DÖNEM
: 21 CİLT : 70 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 134 üncü Birleşim (Olağanüstü) 27 . 9 . 2001 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA),
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek
grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen
üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/886) 2. - Romanya Senatosu Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki davetine, Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/887) 3. - Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA)
Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001
tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği - Avrupa
Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu
temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B.
Suat Çağlayan'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/888) IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ 26.9.2001
ÇARŞAMBA TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak
dört oturum yaptı. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/803) (S. Sayısı : 737)
görüşmelerine devam edilerek, 19 uncu maddesine kadar kabul edildi. Alınan karar gereğince, 27 Eylül 2001
Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 22.53’te son verildi. Mustafa Murat Sökmenoğlu Başkanvekili
No. : 181 II. – GELEN
KÂĞITLAR 27.9.2001
PERŞEMBE Tezkereler 1. - Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/883)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.8.2001) 2. - Şahin Gümüş Hakkındaki Ölüm Cezasının
Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/884) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.9.2001) 3. - Nuri Akbulut Hakkındaki Ölüm
Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/885) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.9.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
trafiğe kapatılan havalimanlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4745) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001) 2. - Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in, yatırım araştırması yapılan ve yapılacak illere ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4746) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.9.2001) 3. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas'a TSE İl temsilciliği açılıp
açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru
önergesi (7/4747) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.9.2001) 4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
NATO ittifak sözleşmesinin 5 inci maddesinin devreye sokulmasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4748) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.9.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 11.00 27 Eylül 2001 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili
Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY
(Gaziantep), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
134 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz. "Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları" vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
tezkeresi vardır; okutuyorum: III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - NATO
Parlamenter Asamblesi (NATOPA), Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu
(Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi
(AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde (İKÖPAB) Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti
grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/886) 25
Eylül 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna "NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA),
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliğinde (İKÖPAB)" Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday
gösterilen üyeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık
Divanında görüşülerek uygun bulunmuştur. İsimler, aynı kanunun 2 nci maddesi
uyarınca Genel Kurulun bilgisine sunulur.
NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) Türk
Grubu
Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK) Eşbaşkanlığı
Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi
(AGİTPA) Türk Grubu
İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliği (İKÖPAB) Türk Grubu
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 2 adet tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: 2. -
Romanya Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru'nun vaki
davetine, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/887)
20 Eylül 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Romanya Senatosu Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı Ghiorghi Prısacaru tarafından TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Kâmran İnan'a gönderilen yazıda, Komisyon üyelerinden oluşan
bir heyeti Romanya Senatosunun resmî konuğu olarak ülkesine davet ettiği ifade
edilmektedir. Davete icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 3. - Avrupa
Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının vaki
daveti üzerine, 13-14 Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan Avrupa
Serbest Ticaret Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme konulu
konferansa, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen, TBMM Dışişleri Komisyonu
Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/888) 20 Eylül 2001 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Avrupa Serbest Ticaret
Birliği (EFTA) Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanlığının daveti üzerine, 13-14
Kasım 2001 tarihlerinde Oslo'da yapılacak olan "Avrupa Serbest Ticaret
Birliği - Avrupa Birliği İlişkileri ve Genişleme" konulu konferansa TBMM
Dışişleri Komisyonunu temsilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan Yardımcısı ve
İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın katılması hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, salonumuzda bir
teknik arıza olduğu için, temizlik yapılırken perdeler açık kaldı; teknik arıza
giderilinceye kadar böyle kalacaktır. Bu hususu, gazeteci arkadaşlarımıza
duyurmak istedim. Teşekkür ederim efendim. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporunun birinci görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. -
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S.
Sayısı : 737) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. 19 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 19. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 49 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. "Devlet, çalışanların hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır." BAŞKAN - 19 uncu madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) -
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; Anayasamızda değişiklik yapan kanun
teklifinin 19 uncu maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu madde, mevcut Anayasanın 49 uncu
maddesini değiştirmekte. 49 uncu maddenin başlığı ise, çalışma hakkı ve
ödeviyle ilgili bir düzenlemedir. Maddede getirilen değişiklikle son fıkra
iptal edilmekte, son fıkradaki ifade birinci fıkraya derc edilmektedir.
Maddenin getirdiği yenilik, işsizlerin de korunma altına alınmasıdır;
çalışanları ve işsizleri koruma görevi devlete verilmektedir. Değerli arkadaşlar, tabiî, iş ve işsizlik,
toplum hayatında en mühim meseledir. Toplum içinde insanın statüsünü tespit
eden ve toplum içinde kendisiyle ilgili muameleye yön veren bir durumdur.
Şehirleşmenin, sanayileşmenin hızlandığı, toplumun köylülükten şehirliliğe
dönüştüğü bir dönemde, işsizlik, fevkalade zor şartları getirmektedir. Nihayet,
köyde, az çok arazisinde, zor şartlarda da olsa, tarlasında, bahçesinde idamei
hayat eden insan, şehirde işsiz kaldığı zaman kimsesiz kalmaktadır ki, bu
tabloyu bugün çok acı olarak yaşıyoruz. (1) 737 S.
Sayılı Basmayazı 24.9.2001 tarihli 131 inci Birleşim tutanağına eklidir. Geçenlerde, çarşı pazar dolaşırken bir
pazarcı arkadaşımız, esnaf dedi ki: "Pazar yerinde gıda maddeleri
satıyorum ve müşteriler geliyor, yanlarında, bazen, küçük çocuklar annelerinin
elini çekerek, eteğini çekerek tezgâhtaki şu gıda maddelerinden meyve istiyor
veya başka bir şey istiyor; anne de 'oğlum, babanız daha maaş alamadı, onu
alamam' diye gözyaşlarıyla çocuğunun başını okşuyor. Ben de, esnaf olarak,
tabiî, bu tabloya dayanamadığım için, hemen, bir kâğıda biraz sarıp, çocuğun
eline sıkıştırıyorum." Hakikaten, Türkiye, bugün çok zor şartlarda, zor
günleri geçirmektedir değerli arkadaşlar. Tabiî, iki yıldır uygulanan, IMF ile
mutabakat halinde uygulanan istikrar programları, maalesef, başarılı
olmamıştır. Nitekim, IMF'nin Başkan Yardımcısı Kruger, Fischer'in yerine gelen,
bakın, dünkü basında ne diyor: "Türkiye'de yine belirsizlik var. Türkiye
için şu an itibariyle yapabileceğimiz hemen her şeyi yaptığımızı düşünüyorum.
Türkiye'nin programı, bir taraftan baktığımızda, kaygı uyandırıyor. Geçen hafta
faiz oranları ve bazı başka göstergeler -ki, dövizdir kastedilen-tavana vurdu.
Dolayısıyla, bir defa daha bir belirsizlikle karşı karşıyayız." Bir
umutsuzluk ifade ediyor. Yine, bugün, tabiî, sabah haberlerde
-herhalde bu haberi nakzetmek için, IMF'nin yayımladığı bir kitaba atfen-
Türkiye'de program iyi gidiyor istikâmetinde bir beyanat vardı. Evet, Türkiye'de program iyi gidiyor; ama,
korkarım, sonunda, bu bir Pirus zaferine dönecek; yani, IMF programı
uygulanacak, ortada insan ve millet kalmayacak değerli arkadaşlar. Tabiî,
öncelikle, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımızın, iş hayatının
korunması ve işsizlerin korunmasıyla, insanın korunmasıyla ilgili kendi
hükümetlerini çok ciddî şekilde ikaz etmelerini temenni ediyorum. Bizim muhalefet
olarak sayımız buna müsait değil; daha aşırı hareketlerle huzuru da bozmak
istemeyiz hiçbir zaman; ama, mutlaka bu politikanın değişmesi lazım. Türkiye IMF'nin deneme tahtası haline
geldi. Türkçe'de bir söz var: "Acemi nalbant, gâvur eşeğinde
öğrenir." Biz, IMF'nin gâvur eşeği haline geldik. Milletimizi tenzih
ederim; ama, bu tablodan bu hüküm çıkıyor değerli arkadaşlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan. Milletimi tenzih ederim; ama, yaşadığımız
tablo, bizi bu hükme götürüyor. Fevkalade zor şartlardayız. Bunu, iktidara
mensup çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın da, yaz tatili boyunca,
derinliğine ve genişliğine hissettiklerine inanıyorum. Bunu, süratle hükümetin
politikalarına yansıtacak, gerekirse hükümeti revize edecek, değiştirecek, ne
yapılacaksa, Türkiye'ye ve insana umut veren yeni programa yönelmemiz
gerekmektedir. Tabiî, işsizleri korurken... Hemen
dikkatinize arz edeyim. İşsizlik sigortası kuruldu. İyi bir kanundur, destekledik.
Bu fonda halen, takriben 1,5 katrilyon mertebesinde para var. Aşağı yukarı
aylık 200 trilyonluk da geliri var fonun. Bunun, takriben 110 trilyonu devletin
ve işverenin katkılarıdır; diğerleri de fonun menkul sermaye iratlarıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. CEVAT AYHAN (Devamla) - Bu 1,5 katrilyonun
fonda bekletilmesi yerine, iş hayatını canlandıracak, üretimi canlandıracak
sahada kullanılmasını da hükümete tavsiye ederim. Türkiye'nin acil meselesi -son cümle
olarak söylüyorum- işsizi de koruyacaksanız, insanı koruyacaksanız, üretimi
artırmaktır. Talebi doğurmak... Talebi doğurursanız üretim artar. Temel mesele
budur. Ben, bu maddenin hayırlı olmasını diliyor;
hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Doğru
Yol Partisi Grubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Gaziantep
Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu, buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve
19 uncu maddesiyle değiştirilmek istenen 49 uncu madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, anayasalar, sadece
sayısal çoğunluğun elde edilmesiyle, her zaman ve kolaylıkla değiştirilebilen
hukuk normları değildir. Anayasa değişikliklerinde esas olan, yine anayasanın
belirlediği rejimin güvence altına alınması yanında, öngördüğü hukukî, iktisadî
ve sosyal amaçların korunması, geliştirilmesi ve hissedilir derecede uygulamaya
konulmasıdır. Anayasalar, teminat altına aldıkları -başta insan hakları olmak
üzere- öngörülen hakların vatandaşlar tarafından kolaylıkla kullanılmasını
sağlar. Anayasalar, elbette değişmez metinler
değildir, şartlar gerektiğinde değiştirilebilir; ancak, neyi, niçin
değiştirdiğimizin hesabını da Yüce Türk Milletine vermek zorundayız.
Anayasanın, değiştirilmesi gereken, demokratik olmayan hükümleri olabilir. Buna
benzer hükümler diğer ülkelerde de vardır. Her millet, anayasasındaki
demokratik olmayan, uygun olmayan hükümleri, kendi millî egemenlik, yaşayış,
inanç ve çıkarlar doğrultusunda değiştirebilir. Biz de böyle yapmalıyız.
Anayasanın tamamını sistem içinde ele almalı ve toplamını gözden geçirmeliyiz;
ancak, bu birinci paketten sonra da, yargıyla ve ekonomiyle ilgili paketleri
ele alıp, hızla gereğini yapmalıyız. Bu maddeyle, Anayasamızın 49 uncu
maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve üçüncü fıkra yürürlükten
kaldırılmaktadır. Bununla, bu maddenin yazılış biçimi ve şekli dışında neyi
değiştiriyoruz? Anayasada mevcut olan ve "Çalışma hakkı ve ödevi"
başlığını taşıyan 49 uncu madde ile
elimizdeki çerçeve 19 uncu maddedeki metne bakarsanız şunu görürsünüz:
Yeni metinde sadece "işsizler" ibaresinin eklenmesinden öteye hiçbir
fark ve yenilik yoktur. Anayasanın mevcut olan hükmünde, çalışanların hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek, çalışanları korumak,
çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak, çalışma barışını sağlamak gibi fonksiyonlar yok muydu? Mevcut hüküm
bu sorumlulukları devlete yüklemiyor muydu, yoksa, madde yeterince açık değil
miydi? Ülkede çalışanlar yarınlarından ümitsiz bir duruma getirilmişse, bu
değişiklik ne ifade eder, topluma ne mesaj verebilir? Bu sözlerimden, sakın ola ki, maddeye
karşı olduğumuz anlaşılmasın; bu maddeyi destekliyoruz. Madde metninde
işsizleri korumak gibi bir hedefin bir devlet yükümlülüğü haline gelmesinden
dolayı memnuniyetimizi ifade ediyorum; ancak, söylemek istediğim şu: Hükümetin,
şu anda, Anayasanın bu maddesini anlayış biçimidir. 57 nci hükümet,
gerçekleştirdiği sözde sosyal güvenlik reformuyla, emeklilik yaşı, prim ödeme
gün sayısı ve prim miktarlarını yükselterek kurum açıklarını kapatma yolunu
seçmiştir. Bunun yerine, kayıtdışı işçiliğin yok edilmesi daha doğru ve
isabetli olurdu. Uygulanan bu yanlış politikalar yüzünden,
işsizler ordusuna son altı ayda 1 milyon kişi eklenmiştir. Böylece,
çalışanlarımız, cumhuriyet döneminin en zor ve kötü günlerini yaşamak zorunda
kalmıştır. Kendi çalışanımız işsiz ve perişan durumdayken, yurt dışından gelen
düşük ücretli ve kaçak işçiler ülkemize dolmuştur. Komşu ülkelerden gelen ve
çok düşük ücretle çalışan bu işçilerin 1,5 milyona ulaştığı söylenmektedir. Bu
işçilerin çalıştırılması, haksız rekabet yanında, devletin de prim ve vergi
kaybına neden olmaktadır. Bunların çalışması önlenecek olursa, ülkemizdeki
işsizlik de büyük ölçüde azalacaktır. Sayın milletvekilleri, özelleştirme
nedeniyle işsiz kalan, işini kaybetmek üzere olan insanlar, işçiler, memurlar,
her gün kapılarımızı, sizin kapılarınızı aşındırmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bırakın
çalışanları korumayı, onların hayat seviyelerini yükseltmeyi, çalışma hayatını
geliştirmeyi, mevcut durumlarını dahi koruyamayan, özelleştirmeyi âdeta
işsizleştirme yöntemi olarak kullanan bu iktidar, işsizleri nasıl kollayıp
koruyacaktır?! Yatırımları sıfır noktasına getiren, doğacak çocuklarımızı,
hatta torunlarımızı borç batağına sokan böyle bir iktidar, nasıl yeni istihdam
alanı yaratacaktır?! Kendi alınteriyle kendi tarlasında çalışarak ekmeğini
kazanmaya çalışan tütün, şekerpancarı, fındık, fıstık, buğday üreticilerini
yokluğa mahkûm ederek şehre göçe zorlayan bu iktidar, nasıl çalışanları
koruyacaktır? Kısacası, çalışanına sahip çıkamayan,
özelleştirmeyi işten çıkarma ve işsizleştirme olarak gören, kendi tarlasında
çalışan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Evet efendim, teşekkür ederim. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Meclisi selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunda efendim. Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız,
buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Grubum ve
şahsım adına, hepinize saygılar sunuyorum. Ayrıca, Avrupa sahalarında ülkemizi en iyi
şekilde temsil ederek, âdeta gururumuz olan Galatasaray Futbol Takımını tebrik
ediyor; başarılırının devamını temenni ediyorum. (Alkışlar) Meclis Genel Kurulunun ilk sivil anayasa
değişikliğini ve bu bağlamda, 49 uncu maddedeki yeni düzenlemeyi bütün
kalbimizle destekliyoruz. Esas itibarıyla, görüştüğümüz teklif, yeni bir
düzenleme getirmemektedir. Görüştüğümüz teklifte, 49 uncu maddenin üçüncü fıkrası
iptal edilmekte, daha sübjektif olarak ikinci fıkranın sonuna eklenmektedir.
Ayrıca, bu düzenlemeyle, bu maddeye bir ek yapılmakta ve işsizleri koruma
kavramı dahil edilmektedir. Kaldı ki, bu husus dahi, 61 ve 82 Anayasalarının
başka maddelerinde zaten mevcuttu. Başka bir anlatımla, yeni 49 uncu madde,
daha önceki 61 ve 82 Anayasalarında da aynen bulunmaktaydı. Buna rağmen, kırk
yıldan beri iş hayatında hiçbir düzelme olmamıştır; çünkü, iş hayatına ilişkin
mevzuatta gerekli iyileştirmelere gidilememiştir. Anayasalar genel düzenlemelerdir ve temel
hususları içerir. Temel olguların uygulanışı ve detaylarının ise, muhakkak,
özel mevzuatta geniş olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Bunun için, 49 uncu
maddeyle ilgili olarak İş Kanunu, Sendikalar Kanunu, Borçlar Kanunu, Sosyal
Sigortalar Kanunu gibi mevzuatta gerekli iyileştirmelerin, gerçekçi ve
aralarında çelişmeyen bir biçimde
yapılması zorunludur. Anayasa hukukunda, bir bükülmez anayasa
kavramı vardır. Cumhuriyet tarihimiz incelendiğinde, tamamıyla veya kısmen
anayasa değişiklikleri yapılmıştır. Buna karşılık, başta Medenî Kanun olmak
üzere, diğer mevzuatta ender olarak değişikliğe gidilmiştir. Toplumun değişen
ihtiyaçlarına göre Medenî Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Ticaret Kanunu gibi
kanunların üzerinde ise zaman zaman gerekli değişikliklerin yapılması bir
ihtiyaçtır. bu anlamda, her ne kadar, ülkemizde bükülmez anayasa olduğu iddia
edilmekteyse de, aslında, bükülmez Medenî Kanun veya bükülmez Borçlar
Kanunundan bahsetmek daha doğru olur. Nitekim, çalışma hayatıyla ilgili olarak,
geçmiş anayasalarımızda bu hükümler bulunmakla birlikte, yaşantıda hiçbir zaman
bir istikrar sağlamamıştır; çünkü, anayasadaki bu hükümler, gerekli özel
kanunlarla düzenlenmediği ve uygulanışı denetlenmediği için, bir temenniden
ileriye gidememiştir. Kamu düzenine ilişkin olmasına rağmen,
işverenlerin, sigortasız işçi çalıştırma veya sigortalı işçilerin sigorta
primlerini eksik ve zamanında ödememe eğilimi kırılamamış; buna karşılık, sık
sık prim borcu aflarına gidilmiş, darboğaza giren Sosyal Sigortalar Kurumunu
kurtarmak için palyatif tedbirlere başvurulmuştur. Her ne kadar, Anayasada ve yeni
düzenlemede, çalışanların hayat seviyesinin yükseltilmesi devletin görevi
olarak belirtilmekteyse de, açlık sınırının altında yaşayanlara bakarak, bugüne
kadar devletin bu görevini yerine getirdiğinden bahsetmek mümkün değildir;
fakat, görevini yerine getirmeyen devlet, çalışanlarından çok şey istemiş ve
bir şekilde de almıştır. Görevini yapmayan devlet, hizmet vermediği
toplumdan fedakârlık bekliyor ve fedakârlık halde, zorla alıyorsa, bu rejimin
adına demokrasi denilemez. Böyle bir düzende, temel hak ve özgürlüklerden dahi
bahsetmek mümkün değildir. İşçi, bulduğu işte tutunabilmek için,
sigortasız ve temel ihtiyaçlarını dahi gidermeye yetmeyecek kadar düşük ücretle
çalışıyorsa, işveren işyerinin masrafını dahi karşılayamadığı için işyerini
kapatıyorsa, devletin, Anayasanın 49 uncu maddesinden kaynaklanan görevini
yerine getirdiğini söyleyemeyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Vatandaş,
cebinde parası olmadığı için telefon ücretini ödeyemiyorsa, parasızlık
nedeniyle seyahate çıkamıyorsa, haberleşme ve seyahat hürriyeti olduğunu iddia
etmek ne kadar doğru olur. Bu nedenlerle, 49 uncu maddedeki
düzenlemeyi benimsemekle birlikte, bugüne kadar olduğu gibi devam etmesi
halinde, bu maddenin topluma hiçbir rahatlık ve huzur getirmesini beklemiyoruz.
Onun için, en kısa zamanda, özel hükümler ile gerçekçi düzenlemelerin Yüce
Meclise getirilmesi en büyük temennimizdir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Bir adet önerge vardır; okutup
oylayacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 49 uncu maddesine aşağıdaki ifade son fıkra olarak eklenmiştir.
"Hiç kimse veya kuruluşun yalnızca
borçlarından doğan bir yükümlülüğü yerine getirememe-sinden dolayı üretimi
durdurulamaz." BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Verkaya, konuşacak mısınız? Buyurun efendim. (MHP ve AKP sıralarından
alkışlar) MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, üretim hakkı, hayat hakkı
kadar kutsaldır. Seyahat özgürlüğünün, bilgi edinme özgürlüğünün ve hatta, her
yıl açlıktan ölen insanları da göz önüne aldığımızda, yaşama özgürlüğünün de
var olabilmesi için, mutlak surette, üretim özgürlüğünün ayakta tutulması,
doğru bir biçimde kullandırılması mecburiyeti vardır. Malumunuz olduğu üzere, ülkemiz, iki büyük
deprem ve arkasından da, ciddî iki ekonomik kriz yaşamıştır. Bütün bu yaşanan
felaketlerin ekonomik hayatımıza ciddî etkileri olmuş, dolayısıyla, birçok
işletme ciddî manada zor durumda kalmıştır. İçişleri Bakanlığımızın valiliklere
gönderdiği bir talimat üzerine, 81 ilde yapılan araştırmalar sonucunda, beş
yıllık süreç içerisinde, 3 764 fabrikanın kapanmak zorunda kaldığını ve bundan
dolayı, 96 634 kişinin de işten çıkmak zorunda bırakıldığını görüyoruz. Yine
aynı şekilde, 4 737 fabrika, eksik kapasite nedeniyle, 102 000 işçisini
çıkarmak zorunda kalmıştır. Yine, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
ticaret sicil memurlukları kanalıyla 2001 yılı için yaptırmış olduğu
araştırmada, 6 518 işletmenin kapanmış olduğunu da görüyoruz. Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2001
yılı ikinci dönemi için hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre, Türkiye
genelinde 390 000 kişinin işten çıkarılmak zorunda kalındığı görülmektedir.
Yine, 2001 yılı ikinci döneminde, toplam istihdam, geçen yılın aynı dönemine
göre 185 000 kişilik bir azalış göstermiştir. Bunu canlı örneklere taşımak istersek,
vermiş olduğumuz önergenin, borcunu ödemeyenleri değil, istemesine rağmen,
gayret etmesine rağmen ödeyemeyenleri kapsadığını da ifade etmek istiyorum. Bunun sonucunda, bütün bu iyi niyetli
gayretlere rağmen birçok firmamız borçlarından dolayı kapatılmıştır,
haczedilmiştir, makinelerine el konulmuştur ve üretimleri durdurulmuştur. Bunun
da ekonomimize ciddî kayıpları olmuştur. Mudurnu İlçesini bilirsiniz, oradaki bir
büyük tavukçuluk firmasını da bilirsiniz. Bu tavukçuluk firması, 100 milyon
dolarlık ciroya sahipken, borçlarından dolayı yemlerine el konularak 6 milyon
tavuğun ölümünü, dolayısıyla, bir firmanın, bir kasabanın yok oluşunu hep
beraber seyretmiş durumdayız. Üretimin durdurulması, devletimiz için
vergi kaybıdır, SSK için prim kaybıdır. Kısacası, üretimin kutsal olduğunu,
üretenlerin kutlu insanlar olduğunu burada ifade ederken, önergemizin kabulünü
değerli hükümetimize ve vicdanları her zaman hassas bir terazi olan Yüce
Parlamenterlerimize, milletvekillerimize arz ediyor, saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 19 uncu maddenin gizli oylamasına
başlıyoruz: (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Yaşar Okuyan vekâleten oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayrımına başlanıldı) BAŞKAN - 20 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 20. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 51 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 51.- Çalışanlar ve işverenler,
üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst
kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme
haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten
ayrılmaya zorlanamaz. Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir. Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Aynı zamanda ve aynı işkolunda birden
fazla sendikaya üye olunamaz. İşçi niteliği taşımayan kamu
görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri
hizmetin niteliğine uygun olarak
kanunla düzenlenir. Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz. BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Anayasa değişiklik teklifinin 20 nci
maddesinde, sendikaların kurulmasıyla ilgili daha önce çıkarılmış olan 4688
sayılı Sendikalar Yasasına, âdeta, Anayasal bir dayanak sağlanılmaya
çalışılmaktadır; ama, maddenin tamamını okuduğumuz zaman, eski maddeden tek
değişik olan "işçiler" kelimesi çıkarılıyor, yerine
"çalışanlar" kelimesi ekleniyor; ama, altına öyle maddeler ilave
ediliyor ki, sendika tüzüğü yazılıyor zannedersiniz; şöyle şöyle olursa olur,
böyle böyle olursa olur... Bu, Anayasa tekniğine de aykırıdır. Niye; tek cümle
"çalışanlar sendika hakkına sahiptirler, kanunla düzenlenir." Bu kadar;
ama, öyle şeyler yazıyoruz ki -bir hukukçumuzun dediği gibi "bu, Anayasa
değil, amma yasa!- sendika kurulur; ama, şöyle şöyle şöyle olursa şu yasaklar
vardır, şunlar kuramaz..." Böylesine bir mantıkla anayasa hazırlanabilir
mi Allahaşkına? Maalesef, getirilen bu anayasa değişiklik
teklifi, çok ileri bir adım olarak takdim ediliyor. Bazı noktalardan ileridir;
ama, getirilen bu madde açısından, aslında, 1965 yılında çıkarılan Devlet
Personel Sendikaları Yasasından tam 36 yıl daha geridedir bu. Yani, 1965 yılında
çıkarılan Sendikalar Yasası, bugünkü çıkarılan yasadan çok daha ilerideydi.
Onun için, ileri adım atıyoruz derken, 1965 yılındaki adımı bile
yakalayamamışız. Onun için, gelin, bu noktada,
çalışmalarımızı, daha gayretli, daha düzenli yapalım. Sendikalar, sivil toplum
kuruluşlarıdır; baskı gruplarının sesini, devlete, hükümete, yöneticilere,
ileten kurumlardır, sosyal hakları, malî hakları sağlayan kurumlardır. Eğer,
bunların sesi soluğu çıkmaz olursa, toplum, konuşan bir toplum değil, susan bir
toplum olur, susan bir toplum da, birtakım aşırı uçlara kayar. Onun için,
ölçülü olmak mecburiyetindeyiz. Tabiî, hükümet şimdi diyecek ki bize,
efendim, işte, ekim ayında Avrupa Birliğinde ilerleme raporu hazırlanıyor, o
ilerleme raporuna hazırlık olması için de, biz, alelacele, bu teklifi, tam
olmadığını, kamil olmadığını, eksiklerinin olduğunu da biliyoruz, ama, ne
yapalım, hemen getirdik, kabul edilsin; çünkü, ekim ayında Avrupa Birliğinden
bir ilerleme raporu çıkacak, ona girsin diye acil getirdik. Her ne hikmetse,
haziran ayında düzenleme yapılırken de, Sayın Bakanın bir ifadesi -var, eğer
müsaade ederseniz buradan okumak istiyorum- o yasa çıkarılırken şöyle diyordu:
"Bu konudaki mesleki örgütlerin, mesleki sendikalarımızın da bu manada
açıklamaları hep gündeme geldi, yansıdı; grevli, toplu iş sözleşmeli bir yasa
talebi. Evet, ilk bakışta, belki hakikaten, bu yasa tasarısının içerisinde
böyle bir hükmün olmadığı, bu yasa tasarısının tenkit edilebilecek en önemli
yönlerinden biri olarak değerlendirilebilir; ancak, bunun için de, hepimiz
biliyoruz ki, bugünkü Anayasa çerçevesi içerisinde düşündüğümüz vakit, herkes
arzu etse dahi, Anayasa değişmeden böyle bir istemin yasa tasarısının içerisine
konulmasına, bir defa hukuken imkân yok." Yani, Memur Sendikaları Yasası çıkarılırken
Sayın Bakan diyor ki: "Biz de, grevli, toplusözleşmeli bir yasa çıkarmayı
arzu ediyoruz; ama, önümüzde bir Anayasa engeli var, o anayasa değişikliğini de
bir an önce çıkarmamız mümkün değil." Niye mümkün değil; Sayın Bakanın,
yine, aynen ifadesi var, diyor ki: "Her yıl, Cenevre'de, Uluslararası
Çalışma Örgütünün düzenlediği konferansta, Türkiye ile ilgili gündem
belirlendiğinde, hemen hemen her sene, yine, kamu çalışanları sendikalarının
kurulup kurulmadığı gündeme gelmektedir. Ben, 12 Haziranda Cenevre'deki bu
konferansa gitmeden önce, çok arzu ederim ve temenni ederim ki -tabiî ki,
takdir Yüce Heyetinizindir- bu yasa tasarısı kanunlaşmış olur. Hiç olmazsa bu
sene, Türkiye'nin gündeminden bazı maddeler, orada çıkarılmış olur." Sayın
Bakan diyor ki: "Cenevre'ye gideceğim 12 Haziranda, ne olur benim elimi
güçlendirin, eksik olmasına rağmen bu kanunu çıkaralım." Şimdi, hükümet de, yine, gelmiş, aynı
mantıkla diyor ki: "Bu anayasa teklifi hiçbirimizin içerisine sinmiyor;
ama, ne yapalım, ekim ayında Avrupa Birliğinde bir ilerleme raporu
hazırlanacak; hiç değilse, o ilerleme raporuna bir şeyler yaptık diyebilmek
için bu anayasa teklifini getirdik." Böyle bir mantıkla anayasa değişikliği
yapılabilir mi Allahaşkına?! Böyle bir mantıkla ülke yönetilebilir mi?!
Vatandaşından korkan, sendikalaşmasından korkan bir devlet anlayışı çok
gerilerde kalmıştır. "Efendim, biz, memurlara grevli toplusözleşmeli hak
verecek olursak, işte, işyerlerini kırarlar, parçalarlar..." Bunlar, 20
nci Yüzyılda kaldı. Eskiden, biraz o dönemin ideolojik yaklaşımlarıyla
emek-sermaye çatışması, çelişkisi vardı; artık, 21 inci Yüzyılda emek-sermaye
çatışmasından değil, emek-sermaye uzlaşmasından bahsediyoruz. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu hükümetin getirmiş
olduğu uygulamalar, ekonomik mantık ve getirmiş olduğu noktada, Türkiye gibi
asgarî ücretin 93 dolar olduğu bir ülkede, zaten, grevden, toplusözleşmeden
bahsedemezsiniz. Sendikacılarımız bile "karın tokluğuna çalışmaya
mecburuz" diyorlar. O halde, biz, çalışanlarımıza, grevli, toplusözleşmeli
bir yasayı, ne olursa olsun, yapmak mecburiyetindeyiz. Vatandaşından korkan,
memurundan korkan bir anlayış bu ülkenin çağdaşlaşmasını sağlayamaz, ileriye
götüremez, Avrupa normlarına kavuşturamaz. Devleti teslim ediyorsunuz, devletin bütün
imkânlarını memurun eline veriyorsunuz, avucuna veriyorsunuz, güveniyorsunuz;
ama, toplusözleşme vermeye güvenmiyorsunuz. Bu, anlaşılacak bir durum değildir.
Hepinize saygılar sunarım. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya?.. Yok. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler... Sayın Başkan, sıranız baki; takdim tehir
oldu. Buyurun Sayın Güler. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişikliğinin 20 nci maddesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinize saygılarımı sunuyorum. 20 nci maddeyle, Anayasamızın 51 inci
maddesinde yer alan, sendika hakkı ve çalışanlarla ilgili yeni bir düzenleme
yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesinin birinci
fıkrası, herkese, barışçı amaçlarla toplantılar yapmak ve üyelerinin
çıkarlarını korumak için sendika kurmayı benimsemektedir. Aslında, Uzlaşma
Komisyonundan gelen teklif böyle olmasına rağmen, Anayasa Komisyonunda bu
daraltılmış; geniş anlamda çıkar kavramı yerine, üyelerin çalışma ilişkilerinde
ekonomik ve sosyal hak ve menfaatları dikkate alındığından, bu çıkar kavramı
daraltılmıştır. Her ne kadar, 1995 yılında yapılan anayasa
değişikliğinde, sendikalara nispeten siyaset yapma özgürlüğü tanındıysa da,
sendikalar, üyelerinin her alanda çıkarlarını korumakla yükümlüdürler. Biz, Anayasa Komisyonunda yapılan
çalışmanın, getirilen teklifin gerisinde olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca,
memurlara yasayla tanınan sendika kurma hakkının yeterli olmadığını, dünyanın
hiçbir demokratik ülkesinde bulunmayan toplugörüşme yerine, toplusözleşme
hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve işin doğrusunun bu olduğuna,
memurlara toplusözleşmeli ve grevli sendika hakkının verilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Demokratik dünya pratiğinde, sendikal
anlamda memur sıfatı, sadece, kamu otoritesini fiilen kullanan üst düzey kamu
görevlilerine verilir ve bu tanımın dışındaki kamu görevlileri diğer
çalışanlarla aynı statüde görülüp, genel anlamdaki toplusözleşme ve grev
haklarından birlikte yararlanırlar. Oysa, ülkemizde, memur tanımı kabul
edilemez derecede genişletilerek, milyonlarca çalışanımız sendikal haklardan
mahrum bırakılmıştır. Bu durumda, devlet personel mevzuatında
acilen değişiklik yapılarak, memur statüsünün sadece dünyada kabul edilen düzeyde
sınırlanması ve diğer kamu görevlilerinin, genel anlamda çalışanlarla aynı
statüye ve dolayısıyla aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Biz,
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, programımızda da belirttiğimiz gibi,
memurların statülerini yeniden belirleyecek, memurların sendikal
örgütlenmelerini ve sendikal haklarını yeniden ele alarak, gerekli düzenlemeyi
yapacağız. Umuyor ve diliyoruz ki, bundan sonraki ilk anayasa değişikliğinde,
memurlarımıza, grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı verilir; ancak, söylediğim
gibi, memur tanımının yeniden yapılmasının mutlaka gerekli olduğuna inanıyoruz.
