DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 70 131 inci
Birleşim (Olağanüstü) 24 . 9 . 2001 Pazartesi İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Açık bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına Afyon Milletvekili
Abdülkadir Akcan'ın atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/880) IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun 24.9.2001 Pazartesi günkü toplantısında Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Teklifinin maddelerine geçilmesi hususundaki oylamanın tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 25.9.2001 Salı, 26.9.2001
Çarşamba, 27.9.2001 Perşembe, 28.9.2001 Cuma, 29.9.2001 Cumartesi ve 30.9.2001
Pazar günleri 11.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; Genel
Kurulun 1 Ekim 2001 Pazartesi günkü Birleşiminde Cumhurbaşkanının açış
konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi V. – SEÇİMLER A) BAŞKANLIK
DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM 1. – Başkanlık Divanında açık bulunan Başkanvekilliğine seçim VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent
Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288
Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S.
Sayısı : 737) VII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun'un, internet kullanımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/4552) 2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Meclis personeline ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4580) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel
Kurulu saat 15.00'te açıldı. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu;
Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarının hükümete geri verildiği
bildirildi. Adana Milletvekili Yakup Budak ve 19 arkadaşının, tütün ekicilerinin; Van Milletvekili Fethullah Erbaş ve 22 arkadaşının, Çingene asıllı
vatandaşların, Sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/207,
10/208) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
Kanun Teklifinin Anayasa Komisyonundaki görüşmelerinin tamamlanabilmesi
maksadıyla Genel Kurul çalışmalarına 24.9.2001 Pazartesi gününe kadar ara
verilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm, Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Tarım, Orman ve Köyişleri, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme, Dilekçe, Plan ve Bütçe, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, İnsan Haklarını İnceleme, Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere gruplarınca aday gösterilen
milletvekilleri seçildiler. Alınan karar gereğince, 24 Eylül 2001 Pazartesi günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 15.24'te son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR 24.9.2001
PAZARTESİ Tasarılar 1. – Özürlüler Hakkında Kanun Tasarısı (1/907) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.9.2001) 2. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/908) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.9.2001) 3. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uganda
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/909)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.9.2001) 4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Genel Ticarî, Ekonomik, Kültürel ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/910) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.9.2001) 5. – Türkiye Cumhuriyeti ile Slovenya Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/911) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.9.2001) 6. – Tahsil Edilemeyen Hazine Alacağının Silinmesi
Hakkında Kanun Tasarısı (1/912) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.9.2001) Rapor 1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/803) (S. Sayısı : 737) (Dağıtma tarihi : 22.9.2001) (GÜNDEME) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
15.00 24 Eylül 2001
Pazartesi BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 131 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz. Sayın milletvekilleri, bu arada bir maruzatım var:
Muhterem üyelerimiz, bizden, gündemdışı söz istemektedir; ama, bildiğiniz gibi,
olağanüstü toplantı ve tek gündem maddesi, hatta, gündemin dışında bir anayasa
değişikliği olduğu için, milletvekili arkadaşlarımıza gündemdışı söz
veremediğimizi ifade etmek isterim. Ayrıca, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre,
sayın hükümet, olağanüstü durumlardan geçen Türkiye için malumat verecekse, söz
isteyip, Büyük Millet Meclisine malumat verebilir; ancak, onun da 20 dakika
süreli olması kâfi gelmiyor. Dün, Sayın Dışişleri Bakanı, CNN'de çok kapsamlı
bir açıklama yaptı; huzurlarınızda, şahsım ve sizler adına, Sayın Bakana
teşekkür ediyorum; hiç olmazsa bilgilendik. Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları bölümünde Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi var; okutuyorum: III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Açık bulunan Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına Afyon Milletvekili Abdülkadir Akcan'ın atandığına ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/880) 19 Eylül 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: Başbakanlığın, 19 Eylül 2001 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/15315 sayılı yazısı. Açık bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, Afyon
Milletvekili Prof. Dr. Abdülkadir Akcan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109
uncu ve 113 üncü maddeleri gereğince atanmıştır. Bilgilerinize sunarım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce tümünü okutup
işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım: IV. –
ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun 24.9.2001 Pazartesi
günkü toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi hususundaki
oylamanın tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun
25.9.2001 Salı, 26.9.2001 Çarşamba, 27.9.2001 Perşembe, 28.9.2001 Cuma,
29.9.2001 Cumartesi ve 30.9.2001 Pazar günleri 11.00-23.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun 1 Ekim 2001 Pazartesi günkü
Birleşiminde Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi No. : 78 24.9.2001 Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler: 1- Genel Kurulun 24.9.2001 Pazartesi günkü
toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi hususundaki
oylamanın tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. 2- Genel Kurulun 25.9.2001 Salı, 26.9.2001 Çarşamba,
27.9.2001 Perşembe, 28.9.2001 Cuma, 29.9.2001 Cumartesi ve 30.9.2001 Pazar
günleri 11.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir. 3- Genel Kurulun 1 Ekim 2001 Pazartesi günkü
birleşiminde Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların
görüşülmemesi önerilmiştir. BAŞKAN - Söz isteyen var mı?.. Yok. Şimdi, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım: Öneriler: 1- Genel Kurulun 24.9.2001 Pazartesi günkü
toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi hususundaki
oylamanın tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Birinci öneriyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutuyorum: 2.- Genel Kurulun 25.9.2001 Salı, 26.9.2001 Çarşamba,
27.9.2001 Perşembe, 28.9.2001 Cuma, 29.9.2001 Cumartesi ve 30.9.2001 Pazar
günleri 11.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Üçüncü öneriyi okutuyorum: 3.- Genel Kurulun 1 Ekim 2001 Pazartesi günkü
birleşiminde, Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların
görüşülmemesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin "Seçim"
kısmına geçiyoruz. V. – SEÇİMLER A) BAŞKANLIK
DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM 1. – Başkanlık
Divanında açık bulunan Başkanvekilliğine seçim BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanında boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen Başkanvekilliği için,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Genç, hayırlı olsun, aramıza hoş geldiniz. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarısı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun birinci
görüşmelerine başlıyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.– Demokratik
Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi
Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı: 737) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporu, 737 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin,
Demokratik Sol Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli, Saadet
Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya, Anavatan Partisi
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan söz istemişlerdir. (1) 737 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Sayın milletvekilleri, şahısları adına şu ana kadar 30
sayın milletvekili müracaat etmiştir; ancak, 25 sayın milletvekili arkadaşımız
aynı saatte, saat 9.01'de müracaat ettiğinden dolayı adlarını okuyacağım ve
kura çekeceğim efendim:
25 arkadaşımızın arasından 2 kişi konuşacak; ama, biz
1'i yedek olmak üzere 3 kişi seçelim efendim. Kurada seçilen arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:
Tutanaklara geçmesi yönünden söz isteyen diğer
arkadaşlarımızın isimlerini de okuyorum efendim:
DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan,
bir hususu ifade etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 62 nci maddesi, her görüşmenin başından sonuna
kadar, hükümet adına görüş bildirmek üzere, Başbakan veya ilgili bakan veya
yetkilendirilmiş bir kamu görevlisinin hazır bulunmasını gerekli görmektedir.
Partilerarası uzlaşma komisyonunca, yoğun çalışmalar ve mutabakat sonucunda
hazırlanan Anayasa değişiklik metni, belirli sayıdaki milletvekili tarafından
teklif olarak sunulmuş ve Anayasa Komisyonunca da olgunlaştırılarak huzurunuza
gelmiş bulunmaktadır. Bakanlar Kurulunun, Anayasada değişiklik yapılması
yönünde tasarı sunma imkânı bulunmamaktadır. Partilerarası uzlaşma komisyonuna
başkanlık etmiş ve bilahara bakan olmuş bir arkadaşınız olarak, bu
toplantılarda, bir milletvekili sıfatıyla bulunmak ve katkı sağlamak niyetinde
olduğum hususunu bilgilerinize arz ediyorum. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan, niçin o kürsüde
oturduğunu ifade ettiler. Tahmin ediyorum mesele anlaşılmıştır. Gruplar adına ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'in. Buyurun efendim. (AKP sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi, Parti Grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum; yeni çalışma yılımızın hayırlı hizmetlere vesile
olmasını da diliyorum. Değerli arkadaşlarım, Meclisimizin olağanüstü
toplanmasını gerekli kılacak kadar önemli bir teklif paketini görüşüyoruz.
Anayasanın 37 maddesinde değişiklik öngören bu teklif, siyasî partilerimizin
üzerinde anlaştıkları bir uzlaşma teklifidir. Hem bu yönüyle, yani, uzlaşma
kültürüne katmış olduklarıyla hem de 1982 Anayasasında en geniş çaplı
değişiklik paketi olması dolayısıyla, çok anlamlı bir çalışma yaptığımız
inancındayım. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, 1982 Anayasasında
değişiklik teklifinin tümü üzerindeki görüşlerimizi üç ana başlık halinde
sizlere takdim etmek istiyorum: Birincisi, bir ülke için, özellikle ülkemiz
için anayasanın önemi nedir; ikincisi, bize göre ideal bir anayasa nasıl
olmalıdır; üçüncüsü, bu teklif, yani, 37 maddelik bu anayasa değişiklik teklifi
bu hedefleri karşılamakta mıdır; bu teklif paketi yasalaşırsa Türkiye'de ne
değişecektir veya ne kadar değişecektir. Saygıdeğer arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşına
yaklaşıyor. Çokpartili siyasî hayata geçeli elli yıldan fazla oldu. Bu süre
içinde ulusça aldığımız mesafeyi hiç şüphesiz küçümseyemeyiz; ancak, yeterli görmemiz
de mümkün değildir; çünkü, bu süre içinde ne ekonomik sorunlarımız ne sosyal
problemlerimiz hâlâ çözülemedi; hatta,
üzülerek belirtmek zorundayım ki, daha da ağırlaştı. Peki, sorun nerede? Bize göre sorun, eksik demokrasiyle
yönetiliyor olmamızdadır; bir türlü, millet iradesinin her alanda tek
belirleyici kılınamayışındadır. Demokrasi yerine, devleti birey karşısında
aşırı güçlendiren, insan haklarını dar çerçevelere hapseden, hukuk devletini ve
yargı bağımsızlığını daha da bozan ara dönem dayatmalarıyla, sıkıyönetimlerle,
olağanüstü hal rejimleriyle sorunların çözüleceğinin zannedilmesidir; ama,
çözülmedi, çözülemedi. İşte, geldiğimiz nokta ortada... Şimdi, yeni bir
binyılın başındayız, yeni bir asrın ikinci yılına yaklaşıyoruz; artık, tam
demokrasiyi, eksiksiz demokrasiyi kurmanın ve sorunları bir de tam demokrasi
içinde çözmeye çalışmanın zamanıdır diye düşünüyoruz. O zaman görülecektir ki
değerli milletvekilleri, her türlü fikrin özgürce söylenebildiği, millet
iradesinin tek belirleyici olduğu, hoşgörünün hâkim bulunduğu bir Türkiye'de bu
sorunlar daha kolay, daha çabuk çözülecektir. Nitekim, dünya örnekleri de bunu
göstermiyor mu?! O halde, Türkiye'nin geleceği, kendini dünyadan soyutlamakta
değil, dünyadaki gelişmelere ayak uydurmaktadır, demokrasiyle arasındaki
engelleri birer birer kaldırmaktadır, ekonomik ve siyasî ilişkilerin
demokrasiden ve insan haklarından bağımsız gelişemeyeceğini görmektedir,
ekonomik alanda dünyayla rekabet edebilmenin yolunun demokrasi ve insan hakları
alanında dünyayla rekabetten geçtiğini görmekte ve bilmektedir. Saygıdeğer arkadaşlarım, gerek küreselleşme ve gerekse
Avrupa'yla bütünleşmenin gerekleri, Türkiye'nin, sistemini yeni baştan gözden
geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye'nin, her alanda, siyasî, hukukî,
iktisadî, ama, her alanda yenilenmeye ciddî olarak ihtiyacı vardır. Bu
yenilenme ihtiyacı, sadece dış şartların ve uluslararası konjonktürün ortaya
çıkardığı bir zorunluluk da değildir. Daha insanî, daha uygar ve daha çağdaş
bir sosyoekonomik sistemi, herhangi bir dış etki olmasa bile, kendimiz için
tesis etmek zorundayız. Hemen hemen herkes görüyor ve biliyor ki, ülkemizde,
insan haklarına saygının hukukî ve fiilî dayanakları son derece zayıftır; hukuk
devleti güvenceleri sağlam değildir; demokrasi, maalesef, vesayet görüntüsü
vermektedir, rekabetçi bir piyasa ekonomisi tam anlamıyla yoktur; özerk ve
dinamik bir sivil topluma sahip değildir; ayrıca, Türkiye'nin, komşularıyla
ilişkileri de şu veya bu ölçüde gerilimlidir. Bütün bunların düzelmesi,
gerçekten, yeni bir bakış açısına ve çok yönlü bir değişim programına ihtiyaç
göstermektedir. Bunun için ilk yapılması gereken, bir toplumsal mutabakat metni
olması gerekli Anayasayı sivilleştirmektir; çünkü, siyasal bir kurum olarak
anayasalar, siyasî, sosyal ve ekonomik hedeflerin gerçekleşmesini önemli ölçüde
etkilemektedir. Bu noktada şu tespiti yapmak zorundayız: Türkiye'nin
sorunlarının çözülemeyişinin ve daha da karmaşık hale gelmesinin baş
nedenlerinden biri, bizatihi 1982 Anayasasının kendisidir. 1982 Anayasası,
gerek hazırlanışı ve gerekse yürürlüğe girişi itibariyle, hep tartışılmış ve
tartışılmaya da devam etmektedir. Değerli arkadaşlarım, gerçekte anayasa yapmanın amacı,
siyasî özgürlüğü garanti etmek üzere, devlet iktidarını birey haklarıyla
sınırlamak ve onun kullanımını öngörülebilir kurallara bağlamaktır. Halbuki,
1982 Anayasası, bu yaklaşımlardan çok uzak bir şekilde hazırlanmış; önce, hak
ve özgürlükleri belirlemiş, sonra, onlara sınırlama, kullanımını durdurma ve
hatta kaldırma yoluyla istisnalar getirmiştir; âdeta, kaşıkla verdiğini
kepçeyle almıştır. Saygıdeğer milletvekilleri, bu anayasa, bu haliyle,
yeni yüzyılın isteklerine ve şartlarına cevap vermekten çok uzak hale
gelmiştir. O halde, toplumun taleplerine cevap veremeyen, sorunlarına çözüm
üretemeyen, üstelik, sorunları daha da ağırlaştıran mevcut anayasa
değişmelidir. Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, baştan sona, yeni bir
anayasanın gerekliliğine inanıyoruz. Bu, anayasanın nasıl yapılacağı, neler
içereceği kadar da önemlidir bize göre. Yeni bir anayasa yapılırken, hatta, değişiklik bile
yapılırken şu hususlar hiçbir zaman gözardı edilmemelidir: Hiçbir kısıtlama ve
baskı altında olmaksızın, toplumun bütün kesimlerinin görüşlerinin serbestçe
açıklanabileceği bir ortam oluşturulmalıdır. Bir anayasa oluşumunda bütün
vatandaşlara kanallar açılmalı; vatandaşlarımız, anayasanın ne anlama
geldiğini, güncel yaşamında etkisinin ne olduğunu hissetmeli; velhasıl,
toplumun her kesimi anayasa yapımına yön verebilmelidir. Toplumun ortaya
çıkacak talepleri, beklentileri, arzuları, anayasa yapıcı tarafından iyi tespit
edilmeli; bu toplumsal talepler ve uzlaşma noktaları; yani, siyasal toplum ile
sivil toplumun birleştiği noktalar anayasa metni haline getirilmelidir. Değerli arkadaşlarım... BAŞKAN - Sayın Şahin, bir dakika efendim... MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Buyurun Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda çok uğultu var;
rica etsem efendim; konuşma ihtiyacı duyan sayın milletvekilleri kuliste
konuşabilirler. Hatibi ben dahi duymuyorum. Buyurun Sayın Şahin. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Anayasa yapımı sürecinde farklı görüş sahipleri
arasında mümkün olduğunca mutabakat üretilmeye çalışılmalı; mutabakat
sağlanamayan hususlar kural haline getirilmemelidir ve bilhassa, 1961 ve 1982
Anayasalarının yapılış yönteminden uzaklaşıldığı ölçüde anayasanın yapımı
demokratikleşmiş olacaktır. Değerli arkadaşlarım, yeni anayasa, yeni bir anayasal
mühendislik denemesi değil, halkın iradesi ve taleplerini, demokratik temelde,
devlet yapısında yansıtan bir belge olmalıdır. Düşündüğümüz yeni anayasa, kısa, öz ve açık olacaktır.
İnsan hakları her şart altında saklı tutulacaktır; hukuka bağlı olmayan hiçbir
otorite tesis edilmeyecektir; hiçbir ideolojik projeye bağlayıcılık
tanınmayacaktır; çünkü, devleti bir ideolojiyle tanımlamak, onun bütün
toplumsal alanlara müdahalesine açık kapı bırakmak demektir. Değerli arkadaşlarım, düşündüğümüz, kısa, öz ve açık
olacak anayasa, dinî veya ideolojik nedenlerle vatandaşlar arasında ayrım
yapılabilmesine açık kapı da bırakmamalıdır. Ayrıca, kamusal müzakere ve
siyasete katılımdan hiçbir grup dışlanmamalı; örgütlenme özgürlükleri hiçbir
ideolojik ayrım olmaksızın güvence altına alınmalıdır. Bizim, kısa, öz ve açık
olarak nitelediğimiz anayasa bunları öngörmektedir. Hem siyasî hem de iktisadî devletçilik, mutlaka, bu
anayasayla tasfiye edilmelidir. Biz, halkımızın, gerçekten, demokratik müzakere
ve katılım yoluyla kendi anayasasını yapabilmesi halinde, bunun, toplumda büyük
bir rahatlamaya yol açacağına inanıyoruz. Toplumun, anayasayı, kendinin olarak
görmesi, diğer sorunların çözümünde peşinen bir avantaj sağlayacaktır. Değerli arkadaşlarım, biz, cumhuriyeti ve onun temel
niteliklerinin sınırlarının daraltılarak değil, sınırlarının genişletilerek
korunacağına inanıyoruz. Demokrasi, standartları yükseltilerek korunur.
Laiklik, devletin dinler ve inançlar karşısında tarafsızlığı, inanç, din ve
vicdan özgürlüğüyle korunur. Sosyal hukuk devleti, adaletle, refahın tabana
yayılmasıyla, herkese iş ve aş temininin yolunu açacak ekonomik tedbirlerle
korunur. Aksi uygulamalar, kitlelerin, demokratik ve laik cumhuriyete olan
inancını sarsabilir, kurumlara olan güvencini sarsabilir. O bakımdan, daha
fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, rejim için tehlike değil, bize göre, daha
fazla güvencedir. Saygıdeğer arkadaşlarım, bir toplum için anayasanın
önemi ve yeni bir anayasa için düşüncelerimi, düşüncelerimizi ifade etmeye
çalışıyorum. Konuşmamın başında da belirttiğim gibi, bugün, Genel Kurulumuzda
Anayasada değişikliği öngörülen bir uzlaşma paketini görüşüyoruz. Hedeflerimizi
tam karşılamasa da, ileriye doğru adım saydığımız bu paketi, bu teklifi
destekliyoruz, Anayasa Komisyonunda da destekledik Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak. Önerge bile vermedik. Bizim vereceğimiz değişiklik önergelerini diğer
partilerin değişiklik önergeleri takip eder de, böylece, bu uzlaşma
bozulabilir, paket delinebilir endişesini taşıdık; o nedenle vermedik. Biz, bu paketi önemsiyoruz; çünkü, Türkiye'nin, Türk insanının
buna ihtiyacı var; buna inanıyoruz. Temel hak ve hürriyetleri daha da güvenceye
alacak düzenleme ve uygulamalara Türkiye'nin ihtiyacı olduğuna inanıyoruz.
