Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 70       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

134 üncü Birleşim (Olağanüstü)

27 . 9 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA), Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/886)

2. - Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki davetine, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/887)

3. - Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/888)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737)

 


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

26.9.2001 ÇARŞAMBA

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/803) (S. Sayısı : 737) görüşmelerine devam edilerek, 19 uncu maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 27 Eylül 2001 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 22.53’te son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

 

Şadan Şimşek

Mehmet Ay

 

Edirne

Gaziantep

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


     No. : 181

II. – GELEN KÂĞITLAR

27.9.2001 PERŞEMBE

Tezkereler

1. - Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/883) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.8.2001)

2. - Şahin Gümüş Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/884) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.9.2001)

3. - Nuri Akbulut Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/885) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.9.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, trafiğe kapatılan havalimanlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4745) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001)

2. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, yatırım araştırması yapılan ve yapılacak illere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4746) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001)

3. - Sivas Milletvekili Abdüllatif  Şener'in, Sivas'a TSE İl temsilciliği açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4747) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001)

4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, NATO ittifak sözleşmesinin 5 inci maddesinin devreye sokulmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4748) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

27 Eylül 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

"Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA), Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/886)

     25 Eylül 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

"NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA), Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde (İKÖPAB)" Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında görüşülerek uygun bulunmuştur.

İsimler, aynı kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgisine sunulur.

 

Ömer İzgi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

Başkanı

NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu

Abdullah Gül

AKP

Kayseri

(Asıl)

Oğuzhan Asiltürk

SP

Malatya

(Asıl)

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK) Eşbaşkanlığı

Sacit Günbey

SP

Diyarbakır

Remzi Çetin

AKP

Konya

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı

Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) Türk Grubu

Ali Gören

SP

Adana

(Asıl)

Nevzat Yalçıntaş

AKP

İstanbul

(Asıl)

Mehmet Zeki Okudan

SP

Antalya

(Yedek)

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Türk Grubu

Eyyüp Sanay

AKP

Ankara

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2 adet tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

2. - Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki davetine, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/887)

                                                                 20 Eylül 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru tarafından TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Kâmran İnan'a gönderilen yazıda, Komisyon üyelerinden oluşan bir heyeti Romanya Senatosunun resmî konuğu olarak ülkesine davet ettiği ifade edilmektedir.

Davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. - Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/888)

                                                                    20 Eylül 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan "Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme" konulu konferansa TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

 

Başkanı

 

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, salonumuzda bir teknik arıza olduğu için, temizlik yapılırken perdeler açık kaldı; teknik arıza giderilinceye kadar böyle kalacaktır. Bu hususu, gazeteci arkadaşlarımıza duyurmak istedim.

Teşekkür ederim efendim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 49 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır."

BAŞKAN - 19 uncu madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; Anayasamızda değişiklik yapan kanun teklifinin 19 uncu maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, mevcut Anayasanın 49 uncu maddesini değiştirmekte. 49 uncu maddenin başlığı ise, çalışma hakkı ve ödeviyle ilgili bir düzenlemedir. Maddede getirilen değişiklikle son fıkra iptal edilmekte, son fıkradaki ifade birinci fıkraya derc edilmektedir. Maddenin getirdiği yenilik, işsizlerin de korunma altına alınmasıdır; çalışanları ve işsizleri koruma görevi devlete verilmektedir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, iş ve işsizlik, toplum hayatında en mühim meseledir. Toplum içinde insanın statüsünü tespit eden ve toplum içinde kendisiyle ilgili muameleye yön veren bir durumdur. Şehirleşmenin, sanayileşmenin hızlandığı, toplumun köylülükten şehirliliğe dönüştüğü bir dönemde, işsizlik, fevkalade zor şartları getirmektedir. Nihayet, köyde, az çok arazisinde, zor şartlarda da olsa, tarlasında, bahçesinde idamei hayat eden insan, şehirde işsiz kaldığı zaman kimsesiz kalmaktadır ki, bu tabloyu bugün çok acı olarak yaşıyoruz.

                                      

(1) 737 S. Sayılı Basmayazı 24.9.2001 tarihli 131 inci Birleşim tutanağına eklidir.

Geçenlerde, çarşı pazar dolaşırken bir pazarcı arkadaşımız, esnaf dedi ki: "Pazar yerinde gıda maddeleri satıyorum ve müşteriler geliyor, yanlarında, bazen, küçük çocuklar annelerinin elini çekerek, eteğini çekerek tezgâhtaki şu gıda maddelerinden meyve istiyor veya başka bir şey istiyor; anne de 'oğlum, babanız daha maaş alamadı, onu alamam' diye gözyaşlarıyla çocuğunun başını okşuyor. Ben de, esnaf olarak, tabiî, bu tabloya dayanamadığım için, hemen, bir kâğıda biraz sarıp, çocuğun eline sıkıştırıyorum." Hakikaten, Türkiye, bugün çok zor şartlarda, zor günleri geçirmektedir değerli arkadaşlar.

Tabiî, iki yıldır uygulanan, IMF ile mutabakat halinde uygulanan istikrar programları, maalesef, başarılı olmamıştır. Nitekim, IMF'nin Başkan Yardımcısı Kruger, Fischer'in yerine gelen, bakın, dünkü basında ne diyor: "Türkiye'de yine belirsizlik var. Türkiye için şu an itibariyle yapabileceğimiz hemen her şeyi yaptığımızı düşünüyorum. Türkiye'nin programı, bir taraftan baktığımızda, kaygı uyandırıyor. Geçen hafta faiz oranları ve bazı başka göstergeler -ki, dövizdir kastedilen-tavana vurdu. Dolayısıyla, bir defa daha bir belirsizlikle karşı karşıyayız." Bir umutsuzluk ifade ediyor.

Yine, bugün, tabiî, sabah haberlerde -herhalde bu haberi nakzetmek için, IMF'nin yayımladığı bir kitaba atfen- Türkiye'de program iyi gidiyor istikâmetinde bir beyanat vardı.

Evet, Türkiye'de program iyi gidiyor; ama, korkarım, sonunda, bu bir Pirus zaferine dönecek; yani, IMF programı uygulanacak, ortada insan ve millet kalmayacak değerli arkadaşlar. Tabiî, öncelikle, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımızın, iş hayatının korunması ve işsizlerin korunmasıyla, insanın korunmasıyla ilgili kendi hükümetlerini çok ciddî şekilde ikaz etmelerini temenni ediyorum. Bizim muhalefet olarak sayımız buna müsait değil; daha aşırı hareketlerle huzuru da bozmak istemeyiz hiçbir zaman; ama, mutlaka bu politikanın değişmesi lazım.

Türkiye IMF'nin deneme tahtası haline geldi. Türkçe'de bir söz var: "Acemi nalbant, gâvur eşeğinde öğrenir." Biz, IMF'nin gâvur eşeği haline geldik. Milletimizi tenzih ederim; ama, bu tablodan bu hüküm çıkıyor değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Milletimi tenzih ederim; ama, yaşadığımız tablo, bizi bu hükme götürüyor. Fevkalade zor şartlardayız. Bunu, iktidara mensup çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın da, yaz tatili boyunca, derinliğine ve genişliğine hissettiklerine inanıyorum. Bunu, süratle hükümetin politikalarına yansıtacak, gerekirse hükümeti revize edecek, değiştirecek, ne yapılacaksa, Türkiye'ye ve insana umut veren yeni programa yönelmemiz gerekmektedir.

Tabiî, işsizleri korurken... Hemen dikkatinize arz edeyim. İşsizlik sigortası kuruldu. İyi bir kanundur, destekledik. Bu fonda halen, takriben 1,5 katrilyon mertebesinde para var. Aşağı yukarı aylık 200 trilyonluk da geliri var fonun. Bunun, takriben 110 trilyonu devletin ve işverenin katkılarıdır; diğerleri de fonun menkul sermaye iratlarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bu 1,5 katrilyonun fonda bekletilmesi yerine, iş hayatını canlandıracak, üretimi canlandıracak sahada kullanılmasını da hükümete tavsiye ederim.

Türkiye'nin acil meselesi -son cümle olarak söylüyorum- işsizi de koruyacaksanız, insanı koruyacaksanız, üretimi artırmaktır. Talebi doğurmak... Talebi doğurursanız üretim artar. Temel mesele budur.

Ben, bu maddenin hayırlı olmasını diliyor; hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilmek istenen 49 uncu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, anayasalar, sadece sayısal çoğunluğun elde edilmesiyle, her zaman ve kolaylıkla değiştirilebilen hukuk normları değildir. Anayasa değişikliklerinde esas olan, yine anayasanın belirlediği rejimin güvence altına alınması yanında, öngördüğü hukukî, iktisadî ve sosyal amaçların korunması, geliştirilmesi ve hissedilir derecede uygulamaya konulmasıdır. Anayasalar, teminat altına aldıkları -başta insan hakları olmak üzere- öngörülen hakların vatandaşlar tarafından kolaylıkla kullanılmasını sağlar.

Anayasalar, elbette değişmez metinler değildir, şartlar gerektiğinde değiştirilebilir; ancak, neyi, niçin değiştirdiğimizin hesabını da Yüce Türk Milletine vermek zorundayız. Anayasanın, değiştirilmesi gereken, demokratik olmayan hükümleri olabilir. Buna benzer hükümler diğer ülkelerde de vardır. Her millet, anayasasındaki demokratik olmayan, uygun olmayan hükümleri, kendi millî egemenlik, yaşayış, inanç ve çıkarlar doğrultusunda değiştirebilir. Biz de böyle yapmalıyız. Anayasanın tamamını sistem içinde ele almalı ve toplamını gözden geçirmeliyiz; ancak, bu birinci paketten sonra da, yargıyla ve ekonomiyle ilgili paketleri ele alıp, hızla gereğini yapmalıyız.

Bu maddeyle, Anayasamızın 49 uncu maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmaktadır. Bununla, bu maddenin yazılış biçimi ve şekli dışında neyi değiştiriyoruz? Anayasada mevcut olan ve "Çalışma hakkı ve ödevi" başlığını taşıyan 49 uncu madde ile  elimizdeki çerçeve 19 uncu maddedeki metne bakarsanız şunu görürsünüz: Yeni metinde sadece "işsizler" ibaresinin eklenmesinden öteye hiçbir fark ve yenilik yoktur. Anayasanın mevcut olan hükmünde, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek, çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak, çalışma barışını sağlamak gibi fonksiyonlar yok muydu? Mevcut hüküm bu sorumlulukları devlete yüklemiyor muydu, yoksa, madde yeterince açık değil miydi? Ülkede çalışanlar yarınlarından ümitsiz bir duruma getirilmişse, bu değişiklik ne ifade eder, topluma ne mesaj verebilir?

Bu sözlerimden, sakın ola ki, maddeye karşı olduğumuz anlaşılmasın; bu maddeyi destekliyoruz. Madde metninde işsizleri korumak gibi bir hedefin bir devlet yükümlülüğü haline gelmesinden dolayı memnuniyetimizi ifade ediyorum; ancak, söylemek istediğim şu: Hükümetin, şu anda, Anayasanın bu maddesini anlayış biçimidir. 57 nci hükümet, gerçekleştirdiği sözde sosyal güvenlik reformuyla, emeklilik yaşı, prim ödeme gün sayısı ve prim miktarlarını yükselterek kurum açıklarını kapatma yolunu seçmiştir. Bunun yerine, kayıtdışı işçiliğin yok edilmesi daha doğru ve isabetli olurdu.

Uygulanan bu yanlış politikalar yüzünden, işsizler ordusuna son altı ayda 1 milyon kişi eklenmiştir. Böylece, çalışanlarımız, cumhuriyet döneminin en zor ve kötü günlerini yaşamak zorunda kalmıştır. Kendi çalışanımız işsiz ve perişan durumdayken, yurt dışından gelen düşük ücretli ve kaçak işçiler ülkemize dolmuştur. Komşu ülkelerden gelen ve çok düşük ücretle çalışan bu işçilerin 1,5 milyona ulaştığı söylenmektedir. Bu işçilerin çalıştırılması, haksız rekabet yanında, devletin de prim ve vergi kaybına neden olmaktadır. Bunların çalışması önlenecek olursa, ülkemizdeki işsizlik de büyük ölçüde azalacaktır.

Sayın milletvekilleri, özelleştirme nedeniyle işsiz kalan, işini kaybetmek üzere olan insanlar, işçiler, memurlar, her gün kapılarımızı, sizin kapılarınızı aşındırmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bırakın çalışanları korumayı, onların hayat seviyelerini yükseltmeyi, çalışma hayatını geliştirmeyi, mevcut durumlarını dahi koruyamayan, özelleştirmeyi âdeta işsizleştirme yöntemi olarak kullanan bu iktidar, işsizleri nasıl kollayıp koruyacaktır?! Yatırımları sıfır noktasına getiren, doğacak çocuklarımızı, hatta torunlarımızı borç batağına sokan böyle bir iktidar, nasıl yeni istihdam alanı yaratacaktır?! Kendi alınteriyle kendi tarlasında çalışarak ekmeğini kazanmaya çalışan tütün, şekerpancarı, fındık, fıstık, buğday üreticilerini yokluğa mahkûm ederek şehre göçe zorlayan bu iktidar, nasıl çalışanları koruyacaktır?

Kısacası, çalışanına sahip çıkamayan, özelleştirmeyi işten çıkarma ve işsizleştirme olarak gören, kendi tarlasında çalışan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet efendim, teşekkür ederim.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda efendim.

Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinize saygılar sunuyorum.

Ayrıca, Avrupa sahalarında ülkemizi en iyi şekilde temsil ederek, âdeta gururumuz olan Galatasaray Futbol Takımını tebrik ediyor; başarılırının devamını temenni ediyorum. (Alkışlar)

Meclis Genel Kurulunun ilk sivil anayasa değişikliğini ve bu bağlamda, 49 uncu maddedeki yeni düzenlemeyi bütün kalbimizle destekliyoruz. Esas itibarıyla, görüştüğümüz teklif, yeni bir düzenleme getirmemektedir. Görüştüğümüz teklifte, 49 uncu maddenin üçüncü fıkrası iptal edilmekte, daha sübjektif olarak ikinci fıkranın sonuna eklenmektedir. Ayrıca, bu düzenlemeyle, bu maddeye bir ek yapılmakta ve işsizleri koruma kavramı dahil edilmektedir. Kaldı ki, bu husus dahi, 61 ve 82 Anayasalarının başka maddelerinde zaten mevcuttu. Başka bir anlatımla, yeni 49 uncu madde, daha önceki 61 ve 82 Anayasalarında da aynen bulunmaktaydı. Buna rağmen, kırk yıldan beri iş hayatında hiçbir düzelme olmamıştır; çünkü, iş hayatına ilişkin mevzuatta gerekli iyileştirmelere gidilememiştir.

Anayasalar genel düzenlemelerdir ve temel hususları içerir. Temel olguların uygulanışı ve detaylarının ise, muhakkak, özel mevzuatta geniş olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Bunun için, 49 uncu maddeyle ilgili olarak İş Kanunu, Sendikalar Kanunu, Borçlar Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu gibi mevzuatta gerekli iyileştirmelerin, gerçekçi ve aralarında çelişmeyen bir  biçimde yapılması zorunludur.

Anayasa hukukunda, bir bükülmez anayasa kavramı vardır. Cumhuriyet tarihimiz incelendiğinde, tamamıyla veya kısmen anayasa değişiklikleri yapılmıştır. Buna karşılık, başta Medenî Kanun olmak üzere, diğer mevzuatta ender olarak değişikliğe gidilmiştir. Toplumun değişen ihtiyaçlarına göre Medenî Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Ticaret Kanunu gibi kanunların üzerinde ise zaman zaman gerekli değişikliklerin yapılması bir ihtiyaçtır. bu anlamda, her ne kadar, ülkemizde bükülmez anayasa olduğu iddia edilmekteyse de, aslında, bükülmez Medenî Kanun veya bükülmez Borçlar Kanunundan bahsetmek daha doğru olur.

Nitekim, çalışma hayatıyla ilgili olarak, geçmiş anayasalarımızda bu hükümler bulunmakla birlikte, yaşantıda hiçbir zaman bir istikrar sağlamamıştır; çünkü, anayasadaki bu hükümler, gerekli özel kanunlarla düzenlenmediği ve uygulanışı denetlenmediği için, bir temenniden ileriye gidememiştir.

Kamu düzenine ilişkin olmasına rağmen, işverenlerin, sigortasız işçi çalıştırma veya sigortalı işçilerin sigorta primlerini eksik ve zamanında ödememe eğilimi kırılamamış; buna karşılık, sık sık prim borcu aflarına gidilmiş, darboğaza giren Sosyal Sigortalar Kurumunu kurtarmak için palyatif tedbirlere başvurulmuştur.

Her ne kadar, Anayasada ve yeni düzenlemede, çalışanların hayat seviyesinin yükseltilmesi devletin görevi olarak belirtilmekteyse de, açlık sınırının altında yaşayanlara bakarak, bugüne kadar devletin bu görevini yerine getirdiğinden bahsetmek mümkün değildir; fakat, görevini yerine getirmeyen devlet, çalışanlarından çok şey istemiş ve bir şekilde de almıştır.

Görevini yapmayan devlet, hizmet vermediği toplumdan fedakârlık bekliyor ve fedakârlık halde, zorla alıyorsa, bu rejimin adına demokrasi denilemez. Böyle bir düzende, temel hak ve özgürlüklerden dahi bahsetmek mümkün değildir.

İşçi, bulduğu işte tutunabilmek için, sigortasız ve temel ihtiyaçlarını dahi gidermeye yetmeyecek kadar düşük ücretle çalışıyorsa, işveren işyerinin masrafını dahi karşılayamadığı için işyerini kapatıyorsa, devletin, Anayasanın 49 uncu maddesinden kaynaklanan görevini yerine getirdiğini söyleyemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Vatandaş, cebinde parası olmadığı için telefon ücretini ödeyemiyorsa, parasızlık nedeniyle seyahate çıkamıyorsa, haberleşme ve seyahat hürriyeti olduğunu iddia etmek ne kadar doğru olur.

Bu nedenlerle, 49 uncu maddedeki düzenlemeyi benimsemekle birlikte, bugüne kadar olduğu gibi devam etmesi halinde, bu maddenin topluma hiçbir rahatlık ve huzur getirmesini beklemiyoruz. Onun için, en kısa zamanda, özel hükümler ile gerçekçi düzenlemelerin Yüce Meclise getirilmesi en büyük temennimizdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Bir adet önerge vardır; okutup oylayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 49 uncu maddesine aşağıdaki ifade son fıkra olarak eklenmiştir.

 

Mustafa Verkaya

Mehmet Gül

Süleyman Servet Sazak

 

İstanbul

İstanbul

Eskişehir

 

Mihrali Aksu

Lütfü Ceylan

Ahmet Aydın

 

Erzincan

Tokat

Samsun

"Hiç kimse veya kuruluşun yalnızca borçlarından doğan bir yükümlülüğü yerine getirememe-sinden dolayı üretimi durdurulamaz."

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Verkaya, konuşacak mısınız?

Buyurun efendim. (MHP ve AKP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, üretim hakkı, hayat hakkı kadar kutsaldır. Seyahat özgürlüğünün, bilgi edinme özgürlüğünün ve hatta, her yıl açlıktan ölen insanları da göz önüne aldığımızda, yaşama özgürlüğünün de var olabilmesi için, mutlak surette, üretim özgürlüğünün ayakta tutulması, doğru bir biçimde kullandırılması mecburiyeti vardır.

Malumunuz olduğu üzere, ülkemiz, iki büyük deprem ve arkasından da, ciddî iki ekonomik kriz yaşamıştır. Bütün bu yaşanan felaketlerin ekonomik hayatımıza ciddî etkileri olmuş, dolayısıyla, birçok işletme ciddî manada zor durumda kalmıştır.

İçişleri Bakanlığımızın valiliklere gönderdiği bir talimat üzerine, 81 ilde yapılan araştırmalar sonucunda, beş yıllık süreç içerisinde, 3 764 fabrikanın kapanmak zorunda kaldığını ve bundan dolayı, 96 634 kişinin de işten çıkmak zorunda bırakıldığını görüyoruz. Yine aynı şekilde, 4 737 fabrika, eksik kapasite nedeniyle, 102 000 işçisini çıkarmak zorunda kalmıştır.

Yine, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ticaret sicil memurlukları kanalıyla 2001 yılı için yaptırmış olduğu araştırmada, 6 518 işletmenin kapanmış olduğunu da görüyoruz.

Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2001 yılı ikinci dönemi için hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre, Türkiye genelinde 390 000 kişinin işten çıkarılmak zorunda kalındığı görülmektedir. Yine, 2001 yılı ikinci döneminde, toplam istihdam, geçen yılın aynı dönemine göre 185 000 kişilik bir azalış göstermiştir.

Bunu canlı örneklere taşımak istersek, vermiş olduğumuz önergenin, borcunu ödemeyenleri değil, istemesine rağmen, gayret etmesine rağmen ödeyemeyenleri kapsadığını da ifade etmek istiyorum.

Bunun sonucunda, bütün bu iyi niyetli gayretlere rağmen birçok firmamız borçlarından dolayı kapatılmıştır, haczedilmiştir, makinelerine el konulmuştur ve üretimleri durdurulmuştur. Bunun da ekonomimize ciddî kayıpları olmuştur.

Mudurnu İlçesini bilirsiniz, oradaki bir büyük tavukçuluk firmasını da bilirsiniz. Bu tavukçuluk firması, 100 milyon dolarlık ciroya sahipken, borçlarından dolayı yemlerine el konularak 6 milyon tavuğun ölümünü, dolayısıyla, bir firmanın, bir kasabanın yok oluşunu hep beraber seyretmiş durumdayız.

Üretimin durdurulması, devletimiz için vergi kaybıdır, SSK için prim kaybıdır. Kısacası, üretimin kutsal olduğunu, üretenlerin kutlu insanlar olduğunu burada ifade ederken, önergemizin kabulünü değerli hükümetimize ve vicdanları her zaman hassas bir terazi olan Yüce Parlamenterlerimize, milletvekillerimize arz ediyor, saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

19 uncu maddenin gizli oylamasına başlıyoruz:

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayrımına başlanıldı)

BAŞKAN - 20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 51.- Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.

İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak  kanunla düzenlenir.

Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.

BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa değişiklik teklifinin 20 nci maddesinde, sendikaların kurulmasıyla ilgili daha önce çıkarılmış olan 4688 sayılı Sendikalar Yasasına, âdeta, Anayasal bir dayanak sağlanılmaya çalışılmaktadır; ama, maddenin tamamını okuduğumuz zaman, eski maddeden tek değişik olan "işçiler" kelimesi çıkarılıyor, yerine "çalışanlar" kelimesi ekleniyor; ama, altına öyle maddeler ilave ediliyor ki, sendika tüzüğü yazılıyor zannedersiniz; şöyle şöyle olursa olur, böyle böyle olursa olur... Bu, Anayasa tekniğine de aykırıdır. Niye; tek cümle "çalışanlar sendika hakkına sahiptirler, kanunla düzenlenir." Bu kadar; ama, öyle şeyler yazıyoruz ki -bir hukukçumuzun dediği gibi "bu, Anayasa değil, amma yasa!- sendika kurulur; ama, şöyle şöyle şöyle olursa şu yasaklar vardır, şunlar kuramaz..." Böylesine bir mantıkla anayasa hazırlanabilir mi Allahaşkına?

Maalesef, getirilen bu anayasa değişiklik teklifi, çok ileri bir adım olarak takdim ediliyor. Bazı noktalardan ileridir; ama, getirilen bu madde açısından, aslında, 1965 yılında çıkarılan Devlet Personel Sendikaları Yasasından tam 36 yıl daha geridedir bu. Yani, 1965 yılında çıkarılan Sendikalar Yasası, bugünkü çıkarılan yasadan çok daha ilerideydi. Onun için, ileri adım atıyoruz derken, 1965 yılındaki adımı bile yakalayamamışız.

Onun için, gelin, bu noktada, çalışmalarımızı, daha gayretli, daha düzenli yapalım. Sendikalar, sivil toplum kuruluşlarıdır; baskı gruplarının sesini, devlete, hükümete, yöneticilere, ileten kurumlardır, sosyal hakları, malî hakları sağlayan kurumlardır. Eğer, bunların sesi soluğu çıkmaz olursa, toplum, konuşan bir toplum değil, susan bir toplum olur, susan bir toplum da, birtakım aşırı uçlara kayar. Onun için, ölçülü olmak mecburiyetindeyiz.

Tabiî, hükümet şimdi diyecek ki bize, efendim, işte, ekim ayında Avrupa Birliğinde ilerleme raporu hazırlanıyor, o ilerleme raporuna hazırlık olması için de, biz, alelacele, bu teklifi, tam olmadığını, kamil olmadığını, eksiklerinin olduğunu da biliyoruz, ama, ne yapalım, hemen getirdik, kabul edilsin; çünkü, ekim ayında Avrupa Birliğinden bir ilerleme raporu çıkacak, ona girsin diye acil getirdik. Her ne hikmetse, haziran ayında düzenleme yapılırken de, Sayın Bakanın bir ifadesi -var, eğer müsaade ederseniz buradan okumak istiyorum- o yasa çıkarılırken şöyle diyordu: "Bu konudaki mesleki örgütlerin, mesleki sendikalarımızın da bu manada açıklamaları hep gündeme geldi, yansıdı; grevli, toplu iş sözleşmeli bir yasa talebi. Evet, ilk bakışta, belki hakikaten, bu yasa tasarısının içerisinde böyle bir hükmün olmadığı, bu yasa tasarısının tenkit edilebilecek en önemli yönlerinden biri olarak değerlendirilebilir; ancak, bunun için de, hepimiz biliyoruz ki, bugünkü Anayasa çerçevesi içerisinde düşündüğümüz vakit, herkes arzu etse dahi, Anayasa değişmeden böyle bir istemin yasa tasarısının içerisine konulmasına, bir defa hukuken imkân yok." Yani, Memur Sendikaları Yasası çıkarılırken Sayın Bakan diyor ki: "Biz de, grevli, toplusözleşmeli bir yasa çıkarmayı arzu ediyoruz; ama, önümüzde bir Anayasa engeli var, o anayasa değişikliğini de bir an önce çıkarmamız mümkün değil." Niye mümkün değil; Sayın Bakanın, yine, aynen ifadesi var, diyor ki: "Her yıl, Cenevre'de, Uluslararası Çalışma Örgütünün düzenlediği konferansta, Türkiye ile ilgili gündem belirlendiğinde, hemen hemen her sene, yine, kamu çalışanları sendikalarının kurulup kurulmadığı gündeme gelmektedir. Ben, 12 Haziranda Cenevre'deki bu konferansa gitmeden önce, çok arzu ederim ve temenni ederim ki -tabiî ki, takdir Yüce Heyetinizindir- bu yasa tasarısı kanunlaşmış olur. Hiç olmazsa bu sene, Türkiye'nin gündeminden bazı maddeler, orada çıkarılmış olur." Sayın Bakan diyor ki: "Cenevre'ye gideceğim 12 Haziranda, ne olur benim elimi güçlendirin, eksik olmasına rağmen bu kanunu çıkaralım."

Şimdi, hükümet de, yine, gelmiş, aynı mantıkla diyor ki: "Bu anayasa teklifi hiçbirimizin içerisine sinmiyor; ama, ne yapalım, ekim ayında Avrupa Birliğinde bir ilerleme raporu hazırlanacak; hiç değilse, o ilerleme raporuna bir şeyler yaptık diyebilmek için bu anayasa teklifini getirdik."

Böyle bir mantıkla anayasa değişikliği yapılabilir mi Allahaşkına?! Böyle bir mantıkla ülke yönetilebilir mi?! Vatandaşından korkan, sendikalaşmasından korkan bir devlet anlayışı çok gerilerde kalmıştır. "Efendim, biz, memurlara grevli toplusözleşmeli hak verecek olursak, işte, işyerlerini kırarlar, parçalarlar..." Bunlar, 20 nci Yüzyılda kaldı. Eskiden, biraz o dönemin ideolojik yaklaşımlarıyla emek-sermaye çatışması, çelişkisi vardı; artık, 21 inci Yüzyılda emek-sermaye çatışmasından değil, emek-sermaye uzlaşmasından bahsediyoruz.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu hükümetin getirmiş olduğu uygulamalar, ekonomik mantık ve getirmiş olduğu noktada, Türkiye gibi asgarî ücretin 93 dolar olduğu bir ülkede, zaten, grevden, toplusözleşmeden bahsedemezsiniz. Sendikacılarımız bile "karın tokluğuna çalışmaya mecburuz" diyorlar. O halde, biz, çalışanlarımıza, grevli, toplusözleşmeli bir yasayı, ne olursa olsun, yapmak mecburiyetindeyiz. Vatandaşından korkan, memurundan korkan bir anlayış bu ülkenin çağdaşlaşmasını sağlayamaz, ileriye götüremez, Avrupa normlarına kavuşturamaz.

Devleti teslim ediyorsunuz, devletin bütün imkânlarını memurun eline veriyorsunuz, avucuna veriyorsunuz, güveniyorsunuz; ama, toplusözleşme vermeye güvenmiyorsunuz. Bu, anlaşılacak bir durum değildir.

Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya?.. Yok.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler...

Sayın Başkan, sıranız baki; takdim tehir oldu.

Buyurun Sayın Güler. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişikliğinin 20 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

20 nci maddeyle, Anayasamızın 51 inci maddesinde yer alan, sendika hakkı ve çalışanlarla ilgili yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesinin birinci fıkrası, herkese, barışçı amaçlarla toplantılar yapmak ve üyelerinin çıkarlarını korumak için sendika kurmayı benimsemektedir. Aslında, Uzlaşma Komisyonundan gelen teklif böyle olmasına rağmen, Anayasa Komisyonunda bu daraltılmış; geniş anlamda çıkar kavramı yerine, üyelerin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatları dikkate alındığından, bu çıkar kavramı daraltılmıştır.

Her ne kadar, 1995 yılında yapılan anayasa değişikliğinde, sendikalara nispeten siyaset yapma özgürlüğü tanındıysa da, sendikalar, üyelerinin her alanda çıkarlarını korumakla yükümlüdürler.

Biz, Anayasa Komisyonunda yapılan çalışmanın, getirilen teklifin gerisinde olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, memurlara yasayla tanınan sendika kurma hakkının yeterli olmadığını, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bulunmayan toplugörüşme yerine, toplusözleşme hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve işin doğrusunun bu olduğuna, memurlara toplusözleşmeli ve grevli sendika hakkının verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Demokratik dünya pratiğinde, sendikal anlamda memur sıfatı, sadece, kamu otoritesini fiilen kullanan üst düzey kamu görevlilerine verilir ve bu tanımın dışındaki kamu görevlileri diğer çalışanlarla aynı statüde görülüp, genel anlamdaki toplusözleşme ve grev haklarından birlikte yararlanırlar. Oysa, ülkemizde, memur tanımı kabul edilemez derecede genişletilerek, milyonlarca çalışanımız sendikal haklardan mahrum bırakılmıştır.

Bu durumda, devlet personel mevzuatında acilen değişiklik yapılarak, memur statüsünün sadece dünyada kabul edilen düzeyde sınırlanması ve diğer kamu görevlilerinin, genel anlamda çalışanlarla aynı statüye ve dolayısıyla aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, programımızda da belirttiğimiz gibi, memurların statülerini yeniden belirleyecek, memurların sendikal örgütlenmelerini ve sendikal haklarını yeniden ele alarak, gerekli düzenlemeyi yapacağız. Umuyor ve diliyoruz ki, bundan sonraki ilk anayasa değişikliğinde, memurlarımıza, grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı verilir; ancak, söylediğim gibi, memur tanımının yeniden yapılmasının mutlaka gerekli olduğuna inanıyoruz.

