DÖNEM : 21 CİLT : 68 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 125 inci
Birleşim 26 . 6 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmındaki sıralamanın ve Genel Kurulun çalışma süresinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94,
2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753,
1/690) (S. Sayısı : 685) 7. - Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/797, 2/760) (S.
Sayısı : 679) 8. - Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül'ün, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/823, 2/6, 2/126, 2/144,
2/466, 2/537) (S. Sayısı : 695) 9. - Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay
Milletvekili Mehmet Dönen'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
raporları (1/703, 2/372) (S. Sayısı: 721) 10. - Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/861) (S. Sayısı : 714) 11. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/614) (S. Sayısı : 702) VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - ANAP Grup Başkanvekili ve Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, konuşması sırasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması VII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Sivil Toplum Kuruluşları
Birliğinin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü
Kazım Yücelen'in cevabı (7/4136) 2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kamu bankalarının görev
zararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4199) 3. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, TPAO ve TPIC firmasının yurt
dışı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4379) 4. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuğlu'nun, imam hatip lisesi mezunu
emniyet personeline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in
cevabı (7/4394) 5. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, Özelleştirme Yüksek
Kurulundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in
cevabı (7/4405) 6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, son beş yılda oluşturulan üst
kurullara ve üst düzey yöneticilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4406) 7. - Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Tahkim Yasası çıkarıldıktan
sonra yapılan enerji ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4436) 8. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, yazılı basında yayımlanan
"Bir'den Enerji Andıçı" başlıklı habere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4440) 9. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara'ya bağlı bazı
köylerde yaşanan kuraklık ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4458) 10. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Antakya ve çevresinde meydana
gelen son sel felaketinden sonraki çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4472) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı. Malatya Milletvekili Recai Kutan, Fazilet Partisinin Anayasa Mahkemesi
tarafından kapatılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı. Anayasa Mahkemesinin, Fazilet Partisinin temelli kapatılmasına ve
kapatma kararının verildiği tarihte parti tüzelkişiliğinin sona ermesine dair
kararı gereğince, Fazilet Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün
faaliyetlerinin sona ermiş bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin
İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda
bulunan tasarının hükümete geri verildiği açıklandı. Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, (6/1439) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi. Türkiye-ABD Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün, Lahey'de düzenlenen "Yolsuzlukla
Mücadele ve Dürüstlüğün Korunması Küresel II.Forumu" başlıklı konferansa
katılmak üzere bir heyetle birlikte Hollanda'ya resmî ziyaretine İstanbul
Milletvekili Cavit Kavak'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna
ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2001 tarihinden
itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, yapılan
görüşmelerden sonra; Kabul edildi. DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yargıya
müdahalede bulunduğu iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesinin (11/15) gündeme alınmasının, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449)(S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/53)(S.Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699)(S.Sayısı: 666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin
Kanun Tasarısının (1/754, 1/692)(S.Sayısı: 675), Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından; Ertelendi. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının (1/418, 2/87)(S.Sayısı:
683) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Genel Kurulu ziyaret eden Federal Almanya Cumhuriyeti Adalet Bakanı
Herta Daeubler-Gmelin ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "hoş
geldiniz" denildi. 26 Haziran 2001 Salı günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.50'de son verildi.
No. : 172 II. - GELEN
KÂĞITLAR 26. 6 . 2001
SALI Tasarı 1. – Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/884) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.6.2001) Teklif 1. – Antalya
Milletvekili A. Sancar Sayın ve 3 Arkadaşının; Yapı Denetimi ve Yetkin
Mühendislik Mimarlık Hakkında Kanun Teklifi (2/787) (Adalet ve İçişleri ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
: 26.6.2001) Tezkereler 1. – Şemdin
Sakık Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi
(3/853) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001) 2. – İzmir
Milletvekili Yusuf Kırkpınar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/854) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001) Raporlar 1. – Bazı Vergi
Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/697) (S.
Sayısı: 729) (Dağıtma tarihi : 26.6.2001) (GÜNDEME) 2. – Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları
(1/870) (S. Sayısı: 730) (Dağıtma tarihi : 26.6.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Bursa
Milletvekili Oğuz Tezmen'in, kamu kurum ve kuruluşlarında taşeron aracılığıyla
çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4560)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001) 2. – Manisa
Milletvekili Rıza Akçalı'nın, borçlu bankalara ve yurtdışı kredilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4561) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.6.2001) 3. – Adana
Milletvekili Ali Gören'in, ekonomik kriz öncesi ve sonrasında yaşanan intihar
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4562)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001) 4. – Manisa
Milletvekili Bülent Arınç'ın, Sümer Holding İzmir Basma Sanayiinde işçilere süresiz
izin verilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4563) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2001) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bir petrol firmasının LPG tesisleri için izin
alıp almadığına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4191) 2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4197) 3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Darwin'in Teorisinin okullarda ders olarak
okutulmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4203) 4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Kapadokya Bölgesi için çevre
planının yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4206) 5. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Emlak
Bankasının armatörlerin borçlarını
erteleyeceği yönündeki haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4214) 6. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu'nun kuruluşu ve işleyişine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru
önergesi (7/4221) 7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bazı firmalara
ayrımcı uygulama yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4233) 8. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar hakkında düzenlenen raporlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4239) 9. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Halk
Bankası Genel Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4240) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 26 Haziran
2001 Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER
: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 125 inci Birleşimini açıyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama... BAŞKAN - Sayın Güven, bir dakika sabredin lütfen... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben talepte bulunayım da efendim.
BAŞKAN - Sizin talepte bulunma hakkınız yok, benim
takdir hakkım var; lütfen, buna itibar ediniz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Var... Var... III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sayın milletvekillerinin sisteme girmelerini; giremeyen arkadaşımız
olursa, teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen
arkadaşlarımızın, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla,
Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; saat 14.30'da toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 14.07 İKİNCİ OTURUM Açılma
Saati:14.33 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 125 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Birinci Oturumda toplantı yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağım ve
toplantı yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım. Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır. Gündeme geçiyoruz. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır. Önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım: IV. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmındaki sıralamanın ve
Genel Kurulun çalışma süresinin yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 26 Haziran 2001 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 679
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına; 10 uncu sırasında yer
alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 287 nci sırasında yer
alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer
alan 714 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına; 14 üncü sırasında yer
alan 702 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 288 inci sırasında yer alan 722 sıra sayılı kanun
tasarısının, 12 nci sırasına; 8 inci sırasında yer alan 681 sıra sayılı kanun
tasarısının, 13 üncü sırasına; 26 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarının, 48 saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 14 üncü sırasına; aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 729 sıra
sayılı kanun tasarısının, 15 inci sırasına; 273 üncü sırasında yer alan 698
sıra sayılı kanun tasarısının, 16 ncı sırasına; 16 ncı sırasında yer alan 688
sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına; 7 nci sırasında yer alan 711
sıra sayılı kanun tasarısının, 18 inci sırasına, 266 ncı sırasında yer alan 687
sıra sayılı kanun tasarısının, 19 uncu sırasına; 262 nci sırasında yer alan 678
sıra sayılı kanun tasarısının, 20 nci sırasına; 23 üncü sırasında yer alan 194
sıra sayılı kanun tasarının, 21 inci sırasına; 13 üncü sırasında yer alan 707
sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir. 2- 26 Haziran 2001 Salı günü, gündemin 14 üncü
sırasına, 27 Haziran 2001 Çarşamba günü, gündemin 18 inci sırasına ve 28
Haziran 2001 Perşembe günü de, gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, önerinin aleyhinde
söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından
alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Gurubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Türkiye'de, son günlerde, siyasî hayatta çok değişken
bir görüntü var. Burada, her parlamenterin görevi, demokrasiye katkı
sağlamaktır, demokrasiyi Avrupa normlarına gelecek biçimde ayakta tutmaktır;
ama, gelin görün ki, Türkiye'de, demokrasi, arzu edildiği seviyeye kadar
gitmiyor, tersine, geriye doğru bir sayma var ve hükümet, özellikle
muhalefetten pek hoşlanmadığı için, muhalefetin sesini kısacak şekilde, İçtüzük
değişikliğinden başlayarak bir seri önlemler alıyor; ama, ben, şunu rahatlıkla
size söylüyorum: Demokrasiyi kurum ve kurallarıyla geliştirecek işlemlerin
içine girmezseniz, muhalefetin sesini de kısma işlemine devam ederseniz, bir
gün, bu salonda, muhalefetsiz ve demokrasisiz bir salon olmaktan öteye
gidemeyeceksiniz, bunu bilin... Siz, bunu bilin... (DYP sıralarından alkışlar) Onun
için, gelin, yanlış neredeyse, o yanlışın üstüne parmağımızı basalım ve
birlikte doğruları araştıralım. Eğer bu şekilde olursa, yani, muhalefetin
içinde bulunmadığı bir Meclis olursa; demokrasi, Avrupa normlarına uygun
olmayan bir demokrasi olursa, yarım bir demokrasi olursa, siz, bırakın Avrupa
Birliğine girmeyi, sizi kapısının önünden bile geçirmezler; bırakın girmeyi, o
mahallenin önüne bile sizi yaklaştırmazlar. Onun için, gelin, şu işi beraberce
bir konsensüsle çözmenin yollarını arayalım. Eğer böyle devam ederseniz...
Bakın, ne diyoruz, iki seneye yakın bir çalışma ürünü var ortada. Bugün için 35
maddesi değişmelidir dedi arkadaşlarımız; yarın, 70 maddesi, belki, bütün
maddeler elden geçecek. Hem komisyona üye vereceksiniz... Değerli bir başkan ve
değerli arkadaşlar, beraber, iki yılın ortaya çıkardığı bir durumu, bütün
Türkiye istiyor. Sabahleyin, değerli arkadaşlarla beraber bir toplantıda
bulunduk -TÜSİAD'ın toplantısında- ne dediler bize; "Anayasayı eylüle
bırakmayın, milletin bir morale ihtiyacı var. Siyasî Partiler Kanununu, aman,
hemen çıkarın, Seçim Kanununu hemen çıkarın." Bütün kamuoyu bunu istiyor
mu; istiyor. Peki, siz niye istemiyorsunuz? Niye atiye bırakma gayreti
içindesiniz? Eğer, milletin şu ekonomik bunalım içinde bir şeye ihtiyacı varsa,
bir morale ihtiyacı varsa, gelin, bu morali birlikte verelim, bir konsensüsle
verelim. Ama, siz, bunu bırakıyorsunuz, açıkçası, sayın bakanların arzuları
nispetinde yeni yeni kanun tasarılarını gündeme getirip, 20 tane kanun
tasarısıyla karşımıza geliyorsunuz değerli arkadaşlar. Bunların bir kısmının
hangi önceliği, hangi özelliği var? Yani, bir sayın bakan istedi diye, hemen o
kanun tasarısı buraya getirilecek mi?! O zaman "aylardır niye
beklettiniz" diye sormak lazım. Değerli milletvekilleri, bakın, daha enteresanı -sizler
dikkat ettiniz mi bilmiyorum, belki bir kısmınız etmiştir- "26 Haziran
2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarısının 48
saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 14 üncü sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 729
sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına" diye bir öneri getirdiniz.
Hanginizin elinde var şu gelen kâğıt? Ben araştırdım, 26 Haziran 2001 tarihli
gelen kâğıt daha basılmamış bile. Yani, bu öneriyi getiren arkadaşların
dikkatine sunuyorum: Basılmamış, gelen kâğıdı olmayan bir tasarının, siz,
nasıl, 48 saat geçmeden burada görüşülmesini istiyorsunuz? Yapmayın! Bu, en
azından, bu Yüce Meclise hakarettir. Sizi, saygı kuralları içerisine davet
ediyorum. Ben, inceledim, baktım; 26 haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtları
bırakın, bugün 12.30 itibariyle, 22 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar
dağıtıldı. Bakın, bugün, 22 Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar dağıtıldı, 26
Haziran 2001 tarihli Gelen Kâğıtlar dağıtılmadı diyorum, daha basılmadı
diyorum. Varsa, lütfen, Başkan bana göstersin. Sayın Başkan, lütfen, gösterin bana Gelen Kâğıtları. Değerli milletvekilleri, o zaman, birileri sizi meşgul
ediyor; yalnız meşgul etmekle kalmıyor, sizi yanıltıyor. Bu acelecilik niye?
Bir kanun enine boyuna tartışılmalı; bir kanun, sizin dikkatinizin süzgecinden
geçmeli. Evet, konuşmuyorsunuz. Belki, değerli görüşlerinizi bize bildirme
gereğini hissetmiyorsunuz. Bu olabilir, ona fazla bir şey demem; ama, hiç
değilse, neyi görüşeceğinizi bilin değerli milletvekilleri. Daha, henüz, gelen
kâğıtların basılmamış olanında yer aldığı iddia edilen bir kanun tasarısını, 48
saat geçmeden nasıl görüşürsünüz?! Hangi İçtüzük buna izin verir, hangi Anayasa
buna izin verir, hangi mantık buna izin verir?! Bu nedenle, rica ediyorum,
muhalefetle konsensüs sağlayın. Bakın, 1980'e kadar, bütün seçim kanunları, önce
Demokrat Parti-Halk Partisi, sonra Adalet Partisi-Halk Partisi içinde bir
konsensüsle çıkarıldı. Sonradan bu değiştirildi; her parti, seçimden nasıl daha
kârlı çıkarım zihniyeti içerisinde -kim olursa olsun, isim önemli değil-
kendine mahsus seçim kanunları getirmeye çalıştı. Ne zaman; seçimlere çok kısa
süre kala. Halbuki seçim kanunları, Türkiye'de uzun süre uygulanabilmeli; yani,
bir kanun çıkaracaksak, bu, dört seçim, beş seçim, altı seçim, on seçim
-sistemi kurarsınız- uygulanabilmeli, seçimden seçime seçim kanunu değişmemeli.
İşte, biz diyoruz ki, şu Anayasa değişikliklerini
lütfen getirin. Yarın, komisyon, görevini süratle tamamlasın; eğrisiyle
doğrusuyla... Niye; ondan sonra "üzüldük" demenize gerek kalmaz.
Şimdi, herkes bir üzüntü beyan ediyor; "efendim, Fazilet Partisinin
kapatılmasına üzüldük..." Bırakın canım bunu, bırakın bunu! Eğer üzülmek istemiyorsanız, 69 uncu madde şuraya geldi
mi, geldi; iki defa oylandı mı, oylandı. Neredeydiniz?.. HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Biz buradaydık, siz
yoktunuz. TURHAN GÜVEN (Devamla) - 101 geçmedi diye, komisyon
niye geri çekti? 101 geçmedi, geçmedi... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Geçti. TURHAN GÜVEN (Devamla) - 101 geçmedi, geçmedi... Aman
efendim, yapmayın!.. 330 oyu, siz nereden aldığınızı zannediyorsunuz? 100'ünüz
gelmemişti bile; yapmayın. Bende bütün rakamlar var; ama, bırakın... Eğer 330 oy almışsa, tekrar birlikte oylanmasından niye
vazgeçtiniz? HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Siz yoktunuz. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Tamam, ben gelmedim,
hiçbirimiz de oy vermedik; ama, siz, verdiniz mi 330 oy, geçtiniz mi bunu? 69'u
geçtiniz; niye sonucu birlikte oylamadınız? Yani, 101 iki defa oylandı,
reddolundu... Doğru, birileri belki Cumhurbaşkanı olmak istiyordu, onun için
vermedi, birileri bilmem ne olduğu için vermedi... Ben ona karışmıyorum, o
benim meselem değil; ama, o zaman, bakın, siz onun sonucunu almalıydınız.
Şimdi, üzüntü duymak beyhude. Onu da bırakın. Yine, üç sayın genel başkanın da
imzasını havi kanun teklifiniz geldi mi Meclise; geldi. Sayın Komisyon Başkanı
toplantıya çağırdı mı sizi; çağırdı. Anayasa Komisyonu üyelerinden
bahsediyorum. Sonra ne oldu da vazgeçtiniz, onu bıraktınız orada? Hani,
arzulusunuz, isteklisiniz canım, değiştireceksiniz... Eskisini gündeme getirme
yerine, yeni teklif getirdiniz. Sonra ne oldu da vazgeçtiniz, sizi neler
engelledi? Şimdi, bütün bunlar birer gerçeğin ifadesidir. Onun
için, getirin şu kanunu. Meclis, sizler, hepimiz çalışmaya alışkınız; sabahın
4'üne, 5'ine, 6'sına kadar çalışalım. Tatilse, bırakın, vazgeçin -zaten,
vatandaş nezdinde gideceğiniz yer yok- biz burada çalışalım, şu Anayasayı
değiştirelim. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Siz ne biliyorsunuz
değiştirmeyeceğimizi?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Yok, millet biliyor canım...
Sayın Albay, millet biliyor, millet biliyor; merak etme. Hem, o kadar güzel
biliyor ki... Burada oturmanızın gerekçesi o olmasın. Değerli arkadaşlarım, onun için, gelin, bırakın
bunları; lafü güzafla uğraşacak vaktim yok benim. Bunlar lafü güzaf, bırakın
bunları. Ha, millet, sizi, gereken sonuca erdirecektir; şu anda teessürlerini
ifade etme yerine, sandığa gittiğiniz zaman, millet, size, teessürünü çok güzel
şekilde beyan edecektir, hiç endişeniz olmasın diyorum ben buna. Değerli arkadaşlarım, bakın, Anayasayı getirin, 15 gün,
20 gün, 30 gün -neyse- çalışalım, değiştirelim. OKTAY VURAL (İzmir) - Eylülde gelecek. TURHAN GÜVEN (Devamla) - "Eylülde" demeyin,
"Eylülde" demeyin... Bugün... Bugün... Bugün getirin, bugün çalışmaya
başlayalım. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Nasıl gelsin canım?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şu kanunların yerine Anayasa
değişikliğini görüşsek, arkasından Siyasî Partiler Kanununu, Seçim Kanununu
çıkarsak daha iyi olmaz mı, olur; ama, sizin böyle bir niyetiniz yok. Siz her
işi âhara bırakmakla ünlüsünüz, siz Türkiye'nin gerçeklerine değil de,
bazılarının gerçeklerine uygun kanun çıkarmakla ünlüsünüz ve çok kanun
çıkarmakla ünlüsünüz; ama, çok kanun çıkarmakla alınacak sonucu da, işte,
Avrupa Birliğine gittiğiniz zaman görüyorsunuz, işte, Avrupa'ya gittiğiniz
zaman görüyorsunuz ve siz, bu kafayla -açık söylüyorum- bu düşünceyle devam
ederseniz değerli milletvekilleri, göreceksiniz, değerli Parlamento, bu Meclis,
muhalefetsiz, Anayasasını özümleyemeyen
ve demokrasisi yarım bir Meclis
olarak tarihe geçecektir. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güven. Önerinin aleyhinde olmak üzere Sayın Genç; buyurun.
(DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidar partisi gruplarının getirdiği bir öneri üzerinde
aleyhte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İktidarımız harikalar yaratıyor; dört günde ondokuz
tane tasarı getirmiş. Diyor ki, ben, ondokuz tane tasarı getirdim, dört günde
bunları çıkaracağız. Bu harikalar yaratan iktidarımızın getirdiği tasarıların
içinde ne olduğunu biliyor mu o iktidar grubu arkadaşlarımız? Herhalde biliyordur;
çünkü, kendilerini haberdar ediyorlar. Mesela, birisi Enerji Piyasası Kanunu.
Bu Enerji Piyasası Kanunu nedir biliyor musunuz? Biliyorsunuz herhalde. Medya
patronları 30 Hazirana kadar enerji ihalelerini alacaktı, RTÜK Kanunu enerji
ihalelerinin alınması önündeki engelleri kaldıracaktı, 30 Haziranda bu
yürürlüğe girecekti; ama, Cumhurbaşkanımız RTÜK Kanununu veto edince, bu medya
patronlarının emrine göre hareket eden yüce iktidarımız bunlara nasıl
yaranacak; yeni bir kanun getirdi. Bu 30 Haziranı 31 Ekime erteliyorsunuz. Kime
faydası var bunun? Medya patronları için bu Meclis bu kadar oyuncak hale
getirilir mi sayın milletvekilleri? Yani, enerji ihalelerine medya
patronlarının yeniden girmesi için Cumhurbaşkanının veto ettiği kanunu, ekim
ayında, aynen, noktasına bile dokunmadan çıkaracağız diyorsunuz ve ondan sonra
da medya patronları, siz yine bizi desteklemeye devam edin, biz sizin her
istediğinizi yerine getireceğiz, yeter ki, siz karayı ak, akı kara gösterin,
bitmiş, tükenmiş ekonomiyi, harikalar yaratan ekonomi diye gösterin, biz de bu
halkı sonuna kadar aldatalım diyorsunuz. Bu nasıl bir şey, ben anlamıyorum. Bir defa, Fazilet Partili arkadaşlarımız... Anayasa
Mahkemesi kararıyla kapatıldı... Haklı veya haksız... Bu Meclis beşte 1
oranında -bünye- yara aldı. Sağlıklı demokrasilerde, iktidar grubu, en azından,
bunu bir ganimet olarak kabul ederek hareket etmez. Siz şimdi ne yapıyorsunuz;
Fazilet Partili arkadaşlarımız gelmiyor, Doğru Yol Partisi de, bir tasarının
tümü üzerinde, çıkacak, 20 dakika konuşacak, maddeler üzerinde de 5 dakika
konuşacak; bunu ganimet kabul ediyorsunuz ve Parlamentoda istediğiniz kanunları
çıkarıyorsunuz. Demokraside bu olmaz beyler, demokrasi gelenekleri teşekkül
etmiş ülkelerde bu olmaz. Kime ve nasıl hizmet ettiğiniz belli olmayan birtakım
yöneticilerinizin talimatıyla bu Meclis bu kadar itibardan düşürülemez. Getirdiğiniz bir diğer tasarı; Memurin Muhakematı
Hakkında Kanunda değişiklik yapıyorsunuz. Niye yapıyorsunuz; suiistimallere
karışan genel müdürlere, müsteşarlara soruşturma yolunu kapatmak istiyorsunuz.
Böyle şey olur mu? Yani, bu memlekette, insanlar hırsızlığın daniskasını
yapacak, ahlaksızlığın daniskasını yapacak, ondan sonra da mahkeme karşısına
çıkarmayacaksınız. Acaba, böyle kanunlar geldikten sonra, bu memlekette kim
dürüst çalışacak? Soruyorum size. Kim çalışacak?.. Getirdiğiniz 20 tane
tasarıyla, hangi vatandaşın hangi sorununu çözüyorsunuz; esnafın sorununu mu
çözüyorsunuz, memurun sorununu mu çözüyorsunuz, aç kalan insanların sorununu mu
çözüyorsunuz? İnsanlar aç... Dün burada bir olay anlattım size. Kadın,
çocuğuyla trafik kazası geçiriyor, 4 veya 5 yaşındaki çocuğu için -çocuk
aslında ölmüş; ama, hastaneye giderken- diyor ki: "Bu çocuk dört gündür
bir şey yememiş; rica ediyorum, bir ekmek verin." Çocuk ölmüş... Bunu minibüste
anlatıyorlar, oradaki bir kadın buna "iyi olmuş" diye tepki
gösterince, diyor ki "yahu, iyi ki öldü, yoksa, ölmeseydi de bizim gibi
-başka bir kelime var da- ahlaksız mı olsaydı?" Siz sokağa çıkmıyor
musunuz; bu insanların içinde bulunduğu sefaleti görmüyor musunuz; bu
insanların içine düştüğü, yaşama koşullarının yok olduğu bir ortamı görmüyor
musunuz sayın milletvekilleri? Ben anlamıyorum; yani, sizin işiniz gücünüz
yolsuzlukların üstünü mü örtmektir? Bakın, bu ekonomik programı, ben bir gün
internette okudum. Orada şöyle bir cümle sarf ediyorsunuz: "Yolsuzluklarla
mücadelenin önlenmesi temel hedefimizdir." Açın okuyun.
"Yolsuzluklarla mücadelenin önlenmesi temel hedefimizdir" diye,
zaten, kendinizi tarif etmişsiniz. Açın, oradan okuyun. (DSP sıralarından
gürültüler) Şimdi, bakın, öyle şeyler getiriyorsunuz ki, acaba,
hükümetiniz, buraya gelen kanun tasarılarının, tekliflerinin kaçını okuyor,
kaçını imzalıyor, bunların hangisi memlekete faydalı kanunlar? Şimdi, dün, gazetenin biri yazmış: "Artık, bundan
sonra, et, süt, ekmek, şeker ve banka dışarıdan gelecek." Çok güzel; yani,
o kadar güzel çalışıyorsunuz ki, ülkeyi her yönüyle bitiriyorsunuz! İhaleler
suiistimallerle dolu, enerji ihaleleri suiistimallerle dolu, bankaların içi
boşaltılmış... Bu memlekette... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Şimdi, iktidarda olan insanlar konuşmaz. Bir şey varsa,
getirir bu kürsüye, bu kürsüde konuşur. Benimle ilgili bir şey varsa
getirirsiniz, elinizde her türlü imkânınız var. Ben, başkasının kefili değilim.
Ben babama kefillik yapmam değerli arkadaşlar. Benim babamın da suçu varsa,
yargılarsınız. Bu memleket, ancak, öyle kurtulur, yoksa "efendim, ben
yaptım; ama, senin falanca adamın da yaptı..." Kim yapmışsa hepsi hırsız;
yapan hırsızdır. Hırsızın da hesap vermesi lazım. Bu Meclisin de görevi,
hırsızdan hesap sormaktır; hırsızdan hesap sorulması lazımdır. Bunun bahanesi
olmaz değerli milletvekilleri. Onun için, eğer, bu Meclis, hakikaten, bu
ülkenin daha büyük badirelere gitmesini istemiyorsa, sokakta halk isyanının
çıkmasını istemiyorsa... Çünkü, halk isyanının çıkma ihtimali çok kuvvetle
muhtemeldir. Neden; bugün 15-16 milyon işsizimiz vardır. Bankaları kapatıyoruz.
Bankaları kapatıyoruz, sokağa atıyoruz insanları. Ee, şimdi, bu insanlar,
kaybedecek bir şeyleri olmayınca ne yapacak?! Adamın evi yok, işi yok, çocuğuna
ekmek götürecek durumu yok; böyle bir insanın, bir ülkede, o ülkenin
insanlarına duyacağı bir sorumluluk var mıdır, o memleketin düzeninin korunması
konusunda duyacağı bir sorumluluk var mıdır?! Ama, öte tarafta, bakın, sayın milletvekilleri, otoyol
müteahhitleri... Bir bakıyorsunuz, adamın 50 milyon dolarlık yatı var; bir
bakıyorsunuz, 30 milyon dolarlık uçağı var. Şimdi, bunlar nasıl geldi?! Burada
memleketimizi yönetenler, bu halkın, bu neslin hak etmediği, belki elli yıl,
yüz yıl sonraki neslin refah payını haksız yere gasp ettiler. Şimdi, değerli milletvekilleri, siz, kendi yorganınıza
göre ayağınızı uzatmazsanız, devletin imkânlarını birtakım yandaşlarınıza
peşkeş çektirir, onların suiistimallerini de örtbas ederseniz, o memlekette ne
düzen olur, ne intizam olur. Dün, burada, Başbakanla ilgili verilmiş bir gensoru
görüşmesi vardı... Şimdi, efendim, suiistimal yapanlar hakkında soruşturma
yapma yetkisini güvenlik kuvvetlerinin elinden alıyorsunuz. Jandarma niye
karıştı... 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu açık.
Yani, eğer jandarma bir suiistimali yakalamışsa, niye bunun önünü
kesiyorsunuz?! Bunun kime faydası var?! Ondan sonra örtbas edildi. Bu örtbas
edilen suiistimaller... Örtbas edildikten sonra, hâkimi korkutuyorsunuz,
savcıyı korkutuyorsunuz, jandarmadan o yetkiyi alıyorsunuz, polis zaten bu
konuda herhangi ciddî bir araştırma yapmaz... Ondan sonra, buraya gelen hiçbir
Meclis araştırması ve soruşturmasına oy verilmiyor. Memleketin hali de
ortada... Bundan sonra, bu memlekette suiistimaller nasıl önlenir?! Değerli milletvekilleri, bakın, kaç haftadır sözlü
sorulara cevap verilmiyor, Meclis araştırmaları ele alınmıyor. Bana göre, bu
Meclisin denetim görevi her şeyin üstünde. Ülkenin bu kadar suiistimallere
battığı bir dönemde, bir Meclisin en temel görevi araştırma yapmak; kim ne
yapmış, bu bankaların içi nasıl boşaltıldı? Sayın Başbakana "şubatta
bankalardan 5 milyar dolar alan bankaların ve patronların isimlerini bize
bildir" diyorlar, Sayın Başbakan da "bu ticarî sırdır söylenmez"
diyor. Arkadaşlar, hırsızlığın sırrı olmaz. Sayın Başbakan çok
yanlış yapıyor. Şubatta kim bu paraları bankalardan çekmiş ve ertesi gün de
yüzde 40 devalüasyon yapmış, 2 milyar dolar açıktan para kazanmışsa, bence,
bunların üzerine gidilmelidir, bunlar hemen devlete iade edilmelidir. (DYP
sıralarından alkışlar) Şimdi, bunlar yapılmıyor; üstelik, bir de suiistimallere
kılıf hazırlıyorsunuz, onlara dokunulmazlık zırhı getiriyorsunuz ve bunu
yaparken de iş yaptığınızı zannediyorsunuz. Yarın grup toplantımız var. Tabiî, yarın, çıkıp, orada
da konuşacağım. Yani, bir Mecliste ülkenin kaderini belirleyen bu kadar kanun
varken, biz de girmeyelim, iktidar grubu -351 milletvekili- kendi çalsın, kendi
oynasın!.. Biz, niye çıkalım burada 5 dakikayla 10 dakikayla, engel olacak
şeyimiz yok. Sizin de herhalde istediğiniz o. Diyorsunuz ki, muhalefet
olmasın... Beyler, şunu bilmenizi istiyorum ki; demokrasinin belli
kuralları vardır. Bu kuralları uygulamazsak, bugün güçlü olabilirsiniz, ama,
bunun yarattığı tuzaklar ve zararların en büyüğünü yarın siz çekeceksiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Çünkü, memleketimiz, ciddî bir
demokrasi eksikliğiyle dolu bir demokrasiye sahip, ciddî bir ekonomik bunalım
ve kriz içindedir. Şimdi, burada bize düşen nedir; bir anayasa
değişikliğidir. Bu anayasa değişikliğini sizler attınız ortaya. Gelin, bu
anayasa değişikliğini getirelim, öncelikle burada müzakere edelim; ondan sonra
da, gereği neyse yapalım. Şimdi, olağanüstü hali yine uzatacaksınız; tabiî
-Tunceli, Hakkâri, Diyarbakır ve Şırnak'ta- çok kolay... Bir ay sonra, birbuçuk
ay sonra, orada, terör olaylarının yoğun olduğu konusunda kanaatinizi
belirlemiş... Size gaipten sesler gelmiş, birileri, hakikaten, demiş ki
"yahu, bu Tunceli, Diyarbakır, Şırnak'ta yine olaylar olacak!.." Onu
uzatacaksınız cuma günü de. Bunlar çok keyfî işlemler. Orada, insan temel hak
ve özgürlüklerini askıya alıyorsunuz; insanları, yaşanmaz koşullar içinde
yaşamaya zorunlu bırakıyorsunuz, ekonomik yönde her işi, öyle, sıkıntıda
bırakıyorsunuz ve devleti de katrilyonlarca lira keyfî harcamalarla karşı
karşıya bırakıyorsunuz. Böyle bir Meclis ve böyle bir uygulama olmaz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. Başka söz isteği?.. Yok. MURAT AKIN (Aksaray) - Ben istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Aleyhte mi? MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte... BAŞKAN - Lehte... MURAT AKIN (Aksaray) - Aleyhte... Aleyhte... BAŞKAN - Aleyhte olmaz efendim. MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte istiyorum. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Olmaz efendim... BAŞKAN - Sayın Akın, önce iradenizi bir izhar edin;
lehte mi aleyhte mi?.. Karamsar şekilde kürsüye gelinmez. Buyurun. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, lehte dedim
"aleyhte mi" dediniz; ben de şey yapmadım efendim. BAŞKAN - Ne dediğinizi bilmediğiniz için, soracağım ben
size tabiî. OKTAY VURAL (İzmir) - Lehte mi konuşuyor Sayın Başkan? BAŞKAN - Lehte konuşacak. MURAT AKIN (Aksaray) - Lehte konuşuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin, grup
başkanvekillerinin getirmiş oldukları bu öneriler, tabiî ki, kapanmak üzere
olan... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hükümetin grup başkanvekilleri
olmaz, partilerin grup başkanvekilleri olur. MURAT AKIN (Devamla) - Partilerin grup
başkanvekillerinin getirmiş olduğu öneriler, Meclisin kapanmak üzere olduğu bu
kısa zaman zarfında fevkalade iyi, güzel bir durum; ancak, bu getirilen öneriler,
böyle, ülkenin, milletin, vatandaşın menfaatına uygun, milletin zor durumda
olduğu hususları izale edici teklifler, tasarılar olmuş olsa, herhalde, daha
iyi olacaktı. Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun son
toplantısında görüşülüp de, televizyonda, medyada duyduğumuz kadarıyla,
hükümet, artık, çıkarmış olduğu kanunlarla vergi toplayamamaktan, vergi
alamamaktan müşteki olduğu, hatta bu tespit edildiği için, vatandaşın vermiş
olduğu beyannamelerden -ki, mutlaka beyanname verecektir, kazanç elde etsin,
zarar etsin- harç almak suretiyle, devletin bütçesini doldurmayı ifade ediyor.
