Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 68       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

125 inci Birleşim

26 . 6 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmındaki sıralamanın ve Genel Kurulun çalışma süresinin yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94,  2/232,  2/286,  2/307,  2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler  ve  Plan  ve  Bütçe  Komisyonları  raporları  (1/755,  1/689,  2/699) (S. Sayısı : 666)

4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

7. - Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/797, 2/760) (S. Sayısı : 679)

8. - Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/823, 2/6, 2/126, 2/144, 2/466, 2/537) (S. Sayısı : 695)

9. - Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporları (1/703, 2/372) (S. Sayısı: 721)

10. - Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/861) (S. Sayısı : 714)

11. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/614) (S. Sayısı : 702)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - ANAP Grup Başkanvekili ve Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, konuşması sırasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/4136)

2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4199)

3. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, TPAO ve TPIC firmasının yurt dışı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4379)

4. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuğlu'nun, imam hatip lisesi mezunu emniyet personeline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/4394)

5. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, Özelleştirme Yüksek Kurulundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/4405)

6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, son beş yılda oluşturulan üst kurullara ve üst düzey yöneticilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4406)

7. - Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Tahkim Yasası çıkarıldıktan sonra yapılan enerji ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4436)

8. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, yazılı basında yayımlanan "Bir'den Enerji Andıçı" başlıklı habere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4440)

9. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara'ya bağlı bazı köylerde yaşanan kuraklık ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4458)

10. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Antakya ve çevresinde meydana gelen son sel felaketinden sonraki çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4472)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Recai Kutan, Fazilet Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Anayasa Mahkemesinin, Fazilet Partisinin temelli kapatılmasına ve kapatma kararının verildiği tarihte parti tüzelkişiliğinin sona ermesine dair kararı gereğince, Fazilet Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün faaliyetlerinin sona ermiş bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarının hükümete geri verildiği açıklandı.

Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, (6/1439) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Türkiye-ABD Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün, Lahey'de düzenlenen "Yolsuzlukla Mücadele ve Dürüstlüğün Korunması Küresel II.Forumu" başlıklı konferansa katılmak üzere bir heyetle birlikte Hollanda'ya resmî ziyaretine İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yargıya müdahalede bulunduğu iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/15) gündeme alınmasının, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)(S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/53)(S.Sayısı: 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699)(S.Sayısı: 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/754, 1/692)(S.Sayısı: 675),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının (1/418, 2/87)(S.Sayısı: 683) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Genel Kurulu ziyaret eden Federal Almanya Cumhuriyeti Adalet Bakanı Herta Daeubler-Gmelin ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.

26 Haziran 2001 Salı günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.50'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Sebahattin Karakelle

Burhan Orhan

 

Erzincan

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Cahit Savaş Yazıcı

Hüseyin Çelik

 

İstanbul

Van

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


No. : 172

II. - GELEN KÂĞITLAR

26. 6 . 2001 SALI

Tasarı

1. – Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/884) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.6.2001)

Teklif

1. –  Antalya Milletvekili A. Sancar Sayın ve 3 Arkadaşının; Yapı Denetimi ve Yetkin Mühendislik Mimarlık Hakkında Kanun Teklifi (2/787) (Adalet ve İçişleri ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.6.2001)

Tezkereler

1. –  Şemdin Sakık Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/853) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

2. –  İzmir Milletvekili Yusuf Kırkpınar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/854) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

Raporlar

1. –  Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/697) (S. Sayısı: 729) (Dağıtma tarihi : 26.6.2001) (GÜNDEME)

2. –  Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/870) (S. Sayısı: 730) (Dağıtma tarihi : 26.6.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. –  Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, kamu kurum ve kuruluşlarında taşeron aracılığıyla çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4560) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

2. –  Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, borçlu bankalara ve yurtdışı kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4561) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

3. –  Adana Milletvekili Ali Gören'in, ekonomik kriz öncesi ve sonrasında yaşanan intihar olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4562) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

4. –  Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Sümer Holding İzmir Basma Sanayiinde işçilere süresiz izin verilmesine  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4563) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001)

Süresi  İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı  Soru Önergeleri

1. – Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın, bir petrol firmasının LPG tesisleri için izin alıp almadığına  ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4191)

2. – Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın, iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4197)

3. – Samsun Milletvekili Musa  Uzunkaya'nın, Darwin'in Teorisinin okullarda ders olarak okutulmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4203)

4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet  Elkatmış'ın, Kapadokya Bölgesi için çevre planının yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4206)

5. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Emlak Bankasının armatörlerin borçlarını  erteleyeceği yönündeki haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4214)

6. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu'nun kuruluşu ve işleyişine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/4221)

7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bazı firmalara ayrımcı uygulama yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4233)

8. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar hakkında düzenlenen raporlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4239)

9. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Halk Bankası Genel Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4240)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

26 Haziran 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşimini açıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama...

BAŞKAN - Sayın Güven, bir dakika sabredin lütfen...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben talepte bulunayım da efendim.

BAŞKAN - Sizin talepte bulunma hakkınız yok, benim takdir hakkım var; lütfen, buna itibar ediniz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Var... Var... 

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sayın milletvekillerinin sisteme girmelerini; giremeyen arkadaşımız olursa, teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; saat 14.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.07

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.33

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Birinci Oturumda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağım ve toplantı yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır. Önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmındaki sıralamanın ve Genel Kurulun çalışma süresinin yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26 Haziran 2001 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Emrehan Halıcı

Oktay Vural

Nihat Gökbulut

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 679 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına; 10 uncu sırasında yer alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 287 nci sırasında yer alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer alan 714 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına; 14 üncü sırasında yer alan 702 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 288 inci  sırasında yer alan 722 sıra sayılı kanun tasarısının, 12 nci sırasına; 8 inci sırasında yer alan 681 sıra sayılı kanun tasarısının,  13 üncü sırasına;  26 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 14 üncü sırasına; aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 729 sıra sayılı kanun tasarısının, 15 inci sırasına; 273 üncü sırasında yer alan 698 sıra sayılı kanun tasarısının, 16 ncı sırasına; 16 ncı sırasında yer alan 688 sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına; 7 nci sırasında yer alan 711 sıra sayılı kanun tasarısının, 18 inci sırasına, 266 ncı sırasında yer alan 687 sıra sayılı kanun tasarısının, 19 uncu sırasına; 262 nci sırasında yer alan 678 sıra sayılı kanun tasarısının, 20 nci sırasına; 23 üncü sırasında yer alan 194 sıra sayılı kanun tasarının, 21 inci sırasına; 13 üncü sırasında yer alan 707 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir.

2- 26 Haziran 2001 Salı günü, gündemin 14 üncü sırasına, 27 Haziran 2001 Çarşamba günü, gündemin 18 inci sırasına ve 28 Haziran 2001 Perşembe günü de, gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, önerinin aleyhinde söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Gurubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, son günlerde, siyasî hayatta çok değişken bir görüntü var. Burada, her parlamenterin görevi, demokrasiye katkı sağlamaktır, demokrasiyi Avrupa normlarına gelecek biçimde ayakta tutmaktır; ama, gelin görün ki, Türkiye'de, demokrasi, arzu edildiği seviyeye kadar gitmiyor, tersine, geriye doğru bir sayma var ve hükümet, özellikle muhalefetten pek hoşlanmadığı için, muhalefetin sesini kısacak şekilde, İçtüzük değişikliğinden başlayarak bir seri önlemler alıyor; ama, ben, şunu rahatlıkla size söylüyorum: Demokrasiyi kurum ve kurallarıyla geliştirecek işlemlerin içine girmezseniz, muhalefetin sesini de kısma işlemine devam ederseniz, bir gün, bu salonda, muhalefetsiz ve demokrasisiz bir salon olmaktan öteye gidemeyeceksiniz, bunu bilin... Siz, bunu bilin... (DYP sıralarından alkışlar) Onun için, gelin, yanlış neredeyse, o yanlışın üstüne parmağımızı basalım ve birlikte doğruları araştıralım. Eğer bu şekilde olursa, yani, muhalefetin içinde bulunmadığı bir Meclis olursa; demokrasi, Avrupa normlarına uygun olmayan bir demokrasi olursa, yarım bir demokrasi olursa, siz, bırakın Avrupa Birliğine girmeyi, sizi kapısının önünden bile geçirmezler; bırakın girmeyi, o mahallenin önüne bile sizi yaklaştırmazlar. Onun için, gelin, şu işi beraberce bir konsensüsle çözmenin yollarını arayalım. Eğer böyle devam ederseniz... Bakın, ne diyoruz, iki seneye yakın bir çalışma ürünü var ortada. Bugün için 35 maddesi değişmelidir dedi arkadaşlarımız; yarın, 70 maddesi, belki, bütün maddeler elden geçecek. Hem komisyona üye vereceksiniz... Değerli bir başkan ve değerli arkadaşlar, beraber, iki yılın ortaya çıkardığı bir durumu, bütün Türkiye istiyor. Sabahleyin, değerli arkadaşlarla beraber bir toplantıda bulunduk -TÜSİAD'ın toplantısında- ne dediler bize; "Anayasayı eylüle bırakmayın, milletin bir morale ihtiyacı var. Siyasî Partiler Kanununu, aman, hemen çıkarın, Seçim Kanununu hemen çıkarın." Bütün kamuoyu bunu istiyor mu; istiyor. Peki, siz niye istemiyorsunuz? Niye atiye bırakma gayreti içindesiniz? Eğer, milletin şu ekonomik bunalım içinde bir şeye ihtiyacı varsa, bir morale ihtiyacı varsa, gelin, bu morali birlikte verelim, bir konsensüsle verelim. Ama, siz, bunu bırakıyorsunuz, açıkçası, sayın bakanların arzuları nispetinde yeni yeni kanun tasarılarını gündeme getirip, 20 tane kanun tasarısıyla karşımıza geliyorsunuz değerli arkadaşlar. Bunların bir kısmının hangi önceliği, hangi özelliği var? Yani, bir sayın bakan istedi diye, hemen o kanun tasarısı buraya getirilecek mi?! O zaman "aylardır niye beklettiniz" diye sormak lazım.

Değerli milletvekilleri, bakın, daha enteresanı -sizler dikkat ettiniz mi bilmiyorum, belki bir kısmınız etmiştir- "26 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 14 üncü sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 729 sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına" diye bir öneri getirdiniz. Hanginizin elinde var şu gelen kâğıt? Ben araştırdım, 26 Haziran 2001 tarihli gelen kâğıt daha basılmamış bile. Yani, bu öneriyi getiren arkadaşların dikkatine sunuyorum: Basılmamış, gelen kâğıdı olmayan bir tasarının, siz, nasıl, 48 saat geçmeden burada görüşülmesini istiyorsunuz? Yapmayın! Bu, en azından, bu Yüce Meclise hakarettir. Sizi, saygı kuralları içerisine davet ediyorum. Ben, inceledim, baktım; 26 haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtları bırakın, bugün 12.30 itibariyle, 22 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar dağıtıldı. Bakın, bugün, 22 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar dağıtıldı, 26 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar dağıtılmadı diyorum, daha basılmadı diyorum. Varsa, lütfen, Başkan bana göstersin.

Sayın Başkan, lütfen, gösterin bana Gelen Kâğıtları.

Değerli milletvekilleri, o zaman, birileri sizi meşgul ediyor; yalnız meşgul etmekle kalmıyor, sizi yanıltıyor. Bu acelecilik niye? Bir kanun enine boyuna tartışılmalı; bir kanun, sizin dikkatinizin süzgecinden geçmeli. Evet, konuşmuyorsunuz. Belki, değerli görüşlerinizi bize bildirme gereğini hissetmiyorsunuz. Bu olabilir, ona fazla bir şey demem; ama, hiç değilse, neyi görüşeceğinizi bilin değerli milletvekilleri. Daha, henüz, gelen kâğıtların basılmamış olanında yer aldığı iddia edilen bir kanun tasarısını, 48 saat geçmeden nasıl görüşürsünüz?! Hangi İçtüzük buna izin verir, hangi Anayasa buna izin verir, hangi mantık buna izin verir?! Bu nedenle, rica ediyorum, muhalefetle konsensüs sağlayın.

Bakın, 1980'e kadar, bütün seçim kanunları, önce Demokrat Parti-Halk Partisi, sonra Adalet Partisi-Halk Partisi içinde bir konsensüsle çıkarıldı. Sonradan bu değiştirildi; her parti, seçimden nasıl daha kârlı çıkarım zihniyeti içerisinde -kim olursa olsun, isim önemli değil- kendine mahsus seçim kanunları getirmeye çalıştı. Ne zaman; seçimlere çok kısa süre kala. Halbuki seçim kanunları, Türkiye'de uzun süre uygulanabilmeli; yani, bir kanun çıkaracaksak, bu, dört seçim, beş seçim, altı seçim, on seçim -sistemi kurarsınız- uygulanabilmeli, seçimden seçime seçim kanunu değişmemeli.

İşte, biz diyoruz ki, şu Anayasa değişikliklerini lütfen getirin. Yarın, komisyon, görevini süratle tamamlasın; eğrisiyle doğrusuyla... Niye; ondan sonra "üzüldük" demenize gerek kalmaz. Şimdi, herkes bir üzüntü beyan ediyor; "efendim, Fazilet Partisinin kapatılmasına üzüldük..." Bırakın canım bunu, bırakın bunu!

Eğer üzülmek istemiyorsanız, 69 uncu madde şuraya geldi mi, geldi; iki defa oylandı mı, oylandı. Neredeydiniz?..

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Biz buradaydık, siz yoktunuz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - 101 geçmedi diye, komisyon niye geri çekti? 101 geçmedi, geçmedi...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Geçti.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - 101 geçmedi, geçmedi... Aman efendim, yapmayın!.. 330 oyu, siz nereden aldığınızı zannediyorsunuz? 100'ünüz gelmemişti bile; yapmayın. Bende bütün rakamlar var; ama, bırakın...

Eğer 330 oy almışsa, tekrar birlikte oylanmasından niye vazgeçtiniz?

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Siz yoktunuz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Tamam, ben gelmedim, hiçbirimiz de oy vermedik; ama, siz, verdiniz mi 330 oy, geçtiniz mi bunu? 69'u geçtiniz; niye sonucu birlikte oylamadınız? Yani, 101 iki defa oylandı, reddolundu... Doğru, birileri belki Cumhurbaşkanı olmak istiyordu, onun için vermedi, birileri bilmem ne olduğu için vermedi... Ben ona karışmıyorum, o benim meselem değil; ama, o zaman, bakın, siz onun sonucunu almalıydınız. Şimdi, üzüntü duymak beyhude.

Onu da bırakın. Yine, üç sayın genel başkanın da imzasını havi kanun teklifiniz geldi mi Meclise; geldi. Sayın Komisyon Başkanı toplantıya çağırdı mı sizi; çağırdı. Anayasa Komisyonu üyelerinden bahsediyorum. Sonra ne oldu da vazgeçtiniz, onu bıraktınız orada? Hani, arzulusunuz, isteklisiniz canım, değiştireceksiniz... Eskisini gündeme getirme yerine, yeni teklif getirdiniz. Sonra ne oldu da vazgeçtiniz, sizi neler engelledi?

Şimdi, bütün bunlar birer gerçeğin ifadesidir. Onun için, getirin şu kanunu. Meclis, sizler, hepimiz çalışmaya alışkınız; sabahın 4'üne, 5'ine, 6'sına kadar çalışalım. Tatilse, bırakın, vazgeçin -zaten, vatandaş nezdinde gideceğiniz yer yok- biz burada çalışalım, şu Anayasayı değiştirelim.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Siz ne biliyorsunuz değiştirmeyeceğimizi?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Yok, millet biliyor canım... Sayın Albay, millet biliyor, millet biliyor; merak etme. Hem, o kadar güzel biliyor ki... Burada oturmanızın gerekçesi o olmasın.

Değerli arkadaşlarım, onun için, gelin, bırakın bunları; lafü güzafla uğraşacak vaktim yok benim. Bunlar lafü güzaf, bırakın bunları. Ha, millet, sizi, gereken sonuca erdirecektir; şu anda teessürlerini ifade etme yerine, sandığa gittiğiniz zaman, millet, size, teessürünü çok güzel şekilde beyan edecektir, hiç endişeniz olmasın diyorum ben buna.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Anayasayı getirin, 15 gün, 20 gün, 30 gün -neyse- çalışalım, değiştirelim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Eylülde gelecek.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - "Eylülde" demeyin, "Eylülde" demeyin... Bugün... Bugün... Bugün getirin, bugün çalışmaya başlayalım.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Nasıl gelsin canım?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şu kanunların yerine Anayasa değişikliğini görüşsek, arkasından Siyasî Partiler Kanununu, Seçim Kanununu çıkarsak daha iyi olmaz mı, olur; ama, sizin böyle bir niyetiniz yok. Siz her işi âhara bırakmakla ünlüsünüz, siz Türkiye'nin gerçeklerine değil de, bazılarının gerçeklerine uygun kanun çıkarmakla ünlüsünüz ve çok kanun çıkarmakla ünlüsünüz; ama, çok kanun çıkarmakla alınacak sonucu da, işte, Avrupa Birliğine gittiğiniz zaman görüyorsunuz, işte, Avrupa'ya gittiğiniz zaman görüyorsunuz ve siz, bu kafayla -açık söylüyorum- bu düşünceyle devam ederseniz değerli milletvekilleri, göreceksiniz, değerli Parlamento, bu Meclis, muhalefetsiz,  Anayasasını özümleyemeyen ve demokrasisi yarım bir  Meclis olarak  tarihe geçecektir.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güven.

Önerinin aleyhinde olmak üzere Sayın Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partisi gruplarının getirdiği bir öneri üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarımız harikalar yaratıyor; dört günde ondokuz tane tasarı getirmiş. Diyor ki, ben, ondokuz tane tasarı getirdim, dört günde bunları çıkaracağız. Bu harikalar yaratan iktidarımızın getirdiği tasarıların içinde ne olduğunu biliyor mu o iktidar grubu arkadaşlarımız? Herhalde biliyordur; çünkü, kendilerini haberdar ediyorlar. Mesela, birisi Enerji Piyasası Kanunu. Bu Enerji Piyasası Kanunu nedir biliyor musunuz? Biliyorsunuz herhalde. Medya patronları 30 Hazirana kadar enerji ihalelerini alacaktı, RTÜK Kanunu enerji ihalelerinin alınması önündeki engelleri kaldıracaktı, 30 Haziranda bu yürürlüğe girecekti; ama, Cumhurbaşkanımız RTÜK Kanununu veto edince, bu medya patronlarının emrine göre hareket eden yüce iktidarımız bunlara nasıl yaranacak; yeni bir kanun getirdi. Bu 30 Haziranı 31 Ekime erteliyorsunuz. Kime faydası var bunun? Medya patronları için bu Meclis bu kadar oyuncak hale getirilir mi sayın milletvekilleri? Yani, enerji ihalelerine medya patronlarının yeniden girmesi için Cumhurbaşkanının veto ettiği kanunu, ekim ayında, aynen, noktasına bile dokunmadan çıkaracağız diyorsunuz ve ondan sonra da medya patronları, siz yine bizi desteklemeye devam edin, biz sizin her istediğinizi yerine getireceğiz, yeter ki, siz karayı ak, akı kara gösterin, bitmiş, tükenmiş ekonomiyi, harikalar yaratan ekonomi diye gösterin, biz de bu halkı sonuna kadar aldatalım diyorsunuz. Bu nasıl bir şey, ben anlamıyorum.

Bir defa, Fazilet Partili arkadaşlarımız... Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı... Haklı veya haksız... Bu Meclis beşte 1 oranında -bünye- yara aldı. Sağlıklı demokrasilerde, iktidar grubu, en azından, bunu bir ganimet olarak kabul ederek hareket etmez. Siz şimdi ne yapıyorsunuz; Fazilet Partili arkadaşlarımız gelmiyor, Doğru Yol Partisi de, bir tasarının tümü üzerinde, çıkacak, 20 dakika konuşacak, maddeler üzerinde de 5 dakika konuşacak; bunu ganimet kabul ediyorsunuz ve Parlamentoda istediğiniz kanunları çıkarıyorsunuz. Demokraside bu olmaz beyler, demokrasi gelenekleri teşekkül etmiş ülkelerde bu olmaz. Kime ve nasıl hizmet ettiğiniz belli olmayan birtakım yöneticilerinizin talimatıyla bu Meclis bu kadar itibardan düşürülemez.

Getirdiğiniz bir diğer tasarı; Memurin Muhakematı Hakkında Kanunda değişiklik yapıyorsunuz. Niye yapıyorsunuz; suiistimallere karışan genel müdürlere, müsteşarlara soruşturma yolunu kapatmak istiyorsunuz. Böyle şey olur mu? Yani, bu memlekette, insanlar hırsızlığın daniskasını yapacak, ahlaksızlığın daniskasını yapacak, ondan sonra da mahkeme karşısına çıkarmayacaksınız. Acaba, böyle kanunlar geldikten sonra, bu memlekette kim dürüst çalışacak? Soruyorum size. Kim çalışacak?.. Getirdiğiniz 20 tane tasarıyla, hangi vatandaşın hangi sorununu çözüyorsunuz; esnafın sorununu mu çözüyorsunuz, memurun sorununu mu çözüyorsunuz, aç kalan insanların sorununu mu çözüyorsunuz? İnsanlar aç... Dün burada bir olay anlattım size. Kadın, çocuğuyla trafik kazası geçiriyor, 4 veya 5 yaşındaki çocuğu için -çocuk aslında ölmüş; ama, hastaneye giderken- diyor ki: "Bu çocuk dört gündür bir şey yememiş; rica ediyorum, bir ekmek verin." Çocuk ölmüş... Bunu minibüste anlatıyorlar, oradaki bir kadın buna "iyi olmuş" diye tepki gösterince, diyor ki "yahu, iyi ki öldü, yoksa, ölmeseydi de bizim gibi -başka bir kelime var da- ahlaksız mı olsaydı?" Siz sokağa çıkmıyor musunuz; bu insanların içinde bulunduğu sefaleti görmüyor musunuz; bu insanların içine düştüğü, yaşama koşullarının yok olduğu bir ortamı görmüyor musunuz sayın milletvekilleri?

Ben anlamıyorum; yani, sizin işiniz gücünüz yolsuzlukların üstünü mü örtmektir? Bakın, bu ekonomik programı, ben bir gün internette okudum. Orada şöyle bir cümle sarf ediyorsunuz: "Yolsuzluklarla mücadelenin önlenmesi temel hedefimizdir." Açın okuyun. "Yolsuzluklarla mücadelenin önlenmesi temel hedefimizdir" diye, zaten, kendinizi tarif etmişsiniz. Açın, oradan okuyun. (DSP sıralarından gürültüler)

Şimdi, bakın, öyle şeyler getiriyorsunuz ki, acaba, hükümetiniz, buraya gelen kanun tasarılarının, tekliflerinin kaçını okuyor, kaçını imzalıyor, bunların hangisi memlekete faydalı kanunlar?

Şimdi, dün, gazetenin biri yazmış: "Artık, bundan sonra, et, süt, ekmek, şeker ve banka dışarıdan gelecek." Çok güzel; yani, o kadar güzel çalışıyorsunuz ki, ülkeyi her yönüyle bitiriyorsunuz! İhaleler suiistimallerle dolu, enerji ihaleleri suiistimallerle dolu, bankaların içi boşaltılmış... Bu memlekette... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, iktidarda olan insanlar konuşmaz. Bir şey varsa, getirir bu kürsüye, bu kürsüde konuşur. Benimle ilgili bir şey varsa getirirsiniz, elinizde her türlü imkânınız var. Ben, başkasının kefili değilim. Ben babama kefillik yapmam değerli arkadaşlar. Benim babamın da suçu varsa, yargılarsınız. Bu memleket, ancak, öyle kurtulur, yoksa "efendim, ben yaptım; ama, senin falanca adamın da yaptı..." Kim yapmışsa hepsi hırsız; yapan hırsızdır. Hırsızın da hesap vermesi lazım. Bu Meclisin de görevi, hırsızdan hesap sormaktır; hırsızdan hesap sorulması lazımdır. Bunun bahanesi olmaz değerli milletvekilleri. Onun için, eğer, bu Meclis, hakikaten, bu ülkenin daha büyük badirelere gitmesini istemiyorsa, sokakta halk isyanının çıkmasını istemiyorsa... Çünkü, halk isyanının çıkma ihtimali çok kuvvetle muhtemeldir. Neden; bugün 15-16 milyon işsizimiz vardır. Bankaları kapatıyoruz. Bankaları kapatıyoruz, sokağa atıyoruz insanları. Ee, şimdi, bu insanlar, kaybedecek bir şeyleri olmayınca ne yapacak?! Adamın evi yok, işi yok, çocuğuna ekmek götürecek durumu yok; böyle bir insanın, bir ülkede, o ülkenin insanlarına duyacağı bir sorumluluk var mıdır, o memleketin düzeninin korunması konusunda duyacağı bir sorumluluk var mıdır?!

Ama, öte tarafta, bakın, sayın milletvekilleri, otoyol müteahhitleri... Bir bakıyorsunuz, adamın 50 milyon dolarlık yatı var; bir bakıyorsunuz, 30 milyon dolarlık uçağı var. Şimdi, bunlar nasıl geldi?! Burada memleketimizi yönetenler, bu halkın, bu neslin hak etmediği, belki elli yıl, yüz yıl sonraki neslin refah payını haksız yere gasp ettiler.

Şimdi, değerli milletvekilleri, siz, kendi yorganınıza göre ayağınızı uzatmazsanız, devletin imkânlarını birtakım yandaşlarınıza peşkeş çektirir, onların suiistimallerini de örtbas ederseniz, o memlekette ne düzen olur, ne intizam olur.

Dün, burada, Başbakanla ilgili verilmiş bir gensoru görüşmesi vardı... Şimdi, efendim, suiistimal yapanlar hakkında soruşturma yapma yetkisini güvenlik kuvvetlerinin elinden alıyorsunuz. Jandarma niye karıştı... 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu açık. Yani, eğer jandarma bir suiistimali yakalamışsa, niye bunun önünü kesiyorsunuz?! Bunun kime faydası var?! Ondan sonra örtbas edildi. Bu örtbas edilen suiistimaller... Örtbas edildikten sonra, hâkimi korkutuyorsunuz, savcıyı korkutuyorsunuz, jandarmadan o yetkiyi alıyorsunuz, polis zaten bu konuda herhangi ciddî bir araştırma yapmaz... Ondan sonra, buraya gelen hiçbir Meclis araştırması ve soruşturmasına oy verilmiyor. Memleketin hali de ortada... Bundan sonra, bu memlekette suiistimaller nasıl önlenir?!

Değerli milletvekilleri, bakın, kaç haftadır sözlü sorulara cevap verilmiyor, Meclis araştırmaları ele alınmıyor. Bana göre, bu Meclisin denetim görevi her şeyin üstünde. Ülkenin bu kadar suiistimallere battığı bir dönemde, bir Meclisin en temel görevi araştırma yapmak; kim ne yapmış, bu bankaların içi nasıl boşaltıldı? Sayın Başbakana "şubatta bankalardan 5 milyar dolar alan bankaların ve patronların isimlerini bize bildir" diyorlar, Sayın Başbakan da "bu ticarî sırdır söylenmez" diyor.

Arkadaşlar, hırsızlığın sırrı olmaz. Sayın Başbakan çok yanlış yapıyor. Şubatta kim bu paraları bankalardan çekmiş ve ertesi gün de yüzde 40 devalüasyon yapmış, 2 milyar dolar açıktan para kazanmışsa, bence, bunların üzerine gidilmelidir, bunlar hemen devlete iade edilmelidir. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunlar yapılmıyor; üstelik, bir de suiistimallere kılıf hazırlıyorsunuz, onlara dokunulmazlık zırhı getiriyorsunuz ve bunu yaparken de iş yaptığınızı zannediyorsunuz.

Yarın grup toplantımız var. Tabiî, yarın, çıkıp, orada da konuşacağım. Yani, bir Mecliste ülkenin kaderini belirleyen bu kadar kanun varken, biz de girmeyelim, iktidar grubu -351 milletvekili- kendi çalsın, kendi oynasın!.. Biz, niye çıkalım burada 5 dakikayla 10 dakikayla, engel olacak şeyimiz yok. Sizin de herhalde istediğiniz o. Diyorsunuz ki, muhalefet olmasın...

Beyler, şunu bilmenizi istiyorum ki; demokrasinin belli kuralları vardır. Bu kuralları uygulamazsak, bugün güçlü olabilirsiniz, ama, bunun yarattığı tuzaklar ve zararların en büyüğünü yarın siz çekeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Çünkü, memleketimiz, ciddî bir demokrasi eksikliğiyle dolu bir demokrasiye sahip, ciddî bir ekonomik bunalım ve kriz içindedir.

Şimdi, burada bize düşen nedir; bir anayasa değişikliğidir. Bu anayasa değişikliğini sizler attınız ortaya. Gelin, bu anayasa değişikliğini getirelim, öncelikle burada müzakere edelim; ondan sonra da, gereği neyse yapalım.

Şimdi, olağanüstü hali yine uzatacaksınız; tabiî -Tunceli, Hakkâri, Diyarbakır ve Şırnak'ta- çok kolay... Bir ay sonra, birbuçuk ay sonra, orada, terör olaylarının yoğun olduğu konusunda kanaatinizi belirlemiş... Size gaipten sesler gelmiş, birileri, hakikaten, demiş ki "yahu, bu Tunceli, Diyarbakır, Şırnak'ta yine olaylar olacak!.." Onu uzatacaksınız cuma günü de. Bunlar çok keyfî işlemler. Orada, insan temel hak ve özgürlüklerini askıya alıyorsunuz; insanları, yaşanmaz koşullar içinde yaşamaya zorunlu bırakıyorsunuz, ekonomik yönde her işi, öyle, sıkıntıda bırakıyorsunuz ve devleti de katrilyonlarca lira keyfî harcamalarla karşı karşıya bırakıyorsunuz. Böyle bir Meclis ve böyle bir uygulama olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç.

Başka söz isteği?.. Yok.

MURAT AKIN (Aksaray) - Ben istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhte mi?

MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte...

BAŞKAN - Lehte...

MURAT AKIN (Aksaray) - Aleyhte... Aleyhte...

BAŞKAN - Aleyhte olmaz efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte istiyorum.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Olmaz efendim...

BAŞKAN - Sayın Akın, önce iradenizi bir izhar edin; lehte mi aleyhte mi?.. Karamsar şekilde kürsüye gelinmez.

Buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, lehte dedim "aleyhte mi" dediniz; ben de şey yapmadım efendim.

BAŞKAN - Ne dediğinizi bilmediğiniz için, soracağım ben size tabiî.

OKTAY VURAL (İzmir) - Lehte mi konuşuyor Sayın Başkan?

BAŞKAN - Lehte konuşacak.

MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte konuşuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin, grup başkanvekillerinin getirmiş oldukları bu öneriler, tabiî ki, kapanmak üzere olan...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hükümetin grup başkanvekilleri olmaz, partilerin grup başkanvekilleri olur.

MURAT AKIN (Devamla) - Partilerin grup başkanvekillerinin getirmiş olduğu öneriler, Meclisin kapanmak üzere olduğu bu kısa zaman zarfında fevkalade iyi, güzel bir durum; ancak, bu getirilen öneriler, böyle, ülkenin, milletin, vatandaşın menfaatına uygun, milletin zor durumda olduğu hususları izale edici teklifler, tasarılar olmuş olsa, herhalde, daha iyi olacaktı.

Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun son toplantısında görüşülüp de, televizyonda, medyada duyduğumuz kadarıyla, hükümet, artık, çıkarmış olduğu kanunlarla vergi toplayamamaktan, vergi alamamaktan müşteki olduğu, hatta bu tespit edildiği için, vatandaşın vermiş olduğu beyannamelerden -ki, mutlaka beyanname verecektir, kazanç elde etsin, zarar etsin- harç almak suretiyle, devletin bütçesini doldurmayı ifade ediyor. Düşünebiliyor musunuz, vatandaş, gelirler vergisi beyannamesi veriyor, kurumlar vergisi beyannamesi veriyor, taşıtlar vergisi beyannamesi veriyor, Servet Vergisi beyannamesi veriyor; ancak, bunda herhangi bir kâr oluşmadığı için, bütçeye bir akar sağlanmadığı için, oradan devletin bütçesine bir gelir gelmediği için, bu şekliyle bütçelerde ve üç aylık kamu hesaplarında gözüktüğü için, ancak gelir alma yönünü, bütçe açığını, geliri artırmayı düşündüğü husus... Bir vatandaş gelecek "ben zarar beyan ettim" diye, gelir vergisi veya geçici gelir vergisi ya da kurumlar vergisi beyannamesi bildiriminde bulunacak "sen zarar et veya kâr et; ben onu bilmem; ama, şu kadar harç vereceksin..." Bu hükümetin ülkeyi getirdiği noktayı düşünebiliyor musunuz?!

Bir iki gündür televizyonda söylenen husus; otoyollara zam, köprüye zam, beyanname veren herkese zam, harç... Bu şekliyle, acaba, bu Meclisin, bu hükümetin, saygınlığını devam ettirmesi mümkün müdür?!

Uygulamış olduğu ekonomik istikrar programının kendisi iki yerde hastalandı, şimdi, güçlendirilmiş ekonomik istikrar programı uygulanmaya başlandı; bu program da, reel sektörü mahvetti, perişan etti. Şimdi, hükümetin, kapanmak üzere olan Meclise getirdiği hususlar, çiftçilerin borçlarıyla ilgili değil, esnafın borçlarıyla ilgili değil, zor durumda olan diğer insanların borçlarıyla ilgili değil. Nedir; enerjidir, vakıflardır; iki üç maddelik tasarılardır; bunlar, ülkenin sıkıntılarını, bu milletin sıkıntılarını giderici, dertlerine çare olucu çözüm tasarıları değildir.

Değerli milletvekilleri, Ankara'ya 140 kilometre uzaklıkta bir yerde, vatandaşlar, en küçük bir ihalede, en küçük bir gelir kapısında, savaştaymış gibi birbirini öldürüyor; daha geçen hafta 7 kişi öldü. Yani, bu insanlar, artık, ihalede, usullü usulsüz tartışmayla, harp meydanındaymış gibi birbirini öldürmek suretiyle "acaba, geçimimizi sağlayabilir miyiz" diye telaşa düşmüşlerdir.

Şimdi, Türk-İş, en son yaptığı bir araştırmada, 4 kişilik bir ailenin mutfak giderlerinin 225 000 000 lira, zarurî giderlerinin 683 890 000 lira olduğunu tespit ediyor. Bugün, bu tespitin yapıldığı ülkede, asgarî ücret 102 370 000 liradır, bu rakam, gelecek zamla birlikte, 107 324 000 lira olacaktır. Hükümetin yapmış olduğu son zamlarla birlikte, bir ay içerisinde vatandaşın mutfağına intikal eden miktar 50 000 000 liradır.

Değerli milletvekilleri, hafta sonu itibariyle ilime gittim; Taşpınar'daki Ziraat Bankası kapanmış. Soruyorum size: Acaba, Taşpınar'daki vatandaş, Ziraat Bankasının içini mi hortumladı? Yine, İncesu, Armutlu kasabalarına gittik, ekinler kurumuş; Koçhisar ile Aksaray arasında tamamen kuraklık var, Aksaray ile Konya arasında tamamen kuraklık var... Şu Meclisinin, burada, kuraklık olan bölgelerdeki, yörelerdeki insanların borçlarını, hiç değilse faizsiz olarak ileriye yayacak bir şekilde erteleyici, tahsilini sağlayıcı, gündemde olan tasarıların kanunlaşmasını sağlaması, daha faydalı değil mi?

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, öneriyle ilgili konuşsun; gündeme davet edin.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Öneri üzerinde konuş kardeşim, öneri üzerinde!

MURAT AKIN (Devamla) - Bunları ifade ettiğimiz zaman rahatsız olmaya gerek yok.

Değerli milletvekilleri, acaba, bu vatandaşın içerisine nasıl çıkacaksınız?! Burada konuşulanlara karşı güzel güzel sözler, laflar ediyorsunuz ama, siz, bu vatandaşın içine çıkamazsınız; ancak, burada konuşulan şeyi güzel takip edersiniz "acaba gündemin içinde mi konuşuluyor, gündemin dışında mı" diye; vatandaşın gündeminde olup olmaması mühim değil. Size, vatandaş, ölüyormuş, kalıyormuş, o, mühim değil; ama, bir gün sandığa gideceksiniz, buralarda oturamayacaksınız. Temenni ederiz üçünüz beşiniz grup olarak oturun diye; ama, siz var ya siz, buralara oturamayacaksınız, vah tüh diyeceksiniz! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) Siz, zannediyorsunuz ki, seçim süremize daha üç yıl var; üç yıl, dört yıl, beş yıl çabuk gelir.

Buraya geldiğiniz gibi çok hızlı bir şekilde gideceksiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz isteği var mı efendim? Yok.

Önerileri, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yalnız, o bölümü çıkaralım; gelen kâğıtlarda bile olmayan bir şeyi nasıl oylarsınız; gelen kâğıtlarda böyle bir şey yok!

KAMER GENÇ (Tunceli) - 730 sıra sayılı Basmayazı daha gelmemiş; ben istedim, gelmemiş.

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulun oyuna sunacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Olur mu efendim?! Olmayan bir şeyi nasıl oya sunacaksınız Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sıra sayısı verilmiş efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Gelen kâğıtlarda o yok!.. Gelen kâğıtlar başka şey, sıra sayısı başka şey.

BAŞKAN - Buyurun okuyun.

Öneriler:

1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 679 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına; 10 uncu sırasında yer alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 287 nci sırasında yer alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer alan 714 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına; 14 üncü sırasında yer alan 702 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 288 inci sırasında yer alan 722 sıra sayılı kanun tasarısının, 12 nci sırasına; 8 inci sırasında yer alan 681 sıra sayılı kanun tasarısının, 13 üncü sırasına; 26 Haziran 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 14 üncü sırasına; aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 729 sıra sayılı kanun tasarısının, 15 inci sırasına; 273 üncü sırasında yer alan 698 sıra sayılı kanun tasarısının, 16 ncı sırasına; 16 ncı sırasında yer alan 688 sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına; 7 nci sırasında yer alan 711 sıra sayılı kanun tasarısının, 18 inci sırasına, 266 ncı sırasında yer alan 687 sıra sayılı kanun tasarısının, 19 uncu sırasına; 262 nci sırasında yer alan 678 sıra sayılı kanun tasarısının, 20 nci sırasına; 23 üncü sırasında yer alan 194 sıra sayılı kanun tasarısının, 21 inci sırasına; 13 üncü sırasında yer alan 707 sıra sayılı kanun tasarısının, 22 nci sırasına alınması önerilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, oylama yapıyoruz; lütfen, Genel Kurul salonundan ayrılmayın; arkadaşlarımız, haklı olarak, karar yetersayısının aranılmasını istiyor.

Diğer öneriyi okutuyorum:

2.- 26 Haziran 2001 Salı günü gündemin 14 üncü sırasına, 27 Haziran 2001 Çarşamba günü gündemin 18 inci sırasına ve 28 Haziran 2001 Perşembe günü gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin  görüşmelerinin tamamlanmasına  kadar çalışma süresinin  uzatılması  önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler...  Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN  - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir,

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince 7 nci sıraya alınan, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

7. - Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/797, 2/760) (S. Sayısı : 679) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, 679 sıra sayısıyla bastırılıp üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik.  (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 679 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, esas konuya geçmeden önce, Fazilet Partisinin, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış olmasını, demokrasimiz adına üzüntüyle karşıladığımı belirtmek istiyorum.

