşmelerin sonunda da büyük bir ekseriyetle anayasa değişiklikleri geçecek hatta, bu madde gereği söylüyorum, halkoylamasına dahi ihtiyaç duyulmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Uzlaşma Komisyonunun gayretli çalışmaları ve milletvekili arkadaşlarımızın Parlamentoya teklifleriyle anayasa değişiklikleri önümüze geldi. Dolayısıyla, bu hayırlı çalışmada emeği geçen, iktidarıyla, muhalefetiyle, bütün Parlamentomuzun değerli üyelerine, değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bu oturumları yöneten, başta, dirayetiyle, zevkli yönetimiyle hepimizin takdirlerini kazanan Sayın Meclis Başkanımıza, Başkanlık Divanı üyelerine ve Meclisimizin çalışanlarına da teşekkürlerimi ve takdirlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokratikleşme ve sivilleşme yönünde olumlu bir adım atıyoruz. Görebildiğim kadarıyla büyük bir uzlaşma var. 1982 Anayasasının şu yirmi yıl içerisinde aksayan yönlerini gördük. Özgürlükleri biraz daha genişletiyoruz. Evet, üzerinde tartıştığımız maddeler var; ama, geldiğimiz noktayı hepimiz önemsiyoruz ve bütün gücümüzle bu çalışmaların milletimize hayırlı olması için gayret sarf ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, oylamalar sırasında -dikkatinizi çekmiştir- bu güzel çalışmaların üzerine bir küçük gölgenin düştüğünü fark ediyorum. Teklifin 32 nci maddesi Anayasanın 90 ıncı maddesiyle ilgilidir. Bu teklif, gerekli olan çoğunluğu, sayıyı bulamadı. Gizli oylama olduğu için ve arkadaşlarımızın kanaatlerine saygı duyduğum için ifade ediyorum, bu oylama da diğer oylamalar gibi, elbette, ikinci turda yapılacak oylamalar sonunda gerçek yönünü bulacak; ancak, bu Mecliste, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönemde uluslararası tahkim gerçekleştirilmiştir. Anayasanın önemli maddeleri değiştirilmiş, 3 maddesiyle uluslararası tahkimin de yolu açılmıştır. Aynı zamanda, uluslararası anlaşmaların geçerliliği ve hatta iç hukuk normlarının üstünde bir norm taşıması, Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son fıkrasının da gereğidir.

Avrupa Birliğine girme yönünde istekli olan ve bunun için ulusal programını da ilan etmiş olan hükümetimizin, elbette, bu konuda duyarlı olduğunu da düşünüyorum.

Anayasamızın 7 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, yasama yetkisini, millet adına münhasıran veriyor ve bu yasama yetkisinin hiçbir kuruma devredilemeyeceğini öngörüyor.

Değerli arkadaşlarım, kulislerde konuşulanlar için söylüyorum; özellikle hükümet ortağı iki partimizin çoğunluklu milletvekilleri, bu 32 nci maddeye hayır oyu vermiş olabilirler; ancak, geldiğimiz noktada tekrar dikkatlerimizi toplamak ve bu anayasa değişikliğini bir bütün olarak gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Belki bazı kurumların çekinceleri, rezervleri olabilir, bunları ifade etmiş de olabilirler; ama, uzun mesailer sonucunda hazırlanmış ve üzerinde tam bir konsensüs meydana gelmiş olan bu anayasa değişikliklerinde, eğer, bu maddeyi geçiremezsek, bunun, bir büyük yanlışlık olacağını ve bu çalışmaların üzerinde bir gölge olarak kalacağını, naçizane, ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, milletimiz, elbette, bu yaptığımız değişikliklerle ferahlayacaktır; özgürlüklerin, kişisel hakların biraz daha genişlemesi, hatta, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, insanların, devlet karşısında daha da güçlendirilmesi -haklar itibariyle- ve uluslararası hukuk normlarına ulaşma noktasındaki gayretlerimiz, büyük bir semere verecektir. Bütün temennimizle, Uzlaşma Komisyonumuzun, hemen, bu pazartesiden itibaren, tekrar teşekkül etmesini, tekrar, Anayasa üzerindeki çalışmalarını sürdürmesini ve bir ikinci paketle de diğer değişiklikleri yaparak, gerçekten, 2000'li yıllarda, Türk Halkının, aziz milletimizin, layık olduğu, istediği talep ettiği özgürlükleri, bir atmosfer içerisinde, hakikaten hep beraber savunmak ve yaşamak istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu çalışmaların sonunda, böyle bir madde üzerinde, ikinci tur görüşmeler sırasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ... daha çok oylarla ve daha büyük bir uzlaşmayla sonuca ulaşmayı ve Meclisimizin,  bundan, gerçekten itibar kazanarak çıkmasını diliyorum.

Bakınız, birtakım kuruluşlar, bu anayasa değişiklikleri konusunda yapılması gerekenleri söylemişlerdir; hatta, avuç dolusu paralarla gazetelere ilan vermişlerdir; ama, beş gündür, sadece milletvekilleri burada. Şu dinleyici sıralarında, bu kuruluşların bir tekinin bile temsilcisi yok. (Alkışlar) Başka şeyleri, günlerce, takip eden, kapılarında bekleyen, arkalarından koşan, sözüm ona, birtakım demokratik kuruluşların temsilcileri, zahmet buyurup, Parlamentodaki bu güzel çalışmaları izleme tenezzülünde bulunmadılar; hatta, maalesef, birkısım sorumsuz basın -onlara bir türlü yaranmak mümkün olmuyor- "şu madde jet hızıyla geçti, bu madde Erbakan'a yaramadı, şu madde Tayyip'in işine geldi" diye saçma sapan, gelişi güzel haberler ve başlıklarla Parlamentomuzun yaptığını küçümsemeye çalışıyorlar. (Alkışlar)

Ben, bütün gönlümle şundan eminim ki, Parlamentomuz itibar kazanmıştır; bu itibar, hepimizindir, bu şerefi hepimiz paylaşıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. ("Bravo"sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır'da.