Biz, genellikle, Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerini ya çok az onaylıyoruz veya farklı hükümler, çekinceler koyduktan sonra onaylıyoruz. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin ILO sözleşmelerini onay sayısına baktığımızda, toplam 181 sözleşmeden sadece 34'ünü onaylamış olduğumuz görülecektir. Bu da, toplam sözleşmelerin ancak yüzde 19'unu oluşturmaktadır. Uluslararası norm ve standartları kulak ardı eden, çalışma hayatımızda sadece bu sözleşmelerin yüzde 19'unu onaylayan ülkemizi, Avrupa Birliği nasıl üyeliğe kabul edecektir? Avrupa Birliğine aday 13 ülkenin, ILO sözleşmelerini onay sayılarına bakarsak, Türkiye'nin son sıralarda yer aldığını üzülerek görürüz. Bu da, ülkemizde çalışma hayatına verilen önemin, örgütlenme özgürlüğümüzün hangi boyutlarda olduğunu veya başka bir tabirle, emeğe verilen değerin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Birliğine, bizim, onlar tarafından, alınmadığımız değil, kendi iç yasal düzenlemelerle yeterince, hazır olmadığımız ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca "sendikalar üzerinde devlet denetimi, sendikaların kuruluş ve faaliyetlerinin kanunlarla uygunluğunu sağlamak amacıyla ve sendika bağımsızlığı ilkesini zedelemeyecek bir biçimde düzenlenir" ibaresinin bu maddeden çıkarılmasını olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. İstediğimiz gibi olmasa bile, bu haliyle de, bu anayasa değişikliğini çalışanlarımız, işçi ve işverenlerimiz adına, olumlu bir adım olarak görüyoruz.

Bu yeni düzenlemenin tüm çalışanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Partide.

İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA RAHMİ SEZGİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın "sendika kurma hakkı" başlıklı 51 inci maddesinde, 737 sıra sayılı yasa teklifinin, çerçeve 20 nci maddesiyle yapılması düşünülen değişiklik hakkında, DSP Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere huzurlarınızdayım, Yüce Heyete saygılar sunuyorum.

Sendikalar, sanayi devriminin bir sonucu olarak, 19 uncu Yüzyılda Batı sanayi işçilerinin hak ve menfaatlarını işverene karşı koruma kaygısından doğmuştur. Özellikle, bireylerin, tek tek, çalışma hayatında işverene karşı pazarlık yapma şansı ve gücü olamaz ve olmamıştır. Çalışanların, ancak, birleşerek, örgütlenerek güçlerini birleştirmeleriyle işveren karşısında haklarını savunabildikleri de bir gerçektir. 1961 Anayasamız, ülkemizde de çalışma hayatının daha sağlıklı ve daha verimli işleyebilmesi için, işçi ve işverenlerin sendika kurabileceklerini öngörmüştür.

Burada değinmeden geçemeyeceğim. Genel Başkanımız Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in, Anayasanın bu maddelerine dayanarak, 1960'lı yıllardaki Çalışma Bakanlığı döneminde iş yasalarına katkısı ve öncülüğü, Türkiye'deki çalışma hayatının sağlıklı olarak gelişebilmesi bakımından büyük önem arz etmektedir.

Sendikaların, toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde, üretimin ve ülkemiz ekonomisinin gelişmesinde önemli roller oynadığı bir gerçektir. Yine belirtmek gerekir ki, katılımcı, çoğulcu demokrasimiz, sendikaların katkılarıyla daha da güçlenmiştir ve güçlenecektir. İşçi ve işveren sendikalarının sınıf mücadelesi üzerine oturtulmaya çalışılan anlayışlar da yok olmuş, onun yerine, işveren-işçi menfaatlarının uzlaşabileceği, ülke ekonomisine en yüksek katkının sağlanmasıyla tarafların amaçlarına ulaşacağı anlayışı artık egemen olmuştur.

Ekonominin ve çalışma hayatının dinamik yapısı, çalışma hayatını düzenleyen yasaların, kuralların çok kısa sürede eskidiği, gelişmelerin çok çabuk gerisinde kaldığı da bir gerçektir.

Sayın milletvekilleri, sendika kurma hakkını düzenleyen Anayasamızın 51 inci maddesi, çalışma hayatını düzenleyen Anayasa hükümleri arasında en önemlilerinden biridir. Mevcut Anayasa hükmünde, sendika kurma hakkı, işçi ve işveren olarak ifade edilmiş olmasına rağmen, bu yeni düzenlemeyle, tüm çalışanlara sendika kurma hakkı getirilmektedir. Bu adımı olumlu bulduğumuzu belirtir, Yüce Heyeti en içten saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisinde.

Sayın Kaya?..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Mehmet Dönen Bey konuşacaktır.

BAŞKAN - Peki, efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, bugün, anayasa değişiklikleriyle ilgili maddeleri görüşüyoruz.

Çerçeve 20 nci maddede, Anayasamızın 51 inci maddesindeki, özellikle sendika kurma ve üye olma şartlarını düzenleyen bir madde olarak burada, bu maddeyi yeniden düzenliyoruz; ama, burada, çok ciddî bir düzenleme göze çarpmıyor. Bir tek "işçi ve işverenler" kavramı yerine "çalışanlar" kavramı getirilmiştir. "Çalışanlar" kavramı, olumlu ve doğru bir kavram; ama, özellikle, sendika kurma ve sendikadan çıkma konusunda, burada, çok geniş bir maddeler kümesi oluşturulmuş. Bence, bunlar, yasalara ve sendikaların tüzüklerine bırakılması gereken maddelerdir.

Şimdi, düşünün ki, bir işçinin aynı işkolunda görev yapan birden fazla sendikaya üye olmasının Anayasayla yasaklanmasının hiçbir mantığı yok. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir anayasa maddesi olduğu kanısında değilim. Bunlar, yasayla düzenlenebilir; hatta, bunlar, sendikaların kendi tüzüklerinde düzenlenebilir. Bugün, dünyanın birçok ülkesinde yasayla işkolu bile belirlenmez; herkes, kendi işkolunu, kendi kongrelerinde, genel kurullarında belirler, böyle bir usul var.

Değerli arkadaşlarım, esas olarak baktığımızda, mantık olarak Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin, yani, çalışanlarının tümünün sendikalı hale gelmesini amaçlayan bir yasal düzenleme yapmak durumundayız. Yani, işçi, memur ayırt etmeden, herkesin, grevli, toplusözleşmeli bir sendikal hakka kavuşacağı bir anayasal düzenlemeyi yapmak zorundaydık. Daha doğrusu, Anayasada engel olarak gösterilen bu maddeleri ortadan kaldırmak durumundaydık. Türkiye'yi rahatlatacak ve bugün içinde bulunduğu sıkıntılardan kısa sürede çıkaracak temel düzenleme bu olmalıydı.

Değerli arkadaşlarım, hiç kimsenin, hele, devletin kendi çalışanından korkması söz konusu olamaz. Eğer, ben memurlara grevli, toplusözleşmeli sendikal hak tanırsam, yarın, bu ülkeyi bu çalışan memurlar gerçekten yaşanamaz hale getirir, bunlar birer anarşi kaynağı haline dönüşür mantığı doğru bir mantık  değil. Çünkü, kendi çalıştırdığı memurundan korkan bir devlet anlayışı,doğru bir anlayış, demokratik bir anlayış değil.

Onun için, bakın, eğer, bir toplum örgütlüyse, o örgütlü toplumda anarşi veya terör kol gezemez, mümkün değil. Kendi saflarını sıklaştırmış bir toplum içerisinde terör olmaz, olamaz zaten. Terörün de temelde panzehiri örgütlü toplumdur; ama, bu örgütlü toplum, bütün haklarını alabilmek için belirli yasal zeminlere oturmuş bir örgütlü toplum; yani, eğer sendika kurduracaksak, bu sendikalar gerçekten grevli, toplusözleşmeli, dünyada var olan gelişmiş ülkelerde -ki Avrupa ile entegre olacaksak- ne varsa, Türkiye'de de o olmalıdır diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

20 nci madde üzerinde önerge yok.

20 nci maddeyi oylamadan önce, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin gizli oylamasının neticesini açıklıyorum:

Oylamada 431 sayın milletvekili oy kullanmış, kabul 414, ret 11, çekimser 1, boş 4, geçersiz 1.

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu bu madde de elde etmiş oldu efendim.

20 nci maddenin oylamasına geçiyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli'nin yerine, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz; Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in yerine de, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oylama işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların toplanılmasına başlanıldı)

BAŞKAN - 21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 55 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur."

BAŞKAN - 21 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçeve 21 inci maddeyle, Anayasamızın 55 inci maddesinde değişiklik yapıyoruz. Anayasamızın 55 inci maddesinin son bendinde, asgarî ücretle ilgili bir değişiklik yapıyoruz. Asgarî ücreti belirleme kriterleri içerisinden sosyal şartları çıkarıyoruz.

Aslında, sosyal şartları çıkarmak, bence çok doğru bir anlayışın ürünü değildir; çünkü, hem Avrupa sosyal şartları ilkelerine baktığınızda hem de Türkiye'de asgarî ücretin belirlenmesinde sosyal şartların etkisi düşünüldüğünde, Anayasamızda sosyal şartlar kriterinin kalması gerektiği kanısındayım. Çünkü, asgarî ücret, özellikle kıdem, işin niteliği gibi, yalnızca ekonomik kriterleri içeren bir anlayıştan dolayı belirlenmez. Bir ülkede asgarî ücret, özellikle sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımı düzenlenirken çok önemli bir faktör olarak ele alınır ve bu faktörün, özellikle gelir dağılımı düzenlemesinde çok büyük etkisi vardır.

Değerli milletvekilleri, zaten bugün asgarî ücret, gerçekten çok komik duruma düşmüştür. 1995 yılında 160 dolarlarda olan asgarî ücret, hatta 2000 yılının başında 140 dolarlarda olan asgarî ücret, bugün 80 dolarlara düşmüştür. Yani, 80 dolarlara düşen asgarî ücret -Türkiye'nin bugünkü sosyolojik koşullarında da- özellikle gelir dağılımının nasıl bozulduğunun çok temel göstergesidir. Yani, Türkiye'deki gelir uçurumunun bu hale gelmesi, asgarî ücretin yarısının daha altına düşmesi, çok açık, net olarak, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların ve sosyal koşulların bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî asgarî ücrette yapılması gereken bir diğer konu -az önce verdiğim rakam, net asgarî ücret üzerinden hesaplanan rakamdır- asgarî ücret kesinlikle vergi dışı kalmalıdır. Özellikle bugünkü ekonomik sıkıntıların yaşandığı, reseyonun yaşandığı, durgunluğun yaşandığı, fabrikaların kapandığı bir dönemde, özellikle asgarî ücretin vergidışı bırakılması, gerçekten, ekonomiye yeni bir ivme kazandıracaktır; çünkü, özellikle asgarî ücret üzerindeki çok yüksek orandaki vergiler, vergi dilimlerinin çok yüksek olması sonucu, işverenler, ya taşeron işçiliğine kaymakta ya özellikle kaçak işçiliğe kaymakta -ki, bu, ekonomiyi de özellikle kayıt dışına itmekte- veya işçi çıkarmakta kendini zorunlu görmektedir. Biz, eğer, bugün, asgarî ücreti vergidışı bırakırsak, asgarî ücretin vergidışı bırakılmasıyla birlikte, hem kayıt dışında olan birçok sektörü kayıt içerisine alma imkânımız olur hem bugün, işçilerimizin, asgarî ücretle çalışan insanlarımızın eline daha yüksek bir ücret geçmiş olur hem de işverenlerimiz, gerçekten, daha fazla işçi istihdam eder duruma gelirler. Onun için, bugünkü resesyonda, bence, Anayasanın asgarî ücretle ilgili bu maddesini değiştirirken, hükümetimizin asgarî ücret konusunda alması gereken tedbirleri de konuşmak gerektiği kanısındayım.

Değerli arkadaşlarım, asgarî ücret, gerçekten, ekonomik kriterlere dayanarak tespit edilmemeli, sosyal şartlar da göz önünde bulundurulmalı diyorum ve Anayasanın bir önceki durumu bugünkü durumdan bir adım daha ilerideydi diye düşünüyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın'da.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkanım ben gelmeden süre başlamış; bu arada, 15 saniye gitmiş.

BAŞKAN - Efendim, biliyorsunuz, geliş-gidişler de buna dahil.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Peki.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

21 inci çerçeve maddeyle Anayasanın 55 inci maddesinin son fıkrası değiştiriliyor. Mevcut hali "Asgarî ücretin tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur" şeklindeydi, şu şekle getiriliyor: "Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur."

Tabiî ki, bunun eskiye göre oldukça iyi bir gelişme olduğu kanaatindeyim; ancak, burada, 55 inci maddenin bir önceki paragrafını okuduğumuz zaman "ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır" denilmektedir.

Şimdi, bu paragraf üzerinde birazcık durmak lazım. Acaba, gerçekten, bugüne kadar devleti temsil eden hükümetler, özellikle 55 ve 56 ncı, özellikle de altını çizerek söylüyorum, 57 nci cumhuriyet hükümeti, bu maddenin gereğini bugüne kadar yapmış mıdır? 2001 Ocak ayı itibariyle asgarî ücretin 153 dolar dolaylarında olduğunu herkes biliyor. Bu, ağustos ayı itibariyle 90 dolara, maalesef, bugün itibariyle de 76 dolara düşmüş durumdadır. Takriben, ülkemizde 3 milyon civarında asgarî ücretlinin çalıştığı bilinmektedir, ki, bu, tüm çalışanların yüzde 53'üne tekabül etmektedir.

Değerli milletvekilleri, her asgarî ücretliden, dokuz ay içerisinde veya tam olarak sekizbuçuk ay içerisinde 77 dolar gasbedilmiş durumdadır, bunu 3 milyonla çarptığımız zaman 231 milyon dolar yapmaktadır.

Halbuki, Anayasanın amir hükmü neydi: "Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret vermek zorundadır." Maalesef, bu asgari ücret, 2001 yılının ağustos ayında tespit edilmiştir ve tespit edilen asgari ücret -16 yaşından büyükler için söylüyorum- brüt 167 940 000 lira, net 122 200 000 lira.

Burada dikkat edilmesi gereken, dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta daha vardır; o da, asgari ücretli çalıştıran bir küçük işyeri sahibi, her asgari ücretli için, çalışana ödediğinin dışında, 102 740 000 lira da devlete ödemek mecburiyetindedir; bunun 18 890 000 lirası Gelir Vergisi, 83 850 000 lirası da sigorta primi olarak alınmaktadır.

Bir diğer enteresan nokta; Türkiye'de, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 167 milyon lira brüt, 122 milyon lira net asgari ücret tespit ediyor; ancak, Sosyal Sigortalar Kurumu -her ne kadar Sayın Bakan bizi dinlemiyorsa da- diyor ki "ben bu ücreti kabul etmiyorum, 210 milyon lira üzerinden prim isterim" ve bunu alıyor maalesef! Burada, hangi kanuna, neye dayandığını anlamak da hiç mümkün değildir!

Değerli arkadaşlar, dün, burada, Anayasamızın 41 inci maddesi -yani, aile içi eşitlikle ilgili madde- görüşülürken, konuyu anlatmak üzere, siyasî partilerimizin bayan milletvekilleri bu kürsüye geldiler, onlar burada konuştular; güzel bir şeydi. Bugün, Anayasada, asgari ücretlilere ilişkin bir düzeltme yapıyoruz; imkân olsaydı da, bir asgari ücretli gelip, şu Meclis kürsüsünden konuşabilseydi. Zannediyorum ki, ne Sayın Bakan, ne Sayın Başbakan, ne diğer Sayın Bakanlar ve ne de bizler, o konuşurken, bu sıralarda, bu kadar rahat oturabilirdik. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şunu ifade ederek sözlerime son vermek istiyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEZİR AYDIN (Devamla) - Tarihi büyüklerimizden Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig'de şöyle diyor: "Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır; askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Hazinenin, bu malı ve serveti elde edebilmesi için, halkın zengin olması lazımdır; halkın zengin olması için de, doğru kanunlar konulmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse dördü de kalır; dördü kalırsa, ülke çözülmeye yüz tutar."

Değerli arkadaşlar, onun için, temennimiz odur ki, inşallah, gerek çalışanlarımızın gerek memurumuzun, emeklimizin gerek esnafımızın, velhasıl tüm milletimizin dertlerine deva olacak, derman olacak kanunları bir an önce yapmak ve tatbik etmek temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, Türkiye'de ilk olarak yazılı anayasalar 1876'da Teşkilatı Esasiye Kanunuyla başlamıştır. O günden bugüne, 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları, devamlı olarak, ülkenin millî bütünlüğünü korumak ve kollamak üzere devlet ağırlıklı bir anayasa niteliği arz etmiştir. Halbuki, gelişmiş olan ülkelerde, artık, birey, her şeyin önündedir. Aslolan, ferdin hürriyetinin, ferdin temel hak ve hürriyetlerinin önplanda tutulduğu bir anayasa türüdür. Gönül arzu ederdi ki, bu Yüce Meclis, topyekûn bir şekilde, her şeyiyle bu Meclisin malı olacak ve dolayısıyla A'sından Z'sine kadar yeniden bir anayasa hazırlamış olsaydı; ama, bu 37 maddeyle başlayan bu başlangıç da, dileriz ki, inşallah, arzulanan, bu milletin arzuladığı çalışmanın bir ilk adımı olsun. Gün gelecek ki, Türkiye ve Türk Milletinin temsilcileri kendilerini buna zorlamak mecburiyetini hissedeceklerdir; bu gün yakındır. İnşallah, bu gün geldiğinde, Türkiye, artık, ferdin temel hak ve hürriyetlerini doya doya teneffüs ettiği bir anayasayı çıkarma şerefini kendisinde bütün dünyaya ispat etmiş ve dolayısıyla, işte, Türkiye Cumhuriyetinin Millet Meclisi, millî iradenin tam tezahürü olduğunu, Kurtuluş Savaşında yaptığı başarıda olduğu gibi, burada da ispat etmiş olduğunu gösterecektir.

Değerli arkadaşlar, bunu belirttikten sonra, esas itibariyle şu anda üzerinde durduğumuz 21 inci madde, asgarî ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartlarını ve ülkenin ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak hazırlanması... Değerli arkadaşlar, şunu özellikle belirtmek isteriz ki, bugün, çağdaş gelişmelere uygun, çalışanların onurlu bir biçimde yaşamasına yetecek bir sosyal ücret tespiti gerekir; ama, gelin görün ki, çalışanların asgarî ücretini 1997'den bugüne rakamlarla belirttiğimiz zaman göreceksiniz ki, hep, indeks aşağıya doğru düşmüştür. Bakınız, 1995'te devamlı olarak yukarıya doğru çıkmış ve 1996'da, 1997'de çıkış kaydetmiş; ama, 1998'de düşmüş; 2000, 2001 yıllarında ise,  son derece, insanların o çalışanlara karşı adil bir şekilde davranmasını beklediği hükümet, 1997 yılında 114 dolar olan asgarî ücreti, 1998'de 119'a, 1999'da 130'a çıkmış ve 2001 yılında 75 dolara düşürmüştür. Bu nasıl sosyal adalet?! Bu nasıl çalışanların hak ve hukukunu gözetmek ve korumak?! Diyoruz ki, adil bir şekilde bu tespit edilecektir. Adalet, çalışanların insanca yaşamasını sağlayabilmesidir.

Bugün, maalesef, çalışanlar... Düşünün, 1990'lı yılların başında bağımsızlığına kavuşmuş olan Sovyetler Birliği bünyesindeki -gerek demirperde gerisi ülkeler gerek bağımsız devletlerin o zamanki hali- çalışanlar 20 dolar ilâ 50 dolar nispetinte ücret alıyorlardı. Bugün, Türkiye, o duruma gelmektedir. Türkiye'nin ekonomisi, maalesef, işçisini, bu yanlış politikalar neticesinde doyuramaz duruma gelmiştir. İşçi, aç ve perişan durumdadır; çocuğunu okula göndermekten acizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu konuda söylenilecek çok şey var; fakat, her şeyden önce, adaletle düşünen zihniyetler çalışanların karnını doyuracak, insanca onun hayatını idame ettirebilecek bir durumu sağlayabilmelidir; bu, yapılmadığı takdirde adaletten bahsetmek de mümkün değildir; adil olamazsınız. Adil olunmadığı takdirde de hükümetin payidar olması mümkün değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyor, bu değişimin, ülkemize, vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Kılıç'ta.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişiklik Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, biraz önce söz alan Sayın Nezir Aydın'dan bir alıntı yapmak istiyorum. Sayın Nezir Aydın, Meclisteki kadın-erkek üye dengesinden yola çıkarak, şu anda bir asgarî ücretlinin bu kürsüden seslenmesinin, sorunlarını dile getirmesinin son derece yerinde olacağını vurguladı. Katılıyorum; ancak, şunu söylemek gerekir: Bir asgarî ücretlinin gelip, burada mutlaka olup sorunlarını dile getirmesine gerek yok; bizler neciyiz?! Bizlerin de en temel görevlerinden birisi, asgarî ücretliler dahil olmak üzere, tüm emekçilerin sorunlarını, hep birlikte, buradan çözmek diye düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar, SP sıralarından alkışlar[!])

Değerli arkadaşlar, sadece bu yeterli değil; olanaklar elverdiği ölçüde, bu düzeni, emek öncelikli bir düzen şekline çevirmek de, bana göre, başlıca görevlerimizden birisidir...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Öyle mi oluyor acaba?!

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Hep beraber, hep beraber... Bunu, bir milat kabul edelim. Bakın, Anayasada da çok güzel bir değişiklik yapıyoruz...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Biraz evvel rakamlar sunuldu...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmasanız... Heyecan katıyorsunuz ama!..

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle sözlerimin başında vurgulamalıyım ki, emek, en yüce değerdir. Bu vesileyle de, tüm emekçileri buradan saygıyla selamlıyorum...

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Emekçiler sizi sevmiyor!

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, çerçeve 21 inci maddeyle Anayasamızın "Ücrette adalet sağlanması" başlıklı 55 inci maddesinde değişiklik öngörülmektedir. Yapılan değişiklik "Asgarî ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartlarının da dikkate alınması" hükmünü getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, öngörülen anayasal değişiklikle asgarî ücret tespit normları evrensel normlarla uyumlu hale getirilmektedir; ancak, bu normların Anayasada yer alması yeterli değildir; çünkü, asgarî ücretle ilgili bugüne kadar yapılan uygulamalar çeşitli yönleriyle yeterli bulunmamış; üzerinde yoğun tartışmalar ve eleştiriler olagelmiştir. Bu eleştirilerin temelinde, kanaatimce, ekonominin ve çalışma yaşamının pek çok alanında asgarî ücretin bir ölçü olarak kullanılmasının rolü vardır. Zira, asgarî ücretteki bu düzenleme, bağlı olarak tüm diğer alanlarda da dengeleri etkilemektedir. Bu nedenle, asgarî ücretin gerçekçî bir şekilde belirlenmesi olanaklı olamamaktadır.

Öteden beri üzerinde tartışılan bir konu da, asgarî ücretin belirlenmesinde tek başına bir kişi mi, yoksa, bir çekirdek ailenin mi baz alınacağı hususudur. Uluslararası sözleşmeler, bu arada,  ILO  ilkeleri, ailenin baz alınmasını öngörmesine rağmen, ülkemizde, tek bir kişinin asgarî yaşam gereksinmeleri dikkate alınarak asgarî ücret belirlenmektedir. Bu çelişkinin giderilerek, aile bazında asgarî ücret belirlenmesinin gerçekçi ve doğru olacağı kanaatindeyim.

Yine, asgarî ücretten vergi kesilmemesi konusu tüm ilgili çevreler tarafından olumlu bulunurken, bir türlü bu sağlanamamaktadır. Asgarî ücretten vergi kesilmesi, olayın özüne aykırıdır ve süratle bu uygulamaya son verilmeli, asgarî ücretten vergi alınmamalıdır. Bu çerçevede belirtilmelidir ki, ülkemizde çalışanlar ve çalıştıranlar üzerindeki yükümlülükler son derece yüksektir.

Değerli arkadaşlar, örneğin, 1.8.2001'de yürürlüğe giren asgarî ücret kriterlerine baktığımızda, 167 940 000 lira olan asgarî ücretten ücretlinin eline geçen 122 000 000 liradır. Bir de işveren boyutuna baktığınızda, işverene bir asgarî ücretlinin maliyeti 221 919 000 liradır. Arada çok büyük farklar vardır. Bu, bir çelişkidir ve bu çelişki ve çarpıklıklar kayıtdışı ekonomiyi teşvik eden en önemli unsurlardan birisidir.

Değerli milletvekilleri, bizler, Demokratik Sol Parti olarak, hakça düzen programımızla üretimin hakça paylaşılmasını, bu paylaşımda öncelikle emeğin hakkının gözetilmesini öngörüyoruz. Zira, biz, bir sol partiyiz. Sol demek, emek demektir, emekten yana olmak demektir, emeğe öncelik vermek demektir. Bu, insanlık tarihinde de, siyasî terminolojide de böyle anlaşılmış ve böyle yaşanmıştır.

Demokratik Sol Parti, bir koalisyon hükümetinin elverdiği ölçüde, dünya ve ülke gerçeklerini dikkate alarak, çalışanların, köylülerin, kısaca, emeğin yanında olmaya özen gösteriyor, göstermeye de devam edecektir.

Türkiye'de demokratik sol hareket, 1960'ların başında, işçilerin, köylülerin, çalışanların, emekçilerin demokratik, ekonomik hakları için verilen ve önemli kazanımlarla sürdürülen bir emek mücadelesinde mayalanmış ve 1980'lerden sonra da yeni bir yapılanmayla, çizgisini, inancını, tutumunu aynı canlılıkla sürdürmüştür. Kuruluştan bu yana değişmeyen parti programı incelendiğinde görülecektir ki, baştan sona emekçilerin önceliğini, gönencini, güvenliğini öngören bir programdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Anayasayı değiştirmek, bu doğrultuda yasalar yapmak önemlidir; ama, yeterli değildir. Bu hukuka uygun olarak, uygulamaların yapılması mutlaka sağlanmalıdır. Bunun yolu da, her alanda etkin bir dış denetim sisteminin mutlaka kurulmasıdır. Ulu Önder Atatürkümüz o engin uz görüşüyle daha 1921'lerde bu hususun altını şu özlü cümlelerle çizmiştir: "Her şey kanun yapmaktan ibaret değildir. Bilakis, her şey, o kanunları tatbik etmek ve ettirmekten ibarettir. Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir."

Değerli milletvekilleri, bu inanç ve samimî duygularımla sizleri saygıyla selamlıyor; yapılacak düzenlemenin tüm emekçilere esenlikler getirmesini diliyorum.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka konuşma?.. Yok.

Bir adet önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik teklifinin 21 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.        26.9.2001

İlave hüküm:

"...asgarî ücretten vergi alınmaz."

 

Yasin Hatiboğlu

Mustafa Geçer

M. Zeki Çelik

 

Çorum

Hatay

Ankara

 

Ali Oğuz

S. Arif Emre

M. Zeki Okudan

 

İstanbul

İstanbul

Antalya

 

Bahri Zengin

Mehmet Bekâroğlu

 

 

İstanbul

Rize

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Mutadı bozar mıyız diye bir temenni de bulunduk; ama, olmadı...

BAŞKAN - Mutat oyla bozulur...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; bu son uyum ve uzlaşı komisyonu ile Anayasa Komisyonundaki çalışmalarda, Anayasamızın 48 ilâ 55 inci maddeleri, çalışma hayatını düzenleyen  bu 8 maddede daha da iyiye gidiş ve götürüş sağlanabilir mi diye bir çaba sarf edildi. Elbette iyileştirmeler var; bunu, kimsenin inkâr ettiği falan yok; ama, kâfi ve şafi mi; ne kâfi ne de şafi; yani, ne kifayet eder ne de derde devadır.

Sayın Kılıç arkadaşımın temennilerine katılıyorum; ama, tespitlerine; yani "sol demek, emek demektir; sol demek, hakça düzen demektir; sol demek, hakça bölüşüm demektir" tespitlerine katılıp katılmamaya biraz sonra birlikte karar vereceğiz.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Niye?..

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Şu efendim, gayet açık: Bendenizin bir önergesi var. Diyorum ki, asgarî ücretten vergi alınmaz. Bunu, Anayasaya, bu 55 inci maddeye monte edelim. Hakça düzen dediğiniz şey bunu gerektiriyor; emeğe saygı bunu gerektiriyor. Asgarî ücret; yani, ölmemek için -kifafı nefs diyorlar eskiler ona- ekmek koklamak âdeta. Şimdi, bu yetmiyormuş gibi, bir de vergiye tabi tutarsanız, hakça düzenin, hakça ölçünün, bölüşümün bir anlamı yok; bir anlamı da olmaz; yani, o tespitte gerçekten, Demokratik Sol Partiye yakışan, yaraşan bana göre de odur. Şimdi kendine yakışan ve yaraşanı yapmıyor olması beni üzüyor. Şimdi, buyurunuz, şuna bir oy veriniz. Bakın, göreceğiz... Deminden beri işçi dedik, çalışan dedik; buyurun... Ben, Kılıç arkadaşıma ve onun gibi düşünen tüm partilere mensup üyelere, milletvekili arkadaşlarıma bu yolu açmak için, bu işin hamaliyesine talip oldum; helali hoş olsun. Bir destek bekliyorum.

Sayın milletvekilleri, zannetmeyesiniz ki, bu "efendim, işte herkes bir önerge veriyor, ne yapsak, biz de bir önerge versek" mantığıyla verilmiş bir önerge değil; bu, bizim idealimiz, bu, bizim senelerdir mücadelesini yaptığımız bir kavga, bir hukuk kavgası.

Kamuda çalışanlara grevli, lokavtlı toplusözleşme imkânı verecektiniz, ne yaptınız; ne getirdiniz çalışanlara?!.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Ağır ağır...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, tabiî, ağır ağır; ama, bazı yere çok hızlı hızlı. Neden? (DSP sıralarından "Siz geldiniz de ne yaptınız?" sesleri)

Biz geldik ne yaptık... Eşelmobil diye bir şey duydunuz mu? (DSP sıralarından "Bu ne ki?" sesi)

Bakın gülüyor, "bu ne ki?" diyor. Doğru "bu ne ki?" diyor... Bakınız beyler, laf olsun, dostlar alışverişte görsün diye verilmiş bir önerge değildir bu.

Şu, anayasa değişikliği tekliflerinin karşılaştırmalı metinleri, görüş ve öneriler kitabında, her siyasî partinin, dostumuz Demokratik Sol Parti de dahil, tüm partilerin önerileri var. 55 inci maddeyle ilgili söylenen şu, deniliyor ki "ücret, emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıklara işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgarî ücretin tespitinde, ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur." Denilen bu.

Peki, bir başka sayfada, bir başka ses var, bir başka nefes var. Madde 55; teklif Refah Partisinin. Ne diyor:"Ücrette adalet sağlanması. Ücret, emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıklara işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgarî ücretin nasıl tespit edileceği, çalışanın 4 kişiye kadar bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin zorunlu geçimi ve ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurularak kanunla düzenlenir. Asgarî ücretten vergi alınmaz. Memur aylıklarının enflasyona karşı korunması için eşelmobil sistemi uygulanır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Demek ki, şu önerge, akla vehleten gelen, nevzuhur bir önerge değil. Biz, bunun mücadelesini, aşağı yukarı, beş senedir ki, imza -kendisini saygıyla anıyorum- Hüsamettin Cindoruk Beyefendiye ait... Demek ki, altı yedi sene önceden beri bunun mücadelesini veregelmişiz. Şimdi işte, arkadaşlarım için iyi bir test fırsatı çıkmıştır.