Burada, elbette, Yüksek Mahkemenin kararını sorgulayacak değilim; Yüksek Mahkeme, Anayasaya ve meri kanunlara dayanarak bu yargılamayı yaptığını belirtiyor ve bu Yüce Parlamentonun hazırlamış olduğu Anayasa ve kanunlar çerçevesinde hareket ettiğini;  dolayısıyla, sorumluluğun Meclise ait olduğunu söylüyor; burada da yadırganacak bir şey yok, gerçek sorumluluk bu Meclise aittir ve Meclis, aslında, bu ayıbın en büyük sahibidir. İki yıldan beri Anayasa Mahkemesinde bu dava görülüyor; fakat, Meclis bu yönde iradesini ortaya koyamamıştır değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, demokratik erdem odur ki, başkası haksızlığa uğradığı zaman, sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi hissetmeyen, hayatını sizin gibi tanzim etmeyen insanlar haksızlığa maruz kaldıkları zaman, hukukdışı bir dayatmayla karşı karşıya kaldıkları zaman, onları savunmaktır; demokratik erdem budur.

Bize dokunduğu zaman, menfaatlarımıza dokunduğu zaman, partimize dokunduğu zaman, bizim bağırmamız çağırmamız, bir anlam ifade etmez. Gittikçe, bu Parlamento, gittikçe, Türkiye Büyük Millet Meclisi, fonksiyonsuz, kendisine düşeni yapmayan, yapamayan, noter mesabesinde bir müessese haline getiriliyor ve bundan dolayı da, Doğru Yol Partisi olarak üzüntü duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylülle birlikte, üniversiteler,  12 Eylüle gelinen süreçte en büyük fail, en büyük sorumlu olarak görüldüğü için, daha 82 Anayasası çıkmadan önce, 1981'de çıkarılan

                          

(1) 679 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla, üniversiteler, âdeta, kışla haline getirilmeye çalışıldı ve 1981 yılında çıkarılan bu kanun ufak tefek değişikliklere uğradı; ancak, ana maddeler, bugün, Türk yükseköğretimine yön veren, Türk yükseköğretimini idare eden esas meseleler aynen yerinde durmaktadır. Bugün, önümüze, yamalı bohça gibi bir kanun tasarısıyla geldiniz. Bu kanun tasarısı, Türk yükseköğretiminin hiçbir meselesini halletmez ve etmiyor.

Değerli arkadaşlarım, biz, sizden, 2547 ile ilgili olarak köklü değişiklikler içeren bir tasarıyla gelmenizi beklerdik. Dahası, bunu yapmıyorsanız, bu Yüce Meclis, kendi iradesiyle, YÖK'le ilgili olarak, İstanbul Üniversitesiyle ilgili olarak, bir Meclis araştırması yapılması için bir komisyon kurdu. 5 partiye mensup çok değerli arkadaşlarımız bu komisyonda görev aldılar ve çok güzel bir hazırlık safhasından sonra raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine takdim ettiler; bu YÖK araştırma komisyonu raporu, neredeyse bir yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında bekletilmektedir, Genel Kurula indirilmemektedir; bugün, sizin buraya getirmeniz gereken esas mesele, bu olmalıydı. Eğer bu getirilmiş olsaydı, Türk yükseköğretiminin ne kadar antidemokratik, ne kadar keyfî, ne kadar dayatmacı bir zihniyetle çalıştığı biraz gözler önüne serilmiş olacaktı; ama, bunu yapmıyorsunuz.

Türkiye'nin şu anda ihtiyaç duyduğu en önemli mesele, demokratikleşme meselesidir. 12 Eylülle birlikte Türkiye'de bazı oligarşik kurumlar kuruldu; bunlardan biri, Yüksek Öğretim Kurumudur. Bugün de, bakınız, bazı yüksek kurullar kuruluyor; bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri, millet iradesine dayalı görevler, bu yüksek kurullara devrediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonraki dönemde bu Mecliste hangimiz kalacağız hangimiz kalmayacağız, buna tabiî ki yüce halkımız karar verecektir; ancak, bundan sonraki dönemlerde milletvekilleri daha büyük çapta figüranlar olarak bu sıraları dolduracaklar; bundan da üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum. Kendi yetkisini, kendi iradesini üst kurullara bu şekilde dağıtan "biz bunlardan anlamayız, bizim bunlara aklımız ermez, buyurun bizim yerimize bunları siz yapın, millet iradesi yerine bunlara siz karar verin" diyen bir meclis olabilir mi? İşte, bugün buraya getirdiğiniz, biraz önce de söylediğim gibi, yamalı bohça mesabesindeki bu kanun tasarısı, aslında, Türk yükseköğretiminin hiçbir meselesine, hiçbir temel problemine çare getirmiyor.

Bakınız, bu tasarının 1 inci maddesi, yükseköğretim kurumlarındaki ders kitapları, eğitim-öğretim materyallerinin basılması, dağıtılmasıyla ilgili, 2 nci maddesi, özellikle tıp fakültelerinde personele ödenen bazı ek ödeneklerle ilgili, 3 üncü maddesi vakıf üniversitelerine ödenen devlet yardımından söz ediyor, dördüncü maddede  ise ek ders ücretleri yeniden düzenleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar elbette yapılmalıdır; tıpkı, anayasa değişikliği paketi gibi, Türk yükseköğretimiyle ilgili bütün bu problemler, Türk yükseköğretimiyle ilgili karşılaştığımız bütün bu sorunlar da bir paket olarak önümüze gelmeliydi.

Bugün, Türkiye'de, rektörlük seçiminde âdeta kepazelikler yaşanmaktadır, işler ayağa düşürülmüştür. Rektörlük seçimleri üniversitelerde öğretim üyelerinin karşı karşıya gelmesi sonucunu doğuruyor.

Yükseköğretimde, üniversite öğretim üyelerinin yükseltilmeleri ve atanmalarında çok ciddî problemler, çok ciddî keyfîlikler vardır. Bugün, yükseköğretim kurumları, âdeta, açık cezaevleri gibi işlemektedir. Bunlara çözüm getiren, bunlara neşter vuran bir paketle, bir tasarıyla önümüze gelseydiniz, biz, sizi takdir eder ve sizlere destek verirdik. Nitekim, buradaki birçok hükme, biz, Doğru Yol Partisi olarak, getirilen birçok şeye karşı değiliz; ancak, dediğim gibi, Türk yükseköğretimini bu şekilde günübirlik palyatif tedbirlerle, ufak tefek rötuşlarla düzeltmek ve yarınlara Türk yükseköğretimini götürmek mümkün görünmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Prof. Mümtaz Turhan; -Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük sosyologlardan, ilim adamlarından birisidir- der ki: "bir ülkede okuma yazma bilen insanların sayısını artırmakla o ülkede herhangi bir şey yapmış olmazsınız. Bir ülkede, yüzde 5-10 düzeyinde de olsa, birinci sınıf ilim adamları yetiştirmediğiniz sürece, birinci sınıf fikir adamları, kültür adamları yetiştirmediğiniz sürece, siz, o ülkede gerekeni yapmış olmazsınız." Biz, okulların sayısının artmasıyla övünüyoruz; liselerin, ortaokulların, üniversitelerin sayısının artmasıyla övünüyoruz; yani, nitelikle değil, sadece nicelikle uğraşıyoruz. Bunu, konuşmamın ileriki bölümlerinde detaylı olarak arz etmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının can alıcı bölümü, aslında, 3 üncü maddedir. Bu 3 üncü maddede, vakıf üniversitelerine yapılması gereken veya yapılması düşünülen devlet yardımları düzenleniyor.

Vakıf üniversiteleri, aslında, Türk yükseköğretimi içerisinde de dünya yükseköğretiminde de önemli bir yer işgal eder. Değerli arkadaşlarım, vakıf müessesesi, bugün, dünyada, üçüncü sektör olarak isimlendirilmektedir; devlet sektörü, özel sektör ve bunun yanında vakıf sektörü, aslında çok önemlidir.

Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde yükseköğretim kurumlarının yüzde 60'ı vakıf yükseköğretim kurumudur; Japonya'da yüzde 76, Kore'de yüzde 78, Filipinler'de yüzde 84 ve Belçika'da yüzde 64 oranında, vakıf üniversiteleri, o ülkelerin üniversitelerindeki yükseköğretim içerisinde paya sahiptirler; ama, İngiltere'de, vakıf kurumu olan hiçbir yükseköğretim kurumu yok; çünkü, İngiltere'de üniversiteler, âdeta, altın yumurtlayan tavuklar gibidirler; dışarıdan öğrenci geldiği için ve paralı olduğu için, kendi kendilerini finanse edebilecek konumdadırlar.

Öte yandan, Amerika Birleşik Devletlerinde 2 320'si kolej olmak üzere, 4 096 tane yükseköğretim kurumu vardır; Japonya'da, 587'si üniversite olmak üzere, 3 546 tane yükseköğretim kurumu vardır. Bunların, biraz önce verdiğim oranlardaki kısmı da, vakıf yükseköğretim kurumlarıdır. Vakıf yükseköğretim kurumlarına, dünya, bu şekilde değer veriyor.

Bu rakamlar bize aldatıcı gelmesin; Türk yükseköğretimi içerisinde vakıf üniversitelerinin sayı itibariyle payı yüzde 30'lar mertebesindedir. 77 tane üniversitemiz vardır; bunun 24 tanesi vakıf üniversitesidir. Ancak, beklenir ki, bu üniversitelerimizin öğrenci sayılarının da yüzde 30'u vakıf üniversitelerinde okuyan öğrenciler olsun; öyle değildir. Bakın, 1,5 milyon yükseköğretim öğrencisinin sadece ve sadece 16 000'i bu vakıf üniversitelerinde okumaktadır; bu da, vakıf üniversitelerimizin sayı itibariyle aslında çok olduğu, ama, yükseköğretime hizmetleri açısından kendilerinden beklenen performansı yerine getiremedikleri anlamına geliyor. Bugün, ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının önemli bir kısmı -yüzde 95'e yakını- şu anda,  İstanbul ve Ankara'da bulunmaktadır; son olarak, İzmir'de 2 vakıf üniversitesi açıldı; onlar da, henüz, faaliyete geçmiş durumda değiller; kâğıt üzerinde kurulan üniversitelerdir.

Bu yasa tasarısının getirdiği çok önemli bir değişiklik: Bakınız, daha önce merkezlerde bulunan, Ankara'da, İstanbul'da bulunan bir vakıf üniversitesi, taşrada, diğer vilayetlerde de, kendisine bağlı yükseköğretim kurumları kurabiliyordu; tıpkı, Gazi Üniversitesinin rektörlüğü ve kampusü Ankara'da olduğu halde, Kastamonu'da kendisine bağlı bazı fakülteler ve yüksekokullar açması gibi veya Ankara Üniversitesine bağlı, Kırşehir'de bazı yükseköğretim okullarının veya Yozgat'ta bazı yükseköğretim okullarının açılması gibi, vakıf üniversiteleri de, diğer şehirlerde, kendilerine bağlı yükseköğretim kurumları kurabiliyorlardı; ancak, bu tasarıyla, buna yasak getiriyorsunuz. Bence, bu, haksız bir uygulamadır. Devlet üniversitelerine bu hakkı, bu yetkiyi veriyorsunuz; ama, vakıf üniversitelerine vermiyorsunuz. Efendim, bunlar hastane açıyormuş, bunları ticarî faaliyet haline getiriyormuş... Hastane açıyorsa, varsın hastane açsın; ülkenin, hastaneye de, postaneye de, fazlasıyla ihtiyacı vardır. Şahsen bunu doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Bu vakıf üniversitelerine yapılacak devlet yardımında, burslu olarak okuttukları öğrenci miktarının artırılmış olması, yüzde 10'dan 15'e çıkarılmış olması, burada, aslında, takdirle karşılanacak bir gelişmedir, bir yeniliktir. Bunu desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce söylemiştim; yükseköğretim kurumunun, aslında, topyekûn ele alınması gerekiyor. Türkiye' de şu anda bütün üniversitelerimizde, bu 77 üniversitede, 63 000 öğretim elemanı görev yapıyor; bunun, 22 000'i öğretim üyesidir, geriye kalanlar okutman, uzman, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi vesairdir ve bu 22 000 öğretim üyesi rakamının içerisinde de, aslan payını, yardımcı doçentler oluşturuyor; 9 000 yardımcı doçent vardır.

Aslında, yardımcı doçentler, doktor asistanlardır. YÖK kurulduğu zaman, Sayın İhsan Doğramacı, Türkiye'deki üniversite öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak üzere "yardımcı doçentlik" diye bir şey ihdas etti ve bunun dünyada karşılığı yoktur; dünya üniversitelerinde, yardımcı doçentlik, aslında, öğretim üyeliğinden sayılmıyor; ama, bizim ülkemizde, biz "öğretim üyesi ihtiyacını giderdik" diyebilmek için, biz kâğıt üzerinde birbirimizi kandırmaktan hoşlanıyoruz.

Türkiye'de öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısına baktığımız zaman da, yükseköğretimimizin çok kötü  durumda olduğunu görüyoruz. Bizde önlisansta şu anda öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 45, lisansta 32'dir; ama, bu, bir Türkiye ortalamasıdır. Türkiye'deki öğretim üyelerinin, yüzde itibariyle, yüzde 75'inden fazlası Ankara, İstanbul ve İzmir'de toplanmıştır; ama, taşrada öğretim üyesi sıkıntısı çekilmektedir. Ankara Üniversitesinde 8 profesörün üstlendiği görevi, fonksiyonu, taşra üniversitelerinde bir yardımcı doçentle götürmek zorunda kalıyor üniversiteler. Bu, büyük bir adaletsizliktir; bir yığılma vardır. Bugün Ankara'da bazı fakültelerde öğretim üyelerinin vereceği ders yoktur; ama, o öğretim üyesi oradadır, onun, o yetişmiş insanın o kapasitesi atıl olarak  orada tutulmaktadır.

Bu manada Yüksek Öğretim Kurulunun yeni bir uygulama getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle, öğretim üyesi yükseltmelerinde doçent olacakları zaman, profesör olacakları zaman mutlaka bu taşra üniversitelerinde belli bir süre çalışmalarının temin edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi  takdirde, taşra üniversitelerine öğretim üyesi bulma imkânından mahrum olacağız.

Şimdi, Türkiye ortalaması önlisansta 45, lisans eğitiminde 32'dir; ama, bakın, bazı bölümlerde veya bazı üniversitelerde bu oranlar korkunç düzeydedir. Mesela, sınıf öğretmenliği branşında, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 416'dır, yani, Afrika ülkelerinde bile böyle bir durumla karşılaşmazsınız. Osman Gazi Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 349, Süleyman Demirel Üniversitesinde 326, Kocaeli'nde 285, Celal Bayar Üniversitesinde 226 ve bu şekilde gidiyor.

Gelişmiş dünya üniversitelerine baktığınız zaman ise, bir öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı 6 ile 20 arasında değişiyor. Dolayısıyla, biz, eğer, yükseköğretimimizi dünya standartlarına ulaştırmak istiyorsak, gerçek manada üniversiteler kurmak istiyorsak, evvelemirde, öncelikle, öğretim üyesi yetiştirmemiz lazım ve öğretim üyeliği mesleğini cazip hale getirmemiz lazım; aksi takdirde, 2005 yılında ekstradan 20 000 öğretim üyesine ihtiyaç duyduğumuzu belirtmek istiyorum ve bunu bulamayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Bugün, bir üniversite profesörünün maaşı 500 dolar düzeyindedir. 500 dolara, bir üniversite profesörünün, araştırma yapmasını, üniversitesine, öğrencilerine, ülkesine faydalı olmasını bekleyemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bu Meclis, değerli hükümete, bir yetki verdi; efendim, üç ay mı, altı ay mı... Bir daha yetki istediniz, bir daha yetki verildi. Aynı işe aynı ücret ve ücret dağılımındaki adaletsizliği giderecek bir düzenleme yapacağız diye bu Meclisten yetki istedi sayın hükümet ve bu yetki verildi. Aylardan beri hükümetten ses seda çıkmıyor. Üniversite öğretim üyeleri seslerini yükseltince, rektörler, Sayın Başbakanın kapısına dayanınca; efendim, durumunuzu iyileştireceğiz... Öte taraftan, hâkimler biraz sesini yükseltiyor; biz, hâkimlerimizin durumunu düzelteceğiz; adalet önemlidir... Peki, hangisi önemsizdir değerli arkadaşlarım, soruyorum size?! Maliyeciler çok mu önemsizdir; memleketin gelirlerini onlar topluyorlar, onlar dağıtıyorlar, düzenliyorlar. Öğretmenlik, Millî Eğitimdeki öğretmenlerimiz önemsiz midir?! Polis, asker önemsiz midir "canımı ortaya koydum" diyor. Hekim önemsiz midir "22 yılda uzman olabiliyorum" diyor.

Şimdi, kim sesini yükseltirse, kim kapınıza dayanırsa, eğer, siz, onun ücretlerini artırıp da, diğerlerini unutacaksanız, bu yaptığınız işe iş demezler. Mademki, bu Meclis yetki verdi, o zaman, sayın hükümet otursun, bu ülkenin geliri, kaynakları neyse adil bir şekilde, insanların kariyerine göre, temininde güçlük çekilen mesleklere göre siz kamu çalışanlarının durumlarını düzeltsin. Aksi takdirde, bakınız, bu vakıf üniversiteleri kurulduktan sonra kaliteli öğretim üyelerinin önemli bir kısmı buraya transfer edildi. Bunun önüne geçebilmek için vakıf üniversiteleri gibi, şimdi üniversite vakıfları diye bir şey var. Hatırlayacaksınız, İstanbul Üniversitesinin eski Rektörlerinden Sayın Cemi Demiroğlu bir üniversite vakfı kurmuştu ve o vakıf adına da Florence Nightingale Hastanesini kurdular. Bu hastane, şu anda -biliyorsunuz bu basına intikal etti- Sayın Cemi Demiroğlu ile oğlu arasında senindir benimdir, ben yetkiliyim sen yetkilisin kavgasına dönüştü. Aslında devlet imkânlarıyla yapıldı, üniversite imkânlarıyla yapıldı ama "vakfın bugünkü yöneticileri biziz" diye bu insanlar o üniversitenin âdeta sahipleri ilan ettiler kendilerini.

Şimdi, üniversitelerimiz bu öğretim üyesi ihtiyaçlarını giderebilmek veya kaliteli öğretim üyelerini tutabilmek için döner sermayelere yükleniyorlar, üniversite vakıfları kuruyorlar. Bugün, Hacettepe Üniversitesine giden bir hasta eğer doçente, profesöre muayene olmak istiyorsa, dışarıdaki bir doktora ödediğinden belki fazla bir muayene ücreti ödemek durumunda kalıyor. Sıradan gelen bir vatandaş da oradaki intörnlere veyahut da oradaki yeni asistanlara muayene olmak durumunda kalıyor. Biz bunu bir masterplan düzeyinde ele almak ve üniversitelerimizin durumunu düzeltmek durumundayız.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yükseköğretim çağında olan, üniversite kapısına dayanmış olan milyonlarca gencimiz, delikanlımız var. Biz bunları kandırmak için "size yükseköğretim imkânı temin ediyoruz" diye çoğunlukla açıköğretim okullarına yönlendiriyoruz. Aslında açıköğretim, dünyanın gelişmiş ülkelerinde değil, gelişmemiş ülkelerinde yaygın olan bir uygulamadır. Bakınız, açıköğretim uygulaması olan ülkelerden birkaç örnek veriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, 2 dakika içinde toparlayın efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Mesela, Ürdün'de açıköğretimin yükseköğretimdeki payı yüzde 39'dur; Tayland'da yüzde 37,4'tür; Sri Lanka'da yüzde 32,3'tür; Arnavutluk'ta yüzde 31,2'dir; Türkiye'de de, açıköğretimin Türk yükseköğretimi içerisindeki payı yüzde 34,4'tür. Dolayısıyla, bakınız, Türkiye, bu anlamda, Arnavutluk, Sri Lanka, Tayland, Ürdün grubunda yer alan bir ülkedir.

Biz, öğretim üyesi sayısını artırarak, üniversitelerin imkânlarını artırarak, daha ortaöğretimde öğrencilerimizi yönlendirerek... Belki, bu kadar milyonlarca üniversite öğrencisinin üniversite kapılarına gelmiş dayanmış olması, zaten ortaöğretimdeki yönlendirmenin sakatlığından kaynaklanıyor, gerekli rehberliğin verilmemesinden kaynaklanıyor. Yükseköğretim çağına gelmiş gençlerimizi, özellikle meslek edinmeleri açısından, yönlendirmek durumundayız. Yükseköğretimimiz, bu haliyle, bizi, çağdaş dünya ülkeleri düzeyine çıkaracak ve oralara götürecek konumda değildir.

Bu konuda dile getirmek istediğimiz başka görüşler var; maddeler üzerinde bu görüşlerimizi takdim edeceğiz.

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Sayın Mükerrem Levent?.. Yok.

Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in kanun teklifiyle ilgili olarak, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir defa, bu kanunun incelemesine baktığımızda, hükümetimiz başlangıçta bir kanun teklif ediyor; hükümetin yaptığı kanun teklifinde deniliyor ki "2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 18 inci maddesinin yedinci fıkrasının (c) bendi ile sekizinci fıkrasında geçen 'yukarıda belirtilen esaslara göre' ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır." Koskoca 36 bakanın, tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği tasarıda istenen bu. Hükümetimiz o kadar çok büyük şeylerle uğraşıyor ki, yani, maazallah, bu hükümetle nerelere gideceğimizi şimdi tahmin etmemiz mümkün değil; çünkü, çok ciddî şeylerle uğraşıyor! Halbuki, şu ibare, başka bir kanun tasarısında, pekâlâ, telafi edilebilirdi. Sonra, onun yanında, Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Necdet Tekin'in teklifi var. Bu da, Yükseköğretim kurumlarındaki normal öğretimde en çok 20 saate kadar, ikinci öğretimde de en çok 10  saate kadar ek ders ücreti verilmesi konusunda bir tekliftir.

Şimdi, komisyonlarımız bu iki teklifi almış, bir tarafa koymuş; alt komisyon olarak, hiç teklifle, tasarıyla ilgisi olmayan yeni yeni birtakım maddeler getirilmiş. Değerli milletvekilleri, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usulüne aykırı bir çalışma usulüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisinin çalışma usulünü düzenleyen bir tüzüğü var. Tüzüğün 35 inci maddesinde der ki, komisyonlar kendiliğinden kanun teklif etmezler. Kendilerine havale edilen kanun tasarı ve tekliflerini ya aynen ya değiştirerek kabul ederler. Şimdi, öyle olmuş ki, burada, komisyonumuz bir alt komisyon kurmuş, ondan sonra, kendiliğinden, yeni yeni maddeler üretmiş. İşte, devlet bütçesinin nasıl başı sonu belli olmadığı, nasıl katrilyonlarca lira açık verdiği buradan çıkıyor. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, evvela, Anayasaya uygun hareket etmesi lazım.

Bir kanun tasarı veya teklifine gider artırıcı yönden bir eklenti yaptığınız zaman, cari ve gelecek yılların bütçelerinde gider artırıcı nitelikte bir ilave yaptığınız zaman, bunun dayandığı gelir unsurlarının da belirtilmesi lazım; bu, Anayasanın amir hükmüdür; ama, tabiî, iktidarımızın ve iktidar partisi milletvekillerimizin kanundan, tüzükten, anayasadan haberleri yok; istedikleri gibi, yaparız, biz, her şeyi yaparız diyorlar; yapmaya devam ediyorlar; ama, memleketi de felakete götürdüler. Bunlar ciddî şeylerdir. Memlekette yasa yapma önemli bir tekniktir. Bunlara riayet etmezseniz, işte, bütçenizi toparlayamazsınız, bütçede denkliği sağlayamazsınız. Yılbaşında 47 katrilyon liralık bir bütçe getirdiniz, daha beşinci ayda 30 katrilyonluk yeni bir bütçe getirdiniz, 79 katrilyonluk bütçe; yani, böyle samimiyetsiz, olayları bilmeyen, sorumluluk duygusu duymayan, anlayış ve davranışlarla ne bir memleket yönetilir ne bir parlamento yönetilir ne de bir parlamentoda görev yapılır değerli milletvekilleri.

Şimdi, ülkemizde kamu görevlileri çok ciddi bir sıkıntı içinde; üniversite hocaları yürüyor. Şimdi, mademki bu kanun teklifinde, üniversite hocalarının ders ücretlerinin artırılması konusunda bir teklif gelmiştir; hükümet, Sayın Başbakan da, öğretim üyelerinin yürüyüşü üzerine "ben sizin durumunuzu düzelteceğim" diye söz verdi; bu kanunla düzeltseydi.

Ayrıca da, hükümetimize yetki vermek için Meclisimizin çıkardığı iki tane yetki kanun var. Yani kamu personelinin durumun iyileştirilmesi konusunda çıkarılmış iki tane yetki kanunu var. Birinci yetki kanununun süresi doldu, tek bir kanun hükmünde kararname çıkarmadılar. İkinci yetki kanununun da süresi dolmak üzere, yine hiçbir şey çıkarmadılar. Şimdi, bu hükümet herhalde bu Meclisle alay ediyor.

Bakın sayın milletvekilleri, alay ediyor; yani alay etmese, bakın, bir yetki kanunu geliyor, burada saatlerce bunun üzerinde tartışılıyor, bu yetkiyi verelim mi vermeyelim mi diye bu kadar tartışılıyor, hükümetimiz yetkiyi alıyor, ondan sonra bir şey yapmıyor. Başka yerde olsa, böyle bir hükümeti -inanmanızı isterim- bir gün o kürsüde oturtmazlar; çünkü, hükümet etmek ciddî bir iştir; yani yetkiyi alıyorsun, yetkiyi kullanmıyorsun, bir daha veriliyor kullanmıyorsun; ama yetkisini kullanması lazım. Bugün öğretmen aç, polis aç, öğretim görevlisi aç, nüfus memurları, devletin çeşitli kademelerinde çalışan bürokratlar, adliyede çalışan, şurada çalışan hepsi aç insanlar; yani 200 - 250 milyon lirayla öğretmenlik yapılır mı? 250 - 300 milyon lirayla, 24 saat görev yapmak suretiyle polislik yapılır mı değerli milletvekilleri? Bu insanların durumunu düzeltmek için imkânlarınız müsait değil mi, fazlasıyla var; ama, devlette tabiî soygunculuk alıp yürüyünce, soyguncular, devletin bütün kaynaklarını kendi yandaşlarına aktarıyorlar, ondan sonra da tabiî ki, orada bu devlete, bu millete hizmet eden emektar insanlarımıza verilecek kaynak bulamıyoruz. Böyle bir anlayışla hükümet etmek ve ülkeyi selamete çıkarmak mümkün değil.

Biraz önce de grup önerileri üzerinde konuştuk. Meclis Başkanlığı da, iktidar grubunun bu keyfîliğine alet oluyor; yani, daha Gelen Kâğıtlarda olmayan bir kanun tasarısı buraya getiriliyor ve gündeme alınıyor. Meclis Başkanlığı, ciddî, tarafsız bir kurumdur. Meclis Başkanlığının, hiç olmazsa, gruplardan gelen keyfî, yasadışı, Anayasa dışı istem ve uygulamalara dur demesi lazım; ama, hiç kimse kendisini sorumluluk mevkiinde görmüyor, herkesin kendisinden haberi yok, herkes bir vurdumduymazlık içinde, böyle bir keşmekeşlik içinde memleketi bakalım nereye götüreceğiz!

Gerçekten, çok büyük ıstırap, üzüntü ve acı çekiyorum; yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan beri bu kadar kötü yönetilmemişti, ülke bu kadar sıkıntıda değildi, ülkenin kaynakları bu kadar yağma edilmemişti, ülkede hırsızlıkların, soygunculukların üstü bu kadar örtülmemişti; ama, ne yazık ki, Meclisimiz, bugün, bu konuda hiçbir ciddî tedbir almamaktadır.

Getirilen bu kanun tasarısının komisyonlarda uğradığı değişiklik, bana göre İçtüzüğe aykırıdır, Anayasanın temel ilkesine aykırıdır. Bence, bu tasarının maddelerine geçilmeden reddedilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde, bir kanun tasarı ve teklifinin nasıl bir prosedüre tabi olduğu belirtilmiş. Eğer bir kanun hükümet tarafından teklif ediliyorsa, hükümet müşterek bir sorumluluk duygusu içindedir; yani, Başbakan, bakanlar imzalayacak, bu bir hükümet politikasıdır. Bir kanun, hükümetin müşterek politikası çerçevesinde Bakanlar Kurulundan geçmeden komisyondan çıkıp da, herhangi güçlü bir milletvekilinin yahut da güçlü bir patron grubunun belli bir komisyondaki ağırlığından yararlanarak, devletin ve milletin imkânları orada birtakım insanlara kanalize edilirse, o memlekette ciddî bir yönetim ve ciddî bir komisyon işleyişi anlayışı olur mu; olmaz. Bunlar hiçbir yerde olmaz. Demokrasinin gerekleri tekemmül etmiş, sorumluluk duygusu tekemmül etmiş ülkelerde, bunların hepsi birer suç, hepsi bir soruşturmayı gerektiren şeyler; ama, bizde, suç ve suçluluk duygusu belirli çevrelerce hâlâ ne olduğu anlaşılmamış, sorumluluk duygusunun da ne olduğu anlaşılmamıştır. Bir hükmi karakuşî fıkrası var -zamanım yetmediği için anlatmak istemiyorum- memleket, böyle hükmî karakuşî ile yönetilmeye çalışılıyor; ama, maalesef, bu hükümetin uygulamaları hükmi karakuşî gibi bir şey. Yani, ne yasayı dinliyorlar ne Anayasayı dinliyorlar. Herkes, kendi menfaatını haklı gösterecek birtakım mantık kuralları içinde, kendi menfaatına göre bir mantık kuruyor, olayları ona göre çözümlüyor. Halbuki, burada Anayasa var, yasalar var, hukukun temel ilkeleri var; bunları, bunlara göre uygulamamız lazım.

Bence, bu hükümet, eğer, hakikaten bu memlekette bir şeyler yapmak istiyorsa, en seri şekilde, polisiyle, öğretmeniyle, küçük dereceli memuruyla mesela hâkimiyle, savcısıyla, hepsinin ekonomik durumunu düzeltmek zorundadır. Gerçi, müsteşar seviyesindeki, genel müdür seviyesindeki veyahut da birçok yerdeki yüksek seviyede bulunan bürokratlar, on yerden maaş alırlar; yönetim kurulu üyeliklerinden alırlar, daha başka birçok imkânları var; ama, öteki kamu görevlileri gerçekten çok zor durumdadır. Bu hükümetin, her şeyden önce, bu insanların ekonomik durumunu düzeltecek tedbirler alması lazımdır.

Bu arada, bizim gece saat 12.00'lere kadar çalışıp da çıkaracağımız kanunların temel amacı, ülkenin ekonomisini düzeltmek olmalıdır, yoksa, birtakım güç odaklarına avantajlar, sömürü imkânları yaratmak olmamalıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - Y O K L A M A

(DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çelik, siz Divan üyesisiniz, şu anda da Divanda bulunmanız gerekiyor, buraya gelir misiniz.

KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Geleyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının tümünün oylanmasına geçilirken, Doğru Yol Partisi Grubundan 21 arkadaşımız yoklama isteğinde bulundu.

Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Gönül, Sayın Akın, Sayın Genç, Sayın Bedük, Sayın Dönen, Sayın Akçalı, Sayın Töre, Sayın Konukoğlu, Sayın Ertugay, Sayın Çetinkaya, Sayın Bozkurt, Sayın Gültepe, Sayın Kozakçıoğlu, Sayın Özalp, Sayın Dağlı, Sayın Attila, Sayın Örs, Sayın Atik, Sayın Yavuz, Sayın Çevik, Sayın Gözlükaya.

Şimdi, yoklama istemini yerine getireceğim.

Yoklama için 10 dakikalık süre vereceğim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu da yeni âdet oldu Sayın Başkan!.. Bir hakkın suiistimalini kanun himaye eder mi Sayın Başkan?! Yarım saat süre versen daha iyi; yarım saat süre ver canım!..

Siz, yoklamadan ne kastediliyor efendim; yoklama ne demek?..

BAŞKAN - Ne demek, Sayın Güven?!.

TURHAN GÜVEN - Sabaha kadar süre verin daha iyi!.. Olur mu böyle şey?!

BAŞKAN - 2 dakikada keserim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu Meclis, bugüne kadar, bu kadar berbat bir yönetim görmedi; bu kadar hukukdışı bir yönetim de görmedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Süreyi uçak saatlerine göre ayarlayın da, İstanbul'dakiler de gelsin bari!

BAŞKAN - Yoklamayı başlatıyorum:

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/797, 2/760) (S. Sayısı : 679) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU İLE YÜKSEKÖĞRETİM PERSONEL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 48 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ders kitapları ve eğitim-öğretim araçlarının basılıp çoğaltılması

Madde 48. - Üniversitelerde ders kitapları, bilgisayar ve elektronik ortamlarda hazırlanan eğitim-öğretim ve uzaktan öğretim ilkelerine göre oluşturulan her türlü materyal ilgili üniversite veya Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanır veya hazırlattırılır ve öğrencilere uygun bedelle satılır. Ders aracı olarak kullanılan kitap ve her türlü materyali öğretim elemanları kendi hesaplarına bastıramaz ve çoğaltamazlar, bunlar ilgili üniversite tarafından basılır, bastırılır veya çoğaltılır. Ancak, başvurdukları eğitim-öğretim yılı içinde bastırılamayacağı, kurumun yönetim kurulunca yazılı olarak bildirilen kitapları kendilerinin bastırma hakları saklıdır.

Ders kitapları, bilgisayar ve elektronik ortamlarda hazırlanan eğitim-öğretim ve uzaktan öğretim ilkelerine göre oluşturulan her türlü materyalle ilgili olarak uygulanacak esaslar ve ödenecek telif hakları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süre 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 679 sıra sayılı kanun tasarı ve teklifi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce tümü üzerinde görüşlerini ifade Sayın Çelik arkadaşımız da kanunla ilgili şu noktanın altını özellikle çizdi: Bu yasa tasarısı ve teklif, birbiriyle ilgisi çok fazla olmayan değişik konuları bir arada bir kanuna toplamış, derç etmiş oluyor. Vakıf üniversitelerine yapılan devlet yardımının kısıtlanmasından üniversitelerde kitapların basılması konusundaki düzenlemeye ve yine, yöneticilerin tazminatlarıyla ilgili yeni esasların getirilmesine kadar bazı hususları bir araya getirmiş oluyor; ancak, şu anda, Türkiye'de, yükseköğretimin o kadar ciddî sorunları vardır ki, toplumun, Türk yükseköğretiminin yeniden, akademik açıdan, malî açıdan, idarî açıdan ele alınmasına o kadar büyük bir ihtiyacı vardır ki, böyle bir ihtiyaç karşısında, bu tip küçük düzenlemelerle ciddî bir adım atıldığı veya atılacağı kanaatinde değiliz.

Değerli arkadaşlar, bugün, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, sadece ekonomideki ve diğer alanlardaki kalkınma seviyeleriyle değil, eğitilmiş nüfuslarıyla, yükseköğretime ayırdıkları payla ve yükseköğretim kurumlarının bilimsel ve eğitim öğretim düzeyleriyle ölçülmektedir. Maalesef, Türkiye, bilimsel araştırmaya, gelişmiş ülkelerle mukayese edilemeyecek derecede çok düşük bir pay ayırmaktadır ve son sıralardadır. Aşağı yukarı, gelişmiş ülkeler, gayri safî hâsılanın yüzde 2,5-3'ünü eğitim ve araştırmaya ayırdıkları halde, Türkiye'de bu oran bunun onda 1'i kadar bile değildir, 0,25 civarındadır. Bu bakımdan, hele hele 15 milyon okuma çağında ve 1,5 milyon yükseköğretim öğrencisi olan Türkiye için, yükseköğretimin sorunları çok daha büyük önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, vakıf üniversiteleri, ülkemizde son zamanlarda sayıları artmıştır. Biz, vakıf üniversitelerine karşı değiliz; elbette, Türk yükseköğretimine önemli hizmetler yapmaktadırlar; ancak, bugün, devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri mukayese edildiği takdirde, devlet üniversitelerinde izlenen politikalar itibariyle, çok büyük bir kayıp ve vakıf üniversitelerine doğru, devlet üniversitelerini ayakta tutan öğretim üyelerinin kaçışı söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım da ifade ettiler; bugün, üniversitelerde bilim adamlarımızın, öğretim üyelerimizin ücret düzeyleri son derece düşüktür. Elbette, toplumun bütün kesimleri ekonomik sıkıntıların ağır faturasını ödemektedir; ama, bugün, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim üyelerimizin ekonomik problemleri had safhadadır. Bunun çözümü konusunda, hükümetin, bu tip palyatif, küçük yasaları getirmek yerine, yükseköğretimi bir bütün olarak ele alan ve YÖK yönetim anlayışını da sorgulayarak, bugünkü sistemi yeniden düzenleyen bir yasa tasarısıyla birlikte, bu ayın sonuna kadar dolacak olan kanun hükmünde kararname yetkisini, daha öncekinde olduğu gibi, geçirmeden, tez elden, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarımızın ücretlerinin iyileştirilmesi ve çağın şartlarına uydurulması gerekmektedir. Hepinizin çok iyi bildiği gibi, yükseköğretimde çalışan profesörlerimizin maaşları, bundan üç beş yıl öncesiyle mukayese edildiği takdirde, 4 misli azalmıştır. 500 dolar civarına düşmüş olan bir profesör maaşıyla, onların, yükseköğretim kurumlarında hizmet etmeleri fiilen imkânsız hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu yükseköğretim konusunu şu anda Mecliste görüşürken, önemli bir konuyu görüşürken, inanın, çok ciddî bir şevk ve heyecan duyamıyoruz maalesef; çünkü, zaten çok önemli konular da gelse,  iktidar partileri,  kanunlar üzerinde görüşmüyorlar, görüşlerini belirtmiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Yine, anamuhalefet partisinin kapatılmış olması ve Meclisi terk etmiş olması, Doğru Yol Partisinin de bu kanun tasarıları üzerinde Meclise duyduğu saygıdan dolayı görüşlerini ifade etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde birtakım yasaların görüşüldüğü konusunda, maalesef, kamuoyunda, asla, gayri ciddî bir izlenime engel olamamaktadır.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, önceden planlanmış, programlanmış, noktası virgülüne kadar hesaplanmış birtakım yasaların sadece tasdik edildiği bir merci olmaktan öteye gidememektedir. Bu arızalı demokrasinin, bu arızalı Meclis sisteminin çalışmasını, Yüce Kuruldan, Sayın Başkanlık Divanından ve özellikle iktidar partilerinden istirham ediyoruz.

Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Zaman zaman, bu Yüce Meclisten çıkan kanunların uygulaması da en az kanunların çıkarılması kadar büyük önem arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen, bir cümleyle toparlıyorum.

Daha önce çıkarmış olduğumuz...

BAŞKAN - Sayın Ertugay, süreyi uzatmıyorum biliyorsunuz. Bir dakika uzattım...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Bir cümleyle...

BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açmıyorum...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - 2 nci madde üzerinde görüşmeyeceğim.

BAŞKAN - Efendim, isterseniz görüşün; o süre sizin hakkınız.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, zaten konuşan yok; bir dakika izin verin, konuşsun arkadaş.

BAŞKAN - Efendim, süreyi uzatmıyorum...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - 1 dakika müsaade edin efendim...

BAŞKAN - Efendim, bunu yapmayın, lütfen... Konuşmanıza 2 nci madde üzerinde devam edersiniz Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Peki efendim.

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ertugay.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, gelen kâğıtlarda olmayan şeyi oyluyorsunuz burada da, niye İçtüzüğe uymuyorsunuz?!

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin (a) fıkrasının dördüncü bendindeki "her türlü tazminat toplamının" ibaresi "her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç) toplamının" şeklinde,  "% 50'sini geçemez" ibaresi  "% 80'ini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 80 oranı, ayrıca % 50'sine kadar artırılabilir." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının geneli üzerindeki konuşmamda, bizim, genellikle, üniversitelerimizde kemiyet meselesine; yani, nicelik meselesine önem verdiğimizi, keyfiyeti; yani, niteliği gözardı ettiğimizi söylemiştim. Bugün, esas amacı, varlık sebebi, üniversitelerdeki bilimsel kaliteyi yükseltmek, standartlar belirlemek, denetimi sağlamak, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlamak olan Yüksek Öğretim Kurulu, bu yönde ciddî bir faaliyet içerisinde bulunması gerekirken, başka şeylerle uğraşıyor.

Bakınız, fen bilimleri atıf endeksine göre, üniversitelerimizde yapılan yayımlar, yapılan araştırmalar göz önünde bulundurulduğu zaman, Türkiye, 25 inci sıradadır; ancak, bunu, nüfusa göre oranladığınız zaman, Türkiye, 51 inci sıradadır. Türkiye, böyle bir  konumu hak etmiyor değerli arkadaşlarım. Bakın, bizim, şunu sorgulamamız lazım. Biraz önce, rahmetli Sayın Mümtaz Turhan'dan örnek verdim. Biz, birinci sınıf insanlar yetiştirmek zorundayız, birinci sınıf bilim adamları yetiştirmek zorundayız. Biz ne üretiyoruz allahaşkına? Bizim yaptığımız en önemli şey... Biz, diyoruz ki, Avrupalılar üretmiş -bakın, son zamanlarda bir de bir gayretkeşlik türedi- Avrupalı telefonu icat etmiş, faksı icat etmiş -burada bazı arkadaşlarım üzerlerine almasınlar- biz, faksın adını "belgegeçer" yapıyoruz, zannediyoruz ki, bir şey yaptık. Bakınız, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin kapısında "Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yerleşkesi" yazıyor. Bir de, bundan sonra belki Meclisin gündemine gelecek olan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Kıbrıs'ta bir kampus kurmasıyla ilgili bir yasa tasarısı var, orada da, ısrarla Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kıbrıs Kampusundan söz ediliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, teferruatta boğulan bir milletiz. Bakınız, "üniversite" kelime olarak aslı itibariyle Türkçe değil, "fakülte" Türkçe değil, "rektör" Türkçe değil, "profesör" değil, "doçent" değil, "doktor" değil, "amfi" değil; ama, efendim, biz "kampus" kelimesini "yerleşke" yaptık mı her şeyi hallediyoruz. Biz, böyle lüzumsuz şeylerle, kabuklarla, boya badanayla uğraşıyoruz. İşin özüne inmemiz lazım. Biz ne üretiyoruz dünyada; bunun hesabını yapalım.

Bakınız, Anayasa Mahkemesi parti kapatmakla meşgul, Türkiye, âdeta, kapatılan siyasî partiler mezarlığına dönüştü. Neyse ki, Türkiye'de hâlâ hukuk var, ağır aksak da olsa, eksik de olsa hukuk var. Neredeyse, Yüksek Öğretim Kurulu, keyfî bir şekilde, bir vakıf üniversitesini de kapatıyordu, o da kale direğinden döndü. Fatih Üniversitesine yapılan muamele ortadadır.

Şimdi, bu vakıf üniversitelerine yapılacak yardımı, YÖK'ün merhametine bu Meclis terk etmemelidir değerli arkadaşlar. Siz biliyor musunuz ki, sizin çıkardığınız kanunları Yüksek Öğretim Kurulu uygulamıyor. Yüksek Öğretim Kurulu "kanun benim" diyor, "devlet benim" diyor, "otorite benim" diyor. Bunun en tipik örneğini size söyleyeyim; bakınız, 4584 sayılı Yasayı bu Meclis kabul etti, 22.6.2000 tarihinde bu kanun çıktı; öğrenci affıyla ilgiliydi. Burada, yardımcı doçentlerle ilgili bir hüküm vardı ve bakın, çok açık bir hüküm. Sayın Andican, komisyon görüşmeleri esnasında oradaydı, çok iyi hatırlayacaklar.

Türkiye'de şöyle bir komedi var: Bakınız, bir yardımcı doçent, 12 yıl boyunca üniversitesinde yardımcı doçent olarak çalıştıktan sonra, eğer doçent olamazsa, öğretim görevliliğine, tenzili rütbeyle indiriliyor. Bakın, uygulamadaki komiklik şurada: Diyelim ki, siz, Kafkas Üniversitesindesiniz veya Harran Üniversitesindesiniz; 12 yıl yardımcı doçentlik yaptıktan sonra, eğer yükselmezseniz, diyelim ki, Boğaziçi Üniversitesine gittiniz, Boğaziçi Üniversitesinde, yardımcı doçent olarak devam edebilirsiniz; ama, kendi üniversitenizde kalsanız, öğretim görevliliğine indiriliyorsunuz; böyle bir komedi olabilir mi?! Meclisimiz, özellikle, akademisyen üyelerden oluşan komisyon bunu gördü ve bu değiştirildi. Bakınız, çıkan kanun metnindeki hükmü aynen okuyorum -bu, bir hak değil, yeni bir düzenlemedir- 4584 sayılı Kanunda aynen şöyle deniliyor: "Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır." Hüküm çok açık; Yüksek Öğretim Kurulu, bunu uygulamak istemediği için, Danıştaydan görüş soruyor. Danıştay da, bu öğrenci affındaki gibi, diyelim ki, üniversitesiyle ilişkisi kesilen öğrencilerde olduğu gibi "iki ay içerisinde eğer müracaat ederse bu hakkı kazanır" şeklinde bir yorum yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi dahil, yüksek mahkemelerin yorumları, yüksek mahkemelerin farklı olarak ortaya koydukları görüşler, millet iradesinin yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı kanunların yerine geçemez. Bir yorum, kanunun önüne geçemez. Yüksek Öğretim Kurulu, bu yoruma dayalı olarak, bu yardımcı doçentleri mağdur etmeye devam ediyor. Tekrar söylüyorum; Yüksek Öğretim Kurulu, bu Meclisin çıkardığı kanunlara itibar etmiyor ve uygulamamakta da ısrar ediyor. Bundan dolayı, birçok insan mağdur olmuştur. Şikâyetler, âdeta, çığ gibi artıyor; sizlere de, bu anlamda, bir yığın müracaat olduğundan eminim.

Konuşmamın başında dedim ki, 12 Eylül, oligarşik kurumlar doğurdu. İşte, bu oligarşik kurumların saltanatına son vermek, Yüce Meclisin iradesindedir; ama, bu Meclis, bugünkü gösterdiği pasif tutumla, bu iradeyi nedense ortaya koymuyor.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Madde üzerinde önerge yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...   2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Yükseköğretim  Kanununun ek  18 inci maddesi  aşağıdaki  şekilde  değiştirilmiştir :

"Ek Madde 18. - Vakıflar tarafından kurulmuş yükseköğretim kurumlarının giderlerine katkıda bulunmak amacıyla; bütçede yer alan ödenekle sınırlı olmak üzere, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunun müracaatı, Yükseköğretim Kurulunun görüşü ve Millî Eğitim Bakanlığının teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca Devlet yardımı yapılır.

Yapılacak Devlet Yardımı :Devlet yükseköğretim kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmesiyle elde edilen tutarın, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan örgün öğrenci sayısıyla çarpılması sonucu bulunulacak miktarın yüzde otuzunu geçemez. Ancak, bu miktarın üniversitelere dağıtımı; öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminde kullanılan sayısal (% 50), sözel (% 20) ve eşit ağırlıklı (% 30) puan türlerinin parantez içinde gösterilen ağırlıklar uygulanarak, üniversitenin toplam örgün öğrenci sayısına göre yapılır. Yükseköğretim Kurulu bu oranları yarısına kadar yükseltmeye veya eksiltmeye yetkilidir. En az iki yıl eğitim-öğretim yapmış olan vakıf üniversiteleri Devlet yardımı almak amacı ile Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına müracaat ederler.

Vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımının yapılabilmesi için bu kurumların;

a) En az iki eğitim-öğretim yılını tamamlamış olması,

b) Öğrencilerin en az yüzde on beşine eğitim-öğretim masraflarını karşılayacak düzeyde tam burs vermesi,

c) Öğrenci alınan her lisans programı için, öğretim üyesi yetiştirmek amacıyla, vakıf üniversitelerince seçilecek Yükseköğretim Kurulu tarafından yurt içinde veya yurt dışında belirlenen üniversitelere yerleştirilen ve izlenen doktora öğrencilerine, kontenjanı 50'ye kadar olan programlar için 1 öğrenciye, 50 ile 100 arasında olan programlar için 2 öğrenciye ve kontenjanı 100'den fazla olan programlar için 3 öğrenciye eğitim-öğretim ve diğer masraflarını karşılayacak düzeyde burs vermesi veya üniversitelerin bu doktora öğrencilerinin sayısı kadar, yurt dışında yerleşik Türk uyruklu öğretim üyesini en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalıştırdığını Yükseköğretim Kuruluna belgelemesi,

d) Üniversitelerin lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalışan (kısmî statüde görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden görevlendirme suretiyle çalışanlar hariç) öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının, bu esasa göre hesaplanan tüm Devlet üniversitelerinin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının ortalamasına eşit veya daha az olması,

e) Üniversitelerarası Kurulca görevlendirilen komisyonca yapılacak değerlendirme sonucunda; bir önceki yıl sonu itibariyle tespit edilen tanınmış bilimsel dergilerde, üniversitede en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalışan (kısmî statüde görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden görevlendirme suretiyle çalışanlar hariç) öğretim üyesi başına düşen yayın sayısı bakımından, bu esasa göre sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girecek durumda olması,

f) Öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminde sayısal, sözel ve eşit ağırlığa göre, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince o yıl yerleştirilen örgün öğretim öğrencileri arasında ilk yüzde beşe giren öğrenci almış olması ve üniversitenin örgün öğretim programlarına o yıl yerleştirilen toplam öğrenci sayısı ile her bir puan türünün ikinci fıkrada belirtilen göreceli önemini yansıtan ağırlıkları dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, bu esasa göre sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girmesi,

Şartlarından asgarî (a), (b), (c) ve (d) bentlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Buna göre, ikinci fıkrada belirtilen miktarın;

- (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan tüm şartları yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına tamamına kadar,

- Asgarî şartlardan (a), (b), (c) ve (d) bentlerinin yanısıra (e) veya (f) bentlerinden birini yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına yüzde seksenine kadar,

- Sadece asgarî şartları yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına yüzde altmışına kadar,

Devlet yardımı verilir. Asgarî şartları yerine getiremeyen vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımı yapılmaz.

Bu maddede belirtilen azamî ve asgarî düzeyler arasında yer alan vakıf yükseköğretim kurumlarına yapılacak yardım miktarı, Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılacak değerlendirme esas alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarına yapılacak yardım her yılın en geç Ekim ayı sonuna kadar iki eşit taksit halinde ödenir.

Yardım alan vakıf yükseköğretim kurumu her yıl Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yılın gelir ve giderlerini Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kuruluna göndermek zorundadır.

Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili olarak vakıf yükseköğretim kurumlarından her türlü belge ve bilgiyi istemeye ve gerektiğinde merkez denetim elemanları vasıtasıyla denetim ve inceleme yaptırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2547 sayılı Kanunun çıktığı 1981 yılından itibaren, yükseköğretim mevzuatı müteaddit defalar değişikliğe uğramıştır ve ayrıca, geldiğimiz nokta itibariyle de günümüz şartlarına cevap veremeyeceği, veremediği gibi bir gerçekle de karşı karşıyayız. Bu bakımdan, biraz önce söylediğim hususu özellikle tekrar ediyorum ve altını çiziyorum: Yükseköğretim mevzuatının yeniden, çok kapsamlı bir şekilde ele alınması ve Yüce Meclisin, Türk yükseköğretimini yeniden düzenleyen iyi bir çerçeveyi günümüz ihtiyaçlarına göre ortaya koyması kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, Türk yükseköğretiminin ciddî sorunlarının olduğunu ifade ettim; hem nitelik olarak hem nicelik olarak ciddî sorunlarımız vardır; sayısal sorunlarımız hepinizce malumdur. Her yıl, yükseköğretim kapılarında milyonlarca öğrencimiz birikmekte ve ancak, bunların çok az bir kısmını örgün öğretime alabilmekteyiz. Problemin bu yönünü hemen hepiniz biliyorsunuz; ancak, nitelik olarak da ciddî sıkıntılarla karşı karşıya olduğumuzu dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bugün, Türkiye'de, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı itibariyle çok kötü bir tablo vardır. Eğitim ve öğretimlerini ciddî manada çağın şartlarına uydurmuş bütün gelişmiş ülkelerde, aşağı yukarı 15-16 öğrenciye bir öğretim üyesi düşerken, bu, Türkiye'de, ortalama 30-35 civarındadır. Bu bakımdan, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı Kanunun, başka yükseköğretim sistemlerinde çok görülmeyen yeni bir uygulamayı, yardımcı doçentlik müessesesini Türk yükseköğretiminin gündemine getirmesinin esas sebebi, Türkiye'deki öğretim üyesi açığını bu şekilde, doktorasını yapmış olan insanlara öğretim üyesi sıfatı vermek suretiyle -ki, doktora, bilimsel kademelerde en önemli ve en temel basamaktır- bu problemi kısmen çözmekti; çünkü, Türk yükseköğretiminde bir bütün olarak, hem toplamda ortalama olarak öğretim üyesi başına öğrenci sayısı fazlalığı varken, aynı zamanda Türkiye genelinde -Doğu Anadolu'da, batıda ve ülkenin birçok yöresinde- üniversiteler arasında büyük uçurumlar vardır. Bir ülkenin bir yöresinde 1 yardımcı doçentle eğitim-öğretim sürdürülürken, bir başka yörede, aynı anabilim dalında 8-10 profesör, aynı anabilim dalında verecek ders dahi bulamamaktadır. Bu bakımdan, yardımcı doçentlik müessesesinin konulması tesadüfî değildir; Türkiye'nin şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun ve gerekli bir düzenlemedir.

Bunu gözönünde bulunduran Yüce Meclis, geçtiğimiz günlerde çıkardığı 4584 sayılı Af Yasasında yardımcı doçentlerle ilgili olarak süre sınırlamasını kaldırmak suretiyle yeni bir düzenleme yaptı. Biraz önce konuşurken Sayın Başkan, son cümlemi söylememe müsaade etmemişti. Bu ülkede yasaların çıkarılması önemli; ama, yasaların çıkarılmasından da önemli olan yasaların uygulanmasıdır. Maalesef, bu konuda ciddî karmaşalar söz konusudur. Bu yasanın tam olarak uygulanması konusunda, YÖK yönetiminin de, daha ciddî ve titiz davranmasını ve Yüce Meclisten çıkan yasaya uymasını özellikle istirham ediyorum.

Bu, çok önemlidir; çünkü, ülkenin birçok yöresinde, sadece bu öğretim üyeleri, öğretim görevlisi statüsüne getirilmek suretiyle, akademik yönden değil; ama, ekonomik olarak cezalandırılmış olmaktadır. Bu kanunun uygulanmasında zaman zaman birtakım keyfîlikler olmaktadır. Bunun ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının, özellikle üniversitelerle ilgili olarak ekonomik manada, ücretlerin iyileştirilmesi konusunda herhangi bir maddeye ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim; çünkü, hükümete verilen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi bu iş için verilmiştir veya bu konuda ücret iyileştirilmesi yapılması gereken kesimlere yönelik olarak verilmiştir. Sayın Başbakanın üniversite öğretim üyelerine kamuoyunun önünde vermiş olduğu söz de vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Üniversite öğretim üyeleri, gerçekten bir iane değil, o kürsüde, otuz yıllık birikimlerinin karşılığı olarak, ciddî olarak, insanca yaşayacakları bir standarda kavuşma noktasında, hükümetin bu adaletsizliği kaldırma noktasında, ciddî bir adım atılmasını beklemektedirler.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ertugay.

SALİH ÇELEN (Antalya) - Karar yetersayısının aranılması istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım; oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını da elbette ki arayacağım.

Bu arada, vekaleten oy kullanacak sayın bakan varsa, oyunu hangi bakana vekaleten kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını, aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununun değişik 11 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 11. - 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesine göre haftalık okutulması mecburî ders yükü saati dışında, kısmî statüde bulunanlar dahil öğretim elemanlarına görev unvanlarına göre aşağıda belirlenen mecburî ve isteğe bağlı dersler ve diğer faaliyetler için bu ders ve faaliyetlerin haftalık ders programında yer alması ve fiilen yapılması şartıyla normal öğretimde en çok 20 saate kadar, ikinci öğretimde ise en çok 10 saate kadar ek ders ücreti ödenir. Ders yüklerinin tamamlanmasında öncelikle normal örgün öğretimde verilen ders ve faaliyetler dikkate alınır.

Öğretim elemanlarının teorik derslerle yaptırdıkları uygulama, yönettikleri tez, seminer ve doktora çalışmalarının ve ara sınavların ne ölçüde ders yükünden sayılacağı, Yükseköğretim Kurulunca belirlenir. Ara sınavlar için Yükseköğretim Kurulunca öğrenci sayısı gözönünde bulundurulmak suretiyle tespit edilecek ders yükü beş saati, diğer faaliyetler için belirlenecek ders yükü ise bir saati geçemez. Teorik dersler dışındaki faaliyetlerin ders yükünün tamamlanmasından sonraki kısmı ek ders ücretinin hesabında dikkate alınır. Ancak mecburî ders yükünün tamamlanmasında ve ek ders ücretinin hesabında, teorik dersler dışındaki faaliyetlerin haftalık en fazla 10 saatlik kısmı dikkate alınır, kalan kısmı ise maaş karşılığı sayılır."

BAŞKAN - 4 üncü maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Çelik.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda, vakıf üniversitelerinin denetimiyle ilgili çok ciddî bir maddeye rastlamanız mümkün değildir. Türkiye'de 24 tane vakıf üniversitesi oldu; fakat, bunlarla ilgili ciddî düzenlemelerden söz etmek mümkün değil, 2547 sayılı Kanunda çok ciddî bir revizyon yapılması gerekiyor.

Daha önce de belirttim; vakıf esprisi, zenginin, mallarını fakir fukaraya tahsis etmesidir. Bugün, Türkiye'de gerçekten, diğer üniversitelere parmak ısırtacak, çok güzel hizmetler veren, bizim de medarı iftiharımız konumunda olan vakıf üniversiteleri vardır; ancak -bazı vakıf üniversitelerini tenzih ediyorum- derme çatma bir araya getirilen, kâğıt üzerinde formaliteleri bir araya getirilerek oluşturulan bazı vakıf üniversitelerinin varlığından da haberdarız. Dolayısıyla, kıstasların çok iyi oturtulması, üniversite açılması için gereken şartların çok iyi tespit edilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu vakıf üniversiteleri daha çok bir hülle anlayışıyla çalışıyor. Türkiye'de, özel üniversite açmak yasak olduğu için, Anayasa hükmü olarak yasak olduğu için bu vakıf üniversiteleri kuruluyor. Bu konuda çok ciddî yasal düzenlemelere gerek olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, genellikle, şu kadar zamanda şu kadar yapalım; mesela, on yılda 50 tane üniversite açalım gibi bir anlayışa sahibiz. Her ile bir üniversite açalım. Şu anda, Meclis Genel Kurulunda görüşülmeyi bekleyen, sıra bekleyen, üniversite açılmasıyla ilgili aşağı yukarı 30 tane teklif vardır. Bunu hak eden vilayetlerimiz vardır; ancak, bizim ülkemizde üniversite açılması, gerçekten, objektif kıstaslara, bilimsel verilere göre yapılmıyor, popülist politikalarla yapılıyor. Dolayısıyla, biz, bir yığın, işe yaramayan, öğretim kadrosu yerli yerinde olmayan, fizikî yapılanmasını tamamlamayan, dokümantasyonu eksik, altyapı eksiklikleriyle dolu olan üniversiteler açıyoruz.

Bu kürsüden hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz: Tabela asarak üniversite olmaz değerli arkadaşlarım. Herhangi bir yüksek öğretim kurumunun üzerine filan üniversite yazmakla, o, üniversite olmaz. Bedbaht bir adamın adını Mesut da koysanız, bu adam mesut olmaz, Bahtiyar da koysanız, o, bahtiyar olmaz. İsim değişikliğiyle gerçek değiştirilmez. Siz, ilçelerde açılan lalettayin (rastgele) meslek yüksekokullarının üzerine istediğiniz kadar Harvard Üniversitesi yazın, onlar Harvard Üniversitesi olmaz. Türkiye'de, bugün 400'ü aşan meslek yüksekokulu, gerçekten, böyle bir mantıkla açılmıştır. Önce, derme çatma bir bina bulunuyor, ondan sonra, oraya bir müdür veya bir dekan, üniversite ise rektör tayin ediliyor; gerisi arkasından gelir diyoruz. Bu "göç yolda düzelir" mantığı göçebe kavimlerden kalma ilkel bir mantıktır. Avrupalı, attığı her adımın hesabını kitabını yaparak yola çıkar. Sekizinci Cumhurbaşkanımız bunu sık sık kullanırdı: "Göç yolda düzelir." Efendim, önce, üniversiteyi bir kuralım, ondan sonrası gelir mantığının doğru olmadığını düşünüyorum.

Bakınız, bu ülkede, 25-30 bin ziraat mühendisi boştur ve bir o kadar da veteriner hekim boştur. Hemen hemen bütün üniversitelerimizin Fen-Edebiyat Fakültelerine bağlı olarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri vardır; fakat, bunlar arttıkça, ziraat fakültelerinin sayısı arttıkça Türkiye'de tarım diye bir şey kalmadı, veteriner fakültelerinin sayısı arttıkça hayvan diye bir şey kalmadı, bunun üzerine bir de, Tarım Bakanımız Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp'in uygulamaları gelince, bunlar büsbütün yok oldu. Aynı şekilde, Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri arttıkça, Türkiye'de Türkçe diye bir şey kalmadı, Türkçeyi doğru kullanma diye bir olay kalmadı. Biz, 11 yıl boyunca ilköğretimde, ortaöğretimde çocuklarımıza Türkçe öğretiyoruz, üniversiteye geldiği zaman, kendi yükseköğretim kurumlarında mecburî Türkçe dersi alan bir ülkede yaşıyoruz. Biz, öğrencilerimize üniversitede Türkçe öğretmeye kalkışıyoruz. Böyle bir dalâlet olabilir mi?! Dünyanın hangi ülkesinde... Şimdi, İngiltere'de ortaöğretimi bitirmiş bir öğrencinin, üniversiteye gelirken yeniden İngilizce dersi alması, o toplum tarafından çok yadırganır. Onun için yükseköğretim kurumlarını kurarken, bizim, mutlak surette, çok ciddî fizibilitelere dayalı, ihtiyaçları göz önünde bulunduran, bilimsel verilere dayalı hesaplar yapmamız gerekiyor.

Eskiden, sayın bakanlar bir ilçeye, bir ile uğradıkları zaman "sayın bakan, bize fabrika, organize sanayi bölgesi yapın" denilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içerisinde toparlayın.

Buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şu anda sayın bakanların yolu ilçeye düştüğü zaman "sayın bakanım, bize de bir meslek yüksekokulu, bize de bir fakülte, bize de bir üniversite" deniliyor.

Burada çok söyledim, tekrar söyleyeyim, arkadaşlar, hukuk kaidesi de der ki, "tebeddülü esma ile  hakaik tebeddül etmez." Yani, isim değiştirmekle gerçeği değiştiremezsiniz. Namık Kemal der ki, "Simsiyah bir zenci hanımına Gülbeyaz adı takmakla beyazlatamazsınız."

Siz, bu şekilde adını üniversite koyarak, üniversite oluşturamazsınız. Türkiye'deki yükseköğretim meflûc durumdadır. YÖK, Türk yükseköğretimini katletmiştir; ama, bu Meclis de seyircidir; Hükümet de "uyu uyu yat uyu" politikasına devam ediyor, fason üretime devam ediyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanunun;

- 2 nci maddesi yayımını izleyen ay başında,

- 3 üncü maddesiyle düzenlenen 2547 sayılı Kanunun ek 18 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi 1.1.2002 tarihinde, diğer hükümleri 1.1.2001 tarihinde,

- 4 üncü maddesi 1.9.2001 tarihinde,

- Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Ellerimizi kaldırdık artık...

BAŞKAN - Hayır efendim... Söz isteği varmış; arkadaşlarımız ikaz ettiler, gereğini yapalım.

İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca söz istekleri vardır.

Aleyhte, Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hocam burada efendim.

BAŞKAN - Mazbut yeriniz hep arka sıralarda Sayın Gül; öne teşrif buyurmuşsunuz...

Buyurun Sayın Gül. (MHP sıralarından alkışlar)

3 dakika içinde toparlayın efendim.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu söz konusu olunca, kendimi, konuşmamak için bir hayli frenlemek istedim; ama, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelip çıkarılan ilgili kanunlar, Yükseköğretim Kurulu tarafından uygulanma bahtsızlığına uğruyor. Öğrenci affıyla ilgili yasa çıkarılırken yardımcı doçentlerle ilgili bir düzenleme getirdik; bu yasa teklifimizde, çıkarılan bu Yasada, yardımcı doçentlerin, oniki yılını doldurmuşlarsa, ondan sonra süresiz olarak devam edebilecekleri hükmünü getirmiştik; ancak, Yüksek Öğretim Kurulu, bir tamimle, bu konuda, iki ay içerisinde başvurdukları takdirde gerekli işlemi yapacağını beyan ediyor veya duyuruyor. Bu, son derece yanlış bir uygulamadır ve süratle bundan vazgeçilmesi gerekir.

Ayrıca, yardımcı doçentler, kusura bakmasınlar, Mecliste de değerli arkadaşlarımız var. Belli yaşa başa gelmiş insanlar, 1 inci dereceye kadar terfi edememekteler; yasayla bu hakları ellerinden alınmış. Normal devlet dairesine giren bir yüksekokul mezunu, 1 inci derecenin 4 üncü kademesine kadar terfi ettiği halde, maalesef, bu yardımcı doçent arkadaşlar, binlerce eleman yetiştirdikleri halde, bu haktan mahrum edilmektedirler. Bir lisan problemiyle, bu insanlar karşı karşıya bırakılmıştır. Birilerinin dediği gibi "Oxford vardı da mı biz öğrenmedik?!" Dolayısıyla, bu insanlara bu hizmeti sunmak için, Yüce Meclisin süratle bu konuyu çözmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir başka konuya daha temas etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, yine, bizim, burada çıkarmış olduğumuz bir yasayla, doktorada yabancı dil puanı 50, doçentlikte 65 olması konusu getirildi. Maalesef, bu, bugün, Yüksek Öğretim Kurulu tarafından uygulanmamaktadır. Yabancı dilde eğitim yapan birçok üniversitemiz bunu uygulamamaktadır. ÜDS'den 65 ve daha yukarı puan alan çocuklar, doktoraya, mastere kabul edilmemektedirler; böyle çifte standart olmaz?! Gelin, hep birlikte, Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili yasayı masaya yatıralım, enine boyuna konuşalım, en doğrusunu, en güzelini yapalım; artık, insanların tahammül edecek sabırları kalmadı.

Değerli arkadaşlar, kendilerini çok sevdiğim halde, Sayın Bakanım mazur görsün beni, bir hususun da altını çizmek istiyorum: Bizim, burada, Mecliste grubu bulunan tüm siyasî partilerimizin oybirliğiyle almış olduğu bir karar vardı. O karar gereği, Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversiteleri araştırma komisyonu kurulmuştu; doktora edasıyla hazırlanmış, 300 sayfayı aşan bir rapor vardı; ama, maalesef, bu rapor, şu güne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşınmadı, taşıttırılmıyor.

Değerli arkadaşlar, bu rapor, sadece üniversiteleri irdeleyen, onları sıkıntıya sokan manzumeler dizisi olarak tertiplenmemişti, üniversitelerimizin ufkunu açacak güzel tespitler, güzel yönlendirmeler de vardı; dolayısıyla, üniversitelerimizle ilgili bu raporun süratle Meclisin gündemine taşınıp, görüşülüp, gereğinin yapılması konusunda hassas olduğumuzu, bir kere daha, altını çizerek, vurgulamak istiyorum. Dahasını söylüyorum, o raporda yer alan birçok yolsuzluklar halen devam ediyor; buna, Türk Milletinin tahammülü kalmamıştır. Lütfen, bu rapora sahip çıkalım, elbirliğiyle gereğini yapalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Lehinde, Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun.

Sayın Bozkurt, süreniz 3 dakika.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun bu yasa tasarısıyla ilgili kurduğu altkomisyonda çalışan bir arkadaşınızım.

Bu yasa tasarısı, esasta, vakıf üniversitelerinin de devlet yardımı alabilmeleri için, adaletin sağlanması için çıkarılması gereken bir yasa tasarısıdır. Biz, altkomisyonda çalışmalarımızı yaparken, şu anda, 18'e yakın eğitim ve öğretim görevi yapan vakıf üniversitelerinin temsilcilerini çağırarak, bizatihi onların da görüşlerini alarak, yasa hazırlığını tamamlamışızdır.

Vakıf üniversitelerinin, doğrudan doğruya devletten yardım alabilmeleri için bir şablon çıkarılmıştır.

Vakıf üniversitelerinin ne yapıp ne yapmadıklarını ve yaptıklarına karşı devletten ne kadar yardım alabileceklerini ortaya koyan bu yasa tasarısı, inanıyorum ki, hem vakıf üniversitelerimiz hem de yükseköğrenimimiz için hayırlı olacaktır. Bundan önce, bazı vakıf üniversiteleri devletten yardım alabiliyor, bazıları ise hiç yardım alamıyordu; dolayısıyla, bu yasa, yürürlüğe girdikten sonra, çıkardığı şablon sayesinde adaleti sağlayacak ve her vakıf üniversitesi, yaptığı eğitim ve öğretimin karşılığını devletinden almış olacaktır.

Adaleti sağladığı için, yasa tasarısı hakkındaki oyum kabuldür; bunu da takdirlerinize sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, 8 inci sıraya alınan Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8. - Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/823, 2/6, 2/126, 2/144, 2/466, 2/537) (S. Sayısı : 695) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

                                

(1) 695 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon raporu, 695 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya söz istemiştir.

Buyurun Sayın Gözlükaya. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, bildiğiniz gibi, vakıf arazilerinin, daha doğrusu, üzerinde vakıf şerhi olan, vatandaşın tasarrufuna geçmiş; ancak, tasarrufta birtakım sıkıntıları olan malların satışlarıyla ilgili bir tasarıdır. Bu tasarı, Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın İlyas Yılmazyıldız, Sayın Mustafa Güven Karahan, Sayın İsmail Özgün ve bizim ayrı ayrı tekliflerimiz ve hükümetin de, bunlardan esinlenerek, daha doğrusu, 1995 yılında yapılan değişiklikle, rayiç bedelin yüzde 50'si ödenmek suretiyle, bu arazilerin tasarruf sahibi insanlara, şahıslara satılmasıyla ilgili yasanın tatbikatta yeterli derecede faydalı olmadığı kanaatiyle hazırlanmış ve Meclise gelmiştir. Bu yasa tasarısı doğrudur, tekliflerimiz istikametinde hükümetin hazırladığı bir tasarıdır.

Gerçekten, geçmiş yıllarda, kadastro çalışmalarına rağmen, vakıflar idaresinin görmediği ve tapu kayıtlarında herhangi bir şekilde şerhin olmamasına rağmen, sonradan, vakıflar idaresine mensup bazı kişilerin, daha doğrusu, vakıflar idaresinin araştırmaları sonunda çıkardığı, vakıf malı olarak görünen bu arazilere birer şerh koymuşlar. Bu şerh üzerine, vatandaşlarımız, bunları gerektiği şekilde kullanım, tasarruf, hatta, bu tasarrufun içerisinde satış durumları da var; bunları yapamaz hale gelmişler ve bu, biraz önce söylediğim gibi, 1995'te çıkarılan yasaya rağmen de işlememiş.

Şimdi, tasarıyla sağlanan husus şu: Bir kere, tasarıda, tasarruf sahibi yahut zilyet sahibi kişilerin, şahısların, rayiç bedelin yüzde 20'sini ödemeleri kaydıyla, bu gayrimenkullerin üzerindeki şerhin kaldırılması meselesi olarak önümüze geldi. Yıllardan bu yana, dedesinden, babasından kalmış, vakıf malları olarak görünen gayrimenkuller üzerindeki şerh ortadan kaldırılmakta ve hukuk tabiriyle, gayrimenkul serbest hale gelmektedir; yani, tapuda herhangi bir şerh, bir kayıt olmadan, doğrudan doğruya tasarruf sahibinin kullanabileceği, satabileceği bir hale gelmektedir ki, bu, bana göre, bugün için, bugünün şartlarında doğru bir düzenlemedir. Rayiç bedel üzerinden ödenecek yüzde 50 bedel, gerçekten, mağdur durumda olan vatandaşlarımızın, köylülerimizin daha çok mağdur olmaları sonucunu doğurmuştur. Tasarı, bu bakımdan doğru bir tasarıdır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bu, bugünün şartlarında da doğrudur; çünkü, köylü, gerçekten zor durumdadır. Ürettikleri mallarla ilgili devlet destekleri tamamen kaldırılmıştır, kredi faizlerinin ne olduğu belli değildir. Bugün, çiftçimizin kullandığı, köylünün kullandığı krediler, yüzde 97, hatta, yüzde 120 üzerinden faizlendirilmektedir. Bir genelge, daha doğrusu, Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarıldı. 2001 Martı ile 2000 yılının 12 nci ayı, 31.12. arasında kullandırılmış kredilerde faizin yüzde 55 olacağına dair, küçük çiftçilerle ilgili bir kararname yayımlandı; ama, maalesef, bu, tam işleyemeyen, hatta, anlaşılamayan, Hazine de destek vermediği için, uzun zaman kullandırılamayan bir kredi durumuna geldi. Vatandaşlarımızdan, gerçekten çok büyük şikâyetler alıyoruz. Bundan sonra aldıkları kredilerde, hâlâ, yüzde 122'lere varan kredi faizi ödemek durumunda kalmaktadırlar ki, vatandaşın bu yükü kaldırması, çiftçinin, köylünün bu krediyi kullanması mümkün değildir. Son günlerde özellikle ekonomik krizlerden sonra -bu ekonomik krizlerin sebeplerini gayet yakinen Türk Milleti biliyor- bu hükümetin ekonomisini yönlendirenlerin yanlış tutumları sebebiyle Türkiye krizler yaşadı. Bu krizlerin ortadan kaldırılabilmesi için, dışarıda el avuç açıyoruz. Bir de "iç kaynaklara dönün" dediler. Şimdi, iç kaynaklara dönmeye başladık. A'dan Z'ye, Türk insanının, Türk köylüsünün kullandığı birçok mala zam yapıyorsunuz; yani, bunu milletin kaldırması mümkün değil. Böyle hükümet etmeye ne gerek var; yani, böyle hükümeti herkes idare eder; ehil olmaya gerek yok, ekonomist olmaya gerek yok; eğer, hakikaten bütçeyi doğrultacaksanız -48 katrilyonluk bütçeyi çıkarmışsınız 79 katrilyona- çıkarırsınız Meclisten, ekseriyetiniz de var. İç kaynak mı arayacaksınız, bu borçları kapatacak ve yaşamak için para mı lazım, bastırın zamları, vatandaşımız koyun gibi, maalesef, daha düne kadar...

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Olur mu!.. Olur mu!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - "Koyun gibi" derken "sessiz" anlamında söylüyorum, "sürü" anlamında söylemiyorum.

Gerçekten, vatandaş, vatanseverliğinin bedelini zamlarla...

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Yanlış tabir...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Hanımefendi, yanlış tabir kullanmam, buradaki, o, "koyun gibi" sözüm "sessizlik" anlamına gelir; yani, sizin tefsir etmek istediğiniz anlamda değil.

Gerçekten, vatandaş, yaşayamaz hale gelmiş ve vatanseverliğinin bedelini zamlarla, ekonomik sıkıntılarla yaşar durumda geçirmeye çalışmaktadır ki, bu hükümetin bir zaafıdır, hatta iktidar partisine mensup vekillerin de burada, bu, vatandaşların sıkıntılarını dile getirme zorunlulukları vardır.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, önemli gördüğüm birkaç meseleye temas etmek istiyorum.

Alakası yoktur denilmesin; bana göre, Türkiye'de bir demokrasi sıkıntısı vardır, bu sıkıntıyı da bu Meclisin aşması gerekir. Uzlaşma Komisyonunun hazırladığı ve liderlere sunulan, partilere sunulan, Türk kamuoyuna açıklanan, Anayasadaki bazı maddelerin bir an önce değişmesi ve bu maddeler değiştikten sonra da, Türkiye'de gerçek bir demokrasinin temellerinin atılması gerektiğini ifade ediyorum. Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası da mutlaka bir an önce düzenlenmelidir, Türkiye önünü görmelidir.

Türk toplumu bugün büyük bir umutsuzluk içindedir. En azından, yapacağımız Anayasa değişikliği ve yasal değişikliklerle Türk Milletine umut vermek durumunda olduğumuzu ifade ediyorum. Eğer vatandaş, bu Meclise ve hükümete özellikle güvenebilse, belki, bu krizleri büyük sıkıntılar yaşamadan aşabileceğiz diye belirtiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, sözlerimin sonunda, bu yasanın, ülkemize ve vakıf mallarıyla ilgili sınırlamalardan rahatsız olan, mağdur durumda olan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Gözlükaya.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Sayın Mükerrem Levent?.. Yok.

Sayın Yakup Budak?.. Yok.

Sayın Bülent Arınç?.. Yok.

Sayın Cemil Tunç?.. Yok.

Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Sayın Nidai Seven?..

NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Söz hakkımı Sayın Metanet Çulhaoğlu'na veriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

METANET ÇULHAOĞLU (Adana)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2762 sayılı Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bu yüce çatı altında çok önemli bir konuda çalışma yapıyoruz. Ülkemizin her bölgesinde yıllarca, elli yıl, yüz yıldır, uzun sürelerdir ekip diktiği arazisinin, vergisini ödediği, tapusu olan arazisinin bir anda vakıf arazisi diyerek, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle davalı hale gelen ve mağdur edilen vatandaşlarımıza bir fırsat verilmektedir. İşte, bu manada, yapılan iş hayırlıdır diyorum.