Düşünebiliyor musunuz, vatandaş, gelirler vergisi beyannamesi veriyor, kurumlar
vergisi beyannamesi veriyor, taşıtlar vergisi beyannamesi veriyor, Servet
Vergisi beyannamesi veriyor; ancak, bunda herhangi bir kâr oluşmadığı için,
bütçeye bir akar sağlanmadığı için, oradan devletin bütçesine bir gelir
gelmediği için, bu şekliyle bütçelerde ve üç aylık kamu hesaplarında gözüktüğü
için, ancak gelir alma yönünü, bütçe açığını, geliri artırmayı düşündüğü
husus... Bir vatandaş gelecek "ben zarar beyan ettim" diye, gelir
vergisi veya geçici gelir vergisi ya da kurumlar vergisi beyannamesi
bildiriminde bulunacak "sen zarar et veya kâr et; ben onu bilmem; ama, şu
kadar harç vereceksin..." Bu hükümetin ülkeyi getirdiği noktayı
düşünebiliyor musunuz?! Bir iki gündür televizyonda söylenen husus; otoyollara
zam, köprüye zam, beyanname veren herkese zam, harç... Bu şekliyle, acaba, bu
Meclisin, bu hükümetin, saygınlığını devam ettirmesi mümkün müdür?! Uygulamış olduğu ekonomik istikrar programının kendisi
iki yerde hastalandı, şimdi, güçlendirilmiş ekonomik istikrar programı
uygulanmaya başlandı; bu program da, reel sektörü mahvetti, perişan etti.
Şimdi, hükümetin, kapanmak üzere olan Meclise getirdiği hususlar, çiftçilerin
borçlarıyla ilgili değil, esnafın borçlarıyla ilgili değil, zor durumda olan
diğer insanların borçlarıyla ilgili değil. Nedir; enerjidir, vakıflardır; iki
üç maddelik tasarılardır; bunlar, ülkenin sıkıntılarını, bu milletin
sıkıntılarını giderici, dertlerine çare olucu çözüm tasarıları değildir. Değerli milletvekilleri, Ankara'ya 140 kilometre
uzaklıkta bir yerde, vatandaşlar, en küçük bir ihalede, en küçük bir gelir
kapısında, savaştaymış gibi birbirini öldürüyor; daha geçen hafta 7 kişi öldü.
Yani, bu insanlar, artık, ihalede, usullü usulsüz tartışmayla, harp
meydanındaymış gibi birbirini öldürmek suretiyle "acaba, geçimimizi
sağlayabilir miyiz" diye telaşa düşmüşlerdir. Şimdi, Türk-İş, en son yaptığı bir araştırmada, 4
kişilik bir ailenin mutfak giderlerinin 225 000 000 lira, zarurî giderlerinin
683 890 000 lira olduğunu tespit ediyor. Bugün, bu tespitin yapıldığı ülkede,
asgarî ücret 102 370 000 liradır, bu rakam, gelecek zamla birlikte, 107 324 000
lira olacaktır. Hükümetin yapmış olduğu son zamlarla birlikte, bir ay
içerisinde vatandaşın mutfağına intikal eden miktar 50 000 000 liradır. Değerli milletvekilleri, hafta sonu itibariyle ilime
gittim; Taşpınar'daki Ziraat Bankası kapanmış. Soruyorum size: Acaba,
Taşpınar'daki vatandaş, Ziraat Bankasının içini mi hortumladı? Yine, İncesu,
Armutlu kasabalarına gittik, ekinler kurumuş; Koçhisar ile Aksaray arasında
tamamen kuraklık var, Aksaray ile Konya arasında tamamen kuraklık var... Şu
Meclisinin, burada, kuraklık olan bölgelerdeki, yörelerdeki insanların
borçlarını, hiç değilse faizsiz olarak ileriye yayacak bir şekilde erteleyici,
tahsilini sağlayıcı, gündemde olan tasarıların kanunlaşmasını sağlaması, daha
faydalı değil mi? BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, öneriyle ilgili
konuşsun; gündeme davet edin. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Öneri üzerinde konuş
kardeşim, öneri üzerinde! MURAT AKIN (Devamla) - Bunları ifade ettiğimiz zaman
rahatsız olmaya gerek yok. Değerli milletvekilleri, acaba, bu vatandaşın içerisine
nasıl çıkacaksınız?! Burada konuşulanlara karşı güzel güzel sözler, laflar
ediyorsunuz ama, siz, bu vatandaşın içine çıkamazsınız; ancak, burada konuşulan
şeyi güzel takip edersiniz "acaba gündemin içinde mi konuşuluyor, gündemin
dışında mı" diye; vatandaşın gündeminde olup olmaması mühim değil. Size,
vatandaş, ölüyormuş, kalıyormuş, o, mühim değil; ama, bir gün sandığa
gideceksiniz, buralarda oturamayacaksınız. Temenni ederiz üçünüz beşiniz grup
olarak oturun diye; ama, siz var ya siz, buralara oturamayacaksınız, vah tüh
diyeceksiniz! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) Siz, zannediyorsunuz
ki, seçim süremize daha üç yıl var; üç yıl, dört yıl, beş yıl çabuk gelir. Buraya geldiğiniz gibi çok hızlı bir şekilde
gideceksiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Başka söz isteği var mı efendim? Yok. Önerileri, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yalnız, o bölümü
çıkaralım; gelen kâğıtlarda bile olmayan bir şeyi nasıl oylarsınız; gelen
kâğıtlarda böyle bir şey yok! KAMER GENÇ (Tunceli) - 730 sıra sayılı Basmayazı daha
gelmemiş; ben istedim, gelmemiş. BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulun oyuna sunacağım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Olur mu efendim?! Olmayan bir
şeyi nasıl oya sunacaksınız Sayın Başkan?! BAŞKAN - Sıra sayısı verilmiş efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Gelen kâğıtlarda o yok!.. Gelen
kâğıtlar başka şey, sıra sayısı başka şey. BAŞKAN - Buyurun okuyun. Öneriler: 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 679
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına; 10 uncu sırasında yer
alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 287 nci sırasında yer
alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer
alan 714 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına; 14 üncü sırasında yer
alan 702 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 288 inci sırasında
yer alan 722 sıra sayılı kanun tasarısının, 12 nci sırasına; 8 inci sırasında
yer alan 681 sıra sayılı kanun tasarısının, 13 üncü sırasına; 26 Haziran 2001
tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 730 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat
geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 14 üncü sırasına; aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan
729 sıra sayılı kanun tasarısının, 15 inci sırasına; 273 üncü sırasında yer
alan 698 sıra sayılı kanun tasarısının, 16 ncı sırasına; 16 ncı sırasında yer
alan 688 sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına; 7 nci sırasında yer
alan 711 sıra sayılı kanun tasarısının, 18 inci sırasına, 266 ncı sırasında yer
alan 687 sıra sayılı kanun tasarısının, 19 uncu sırasına; 262 nci sırasında yer
alan 678 sıra sayılı kanun tasarısının, 20 nci sırasına; 23 üncü sırasında yer
alan 194 sıra sayılı kanun tasarısının, 21 inci sırasına; 13 üncü sırasında yer
alan 707 sıra sayılı kanun tasarısının, 22 nci sırasına alınması önerilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım: Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. Sayın milletvekilleri, oylama yapıyoruz; lütfen, Genel
Kurul salonundan ayrılmayın; arkadaşlarımız, haklı olarak, karar yetersayısının
aranılmasını istiyor. Diğer öneriyi okutuyorum: 2.- 26 Haziran 2001 Salı günü gündemin 14 üncü
sırasına, 27 Haziran 2001 Çarşamba günü gündemin 18 inci sırasına ve 28 Haziran
2001 Perşembe günü gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN -
Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 3. - Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir, Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 4. - Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakeresine başlayacağız. 5. - Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı : 676) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 6. - Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince 7 nci sıraya alınan,
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 7. -
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/797, 2/760) (S. Sayısı : 679)
(1) BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, 679 sıra
sayısıyla bastırılıp üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van
Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya
Milletvekili Sayın Lütfi Yalman, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın
Hüseyin Çelik. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 679 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Öncelikle, esas konuya geçmeden önce, Fazilet
Partisinin, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış olmasını, demokrasimiz
adına üzüntüyle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Burada, elbette, Yüksek Mahkemenin kararını
sorgulayacak değilim; Yüksek Mahkeme, Anayasaya ve meri kanunlara dayanarak bu
yargılamayı yaptığını belirtiyor ve bu Yüce Parlamentonun hazırlamış olduğu
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde hareket ettiğini; dolayısıyla, sorumluluğun Meclise ait olduğunu söylüyor; burada
da yadırganacak bir şey yok, gerçek sorumluluk bu Meclise aittir ve Meclis,
aslında, bu ayıbın en büyük sahibidir. İki yıldan beri Anayasa Mahkemesinde bu
dava görülüyor; fakat, Meclis bu yönde iradesini ortaya koyamamıştır değerli
arkadaşlarım. Değerli milletvekilleri, demokratik erdem odur ki,
başkası haksızlığa uğradığı zaman, sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi
hissetmeyen, hayatını sizin gibi tanzim etmeyen insanlar haksızlığa maruz
kaldıkları zaman, hukukdışı bir dayatmayla karşı karşıya kaldıkları zaman,
onları savunmaktır; demokratik erdem budur. Bize dokunduğu zaman, menfaatlarımıza dokunduğu zaman,
partimize dokunduğu zaman, bizim bağırmamız çağırmamız, bir anlam ifade etmez.
Gittikçe, bu Parlamento, gittikçe, Türkiye Büyük Millet Meclisi, fonksiyonsuz,
kendisine düşeni yapmayan, yapamayan, noter mesabesinde bir müessese haline
getiriliyor ve bundan dolayı da, Doğru Yol Partisi olarak üzüntü duyduğumuzu
ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 12 Eylülle birlikte,
üniversiteler, 12 Eylüle gelinen
süreçte en büyük fail, en büyük sorumlu olarak görüldüğü için, daha 82
Anayasası çıkmadan önce, 1981'de çıkarılan (1) 679 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla, üniversiteler,
âdeta, kışla haline getirilmeye çalışıldı ve 1981 yılında çıkarılan bu kanun
ufak tefek değişikliklere uğradı; ancak, ana maddeler, bugün, Türk
yükseköğretimine yön veren, Türk yükseköğretimini idare eden esas meseleler
aynen yerinde durmaktadır. Bugün, önümüze, yamalı bohça gibi bir kanun
tasarısıyla geldiniz. Bu kanun tasarısı, Türk yükseköğretiminin hiçbir
meselesini halletmez ve etmiyor. Değerli arkadaşlarım, biz, sizden, 2547 ile ilgili
olarak köklü değişiklikler içeren bir tasarıyla gelmenizi beklerdik. Dahası,
bunu yapmıyorsanız, bu Yüce Meclis, kendi iradesiyle, YÖK'le ilgili olarak,
İstanbul Üniversitesiyle ilgili olarak, bir Meclis araştırması yapılması için
bir komisyon kurdu. 5 partiye mensup çok değerli arkadaşlarımız bu komisyonda
görev aldılar ve çok güzel bir hazırlık safhasından sonra raporlarını Türkiye
Büyük Millet Meclisine takdim ettiler; bu YÖK araştırma komisyonu raporu,
neredeyse bir yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında
bekletilmektedir, Genel Kurula indirilmemektedir; bugün, sizin buraya
getirmeniz gereken esas mesele, bu olmalıydı. Eğer bu getirilmiş olsaydı, Türk
yükseköğretiminin ne kadar antidemokratik, ne kadar keyfî, ne kadar dayatmacı
bir zihniyetle çalıştığı biraz gözler önüne serilmiş olacaktı; ama, bunu yapmıyorsunuz.
Türkiye'nin şu anda ihtiyaç duyduğu en önemli mesele,
demokratikleşme meselesidir. 12 Eylülle birlikte Türkiye'de bazı oligarşik
kurumlar kuruldu; bunlardan biri, Yüksek Öğretim Kurumudur. Bugün de, bakınız,
bazı yüksek kurullar kuruluyor; bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevleri, millet iradesine dayalı görevler, bu yüksek kurullara devrediliyor. Değerli arkadaşlarım, bundan sonraki dönemde bu
Mecliste hangimiz kalacağız hangimiz kalmayacağız, buna tabiî ki yüce halkımız
karar verecektir; ancak, bundan sonraki dönemlerde milletvekilleri daha büyük
çapta figüranlar olarak bu sıraları dolduracaklar; bundan da üzüntü duyduğumu
belirtmek istiyorum. Kendi yetkisini, kendi iradesini üst kurullara bu şekilde
dağıtan "biz bunlardan anlamayız, bizim bunlara aklımız ermez, buyurun
bizim yerimize bunları siz yapın, millet iradesi yerine bunlara siz karar
verin" diyen bir meclis olabilir mi? İşte, bugün buraya getirdiğiniz,
biraz önce de söylediğim gibi, yamalı bohça mesabesindeki bu kanun tasarısı,
aslında, Türk yükseköğretiminin hiçbir meselesine, hiçbir temel problemine çare
getirmiyor. Bakınız, bu tasarının 1 inci maddesi, yükseköğretim
kurumlarındaki ders kitapları, eğitim-öğretim materyallerinin basılması,
dağıtılmasıyla ilgili, 2 nci maddesi, özellikle tıp fakültelerinde personele
ödenen bazı ek ödeneklerle ilgili, 3 üncü maddesi vakıf üniversitelerine ödenen
devlet yardımından söz ediyor, dördüncü maddede ise ek ders ücretleri yeniden düzenleniyor. Değerli arkadaşlarım, bunlar elbette yapılmalıdır;
tıpkı, anayasa değişikliği paketi gibi, Türk yükseköğretimiyle ilgili bütün bu
problemler, Türk yükseköğretimiyle ilgili karşılaştığımız bütün bu sorunlar da
bir paket olarak önümüze gelmeliydi. Bugün, Türkiye'de, rektörlük seçiminde âdeta
kepazelikler yaşanmaktadır, işler ayağa düşürülmüştür. Rektörlük seçimleri
üniversitelerde öğretim üyelerinin karşı karşıya gelmesi sonucunu doğuruyor. Yükseköğretimde, üniversite öğretim üyelerinin
yükseltilmeleri ve atanmalarında çok ciddî problemler, çok ciddî keyfîlikler
vardır. Bugün, yükseköğretim kurumları, âdeta, açık cezaevleri gibi
işlemektedir. Bunlara çözüm getiren, bunlara neşter vuran bir paketle, bir
tasarıyla önümüze gelseydiniz, biz, sizi takdir eder ve sizlere destek
verirdik. Nitekim, buradaki birçok hükme, biz, Doğru Yol Partisi olarak,
getirilen birçok şeye karşı değiliz; ancak, dediğim gibi, Türk yükseköğretimini
bu şekilde günübirlik palyatif tedbirlerle, ufak tefek rötuşlarla düzeltmek ve
yarınlara Türk yükseköğretimini götürmek mümkün görünmemektedir. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Prof. Mümtaz Turhan;
-Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük sosyologlardan, ilim adamlarından birisidir-
der ki: "bir ülkede okuma yazma bilen insanların sayısını artırmakla o
ülkede herhangi bir şey yapmış olmazsınız. Bir ülkede, yüzde 5-10 düzeyinde de
olsa, birinci sınıf ilim adamları yetiştirmediğiniz sürece, birinci sınıf fikir
adamları, kültür adamları yetiştirmediğiniz sürece, siz, o ülkede gerekeni
yapmış olmazsınız." Biz, okulların sayısının artmasıyla övünüyoruz;
liselerin, ortaokulların, üniversitelerin sayısının artmasıyla övünüyoruz;
yani, nitelikle değil, sadece nicelikle uğraşıyoruz. Bunu, konuşmamın ileriki
bölümlerinde detaylı olarak arz etmeye çalışacağım. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının can alıcı
bölümü, aslında, 3 üncü maddedir. Bu 3 üncü maddede, vakıf üniversitelerine
yapılması gereken veya yapılması düşünülen devlet yardımları düzenleniyor. Vakıf üniversiteleri, aslında, Türk yükseköğretimi
içerisinde de dünya yükseköğretiminde de önemli bir yer işgal eder. Değerli
arkadaşlarım, vakıf müessesesi, bugün, dünyada, üçüncü sektör olarak
isimlendirilmektedir; devlet sektörü, özel sektör ve bunun yanında vakıf
sektörü, aslında çok önemlidir. Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde yükseköğretim
kurumlarının yüzde 60'ı vakıf yükseköğretim kurumudur; Japonya'da yüzde 76,
Kore'de yüzde 78, Filipinler'de yüzde 84 ve Belçika'da yüzde 64 oranında, vakıf
üniversiteleri, o ülkelerin üniversitelerindeki yükseköğretim içerisinde paya
sahiptirler; ama, İngiltere'de, vakıf kurumu olan hiçbir yükseköğretim kurumu
yok; çünkü, İngiltere'de üniversiteler, âdeta, altın yumurtlayan tavuklar
gibidirler; dışarıdan öğrenci geldiği için ve paralı olduğu için, kendi
kendilerini finanse edebilecek konumdadırlar. Öte yandan, Amerika Birleşik Devletlerinde 2 320'si
kolej olmak üzere, 4 096 tane yükseköğretim kurumu vardır; Japonya'da, 587'si
üniversite olmak üzere, 3 546 tane yükseköğretim kurumu vardır. Bunların, biraz
önce verdiğim oranlardaki kısmı da, vakıf yükseköğretim kurumlarıdır. Vakıf
yükseköğretim kurumlarına, dünya, bu şekilde değer veriyor. Bu rakamlar bize aldatıcı gelmesin; Türk yükseköğretimi
içerisinde vakıf üniversitelerinin sayı itibariyle payı yüzde 30'lar
mertebesindedir. 77 tane üniversitemiz vardır; bunun 24 tanesi vakıf
üniversitesidir. Ancak, beklenir ki, bu üniversitelerimizin öğrenci sayılarının
da yüzde 30'u vakıf üniversitelerinde okuyan öğrenciler olsun; öyle değildir.
Bakın, 1,5 milyon yükseköğretim öğrencisinin sadece ve sadece 16 000'i bu vakıf
üniversitelerinde okumaktadır; bu da, vakıf üniversitelerimizin sayı itibariyle
aslında çok olduğu, ama, yükseköğretime hizmetleri açısından kendilerinden
beklenen performansı yerine getiremedikleri anlamına geliyor. Bugün,
ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının önemli bir kısmı -yüzde 95'e yakını- şu
anda, İstanbul ve Ankara'da
bulunmaktadır; son olarak, İzmir'de 2 vakıf üniversitesi açıldı; onlar da,
henüz, faaliyete geçmiş durumda değiller; kâğıt üzerinde kurulan üniversitelerdir.
Bu yasa tasarısının getirdiği çok önemli bir
değişiklik: Bakınız, daha önce merkezlerde bulunan, Ankara'da, İstanbul'da
bulunan bir vakıf üniversitesi, taşrada, diğer vilayetlerde de, kendisine bağlı
yükseköğretim kurumları kurabiliyordu; tıpkı, Gazi Üniversitesinin rektörlüğü
ve kampusü Ankara'da olduğu halde, Kastamonu'da kendisine bağlı bazı fakülteler
ve yüksekokullar açması gibi veya Ankara Üniversitesine bağlı, Kırşehir'de bazı
yükseköğretim okullarının veya Yozgat'ta bazı yükseköğretim okullarının açılması
gibi, vakıf üniversiteleri de, diğer şehirlerde, kendilerine bağlı
yükseköğretim kurumları kurabiliyorlardı; ancak, bu tasarıyla, buna yasak
getiriyorsunuz. Bence, bu, haksız bir uygulamadır. Devlet üniversitelerine bu
hakkı, bu yetkiyi veriyorsunuz; ama, vakıf üniversitelerine vermiyorsunuz.
Efendim, bunlar hastane açıyormuş, bunları ticarî faaliyet haline
getiriyormuş... Hastane açıyorsa, varsın hastane açsın; ülkenin, hastaneye de,
postaneye de, fazlasıyla ihtiyacı vardır. Şahsen bunu doğru bulmadığımı ifade
etmek istiyorum. Bu vakıf üniversitelerine yapılacak devlet yardımında,
burslu olarak okuttukları öğrenci miktarının artırılmış olması, yüzde 10'dan
15'e çıkarılmış olması, burada, aslında, takdirle karşılanacak bir gelişmedir,
bir yeniliktir. Bunu desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz önce söylemiştim;
yükseköğretim kurumunun, aslında, topyekûn ele alınması gerekiyor. Türkiye' de
şu anda bütün üniversitelerimizde, bu 77 üniversitede, 63 000 öğretim elemanı
görev yapıyor; bunun, 22 000'i öğretim üyesidir, geriye kalanlar okutman,
uzman, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi vesairdir ve bu 22 000 öğretim
üyesi rakamının içerisinde de, aslan payını, yardımcı doçentler oluşturuyor; 9
000 yardımcı doçent vardır. Aslında, yardımcı doçentler, doktor asistanlardır. YÖK
kurulduğu zaman, Sayın İhsan Doğramacı, Türkiye'deki üniversite öğretim üyesi
ihtiyacını karşılamak üzere "yardımcı doçentlik" diye bir şey ihdas
etti ve bunun dünyada karşılığı yoktur; dünya üniversitelerinde, yardımcı
doçentlik, aslında, öğretim üyeliğinden sayılmıyor; ama, bizim ülkemizde, biz
"öğretim üyesi ihtiyacını giderdik" diyebilmek için, biz kâğıt
üzerinde birbirimizi kandırmaktan hoşlanıyoruz. Türkiye'de öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısına
baktığımız zaman da, yükseköğretimimizin çok kötü durumda olduğunu görüyoruz. Bizde önlisansta şu anda öğretim
üyesi başına düşen öğrenci sayısı 45, lisansta 32'dir; ama, bu, bir Türkiye
ortalamasıdır. Türkiye'deki öğretim üyelerinin, yüzde itibariyle, yüzde
75'inden fazlası Ankara, İstanbul ve İzmir'de toplanmıştır; ama, taşrada
öğretim üyesi sıkıntısı çekilmektedir. Ankara Üniversitesinde 8 profesörün üstlendiği
görevi, fonksiyonu, taşra üniversitelerinde bir yardımcı doçentle götürmek
zorunda kalıyor üniversiteler. Bu, büyük bir adaletsizliktir; bir yığılma
vardır. Bugün Ankara'da bazı fakültelerde öğretim üyelerinin vereceği ders yoktur;
ama, o öğretim üyesi oradadır, onun, o yetişmiş insanın o kapasitesi atıl
olarak orada tutulmaktadır. Bu manada Yüksek Öğretim Kurulunun yeni bir uygulama
getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle, öğretim üyesi yükseltmelerinde
doçent olacakları zaman, profesör olacakları zaman mutlaka bu taşra
üniversitelerinde belli bir süre çalışmalarının temin edilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Aksi takdirde, taşra
üniversitelerine öğretim üyesi bulma imkânından mahrum olacağız. Şimdi, Türkiye ortalaması önlisansta 45, lisans
eğitiminde 32'dir; ama, bakın, bazı bölümlerde veya bazı üniversitelerde bu
oranlar korkunç düzeydedir. Mesela, sınıf öğretmenliği branşında, öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısı 416'dır, yani, Afrika ülkelerinde bile böyle bir
durumla karşılaşmazsınız. Osman Gazi Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayısı 349, Süleyman Demirel Üniversitesinde 326, Kocaeli'nde 285,
Celal Bayar Üniversitesinde 226 ve bu şekilde gidiyor. Gelişmiş dünya üniversitelerine baktığınız zaman ise,
bir öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı 6 ile 20 arasında değişiyor.
Dolayısıyla, biz, eğer, yükseköğretimimizi dünya standartlarına ulaştırmak
istiyorsak, gerçek manada üniversiteler kurmak istiyorsak, evvelemirde,
öncelikle, öğretim üyesi yetiştirmemiz lazım ve öğretim üyeliği mesleğini cazip
hale getirmemiz lazım; aksi takdirde, 2005 yılında ekstradan 20 000 öğretim
üyesine ihtiyaç duyduğumuzu belirtmek istiyorum ve bunu bulamayacağımızı ifade
etmek istiyorum. Bugün, bir üniversite profesörünün maaşı 500 dolar
düzeyindedir. 500 dolara, bir üniversite profesörünün, araştırma yapmasını,
üniversitesine, öğrencilerine, ülkesine faydalı olmasını bekleyemezsiniz
değerli arkadaşlarım. Bakınız, bu Meclis, değerli hükümete, bir yetki verdi;
efendim, üç ay mı, altı ay mı... Bir daha yetki istediniz, bir daha yetki
verildi. Aynı işe aynı ücret ve ücret dağılımındaki adaletsizliği giderecek bir
düzenleme yapacağız diye bu Meclisten yetki istedi sayın hükümet ve bu yetki
verildi. Aylardan beri hükümetten ses seda çıkmıyor. Üniversite öğretim üyeleri
seslerini yükseltince, rektörler, Sayın Başbakanın kapısına dayanınca; efendim,
durumunuzu iyileştireceğiz... Öte taraftan, hâkimler biraz sesini yükseltiyor;
biz, hâkimlerimizin durumunu düzelteceğiz; adalet önemlidir... Peki, hangisi
önemsizdir değerli arkadaşlarım, soruyorum size?! Maliyeciler çok mu
önemsizdir; memleketin gelirlerini onlar topluyorlar, onlar dağıtıyorlar,
düzenliyorlar. Öğretmenlik, Millî Eğitimdeki öğretmenlerimiz önemsiz midir?!
Polis, asker önemsiz midir "canımı ortaya koydum" diyor. Hekim
önemsiz midir "22 yılda uzman olabiliyorum" diyor. Şimdi, kim sesini yükseltirse, kim kapınıza dayanırsa,
eğer, siz, onun ücretlerini artırıp da, diğerlerini unutacaksanız, bu
yaptığınız işe iş demezler. Mademki, bu Meclis yetki verdi, o zaman, sayın
hükümet otursun, bu ülkenin geliri, kaynakları neyse adil bir şekilde,
insanların kariyerine göre, temininde güçlük çekilen mesleklere göre siz kamu
çalışanlarının durumlarını düzeltsin. Aksi takdirde, bakınız, bu vakıf
üniversiteleri kurulduktan sonra kaliteli öğretim üyelerinin önemli bir kısmı
buraya transfer edildi. Bunun önüne geçebilmek için vakıf üniversiteleri gibi,
şimdi üniversite vakıfları diye bir şey var. Hatırlayacaksınız, İstanbul
Üniversitesinin eski Rektörlerinden Sayın Cemi Demiroğlu bir üniversite vakfı
kurmuştu ve o vakıf adına da Florence Nightingale Hastanesini kurdular. Bu
hastane, şu anda -biliyorsunuz bu basına intikal etti- Sayın Cemi Demiroğlu ile
oğlu arasında senindir benimdir, ben yetkiliyim sen yetkilisin kavgasına
dönüştü. Aslında devlet imkânlarıyla yapıldı, üniversite imkânlarıyla yapıldı
ama "vakfın bugünkü yöneticileri biziz" diye bu insanlar o
üniversitenin âdeta sahipleri ilan ettiler kendilerini. Şimdi, üniversitelerimiz bu öğretim üyesi ihtiyaçlarını
giderebilmek veya kaliteli öğretim üyelerini tutabilmek için döner sermayelere
yükleniyorlar, üniversite vakıfları kuruyorlar. Bugün, Hacettepe Üniversitesine
giden bir hasta eğer doçente, profesöre muayene olmak istiyorsa, dışarıdaki bir
doktora ödediğinden belki fazla bir muayene ücreti ödemek durumunda kalıyor.
Sıradan gelen bir vatandaş da oradaki intörnlere veyahut da oradaki yeni
asistanlara muayene olmak durumunda kalıyor. Biz bunu bir masterplan düzeyinde
ele almak ve üniversitelerimizin durumunu düzeltmek durumundayız. Değerli arkadaşlar, ülkemizde yükseköğretim çağında
olan, üniversite kapısına dayanmış olan milyonlarca gencimiz, delikanlımız var.
Biz bunları kandırmak için "size yükseköğretim imkânı temin ediyoruz"
diye çoğunlukla açıköğretim okullarına yönlendiriyoruz. Aslında açıköğretim,
dünyanın gelişmiş ülkelerinde değil, gelişmemiş ülkelerinde yaygın olan bir
uygulamadır. Bakınız, açıköğretim uygulaması olan ülkelerden birkaç örnek
veriyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, 2 dakika içinde toparlayın
efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Mesela, Ürdün'de
açıköğretimin yükseköğretimdeki payı yüzde 39'dur; Tayland'da yüzde 37,4'tür;
Sri Lanka'da yüzde 32,3'tür; Arnavutluk'ta yüzde 31,2'dir; Türkiye'de de,
açıköğretimin Türk yükseköğretimi içerisindeki payı yüzde 34,4'tür.
Dolayısıyla, bakınız, Türkiye, bu anlamda, Arnavutluk, Sri Lanka, Tayland,
Ürdün grubunda yer alan bir ülkedir. Biz, öğretim üyesi sayısını artırarak, üniversitelerin
imkânlarını artırarak, daha ortaöğretimde öğrencilerimizi yönlendirerek...