Sayın Kılıç'ın sözlerine katılıyorum, temennilerine katılıyorum; tespitlerine katılıp katılmamaya, oylamadan sonra karar vereceğimi arz ediyor, saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum efendim. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylayacağız: Önergeyi kabul edenler...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Osman Bey, sen bari oy ver!

OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Veriyorum.

(SP sıralarından "emekçiler, emekçiler, haydi görelim sizi" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, sesli oylama yok; sesli oylama yasak. Susarsanız, daha rahat sayarız.

Efendim, sayımda ihtilaf var. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum ve üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

21 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 20 nci maddesinin gizli oylamasına 443 sayın milletvekili katılmış olup, 424 kabul, 11 ret, 2 çekimser, 5 boş, 1 geçersiz oy kullanılmıştır.

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu bu madde de sağlamıştır.

Sayın milletvekilleri, saat 14.20'ye kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.20


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.20

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Anayasa değişikliği görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

21 inci maddenin görüşmeleri bitmişti.

 Şimdi, oylamaya geçiyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 21 inci maddenin oylamasının tasnifine ve 22 nci maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 65 inci maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

XIII. Devletin iktisadî ve sosyal ödevlerinin sınırları

Madde 65.- Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.

BAŞKAN - 22 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi, Saadet Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Zor ve sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz bu devrede, yeni çalışma yılımızın, ülkemiz ve insanımız için hayırlı hizmetlere vesile olmasını da temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çerçeve 22 nci maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 65 inci maddesi, kenar başlığıyla birlikte değiştirilmektedir.

65 inci maddenin kenar başlığı "sosyal ve ekonomik hakların sınırı" şeklindeyken, bu defa "devletin iktisadî ve sosyal ödevlerinin sınırları" şeklinde değiştirilmektedir. Yani, haklardan sınır kaldırılmakta; fakat, ödevlere, bir yerde, sınır getirilmek gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Madde ise "devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir" şeklinde düzenlenmektedir. Hemen, bir mazeretle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, anayasalar, devletlerin yapılanmasını, fonksiyonlarını belirleyen, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini, muasır medeniyet ışığında ve çağdaş normlara uygun bir şekilde tanımlayan, tanıyan ve korumayı da devlete birincil görev olarak yükleyen en üst hukuk normlarıdır. Muhakkak surette, çağdaş anayasalar ferdi esas alır, temel hak ve hürriyetlerin sağlanmasını, geliştirilerek korunmasını hedefler.

Anayasamızın 2 nci maddesinde de, cumhuriyetin nitelikleri arasında devletimiz, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır.

Yine, Anayasamızın 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri belirtilirken "kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, Anayasamızın Üçüncü Bölümündeki, 41 ve 65 inci madde arasındaki 24 maddede de sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler sıralanmıştır.

Yine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 25 inci maddesinde "herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve refahı için, beslenme, giyim, konut ve tıbbî bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki şartlardan doğan geçim sıkıntısı durumunda sosyal güvenlik hakkına sahiptir" denilmektedir.

Her ne kadar, gerek Anayasamızda gerek altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerde, bireylere bu haklar verilmiş ise de, yasal düzenleme ve uygulamalarda, hakların kullanılması ve hayata geçirilmesi bir tarafa, yanlış yönetimler sonucu meydana gelen ekonomik krizlerin bütün olumsuz faturaları da geniş halk kitlelerine ödetilmiş ve ödettirilmektedir. Bundan dolayıdır ki, bugün 11 milyon insanımız işsizdir. Bu sayı her geçen gün de artmaktadır. Bugün itibariyle, işsiz sayısı, çalışabilir nüfusun neredeyse yarısıdır. Geçim sıkıntısı en yüksek düzeydedir; çekilmez, dayanılmaz boyuta ulaşmıştır. Asgarî ücret 120 milyondur, 13 milyon insanımız açlık sınırında yaşamaktadır. Ülke nüfusunun neredeyse yarıdan fazlası, sosyal yardıma muhtaç hale gelmiştir.

Bu, vahim bir durumdur ve ortadadır; ama, bütün bu acı gerçeklere rağmen, hükümet bu vahim durumu görmemekte ısrar ederken, Dünya Bankası durumun vahametini fark ederek, Türkiye'ye kredi açmıştır.

Değerli milletvekilleri, çağdaş bir devlet, sosyal ve hukuk devleti, hiçbir bahane ve mazeretin arkasına sığınarak, bireyin insanca yaşama hakkını, sosyal güvenlik hakkını; yani, geçim, eğitim ve sağlık hakkını gözardı edemez. Yukarıda ifade edildiği gibi, bunlar temel haklardır, evrensel ve vazgeçilmez haklardır.

Değerli milletvekilleri, bu madde, dün de, bugün de, devletin sosyal niteliğinden kaynaklanan ekonomik ve sosyal yükümlülüklerini, yerine getirilmesi kolay olmayan bir engele bağlamaktadır. Görüleceği üzere, bu engel, malî kaynakların yeterliliği ölçüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum.

Pasif, yetersiz ve yeteneksiz yöneticiler, hizmetten ve sorumluluktan kurtulmak, kaçmak için, bu maddeyi her zaman mazeret olarak kullanacaklardır. Bu takdirde, devletin sosyal niteliğinin âdeta ortadan kalktığı tabloları bu ülke yaşamaya devam edecektir. Kaldı ki, hükümet etme makamı, mazeret üretme ve mazeretin arkasına sığınma makamı değildir; hükümetlerin görevi, çözüm üretmek, kaynak bulmak ve devletin bütün çarklarını en iyi şekilde çalıştırarak zenginlik meydana getirmektir ve ondan sonra da, bu zenginlikleri, hak ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır.

Değerli milletvekilleri, aslında, Anayasada böyle bir maddeye gerek de, ihtiyaç da yoktur. Temennimiz, Anayasadan, bu tip kolaycı ve ideolojik, devleti koruyucu maddelerin bundan sonraki çalışmalarda ortadan kaldırılmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, anayasa değişikliğinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyor; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 22 nci madde, Anayasamızın 65 inci maddesinin hem başlığını hem de içeriğini değiştirmektedir. Özellikle, 1982 Anayasası ile bugün yapmaya çalıştığımız değişiklikler arasındaki temel farkı bu maddede çok açık görmekteyiz. 1982 Anayasasında, özellikle, Anayasayla devlete verilen haklar, artık siviller tarafından devlete ödev olarak verilmektedir. Yani, başlık olarak, bence, bu Anayasanın felsefesi açısından çok önem taşıyan bir başlık; çünkü, devletin hakları yerine, devlete verilen ödevleri burada içermekte ve çok olumlu bir değişiklik olarak görmekteyiz.

Bir ikincisi de, yine, ekonomik kaynakları, ekonomik ve sosyal şartlara göre ve ülkenin öncelikli gereksinimlerine göre kullanmasını, yalnız ekonomik kriterlere değil, ülkenin diğer önceliklerini de öne çıkararak, devletin bu kaynakları kullanmasını içermekte; bence, bu da, son derece önemli bir değişikliği getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bunların Anayasada yer alması önemli; ancak, Anayasada yer alan bu hükümlerin uygulanması da, en az onun kadar önemli. Bugün, ülkemizin içerisinde bulunduğu koşullara baktığımızda, ülkemizin kaynaklarını, bugün ülkemizi idare eden, devleti idare eden yapının iyi kullanamadığı çok açık ve seçik ortadadır. Yani, yüzde 80'lerle dünyada enflasyon lideri olan bir ülke ve fabrikaların kapandığı, işsizliklerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemde kaynaklarını ne kadar kötü kullandığı çok açık biçimde ortadadır. Bu anayasa değişikliğinden sonra, devletin ödev olarak üstlendiği bu kaynak kullanımını, bundan sonra, diliyorum ki, hükümet, daha becerikli, daha iyi bir biçimde yönlendirir, kullanır ve ülkemizi, içinde bulunduğu şu sıkıntılı süreçten çıkarır.

Değerli milletvekilleri, tabiî, dünyada da gelişen yeni konseptler var. Dünyada da önceliklerin bundan sonra özellikle değişeceği kanısındayım. Bundan önce öncelikler ve Türkiye'de de olduğu gibi, sermayenin çok yüksek pay aldığı bir süreç yaşandı; yani, üretimin sermayeden daha az pay aldığı bir süreci dünya da yaşadı, ülkemiz de yaşadı; ama, burada temel koşul, küreselleşmeyle birlikte sermayenin çok mobilize olması, hareketli olması ve nerede ucuz emek var, nerede uygun koşullar var, oralara gitmesi ve oralardan çok büyük pay alması, sermayenin, reel üretime ve emeğe karşı çok büyük üstünlüğünü ortaya çıkardı; ama, zannediyorum ki, dünya da artık bunu gördü. Ülkemizin de bu sıcak para politikasından vazgeçerek bunları görmek durumunda olduğu kanısındayım ve artık, bundan sonra, reel üretimi ve o reel üretimin aldığı payın daha çok katkı almasını sağlayacak öncelikleri ve politikaları hükümetimiz gündeme getirir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bugün içinde bulunduğumuz koşullarda kaynakları iyi kullanmanın ne kadar önemli olduğu hepimizce malum. Bugün -devletin yeniden yapılanmasını yıllardır bu kürsülerden konuştuk- hâlâ devlet saltanat içinde olduğu halde, reel sektör fabrika kapatıyor, işçi çıkarıyor, esnaf kepenk kapatıyor. Bunun nedeni, bizim kamu maliyemizin, özellikle, saltanat içinde olan kamunun harcamalarının bir türlü önüne geçilememesi. İşte, bu anayasa değişikliğiyle ödev olarak üstlenilen bu görevi bihakkın yerine getirebilmek, devletin bir an önce yeniden reorganizasyona tabi tutulup, milletin kullanacağı kaynakları devlette çarçur etmenin önüne geçilmesi gerekir. Eğer, bunları yapamazsak, değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde gerçekten, daha sıkıntılı günler bizi beklemekte. Onun için, bugünden tezi yok, anayasa değişikliği de bir fırsat bilinerek, bundan sonra kaynakların daha verimli kullanılması, daha iyi kullanılması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Partide.

İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Bu madde, burada tartışılması gereken bir maddedir. Sanıyorum ki, bir yanılma sonucu, bizlere dağıtılmış olan kanun teklifinde, bu maddenin gerekçesi olarak, yalnız kenar başlığının içeriğine uygun hale getirildiği belirtiliyor. Oysa, maddeye baktığımız zaman, madde, eskiden, devletin ekonomik ve sosyal ödevlerini ya da hakların sınırlarını belirlerken, ekonomik istikrarın korunmasının gözetilmesi gerektiğini dikkate almış, yeni maddede ise, "anayasanın sosyal ve ekonomik amaçlarını gözeterek" hükmü yer almaktadır.

Bu konuda, teklif elime geçer geçmez hassasiyet gösterip, Anayasa Komisyonu Başkanımız ile Uzlaşma Komisyonunda görev almış olan bazı arkadaşlarımızla görüşüp, bunun, özellikle, gerek 61 Anayasasında gerekse 82 Anayasasında ekonomik istikrarın korunmasına önem verilmesi gerektiğini açıklamaya çalıştım ve o zaman bana yapılan açıklama, bu maddenin yeni şekli, yani amaçların gözetilmesi konumu, aynı zamanda, eski haldeki malî istikrarın korunmasını da kapsıyor niteliğindeydi. Biz, eğer bu kararı alırken, hem tutanaklara geçmek açısından hem de birazdan Sayın Komisyon Başkanı tarafından "ekonomik istikrarın korunmasını içeriyor" denmediği takdirde, şu anda elimde mevcut olan 7 - 8 tane, Anayasa Mahkemesi kararında, bu ekonomik istikrarın korunmasının önemine binaen yapılmak istenilen bazı iptallerin reddedildiğini görüyoruz; ama, o zaman, bu tür iptallere dokunmayacaktır. Yalnız malî kaynakların varlığı değil, ekonomik istikrarın korunması kaynağı dolayısıyla, çeşitli kesimlere ilişkin çeşitli, Anayasanın verdiği haklardan dolayı yarar umanlar aleyhinde alınabilecek kararları dengeleme imkânı yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu konuda, özellikle Uzlaşma Komisyonu tarafından yayımlandıktan sonra kaleme alınmış olan birkaç yapıtta, bilimsel yapıtta, Barolar Birliğinin yayımladığı anayasa önerisinde bile, bu sınırın kaldırılmasını sevinçle karşılıyorlar; çünkü, bu sınırın kalkması demek, yarın öbürgün toplumsal sözleşmeye aykırı olarak, belirli kesimler adına popülizm yapıp, bazı kanunları değiştirme olanağı vermek demektir. Kendi kendimize sormalıyız; bu ülkede ekonomik istikrarı bozucu kanunların çıkarılmasına evet diyebilir miyiz? Buna, belki, şimdi hepimiz hayır deriz; ama, günü gelir, bu Anayasanın yeni düzenlemesinin arkasına sığınılarak, yalnız belli bir kesimi güçlendiren bir yapı önümüze çıkar.

Çok iyi biliyoruz ki, uzun yıllardır Türkiye, 1970'ten bu yana, yavaş yavaş vergi almak yerine, borçlanma olgusuyla altyapısı kurulmuş ve beslenmiştir.

İşte, biz, burada "malî istikrarın korunması" kavramını kullandığımız zaman, malî olanakların, bütçe yoluyla da borçlanma hakkı verilebildiği için, yani vergi dışında borçlanma hakkı verilebildiği için, yalnız belli kesimi, örneğin, yalnız faiz kesimini destekleyen, malî istikrarı bozan bazı eylemlerin yapılması mümkündür. Nitekim, elimdeki, bir doçentin bu konuda ciddî bir şekilde yazdığında bizi duyarsızlıkla suçluyor. Ben, bu Parlamentonun, bu Parlamento adına hareket eden Anayasa Komisyonunun ve özellikle Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun, asla, bugünlerde çok ihtiyacımız olan "ekonomik istikrarın korunması" kavramından uzaklaştığını düşünmüyorum. Bu nedenle, bu konuşmamda, bir soru olarak, değerli Komisyon Başkanımızdan, mevcut düzenlemenin, aynı zamanda ekonomik istikrarın korunması amacını da taşıdığının teyit edilmesi gerekir. Eğer teyit edilmezse, burada anayasa hukukçusu arkadaşlarımız var, bugüne kadar anayasaya intikal etmiş ve ekonomik istikrarın korunması nedeniyle popülizme geçit verilmemiş, yer verilmemiş hususların büyük bir olanak sağlayacağını ve eşitsizliğin ihdasına imkân vereceğini düşünüyorum, bu sorumluluk içinde Komisyon Başkanımızın, Anayasanın amaçlarına ait öncelikler içinde ekonomik istikrarın da korunduğunu açıklamasını bekliyorum, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Şahin, Grubunuz adına konuşacak sayın üye?..

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konuşmayacağız.

BAŞKAN - Peki efendim.

22 nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış bulunuyor.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, açıklama bekliyorum.

BAŞKAN - Hayır, ben, gruplar adına tamamlanmış dedim; sonra dönüp Komisyon Başkanına söz vereceğim. İstirham ederim!..

Buyurun Başkanım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 65 inci maddesinde öngörülen değişiklik konusunda Sayın Türker bir hassas konuya temas ettiler. Esasen, yapılan düzenlemede sınırlayıcı bir devlet anlayışı yerine, ödev alan, ödev üstlenen, kendisine ödev verilen bir devlet anlayışı -bu 65 inci maddede- öngörülmektedir.

"Ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek" ibaresinin buradan çıkarılması, esasen, devlete verilen görevin içinde bu anlayışın mündemiç olmasından kaynaklanmıştır. Zira, devlete bu düzenlemeyle verilen iktisadî ve sosyal ödevlerin yerine getirilebilmesi ekonomik politikaların başarılı olmasına bağlıdır. Malî kaynaklarının yeterliği ölçüsüne riayet etmeyen ekonomik politikaların başarılı olması mümkün değildir. İstikrar, ekonominin belkemiğidir. Bu anlayışa, bu ekonomik ilkeye riayet etmeyen bir ekonomik politikanın başarılı olması mümkün değildir. Dolayısıyla, burada devletimize verilen iktisadî ve sosyal ödevlerin içinde ekonomik ve malî istikrarın gözetilmesi esas olarak öngörülmüştür.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylamaya geçmeden önce, 21 inci maddenin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy: 438

Kabul :427

Ret :8

Çekimser: 1

Boş: 2

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk 21 inci maddede de sağlanmış oldu.

Şimdi, 22 nci maddenin oylamasına geçiyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

Nevzat Taner...

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'nin yerine, Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

Yaşar Topçu...

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay'ın yerine, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural; Devlet Bakanı Sayın Yılmaz Karakoyunlu'nun yerine, İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen oy kullanacaklardır. Arz ederim.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili  var mı? Yok.

Oylama bitmiştir.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN -  Oyların tasnifi yapılırken 23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 66 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 23 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; anayasa değişiklik teklifinin 23 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Yaptığımız bu çalışmanın da hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ederim.

Halen yürürlükte olan, bazı değişikliklere uğramış olsa bile, genelde aynı hükümleri içeren 1982 Anayasasının 66 ncı maddesi üzerinde konuşuyoruz. Bu madde "siyasî haklar ve ödevler" bölümünde Türk vatandaşlığını düzenliyor.

1982 Anayasası bir ihtilal anayasasıydı; yani, anayasayı, milletin seçtikleri değil, o dönemde atanmış olanlar yapmıştı. Şimdiyse, bizler, milletin seçtikleri, tam arzu ettiğimiz gibi olmasa da, anayasa yapılabileceğini göstermiş oluyoruz ki, ülkemiz için son derece önemli bir gelişme. İnşallah, toplumun bütün kesimlerini hoşnut edecek gerçek bir tam sivil anayasa da en kısa zamanda gerçekleşir, inşallah, bu çalışmamız ciddî bir başlangıç olur.

Bu teklif, Anayasanın 66 ncı maddesinin ikinci fıkrasındaki ikinci cümleyi madde metninden çıkarıyor.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; esas itibariyle bu maddenin baştan sona yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bir kere, konunun ana başlığı vatandaşlık; ama, madde içerisinde vatandaşlığın tarifi yok, milliyet tarifi var.

Yine, aynı şekilde, ikinci fıkra birinci fıkrayla ilişkili; madde metninden çıkarılan kısım buna uygun olmakla birlikte, burada da milliyet tarifi var; ancak, öyle bir milliyet tarifi ki, birinci fıkrayla kıyasladığınız zaman, yurt dışında yaşayan soydaşlarımız, maalesef, milliyet tarifinin dışında bırakılıyor.

Buradan aynen okuyorum: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür." Yeni değişiklik bu şekilde.

O zaman, siz, Türkiye Cumhuriyetine bağlı olmayan soydaşlarımızı tamamen dışarıda bırakmış oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu kısmın yeniden düzeltilmesinde fayda var.

Eğer Komisyonumuz ve Genel Kurulumuz uygun görürse, -burada olmayan vatandaşlık tarifini koymamızın gerektiğini düşünüyorum- bizim bu konuyla ilgili böyle bir teklifimiz de var. Arzu edilirse, uygun görülürse, bu teklifi verebiliriz. Teklifimiz şu şekilde: "Türkiye'de doğmuş olanlar ile başka ülkelerde doğmuş olsa bile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ana veya babadan olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır." Böyle bir birinci paragrafı bu maddeye eklemekte zaruret var.

Değerli arkadaşlar, bu madde, aynı zamanda vatandaşlıktan çıkarmayla ilgili hükümler de içeriyor. Türkiye'nin altına imza koyduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 15 inci maddesinde, herkesin bir uyrukluğa hakkı olduğu, kimsenin keyfî olarak uyrukluktan çıkarılamayacağı hükmü yer alıyor. Yine, Türkiyemizin de imzaladığı, insan hakları ve ana hürriyetleri korumaya dair olan sözleşmeye ilişkin 4 nolu ek protokolde de, hiç kimsenin, vatandaşı olduğu bir ülkeden, bireysel olarak ya da topluca sınırdışı edilemeyeceği, hiç kimsenin vatandaşı olduğu ülkeye girme hakkından yoksun bırakılamayacağı hükmü var.

Buradaki dördüncü fıkra, vatandaşlıktan çıkarılmayla ilgili. Bu, çok önemli bir fıkra arkadaşlar; çünkü, son yirmi yılda, ülkemizde, 400 000'e yakın insan vatandaşlıktan çıkmış veya çıkarılmış; bizzat çıkarılanların sayısı 37 550. Peki, nasıl çıkarılıyor bu? Buradaki maddeyi size aynen arz ediyorum: "Vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemde bulunanlar..." Ne demek bu, bunun kriteri ne, ölçüsü ne; bu belli değil.

Bu bakımdan, Türkiyemizdeki hukukun en büyük problemlerinden biri olan muğlaklığı, bir anayasa, bir toplumsal mutabakat metninde de görüyoruz.  Hiç olmazsa, anayasalarımızda, anayasalarda böyle bir muğlaklığın olmaması lazım ve bu kısmın da mutlaka düzeltilmesi lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Ülkemizde, maalesef, birbirine kızan insanların suçlamaları olarak, bazen, gazete manşetlerinde vatan hainliği ve ihanet suçlamalarını çok rahatlıkla görebiliyoruz, bunlarla karşılaşabiliyoruz. Bu bakımdan, bu tür durumları, hele hele, şu Mecliste de yaşadığımız, birçok arkadaşımızın şu anda vicdanını da sızlattığına inandığım bazı olayları da hatırladığımızda, bundan sonra, keyfî, gerçek bir hukukî dayanağı olmayan uygulamaların önüne geçmiş olacağımıza da inanıyorum.

Komisyonumuzu ve Genel Kurulumuzu, burada arz ettiğim hususlarda duyarlı olmaya davet ediyor, eğer uygun görürlerse, bu hususların yeniden değerlendirilmesini arz ediyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz madde, Anayasanın 66 ncı maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Kadın-erkek eşitliğine aykırı olarak, Türk vatandaşlığına geçişte, yabancı baba ve Türk anadan doğan çocuğun vatandaşlığının kanunla düzenleneceğine ilişkin hüküm kaldırılıyor; bir anlamda, eşitlik sağlanmış oluyor.

66 ncı madde, Türk vatandaşlığını düzenleyen bir madde. Türk vatandaşı olmak gurur veriyor mu? Ben inanıyorum ki, 70 milyon Türk Milletinin tamamı bu gururu taşıyor; fakat, hatırlayalım, geçtiğimiz aylarda bir anket yapılmıştı; bu ülkeden Avrupa Birliği üyesi ülkelere veya Batılı ülkelere gitmek isteyenlerin sayısı, yüzde 50'li rakamları aşmıştı. Bir taraftan, Türk vatandaşı olmaktan gurur duyuyorsunuz, diğer taraftan, bu vatandan kaçmak için fırsat kolluyorsunuz. Burada korkunç bir paradoks var. Bu paradoksu ortaya koyarak çözüm yolu üretmek Yüce Meclisin işidir. Bu konuda ne yapıldı, bir şeyler yapılabildi mi sorusuna eğer olumlu cevap veriyorsak, herhalde vicdanımız rahat olacaktır.

Amerika Birleşik Devletlerine, malum, green card müracaatı için rakamın 1,5 milyonlara vardığını duymuştum. Amerika Birleşik Devletlerinin pasaportunda "Bu pasaport sahibi Amerika Birleşik Devletleri vatandaşıdır" yazıyor; fakat, bir sanayi odası başkanımız çıkıyor, haklı olarak "damgalı pasaport kullanmaktan utanıyorum" diyor. İnsanımızı bu utançlardan kurtarmak lazım. Çok basit şeylerle yapılabilecek düzenlemeleri dahi damgalayarak yapmak, herhalde, bir ilkelliğin göstergesidir. Umarım, bu eleştiriler dikkate alınarak gereği yapılır.

Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası toplam 7 maddeden oluşuyor. Yani, 1787 yılında kabul edilmiş bir anayasayı düşünün, aradan 215 yıl geçmiş; 50 eyalet ve 7 madde... 215 yılda yapılan değişiklik sayısı 26. Biz, bir asırda beş anayasa tüketmişiz, son 19 yılda 22 değişiklik gerçekleştirmişiz, bir 37 madde daha değiştiriyoruz. Bu, istikrarın ya da istikrarsızlığın göstergesidir. Büyük devlet olmak, büyük düşünmekten geçer. Küçük düşünürseniz küçülür gidersiniz.

Ülkemizin son üç yıldaki küçülme rakamlarını düşünelim. Önceki yıl yüzde 10 civarında bir küçülme gerçekleşti, cumhuriyet tarihinin, 75 yılın rekorunu kırdık demiştik; ancak, bu yıl bu rekoru da geçtik, yeni bir rekor daha kırdık. Hangi konuda; ekonomik küçülme rekoru konusunda.

Anayasa değişikliğini gerçekleştirirken, Sayın Başkan da ifade etti, "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerini aynen alıyoruz" dedi; doğrudur. Bu 37 madde içinde toplam 8 madde, sadece "kamu güvenliği" ibaresinin konulabilmesi için değiştirildi. Bu konudaki hassasiyet, kaynak olarak gösterilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesindeki bir kavram atlanarak alındı, değerli milletvekilleri. Sözleşmenin 8 inci maddesinde unutulan veya unutturulan -açık açık ifade ediyorum- galiba, hesaba gelmeyen, tercümesi unutulan kavram "ekonomik refah" kavramıdır. Tabiî, üç yıl içinde cumhuriyet tarihinin rekorlarını alt üst edercesine ekonomik küçülmeyi gerçekleştirirken, anayasa değişikliğinde "ben, ekonomik refahtan bahsediyorum" derseniz, vatandaş gülecek tabiî. Düşünebiliyor musunuz?! İşte, bu tarz konjonktürel, kişisel taleplerden kaynaklanan, birilerine şirin gözükme adına bu tarz faaliyetler elbette yadırganıyor...

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Gönül arzu ederdi ki, hiç yadırganmayacak hususlar ortaya konulabilsin. Bu konuda, ben, samimiyetin her şeyi çözeceğini düşünüyorum; ancak, samimî olunduğunu da düşünmüyorum.

Sayın Başkanım, bir dakika izin verirseniz hemen bağlayacağım.

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız... Lütfen...

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Toparlıyorum.

Şöyle ki: 1989 yılında Sovyetler Birliği dağıldığında, işçilere sorulmuştu siz ne yapıyorsunuz diye; işçi "biz çalışıyor gibi gözüküyorduk" diyor, işveren de buna cevaben "biz de ücret öder gibi yapıyorduk" diyor. Galiba, Avrupa Birliğine girerken, biz girecekmiş gibi yapıyoruz, herhalde, onlar da alacakmış gibi yapıyor. Burada bir samimiyetsizlik var. Bu paradoksları özeleştiriyle, samimiyetle ortaya koymak suretiyle, gerçekten bu milletin şanına yakışan, Türk pasaportu taşımaktan gurur duyan faaliyetleri bir an önce hayatiyete geçirmek lazım. Bu anlamda bir çalışmadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - ...destekliyor; saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

23 üncü maddenin görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Oylamaya geçmeden evvel, 22 nci maddenin gizli oylamasının sonucunu sunuyorum:

Oy sayısı: 453

Kabul: 432

Ret: 15

Çekimser: 2

Boş: 3

Geçersiz: 1

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır.

Şimdi, 23 üncü maddeyi oyluyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?.Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 23 üncü maddeyle ilgili oyların tasnifi yapılırken 24 üncü maddenin görüşmelerine geçiyoruz.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci maddesinin beşinci fıkrasına "askerî öğrenciler," ibaresinden sonra gelmek üzere "taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç" ibaresi eklenmiş ve "bulunan tutukluların seçme haklarını kullanmalarında," ibaresi "oy kullanılması ve" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki son fıkra eklenmiştir.

"Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz."

BAŞKAN - 24 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, demokrasinin, hakların, özgürlüklerin daha iyi kullanılacağı Anayasa değişikliğini yapmak üzere 17 Eylül 2001 tarihinde olağanüstü toplantıya çağrıldı. Olağanüstü toplantıyı gerektiren önemli bir paketi görüşüyoruz. Anayasa değişiklik paketinde yer alan hususların ideal olmadığı, yeterli olmadığı, aslında yeni baştan sivil bir anayasa yazılması gerektiği hemen hemen bütün siyasî parti temsilcileri tarafından dile getirildi; ancak, bugünkü şartlarda bunun mümkün olmadığı görüldüğünden, daha önce Uzlaşma Komisyonunda mutabık kalınmış 37 maddelik teklif Anayasa Komisyonunda görüşüldü. Arzu edilen, baştan sona yeniden yazılmış bir sivil anayasayı son model, sıfır kilometre lüks bir arabaya benzetirsek, biz bugün, 1982 model, rektefe edilmiş, hâkî renkli bir arabaya razı olduk; bugünkü şartlarda bundan iyisi olmaz, hiç yoktan iyidir diyoruz. Her şeye rağmen, Uzlaşma Komisyonu metni görüşülüyorsa da, bu metinde eksik gördüklerinizi, yanlış gördüklerinizi önergelerle düzeltmeye çalışmanız, bu paketi destekleme sözünüze ters düşmez; aksine, uzlaşma metninden geri adım mahiyetindeki "eylem" sözcüğü ile "faaliyet" sözcüğünün değiştirilmesine sessiz kalmak, uzlaşma metnine bağlı kalınmama görüntüsü verir. Hele hele, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen olaylardan sonra "bazı maddeleri erteleyelim" şeklindeki yaklaşımların doğru olmadığı kanaatindeyim. Doğru olduğuna inandığınız her şeyi, her şartta savunabilmelisiniz. Hukuk, karmaşık olayların anlaşılmasında çok önemli bir disiplindir; konjonktüre göre de asla belirlenmez. Her ülke, kendi iç hukukunda, kendine karşı saldırıyı, sivil, asker ve polisin öldürülmesini, öğretmen, hemşire ve çocukların şehit edilmesini terörist fiiller olarak niteler ve bunların da cezasını verir.

Görüşmekte olduğumuz maddeyle, ceza infaz kurumlarında ve tutukevlerinde bulunan tutukluların oy kullanma hakkına ilaveten, taksirli suçlardan hüküm giyenlere, istemeden suç işleyip hüküm giyenlere de oy kullanma hakkı getiriliyor ve bunun olumlu olduğu kanaatindeyiz.

Ayrıca, seçime bir yıldan az bir süre kala seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin, izleyen seçimlerden sonra yürürlüğe girmesi öneriliyor. Bu da, çoğunluğun kendine uygun kurallarla seçime on gün kala yaptığı değişikliklerle seçime gitmesini önleyen önemli bir husus. Gerçekten, bir dizüstü bilgisayarıyla iller ve seçim bölgeleri üzerinde yapılan ince hesaplamalar neticesinde, aldığı oy oranından çok daha yukarıdaki oranlarda Mecliste milletvekili oranlarına sahip olmuş olan siyasî partiler gördük. Örneğin; Anavatan Partisi, 1983 seçimlerinde yüzde 45,1 oy alarak, 400 üyeli Parlamentoda 211 milletvekilliği kazanıp, Parlamentonun yüzde 52'sine sahip olurken, aynı Anavatan Partisi, Seçim Kanununda yapılan değişikliklerle, 1987 seçimlerinde yapılan değişikliklerle, oyların yüzde 36,3'ünü alıp, 450 üyeli Parlamentoda 292 milletvekilliği kazanarak, Parlamentonun yüzde 60,5'ine sahip olabilmiştir. Bu değerlendirmeleri iller bazında da yaparsanız, çok daha çarpıcı sonuçların ortaya çıktığını göreceksiniz.