Buyurun efendim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin halkoyuna sunulması maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Anayasamızın bazı maddelerinde yapılacak değişiklik paketinin birinci tur görüşmelerinin sonuna geldik. Öncelikle, bu kanun teklifinin hazırlanmasında emeği geçen herkese, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca, bu görüşmeleri sağ salim dirayetle yöneten Başkanlık Divanına da yine, Grubumuz adına çok teşekkür ediyorum.

Hazırlanmasında sağlanan hoşgörü ve uzlaşma anlayışı, birinci tur görüşmelerinde de ortaya konuldu. Siyasî partilerimiz ve sizler, kararınızın arkasında samimiyetle durdunuz. Bazı insanların ve bazı çevrelerin bu mutabakatın Genel Kurul salonunda bozulacağı yönündeki iddiaları boşa çıkmıştır; özellikle, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, anayasa yapmak, anayasa değiştirmek, anayasada değişiklik yapmak çok önemli ve çok emek isteyen, samimiyet isteyen, soluk isteyen işlerdir; her yönüyle özelliği olan çalışmalardır. Bir- iki maddeyi, birtakım zaruretler doğrultusunda değiştirebilirsiniz; ancak, anayasanın tümünü ele alarak temel konularda, yeni kabullerle, yeni açılımlarla, yeni anlayışlarla birçok maddede değişiklik yapmak oldukça zor bir iştir, toplumsal mutabakat gerektirmektedir. İşte, bu, bugüne kadar başarılamamıştır. 21 inci Dönem Yasama Meclisi ve sizler, işte, bu zor işi başardınız. Gerçekten, sizi kutlamak gerekiyor. Bu başarıyı, bu işi, çok önemsemeliyiz ve bu başarıya hep birlikte sahip çıkmalıyız. Birilerinin, sizin yaptığınız bu önemli işi küçümsemelerine, çarpıtmalarına, yanlış yöne çekmelerine, kötü niyetlerine, ham hayallerine, korkularına malzeme yapmalarına da hep birlikte engel olmalıyız.

Değerli milletvekilleri, buradan, sizlerle bir üzüntümü paylaşmak istiyorum. Bir haftadan bu yana, televizyonlarda ve birçok gazetede bazı köşe yazarları "Kürtçeye yasak kalktı; artık, Türkçe dışındaki dillerle de eğitim ve yayın yapılabilecek" diye yorumlar yapmaktalar; cumhuriyetin niteliklerinin tartışılır hale geldiğini iddia etmekteler.

Yine, birtakım çevreler, ülke bütünlüğü tehlikeye giriyor, devletin ve milletin tekliği, cumhuriyetin değişmez nitelikleri tartışmaya açılıyor demekteler ve Lozan hatırlatmaları yapıyorlar, korku ve panik havası yaratıyorlar.

Bu iki anlayış da doğru değildir, meseleyi özünden saptırmaktır. Umarız ki, bu çıkışlar, sadece bir yanlış algılamadır, arkasında bir kötü niyet yoktur.

Değerli milletvekilleri, biz, bu değişiklikleri, hep birlikte, beraberce, ülkemizin, insanımızın, devletimizin ihtiyaçları ve beklentileri yönünde yaptık; milletimizin değerleri, çıkarları ve Avrupa Birliğine girme yönünde ortaya konulan irade doğrultusunda yaptık. Yapılan değişikliklerle, bu Anayasa, bu ülkede uygulanacaktır, bu milletin mutluluğu ve refahı için uygulanacaktır. Öncelikle, bunu herkes böyle bilmek mecburiyetindedir. Ülkenin ve milletin gerçeklerini unutarak, dünü unutarak, dünyada ve çevremizdeki gelişmeleri unutarak, birtakım evrensel değerlerin arkasına saklanarak bu milletin geleceğiyle oynamak, ona deli gömleği giydirmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Zaten, milletimiz de, tarihinin hiçbir döneminde bu türlü niyetlere ve gayretlere fırsat vermemiştir.