Biz, genellikle, Uluslararası Çalışma
Örgütü sözleşmelerini ya çok az onaylıyoruz veya farklı hükümler, çekinceler
koyduktan sonra onaylıyoruz. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin ILO sözleşmelerini
onay sayısına baktığımızda, toplam 181 sözleşmeden sadece 34'ünü onaylamış
olduğumuz görülecektir. Bu da, toplam sözleşmelerin ancak yüzde 19'unu
oluşturmaktadır. Uluslararası norm ve standartları kulak ardı eden, çalışma
hayatımızda sadece bu sözleşmelerin yüzde 19'unu onaylayan ülkemizi, Avrupa
Birliği nasıl üyeliğe kabul edecektir? Avrupa Birliğine aday 13 ülkenin, ILO
sözleşmelerini onay sayılarına bakarsak, Türkiye'nin son sıralarda yer aldığını
üzülerek görürüz. Bu da, ülkemizde çalışma hayatına verilen önemin, örgütlenme
özgürlüğümüzün hangi boyutlarda olduğunu veya başka bir tabirle, emeğe verilen
değerin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Birliğine, bizim, onlar
tarafından, alınmadığımız değil, kendi iç yasal düzenlemelerle yeterince, hazır
olmadığımız ortaya çıkmaktadır. Ayrıca "sendikalar üzerinde devlet
denetimi, sendikaların kuruluş ve faaliyetlerinin kanunlarla uygunluğunu
sağlamak amacıyla ve sendika bağımsızlığı ilkesini zedelemeyecek bir biçimde
düzenlenir" ibaresinin bu maddeden çıkarılmasını olumlu bir gelişme olarak
görüyoruz. İstediğimiz gibi olmasa bile, bu haliyle de, bu anayasa
değişikliğini çalışanlarımız, işçi ve işverenlerimiz adına, olumlu bir adım
olarak görüyoruz. Bu yeni düzenlemenin tüm çalışanlarımıza
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası Demokratik Sol
Partide. İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin,
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA RAHMİ SEZGİN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın "sendika kurma
hakkı" başlıklı 51 inci maddesinde, 737 sıra sayılı yasa teklifinin,
çerçeve 20 nci maddesiyle yapılması düşünülen değişiklik hakkında, DSP Grubu
adına görüşlerimi sunmak üzere huzurlarınızdayım, Yüce Heyete saygılar
sunuyorum. Sendikalar, sanayi devriminin bir sonucu
olarak, 19 uncu Yüzyılda Batı sanayi işçilerinin hak ve menfaatlarını işverene
karşı koruma kaygısından doğmuştur. Özellikle, bireylerin, tek tek, çalışma
hayatında işverene karşı pazarlık yapma şansı ve gücü olamaz ve olmamıştır.
Çalışanların, ancak, birleşerek, örgütlenerek güçlerini birleştirmeleriyle
işveren karşısında haklarını savunabildikleri de bir gerçektir. 1961
Anayasamız, ülkemizde de çalışma hayatının daha sağlıklı ve daha verimli
işleyebilmesi için, işçi ve işverenlerin sendika kurabileceklerini öngörmüştür.
Burada değinmeden geçemeyeceğim. Genel
Başkanımız Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in, Anayasanın bu maddelerine
dayanarak, 1960'lı yıllardaki Çalışma Bakanlığı döneminde iş yasalarına katkısı
ve öncülüğü, Türkiye'deki çalışma hayatının sağlıklı olarak gelişebilmesi
bakımından büyük önem arz etmektedir. Sendikaların, toplu iş sözleşmeleri
görüşmelerinde, üretimin ve ülkemiz ekonomisinin gelişmesinde önemli roller
oynadığı bir gerçektir. Yine belirtmek gerekir ki, katılımcı, çoğulcu
demokrasimiz, sendikaların katkılarıyla daha da güçlenmiştir ve güçlenecektir.
İşçi ve işveren sendikalarının sınıf mücadelesi üzerine oturtulmaya çalışılan
anlayışlar da yok olmuş, onun yerine, işveren-işçi menfaatlarının
uzlaşabileceği, ülke ekonomisine en yüksek katkının sağlanmasıyla tarafların
amaçlarına ulaşacağı anlayışı artık egemen olmuştur. Ekonominin ve çalışma hayatının dinamik
yapısı, çalışma hayatını düzenleyen yasaların, kuralların çok kısa sürede
eskidiği, gelişmelerin çok çabuk gerisinde kaldığı da bir gerçektir. Sayın milletvekilleri, sendika kurma
hakkını düzenleyen Anayasamızın 51 inci maddesi, çalışma hayatını düzenleyen
Anayasa hükümleri arasında en önemlilerinden biridir. Mevcut Anayasa hükmünde,
sendika kurma hakkı, işçi ve işveren olarak ifade edilmiş olmasına rağmen, bu
yeni düzenlemeyle, tüm çalışanlara sendika kurma hakkı getirilmektedir. Bu
adımı olumlu bulduğumuzu belirtir, Yüce Heyeti en içten saygılarımla
selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisinde. Sayın Kaya?.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
Grubumuz adına Mehmet Dönen Bey konuşacaktır. BAŞKAN - Peki, efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, bugün, anayasa değişiklikleriyle
ilgili maddeleri görüşüyoruz. Çerçeve 20 nci maddede, Anayasamızın 51
inci maddesindeki, özellikle sendika kurma ve üye olma şartlarını düzenleyen
bir madde olarak burada, bu maddeyi yeniden düzenliyoruz; ama, burada, çok
ciddî bir düzenleme göze çarpmıyor. Bir tek "işçi ve işverenler"
kavramı yerine "çalışanlar" kavramı getirilmiştir.
"Çalışanlar" kavramı, olumlu ve doğru bir kavram; ama, özellikle,
sendika kurma ve sendikadan çıkma konusunda, burada, çok geniş bir maddeler kümesi
oluşturulmuş. Bence, bunlar, yasalara ve sendikaların tüzüklerine bırakılması
gereken maddelerdir. Şimdi, düşünün ki, bir işçinin aynı
işkolunda görev yapan birden fazla sendikaya üye olmasının Anayasayla
yasaklanmasının hiçbir mantığı yok. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir anayasa
maddesi olduğu kanısında değilim. Bunlar, yasayla düzenlenebilir; hatta,
bunlar, sendikaların kendi tüzüklerinde düzenlenebilir. Bugün, dünyanın birçok
ülkesinde yasayla işkolu bile belirlenmez; herkes, kendi işkolunu, kendi
kongrelerinde, genel kurullarında belirler, böyle bir usul var. Değerli arkadaşlarım, esas olarak
baktığımızda, mantık olarak Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin, yani,
çalışanlarının tümünün sendikalı hale gelmesini amaçlayan bir yasal düzenleme
yapmak durumundayız. Yani, işçi, memur ayırt etmeden, herkesin, grevli,
toplusözleşmeli bir sendikal hakka kavuşacağı bir anayasal düzenlemeyi yapmak
zorundaydık. Daha doğrusu, Anayasada engel olarak gösterilen bu maddeleri
ortadan kaldırmak durumundaydık. Türkiye'yi rahatlatacak ve bugün içinde
bulunduğu sıkıntılardan kısa sürede çıkaracak temel düzenleme bu olmalıydı. Değerli arkadaşlarım, hiç kimsenin, hele,
devletin kendi çalışanından korkması söz konusu olamaz. Eğer, ben memurlara
grevli, toplusözleşmeli sendikal hak tanırsam, yarın, bu ülkeyi bu çalışan
memurlar gerçekten yaşanamaz hale getirir, bunlar birer anarşi kaynağı haline
dönüşür mantığı doğru bir mantık değil.
Çünkü, kendi çalıştırdığı memurundan korkan bir devlet anlayışı,doğru bir
anlayış, demokratik bir anlayış değil. Onun için, bakın, eğer, bir toplum
örgütlüyse, o örgütlü toplumda anarşi veya terör kol gezemez, mümkün değil.
Kendi saflarını sıklaştırmış bir toplum içerisinde terör olmaz, olamaz zaten.
Terörün de temelde panzehiri örgütlü toplumdur; ama, bu örgütlü toplum, bütün
haklarını alabilmek için belirli yasal zeminlere oturmuş bir örgütlü toplum;
yani, eğer sendika kurduracaksak, bu sendikalar gerçekten grevli,
toplusözleşmeli, dünyada var olan gelişmiş ülkelerde -ki Avrupa ile entegre
olacaksak- ne varsa, Türkiye'de de o olmalıdır diye düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. 20 nci madde üzerinde önerge yok. 20 nci maddeyi oylamadan önce, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 19 uncu maddesinin gizli oylamasının neticesini açıklıyorum: Oylamada 431 sayın milletvekili oy
kullanmış, kabul 414, ret 11, çekimser 1, boş 4, geçersiz 1. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluğu bu madde de elde etmiş oldu efendim. 20 nci maddenin oylamasına geçiyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli'nin yerine, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz;
Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in yerine de, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hüsamettin Özkan vekâleten oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oylama işlemi tamamlanmıştır; kupalar
kaldırılsın. (Oyların toplanılmasına başlanıldı) BAŞKAN - 21 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 21. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 55 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Asgarî ücretin tespitinde
çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde
bulundurulur." BAŞKAN - 21 inci madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçeve 21 inci maddeyle,
Anayasamızın 55 inci maddesinde değişiklik yapıyoruz. Anayasamızın 55 inci
maddesinin son bendinde, asgarî ücretle ilgili bir değişiklik yapıyoruz. Asgarî
ücreti belirleme kriterleri içerisinden sosyal şartları çıkarıyoruz. Aslında, sosyal şartları çıkarmak, bence
çok doğru bir anlayışın ürünü değildir; çünkü, hem Avrupa sosyal şartları
ilkelerine baktığınızda hem de Türkiye'de asgarî ücretin belirlenmesinde sosyal
şartların etkisi düşünüldüğünde, Anayasamızda sosyal şartlar kriterinin kalması
gerektiği kanısındayım. Çünkü, asgarî ücret, özellikle kıdem, işin niteliği
gibi, yalnızca ekonomik kriterleri içeren bir anlayıştan dolayı belirlenmez.
Bir ülkede asgarî ücret, özellikle sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımı
düzenlenirken çok önemli bir faktör olarak ele alınır ve bu faktörün, özellikle
gelir dağılımı düzenlemesinde çok büyük etkisi vardır. Değerli milletvekilleri, zaten bugün
asgarî ücret, gerçekten çok komik duruma düşmüştür. 1995 yılında 160 dolarlarda
olan asgarî ücret, hatta 2000 yılının başında 140 dolarlarda olan asgarî ücret,
bugün 80 dolarlara düşmüştür. Yani, 80 dolarlara düşen asgarî ücret
-Türkiye'nin bugünkü sosyolojik koşullarında da- özellikle gelir dağılımının
nasıl bozulduğunun çok temel göstergesidir. Yani, Türkiye'deki gelir uçurumunun
bu hale gelmesi, asgarî ücretin yarısının daha altına düşmesi, çok açık, net
olarak, içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların ve sosyal koşulların bir
göstergesidir. Değerli arkadaşlarım, tabiî asgarî ücrette
yapılması gereken bir diğer konu -az önce verdiğim rakam, net asgarî ücret
üzerinden hesaplanan rakamdır- asgarî ücret kesinlikle vergi dışı kalmalıdır.
Özellikle bugünkü ekonomik sıkıntıların yaşandığı, reseyonun yaşandığı, durgunluğun
yaşandığı, fabrikaların kapandığı bir dönemde, özellikle asgarî ücretin
vergidışı bırakılması, gerçekten, ekonomiye yeni bir ivme kazandıracaktır;
çünkü, özellikle asgarî ücret üzerindeki çok yüksek orandaki vergiler, vergi
dilimlerinin çok yüksek olması sonucu, işverenler, ya taşeron işçiliğine
kaymakta ya özellikle kaçak işçiliğe kaymakta -ki, bu, ekonomiyi de özellikle
kayıt dışına itmekte- veya işçi çıkarmakta kendini zorunlu görmektedir. Biz,
eğer, bugün, asgarî ücreti vergidışı bırakırsak, asgarî ücretin vergidışı
bırakılmasıyla birlikte, hem kayıt dışında olan birçok sektörü kayıt içerisine
alma imkânımız olur hem bugün, işçilerimizin, asgarî ücretle çalışan
insanlarımızın eline daha yüksek bir ücret geçmiş olur hem de işverenlerimiz,
gerçekten, daha fazla işçi istihdam eder duruma gelirler. Onun için, bugünkü
resesyonda, bence, Anayasanın asgarî ücretle ilgili bu maddesini değiştirirken,
hükümetimizin asgarî ücret konusunda alması gereken tedbirleri de konuşmak
gerektiği kanısındayım. Değerli arkadaşlarım, asgarî ücret,
gerçekten, ekonomik kriterlere dayanarak tespit edilmemeli, sosyal şartlar da
göz önünde bulundurulmalı diyorum ve Anayasanın bir önceki durumu bugünkü
durumdan bir adım daha ilerideydi diye düşünüyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi
Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın'da. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) -
Sayın Başkanım ben gelmeden süre başlamış; bu arada, 15 saniye gitmiş. BAŞKAN - Efendim, biliyorsunuz,
geliş-gidişler de buna dahil. NEZİR AYDIN (Devamla) - Peki. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 21 inci çerçeve maddeyle Anayasanın 55
inci maddesinin son fıkrası değiştiriliyor. Mevcut hali "Asgarî ücretin
tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur"
şeklindeydi, şu şekle getiriliyor: "Asgarî ücretin tespitinde çalışanların
geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur." Tabiî ki, bunun eskiye göre oldukça iyi
bir gelişme olduğu kanaatindeyim; ancak, burada, 55 inci maddenin bir önceki
paragrafını okuduğumuz zaman "ücret emeğin karşılığıdır. Devlet,
çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer
sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır"
denilmektedir. Şimdi, bu paragraf üzerinde birazcık
durmak lazım. Acaba, gerçekten, bugüne kadar devleti temsil eden hükümetler,
özellikle 55 ve 56 ncı, özellikle de altını çizerek söylüyorum, 57 nci
cumhuriyet hükümeti, bu maddenin gereğini bugüne kadar yapmış mıdır? 2001 Ocak
ayı itibariyle asgarî ücretin 153 dolar dolaylarında olduğunu herkes biliyor.
Bu, ağustos ayı itibariyle 90 dolara, maalesef, bugün itibariyle de 76 dolara
düşmüş durumdadır. Takriben, ülkemizde 3 milyon civarında asgarî ücretlinin
çalıştığı bilinmektedir, ki, bu, tüm çalışanların yüzde 53'üne tekabül
etmektedir. Değerli milletvekilleri, her asgarî
ücretliden, dokuz ay içerisinde veya tam olarak sekizbuçuk ay içerisinde 77
dolar gasbedilmiş durumdadır, bunu 3 milyonla çarptığımız zaman 231 milyon
dolar yapmaktadır. Halbuki, Anayasanın amir hükmü neydi:
"Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun
adaletli bir ücret vermek zorundadır." Maalesef, bu asgari ücret, 2001
yılının ağustos ayında tespit edilmiştir ve tespit edilen asgari ücret -16
yaşından büyükler için söylüyorum- brüt 167 940 000 lira, net 122 200 000 lira.
Burada dikkat edilmesi gereken, dikkat
çekilmesi gereken bir başka nokta daha vardır; o da, asgari ücretli çalıştıran
bir küçük işyeri sahibi, her asgari ücretli için, çalışana ödediğinin dışında,
102 740 000 lira da devlete ödemek mecburiyetindedir; bunun 18 890 000 lirası
Gelir Vergisi, 83 850 000 lirası da sigorta primi olarak alınmaktadır. Bir diğer enteresan nokta; Türkiye'de, Asgari
Ücret Tespit Komisyonu, 167 milyon lira brüt, 122 milyon lira net asgari ücret
tespit ediyor; ancak, Sosyal Sigortalar Kurumu -her ne kadar Sayın Bakan bizi
dinlemiyorsa da- diyor ki "ben bu ücreti kabul etmiyorum, 210 milyon lira
üzerinden prim isterim" ve bunu alıyor maalesef! Burada, hangi kanuna,
neye dayandığını anlamak da hiç mümkün değildir! Değerli arkadaşlar, dün, burada,
Anayasamızın 41 inci maddesi -yani, aile içi eşitlikle ilgili madde-
görüşülürken, konuyu anlatmak üzere, siyasî partilerimizin bayan
milletvekilleri bu kürsüye geldiler, onlar burada konuştular; güzel bir şeydi.
Bugün, Anayasada, asgari ücretlilere ilişkin bir düzeltme yapıyoruz; imkân
olsaydı da, bir asgari ücretli gelip, şu Meclis kürsüsünden konuşabilseydi.
Zannediyorum ki, ne Sayın Bakan, ne Sayın Başbakan, ne diğer Sayın Bakanlar ve
ne de bizler, o konuşurken, bu sıralarda, bu kadar rahat oturabilirdik. (SP ve
AKP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, şunu ifade ederek
sözlerime son vermek istiyorum: (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) NEZİR AYDIN (Devamla) - Tarihi
büyüklerimizden Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig'de şöyle diyor: "Memleket
tutmak için çok asker ve ordu lazımdır; askeri beslemek için de çok mal ve
servete ihtiyaç vardır. Hazinenin, bu malı ve serveti elde edebilmesi için,
halkın zengin olması lazımdır; halkın zengin olması için de, doğru kanunlar
konulmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse dördü de kalır; dördü kalırsa, ülke
çözülmeye yüz tutar." Değerli arkadaşlar, onun için, temennimiz
odur ki, inşallah, gerek çalışanlarımızın gerek memurumuzun, emeklimizin gerek
esnafımızın, velhasıl tüm milletimizin dertlerine deva olacak, derman olacak
kanunları bir an önce yapmak ve tatbik etmek temennisiyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisinde. Manisa Milletvekili Sayın Necati
Çetinkaya, buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA
(Manisa) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere,
Türkiye'de ilk olarak yazılı anayasalar 1876'da Teşkilatı Esasiye Kanunuyla
başlamıştır. O günden bugüne, 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları, devamlı
olarak, ülkenin millî bütünlüğünü korumak ve kollamak üzere devlet ağırlıklı
bir anayasa niteliği arz etmiştir. Halbuki, gelişmiş olan ülkelerde, artık,
birey, her şeyin önündedir. Aslolan, ferdin hürriyetinin, ferdin temel hak ve hürriyetlerinin
önplanda tutulduğu bir anayasa türüdür. Gönül arzu ederdi ki, bu Yüce Meclis,
topyekûn bir şekilde, her şeyiyle bu Meclisin malı olacak ve dolayısıyla
A'sından Z'sine kadar yeniden bir anayasa hazırlamış olsaydı; ama, bu 37
maddeyle başlayan bu başlangıç da, dileriz ki, inşallah, arzulanan, bu milletin
arzuladığı çalışmanın bir ilk adımı olsun. Gün gelecek ki, Türkiye ve Türk
Milletinin temsilcileri kendilerini buna zorlamak mecburiyetini
hissedeceklerdir; bu gün yakındır. İnşallah, bu gün geldiğinde, Türkiye, artık,
ferdin temel hak ve hürriyetlerini doya doya teneffüs ettiği bir anayasayı
çıkarma şerefini kendisinde bütün dünyaya ispat etmiş ve dolayısıyla, işte,
Türkiye Cumhuriyetinin Millet Meclisi, millî iradenin tam tezahürü olduğunu, Kurtuluş
Savaşında yaptığı başarıda olduğu gibi, burada da ispat etmiş olduğunu
gösterecektir. Değerli arkadaşlar, bunu belirttikten
sonra, esas itibariyle şu anda üzerinde durduğumuz 21 inci madde, asgarî
ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartlarını ve ülkenin ekonomik durumunu
göz önünde bulundurarak hazırlanması... Değerli arkadaşlar, şunu özellikle
belirtmek isteriz ki, bugün, çağdaş gelişmelere uygun, çalışanların onurlu bir
biçimde yaşamasına yetecek bir sosyal ücret tespiti gerekir; ama, gelin görün
ki, çalışanların asgarî ücretini 1997'den bugüne rakamlarla belirttiğimiz zaman
göreceksiniz ki, hep, indeks aşağıya doğru düşmüştür. Bakınız, 1995'te devamlı
olarak yukarıya doğru çıkmış ve 1996'da, 1997'de çıkış kaydetmiş; ama, 1998'de
düşmüş; 2000, 2001 yıllarında ise, son
derece, insanların o çalışanlara karşı adil bir şekilde davranmasını beklediği
hükümet, 1997 yılında 114 dolar olan asgarî ücreti, 1998'de 119'a, 1999'da
130'a çıkmış ve 2001 yılında 75 dolara düşürmüştür. Bu nasıl sosyal adalet?! Bu
nasıl çalışanların hak ve hukukunu gözetmek ve korumak?! Diyoruz ki, adil bir
şekilde bu tespit edilecektir. Adalet, çalışanların insanca yaşamasını
sağlayabilmesidir. Bugün, maalesef, çalışanlar... Düşünün,
1990'lı yılların başında bağımsızlığına kavuşmuş olan Sovyetler Birliği
bünyesindeki -gerek demirperde gerisi ülkeler gerek bağımsız devletlerin o
zamanki hali- çalışanlar 20 dolar ilâ 50 dolar nispetinte ücret alıyorlardı.
Bugün, Türkiye, o duruma gelmektedir. Türkiye'nin ekonomisi, maalesef, işçisini,
bu yanlış politikalar neticesinde doyuramaz duruma gelmiştir. İşçi, aç ve
perişan durumdadır; çocuğunu okula göndermekten acizdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız... M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu konuda söylenilecek çok şey var; fakat, her şeyden önce,
adaletle düşünen zihniyetler çalışanların karnını doyuracak, insanca onun
hayatını idame ettirebilecek bir durumu sağlayabilmelidir; bu, yapılmadığı
takdirde adaletten bahsetmek de mümkün değildir; adil olamazsınız. Adil
olunmadığı takdirde de hükümetin payidar olması mümkün değildir. Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar
sunuyor, bu değişimin, ülkemize, vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini
Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol
Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Kılıç'ta. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişiklik Teklifinin çerçeve 21
inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, sözlerimin
başında, biraz önce söz alan Sayın Nezir Aydın'dan bir alıntı yapmak istiyorum.
Sayın Nezir Aydın, Meclisteki kadın-erkek üye dengesinden yola çıkarak, şu anda
bir asgarî ücretlinin bu kürsüden seslenmesinin, sorunlarını dile getirmesinin
son derece yerinde olacağını vurguladı. Katılıyorum; ancak, şunu söylemek
gerekir: Bir asgarî ücretlinin gelip, burada mutlaka olup sorunlarını dile
getirmesine gerek yok; bizler neciyiz?! Bizlerin de en temel görevlerinden
birisi, asgarî ücretliler dahil olmak üzere, tüm emekçilerin sorunlarını, hep
birlikte, buradan çözmek diye düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar, SP
sıralarından alkışlar[!]) Değerli arkadaşlar, sadece bu yeterli
değil; olanaklar elverdiği ölçüde, bu düzeni, emek öncelikli bir düzen şekline
çevirmek de, bana göre, başlıca görevlerimizden birisidir... ASLAN POLAT (Erzurum) - Öyle mi oluyor
acaba?! OSMAN KILIÇ (Devamla) - Hep beraber, hep
beraber... Bunu, bir milat kabul edelim. Bakın, Anayasada da çok güzel bir
değişiklik yapıyoruz... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Biraz evvel
rakamlar sunuldu... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmasanız... Heyecan katıyorsunuz ama!.. OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu düşüncelerle sözlerimin başında vurgulamalıyım ki, emek, en yüce
değerdir. Bu vesileyle de, tüm emekçileri buradan saygıyla selamlıyorum... SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Emekçiler
sizi sevmiyor! OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, çerçeve 21 inci maddeyle Anayasamızın "Ücrette adalet
sağlanması" başlıklı 55 inci maddesinde değişiklik öngörülmektedir.
Yapılan değişiklik "Asgarî ücretin tespitinde, çalışanların geçim
şartlarının da dikkate alınması" hükmünü getirmektedir. Değerli milletvekilleri, öngörülen
anayasal değişiklikle asgarî ücret tespit normları evrensel normlarla uyumlu
hale getirilmektedir; ancak, bu normların Anayasada yer alması yeterli
değildir; çünkü, asgarî ücretle ilgili bugüne kadar yapılan uygulamalar çeşitli
yönleriyle yeterli bulunmamış; üzerinde yoğun tartışmalar ve eleştiriler
olagelmiştir. Bu eleştirilerin temelinde, kanaatimce, ekonominin ve çalışma
yaşamının pek çok alanında asgarî ücretin bir ölçü olarak kullanılmasının rolü
vardır. Zira, asgarî ücretteki bu düzenleme, bağlı olarak tüm diğer alanlarda
da dengeleri etkilemektedir. Bu nedenle, asgarî ücretin gerçekçî bir şekilde
belirlenmesi olanaklı olamamaktadır. Öteden beri üzerinde tartışılan bir konu
da, asgarî ücretin belirlenmesinde tek başına bir kişi mi, yoksa, bir çekirdek
ailenin mi baz alınacağı hususudur. Uluslararası sözleşmeler, bu arada, ILO
ilkeleri, ailenin baz alınmasını öngörmesine rağmen, ülkemizde, tek bir
kişinin asgarî yaşam gereksinmeleri dikkate alınarak asgarî ücret
belirlenmektedir. Bu çelişkinin giderilerek, aile bazında asgarî ücret
belirlenmesinin gerçekçi ve doğru olacağı kanaatindeyim. Yine, asgarî ücretten vergi kesilmemesi
konusu tüm ilgili çevreler tarafından olumlu bulunurken, bir türlü bu
sağlanamamaktadır. Asgarî ücretten vergi kesilmesi, olayın özüne aykırıdır ve
süratle bu uygulamaya son verilmeli, asgarî ücretten vergi alınmamalıdır. Bu
çerçevede belirtilmelidir ki, ülkemizde çalışanlar ve çalıştıranlar üzerindeki
yükümlülükler son derece yüksektir. Değerli arkadaşlar, örneğin, 1.8.2001'de
yürürlüğe giren asgarî ücret kriterlerine baktığımızda, 167 940 000 lira olan
asgarî ücretten ücretlinin eline geçen 122 000 000 liradır. Bir de işveren
boyutuna baktığınızda, işverene bir asgarî ücretlinin maliyeti 221 919 000
liradır. Arada çok büyük farklar vardır. Bu, bir çelişkidir ve bu çelişki ve
çarpıklıklar kayıtdışı ekonomiyi teşvik eden en önemli unsurlardan birisidir. Değerli milletvekilleri, bizler,
Demokratik Sol Parti olarak, hakça düzen programımızla üretimin hakça
paylaşılmasını, bu paylaşımda öncelikle emeğin hakkının gözetilmesini
öngörüyoruz. Zira, biz, bir sol partiyiz. Sol demek, emek demektir, emekten
yana olmak demektir, emeğe öncelik vermek demektir. Bu, insanlık tarihinde de,
siyasî terminolojide de böyle anlaşılmış ve böyle yaşanmıştır. Demokratik Sol Parti, bir koalisyon
hükümetinin elverdiği ölçüde, dünya ve ülke gerçeklerini dikkate alarak,
çalışanların, köylülerin, kısaca, emeğin yanında olmaya özen gösteriyor,
göstermeye de devam edecektir. Türkiye'de demokratik sol hareket,
1960'ların başında, işçilerin, köylülerin, çalışanların, emekçilerin
demokratik, ekonomik hakları için verilen ve önemli kazanımlarla sürdürülen bir
emek mücadelesinde mayalanmış ve 1980'lerden sonra da yeni bir yapılanmayla,
çizgisini, inancını, tutumunu aynı canlılıkla sürdürmüştür. Kuruluştan bu yana
değişmeyen parti programı incelendiğinde görülecektir ki, baştan sona
emekçilerin önceliğini, gönencini, güvenliğini öngören bir programdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) OSMAN KILIÇ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Anayasayı değiştirmek, bu doğrultuda yasalar yapmak önemlidir;
ama, yeterli değildir. Bu hukuka uygun olarak, uygulamaların yapılması mutlaka
sağlanmalıdır. Bunun yolu da, her alanda etkin bir dış denetim sisteminin
mutlaka kurulmasıdır. Ulu Önder Atatürkümüz o engin uz görüşüyle daha
1921'lerde bu hususun altını şu özlü cümlelerle çizmiştir: "Her şey kanun
yapmaktan ibaret değildir. Bilakis, her şey, o kanunları tatbik etmek ve
ettirmekten ibarettir. Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha
kuvvetlidir." Değerli milletvekilleri, bu inanç ve
samimî duygularımla sizleri saygıyla selamlıyor; yapılacak düzenlemenin tüm
emekçilere esenlikler getirmesini diliyorum. Saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka konuşma?..
Yok. Bir adet önerge vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik
teklifinin 21 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve
teklif ederiz. 26.9.2001 İlave hüküm: "...asgarî ücretten vergi
alınmaz."
BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Mutadı bozar
mıyız diye bir temenni de bulunduk; ama, olmadı... BAŞKAN - Mutat oyla bozulur... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Yüce Heyetin değerli üyeleri; bu son uyum ve uzlaşı komisyonu ile Anayasa
Komisyonundaki çalışmalarda, Anayasamızın 48 ilâ 55 inci maddeleri, çalışma
hayatını düzenleyen bu 8 maddede daha
da iyiye gidiş ve götürüş sağlanabilir mi diye bir çaba sarf edildi. Elbette
iyileştirmeler var; bunu, kimsenin inkâr ettiği falan yok; ama, kâfi ve şafi
mi; ne kâfi ne de şafi; yani, ne kifayet eder ne de derde devadır. Sayın Kılıç arkadaşımın temennilerine
katılıyorum; ama, tespitlerine; yani "sol demek, emek demektir; sol demek,
hakça düzen demektir; sol demek, hakça bölüşüm demektir" tespitlerine
katılıp katılmamaya biraz sonra birlikte karar vereceğiz. ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Niye?.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Şu efendim,
gayet açık: Bendenizin bir önergesi var. Diyorum ki, asgarî ücretten vergi
alınmaz. Bunu, Anayasaya, bu 55 inci maddeye monte edelim. Hakça düzen
dediğiniz şey bunu gerektiriyor; emeğe saygı bunu gerektiriyor. Asgarî ücret;
yani, ölmemek için -kifafı nefs diyorlar eskiler ona- ekmek koklamak âdeta.
Şimdi, bu yetmiyormuş gibi, bir de vergiye tabi tutarsanız, hakça düzenin,
hakça ölçünün, bölüşümün bir anlamı yok; bir anlamı da olmaz; yani, o tespitte
gerçekten, Demokratik Sol Partiye yakışan, yaraşan bana göre de odur. Şimdi
kendine yakışan ve yaraşanı yapmıyor olması beni üzüyor. Şimdi, buyurunuz, şuna
bir oy veriniz. Bakın, göreceğiz... Deminden beri işçi dedik, çalışan dedik;
buyurun... Ben, Kılıç arkadaşıma ve onun gibi düşünen tüm partilere mensup
üyelere, milletvekili arkadaşlarıma bu yolu açmak için, bu işin hamaliyesine
talip oldum; helali hoş olsun. Bir destek bekliyorum. Sayın milletvekilleri, zannetmeyesiniz ki,
bu "efendim, işte herkes bir önerge veriyor, ne yapsak, biz de bir önerge
versek" mantığıyla verilmiş bir önerge değil; bu, bizim idealimiz, bu,
bizim senelerdir mücadelesini yaptığımız bir kavga, bir hukuk kavgası. Kamuda çalışanlara grevli, lokavtlı
toplusözleşme imkânı verecektiniz, ne yaptınız; ne getirdiniz çalışanlara?!. BEKİR ONGUN (Aydın) - Ağır ağır... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, tabiî,
ağır ağır; ama, bazı yere çok hızlı hızlı. Neden? (DSP sıralarından "Siz
geldiniz de ne yaptınız?" sesleri) Biz geldik ne yaptık... Eşelmobil diye bir
şey duydunuz mu? (DSP sıralarından "Bu ne ki?" sesi) Bakın gülüyor, "bu ne ki?"
diyor. Doğru "bu ne ki?" diyor... Bakınız beyler, laf olsun, dostlar
alışverişte görsün diye verilmiş bir önerge değildir bu. Şu, anayasa değişikliği tekliflerinin
karşılaştırmalı metinleri, görüş ve öneriler kitabında, her siyasî partinin,
dostumuz Demokratik Sol Parti de dahil, tüm partilerin önerileri var. 55 inci
maddeyle ilgili söylenen şu, deniliyor ki "ücret, emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıklara işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve
diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgarî
ücretin tespitinde, ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde
bulundurulur." Denilen bu. Peki, bir başka sayfada, bir başka ses
var, bir başka nefes var. Madde 55; teklif Refah Partisinin. Ne
diyor:"Ücrette adalet sağlanması. Ücret, emeğin karşılığıdır. Devlet,
çalışanların yaptıklara işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer
sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgarî ücretin
nasıl tespit edileceği, çalışanın 4 kişiye kadar bakmakla yükümlü olduğu aile
fertlerinin zorunlu geçimi ve ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde
bulundurularak kanunla düzenlenir. Asgarî ücretten vergi alınmaz. Memur
aylıklarının enflasyona karşı korunması için eşelmobil sistemi uygulanır." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen
bitiriyorum. Demek ki, şu önerge, akla vehleten gelen,
nevzuhur bir önerge değil. Biz, bunun mücadelesini, aşağı yukarı, beş senedir
ki, imza -kendisini saygıyla anıyorum- Hüsamettin Cindoruk Beyefendiye ait...