Her şeye rağmen, yeni kurulan partilerin sandık kurullarında temsil edilebilmesi gibi, bütün partilerin destekleyeceği olası bir değişiklik için "Meclisin üçte 2 veya beşte 3 çoğunluğuna dayanılarak çıkarılan seçim değişiklikleri, yapılan seçim değişiklikleri hariç" şeklinde bir madde getirilebilirdi.

Bir de, 23.7.1995 tarihli değişiklikle Anayasaya giren "seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir" paragrafı, Uzlaşma Komisyonu metninde olmamasına rağmen, Anayasa Komisyonunda tekrar metinde bırakıldı. Ancak, yasama, yürütme ve yargı organlarının böylesine iç içe geçtiği bir yapıda, temsilde adalet ve yönetimde istikrar hiçbir şey ifade etmiyor, Anayasa Mahkemesine geniş bir hak vermeden öteye de geçmiyor.

Yüzde 10 ülke barajının olduğu seçimlerde, 1987 genel seçimlerinde halk iradesinin yüzde 80'i Mecliste temsil edilebilmiştir. 1991'de ittifaklar bu oranı yüzde 98'e çıkarmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Bu oran, 1995'te yüzde 85 ve 1999'da da yüzde 81 olmuştur. Yani, 1999 seçimlerinde, halk iradesinin yüzde 19'u Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilememiştir.

Peki, yönetimde istikrar sağlanabilmiş midir? "Falan falan parti dinlensin" gibi konjonktürel ifade ve dışlamalarla, hükümet alternatifi bire indirilmiştir. Bu hükümetin başarı ve uygulamaları da ortadadır. Özellikle, IMF destekli ekonomik programları, halkı toplumsal patlamalar noktasına getirmişken, hâlâ alternatifsizlik edebiyatı yapılıyorsa, yönetimde istikrarı başka şekilde tarif etmek gerekir kanaatindeyim.

Bu bakımdan, bazı metinlerin Anayasaya yazılmasından çok, kullanılan deyimlerin, tariflerin yapılmasını, en kısa zamanda bunların kanunlarla desteklenmesini talep ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, muhterem Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeniden düzenlediğimiz ve değiştirdiğimiz madde, devletin, ülkenin sorunlarında karar verecek kişileri belirleme yöntemlerini düzenleyen bir maddeydi. Türk seçim sistemini milletin iradesi ile seçilmişlerin iradesini bütünleştirecek ve bağdaştıracak şekilde reform konusu kılabilmenin önşartı da, bu maddeyi doğru düzenlemekti. Gerçekten, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, sorunu doğru okuyarak, maddedeki "temsilde adalet ve yönetimde istikrar" kuralını hükümden çıkarmıştı. Derinlikli bir inceleme yapmadan, Anayasa Komisyonunda bu hüküm metinden çıkarıldı ve şu andaki Anayasa hükmü sürdürülüyor.

Değerli arkadaşlar, Türk Milletinin, Türk siyasetinin, Türk Parlamentosunun parçalı siyasetten kurtuluşunun önşartı, Anayasasından "temsilde adalet ve yönetimde istikrar" hükmünü çıkarmasıdır.

1- Böyle bir hüküm, dünyanın hiçbir anayasasında yoktur.

2- Böyle bir hüküm var iken, Parlamentonun, yönetimde istikrarı ve temsilde adaleti bağdaştıran bir kanun yapması fiziken mümkün değildir, maddeten mümkün değildir, hukuken mümkün değildir ve Anayasa Mahkemesi, çıkaracağınız her reformu istemeye istemeye, mecburen iptal edecektir. Zaten, Anayasa Mahkemesi -kararlar okunursa görülecektir- 1995'ten bu yana bu sıkıntısını dile getirmekte, bütün bilim adamları -isimlerini saymama gerek yok- bu maddenin Türk siyasal istikrarına da, temsil adaletine de dinamit koyan bir madde olduğunu ittifakla belirtmektedir.

Gerçekten, Anayasa Komisyonunda bir haklı kaygı dile getirildi, o da "yarın, üniter devlet bakımından bir sorun yaşayabilir miyiz?" şeklindeydi. Hukukta meşhur bir kaide vardır; bir meseleyi çözerken, ihtiyacı aşan derecede hüküm koyarsanız, elinizi kolunuzu bağlarsınız. Başka bir deyişle, çözümler ve hükümler, ihtiyaç miktarında ve mikyasında muteber olabilir. O zaman, ulusal barajı siz, üniter devletin doğal bir şartı olarak Anayasaya ithal edebilirsiniz, koyabilirsiniz; ama, iki zıddı, bir Anayasa retoriği içerisinde yan yana getirerek, millî iradeyi sakatlayan, bağlayan veya parçalı siyaseti kader haline getiren bir hüküm olarak tanzim etmemek gerekir.

Anayasa Komisyonu Başkanımdan istirham ediyorum; 10-15 dakika, 20 dakika ara verilmeli "temsilde adalet, yönetimde istikrar" kuralı, ibaresi çıkarılmalı; yani, Uzlaşma Komisyonu metnine döndürülmeli; eğer millî ihtiyaç ise, hangi baraj ise o baraj -aynen 2 nci maddede olduğu gibi-anayasal kayıt olarak derpiş edilmeli.

Bu düşüncelerimi -katılsanız da katılmasanız da- paylaştığınız için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP, SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Baş'ın.(AKP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

AKP GRUBU ADINA MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ve şahsım olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 67 nci maddede çerçeve 24 üncü maddeyle yapılan düzenlemelerden bir tanesi, taksirli suçlardan hüküm giyenlerin oy kullanma haklarının sağlanmasıdır. Yani, hataen, kazaen suç işlemiş kişilerin mahkûm oldukları takdirde oy haklarının sağlanması, demokratik bir açılımdır, katılımın çoğaltılmasıdır, doğru bir iştir. Bu düzenlemenin yapılması, Grubumuz tarafından desteklenmektedir.

İkinci bir redaksiyon yapılmıştır "seçme haklarını kullanmaları" yerine "oy kullanılması" redaksiyonu yapılmıştır.

Üçüncü bir değişiklik de, seçim kanunlarında yapılan değişiklik, bir yıl içerisinde bir seçim olduğu takdirde uygulanmayacak, bir yıldan sonra uygulanacaktır.

Aslında, Türkiye'de, seçim kanunları, seçim sistemleri tartışması yeni bir tartışma değildir. 1946'dan 1960 yılına kadar, nispî temsil mi çoğunluk mu, hep tartışılmıştır; iktidardakiler çoğunluk sistemini savunurken, muhalefettekiler nispî temsili savunmuşlardır, bunun tartışmaları yapılmıştır. 1965 seçimleri, ayrı bir seçim sistemiyle yapılmıştır; seçim kanunlarının yanında, ayrı bir seçim sistemiyle yapılmıştır. 1969 seçimleriyse, yine, başka bir seçim sistemiyle ve seçim kanunlarıyla yapılmıştır. Daha sonraki yapılacak seçimler de ayrı bir seçim sistemiyle ve kanunlarıyla yapılacaktı ama, Anayasa Mahkemesi, 1970'te yapılan seçim kanunlarını iptal ettiğinden dolayı, önceki kanunlarla yapılmasını mecbur kılmıştır. 1983'ten itibaren ise, bölge sistemi, barajlı sistemler ve kontenjanlı sistemler her seçimde değişerek -biraz önce, Saadet Partisinin milletvekili değerli kardeşimiz Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- daha sonraki bir seçimde, daha az oy alınmasına rağmen, Parlamentoda daha çok sandalye elde etme imkânı bu değişikliklerle maalesef sağlanabilmiştir. Hatta, bu Parlamentodan öyle kanunlar çıkmıştır ki... Örneğin, 4 Aralık 1994'te mahallî ve milletvekili araseçimleri yapılacaktı boşalan 22 milletvekilliği için. O tarihte, bu illerin, -HADEP'in kapatılması dolayısıyla- çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde olduğundan, o günkü iktidar partileri seçim kanunu çıkardılar ve seçim kanunu çıkarırken, güncelleştirme maddesinde, sadece, askerliğini bitiren kişilerin ve bölgeye tayin edilen memurların oy kullanmasına imkân tanıdılar; ama, seçmen yaşına ulaşmış -veya yoğun göç yaşanıyordu, göçlerden dolayı- halkın seçmen kütüklerine yazılma imkânı verilmemişti. O zaman, yine, Parlamentoda bulunan Refah Partisi, bunu Anayasa Mahkemesine götürmüş ve iptal ettirmişti.

Bu örnekleri şunun için veriyorum: Maalesef, bizim Parlamentomuzda, iktidarlar, çoğu zaman, Meclisteki aritmetiklerine güvenerek, kendilerine daha çok imkân sağlayabilecek, Parlamentoda milletvekili sağlayabilecek değişiklikleri, haksız yere, demokrasiye aykırı olarak yapabilmişlerdir.

Şimdi, bu maddede bir fıkra ekleniyor ve deniliyor ki, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, bir yıl içerisinde şayet seçim olursa uygulanmayacak; ama, geçici maddenin (a) fıkrasıyla başka bir düzenleme getiriliyor. O düzenlemede de deniliyor ki; bu anayasa değişikliği çıktıktan sonra, yürürlüğe girdikten sonra, ilk seçimlerde bu madde uygulanmaz, 24 üncü madde uygulanmaz. Yani, biz, bu anayasa değişikliğini, inşallah, önümüzdeki hafta çıkarıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, bir yıl içerisinde bir seçim olursa, Parlamentodaki iktidar partileri, yine, kendilerine yarayabilecek şekilde seçim kanunlarını değiştirebilecektir. Bu, bir çifte standarttır; bu, yanlış bir şeydir. Bu metnin, aslında, ek madde olarak burada bulunmaması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine, uzlaşma metninde kabul edilen, fakat, Anayasa Komisyonunda uzlaşma metninden çıkarılıp mevcut maddede bırakılan, biraz önce Doğru Yol Partisinin sözcüsünün ifade ettiği hususlara katılıyorum. Aslında, seçim kanunları yapılırken, istikrar ve adaletle ilgili noktaların, Parlamentodaki bütün grupların ortak katılımıyla, bir konsensüs, bir ortak nokta bulunarak, Türkiye'nin şartları dikkate alınarak, ülkenin şartları dikkate alınarak, bu gibi düzenlemelerin Anayasada yer alması lazım. Şimdi "15 dakika ara verilsin ve bu fıkra madde metninden çıkarılsın" diye bir teklifte bulunuldu.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Bunu şu anda çıkarsak, yeterli değil; bunun yerine, bütün partilerin uzlaşarak, istikrarın kriteri ne olacak, ölçüsü ne olacak, çerçevesi ne olacak, bunu tespit edip, Anayasa metnine koymak lazımdı.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

24 üncü maddenin oylamasına geçmeden evvel; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 23 üncü maddesinin gizli oylamasına 450 sayın milletvekili katılmış; 435 kabul, 12 ret, 3 boş oy kullanılmıştır.

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk da bu maddede sağlanmış oluyor.

24 üncü maddenin görüşmeleri bitmiştir,  gizli oylamasına geçiyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Tasnif devam ederken 25 inci maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ile altıncı  fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra  eklenmiş ve son  fıkra aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük  Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır."

"Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir."

"Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasî partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir."

BAŞKAN - 25 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum. 25 inci madde hakkında Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Çerçeve 25 inci madde, Anayasanın 69 uncu maddesinde şeklen 3 değişiklik yapmaktadır. Bunlar:

1. Odaklaşmayı tarif ediyor.

2. Anayasa Mahkemesinin, bir parti için, temelli kapatma yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakabileceğini hükme bağlıyor.

3. Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakmanın kanunla düzenleneceğini, Anayasanın 69 uncu maddesinin son fıkrasına dahil ediyor.

Değerli arkadaşlarım, şeklen yapılan bu üç değişiklik, 69 uncu maddede amaçlanan hedefe uygun mudur? Kanaatimce, kati surette değildir; çünkü, değişikliğin asıl amacı, parti kapatmaları zorlaştırmaktır. Peki, zorlaştırmayla ilgili somut bir kriter getiriyor mu; hayır. Özü itibariyle, çerçeve 1 inci maddede yapılan değişiklik, fikir özgürlüğü alanında ne kadar bir değişiklik sağlıyorsa, 69 uncu maddede yapılan değişiklik de, siyasî partiler alanında ancak o kadar güvence sağlayabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ta baştan bu yana, yani, Uzlaşma Komisyonundan Anayasa Komisyonuna ve oradan da buraya gelinceye kadar, her fırsatta feryat ettik âdeta; böyle anayasa tekniği olmaz, böyle madde olmaz, böyle hukuk olmaz!.. Hoşgörünüze sığınarak söylüyorum, bu paketin en kaypak maddesi, budur; çünkü, yoğunluktan bahsediyor, yoğunluk nedir, kriterleri nelerdir; bu hususa açıklık getirmiyor. Kararlılıktan bahsediyor, kararlılığı tanımlamıyor. Anayasa Mahkemesinin, fiilin ağırlığına göre bir parti için temelli kapatma yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen mahrum bırakma kararı verebileceğini hükme bağlıyor; ama, fiilin ağırlığını ifade etmiyor. Sonra, fiil nedir; fiilden maksat nedir? Beyanlar, düşünce açıklamaları, bu fiil kavramının içine giriyor mu; bu, belli değildir; yani, maslahata göre, ortama göre bir madde. Eğer, birileri çağırır, birilerine brifing verecek olursa, işlerlik kazanabilecek bir madde. Anayasa Mahkemesinin bir üyesinin dediği gibi, ülkemizde çıkarılan kanunlar, maalesef, herkes için geçerli olmamaktadır; beklenmekte, istenmeyen kişi veya kuruluş geldiğinde, elek sıklaştırılıp, mesele, yargı darboğazında çözülmektedir. Meseleleri, yargı darboğazında çözmeyi amaçlayan bir maddedir.

Değerli arkadaşlarım, siyasî partileri kapatmakla demokrasiyi geliştirmek mümkün değildir. Demokrasiyi geliştirmeden ülkeyi refaha kavuşturmak, iktisaden geliştirmek, mümkün değildir. Türk siyasî hayatında bu zamana kadar tam 281 parti kurulmuştur. Bunlardan 193'ü, cumhuriyet döneminde, diğerleri de daha önce kurulmuş; yani, cumhuriyet döneminde 193 parti kurulmuştur. Şu an faal olan 39 parti olduğuna göre, 154 parti kapanmış veya kapatılmıştır; bunlardan 23'ü, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, maddenin bu haliyle kanunlaşması, Türk demokrasisine, Türk siyasî hayatına hiçbir şey, ama hiçbir şey kazandırmayacaktır. Bu münasebetledir ki, demokratik siyasî  hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partileri, hiç değilse, sıradan dernekler kadar güvenceye alabilmek için bu hususta önergelerimiz olacaktır.  Düzeltilmesini arzu ediyoruz. Aksi halde, Türk ekonomisinin, Türk demokrasisinin geldiği yer bellidir. Demokrasiyi geliştirmeden, siyasî partileri güvenceye almadan, ne ülkeyi geliştirmek ne de dibe vuran Türk ekonomisini kurtarmak, pula dönen paramıza değer kazandırmak mümkündür.

Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 24 üncü maddesinin gizli oylamasına 454 milletvekili katılmış olup; 441 kabul, 10 ret, 1 çekimser, 1 boş, 1 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.56

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.10

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 134 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Anayasa görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerini aldı.

25 inci maddenin görüşmelerinde kalmıştık.

Saadet Partisi Grup sözcüsünden sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 25 inci maddesiyle, Anayasamızın 69 uncu maddesinde değişiklikler yapılmaktadır. Demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partiler, anayasal güvence altına alınmalıdırlar. Bu maddedeki değişiklikler de ileri değişikliklerdir ve Anayasa Komisyonunda oybirliğiyle kabul edilmiştir.

5 dakikalık süre, çok az bir süre; dolayısıyla, çok öz noktalara temas etmek istiyorum. Biraz evvelki arkadaşımız da ifade ettiler, 69 uncu maddede getirilen değişiklikler üç noktada toplanabilir; siyasî partilerin kapatılmasındaki odak noktası bir kriter olarak tarif edilmektedir. Ayrıca, temelli kapatma yerine, ilk defa bir tedbir getirilmekte, siyasî partilerin alacakları devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları kararı da verilebilmektedir. Bir de, bu teklifin 36 ncı maddesiyle Anayasanın 149 uncu maddesi değiştirilmekte, siyasî parti kapatma davalarında artık nitelikli çoğunluk aranmakta, bu da beşte 3 olarak kabul edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemenin eksik ve yetersiz olduğu da ileri sürülmüştür; hem Anayasa Komisyonunda hem değişik yerlerde. O eksik ve yetersiz olan düşünceleri de, ifade edilen konuları da üç grupta toplamak mümkündür; bir tanesi, odak tarifi yapılırken, Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kriterler, bir küçük ilaveyle, bu kez Anayasanın içerisine konulmaktadır. Ancak, bu yetersizdir; çünkü, Anayasanın 69 uncu maddesi, bir siyasî partinin odak haline gelmesi sebebiyle kapatılması sırasında 68 inci maddedeki hükümlere uygun davranmak zorundadır. 68 ile 69 arasındaki düzenleme arasında farklılıklar vardır. Birisinde "eylem" esas alınmakla birlikte, diğerinde "beyan" ve "fiil" sözcükleri kullanılmıştır. Dolayısıyla, birkısım itirazların içerisinde, öncelikli konu, odak meselesinde kesin hükmün aranması gerektiğidir.

İkinci önemli itiraz, bu 69 uncu maddedeki yedi, sekiz, dokuz fıkrayı içerisine alan düzenlemede, altıncı fıkra düzenlenmiş, ancak, yedinci fıkra ihmal edilmiştir. Oysa, yedinci fıkranın ya kaldırılması, yani, temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında kurulamayacağına ilişkin düzenlemenin, artık müeyyidesi olmayan, yaptırımı olmayan bir yasak haline gelmesi sebebiyle Anayasamızın 69 uncu maddesinden çıkarılması veya en azından odağın tarifini, kriterlerini ortaya koyarken, bu devam noktasının da bir kritere bağlanması gerektiğidir.

Yine bir üçüncü konu da, siyasî partilerin kapatılmasına beyanlarıyla, eylemleriyle yol açan kişilere, Resmî Gazete yayımlanması tarihinden itibaren beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, samimî olarak ifade etmek gerekirse, bu itirazların tümü de haklıdır, doğrudur, hukuka ve gerçeklere uygundur. 69 uncu madde gibi bir önemli konuyu düzenlerken, bütün bunları kapsayacak biçimde, hele hele önemli bir anayasa değişikliğinin içerisinde bulmak mümkündü; ancak, hem Komisyonda hem de bir yıldan bu yana değişik yerlerde yapılan konuşmalar, tartışmalarla, daha önce de 69 uncu madde Anayasa Komisyonuna gelmişken, bu fiilleri, bu eylemleri, bu düzenlemeleri daha derli toplu yapmak mümkün olabilirdi; ne var ki, bazı düşüncelerle bir uzlaşma sağlanamamış, bir beraberlik ortaya konamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, elbette bu itirazların giderilmesi belki bugün mümkün olmayabilir; ama, inanıyorum ki, en kısa zamanda, en yakın bir tarihte Anayasamızın bu maddelerini, bu fıkralarını da gerçekten önemli bir hukuk değişimi olarak ortaya koymamız gerekecektir. Dolayısıyla, burada siyaset yasağı kapsamı üzerinde de durmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Anayasanın 69 uncu maddesindeki bu beş yıllık yasak, kurucu dahil bütün üyeler için bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamamakla sınırlıdır. Bu yasak, siyaseten de, hukuken de anlamını kaybetmiştir. Hukuken anlamını kaybetmiştir; çünkü, kesin hükümlere bağlı olarak bir parti kapatılmadığına göre, beyanları ve eylemleri suç konusu sayılan kişiler, parti kapatıldıktan sonra yargılanmalarına rağmen beraat etmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Beraat etmiş olmakla, partinin kapatılması arasındaki illiyet bağını kuramadığımıza göre ve buraya bir kesin hüküm de koymadığımıza göre, siyasî partiler kapatılmakla kalmalı, milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmekle kalmalı; ama, bu beyan ve fiilerinden dolayı yargılanmadıkları, haklarında bir kesin hükümde bulunmadıkları sebebiyle, ayrıca bir beş yıl gibi böyle bir yasağın muhatabı olmamalıdırlar.

Siyaseten de anlamını kaybetmiştir; çünkü, biraz evvel yasağın kapsamını saydım. Halbuki, bu yasak, o siyaseten yasaklı kılınan kişilerin konuşmalarını, düşüncelerini, fikirlerini açıklamalarına engel olmuyor, olmaması da lazım. Belki, bir partinin başında fiilen yer alamıyorlar; ama, açıkça bir partiyi destekleyebiliyorlar, açıkça bir partinin toplantılarında konuşup, o partiyi desteklediklerini ifade edebiliyorlar.

Değerli arkadaşlarım, hatta, Siyasî Partiler Kanununda yaptığımız bir değişiklikle, Siyasî Partiler Kanununun 95 inci maddesine göre, yapılacak seçimlerde, bağımsız adaylıklarını da koyabiliyorlar.

Bütün bunları göz önünde tutmak suretiyle, Türk Halkının siyasete ve siyasetçiye bakış açısını yıllardan beri gören kişi olarak söylüyorum, sadece bu yasaklarla değil, yıllarca cezaevlerinde kalmış, her şeylerinden men edilmiş kişilerin, halkımız tarafından, daha sonra, bir büyük sevgiyle, sempatiyle karşılandığını ve hatta Cumhurbaşkanlığı makamına kadar bile gelebildiğini görüyoruz.

Bu anlamsız siyaset yasağı kaldırılmalıdır. Kim olursa olsun, siyasî düşüncesi ne olursa olsun, siyaset yasağının her türlüsüne karşıyız. AK Parti olarak böyle bir yasağın artık Anayasada yer almaması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu yasağın beş yıldan dört yıla, üç yıla vesaire indirilmesi şeklindeki teklifler Anayasa Komisyonunda görüşülmüştür. Yasağın kendisine karşıyız, yasağı kabul ederek süresini indirmek gibi bir gayret, madem kendisini tamamen kaldıramıyoruz, hiç olmazsa süresini indirelim gayretinden ibarettir, samimî bir gayrettir. Bunun, kişilere yönelik olmadığını düşünüyorum.

Anayasamızın 37 maddesinde bir değişiklik yaparken, ayrıca bir siyaset yasağının da gündeme getirilmiş olması elbette haklıdır, elbette takdire değer.

Değerli arkadaşlarım, bu bakımdan, sözlerimi şununla toparlıyorum: Burada bir uzlaşma içerisinde ve hakikaten iftihar ederek görüyoruz ki, 420'leri, 430'ları bulan kabul oylarıyla demokratikleşme ve sivilleşme yolunda çok önemli adımlar atıyoruz. Siyaset yasakları da, Anayasamızda artık yer almamalıdır; bu konuda hepinizin takdirlerini, düşüncelerini bekliyor ve umut ediyorum.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Doğru Yol Partisinde.

Doğru Yol Partisi adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 25 inci maddesinde düzenlenerek değiştirilen 69 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa, devletin idarî ve siyasî çatısını, merkez organ ve teşkilatlarıyla bunların her birinin oluşumunu, işlemesini, vazife ve salahiyetlerini, vatandaşla ilgi tarzlarını gösteren ve vatandaşların ana hak ve hürriyetlerini tanzim eden kaide ve kurallar bütünüdür. Öyleyse, demokratik bir hukuk devleti de demokratik bir anayasayla mümkündür.

Ülkemizde, son zamanlarda, toplumun tüm kesimlerince, mevcut Anayasada demokrasi ve insan haklarının gelişimini sağlamak için değişiklikler yapılması ve Anayasanın yeniden düzenlenmesi konusunda istekler dile getirilmiştir. İşte, bu nedenle, 1982 Anayasasının eksikliklerini, ülkenin gerçekleri ve demokrasiyle uyuşmadığını gören Doğru Yol Partisinin isteği sivil anayasadan yanadır. Zaten, Doğru Yol Partisi, Anayasanın tümünün yeniden ele alınarak sivil bir anayasa yapılmasını İkinci Demokrasi Programında belirtmiş ve izah etmiştir; çünkü, ülkemiz elli seneden beri demokrasi mücadelesi vermesine rağmen, tam demokrasiye geçememiştir. Öyleyse, çağdaş hukuk devleti için, ülkemizin en büyük eksikliği olan siyasî istikrar için, millî iradeyi devletin her türlü faaliyetine hakim kılmak için, katılımcı ve küresel demokrasi için, Yüce Meclisin halkın nazarında güvenini artırması için, ülkemizde demokrasinin kurum ve kuruluşlarının işlemesi için, siyasî partiler için bu değişiklikler şarttır ve hatta, yeniden sivil anayasa yapılması gerekir. İşte bu nedenlerle, Doğru Yol Partisi,  yeniden sivil anayasa yapılmasından yanadır.

Değerli milletvekilleri, siyasî partilerin kapatılmasını ele alan 69 uncu maddeye baktığımızda, siyasî partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Siyasî partinin olmadığı yerde demokrasi ve demokrasinin olmadığı yerde de siyasî parti olmaz. Siyasî partiler iktidar olmak için mücadele eder ve uğraş verirler; ancak, rejime ve demokrasiye, ülkenin birlik ve beraberliğine, bütünlüğüne yönelik tutum ve davranışlarda, yasalar muvacehesinde kapatılmaya kadar giden durumlarla karşı karşıya kalabilirler. Eğer bir siyasî parti, gücünü ve ilhamını geniş halk kitlelerinden almışsa, o siyasî parti, hangi sebeplerle kapatılırsa kapatılsın misyonu devam eder ve başka bir isimle yeniden kurulur; ancak, bir siyasî parti, sandıkta millet tarafından kapatılırsa, tabanı geniş ve misyonu olsa dahi devam etmesi mümkün değildir.

Esasen, bir partiyi, kanunla, anayasayla kapatamazsınız; o partiyi millet sandıkta kapatmalıdır; ancak, tepeden inme talimatla kurulan partiler kapatılmasa dahi, yaşaması ve sandıktan çıkması mümkün değildir. (DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) Bizim getirdiğimiz yeni düzenlemeyle, şu veya bu nedenle kapatmayı zorlaştırıyoruz. Esasen, parti kapatılmasına, Doğru Yol Partisi olarak, öteden beri karşı olduk, yine karşıyız; çünkü, demokrasinin gereği de budur. Parti kapatılmasının, hele hele sudan sebeplerle kapatılmasının ne demek olduğunu en iyi biz biliriz. Onun için, Doğru Yol Partisi, genelde, parti kapatmaya karşıdır.

Değerli milletvekilleri, ancak, bütün bunlara rağmen, partiler dokunulmaz müesseseler değildir. Şayet parti adı altında bir suç merkezi ve örgüt gibi çalışan bir kuruluşu varsa, teröre bulaşmışsa ve devletin temellerine, bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetleri sabit olmuşsa, tabiî ki kapatılabilir; ancak, bu hususta titiz davranmak gerekir. Partisiz bir demokrasinin olamayacağı da asla unutulmamalıdır.

Son düzenlemelerle, Anayasamız, bu hususta parti kapatmayı oldukça objektif kriterlere bağlamış olup, sübjektiflikleri önleme yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bütün bu eksikliklerine rağmen Anayasanın 37 maddesinin değiştirilmesi, Meclisimiz için büyük bir aşamadır.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunu destekliyoruz ve bu değişikliğin ülkemize, milletimize, demokrasimize ve Yüce Meclisimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize ve yüce milletimize Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nevşehir Milletvekili Sayın İsmail Çevik'te.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÇEVİK (Nevşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 25 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 69 uncu maddesinin beşinci fıkrasında, 23 Temmuz 1995 tarihinde gerçekleştirilen değişikliğe göre "bir siyasî partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir" denilmiş, 69 uncu maddenin altıncı fıkrasıyla da, partinin temelli kapatılmasının, ancak fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmesiyle mümkün olacağı ifade edilmiştir.

Teklifin 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasına eklenmesi düşünülen cümle, Anayasa Mahkemesinin 1998/2 esas, 9.1.1998 tarih ve 1998/1 karar sayılı kararı ışığında, Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinde 12.8.1999 tarih ve 4445 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin benzeridir. Yapılması düşünülen değişiklikle, bir partinin yasak fiillerin odağı olması hallerine somut kriterler getirilmiş olacaktır. Bu şekilde, siyasî parti üyesi bir kişinin işlediği yasak fiilden dolayı, bir partinin, dolayısıyla partiye oy veren seçmenlerin cezalandırılması, seçmenlerin iradesi ve isteklerinin ortadan kaldırılması engellenmiş olacaktır.

Anayasanın 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere eklenmesi düşünülen fıkrayla, Anayasa Mahkemesine, bir partiyi temelli kapatmak yerine, fiillerin ağırlığına göre, ilgili siyasî partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilme yetkisi tanınmaktadır.

Bilindiği üzere, 69 uncu maddenin şu anki haliyle, bir siyasî partinin bir veya daha çok üyesinin yaptığı yasak fiilden dolayı Anayasa Mahkemesince kapatılması mümkündür; birçok parti de, aynı nedenlerle kapatılmıştır. Yapılması düşünülen değişiklikle "odak olma"ya somut kriterler getirilerek, bir veya birden fazla kişinin işlediği yasak fiilden dolayı partinin kapatılmasının önüne geçileceği gibi, yine aynı maddenin şu anki haliyle, Anayasa Mahkemesine takdir hakkı sağlamayan ve birden çok kişinin işlediği yasak fiilden dolayı -yasak fiilin ağırlığı veya hafifliği ne olursa olsun- kapatılmasına yol açacak düzenlemelere açıklık getirilmekte, partinin ekonomik yönden cezalandırılmasının yolu açılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Anayasamızda da vurgulandığı gibi, siyasî partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğuna inanıyoruz. Türk siyasetinin, parti kapatma kararlarından dolayı siyasî temsil krizi yaşamasını istemiyorsak, üzerimize düşeni yapıp, partilerimizin yaşaması için, hukuk çerçevesinde, elimizden geleni yapmak durumundayız. Bugün gündemimizde olan bu düzenlemelerle, bir yandan daha demokratik bir anayasayı hayata geçirirken, diğer yandan, bunun zorunlu bir sonucu olarak, demokrasinin temel unsurları olan siyasî partilerimizin basit nedenlerle kapatılmasının da önüne geçmiş olacağız.

Anayasalar, değerleri, ilkeleri, kurumları, özgürlüklerin tabanını, kısaca, milletlerin kaderini belirleyen ortak toplum sözleşmeleridir. 1982 Anayasası, çağın gereklerine aykırı olarak, devlet öncelikli bir yapıya sahiptir. Bu yapı gereğince, ferdî özgürlükler, devlet önceliklerinden sonra, ikinci sırada ele alınmıştır. Bu durum, ferdi, devlete karşı çaresiz bırakmakta, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve sivil demokratik toplumun gelişmesine engel teşkil etmektedir.