Belki, bu kadar milyonlarca üniversite öğrencisinin üniversite kapılarına
gelmiş dayanmış olması, zaten ortaöğretimdeki yönlendirmenin sakatlığından
kaynaklanıyor, gerekli rehberliğin verilmemesinden kaynaklanıyor. Yükseköğretim
çağına gelmiş gençlerimizi, özellikle meslek edinmeleri açısından, yönlendirmek
durumundayız. Yükseköğretimimiz, bu haliyle, bizi, çağdaş dünya ülkeleri
düzeyine çıkaracak ve oralara götürecek konumda değildir. Bu konuda dile getirmek istediğimiz başka görüşler var;
maddeler üzerinde bu görüşlerimizi takdim edeceğiz. Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok. Şahsı adına Sayın Aslan Polat?.. Yok. Sayın Lütfi Yalman?.. Yok. Sayın Mükerrem Levent?.. Yok. Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in kanun teklifiyle ilgili
olarak, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bir defa, bu kanunun
incelemesine baktığımızda, hükümetimiz başlangıçta bir kanun teklif ediyor;
hükümetin yaptığı kanun teklifinde deniliyor ki "2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun ek 18 inci maddesinin yedinci fıkrasının (c) bendi ile sekizinci
fıkrasında geçen 'yukarıda belirtilen esaslara göre' ibaresi yürürlükten
kaldırılmıştır." Koskoca 36 bakanın, tasarı olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderdiği tasarıda istenen bu. Hükümetimiz o kadar çok büyük
şeylerle uğraşıyor ki, yani, maazallah, bu hükümetle nerelere gideceğimizi
şimdi tahmin etmemiz mümkün değil; çünkü, çok ciddî şeylerle uğraşıyor!
Halbuki, şu ibare, başka bir kanun tasarısında, pekâlâ, telafi edilebilirdi.
Sonra, onun yanında, Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Necdet Tekin'in teklifi
var. Bu da, Yükseköğretim kurumlarındaki normal öğretimde en çok 20 saate
kadar, ikinci öğretimde de en çok 10
saate kadar ek ders ücreti verilmesi konusunda bir tekliftir. Şimdi, komisyonlarımız bu iki teklifi almış, bir tarafa
koymuş; alt komisyon olarak, hiç teklifle, tasarıyla ilgisi olmayan yeni yeni
birtakım maddeler getirilmiş. Değerli milletvekilleri, bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usulüne aykırı bir çalışma usulüdür. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kendisinin çalışma usulünü düzenleyen bir tüzüğü var. Tüzüğün 35
inci maddesinde der ki, komisyonlar kendiliğinden kanun teklif etmezler.
Kendilerine havale edilen kanun tasarı ve tekliflerini ya aynen ya değiştirerek
kabul ederler. Şimdi, öyle olmuş ki, burada, komisyonumuz bir alt komisyon
kurmuş, ondan sonra, kendiliğinden, yeni yeni maddeler üretmiş. İşte, devlet
bütçesinin nasıl başı sonu belli olmadığı, nasıl katrilyonlarca lira açık
verdiği buradan çıkıyor. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin,
evvela, Anayasaya uygun hareket etmesi lazım. Bir kanun tasarı veya teklifine gider artırıcı yönden
bir eklenti yaptığınız zaman, cari ve gelecek yılların bütçelerinde gider
artırıcı nitelikte bir ilave yaptığınız zaman, bunun dayandığı gelir
unsurlarının da belirtilmesi lazım; bu, Anayasanın amir hükmüdür; ama, tabiî,
iktidarımızın ve iktidar partisi milletvekillerimizin kanundan, tüzükten,
anayasadan haberleri yok; istedikleri gibi, yaparız, biz, her şeyi yaparız
diyorlar; yapmaya devam ediyorlar; ama, memleketi de felakete götürdüler.
Bunlar ciddî şeylerdir. Memlekette yasa yapma önemli bir tekniktir. Bunlara
riayet etmezseniz, işte, bütçenizi toparlayamazsınız, bütçede denkliği
sağlayamazsınız. Yılbaşında 47 katrilyon liralık bir bütçe getirdiniz, daha
beşinci ayda 30 katrilyonluk yeni bir bütçe getirdiniz, 79 katrilyonluk bütçe;
yani, böyle samimiyetsiz, olayları bilmeyen, sorumluluk duygusu duymayan,
anlayış ve davranışlarla ne bir memleket yönetilir ne bir parlamento yönetilir
ne de bir parlamentoda görev yapılır değerli milletvekilleri. Şimdi, ülkemizde kamu görevlileri çok ciddi bir sıkıntı
içinde; üniversite hocaları yürüyor. Şimdi, mademki bu kanun teklifinde,
üniversite hocalarının ders ücretlerinin artırılması konusunda bir teklif
gelmiştir; hükümet, Sayın Başbakan da, öğretim üyelerinin yürüyüşü üzerine
"ben sizin durumunuzu düzelteceğim" diye söz verdi; bu kanunla
düzeltseydi. Ayrıca da, hükümetimize yetki vermek için Meclisimizin
çıkardığı iki tane yetki kanun var. Yani kamu personelinin durumun
iyileştirilmesi konusunda çıkarılmış iki tane yetki kanunu var. Birinci yetki
kanununun süresi doldu, tek bir kanun hükmünde kararname çıkarmadılar. İkinci
yetki kanununun da süresi dolmak üzere, yine hiçbir şey çıkarmadılar. Şimdi, bu
hükümet herhalde bu Meclisle alay ediyor. Bakın sayın milletvekilleri, alay ediyor; yani alay
etmese, bakın, bir yetki kanunu geliyor, burada saatlerce bunun üzerinde
tartışılıyor, bu yetkiyi verelim mi vermeyelim mi diye bu kadar tartışılıyor,
hükümetimiz yetkiyi alıyor, ondan sonra bir şey yapmıyor. Başka yerde olsa,
böyle bir hükümeti -inanmanızı isterim- bir gün o kürsüde oturtmazlar; çünkü,
hükümet etmek ciddî bir iştir; yani yetkiyi alıyorsun, yetkiyi kullanmıyorsun,
bir daha veriliyor kullanmıyorsun; ama yetkisini kullanması lazım. Bugün
öğretmen aç, polis aç, öğretim görevlisi aç, nüfus memurları, devletin çeşitli
kademelerinde çalışan bürokratlar, adliyede çalışan, şurada çalışan hepsi aç
insanlar; yani 200 - 250 milyon lirayla öğretmenlik yapılır mı? 250 - 300
milyon lirayla, 24 saat görev yapmak suretiyle polislik yapılır mı değerli
milletvekilleri? Bu insanların durumunu düzeltmek için imkânlarınız müsait
değil mi, fazlasıyla var; ama, devlette tabiî soygunculuk alıp yürüyünce,
soyguncular, devletin bütün kaynaklarını kendi yandaşlarına aktarıyorlar, ondan
sonra da tabiî ki, orada bu devlete, bu millete hizmet eden emektar
insanlarımıza verilecek kaynak bulamıyoruz. Böyle bir anlayışla hükümet etmek
ve ülkeyi selamete çıkarmak mümkün değil. Biraz önce de grup önerileri üzerinde konuştuk. Meclis
Başkanlığı da, iktidar grubunun bu keyfîliğine alet oluyor; yani, daha Gelen
Kâğıtlarda olmayan bir kanun tasarısı buraya getiriliyor ve gündeme alınıyor.
Meclis Başkanlığı, ciddî, tarafsız bir kurumdur. Meclis Başkanlığının, hiç
olmazsa, gruplardan gelen keyfî, yasadışı, Anayasa dışı istem ve uygulamalara
dur demesi lazım; ama, hiç kimse kendisini sorumluluk mevkiinde görmüyor,
herkesin kendisinden haberi yok, herkes bir vurdumduymazlık içinde, böyle bir
keşmekeşlik içinde memleketi bakalım nereye götüreceğiz! Gerçekten, çok büyük ıstırap, üzüntü ve acı çekiyorum;
yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan beri bu kadar kötü
yönetilmemişti, ülke bu kadar sıkıntıda değildi, ülkenin kaynakları bu kadar
yağma edilmemişti, ülkede hırsızlıkların, soygunculukların üstü bu kadar
örtülmemişti; ama, ne yazık ki, Meclisimiz, bugün, bu konuda hiçbir ciddî
tedbir almamaktadır. Getirilen bu kanun tasarısının komisyonlarda uğradığı
değişiklik, bana göre İçtüzüğe aykırıdır, Anayasanın temel ilkesine aykırıdır.
Bence, bu tasarının maddelerine geçilmeden reddedilmesi gerekir. Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde,
bir kanun tasarı ve teklifinin nasıl bir prosedüre tabi olduğu belirtilmiş.
Eğer bir kanun hükümet tarafından teklif ediliyorsa, hükümet müşterek bir
sorumluluk duygusu içindedir; yani, Başbakan, bakanlar imzalayacak, bu bir
hükümet politikasıdır. Bir kanun, hükümetin müşterek politikası çerçevesinde
Bakanlar Kurulundan geçmeden komisyondan çıkıp da, herhangi güçlü bir
milletvekilinin yahut da güçlü bir patron grubunun belli bir komisyondaki
ağırlığından yararlanarak, devletin ve milletin imkânları orada birtakım
insanlara kanalize edilirse, o memlekette ciddî bir yönetim ve ciddî bir
komisyon işleyişi anlayışı olur mu; olmaz. Bunlar hiçbir yerde olmaz.
Demokrasinin gerekleri tekemmül etmiş, sorumluluk duygusu tekemmül etmiş
ülkelerde, bunların hepsi birer suç, hepsi bir soruşturmayı gerektiren şeyler;
ama, bizde, suç ve suçluluk duygusu belirli çevrelerce hâlâ ne olduğu
anlaşılmamış, sorumluluk duygusunun da ne olduğu anlaşılmamıştır. Bir hükmi
karakuşî fıkrası var -zamanım yetmediği için anlatmak istemiyorum- memleket,
böyle hükmî karakuşî ile yönetilmeye çalışılıyor; ama, maalesef, bu hükümetin
uygulamaları hükmi karakuşî gibi bir şey. Yani, ne yasayı dinliyorlar ne
Anayasayı dinliyorlar. Herkes, kendi menfaatını haklı gösterecek birtakım
mantık kuralları içinde, kendi menfaatına göre bir mantık kuruyor, olayları ona
göre çözümlüyor. Halbuki, burada Anayasa var, yasalar var, hukukun temel
ilkeleri var; bunları, bunlara göre uygulamamız lazım. Bence, bu hükümet, eğer, hakikaten bu memlekette bir
şeyler yapmak istiyorsa, en seri şekilde, polisiyle, öğretmeniyle, küçük
dereceli memuruyla mesela hâkimiyle, savcısıyla, hepsinin ekonomik durumunu
düzeltmek zorundadır. Gerçi, müsteşar seviyesindeki, genel müdür seviyesindeki
veyahut da birçok yerdeki yüksek seviyede bulunan bürokratlar, on yerden maaş
alırlar; yönetim kurulu üyeliklerinden alırlar, daha başka birçok imkânları
var; ama, öteki kamu görevlileri gerçekten çok zor durumdadır. Bu hükümetin,
her şeyden önce, bu insanların ekonomik durumunu düzeltecek tedbirler alması
lazımdır. Bu arada, bizim gece saat 12.00'lere kadar çalışıp da
çıkaracağımız kanunların temel amacı, ülkenin ekonomisini düzeltmek olmalıdır,
yoksa, birtakım güç odaklarına avantajlar, sömürü imkânları yaratmak
olmamalıdır. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. III. - Y O K L A M A (DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını
istiyoruz. BAŞKAN - Sayın Çelik, siz Divan üyesisiniz, şu anda da
Divanda bulunmanız gerekiyor, buraya gelir misiniz. KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Geleyim Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan
tasarının tümünün oylanmasına geçilirken, Doğru Yol Partisi Grubundan 21
arkadaşımız yoklama isteğinde bulundu. Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımın isimlerini
okuyorum: Sayın Gönül, Sayın Akın, Sayın Genç, Sayın Bedük, Sayın Dönen, Sayın
Akçalı, Sayın Töre, Sayın Konukoğlu, Sayın Ertugay, Sayın Çetinkaya, Sayın
Bozkurt, Sayın Gültepe, Sayın Kozakçıoğlu, Sayın Özalp, Sayın Dağlı, Sayın
Attila, Sayın Örs, Sayın Atik, Sayın Yavuz, Sayın Çevik, Sayın Gözlükaya. Şimdi, yoklama istemini yerine getireceğim. Yoklama için 10 dakikalık süre vereceğim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu da yeni âdet oldu Sayın
Başkan!.. Bir hakkın suiistimalini kanun himaye eder mi Sayın Başkan?! Yarım
saat süre versen daha iyi; yarım saat süre ver canım!.. Siz, yoklamadan ne kastediliyor efendim; yoklama ne
demek?.. BAŞKAN - Ne demek, Sayın Güven?!. TURHAN GÜVEN - Sabaha kadar süre verin daha iyi!.. Olur
mu böyle şey?! BAŞKAN - 2 dakikada keserim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu Meclis, bugüne kadar, bu kadar
berbat bir yönetim görmedi; bu kadar hukukdışı bir yönetim de görmedi. KAMER GENÇ (Tunceli) - Süreyi uçak saatlerine göre
ayarlayın da, İstanbul'dakiler de gelsin bari! BAŞKAN - Yoklamayı başlatıyorum: (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 7. -
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/797, 2/760) (S. Sayısı : 679)
(Devam) BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KANUNU İLE YÜKSEKÖĞRETİM PERSONEL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
TASARISI MADDE 1. - 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 48 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Ders kitapları ve eğitim-öğretim araçlarının
basılıp çoğaltılması Madde 48. - Üniversitelerde ders kitapları, bilgisayar
ve elektronik ortamlarda hazırlanan eğitim-öğretim ve uzaktan öğretim
ilkelerine göre oluşturulan her türlü materyal ilgili üniversite veya
Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanır veya hazırlattırılır ve öğrencilere
uygun bedelle satılır. Ders aracı olarak kullanılan kitap ve her türlü
materyali öğretim elemanları kendi hesaplarına bastıramaz ve çoğaltamazlar,
bunlar ilgili üniversite tarafından basılır, bastırılır veya çoğaltılır. Ancak,
başvurdukları eğitim-öğretim yılı içinde bastırılamayacağı, kurumun yönetim
kurulunca yazılı olarak bildirilen kitapları kendilerinin bastırma hakları
saklıdır. Ders kitapları, bilgisayar ve elektronik ortamlarda
hazırlanan eğitim-öğretim ve uzaktan öğretim ilkelerine göre oluşturulan her
türlü materyalle ilgili olarak uygulanacak esaslar ve ödenecek telif hakları
Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulunca
belirlenir." BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) Süre 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 679 sıra sayılı kanun tasarı ve teklifi üzerinde,
Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce tümü üzerinde görüşlerini ifade Sayın Çelik
arkadaşımız da kanunla ilgili şu noktanın altını özellikle çizdi: Bu yasa
tasarısı ve teklif, birbiriyle ilgisi çok fazla olmayan değişik konuları bir
arada bir kanuna toplamış, derç etmiş oluyor. Vakıf üniversitelerine yapılan
devlet yardımının kısıtlanmasından üniversitelerde kitapların basılması
konusundaki düzenlemeye ve yine, yöneticilerin tazminatlarıyla ilgili yeni
esasların getirilmesine kadar bazı hususları bir araya getirmiş oluyor; ancak,
şu anda, Türkiye'de, yükseköğretimin o kadar ciddî sorunları vardır ki,
toplumun, Türk yükseköğretiminin yeniden, akademik açıdan, malî açıdan, idarî
açıdan ele alınmasına o kadar büyük bir ihtiyacı vardır ki, böyle bir ihtiyaç
karşısında, bu tip küçük düzenlemelerle ciddî bir adım atıldığı veya atılacağı
kanaatinde değiliz. Değerli arkadaşlar, bugün, ülkelerin gelişmişlik
düzeyleri, sadece ekonomideki ve diğer alanlardaki kalkınma seviyeleriyle
değil, eğitilmiş nüfuslarıyla, yükseköğretime ayırdıkları payla ve
yükseköğretim kurumlarının bilimsel ve eğitim öğretim düzeyleriyle
ölçülmektedir. Maalesef, Türkiye, bilimsel araştırmaya, gelişmiş ülkelerle
mukayese edilemeyecek derecede çok düşük bir pay ayırmaktadır ve son
sıralardadır. Aşağı yukarı, gelişmiş ülkeler, gayri safî hâsılanın yüzde
2,5-3'ünü eğitim ve araştırmaya ayırdıkları halde, Türkiye'de bu oran bunun
onda 1'i kadar bile değildir, 0,25 civarındadır. Bu bakımdan, hele hele 15
milyon okuma çağında ve 1,5 milyon yükseköğretim öğrencisi olan Türkiye için,
yükseköğretimin sorunları çok daha büyük önem arz etmektedir. Değerli arkadaşlarım, vakıf üniversiteleri, ülkemizde
son zamanlarda sayıları artmıştır. Biz, vakıf üniversitelerine karşı değiliz;
elbette, Türk yükseköğretimine önemli hizmetler yapmaktadırlar; ancak, bugün,
devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri mukayese edildiği takdirde,
devlet üniversitelerinde izlenen politikalar itibariyle, çok büyük bir kayıp ve
vakıf üniversitelerine doğru, devlet üniversitelerini ayakta tutan öğretim
üyelerinin kaçışı söz konusudur. Değerli arkadaşlarım da ifade ettiler; bugün,
üniversitelerde bilim adamlarımızın, öğretim üyelerimizin ücret düzeyleri son
derece düşüktür. Elbette, toplumun bütün kesimleri ekonomik sıkıntıların ağır
faturasını ödemektedir; ama, bugün, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim
üyelerimizin ekonomik problemleri had safhadadır. Bunun çözümü konusunda,
hükümetin, bu tip palyatif, küçük yasaları getirmek yerine, yükseköğretimi bir
bütün olarak ele alan ve YÖK yönetim anlayışını da sorgulayarak, bugünkü
sistemi yeniden düzenleyen bir yasa tasarısıyla birlikte, bu ayın sonuna kadar
dolacak olan kanun hükmünde kararname yetkisini, daha öncekinde olduğu gibi,
geçirmeden, tez elden, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarımızın
ücretlerinin iyileştirilmesi ve çağın şartlarına uydurulması gerekmektedir.
Hepinizin çok iyi bildiği gibi, yükseköğretimde çalışan profesörlerimizin
maaşları, bundan üç beş yıl öncesiyle mukayese edildiği takdirde, 4 misli
azalmıştır. 500 dolar civarına düşmüş olan bir profesör maaşıyla, onların,
yükseköğretim kurumlarında hizmet etmeleri fiilen imkânsız hale gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu yükseköğretim konusunu şu anda
Mecliste görüşürken, önemli bir konuyu görüşürken, inanın, çok ciddî bir şevk
ve heyecan duyamıyoruz maalesef; çünkü, zaten çok önemli konular da gelse, iktidar partileri, kanunlar üzerinde görüşmüyorlar, görüşlerini belirtmiyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Yine, anamuhalefet partisinin
kapatılmış olması ve Meclisi terk etmiş olması, Doğru Yol Partisinin de bu
kanun tasarıları üzerinde Meclise duyduğu saygıdan dolayı görüşlerini ifade
etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde birtakım yasaların görüşüldüğü
konusunda, maalesef, kamuoyunda, asla, gayri ciddî bir izlenime engel
olamamaktadır. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, önceden
planlanmış, programlanmış, noktası virgülüne kadar hesaplanmış birtakım
yasaların sadece tasdik edildiği bir merci olmaktan öteye gidememektedir. Bu
arızalı demokrasinin, bu arızalı Meclis sisteminin çalışmasını, Yüce Kuruldan,
Sayın Başkanlık Divanından ve özellikle iktidar partilerinden istirham
ediyoruz. Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Zaman zaman, bu
Yüce Meclisten çıkan kanunların uygulaması da en az kanunların çıkarılması
kadar büyük önem arz etmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen, bir
cümleyle toparlıyorum. Daha önce çıkarmış olduğumuz... BAŞKAN - Sayın Ertugay, süreyi uzatmıyorum
biliyorsunuz. Bir dakika uzattım... ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Bir cümleyle... BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açmıyorum... ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - 2 nci madde üzerinde
görüşmeyeceğim. BAŞKAN - Efendim, isterseniz görüşün; o süre sizin
hakkınız. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, zaten
konuşan yok; bir dakika izin verin, konuşsun arkadaş. BAŞKAN - Efendim, süreyi uzatmıyorum... ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - 1 dakika müsaade edin
efendim... BAŞKAN - Efendim, bunu yapmayın, lütfen... Konuşmanıza
2 nci madde üzerinde devam edersiniz Sayın Ertugay. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Peki efendim. Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ertugay. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, gelen kâğıtlarda
olmayan şeyi oyluyorsunuz burada da, niye İçtüzüğe uymuyorsunuz?! BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin
(a) fıkrasının dördüncü bendindeki "her türlü tazminat toplamının"
ibaresi "her türlü tazminat (makam ve temsil tazminatı hariç)
toplamının" şeklinde, "%
50'sini geçemez" ibaresi "%
80'ini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım,
doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve acil
serviste çalışan sağlık personeli için % 80 oranı, ayrıca % 50'sine kadar
artırılabilir." şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının geneli üzerindeki konuşmamda, bizim,
genellikle, üniversitelerimizde kemiyet meselesine; yani, nicelik meselesine
önem verdiğimizi, keyfiyeti; yani, niteliği gözardı ettiğimizi söylemiştim.
Bugün, esas amacı, varlık sebebi, üniversitelerdeki bilimsel kaliteyi
yükseltmek, standartlar belirlemek, denetimi sağlamak, üniversiteler arasında
koordinasyonu sağlamak olan Yüksek Öğretim Kurulu, bu yönde ciddî bir faaliyet
içerisinde bulunması gerekirken, başka şeylerle uğraşıyor. Bakınız, fen bilimleri atıf endeksine göre,
üniversitelerimizde yapılan yayımlar, yapılan araştırmalar göz önünde
bulundurulduğu zaman, Türkiye, 25 inci sıradadır; ancak, bunu, nüfusa göre
oranladığınız zaman, Türkiye, 51 inci sıradadır. Türkiye, böyle bir konumu hak etmiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, bizim, şunu sorgulamamız lazım. Biraz önce, rahmetli Sayın Mümtaz
Turhan'dan örnek verdim. Biz, birinci sınıf insanlar yetiştirmek zorundayız,
birinci sınıf bilim adamları yetiştirmek zorundayız. Biz ne üretiyoruz
allahaşkına? Bizim yaptığımız en önemli şey... Biz, diyoruz ki, Avrupalılar
üretmiş -bakın, son zamanlarda bir de bir gayretkeşlik türedi- Avrupalı
telefonu icat etmiş, faksı icat etmiş -burada bazı arkadaşlarım üzerlerine
almasınlar- biz, faksın adını "belgegeçer" yapıyoruz, zannediyoruz
ki, bir şey yaptık. Bakınız, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin kapısında
"Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yerleşkesi" yazıyor. Bir de, bundan
sonra belki Meclisin gündemine gelecek olan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin
Kıbrıs'ta bir kampus kurmasıyla ilgili bir yasa tasarısı var, orada da, ısrarla
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kıbrıs Kampusundan söz ediliyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, teferruatta boğulan
bir milletiz. Bakınız, "üniversite" kelime olarak aslı itibariyle
Türkçe değil, "fakülte" Türkçe değil, "rektör" Türkçe
değil, "profesör" değil, "doçent" değil, "doktor"
değil, "amfi" değil; ama, efendim, biz "kampus" kelimesini
"yerleşke" yaptık mı her şeyi hallediyoruz. Biz, böyle lüzumsuz
şeylerle, kabuklarla, boya badanayla uğraşıyoruz. İşin özüne inmemiz lazım. Biz
ne üretiyoruz dünyada; bunun hesabını yapalım. Bakınız, Anayasa Mahkemesi parti kapatmakla meşgul,
Türkiye, âdeta, kapatılan siyasî partiler mezarlığına dönüştü. Neyse ki,
Türkiye'de hâlâ hukuk var, ağır aksak da olsa, eksik de olsa hukuk var.
Neredeyse, Yüksek Öğretim Kurulu, keyfî bir şekilde, bir vakıf üniversitesini
de kapatıyordu, o da kale direğinden döndü. Fatih Üniversitesine yapılan
muamele ortadadır. Şimdi, bu vakıf üniversitelerine yapılacak yardımı,
YÖK'ün merhametine bu Meclis terk etmemelidir değerli arkadaşlar. Siz biliyor
musunuz ki, sizin çıkardığınız kanunları Yüksek Öğretim Kurulu uygulamıyor.
Yüksek Öğretim Kurulu "kanun benim" diyor, "devlet benim"
diyor, "otorite benim" diyor. Bunun en tipik örneğini size
söyleyeyim; bakınız, 4584 sayılı Yasayı bu Meclis kabul etti, 22.6.2000
tarihinde bu kanun çıktı; öğrenci affıyla ilgiliydi. Burada, yardımcı doçentlerle
ilgili bir hüküm vardı ve bakın, çok açık bir hüküm. Sayın Andican, komisyon
görüşmeleri esnasında oradaydı, çok iyi hatırlayacaklar. Türkiye'de şöyle bir komedi var: Bakınız, bir yardımcı
doçent, 12 yıl boyunca üniversitesinde yardımcı doçent olarak çalıştıktan
sonra, eğer doçent olamazsa, öğretim görevliliğine, tenzili rütbeyle
indiriliyor. Bakın, uygulamadaki komiklik şurada: Diyelim ki, siz, Kafkas
Üniversitesindesiniz veya Harran Üniversitesindesiniz; 12 yıl yardımcı
doçentlik yaptıktan sonra, eğer yükselmezseniz, diyelim ki, Boğaziçi
Üniversitesine gittiniz, Boğaziçi Üniversitesinde, yardımcı doçent olarak devam
edebilirsiniz; ama, kendi üniversitenizde kalsanız, öğretim görevliliğine
indiriliyorsunuz; böyle bir komedi olabilir mi?! Meclisimiz, özellikle,
akademisyen üyelerden oluşan komisyon bunu gördü ve bu değiştirildi. Bakınız,
çıkan kanun metnindeki hükmü aynen okuyorum -bu, bir hak değil, yeni bir
düzenlemedir- 4584 sayılı Kanunda aynen şöyle deniliyor: "Yardımcı
doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki
sınırlama kaldırılmıştır." Hüküm çok açık; Yüksek Öğretim Kurulu, bunu
uygulamak istemediği için, Danıştaydan görüş soruyor. Danıştay da, bu öğrenci
affındaki gibi, diyelim ki, üniversitesiyle ilişkisi kesilen öğrencilerde
olduğu gibi "iki ay içerisinde eğer müracaat ederse bu hakkı kazanır"
şeklinde bir yorum yapıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Anayasa
Mahkemesi dahil, yüksek mahkemelerin yorumları, yüksek mahkemelerin farklı
olarak ortaya koydukları görüşler, millet iradesinin yerine, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çıkardığı kanunların yerine geçemez. Bir yorum, kanunun önüne
geçemez. Yüksek Öğretim Kurulu, bu yoruma dayalı olarak, bu yardımcı doçentleri
mağdur etmeye devam ediyor. Tekrar söylüyorum; Yüksek Öğretim Kurulu, bu
Meclisin çıkardığı kanunlara itibar etmiyor ve uygulamamakta da ısrar ediyor.
Bundan dolayı, birçok insan mağdur olmuştur. Şikâyetler, âdeta, çığ gibi
artıyor; sizlere de, bu anlamda, bir yığın müracaat olduğundan eminim. Konuşmamın başında dedim ki, 12 Eylül, oligarşik
kurumlar doğurdu. İşte, bu oligarşik kurumların saltanatına son vermek, Yüce
Meclisin iradesindedir; ama, bu Meclis, bugünkü gösterdiği pasif tutumla, bu
iradeyi nedense ortaya koymuyor. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Madde üzerinde önerge yok. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 2 nci madde kabul
edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Yükseköğretim Kanununun ek 18 inci
maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir : "Ek Madde 18. - Vakıflar tarafından kurulmuş
yükseköğretim kurumlarının giderlerine katkıda bulunmak amacıyla; bütçede yer
alan ödenekle sınırlı olmak üzere, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunun
müracaatı, Yükseköğretim Kurulunun görüşü ve Millî Eğitim Bakanlığının teklifi
üzerine Maliye Bakanlığınca Devlet yardımı yapılır. Yapılacak Devlet Yardımı :Devlet yükseköğretim
kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci
sayısına bölünmesiyle elde edilen tutarın, ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda
okuyan örgün öğrenci sayısıyla çarpılması sonucu bulunulacak miktarın yüzde
otuzunu geçemez. Ancak, bu miktarın üniversitelere dağıtımı; öğrenci seçme ve
yerleştirme sisteminde kullanılan sayısal (% 50), sözel (% 20) ve eşit
ağırlıklı (% 30) puan türlerinin parantez içinde gösterilen ağırlıklar
uygulanarak, üniversitenin toplam örgün öğrenci sayısına göre yapılır.