Demek ki, altı yedi sene önceden beri bunun mücadelesini veregelmişiz. Şimdi
işte, arkadaşlarım için iyi bir test fırsatı çıkmıştır. Sayın Kılıç'ın sözlerine katılıyorum,
temennilerine katılıyorum; tespitlerine katılıp katılmamaya, oylamadan sonra
karar vereceğimi arz ediyor, saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum efendim. (SP
ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, Komisyonun kabul etmediği
önergeyi oylayacağız: Önergeyi kabul edenler... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Osman Bey, sen
bari oy ver! OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Veriyorum. (SP sıralarından "emekçiler,
emekçiler, haydi görelim sizi" sesleri) BAŞKAN - Efendim, sesli oylama yok; sesli
oylama yasak. Susarsanız, daha rahat sayarız. Efendim, sayımda ihtilaf var. Oylamayı
elektronik cihazla yapacağım. Komisyonun kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve üç dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir. 21 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 20 nci
maddesinin gizli oylamasına 443 sayın milletvekili katılmış olup, 424 kabul, 11
ret, 2 çekimser, 5 boş, 1 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluğu bu madde de sağlamıştır. Sayın milletvekilleri, saat 14.20'ye kadar
birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 13.20 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.20 BAŞKAN : Başkanvekili
Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY
(Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
134 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Anayasa değişikliği görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. -
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S.
Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon yerinde. 21 inci maddenin görüşmeleri bitmişti. Şimdi, oylamaya geçiyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 21 inci maddenin oylamasının
tasnifine ve 22 nci maddenin görüşmelerine başlıyoruz. 22 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 22. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 65 inci maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. XIII. Devletin iktisadî ve sosyal
ödevlerinin sınırları Madde 65.- Devlet, sosyal ve ekonomik
alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun
öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir. BAŞKAN - 22 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) -
Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi, Saadet Partisi Grubu
ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Zor ve sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz
bu devrede, yeni çalışma yılımızın, ülkemiz ve insanımız için hayırlı
hizmetlere vesile olmasını da temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, çerçeve 22 nci
maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 65 inci maddesi, kenar başlığıyla
birlikte değiştirilmektedir. 65 inci maddenin kenar başlığı
"sosyal ve ekonomik hakların sınırı" şeklindeyken, bu defa
"devletin iktisadî ve sosyal ödevlerinin sınırları" şeklinde
değiştirilmektedir. Yani, haklardan sınır kaldırılmakta; fakat, ödevlere, bir yerde,
sınır getirilmek gibi bir durumla karşı karşıyayız. Madde ise "devlet, sosyal ve ekonomik
alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun
öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirir" şeklinde düzenlenmektedir. Hemen, bir mazeretle karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, anayasalar,
devletlerin yapılanmasını, fonksiyonlarını belirleyen, vatandaşların temel hak
ve özgürlüklerini, muasır medeniyet ışığında ve çağdaş normlara uygun bir şekilde
tanımlayan, tanıyan ve korumayı da devlete birincil görev olarak yükleyen en
üst hukuk normlarıdır. Muhakkak surette, çağdaş anayasalar ferdi esas alır,
temel hak ve hürriyetlerin sağlanmasını, geliştirilerek korunmasını hedefler. Anayasamızın 2 nci maddesinde de,
cumhuriyetin nitelikleri arasında devletimiz, sosyal bir hukuk devleti olarak
tanımlanmaktadır. Yine, Anayasamızın 5 inci maddesinde,
devletin temel amaç ve görevleri belirtilirken "kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır" hükmü yer almaktadır. Ayrıca, Anayasamızın Üçüncü Bölümündeki,
41 ve 65 inci madde arasındaki 24 maddede de sosyal ve ekonomik haklar ve
ödevler sıralanmıştır. Yine, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 25 inci maddesinde "herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık
ve refahı için, beslenme, giyim, konut ve tıbbî bakım hakkı vardır. Herkes,
işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki
şartlardan doğan geçim sıkıntısı durumunda sosyal güvenlik hakkına
sahiptir" denilmektedir. Her ne kadar, gerek Anayasamızda gerek
altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerde, bireylere bu haklar verilmiş
ise de, yasal düzenleme ve uygulamalarda, hakların kullanılması ve hayata
geçirilmesi bir tarafa, yanlış yönetimler sonucu meydana gelen ekonomik
krizlerin bütün olumsuz faturaları da geniş halk kitlelerine ödetilmiş ve
ödettirilmektedir. Bundan dolayıdır ki, bugün 11 milyon insanımız işsizdir. Bu
sayı her geçen gün de artmaktadır. Bugün itibariyle, işsiz sayısı, çalışabilir
nüfusun neredeyse yarısıdır. Geçim sıkıntısı en yüksek düzeydedir; çekilmez, dayanılmaz
boyuta ulaşmıştır. Asgarî ücret 120 milyondur, 13 milyon insanımız açlık
sınırında yaşamaktadır. Ülke nüfusunun neredeyse yarıdan fazlası, sosyal
yardıma muhtaç hale gelmiştir. Bu, vahim bir durumdur ve ortadadır; ama,
bütün bu acı gerçeklere rağmen, hükümet bu vahim durumu görmemekte ısrar
ederken, Dünya Bankası durumun vahametini fark ederek, Türkiye'ye kredi
açmıştır. Değerli milletvekilleri, çağdaş bir
devlet, sosyal ve hukuk devleti, hiçbir bahane ve mazeretin arkasına sığınarak,
bireyin insanca yaşama hakkını, sosyal güvenlik hakkını; yani, geçim, eğitim ve
sağlık hakkını gözardı edemez. Yukarıda ifade edildiği gibi, bunlar temel
haklardır, evrensel ve vazgeçilmez haklardır. Değerli milletvekilleri, bu madde, dün de,
bugün de, devletin sosyal niteliğinden kaynaklanan ekonomik ve sosyal
yükümlülüklerini, yerine getirilmesi kolay olmayan bir engele bağlamaktadır.
Görüleceği üzere, bu engel, malî kaynakların yeterliliği ölçüsüdür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Başkanım,
bitiriyorum. Pasif, yetersiz ve yeteneksiz yöneticiler,
hizmetten ve sorumluluktan kurtulmak, kaçmak için, bu maddeyi her zaman mazeret
olarak kullanacaklardır. Bu takdirde, devletin sosyal niteliğinin âdeta ortadan
kalktığı tabloları bu ülke yaşamaya devam edecektir. Kaldı ki, hükümet etme
makamı, mazeret üretme ve mazeretin arkasına sığınma makamı değildir;
hükümetlerin görevi, çözüm üretmek, kaynak bulmak ve devletin bütün çarklarını
en iyi şekilde çalıştırarak zenginlik meydana getirmektir ve ondan sonra da, bu
zenginlikleri, hak ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır. Değerli milletvekilleri, aslında,
Anayasada böyle bir maddeye gerek de, ihtiyaç da yoktur. Temennimiz,
Anayasadan, bu tip kolaycı ve ideolojik, devleti koruyucu maddelerin bundan
sonraki çalışmalarda ortadan kaldırılmasıdır. Bu duygu ve düşüncelerle, anayasa
değişikliğinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyor; Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba?.. Yok. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 22 nci madde,
Anayasamızın 65 inci maddesinin hem başlığını hem de içeriğini
değiştirmektedir. Özellikle, 1982 Anayasası ile bugün yapmaya çalıştığımız değişiklikler
arasındaki temel farkı bu maddede çok açık görmekteyiz. 1982 Anayasasında,
özellikle, Anayasayla devlete verilen haklar, artık siviller tarafından devlete
ödev olarak verilmektedir. Yani, başlık olarak, bence, bu Anayasanın felsefesi
açısından çok önem taşıyan bir başlık; çünkü, devletin hakları yerine, devlete
verilen ödevleri burada içermekte ve çok olumlu bir değişiklik olarak
görmekteyiz. Bir ikincisi de, yine, ekonomik
kaynakları, ekonomik ve sosyal şartlara göre ve ülkenin öncelikli gereksinimlerine
göre kullanmasını, yalnız ekonomik kriterlere değil, ülkenin diğer
önceliklerini de öne çıkararak, devletin bu kaynakları kullanmasını içermekte;
bence, bu da, son derece önemli bir değişikliği getirmektedir. Değerli milletvekilleri, tabiî, bunların
Anayasada yer alması önemli; ancak, Anayasada yer alan bu hükümlerin
uygulanması da, en az onun kadar önemli. Bugün, ülkemizin içerisinde bulunduğu
koşullara baktığımızda, ülkemizin kaynaklarını, bugün ülkemizi idare eden,
devleti idare eden yapının iyi kullanamadığı çok açık ve seçik ortadadır. Yani,
yüzde 80'lerle dünyada enflasyon lideri olan bir ülke ve fabrikaların
kapandığı, işsizliklerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemde kaynaklarını ne
kadar kötü kullandığı çok açık biçimde ortadadır. Bu anayasa değişikliğinden
sonra, devletin ödev olarak üstlendiği bu kaynak kullanımını, bundan sonra,
diliyorum ki, hükümet, daha becerikli, daha iyi bir biçimde yönlendirir,
kullanır ve ülkemizi, içinde bulunduğu şu sıkıntılı süreçten çıkarır. Değerli milletvekilleri, tabiî, dünyada da
gelişen yeni konseptler var. Dünyada da önceliklerin bundan sonra özellikle
değişeceği kanısındayım. Bundan önce öncelikler ve Türkiye'de de olduğu gibi,
sermayenin çok yüksek pay aldığı bir süreç yaşandı; yani, üretimin sermayeden
daha az pay aldığı bir süreci dünya da yaşadı, ülkemiz de yaşadı; ama, burada
temel koşul, küreselleşmeyle birlikte sermayenin çok mobilize olması, hareketli
olması ve nerede ucuz emek var, nerede uygun koşullar var, oralara gitmesi ve
oralardan çok büyük pay alması, sermayenin, reel üretime ve emeğe karşı çok
büyük üstünlüğünü ortaya çıkardı; ama, zannediyorum ki, dünya da artık bunu
gördü. Ülkemizin de bu sıcak para politikasından vazgeçerek bunları görmek
durumunda olduğu kanısındayım ve artık, bundan sonra, reel üretimi ve o reel
üretimin aldığı payın daha çok katkı almasını sağlayacak öncelikleri ve
politikaları hükümetimiz gündeme getirir. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bugün
içinde bulunduğumuz koşullarda kaynakları iyi kullanmanın ne kadar önemli
olduğu hepimizce malum. Bugün -devletin yeniden yapılanmasını yıllardır bu
kürsülerden konuştuk- hâlâ devlet saltanat içinde olduğu halde, reel sektör
fabrika kapatıyor, işçi çıkarıyor, esnaf kepenk kapatıyor. Bunun nedeni, bizim
kamu maliyemizin, özellikle, saltanat içinde olan kamunun harcamalarının bir
türlü önüne geçilememesi. İşte, bu anayasa değişikliğiyle ödev olarak
üstlenilen bu görevi bihakkın yerine getirebilmek, devletin bir an önce yeniden
reorganizasyona tabi tutulup, milletin kullanacağı kaynakları devlette çarçur
etmenin önüne geçilmesi gerekir. Eğer, bunları yapamazsak, değerli
milletvekilleri, önümüzdeki günlerde gerçekten, daha sıkıntılı günler bizi
beklemekte. Onun için, bugünden tezi yok, anayasa değişikliği de bir fırsat
bilinerek, bundan sonra kaynakların daha verimli kullanılması, daha iyi
kullanılması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol
Partide. İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker,
buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik
Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. Bu madde, burada tartışılması gereken bir
maddedir. Sanıyorum ki, bir yanılma sonucu, bizlere dağıtılmış olan kanun
teklifinde, bu maddenin gerekçesi olarak, yalnız kenar başlığının içeriğine
uygun hale getirildiği belirtiliyor. Oysa, maddeye baktığımız zaman, madde,
eskiden, devletin ekonomik ve sosyal ödevlerini ya da hakların sınırlarını
belirlerken, ekonomik istikrarın korunmasının gözetilmesi gerektiğini dikkate
almış, yeni maddede ise, "anayasanın sosyal ve ekonomik amaçlarını
gözeterek" hükmü yer almaktadır. Bu konuda, teklif elime geçer geçmez hassasiyet
gösterip, Anayasa Komisyonu Başkanımız ile Uzlaşma Komisyonunda görev almış
olan bazı arkadaşlarımızla görüşüp, bunun, özellikle, gerek 61 Anayasasında
gerekse 82 Anayasasında ekonomik istikrarın korunmasına önem verilmesi
gerektiğini açıklamaya çalıştım ve o zaman bana yapılan açıklama, bu maddenin
yeni şekli, yani amaçların gözetilmesi konumu, aynı zamanda, eski haldeki malî
istikrarın korunmasını da kapsıyor niteliğindeydi. Biz, eğer bu kararı alırken,
hem tutanaklara geçmek açısından hem de birazdan Sayın Komisyon Başkanı
tarafından "ekonomik istikrarın korunmasını içeriyor" denmediği
takdirde, şu anda elimde mevcut olan 7 - 8 tane, Anayasa Mahkemesi kararında,
bu ekonomik istikrarın korunmasının önemine binaen yapılmak istenilen bazı iptallerin
reddedildiğini görüyoruz; ama, o zaman, bu tür iptallere dokunmayacaktır.
Yalnız malî kaynakların varlığı değil, ekonomik istikrarın korunması kaynağı
dolayısıyla, çeşitli kesimlere ilişkin çeşitli, Anayasanın verdiği haklardan
dolayı yarar umanlar aleyhinde alınabilecek kararları dengeleme imkânı yoktur. Değerli milletvekilleri, bu konuda,
özellikle Uzlaşma Komisyonu tarafından yayımlandıktan sonra kaleme alınmış olan
birkaç yapıtta, bilimsel yapıtta, Barolar Birliğinin yayımladığı anayasa
önerisinde bile, bu sınırın kaldırılmasını sevinçle karşılıyorlar; çünkü, bu
sınırın kalkması demek, yarın öbürgün toplumsal sözleşmeye aykırı olarak,
belirli kesimler adına popülizm yapıp, bazı kanunları değiştirme olanağı vermek
demektir. Kendi kendimize sormalıyız; bu ülkede ekonomik istikrarı bozucu
kanunların çıkarılmasına evet diyebilir miyiz? Buna, belki, şimdi hepimiz hayır
deriz; ama, günü gelir, bu Anayasanın yeni düzenlemesinin arkasına sığınılarak,
yalnız belli bir kesimi güçlendiren bir yapı önümüze çıkar. Çok iyi biliyoruz ki, uzun yıllardır
Türkiye, 1970'ten bu yana, yavaş yavaş vergi almak yerine, borçlanma olgusuyla
altyapısı kurulmuş ve beslenmiştir. İşte, biz, burada "malî istikrarın
korunması" kavramını kullandığımız zaman, malî olanakların, bütçe yoluyla
da borçlanma hakkı verilebildiği için, yani vergi dışında borçlanma hakkı
verilebildiği için, yalnız belli kesimi, örneğin, yalnız faiz kesimini
destekleyen, malî istikrarı bozan bazı eylemlerin yapılması mümkündür. Nitekim,
elimdeki, bir doçentin bu konuda ciddî bir şekilde yazdığında bizi
duyarsızlıkla suçluyor. Ben, bu Parlamentonun, bu Parlamento adına hareket eden
Anayasa Komisyonunun ve özellikle Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun, asla,
bugünlerde çok ihtiyacımız olan "ekonomik istikrarın korunması"
kavramından uzaklaştığını düşünmüyorum. Bu nedenle, bu konuşmamda, bir soru
olarak, değerli Komisyon Başkanımızdan, mevcut düzenlemenin, aynı zamanda
ekonomik istikrarın korunması amacını da taşıdığının teyit edilmesi gerekir.
Eğer teyit edilmezse, burada anayasa hukukçusu arkadaşlarımız var, bugüne kadar
anayasaya intikal etmiş ve ekonomik istikrarın korunması nedeniyle popülizme
geçit verilmemiş, yer verilmemiş hususların büyük bir olanak sağlayacağını ve
eşitsizliğin ihdasına imkân vereceğini düşünüyorum, bu sorumluluk içinde
Komisyon Başkanımızın, Anayasanın amaçlarına ait öncelikler içinde ekonomik
istikrarın da korunduğunu açıklamasını bekliyorum, Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Şahin, Grubunuz adına
konuşacak sayın üye?.. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Konuşmayacağız. BAŞKAN - Peki efendim. 22 nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış
bulunuyor. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
açıklama bekliyorum. BAŞKAN - Hayır, ben, gruplar adına
tamamlanmış dedim; sonra dönüp Komisyon Başkanına söz vereceğim. İstirham
ederim!.. Buyurun Başkanım. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 65 inci maddesinde
öngörülen değişiklik konusunda Sayın Türker bir hassas konuya temas ettiler.
Esasen, yapılan düzenlemede sınırlayıcı bir devlet anlayışı yerine, ödev alan,
ödev üstlenen, kendisine ödev verilen bir devlet anlayışı -bu 65 inci maddede-
öngörülmektedir. "Ekonomik istikrarın korunmasını
gözeterek" ibaresinin buradan çıkarılması, esasen, devlete verilen görevin
içinde bu anlayışın mündemiç olmasından kaynaklanmıştır. Zira, devlete bu
düzenlemeyle verilen iktisadî ve sosyal ödevlerin yerine getirilebilmesi
ekonomik politikaların başarılı olmasına bağlıdır. Malî kaynaklarının yeterliği
ölçüsüne riayet etmeyen ekonomik politikaların başarılı olması mümkün değildir.
İstikrar, ekonominin belkemiğidir. Bu anlayışa, bu ekonomik ilkeye riayet
etmeyen bir ekonomik politikanın başarılı olması mümkün değildir. Dolayısıyla,
burada devletimize verilen iktisadî ve sosyal ödevlerin içinde ekonomik ve malî
istikrarın gözetilmesi esas olarak öngörülmüştür. Arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Oylamaya geçmeden önce, 21 inci maddenin
gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy: 438 Kabul :427 Ret :8 Çekimser: 1 Boş: 2 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk 21 inci maddede de sağlanmış oldu. Şimdi, 22 nci maddenin oylamasına
geçiyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) Nevzat Taner... BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Hasan
Gemici'nin yerine, Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) Yaşar Topçu... BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Tunca
Toskay'ın yerine, Ulaştırma Bakanı Sayın Oktay Vural; Devlet Bakanı Sayın
Yılmaz Karakoyunlu'nun yerine, İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen oy
kullanacaklardır. Arz ederim. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oylama bitmiştir. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN -
Oyların tasnifi yapılırken 23 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 23.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 66 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkarılmıştır. BAŞKAN - 23 üncü madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) SP ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; anayasa değişiklik teklifinin 23 üncü maddesi
üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Yaptığımız bu çalışmanın da hayırlara vesile olmasını Cenabı
Hak'tan niyaz ederim. Halen yürürlükte olan, bazı değişikliklere
uğramış olsa bile, genelde aynı hükümleri içeren 1982 Anayasasının 66 ncı
maddesi üzerinde konuşuyoruz. Bu madde "siyasî haklar ve ödevler"
bölümünde Türk vatandaşlığını düzenliyor. 1982 Anayasası bir ihtilal anayasasıydı;
yani, anayasayı, milletin seçtikleri değil, o dönemde atanmış olanlar yapmıştı.
Şimdiyse, bizler, milletin seçtikleri, tam arzu ettiğimiz gibi olmasa da,
anayasa yapılabileceğini göstermiş oluyoruz ki, ülkemiz için son derece önemli
bir gelişme. İnşallah, toplumun bütün kesimlerini hoşnut edecek gerçek bir tam
sivil anayasa da en kısa zamanda gerçekleşir, inşallah, bu çalışmamız ciddî bir
başlangıç olur. Bu teklif, Anayasanın 66 ncı maddesinin
ikinci fıkrasındaki ikinci cümleyi madde metninden çıkarıyor. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; esas
itibariyle bu maddenin baştan sona yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bir kere,
konunun ana başlığı vatandaşlık; ama, madde içerisinde vatandaşlığın tarifi
yok, milliyet tarifi var. Yine, aynı şekilde, ikinci fıkra birinci
fıkrayla ilişkili; madde metninden çıkarılan kısım buna uygun olmakla birlikte,
burada da milliyet tarifi var; ancak, öyle bir milliyet tarifi ki, birinci
fıkrayla kıyasladığınız zaman, yurt dışında yaşayan soydaşlarımız, maalesef,
milliyet tarifinin dışında bırakılıyor. Buradan aynen okuyorum: "Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya
Türk ananın çocuğu Türk'tür." Yeni değişiklik bu şekilde. O zaman, siz, Türkiye Cumhuriyetine bağlı
olmayan soydaşlarımızı tamamen dışarıda bırakmış oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu
kısmın yeniden düzeltilmesinde fayda var. Eğer Komisyonumuz ve Genel Kurulumuz uygun
görürse, -burada olmayan vatandaşlık tarifini koymamızın gerektiğini
düşünüyorum- bizim bu konuyla ilgili böyle bir teklifimiz de var. Arzu
edilirse, uygun görülürse, bu teklifi verebiliriz. Teklifimiz şu şekilde:
"Türkiye'de doğmuş olanlar ile başka ülkelerde doğmuş olsa bile Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı ana veya babadan olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır."
Böyle bir birinci paragrafı bu maddeye eklemekte zaruret var. Değerli arkadaşlar, bu madde, aynı zamanda
vatandaşlıktan çıkarmayla ilgili hükümler de içeriyor. Türkiye'nin altına imza
koyduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 15 inci maddesinde, herkesin bir
uyrukluğa hakkı olduğu, kimsenin keyfî olarak uyrukluktan çıkarılamayacağı
hükmü yer alıyor. Yine, Türkiyemizin de imzaladığı, insan hakları ve ana
hürriyetleri korumaya dair olan sözleşmeye ilişkin 4 nolu ek protokolde de, hiç
kimsenin, vatandaşı olduğu bir ülkeden, bireysel olarak ya da topluca sınırdışı
edilemeyeceği, hiç kimsenin vatandaşı olduğu ülkeye girme hakkından yoksun
bırakılamayacağı hükmü var. Buradaki dördüncü fıkra, vatandaşlıktan
çıkarılmayla ilgili. Bu, çok önemli bir fıkra arkadaşlar; çünkü, son yirmi
yılda, ülkemizde, 400 000'e yakın insan vatandaşlıktan çıkmış veya çıkarılmış;
bizzat çıkarılanların sayısı 37 550. Peki, nasıl çıkarılıyor bu? Buradaki
maddeyi size aynen arz ediyorum: "Vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemde
bulunanlar..." Ne demek bu, bunun kriteri ne, ölçüsü ne; bu belli değil. Bu bakımdan, Türkiyemizdeki hukukun en
büyük problemlerinden biri olan muğlaklığı, bir anayasa, bir toplumsal
mutabakat metninde de görüyoruz. Hiç
olmazsa, anayasalarımızda, anayasalarda böyle bir muğlaklığın olmaması lazım ve
bu kısmın da mutlaka düzeltilmesi lazım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Ülkemizde,
maalesef, birbirine kızan insanların suçlamaları olarak, bazen, gazete
manşetlerinde vatan hainliği ve ihanet suçlamalarını çok rahatlıkla
görebiliyoruz, bunlarla karşılaşabiliyoruz. Bu bakımdan, bu tür durumları, hele
hele, şu Mecliste de yaşadığımız, birçok arkadaşımızın şu anda vicdanını da
sızlattığına inandığım bazı olayları da hatırladığımızda, bundan sonra, keyfî,
gerçek bir hukukî dayanağı olmayan uygulamaların önüne geçmiş olacağımıza da
inanıyorum. Komisyonumuzu ve Genel Kurulumuzu, burada
arz ettiğim hususlarda duyarlı olmaya davet ediyor, eğer uygun görürlerse, bu
hususların yeniden değerlendirilmesini arz ediyor ve hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisinde. Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak,
buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz madde, Anayasanın 66
ncı maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Kadın-erkek eşitliğine aykırı olarak,
Türk vatandaşlığına geçişte, yabancı baba ve Türk anadan doğan çocuğun
vatandaşlığının kanunla düzenleneceğine ilişkin hüküm kaldırılıyor; bir
anlamda, eşitlik sağlanmış oluyor. 66 ncı madde, Türk vatandaşlığını
düzenleyen bir madde. Türk vatandaşı olmak gurur veriyor mu? Ben inanıyorum ki,
70 milyon Türk Milletinin tamamı bu gururu taşıyor; fakat, hatırlayalım,
geçtiğimiz aylarda bir anket yapılmıştı; bu ülkeden Avrupa Birliği üyesi
ülkelere veya Batılı ülkelere gitmek isteyenlerin sayısı, yüzde 50'li rakamları
aşmıştı. Bir taraftan, Türk vatandaşı olmaktan gurur duyuyorsunuz, diğer
taraftan, bu vatandan kaçmak için fırsat kolluyorsunuz. Burada korkunç bir
paradoks var. Bu paradoksu ortaya koyarak çözüm yolu üretmek Yüce Meclisin
işidir. Bu konuda ne yapıldı, bir şeyler yapılabildi mi sorusuna eğer olumlu
cevap veriyorsak, herhalde vicdanımız rahat olacaktır. Amerika Birleşik Devletlerine, malum,
green card müracaatı için rakamın 1,5 milyonlara vardığını duymuştum. Amerika
Birleşik Devletlerinin pasaportunda "Bu pasaport sahibi Amerika Birleşik
Devletleri vatandaşıdır" yazıyor; fakat, bir sanayi odası başkanımız
çıkıyor, haklı olarak "damgalı pasaport kullanmaktan utanıyorum"
diyor. İnsanımızı bu utançlardan kurtarmak lazım. Çok basit şeylerle
yapılabilecek düzenlemeleri dahi damgalayarak yapmak, herhalde, bir ilkelliğin
göstergesidir. Umarım, bu eleştiriler dikkate alınarak gereği yapılır. Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik
Devletleri Anayasası toplam 7 maddeden oluşuyor. Yani, 1787 yılında kabul
edilmiş bir anayasayı düşünün, aradan 215 yıl geçmiş; 50 eyalet ve 7 madde...
215 yılda yapılan değişiklik sayısı 26. Biz, bir asırda beş anayasa tüketmişiz,
son 19 yılda 22 değişiklik gerçekleştirmişiz, bir 37 madde daha değiştiriyoruz.
Bu, istikrarın ya da istikrarsızlığın göstergesidir. Büyük devlet olmak, büyük
düşünmekten geçer. Küçük düşünürseniz küçülür gidersiniz. Ülkemizin son üç yıldaki küçülme
rakamlarını düşünelim. Önceki yıl yüzde 10 civarında bir küçülme gerçekleşti,
cumhuriyet tarihinin, 75 yılın rekorunu kırdık demiştik; ancak, bu yıl bu
rekoru da geçtik, yeni bir rekor daha kırdık. Hangi konuda; ekonomik küçülme
rekoru konusunda. Anayasa değişikliğini gerçekleştirirken,
Sayın Başkan da ifade etti, "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
hükümlerini aynen alıyoruz" dedi; doğrudur. Bu 37 madde içinde toplam 8
madde, sadece "kamu güvenliği" ibaresinin konulabilmesi için
değiştirildi. Bu konudaki hassasiyet, kaynak olarak gösterilen Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesindeki bir kavram atlanarak alındı, değerli
milletvekilleri. Sözleşmenin 8 inci maddesinde unutulan veya unutturulan -açık
açık ifade ediyorum- galiba, hesaba gelmeyen, tercümesi unutulan kavram
"ekonomik refah" kavramıdır. Tabiî, üç yıl içinde cumhuriyet
tarihinin rekorlarını alt üst edercesine ekonomik küçülmeyi gerçekleştirirken,
anayasa değişikliğinde "ben, ekonomik refahtan bahsediyorum"
derseniz, vatandaş gülecek tabiî. Düşünebiliyor musunuz?! İşte, bu tarz konjonktürel,
kişisel taleplerden kaynaklanan, birilerine şirin gözükme adına bu tarz
faaliyetler elbette yadırganıyor... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Gönül arzu
ederdi ki, hiç yadırganmayacak hususlar ortaya konulabilsin. Bu konuda, ben,
samimiyetin her şeyi çözeceğini düşünüyorum; ancak, samimî olunduğunu da
düşünmüyorum. Sayın Başkanım, bir dakika izin verirseniz
hemen bağlayacağım. BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız...
Lütfen... RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Toparlıyorum. Şöyle ki: 1989 yılında Sovyetler Birliği
dağıldığında, işçilere sorulmuştu siz ne yapıyorsunuz diye; işçi "biz
çalışıyor gibi gözüküyorduk" diyor, işveren de buna cevaben "biz de
ücret öder gibi yapıyorduk" diyor. Galiba, Avrupa Birliğine girerken, biz
girecekmiş gibi yapıyoruz, herhalde, onlar da alacakmış gibi yapıyor. Burada
bir samimiyetsizlik var. Bu paradoksları özeleştiriyle, samimiyetle ortaya
koymak suretiyle, gerçekten bu milletin şanına yakışan, Türk pasaportu
taşımaktan gurur duyan faaliyetleri bir an önce hayatiyete geçirmek lazım. Bu
anlamda bir çalışmadır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - ...destekliyor;
saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 23 üncü maddenin görüşmeleri de
tamamlanmıştır. Oylamaya geçmeden evvel, 22 nci maddenin
gizli oylamasının sonucunu sunuyorum: Oy sayısı: 453 Kabul: 432 Ret: 15 Çekimser: 2 Boş: 3 Geçersiz: 1 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır. Şimdi, 23 üncü maddeyi oyluyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın
Hüsnü Yusuf Gökalp'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal vekâleten oy
kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var
mı?.Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 23 üncü maddeyle ilgili oyların
tasnifi yapılırken 24 üncü maddenin görüşmelerine geçiyoruz. 24 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 24. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 67 nci maddesinin beşinci fıkrasına "askerî öğrenciler,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "taksirli suçlardan hüküm giyenler
hariç" ibaresi eklenmiş ve "bulunan tutukluların seçme haklarını kullanmalarında,"
ibaresi "oy kullanılması ve" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki son fıkra eklenmiştir. "Seçim kanunlarında yapılan
değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak
seçimlerde uygulanmaz." BAŞKAN - 24 üncü madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun
efendim. SP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesi üzerinde
Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
demokrasinin, hakların, özgürlüklerin daha iyi kullanılacağı Anayasa
değişikliğini yapmak üzere 17 Eylül 2001 tarihinde olağanüstü toplantıya
çağrıldı. Olağanüstü toplantıyı gerektiren önemli bir paketi görüşüyoruz.
Anayasa değişiklik paketinde yer alan hususların ideal olmadığı, yeterli
olmadığı, aslında yeni baştan sivil bir anayasa yazılması gerektiği hemen hemen
bütün siyasî parti temsilcileri tarafından dile getirildi; ancak, bugünkü
şartlarda bunun mümkün olmadığı görüldüğünden, daha önce Uzlaşma Komisyonunda
mutabık kalınmış 37 maddelik teklif Anayasa Komisyonunda görüşüldü. Arzu
edilen, baştan sona yeniden yazılmış bir sivil anayasayı son model, sıfır
kilometre lüks bir arabaya benzetirsek, biz bugün, 1982 model, rektefe edilmiş,
hâkî renkli bir arabaya razı olduk; bugünkü şartlarda bundan iyisi olmaz, hiç
yoktan iyidir diyoruz. Her şeye rağmen, Uzlaşma Komisyonu metni görüşülüyorsa
da, bu metinde eksik gördüklerinizi, yanlış gördüklerinizi önergelerle
düzeltmeye çalışmanız, bu paketi destekleme sözünüze ters düşmez; aksine,
uzlaşma metninden geri adım mahiyetindeki "eylem" sözcüğü ile
"faaliyet" sözcüğünün değiştirilmesine sessiz kalmak, uzlaşma metnine
bağlı kalınmama görüntüsü verir. Hele hele, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika
Birleşik Devletlerinde meydana gelen olaylardan sonra "bazı maddeleri
erteleyelim" şeklindeki yaklaşımların doğru olmadığı kanaatindeyim. Doğru
olduğuna inandığınız her şeyi, her şartta savunabilmelisiniz. Hukuk, karmaşık
olayların anlaşılmasında çok önemli bir disiplindir; konjonktüre göre de asla
belirlenmez. Her ülke, kendi iç hukukunda, kendine karşı saldırıyı, sivil, asker
ve polisin öldürülmesini, öğretmen, hemşire ve çocukların şehit edilmesini
terörist fiiller olarak niteler ve bunların da cezasını verir. Görüşmekte olduğumuz maddeyle, ceza infaz
kurumlarında ve tutukevlerinde bulunan tutukluların oy kullanma hakkına
ilaveten, taksirli suçlardan hüküm giyenlere, istemeden suç işleyip hüküm
giyenlere de oy kullanma hakkı getiriliyor ve bunun olumlu olduğu
kanaatindeyiz. Ayrıca, seçime bir yıldan az bir süre kala
seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin, izleyen seçimlerden sonra yürürlüğe
girmesi öneriliyor. Bu da, çoğunluğun kendine uygun kurallarla seçime on gün
kala yaptığı değişikliklerle seçime gitmesini önleyen önemli bir husus.
