DÖNEM : 21 CİLT : 70 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 132 nci Birleşim (Olağanüstü) 25 . 9 . 2001 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve Önergeler 1.–
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Parlamentolararası Birlik ve
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca
aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/881) 2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Ömer İzgi'nin, KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu'nun vaki
davetine icabetle, beraberinde altı milletvekilinden oluşan parlamento heyeti
olduğu halde resmî ziyarette bulunmasına ve heyeti oluşturmak üzere siyasî
parti gruplarınca bildirilen üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/882) IV.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER 1.– Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Açık bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
Afyon Milletvekili Abdülkadir Akcan'ın atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Genel Kurulun 24.9.2001 Pazartesi günkü
toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi hususundaki
oylamanın tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun
25.9.2001 Salı, 26.9.2001 Çarşamba, 27.9.2001 Perşembe, 28.9.2001 Cuma,
29.9.2001 Cumartesi ve 30.9.2001 Pazar günleri 11.00-23.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun 1 Ekim 2001 Pazartesi günkü
Birleşiminde Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Başkanlık Divanında boş bulunan ve Doğru
Yol Partisi Grubuna düşen Başkanvekilliğine Tunceli Milletvekili Kamer Genç
seçildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/803)
(S. Sayısı : 737) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, yapılan gizli oylama
sonucunda maddelerine geçilmesi kabul edildi. Alınan karar gereğince 25 Eylül 2001 Salı
günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 19.31'de son verildi.
No. : 179 II. – GELEN
KÂĞITLAR 25.9.2001
SALI Yazılı Soru
Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün,
Fon Bankaları Müşterek Yönetim Kurulu Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4729) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.9.2001) 2.– Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun,
Temiz Şehir Operasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4730) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.9.2001) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, bir bakanın ABD'deki terörle ilgili beyanatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4731) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.9.2001) 4.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Temiz Şehir Operasyonunda gözaltına alınanlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4732) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.9.2001) 5.– Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın,
Devlet İhale Kanununda değişiklik
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4733) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.9.2001) 6.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Bandırma Arkeoloji Müzesinin hizmete açılmasının gecikmesine
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4734) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.9.2001) 7.–
Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, bağış ve fonda toplanan
paralara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4735) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.9.2001) 8.–
Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, ekonomik krizden etkilenen
çiftçilerin borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4736) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.9.2001) 9.–
Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, THY'na ait Airbus yolcu uçaklarının satılacağı haberlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/4737) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.9.2001) 10.–
Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, işkence iddialarına
ilişkin. Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4738) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.9.2001) 11.–
Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, sanayici ve
işadamlarının KDV alacaklarına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4739) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.9.2001) Geri Alınan
Yazılı Soru Önergesi 1.–
Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol, Zonguldak Valisi hakkında basında
çıkan haberlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesini 24.9.2001
tarihinde geri almıştır. (7/4603) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 11.00 25 Eylül
2001 Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
132 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme
geçiyorum. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
tezkereleri vardır, okutuyorum efendim: III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve Önergeler 1.– Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi, Parlamentolararası Birlik ve Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek
grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/881) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre,
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Parlamentolararası Birlik (PAB) ve
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde (KEİPA) Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri, aynı kanunun 12 nci maddesi
uyarınca Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben, Genel Kurulun
bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTER MECLİSİ (AKPM): Oya Akgönenç Muğisuddin SP Ankara
Milletvekili KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ PARLAMENTER
ASAMBLESİ (KEİPA): M.Necati Çetinkaya AKP Manisa Milletvekili Lütfü Esengün SP Erzurum Milletvekili PARLAMENTOLARASI BİRLİK (PAB): Turhan Alçelik SP Giresun Milletvekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer
İzgi'nin, KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu'nun vaki davetine
icabetle, beraberinde altı milletvekilinden oluşan parlamento heyeti olduğu
halde resmî ziyarette bulunmasına ve heyeti oluşturmak üzere siyasî parti
gruplarınca bildirilen üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/882) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer
İzgi'nin, KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.Ertuğrul Hasipoğlu'nun vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde altı milletvekilinden oluşan
Parlamento heyeti olduğu halde, KKTC'ne resmî ziyarette bulunması hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun "ara verme veya tatilde uygulanacak usul" hükümlerini
düzenleyen 11 inci maddesi uyarınca, TBMM Başkanı Başkanlığında siyasî parti
grup temsilcileriyle 5.9.2001 tarihinde yapılan toplantıda kararlaştırılmıştır. Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca,
heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen üyelerin isimleri
Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Adı Soyadı : Seçim İli : Oğuz Tezmen Bursa Milletvekili (DYP) Beyhan Aslan Denizli Milletvekili (ANAP) Sulhiye Serbest İstanbul Milletvekili (DSP) Mustafa Niyazi Yanmaz Şanlıurfa
Milletvekili (SP) Mehmet Ergün Dağcıoğlu Tokat Milletvekili (AKP) Mesut Türker Yozgat Milletvekili (MHP) BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu raporunun birinci görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. –
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan
Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ
HAKKINDA KANUN TEKLİFİ MADDE 1.– 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Başlangıç metninin beşinci fıkrasının başında
geçen "Hiçbir düşünce ve mülahazanın" ibaresi "Hiçbir
faaliyetin" şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim.
(AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik
Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Partim ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, öncelikle,
Partilerarası Uzlaşma Komisyonu Başkanı Sayın Nejat Arseven'i, bu Komisyonun
değerli üyelerini, Anayasa Komisyonunun değerli üyelerini, bu teklifin buraya
kadar gelmesinde gösterdikleri çabalardan, gayretlerden dolayı huzurunuzda
kutlamak istiyorum. Malumunuz, Konfüçyüs'ün güzel bir sözü
vardır, der ki: "Karanlıktan şikâyet etmektense önce kendin bir mum yak.
" "Meclisimiz, bu 37 maddelik değişiklik paketiyle bir mum yakmıştır.
Ümit ediyorum ki, tamamen yeni, Türkiye'nin derdine deva olacak, sadra şifa
olacak bir yeni anayasa hazırlanır ve bu anayasa, özgürlük alanlarını
genişletir, sivil alanı genişletir, devleti bireye karşı koruyan bir anayasa
olmaz, bireyi devlete karşı koruyan bir anayasa olur ve bu yaktığımız mum bir
meşaleye döner. Biliyorsunuz, bugünkü gazetelerde Sayın
Yargıtay Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk'un beyanlarına dayalı bazı yorumlar
vardır. Sayın Selçuk, Türkiye'de demokrasi mücadelesinin âdeta meşalesi olmuş
bir insandır. Sayın Yargıtay Başkanı, ne söylediğini bilen bir insandır; gerek
1999'daki gerek 2000 yılındaki ve 2001 yılındaki konuşmalarını hep birlikte
izledik. Sayın Selçuk, bu Meclisin Anayasada değişiklik yapamayacağını
söylemiyor. Bizim şu anda yaptığımız, Anayasada değişikliktir, büsbütün
Anayasayı değiştirmek değildir. Elbette, bu, bir ileri adımdır, hiç yoktan iyi
bir adımdır ve AK Parti olarak da, biz, bunu, onun için, yürekten destekliyoruz.
Sayın Selçuk'a yapılan saldırıları haksız buluyorum. Biz, yargı ile Yüce
Meclisi, yargının başındaki insan ile Yüce Meclisi karşı karşıya getirecek
tartışmalardan da uzak durmalıyız diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, 1 inci maddede,
biliyorsunuz, Anayasanın başlangıç kısmındaki "düşünce ve
mülahazanın" ibaresini, aslında, Uzlaşma Komisyonu "eylemin"
olarak değiştirmişti; ama, Anayasa Komisyonunda, her nedense
"faaliyetin" şeklinde arkadaşlarımız değiştirmişlerdir. Değerli arkadaşlar, sözlükler açılarak,
kelime oyunları yapılarak yasama yapılamayacağını, yapılmaması gerektiğini
hepimiz biliyoruz. Kelimelerin, bir, sözlükteki anlamları vardır, bir de, terim
olarak anlamları vardır. "Şemsiye" kelimesinin Arapça sözlüklerdeki
karşılığına bakarsanız "güneşlik" yazar; ama, hiçbir Türkün aklına
"şemsiye" denildiği zaman "güneşlik" gelmez
"yağmurluk" gelir. "Kalp" kelimesinin Türkçesi
"yürektir" ama "kalpsiz" ile "yüreksiz" tamamen
farklı şeylerdir. "Akıl" kelimesinin Türkçesi "us"tur; ama
"akıllı" ile "uslu" tamamen farklı şeylerdir. 1970'li yıllardaki o sağ-sol ayrışmasında
"eylem" kelimesini aşırı solcular çok kullandıkları için, bazı
arkadaşlarımız bu kelimeye antipati duyabilir; ama, bu kelimenin,
"eylem" kelimesinin eşanlamlısı olan kelime Türkçe'de
"fiil"dir; ancak, "fiil" kelimesi tercih edilmemiş,
"faaliyet" kelimesi tercih edilmiştir. "Eylem" kelimesinin
sözlükteki anlamından ayrı olarak, hukuk terminolojisindeki anlamı, şiddet
içeren bedensel hareketlerdir; fakat, "faaliyet" kelimesi, kapsamı
çok geniş olan ve her tarafa çekilebilecek elastikî bir kelimedir. Bir
konferansta konuşma yapmak, bir konferans vermek, bir panelde konuşmacı olmak,
hatta pandomim yapmak, hatta yazı yazmak faaliyet olarak nitelendirilebilir.
"Eylem" kelimesini "faaliyet" olarak değiştirmek, aslında,
düşünce ve düşünceyi ifade etme önündeki engellerin devam etmesini istemek
anlamına gelir. Biz, dilerdik ki, Anayasa Komisyonunda bu "eylem"
kelimesi aynen kalsaydı. Değerli arkadaşlarım, biz, ne yapıp yapıp,
düşünce ve düşünceyi ifade etme önündeki engelleri kaldırmak zorundayız.
Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, sarsıcı, şok
edici, altüst edici fikirlerin bile ifade edilmesine müsaade ediliyor; ancak,
bunların eyleme dönüştürülmesine karşı çıkılıyor. Bu "eylem"
kelimesinin konulmasındaki esas amaç da buydu. Bu ülkede, sokaktaki vatandaşı,
sıradan insanları bir tarafa bırakın, bizim Aydın Milletvekilimiz Sayın Sema
Pişkinsüt, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak "kral çıplak"
dediği için hakkında fezleke düzenlendi. Biz, bu ayıpları Türkiye'den kaldırmak
zorundayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, süreniz bitti;
toparlayın lütfen. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şunu söylemem
gerekiyor değerli arkadaşlar, bırakınız, müesses nizam bile insanlar tarafından
sorgulansın ve her türlü, bizim doğru kabul ettiğimiz, hepimizin doğru bildiği
fikirler bile insanlar tarafından aklın süzgecinden, muhakemesinden geçirilsin;
ama, aklı mahkemelerde sorgulamak ayıbından kendimizi kurtarmak zorundayız.
Clemenceau'nun meşhur sözünü hatırlayalım burada. Clemenceau der ki:
"Konuşan ülkelerde zafer, susan ülkelerde utanç vardır." Konuşan
insanlardan zarar gelmez; çünkü, ne dediklerini, ne yapmak istediklerini
öğrenme şansınız vardır. Suskunluğun arkasından çoğu zaman patlamalar gelir.
Onun için, Türkiye, düşünce önündeki bütün engelleri kaldırmak zorundadır.
Türkiye'de düşünceyi yasak olmaktan kurtaran, sivil alanı genişleten, gerçekten
toplumsal sözleşme mahiyetinde bir anayasanın hazırlanması da, ümit ederim ki
bu Meclise nasip olur ve Meclise yönelik olan bu tenkitlerin haksızlığını da,
biz, fiiliyatımızla göstermiş oluruz. 82 Anayasasını hiçbirimiz beğenmiyoruz;
ancak, bu Anayasanın toptan, kökten değiştirilmesi yönünde de çok ciddî
gayretlerin olduğunu söylemek mümkün değil. Her şeye rağmen, 37 maddelik
paketin, Meclisin yapmış olduğu güzel bir gayret, güzel bir faaliyet olduğunu
düşünüyoruz. Ümit ederiz ki ileri adımlar da arkasından gelir. Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Zengin'de. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişiklik paketinin 1 inci
maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek için
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. Değişiklik paketinin 1 inci maddesi,
hepinizin bildiği gibi, mevcut Anayasanın başlangıç maddesini oluşturmaktadır.
Başlangıç maddesinde, aslında, çok küçük bir değişiklik yapılmaktadır. Bu
değişiklik üzerinde biraz sonra duracağım; ama, önce, başlangıç maddesi ne
ifade ediyor, bununla ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir insanın, bir
bedeni, bir de ona hayatiyet veren ruhu vardır. Ben, şahsen, anayasaların da
bir bedeninin, bir de ona anlam veren ruhunun. olduğuna inanıyorum. İşte, bu
ruh da, çoğu zaman, bütün maddelere sinmiş olsa bile, başlangıç maddesinde
kendisini ifade eder, kendisini gösterir. Bizim Anayasamızda da, başlangıç
maddesinde, aslında, Anayasanın bütün ruhunu okumak mümkündür. Değerli milletvekilleri, eğer, Anayasanın
bütünüyle beraber başlangıç maddesine intikal eden ruhunu okumaya başladığımız
zaman, aslında, iki şeyi görmüş oluruz. Bunlardan bir tanesi şudur: Bu
Anayasada millî irade mümkün olduğu kadar devre dışı bırakılmıştır, etkisiz
hale getirilmiştir. Dolayısıyla, yine Anayasayı iyi okuduğunuz zaman, millî
iradenin yetkilerinin bürokratik güçlere devredildiğini, bürokratik güçlerin
millî iradeye ortak edildiğini görürsünüz. Bu Anayasada korunmak istenilen öz,
korunmak istenilen ruh budur. Bu özün ve bu ruhun, yine, başlangıç maddesine de
yansıdığını görüyoruz. İkincisi; yine bu Anayasada, tanımı
yapılmamış; ama, birtakım güçler tarafından keyfî olarak belirlenen bir
ideolojik devlet felsefesi yaşatılmak istenilmektedir. İşte, başlangıç
maddesine sinen şeylerden birisi de budur. Dolayısıyla, ideolojik devlet
felsefesi bu Anayasada her şeyin üstüne çıkarılmıştır; bir ideolojik devlet
felsefesi, insan haklarına rağmen, koruma altına alınmıştır. Yani, bir başka
ifadeyle şunu söylemek mümkün: Bu Anayasada, insan hakları, ideolojik devlet
adına feda edilebilmektedir, kurban edilebilmektedir. İşte, bu Anayasanın özü
ve ruhu budur. Değerli milletvekilleri, birçok anayasa
değişikliği yaptık; ama, bunların fazla sonuç vermediğini gördük. Bakın, bu
paketi de inşallah geçireceğiz; ama, bunların da, yine, Türkiye'deki sorunların
üstesinden gelemeyeceğini çok yakında göreceğiz. Neden; çünkü, biz, hastalığı
bedende arıyoruz; ama, asıl hasta olan bu Anayasanın ruhudur. (SP sıralarından
alkışlar) Asıl oraya dokunmamız lazım, Anayasanın ruhunu ve felsefesini
değiştirmemiz lazım; ama, kimse buna cesaret edemiyor. Onun için, bakın,
demokrasi gibi, insan hakları gibi, laiklik gibi kavramlar, evrensel kavramlar,
modern dünyada başka anlaşılıyor, başka uygulanıyor, Türkiye'de başka
anlaşılıyor, başka uygulanıyor. Neden; çünkü, bu Anayasanın ruhu farklıdır da
ondan. Değerli milletvekilleri, işte, bu maddede
yapmış olduğumuz değişiklik nedir: Aslında, yapmış olduğumuz değişiklik basit
bir değişiklik. Cümleyi okuduğumuz zaman, daha doğrusu, o paragrafı okuduğumuz
zaman, yine, Anayasanın, daha doğrusu, ideolojik devletin bazı unsurlarının
koruma altına alındığını ve bunun için de, en önemli haklardan birisi olan
düşünceyi ve inancı ifade etme hakkının da feda edildiğini görmüş oluyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Evet, ideolojik
devlet felsefesi koruma altına alınıyor; bunun için de, insan hakları feda
ediliyor, ifade özgürlükleri feda ediliyor; ancak, aslında, bu korumanın
kaldırılması lazım. Eğer, buraya koruma adına bir cümle yazmış olsak şöyle
dememiz lazım: "Hiçbir eylem, insan hakları ve millî iradenin üstünlüğü
karşısında koruma göremeyecektir." Biz, şimdi ne yapıyoruz; bir ideolojik
devlet felsefesini koruma altına alıyoruz, burada ufak bir değişiklik
yapıyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Önce kapıyı
araladık, sonra geriye kapattık. İnşallah bir gün bu kapıyı sonuna kadar açacak
irade bu Meclise yansıyacaktır. Bu günleri görmek dileğiyle, hepinize
saygılarımı sunarım. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Partide İçel Milletvekili Sayın Edip Özgenç,
buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın değişikliğe tabi tutulmasıyla
ilgili millî iradenin tam anlamıyla gerçekleştiği, Yüce Milletimizin seçip
göndermiş olduğu, demokratik oylarıyla tespit edip Parlamentoya gönderdiği
milletvekilleri tarafından ilk defa düzenlenip getirilmesi açısından son derece
önemli ve anlamlı bulduğumuz bu değişiklik, önümüzdeki yapılacak olan diğer
değişiklikleri de, birlik ve beraberlik ve uyum içerisinde devam ettirmesi açısından
önemli gördüğümüz, demokrasinin önünü tıkayan maddelerin, özellikle Anayasanın
düzeltilmesiyle ilgili, değiştirilmesiyle ilgili bu teklifle ilgili olarak söz
almış bulunuyorum; öncelikle hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Söz konusu düzenlemeyle ilgili olarak
yapılmakta olan düzenlemenin esas ana gayesi üzerinde şöyle durduğumuzda,
başlangıç maddesinde tezahür eden ve özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü ana
temasını taşıyan bir düzenleme yoluna gidiyoruz. Bu açıdan, düşünsel özgürlükler,
gerçekten, ülkemizi son derecede ilgilendiren ve zaman zaman çeşitli
eleştirilerle düzeltilmesi gerektiği yolunda bize devamlı olarak mesaj verilen
bir konu olarak hep önümüze geldi. Düşünsel özgürlükler, insan hakları
yelpazesinin en önemli parçasını oluşturuyor. Din ve vicdan özgürlüğü, düşünce
özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü ile kitle iletişim özgürlüğü, hep bu
katalog içerisinde, bu yelpaze içerisinde değerlendiriliyor. Düşünce özgürlüğü, insanın serbest düşünce
edinimini, edindiği düşünce ve kanaatlerden ötürü kınanmama ve bunları, bütün
meşru yollardan yararlanarak dışa vurabilme serbestliği diye tanımlanmaktadır.
Düşünce özgürlüğü, özgürlükler kataloğunda farklı bir konuma sahiptir. Birçok
hak ve özgürlüğün üzerinde kurulu olduğu bir kaynak özgürlüktür. Diğer
özgürlüklerin "olmazsa olmaz" koşullarındandır. Serbest bir kamuoyu
oluşturmak, yönetimi denetlemek, her düzeyde yönetime katılımı gerçekleştirmek
ve böylelikle demokrasiyi tüm kural ve kurumlarıyla işler hale getirebilmek
için düşünce özgürlüğünü güvence altına almamız gerektiği, çok önemli bir konu.
Günümüz çoğulcu demokrasi anlayışının
temelinde, çoğunluğun yönetme hakkına sahip olması, azınlığın ise çoğunluk hale
gelebilme şansına sahip olması düşüncesi önemlidir. Azınlığın çoğunluğa
dönüşebilmesine olanak tanıyacak muhalefet etme özgürlüğü, başta düşünce ve
örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, diğer sivil ve siyasal özgürlüklerin anayasal
güvence altına alınmasını gerektiriyor. Bu şekilde, karşıt düşüncelerin açıkça
sergilenmesi, demokrasi için gerçek bir güvence oluşturuyor. Uyuşmazlık ve
anlaşmazlıkları meşru kabul edip, bunların ifadelendirilmesine izin vermek,
şiddete dayalı çözüm arayışlarının önünü keser ve böylelikle, çatışmaların
barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerçekleşmiş olur; ancak, Türkiye'de düşünce
özgürlüğü, Anayasa ve yasalardan kaynaklanan sınırlamalar nedeniyle işlevsiz
kılınmıştır. 1982 Anayasası "herkes düşünce ve kanaat hürriyetine
sahiptir" diyerek, ilk bakışta, düşünce özgürlüğünü mutlak bir özgürlük
olarak kabul ettiği izlenimini vermektedir; ama, durum böyle midir... Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, bu
konuyla ilgili kanaatlerimizi ve düşüncelerimizi çok değişik zengin bir tablo
içerisinde burada ifade etme imkânımız olabilir. Anayasamızın başlangıç
maddesi, dayandığı anayasal fikrî değerleri özetleyen metni ihtiva ediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız... EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Bu konuyla ilgili
olarak düşüncelerimizi ifade etmemiz ve düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü
önüne konulmuş olan kısıtlamaların kaldırılması, Türkiye'nin demokraside alacak
olduğu mesafeyi daha olumlu tespit etme açısından önemli bir durum arz
edecektir. Bu vesileyle, bu maddede yapılacak olan bu
düzenlemeyi Demokratik Sol Parti olarak benimsediğimizi arz etmek istiyorum ve
bu Anayasanın, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar'da. Buyurun. MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; muhakkak ki,
37 maddenin ana temasını ve en önemli noktasını oluşturan madde üzerinde
görüşüyoruz. Keşke, bu konuda zamanımız 5 dakikayla sınırlı olmasaydı ve
konuyu, daha detaylı, daha teferruatlı, gündeme getirebilme imkânını
bulabilseydik. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Siz
düşündünüz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz yaptınız,
siz... MEHMET NACAR (Devamla) - Fakat, bu imkânın
olmaması sebebiyle, kısa da olsa, Milliyetçi Hareket Partisinin bu konudaki
görüşlerini ifade etmek istiyorum. Başlangıç metinleri, anayasalarda vardır,
var olacaktır. Tabiî, başlangıç metinlerini anayasalarına taşımayan ülkeler de
vardır; bu, hiçbir surette, başlangıç metinlerinin anayasa hukuku anlayışı
içerisinde doğru olmadığı manasına gelmez. Bütün konuşmacıların ittifakla
belirttikleri üzere, başlangıç kısımları, başlangıç metinleri anayasaların
temel felsefesini ve amacını ifade eder. Eğer, anayasalar toplumsal bir
mutabakat ise, toplumun kültürünü, anlayışını, geleceğe bakış açısını ifade
etmek üzere kaleme alınmış iseler, muhakkak ki, o toplumun değerlerini
yansıtmak durumundadırlar. Teknik olarak, özgürlükleri kısıtlama veya özgürlükleri
genişletme hususu maddelerde düzenlenecektir. O sebeple, bu felsefeye karşı
çıkmak, bu felsefeyi korkunç bir şekilde eleştirmek, daha doğrusu bu mantığı ve
yaklaşımı yerin dibine sokmak, çok da doğru değil. Çünkü, bunu yaparken bir
haksızlığın içerisine düştüğümüzün farkına da varmamız gerekir. Anayasanın başlangıç metninde belirtilen
felsefe nedir; "Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin
karşısında" diye belirtilen metne karşı olmamız, böyle bir felsefeyi
benimsememe gibi bir durumu kabul edebilmemiz, muhakkak ki, mümkün değildir. Başlangıç metninin "Hiçbir düşünce ve
mülahazanın" diye başlayan paragrafının, düşüncenin önünde büyük engeller
taşıdığı ifade edilmekte; ki, bu noktadaki tespit, Meclis tarafından genel
kabul görmüş ve nihayetinde, bunun "faaliyet" ifadesiyle
değiştirilmesi öngörülmüştür. Muhakkak ki "eylem" kelimesi
daha önceki komisyon metnimizde yer almakta iken, komisyon çalışmalarımız
sırasında bu "faaliyet" şekline dönüştürülmüştür.