Yükseköğretim Kurulu bu oranları yarısına kadar yükseltmeye veya eksiltmeye
yetkilidir. En az iki yıl eğitim-öğretim yapmış olan vakıf üniversiteleri
Devlet yardımı almak amacı ile Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına müracaat
ederler. Vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımının
yapılabilmesi için bu kurumların; a) En az iki eğitim-öğretim yılını tamamlamış olması, b) Öğrencilerin en az yüzde on beşine eğitim-öğretim
masraflarını karşılayacak düzeyde tam burs vermesi, c) Öğrenci alınan her lisans programı için, öğretim
üyesi yetiştirmek amacıyla, vakıf üniversitelerince seçilecek Yükseköğretim
Kurulu tarafından yurt içinde veya yurt dışında belirlenen üniversitelere
yerleştirilen ve izlenen doktora öğrencilerine, kontenjanı 50'ye kadar olan
programlar için 1 öğrenciye, 50 ile 100 arasında olan programlar için 2
öğrenciye ve kontenjanı 100'den fazla olan programlar için 3 öğrenciye
eğitim-öğretim ve diğer masraflarını karşılayacak düzeyde burs vermesi veya
üniversitelerin bu doktora öğrencilerinin sayısı kadar, yurt dışında yerleşik
Türk uyruklu öğretim üyesini en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün
statüsünde çalıştırdığını Yükseköğretim Kuruluna belgelemesi, d) Üniversitelerin lisans düzeyindeki örgün öğretim
programlarında en az bir eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde
çalışan (kısmî statüde görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden
görevlendirme suretiyle çalışanlar hariç) öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısının, bu esasa göre hesaplanan tüm Devlet üniversitelerinin öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısının ortalamasına eşit veya daha az olması, e) Üniversitelerarası Kurulca görevlendirilen
komisyonca yapılacak değerlendirme sonucunda; bir önceki yıl sonu itibariyle
tespit edilen tanınmış bilimsel dergilerde, üniversitede en az bir
eğitim-öğretim yılı sözleşmeli tam gün statüsünde çalışan (kısmî statüde
görevli, ek ders veya diğer üniversitelerden görevlendirme suretiyle çalışanlar
hariç) öğretim üyesi başına düşen yayın sayısı bakımından, bu esasa göre
sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girecek durumda olması, f) Öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminde sayısal,
sözel ve eşit ağırlığa göre, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince o yıl
yerleştirilen örgün öğretim öğrencileri arasında ilk yüzde beşe giren öğrenci
almış olması ve üniversitenin örgün öğretim programlarına o yıl yerleştirilen
toplam öğrenci sayısı ile her bir puan türünün ikinci fıkrada belirtilen
göreceli önemini yansıtan ağırlıkları dikkate alınarak yapılan değerlendirmede,
bu esasa göre sıralanan tüm Devlet üniversitelerinin ilk yarısına girmesi, Şartlarından asgarî (a), (b), (c) ve (d) bentlerini
yerine getirmeleri gerekmektedir. Buna göre, ikinci fıkrada belirtilen
miktarın; - (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan
tüm şartları yerine getiren vakıf yükseköğretim kurumlarına tamamına kadar, - Asgarî şartlardan (a), (b), (c) ve (d) bentlerinin
yanısıra (e) veya (f) bentlerinden birini yerine getiren vakıf yükseköğretim
kurumlarına yüzde seksenine kadar, - Sadece asgarî şartları yerine getiren vakıf
yükseköğretim kurumlarına yüzde altmışına kadar, Devlet yardımı verilir. Asgarî şartları yerine
getiremeyen vakıf yükseköğretim kurumlarına Devlet yardımı yapılmaz. Bu maddede belirtilen azamî ve asgarî düzeyler arasında
yer alan vakıf yükseköğretim kurumlarına yapılacak yardım miktarı,
Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılacak değerlendirme esas alınmak suretiyle
Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarına
yapılacak yardım her yılın en geç Ekim ayı sonuna kadar iki eşit taksit halinde
ödenir. Yardım alan vakıf yükseköğretim kurumu her yıl Nisan
ayı sonuna kadar bir önceki yılın gelir ve giderlerini Maliye Bakanlığı, Millî
Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kuruluna göndermek zorundadır. Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili olarak vakıf
yükseköğretim kurumlarından her türlü belge ve bilgiyi istemeye ve gerektiğinde
merkez denetim elemanları vasıtasıyla denetim ve inceleme yaptırmaya Maliye
Bakanlığı yetkilidir." BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2547 sayılı Kanunun çıktığı 1981 yılından itibaren,
yükseköğretim mevzuatı müteaddit defalar değişikliğe uğramıştır ve ayrıca,
geldiğimiz nokta itibariyle de günümüz şartlarına cevap veremeyeceği,
veremediği gibi bir gerçekle de karşı karşıyayız. Bu bakımdan, biraz önce
söylediğim hususu özellikle tekrar ediyorum ve altını çiziyorum: Yükseköğretim
mevzuatının yeniden, çok kapsamlı bir şekilde ele alınması ve Yüce Meclisin,
Türk yükseköğretimini yeniden düzenleyen iyi bir çerçeveyi günümüz
ihtiyaçlarına göre ortaya koyması kaçınılmazdır. Değerli milletvekilleri, Türk yükseköğretiminin ciddî
sorunlarının olduğunu ifade ettim; hem nitelik olarak hem nicelik olarak ciddî
sorunlarımız vardır; sayısal sorunlarımız hepinizce malumdur. Her yıl, yükseköğretim
kapılarında milyonlarca öğrencimiz birikmekte ve ancak, bunların çok az bir
kısmını örgün öğretime alabilmekteyiz. Problemin bu yönünü hemen hepiniz
biliyorsunuz; ancak, nitelik olarak da ciddî sıkıntılarla karşı karşıya
olduğumuzu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Bugün, Türkiye'de, öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısı itibariyle çok kötü bir tablo vardır. Eğitim ve öğretimlerini ciddî
manada çağın şartlarına uydurmuş bütün gelişmiş ülkelerde, aşağı yukarı 15-16
öğrenciye bir öğretim üyesi düşerken, bu, Türkiye'de, ortalama 30-35
civarındadır. Bu bakımdan, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı Kanunun, başka
yükseköğretim sistemlerinde çok görülmeyen yeni bir uygulamayı, yardımcı
doçentlik müessesesini Türk yükseköğretiminin gündemine getirmesinin esas
sebebi, Türkiye'deki öğretim üyesi açığını bu şekilde, doktorasını yapmış olan
insanlara öğretim üyesi sıfatı vermek suretiyle -ki, doktora, bilimsel
kademelerde en önemli ve en temel basamaktır- bu problemi kısmen çözmekti;
çünkü, Türk yükseköğretiminde bir bütün olarak, hem toplamda ortalama olarak
öğretim üyesi başına öğrenci sayısı fazlalığı varken, aynı zamanda Türkiye
genelinde -Doğu Anadolu'da, batıda ve ülkenin birçok yöresinde- üniversiteler
arasında büyük uçurumlar vardır. Bir ülkenin bir yöresinde 1 yardımcı doçentle
eğitim-öğretim sürdürülürken, bir başka yörede, aynı anabilim dalında 8-10
profesör, aynı anabilim dalında verecek ders dahi bulamamaktadır. Bu bakımdan,
yardımcı doçentlik müessesesinin konulması tesadüfî değildir; Türkiye'nin
şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun ve gerekli bir düzenlemedir. Bunu gözönünde bulunduran Yüce Meclis, geçtiğimiz
günlerde çıkardığı 4584 sayılı Af Yasasında yardımcı doçentlerle ilgili olarak
süre sınırlamasını kaldırmak suretiyle yeni bir düzenleme yaptı. Biraz önce
konuşurken Sayın Başkan, son cümlemi söylememe müsaade etmemişti. Bu ülkede
yasaların çıkarılması önemli; ama, yasaların çıkarılmasından da önemli olan
yasaların uygulanmasıdır. Maalesef, bu konuda ciddî karmaşalar söz konusudur.
Bu yasanın tam olarak uygulanması konusunda, YÖK yönetiminin de, daha ciddî ve
titiz davranmasını ve Yüce Meclisten çıkan yasaya uymasını özellikle istirham
ediyorum. Bu, çok önemlidir; çünkü, ülkenin birçok yöresinde,
sadece bu öğretim üyeleri, öğretim görevlisi statüsüne getirilmek suretiyle,
akademik yönden değil; ama, ekonomik olarak cezalandırılmış olmaktadır. Bu
kanunun uygulanmasında zaman zaman birtakım keyfîlikler olmaktadır. Bunun
ortadan kaldırılması gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, bu tasarının, özellikle
üniversitelerle ilgili olarak ekonomik manada, ücretlerin iyileştirilmesi
konusunda herhangi bir maddeye ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim; çünkü,
hükümete verilen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi bu iş için
verilmiştir veya bu konuda ücret iyileştirilmesi yapılması gereken kesimlere
yönelik olarak verilmiştir. Sayın Başbakanın üniversite öğretim üyelerine
kamuoyunun önünde vermiş olduğu söz de vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Ertugay. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Üniversite öğretim üyeleri,
gerçekten bir iane değil, o kürsüde, otuz yıllık birikimlerinin karşılığı
olarak, ciddî olarak, insanca yaşayacakları bir standarda kavuşma noktasında,
hükümetin bu adaletsizliği kaldırma noktasında, ciddî bir adım atılmasını
beklemektedirler. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ertugay. SALİH ÇELEN (Antalya) - Karar yetersayısının aranılması
istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım; oylamayı
elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını da elbette ki arayacağım. Bu arada, vekaleten oy kullanacak sayın bakan varsa,
oyunu hangi bakana vekaleten kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan
oy pusulasını, aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica
ediyorum. Oylama için 3 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; 3 üncü madde kabul
edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Yüksek
Öğretim Personel Kanununun değişik 11 inci maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 11. - 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
36 ncı maddesine göre haftalık okutulması mecburî ders yükü saati dışında,
kısmî statüde bulunanlar dahil öğretim elemanlarına görev unvanlarına göre
aşağıda belirlenen mecburî ve isteğe bağlı dersler ve diğer faaliyetler için bu
ders ve faaliyetlerin haftalık ders programında yer alması ve fiilen yapılması
şartıyla normal öğretimde en çok 20 saate kadar, ikinci öğretimde ise en çok 10
saate kadar ek ders ücreti ödenir. Ders yüklerinin tamamlanmasında öncelikle
normal örgün öğretimde verilen ders ve faaliyetler dikkate alınır. Öğretim elemanlarının teorik derslerle yaptırdıkları
uygulama, yönettikleri tez, seminer ve doktora çalışmalarının ve ara sınavların
ne ölçüde ders yükünden sayılacağı, Yükseköğretim Kurulunca belirlenir. Ara
sınavlar için Yükseköğretim Kurulunca öğrenci sayısı gözönünde bulundurulmak
suretiyle tespit edilecek ders yükü beş saati, diğer faaliyetler için
belirlenecek ders yükü ise bir saati geçemez. Teorik dersler dışındaki
faaliyetlerin ders yükünün tamamlanmasından sonraki kısmı ek ders ücretinin
hesabında dikkate alınır. Ancak mecburî ders yükünün tamamlanmasında ve ek ders
ücretinin hesabında, teorik dersler dışındaki faaliyetlerin haftalık en fazla
10 saatlik kısmı dikkate alınır, kalan kısmı ise maaş karşılığı sayılır." BAŞKAN - 4 üncü maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Çelik. DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununda, vakıf üniversitelerinin denetimiyle ilgili çok ciddî bir maddeye
rastlamanız mümkün değildir. Türkiye'de 24 tane vakıf üniversitesi oldu; fakat,
bunlarla ilgili ciddî düzenlemelerden söz etmek mümkün değil, 2547 sayılı
Kanunda çok ciddî bir revizyon yapılması gerekiyor. Daha önce de belirttim; vakıf esprisi, zenginin,
mallarını fakir fukaraya tahsis etmesidir. Bugün, Türkiye'de gerçekten, diğer
üniversitelere parmak ısırtacak, çok güzel hizmetler veren, bizim de medarı
iftiharımız konumunda olan vakıf üniversiteleri vardır; ancak -bazı vakıf
üniversitelerini tenzih ediyorum- derme çatma bir araya getirilen, kâğıt
üzerinde formaliteleri bir araya getirilerek oluşturulan bazı vakıf
üniversitelerinin varlığından da haberdarız. Dolayısıyla, kıstasların çok iyi
oturtulması, üniversite açılması için gereken şartların çok iyi tespit edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz ve bu vakıf üniversiteleri daha çok bir hülle
anlayışıyla çalışıyor. Türkiye'de, özel üniversite açmak yasak olduğu için,
Anayasa hükmü olarak yasak olduğu için bu vakıf üniversiteleri kuruluyor. Bu
konuda çok ciddî yasal düzenlemelere gerek olduğunu düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, biz, genellikle, şu kadar zamanda
şu kadar yapalım; mesela, on yılda 50 tane üniversite açalım gibi bir anlayışa
sahibiz. Her ile bir üniversite açalım. Şu anda, Meclis Genel Kurulunda
görüşülmeyi bekleyen, sıra bekleyen, üniversite açılmasıyla ilgili aşağı yukarı
30 tane teklif vardır. Bunu hak eden vilayetlerimiz vardır; ancak, bizim
ülkemizde üniversite açılması, gerçekten, objektif kıstaslara, bilimsel
verilere göre yapılmıyor, popülist politikalarla yapılıyor. Dolayısıyla, biz,
bir yığın, işe yaramayan, öğretim kadrosu yerli yerinde olmayan, fizikî
yapılanmasını tamamlamayan, dokümantasyonu eksik, altyapı eksiklikleriyle dolu
olan üniversiteler açıyoruz. Bu kürsüden hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz:
Tabela asarak üniversite olmaz değerli arkadaşlarım. Herhangi bir yüksek
öğretim kurumunun üzerine filan üniversite yazmakla, o, üniversite olmaz.
Bedbaht bir adamın adını Mesut da koysanız, bu adam mesut olmaz, Bahtiyar da
koysanız, o, bahtiyar olmaz. İsim değişikliğiyle gerçek değiştirilmez. Siz,
ilçelerde açılan lalettayin (rastgele) meslek yüksekokullarının üzerine
istediğiniz kadar Harvard Üniversitesi yazın, onlar Harvard Üniversitesi olmaz.
Türkiye'de, bugün 400'ü aşan meslek yüksekokulu, gerçekten, böyle bir mantıkla
açılmıştır. Önce, derme çatma bir bina bulunuyor, ondan sonra, oraya bir müdür
veya bir dekan, üniversite ise rektör tayin ediliyor; gerisi arkasından gelir
diyoruz. Bu "göç yolda düzelir" mantığı göçebe kavimlerden kalma
ilkel bir mantıktır. Avrupalı, attığı her adımın hesabını kitabını yaparak yola
çıkar. Sekizinci Cumhurbaşkanımız bunu sık sık kullanırdı: "Göç yolda
düzelir." Efendim, önce, üniversiteyi bir kuralım, ondan sonrası gelir
mantığının doğru olmadığını düşünüyorum. Bakınız, bu ülkede, 25-30 bin ziraat mühendisi boştur
ve bir o kadar da veteriner hekim boştur. Hemen hemen bütün üniversitelerimizin
Fen-Edebiyat Fakültelerine bağlı olarak Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri
vardır; fakat, bunlar arttıkça, ziraat fakültelerinin sayısı arttıkça
Türkiye'de tarım diye bir şey kalmadı, veteriner fakültelerinin sayısı arttıkça
hayvan diye bir şey kalmadı, bunun üzerine bir de, Tarım Bakanımız Sayın Hüsnü
Yusuf Gökalp'in uygulamaları gelince, bunlar büsbütün yok oldu. Aynı şekilde,
Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri arttıkça, Türkiye'de Türkçe diye bir şey
kalmadı, Türkçeyi doğru kullanma diye bir olay kalmadı. Biz, 11 yıl boyunca
ilköğretimde, ortaöğretimde çocuklarımıza Türkçe öğretiyoruz, üniversiteye
geldiği zaman, kendi yükseköğretim kurumlarında mecburî Türkçe dersi alan bir
ülkede yaşıyoruz. Biz, öğrencilerimize üniversitede Türkçe öğretmeye
kalkışıyoruz. Böyle bir dalâlet olabilir mi?! Dünyanın hangi ülkesinde...
Şimdi, İngiltere'de ortaöğretimi bitirmiş bir öğrencinin, üniversiteye gelirken
yeniden İngilizce dersi alması, o toplum tarafından çok yadırganır. Onun için
yükseköğretim kurumlarını kurarken, bizim, mutlak surette, çok ciddî
fizibilitelere dayalı, ihtiyaçları göz önünde bulunduran, bilimsel verilere
dayalı hesaplar yapmamız gerekiyor. Eskiden, sayın bakanlar bir ilçeye, bir ile uğradıkları
zaman "sayın bakan, bize fabrika, organize sanayi bölgesi yapın"
denilirdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı) BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içerisinde toparlayın. Buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şu anda sayın bakanların yolu
ilçeye düştüğü zaman "sayın bakanım, bize de bir meslek yüksekokulu, bize
de bir fakülte, bize de bir üniversite" deniliyor. Burada çok söyledim, tekrar söyleyeyim, arkadaşlar,
hukuk kaidesi de der ki, "tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez." Yani, isim değiştirmekle gerçeği
değiştiremezsiniz. Namık Kemal der ki, "Simsiyah bir zenci hanımına
Gülbeyaz adı takmakla beyazlatamazsınız." Siz, bu şekilde adını üniversite koyarak, üniversite
oluşturamazsınız. Türkiye'deki yükseköğretim meflûc durumdadır. YÖK, Türk
yükseköğretimini katletmiştir; ama, bu Meclis de seyircidir; Hükümet de
"uyu uyu yat uyu" politikasına devam ediyor, fason üretime devam
ediyor. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önerge yok. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - Bu Kanunun; - 2 nci maddesi yayımını izleyen ay başında, - 3 üncü maddesiyle düzenlenen 2547 sayılı Kanunun ek
18 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi 1.1.2002 tarihinde, diğer
hükümleri 1.1.2001 tarihinde, - 4 üncü maddesi 1.9.2001 tarihinde, - Diğer maddeleri yayımı tarihinde, Yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Ellerimizi kaldırdık
artık... BAŞKAN - Hayır efendim... Söz isteği varmış;
arkadaşlarımız ikaz ettiler, gereğini yapalım. İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca söz istekleri vardır. Aleyhte, Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül?.. Yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hocam burada efendim. BAŞKAN - Mazbut yeriniz hep arka sıralarda Sayın Gül;
öne teşrif buyurmuşsunuz... Buyurun Sayın Gül. (MHP sıralarından alkışlar) 3 dakika içinde toparlayın efendim. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu söz konusu olunca, kendimi, konuşmamak
için bir hayli frenlemek istedim; ama, maalesef, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine gelip çıkarılan ilgili kanunlar, Yükseköğretim Kurulu
tarafından uygulanma bahtsızlığına uğruyor. Öğrenci affıyla ilgili yasa
çıkarılırken yardımcı doçentlerle ilgili bir düzenleme getirdik; bu yasa
teklifimizde, çıkarılan bu Yasada, yardımcı doçentlerin, oniki yılını
doldurmuşlarsa, ondan sonra süresiz olarak devam edebilecekleri hükmünü
getirmiştik; ancak, Yüksek Öğretim Kurulu, bir tamimle, bu konuda, iki ay
içerisinde başvurdukları takdirde gerekli işlemi yapacağını beyan ediyor veya
duyuruyor. Bu, son derece yanlış bir uygulamadır ve süratle bundan vazgeçilmesi
gerekir. Ayrıca, yardımcı doçentler, kusura bakmasınlar,
Mecliste de değerli arkadaşlarımız var. Belli yaşa başa gelmiş insanlar, 1 inci
dereceye kadar terfi edememekteler; yasayla bu hakları ellerinden alınmış.
Normal devlet dairesine giren bir yüksekokul mezunu, 1 inci derecenin 4 üncü
kademesine kadar terfi ettiği halde, maalesef, bu yardımcı doçent arkadaşlar,
binlerce eleman yetiştirdikleri halde, bu haktan mahrum edilmektedirler. Bir
lisan problemiyle, bu insanlar karşı karşıya bırakılmıştır. Birilerinin dediği
gibi "Oxford vardı da mı biz öğrenmedik?!" Dolayısıyla, bu insanlara
bu hizmeti sunmak için, Yüce Meclisin süratle bu konuyu çözmesi gerektiğine
inanıyorum. Bir başka konuya daha temas etmek istiyorum: Değerli
arkadaşlar, yine, bizim, burada çıkarmış olduğumuz bir yasayla, doktorada
yabancı dil puanı 50, doçentlikte 65 olması konusu getirildi. Maalesef, bu,
bugün, Yüksek Öğretim Kurulu tarafından uygulanmamaktadır. Yabancı dilde eğitim
yapan birçok üniversitemiz bunu uygulamamaktadır. ÜDS'den 65 ve daha yukarı
puan alan çocuklar, doktoraya, mastere kabul edilmemektedirler; böyle çifte
standart olmaz?! Gelin, hep birlikte, Yüksek Öğretim Kuruluyla ilgili yasayı
masaya yatıralım, enine boyuna konuşalım, en doğrusunu, en güzelini yapalım;
artık, insanların tahammül edecek sabırları kalmadı. Değerli arkadaşlar, kendilerini çok sevdiğim halde,
Sayın Bakanım mazur görsün beni, bir hususun da altını çizmek istiyorum: Bizim,
burada, Mecliste grubu bulunan tüm siyasî partilerimizin oybirliğiyle almış
olduğu bir karar vardı. O karar gereği, Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversiteleri
araştırma komisyonu kurulmuştu; doktora edasıyla hazırlanmış, 300 sayfayı aşan
bir rapor vardı; ama, maalesef, bu rapor, şu güne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine taşınmadı, taşıttırılmıyor. Değerli arkadaşlar, bu rapor, sadece üniversiteleri
irdeleyen, onları sıkıntıya sokan manzumeler dizisi olarak tertiplenmemişti,
üniversitelerimizin ufkunu açacak güzel tespitler, güzel yönlendirmeler de
vardı; dolayısıyla, üniversitelerimizle ilgili bu raporun süratle Meclisin
gündemine taşınıp, görüşülüp, gereğinin yapılması konusunda hassas olduğumuzu,
bir kere daha, altını çizerek, vurgulamak istiyorum. Dahasını söylüyorum, o
raporda yer alan birçok yolsuzluklar halen devam ediyor; buna, Türk Milletinin
tahammülü kalmamıştır. Lütfen, bu rapora sahip çıkalım, elbirliğiyle gereğini
yapalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Lehinde, Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun. Sayın Bozkurt, süreniz 3 dakika. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun bu yasa
tasarısıyla ilgili kurduğu altkomisyonda çalışan bir arkadaşınızım. Bu yasa tasarısı, esasta, vakıf üniversitelerinin de
devlet yardımı alabilmeleri için, adaletin sağlanması için çıkarılması gereken
bir yasa tasarısıdır. Biz, altkomisyonda çalışmalarımızı yaparken, şu anda,
18'e yakın eğitim ve öğretim görevi yapan vakıf üniversitelerinin
temsilcilerini çağırarak, bizatihi onların da görüşlerini alarak, yasa
hazırlığını tamamlamışızdır. Vakıf üniversitelerinin, doğrudan doğruya devletten
yardım alabilmeleri için bir şablon çıkarılmıştır. Vakıf üniversitelerinin ne yapıp ne yapmadıklarını ve
yaptıklarına karşı devletten ne kadar yardım alabileceklerini ortaya koyan bu
yasa tasarısı, inanıyorum ki, hem vakıf üniversitelerimiz hem de
yükseköğrenimimiz için hayırlı olacaktır. Bundan önce, bazı vakıf
üniversiteleri devletten yardım alabiliyor, bazıları ise hiç yardım alamıyordu;
dolayısıyla, bu yasa, yürürlüğe girdikten sonra, çıkardığı şablon sayesinde
adaleti sağlayacak ve her vakıf üniversitesi, yaptığı eğitim ve öğretimin
karşılığını devletinden almış olacaktır. Adaleti sağladığı için, yasa tasarısı hakkındaki oyum
kabuldür; bunu da takdirlerinize sunuyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Öztürk. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun. Alınan karar gereğince, 8 inci sıraya alınan Vakıflar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 8. - Vakıflar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
Milletvekili Mustafa Güven Karahan'ın, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/823, 2/6, 2/126, 2/144, 2/466, 2/537) (S.
Sayısı : 695) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. (1) 695 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Komisyon raporu, 695 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya söz istemiştir. Buyurun Sayın Gözlükaya. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında, Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarı, bildiğiniz gibi, vakıf arazilerinin, daha
doğrusu, üzerinde vakıf şerhi olan, vatandaşın tasarrufuna geçmiş; ancak,
tasarrufta birtakım sıkıntıları olan malların satışlarıyla ilgili bir
tasarıdır. Bu tasarı, Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi, Sayın Ali Rıza
Gönül, Sayın İlyas Yılmazyıldız, Sayın Mustafa Güven Karahan, Sayın İsmail
Özgün ve bizim ayrı ayrı tekliflerimiz ve hükümetin de, bunlardan esinlenerek,
daha doğrusu, 1995 yılında yapılan değişiklikle, rayiç bedelin yüzde 50'si
ödenmek suretiyle, bu arazilerin tasarruf sahibi insanlara, şahıslara
satılmasıyla ilgili yasanın tatbikatta yeterli derecede faydalı olmadığı
kanaatiyle hazırlanmış ve Meclise gelmiştir. Bu yasa tasarısı doğrudur,
tekliflerimiz istikametinde hükümetin hazırladığı bir tasarıdır. Gerçekten, geçmiş yıllarda, kadastro çalışmalarına
rağmen, vakıflar idaresinin görmediği ve tapu kayıtlarında herhangi bir şekilde
şerhin olmamasına rağmen, sonradan, vakıflar idaresine mensup bazı kişilerin,
daha doğrusu, vakıflar idaresinin araştırmaları sonunda çıkardığı, vakıf malı
olarak görünen bu arazilere birer şerh koymuşlar. Bu şerh üzerine,
vatandaşlarımız, bunları gerektiği şekilde kullanım, tasarruf, hatta, bu
tasarrufun içerisinde satış durumları da var; bunları yapamaz hale gelmişler ve
bu, biraz önce söylediğim gibi, 1995'te çıkarılan yasaya rağmen de işlememiş. Şimdi, tasarıyla sağlanan husus şu: Bir kere, tasarıda,
tasarruf sahibi yahut zilyet sahibi kişilerin, şahısların, rayiç bedelin yüzde
20'sini ödemeleri kaydıyla, bu gayrimenkullerin üzerindeki şerhin kaldırılması
meselesi olarak önümüze geldi. Yıllardan bu yana, dedesinden, babasından
kalmış, vakıf malları olarak görünen gayrimenkuller üzerindeki şerh ortadan
kaldırılmakta ve hukuk tabiriyle, gayrimenkul serbest hale gelmektedir; yani,
tapuda herhangi bir şerh, bir kayıt olmadan, doğrudan doğruya tasarruf
sahibinin kullanabileceği, satabileceği bir hale gelmektedir ki, bu, bana göre,
bugün için, bugünün şartlarında doğru bir düzenlemedir. Rayiç bedel üzerinden
ödenecek yüzde 50 bedel, gerçekten, mağdur durumda olan vatandaşlarımızın,
köylülerimizin daha çok mağdur olmaları sonucunu doğurmuştur. Tasarı, bu
bakımdan doğru bir tasarıdır. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bu, bugünün şartlarında
da doğrudur; çünkü, köylü, gerçekten zor durumdadır. Ürettikleri mallarla
ilgili devlet destekleri tamamen kaldırılmıştır, kredi faizlerinin ne olduğu
belli değildir. Bugün, çiftçimizin kullandığı, köylünün kullandığı krediler,
yüzde 97, hatta, yüzde 120 üzerinden faizlendirilmektedir. Bir genelge, daha
doğrusu, Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarıldı. 2001 Martı ile 2000 yılının 12
nci ayı, 31.12. arasında kullandırılmış kredilerde faizin yüzde 55 olacağına
dair, küçük çiftçilerle ilgili bir kararname yayımlandı; ama, maalesef, bu, tam
işleyemeyen, hatta, anlaşılamayan, Hazine de destek vermediği için, uzun zaman
kullandırılamayan bir kredi durumuna geldi. Vatandaşlarımızdan, gerçekten çok
büyük şikâyetler alıyoruz. Bundan sonra aldıkları kredilerde, hâlâ, yüzde
122'lere varan kredi faizi ödemek durumunda kalmaktadırlar ki, vatandaşın bu
yükü kaldırması, çiftçinin, köylünün bu krediyi kullanması mümkün değildir. Son
günlerde özellikle ekonomik krizlerden sonra -bu ekonomik krizlerin sebeplerini
gayet yakinen Türk Milleti biliyor- bu hükümetin ekonomisini yönlendirenlerin
yanlış tutumları sebebiyle Türkiye krizler yaşadı. Bu krizlerin ortadan
kaldırılabilmesi için, dışarıda el avuç açıyoruz. Bir de "iç kaynaklara
dönün" dediler. Şimdi, iç kaynaklara dönmeye başladık. A'dan Z'ye, Türk
insanının, Türk köylüsünün kullandığı birçok mala zam yapıyorsunuz; yani, bunu
milletin kaldırması mümkün değil. Böyle hükümet etmeye ne gerek var; yani,
böyle hükümeti herkes idare eder; ehil olmaya gerek yok, ekonomist olmaya gerek
yok; eğer, hakikaten bütçeyi doğrultacaksanız -48 katrilyonluk bütçeyi
çıkarmışsınız 79 katrilyona- çıkarırsınız Meclisten, ekseriyetiniz de var. İç
kaynak mı arayacaksınız, bu borçları kapatacak ve yaşamak için para mı lazım,
bastırın zamları, vatandaşımız koyun gibi, maalesef, daha düne kadar... YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Olur mu!.. Olur mu!.. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - "Koyun gibi"
derken "sessiz" anlamında söylüyorum, "sürü" anlamında
söylemiyorum. Gerçekten, vatandaş, vatanseverliğinin bedelini
zamlarla... YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Yanlış tabir... MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Hanımefendi, yanlış tabir
kullanmam, buradaki, o, "koyun gibi" sözüm "sessizlik"
anlamına gelir; yani, sizin tefsir etmek istediğiniz anlamda değil. Gerçekten, vatandaş, yaşayamaz hale gelmiş ve
vatanseverliğinin bedelini zamlarla, ekonomik sıkıntılarla yaşar durumda
geçirmeye çalışmaktadır ki, bu hükümetin bir zaafıdır, hatta iktidar partisine
mensup vekillerin de burada, bu, vatandaşların sıkıntılarını dile getirme
zorunlulukları vardır. Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, önemli gördüğüm
birkaç meseleye temas etmek istiyorum. Alakası yoktur denilmesin; bana göre, Türkiye'de bir
demokrasi sıkıntısı vardır, bu sıkıntıyı da bu Meclisin aşması gerekir. Uzlaşma
Komisyonunun hazırladığı ve liderlere sunulan, partilere sunulan, Türk
kamuoyuna açıklanan, Anayasadaki bazı maddelerin bir an önce değişmesi ve bu
maddeler değiştikten sonra da, Türkiye'de gerçek bir demokrasinin temellerinin
atılması gerektiğini ifade ediyorum. Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası da
mutlaka bir an önce düzenlenmelidir, Türkiye önünü görmelidir. Türk toplumu bugün büyük bir umutsuzluk içindedir. En
azından, yapacağımız Anayasa değişikliği ve yasal değişikliklerle Türk
Milletine umut vermek durumunda olduğumuzu ifade ediyorum. Eğer vatandaş, bu
Meclise ve hükümete özellikle güvenebilse, belki, bu krizleri büyük sıkıntılar
yaşamadan aşabileceğiz diye belirtiyorum. Sevgili arkadaşlarım, sözlerimin sonunda, bu yasanın,
ülkemize ve vakıf mallarıyla ilgili sınırlamalardan rahatsız olan, mağdur
durumda olan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Gözlükaya. Şahsı adına, Sayın Aslan Polat?.. Yok. Sayın Lütfi Yalman?.. Yok. Sayın Mükerrem Levent?.. Yok. Sayın Yakup Budak?.. Yok. Sayın Bülent Arınç?.. Yok. Sayın Cemil Tunç?.. Yok. Sayın Veysel Candan?.. Yok. Sayın Nidai Seven?.. NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Söz hakkımı Sayın Metanet
Çulhaoğlu'na veriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN- Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar) METANET ÇULHAOĞLU (Adana)- Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 2762 sayılı Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüksek Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugün, bu yüce çatı altında çok önemli bir konuda
çalışma yapıyoruz. Ülkemizin her bölgesinde yıllarca, elli yıl, yüz yıldır,
uzun sürelerdir ekip diktiği arazisinin, vergisini ödediği, tapusu olan
arazisinin bir anda vakıf arazisi diyerek, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle davalı
hale gelen ve mağdur edilen vatandaşlarımıza bir fırsat verilmektedir. İşte, bu
manada, yapılan iş hayırlıdır diyorum. 27 nci maddede yapılan değişiklikle, bugün,
"vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan
mevcut mukataalı veya icareteynli vakıf taşınmaz mallarının mülkiyetleri,
taşınmazların bulunduğu illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü
bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz mallarının satış ihalesine yetkili olan
komisyon tarafından takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde yirmi oranında hesap
edilecek taviz bedeli karşılığında mutasarrıflara geçirilir"
denilmektedir. Düzenleme bu şekilde yapılmıştır. Bundan önceki düzenleme de
bunun yüzde 50'si oranında idi. Bu, yapılan bir iyileştirmedir; bunun sağladığı
katkı, benim nazarımda da olumludur. Benim kendi seçim bölgemde, Karaisalı
İlçemizde, Pozantı İlçemizde de aynı konuda mağduriyeti olan insanlarımız
vardır. Bunlar için de bir iyileştirme yapılmış oluyor. Bunun için, tasarıyı
olumlu karşılıyor ve hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (MHP, DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
müsaade ederseniz, hükümet adına bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, tasarıda çok teknik tabirler olduğu için, Değerli
Heyetinizi kısaca aydınlatmak amacıyla söz aldım. Zaten, muhalefet
partilerimize mensup değerli milletvekili arkadaşların da aynı mahiyette kanun
teklifleri var. İktidarıyla, muhalefetiyle, hep beraber, bu tasarıyı inşallah
yasalaştıracağız. Yalnız, neye oya verdiğimizi bilmemiz açısından, bazı
hususların açıklığa kavuşturulması lazım. Vakıf hukukuna göre taviz bedeli, mukataalı ve
icareteynli vakıf mallarının mutasarrıflarının mülkiyetine geçirilebilmesi
için, bu kişiler tarafından ödenmesi gereken ücrettir. İşte, asıl söz burada.