27 nci maddede yapılan değişiklikle, bugün, "vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı veya icareteynli vakıf taşınmaz mallarının mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz mallarının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde yirmi oranında hesap edilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflara geçirilir" denilmektedir. Düzenleme bu şekilde yapılmıştır. Bundan önceki düzenleme de bunun yüzde 50'si oranında idi. Bu, yapılan bir iyileştirmedir; bunun sağladığı katkı, benim nazarımda da olumludur. Benim kendi seçim bölgemde, Karaisalı İlçemizde, Pozantı İlçemizde de aynı konuda mağduriyeti olan insanlarımız vardır. Bunlar için de bir iyileştirme yapılmış oluyor. Bunun için, tasarıyı olumlu karşılıyor ve hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, hükümet adına bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tasarıda çok teknik tabirler olduğu için, Değerli Heyetinizi kısaca aydınlatmak amacıyla söz aldım. Zaten, muhalefet partilerimize mensup değerli milletvekili arkadaşların da aynı mahiyette kanun teklifleri var. İktidarıyla, muhalefetiyle, hep beraber, bu tasarıyı inşallah yasalaştıracağız. Yalnız, neye oya verdiğimizi bilmemiz açısından, bazı hususların açıklığa kavuşturulması lazım.

Vakıf hukukuna göre taviz bedeli, mukataalı ve icareteynli vakıf mallarının mutasarrıflarının mülkiyetine geçirilebilmesi için, bu kişiler tarafından ödenmesi gereken ücrettir. İşte, asıl söz burada. Yani, mukataalı vakıf nedir, icareteynli vakıf nedir; bunu bilmemiz lazım.

İcareteynli vakıf, çifte kiralı vakıf demektir. Yani, vaktiyle, vakıf eserlerimiz yangınlarla, depremlerle ağır hasara uğrayınca, gelirleri yetişmemiş; devlet fakir, yaptıramamışız. Onun üzerine, devlet demiş ki, ben bu vakfın tasarruf hakkını sana satayım; bu tasarruf hakkını sana satayım, ama, sen, buna mukabil elde ettiğin gelirle, bu vakfı tamir ettir. Vakıf eserini tamir ettirmek amacıyla tasarruf hakkını satmışız. Rakabe, yani çıplak mülkiyet devletin elinde; şu anda bizim elimizde. Vaktiyle, parasını adamdan almışız; satmışız, vermişiz ve bu insan, artık, onun tasarruf hakkına sahip. Bu tasarruf hakkı miras yoluyla kendisinden sonrakilere de geçiyor. Bir de, küçük bir icar almışız; ekinci bir icar (gelir). Demişiz ki, zilyetlik yoluyla kendisine geçmesin, mülkiyet hakkı devlette kalsın, vakıfta kalsın. O bakımdan, icareteynli, yani, çifte kiralı vakıf doğmuş.

Bizim kanunumuz 1935 yılında çıktığında, denilmiş ki, "bu icareteynli vakıfları taviz bedeli mukabilinde mutasarrıflarına teslim edelim; yani, mülkiyetini devredelim; 20 misli verdiğiniz takdirde bunu yapalım. Daha sonra 1945, 1983 ve 1995'te bu kanunu yenilemişiz. Şimdi, bizim çıkardığımız son kanunda, yüzde 50 taviz bedeli verilmek suretiyle, bu icareteynli vakıfların özel mülklere geçmesi söz konusu.

Şimdi, burada dikkat edeceğimiz husus şudur: Bu yüzde 50 bedel çok fazla gelmiş. Çünkü, zaten, vaktiyle dedesi, babası bu vakfı almış, adamların kendi üzerinde. Bizim yaptığımız taramalar sonucunda yeni yeni vakıflar çıkıyor. Şu anda 317 407 adet tavize tabi vakıf malı elimizde ve vatandaşla saç saça baş başa kavga ediyoruz yüzde 50 bedel istediğimiz için. Bu, çok yüksek olduğundan bunu aşağıya çekiyoruz. Zaten, on sene müddetle yüzde 20 takip etmişiz, biz bunu devam ettirmişiz, daha sonra artırmışız; şimdi, onu, eski bedele getiriyoruz ve netice itibarıyla, vatandaşla olan ihtilaflar giderilmiş oluyor. Şu andaki ekonomik konjoktüre de uygundur ve alacağımız karardan dolayı da herhangi bir şekilde bir sorumluluk içerisinde olmayacağız ve herhangi bir malı devretmiş, satmış değiliz. Zaten, vaktiyle, bizim kanunumuzdan önce, ta 1935'ten önce, bu vakıflar, Osmanlı döneminde icareteynli vakıf haline getirilmiş veya mukataalı vakıf... Ne demek mukataalı vakıf?.. Arazi ürün veriyor, arazinin bedeli üzerinde, yani icare-i zemin dediğimiz bir bedel alınmış; o mal, mülk sahibine teslim edilmiş; fakat, ürün bedeli alınmış; onlar devredilecek şimdi; yani, başka bir şey değil. Vakıf devredilmiş olmuyor; vakıfla ilgili, daha önceki devirler tescil edilmiş oluyor taviz bedeli karşılığında. Bunu da yeni yapmıyoruz; 1935'ten beri 4 defa yapmışız. Şimdi, günün ekonomik şartlarına uygun olarak bunu çıkartıyoruz; ayrıca, çeşitli milletvekili arkadaşlarımızın bu konudaki kanun tekliflerini de böylece yerine getirmiş oluyoruz.

Bu açıklamayı yapmayı zarurî gördüm.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Yılmazyıldız, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sıra bizdeydi; biz, lehte söz istemiştik.

BAŞKAN - Efendim, kullanmasına göre; zamanında kullanacaktınız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu, hepsi üzerinde değil; Bakandan sonra söz...

BAŞKAN - Sayın Bakan konuşunca, konuşma hakkı doğdu.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

ILYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, gerçekten, milletimizi çok zora sokan bir konuda bir rahatlık sağlayacak hem de hükümetin son zamanlarda ihtiyaç duyduğu, belki, birkısım kaynağı temin etmesine imkân verecek bir yasa tasarısı. Bunu, geçen dönem, teklif olarak vermiştik, bu dönemde, bu teklifimi tekrarlamıştım; çünkü, Balıkesir İlimiz -çok ilimiz var da- bu yasadan en çok sıkıntı çeken bir ilimiz. Susurluk İlçemizin şu andaki kurulduğu yerleşim bölgesi komple bu yasa kapsamında; Tatlısu Köyümüz komple bu yasa kapsamında; merkez, Kepsut, İvrindi, Bigadiç, Dursunbey, Sındırgı, Bandırma, Manyas ve Gönen; Körfeze geçin, Edremit, Havran, Burhaniye, Ayvalık, Gömeç; hepsinde bu sıkıntılar var.

Vatandaşlar -annesi babası ölüyor- tapuya gittiği zaman "yüzde 50'sini ödeyin.." Ödemesi mümkün değil. Dolayısıyla, veraset işlemleri dahi yapılamıyor veyahut tapusu mevcut bir malı daha önce birinden satın almış; ancak, daha sonra vakıf gelip şerh koyuyor.Arsa olarak aldığı yerin üzerine 10 katlı bina konulmuş. Bu sefer, vakıf, her dairenin yüzde 50'sine talip oluyor. Bu, büyük sıkıntılar yaratıyordu.

Benim yasa teklifimdeki önerim, taviz bedelinin yüzde 10'u seviyesine inmesiydi; ancak, komisyonda uzlaşmayla bu yüzde 20'de karar kılındı. Bana göre, yüzde 50'yi düşündüğünüzde, yüzde 20 makuldür, normaldir.

Bu, gerekli bir yasadır. Bu yasanın çıkarılacak olması, başta, seçim bölgem olan Balıkesir İli olmak üzere -Susurluk, Tatlısu, Erdek gibi İlçelerimiz olmak üzere- bütün Türkiye'de de -Aydın'da, Çanakkale'de, Bursa'da, İstanbul'da, İzmir'de- büyük rahatlık sağlayacaktır.

Ben, bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu sorumu arz etmek istiyorum: Gerçekten, bu kanun, fevkalade önemli; Ankaramızı ve özellikle Ayaş İlçemizi de ilgilendirmektedir; bu sebeple, son derece olumlu bir kanun. Ancak, benim sormak istediğim husus şu: Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait (A) gurubu hisse senetlerinin satışa çıkarılması -kendisinin de vakıflardan sorumlu olması sebebiyle- doğru mudur? Vakıflar Bankasının (A) grubu hisse senetlerinin satılmasına -mülkiyet hakkı bakımından ve şartlı olarak, sırf, yönetim maksatlı olarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş olması sebebiyle- müdahale etmeyi düşünüyorlar mı? Başka bir formül düşünüyorlar mı; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bedük.

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları arz etmek istiyorum: Eleşkirtimizin Toprakkale'sinde Toprakkale Camii vardır. Uzun zamandır, vakıfların çıkarmış olduğu yönetmelikler ve kanunlar gereği, ne onarılıyor ne de bakımı yapılıyor. Sayın Bakanım, acaba, Eleşkirt'teki Toprakkale Köyünün Toprakkale Camii ve oradaki tarihî eserler konusunda ne yapmayı düşünmektedirler?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Efendim, Sayın Bedük'ün sorduğu soru, Vakıflar Bankasıyla ilgili. Geçenlerde, Meclisimizde kabul ettiğimiz bir kanun ile...

Ses yok Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Ben, kendilerine, bu konuyla ilgili suallerine yazılı cevap arz edeceğim; çünkü, hassas bir konudur, önemli bir konudur, inceleyeceğim; bu konuyla ilgili yeni sorumlu olduğum için, bilahara, yazılı olarak bir açıklama yapmayı uygun görüyorum.

Sayın Seven'e şunu söyleyeyim: Bu tasarı yasalaştığı takdirde, vatandaştan önemli oranda Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelir geleceğini beklemekteyiz. Gerek deprem dolayısıyla hasara uğrayan camilerimiz gerekse Toprakkale Camimiz gibi, himmet bekleyen, onarım bekleyen camilerimizin çok daha süratli bir şekilde onarımları yapılacaktır; onu ben ifade edeyim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Efendim, bir talimat verseniz, yeterlidir; orada bir ilgilenseler, yeterlidir.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Gayet tabiî, gayet tabiî... Gelirimiz olursa niye yapmayalım... Vakıflar Genel Müdürlüğünün gayesi, bu vakıf eserleri, vatanın tapusu mesabesindeki bu eserleri ayakta tutmaktır.

Teşekkür ederim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Tamam efendim teşekkür ederim.

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

VAKIFLAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 27. - Vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı veya icareteynli vakıf taşınmaz malların mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde yirmi oranında hesap edilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflarına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak taşınmaz malların taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır."

BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun Sayın Gönül. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, gerçekten, çok hayırlı, çok güzel bir yasa teklifini görüşmekteyiz; inanıyorum ki, biraz sonra, Genel Kurulumuzca oylanıp, yasalaşacaktır.

Özellikle, sosyal bir yara haline gelmiş olan, bu, taviz bedeli konusundaki yüzde 50 ile sınırlanmış olan bu miktarın düşürülmesi, bu taşınmazları malik olma sıfatıyla elinde bulunduran; ama, taviz bedelinin yüksekliği nedeniyle, hâlâ, tapu kaydında üzerine geçirememiş olan çiftçilerimiz ve vatandaşlarımız için büyük önem taşımaktadır ve bu, sosyal bir yara haline gelmiş olan problemin çözümü, özellikle, bu vatandaşlarımız açısından büyük önem taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda emeği geçen, kanun teklifi veren değerli milletvekili arkadaşlarıma, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Biraz evvel, Sayın Bakan, taviz bedeline, tavize tabi, Türkiye'de, 317 000 taşınmaz olduğunu ifade ettiler. Eminim ki, Türkiye'de, 766 sayılı Tapulama Kanununun uygulandığı, yani, kadastronun yapıldığı alanın yüzde 76, yüzde 77'lerde olduğunu düşünürsek, Türkiye'nin tamamı kadastro  gördüğü takdirde,  bu rakamın çok daha büyük  boyutlara  varacağı  kanısındayım,  yani, bu, 400 000'lere falan da varabilir. Şimdi, tavize tabi 400 000 taşınmaz demek, neresinden bakarsanız, uyuşamama, uzlaşamama nedeniyle 200 000 dava demektir. 200 000 dava demek, 200 000 vatandaşın devletle, vakıf idaresiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle kavgalı hale gelmesi demektir. Bu, sosyal barış açısından ve özellikle mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi açısından fevkalade önemlidir.

Öyle eminim ki, Türkiye'nin, özellikle Trakya Bölgesinde, Ege Bölgesinde tabiî ki, Balıkesir dahil, Antalya dahil, İzmir, Denizli, Muğla, Manisa gibi illerimizde bu şekilde mağdur olan pek çok vatandaşımız var. Özellikle benim ilimde, bu konuda büyük boyutlarda, büyük sayıda ihtilaflar var; çünkü, vatandaşımızın yüzde 50 olarak taviz bedelinin tespitinden sonra ödeyememesi nedeniyle ve yasal sınırlama getirilmesinin sonucu idareyle uzlaşma kapılarının kapanması nedeniyle buna bir çözüm bulunamadı. Ben öyle biliyorum ki, özellikle Nazilli İlçemizde, Kuyucak İlçemizde, Germencik, Turanlar Köyümüz ve bizatihi Çamdibi ve Kurtuluş Kasabalarımızda çok sayıda vatandaşımız, malik olma niyetiyle ve sıfatıyla tasarruf ettiği zilyet ettiği taşınmazlarına, benim mülkün diyememiştir, bunun tapusu tümüyle benim diyememiştir ve bunun ezikliğini ve eksikliğini çekmekteydi.

İnanıyorum ki, bu yasa teklifi kanunlaştığı takdirde, bu vatandaşlarımız da büyük bir nefes alacaklardır, rahat bir nefes alacaklardır. Gerçekten bu nizalı olan gayrimenkulleri işleyen ve tasarruf eden vatandaşlarımız, o kır arazileri, kıraç arazileri gerçekten tırnakları sökülerek zeytinlik haline getirmiş, incir bahçeleri haline getirmiş, bağlık hale getirmiş; onları imar etmiş, ihya etmiş millî ekonomiye katkıda bulunan tarım alanları haline getirmiştir ki, ailenin kadınıyla, erkeğiyle, çocuklarıyla alınterleri, emekleri vardır. Bu vatandaşlarımız, bu emeklerinin, bu alınterlerinin karşılığını da, böylece daha ucuz bir şekilde taviz ödemek suretiyle, almış olacaklardır.

Hayırlı olmasını diliyorum; ancak, yüzde 20 taviz bedeli, biraz yüksektir diye düşünüyorum; bugünün şartlarına göre yüksektir diye düşünüyorum. Bir önerge hazırladık; biraz sonra, Muhterem Heyetinize de arz edeceğiz. O konuda da desteklerinizi rica ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gönül.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 695 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesindeki taviz yüzde 20 bedelinin yüzde 10 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sevgi Esen

Ali Rıza Gönül

Fetullah Gültepe

 

Kayseri

Aydın

Van

 

Mustafa Örs

Turhan Güven

 

 

Burdur

İçel

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gönül, buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygılar sunuyorum. Önergemi Muhterem Heyetinize sunmak, arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, yüzde 50 çok yüksek bir bedeldi; bugünün ekonomik koşullarında taşınmaz malların yüksek fiyatlarla alınır satılır hale gelmiş olması karşısında, satış bedelinin yüzde 50'si büyük bir rakamdı. Bunu, bu tasarıyla yüzde 20'ye çekmekteyiz; ancak, kanaatimce, bu yeterli değildir değerli milletvekilleri. Çiftçimizin içinde bulunduğu şartlar bellidir. Bugün, çeşitli vesilelerle, bu kürsüden, Muhterem Heyetinize arz ettik; yani, tütüncüsü, pamukçusu, üzümcüsü, tarımla iştigal eden, topraktan karnını doyuran insanlarımız, bugün, alınterlerinin karşılığını, emeklerinin karşılığını alamamanın büyük sıkıntısını yaşamaktadırlar ve özellikle de çiftçi kesimi her geçen gün fakirleşmiştir. Şimdi, bu taşınmazın, bugünkü ekonomik koşullarda, taşınmazların bedelinin astronomik rakamlara varması sonucu, yüzde 50'yi bir kenara bırakalım, yüzde 20'lik taviz bedeli bile çok vatandaşımız tarafından ödenemez bir miktarı oluşturmaktadır. Nihayet, bu tavize tabi olan icareteyn veya mukataalı taşınmazların pek çoğu küçük çiftçilerin elinde; yani, 10 dekar, 20 dekar, 30 dekar arazi sahibi olan insanların, çiftçi vatandaşların elinde, küçük çiftçilerin elinde. Bu insanların, yüzde 20 taviz bedelini ödemede dahi büyük sıkıntılar çekeceği ortadadır; görüyoruz, yaşıyoruz ve bölgelerimize gittiğimiz zaman, vatandaşlarımızın sızlanmalarından da anlıyoruz. Kanun tekliflerinin hepsi -benim teklifim de dahil- yüzde 10 olarak verilmiştir; ama, komisyondan, bu, yüzde 20 olarak çıkmıştır.

Muhterem heyetinizin konuya ne kadar duyarlı olarak baktığınıza ve yaklaştığınıza inanıyorum. Burada, bu vatandaşlarımızın, gerçekten, daha bir rahat şekilde, ama, atalarından, murislerinden intikal etmiş gayrimenkul üzerindeki mülkiyet haklarını tamamlamak, ama, sonradan iktisap etmekle mülkiyetini kazanmış oldukları taşınmazlardaki mülkiyet haklarını tümüyle bunu tamamlamak açısından, bu ilgi, bu alaka ve bu anlayışı sizlerin göstereceğinize kaniyim. O nedenle, muhterem heyetinizden, bu önergemize destek vermenizi rica ediyoruz. Yüzde 20 taviz bedelinin yüzde 10'a çekilmesi yolundaki önergemizin daha hayırlı, daha anlayışlı olduğu kanısındayız. Bu nedenle, muhterem milletvekili arkadaşlarımdan, önergemizin kabulü yönünde oy vermenizi, oy kullanmanızı hassaten rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gönül.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre lehinde ve aleyhinde söz istekleri vardır.

Lehinde, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısı üzerinde lehinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

20 Nisan 2001 tarihinde Genel Kurulumuzun 87 nci Birleşiminde vakıf arazilerinin durumu hakkında gündemdışı bir konuşma yapmıştım. Bu konuşmamda, kuruluşu, amaçları ve tarihsel süreç kapsamında vakıfları kısaca değerlendirerek, vakıf arazileriyle ilgili mevcut durumu aktarmış, konunun bir an önce çözümlenmesine yönelik dilek ve temennilerimi Yüce Meclisimizle paylaşmıştım.

Bugüne kadar olan uygulamada, gerek arazi alım satımlarında gerekse kendilerine verilen topraklara ait tapularda, arazilerin vakıf arazisi olduğuna dair bir ibareye rastlanmamasına karşılık, aradan geçen zaman zarfında vakıfların arazilerine şerh koydurduğunu öğrenen insanlar çok zor durumda kalmaktaydılar. Bu durum, özellikle ekonomik olarak çok zor koşullar altında yaşamsal faaliyetlerini sürdürmekte olan dargelirli çiftçilerimizi olumsuz yönde etkilemekteydi; çünkü, yurttaşlarımız, kendilerine ait olduğunu sandıkları ve ellerinde tapuları bulunan arazilerini veya mülklerini satmaya kalkıştıklarında, taviz bedeli ödemek durumunda kalmaktaydılar. Neticede, bu durum, şaşkınlığa neden olmanın yanı sıra, yurttaşlarımızı maddî ve manevî anlamda sıkıntıya sokmaktaydı.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada, konuya ilişkin yasa tasarısının Yüce Meclisimizde görüşülmekte olması son derece sevindiricidir. Öncelikle, Mecliste grubu bulanan iktidar partilerimizin grup başkanvekillerine, konuyu öncelikli işler arasına almalarından dolayı, yurttaşlarımız adına teşekkürlerimi sunarım.

Üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz 695 sıra sayılı Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Yüce Meclisimizde kabul edilip yasalaştığında, 4 Nisan 1995 tarihinde değiştirilen 4103 sayılı Kanunun 27 nci maddesi gereğince, defterdarlık veya mal müdürlüklerince yapılan kıymet takdirlerinde belirtilen bedelin yüzde 50'sinin taviz bedeli olarak tahsil edilmesinin önüne geçilmiş olacaktır.

Taviz bedellerinin yüzde 20'ye indirilmesi durumunda, risk ve belirsizliğin çok yüksek olduğu ve büyük oranda doğal koşulların altında şekillenen tarım sektöründe uğraş veren yurttaşlarımız rahat bir nefes almış olacaklardır; çünkü, taviz bedellerini ilk ödeyenler, sembolik bedeller ödeyip taşınmazlara sahip olmuşken, 1995 yılında yapılan değişiklikten sonra, daha fazla bedel ödenmesine son verilmiş olacaktır.

Tasarı yasalaştığı zaman, işleyecek yeter toprağı olmayan veya topraksız çiftçilerimize toprak sağlanmasına imkân verilecektir; yani, 4 Nisan 1995'te mağdur edilen çiftçilerimize hakları iade edilmiş olacaktır.

Ben, bu tasarının yasalaşması için olumlu oy kullanacağımı beyan eder, 21 Şubat 2001 tarihinde Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunan hükümetimiz başta olmak üzere, vakıflarla ilgili kanun teklifinde bulunan Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Güven Karahan'a ve diğer milletvekillerimize değerli çalışmaları ile katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler, bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP, MHP  ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şimşek.

Aleyhte olmak üzere, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Hep zorluklar sizi buluyor Sayın Seven, ne yapalım, lehindesiniz; ama, aleyhte konuşacaksınız!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir dinleyin bakalım, ne diyeceğim...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 695 sıra sayılı Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi arz etmek istiyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, ben bu kanun tasarısını incelerken, çok güzel şeylerin olduğunu tespit ettim; fakat, dikkatimi çeken bir şey oldu. Bugün, 695 sıra sayılı bu kanun tasarısı grup önerileri arasına alınmışken, muhalefet buna karşı çıktı; fakat, inceledim, bir baktım ki, muhalefete mensup arkadaşlarımız da birleştirilen bu kanun teklifine imza koymuşlar...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen bizim aleyhimizde değil, teklifin aleyhinde konuşacaksın.

Şimdi, ben düşündüm...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Arkadaşım, benim ne demek istediğimi dinleyin...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, tasarının aleyhinde bir şey demedik ki!

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Neyse...

Burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız olmasına rağmen, bugünkü iktidarın hoşgörüsü, bugünkü grup başkanvekillerinin ve liderlerin hoşgörüsüyle, Türk Milletinin lehine olduğu için, bu kanun tasarısı Meclis gündemine getirilmiştir. Grup başkanvekillerinin, o tutum ve düşüncelerinden dolayı teşekkür ederim. O sırada tasarıyı tam olarak inceleyemediğim için, aleyhte söz hakkı almıştım; fakat, tasarının çok hayırlı olduğunu gördüğüm için müspet oy kullanacağımı belirtir, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Tasarıyı desteklediğimizi söyledik zaten.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, şu ana kadar, bu Mecliste, Doğru Yol Partisinin konuşmacılarından hiçbirisi bu kanun tasarısı aleyhine tek cümle sarf etmedi; bir.

Ha, kanun teklifi sahipleri bizimkiler zaten, benim milletvekili arkadaşlarım canım! Sayın Bakan da bu konuda geldi, muhalefete teşekkür etti...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanımız herkese teşekkür etti...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kalkıp da, olmayan bir şeyi ifade etmek... Kim aleyhte konuştu efendim?

BAŞKAN - Kim efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kim aleyhte konuştu efendim?

BAŞKAN - Efendim, Sayın Seven aleyhte konuştu; ne yapalım!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, benim dediğimi anlamıyorsunuz; hangi muhalefet milletvekili aleyhte konuştu?..

BAŞKAN - Hayır efendim, hiçbir muhalefet milletvekili...

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, o beyanları zabıtlardan çıkarın.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Ne alakası var efendim, Sayın Seven'in beyanları aynen orada duracak; ama, sizin aleyhte olmadığınızı, tasarıyı desteklediğinizi biz de, Sayın Bakan da burada söylüyoruz; sorun yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, Başkanın görevi şudur...

BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir dakika, Sayın Başkan...

Senin bulunduğun noktada ben yirmi sene evvel başkanlık yaptım bu Mecliste; o zaman, hilafı hakikat beyanlara müdahale edin lütfen.

BAŞKAN - Eğer, biz, burada, her hilafı hakikat beyana müdahale edersek, kimse konuşamaz Sayın Güven!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Eğer, hilafı hakikat beyanda bulunuluyorsa, onu da konuşturma, beni de konuşturma.

BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı, oybirliğiyle kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın Bakan teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, başta zatıâliniz olmak üzere, bütün grup başkanvekillerine, muhalefet partimize ve bu tasarıyı teklif olarak Meclisin huzuruna getiren milletvekili arkadaşlarımıza ve özellikle, benden evvel vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yapan Yüksel Yalova Bey kardeşimize teşekkür ediyor; tasarısının memleketimize,  milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Alınan karar gereğince, 9 uncu sıraya alınan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

9. - Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/703, 2/372) (S.Sayısı: 721) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 721 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

                             

(1) 721 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, teknoloji geliştirme bölgelerinin kurulmasına ilişkin yasa tasarısını görüşmekteyiz; Doğru Yol Partisi Grubu adına bu tasarı üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak için buradayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada görüşmekte olduğumuz teknoloji geliştirme bölgelerine ilişkin yasa tasarısı, gerçekten, çok önem taşıyan, iyi kullanılabilir, iyi organize edilebilirse, Türkiye'nin içinde bulunduğu çok ciddî bunalımlardan Türkiye'yi koruyacak, önemli bulguları ortaya çıkaracak, ciddî bir yasa tasarısı olarak önümüzde durmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çağımıza baktığımızda, her çağın kendine özgü, kendine has bir güç birimi vardır. Bu güce sahip olan ülkeler, toplumlar, gerçekten, bulundukları çağın en uygar ve en güçlü ülkesi konumuna gelirler. Bu güce sahip olmayan ülkeler ve toplumlar ise, o güce sahip olan toplumların egemenliği altında kalırlar. Kısacası, 1750 sanayi devrimi öncesinde hüküm süren feodal üretim ilişkilerine bağlı dönemlerin temel gücü, kaba güç, yani kas gücüydü.  O dönemde -egemen güçler diye adlandırdığımız- egemen toplumlar, güç sahibi toplumlar veya güç sahibi kişiler, kas gücüne sahip olan, kaba güce sahip olan ülkeler veya toplumlardı. Şimdi düşünün, o dönemlerde bir ülke, ne kadar ticaret filosuna  ve onun küreğini kullanan ne kadar fazla kaba güce sahipse, ticarete o kadar hâkimdi. Yine, tarımda, ne kadar çok şekerkamışı kesebilecek, pamuk toplayacak, buğday hasat edebilecek kaba güce sahipse, orada egemen güç, ona sahip olanlardı; ama, 1750 İngiliz sanayi devrimiyle beraber, yani, buharlı makinenin bulunmasıyla birlikte, kaba güç, yerini buharlı makineye bırakmış ve buharlı makinenin oluşturduğu fabrikalardan doğan o kârlar, artı değerler, yani para, temel güç haline gelmiştir. Sanayi toplumunda, temel gücü para oluşturmaya başlamış ve kaba güce de egemen olan, yine, o, para gücü olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün, özellikle 1970'lerden sonra, üretim denklemi içerisine bilginin de girmesiyle birlikte, bizim, kimilerinin "üçüncü dalga" dediği, kimilerinin "bilgi çağı" dediği, kimilerinin "enformasyon çağı" dediği, yeni bir çağa adım atmaktayız. Bu yeni çağın temel güç birimi bilgidir; yani, paraya da kaba güce de egemen olan, manipüle eden temel güç bilgidir. Yani, bilginin egemen olmadığı hiçbir güç, dünyada, artık, ayakta kalmamaya başlamıştır. Eğer bu dönemde, bu süreçte, ülkeler ne kadar bilgiye sahip, o bilgiyi ne kadar ticarileştirebiliyor, ne kadar kendi toplumlarının lehine kullanabiliyorlarsa, o kadar ülkelerinin gönencini artırıyorlar, o kadar paraya sahip oluyorlar, o kadar kaba güce sahip oluyorlar ve bir başka deyişle, dünyanın temel, egemen güçleri haline geliyorlar.

Değerli milletvekilleri, özellikle, bizim gibi az gelişmiş ülkeler

-Türkiye, sanayileşememiş, hâlâ tarım-üretim ilişkilerinden çıkamamış bir ülke olarak- artık, sanayileşme ile bilgi toplumuna eşzamanlı geçmek durumunda. Eğer, bunu eşzamanlı geçemez, hâlâ, sanayileşme hareketlerini bilgi toplumunu kale almadan sürdürmeye çalışırsa, Türkiye, bu alanda çok önemli yol alamaz. Özellikle, önümüzdeki çağın genç nüfusların çağı olacağı bir süreç olduğunu kabul edersek, bu genç nüfusların bilgiyle donatıldığı bir yapıyı oluşturmak zorundayız; yani, bilginin, artık, geliştiği, kullanıldığı ve ticarileştiği bir kurumsal yapıyı oluşturmak durumundayız.

İşte, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı, bir ölçüde, bilginin gelişebileceği bir kuluçkalık diye adlandırdığımız, kuluçkalık oluşturmak için hazırlanmış bir yasa tasarısı. Şimdi, bu kuluçkalıkların, özellikle, gelişebilmesi için, buralardan bilginin ciddî verimler verebilmesi için önemli şartlar vardır. Birincisi, burada kuluçkaya yatacak bilim adamlarının olması gerekir. Üniversitedeki bilim adamlarımızın, özellikle-araştırma geliştirme yapabilecek insanların olanaklarının geliştirilmesi gerekir. Kısacası, üniversitelerimize aktarılan kaynakların miktarının artırılması gerekir. Az önce söyledim; eğer, bu noktada çok dikkatli davranmazsak, yani, feodal toplumların güç kaynağı olan kaba güce önem verirsek, yani, kısacası, silah alımına ve birtakım kaba güç kaynaklarına, var olan kaynaklarımızı aktarır ve üniversitelerimize, bilgi yaratacak insanlara kaynaklarımızı yönlendirmezsek, çıkaracağımız bu yasadan beklediğimiz faydayı sağlamamız mümkün olmaz. Onun için, birinci şart, bütçede, özellikle araştırma ve geliştirmeye, yani bilim adamlarımızı yetiştirmeye yönelik kaynakları tahsis etmemiz gerekir. Şimdi, düşünün, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinde araştırma ve geliştirmeye harcanan paralar, özellikle, ulusal gelirlerinin yüzde 2'sini teşkil etmekte. Amerika Birleşik Devletlerinde kaynağın yüzde 2,8'ini araştırma ve geliştirmeye harcamaktadırlar. Japonya'da bu rakam yüzde 3'ü bulmaktadır. Çin, son yıllarda araştırma ve geliştirmeye çok yüksek kaynakları aktarmakta; ama, ülkemiz, hâlâ, araştırma ve geliştirmeye ulusal gelirinin binde 5'leri gibi kaynak aktarmaktadır.

Değerli milletvekilleri, eğer, biz, hâlâ geleneksel işgücümüzü, geleneksel sanayi kurumlarımızı dünyada yarıştırmaya kalkarsak, bununla başarılı olamayız, daha gerilere gideriz. Biz, özellikle, bilginin gelişebileceği alanlara kaynak aktararak, daha yüksek katma değer yaratarak, dünyada, diğer ülkelerle yarışabiliriz. Şimdi, eğer, biz, var olan konumumuzu, statükomuzu devam ettirecek olursak, kaynaklarımızı bugünkü gibi tahsis edecek olursak, inanın, bugün 3 000 dolarlarda olan millî gelirimiz, ulusal gelirimiz, her yıl biraz daha gerileyerek, dünyanın az gelişmiş veya geri kalmış ülkeleri arasında yerimizi almaya başlarız.

Değerli milletvekilleri, bunun için birinci şart, üniversitelerimizin kaynaklarını artıracak bir yeni bütçe anlayışını gündeme getirmemiz gerekir. İkincisi, buraların, özellikle kuluçkalık diye adlandırdığımız bu mekânların, bu yasayla kurmaya çalıştığımız mekânların çok iyi tanımlanması lazım. O kadar iyi tanımlanması lazım ki, hepiniz bilirsiniz; kuluçkalık diyorum; şunun için diyorum: Buralarda bilgiler, aynen, yumurtadan civcivin çıktığı gibi çıkıp, beslenip, büyüyüp ve yetişkin bir kuş olarak uçması sağlanacak.

Şimdi, hepimiz biliyoruz ki, her kuşun kuluçkalığı farklı. Her kuş, örneğin, ördek farklı bir kuluçkalık ister, kaz farklı, tavuk farklı, kuşlar farklı bir kuluçkalık ister. Bunun için, bu tasarının, özellikle, çok büyük esneklikler içermesi gerekir; yani, var olan kuruluşlarımızın, buralarda araştırma- geliştirme yapabilmeleri ve bunu faydaya dönüştürebilmeleri, bu bilgileri ticarîleştirebilmeleri için, çok esnek bir yapılandırma oluşturmak zorundayız.

Şimdi, burada, benim hazırladığım yasa teklifinde bu esneklik vardı. Neydi bu esneklikler; sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Biz, burada, araştırma ve geliştirme merkezlerini dört gruba ayırdık. Birinci grup, özellikle Fransa'da çok daha yaygın. Bizde de, özellikle organize sanayi bölgelerindeki anlayış gereği, bir bölgenin, Sanayi Bakanlığımızca veya buradaki teknoloji geliştirme üst kurulu tarafından hazırlanacak olan, bütün raporları tamamlanmış olan bir bölgenin, Bakanlıkça, teknoloji geliştirme bölgesi ilan edilmesi ve burada teknoloji geliştirme faaliyetlerinin sürdürülmesini sağlayacak; yani, Bakanlık, bir bölgeyi araştıracak ve o bölgede teknoloji geliştirme bölgesi kurabilecek. Bu, Bakanlığın kurduğu bir bölge. Bu, Fransa'da biraz daha yaygın olarak, bir başka modelle birlikte kullanılmakta.

Bir ikincisi: Özel sektör bir bölge seçebilir. O bölgeyi teknoloji geliştirme bölgesi ilan etmek üzere, özel sektör, bakanlığa başvurur ve bakanlık da, bu bölgeyi, eğer şartları uygunsa, araştırma ve geliştirme bölgesi ilan eder.

Bir üçüncüsü: Bizim 200'e yakın organize sanayi bölgemiz var değerli milletvekilleri. Bu az önce söylediğim iki grup, belirli bir zaman ister, buraların kurulması, altyapısının yapılması falan belirli bir zaman ister; ama, bizim 200'e yakın organize sanayi bölgemiz var, burada da ciddî atıl kapasite var. Örneğin, Adana Organize Sanayi Bölgesi, 200 000 dönüme yakın rezerv alanı olan bir organize sanayi bölgesi ve Çukurova Üniversitesi yakın; çünkü, teknoloji geliştirme parklarının kurulabilmesi için, üniversitenin parklara yakın olması ve üretim hattının bu parklara yakın olması çok önemli bir koşul. Üniversitelerden insanlar gelecek, oralarda araştırma-geliştirme yapacak ve sonuçta, bu yeni buldukları birtakım prototipleri de hemen yanlarında bulunan organize sanayi bölgelerinde üretim hatlarında değerlendirecekler. Bu iki unsurun bir arada olması önemli.

Şimdi, Adana'da böyle bir bölgemiz var. Ülkemizin birçok bölgesinde bu tür organize sanayi bölgemiz var. Bu bölgelerde, hemen, vakit geçirmeden, bu yasa yarın çıksa, onbeş gün sonra, bu teknoloji geliştirme bölgelerini kurabileceğimiz ve hemen faaliyete geçirebileceğimiz alanlar var. Zaman kazanmak, vakit kazanmak zorundayız. Türkiye, özellikle, sanayi devrimini yüz yıl ıskaladı; bilgi devrimini ıskalamamak zorunda, bilgi toplumu olma yolunda çok hızlı adım atmak zorunda. Bunun için de bugünkü tasarıya; yani, Bakanlığımızın hazırladığı tasarının birçok maddesine katılıyorum; ama, esneklik yok. Bu tasarı,  yalnızca, bir devlet kurumu kurma anlayışı içerisinde, ilk baktığınızda, belki de iki üç yıl içinde bile faaliyete geçirilmeyecek, oraların, birtakım kurumların, işçi bulma veya işe adam yerleştirme bölgeleri haline gelebilecek potansiyel sakıncaları, içinde taşımaktadır. Yani, bizim, bu esnekliği vermemizin nedeni, insanların daha kısa sürede, daha çabuk, buralarda yatırım yapabilmeleridir.

Bizim önerdiğimiz dördüncü şık şudur: Değerli milletvekilleri, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde; yani, GAP Bölgesinde, bugün, Harran Üniversitesinden, Diyarbakır ve Elazığ'da bulunan üniversitelerimize kadar uzanan bir üçgen oluşmakta. Bu bölgeyi, komple,  "bu bölgede yatırım yapanlar, araştırma ve geliştirme teşviklerinden yararlanacaktır" demek şartıyla, araştırma ve geliştirme; yani, teknoloji geliştirme bölgesi ilan etmek durumundayız. Bunu, şunun için önerdik: Özellikle, tarımın yoğun olarak yapıldığı bu bölgede, bilginin, tarım alanında da yoğun olarak kullanılması gerektiği amacına yönelerek bu bölgeye veya benzer bölgelere ihtiyaç duyduğumuzu belirttik.

Şimdi, biyoteknoloji veya gen teknolojisinin araştırma ve geliştirme yapabileceği bu bölgelerde hayvancılığımızı bir düşünecek olursak, gelişmiş ülkelerin hayvancılığıyla birim başına 1'e 10 gibi verimsiz bir alan göstermekte. Yine, diğer tarım ürünlerimizde de, gerçekten, birim alandan aldığımız verim, çok düşük oranlarda.