"Faaliyet" şekline dönüştürülmesi, ne bu kelimeyi kullanan grup
veyahut da anlayışa karşı çıkılmasından ne de bunun ifade edeceği mananın ve diğer
uyum yasalarına bağlı olarak düzenlenme gereğinin eksikliğini görememekten
gelmektedir, ifade etmemektedir. Şöyle ki: Biz, düşünce özgürlüğünü,
Anayasamıza, geniş ve detaylı olarak taşırken, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini esas aldık ve yine, demokratik toplum örgütlerinin, demokratik
toplumu benimsemiş olan anlayışların çizgilerini taşımaya çalıştık. Biz,
Anayasanın 14 üncü maddesini ve başlangıç kısmındaki "hiçbir düşünce ve
mülahazanın" ifadesinin çıkarılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17
nci maddesindeki "faaliyete kalkışma ve eylemde bulunma" ifadesinden
taşıdık. Çünkü, biz, düşünceyi, sadece eylem noktasında yasaklayabilecek,
sadece fiilî bir netice doğuran davranış olarak yorumladığımız ve böyle bir
ifade koyduğumuz takdirde, birçok uyum yasasında ve ilgili kanunlarda... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET NACAR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. ... düzenleme imkânı bulamayacaktık; yani,
suçu övmek fiilini herhangi bir şekilde cezalandırabilme imkânı elde
edemeyecektik veya bir silahlı kalkışmayı veyahut da bölünmeyi, bir terörist
eylemi cezalandırma imkânı bulamayacaktık. Yani, Terörle Mücadele Yasasında
veya diğer yasalarda düzenlenen hükümleri ifade edebilme imkânı bulamayacaktık.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim ve
Meclisin genel düşüncesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün alabildiğince
genişletilmesi; ama, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızda yerini
bulan millî güvenlik, bölünmez bütünlük, kamu güvenliği, genel sağlık ve ahlak
gibi sınırlandırma sebepleriyle sınırlandırılabileceği hususlarını da taşımaya
çalıştık. O sebeple, hiçbir surette, düşünce özgürlüğünü, anarşizme yol açan,
anarşizmi teşvik eden bir sonsuz özgürlük olarak değerlendirmemek gerekir. BAŞKAN - Sayın Nacar, toparlar mısınız... MEHMET NACAR (Devamla) - Tüm demokratik
toplumlarda olduğu gibi, ülkemizde de suç olan veya suça teşvik eden veyahutta
suça kalkışmayı öven, tahrik eden fiillerin cezalandırılması gereği vardır. Bu
Fransız Anayasasında ve hukukunda mevcuttur, diğer demokratik toplumların
anayasalarında ve yasalarında mevcuttur. Bu şekilde anlamak ve ülkenin
birliğini koruma noktasında hassasiyetimizi de belirtmek istiyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi
Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Burada bu maddede tartıştığımız husus,
fikir hürriyetine bir ölçü getirebilme meselesinden kaynaklanmaktadır. Uzlaşma
Komisyonunda "eylem" ölçüsü konulmuş. Eylemi de arkadaşlar tarif
ettiler: "Şiddet içeren bedensel hareket." Kanaatlerimi ifade edeceğim, arz edeceğim;
ama, baştan şunu söylemek istiyorum: Tarih boyunca birtakım değerler
politikacılar tarafından dile getirilmiştir. Bazen bunlar üzerindeki
konuşmalar, yüceltmeler yoğunluk kazanmıştır, bazen de dünyanın hâkim
mihraklarından çok yüksek sesle söylenmişlerdir. Elbette bu değerler saygıdeğer
ölçülerdir; evrensel çapa ulaşmış olanları vardır, ulaşmamış olanları vardır;
ama, bilmek lazımdır ki, bunlar izafî değerlerdir, levh-i mahfuzdan dökülen
mutlak kelimeler ve kavramlar değildir; sana göre bana göredir, şu duruma bu
duruma göredir, şu zamana bu zamana göredir. İkinci arz etmek istediğim husus şudur:
Türkiye, Mondros'tan Mudanya'ya, Sevr'den Lozan'a işleyen süreçler sonunda
varılmış bir devlettir; cumhuriyet ilan edildikten hemen iki sene sonra
isyanlarla karşılaşmış bir devlettir; kurulduğu andan itibaren Rusya'nın,
Sovyetler Birliğinin hedefi olmuş bir ülkedir ve Türkiye, 1968'den günümüze
kadar anarşiyle terörle karşı karşıya olan bir devlettir. Bu süreçte bir askerî
muhtıra, bir darbe vardır, bir askerî müdahale vardır. Bunlar bizim
tecrübelerimizdir. Son onbeş senedir, onaltı senedir, halen bitmeyen, bir
bölücü terör vakıasını yaşamışızdır. Bunlar bizim tecrübemizdir. Bu tecrübeleri
unutarak kanun yapamayız. Bu tecrübeleri... Başka milletler düşünmese dahi
Türkiye'nin elbette bir güvenlik endişesi olacaktır. Şimdi, devlet, her kötülüğün kaynağı gibi
gösteriliyor; fertler evliya, dünya bir evliyalar topluluğu, kötü olan devlet!
Var mı böyle bir şey?! Devlet... Önce bir devletin olacak da onun vasıflarını
münakaşa edeceksin. Şimdi, eğer, fikir hürriyeti alanı, Türk
varlığına sövmek, Türk varlığı aleyhinde bulunmak, Türkiye'nin, Türk Milletinin
tarihî ve manevî değerlerini tahrip etmek, üniter devlet yapısını bozmak,
Atatürk ilke ve inkılaplarını -ki, devletin temelleridir- tahrip etmek,
bunların aleyhinde bulunmak, Türk milliyetçiliği aleyhinde bulunmak, Türk
medeniyetçiliği aleyhinde bulunmak... Yani, Türkiye'nin projesi, muasır
medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak. Bunlar, bizim, öyle düşünüyorum ki,
müştereklerimiz, asgarî müştereklerimiz; dibacede de yer almış ki, bu
Anayasayı, bu felsefeye göre anlayın diye.
Eğer, bunlara sövmekten ibaretse fikir hürriyeti, oturup, yeniden
konuşalım. Bunlara sövülmesin, bunların aleyhinde bir faaliyette bulunulmasın
dediğimizde, fikir hürriyeti alanı daralmış, insanlara söyleyecek söz
kalmamışsa, onu, yeniden düşünelim. Hangi devlet kendi varlığı aleyhinde,
benim varlığım ehemmiyetli değildir, Fransız varlığı ehemmiyetli değildir,
Amerikan varlığı ehemmiyetli değildir, İngiliz varlığı ehemmiyetli değildir,
bunun aleyhindeki faaliyetlere, ben, cevaz veriyorum, bunları koruyacağım diye
anayasasına yazar?! Kime, nasıl bir fikir hürriyeti alanı açmaya çalışıyoruz?! İyi niyetle; ama, çok derine götürmeden
"eylem" yazılmış. Komisyonda müzakere ettik, tereddüt hâsıl oldu;
onun üzerine "faaliyet" kelimesi tercih edildi; bu tercih
isabetlidir. Bu tercih isabetlidir ve Komisyonda da, kimse tarafından bir
itiraza uğramadı. Niye isabetlidir; birisi, mütemadiyen, Türkiye'yi bölmek
için, şu veya bu kıstasla bölmek için, yazı yazacak, kaleminden kan damlayacak
-damladı gördük- birisi, bunu, şarkı diye söyleyecek, konser verecek... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Başkanım, izin
verir misiniz. BAŞKAN - Buyurun efendim. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Birisi şunu
yapacak, bunu yapacak... Bunlar sanatçı, fikir adamları, dokunulmaz, muazzez,
mübarek kimseler... Bir çocuk, bu tahriklere kapılır, duvara bir yazı yazarsa,
eylemci, al, hapse at... Bir çocuk, bu ağır tahrikler karşısında, eline bir
tabanca alır kurşun sıkarsa, kellesini al... Bu, hak mı, insaf mı, adalet mi?!
Hıyanet bir fikir mi; bunun üzerinde çok dikkatli bir şekilde düşünmek lazım. "Bölünsün Türkiye; şu kıstasla bu
kıstasla Türk varlığı parçalanabilir; hatta, param parça edilmelidir en erken
vakitte" diye yazılar yazılsın, tahrikler yapılsın; bedensel eylem yok,
şiddete dayanan bedensel eylem yok; şarkı var, türkü var, müzik var, şiir var -
sözüm ona- ve bir adam mütemadiyen bunun için dergi çıkarıyor, yazı yazıyor,
bunun için televizyon tahsis ediliyor ve Türkiye'de olup biten olaylar, sanki,
sadece, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında olup bitiyor!.. Milletlerin
birbirine komplosu yok mu?! Uğradığımız hıyanette bizimle dostluk ve ittifak
komedisi oynayanların, birebir hıyanetin arkasında olduklarını görmedik mi?! Bu
hürriyet farfarasının arkasında kendi hıyanetlerini, dostluğa ihanetlerini,
ittifaka ihanetlerini örtme gayretini göremeyecek kadar gözlerimiz perdelenmiş
mi?! Değerli arkadaşlar, sonuna kadar
hürriyetçiyiz; demokratik bir nizam içinde seçilerek Parlamentoya gelmiş, Türk
Milletinin vekili olma sıfatını kazanmış bir insanın hürriyetçi olmaması
tasavvur dahi edilemez. "Ben şunu yaptım, bunu yaptım"demenin de
alemi yok; herkesin sustuğu, koltuğuna konuştuğu zamanlarda, askerî idare
dönemlerinde, askerî baskı dönemlerinde herkes imtihanını da vermiş olarak geliyor;
ama, hepimizin hakkı için, hayatı için, hürriyeti için, hepimizin haysiyetli
insanlar olarak yaşayabilmesi için elbette bir devletimiz olmalı ve bu devlet,
demokratik olmalı, insan haklarına saygılı olmalı; ama, kendisini tahrip
ettirmeyecek kadar da dikkatli olmalı. Saygılar sunuyorum. (DYP, MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır. Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; geliş
sırasına göre okutacağım ve sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile
Anayasamızın Başlangıç bölümünde yapılmak istenen değişiklik, Anayasamızın 4
üncü maddesinde "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez"
hükümlerine yönelik olduğundan Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılması hususunu arz
ederim. Saygılarımla. Ali Güngör İçel BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 1 inci maddesindeki "hiçbir
faaliyetin" ibaresinin, "hiçbir düşünce ve mülahazanın, hiçbir
faaliyet veya eylemde bulunulacak biçimde" değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN- Şimdi, aykırılık derecesine göre
okutup, işleme tabi tutacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile
Anayasamızın Başlangıç bölümünde yapılmak istenen değişiklik, Anayasamızın 4
üncü maddesinde "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez"
hükümlerine yönelik olduğundan Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılması hususunu arz
ederim. Saygılarımla. Ali Güngör İçel BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Güngör, gerekçeyi mi
okutayım efendim? ALİ GÜNGÖR (İçel) - Hayır efendim,
konuşacağım. BAŞKAN - Buyurun. ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın 4 üncü maddesi, değiştirilemeyecek,
değiştirilmesi teklif edilemeyecek madde hükümlerini ortaya koymuştur. Buna
göre, Anayasamızdaki 1, 2 ve 3 üncü madde hükümleri değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif edilemez. 2 nci maddeyse, "...başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan" ibaresiyle, başlangıç metninin,
Anayasanın 2 nci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret
etmektedir. Burada, benden önce konuşan çok değerli
grup sözcülerinin de ifade ettiği gibi, başlangıç metinleri, aynı zamanda
Anayasanın ruhunu teşkil eden hususlardır. Zira, başlangıç metninde, bu 2 nci
maddede belirtilen hususla ilgili olarak, ayrıca temel ilkeler şunlardır diyerek
bir başlık ve sıralanmış ilkeler ifade edilmemiştir. O zaman, 2 nci maddede
ifade edilen "başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan"
ifadesinden, başlangıç metninin tümünü anlamak durumundayız. Bu sebeple,
başlangıç metninin beşinci paragrafının başındaki "hiçbir düşünce ve
mülahazanın" ibaresinin değiştirilerek yerine "hiçbir
faaliyetin" ibaresinin konulması, Anayasanın hem 4 üncü maddesine hem de
ruhuna aykırıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada üzerinde durulması gerektiğine inandığım bir başka önemli husus ise, dün
de bir soruyla cevabını aradığım "faaliyet" kelimesinden neyin
anlaşılması gerektiği hususudur. Benden önce konuşan çok değerli arkadaşımız
Ayvaz Gökdemir Beyefendi de bunun üzerinde durdular. Ancak, bir hususu, yine
burada dikkatlerinize sunmak istiyorum. Uzlaşma Komisyonunda "hiçbir
eylemin" şeklinde oluşan mutabakat, Anayasa Komisyonunda "hiçbir
faaliyetin" şekline dönüşmüştür; ancak, madde gerekçesinde "hiçbir
eylemin" ibaresi aynen muhafaza edilmiştir. Değişikliğin gerçekleşmesi
halinde, bu metindeki ve daha sonra görüşeceğimiz 14 üncü maddede geçen
"faaliyet" kelimesine hukukçularımız hangi anlamı yükleyeceklerdir?
Dün, bu konuda sorduğum soruya Anayasa Komisyonu Başkanı cevap vermemiştir.
Halbuki, Büyük Atatürk'ün milletvekillerine karşı yapmış olduğu bir konuşma
vardır: "Birbirimize ve milletimize karşı açıksözlü ve samimî
olmalıyız" der. Şimdi, buradan, bu değişiklik teklifini Meclisimize sevk
eden iktidar partilerinin sayın genel başkanlarından ve Anayasa Komisyonu Başkanından
yeniden talep ediyorum; milletimize ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı
açık sözlü ve samimî olunuz; ne yapmak ve niçin yapmak istediğinizi lütfen
açıklayınız. Bu değişiklik tek başına değildir; Anayasamızdaki 14, 26 ve 28
inci maddelerde yapılacak değişikliklerle bir bütündür. Bu maddelerde getirilen
değişikliklerle, cumhuriyetimizin niteliklerine yönelik, devletimizin ulus
devlet özelliğine, milletimizin egemenlik ve bağımsızlık haklarına yönelik
Anayasamızdaki bütün hassasiyetler, birer birer, cımbızla ayıklanmak
istenmektedir. Sayın Başkan Hataylıdır. Hatay'ın Türkiye
Cumhuriyetine dahil edilmesi hadisesinde, ataları, Büyük Atatürk'le birlikte
çok önemli görevler ifa etmiştir. Biliyorsunuz, Hatay, Suriye haritalarında
Suriye sınırları içinde gösteriliyor. Yine, Sayın Sökmenoğlu, Hatay üzerinde
Suriye'nin nasıl bir çalışma içinde olduğunu muhakkak ki biliyorlar. Bu
değişikliklerden sonra -olmasını hiç temenni etmiyorum ama- birtakım gazete
köşelerinde, Hatay'ın toprak mülkiyetinin yüzde şu kadarının şu etnik kökene
sahip insanların elinde olduğu, nüfusun yüzde şu kadarının şu etnik kökenden
geldiği ve bu sebeplerle de Hatay'ın huzuru bakımından şöyle bir devlet
kurulmasının faydalı olacağı üzerinde yazı yazarsa, bu düşüncelerini televizyonlarda,
konferanslarda, miting alanlarında bağırırsa, bunun için tiyatrolar, sinema
filmleri oynatırsa, resim sergileri açarsa, yapılması istenen değişikliğe göre,
bu husus "faaliyet ve eylem" kelimeleri kapsamı içine alınıp
yasaklanacak mı, düşünce hürriyeti içinde mütalaa edilip serbest mi olacaktır? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan,
bitiriyorum. Anayasanın 14 üncü maddesinden "Türk
Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek; dil, ırk, din ve
mezhep ayırımı yaratmak" ibareleri çıkarıldığına göre, sanıyor ve
korkuyorum ki, niyet, ikinci söylediğim şekilde anlaşılmasıdır. O zaman, Büyük
Atatürk'ün, atalarımızın kemikleri sızlayacaktır. Yok, öyle değil de, kelime
oyunuyla, Avrupa Birliğini kandırmak için bir düzenleme peşindeysek, o zaman da
yazık, ayıp; Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini bu
kadar basit düşüncelere mahkûm etmeyelim. Devletimize ve milletimize yakışır
bir ciddiyet içinde kalalım. Gerçi, inancım o ki, burada ne çıkarsa
çıksın, Anayasa Mahkemesinin bir kararında ifade edildiği gibi, tekvücut
halinde ve tek bir ulus bütünlüğü içinde Kurtuluş Savaşını veren halkın; vatanı
Türk vatanı, milleti Türk Milleti, devleti Türk Devletidir; bu millet, her hal
ve şartta vatanına, adına, devletine sahip çıkmasını bilmiştir, bundan sonra da
sahip çıkmaya devam edecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. Değişiklik teklifinin 1; 2; 3 üncü
maddeleri, 9 uncu, 10 uncu maddeleri üzerinde Meclisimizi yeniden düşünmeye
davet ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Müsaade eder misiniz efendim, komisyonun
yerine ben cevap vereyim. 9 uncu maddedeki değişiklikte
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasına 'Bu
hürriyetlerin kullanılması," ibaresinden sonra gelmek üzere 'millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması," ibaresi
eklenmiştir ve dolayısıyla ismimi zikrettiğiniz için söylüyorum, Hatay da bu
kapsamdadır, arz ederim efendim. Teşekkür ederim. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (
Bursa) - Sayın Başkan müsaade eder misiniz? BAŞKAN - Buyurun. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Şimdi, Sayın Güngör, konuşmasının bir yerinde, madde gerekçesinde
hâlâ "eylem" kelimesinin korunduğunu ifade ettiler. Oysa, biz,
teklifteki gerekçeyle bağlıyız. Bizim Anayasa Komisyonu raporunda Çerçeve 1
inci maddesi, 'eylemin' ibaresinin 'faaliyetin' şeklinde değiştirilmesi"
diye geçmektedir, ayrıca bir gerekçe yoktur. Sayın Güngör'ün bahsettiği gerekçe
teklifteki gerekçedir. O gerekçeyi biz sadece tespit olarak yazmışızdır, zaten
onu değiştirme yetkimiz söz konusu değil. Bize sevk edilen evraktaki ifadedir
bu. Bunu böylece ifade ettikten sonra, Sayın
Güngör, benim dün verdiğim cevaptan tatmin olmadıklarını ifade ettiler. Ben
şimdi, Türk Dil Kurumunun bazı ifadelerini burada Genel Kurulun bilgisine arz
edeceğim: "Faaliyet: Çalışma, hareket, etkinlik
göstermek, etkin duruma gelmek. Eylem: Fiil, aksiyon, amel. Fiil: Eylem, iş, davranış. Fiiliyat: Eylemli olarak yapılanlar, edim,
gerçekleştirilen işler." Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17 nci
maddesini okuyorum: "Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri,
bir devlete, topluluğa veya ferde, işbu sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerin
yok edilmesini veya mezkûr sözleşmede derpiş edildiğinden daha geniş ölçüde
tahditlere tabi tutulmasını istihdaf eden bir faaliyete girişmeye veya
harekette bulunmaya matuf herhangi bir hak sağladığı şeklinde tefsir olunamaz.
" Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Mesele açıklığa kavuşmuştur. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum; ancak, Sayın
Genç, Anayasanın 94 üncü maddesi... KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında daha
önce... BAŞKAN - Efendim arz edeceğim... Bir
dakika, söz vereceğim size. Benim anlayışım başka... Anayasanın 94 üncü maddesine göre,
Başkanvekilleri... -zatıâliniz de dünden itibaren Başkanvekili oldunuz-
İçtüzüğün 64 üncü maddesi de öyle olmasına rağmen, elimde Anayasa Mahkemesinin
bir kararı var, 8 Ağustos 1971'de yayımlanmış
-bilmalum, bu, 1961 Anayasasında da aynı idi- Cumhuriyet Senatosunda bir
itiraz olmuş. Anayasa Mahkemesinin o kararında deniliyor ki:
"Başkanvekillerinin, oturumlara başkanlık etmedikleri zamanlarda Meclis
çalışmalarına katılmamaları, onların yasama meclisi üyesi olmalarından gelen
asıl hak ve yetkilerini kullanma olanağından yoksun bırakmak demek olur ki,
böyle bir tutum Anayasanın 88, 89 ve 90 ıncı maddelerine aykırıdır." Onun
için, ben de Anayasa Mahkemesinin bu içtihadını kullanıyorum, önergenizi
okutuyorum, isterseniz söz de vereceğim. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, bir
cümle ifade edebilir miyim. BAŞKAN - Buyurun efendim. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım,
Anayasa Mahkemesinin kararı var, doğru; ama, Anayasa Mahkemesinin kararından
sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği İçtüzük var. İçtüzük hükmü,
aynı, önceki Senato kararında olduğu gibi, iptal edilmedikçe, Parlamentoca
İçtüzük hükmünün uygulanması lazımdır. Arz ederim efendim. BAŞKAN - Efendim, Anayasanın 94 üncü
maddesinde ne deniliyor, parti faaliyetlerinden bahsediliyor; burada da,
milletvekilinin haklarından bahsediliyor. Önergeyi okuyun efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 1 inci maddesindeki "hiçbir
faaliyetin" ibaresinin, "hiçbir düşünce ve mülahazanın, hiçbir
faaliyet veya eylemde bulunulacak biçimde" değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Sayın Başkan, önergenizi geri
çekiyor musunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim; Sayın
Başkan önergelerini geri çektiler. Böylece, 1 inci maddenin üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, maddenin gizli oylamasına
geçiyoruz; iki kâtip üye teşrif ederler mi... Sayın milletvekillerinden bir ricam var;
lütfen, sırayı bozmayalım, aksi takdirde kendi vaktinizi çalmış oluyorsunuz.
Bugün bir kabin daha ilave ettik, eğer sırayla oy kullanılırsa bu iş bir saatte
biter. Yok eğer sıranıza itibar etmez, aralara girerseniz burada karışıklık
oluyor ki, o da ekstra bir saat mesai demek oluyor. Öğle arası vermeyeceğim efendim,
dayanabildiğim kadar dayanacağım, haberiniz olsun. 1 inci maddenin gizli oylamasına
başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) Mehmet Sadri Yıldırım... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Turizm
Bakanı Mustafa Taşar, yerine oy kullanmak üzere, Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler'i; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan, yerine oy kullanmak
üzere, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'yı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan, yerine oy kullanmak üzere, Devlet Bakanı Nejat Arseven'i; Devlet
Bakanı Tunca Toskay, yerine oy kullanmak üzere, Tarım ve Köy İşleri Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp'i; Dışişleri Bakanı İsmail Cem, yerine oy kullanmak üzere,
Orman Bakanı Nami Çağan'ı; Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, yerine oy kullanmak
üzere, Devlet Bakanı Fikret Ünlü'yü; Devlet Bakanı Faruk Bal, yerine oy
kullanmak üzere, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'i; Devlet Bakanı Abdulhalûk Çay,
yerine oy kullanmak üzere, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nu; İçişleri Bakanı
Rüştü Kâzım Yücelen, yerine oy kullanmak üzere, Maliye Bakanı Sümer Oral'ı;
Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu, yerine oy kullanmak üzere,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ı; Çevre Bakanı Fevzi Aytekin,
yerine oy kullanmak üzere, Kültür Bakanı İstemihan Talay'ı; Devlet Bakanı Hasan
Gemici, yerine oy kullanmak üzere, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nu;
Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, yerine oy kullanmak üzere, Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nu yetkilendirmişlerdir. Bilgilerinize arz ederim efendim. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Efendim, oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın ve Kâtip Üyelere
verilsin. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylaması neticesini arz ediyorum: Oy sayısı: 466 Kabul: 426 Ret: 24 Çekimser: 10 Geçersiz: 1 Boş: 5 Sayın milletvekilleri, böylece, bu madde,
Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamış oluyor; hayırlı uğurlu olsun
efendim. Sayın milletvekilleri, bu arada, bu oylama
sisteminde bir değişiklik yapacağız; Adana'dan İzmir'e kadar olan illeri ayrı
bir arkadaşımız okuyacak, sol tarafımızda da, diğer arkadaşımız, İzmir'den son
vilayetimize kadar olan kısmı okuyacak; bunun için kabinlerin değişmesi
gerekiyor. BEKİR ONGUN (Aydın) - Gerek yok Sayın
Başkan. BAŞKAN - Ne demek gerek yok, var! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, 5-6
tane daha kabin getirtseniz olmaz mı? BAŞKAN - Efendim, mesele kabinde değil,
mesele sayın milletvekillerinin yoğunluğunda. Kabinlerin değişmesi için, birleşime 10
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.00 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.13 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 132 nci
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri 172 nci
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.– Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/803) (S. Sayısı :
737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerini aldı. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 13.– Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik ve laik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (AKP
sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 737 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesi üzerinde Partim adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlarken, böyle önemli bir konsensüs, Anayasada çaplı
bir değişikliği ihtiva eden çalışmayla yeni yasama yılını başlatan Yüce
Meclisimize ve onun mümtaz üyelerine başarı dileklerimi sunuyor, bundan böyle,
benzeri, uyum arz eden çalışmalarının devamını temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, dün geneli
üzerinde görüşmelerin yapılıp çok büyük bir kabulle maddelerine geçilmesi
sağlanan anayasa değişikliğinin mükemmel olduğunu söylemek elbette mümkün
değildir. Bizim oylarımızla yasalaşmasına katkı sağlamayı vaat ettiğimiz bu
anayasa değişikliğini tenkit etmeyeceğimiz anlamına gelmediği gibi,
tenkitimizin de ret oyu anlamına gelmeyeceğini burada ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti anayasaları, maalesef,
bugüne kadar, olağanüstü şartların ürünü olarak hazırlanmıştır. Rejim
değişikliği ve devrimlerin iki ayrı sistemi yaşamakta olan topluma kabulünün
zorlayıcılığı öngörüsüyle ortaya konulan ilk Anayasa yanında, arkasında bir
başbakan, iki de bakanı darağacına gönderen darbenin doğurduğu Anayasa ve
ondokuz yıldır uygulanan 12 Eylül harekâtının tabiî sonucu var olan 1982
Anayasası. Tüm bu şartların sonucu hazırlanan
anayasalar, bulundukları zaman dilimi için geçerli olsa bile, olağan demokratik
parlamenter sistemin uygulandığı bir zemin ve zamana yayılmış olması, ciddî
anlamda sıkıntılar, anayasadan kaynaklanan toplumsal problemler oluşturmuştur. Dün, burada, değerli bir parlamenter
arkadaşımız, Sayın İyimaya "herkesin, benim devletim, benim milletim,
benim bayrağım diye gururla sahiplendiği değerleri yanında, benim anayasam
diyememesi ne kadar üzüntü verecidir" sözüne aynen katılıyorum. Uzun yıllar "Anayasanın kefili
benim" diyen irade de, artık, bu Anayasa ile milletimizin hiçbir yere
gidemeyeceğini anlamıştır. Şimdi, Yüce Meclisin yapması gereken şey;
bu değişiklikle, sayısı 60'ı bulan Anayasa maddeleri üzerindeki restorasyon
çalışmasını, daha köklü ve kapsamlı bir hüviyete büründürmek, yapılan
değişiklikler yanında, başta YÖK ve yargı olmak üzere, toplumun acil beklediği,
önünü açacak, gönlünü ferahlatacak, üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği
ülkeleri kadar demokrat, özgür, din, inanç, düşünce ve teşebbüs hürriyetinin
teminatı olan bir sivil anayasa, halkın kendi öz sözleşmesini önüne koymak
olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 12 ve 74
üncü maddeleri arası "Temel Haklar ve Ödevler" bölümünü ihtiva
etmekte olup, 12 nci madde ile temel hak ve hürriyetlerin niteliğini
belirlerken, arkasından gelen 13, 14 ve 15 inci maddelerle, hemen bu hakların
sınırlandırılması esas alınmıştır; yani, bir anlamda yasaklar esas, haklar
âdeta istisna kapsamına alınmıştır. Halk deyimiyle, devlet, millete anayasa ile
hak diye kaşıkla verdiği şeyi, yasaklar kapsamında kepçe ile geri almaktadır.