Gerçekten, bir dizüstü bilgisayarıyla iller ve seçim bölgeleri üzerinde yapılan
ince hesaplamalar neticesinde, aldığı oy oranından çok daha yukarıdaki
oranlarda Mecliste milletvekili oranlarına sahip olmuş olan siyasî partiler
gördük. Örneğin; Anavatan Partisi, 1983 seçimlerinde yüzde 45,1 oy alarak, 400
üyeli Parlamentoda 211 milletvekilliği kazanıp, Parlamentonun yüzde 52'sine
sahip olurken, aynı Anavatan Partisi, Seçim Kanununda yapılan değişikliklerle,
1987 seçimlerinde yapılan değişikliklerle, oyların yüzde 36,3'ünü alıp, 450
üyeli Parlamentoda 292 milletvekilliği kazanarak, Parlamentonun yüzde 60,5'ine
sahip olabilmiştir. Bu değerlendirmeleri iller bazında da yaparsanız, çok daha
çarpıcı sonuçların ortaya çıktığını göreceksiniz. Her şeye rağmen, yeni kurulan partilerin
sandık kurullarında temsil edilebilmesi gibi, bütün partilerin destekleyeceği
olası bir değişiklik için "Meclisin üçte 2 veya beşte 3 çoğunluğuna
dayanılarak çıkarılan seçim değişiklikleri, yapılan seçim değişiklikleri
hariç" şeklinde bir madde getirilebilirdi. Bir de, 23.7.1995 tarihli değişiklikle
Anayasaya giren "seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar
ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir" paragrafı, Uzlaşma Komisyonu
metninde olmamasına rağmen, Anayasa Komisyonunda tekrar metinde bırakıldı.
Ancak, yasama, yürütme ve yargı organlarının böylesine iç içe geçtiği bir
yapıda, temsilde adalet ve yönetimde istikrar hiçbir şey ifade etmiyor, Anayasa
Mahkemesine geniş bir hak vermeden öteye de geçmiyor. Yüzde 10 ülke barajının olduğu seçimlerde,
1987 genel seçimlerinde halk iradesinin yüzde 80'i Mecliste temsil
edilebilmiştir. 1991'de ittifaklar bu oranı yüzde 98'e çıkarmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlayın lütfen. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Bu oran,
1995'te yüzde 85 ve 1999'da da yüzde 81 olmuştur. Yani, 1999 seçimlerinde, halk
iradesinin yüzde 19'u Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilememiştir. Peki, yönetimde istikrar sağlanabilmiş
midir? "Falan falan parti dinlensin" gibi konjonktürel ifade ve
dışlamalarla, hükümet alternatifi bire indirilmiştir. Bu hükümetin başarı ve
uygulamaları da ortadadır. Özellikle, IMF destekli ekonomik programları, halkı
toplumsal patlamalar noktasına getirmişken, hâlâ alternatifsizlik edebiyatı
yapılıyorsa, yönetimde istikrarı başka şekilde tarif etmek gerekir kanaatindeyim. Bu bakımdan, bazı metinlerin Anayasaya
yazılmasından çok, kullanılan deyimlerin, tariflerin yapılmasını, en kısa
zamanda bunların kanunlarla desteklenmesini talep ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Değerli Başkan, muhterem Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeniden düzenlediğimiz ve değiştirdiğimiz
madde, devletin, ülkenin sorunlarında karar verecek kişileri belirleme
yöntemlerini düzenleyen bir maddeydi. Türk seçim sistemini milletin iradesi ile
seçilmişlerin iradesini bütünleştirecek ve bağdaştıracak şekilde reform konusu
kılabilmenin önşartı da, bu maddeyi doğru düzenlemekti. Gerçekten,
Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, sorunu doğru okuyarak, maddedeki
"temsilde adalet ve yönetimde istikrar" kuralını hükümden çıkarmıştı.
Derinlikli bir inceleme yapmadan, Anayasa Komisyonunda bu hüküm metinden
çıkarıldı ve şu andaki Anayasa hükmü sürdürülüyor. Değerli arkadaşlar, Türk Milletinin, Türk
siyasetinin, Türk Parlamentosunun parçalı siyasetten kurtuluşunun önşartı,
Anayasasından "temsilde adalet ve yönetimde istikrar" hükmünü
çıkarmasıdır. 1- Böyle bir hüküm, dünyanın hiçbir
anayasasında yoktur. 2- Böyle bir hüküm var iken,
Parlamentonun, yönetimde istikrarı ve temsilde adaleti bağdaştıran bir kanun
yapması fiziken mümkün değildir, maddeten mümkün değildir, hukuken mümkün
değildir ve Anayasa Mahkemesi, çıkaracağınız her reformu istemeye istemeye,
mecburen iptal edecektir. Zaten, Anayasa Mahkemesi -kararlar okunursa
görülecektir- 1995'ten bu yana bu sıkıntısını dile getirmekte, bütün bilim
adamları -isimlerini saymama gerek yok- bu maddenin Türk siyasal istikrarına
da, temsil adaletine de dinamit koyan bir madde olduğunu ittifakla
belirtmektedir. Gerçekten, Anayasa Komisyonunda bir haklı
kaygı dile getirildi, o da "yarın, üniter devlet bakımından bir sorun
yaşayabilir miyiz?" şeklindeydi. Hukukta meşhur bir kaide vardır; bir
meseleyi çözerken, ihtiyacı aşan derecede hüküm koyarsanız, elinizi kolunuzu
bağlarsınız. Başka bir deyişle, çözümler ve hükümler, ihtiyaç miktarında ve
mikyasında muteber olabilir. O zaman, ulusal barajı siz, üniter devletin doğal
bir şartı olarak Anayasaya ithal edebilirsiniz, koyabilirsiniz; ama, iki zıddı,
bir Anayasa retoriği içerisinde yan yana getirerek, millî iradeyi sakatlayan,
bağlayan veya parçalı siyaseti kader haline getiren bir hüküm olarak tanzim
etmemek gerekir. Anayasa Komisyonu Başkanımdan istirham
ediyorum; 10-15 dakika, 20 dakika ara verilmeli "temsilde adalet,
yönetimde istikrar" kuralı, ibaresi çıkarılmalı; yani, Uzlaşma Komisyonu
metnine döndürülmeli; eğer millî ihtiyaç ise, hangi baraj ise o baraj -aynen 2
nci maddede olduğu gibi-anayasal kayıt olarak derpiş edilmeli. Bu düşüncelerimi -katılsanız da
katılmasanız da- paylaştığınız için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP,
SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Baş'ın.(AKP
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. AKP GRUBU ADINA MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ve
şahsım olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu 67 nci maddede çerçeve 24 üncü maddeyle
yapılan düzenlemelerden bir tanesi, taksirli suçlardan hüküm giyenlerin oy
kullanma haklarının sağlanmasıdır. Yani, hataen, kazaen suç işlemiş kişilerin
mahkûm oldukları takdirde oy haklarının sağlanması, demokratik bir açılımdır,
katılımın çoğaltılmasıdır, doğru bir iştir. Bu düzenlemenin yapılması, Grubumuz
tarafından desteklenmektedir. İkinci bir redaksiyon yapılmıştır
"seçme haklarını kullanmaları" yerine "oy kullanılması"
redaksiyonu yapılmıştır. Üçüncü bir değişiklik de, seçim
kanunlarında yapılan değişiklik, bir yıl içerisinde bir seçim olduğu takdirde
uygulanmayacak, bir yıldan sonra uygulanacaktır. Aslında, Türkiye'de, seçim kanunları,
seçim sistemleri tartışması yeni bir tartışma değildir. 1946'dan 1960 yılına
kadar, nispî temsil mi çoğunluk mu, hep tartışılmıştır; iktidardakiler çoğunluk
sistemini savunurken, muhalefettekiler nispî temsili savunmuşlardır, bunun
tartışmaları yapılmıştır. 1965 seçimleri, ayrı bir seçim sistemiyle
yapılmıştır; seçim kanunlarının yanında, ayrı bir seçim sistemiyle yapılmıştır.
1969 seçimleriyse, yine, başka bir seçim sistemiyle ve seçim kanunlarıyla yapılmıştır.
Daha sonraki yapılacak seçimler de ayrı bir seçim sistemiyle ve kanunlarıyla
yapılacaktı ama, Anayasa Mahkemesi, 1970'te yapılan seçim kanunlarını iptal
ettiğinden dolayı, önceki kanunlarla yapılmasını mecbur kılmıştır. 1983'ten
itibaren ise, bölge sistemi, barajlı sistemler ve kontenjanlı sistemler her
seçimde değişerek -biraz önce, Saadet Partisinin milletvekili değerli
kardeşimiz Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- daha sonraki bir seçimde, daha az
oy alınmasına rağmen, Parlamentoda daha çok sandalye elde etme imkânı bu
değişikliklerle maalesef sağlanabilmiştir. Hatta, bu Parlamentodan öyle
kanunlar çıkmıştır ki... Örneğin, 4 Aralık 1994'te mahallî ve milletvekili
araseçimleri yapılacaktı boşalan 22 milletvekilliği için. O tarihte, bu
illerin, -HADEP'in kapatılması dolayısıyla- çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde olduğundan, o günkü iktidar partileri seçim kanunu çıkardılar ve
seçim kanunu çıkarırken, güncelleştirme maddesinde, sadece, askerliğini bitiren
kişilerin ve bölgeye tayin edilen memurların oy kullanmasına imkân tanıdılar;
ama, seçmen yaşına ulaşmış -veya yoğun göç yaşanıyordu, göçlerden dolayı-
halkın seçmen kütüklerine yazılma imkânı verilmemişti. O zaman, yine,
Parlamentoda bulunan Refah Partisi, bunu Anayasa Mahkemesine götürmüş ve iptal
ettirmişti. Bu örnekleri şunun için veriyorum:
Maalesef, bizim Parlamentomuzda, iktidarlar, çoğu zaman, Meclisteki
aritmetiklerine güvenerek, kendilerine daha çok imkân sağlayabilecek,
Parlamentoda milletvekili sağlayabilecek değişiklikleri, haksız yere,
demokrasiye aykırı olarak yapabilmişlerdir. Şimdi, bu maddede bir fıkra ekleniyor ve
deniliyor ki, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, bir yıl içerisinde
şayet seçim olursa uygulanmayacak; ama, geçici maddenin (a) fıkrasıyla başka
bir düzenleme getiriliyor. O düzenlemede de deniliyor ki; bu anayasa
değişikliği çıktıktan sonra, yürürlüğe girdikten sonra, ilk seçimlerde bu madde
uygulanmaz, 24 üncü madde uygulanmaz. Yani, biz, bu anayasa değişikliğini,
inşallah, önümüzdeki hafta çıkarıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, bir
yıl içerisinde bir seçim olursa, Parlamentodaki iktidar partileri, yine,
kendilerine yarayabilecek şekilde seçim kanunlarını değiştirebilecektir. Bu,
bir çifte standarttır; bu, yanlış bir şeydir. Bu metnin, aslında, ek madde
olarak burada bulunmaması gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.
MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, yine, uzlaşma metninde kabul edilen, fakat, Anayasa Komisyonunda uzlaşma
metninden çıkarılıp mevcut maddede bırakılan, biraz önce Doğru Yol Partisinin
sözcüsünün ifade ettiği hususlara katılıyorum. Aslında, seçim kanunları
yapılırken, istikrar ve adaletle ilgili noktaların, Parlamentodaki bütün
grupların ortak katılımıyla, bir konsensüs, bir ortak nokta bulunarak,
Türkiye'nin şartları dikkate alınarak, ülkenin şartları dikkate alınarak, bu
gibi düzenlemelerin Anayasada yer alması lazım. Şimdi "15 dakika ara
verilsin ve bu fıkra madde metninden çıkarılsın" diye bir teklifte
bulunuldu. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSTAFA BAŞ (Devamla) - Bunu şu anda
çıkarsak, yeterli değil; bunun yerine, bütün partilerin uzlaşarak, istikrarın
kriteri ne olacak, ölçüsü ne olacak, çerçevesi ne olacak, bunu tespit edip,
Anayasa metnine koymak lazımdı. Hepinizi saygıyla selamlarım. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. 24 üncü maddenin oylamasına geçmeden
evvel; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin 23 üncü maddesinin gizli oylamasına 450 sayın
milletvekili katılmış; 435 kabul, 12 ret, 3 boş oy kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk da bu maddede sağlanmış oluyor. 24 üncü maddenin görüşmeleri
bitmiştir, gizli oylamasına geçiyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı?.. Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar
kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Tasnif devam ederken 25 inci
maddenin görüşmelerine başlıyoruz. 25 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 25. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasına aşağıdaki cümle ile
altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiş ve son fıkra aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bir siyasî parti, bu nitelikteki
fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o
partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim
organları veya Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça
benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca
kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş
sayılır." "Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki
fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre
ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verebilir." "Siyasî partilerin kuruluş ve
çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya
tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasî partilerin ve adayların seçim
harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla
düzenlenir." BAŞKAN - 25 inci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken
hepinizi hürmetle selamlıyorum. 25 inci madde hakkında Saadet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Çerçeve 25 inci madde, Anayasanın 69 uncu
maddesinde şeklen 3 değişiklik yapmaktadır. Bunlar: 1. Odaklaşmayı tarif ediyor. 2. Anayasa Mahkemesinin, bir parti için,
temelli kapatma yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakabileceğini hükme bağlıyor. 3. Devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakmanın kanunla düzenleneceğini, Anayasanın 69 uncu maddesinin son
fıkrasına dahil ediyor. Değerli arkadaşlarım, şeklen yapılan bu üç
değişiklik, 69 uncu maddede amaçlanan hedefe uygun mudur? Kanaatimce, kati
surette değildir; çünkü, değişikliğin asıl amacı, parti kapatmaları
zorlaştırmaktır. Peki, zorlaştırmayla ilgili somut bir kriter getiriyor mu;
hayır. Özü itibariyle, çerçeve 1 inci maddede yapılan değişiklik, fikir
özgürlüğü alanında ne kadar bir değişiklik sağlıyorsa, 69 uncu maddede yapılan
değişiklik de, siyasî partiler alanında ancak o kadar güvence
sağlayabilmektedir. Değerli arkadaşlarım, ta baştan bu yana,
yani, Uzlaşma Komisyonundan Anayasa Komisyonuna ve oradan da buraya gelinceye
kadar, her fırsatta feryat ettik âdeta; böyle anayasa tekniği olmaz, böyle
madde olmaz, böyle hukuk olmaz!.. Hoşgörünüze sığınarak söylüyorum, bu paketin
en kaypak maddesi, budur; çünkü, yoğunluktan bahsediyor, yoğunluk nedir,
kriterleri nelerdir; bu hususa açıklık getirmiyor. Kararlılıktan bahsediyor,
kararlılığı tanımlamıyor. Anayasa Mahkemesinin, fiilin ağırlığına göre bir
parti için temelli kapatma yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen
mahrum bırakma kararı verebileceğini hükme bağlıyor; ama, fiilin ağırlığını
ifade etmiyor. Sonra, fiil nedir; fiilden maksat nedir? Beyanlar, düşünce
açıklamaları, bu fiil kavramının içine giriyor mu; bu, belli değildir; yani,
maslahata göre, ortama göre bir madde. Eğer, birileri çağırır, birilerine
brifing verecek olursa, işlerlik kazanabilecek bir madde. Anayasa Mahkemesinin
bir üyesinin dediği gibi, ülkemizde çıkarılan kanunlar, maalesef, herkes için
geçerli olmamaktadır; beklenmekte, istenmeyen kişi veya kuruluş geldiğinde,
elek sıklaştırılıp, mesele, yargı darboğazında çözülmektedir. Meseleleri, yargı
darboğazında çözmeyi amaçlayan bir maddedir. Değerli arkadaşlarım, siyasî partileri
kapatmakla demokrasiyi geliştirmek mümkün değildir. Demokrasiyi geliştirmeden
ülkeyi refaha kavuşturmak, iktisaden geliştirmek, mümkün değildir. Türk siyasî
hayatında bu zamana kadar tam 281 parti kurulmuştur. Bunlardan 193'ü,
cumhuriyet döneminde, diğerleri de daha önce kurulmuş; yani, cumhuriyet
döneminde 193 parti kurulmuştur. Şu an faal olan 39 parti olduğuna göre, 154
parti kapanmış veya kapatılmıştır; bunlardan 23'ü, Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılmıştır. Değerli arkadaşlarım, maddenin bu haliyle
kanunlaşması, Türk demokrasisine, Türk siyasî hayatına hiçbir şey, ama hiçbir
şey kazandırmayacaktır. Bu münasebetledir ki, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî
partileri, hiç değilse, sıradan dernekler kadar güvenceye alabilmek için bu
hususta önergelerimiz olacaktır.
Düzeltilmesini arzu ediyoruz. Aksi halde, Türk ekonomisinin, Türk
demokrasisinin geldiği yer bellidir. Demokrasiyi geliştirmeden, siyasî
partileri güvenceye almadan, ne ülkeyi geliştirmek ne de dibe vuran Türk
ekonomisini kurtarmak, pula dönen paramıza değer kazandırmak mümkündür. Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 24 üncü maddesinin
gizli oylamasına 454 milletvekili katılmış olup; 441 kabul, 10 ret, 1 çekimser,
1 boş, 1 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde de, Anayasanın öngördüğü
beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum. Kapanma
Saati : 16.56 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 17.10 BAŞKAN : Başkanvekili
Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY
(Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 134 üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Anayasa görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. -
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S.
Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon yerini aldı. 25 inci maddenin görüşmelerinde kalmıştık.
Saadet Partisi Grup sözcüsünden sonra,
Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç;
buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teklifin 25 inci maddesiyle, Anayasamızın
69 uncu maddesinde değişiklikler yapılmaktadır. Demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurları olan siyasî partiler, anayasal güvence altına
alınmalıdırlar. Bu maddedeki değişiklikler de ileri değişikliklerdir ve Anayasa
Komisyonunda oybirliğiyle kabul edilmiştir. 5 dakikalık süre, çok az bir süre;
dolayısıyla, çok öz noktalara temas etmek istiyorum. Biraz evvelki arkadaşımız
da ifade ettiler, 69 uncu maddede getirilen değişiklikler üç noktada
toplanabilir; siyasî partilerin kapatılmasındaki odak noktası bir kriter olarak
tarif edilmektedir. Ayrıca, temelli kapatma yerine, ilk defa bir tedbir
getirilmekte, siyasî partilerin alacakları devlet yardımından kısmen veya
tamamen yoksun bırakılmaları kararı da verilebilmektedir. Bir de, bu teklifin
36 ncı maddesiyle Anayasanın 149 uncu maddesi değiştirilmekte, siyasî parti
kapatma davalarında artık nitelikli çoğunluk aranmakta, bu da beşte 3 olarak
kabul edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemenin
eksik ve yetersiz olduğu da ileri sürülmüştür; hem Anayasa Komisyonunda hem
değişik yerlerde. O eksik ve yetersiz olan düşünceleri de, ifade edilen
konuları da üç grupta toplamak mümkündür; bir tanesi, odak tarifi yapılırken,
Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, daha sonra
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kriterler, bir küçük ilaveyle, bu kez
Anayasanın içerisine konulmaktadır. Ancak, bu yetersizdir; çünkü, Anayasanın 69
uncu maddesi, bir siyasî partinin odak haline gelmesi sebebiyle kapatılması
sırasında 68 inci maddedeki hükümlere uygun davranmak zorundadır. 68 ile 69
arasındaki düzenleme arasında farklılıklar vardır. Birisinde "eylem"
esas alınmakla birlikte, diğerinde "beyan" ve "fiil"
sözcükleri kullanılmıştır. Dolayısıyla, birkısım itirazların içerisinde,
öncelikli konu, odak meselesinde kesin hükmün aranması gerektiğidir. İkinci önemli itiraz, bu 69 uncu maddedeki
yedi, sekiz, dokuz fıkrayı içerisine alan düzenlemede, altıncı fıkra
düzenlenmiş, ancak, yedinci fıkra ihmal edilmiştir. Oysa, yedinci fıkranın ya
kaldırılması, yani, temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında
kurulamayacağına ilişkin düzenlemenin, artık müeyyidesi olmayan, yaptırımı
olmayan bir yasak haline gelmesi sebebiyle Anayasamızın 69 uncu maddesinden
çıkarılması veya en azından odağın tarifini, kriterlerini ortaya koyarken, bu
devam noktasının da bir kritere bağlanması gerektiğidir. Yine bir üçüncü konu da, siyasî partilerin
kapatılmasına beyanlarıyla, eylemleriyle yol açan kişilere, Resmî Gazete
yayımlanması tarihinden itibaren beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesidir. Değerli arkadaşlarım, samimî olarak ifade
etmek gerekirse, bu itirazların tümü de haklıdır, doğrudur, hukuka ve
gerçeklere uygundur. 69 uncu madde gibi bir önemli konuyu düzenlerken, bütün
bunları kapsayacak biçimde, hele hele önemli bir anayasa değişikliğinin
içerisinde bulmak mümkündü; ancak, hem Komisyonda hem de bir yıldan bu yana
değişik yerlerde yapılan konuşmalar, tartışmalarla, daha önce de 69 uncu madde
Anayasa Komisyonuna gelmişken, bu fiilleri, bu eylemleri, bu düzenlemeleri daha
derli toplu yapmak mümkün olabilirdi; ne var ki, bazı düşüncelerle bir uzlaşma
sağlanamamış, bir beraberlik ortaya konamamıştır. Değerli arkadaşlarım, elbette bu
itirazların giderilmesi belki bugün mümkün olmayabilir; ama, inanıyorum ki, en
kısa zamanda, en yakın bir tarihte Anayasamızın bu maddelerini, bu fıkralarını
da gerçekten önemli bir hukuk değişimi olarak ortaya koymamız gerekecektir.
Dolayısıyla, burada siyaset yasağı kapsamı üzerinde de durmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 69 uncu
maddesindeki bu beş yıllık yasak, kurucu dahil bütün üyeler için bir başka
partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamamakla sınırlıdır. Bu
yasak, siyaseten de, hukuken de anlamını kaybetmiştir. Hukuken anlamını
kaybetmiştir; çünkü, kesin hükümlere bağlı olarak bir parti kapatılmadığına
göre, beyanları ve eylemleri suç konusu sayılan kişiler, parti kapatıldıktan
sonra yargılanmalarına rağmen beraat etmektedirler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayın. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Beraat etmiş
olmakla, partinin kapatılması arasındaki illiyet bağını kuramadığımıza göre ve
buraya bir kesin hüküm de koymadığımıza göre, siyasî partiler kapatılmakla
kalmalı, milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmekle kalmalı; ama, bu beyan
ve fiilerinden dolayı yargılanmadıkları, haklarında bir kesin hükümde
bulunmadıkları sebebiyle, ayrıca bir beş yıl gibi böyle bir yasağın muhatabı
olmamalıdırlar. Siyaseten de anlamını kaybetmiştir; çünkü,
biraz evvel yasağın kapsamını saydım. Halbuki, bu yasak, o siyaseten yasaklı
kılınan kişilerin konuşmalarını, düşüncelerini, fikirlerini açıklamalarına
engel olmuyor, olmaması da lazım. Belki, bir partinin başında fiilen yer
alamıyorlar; ama, açıkça bir partiyi destekleyebiliyorlar, açıkça bir partinin
toplantılarında konuşup, o partiyi desteklediklerini ifade edebiliyorlar. Değerli arkadaşlarım, hatta, Siyasî
Partiler Kanununda yaptığımız bir değişiklikle, Siyasî Partiler Kanununun 95
inci maddesine göre, yapılacak seçimlerde, bağımsız adaylıklarını da
koyabiliyorlar. Bütün bunları göz önünde tutmak suretiyle,
Türk Halkının siyasete ve siyasetçiye bakış açısını yıllardan beri gören kişi
olarak söylüyorum, sadece bu yasaklarla değil, yıllarca cezaevlerinde kalmış,
her şeylerinden men edilmiş kişilerin, halkımız tarafından, daha sonra, bir
büyük sevgiyle, sempatiyle karşılandığını ve hatta Cumhurbaşkanlığı makamına
kadar bile gelebildiğini görüyoruz. Bu anlamsız siyaset yasağı
kaldırılmalıdır. Kim olursa olsun, siyasî düşüncesi ne olursa olsun, siyaset
yasağının her türlüsüne karşıyız. AK Parti olarak böyle bir yasağın artık
Anayasada yer almaması gerektiğini düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu yasağın beş
yıldan dört yıla, üç yıla vesaire indirilmesi şeklindeki teklifler Anayasa
Komisyonunda görüşülmüştür. Yasağın kendisine karşıyız, yasağı kabul ederek
süresini indirmek gibi bir gayret, madem kendisini tamamen kaldıramıyoruz, hiç
olmazsa süresini indirelim gayretinden ibarettir, samimî bir gayrettir. Bunun,
kişilere yönelik olmadığını düşünüyorum. Anayasamızın 37 maddesinde bir değişiklik
yaparken, ayrıca bir siyaset yasağının da gündeme getirilmiş olması elbette
haklıdır, elbette takdire değer. Değerli arkadaşlarım, bu bakımdan,
sözlerimi şununla toparlıyorum: Burada bir uzlaşma içerisinde ve hakikaten
iftihar ederek görüyoruz ki, 420'leri, 430'ları bulan kabul oylarıyla
demokratikleşme ve sivilleşme yolunda çok önemli adımlar atıyoruz. Siyaset yasakları
da, Anayasamızda artık yer almamalıdır; bu konuda hepinizin takdirlerini,
düşüncelerini bekliyor ve umut ediyorum. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 737 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 25 inci maddesinde düzenlenerek değiştirilen 69 uncu maddesi
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinizi ve aziz milletimi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Anayasa, devletin
idarî ve siyasî çatısını, merkez organ ve teşkilatlarıyla bunların her birinin
oluşumunu, işlemesini, vazife ve salahiyetlerini, vatandaşla ilgi tarzlarını
gösteren ve vatandaşların ana hak ve hürriyetlerini tanzim eden kaide ve
kurallar bütünüdür. Öyleyse, demokratik bir hukuk devleti de demokratik bir
anayasayla mümkündür. Ülkemizde, son zamanlarda, toplumun tüm
kesimlerince, mevcut Anayasada demokrasi ve insan haklarının gelişimini
sağlamak için değişiklikler yapılması ve Anayasanın yeniden düzenlenmesi
konusunda istekler dile getirilmiştir. İşte, bu nedenle, 1982 Anayasasının
eksikliklerini, ülkenin gerçekleri ve demokrasiyle uyuşmadığını gören Doğru Yol
Partisinin isteği sivil anayasadan yanadır. Zaten, Doğru Yol Partisi,
Anayasanın tümünün yeniden ele alınarak sivil bir anayasa yapılmasını İkinci
Demokrasi Programında belirtmiş ve izah etmiştir; çünkü, ülkemiz elli seneden
beri demokrasi mücadelesi vermesine rağmen, tam demokrasiye geçememiştir.
Öyleyse, çağdaş hukuk devleti için, ülkemizin en büyük eksikliği olan siyasî
istikrar için, millî iradeyi devletin her türlü faaliyetine hakim kılmak için,
katılımcı ve küresel demokrasi için, Yüce Meclisin halkın nazarında güvenini
artırması için, ülkemizde demokrasinin kurum ve kuruluşlarının işlemesi için,
siyasî partiler için bu değişiklikler şarttır ve hatta, yeniden sivil anayasa
yapılması gerekir. İşte bu nedenlerle, Doğru Yol Partisi, yeniden sivil anayasa yapılmasından yanadır.
Değerli milletvekilleri, siyasî partilerin
kapatılmasını ele alan 69 uncu maddeye baktığımızda, siyasî partiler
demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Siyasî partinin olmadığı yerde demokrasi ve
demokrasinin olmadığı yerde de siyasî parti olmaz. Siyasî partiler iktidar
olmak için mücadele eder ve uğraş verirler; ancak, rejime ve demokrasiye,
ülkenin birlik ve beraberliğine, bütünlüğüne yönelik tutum ve davranışlarda,
yasalar muvacehesinde kapatılmaya kadar giden durumlarla karşı karşıya kalabilirler.
Eğer bir siyasî parti, gücünü ve ilhamını geniş halk kitlelerinden almışsa, o
siyasî parti, hangi sebeplerle kapatılırsa kapatılsın misyonu devam eder ve
başka bir isimle yeniden kurulur; ancak, bir siyasî parti, sandıkta millet
tarafından kapatılırsa, tabanı geniş ve misyonu olsa dahi devam etmesi mümkün
değildir. Esasen, bir partiyi, kanunla, anayasayla
kapatamazsınız; o partiyi millet sandıkta kapatmalıdır; ancak, tepeden inme
talimatla kurulan partiler kapatılmasa dahi, yaşaması ve sandıktan çıkması
mümkün değildir. (DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) Bizim getirdiğimiz yeni
düzenlemeyle, şu veya bu nedenle kapatmayı zorlaştırıyoruz. Esasen, parti
kapatılmasına, Doğru Yol Partisi olarak, öteden beri karşı olduk, yine
karşıyız; çünkü, demokrasinin gereği de budur. Parti kapatılmasının, hele hele
sudan sebeplerle kapatılmasının ne demek olduğunu en iyi biz biliriz. Onun
için, Doğru Yol Partisi, genelde, parti kapatmaya karşıdır. Değerli milletvekilleri, ancak, bütün
bunlara rağmen, partiler dokunulmaz müesseseler değildir. Şayet parti adı
altında bir suç merkezi ve örgüt gibi çalışan bir kuruluşu varsa, teröre
bulaşmışsa ve devletin temellerine, bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetleri
sabit olmuşsa, tabiî ki kapatılabilir; ancak, bu hususta titiz davranmak
gerekir. Partisiz bir demokrasinin olamayacağı da asla unutulmamalıdır. Son düzenlemelerle, Anayasamız, bu hususta
parti kapatmayı oldukça objektif kriterlere bağlamış olup, sübjektiflikleri
önleme yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bütün bu eksikliklerine rağmen
Anayasanın 37 maddesinin değiştirilmesi, Meclisimiz için büyük bir aşamadır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunu
destekliyoruz ve bu değişikliğin ülkemize, milletimize, demokrasimize ve Yüce
Meclisimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize ve yüce
milletimize Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nevşehir Milletvekili Sayın İsmail
Çevik'te. Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÇEVİK (Nevşehir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 25 inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Anayasamızın 69 uncu maddesinin beşinci
fıkrasında, 23 Temmuz 1995 tarihinde gerçekleştirilen değişikliğe göre
"bir siyasî partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddenin dördüncü
fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı
verilir" denilmiş, 69 uncu maddenin altıncı fıkrasıyla da, partinin
temelli kapatılmasının, ancak fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin
Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmesiyle mümkün olacağı ifade
edilmiştir. Teklifin 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69
uncu maddesinin altıncı fıkrasına eklenmesi düşünülen cümle, Anayasa
Mahkemesinin 1998/2 esas, 9.1.1998 tarih ve 1998/1 karar sayılı kararı ışığında,
Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinde 12.8.1999 tarih ve 4445 sayılı
Kanunla yapılan değişikliğin benzeridir. Yapılması düşünülen değişiklikle, bir
partinin yasak fiillerin odağı olması hallerine somut kriterler getirilmiş
olacaktır. Bu şekilde, siyasî parti üyesi bir kişinin işlediği yasak fiilden
dolayı, bir partinin, dolayısıyla partiye oy veren seçmenlerin
cezalandırılması, seçmenlerin iradesi ve isteklerinin ortadan kaldırılması
engellenmiş olacaktır. Anayasanın 69 uncu maddesinin altıncı
fıkrasından sonra gelmek üzere eklenmesi düşünülen fıkrayla, Anayasa
Mahkemesine, bir partiyi temelli kapatmak yerine, fiillerin ağırlığına göre,
ilgili siyasî partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verebilme yetkisi tanınmaktadır. Bilindiği üzere, 69 uncu maddenin şu anki
haliyle, bir siyasî partinin bir veya daha çok üyesinin yaptığı yasak fiilden
dolayı Anayasa Mahkemesince kapatılması mümkündür; birçok parti de, aynı
nedenlerle kapatılmıştır. Yapılması düşünülen değişiklikle "odak
olma"ya somut kriterler getirilerek, bir veya birden fazla kişinin
işlediği yasak fiilden dolayı partinin kapatılmasının önüne geçileceği gibi,
yine aynı maddenin şu anki haliyle, Anayasa Mahkemesine takdir hakkı sağlamayan
ve birden çok kişinin işlediği yasak fiilden dolayı -yasak fiilin ağırlığı veya
hafifliği ne olursa olsun- kapatılmasına yol açacak düzenlemelere açıklık
getirilmekte, partinin ekonomik yönden cezalandırılmasının yolu açılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Anayasamızda da vurgulandığı gibi, siyasî partilerin demokrasinin vazgeçilmez
unsurları olduğuna inanıyoruz. Türk siyasetinin, parti kapatma kararlarından
dolayı siyasî temsil krizi yaşamasını istemiyorsak, üzerimize düşeni yapıp,
partilerimizin yaşaması için, hukuk çerçevesinde, elimizden geleni yapmak
durumundayız. Bugün gündemimizde olan bu düzenlemelerle, bir yandan daha
demokratik bir anayasayı hayata geçirirken, diğer yandan, bunun zorunlu bir
sonucu olarak, demokrasinin temel unsurları olan siyasî partilerimizin basit
nedenlerle kapatılmasının da önüne geçmiş olacağız. Anayasalar, değerleri, ilkeleri,
kurumları, özgürlüklerin tabanını, kısaca, milletlerin kaderini belirleyen
ortak toplum sözleşmeleridir. 1982 Anayasası, çağın gereklerine aykırı olarak,
devlet öncelikli bir yapıya sahiptir. Bu yapı gereğince, ferdî özgürlükler,
devlet önceliklerinden sonra, ikinci sırada ele alınmıştır. Bu durum, ferdi,
devlete karşı çaresiz bırakmakta, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve sivil
demokratik toplumun gelişmesine engel teşkil etmektedir. Bilindiği üzere, cezaların şahsîliği
ilkesi, gelişmiş, çağdaş ülkelerde, evrensel hukukun genel prensiplerindendir.