Halkımız, daha iyisine, daha güzeline, daha ilerisine, daha çağdaş olanına
layıktır; buna inanıyoruz ve bizim, ulusça, uluslararası taahhütlerimiz
bakımından da böyle bir değişikliğe ihtiyacımız var; bunu da gerekli görüyoruz;
çünkü, Avrupa Birliğine ulusal programı takdim ettik, onun gereklerini de
yerine getirmenin Türkiye'nin, hükümetin ve bu Meclisin görevi olduğuna
inanıyoruz. Saygıdeğer arkadaşlarım, dünya giderek küreselleşiyor;
artık, uluslar kendi başlarına değil. Bu nedenle, dünyada hukuk birliği olmazsa
bile, hukuk paralelliği artık kaçınılmaz hale gelmiştir ve belki de en önemlisi
değerli arkadaşlarım, Meclisimizin böyle bir değişiklik yapmaya ihtiyacı
vardır. Millet iradesiyle oluşan şu Meclis, olağanüstü dönem
ürünü, kurucu meclis ürünü olan 1982 Anayasasını değiştirmeye gücü yetmez
iddialarını çürütmeli ve millete layık olduğunu göstermelidir. Tüm partileriyle
ve milletvekilleriyle bu sınavı başarmalıyız. Bu, bizim, şu Meclisin bir onur
borcudur; buna inanıyoruz. Bunu başardığımızda değerli arkadaşlarım, Anayasa
Komisyonunda olduğu gibi, 37 madde olarak yasalaştırdığımızda, arkasından, bu
Parlamento daha iyilerini yapma imkânı bulacaktır. Bu paket yasalaşırsa ne olacak; bu paket, bu Meclisten
çıkar ve yürürlüğe girerse, Anayasanın 37 maddesi değişirse neler değişecek? Bu
soruya cevap vermeye çalışacağım konuşmamın bu bölümünde. Değerli milletvekilleri, temel hak ve hürriyetler,
mevcut Anayasada özel sınırlama sebeplerinin yanı sıra genel sınırlama
sebepleriyle de sınırlanabilmiştir; ama, bu paketle, bu sınırlama sebepleri
artık kısaltılmakta, âdeta hak ve özgürlükler istisna, sınırlama ve
kısıtlamalar kural halindeyken, bunu tersine çevirmeye çalışan bir anlayışla
hazırlanmıştır. Bu teklif gerçekleşirse, hak ve özgürlükler, artık,
sadece, ilgili maddelerinde öngörülen özel sınırlama sebepleriyle ve özüne
dokunulmaksızın sınırlanabilecektir. Bu, temel hak ve hürriyetler için bir
iyileştirmedir, ileriye doğru bir adımdır bize göre. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gözaltı süresi,
toplu işlenen suçlarda çok uzundur ve
onbeş gündür. Bu teklif, bu süreyi yedi güne indirmektedir. Aslında, Avrupa
Birliği ülkelerinde bu süre dört gündür. Keşke, bu yedi güne indirdiğimiz
süreyi, bu Meclisimizde bir imkân bulsak da dört güne indirsek, çok daha iyi
olur kanaatindeyim. Bu adım da, ayrıca çok ileri bir adımdır; buna inanıyoruz. Diğer yandan, herhangi bir iddiayla yakalanan ya da
tutuklanan kişi veya kişilerin durumunun yakınlarına bildirilmesi bu Anayasaya
göre zorunlu değildir. Zorunlu olmadığı için, gözaltında kaybolduğu ileri
sürülen insan sayısı ülkemizde oldukça çoktur. Nitekim, hatırlayacaksınız,
aylarca, hatta yılı aşan süre, İstanbul'da Galatasaray Lisesinin önünde kayıp
yakınlarının -hafta sonu- cumartesi
eylemleri vardı. Gözaltında yakınlarını kaybettiklerini söylüyorlar ve
bulunmasını istiyorlardı. Şimdi bu anayasa değişikliğiyle, gözaltına alınan
veya tutuklanan kişinin yakınlarına, gözaltında veya tutuklanmıştır diye derhal
bildirilme zorunluluğu getiriliyor ve bu konuda getirilmiş olan istisna da
ortadan kaldırılıyor. Bu da, bize göre, insan hak ve özgürlükleri için ileri
bir adımdır. Özel hayatın gizliliği kuralı daha da güvenceye
alınıyor. Kimsenin üstü, özel kâğıtları, eşyası, evi, mahkeme kararı olmadan
aranılamayacak. Acele hallerde bile, yetkili merciin yazılı emri aranacak; bu
emir dahi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacak. Düşüncelerin açıklanması ve yayılması önünde Anayasada
yer alan bazı engeller Anayasadan çıkarılıyor. Anadilin kullanılması önündeki anayasal kısıtlamaya son
veriliyor. Dernek kurma, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi
kolektif özgürlük alanında, tam olmasa bile, iyileştirmeler yapılıyor ve belki
de en önemlilerinden biri, kanuna aykırı olarak elde edilmiş olan bulguların
delil olamayacağı anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Ölüm cezası, savaş, yakın savaş ve terör suçlarıyla
sınırlı hale getiriliyor. Kadın-erkek eşitliği ilk kez Anayasamıza giriyor. Kamulaştırma bedellerinin ödenmesinde vatandaşların
uğradıkları maddî kayıpların giderilmesi için tedbir alınıyor; çünkü, bu
konuda, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından çokça tazminata
mahkûm edildi. Devlet, artık işsizleri de koruyacak bu anayasa
değişikliğiyle. Hiç şüphesiz ki, memurlara sendika hakkı konusunda
yapılanları yeterli görmüyoruz; ama, "işçi" yerine
"çalışanların" Anayasaya girmiş olmasını dahi ileriye doğru bir adım
olarak telakki ediyoruz. Ayrıca, asgarî ücretin tespitinde, sadece ülkenin
ekonomik durumunun değil, çalışanların geçim şartlarının da göz önünde
bulundurulacak olması da bir iyileştirmedir; bu anayasa değişikliğiyle, bu da
yapılmaktadır. Seçim yasalarında, seçim yasalarını yapmada, yasama
organı bir esnekliğe kavuşuyor. Siyasî çıkar amaçlı seçim yasası çıkarma da
zorlaştırılıyor ve belki de en önemlilerinden biri, siyasî partilerin güvenceye
kavuşturulmasıyla ilgili 69 uncu maddede yapılan değişikliktir. Bu değişikliği
yeterli görmüyoruz; ama, ileriye doğru bir adım olarak telakki ediyoruz, diğer
iyileştirmeler gibi; daha da mükemmelleştirilebilir. Sayın Masum Türker'in geçenlerde bir yazısını
okumuştum; orada diyordu ki "bu ülkede herkes serbest, siyaset
grekoromen." Siyaseti, grekoromen yapmaktan kurtarmalıyız. Bunun için de,
mutlaka 69 uncu maddede yapılan bu değişikliklerin daha ötesini bu Parlamento
gerçekleştirmeli ve siyasetin özgürlük alanını genişletmelidir. Değerli milletvekilleri, af çıkarmada, Meclise
getirilen sınırlamayı da kaldırıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım,
tamamlıyorum. Af çıkarmada, Meclise getirilmiş olan, 87 nci maddeyle
getirilmiş olan sınır da kaldırılıyor. Eğer, Meclis bir af çıkaracaksa, bu
konuda, istediği genişlikte bir af çıkarabilir; ancak, nitelikli çoğunluk
getiriliyor; yani, en az 330 oyla... Bu konuda, Meclisin geniş bir konsensüsü
aranıyor. Bunun da önemli olduğu kanaatindeyim. Hazır buraya gelmişken, konuşmamı şöyle tamamlamak
istiyorum, maddeler üzerinde yapılacak konuşmalarda, arkadaşlarımız, benim
şimdi değinemediğim iyileştirmeleri mutlaka anlatacaklardır. 87 nci maddeden
bahsettim son olarak. 87 nci madde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini
ve yetkilerini düzenlemektedir. Bu görevlerinden bir tanesi -biraz önce ifade
ettim- af çıkarmadır. Bunlardan bir tanesi de, savaş ilanına karar vermektir.
Dünya, şu anda, çok ciddî bir bunalımla karşı karşıyadır. Türkiye üzerinde
birtakım oyunlar oynanabilir. Bakın, bugünkü gazetelerde, çıkarılacak savaşla
ilgili karargâhın Türkiye'de kurulacağına dair birtakım iddialar vardır. Ben,
hükümetimizin bu konuda son derece duyarlı olduğuna inanıyorum, inanmak
istiyorum. O bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisi olmaksızın, bu
konuda hiçbir adım atılmamalıdır. Eğer, bu süreç biraz daha hızlanırsa, bir
emrivakiyle karşılaşmamak için ve özellikle -temenni etmiyoruz, ama- çıkacak
bir savaşta taraf durumuna girmememiz için, hükümetimiz çok ciddî tedbirler
almalı ve Meclisi mutlaka bilgilendirmeli ve hatta, Mecliste gizli bir oturum
dahi yapılarak, yetkililer, hükümetimiz, Dışişleri Bakanlığı, Meclisimizi bu
konuda bilgilendirmelidir. BAŞKAN - Sayın Şahin, teşekkür ediyorum efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Bu anayasa değişikliği,
yeterli olmasa bile, Türkiye'yi biraz daha ileriye doğru götürecek bir
pakettir. Bu paketin, Anayasa Komisyonundan geçtiği şekliyle Meclisimizden de
geçmesini temenni ediyoruz. Bu, Meclisimiz için bir onurdur. Bu onuru, burada
bulunan tüm siyasî partiler ve milletvekilleri olarak, birlikte paylaşacağımıza
inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli'de. Sayın İçli, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Teklifi hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım
ve Grubum adına saygılarımı sunuyorum. 1982 Anayasasının tepkisel bir anayasa olduğu, bu
nedenle, ayrıntıya giren kısıtlama ve sınırlamalar içerdiği hemen herkesçe
kabul edilmektedir. Demokratik bir toplumda, anayasanın, çağdaş
gereksinimler doğrultusunda, zaman içerisinde değiştirilmesi doğal, doğal
olduğu kadar da zorunludur. Nitekim, 1987, 1993, 1995 ve 1999 yıllarında,
Anayasamızın birçok maddesi değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin yeterli
olmadığı, değişikliklere yenilerinin eklenmesi gerektiği, toplumun tüm
kesimlerince ifade edilmektedir. Gerçekten, 1982 Anayasasını aşma gereği, hem
ulus hem de egemenliği ulus adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
tarafından ortaya konulmaya devam ediliyor. Değerli milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, ulusal
uzlaşmayı sağlayacak bir anayasa hazırlanmasını öncelikli görevleri arasında
saymış ve bu konunun Mecliste süratle ele alınması için gerekli çabayı her
dönem göstermiştir. Anayasalar, kolay değişebilen metinler değildir. Öte
yandan, anayasalarda bu konuda bağlayıcı ve zorlayıcı hükümler bulunduğundan,
anayasa değişikliklerinin uzlaşma içerisinde yapılması zorunludur. Bilindiği üzere, 1999 genel seçimleri, siyasî
tercihleri çok farklı olan kesimleri Parlamentoya taşımıştır. Yapılacak anayasa
değişikliklerinin, bu farklı siyasî tercihleri olan kesimlerle uzlaşarak
yapılmış olması, başarının ne denli büyük olduğunu göstermektedir. Bu
nedenlerle, Sayın Başbakanım ve Genel Başkanıma, siyasî partilerin sayın genel
başkanlarına, üyesi bulunmaktan onur duyduğum Partilerarası Uzlaşma Komisyonu
üyeleri ile Anayasa Komisyonu üyelerine ve siz değerli 21 inci Dönem
milletvekillerine şükranlarımı sunuyorum. Bu arada, şunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Parlamentomuz, tarihinde ilk kez, bu denli geniş bir anayasa değişikliği
yaparken, yüksek yargı mensuplarından bazılarının "bu Meclis Anayasayı
değiştiremez" şeklinde açıklama yaparak milletvekillerini küçümsemelerini
kınıyorum. (Alkışlar) Bu kişilere, bir düşünürün çok ünlü bir sözünü de bu
vesileyle anımsatmak istiyorum: "Kendi eşiğini temizlemeyenlerin
komşusunun damındaki kardan şikâyete hakları yoktur." (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) Bilindiği üzere, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu,
çalışmalarını tam bir uyum ve şeffaflık içinde kamuoyunu bilgilendirerek
sürdürmüş; hazırladığı taslak metni, yaklaşık üç aylık bir süre, siz değerli
milletvekillerinin, siyasî partilerin, akademik çevrelerin, anayasal kurumların
ve diğer ilgililerin görüş ve eleştirilerine sunmuştur. Gerçekleştirilecek
anayasa değişiklikleri gerçek ve katılımcı demokrasiyi hayata geçirirken, hukuk
devletini, ülke bütünlüğünü ve ulusal birliğimizi, ülkemizde demokrasinin ve
ulusal birliğin de gereği olan inançlara saygılı bir laik düzeni, insan hak ve
özgürlüklerini de sağlam güvencelere bağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Komisyonumuz, Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun ilke edindiği uzlaşma kültürü
anlayışı içerisinde çalışmalarını tamamlamış ve Anayasa Değişiklik Teklifini
olgunlaştırarak Genel Kurula sunmuştur. Teklif, Anayasanın 37 maddesinde
değişiklik getirmekte; ayrıca, 87 nci maddede öngörülen değişiklikle ilgili bir
geçici madde içermektedir. Bu teklifle Anayasada sistem değişikliği öngörülmüş,
genel sınırlama nedenleri daraltılmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki
sistem ve sınırlama nedenleri esas alınarak, hak ve özgürlüklere ilişkin
sınırlamalar madde metinleri içerisinde yer almıştır. Teklifte, toplu olarak
işlenen suçlarda yakalanan ve tutuklanan kişilerin hâkim önüne çıkarılma süresi
en çok onbeş günden yedi güne indirilmiş; ayrıca, yakalanan ve tutuklanan
kişilerin yakınlarına derhal bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasamızın
19 uncu maddesindeki bu değişiklik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci
maddesindeki kriterlere uygun olarak yapılmıştır. Teklifle, "özel hayatın gizliliği ve korunması"
başlıklı 20, "konut dokunulmazlığı" başlıklı 21, "haberleşme
hürriyeti" başlıklı 22 nci maddeler yeniden düzenlenerek Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesindeki kriterler ölçü alınmıştır. Teklifle, Anayasamızın 26 ve 28 inci maddelerinde
bulunan "kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz"
şeklindeki hüküm kaldırılmış; yapılan düzenlemeyle, düşünce ve anlatım
özgürlüğünün sınırları genişletilmiştir. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, kanunla yasaklanmış
olan herhangi bir dil bulunmamaktadır. Bu konuda, doğrudan doğruya herhangi bir
dili yasaklamamakla birlikte, yasaklama durumunda uygulanacak hükümleri
Anayasanın 26 ve 28 inci maddeleri doğrultusunda düzenleyen Türkçeden Başka
Dillerle Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun, zaten, 1991 yılında, Terörle
Mücadele Yasasıyla yürürlükten kaldırılmıştır. O nedenle, uygulanması söz
konusu olmayan bir yasağın, Anayasamızın 26 ve 28 inci maddelerinde bulunması
uygun görülmemiştir. Teklifle, Anayasamızın "dernek kurma
hürriyeti" başlıklı 33, "toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı" başlıklı 34, "kamulaştırma" başlıklı 46, "çalışma
hakkı ve ödevi" başlıklı 49 ve "sendika kurma hakkı" başlıklı 51
inci maddelerinde değişiklik ve düzenlemeler öngörülmüş; bu değişiklik ve
düzenlemelerle, Avrupa Birliğine tam üyelik için gerekli ekonomik ve siyasî
kriterleri karşılamak, kamuoyu beklentileri doğrultusunda, çağdaş, demokratik
standartlara ve evrensel normlara uygun insan hakları ve hukukun üstünlüğü
amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda, Anayasamızın 40 ıncı maddesine fıkra
ilavesiyle, devlete, işlemlerinde kişilere hangi kanun yolları ve mercilere
başvuracağını ve sürelerini bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Anayasamızın 36 ncı maddesi hükmüne "adil
yargılanma hakkı" ilave edilmiş; Anayasamızın 38 inci maddesinde yapılan
düzenlemeyle, ölüm cezası verilecek haller, savaş, yakın savaş ve terör suçları
olarak belirtilerek diğer hallerde ölüm cezası kaldırılmıştır. Kaldırılan ölüm
cezası yerine, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası, ceza mevzuatımızda mutlaka
yerini almalıdır. Böyle bir düzenlemeyle, adlî hata veya herhangi bir nedenle
yaşam hakkını yitirenlerin toplum vicdanında yaratacağı olumsuzluklar
engellenecek, öte yandan, suçluların, gerçekten, cezalarını bir bedel ödeyerek
çekmeleri sağlanacaktır. Anayasamızın 38 inci maddesinde yapılan başka bir
düzenlemeyle de, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak
kabul edilemeyeceği ve hiç kimsenin, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü
yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamayacağı, anayasal kural
haline getirilmiştir. Teklifle, Anayasamızın 10 uncu maddesinde tanımlanan
kadın-erkek eşitliği ilkesi, Anayasamızın "ailenin korunması"
başlıklı 41 inci maddesinde vurgulanarak "aile, Türk toplumunun temelidir
ve eşler arasındaki eşitliğe dayanır" hükmü ilave edilerek, eşitlik ilkesi
pekiştirilmiştir. Anayasamızın "Türk vatandaşlığı" başlıklı 66
ncı maddesinin kadın-erkek eşitliğine aykırı ikinci fıkrasındaki ikinci cümlesi
madde metninden çıkarılmıştır. Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 69 uncu
maddesindeki düzenlemeyle, siyasî partilerin kapatılmasında odak tanımına
kriter getirilmekte; 74 üncü maddede Türkiye'de ikamet eden yabancılara,
karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla, dilekçe hakkı tanınmakta; 76 ncı
maddede değişiklik yapılarak "ideolojik veya anarşik eylemlere"
ibaresi "terör eylemlerine" şeklinde değiştirilmektedir. Anayasamızın 83 üncü maddesinde yapılan değişiklikle
de, dokunulmazlıkla ilgili işlerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde en geç üç ay
içerisinde sonuçlandırılacağı, bu konuyla ilgili oylamaların Genel Kurulda
gizli yapılacağı ve milletvekilleri hakkında ceza davalarının Yargıtayda
görüleceği hükme bağlanmaktadır. Teklifle, Anayasamızın 86 ncı maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesi değiştirilmekte, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin ödenek, yolluk ve tazminatları, sosyal hakları ve emeklilik
işlemlerinin kanunla düzenleneceği ve Emekli Sandığıyla ilişkilendirileceği
öngörülmektedir. Değerli milletvekilleri, Meclis Başkanı seçiminin beş
gün içerisinde tamamlanmasını içeren 94, Meclis soruşturmasıyla ilgili işlerin
komisyonlar ve Genel Kurulda gizli oyla sonuçlandırılması ve görüşülmesiyle
ilgili süreleri düzenleyen 100, Millî Güvenlik Kurulunun yapısını düzenleyen
118, Anayasa Mahkemesinin siyasî parti davalarında kapatılmaya ve anayasa
değişikliklerinde iptale beşte 3 çoğunlukla karar vereceğine yönelik 149,
geçici 15 inci maddenin son fıkrasının yürürlükten kaldırılmasını öngören
çerçeve 37 nci maddeler, Anayasa Komisyonumuzca oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Bu değişiklikler, Avrupa Birliği normlarına uygun olup, Katılım Ortaklığı
Belgesinde taahhüt edilen kriterleri de içermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol
Parti, uzlaşma kültürünü ülkemize yerleştirerek, sorunların, çatışarak değil,
uzlaşarak çözüleceğini her dönemde kanıtlamıştır. Hazırlanan metnin Demokratik
Sol Parti açısından yeterli olduğunu, bu değişikliğin Demokratik Sol Parti
görüşlerini tam olarak yansıttığını söylemek mümkün değildir; ancak, ülkenin
içerisinde bulunduğu koşullar, Parlamentonun parçalı yapısı dikkate
alındığında, yapılan bu çalışmalarla büyük aşama kaydedilmiştir. Partilerarası
Uzlaşma Komisyonunun, Anayasamızın diğer maddeleriyle ilgili ikinci paket
çalışmasına en kısa sürede başlayacağına inancımız tamdır. İnsan hakları ve özgürlükleri konusundaki
eksikliklerimizi süratle gi-dermek, bizim kendi insanımıza olan borcumuzdur.