Her ne kadar 13 üncü maddede, temel hak ve hürriyetlerde genel sınırlama
sebepleri olarak sayılan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ki,
bu kavramda bile kanaatimce milletin nesnel, devletin öznel varlık haline
getirilmesi sakıncası yatmaktaydı. Kanımızca, devletin milleti değil, milletin
devleti ve ülkesi kavramı insana değer ve saygıyı önplana çıkarıcı bir unsur
olurdu. Nitekim, Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye "İnsanı yaşat ki, devlet
yaşasın" özdeyiş ve nasihati de, devletin var, daim ve güçlü olmasının
yolu, millet bireylerinin var ve güçlü olmasından geçer. "Millî egemenlik, cumhuriyet, millî
güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık
gibi nedenlerle sınırlandırmalar kaldırılarak, Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik ve laik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz" denilmektedir. Değerli milletvekilleri, dün de burada
Sayın Komisyon Başkanına sual olarak tevcih ettiğim ciddî tereddüt ve
kuşkularımı, hatta, yüzde 99'u Müslüman olduğu varsayılan aziz milletimiz adına
endişe ve kaygılarımı ifade etmek durumundayım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Sayın Başkan,
bitiriyorum. BAŞKAN- Lütfen... MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Aylardır, hatta,
yıllardır çalışmakta olan Partilerarası Anayasa Uyum Komisyonu -ki, değerli
Başkan ve üyelerini candan tebrik ediyorum- yaptığı çalışmaların hiçbir
safahatında "demokratik ve laik toplum düzeni" kavramını zikretmemiş,
hatta, bu kavram, sadece son anda dahil ederek komisyon metnine girmiştir ki,
288 üyenin -parti liderlerinin de imzası bulunan- tekliflerinde böyle bir
kavram bulunmamaktaydı. Değerli arkadaşlar, burada bir değerli
profesörümüzün toplumun laik olma kavramıyla ilgili değerlendirmesiyle sözümü
bitirmek istiyorum. Değerli Anayasa Profesörü Mustafa Erdoğan diyor ki:
"Laiklik, sekülerizmden farklı olarak, devletin nasıl örgütlenebileceği ve
hukukun nasıl oluşturulacağıyla ilgili bir ilkedir. Daha açık bir deyişle,
laiklik ilkesi, toplumsal yapıyla değil, siyasal, hukukî yapıyla ilgilidir;
laiklik, toplumun değil, şayet istenirse, devletin ve hukukun bir vasfı
olabilir. Bu ise, toplumun sekülerleşmiş olup olmamasından bağımsız bir
meseledir. Yani, toplumun dindarlığı, devletin laik olmasına engel
değildir." Değerli arkadaşlar, zannediyorum, bu
metinde bir değişiklik konusunda da bir konsensüs oluşmuştur; yani, laik devlet
yerine laik cumhuriyet, laik toplum yerine cumhuriyet kavramı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Böyle bir
değişikliğin oluşu, AGİK sürecinde bize daha olumlu bir görüntü verecektir
temennimi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Ben de teşekkür ediyorum efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkanım,
efendim, bir hususu arz edebilir miyim izninizle? BAŞKAN- Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkanım,
bu çerçeve 2 nci maddeyle ilgili olarak bizim de grup sözcümüz vardı ve biz de
konuşacaktık; ancak, gruplar arasında bir konsensüs, uzlaşma sağlanarak
müşterek bir önerge verildi; biz, söz hakkımızı bu vesileyle, bu sebeple
kullanmıyoruz. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim,
kullanmadığınız için. Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına Sinop
Milletvekili Sayın Yaşar Topçu; belki o da kısa konuşacak. Buyurun. ANAP GRUBU ADINA YAŞAR TOPÇU (Sinop) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Beni izleyen değerli arkadaşlarım bilirler
ki, özellikle, son birkaç yıldır, bu kürsüde en az konuşan arkadaşlarınızdan
birisiyim. Anayasa değişikliği önerileri ve tartışmaları, Parlamentoda
bulunduğum süre içerisinde müteaddit defalar gündeme gelmiştir. Bugün yürürlükte
olan Anayasanın birçok maddesi müteaddit tekliflerle değiştirilmiştir; ama, bu
kadar kapsamlısı ve genel deyimiyle, sivil bir anayasa görünümü veren büyük
değişiklik gelmemiştir. Ben de uzun süredir sürdürdüğüm
suskunluğumu bozarak, hiç değilse, 2 nci madde sebebiyle görüşlerimi kısaca
ifade etmek ve sizlerle geçmişi paylaşmak istedim. Geçmişi niye paylaşmak
istedim; şundan: Değerli arkadaşlar, 1982 Anayasasına, o gün yapılan
referandumda bendeniz "hayır" oyu vermiş, "ret" oyu vermiş
ve bunun propagandasını yapmış bir arkadaşınızım. Ondokuz sene sonra bu
Anayasanın yanlışlarının, demokratik yanlışlarının düzeltilmesi için Meclise
getirilmiş olmasını fevkalade büyük bir mutlulukla karşıladığım için söz aldım;
çünkü, Türkiye, demokratik hayatını 1960'tan bu yana, 27 Mayıs 1960
İhtilalinden bu yana basiretle ve aklıselimle düzenleyemiyor. 1961 Anayasası
bir tepki anayasasıydı; 60 İhtilalinin yarattığı tepki anayasasıydı; ölçülerini
kaçırmıştı. 82 Anayasası 61 Anayasasının da neden olduğu anarşi ve teröre karşı
80'de yapılan ihtilalin getirdiği tepkileri içerir. Bunun en bariz örneği de
şimdi 2 nci maddeyle değiştirmeye çalıştığımız 13 üncü maddedir. 13 üncü
maddeyi, aradaki "ve"leri saymadan, sadece virgülle ayrılmış olan
sebepleri sayarsanız on ayrı sebepten hak ve özgürlüklerin kısıtlanabildiğini
görürsünüz. Bu 10 tane sebebe baktığınız zaman, toplum hayatının tüm
ilişkilerini içine alır; yani, Parlamento veya hükümet ki, bu çok önemlidir-
değerli arkadaşlar, size burada, bu vesileyle enteresan bir şey söyleyeceğim-
bu maddelerin önemini gösterir. Padişah Abdülhamid; Cenabı Hak kudret
verse de mezardan başını kaldırsa : "Ey millet, yıllarca parlamentoyu
kapatmakla, parlamentonun anahtarını cebimde taşımakla suçladınız beni. Sizin,
bugün, Türkiye Cumhuriyetinde Parlamentonun anahtarı kimin cebindedir"
diye sorsa... Bizim Anayasa ve İçtüzüğümüze göre
Parlamentonun anahtarı Başbakanın cebindedir. İktidar partisi istemeden
toplanabilir misiniz; toplanamazsınız; çoğunluk onlardadır; kanun görüşebilir
misiniz; görüşemezsiniz, denetim yapabilir misiniz; yapamazsınız, herhangi bir
işlem yapabilir misiniz; yapamazsınız. Demek ki, oradan aldığımız, meşrutiyette
onun cebinden aldığımız anahtarı getirip başbakanın cebine koymuşuz. Sistem bu.
Sistem bu olduğu için de bu tür anayasal hükümler insan hak ve özgürlükleri
bakımından olağanüstü önem taşır. Şimdi, on ayrı sebebe baktığınız zaman
toplumun bütün ihtiyaçlarını içerisine alıyor. Yani, iktidarlar isterse buradan
her çeşit kanunu -özgürlükleri çıkarmak için- çıkarır, eskiden "bunun
özüne dokunulamaz" hükmü vardı, o da bertaraf olduğu için geçmişte,
1980'le beraber ve onları uygular, zaten de öyle olmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım. Şimdi, 13 üncü madde, gönül isterdi ki,
Avrupa Birliği çalışmalarının getirdiği bu anayasa değişiklikleriyle değil de
ondokuz senedir söylenmiş olmasına rağmen bugüne kadar yapılmamış, bugüne kadar
Parlamentoya getirilmemiş olmanın ezikliği de olmadan bu iş keşke gelseydi,
düzeltilseydi. Bugünkü metin belki ideal bir metin değil; ama, eski metne göre,
gerçekten, çok büyük reform sayılacak nitelikte, Türk Milletinin, Türk
halkının, Türk insanının, hatta Türkiye'de yaşayan herkesin insan olarak sahip
bulunduğu hak ve özgürlükleri önemli ölçüde rahatlatmaktadır, teminat altına
almaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Topçu, lütfen!.. YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Burada yanlış olan
bir cümle var: Arkadaşlarımız da ona temas ettiler. "Laik toplum düzeninin
gerekleri" deyimi yanlıştır. Arkadaşlar, bir şeyde anlaşalım. Din
insanlar içindir. Bizim anlayışımıza göre biz Allah'a inanırız, kul içindir;
devlet ve tüzelkişi Allah'ın kulu değildir, kulun kuludur, kulun yarattığı bir
varsayımdır. Devlet laik olabilir, laiktir, laik olmalıdır, laik kalmalıdır,
buna hiç kimsenin itirazı olmamalıdır; ama, kişileri laik kalmaya zorlayacak ya
da o anlamlara gelecek ifadelerden dikkatle kaçınmak lazım. Onun için, bu değişiklik yapılarak bu
maddenin kabulünü, biz hem parti olarak hem bendeniz, ondokuz sene evvel bu
Anayasaya ret oyu vermiş bir arkadaşınız olarak büyük bir memnuniyetle
karşılıyorum, getirenlere teşekkür ediyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize
saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisi
Grubunda; Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, madde konuşması teknik bir konuşma
olmalı, gerek Anayasa Mahkemesinin gerek Anayasayı gelecekte uygulamak
durumunda kalanların, Parlamentonun, anayasa koyucunun iradelerini doğru tespit
etmeleri bakımından. Arkadaşlar, bu madde, şu andaki şekliyle
hem özgürlükleri sınırlamanın metodunu, usulünü öngörüyor hem de özgürlükleri
sınırlama sebeplerini torba bir formülasyonla düzenliyordu. Eleştiri; bu madde
bir özgürlük maddesi değil, bir sınırlama maddesidir deniyordu. Anayasa Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin eğilimine, özgürlükler birikimine ve eleştirilere dayanarak, bu
maddede yalnızca, özgürlükler hangi yöntemlerle sınırlanabilir sorusuna yanıt
vermiştir; doğrudur bu; fakat, Anayasa Komisyonumuzun buradaki tek
başarısızlığı, sanki 13 üncü maddede öngörülen özgürlükleri sınırlama
sebeplerini bütün özgürlüklere taşımak gibi bir mükellefiyetimizin var olduğu
yönündeki yanlış algılamadır. Millî Güvenlik Konseyi gerekçesinde dahi,
"yasa koyucu bu sebeplerden dilediğini seçmekte -özgürlüğün ve olayın
niteliğine göre- veya hiçbir sınırlama getirmemekte özgürdür" denilmiştir.
Anayasa Komisyonunda, müzakerelerle aktarıldı; ama, sınırlama sebeplerinin,
özgürlükleri düzenleyen özel maddelere, özgürlüklerin felsefesine uygun olarak
aktarıldığı kanısında değilim. Burada, şu metinde, açıklıkla söyleyeyim,
iki tane problemimiz var değerli arkadaşlar; bir, isimsiz özgürlükler var.
Anayasamızın saymadığı, ama "üçüncü kuşak" adıyla adlandırdığımız
özgürlük çeşitleri var. "Bunları nasıl sınırlandıracağız" sualine, bu
Anayasamız cevap vermiyor. Alman Anayasa Mahkemesi, gelişim veya geliştirme
hakkı yoluyla bunu çözdü; ama, şu Anayasamız, şu anda, bunu çözümsüz kılıyor. İkinci sorunumuz şu: Burada, her nereden geldiyse
Anayasa Komisyonuna, laik toplum kriteri geldi. Bir defa, laiklik, rejimlerin,
devletlerin, modern devletlerin, tartışılmaz, değiştirilemez temel
niteliğidir. Bunda ittifak var; ama,
laiklik, anayasa tekniği bakımından, bakın, şu anda mesela, şu andaki Anayasada
-"13 tane" diye Sayın Topçu ifade ettiler- sınırlama sebepleri
içerisindedir, cumhuriyetin değişmezleri içerisindedir 2 nci madde yoluyla.
Yani, laiklik, özgürlüğü sınırlamanın bir metodu değildir, bir usulü değildir.
Burada yapılan, özgürlükleri sınırlamanın metodudur. Nedir; ölçülülük. Nedir;
kanunla sınırlamak. Nedir; demokratik toplum gereklerine aykırı olmamak. Nedir;
diğer, işte, sözüne ve ruhuna uygun olmak... Laiklik, özgürlüğü kısıtlama
sebebi; yönteme getirirseniz, anayasa hukukçuları güler, anayasacılar güler.
Devleti ve anayasa koyucuyu bu denli bir vehm içerisine düşürmemeniz gerekir. Yine, bilimsel olarak, laiklik ile
demokrasi arasında bir korelasyon ilişkisi yoktur. Laiklik, demokrasinin
önkoşulu değildir. Bugün, İsrail laik değildir; ama, demokrattır; Yunanistan
laik değildir; ama, demokrattır; İngiltere laik değildir; ama, demokrattır. Onun için, burada, aslında, doğru olan
zaten yapılmıştır, hangi özgürlüğü bu sebeple sınırlayacaksak, bunun, orada yer
almasıdır. "Laik cumhuriyet" kavramı da
büyük bir yanlıştır; çünkü, Anayasa, cumhuriyeti, 2 nci maddesinde tarif
etmiştir ve laikliği, onun aslî şartı olarak öngörmüştür. Aslî şartı, onun
kavram kuşağını oluşturan bir kavrama bir isim tamlamasıyla inzimam ettirmek bir
dil yanlışı değil bir anayasa yanlışıdır. Bundan, aslında bu kavramı buradan
çıkararak zaten, Anayasa Komisyonu aktardı ilgili yerlere; en doğru şey budur.
Yoksa, "laik cumhuriyet" düzeltmesi doğru değildir, yanlıştır; bir
sınırlama sebebinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim... AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sayın Başkan,
bir cümle... BAŞKAN - Peki, buyurun, bir cümle; son
cümle... AHMET İYİMAYA(Devamla)- Evet. Değerli arkadaşlar, bir de, burada önemli
olan, demokratik toplum düzeni kavramı, bu Anayasanın tarif ettiği demokrasi
değil, Anayasa Mahkememizin de tefsir ettiği gibi, katıldığımız ulusalüstü
sözleşmelerin tarif ettiği küresel demokrasidir. Burada, ölçülülük de, mutlak
şekilde amaç-araç dengesi, elverişlilik ve gereklilik koşullarını taşımalı. Öz kavramı, özgürlüğü yasaklayan,
güçleştiren veya etkisini kaldıran yasaları kapsamaktadır; gelecekteki
uygulayıcılara ışık tutma bakımından bunu açıklıyorum. Doğru Yol Partisi maddeyi bir bütün olarak
tamamen desteklemektedir. Arz ediyorum efendim.(DYP, DSP, MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?..Yok. Madde üzerinde 3 adet önerge vardır;
okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa Değişikliğine
İlişkin 737 sıra sayılı Yasa Teklifinin 2 nci maddesindeki "...ve
ölçülülük ilkesine" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla
arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Sayın Genç önergeyi geri alacak
mı bilmiyorum, demin almıştı...Kendi adına ben vekâleten bir şey söyleyemem... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
vekâleten reddedelim. BAŞKAN - Peki efendim, bir okuyalım önce. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik
Teklifinin 2 nci maddesi ile değiştirilmek istenilen Anayasanın 13 üncü
maddesinin sonuna aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz. İlave hüküm: "...öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum ve
okuttuktan sonra işleme koyacağım; ancak, İçtüzüğümüze, 5 adet imza okunur diye
bir madde ilave ettik, malumunuz; ama, şimdi karşımızda 6 tane grup var.
İçtüzüğe aykırı olmamakla beraber, altıncı imzayı da ben okutacağım efendim,
grup başkanvekilleri diye. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sayılı kanun
teklifinin çerçeve 2 nci maddesinde geçen "demokratik ve laik toplum
düzeninin" ibaresinin "demokratik toplum düzeninin ve laik
cumhuriyetin" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Ekseriyetimiz yoktur, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, gerekçeyi mu
okutayım? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim,
lütfedersiniz. BAŞKAN - Gerekçeyi okur musunuz efendim. Gerekçe: Laiklik, Türkiye Cumhuriyetinin
değiştirilemez bir niteliğidir. Bu düzenleme, Anayasanın 14 üncü maddesindeki
düzenleme ile de paralellik arz etmektedir. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 94 üncü
maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca, 6 grubun müşterek vermiş olduğu ve
Anayasa Komisyonunun takdire bıraktığı önergenin oylanmasını, gerekli beşte 3
çoğunluğun tespiti için, gizli oylama suretiyle tekrarlayacağız. Sayın milletvekilleri, yeni usulümüze
göre, isimleri okunan sayın milletvekilleri, Adana'dan -İstanbul dahil- İzmir'e
kadar, Komisyon sıralarının arkasındaki kabinlerde, İzmir dahil sonuna kadar,
Bakanlar Kurulu sıralarının arkasındaki kabinlerde oylarını kullanacaklardır. Sayın Hatiboğlu, sizin buyurduğunuz
şekilde 3 üncü maddeye geçeceğim; ama, bu, önerge olduğu için, önergeyi
bitirelim, maddeyi oylarken 3 üncü maddeyi görüşmeye başlarız. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, belki,
tasnif esnasında... Oylamayı biraz, rahat bir şekilde... BAŞKAN - Önergede yapamam. Önergede pek
aklım ermedi o işe, müsaade ederseniz önergeyi oylayayım, bitsin; 2 nci
maddenin oylamasında 3 üncü maddeye geçeriz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
önergeyi yeniden oylama ihtiyacı doğabilir, o yüzden, müsaade ederseniz... BAŞKAN - Tabiî, tabiî... Onun için
söylüyorum efendim. Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz,
malumlarınız olduğu veçhile, bu önergenin kabulü için de 330 oy gerekli. Oylamaya Adana ve İzmir'den başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Efendim, vekâleten oy kullanacak
sayın bakan varsa lütfen... Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu
yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan; Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ahmet Kenan Tanrıkulu yerine, Sağlık Bakanı Osman Durmuş oy kullanmıştır
efendim. Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, şu
anda önergeyi oyluyoruz. Bu oylamadan sonra, 2 nci maddenin oylamasına
geçeceğiz; 2 nci madde oylanırken, 3 üncü maddenin görüşmelerine geçeceğiz.
Günde 6-7 madde geçmezse, bu iş bitmez efendim. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlandı) BAŞKAN - Sayıma başlarken, ikinci önergeyi
okutup işleme koyacağım efendim. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişiklik
teklifinin 2 nci maddesiyle değiştirilmek istenen Anayasanın 13 üncü maddesinin
sonuna aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz. İlave hüküm: "...öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz." Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergenin
gerekçesini okutayım mı Sayın Hatiboğlu? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Buyurun efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Teklif edilen 13 üncü maddenin açıklığa
kavuşması için mevcut 13 üncü maddede yer almış olan "Sınırlamalar
öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz" hükmünün yeni metinde de yer
alması gerekir. Bu hüküm metne eklenmediği takdirde, bir
hak ve hürriyetin sınırlanması için getirilen hükümlere dayanılarak başka bir
hak ve hürriyetin de kısıtlanması veya kullanılmasının tamamen yasaklanması
gibi haksız ve abes bir uygulamaya açık bir metin getirilmiş olur. Kaldı ki, bu Anayasa değişikliği Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ile hukukumuzun uyum sağlanması için
yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 18 inci maddesinde ise
maddeye eklenmesini istediğimiz hüküm aynen vardır. Bu hükmün yeni metne eklenmediği takdirde
değişiklik metni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gerisine düşmüş olur. BAŞKAN - Komisyonun kabul etmediği
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Sayın Genç burada mı? Yok. Geri alır mı
diye soruyorum. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa Değişikliğine
İlişkin 737 sıra sayılı Yasa Teklifinin 2 nci maddesindeki "...ve
ölçülülük ilkesine" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla
arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okur musunuz efendim. Gerekçe: Temel hak ve özgürlüklerin sınırlamasında
Anayasanın sözü ve ruhu ile demokratik toplum düzeninin gerekleri yeterli birer
objektif kavramlar olup "ölçülülük" ifadesi Anayasada yer alması
gereken objektif bir kavram olarak mütalaa edilemez. Çok sübjektif bir
ibaredir, metinden çıkarılması gerekir. BAŞKAN - Komisyonun kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Sayım işlemi bittikten sonra 2 nci
maddenin oylamasına geçeceğiz. (Oyların ayırımına devam edildi) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde verilen önergenin gizli oylamasına 464 sayın
milletvekili katılmış olup, 425 kabul, 27 ret, 7 çekimser, 2 boş, 3 geçersiz oy
kullanılmıştır. Böylece, önerge kabul edilmiştir efendim. Şimdi, kabul edilen önergeyle birlikte, 2
nci maddenin gizli oylamasına geçiyoruz. Oylamaya geçerken, sistemi bir daha
değiştiriyoruz; sol tarafta İstanbul milletvekillerinden başlanarak isimler
okunacak, İstanbul Vilayetinden önceki vilayetlerin milletvekilleri ise sağ
tarafta oy kullanacak efendim; yani, sağ tarafta, Adana Vilayetinden
başlanacak. Lütfen, vilayet sıralarını karıştırmayın. Yığılmaya sebebiyet
vermemek için, sayın milletvekilleri isimleri okundukça teşrif ederlerse daha
süratli bitirmiş oluruz. Oylamaya başlıyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylar
tasnif edilirken, 3 üncü maddeyi görüşeceğiz. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.–
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştiril-miştir. Madde 14.– Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi
ve milletiyle bö-lünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan
demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler
biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete
veya kişilere, Anayasayla tanınan temel
hak ve hür-riyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş
şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak
şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar
hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzen-lenir. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman;
buyurun. Süreniz 5 dakika. AKP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14 üncü
maddesini değiştiren çerçeve 3 üncü madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken,
önümüzdeki hafta resmen başlayacak olan yeni yasama yılının da hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Görüşmekte olduğumuz bu madde "temel
hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması" başlığını taşımaktadır.
Anayasanın 12 nci maddesinde, iki cümleyle, temel hak ve hürriyetlerin niteliği
tarif edildikten sonra, ardından gelen 4 maddede, çok uzun uzadıya, bu hak ve
hürriyetlerin nasıl kısıtlanacağı anlatılmaktadır. İşte, bugün, bu Anayasanın
değiştirilmesini gerektiren temel problemin de buradan kaynaklandığı bir
gerçektir. Bu gerçek, Anayasanın "amayasa" veya "istisnalar
yasası" olarak anılmasının da temel nedenidir. "Ancak" diye
başlayan istisnalarla, kaşıkla verilen hakların kepçeyle alındığına, Anayasanın
neredeyse her maddesinde rastlıyoruz. Anayasaya bakıldığı zaman, kâğıt üzerinde
altına imza atmış olduğumuz tüm uluslararası metinlerin düzenlediği haklardan söz edildiğini görürüz; ama,
maddeleri okumaya başladığımız zaman, aslında bu haklardan sadece söz edilerek
nasıl kullanılamayacağının anlatıldığına tanık oluruz. Görüşmekte olduğumuz 14 üncü madde de,
yine ayrıntılı bir şekilde, hak ve hürriyetlerin kısıtlanması konusunu
düzenlemektedir. Uzlaşma Komisyonunun bu maddeyi değiştirme gerekçesine
bakıldığı zaman, Anayasanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17 nci
maddesiyle uyum sağlaması olduğunu görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin güvence
altına almış olduğu haklar; yaşama hakkı, işkence yapma, insanlık dışı ve
haysiyet kırıcı davranışta bulunma ve ceza verme yasağı, özgürlük ve kişi
güvenliği hakkı, kölelik, kulluk, zorla çalıştırma ve angarya yasağı, adil
yargılanma hakkı, suç ve cezaların kanuniliği, özel hayatın gizliliği, konut ve
haberleşme özgürlüğüne saygı hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, toplantı
ve dernek kurma özgürlüğü, evlenme ve aile kurma özgürlüğü, hak arama
özgürlüğü; daha sonra bu saymış olduğumuz hak ve özgürlüklere ilaveten ek
protokollerle bazı ilaveler daha
yapılmıştır ki, bunlar, mülkiyet hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, serbest seçim
yapma hakkı, sözleşmeden doğan yükümlülük için kişi özgürlüğünü kısıtlama
yasağı, serbest dolaşım ve yerleşme hakkı, vatandaşların sınır dışı edilmesi ve
ülkeye girmelerinin engellenmesi yasağı, yabancıların topluca sınır dışı
edilmesi yasağı gibi yasaklar gelmektedir. Tüm bu hak ve hürriyetleri
düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokoller, bunların
sınırlandırılmasını 17 nci maddede çok kısa ve öz bir biçimde tarif eder. Bu
sözleşme şekillerinden hiçbiri, bir devlete, topluma ya da bireye işbu
sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesini ya da sözleşmede
öngörüldüğünden daha geniş bir ölçüde sınırlandırılmasını amaçlayan bir uğraşı
içine girmeyi ya da davranışta bulunmayı amaçlayan herhangi bir hak sağladığı
yolunda yorumlanamaz. Bu maddenin, aşağı yukarı aynı ifadelerle görüşmekte
olduğumuz çerçeve 3 üncü maddenin ikinci fıkrası olarak kabul edilmiş olması, kanaatimce
olumlu bir gelişmedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; temel
hak ve özgürlükler anayasaların en önemli bölümlerini oluşturur. Hatta,
gelişmiş dünya ülkelerinde anayasa denince, insanların aklına, kendilerine ait
vazgeçilmez ve güvence altına alınmış haklar gelir. Anayasaların bu bölümlerini
önemli kılan husus şudur: Bütün yasaların üzerinde bir konumda olan anayasa,
insanların bu haklara sahip olduğunu ve bunların, kanunlar ve iktidarlar
değiştikçe ellerinden alınamayacağını bildirirler. Bugün, çağdaş dünya, artık, insan hakları
olarak kısaca özetlenen hakların hiçbir surette oylanamayacağını ve çoğunluğun,
bunu, azınlığın elinden alamayacağını kabul etmektedir. Aslolan, detaylı
anayasalar yapmak değil, güçsüz olan bireyi güçlü olan devlet otoritesine karşı
koruma altına almaktır. Bu anlamda bakıldığı zaman, Uzlaşma Komisyonunun kabul
ettiği metinden geri adım atılarak bu maddede yapılan değişikliğin olumsuz
olduğunu ifade etmek istiyorum. Evrensel ölçülerde bir anayasa yapabilmek
dileğiyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası Saadet Partisinde. Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesi
üzerinde Saadet Partisi Grubu adına görüşler açıklamak üzere söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, aslında, bu
yapmakta olduğumuz anayasa değişikliği, sanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi
için gerçekten önemli bir adımdır; çünkü, üzerinden ondokuz sene geçmiş
olmasına rağmen, 1982 Anayasası üzerinde çok ciddî bir çalışma yapılamamıştır.