Yani, mukataalı vakıf nedir, icareteynli vakıf nedir; bunu bilmemiz lazım. İcareteynli vakıf, çifte kiralı vakıf demektir. Yani,
vaktiyle, vakıf eserlerimiz yangınlarla, depremlerle ağır hasara uğrayınca,
gelirleri yetişmemiş; devlet fakir, yaptıramamışız. Onun üzerine, devlet demiş
ki, ben bu vakfın tasarruf hakkını sana satayım; bu tasarruf hakkını sana
satayım, ama, sen, buna mukabil elde ettiğin gelirle, bu vakfı tamir ettir.
Vakıf eserini tamir ettirmek amacıyla tasarruf hakkını satmışız. Rakabe, yani
çıplak mülkiyet devletin elinde; şu anda bizim elimizde. Vaktiyle, parasını
adamdan almışız; satmışız, vermişiz ve bu insan, artık, onun tasarruf hakkına
sahip. Bu tasarruf hakkı miras yoluyla kendisinden sonrakilere de geçiyor. Bir
de, küçük bir icar almışız; ekinci bir icar (gelir). Demişiz ki, zilyetlik
yoluyla kendisine geçmesin, mülkiyet hakkı devlette kalsın, vakıfta kalsın. O
bakımdan, icareteynli, yani, çifte kiralı vakıf doğmuş. Bizim kanunumuz 1935 yılında çıktığında, denilmiş ki,
"bu icareteynli vakıfları taviz bedeli mukabilinde mutasarrıflarına teslim
edelim; yani, mülkiyetini devredelim; 20 misli verdiğiniz takdirde bunu
yapalım. Daha sonra 1945, 1983 ve 1995'te bu kanunu yenilemişiz. Şimdi, bizim
çıkardığımız son kanunda, yüzde 50 taviz bedeli verilmek suretiyle, bu
icareteynli vakıfların özel mülklere geçmesi söz konusu. Şimdi, burada dikkat edeceğimiz husus şudur: Bu yüzde
50 bedel çok fazla gelmiş. Çünkü, zaten, vaktiyle dedesi, babası bu vakfı
almış, adamların kendi üzerinde. Bizim yaptığımız taramalar sonucunda yeni yeni
vakıflar çıkıyor. Şu anda 317 407 adet tavize tabi vakıf malı elimizde ve
vatandaşla saç saça baş başa kavga ediyoruz yüzde 50 bedel istediğimiz için.
Bu, çok yüksek olduğundan bunu aşağıya çekiyoruz. Zaten, on sene müddetle yüzde
20 takip etmişiz, biz bunu devam ettirmişiz, daha sonra artırmışız; şimdi, onu,
eski bedele getiriyoruz ve netice itibarıyla, vatandaşla olan ihtilaflar
giderilmiş oluyor. Şu andaki ekonomik konjoktüre de uygundur ve alacağımız
karardan dolayı da herhangi bir şekilde bir sorumluluk içerisinde olmayacağız
ve herhangi bir malı devretmiş, satmış değiliz. Zaten, vaktiyle, bizim
kanunumuzdan önce, ta 1935'ten önce, bu vakıflar, Osmanlı döneminde icareteynli
vakıf haline getirilmiş veya mukataalı vakıf... Ne demek mukataalı vakıf?..
Arazi ürün veriyor, arazinin bedeli üzerinde, yani icare-i zemin dediğimiz bir
bedel alınmış; o mal, mülk sahibine teslim edilmiş; fakat, ürün bedeli alınmış;
onlar devredilecek şimdi; yani, başka bir şey değil. Vakıf devredilmiş olmuyor;
vakıfla ilgili, daha önceki devirler tescil edilmiş oluyor taviz bedeli
karşılığında. Bunu da yeni yapmıyoruz; 1935'ten beri 4 defa yapmışız. Şimdi,
günün ekonomik şartlarına uygun olarak bunu çıkartıyoruz; ayrıca, çeşitli
milletvekili arkadaşlarımızın bu konudaki kanun tekliflerini de böylece yerine
getirmiş oluyoruz. Bu açıklamayı yapmayı zarurî gördüm. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Sayın Yılmazyıldız, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sıra bizdeydi; biz,
lehte söz istemiştik. BAŞKAN - Efendim, kullanmasına göre; zamanında
kullanacaktınız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu, hepsi üzerinde
değil; Bakandan sonra söz... BAŞKAN - Sayın Bakan konuşunca, konuşma hakkı doğdu. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. ILYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu, gerçekten, milletimizi çok zora sokan bir konuda
bir rahatlık sağlayacak hem de hükümetin son zamanlarda ihtiyaç duyduğu, belki,
birkısım kaynağı temin etmesine imkân verecek bir yasa tasarısı. Bunu, geçen
dönem, teklif olarak vermiştik, bu dönemde, bu teklifimi tekrarlamıştım; çünkü,
Balıkesir İlimiz -çok ilimiz var da- bu yasadan en çok sıkıntı çeken bir
ilimiz. Susurluk İlçemizin şu andaki kurulduğu yerleşim bölgesi komple bu yasa
kapsamında; Tatlısu Köyümüz komple bu yasa kapsamında; merkez, Kepsut, İvrindi,
Bigadiç, Dursunbey, Sındırgı, Bandırma, Manyas ve Gönen; Körfeze geçin,
Edremit, Havran, Burhaniye, Ayvalık, Gömeç; hepsinde bu sıkıntılar var. Vatandaşlar -annesi babası ölüyor- tapuya gittiği zaman
"yüzde 50'sini ödeyin.." Ödemesi mümkün değil. Dolayısıyla, veraset
işlemleri dahi yapılamıyor veyahut tapusu mevcut bir malı daha önce birinden
satın almış; ancak, daha sonra vakıf gelip şerh koyuyor.Arsa olarak aldığı
yerin üzerine 10 katlı bina konulmuş. Bu sefer, vakıf, her dairenin yüzde
50'sine talip oluyor. Bu, büyük sıkıntılar yaratıyordu. Benim yasa teklifimdeki önerim, taviz bedelinin yüzde
10'u seviyesine inmesiydi; ancak, komisyonda uzlaşmayla bu yüzde 20'de karar
kılındı. Bana göre, yüzde 50'yi düşündüğünüzde, yüzde 20 makuldür, normaldir. Bu, gerekli bir yasadır. Bu yasanın çıkarılacak olması,
başta, seçim bölgem olan Balıkesir İli olmak üzere -Susurluk, Tatlısu, Erdek
gibi İlçelerimiz olmak üzere- bütün Türkiye'de de -Aydın'da, Çanakkale'de,
Bursa'da, İstanbul'da, İzmir'de- büyük rahatlık sağlayacaktır. Ben, bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız. Buyurun Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakanıma şu sorumu arz etmek istiyorum: Gerçekten, bu
kanun, fevkalade önemli; Ankaramızı ve özellikle Ayaş İlçemizi de
ilgilendirmektedir; bu sebeple, son derece olumlu bir kanun. Ancak, benim
sormak istediğim husus şu: Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait (A) gurubu hisse
senetlerinin satışa çıkarılması -kendisinin de vakıflardan sorumlu olması
sebebiyle- doğru mudur? Vakıflar Bankasının (A) grubu hisse senetlerinin
satılmasına -mülkiyet hakkı bakımından ve şartlı olarak, sırf, yönetim maksatlı
olarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş olması sebebiyle- müdahale etmeyi
düşünüyorlar mı? Başka bir formül düşünüyorlar mı; bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bedük. Sayın Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma şu soruları arz etmek istiyorum: Eleşkirtimizin Toprakkale'sinde
Toprakkale Camii vardır. Uzun zamandır, vakıfların çıkarmış olduğu
yönetmelikler ve kanunlar gereği, ne onarılıyor ne de bakımı yapılıyor. Sayın
Bakanım, acaba, Eleşkirt'teki Toprakkale Köyünün Toprakkale Camii ve oradaki
tarihî eserler konusunda ne yapmayı düşünmektedirler? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Efendim, Sayın
Bedük'ün sorduğu soru, Vakıflar Bankasıyla ilgili. Geçenlerde, Meclisimizde
kabul ettiğimiz bir kanun ile... Ses yok Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan... DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Ben,
kendilerine, bu konuyla ilgili suallerine yazılı cevap arz edeceğim; çünkü,
hassas bir konudur, önemli bir konudur, inceleyeceğim; bu konuyla ilgili yeni
sorumlu olduğum için, bilahara, yazılı olarak bir açıklama yapmayı uygun
görüyorum. Sayın Seven'e şunu söyleyeyim: Bu tasarı yasalaştığı
takdirde, vatandaştan önemli oranda Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelir geleceğini
beklemekteyiz. Gerek deprem dolayısıyla hasara uğrayan camilerimiz gerekse
Toprakkale Camimiz gibi, himmet bekleyen, onarım bekleyen camilerimizin çok
daha süratli bir şekilde onarımları yapılacaktır; onu ben ifade edeyim. NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Efendim, bir talimat verseniz,
yeterlidir; orada bir ilgilenseler, yeterlidir. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Gayet tabiî,
gayet tabiî... Gelirimiz olursa niye yapmayalım... Vakıflar Genel Müdürlüğünün
gayesi, bu vakıf eserleri, vatanın tapusu mesabesindeki bu eserleri ayakta
tutmaktır. Teşekkür ederim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Tamam efendim teşekkür ederim. BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum : VAKIFLAR
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar
Kanununun 27 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 27. - Vakfın türüne göre ayırım
yapılmaksızın üzerinde taviz şerhi bulunan mevcut mukataalı veya icareteynli
vakıf taşınmaz malların mülkiyetleri, taşınmazların bulunduğu illerde
defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü bünyesinde yer alan Hazine taşınmaz
malının satış ihalesine yetkili olan komisyon tarafından takdir edilecek rayiç
bedelinin yüzde yirmi oranında hesap edilecek taviz bedeli karşılığında
mutasarrıflarına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya
cebri icra yoluyla satışı yapılacak taşınmaz malların taviz bedellerinin
hesaplanmasında satış bedeli esas alınır." BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun Sayın Gönül. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum. Şu anda, gerçekten, çok hayırlı, çok güzel bir yasa
teklifini görüşmekteyiz; inanıyorum ki, biraz sonra, Genel Kurulumuzca oylanıp,
yasalaşacaktır. Özellikle, sosyal bir yara haline gelmiş olan, bu,
taviz bedeli konusundaki yüzde 50 ile sınırlanmış olan bu miktarın düşürülmesi,
bu taşınmazları malik olma sıfatıyla elinde bulunduran; ama, taviz bedelinin
yüksekliği nedeniyle, hâlâ, tapu kaydında üzerine geçirememiş olan
çiftçilerimiz ve vatandaşlarımız için büyük önem taşımaktadır ve bu, sosyal bir
yara haline gelmiş olan problemin çözümü, özellikle, bu vatandaşlarımız
açısından büyük önem taşımaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu konuda emeği geçen, kanun
teklifi veren değerli milletvekili arkadaşlarıma, huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. Biraz evvel, Sayın Bakan, taviz bedeline, tavize tabi,
Türkiye'de, 317 000 taşınmaz olduğunu ifade ettiler. Eminim ki, Türkiye'de, 766
sayılı Tapulama Kanununun uygulandığı, yani, kadastronun yapıldığı alanın yüzde
76, yüzde 77'lerde olduğunu düşünürsek, Türkiye'nin tamamı kadastro gördüğü takdirde, bu rakamın çok daha büyük
boyutlara varacağı kanısındayım, yani, bu, 400 000'lere falan da varabilir. Şimdi, tavize tabi 400
000 taşınmaz demek, neresinden bakarsanız, uyuşamama, uzlaşamama nedeniyle 200
000 dava demektir. 200 000 dava demek, 200 000 vatandaşın devletle, vakıf
idaresiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle kavgalı hale gelmesi demektir. Bu,
sosyal barış açısından ve özellikle mağdur olan vatandaşlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi açısından fevkalade önemlidir. Öyle eminim ki, Türkiye'nin, özellikle Trakya
Bölgesinde, Ege Bölgesinde tabiî ki, Balıkesir dahil, Antalya dahil, İzmir,
Denizli, Muğla, Manisa gibi illerimizde bu şekilde mağdur olan pek çok
vatandaşımız var. Özellikle benim ilimde, bu konuda büyük boyutlarda, büyük
sayıda ihtilaflar var; çünkü, vatandaşımızın yüzde 50 olarak taviz bedelinin
tespitinden sonra ödeyememesi nedeniyle ve yasal sınırlama getirilmesinin
sonucu idareyle uzlaşma kapılarının kapanması nedeniyle buna bir çözüm
bulunamadı. Ben öyle biliyorum ki, özellikle Nazilli İlçemizde, Kuyucak
İlçemizde, Germencik, Turanlar Köyümüz ve bizatihi Çamdibi ve Kurtuluş
Kasabalarımızda çok sayıda vatandaşımız, malik olma niyetiyle ve sıfatıyla
tasarruf ettiği zilyet ettiği taşınmazlarına, benim mülkün diyememiştir, bunun
tapusu tümüyle benim diyememiştir ve bunun ezikliğini ve eksikliğini
çekmekteydi. İnanıyorum ki, bu yasa teklifi kanunlaştığı takdirde,
bu vatandaşlarımız da büyük bir nefes alacaklardır, rahat bir nefes
alacaklardır. Gerçekten bu nizalı olan gayrimenkulleri işleyen ve tasarruf eden
vatandaşlarımız, o kır arazileri, kıraç arazileri gerçekten tırnakları
sökülerek zeytinlik haline getirmiş, incir bahçeleri haline getirmiş, bağlık
hale getirmiş; onları imar etmiş, ihya etmiş millî ekonomiye katkıda bulunan
tarım alanları haline getirmiştir ki, ailenin kadınıyla, erkeğiyle,
çocuklarıyla alınterleri, emekleri vardır. Bu vatandaşlarımız, bu emeklerinin,
bu alınterlerinin karşılığını da, böylece daha ucuz bir şekilde taviz ödemek
suretiyle, almış olacaklardır. Hayırlı olmasını diliyorum; ancak, yüzde 20 taviz
bedeli, biraz yüksektir diye düşünüyorum; bugünün şartlarına göre yüksektir
diye düşünüyorum. Bir önerge hazırladık; biraz sonra, Muhterem Heyetinize de
arz edeceğiz. O konuda da desteklerinizi rica ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gönül. Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme
alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 695 sıra sayılı yasa tasarısının 1
inci maddesindeki taviz yüzde 20 bedelinin yüzde 10 olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Gönül, buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; saygılar sunuyorum. Önergemi Muhterem Heyetinize sunmak, arz
etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, yüzde 50 çok yüksek bir
bedeldi; bugünün ekonomik koşullarında taşınmaz malların yüksek fiyatlarla
alınır satılır hale gelmiş olması karşısında, satış bedelinin yüzde 50'si büyük
bir rakamdı. Bunu, bu tasarıyla yüzde 20'ye çekmekteyiz; ancak, kanaatimce, bu
yeterli değildir değerli milletvekilleri. Çiftçimizin içinde bulunduğu şartlar
bellidir. Bugün, çeşitli vesilelerle, bu kürsüden, Muhterem Heyetinize arz
ettik; yani, tütüncüsü, pamukçusu, üzümcüsü, tarımla iştigal eden, topraktan
karnını doyuran insanlarımız, bugün, alınterlerinin karşılığını, emeklerinin
karşılığını alamamanın büyük sıkıntısını yaşamaktadırlar ve özellikle de çiftçi
kesimi her geçen gün fakirleşmiştir. Şimdi, bu taşınmazın, bugünkü ekonomik
koşullarda, taşınmazların bedelinin astronomik rakamlara varması sonucu, yüzde
50'yi bir kenara bırakalım, yüzde 20'lik taviz bedeli bile çok vatandaşımız
tarafından ödenemez bir miktarı oluşturmaktadır. Nihayet, bu tavize tabi olan
icareteyn veya mukataalı taşınmazların pek çoğu küçük çiftçilerin elinde; yani,
10 dekar, 20 dekar, 30 dekar arazi sahibi olan insanların, çiftçi vatandaşların
elinde, küçük çiftçilerin elinde. Bu insanların, yüzde 20 taviz bedelini
ödemede dahi büyük sıkıntılar çekeceği ortadadır; görüyoruz, yaşıyoruz ve
bölgelerimize gittiğimiz zaman, vatandaşlarımızın sızlanmalarından da
anlıyoruz. Kanun tekliflerinin hepsi -benim teklifim de dahil- yüzde 10 olarak
verilmiştir; ama, komisyondan, bu, yüzde 20 olarak çıkmıştır. Muhterem heyetinizin konuya ne kadar duyarlı olarak
baktığınıza ve yaklaştığınıza inanıyorum. Burada, bu vatandaşlarımızın, gerçekten,
daha bir rahat şekilde, ama, atalarından, murislerinden intikal etmiş
gayrimenkul üzerindeki mülkiyet haklarını tamamlamak, ama, sonradan iktisap
etmekle mülkiyetini kazanmış oldukları taşınmazlardaki mülkiyet haklarını
tümüyle bunu tamamlamak açısından, bu ilgi, bu alaka ve bu anlayışı sizlerin
göstereceğinize kaniyim. O nedenle, muhterem heyetinizden, bu önergemize destek
vermenizi rica ediyoruz. Yüzde 20 taviz bedelinin yüzde 10'a çekilmesi
yolundaki önergemizin daha hayırlı, daha anlayışlı olduğu kanısındayız. Bu
nedenle, muhterem milletvekili arkadaşlarımdan, önergemizin kabulü yönünde oy
vermenizi, oy kullanmanızı hassaten rica ediyorum. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gönül. Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum. MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce,
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre lehinde ve aleyhinde söz istekleri vardır. Lehinde, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek. Buyurun Sayın Şimşek. (DSP sıralarından alkışlar) ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tasarısı
üzerinde lehinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlarım. 20 Nisan 2001 tarihinde Genel Kurulumuzun 87 nci
Birleşiminde vakıf arazilerinin durumu hakkında gündemdışı bir konuşma
yapmıştım. Bu konuşmamda, kuruluşu, amaçları ve tarihsel süreç kapsamında
vakıfları kısaca değerlendirerek, vakıf arazileriyle ilgili mevcut durumu
aktarmış, konunun bir an önce çözümlenmesine yönelik dilek ve temennilerimi
Yüce Meclisimizle paylaşmıştım. Bugüne kadar olan uygulamada, gerek arazi alım
satımlarında gerekse kendilerine verilen topraklara ait tapularda, arazilerin
vakıf arazisi olduğuna dair bir ibareye rastlanmamasına karşılık, aradan geçen
zaman zarfında vakıfların arazilerine şerh koydurduğunu öğrenen insanlar çok
zor durumda kalmaktaydılar. Bu durum, özellikle ekonomik olarak çok zor
koşullar altında yaşamsal faaliyetlerini sürdürmekte olan dargelirli
çiftçilerimizi olumsuz yönde etkilemekteydi; çünkü, yurttaşlarımız, kendilerine
ait olduğunu sandıkları ve ellerinde tapuları bulunan arazilerini veya
mülklerini satmaya kalkıştıklarında, taviz bedeli ödemek durumunda
kalmaktaydılar. Neticede, bu durum, şaşkınlığa neden olmanın yanı sıra,
yurttaşlarımızı maddî ve manevî anlamda sıkıntıya sokmaktaydı. Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada,
konuya ilişkin yasa tasarısının Yüce Meclisimizde görüşülmekte olması son
derece sevindiricidir. Öncelikle, Mecliste grubu bulanan iktidar partilerimizin
grup başkanvekillerine, konuyu öncelikli işler arasına almalarından dolayı,
yurttaşlarımız adına teşekkürlerimi sunarım. Üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz 695 sıra sayılı
Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Yüce Meclisimizde
kabul edilip yasalaştığında, 4 Nisan 1995 tarihinde değiştirilen 4103 sayılı
Kanunun 27 nci maddesi gereğince, defterdarlık veya mal müdürlüklerince yapılan
kıymet takdirlerinde belirtilen bedelin yüzde 50'sinin taviz bedeli olarak
tahsil edilmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Taviz bedellerinin yüzde 20'ye indirilmesi durumunda,
risk ve belirsizliğin çok yüksek olduğu ve büyük oranda doğal koşulların
altında şekillenen tarım sektöründe uğraş veren yurttaşlarımız rahat bir nefes
almış olacaklardır; çünkü, taviz bedellerini ilk ödeyenler, sembolik bedeller
ödeyip taşınmazlara sahip olmuşken, 1995 yılında yapılan değişiklikten sonra,
daha fazla bedel ödenmesine son verilmiş olacaktır. Tasarı yasalaştığı zaman, işleyecek yeter toprağı
olmayan veya topraksız çiftçilerimize toprak sağlanmasına imkân verilecektir;
yani, 4 Nisan 1995'te mağdur edilen çiftçilerimize hakları iade edilmiş
olacaktır. Ben, bu tasarının yasalaşması için olumlu oy
kullanacağımı beyan eder, 21 Şubat 2001 tarihinde Vakıflar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunan hükümetimiz başta olmak üzere, vakıflarla ilgili kanun teklifinde bulunan
Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Güven Karahan'a ve diğer
milletvekillerimize değerli çalışmaları ile katkılarından dolayı teşekkürlerimi
sunarım. Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler, bu duygu ve
düşüncelerle Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şimşek. Aleyhte olmak üzere, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai
Seven; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Hep zorluklar sizi buluyor Sayın Seven, ne yapalım,
lehindesiniz; ama, aleyhte konuşacaksınız! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir dinleyin bakalım, ne
diyeceğim... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 695 sıra sayılı
Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
görüşlerimi arz etmek istiyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, ben bu kanun tasarısını incelerken, çok güzel
şeylerin olduğunu tespit ettim; fakat, dikkatimi çeken bir şey oldu. Bugün, 695
sıra sayılı bu kanun tasarısı grup önerileri arasına alınmışken, muhalefet buna
karşı çıktı; fakat, inceledim, bir baktım ki, muhalefete mensup arkadaşlarımız
da birleştirilen bu kanun teklifine imza koymuşlar... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen bizim aleyhimizde değil,
teklifin aleyhinde konuşacaksın. Şimdi, ben düşündüm... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Arkadaşım, benim ne demek
istediğimi dinleyin... TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, tasarının aleyhinde bir şey
demedik ki! NİDAİ SEVEN (Devamla) - Neyse... Burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız olmasına
rağmen, bugünkü iktidarın hoşgörüsü, bugünkü grup başkanvekillerinin ve
liderlerin hoşgörüsüyle, Türk Milletinin lehine olduğu için, bu kanun tasarısı
Meclis gündemine getirilmiştir. Grup başkanvekillerinin, o tutum ve
düşüncelerinden dolayı teşekkür ederim. O sırada tasarıyı tam olarak
inceleyemediğim için, aleyhte söz hakkı almıştım; fakat, tasarının çok hayırlı
olduğunu gördüğüm için müspet oy kullanacağımı belirtir, saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Tasarıyı desteklediğimizi
söyledik zaten. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, şu ana kadar, bu
Mecliste, Doğru Yol Partisinin konuşmacılarından hiçbirisi bu kanun tasarısı
aleyhine tek cümle sarf etmedi; bir. Ha, kanun teklifi sahipleri bizimkiler zaten, benim
milletvekili arkadaşlarım canım! Sayın Bakan da bu konuda geldi, muhalefete
teşekkür etti... BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanımız herkese teşekkür
etti... TURHAN GÜVEN (İçel) - Kalkıp da, olmayan bir şeyi ifade
etmek... Kim aleyhte konuştu efendim? BAŞKAN - Kim efendim?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kim aleyhte konuştu efendim? BAŞKAN - Efendim, Sayın Seven aleyhte konuştu; ne
yapalım! TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, benim dediğimi
anlamıyorsunuz; hangi muhalefet milletvekili aleyhte konuştu?.. BAŞKAN - Hayır efendim, hiçbir muhalefet
milletvekili... TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, o beyanları zabıtlardan
çıkarın. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Hayır efendim... BAŞKAN - Ne alakası var efendim, Sayın Seven'in
beyanları aynen orada duracak; ama, sizin aleyhte olmadığınızı, tasarıyı
desteklediğinizi biz de, Sayın Bakan da burada söylüyoruz; sorun yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, Başkanın görevi şudur... BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir dakika, Sayın Başkan... Senin bulunduğun noktada ben yirmi sene evvel başkanlık
yaptım bu Mecliste; o zaman, hilafı hakikat beyanlara müdahale edin lütfen. BAŞKAN - Eğer, biz, burada, her hilafı hakikat beyana
müdahale edersek, kimse konuşamaz Sayın Güven! TURHAN GÜVEN (İçel) - Eğer, hilafı hakikat beyanda
bulunuluyorsa, onu da konuşturma, beni de konuşturma. BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Tasarı, oybirliğiyle kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olsun. Sayın Bakan teşekkür konuşması yapacaklar. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
başta zatıâliniz olmak üzere, bütün grup başkanvekillerine, muhalefet partimize
ve bu tasarıyı teklif olarak Meclisin huzuruna getiren milletvekili
arkadaşlarımıza ve özellikle, benden evvel vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığı
görevini yapan Yüksel Yalova Bey kardeşimize teşekkür ediyor; tasarısının
memleketimize, milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. Saygılarımla efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Alınan karar gereğince, 9 uncu sıraya alınan, Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in
Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakerelerine
başlıyoruz. 9. - Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in
Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/703, 2/372)
(S.Sayısı: 721) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 721 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) (1) 721 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, burada, teknoloji geliştirme bölgelerinin
kurulmasına ilişkin yasa tasarısını görüşmekteyiz; Doğru Yol Partisi Grubu
adına bu tasarı üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak için buradayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, burada görüşmekte
olduğumuz teknoloji geliştirme bölgelerine ilişkin yasa tasarısı, gerçekten,
çok önem taşıyan, iyi kullanılabilir, iyi organize edilebilirse, Türkiye'nin
içinde bulunduğu çok ciddî bunalımlardan Türkiye'yi koruyacak, önemli bulguları
ortaya çıkaracak, ciddî bir yasa tasarısı olarak önümüzde durmaktadır. Değerli milletvekilleri, çağımıza baktığımızda, her
çağın kendine özgü, kendine has bir güç birimi vardır. Bu güce sahip olan
ülkeler, toplumlar, gerçekten, bulundukları çağın en uygar ve en güçlü ülkesi
konumuna gelirler. Bu güce sahip olmayan ülkeler ve toplumlar ise, o güce sahip
olan toplumların egemenliği altında kalırlar. Kısacası, 1750 sanayi devrimi
öncesinde hüküm süren feodal üretim ilişkilerine bağlı dönemlerin temel gücü,
kaba güç, yani kas gücüydü. O dönemde
-egemen güçler diye adlandırdığımız- egemen toplumlar, güç sahibi toplumlar
veya güç sahibi kişiler, kas gücüne sahip olan, kaba güce sahip olan ülkeler
veya toplumlardı. Şimdi düşünün, o dönemlerde bir ülke, ne kadar ticaret filosuna ve onun küreğini kullanan ne kadar fazla
kaba güce sahipse, ticarete o kadar hâkimdi. Yine, tarımda, ne kadar çok
şekerkamışı kesebilecek, pamuk toplayacak, buğday hasat edebilecek kaba güce
sahipse, orada egemen güç, ona sahip olanlardı; ama, 1750 İngiliz sanayi
devrimiyle beraber, yani, buharlı makinenin bulunmasıyla birlikte, kaba güç,
yerini buharlı makineye bırakmış ve buharlı makinenin oluşturduğu fabrikalardan
doğan o kârlar, artı değerler, yani para, temel güç haline gelmiştir. Sanayi
toplumunda, temel gücü para oluşturmaya başlamış ve kaba güce de egemen olan,
yine, o, para gücü olmuştur. Değerli milletvekilleri, bugün, özellikle 1970'lerden
sonra, üretim denklemi içerisine bilginin de girmesiyle birlikte, bizim,
kimilerinin "üçüncü dalga" dediği, kimilerinin "bilgi çağı"
dediği, kimilerinin "enformasyon çağı" dediği, yeni bir çağa adım
atmaktayız. Bu yeni çağın temel güç birimi bilgidir; yani, paraya da kaba güce
de egemen olan, manipüle eden temel güç bilgidir. Yani, bilginin egemen
olmadığı hiçbir güç, dünyada, artık, ayakta kalmamaya başlamıştır. Eğer bu
dönemde, bu süreçte, ülkeler ne kadar bilgiye sahip, o bilgiyi ne kadar
ticarileştirebiliyor, ne kadar kendi toplumlarının lehine kullanabiliyorlarsa,
o kadar ülkelerinin gönencini artırıyorlar, o kadar paraya sahip oluyorlar, o
kadar kaba güce sahip oluyorlar ve bir başka deyişle, dünyanın temel, egemen
güçleri haline geliyorlar. Değerli milletvekilleri, özellikle, bizim gibi az
gelişmiş ülkeler -Türkiye, sanayileşememiş, hâlâ tarım-üretim
ilişkilerinden çıkamamış bir ülke olarak- artık, sanayileşme ile bilgi
toplumuna eşzamanlı geçmek durumunda. Eğer, bunu eşzamanlı geçemez, hâlâ,
sanayileşme hareketlerini bilgi toplumunu kale almadan sürdürmeye çalışırsa,
Türkiye, bu alanda çok önemli yol alamaz. Özellikle, önümüzdeki çağın genç
nüfusların çağı olacağı bir süreç olduğunu kabul edersek, bu genç nüfusların
bilgiyle donatıldığı bir yapıyı oluşturmak zorundayız; yani, bilginin, artık,
geliştiği, kullanıldığı ve ticarileştiği bir kurumsal yapıyı oluşturmak
durumundayız. İşte, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısı, bir ölçüde, bilginin gelişebileceği bir kuluçkalık
diye adlandırdığımız, kuluçkalık oluşturmak için hazırlanmış bir yasa tasarısı.