Bilindiği üzere, cezaların şahsîliği ilkesi, gelişmiş, çağdaş ülkelerde, evrensel hukukun genel prensiplerindendir. Elbette ki, hukukun gereklerine uygun davranmayan kimseler, işledikleri yasak fiillerden dolayı sorumludurlar ve bu sorumluluk, statüleri ne olursa olsun, eşitlik ilkesi gereğince, anayasayla teminat altına alınmış unsurlar karşısında himaye görmemelidir ve herkesi bağlamalıdır. Bu bakımdan, siyasî partilerin kapatılmasına yol açabilecek siyasî sorumluluk sahibi kişilerin ve organların, mensubu oldukları siyasî partilerin kapatılmasına yol açacak yasak fiilleri işlemeleri durumunda, partinin değil, bu kişilerin şahsen cezalandırılmalarının, hukukun genel ilkelerine daha uygun düşeceği inancındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL ÇEVİK (Devamla) - Bu, aynı zamanda, Türk siyasetinde partilerin kurumsallaşmasını engelleyen bir sürecin ortadan kaldırılmasını da kolaylaştıracak niteliktedir. Milletimiz, elbette ki, bütün kesimlerin temsilcilerine, evrensel özgürlüklerin ölçülerini esas alan, açık tartışma ve hür iradeleriyle benimsenmiş, yepyeni, kusursuz, özürsüz bir anayasaya sahip olmalıdır. Bugün, Anayasanın önemli bir bölümü değiştirilmekte olup, yakın bir gelecekte, milletimizin arzu ve isteklerini karşılayan yeni bir anayasaya sahip olacağımıza inanıyorum.

Yüce Parlamentonun anayasa değişiklikleri konusunda oluşturduğu uzlaşmanın, sivil anayasa yapabilecek parlamentonun işareti ve habercisi olduğuna inancımla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Kılıç'ta.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği Teklifinin çerçeve 25 inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çerçeve 25 inci maddeyle, Anayasanın 69 uncu maddesindeki değişiklikler öngörülmektedir. 69 uncu maddenin altıncı fıkrasında yapılan ilaveyle, bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki eylemlere göre suç odağı haline gelmesinin ölçütleri, kriterleri belirlenmiştir. Böylece, parti kapatılmasında Anayasa Mahkemesine bırakılan odak olma halinin tespiti ve takdiri, yeni düzenlemeyle, parti üyelerinin ve organlarının somut fiillerine dayandırılmakta, partilerin temelli kapatılmaları daha da zorlaştırılmaktadır. Maddeye eklenen yedinci fıkrayla, temelli kapatma yerine, fiillerin ağırlığına göre, devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılma müeyyidesi getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, çerçeve 25 inci madde bu haliyle kabul edildiğinde partilerle ilgili üç müeyyide oluşmuş olacaktır. Bunlar, sırasıyla, kapatma, devlet yardımından yoksun bırakılma ve temelli kapatmadır. Kanaatimce, 69 uncu madde, sözüyle, özüyle ve gerekçeleriyle, kapatma ve temelli kapatma önlemlerine, ayrı ayrı olmak üzere yer vermektedir. Bunlardan temelli kapatma önlemi son derece önemli ve ağır bir önlem olduğundan, koşulları ve sonuçları ağırlaştırılmaktadır. Temelli kapatma için özel koşullar öngörülmüştür. Odak olma halinin dışında olmak üzere, 68 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki eylemlere aykırılık halinde, cumhuriyet başsavcılığının istemi ve Anayasa Mahkemesinin kararıyla, aykırı fiilin ağırlığına göre, temelli olmayan kapatma kararlılığı vermek her zaman için olanaklıdır kanaatindeyim. Böyle bir süreli kapatma müeyyidesinin uyarıcı, caydırıcı yönde önemli bir işlevi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, AB ülkelerine bakıldığında durum nedir; Avrupa Birliğinin önemli üyelerinden Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasasının 21 inci maddesinde konu şöylece düzenlenmiştir:

"Madde 21.-

İkinci fıkra.

Amaçlarına ve taraftarlarının tutumuna göre, özgür ve demokratik temel düzeni zedelemek ya da ortadan kaldırmak ya da Alman Federal Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye sokmak eğiliminde olan partiler anayasaya aykırıdırlar. Anayasaya aykırılık konusu hakkında Federal Anayasa Mahkemesi karar verir.

Üçüncü fıkra.

Konunun ayrıntılarını federal yasalar düzenler."

Görüleceği gibi, Anayasamızdaki düzenlemelere oranla, daha belirsiz ve muğlak ifadeler kullanılmaktadır. Örneğin "amaçlarına ve taraftarlarının tutumuna göre" ifadesi. Yine, örneğin "tehlikeye sokmak eğiliminde olan" ifadesi gibi.

Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Refah Partisinin kapatılmasıyla ilgili davada verdiği kararla önemli kriterler belirlenmiştir. Bu kriterler şöylece özetlenebilir: Demokratik ve laik düzenin kendini koruma ve önlem alma hakkı vardır. Kendine yönelen tehlike eyleme dönüşmeden önlem alma hakkı vardır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Mahkemesinden verilen bu örnekler yanında bizdeki yaklaşım ise, partilerin temelli kapatılmasını neredeyse olanaksız hale getirmek yönündedir. Örneğin, bazı çevreler, siyasî partilerin, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru olduğunu ve ülkenin partiler mezarlığına döndüğünü söyleyerek temelli parti kapatılmasına karşı durmaktadırlar.

Ülkemizde partilerin temelli kapatıldığı doğrudur; çoğunlukla, bölücülük ve laikliğe karşı eylemler nedeniyle temelli kapatılmalar yaşanmaktadır ve yakın dönemlerimizde yaşanan bu temelli kapatmaların ardında, nedense, hep aynı aktörler, aynı çevreler yer almaktadır. Her seferinde de mazlum ve mağduru oynamakta ve kendilerinden başka herkesi suçlamaktadırlar. Bu süreç, bir Nasrettin Hoca fıkrasını akla getirmektedir: Evine hırsız giren Hocaya, herkes, önlem almadığı için çıkışmaktadır. Tüm görüşleri dinleyen Hoca, sonunda şöyle der: "İyi, güzel... Ben, önlem almamakta hatalıyım; peki, bu hırsızın hiç mi kabahati yok?"

Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ısrarla ve önemle altı çizilerek belirlenen laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı ilkelerine rağmen, siyasî varlığını kutsal din duygularına dayandıran, seçmenleri bu manada istismar eden, söylemleri, tutumları, fiilleri ve eylemleriyle sürekli Anayasanın bu temel ilkeleriyle çelişen, ülkenin ve milletin bölünmesi yönünde faaliyet gösteren partiler ve mensupları oldukça parti kapatmalar da olacaktır ve olmalıdır.

Öte yandan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi temel evrensel belgeler, din hürriyetini mutlak manada tanımlamamaktadır. Hangi din veya inanış olursa olsun, her emrinin tüm ayrıntılarıyla tatbikatı ve açıklanması, mutlak olarak yaşanması, özellikle kamusal ortak alanda kargaşa yaratacaktır ve böylesi bir durum, insan doğasına, insan haklarına ve özgürlüklerine de aykırı olacaktır. Bir dinin veya inancın hükümlerinin mutlak uygulandığı, egemen olduğu düzenin adı, demokrasi de olmayacaktır; olsa olsa o inancın şeriat düzeni olacaktır. Bu tür fanatik yaklaşım ve zorlamaların insanlığı ne tür trajedilere sürüklediği tarihte acı olarak görüldüğü gibi, yaşadığımız günlerde de en hazin şekilde görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, temelli kapatmayı zorlaştıralım; çünkü, bu, tüzelkişiliğin ölümü demektir ve milyonlarca taraftarın da cezalandırılması gibi çok ağır sonuçlar vermektedir. İtiraf edelim ki, beklenen faydayı da sağlamamaktadır. Şu günlerde örneğini yaşadığımız gibi, kolayca yeni bir oluşum etrafında partileşilmekte, siyasî etkinlik bu şekilde sürdürülmektedir.

Kanaatimce, Anayasamızın 69 uncu maddesiyle cevaz verilen kapatma önlemini belli sürelerde uygulamak olanaklıdır ve gerek sistem açısından gerekse partiler açısından koruyucu, uyarıcı ve temelli kapatılmayı önleyici bir rol oynayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu düşünce ve anlayışla, çerçeve 25 inci maddeyle Anayasamızın 69 uncu maddesinde yapılan düzenlemeleri Demokratik Sol Parti olarak desteklediğimizi belirtiyor; sizlere saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Anavatan Partisinde.

Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 25 inci maddeyle düzenlenen Anayasamızın 69 uncu maddesindeki değişiklik üzerinde görüşlerimi arz edeceğim; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Siyasî partilerin, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğu konusunda artık tartışma yok günümüzde; ama, siyasî partilerin, hangi siyasî parti olursa olsun ve hangi ülkede olursa olsun, bir ortak paydalarının bulunması gerekir. Bu ortak payda, ortak millî şuurdur; yani, hepimizin ortak olarak inandığımız, ortak olarak kabul ettiğimiz değerlerdir. Bu değerlerin üzerine siyasî partiler inşa edilirler. Bu değerlerle çatışma halinde hiçbir siyasî parti olamaz. Bu da, Anayasamızın 68 inci maddesinde belirtildiği gibi, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü konusudur; yani, burada, devletin nitelikleriyle, cumhuriyetin nitelikleriyle, siyasî partinin faaliyetleri; yani, bir başka deyişle, devletin ve cumhuriyetin nitelikleriyle siyasî parti kurma özgürlüğüne sahip olan vatandaşların; yani, siyasî parti özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün çatışmaması lazım. Biz, örgütlenme özgürlüğü adına, siyasî parti kurma ve faaliyette bulunma adına, devletin ve cumhuriyetin niteliklerini yok sayamayacağımız ve onunla mücadele etmeyeceğimiz, ona karşı olmayacağımız gibi, devletin niteliklerinin ve cumhuriyetin niteliklerinin yorumunu abartarak, özgürlükleri yok etme, siyasî parti kurma ve onların faaliyetlerini kısıtlama açısından, eğer abartıyla, abartılı yorumlara bırakırsak, o zaman, bana göre, siyasî parti özgürlüğünü kısıtlamış oluruz.

Burada, nitekim, bir siyasî partinin kapatılması kararında, Anayasa Mahkemesince verilen bir kararda, muhalif hâkimlerce yazılan gerekçede şu vardı; diyordu ki, devletin ve cumhuriyetin nitelikleriyle örgütlenme özgürlüğü dengelenmelidir; biri diğerine feda edilmemelidir.

Burada, şimdiye kadar, maalesef, örgütlenme özgürlüğü aleyhine yorumlar yapılmıştır ve siyasî partilerin kapatılması konusunda, maalesef, hep kuşkuyla ve hep sübjektif yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Bu nedenlerdir ki, objektif kriterlere ihtiyaç duyulmuştur. Bu objektif kriterler, tabiî ki, Anayasamızın bir maddesinde tek tek yazılamaz. Bunu, elbette, Siyasî Partiler Yasasında ve Seçim Yasasında yapacağımız değişikliklerle biraz daha açmak mümkündür; ama, mutlaka objektif kriterlere ihtiyaç vardır.

Siyasî partiyi kapatmak istisnaî olmalıdır, siyasî partiyi kapatmak esas olamaz. Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda, demokratik ülkelerle kendimizi kıyasladığımız zaman, tabiî ki, bizde kapatılan parti sayısının bu kadar yüksek oluşu ve parti kapatma gerekçelerinin hukukîliğini tartıştığımız zaman objektif kriterlerden uzak oluşu, maalesef, bizim siyasî parti kapatma davalarında verilen kararları hep tartışmalı hale getirmiştir ve bu konuda, mutlaka, objektiflik önemlidir, objektiflik esastır. Bu kriterlerde, bundan sonra, hem uygulayıcıların dikkatli olması lazımdır hem de yasa koyucuların dikkatle, titizlikle üzerinde durması lazımdır.

Biz, şimdiye kadar yaptığımız değişiklerde "eylem" kelimesini, "fiil" kelimesini, temel hak ve özgürlüklerin yorumlanmasında esas olay olmak üzere getirdik. Bundan sonra, tahmin ederim ki, kanunu uygulayıcılar, siyasî partilerin fiillerini ya da eylemlerini yorumlarken, değerlendirirken, artık, sadece duygusal, sübjektif unsurlarla değil, açık seçik objektif bir şekilde eylemi dikkate alacaklardır. Bu nedenle, ben, bu parti kapatmaların daha da zorlaştığına, burada, inanıyorum.

İdeal bir düzenleme midir; tabiî ki, bunu, ideal bir düzenleme olarak  kabul edemiyorum; ancak, biz bir anayasa değiştiriyoruz ve bu uzlaşmayla değişiyor. Uzlaşmayla değişen bir anayasada, elbette ki, her siyasî parti kendi görüşünü açık seçik ortaya koyamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bu, ideal olmasa da, örgütlenme  özgürlüğü alanında -ki, temel hak ve özgürlüklerin bir parçasıdır- atılmış ciddî bir adımdır. Bunun bu şekilde kabulü, bana göre, demokratikleşme açısından alınan mesafedir; bu mesafeyi,  mutlaka desteklememiz lazım.

Bir diğer husus  da -ben buna hep takılırım- Anayasa Mahkemesinin yargılama usulüne ilişkin bir konu: Siyasî parti kapatılır ve milletvekillerinin milletvekilliği sona erer, ki, bu çok önemli bir müeyyidedir; ama, maalesef, o milletvekillerinin bir kez olsun ifadesine başvurulmaz; "sen ne yaptın kardeşim; ben, neden senin milletvekilliği hakkını sona erdiriyorum, yasaklıyorum" diye sual sorulmaz. Evrak üzerinden, kâğıt üzerinden, sübjektif değerlendirmeyle, falan falan sebeplerle senin milletvekilliğin sona ermiştir denilir. Bu, tamamen sübjektif bir değerlendirmedir; savunma hakkının ihlalidir. Savunma hakkının ihlali açıkça ortadayken, ki, o zaman yargılanma hakkının da ihlali söz konusudur. Siyasî partiler kapatılırken, yargılanma hakkının ihlalinin, savunma hakkı ihlalinin olmaması lazım. Bu nedenle, önümüzdeki aylarda, yıllarda, bizim, anayasa yargısını mutlaka gözden geçirmemiz lazım. Anayasa yargısının, savunma hakkının, siyasî parti hükmî şahsiyetine, o partinin kurucularına ve üyelerine mutlaka sağlanması lazımdır. Bu yargılanma hakkını, adil yargılanma hakkını, Anayasa Mahkemesinde sağlayamadığımız takdirde ve savunma hakkını Anayasa Mahkemesinde sağlayamadığımız takdirde, verilen kararlar hep tartışmalı olur diyorum.

Bir de, Sayın Kamalak'ın  "fiil" kelimesinin "eylem" kavramıyla değiştirilmesine ilişkin bir önergesi var. Ben, tabiî, yargı dili açısından olayı değerlendiriyorum. Yargı dilinde hâkimler, genelde "fiil" kelimesini kullanırlar. Ben "fiil" kelimesinin, "eylem" kavramını karşıladığını tahmin ediyorum. Bu nedenle, "fiil" kelimesi bir harekettir, bir eylemdir; sözlükte de, bu, bu şekilde. Ben, böyle yorumluyorum, mesela, hâkimler gerekçeli kararlarını yazarken, gerekçeyi yazarlar yazarlar "şu fiilî işlediği anlaşılmıştır" diye cezayı verirler. Bu nedenle, fiil, eylemi karşılar diyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, madde üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

3 adet önerge vardır; okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "beş yıl" ifadesinin "dört yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 24.9.2001

 

Mustafa Kamalak

Şeref Malkoç

Yasin Hatiboğlu

 

Kahramanmaraş

Trabzon

Çorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa Değişiklik Teklifinin çerçeve 25 inci maddesiyle Anayasanın 69 uncu maddesine eklenen cümle ve fıkralardaki "fiil" kelimesinin "eylem" kavramıyla değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 24.9.2001

 

Mustafa Kamalak

Şeref Malkoç

Mehmet Bekâroğlu

 

Kahramanmaraş

Trabzon

Rize

 

Yasin Hatiboğlu

Ahmet Demircan

Lütfü Esengün

 

Çorum

Samsun

Erzurum

 

Hüseyin Karagöz

Osman Yumakoğulları

 

 

Çankırı

İstanbul

 

BAŞKAN - Son okutacağım önerge, en aykırı önerge olup, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan teklifin çerçeve 25 inci maddesiyle Anayasanın 69 uncu maddesinin yeniden düzenlenen altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

25.9.2001

 

Yasin Hatiboğlu

Mustafa Kamalak

Fethullah Erbaş

 

Çorum

Kahramanmaraş

Van

 

Şeref Malkoç

Yaşar Canbay

Veysel Candan

 

Trabzon

Malatya

Konya

 

Mehmet Zeki Çelik

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Mustafa Geçer

 

Ankara

Diyarbakır

Hatay

 

Lütfü Esengün

Mehmet Bekâroğlu

Hüseyin Karagöz

 

Erzurum

Rize

Çankırı

 

Osman Yumakoğullar

Ahmet Demircan

 

 

İstanbul

Samsun

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, önerge okunmadı.

BAŞKAN - Okuttum efendim önergeyi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 2 önergemiz okundu, 3 önergemiz olacaktı Sayın Başkan.

BAŞKAN - 3 önergede okundu efendim. 3 üncü önergeyi okuturken de "en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım" dedim.

Sayın Hatipoğlu, anlaşılmamış, bir daha okutayım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan teklifin çerçeve 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69 uncu maddesinin yeniden düzenlenen altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Yasin Hatiboğlu

Mustafa Kamalak

Fethullah Erbaş

 

Çorum

Kahramanmaraş

Van

 

Şeref Malkoç

Yaşar Canbay

Veysel Candan

 

Trabzon

Malatya

Konya

 

M. Zeki Çelik

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Mustafa Geçer

 

Ankara

Diyarbakır

Hatay

 

Lütfü Esengün

Mehmet Bekâroğlu

Osman Yumakoğulları

 

Erzurum

Rize

İstanbul

 

Ahmet Demircan

Hüseyin Karagöz

 

 

Samsun

Çankırı

 

Teklif:

"Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak o parti üyelerinin kanunla belirlenen ölçütlere göre bu nitelikteki fiilleri işlediğinin yetkili mahkemelerce kesin hükme bağlandığı ve bu hükümlerin odak oluşturmaya yeterli olduğu hususunun Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir."

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, izin verir misiniz; bir yanlışlık olmasın diye...

Bizim 4 önergemiz var; siz, 3'ünü işleme koyacaksınız; birisi bu.

BAŞKAN - Evet efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Birisi, 69 uncu maddenin yedinci fıkrasıyla ilgili, birisi de sekizinci fıkrasıyla ilgili.

BAŞKAN - Efendim, siz almışsınız. Sayın Kamalak'ın 2 önergesi var, bir de zatıâlinizin önergesi var. Mevcut 3 tane önerge var.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bir karışıklık olmasın.

BAŞKAN - Efendim, okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi önerge efendim bu?

BAŞKAN - En son okuduğum, aykırı önerge efendim. Sizin, odakla ilgili önergeniz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Mustafa Bey konuşacaklar.

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önergeyle, bir partinin, yasak eylemlerin odağı haline gelebilmesi için hüküm giyme şartının esas alınmasını önermekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu önergeyle,12 Eylül rejiminin, siyasî partiler için de öngörmüş olmasına rağmen, özü itibariyle dernekler için öngördüğü güvencenin, siyasî partilere de tarafınızdan tanınmasını talep etmekteyiz.

12 Eylül rejiminin, Dernekler Kanununun 53 üncü maddesinde öngördüğü düzenlemeye göre, bir derneğin kapatılabilmesi için, o derneğin suç kaynağı haline gelmiş olması lazımdır; bunun da, mahkeme kararıyla sübut bulması gerekir. Yargıtayımız da "Dernekler Kanununun 53 üncü maddesindeki 'eylemler' sözcüğü çoğul olduğundan, bir dernek mensubunun bir defa hüküm giymiş olması, o derneğin kapatılması için yetmez" diyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu diyen, 12 Eylül rejiminin düzenlemesidir; dernekler için öngördüğü düzenlemedir. Takdir edersiniz ki, siyasî partiler, derneklere nispetle çok; ama, çok daha önemlidir. Bildiğiniz gibi, bir şeyin önemi arttıkça, onun için öngörülen tedbirlerin de artması gerekir. Mesela, vatandaş için aslolan haktır, hürriyettir. Yasaklar, ancak kanunla konulur. Yasağı ihlal eden vatandaşın yargılanması gerekir; ancak, ihlal eden kişi memur ise, koruyucu tedbir biraz daha artar; lüzumu muhakeme kararı gerekir. Eğer, suç isnat edilen kişi bir milletvekili ise, Yüce Meclisin kararı gerekir; dokunulmazlığının kaldırılması icap eder. Eğer, suç isnat edilen kişi milletvekili değil, bir bakan ise, bu sefer, Yüce Kurulun, oy çokluğuyla, salt çoğunlukla o kişinin yargılanmasına karar vermesi icap eder. Eğer, suç isnat edilmek istenen kişi, bakan da değil cumhurbaşkanı ise, koruyucu tedbirler Anayasamıza göre daha da ağırlaştırılmıştır. Ancak ve ancak, 150 milletvekili suç isnat edebilir ve suçluluğuna da Türkiye Büyük Millet Meclisinin dörtte 3'ü karar verebilir.

Görüldüğü gibi, bir kişinin yahut bir nesnenin fonksiyonu, görevi, önemi arttıkça koruyucu tedbirler de artmaktadır. Hiç şüphesiz ki, demokratik bir sistemde siyasî partilerin fonksiyonu, önemi derneklere nispetle çok daha önemlidir. O halde, dernekler için öngörülen tedbiri, lütfen, siyasî partiler için çok görmeyelim. Kaldı ki, değerli arkadaşlarım, bu önergenin asıl sahibi iktidar ortağı ANAP'tır. 1986 yılında, merhum Özal'ın Başbakanlığı döneminde, hüküm giyme şartı, Siyasî Partiler Kanununa, ANAP tarafından oybirliğiyle dahil edilmiştir. Devrin Cumhurbaşkanı Sayın Evren, Anayasa Mahkemesine götürmüş, Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle, hüküm giyme şartının, demokrasinin bir gereği olduğuna karar vermiş ve açılan davayı reddetmiştir. "Hüküm giyerler ise" ibaresinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine oybirliğiyle...

Değerli arkadaşlarım, bu teklifin, önerinin ikinci sahibi iktidar ortaklarıdır. Bildiğiniz gibi, 5+5 formülü diye ifade edilen düzenlemede, başta sayın genel başkanlar olmak üzere, iktidar partisine mensup bütün milletvekilleri bu teklifi imzalayıp, Türkiye Büyük Millet Başkanlığına sunmuşlardır. Türkiye Büyük Millet Başkanlığı, Anayasa Komisyonuna havale etmiş. Şu an Sayın Komisyon Başkanı "katılmıyoruz" diyor ama, o zaman, Anayasa Komisyonu kabul etmişti bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Yüce Heyetiniz de, o paketin içerisinde sadece bu maddeyi kabul etmişti. 5+5 diye ifade edilen madde geçmediği için bu madde geri çekilmişti. Şu an, biz, o maddeyi, önerge olarak getiriyoruz huzurunuza. Takdir, elbette sizlerindir.

Değerli arkadaşlarım; Anayasanın amir hükmü de bu yöndedir. Anayasanın 15 inci maddesinin son cümlesine göre, 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, hakkında verilmiş mahkeme kararı bulunmadıkça hiç kimse suçlu sayılamaz. Hakkında verilmiş mahkeme kararı bulunmadan hiç kimse suçlu sayılamazken, değerli arkadaşlarım, bir parti nasıl kapatılabilir?! Bir milletvekili hakkında disiplin soruşturması dahi açılamazken, milletvekilliği nasıl elinden alınabilir?!

Değerli arkadaşlarım, bu önergenin asıl sahibi yine sizlersiniz. Farkında mısınız bilemiyorum, 1999 yılında, 4445 sayılı Kanunla, siz, zaten, hüküm giyme şartını, Siyasî Partiler Kanununun 102 nci maddesine dahil ettiniz. Hüküm aynen şöyledir, arz ediyorum: "Parti üyeleri, 68 inci maddenin dördüncü fıkra hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyerlerse, cumhuriyet başsavcılığı bu üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmasını o partiden ister." Getirdiğimiz önerge budur arkadaşlar.

Vicdanınıza, irfanınıza, takdirlerinize arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, AKP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergelerin nasıl oylanacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin son fıkrasında açık şekilde ifade edilmiştir. Önergeler, işaret oyuyla, ayrı ayrı oylanıyor; eğer Kâtip Üyeler arasında bir ihtilaf olursa elektronik oylamaya müracaat ediliyor. Bunu, berayı malumat arz ediyorum.

Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "beş yıl" ifadesinin "dört yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                 24.9.2001

 

Mustafa Kamalak

Yasin Hatiboğlu

Şeref Malkoç

 

Kahramanmaraş

Çorum

Trabzon

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; 24 maddelik anayasa değişikliğiyle ilgili hükümler görüştük. Paketin tamamını esas alırsanız, 37 madde. Bu 37 maddenin hemen hemen 25'i, hak ve özgürlüklerin olabildiğince genişletilmesine yönelik. Bu, bir başarıdır; bu, övünülecek bir şeydir. Bu paketle, bu hükümlerle, bu düzenlemeyle, dünyanın neresine gidersek gidelim, göğsümüz gergin, başımız dik, alnımız açıktır. Gelin, bütün bu başarıyı, yanlış bir hesapla, yanlış bir siyasî hesapla, yanlış bir rekabet hesabıyla zedelemeyelim, lekelemeyelim, gölgelemeyelim.

Özgürlüklerden söz ediyoruz, özgürlükleri genişlettik diyoruz. Peki, siyasî haklardan yasakladığınız insanların yasaklılığı devam ettiği sürece hangi özgürlüklerden söz edeceğiz, hangi rahatlamadan söz edeceğiz?! Yapmayın!..

Değerli milletvekilleri, bu, Amerika'nın yeniden keşfi değildir, bu, bilinen şeydir. Eğer, siz, getirdiğiniz düzenlemenin çerçeve 14 üncü maddesinde adil yargılanma ilkesini getiriyorsanız, iyi iş yapıyorsunuz; ama, öbür taraftan isim vermeye mecburum Sayın Ahmet Tekdal'ı, Sayın Şevket Kazan'ı yargılamadan milletvekilliğini düşürüyor, siyasî yasağının altında eziyorsanız, bu ülkeye ömrünü vakfetmiş ve bu ülkede, başbakan olduğu dönemde, memurun yüzde 145 zam, çiftçinin yüzde 77 zam, pancarcının yüzde 300 zam aldığı bir dönemde, bir ülkenin yöneticisini, insanını, şahsen yargılanmadan, kendisine isnat edilen bir fiilden dolayı yargılamadan beş yıl yasağa mahkûm ediyor, siyasî hakkını elinden alıyorsanız, getirdiğiniz bu adil yargılamanın ne anlamı var, bana söyler misiniz?!

Sayın milletvekilleri, bakınız, şu hepimizin... Bakınız, partilerin isimlerini okuyacağım; vakit almamak için kestirme gidiyorum: Anavatan Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi, Halkın Emek Partisi, Millet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Refah Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti; bunlar 69 uncu maddeyi getirmiş teklif etmişler, hepsi. Bu sizin, bu hepimizin; teklif etmişiniz; hiçbir tanesinde siyasî yasak yok. Bu teklifler sizin. Peki, bu verdiğiniz, kamuoyuna deklare ettiğiniz "biz yasakçı değiliz, biz, partileri siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru sayarız, işte belgemiz" dediğiniz yerde, şimdi mesele oylamaya gelince neredesiniz?! Bu sizin eserlerinizdir; sahip çıkın, teklif sizin teklifiniz.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu meseleleri, biz, aramızda oturup çözemezsek sıkıntılardan kurtulamayız, bunu çözmek mecburiyetimiz vardır; bu, hepimizin meselesidir.

Bir başka şey daha var; neden acaba 69 uncu maddenin sekizinci fıkrasında beş yıllık yasak vardır; gerekçesi gayet açık. 1995'teki değişiklikte gerekçe ortaya konmuş, denilmiş ki, beş yıl oluşunun sebebi, bir seçim dönemidir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; fiilî durum, bugün Türkiye'de, dört yıllık bir seçim dönemidir. Beş yılı bulduk mu bir seçim döneminde; hayır. O halde, diyoruz ki, hiç olmazsa, bu yasak hiç olmamalıdır; ama, hiç olmazsa, fiilî seçim dönemine çekelim; bunu, beş yıldan dört yıla çekelim diyoruz. Bu, gerekçedir.

Değerli milletvekilleri, biz, 2001 yılında hâlâ 1982...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sürem bitti mi efendim?.. Sabrınızı taşırdım, özür diliyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah; buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biz 2001 yılındayız ve gerçekten 37 maddeyle iyi bir atılım yaptık; ama, şimdi, mesele 69 uncu maddenin sekizinci fıkrasına gelince, çok sataştığımız, çok beğenmediğimiz, çok öcü gördüğümüz 1982 Anayasasının orijinaline dönüyoruz; yapmayın bunu. Gerçekten, söylediğim mantıklı şeylerdir.

Değerli milletvekilleri, bu önergemize lütfen destek veriniz. (DSP sıralarından "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde destek vermedik mi?" sesi) Lütfen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini bırakınız; millete bakınız, bizim ilkelerimize bakınız, bizim geleceğimize ve milletimizin ne düşündüğüne bakınız. Bırakın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini. İncil'den üçüncü babı okur gibi, ikide bir açıp "Avrupa İnsan Hakları Altıncı Protokolü" diye okumaya başlıyorsunuz. Millet bunu dinlemiyor, millet bunu anlamıyor; yani, anlamıyordan kastım şu: Sizi anlamıyor millet, anlatamıyorsunuz. Elbirliğiyle bu noktaya kadar getirdik, 24 tane madde geçirdik. Geliniz, bir önergemizi, lütfediniz kabul ediniz.

Bakın; Sayın Necdet Saruhan'ın bir konuşmasını dinledik. İdam edilen çok değerli devlet adamlarımız için hep ağıtlar yaktık, kırk sene. Bugün, Necdet Saruhan da aynı şeyi söylüyor; o da katılıyor, hepimiz katıldık. Keşke bunu o gün fark etseydik; bugüne bir faydası yok.

Benim söylediğim şudur; bu siyasî yasakların ağıtını bundan yirmi sene sonra yakmanın kimseye faydası yok, otuz sene sonra yakmanın kimseye faydası yok. Ben biliyorum, eminim; siz değilseniz çocuklarınız bu ağıtı yakacaklar; "niye yaptık bu kıyımı, niye yaptık" diyecekler.