Şimdiye kadar 25 maddede yapılan değişiklikler, aslında, bugün üzerinde
çalışmakta olduğumuz değişikliklerin yanında çok da anlamlı olmamaktadır. Değerli milletvekilleri, niçin bir
milletin, bir devletin, bir ülkenin meclisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
böyle bir çalışma yaptığını bu kadar önemsemekteyiz; çünkü, Türkiye'nin içinde
bulunduğu durum bunu gösteriyor. Değerli arkadaşlarım, 1982'de yapılan
Anayasanın, işte, bir tepki anayasası olması, darbeden sonra yapılıyor olması,
insan hak ve özgürlükleri konusunda, demokrasi konusunda birçok engeli
bulunması bir yana, geçici 15 inci maddesinde, evrensel demokrasinin
ölçülerini, insan haklarını bir tarafa bırakın, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini bir tarafa bırakın, akıl ve mantığa uygun olmayan bir maddesini
bile, hâlâ değiştiremedik. 1982 Anayasasında deniliyor ki: "Bu dönemde
çıkarılan kanunların, yasaların, hiçbir şekilde Anayasaya aykırılığı iddia
edilemez." Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yapmış olduğu bu çalışma, bu sebepten dolayı, böyle bir
ortamda bu değişikliği yaptığımız için anlamlıdır. Değerli arkadaşlarım, çerçeve 3 üncü madde
Anayasamızın 14 üncü maddesini değiştirmektedir. 14 üncü madde, temel hak ve
hürriyetlerin kötüye kullanılmasıyla ilgilidir. 1982 Anayasasında, temel hak ve
hürriyetlerin kötüye kullanılması anlamında, tanımlanmayan, her tarafa
çekilebilecek müphem kavramlar var; sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar
üzerinde egemenliğini sağlamak, dil, ırk, din ve mezhep ayrımı gibi... Şimdi
yapılan değişikliklerle, bu kavramlar kaldırılarak, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine uygun bir şekilde "hak ve hürriyetlerin hiçbiri, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan
demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemler biçiminde
kullanılamaz" deniliyor. Bu, gerçekten, Türkiye'de demokrasinin
yerleşmesi, insan hak ve özgürlüklerinin ayağa kaldırılması açısından son
derece önemli bir düzenlemedir. Değerli arkadaşlarım, burada yapılan bir
düzenleme de, bugüne kadar Türkiye'de yapılan anayasa çalışmalarının zihnini
ortaya koyması açısından da anlamlıdır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda,
devlet, verili bir bilgi olarak ele alınmış; daha sonra, nasıl bir millet
olacağı tanımlanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla, bireyin, nasıl bir birey
olacağı, nasıl bir vatandaş olacağı tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu nedenle,
devlet, hep kutsal olmuştur; birey, hep araç olmuştur. İşte, burada, ilk defa,
yine, devlet ile birey yan yana yazılmaktadır. Denilmektedir ki: "Bu
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, bu Anayasayla tanınan
temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesi veya Anayasada belirtilenlerden daha
geniş şekilde sınırlandırılması yetkisi vermez." Bu, Türkiye'de, anayasa
çalışmaları açısından son derece önemli bir değişikliktir değerli arkadaşlarım.
Bu sebepten dolayı, biz, Saadet Partisi olarak, bu değişikliği önemsiyoruz ve
bu maddeye "evet" oyu kullanacağız. Değerli milletvekilleri, demokrasi, aslında,
temel hak ve hürriyetler rejimidir. "Temel hak ve hürriyetler"
diyerek, bunu çok basite alamayız değerli arkadaşlarım. "Demokrasi"
demek, "temel hak ve hürriyetler" demek, aynı zamanda
"ekmek" demektir. Değerli arkadaşlarım, dünyaya şöyle bir
göz atın; nerede demokrasi varsa, nerede temel hak ve özgürlükler
önemseniyorsa, o ülkeler zengin ülkelerdir, o ülkelerde yaşayan insanlar refah
içinde yaşamaktadır; ama, nerede temel hak ve özgürlükler sınırlanmışsa, nerede
demokrasi eksikse ya da yoksa, o ülkelerde yaşayan insanların "ekmek"
diye bir sorunları var değerli arkadaşlarım. Demokrasilerde esas olan bireydir,
insandır. Eğer, bir anayasa yapacaksak, bireylerin nasıl daha rahat
yaşayacağını hesaba almak durumundayız. Zaten, bütün anayasa çalışmalarında,
bireyler bir araya geliyorlar, birbirimizin haklarına tecavüz etmeden, rahat
bir şekilde nasıl yaşayabiliriz bu ülkede... Bu sorunun cevabı bizde de... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) Sayın Başkan,
son cümlem efendim... BAŞKAN- Efendim, buyurun, toparlayın. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bizde de
böyle olmak durumundadır. Bizde ise, konuşmamın başında belirttiğim
gibi, önce, devlet tanımlanıyor; bu, verili bir bilgi; daha sonra nasıl bir
insan olacak... Böyle olunca da, gerçekten hak ve özgürlükler konusunda çok
ciddî sorunlar yaşanmaktadır. Elbette bizim şu anda yapmış olduğumuz
değişiklikler, teorik olarak, yasal olarak, Anayasaya geçeceğinden dolayı
önemli konulardır;ama, eğer, biz, bu düşüncemizi değiştirmezsek, yani, devletin
kutsal olduğu, bireyin ise araç olduğu düşüncesini değiştirmezsek, yine,
uygulamalarda, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamalarla karşı
karşıya bulunacağız. BAŞKAN -Teşekkür ediyorum efendim... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) Umarım, bu
değişiklikler, bu çalışmalar, uygulayıcıların zihinlerini de değiştirecek ve
ülkemiz, demokrasinin tam ve kâmil olduğu, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir ülke olacaktır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar). BAŞKAN -Teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası, Demokratik Sol Partisi Grubu
adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Sadık Kırbaş'ta. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14 üncü
maddesinde yapılacak değişikliklerle ilgili olarak Demokratik Sol Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yüce Meclis, ilk kez, bu denli kapsamlı
bir anayasa değişikliği paketini, büyük bir uzlaşma ve olgunluk içinde
görüşerek, tarihî bir görevi yerine getirmektedir. Hepimizin izlediği gibi,
toplumun her kesiminden olumlu mesajlar gelmektedir. Bu ortam, ileride,
Anayasanın yürütme, yargı ve diğer hükümlerinde de değişikliklere gidilmesini
sağlayarak, Türkiye'nin demokratikleşmesinde daha ileri adımlar atılmasını
kolaylaştıracaktır. Bu değişiklikler, genel olarak, siyasete, Parlamentoya,
siyasî partilere, siyasetçilere güvensizliğin giderek yoğunlaştığı bir ortamda
gündeme gelmektedir. Şimdiye kadar, Partilerarası Uzlaşma Komisyonunda ve
Anayasa Komisyonunda sergilenen uzlaşma yaklaşımıyla bu değişikliklerin
gerçekleştirilmesi, iktidarıyla muhalefetiyle, Yüce Meclisin ortak başarısı ve
kıvancı olacaktır. Bu başarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hem Türk toplumu
önünde hem de tüm dünyada saygınlığını artıracaktır. Dünkü birleşimde, Anayasa Komisyonu
Başkanımız Sayın Tayan, bugüne nasıl gelindiği konusunda, Partilerarası Uzlaşma
Komisyonunda ve Anayasa Komisyonundaki çalışmalarla ilgili olarak birtakım
bilgiler verdiler. Ben de, çok ufak bir kesit sunmak istiyorum, sizlere bir
fikir verebilmek için. Partilerarası Uzlaşma Komisyonu
toplandığında, o zaman komisyonun adı, Anayasa Uyum Komisyonuydu; böyle, garip
bir adı vardı. Verdiğimiz önergeyle, bu komisyonun adını, Partilerarası Uzlaşma
Komisyonu haline getirdik. Bugün bu uzlaşıyı gördükten sonra, bunun ne denli
haklı olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Daha sonra bir alt komisyon kuruldu, 5
partinin temsilcileri bir araya geldi, beni başkan seçtiler ve çalışmaya
başladık ve öncelikle, uzlaştığımız maddelerden hareket edelim, iyi bir
başlangıç yapalım diye düşündük. Tüm partilerin elindeki dokümanları yan yana
koyduk, bazılarının kitapçıkları vardı-bazılarının kitapçıkları vardı,
diğerleri dokümanlar, raporlar getirdiler- ve çıkan sonuca göre, 3 madde
üzerinde bir anlaşma, uzlaşma görülüyordu; tüm partilerin uzlaşabildiği
maddeler... Bu, cesaretimizi kırmadı; yeni bir yaklaşımla, anlayışla tekrar işe
koyulduk. Koridorlarda gazeteciler merakla bekliyorlardı. Biz, tartışılabilecek
nitelikteki maddeleri aramaya başladık ve 25 madde bulduk ve bunları liderlerin
görüşlerine sunduk, kendilerinden yakın ilgi ve destek gördük. Daha sonra,
kamuoyunun desteği geldi ve bu 25 maddeyle bugünlere kadar gelebildik.
Partilerarası Uzlaşma Komisyonunda gerçekten çok büyük bir anlayış ve uzlaşma
havasıyla bu çalışmalar yapıldı. Daha sonra, bu anlayış, Anayasa Komisyonuna da
yansıdı. Bu komisyonda katkıda bulunan arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum. Yüce
Meclisin de, bu uzlaşı anlayışı içinde, bu anayasa değişikliklerini
gerçekleştireceğine inanıyorum. Bu başarı, tüm kurumlara, daha doğrusu sivil
toplum örgütlerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisini hor gören ya da hafifseyen
birtakım çevrelere karşı güzel bir ders olacaktır diye düşünüyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) Anayasanın 14 üncü maddesine dönersek, bu
madde "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı İkinci Kısımda yer
almaktadır. İdeal ya da tabiî hukuk deyimiyle "insan hakları" olarak
adlandırdığımız bu bölüm, tüm anayasaların özünü oluşturmaktadır. Bu bölümde
yapılacak olumlu değişiklikler, demokratikleşme sürecinde çok büyük önem
taşımaktadır. Bu, aynı zamanda, Avrupa Birliğinin siyasî kriterlerinin
karşılanması yönünden de önemlidir. Bu maddede yapılan değişiklikle, eylem ve
yorum yoluyla hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasının önlenmesine yönelik
hükümler öngörülmektedir. Bu değişiklikler, başlangıç ve 13 üncü maddeye
paralel değişikliklerdir. Burada, düşünce özgürlüğünün değil, eylemlerin sınırlanması
söz konusu olmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız memnun
olurum. SADIK KIRBAŞ (Devamla) - 14 üncü madde,
1982 Anayasasında yer alan şekliyle, amacı aşan gereksiz unsurlarla
şişirilmişti ve uygulamada yeni bir sınırlama boyutu yaratıyordu; bir yerde,
başlangıç ve 13 üncü maddeyle birlikte, temel hak ve özgürlükler için üçlü bir
kıskaç oluşturuyordu. Yürürlükteki metin, öngördüğü genel yasakçı çerçeveden
ayrılarak, amaca uygun bir biçimde sadeleştirilerek, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 30 uncu maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17 nci
maddesine ve Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 5 inci
maddesine uyumlu hale getirilmektedir. Böylece, 13 üncü maddeyle birlikte,
ulusal programda taahhüt ettiğimiz değişikliklerin önemli bir halkası da
gerçekleşmiş olacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kırbaş. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Üzerinde görüşmekte olduğumuz madde, temel
hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasıyla ilgili. Değerli hatiplerimiz,
yazarlarımız ve konuya ilişen herkesçe ağırlıklı bir şekilde belirtildiği
üzere, Türkiye, hak ve hürriyetlerden mahrumiyetin veya yeteri kadar hak ve
hürriyete sahip olamamanın sıkıntılarını yaşadığı gibi, hak suiistimalinin de
şaheser örneklerini, geçmişte yaşayıp gelmiştir. Diğer anayasalarda olduğu
gibi, bizim Anayasamızda da böyle bir madde olmalıydı ve var. Elbette, temel
hak ve hürriyetler suiistimal edilmemeli, kötüye kullanılmamalı. Her iki metni, meriyette bulunan Anayasamızdaki metinle
değişiklik metnini, arkadaşlarımız yan yana getirdikleri zaman, yapılanın bir
ihtisar olduğunu, bir kısaltma olduğunu göreceklerdir. Mevcut maddenin
iskeleti, ana cümleleri muhafaza edilmiştir, onların açılımı niteliğindeki ifade
ve ibareler çıkartılmıştır. Değerli hatiplerin de işaret ettikleri gibi, bir
yenilik vardır burada, işte o Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17 nci
maddesinden mülhem olarak ilk defa Anayasamıza bu temel hak ve hürriyetlerin
vatandaşlar, devletin dışındaki gerçek ve tüzelkişiler tarafından olabileceği
gibi, bizatihi devlet tarafından da suiistimal edilmesi ihtimalini gözönüne
alarak, devletçe de, iktidarda bulunanlarca da -her ne kadar zayıf ve uzak bir
ihtimal olsa da- sınırlanamayacağı hususunda, devlet için de bir kayıt
eklenmiştir. Bu ekleme de isabetlidir. Şahsî kanaatime göre bu ihtisar da
yerindedir. Geçmişteki hak ve hürriyet
suiistimallerini gözönünde bulundurarak, bazı arkadaşlar için, acaba
suiistimalcilere kapı mı açılıyor endişesi varit değildir, düşünmüş taşınmış
olarak söylüyorum ve zaten buna aykırı fiillerin kanunla düzenleneceği hem
değişiklikte var, hem merî anayasamızda var. Bazı tafsilat gerekiyorsa, bazı
açılımlar gerekiyorsa o açılımlar müeyyide getiren kanunlarda da yapılabilir. Ben ve arkadaşlarım, kemali emniyetle bu
maddeye evet oyu vereceğiz. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. 3 üncü maddenin görüşmeleri bitmiştir. 2 nci maddenin gizli oylamasının
neticesini arz ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun teklifinin 2 nci maddesinin gizli
oylamasına 472 sayın milletvekili katılmış olup; Kabul 437
Ret 17 Çekimser 8 Geçersiz 3 Boş 7 oy kullanılmıştır. Böylece, 2 nci madde de Anayasanın
öngördüğü beşte 3 çoğunluğu elde etmiş olmaktadır. 3 üncü maddenin gizli oylamasına
başlıyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oyunu kullanmayan sayın bakan var mı? Yok. Vekâleti olup da oyunu kullanmayan sayın
bakan var mı? Yok. Efendim, oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Oylama neticesinden sonra 10
dakika ara vereceğim. 4 üncü maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 4.–
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 19 uncu maddesinin beşinci fıkrasının
ilk cümlesi, altıncı fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yakalanan veya tutuklanan kişi,
tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç
kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok yedi gün içinde hâkim
önüne çıkarılır." "Kişinin yakalandığı veya
tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir." "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi
tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre, Devletçe ödenir." BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe; buyurun efendim.
(AKP sıralarından alkışlar) Gruplar adına başka konuşacak var mı
efendim? VEYSEL CANDAN (Konya) - Saadet Partisi
Grubu adına Sayın Mehmet Bekâroğlu. BAŞKAN - Yazın gönderin efendim, ısmarlama
olmaz. Sayın Pepe, süreniz 5 dakika. AKP GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişikliği Teklifinin 4 üncü
çerçeve maddesinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum;
şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlarım. Bugün yapılmakta olan değişiklikle, 1982
Anayasasının 19 uncu maddesinde aşağıdaki değişiklikler oluyor: Yakalanan veya tutuklanan kişinin gözaltı
süresi onbeş günden yedi güne indiriliyor. Yine, yakalanan kişinin yakınlarına derhal
bilgi verilmesi ve bu esaslar dışında, bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları
zararlar devletçe ödenir deniliyor. Tabiî, söz buraya gelmişken, 1982
Anayasasının hazırlanıp halkoyuna sunulduğu günlere bir nebze sizleri götürmek
isterim. Anayasayı hazırlatanlar, tek taraflı bir propagandayla, Anayasanın
methiyesini yere göğe sığdıramıyorlardı. Karşı çıkanları ise, komünistlikle,
bölücülükle ve ne kadar olumsuzluk varsa onlarla yaftalıyorlardı. 1982
Anayasası, bireyi ve özgürlükleri esas alan bir anayasa değildi. Bu
özelliğinden dolayı, 1982 Anayasası, kabul edilmesinin üzerinden çok az bir
süre geçtikten sonra, toplumda tartışılmaya açılmıştır. Toplumdaki bu yoğun
eleştiriler günümüzde de sürmektedir. Bugün, Türkiye'de, 1982 Anayasasını tam
olarak içine sindirebildiğini söyleyebilen bir tek Allah'ın kulu yoktur. Onbeş
sene önce, 1982 Anayasasına karşı çıkmak, ne kadar haksız ve ağır ithamlarla
karşılanıyordu. Halbuki, bugün, anayasayı değiştirmek, Avrupa Birliği için
Türkiye'nin önünün açılması için şart görülüyor. Nereden nereye geldik! Kavramların bu kadar iğdiş edildiği başka
bir dünya ülkesi yoktur. En doğrusu, insanımızın sorunlarını çözmekten son
derece uzak olan 1982 Anayasasının tamamen değiştirilmesidir; fakat,
Meclisimizin bugün attığı bu adım ve uzlaşma, yakın bir gelecekte sivil bir
anayasa yapabileceğimize olan inancımızı da kuvvetlendirmektedir. Şeyh
Edebali'nin "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünü anayasayı
hazırlayanların ruh olarak özümseyebilmeleri halinde, her şeyin merkezine
insanın yaşama hakkının, özgürlüğünün ve mutluluğunun konulması halinde,
sorunların daha kolay aşılabileceği, ortadaki bir gerçektir. Ne yazık ki, biz,
insanımıza güvenmiyoruz, ona değer de vermiyoruz, onu potansiyel suçlu olarak
görüyoruz. İşte, o zaman, dayatan bir anayasa ve yasalarla, işi hep yokuşa
sürüyoruz. Elbette, bu da sağlıklı bir çıkış yolu olmuyor. Aslında, anayasa ve yasaların kâğıt
üzerinde çok mükemmel olmaları da yetmez; onları uygulayanların eğitimleri,
ahlakları, anlayışları çok önem kazanıyor. Yazılı anayasası olmayanlar, çok
şatafatlı anayasası olanlardan daha çağdaş olabiliyor. İngiltere'nin yazılı
anayasası yok. Pek çok diktatörlüğün, lüks kâğıtlara basılı, tumturaklı
ifadelerle dolu anayasa metinleri olduğu da bir gerçektir. Yazılanın değil,
uygulamanın önemli olduğunu unutmamak lazımdır. Şimdi, söz buraya gelmişken, son günlerde
bir hayli yoğunlaşan gözaltındaki işkence ve kötü muamelelere de değinmek
istiyorum. Birkaç hafta önceydi, İstanbul'da, 5-8-11
yaşlarındaki çocukların anneleriyle birlikte rehin tutulduklarını, gözaltında
tutulanlara insanlıkdışı işkence yapıldığını, elektrik verildiğini, bu kürsüden
dile getiremeyeceğim pek çok insanlıkdışı muamelenin hepsinin gözaltında
yapıldığını da hepimiz pekâlâ biliyoruz. Ülkenin pek çok yerinde, insanların
gözaltındayken öldüğünü, kaybolduğunu, bazı uzuvlarını kaybettiklerini de yine
medyadan, hep birlikte takip ediyoruz. Tüm bu yapılanların, bakan ve bütün
yetkililerce bilindiği; fakat, konunun yeterince takip edilmediğini de
söylemekte fayda görüyorum. Gözaltındaki kişilerin, doktora polis
nezaretinde götürülüp muayenelerinin yaptırılmasındaki yanlışlığı da,
zannediyorum, burada bilhassa zikretmekte fayda var; çünkü... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. OSMAN PEPE (Kocaeli) - ... kolundan polise
kelepçeli olan tutuklunun, polisin yanında, kendi özgür iradesiyle olayı açıkça
söylemesi mümkün değildir; çünkü, kendisinin hangi telkinlerle oraya
götürüldüğünü, hepimiz de pekala biliyoruz. Gözaltında, bu sorgulamanın her
safhasında avukatın bulunması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
Türkiye'nin en çok mahkûm olduğu davaların işkence ve gözaltı davaları olduğunu
da bilmemiz gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Pepe.
Bitirmeniz için size son bir imkân tanıyayım. OSMAN PEPE (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan. İşkence bir insanlık suçudur. Daha çağdaş,
daha özgür bir Türkiye için bugün yapılmakta olan bu anayasa değişikliğini
fevkalade önemsiyorum ve Anayasanın sivil olarak tam, baştan sona
değiştirileceği ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Saadet Partisinde. Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu,
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesi
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde kişi hürriyeti ve güvenliğiyle
ilgilidir. Değerli milletvekilleri, biraz evvel
konuşan arkadaşımız, bundan onbeş gün önce İstanbul'da çocukların ve kadınların
rehin alındığını, sanık olan yakınlarının karakola ya da emniyete getirilmesi
için rehin tutulduğunu söyledi. Gerçekten, çok doğru ve ayıp bir şey. Bunu
kınıyoruz; ama, Türkiye'de yıllardan beri insanlar usulsüz bir şekilde göz
altına alınıyor. Türkiye'de faili meçhullerin sayısını hiç kimse bilmiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, faili meçhul cinayetleri araştırmak için komisyon
kurdu; ama, bu komisyonun oluşturmuş olduğu raporun ne olduğunu hiç kimse
bilmiyor ve sormuyor. Türkiye'de insanlar gece yarısı tutuklanıp götürülüyor;
nereye götürüldüğünü yakınları bilmiyor, kimse bilgi vermiyor. Bunların sayısı,
bir değil belki binlerce. Bu, 21 inci Yüzyılda, demokrasiden, insan haklarından
söz edildiği bu çağda, gerçekten, millet adına ayıp bir şey değerli
arkadaşlarım. Umuyorum ki, bu yaptığımız değişiklik, bu büyük hataların,
yanlışların yapılmasını engelleyecek, buna bir kapı açacaktır. Biraz önceki
konuşmamda da belirttim, Anayasada bu değişiklikleri yapmak son derece
önemlidir; ama, yeterli değildir. Öncelikle, biz, kendi düşüncemizi, zihniyet
yapımızı değiştireceğiz değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, maalesef, yıllardan
beri, verili bir kavram olarak devlet ele alınıyor ve kutsanıyor. Devlete bir
şekilde dahil olan bir kimse, kendisini, devletlû, kutsal, kutsal adına iş
yapan biri gibi görmeye başlıyor ve oraya geldiği andan itibaren de, bireyi
araç olarak, potansiyel tehlike olarak görmeye başlıyor değerli arkadaşlarım.
Bütün bu işler, daha çok, gözaltında oluyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde onbeş yıl
devam eden bu düşük yoğunluklu savaş
sırasında, gözaltında -ifade edilen- binlerce kayıp var. Bu nedenle, bugün
yapmakta olduğumuz bu anayasa değişikliğinin en önemli maddelerinden biri bu
maddedir. Değerli arkadaşlarım, bu madde ne getiriyor: Bu madde, her şeyden
evvel, gözaltı süresini kısaltıyor -gerçi, toplu suçlar yerine, niçin terör
suçları ve sadece uyuşturucu suçları denildiğini çok anlamış değilim- gözaltı
süresini yedi güne indiriyor. Bu, son derece önemli bir adımdır. Bundan da önemlisi, yakalanan ve
tutuklanan kişinin durumu yakınlarına derhal bildirilir. Daha önce, 1982
Anayasasının şu anda geçerli olan hükmüne göre, bu durum, değişik sebeplerden
dolayı ihmal edilebiliyordu. Bu nedenle, bu değişiklik son derece önemli bir
değişikliktir; bunu önemsemek durumundayız. Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikle
getirilen bir yenilik de şudur: Kişiler bu durumda zarara uğradıklarında, bu
zarar, tazminat hukukun genel prensiplerine göre devletçe ödenir. Daha önce
Uzlaşma Komisyonunda eklenmiş olan "kişilere rücu eder" cümlesi
çıkarılmıştır; çünkü, Anayasanın başka maddelerinde bunu telafi edebilecek
değişiklikler mevcuttur. Değerli arkadaşlarım, biz, bu değişikliği,
sadece, yolunda olduğumuz Avrupa Birliği istiyor diye yapmıyoruz, yapmamalıyız;
ama, elbette, Avrupa Birliğiyle girmiş olduğumuz bu ilişki dolayısıyla,
Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda ilerlemesi için, bunları yapmak zorundayız;
ama, bütün bunları kendi insanımız için yapıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, toparlar
mısınız. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Biz, bu
psikolojiden kurtulmak zorundayız; bunu, başkaları istiyor diye yapıyoruz.