Bizler, temel hak ve hür-riyetlerin kısılmasına yol açan hükümleri kaldırmayı,
onların yerine, insan onurunu, her durum ve koşulda korunması gereken bir değer
olarak kabul eden, temel hak ve özgürlükleri genişleten, insan haklarına
ilişkin evrensel ve uluslararası bildiri ve sözleşmelerle benimsenmiş, çağdaş
normlara uy-gun kurallar konulmasını ilke ve görev edinmekteyiz. Bu duygu ve düşüncelerle, değişikliklerin ulusumuza
hayırlı olmasını diler, saygılarımı sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın
Yasin Hatipoğlu; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Dördüncü Yasama Yılına bir hafta kala beraberiz.
Ben, umuyorum ki, bu görüştüğümüz Anayasa Değişikliği Teklifinde sergilediğimiz
ve gönüllü olarak sergilediğimiz uzlaşılarımız devam eder. Bu, zannediyorum,
yalnız benim temennim değil; bu, bütün siyasî parti gruplarımızın temennisi,
bu, halkımızın temennisi; bu, işsiz, aşsız, ihtiyaç içerisinde perişan olan
insanların temennisi; bu, geleceğimizin, yavrularımızın, çocuklarımızın
temennisi; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasî parti grupları bu
uzlaşma sınavını başarıyla geçemezlerse, ülke meselelerinde, ülkenin
meselelerini çözmede, problemleri çözmede, çözüm üretmede uzlaşamazlarsa
meseleler sırtımıza yığılır. Onun için, umuyorum ki, bu uzlaşma hareketi başka
hareketlerin de öncüsü, güdücüsü, etkileyicisi olsun. Ben, bu temennilerle, 737
sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifinin ne ifade ettiği konusunda Saadet
Partimizin görüşlerini Yüce Heyetinize arz ve ifade etmeye çalışacağım. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; elbette yasalar
mükemmel değildir. Keşke mükemmel olsa. Zaten bizim görevimiz mükemmeli bulmak.
Eğer yasalar komisyonlarda mükemmelleşebilseydi, eğer yasalar teklif
sahiplerinin elinde ve önünde mükemmelleşebilseydi bize ihtiyaç kalmazdı. Bu
bir eksiklik değildir, teklifin eksikliği değildir, teklif sahiplerinin
eksikliği değildir. Elbette, yegân yegân her birimizin görevi var. Şimdi, biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Heyeti Umumiyesi olarak, bulduğumuz
eksiklikleri birlikte düzeltmek gayreti içinde olacağız. Bu çalışmaları başından bu tarafa, senelerdir,
bıkmadan, yorulmadan yürüten Uzlaşma Komisyonunun Başkanına ve bütün üyelerine
huzurunuzda teşekkür ediyorum. Gerçekten ciddî, faydalı bir çalışma yaptılar.
Keşke gönlümdekini keşfedebilselerdi, keşke yüreğimdekini okuyabilselerdi,
keşke milletimin içinden geçen bir anayasa metnini okuyabilselerdi. Sayın milletvekilleri, lütfen, zannetmeyiniz, demeyiniz
ki "yahu, yani millet anayasayla mı meşgul?.." Evet; çünkü, anayasa
eğer mükemmelse özgürlük vardır, anayasa mükemmelse hak ve hukuk vardır,
anayasa mükemmelse demokrasi vardır. Demokrasi varsa halk konuşur, özgürlük
varsa halk konuşur. (SP sıralarından alkışlar) Halk konuşursa haksızlık susar,
halk konuşursa adalet konuşmuş olur, adalet konuşursa zulüm susar. (SP
sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, keşke bu anayasa çalışmaları
yapılırken sivil toplum örgütlerini birer birer görebilse, duyabilse,
dinleyebilseydik; halkımızı görüp, işitip, dinleyip, bu maddeler arasına
görüşlerini alabilseydik, keşke... Olmadı; ama, yine teşekkür ediyorum,
gerçekten bir çalışma yapılmıştır, eksik olmakla beraber... 1982 Anayasası tadilatla, tamiratla adam olacak bir
anayasa değildir, bunu bilmemiz lazım. (SP sıralarından alkışlar) Onu yok
saymak zorundayız. Anayasasız bir devlet olmaz elbet; yani, onu yok sayacak,
derkenar edecek bir anayasaya ihtiyacımız var. Biz, bunda başarılı oluruz, bunu
beceririz, başarırız. Allah'a hamdediyorum ki, hiçbir siyasî parti grubumuzun,
millete bakış açısı itibariyle bir eksiği yoktur, bir zaafı yoktur, bir kusuru
yoktur, bir korkusu yoktur, bir vehmi yoktur. Hep korkulardan korka geldik, hep vehimlerle yattık
kalktık... Şu korkuları korkutalım, şu vehimlerden kurtulalım!.. Anayasa
yapmaya ne zaman başlasak; eh, zaman böyle icap ettiriyor, ne yapalım, şartlar
bu!.. Ne şartları beyler?! Hangi şartlar?! Bu şartları biz icat etmek
zorundayız; millet bizi bunun için gönderdi buraya. Onun için, bu Uzlaşma
Komisyonundan gelen teklifi kusuruyla, küsuruyla kabul ediyoruz; ama,
eksiklerinin var olduğunu ifade ediyoruz. Bu teklife destek vereceğiz. Hep söyledik ve bervechi
peşin arz ediyorum, bu teklife destek vereceğiz. Bir kere daha ifade ediyorum:
Bu teklife destek vereceğiz. (SP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Ancak
-ama, bu, Anayasadaki ancaklardan değil, bu ancak, başka bir ancak- eksik
gördüğümüz yerlerde bu eksikliği birlikte, beraber giderelim istiyoruz.
İçtüzüğe önergeler bunun için konulur, Anayasaya önerge yolu bunun için açık
tutulur. Onun için, önergelerimizle geleceğiz. Bu, şu demek değildir -kimse
bunu böyle anlamasın ve hiç kimse de lafı gırtlağında dolandırmasın- efendim,
falan maddeye sen önerge verdin, onu kabul etmiyorsun... Hayır, o madde böyle
değil de şöyle olursa daha iyi olur, evrensel kural ve kavramları, evrensel
düzeyi böyle daha iyi yakalarız demektir bu. Onun için, biz, önergelerimizi
vereceğiz ve mücadelemizi de yapacağız; ama, oy vereceğiz. Haa, diyeceksin ki
"yahu, ne anlamı var?.." Anlamı şu: İşte, önemli olan bu aradaki
anlam farkını anlamaktır, bu aradaki anlam farkını anlayabilmektir. (SP
sıralarından alkışlar) Biz diyoruz ki "evet, bu madde olmalı; ama, eksik
bu madde; şöylesi güzeldir." Ama, gücümüz yetip de değiştiremezsek
"efendim, ne yapalım, bizim dediğimiz olmadı, biz, bu maddeyi yok
sayıyoruz" demiyoruz, böyle demek kendimizle çelişkiye düşmektir. Ve bir
başka şey söylüyoruz ama... Değerli milletvekilleri, bu Anayasada hak ve
özgürlükler açısından, özellikle demokratikleşme açısından ileri adımlar vardır
ve belki, 37 madde içerisinde çok önemli ileri adımların bulunduğu birkaç madde
vardır. Bunları biz çok önemsiyoruz, özgürlüklerimiz için önemsiyoruz, hak,
hukuk için önemsiyoruz, milletimiz yarını için önemsiyoruz, Avrupa'yla
entegrasyonumuz için önemsiyoruz, dışarıya gittiğimiz zaman yabancılarla
tartışırken sesi gür, göğsü gergin, alnı dik ve açık insanlar olmak için
önemsiyoruz. Eğer, bu maddelerde, olur ya, indel icap bir yanlışlık olur, bir
safdışı olma yanlışlığıyla bu maddeler karşılaşırsa, milletimiz için çok önemli
saydığımız bu maddelerde -çok açık arz ediyorum, lütfen- bir yanlışlık olur,
330 oyun altına düşecek olursa -grup adına karar alınamadığı için ifade
ediyorum- ben şahsen, bu söylediğim sözleri zabıtlardan alır, bir kere daha
okur ve bir kere daha gözden geçiririm. Bilmem arz edebiliyor muyum?.. (MHP
sıralarından "anlaşıldı" sesleri.) Gayet açık. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; evet, keşke
bizim istediğimiz gibi olsaydı. Mesela, bizim istediğimiz gibi olsaydı, ben,
başlangıcı siler çıkarırdım oradan çağdaş anayasaların hiçbirisinde başlangıç
diye bir şey yok. Beyler, ne yapacaksınız başlangıcı?! Bir okuyun lütfen. Ben,
zannediyorum ki, bu başlangıç -61'de de var- galiba şunun için konuluyor:
Olur'a, şayet, hak ve özgürlükleri kısıtlamada bir eksiğimiz kaldıysa, bir
boşluk kaldı da, hak ve özgürlükler oradan yol ve hava, hayat bulacaklarsa, her
derde deva şu başlangıcı orada kullanırız diye getiriyorlar galiba. Çünkü, alınız,
laiklik var, özgürlük var, hukuk var, millî güvenlik var, kamu düzeni var,
yani, 175 madde içerisinde ne varsa, başlangıçta biraz biraz var ondan. Sanki,
bu, ayrı bir şey, bir şemsiye. Bundan kurtulmamız lazım. Şimdi okuyacağım bir belgeye bakınız... Cumhuriyet Halk
Partisinin anayasa teklifinde -keşke bu Cumhuriyet Halk Partisi Parlamentoda
olsaydı, keşke şu sözlerini 61 Anayasası için de söylemiş olsa idi- deniyor ki:
"Bu bölümdeki açıklamalar askerî darbeyi meşrulaştırdığı gibi, yeni
darbeleri de özendirecek niteliktedir. Böyle bir anlayış demokratik bir
anayasada yer alamaz." Doğru söylüyor. Onun için, diyoruz ki, bu başlangıç
olmamalıydı. Başlangıç olursa, hak ve özgürlüklerimizin önü
yeterince açılmıyor, liyakatimiz ve istihkakımız kadar açılmıyor. Peki, hak ve
özgürlüklerin önünü açmazsanız, anayasalı bir devlet ile anayasasız bir devlet
arasında ne fark var?! Anayasal devlet olabilmenin yolu -dikkat buyurunuz
"anayasalı" demiyorum, anayasal hukuk devleti olmanın yolu, hak ve
özgürlükler, sizin hak ve özgürlüklerinize zarar vereceği noktaya kadar açık,
berrak ve serbest olmalıdır. Ölçü budur. Bakınız, izninizle, size bir yerden bir iki cümle arz
edeyim: "Eğer, bir ülkede, ülkenin özel koşulları -tanıyacaksınız, bu dil,
benim dilim değil- sürgit özgürlüğe karşı ise, orada tam demokrasiyi
gerçekleştirmek bir düştür." Keşke düş olsa; düş, bazen gelir, rastlar
insana. "Gerçekleştirilen, bize göre demokrasidir, gerçek demokrasi
değildir. Böyle demokrasilerde, toplumun alınyazısı, demokrasi göçüğü altında
yaşamaktır." (SP sıralarından alkışlar) Bunun içindir ki, değerli milletvekilleri, yasa
yapımında özgürlükler, hak ve hukuk ilkeleri, evrensel ilkeler, ölçülerimiz,
nirengi noktalarımız olmalı. Hâlâ, bazı kelimeleri, kavramları kullanmakta
ısrar ediyoruz -ben de seviyorum onları- millî güvenlik, kamu düzeni... Bunlar,
benim de itibar ettiğim, iltifat ettiğim kavramlardır. Düşünebiliyor musunuz,
37 maddelik şu teklifte, 11 ayrı maddede millî güvenlik, kamu düzeni, genel
sağlık, genel bilmem ne... Beyler, buna ihtiyaç var mı?! Ben mi acaba
anlamıyorum; yoksa, derdimi mi anlatamıyorum?! Bunlar olmalı; cumhuriyetin
temel nitelikleri, tabiî bunlar olmalı; ama, yani, millî güvenlik... 37
maddenin 11'inde millî güvenlik, kamu düzeni, sosyal ahlak... Beyler, diyelim
ki, Anayasanın bir bölümünü ayırsak kamuyla ilgili bölümünü, işte millî
güvenliğimizi, kamu düzenimizi, ne koyacaksak, hangi değeri çok değerli telakki
ediyorsak oraya koysak; sonra, öbür maddeleri rahat bıraksak, rahat, (SP
sıralarından alkışlar) olmaz mı biraz rahat bıraksak; hayır. Bu, yapım tekniği
değildir; bu, anayasa yapım tekniği değildir. Değerli milletvekilleri, eğer, her maddede ama, ne
konusu olursa olsun, bunları bu kadar getirir önümüze dayatırsak, o takdirde ne
oluyor biliyor musunuz; özgürlükler tıkanıyor. Sayın Başkanım, bakınız, izninizle, ben size kısaca bir
pasaj daha arz edeyim: "Anlatım özgürlüğünün yetersiz -çünkü, bunlar
anlatım özgürlüğünü kısıtlıyor- olduğu bir ülkede, inceleme yapmadan yüzeysel
yargıda bulunanlar çoktur. Düşünceler kalıplaşmış, güdükleşmiş, düşün dünyası
düşünce sanılan kısır kalıplara hapsedildiğinden, beyinsel üretim durmuştur.
Yinelenen törensel konuşmalar toplumun afyonu olmuşlardır. Orada, pastörize
insanlar, daha doğrusu, hiç kimseler orada oldukları gibi görünemezler; sahte
kimlik kartlarıyla dolaşırlar, iki yüzlülüğe zorlanırlar; çünkü, orada, sadece
yalan söyleme özgürlüğü vardır, kimse artık kendisi değildir. Özgürlük yoksa,
ahlak da yoktur." Bu sözler benim değil. BAŞKAN - Kimin efendim? YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, bendeniz,
yargıçlığın zirvesindeki Sayın Sami Selçuk'un, Yargıtayın 2001 ve 2002 adlî
yılı açılışı dolayısıyla irat buyurduğu nutuktan aldım efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer, biz,
siyasî partilerimizin gerçekten kurulmalarını, korunmalarını, hayatiyetlerini
devam ettirmelerini teminat altına almazsak, Parlamentomuz ciddî çalışma
yapamaz. 68 inci madde "siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır" diyor. Demokrasiyi yaşatacaksak, demokrasiyi
çağdaş bir demokrasi düzeyine çıkaracaksak, siyasî partileri korumamız ve
kollamamız lazım. Peki, bu getirilen teklifte, bizim çok büyük önem verdiğimiz
bu teklifte demokrasi ne âlemde acaba? 69 uncu maddenin altıncı fıkrasında bir
düzenleme var. Bir gelişmedir, buna teşekkür ediyorum; hiç kimse bunun bir
gelişme olmadığını söyleyemez, aklı olan hiç kimse; ama, yine, akıl mantığının
söz söylediği hiç kimse bunun mükemmel olduğunu da söyleyemez; bunun eksiği
var, kusuru var. Kriterler... Odak olma... Kim belirleyecek odak olmayı;
Anayasa Mahkemesi belirleyecek. Nasıl belirleyecek odak olmayı? Odak olmayı
belirlemek için, odağın kriterlerinin; yani, yasak fiilin unsurlarının
bilinmesi lazım. Unsurları kim koyar; yasama meclisi koyar. Eğer, siz, yasama
meclisine hangi hallerde odak... Yine, Anayasa Mahkemesi, odak olmuştur
olmamıştır desin; ama, hangi hallerde odak olacağı konusu, unsur belirleme
keyfiyetidir, yasa koyma keyfiyetidir. Bu, sizin hakkınızdır; bu, sizin görevinizdir;
bunu başkasına devredemezsiniz. (SP sıralarından alkışlar) Anayasanın çok açık
hükmü var; bu, devredilemez, devredilemez haklardandır. Devrederseniz ne olur?
Kuvvetler ayrımı, hepinizin bildiği 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu maddeler...
Kuvvetler ayrımında hakkınızı, yetkinizi Anayasa Mahkemesine, yasama hakkınızı
yargıya devredemezsizin. Eğer, diyorsanız ki, hangi hallerde odak oluşur, oldu
mu olmadı mı, kararı o versin derseniz, işte o zaman, siz, kendi hakkınızı,
yetkinizi devretmiş olursunuz. Dolayısıyla, kuvvetler ayrımı ortadan kalkar,
kuvvetler karmaşası doğar. Bunun için, 69 uncu maddede sıkıntılarımız vardır. Bir başka sıkıntı daha var. Değerli milletvekilleri
-devamı- bir parti, kapatılan partinin devamı olmaz. Siz ölçü koymuyorsanız
nasıl tespit edeceksiniz, bana söyleyin! Belki biraz latife ederek arz edeyim
lütfen: DNA testi mi yaptıracaksınız beyler, ne yapacaksınız; kan testi mi
yaptıracaksınız, bu parti o partinin devamı mı değil mi... Buna ölçü koyun.
Diyoruz ki, getirin, deyin ki, bu husus kanunla düzenlenir; kimsenin bir şey
dediği yok. Bir başka şey daha; burada, zannediyorum, siyasî
yasaklar konusunda bizi en çok ve en iyi anlayan Sayın Başbakanımızdır. Onun
acısını hep beraber çok çektik. 1960'tan sonra yasak, 1980'den sonra yasak...
Beyler, biz, bu yasaklarla nereye gideceğiz? Biz, özgürleşmek için getirmiyor
muy-duk bu teklifi? Özgürleşme... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ama, özgürlüğün de bir
sınırı vardır Sayın Başkanım, biliyorum. Sürem bittiyse, özgürlüğüme müdahale
değildir bu, bunu biliyorum. BAŞKAN - Etmem biliyorsunuz; özellikle kürsü
özgürlüğüne mümkün değil... (SP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Beyler, anayasayla, şu
anayasayla özgürlükleri geliştiriyoruz diyoruz, değil mi efendim... Ee, yasağı
devam ettiriyoruz... Yapmayın!.. Bakınız, 69'un sekizindeki yasağın temel
gerekçesi şu... Tartışılmış 1995'te, denilmiş ki... Niye beş sene de onbeş sene
değil; niye üç sene değil, bir sene değil? Gerekçe şu: "Efendim, bir seçim
dönemi beş yıldır; bir seçim dönemi de yasaklı olsun" deniliyor. Kimse bu?
Beş yıldır... Şimdi, ben, heyetinize sesleniyorum; lütfen, bunu dört
yıla indirelim. Niye dört yıla indirelim; bir... O sürenin gerekçesi ortada.
Şimdi, her ne kadar Anayasada, hâlâ, seçim süresi beş yıl ise de, seçimlerin
başından sonuna hiçbir dönemde beş yıl olmamıştır; hep dört yıl, dört yıldan
aşağıdır. Öyleyse, ona uygun olsun, dört yıla indirelim; bir. Bir de, bir suç işliyorsunuz, kamu haklarından mahrum
bırakılıyorsunuz, hakkın iadesi için üç yıl kâfi geliyor. Burada niye hâlâ beş
yıl? Değerli milletvekilleri, evet, bu anayasanın
getirilerinde sosyallikte de eksiklik var, ona da işaret ediyoruz. Getirdiğimiz
düzenlemede -zannediyorum 52 nci maddede- asgarî ücretten söz ediyoruz,
anayasal kavram haline geliyor, doğru; ama, aklım almadı, lütfen, beni ikaz
eder, beni tembih eder, tenvir eder misiniz, bendenize tebliğ eder misiniz.
Asgarî ücret şu demek: Arkadaş, bu ücretle, ölmeden yaşayabilirsin. Türkiye'de
o da mümkün değil de... Yani, ölüm maaşıdır bu diyorsunuz; asgarî ücret, bundan
daha aşağısı olmaz diyorsunuz; vergi alıyorsunuz. Bu ne iştir Yarabbi, bu ne
çelişkidir?!. (SP sıralarından alkışlar) Bir başka şey daha; kamuda çalışanlara grev hakkı.