Elbette ki, hukukun gereklerine uygun davranmayan kimseler, işledikleri yasak
fiillerden dolayı sorumludurlar ve bu sorumluluk, statüleri ne olursa olsun,
eşitlik ilkesi gereğince, anayasayla teminat altına alınmış unsurlar karşısında
himaye görmemelidir ve herkesi bağlamalıdır. Bu bakımdan, siyasî partilerin
kapatılmasına yol açabilecek siyasî sorumluluk sahibi kişilerin ve organların,
mensubu oldukları siyasî partilerin kapatılmasına yol açacak yasak fiilleri
işlemeleri durumunda, partinin değil, bu kişilerin şahsen
cezalandırılmalarının, hukukun genel ilkelerine daha uygun düşeceği
inancındayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) İSMAİL ÇEVİK (Devamla) - Bu, aynı zamanda,
Türk siyasetinde partilerin kurumsallaşmasını engelleyen bir sürecin ortadan
kaldırılmasını da kolaylaştıracak niteliktedir. Milletimiz, elbette ki, bütün
kesimlerin temsilcilerine, evrensel özgürlüklerin ölçülerini esas alan, açık
tartışma ve hür iradeleriyle benimsenmiş, yepyeni, kusursuz, özürsüz bir
anayasaya sahip olmalıdır. Bugün, Anayasanın önemli bir bölümü değiştirilmekte
olup, yakın bir gelecekte, milletimizin arzu ve isteklerini karşılayan yeni bir
anayasaya sahip olacağımıza inanıyorum. Yüce Parlamentonun anayasa değişiklikleri
konusunda oluşturduğu uzlaşmanın, sivil anayasa yapabilecek parlamentonun
işareti ve habercisi olduğuna inancımla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol
Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Kılıç'ta. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği
Teklifinin çerçeve 25 inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken sizleri saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, çerçeve 25 inci maddeyle,
Anayasanın 69 uncu maddesindeki değişiklikler öngörülmektedir. 69 uncu maddenin
altıncı fıkrasında yapılan ilaveyle, bir siyasî partinin 68 inci maddenin
dördüncü fıkrasındaki eylemlere göre suç odağı haline gelmesinin ölçütleri,
kriterleri belirlenmiştir. Böylece, parti kapatılmasında Anayasa Mahkemesine
bırakılan odak olma halinin tespiti ve takdiri, yeni düzenlemeyle, parti
üyelerinin ve organlarının somut fiillerine dayandırılmakta, partilerin temelli
kapatılmaları daha da zorlaştırılmaktadır. Maddeye eklenen yedinci fıkrayla,
temelli kapatma yerine, fiillerin ağırlığına göre, devlet yardımından kısmen
veya tamamen yoksun bırakılma müeyyidesi getirilmektedir. Değerli milletvekilleri, çerçeve 25 inci
madde bu haliyle kabul edildiğinde partilerle ilgili üç müeyyide oluşmuş
olacaktır. Bunlar, sırasıyla, kapatma, devlet yardımından yoksun bırakılma ve
temelli kapatmadır. Kanaatimce, 69 uncu madde, sözüyle, özüyle ve
gerekçeleriyle, kapatma ve temelli kapatma önlemlerine, ayrı ayrı olmak üzere
yer vermektedir. Bunlardan temelli kapatma önlemi son derece önemli ve ağır bir
önlem olduğundan, koşulları ve sonuçları ağırlaştırılmaktadır. Temelli kapatma
için özel koşullar öngörülmüştür. Odak olma halinin dışında olmak üzere, 68
inci maddenin dördüncü fıkrasındaki eylemlere aykırılık halinde, cumhuriyet
başsavcılığının istemi ve Anayasa Mahkemesinin kararıyla, aykırı fiilin
ağırlığına göre, temelli olmayan kapatma kararlılığı vermek her zaman için
olanaklıdır kanaatindeyim. Böyle bir süreli kapatma müeyyidesinin uyarıcı,
caydırıcı yönde önemli bir işlevi olacaktır. Değerli milletvekilleri, AB ülkelerine
bakıldığında durum nedir; Avrupa Birliğinin önemli üyelerinden Federal Almanya
Cumhuriyeti Anayasasının 21 inci maddesinde konu şöylece düzenlenmiştir: "Madde 21.- İkinci fıkra. Amaçlarına ve taraftarlarının tutumuna
göre, özgür ve demokratik temel düzeni zedelemek ya da ortadan kaldırmak ya da
Alman Federal Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye sokmak eğiliminde olan
partiler anayasaya aykırıdırlar. Anayasaya aykırılık konusu hakkında Federal
Anayasa Mahkemesi karar verir. Üçüncü fıkra. Konunun ayrıntılarını federal yasalar
düzenler." Görüleceği gibi, Anayasamızdaki
düzenlemelere oranla, daha belirsiz ve muğlak ifadeler kullanılmaktadır.
Örneğin "amaçlarına ve taraftarlarının tutumuna göre" ifadesi. Yine,
örneğin "tehlikeye sokmak eğiliminde olan" ifadesi gibi. Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin, Refah Partisinin kapatılmasıyla ilgili davada verdiği kararla
önemli kriterler belirlenmiştir. Bu kriterler şöylece özetlenebilir: Demokratik
ve laik düzenin kendini koruma ve önlem alma hakkı vardır. Kendine yönelen
tehlike eyleme dönüşmeden önlem alma hakkı vardır. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ve
İnsan Hakları Mahkemesinden verilen bu örnekler yanında bizdeki yaklaşım ise,
partilerin temelli kapatılmasını neredeyse olanaksız hale getirmek yönündedir.
Örneğin, bazı çevreler, siyasî partilerin, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsuru olduğunu ve ülkenin partiler mezarlığına döndüğünü
söyleyerek temelli parti kapatılmasına karşı durmaktadırlar. Ülkemizde partilerin temelli kapatıldığı
doğrudur; çoğunlukla, bölücülük ve laikliğe karşı eylemler nedeniyle temelli
kapatılmalar yaşanmaktadır ve yakın dönemlerimizde yaşanan bu temelli kapatmaların
ardında, nedense, hep aynı aktörler, aynı çevreler yer almaktadır. Her
seferinde de mazlum ve mağduru oynamakta ve kendilerinden başka herkesi
suçlamaktadırlar. Bu süreç, bir Nasrettin Hoca fıkrasını akla getirmektedir:
Evine hırsız giren Hocaya, herkes, önlem almadığı için çıkışmaktadır. Tüm
görüşleri dinleyen Hoca, sonunda şöyle der: "İyi, güzel... Ben, önlem
almamakta hatalıyım; peki, bu hırsızın hiç mi kabahati yok?" Değerli milletvekilleri, Anayasamızda
ısrarla ve önemle altı çizilerek belirlenen laiklik ilkesinin gereği olarak
kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılamayacağı ilkelerine rağmen, siyasî varlığını kutsal din duygularına
dayandıran, seçmenleri bu manada istismar eden, söylemleri, tutumları, fiilleri
ve eylemleriyle sürekli Anayasanın bu temel ilkeleriyle çelişen, ülkenin ve
milletin bölünmesi yönünde faaliyet gösteren partiler ve mensupları oldukça
parti kapatmalar da olacaktır ve olmalıdır. Öte yandan, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi temel evrensel belgeler, din
hürriyetini mutlak manada tanımlamamaktadır. Hangi din veya inanış olursa
olsun, her emrinin tüm ayrıntılarıyla tatbikatı ve açıklanması, mutlak olarak
yaşanması, özellikle kamusal ortak alanda kargaşa yaratacaktır ve böylesi bir
durum, insan doğasına, insan haklarına ve özgürlüklerine de aykırı olacaktır.
Bir dinin veya inancın hükümlerinin mutlak uygulandığı, egemen olduğu düzenin
adı, demokrasi de olmayacaktır; olsa olsa o inancın şeriat düzeni olacaktır. Bu
tür fanatik yaklaşım ve zorlamaların insanlığı ne tür trajedilere sürüklediği
tarihte acı olarak görüldüğü gibi, yaşadığımız günlerde de en hazin şekilde
görülmektedir. Değerli milletvekilleri, temelli kapatmayı
zorlaştıralım; çünkü, bu, tüzelkişiliğin ölümü demektir ve milyonlarca
taraftarın da cezalandırılması gibi çok ağır sonuçlar vermektedir. İtiraf
edelim ki, beklenen faydayı da sağlamamaktadır. Şu günlerde örneğini
yaşadığımız gibi, kolayca yeni bir oluşum etrafında partileşilmekte, siyasî
etkinlik bu şekilde sürdürülmektedir. Kanaatimce, Anayasamızın 69 uncu
maddesiyle cevaz verilen kapatma önlemini belli sürelerde uygulamak olanaklıdır
ve gerek sistem açısından gerekse partiler açısından koruyucu, uyarıcı ve
temelli kapatılmayı önleyici bir rol oynayacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
düşünce ve anlayışla, çerçeve 25 inci maddeyle Anayasamızın 69 uncu maddesinde
yapılan düzenlemeleri Demokratik Sol Parti olarak desteklediğimizi belirtiyor;
sizlere saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası
Anavatan Partisinde. Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 25 inci maddeyle düzenlenen
Anayasamızın 69 uncu maddesindeki değişiklik üzerinde görüşlerimi arz edeceğim;
Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Siyasî partilerin, demokrasinin vazgeçilmez
unsurları olduğu konusunda artık tartışma yok günümüzde; ama, siyasî
partilerin, hangi siyasî parti olursa olsun ve hangi ülkede olursa olsun, bir
ortak paydalarının bulunması gerekir. Bu ortak payda, ortak millî şuurdur;
yani, hepimizin ortak olarak inandığımız, ortak olarak kabul ettiğimiz
değerlerdir. Bu değerlerin üzerine siyasî partiler inşa edilirler. Bu
değerlerle çatışma halinde hiçbir siyasî parti olamaz. Bu da, Anayasamızın 68
inci maddesinde belirtildiği gibi, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü konusudur; yani, burada, devletin nitelikleriyle, cumhuriyetin
nitelikleriyle, siyasî partinin faaliyetleri; yani, bir başka deyişle, devletin
ve cumhuriyetin nitelikleriyle siyasî parti kurma özgürlüğüne sahip olan
vatandaşların; yani, siyasî parti özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün
çatışmaması lazım. Biz, örgütlenme özgürlüğü adına, siyasî parti kurma ve
faaliyette bulunma adına, devletin ve cumhuriyetin niteliklerini yok
sayamayacağımız ve onunla mücadele etmeyeceğimiz, ona karşı olmayacağımız gibi,
devletin niteliklerinin ve cumhuriyetin niteliklerinin yorumunu abartarak,
özgürlükleri yok etme, siyasî parti kurma ve onların faaliyetlerini kısıtlama
açısından, eğer abartıyla, abartılı yorumlara bırakırsak, o zaman, bana göre, siyasî
parti özgürlüğünü kısıtlamış oluruz. Burada, nitekim, bir siyasî partinin
kapatılması kararında, Anayasa Mahkemesince verilen bir kararda, muhalif
hâkimlerce yazılan gerekçede şu vardı; diyordu ki, devletin ve cumhuriyetin
nitelikleriyle örgütlenme özgürlüğü dengelenmelidir; biri diğerine feda
edilmemelidir. Burada, şimdiye kadar, maalesef,
örgütlenme özgürlüğü aleyhine yorumlar yapılmıştır ve siyasî partilerin
kapatılması konusunda, maalesef, hep kuşkuyla ve hep sübjektif yaklaşımlar
ortaya konulmuştur. Bu nedenlerdir ki, objektif kriterlere ihtiyaç duyulmuştur.
Bu objektif kriterler, tabiî ki, Anayasamızın bir maddesinde tek tek yazılamaz.
Bunu, elbette, Siyasî Partiler Yasasında ve Seçim Yasasında yapacağımız
değişikliklerle biraz daha açmak mümkündür; ama, mutlaka objektif kriterlere
ihtiyaç vardır. Siyasî partiyi kapatmak istisnaî
olmalıdır, siyasî partiyi kapatmak esas olamaz. Şimdiye kadar yapılan
uygulamalarda, demokratik ülkelerle kendimizi kıyasladığımız zaman, tabiî ki,
bizde kapatılan parti sayısının bu kadar yüksek oluşu ve parti kapatma
gerekçelerinin hukukîliğini tartıştığımız zaman objektif kriterlerden uzak
oluşu, maalesef, bizim siyasî parti kapatma davalarında verilen kararları hep
tartışmalı hale getirmiştir ve bu konuda, mutlaka, objektiflik önemlidir,
objektiflik esastır. Bu kriterlerde, bundan sonra, hem uygulayıcıların dikkatli
olması lazımdır hem de yasa koyucuların dikkatle, titizlikle üzerinde durması
lazımdır. Biz, şimdiye kadar yaptığımız değişiklerde
"eylem" kelimesini, "fiil" kelimesini, temel hak ve
özgürlüklerin yorumlanmasında esas olay olmak üzere getirdik. Bundan sonra,
tahmin ederim ki, kanunu uygulayıcılar, siyasî partilerin fiillerini ya da
eylemlerini yorumlarken, değerlendirirken, artık, sadece duygusal, sübjektif
unsurlarla değil, açık seçik objektif bir şekilde eylemi dikkate alacaklardır.
Bu nedenle, ben, bu parti kapatmaların daha da zorlaştığına, burada,
inanıyorum. İdeal bir düzenleme midir; tabiî ki, bunu,
ideal bir düzenleme olarak kabul
edemiyorum; ancak, biz bir anayasa değiştiriyoruz ve bu uzlaşmayla değişiyor.
Uzlaşmayla değişen bir anayasada, elbette ki, her siyasî parti kendi görüşünü
açık seçik ortaya koyamıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bu, ideal olmasa
da, örgütlenme özgürlüğü alanında -ki,
temel hak ve özgürlüklerin bir parçasıdır- atılmış ciddî bir adımdır. Bunun bu
şekilde kabulü, bana göre, demokratikleşme açısından alınan mesafedir; bu
mesafeyi, mutlaka desteklememiz lazım. Bir diğer husus da -ben buna hep takılırım- Anayasa Mahkemesinin yargılama
usulüne ilişkin bir konu: Siyasî parti kapatılır ve milletvekillerinin
milletvekilliği sona erer, ki, bu çok önemli bir müeyyidedir; ama, maalesef, o
milletvekillerinin bir kez olsun ifadesine başvurulmaz; "sen ne yaptın
kardeşim; ben, neden senin milletvekilliği hakkını sona erdiriyorum,
yasaklıyorum" diye sual sorulmaz. Evrak üzerinden, kâğıt üzerinden,
sübjektif değerlendirmeyle, falan falan sebeplerle senin milletvekilliğin sona
ermiştir denilir. Bu, tamamen sübjektif bir değerlendirmedir; savunma hakkının
ihlalidir. Savunma hakkının ihlali açıkça ortadayken, ki, o zaman yargılanma
hakkının da ihlali söz konusudur. Siyasî partiler kapatılırken, yargılanma hakkının
ihlalinin, savunma hakkı ihlalinin olmaması lazım. Bu nedenle, önümüzdeki
aylarda, yıllarda, bizim, anayasa yargısını mutlaka gözden geçirmemiz lazım.
Anayasa yargısının, savunma hakkının, siyasî parti hükmî şahsiyetine, o
partinin kurucularına ve üyelerine mutlaka sağlanması lazımdır. Bu yargılanma
hakkını, adil yargılanma hakkını, Anayasa Mahkemesinde sağlayamadığımız
takdirde ve savunma hakkını Anayasa Mahkemesinde sağlayamadığımız takdirde,
verilen kararlar hep tartışmalı olur diyorum. Bir de, Sayın Kamalak'ın "fiil" kelimesinin
"eylem" kavramıyla değiştirilmesine ilişkin bir önergesi var. Ben,
tabiî, yargı dili açısından olayı değerlendiriyorum. Yargı dilinde hâkimler,
genelde "fiil" kelimesini kullanırlar. Ben "fiil"
kelimesinin, "eylem" kavramını karşıladığını tahmin ediyorum. Bu
nedenle, "fiil" kelimesi bir harekettir, bir eylemdir; sözlükte de,
bu, bu şekilde. Ben, böyle yorumluyorum, mesela, hâkimler gerekçeli kararlarını
yazarken, gerekçeyi yazarlar yazarlar "şu fiilî işlediği
anlaşılmıştır" diye cezayı verirler. Bu nedenle, fiil, eylemi karşılar
diyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, madde üzerinde gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır. 3 adet önerge vardır; okutup işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci
fıkrasında yer alan "beş yıl" ifadesinin "dört yıl" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 24.9.2001
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasa Değişiklik Teklifinin çerçeve 25
inci maddesiyle Anayasanın 69 uncu maddesine eklenen cümle ve fıkralardaki
"fiil" kelimesinin "eylem" kavramıyla değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. 24.9.2001
BAŞKAN - Son okutacağım
önerge, en aykırı önerge olup, okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
teklifin çerçeve 25 inci maddesiyle Anayasanın 69 uncu maddesinin yeniden
düzenlenen altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
TURHAN TAYAN (Bursa) - Katılmıyoruz efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, önerge okunmadı. BAŞKAN - Okuttum efendim
önergeyi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
2 önergemiz okundu, 3 önergemiz olacaktı Sayın Başkan. BAŞKAN - 3 önergede
okundu efendim. 3 üncü önergeyi okuturken de "en aykırı önergedir, okutup
işleme alacağım" dedim. Sayın Hatipoğlu,
anlaşılmamış, bir daha okutayım efendim: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
teklifin çerçeve 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69 uncu maddesinin yeniden
düzenlenen altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Teklif: "Bir siyasî partinin 68 inci maddenin
dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına,
ancak o parti üyelerinin kanunla belirlenen ölçütlere göre bu nitelikteki
fiilleri işlediğinin yetkili mahkemelerce kesin hükme bağlandığı ve bu
hükümlerin odak oluşturmaya yeterli olduğu hususunun Anayasa Mahkemesince
tespit edilmesi halinde karar verilir." YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, izin
verir misiniz; bir yanlışlık olmasın diye... Bizim 4 önergemiz var; siz, 3'ünü işleme
koyacaksınız; birisi bu. BAŞKAN - Evet efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Birisi, 69 uncu
maddenin yedinci fıkrasıyla ilgili, birisi de sekizinci fıkrasıyla ilgili. BAŞKAN - Efendim, siz almışsınız. Sayın
Kamalak'ın 2 önergesi var, bir de zatıâlinizin önergesi var. Mevcut 3 tane
önerge var. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
bir karışıklık olmasın. BAŞKAN - Efendim, okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi önerge
efendim bu? BAŞKAN - En son okuduğum, aykırı önerge
efendim. Sizin, odakla ilgili önergeniz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Mustafa Bey
konuşacaklar. BAŞKAN - Peki, buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önergeyle, bir partinin, yasak eylemlerin
odağı haline gelebilmesi için hüküm giyme şartının esas alınmasını
önermekteyiz. Değerli arkadaşlarım, bu önergeyle,12
Eylül rejiminin, siyasî partiler için de öngörmüş olmasına rağmen, özü
itibariyle dernekler için öngördüğü güvencenin, siyasî partilere de
tarafınızdan tanınmasını talep etmekteyiz. 12 Eylül rejiminin, Dernekler Kanununun 53
üncü maddesinde öngördüğü düzenlemeye göre, bir derneğin kapatılabilmesi için,
o derneğin suç kaynağı haline gelmiş olması lazımdır; bunun da, mahkeme
kararıyla sübut bulması gerekir. Yargıtayımız da "Dernekler Kanununun 53
üncü maddesindeki 'eylemler' sözcüğü çoğul olduğundan, bir dernek mensubunun
bir defa hüküm giymiş olması, o derneğin kapatılması için yetmez" diyor. Değerli arkadaşlarım, bunu diyen, 12 Eylül
rejiminin düzenlemesidir; dernekler için öngördüğü düzenlemedir. Takdir
edersiniz ki, siyasî partiler, derneklere nispetle çok; ama, çok daha
önemlidir. Bildiğiniz gibi, bir şeyin önemi arttıkça, onun için öngörülen
tedbirlerin de artması gerekir. Mesela, vatandaş için aslolan haktır,
hürriyettir. Yasaklar, ancak kanunla konulur. Yasağı ihlal eden vatandaşın
yargılanması gerekir; ancak, ihlal eden kişi memur ise, koruyucu tedbir biraz
daha artar; lüzumu muhakeme kararı gerekir. Eğer, suç isnat edilen kişi bir
milletvekili ise, Yüce Meclisin kararı gerekir; dokunulmazlığının kaldırılması
icap eder. Eğer, suç isnat edilen kişi milletvekili değil, bir bakan ise, bu
sefer, Yüce Kurulun, oy çokluğuyla, salt çoğunlukla o kişinin yargılanmasına
karar vermesi icap eder. Eğer, suç isnat edilmek istenen kişi, bakan da değil
cumhurbaşkanı ise, koruyucu tedbirler Anayasamıza göre daha da
ağırlaştırılmıştır. Ancak ve ancak, 150 milletvekili suç isnat edebilir ve
suçluluğuna da Türkiye Büyük Millet Meclisinin dörtte 3'ü karar verebilir. Görüldüğü gibi, bir kişinin yahut bir
nesnenin fonksiyonu, görevi, önemi arttıkça koruyucu tedbirler de artmaktadır.
Hiç şüphesiz ki, demokratik bir sistemde siyasî partilerin fonksiyonu, önemi
derneklere nispetle çok daha önemlidir. O halde, dernekler için öngörülen
tedbiri, lütfen, siyasî partiler için çok görmeyelim. Kaldı ki, değerli
arkadaşlarım, bu önergenin asıl sahibi iktidar ortağı ANAP'tır. 1986 yılında,
merhum Özal'ın Başbakanlığı döneminde, hüküm giyme şartı, Siyasî Partiler Kanununa,
ANAP tarafından oybirliğiyle dahil edilmiştir. Devrin Cumhurbaşkanı Sayın
Evren, Anayasa Mahkemesine götürmüş, Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle, hüküm
giyme şartının, demokrasinin bir gereği olduğuna karar vermiş ve açılan davayı
reddetmiştir. "Hüküm giyerler ise" ibaresinin Anayasaya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin reddine oybirliğiyle... Değerli arkadaşlarım, bu teklifin,
önerinin ikinci sahibi iktidar ortaklarıdır. Bildiğiniz gibi, 5+5 formülü diye
ifade edilen düzenlemede, başta sayın genel başkanlar olmak üzere, iktidar
partisine mensup bütün milletvekilleri bu teklifi imzalayıp, Türkiye Büyük
Millet Başkanlığına sunmuşlardır. Türkiye Büyük Millet Başkanlığı, Anayasa
Komisyonuna havale etmiş. Şu an Sayın Komisyon Başkanı "katılmıyoruz"
diyor ama, o zaman, Anayasa Komisyonu kabul etmişti bunu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Yüce Heyetiniz
de, o paketin içerisinde sadece bu maddeyi kabul etmişti. 5+5 diye ifade edilen
madde geçmediği için bu madde geri çekilmişti. Şu an, biz, o maddeyi, önerge
olarak getiriyoruz huzurunuza. Takdir, elbette sizlerindir. Değerli arkadaşlarım; Anayasanın amir
hükmü de bu yöndedir. Anayasanın 15 inci maddesinin son cümlesine göre, 38 inci
maddesinin dördüncü fıkrasına göre, hakkında verilmiş mahkeme kararı
bulunmadıkça hiç kimse suçlu sayılamaz. Hakkında verilmiş mahkeme kararı
bulunmadan hiç kimse suçlu sayılamazken, değerli arkadaşlarım, bir parti nasıl
kapatılabilir?! Bir milletvekili hakkında disiplin soruşturması dahi
açılamazken, milletvekilliği nasıl elinden alınabilir?! Değerli arkadaşlarım, bu önergenin asıl
sahibi yine sizlersiniz. Farkında mısınız bilemiyorum, 1999 yılında, 4445
sayılı Kanunla, siz, zaten, hüküm giyme şartını, Siyasî Partiler Kanununun 102
nci maddesine dahil ettiniz. Hüküm aynen şöyledir, arz ediyorum: "Parti
üyeleri, 68 inci maddenin dördüncü fıkra hükümlerine aykırı fiil ve
konuşmalarından dolayı hüküm giyerlerse, cumhuriyet başsavcılığı bu üyelerin
partiden kesin olarak çıkarılmasını o partiden ister." Getirdiğimiz önerge
budur arkadaşlar. Vicdanınıza, irfanınıza, takdirlerinize
arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, AKP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergelerin nasıl oylanacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin son fıkrasında açık
şekilde ifade edilmiştir. Önergeler, işaret oyuyla, ayrı ayrı oylanıyor; eğer
Kâtip Üyeler arasında bir ihtilaf olursa elektronik oylamaya müracaat ediliyor.
Bunu, berayı malumat arz ediyorum. Komisyonun kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasanın 69 uncu
maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "beş yıl" ifadesinin
"dört yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 24.9.2001
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Yüce Heyetin değerli üyeleri; 24 maddelik anayasa değişikliğiyle ilgili
hükümler görüştük. Paketin tamamını esas alırsanız, 37 madde. Bu 37 maddenin
hemen hemen 25'i, hak ve özgürlüklerin olabildiğince genişletilmesine yönelik.
Bu, bir başarıdır; bu, övünülecek bir şeydir. Bu paketle, bu hükümlerle, bu
düzenlemeyle, dünyanın neresine gidersek gidelim, göğsümüz gergin, başımız dik,
alnımız açıktır. Gelin, bütün bu başarıyı, yanlış bir hesapla, yanlış bir
siyasî hesapla, yanlış bir rekabet hesabıyla zedelemeyelim, lekelemeyelim,
gölgelemeyelim. Özgürlüklerden söz ediyoruz, özgürlükleri
genişlettik diyoruz. Peki, siyasî haklardan yasakladığınız insanların
yasaklılığı devam ettiği sürece hangi özgürlüklerden söz edeceğiz, hangi
rahatlamadan söz edeceğiz?! Yapmayın!.. Değerli milletvekilleri, bu, Amerika'nın
yeniden keşfi değildir, bu, bilinen şeydir. Eğer, siz, getirdiğiniz
düzenlemenin çerçeve 14 üncü maddesinde adil yargılanma ilkesini
getiriyorsanız, iyi iş yapıyorsunuz; ama, öbür taraftan isim vermeye mecburum
Sayın Ahmet Tekdal'ı, Sayın Şevket Kazan'ı yargılamadan milletvekilliğini
düşürüyor, siyasî yasağının altında eziyorsanız, bu ülkeye ömrünü vakfetmiş ve
bu ülkede, başbakan olduğu dönemde, memurun yüzde 145 zam, çiftçinin yüzde 77
zam, pancarcının yüzde 300 zam aldığı bir dönemde, bir ülkenin yöneticisini,
insanını, şahsen yargılanmadan, kendisine isnat edilen bir fiilden dolayı
yargılamadan beş yıl yasağa mahkûm ediyor, siyasî hakkını elinden alıyorsanız,
getirdiğiniz bu adil yargılamanın ne anlamı var, bana söyler misiniz?! Sayın milletvekilleri, bakınız, şu
hepimizin... Bakınız, partilerin isimlerini okuyacağım; vakit almamak için
kestirme gidiyorum: Anavatan Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi, Halkın Emek Partisi, Millet
Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Refah Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı
Parti; bunlar 69 uncu maddeyi getirmiş teklif etmişler, hepsi. Bu sizin, bu
hepimizin; teklif etmişiniz; hiçbir tanesinde siyasî yasak yok. Bu teklifler
sizin. Peki, bu verdiğiniz, kamuoyuna deklare ettiğiniz "biz yasakçı
değiliz, biz, partileri siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru sayarız, işte belgemiz"
dediğiniz yerde, şimdi mesele oylamaya gelince neredesiniz?! Bu sizin
eserlerinizdir; sahip çıkın, teklif sizin teklifiniz. Değerli milletvekilleri, bakınız, bu
meseleleri, biz, aramızda oturup çözemezsek sıkıntılardan kurtulamayız, bunu
çözmek mecburiyetimiz vardır; bu, hepimizin meselesidir. Bir başka şey daha var; neden acaba 69
uncu maddenin sekizinci fıkrasında beş yıllık yasak vardır; gerekçesi gayet
açık. 1995'teki değişiklikte gerekçe ortaya konmuş, denilmiş ki, beş yıl
oluşunun sebebi, bir seçim dönemidir. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
fiilî durum, bugün Türkiye'de, dört yıllık bir seçim dönemidir. Beş yılı bulduk
mu bir seçim döneminde; hayır. O halde, diyoruz ki, hiç olmazsa, bu yasak hiç
olmamalıdır; ama, hiç olmazsa, fiilî seçim dönemine çekelim; bunu, beş yıldan
dört yıla çekelim diyoruz. Bu, gerekçedir. Değerli milletvekilleri, biz, 2001 yılında
hâlâ 1982... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sürem bitti mi
efendim?.. Sabrınızı taşırdım, özür diliyorum. BAŞKAN - Estağfurullah; buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, biz 2001 yılındayız ve gerçekten 37 maddeyle iyi bir atılım
yaptık; ama, şimdi, mesele 69 uncu maddenin sekizinci fıkrasına gelince, çok
sataştığımız, çok beğenmediğimiz, çok öcü gördüğümüz 1982 Anayasasının
orijinaline dönüyoruz; yapmayın bunu. Gerçekten, söylediğim mantıklı şeylerdir. Değerli milletvekilleri, bu önergemize
lütfen destek veriniz. (DSP sıralarından "Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde destek vermedik mi?" sesi) Lütfen Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesini bırakınız; millete bakınız, bizim ilkelerimize bakınız, bizim
geleceğimize ve milletimizin ne düşündüğüne bakınız. Bırakın Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesini. İncil'den üçüncü babı okur gibi, ikide bir açıp
"Avrupa İnsan Hakları Altıncı Protokolü" diye okumaya başlıyorsunuz.