Değerli milletvekilleri, burada, çok önemli bir meseleyi birlikte tanzim ediyoruz; ülkemizin idarî ve siyasî çatısını birlikte çatıyoruz; komplekslerden, korkulardan, hesaplardan arınarak, insanlarımızın ihtiyaçlarına evrensel düzeyde çözümler üretmeye çalışıyoruz. Daha mutlu, huzurlu, barış, kardeşlik ve dayanışma içinde daha müreffeh bir toplum oluşturmayı hedefliyoruz. Ekonomisini dengeye ulaştırmış, sürdürülebilir bir kalkınma hızını yakalamış, dünyayla entegre olmuş, tarihî müktesebinin ve coğrafyasının gücünün idrakinde ve bunu insanlığın barışına sunmuş bir Türkiye, güçlü, itibarlı bir Türkiye kurmaya çalışıyoruz. Bunun yolu, hepinizin malumu olduğu üzere, ülkenin ve milletin birliğinden, barış içinde yaşamasından geçer. Birileri, Anayasada yapılan bu değişiklikleri yanlış anlayarak, orasından burasından çekiştirerek, zorlama yorumlar yaparak, bölücülüğe, ayırımcılığa, yıkıcılığa çanak tutmaya kalkışmamalıdır. Bunu, hepinizin adına ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, eserimize ve sorumluluğumuza sahip çıkalım. Bizler, Anayasada yaptığımız bu değişiklikle neyi amaçladığımızı ve burada hangi düzenlemeleri gerçekleştirdiğimizi, topluma, birlikte ve doğru anlatmalıyız. Bence, biz, burada, öncelikle, temel hak ve hürriyetleri korumaya aldık; bu, çok önemli bir değişiklik; sınırlamalara sınırlama getirdik. Böylece, insanımız, Türk insanı, hiçbir ayırım gözetmeden, herkes, Türk Milletinin bir ferdî olmak sorumluluğuyla, özgürce düşünecek, düşüncesini ifade edecek, örgütlenecek ve ülkemizin, milletimizin mutluluğu için katkısını sağlayacak; bu, imkânı getirdik. Bugün, milletimizin ve devletimizin içinde bulunduğu krizden çıkması için, insanımızın katkısına büyük ihtiyaç bulunmaktadır. İnsanımızı, bu meseleye katmadan bundan çıkamayacağımızı hep tekrarlayıp durmaktayız.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayhay...

Korkmayalım; art niyetliler, kötüler, bölücü yıkıcılar ve bu yönde gayretler olacaktır, her zaman olmuştur; bunların varlığı bizi ürkütmesin. Biz, sorumluluğumuzun idrakinde meseleye sahip çıkalım. Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Alevîsi, Sünnîsiyle bu millet bir bütündür, bu ülke bizimdir, bu millet bizim, hepimizindir. (Alkışlar) Varlığımızın en büyük dayanağı ve kaynağı millî birliğimizdir. Yaptığımız değişikliklerle bunu pekiştirdiğimize inanıyorum. Devletimizin kuruluş felsefesi değişmedi; cumhuriyetimizin unsurları değişmedi; dil birliği değişmedi. Anayasanın 13 üncü, 14 üncü, 26 ncı, 28 inci maddelerinde yapılan değişikliklerin hepsinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasî rejiminin değişmez unsurları korunmuştur. Devlet ve millet tekdir; siyasî rejimimiz demokratik, laik cumhuriyettir; dili Türkçedir. (MHP sıralarından alkışlar)

Vatandaşlarımızın, günlük yaşamlarında kendi ana dillerini, farklılıklarını, farklı lehçelerini özgürce kullanmaları dün de yasak değildi, bugün de, yarın da yasak olmayacaktır. Anayasanın 4 üncü maddesinde, 27 nci maddesinde, 42 nci maddesinde ve birçok diğer maddelerinde bu hususlar açıkça ifade edilmektedir. Ham hayallere ve korkulara kapılmanın hiçbir anlamı yoktur, faydası da yoktur. Bu değişiklikler, millî değerlerimizi evrensel standarda taşırken, milletimizin milletlerarası platformda yerini güçlendirecektir. İnsanlarımızın bir kısmını yerelleşmeye mahkûm edemeyiz, edilmesine de müsaade edemeyiz.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Anayasada yapılan bu değişikliklerden bunları anlıyoruz. Sizleri, bu değişikliklerin lafzına ve ruhuna sahip çıkmaya çağırıyoruz. Sayın Komisyon Başkanımız mutlaka bunu ifade etmelidir, yanlışa çekilmesine engel olmalıyız. Özellikle aydınları ve basınımızı da sorumluluk duygusuyla bu Meclisin, dolayısıyla, halkımızın iradesine saygıya davet ediyoruz. İsterdik ki, üretimin Anayasa teminatı altına alınmasını kabul etseydik. Bilgi edinme ve bilgiye ulaşma hürriyetini de tanzim edebilseydik. Yargı ve yönetimle ilgili temel değişiklikleri de görüşebilseydik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, tamam.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayırlı bir iş yaptığımıza inanıyorum. Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, söz sırası Doğru Yol Partisinde.

İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok güzel bir çalışma sonucu bir anayasa değişiklik teklifi huzurlarınıza geldi. Gayretli çalışmalarınızla birinci görüşmeler tamamlandı; ama, gönlümüz isterdi ki, keşke bu işi iki ay evvel yapsaydık; yani milletin sıkıntısı, eğer bu Anayasanın değişmesiyle azalacaksa, keşke bu sıkıntıyı iki ay evvel bitirseydik. (DYP sıralarından alkışlar) Olay bu; ama, bu bir başlangıçtır; fakat, burada kalmamasını temenni ediyorum. Yani, bu bir paket mi, birinci paket falan demeyin, anayasa değişikliğini bir bütün olarak düşünelim. Dün de ifade etmeye çalıştım, bugün de söylüyorum; bizim, Uzlaşma Komisyonundaki değerli arkadaşlarımızın, yarından tezi yok -onların gecesi gündüzü yok biliyorum, çok uyumlu çalışma yaptılar- Anayasanın geri kalan bütün maddelerini lütfen elden geçirsinler; yani, bu Anayasa, bu sistem içinde kalacaksa, sistemde bir değişiklik yapmayacaksanız, yani, yarı başkanlık sisteminden başka bir sisteme geçmek istemiyorsanız, yarından tezi yok, geri kalan ve bekleyen ve milletin istediği maddeleri de, çağdaş normları uygulayarak yeniden gündeme getirmek lazım. Bunu getirmediğimiz zaman, bu iş yarım kalır; yani, bu Meclis, "Anayasanın 37 maddesini değiştirdik, bizim işimiz bitti" deme hakkına sahip değildir, hiçbirimiz de sahip değiliz. Önemli olan, 177 maddeyi ele alacaksınız, tek tek inceleyeceksiniz, değişmesi gereken ve evrensel boyutlar içindeki değerleri göz önünde tutarak, çağdaş bir anayasa yapmanın mutluluğunu, hep birlikte, işte o zaman yaşayacağız. Bugünkü mutluluğumuz yarımdır, bu mutluluğu tamamlamak istiyorsanız, Anayasadan sonra da, Türkiye'nin beklentisi olan... Biraz evvel değerli arkadaşlarım ifade ettiler, keşke, gazetenin tam sütunuyla, tam boyunda ilan veren o sivil toplum örgütlerinin temsilcileri burada olsalardı, bize destek verselerdi; ilanlarla değil, burada görünerek destek verselerdi, herhalde, bu anayasa değişikliği görüşmeleri  daha da olgunluk içinde  tamamlanırdı.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türk Milleti bir şey bekliyor, onların arzularını geri çevirmek ister misiniz; istemeyiz. O zaman ne bekliyor; toplumun isteği şu: Bu Anayasa bitsin; ama, bitmesiyle beraber, bir seçim kanunu bekliyor sizden; çağdaş bir seçim kanunu bekliyor; her seçimden seçime değişen değil, kalıcı bir sistem içinde bir seçim kanunu bekliyor, bunun için de ilanlar var. (DYP sıralarından alkışlar) Bir siyasî partiler kanunu bekliyor. Vatandaş, ben arzu ettiğimi seçemiyorum, bunun sıkıntısını çekiyorum diyorsa, Büyük Millet Meclisinin birer ferdi olarak, birer üyesi olarak, bunlara kulak vermemizin zamanı çoktan geldi, geçti.

Bu nedenle, bu çalışmayı kutluyoruz.  Tam destek verdik, hatta, şunu da ileri sürdük: Bazı maddelerin değiştirilmesi bizi sıkıntıya sokar, o zaman gözden geçiririz dedik. Yine aynı şeyi söylüyoruz; ancak, her milletvekilinin değerli oyuna ve fikrine saygı duyduğumuzu da ifade ettik, elbette. Eğer bu gizlilik içinde olmazsa, yani, o saygı düzeni olmazsa, elbette, bazılarının istekleri, bazılarının değil, Türk Milletinin isteği dışındaki isteklerini gündeme getirmek hiçbir şeye yaramaz. Önemli olan, evvela, bu milletin isteğidir; bu millet sizden ne istiyor?.. Bu anayasa değişikliği kimsenin bir dilim ekmeğini iki dilim yapmıyor; ama, bir moral verecek, bu morali Türk Milleti istiyorsa, siz, geri kalan maddeler de yapmak mecburiyetindesiniz.

O nedenle, ben, hiç lafı uzatmıyorum, kesin söylüyorum, 138 mi gerekli; onu değiştirin. Millet diyor ki: Bu Mecliste 550 milletvekili fazla...

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Siz getirin o zaman.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Kimin getirdiği önemli değil, yanlışı tekrarlamak daha büyük yanlıştır. Hata fahişse, yaptığınız daha fahiş hata olmasın; millet azaltın mı diyor, onu azaltalım. Bir kanun teklifi verdik, imzaya açtık, gelin, destekleyin. Emin olun ki millet bundan memnuniyet duyacak. (DSP sıralarından gürültüler) Senin veya benim gelmem önemli değil, kişiliklerimiz önemli değil değerli arkadaşlarım, önemli olan, milletin temsilcilerinin burada hazır olmasıdır.

Hepinizin, Anayasanın geri kalan maddeleriyle ilgili gayretinizi esirgemeyeceğinizi umut ediyorum. Birinci paket, ikinci paket, üçüncü paket, neyse; en fazla, ekim ayına kadar diğer paketlerin bu Mecliste görüşülmesi, zannederim bu millete daha büyük rahatlık getirecektir; ama, yok "biz işimizi bitirdik, bu kadar yeter" derseniz, çağdaşlığı yakalamanız mümkün olmaz. Anayasa Mahkemesinin durumunu gözden geçirmeniz lazım, 119 uncu maddeyi gözden geçirmeniz lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bunun yanında, bakın -dün söyledim- 83 üncü maddeyi gözden geçirmeniz lazım. İnsanın kendi iradesi dışında karar vermesi güzel bir şey mi?.. Milletvekilinin kendi iradesi dışında bir başka merciin karar vermesi, o milletvekilini yaralar. Bu nedenle, neler değişmesi lazım geliyorsa, nerede bir sıkıntı varsa, nerede bu sıkıntı devam etmek eğilimi içinde ise, yapacağımız iş, o sıkıntıyı ortadan kaldırmaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda.

Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi dördüncü yasama yılına girerken, olağanüstü toplanmış, özveriyle, gündemde bulunan anayasa değişikliklerini görüşmüş; yüzaltmışiki yıldır anayasa istikrarını arayan bir milletin Meclisi olarak, bu dönemde, en büyük adımı atmışız ve gerek anayasal istikrarı sağlama gerekse yüzaltmışiki yıldan bu yana yaptığımız değişikliklerin en büyüğünü yapmışız. Her anayasamızda değişiklikler yapmışız; ama, hiçbirinde 37 maddelik bir değişiklik söz konusu değil. Bu nedenle, bu fevkalade bir sivil inisiyatifin ortaya konmasıdır ve fevkalade ciddî bir anayasa reformudur.

Ben, bu reformun gerçekleşmesinde, bu değişikliklerin, bugüne kadar aksamadan gerçekleşmesinde fevkalade üstün gayretler gösteren ve bütün partilerin eşit olarak temsil edildiği Uzlaşma Komisyonunun Başkanı, şimdiki Devlet Bakanımız Sayın Nejat Arseven'in şahsında, bütün Uzlaşma Komisyonu üyelerimize teşekkür ediyorum; özveriyle çalışmışlardır, büyük iş başarmışlardır.

Yine, aynı şekilde, Anayasa Komisyonumuz fevkalade önemli çalışmalar yapmış; özveriyle, değişiklikleri Genel Kurul gündemine getirmiştir ve Başkan Sayın Turhan Tayan ve komisyon üyelerine teşekkür ediyorum.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı bu tasarruf, bu değişiklik, bana göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, siz değerli milletvekillerinin, ömür boyu, boynunuzda taşıyacağınız bir onur madalyasıdır ve bundan sonraki nesillere bırakacağımız en büyük miras da, en anlamlı miras da bu değişiklikler olacaktır. İnşallah, ikinci tur oylamalarda da aynı özveriyle bunu başaracağız ve anayasa değişikliklerini gerçekleştireceğiz.

Tabiî ki, bu değişikliklerle, biz, devlet-birey dengesinde bireyin lehine, özgürlükler lehine adımlar attık. Demokraside, hukukun üstünlüğünde, insan haklarında gelinen evrensel normlara yaklaşma noktasında ciddî adımlar attık. Bu, Türk Halkının iradesiydi ve aynı zamanda, Türk Halkının iradesi olan, Batı'ya açılan kapıda önemli bir mihenk taşı olacak Avrupa Birliğinin kapısını açma noktasında da çok ciddî bir tasarruf olmuştur. Bu nedenle de fevkalade önemli bir başarı sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu başarı bizi ideale ulaştırmamıştır; daha yapacak çok işimiz var. Bu, ciddî bir adımdır; ama, Meclis Başkanımız Sayın İzgi de, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına derhal başlayacağını belirttiler, Sayın Güven de biraz önce konuyu burada belirtti; Uzlaşma Komisyonumuzun mutlaka elden geçireceği Anayasamızın daha başka maddeleri vardır. Yargı bağımsızlığına ilişkin maddelere daha dokunulmamıştır ve o konuda, yine Uzlaşma Komisyonumuz özveriyle çalışmalı, yine bu çalışmalara, yaptığımız değişikliklere ilişkin olarak, ulusal programda belirtilen ve yine Türk Halkının ihtiyacı olan uyum yasaları da süratlice çıkmalıdır.

Tabiî ki siyasî partiler ve seçim yasaları da, ulusal program doğrultusunda, hukukun ulaştığı, seçim hukukunun ulaştığı, siyasî partiler hukukunun ulaştığı düzeye göre yeniden gözden geçirilmeli ve bu yasalar mutlaka çıkarılmalıdır. Yine, demokratik katılımın en önemli unsuru olan yerel yönetimlerle ilgili yasa da, mutlaka, bu Meclisin gündemine alınmalıdır. Anavatan Partisi olarak, bizim teklifimiz, bütçe görüşülmeden önce bu yasa bu Meclisin gündemine gelmeli ve belediyelerimizin nefes alması sağlanmalıdır.

Ben, tekrar, özveriyle çalışan Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerini Anavatan Partisi Grubu olarak kutluyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'da.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yapılan değişiklikleri -arzu edilen seviyede olmasa bile- olumlu karşıladığımızı ifade ediyorum; ancak, anayasa denildiği zaman, bir toplumsal mutabakat metni akla gelir. Anayasaların, açık, vazıh, net olması, içerisindeki kavramlar itibariyle konuşulduğu zaman yargıcın, milletvekilinin, bilim adamının aynı anlamı çıkarması lazım gelir. Yapılan bu değişiklikler açısından Anayasayı tahlil ettiğimiz zaman, yapılan değişikliklerde, yine, bazı muğlak ifadeler yer almaktadır. Ümit ediyoruz ki, daha doğrusu, sağlıklı düşünmek istiyoruz ki, bu kavramların bazı tartışmaları beraberinde getirmemesi gerekir.