Gelin, fırsatımız eldeyken bu önergeye olumlu oy veriniz; hepinize saygı sunuyorum efendim. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa Değişiklik Teklifinin çerçeve 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69 uncu maddesine eklenen cümle ve fıkralardaki "fiil" kelimesinin "eylem" kavramı ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                 24.9.2001

 

Mustafa Kamalak

Şeref Malkoç

Yasin Hatiboğlu

 

Kahramanmaraş

Trabzon

Çorum

 

Mehmet Bekâroğlu

Ahmet Demircan

Lütfü Esengün

 

Rize

Samsun

Erzurum

 

Hüseyin Karagöz

Osman Yumakoğulları

 

 

Çankırı

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Malkoç; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, bu önergeye geçmeden önce, bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, iki haftadan beri Anayasa değişikliği üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaktayız. Dikkatimiz bu noktadayken, dünyada çok ciddî ve önemli gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerden biri de, Papa II. John Paul'un Ermenistan'ı ziyaretidir. Papa II. John Paul Ermenistan'ı ziyaret edebilir diğer ülkeleri ziyaret ettiği gibi; bunda, çok fazla yadırganacak veyahut da gitmemesi için söylenecek bir husus yok; ancak, Papa, Ermenistan'ı ziyaretinin ikinci gününde, Ermeni Soykırımı Anıtına çelenk koydu, saygı duruşunda bulundu; sadece bununla da yetinmedi. Yüzyılın başında binlerce Ermeni'nin Türkler tarafından katledildiğini söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bu söz, sıradan bir söz değildir. Bunu söyleyen insan da sıradan bir insan değildir. Dünyada sayıları milyonlara varan insanların manevî lideri ve dinî lideri durumunda olan bir insanın söylediği sözdür bu. Bu söz, Türkiye aleyhindeki faaliyetleri yoğunlaştıracak, odaklaştıracak bir sözdür. Bu açıdan, Papa II. John Paul'un, bu davranışını, bu sözlerini yadırgadığımızı ifade etmek istiyorum ve umut ediyorum ki, hükümetin gerekli girişimiyle, Papa II. John Paul milletimizden özür dileyecektir, hükümetten bunu bekliyoruz, bu teşebbüsü bekliyoruz. (Alkışlar) Bu konuya değindikten sonra önergemize dönmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Kamalak ve ardından Sayın Yasin Hatiboğlu verdikleri önergeleri buradan izah ettiler. Şimdi, onların bu izahından sonra, demokratik atılım içerisinde olduğunu söyleyen, çok ciddî değişiklikler yaptığını iddia eden, demokrat olduğunu iddia eden arkadaşlarımızın önemli bir kısmı bu önergelere ret oyu verdi. Bunların reddedilmesinden sonra, aslında, bu konuların, demokratikleşme ve demokrasi konusunun burada konuşulmasının pek bir önemi yok, bunu biliyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bravo...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Kamalak şunu söyledi: "Anayasanın 38 inci maddesi açık. 38 inci maddede 'yargılanmadan, suçluluğu sabit olmadan kimseye ceza verilmesin' deniliyor. Gelin, bunu, Siyasî Partiler Kanununa taşıyalım, gelin, bunu, Anayasaya taşıyalım" Burada bazı arkadaşlarımız da "hayır, biz, insanları yargılanmadan da suçlu kabul ederiz" diyebiliyorlar. Ardından da, tanımları henüz belirlenmemiş olan birtakım kavramlara dayanarak insanları, siyasetten yasaklıyorsunuz. Hadi, bir dönem milletvekilliğini düşürdünüz, ikinci dönem milletvekilliğini niçin elinden alıyorsunuz? 1982 Anayasası, askerî dönemde yapılan Anayasaydı, bugünün Başbakanı o gün hapisteydi, geçen dönemin Cumhurbaşkanı gözaltındaydı, gözetim altındaydı. Bu dönemde yapılmış olan Anayasaya yeniden alkış tutuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, anayasa değişikliklerinin başlangıcından beri bu Meclisin yaşadığı en talihsiz olaydır, en talihsiz gündür bugün. (DSP ve MHP sıralarından "vay be!" sesleri)

Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinin hangi ülkesinde -gerekçelere baktığınızda birçok maddeyi Avrupa Birliğine uyuma dayandırdınız- sizin bu onay verdiğiniz, kalsın dediğiniz müeyyide var? Demek ki, aynı zamanda, kanunları değiştirmek de yetmiyor, kafaları da değiştirmek gerekiyor. İnşallah, bu kafalar da değişecektir. (SP sıralarından alkışlar) Geç de olsa değişecektir.

Değerli arkadaşlarım, teklifimiz şu: 69 uncu maddede odak tanımı getiriliyor. Bu odak tanımı getirilirken, Anayasanın hemen hemen hiçbir yerinde olmayan "fiil" kavramı getiriliyor; oysa, Anayasanın birçok maddesinde "eylem" kavramı vardır. İşte, bu teklifimizde fiilin eyleme dönüştürülmesi önerilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Bu, Anayasadaki kavram birliği açısından önemli olduğu kadar, odağa getirdiğimiz tanım açısından da son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, bunun üzerinde niçin duruyoruz? Anayasada yapacağımız bu değişiklikle odağı tanımlıyoruz; ancak, şöyle bir hüküm var bu değişiklikte: 81 ile, 1 000 ilçeye, 3 000 beldeye, milyonlarca üyeye sahip olan bir partinin, Hakkâri'de veya Edirne'de veya Antalya'da veya Trabzon'daki bir üyesi suç işlediğinde, bunun genel merkez, genel başkan veya partinin merkez karar organlarınca zımnen kabul edileceği öngörülmüştür. Partinin genel merkezleri savcılık makamları değildir. Bir üyenin suç işleyip işlemediğini ancak savcılar tespit eder, genel merkeze bildirir; ancak, bu, konulmamış buraya. Onun için, en azından fiil sözünü, kavramını eyleme dönüştürerek, önümüze çıkacak olan bu tehlikeyi asgariye indirelim diyoruz. Bu, hem hukukun gereğidir hem Avrupa Birliğinin gereğidir hem vicdanın gereğidir hem de anayasa değişikliğinin gereğidir diyor, önerimize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, böylece, 25 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi oylamaya geçiyorum efendim.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin birinci fıkrasına "Vatandaşlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye'de ikamet eden yabancılar"; ikinci fıkrasına, "sonucu" ibaresinden sonra gelmek üzere "gecikmeksizin" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 26 ncı madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat...

Ben de çok merak ediyordum; sizi özledik efendim; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Getirilen değişiklik, mevcut Anayasanın 74 üncü maddesiyle düzenlenen dilekçe hakkını bazı değişikliklerle yeniden düzenlemektedir. Mevcut Anayasamızda "vatandaşlar, kendileriyle veya kamuyla ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir" denilmekteyken, getirilen değişiklikle, "vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye'de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamuyla ilgili" diye devam etmektedir. Bu maddeyle getirilen değişiklikle, karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye' de ikamet eden yabancılara da dilekçe verme hakkı tanınmakta ve mevcut Anayasanın devamında yer alan "kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir" bölümü "geciktirilmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir" şeklinde değiştirilmektedir ki, bu iki değişiklik de Anayasadaki eski düzenleme şekline ileri ve gerekli birer düzenlemedir ve böylece, Anayasamızdaki bu değişiklikle, diğer devlet anayasalarındaki "herkes" veya "fertler" ifadeleriyle bir paralellik kurulmaya çalışılmıştır.

Sayın Başkan sayın milletvekilleri; dilekçe hakkı, idare edilenlerin bir davranışı olarak tarihin her devrinde görülmüştür. İdare edilenler, kurulu nizamdan memnun olmakla beraber, ayrıca birtakım hizmetler istedikleri zaman, bunu dilekçe şeklinde idare edenlere bildirmişler, idare edenlerin hizmetlerinden memnun olmadıkları zaman da müracaatlarını, şikâyet namı altında onlara bildirmişlerdir. İdare edenler, idare edilenlerin kendilerine sundukları dilekleri bir dereceye kadar hoşgörmekle beraber, şikâyetlere aynı hoşgörüyü göstermemişlerdir. Bilhassa otoriter ve totaliter rejimlerde idare edilenlerin idareye başvurmaları asla hoş görülmemiştir.

Dilekçe hakkı, iki özelliği yahut iki cephesi bulunan bir haktır. Bir cephesiyle, dilekçeyle kendisinin veya toplumun menfaatını korumaya çalışırken, muhatabı olan yetkili makamlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yahut kısaca devlet, kendisine sunulan dilekçeleri kabul, muhtevasını tetkik ve neticeyi dilekçe sahibine bildirmek vecibesi altında bulunmaktadır. Bu husus, getirilen değişiklikle "geciktirilmeksizin" ibaresi Anayasaya konarak geliştirilmek istenmiştir.

Bu noktada, Sayın Hükümetimize ve bilhassa Sayın Başbakanımıza şu soruyu arz etmek isterim: Dilekçe sahiplerinin dilekçelerine geciktirilmeksizin cevap verilmesini arzu ettiğiniz bu Anayasa maddesi görüşmelerinde şu konuyu nasıl izah etmek istersiniz: Acaba, kabine üyelerinizin, milletvekillerinin, sayın bakanlardan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği sorulara, bırakın açık ve net cevap vermeyi, hiç cevap vermemesini nasıl izah edersiniz?

Örneğin, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'a, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı kanalıyla, 13.6.2000 tarihinde Bolu Tünelindeki çökmeyle ilgili, 4.3.2000 tarihinde İller Bankası Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü ihalelerinin neden davet usulüyle yapıldığıyla ilgili, 17.8.2000 tarihindeki afet konutlarının neden Sayıştay denetimine tabi olmadığıyla ilgili, 28.2.2001 tarihli galvanizli kafes tel birim fiyatlarıyla ilgili, 4.6.2001 tarihli asbest elyaflı içmesuyu borularıyla ilgili sorularıma bugüne kadar cevap alamadım.

BAŞKAN - Sayın Polat, sizi özlemiştik; ama, şimdi, 26 ncı maddeyle Koray Aydın'ın ne ilgisi var?!

ASLAN POLAT (Devamla) - Arz edeyim. Dediğim şu: Dedim ki, vatandaşın dilekçelerine gecikmeden cevap vermek istiyorsunuz. Ben Sayın Bakana beş defa soru soruyorum, hiçbirine cevap verilmiyor.

BAŞKAN - Sayın Polat, size cevap verme imkânı olmayan Sayın Bakana burada...

ASLAN POLAT (Devamla) - Başbakana soruyorum...

BAŞKAN - Başbakana sorun efendim, hükümetin başı var. Koray Bey yok burada.

ASLAN POLAT (Devamla) - Konuşmamda "Sayın Başbakan bu soruya nasıl cevap verir" diye sordum.

BAŞKAN - Sayın Başbakanı muhatap alırsanız mesele hallolur.

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben de onu söyledim efendim.

BAŞKAN - Peki efendim, buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - dedim ki: Sayın Başbakanım, kabine üyeleriniz milletvekillerinin sorularına acaba geciktirmeden cevap veriyorlar mı; vatandaşlara bu hakkı tanıyorsunuz? Ben diyorum ki, onbeş aydan beri 5 defa yazılı soru soruyorum, hiçbirine cevap vermiyor. Bunun üzerine ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına şikâyet ediyorum, bir bakan, sizin delaletinizle sormuş olduğum sorulara cevap vermiyor diyorum; yine cevap alamıyorum. Sonra 6 ıncı bir soru soruyorum, bunda da diyorum ki: İller Bankasınca müteahhitlere yapılan ödemelerde de ayrıcalık tanınıyor, bunlar hakkında ne cevap verirsiniz? Buna da cevap alıp almayacağımı bilemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen...

ASLAN POLAT (Devamla) - Burada arz etmek istediğim; bu sorularımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizler dahi onbeş ayda cevap alamazken ve bazı bakanlarımız da sadece yasak savma kabilinden verdikleri cevaplar karşısında, halkımızın, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonuna, gerekse ilgili kamu kuruluşlarına verdikleri dilekçelerine ne kadar geciktirilmeksizin ve doyurucu cevap alacaklarını veya aldıklarını dikkatinize sunmak için bu örneği verme lüzumunu hissettim.

Dilekçe ve şikâyet hakkıyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de 13 üncü maddesinde "bu sözleşmeyle tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmî görev ifa eden kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, durumun düzeltilmesi için ulusal bir makama başvurma hakkına sahiptir" diyerek, şikâyette bulunabilme hakkını güvence altına almıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda oldukça duyarlı davranmaktadır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, süresini çok aştı.

BAŞKAN - Efendim, herkese 1 dakika ilave süre veriyorum.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, 2 dakika oluyor.

BAŞKAN - Hayır efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Herkese 2 dakika verdi, niye sabırsız oldunuz ki!..

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Burada ciddi bir iş yapıyoruz; anayasa değişikliği yapıyoruz.

OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Maddeyle ilgili konuşmuyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen!..

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum.

Sayın Bakanım, ben bir şey söylemedim ki, sadece, getirdiğiniz dilekçe hakkında "geciktirilmeksizin" diyorsunuz; bir milletvekiline bile, bakanlarınız, onbeş ayda, 5 defa sorduğu sorulara -ayrı ayrı konularda- cevap vermek lüzumunu hissetmiyor. Bunu dikkate arz ettim ve çok ciddi olarak söyledim.

BAŞKAN - Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından gönderilen yazılı sorulara, sizlerin sorularınıza en geç üç gün içinde yazılı cevap geliyor. Sizin buyurduğunuz eğer sözlü soruysa, biliyorsunuz, 500 tane...

ASLAN POLAT (Devamla) - Yazılı efendim, yazılı.

Sayın Başkanım, şimdi, ben, yazılı soru olarak veriyorum ve 5 adet soruma onbeş ayda cevap alamadım ve ben bunu dikkate sundum...

BAŞKAN - Efendim, meseleyi bitirelim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Grup Başkanvekili niye rahatsız oldu, onu anlamadım!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu ciddî bir iştir; Anayasada değişiklik yapıyoruz!..

BAŞKAN - Efendim, rahatsızlık değil; burada olmayan bir insanın ismini zikretmeseydiniz müdahale etmeyecektim; bir.

İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu, kurulduğundan bugüne kadar inanılmaz bir performans gösteren, hatta, hatıralarında yazan rahmetli Menderes'in de orada ihtisas yapıp geldiği bir komisyondur. Dilekçe Komisyonunu da savunmak herhalde bana düşer.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam Sayın Başkan, savunun da...

BAŞKAN - İnsaf!..

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben, konuşmamın başında da Sayın Başbakanın dikkatine arz ettiğimi söyledim.

BAŞKAN - Sayın Polat, hakikaten özlemiştik...

Buyurun... Çok teşekkür ediyorum... Renk getirdiniz...

ASLAN POLAT (Devamla) - Saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Anayasa değişikliği görüşmelerimiz, görüldüğü gibi, büyük milletimizin arzusuna uygun bir şekilde, siyasete ve siyasetçiye güven verecek bir tarzda, büyük bir konsensüsle devam etmektedir; bu şekilde neticelenmesi de en büyük arzumuzdur.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın globalleştiği, âdeta büyük bir köy haline geldiği bir zamanı hep beraber yaşamaktayız. Haberleşme, teknolojik imkânlar o kadar zirveye çıkmıştır ki, dünyanın herhangi bir yerindeki gelişme, diğer bir ucuna, saniyelerle denecek bir zaman dilimi içerisinde intikal edebilmektedir. Bunun tabiî neticesi olarak, iş, yatırım, turizm gibi çeşitli sebeplerle, pek çok ülkenin insanı diğer ülkelere gitmekte, oralarda yerleşmekte, belli bir zaman diliminde oralarda yaşamaktadırlar. Bizim de, bugün, Avrupa Birliği içerisinde dört milyona yakın insanımız çalışmakta, oralarda ikamet etmektedir. Dolayısıyla, dilekçenin, bir insan hakkı olması, temel insan hakları arasında bulunması münasebetiyle Anayasamızda yer alması da oldukça yerinde olmuştur ve mütekabiliyet esası, aynı zamanda, devletlerin gururu, büyüklüğüyle mütenasip eşdeğer bir uygulamadır. O bakımdan, bizim insanımıza, dilekçe hakkıyla hak arama imkânını veren devletlerin insanlarının da Türkiyemizde aynı hakka sahip olması 26 ncı maddeyle getirilmektedir ve oldukça yerinde bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlarım, biz, millet olarak en ileri derecede organizasyonlara sahip olduğumuz halde, bir devletin sahip olması lazım gelen bütün mekanizmalara sahip olduğumuz halde, en derin devlet tecrübesiyle, asırlardan beri yaşayagelen ve yeryüzünde, en engin devlet tecrübesine sahip olan ülkelerden biriyiz; fakat, buna rağmen, stabil bir anayasa yapma konusunda, maalesef, başarılı olduğumuz söylenemez; çünkü, Amerika Birleşik Devletlerini esas aldığımız zaman, Amerika, 228 yılda, Anayasasında, hemen hemen hiçbir değişiklik yapmamış, sadece 4 maddesinde cüzi tadilatlar yapmıştır; yani, Amerikan Anayasası, temel bir metin olarak, orijinal bir metin olarak muhafaza edilmiş; ihtiyaçlar, kanunlarla görülmüştür. Bizde durumun böyle olmadığını üzülerek ifade ediyorum.

Ayrıca, Sayın Başbakana "57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında, toplam olarak sorulan, dilekçeyle yapılan müracaat ne kadardır; bunlara verilen cevaplar nedir ve cevap verme konusunda ihmali olan görevlilere ne gibi bir muamele yapılmıştır" şeklinde sorulan bir suale verilen cevap şudur: 57 nci hükümete 75 000 civarında dilekçeyle müracaat olmuştur. Fakat, bu dilekçelere cevap verme konusunda oldukça yetersizlik söz konusudur ki, Ceza Kanunumuzun 240 ıncı maddesine göre, burada, dilekçeye cevap vermeme, bir ihmali ve aynı zamanda 240 ıncı maddeye göre cezaî müeyyideyi gerektirdiği halde, bugüne kadar da herhangi bir işlem yapılmadığı Sayın Başbakan tarafından ifade edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, sivil bir anayasaya ihtiyacın Türkiyemizin öncelikli gündemi olduğu her zaman ifade edilmiş, çeşitli programlarda, seminerlerde, konferanslarda, bu konu devamlı tartışma haline getirilmiştir.

Birey hakkı da, Türkiye'de esas ele alınan konular arasındadır. Değerli hukukçularımızdan Mustafa Erdoğan, bu konuyla ilgili görüşlerini şu şekilde sıralamaktadır: "Hukuk devleti, sadece, kendini hukukla kayıtlayan devlet demek değildir. O, aynı zamanda, kişilere hukuk güvenliği sağlayan devlet anlamına da gelir." Bir diğer ifadesinde "hukuk devleti ile kanun devleti veya mevzuat devletinin anlamları birbirinden tamamen farklıdır. Evrensel anlamda hukuk ise, uygar ve barışçı bir toplumsal varoluşun temeli olan eşitlik, adalet ve insan haklarına dayanan bir normlar sistemini ifade eder. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti kendisini idame ettirmek için gerekenleri yapmakla yetinmemekte, ayrıca, toplumu da tanzim etmeye, vatandaşlara, nasıl inanmaları, nasıl düşünmeleri ve nasıl yaşamaları gerektiğini de buyurmaya kalkışmaktadır. Hatta, resmî olarak ayrıcalıklı hale getirdiği hayat tarzını tercih etmeyenlerin, okuma, kamu görevlisi olma ve daha da vahimi, serbest mesleğini icra etme haklarını ellerinden almakta, yani, vatandaşlarının rızkına bile tasallutta bulunma yetkisini kendinde bulmaktadır" demektedir, değerli hukukçumuz.

Değerli arkadaşlarım, bu söz konusu edilen tıkanıklıkları  giderebilme amacıyla yapılmakta olan bu çalışmalar, gerçekten, vatandaşlar tarafından da ilgiyle izlenmekte ve takdir edilmektedir. Bu tür uzlaşmaların, siyasete ve siyasetçiye duyulan güveni de ciddî şekilde artıracağını da ifade etmek isteriz.

Bakın, burada, ayrıca, evrensel ölçekte durumumuzu mukayese etmek istediğimiz zaman enteresan rakamlar var. Avrupa Konseyi üyelerinin evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen...

REMZİ ÇETİN (Devamla) - ...onaylama sayılarına bakıldığında,, toplam 269 sözleşmeden Türkiye'nin imzaladığı 70'tir. Evrensel insan hakları sözleşmeleri onay sayısı 52, Türkiye'nin onayladığı 24'tür. Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri onay sayısı 181, Türkiye'ninki, ancak, 31 olabilmiştir. Avrupa Konseyi insan hakları sözleşmeleri onay sayısı 26, Türkiye'nin onayladığı 9'dur.

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, hemen toparlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu anayasa tadilatı esnasında eksik kalan kısımlar da söz konusudur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Yüksek Askerî Şûranın kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Paket, demokratik açılımı sağlama açısından yeterli değildir. Toplumumuzda yıllardır tartışılan "seçilmişler, atanmışlar" durumunda ciddî bir değişikliğin olmadığını da ifade ediyorum.

Son olarak, bu tür uzlaşmalarla, Meclisin itibarının gerektiği gibi artırılabileceğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum.(AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Teklifin 26 ncı maddesiyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sizlere sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarak sözlerime başlıyorum.

Son elli yıldan bu yana, özellikle son çeyrek asırda, bütün dünyada, devlet anlayışında, yönetim anlayışında çok büyük değişiklikler vardır. Artık "devlet neleri yapmalıdır" yerine, devlet neleri yapmamalıdır; ama, buna karşılık da, devletin yönetimine, kamu yönetimine vatandaşın ve halkın ne yönlerde katılması sağlanmalı, şeffaflık nasıl sağlanmalı ve birey, her türlü güce karşı, özellikle devlet gücüne karşı nasıl korunmalıdır anlayışı önde yer almaktadır. İşte, bugünkü Anayasamızın 74 üncü maddesinde "dilekçe hakkı" başlığıyla ortaya koyduğumuz bu hak, benzer kelimelerle, benzer beyanlarla, 1924 Anayasasında da var, 1961 Anayasasında da var. Bireyin, devletle olan, kamu kurumlarıyla olan ilişkilerinde hakkını arama, şikâyet etme, rahatsız olduğu işlemlerden dolayı ilgili mercilere tek başına veya topluca müracaat hakkını veren bir maddedir. Bu hak, tabiî ki, insanımıza verilecek olan temel haklardan, diğer özgürlükler gibi, temel özgürlüklerden bir tanesidir.

Bu yapılan değişiklik, iki ana kısmı kapsamaktadır. Bunlardan birincisi, bugüne kadar sadece Türk vatandaşlarına tanınan bu hakkın, anayasa değişikliğinin yasalaşmasından sonra, Türkiye'de ikamet eden yabancılara da verilmesidir. Bir anlamda, Türkiye'de oturan yabancılar da, yetkili mercilere ve Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat etmek suretiyle haklarını arayabileceklerdir.

Gözünü Avrupa Birliğine dikmiş bir Türkiye'nin de, bu hakkı, ülkede oturan yabancılara tanıması kadar da doğal bir şey olamaz. İnsan Hakları Sözleşmesinin 16 ncı maddesinde bir hüküm var. Biz, bu sözleşmeyi kabul etmekle, zaten, bu hakkı tanıyacağımıza, peşinen, her şeyden önce söz vermişiz. Burada "Hukukî Yola Başvurma Hakkı" başlığı altında "bu sözleşmede beyan edilen hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ulusal bir makam önünde etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkına sahiptir" deniliyor. Bu nedenle, bu ibareyi, yani yabancılara da hak tanıma ibaresini Anayasamıza eklememiz gayet doğaldır. Bir anlamda, Anayasamızı uluslararası platforma açmak, uluslararası platforma uygun hale getirmek bakımından da yerinde bir davranıştır.

Yalnız, aynı değişiklikte dikkati çeken bir olay var. İkinci paragrafa "gecikmeksizin" ibaresini ekliyoruz; yani, yapılan müracaata gecikmeksizin cevap verilecek. Şimdi, bu "gecikmeksizin" ibaresi, çok geniş bir ibare; bu, kişiye göre, kuruma göre, olaya göre değişen bir ibare. Tabiî, anlaşılıyor ki, makul bir süre içerisinde cevap vermek kastediliyor ve bunun da mutlaka kanunla düzenlenmesi lazım. Zaten, Anayasanın 74 üncü maddesi, bu başvuru hakkında, mutlaka kanunî bir düzenleme de gerektiriyor. Bu nedenle, yasa koyucu olarak, bundan sonra, mutlaka bir kanun düzenlemeli ve o yasanın içerisinde, müracaata mutlaka makul bir süre içerisinde cevap verilmesi gerektiğini bir müeyyideye bağlamalıyız; çünkü, kamu kurumlarında, genelde, yanlışlığı kabul etmeme, yaptığı işin mutlaka doğru olduğuna inanma ve vatandaş müracaatlarına da pek fazla kulak asmama gibi bir alışkanlık var. Bu alışkanlığı değiştirmemiz lazım; bireyin hakkını mutlaka arayabilmesi için, bu alışkanlığın mutlaka değiştirilmesi ve kamu kurumlarının, vatandaşın sesine, vatandaşın sözüne ve müracaatına daha çok dikkat eder hale getirilmesi mutlaka gerekiyor.

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Hemen efendim... Bir şey söyleyeceğim...

Bu arada, Anayasamıza bir madde daha, bir konu daha eklememiz lazım -pek çok Batı anayasasında var, uygulama da var; Osmanlı vaktiyle uygulamış- ombudsman kurumu... Biliyoruz ki, kamu kurumlarından rahatsız olan çok vatandaşımız var; biliyoruz ki, pek çok vatandaşımızın mahkemelerde hakkını, hukukunu araması hem kolay değil hem de ucuz değil. Demişiz ki "idarenin hiçbir eylemi yargı denetimi dışında bırakılamaz." Bırakılamaz da, vatandaş yargıya nasıl müracaat edecek, hangi parayla müracaat edecek ve hakkını nasıl arayacak? Onun yerine, hâkim olmayan, hakem olmayan; ama, kamu kurumları karşısında haklı olan vatandaşın hakkını arayan ombudsman müessesesini, en kısa zamanda, mutlaka, hayata geçirmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Bunu da tamamladığımız zaman, bireyin hakkını çok daha iyi korumuş oluruz.

Çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Son cümleleri anlaşılmadı Sayın Başkan, mikrofonu açsaydınız...

BAŞKAN - Ben açtım; ama, açılmadı efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Tamamlamasına müsaade etseydiniz... Zabıtlara geçmedi...

BAŞKAN -Düğmeye bastım, açılmadı efendim;  Sayın Kozakçıoğlu da bitirdi. Sayın Ercan, istirham ederim; yani, böyle bir nezaketsizlik yapar mıyım; hele, Sayın Kozakçıoğlu'na?!. Ama, bazen açılmıyor.

Efendim, 26 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 470

Kabul : 428

Ret : 28

Çekimser : 6

Boş : 5

Geçersiz : 3

Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluk sağlanmıştır.

26 ncı maddenin oylamasına geçiyorum.

 (Oyların toplanılmasına başlandı)

Rüştü Kâzım Yücelen...

BAŞKAN - Efendim, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; oy kupaları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 76 ncı maddesinin  ikinci fıkrasında geçen "ideolojik veya anarşik eylemlere" ibaresi, "terör eylemlerine" şeklinde değiştirilmiştir

BAŞKAN - 27 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 27 nci maddesiyle ilgili, Saadet Partisinin görüşlerini arz etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değiştirilmesi düşünülen Anayasanın 76 ncı maddesi, milletvekili seçilme yeterliliğiyle ilgili maddedir. Bu maddenin ikinci fıkrası, kimlerin milletvekili seçilemeyeceğini uzun bir liste halinde sıralamaktadır. Aslında, bu maddenin birinci fıkrasında "otuz yaşını doldurmuş her Türk seçilme hakkına sahiptir" dedikten sonra, çok uzun bir fıkrayla, kimlerin milletvekili seçilemeyeceği uzun uzun anlatılmaktadır. Şimdi önümüzde bulunan değişiklik teklifinde, bu listenin içindeki "ideolojik ve anarşik eylemlere katılma" sözcükleri çıkarılıyor, yerine "terör eylemleri" sözcükleri monte ediliyor. Elbette, bu, olumlu bir adımdır. Şu ana kadar yapılan bütün değişikliklerle ilgili, partimiz sözcülerinin ifade ettiği gibi, biz, bu değişikliği de olumlu karşılıyoruz.

Şüphesiz, bu maddede, değiştirilmesi gereken başka unsurlar da vardır. 76 ncı maddedeki "ideolojik veya anarşik eylemlere katılma" ifadesi, aslında, 1982 Anayasasının temel mantığını da ele vermektedir. Zira, bu Anayasa, devleti kutsayan, devleti ideolojiyle bezeyen, devleti bir ideolojinin güdücüsü ve dayatma aracı olarak gören bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyete göre, devletin bir resmî ideolojisi vardır ve bu resmî ideolojinin yandaşları ve karşıtları vardır. Devletin resmî ideolojisinin yanındakiler iyi vatandaş, vatansever, vatanperver; dışındakilerin tamamı da tehlikeli, rejim düşmanı veya en azından potansiyel suçlu. O halde, onların suçlanması, cezalandırılması, hatta siyasetten yasaklanmaları çok doğal görülmektedir. İşte, asıl değişmesi gereken bu zihniyettir. Vatandaşları ideolojik mensubiyetlerine göre iyi, kötü, vatansever, vatanperver, hain diye tasnif etmeye kalktınız mı ne demokrasi kalır ne de hak, hukuk ve adalet.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi, anayasa değişikliği konusu gündeme geldiği günden bu yana son derece ilkeli, tutarlı ve dürüst bir politika izlemiş; yeterli olmasa da ileri bir adım olarak nitelendirdiği bu değişikliklere destek vereceğini ifade etmiştir. Bu, tutarlı, ciddî, ilkeli tavrımızı birileri yeterince idrak edememiş olabilir. Onlara, bu değişiklik önerilerinin her birine "evet" derken, bu kimin veya kimlerin işine gelir diye bakmadan oy verdiğimizi, ilkelerimizi esas aldığımızı, bu ve benzeri maddelerde takınacağımız tavırlardan da göstereceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi, ayıplı demokrasiye "hayır" diyor. Saadet Partisi, gerçek ve tam demokrasiyi tesis etmenin mücadelesini sürdürmeye kararlıdır.

Saadet Partisi, yasaksız Türkiye hedefini gerçekleştirme mücadelesini bıkmadan, usanmadan sürdürecektir. "Siyaset yasağı" kavramını, çağdışı bir yönetim arzusunun tezahürü olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Saadet Partisi, "düşünce suçu" diye bir kavramı kabul etmiyor. Düşünceyi suç sayan zihniyeti, elbette, biz, ilkel ve çağdışı bir zihniyet olarak kabul ediyoruz. Biz, herkese özgürlük talep ediyoruz. Bize özgürlüğü çok görenlere de özgürlük talep ediyoruz. Özgürlük ve yasaksız Türkiye taleplerimize kişilere endeksli siyaset yorumunu getirenlere de, biz, özgürlük talep ediyoruz; çünkü, biz Saadet Partiliyiz; çünkü, biz, bu çocuğun öz anasıyız; çünkü, biz, Türkiye, özgür, mutlu ve yarınlarından emin insanların ülkesi olsun istiyoruz; korkan, ürken, horlanan, itilip kakılan insanların ülkesi değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; kesmiyorum, devam edin siz, konuşacaklarınızı bitirin, rahat konuşun.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - İşte, bu düşünce ve inançla, Anayasanın 76 ncı maddesinde öngörülen bu değişikliği uygun gördüğümüzü ve buna destek vereceğimizi huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

İzninizle, bundan önceki maddede görüş ifade eden iktidar partisine mensup bir arkadaşımın burada ifade ettiği iki cümleye de değinmekte yarar görüyorum. Arkadaşımız, Anayasa değişikliklerinin yapıldığı bir paketin tartışıldığı bir ortamda, bir oturumda "parti kapatılmasının son derece doğal olduğunu, partiler kapatılmıştır, bundan sonra da partiler kapatılacaktır" demek suretiyle, bana göre, şu iki gün, şu Mecliste görülen güzel havaya hiç de uygun olmayan bir tavır sergiledi.