Tüm bunları ortadan kaldırabilecek, özellikle, biyoteknolojilerin kurulmasıyla, bu bölgede, bilginin yoğun olarak tarımda kullanılmasıyla, Türk tarımının bugün içinde bulunduğu kısırdöngüyü kırmak çok önemli. Bunu, Türkiye'nin önünde acil olarak duran sorun olarak kabul ettiğimiz için, bu bölgeleri, bizim, araştırma ve geliştirme bölgeleri olarak ilan etmemiz lazım. Bugün, yine, Fransa'da, bu, çok yaygın olarak uygulanmakta. Yani, bir bölgeyi araştırma-geliştirme bölgesi olarak ilan etme anlayışı, Fransa'da, yaygın olarak sürdürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilginin önemini hepimiz biliyoruz. Bu bilgilerin gelişebilecekleri alanları kurmak için, burada, bugün bir çalışma yapıyoruz; ama, bunun en verimli bir biçimde yapılması gerekir. Yani, teknoloji bölgeleri yasasını çıkardık demek için bu yasayı buradan çıkarmak, çok önem taşımamaktadır. Dünyada birçok ülke, birçok teknoloji geliştirme bölgesi kurmuş; bir kısmını çalıştırabilmiş, bir kısmından gerekli verimi alabilmiş; ama, bir kısmından gerekli verimi alamamış. İşte, İsrail, bunların tümünün karması olan, melez organize sanayi bölgeleri dediğimiz veya teknoloji geliştirme bölgeleri dediğimiz bir bölgeler zincirini, yani, benim şurada, 4 üncü şıkta anlattığım, teknoloji geliştirme bölgelerini kurmaya başlamıştır ve bugün, İsrail, gerçekten, buralardan, çok önemli başarılar elde etmiştir. Hem tarım alanında hem biyoteknoloji alanında hem de sanayimizin, özellikle, yeni rekabet stratejisi açısından, bu yasa tasarısını çok önemsiyorum; ama, bu yasa tasarısının, gerçekten, ülkemize yararlı olabilecek bir halde çıkmasını istiyoruz. Bunun için, yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Nesrin Ünal; buyurun.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bugün, Türkiye'nin çektiği bütün sıkıntıların temelinde, kendi markasını, kendi buluşunu üretememesi ve üretemediğini tüketmesi yatmaktadır; çünkü, diğer milletler, ürettikleri teknolojiyle birlikte, kültürlerini, inançlarını da empoze etmektedirler. Böylelikle, üretmeyen, teknolojideki gelişmeleri yakalayamayan milletler de, tükettikleri markalarla, teknolojilerle birlikte, tarihlerini, kültürlerini ve inançlarını da tüketmektedirler. Bir milletin dik, diri ve güçlü olması için, vazgeçilmez teknolojik ürünleri olması gerekir. Bugün, Hindistan, Amerika Birleşik Devletlerinin ve Avrupa Birliğinin arka ofisi gibi çalışmaktadır ve genç nüfusuna çok kaliteli iş imkanları sunmuştur. Bunun temelinde, Hindistan'ın, bizim bugün getirdiğimiz kanun tasarısındaki konuları daha önce fark etmesi yatmaktadır.

Türkiye'nin de genç ve sağlıklı bir nüfusu vardır. Bugün, çok yoğun yaşadığımız işsizlik problemimizi, gelecekte daha büyük sorunlarla yaşayacağız. Bunun tek çözümü, teknolojiyi ve bilgi toplumunu yakalamak olacaktır. Bilgisayar diliyle bir cümle söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi, bilgisayara ne yüklerseniz, onunla çalışırsınız. İşte, üretmeyen toplumlar, hep başkaları tarafından yüklenen ülkelerdir. İnşallah, bu kanunla, Türkiye, yüklenen değil, yükleyen ülke olacaktır. Vazgeçilmez teknolojiniz varsa ve yüklenen değil, yükleyen ülkeyseniz, güçlü ülkesiniz demektir.

Güzel ve köklü inanç, gelenek, tarih ve devlet yönetimi, bilgi birikimiyle, bir de teknolojik gelişmeyi yakalamış Türkiye'nin bulunduğu dünyanın, daha güzel, daha adil ve daha barışla yol alacağına inanıyorum.

Teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

 

 

TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ KANUNU TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve  vasıflı kişilere iş imkanı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamaktır.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı, gerçekten, Doğru Yol Partisi olarak da çok önemsediğimiz -Doğru Yol Partisinden bir milletvekili arkadaşımızın, Sayın Mehmet Dönen'in de kanun teklifi olarak verdiği- bir kanun tasarısıdır. Bunu, Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Grubunda yaptığımız tartışmalarda, bir an önce çıkarılması gerekli olan kanunlardan gördük; çünkü, çağımız, bilgi çağı, teknoloji çağı, bilişim çağı.

Aslında, bu yıl, bugüne kadar, Meclisten pek çok kanun çıkarıldı; çıkarılan her kanunda, yeni bir vergi... Telekom Kanunu çıktı, ek iletişim vergisi; Elektrik Piyasaları Kanunu çıktı, sabit ücret, özel iletim fonu... Yani, deprem oldu, ekvergi... Duyuyoruz, yine, hükümet, bu 17 kanunun içinde, yine, elini milletin cebine atacak, vergiler gelecek. Gönül arzu ediyor ki, her sıkıştığımızda milletin cebine elini atacak yasalar yerine, bu tür teknoloji geliştirme yasası gibi yasalar çıkaralım, üretelim, ürettiğimizi satalım ve kaynakları böyle yaratalım. Gelişmiş ülkeler de kaynaklarını bu şekilde yaratıyor.

Bakınız, Türkiye'yi bekleyen çok önemli bir tehlike var. Belki çoğunuzun okuduğu "BThaber" diye bir dergide "e-eleman göçü" diyor. Bu hükümetin yarattığı krizin bize açacağı zararları belki bu yasa biraz telafi edebilecek. Onun için, ben, bu yasayı büyük bir heyecanla ve yürekten destekliyorum. Doğru Yol Partisi olarak da destekliyoruz. Bakınız ne diyor: "Bilişim sektörünü de etkileyen yapısal kriz, en büyük darbeyi iyi yetişmiş, donanımlı sektör çalışanlarına vurdu. Çok iyi eğitim almış bu kadroların birçoğu, bugün krizin sonucu olarak işlerini kaybettiler ya da bu tehlikeyle karşı karşıyalar; ama, krizle birlikte Türkiye'nin karşılaştığı yeni sorun bundan da büyük: Beyin göçü." Özellikle Avrupa ülkeleri, bu yetişmiş elemanları ithal etmek için çok cazip teklifler sunuyor. CeBIT 2001 Fuarının açılışında BITKOM (Alman Bilgi Teknolojileri Telekomünikasyon ve Yeni Medya Derneği) Başkanı Dr. Volker Jung, yaptığı konuşmada, Avrupa'da bilişim, e-iş ve çağrı  merkezi alanlarında  1 900 000 uzman açığı  olduğuna değinmiş,  1 900 000  ...  Neredeyse 2 milyon. "Avrupa, 2003 yılına kadar, bu tür 7,5 milyon kişiye ihtiyaç duyuyor; ancak, biz, bunun 5 600 000'ini karşılayacağız, geri kalanını da, Türkiye gibi, her krizde işini kaybedenleri ülkemize çağıracağız" diyor. Dahası "Almanya yeşilkart uygulaması başlattı. Almanya'da, bilişim alanında eğitim alan öğrencilerin, eğitimlerini tamamladıktan sonra gitmelerini engellemek için, federal devlet, öğrenci yeşilkart uygulamasını duyurdu" diyor ve gördüğünüz gibi, yabancı öğrencileri iade etme niyetleri yok. Ben sormak istiyorum: Türkiye bu konuda ne yapıyor? Bizim Eğitim Bakanlığımız ne yapıyor? Dışarıdan gelen öğrencileri, bu sektörde eğitilmiş öğrencileri tutmak gibi bir kaygısı var mı?

Bakınız, Orta Doğu Teknik Üniversitesi teknoparkını ziyaret ettiğimizde, Sayın Rektör Yardımcısı, inanın, yüreğimi kanatan bir konuya değindi: Microsoft, Türkiye'de bir yazılım teknoparkı kurmak istemiş; istediği de, öyle, para pul falan değil, yer yurt da değil, sadece bir tek talebi var: "Acaba, bize, 4 000 tane yazılım elemanı temin eder misiniz?" 4 000 tane arkadaşlar, 40 000 veya 400 000 değil, 4 000 tane. Aldığı cevap, olumsuz. Maalesef, bunu kurmaktan vazgeçip gitmiş. Sayın Rektör Yardımcısının söylediği bu. Dolayısıyla, bizim, gerek yetişmiş elemanlarımızı elden kaçırmamak için gerek dışarıdan yetişmiş beyingücü alabilmek için, dünyayla rekabet edebilmek için, bu tür yasaları çıkarmamız lazım, her gün elini milletin cebine atan yasaları değil.

Değerli arkadaşlarım, burada bir diğer maddeye değineceğim. Organize sanayi bölgelerindeki teknoloji geliştirme bölgelerini de, bir şekilde, üniversiteyle ilişkilendirerek bu yasa kapsamına dahil etmemiz lazım. Sadece, üniversiteyle sınırlı tutarsak, zannediyorum...

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - ... teknoloji geliştirme bölgelerinin hızlı gelişmesinde, gelişebilmesinde sıkıntılar olacaktır. Yani, ille, şu tutuculuk doğru değil: Biz, üniversite-sanayi işbirliğini sadece üniversite kampusunda istemeyelim, gerekiyorsa, organize sanayi bölgesindeki teknoloji geliştirme bölgesini üniversiteye tahsis edelim; ama, onu da bu yasa kapsamına alalım. Onun için, 3 üncü maddede, organize sanayi bölgeleriyle ilgili bir konunun da eklenmesini, özellikle rica edeceğim.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2.- Bu Kanun, Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin kuruluşunu, işleyişini, yönetim ve denetimini ve bunlarla ilgili kişi ve kuruluşların görev, yetki ve sorumluluklarını kapsar.

BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısını, gerçekten çok önemsiyorum; çünkü, ülkelerin gelişebilmesi için, özellikle rekabet şanslarının artması ve ürettikleri malların, dünya pazarlarında rekabet edebilmeleri gerekir. Eğer, ürettiğiniz malların, dünya pazarlarında rekabet etme gücü yoksa, yaptığınız üretimin hiçbir değeri yoktur. Onun için de, ülkelerin, sanayi stratejilerini çok iyi saptamaları gerekir; yani, ülkeler, çağın gerektirdiği sanayi stratejilerini uygulamak durumundadırlar.

Hepimizin bildiği gibi, 1750'den sonraki ilk sanayi stratejilerine baktığımızda, çok büyük entegre tesisler vardı. Bir otomobili düşünürsek, bir otomobil, bütün parçalarıyla birlikte bir fabrikanın içerisinde üretilirdi; ama, daha sonra bir araya gelen bilim adamları, bunların çok büyük atıl kapasiteler oluşturduğunu, rekabet etme şansını kaybettiğini ortaya koyarak, bunların, bölünerek başka yerlerde, yani, yan sanayilerde üretilerek, sonra, bir üretim hattında tümünün birleştirilmesi gereken; yani, küçülmeyi gerektiren bir stratejiyi ortaya koydular. Küçülmeye yönelik strateji, bir müddet, gerçekten, bu stratejiye uyan şirketlere, ülkelere ciddî anlamda rekabet gücü kazandırarak, kalkınmalarını ve gelişmelerini sağladı. Buna ayak uyduramayan kurumlar ve kuruluşlar, ülkeler, rekabet güçlerini kaybettikleri için de fakirleştiler. Biz, bunlara, belirli ölçülerde, işte, bu kurduğumuz küçük organize sanayi bölgeleriyle, küçük sanayi siteleriyle 1960'larda bir ölçüde adapte olduk.

İkinci sanayi stratejisi olarak algılanan sanayi stratejisi ise, üretim sürecinin kısaltılması ve kalitenin artırılmasıyla ilgili yeni bir sanayi stratejisiydi. Bu sanayi stratejisinde, özellikle CNC tezgâhlarda "esnek üretim" dediğimiz üretim modelleriyle, hem kalitenin artırılması hem fiyatın düşürülmesi hem de üretim sürecinin küçültülmesi söz konusuydu. Bu sürece ayak uyduran ülkeler, gerçekten ayakta kalabildiler, şirketler ayakta kalabildiler; ama, bu stratejiyi uygulayamayan, bu stratejiyi gözardı eden şirketler, gruplar ve ülkeler, rekabet gücünü kaybettikleri için, önemli ölçüde, ya ortadan kayboldular ya büyük bir fakirlik bataklığı içerisinde kaldılar.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kalite ve ucuzluk, günümüzde, bir malda olması gereken temel koşul olarak değerlendiriliyor. Zaten, rekabet edecek malın, ucuz ve kaliteli mal olması lazım; ama, üçüncü strateji ve günümüzün en önemli sanayi stratejisi ise, araştırma ve geliştirme stratejisidir; yani, tüketicinin yaşamını kolaylaştıracak yeni prototipleri o tüketiciye sunma stratejisidir. Bu stratejiyi kabul eden ülkeler -hep beraber izliyoruz, görüyoruz- rekabet güçlerini son derece artırıyor ve bu rekabet gücünden de çok büyük katma değerler üreterek, kendi halkının zenginliğini gerçekten büyük ölçüde sağlıyor; ama, araştırma ve geliştirmeye önem vermeyen, tüketicinin yaşamını kolaylaştıracak yeni prototiplere yönelemeyen ülkeler ise bulundukları konumu bile koruyamaz duruma geliyorlar. İşte, bizim ülkemizin bugün içinde bulunduğu durum... 3 000 dolarlara çıktığımız millî gelirleri orada tutamayıp, 2 500'lere gerilememizin temelinde bunlar var.

İşte, bu tasarının ülkemize yararlı bir biçimde çıkabilmesini sağlamak için, hepimiz katkı yapmak, hepimiz aklındaki, fikrindeki, düşüncesindeki bütün bilgileri buraya aktarmak ve dökmek durumundayız. Eğer, ülkemize böyle yararlı bir yasal düzenleme yapabilirsek, bizim de rekabet gücümüz artacaktır diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Bakanlık : Sanayi ve Ticaret Bakanlığını,

b) Teknoloji Geliştirme Bölgesi  (Bölge): Yüksek/ileri teknoloji kullanan ya da yeni teknolojilere yönelik firmaların , belirli bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü  ya da AR-GE merkez veya enstitüsünün olanaklarından yararlanarak teknoloji veya yazılım ürettikleri/geliştirdikleri, teknolojik bir buluşu ticari bir ürün, yöntem veya hizmet haline dönüştürmek için faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, yüksek teknoloji enstitüsü  ya da AR-GE merkez veya enstitüsü alanı içinde veya  yakınında; akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği  siteyi veya bu özelliklere sahip teknoparkı, 

c) Araştırma ve geliştirme (AR-GE): Bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, yazılım üre-timi dahil olmak üzere yeni sistem, süreç ve hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmaları,

d) AR-GE merkez veya enstitüleri : Kamuya ait, yetişmiş nitelikli insan gücü ile günün modern teknolojilerine dayalı makine, donanım ve yazılımı içinde bulunduran, teknoloji ve ürün geliştirilmesine yönelik AR-GE faaliyetlerinin yapıldığı mekânları,

e) Üretim birimleri : Bölge içerisinde bu Kanunun amacına uygun olarak faaliyette bulu-nan gerçek veya tüzel kişilerce kurulan veya kullanılan, yeni ve yüksek teknolojilere dayalı ve çevreye zarar vermeyen üretim birimlerini,

f) Girişimci : Bölgedeki hizmet ve imkânlardan yararlanmak isteyen veya yararlanmakta olan gerçek ve tüzel kişileri,

g) Yenilik : Bir fikri; satılabilir, yeni ya da geliştirilmiş bir ürün ya da mal ve hizmet üretiminde kullanılan yeni ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmeyi,

h) Üründe yenilik: Teknolojik açıdan yeni ürün, önceki ürün kuşağıyla karşılaştırıldığında malzemesi, parçaları ve yerine getirdiği işlevler açısından öze ilişkin, teknolojik farklar gösteren bir ürünü,

ı) Üretim yöntemlerinde yenilik: Geleneksel üretim tesislerinde üretilemeyen, yeni ya da geliştirilmiş ürünlerin üretilmesinde veya halen üretilmekte olan ürünlerin yeni tekniklerle üretilmesinde kullanılan yöntemi,

i) Üniversite: Mühendislik ve temel bilimler dallarında yapılanmasını gerek insan gücü ve teknik donanım olarak tamamlamış ve gerekse doktora öğrencisi seviyesinde yeterli araştırma elemanı olduğu Yükseköğretim Kurulu tarafından onaylanan  üniversiteleri,

j) Kurucu heyet : Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da  kamu AR-GE merkez veya enstitüsü ve diğer kuruluş temsilcilerinden oluşan heyeti,

k) Yönetici şirket : Bu Kanuna uygun ve anonim şirket  olarak kurulan, Bölgenin yönetimi ve işletmesinden sorumlu şirketi,

l) Yazılım : Bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı bir diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken işlemleri yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya programların ve bunların kod listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin ve hizmetlerin tümünü,

İfade eder.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 üncü maddede tanımlar yer almaktadır. Teknoloji geliştirme bölgesi tanımının, kanımca, biraz eksik olduğunu düşünmekteyim. Pek çok organize sanayi bölgesinde, örneğin, Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinde, Balıkesir Organize Sanayi Bölgesinde, Bandırma, Gönen, Manisa gibi pek çok organize sanayi bölgesinde, yarın teknopark kurulacak olsa, bunların bu yasadan istifade etmesi mümkün görülmemektedir. O zaman, her yerde, üniversitelerin içinde, neredeyse, sadece bir incubator anlamında, bir kuluçka anlamında, teknoloji geliştiren, küçük yerler anlamında değil de, her üniversite içinde de tekrar bir organize sanayi bölgesi, onun minyatürü kurulması icap etmektedir ki, bu, uygulamada mümkün değildir. Bu nedenle, bu tasarının, organize sanayi bölgeleri içinde de kurulacak teknoparkları kapsaması lazım; hiç olmazsa, organize sanayi bölgesindeki teknoloji geliştirme bölgelerinin üniversiteyle bir şekilde ilişkilendirilerek tasarı kapsamına dahil edilmesi lazım.

Şimdi, burada, bu kanunla bir adaletsizlik daha ortaya çıkacak: Örneğin, geçici madde 1'de, şu ana kadar kurulan organize sanayi bölgeleri içinde de kurulan teknoparkları, teknoloji geliştirme bölgelerini bu yasaya dahil ediyorsunuz; yani, birkısım organize sanayi bölgelerine bu imkânı veriyorsunuz, ancak, henüz kurulma aşamasında olan veya yeni kurulmuş organize sanayi bölgelerini bu yasadan istifade ettirmeyerek, bir yerde, cazip olmaktan çıkarıyorsunuz. Bakınız, bugün, Balıkesir'deki, Bandırma'daki, Gönen'deki organize sanayi bölgeleri henüz daha yeni kuruluyor; yarın, kurulduktan sonra, burada bir teknoloji geliştirme bölgesi kurmaya kalksanız, bu yasadan istifade edemez. O zaman, siz, bir işadamı olsanız, böyle imkâna sahip olan bir organize sanayi bölgesine mi yatırım yaparsınız; yoksa, bu tür imkânların olmadığı bir organize sanayi bölgesine mi yaparsınız? Özellikle, Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programda da, Avrupa Birliğinin bize Katılım Ortaklığı Belgesi olarak dayattığı şartlarda, Türkiye'deki bölgelerarası eşitsizliği de gidermek gibi bir madde vardı. Bu bölgelerde kurulacak organize sanayi bölgelerindeki yatırımcıyı nasıl teşvik edeceksiniz?.. Onun için, bu tasarının, mutlaka, organize sanayi bölgelerindeki teknoparkları da içine alacak şekilde genişletilmesi lazım. Yoksa, eksik olur, maalesef arzu edilen neticeyi vermez. Ben, özellikle teknolojiyle ilgili konulardaki yatırımlarda çok fazla hasis davranılmaması, çok fazla cimri davranılmaması gerektiği kanaatindeyim. Burada vereceğiniz destek, inanın ki, Türkiye'nin geleceğini açar.

Bakınız, Hindistan, şu anda, 2000 yılı sonu itibariyle 6,3 milyar dolarlık yazılım ihracatı yapmış. Çok değil, 2008 yılında; yani, dört yıl sonra, yapmayı planladığı yazılım ihracatı 50 milyar dolar arkadaşlar; Türkiye'nin bugünkü toplam ihracatına eşit. Bu sektörde 2,2 milyon kişiye de iş vermeyi, aş vermeyi planlıyor. Ben soruyorum bu hükümete: Uyguladığınız ekonomik programla işsiz kalan, işsiz bıraktığınız bu millete nerede iş vereceksiniz? Kamu kurumlarında iş veremeyeceğinize göre, o zaman, gelin bunlarda biraz daha cömert davranalım; gelin, bu alanda iş yapmak isteyenlerin önünü açalım.

Değerli arkadaşlarım, sadece bir ayda 200 000 kişi işini kaybetmiş, yılbaşından bu yana 1 milyon kişi işini kaybetmiş, son bir ayda kapasite kullanım oranı yüzde 10 azalmış; yüzde 77,1'den yüzde 70,3'e inmiş. Bunu Devlet İstatistik Enstitüsü söylüyor, açıklayan da bir sivil toplum kuruluşu olan TÜSİAD.

O zaman, gelin, burada, hiç olmazsa kendi yetiştirdiğimiz elemanlara sahip çıkalım. Bakınız, Hindistan, üniversitelerinden her yıl 122 000 mühendis mezun ediyor. Peki, Türkiye kaç mühendis mezun ediyor?! Arkadaşlar, 4 000 kişiyi temin edemiyoruz. Gelin, böyle, bir karatahta demeyeceğim, artık beyaz tahta, siyah silinebilen kalem kullanılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bir yazı tahtası, oturmak için 30-40 tane sırayla açtığımız, mezunlarının ne iş bulacağı belli olmayan bölümler değil, yazılımla ilgili, teknolojiyle ilgili bölümler açalım. Türkiye'ye gelmek isteyen bu tür yatırımcılara da "kusura bakmayın, eleman yok, ondan dolayı bunu karşılayamıyoruz" demeyelim; hiç olmazsa, uyguladığınız ekonomik programla işsiz kalan, aç kalan insanlara, umutsuz olan bu gençliğe çıkaracağımız bu yasalarda daha fazla destek vererek, onların geleceğe umutla bakmasını temin edelim.

Bakın, Türkiye'den, 1 600 000 kişi Amerika'ya göçmek için müracaat etmiş ve Amerika da arıyor elçisini, bu planlı bir hareket mi değil mi diye. Doğru, köylüyü tasfiye edeceğim, köyü tasfiye edeceğim derken, insanlar da umut kapısı olarak başka adresler buluyor. Onun için, gelin, daha fazla gence umut verecek şekilde bu yasalarda düzeltmeler yapalım.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Kuruluş

MADDE 4. - Bölge ile ilgili başvurular Kurucu Heyet tarafından  yapılır. Bölge başvurularını değerlendirilmek üzere Bakanlık Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürünün başkanlığında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Bakanlık tarafından belirlenecek teknoloji konusunda faaliyet gösteren bir  özel kuruluştan birer temsilcinin katılımı ile Değerlendirme Kurulu kurulmuştur.

Bölgeler, Değerlendirme Kurulunun uygun görüşü ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.

Bölgelerdeki planlama sürecinde imar planları ve değişiklikleri, parselasyon planları ve değişiklikleri çıkacak yönetmeliğe uygun olarak Bölgenin yönetici şirketince hazırlanır ve Bakanlık tarafından onaylanarak yürürlüğe girer. Kesinleşen imar planları ilgili kurumlara bilgi için gönderilir. Arazi kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşası ve kullanımıyla ilgili ruhsat ve izinler yönetici şirket tarafından verilir ve denetlenir. Arazi temini, planlama ve projelendirme, alt yapı ve üst yapının inşası ile ilgili harcamalar yönetici şirkete aittir.

Bölgelerde ihtiyaç duyulacak araziler 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir.

Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgeyi kuracak yönetici şirkete tahsis edilebilir. Bu durum kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir.

Bölge kurulması için öngörülen alanda veya Bölgenin bulunduğu ilin sınırları içinde üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü veya AR-GE merkez veya enstitüsünün bulunması ve yörede yeterli AR-GE ve sanayi potansiyelinin olması şartı aranır. AR-GE ve sanayi potansiyelinin yeterliliği konusundaki kriterler yönetmelik ile belirlenir.

Bölge olarak belirlenen araziler hiçbir şekilde başka amaçlarla kullanılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının 4 üncü maddesi, gerçekten, çok önemli, en önemli, en can alıcı maddelerinden biri. Az önce geneli üzerinde konuşurken de belirtmiştim; bu madde, işte tüm bu esnekliği kaldırmaktadır. Özellikle bölgeyle ilgili başvuruların yapılacağı kurulu... Yani, burada, yeni bir kurul oluşturulacak; bu -Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yüksek Öğretim Kurulu gibi birçok kuruluştan oluşan, birer temsilcinin katıldığı bir kurul- hangi bölgelerin teknoloji geliştirme bölgesi olacağını tespit edecek.

Şimdi, bizim sistemimizde, hepimizin bildiği gibi, çok önemli bir şablon oluşturuluyor. Bu şablon, bütün kurumlara uygulanıyor. Yani, her kurumda -hangi kuruma bakarsanız bakın- bizim bürokrasimizin oluşturduğu şablonun bir başka biçimini görüyorsunuz. Bugün, KOBİ'leri geliştirmek için kurulan KOSGEB Yürütme Kuruluna bakarsanız, bu şablonun aynısını görürsünüz; ama, Türkiye'de, KOSGEB'i iyi alır analiz ederseniz, KOSGEB'in de bugüne kadar çok ciddî bir iş yapmadığını görürsünüz; hakikaten,  kaynak israf eden, kaynak tüketen bir kurum olduğunu hepimiz biliyoruz ve görüyoruz. Şimdi, aynı şablon oradan alınmış, buraya konulmuş. Şimdi, burada "bir temsilci" deniliyor, KOSGEB'de daha üst düzeyde, müsteşarlar düzeyinde bir temsil var. Bu şablon oluşturuluyor; ama, bizim geleneğimizde bir başka şey daha var: Bütün bakanlıklar -ki, koalisyonda bunu çok net görüyorsunuz; koalisyon sanki bir bütün değilmiş gibi, koalisyonun her ortağının mensubu olan bakan farklı davranıyor- kendi alanını bırakmak istemiyorlar, kendi egemenlik alanını kurmuşlar, oluşturmuşlar, bu egemenlik alanına kimseyi müdahale ettirmek istemiyorlar. İşte, burada, bu kurumların çıkmaz noktası şudur: Bu egemenlik alanlarını, bu temsilciler sonuna kadar koruyor ve orada müdafaa ediyor. Orada, hakikaten, bir araya gelerek karar alma yerine, çekişerek, herkesin, kendi bakanlığının görüşlerini telkin etmeye ve onu kabul ettirmeye yönelik çabalarının dışında çaba görmek mümkün olmuyor; bunu biz denedik, biz bunu uyguladık; birçok kurumlarımızda uyguluyoruz, görüyoruz ve bu deneyler, Türkiye'de, gerçekten, böyle model olarak kullanılacak, verimli kurumlar, deneyler değil. Fizikte bir kural vardır: Bir teori geliştirirsiniz, çok önemli bir teori, bakarsınız ki, her derdin çaresi; ama, laboratuvara girersiniz, test edersiniz, deneyi yaparsınız, bir bakarsınız ki, hiçbir işe yaramıyor. Yani, o deneyde, bu iş kanıtlanamıyor. Burada da, kanıtlandığı halde, bir başka modeli oluşturamamanın, yapamamanın sıkıntısını çekiyoruz biz burada. Böyle bir kurul kuruyoruz. Bence, böyle bir kurul yerine, Sanayi Bakanlığının -adı da değiştirilerek- Sanayi ve Teknoloji Geliştirme Bakanlığı olarak buna vazıyet etmesi ve çerçeve bir yasayla da bu yetkilerin bakanlığa bizzat verilmesi gerek. Eğer, bunu vermez, kurumlar arasında oluşturduğunuz böyle bir üst kurula bırakırsanız, buradan karar çıkarmanız kolay olmaz. Hani derler (ya) "bir işi yapmayacaksanız, komisyona havale edin" işte, burada da böyle bir şey var.

Onun için, artık, bizim, ülke olarak, bilgi toplumu, üretim ilişkileri sürecini ıskalayacak konumumuz, durumumuz yoktur; bunları, çok kısa bir dönemde, çok kısa bir süreçte gerçekleştirmek durumundayız.

Onun için, hiç iş yapmayacak böyle hantal kurumlar kurma yerine, yeni, gerçekten hızlı hareket edebilecek, hızlı küreselleşen bugünkü dünyaya uyum gösterebilecek bir yeni yönetim anlayışını buraya getirmek durumundayız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, iktidarın da katkısını istiyoruz.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Karar yetersayısının aranılması isteği vardır; 4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı elektronik sistemle yapacağım.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını, belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Saat 18.40'a kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.30

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.40

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. - Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/703, 2/372) (S. Sayısı : 721) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır.

4 üncü maddenin oylaması sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti ve bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden 4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylama işlemi için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşımız olursa, aynı süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; o arada, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını havi oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yönetici şirket

MADDE 5. - Bölgenin yönetimi ve işletmesinden sorumlu yönetici şirketin kurucuları arasında, Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da  kamu AR-GE merkez veya enstitüsü bulunur. Bu kurum ve kuruluşlar, şirketleri ve/veya vakıf işletmeleri ile de yönetici şirkete katılabilirler.

Yönetici şirkete ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'ne bağlı odalar ve borsalar, yerel yönetimler, bankalar ve finansman kurumları, yerli ve yabancı özel hukuk tüzel kişileri, AR-GE ve teknoloji geliştirme ile ilgili vakıf ve dernekler, ilgili kamu kuruluşları, ihracatçı birlikleri kurucu ya da sonradan ortak olarak iştirak edebilirler.

Yabancı özel hukuk tüzel kişileri 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde gerekli izinleri almak kaydıyla yönetici şirkete iştirak edebilirler.

Yönetici şirket; Bölgenin kuruluş aşamasında planlama ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve üst yapı hizmetleri ile Bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi, Bölgenin bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde gösterilen amaca uygun olarak yönetilmesi, girişimcilerin ve üçüncü şahısların buna aykırı davranışlarının önlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması  ile yükümlüdür.

Yönetici şirket, kamu yararı gerekçesi ile adına kamulaştırma yapan  veya yaptıran  bir özel hukuk tüzel kişiliğidir. Kamu yararı kararı, yönetici şirketin başvurusu üzerine Bakanlıkça verilir.

Bakanlık, Bölgede bu Kanunda belirtilen amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve  belirli bir süre vererek Bölgenin istenen amaca uygun faaliyete geçirilmesini ister. Bu sürenin sonunda, yönetici şirketin, amacın  gerçekleştirilmesinde yeterli olmayacağının  anlaşılması durumunda Bakanlık görevli  mahkemeye başvurarak yönetici şirketin faaliyetinin durdurulmasını veya   feshini isteyebilir. Yönetici şirketin feshi halinde, şirket ve yöneticileri hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla, Bakanlık, yönetici şirketin mülkiyetinde olan Bölgeye ait araziyi ve üzerindeki taşınmazları kamulaştırır ve Bölgenin yönetimini başka bir yönetici şirkete verebilir.

BAŞKAN- 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. 

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teknoloji geliştirme bölgelerine ilişkin yasa tasarısı, gerçekten, çok önemli bir yasa tasarısı.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın çıkmasını hepimiz istiyoruz; ama, daha yararlı, daha faydalı bir yasa olması için de, elimizden gelen olumlu eleştirileri de, burada, sizlerle paylaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, az önce, sizlerle, dünyadaki gelişen sanayi stratejilerini bir ölçüde paylaşmaya çalıştık; ama, 1750 sanayi devrimiyle birlikte, yani, buharlı makinelerin bulunmasıyla birlikte ve günümüze kadar sanayileşme süreci de, gerçekten, önemli evrelerden geçmiştir. Bu evrelerin her biri, oluşturduğu yeni kavramlarla ve yeni kurallarla, ülkelere, toplumlara çok yeni konumlar kazandırmıştır. Özellikle, 1750 ile 1825 arasında, buharlı makinelerin kullanıldığı alanlar -tekstil alanından buharlı vapurlara kadar- ticaret alanında ve sanayi alanında çok önemli gelişmeleri beraberinde getirmiş ve o dönemde bu buharlı makineleri çok geniş alanda kullanabilen ülkeler, gerçekten, çok ciddî anlamda, kendi milletine, kendi toplumuna zenginlikler kazandırmıştır.

Yine, 1825 ile 1860'lı yıllar arasında izole edilmiş elektrik kablolarının bulunması, demiryolu, telgraf, fotoğraf makinesi ve çimento sanayiinin gelişmesiyle... Dikkat edersek, bunların her biri yeni bir bulgu, yeni bir araştırma sonucunda ortaya çıkan yeni bir buluş. İşte, 1825 ile 1860 arasındaki bu yeni buluşların, çok ciddî anlamda, ticarî meta ve sanayi malı olarak kullanılmasıyla birlikte, özellikle, çimentonun inşaat sektöründe kullanılmasıyla birlikte, her alanda...

Değerli milletvekilleri, burada, gerçekten, çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu görüştüğümüz tasarı, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu sıkıntıların atlatılması için, gerçekten, çok büyük katmadeğer yaratan, yeni konumunu anlatan bir tasarı. Onun için size anlatıyoruz; ama, kim ne kadar dinliyor, bilmiyorum.

Bu arkadaşların konuştuğu kadar da süreme ek istiyorum Sayın Başkan. (DYP sıralarından "Başkan da konuşuyor" sesleri)

Şimdi, değerli milletvekilleri, daha sonra...

YUSUF KIRKPINAR (Aksaray) - Dinliyoruz, vallahi dinliyoruz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinlemiyorsunuz. Bakın, bunlar çok önemli bilgiler; hakikaten bilmeniz gereken, hepinizin bilmesi gereken bilgiler. Onun için...

Değerli milletvekilleri, özellikle, 1860 ile 1910 arasındaki "üçüncü dalga" diye adlandırılan dönemdeyse, özellikle, elektrik ampullerinin bulunuşu, telefon, petrollü motorların bulunuşu ve motorlu araçların devreye girmesi -yani, bugün kullandığımız araçların devreye girmesi- ve bunların bulunmasıyla birlikte sanayide ve toplum yaşamında bunların kullanılması, gerçekten, bunu kullanan ülkelere çok büyük katkılarda bulunmuş, milletlere ise büyük zenginlikler getirmiştir.

Yine, 1910 ile 1970 yılları arasında "dördüncü dalga" diye adlandırdığımız sanayi dalgasında ise, naylon gibi, perlon gibi, plastik gibi, radyo, televizyon gibi, roketler gibi, uzay araştırmasının gelişmesi ve özellikle nükleer güç teknolojilerinin kullanılması gibi çok önemli araçların, bilimsel bulguları kullanan ülkelere çok büyük katkılarda bulunduğu ve bu araçlara sahip olamayan, bu teknolojilere ulaşamayan ülkelerin ise çok gerilerde kaldığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, 1970'li yıllarda ise, artık, bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum

BAŞKAN - Sayın Dönen, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız.

Buyurun efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, önce, telefonun, sonra televizyonun, daha sonra bilgisayarın bulunduğu bir süreci az önce anlattım. Bu sürecin bir araya gelerek oluşturduğu, bu üç bulgunun bir araya gelerek oluşturduğu telekomünikasyon, bugün, dünyada, 800 milyar dolar ciro yapmaktadır. 800 milyar dolar cironun da, dörtte 1'ini teknolojik üretim -yani bilgisayar, televizyon, telefon gibi üretimler- diğer dörtte 3'ünü  ise bilgi teknolojisi -bilgiyi gerektiren, çok büyük oranda, yani, 600 milyar dolarlar oranında, bir bilginin katmadeğeri, bilginin cirosu- oluşturmuştur.

Şimdi, bu kadar büyük bir pastadan pay almak istiyor musunuz, istemiyor musunuz; mesele bu. Bu payı almak istiyorsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Millet ekmek bulamıyor, pasta onların nesine!

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Süre uzatımını vermiştim ben efendim.

Teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir dahaki maddede sonuna kadar konuş. Oldu...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Teşekkür ederim arkadaşlar. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 6. - Bölgedeki yönetici şirket ve girişimcilerin faaliyet ve uygulamaları Bakanlık tarafından denetlenir.

BAŞKAN - DYP Grubu adına, buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6 ncı madde üzerinde konuşmaktayım. Şimdi, burada, Avrupa Birliğindeki hedefleri okuyacağım; bir de, Türkiye'de ne durumdayız, onu değerlendireceğim.

Hollanda'da bir hükümet kuruluşunun hazırladığı raporda yeni stratejik hedef şöyle formüle edilmiş: "Avrupa, dünyada, bilgi tabanlı, bilgiye dayalı ekonomide en dinamik ve en rekabetçi olmalıdır. Sürekli, daha iyi işler yaratan, daha fazla sosyal cohesion -yani, sosyal uyuşmayı, anlaşmayı sağlayan- devamlı gelişebilir bir ekonomi olmalıdır ve temel servislerde, 2003 yılına kadar, üye devletler, elektronik araçlarla vatandaşlarına bir erişim imkânı sağlamalıdır. Bundaki en temel rolü, görevi ise, hükümet yapacaktır, rol oynayacaktır" diyor.

Şimdi, bir de Türkiye'ye bakıyoruz; Türkiye'de ise, tümüyle bunlardan uzak, bırakın sosyal barışı, ortak yaşamayı, millet birbirinin gırtlağına sarılıyor. Burada çıkan her kanunda, bakıyoruz, tütün eken tütün ekemesin, pancar eken pancar ekemesin, yeni teknolojiyle ilgili verdiğimiz teşviklerde aman organize sanayileri girmesin... Yani, allahaşkına -soruyorum- şurada çıkan yasalarda sosyal uyumu daha artırıcı ne var?! Sonuçta, bir partimizi de Meclisi terk etmek zorunda bıraktık. Bir taraftaki hedefe bakın, bir de bizim yaptıklarımıza bakın.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Kararı Anayasa Mahkemesi verdi.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Evet, Anayasa Mahkemesi verdi; ama, Anayasa Mahkemesi "Anayasayı değiştirseydiniz, parti kapatmayı zorlaştırsaydınız, ben böyle karar vermezdim" diyor. Yani, milletvekilleri olarak, siz görevinizi yapmamışsınız, biz görevimizi yapmamışız; dolayısıyla, sosyal uyuma katkıda bulunacak, Türk Milletinin, 65 milyonun bütün görüşlerini burada ifade edecek ortamı sağlamamışız: Bunu söylüyorum. Bundan niye rahatsız oluyorsunuz?

Şimdi, bakınız, dahasını söylüyorum. "Bilgi toplumunda savaş" deniliyor. Yani, artık, bunlar gündeme geliyor. Nedir bunlar; işte, Truva atları, solucanlar, mantık bombaları, yüksek enerji, radyo dalgaları, elektromanyetik sinyaller, nanomakineler, mikroplar, chipleme, yongalama, gizli kapılar gibi, bizim bütün sırlarımıza vâkıf olacak bu teknolojiyi adamlar üretiyor. Peki, biz ne yapıyoruz, bu konuda yapabildiğimiz nedir?!

Daha önemlisi, toplum içinde, çok ciddî bir -henüz hissetmiyoruz ama- sayısal uçurum denilen, sayısal bölünme denilen bir bölünme var. Bakıyoruz, yüksek gelire sahip -orta gelirliyi de buraya katayım- nüfusun çok az bir kısmı, ülkedeki gelirin yüzde 52'sine sahip, nüfusun yüzde 2,8'inin yarısı internete bağlanabilirken -bu sefer tersi, gelirin değil- nüfusun yüzde 42'sinin; yani, nüfusun yarısının ise -ki, millî gelirden alabildiği yüzde 5'lik bir pay- toplam binde 55, yani yüzde yarım... Bütün bu konularda, bu hükümetin yaptığı, bu hükümetin geliştirdiği bir politika yok ve maalesef, bunları, bu acıları, zaman içinde çok hızlı bir şekilde hissedeceğiz.