Şimdi, bu kuluçkalıkların, özellikle, gelişebilmesi için, buralardan bilginin
ciddî verimler verebilmesi için önemli şartlar vardır. Birincisi, burada
kuluçkaya yatacak bilim adamlarının olması gerekir. Üniversitedeki bilim
adamlarımızın, özellikle-araştırma geliştirme yapabilecek insanların
olanaklarının geliştirilmesi gerekir. Kısacası, üniversitelerimize aktarılan
kaynakların miktarının artırılması gerekir. Az önce söyledim; eğer, bu noktada
çok dikkatli davranmazsak, yani, feodal toplumların güç kaynağı olan kaba güce
önem verirsek, yani, kısacası, silah alımına ve birtakım kaba güç kaynaklarına,
var olan kaynaklarımızı aktarır ve üniversitelerimize, bilgi yaratacak
insanlara kaynaklarımızı yönlendirmezsek, çıkaracağımız bu yasadan beklediğimiz
faydayı sağlamamız mümkün olmaz. Onun için, birinci şart, bütçede, özellikle
araştırma ve geliştirmeye, yani bilim adamlarımızı yetiştirmeye yönelik
kaynakları tahsis etmemiz gerekir. Şimdi, düşünün, üyesi olmaya çalıştığımız
Avrupa Birliğinde araştırma ve geliştirmeye harcanan paralar, özellikle, ulusal
gelirlerinin yüzde 2'sini teşkil etmekte. Amerika Birleşik Devletlerinde
kaynağın yüzde 2,8'ini araştırma ve geliştirmeye harcamaktadırlar. Japonya'da
bu rakam yüzde 3'ü bulmaktadır. Çin, son yıllarda araştırma ve geliştirmeye çok
yüksek kaynakları aktarmakta; ama, ülkemiz, hâlâ, araştırma ve geliştirmeye
ulusal gelirinin binde 5'leri gibi kaynak aktarmaktadır. Değerli milletvekilleri, eğer, biz, hâlâ geleneksel
işgücümüzü, geleneksel sanayi kurumlarımızı dünyada yarıştırmaya kalkarsak,
bununla başarılı olamayız, daha gerilere gideriz. Biz, özellikle, bilginin
gelişebileceği alanlara kaynak aktararak, daha yüksek katma değer yaratarak,
dünyada, diğer ülkelerle yarışabiliriz. Şimdi, eğer, biz, var olan konumumuzu,
statükomuzu devam ettirecek olursak, kaynaklarımızı bugünkü gibi tahsis edecek
olursak, inanın, bugün 3 000 dolarlarda olan millî gelirimiz, ulusal gelirimiz,
her yıl biraz daha gerileyerek, dünyanın az gelişmiş veya geri kalmış ülkeleri
arasında yerimizi almaya başlarız. Değerli milletvekilleri, bunun için birinci şart,
üniversitelerimizin kaynaklarını artıracak bir yeni bütçe anlayışını gündeme
getirmemiz gerekir. İkincisi, buraların, özellikle kuluçkalık diye
adlandırdığımız bu mekânların, bu yasayla kurmaya çalıştığımız mekânların çok
iyi tanımlanması lazım. O kadar iyi tanımlanması lazım ki, hepiniz bilirsiniz;
kuluçkalık diyorum; şunun için diyorum: Buralarda bilgiler, aynen, yumurtadan
civcivin çıktığı gibi çıkıp, beslenip, büyüyüp ve yetişkin bir kuş olarak
uçması sağlanacak. Şimdi, hepimiz biliyoruz ki, her kuşun kuluçkalığı
farklı. Her kuş, örneğin, ördek farklı bir kuluçkalık ister, kaz farklı, tavuk
farklı, kuşlar farklı bir kuluçkalık ister. Bunun için, bu tasarının,
özellikle, çok büyük esneklikler içermesi gerekir; yani, var olan
kuruluşlarımızın, buralarda araştırma- geliştirme yapabilmeleri ve bunu faydaya
dönüştürebilmeleri, bu bilgileri ticarîleştirebilmeleri için, çok esnek bir
yapılandırma oluşturmak zorundayız. Şimdi, burada, benim hazırladığım yasa teklifinde bu
esneklik vardı. Neydi bu esneklikler; sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Biz,
burada, araştırma ve geliştirme merkezlerini dört gruba ayırdık. Birinci grup,
özellikle Fransa'da çok daha yaygın. Bizde de, özellikle organize sanayi
bölgelerindeki anlayış gereği, bir bölgenin, Sanayi Bakanlığımızca veya
buradaki teknoloji geliştirme üst kurulu tarafından hazırlanacak olan, bütün
raporları tamamlanmış olan bir bölgenin, Bakanlıkça, teknoloji geliştirme
bölgesi ilan edilmesi ve burada teknoloji geliştirme faaliyetlerinin
sürdürülmesini sağlayacak; yani, Bakanlık, bir bölgeyi araştıracak ve o bölgede
teknoloji geliştirme bölgesi kurabilecek. Bu, Bakanlığın kurduğu bir bölge. Bu,
Fransa'da biraz daha yaygın olarak, bir başka modelle birlikte kullanılmakta. Bir ikincisi: Özel sektör bir bölge seçebilir. O
bölgeyi teknoloji geliştirme bölgesi ilan etmek üzere, özel sektör, bakanlığa
başvurur ve bakanlık da, bu bölgeyi, eğer şartları uygunsa, araştırma ve
geliştirme bölgesi ilan eder. Bir üçüncüsü: Bizim 200'e yakın organize sanayi
bölgemiz var değerli milletvekilleri. Bu az önce söylediğim iki grup, belirli
bir zaman ister, buraların kurulması, altyapısının yapılması falan belirli bir
zaman ister; ama, bizim 200'e yakın organize sanayi bölgemiz var, burada da
ciddî atıl kapasite var. Örneğin, Adana Organize Sanayi Bölgesi, 200 000 dönüme
yakın rezerv alanı olan bir organize sanayi bölgesi ve Çukurova Üniversitesi
yakın; çünkü, teknoloji geliştirme parklarının kurulabilmesi için,
üniversitenin parklara yakın olması ve üretim hattının bu parklara yakın olması
çok önemli bir koşul. Üniversitelerden insanlar gelecek, oralarda
araştırma-geliştirme yapacak ve sonuçta, bu yeni buldukları birtakım
prototipleri de hemen yanlarında bulunan organize sanayi bölgelerinde üretim
hatlarında değerlendirecekler. Bu iki unsurun bir arada olması önemli. Şimdi, Adana'da böyle bir bölgemiz var. Ülkemizin
birçok bölgesinde bu tür organize sanayi bölgemiz var. Bu bölgelerde, hemen,
vakit geçirmeden, bu yasa yarın çıksa, onbeş gün sonra, bu teknoloji geliştirme
bölgelerini kurabileceğimiz ve hemen faaliyete geçirebileceğimiz alanlar var.
Zaman kazanmak, vakit kazanmak zorundayız. Türkiye, özellikle, sanayi devrimini
yüz yıl ıskaladı; bilgi devrimini ıskalamamak zorunda, bilgi toplumu olma
yolunda çok hızlı adım atmak zorunda. Bunun için de bugünkü tasarıya; yani,
Bakanlığımızın hazırladığı tasarının birçok maddesine katılıyorum; ama,
esneklik yok. Bu tasarı, yalnızca, bir
devlet kurumu kurma anlayışı içerisinde, ilk baktığınızda, belki de iki üç yıl
içinde bile faaliyete geçirilmeyecek, oraların, birtakım kurumların, işçi bulma
veya işe adam yerleştirme bölgeleri haline gelebilecek potansiyel sakıncaları,
içinde taşımaktadır. Yani, bizim, bu esnekliği vermemizin nedeni, insanların daha
kısa sürede, daha çabuk, buralarda yatırım yapabilmeleridir. Bizim önerdiğimiz dördüncü şık şudur: Değerli
milletvekilleri, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde; yani, GAP Bölgesinde,
bugün, Harran Üniversitesinden, Diyarbakır ve Elazığ'da bulunan
üniversitelerimize kadar uzanan bir üçgen oluşmakta. Bu bölgeyi, komple, "bu bölgede yatırım yapanlar, araştırma
ve geliştirme teşviklerinden yararlanacaktır" demek şartıyla, araştırma ve
geliştirme; yani, teknoloji geliştirme bölgesi ilan etmek durumundayız. Bunu,
şunun için önerdik: Özellikle, tarımın yoğun olarak yapıldığı bu bölgede,
bilginin, tarım alanında da yoğun olarak kullanılması gerektiği amacına
yönelerek bu bölgeye veya benzer bölgelere ihtiyaç duyduğumuzu belirttik. Şimdi, biyoteknoloji veya gen teknolojisinin araştırma
ve geliştirme yapabileceği bu bölgelerde hayvancılığımızı bir düşünecek
olursak, gelişmiş ülkelerin hayvancılığıyla birim başına 1'e 10 gibi verimsiz
bir alan göstermekte. Yine, diğer tarım ürünlerimizde de, gerçekten, birim
alandan aldığımız verim, çok düşük oranlarda. Tüm bunları ortadan kaldırabilecek, özellikle,
biyoteknolojilerin kurulmasıyla, bu bölgede, bilginin yoğun olarak tarımda
kullanılmasıyla, Türk tarımının bugün içinde bulunduğu kısırdöngüyü kırmak çok
önemli. Bunu, Türkiye'nin önünde acil olarak duran sorun olarak kabul ettiğimiz
için, bu bölgeleri, bizim, araştırma ve geliştirme bölgeleri olarak ilan
etmemiz lazım. Bugün, yine, Fransa'da, bu, çok yaygın olarak uygulanmakta.
Yani, bir bölgeyi araştırma-geliştirme bölgesi olarak ilan etme anlayışı,
Fransa'da, yaygın olarak sürdürülmektedir. Değerli milletvekilleri, bilginin önemini hepimiz
biliyoruz. Bu bilgilerin gelişebilecekleri alanları kurmak için, burada, bugün
bir çalışma yapıyoruz; ama, bunun en verimli bir biçimde yapılması gerekir.
Yani, teknoloji bölgeleri yasasını çıkardık demek için bu yasayı buradan
çıkarmak, çok önem taşımamaktadır. Dünyada birçok ülke, birçok teknoloji
geliştirme bölgesi kurmuş; bir kısmını çalıştırabilmiş, bir kısmından gerekli
verimi alabilmiş; ama, bir kısmından gerekli verimi alamamış. İşte, İsrail,
bunların tümünün karması olan, melez organize sanayi bölgeleri dediğimiz veya
teknoloji geliştirme bölgeleri dediğimiz bir bölgeler zincirini, yani, benim
şurada, 4 üncü şıkta anlattığım, teknoloji geliştirme bölgelerini kurmaya
başlamıştır ve bugün, İsrail, gerçekten, buralardan, çok önemli başarılar elde
etmiştir. Hem tarım alanında hem biyoteknoloji alanında hem de sanayimizin,
özellikle, yeni rekabet stratejisi açısından, bu yasa tasarısını çok
önemsiyorum; ama, bu yasa tasarısının, gerçekten, ülkemize yararlı olabilecek
bir halde çıkmasını istiyoruz. Bunun için, yasanın ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok. Şahsı adına, Sayın Masum Türker?.. Yok. Sayın Aslan Polat?.. Yok. Sayın Nesrin Ünal; buyurun. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu
Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize
saygılarımı sunuyorum. Bugün, Türkiye'nin çektiği bütün sıkıntıların
temelinde, kendi markasını, kendi buluşunu üretememesi ve üretemediğini
tüketmesi yatmaktadır; çünkü, diğer milletler, ürettikleri teknolojiyle
birlikte, kültürlerini, inançlarını da empoze etmektedirler. Böylelikle,
üretmeyen, teknolojideki gelişmeleri yakalayamayan milletler de, tükettikleri
markalarla, teknolojilerle birlikte, tarihlerini, kültürlerini ve inançlarını
da tüketmektedirler. Bir milletin dik, diri ve güçlü olması için, vazgeçilmez
teknolojik ürünleri olması gerekir. Bugün, Hindistan, Amerika Birleşik
Devletlerinin ve Avrupa Birliğinin arka ofisi gibi çalışmaktadır ve genç
nüfusuna çok kaliteli iş imkanları sunmuştur. Bunun temelinde, Hindistan'ın,
bizim bugün getirdiğimiz kanun tasarısındaki konuları daha önce fark etmesi
yatmaktadır. Türkiye'nin de genç ve sağlıklı bir nüfusu vardır.
Bugün, çok yoğun yaşadığımız işsizlik problemimizi, gelecekte daha büyük
sorunlarla yaşayacağız. Bunun tek çözümü, teknolojiyi ve bilgi toplumunu
yakalamak olacaktır. Bilgisayar diliyle bir cümle söylemek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bilgisayara ne yüklerseniz, onunla çalışırsınız. İşte,
üretmeyen toplumlar, hep başkaları tarafından yüklenen ülkelerdir. İnşallah, bu
kanunla, Türkiye, yüklenen değil, yükleyen ülke olacaktır. Vazgeçilmez
teknolojiniz varsa ve yüklenen değil, yükleyen ülkeyseniz, güçlü ülkesiniz
demektir. Güzel ve köklü inanç, gelenek, tarih ve devlet
yönetimi, bilgi birikimiyle, bir de teknolojik gelişmeyi yakalamış Türkiye'nin
bulunduğu dünyanın, daha güzel, daha adil ve daha barışla yol alacağına
inanıyorum. Teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TEKNOLOJİ
GELİŞTİRME BÖLGELERİ KANUNU TASARISI Amaç MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, üniversiteler, araştırma
kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke
sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya
kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim
yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek,
verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi
ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve
orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, Bilim
ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak teknoloji yoğun
alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkanı yaratmak, teknoloji transferine
yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye
girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamaktır. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı,
gerçekten, Doğru Yol Partisi olarak da çok önemsediğimiz -Doğru Yol Partisinden
bir milletvekili arkadaşımızın, Sayın Mehmet Dönen'in de kanun teklifi olarak
verdiği- bir kanun tasarısıdır. Bunu, Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Grubunda
yaptığımız tartışmalarda, bir an önce çıkarılması gerekli olan kanunlardan
gördük; çünkü, çağımız, bilgi çağı, teknoloji çağı, bilişim çağı. Aslında, bu yıl, bugüne kadar, Meclisten pek çok kanun
çıkarıldı; çıkarılan her kanunda, yeni bir vergi... Telekom Kanunu çıktı, ek
iletişim vergisi; Elektrik Piyasaları Kanunu çıktı, sabit ücret, özel iletim
fonu... Yani, deprem oldu, ekvergi... Duyuyoruz, yine, hükümet, bu 17 kanunun
içinde, yine, elini milletin cebine atacak, vergiler gelecek. Gönül arzu ediyor
ki, her sıkıştığımızda milletin cebine elini atacak yasalar yerine, bu tür
teknoloji geliştirme yasası gibi yasalar çıkaralım, üretelim, ürettiğimizi
satalım ve kaynakları böyle yaratalım. Gelişmiş ülkeler de kaynaklarını bu
şekilde yaratıyor. Bakınız, Türkiye'yi bekleyen çok önemli bir tehlike
var. Belki çoğunuzun okuduğu "BThaber" diye bir dergide
"e-eleman göçü" diyor. Bu hükümetin yarattığı krizin bize açacağı
zararları belki bu yasa biraz telafi edebilecek. Onun için, ben, bu yasayı
büyük bir heyecanla ve yürekten destekliyorum. Doğru Yol Partisi olarak da
destekliyoruz. Bakınız ne diyor: "Bilişim sektörünü de etkileyen yapısal
kriz, en büyük darbeyi iyi yetişmiş, donanımlı sektör çalışanlarına vurdu. Çok
iyi eğitim almış bu kadroların birçoğu, bugün krizin sonucu olarak işlerini
kaybettiler ya da bu tehlikeyle karşı karşıyalar; ama, krizle birlikte
Türkiye'nin karşılaştığı yeni sorun bundan da büyük: Beyin göçü."
Özellikle Avrupa ülkeleri, bu yetişmiş elemanları ithal etmek için çok cazip
teklifler sunuyor. CeBIT 2001 Fuarının açılışında BITKOM (Alman Bilgi
Teknolojileri Telekomünikasyon ve Yeni Medya Derneği) Başkanı Dr. Volker Jung,
yaptığı konuşmada, Avrupa'da bilişim, e-iş ve çağrı merkezi alanlarında 1 900
000 uzman açığı olduğuna değinmiş, 1 900 000
... Neredeyse 2 milyon.
"Avrupa, 2003 yılına kadar, bu tür 7,5 milyon kişiye ihtiyaç duyuyor;
ancak, biz, bunun 5 600 000'ini karşılayacağız, geri kalanını da, Türkiye gibi,
her krizde işini kaybedenleri ülkemize çağıracağız" diyor. Dahası
"Almanya yeşilkart uygulaması başlattı. Almanya'da, bilişim alanında
eğitim alan öğrencilerin, eğitimlerini tamamladıktan sonra gitmelerini engellemek
için, federal devlet, öğrenci yeşilkart uygulamasını duyurdu" diyor ve
gördüğünüz gibi, yabancı öğrencileri iade etme niyetleri yok. Ben sormak
istiyorum: Türkiye bu konuda ne yapıyor? Bizim Eğitim Bakanlığımız ne yapıyor?
Dışarıdan gelen öğrencileri, bu sektörde eğitilmiş öğrencileri tutmak gibi bir
kaygısı var mı? Bakınız, Orta Doğu Teknik Üniversitesi teknoparkını
ziyaret ettiğimizde, Sayın Rektör Yardımcısı, inanın, yüreğimi kanatan bir
konuya değindi: Microsoft, Türkiye'de bir yazılım teknoparkı kurmak istemiş;
istediği de, öyle, para pul falan değil, yer yurt da değil, sadece bir tek
talebi var: "Acaba, bize, 4 000 tane yazılım elemanı temin eder
misiniz?" 4 000 tane arkadaşlar, 40 000 veya 400 000 değil, 4 000 tane.
Aldığı cevap, olumsuz. Maalesef, bunu kurmaktan vazgeçip gitmiş. Sayın Rektör
Yardımcısının söylediği bu. Dolayısıyla, bizim, gerek yetişmiş elemanlarımızı
elden kaçırmamak için gerek dışarıdan yetişmiş beyingücü alabilmek için,
dünyayla rekabet edebilmek için, bu tür yasaları çıkarmamız lazım, her gün elini
milletin cebine atan yasaları değil. Değerli arkadaşlarım, burada bir diğer maddeye
değineceğim. Organize sanayi bölgelerindeki teknoloji geliştirme bölgelerini
de, bir şekilde, üniversiteyle ilişkilendirerek bu yasa kapsamına dahil etmemiz
lazım. Sadece, üniversiteyle sınırlı tutarsak, zannediyorum... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - ... teknoloji geliştirme
bölgelerinin hızlı gelişmesinde, gelişebilmesinde sıkıntılar olacaktır. Yani,
ille, şu tutuculuk doğru değil: Biz, üniversite-sanayi işbirliğini sadece
üniversite kampusunda istemeyelim, gerekiyorsa, organize sanayi bölgesindeki
teknoloji geliştirme bölgesini üniversiteye tahsis edelim; ama, onu da bu yasa
kapsamına alalım. Onun için, 3 üncü maddede, organize sanayi bölgeleriyle
ilgili bir konunun da eklenmesini, özellikle rica edeceğim. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmazyıldız. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Kapsam MADDE 2.- Bu Kanun, Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin
kuruluşunu, işleyişini, yönetim ve denetimini ve bunlarla ilgili kişi ve
kuruluşların görev, yetki ve sorumluluklarını kapsar. BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Kanunu Tasarısını, gerçekten çok önemsiyorum; çünkü, ülkelerin gelişebilmesi
için, özellikle rekabet şanslarının artması ve ürettikleri malların, dünya
pazarlarında rekabet edebilmeleri gerekir. Eğer, ürettiğiniz malların, dünya
pazarlarında rekabet etme gücü yoksa, yaptığınız üretimin hiçbir değeri yoktur.
Onun için de, ülkelerin, sanayi stratejilerini çok iyi saptamaları gerekir;
yani, ülkeler, çağın gerektirdiği sanayi stratejilerini uygulamak
durumundadırlar. Hepimizin bildiği gibi, 1750'den sonraki ilk sanayi
stratejilerine baktığımızda, çok büyük entegre tesisler vardı. Bir otomobili
düşünürsek, bir otomobil, bütün parçalarıyla birlikte bir fabrikanın içerisinde
üretilirdi; ama, daha sonra bir araya gelen bilim adamları, bunların çok büyük
atıl kapasiteler oluşturduğunu, rekabet etme şansını kaybettiğini ortaya
koyarak, bunların, bölünerek başka yerlerde, yani, yan sanayilerde üretilerek,
sonra, bir üretim hattında tümünün birleştirilmesi gereken; yani, küçülmeyi
gerektiren bir stratejiyi ortaya koydular. Küçülmeye yönelik strateji, bir
müddet, gerçekten, bu stratejiye uyan şirketlere, ülkelere ciddî anlamda
rekabet gücü kazandırarak, kalkınmalarını ve gelişmelerini sağladı. Buna ayak
uyduramayan kurumlar ve kuruluşlar, ülkeler, rekabet güçlerini kaybettikleri
için de fakirleştiler. Biz, bunlara, belirli ölçülerde, işte, bu kurduğumuz
küçük organize sanayi bölgeleriyle, küçük sanayi siteleriyle 1960'larda bir
ölçüde adapte olduk. İkinci sanayi stratejisi olarak algılanan sanayi
stratejisi ise, üretim sürecinin kısaltılması ve kalitenin artırılmasıyla
ilgili yeni bir sanayi stratejisiydi. Bu sanayi stratejisinde, özellikle CNC
tezgâhlarda "esnek üretim" dediğimiz üretim modelleriyle, hem
kalitenin artırılması hem fiyatın düşürülmesi hem de üretim sürecinin
küçültülmesi söz konusuydu. Bu sürece ayak uyduran ülkeler, gerçekten ayakta
kalabildiler, şirketler ayakta kalabildiler; ama, bu stratejiyi uygulayamayan,
bu stratejiyi gözardı eden şirketler, gruplar ve ülkeler, rekabet gücünü
kaybettikleri için, önemli ölçüde, ya ortadan kayboldular ya büyük bir fakirlik
bataklığı içerisinde kaldılar. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kalite ve ucuzluk,
günümüzde, bir malda olması gereken temel koşul olarak değerlendiriliyor.
Zaten, rekabet edecek malın, ucuz ve kaliteli mal olması lazım; ama, üçüncü
strateji ve günümüzün en önemli sanayi stratejisi ise, araştırma ve geliştirme
stratejisidir; yani, tüketicinin yaşamını kolaylaştıracak yeni prototipleri o
tüketiciye sunma stratejisidir. Bu stratejiyi kabul eden ülkeler -hep beraber
izliyoruz, görüyoruz- rekabet güçlerini son derece artırıyor ve bu rekabet
gücünden de çok büyük katma değerler üreterek, kendi halkının zenginliğini
gerçekten büyük ölçüde sağlıyor; ama, araştırma ve geliştirmeye önem vermeyen,
tüketicinin yaşamını kolaylaştıracak yeni prototiplere yönelemeyen ülkeler ise
bulundukları konumu bile koruyamaz duruma geliyorlar. İşte, bizim ülkemizin
bugün içinde bulunduğu durum... 3 000 dolarlara çıktığımız millî gelirleri
orada tutamayıp, 2 500'lere gerilememizin temelinde bunlar var. İşte, bu tasarının ülkemize yararlı bir biçimde
çıkabilmesini sağlamak için, hepimiz katkı yapmak, hepimiz aklındaki,
fikrindeki, düşüncesindeki bütün bilgileri buraya aktarmak ve dökmek
durumundayız. Eğer, ülkemize böyle yararlı bir yasal düzenleme yapabilirsek,
bizim de rekabet gücümüz artacaktır diye düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde
kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Tanımlar MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasında; a) Bakanlık : Sanayi ve Ticaret Bakanlığını, b) Teknoloji Geliştirme Bölgesi (Bölge): Yüksek/ileri teknoloji kullanan ya
da yeni teknolojilere yönelik firmaların , belirli bir üniversite veya yüksek
teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez
veya enstitüsünün olanaklarından yararlanarak teknoloji veya yazılım
ürettikleri/geliştirdikleri, teknolojik bir buluşu ticari bir ürün, yöntem veya
hizmet haline dönüştürmek için faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin
kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, yüksek teknoloji
enstitüsü ya da AR-GE merkez veya
enstitüsü alanı içinde veya yakınında;
akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği siteyi veya bu özelliklere sahip teknoparkı, c) Araştırma ve geliştirme (AR-GE): Bilim ve
teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut
bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, yazılım üre-timi dahil olmak
üzere yeni sistem, süreç ve hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları
geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmaları, d) AR-GE merkez veya enstitüleri : Kamuya ait, yetişmiş
nitelikli insan gücü ile günün modern teknolojilerine dayalı makine, donanım ve
yazılımı içinde bulunduran, teknoloji ve ürün geliştirilmesine yönelik AR-GE
faaliyetlerinin yapıldığı mekânları, e) Üretim birimleri : Bölge içerisinde bu Kanunun
amacına uygun olarak faaliyette bulu-nan gerçek veya tüzel kişilerce kurulan
veya kullanılan, yeni ve yüksek teknolojilere dayalı ve çevreye zarar vermeyen
üretim birimlerini, f) Girişimci : Bölgedeki hizmet ve imkânlardan
yararlanmak isteyen veya yararlanmakta olan gerçek ve tüzel kişileri, g) Yenilik : Bir fikri; satılabilir, yeni ya da
geliştirilmiş bir ürün ya da mal ve hizmet üretiminde kullanılan yeni ya da
geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmeyi, h) Üründe yenilik: Teknolojik açıdan yeni ürün, önceki
ürün kuşağıyla karşılaştırıldığında malzemesi, parçaları ve yerine getirdiği
işlevler açısından öze ilişkin, teknolojik farklar gösteren bir ürünü, ı) Üretim yöntemlerinde yenilik: Geleneksel üretim
tesislerinde üretilemeyen, yeni ya da geliştirilmiş ürünlerin üretilmesinde
veya halen üretilmekte olan ürünlerin yeni tekniklerle üretilmesinde kullanılan
yöntemi, i) Üniversite: Mühendislik ve temel bilimler dallarında
yapılanmasını gerek insan gücü ve teknik donanım olarak tamamlamış ve gerekse
doktora öğrencisi seviyesinde yeterli araştırma elemanı olduğu Yükseköğretim
Kurulu tarafından onaylanan
üniversiteleri, j) Kurucu heyet : Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde
yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüsü ve diğer
kuruluş temsilcilerinden oluşan heyeti, k) Yönetici şirket : Bu Kanuna uygun ve anonim
şirket olarak kurulan, Bölgenin
yönetimi ve işletmesinden sorumlu şirketi, l) Yazılım : Bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi
teknolojilerine dayalı bir diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen
verilerle ilgili gereken işlemleri yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya
programların ve bunların kod listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da
içeren belgelerin ve hizmetlerin tümünü, İfade eder. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 3 üncü maddede tanımlar yer almaktadır. Teknoloji
geliştirme bölgesi tanımının, kanımca, biraz eksik olduğunu düşünmekteyim. Pek
çok organize sanayi bölgesinde, örneğin, Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinde,
Balıkesir Organize Sanayi Bölgesinde, Bandırma, Gönen, Manisa gibi pek çok
organize sanayi bölgesinde, yarın teknopark kurulacak olsa, bunların bu yasadan
istifade etmesi mümkün görülmemektedir. O zaman, her yerde, üniversitelerin
içinde, neredeyse, sadece bir incubator anlamında, bir kuluçka anlamında,
teknoloji geliştiren, küçük yerler anlamında değil de, her üniversite içinde de
tekrar bir organize sanayi bölgesi, onun minyatürü kurulması icap etmektedir
ki, bu, uygulamada mümkün değildir. Bu nedenle, bu tasarının, organize sanayi
bölgeleri içinde de kurulacak teknoparkları kapsaması lazım; hiç olmazsa,
organize sanayi bölgesindeki teknoloji geliştirme bölgelerinin üniversiteyle
bir şekilde ilişkilendirilerek tasarı kapsamına dahil edilmesi lazım. Şimdi, burada, bu kanunla bir adaletsizlik daha ortaya
çıkacak: Örneğin, geçici madde 1'de, şu ana kadar kurulan organize sanayi
bölgeleri içinde de kurulan teknoparkları, teknoloji geliştirme bölgelerini bu
yasaya dahil ediyorsunuz; yani, birkısım organize sanayi bölgelerine bu imkânı
veriyorsunuz, ancak, henüz kurulma aşamasında olan veya yeni kurulmuş organize
sanayi bölgelerini bu yasadan istifade ettirmeyerek, bir yerde, cazip olmaktan
çıkarıyorsunuz. Bakınız, bugün, Balıkesir'deki, Bandırma'daki, Gönen'deki
organize sanayi bölgeleri henüz daha yeni kuruluyor; yarın, kurulduktan sonra,
burada bir teknoloji geliştirme bölgesi kurmaya kalksanız, bu yasadan istifade
edemez. O zaman, siz, bir işadamı olsanız, böyle imkâna sahip olan bir organize
sanayi bölgesine mi yatırım yaparsınız; yoksa, bu tür imkânların olmadığı bir
organize sanayi bölgesine mi yaparsınız? Özellikle, Avrupa Birliğine sunulan
Ulusal Programda da, Avrupa Birliğinin bize Katılım Ortaklığı Belgesi olarak
dayattığı şartlarda, Türkiye'deki bölgelerarası eşitsizliği de gidermek gibi
bir madde vardı. Bu bölgelerde kurulacak organize sanayi bölgelerindeki
yatırımcıyı nasıl teşvik edeceksiniz?.. Onun için, bu tasarının, mutlaka,
organize sanayi bölgelerindeki teknoparkları da içine alacak şekilde
genişletilmesi lazım. Yoksa, eksik olur, maalesef arzu edilen neticeyi vermez.
Ben, özellikle teknolojiyle ilgili konulardaki yatırımlarda çok fazla hasis
davranılmaması, çok fazla cimri davranılmaması gerektiği kanaatindeyim. Burada
vereceğiniz destek, inanın ki, Türkiye'nin geleceğini açar. Bakınız, Hindistan, şu anda, 2000 yılı sonu itibariyle
6,3 milyar dolarlık yazılım ihracatı yapmış. Çok değil, 2008 yılında; yani,
dört yıl sonra, yapmayı planladığı yazılım ihracatı 50 milyar dolar arkadaşlar;
Türkiye'nin bugünkü toplam ihracatına eşit. Bu sektörde 2,2 milyon kişiye de iş
vermeyi, aş vermeyi planlıyor. Ben soruyorum bu hükümete: Uyguladığınız
ekonomik programla işsiz kalan, işsiz bıraktığınız bu millete nerede iş
vereceksiniz? Kamu kurumlarında iş veremeyeceğinize göre, o zaman, gelin
bunlarda biraz daha cömert davranalım; gelin, bu alanda iş yapmak isteyenlerin
önünü açalım. Değerli arkadaşlarım, sadece bir ayda 200 000 kişi
işini kaybetmiş, yılbaşından bu yana 1 milyon kişi işini kaybetmiş, son bir
ayda kapasite kullanım oranı yüzde 10 azalmış; yüzde 77,1'den yüzde 70,3'e
inmiş. Bunu Devlet İstatistik Enstitüsü söylüyor, açıklayan da bir sivil toplum
kuruluşu olan TÜSİAD. O zaman, gelin, burada, hiç olmazsa kendi
yetiştirdiğimiz elemanlara sahip çıkalım. Bakınız, Hindistan,
üniversitelerinden her yıl 122 000 mühendis mezun ediyor. Peki, Türkiye kaç
mühendis mezun ediyor?! Arkadaşlar, 4 000 kişiyi temin edemiyoruz. Gelin,
böyle, bir karatahta demeyeceğim, artık beyaz tahta, siyah silinebilen kalem
kullanılıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazyıldız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Bir yazı tahtası,
oturmak için 30-40 tane sırayla açtığımız, mezunlarının ne iş bulacağı belli
olmayan bölümler değil, yazılımla ilgili, teknolojiyle ilgili bölümler açalım.
Türkiye'ye gelmek isteyen bu tür yatırımcılara da "kusura bakmayın, eleman
yok, ondan dolayı bunu karşılayamıyoruz" demeyelim; hiç olmazsa,
uyguladığınız ekonomik programla işsiz kalan, aç kalan insanlara, umutsuz olan
bu gençliğe çıkaracağımız bu yasalarda daha fazla destek vererek, onların
geleceğe umutla bakmasını temin edelim. Bakın, Türkiye'den, 1 600 000 kişi Amerika'ya göçmek
için müracaat etmiş ve Amerika da arıyor elçisini, bu planlı bir hareket mi
değil mi diye. Doğru, köylüyü tasfiye edeceğim, köyü tasfiye edeceğim derken,
insanlar da umut kapısı olarak başka adresler buluyor. Onun için, gelin, daha
fazla gence umut verecek şekilde bu yasalarda düzeltmeler yapalım. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: Kuruluş MADDE 4. - Bölge ile ilgili başvurular Kurucu Heyet
tarafından yapılır. Bölge başvurularını
değerlendirilmek üzere Bakanlık Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürünün
başkanlığında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Bakanlık
tarafından belirlenecek teknoloji konusunda faaliyet gösteren bir özel kuruluştan birer temsilcinin katılımı
ile Değerlendirme Kurulu kurulmuştur. Bölgeler, Değerlendirme Kurulunun uygun görüşü ve
Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir ve Resmi
Gazetede yayımlanır. Bölgelerdeki planlama sürecinde imar planları ve
değişiklikleri, parselasyon planları ve değişiklikleri çıkacak yönetmeliğe
uygun olarak Bölgenin yönetici şirketince hazırlanır ve Bakanlık tarafından
onaylanarak yürürlüğe girer. Kesinleşen imar planları ilgili kurumlara bilgi
için gönderilir. Arazi kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşası
ve kullanımıyla ilgili ruhsat ve izinler yönetici şirket tarafından verilir ve
denetlenir. Arazi temini, planlama ve projelendirme, alt yapı ve üst yapının
inşası ile ilgili harcamalar yönetici şirkete aittir. Bölgelerde ihtiyaç duyulacak araziler 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir. Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu
üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili
üniversitede kalmak kaydıyla Bölgeyi kuracak yönetici şirkete tahsis
edilebilir. Bu durum kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de
geçerlidir. Bölge kurulması için öngörülen alanda veya Bölgenin
bulunduğu ilin sınırları içinde üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü veya
AR-GE merkez veya enstitüsünün bulunması ve yörede yeterli AR-GE ve sanayi
potansiyelinin olması şartı aranır. AR-GE ve sanayi potansiyelinin yeterliliği
konusundaki kriterler yönetmelik ile belirlenir. Bölge olarak belirlenen araziler hiçbir şekilde başka
amaçlarla kullanılamaz. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Sayın Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının 4 üncü maddesi,
gerçekten, çok önemli, en önemli, en can alıcı maddelerinden biri. Az önce
geneli üzerinde konuşurken de belirtmiştim; bu madde, işte tüm bu esnekliği
kaldırmaktadır. Özellikle bölgeyle ilgili başvuruların yapılacağı kurulu...