Hatırlanacağı üzere, iki yılı aşkındır uzlaşma komisyonu çalışıyor ve bütün siyasî partiler -komisyon yasal olmasa bile- ciddî bir Anayasa değişikliği için uğraştılar ve tekliflerini getirdiler; ancak, basına intikal eden haberlere ve bugün çıkan  metne baktığımız zaman, hâlâ, vesayetli bir demokrasiden bahsetmek mümkün. Bazı çevrelerin getirdikleri 5 madde olduğu gibi girdi, 90 ıncı madde oy almadı; yine, telkinlerle, milletvekillerimiz ona oy vermediler; ama, buraya gelip konuşan parti sözcüleri Avrupa Birliği sürecinden bahsettiler. O zaman, neden 90 ıncı maddeye oy vermediklerini, doğrusu, sormak gerekir. Hatırlanacağı üzere, 90 ıncı maddede, iç hukuk ile dış hukuk arasında bir çatışma olduğu zaman, dış hukuk geçerli denildi. Öyle olmasına rağmen, görüşünü daha önceden açıklayan bazı kurum ve kuruluşlar doğrultusunda, maalesef, bu da teklifin maddeleri içerisinden çıkmış oldu.

Yine, bu değişikliklere çok dikkatle baktığımız zaman, hâlâ vatandaşı potansiyel suçlu görmeye, hâlâ "bu maddeyle oynarsak, burada endişe şu olur..." Yani, birtakım korku ve endişelerle değişiklik yapmaya başladığımız anlaşılmaktadır. Doğrusunu isterseniz -bu, benim kişisel kanaatimdir- Parlamento üzerinde geçmişe yönelik baskıların hâlâ devam ettiğini ve bu değişikliklerin çok büyük bir ileri adım gibi gösterilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Halbuki, bu millet, çok daha iyisine layıktır. Tasarının gerekçesinde, Avrupa Birliği böyle istiyor... Halbuki, biz, Saadet Partisi olarak diyoruz ki, milletin istediğini yapmak, millet bunu istediği için yaptığımızı söylemek, işin belki en doğrusudur.

Diğer, çok önemli konulardan bir tanesi; Türkiye'de anayasalar yapılıyor, yasalar yapılıyor; ama, bakıyorsunuz, bir yüksek mahkemede, bir siyasî partiyle ilgili karar verilirken, kimseye sormadan, kendi itiraz ediyor, kendi yasayı iptal ediyor ve iptal ettiği yasayla, bir siyasî parti hakkında kapatma kararı verebiliyor. Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Yasaları yazmak, anayasaları ortaya koymaktan ziyade, o anayasadaki kavramları, hukuk çerçeves içerisinde kullanmak mecburiyetindeyiz. Bugün, yargının siyasallaşmadığını söylemek, maalesef, mümkün değil.

Yine, Anayasanın temel ilkelerinde yazıyor "laik, demokratik, sosyal hukuk devleti" deniyor; ama, gelin, laikliği dünya normlarında uygulayalım dediğimiz zaman; gelin, bunun tarifini yapalım dediğimiz zaman veya demokrasi, sosyal devlet veya hukuk devleti dediğimiz zaman, bazı çevreler, dünya normlarında olabilir, ama, Türkiye'nin özel şartları var... Bu Anayasa metnine sayfa sayfa baktığımız zaman, hepimiz biliyoruz ki, yukarıda verilen yetkileri, aşağı bentlerde, ama ve ancak, aslında, onun manası, Türkiye şartları böyle ifade  ediyor, Türkiye'nin gerekleri böyle diyor.  Birilerinde -anayasanın da temel ilkeleri arkasına saklanmak suretiyle- benim dediğim olur, Türkiye'yi ben yönetirim, benim söylediklerime karşı gelen, devlete karşı gelmiştir mantığı vardır; bu mantığı da kaldırma görevi Parlamentoya düşer.

Doğrusunu isterseniz, siyasîlerin bazı çevrelerle laf tartışması yapması yerine, mesela, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, yasal olarak, demokratik sistem içerisinde yeri ve konumunu, görev sorumluluklarını net olarak bu Parlamento yazdığı gün Türkiye'de demokratik hayata geçilir, siyasî rahatlama sağlanır veya demokratik hayat huzura kavuşabilir. O açıdan, mutlaka, anayasa ve yasalardaki kavramların ne olduğunu çok net ortaya koymak gerekir. Biraz önce konuşan MHP'li arkadaşımızın söyledikleri ile DSP'li arkadaşımızın söyledikleri kavram farklılıkları ortadaysa, bu anayasa değişikliği maksadına ulaşmamış demektir. Onun için, bu kavramlarda, bütün siyasî partiler, bütün yargıçlar, bütün bilim adamları aynı anlamı çıkarmak mecburiyetindedir. Kaldı ki, bu metinleri dikkatle takip ettiğimiz zaman, geri sayım da olduğunu görmek, söylemek mümkündür.

Biz, Saadet Partisi olarak hep şunu yapmaya çalıştık: Pazarlıkçı bir görüntü vermekten ziyade, acaba, bu tasarıya ne katkı sağlayabiliriz; komisyonda çalışan arkadaşlarımız verdikleri önergelerle... Yine, 69'da aynı şeyler kaldı; yine, hâlâ, orada "zımnen", "sarahaten" kelimeleri aynen yerinde kaldı; odak tarifi, hâlâ, belirsiz halde kaldı; ama, bunun yanında, soruşturma komisyonuyla ilgili, adil yargılamayla ilgili ciddî birtakım gelişmeler var; ama, bu Parlamentonun mehabetiyle mütenasip bir değişiklik yapıldığı kanaatinde değilim. Onun için, konuyu burada çok büyütmemek lazım. Ben, burada, emeği geçen arkadaşlarıma teşekkürü, sivil bir anayasa yapıldığı zaman yapmak üzere saklıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, aslında, yapılan bu değişiklikler kadar, uyum yasaları da çok önemlidir. Hatırlarsınız, daha önce yapılan anayasa değişikliklerinin uyum yasaları, aradan zaman geçmesine rağmen halen yapılamamıştır. Demek ki, bundan sonra devam edecek Uzlaşma Komisyonunun yapacağı ilk iş, daha önce ve bu pakette yapılan değişikliklerin, uyum yasalarının hemen çıkarılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Saadet Partisi olarak, bireyin haklarını devlete karşı koruyan ve toplumsal mutabakatı sağlayan, devletin üniter yapısını koruyan, devlet-millet kaynaşmasını sağlayan ve herkesin açıp okuduğu zaman "tamam, bu benim anayasam" diyebileceği bir metin arzu ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, bundan sonra yapılacak değişikliklerde, daha çok, halktan ve milletten korkmadan, birtakım uyarıları, telkinleri ve baskıları bir tarafa bırakarak milletin talepleri doğrultusunda hazırlanacak bir anayasa, bu memlekete huzur getirecektir.