Millet bunu dinlemiyor, millet bunu anlamıyor; yani, anlamıyordan kastım şu:
Sizi anlamıyor millet, anlatamıyorsunuz. Elbirliğiyle bu noktaya kadar getirdik,
24 tane madde geçirdik. Geliniz, bir önergemizi, lütfediniz kabul ediniz. Bakın; Sayın Necdet Saruhan'ın bir
konuşmasını dinledik. İdam edilen çok değerli devlet adamlarımız için hep
ağıtlar yaktık, kırk sene. Bugün, Necdet Saruhan da aynı şeyi söylüyor; o da
katılıyor, hepimiz katıldık. Keşke bunu o gün fark etseydik; bugüne bir faydası
yok. Benim söylediğim şudur; bu siyasî
yasakların ağıtını bundan yirmi sene sonra yakmanın kimseye faydası yok, otuz
sene sonra yakmanın kimseye faydası yok. Ben biliyorum, eminim; siz değilseniz
çocuklarınız bu ağıtı yakacaklar; "niye yaptık bu kıyımı, niye
yaptık" diyecekler. Gelin, fırsatımız eldeyken bu önergeye
olumlu oy veriniz; hepinize saygı sunuyorum efendim. (SP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasa Değişiklik
Teklifinin çerçeve 25 inci maddesiyle, Anayasanın 69 uncu maddesine eklenen
cümle ve fıkralardaki "fiil" kelimesinin "eylem" kavramı
ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 24.9.2001
BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Malkoç; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasanın 69 uncu maddesinin altıncı fıkrasıyla
ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Yalnız, bu önergeye geçmeden önce, bir
hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üyeleri olarak, iki haftadan beri Anayasa değişikliği üzerinde yoğun bir
şekilde çalışmaktayız. Dikkatimiz bu noktadayken, dünyada çok ciddî ve önemli
gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelerden biri de, Papa II. John Paul'un
Ermenistan'ı ziyaretidir. Papa II. John Paul Ermenistan'ı ziyaret edebilir
diğer ülkeleri ziyaret ettiği gibi; bunda, çok fazla yadırganacak veyahut da
gitmemesi için söylenecek bir husus yok; ancak, Papa, Ermenistan'ı ziyaretinin
ikinci gününde, Ermeni Soykırımı Anıtına çelenk koydu, saygı duruşunda bulundu;
sadece bununla da yetinmedi. Yüzyılın başında binlerce Ermeni'nin Türkler
tarafından katledildiğini söyledi. Değerli arkadaşlarım, bu söz, sıradan bir
söz değildir. Bunu söyleyen insan da sıradan bir insan değildir. Dünyada
sayıları milyonlara varan insanların manevî lideri ve dinî lideri durumunda
olan bir insanın söylediği sözdür bu. Bu söz, Türkiye aleyhindeki faaliyetleri
yoğunlaştıracak, odaklaştıracak bir sözdür. Bu açıdan, Papa II. John Paul'un,
bu davranışını, bu sözlerini yadırgadığımızı ifade etmek istiyorum ve umut
ediyorum ki, hükümetin gerekli girişimiyle, Papa II. John Paul milletimizden
özür dileyecektir, hükümetten bunu bekliyoruz, bu teşebbüsü bekliyoruz.
(Alkışlar) Bu konuya değindikten sonra önergemize dönmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın
Kamalak ve ardından Sayın Yasin Hatiboğlu verdikleri önergeleri buradan izah
ettiler. Şimdi, onların bu izahından sonra, demokratik atılım içerisinde
olduğunu söyleyen, çok ciddî değişiklikler yaptığını iddia eden, demokrat
olduğunu iddia eden arkadaşlarımızın önemli bir kısmı bu önergelere ret oyu
verdi. Bunların reddedilmesinden sonra, aslında, bu konuların, demokratikleşme
ve demokrasi konusunun burada konuşulmasının pek bir önemi yok, bunu biliyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bravo... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Kamalak
şunu söyledi: "Anayasanın 38 inci maddesi açık. 38 inci maddede
'yargılanmadan, suçluluğu sabit olmadan kimseye ceza verilmesin' deniliyor.
Gelin, bunu, Siyasî Partiler Kanununa taşıyalım, gelin, bunu, Anayasaya
taşıyalım" Burada bazı arkadaşlarımız da "hayır, biz, insanları
yargılanmadan da suçlu kabul ederiz" diyebiliyorlar. Ardından da, tanımları
henüz belirlenmemiş olan birtakım kavramlara dayanarak insanları, siyasetten
yasaklıyorsunuz. Hadi, bir dönem milletvekilliğini düşürdünüz, ikinci dönem
milletvekilliğini niçin elinden alıyorsunuz? 1982 Anayasası, askerî dönemde
yapılan Anayasaydı, bugünün Başbakanı o gün hapisteydi, geçen dönemin
Cumhurbaşkanı gözaltındaydı, gözetim altındaydı. Bu dönemde yapılmış olan
Anayasaya yeniden alkış tutuyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, anayasa
değişikliklerinin başlangıcından beri bu Meclisin yaşadığı en talihsiz olaydır,
en talihsiz gündür bugün. (DSP ve MHP sıralarından "vay be!" sesleri) Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinin hangi
ülkesinde -gerekçelere baktığınızda birçok maddeyi Avrupa Birliğine uyuma
dayandırdınız- sizin bu onay verdiğiniz, kalsın dediğiniz müeyyide var? Demek
ki, aynı zamanda, kanunları değiştirmek de yetmiyor, kafaları da değiştirmek
gerekiyor. İnşallah, bu kafalar da değişecektir. (SP sıralarından alkışlar) Geç
de olsa değişecektir. Değerli arkadaşlarım, teklifimiz şu: 69
uncu maddede odak tanımı getiriliyor. Bu odak tanımı getirilirken, Anayasanın
hemen hemen hiçbir yerinde olmayan "fiil" kavramı getiriliyor; oysa,
Anayasanın birçok maddesinde "eylem" kavramı vardır. İşte, bu
teklifimizde fiilin eyleme dönüştürülmesi önerilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Bu, Anayasadaki
kavram birliği açısından önemli olduğu kadar, odağa getirdiğimiz tanım
açısından da son derece önemlidir. Değerli arkadaşlarım, bunun üzerinde niçin
duruyoruz? Anayasada yapacağımız bu değişiklikle odağı tanımlıyoruz; ancak,
şöyle bir hüküm var bu değişiklikte: 81 ile, 1 000 ilçeye, 3 000 beldeye,
milyonlarca üyeye sahip olan bir partinin, Hakkâri'de veya Edirne'de veya
Antalya'da veya Trabzon'daki bir üyesi suç işlediğinde, bunun genel merkez,
genel başkan veya partinin merkez karar organlarınca zımnen kabul edileceği
öngörülmüştür. Partinin genel merkezleri savcılık makamları değildir. Bir
üyenin suç işleyip işlemediğini ancak savcılar tespit eder, genel merkeze bildirir;
ancak, bu, konulmamış buraya. Onun için, en azından fiil sözünü, kavramını
eyleme dönüştürerek, önümüze çıkacak olan bu tehlikeyi asgariye indirelim
diyoruz. Bu, hem hukukun gereğidir hem Avrupa Birliğinin gereğidir hem vicdanın
gereğidir hem de anayasa değişikliğinin gereğidir diyor, önerimize destek
vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun kabul etmediği
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Sayın milletvekilleri, böylece, 25 inci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi oylamaya geçiyorum efendim. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 26 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 26. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 74 üncü maddesinin birinci fıkrasına "Vatandaşlar"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla
Türkiye'de ikamet eden yabancılar"; ikinci fıkrasına, "sonucu"
ibaresinden sonra gelmek üzere "gecikmeksizin" ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN - 26 ncı madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat... Ben de çok merak ediyordum; sizi özledik
efendim; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 737 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı
maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım. Getirilen değişiklik, mevcut Anayasanın 74
üncü maddesiyle düzenlenen dilekçe hakkını bazı değişikliklerle yeniden
düzenlemektedir. Mevcut Anayasamızda "vatandaşlar, kendileriyle veya
kamuyla ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir" denilmekteyken,
getirilen değişiklikle, "vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla
Türkiye'de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamuyla ilgili" diye
devam etmektedir. Bu maddeyle getirilen değişiklikle, karşılıklılık esası
gözetilmek kaydıyla Türkiye' de ikamet eden yabancılara da dilekçe verme hakkı
tanınmakta ve mevcut Anayasanın devamında yer alan "kendileriyle ilgili
başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir" bölümü
"geciktirilmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir"
şeklinde değiştirilmektedir ki, bu iki değişiklik de Anayasadaki eski düzenleme
şekline ileri ve gerekli birer düzenlemedir ve böylece, Anayasamızdaki bu
değişiklikle, diğer devlet anayasalarındaki "herkes" veya
"fertler" ifadeleriyle bir paralellik kurulmaya çalışılmıştır. Sayın Başkan sayın milletvekilleri;
dilekçe hakkı, idare edilenlerin bir davranışı olarak tarihin her devrinde
görülmüştür. İdare edilenler, kurulu nizamdan memnun olmakla beraber, ayrıca
birtakım hizmetler istedikleri zaman, bunu dilekçe şeklinde idare edenlere
bildirmişler, idare edenlerin hizmetlerinden memnun olmadıkları zaman da
müracaatlarını, şikâyet namı altında onlara bildirmişlerdir. İdare edenler,
idare edilenlerin kendilerine sundukları dilekleri bir dereceye kadar
hoşgörmekle beraber, şikâyetlere aynı hoşgörüyü göstermemişlerdir. Bilhassa
otoriter ve totaliter rejimlerde idare edilenlerin idareye başvurmaları asla
hoş görülmemiştir. Dilekçe hakkı, iki özelliği yahut iki
cephesi bulunan bir haktır. Bir cephesiyle, dilekçeyle kendisinin veya toplumun
menfaatını korumaya çalışırken, muhatabı olan yetkili makamlar ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi yahut kısaca devlet, kendisine sunulan dilekçeleri kabul,
muhtevasını tetkik ve neticeyi dilekçe sahibine bildirmek vecibesi altında
bulunmaktadır. Bu husus, getirilen değişiklikle "geciktirilmeksizin"
ibaresi Anayasaya konarak geliştirilmek istenmiştir. Bu noktada, Sayın Hükümetimize ve bilhassa
Sayın Başbakanımıza şu soruyu arz etmek isterim: Dilekçe sahiplerinin
dilekçelerine geciktirilmeksizin cevap verilmesini arzu ettiğiniz bu Anayasa
maddesi görüşmelerinde şu konuyu nasıl izah etmek istersiniz: Acaba, kabine
üyelerinizin, milletvekillerinin, sayın bakanlardan yazılı olarak
cevaplandırılmasını istediği sorulara, bırakın açık ve net cevap vermeyi, hiç
cevap vermemesini nasıl izah edersiniz? Örneğin, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı
Koray Aydın'a, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı kanalıyla, 13.6.2000
tarihinde Bolu Tünelindeki çökmeyle ilgili, 4.3.2000 tarihinde İller Bankası
Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü ihalelerinin neden davet
usulüyle yapıldığıyla ilgili, 17.8.2000 tarihindeki afet konutlarının neden
Sayıştay denetimine tabi olmadığıyla ilgili, 28.2.2001 tarihli galvanizli kafes
tel birim fiyatlarıyla ilgili, 4.6.2001 tarihli asbest elyaflı içmesuyu
borularıyla ilgili sorularıma bugüne kadar cevap alamadım. BAŞKAN - Sayın Polat, sizi özlemiştik;
ama, şimdi, 26 ncı maddeyle Koray Aydın'ın ne ilgisi var?! ASLAN POLAT (Devamla) - Arz edeyim.
Dediğim şu: Dedim ki, vatandaşın dilekçelerine gecikmeden cevap vermek
istiyorsunuz. Ben Sayın Bakana beş defa soru soruyorum, hiçbirine cevap
verilmiyor. BAŞKAN - Sayın Polat, size cevap verme
imkânı olmayan Sayın Bakana burada... ASLAN POLAT (Devamla) - Başbakana
soruyorum... BAŞKAN - Başbakana sorun efendim,
hükümetin başı var. Koray Bey yok burada. ASLAN POLAT (Devamla) - Konuşmamda
"Sayın Başbakan bu soruya nasıl cevap verir" diye sordum. BAŞKAN - Sayın Başbakanı muhatap alırsanız
mesele hallolur. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben de onu
söyledim efendim. BAŞKAN - Peki efendim, buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - dedim ki: Sayın
Başbakanım, kabine üyeleriniz milletvekillerinin sorularına acaba geciktirmeden
cevap veriyorlar mı; vatandaşlara bu hakkı tanıyorsunuz? Ben diyorum ki, onbeş
aydan beri 5 defa yazılı soru soruyorum, hiçbirine cevap vermiyor. Bunun
üzerine ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına şikâyet ediyorum, bir
bakan, sizin delaletinizle sormuş olduğum sorulara cevap vermiyor diyorum; yine
cevap alamıyorum. Sonra 6 ıncı bir soru soruyorum, bunda da diyorum ki: İller
Bankasınca müteahhitlere yapılan ödemelerde de ayrıcalık tanınıyor, bunlar
hakkında ne cevap verirsiniz? Buna da cevap alıp almayacağımı bilemiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen... ASLAN POLAT (Devamla) - Burada arz etmek
istediğim; bu sorularımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizler
dahi onbeş ayda cevap alamazken ve bazı bakanlarımız da sadece yasak savma
kabilinden verdikleri cevaplar karşısında, halkımızın, gerek Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dilekçe Komisyonuna, gerekse ilgili kamu kuruluşlarına
verdikleri dilekçelerine ne kadar geciktirilmeksizin ve doyurucu cevap
alacaklarını veya aldıklarını dikkatinize sunmak için bu örneği verme lüzumunu
hissettim. Dilekçe ve şikâyet hakkıyla ilgili olarak
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de 13 üncü maddesinde "bu sözleşmeyle
tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmî görev
ifa eden kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa,
durumun düzeltilmesi için ulusal bir makama başvurma hakkına sahiptir"
diyerek, şikâyette bulunabilme hakkını güvence altına almıştır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bu konuda oldukça duyarlı davranmaktadır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkan, süresini çok aştı. BAŞKAN - Efendim, herkese 1 dakika ilave
süre veriyorum. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkan, 2 dakika oluyor. BAŞKAN - Hayır efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Herkese 2 dakika
verdi, niye sabırsız oldunuz ki!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Burada
ciddi bir iş yapıyoruz; anayasa değişikliği yapıyoruz. OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Maddeyle ilgili
konuşmuyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen!.. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum. Sayın Bakanım, ben bir şey söylemedim ki,
sadece, getirdiğiniz dilekçe hakkında "geciktirilmeksizin"
diyorsunuz; bir milletvekiline bile, bakanlarınız, onbeş ayda, 5 defa sorduğu
sorulara -ayrı ayrı konularda- cevap vermek lüzumunu hissetmiyor. Bunu dikkate
arz ettim ve çok ciddi olarak söyledim. BAŞKAN - Efendim, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tarafından gönderilen yazılı sorulara, sizlerin sorularınıza
en geç üç gün içinde yazılı cevap geliyor. Sizin buyurduğunuz eğer sözlü
soruysa, biliyorsunuz, 500 tane... ASLAN POLAT (Devamla) - Yazılı efendim,
yazılı. Sayın Başkanım, şimdi, ben, yazılı soru
olarak veriyorum ve 5 adet soruma onbeş ayda cevap alamadım ve ben bunu dikkate
sundum... BAŞKAN - Efendim, meseleyi bitirelim... ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Grup
Başkanvekili niye rahatsız oldu, onu anlamadım! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu ciddî
bir iştir; Anayasada değişiklik yapıyoruz!.. BAŞKAN - Efendim, rahatsızlık değil;
burada olmayan bir insanın ismini zikretmeseydiniz müdahale etmeyecektim; bir. İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dilekçe Komisyonu, kurulduğundan bugüne kadar inanılmaz bir performans
gösteren, hatta, hatıralarında yazan rahmetli Menderes'in de orada ihtisas
yapıp geldiği bir komisyondur. Dilekçe Komisyonunu da savunmak herhalde bana
düşer. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam Sayın
Başkan, savunun da... BAŞKAN - İnsaf!.. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben, konuşmamın
başında da Sayın Başbakanın dikkatine arz ettiğimi söyledim. BAŞKAN - Sayın Polat, hakikaten
özlemiştik... Buyurun... Çok teşekkür ediyorum... Renk
getirdiniz... ASLAN POLAT (Devamla) - Saygılar sunarım.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sağ olun efendim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA REMZİ ÇETİN (Konya) -
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Anayasa değişikliği görüşmelerimiz,
görüldüğü gibi, büyük milletimizin arzusuna uygun bir şekilde, siyasete ve
siyasetçiye güven verecek bir tarzda, büyük bir konsensüsle devam etmektedir;
bu şekilde neticelenmesi de en büyük arzumuzdur. Değerli arkadaşlarım, dünyanın
globalleştiği, âdeta büyük bir köy haline geldiği bir zamanı hep beraber
yaşamaktayız. Haberleşme, teknolojik imkânlar o kadar zirveye çıkmıştır ki,
dünyanın herhangi bir yerindeki gelişme, diğer bir ucuna, saniyelerle denecek
bir zaman dilimi içerisinde intikal edebilmektedir. Bunun tabiî neticesi
olarak, iş, yatırım, turizm gibi çeşitli sebeplerle, pek çok ülkenin insanı
diğer ülkelere gitmekte, oralarda yerleşmekte, belli bir zaman diliminde
oralarda yaşamaktadırlar. Bizim de, bugün, Avrupa Birliği içerisinde dört
milyona yakın insanımız çalışmakta, oralarda ikamet etmektedir. Dolayısıyla,
dilekçenin, bir insan hakkı olması, temel insan hakları arasında bulunması
münasebetiyle Anayasamızda yer alması da oldukça yerinde olmuştur ve
mütekabiliyet esası, aynı zamanda, devletlerin gururu, büyüklüğüyle mütenasip
eşdeğer bir uygulamadır. O bakımdan, bizim insanımıza, dilekçe hakkıyla hak
arama imkânını veren devletlerin insanlarının da Türkiyemizde aynı hakka sahip
olması 26 ncı maddeyle getirilmektedir ve oldukça yerinde bir uygulamadır. Değerli arkadaşlarım, biz, millet olarak
en ileri derecede organizasyonlara sahip olduğumuz halde, bir devletin sahip
olması lazım gelen bütün mekanizmalara sahip olduğumuz halde, en derin devlet
tecrübesiyle, asırlardan beri yaşayagelen ve yeryüzünde, en engin devlet
tecrübesine sahip olan ülkelerden biriyiz; fakat, buna rağmen, stabil bir anayasa
yapma konusunda, maalesef, başarılı olduğumuz söylenemez; çünkü, Amerika
Birleşik Devletlerini esas aldığımız zaman, Amerika, 228 yılda, Anayasasında,
hemen hemen hiçbir değişiklik yapmamış, sadece 4 maddesinde cüzi tadilatlar
yapmıştır; yani, Amerikan Anayasası, temel bir metin olarak, orijinal bir metin
olarak muhafaza edilmiş; ihtiyaçlar, kanunlarla görülmüştür. Bizde durumun
böyle olmadığını üzülerek ifade ediyorum. Ayrıca, Sayın Başbakana "57 nci
cumhuriyet hükümeti zamanında, toplam olarak sorulan, dilekçeyle yapılan
müracaat ne kadardır; bunlara verilen cevaplar nedir ve cevap verme konusunda
ihmali olan görevlilere ne gibi bir muamele yapılmıştır" şeklinde sorulan
bir suale verilen cevap şudur: 57 nci hükümete 75 000 civarında dilekçeyle müracaat
olmuştur. Fakat, bu dilekçelere cevap verme konusunda oldukça yetersizlik söz
konusudur ki, Ceza Kanunumuzun 240 ıncı maddesine göre, burada, dilekçeye cevap
vermeme, bir ihmali ve aynı zamanda 240 ıncı maddeye göre cezaî müeyyideyi
gerektirdiği halde, bugüne kadar da herhangi bir işlem yapılmadığı Sayın
Başbakan tarafından ifade edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, sivil bir anayasaya
ihtiyacın Türkiyemizin öncelikli gündemi olduğu her zaman ifade edilmiş,
çeşitli programlarda, seminerlerde, konferanslarda, bu konu devamlı tartışma
haline getirilmiştir. Birey hakkı da, Türkiye'de esas ele alınan
konular arasındadır. Değerli hukukçularımızdan Mustafa Erdoğan, bu konuyla
ilgili görüşlerini şu şekilde sıralamaktadır: "Hukuk devleti, sadece,
kendini hukukla kayıtlayan devlet demek değildir. O, aynı zamanda, kişilere
hukuk güvenliği sağlayan devlet anlamına da gelir." Bir diğer ifadesinde
"hukuk devleti ile kanun devleti veya mevzuat devletinin anlamları
birbirinden tamamen farklıdır. Evrensel anlamda hukuk ise, uygar ve barışçı bir
toplumsal varoluşun temeli olan eşitlik, adalet ve insan haklarına dayanan bir
normlar sistemini ifade eder. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti kendisini idame
ettirmek için gerekenleri yapmakla yetinmemekte, ayrıca, toplumu da tanzim etmeye,
vatandaşlara, nasıl inanmaları, nasıl düşünmeleri ve nasıl yaşamaları
gerektiğini de buyurmaya kalkışmaktadır. Hatta, resmî olarak ayrıcalıklı hale
getirdiği hayat tarzını tercih etmeyenlerin, okuma, kamu görevlisi olma ve daha
da vahimi, serbest mesleğini icra etme haklarını ellerinden almakta, yani,
vatandaşlarının rızkına bile tasallutta bulunma yetkisini kendinde
bulmaktadır" demektedir, değerli hukukçumuz. Değerli arkadaşlarım, bu söz konusu edilen
tıkanıklıkları giderebilme amacıyla
yapılmakta olan bu çalışmalar, gerçekten, vatandaşlar tarafından da ilgiyle
izlenmekte ve takdir edilmektedir. Bu tür uzlaşmaların, siyasete ve siyasetçiye
duyulan güveni de ciddî şekilde artıracağını da ifade etmek isteriz. Bakın, burada, ayrıca, evrensel ölçekte
durumumuzu mukayese etmek istediğimiz zaman enteresan rakamlar var. Avrupa
Konseyi üyelerinin evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerini... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız
lütfen... REMZİ ÇETİN (Devamla) - ...onaylama
sayılarına bakıldığında,, toplam 269 sözleşmeden Türkiye'nin imzaladığı 70'tir.
Evrensel insan hakları sözleşmeleri onay sayısı 52, Türkiye'nin onayladığı
24'tür. Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri onay sayısı 181, Türkiye'ninki,
ancak, 31 olabilmiştir. Avrupa Konseyi insan hakları sözleşmeleri onay sayısı
26, Türkiye'nin onayladığı 9'dur. BAŞKAN - Efendim, lütfen... REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, hemen toparlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu anayasa tadilatı
esnasında eksik kalan kısımlar da söz konusudur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Yüksek Askerî Şûranın
kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Paket, demokratik açılımı sağlama
açısından yeterli değildir. Toplumumuzda yıllardır tartışılan
"seçilmişler, atanmışlar" durumunda ciddî bir değişikliğin olmadığını
da ifade ediyorum. Son olarak, bu tür uzlaşmalarla, Meclisin
itibarının gerektiği gibi artırılabileceğini ifade ediyor, saygılar
sunuyorum.(AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi
Grubunda efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Teklifin 26 ncı maddesiyle ilgili olarak
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sizlere sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılar sunarak sözlerime başlıyorum. Son elli yıldan bu yana, özellikle son
çeyrek asırda, bütün dünyada, devlet anlayışında, yönetim anlayışında çok büyük
değişiklikler vardır. Artık "devlet neleri yapmalıdır" yerine, devlet
neleri yapmamalıdır; ama, buna karşılık da, devletin yönetimine, kamu
yönetimine vatandaşın ve halkın ne yönlerde katılması sağlanmalı, şeffaflık
nasıl sağlanmalı ve birey, her türlü güce karşı, özellikle devlet gücüne karşı
nasıl korunmalıdır anlayışı önde yer almaktadır. İşte, bugünkü Anayasamızın 74
üncü maddesinde "dilekçe hakkı" başlığıyla ortaya koyduğumuz bu hak,
benzer kelimelerle, benzer beyanlarla, 1924 Anayasasında da var, 1961
Anayasasında da var. Bireyin, devletle olan, kamu kurumlarıyla olan
ilişkilerinde hakkını arama, şikâyet etme, rahatsız olduğu işlemlerden dolayı
ilgili mercilere tek başına veya topluca müracaat hakkını veren bir maddedir.
Bu hak, tabiî ki, insanımıza verilecek olan temel haklardan, diğer özgürlükler
gibi, temel özgürlüklerden bir tanesidir. Bu yapılan değişiklik, iki ana kısmı
kapsamaktadır. Bunlardan birincisi, bugüne kadar sadece Türk vatandaşlarına
tanınan bu hakkın, anayasa değişikliğinin yasalaşmasından sonra, Türkiye'de
ikamet eden yabancılara da verilmesidir. Bir anlamda, Türkiye'de oturan
yabancılar da, yetkili mercilere ve Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat
etmek suretiyle haklarını arayabileceklerdir. Gözünü Avrupa Birliğine dikmiş bir
Türkiye'nin de, bu hakkı, ülkede oturan yabancılara tanıması kadar da doğal bir
şey olamaz. İnsan Hakları Sözleşmesinin 16 ncı maddesinde bir hüküm var. Biz,
bu sözleşmeyi kabul etmekle, zaten, bu hakkı tanıyacağımıza, peşinen, her
şeyden önce söz vermişiz. Burada "Hukukî Yola Başvurma Hakkı" başlığı
altında "bu sözleşmede beyan edilen hak ve özgürlükleri ihlal edilen
herkes, ulusal bir makam önünde etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkına
sahiptir" deniliyor. Bu nedenle, bu ibareyi, yani yabancılara da hak
tanıma ibaresini Anayasamıza eklememiz gayet doğaldır. Bir anlamda, Anayasamızı
uluslararası platforma açmak, uluslararası platforma uygun hale getirmek
bakımından da yerinde bir davranıştır. Yalnız, aynı değişiklikte dikkati çeken
bir olay var. İkinci paragrafa "gecikmeksizin" ibaresini ekliyoruz;
yani, yapılan müracaata gecikmeksizin cevap verilecek. Şimdi, bu
"gecikmeksizin" ibaresi, çok geniş bir ibare; bu, kişiye göre, kuruma
göre, olaya göre değişen bir ibare. Tabiî, anlaşılıyor ki, makul bir süre
içerisinde cevap vermek kastediliyor ve bunun da mutlaka kanunla düzenlenmesi
lazım. Zaten, Anayasanın 74 üncü maddesi, bu başvuru hakkında, mutlaka kanunî
bir düzenleme de gerektiriyor. Bu nedenle, yasa koyucu olarak, bundan sonra,
mutlaka bir kanun düzenlemeli ve o yasanın içerisinde, müracaata mutlaka makul
bir süre içerisinde cevap verilmesi gerektiğini bir müeyyideye bağlamalıyız;
çünkü, kamu kurumlarında, genelde, yanlışlığı kabul etmeme, yaptığı işin
mutlaka doğru olduğuna inanma ve vatandaş müracaatlarına da pek fazla kulak
asmama gibi bir alışkanlık var. Bu alışkanlığı değiştirmemiz lazım; bireyin
hakkını mutlaka arayabilmesi için, bu alışkanlığın mutlaka değiştirilmesi ve
kamu kurumlarının, vatandaşın sesine, vatandaşın sözüne ve müracaatına daha çok
dikkat eder hale getirilmesi mutlaka gerekiyor. BAŞKAN - Toparlar mısınız. HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Hemen
efendim... Bir şey söyleyeceğim... Bu arada, Anayasamıza bir madde daha, bir
konu daha eklememiz lazım -pek çok Batı anayasasında var, uygulama da var;
Osmanlı vaktiyle uygulamış- ombudsman kurumu... Biliyoruz ki, kamu kurumlarından
rahatsız olan çok vatandaşımız var; biliyoruz ki, pek çok vatandaşımızın
mahkemelerde hakkını, hukukunu araması hem kolay değil hem de ucuz değil.
Demişiz ki "idarenin hiçbir eylemi yargı denetimi dışında
bırakılamaz." Bırakılamaz da, vatandaş yargıya nasıl müracaat edecek,
hangi parayla müracaat edecek ve hakkını nasıl arayacak? Onun yerine, hâkim
olmayan, hakem olmayan; ama, kamu kurumları karşısında haklı olan vatandaşın
hakkını arayan ombudsman müessesesini, en kısa zamanda, mutlaka, hayata
geçirmemiz lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Bunu da
tamamladığımız zaman, bireyin hakkını çok daha iyi korumuş oluruz. Çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın
Kozakçıoğlu. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Son cümleleri
anlaşılmadı Sayın Başkan, mikrofonu açsaydınız... BAŞKAN - Ben açtım; ama, açılmadı efendim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Tamamlamasına
müsaade etseydiniz... Zabıtlara geçmedi... BAŞKAN -Düğmeye bastım, açılmadı
efendim; Sayın Kozakçıoğlu da bitirdi.
Sayın Ercan, istirham ederim; yani, böyle bir nezaketsizlik yapar mıyım; hele,
Sayın Kozakçıoğlu'na?!. Ama, bazen açılmıyor. Efendim, 26 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 25 inci maddesinin gizli
oylama sonucunu açıklıyorum: Katılan üye : 470 Kabul : 428
Ret : 28
Çekimser : 6
Boş : 5
Geçersiz : 3 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk sağlanmıştır. 26 ncı maddenin oylamasına geçiyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) Rüştü Kâzım Yücelen... BAŞKAN - Efendim, Ulaştırma Bakanı Sayın
Oktay Vural'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var
mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir; oy kupaları
kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 27 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 27. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
76 ncı maddesinin ikinci fıkrasında
geçen "ideolojik veya anarşik eylemlere" ibaresi, "terör
eylemlerine" şeklinde değiştirilmiştir BAŞKAN - 27 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu; buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve
27 nci maddesiyle ilgili, Saadet Partisinin görüşlerini arz etmek için
huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değiştirilmesi düşünülen Anayasanın 76 ncı
maddesi, milletvekili seçilme yeterliliğiyle ilgili maddedir. Bu maddenin
ikinci fıkrası, kimlerin milletvekili seçilemeyeceğini uzun bir liste halinde
sıralamaktadır. Aslında, bu maddenin birinci fıkrasında "otuz yaşını
doldurmuş her Türk seçilme hakkına sahiptir" dedikten sonra, çok uzun bir
fıkrayla, kimlerin milletvekili seçilemeyeceği uzun uzun anlatılmaktadır. Şimdi
önümüzde bulunan değişiklik teklifinde, bu listenin içindeki "ideolojik ve
anarşik eylemlere katılma" sözcükleri çıkarılıyor, yerine "terör
eylemleri" sözcükleri monte ediliyor. Elbette, bu, olumlu bir adımdır. Şu
ana kadar yapılan bütün değişikliklerle ilgili, partimiz sözcülerinin ifade
ettiği gibi, biz, bu değişikliği de olumlu karşılıyoruz. Şüphesiz, bu maddede, değiştirilmesi
gereken başka unsurlar da vardır. 76 ncı maddedeki "ideolojik veya anarşik
eylemlere katılma" ifadesi, aslında, 1982 Anayasasının temel mantığını da
ele vermektedir. Zira, bu Anayasa, devleti kutsayan, devleti ideolojiyle
bezeyen, devleti bir ideolojinin güdücüsü ve dayatma aracı olarak gören bir
zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyete göre, devletin bir resmî ideolojisi vardır ve
bu resmî ideolojinin yandaşları ve karşıtları vardır. Devletin resmî
ideolojisinin yanındakiler iyi vatandaş, vatansever, vatanperver;
dışındakilerin tamamı da tehlikeli, rejim düşmanı veya en azından potansiyel
suçlu. O halde, onların suçlanması, cezalandırılması, hatta siyasetten
yasaklanmaları çok doğal görülmektedir. İşte, asıl değişmesi gereken bu
zihniyettir. Vatandaşları ideolojik mensubiyetlerine göre iyi, kötü,
vatansever, vatanperver, hain diye tasnif etmeye kalktınız mı ne demokrasi kalır
ne de hak, hukuk ve adalet. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Saadet Partisi, anayasa değişikliği konusu gündeme geldiği günden bu yana son
derece ilkeli, tutarlı ve dürüst bir politika izlemiş; yeterli olmasa da ileri
bir adım olarak nitelendirdiği bu değişikliklere destek vereceğini ifade
etmiştir. Bu, tutarlı, ciddî, ilkeli tavrımızı birileri yeterince idrak
edememiş olabilir. Onlara, bu değişiklik önerilerinin her birine
"evet" derken, bu kimin veya kimlerin işine gelir diye bakmadan oy
verdiğimizi, ilkelerimizi esas aldığımızı, bu ve benzeri maddelerde
takınacağımız tavırlardan da göstereceğiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Saadet Partisi, ayıplı demokrasiye "hayır" diyor. Saadet Partisi,
gerçek ve tam demokrasiyi tesis etmenin mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Saadet Partisi, yasaksız Türkiye hedefini
gerçekleştirme mücadelesini bıkmadan, usanmadan sürdürecektir. "Siyaset
yasağı" kavramını, çağdışı bir yönetim arzusunun tezahürü olarak
gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. Saadet Partisi, "düşünce suçu"
diye bir kavramı kabul etmiyor. Düşünceyi suç sayan zihniyeti, elbette, biz,
ilkel ve çağdışı bir zihniyet olarak kabul ediyoruz. Biz, herkese özgürlük
talep ediyoruz. Bize özgürlüğü çok görenlere de özgürlük talep ediyoruz.