Kamuda çalışanlara grev hakkı vermezseniz, sendika kurmalarının bir anlamı
kalır mı?! İşte, Türkiye'deki sosyal gelişmenin resmi bu. Buyurun,
ibretle izleyelim. Diyor ki: "Böbrek pazara düştü." Vatandaş
böbreğini satıyor. Değerli milletvekilleri, önergeler vereceğiz.
İstirhamımız, bu önergelere destek vermenizdir. Bu, uzlaşmanın bozulması
anlamında değildir. Eğer, siz, bunun adına "uzlaşma" der, hiç
deldirmeden, el vurdurmadan götürürseniz, buna, birileri çıkar -ben demiyorum-
bu dayatma metnidir der, dayatma metni... (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sizi bundan korumak isteyen
bir arkadaşınız için bu sözleri çok görmeyiniz. Sizi ve müsamahasından dolayı Sayın Başkanımızı
saygıyla selamlıyorum efendim. (SP, ANAP, DYP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisinde. Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar, buyurun efendim.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım. Muhterem Meclisin ve kamuoyunun bilgisi dahilinde olan
ve uzun bir çalışmanın neticesinde ortaya konulan Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Teklif üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüşlerimizi ifade
edeceğiz. Bu vesileyle, şahsım ve partim adına, Muhterem Heyetinizi tekrar
selamlarım. Milletlerin tarihinde her zaman için, yönetenler ve
yönetilenler arasında, adına anayasa dediğimiz, bir davranış kuralları
manzumesi olmuştur. Anayasalar, amaçları, nitelikleri, taşıdıkları değer ve
öncelikleri itibariyle değişik şekillerde ifade edilmişlerdir. Anayasaların
değişik şekilde ifade edilmelerinde en büyük etken, muhakkak ki o dönemin
anlayışını önemli ölçüde yansıtmalarıdır. Anayasa tarihimiz içerisinde, cumhuriyet öncesi ve
sonrası anayasalarımız, dönemlerinin derin izlerini yansıtmıştır. 1982
Anayasası da diğerleri gibi, önemli ölçüde, yapıldığı dönemin şartlarını ve
anlayışını yansıtan bir özelliğe sahip olmuştur. Tarihin her döneminde mükemmel ve insanlık onuruna
yakışan ve nihayetinde insanın mutlu yaşayabileceği bir düzeni temin edecek
anayasa anlayışı aranagelmiştir. Günümüz anlayışı içerisinde, anayasalar, evrensel
normları ve değerleri, tabandaki yapıya uygun olarak düzenlemek durumundadır.
Bu anlayış, demokratik anayasaların daima toplumu karakterize eden, toplumun
beklentilerini, âdetlerini, yaşama arzularını, geçmişe saygılarını ve geleceğe
yönelik olarak, ortak bir hayat isteklerini yansıtmak durumundadır. Diğer bir
ifadeyle, her anayasa, bireysel hak ve özgürlükler ile müşterek değer ve
çıkarlar arasında en uygun dengeyi kurmak ve bunu da demokratik sistem
zemininde başarmayı öngörmek durumundadır. Anayasa, bu anlamıyla bir toplumsal
sözleşme mahiyeti kazanır; bütün özel ve tüzel şahsiyetleri bağlayıcı bir
nitelik arz eder. Sayın milletvekilleri, anayasalar, devletin rejimini,
temel hak ve özgürlükleri, anayasal kurum ve kuruluşları belirleyen temel
kanunlardır. Toplumsal mutabakatı ifade eden anayasaların -özelliği sebebiyle-
değiştirilmesi, nitelikli çoğunluğa ve belirli şekil şartlarına bağlanmıştır. 1982 Anayasası, kabul edildiği tarihten itibaren birçok
yönüyle eleştirilmiştir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, anayasalar, ne
yerin dibine batırılırcasına yerilmekte ne de değişmez kutsal metinler olarak
korunmaya çalışılmaktadır. Muhakkak ki, anayasalar eleştirilebilmeli ve dönemin
anlayışına ve ihtiyaçlarına uygun olarak değiştirilebilmelidir. 1982 Anayasasının, kabul edildiği tarihten itibaren
geçen süre, kamuoyu tarafından ortaya konulan eleştiriler, demokratik toplum
anlayışının gelmiş olduğu yer, ülkemizin taraf olduğu anlaşmalar ve ülke
ihtiyaçları göz önüne alındığında, üzerinde değişiklik yapılması gereği ortaya
çıkmaktadır. Anayasa değişikliğine ilişkin ihtiyaçların ve
hedeflerin belirlenmesinde, ülkemizin birlik ve dirliğini temin edecek, millî
varlığımızı ve demokratik yapıyı koruyan anlayış temel felsefe olmalıdır. Bu
yaklaşımın, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri engelleyen veya ortadan
kaldıran ilkeler olmadığı açıktır. Zira, evrensel hukuk normları, temel hak ve
özgürlüklerin, millî güvenlik, toprak bütünlüğü, başkalarının hak ve
özgürlükleri ile demokratik toplum düzeninin korunması amacıyla
sınırlandırılabilir olduğunu vazetmektedir. Esas itibariyle de, temel hak ve
özgürlüklerin teminatı ve varlığı, demokratik toplum düzeninin var olduğu bir
devletin varlığına bağlıdır. Bu sebeple, devletin varlığını korumak, temel hak
ve özgürlüklerin korunmasıyla aynı sonucu doğurur. Sayın milletvekilleri, demokrasinin temel ve
vazgeçilmez şartı, iktidarın, seçilmiş organlar eliyle yönetilmesidir. Parlamenter
sistem içerisinde seçimle işbaşına gelenlerin, kuvvetler ayrımı esasına göre,
iktidarı öteki erklerle paylaşması esastır; ancak, demokratik bir ülkenin en
belirgin göstergesi, iktidarı kullanan seçilmiş karar organlarının aslî ve
kurucu iktidar görevini kullanabilmesidir. Türk demokratik hayatında en büyük
eksikliklerin başında ise, seçilmiş organ olan Parlamentonun, Anayasadan aldığı
ve tarihinden gelen konumu itibariyle bu yetkisini kullanamaması gelmektedir. Cumhuriyet tarihimiz içerisinde, cumhuriyetin kurulduğu
ilk yıllardaki 1921 ve 1924 Anayasalarını ayrı tuttuğumuzda, sivil bir
anayasanın Parlamento tarafından yapılmamış olması, hepimizin malumudur. 1961
Anayasası, 1961 Anayasasının 1973 değişikliği ve 1982 Anayasalarının Parlamento
tarafından yapılmamış olması, bu Anayasalara en fazla eleştirilerin kaynağını
oluşturmuştur. Nitekim, 1982 Anayasası kabul edildiği tarihten
itibaren geniş eleştirilere muhatap olmuş ve toplumun ihtiyaçlarını
karşılamadığı genel kabul görmüştür. Aradan geçen 19 yıl içerisinde 5 defa
üzerinde değişiklik yapılmış olmasına rağmen, esaslı değişiklikler
yapılamamıştır. Yapılan değişiklikleri inkâr noktasında olmak muhakkak ki
mümkün değildir; fakat, yapılan değişikliklerin önemli kısmının sadece siyasî
haklar ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin olması, bu haklı eleştirileri
kuvvetlendirmektedir. Ülkemizde temel kural ve değerlerde güçlü bir
konsensüsün oluşmaması, kısır çekişmeler, kişisel veya siyasî menfaatların
önplana çıkarılması, geçmişte daha kapsamlı yapılabilecek değişiklikleri,
maalesef, engellemiştir. Yaşadığımız süreç içerisinde 21 inci Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisi, uzlaşma kültürü içinde, ülkenin meselelerine çözüm
üretmede kolektif aklı ve gücü kullanabilecek örnekleri göstermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi iki yılı aşkın bir süredir, Anayasanın tümü üzerinde
çalışarak, sivil bir anayasa yapmak amacıyla, hareket etmiştir; değiştirilme
gereği duyulan maddeler üzerinde kısmî veya esaslı değişiklik önerilerini metin
haline getirmiş ve Yüce Meclise sunmuştur. Eğer, Türkiye, bugün, Anayasasında ileriye dönük ciddî
bir adım atmanın eşiğine gelmiş ise, bunda Milliyetçi Hareket Partisinin
katkısı çok büyüktür. Bu vesileyle, bu çalışmalara katkı temin eden, başta,
diğer siyasî parti gruplarına, Uyum ve Anayasa Komisyonları üyelerine, katkı
sağlayan diğer ilgililere ve emeği geçen uzmanlara teşekkür etmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, yapılan bu değişiklikler,
muhakkak ki, mükemmel ve tüm talepleri karşılayan bir noktada değildir. Zaten,
mükemmel bir anayasa hiçbir zaman mümkün olmamıştır ve olmayacaktır. Zira,
insanlık, nihaî hedef olarak hep mükemmeli arama gayretiyle, var olandan daha
iyisini ve güzelini hedeflemektedir. Bu amaç ve gayret var olduğu sürece, daha
sonra yapılacak anayasalar, bir öncekinden daha ileri olacaktır. Yapılan bu çalışmaların, ülke ihtiyaçlarını, evrensel
hukuk normlarını ve demokratik toplum düzeninin gereklerini yansıttığı bir
gerçektir. 6 siyasî partinin ve toplumsal değerlerin uzlaşma kültürü ve
demokratik tartışma ortamı içinde gelebildiği en iyi noktayı ifade etmektedir.
Kısa vadede geçici çözüm arayışlarından uzak, kişisel ve siyasî menfaat
anlayışı gütmeyen bu değişiklik, uzlaşma kültürünün en önemli adımlarından
biridir. İlk etapta 37 maddeden müteşekkil değişiklik paketi, kalıcı ve ülke
ihtiyaçlarına cevap vermeyi amaçlayan köklü değişiklikleri içermektedir.
Tartışmaya açıldığı günden bu yana toplumun geniş kesimleri tarafından genel
kabul görmesi de bu yaklaşımı haklı kılmaktadır. Toplum tarafından genel kabul
görmesinin doğal ve haklı bir sonucu da toplumsal mutabakatı tesis etmesi
bakımından önemlidir. Sayın milletvekilleri, anayasa değişikliğine ilişkin
paket 37 maddeden meydana gelmektedir. Anayasamız, 177 madde ve 15 geçici
maddeden oluşmaktadır. İlk paket olarak 100 madde üzerinde değişiklik yapıldığı
düşünüldüğünde, mevcut Anayasanın yüzde 37'si değiştirilmektedir. Sayısal değişikliklerden öte, yapılması düşünülen
değişiklik, esaslı ve detaylı değişiklikler öngörmektedir. Şöyle ki:
Anayasalarda kişinin dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetleri ve bunların tabi oldukları sınırlamalarla ilgili hükümler
düzenlenirken, anayasa düzenleme tekniği açısından üç sistem geçerlidir.
Bunlar: Genel sınırlama sebepleri sistemi, özel sınırlama sebepleri sistemi ve
karma sınırlama sebepleri sistemidir. 1982 Anayasası, temel hak ve özgürlükleri sınırlama
sistemi içerisinde karma sistemi benimsemiş ve uygulamıştır. Bu sisteme göre, temel hak ve özgürlükler genel
sınırlama sebepleri detaylı olarak 13 üncü maddede düzenlenmekte, daha sonra,
özel sınırlama sebepleri, her temel hak ve özgürlüğü düzenleyen maddede ayrıca
hükme bağlanmaktadır. Yapılan değişiklikle, karma sınırlama sisteminden
uzaklaşılmış, özel sınırlama sebepleri sistemine geçilmiştir. Bu sisteme göre,
temel hak ve özgürlüklerin önce varlığını öngören özel madde, daha sonra aynı
maddede bunun özel sınırlama sebepleri esas, ölçü ve ilkeleri hükme bağlanmak
suretiyle düzenlenmektedir. Bu sistemin ışığında, temel hak ve hürriyetler,
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlandırılabilecektir. Yine, bu sınırlamalarda, hakkın özüne, Anayasanın
sözüne ve ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı olunmayacaktır. Bu düzenlemeyle birlikte, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında, Anayasa Mahkemesinin daha önce benimsediği ilkeler ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hakları düzenleyen anlayışına uygunluk
sağlanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin genel sınırlama
sebeplerinden uzaklaşılmış olmakla, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen
maddeleri, demokratik toplum düzeni, ülkemizdeki demokratikleşme anlayışı ve
taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara bağlı olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu çerçevede "kişinin hakları ve ödevleri başlığı" altında, kişi
hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı,
haberleşme hürriyeti, yerleşme ve seyahat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve
yayma hürriyeti, basın hürriyeti, kitle haberleşme araçlarından yararlanma
hakkı, dernek kurma hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkı,
suç ve cezalara ilişkin esaslar, temel hak ve hürriyetlerin korunması yeniden
gözden geçirilmiş ve düzenlenmiştir. "Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler"
başlığı altında ise ailenin korunması, kamulaştırma, çalışma hakkı ve ödevi,
sendika kurma hakkı, ücrette adalet sağlanmasına ilişkin maddeler yeniden
düzenlenmiştir. Demokratik toplumun en önemli ve vazgeçilmez ilkesi,
muhakkak ki, siyasî haklardır ve bu hak, demokratik sistemin temel dayanağı
olan halkın yönetime katılma esasını öngörür. Bu noktadan hareketle, seçme,
seçilme ve siyasî örgütlenme hakkı demokrasinin kaynağını teşkil eder.
Demokrasiler gücünü seçimden alırlar. Bu sebeple seçimlerin, serbest, eşit,
genel, gizli oy, açık sayım ve yargı denetimi altında yapılması bu hakkın
güvencesini teşkil eder. Ülkemizde seçim kanunları sık sık değiştirilmektedir.
Her seçim öncesi siyasî fayda ve konjonktürel olarak adaletsizliği
doğurabilecek değişiklikler yapılmıştır. Kalıcı ve demokrasinin esaslarının
tesisini amaçlayan bir seçim yasasının önünü açabilmek için Anayasanın 67 nci
maddesine yeni bir fıkra eklenmiştir. Bu düzenlemeyle, iktidarların, kendi
lehlerine, seçime yakın bir tarihte düzenleme yapmasını önlemek suretiyle
kalıcı ve çözüm üretici seçim yasası yapılması öngörülmektedir. Yine, siyasî hakların kullanılmasında esas olan, siyasî
partilerin kapatılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeyle odak
olmanın tarifi yapılmış, bir siyasî partinin Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılması yerine ara tedbirler geliştirilmiş ve Anayasa Mahkemesinin kapatma
kararı verebilmesi için beşte 3 oy çoğunluğu öngörülmüştür. Yapılan değişiklik paketinde, yasama yetkisine ilişkin
olarak da yasama organının af yetkisi genişletilmiştir. Mevcut düzenlemede
yasama organının af yetkisine sınırlama getirilmekteyken, bu yetki
genişletilmiştir; ancak, yasama organının affa ilişkin bu yetkileri
genişletilirken, af kararı verilebilmesi için nitelikli oy prensibi
öngörülmüştür. Böylece, beşte 3 oy aranmak suretiyle, Meclisin hassas bir
konuda konsensüs sağlaması ve genel kabul görmesi halinde bu yetkinin
kullanılması temin edilmeye çalışılmıştır. Kamuoyunda en fazla tartışılan konuların başında
milletvekilliği dokunulmazlığı gelmektedir. Parlamento tarihi içinde yerini
bulan halkın iradesinin serbest ve hür olarak ifadesini temin etmeye yönelik bu
hakkın varlığı demokrasinin teminatıdır. Suiistimal edilmesini önlemek
kaydıyla, yasama dokunulmazlığı, dünya parlamentolarında olduğu gibi,
Parlamentomuzda da olmalıdır. Suiistimalleri ve haksız ithamları önlemek,
Meclisi zan altından kurtarmak ve yargılamayı güvence altına almak suretiyle
yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu düzenlemeye göre, dokunulmazlığın
kaldırılmasına ilişkin işlemler en geç üç ay içerisinde sonuçlandırılacak,
dokunulmazlığa ilişkin oylama gizli yapılacak ve yargılama Yargıtay tarafından
yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, Parlamento tarihi içinde
yasamanın yetkileri, sadece yasama yetkisiyle sınırlı değildir; yasama tarihi
gelişimi içinde, yürütme organının denetlenmesi ve soruşturulmasına ilişkin
olarak yargı yetkisi bulunmaktadır. Yasamanın bu yetkisini, mevcut
düzenlemeyle, tam yargı yetkisi olarak ifade edebilmek mümkün değildir. Ceza
hukuku terminolojisi içerisinde ön soruşturma olarak değerlendirilebilecek bu
yetki, bir anlamıyla da yasamanın yürütmeyi denetleme yetkisinin bir
uzantısıdır. Meclis soruşturması, geçmiş tecrübelerin ışığı altında
değerlendirildiğinde, Meclisin itibarını zedeleyici, siyaset ve siyasetçiye
güveni sarsacak bir sonuç doğurmuştur. Haklı ve haksız ithamlarla bu yüce
müessese itham edilmiş; yine, soruşturmanın adil ve objektif olarak
sonuçlandırılamaması, soruşturma müessesesiyle elde edilmek istenen faydayı
mümkün kılamamıştır. Bir siyasî kurum tarafından bir siyasînin soruşturulması,
tartışma ve polemiklere açık bir konudur. Bu konuda yeterli hassasiyetin
gösterilememesiyle, Meclis soruşturması, daha bir tartışmalı hale gelmiştir. Tartışmaların önemli bir yönünü de, soruşturma
dosyalarının uzun bir süre sonuçlandırılamaması oluşturmaktır. Çeşitli
sebeplerle komisyonun oluşturulamaması veya soruşturmanın Genel Kurulda
görüşülmeden bekletilmesi, amaca ulaşılmasını engellemektedir. Yukarıda sayılan sorunların temelinde ise, siyasî
anlayıştaki çarpıklıklar yatmaktadır. İlkeli ve seviyeli siyasetle, ortaya
çıkabilecek tüm aksaklıkları önlemek mümkündür. Etkin olarak, Meclis
soruşturmasında aksaklıklara sebep olan unsurların ortadan kaldırılması
suretiyle, çözüm aranmıştır. Soruşturma dosyasının sürüncemede bırakılmak
suretiyle engellenmesini önlemek için, soruşturmanın daha seri
sonuçlandırılması zorunlu hale getirilmiştir. Soruşturmanın oylanmasına gizli
oy esası getirilmiştir. Siyasî baskı ve parti grup disiplininin etkileri
ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu suretle, milletvekillerinin, hür
idarelerini ve vicdanî olarak kanaatlerini ortaya koyabilecekleri ortam temin
edilmeye çalışılmıştır. Sayın milletvekilleri, genel olarak ifade etmeye
çalıştığım bu hususlar, kanun teklifinin maddelerinin görüşülmesi sırasında
detaylı olarak görüşülecektir. Maddelerin görüşmeleri sırasında da, konuya
ilişkin olarak, fikir ve düşüncelerimizi ifade etmeye çalışacağız; fakat, genel
olarak, değişikliğin, hukuk düzenimize ve toplumsal hayatımıza getirmiş olduğu
değişiklikler, toplumun değişik kesimleri tarafından, maalesef ve amacından
saptırılmak suretiyle yorumlanmıştır; birçok yanlış anlaşılmalarla, varılmak
istenen amaca aykırı olarak, maksatlı yorumlarla, bu paketin sekteye
uğratılması amaçlanmıştır. Geniş kapsamlı ve demokrasimizde bir dönüm noktasını
teşkil edecek Anayasa değişikliğinin sadece belirli konulara hasredilerek
gölgelenmesi ve saptırılması, Türk Milletine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
karşı büyük bir haksızlıktır. Millî birlik ve beraberliğimizi yıkmaya
çalışanlara katkı sağlamaktan başka bir netice doğurmayacak bu tür yaklaşımlar,
ifade edenlere de bir fayda sağlamayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmış olduğu Anayasa
değişikliği teklifiyle, daha demokratik ve yaşanabilir bir ülke hazırlamaya
çalışmaktadır. Bu çalışmalar, muhakkak ki, kötü niyetli çevreler tarafından
istismar edilmek ve engellenmek istenecektir. Uzlaşma kültürünün en güzel
örneğini teşkil eden bu teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki yılı aşkın
bir süredir sergilediği sorumluluk duygusu içerisinde, hak ettiği desteği
görecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hazırlamış olduğu 37
maddelik Anayasa değişikliği paketiyle toplumdan geniş bir takdir almıştır. Bu
paketin hayata geçirilmesiyle birlikte, kurucu iktidar olarak, yetki ve
sorumluluğunun bilincinde olduğunu ispat etmiş olacaktır. Bunun haklı gururu,
muhakkak ki, Yüce Heyetin olacaktır. Saygılarımla arz ediyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Nacar, teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya
Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya)- Değerli Başkan,
Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında, Partim ve şahsım adına
hepinizi selamlıyorum. Bin yıllık bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin şu anda tartışacağı konu Anayasa olmamalıydı. Elli
yılın, altmış yıl öncesinin bir sorununu, şimdi, ancak çözmeye çalışabiliyoruz.