Böyle bir anayasa hazırlamak dileğiyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli'de. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; birinci tur görüşmeler başarıyla sonuçlanmıştır. Bu süreç içerisinde bazı arkadaşlarımızın eleştirilerini dinledim; hayretle karşıladım. Tabiî ki, arkadaşlarımız, yapılan bu çalışmaları eleştireceklerdir; ama, eleştirilerin, yıkıcı değil, yapıcı olması gerekiyor.

Siz değerli milletvekilleri biliyorsunuz, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, yaklaşık ikibuçuk senedir çalışıyor. Bu çalışmalarında Anayasanın ilgili maddeleri teker teker gözden geçirildi. Bütün doktriner çalışmalar, bütün arkadaşlarımız tarafından teker teker incelendi.

Hepiniz şunu çok iyi biliyorsunuz; Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun ilkesi şu: 11 arkadaşımızdan biri dahi bir maddede çekincesini koyduğu zaman, o madde, Uzlaşma Komisyonunun metnine girmiyor. Bu, çalışmanın ne kadar zor olduğunun bir göstergesi. Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun 37 maddeden oluşan metni, birbirinden farklı görüşlere sahip siyasî partilerin uzlaşabildiği bir metin. Şüphesiz, bu metin çok daha mükemmel olmalı. Ben, daha önce, Anayasa Komisyonunda da bunu ifade ettim; bu 37 madde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini yansıtmıyor; 83 üncü maddede, 100 üncü maddede ve diğer maddelerde Demokratik Sol Partinin görüşleri çok çok farklı; ama, biz, burada, Demokratik Sol Parti olarak, kulaklara hoş gelen, trübinleri oynayan, popülist politikalar yapan yaklaşım içinde olmadık. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, Türk Halkı, bizden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, 2001 yılının önünü açacak, Türk Ulusunu gelecekte daha yüksek yerlerde görecek beklentiler içerisinde. Onun için, ben, öncelikle Sayın Başbakanıma, diğer siyasî partilerimizin sayın genel başkanlarına, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu üyelerine ve Anayasa Komisyonu üyeleri ile sizlere şükranlarımı sunuyorum.

Bu çalışma, bu birinci tur görüşmeler küçümsenecek görüşmeler değildir. İlk kez bir sivil anayasa yapılıyor ve geniş çaplı, 37 maddeden ibaret bir değişiklik gerçekleştiriliyor. Partilerarası Uzlaşma Komisyonu kararlı ve en kısa zamanda, birinci paket geçtikten sonra diğer çalışmalarını da yapacak, Yargıtayla ilgili, Danıştayla ilgili, Cumhurbaşkanının yetkileri ve görevleriyle ilgili ve diğer maddelerle ilgili kapsamlı bir çalışma yapacak ve sizin görüşlerinize arz edecek.

Hepinize şükranlarımı sunuyorum, başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Anayasa Komisyonu Başkanı, Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Tayan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda öngörülen değişiklik teklifleriyle ilgili birinci tur görüşmeler ve oylamalar tamamlanmıştır. Bu görüşmeler ve oylamalar sırasında, söz alarak, bu kürsüden, konuşmalarıyla katkıda bulunan siyasî partilerimizin değerli sözcülerine, önergeleriyle katkıda bulunan önerge sahiplerine çok teşekkür ediyorum.

Komisyonumuz, bu görüşmelerden, bu önerilerden, gerek önümüzdeki ikinci tur çalışmalar sırasında gerekse bundan sonraki komisyon çalışmaları sırasında istifade edecektir ve yararlanacaktır. 

Grup sözcüleri, konuyla ilgili fevkalade güzel konuşmalar yaptılar. Bu konuşmaların hiçbiri reddedilecek beyan ve değerlendirmeler değildir. Ben, Komisyon Başkanı olarak, bu konuşmaların tümünün altına imza atmaya hazırım.

Değerli arkadaşlarım, 6 partiden oluşan bir Mecliste, uzlaşıyla, kapsamlı bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Anayasamızın 6 ncı maddesi "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" demektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün şurada yazılı bulunan veciz ifadesi, sözü, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu ilkesi, bugün, bir daha anlamlı hale gelmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurulduğu günden bugüne kadar, kendi anayasasını hür iradesiyle yapma fırsatı ve imkânını bulamayışı, demokrasimizin üzerinde daima bir kambur olmuştur. Siyaset kurumumuz ve demokrasimiz, artık bu kamburu üzerinden atmalıdır. 37 maddelik kapsamlı bir değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği cumhuriyete layık olmanın güveni içerisinde aziz milletinin huzurundadır.