İşte, bunu yaparsak, bunun arkasından birtakım ekonomik kolaylıklar da
gelebilir, bizi kabul ederler, para gönderirler, borcumuzu ertelerler; bunun
için yapıyoruz. Bu, son derece yanlıştır. Bu psikolojiden kurtulalım. Eğer bu
psikolojiden kurtulmazsak, gerçekten saygınlığımızı yükseltmemiz mümkün olmaz. Ayrıca, bunu, gerçekten kendimiz için,
kendi insanımız için yaptığımızı söylemez ve bu bilinci yerleştirmezsek, bu
konuda uygulama yapan insan "nasıl olsa formalite icabı yapılan
değişikliklerdir, kâğıtta o şekilde yazıyor, ben kendimi bilirim" der. Bu
sebepten dolayı, sadece bunları yapmakla yetinmeyeceğiz, bu bilincin bu ülkeye
yerleşmesi için gayret sarf edeceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü
maddesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy sayısı: 450 Kabul: 422 Ret: 19 Çekimser: 6 Boş: 3 Böylece, 3 üncü madde de yasalaşmış ve
Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğu sağlamıştır. Sayın milletvekilleri, bu oylamalar kolay
olsun diye iki kabin yaptık; ama, madde üzerinde verilmiş önergeler var. Kabul
edilecek olan önergeyi de tekrar oylayacağız. O nedenle, birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati : 16:13 Açılma
Saati:16.30 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 132 nci
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz. IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan
Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı: 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Şimdi, 4 üncü madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Anayasanın değiştirilmesiyle ilgili kanun
teklifi üzerinde Partimin görüşlerini sunmak için karşınızdayım. Sözlerime
başlarken, saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, 4 üncü maddeyle,
Anayasamızın 19 uncu maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci
maddesiyle uyumlu hale getirilmek istenmektedir. İstenmektedir diyorum; çünkü,
buradaki süreler, maalesef, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki
"derhal" kelimesini karşılayan nitelikte değildir. Nitekim,
mahkemenin verdiği kararlar ve yaptığı uygulamalarda, uygun olan sürenin dört
gün olduğu ifade edilmekte ve dört günle ilgili bir uygulama yapılagelmektedir. Burada şunu söylemek istiyorum:
Yanılmıyorsam, önergeler de verilmiş durumdadır. Hakikaten uyumlu hale getirmek
istiyorsak, bırakın bizdeki özel halleri, gelelim, olduğu gibi alalım. Bakın, cumhuriyeti kuranlar demişler ki:
"Medenî Kanunu alacağız." Gitmişler, aynen tercümeyle, İsviçre'den
almışlar. "Ticaret hukukunu getireceğiz" demişler, Almanya'dan aynen
almışlar. Ha, doğru-yanlış, ayrı; ama, hiç olmazsa, aynen alıyor ve uygulamada
özürler varsa, sıkıntılar varsa, bunları sonra ortadan kaldırıyor... Şimdi biz de Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesiyle uyumlu hale geleceğiz. Geleceksek, deragasyonum vardı zaten, ben
onun arkasına sığınırım, yedi günle hallederim dememek lazım. Sevinilecek bir
nokta, öyle zannediyorum ki, dört gün süreyi kabul edeceğiz. Bakın, onbeş günlük süre vardı. Uygulamada
350 dava açılmış Türkiye aleyhine. Niye, benim, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde 350 davam uzun süreden dolayı olsun? Elbette ki, bir iki tane
olur, üç tane, beş tane olur; ama, sırf yargılama süreciniz çok uzun diye, 350
davanın karşılığında ülkenin tazminat ödemesi yanlış olurdu. Maddenin beşinci fıkrasının mevcut hali
şöyle: "Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye
gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak
işlenen suçlarda en çok onbeş gün içinde hâkim önüne çıkarılır." Bunu
değiştiriyoruz ve madde metnine göre bu "yedi gündür" diyoruz. Şimdi, günümüz teknik imkânları çok
gelişmiş olduğundan gözaltı süresinin kısaltılarak, imzalamış bulunduğumuz
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyumlu hale getirebilmeliyiz ve bu süre de
dört gün olarak kabul edilmektedir; inşallah, biz de uygulamayı dört güne
çekeriz diyorum. Aslında, bana göre, Anayasamızın 90 ıncı
maddesinin son fıkrası yargı tarafından özde uygulansa idi bugün bu
değişiklikler üzerinde bu kadar tartışmaya gerek yoktu diye düşünüyorum. Yani,
devletin yapmış olduğu uluslararası anlaşmalar, usulüne uygun olarak Meclisten
geçtiyse, iç hukuk hükmüne girmiş demektir. İç hukuk hükmünde de Anayasaya
aykırılık iddia edilemiyorsa, otomatikman, buna aykırı olan iç hukuk hükümleri
de ortadan kalkar demektir; yani, uygulanmaz demektir. Nitekim, şimdi biz bir değişiklik yaparak
yeni bir söylem getiriyoruz, daha doğrusu yeni bir açıklama getiriyoruz ve 90
ıncı maddede diyoruz ki, eğer iç hukuk hükmü, yapılan uluslararası sözleşmeyle
çatışıyorsa, uluslararası sözleşme metni geçerlidir. Böylelikle, bundan evvel
yapmış olduğumuz uluslararası sözleşmeler otomatikman yargıya girebilmelidir,
girecektir demektir; ama, bunun da bir metodunu ortaya koymamız lazım. Bana
göre, uluslararası anlaşma yapıldığı zaman, bunun hukukla ilgili kısmını Adalet
Bakanlığı, ekonomiyle ilgili kısmını, sanayiyle ilgili kısmını diğer kurumlar
çeviri yaptıktan sonra ilgili yerlere göndermeli ve bunların uygulanmasını
istemeliyiz. Biz çok kolay anlaşma yapabiliyoruz, uluslararası anlaşmaları en
kolay imza eden ve Meclisinden geçiren bir ülkeyiz; ama, uygulamada öyle
değiliz maalesef. İşte, bu uygulamaları da otomatik hale getirip, değişik
konularda uluslararası anlaşmalara öncelik tanımalıyız. Dediğim gibi, eğer, yargıda bu türlü bir
uygulama olsaydı, bugün Türkiye aleyhine -350'si sadece süre yönünden- 1 250
dava açılmamış olurdu. Çünkü, Anayasamız onbeş günü azamî süre olarak
görmüştür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Sayın Başkan,
1 dakika daha istirham ediyorum. BAŞKAN - Lütfen tamamlayın. EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ama, devlet
güvenlik mahkemelerinde o onbeş gün her zaman kullanılmıştır "doğru
yanlış, "önce bir gözaltına alalım, ondan sonra, arkadan nasıl olsa
deliller gelir" denilmiştir. Bunlar Türkiye'yi yüceltmez, bunlar
devleti yüceltmez, bunlar devlete karşı insanların sayısını çoğaltır. Öyle
zannediyorum, yapılan değişikliklerle, bir uzlaşmayla elde edilen
değişikliklerle Türkiye bir adım daha ilerleyecektir. Temennim, iktidarıyla
muhalefetiyle, uzlaşmayı öne çıkararak, her konuda -yalnız Anayasada değil,
diğer kanunî değişikliklerde de- bu uzlaşmayı sürdürerek, Meclisten, daha
uygulanabilir, daha pratik ve değerli kanunların çıkmasını sağlarız. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, bu paketin
hazırlanmasında, Uzlaşma Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda görev almış bir
arkadaşınızım. Bu iki komisyondaki müzakere tarzında, muhalefet ve iktidar
farkı gözetmeden, doğrularda birleştiğimiz için ve her iki komisyondan -birisinde
tamamı ittifakla, diğerinde de çoğunluğu ittifakla geçtiği için mutluluğumu
ifade etmek istiyorum. Ancak, biz çalışmalara başladığımızda, Anayasayı bir
bütün olarak ele alacaktık ve o zamanki Başkanımızın, şimdiki Bakanımızın
tabiriyle "paçal bir çalışma yapmayacağız" demiştik; ama, şartlar
bize, ancak bu 37 maddeyi huzurunuza getirebilmeyi sağladı. Keşke, alt
komisyonda ittifak ettiğimiz ve çok önemli kurumları düzenleyen diğerlerini de
getirebilseydik; ümit ediyorum ki, bu Yüce Meclisten bu teklif geçtikten sonra,
geri kalanın da çalışmasını yapacağız. Saygıdeğer milletvekilleri, yapılan bu
değişiklik, belki benim görüşlerimi tam ifade etmiyor, Partimin de belki
görüşlerini tam ifade etmiyor, teklife destek veren diğer grupların da
teklifini belki gündeme tam getirmiyor; ama, asgarî müşterekte birleştiğimiz
için mutlu olmamak mümkün değil. Parlamentoya girdiğim günden beri özlemini
çektiğim, doğrularda azınlığın fikrine de hürmet edilmesini bu teklifte gördük.
Bu düşünceyle, inşallah, bundan sonra,
Türk toplumunun beklediği tarım reform tasarısını, sağlık sigortası tasarısını,
işsizlik sigortası tasarısını ve mahallî idareler yasasını, muhalefet ve
iktidar farkı olmadan tüm katkılarımızla bu Yüce Kurula getireceğiz. Geçen dönemde talihsiz çalışmalar oldu.
Birbirimizin fikirlerine iltifat etmedik, şu Yüce Meclisin adına yakışmayan
hareketler oldu, itişmeler kakışmalar oldu; ancak, bunları tarihin sayfalarına
atıp, bundan sonra, birbirimizin fikirlerine tahammül eden bir ortamın bu Yüce
Mecliste yeşermesi beni mutlu kılmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, çerçeve 4 üncü
maddeyle, Anayasanın 19 uncu maddesinde tadilat yapılmaktadır. Anayasanın 19
uncu maddesi, kişi hürriyetini düzenlemektedir. Anayasamız, kişi hürriyetini
mutlak olarak almış ve güvence olarak da kendisini görmüştür; ancak, toplum
olarak yaşamanın getirdiği bazı zorluklarda, toplum düzenini bozma hallerinde
kısıtlamanın yapılacağını tadaden saymıştır ve Anayasanın en uzun maddelerinden
biridir. Asıl olarak, kısıtlamanın hâkim ve mahkeme kararıyla yapılacağını
vurgulamış, istisnaî olarak, hâkim önüne gidene kadar geçecek süreyi
belirtmiştir. Bizim yaptığımız değişiklikle, tutuklu -yani, gıyabî tutuklu
anlamında buradaki tutuklu- ve yakalanan kişinin azamî kırksekiz saat
içerisinde hâkim önüne çıkarılacağını Anayasamız belirtmiş, komisyonlarımızda
da bu süre makul olarak görülmüştü. Ancak, toplu suçlarda o zamanın şartlarına
göre onbeş günlük bir müddet Anayasaya konulmuş; ancak, bugünün teknolojisi,
haber alma teknolojisi, ulaşım teknolojisi ve delillerin toplanmasındaki
teknolojinin gelişmesi nedeniyle, komisyonumuzca, bu müddetin yedi gün
olmasının yeterli olacağı kanaatine varılmıştır. Bu, büyük bir aşamadır. Benden
önce konuşan sayın hocamızın da belirttiği gibi, daha kısa bir müddet, Avrupa
Birliğine uyum için olabilir. Herhalde önergeler hazırlanmış; Yüce Heyetin
takdirine sunulacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Ayrıca,
Anayasamızda bir hüküm vardı, evinden alınıp götürülen insanın, nereye
gittiğini bilme yetkisi vardı; ancak, tahdit konulmuştu. Efendim, delillerin
yok olabileceği, delillere tesir edilebileceği varsayımıyla bu tahdit
edilmişti. Bizim getirdiğimiz teklifte böyle bir tahdidin olmaması gerekir. En
yakınlarına, en seri şekilde haber verme hükmü getirilmiştir; delillerin yok
olması tehlikesini, delilleri toplayanlar düşünsün, ona göre yapsın; ama,
mutlaka, yakınlarına haber verilecektir. Ayrıca, Anayasada bir hüküm vardı,
yukarıdaki şekillere, yani Anayasada belirlenen şekillere uymadan hareket
edilenlerin tazminat hakkı vardı, bu tazminat hakkını devlet ödeyecekti. Yine,
o hüküm duruyor; ancak, genişlettik, tazminat hukukuna göre... Tazminat hukuku,
şahsın maddî ve manevî haklarını daha çok koruyan bir hukuktur; bu değişikliği
yaptık. İnşallah, Yüce Heyetinizce kabul olunursa bu madde memlekete, millete
hayırlı olur. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası,
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay'ın. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmeye başladığımız Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesiyle,
Anayasanın 19 uncu maddesinde kısmen değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu
madde görüşmeleri sonrasında vereceğimiz olumlu oylarımızla temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması hususunda ileri bir adım daha atmış
olacağız hep birlikte. Görüşülmekte olan bu madde, ülkemizde
hukuk devletinin yerleşmesini, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmasını ve iç hukukumuzun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle uyumlu hale
getirilmesini hedefleyen maddelerden biridir. Yapılmak istenilen düzenlemeyle,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci maddesinin öngördüğü kurallar
benimsenmektedir. Sözleşmenin 5 inci maddesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğine
ilişkin olup, kişi özgürlüğünü korumaktadır. Kişi özgürlüğünü korumakta olan
sözleşmenin bu maddesi, gözaltına alma ve tutuklama sürelerini kısıtlayıp, bazı
şartlara bağlamakta ve kişi özgürlüğünün keyfî bir şekilde ihlal edilmesini
önlemeyi amaçlamaktadır. Hukuk devletinin gereği olan ilkeler
gözetilmeden bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması halinde yapılan işlem
keyfî ve sözleşmeye aykırı sayılmakta ve yakalanan veya tutuklanan herkesin
hemen bir hâkim veya adlî görevi yapmaya yetkili kılınmış bir görevli önüne
çıkarılması zorunlu kılınmaktadır. Sözleşmenin 5 inci maddesi, yakalanan
kimsenin derhal hâkim önüne çıkarılmasını emretmektedir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin denetim organlarından olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve
Divanı, dört günlük bir süreyi azamî gözaltı süresi olarak kabul etmektedir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve
Divanın zorunlu yargı yetkisini kendi özgür iradesiyle kabul etmiş ve bu
organların verecekleri kararları uygulama yükümlülüğü altına girmiştir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini onaylayan diğer devletler gibi, bu
kararların gereklerini yerine getirmek ve konusuna göre de yasalarını
değiştirmek durumundadır. İşte, bu duruma uygun olarak, Anayasamızın 19 uncu
maddesinde yazılı olan toplu olarak işlenen suçlarda hâkim önüne çıkarılma
süresi olan onbeş günlük süre, yapılmak istenen değişiklikle aşağıya çekilmekte
ve bu onbeş günlük süre yedi güne indirilmektedir. Bu yedi günlük süre yeterli mi? Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulamalarına baktığımız zaman, orada öngörülen
azamî gözaltı süresi dört gün. Bu nedenle, biraz önce öğrendiğim kadarıyla, bir
önerge hazırlanmış ve bu yedi günlük süre dört güne çekilmek istenerek, tam
uyumlu bir hale getirilmesi yönünde takdir edilecek bir adım daha atmış
olacağız hep birlikte. Bilindiği gibi, daha önce de Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinde de gerekli değişiklik yapılmış
ve süreler açısından, iç hukukumuz, sözleşmeye uyumlu hale getirilmişti. Buna
paralel olarak, Anayasamızdaki hüküm de sözleşmeyle uyumlu hale getirilmiş
olmaktadır, bugünkü vereceğimiz önerge sonrasında. 19 uncu maddenin altıncı fıkrasında
yapılan değişiklikle, yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına bu durumun
derhal bildirilmesi sağlanmıştır. Daha önceki mevcut düzenlemede derhal
bildirme olayı var ise de, istisnaları vardı. Soruşturmanın kapsam ve konusunun
açığa çıkması sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk var ise -ki,
uygulamada hep böyle öngörülüyordu- bu bildirilme olayı yapılmıyordu; yapılan
yeni düzenlemeyle, bu istisna kaldırılmış oluyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci
maddesine göre, bu madde hükümlerine aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan
herkesin, yine bu madde hükümlerine göre, tazminat isteme hakkı vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ALİ GÜNAY (Devamla) - Yakalama veya
tutuklama iç hukuka uygun, ama, Sözleşmeye aykırıysa, mağdur olan kişinin
tazminat hakkı yine doğmaktadır. Bu nedenle, sözleşmeyi onaylayan devletlerin
iç hukuklarını Sözleşmeyle uyumlu hale getirmeleri gereği ortadadır.
Ülkemizdeki iç hukuk, bu yönde, Sözleşmeyle uyum içindedir. 466 sayılı Kanun
Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun
hükümleri, Sözleşmenin 5 inci maddesine göre tazminat ihtiyacını karşılamakta
ve Sözleşmeyle uyum içerisinde bulunmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmasında ileri atılmış bir adım olan bu yeni düzenlemenin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
okutacağım; ancak, mahiyetleri aynı olduğu için birleştirerek işleme koyacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 737 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 4 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Anayasanın 19
uncu maddesinin beşinci fıkrasında geçen " yedi gün" ibaresinin
"dört gün" olarak değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki
"yedi gün" ibaresinin "dört gün" olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Ekseriyetimiz yoktur, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi
tavsiyeleri ışığında Anayasanın 19 uncu maddesinde öngörülen 7 günlük sürenin 4
güne indirilmesi insan hakları ve uluslararası standartlara uygun bir düzenleme
olacaktır. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önergenin gizli oylamasına
geçiyoruz -malumunuz, gizli oylamayla yapılacaktır- kabul görebilmesi için 330
oy gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı?.. Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın yerine
vekâleten Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz oy kullanmıştır. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde verilen önergenin gizli oylamasının
neticesini arz ediyorum: Kullanılan oy sayısı: 482 Kabul: 455 Ret: 21 Çekimser: 5 Boş: 1 Böylece, önerge, Anayasanın öngördüğü
beşte 3 çoğunluğu sağlamıştır. Şimdi, kabul edilen bu önergeyle birlikte,
4 üncü maddenin oylamasına geçiyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesinin gizli oylamasına 464 sayın milletvekili katılmış;
440 kabul, 15 ret, 4 çekimser, 1 geçersiz, 4 boş oy kullanılmıştır. Böylece, 4 üncü madde, Anayasanın aradığı
beşte 3 çoğunluğu bularak, kabul edilmiştir efendim. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
20 nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi yürürlükten
kaldırılmış ve ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya bir
kaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve
eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına
sunulur. Hâkim kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar;
aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar." BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak söz istemişlerdir. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Vazgeçiyorum. BAŞKAN - Saadet Partisi adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Oğuz... ALİ OĞUZ (İstanbul) - Vazgeçiyorum. BAŞKAN - Sayın Kamer Genç'in bir önergesi
var. Sayın Genç, önergenizi geri alıyor musunuz
efendim? KAMER GENÇ (Tunceli) - Önergemi geri
alıyorum. BAŞKAN - Önergenizi iade ediyorum. Oylamaya geçmeden evvel, 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati: 18.09 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma
Saati: 18.30 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 132 nci
Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı : 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon yerinde. 5 inci maddenin oylamasına başlıyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Tasnif heyeti işine devam
ederken, görüşmelere devam ediyoruz. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 21.- Kimsenin konutuna
dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş
hâkim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin
konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim
kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el
koyma kendiliğinden kalkar." BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa?... Yok. Saadet Partisi Grubu adına, Bingöl
Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Sayın Korkutata, süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA
(Bingöl) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tasarının 6 ncı, Anayasanın 21
inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, şahsım ve Partim adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin kalkınması ve muasır medeniyet seviyesine ulaşması yolundaki en
büyük engel, demokratik hukuk devleti, temel insan hakları ve özgürlükleri
konusundaki eksikliklerdir. 82 Anayasasının 65 milyon insanımızın ihtiyaçlarına
cevap vermediği bir gerçektir. Ülkenin siyasetçileri, bilim ve fikir adamları
bu konuda ittifak içindedirler; hatta, ülkenin yeniden yapılanmasının
gerekliliğine de inanmaktadırlar. Devletin temel amacı, vatandaşlarını mutlu
eden, bireyi ve haklarını esas alan, adil işleyen bir örgüt oluşturmaktır.
Devleti devlet yapan, temel insan hakları ve özgürlüklere verdiği güvencedir.
Devlet dahil hiç kimsenin bu değerleri yok etmeye ve kullanılmayacak duruma
getirmeye hakkı yoktur. Fiilen kullanma olanağı bulunmayan hiçbir
hak değer taşımaz; hakları ihlal eden engelleri ise ortadan kaldırmak devletin
temel görevidir. Şöyle ki: Kanımca, devlet, bir hat çizmelidir ve bunun ölçüsü
insan olmalıdır; devlet dahil hiç kimsenin insanı aşmasına da müsaade
edilmemelidir. Bu felsefe içinde, devlet, bütün kurumlarıyla yeniden
yapılandırılmalıdır. Demokratik hukuk devleti, insan hakları ve özgürlüklere
verdiği değerlerle ölçülür. 82 Anayasamızda devletin egemenliği
önplana alınmış, millî egemenliğin korunması gerekçesiyle kutsal devlet
sendromu doğmuş, daha gerçekçi bir ifadeyle, devlete hâkim olanların.
egemenliği öngörülmüştür. Devlet adına görev yapanlar, hak ihlallerini
kendileri için bir hak olarak görmüşlerdir. Maalesef, ülkemizde, toplumsal
düzen sağlanırken, insan hak ve özgürlüklerinin en çok devlet denilen örgüt
tarafından ihlal edildiği görülmektedir. Anayasanın 21 inci maddesinde, kimsenin
konutuna dokunulamaz, usulüne uygun hâkim kararı ya da yetkili merciin emri
olmadıkça kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz, eşyasına el konulamaz
denilmektedir. Maalesef, gerçek bu değildir. Uygulamada, konutlara girilmekte,
kapılar kırılmakta, aile mahremiyetleri ihlal edilmekte; kanun, aramaları bir
şekle bağlamakla birlikte, güvenlik güçleri buna uymamaktadır. Saygın
insanların evleri bazen 20-30 polis tarafından çevrilmekte ve gece evlerinden
alınmaktadır. Bir davetle savcılığa gelmesi mümkün olan insanların evleri dahi
geceyarıları baskın altına alınmakta ve arama yapılmaktadır. Basit vakalarda
dahi, insanlar saat 24.00'te, bilhassa cuma akşamları evlerinden alınmakta ve
cumartesi, pazar geçtikten sonra, pazartesi günü mahkemeye çıkarılıp, sonra da
serbest bırakılmaktadır. Değerli arkadaşlar, bunlara yüzlerce misal
vermek mümkündür. Hatta, ev baskınlarında yanlışlıkla öldürülenlere, haksızca
gözaltına alınanlara, gazetelere de haber verilerek teşhir edildiğinden dolayı
intihar eden insanlara hepimiz rastlamışızdır. İşte, bu kupürlerin yüzlercesine
rastlamak mümkündür. 1998 yılında yapılan küçük çaplı bir
araştırmada 1 117 dosya içerisinden yalnız ve yalnız 7'sinde hâkim kararı,
4'ünde de savcının emri bulunmuş, diğerlerinin hiçbirinde herhangi bir yazılı
emir bulunmamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız memnun kalırım
efendim. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Sayın
Başkanım, bunların 232'sinin yazılı emir dahi almadığı anlaşılmış, diğerlerinin
sözlü emir almadığı anlaşılmış, diğer bazılarında belki şifahî emir verildiği
sanılmaktadır. Değerli arkadaşlar, tabiî ki, buna, doğu
ve güneydoğu da dahil değildir. Doğu ve güneydoğuda, konut dokunulmazlığı bir
tarafa, köylerin ve kasabaların bile dokunulmazlığı söz konusu değil. Buralarda
çok şey ihlal edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yalnız 1999 yılında
3 880 hak ihlali mahkûmiyeti hepimizi üzmüştür. Umarım, bu değişiklik,
ihlallerin demokratik ülkeler seviyesinde kalmasını sağlayacaktır. Dünyanın
medenî ve demokratik ülkelerinin hemen hemen hepsinde, konut dokunulmazlığı en
büyük hak, ihlali de en büyük suç olarak görülmüştür. Zaten, mevcut kanun,
yirmidört saati kırksekiz saate ve emri, yazılı emir şekline dönüştürmüştür.
İnşallah, bu faydalı olacaktır. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, atalarımız "dünyada mekân, ahrette iman" demişler. Evin
reisinin dahi, kapısını çalmadan evine girmesini uygun görmemişlerdir. Sevgili
Peygamberimiz "pencerelerinizden ve duvar üstlerinden evlerinizin içini ve
evlerin içini gözetlemeyiniz" buyurmuştur. İşte, inancımız ve toplumumuzun
yapısı budur. Bu değerlere herkesin uymasını istemek de bizim hakkımızdır. Bu kutsal değerlerle ilgili örnekleri
çoğaltmak mümkündür; bunlara girmek istemiyorum. Bugünkü uygulamalarımızın da,
bu temel haklarımız göz önüne alınarak yapılmasını diliyoruz. Değerli arkadaşlar, devlet-millet
kaynaşmasının olmazsa olmaz şartı, devlet adına hareket eden insanların
uygulamalarda adil olmasıdır. BAŞKAN - Efendim, toparlıyorsunuz; ben de
teşekkür edeceğim... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Hemen
toparlıyorum Sayın Başkanım. Bu inanç içinde, herkesin evinde mutlu,
huzurlu ve saadetli günler geçirmesini diler, saygılarımı sunarım. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, şimdi söz sırası Doğru Yol
Partisinde. Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas
Yılmazyıldız; buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 737 sıra sayılı; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun
Teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlarım. Bu maddede, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının konut dokunulmazlığıyla ilgili 21 inci maddesi değiştirilmekte,
konut hakkıyla ilgili özel sınırlar belirlenmektedir. Bu maddede, yetkili
merciin kararını yirmidört saat içerisinde hâkim onayına sunması, hâkimin
kırksekiz saat içerisinde kararını açıklaması, aksi halde el koymanın
kendiliğinden kalkması hükme bağlanmaktadır ki, bu maddedeki değişikliği
desteklemekteyiz. Anonim bir söz vardır, "sabahleyin
erken saatte evin kapısının sütçüden başkasınca çalınmayacağına emin olunduğu
takdirde orada demokrasi vardır. Eğer, böyle, her isteyenin çok rahat
girebildiği, bir kuralın, kaidenin olmadığı, sınırlamanın olmadığı konut
ihlallerinde ise, maalesef, insan hakları korunmamış olmaktadır. Her konut bir vatandır. Devlet ve
hükümetler, konut dokunulmazlığını, bir vatana gösterdikleri hassasiyetle
korumalıdırlar. Dolayısıyla, bu maddede yapılan, yine bundan önceki 20 nci
maddede, özel hayatın gizliliği maddesinde yapılan değişiklikler -ki, oylandı-
ve bundan sonraki 22 nci maddede yapılan süre tahditleri de yerindedir.
Türkiye'nin, özellikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan şikâyetlerden
mahkûm olmasının önüne geçecek önemli bir değişiklik olacağı kanaatindeyim. Burada, bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisi en önemli aslî görevlerinden birini yapıyor, 37 maddelik bir anayasa
değişikliği yapıyor. Bunun, kamuoyunda da, basında da takdirle karşılandığını
görmekteyiz ve belki de, bu Mecliste, Anayasanın, tümüyle, çağdaş uygarlık anlamında,
bugünkü demokrasilerin yönetim anlayışına uygun, evrensel insan haklarına
uygun, tümüyle gözden geçirilip diğer maddelerinin de düzenlenmesi, ikinci,
üçüncü paketlerin de gelerek bir an önce geçirilmesi önemli. Ancak, değerli
milletvekili arkadaşlarımın yaz dönemi çalışmalarında çok yakından tespitleri
vardır. Ben de, bu maddede konuşurken, bu
vesileyle bir temennimi dile getirmek istiyorum. Bugün, biz, dünden bu yana
konuşurken, önümüzdeki on gün boyunca konuşacakken, pek çok çiftçimizin tarlasına,
traktörüne el konulacak, pek çok esnafımızın dükkânı kapanacaktır. Tarım kredi
borçlarını, esnaf kredi borçlarını ödemekte ciddî zorluklar vardır. 30 Eylül
tarihi -kaldı ki, beş gün kalmıştır- bu kredilerin son ödeme günüdür. Bundan
sonra çok ciddî sıkıntılar olacaktır. Ben, hükümetimize, özellikle, tarım kredi
borçlarının, esnaf kredi borçlarının dondurularak üç veya beş yıla
taksitlendirilmesi veya bu kredi faizlerinin önemli bir kısmının silinmesi
hususunun da acilen dikkate alınması temennisini iletmek istiyorum. BAŞKAN- Sayın Yılmazyıldız... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Buyurun
Sayın Başkanım. BAŞKAN- Şimdi, siz, Anayasayı da
deldiniz... Biliyorsunuz, gündemdışı söz vermiyorduk, güncele geldiniz. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Tabiî... BAŞKAN- İstirham edeyim; şu konuta bir
gelin. Evvela konutu kurtaralım, sonra köylüyü kurtaracağız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Sayın
Başkanım, ben de konutu kurtarmaya çalışıyorum. Çiftçinin konutu kalmıyor ki.