Gün, insanlığın yakın gelecekte boğuşacağı küresel krizin ve savaş
rüzgarlarının Türkiye'yi etkisine aldığı son olayların gizli toplantıda
tartışılması gerektiği ve stratejik konumumuzun Meclisçe gözden geçirilmesi
gerektiği gündür. Gün, siyasetin kendisini tüketen tıkanmışlığını, dramatik
hezimeti tartışacağımız gündür. Gün, hükümet boşluğunun yarattığı krizi,
sefaleti, yoksulluğu ve açlığı söze getirmemiz gereken, çözüm aramamız gereken
gündür. Aziz arkadaşlar, şu anda tarih tekerrür ediyor. Birinci
Meşrutiyette, Tanzimatta, Lozan barışı gereği cumhuriyette Medenî Kanun hangi
güç Türkiye'ye dayatıyor idiyse, bugün, o güç, anayasa değişikliğini, belki de
ve hatta, çok çok haklı olarak dayatıyor. Ben, bir milletvekili olarak ve
Partim, bir ev ödevi anlayışı içerisinde, anayasa değişikliği değil, millete
layık olan anayasa değişikliği arayışının dile getirilmesi zaruretini ifade
etmek istiyoruz. Arkadaşlar, anayasa sorununda, Türk siyasetinin,
Parlamentonun ve partilerin cevaplandırması gereken zorunlu sualler vardır.
Neden, 150 yıla yakın süredir bitmeyen kavga, bitmeyen tartışma, bu dönem,
sırf, üçüncü defa gerçekleşiyor, beş defa tartışılan anayasa? Bu soruya doğru
cevap vermemiz lazım. 6 anayasa; 18 yılda 5 değişiklik, 60 madde. Buna doğru
cevap vermezsek, bu tiyatroyu sürekli oynarız arkadaşlar. Türk anayasalarının tüm karakteristiği, millet
tarafından değil, devlet tarafından yapılmış olmasıdır. Merkezin taşraya
lütfudur o anayasalar. Toplumsal sözleşme desek de, akdin bir tarafında, millet
yoktur. Toplumsal ihtiyaçlar, talepler, ilkeler değil, anayasa mühendislerinin
iyi niyetlerinden kuşku duymadığım öngörüleri anayasa olarak dayatılmıştır;
katılım yoktur, halkın sözü yoktur. Onun için, Türk anayasaları halksız
anayasalardır. En büyük sebeplerden birisi de değerli arkadaşlar, Türk
siyasetinin tartışmaktan kaçındığı çift anayasa sorunudur. Her zaman, bu
milletin, bu devletin iki anayasası olmuştur. Biri yazılı anayasa; fakat,
istendiği zaman askıya alınan; öbürü fiilî anayasa, istendiği zaman Anayasaya
rağmen uygulanan anayasa. Çift anayasalı bir toplum, anayasayı elbette ki
çözemez. Amerikan Anayasası 200 yaşındaysa, bunun nedeni, anayasanın, tüm
değerlerin üstünde yer alan bir metin olmasıdır. Bizler, devlet olarak,
kurumlar olarak, anayasanın bağlayıcılığına inanamadık. Bir başbakan çıktı
"Anayasa bir defa delinse ne olur" dedi. Bir başbakan çıktı, açıkça,
Anayasanın gizli emrine rağmen, Parlamentonun ortasında, milletin huzurunda
açık oy vererek Anayasayı ihlal etti. Anayasaları araç görürseniz, elbette ki,
anayasa amacını, istikrarı, sürekliliği sağlayamazsınız. Değerli arkadaşlar, sürekli anayasa çözümüne Türk
uygarlığının ulaşamamasının temel sebeplerinden birisi de, anayasayı
yorumlamak, uygulamak ve sorunlara göre yeniden içeride barındırdığı anlamı
keşfetmekle görevli yargı organlarının bu konudaki görevlerini yerine
getirememeleridir. Amerikan Yüksek Mahkemesi, çevre sorunlarını, insan hakları
sorunlarını, ırk ayrımcılığını ve düşünce özgürlüğünü, anayasaya rağmen,
yorumla çözmüş ve liberal rekabete dayanan bu anayasal uygarlığı sağlayabilmiş,
gerçekleştirebilmiştir. Bugün, bizim Anayasa Mahkememiz, daha çok, Anayasayı,
demokratik akılla değil, devletin gözlüğüyle, gözüyle okuduğu için, bir
sorunlar karmaşası, ancak, anayasa değişikliğiyle çözüm formülünü önümüze
dayatıyor. Yasama organının da, bu konuda, sınavı başarıyla geçtiği söylenemez
arkadaşlar. Komisyonlarda meşakkatsiz, anayasaya uygunluk, aykırılık tahlili
yapmadan, Genel Kurulda anayasal mesaj parmaklara yüklenmeden, Anayasaya aykırı
kanunları çıkara çıkara, Anayasaya aykırı davranışı bir ikinci anayasanın
kaynağı haline getirdik. Üzülüyorum, üzgünüm; muzaffer, dahi ve aziz komutan
Mustafa Kemal Paşanın cumhuriyetinin, mağlup
Venizelos'un Yunanistanından bireysel millî gelir olarak, ekonomik
olarak geride kalmasına üzgünüm. Cevap vermemiz lazım. Niçin bu Anayasa değil, niçin bu
Anayasaya "hayır" demeliyiz; doğru cevap vermeliyiz, öze inmeliyiz,
milleti tatmin etmeliyiz. Arkadaşlar, 1982 Anayasası -demin geneli üzerinde
ifade ettiğimin dışında- özel kusurları olan bir anayasadır. Şu ana kadar, bir
bütün olarak bu Anayasanın değiştirilememesi, siyasetimizin ve hepimizin ortak
sorumluluğu ve ortak kusurudur. Bu Anayasa, Türkiye'yi kim yönetiyor sualine doğru
cevap veremeyen bir anayasadır, güce açık bir anayasadır. Bu Anayasa, bizatihi
devlet krizini doğuran, devlet krizinin bataklık sebebi olan bir anayasadır.
Cumhuriyet hükümetleri ile cumhurbaşkanı, Parlamento ile Anayasa Mahkemesi,
demokrasi ile derin bürokrasi, seçilmişler ile seçilmemişler arasında, bu
Anayasadan kaynaklanan ciddî krizler vardır ve Millî Güvenlik Kurulu
toplantısındaki fırlayan anayasa, bir anayasanın fırlatılması değil, krizli
anayasanın itirafı hadisesidir. Değerli arkadaşlar, bu Anayasa, olası büyük devlet
krizleri için bir çözüm getirememiş anayasadır. Bakınız, uzlaşı mekanizması
tükendikten sonra, buna rağmen kriz çözülememişse, çözebilmek için iki seçenek
vardır; biri Anayasaya aykırı seçenek, öbürü anayasal seçenek; ya darbe
gelecektir veya seçim gelecektir. Bu Anayasada, bu iki seçeneğin dışında, büyük
devlet krizlerini çözecek bir mekanizma yoktur. İtalyan Anayasasında, reformize
edilmiş, mükemmel, anayasa reformunu tamamlayarak kurduğu bir anayasa mahkemesi
vardır. Sovyet Anayasasında da vardır ve bu gibi hallerde, krizi, bir karar
mekanizmasıyla anayasa mahkemesi çözebilmektedir. Bu Anayasa Mahkemesi değil.
Üyelerine saygım var, kurumlara saygım var; ama, yapısal olarak, işlevsel
olarak ve üye nitelikleri bakımından, bu Anayasa Mahkemesine böyle bir görev
verilemez. Değerli arkadaşlar, bu Anayasa, siyasal alanı ve
özgürlükleri devletleştiren bir anayasadır. Bu Anayasanın temel kaygısı,
hepimizin ortak kaygısı olan devlettir; ama, devletin de el atamayacağı
sahalar, sınırlar vardır. Bugün siyasal partileri, bugün özgürlüğü devlet
güdümünde bir serbest alan olarak görmek yanlış sayılmamalıdır. Aslında,
siyaset alanına siyaset kurumlarının ve partilerin dayanışmacı ve ortak
refleksle sahip çıkamamaları, bir anayasa sorunu değil, partiler demokrasisi
sorunudur. Cesaretin, kalitenin ve dürüstlüğün siyasete ikame edilememesi, bir
anayasa sorunu değil, bir partiler yapısı sorunudur. Değerli arkadaşlar, bu Anayasa, hukuktan ürken,
hukuktan çekinen bir anayasadır. Bakınız, Anayasada, özel yargılar
serpiştirilmiş, devlet güvenlik mahkemesi, şu mahkeme, bu mahkeme... Yargı birliğinden
ürküyor. Niye; yargı birliğinin ortak aklı, ortak hüküm kuracaktır ve ortak bir
uygarlık yaratacaktır. Özel yargı alanlarıyla bir imtiyaz alanı,
yargılanamazlık alanı getirilmiştir. Dokunulmazlıklar, aslında, yargıdan
kaçışın bir başka adıdır. Bugün, bürokratik dokunulmazlık, 129 uncu madde,
demokrasinin dönüşümü için önemli bir maddedir. Dikkat ediniz; bizzat Anayasa,
şu alanda dava açamazsın, şunun için dava açamazsın, bunun için dava açamazsın
demektedir. Bu, hukuktan firar etmenin, hukuktan kaçmanın başka bir adıdır. Değerli arkadaşlar -belki Parlamentoda ilk kez ifade
ediliyor- bu Anayasa, millet ile devleti yabancılaştıran bir anayasadır.
Ayrılıkçı hastalar bir tarafa; "benim vatanım", "benim
ülkem", "benim milletim" demeyen bir vatandaş gördünüz mü?
Mümkün değil... Soruyorum Yüce Parlamentoya: "Benim Anayasam"
diyebilen bir insan gördünüz mü? Hayır... Bu Anayasayı milletin anayasası
haline, bu Anayasayı milletin özdeğerlerinin anayasası haline getirmediğimiz
zaman, bu yabancılaşmayı, bu kopuşu hiçbir mucizevî anayasal formülle
önleyemeyiz değerli arkadaşlar. Şimdi, taslağın üzerinde görüşlerimi ifade etmeye
çalışıyorum. Değerli arkadaşlar, bu taslak, Partilerarası Uzlaşma
Komisyonunun, siyaset kurumunun ve bütün siyasal partilerin ortak bir ürünüdür,
uzlaşma semeresidir, hiç kimseye mal edilemez. Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, derinlikli, uzun ve
kapsamlı bir paket üretebilmiştir. İşin bu safhasında muvaffakıyet tamdır;
ancak, anayasa yapımı, tüm sosyal olgularda olduğu gibi bir süreçtir. Anayasa
süreci, hazırlık aşamasından sonraki aşamada, anayasa verimini ve kalitesini
yükseltecek yönde kullanılamamıştır. Büyük Meclis, burada büyük zaaf
göstermiştir. Meclis yönetiminin ve Değerli Başkanının, Büyük Millet Meclisi
Başkanının, isteyen kurumlara anayasa paketini göndererek bu yüce görevden
kurtulduğu söylenemez. Büyük Meclis, bu konuda, Başkanı aracılığıyla bilimsel
paneller düzenletmeli, kamuoyu yoklamaları yaptırmalı ve sosyal taleplerin
içeriği belirlenmeliydi. Anayasanın 175 inci maddesinden kaynaklanan görev
algılanamamış, yerine getirilememiştir. Aydınlar da bu konuda gereğini yapamamışlardır. Ara
dönemlerde raporlar yazanlar, methiyeler düzenler, bu günlerde görülememiştir. Gerçekten değerli katkıları olan kurumlar yok değil;
Barolar Birliği, TÜSİAD, köşe yazarları, özellikle özel monografiyle Kemal
Gözler. Teşekkür etmek lazım; ama, tartışma aşaması mükemmel geçmemiştir. Değerli arkadaşlar, bana sorarsanız, bu paketin beş
temel karakteri nedir şeklinde bir sual tevcih ederseniz, vereceğim beş özlü
cevap şunlar olacaktır: 1- Bu Anayasa, kendi merkezine insanı taşıyan
anayasadır. Üniter devlet, bölünmez millet, parçalanmaz vatan hassasiyeti
içerisinde güvenlik refleksleri de düşünmüştür; ama "özgür insan, güçlü
devlet" sloganıyla yazılan bir anayasadır, demokrasinin ve hukukun
standardını yükseltmektedir. 2- Anayasal düzenin kötüye kullanılmasında, devlet
kadar bireyin sorumlu olduğu, birey kadar devletin sorumlu olduğu bir
yazılımdır bu, ilk yazılımdır. Şu ana kadar, devletin anayasal düzeni kötüye
kullanması kurumu yoktu bizde; ilk defa geliyor. 3- Uluslararası anlaşmaların yatay ve doğrudan etki
doğurması, çatışma halinde uluslararası anlaşmalara üstünlük tanınması, küresel
yolculuktaki en büyük adımdır. Mahsus maddesinde bunu genişçe tartışacağız. 4- Oyunun kurallarını değiştiriyor değerli arkadaşlar.
Artık, Parlamentonun, seçime on gün kala, onbeş gün kala seçim kurallarını
değiştirerek, çoğunluğun kendisine uygun oyun kurallarıyla seçime gitme dönemi
ve yolu kapanıyor. 5- Bu paketle, Türkiye, 1974'teki, 2000'deki af
krizini, sosyal depremi artık yaşamayacak; af, bir insanın keyfî veya hatır
talebiyle Parlamentoya dayatılamayacak ve devletin cezalandırma refleksi,
cezanın caydırıcılığı, suçun teşvik edilemezliği bu Anayasada kurumsallaşıyor. Bana sorarsanız, Anayasaya, mutlaka, devlet reformunu
mümkün kılacak, gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkını imkân haline
getirecek değişikliği sağlardım. Bana sorarsanız, Anayasa Mahkemesi reformunu
gerçekleştirirdim. Bana sorarsanız, medya bağdaşmazlığını, medya ile devlet ve
siyaset kurumları arasındaki ihale bağdaşmazlığını düzenleyen bir ilke
koyardım. Bana sorarsanız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolunu tıkayacak
anayasal şikâyeti, Anayasa Mahkemesi reformu yaparak anayasal şikâyeti
öngörebilirdim. Değerli arkadaşlar, sözlerimin sonunda, hüküm
cümlelerimi ve Partimin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu paket,
Doğru Yol Partisinin ikinci demokrasi projesinde dile getirdiği,
gerekçelendirdiği anlayışın, zihniyetin bir uygulamasıdır. Değerli Başkanımdan,
ikinci paketin geciktirilmeden gündeme getirilmesi için inisiyatif almasını ve
sözde kalmamasını diliyoruz. Değerli arkadaşlar, bu paketten sonra Parlamentonun ilk
gündemi, bir siyaset reformu olmalıdır; siyasal partiler ve seçim hukukunun
yeniden düzenlenmesi gündemi olmalıdır. Bugün, ülke milletvekilliği, Türkiye
milletvekilliği amacıyla konulan 100 kişilik milletvekilliğinin fazla olduğu
hususu itiraf olunmalı, milletin bu iradesi anayasaya taşınmalıdır. (DYP
sıralarından alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) - 100 kişiyi kim önerdi?! AHMET İYİMAYA (Devamla) - Milletin tercihli sistemi
yasalara taşınmalıdır. Değerli arkadaşlar, polemik olmamak üzere, bir hususu
sizlerle paylaşmak istiyorum. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Türkiye milletvekilliğini kim
icat etti?! AHMET İYİMAYA (Devamla) - Doğru Yol Partisinin bir
koalisyon ortaklığı döneminde, odak kavramını tarif ediyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, 2 dakika... 14.00'te toplantı başladı, gece 04.00'te bitti. 14 saat
müzakere, 169 sahife ve o gün, hiç unutmuyorum, şu andaki bir değerli Başbakan
Yardımcımız "ülke satılıyor, Anayasa Mahkemesine darbe yapılıyor"
diyordu. Aynı öneriyi, geliştirilmiş olarak, kendi imzalarıyla burada
görüyoruz. Arkadaşlar, siyaset rejiminin, rejim hassasiyetlerinin üzerinden
yürüyerek, onu istismar ederek iktidar arayışlarının maskesi bu teklifle
düşmüştür. Ayıptır! Yapılmamalıydı. Değerli arkadaşlar, bütün partilerimiz, seçimden önce
yepyeni bir anayasa teklifiyle milletin huzuruna gitmeliler ve seçim vaadi
olarak bunu dile getirmeliler, uzlaşmayı öngörmeliler; millî vekâlet, kurucu
iktidar sıfatıyla buraya gelmeli, önümüzdeki dönemde yeni bir anayasa
yapılmalıdır. Bu güzelim vatan, bu büyük millet, protez anayasalara, takma
bacak anayasalara layık değildir arkadaşlar. Bu güzelim ülke, protez akıllarla
yönetilen ülke olmaktan çıkarılmalıdır. Bu görev aziz milletindir, aziz
milletvekillerinindir, Yüce Meclisindir. Kader, gereğini zamanında yapamayanlara
daima acı gerçekleri armağan etmiş ve tattırmıştır. Konuşmamın sonunda, ilk anayasa mağduru olan 1890 Yemen
sürgünü Kemalpaşazade Sait Beyi, 1960 Anayasa Komisyonunda kavgasından dolayı
cezaevini boylayan değerli bilim adamı Prof. Ali Fuat Başgil'i ve fiilî
anayasayı yürürlükten kaldırma çabasını veren büyük demokrasi şehidi Adnan
Menderes'i ve isimlerini bildiğimiz, bilmediğimiz diğer anayasa kazası
mağdurlarını millete ait olan bu kürsüden anmayı, onlara manevî şükran borcunu
sunmayı bir vecibe addediyor, anıları önünde hürmetle eğiliyor, gerçekleşecek
teklifin, Anayasamızın millete, sisteme, Parlamentoya, bütün insanlığa hayırlar
getirmesini Allah'tan niyaz ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP, SP ve AKP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Anavatan Partisi Grubunda. Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. 1839'da tanzimatla başlayan anayasallaşma serüvenimiz
162 yıldır devam ediyor. Tartışa tartışa bugünlere geldik. Hedeflediğimiz
anayasal istikrarı bir türlü bulamadık; ama, anayasal istikrarı devamlı
arıyoruz. Anayasallaşma mücadelesinde bugüne kadar atılan her adım, çağdaşlığı
yakalama gayreti olarak değerlendirilmelidir. 1982 Anayasamızı, diğer mülga anayasalarımız gibi,
olağanüstü ortam ve koşulların ardından yapmışız; yapıldığı zamanın ve koşullarının
ruhunu anayasa metnine taşımışız. Ülkenin aynı koşullarda aynı krizleri
yaşayacağını varsayarak, kriz önleme tepkisiyle, devleti ve rejimi korumayı öne
alıp, bireyi dışlamışız. Temel hak ve özgürlükleri istisna kabul eden, daha çok
otorite, daha çok devlet diyerek, yasakları esas almışız. 1982 Anayasasının kabulünden bu yana, beş ayrı zamanda,
beş kez konjontürel değişikliğe, ama, müspet değişikliğe uğramışsa da, 1982
Anayasasının üzerindeki tartışmalar bitmemiştir. Özgürlükler ve evrensel hukuk anlayışının
ulaştığı değerlerden uzak olduğu yolundaki eleştirilerden kurtulamamıştır. Değerli milletvekilleri, her anayasanın, zaman içinde,
belirli toplumsal koşulların değişmesinin sonucu olarak, çağdaş ihtiyaçlar
doğrultusunda değişikliğe uğraması doğaldır. Demokrasinin, hukukun
üstünlüğünün, insan haklarının tartışılmaz değerler kabul edildiği günümüzde,
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, kamuoyunun beklentileri ve demokratik
açılımlar doğrultusunda değiştirilmesi, çağın değerleriyle bütünleşmesi şarttır.