Ben, emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Öncelikle, siyasî partilerimizin değerli genel başkanlarına, grup yöneticilerine, Uzlaşma Komisyonu üyelerine ve Anayasa Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelinen nokta fevkalade önemlidir; ancak, bir hususu burada hatırlatmadan geçemeyeceğim. İkinci tur görüşmelere geçmeden, siyasî partilerimizin, birinci tur görüşmeler ve oylamalar sırasında ortaya çıkan tabloyu çok iyi bir şekilde değerlendirmelerini istirham ediyorum. Bazı konuların sürekli bir şekilde provoke edilmesi, âdeta ayrışma noktaları ihdas edilmesi, uzlaşmadan rahatsız olunması gibi birtakım davranışların, Parlamento dışından gelen birtakım davranışların bizi olumsuz istikamette etkilemesi karşısında, siyasî partilerimizi biraz daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Konuşan grup başkanvekili arkadaşlarımız, grup sözcülerimiz, bazı anayasa değişiklikleriyle ilgili yapılan spekülasyonlardan rahatsız olduklarını ifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısının kesin ve tavizsiz bekçileri, sahipleri, savunucuları olarak, cumhuriyetin temel niteliklerine inanan milletvekilleri olarak, Atatürk'ün bize gösterdiği çağdaş, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak istikametinde gayret sarf eden Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu endişeler karşısında kaya gibi durmanın zamanıdır. Bu konuda, bizi, şu veya bu şekilde tereddüte sevk etmek veya Yüce Milletimizle siyaset kurumu arasında birtakım ayrışmaları ihdas etmeye kalkışacaklar olabilir, sorumsuz davranacaklar olabilir, konuları istismar ederek, kullanarak, birtakım hedeflere varmak isteyenler olabilir; ama, ben, bu birinci turda yapılan çalışmalardan edindiğim intiba olarak, ortaya çıkan olumlu sonuçlar olarak ve bu muhteşem tablo karşısında, artık, bu meselenin geride kalması gerektiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine her zamankinden daha fazla güvendiği noktasındaki inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26 ncı maddesi "herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir" der. Yine, bu fıkranın son cümlesi "bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir" der.

Yine, Anayasamızın 27 nci maddesi "herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir" der. Yine, 27 nci maddenin ikinci fıkrasında "Yayma hakkı, Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz" der.

Yine, Anayasamızın 28 inci maddesinin dördüncü fıkrası "basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır" der.

Yine, Anayasamızın 42 nci maddesinin son fıkrası "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" der.

Değerli arkadaşlarım, değişiklikle, düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları genişletilmiştir. Sınırlama halleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrultusunda düzenlenmektedir. Bu madde değişikliğini, kimse, hassas konulara hasredemez, üniter devlet ilkemizi tahrip için kullanamaz, istismar edemez ve etmemelidir. Kaldı ki, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızları kullanmasına herhangi bir engel bulunmadığı, herkesin bildiği bir gerçektir. Bu konu, Ulusal Programımızda tamamen çözülmüş ve halledilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu duygularla, tekrar Yüce Meclise teşekkür ediyorum, Yüce Meclis huzurunda saygıyla eğiliyorum, Yüce Meclisin bu başarılarının devamını diliyorum ve bir defa daha söylüyorum ki, gerçekten, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 49,5 saatte, maddelerine geçiş, 3 adet önerge ve 38 maddeyi oyladık; şimdi, 43 üncü defa oylamaya gideceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geçici maddesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy: 424

Kabul: 403

Ret: 16

Çekimser: 1

Boş: 3

Geçersiz: 1

Bu madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamıştır. (Alkışlar)

Şimdi, 38 inci maddeyi oylayacağız. 43 üncü defa oylamaya gireceksiniz; buyurun.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri -kapanışta da söyleyeceğim- Pazartesi günü yeni yasama yılının açılışı var; ancak, alınan karar gereğince, anayasa değişikliğinin ikinci tur oylaması salı günü saat 11.00'de başlayacaktır; onu malumaten arz edeyim. Yani, açılış için pazartesi günü saat 15.00'te geleceksiniz; ama, oylama, salı günü saat 11.00'de başlayacak, 21.00'e kadar devam edecek.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, önce, benim açıklamamı bekleme nezaketinde bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 38 inci maddesinin gizli oylamasına 416 sayın milletvekili katılmış; 399 kabul, 9 ret, 1 çekimser, 4 boş, 3 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, 38 inci madde de Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamış oldu.

Sayın milletvekilleri, kapanışı yapmadan evvel bir şeyi ifade edeceğim: 50 saatte, maddelerine geçiş, 3 adet önerge ve 39 maddeyle 43 defa gizli oy kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin birinci görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az 48 saat geçtikten sonra başlanacaktır.

Kapanışı yapmadan evvel de, huzurlarınızda, şahsım ve şahıslarınız adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi personeline teşekkürlerimi bir borç biliyorum; 50 saat boyunca bizden çok daha özveriyle çalıştılar ve yoruldular. Tabiî, onların da umudu, Türkiye'nin önünün açılması; inşallah, umutlarını boş çıkarmayız.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 24.9.2001 tarihli, 131 inci Birleşiminde alınan karar ve Anayasa gereğince, yeni yasama yılının açılışı için, 1 Ekim 2001 Pazartesi günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.08

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.