Değerli milletvekilleri, ben, o kapatılan, kapatıldığı ifade olunan siyasî partinin geçmişte mensubuydum. Geçmişte mensubu bulunduğum parti kapanmıştır; ama, şimdi, huzurunuzda alnım ak yüzüm açık duruyorum; çünkü, ben veya kapatılmış bulunan partimin mensuplarından hiçbirisi vurguna, soyguna, ahlaksızlığa, çeteciliğe karışmadı. Bu mutluluğu yaşayarak huzurunuzda bulunuyoruz ve bu demokrasi ayıbının da bu Mecliste yapılacak çalışmalarla önlenebileceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy : 417

Kabul : 383

Ret : 18

Çekimser : 16

Böylece, 26 ncı madde de Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiş oluyor.

Sayın milletvekilleri, bununla beraber 7 maddeyi oylamış oluyoruz efendim. Onun için, saat 20.30'a kadar birleşime ara veriyorum.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 19.25

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 134 üncü Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

27 nci madde üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut'un.

Buyurun efendim.

AKP GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76 ncı maddesini değiştiren kanun teklifinin çerçeve 27 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Siyaset, bir toplumun bugününü doğru kurallar ve yöntemlerle inşa etme ve geleceğini de doğru projelendirme işidir. Siyasî partiler ise, halkın sosyoekonomik ve sosyokültürel taleplerini devlete ileten ve devlet mekanizmasını bu doğrultuda çalıştırmak üzere iktidara talip olan sivil siyasî kuruluşlardır. Bu nedenlerle, görev ve çalışma alanları, kamusal değil, özel alan; tabi olacakları hukukî alan ise, kamusal değil, özel olmalıdır.

Batı demokrasilerine baktığımızda, partilerin bazı fonksiyonlarını, örneğin, seçimlerdeki rollerini düzenleyen yasalara rastlanmakla birlikte, parti hayatının bütününü kapsayan bir düzenlemeyle pek karşılaşmamaktayız. Türkiye, parti hayatının tümünü kapsayıcı bir düzenlemeye tabi tutma yolunu, ilk kez, 1965 tarihli Siyasî Partiler Yasasıyla seçmiştir.

Kapsayıcı düzenlemenin en önemli sakıncası, siyasal sorunlara hukukî çözümler getirmeye çalışmak gibi pek gerçekçi olmayan bir ilkeden hareket etmesi olmaktadır. Yeni Siyasî Partiler Yasası ve buna paralel bir biçimde düzenlenen seçim yasaları da, daha önceki yasal düzenlemelerde olduğu gibi, parti ve adaylık yasakları ile partilerin iç düzenleriyle ilgili olarak çok sayıda ayrıntılı hükümler getirmiştir.

Batı demokrasilerinin hemen hemen tamamında, parti tüzüklerinde düzenlenen bir çok konu, bizde yasa ve hatta, anayasa hükmü konusu yapılmıştır. Yasak ve kısıtlamalara anayasal kılıf hazırlanmış veya anayasal norm haline getirilerek kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi zorlaştırılmıştır.

Sonuç olarak gelinen nokta ise, siyasî partiler ve adaylarla ilgili yasal düzenlemelerin kapsayıcılık ilkesine göre hazırlanmasının ötesinde, aşırı müdahaleci bir anlayışın ürünü olarak karşımıza çıkmaksıdır. Böyle bir anlayış ve uygulama ise, demokrasinin ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir.

Toplumsal olguların yasalarla yönetilebileceği yanılgısı, yasa koyucuya, özellikle darbe yönetimleri sonrasındaki anayasa koyucularına egemen olmaktadır. Bu tutumun temelinde ise, siyasî partilere, siyasetçilere ve seçilmişlere duyulan kuşku yatmaktadır.

Bu nedenledir ki, AK Parti, Türkiye'de siyaset anlayışının tümden gözden geçirilmesine inanmanın ötesinde, siyaset ve siyasetçiye olan güven ve itibarın yeniden tesis edilmesinin şart olduğuna inanan ve gerçekleşmesi için somut önerileri ve siyasî projeleri olan bir partidir. Bu çerçevede;

Siyasî Partiler ve Seçim Kanunları yeniden düzenlenerek, çağdaş demokratik anlayışın gereklerine uyumlu hale getirilmelidir.

Parti kuruculuğu, üyeliği ve adaylıklarla ilgili olarak, siyasal hak ve katılımcılık en geniş şekliyle kullanılması esas, kısıtlamalar istisna olmalı; siyasî hakkı ortadan kaldıracak şekilde kısıtlamaya gidilmemelidir.

Parti içi demokrasi, en geniş ve en etkin şekilde, bireyin ve azlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma hakları sağlanacak şekilde tesis edilmelidir.

Parti teşkilatlanmaları, üyelikleri, aday tespitleri, malî yapıları, adayların seçim harcamaları şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır.

Siyasî parti yasakları ve siyasî partilerin kapatılmalarıyla ilgili hükümler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.

Nüfusumuzun önemli bir bölümünün genç olması ve eğitimli gençlerin sayısının artması göz önüne alınarak, bu kesimin kendi temsilcileriyle temsiline olanak sağlamak için, milletvekili seçilme yaşı 25'e indirilmeli; parti adaylarının tespitinde, tüm üyelerin katılımıyla yapılacak yargıç teminatlı önseçim sistemi esas alınmalıdır.

Bu ve buna benzer çağdaş ve demokratik öneriler çoğaltılabilir.

Asıl olan, samimiyetle bunların gerçekleşmesi için çalışmak ve siyasal yaşamı düzenleyecek iki ana kanun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tüm partiler arasında ortak bir uzlaşma sağlayarak, anayasa değişikliğini takiben ele almak, temiz siyaset ve temiz siyasetçi yolunu açmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

SADIK YAKUT (Devamla) - Bu genel değerlendirmenin ışığı altında, ilgili değişiklik maddesine gelecek olursak:

Anayasa koyucu, sivil uzlaşıcı iradesinin, milletvekili adaylarında aranacak kriterlerde, kapsayıcı ve aşırı müdahaleci anlayıştan kısmen de olsa vazgeçmekte; çok geniş kapsama alanı olan ve siyasî hak ve siyasî özgürlüğünü de kısıtlayacak şekilde düzenlenen ideolojik ve anarşik eylemlere katılanlar için getirilen genel kısıtlılık ve adaylığı engelleme halini, demokratikleşme yolunda önemli bir adım atarak, terör eylemine katılanlara indirgemektedir.

Siyasî hakların en geniş şekilde kullanımını sağlamaya ve seçimlerde aday olmayla ilgili kriterlerde kısıtlılığı kısmen de olsa kaldırmayı içeren bu değişikliğe katılıyor ve destekliyoruz.

Mevcut düzenlemede, geniş ve belirsiz bir alanı içeren şekildeki kısıtlılığın, yasal öğelerle tanımı yapılmış ve uluslararası hukuka ve uluslararası mahkeme içtihatlarına uygun bir şekilde daraltılarak yapılmak istenen değişiklik düzenlemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ulusal ve uluslararası arenada saygınlık kazandıracak ve Türk demokrasisiyle ilgili bir siyasî istismar konusu ortadan kalkacaktır.

Saygılarımla. (AKP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 27 nci madde üzerinde gruplar adına başka söz isteyen var mı? Yok.

27 nci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

1 adet önerge vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 27 nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

 

Kamer Genç

 

Tunceli

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Genç burada mı? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Mevcut metindeki "ideolojik veya anarşik" ibareleri terör diye tanımlanmıştır. Oysa, her ideolojik suç terör suçu sayılmayabilir.

Bu itibarla, mevcut metin daha isabetlidir.

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

27 nci maddenin görüşmeleri bitmiştir.

27 nci maddeyi oylarınıza sunacağım efendim.

Adana ve İstanbul illerinden oylamaya başlıyoruz efendim.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Tasnif devam ederken 28 inci maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü maddesinin dördüncü fıkrası madde metninden çıkarılmış; maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Dokunulmazlıkla ilgili işler, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşma tarihinden itibaren en geç üç ay içinde sonuçlandırılır."

"Dokunulmazlıkla ilgili oylama Genel Kurulda gizli olarak yapılır."

"Milletvekilleri hakkındaki ceza davaları Yargıtayda görülür. Bu davalarla ilgili hazırlık soruşturmasının yürütülmesi, kamu davasının açılması, hükmün temyizi ve diğer yargılama esasları kanunla düzenlenir."

BAŞKAN - 28 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (SP sıralardan alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimiz, önümüzdeki Anayasanın serüvenini biliyoruz. 1980'de bir ihtilal yapılmış. İhtilali yapanlar, milletvekillerinin bir kısmını hapishanelere bir kısmını da evlerine göndermişler. Onların yerine de, istedikleri kişileri Danışma Meclisine atamışlar ve demişler ki, "siz de bir anayasa yapın." Danışma Meclisi de, ihtilal şartlarında, önümüzdeki Anayasayı yapmış; ama, bu Anayasa, ihtilal mantığıyla yapılan bu Anayasa, yıllardır bir sorun olarak toplumun önünde duruyor. Toplum, bugün yaşadığımız bütün sorunların kaynağı olarak bu Anayasayı görüyor. Çünkü, bu Anayasa, toplumun ihtiyaçlarını karşılayamıyor, toplum bu Anayasaya sığmıyor; çünkü, bu Anayasa, olağan şartlarda hazırlanmış bir anayasa değil, ihtilal ürünü bir anayasa. Sonra, ulusal bir uzlaşmayı da temsil etmiyor. Bu Anayasayı yapan iradenin meşru olup olmadığı hususunda da Türkiye'de tartışmalar yapılmış, hâlâ da yapılıyor. En önemlisi, katılımcı ve çoğulcu bir anayasa değil. Düşünce ve düşünceyi örgütleme hürriyetini güvence altına almıyor. Vatandaşı, düşünce ve kanaatine göre ayırıyor bu Anayasa. Özellikle de, bu Anayasa, birkısım düşünceyi meşru görerek koruma altına alırken, bir başka kısım düşünceyi de tehlikeli görerek yasaklıyor. Sivil, çoğulcu, katılımcı ve uzlaşmacı olmayan, ideolojik ve baskıcı bir yapısı olan 82 Anayasasının 37 maddesinin değiştirilmesi, değiştiriliyor olması bu Meclis için önemli bir adımdır. Bütün grupları ve Uzlaşma Komisyonunu, ben de, diğer arkadaşlarım gibi, kutlamak istiyorum. İnşallah, bu başlangıç, bu Anayasanın bütününü değiştirmeye ilk adım olur, vesile olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda görüştüğümüz 83 üncü maddede bir değişiklik yapılıyor, dördüncü fıkra madde metninden çıkarılıyor ve bunun yerine üç tane fıkra ihdas ediliyor. Bir tanesi dokunulmazlıkla ilgili işler, Meclise intikal tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde sonuçlandırılacak. İkinci değişiklik, milletvekilleri hakkındaki ceza davaları Yargıtayda görülecek; şimdiye kadar mahallî mahkemelerde görülüyordu. Üçüncü değişiklik de, dokunulmazlıkla ilgili oylama, gizli oyla yapılacak. Bütün bu düzenlemeleri, bu değişiklikleri olumlu olarak gördüğümü de ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sorumsuzluk müessesi, sadece bizim Anayasamızda olan bir hadise değil. Bu müessese, önce, İngiltere'de, parlamento imtiyazı olarak "söz hürriyeti" adıyla ortaya çıkmış. 1397 yılında, İngiltere Avam Kamarasında, bir milletvekili, kralın harcamalarını kısıtlamak üzere bir önerge veriyor. Buna hiddetlenen Kral İkinci Richard, bunun idamına hükmediyor; ancak, bu hükmü infaz edemiyor. Onun yerine gelen Dördüncü Henry, bunu, parlamentonun usulüne ve söz hürriyetine aykırı bularak nakzediyor; ancak, Avam Kamarası, kral nezdinde girişimlerde bulunarak, bu hükmü genelleştiriyor. Önce İngiltere'de bu hüküm konulmasına rağmen, kıta Avrupasına Fransa'dan yayılıyor. Bizim anayasalarımız da Fransız Anayasasından mülhemle yapıldıkları için, bu hüküm, yasama dokunulmazlığı, Fransız Anayasasından bizim anayasalarımıza da giriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bizim bütün anayasalarımızda bu hüküm var. 1876'da ilk anayasa yapılmış. Bu anayasanın üç maddesi dokunulmazlıktan bahsediyor. 1924 Anayasasında aynı şekilde, 1961 Anayasasında aynı şekilde dokunulmazlık söz konusu oluyor.

Türkiye'de, Meclis, milletvekilliği, siyaset söz konusu olduğu zaman en çok konuşulan şey, milletvekilliği dokunulmazlığıdır. Âdeta, kamuoyunda, bazı medya gruplarının da belki teşvikiyle, milletvekili suç işler, dokunulmazlık zırhına bürünür, hiç kimse hesap soramaz, kanunsuzluk yapar... Ben düşünüyorum, üç dönemdir buradayım, birçok arkadaşımızın dokunulmazlığı kaldırıldı, bunlar mahkemelerde yargılandılar; fakat, hiç kimse hüküm giymedi. Yine, ben, yetmiş yıllık tarih itibariyle düşünüyorum, acaba, dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra veya milletvekilliği düştükten sonra yargılanıp da hüküm giyen kaç tane milletvekili var? Dolayısıyla, bu hususta hiçbir problem olmadığı halde, Meclisin, böyle bu şekilde töhmet altında bırakılmasını... Ben, hâlâ, Türkiye'de, sivil hayata, demokratik usullere, halkın egemenliğine alışılmadığı kanaatine katılıyorum.

Sayın Başkan, müsamahanıza teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yasama dönemi içerisinde -özellikle milletvekillerinin- bugünkü Anayasada, 83 üncü madde üzerinde geniş yankılar uyandıran tartışmalar olmaktadır. Bu defa, uzun bir çalışma, meşakkatli bir çalışma sonucunda, değerli Uzlaşma Komisyonu ve Anayasa Komisyonu üyeleri, yeni bir düzenleme getirmişlerdir. Bu düzenlemeler, özellikle basın içinde yer alan bazı yersiz tartışmaları önleyecek ve Türkiye'de artık bu konuları gündemden çıkaracak birtakım düzenlemelerdir.

Aslında, bellibaşlı dört düzenleme görülüyor. Bir fıkra çıkarılıyor; yani "soruşturma ve kovuşturma Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır" diyen dördüncü fıkra yerine "ulaşma tarihinden itibaren üç ay içinde karara bağlanması" keyfiyeti güzel bir olay. Yani, bir milletvekili hakkında birtakım iddialar varsa, Yüce Meclis, bunu, süratle işleme koyacak ve karara bağlayacaktır. Gerçi, şu anda, karara bağlamamanın bir müeyyidesi de yoktur; ama, bu, bir başlangıçtır, güzel bir başlangıçtır. Bu nedenle, biz, bu madde üzerindeki görüşlerimizi muhafaza ediyoruz; yani, iyi görüşlerimizi demek istiyorum. Ama, önemli olan bir şey var değerli milletvekilleri, tabiî, Uzlaşma Komisyonunda, biliyorsunuz, daha büyük sayıda maddeler ele alınmıştı. Keşke, Anayasanın bir bütün olarak ele alınmasından sonra, bugün bir imza sirküleri halinde yayımlamaya çalıştığımız ve Yüce Meclise, sizlere takdim ettiğimiz, Meclisin milletvekili sayısından başlayarak, yargı işleri -yani, 138 ve müteakip maddeler- bunun dışında, 84 üncü madde; yani, uygulamada sıkıntı yaratan maddeler de önümüze gelseydi, daha iyi olurdu. O zaman, temennimiz nedir; temennimiz, Yüce Mecliste kurulan bu özel, ihtisas, uzmanlık komisyonunun, yani,  Uzlaşma Komisyonunun, yarından itibaren, yeniden, Anayasanın geri kalan maddelerini ele alması, yani, 177 maddeyi birden ele alarak, çağdaş normlara uygun ve medenî ülkelerde bulunan bir anayasa niteliğine kavuşturmasıdır.

Elbette, yeni bir anayasa yapmak en güzel iş de; ama, buna imkânımız olmadığına göre, aksayan maddeler nelerdir tespiti yapılmıştır, onlar üzerinde çalışarak, çok süratle, yani ekim ayı içerisinde de şu gösterdiğiniz davranışı, şu çalışma temponuzu ekim ayı sonunda da gösterirseniz, Anayasanın geri kalan maddelerini de rahatlıkla görüşme imkânına sahip oluruz ve Türkiye'de uzun süreden beri yer alan "şu anayasa bir değişsin" konusundaki geniş, yaygın kanaati, bir noktada tatmin etmiş olursunuz. Kamuoyu bunu istiyor; ama, kamuoyu bir şey daha istiyor; seçim kanunu ve siyasî partiler kanununun da çıkmasını istiyor. İlan veriyorlar, tam sayfa ilan veriyorlar gazetelere sivil toplum örgütleri; diyorlar ki: "Anayasa değişsin, tam yanındayız." Ama, bir şey daha değişsin diyorlar; o da nedir; Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu. Yani, seçimden seçime, üç ay, dört ay kala yeni bir kanun değiştirilmesi keyfiyeti yerine, partilerin kendi içhesapları yerine, Türkiye'ye yaraşır, Türk Milletine yaraşır bir seçim kanununu ve siyasî partiler kanununu getirsek çok daha iyi olmaz mı?! Ben, değerli arkadaşlarımın, bunu, çok kısa zamanda başaracakları inancımı muhafaza ediyorum. Bu komisyonun değerli üyeleri bunu başaracak nitelikte, vasıfta olan insanlar olduğuna göre, bizim daha evvelden de ortaya koyduğumuz görüşü aynen ele alıp, yani bu millete yakışır bir seçim kanunu ve siyasî partiler kanununu getirirler.

Demek ki, o zaman, Anayasanın geriye kalan maddeleri... Bakın, yargı bağırıyor. Her sene, adlî yılın başında, Yargıtay başkanları, Anayasa Mahkemesi başkanları "yargı bağımsız değildir" diyorlar. Bir sebebi olsa gerek... Yanlış veya doğru, onu tartışmıyorum şu anda; ama, bu bağırtıyı önlemek, yani, bu söylemleri Türkiye'nin gündeminden çıkarmak istiyor musunuz? Bu Meclisin görevi budur; yani, gerektiğinde bir kurucu meclis gibi çalışarak, ama, her maddeyi dikkatle ele alarak bir sonuca varmak, herhalde, çok daha doğru olur diye düşünüyorum.

Türkiye'de, tabiî, biraz evvel söylediğim bazı kanunları da süratle çıkarmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, bazı maddeler yüksek oylarınızla geçti; tabiî, ikinci oylaması olacak; ama, bazı noktaları yeniden konuşma imkânına sahip değiliz. O yüzden, geçen maddeler üzerinde dikkatinizi, hassasiyetinizi göstereceğinize inanıyorum. Bu nedir; bu, mesela -şahsî görüşüm olarak ifade edeyim- ölüm cezalarıyla ilgili bu kanun maddesini, anayasa değişikliği yapıldığı zaman ortaya çıkacak durumu, lütfen, bir kere daha inceleyelim, bakalım; yani, bir boşluk mu meydana gelecek, yoksa, aynı gün çıkarılması lazım gelen bir kanunla 450 nci maddenin değişikliği mi gündeme gelecek?.. Yani, şunu arz etmek istiyorum, anayasa değişikliği yerine Türk Ceza Kanununda değişiklik yapsaydık çok daha iyi olurdu diyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde efendim.

Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu milletin, yaklaşık yüzelli yıldır anayasa, seksen yıldır cumhuriyet, elli yıldır da demokrasi tartışmasını, bu kavramları çatıştırarak devam ettirmek değil, bu kavramları uzlaştırarak, bilim gerçeği, dünya gerçeği ve ülke gerçekleri ışığında çözmek istiyoruz.

En son, yürürlükte olan 1982 Anayasasının, yapılacak 37 maddelik değişiklikle, yaklaşık üçte 1'i değiştirilmiş olacaktır.

Dünya gerçeğine baktığımızda aşikâr olarak görünen bir durum mevcuttur; anayasa tartışmalarını, rejim tartışmalarını ve demokrasi tartışmalarını bitirip bu hususları kural ve kaideye bağlayan milletlerin ve devletlerinin, tartışmayıp, nizamları uygulamaları neticesinde, her yönden güçlü oldukları aşikâr şekilde ortadadır. Dünya gerçeğine baktığımızda, tabiî zenginliği olan ülkeler dışında, devletler arasında her yönden en gelişmişler, anayasa-cumhuriyet ve demokrasi sacayağını en iyi kuran ve uygulayan ülkelerdir.

Burada, bizlere İstanbul Hukuk Fakültesinin anayasa derslerinde "bir ülkenin anayasası, o ülkenin çağdaş dünyaya açılan penceresidir ve çağdaş dünyadaki yol göstericisidir" diyerek ısrarla vurgulayan değerli hocamız Prof. Dr. Selçuk Özçelik'i şükranla anıyorum.

Yine, hocamızın ifade ettiği gibi, her ülkenin anayasası, çağdaş dünya normları yanında, kendi tarihî, kültürel gerçekleriyle de örtüşmek durumundadır. Bu ayrıntılar, çağdaş dünyadan uzaklaşmak değil, çağdaş dünya değerlerine katkıda bulunmaktır.

Teklifin 28 inci maddesiyle, Anayasamızın "Yasama dokunulmazlığı" başlığını taşıyan 83 üncü maddesinin dördüncü fıkrası madde metninden çıkarılarak, madde yeniden tanzim edilmektedir.

"Dokunulmazlıkla ilgili işler, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşma tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde sonuçlandırılır."

"Dokunulmazlıkla ilgili oylama Genel Kurulda gizli oyla yapılır."

"Milletvekilleri hakkındaki ceza davaları Yargıtayda görülür. Bu davalarla ilgili hazırlık soruşturmasının yürütülmesi, kamu davasının açılması, hükmün temyizi ve diğer yargılama esasları kanunla düzenlenir." denilmektedir.

Bu değişikle, 21 inci Dönem Parlamentosu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihten gelen saygınlığına kavuşması için çok büyük bir adım atmakta; kamuoyunda Yüce Meclise ve seçilmişlere karşı koro halindeki olumsuz ve önyargılı durumun ortadan kaldırılmasına, bu kişilerin demokrasiye karşı olan gerçek niyetlerinin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Bu değişiklikle, Parlamento üyelerine karşı açılabilecek davalara ilişkin esaslar yeniden düzenlenmekte, bu esasların en geç üç ay içerisinde bitirilmesi amaçlanmakta, soruşturma ve yargılama yetkisi Yargıtaya devredilmektedir.

Meclisin kendi üyelerine ilişkin "birbirlerine aklama ve paklama yapıyorlar" şeklindeki kamuoyu duyarlılığı da dikkate alınmış olup, bu husus bağımsız yargıya devredilerek ortadan kaldırılmaktadır. Bu husus, gerçekten çok önemlidir; çünkü, 21 inci Dönem Parlamentosu, yolsuzluk iddiasını, kendi üyelerinin dokunulmazlığını dahi bağımsız yargıya devrederek, temiz toplum, temiz siyaset özlemini Meclisten başlatmaktadır.

Bu hususa ilişkin Milliyetçi Hareket Partisinin bilinen hassasiyetinin Anayasamıza derc edilmesinden mutluluk duymaktayız. Bu konuya ilişkin yapmış bulunduğumuz çalışmalar, yapılan değişiklik metninde tam olarak yer almasa da, uzlaşma kültürü içerisinde bir neticeye ulaşılması, bizim için şimdilik yeterli sayılabilecek bir gelişmedir. Bu anayasa değişikliğinden sonra yapılacak olan uyum yasalarında bu husus daha açıklıkla ortaya konulacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisinin temiz siyaset, temiz toplum hedefi: "Yüz kızartıcı suçlar, görevi kötüye kullanma, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını ifşa etme ve ağır cezalık suçlardan dolayı bir milletvekilinin sorguya çekilmesi ve yargılanması için Meclis kararı aranmaz.

Bu hallerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı durumu hemen ve doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır; ancak, bu hallerde de suç işlediği ileri sürülen milletvekili ağır hapis cezasını gerektiren cürümlerle, suçüstü halinde Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz ve tutuklanamaz" hükmü yasaya derc edildiğinde bu amaç hâsıl olmuş olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, yapılmakta olan değişikliğin milletimize, devletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda efendim.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır, buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 maddelik değişiklik teklifinin 7 maddesi yasamayla ilgili. 76 ncı maddeyi, milletvekili seçilme yeterliliğini biraz önce görüştük. Bundan sonraki maddeler, yasama dokunulmazlığı, ödenek ve yolluklar ve milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, afla ilgili maddede, 89 uncu maddedeki kanunların geriye gönderilmesi, milletlerarası anlaşmaların uygun bulunması ve denetim hak ve göreviyle ilgili.

Siyasetçilerin ve özellikle seçilmişlerin her türlü ilişkileri kamuoyunun ilgisini çekmektedir. Ekonomik ilişkileri, siyasî ilişkileri, sosyal ilişkileri; bunlar, kamuoyunun gözetiminde ve denetimindedir.

Ülkede var olan genel yozlaşmadan siyaset de nasibini almıştır. Siyasetteki yozlaşma, demokrasideki yozlaşma, siyasî ahlak, temiz toplum, siyasal sistemler, partiler sistemi, seçim sistemi, parti içi demokrasi, lider sultası, siyasette serbest rekabet, haksız rekabet ve siyasette kalite; bunlar, toplumda yoğun biçimde tartışılmaktadır.

57 nci hükümet programının 13 üncü sayfasında "yolsuzluklarla etkili bir mücadeleyi gerçekleştirmek için siyasî ahlak yasası çıkarılacaktır" denilmesine rağmen, yolsuzlukların ayyuka çıktığı görülmektedir. Bu yasa teklifi hükümetten değil bir milletvekilimizden gelmiş; ancak, Anayasa Komisyonunda -üzülerek söylemek gerekir ki- reddedilmiştir.

Rüşvetin -bakanın tabiriyle- hatta kurumsallaştığı bir süreci yaşıyoruz. Bu süreçte ihalelerde yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yaygınlaşması, 2886 sayılı Yasada süratle değişikliğe gidilmesini zorunlu kılmaktadır.

Yasama dokunulmazlığı, yine, siyasî ahlakla ilgili, vatandaşların beklentisi içerisindedir. Yasama dokunulmazlığındaki esas gerekçe ve amaç, parlamenterlerin Meclisteki görevlerini yaparlarken, bir tehdit altında olmaksızın, bir sorumluluk korkusu içerisinde olmaksızın, görüşlerini özgürce açıklamalarını sağlamaktır. Bu amacı aşan yasama dokunulmazlıkları, tamamen yersiz ve kamu vicdanında yer bulmayan bir husustur.

83 üncü maddenin birinci fıkrası, yasama sorumsuzluğunu düzenliyor "Meclis çalışmalarındaki" diye başlıyor. Bunu genişletemiyoruz "parlamenter görevini yerine getirirken" diyemiyoruz; ülke ve dünyadaki çalışmalarımızı bu kapsama alamıyoruz ve sadece, Meclis çalışmalarından söz ediyoruz ve "Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden sorumlu tutulamazlar" hükmüne rağmen, bir komisyon başkanı hakkında fezleke düzenlenebilmektedir. Sayın Pişkinsüt hakkında düzenlenen fezleke, yasamaya müdahaledir.

Ayrıca, partilerin kapatılma davalarında delil olarak kullanılması, bu amaçla bağdaşmaz ve yine, bu kürsüden konuştukları için, siyasî partileri tarafından disiplin takibatına uğratılan ve ihraç edilen milletvekilleri vardır. Bu da, bu maddenin yeterince idrak edilmediğinin işaretidir.

Yine, 83 üncü maddenin ikinci fıkrasında ifade edildiği gibi, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamıyor, tutuklanamıyor. Bunlar doğrudur; ama, sorguya çekilememesi ile yargılanamaması, kamu vicdanının kabul etmediği bir hadisedir.

Yapılan değişiklikle, kısa sürede dokunulmazlık taleplerinin neticelendirilmesi doğru bir yaklaşımdır. Üç ay içinde Meclis bunu yapmazsa ne olacaktır? Bu Meclis üyeleri görevlerini ihmal mi etmiş olacaklardır? Yoksa, talep ret mi edilmiş olacaktır? Bunun sonucunun belirtilmemesi bir eksikliktir. Bunun gizli oylamayla yapılması, özgür iradenin sonucu, doğru bir hadisedir.

Ceza davalarının Yargıtayda görülecek olması, genel yetki prensibinden sarfınazar edilmesi, yarın öbür gün çeşitli tartışmaları beraberinde getirecektir. Bunlarla birlikte, işlerin yürütülmesinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkan, bağlıyorum.

...kanunla yapılacağı emredilmektedir. Umarız ki, bu kanun bir an önce çıkarılır ve bununla birlikte temiz siyaset, dürüst siyaset anlayışı Meclise gelir.

Bu arada, biraz sonra görüşülecek olan 86 ncı maddeyle ilgili bir iki şey söyleyip, 86 ncı maddedeki konuşmadan sarfınazar etmek istediğimi Sayın Başkana arz etmek isterim.

Milletvekillerinin üyelikleriyle ilgili en önemli konulardan birisi de ödenek ve yolluklardır. 1962'den beri 8 kanun çıkarılmıştır; ancak, bu kanunların anayasal dayanakları olmadığı için, kanunlar iptal edilebilmiştir. İptali önlemeye matuf bir çalışmadır, yerindedir, destekliyoruz.

Milletvekillerinin ödenekleri veya yollukları mesele değildir, milletvekillerinin performansı önemlidir; onların, 87 nci madde kapsamında kanun yapmaları ve çıkarılan kanunların uygulanmasını denetlemeleri önemlidir.

Şu anda, Türkiye'de uygulanmayan birçok kanun vardır. Bunlar hakkında Sayın Başbakana sorduğumuz soruların cevaplarını burada açıklamaya zamanım yetmiyor. Biz, çıkardığımız kanunları, uygulansın diye çıkardık ve bunları denetlemek bizim birinci görevimiz. Biz, milletvekilliğiyle bağdaşmayan işleri hiç yapmıyor muyuz? çıkan kanunun 1985'ten bu yana uygulamasını sorduk, 3069 sayılı Kanunun uygulamasını sorduk; bir tek uygulaması yok. Demek ki, biz, milletvekilliğiyle bağdaşmayan işler yapmıyoruz, diyebilir miyiz?! Kendimizi de sorgulayıp, umarım ki, temiz siyasete hizmet edecek yasal düzenlemeleri ve anlayışı getiririz.

Anayasa değişikliği bunun bir adımıdır. Bir mutabakat vardır; toplumsal talebin birleştiği yerdir. Artık, ekonomide de bu mutabakata, temiz ahlakta da bu mutabakata ihtiyacımız olduğunu düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

1 adet önerge vardır, okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

737 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 28 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini öneririm; gerekçesiyle birlikte ilişikte sunulmuştur.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

 

H. Uluç Gürkan

 

Ankara

"Madde 28. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

4. Yasama ayrıcalıkları

MADDE 83. - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclis tarafından başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlayıp açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.

Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin gizli oyla alacağı karar olmadıkça yakalanamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yakalanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali bu hükmün dışındadır.

Milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran suçlardan biri söz konusu olduğunda, hakkında böyle bir suçlama bulunan veya dokunulmazlığı kendi isteği sonucu kalkan milletvekili hakkında hazırlık soruşturması doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı veya vekili tarafından yapılır. Kamu davası açılması halinde, milletvekili, Yargıtayın ilgili ceza dairesinde yargılanır. Ancak bu kişi kesin hüküm olmadıkça gözlem altına alınamaz, tutuklanamaz ve hakkında hiçbir biçimde zor önlemleri uygulanamaz. İlgili hallerde yetkili makam, durumu derhal ve doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.

Başbakan ve Bakanlar hakkındaki suçlamalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya  vekili tarafından Meclis soruşturması için Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilir.

Milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılmasını bizzat isteyebilir. Bu halde üyenin yazılı olarak yaptığı başvurusunu, başvuru tarihinden sonraki ilk Genel Kurul toplantısında sözlü olarak da açıklamasıyla dokunulmazlığı kalkar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında seçimden önce veya sonra verilmiş olup da milletvekili sıfatının düşmesini gerektirmeyen bir ceza hükmünün yerine getirilmesi üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zamanaşımı işlemez.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarınca yasama dokunulmazlığıyla ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz."

BAŞKAN - Komisyon?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Gürkan, buyurun.

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekleştirdiğimiz her anayasa değişikliği, ülkemiz demokrasisini dünya standartlarına bir adım daha yaklaştırmaktadır. Değişikliklerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerin uzlaşmasıyla gerçekleşiyor olması, bu açıdan, özellikle önemlidir. Sergilenen uzlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasi yolundaki çağdaş ve kararlı iradesini yansıtmaktadır.

Bu ortamda, doğrudan kendimizle ilgili bir düzenlemeyi de yapmamız, açık anlatımıyla, milletvekili dokunulmazlıklarını sınırlandırmamız halinde, 21 inci Dönemin, Türk demokrasi tarihine altın harflerle geçmesini sağlayabiliriz.

Şimdi, dokunulmazlıkların bu boyutuyla konuşulmadığı, dolayısıyla, uzlaşma kapsamında olmadığı söylenebilir; ancak, bu doğru olmaz. Milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerin ayrıca konuşmayı gerektirmeyen açıklıktaki kesin ve peşin bir mutabakatıdır.

Değerli arkadaşlarım, 18 Nisan 2001 genel seçimlerini anımsayalım. Her partiden, istisnasız hepimiz, dokunulmazlıkların sınırlandırılması için Türk Ulusuna söz verdik. Bu söz, seçim beyannamelerimizde de yazılıydı. Benim kendi payıma onurla ve gururla köy kent demeden savunduğum Demokratik Sol Parti seçim bildirgesinin ilgili bölümü şöyleydi: "Anayasadaki düzenleme biçimine göre, yasama dokunulmazlığı, adi suçlarla ilgili iddialar bakımından dahi milletvekilleri hakkında soruşturma açılmasına olanak vermemektedir. Kamu vicdanını rahatsız eden bu duruma son vermek ve milletvekillerinin gereksiz bir koruma zırhına bürünmelerini önlemek için, Demokratik Sol Partiye göre, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinde gerekli değişiklikler yapılarak, milletvekilleri ve bakanların dokunulmazlıkları sınırlandırılmalıdır. Anayasanın 76 ncı maddesinde yer alan ve zaten milletvekilliğine seçilmeye engel olarak belirtilen suç isnatları dolayısıyla soruşturma açılmasının ve yargılama yapılmasının yasama dokunulmazlığı dışına çıkarılması, Demokratik Sol Partinin savunageldiği bir görüştür. Demokratik Sol Parti, çağımızın gereklerine uygun böyle bir değişikliği, asılsız suçlamalarla töhmet altında kalan milletvekillerinin yargı önünde aklanmasına fırsat verilmesi ve milletvekilliği saygınlığının yükseltilmesi açısından da yararlı görmektedir."

MHP'nin de, DYP'nin de sözü bundan farklı değildi.

Sadece bir örnek olması bakımından, ANAP'ın seçim bildirgesi ve Türkiye sözleşmesinden okuyorum: "Milletin vekillerinin, yalnızca millet adına görev yapmaları, ancak, görevleri dolayısıyla hiçbir kişisel ayrıcalıktan yararlanmamalarıyla sağlanabilir. Milletvekili dokunulmazlığının, milletin adına kullanılan hakların korunmasından başka amacı olamaz. O nedenle, Meclisin, milleti hakkıyla temsil edebilmesi için, milletvekili dokunulmazlığının, milletvekillerinin söz ve oy özgürlüğüyle sınırlanması gerekir."

Yeni kurulan AKP'nin Kalkınma ve Demokratikleşme Programında da benzer yaklaşım benimsenmiştir. Şöyle: "Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yangılanabilmeleri önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve  sözlerine inhisar ettirilecektir."

Sayın milletvekilleri, ortada, uzlaşmanın ötesinde, partilerüstü bir mutabakat vardır; bu, hiçbir tereddüde yer bırakmayan, kesin ve tam bir mutabakattır. Şimdi oylayacağımız önergem, bu mutabakatın ürünüdür. Dokunulmazlık, seçim beyannamelerimizde yazıldığı gibi, milletvekillerinin siyasî eylemleri ve Meclis çalışmalarındaki sözleri ile oyları kapsamında sınırlandırılmıştır. Böylece, milletvekili seçilmeyi engelleyen suçlardan biri söz konusu olduğunda, yargılamanın yolu açılmıştır; ancak, bu durumun, milletvekillerine karşı bir baskı ve engelleme aracı olarak kullanılmaması için hazırlık soruşturmasının doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Vekili tarafından yapılması ve kamu davası açılması halinde yargılamanın, Yargıtayın ilgili ceza dairesinde olması öngörülmüştür. Ötesinde, milletvekillerinin, kesin hüküm olmadıkça gözlem altına alınamayacağı ve tutuklanamayacağı, hakkında hiçbir biçimde zor önlemleri uygulanamayacağı hükmü getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, siyasetin saygınlığı ve Meclisin itibarı için bu düzenlemeyi yapabilmeliyiz; bunun için ulusumuza söz verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

H.ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Bu sözün gereğini yerine getirmek üzerimize düşen bir görev, kaçınamayacağımız bir sorumluluktur.

Burada, hiçbir partinin "ben daha fazlasını istiyordum; ancak, uzlaşma kültürü nedeniyle azına razı oldum"demeye hakkı yoktur; bu, aldatmaca, kandırmaca olur.

Siyasetin, benim özellikle sevdiğim bir tanımı da, silgi kullanmadan resim sanatı olduğu biçimindedir.

Sayın milletvekilleri, gelin, bugün burada böylesi bir resmi çizelim; silgi kullanmadan, aynen seçim beyannamelerimizde tarif ettiğimiz, hep birlikte Türk Ulusuna sözünü verdiğimiz, taahhüt ettiğimiz doğru, güvenilir, ve varsa bir yanlışı, dokunulabilir, halktan bir milletvekilinin anıtını gerçekleştirelim.

Türk Ulusu bizden bunu bekliyor. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

28 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylamaya geçmeden evvel, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 27 nci maddesinin gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 435

Kabul : 369

Ret : 54

Çekimser : 6

Boş :  5

Geçersiz : 1

Böylece, bu madde de, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamıştır.

Şimdi, 28 inci maddenin oylamasına geçiyorum.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk ve tazminatları, sosyal hakları ve emeklilik işlemleri kanunla düzenlenir." şeklinde değiştirilmiş; fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bunların emeklileri T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilirler ve üyeliği sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder." ibaresi eklenmiş  ve aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen "sosyal güvenlik kuruluşları" ibaresi "T.C. Emekli Sandığı" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, 29 uncu madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Rıza Güneri?.. Yok.

Gruplar adına başka konuşmak isteyen?.. Yok.

Bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan anayasa değişikliği teklifinin 29 uncu maddesinde yer alan "... T. C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilirler ve üyeliği sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder" ibaresinde yer alan "istekleri halinde" ifadesinin metinden çıkarılmasını öneririz.

 

Metin Şahin

Ahmet Erol Ersoy

Teoman Özalp

 

Antalya

Yozgat

Bursa

 

Mehmet Batuk

İsmail Özgün

Nihat Gökbulut

 

Kocaeli

Balıkesir

Kırıkkale

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İlginin devamı için tercihe bağlı kılınması uygun olmayacaktır.

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Böylece, 29 uncu maddenin görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 28 inci maddenin oylamasının neticesini açıklıyorum:

435 oy kullanılmış.

Kabul: 355

Ret: 78

Çekimser: 1

Boş: 1

Böylece, ilk defa, bu madde, Anayasanın öngördüğü 367 oyun altında kalmıştır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 367'i bulmadı mı efendim?

BAŞKAN - Tabiî, 330'un üstünde, 367'nin altında efendim. Geçer tabiî.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, 367'yi ulaşmadı mı efendim?

BAŞKAN - 355 efendim.

Kabul edilmiştir efendim.

29 uncu maddenin oylamasına geçiyorum efendim.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 30 uncu maddeyi okutuyorum.

MADDE 30. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 87 nci maddesinde geçen "Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere," ibaresi kaldırılmış; "genel ve özel af ilanına" ibaresinden önce gelmek üzere "Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 30 uncu madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz anayasa değişiklik teklifinin 30 uncu maddesi üzerinde, Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saadet Partisi olarak, kalkınmış, adil paylaşımın olduğu, hür insanların yaşadığı bir Türkiye'nin mevcut Anayasayla mümkün olmadığına inanmaktayız. Yapılışı da, kabulü de tartışmalı olan 1982 Anayasasıyla, tam ve kâmil bir demokrasi tatbikatı da mümkün değildir. Kaldı ki, mevcut Anayasanın önemli birkısım hükümlerinin tatbikatı, bizzat Anayasanın ruhuna, evrensel tanımlara ve uygulamalara aykırı şekilde yürütülmüştür ve yürütüleceğine dair kuşkumuz da oldukça yüksektir. Bu Anayasa, bu ülkeyi yarınlara taşıyamaz, genç ve dinamik toplumumuzun ufkunu açamaz. Bu nedenle, Saadet Partisi olarak, ülkemize yakışır, demokrasinin temel ilkelerine, evrensel hukuk normlarına uygun, insan haklarına aykırı her türlü uygulamayı önleyecek, insan haklarını teminat altına alacak bir anayasanın yürürlüğe girmesi için her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz. Ülkemize yakışan yeni anayasa, değişen dünya şartlarını da dikkate alan, bireyi esas alan, kuvvetler ayrılığı ilkesini tam uygulayabileceğimiz, sosyal devleti ve hukukun üstünlüğünü çağdaş bir anlayışla hayata geçirebileceğimiz özgürlükçü bir anayasa olacaktır.

Dolayısıyla, anayasanın bazı maddelerini değiştirerek, arzu ettiğimiz toplumumuza saadet getirecek bir anayasa tatbikatına ulaşmak mümkün görülmemektedir. Ancak, bu mülahazalardan, şu anda görüşmekte olduğumuz teklifi hafife aldığımız anlamı çıkarılmamalıdır. Teklifin Genel Kurula getirilişine kadar emeği geçen başta Sayın Başkan olmak üzere, komisyon üyesi tüm arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi arz etmek istiyorum. Ayrıca, Komisyon çalışmalarına katkıda bulunan değerli milletvekillerine de teşekkür ederiz.

Grubumuz adına görüşlerimizi açıklayacağımız çerçeve 30 uncu maddeyle, Anayasanın 87 nci maddesi değiştirilmektedir. Bu madde, Yasama Organının, yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini düzenleyen maddedir. Değişiklik konusuna girmeden önce, söz Yasama Organından açılmışken, bu konuda birkaç cümleyle görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.

Mevcut durumda, üzülerek ifade etmek gerekirse, yasama, yürütmenin egemenliği altındadır. Yasa tasarıları, daha çok bürokrasi, hatta dış ekonomik çevrelerde hazırlanıp, iktidar tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmaktadır. Saadet Partimiz, yapacağı yeni anayasayla, kuvvetler ayırımını tam olarak tesis edip, yasamayı bütünüyle millet iradesine bağlı hale getirecektir.

Yine, yeni anayasamızda referandum kurumunu işletip, önemli yasaların milletin onayına sunulmasını sağlayacağız. Ayrıca, vatandaşlarımızdan ve sivil toplum kuruluşlarından belli sayıda imzayla gelen tekliflerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinin yolunu açacağız.

Değişikliğe gelince; teklif, 87 nci maddede iki önemli değişiklik öngörüyor. Bunlardan birincisiyle, devlete karşı işlenen suçların affını engelleyen ve 14 üncü maddeye atıfta bulunan hüküm kaldırılıyor. Meclisin af çıkarma yetkisini düzenleyen hüküm, 1924 Anayasasının 26 ncı ve 1961 Anayasasının 64 üncü maddelerinde de yer almıştır; ancak, Meclis iradesine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.

Aslında, 14 üncü maddenin tamamen kalkmasından yanayız. Anayasanın başka maddeleriyle koruma altına alınmış hususların tekrar tekrar ayrıca koruma zırhına büründürülmesi çağdaş anayasalara yakışan bir durum değildir. Mevcut maddedeki "hariç" kelimesi, millî egemenliği sınırlandıran bir ifadedir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini sınırlamak ancak 1982 Anayasasının mantığına uygun düşebilirdi; nitekim, öyle de olmuştur.

Bir sınırlama olacak ise, din, mezhep, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce ve felsefî inanç ayırımcılığı güden veya herhangi bir dinin inanç, ibadet, eğitim ve öğretimini yasaklayan, yahut zorunlu kılan yasaların çıkarılamayacağına dair hüküm konulmalıydı. Bireylere karşı işlenen suçların affı için engel konulmalıydı.

İkinci değişiklik ise, af yasalarında nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkindir. Af yasalarında nitelikli çoğunluk aranması bizce de doğru bir yaklaşımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bu düzenlemeler yapılırken, af yasalarının yoruma açık olmaması hususunda da bir değişiklik teklifi getirilmeliydi. Her af yasasından sonra Anayasa Mahkemesinin, millî iradenin istemediği şekilde af yasalarını iğdiş etmesi önlenmeliydi. Sayın Komisyonun bu maddeyi yeniden müzakere edip, görüşlerini Yüce Heyetin huzuruna getirmesi kanaatimizce bir eksikliği gidermiş olacaktır.

Nitelikli çoğunluk, sadece af yasaları için aranması yeterli değildir. Vergi yasalarında ve değişikliklerinde de, yerel yönetimlerin yetkileri ve malî imkânlarına ilişkin yasalarda, uluslararası anlaşmaların yürürlüğe konulmasına ilişkin yasalarda, Cumhurbaşkanlığınca veto edilen yasalarda, savaş ve seferberlik ilanına ilişkin yasalarda da nitelikli çoğunluk aranması gerekir kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Bununla birlikte, af kanunlarında iki ayrı nitelikli çoğunluk aranması kanaatimizce daha doğru olurdu. Bize göre, siyasî suçlara ilişkin af yasalarında salt çoğunluk yeterli olmalıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Uzatma da bitti...

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bir cümleyle efendim...

BAŞKAN - Bir cümleyle bitirin, ben teşekkür edeyim. Bir cümleyle...

SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bireylere karşı işlenen suçların affında beşte 3 veya üçte 2 çoğunluk aranmalı, hatta referanduma gidilmeli; böylece, kamu vicdanı tatmin edilmelidir.

Düzenlemeyle ilgili olarak partimizin görüşlerini böylece arz ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyor, aziz milletimize saadetler diliyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Anayasa değişiklik paketinin 30 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, af, telaffuzu zor ve tehlikeli; ama, zamanında gereğinin yerine getirilmemesi durumunda daha da tehlikeli bir kavramdır. Dönem dönem de bazı çevreler ve siyasî gruplar istedi diye, Türk insanının, Yüce Milletin huzurunu bozan ve işgal eden bu mesele, huzursuzlukların, cezaevi isyanlarının, sokak başkaldırılarının ve sosyal hareketlerin asıl faktörü olarak önümüzde durmaktadır.

Af, aslında, mutlaka bazı sosyal şartların varlığını gerekli kılan, o şartlar yok ise Parlamentonun hiçbir şekilde çıkarmaması gerektiği tehlikeli bir tasarruftur. Savaş, önemli krizler, sosyal patlamalar; yani, kahraman kim, suçlu kim, belli değil; vatan haini kim, belli değil durumunda olan zamanlarda çıkarılmalıdır. Bu gibi durumlarda sosyal düzeni korumak için af ilan edilmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi ancak bu aşamada olmalıdır. 1923 yılında bu dönüşüm gerçekleştiğinden af çıkarılmıştır. 1933 yılında da Takriri Sükun Kanunundan sonra af çıkmıştır. O dönemden sonra hangi dönüşüm gerçekleşmiştir ki, hükümetler temcit pilavı gibi, 1974, 1991 ve 2000 af tasarılarını gündeme taşımışlardır?!

Sayın milletvekilleri, çıkarılan aflarla cezaevleri boşaltıldı; fakat, sonrasında cezaevlerinden çıkan insanların karıştığı olaylar malumlarınızdır. Aynı suçlardan bu insanlar cezaevlerine dönmeye başlamışlardır; yani, af çözüm olmamıştır. İnsanları cezaevlerinde rehabilite etmedikten, çetelerin ve terör örgütleri militanlarının eğitim yuvası olmaktan cezavelerini kurtarmadıktan sonra, af kanunu çıkarmanın toplumsal açıdan hiçbir faydası yoktur.

Sayın milletvekilleri, gönül ister ki, affı, Yüce Meclis değil, yargı organları değerlendirsin; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi geçiş sürecinde af olgusunu uygulamakta. Affı gereksiz veya zamansız düzenlemekten ziyade, partimizin İkinci Demokrasi Programında da yer alan, yargı bağımsızlığı, süratli ve adil yargılama, hukuk sisteminin sadeleştirilmesi, yargıçlık mesleğinin takviyesi, suç ve ceza politikalarının yeniden düzenlenmesi, cezaevlerinin ıslahı, suç tanımlarının basitleştirilmesi ve ceza sisteminin etkin ve işlevsel olmasının düzenlenmesiyle ve af yetkisinin bağımsız yargıya bırakılarak, mevcut çarpık yapının düzeltilmesiyle olmalıdır. Af yetkisinden önce, tekrar vurguladığımız gibi, adalet ve yargı reformu mutlaka yapılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30 uncu maddeyle yeniden düzenlenen Anayasanın 87 nci maddesindeki "14 üncü maddeden ceza alanlar hariç" cümlesinin çıkarılması ve af kararının beşte 3 çoğunlukla alınması, görünüşte -daha önceki salt çoğunluk dikkate alındığında, daha yüksek olduğu için- uygun telakki edilebilir. Ancak, bu gibi hassas konularda, beşte 3'ten daha fazla çoğunlukla, gerekirse tam oyla istenmesi, birileri istedi diye Meclisten af yasalarının çıkarılmasının engellenmesi ve kamuoyu önünde bu konunun daha fazla tartışılabilmesinin sağlanması açısından uygun olacaktır.

Bu düzenleme yapılırken, devlete, cumhuriyete karşı işlenen suçların af kapsamına girmesi daha iyi düşünülmelidir. Af olgusunda, Meclis yerine, referandum yoluyla halkın karar vermesi sağlanmalıdır. Bu yetkinin, adaletin ve yargının elinde olması daha uygun olacaktır. Bu sayede, afla siyasî bazı diyetlerin ödendiği söylentilerine de engel olunmalıdır.

Daha önceleri Meclisimizin çıkarmış olduğu, 1923'ten 2000 yılına kadar aflar veya şartlı salıverme yasaları tekrar incelenmeli ve o dönemlerdeki gerekçeler iyi analiz edilmelidir. Afla çıkardığımız insanların mağdur duruma soktuğu insanlarımızın, dul ve yetimlerimizin ve mağdurların haklarını koruyucu tedbirler mutlaka alınmalıdır. Sırf cezaevlerini boşaltmak amacıyla af çıkarılmamalıdır. Bu yetkiyi kullanmadan önce, adalet ve yargı reformları, tekrar vurgulamak gerekirse, bir an önce çıkarılmalı, yargı bağımsızlığına gölge düşürücü eylem ve beyanlardan kaçınılmalıdır; yani, af yetkisini, sadece, cezayı verenlere ve halka vermek gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; afta yasal düzenlemelerden ziyade, devrini tamamlamak üzere olan Ceza Hukukunun güncelleştirilmesi, yargı ve adalet reformunun ivedilikle yapılması şarttır. Cezaevlerindeki suçluların rehabilitasyonunu sağlayarak, afla salıverilen hükümlülerin toplum gözünde potansiyel suçlu konumundan kurtarılmaları ve topluma kazandırılmaları sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Cezaevlerine devlet hâkimiyeti kazandırılmalı, isyanlar önlenmelidir. İsyanlara sebep olduğu söylenilen cezaevi şartlarının iyileştirilmesi, İkinci Demokrasi Programımızda da belirttiğimiz gibi, mutlaka sağlanmalı, kamuoyunda, militanların eğitim yuvası olduğu nitelemesinden cezaevleri kurtarılmalıdır.

Bizler, bugüne kadar, afları hep tek taraflı düşündük. Cezaevlerine düşenleri hep kader mahkûmu diye niteledik; fakat, dışarıdaki mağdur vatandaşlarımız için ne yapabiliriz diye hiç düşünmedik; çünkü, kocası öldürülen bir kadının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür için 1 dakika süre verirseniz...

BAŞKAN - Peki, teşekkür edin; buyurun.

MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ülkemize ve Yüce Milletimize hayırlı olması dileğiyle; bunun bir başlangıç olduğunu kabul ediyor, daha iyi bir anayasa paketinin hep birlikte hazırlanmasının bizlere nasip olması dileklerimle, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın.

Buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AKP GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 30 uncu maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek için, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1982 Anayasasında şimdiye kadar yapılan en büyük değişikliği gerçekleştirme başarısı gösteren, başta Uzlaşma Komisyonu üyeleri olmak üzere, tüm milletvekillerine buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Başarıyla gerçekleştirilen bu değişiklikle, Meclisimiz, yeni ve çağdaş bir Anayasa yapabileceğini de, milletimize göstermiştir.

Görüşmekte olduğumuz Anayasa Değişik Teklifinin çerçeve 30 uncu maddesi, Anayasanın 87 nci maddesinde ifade edilen Meclisin af yetkisiyle ilgili, Anayasanın 14 üncü maddesine gönderme yapan sınırları kaldırmakta; ancak, genel ve özel af kararının Meclisin üye tam sayısının beşte 2'sinin kararıyla alınabileceğini göstermektedir. Yani, önceleri, devlete karşı işlenen suçları affetmek için, Anayasanın 14 üncü maddesi bir engel teşkil ederken, bu değişiklikle, Meclisin af yetkisi genişletilmiş olmaktadır.

1920 yılından bu yana Meclisimiz, toplam 45 defa af çıkarmıştır; fakat, son yıllarda çıkarılan af ve şartla salıverme yasaları, bireye karşı işlenen adi suçları affedip, devlete karşı işlenen suçları affetmediği için kamu vicdanı çok yaralar almıştır.

Ülkemiz, maalesef, ideolojik bir devlet anlayışına sahip olduğu ve zaman zaman ararejimler gördüğü, 28 Şubatta olduğu gibi, hukukun siyasallaştığı dönemler yaşadığı için, ülkemizde rejim muhalifleri oluşabilmekte ve de demokratikleşme süreçlerinde bunlar için af çıkarılması zorunluluk arz etmektedir. Fakat, daha geçen yıl çıkardığımız Şartlı Salıverme Yasasında olduğu gibi, toplumda huzuru bozan pek çok adi suçluyu salıverdik. Bunlardan, Yener Yermez'in, değerli bir işadamımız Üzeyir Garih'i bir hiç uğruna katlettiğini üzülerek gördük; ama, hemen akabinde, sırf düşüncelerini ifade ettiği için gazeteci Mehmet Kutlular ve Doç. Dr. Fikret Başkaya gibi aydınlarımızı da hapse gönderdik.

İşte, bu yasayla, artık, devlete karşı işlenen suçların da af kapsamına alınabilmenin önü açılmış olmaktadır. Dolayısıyla, Yener Yermezlerin salıverildiği, Kutlular ve Başkayaların hapiste kaldıkları trajikomik durumlara son vermiş olacağız.

Artık, acilen yapılması gereken, Anayasanın 14 üncü maddesindeki sınırlamaları kaldırdıktan sonra, bu Yüce Meclis, en kısa zamanda, başta devlete karşı işlenen suçlar olmak üzere, özellikle, düşünce suçlarına ve teröre bulaşmamış siyasî suçlulara yönelik kapsamlı bir af kanunu çıkarmalıdır.

Anayasanın bu 14 üncü maddesinde ifade edilen ve şimdi af kapsamına alınan suçlar nelerdir? Özetle şöyle deniyor 14 üncü maddede: "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer bir sosyal sınıf üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram veya görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamazlar."

Bu maddenin içeriği, maalesef, devletin, milletine güvenmemesinin, insanımızı potansiyel bir devlet ve rejim düşmanı olarak görmesinin bir ifadesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Devletin, vatandaşına bu bakış açışı yüzünden, dünyada benzeri görülmeyen ölüm oruçları ve dünyanın her özgür ülkesine dağılan yüzbinlerce rejim muhalifleri bu ülkenin ayıbıdır. "Özgür dünya ülkelerinin kendi rejim muhalifleri neden yok" diye hiç düşünemez miyiz?

Bir güneydoğu milletvekili olarak, Anayasa değişikliğinin bu maddesini çok önemsiyorum. Devlet millet kaynaşmasının neleri aştığına bizzat tanıklık ettim. Bu nedenle, vatandaş, kendi haklarını koruyan devlete, kendisine iş ve aş imkânı sağlayan devlete neden başkaldırsın?!

İdeolojik saplantılardan kurtulan devletimiz, doğusuyla batısıyla kaynaşmanın, kendisine düşmanlar üretmekten kurtulmanın rahatlığına kavuşmalıdır. Toplumsal barış da ancak böyle bir afla sağlanabilir.

Parlamentomuz, devleti bireye tercih ederek, bireye karşı işlenen adi suçları affeden bir organ olmamalıdır.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bunun yerine, güçlü devlet, mutlu ve özgür millet ilkesini gerçekleştirecek çağdaş bir hukuk ve ceza sistemi oluşturan bir millî organımız olmalıdır.

Bu vesileyle, 37 maddesi değiştirilerek yenilenen Anayasamızın milletimize hayırlar getirmesi düşüncesiyle, hepinize saygılar sunarım. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 30 uncu madde üzerindeki görüşmeler bitti.

1 adet önerge vardır; okutup oylayacağım efendim.

Anayasa Komisyonu Başkanlığına

Çerçeve 30 uncu maddeyle getirilen "Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile" ibaresinin metinden çıkarılarak yerine "TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 Mustafa Kamalak

Şeref Malkoç

Lütfü Esengün

 

Kahramanmaraş

Trabzon

Erzurum

 

Yasin Hatiboğlu

Hüseyin Karagöz

Osman Yumakoğulları

 

Çorum

Çankırı

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon?...

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Malkoç.

Yalnız, istirhamım 5 dakikayı geçmesin; saat 22.50, oylamaya geçeceğim çünkü.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çerçeve 30 uncu maddeyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesini izah etmek için söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Değişikliği Teklifinin 30 uncu maddesi, mevcut olan metne bakıldığında, özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin sınırlanmasını kaldırması açısından önemli bir maddedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel manada yetkilerini düzenleyen 87 nci maddede, 12 Eylül rejimiyle birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisine genel veya özel af yetkisi verilmiş; ancak, 14 üncü madde kapsamına giren fiiller, bundan istisna tutulmuştur. Bunun şöyle bir mahzuru daha sonra görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi af yetkisini kullandığında, özel veya genel manada kullandığında, 14 üncü maddenin sınırlarını zorlamamak için, âdeta, eskilerin deyimiyle hile-i şer'iye yolunu kullanarak, özel veya genel af dememiş, bunun yerine, şartla salıverme kanunları çıkarmıştır. Şartla salıverme kanunlarını çıkararak, 14 üncü maddede işlenen suçları arkadan dolanmış ve neticede, vatandaş, bunu, yine, af olarak anlamıştır. O açıdan, bu değişiklikte, 14 üncü madde kapsamına giren suçlar için de Türkiye Büyük Millet Meclisine af yetkisinin getirilmesi iyi bir gelişmedir; ancak, özellikle, bizim, önergeyle üzerinde durduğumuz husus şudur: Bu affı getirirken -ister özel, ister genel olsun- Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğuyla karar alır denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu da bir görüştür tabiî; ancak, Anayasayı okuduğumuzda veya örnek almaya çalıştığımız gelişmiş ülkelerdeki, Avrupa Birliğindeki anayasaları okuduğumuzda karşımıza çıkan husus şudur: 1982 Anayasasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, salt çoğunlukla; yani, 276'yla hükümetleri düşürebilmektedir; bakanları veya başbakanı, yine, salt çoğunlukla; yani, 276'yla Yüce Divana gönderebilmektedir; yine, salt çoğunlukla; yani, 276'yla Türkiye Cumhuriyetinin en önemli makamı olan Cumhurbaşkanlığına cumhurbaşkanı seçebilmektedir ve yine, 276; yani, salt çoğunlukla savaş hali ilanı için karar alabilmektedir veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurtdışına gönderilmesine ilişkin kararlar alabilmektedir; yani, salt çoğunlukla, Türkiye Cumhuriyeti için önemli kararları alma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisindedir.

Şimdi, 276'yla, salt çoğunlukla Türkiye'yi savaşa sokabilecek, en önemli makamına, Cumhurbaşkanlığı makamına cumhurbaşkanını seçebilecek veya icranın en önemli organı olan başbakanı Yüce Divana gönderebilecek sayı 276'iken, af olayını beşte 3'e bağlamak doğru değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisini 14 üncü maddenin sıkıntılarından kurtaralım derken, af konusunda yeni sıkıntılar oluşturulacağı kanaatindeyim. O açıdan, afta da, ister genel olsun ister özel olsun, salt çoğunlukla karar verebilme yetkisinin Anayasaya konulması gerektiğini düşünüyorum.

Önergemize bu yönüyle destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddenin oylamasına geçmeden önce, 29 uncu maddenin oylama sonucunu açıklayacağım:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 29 uncu maddesinin gizli oylamasına 430 sayın milletvekili katılmış; 407 kabul, 20 ret, 1 çekimser, 2 boş oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde de beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir.

Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddenin oylamasına geçiyorum efendim.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitmesine 5 dakika kalmıştır. İçtüzüğün 55 inci maddesine göre, oylamaya geçtiğim için, oylamanın sonucuna kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, bu 30 uncu maddeyle beraber bugün 12 oylama yapmış bulunuyoruz ve dört günlük mesainin sonunda 30 madde üzerinde 33 oylama yapmış oluyoruz efendim.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.

Oylama işlemi bitmiştir, kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 30 uncu maddesinin gizli oylaması neticesinde, 411 sayın üye oy kullanmış; 389 kabul, 17 ret, 2 çekimser, 3 boş oy kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın istediği beşte 3 çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır ve madde kabul görmüştür.

Sayın milletvekilleri, evvela, sonucu bekleyen gruplara teşekkür ediyorum, beklemeyenler de...

Alınan karar gereğince, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin görüşmelerine devam etmek için, 28 Eylül 2001 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler efendim, çok teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 23.20

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.