Özgürlük ve yasaksız Türkiye taleplerimize kişilere endeksli siyaset yorumunu
getirenlere de, biz, özgürlük talep ediyoruz; çünkü, biz Saadet Partiliyiz;
çünkü, biz, bu çocuğun öz anasıyız; çünkü, biz, Türkiye, özgür, mutlu ve
yarınlarından emin insanların ülkesi olsun istiyoruz; korkan, ürken, horlanan,
itilip kakılan insanların ülkesi değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim; kesmiyorum,
devam edin siz, konuşacaklarınızı bitirin, rahat konuşun. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - İşte, bu
düşünce ve inançla, Anayasanın 76 ncı maddesinde öngörülen bu değişikliği uygun
gördüğümüzü ve buna destek vereceğimizi huzurunuzda ifade etmek istiyorum. İzninizle, bundan önceki maddede görüş
ifade eden iktidar partisine mensup bir arkadaşımın burada ifade ettiği iki
cümleye de değinmekte yarar görüyorum. Arkadaşımız, Anayasa değişikliklerinin
yapıldığı bir paketin tartışıldığı bir ortamda, bir oturumda "parti
kapatılmasının son derece doğal olduğunu, partiler kapatılmıştır, bundan sonra
da partiler kapatılacaktır" demek suretiyle, bana göre, şu iki gün, şu
Mecliste görülen güzel havaya hiç de uygun olmayan bir tavır sergiledi. Değerli milletvekilleri, ben, o kapatılan,
kapatıldığı ifade olunan siyasî partinin geçmişte mensubuydum. Geçmişte mensubu
bulunduğum parti kapanmıştır; ama, şimdi, huzurunuzda alnım ak yüzüm açık
duruyorum; çünkü, ben veya kapatılmış bulunan partimin mensuplarından hiçbirisi
vurguna, soyguna, ahlaksızlığa, çeteciliğe karışmadı. Bu mutluluğu yaşayarak
huzurunuzda bulunuyoruz ve bu demokrasi ayıbının da bu Mecliste yapılacak
çalışmalarla önlenebileceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 26 ncı
maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy : 417 Kabul : 383 Ret : 18 Çekimser : 16 Böylece, 26 ncı madde de Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiş oluyor. Sayın milletvekilleri, bununla beraber 7
maddeyi oylamış oluyoruz efendim. Onun için, saat 20.30'a kadar birleşime ara
veriyorum. Teşekkür ederim. Kapanma
Saati : 19.25 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 20.30 BAŞKAN : Başkanvekili
Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY
(Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 134 üncü
Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. -
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S.
Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon yerinde. 27 nci madde üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz. Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut'un. Buyurun efendim. AKP GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76
ncı maddesini değiştiren kanun teklifinin çerçeve 27 nci maddesi üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Siyaset, bir toplumun bugününü doğru
kurallar ve yöntemlerle inşa etme ve geleceğini de doğru projelendirme işidir.
Siyasî partiler ise, halkın sosyoekonomik ve sosyokültürel taleplerini devlete
ileten ve devlet mekanizmasını bu doğrultuda çalıştırmak üzere iktidara talip
olan sivil siyasî kuruluşlardır. Bu nedenlerle, görev ve çalışma alanları,
kamusal değil, özel alan; tabi olacakları hukukî alan ise, kamusal değil, özel
olmalıdır. Batı demokrasilerine baktığımızda,
partilerin bazı fonksiyonlarını, örneğin, seçimlerdeki rollerini düzenleyen
yasalara rastlanmakla birlikte, parti hayatının bütününü kapsayan bir
düzenlemeyle pek karşılaşmamaktayız. Türkiye, parti hayatının tümünü kapsayıcı
bir düzenlemeye tabi tutma yolunu, ilk kez, 1965 tarihli Siyasî Partiler
Yasasıyla seçmiştir. Kapsayıcı düzenlemenin en önemli
sakıncası, siyasal sorunlara hukukî çözümler getirmeye çalışmak gibi pek
gerçekçi olmayan bir ilkeden hareket etmesi olmaktadır. Yeni Siyasî Partiler
Yasası ve buna paralel bir biçimde düzenlenen seçim yasaları da, daha önceki
yasal düzenlemelerde olduğu gibi, parti ve adaylık yasakları ile partilerin iç
düzenleriyle ilgili olarak çok sayıda ayrıntılı hükümler getirmiştir. Batı demokrasilerinin hemen hemen
tamamında, parti tüzüklerinde düzenlenen bir çok konu, bizde yasa ve hatta,
anayasa hükmü konusu yapılmıştır. Yasak ve kısıtlamalara anayasal kılıf
hazırlanmış veya anayasal norm haline getirilerek kaldırılması veya yeniden
düzenlenmesi zorlaştırılmıştır. Sonuç olarak gelinen nokta ise, siyasî
partiler ve adaylarla ilgili yasal düzenlemelerin kapsayıcılık ilkesine göre
hazırlanmasının ötesinde, aşırı müdahaleci bir anlayışın ürünü olarak karşımıza
çıkmaksıdır. Böyle bir anlayış ve uygulama ise, demokrasinin ve
demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Toplumsal olguların yasalarla
yönetilebileceği yanılgısı, yasa koyucuya, özellikle darbe yönetimleri
sonrasındaki anayasa koyucularına egemen olmaktadır. Bu tutumun temelinde ise,
siyasî partilere, siyasetçilere ve seçilmişlere duyulan kuşku yatmaktadır. Bu nedenledir ki, AK Parti, Türkiye'de
siyaset anlayışının tümden gözden geçirilmesine inanmanın ötesinde, siyaset ve
siyasetçiye olan güven ve itibarın yeniden tesis edilmesinin şart olduğuna
inanan ve gerçekleşmesi için somut önerileri ve siyasî projeleri olan bir
partidir. Bu çerçevede; Siyasî Partiler ve Seçim Kanunları yeniden
düzenlenerek, çağdaş demokratik anlayışın gereklerine uyumlu hale
getirilmelidir. Parti kuruculuğu, üyeliği ve adaylıklarla
ilgili olarak, siyasal hak ve katılımcılık en geniş şekliyle kullanılması esas,
kısıtlamalar istisna olmalı; siyasî hakkı ortadan kaldıracak şekilde
kısıtlamaya gidilmemelidir. Parti içi demokrasi, en geniş ve en etkin
şekilde, bireyin ve azlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma
hakları sağlanacak şekilde tesis edilmelidir. Parti teşkilatlanmaları, üyelikleri, aday
tespitleri, malî yapıları, adayların seçim harcamaları şeffaf ve denetlenebilir
olmalıdır. Siyasî parti yasakları ve siyasî
partilerin kapatılmalarıyla ilgili hükümler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir. Nüfusumuzun önemli bir bölümünün genç
olması ve eğitimli gençlerin sayısının artması göz önüne alınarak, bu kesimin
kendi temsilcileriyle temsiline olanak sağlamak için, milletvekili seçilme yaşı
25'e indirilmeli; parti adaylarının tespitinde, tüm üyelerin katılımıyla
yapılacak yargıç teminatlı önseçim sistemi esas alınmalıdır. Bu ve buna benzer çağdaş ve demokratik
öneriler çoğaltılabilir. Asıl olan, samimiyetle bunların
gerçekleşmesi için çalışmak ve siyasal yaşamı düzenleyecek iki ana kanun için,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tüm partiler arasında ortak bir uzlaşma
sağlayarak, anayasa değişikliğini takiben ele almak, temiz siyaset ve temiz
siyasetçi yolunu açmaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. SADIK YAKUT (Devamla) - Bu genel
değerlendirmenin ışığı altında, ilgili değişiklik maddesine gelecek olursak: Anayasa koyucu, sivil uzlaşıcı iradesinin,
milletvekili adaylarında aranacak kriterlerde, kapsayıcı ve aşırı müdahaleci anlayıştan
kısmen de olsa vazgeçmekte; çok geniş kapsama alanı olan ve siyasî hak ve
siyasî özgürlüğünü de kısıtlayacak şekilde düzenlenen ideolojik ve anarşik
eylemlere katılanlar için getirilen genel kısıtlılık ve adaylığı engelleme
halini, demokratikleşme yolunda önemli bir adım atarak, terör eylemine
katılanlara indirgemektedir. Siyasî hakların en geniş şekilde
kullanımını sağlamaya ve seçimlerde aday olmayla ilgili kriterlerde kısıtlılığı
kısmen de olsa kaldırmayı içeren bu değişikliğe katılıyor ve destekliyoruz. Mevcut düzenlemede, geniş ve belirsiz bir
alanı içeren şekildeki kısıtlılığın, yasal öğelerle tanımı yapılmış ve
uluslararası hukuka ve uluslararası mahkeme içtihatlarına uygun bir şekilde
daraltılarak yapılmak istenen değişiklik düzenlemesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, ulusal ve uluslararası arenada saygınlık kazandıracak ve Türk
demokrasisiyle ilgili bir siyasî istismar konusu ortadan kalkacaktır. Saygılarımla. (AKP ve SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 27 nci madde üzerinde gruplar
adına başka söz isteyen var mı? Yok. 27 nci madde üzerinde gruplar adına
yapılan konuşmalar bitmiştir. 1 adet önerge vardır; okutup oylarınıza
sunacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 27 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Genç burada mı? Yok. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Mevcut metindeki "ideolojik
veya anarşik" ibareleri terör diye tanımlanmıştır. Oysa, her ideolojik suç
terör suçu sayılmayabilir. Bu itibarla, mevcut metin daha
isabetlidir. BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 27 nci maddenin görüşmeleri bitmiştir. 27 nci maddeyi oylarınıza sunacağım
efendim. Adana ve İstanbul illerinden oylamaya
başlıyoruz efendim. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Tasnif devam ederken 28 inci
maddenin görüşmelerine başlıyoruz. 28 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 28. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 83 üncü maddesinin dördüncü fıkrası madde metninden çıkarılmış;
maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir. "Dokunulmazlıkla ilgili işler,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşma tarihinden itibaren en geç üç ay içinde
sonuçlandırılır." "Dokunulmazlıkla ilgili oylama Genel
Kurulda gizli olarak yapılır." "Milletvekilleri hakkındaki ceza
davaları Yargıtayda görülür. Bu davalarla ilgili hazırlık soruşturmasının
yürütülmesi, kamu davasının açılması, hükmün temyizi ve diğer yargılama
esasları kanunla düzenlenir." BAŞKAN - 28 inci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (SP
sıralardan alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hepimiz, önümüzdeki Anayasanın serüvenini
biliyoruz. 1980'de bir ihtilal yapılmış. İhtilali yapanlar, milletvekillerinin
bir kısmını hapishanelere bir kısmını da evlerine göndermişler. Onların yerine
de, istedikleri kişileri Danışma Meclisine atamışlar ve demişler ki, "siz
de bir anayasa yapın." Danışma Meclisi de, ihtilal şartlarında, önümüzdeki
Anayasayı yapmış; ama, bu Anayasa, ihtilal mantığıyla yapılan bu Anayasa,
yıllardır bir sorun olarak toplumun önünde duruyor. Toplum, bugün yaşadığımız
bütün sorunların kaynağı olarak bu Anayasayı görüyor. Çünkü, bu Anayasa,
toplumun ihtiyaçlarını karşılayamıyor, toplum bu Anayasaya sığmıyor; çünkü, bu
Anayasa, olağan şartlarda hazırlanmış bir anayasa değil, ihtilal ürünü bir
anayasa. Sonra, ulusal bir uzlaşmayı da temsil etmiyor. Bu Anayasayı yapan
iradenin meşru olup olmadığı hususunda da Türkiye'de tartışmalar yapılmış, hâlâ
da yapılıyor. En önemlisi, katılımcı ve çoğulcu bir anayasa değil. Düşünce ve düşünceyi
örgütleme hürriyetini güvence altına almıyor. Vatandaşı, düşünce ve kanaatine
göre ayırıyor bu Anayasa. Özellikle de, bu Anayasa, birkısım düşünceyi meşru
görerek koruma altına alırken, bir başka kısım düşünceyi de tehlikeli görerek
yasaklıyor. Sivil, çoğulcu, katılımcı ve uzlaşmacı olmayan, ideolojik ve
baskıcı bir yapısı olan 82 Anayasasının 37 maddesinin değiştirilmesi,
değiştiriliyor olması bu Meclis için önemli bir adımdır. Bütün grupları ve
Uzlaşma Komisyonunu, ben de, diğer arkadaşlarım gibi, kutlamak istiyorum.
İnşallah, bu başlangıç, bu Anayasanın bütününü değiştirmeye ilk adım olur,
vesile olur diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, şu anda görüştüğümüz
83 üncü maddede bir değişiklik yapılıyor, dördüncü fıkra madde metninden
çıkarılıyor ve bunun yerine üç tane fıkra ihdas ediliyor. Bir tanesi
dokunulmazlıkla ilgili işler, Meclise intikal tarihinden itibaren en geç üç ay
içerisinde sonuçlandırılacak. İkinci değişiklik, milletvekilleri hakkındaki
ceza davaları Yargıtayda görülecek; şimdiye kadar mahallî mahkemelerde
görülüyordu. Üçüncü değişiklik de, dokunulmazlıkla ilgili oylama, gizli oyla
yapılacak. Bütün bu düzenlemeleri, bu değişiklikleri olumlu olarak gördüğümü de
ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sorumsuzluk müessesi, sadece bizim Anayasamızda olan bir hadise
değil. Bu müessese, önce, İngiltere'de, parlamento imtiyazı olarak "söz
hürriyeti" adıyla ortaya çıkmış. 1397 yılında, İngiltere Avam Kamarasında,
bir milletvekili, kralın harcamalarını kısıtlamak üzere bir önerge veriyor.
Buna hiddetlenen Kral İkinci Richard, bunun idamına hükmediyor; ancak, bu hükmü
infaz edemiyor. Onun yerine gelen Dördüncü Henry, bunu, parlamentonun usulüne
ve söz hürriyetine aykırı bularak nakzediyor; ancak, Avam Kamarası, kral
nezdinde girişimlerde bulunarak, bu hükmü genelleştiriyor. Önce İngiltere'de bu
hüküm konulmasına rağmen, kıta Avrupasına Fransa'dan yayılıyor. Bizim
anayasalarımız da Fransız Anayasasından mülhemle yapıldıkları için, bu hüküm,
yasama dokunulmazlığı, Fransız Anayasasından bizim anayasalarımıza da giriyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Bizim bütün anayasalarımızda bu hüküm var.
1876'da ilk anayasa yapılmış. Bu anayasanın üç maddesi dokunulmazlıktan
bahsediyor. 1924 Anayasasında aynı şekilde, 1961 Anayasasında aynı şekilde
dokunulmazlık söz konusu oluyor. Türkiye'de, Meclis, milletvekilliği,
siyaset söz konusu olduğu zaman en çok konuşulan şey, milletvekilliği
dokunulmazlığıdır. Âdeta, kamuoyunda, bazı medya gruplarının da belki
teşvikiyle, milletvekili suç işler, dokunulmazlık zırhına bürünür, hiç kimse
hesap soramaz, kanunsuzluk yapar... Ben düşünüyorum, üç dönemdir buradayım,
birçok arkadaşımızın dokunulmazlığı kaldırıldı, bunlar mahkemelerde
yargılandılar; fakat, hiç kimse hüküm giymedi. Yine, ben, yetmiş yıllık tarih
itibariyle düşünüyorum, acaba, dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra veya
milletvekilliği düştükten sonra yargılanıp da hüküm giyen kaç tane milletvekili
var? Dolayısıyla, bu hususta hiçbir problem olmadığı halde, Meclisin, böyle bu
şekilde töhmet altında bırakılmasını... Ben, hâlâ, Türkiye'de, sivil hayata,
demokratik usullere, halkın egemenliğine alışılmadığı kanaatine katılıyorum. Sayın Başkan, müsamahanıza teşekkür eder,
hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yasama dönemi içerisinde -özellikle
milletvekillerinin- bugünkü Anayasada, 83 üncü madde üzerinde geniş yankılar
uyandıran tartışmalar olmaktadır. Bu defa, uzun bir çalışma, meşakkatli bir
çalışma sonucunda, değerli Uzlaşma Komisyonu ve Anayasa Komisyonu üyeleri, yeni
bir düzenleme getirmişlerdir. Bu düzenlemeler, özellikle basın içinde yer alan
bazı yersiz tartışmaları önleyecek ve Türkiye'de artık bu konuları gündemden
çıkaracak birtakım düzenlemelerdir. Aslında, bellibaşlı dört düzenleme
görülüyor. Bir fıkra çıkarılıyor; yani "soruşturma ve kovuşturma Meclisin
yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır" diyen dördüncü fıkra
yerine "ulaşma tarihinden itibaren üç ay içinde karara bağlanması"
keyfiyeti güzel bir olay. Yani, bir milletvekili hakkında birtakım iddialar
varsa, Yüce Meclis, bunu, süratle işleme koyacak ve karara bağlayacaktır.
Gerçi, şu anda, karara bağlamamanın bir müeyyidesi de yoktur; ama, bu, bir
başlangıçtır, güzel bir başlangıçtır. Bu nedenle, biz, bu madde üzerindeki
görüşlerimizi muhafaza ediyoruz; yani, iyi görüşlerimizi demek istiyorum. Ama,
önemli olan bir şey var değerli milletvekilleri, tabiî, Uzlaşma Komisyonunda,
biliyorsunuz, daha büyük sayıda maddeler ele alınmıştı. Keşke, Anayasanın bir
bütün olarak ele alınmasından sonra, bugün bir imza sirküleri halinde
yayımlamaya çalıştığımız ve Yüce Meclise, sizlere takdim ettiğimiz, Meclisin
milletvekili sayısından başlayarak, yargı işleri -yani, 138 ve müteakip
maddeler- bunun dışında, 84 üncü madde; yani, uygulamada sıkıntı yaratan
maddeler de önümüze gelseydi, daha iyi olurdu. O zaman, temennimiz nedir;
temennimiz, Yüce Mecliste kurulan bu özel, ihtisas, uzmanlık komisyonunun,
yani, Uzlaşma Komisyonunun, yarından
itibaren, yeniden, Anayasanın geri kalan maddelerini ele alması, yani, 177
maddeyi birden ele alarak, çağdaş normlara uygun ve medenî ülkelerde bulunan
bir anayasa niteliğine kavuşturmasıdır. Elbette, yeni bir anayasa yapmak en güzel
iş de; ama, buna imkânımız olmadığına göre, aksayan maddeler nelerdir tespiti
yapılmıştır, onlar üzerinde çalışarak, çok süratle, yani ekim ayı içerisinde de
şu gösterdiğiniz davranışı, şu çalışma temponuzu ekim ayı sonunda da
gösterirseniz, Anayasanın geri kalan maddelerini de rahatlıkla görüşme imkânına
sahip oluruz ve Türkiye'de uzun süreden beri yer alan "şu anayasa bir
değişsin" konusundaki geniş, yaygın kanaati, bir noktada tatmin etmiş
olursunuz. Kamuoyu bunu istiyor; ama, kamuoyu bir şey daha istiyor; seçim
kanunu ve siyasî partiler kanununun da çıkmasını istiyor. İlan veriyorlar, tam
sayfa ilan veriyorlar gazetelere sivil toplum örgütleri; diyorlar ki:
"Anayasa değişsin, tam yanındayız." Ama, bir şey daha değişsin
diyorlar; o da nedir; Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu. Yani, seçimden
seçime, üç ay, dört ay kala yeni bir kanun değiştirilmesi keyfiyeti yerine,
partilerin kendi içhesapları yerine, Türkiye'ye yaraşır, Türk Milletine yaraşır
bir seçim kanununu ve siyasî partiler kanununu getirsek çok daha iyi olmaz mı?!
Ben, değerli arkadaşlarımın, bunu, çok kısa zamanda başaracakları inancımı
muhafaza ediyorum. Bu komisyonun değerli üyeleri bunu başaracak nitelikte,
vasıfta olan insanlar olduğuna göre, bizim daha evvelden de ortaya koyduğumuz
görüşü aynen ele alıp, yani bu millete yakışır bir seçim kanunu ve siyasî
partiler kanununu getirirler. Demek ki, o zaman, Anayasanın geriye kalan
maddeleri... Bakın, yargı bağırıyor. Her sene, adlî yılın başında, Yargıtay
başkanları, Anayasa Mahkemesi başkanları "yargı bağımsız değildir"
diyorlar. Bir sebebi olsa gerek... Yanlış veya doğru, onu tartışmıyorum şu
anda; ama, bu bağırtıyı önlemek, yani, bu söylemleri Türkiye'nin gündeminden
çıkarmak istiyor musunuz? Bu Meclisin görevi budur; yani, gerektiğinde bir
kurucu meclis gibi çalışarak, ama, her maddeyi dikkatle ele alarak bir sonuca
varmak, herhalde, çok daha doğru olur diye düşünüyorum. Türkiye'de, tabiî, biraz evvel söylediğim
bazı kanunları da süratle çıkarmak lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız, bazı maddeler yüksek oylarınızla geçti; tabiî, ikinci
oylaması olacak; ama, bazı noktaları yeniden konuşma imkânına sahip değiliz. O
yüzden, geçen maddeler üzerinde dikkatinizi, hassasiyetinizi göstereceğinize
inanıyorum. Bu nedir; bu, mesela -şahsî görüşüm olarak ifade edeyim- ölüm
cezalarıyla ilgili bu kanun maddesini, anayasa değişikliği yapıldığı zaman
ortaya çıkacak durumu, lütfen, bir kere daha inceleyelim, bakalım; yani, bir
boşluk mu meydana gelecek, yoksa, aynı gün çıkarılması lazım gelen bir kanunla
450 nci maddenin değişikliği mi gündeme gelecek?.. Yani, şunu arz etmek
istiyorum, anayasa değişikliği yerine Türk Ceza Kanununda değişiklik yapsaydık
çok daha iyi olurdu diyorum. Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisinde efendim. Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin;
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
milletin, yaklaşık yüzelli yıldır anayasa, seksen yıldır cumhuriyet, elli
yıldır da demokrasi tartışmasını, bu kavramları çatıştırarak devam ettirmek
değil, bu kavramları uzlaştırarak, bilim gerçeği, dünya gerçeği ve ülke
gerçekleri ışığında çözmek istiyoruz. En son, yürürlükte olan 1982 Anayasasının,
yapılacak 37 maddelik değişiklikle, yaklaşık üçte 1'i değiştirilmiş olacaktır. Dünya gerçeğine baktığımızda aşikâr olarak
görünen bir durum mevcuttur; anayasa tartışmalarını, rejim tartışmalarını ve
demokrasi tartışmalarını bitirip bu hususları kural ve kaideye bağlayan
milletlerin ve devletlerinin, tartışmayıp, nizamları uygulamaları neticesinde,
her yönden güçlü oldukları aşikâr şekilde ortadadır. Dünya gerçeğine
baktığımızda, tabiî zenginliği olan ülkeler dışında, devletler arasında her
yönden en gelişmişler, anayasa-cumhuriyet ve demokrasi sacayağını en iyi kuran
ve uygulayan ülkelerdir. Burada, bizlere İstanbul Hukuk
Fakültesinin anayasa derslerinde "bir ülkenin anayasası, o ülkenin çağdaş
dünyaya açılan penceresidir ve çağdaş dünyadaki yol göstericisidir"
diyerek ısrarla vurgulayan değerli hocamız Prof. Dr. Selçuk Özçelik'i şükranla
anıyorum. Yine, hocamızın ifade ettiği gibi, her
ülkenin anayasası, çağdaş dünya normları yanında, kendi tarihî, kültürel
gerçekleriyle de örtüşmek durumundadır. Bu ayrıntılar, çağdaş dünyadan
uzaklaşmak değil, çağdaş dünya değerlerine katkıda bulunmaktır. Teklifin 28 inci maddesiyle, Anayasamızın
"Yasama dokunulmazlığı" başlığını taşıyan 83 üncü maddesinin dördüncü
fıkrası madde metninden çıkarılarak, madde yeniden tanzim edilmektedir. "Dokunulmazlıkla ilgili işler,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşma tarihinden itibaren en geç üç ay
içerisinde sonuçlandırılır." "Dokunulmazlıkla ilgili oylama Genel
Kurulda gizli oyla yapılır." "Milletvekilleri hakkındaki ceza
davaları Yargıtayda görülür. Bu davalarla ilgili hazırlık soruşturmasının
yürütülmesi, kamu davasının açılması, hükmün temyizi ve diğer yargılama
esasları kanunla düzenlenir." denilmektedir. Bu değişikle, 21 inci Dönem Parlamentosu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihten gelen saygınlığına kavuşması için çok
büyük bir adım atmakta; kamuoyunda Yüce Meclise ve seçilmişlere karşı koro
halindeki olumsuz ve önyargılı durumun ortadan kaldırılmasına, bu kişilerin
demokrasiye karşı olan gerçek niyetlerinin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır.
Bu değişiklikle, Parlamento üyelerine karşı açılabilecek davalara ilişkin
esaslar yeniden düzenlenmekte, bu esasların en geç üç ay içerisinde bitirilmesi
amaçlanmakta, soruşturma ve yargılama yetkisi Yargıtaya devredilmektedir. Meclisin kendi üyelerine ilişkin
"birbirlerine aklama ve paklama yapıyorlar" şeklindeki kamuoyu
duyarlılığı da dikkate alınmış olup, bu husus bağımsız yargıya devredilerek
ortadan kaldırılmaktadır. Bu husus, gerçekten çok önemlidir; çünkü, 21 inci
Dönem Parlamentosu, yolsuzluk iddiasını, kendi üyelerinin dokunulmazlığını dahi
bağımsız yargıya devrederek, temiz toplum, temiz siyaset özlemini Meclisten
başlatmaktadır. Bu hususa ilişkin Milliyetçi Hareket
Partisinin bilinen hassasiyetinin Anayasamıza derc edilmesinden mutluluk
duymaktayız. Bu konuya ilişkin yapmış bulunduğumuz çalışmalar, yapılan
değişiklik metninde tam olarak yer almasa da, uzlaşma kültürü içerisinde bir
neticeye ulaşılması, bizim için şimdilik yeterli sayılabilecek bir gelişmedir.
Bu anayasa değişikliğinden sonra yapılacak olan uyum yasalarında bu husus daha
açıklıkla ortaya konulacaktır. Milliyetçi Hareket Partisinin temiz
siyaset, temiz toplum hedefi: "Yüz kızartıcı suçlar, görevi kötüye
kullanma, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, kaçakçılık, resmî ihale ve
alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını ifşa etme ve ağır cezalık
suçlardan dolayı bir milletvekilinin sorguya çekilmesi ve yargılanması için Meclis
kararı aranmaz. Bu hallerde, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı durumu hemen ve doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek
zorundadır; ancak, bu hallerde de suç işlediği ileri sürülen milletvekili ağır
hapis cezasını gerektiren cürümlerle, suçüstü halinde Meclisin kararı olmadıkça
tutulamaz ve tutuklanamaz" hükmü yasaya derc edildiğinde bu amaç hâsıl
olmuş olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, yapılmakta olan
değişikliğin milletimize, devletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunda efendim. Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır, buyurun. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 maddelik değişiklik teklifinin 7
maddesi yasamayla ilgili. 76 ncı maddeyi, milletvekili seçilme yeterliliğini
biraz önce görüştük. Bundan sonraki maddeler, yasama dokunulmazlığı, ödenek ve
yolluklar ve milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, afla
ilgili maddede, 89 uncu maddedeki kanunların geriye gönderilmesi,
milletlerarası anlaşmaların uygun bulunması ve denetim hak ve göreviyle ilgili.
Siyasetçilerin ve özellikle seçilmişlerin
her türlü ilişkileri kamuoyunun ilgisini çekmektedir. Ekonomik ilişkileri,
siyasî ilişkileri, sosyal ilişkileri; bunlar, kamuoyunun gözetiminde ve
denetimindedir. Ülkede var olan genel yozlaşmadan siyaset
de nasibini almıştır. Siyasetteki yozlaşma, demokrasideki yozlaşma, siyasî
ahlak, temiz toplum, siyasal sistemler, partiler sistemi, seçim sistemi, parti
içi demokrasi, lider sultası, siyasette serbest rekabet, haksız rekabet ve
siyasette kalite; bunlar, toplumda yoğun biçimde tartışılmaktadır. 57 nci hükümet programının 13 üncü
sayfasında "yolsuzluklarla etkili bir mücadeleyi gerçekleştirmek için
siyasî ahlak yasası çıkarılacaktır" denilmesine rağmen, yolsuzlukların
ayyuka çıktığı görülmektedir. Bu yasa teklifi hükümetten değil bir
milletvekilimizden gelmiş; ancak, Anayasa Komisyonunda -üzülerek söylemek
gerekir ki- reddedilmiştir. Rüşvetin -bakanın tabiriyle- hatta
kurumsallaştığı bir süreci yaşıyoruz. Bu süreçte ihalelerde yolsuzluk ve rüşvet
iddialarının yaygınlaşması, 2886 sayılı Yasada süratle değişikliğe gidilmesini
zorunlu kılmaktadır. Yasama dokunulmazlığı, yine, siyasî
ahlakla ilgili, vatandaşların beklentisi içerisindedir. Yasama
dokunulmazlığındaki esas gerekçe ve amaç, parlamenterlerin Meclisteki
görevlerini yaparlarken, bir tehdit altında olmaksızın, bir sorumluluk korkusu
içerisinde olmaksızın, görüşlerini özgürce açıklamalarını sağlamaktır. Bu amacı
aşan yasama dokunulmazlıkları, tamamen yersiz ve kamu vicdanında yer bulmayan
bir husustur. 83 üncü maddenin birinci fıkrası, yasama
sorumsuzluğunu düzenliyor "Meclis çalışmalarındaki" diye başlıyor.
Bunu genişletemiyoruz "parlamenter görevini yerine getirirken"
diyemiyoruz; ülke ve dünyadaki çalışmalarımızı bu kapsama alamıyoruz ve sadece,
Meclis çalışmalarından söz ediyoruz ve "Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden sorumlu tutulamazlar"
hükmüne rağmen, bir komisyon başkanı hakkında fezleke düzenlenebilmektedir.
Sayın Pişkinsüt hakkında düzenlenen fezleke, yasamaya müdahaledir. Ayrıca, partilerin kapatılma davalarında
delil olarak kullanılması, bu amaçla bağdaşmaz ve yine, bu kürsüden
konuştukları için, siyasî partileri tarafından disiplin takibatına uğratılan ve
ihraç edilen milletvekilleri vardır. Bu da, bu maddenin yeterince idrak
edilmediğinin işaretidir. Yine, 83 üncü maddenin ikinci fıkrasında
ifade edildiği gibi, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamıyor, tutuklanamıyor. Bunlar
doğrudur; ama, sorguya çekilememesi ile yargılanamaması, kamu vicdanının kabul
etmediği bir hadisedir. Yapılan değişiklikle, kısa sürede
dokunulmazlık taleplerinin neticelendirilmesi doğru bir yaklaşımdır. Üç ay
içinde Meclis bunu yapmazsa ne olacaktır? Bu Meclis üyeleri görevlerini ihmal
mi etmiş olacaklardır? Yoksa, talep ret mi edilmiş olacaktır? Bunun sonucunun
belirtilmemesi bir eksikliktir. Bunun gizli oylamayla yapılması, özgür iradenin
sonucu, doğru bir hadisedir. Ceza davalarının Yargıtayda görülecek
olması, genel yetki prensibinden sarfınazar edilmesi, yarın öbür gün çeşitli
tartışmaları beraberinde getirecektir. Bunlarla birlikte, işlerin
yürütülmesinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın
Başkan, bağlıyorum. ...kanunla yapılacağı emredilmektedir.
Umarız ki, bu kanun bir an önce çıkarılır ve bununla birlikte temiz siyaset,
dürüst siyaset anlayışı Meclise gelir. Bu arada, biraz sonra görüşülecek olan 86
ncı maddeyle ilgili bir iki şey söyleyip, 86 ncı maddedeki konuşmadan
sarfınazar etmek istediğimi Sayın Başkana arz etmek isterim. Milletvekillerinin üyelikleriyle ilgili en
önemli konulardan birisi de ödenek ve yolluklardır. 1962'den beri 8 kanun
çıkarılmıştır; ancak, bu kanunların anayasal dayanakları olmadığı için,
kanunlar iptal edilebilmiştir. İptali önlemeye matuf bir çalışmadır,
yerindedir, destekliyoruz. Milletvekillerinin ödenekleri veya
yollukları mesele değildir, milletvekillerinin performansı önemlidir; onların,
87 nci madde kapsamında kanun yapmaları ve çıkarılan kanunların uygulanmasını
denetlemeleri önemlidir. Şu anda, Türkiye'de uygulanmayan birçok
kanun vardır. Bunlar hakkında Sayın Başbakana sorduğumuz soruların cevaplarını
burada açıklamaya zamanım yetmiyor. Biz, çıkardığımız kanunları, uygulansın
diye çıkardık ve bunları denetlemek bizim birinci görevimiz. Biz,
milletvekilliğiyle bağdaşmayan işleri hiç yapmıyor muyuz? çıkan kanunun
1985'ten bu yana uygulamasını sorduk, 3069 sayılı Kanunun uygulamasını sorduk;
bir tek uygulaması yok. Demek ki, biz, milletvekilliğiyle bağdaşmayan işler
yapmıyoruz, diyebilir miyiz?! Kendimizi de sorgulayıp, umarım ki, temiz
siyasete hizmet edecek yasal düzenlemeleri ve anlayışı getiririz. Anayasa değişikliği bunun bir adımıdır.
Bir mutabakat vardır; toplumsal talebin birleştiği yerdir. Artık, ekonomide de
bu mutabakata, temiz ahlakta da bu mutabakata ihtiyacımız olduğunu düşünüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz
isteyen?.. Yok. 1 adet önerge vardır, okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 737 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 28 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini öneririm; gerekçesiyle birlikte
ilişikte sunulmuştur. Gereğini saygılarımla arz ederim.