İcra görüyor, konutu alınıyor. Esnafın konutu kalmıyor ki. BAŞKAN- Olsun, gene... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Olmayan
konutun nesine dokunacaksınız?! Önce gelin, şu tarım kredi faizlerini, esnaf
kredi faizlerini bir dondurup erteleyelim, taksitlendirelim, sonra da o konutun
dokunulmaması... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Yılmazyıldız, istirham
edeceğim... Anayasa maddesi... İstirham ediyorum... Lütfen efendim... Teşekkür
edin, tamam yani. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla)- Sayın
Başkanım, Anayasa maddesi üzerinde konuştum. Sadece bir temenniyi de dile
getirdim. Burada, bunu siyaseten
değil... Eminim ki, yaz dönemi çalışmalarında bu yöndeki talepler size de
gelmiştir. Ben, Balıkesir Milletvekiliyim; Balıkesir'den, değil; Denizli'den
Niğde'den de bu tür talepler geliyor. Bunları ben burada aktarmak zorundayım. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, talebi
bırakın. Burada, ruhunda bu sizin söylediklerinizi hissetmeyecek bir
milletvekili yok; herkes aynı şartlar, ıstırap içerisinde. İstirham ederim...
Çiftçinin halini biliyoruz. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Ama,
tedbirimizi alalım. BAŞKAN - Gruplar adına başka söz
isteyen?.. Yok. Sayın Genç'in bir adet önergesi var. Sayın Genç?.. Yok. Kendisi olmadığı için önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 6 ncı maddesindeki "suç
işlenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya rüşvet ve
irtikâbına" ibaresinin eklenmesini saygılarımla arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN
(Bursa) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Günümüzde ülkemiz için rüşvet ve irtikâp
en önemli sorun haline gelmiştir. Bunların önlenmesi için, devletin, temel hak
ve özgürlüklere müdahalesini sağlayacak biçimde yetkili kılınması gerekir. BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin gizli
oylamasına 450 sayın milletvekili katılmış olup, 437 kabul, 5 ret, 2 çekimser,
3 geçersiz ve 3 boş oy kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk sağlanmış olmaktadır. 6 ncı maddenin oylamasına geçiyorum. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Efendim, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tekliyle ilgili
oylamada, Sayın Hüsamettin Özkan, Sayın Başbakanın yerine vekâleten oy
kullanacaklardır. Arz ederim. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7.- Türkiye Cumhuriyeti
Ana-yasasının 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 22.- Herkes, haberleşme
hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı
yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim kararını
kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar. İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir. BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi adına Adana Milletvekili Sayın Ali Gören; buyursunlar efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) -
Muhterem Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; üzerinde çalışmakta
olduğumuz Anayasa maddelerinin değişikliğiyle ilgili tüm milletvekili
arkadaşlarımın katkılarından dolayı hepinizi kutluyor ve bu çalışmaların,
Meclisimiz, milletimiz ve insanlık adına hayırlar getirmesini yürekten temenni
ediyorum. Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 22 nci
maddesi ve şu an için görüşmekte olduğumuz sıralamaya göre 7 nci sırada bulunan
iletişim özgürlüğüyle ilgili konularda, hepinizin en iyi dileklere ve
milletimizin ihtiyaçlarına cevap vermeye yönelik çalışmalara katkıda bulunma
amacına yardımcı olmayı istediğinize yürekten eminim. İletişimde esas amacın kalite, hız ve
güvenlik olduğunu ve milletimizin tüm dünyaya paralel olarak, bu iletişim
konusunda aldığımız ve alacağımız mesafelere katkıda bulunmayı amaçladığınıza
inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, insanlığın son
asırda kat ettiği mesafeler içerisinde, dünya üzerinde, majestelerinin
vatandaşlarından, kullarından; devletin vatandaşlarına ve son yıllarda da,
devletin vatandaşlarından vatandaşın devletleri anlayışına ulaşıldığını,
iftiharla seyrediyoruz; ancak, burada, ifade ederken üzüntü duyacağımız şu
konuyu dikkatlerinize arz ediyorum: Ülkemizde, cumhuriyetimizle birlikte
ulaştığımız devletin vatandaşları anlayışından, maalesef, dünyaya ayak
uydurarak, modern gelişmeye paralel olarak, vatandaşların devleti anlayışına
ulaşabilmiş değiliz. Bu eksiğimizi, biraz önce görüşülen maddelerde, konut
dokunulmazlığında dile getirildiği gibi, bu maddede de, iletişim özgürlüğüne
saygıda ülkemizde ciddî eksikliklerin ve kusurların olduğunu ifade ederek
sözlerimi devam ettirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, iletişim özgürlüğü
ve masuniyeti de, konut ve hayatın diğer parçalarının özgürlüğü ve masuniyeti
gibi önemli ve hürmete değer bir husustur. Biz, maalesef, iletişimde -dikkat
ettiğimiz konu- devletin bazı hususlarda titizlik gösterdiği konuları korumak
adına, koruyor gibi görünmek adına, vatandaşların esas olan özgürlüğünü hiçe
saymak gibi bir kusurun, devletimizin çeşitli bünyelerinde ve kurumlarında
işlendiğini görmenin ıstırabını zaman zaman yaşadık. Değerli arkadaşlarım, dünyada insan
esaslı, insan merkezli anlayışın ülkemizde de kökleşmesi ve geliştirilmesi
konusunu önemle dikkatlerinize arz ediyor ve bu hususta yapılması gereken
çalışmalara hepimizin sahip çıkmasını özellikle rica ediyorum. İngiltere'de müşahede ettiğim bir olayda
duyduğum gıpta hissinin burada dile getirilmesinde yarar görüyorum. Posta
hizmetlerinin özelleştirildiği ve kalitesinin, hızının devasa niteliklere
kavuşturulduğu bir ortamda, posta hizmetleri yetkilisinin şöyle bir iddiasına
şahit olmuştum: "İngiltere genelinde, bir gün gönderilen bir mektubun,
ertesi gün mahalline ulaşmadığını ispat edene istediği tazminatı ödemeye
hazırım" demişti. Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, halen bu
noktanın, bu gördüğüm olayın on yıl sonrasında, acaba böyle bir iddiayı gündeme
getirmeye kendimizde liyakat görüyor muyuz. Bizim meselemiz, bu hızı, güveni ve
kaliteyi yakalamak olmalıdır. Ülkemizde, benim yüzümün kızardığı ve zaman zaman
işlendiğine şahit olduğumuz en mahrem noktalarda dinleme, dinleniliyor olma
endişesinden -insanların her yaptığı konuşmada, fiskos veya telefon konuşması
yaparken televizyon veya radyo açma ihtiyacını hissettiği bir ülkeden- artık
hatıralarda kalan ve herkesin konuşmalarına en azamî saygıyı gösteren bir
anlayışa sahip olmamızın gerektiğini huzurunuzda tekrar dile getiriyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ALİ GÖREN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. ... bu hususta, vatandaşlarımızın
hassasiyetinin dikkate alınmasını ve bu konuda yapılacak her türlü çalışmaya,
şu Anayasa maddelerinin değişikliği çalışmasında gösterdiğimiz hassasiyetin ve
yapmakta olduğumuz katkının aynısının yapılacağını bilgilerinize arz ediyor, bu
değişikliklerin hayırlı olmasını diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Gören. Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Kemal Albayrak; buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 7 nci maddeyle, haberleşme
hürriyetini düzenleyen Anayasanın 22 nci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili
maddede AK Parti adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlarım. Bu madde, belli gerekçelerle buraya
getirilmiştir. Her ne kadar, bu değiştirilmesi gereği duyulan maddeler belki
insanımızı ekonomik ve siyasî anlamda rahatlatmasa da, ileride rahatlatıcı bazı
yasaların çıkmasına bir başlangıç olabilir. Bu maddede "Herkes, haberleşme
hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır" deniliyor. Ancak,
belli konular dışında, bazı amaçlar dışında bu haberleşme engellenebiliyor; bu
da belli kaidelere bağlanmıştır, zamana bağlanmıştır ve bir hukuka veya yetkili
merciin kararına bağlanmıştır. Engelleme, yetkili merciin yazılı emriyle
olacaktır. Bu karar da, belirtildiği gibi, zamana bağlanmaktadır. Değerli arkadaşlar, zaman zaman,
kamuoyunda, basında, hepimizin karşılaştığı bir hadise mevcuttu, telefon
dinleme olayları. Belki, bu, Türkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da, dünyada da
zaman zaman olmuştur. Milletvekilleri ve bakanlar dahil, geçmişte, pek çok
insanın telefonlarının dinlendiği medyada yer almıştır. Hatta, Amerika'da bile,
geçmişte olmuştur; bir başkan, bir siyasî partinin binasına koyduğu bir aletten
dolayı, bu olay açığa çıktığında istifa etmek zorunda kalmıştır. Bunlar, iyi
hadiseler değildir; hatta, öyle zamanlar olmuştur ki, bilim ve teknolojinin de
gelişmesiyle, bununla, siyasî rant elde etmek için acımasız hadiseler bile
günümüzde mevcuttur. Bir hukuk devleti olan ülkemizde, önce,
demokrasinin bütün kuralları geçerli olacak, kurallar ve kurumlar işleyecek.
Bunun için de öncelikle, insanımızın Anayasa teminatı altında olan temel
hakları korunacak. Bunların dışında, özel hayatın gizliliği ve haberleşme
hürriyeti gelmektedir. Güvenlik güçlerimiz, elbette birtakım
yetkilerle donanacak; ama, bu yetkileri, hukuka, vatandaşların bu temel
haklarının özüne dokunulmamasıyla sınırlı olmalıdır. İşte, buradaki amaç, hukuk
devleti prensibinin haberleşmede sağlanmasıdır. Hukuk devleti, idarenin kendini hukukla
bağlı sayarak hareket etme bilincinde olması demektir. İşte, bu anlayış,
haberleşmede de kendisini göstermiştir. Elbette ki, hukuk devletlerinde, en
ileri çağdaş ülkelerde bile, idare, kamu düzenini sağlamak, terörle mücadele
edebilmek için teknik takip yapacaktır, haberleşme ortamına müdahale edecektir;
ama, bunu yaparken hukukun kurallarına uymalıdır, keyfîlik olmamalıdır. Bazı Avrupa devletlerinde de bu böyledir.
Mesela Fransa'da, bu tip hadiselerde, haberleşmenin denetlenmesini ve banda
kaydedilmesi kararını sadece hâkim verebiliyor, gecikmesi halinde savcılar da
verebiliyor. Keza Almanya'da da buna benzer hadiseler vardır. Değerli arkadaşlar, demokratik bir hukuk
devletinde, bütün kamu görevlilerinin hukuka saygılı olması, hukukun içerisinde
kalması esastır. Bu işin istisnası da olmaz. Nitekim, Türkiye'de, hukuk devleti
ilkesi her kurum ve kuruluş tarafından mutlaka benimsenmeli ve gereği
yapılmalıdır. Bunu sağlayacak olan da Parlamentodur. Varsa aksaklıklar, bu tür
uzlaşmalarla düzeltilir. Hukuku değil, keyfîliği kendine prensip edinerek
kanunsuzluğa göz yumanlara ortam yaratılmamalıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 12 nci maddesinde, hiç kimsenin yazışmasına müdahale
edilemeyeceği hükmü yer alırken, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerine
Dair Sözleşmenin, yani, İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesinde
"herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve muhaberatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir" denilmekte ve devamında da, ulusal
yarar gereği ve hukuka uygun şekilde bunun kısıtlanabileceği belirtilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.
KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bütün bunlar göz önünde bulundurularak uzlaşma metnine sadık olmak
güvenilirliğin gereğidir. Bunun için, temel hak ve özgürlükleri genişletecek
yapının başlangıcı olacağı inancıyla bu maddeyi destekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Albayrak. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 737 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 7 nci maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlarım. Bu maddede, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının, haberleşmenin gizliliğiyle ilgili 22 nci maddesi değiştirilmekte;
haberleşmenin gizliliği ve engellenmesiyle ilgili özel sınırlar
getirilmektedir, özel sınırlar belirlenmektedir. Bu maddede, yetkili merciin kararının, 24 saat
içerisinde hâkim onayına sunulması, hâkimin, 48 saat içerisinde kararını
açıklaması, aksi halde gizliliğin ve engellemeyle ilgili kararın kendiliğinden
kalkması hükme bağlanmaktadır. Değerli arkadaşlarım, tabiî, çok sayıda
kanun çıkarır ve bu kanunlarla ilintileri gözden kaçırırsak, bazen, bu
Mecliste, birbiriyle çelişkili olan maddeler de yazılmaktadır. Yine, bu
Mecliste görüşülen, 87 sıra sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde, haberleşmenin dinlenmesi, telefonların
dinlenmesiyle ilgili konuda şöyle bir ifade vardı: "Hâkim kararı
olmaksızın yapılan bu gibi işlemlerin yirmidört saat içinde hâkim kararına
bağlanması şarttır. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar
verilmesi durumunda tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal
kaldırılır." Anayasada ise "24 saatte müracaat edilir, 48 saatte
hükme bağlanır" deniliyor. Burada, mutlaka, Anayasa daha emredici
olabilir; ama, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununa, bu süreyi daha
kısıtlayan, 24 saat içerisinde hâkim kararını şart koşan çok kesin bir ifade
koymuşuz. Bu çelişkinin giderilmesi lazım; hiç olmazsa, kanunun bu maddesinin
de Anayasaya uygun hale getirilmesi lazım. Yine, bu kanun maddesi görüşülürken şunu
ifade etmiştim: Kanunun ilgili maddesinde, haberleşmenin dinlenmesi yoluyla
elde edilen belgelerin delil olarak sayılıp sayılmayacağı net değil; bunun net
olarak konulması lazım. Maalesef, bir cevap verilmemişti; belki, bu ikisi, bu
arada yapılabilir. Maalesef, demokrasinin iyi yerleşmediği,
tam demokrasinin olmadığı ülkemizde, başbakanlar, parti genel başkanları,
Meclis başkanları, telefonlarının dinlenmesinden yakınabilmişlerdir.
Telefonlar, sadece devlet tarafından, hükümet tarafından değil, özel şahıslar
veya şirketler tarafından da dinlenmektedir. Bir iddiaya göre, Amerika Birleşik
Devletlerinin, Echolon sistemiyle Avrupa'daki şirketlerin telefonlarını
dinleyerek, Amerikalı şirketlere avantaj sağladığı gibi iddialar gündeme
getirilmektedir. Dolayısıyla, böyle durumlarda, devletin, vatandaşlarının
haberleşmesinin gizliliğinin sağlanmasının önündeki engelleri kaldıracak
yeterli altyapıya da sahip olması lazım. Bu konuda gerekli yatırımları
yapabilmeli, telefonların istenmeyen unsurlar tarafından dinlendiği, hatta
-gerçi, bu, kısmen casusluğa girer ama- yabancı devletler tarafından
dinlenebildiği veya terör örgütleri tarafından dinlenebildiği gibi durumların
tespit edilerek, bunların da engellenmesi, yine, devletin görevlerinden
olmalıdır. Burada, sadece, telefonların devlet tarafından veya hükümetler
tarafından dinlenmesi durumu tanımlanmıştır. Bana göre doğru bir maddedir, süre
sınırlaması doğrudur; ama, diğer kısımları da gözden kaçırmamamız gerekir. Ben, Sayın Başkanımızın hoşgörüsüne
sığınarak, şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum: Telefonla bize sık sık
soruyorlar "bu kredi faizleri ertelenecek mi, taksitlendirilecek mi?"
Zaman zaman Sayın Bakanların bu yönde açıklamaları oluyor; ödeyelim mi,
ödemeyelim mi... Hiç olmazsa, ya bunu yapsınlar veya bu konuda hükümet çok net
açıklama yapsın; evet, biz bunları ertelemeyeceğiz, ödemek zorundasınız, zarar
görürsünüz diye. Sayın Bakanımız da burada; bunu ya ertelesinler, bu kararı
çıkarsınlar hükümetten veya yapamıyorlarsa, o zaman, herkese, bunların
ertelenmeyeceğini resmen açıklasınlar; çünkü, millet bunu bilmek istiyor. Bu
sorulara biz cevap veremiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF
GÖKALP (Sıvas) - Bunların Anayasayla ilgisi ne?! BAŞKAN - Efendim, bu, uydu bu sefer.
Haberleşme hürriyeti deyince onun için karışmadım Yılmazyıldız'a. Bu,
haberleşme, iletişimdir efendim; ona hiç karışmadım, doğrudur; köylümüzün
mesajı. Madde üzerindeki görüşmeler bitti. 7 nci maddeyi oylamadan önce, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 6 ncı maddesinin gizli oylamasının neticesini bildiriyorum: Oya iştirak eden milletvekili: 408 Kabul: 397 Ret: 5 Çekimser: 3 Boş: 2 Geçersiz: 1 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluğa bu madde de ulaşmış oldu efendim. Hayırlı olsun. 7 nci maddenin oylamasına başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) Yılmaz Karakoyunlu... BAŞKAN - Efendim, Başbakan Yardımcısı Rize
Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz'ın yerine, İçişleri Bakanımız Rüştü Kâzım
Yücelen oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - Efendim, 7 nci maddeyle ilgili
oylamanın tasnifi sürerken, 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
23 üncü maddesinin beşinci fıkrasında geçen "ülkenin ekonomik
durumu," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesi
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, Anayasamızın 23 üncü
maddesinde düzenlenen, "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" başlığını
taşıyan maddenin beşinci fıkrasında, vatandaşların yurt dışına çıkma hürriyeti,
ülkenin ekonomik durumu, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya
kovuşturması sebebiyle sınırlandırılmaktadır. Değişiklik teklifinin çerçeve 8
inci maddesiyle, bu sınırlandırma sebeplerinden biri, yani "ülkenin
ekonomik durumu" sebebi ortadan kaldırılmaktadır. 1993 yılı anayasa
değişiklik tekliflerinde bu görüş, kapatılan Refah Partisinin görüşüydü.
Kapatılmasına rağmen bugün görüşlerinin tahakkuk etmesi, olumlu bir gelişmenin
işaretidir. Tatbikatta, hacca giden vatandaşlarımıza,
ülkenin döviz sıkıntısı ve sair sebeplerle kısıtlama getirilebilirken, bundan
böyle, yurt dışına çıkma hürriyetine ülkenin ekonomik durumunun engel teşkil
etmesine son verilmektedir. Hac farizasının, bundan böyle, havayoluyla
yapılması şartı da kaldırılarak karayoluyla da yapılması, hükümetten talebimiz
ve istirhamımızdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1982 Anayasasının 23 üncü maddesindeki bu kısıtlama, 1961 Anayasasının 18 inci
maddesinde yoktur. Bu konu da, temel hak ve hürriyetler açısından, 1961 Anayasası
1982 Anayasasına göre çok daha ileri bir anayasa olduğunun delilidir. İki anayasa da, ihtilalden sonra kurulan
kurullar tarafından kaleme alınmıştır. 61 Anayasası, benim de hocalarım olan
Profesör Hüseyin Nail Kubalı, 82 Anayasası da Kubalı'nın talebesi Profesör
Orhan Aldıkaçtı'nın içinde bulunduğu heyetler tarafından kaleme alınmıştır. 61 Anayasasının düzenlediği "Yerleşme
ve Seyahat Hürriyeti" başlığını taşıyan 18 inci maddesinin gerekçesine
baktığımızda, bu hakkın sınırlaması kanuna bırakılmıştır. Ancak, kanunun
koyacağı sınırların demokratik esaslara uygun olacağı ve hürriyetlerin
kullanılmasını tamamen idarî makamların takdirine veya keyfine bırakmak
suretiyle onun özünü yok edemeyeceği de şüphesizdir ve "11 inci madde
hükmünün icabıdır" denilmektedir. 11 inci madde, 1982 Anayasasının 13 üncü
maddesinin karşılığıdır. Burada da, hak ve özgürlüklerin kanunla
sınırlandırılabileceği; ancak, bu sınırlamanın, o hak ve özgürlüklerin özüne
dokunamayacağı amirdir. Çerçeve 2 nci maddedeki değişiklikle 61
Anayasasına dönüş sağlanmaya çalışılmıştır. 1982 Anayasası, bu konuda hak ve
özgürlüklerin daha da kısıtlandığı bir anayasa olma hüviyetini korumaktadır. Bu
değişikliklerle arzu ettiğimiz sivil bir anayasaya kavuşmamız uzaktır; ancak,
surda bir gedik açılması açısından da önemlidir. Bu maddenin şu andaki uygulamasına
baktığımız zaman, madde iki özgürlüğü kapsamaktadır. Birincisi, yerleşme
hürriyetini; ikincisi seyahat hürriyetini. Bu iki hürriyetin benim bölgemdeki anlamı
nedir: 1984'ten sonra terör olayları başladı, bölgede, 15 yılda 3 000'in
üzerinde köy ve mezra boşaltıldı. Yerlerinden yurtlarından, ekonomik
kaynaklarından mahrum edilen bu insanlar "nereye gidersen git"
mantığıyla şehirlere göç ettirildi. Boşaltılan köyler istimlak edilmediği gibi,
bazı ahvalde içerideki eşyalarını dahi almalarına fırsat verilmeden köyler
yakıldı, yıkıldı; yaylalar yasaklandı, hayvancılık bitirildi, milyonlarca insan
büyük şehirlere göç ettirildi; perişan oldular. Terörün faturasının Türkiye'ye
maliyeti 300 milyar doların üzerindedir. Bu miktarın tüm vatandaşlar tarafından
paylaşılması gerekirken, sadece göç ettirilen insanların üzerine bırakılmasının
sosyal hukuk devleti ilkesiyle ve yerleşme hürriyetiyle bağdaşmayacağı açıktır.
Gecekondu ve çarpık şehirleşmeler bundan doğdu, şehirlerin dokusu bundan
bozuldu. Seyahat hürriyetine gelince: Bu hürriyeti
zenginler kullanıyor. Batıya gelmek isteyenler uçakla gelir; yurt dışına çıkmak
isterlerse, 50 Amerikan Dolarını verir ve çıkarlar. Fakirler ise, 50 dolarları
olmadığı için zaten yurt dışına gidemezler. Sınır ticareti kapsamında gitmek
isterlerse 50 dolar vermek zorunda kalıyorlar. Biz, bu 50 dolar meselesinin bir
an önce halledilmesini, hiç olmazsa sınır ticaretinde bu miktarın alınmamasını
talep ediyoruz. Öte yandan, karayoluyla Van'dan çıkış ve
girişler yabancı bir ülkeye giriş ve çıkış kadar zordur. Van'ın tüm
çıkışlarında jandarma kontrolü vardır. Bu kontrol nasıl yapılır: Önce kimlikler
toplanır, eldeki listeye göre veya bilgisayarla kontrol edilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Sonra eşyalar
tek tek aranır; kapalı veya açılamayacak bir eşyanız varsa şişler sokulur, daha
sonra il dışına çıkışınıza izin veriler. Devletin gözünde tüm Vanlılar zanlı
muamelesine tabi tutulmaktadır. Bu, vatandaşta kuşatılmışlık duygusu
yaratmaktadır. Eğer Van'a Hakkâri tarafından giriş yapacaksan, bunlara ilaveten
bir de arabanın deposuna bir çubuk sokulur. Depoda yakıtın dolu ise, oracıkta,
yabancı menşeli yakıt kullandın diye tutanak tutulur, 5 milyar ceza verilir,
arabanın müsaderesi için işlemler başlar. Yukarıda belirttiğim gibi, bu, seyahat
hürriyetinin özüne dokunmakta, yerel yöneticilerin keyfî uygulamalarına sahne
olmaktadır. Bu ahval ve şerait altında, turizm potansiyeli çok yüksek olan
Van'a turist gelir mi? Bu yüzden Van'da turizm söndürülmüştür. Van'ın
hayvancılığı, tarımı, ticareti bitmiştir. Vanlı nefes, alamıyor, imdat
çığlıklarını duyuramıyor. Parlamento olarak bu çığlığı duyalım diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyor ve saadetler diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma
Partisinde. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz konuşacaklar. Buyurun Sayın Öksüz. (AKP sıralarından
alkışlar) AKP GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik paketinin 8 inci
maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa değişiklik teklifinin 8 inci
maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin beşinci
fıkrasında geçen "Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ülkenin ekonomik
durumu, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle
sınırlanabilir" hükmünde yer alan "ülkenin ekonomik durumu"
ibaresi madde metninden çıkarılmaktadır. Bu değişiklikle, halen yaşamakta
olduğumuz ekonomik kriz gibi bir krizin çıkması durumunda, işbaşındaki
hükümetler, krizi bahane ederek vatandaşlarımızın yurtdışına çıkmalarını; yani,
seyahat özgürlüklerini engellemeyeceklerdir. Böylece, hükümetlerin almış olduğu
yanlış ekonomik kararların ve yapmış olduğu hataların cezasını vatandaşlarımız
çekmeyecek, yerleşme ve seyahat hürriyetleri engellenmeyecektir. Görüşmekte olduğumuz anayasa değişikliği
paketi şüphesiz ki, ülkemiz ve halkımız açısından çok önemlidir; çünkü,
yapacağımız değişikliklerle, gelişmiş demokratik ülkelerde yer alan, ülkemizde
ise sınırlanan birçok temel hak ve hürriyetler vatandaşlarımıza
kazandırılacaktır. Bu da, hem değişikliği yapan biz milletvekilleri hem de
halkımız açısından sevindirici bir durumdur. Yapılan değişiklikler ve vatandaşlarımıza
sunulan haklar yeterli midir; yeterli olduğunu söylemek pek de mümkün değildir.