Yani, burada, yeni bir kurul oluşturulacak; bu -Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye
Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yüksek Öğretim Kurulu gibi birçok
kuruluştan oluşan, birer temsilcinin katıldığı bir kurul- hangi bölgelerin
teknoloji geliştirme bölgesi olacağını tespit edecek. Şimdi, bizim sistemimizde, hepimizin bildiği gibi, çok
önemli bir şablon oluşturuluyor. Bu şablon, bütün kurumlara uygulanıyor. Yani,
her kurumda -hangi kuruma bakarsanız bakın- bizim bürokrasimizin oluşturduğu
şablonun bir başka biçimini görüyorsunuz. Bugün, KOBİ'leri geliştirmek için
kurulan KOSGEB Yürütme Kuruluna bakarsanız, bu şablonun aynısını görürsünüz;
ama, Türkiye'de, KOSGEB'i iyi alır analiz ederseniz, KOSGEB'in de bugüne kadar
çok ciddî bir iş yapmadığını görürsünüz; hakikaten, kaynak israf eden, kaynak tüketen bir kurum olduğunu hepimiz
biliyoruz ve görüyoruz. Şimdi, aynı şablon oradan alınmış, buraya konulmuş.
Şimdi, burada "bir temsilci" deniliyor, KOSGEB'de daha üst düzeyde,
müsteşarlar düzeyinde bir temsil var. Bu şablon oluşturuluyor; ama, bizim
geleneğimizde bir başka şey daha var: Bütün bakanlıklar -ki, koalisyonda bunu
çok net görüyorsunuz; koalisyon sanki bir bütün değilmiş gibi, koalisyonun her
ortağının mensubu olan bakan farklı davranıyor- kendi alanını bırakmak
istemiyorlar, kendi egemenlik alanını kurmuşlar, oluşturmuşlar, bu egemenlik
alanına kimseyi müdahale ettirmek istemiyorlar. İşte, burada, bu kurumların
çıkmaz noktası şudur: Bu egemenlik alanlarını, bu temsilciler sonuna kadar
koruyor ve orada müdafaa ediyor. Orada, hakikaten, bir araya gelerek karar alma
yerine, çekişerek, herkesin, kendi bakanlığının görüşlerini telkin etmeye ve
onu kabul ettirmeye yönelik çabalarının dışında çaba görmek mümkün olmuyor;
bunu biz denedik, biz bunu uyguladık; birçok kurumlarımızda uyguluyoruz,
görüyoruz ve bu deneyler, Türkiye'de, gerçekten, böyle model olarak
kullanılacak, verimli kurumlar, deneyler değil. Fizikte bir kural vardır: Bir
teori geliştirirsiniz, çok önemli bir teori, bakarsınız ki, her derdin çaresi;
ama, laboratuvara girersiniz, test edersiniz, deneyi yaparsınız, bir bakarsınız
ki, hiçbir işe yaramıyor. Yani, o deneyde, bu iş kanıtlanamıyor. Burada da,
kanıtlandığı halde, bir başka modeli oluşturamamanın, yapamamanın sıkıntısını
çekiyoruz biz burada. Böyle bir kurul kuruyoruz. Bence, böyle bir kurul yerine,
Sanayi Bakanlığının -adı da değiştirilerek- Sanayi ve Teknoloji Geliştirme
Bakanlığı olarak buna vazıyet etmesi ve çerçeve bir yasayla da bu yetkilerin
bakanlığa bizzat verilmesi gerek. Eğer, bunu vermez, kurumlar arasında
oluşturduğunuz böyle bir üst kurula bırakırsanız, buradan karar çıkarmanız kolay
olmaz. Hani derler (ya) "bir işi yapmayacaksanız, komisyona havale
edin" işte, burada da böyle bir şey var. Onun için, artık, bizim, ülke olarak, bilgi toplumu,
üretim ilişkileri sürecini ıskalayacak konumumuz, durumumuz yoktur; bunları,
çok kısa bir dönemde, çok kısa bir süreçte gerçekleştirmek durumundayız. Onun için, hiç iş yapmayacak böyle hantal kurumlar
kurma yerine, yeni, gerçekten hızlı hareket edebilecek, hızlı küreselleşen
bugünkü dünyaya uyum gösterebilecek bir yeni yönetim anlayışını buraya getirmek
durumundayız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, iktidarın da katkısını
istiyoruz. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Karar yetersayısının aranılması isteği vardır; 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylamayı elektronik sistemle yapacağım. Vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy
pusulasını, belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica
ediyorum. Oylama için 3 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur. Saat 18.40'a kadar birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 18.30 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
18.40 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 125 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 9. - Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısı ile Hatay Milletvekili Mehmet Dönen'in
Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/703, 2/372) (S.
Sayısı : 721) (Devam) BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır. 4 üncü maddenin oylaması sırasında karar yetersayısının
aranılması istenilmişti ve bulunamamıştı. Şimdi, yeniden 4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısını arayacağım. Oylama işlemi için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşımız olursa, aynı süre
içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; o arada, vekâleten
oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve imzasını havi oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Yönetici şirket MADDE 5. - Bölgenin yönetimi ve işletmesinden sorumlu
yönetici şirketin kurucuları arasında, Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer
alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüsü bulunur. Bu
kurum ve kuruluşlar, şirketleri ve/veya vakıf işletmeleri ile de yönetici
şirkete katılabilirler. Yönetici şirkete ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği'ne bağlı odalar ve borsalar, yerel yönetimler, bankalar ve finansman
kurumları, yerli ve yabancı özel hukuk tüzel kişileri, AR-GE ve teknoloji
geliştirme ile ilgili vakıf ve dernekler, ilgili kamu kuruluşları, ihracatçı
birlikleri kurucu ya da sonradan ortak olarak iştirak edebilirler. Yabancı özel hukuk tüzel kişileri 6224 sayılı Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde gerekli
izinleri almak kaydıyla yönetici şirkete iştirak edebilirler. Yönetici şirket; Bölgenin kuruluş aşamasında planlama
ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve üst yapı hizmetleri ile
Bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi, Bölgenin bu Kanun ve
ilgili yönetmeliklerde gösterilen amaca uygun olarak yönetilmesi,
girişimcilerin ve üçüncü şahısların buna aykırı davranışlarının önlenmesi ve
gerekli önlemlerin alınması ile
yükümlüdür. Yönetici şirket, kamu yararı gerekçesi ile adına
kamulaştırma yapan veya yaptıran bir özel hukuk tüzel kişiliğidir. Kamu
yararı kararı, yönetici şirketin başvurusu üzerine Bakanlıkça verilir. Bakanlık, Bölgede bu Kanunda belirtilen amacın dışında
faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve
belirli bir süre vererek Bölgenin istenen amaca uygun faaliyete
geçirilmesini ister. Bu sürenin sonunda, yönetici şirketin, amacın gerçekleştirilmesinde yeterli
olmayacağının anlaşılması durumunda
Bakanlık görevli mahkemeye başvurarak
yönetici şirketin faaliyetinin durdurulmasını veya feshini isteyebilir. Yönetici şirketin feshi halinde, şirket ve
yöneticileri hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla,
Bakanlık, yönetici şirketin mülkiyetinde olan Bölgeye ait araziyi ve üzerindeki
taşınmazları kamulaştırır ve Bölgenin yönetimini başka bir yönetici şirkete
verebilir. BAŞKAN- 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teknoloji geliştirme bölgelerine
ilişkin yasa tasarısı, gerçekten, çok önemli bir yasa tasarısı. Değerli arkadaşlarım, bu yasanın çıkmasını hepimiz
istiyoruz; ama, daha yararlı, daha faydalı bir yasa olması için de, elimizden
gelen olumlu eleştirileri de, burada, sizlerle paylaşıyoruz. Değerli arkadaşlarım, az önce, sizlerle, dünyadaki
gelişen sanayi stratejilerini bir ölçüde paylaşmaya çalıştık; ama, 1750 sanayi
devrimiyle birlikte, yani, buharlı makinelerin bulunmasıyla birlikte ve
günümüze kadar sanayileşme süreci de, gerçekten, önemli evrelerden geçmiştir.
Bu evrelerin her biri, oluşturduğu yeni kavramlarla ve yeni kurallarla,
ülkelere, toplumlara çok yeni konumlar kazandırmıştır. Özellikle, 1750 ile 1825
arasında, buharlı makinelerin kullanıldığı alanlar -tekstil alanından buharlı
vapurlara kadar- ticaret alanında ve sanayi alanında çok önemli gelişmeleri
beraberinde getirmiş ve o dönemde bu buharlı makineleri çok geniş alanda
kullanabilen ülkeler, gerçekten, çok ciddî anlamda, kendi milletine, kendi
toplumuna zenginlikler kazandırmıştır. Yine, 1825 ile 1860'lı yıllar arasında izole edilmiş
elektrik kablolarının bulunması, demiryolu, telgraf, fotoğraf makinesi ve
çimento sanayiinin gelişmesiyle... Dikkat edersek, bunların her biri yeni bir
bulgu, yeni bir araştırma sonucunda ortaya çıkan yeni bir buluş. İşte, 1825 ile
1860 arasındaki bu yeni buluşların, çok ciddî anlamda, ticarî meta ve sanayi
malı olarak kullanılmasıyla birlikte, özellikle, çimentonun inşaat sektöründe
kullanılmasıyla birlikte, her alanda... Değerli milletvekilleri, burada, gerçekten, çok önemli
bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu görüştüğümüz tasarı, Türkiye'nin bugün içinde
bulunduğu sıkıntıların atlatılması için, gerçekten, çok büyük katmadeğer
yaratan, yeni konumunu anlatan bir tasarı. Onun için size anlatıyoruz; ama, kim
ne kadar dinliyor, bilmiyorum. Bu arkadaşların konuştuğu kadar da süreme ek istiyorum
Sayın Başkan. (DYP sıralarından "Başkan da konuşuyor" sesleri) Şimdi, değerli milletvekilleri, daha sonra... YUSUF KIRKPINAR (Aksaray) - Dinliyoruz, vallahi
dinliyoruz. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinlemiyorsunuz. Bakın, bunlar
çok önemli bilgiler; hakikaten bilmeniz gereken, hepinizin bilmesi gereken
bilgiler. Onun için... Değerli milletvekilleri, özellikle, 1860 ile 1910
arasındaki "üçüncü dalga" diye adlandırılan dönemdeyse, özellikle,
elektrik ampullerinin bulunuşu, telefon, petrollü motorların bulunuşu ve
motorlu araçların devreye girmesi -yani, bugün kullandığımız araçların devreye
girmesi- ve bunların bulunmasıyla birlikte sanayide ve toplum yaşamında
bunların kullanılması, gerçekten, bunu kullanan ülkelere çok büyük katkılarda
bulunmuş, milletlere ise büyük zenginlikler getirmiştir. Yine, 1910 ile 1970 yılları arasında "dördüncü
dalga" diye adlandırdığımız sanayi dalgasında ise, naylon gibi, perlon
gibi, plastik gibi, radyo, televizyon gibi, roketler gibi, uzay araştırmasının
gelişmesi ve özellikle nükleer güç teknolojilerinin kullanılması gibi çok
önemli araçların, bilimsel bulguları kullanan ülkelere çok büyük katkılarda
bulunduğu ve bu araçlara sahip olamayan, bu teknolojilere ulaşamayan ülkelerin
ise çok gerilerde kaldığını görüyoruz. Değerli milletvekilleri, 1970'li yıllarda ise, artık,
bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum BAŞKAN - Sayın Dönen, 1 dakika içerisinde toparlar
mısınız. Buyurun efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, önce, telefonun, sonra televizyonun,
daha sonra bilgisayarın bulunduğu bir süreci az önce anlattım. Bu sürecin bir
araya gelerek oluşturduğu, bu üç bulgunun bir araya gelerek oluşturduğu
telekomünikasyon, bugün, dünyada, 800 milyar dolar ciro yapmaktadır. 800 milyar
dolar cironun da, dörtte 1'ini teknolojik üretim -yani bilgisayar, televizyon,
telefon gibi üretimler- diğer dörtte 3'ünü
ise bilgi teknolojisi -bilgiyi gerektiren, çok büyük oranda, yani, 600
milyar dolarlar oranında, bir bilginin katmadeğeri, bilginin cirosu- oluşturmuştur.
Şimdi, bu kadar büyük bir pastadan pay almak istiyor
musunuz, istemiyor musunuz; mesele bu. Bu payı almak istiyorsanız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN GÜVEN (İçel) - Millet ekmek bulamıyor, pasta
onların nesine! BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Süre uzatımını vermiştim ben efendim. Teşekkür ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir dahaki maddede sonuna kadar
konuş. Oldu... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Teşekkür ederim arkadaşlar.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: Denetim MADDE 6. - Bölgedeki yönetici şirket ve girişimcilerin
faaliyet ve uygulamaları Bakanlık tarafından denetlenir. BAŞKAN - DYP Grubu adına, buyurun Sayın Yılmazyıldız.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 6 ncı madde üzerinde konuşmaktayım. Şimdi, burada,
Avrupa Birliğindeki hedefleri okuyacağım; bir de, Türkiye'de ne durumdayız, onu
değerlendireceğim. Hollanda'da bir hükümet kuruluşunun hazırladığı raporda
yeni stratejik hedef şöyle formüle edilmiş: "Avrupa, dünyada, bilgi
tabanlı, bilgiye dayalı ekonomide en dinamik ve en rekabetçi olmalıdır.
Sürekli, daha iyi işler yaratan, daha fazla sosyal cohesion -yani, sosyal
uyuşmayı, anlaşmayı sağlayan- devamlı gelişebilir bir ekonomi olmalıdır ve
temel servislerde, 2003 yılına kadar, üye devletler, elektronik araçlarla
vatandaşlarına bir erişim imkânı sağlamalıdır. Bundaki en temel rolü, görevi
ise, hükümet yapacaktır, rol oynayacaktır" diyor. Şimdi, bir de Türkiye'ye bakıyoruz; Türkiye'de ise,
tümüyle bunlardan uzak, bırakın sosyal barışı, ortak yaşamayı, millet
birbirinin gırtlağına sarılıyor. Burada çıkan her kanunda, bakıyoruz, tütün
eken tütün ekemesin, pancar eken pancar ekemesin, yeni teknolojiyle ilgili
verdiğimiz teşviklerde aman organize sanayileri girmesin... Yani, allahaşkına
-soruyorum- şurada çıkan yasalarda sosyal uyumu daha artırıcı ne var?! Sonuçta,
bir partimizi de Meclisi terk etmek zorunda bıraktık. Bir taraftaki hedefe
bakın, bir de bizim yaptıklarımıza bakın. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Kararı Anayasa Mahkemesi verdi. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Evet, Anayasa Mahkemesi
verdi; ama, Anayasa Mahkemesi "Anayasayı değiştirseydiniz, parti kapatmayı
zorlaştırsaydınız, ben böyle karar vermezdim" diyor. Yani, milletvekilleri
olarak, siz görevinizi yapmamışsınız, biz görevimizi yapmamışız; dolayısıyla,
sosyal uyuma katkıda bulunacak, Türk Milletinin, 65 milyonun bütün görüşlerini
burada ifade edecek ortamı sağlamamışız: Bunu söylüyorum. Bundan niye rahatsız
oluyorsunuz? Şimdi, bakınız, dahasını söylüyorum. "Bilgi
toplumunda savaş" deniliyor. Yani, artık, bunlar gündeme geliyor. Nedir
bunlar; işte, Truva atları, solucanlar, mantık bombaları, yüksek enerji, radyo
dalgaları, elektromanyetik sinyaller, nanomakineler, mikroplar, chipleme,
yongalama, gizli kapılar gibi, bizim bütün sırlarımıza vâkıf olacak bu
teknolojiyi adamlar üretiyor. Peki, biz ne yapıyoruz, bu konuda yapabildiğimiz
nedir?! Daha önemlisi, toplum içinde, çok ciddî bir -henüz
hissetmiyoruz ama- sayısal uçurum denilen, sayısal bölünme denilen bir bölünme
var. Bakıyoruz, yüksek gelire sahip -orta gelirliyi de buraya katayım- nüfusun
çok az bir kısmı, ülkedeki gelirin yüzde 52'sine sahip, nüfusun yüzde 2,8'inin
yarısı internete bağlanabilirken -bu sefer tersi, gelirin değil- nüfusun yüzde
42'sinin; yani, nüfusun yarısının ise -ki, millî gelirden alabildiği yüzde
5'lik bir pay- toplam binde 55, yani yüzde yarım... Bütün bu konularda, bu
hükümetin yaptığı, bu hükümetin geliştirdiği bir politika yok ve maalesef,
bunları, bu acıları, zaman içinde çok hızlı bir şekilde hissedeceğiz. Daha önemlisi, bilgi ekonomisine yönelik
çıkarabildiğimiz bir kanun yok. Bilgi ekonomisini teşvik edecek bir durum yok.
Bakıyorsunuz, internet üzerinden haberleşme ücretleri yüzde 100 artırılırken,
Amerika Birleşik Devletleri, internet üzerinden yapılan ticarette vergiyi
sıfıra indiriyor. Niye; internete dayalı, bilgiye dayalı ekonomi gelişsin,
rekabet edebilelim diye. Biz ise, bırakınız bunu, internet üzerinden alışveriş
yapacak insanları cezalandırmak üzere, bu konudaki iletişim ücretlerine yüzde
100 zam yapıyoruz. Bunları anlamak mümkün değil ve daha kötüsü, şunu söylemek
isterdim... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Keşke, Maliye Bakanı,
keşke Ulaştırma Bakanı bunlardan habersiz olsalar da... Olabilir, bilgi
eksikliğiyle, insanlar yanlış yapabilir. Maliye Bakanının 2001 yılı bütçe
sunuşuna "Amerika'daki ekonomik gelişmenin, son on yıldır sürekli
gelişmenin sebebi, iletişim altyapısını yapması, iletişim ücretlerini
ucuzlatmasıdır" diye ifade konmuşken -tabiî, Allah bilir, okuduğunu da
zannetmiyorum; bürokrat yazmıştır; o da, boşlukta bulundu, onu yazmak zorunda
kaldı, okudu; öyle olsa, böyle olmazdı- ve daha önemlisi, bu konularda,
devletin bir politikası olabilmesi için, her şeyden önce, bilgi toplumu,
bilişim bakanlığının olması lazım. Olmadığı için, maalesef, bu konular, hiçbir
şekilde gündeme gelmiyor. Avrupa ile ilgili yapılan bir sunuşta -bundan iki hafta
önce katıldığımız bir toplantıda- bakıyoruz, İngiltere'de, Bakanlar Kurulunda,
her yıl iki defa bu konuyla ilgili özel toplantı yapılıyor. Peki, Türkiye'de?..
Hiçbir şey yok. Değerli arkadaşlarım, bütün bunları, belki, kulağımızda
bir bilgi olarak kalabilir diye söylüyorum; yoksa, kanunu destekliyoruz. Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Personel MADDE 7. - Yönetici şirkette ve Bölgede yer alan
faaliyetlerde yürürlükteki iş ve çalışma mevzuatına göre personel istihdam
edilir. Bu Bölgelerde 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve ilgili
mevzuat hükümleri çerçevesinde yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı AR-GE
personeli çalıştırılabilir. Kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite personelinden
Bölgede yer alan faaliyetlerde araştırmacı personel olarak hizmetine ihtiyaç duyulanlar, çalıştıkları
kuruluşların izni ile sürekli veya yarı zamanlı olarak çalıştırılabilirler.Yarı
zamanlı görev alan öğretim üyesi, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi ve
uzmanların bu hizmetleri karşılığı elde edecekleri gelirler, üniversite döner
sermaye kapsamı dışında tutulur.
Sürekli olarak istihdam edilecek personele kurumlarınca aylıksız izin
verilir ve kadroları ile ilişkileri devam eder. Bunlardan 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tâbi personelin burada geçirdikleri süreler
için emeklilik hakları 5434 sayılı Kanunun 31 inci maddesi hükümlerine uyulmak
kaydıyla saklı kalır. 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin bu
maddede yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri uygulanmaz. Öğretim elemanları
2547 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinde öngörülen yurt içinde ve yurt dışında
geçici görevlendirme esaslarına göre yapacakları çalışmaları Üniversite Yönetim
Kurulunun izni ile Bölgedeki kuruluşlarda yapabilirler. Aylıklı izinli olarak
Bölgede görevlendirilen öğretim üyelerinin Bölgede elde edecekleri gelirler
üniversite döner sermaye kapsamı dışında tutulur. Ayrıca, öğretim elemanları
Üniversite Yönetim Kurulunun izni ile yaptıkları araştırmaların sonuçlarını
ticarileştirmek amacı ile bu bölgelerde şirket kurabilir, kurulu bir şirkete
ortak olabilir ve/veya bu şirketlerin yönetiminde görev alabilirler. BAŞKAN- 7 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi
Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, az önce bundan önceki madde
üzerinde konuşurken sürem bittiği için, o yarım kalan kısmı sizinle paylaşmak
istiyorum. Özellikle, her çağın, her dönemin teknolojik
gelişmelerinin, bulgularının, onu bulan ülkelere nasıl gönenç getirdiğini ve
orada yaşayan insanların hayat standartlarının nasıl arttığını hep birlikte
biliyoruz, okuduk ve az önce de burada birlikte bu konuları konuştuk. Şimdi, özellikle 1970'lerden sonra "bilgi
çağı" diye adlandırdığımız çağı, gerçekten, bilginin yoğun olarak her
alanda kullanıldığı ve kullanıldığı alanda da çok büyük katmadeğerler
oluşturduğu bir dönemi, bir süreci yaşamaktayız; buna, az önce, örnek olarak,
bilginin, küreselleşen dünyada -ki, özellikle bilginin- sınır tanımadan
gezmesi, küreselleşmenin de ilk adımı olarak algılandı. Yani, küreselleşmeyi
sağlayan bilimsel olgu, az önce söylediğim gibi, önce telefonun, televizyonun
ve bilgisayarın bir araya gelerek oluşturduğu "telekomünikasyon"
olarak adlandırdığımız "bilgiyol otoyolları" diye adlandırdığımız o
otoyollarda, bilginin, sınır tanımadan küreselleştiği bir süreci yaşadık ve paranın
da özellikle sınır tanımadığı bir dünyanın adına da "küreselleşme
olgusu" diye ad koyduk. İşte, küreselleşmeyle birlikte, bu bilgi
teknolojilerinin yarattığı pastadan ne kadar pay alabilirseniz, ülkenizi o
kadar zenginleştirirsiniz; aksi takdirde, hamasî nutuklar atarak bir ülkeyi
kurtarmak mümkün değil; çağda da, bunun çok önemli tarihsel olayları var. Değerli milletvekilleri, 1500'lü yıllar içinde,
yalnızca Avrupa'da 500'e yakın devlet vardı. Tarımsal üretim ilişkileri
hâkimdi; insanlar, ekiyordu, biçiyordu ve özellikle korunmaya gereksinim
duydukları zaman, o, tarlalarının hemen yanındaki kalelerine sığınarak, orada
kendilerini koruyorlardı; ama, 1500'lü yıllarda barutun ve topun bulunmasıyla,
o kaleler, o insanları korumaz oldu. Orada yaşayan insanlar, istediği kadar
hamasî nutuklar atsın, istedikleri kadar kahraman olsunlar, babayiğit olsunlar,
topa karşı direnme güçleri yoktu. İşte 1900'lü yıllara geldiğimizde, Avrupa'da
ve tüm dünyada yalnızca ve yalnızca 20 devletin kalmasının ve insanların bir
araya gelerek büyük imparatorluklar oluşturmasının altında, barutun bulunması
ve baruta bağlı olarak ateşli silahların bulunması yatmaktadır. Mızrakla,
kılıçla buna karşı durulamayacağı, çok açık bir biçimde gözükmektedir. İşte bugün de aynı sıkıntıları, aynı olayları birlikte
yaşıyoruz. Bilgi çağını yaşadığımız şu dünyada, bilgi çağının gerekli
kurumlarını kuramazsak, kurallarını koyamazsak ve bilgi çağıyla entegre
olamazsak, istediğiniz kadar burada çıkın "biz şöyle kahramanız, biz böyle kahramanız" diye nutuk çekin,
dünyadaki yeriniz, sıralamanız, her gün biraz daha aşağılara iner. Onun için,
bu iş, böyle, hamasî nutuklarla falan olmuyor, bu iş çalışmayla oluyor ve
özellikle bilginin, üretim aracına, denklemine girmesiyle oluyor. Değerli arkadaşlarım, bakın, biz 15-16 milyon ton çelik
üretiyoruz ve tonunu 200 milyona satıyoruz. Bunu uçak sanayiinde kullanan, 2,5
milyar liraya satıyor, uzay sanayiinde kullanan, 7-8 milyar liraya satıyor. Bu
aradaki katmadeğeri alan ülkelerle yarışmak zorundasınız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlar mısınız. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yine, bu teknolojileri
transfer ederek bir noktaya varamazsınız diye düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dönen. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: Destek ve muafiyetler MADDE 8.- Bölgelerin kurulması için gerekli arazi
temini, altyapı ve idare binası inşası ile ilgili giderlerin yönetici
şirketlerce karşılanamayan kısmı yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan
ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili
işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi
işleten Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz. Bölgede yer alan gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki AR-GE'ye dayalı üretim
faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları, faaliyete geçilmesinden itibaren
beş yıl süre ile gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır. Bakanlar Kurulu,
seçilen, hedef alınan, belirli teknolojik mallar için on yıla kadar süreyi
uzatabilir. Bölgede çalışan araştırmacı, yazılımcı ve AR-GE personelinin
bu görevleri ile ilgili ücretleri, Bölgenin kuruluş tarihinden itibaren on yıl
süre ile her türlü vergiden istisnadır. Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince bu bölgelerde
AR-GE faaliyetlerinde bulunan kişi, kurum veya kuruluşlara makbuz karşılığı
sponsor olarak yapılan bağış ve yardımlar toplamı 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 89 uncu maddesinin 2 numaralı bendi ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanununun 14 üncü maddesinin 6 numaralı bendinde belirtilen oran ve esaslar
dahilinde indirime tabi tutulur. BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Grubumuz adına Salih Çelen
konuşacaklar. BAŞKAN - Buyurun Sayın Salih Çelen. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu
Tasarısı ile Doğru Yol Partisi Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'in aynı
mahiyetteki kanun teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biz, Doğru Yol Partisi olarak,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Tasarısına karşı değiliz. Hatay
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Dönen tarafından da aynı mahiyette 14 maddelik bir
kanun teklifi verilmiştir. Bu teklifin incelenmesinden de anlaşılacaktır ki,
teknoloji geliştirme bölgeleri kurulmasıyla, genç ve yeni girişimciler ile
küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizin yeni ve ileri teknolojilere uyum
sağlamaları, üretimlerini artırmaları sağlanacak ve oluşacak tam rekabete dayalı
piyasa, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Ancak, hükümet, iki yıldır
yaptığımız iyi niyetli uyarıları dahi nazara almamakta, kendi bildiği şekilde,
350 sandalyeli sayısal çoğunluğuna dayanarak kanunları çıkarmakta ve ne yazık
ki, bu yasalar, ya Sayın Cumhurbaşkanımızdan ya da Anayasa Mahkemesinden geri
dönmektedir. Değerli milletvekilleri, hükümet bizim uyarılarımızı
dikkate alsaydı, ülke bugün girdiği çıkmaza girmeyecek, kamu çalışanları,
esnaf, köylü ve emekli bugünkü gibi mağdur olmayacak, sanayicilerimiz de
işyerlerini kapatmayacaktı. Çok değil, bir yıl öncesini hatırlayın; biz Doğru
Yol Partisi olarak, uygulanan bu ekonomik programın halkın menfaatına
olmadığını, bu programla esnafımızın, köylümüzün, çiftçimizin, emeklimizin,
kamu çalışanlarımızın, maalesef, ezileceğini ve yok olacağını söylemiştik;
fakat, bizi dinlemediniz ve ülkeyi iki defa krize sokarak, dargelirlileri,
maalesef, perişan ettiniz. Değerli milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Yasa Tasarısında, Sayın Dönen'in teklifinde de bulunduğu gibi, tesis ve
destekleme fonlarının kurulması gerektiği ve böylece, bu yasadan yararlanacak,
başta KOBİ'ler olmak üzere, diğer ilgililerin de faaliyetlerinin daha iyi bir
şekilde destekleneceği kanaatindeyim. Ayrıca, bu kurulacak fonun kaynaklarının
tespit edilerek yasada yer alması, muafiyetlerin de açıkça yasada yer alması
gerekmektedir. Ancak, komisyondan geçen 8 inci maddeye baktığımız zaman, yine,
daha önce çıkarılan yasalarda olduğu gibi, muğlak ve anlaşılmaz ifadeler yer
almıştır. Ayrıca, az da olsa, belirtilen destek ve muafiyetler, maalesef, çok
yetersizdir. Bu maddede, yani, görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında "bölgedeki ar-ge'ye dayalı
üretim faaliyetleri" ibaresi vardır. Şimdi, sizlere soruyorum:
"Bölgedeki ar-ge'ye dayalı" ne demektir; bunun ölçüsü nedir? Bir
başka bölgedeki yüksek teknolojiden faydalanarak yapılacak üretim, vergiden
istisna edilmeyecek midir? Ayrıca, ar-ge'ye dayalı üretimin tarifi, ölçüsü
nedir? Fakat, bu tasarıda, bu soruların cevapları, maalesef yoktur; ancak, Doğru
Yol Partisi Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Dönen'in hazırlamış olduğu
teklifte bu konular tek tek sayılmıştır. Tasarıdaki noksanlıkların tekliften
tamamlanması, eksikliklerin giderilmesinin doğru olacağı inancındayız. Değerli milletvekilleri, defalarca belirttiğimiz gibi,
yasaları aceleye getirmeden, görüşerek, tartışarak çıkaralım; çıkardığımız yasa
üzerinde sürekli değişiklik yapmayalım. Bu tasarının birçok yeri anlaşılmaz
olmasına rağmen, ülkemizdeki bir boşluğu doldurmuş olması nedeniyle, ülkemiz
için çıkması gerektiğine inandığımızı belirterek, kanunun çıkmasına destek
veriyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen. Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme
alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 721 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanun tasarısının 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen
"...AR-GE'ye dayalı..." ibaresinin "...yazılım ve AR-GE'ye
dayalı..." ve "...teknolojik mallar..."ibaresinin "... teknolojik
alanlar ve ürünler..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KAYA (Konya) - Çoğunluğumuz olmadığı için
takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz. Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Katılıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Katılıyorsunuz. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum. Yönetmelikler MADDE 9. - Değerlendirme Kurulunun çalışmalarına,
Bölgelerin yer seçimine, yapılabilirlik raporlarının hazırlanış kriterlerine,
kuruluşuna, işletilmesine, arazi kullanımına, Bölgede yer alacak faaliyetler ve
bunlarla ilgili koşullara ilişkin usul ve esaslar, Bölgelerin kurulması için
Bakanlık bütçesine konulan ödeneğin kullanım esasları ile bu Kanunun
uygulanmasına dair diğer hususlar Bakanlık tarafından, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren altı ay içinde hazırlanacak yönetmeliklerle
düzenlenir. BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: Uygulanmayacak hükümler MADDE 10.- Bu Kanun kapsamı Bölgelerdeki faaliyetlerde;
1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok. Önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici madde 1'i okutuyorum: Geçici hükümler GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce kuruluşu Bakanlıkça onaylanmış teknoparklar, bu Kanun hükümlerine uymak kaydıyla, bu Kanunun yürürlüğe
girmesiyle Bölge olarak kabul edilir ve Kanunun sağladığı tüm muafiyet ve
desteklerden istifade ederler. BAŞKAN - Geçici maddeyle ilgili söz isteği?.. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yılmazyıldız;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bu geçici maddede, halihazırda kurulmuş
bulunan teknoparklar yasallaştırılıyor; ancak, organize sanayi bölgeleri bile olsa,
Balıkesir, Bandırma, Gönen gibi yeni kurulan organize sanayi bölgelerinde
kurulacak teknoparklar da bu yasa kapsamına alınmıyor. Bunun mutlaka
düzeltilmesi lazım. Sadece bunlar değil, Eskişehir'de, İzmir'de Manisa'da,
aklınıza gelebilen bütün bu organize sanayi bölgelerindeki teknoparkları da
içine alacak şekilde düzenlenmesi lazım. Bunun dışında, özellikle belli üniversitelerimizde
ihtisas teknoloji geliştirme bölgeleri kurulması lazım. Bakınız, Türkiye'nin doğal zenginliklerine, pek çok
uluslararası tekel gözlerini dikmiş, el koymaya çalışıyor. Bunlardan biri bor
madenleri. Bor madenlerine el koyabilmek için çok büyük çabalar sarf edildi;
fakat, bu konuda yaptığımız basın toplantılarımızda Şanlıurfa Milletvekilimiz
Mehmet Yalçınkaya'nın "gerekirse ölüm orucu tutarım" demesine kadar
varan ve toplumsal tepkilerle, bu madenlerin özelleştirilmesinden vazgeçildi.