Daha önemlisi, bilgi ekonomisine yönelik çıkarabildiğimiz bir kanun yok. Bilgi ekonomisini teşvik edecek bir durum yok. Bakıyorsunuz, internet üzerinden haberleşme ücretleri yüzde 100 artırılırken, Amerika Birleşik Devletleri, internet üzerinden yapılan ticarette vergiyi sıfıra indiriyor. Niye; internete dayalı, bilgiye dayalı ekonomi gelişsin, rekabet edebilelim diye. Biz ise, bırakınız bunu, internet üzerinden alışveriş yapacak insanları cezalandırmak üzere, bu konudaki iletişim ücretlerine yüzde 100 zam yapıyoruz. Bunları anlamak mümkün değil ve daha kötüsü, şunu söylemek isterdim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Keşke, Maliye Bakanı, keşke Ulaştırma Bakanı bunlardan habersiz olsalar da... Olabilir, bilgi eksikliğiyle, insanlar yanlış yapabilir. Maliye Bakanının 2001 yılı bütçe sunuşuna "Amerika'daki ekonomik gelişmenin, son on yıldır sürekli gelişmenin sebebi, iletişim altyapısını yapması, iletişim ücretlerini ucuzlatmasıdır" diye ifade konmuşken -tabiî, Allah bilir, okuduğunu da zannetmiyorum; bürokrat yazmıştır; o da, boşlukta bulundu, onu yazmak zorunda kaldı, okudu; öyle olsa, böyle olmazdı- ve daha önemlisi, bu konularda, devletin bir politikası olabilmesi için, her şeyden önce, bilgi toplumu, bilişim bakanlığının olması lazım. Olmadığı için, maalesef, bu konular, hiçbir şekilde gündeme gelmiyor.

Avrupa ile ilgili yapılan bir sunuşta -bundan iki hafta önce katıldığımız bir toplantıda- bakıyoruz, İngiltere'de, Bakanlar Kurulunda, her yıl iki defa bu konuyla ilgili özel toplantı yapılıyor. Peki, Türkiye'de?.. Hiçbir şey yok.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları, belki, kulağımızda bir bilgi olarak kalabilir diye söylüyorum; yoksa, kanunu destekliyoruz.

Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Personel

MADDE 7. - Yönetici şirkette ve Bölgede yer alan faaliyetlerde yürürlükteki iş ve çalışma mevzuatına göre personel istihdam edilir. Bu Bölgelerde 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı AR-GE personeli çalıştırılabilir. Kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite personelinden Bölgede yer alan faaliyetlerde araştırmacı personel olarak  hizmetine ihtiyaç duyulanlar, çalıştıkları kuruluşların izni ile sürekli veya yarı zamanlı olarak çalıştırılabilirler.Yarı zamanlı görev alan öğretim üyesi, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi ve uzmanların bu hizmetleri karşılığı elde edecekleri gelirler, üniversite döner sermaye kapsamı dışında tutulur.  Sürekli olarak istihdam edilecek personele kurumlarınca aylıksız izin verilir ve kadroları ile ilişkileri devam eder. Bunlardan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tâbi personelin burada geçirdikleri süreler için emeklilik hakları 5434 sayılı Kanunun 31 inci maddesi hükümlerine uyulmak kaydıyla saklı kalır. 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin bu maddede yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri uygulanmaz. Öğretim elemanları 2547 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinde öngörülen yurt içinde ve yurt dışında geçici görevlendirme esaslarına göre yapacakları çalışmaları Üniversite Yönetim Kurulunun izni ile Bölgedeki kuruluşlarda yapabilirler. Aylıklı izinli olarak Bölgede görevlendirilen öğretim üyelerinin Bölgede elde edecekleri gelirler üniversite döner sermaye kapsamı dışında tutulur. Ayrıca, öğretim elemanları Üniversite Yönetim Kurulunun izni ile yaptıkları araştırmaların sonuçlarını ticarileştirmek amacı ile bu bölgelerde şirket kurabilir, kurulu bir şirkete ortak olabilir ve/veya bu şirketlerin yönetiminde görev alabilirler.

BAŞKAN- 7 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen.

Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay)-  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, az önce bundan önceki madde üzerinde konuşurken sürem bittiği için, o yarım kalan kısmı sizinle paylaşmak istiyorum.

Özellikle, her çağın, her dönemin teknolojik gelişmelerinin, bulgularının, onu bulan ülkelere nasıl gönenç getirdiğini ve orada yaşayan insanların hayat standartlarının nasıl arttığını hep birlikte biliyoruz, okuduk ve az önce de burada birlikte bu konuları konuştuk.

Şimdi, özellikle 1970'lerden sonra "bilgi çağı" diye adlandırdığımız çağı, gerçekten, bilginin yoğun olarak her alanda kullanıldığı ve kullanıldığı alanda da çok büyük katmadeğerler oluşturduğu bir dönemi, bir süreci yaşamaktayız; buna, az önce, örnek olarak, bilginin, küreselleşen dünyada -ki, özellikle bilginin- sınır tanımadan gezmesi, küreselleşmenin de ilk adımı olarak algılandı. Yani, küreselleşmeyi sağlayan bilimsel olgu, az önce söylediğim gibi, önce telefonun, televizyonun ve bilgisayarın bir araya gelerek oluşturduğu "telekomünikasyon" olarak adlandırdığımız "bilgiyol otoyolları" diye adlandırdığımız o otoyollarda, bilginin, sınır tanımadan küreselleştiği bir süreci yaşadık ve paranın da özellikle sınır tanımadığı bir dünyanın adına da "küreselleşme olgusu" diye ad koyduk.

İşte, küreselleşmeyle birlikte, bu bilgi teknolojilerinin yarattığı pastadan ne kadar pay alabilirseniz, ülkenizi o kadar zenginleştirirsiniz; aksi takdirde, hamasî nutuklar atarak bir ülkeyi kurtarmak mümkün değil; çağda da, bunun çok önemli tarihsel olayları var.

Değerli milletvekilleri, 1500'lü yıllar içinde, yalnızca Avrupa'da 500'e yakın devlet vardı. Tarımsal üretim ilişkileri hâkimdi; insanlar, ekiyordu, biçiyordu ve özellikle korunmaya gereksinim duydukları zaman, o, tarlalarının hemen yanındaki kalelerine sığınarak, orada kendilerini koruyorlardı; ama, 1500'lü yıllarda barutun ve topun bulunmasıyla, o kaleler, o insanları korumaz oldu. Orada yaşayan insanlar, istediği kadar hamasî nutuklar atsın, istedikleri kadar kahraman olsunlar, babayiğit olsunlar, topa karşı direnme güçleri yoktu. İşte 1900'lü yıllara geldiğimizde, Avrupa'da ve tüm dünyada yalnızca ve yalnızca 20 devletin kalmasının ve insanların bir araya gelerek büyük imparatorluklar oluşturmasının altında, barutun bulunması ve baruta bağlı olarak ateşli silahların bulunması yatmaktadır. Mızrakla, kılıçla buna karşı durulamayacağı, çok açık bir biçimde gözükmektedir.

İşte bugün de aynı sıkıntıları, aynı olayları birlikte yaşıyoruz. Bilgi çağını yaşadığımız şu dünyada, bilgi çağının gerekli kurumlarını kuramazsak, kurallarını koyamazsak ve bilgi çağıyla entegre olamazsak, istediğiniz kadar burada çıkın "biz şöyle kahramanız,  biz böyle kahramanız" diye nutuk çekin, dünyadaki yeriniz, sıralamanız, her gün biraz daha aşağılara iner. Onun için, bu iş, böyle, hamasî nutuklarla falan olmuyor, bu iş çalışmayla oluyor ve özellikle bilginin, üretim aracına, denklemine girmesiyle oluyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biz 15-16 milyon ton çelik üretiyoruz ve tonunu 200 milyona satıyoruz. Bunu uçak sanayiinde kullanan, 2,5 milyar liraya satıyor, uzay sanayiinde kullanan, 7-8 milyar liraya satıyor. Bu aradaki katmadeğeri alan ülkelerle yarışmak zorundasınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yine, bu teknolojileri transfer ederek bir noktaya varamazsınız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Destek ve muafiyetler

MADDE 8.- Bölgelerin kurulması için gerekli arazi temini, altyapı ve idare binası inşası ile ilgili giderlerin yönetici şirketlerce karşılanamayan kısmı yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı  olmak üzere karşılanabilir.

Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.

Bölgede yer alan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki AR-GE'ye dayalı üretim faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları, faaliyete geçilmesinden itibaren beş yıl süre ile gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır. Bakanlar Kurulu, seçilen, hedef alınan, belirli teknolojik mallar için on yıla kadar süreyi uzatabilir.

Bölgede çalışan araştırmacı, yazılımcı ve AR-GE personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri, Bölgenin kuruluş tarihinden itibaren on yıl süre ile her türlü vergiden istisnadır.

Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince bu bölgelerde AR-GE faaliyetlerinde bulunan kişi, kurum veya kuruluşlara makbuz karşılığı sponsor olarak yapılan bağış ve yardımlar toplamı 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin 2 numaralı bendi ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesinin 6 numaralı bendinde belirtilen oran ve esaslar dahilinde indirime tabi tutulur.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Grubumuz adına Salih Çelen konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Salih Çelen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Doğru Yol Partisi Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'in aynı mahiyetteki kanun teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, Doğru Yol Partisi olarak, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısına karşı değiliz. Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Dönen tarafından da aynı mahiyette 14 maddelik bir kanun teklifi verilmiştir. Bu teklifin incelenmesinden de anlaşılacaktır ki, teknoloji geliştirme bölgeleri kurulmasıyla, genç ve yeni girişimciler ile küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizin yeni ve ileri teknolojilere uyum sağlamaları, üretimlerini artırmaları sağlanacak ve oluşacak tam rekabete dayalı piyasa, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Ancak, hükümet, iki yıldır yaptığımız iyi niyetli uyarıları dahi nazara almamakta, kendi bildiği şekilde, 350 sandalyeli sayısal çoğunluğuna dayanarak kanunları çıkarmakta ve ne yazık ki, bu yasalar, ya Sayın Cumhurbaşkanımızdan ya da Anayasa Mahkemesinden geri dönmektedir.

Değerli milletvekilleri, hükümet bizim uyarılarımızı dikkate alsaydı, ülke bugün girdiği çıkmaza girmeyecek, kamu çalışanları, esnaf, köylü ve emekli bugünkü gibi mağdur olmayacak, sanayicilerimiz de işyerlerini kapatmayacaktı. Çok değil, bir yıl öncesini hatırlayın; biz Doğru Yol Partisi olarak, uygulanan bu ekonomik programın halkın menfaatına olmadığını, bu programla esnafımızın, köylümüzün, çiftçimizin, emeklimizin, kamu çalışanlarımızın, maalesef, ezileceğini ve yok olacağını söylemiştik; fakat, bizi dinlemediniz ve ülkeyi iki defa krize sokarak, dargelirlileri, maalesef, perişan ettiniz.

Değerli milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasa Tasarısında, Sayın Dönen'in teklifinde de bulunduğu gibi, tesis ve destekleme fonlarının kurulması gerektiği ve böylece, bu yasadan yararlanacak, başta KOBİ'ler olmak üzere, diğer ilgililerin de faaliyetlerinin daha iyi bir şekilde destekleneceği kanaatindeyim. Ayrıca, bu kurulacak fonun kaynaklarının tespit edilerek yasada yer alması, muafiyetlerin de açıkça yasada yer alması gerekmektedir. Ancak, komisyondan geçen 8 inci maddeye baktığımız zaman, yine, daha önce çıkarılan yasalarda olduğu gibi, muğlak ve anlaşılmaz ifadeler yer almıştır. Ayrıca, az da olsa, belirtilen destek ve muafiyetler, maalesef, çok yetersizdir.

Bu maddede, yani, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında "bölgedeki ar-ge'ye dayalı üretim faaliyetleri" ibaresi vardır. Şimdi, sizlere soruyorum: "Bölgedeki ar-ge'ye dayalı" ne demektir; bunun ölçüsü nedir? Bir başka bölgedeki yüksek teknolojiden faydalanarak yapılacak üretim, vergiden istisna edilmeyecek midir? Ayrıca, ar-ge'ye dayalı üretimin tarifi, ölçüsü nedir? Fakat, bu tasarıda, bu soruların cevapları, maalesef yoktur; ancak, Doğru Yol Partisi Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Dönen'in hazırlamış olduğu teklifte bu konular tek tek sayılmıştır. Tasarıdaki noksanlıkların tekliften tamamlanması, eksikliklerin giderilmesinin doğru olacağı inancındayız.

Değerli milletvekilleri, defalarca belirttiğimiz gibi, yasaları aceleye getirmeden, görüşerek, tartışarak çıkaralım; çıkardığımız yasa üzerinde sürekli değişiklik yapmayalım. Bu tasarının birçok yeri anlaşılmaz olmasına rağmen, ülkemizdeki bir boşluğu doldurmuş olması nedeniyle, ülkemiz için çıkması gerektiğine inandığımızı belirterek, kanunun çıkmasına destek veriyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanun tasarısının 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "...AR-GE'ye dayalı..." ibaresinin "...yazılım ve AR-GE'ye dayalı..." ve "...teknolojik mallar..."ibaresinin "... teknolojik alanlar ve ürünler..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Oktay Vural

İbrahim Yaşar Dedelek

 

Ankara

İzmir

Eskişehir

 

Ömer Üstünkol

Esvet Özdoğu

 

 

Zonguldak

Ankara

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KAYA (Konya) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Katılıyorsunuz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum.

Yönetmelikler

MADDE 9. - Değerlendirme Kurulunun çalışmalarına, Bölgelerin yer seçimine, yapılabilirlik raporlarının hazırlanış kriterlerine, kuruluşuna, işletilmesine, arazi kullanımına, Bölgede yer alacak faaliyetler ve bunlarla ilgili koşullara ilişkin usul ve esaslar, Bölgelerin kurulması için Bakanlık bütçesine konulan ödeneğin kullanım esasları ile bu Kanunun uygulanmasına dair diğer hususlar Bakanlık tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Uygulanmayacak hükümler

MADDE 10.- Bu Kanun kapsamı Bölgelerdeki faaliyetlerde; 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

Geçici hükümler

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kuruluşu Bakanlıkça onaylanmış teknoparklar,  bu Kanun hükümlerine uymak kaydıyla, bu Kanunun yürürlüğe girmesiyle Bölge olarak kabul edilir ve Kanunun sağladığı tüm muafiyet ve desteklerden istifade ederler.

BAŞKAN - Geçici maddeyle ilgili söz isteği?..

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yılmazyıldız; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu geçici maddede, halihazırda kurulmuş bulunan teknoparklar yasallaştırılıyor; ancak, organize sanayi bölgeleri bile olsa, Balıkesir, Bandırma, Gönen gibi yeni kurulan organize sanayi bölgelerinde kurulacak teknoparklar da bu yasa kapsamına alınmıyor. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Sadece bunlar değil, Eskişehir'de, İzmir'de Manisa'da, aklınıza gelebilen bütün bu organize sanayi bölgelerindeki teknoparkları da içine alacak şekilde düzenlenmesi lazım.

Bunun dışında, özellikle belli üniversitelerimizde ihtisas teknoloji geliştirme bölgeleri kurulması lazım.

Bakınız, Türkiye'nin doğal zenginliklerine, pek çok uluslararası tekel gözlerini dikmiş, el koymaya çalışıyor. Bunlardan biri bor madenleri. Bor madenlerine el koyabilmek için çok büyük çabalar sarf edildi; fakat, bu konuda yaptığımız basın toplantılarımızda Şanlıurfa Milletvekilimiz Mehmet Yalçınkaya'nın "gerekirse ölüm orucu tutarım" demesine kadar varan ve toplumsal tepkilerle, bu madenlerin özelleştirilmesinden vazgeçildi. Bu, gerçekten doğru bir karardır; ancak, ben, bu konudaki çabalardan vazgeçileceği veya bu çabaların bittiği gibi algılamıyorum. Osmanlıdan bu yana, sürekli, bu madenlere el koyabilmek için... Hatta, dahasını söyleyeyim Susurluk-Sultançayı yakınındaki bor madenleri, uzun yıllar, alçıtaşı diye, bir Fransız firması tarafından yurt dışına taşınmıştır arkadaşlar. Bu kadar değerli madenimize, alçıtaşı diye, üç kuruşa, beş kuruşa el koymuşlardır. Bu, çok acıdır.

Gelmek istediğim nokta şu: Bu madeni biz, toprak olarak sadece 250 ile 600 dolar arasında satabiliyoruz; ancak, tenörü çok yüksek, son derece kaliteli bir maden. Son düşen Challenger Uzay Mekiğinin tek sağlam kalan gövdesi, Türkiye'deki bor madenlerinden yapılmıştır. Halbuki, biz, bu madenleri, eğer teknolojisini geliştirip satabilsek, o zaman tonundan, 500-600 dolar değil, belki birkaç yüz milyon dolarlar seviyesinde para kazanmamız mümkün olacak.

Bakınız, Türkiye'den sadece 500 milyon dolarlık ithalat yapan yurt dışındaki bir firma, bunu işleyip sattığı zaman, 8 milyar dolarlık büyük bir gelir elde ediyor. O halde, diyorum ki, Etibor Genel Müdürlüğü Bandırma'da olduğu için, aynı şekilde boraks madenlerinin önemli bir kısmı Balıkesir'de olduğu için, Bigadiç'te olduğu için, Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor teknolojilerini geliştiren bir bor teknoloji geliştirme bölgesinin kurulması zarurettir. Bunun, vakit geçirilmeden, derhal, 2002 yılı bütçesine alınarak gerçekleştirilmeye başlanması lazım; çünkü, bu madenler, eğer kullanabilirseniz, borcamdan, binaları süsleyen renkli camlara, hatta tavuk yetiştiriciliğinde kullanılan yemlere kadar, tıbbın her alanından sanayie kadar kullanılmaktadır. Onun için, Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor teknolojilerini geliştirme bölgesinin kurulması önemlidir. Bu konu Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülürken bir önerge verdik; ancak, Sayın Bakan, bunu 2002 yılı içerisinde gerçekleştirme konusunda yardımcı olmaya söz verdi. Ben, bunu, kamuoyunun da bilmesi açısından, sayın milletvekillerimizin de bilmesi açısından, yakından takip edeceğimizi ifade ediyor ve Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor teknoloji geliştirme bölgesinin acilen kurulmasının ülke menfaatları açısından, yeni istihdam yaratması açısından ve bu stratejik madenlere gerçekten sahip olabilmemiz açısından bir zorunluluk olduğunu ifade ediyorum.

Bu, teknoloji geliştirme bölgeleri kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca söz istekleri vardır.

Lehte, İçel Milletvekili Akif Serin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

3 dakika içerisinde toparlayınız.

AKİF SERİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu  Tasarısı  konusunda kişisel görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu ülkede bilim ve teknolojinin önşartlarından biri, bunun için gerekli altyapının mevcut olmasıdır. Bilim politikası alanında dünyadaki gelişmeler iyi takip edilmiş; ancak, Türkiye için belirlenen hedeflere ulaşılmasında, başka bir deyişle, uygulamada tamamen başarıya ulaşılamamıştır. Türkiye'de, bilimin ve teknolojinin altyapısı, hâlâ, yeterli değildir.

Teknoloji geliştirme bölgeleri, Türkiye'de teknolojideki geri kalmışlığımıza bir çözüm olarak düşünülen mekanizmalardan biri durumundadır. Ekonominin kalkınmasına giden yolun teknolojiden geçtiği, genel kabulün bir ifadesidir. Araştırma-geliştirme faaliyeti yapan şirketlerin sayısını artırmak için bir araç olarak düşünülen teknoloji geliştirme bölgelerinin, üniversite-sanayi işbirliğinin daha yoğun olarak yapılmasını sağlamak üzere işlev göreceği de bir gerçektir.

Teknoloji geliştirme bölgeleri kanununun amacı, üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek; üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek ve ürün kapasitesini, kalitesini ve standardını artırmak ve yükseltmek; verimliliği artırmak amacıyla üretim maliyetlerini düşürmek; teknolojik bilgiyi ticarîleştirmektir.

Üniversite ve sanayi arasındaki araştırma geliştirme işbirliği, ileri teknolojileri yakalamada büyük önem taşımaktadır; ancak, ülkemizde, araştırma geliştirme faaliyetleri yeterince kurumsallaştırılamamış, teknoloji üretimi konusunda istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Bu duruma göre, Türkiye'de, araştırma geliştirme alanında ilk yapılması gereken iş, mevcut araştırma geliştirme kaynaklarının etkili ve verimli kullanılmasına yönelik olarak, sistem içerisinde, bilgi akışı, koordinasyon ve denetimi artıracak mekanizmaların tesis edilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, çok önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Dünyanın en önemli ve en verimli sektörü olan yazılım, ülkemizde, yıllardır desteklenmek istenmiştir; ancak, somut bir adım atılamamıştır. Bu kanun tasarısıyla, yazılım, ilk defa desteklenmektedir.

Bunun, ülkemize ve yazılım sektörüne hayırlı olmasını diliyor, oyumun lehte olacağını belirtiyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Serin.

Aleyhte, Sayın Nidai Seven; buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyı incelediğim zaman, bazı hususlara dikkat ettim.

Gerekçede, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan "bilim ve teknolojide atılım projesi" çerçevesinde bu çalışmaların yapılarak ve Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planına bağlı olarak 1996, 1997, 1998, 1999 yıllarında bunun gerçekleştirilmesi ve bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yetkili kılınması gerektiği belirtilmektedir. Şimdi soruyorum: 2001 yılındayız, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çıkmış, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında belirtilen hususları programa almamışsınız!.. Ben bunun aleyhinde konuşmamayım da ne diyeyim?!

Ha, şimdi durum bu iken, bu konunun, beş sene, altı sene önce ele alınması gerekirdi; bugün, Türkiye'nin, teknolojide daha ileri adımlar atması gerekirdi. Ben, bu manada, bu konu geciktirildiği için aleyhinde konuşuyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Köse'den hesabını soruyor galiba sayın konuşmacı!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Fakat, bu teknoloji geliştirme bölgeleri Türkiye'nin lehine olduğundan dolayı da, müspet baktığımı söylemek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Şimdi, neyin aleyhine konuştu; kanunun mu, on sene evvelki hükümetin mi, yoksa, Sayın Kösenin mi?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımız olursa, aynı sürede oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısının yapılan açık oylamasına 186 üye katılmış; 184 kabul, 2 mükerrer oy kullanılmış; böylelikle tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar)

Birleşime, saat 20.30'da toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.32

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince 10 uncu sıraya alınan, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

10. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/861) (S. Sayısı : 714) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 714 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1479 ve 2926 sayılı Yasalar kapsamında 3 milyon aktif ve 1 milyon 200 bin pasif sigortalı olmak üzere, toplam 14 milyon kişilik bir kesimi kapsayan ve sigortalılarına, yaşlılık sigortası, ölüm sigortası, malullük sigortası ve sağlık sigortası gibi dört sigorta dalında sosyal güvenlik hizmeti veren Bağ-Kurun finansman açığına şöyle bir baktığımızda, 1997 yılında 177 trilyon, 1998 yılında 450 trilyon, 1999 yılında 976 trilyon ve 2000 yılında ise 1,4 katrilyon olduğunu görüyoruz.

Sistemin ödemeler dengesi açığını kapatmak için genel bütçeden aktarılan kaynağa baktığımızda: 1997 yılında 123 trilyon, 1998 yılında 435 trilyon, 1999 yılında 796 trilyon ve 2000 yılında ise 1 katrilyonluk bir kaynağın genel bütçeden aktarıldığını görüyoruz. Ayrıca, 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalıların yüzde 8'inin muntazaman prim ödediğini, yüzde 23'ünün hiç prim ödemediğini ve yüzde 69'unun ise arasıra prim ödediğini görmekteyiz. 2926 sayılı Kanuna tabi, tarımda kendi adına çalışanlarda ise, bu prim ödeme alışkanlığının daha da aşağıda olduğunu görüyoruz; öyle ki, muntazaman prim ödeyen kesim, ancak, yüzde 3'ü oluştururken, arasıra prim ödeyen kesim yüzde 44'ü, hiç prim ödemeyen kesim de yüzde 53'ü oluşturmaktadır.

                             

(1) 714 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ortalama prim tahsilatına baktığımızda, 1479 sayılı Yasada yüzde 55 oranındayken, 2926 sayılı Yasada ise ortalama prim tahsilatının yüzde 20'lerde kaldığını görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin gerçeklerini dikkate almadan, IMF'nin acı reçetesine dört elle sarılan hükümet, önce, hepinizin bildiği gibi, kur çıpası politikasını, bilahara da dalgalı kur sistemini kabul etmek suretiyle, ekonomiyi, âdeta yazboz tahtası haline getirmiş ve bir avuç insanın dışında toplumun bütün kesimleri kaybetmiş ve ezilmiştir. Bu ekonomik politikadan da, en çok etkilenen kesim, esnaf ve sanatkârlar, küçük ve orta ölçekli işletmeler ve çiftçilerdir; yani, Bağ-Kur kapsamında olan sigortalılardır.

Nitekim, ahlak ve fazilet kurallarına fevkalade bağlı olan, sermayesinden ziyade emeğiyle geçinen, dürüst, kanaatkâr ve saygılı olan, devlete yük olmadan kendi işini kendi kuran, kendi mütevazı imkânlarıyla üreten, satan ve istihdam imkânı sağlayan esnaf ve sanatkârlar, bir taraftan geçici vergilerin kalıcı vergiler haline dönüşmesi, bir taraftan yeni vergilerin ihdas edilmesi, öbür taraftan da prim oranlarının yüzde 40 oranında artırılması ve enflasyonu aşağıya çekeceğiz diyerek insanları fakirleştiren, kemerleri sıkan politika sonucu talebin giderek azalması neticesinde sokaklara dökülmüş, ondan sonra da, âdeta, suyu kesilmiş değirmen gibi, dükkânında oturup kara kara düşünmeye başlamıştır.

Bugün, yeni kooperatif kredilerinde faiz, esnaf için yüzde 97'ye çıkmıştır. Süresi geçmiş olan, zamanında ödenmeyen kredilerde ise, bu faiz yüzde 110'lara çıkmıştır ve 2000 yılında, aşağı yukarı 25 000 işyeri ve     135 000 esnaf, dükkânına kilit vurmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bugün, icra dairelerinde mal bildiriminde bulunmayan esnaf ve sanatkârlara, maalesef, 10 gün hapishanede yatmanın yolu görünmüştür.

Esnafın durumu böyleyken, çiftçinin durumu ondan farklı değildir. 2926 sayılı Yasa kapsamındaki çiftçi, daima ürün bedelleri, hedef enflasyona göre seçildiğinden, dört seneden beri, çiftçi, sürekli olarak enflasyona, maalesef, yenik düşmüştür ve bu hükümetin zamanında da, çiftçinin, enflasyonun üzerinde, elemeğinin, alınterinin karşılığını alması mümkün değildir; çünkü, bu hükümete göre, ekonomik krizin nedeni, çiftçiye yapılan sübvansiyondur; çiftçi, âdeta, ekonominin kanını emen bir parazit gibidir.

İşte, değerli arkadaşlarım, ziraî kredilerde de kredi faizlerinin yüzde 118'e çıkması ve zamanında ödenmeyen kredilerde ise, bu faiz oranının yüzde 180'lere çıkması, Bağ-Kur kapsamında olan esnaf ve sanatkârlar ile çiftçileri, fevkalade perişan bir duruma sokmuştur.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesiyle, 1479 sayılı Yasanın 53 üncü maddesi ve tasarının 2 nci maddesiyle de, 2926 sayılı Yasanın 36 ncı maddesi değiştirilmektedir. Bu değişiklik neticesi, süresi içerisinde ödenmeyen prim borçları ile kurumun diğer alacaklarının takip ve tahsilinde, SSK'da olduğu gibi, yani, 4447 sayılı Yasa çıkarken, SSK'da uygulamasını yaptığımız gibi, bu sefer, bu yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, Bağ-Kurda da, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulaması yapılacak ve prim borçlarının takside bağlanması ve bu borçlara, sadece, yılda yüzde 3'lük tecil faizi uygulaması öngörülecek. Ayrıca, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının birlikte oluşturacağı bir yönetmelikle uygulama yapılacak. Ayrıca, uyuşmazlık halinde de, iş mahkemeleri bu görevle yetki sahibi olacak. Tasarının geçici 1 inci maddesinde de, deprem bölgesinde yaşayan, daha evvel çıkarılmış yasaya rağmen prim borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların borçlarının yeniden ertelenmesi öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin basiretsizliği sonucu yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, Maliye Bakanlığı, vergi borçlarını taksitlendirirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SSK'da prim borçlarını taksitlendirirken, maalesef, Bağ-Kurlular unutulmuş ve 6183 sayılı Yasanın uygulaması bugüne kalmıştır. Doğru Yol Partisi olarak, Bağ-Kurluların da aynı uygulamadan yararlanmasına ve prim borçlarının taksitlendirilmesine olumlu baktığımızı, buradan ifade ediyorum.

Yalnız, sırası gelmişken şu hususu da huzurlarınızda ifade etmek istiyorum: Bağ-Kur personeline, maaş konusunda uygulanan bir haksızlık var. 1992 yılından beri, Sosyal Sigortalar Kurumu personeline, aylıklarına ilaveten eködeme adı altında bir ödeme yapılırken, Bağ-Kurlu personel, bu konuda, maalesef üvey evlat muamelesi görmüştür. Kaldı ki, Bağ-Kur personeline yapılacak eködeme, Bağ-Kura ve kamu maliyesine ek bir külfet de getirmeyecektir.

Bakanlıktan, iki kurum arasındaki ücret adaletsizliğinin giderilmesini Doğru Yol Partisi olarak talep ediyor; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Baran.

Gruplar adına başka söz isteği yok.

Şahsı adına Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, Türkiye'de yüzbinlerce esnafı sanatkârı, işadamını ve serbest meslek erbabını ilgilendiren bir tasarıdır. Bu tasarının getirilme nedeni, özellikle ekonomik sıkıntılar dolayısıyla, zamanında Bağ-Kur borçlarını ödemeyenlerin, ödemek istedikleri zaman diğer kamu alanlarındaki borçlanma yetkilerinin kullanılmamasından kaynaklanan bir sıkıntıyı gidermektir. Bu nedenle, özellikle bu tasarının getirilmesinde hükümetçe gösterilen özel çabanın büyük bir önemi vardır.

Emeklilik noktasına gelmiş olan; ama, birikmiş borçlarını ödeyemeyen Bağ-Kurlular emekli olamıyor, çeşitli haklardan yararlanamıyorlar. Bu tasarıyla, ister serbest çalışan kişi olsun, ister esnaf, ister sanatkâr, ister de tüccar olsun bu haktan yararlanma imkânı veriliyor. Bugüne kadar yapılan düzenlemelerde, 6183 sayılı Yasa vergi uygulamalarında kullanılabildiği için, hem taksitlendirmede günün koşullarına göre tecil faizi ve ona göre bir taksitlendirme faizi kullanılabiliyordu hem de bu taksitlendirmelerin yapılmasında idareye ciddî bir yetki ve yetkiyi kullanma olanakları sağlıyordu. Bağ-Kurun bu yetkileri kullanamamasından dolayı, bugüne kadar, esnafın, sanatkârın çeşitli milletvekillerine, çeşitli şekillerde gönderdikleri şikâyetlerin bu vesileyle sona ereceğini düşünüyoruz. Özellikle, bu tasarıyla, 6183 sayılı Yasayla hem primlerin tahsilinde hem taksitlendirilmesinde hem de diğer işlemlerin yapılmasında büyük kolaylık sağlandığı için çok hayırlı bir iş olduğunu, bu tasarının tenkit edilecek bir yeri olmadığından, bence bu Mecliste en hızla geçmesi gereken tasarı olduğunu dile getiriyor, bu vesileyle saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının kanunlaşması için verilecek değerli katkılarınızdan dolayı şimdiden teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, hükümetimiz, son ekonomik krizden etkilenen vergi mükelleflerine bir kolaylık getirmek suretiyle, vergi borçlarının, yıllık yüzde 3 tecil faizi uygulanarak 18 eşit taksitte tahsili uygulamasına karar vererek vatandaşlarımıza büyük bir kolaylık sağlamıştır. Aynı şekilde, daha önce alınmış olan yetkiye dayanılarak, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığınca benzer uygulama başlatılmış ve işverenlerin sigorta prim borçlarının, yine, yıllık yüzde 3 tecil faizi uygulanmak suretiyle 18 eşit taksitte tahsiline başlanılmıştır. Yasayla verilen bu yetkilerin Bağ-Kur tarafından da kullanılabilmesini sağlamak ve böylece, Bağ-Kur sigortalılarına da aynı kolaylığı sağlamak amacıyla, hükümetimiz bu kanun tasarısını Yüce Meclisin huzuruna getirmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdirlerinize sunulan tasarının amacı, idarede etkinliği artırmak, tahsil edilemeyen ve gecikme zammı uygulaması nedeniyle sürekli artan prim alacaklarının tahsiline imkân vermek ve ekonomik krizin, esnaf ve sanatkâr, çiftçi, tüccar ve sanayici üzerindeki menfî etkisini biraz olsun azaltmaktır. Bilindiği gibi, Bağ-Kur, 3 311 365 aktif sigortalısı, 1 314 377 emeklisi ve bunların aile fertleriyle birlikte 15 milyonun üzerinde vatandaşımıza sigorta ve sağlık hizmeti veren büyük bir sosyal güvenlik kurumudur.

Hizmet verilen kesimin, ülkemiz ekonomisinin ilerlemesinde üstlendiği görev dikkate alındığında, kurumun önemi daha da artmaktadır. Bu önemin bilincinde olan hükümetimiz, hedeflenen enflasyona göre, yüzde 52,5 oranında artırılması gereken prime esas tutarların, 1 Nisan 2001 tarihinden geçerli olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur için yüzde 40 oranında artırılmasını sağlamak suretiyle, sigortalıların primlerinde yüzde 10'nun üzerinde bir indirim gerçekleştirmiştir. Bağ-Kur'da, bugün için prim tahsilatı, 1479 sayılı Kanuna tabi esnaf ve sanatkârlar açısından yüzde 55 ile yüzde 60 civarında, 2926 sayılı Kanuna tabi prim sigortalıları açısından yüzde 30 civarında gerçekleşmektedir.

Bu tahsilat oranları dikkate alındığında, kurumun her ay yaptığı emekli ve sağlık ödemelerinin, kurumun kendi kaynaklarından karşılanmasındaki zorluk ortadadır. Takdirlerinize sunulan kanun tasarısının 1 inci ve 2 nci maddeleriyle, kuruma, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerini uygulama yetkisi verilmektedir. Böylece, prim alacaklarının takip ve tahsil yetkisi Bağ-Kur il müdürlüklerine verileceğinden, özellikle son zamanlarda "Bağ-Kurlular hapse atılıyor" şeklinde basına yansıyan ve gerçekte, İcra İflas Yasasına göre mal bildiriminde bulunmadıkları için ve taahhüdü ihlalden mahkûm olan esnaf ve sanatkârlarımızın, bu istenmeyen sonuca maruz kalmaları da önlenmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıda yer alan geçici maddeyle de, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremde zarar gören sigortalıların daha önce ertelenen prim fark ve gecikme zammı borçlarının 30 Haziran 2001 tarihine kadar ertelenmesi ve ertelenen bu borçların 31 Aralık 2001 tarihine kadar aylık taksitler halinde tahsil edilmesi imkânı da getirilmektedir.

Özellikle Bolu ve Yalova İllerinde Bağ-Kur tarafından yapılan çalışmalar ve hükümetimizce alınan tedbirler sonucunda, prim tahsilat oranlarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu sevindirici sonucun depremden etkilenen diğer illerimizde de alınabilmesi ve esnaf, sanatkâr ve çiftçilerimizin biraz daha nefes alabilmelerinin sağlanması bakımından getirilmesi düşünülen bu değişiklik önem arz etmektedir.

Biraz önce 15 milyonun üzerinde vatandaşımıza hizmet veren Bağ-Kurun, finansman zorluğu içerisinde bulunduğunu, prim tahsilat oranlarının düşüklüğünü takdirlerinize arz etmiştim. Bu cümleden olarak, bu konuda bazı rakamları bilgilerinize arz etmek istiyorum. 31 Mayıs 2001 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanuna tabi 2 418 426 aktif sigortalıdan 430 038 kişi 3 yıl ve daha uzun süreden beri kuruma hiçbir prim ödememiş olup, bunların kuruma olan borçları 3,4 katrilyon liradır. Bunların dışında borçsuz sigortalı sayısı 210 110, yani, yüzde 8,7; hiç prim ödememiş toplam sigortalı sayısı 551 190, yani, yüzde 22,8; primlerini düzensiz ödemiş sigortalı sayısı 1 657 126, yani, yüzde 68,5'tur.

2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılarda; yani, çiftçilerde ise durum daha da vahimdir. Borçsuz sigortalı sayısı 29 919'dur; yani, yüzde 3,4'tür. Hiç prim ödememiş toplam sigortalı sayısı 427 807'dir, yüzde 52,9; primlerini düzensiz ödemiş sigortalı sayısı 390 213'tür, yüzde 43,7'dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi primler düzenli ödenmemektedir. Ekonomik kriz sebebiyle, icra ve benzeri uygulamaların da yoğun olarak yürütülmemesi nedeniyle, diğer sosyal güvenlik kurumlarında olduğu gibi, Bağ-Kurun da kamu maliyesine olan yükü artmış, Hazine yardımı almadan sigorta kollarıyla ilgili ödemelerini yapamaz hale gelmiştir.

1999 yılı sonunda gerçekleştirilen sosyal güvenlik reformuyla uzun vadede sonuç alınabilecek bazı düzenlemeler gerçekleştirilmiş olmakla birlikte beklenen sonucun alınabilmesi için, halen Yüce Meclisin gündeminde bulunan ve Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının diğer bağlı ve ilgili kuruluşlarının yeniden yapılandırılması niteliğinde olan tasarının da kanunlaştırılması gerekmektedir. Böylece, reform çalışmalarında önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Üzerinde yoğun bir şekilde çalışılan bazı projelerin de en kısa zamanda hayata geçirilmesiyle, Bağ-Kurun, çağdaş yükümlülüklerini kendi imkânlarıyla yerine getirebilen bir kurum haline gelmesi en büyük temennimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok değerli katkılarınız için şimdiden teşekkür eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Sayın Kamer Genç?.. Burada.

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada yapılan konuşmaları dinleyince hakikaten kendimi başka bir âlemde hissediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilen şudur: Birincisi, eskiden Sosyal Sigortalar kapsamındaki esnaf ve sanatkârlar ile tarımda kendi adına çalışanların ödemedikleri sigorta primleri yalnız gecikme zammı bakımından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna tabi oluyordu. Şimdi, bu hükümet, esnaf ve sanatkârlardan alacağını tahsil edemediği için ve tarımda kendi adına çalışan kişilerden, normal hukuk prosedürüyle; yani, adi alacaklıların sahip oldukları takip usulüyle bunu tahsil edemeyeceği sonucuna vardığı için, esnaf ve sanatkârlar ile tarımda kendi adına çalışanların canına okumak için, 6183 sayılı Kanunu getirmiş.