Örneğin, görüşmekte olduğumuz bu madde üzerinde daha geniş bir düzenleme
yapılabilirdi. Anayasamızın 23 üncü maddesinin başlığının "Yerleşme ve
seyahat hürriyeti" yerine, "Yerleşme ve dolaşım hürriyeti"
şeklinde değiştirilmesi, değişiklik yapılan beşinci fıkranın sonuna
"yargıç kararıyla veya çıkarılacak yasalarla" hükmünün eklenmesi, bu
maddeyi daha açık bir hüküm haline getirebilir ve bazı haksızlıkları ortadan
kaldırabilirdi. Çünkü, halen yapılan uygulamalarda, vergi borcu olan kişilerin
yurt dışına çıkış yasağı bulunmaktadır. Bu durum, yıllarca vergisini dürüstçe
ödemiş, çeşitli nedenlerle vergi borcunu geciktiren işverenlerimizi rahatsız
etmektedir. Bu nedenledir ki, yurt dışına çıkışların sınırlandırılmasının yargı
kararına bağlanması, bu tür yanlış uygulamaları ortadan kaldıracaktır. Vergi borcu nedeniyle mallarına ve
parasına elkonulan kişiler zaten yurt dışına kaçamazlar. Buna rağmen,
yapacağımız bu değişiklikle, işbaşındaki hükümetin ve bundan sonra kurulacak
olan hükümetlerin yanlış kararları ve yanlış politikaları nedeniyle ülkemizin
içine düşeceği ekonomik kriz nedeniyle, vatandaşlarımızın yurt dışına
çıkmalarını yasaklayan hüküm ortadan kaldırılmış olacaktır. Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz Anayasa değişikliğiyle yurt dışına çıkışlardaki sınırlandırmalar
kaldırılırken, hükümetin uygulamaları ve çıkarmış olduğu birkısım kanunlar,
vatandaşların birkısım temel hürriyetlerini sınırlandırmakta ve dürüst
vatandaşlarımız cezalandırılmaktadır. Bilindiği gibi, ekonomik kriz nedeniyle,
bütçe açıklarının kapatılması amacıyla, hükümet tarafından, yurt dışına çıkacak
olan vatandaşlarımızdan 50 dolar alınmaktadır. Bu uygulama, vatandaşlarımıza
kesilen bir ceza değil midir; seyahat hürriyetini engellemiyor mu? Bir
taraftan, temel ve hak ve hürriyetleri genişletmek için Anayasa değişikliği
yapıyoruz, bir taraftan da temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran kanunlar
çıkarıyoruz. Şimdi soruyorum size: Yurt dışına
çıkışlarda her vatandaştan 50 dolar alınması, vergi borcu olduğu için
işadamlarımızın yurt dışına çıkmasının yasaklanması temel hak ve hürriyetleri,
özellikle de, görüşmekte olduğumuz yerleşme ve seyahat hürriyetini
sınırlandıran bir uygulama değil midir?! Sayın Başbakanın, bütün medya kuruluşları
karşısında, Türk parasının değerlendirilmesi ve itibar kazandırılması amacıyla,
Ankara Ticaret Odası tarafından başlatılan kampanyayı ve bu amaçla başlatılacak
her türlü girişimleri destekleyeceğini ifade etmiş olmasına rağmen, hâlâ yurt
dışına çıkışlarda vatandaşlarımızdan alınan 50 dolarlık fonun ve Hacca gidecek
olan vatandaşlarımızdan alınacak hizmet bedellerinin Türk parası yerine dolar
olarak alınmasını ve uygulamada ısrar edilmesini anlamak mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)- Bitiriyorum Sayın
Başkan. Buradan hükümete sesleniyorum: Lütfen, bu
uygulamalardan vazgeçiniz. Bu duygularla, hepinize saygı ve
selamlarımı sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı'nın. Buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA RIZA AKÇALI (Manisa)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasanın 23 üncü maddesi seyahat
hürriyetini, yerleşme hürriyetini ve yurt dışına çıkış hürriyetini tanzim
ediyor. Buradaki ekonomik nedenlerle yurtdışı seyahatinin kısıtlanması konusunu
Anayasa metninden çıkaran bir düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz. Burada bir düşünce evriminin izlerini
görüyorum ben: 1- Olsa olsa, artık, yurtdışına çıkanlar
için bu yasağın kaldırılmış olması; yani, Türkiye'deki ekonomik sıkıntılarda,
ekonomik problemlerde milletin bir kusuru yoktur kanaatinin tescili anlamına
geliyor. 2- Veyahut da bundan sonra, hükümetler,
artık, Türkiye'de, insanların yurt dışına çıkışını engelleyecek kadar ekonomik
krizlere yol açmamak gibi bir yükümlülüğe sahip olmalılar gibi ikinci bir
düşünceyi daha devreye sokuyor. Her ikisi de müspet gelişmeler. Tabiî, bu düzenlemenin ışığı altında,
Başbakanın, Türk Lirasına çevrilmesi talebini reddettiği -bu parayı verenlerde
Türk Parası yoktur diyerek reddettiği- 50 doların da bundan sonra alınmaması
lazım; çünkü, Anayasaya aykırılık söz konusu olacak burada. Bunun Anayasa
metnine yerleşmesi ve Anayasa hükmü haline gelmesinin akabinde, hükümetin,
derhal bu 50 dolarlık haracı kaldırmasının doğru olduğu kanaatini burada ifade
etmek istiyorum. Müsaadenizle bir hususu daha ifade etmek
istiyorum. Yapılan oylamalarda, Sayın Başkan dahil, pek çok kişi yukarıda
zarfları sayıyor. Pek çok paralar vererek yaptırdığımız elektronik oylama
sisteminde ne yazık ki, elektronik gizli oylama yok. Ufak bir düzenlemeyle, bir
programla bunu sisteme dahil etmek mümkün. Böylece, günler ve saatler kaybının
önüne geçebiliriz. 5 dakikalık oylamalarla her maddeyi oylayarak, çok uzun
anayasa değişikliklerini, çok daha fazla maddeyi hızlı bir şekilde
gerçekleştirme imkânına sahip oluruz; böylece, arkadaşlarımız burada günlerce,
saatlerce kuyruklarda bekleme zahmetinden kurtulurlar. Umarım bunu... BAŞKAN - Sayın Akçalı, özür dilerim. Gizli oylama için sağ ve sol tarafa iki
tane elektronik alet yapılmış; ancak, bu iki alete şifrenizi girmek
mecburiyetinde olduğunuz için, bundan daha uzun sürecek. Onun için bu kabinleri
çoğalttık. RIZA AKÇALI (Devamla) - Sayın Başkanım,
elektronik mühendisleri veya programcılar buna bir çare, bir formül
bulabilirler. Buna delaletinizi rica ediyorum. BAŞKAN - Programda da gizli oylama var
efendim; ama, İçtüzüğü de değiştireceksiniz ki ondan sonra... Buyurun. RIZA AKÇALI (Devamla) - Onu da
değiştirelim; ama, Türkiye için bu zaman kaybı hakikaten önemli, bunu burada
heder etmemek durumundayız. Sayın Başkanım, her şeye rağmen bu uzlaşma
doğru ve önemli bir uzlaşmadır. Buna emeği geçen herkese buradan şükranlarımı,
teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Tabiî, burada, durmadan devam etmek
mecburiyetindeyiz. Bunun, şeklen bir anayasa değişikliğinden ziyade, kafalarda
bir anayasa değişikliğine yol açmasını temenni ediyorum. Sadece, Avrupa Birliği
istiyor diye bunu yapıyorsak, işte bunlar da bir tarafta olsun biz gene
bildiğimizi okuruz diyorsak, bunun bir anlamı yok; ama, buna gerçekten
Türkiye'nin ihtiyacı var ve bir toplumsal uzlaşmayı ancak böyle sağlayabiliriz,
bütün uygulamalarımızı da bu çerçeve içerisinde yeniden, bir zihniyet
değişikliğiyle düzenleriz diyorsak, bu doğru bir yaklaşımdır ve bunun devamı
lazım. Burada, yargı erkinin, Yüce Divanın, YÖK'ün, Cumhurbaşkanlığının
süresinin, yetkilerinin düzenlemeleri henüz yok. Hak ve özgürlükleri, bağımsız
yargı ve yargıç bağımsızlığını sağlamadan nasıl yapabileceğimiz konusunu, ben,
doğrusu, merak ediyorum. Derhal bunları anayasa değişikliğine ilave etmek
zorundayız. Milletimizin bütün kesimlerinin, kurumların sosyal, siyasî,
iktisadî, kültürel ve manevî taleplerinin bir uzlaşma zemininde hayata
geçirildiği ve Birleşik Devletler Anayasasında belirtildiği veçhile daha
mükemmel bir birlik veğ beraberliği oluşturmak, adaleti tesis etmek, dahilî
emniyeti sağlamak, müşterek müdafaayı temin etmek, umumî refahı artırmak ve
kendimizin ve ahfadımızın hürriyetin iyiliklerinden istifade edebilmesi
amacıyla anayasamızın düzenlendiği bir Türkiye özlemi inancıyla saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 8 inci madde üzerinde gruplar adına başka
söz isteyen?.. Yok. 1 adet önerge vardır. Sayın Genç burada mı efendim? Yok. Onun için, okutmak mecburiyetindeyim. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan anayasa değişikliğine
ilişkin 737 sıra sayılı yasa teklifinin 8 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Komisyon?.. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ NAMIK KEMAL
ATAHAN (Hatay) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Günümüzde ekonomi insan yaşamının ve
devlet faaliyetlerinin temsilini teşkil eden bir unsurdur. Bu nedenle, seyahat
özgürlüğünü sınırlamanın kaldırılması yerinde görülmemiştir. BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Böylece, 8 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Efendim, 7 nci maddenin oylama sonucunu
sunuyorum: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin gizli
oylamasına 425 sayın üye katılmış; 415 kabul, 8 ret, 1 çekimser, 1 geçersiz oy
kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunluğa bu maddede de
ulaşılmıştır; hayırlı olsun. 8 inci maddenin oylamasına geçmeden evvel,
birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati : 20.32 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 20.54 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 132 nci
Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.–
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli,
Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı: 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon yerinde. 8 inci maddenin oylamasına geçmeden evvel,
Sayın Akçalı'nın teklifini içeride müzakere ettik. Pazartesi günü normal
açılışımız olacak Sayın Cumhurbaşkanının açılış konuşmasıyla. Konsensüs
sağlanırsa -ki, gördüğüm kadarıyla 6 siyasî parti de aynı şeyi düşünüyor-
Anayasa Komisyonu toplanır, 1 maddelik İçtüzük değişikliği getirirsiniz, 148'i
değiştirirsiniz; elektronik oylama cihazıyla, ayıracağımız bir yerde, sayın
milletvekillerinin 50'şer 50'şer oy kullanma imkânı olur zannediyorum. O,
artık, gruplar arasındaki bir anlaşmaya bağlı. Bu izahı yaptıktan sonra, 8 inci maddenin
gizli oylamasına geçiyoruz. Oylama işlemini başlatıyorum: (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlandı) 9 uncu maddeyi okutuyorum : MADDE 9.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
26 ncı maddesinin ikinci fıkrasına "Bu hürriyetlerin kullanılması,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "millî güvenlik, kamu düzeni, kamu
güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğünün korunması," ibareleri eklenmiş, üçüncü fıkrası
metinden çıkarılmış ve maddeye aşağıdaki fıkra son fıkra olarak eklenmiştir. "Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla
düzenlenir." BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun
efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, olağanüstü
bir dönemin şartlarında hazırlanan 1982 Anayasasının, o günden bugüne,
kamuoyunda çok fazla tartışılması, belki bundan sonra da eleştirilmeye devam
edilecek olması, onun, millet nezdinde tam olarak benimsenmemiş olmasının çok
açık bir ifadesidir. Şüphesiz, dünyanın seyrine uygun olarak
uygulamada ortaya çıkan sıkıntılar, kamuoyunun, daha özgürlükçü ve daha sivil
bir anayasa özlemi ve bu arayışların Türkiye'deki siyasî hareketlere yansıması,
Anayasanın yeni baştan kaleme alınması gereğini gündemden düşürmeyecektir, bu
çalışmalarımız da bu gereği gündemden düşürmeyecektir. Kaldı ki, Avrupa
Birliğine tam üyelik sürecinde ekonomik ve siyasî kriterlerin bir an önce iç
hukukumuza yansıtılması gereği ve dayatmasıyla da karşı karşıya bulunuyoruz
maalesef. Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî
partilerin temsil edildiği Uzlaşma Komisyonunca hazırlanmış olan bu değişiklik
paketi, elbette milletimizin tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek durumda
değildir; çünkü, anayasalar, bireysel hak ve özgürlüklerle millî değerleri,
demokrasi ortak paydasında kaynaştırabildiği ve tüm toplum katmanlarını
kucaklayabildiği ölçüde gerçekten bir toplumsal sözleşme niteliği
kazanabilirler. Bu nedenle, yapılan değişikliğin tam olarak bu hedefi
yakalayabildiğini söylemek, şu anda mümkün değildir. Bu arayış ve ihtiyaç,
önümüzdeki günlerde de önemini muhafaza edecek görünmektedir; ancak, yine de,
bu çalışmanın, gelecekte gerçekten evrensel normlara uygun, insan hakları ve
hukukun üstünlüğünü önplana çıkaran yeni bir sivil anayasa için önemli bir adım
olduğu kanaatindeyim; çünkü, böylece, kısmî de olsa, getirilen bu
değişikliklerin, şimdilik temel hak ve hürriyetler kapısını biraz daha
aralayabileceğini ümit etmek istiyoruz. Bu vesileyle, ülkemizin yüzakı
olabilecek, milletimizin beklentilerini tam olarak karşılayabilen yeni bir
anayasanın, Yüce Meclisimiz tarafından, örneğini yaşadığımız böyle bir
mutabakat sonucu, bir an önce gerçekleştirilmesinin en büyük temennimiz
olduğunu ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuya huzurlarınızda değinmeden
geçemeyeceğim. O da şudur: Bildiğiniz gibi, Uzlaşma Komisyonunun kabul ettiği
metin, Anayasanın 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının "düşünceyi açıklama
ve yayma hürriyeti, Anayasanın 1, 2 ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin
değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz" şeklinde değiştirilmesini
öngörmekteydi. Ancak, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında,
bizce gereksiz bir vehmin yansıması olan bu rezerv, kamuoyunda özgürlükler
genişletilirken, maalesef, yeni yeni bazı sınırlamalar getirildiği şeklinde
algılanmıştı; ki, bu maddeye el bombası şeklinde bakan düşünürlerimiz de vardı.
Birinci fıkrada yapılan ilaveyle, zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dayanak
gösterilmek suretiyle, bu hürriyetlerin kullanılmasının millî güvenlik, kamu
düzeni, kamu güvenliği, bölünmez bütünlüğün korunması gibi -birçok konuda-
amaçlarla sınırlanabileceği hüküm altına alınmaktadır. Böylece, zaten, konuya
ilişkin olarak son derece ciddî ve kapsamlı bir çerçeve getirilmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle, sınırlamalarıyla ünlü, meşhur Anayasamıza, buna ilave olarak,
maddeyi daha da ağırlaştıran, başlangıçtaki üçüncü fıkra değişikliği gerçekten
lüzumsuz bir vehim ve hassasiyetin tezahürüydü. Devlet karşısında birey
özgürlüklerini artıran değil, tam tersine, devleti esas alan, baskıcı ve
sınırlayıcı bir anlayışın ürünü olarak değerlendirilecekti. Allah'tan, Anayasa
Komisyonunda ilk teklifte yer alan ve Anayasanın ilk üç maddesine gönderme
yapan fıkranın ve mevcut metnin üçüncü fıkrasının tümden metinden çıkarılması,
anayasa değişiklik paketini gölgeleyebilecek önemli bir yanlışın giderilmesi
noktasında olumlu olmuştur; milleti ve düşünen adamları da rahatlatmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Başkan. Sayın milletvekilleri, özellikle maddenin
bu son şekliyle, düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları biraz daha
genişletilirken, toplumdaki dil farklılıklarının sosyolojik bir gerçek olarak
değerlendirilmesi ümit edilmektedir. Yapılan bu değişiklikle ilave edilmiş
bulunan "millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği" şeklinde genel
çerçevenin, kamuoyundaki birkısım hassasiyetlerin de giderilmesi açısından bir
orta yol olarak benimsendiği anlaşılmaktadır. Sayın milletvekilleri, her şeye rağmen ve
halen, ülkemizde kanunla yasaklanmış bir dil bulunmamaktadır; dil bulunmamakla
birlikte, içinde "düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla
yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz" hükmünü içeren üçüncü fıkranın
tümden Anayasamızdan çıkarılmış olmasını da önemli bir kazanım sayıyoruz. Sonuç olarak, öyle görünüyor ki, maddenin
sonuna eklenen "düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir" denilerek, bu aşamada
yapılabilecek tartışmalar da daha sonraya ertelenmiş bulunmaktadır. Yani, bu
maddeyle ilgili olarak, ileride, daha çok canlar yanacak ve tartışmalar
yapılacak demektir; ama, diliyor ve bekliyoruz ki, toplumda bireyi esas alan,
daha özgürlükçü, demokratik bir hukuk devleti için, hep birlikte çalışacağız;
bu konuda, önümüzde katedeceğimiz epeyce mesafe var görünüyor; bu da, ancak
vehimlerle değil, milletimize ve insanımıza daha fazla güvenmekle
aşılabilecektir. Bu duygu ve düşüncelerle anayasa değişikliğinin
milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu. Efendim, söz sırası, Anavatan Partisi
Grubunda. Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki
Erdoğmuş; buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
değişiklik teklifinin 9 uncu maddesiyle ilgili Grubumun görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, yıllardır tartışılan ve
aylardır hazırlıkları süren Anayasa değişikliği paketi nihayet görüşülmeye
başlanmıştır. Demokratikleşme ve Avrupa Birliğine uyum yolunda ciddî beklentiler
yaratan bu değişiklik paketi, maalesef hukukî ve siyasî eleştiri konusu
yapılmasına haklı olarak imkân da vermiştir. Elbette, herkesin her istediğinin
olmaması çok doğaldır. Ancak, Anayasa değişikliği gibi hayatî öneme sahip en
esaslı bir konuda sağlanmış olan mutabakat daha mükemmel ve radikal
değişiklikler içermeliydi diye düşünüyorum. Bazı konuşmacı arkadaşlarımızın da ifade
ettikleri gibi, Anayasanın "temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
kenar başlıklı 13 üncü maddesindeki genel sınırlama sebepleri kısaltılmış,
buradan çıkarılan genel sınırlama sebepleri, temel hak ve hürriyetlere ilişkin
tüm maddelere özel sınırlama sebebi olarak eklenmiştir. Düşüncü özgürlüğünden
haberleşme özgürlüğüne ve konut dokunulmazlığına kadar her temel hak ve özgürlük,
13 üncü maddeyle bezenmiş durumdadır. Aynı durum 9 uncu maddede de
tekrarlanmıştır. Buna rağmen, Anayasanın ilgili maddesinden
"düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan
herhangi bir dil kullanılamaz" hükmünün çıkarılması, kuşkusuz, demokrasi
ve toplumsal barışımız açısından önemli bir rahatlama getirecektir; ancak,
gönül isterdi ki -demokrasinin gereğinin de bu olduğuna inanıyorum-
"kanunla yasaklanmış bir dilde yayın yapılamaz" hükmü tümüyle
kaldırılarak anayasal güvence sağlanmış olmalıydı. Biliyoruz ki, çağdaş demokrasilerde,
insanların kimliklerinden kaynaklanan hakları, her zaman için saygınlığa ve
dokunulmazlığa sahiptir. Elbette, bu saygınlık ve dokunulmazlık, hiçbir zaman,
ayrılıkçı bir hareketi koruyan bir zırh haline getirilemez; ancak, insanların
etnik ve kültürel özelliklerini ülke bütünlüğü içinde geliştirmelerine olanak
tanınması da demokrasinin gereğidir. Bu çerçevede, herkesin kendi anadilini
öğrenebilme ve geliştirebilme hakkını özgürce kullanabilmesinin önü mutlaka
açılmalıdır. Kullanılamayan hak hak olmadığı gibi, ideoloji güdümlü bir
özgürlük de özgürlük olamaz. Dil yasağıyla Kürtçe konuşan milyonlarca
vatandaşımızı illegal örgütlerin yazılı ve görsel medyasına mahkûm etmenin
doğuracağı sonuçları görmemek mümkün müdür. Kaldı ki, bugüne kadar yasağın
sürdürülmesinde, ideolojik ve güvenlik dışında hiçbir hukukî ve aklî gerekçeler
ileri sürülememiştir. Ne yazık ki, bugün de bu değişikliklerle beraber, yine de
bu yasağın tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir; zira, dil
yasağına dair birçok kanunda dolaylı yasaklar devam etmektedir; Dernekler
Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu bunun açık örnekleridir. Sayın milletvekilleri, bütün eksikliklere
rağmen, kanunla tekrar yasaklanmadıkça, Anayasada böyle sınırlayıcı bir hüküm
olması, Türkçe dışında dillerle yayın yapılmasına engel teşkil etmemektedir.
Onun için, bu düzeltmeyi olumlu ve müspet buluyoruz. Bunun, ileriye dönük bir
adım olacağını da umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Doğru Yol Partisi
Grubunda. Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen,
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 26 ncı
maddesinin değiştirilmesine ilişkin anayasa değişiklik teklifinin 9 uncu
maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Anayasanın 26 ncı
maddesi, düşüncenin açıklanması ve yayılması hürriyetini düzenlemekte olup,
getirilen değişiklik ise, daha özgürlükçü bir yapı amaçlamaktadır. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'de olduğu
iddia edilen insan hakları ihlallerinin uluslararası camiada en çok eleştiriye
uğrayan kısmı, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımına ilişkindir.
Oysa, sadece belirli bir fikri ifade eden, eyleme dönüşmeyen fikirleri
nedeniyle insanların cezalandırılmaları, çağdaş dünyada kabul edilebilir bir
durum değildir. Gerçekten de, insan olmanın en önemli hasletlerinden biri,
zihnî üretimde bulunmak ve bu üretimi ifade etmektir. Düşünce özgürlüğü de,
esas itibariyle ifade özgürlüğünü kasteder; zira, kimsenin, ifade edilmeyen
düşüncelerinin anlaşılabilmesi ve bunun yargılanabilmesi mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, ülkemiz
demokrasisinin kendine özgü nitelikleri vardır. Tarihsel gelişim süreci içinde
toplumsal bilincimiz, insanları birey ve hak süjesi olarak algılamakta
gecikmiştir. Halen, devletin değil bireyin önplanda olabilmesi için, başta Anayasa
olmak üzere, devlet yapılanmasına ilişkin düzenlemeleri tartışmaya devam
etmekteyiz. Esasen, Türk demokrasisinin gelişiminde iç
faktörlerden çok dış etkilerin belirleyici olduğu da bilinmektedir. Demokrasi
ve insan haklarına dayalı kurumları oluşturabilmemiz için, 1946 yılındaki
"sopalı seçimler"den sonra, bugüne kadar, hep, uluslararası
konjonktürün bizi zorlamasını bekledik. Gündemdeki anayasa değişiklikleri de
maalesef, Avrupa Birliğiyle entegrasyon sürecinin zorlaması sonucu
hazırlanmıştır. 22 Kasım 2001 tarihinde Avrupa Birliğine sunulacak olan rapor
öncesi, kurumsal değişimlere ciddî olarak eğildiğimizi gösterebilmek amacıyla
bu anayasa değişikliğini gerekli görüyoruz. Değerli milletvekilleri, demokrasi, hiç
şüphesiz olağanüstü güzellikle bir yönetim biçimidir. İnsanlığın tarihinde
görülmüş olan en arzu edilir yönetim biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu
kadar güzel yönetim biçiminin dahi kendi içinde barındırdığı ciddî tuzakları
görmezlikten gelemeyiz. Tek kutuplu dünya anlayışı, hakim olduğu
günden bu yana, millî devletlerin, azınlık ırkçılığı, mezhep bölücülüğü tehdit
ve tehlikeleriyle karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Yeni dünya düzeni, bu
anlamda, radikal dinci hareketlere ilişkin terörist güçleri harekete geçirerek
dünyanın büyük bölgelerinin dengesini bozacak, bir milletin iç huzurunu
bozabilecek bir nitelik kazanmasına neden olmuştur. Bunun en güzel örneği,
büyük güçlerin önce desteklediği, daha sonra büyümelerine seyirci kaldığı
radikal dinci gruplar, Amerika Birleşik Devletlerini, 11 Eylül 2001 tarihinde,
kendi merkezinde terörist bir saldırıya maruz bırakınca, konunun bütün dünyada
yankıları ortaya çıkmıştır. Oysa, Türkiye, yirmi yıldır, hem bölücü terör hem
de radikal dinci terörle uğraşırken, Batılı dostlarımız buna seyirci
kalmışlardır; hatta, bazıları destek bile olmuştur. Son olayların ışığında, millî devletlerin
ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin meşru
otoritesini yok ederek, yerel güçlere fırsat ve imkân yaratma politikası iflas
etmiştir. Terörizmin uluslararası bir hüviyet kazanması, bu sonuca
ulaşılmasında etkili olmuştur. Devletlerin kamu düzenini sağlayamaz hale
gelmeleri sonucunu doğuran bu gelişme, bütün dünyayı kaotik bir yapıya teslim
etmiştir. Yeni dünya
düzeni, bir düzensizliğin adı haline gelmiştir. Uluslararası sermayenin yerli
sermayeleri çökertmesi pahasına işsizlik ve fakirliğin artırılması bir sonuç
olarak ortaya çıkmıştır. Bu küreselleşmenin ne pahasına gerçekleştirilmeye
çalışıldığını savunan politikalar, 11 Eylül 2001 tarihinde bizzat yürütenler
tarafından anlaşılmıştır. Değerli
milletvekilleri, insan hakları ve demokrasi kavramının geliştirilmesi, birey
üzerindeki kısıtlama ve sınırlandırmaların ortadan kaldırılması çağdaş
ölçütlerdir; ancak, bunun, hiçbir zaman, hürriyetlerin, kamu düzeninin aleyhine
kullanılabilmesi, toplumsal birliği zedeleyici, bölücü ve radikal dinci
akımlara fırsat tanıyan bir anlayışa dönüşmemesi gerekir. Küreselleşmenin
ortaya çıkardığı en önemli iki tehlike, azınlık ırkçılığı ve radikal dincilik
eğilimleridir. Graham Fuller'in "Demokrasi Tuzağı" adlı eserinde
belirttiği gibi, demokrasiler bu iki tehlikeyle mücadele yollarını bulamadığı
takdirde, bu, o millî devletin sonu olur. Değerli
milletvekilleri, hürriyetler ve sınırlamalar arasındaki dengenin korunabilmesi,
hukuk devletinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilmesi halinde mümkündür.