Siyasî partilerimizin, sivil toplum örgütlerinin, hukuk dünyamızın, basınımızın
ve halkımızın, anayasa değişikliği konusunda büyük istek ve destek iradesi
vardır. Toplumdaki talepleri, siyasî partilerin düşüncelerini dikkate alan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, geniş zaman
dilimi içerisinde talepleri değerlendirdi; 37 maddelik bir anayasa değişiklik
paketi üzerinde anlaşma sağlandı. Anayasa Komisyonumuzca da kabul edilen
değişiklikler, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantısında
özveriyle görüşülüyor. Anavatan Partisi Grubu adına, Partilerarası Uzlaşma
Komisyonu ve Anayasa Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine takdir ve
teşekkürlerimizi arz ediyorum. Bu değişiklikleri, görüşmelerimiz sonunda
gerçekleştireceğimize inanıyorum. Bu değişiklikler, bizi, belki ideal anayasaya
taşımayacak. Her siyasî partinin değişiklik talepleri farklı farklıdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin parçalı siyasî yapısına rağmen uzlaşılan ortak
paydadaki 37 maddelik değişim, ideal anayasaya ulaşma yönünde atılmış çok ciddî
ve büyük bir adımdır. Anayasamızın beşte 1'ini değiştiriyoruz. Tarihimizin en
kapsamlı sivil anayasa reformunu gerçekleştirmiş olacağız. Bu reform, 21 inci
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ömür boyu gururla taşıyacakları
bir onur madalyasıdır ve gelecek nesillere bırakacakları en anlamlı mirasları
olacaktır. Bu uzlaşma, Meclisin bu parçalı yapısıyla anayasa
değişikliklerinin yapılamayacağı, bu Meclisle bir yere varılamayacağı
düşüncesiyle kurucu meclis arayışına girenlere, millî iradeye güvenmeyenlere,
millî iradeye saygı duymayanlara verilmiş bir demokrasi dersidir. (ANAP
sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğünün, yargı
bağımsızlığının, adil yargılanma hakkının güvenceye alınmadığı, hukukun
evrensel kurallarına saygının gösterilmediği, ama, bir anayasası var olan
devletlere, anayasalı devlet diyoruz; ama, demokrasinin güvence altına
alındığı, istikrarlı, kurumsal bir yapılanmanın var olduğu, hukukun
üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının, adil yargılanma hakkının teminat altına
alındığı, insan haklarına saygının doruğa ulaştığı, çağdaş, demokratik
standartlarla ve evrensel normlarla bütünleşen anayasaya sahip devletlere de
anayasal devletler diyoruz. Biz, bugün görüştüğümüz bu değişiklikle, anayasalı devletten anayasal devlete geçiş
yolunda çok ciddî ve önemli bir atılımı gerçekleştirmiş olacağız. Bu paket
burada bitmeyecek; zamanın ihtiyaçlarına göre ve gelecek zamanlarda, demokratikleşmenin
evrensel normlarının ulaştığı düzeye göre yeni paketler olacak, yeni değişimler
olacaktır; ama, her değişim, çağdaşlığı yakalama yönünde atılan ciddî bir adım
olarak değerlendirilmelidir. Türkiye, anayasal devlet olma iradesini ortaya
koymuştur. Bu irade, daha özgür, daha mutlu, insanca bir dünya kurma, evrensel
değerlerle bütünleşme, çağdaş dünyayla buluşma, uluslararası saygınlığa ulaşma
iradesidir. Bu, Türk halkının iradesidir. Türk halkı, çağdaş değerlere uyumu,
vazgeçilmez bir yaşam tarzı ve daimî bir hedef olarak benimsemiştir. Bu
nedenledir ki, Türk halkı, rotasını çağdaş medeniyete, Avrupa Birliği üyeliğine
doğru çevirmiştir. Cumhuriyet tarihimizin en büyük değişim projesi olan Ulusal
Program doğrultusunda, siyasî, sosyal ve ekonomik alanda yapılacak Avrupa
Birliği müktesebatını özümseme iradesi, barışçı ve aydınlık bir geleceği
paylaşmanın, geleceğin çağdaş Türkiyesini yaratmanın teminatı olacaktır. Değerli milletvekilleri, anayasalarda bazı önemli temel
ilkelerin değiştirilmesi bizzat anayasalar tarafından yasaklanmıştır.
Anayasamızın 4 üncü maddesi, değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyecek maddeleri sayar. Anayasamızın 1 inci maddesi "Türkiye Devleti
bir Cumhuriyettir" der. 2 nci
maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olma
ilkesini düzenler. 3 üncü maddesi, Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü -yani, üniter yapıyı- garantiye alır; dilinin Türkçe, bayrağının ay
yıldızlı al bayrak, marşının İstiklal Marşı ve başkentinin Ankara olduğunu
belirtir. Bu düzenlemeyle, demokratik, laik, üniter, sosyal hukuk devletinin
nitelikleri sayılıyor. Devlet ve ulus için hayatî önemi haiz nitelikleriyle,
devlet ve ulusun var olmasının "olmazsa olmaz" simgeleri ifade
ediliyor. Değişmezlik ilkesiyle, hayatî nitelik ve simgelerinin sürekliliğini
ve geleceğini güvence altına alıyor. Değil bu Parlamento, gelecek nesiller dahi
bu ilkeleri değiştiremeyecektir; çünkü, bu, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusunun
bize bir vasiyetidir. Bu düzenleme, çağdaş bir düzenleme olup, Avrupa Birliği
üyesi ülkelerin anayasalarında da, aynı gerekçelerle, değiştirilemez hükümler
mevcuttur. Belçika Anayasasının 130, Fransız Anayasasının 89, Portekiz
Anayasasının 288, Yunanistan Anayasasının 139, Federal Almanya Anayasasının
79/3 maddeleri bunlara örnektir. Devletin varlığını ve ulusal bütünlüğünü
koruması noktasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olduğu gibi, bütün
devletlerin üzerinde hassasiyetle durduğunun bir ifadesidir. Anayasada, devletin ve ulusun varlığının teminat altına
alınması ve bu teminatın değişmezlik ve sürekliliği alkışlanacak bir
düzenlemedir. Ebediyete kadar korunması, ülkenin her ferdine düşen onurlu bir
görevdir. Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: "Ülkemizde çağdaş bir düzen kurmak
istiyoruz. Uygarlığa girmek isteyip de, Batı'ya dönmemiş ulus var mıdır?
Gözlerimizi kapayıp, mücerret yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketi bir çember
içine alıp, cihanla alakasız yaşayamayız. Bilakis, müterakki, müteceddid bir
millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşayacağız." Bu vasiyete
uyarak, Anavatan Partisi, zihniyet devrimini 1983'lerde gerçekleştirmiş,
Türkiye'yi gelişmiş dünyayla ayıran duvarları yıkmıştır. Türkiye, artık, dünyaya kapalı bir ülke değildir.
Demokrasilerin vazgeçilmez öğesi, düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç ve ibadet
özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğüdür. Bu özgürlükler, demokratik bir anayasanın
çerçevesini oluşturur. Bütün dünya anayasalarında çerçeve bu özgürlüklerle
sınırlıdır. Bu kavramların içi doldurulmalıdır, boş, muhtevadan yoksun slogan
olmaktan çıkarılmalıdır. Bize düşen en önemli görev, bu kavramların içini
doldurmaktır. "Cumhuriyeti biz kurduk, gelecek kuşaklar
demokrasiyi getirmelidir" diyen Atatürk, cumhuriyetimizin demokrasiye olan
ihtiyacını ortaya koymuştur o zaman ve bize vasiyet etmiştir. İşte biz bugün,
21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk'ün vasiyetini yerine
getiriyoruz; cumhuriyetimizin ihtiyacı olan demokrasiyi, biraz daha kendisiyle
buluşturup, kucaklaştırıyoruz. Demokratik kuralları bilmek, mevzuatımızı demokratik
kurallarla donatmak yetmez. Demokratik mevzuatın kurallarının varlığının
yanında, demokrasiyi her türlü baskıya, dayatmalara karşı koruyacak,
demokrasiyi özümsemiş cesur ve yürekli kadrolar gerekir. Türkiye, bu kadrolara
sahiptir. Bu kadrolardan bir talebimiz var: Ülkeyi yönetirken, devlet -birey,
güvenlik- özgürlük dengesini ciddiyetle dengelemek durumundadırlar. Ne devleti
bireye boğdurmalılar ne bireyi devlete kastettirmeliler, ne güvenlik diye
özgürlükleri yok etme yoluna gitmeliler ne de başıboş özgürlük diye devletin
niteliklerini tahrip etmeye yönelmeliler. Ülkeyi yönetenler, bu dengeyi
sağlamakta her zaman titizlik göstermelidir. Bugün, cumhuriyetimizin, daha fazla demokrasiye;
siyaset dünyamızın, hoşgörüye, tartışmaya ve uzlaşma kültürüyle donatımına;
demokrasimizin, özgürlüklerle donatılmış, soran, sorgulayan, katılarak
denetleyen demokrat insana ihtiyacı vardır. Değerli milletvekilleri, özgürlüklerin sınırı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 17 nci ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 30
uncu maddeleri çerçevesinde belirlenmiştir. Anayasada yer alan 14 üncü maddede "hak ve
özgürlüklerin hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı, insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan eylemler biçiminde düşünülemez" denilmek suretiyle,
uluslararası sözleşmelere uyum sağlanmıştır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü,
yasaklar manzumesiyle, yasakçı anlayışla korunamaz. Birey varsa devlet vardır,
birey güçlüyse devlet güçlüdür. Hak ve özgürlükleri güvence altına alınan,
sorumluluk bilincine sahip onurlu yurttaşların varlığı, hukukun üstünlüğü ve
yargı bağımsızlığı, üniter yapının en büyük teminatıdır. Hak ve özgürlükler genişledikçe, toplumsal barış
kökleşir, devletimizin yapısı sağlamlaşır. Üniter yapımızı ve laik rejimimizi
muhafaza ederek, hak ve özgürlükler alanının genişleyebileceğini çağdaş
anayasalar ispat etmiştir. Yasakçılığın, baskının ise kopmaları körüklediği,
bilinen çağdaş bir gerçektir. Demokratik rejim, kendisine güven duyan rejimdir.
Varlığına borçlu olduğu vatandaşından korkmaz, onu potansiyel bir tehlike
olarak görmez. Devlet-birey ilişkisini düzenleyen devlet değil, hukukun
üstünlüğü ilkesidir. Devlet, birey karşısında ancak taraftır. Devletin görevi, özgürlükleri çiğnememek, başkalarının
özgürlüklere saldırısı halinde bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına
almaktır. Özgür doğan yurttaşını özgür yaşatmak, yurttaşının önemsediği
kimliğine saygılı olmak, insan onurunu korumak, çağdaş devleti yücelten
unsurlardır. Çağdaş anlayışta, devleti koruyan da, bireyin hak ve
hukukunu teminat altına alan da, devletin ve bireyin faaliyet alanını
düzenleyen de demokratik anlayıştır, yani hukuktur. Temel hak ve özgürlüklerin
özü ve muhtevası, devletin müdahale yetkisi dışındadır. Yönetenlerin yetkisi,
hukukla sınırlıdır. Hukuk, yöneteni bağlar. Aksi halde, bireyin anayasal
güvencesinden bahsedilemez. Çağımızda devletin uygarlık ve çağdaşlığının
ölçüsü, insan haklarıyla ilgili sözleşmelere uyum ve insan haklarının
korunmasında gösterilen özendir. İnsan haklarının özü ve korunması, ulusal
boyutu aşmıştır, uluslararası denetime açıktır, ulusların tekelinden çıkmış bir
konudur. Türk Anayasasında, temel hak ve özgürlüklerle ilgili
düzenleme, uluslararası taahhütlerle uyumlu hale getirilmek durumundadır.
Görüştüğümüz değişikliklerle, bu alanda önemli bir adım atılmıştır. Değerli milletvekilleri, çağdaş anayasalarda inanç ve
ibadet özgürlüğü, kişinin bireysel ve vicdanî bir tercihidir. İnsan, iç huzuru
nasıl buluyorsa öyle yaşar. Bireyin manevî dünyası, ne devlet ne de bir başka
unsur tarafından tasallut edilemez. İnsanların imanı hakkında Allah'tan başka
karar verecek merci de yoktur. Dinin devleti yönetmesi ne kadar yanlışsa, devletin
dini yönetmesi de o kadar yanlıştır. Devletin dini olmaz. Devlet gözünde bütün
dinler, inançlar eşittir. Devlet, bütün inançlara karşı yansızdır. Böylece, hem
dinler arasında hem de dinle devlet arasında barış sağlanır. Demokrasilerde,
farklı inançlar, inananlar-inanmayanlar birlikte yaşarlar. Din olgusu, insanın fıtratının bir gereğidir, doğasında
vardır. Din, bir toplumsal gerçekliktir. Laiklik, din gerçeğini benimseyerek
yola çıkar. Atatürk'ün ifadesiyle "Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin
ayrılması değil, bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül
etmektir." Dini dışlayan, dini toplumdan soyutlama gayretine ve telaşına
düşen anlayış, laiklik değildir, dine vaki saldırıdır. Militanca davranış,
karşı militan anlayışa davetiye çıkarır; toplumsal barış bozulur. Değerli milletvekilleri, anayasalar bir araçtır.
Anayasal uygulamalara, siyasal sisteme hayat verecek olan, siyasî partilerdir.
Sistemin aktörleri siyasî partiler, anayasa uygulamalarında fevkalade
önemlidir. Ulusal Programın gündeminde var olan Siyasî Partiler ve Seçim
Yasalarına ilişkin değişiklikler, Ulusal Program ve evrensel değerler
çerçevesinde mutlaka gerçekleştirilmelidir. Güçlü yerel yönetimlere ulaşabilmek ve gerekse yerel
yönetimlerdeki katılımcılık unsuru itibariyle demokrasimizi yakından
ilgilendiren yasa olan yerel yönetimler yasası mutlaka ve acilen
görüşülmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anayasa
değişikliklerinin, barışa, uzlaşmaya, hoşgörüye kapı açmasını, yükselen
demokrasi kalitesine, iyileşen insan haklarına, devlet kurumları arası uyuma,
uluslararası saygınlığa, çağdaş dünyayla bütünleşmeye, Avrupa Birliği kapısını
açmaya vesile olmasını; insanımızın bireysel özgürlüklerini doyasıya yaşadığı,
insan onurunun yüceleştiği bir hayat sağlanmasını temenni ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü
demokrasiyle kucaklaşma zamanıdır diyor, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyelerini tekrar kutluyorum ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, saat 17.35'e kadar ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 17.20 Açılma Saati
: 17.35 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 131 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize
Milletvekili Mesut Yılmaz ile 288 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/803) (S. Sayısı: 737) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, şahıslar adına görüşmelere başlıyoruz. Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç,
buyurun. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; anayasa değişiklikleriyle alakalı olarak şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1982 Anayasası, hepimizin bildiği gibi darbeyle
yönetime gelenler tarafından yapılmıştır. Bugün, Türkiye'de siyasete yön veren
birçok insan o günlerde gözaltına alındı, siyasî hakları elinden alındı, siyasî
yasaklı durumuna düşürüldü. Bunlardan bir tanesi bundan önceki Sayın
Cumhurbaşkanımızdı ve yine, o dönemde siyasî hakları elinden alınan siyasî
liderlerden bir tanesi de, bugün, huzurunuzda Başbakan olarak oturmaktadır. İşte, böyle bir dönemde 1982 Anayasası yapılmıştır.
1982 Anayasası yasaklayıcılar tarafından yapılırken, toplumun büyük bir kesimi
ya hiçe sayıldı veyahut da dışlandı. O günleri hatırlarsak, anayasa oylamasıyla
alakalı olarak "hayır" demenin yasak hale getirildiği,
"evet" demenin ise alkışlandığı bir ortamda Anayasa hazırlandı,
referanduma sunuldu ve yüzde 92 "evet" oyu aldı. 1982 Anayasasının kabulü üzerinden yaklaşık olarak
yirmi yıl geçti. Bu yirmi yıl boyunca, Anayasanın değiştirilmesi, iktidarıyla,
muhalefetiyle, derneğiyle, vakfıyla, barosuyla, odasıyla toplumun bütün
kesimlerinin gündeminden hiç düşmedi ve aradan geçen yirmi yıl içerisinde
Anayasada 5 defa değişiklik yapıldı; ancak, bu değişiklikler toplumun hiçbir
kesimini tatmin etmedi ve bugün, 37 maddelik bir değişiklik teklifi -zor da
olsa- Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirildi. Değerli arkadaşlarım, bundan önceki 5 değişiklik
toplumu nasıl tatmin etmediyse, bugün yapacağımız değişikliklerin de toplumun
önemli bir kesimini tatmin etmeyeceği kanaatindeyim. Niçin bu kanaatteyim?
Türkçemizde çok güzel deyimler vardır, bunlardan bir tanesi de: Deveye
sormuşlar: "Niçin boynun eğri?" O da, hepimizin bildiği cevabı
vermiş: "Nerem doğru ki?" Teşbihte hata olmaz. Bu Anayasa, tıpkı,
niye boynun eğri diye sorulan deve gibi her tarafı eğri olan bir anayasa.
Bizler ne kadar düzeltmeye çalışırsak çalışalım, bu eğrilikler devam edecektir.
Bunun için, bütün partiler olarak, iktidarıyla, muhalefetiyle, Mecliste olanıyla
olmayanıyla, özellikle Parlamento dışında olan partilerin de görüşlerini
alarak, odaların, baroların, derneklerin, vakıfların, sendikaların da seslerine
kulak vererek, üniversitelerdeki hocaların da düşüncelerini alarak, Türkiye'yi
yeni ufuklara taşıyacak, Türkiye'yi daha da geliştirecek, Türkiye'yi daha büyük
devlet, daha büyük millet yapacak, devlet ile milleti barıştıracak, yeni bir
anayasanın adımını atmak zorundayız. Aksi takdirde, altıncı değişikliği
yaparız; ama, bunun hemen ardından yeni değişiklik talepleri gündeme gelir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, ben, bunları
söylerken bu 37 maddelik anayasa değişikliğini küçümsediğimi zannetmeyin; tam
aksine, bu 37 maddelik anayasa değişikliğini ciddî buluyorum ve önemsiyorum.