Burada konuşan bazı arkadaşlarımız "esnaf ve sanatkârlara kolaylık getiriliyor" diyorlar; mümkün mü? 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, kamu alacaklarının tahsili konusunda, özellikle borçlular bakımından çok büyük rijit hükümler getiren bir kanundur. Bunu bilmeden, çıkıp da burada konuşmak, hakikaten zor bir şey. Yani, insanları kandırmayalım sayın milletvekilleri; çıkıp da, bu saatte, bu Meclis kürsüsünde "tarımda çalışanlar ve esnaf ve sanatkârlara güzel hükümler getiriyoruz" dediğiniz zaman, bu insanlar, bu Meclise karşı olan saygınlığını kaybederler.

Bakın, 6183 sayılı Kanunda ihtiyatî haciz vardır, mallarına elkonulma vardır. Önce, ödeme emrini gönderiyorsunuz, o ödeme emrini gönderdikten sonra, itiraz, tahsilatı durdurmuyor. Halbuki, bundan önce, bu kanundan önce, esnaf ve sanatkârların ödemedikleri prim borçları umumî hukuk kurallarına göre tahsil ediliyordu ve böyle zorlayıcı hükümler yoktu.

Şimdi getirdiğiniz hükümlerle...

EMİN KARAA (Kütahya) - O da ayrı geliyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Var da, 6183 sayılı Kanun, İcra ve İflas Kanunundan çok sert hükümler taşıyor; yani, bunu bilmemek için cahil olmak lazım.

Değerli milletvekilleri, bakın; esnaf ve sanatkâr niye borcunu ödemiyor? Milleti ekmeğe muhtaç ettiniz, sokakta dilenmeye muhtaç ettiniz, esnafı, sanatkârı her şeyiyle sokakta dilenmeye muhtaç ettiniz. Yani, kim parası olduğu halde borcunu ödemez? Büyük vergi borçları... Gelir Vergisine ve Kurumlar Vergisine tabi olan kişilerden, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre devlet alacağı tahsil ediliyordu. Esnaf ve sanatkârlar, geçmişte çok zor durumda oldukları için, küçük esnaf olduğu için, geçimini sağlamakta zor durumda olduğu için, bunlara daha yumuşak, esnafı ve sanatkârı koruyucu nitelikteki hükümlerle bu alacak tahsil ediliyordu; ama, siz, diyorsunuz ki, bir Koç 6183 sayılı Kanuna tabi ise, ekmeğini bulmakta zorluk çeken bir esnaf da 6183 sayılı Kanuna göre borcunu ödesin diyorsunuz. Buna, çıkıp da, millete, "bu, bir reform kanunudur" demek, yani, büyük bir cesaret ve gerçekleri tersine çevirme yönünde büyük bir kabiliyete sahip olmak dışında,  hiçbir şekilde izah edilemez.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bununla getirilen, işte, Komisyonumuz, yine hükümetin imdadına yetişmiş, oraya bir geçici madde ilave etmiş. İşte, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde borçları ertelenen depremzedelerden, hiç olmazsa, bu alacaklarının bir süre daha geç tahsili konusunda bir madde ilave edilmiş. Bu, bana göre normal bir maddedir; ama, yani, bu hükümetin, hakikaten, bu depremzedelerle ilgili, deprem evlerinin yapılmasıyla ilgili çok ciddî bir çalışması yok.

Bakın, Ford Firması, deprem evlerini verdi ihaleye ve getirdi depremzedelere teslim etti. Ama, Dünya Bankasının verdiği kredileri, hangi yandaş müteahhitlere siz, ihaleleri verdiniz?.. Evvela, proje yönetimi için getirdiniz Başbakanlıkta bir kişiye ayda 5 000 dolar para veriyorsunuz. 5 000 dolar... O 5 000 dolarla, en azından üç dört konut yapılırdı; yani, hep yandaşlar korunuyor. Niye, bu Dünya Bankasının verdiği kredilerle yapılan deprem evleri hâla, şimdiye kadar teslim edilmedi?.. Bunların maliyetleri kaç liradır?.. Çıksın burada bakanlarınız, eğer, hakikaten, dilleri konuşabilme cesareti gösteriyorsa, çıksın bunları söylesin. Bilmedikleri konuda çıkıyorlar, burada, 6183 sayılı Kanunun... 6183 sayılı Kanun, Maliyecilerin bildiği bir konudur. İşte, Sayın Müsteşarımız, Komisyon Başkanımız çıksın söylesin. Eğer, hakikaten, o cesareti kendinde buluyorsa, Sayın eski Müsteşarımız ve Komisyon Başkanı desin ki "biz, hakikaten, getirdiğimiz bu kanunla, esnaf ve sanatkârların borçlarının tahsili konusunda esnaf ve sanatkârlara hafifletici hüküm getiriyoruz." Bunu derse, o zaman, Maliye Bakanlığı Müsteşarlığını yapmamış demektir. Böyle şeyler olur mu değerli milletvekilleri?!

Bu depremde, maalesef, büyük zarar gören insanlarımızın, o depremzedelerin kanları üzerinde bile rant peşinde koşturuldu, koşuldu. Şimdi, bakın, ben iki üç defadır bu kürsüden dile getiriyorum: Dünya Bankasının verdiği kredilerle ihaleler kimlere verildi? Niye, Erzincan depreminde proje yönetimini elinde bulunduran ve o zaman başarıya ulaştıran Toplu Konut İdaresinin elinden alında da Başbakanlığa bağlandı? Buraya çıkılıp bunların hepsinin söylenmesi lazım, söylenilmiyor; çünkü, hep karşılıklı menfaat, rant birliği var. Birileri, birisi söylerse, öteki de diyor ki "ben de seninkini söylerim." Şimdi, bunları söylüyoruz, tabiî, bazı insanlar bize kızıyorlar. Kızacaklarına, çıksınlar, bakanlarını zorlasınlar, gelsinler, burada bunları konuşsunlar.

Değerli milletvekillerim, inanınız ki, o depremin yarattığı acı, ölüm ve büyük tahribatların üzerinden daha büyük rantlar sağlandı sizin devri iktidarınızda. O depremzedelerle ilgili ihaleler, hakikaten, sağlıklı yapılsaydı, Dünya Bankasından, yurt içinden toplanan paralar sağlıklı harcansaydı ve büyük rantlar peşinde koşulmasaydı, bugün, bu depremde zarar gören insanlarımızın hepsi de evlerine ve konutlarına kavuşacaklardı ve bu bölgedeki insanlar da ne sigorta priminin ertelenmesinin peşinde koşacaklardı, ne vergi borçlarının ertelenmesinin peşinde koşacaklardı; ama, maalesef, her yerde bir suiistimal, her yerde sağlıksız birtakım çıkarlar peşinde koşuluyor. Bu itibarla, bu kanun, esnafa, sanatkâra büyük yükler getiriyor.

Bakın, sayın milletvekilleri, esnaf ve sanatkâr zaten zor durumda. Esnaf bugün siftah etmeden dükkânını kapatıyor, alışveriş yapamıyor; niye; memur para alamıyor, normal, dar gelirli vatandaş para alamıyor. Dar gelirli vatandaş para almayınca, memur para almayınca, işçi para almayınca esnaf kimin parasıyla siftah edecek? Yok. Olmayınca, tabiî ki, sigorta borcunu da ödemeyecek. Sigorta borcunu ödemeyince, siz, daha, bunun boğazına yapışacaksınız, "Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununa göre biz tahsil edeceğiz" diyorsunuz ve milletvekili arkadaşlarımız ve Hükümetin Bakanı da çıkıp "biz, esnafı, sanatkârları koruyacak hüküm getiriyoruz" diyor. Vallahi pes!.. Vallahi de pes, billahi de pes!.. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar!.. Deyin ki: Biz, işte, bu memleketin gerçek sıkıntılarını bilmiyoruz, halkın, içinde bulunduğu sıkıntıları bilemiyoruz, halkın içine çıkamıyoruz; ama, birileri, bürokratlar, bize getiriyor bu kanunu çıkaralım diyor.

Belediyelerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı biliyorsunuz. Belediyenin parası yok. Gidiyorsunuz, belediye başkanının maaşına haciz koyuyorsunuz. Ondan sonra, Sayın Bakan övünüyor "ben, belediye başkanlarının maaşına haciz koydum" diyor. Peki, Sayın Bakan, senin de maiyetinde çalışan insanların, devletin de ödemediği borçlar var, o zaman, senin maaşına da haciz koyalım. Biz de milletvekiliyiz, bizim de maaşımıza haciz konulsun... Yani, söylenen lafın ne anlama geleceğini kavrayamayacak nitelikte ve kişilikte belli kişiler, belli makamlara gelmişler "nasıl olsa basın holdingleri, patronları arkamızda, bizim yaptığımız gafları kimse yazmıyor, biz de onlara diyet borcumuzu ödüyoruz; halk da, nasıl olsa, bunları kavramıyor" diyorlar.

Şuna inanmanızı istiyorum ki, halk, her şeyin farkındadır; getirilen her kanunun kime yaradığını, kimin için birtakım menfaat odaklarına, güç odaklarına menfaat sağladığını biliyor; ama, bu halk, hakikaten, asil bir halk ama, sabrı ne zamana kadar dayanır bilemiyorum.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNUN BAZI MADDELERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 53 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. Yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir. Kurum alacaklarının  tahsilinde 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı il müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz."

BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fetullah Gültepe; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Gültepe.

DYP GRUBU ADINA FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 714 sıra sayılı tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'de, esnaf ve sanatkârı konuşuyoruz, 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkârı konuşuyoruz. Acaba, esnaf ve sanatkârdan haberdar mıyız; önce, bunu bir konuşalım. Esnaf ve sanatkârın durumu nedir? Esnaf ve sanatkârın psikolojisi nedir? Artık, esnaf ve sanatkâr, sabah dükkânını açtığı zaman, asık suratla açıyor, kapattığı zaman, asık suratla kapatıyor.

Biz, bu esnaf ve sanatkârı, yani, Türkiye'de ortadirek dediğimiz şu kesimi nasıl muhafaza ederiz diye, şu Parlamentoda, Allah rızası için, bir tek kelime konuşuldu mu?!

Esnaf ve sanatkâr, ne kadar güzel bir varlık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir cümlesinde "herkes her şey olabilir; ama, sanatkâr olamaz" diyor. Bu cümle, sizlere hiç mi bir şey hatırlatmıyor allahaşkına, sizlere soruyorum buradan.

Bakın, köylüyü sokağa döktünüz, çiftçiyi döktünüz, emekliyi döktünüz, hiçbir ideolojiyi bağrında barındırmayan 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkârı da sokağa döktünüz; arkasından, coplattınız. Bu coplatmayı, bu esnaf ve sanatkârımız hak etmiş miydi? Esnaf ve sanatkârımızı, devletine, bayrağına, Allah'ına, Kur'an'ına sahip olmaktan başka bir düşüncesi olmayan bu kitleyi nasıl coplattınız? Coplattığınız zaman, neden gelip burada bunu konuşmadınız, geriye kaçtınız? Esnafı yaraladınız; çünkü, hiçbiriniz, esnaf ve sanatkâra benzemiyorsunuz. Benzemediğinizin göstergesidir, bugün, iktidar, esnaf ve sanatkâra, sıkıntılarını giderebilecek hiçbir somut öneri getirmemiştir.

Türkiye'ye dışarıdan ithal bir başbakan getirmenize rağmen, esnaf ve sanatkârın sorunlarını çözememiştir.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Başbakan değil, bakan.

FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Gölge başbakan; halk öyle diyor da, ben halkın lafını size söylüyorum; yani, vatandaş öyle söylüyor, ben söylemiyorum.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne diyor halk?

FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Diyor ki "gölge başbakan geldi..." Haberiniz yok mu?

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yok.

FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Çünkü, esnaf ve sanatkârı gezdiğiniz yok. Buradan eve, evden buraya, dünyayla alakanız yok. İnsanlar çeklerini, senetlerini ödeyemiyorlar. Yıllarca çalışan bu insanların şeref ve haysiyetlerini korumak sizlere düşmez mi; nasıl burada dil uzatıyorsunuz; yazıklar olsun size, yazıklar olsun size?!. (DYP sıralarından alkışlar; DSP, MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Zaten, insanlara saldırmaktan başka düşünceniz yok ki!

Düşünün, ortadireği temsil eden esnaf ve sanatkârı konuşuyoruz. Benim gönlüm arzu ederdi ki, Türkiye'nin omurgasını teşkil eden esnaf ve sanatkâr konuşulduğu zaman, böyle, biraz, kulaklarınız açık, gönlünüz ferah dinlemeniz lazımdı; fakat, siz, bu kitleden kopmuşsunuz; köylüyü öldürdüğünüz gibi, çiftçiyi batırdığınız gibi, onları da batırdınız!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sizi de batıracağız!

FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Merak etmeyin, seçim sandıktadır. Bizi batıracak, senin de gücün yok; halk sizi batıracak, halk sizden bunların hesabını sormazsa, biz soracağız! (DYP sıralarından alkışlar; DSP, MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Halk sizden soracaktır; sormazsa, tekrar ediyorum, bu hesabı, biz, sizden soracağız!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gültepe, 1 dakika içerisinde toparlayın.

Buyurun.

FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Halk, daima bu hesabı soracaktır, merak etmeyin; ama, halka gidiniz...

Bakın, iyi bir marangoz, iyi bir kapı yapmak ister; iyi bir terzi, iyi bir elbise dikmek ister, siz de, bu ülkeye hizmet etmek için iktidar oldunuz; ama, becerisi olmayan bir marangoz, iyi bir kapı yapamaz; becerisi olmayan bir terzi, iyi bir elbise dikemez; sizlerin de becerisi olmadığı için, bu ülkeyi bu duruma düşürdünüz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar; DSP, MHP ve ANAP sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar [!])

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. Yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir. Kurum alacaklarının  tahsilinde 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı il müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz. Dava veya icra takibi açılmış olsa bile primlerin ödenmemiş kısmı için gecikme zammı tahsil olunur."

BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 714 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve tüm sigortalıları saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1999 yılı ağustos ayında çıkardığımız bu yasayla, konuşmalarımda da belirttiğim gibi, 57 nci hükümetimiz sayesinde, primler yükseltilmişti. Sonradan, yine, kanuna istinaden, Bakanlar Kurulu, tekrar, vatandaşın ve sigortalının ödeyemeyeceği şekilde primleri yükseltti. Böylece, ülkemiz, şu anda, sosyal güvenlik sistemi içerisinde, prim tarifelerinin en yüksek oranda uygulandığı bir ülke durumundadır. Hal böyleyken, sosyal güvenlik kuruluşlarımız devamlı açık veriyor; bu durum da, Hazinenin, devamlı olarak, sosyal güvenlik kuruluşlarını sübvanse etmek ihtiyacını doğuruyor. Bunun en yakın misali ve canlı örneği, 2001 yılı ekbütçesinde görülen 777 trilyon liralık ayrılan ödenektir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğim en yüksek prim tarifelerine rağmen, sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur'daki prim tahsilatlarındaki zorluklar, ekonomik krize bağlı olarak, kişilerin, ödemekte çektikleri sıkıntılardan kaynaklanmaktadır, hatta, zamanında ödenmeyen, yani, vatandaşın, sıkıntıda olması nedeniyle ödeyemediği biriken primlerin ödenmesindeki gecikme cezalarının yüksekliği de rol oynamaktadır; çünkü, vatandaş ve hükümet, bu hususta ipin ucunu kaçırmış bir kere. İşte, bu vatandaşın, çok yüksek olan Bağ-Kur ve sigorta primlerini, hükümet, prim oranlarını indirip, gecikme cezalarını kaldırırsa, yani, affederse, belki, ödemesi imkânı olabilir. Eğer, bunu yapmazsanız, taksitle dahi ödemesi mümkün değildir. Yoksa, esnafın ve sigortalının, borçlarını, vergilerini ve primlerini ödemesi mümkün değildir; çünkü, 6 500 kişi mahkûm olmuş, 10 000 kişinin de mahkemesi devam etmektedir. İşte, buna sebep, ekonomik krizdir. Bu krizi, ne esnaf çıkardı ne çiftçi çıkardı; krizi çıkaran hükümettir. Öyleyse, hükümet de vatandaşına yardımcı olarak, bu milleti, düşürdüğü krizden, ülkemiz ve milletimiz için çıkarmak mecburiyetindedir; çünkü, bu esnaf, bir taraftan, üreterek ekonomiye katma değer sağlamakta, diğer taraftan, devletine, stopajdan elektriğe, vergiden telefona kadar birçok yoldan kaynak aktarmakta. Ülkenin ve ekonominin temel direği ve aynı zamanda devletin, milletin, ekonominin ve piyasanın, ülkenin çarkını çeviren ve dönmesini sağlayan esnaflarımıza, yani, reel sektöre gereken yardım yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, muhtarların aldığı maaş 60 milyon, yatırdığı prim 54 milyondur; bu, hak mıdır, reva mıdır, sorarım sizlere?!

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun, kendi nam ve hesabına çalışanlara da -kısaca, Bağ-Kur sigortalılarına da- uygulanması amaçlanmaktadır.

Burada, 2 nci maddeyle getirilen primleri zamanında ödeyemeyen sigortalılar için de, süre bitiminden itibaren, Kurumca, 6183 sayılı Yasanın ilgili hükümlerine göre takip imkânı getirilmektedir. Bu tasarıyla takip hızlanmakta ve bu da sigortalının aleyhine olmaktadır.

Tarımda ise kendi nam ve hesabına çalışanların yani, çiftçilerin prim ödemelerinin şekli, esnaf Bağ-Kur'u sisteminden apayrı bir durum arz etmektedir; çünkü, üçer aylık periyotlar halinde tahsil edilen prim borçlarına ancak, bu sürelerin sonunda yine gecikme zammı uygulanmaktadır; bu yanlıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi, şayet gecikme zammını kaldırmazsanız, taksitle dahi ödemeleri mümkün değildir.

Sayın Bakanım, hem Bağ-Kur'un ve hem de Sigortanın içinde bulunduğu maddî sıkıntıdan kurtulması ve sigortalıların da primlerini ödeyebilmesi için Sigorta ve Bağ-Kur prim oranlarının düşürülmesinin ve gecikme zamlarının da ortadan kaldırılmasının uygun olacağı kanaati ile Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısı aransın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir dahaki maddede ararız, geçti.

TURHAN GÜVEN ( İçel) - Evet, bir dahaki sefere.

BAŞKAN - Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle 1479 sayılı Kanunun 53 üncü, 2926 sayılı Kanunun 36 ncı maddeleri gereğince prim ve gecikme zammı ile prim, fark ve gecikme zammı borçları ertelenen sigortalıların bu borçları, erteleme sürelerinin bitim tarihinden itibaren 30.6.2001 tarihine kadar ertelenir. Ertelenen bu borçlar, 1.7.2001 tarihinden itibaren aylık taksitler halinde 31.12.2001 tarihine kadar ödenmek kaydıyla gecikme zammı ve fark uygulanmaksızın tahsil edilir.

BAŞKAN - Geçici madde 1'le ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim. Konukoğlu.

Buyurun Sayın Konukoğlu. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, basında ve kamuoyunda zaman zaman 21 inci Dönem Meclisinin çok çalıştığı ifade ediliyor, bu tarzda demeçler veriliyor; çıkarılan kanun sayısı söylenerek bu doğrulanmaya çalışılıyor. Gerçekten bu Meclis çok çalışıyor, bunu kabul etmeliyiz; çok çalışıyor; ama, verimli olabiliyor mu, halkı koruyan, halkın ihtiyacı olan yasaları çıkarıyor mu; bunu söylemek zor. Bazı yasalar iki veya üç kere çıkıyor. Daha yeni çıkardığımız Bankalar Yasası üçüncü defa çıkarıldı; bakalım dördüncü veya beşinci defa çıkarılacak mı merak ediyorum. Böyle ciddî bir Mecliste her gün gündem değişiyor; bir gün önce tespit edilen gündem değiştiriliyor, yeniden, bazı yasalar öne alınıyor. Bakınız, bu Meclis, Bireysel Emeklilik Yasası için bir ay uğraştı; halkın hangi sorununu çözdü?! Bu Meclis, daha yeni çıkardığımız RTÜK Yasası için 20-25 gün uğraştı; muhalefetin tenkitleri dinlenilmedi; sonunda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Bu iki yasa için kaybedilen iki ayda, halkın sorununu çözen, halkın sıkıntısını bertaraf eden yasalar çıkarılsa daha iyi olmaz mıydı?!

Değerli milletvekilleri, bir yıl önce Sağlık Komisyonunda görüşülen, Meclis gündemine getirilmeyen sosyal güvenlikle ilgili olan yasa tasarıları, yani sosyal güvenlik kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu, iş-kur ve Bağ-Kur yasa tasarıları aniden Meclis gündemine indirildi. Bir sene bekletilen bu tasarılar, herhalde öneminden dolayı, iktidar partisi gruplarının önerisiyle, Meclis gündeminin 2, 3, 4 ve 5 inci sıralarına alındı; fakat, sonra, nedense, vazgeçildi. Her Meclis oturumunda, hükümet ve komisyon olmadığı gerekçesiyle erteleniyor; yeniden, bazı yasalar öne alınıyor. Bu yasalar acil değilse, niçin grup önerileriyle ön sıraya alındı; acilse, niçin erteleniyor? Görüştüğümüz yasa tasarısı, kısa adıyla Bağ-Kur Kanununda 2 nci maddeyi değiştirmekte ve bir geçici madde eklemektedir. Bu tasarı da, acil olduğu gerekçesiyle öne alınmıştır; ama, Bağ-Kur Kanunu Meclis gündeminde 4 üncü sırada beklemektedir. Burada, daha önce çıkarılacak bir kanun çıkarılmadan, buradaki maddeler değiştirilmek istenmektedir; yani, Meclis, aynı şekilde, boşa çalıştırılmaktadır.

Peki, kanun, halkın çok acil olan sorunlarını mı çözmektedir; hayır. Siftahsız dükkân kapatan, ayakta kalmaya çalışan ve 57 nci hükümetin neden olduğu krizler nedeniyle perişan olmuş esnafın ödeyemediği Bağ-Kur primlerinin tahsili için, esnafa, haciz ve hapis cezası getiriyor. Son yıllarda perişan edilen ve yok edilme kararı verilen çiftçinin süresi içinde ödemediği primini, hapis ve haciz cezası yoluyla tahsil imkânı getiriliyor. Bu hükümet tarafından açlık ve yoksulluğa itilen esnaf ve çiftçi zaten zor durumdadır. Bunlar da ekonomik bir deprem yaşamıştır. Bunların bu prim borçlarının affedilmesi veya ertelenmesi gerekirken, bunlar, hapis cezası ve haciz kararıyla, neredeyse yok edilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, geçici 1 inci maddeyle, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerindeki deprem nedeniyle prim ve gecikme zammı borçları ertelenen sigortalıların borçlarını ödeyemeyenlerine, 30 Haziran 2001 tarihine kadar yeni bir erteleme getirilmektedir. Bu, depremden zarar gören vatandaşlarımıza, sadece birkaç ay bir erteleme imkânı sağlamaktadır; 1 Temmuz 2001 tarihi itibariyle, aynı yıl aralık ayı sonuna kadar taksitle ödenmesi şartıyla, gecikme zammı ve fark alınmamasını öngörmektedir. Ödeyebilecek kişiler için itirazımız yoktur; ancak, bu vatandaşlarımızın zaten imkânı olsa öderlerdi, gecikme faizi veya fark ödemek istemezlerdi. Bu maddeyle, bu insanlarımızın sıkılan boğazları biraz gevşetilerek nefes almaları sağlanmakta ve daha sonra yeniden sıkılacağı ifade edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, toparlar mısınız 1 dakika içinde.

Buyurun.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bunların tutarının çok fazla olacağını da sanmıyorum. Böyle bir felaket yaşayan insanlarımızın başında Demokles'in kılıcı gibi bir korkuyu canlı tutmak şart mı? Dalgalı kura geçildiği gün, satılan dolarlardan dolayı, devlet, bir gecede 100 trilyonlar kaybetti. Banka hortumlamalarıyla milyar dolarlar gitti, bunlara bir şey yapamayan devlet sopayı hep bu abalılara mı vuracak? Aynı şekilde 57 nci hükümet nedeniyle kriz üstüne kriz yaşatılan ve âdeta bir ekonomik depreme maruz kalan tüm esnaf ve çiftçinin prim borçlarının affı veya faizlerinin affedilmesi düşünülemez mi; bunu düşünmek gerekirken, onlara haciz ve hapis cezasını mı reva göreceğiz?

Değerli milletvekilleri, bu Meclis, halkın refahı ve mutluluğu için çalışmalıdır, bunun için yemin ettik. Meclisin kendi saygınlığına ve ciddiyetine uygun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - ...bir gündemi olmalı, zarurî haller dışında bu gündemi uygulamalıdır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konukoğlu.

Madde üzerinde üç önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici birinci maddesinde yer alan 30.6.2001 tarihi 31.12.2001 ve aynı maddede yer alan 31.12.2001 tarihi de 31.12.2002 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Mehmet Batuk

                                            Kocaeli

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

2.9.1971 tarihli 1479 sayılı ve 17.10.1983 tarihli 2926 sayılı Kanunlara göre, 4.10.2000 tarihinden önce isteğe bağlı sigortalı olanların bu sigortalılıkları 30.6.2001 tarihine kadar birikmiş tüm prim borçlarını, bu tarihten itibaren altı aylık süreye ilişkin prim borçlarıyla birlikte 31.12.2001 tarihine kadar ödemeleri şartıyla devam ettirilir."

"2.9.1971 tarihli 1479 sayılı Kanuna göre, 4.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescil edildiği halde, kayıt ve tescil tarihinden itibaren beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla  süreyle prim ödemeyenlerin bu sürelere ilişkin prim borçları sigortalının bulunduğu gelir basamağının 31.7.2001 tarihinde geçerli olan prim tutarları üzerinden hesap ve tahsil edilir."

 

Aydın Tümen

Oktay Vural

Nihat Gökbulut

 

Ankara

İzmir

Kırıkkale

 

Çetin Bilgir

Mihrali Aksu

Vahit Kayrıcı

 

Kars

Erzincan

Çorum

 

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Mehmet Batuk

                                            Kocaeli

"Geçici madde 1.-17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle, 1479 sayılı Kanunun 53 üncü, 2926 sayılı Kanunun 36 ncı maddeleri gereğince prim ve gecikme zammı ile prim, fark ve gecikme zammı borçları ertelenen sigortalıların bu borçları terkin edilerek silinmiştir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Deprem gibi ağır bir mücbir sebep dolayısıyla telafisi çok zor zararlara uğrayan Kocaeli, Sakarya, Düzce, Yalova ve Bolu İllerinde yaşayan vatandaşlar için,  devletin, mağduriyetlerini giderici çalışmalar yapması zarurîdir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Esnafa iyilik yapacaksak bunu kabul edelim...

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı ve 17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Kanunlara göre 4.10.2000 tarihinden önce isteğe bağlı sigortalı olanların bu sigortalılıkları, 30.6.2001 tarihine kadar birikmiş tüm prim borçlarını, bu tarihten itibaren altı aylık süreye ilişkin prim borçlarıyla birlikte 31.12.2001 tarihine kadar ödemeleri şartıyla devam ettirilir."

"2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Kanuna göre, 4.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescil edildiği halde, kayıt ve tescil tarihinden itibaren beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla süreyle prim ödemeyenlerin bu sürelere ilişkin prim borçları, sigortalının bulunduğu gelir basamağının 31.7.2001 tarihinde geçerli olan prim tutarları üzerinden hesap ve tahsil edilir."

                                 Aydın Tümen

                                          (Ankara)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz yok, onun için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde yer alan "30.6.2001" tarihi, "31.12.2001" ve aynı maddede yer alan "31.12.2001" tarihi de "31.12.2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Mehmet Batuk

                                            Kocaeli

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Deprem gibi ağır bir mücbir sebep dolayısıyla telafisi çok zor zararlara uğrayan Kocaeli, Sakarya, Düzce, Yalova ve Bolu İllerinde yaşayan vatandaşlar için devletin, mağduriyetlerini giderici çalışmalar yapması zaruridir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı, elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim; bu süre içerisinde arkadaşlarımızın sisteme girmelerini ve oylarını belli etmelerini, giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşımız olur ise, aynı süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, o arada vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyor, oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca, tasarının lehinde ve aleyhinde söz istemleri vardır; bunu yerine getireceğim.

Lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, hayırlı bir iş yaptık ve gerçekten, hızlı bir şekilde, bu Kanunu, yüzbinlerce esnafın, sanatkârın, işadamının ve serbest çalışanın lehine ve hayrına çıkardık.

Lehinde, olumlu oy kullanacağım bu tasarının, ülkemiz ve özellikle -emeklilik için- bugüne kadar borcunu ödemeyenler için hayırlı olmasını diliyorum.

Bugüne kadar olan borçlarının faizleri silinecek olan esnafın, bağımsız çalışanların borçlarının, bundan sonraki taksitlendirilmesinde de, idare tarafından, yine, çok cüzi bir faizin takdir edilerek, birikmiş olan borçların tamamen tahsilinin sağlanması halinde, Türkiye'de, son bir - iki yılın değil, onlarca yılın probleminin çözüleceğini ümit ediyor, bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Aleyhte, Sayın Nidai Seven...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Söz hakkımı, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak'a devrediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; esnafımızla ilgili olarak çıkardığımız bu kanun üzerinde, televizyonları başında bizleri izleyen esnafımızla ve siz kıymetli arkadaşlarımızla bazı şeyleri paylaşmak için, bilhassa değerli muhalefet sözcüsü milletvekili arkadaşlarımızla bazı şeyleri paylaşmak için söz aldım.

Kıymetli arkadaşlar, dünya bir yöne doğru gidiyor. Dünya bir yöne doğru giderken, yönetenden yönetilene, üretenden tüketene varıncaya kadar bir zihniyet değişikliğini de beraberinde yaşıyoruz. Bizler de, Parlamentonun üyeleri olarak, yönetenler olarak, tüketenler olarak, üretenler olarak, bu zihniyet değişikliğini yakalayamazsak, burada, halen "benim çiftçim, benim esnafım" diyerek politika yaparsak -bu zihniyet değişikliğini yakalayamadan- Türk Milletini, Ulu Önder Atatürk'ün işaret ettiği "çağdaş medeniyetler" seviyesine yükseltmek mümkün değildir.

Kıymetli arkadaşlar, pimapenin çıktığı bir devirde, modüler sistem mobilyanın geliştiği bir devirde "benim marangozum" demek, acaba ne derece gerçekçidir? Marangozu ne kadar ayakta tutabilirsiniz? Konfeksiyonun geliştiği bir çağda, acaba, terziyi ne kadar ayakta tutabilirsiniz?! Terzinin pazar payının daraldığını, terzinin, çok nitelikli dikim geliştiremediği sürece, o daralan pazar payında, acaba insanlara ne kadar hizmet ulaştırabileceğini siz öngörmez, daha halen "benim terzim" diye politika yaparsanız, acaba, terziyi, devletin imkânlarıyla, kamunun kaynaklarıyla ne kadar ayakta tutabilirsiniz?!

İşte, insanımızı, esnafımızı, çiftçimizi, bütün kesimlerimizi ayakta tutabilmek için, üretim araçlarında, üretimin metotlarında, üretimin niteliklerinde, üretimin çeşitlerinde, gelişen dünyaya uygun olarak, biz de, çıkardığımız yasalarla, onları o yöne doğru geliştirmeliyiz, kamu kaynaklarını o yönde kullanmalıyız. Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti diye tarif ettiğimiz devletimizin bu tarif içerisindeki bütün elemanlarını, unsurlarını geliştirmeli, sosyal hukuk devleti dediğimiz, sosyal devlet ilkesini de geliştirerek, işte, o sosyal devletin niteliklerinde, bütün kesimlerimize hizmet götürmeye çalışmalıyız. Yoksa, 2 dönüm tarlası olup, 10 tane tavuk, 2 tane -affedersiniz- hayvan besleyenin işsiz çocuğunun da çiftçi olarak nitelendirildiği ve "benim çiftçim" diye politika yapıldığı bir zamanda, kıymetli muhalefet sözcülerinin, bu zamana ayak uyduramayışından dolayı, daha halen, böyle politikalarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Kim ayak uyduramamış!..

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz kendinizi uzayda yaşıyor sanıyorsunuz herhalde!

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan, daha kısa zamanda...

Artık, böyle politikaların geçtiğini bizzat sizlerle paylaşmak istiyorum. Çıkan bu yasalarla, siz kıymetli arkadaşlarımızın olumlu oylarıyla, Türk Milletini, Atatürk'ün işaret ettiği çağdaş medeniyetler düzeyine, çağdaş zihniyetle ulaştıracağız inşallah.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Olumlu oy veremez, aleyhte söz aldı...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz, kendinizi uzayda yaşıyor sanıyorsunuz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, olumlu oy veremez; aleyhinde söz alıp, olumlu oy kullanacağını ifade edemez.

BAŞKAN - Sayın Güven, en sonunda, iktidarı da konuşturmaya alıştırdınız. Ne yapalım yani efendim?!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, sizin gibi, yanlış konuşturmaya alıştırmadık. Siz, yanlış konuşturmaya alıştırıyorsunuz; biz, doğruları söylüyoruz. Sizin her şeyiniz yanlış oluyor; biz düzeltmeye çalışıyoruz.

BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Bakanım, hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince 11 inci sıraya alınan, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

11. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/614) (S. Sayısı : 702) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 702 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                               

(1) 702 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji Bakanlığı Teşkilat Yasa Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu teşkilat yasa tasarısına baktığımızda, Enerji Bakanlığında, transit petrol boru hatları daire başkanlığı ile yine, transit petrol boru hatları kurulu kurulacak. İki yıldır, 57 nci hükümet, iktidara geldiğinden bugüne kadar, yürütmeyi, kurullara devretmiş. Elektrik Piyasası Kurulu, Şeker Piyasası Kurulu, hepimizin bildiği Tekel Kurulu ve son olarak da transit petrol boru hatları kurulu. Halbuki, hepimizin bildiği gibi, daha evvel, 3 Haziran 2001 tarihinde süresi dolan Enerji Piyasası Kurulu, hâlâ, Enerji Bakanlığı tarafından göreve başlatılmadı. Yine, hepimizin bildiği gibi, TEAŞ üçe bölünecekti; bugüne kadar, Enerji Bakanlığı bu kurulları atayamadı.

Değerli arkadaşlar, hükümetin gerekçesine baktığımızda, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının teknik, idarî ve yurtdışı ilişkilerini yürütmek için bu daire başkanlığı kuruluyor; yani, bugüne kadar, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattında, istenilen nitelikte ve uluslararası düzeyde işlerin yürümediği iddia edilmekte. Halbuki, hepimiz bilmekteyiz ki, enerji politikaları dört yıldır -ve özellikle iki yıldır- maalesef ortada kalmış; bir siyasî irade boşluğu var ve Türkiye'deki bütün enerji projeleri, başta işletme devir hakları olmak üzere, enerji üretim santralları, enerji dağıtım şebekeleri ve Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, maalesef, sahipsiz kalmıştır.

Hepimiz biliyoruz ki, 21 inci Yüzyılda, Türkiye, Hazar bölgesi enerji politikalarına el koyacak; hem Kafkaslarda hem Hazar bölgesindeki Türk cumhuriyetlerinin enerji programlarını beraber tespit edip, Batı'ya, hem doğalgaz hem de petrol boru hatları Türkiye üzerinden geçecekti; ama, geldiğimiz noktaya bakarsak, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, maalesef, sahipsiz kaldı ve yanlış izlenen politikalar neticesi, Mavi Akım Projesinin öne alınmasıyla, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, hem Ortaasya Türk Cumhuriyetleri hem de dünya enerji şirketleri tarafından geri plana itildi.

Muhterem arkadaşlar, Supsa ve Novorossisk hatları 40 milyon ton/yıl kapasitesine ulaştı; yani, Hazar bölgesinde Azerbaycan'daki petrol, Supsa hattından ve Novorossisk hattından 40 milyon ton kapasiteye ulaştırılarak, on yıl, bu hatlardan, Karadeniz'den, Boğazlardan dünya pazarlarına sunulacak. Bakü-Ceyhan'ın kapasitesi zaten 45 milyon ton/yıl. İşte, bu Mavi Akımın devreye girmesiyle, Bakü-Ceyhan finansının bugüne kadar bulunamadığı ve tatbikî projelerine de başlanamadığı hepimiz tarafından bilinmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, dünya enerji kaynaklarının yüzde 70'inin bulunduğu bölgede olmasına rağmen, Ortadoğu'ya çok yakın olmasına rağmen, Kafkaslara, Hazar'a çok yakın olmasına rağmen, enerjiyi pahalı kullanmakta; hem elektrik enerjisini, konutlarda pahalı kullanmakta, sanayide pahalı kullanmakta hem de doğalgazı pahalı olarak kullanmaktadır.

Dünya enerji kaynaklarına bu kadar yakın olan ülkemiz, eğer, enerjiyi, hem doğalgaz hem elektrik enerjisi olarak pahalı kullanırsa, ülkemizin, sanayileşmesi, kalkınması ve çağdaş ülkeler seviyesine ulaşması, mevcut sanayiin gelişmesi ve dünya pazarlarında rekabet etmesi mümkün değil.

Elektrik enerjisinde kullandığımız doğalgazı, üzülerek söylüyorum ki, pahalı olarak kullanmaktayız ve 1 000 metreküpü 75 dolara olması gerekirken, Türkiye, her yıl 16 milyar metreküp doğalgaz alacağı Mavi Akımla 1 000 metreküpüne 120-125 dolar ödeyecektir. Mavi Akımdan dolayı her yıl Türkiye doğalgaza 800 milyon dolar daha fazla para ödeyecek ve yirmibeş yılda -yirmibeş yıllık olarak düşündüğümüzde- 20 milyar dolar gibi bir rakam, doğalgazı kullanan sanayicimize, doğalgaz tüketicimize yansıyacaktır. Doğalgazı elektrik enerjisinde pahalı olarak kullanmamızdan dolayı, Türkiye, gerçekten de, enerji sorununu çözemez duruma gelmiş.

Evet, Mavi Akım, hepinizin bildiği gibi, Karadenizin 2 150 metre altından gelecek. Gerçekten de, ilk defa bir doğalgaz boru hatları, denizin 2 150 metre altından gelecek. Pahalı bir proje. Şimdi, bu projenin tatbik edilmesi, bu projenin uygulanması, bu projenin işletilmesi fevkalade zor; ama, maalesef, böyle bir tercih yapılarak, pahalı bir proje üzerinde tercih yapılarak, Türkiye, enerji konusunda tercihlerini pahalı yönde uygulamış ve Türkiye, bugün, gerçekten de, dünyada, hem doğalgazı hem de elektrik enerjisini en pahalı kullanan ülke konumunda.

Yine, hepinizin bildiği gibi, Trans Balkandan gelen projemiz de pahalı. Doğalgaz, 80 dolara Bulgaristan sınırına geliyor. Turusgas diye bir şirket kurmuşlar; buna, BOTAŞ ortak, Gasprom ortak ve başka bir Türk şirketi ortak, yüzde 5, hamiline, bir de hisse var. Şimdi, Bulgaristan sınırına kadar gelen bu gazın 1 000 metreküpü 80 dolar; Türk sınırına gelirken, biraz önce söylediğim şirket, bu gazı ithal etmekte ve gazın fiyatı 100 dolar olmakta. Biz, bu 100 dolarlık gazı, sanayiciye 156 dolara  vermekteyiz.  Halbuki,  Bulgaristan,  kendi sanayicisine,  kendi  tüketicisine  bu gazı 100 dolara vermektedir. İşte, Türkiye'ye yabancı sermaye onun için gelmemektedir. Enerji altyapı sorununu çözemediği ve yine, enerjiyi, dünyada en pahalı olarak kullandığı için yabancı sermaye Türkiye'ye gelmemektedir. İşte, bizim, sanayicimize 156 dolara verdiğimiz doğalgazı, Bulgaristan 100 dolara vermekte ve Türkiye'den şirketler Bulgaristan'a gitmektedir.