"Hak kuvvetlinindir" mantığı ormanda geçerlidir. Hukuk devletinde
hak, haklınındır. Bunu temin ve tesis etme görevi ise, demokratik otorite olan
devlete aittir. Devleti kutsayan anlayış ne kadar yanlışsa, toplum zararına
faaliyetlere karşı aciz duruma düşürülmüş devlet mantığı da en az o kadar
yanlıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SALİH ÇELEN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. O bakımdan,
hürriyetlerin serbestiyesi ya da kısıtlanması konularında kullanılacak tek
ölçüt hukuk devleti ölçütü olmalıdır. Anayasa
değişiklik teklifi, ülkedeki sosyal talebin bir ürünü olmadığı, Avrupa Birliği
katılım belgesinde bizden istenen talepler çerçevesinde olduğu için bu konu
dikkate alınmamaktadır. Bahsi geçen değişiklik teklifinde, sadece ve sadece bir
belgenin tamamlanması endişesi göze çarpmaktadır. Oysa, bu değişikliklerin,
halkımızın şu andaki talepleri, sıkıntılarının çözümü esas alınarak
düzenlenmesi gerekirdi. Buna
rağmen, bu teklifin demokrasimiz açısından ileri bir adım olduğunu düşündüğümüz
için teklif lehinde oy kullanacağımızı ifade eder; Yüce Heyeti saygıyla
selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Şeref
Malkoç'ta. Buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU
ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa
değişikliği teklifinin çerçeve 9 uncu maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çerçeve 9
uncu maddeyle, Anayasanın 26 ncı maddesinde -yani, düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinde- yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu madde, yani
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti çok önemlidir; o kadar önemlidir ki,
belki de, geçen yüzyılda, Avrupa ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
arasındaki önemli çizgilerden, çizgi farklılıklarından bir tanesi de buydu.
Dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği topraklarına bugün baktığımızda,
doğal zenginlikler açısından, doğal kaynaklar açısından, Batı'dan, Japonya'dan,
Amerika'dan çok daha önemli zenginliklere sahipti; ama, buna rağmen, Batı'nın
karşısında, Batı'yla hiçbir alanda yarışamadığı gibi, 21 inci Yüzyıla kadar
ömrü yetmedi ve dağılıp gitti. Yine, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti o
kadar önemlidir ki, aynı ırka mensup, aynı dine mensup, aynı milletten olan
Almanlar İkinci Dünya Savaşından sonra bölünmüş, Doğu ve Batı Almanya
oluşmuştu. Doğu ve Batı Almanya arasındaki fark, kırk yılda o kadar büyümüştür
ki, Almanlar -yani Batı Almanya- birleşmeden sonra, on yıldan beri, Doğu
Almanya olarak tarif edilen topraklara, her yıl 150 milyar mark yardım
yapmasına rağmen, Doğu Almanya, sosyal açıdan, altyapı açısından, ekonomik
refah açısından, hâlâ, Batı Almanya seviyesine gelememiştir. Bütün bu örnekleri şunun için anlatıyorum;
fikir ve ifade hürriyetinin önemini vurgulamak açısından. Değerli arkadaşlarım, mevcut 26 ncı
maddenin birinci fıkrasında -yani, mevcut olan maddede- düşünceyi açıklama
hürriyeti düzenlenmiştir; ikinci paragrafında ise, düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinin sınırları ortaya konulmuştur; üçüncü paragrafta ise, anlatımda,
bazı dillere yasak getirilmekteydi. Mevcut olan, yani gündemimizde olan
teklifle birlikte, birinci paragraf aynen korunurken, ikinci paragrafta, mevcut
sınırlamalara yeni sınırlamalar getirilmektedir. Bu sınırlamalar, millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri,
devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması gibi yeni
kavramlardır ve yeni sınırlamalardır. Bu saydığım kavramlara, bu Mecliste
bulunan kimsenin pek itiraz edeceğini zannetmiyorum. Zaten, bir kısmı da Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinden alınan kavramlardır; ancak, bu kavramlar nasıl
tanımlanacak, içi nasıl doldurulacak, önemli olan budur. Eğer bu kavramlar,
Türkiye'nin son dört yılda yaşadığı sıkıntılı süreçte yorumlandığı gibi yorumlanırsa,
içleri bu şekilde doldurulursa, açık ve net olarak söylüyorum, mevcut olan bu
26 ncı maddeyi, yani, askerî yönetimin getirdiği bu 26 ncı maddeyi mumla arar
hale gelebiliriz. Tabiî, bu endişemi belirttikten sonra,
hemen şunu ilave etmek istiyorum: Bu ifade ettiğim, millî güvenlikle başlayan,
yani 26 ncı maddede mevcut sınırlamalar korunarak ilave edilen bu dört beş tane
sınırlama, ümit ediyorum ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden alındığına
göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayalı olarak, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin ortaya koyduğu çerçevede, ortaya koyduğu içtihatlar doğrultusunda,
yaptığı tanımlamalar doğrultusunda yorumlanır ve uygulanır. Aksi takdirde,
bilgisi kıt, tecrübesi az ve hatta kötü niyetli uygulamacıların elinde, öyle zannediyorum,
mevcut olan sınırlamalar çok daha öteye gider. Değerli arkadaşlarım, 26 ncı maddede
getirilen yeni değişiklikle, üçüncü fıkra kaldırılıyor; yani, kanunla
yasaklanan denilen, kamuoyunda Kürtçe dil yasağı denilen yasak üçüncü fıkrayla
kaldırılıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Bu, toplumun bir
kesimi tarafından olumlu olarak değerlendirilmektedir. İnşallah, Türkiye için
hayırlara vesile olur diyorum. Son söz olarak da şunu ifade etmek
istiyorum: Türkiye, uluslararası platformda, hep, düşüncelerini ifade eden,
fikirlerini açıklayan insanların cezaevlerine tıkıldığı bir ülke olarak
tanımlanmakta ve gösterilmektedir. Umut ediyorum ki, bu değişiklik bunların da
önüne geçer. Artık, depreme farklı yorumlar getiren insanların 312 nci madde
bahanesiyle cezaevlerine konulmadığı, düşüncesini serbestçe açıklayan
insanların, sırf, düşüncesini, masum düşüncelerini açıklamalarından dolayı
cezaevlerine konulmadığı bir ülke olur diyorum ve bu değişiklikle bağlantılı olarak,
başta Türk Ceza Kanununda ve diğer kanunlardaki, düşünceyi sınırlayan, düşünce
açıklamasını sınırlayan, özellikle de Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin
ikinci fıkrasındaki yanlış düzenlemeler düzeltilir, Yüce Parlamento tarafından
düzeltilir ve milletimiz bu manada da hak ettiği yere ulaşır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 9 uncu
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Oylamaya geçmeden önce, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 8 inci maddesinin gizli oylamasının neticesini açıklıyorum: Oy sayısı: 442 Kabul: 430 Ret: 8 Çekimser: 3 Boş: 1 Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk bu maddede de sağlanmıştır; hayırlı olsun efendim. 9 uncu maddenin oylamasına başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami
Türk yerine, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal; Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem
yerine, Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan; Sayın Mesut Yılmaz yerine,
İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen oy kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir. Oy kutuları kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlanıldı) BAŞKAN - 10 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 10.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 28 inci maddesinin ikinci fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır;
buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 maddelik değişiklik teklifi
üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurlarınızdayım;
hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Değişiklik tekliflerinin konulara göre
dağılımına bakıldığında, 2 ile 26 ncı maddeler arasındaki 25 madde temel hak ve
ödevlerle ilgilidir. Bu, kişiyi etkin hak öznesi olarak görmenin, o anlayışın
bir ürünü olmak gerekir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafımızdan da kabul
edildi, 1954'te onaylanarak yürürlüğe girdi. O, bizim de malımız; bizi de
bağlıyor ve iç hukukumuzun da bir ürünüdür. Bu
sözleşme, Avrupa Konseyine üye 41 devletin tümü tarafından onaylanmıştır.
Sözleşmede, vatandaşlık da değil, birey önemlidir. Tüm devletler, sözleşmeyle teminat altına alınan temel hak ve
özgürlükleri, kendi millî hukuklarına dahil etme yükümlülüğü altındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, demokratik
rejim ve insan haklarına saygı anlayışına dayalı 41 Avrupa devletinin ortak
hukuk belgesidir, bir nevi anayasasıdır. Artık, Avrupa'nın gündeminde Avrupa
anayasası vardır. Türkiye'nin de, buna hazırlanması gereği ortadadır. Sözleşmeyle güvence altına alınan temel
hak ve özgürlüklerin bir kısmı, bizim Anayasamızda da yer almaktadır ve bunlar,
siyasî kriterler içinde de somut olarak yer almıştır. Biz, 24 Mart 2001 günlü
Resmî Gazetede yayımlanan siyasî kriterlerle ilgili ev ödevimizi yapmak durumundayız.
Sadece, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve
insan haklarına bağlı olmayla yetinilmemeli ve bunların günlük hayatta etkin
biçimde uygulanmasına da çalışılmalıdır. 28 inci
madde basın özgürlüğüyle ilgilidir. Basın özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü
arasında, şüphesiz ki, fevkalade büyük irtibat vardır. Düşünce, çok yönlü bir
zihinsel faaliyet olması nedeniyle, düşünce özgürlüğünün gerçek anlamda
gerçekleşebilmesi için, haber alma hakkının, kanaat özgürlüğünün, düşünceyi
açığa vurma özgürlüğünün bütün unsurlarıyla gerçekleştirilmesi gerekir. Herkes,
görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat
özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu
olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Basının ana
görevi, siyasî sorunlar ve kamuoyunu ilgilendiren konularda haberler
yayınlamaktır. Bu bağlamda, basın özgürlüğünün önemi, hükümet ve para gücüne
bağlı olmayan basından geçer. Basın
özgürlüğü ile kişilerin bilgi edinme hakları arasında sıkı irtibat vardır.
Bilgilenme hakkı, Anayasamızda, maalesef, düzenlenememiştir. Bu çalışmalar
sırasında, bilgi edinme, bilgiye, belgeye ulaşma hakkı, saydam devlet,
tarafımızdan gündeme getirilmiş ve bütün partilerin üyeleri de - özellikle
burada belirtmek istiyorum, bizimle birlikte DYP'li üyeler de- bunun altını
çizmişlerdir; ama, bir mutabakat sağlanamamıştır. Basın
özgürlüğünün temel direklerinden biri gerçekleri öğrenmedir, doğruları
öğrenmedir. Bunlar, demokratik rejimin vazgeçilmez koşullarıdır. Biz, Basın Konseyinin
de bizi bilgilendirmeleri sonucu, öteden beri objektif âlemde var olan
"herkes, gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkına sahiptir. Devlet, bu
hakların gerçekleşmesini sağlayacak tedbirleri alır" hükmünü, bilgi
edinme, denetim ve katılım hakkını, saydam devlet gereği, anayasal dayanağa
kavuşturmak istedik. Bunlar, maalesef, olamadı. Ümit ediyorum ki, bundan
sonraki pakette olabilir veya verilecek önergelerle olabilir. Türkiye'nin
basın özgürlüğü önündeki durumu nedir: 3404'ü çıkardık 1997'de, 4454'ü 1999'da,
4616'yı 2000'de... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERTUĞRUL
YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum. BAŞKAN -
Tabiî, tabiî... Basın özgürlüğü çok önemli. Buyurun
efendim. ERTUĞRUL
YALÇINBAYIR (Devamla) - Önümüzde, yine, erteleme yasaları olacaktır. Bu, bizim
özgürlüklere verdiğimiz önemin ifadesidir. Her sene bunları çıkaracağız. İşin
esasına girmiyoruz. İşin esasına girmektense, belki, bazı bakanların, Yargıtay
Başkanına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına yazı yazmalarına da sebebiyet
veriyor. Kuvvetler ayrılığını ihlal eden tutum ve davranışlarla karşılaşıyoruz.
Bu maddeyle
getirilen en önemli hadise "kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dille
yayın yapılamaz" ilkesidir. Geçici 15 inci madde kapsamında olan, 1983
yılında çıkarılan kanun, Türkçeden Başka Dille Yapılacak Yayınlar Hakkında
Kanun 1991'de kanunla kaldırılmıştır; ama, bu Meclis, geçici 15 inci madde
kapsamındaki birçok kanunu değiştirememiştir ve yine, dille ilgili getirilen
kurallar yanı sıra, örneğin, Anayasanın 3 üncü maddesindeki, devletin resmî
dili "devletin dili" olarak ifade edilebilmiştir. "Devletin
resmî dili" desek ne olur; ama, oraya dokunamıyoruz. Değerli
milletvekilleri, dil konusunda şunları tartışmaktan kaçınıyoruz ve bu, Türkiye'nin
özgür ortama sahip olmadığını gösteriyor: Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa
Şartı Millî Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi. Türkiye'de azınlık
kavramının olmadığını düşünüyoruz, kanun önünde eşitliğin var olduğunu
düşünüyoruz; ama, bunları tartışmaktan dahi kaçınıyoruz. Ben,
düşünce özgürlüğünün tüm unsurlarıyla gerçekleşebilmesi, basın özgürlüğünün,
kişilerin bilgi edinme hakkının tüm unsurlarıyla gerçekleşebilmesi dileğiyle,
küçük adım olan bu adımı desteklediğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
(AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır. Şimdi, söz
sırası Saadet Partisinde. Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU
ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 737 sıra
sayılı, anayasa değişikliğiyle ilgili paketin 10 uncu maddesi hakkında, Saadet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu çalışmalarımızın hayırlara vesile
olmasını niyaz ediyorum. Ülkemiz,
kurulduğu günden beri, 24 Anayasası, 61 Anayasası ve en son 1982 Anayasası
olmak üzere 3 tane Anayasayla yönetildi. Bu Anayasalardan 24 Anayasası bir
kuruluş Anayasasıdır; ama, maalesef 61 ve 82 Anayasaları darbeler sonucu,
demokratik olmayan ortamlarda hazırlandı, tartışılamadı, görüşülemedi;
kamuoyunda, ülkede, millette bir uzlaşma sağlanamadan oylandı ve kabul edildi. 82
Anayasası, kabul edildiği günden beri, ülkede sürekli tartışma konusu oldu. Bu
Anayasanın temel vasıflarına baktığımızda, ideolojik yanının ağır bastığı,
yasakçı yanının ağır bastığı, özgürlükleri kısıtlayıcı yanının ağır bastığı
görüldü ve sürekli bunlar gündeme getirildi. Bu Anayasanın getirdiği
uygulamalar, getirdiği hükümler, kuvvetler ayırımını tamamen olmasa da kısmî
olarak ortadan kaldıran bürokratik yapısı öne çıktı. İnsan hakları noktasında
ise, Anayasanın sıkıntılar taşıdığı görüldü ve Avrupa Birliği sürecine
girildiğinde, bu Anayasayla, Avrupa'da ülkemizin temsil edilmesinin, yer
almasının imkânsızlığı görüldü. Ne
yapılabilirdi bu Anayasadaki bu yanlış durumları düzeltmek için; iki yol vardı:
Ya bu Anayasa düzeltilmeye çalışılırdı veyahut da yepyeni bir Anayasa yapılıp,
Türkiye, demokratik, hukuk, laik, sosyal devlet olma vasfını, kuvvetler ayırımı
ilkesini de göz önüne alarak, özgürlükçü ve ülkenin, milletin önünü açacak yeni
bir anayasa çalışması yapılabilirdi; ama, bunlar yapılamadı. Avrupa
Birliği sürecinde, ben önemsiyorum bu çalışmayı elbette, fevkalade önemli
yapılan bu çalışma; ama, gönül isterdi ki, bu, Avrupa Birliğine üyelik
konusuyla gündeme gelmeseydi, milletin ve ülkenin talepleri nedeniyle gündeme
gelseydi. Maalesef, bu konu da, şu dönem, 21 inci Dönemde bazı yasalar, Anayasa
değişikliği dahil, böyle konjonktürel oluşumlar, dayatmalar sonucu gündeme
gelmiştir. Mesela, gündeme gelecek olan Tütün Yasası, bundan sonra gündeme
gelecek olan Tütün Yasasında olduğu gibi. Bugün
yapılan iş, bütün bunlara rağmen, fevkalade önemli. Nedir; 60 yaşında bir
insanımızın Anayasayla olan ilişkisine baktığımızda, 20 yaşında, dünyada ne
oluyor bunun farkına vardığını düşünürsek, geçen 40 yıl süre içerisinde, 60
yaşındaki insanımız; anayasalar darbelerden sonra yapılır; ancak, o darbelerden
sonra yapılan anayasalarda konjonktürün müsaade ettiği kadar düzeltmeler yapılır;
insanımızın zihninde yerleşen yapı bu. Ama, 21 inci Dönem Meclisi şimdi çok
önemli bir noktada, önemli bir adımı atmış bulunuyor. Büyük çapta, 37 maddeyi
ele alan bir anayasa değişikliğiyle milletimizin önünde bir sınav veriyoruz.
Yapılan bu değişiklikler küçük de olsa, bazı alanlarda büyük demokratik adımlar
içeriyor. Demokrasi ve özgürlükler noktasında bu atılan adımları önemsiyorum;
bu birincisi. Aynı
zamanda, ikinci önemsediğim bir husus; Meclis, bu işe artık el atmıştır. Böyle,
Anayasayı düzeltme çalışmalarının yanında, umuyorum ve diliyorum, temenni
ediyorum ki, gelecekte, belki -inşallah, bu uzun da sürmez, bu Meclise nasip
olur- ciddî bir anayasa çalışması yapılır, ülkemize demokratik, sivil, hakları
ve özgürlükleri, insanı merkeze alan bir yepyeni anayasa kazandırma fırsatı ve
imkânı bulunmuş olur. Anayasanın
bu süreç içerisinde, bu çalışmada,
yaptığımız bu değişikliklerde sağlanan konsensüsü, uzlaşmayı da önemsiyorum.
İnşallah, bu uzlaşmalar sayesinde daha ileri adımları atmak mümkün olur ve
özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırırız, ülkenin geleceğine hizmet etmiş
oluruz. Bu dileklerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubu
adına Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek'te. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi Grubu ve
şahsım adına Yüce Meclisi sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum. Anayasamızın 28 inci maddesinin ikinci
fıkrası, teklifin 10 uncu maddesiyle Anayasadan çıkarıldı. "Kanunla
yasaklanmış bir dilde yayın yapılamaz" fıkrası, eğer, bu teklif kabul
edilirse, artık, Anayasamızda olmayacak. Esasında, dünya demokrasisi bakımından
önemli bir aşama olmakla beraber, Türkiye için, özelde de bir büyük demokrasi
merhalesi olarak adlandırılacak bir yenilik. Değerli arkadaşlarım, bu yenilik, Türkiye
Cumhuriyetine ne getirecek: Avrupa standartlarına uyum, bahsi diğer dünyanın
evrensel demokrasisine uymak -o da bahsi diğer- acaba Türkiye'ye ne getirecek
zaviyesinden meseleye bu 5 dakika içerisinde bakmamızda bir fayda olduğu
kanaatini taşıyoruz. Değerli arkadaşlarım, evvela bir gerçeği
ortaya koyalım; 21 inci Yüzyılın geldiği teknik aşama, iletişimdeki seviye,
bugün için herhangi bir engeli ve kısıtlamayı fiilen ve fiziken mümkün
kılmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, göğe duvar örmek mümkün değildir. Fenni ve
bilimi önlemek ve engellemek kesinlikle söz konusu değildir. Düşünebiliyor
musunuz, göğe duvar öremeyeceğinize göre, çatılardaki çanak antenlerin 40
santimetre kutrunda olmasını, 60 santimetre kutrunda olmasını devlet takip mi
edecek, bizler takip mi edeceğiz ve ne elde edeceğiz? Bugünkü fennin ve bilimin
geldiği noktada böyle bir yasağı savunmanın fiziken gerçeklerle bağdaşmadığını
gayet açık bir dille ifade edelim. Kaldı ki, Anayasamızda devletimiz, bir
amentü gibi ve doğru olarak ve haklı olarak, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
devlet olarak nitelenmiştir; artı, 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri, Türkiye
Cumhuriyetinin var oluş sebebi olarak kabul edilmiştir, bunların
değişemezliğini de karar altına almıştır. Bu ilkeler karşısında, devlete de,
topluma da görev düşüyor; açık ve kesin. Eğer cumhuriyetin ilkeleri ihlal
ediliyor ise, eğer bayrağa, birliğe, bütünlüğe, vatana ve millete herhangi bir
biçimde bir ayrıcalık, bir fitne, bir fesat, bir bölünme taarruzu söz konusuysa
bunu önleyecek toplumumuzdur, bunu önleyecek devletimizdir ve bunu önleyecek şu
anda Anayasada ve yasalarımızda bulunan açık ve kesin maddelerdir. Bu bakımdan,
bu maddenin sevk edilişini, demokrasi bakımından olumlu bir merhale olarak
kabul ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, hakların kötüye
kullanılması her zaman söz konusu olmuştur. Hakların kötüye kullanılması dün
vardı, bugün de var, yarın da olacaktır. Hele hele Türkiye Cumhuriyeti hakkında
kötü emel besleyenler, kıyamete kadar da var olacaktır; Türkiye Cumhuriyetinin
bölünüp parçalanmasını, zaafa uğramasını isteyenler kıyamete kadar var olacaktır.
Önemli olan, bünyeyi sağlam tutmaktır, önemli olan, bünyeyi mikroplara karşı
aşılamaktır; önemli olan bünyenin demokrasi kültürünü geliştirmektir. Değerli arkadaşlarım, şüphesiz ki, 37
maddelik değişimi bir merhale olarak kabul ediyoruz; ama, şurası kesin ki, 21
inci Yüzyılda ki, Doğru Yol Partisi, bunu müteaddit defalar tekrarlamıştır,
ikinci demokrasi paketinde kamuoyuna ilan etmiştir. Türkiye'nin, çok açık ve
net ifade ediyorum, bu yetersiz anayasa değişikliğini, Anayasanın tamamına
teşmil edeceği gibi, sadece Anayasayla kalmamalı, bugün yapılan değişiklikleri
yasalara intikal ettirmeli ve hele hele, çok açık ve kesin altını çizerek Yüce
Meclise ifade ediyorum ki, Türkiye, sağlık bakımından, millî eğitim politikası
bakımından, adalet politikası bakımından, sosyal güvenlik politikası bakımından
ve demokrasi kültürü bakımından, ana ilkeler itibariyle -Refik Saydam'a ait
olan bir sözcükle bunu şekillendiriyorum- A'dan Z'ye kadar, kökten, yeniden ele
alınması lazım gelen bir duruma gelmiştir. 78 yıllık cumhuriyet tarihimizde,
eğer Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün dediği gibi, çağdaş seviyeye ulaşacaksa,
yeniden, temelden bir reorganizasyona ihtiyaç duymaktadır. Bugün, devletimiz,
maalesef ve maalesef, hantallaşmıştır, istediğimiz neticeyi alamıyoruz ve dünyanın
ileri on ülkesi arasına girme hedefini hep beraber taşıyoruz; ama, bu, sadece
bununla olacak iş değildir. Bir noktayı daha Yüce Meclise vurgulamak
istiyorum değerli arkadaşlarım: Her şey yazılı hukuktan geçmiyor. Yazılı hukuku
yaptığımızda, meselelerimizi halletmiyoruz. 37 madde yerine Anayasanın tamamını
değiştirsek, biraz evvel söylediğim gibi, ana mevzuatı A'dan Z'ye kadar
temelinden düzeltsek, eğer demokrasi kültürünü benimseyemezsek, eğer kurallar,
yalnız ve yalnız yasalarda kalır hale gelirse ve yalnız yasalarda kalırsa
değerli arkadaşlarım, demokrasinin en basit ilkesi, "yapamayan gider,
yapan gelir" çarkı işlemezse, bugün, Türkiye Cumhuriyetinin maruz kaldığı,
cumhuriyet tarihinin en büyük krizi ve en büyük kilitlenmesi 550 milletvekillik
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir çözüme kavuşturulamıyorsa, bu demokrasi
kültürüne hep beraber ihtiyaç duyduğumuzu burada belirtmek istiyorum. Evet, bu
bunalımdan, bu krizden, bu kilitlenmeden, bu çıkmaz sokaktan, bu ekonominin tam
bir felç haline gelmesinden, demokrasi çarklarının işletilmesiyle kurtulmak
mümkündür ve elimizdedir. Biz, istediğimiz kadar yasaları değiştirelim, hayhay,
çok güzel, değiştirelim, altyapıyı tamamlayalım; ama, çıkar da ortaya, şu anda
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 3 tane muhalefet partisinin bulunduğu bir
ortamda, bizim alternatifimiz yok diyebiliyorsak, bunun adına demokratik bir
anlayıştır... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.
(MHP sıralarından "10 dakika oldu" sesleri) ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - 2 dakika fazla vermişiz efendim,
ondan... ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Şimdi
bitiriyorum Başkanım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Anayasa görüşüyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Biz kime ne dakika vereceğimizi
biliriz. Buyurun. ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim, lütfettiniz. Bununla Yüce Meclise ifade etmek
istediğim, affınıza sığınarak, demokrasi kurallar rejimidir; ama, demokrasi,
aynı zamanda, bir demokrasi kültürü rejimidir; bugün, Türkiye'nin içinden
çıkılacak bunalımın tek çaresi de, birinci etapta, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Bu yasa maddesinin hayırlar getirmesini,
ülkemizin birliğine, dirliğine ve bütünlüğüne katkı sağlamasını Cenabı
Allah'tan niyaz ederek, Yüce Meclise, şahsım ve Grubum adına sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. 10 uncu madde üzerinde gruplar adına başka
söz isteyen?.. Yok. 10 uncu maddenin müzakereleri bitmiştir. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 9 uncu
maddesinin gizli oylamasına 429 sayın milletvekili katılmış; 397 kabul, 28 ret,
1 çekimser, 1 boş, 2 geçersiz oy kullanılmıştır. Böylece, Anayasanın öngördüğü beşte 3
çoğunluk bu madde üzerinde sağlanmıştır. Sayın milletvekilleri, sabah 11.00'den
beri 9'u madde, 2'si önerge olmak üzere; yani, 11 kere gizli oylama yaptık;
çalışma süremiz de dolmak üzeredir. METİN ŞAHİN (Antalya) - Oylayalım Sayın
Başkan. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bitirelim Sayın
Başkan. BAŞKAN - Onun için, alınan karar
gereğince, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin görüşmelerine devam etmek için, 26 Eylül 2001
Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 22.34 BİRLEŞİM
132 NİN SONU |
|