Benim amacım, bu konu gündeme gelmişken daha güzele, daha iyiye, daha
verimliye, daha faydalı bir anayasa ve anayasa değişikliği yapmaya yöneliktir. Bizim bu tekliflerimiz, taleplerimiz, demokrasimizin
güçlendirilmesi, hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, devlet ile vatandaşın barıştırılması,
garibanın, yoksulun sevindirilmesi, fikir ve ifade hürriyetinin kâmil manada
uygulanması, din ve vicdan hürriyetinin milleti tatmin edecek hale getirilmesi,
laikliğin tanımının anayasaya yerleştirilmesi içindir. Türkiye'nin yeniden daha
büyük Türkiye olması için bu değişiklikleri yapmak durumundayız. Değerli arkadaşlarım, bu açıklamalardan sonra
değişiklik teklifine değinmek istiyorum. 1 inci maddede, Anayasanın başlangıç
kısmında bir düzenleme yapılıyor. Hepimizin bildiği gibi, mevcut olan
Anayasanın başlangıç kısmında "hiçbir düşünce ve mülahazanın..."
denilmektedir. Uyum Komisyonunda, bu
"hiçbir eylem" şeklinde değiştirilmiştir; ancak, Anayasa
Komisyonunda, üzülerek ifade ediyorum, özellikle iktidar partilerine mensup arkadaşlarımızın
teklifleriyle, bu "hiçbir faaliyete" dönüştürülmüştür. Değerli arkadaşlarım "faaliyet" kavramına her
şey girer; ancak, umut ediyorum ki, önümüzdeki dönemde, anayasa uygulayıcıları,
bu "hiçbir faaliyet" deyimini "yasaya aykırı hiçbir
faaliyet" olarak gözden geçireceklerdir ve buna dayanarak uygulama
yapacaklardır. Bu değişiklikle temel hak ve hürriyetlerde ciddî manada
düzenlemeler yapılmış ve yine, bu değişikliklerin faydalı, ancak yeterli
olmadığı kanaatindeyiz. Özel hayatın gizliliğinin korunması ve ardından gelen
Anayasanın 20, 21, 22 nci maddelerinde yapılan değişiklikler mutlaka önemli
değişikliklerdir. Bu değişikliklerle birlikte, daha önce Anayasada farklı
şekilde, farklı maddelerde yer alan "millî güvenlik, kamu düzeni, suçun
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel ahlak" gibi hürriyetin
sınırlarını belirleyici kavramlar Anayasaya daha geniş manada girmiştir.
Bunların yorumu, bunların ne manaya geldiği, mutlaka, uygulamacılar tarafından
ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak olan yasalarla ortaya
konacaktır; ancak, şunu hemen belirtmek istiyorum ki, bu bahsettiğim millî
güvenlikle başlayıp, genel ahlaka kadar ve devamındaki kavramlar Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinden alınmıştır. Bunların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden
alındığı, biz-zat, bu teklifi yapan arkadaşlar tarafından gerekçelere
konulmuştur. Dolayısıyla, hürriyeti daraltan bu kavramların nasıl
yorumlanacağı, nasıl ifade edileceği, içlerinin nasıl doldurulacağı, nasıl
tanımlanacağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin metni ve özellikle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarıyla, uygulamalarıyla Türkiye'deki
uygulamacılara yol gösterecektir. Aksi takdirde, yapmak istediğimiz
değişiklikler, belki bugünkünden daha kötü durumlar meydana getirebilir. Benim
şahsî kanaatim, nasıl, gerekçede, bunların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden
alındığı ifade ediliyorsa, bu kavramların tanımında, yorumlanmasında ve
uygulanmasında da mutlaka Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları yol
gösterici olacaktır. Değerli arkadaşlarım, özellikle, Anayasanın 69 uncu
maddesindeki değişikliğe değinmek istiyorum. Şu anda atılan adım mevcut Anayasa
metnine göre faydalı bir adımdır, ancak yetersizdir. Biz, bu değişikliğin
yerine, keşke, yine, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine Başbakan,
Başbakan yardımcılarının tümü, iktidardaki partilerin grup başkanvekilleri ve
milletvekillerinin imzasıyla 2000 yılının şubat ayında gelmiş ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinden de yeterli sayıda destek almış olan "hüküm giyme"
şartını getirebilseydik. İşte, o zaman siyasî partiler, demokratik siyasî
hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî partiler gerçek manada hem hâkim
teminatına hem de anayasal güvenceye kavuşmuş olacaklardı. Şimdi, bakın, bu değişiklikte bir "zımnen"
kavramı var; yani, partilerin binlerce üyesinden herhangi birisinin işlediği
suçu partinin genel merkezi veya genel başkanı zımnen kabullenirse... Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de hemen hemen her
partinin 81 il örgütü var, bine yakın ilçe örgütü var, üçbine yakın belde
örgütleri var ve binlerce üyesi var, belki milyonlarca... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Şimdi, bu üyelerden herhangi
birisinin Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen yasak
faaliyetlerden birini işlediğini genel merkez zımnen kabul edecek; yani, genel
merkezin haberi olmadan genel merkeze "bunu kabullendin" deme
ihtimali doğabilir bunda. İnşallah uygulamada böyle olmaz. Oysa, bunun yerine
farklı bir düzenleme yapabilirdik; çünkü, Anayasanın 68 inci maddesinin
dördüncü fıkrasında belirtilen yasak eylemleri işleyenlerle ilgili, savcılar, o
üyelerin yakasına yapışırsa ve savcılar, parti genel merkezlerini haberdar
ederse, genel merkez, o zaman harekete geçmezse genel merkezin sorumlu olması
gerekir. İnşallah, bu madde böyle yorumlanacaktır. Diğer bir husus -yedinci fıkrada- şudur: Temelli
kapatılan bir parti hangi hallerde yeni partilerin oluşmasına sebep olmuş
olacak, yeni parti onun devamı sayılacak. Bunun, kanunla açık ve net olarak
ortaya konulması gerekir. Yine, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasının
değişmesi gerekir, tümden kaldırılması gerekir; çünkü, biz, bu Anayasa
değişikliklerini yaparken, özellikle teklifi veren arkadaşlar, Avrupa Birliğine
uyumu esas aldılar. Oysa, Anayasanın 69 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında
getirilen 5 yıllık siyaset yasağı Avrupa ülkelerinin hiçbirinde yok. Biz,
Anayasanın 69 uncu maddesini değiştiriyoruz, kapatmayla ilgili yeni kriterler
getiriyoruz. Dolayısıyla, önceki kriterleri geçersiz sayıyoruz. İşte, önceki
kriterlere göre, kendi partisinin kapatılmasına sebep olan milletvekilleriyle
ilgili yasağı da kaldırmamız gerekir. Kaldı ki, o milletvekillerinin zaten
milletvekilliğinin düşürülmesi onlar için bir cezadır. Ayrıca, bunun yanı sıra,
Avrupa Birliğine mensup ülkelerin hiçbirinde olmayan, 5 yıl hiçbir partinin
üyesi olamayacağı, denetleyicisi olamayacağı, kurucusu olamayacağı yasağını
getirmek de beyhude bir yasak diye düşünüyorum. Bütün bu tenkitlerimizle birlikte, bu anayasa
değişikliğinin faydalı olduğu kanaatindeyim. Umut ediyorum ki, arkadaşlarımızın
vereceği önergelerle bu değişiklik daha faydalı hale getirilir diyor, bu
değişikliğin milletimize hayırlara vesile olmasını niyaz ederek, hepinize
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Malkoç. Efendim, Komisyonun söz talebi vardır. Buyurun efendim. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde ilk
defa, kapsamlı bir anayasa değişiklik paketini görüşmektedir. Pek tabiî,
hepimizin arzusu, hür seçimle, hür iradeyle teşekkül etmiş bir Kurucu Meclis
tarafından bir anayasanın baştan sona ele alınarak yapılması ideal olandır;
ancak, görülmüştür ki, Türkiye'de, hür iradeyle bugüne kadar bir Kurucu Meclis
oluşamamıştır. Bugüne kadar, anayasalarımızın ele alındığı, yapıldığı Meclisler
olağanüstü dönemlerin kurulları veya Meclisleri olmuştur. İdeal olanla mümkün olanı hiçbir zaman birbirine
karıştırmamak lazımdır. Pek tabiî, ideal olanı, hepimizin arzu ettiği, hür
iradeyle oluşmuş bir Kurucu Meclis tarafından bir anayasanın ele alınması, bir
anayasanın yapılmasıdır. Şimdi, biz, 19 yaşındaki bir Anayasayı tartışıyoruz. 12
Eylül şartları içerisinde yapılmış, hazırlanmış, belli şartlar içerisinde
müzakere edilmiş, oylanmış bir Anayasa üzerinde değişiklikleri görüşüyoruz.
1987'den bu yana 5 defa, beş değişik zamanda Anayasamızı değiştirmişiz.
Mükerrer bir madde dışında 23 maddeyi değiştirmişiz. Görüşmekte olduğumuz 37
maddelik değişiklik teklifiyle, başarılı olabilirsek -ki, konuşmalardan
başarılı olacağımız anlaşılmaktadır- Anayasamızın 60 maddesini köklü bir
şekilde değiştirmiş olacağız. Fevkalade önemli bir hadisedir, küçümsenmeyecek
bir hadisedir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
özellikle, 1991 yılından sonra partiler arasında oluşan uzlaşma komisyonları
marifetiyle, anayasa değişiklikleri üzerinde yoğun çabalar sarf edilmiştir. Bu
çabaların en kapsamlı sonuç verenlerinden bir tanesi, hepinizin bildiği gibi,
1995 yılında, yine, o günkü Uzlaşma Komisyonunun büyük gayretleri ve emeğiyle
ortaya çıkmış olan 15 maddelik değişiklik olmuştur. Şimdi, Partilerarası
Uzlaşma Komisyonu 37 maddeyle önümüze gelmiştir. Değerli milletvekilleri, bendeniz hem bu Uzlaşma
Komisyonunun bir üyesi olarak hem Uzlaşma Komisyonunun Alt Komisyon Başkanı
olarak hem de Anayasa Komisyonu Başkanı olarak buradan, başta, tüm siyasî
partilerimizin sayın genel başkanlarına ve partilerimizin değerli
yöneticilerine, grup yöneticilerine, Uzlaşma Komisyonunda görev alan değerli
arkadaşlarıma, Uzlaşma Komisyonumuzun Başkanlığını yapan Değerli Ankara
Milletvekilimiz, Devlet Bakanımız Sayın Nejat Arseven'e, Anayasa Komisyonu
üyelerimize teşekkür ediyorum. Gerçekten, baştan sona tam bir uzlaşı anlayışı
içerisinde, büyük ve titiz emek vermişlerdir. Gelinen nokta fevkalade önemli
bir noktadır. Bu çalışmalarımızda Komisyonumuz, bireyi öne çıkaran özürlüklere
inanç, cumhuriyetin temel nitelikleri, üniter devlet, insan hakları, hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını vazgeçilmez görüş ve inanç olarak kabul
etmiştir. Tüm müzakereler, tüm uzlaşı arayışları bu çerçevede oluşmuş ve
gelişmiştir. Uzlaşma Komisyonunda, 5 siyasî partiden gelen temsilci
arkadaşlarımızla yaptığımız mesai, yaz tatili süresi içerisinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki siyasî partilerin sayısının 6'ya çıkmasıyla, Anayasa
Komisyonumuza 6 ncı partinin de katılımıyla, baştan buyana aynı anlayış, aynı
heyecan içinde çalışıyor gibi Anayasa Komisyonumuzda teklif görüşülmüş ve kabul
edilmiştir. 37 maddenin 34 maddesinin oybirliğiyle, 3 maddesinin oyçokluğuyla
geçmiş olmasını burada kayda değer buluyorum. 6 partimizin grup sözcüleri,
hepimizin faydalanacağı, istifade edeceği çok güzel şeyler söylediler. Kişisel
konuşma yapan değerli arkadaşım da faydalı görüşler ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, bu konuşmaların hiçbir tanesinde,
esasa müteallik, bu 37 maddelik değişiklik paketini ağır bir şekilde eleştiren
bir görüş ortaya konmadı. Tüm sözcüler fevkalade olumlu bir katkıda bulundular;
teşekkür ediyorum. Bu değişiklik paketinin yeterli olmadığını ifade ettiler;
zaten, bugüne kadar hiçbir sözcü de bu değişiklik paketinin baştan sona yeterli
olduğunu ifade etmedi; biz de, Komisyon olarak, böyle bir iddia içerisinde
değiliz. Bu bir mütevazı demokratik açılım paketidir, bu bir mütevazı partiler
arasındaki uzlaşma kültürünün eseridir; buna sahip çıkmak, Türkiye Büyük Millet
Meclisini daha da yükseltecektir. Son yıllarda siyaset kurumuna, partilerimize, partiler
demokrasisine, particiye ve politikacıya amansız saldırıların, insafsız
eleştirilerin, irdelemelerin ve hırpalamaların hüküm sürdüğü bir dönemde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir anayasa değişikliğini başarıyla yapmakla,
mutlaka, toplumda, kamuoyunda itibar kazanacaktır, itibarı artacaktır, en
azından, hak ettiği yerde durduğunu ve görevine devam ettiğini kanıtlamış
olacaktır. Ben, bu çalışmanın başarıyla sonuçlanacağına olan
ümidimi ve cesaretimi burada yapılan konuşmalardan sonra daha da
pekiştirmişimdir. Bazı arkadaşlarımız, konuşmalarında, kamuoyundan veya
belli mihraklardan gelen eleştirilerin belli hassas noktalara yönelik
olmasından şikâyet ettiler; ben de, aynı kanıda, aynı görüşteyim. Başta,
medyamızın ve tüm sivil toplum örgütlerinin, bu değişikliklerle ilgili ortaya
koydukları görüşleri hassas ayrışma noktalarına tahsis etmemeleri gerekir.
Bizim, hassas ayrışma noktalarımız çok azdır; önemlidir ama çok azdır. Bu
hassasiyete rağmen, Yüce Mecliste tenkit edilen tüm siyasî partilerin bir hatta
buluşuyor olmasını önemli bir merhale, önemli bir aşama olarak kabul ediyorum. Yine, bir arkadaşımız, 1982 Anayasasıyla ilgili,
hepimizin katıldığı, spesifik, somut birtakım eleştirileri ortaya koydular ve
bu Anayasanın, bir kriz anayasası olduğunu, bu Anayasaya bakıldığında, ülkeyi
kimin idare ettiğinin belli olmadığını söylediler. Değerli arkadaşlarım, biz, bu Anayasa üzerindeki
değişiklik çabalarımızı, çalışmalarımızı, hepinizin bildiği gibi, tamamlamış
değiliz. 1991'den bu yana, partilerarası uyum, daha sonra, uzlaşma komisyonu
olarak, on yıla yakın bir zamandır devam eden değişiklik çalışmaları, bu 37
maddeden oluşan paketin Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesinden sonra da
devam edecektir. Bilindiği gibi, haziran ayı sonunda 37 maddeden oluşan paketi
siyasî partilerimizin değerli genel başkanlarına arz ettikten sonra, uzlaşma
komisyonumuz 15 gün süren çalışmalarına devam etmiştir. Bu paketten hemen
sonra, biz, ikinci paket üzerinde, yani, Anayasamızın yürütme ve yargı
maddeleriyle ilgili, hükümleriyle ilgili çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Bu
çalışmalar burada bitmeyecektir; ama, bu paketle ilgili alınan başarı, elde
edilen başarı, bundan sonraki başarımızın da güvencesi ve moral kaynağı
olacaktır. O bakımdan, bu eleştirileri kabul etmekle beraber,
bunları bir tespit olarak alıyorum, bunları bir eleştiri olarak almıyorum;
zira, 1982 Anayasasıyla ilgili eleştirilerin muhatapları bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yoktur, ne siyasî parti olarak ne siyasetçi olarak. 1982
Anayasasını, gelmişiyle, geçmişiyle, hazırlanışıyla, o günkü yetkili kurullarda
kabul edilişiyle ele aldığımız zaman, Türk siyaset tarihindeki muhatapları
bugünkü bu Mecliste değildirler; eleştirilerimiz, olsa olsa, bu Meclisin
dışında, demokrasiyle ilgili mülahazalarının tartışılması gereken kişi ve
kurumlaradır. Bunları, pek tabiî ki bileceğiz, değerlendireceğiz; ama, hiçbir
zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bir alınganlık içerisinde
olmayacağız ve olmamalıyız. Bir de, bu değişikliklerin bir ev ödevi mi veya bir
dayatma mı gibi algılanması üzerinde hassasiyet gösterildi. Değerli arkadaşlarım, Sayın Hatiboğlu, bazı değişiklik
önerileri getireceklerini ifade ettiler; gayet tabiî ki, doğal haklarıdır.
Komisyonda da bu değişiklik önerileri gelmiştir, tartışılmıştır; kabul
edilenler vardır, kabul edilmeyenler vardır; ama, Saadet Partisi olarak
getirecekleri önerilerin kabul edilmemesi, bu metni, bu paketi bir dayatma
olarak ortaya koymaz; onu, maksadını aşan bir ifade olarak veya ben, yanlış
olarak algılamış olayım. İkincisi, bir ev ödevi midir bu; hayır. Eğer, meseleye,
Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkilerimiz açısından yaklaşıyorsak değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkilerimizin güncelleştiği ve önem
kazandığı yıllar son birkaç yıldır; oysa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha
özgür, daha çağdaş, daha demokrat bir anayasa arayışını 10 yıldır sürdürüyor;
bu uzlaşma ve uyum komisyonları bu konuda 10 yıldır çaba sarf ediyor, ter
döküyor. O bakımdan, bizim çalışmalarımızı Avrupa Birliğine endekslemek
fevkalade hatalı olur. Kaldı ki, biz, Avrupa Birliğine kendi hür irademizle
girmek istiyoruz, kimse bizi Avrupa Birliğine zorla üye yapmak istemiyor. Yeter
ki kabul etsinler, biz Avrupa Birliğine girmek istiyoruz, Avrupa ailesine dahil
olmak istiyoruz; biz, Kopenhag kriterlerini, Maastricht kriterlerini kendi
yaşantımızın içine almak istiyoruz. Dolayısıyla, kendi irademizle angaje
olduğumuz böyle bir sevdayı, böyle bir medeniyet hedefini, böylesine çağdaş bir
projeyi anayasayla endeksleyerek bir kompleks meselesi yapmayı fevkalade
sakıncalı bulurum. Bunlar kesinlikle bizim moralimizi bozmamalıdır. Bir husus da, özellikle terörle ilgili yaklaşımlarda,
Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen müessif terör olayından dolayı,
bizim çalışmalarımızı bu olayla irtibatlandırmak ve ilgilendirmek, bize,
Komisyonumuza, uzlaşma komisyonuna haksızlık olur. Biz, özellikle 38 inci
maddede öngördüğümüz değişiklikleri, aylar evvel, bu yılın başında konuştuğumuz
zaman, Uzlaşma Komisyonunda konuştuğumuz zaman, Anayasa Komisyonundan evvel
Uzlaşma Komisyonunda konuştuğumuz zaman Amerika'da böyle bir olay yoktu. Olsa
olsa bu konuyu, Batılı siyasetçilerin, Batılı dostlarımızın ve
müttefiklerimizin, yıllardan beri, Türkiye'nin öndüşüncelerine duyduğu hassasiyeti,
Batılı dostlarımızın ve müttefiklerimizin bize yaklaşımı olarak, pozitif olarak
almakta yarar görüyorum. Bu düşüncelerle, konuşan tüm siyasî parti
temsilcilerine, sözcülerine teşekkür ediyorum. Tekrar, huzurlarınızda, siyasî partilerimizin sayın
genel başkanlarına, grup yöneticilerine, Uzlaşma Komisyonu üyelerine, Anayasa
Komisyonu üyelerine ve siz değerli Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine,
verdiğiniz destekten, verdiğiniz cesaretten ve yürekten dolayı teşekkürlerimi
sunuyorum, saygılarımı sunuyorum aziz arkadaşlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan... Sayın Başkan... BAŞKAN - Size söz vereceğim efendim; bir dakika... Buyurun Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Değerli
Anayasa Komisyonu Başkanımız bir "dayatma" sözünü alarak ve bana
izafe ederek... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Duymuyoruz Sayın Başkan. Sesi
açarsanız daha güzel olur. BAŞKAN - Efendim, açacağız; bir dakika... Bu "açıl
susam açıl" deyince açılmaz yani, malumunuz; teknik, bu iş. Açıldı efendim; buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Açılmadı efendim. BAŞKAN - Efendim, lütfeder misiniz, yerinizi değiştirir
misiniz emaneten. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Belki daimî olur Sayın
Başkan. (DSP sıralarından "Hayırlı olsun" sesleri) BAŞKAN - Bilmem onu... Onu bilemem... Kendi yerinizdeki mikrofon açıldı efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Açıldı, değil mi efendim? BAŞKAN - Öbür taraf kabul etmedi sizi... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, tabiî
"belki..." BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, öbür taraf kabul etmedi, ne
yapayım?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim "belki daimî
olur" sözümü herkes kendine göre yorumladı... BAŞKAN - Yok, ben anladım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...ama, benim yorumum daha da
farklıdır. BAŞKAN - Ben anladım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Anladınız, değil mi efendim;
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Sayın Anayasa
Komisyonu Başkanımız, gerçekten, bu çalışmalara büyük katkısı olan
arkadaşımızdır. Ben "dayatma" sözünü şu maksatla söyledim; yani, şunu
vurgulamak için söyledim: Biz, Saadet Partisi Grubu olarak, hepsini
önemsiyoruz, bütün maddeleri önemsiyoruz; ama, hak ve özgürlükler, özellikle
çağdaş demokrasi açısından bazı maddeler var ki, onları daha da önemsiyoruz.