Değerli arkadaşlar, hergün bir kurul kurarak sorunları çözmemiz, problemleri çözmemiz mümkün değil. Burada, sadece, transit petrol boru hatları kurulu yerine, keşke, Bakanlık, -petrol yasa tasarısı hazırlamakta- petrol yasa tasarısının içinde bunu düşünerek, hem doğalgaz boru hatlarını hem de petrol boru hatlarını bir çatı altında toplasaydı... Bu kadar kurul kurmak, bu kadar kurullar oluşturmak bürokrasiyi daha da sıkıntıya sokmaya devam etmektedir.

Bu kanun tasarısının gerekçesine baktığımızda, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye, Hazine müsteşar yardımcılarından kurullar oluşturulacak. Siyasî iradenin başı, başbakan ve bakanlardır. Bizim, Türkiye için, Türkiye'nin kalkınması için, gelişmesi için bu kadar önemli olan projeleri, kurullara bırakmamız mümkün değil. Enerji Bakanlığında, Dışişlerinden, İçişlerinden, Maliyeden, Hazinede müsteşar yardımcısı düzeyinde olan kişilerden oluşan kurulların, siyasî iradeyi kullanarak, bu sorunları çözmesi mümkün değil. Yani, kurullar oluşturarak, Türkiye'nin, gerçekten de ortada kalmış enerji sorununu daha geriye erteliyoruz ve Hazar Bölgesinden Batı'ya ulaşacak olan hem doğalgaz hem de petrol boru hatlarını, kurullar oluşturarak daha da erteliyoruz.

İnanın, işte, 1997 yılından bugüne kadar, enerjide özelleştirme sorununu halletmiş değiliz. Hem enerji üretim sistemlerindeki, santrallardaki özelleştirmeyi hem enerji dağıtım şebekelerindeki özelleştirmeyi, Türkiye, 1997'nin aralık ayından bugüne kadar halledemedi.

Değerli arkadaşlar, enerji dağıtım şebekelerini özelleştiremediğimizden; enerji üretimi yapan termik santralları, 1997'den bugüne kadar özelleştirmeyi gerçekleştiremediğimizden, devlet olarak, ne enerji dağıtım şebekelerine yatırım yapabildik ne de bu özelleştirme işinin idarî ve hukuksal boyutunu halledememekten dolayı, maalesef, bu santrallarda verimli üretim yapabildik.

Değerli arkadaşlar, geldiğimiz noktaya bakarsak; Türkiye'nin, kişi başına elektrik tüketimi, brüt olarak, 1 800 kilovat; net olarak baktığımızda, 1 500 kilovat civarında. Dünya ortalaması, 2 400 kilovat civarında; OECD ülkelerinin tüketimi ise, 7 000-8 000 kilovat civarında. Geldiğimiz nokta, iyi bir nokta değil, dünya ortalamasının altında. Dünya enerji kaynaklarına en yakın bölgede bulunan, enerji kaynaklarının yüzde 70'ine en yakın bölgede bulunan Türkiye'nin, bu sorunu halledememesinin esas sebebi yönetimdir ve gerçekten de, nükleer santral ihalesine baktığımızda, enerji dağıtım şebekelerinin işletme devir haklarına baktığımızda, yine, yap-işlet projelerine baktığımızda, Türkiye'de, Enerji Bakanlığının projeleri ortada kalmıştır. Enerji Bakanlığıyla ilgili yapılan enerji planlamalarına, Devlet Planlama Teşkilatı itibar etmemekte; yine, Enerji Bakanlığının yapmış olduğu planlamalara, Hazine Müsteşarlığı itibar etmemekte; birçok enerji projesinin ihalesi iptal edilmiş ve enerji projeleri ortada kalmış...

Şimdi, bir siyasî irade boşluğu varken, bu siyasî iradeyi, Başbakan ve ilgili bakanların doldurması gerekirken, biz, bunları bir kenara bırakıyoruz, kurullar oluşturmaya kalkışıyoruz; Enerji Piyasası Kurulu, Petrol Piyasası kurulu... Şimdi de, Bakü-Ceyhan petrol boru hattını gerçekleştirmek için, transit boru hatları kurulu diye bir kurul oluşturuyoruz. Dünyada böyle bir şey görülmüş değil! Yani, her şey için bir kurul oluşturursak, iletim hatları için bir kurul oluşturursak, depolama hatları için bir kurul oluşturursak, Türkiye'nin enerji sorununu çözmemiz mümkün değil. Onun için, bence, bu kanun tasarısı, gerçekten de, iyi düşünülmemiş, iyi hazırlanmamış ve petrol piyasası kanunuyla beraber düşünülerek ileride gelecek ve eğer, boru hatları yapılacaksa, hem petrol boru hatları hem de doğalgaz boru hatlarını da içerisine alacak bir kanun tasarısının hazırlanması lazım ve bu kanun tasarısının acelesi de yok. Yani, eğer, Enerji Bakanlığında, Müsteşar ve Sayın Bakan, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının hem ulusal hem de uluslararası sorunlarını Bakan olarak, Müsteşar olarak çözemiyorsa, İçişlerinden, Dışişlerinden, Maliyeden... Daha evvel Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazinenin enerji projeleri konusundaki düşüncelerini ve bu projelere vize vermediğini, yine, Hazinenin hazine garantisi vermediğini biliyoruz. Meseleyi daha da zorlaştırarak, Türkiye'nin enerji sorununu ortada bırakmaya kimsenin hakkı yok.

Bugün, sanayici, gerçekten de, doğalgazı pahalı kullandığından dolayı, dünya piyasasında rekabet edememekte, içpiyasada üretim yapmamaktadır. Biliyorsunuz, daha önce, buradan, LPG'yle üretim yapan seramik sektörüne, doğalgazla arasındaki farkı teşvik olarak vermiştik. Yine, orada, seramik sektörü doğalgazla üretim yaptığı için, LPG'yle üretim yaptığı için, sadece doğalgazla LPG arasındaki farkı vermedik, kojenerasyonla üretim yapan; yani, LPG'yle üretim yapan, elektrik üretimi yapan şirketlere elektrik ürettiği için de aradaki farkı teşvik olarak verdik. Bence, Türkiye'nin şu anda sanayideki elektrik kullanımı yüzde 8 oranında düştü. O zaman, LPG'yle elektrik üretene teşvik vereceğimize "siz, elektriği LPG'yle üretmeyin, biz, size verelim" deseydik daha mantıklı olurdu; çünkü, TEAŞ, elektriği daha ucuza üretmekte.

Değerli arkadaşlar, biz, Doğru Yol Partisi olarak, kurulların oluşmasına karşıyız. Türkiye'nin bir siyasî iradesi oluşması lazım. Türkiye'nin bir Başbakanı var, ülkeyi yöneten bakanları var. Eğer, bu bakanlar, yönetimi kurullara devredecekse, o zaman, milletimiz bu kurullardan hesap mı soracak?! Tüketicimiz pahalı elektrik kullanmanın, pahalı doğalgaz kullanmanın hesabını kimden soracak?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu son tasarıya karşıyız. Gereksiz bir tasarıdır. Gerçekten de, enerji sorunlarını çözecek bir tasarı değil, enerji sorunlarını çoğaltacak, kararları almada sıkıntılar olacak, 6-7 kurulun ve 6-7 kişinin, 6-7 bakanlıktan temsilcilerin bir araya gelerek karar vermesi zorlaşacak; onun için, biz, Doğru Yol Partisi olarak bu tasarıyı desteklemiyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şahin.

Sayın Lütfi Yalman, Sayın Tekelioğlu? Yoklar.

Başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Söz istiyorum efendim.

CAHİT TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN - Siz de mi istiyorsunuz; buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben de istiyorum o zaman.

BAŞKAN - Tamam; isteyebilirsiniz Sayın Genç; kızmayın efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu kadar acele etmenize gerek yok yani. Arkadaş konuşmadı, ben konuşacağım.

BAŞKAN - Konuşabilirsiniz Sayın Genç, bunu söylemekten siz çekinmezsiniz, zaten söylüyorsunuz da.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çekinmem tabiî...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tekelioğlu.

CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3154 sayılı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Türkiye, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında giderek önem kazanmaya başlamış olan petrol, gaz ve türevlerini taşıyan boru hatları konusunda, yine, geçtiğimiz yüzyılın son on yılında, önemli projelerle karşı karşıya kalmıştır. Dünyanın petrol ihtiyacını, enerji ihtiyacını karşılamada Basra Körfezi, yakın zamana kadar, alternatifsiz bir üstünlük taşımıştır; ama, yine, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde buna bir alternatif doğmaya başladı, Hazar ve Hazarötesi bölgelerin enerji kaynakları. İşte, bu yeni alternatif, Türkiye'yi sahip olduğu coğrafya ve stratejik üstünlükleri açısından öne çıkarmış vaziyettedir. Hazar havzası diye nitelediğimiz bu yeni bölgenin öne çıkan bir projesi var, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi. Bu proje, yalnız Türkiye'yi değil, Türkiye'nin beraberinde Avrasya'yı da öne çıkarmakta, Türkiye ile beraber Avrasya'nın da şahdamarı olmaktadır.

Şahdamarı, insanlar için hayat damarı demektir. Türkiye için ise, bu projeyle, şahdamarı, hayat yolu demektir; üstelik, Hazar'da, Bakü yakınlarında, Azerbaycan petrollerinin çıkarıldığı alana "Şahdenizi" denilmektedir; yani, Şahdenizinden çıkan şahdamarı, Türkiye'den geçecek ve dünyanın hizmetine sunulacaktır.

Bu proje, Türkiye için olmazsa olmaz bir projedir. İşte, böylesine olmazsa olmaz bir projede, hiçbir şey tesadüflere bırakılamaz; yani, devlet sistemimizin yeni karşılaştığı bu büyük olgu, mevcut yapıyla çözülemiyor. İşte, tasarının gerekçesinde, transit otorite ihtiyacından bahsedilmekte ve bunu isterken de -yine aynı gerekçede- acilen yeni bir yapılanma ihtiyacından bahsedilmektedir, acilen ve mecburen yeni bir yapılanma...

Bu, yeni değil aslında, son on yılın kapımıza getirdiği bir olgu; ama, özellikle son beş yılın acil ve mecburî ihtiyacı. İşte, bu çok geciken acil ve mecburî ihtiyaç, birçok avantajı belki kaçırmamıza, bu çok önemli hadiseyi geciktirmemize sebebiyet veriyor olabilir; bu üzücü geciktirmede sevindirici bir yön de var. O da, böylesine önemli, acil ve mecburî bir ihtiyacın, gecikmeli de olsa, içerisinde Milliyetçi Hareket Partisinin de bulunduğu 57 nci cumhuriyet hükümeti tarafından karşılanmış olması ve bu noktada, bugün bu tasarının huzurunuza gelmesi sevindirici bir boyuttur diye bakıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projeyle ortaya çıkacak artı değerler -ki, bunlar ekonomik, sosyal ve stratejik değerlerdir- sadece Türkiye'nin değil, dünyanın ihtiyacıdır. Yani, biz, bu projeyle, çıkacak ürünü, sadece Türkiye için düşünmüyoruz, bütün dünyayla paylaşmak üzere düşünüyoruz.

Tabiî, burada, önemli bir boyutu çizmek istiyorum: Bugün, dünyada teşekkül etmiş olan güç dengeleri içerisinde bu projenin gerçekleşmesi, Avrasya boyutunun da yükselmesi anlamına gelecektir. Yani, Avrupa, Amerika, Çin ve alternatif olarak düşünülebilecek diğer güç merkezlerinin ve dengelerinin yanına, artık, Türkiye'yle birlikte yükselecek bir Avrasya boyutunu da hesaba kattırabileceğiz demektir. Bu, neyi getirir bize; bu, yeni dünya düzeninde sadece kendisine şart koyulan bir ülke olmayı değil, şart koyabilenlerin arasında olan bir ülke olmayı getirir. İşte, böylesine önemli bir projenin ve arkasından gelecek daha Hazar geçişli Türkmenistan Gaz Borusu Projesinin ve daha arkasından gelecek olan Kazakistan Petrolleri Taşıma Projesinin de eklenmesi halinde, bu dev projenin, Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda var olmasının ve daha sonraya devam etmesinin önemli bir anahtarı olacağını düşünüyorum. Konuyla ilgili Bakanlığımızın bu değerli çalışmasının bütün bu ihtiyaçlara cevap verebileceğine inanıyor; hayırlı, uğurlu olmasını dilerken, Partim ve şahsım adına hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekelioğlu.

Sayın Genç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bir Mecliste muhalefetin çok önemli bir bölümü olmayınca, rejimle çok yakından ilgili olan ve ülkenin geleceğini çok yakından ilgilendiren ve belirli güç odaklarına büyük kaynak aktaran yasa tasarıları gündeme çok aceleyle, incelenmeden, belli birtakım güç odaklarına özel menfaatlar sağlamak amaç ve inancıyla getirilince, bizler de, böyle tuzaklar karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak her vesileyle çıkıp konuşmak zorunda kalıyoruz. Aslında, bir parlamenter olarak her gün üç dört defa çıkıp da Yüce Heyetin karşısında konuşmanın veya Parlamentoda ve halk karşısında konuşmanın pek de şık olmayan bir davranış olduğunu bilen bir insanım; ama, bu şık olmayan davranışlar içinde bulunmamı engellemeyen çok önemli bir unsur, ülkenin menfaatı, milletin menfaatıdır. Bizim için ferdin görüntüsü önemli değil, önemli olan, getirilen ve millete ve memlekete kurulan tuzakların ne olduğunun, her zeminde kamuoyuna duyurulmasıdır.

Değerli milletvekilleri, maalesef, bu Enerji Bakanlığı Türkiye'de çok sağlıklı bir görüntü vermemiştir, bürokratlarının büyük bir kısmı, yapılan soruşturmada içeri alınmıştır, kamuoyu bilmektedir. Bu hükümet, bu bürokratlar üzerinde araştırma yapan, soruşturma yapan jandarmayı, polisi çok büyük bir baskı altında tutmuştur; savcıyı baskı altında tutmuştur; yargıya müdahale etmiştir; jandarmanın elinden soruşturma yetkisini almıştır. Büyük suiistimallerin önlenmesi için, hükümet, Başbakandan başlamak suretiyle, Başbakan Yardımcıları, bakanlar kendilerini âdeta kalkan etmişlerdir. Böyle olunca, tabiî, Türkiye'nin, ülkenin geleceği için çok önemli unsurlar teşkil eden birtakım suiistimaller gün ışığına çıkmamıştır ve hakikaten, Türkiye'nin geleceği, elektrik olmadığı zaman karanlığın çökmesi gibi, enerji politikasında da Türkiye'nin geleceği karartılmıştır, karanlıklara götürülmüştür.

Devletin çeşitli kurumları arasında, bu konuda çok ciddî fikir ayrılığı vardır. Bakın; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında bir müsteşar görevden alındı. Müsteşar görevden alınmadan önce yazdığı raporda şöyle diyor: "Enerji Bakanlığının verdiği verilerle Müsteşarlığın verileri, özellikle, hem doğalgaz hem de enerjide çok farklılık göstermektedir -bakın, en azından şunu söylemektedir- Müsteşarlığımızca yapılan çalışmalarda 2005 yılı itibariyle elektrik enerjisi sektöründe yaklaşık 15 milyar metreküp doğalgaz ihtiyacı gözükmesine karşılık, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılı için, aynı amaçla 30 milyar metreküp gazın tüketilmesinin planlandığı ve buna göre gaz alım bağlantılarına gidildiği, eğer böyle devam ederse, ödenmek durumunda kalınacağı, gazın tüketilmesi istenmesi halinde, gereksiz santral yapımına gidileceği anlaşılmaktadır." Tabiî, bunlar, iki kurum arasındaki çok ciddî şeyler; ama, inanmanızı istiyorum ki, sayın milletvekilleri, mesela, bir Mavi Akım Projesi, Türkiye'nin geleceğini karanlıklara götüren, çok büyük mafyamsı olayların içinde olduğu ve bunun hesabı verilmeden Türkiye'de birçok mafya olayının ortaya çıkmayacağına inanan bir milletvekili olarak, devamlı bunları dile getirdim. Nedir bu olay?..

Şimdi, defalarca söylenildi: Efendim, Moskova'da, Gaspromun Yönetim Kurulu Başkanıyla veyahut da Genel Müdürle kim görüştü?.. Basına çok şeyler intikal etti.

Şimdi, bunun bir tek şeyi var: Orada, fotoğrafta bir isim görülüyor. Bu, Gaspromun, hakikaten, Yönetim Kurulu Başkanı mıdır, Genel Müdürü müdür; bu, çok ihtilaflı oldu. Sayın ANAP Genel Başkanı dedi ki "ben gittim; ama, görüşmedim; görüştüm" dedi; çok defa bu şey geldi. Burada, Meclisimize düşen görev neydi; o fotoğrafı alacaktı, her partiden 1'er milletvekili olmak üzere 3-5 göndererek, bu fotoğraftaki adam hakikaten, Gaspromun Genel Müdürü müdür, Yönetim Kurulu üyesi midir, yoksa heykeltıraş mıdır? Bu, ancak, böyle anlaşılabilirdi; ama, tabiî, bu iktidar her şeyi örtbas etme alışkanlığı içinde olduğu için, bizim burada söylediklerimiz hep şeye gidiyor.

Biliyorsunuz, bu Mavi Enerjide, Türkiye'nin doğalgaz tüketiminin büyük bir kısmında Sovyetlere bağlı kaldık. Şimdi, bizim boğazlar meselesi var... Şimdi, doğalgaz, o kadar büyük ve önemli bir enerji kaynağıdır ki, siz, bütün, önemli bir enerji kaynağınızı Rusya'ya bağlarsanız, boğazlarda da onlara mahkûm olmak zorundasınız.

Şimdi, 339 milyon dolarlık bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre ve buna bağlı olarak, Türkiye'nin birçok yerinde, olmayan gaz boru hattı ihaleleri yapıldı. Bakın, burada defalarca söyledim, tam 9 tane proje ve 1998 yılında, ANAP iktidarı zamanında, 173 milyon dolar, bunlara yüzde 15 peşin avans ödendi. Bunun 52 milyon doları Mavi Akımdır ve bakın, bu gazın dağıtım boru hatları Türkiye'de yapıldı, Mavi Akımda da, herhalde, 339 milyon doların tamamı ödenmiştir; ötekilerin kaçı ödenmişse, Enerji Bakanı çıksın, burada konuşsun. Buraya ödenen katrilyonlarca lira değerindeki parayı âdeta suya attık, denize attık. Niye; çünkü, bu gazın gelmesi için Rusya tarafında daha kazma vurulmadı. Yapılan anlaşmaya göre, bu gaz, 2001 Mayıs ayında Samsun'da olacaktı. Geçen gün verilen bir soruşturma önergesinde veya gensoruda Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz burada  dedi ki: "Bu gaz 2002 Şubat ayında Türkiye'ye gelecek." Ben, şimdi soruyorum: 2002 Şubat ayında bu gaz gelmezse, bu Mesut Bey ne yapacak?!

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Nisan ayında...

KAMER GENÇ (Devamla) - Mayıs... Mayıs... Pardon "Ocak ve Şubat" dedi.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Nisan ayında...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, burada konuşması var.

Değerli milletvekilleri, bakın, olmayan gaz için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti katrilyonlarca lira para ödedi. Kime ödedi; yandaş müteahhitler grubuna ödedi. Bunun hesabını sormak zorundayız.

Şimdi, siz, koalisyon ortağı üç parti, bunun ortağısınız kesinlikle. MHP'si de, DSP'si de "efendim, ben, bundan sorumsuzum" diyemez; çünkü, bu, sizin müşterek sorumluluğunuzu gerektiren bir uygulamadır ve bir ihaledir ve burada, maalesef, Türkiye büyük bir zarara uğratılmıştır.

Bakın, gidiyoruz Amerika'dan, Dünya Bankasından, IMF'den, 2 milyar dolar, 5 milyar dolar almak için; Türkiye'yi, âdeta geleceğini müstemleke devleti haline sokacak tavizler veriyoruz; tütün üreticisi köylümüzün boğazına çaput tıkıyoruz, şekerpancarı ekicisinin boğazına çaput tıkıyoruz, onların hayat şartlarını öldürüyoruz, buğday ektirmiyoruz. Efendim, şekeri Amerika'dan alalım, tütünü Amerika'dan alalım, buğdayı Amerika'dan alalım diyoruz; ama, gidip de, katrilyonlarca lira, yani, 3 veya 4 milyar dolar, hiç olmayan bir yatırım için, sizin iktidarınız zamanında fuzulî yatırımlar yapıyoruz. Bunun vebali, bunun günahı çok büyük; tabiî, bunu anlayan bu sorumluluğu duyar.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu Enerji Bakanlığının uygulamaları üzerinde söylenilecek o kadar büyük şeyler vardır ki, her işlemde bir hata vardır. Bir TEK, TEAŞ ve TEDAŞ ikiye bölündü. TEAŞ'ın elektrik üretimi normal olarak baraj üretiminde 3,9 sent iken, getirdiler gaz çevrim santrallarında 10,5 sente; hatta, İstanbul'da bir yerde 16,5 sente verdiler. Bunlar, gaz olmadığı halde, bu gaz üretim santrallarına garanti verildi, denildi ki: "Gaz gelmese de, biz, sizin ürettiğiniz elektriği alacağız." Yarın öbür gün gaz da gelmeyecek, Mavi Akım da işlemeyecek; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti trilyonlarca, hatta, katrilyonlarca lira, üretilmemiş, kullanılmamış bir enerjinin parasını ödeyecektir. Bu, tabiî, sizin, 350 milletvekilinin parmağıyla burada yapılan suiistimallerin ortaya çıkması için önleniyor; ama, bunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Söz vermeyin Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Devamla) - Vermesinler mi! Niye vermesinler? Konuşmam zaten sizi çok rahatsız ediyor.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Genç, her çıkışınızda aynı şeyleri söylüyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, aynı şeyi söylemiyorum. Aynı şeyi söylesem bile, bunları çıkıp burada konuşmanız lazım. Demeniz lazım ki, bunlar, söylediğiniz şeyler yalan; ama, bunların hepsi belgeli.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Gizli oturum yapıldı; bunlar konuşuldu.

KAMER GENÇ (Devamla) - Gizli oturum yaptınız da, belge getirdiniz mi? Ben gittim, o anlaşmaları getirdim -İngilizce anlaşmalardı- Bakanınız aldı, kaçırdı. Biz dedik ki, şu anlaşmaları getirelim, tercüme edelim, mahiyeti nedir... Bakan, mahsus, gizli oturum dedi ki, ortalığı...

Ha, gizli oturumda bir şeyler anlatıldı... Gizli oturumda bir şey anlatılmadı; biz oradaydık. Birkaç tane anlaşma getirdiler ve ondan sonra da kaçırdılar. Gizli oturumun tutanaklarını açıklayalım, orada da, hiçbir şey yapılmadığı belli.

Bu Enerji Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, bugünkü kadrosuyla en büyük zararı veren bir bakanlıktır. Bunların bütün üst bürokratları içeridedir, Bakan, milletvekili dokunulmazlığından yararlanmıştır, sizin parmaklarınızla kurtulmuştur; ama, iktidardan düştüğünüzde, yargılanacaktır.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, defalarca, bu Mecliste, gerek Mavi Akım gerek Bakü-Tiflis-Ceyhan gerekse İran Doğalgaz Projeleri anlatılmış olmasına rağmen, eğer, birileri anlamak istemiyorsa ve özellikle belirli konuları saptırarak, siyasî rant alma peşinde olayları kamuoyuna yanlış anlatmaya çalışıyorsa, bunun üzerinde, bundan sonra, yine, doğruları anlatmaktan başka yapacak hiçbir şey yok. Bu zamana kadar, gerek milletvekilliğimde gerekse şu andaki Bakanlık görevimde hiçbir arkadaşıma sataşmadan, doğruları; ama, doğruları, kamuoyuna anlatmaya devam edeceğim. Şu anda televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız da dahil olmak üzere, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi nedir; bunu, 2-3 dakikada özetlemeye çalışacağım ve kamuoyunun takdirine bırakacağım.

Hazar Bölgesinde 8 tane şirket bir araya geliyor; dünyanın en büyük 8 şirketi, petrol ve gaz üreten şirketleri bir konsorsiyum oluşturuyorlar, diyorlar ki: Biz, açık denizlere uzak olan Hazar Bölgesinde çıkardığımız petrolü, Bakü-Tiflis-Ceyhan üzerinden bir boru hattıyla Akdenize akıtalım, Akdenizden de, bu petrolü dünyaya, Batı'ya pazarlayalım. Bunun karşılığında ne yapalım; bir bütçe oluşturalım. Bu 8 şirket bir araya geliyor ve bir bütçe oluşturuyor; 2.4 milyar dolar parayı kendi aralarında bütçe olarak oluşturuyorlar. Türkiye'nin cebinden bir tek kuruş para çıkmıyor; şu ana kadar da çıkmadı. 1.4 milyar dolar üzerinden BOTAŞ'a diyorlar ki, gel bakalım BOTAŞ, sen bizim müteahhidimiz ol, biz, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki boru hattını 1.4 milyar dolara yaptırmak istiyoruz ve bu konuyla ilgili olarak, temel mühendislik çalışmalarına başla. Meclis karar alıyor ve gereken anlaşmalar yapılıyor. BOTAŞ, anahtar teslimi 1.4 milyar dolara bu işi yapacağını ilgili 8 firmaya söylüyor ve BOTAŞ temel mühendislik çalışmalarına başlıyor; temel mühendislik çalışmalarını başarıyla sürdürüyor. Detay mühendislik çalışmaları konusunda, bu 8 şirketin sözcülüğünü yapan BP, temel mühendislik çalışmalarında gayet başarılısın, detay mühendislik çalışmalarına başlaman lazım diye, resmî yazıyla da bildiriyor ve 19 Haziranda detay mühendislik çalışmalarına başlanıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - 19 Haziranın hangi tarihî?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - 19 Haziran 2001 tarihinde, temel...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, ben, 1998'den bahsediyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Bir dakika, müsaade eder misiniz... Bakın, ben hiç sataşmayacağım, sataşmam da...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tarihî öğrenmek istiyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Bir dakika; anlatıyorum.

Normal süresi içerisinde temel mühendislik çalışmaları bitiyor ve detay mühendislik çalışmalarıyla ilgili olarak da "BOTAŞ, bugüne kadar görevini dört dörtlük yaptın, temel mühendislik çalışmalarını bitirdin, detaya başla deniliyor -ilgili 8 şirketin müteahhidi BOTAŞ- ve 19 Haziran 2001'de, BOTAŞ, detay mühendislik çalışmalarına başlıyor.

İstanbul'da, 20-21 Haziran tarihlerinde, Üç Denizin Hikayesi Konferansında, Hazar bölgesinde doğalgaz, petrol ve enerji konularıyla ilgili CERA'nın düzenlediği bir konferans vardı. Biraz önce Sayın Genç'in, hiçbir zaman yapılamayacağını iddia ettiği Mavi Akımla ilgili Karadeniz geçişini yapacak olan ENI Firmasının Başkanı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesine o kadar inandı ki "8 şirketin içerisine detay mühendislik çalışmalarına ben de katılayım" deme gereğini duydu. Ruslar, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesine katılma arzularını dile getirdiler. Geçmişte siyasî olarak değerlendirilen; ama, şimdi ticarî olduğu kesinleşen, Türkiye'yi enerji koridoru haline getirecek olan bu projede, şu anda, dünyanın dev şirketleri, detay mühendislik çalışmasına biz de girelim demeye başladılar.

Şimdi, ben, kamuoyuna, Yüce Meclisin değerli üyelerine soruyorum: Türkiye Cumhuriyetinin bütçesinden bir tek kuruş para çıkmadan, böyle bir projeye imza atarak, Hazar bölgesindeki petrolü Akdeniz'e indirerek, Türkiye'yi enerji koridoruna dönüştürme konusunda karar verenleri yermek mi lazım, kutlamak mı lazım?..

Gerçekleri kamuoyundan saptırmakla hiçbir yere varılmaz. Eğer, arabanız garajdaysa, hiç kaza yapmazsınız; trafiğe çıkarsınız, trafikte kaza yaparsınız. Eğer, kaza yaptığınızda suç sizdeyse, hesabını verirsiniz; ama, size birisi çarptıysa, hesabını o verir. Bugün bu projede çarpanlar, gelecekte kamuoyuna hesabını vereceklerdir; açık söylüyorum.

Göğsümü gere gere, Bakanlık görevinde kaldığım süre içerisinde, geçmişte imzalanan ve yürürlükte olan, şu anda da icra safhasında bulunan, gerek Mavi Akım gerek Bakü-Tiflis-Ceyhan gerekse İran Doğalgaz Projelerini sonuna kadar götürmek, başlayan işi bitirmek, Yüce Meclisin değerli milletvekillerinin, iktidarın bana verdiği en önemli görevlerden biridir. Başarı risk işidir, risk almam gerekiyorsa, açık, net söylüyorum, o riski de alırım, devletim ve milletim için!

Bu nedenle, açık, net söylüyorum, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesinin, devletin kasasından bir tek kuruş para çıkmadan yapılması konusunda, detay mühendislik çalışmalarının hızla devam edebilmesi... Süresi bir yıldır, bir yıl sonra inşaat çalışmalarına başlanılacaktır, temel mühendislik çalışmaları zamanında bitmiştir. Dolayısıyla, bu bir yıllık çalışma içerisinde ne yapılmış, ne getirmişiz biz; bu işlerle ilgili değişik bakanlıkların koordinasyonunu sağlayacak, müsteşarlar ve müsteşar yardımcılarının bir arada olduğu, ani kararlar verilmesi gereken konularda derhal toplanarak, kararı verip, uygulamaya geçmeleri konusunda bir teklifte bulunmuşuz. Niye bulunmuşuz; 50 milyon ton petrolün geleceği ve bir yılda detay mühendislik çalışmalarının biteceği bir proje konusunda. Yanı sıra ne yapmışız; daire başkanlığı aynı kurul içerisinde yer almış ve bu daire başkanlığı da, aynı şekilde, bu projelerin, bu kurulun sekreterya görevini yaparken de, projenin, aynı zamanda daire başkanı olarak da, atayacağımız kişi, işlerini takip edecek.

Şimdi, ben, hem Meclise hem de bizi televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarıma soruyorum: Böyle bir projenin -biraz önce Sayın Şahin de belirtti- gerçekleşmemesi konusunda veya böyle bir projenin yanlış olduğu konusunda kamuoyuna yanlış bilgilerin verilmesi doğru mudur, eğri midir?.. Takdiri, hem bizi dinleyenlere hem sayın milletvekillerine bırakıyorum; bu, bir.

İkincisi, bu projeyle ilgili olarak, yılda, Türkiye Cumhuriyetinin transit geçiş ücreti olarak alacağı para var. Ne alacak; 1 ile 16 yıl arasında 140 ilâ 200 milyon dolar alacak; 17 ile 40 yıl arasında da 200 ilâ 300 milyon dolar para alacak. Evet, 1-16 yıllar arasında alacağı para, yılda, 140 ilâ 200 milyon dolar; 17-40 yıl arasında, yılda, 200 ilâ 300 milyon dolar para alacak.

Bırakın onu, Hazar bölgesinde oluşan Türk cumhuriyetlerinin, özellikle Azerbaycan'ın ve diğer ülkelerin ekonomik kalkınmasına en önemli katkıda bulunacak ve Türkiye, bir enerji koridoru olacak.

Bu projeye karşı çıkmanın ne denli doğru olduğunu, ben, takdirinize bırakıyorum; bu konuyla ilgili de fazla bir şey söylemek istemiyorum; ama, her durumda, her şartta, Türkiye Cumhuriyetinin lehine olan bir projedir. Şu ana kadar, temel mühendislik çalışmalarında, Türkiye Cumhuriyetinin kasasından herhangi bir para çıkmayacağı ortadadır. Dolayısıyla, detay mühendislik çalışmaları bittiği zaman da, Allah nasip ederse, o gün de, aynı şeyleri burada gelip konuşacağız.

Yine, Sayın Genç'in söylediğine, şu cevabı vereyim: Mavi Akımla ilgili olarak, ağustos ayının ilk haftasında, Saıpem-7000 Gemisi -dünyanın en büyük, Karadenize boru döşeyecek gemisi- boğazdan geçecek; o törene, inşallah, ben, kendilerini de bekliyorum. Boğazda...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangi tarihte Sayın Bakanım?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Efendim?..

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangi tarihte?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Ağustosun ilk haftasında.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ağustosun ilk haftası...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Evet, bu ağustosun ilk haftası.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, gelmezse ne olacak?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Gelmezse; gelir, burada, niye gelmediğini bana sorarsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, o zaman soracağım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Ama, gelirse, benim de size soru sorma hakkım var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sorun tabiî; ben, gelmesini istiyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattından bahsetti. Benim yaptığım konuşmada, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattına bir karşı koyuşum yok. Ben, geçmişte Enerji Bakanlığının yaptığı suiistimalleri dile getirdim. Sayın Bakan, sanki, beni, ona karşıymış gibi gösterdi. İnşallah, Türkiye'nin lehinedir; onu alkışlarız. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine olan, Türk Halkanın lehine olan her projeyi alkışlarız; ama, yolsuzlukların karşısındayız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sataşmadan dolayı mı efendim?

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Evet Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Kime sataşmışım?.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - ANAP Grup Başkanvekili ve Denizli Milletvekili Beyhan Aslan’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşması sırasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu defalarca anlatılmasına rağmen, defalarca izah edilmesine rağmen, anlamak istemeyen kişiler bu kürsüden tekrar tekrar iftira ve hakaretlerine devam etmekteler.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Hiç muhatap almayın!

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Biz kendilerini muhatap aldığımızdan değil; ancak, bu çalışmaları televizyon kanalı yayınladığı için, halkımızın doğru bilgi edinme hakkına saygımdan dolayı söz alıp konuştum; yoksa kendini muhatap aldığımdan falan değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Güleyim bari!

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, "Mavi Akım" olarak adlandırılan proje, Türkiye ile Rusya arasında yapılan anlaşmanın bir sonucudur ve bu anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır. Onaylandığı gün, Doğru Yol Partili sözcüler ile Fazilet Partili sözcüler dahil, aleyhine konuşan hiçbir sözcü yoktur...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Var, var; tutanaklarda var..

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ve yapılan oylamada...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, o gün Meclisi yönetiyordum, var.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Yapılan oylamada 258 oy kullanılmış, 258 kabul, sıfır ret... Meclis tutanaklarından bütün arkadaşlarımız bunu öğrenebilirler.  258 oy kullanılmış,  258 evet, sıfır ret.

Şimdi, o gün, bu anlaşma imzalandığı zaman, bu onaylandığı zaman Enerji Bakanı Recai Kutan Beydir, BOTAŞ Genel Müdürü Murat Han Beydir ve biz de aynen bunu o zaman desteklemişiz, Anavatan Partisi de desteklemiş ve Sayın Kutan'ı da desteklemişiz, tebrik ediyoruz demişiz. İyi ki böyle bir anlaşma o zaman yapılmış, imzalanmış; bir şikâyetimiz yok.

Değerli arkadaşlar, ayrıca şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi burada olmayan; ama, defalarca Mavi Akımı hakaret olarak gündeme getiren Sayın Nazlı Ilıcak, yine bu resimden bahsetmişti, bu fotoğraftan bahsetmişti. Bunun üzerine, Sayın Genel Başkanımızın Kardeşi, Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi Turgut Yılmaz, Sayın Nazlı Ilıcak'a dava açtı ve dava sonunda, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, Nazlı Ilıcak'ın tazminat ödemesine hükmetti. Bu resmin bir heykeltıraşa mı ait olduğunu, yoksa Gasprom yetkililerine mi ait olduğunu, Sayın Genç, gider mahkemeden öğrenebilir.

Ve senin hakkında da dava açıldı şimdi; onu da biliyorsun...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Açın, açın!

BEYHAN ASLAN (Devamla) - O davada da, bu resmin kime ait olduğunu sen de göreceksin, avukatın da görecek ve sen de, aynen Nazlı Ilıcak gibi, tazminat vereceksin. Şu anda, Sayın Ilıcak da icraya verildi, parası da tahsil edilmek üzere.

Bunu da bilgilerinize arz ediyorum, bunu yüce milletin bilgisine arz ediyorum; çünkü, değerli arkadaşlar, bir konunun bu kadar istismar edilmesi görülmemiştir, defalarca anlatmamıza rağmen görülmemiştir ve bunu her söyleyişinizde, biz de her seferinde çıkıp, bu konuda mahkûm olduğunuzu göstereceğiz, buradaki mahkeme kararlarını göstereceğiz, doğruyu size söyleyeceğiz. Lütfen, halkın doğru bilgi edinme hakkına saygı duyun. Bu milletin kürsüsünden sadece doğruları, ama sadece doğruları konuşun.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o gün Mavi Akım Anlaşmasına kimse ret vermedi!.. O zaman, Sayın Hayrettin Uzun -rahmetli olmuştur- ANAP milletvekiliydi, ben de Meclis Başkanvekiliydim, birleşimi yönetiyordum; kendi grup başkanvekili, BOTAŞ eski Genel Müdürü olan Sayın Hayrettin Uzun'u, konuşmaması için engellemiştir.

Anlaşmanın ne olduğunu da kimse bilmiyordu, böyle, tuzak ve haince bir maddeyle getirilmişti efendim.

Teşekkür ederim.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/614) (S. Sayısı : 702) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, buyurun, sorunuzu sorunuz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Vazgeçtim efendim.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçeceğiz; ancak, bir yoklama isteği var. İstemde bulunan arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Turhan Güven?.. Hazır.

Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Hazır.

Sayın Doğan Baran?.. Hazır.

Sayın Mustafa Örs?.. Hazır.

Sayın Mehmet Yalçınkaya?.. Hazır.

Sayın İlyas Yılmazyıldız?.. Hazır.

Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Hazır.

Sayın Murat Akın?.. Hazır.

Sayın Musa Konyar?.. Hazır.

Sayın Salih Çelen?.. Hazır.

Sayın Yahya Çevik?.. Hazır.

Sayın Nevfel Şahin?.. Hazır.

Sayın Fethullah Gültepe?.. Hazır.

Sayın Ramazan Gül?.. Hazır.

Sayın Faris Özdemir?.. Hazır.

Sayın İbrahim Konukoğlu?.. Hazır.

Sayın Saffet Kaya?.. Hazır.

Sayın Erdoğan Sezgin?.. Hazır.

Sayın Kamer Genç?.. Hazır.

Sayın Takiddin Yarayan?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşımız olursa, yoklama pusulalarını, belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyor ve yoklama işlemini başlatıyorum.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşların sisteme girmemelerini rica ediyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; saat 23.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.50

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van) Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz tasarının maddelerine geçilmesi sırasında toplantı yetersayısı istenilmiş, bulunamamıştı. Şimdi, yeniden elektronik oylama cihazıyla yoklama yapacağım ve toplantı yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır; bu saatten sonra da bulunma şansı yoktur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Haziran 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saat : 23.07

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.