"Madde 28. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 83 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: 4. Yasama ayrıcalıkları MADDE 83. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclis
tarafından başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlayıp açığa
vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği
ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin gizli oyla alacağı karar olmadıkça
yakalanamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yakalanamaz. Ağır cezayı
gerektiren suçüstü hali bu hükmün dışındadır. Milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan
kaldıran suçlardan biri söz konusu olduğunda, hakkında böyle bir suçlama
bulunan veya dokunulmazlığı kendi isteği sonucu kalkan milletvekili hakkında
hazırlık soruşturması doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı veya vekili
tarafından yapılır. Kamu davası açılması halinde, milletvekili, Yargıtayın
ilgili ceza dairesinde yargılanır. Ancak bu kişi kesin hüküm olmadıkça gözlem
altına alınamaz, tutuklanamaz ve hakkında hiçbir biçimde zor önlemleri
uygulanamaz. İlgili hallerde yetkili makam, durumu derhal ve doğrudan Türkiye
Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır. Başbakan ve Bakanlar hakkındaki
suçlamalar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya vekili tarafından Meclis soruşturması için Türkiye Büyük Millet
Meclisine bildirilir. Milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılmasını
bizzat isteyebilir. Bu halde üyenin yazılı olarak yaptığı başvurusunu, başvuru
tarihinden sonraki ilk Genel Kurul toplantısında sözlü olarak da açıklamasıyla
dokunulmazlığı kalkar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi
hakkında seçimden önce veya sonra verilmiş olup da milletvekili sıfatının
düşmesini gerektirmeyen bir ceza hükmünün yerine getirilmesi üyelik sıfatının
sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zamanaşımı işlemez. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî
parti gruplarınca yasama dokunulmazlığıyla ilgili görüşme yapılamaz ve karar
alınamaz." BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Gürkan, buyurun. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; gerçekleştirdiğimiz her anayasa değişikliği, ülkemiz
demokrasisini dünya standartlarına bir adım daha yaklaştırmaktadır.
Değişikliklerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî
partilerin uzlaşmasıyla gerçekleşiyor olması, bu açıdan, özellikle önemlidir.
Sergilenen uzlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasi yolundaki çağdaş
ve kararlı iradesini yansıtmaktadır. Bu ortamda, doğrudan kendimizle ilgili bir
düzenlemeyi de yapmamız, açık anlatımıyla, milletvekili dokunulmazlıklarını
sınırlandırmamız halinde, 21 inci Dönemin, Türk demokrasi tarihine altın
harflerle geçmesini sağlayabiliriz. Şimdi, dokunulmazlıkların bu boyutuyla
konuşulmadığı, dolayısıyla, uzlaşma kapsamında olmadığı söylenebilir; ancak, bu
doğru olmaz. Milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerin ayrıca konuşmayı
gerektirmeyen açıklıktaki kesin ve peşin bir mutabakatıdır. Değerli arkadaşlarım, 18 Nisan 2001 genel
seçimlerini anımsayalım. Her partiden, istisnasız hepimiz, dokunulmazlıkların
sınırlandırılması için Türk Ulusuna söz verdik. Bu söz, seçim
beyannamelerimizde de yazılıydı. Benim kendi payıma onurla ve gururla köy kent
demeden savunduğum Demokratik Sol Parti seçim bildirgesinin ilgili bölümü şöyleydi:
"Anayasadaki düzenleme biçimine göre, yasama dokunulmazlığı, adi suçlarla
ilgili iddialar bakımından dahi milletvekilleri hakkında soruşturma açılmasına
olanak vermemektedir. Kamu vicdanını rahatsız eden bu duruma son vermek ve
milletvekillerinin gereksiz bir koruma zırhına bürünmelerini önlemek için,
Demokratik Sol Partiye göre, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinde
gerekli değişiklikler yapılarak, milletvekilleri ve bakanların
dokunulmazlıkları sınırlandırılmalıdır. Anayasanın 76 ncı maddesinde yer alan
ve zaten milletvekilliğine seçilmeye engel olarak belirtilen suç isnatları
dolayısıyla soruşturma açılmasının ve yargılama yapılmasının yasama
dokunulmazlığı dışına çıkarılması, Demokratik Sol Partinin savunageldiği bir
görüştür. Demokratik Sol Parti, çağımızın gereklerine uygun böyle bir
değişikliği, asılsız suçlamalarla töhmet altında kalan milletvekillerinin yargı
önünde aklanmasına fırsat verilmesi ve milletvekilliği saygınlığının
yükseltilmesi açısından da yararlı görmektedir." MHP'nin de, DYP'nin de sözü bundan farklı
değildi. Sadece bir örnek olması bakımından,
ANAP'ın seçim bildirgesi ve Türkiye sözleşmesinden okuyorum: "Milletin
vekillerinin, yalnızca millet adına görev yapmaları, ancak, görevleri
dolayısıyla hiçbir kişisel ayrıcalıktan yararlanmamalarıyla sağlanabilir.
Milletvekili dokunulmazlığının, milletin adına kullanılan hakların
korunmasından başka amacı olamaz. O nedenle, Meclisin, milleti hakkıyla temsil
edebilmesi için, milletvekili dokunulmazlığının, milletvekillerinin söz ve oy
özgürlüğüyle sınırlanması gerekir." Yeni kurulan AKP'nin Kalkınma ve
Demokratikleşme Programında da benzer yaklaşım benimsenmiştir. Şöyle:
"Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller
kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yangılanabilmeleri
önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine
inhisar ettirilecektir." Sayın milletvekilleri, ortada, uzlaşmanın
ötesinde, partilerüstü bir mutabakat vardır; bu, hiçbir tereddüde yer
bırakmayan, kesin ve tam bir mutabakattır. Şimdi oylayacağımız önergem, bu
mutabakatın ürünüdür. Dokunulmazlık, seçim beyannamelerimizde yazıldığı gibi,
milletvekillerinin siyasî eylemleri ve Meclis çalışmalarındaki sözleri ile
oyları kapsamında sınırlandırılmıştır. Böylece, milletvekili seçilmeyi
engelleyen suçlardan biri söz konusu olduğunda, yargılamanın yolu açılmıştır;
ancak, bu durumun, milletvekillerine karşı bir baskı ve engelleme aracı olarak
kullanılmaması için hazırlık soruşturmasının doğrudan Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı veya Vekili tarafından yapılması ve kamu davası açılması halinde
yargılamanın, Yargıtayın ilgili ceza dairesinde olması öngörülmüştür. Ötesinde,
milletvekillerinin, kesin hüküm olmadıkça gözlem altına alınamayacağı ve
tutuklanamayacağı, hakkında hiçbir biçimde zor önlemleri uygulanamayacağı hükmü
getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, siyasetin saygınlığı
ve Meclisin itibarı için bu düzenlemeyi yapabilmeliyiz; bunun için ulusumuza
söz verdik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. H.ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Bu sözün
gereğini yerine getirmek üzerimize düşen bir görev, kaçınamayacağımız bir
sorumluluktur. Burada, hiçbir partinin "ben daha
fazlasını istiyordum; ancak, uzlaşma kültürü nedeniyle azına razı
oldum"demeye hakkı yoktur; bu, aldatmaca, kandırmaca olur. Siyasetin, benim özellikle sevdiğim bir
tanımı da, silgi kullanmadan resim sanatı olduğu biçimindedir. Sayın milletvekilleri, gelin, bugün burada
böylesi bir resmi çizelim; silgi kullanmadan, aynen seçim beyannamelerimizde
tarif ettiğimiz, hep birlikte Türk Ulusuna sözünü verdiğimiz, taahhüt ettiğimiz
doğru, güvenilir, ve varsa bir yanlışı, dokunulabilir, halktan bir
milletvekilinin anıtını gerçekleştirelim. Türk Ulusu bizden bunu bekliyor. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. 28 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Oylamaya geçmeden evvel, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 27 nci maddesinin gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 435 Kabul : 369 Ret : 54 Çekimser : 6 Boş : 5 Geçersiz : 1 Böylece, bu madde de, Anayasanın öngördüğü
beşte 3 çoğunluğu sağlamıştır. Şimdi, 28 inci maddenin oylamasına
geçiyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir; oy kutuları
kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 29 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 29. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk ve tazminatları, sosyal hakları
ve emeklilik işlemleri kanunla düzenlenir." şeklinde değiştirilmiş;
fıkranın sonuna "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bunların
emeklileri T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilirler ve üyeliği sona
erenlerin istekleri halinde ilgileri devam eder." ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen
"sosyal güvenlik kuruluşları" ibaresi "T.C. Emekli Sandığı"
olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - Efendim, 29 uncu madde üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Rıza Güneri?.. Yok. Gruplar adına başka konuşmak isteyen?..
Yok. Bir önerge var; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan anayasa değişikliği
teklifinin 29 uncu maddesinde yer alan "... T. C. Emekli Sandığı ile
ilişkilendirilirler ve üyeliği sona erenlerin istekleri halinde ilgileri devam
eder" ibaresinde yer alan "istekleri halinde" ifadesinin
metinden çıkarılmasını öneririz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: İlginin devamı için tercihe bağlı
kılınması uygun olmayacaktır. BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Böylece, 29 uncu maddenin görüşmeleri de
tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, 28 inci maddenin
oylamasının neticesini açıklıyorum: 435 oy kullanılmış. Kabul: 355 Ret: 78 Çekimser: 1 Boş: 1 Böylece, ilk defa, bu madde, Anayasanın
öngördüğü 367 oyun altında kalmıştır. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 367'i bulmadı mı
efendim? BAŞKAN - Tabiî, 330'un üstünde, 367'nin
altında efendim. Geçer tabiî. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
367'yi ulaşmadı mı efendim? BAŞKAN - 355 efendim. Kabul edilmiştir efendim. 29 uncu maddenin oylamasına geçiyorum
efendim. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 30 uncu maddeyi okutuyorum. MADDE 30. - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 87 nci maddesinde geçen "Anayasanın 14 üncü maddesindeki
fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere," ibaresi kaldırılmış;
"genel ve özel af ilanına" ibaresinden önce gelmek üzere
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun
kararı ile" ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN - 30 uncu madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA SUAT PAMUKÇU (Bayburt) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz anayasa değişiklik
teklifinin 30 uncu maddesi üzerinde, Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saadet Partisi olarak, kalkınmış, adil
paylaşımın olduğu, hür insanların yaşadığı bir Türkiye'nin mevcut Anayasayla
mümkün olmadığına inanmaktayız. Yapılışı da, kabulü de tartışmalı olan 1982
Anayasasıyla, tam ve kâmil bir demokrasi tatbikatı da mümkün değildir. Kaldı
ki, mevcut Anayasanın önemli birkısım hükümlerinin tatbikatı, bizzat Anayasanın
ruhuna, evrensel tanımlara ve uygulamalara aykırı şekilde yürütülmüştür ve
yürütüleceğine dair kuşkumuz da oldukça yüksektir. Bu Anayasa, bu ülkeyi
yarınlara taşıyamaz, genç ve dinamik toplumumuzun ufkunu açamaz. Bu nedenle,
Saadet Partisi olarak, ülkemize yakışır, demokrasinin temel ilkelerine,
evrensel hukuk normlarına uygun, insan haklarına aykırı her türlü uygulamayı
önleyecek, insan haklarını teminat altına alacak bir anayasanın yürürlüğe
girmesi için her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz. Ülkemize yakışan yeni
anayasa, değişen dünya şartlarını da dikkate alan, bireyi esas alan, kuvvetler
ayrılığı ilkesini tam uygulayabileceğimiz, sosyal devleti ve hukukun
üstünlüğünü çağdaş bir anlayışla hayata geçirebileceğimiz özgürlükçü bir
anayasa olacaktır. Dolayısıyla, anayasanın bazı maddelerini
değiştirerek, arzu ettiğimiz toplumumuza saadet getirecek bir anayasa
tatbikatına ulaşmak mümkün görülmemektedir. Ancak, bu mülahazalardan, şu anda
görüşmekte olduğumuz teklifi hafife aldığımız anlamı çıkarılmamalıdır. Teklifin
Genel Kurula getirilişine kadar emeği geçen başta Sayın Başkan olmak üzere,
komisyon üyesi tüm arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi arz etmek istiyorum.
Ayrıca, Komisyon çalışmalarına katkıda bulunan değerli milletvekillerine de
teşekkür ederiz. Grubumuz adına görüşlerimizi
açıklayacağımız çerçeve 30 uncu maddeyle, Anayasanın 87 nci maddesi
değiştirilmektedir. Bu madde, Yasama Organının, yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görev ve yetkilerini düzenleyen maddedir. Değişiklik konusuna
girmeden önce, söz Yasama Organından açılmışken, bu konuda birkaç cümleyle
görüşlerimizi ifade etmek istiyorum. Mevcut durumda, üzülerek ifade etmek
gerekirse, yasama, yürütmenin egemenliği altındadır. Yasa tasarıları, daha çok
bürokrasi, hatta dış ekonomik çevrelerde hazırlanıp, iktidar tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmaktadır. Saadet Partimiz, yapacağı yeni
anayasayla, kuvvetler ayırımını tam olarak tesis edip, yasamayı bütünüyle
millet iradesine bağlı hale getirecektir. Yine, yeni anayasamızda referandum
kurumunu işletip, önemli yasaların milletin onayına sunulmasını sağlayacağız.
Ayrıca, vatandaşlarımızdan ve sivil toplum kuruluşlarından belli sayıda imzayla
gelen tekliflerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinin yolunu açacağız.
Değişikliğe gelince; teklif, 87 nci
maddede iki önemli değişiklik öngörüyor. Bunlardan birincisiyle, devlete karşı
işlenen suçların affını engelleyen ve 14 üncü maddeye atıfta bulunan hüküm
kaldırılıyor. Meclisin af çıkarma yetkisini düzenleyen hüküm, 1924 Anayasasının
26 ncı ve 1961 Anayasasının 64 üncü maddelerinde de yer almıştır; ancak, Meclis
iradesine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Aslında, 14 üncü maddenin tamamen
kalkmasından yanayız. Anayasanın başka maddeleriyle koruma altına alınmış
hususların tekrar tekrar ayrıca koruma zırhına büründürülmesi çağdaş
anayasalara yakışan bir durum değildir. Mevcut maddedeki "hariç"
kelimesi, millî egemenliği sınırlandıran bir ifadedir, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkilerini sınırlamak ancak 1982 Anayasasının mantığına uygun
düşebilirdi; nitekim, öyle de olmuştur. Bir sınırlama olacak ise, din, mezhep,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce ve felsefî inanç ayırımcılığı güden veya
herhangi bir dinin inanç, ibadet, eğitim ve öğretimini yasaklayan, yahut
zorunlu kılan yasaların çıkarılamayacağına dair hüküm konulmalıydı. Bireylere
karşı işlenen suçların affı için engel konulmalıydı. İkinci değişiklik ise, af yasalarında
nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkindir. Af yasalarında nitelikli çoğunluk
aranması bizce de doğru bir yaklaşımdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bu düzenlemeler
yapılırken, af yasalarının yoruma açık olmaması hususunda da bir değişiklik
teklifi getirilmeliydi. Her af yasasından sonra Anayasa Mahkemesinin, millî
iradenin istemediği şekilde af yasalarını iğdiş etmesi önlenmeliydi. Sayın
Komisyonun bu maddeyi yeniden müzakere edip, görüşlerini Yüce Heyetin huzuruna
getirmesi kanaatimizce bir eksikliği gidermiş olacaktır. Nitelikli çoğunluk, sadece af yasaları
için aranması yeterli değildir. Vergi yasalarında ve değişikliklerinde de,
yerel yönetimlerin yetkileri ve malî imkânlarına ilişkin yasalarda,
uluslararası anlaşmaların yürürlüğe konulmasına ilişkin yasalarda, Cumhurbaşkanlığınca
veto edilen yasalarda, savaş ve seferberlik ilanına ilişkin yasalarda da
nitelikli çoğunluk aranması gerekir kanaatindeyiz. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim. Bununla birlikte, af kanunlarında iki ayrı
nitelikli çoğunluk aranması kanaatimizce daha doğru olurdu. Bize göre, siyasî
suçlara ilişkin af yasalarında salt çoğunluk yeterli olmalıydı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen... SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim. BAŞKAN - Uzatma da bitti... SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bir cümleyle
efendim... BAŞKAN - Bir cümleyle bitirin, ben
teşekkür edeyim. Bir cümleyle... SUAT PAMUKÇU (Devamla) - Bireylere karşı
işlenen suçların affında beşte 3 veya üçte 2 çoğunluk aranmalı, hatta
referanduma gidilmeli; böylece, kamu vicdanı tatmin edilmelidir. Düzenlemeyle ilgili olarak partimizin
görüşlerini böylece arz ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyor, aziz
milletimize saadetler diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi
Grubunda. Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs,
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Anayasa
değişiklik paketinin 30 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, af, telaffuzu zor
ve tehlikeli; ama, zamanında gereğinin yerine getirilmemesi durumunda daha da
tehlikeli bir kavramdır. Dönem dönem de bazı çevreler ve siyasî gruplar istedi
diye, Türk insanının, Yüce Milletin huzurunu bozan ve işgal eden bu mesele,
huzursuzlukların, cezaevi isyanlarının, sokak başkaldırılarının ve sosyal
hareketlerin asıl faktörü olarak önümüzde durmaktadır. Af, aslında, mutlaka bazı sosyal şartların
varlığını gerekli kılan, o şartlar yok ise Parlamentonun hiçbir şekilde
çıkarmaması gerektiği tehlikeli bir tasarruftur. Savaş, önemli krizler, sosyal
patlamalar; yani, kahraman kim, suçlu kim, belli değil; vatan haini kim, belli
değil durumunda olan zamanlarda çıkarılmalıdır. Bu gibi durumlarda sosyal
düzeni korumak için af ilan edilmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkisi ancak bu aşamada olmalıdır. 1923 yılında bu dönüşüm gerçekleştiğinden
af çıkarılmıştır. 1933 yılında da Takriri Sükun Kanunundan sonra af çıkmıştır.
O dönemden sonra hangi dönüşüm gerçekleşmiştir ki, hükümetler temcit pilavı
gibi, 1974, 1991 ve 2000 af tasarılarını gündeme taşımışlardır?! Sayın milletvekilleri, çıkarılan aflarla
cezaevleri boşaltıldı; fakat, sonrasında cezaevlerinden çıkan insanların
karıştığı olaylar malumlarınızdır. Aynı suçlardan bu insanlar cezaevlerine
dönmeye başlamışlardır; yani, af çözüm olmamıştır. İnsanları cezaevlerinde
rehabilite etmedikten, çetelerin ve terör örgütleri militanlarının eğitim
yuvası olmaktan cezavelerini kurtarmadıktan sonra, af kanunu çıkarmanın
toplumsal açıdan hiçbir faydası yoktur. Sayın milletvekilleri, gönül ister ki,
affı, Yüce Meclis değil, yargı organları değerlendirsin; fakat, Türkiye Büyük
Millet Meclisi geçiş sürecinde af olgusunu uygulamakta. Affı gereksiz veya
zamansız düzenlemekten ziyade, partimizin İkinci Demokrasi Programında da yer
alan, yargı bağımsızlığı, süratli ve adil yargılama, hukuk sisteminin
sadeleştirilmesi, yargıçlık mesleğinin takviyesi, suç ve ceza politikalarının
yeniden düzenlenmesi, cezaevlerinin ıslahı, suç tanımlarının basitleştirilmesi
ve ceza sisteminin etkin ve işlevsel olmasının düzenlenmesiyle ve af yetkisinin
bağımsız yargıya bırakılarak, mevcut çarpık yapının düzeltilmesiyle olmalıdır.
Af yetkisinden önce, tekrar vurguladığımız gibi, adalet ve yargı reformu
mutlaka yapılmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30
uncu maddeyle yeniden düzenlenen Anayasanın 87 nci maddesindeki "14 üncü
maddeden ceza alanlar hariç" cümlesinin çıkarılması ve af kararının beşte
3 çoğunlukla alınması, görünüşte -daha önceki salt çoğunluk dikkate alındığında,
daha yüksek olduğu için- uygun telakki edilebilir. Ancak, bu gibi hassas
konularda, beşte 3'ten daha fazla çoğunlukla, gerekirse tam oyla istenmesi,
birileri istedi diye Meclisten af yasalarının çıkarılmasının engellenmesi ve
kamuoyu önünde bu konunun daha fazla tartışılabilmesinin sağlanması açısından
uygun olacaktır. Bu düzenleme yapılırken, devlete,
cumhuriyete karşı işlenen suçların af kapsamına girmesi daha iyi
düşünülmelidir. Af olgusunda, Meclis yerine, referandum yoluyla halkın karar
vermesi sağlanmalıdır. Bu yetkinin, adaletin ve yargının elinde olması daha
uygun olacaktır. Bu sayede, afla siyasî bazı diyetlerin ödendiği söylentilerine
de engel olunmalıdır. Daha önceleri Meclisimizin çıkarmış
olduğu, 1923'ten 2000 yılına kadar aflar veya şartlı salıverme yasaları tekrar
incelenmeli ve o dönemlerdeki gerekçeler iyi analiz edilmelidir. Afla
çıkardığımız insanların mağdur duruma soktuğu insanlarımızın, dul ve
yetimlerimizin ve mağdurların haklarını koruyucu tedbirler mutlaka alınmalıdır.
Sırf cezaevlerini boşaltmak amacıyla af çıkarılmamalıdır. Bu yetkiyi
kullanmadan önce, adalet ve yargı reformları, tekrar vurgulamak gerekirse, bir
an önce çıkarılmalı, yargı bağımsızlığına gölge düşürücü eylem ve beyanlardan
kaçınılmalıdır; yani, af yetkisini, sadece, cezayı verenlere ve halka vermek
gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; afta
yasal düzenlemelerden ziyade, devrini tamamlamak üzere olan Ceza Hukukunun
güncelleştirilmesi, yargı ve adalet reformunun ivedilikle yapılması şarttır.
Cezaevlerindeki suçluların rehabilitasyonunu sağlayarak, afla salıverilen
hükümlülerin toplum gözünde potansiyel suçlu konumundan kurtarılmaları ve
topluma kazandırılmaları sağlanmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Cezaevlerine
devlet hâkimiyeti kazandırılmalı, isyanlar önlenmelidir. İsyanlara sebep olduğu
söylenilen cezaevi şartlarının iyileştirilmesi, İkinci Demokrasi Programımızda
da belirttiğimiz gibi, mutlaka sağlanmalı, kamuoyunda, militanların eğitim
yuvası olduğu nitelemesinden cezaevleri kurtarılmalıdır. Bizler, bugüne kadar, afları hep tek
taraflı düşündük. Cezaevlerine düşenleri hep kader mahkûmu diye niteledik;
fakat, dışarıdaki mağdur vatandaşlarımız için ne yapabiliriz diye hiç
düşünmedik; çünkü, kocası öldürülen bir kadının... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür için 1 dakika süre verirseniz... BAŞKAN - Peki, teşekkür edin; buyurun. MUSTAFA ÖRS (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, ülkemize ve Yüce Milletimize hayırlı olması dileğiyle; bunun
bir başlangıç olduğunu kabul ediyor, daha iyi bir anayasa paketinin hep
birlikte hazırlanmasının bizlere nasip olması dileklerimle, sizleri ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın. Buyurun efendim. (AKP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. AKP GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN
(Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve
30 uncu maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini dile
getirmek için, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 1982 Anayasasında şimdiye kadar yapılan en
büyük değişikliği gerçekleştirme başarısı gösteren, başta Uzlaşma Komisyonu
üyeleri olmak üzere, tüm milletvekillerine buradan teşekkürlerimi sunuyorum.
Başarıyla gerçekleştirilen bu değişiklikle, Meclisimiz, yeni ve çağdaş bir
Anayasa yapabileceğini de, milletimize göstermiştir. Görüşmekte olduğumuz Anayasa Değişik
Teklifinin çerçeve 30 uncu maddesi, Anayasanın 87 nci maddesinde ifade edilen
Meclisin af yetkisiyle ilgili, Anayasanın 14 üncü maddesine gönderme yapan
sınırları kaldırmakta; ancak, genel ve özel af kararının Meclisin üye tam
sayısının beşte 2'sinin kararıyla alınabileceğini göstermektedir. Yani,
önceleri, devlete karşı işlenen suçları affetmek için, Anayasanın 14 üncü
maddesi bir engel teşkil ederken, bu değişiklikle, Meclisin af yetkisi
genişletilmiş olmaktadır. 1920 yılından bu yana Meclisimiz, toplam
45 defa af çıkarmıştır; fakat, son yıllarda çıkarılan af ve şartla salıverme
yasaları, bireye karşı işlenen adi suçları affedip, devlete karşı işlenen
suçları affetmediği için kamu vicdanı çok yaralar almıştır. Ülkemiz, maalesef, ideolojik bir devlet
anlayışına sahip olduğu ve zaman zaman ararejimler gördüğü, 28 Şubatta olduğu
gibi, hukukun siyasallaştığı dönemler yaşadığı için, ülkemizde rejim
muhalifleri oluşabilmekte ve de demokratikleşme süreçlerinde bunlar için af
çıkarılması zorunluluk arz etmektedir. Fakat, daha geçen yıl çıkardığımız
Şartlı Salıverme Yasasında olduğu gibi, toplumda huzuru bozan pek çok adi
suçluyu salıverdik. Bunlardan, Yener Yermez'in, değerli bir işadamımız Üzeyir
Garih'i bir hiç uğruna katlettiğini üzülerek gördük; ama, hemen akabinde, sırf
düşüncelerini ifade ettiği için gazeteci Mehmet Kutlular ve Doç. Dr. Fikret
Başkaya gibi aydınlarımızı da hapse gönderdik. İşte, bu yasayla, artık, devlete karşı
işlenen suçların da af kapsamına alınabilmenin önü açılmış olmaktadır.
Dolayısıyla, Yener Yermezlerin salıverildiği, Kutlular ve Başkayaların hapiste
kaldıkları trajikomik durumlara son vermiş olacağız. Artık, acilen yapılması gereken,
Anayasanın 14 üncü maddesindeki sınırlamaları kaldırdıktan sonra, bu Yüce
Meclis, en kısa zamanda, başta devlete karşı işlenen suçlar olmak üzere,
özellikle, düşünce suçlarına ve teröre bulaşmamış siyasî suçlulara yönelik
kapsamlı bir af kanunu çıkarmalıdır. Anayasanın bu 14 üncü maddesinde ifade
edilen ve şimdi af kapsamına alınan suçlar nelerdir? Özetle şöyle deniyor 14
üncü maddede: "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve
Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir
sınıfın diğer bir sosyal sınıf üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk,
din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram veya
görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamazlar." Bu maddenin içeriği, maalesef, devletin,
milletine güvenmemesinin, insanımızı potansiyel bir devlet ve rejim düşmanı
olarak görmesinin bir ifadesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Devletin,
vatandaşına bu bakış açışı yüzünden, dünyada benzeri görülmeyen ölüm oruçları
ve dünyanın her özgür ülkesine dağılan yüzbinlerce rejim muhalifleri bu ülkenin
ayıbıdır. "Özgür dünya ülkelerinin kendi rejim muhalifleri neden yok"
diye hiç düşünemez miyiz? Bir güneydoğu milletvekili olarak, Anayasa
değişikliğinin bu maddesini çok önemsiyorum. Devlet millet kaynaşmasının neleri
aştığına bizzat tanıklık ettim. Bu nedenle, vatandaş, kendi haklarını koruyan
devlete, kendisine iş ve aş imkânı sağlayan devlete neden başkaldırsın?! İdeolojik saplantılardan kurtulan
devletimiz, doğusuyla batısıyla kaynaşmanın, kendisine düşmanlar üretmekten
kurtulmanın rahatlığına kavuşmalıdır. Toplumsal barış da ancak böyle bir afla
sağlanabilir. Parlamentomuz, devleti bireye tercih
ederek, bireye karşı işlenen adi suçları affeden bir organ olmamalıdır. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bunun
yerine, güçlü devlet, mutlu ve özgür millet ilkesini gerçekleştirecek çağdaş
bir hukuk ve ceza sistemi oluşturan bir millî organımız olmalıdır. Bu vesileyle, 37 maddesi değiştirilerek
yenilenen Anayasamızın milletimize hayırlar getirmesi düşüncesiyle, hepinize
saygılar sunarım. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 30 uncu madde üzerindeki
görüşmeler bitti. 1 adet önerge vardır; okutup oylayacağım
efendim. Anayasa Komisyonu Başkanlığına Çerçeve 30 uncu maddeyle getirilen
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun
kararı ile" ibaresinin metinden çıkarılarak yerine "TBMM üye tam
sayısının salt çoğunluğunun kararı ile" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?... ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Malkoç. Yalnız, istirhamım 5 dakikayı geçmesin;
saat 22.50, oylamaya geçeceğim çünkü. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; çerçeve 30 uncu maddeyle ilgili verdiğimiz değişiklik
önergesini izah etmek için söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Anayasa Değişikliği Teklifinin 30 uncu
maddesi, mevcut olan metne bakıldığında, özellikle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkilerinin sınırlanmasını kaldırması açısından önemli bir
maddedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel manada yetkilerini
düzenleyen 87 nci maddede, 12 Eylül rejimiyle birlikte, Türkiye Büyük Millet
Meclisine genel veya özel af yetkisi verilmiş; ancak, 14 üncü madde kapsamına
giren fiiller, bundan istisna tutulmuştur. Bunun şöyle bir mahzuru daha sonra
görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi af yetkisini kullandığında, özel veya
genel manada kullandığında, 14 üncü maddenin sınırlarını zorlamamak için,
âdeta, eskilerin deyimiyle hile-i şer'iye yolunu kullanarak, özel veya genel af
dememiş, bunun yerine, şartla salıverme kanunları çıkarmıştır. Şartla salıverme
kanunlarını çıkararak, 14 üncü maddede işlenen suçları arkadan dolanmış ve
neticede, vatandaş, bunu, yine, af olarak anlamıştır. O açıdan, bu
değişiklikte, 14 üncü madde kapsamına giren suçlar için de Türkiye Büyük Millet
Meclisine af yetkisinin getirilmesi iyi bir gelişmedir; ancak, özellikle,
bizim, önergeyle üzerinde durduğumuz husus şudur: Bu affı getirirken -ister
özel, ister genel olsun- Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte 3
çoğunluğuyla karar alır denilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu da bir görüştür
tabiî; ancak, Anayasayı okuduğumuzda veya örnek almaya çalıştığımız gelişmiş
ülkelerdeki, Avrupa Birliğindeki anayasaları okuduğumuzda karşımıza çıkan husus
şudur: 1982 Anayasasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, salt çoğunlukla; yani,
276'yla hükümetleri düşürebilmektedir; bakanları veya başbakanı, yine, salt
çoğunlukla; yani, 276'yla Yüce Divana gönderebilmektedir; yine, salt
çoğunlukla; yani, 276'yla Türkiye Cumhuriyetinin en önemli makamı olan
Cumhurbaşkanlığına cumhurbaşkanı seçebilmektedir ve yine, 276; yani, salt
çoğunlukla savaş hali ilanı için karar alabilmektedir veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yurtdışına gönderilmesine ilişkin kararlar alabilmektedir; yani, salt
çoğunlukla, Türkiye Cumhuriyeti için önemli kararları alma yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisindedir. Şimdi, 276'yla, salt çoğunlukla Türkiye'yi
savaşa sokabilecek, en önemli makamına, Cumhurbaşkanlığı makamına
cumhurbaşkanını seçebilecek veya icranın en önemli organı olan başbakanı Yüce
Divana gönderebilecek sayı 276'iken, af olayını beşte 3'e bağlamak doğru
değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisini 14 üncü maddenin sıkıntılarından
kurtaralım derken, af konusunda yeni sıkıntılar oluşturulacağı kanaatindeyim. O
açıdan, afta da, ister genel olsun ister özel olsun, salt çoğunlukla karar
verebilme yetkisinin Anayasaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Önergemize bu yönüyle destek vereceğinizi
umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddenin
oylamasına geçmeden önce, 29 uncu maddenin oylama sonucunu açıklayacağım: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 29 uncu maddesinin gizli
oylamasına 430 sayın milletvekili katılmış; 407 kabul, 20 ret, 1 çekimser, 2
boş oy kullanılmıştır. Böylece, bu madde de beşte 3 çoğunluğu elde etmiştir. Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddenin
oylamasına geçiyorum efendim. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma
süremizin bitmesine 5 dakika kalmıştır. İçtüzüğün 55 inci maddesine göre,
oylamaya geçtiğim için, oylamanın sonucuna kadar sürenin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür
ederim efendim. Sayın milletvekilleri, bu 30 uncu maddeyle
beraber bugün 12 oylama yapmış bulunuyoruz ve dört günlük mesainin sonunda 30
madde üzerinde 33 oylama yapmış oluyoruz efendim. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı?.. Yok. Oylama işlemi bitmiştir, kupalar
kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 30 uncu maddesinin gizli oylaması neticesinde, 411 sayın üye oy
kullanmış; 389 kabul, 17 ret, 2 çekimser, 3 boş oy kullanılmıştır. Böylece,
Anayasanın istediği beşte 3 çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır ve madde kabul
görmüştür. Sayın milletvekilleri, evvela, sonucu
bekleyen gruplara teşekkür ediyorum, beklemeyenler de... Alınan karar gereğince, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam etmek için, 28 Eylül 2001 Cuma günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı geceler efendim, çok teşekkür
ederim. Kapanma
Saati : 23.20 |
|