Eğer, bunların başına bir kaza gelecek olursa, bilesiniz ki, biz, bunun serbest
iradenin ötesinde bir dayatma olacağı endişesini taşıyacağımız için, kendi
düşüncelerimizi bir kere daha gözden geçireceğiz dedim. Meselenin böyle anlaşılmasını arz ediyorum efendim. BAŞKAN - Mesele anlaşıldı efendim; teşekkür ederim. Efendim, şimdi söz sırası İçel Milletvekili Sayın Edip
Özgenç'te. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon
Başkanımızın o güzel konuşmasından sonra yapacağım bu konuşma biraz sizleri
tedirgin eder gibi olur; ama, gönül arzu eder ki, ben konuştuktan sonra konuşsaydı
daha uygun bir davranış içerisinde olurdu diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hepinizin malumu olduğu üzere, anayasalar, bireylerin
temel hak ve özgürlüklerini en geniş biçimde düzenleyen ve güvence altına olan
bir hukukî kurumlardır. Birey ve devlet ilişkisinde denge sağlanırken,
bireylerin haklarını daraltan ve özünü zedeleyen sınırlamalara yer verilmemesi,
tüm anayasalar tarafından kabul edilmiş bir kuraldır. Çağdaş bir anayasa, hak ve özgürlükleri sağlar ve
onları güvence altına alırken bireyi özgürleştirir. Bu, en geniş anlamda
pozitif bir özgürlük anlayışıdır. Demokrasinin öznesi, özgür insandır. Ancak,
bireyin gerçek anlamda özgür olduğu bir toplumda, seçmenin, seçilmenin ve
demokrasinin değeri tam olur. Oysaki, bugün yürürlükte olan 1982 Anayasası önce hak
ve özgürlükleri belirlemiş, sonra onları sınırlama, kullanımını durdurma ve
hatta kaldırma yoluyla istisnaları öylesine geniş bir biçimde düzenlemiştir ki,
hak ve özgürlük istisna, sınırlama ve kısıtlamalar kural haline dönüşmüştür.
Anayasamızın antidemokratik yorumlara açık bu karakteri, Türkiye'nin önünü
tıkamakta, sistemi kilitlemekte, yetki ve sorumluluk karmaşasına yol açarak
millî iradenin üstünlüğünü zedelemektedir ve artık herkes bu Anayasa için,
özgürlükten korkan, vatandaşına güvenmeyen bir yaklaşımı sergiliyor şeklinde
bir tespitten yola çıkıyor. Bugün demokrasi ve insan hakları standartlarının
yükseltilmesi konusunda, en muhafazakâr partiler bile, yeni bir anayasa
ihtiyacından bahsediyor. Olağanüstü şartlarda ve olağanüstü zorlamalarla
yapılan anayasalar yerine, Türkiye'nin bugün olağan bir anayasa değişikliğine
ihtiyacı var. Bu itibarla, 1982 Anayasası biçimsel ve maddî açıdan
meşruluğu devamlı olarak tartışılıyor. Bu Anayasa, halk ya da halkın özgür
iradesiyle seçilen bir kurucu iktidar, bir parlamento tarafından değil,
kapatılan parlamentonun sıralarına oturtulan atanmış kişilerce yapılmış bir
anayasa olarak mütalaa ediliyor. Herkesin, sonuçları sorgulayacak, eşit
biçimde, zorsuz ve yasaksız katılımlarıyla hazırlanmış ve oylanmış bir anayasa
olduğu söylenemez. Bu düşünce tarzı, gerek Anayasa Mahkemesi Başkanı gerek
Yargıtay Başkanı gerekse Cumhurbaşkanımız tarafından ifade edilmiş olmakla,
değişim ihtiyacı büyük bir önem taşıyor. Anayasamızın dibacesi, Anayasamızın dayandığı fikrî
değerleri özetleyen metinleri ihtiva ediyor. Bu Anayasada düşünce özgürlüğünü
sınırlayan düzenlemenin kalması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen
ilkelere ters düştüğü gibi, Türk demokrasisinin gelişmesini de engelliyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de insan
hakları sorununun son yıllarda yoğun bir şekilde tartışılması, daha önceki
dönemlerde böyle bir sorunumuz olmadığı anlamına gelmemektedir. İnsan hakları
sorununun, gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde ele alınmasının bu
döneme rastlaması, büyük ölçüde, devletimizin, Türkiye'nin bu dönemine ilişkin
dışpolitika hedefleriyle ilgilidir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylık süreci, insan
hakları alanında ciddî adımlar atılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Türkiye,
bugüne kadar, terörle mücadeleyi ileri sürerek bu reformların
gerçekleştirilmesini sürekli olarak ertelemişti. Türkiye'de insan hakları
sorununun son dönemde sıklıkla tartışılır olması, salt Avrupa Birliğine
adaylığın gerekleriyle açıklanamaz. Özellikle, 1990'larda şekillenmeye başlayan
yeni dünya düzeninde insan haklarının işgal ettiği merkezî konum, uluslararası
siyasal aktörlerin Türkiye'ye yönelik insan hakları politikalarını etkilemiştir.
Uluslararası sistemdeki güç yayılması olgusundan yararlanan insan hakları
örgütleri, etkinliklerini artırmışlar, bu çerçevede Türkiye'de yaşanan insan
hakları ihlallerini çeşitli uluslararası platformlarda dile getirip eleştirmeye
başlamışlardır. Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlalleri, yalnızca
uluslararası insan hakları örgütleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çeşitli
uluslararası örgütler ve Batılı ülkelerce değil, Türkiye içerisindeki resmî ve
gayri resmî çevrelerce de dile getirilmiştir. Türkiye'ye ilişkin hazırlanan
çeşitli raporlarda insan hakları ihlallerinin yaygın bir şekilde yaşandığı
ifade edilmiş ve belirtilmiştir. Şubat 1999'a kadar Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine açılan davalardan 106 dava yaşama hakkının ihlaliyle, 109 dava
işkence ve insanlıkdışı muameleyle, 129 dava kişi güvenliği ihlaliyle, 232 dava
adil yargılanma hakkıyla, 128 dava düşünce, din ve vicdan hürriyetiyle ve 10
dava toplantı ve örgütlenme hürriyetiyle ilgilidir. Türk resmî kurumları tarafından hazırlanan "Türkiye'de
İnsan Hakları" konulu raporda dahi, Türkiye'de insan hakları ihlallerinin
varlığı, maalesef, kabul edilmiştir. Türkiye bir yandan Avrupa'yla entegrasyon sürecine
girerek, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenliği İşbirliği
Teşkilatı ve Avrupa Birliğine adaylık çerçevesindeki uluslararası
yükümlülüklerini yerine getirmek ve gerekse kendi halkıyla arasında var olan
güven bunalımını giderip toplumsal barışı güçlü bir biçimde teşhis etmek için
insan hakları sorununu çözmek zorundadır. Türkiye, bu yüzyılda, baskıcı, insanına değer vermeyen
bir ülke olarak yer almak istemiyor ve bu konudaki olumsuz görüntüsünü
değiştirmek istiyorsa, vakit geçirmeden, uluslararası sözleşmelere uygun bir
şekilde içhukuk düzenlemeleri yapması gerekiyor. Bu amaçla, başta Anayasa olmak
üzere, yasalarda mevcut olan ve insan hakları anlayışıyla bağdaşmayan
düzenlemelerin ayıklanması gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, içleri boşaltılmamış,
sulandırılmamış, evrensel kavramlarla düşünen; üreten, dünyanın kıyısında köşesinde
değil odağında yer alan; tarihe maruz kalan değil tarih yapan; çağın ruhuna
denk düşen bir Türkiye istiyorsak, bu düzenlemeyi yapmak zorundayız. Birçok
kişi, bu Parlamento bu değişikliği yapamaz diye düşünüyor. Ülkemizde ilk defa
gerçekleşecek olan bu değişikliği Yüce Milletimizin seçtiği bu Parlamentonun
başaracağına inancımız tamdır. Bu çalışmalarımız ve bu yolda aldığımız mesafe,
ülkenin geleceği için çok önemli imkânlar yaratacaktır. Bu çalışma birliği,
ikinci anayasa paketinin hazırlanmasında Yüce Milletimizin ve Yüce
Parlamentomuzun ne denli güç ve işbirliği içerisinde olduğunun açık bir kanıtı
olacaktır. Bu itibarla, sözlerime son verirken, hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. Bu anayasa değişikliğinin Yüce Milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlandı;
ancak, İçtüzüğün 81 inci ve 60 ıncı
maddelerine göre, 10 dakikalık soru ve cevap işlemine geçiyorum. Sayın Yıldırım, buyurun efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
öncelikle, yasama yılının hayırlı olmasını diliyorum. Delaletinizle, Komisyon Başkanından aşağıdaki soruları
sormak istiyorum: 1- İkinci anayasa paketi ne zaman gündeme gelecektir? 2- Milletin ve sivil toplum örgütlerinin isteği
doğrultusunda ülkenin gerçeklerine uygun seçim reformunun süratle yapılması
için, Anayasa Komisyonu Başkanı olarak, bir öncü görev üstlenmeyi düşünüyor
musunuz? Teşekkür eder, saygılar sunarım. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -Sayın Başkan, aracılığınızla
-Komisyon Başkanımız veya ilgili Bakanımız cevap verebilir- sualimi arz
ediyorum. Temel haklarla ilgili çerçeve 2 nci, Anayasanın 13 üncü maddesinde
yer alan ve Uyum Komisyonu tarafından kabul edilen daha önceki metin, Anayasa
Komisyonunda bir kelime ilavesiyle değerlendirmeye alınmıştır. Yani, burada
deniliyor ki: "Temel hak ve hürriyetler, yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." Burada "ölçülülük" kavramından ne
kastedilmiştir? Uyum Komisyonundan sonra Anayasa Komisyonunda "Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik ve laik toplum düzeni kavramı" denilerek
"laik toplum" kavramı getirilmiştir. Laik toplum, gerek 61
Anayasasında gerekse 82 Anayasasında, devletin nitelikleri sayılırken
"laik devlet" kavramı konulmuş; ancak, ilk defa bir "laik toplum"
niteliği getirilmek isteniyor. Bundan neyi kastediyorsunuz? Buna bir açılım
getirilecek mi? Ve bu "ölçülülük" sözüyle neyi ifade ediyorsunuz?
Hukukta hangi terimden alınmış, aktarılmıştır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Güngör. ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Başkan, aracılığınızla sormak
istiyorum: Değişiklik teklifinin 1 inci maddesiyle Anayasamızın başlangıç
metninin beşinci paragrafının başında bulunan "hiçbir düşünce ve
mülahazanın" yerine "hiçbir faaliyetin" olarak değiştirilmesi
teklif ediliyor. Bu madde, daha sonraki, Anayasamızın 14 üncü maddesinde de
yine "faaliyet" olarak değişikliğe yöneliyor. Şimdi sormak istiyorum: Faaliyetten kastedilen nedir?
Mesela, bir gazete köşesinde yazı yazmak, bir dergide makale yazmak,
televizyonda konuşma yapmak veya bir konferansta konuşmacı olarak konuşmak,
açık oturumda konuşmak, bir miting meydanında konuşmak veya yürüyüş yapmak;
bunlar faaliyet midir; değilse faaliyetten kasıt nedir? Konunun açıklanmasını
arz ediyorum efendim. Sağolun. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Enginyurt... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Vazgeçtim. BAŞKAN - Tamam, peki efendim. Buyurun efendim, cevaplar. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Yıldırım ikinci anayasa paketinin ne
zaman geleceğini sordular. Ben konuşmamda da kısmen anlatmaya çalıştım. Biz,
Uzlaşma Komisyonu alt komisyonunda, önce 51 maddede değişiklik ihtiyacını
tespit etmiştik, daha sonra bunu daha muhtasar hale, özet hale getirdik işin pratiği
açısından ve 37 maddeyle siyasî partilerimizin huzuruna çıktık. Şimdi, değerli imzalarınızla Meclis Başkanlığına ve
Komisyonumuza gelen bu 37 maddelik paket burada kabul görüp geçtikten sonra
Uzlaşma Komisyonumuz çalışmalarını sürdürecektir. Esasen, haziran ayının son on
günü içerisinde, bu 37 madde üzerindeki uzlaşmaya rağmen, biz, ikinci paket
üzerindeki çalışmalarımıza, Sayın Arseven ve tüm Uzlaşma Komisyonu üyeleri
başlamıştık, mesafe de almıştık; ancak, Meclis, çalışmalarına ara verdi ve
bugünlere geldik. Şimdi, bu paket Meclisten geçer geçmez, Uzlaşma Komisyonumuz,
yürütme ve yargı maddelerinden, kaldığımız yerden çalışmalarını sürdürecektir.
Pek tabiî ki, yine, partilerimizin bu konudaki desteği ve gayretiyle bunu
yapacağız. Seçim Yasasıyla ilgili bir çalışmamız var mı diye
soruldu. Anayasa Komisyonumuzda bekleyen, partilerin üzerinde mutabakata
vardığı kapsamlı bir Seçim Yasası değişiklik teklifi söz konusu değildir,
yoktur. Şimdi, sanıyorum, Uzlaşma Komisyonu, günü geldiğinde konuyu tartışacak
ve bu konularda da çalışmalarını sürdürecektir; ama, Anayasa değişikliğine
ilişkin çalışmalar bitmeden Seçim Yasasıyla ve Siyasî Partiler Yasasıyla ilgili
çalışmalara geçmenin ne kadar yanlış olacağını takdir edersiniz. Ancak, Anayasa
Komisyonu olarak, Anayasada yapılacak değişiklikler kadar Siyasî Partiler
Yasası ve Seçim Yasasında da daha adil, daha demokrat bir değişikliği
öngörüyoruz, arzu ediyoruz; arkadaşlarımız da bu eğilim içerisindedirler. Sayın Uzunkaya, 13 üncü maddede öngörülen değişiklikle ilgili
bir hususu sormaktadır. Biliyorsunuz, 13 üncü maddede, cumhuriyetin temel
nitelikleri sayıldıktan sonra, laiklik, bu temel niteliklerin başında gelir; o
bakımdan, bir ilave olarak görmemek lazımdır; cumhuriyetin temel nitelikleri
arasında temel bir unsur olarak tekrarlanmıştır. Bu ölçülülükten ne kastediliyor diye soruldu. Değerli
arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bazı kriterleri var, bu
kriterlerden bir tanesi de ölçülülüktür; hukuk literatürümüze yeni girmekle
beraber, bunu "dengeli" olarak alabiliriz "adil" olarak
alabiliriz. Pek tabiî ki, bunu, uygulayıcılar en iyi şekilde
değerlendireceklerdir; ama, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden esinlendiğimize
göre, bu anlayışın, bu yaklaşımın da o anlamda olması kaçınılmaz bir tespit
olacaktır. Sayın Güngör, başlangıç kısmında -beşinci fıkrada-
hiçbir düşünce ve mülahazanın korunmayacağı haller sayılırken, burada bir
değişiklik öngörüldü "hiçbir faaliyetin" şeklinde değiştirildi. Bu
faaliyetten kasıt nedir; faaliyet, fiilden gelir. Netice olarak, Sayın
Güngör'ün somut olarak, spesifik olarak sorduğu "birtakım hususları
içermekte midir" sorusuna şu cevabı verebiliriz: Şimdi, biz, burada, genel
olarak, düşünceye doğrudan doğruya getirilen sınırlandırmaları kaldırıyoruz.
Buradan hareket ettiğimiz zaman "faaliyet"i, arkadaşlarımızın,
uygulayıcıların, netice olarak, bir genel sınırlama maddesi olarak
değerlendireceğine inanıyorum. Değerli arkadaşlarımın -3 arkadaşımın- sualleri bundan
ibaretti; sanıyorum, arkadaşlarıma yardımcı oldum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Efendim, sorular cevaplandırılmıştır. Sayın milletvekilleri, anayasa değişikliğine dair
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama
yapacağız. Anayasa ve İçtüzüğün istediği gizliliğin bütün icaplarını yerine
getirmek için, gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon
sıralarında yer alan kâtip üye, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri
yeşil, biri kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü bir zarf verecek.
Pul ve zarf verilen milletvekili, ad defterinde işaretlenecektir. Bu pullardan
beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade
etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile bir
mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettirdikten sonra, oy
hücresine girecek, oy olarak kullanacağı pulu hücrede zarfın içerisine koyarak
zarfı yapıştıracak. Diğer iki pulu ise, hücre içerisinde bulunan ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahara, hücreden çıkacak olan üye, oy pusulasının
bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekillerine, pul ve zarf verilmeyecektir. Şimdi teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli
oylamaya başlayacağız efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, gizli oylama
konusunda İçtüzüğümüzün 94 üncü maddesi der ki: "...birinci ve ikinci
görüşmelerde, maddelerin kabulü ile ikinci görüşmenin.sonunda tümünün kabulü
üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür." Farz edelim ki, reddedildi; o zaman, İçtüzük hükmüne
göre işlem yapamayız. Bana göre, birinci oylamada maddelere geçilmesi, işaret
oyuyla yapılmalıdır; yani, İçtüzük hükmü çok açıktır. BAŞKAN - Sayın Başkan, sizin engin tecrübeleriniz var;
ama, bugüne kadar anayasa değişikliği bu şekilde yapılmış; müsaade ederseniz,
devam edeceğim. Ancak, iki Kâtip Üyeye ihtiyacımız var. Sayın Tevhit Karakaya ?..Burada. Sayın Cahit Savaş Yazıcı?.. Buradalar. Herkes yerini aldı. Önce, İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Menderes'i
çağırıyorum (Oyların toplanmasına başlandı) BAŞKAN - Efendim, sayın genel başkanlar arzu
ediyorlarsa adlarını okutmadan evvel oy kullanabilirler. Sayın Kutan, buyurun. Buyurun Sayın Başbakan. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN - Vekâlet verenleri okuyorum: Turizm Bakanı Mustafa Taşar, yerine oy kullanmak üzere,
Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'i; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan, yerine oy
kullanmak üzere, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'yı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, yerine
oy kullanmak üzere, Devlet Bakanı Nejat Arseven'i; Devlet Bakanı Tunca Toskay, yerine oy kullanmak üzere,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'i; Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, yerine
oy kullanmak üzere, Sağlık Bakanı Osman Durmuş'u; Dışişleri Bakanı İsmail Cem, yerine oy kullanmak üzere,
Orman Bakanı Nami Çağan'ı; Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, yerine oy kullanmak
üzere, Devlet Bakanı Fikret Ünlü'yü; Devlet Bakanı Faruk Bal, yerine oy kullanmak üzere,
Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nu; Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay, yerine oy
kullanmak üzere, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'i; Çevre Bakanı Fevzi Aytekin, yerine oy kullanmak üzere,
Kültür Bakanı İstemihan Talay'ı; Yetkilendirmişlerdir. Bilgilerinize sunulur. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?
Yok. Efendim, oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın ve Kâtip Üyelere verilsin. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, oyumu
kullanmadım... BAŞKAN - Kapattık efendim... Anons ettim... (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin
maddelerine geçilmesinin gizli oylamasının neticesini arz ediyorum:
Sayın milletvekilleri, bu sonuca göre, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. Hayırlı olsun diyorum. Alınan karar gereğince, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam etmek için, 25 Eylül 2001 Salı günü saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı olsun, hayırlı akşamlar efendim. Kapanma Saati
: 19.31 |
|