Bu, gerçekten doğru bir karardır; ancak, ben, bu konudaki çabalardan
vazgeçileceği veya bu çabaların bittiği gibi algılamıyorum. Osmanlıdan bu yana,
sürekli, bu madenlere el koyabilmek için... Hatta, dahasını söyleyeyim
Susurluk-Sultançayı yakınındaki bor madenleri, uzun yıllar, alçıtaşı diye, bir
Fransız firması tarafından yurt dışına taşınmıştır arkadaşlar. Bu kadar değerli
madenimize, alçıtaşı diye, üç kuruşa, beş kuruşa el koymuşlardır. Bu, çok
acıdır. Gelmek istediğim nokta şu: Bu madeni biz, toprak olarak
sadece 250 ile 600 dolar arasında satabiliyoruz; ancak, tenörü çok yüksek, son
derece kaliteli bir maden. Son düşen Challenger Uzay Mekiğinin tek sağlam kalan
gövdesi, Türkiye'deki bor madenlerinden yapılmıştır. Halbuki, biz, bu
madenleri, eğer teknolojisini geliştirip satabilsek, o zaman tonundan, 500-600
dolar değil, belki birkaç yüz milyon dolarlar seviyesinde para kazanmamız
mümkün olacak. Bakınız, Türkiye'den sadece 500 milyon dolarlık ithalat
yapan yurt dışındaki bir firma, bunu işleyip sattığı zaman, 8 milyar dolarlık
büyük bir gelir elde ediyor. O halde, diyorum ki, Etibor Genel Müdürlüğü
Bandırma'da olduğu için, aynı şekilde boraks madenlerinin önemli bir kısmı
Balıkesir'de olduğu için, Bigadiç'te olduğu için, Balıkesir Üniversitesi
bünyesinde bor teknolojilerini geliştiren bir bor teknoloji geliştirme
bölgesinin kurulması zarurettir. Bunun, vakit geçirilmeden, derhal, 2002 yılı
bütçesine alınarak gerçekleştirilmeye başlanması lazım; çünkü, bu madenler,
eğer kullanabilirseniz, borcamdan, binaları süsleyen renkli camlara, hatta
tavuk yetiştiriciliğinde kullanılan yemlere kadar, tıbbın her alanından sanayie
kadar kullanılmaktadır. Onun için, Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor
teknolojilerini geliştirme bölgesinin kurulması önemlidir. Bu konu Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülürken
bir önerge verdik; ancak, Sayın Bakan, bunu 2002 yılı içerisinde gerçekleştirme
konusunda yardımcı olmaya söz verdi. Ben, bunu, kamuoyunun da bilmesi
açısından, sayın milletvekillerimizin de bilmesi açısından, yakından takip
edeceğimizi ifade ediyor ve Balıkesir Üniversitesi bünyesinde bor teknoloji
geliştirme bölgesinin acilen kurulmasının ülke menfaatları açısından, yeni
istihdam yaratması açısından ve bu stratejik madenlere gerçekten sahip
olabilmemiz açısından bir zorunluluk olduğunu ifade ediyorum. Bu, teknoloji geliştirme bölgeleri kanununun ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca söz istekleri vardır.
Lehte, İçel Milletvekili Akif Serin; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) 3 dakika içerisinde toparlayınız. AKİF SERİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu
Tasarısı konusunda kişisel
görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu ülkede bilim ve teknolojinin önşartlarından biri,
bunun için gerekli altyapının mevcut olmasıdır. Bilim politikası alanında
dünyadaki gelişmeler iyi takip edilmiş; ancak, Türkiye için belirlenen
hedeflere ulaşılmasında, başka bir deyişle, uygulamada tamamen başarıya
ulaşılamamıştır. Türkiye'de, bilimin ve teknolojinin altyapısı, hâlâ, yeterli
değildir. Teknoloji geliştirme bölgeleri, Türkiye'de
teknolojideki geri kalmışlığımıza bir çözüm olarak düşünülen mekanizmalardan
biri durumundadır. Ekonominin kalkınmasına giden yolun teknolojiden geçtiği,
genel kabulün bir ifadesidir. Araştırma-geliştirme faaliyeti yapan şirketlerin
sayısını artırmak için bir araç olarak düşünülen teknoloji geliştirme
bölgelerinin, üniversite-sanayi işbirliğinin daha yoğun olarak yapılmasını
sağlamak üzere işlev göreceği de bir gerçektir. Teknoloji geliştirme bölgeleri kanununun amacı,
üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin
işbirliği sağlanarak, ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata
yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek; üründe
ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek ve ürün kapasitesini, kalitesini ve
standardını artırmak ve yükseltmek; verimliliği artırmak amacıyla üretim
maliyetlerini düşürmek; teknolojik bilgiyi ticarîleştirmektir. Üniversite ve sanayi arasındaki araştırma geliştirme
işbirliği, ileri teknolojileri yakalamada büyük önem taşımaktadır; ancak,
ülkemizde, araştırma geliştirme faaliyetleri yeterince kurumsallaştırılamamış,
teknoloji üretimi konusunda istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Bu duruma göre,
Türkiye'de, araştırma geliştirme alanında ilk yapılması gereken iş, mevcut
araştırma geliştirme kaynaklarının etkili ve verimli kullanılmasına yönelik
olarak, sistem içerisinde, bilgi akışı, koordinasyon ve denetimi artıracak
mekanizmaların tesis edilmesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son
verirken, çok önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Dünyanın en
önemli ve en verimli sektörü olan yazılım, ülkemizde, yıllardır desteklenmek
istenmiştir; ancak, somut bir adım atılamamıştır. Bu kanun tasarısıyla,
yazılım, ilk defa desteklenmektedir. Bunun, ülkemize ve yazılım sektörüne hayırlı olmasını
diliyor, oyumun lehte olacağını belirtiyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Serin. Aleyhte, Sayın Nidai Seven; buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarıyı incelediğim zaman, bazı hususlara dikkat ettim. Gerekçede, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer
alan "bilim ve teknolojide atılım projesi" çerçevesinde bu
çalışmaların yapılarak ve Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planına bağlı olarak
1996, 1997, 1998, 1999 yıllarında bunun gerçekleştirilmesi ve bu konuda Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının yetkili kılınması gerektiği belirtilmektedir. Şimdi
soruyorum: 2001 yılındayız, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çıkmış, Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında belirtilen hususları programa almamışsınız!.. Ben
bunun aleyhinde konuşmamayım da ne diyeyim?! Ha, şimdi durum bu iken, bu konunun, beş sene, altı
sene önce ele alınması gerekirdi; bugün, Türkiye'nin, teknolojide daha ileri
adımlar atması gerekirdi. Ben, bu manada, bu konu geciktirildiği için aleyhinde
konuşuyorum. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Köse'den
hesabını soruyor galiba sayın konuşmacı!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Fakat, bu teknoloji geliştirme
bölgeleri Türkiye'nin lehine olduğundan dolayı da, müspet baktığımı söylemek
istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Şimdi, neyin aleyhine konuştu;
kanunun mu, on sene evvelki hükümetin mi, yoksa, Sayın Kösenin mi?.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımız olursa, aynı sürede
oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, vekâleten oy kullanacak sayın
bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını
taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica
ediyorum. Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanunu Tasarısının yapılan açık oylamasına 186 üye katılmış; 184
kabul, 2 mükerrer oy kullanılmış; böylelikle tasarı kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) Birleşime, saat 20.30'da toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati
: 19.32 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
20.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER
: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 125 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Alınan karar gereğince 10 uncu sıraya alınan, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz. 10. - Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/861) (S. Sayısı : 714) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu 714 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Doğan Baran; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını öngören yasa
tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere
sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 1479 ve 2926 sayılı Yasalar
kapsamında 3 milyon aktif ve 1 milyon 200 bin pasif sigortalı olmak üzere,
toplam 14 milyon kişilik bir kesimi kapsayan ve sigortalılarına, yaşlılık
sigortası, ölüm sigortası, malullük sigortası ve sağlık sigortası gibi dört
sigorta dalında sosyal güvenlik hizmeti veren Bağ-Kurun finansman açığına şöyle
bir baktığımızda, 1997 yılında 177 trilyon, 1998 yılında 450 trilyon, 1999
yılında 976 trilyon ve 2000 yılında ise 1,4 katrilyon olduğunu görüyoruz. Sistemin ödemeler dengesi açığını kapatmak için genel
bütçeden aktarılan kaynağa baktığımızda: 1997 yılında 123 trilyon, 1998 yılında
435 trilyon, 1999 yılında 796 trilyon ve 2000 yılında ise 1 katrilyonluk bir
kaynağın genel bütçeden aktarıldığını görüyoruz. Ayrıca, 1479 sayılı Yasa
kapsamında sigortalıların yüzde 8'inin muntazaman prim ödediğini, yüzde 23'ünün
hiç prim ödemediğini ve yüzde 69'unun ise arasıra prim ödediğini görmekteyiz.
2926 sayılı Kanuna tabi, tarımda kendi adına çalışanlarda ise, bu prim ödeme
alışkanlığının daha da aşağıda olduğunu görüyoruz; öyle ki, muntazaman prim
ödeyen kesim, ancak, yüzde 3'ü oluştururken, arasıra prim ödeyen kesim yüzde
44'ü, hiç prim ödemeyen kesim de yüzde 53'ü oluşturmaktadır. (1) 714 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Ortalama prim tahsilatına baktığımızda, 1479 sayılı
Yasada yüzde 55 oranındayken, 2926 sayılı Yasada ise ortalama prim tahsilatının
yüzde 20'lerde kaldığını görmekteyiz. Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin gerçeklerini dikkate
almadan, IMF'nin acı reçetesine dört elle sarılan hükümet, önce, hepinizin
bildiği gibi, kur çıpası politikasını, bilahara da dalgalı kur sistemini kabul
etmek suretiyle, ekonomiyi, âdeta yazboz tahtası haline getirmiş ve bir avuç
insanın dışında toplumun bütün kesimleri kaybetmiş ve ezilmiştir. Bu ekonomik
politikadan da, en çok etkilenen kesim, esnaf ve sanatkârlar, küçük ve orta
ölçekli işletmeler ve çiftçilerdir; yani, Bağ-Kur kapsamında olan
sigortalılardır. Nitekim, ahlak ve fazilet kurallarına fevkalade bağlı
olan, sermayesinden ziyade emeğiyle geçinen, dürüst, kanaatkâr ve saygılı olan,
devlete yük olmadan kendi işini kendi kuran, kendi mütevazı imkânlarıyla
üreten, satan ve istihdam imkânı sağlayan esnaf ve sanatkârlar, bir taraftan
geçici vergilerin kalıcı vergiler haline dönüşmesi, bir taraftan yeni
vergilerin ihdas edilmesi, öbür taraftan da prim oranlarının yüzde 40 oranında
artırılması ve enflasyonu aşağıya çekeceğiz diyerek insanları fakirleştiren,
kemerleri sıkan politika sonucu talebin giderek azalması neticesinde sokaklara
dökülmüş, ondan sonra da, âdeta, suyu kesilmiş değirmen gibi, dükkânında oturup
kara kara düşünmeye başlamıştır. Bugün, yeni kooperatif kredilerinde faiz, esnaf için
yüzde 97'ye çıkmıştır. Süresi geçmiş olan, zamanında ödenmeyen kredilerde ise,
bu faiz yüzde 110'lara çıkmıştır ve 2000 yılında, aşağı yukarı 25 000 işyeri
ve 135 000 esnaf, dükkânına kilit
vurmuştur. Değerli arkadaşlarım, bugün, icra dairelerinde mal
bildiriminde bulunmayan esnaf ve sanatkârlara, maalesef, 10 gün hapishanede
yatmanın yolu görünmüştür. Esnafın durumu böyleyken, çiftçinin durumu ondan farklı
değildir. 2926 sayılı Yasa kapsamındaki çiftçi, daima ürün bedelleri, hedef
enflasyona göre seçildiğinden, dört seneden beri, çiftçi, sürekli olarak
enflasyona, maalesef, yenik düşmüştür ve bu hükümetin zamanında da, çiftçinin,
enflasyonun üzerinde, elemeğinin, alınterinin karşılığını alması mümkün
değildir; çünkü, bu hükümete göre, ekonomik krizin nedeni, çiftçiye yapılan
sübvansiyondur; çiftçi, âdeta, ekonominin kanını emen bir parazit gibidir. İşte, değerli arkadaşlarım, ziraî kredilerde de kredi
faizlerinin yüzde 118'e çıkması ve zamanında ödenmeyen kredilerde ise, bu faiz
oranının yüzde 180'lere çıkması, Bağ-Kur kapsamında olan esnaf ve sanatkârlar
ile çiftçileri, fevkalade perişan bir duruma sokmuştur. Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesiyle,
1479 sayılı Yasanın 53 üncü maddesi ve tasarının 2 nci maddesiyle de, 2926
sayılı Yasanın 36 ncı maddesi değiştirilmektedir. Bu değişiklik neticesi,
süresi içerisinde ödenmeyen prim borçları ile kurumun diğer alacaklarının takip
ve tahsilinde, SSK'da olduğu gibi, yani, 4447 sayılı Yasa çıkarken, SSK'da
uygulamasını yaptığımız gibi, bu sefer, bu yasa tasarısı kabul edildiği
takdirde, Bağ-Kurda da, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun uygulaması yapılacak ve prim borçlarının takside bağlanması ve bu
borçlara, sadece, yılda yüzde 3'lük tecil faizi uygulaması öngörülecek. Ayrıca,
Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının birlikte oluşturacağı bir yönetmelikle uygulama yapılacak.
Ayrıca, uyuşmazlık halinde de, iş mahkemeleri bu görevle yetki sahibi olacak.
Tasarının geçici 1 inci maddesinde de, deprem bölgesinde yaşayan, daha evvel
çıkarılmış yasaya rağmen prim borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin, esnaf ve
sanatkârların borçlarının yeniden ertelenmesi öngörülmektedir. Değerli arkadaşlarım, hükümetin basiretsizliği sonucu
yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, Maliye Bakanlığı, vergi borçlarını
taksitlendirirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SSK'da prim borçlarını
taksitlendirirken, maalesef, Bağ-Kurlular unutulmuş ve 6183 sayılı Yasanın
uygulaması bugüne kalmıştır. Doğru Yol Partisi olarak, Bağ-Kurluların da aynı
uygulamadan yararlanmasına ve prim borçlarının taksitlendirilmesine olumlu
baktığımızı, buradan ifade ediyorum. Yalnız, sırası gelmişken şu hususu da huzurlarınızda
ifade etmek istiyorum: Bağ-Kur personeline, maaş konusunda uygulanan bir
haksızlık var. 1992 yılından beri, Sosyal Sigortalar Kurumu personeline,
aylıklarına ilaveten eködeme adı altında bir ödeme yapılırken, Bağ-Kurlu
personel, bu konuda, maalesef üvey evlat muamelesi görmüştür. Kaldı ki, Bağ-Kur
personeline yapılacak eködeme, Bağ-Kura ve kamu maliyesine ek bir külfet de
getirmeyecektir. Bakanlıktan, iki kurum arasındaki ücret
adaletsizliğinin giderilmesini Doğru Yol Partisi olarak talep ediyor; Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Baran. Gruplar adına başka söz isteği yok. Şahsı adına Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarı, Türkiye'de yüzbinlerce
esnafı sanatkârı, işadamını ve serbest meslek erbabını ilgilendiren bir
tasarıdır. Bu tasarının getirilme nedeni, özellikle ekonomik sıkıntılar
dolayısıyla, zamanında Bağ-Kur borçlarını ödemeyenlerin, ödemek istedikleri
zaman diğer kamu alanlarındaki borçlanma yetkilerinin kullanılmamasından
kaynaklanan bir sıkıntıyı gidermektir. Bu nedenle, özellikle bu tasarının
getirilmesinde hükümetçe gösterilen özel çabanın büyük bir önemi vardır. Emeklilik noktasına gelmiş olan; ama, birikmiş
borçlarını ödeyemeyen Bağ-Kurlular emekli olamıyor, çeşitli haklardan
yararlanamıyorlar. Bu tasarıyla, ister serbest çalışan kişi olsun, ister esnaf,
ister sanatkâr, ister de tüccar olsun bu haktan yararlanma imkânı veriliyor.
Bugüne kadar yapılan düzenlemelerde, 6183 sayılı Yasa vergi uygulamalarında
kullanılabildiği için, hem taksitlendirmede günün koşullarına göre tecil faizi
ve ona göre bir taksitlendirme faizi kullanılabiliyordu hem de bu
taksitlendirmelerin yapılmasında idareye ciddî bir yetki ve yetkiyi kullanma
olanakları sağlıyordu. Bağ-Kurun bu yetkileri kullanamamasından dolayı, bugüne
kadar, esnafın, sanatkârın çeşitli milletvekillerine, çeşitli şekillerde
gönderdikleri şikâyetlerin bu vesileyle sona ereceğini düşünüyoruz. Özellikle,
bu tasarıyla, 6183 sayılı Yasayla hem primlerin tahsilinde hem
taksitlendirilmesinde hem de diğer işlemlerin yapılmasında büyük kolaylık
sağlandığı için çok hayırlı bir iş olduğunu, bu tasarının tenkit edilecek bir
yeri olmadığından, bence bu Mecliste en hızla geçmesi gereken tasarı olduğunu
dile getiriyor, bu vesileyle saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Tasarısının kanunlaşması için verilecek değerli katkılarınızdan dolayı şimdiden
teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, hükümetimiz,
son ekonomik krizden etkilenen vergi mükelleflerine bir kolaylık getirmek
suretiyle, vergi borçlarının, yıllık yüzde 3 tecil faizi uygulanarak 18 eşit
taksitte tahsili uygulamasına karar vererek vatandaşlarımıza büyük bir kolaylık
sağlamıştır. Aynı şekilde, daha önce alınmış olan yetkiye dayanılarak, Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığınca benzer uygulama başlatılmış ve işverenlerin
sigorta prim borçlarının, yine, yıllık yüzde 3 tecil faizi uygulanmak suretiyle
18 eşit taksitte tahsiline başlanılmıştır. Yasayla verilen bu yetkilerin
Bağ-Kur tarafından da kullanılabilmesini sağlamak ve böylece, Bağ-Kur
sigortalılarına da aynı kolaylığı sağlamak amacıyla, hükümetimiz bu kanun
tasarısını Yüce Meclisin huzuruna getirmiş bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdirlerinize
sunulan tasarının amacı, idarede etkinliği artırmak, tahsil edilemeyen ve
gecikme zammı uygulaması nedeniyle sürekli artan prim alacaklarının tahsiline
imkân vermek ve ekonomik krizin, esnaf ve sanatkâr, çiftçi, tüccar ve sanayici
üzerindeki menfî etkisini biraz olsun azaltmaktır. Bilindiği gibi, Bağ-Kur, 3
311 365 aktif sigortalısı, 1 314 377 emeklisi ve bunların aile fertleriyle
birlikte 15 milyonun üzerinde vatandaşımıza sigorta ve sağlık hizmeti veren
büyük bir sosyal güvenlik kurumudur. Hizmet verilen kesimin, ülkemiz ekonomisinin
ilerlemesinde üstlendiği görev dikkate alındığında, kurumun önemi daha da
artmaktadır. Bu önemin bilincinde olan hükümetimiz, hedeflenen enflasyona göre,
yüzde 52,5 oranında artırılması gereken prime esas tutarların, 1 Nisan 2001
tarihinden geçerli olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur için yüzde
40 oranında artırılmasını sağlamak suretiyle, sigortalıların primlerinde yüzde
10'nun üzerinde bir indirim gerçekleştirmiştir. Bağ-Kur'da, bugün için prim
tahsilatı, 1479 sayılı Kanuna tabi esnaf ve sanatkârlar açısından yüzde 55 ile
yüzde 60 civarında, 2926 sayılı Kanuna tabi prim sigortalıları açısından yüzde
30 civarında gerçekleşmektedir. Bu tahsilat oranları dikkate alındığında, kurumun her
ay yaptığı emekli ve sağlık ödemelerinin, kurumun kendi kaynaklarından
karşılanmasındaki zorluk ortadadır. Takdirlerinize sunulan kanun tasarısının 1
inci ve 2 nci maddeleriyle, kuruma, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerini uygulama yetkisi verilmektedir. Böylece, prim
alacaklarının takip ve tahsil yetkisi Bağ-Kur il müdürlüklerine verileceğinden,
özellikle son zamanlarda "Bağ-Kurlular hapse atılıyor" şeklinde
basına yansıyan ve gerçekte, İcra İflas Yasasına göre mal bildiriminde
bulunmadıkları için ve taahhüdü ihlalden mahkûm olan esnaf ve
sanatkârlarımızın, bu istenmeyen sonuca maruz kalmaları da önlenmiş olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarıda yer alan geçici maddeyle de, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999
tarihlerinde meydana gelen depremde zarar gören sigortalıların daha önce
ertelenen prim fark ve gecikme zammı borçlarının 30 Haziran 2001 tarihine kadar
ertelenmesi ve ertelenen bu borçların 31 Aralık 2001 tarihine kadar aylık
taksitler halinde tahsil edilmesi imkânı da getirilmektedir. Özellikle Bolu ve Yalova İllerinde Bağ-Kur tarafından
yapılan çalışmalar ve hükümetimizce alınan tedbirler sonucunda, prim tahsilat
oranlarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu
sevindirici sonucun depremden etkilenen diğer illerimizde de alınabilmesi ve
esnaf, sanatkâr ve çiftçilerimizin biraz daha nefes alabilmelerinin sağlanması
bakımından getirilmesi düşünülen bu değişiklik önem arz etmektedir. Biraz önce 15 milyonun üzerinde vatandaşımıza hizmet
veren Bağ-Kurun, finansman zorluğu içerisinde bulunduğunu, prim tahsilat
oranlarının düşüklüğünü takdirlerinize arz etmiştim. Bu cümleden olarak, bu
konuda bazı rakamları bilgilerinize arz etmek istiyorum. 31 Mayıs 2001 tarihi
itibariyle 1479 sayılı Kanuna tabi 2 418 426 aktif sigortalıdan 430 038 kişi 3
yıl ve daha uzun süreden beri kuruma hiçbir prim ödememiş olup, bunların kuruma
olan borçları 3,4 katrilyon liradır. Bunların dışında borçsuz sigortalı sayısı
210 110, yani, yüzde 8,7; hiç prim ödememiş toplam sigortalı sayısı 551 190,
yani, yüzde 22,8; primlerini düzensiz ödemiş sigortalı sayısı 1 657 126, yani,
yüzde 68,5'tur. 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılarda; yani,
çiftçilerde ise durum daha da vahimdir. Borçsuz sigortalı sayısı 29 919'dur;
yani, yüzde 3,4'tür. Hiç prim ödememiş toplam sigortalı sayısı 427 807'dir,
yüzde 52,9; primlerini düzensiz ödemiş sigortalı sayısı 390 213'tür, yüzde
43,7'dir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi
primler düzenli ödenmemektedir. Ekonomik kriz sebebiyle, icra ve benzeri
uygulamaların da yoğun olarak yürütülmemesi nedeniyle, diğer sosyal güvenlik
kurumlarında olduğu gibi, Bağ-Kurun da kamu maliyesine olan yükü artmış, Hazine
yardımı almadan sigorta kollarıyla ilgili ödemelerini yapamaz hale gelmiştir. 1999 yılı sonunda gerçekleştirilen sosyal güvenlik
reformuyla uzun vadede sonuç alınabilecek bazı düzenlemeler gerçekleştirilmiş
olmakla birlikte beklenen sonucun alınabilmesi için, halen Yüce Meclisin
gündeminde bulunan ve Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının diğer bağlı ve ilgili kuruluşlarının yeniden
yapılandırılması niteliğinde olan tasarının da kanunlaştırılması gerekmektedir.
Böylece, reform çalışmalarında önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Üzerinde
yoğun bir şekilde çalışılan bazı projelerin de en kısa zamanda hayata
geçirilmesiyle, Bağ-Kurun, çağdaş yükümlülüklerini kendi imkânlarıyla yerine
getirebilen bir kurum haline gelmesi en büyük temennimizdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok değerli
katkılarınız için şimdiden teşekkür eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım.
(ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Sayın Aslan Polat?.. Yok. Sayın Lütfi Yalman?.. Yok. Sayın Veysel Candan?.. Yok. Sayın Kamer Genç?.. Burada. Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada yapılan konuşmaları dinleyince hakikaten kendimi
başka bir âlemde hissediyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilen şudur:
Birincisi, eskiden Sosyal Sigortalar kapsamındaki esnaf ve sanatkârlar ile
tarımda kendi adına çalışanların ödemedikleri sigorta primleri yalnız gecikme
zammı bakımından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna
tabi oluyordu. Şimdi, bu hükümet, esnaf ve sanatkârlardan alacağını tahsil
edemediği için ve tarımda kendi adına çalışan kişilerden, normal hukuk
prosedürüyle; yani, adi alacaklıların sahip oldukları takip usulüyle bunu
tahsil edemeyeceği sonucuna vardığı için, esnaf ve sanatkârlar ile tarımda
kendi adına çalışanların canına okumak için, 6183 sayılı Kanunu getirmiş. Burada konuşan bazı arkadaşlarımız "esnaf ve
sanatkârlara kolaylık getiriliyor" diyorlar; mümkün mü? 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, kamu alacaklarının tahsili
konusunda, özellikle borçlular bakımından çok büyük rijit hükümler getiren bir
kanundur. Bunu bilmeden, çıkıp da burada konuşmak, hakikaten zor bir şey. Yani,
insanları kandırmayalım sayın milletvekilleri; çıkıp da, bu saatte, bu Meclis
kürsüsünde "tarımda çalışanlar ve esnaf ve sanatkârlara güzel hükümler
getiriyoruz" dediğiniz zaman, bu insanlar, bu Meclise karşı olan
saygınlığını kaybederler. Bakın, 6183 sayılı Kanunda ihtiyatî haciz vardır,
mallarına elkonulma vardır. Önce, ödeme emrini gönderiyorsunuz, o ödeme emrini
gönderdikten sonra, itiraz, tahsilatı durdurmuyor. Halbuki, bundan önce, bu
kanundan önce, esnaf ve sanatkârların ödemedikleri prim borçları umumî hukuk
kurallarına göre tahsil ediliyordu ve böyle zorlayıcı hükümler yoktu. Şimdi getirdiğiniz hükümlerle... EMİN KARAA (Kütahya) - O da ayrı geliyor. KAMER GENÇ (Devamla) - Var da, 6183 sayılı Kanun, İcra
ve İflas Kanunundan çok sert hükümler taşıyor; yani, bunu bilmemek için cahil
olmak lazım. Değerli milletvekilleri, bakın; esnaf ve sanatkâr niye
borcunu ödemiyor? Milleti ekmeğe muhtaç ettiniz, sokakta dilenmeye muhtaç
ettiniz, esnafı, sanatkârı her şeyiyle sokakta dilenmeye muhtaç ettiniz. Yani,
kim parası olduğu halde borcunu ödemez? Büyük vergi borçları... Gelir Vergisine
ve Kurumlar Vergisine tabi olan kişilerden, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre devlet alacağı tahsil ediliyordu. Esnaf ve
sanatkârlar, geçmişte çok zor durumda oldukları için, küçük esnaf olduğu için,
geçimini sağlamakta zor durumda olduğu için, bunlara daha yumuşak, esnafı ve
sanatkârı koruyucu nitelikteki hükümlerle bu alacak tahsil ediliyordu; ama,
siz, diyorsunuz ki, bir Koç 6183 sayılı Kanuna tabi ise, ekmeğini bulmakta
zorluk çeken bir esnaf da 6183 sayılı Kanuna göre borcunu ödesin diyorsunuz.
Buna, çıkıp da, millete, "bu, bir reform kanunudur" demek, yani,
büyük bir cesaret ve gerçekleri tersine çevirme yönünde büyük bir kabiliyete
sahip olmak dışında, hiçbir şekilde
izah edilemez. Şimdi, değerli milletvekilleri, bununla getirilen,
işte, Komisyonumuz, yine hükümetin imdadına yetişmiş, oraya bir geçici madde
ilave etmiş. İşte, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde borçları ertelenen
depremzedelerden, hiç olmazsa, bu alacaklarının bir süre daha geç tahsili
konusunda bir madde ilave edilmiş. Bu, bana göre normal bir maddedir; ama,
yani, bu hükümetin, hakikaten, bu depremzedelerle ilgili, deprem evlerinin
yapılmasıyla ilgili çok ciddî bir çalışması yok. Bakın, Ford Firması, deprem evlerini verdi ihaleye ve
getirdi depremzedelere teslim etti. Ama, Dünya Bankasının verdiği kredileri,
hangi yandaş müteahhitlere siz, ihaleleri verdiniz?.. Evvela, proje yönetimi
için getirdiniz Başbakanlıkta bir kişiye ayda 5 000 dolar para veriyorsunuz. 5
000 dolar... O 5 000 dolarla, en azından üç dört konut yapılırdı; yani, hep
yandaşlar korunuyor. Niye, bu Dünya Bankasının verdiği kredilerle yapılan
deprem evleri hâla, şimdiye kadar teslim edilmedi?.. Bunların maliyetleri kaç
liradır?.. Çıksın burada bakanlarınız, eğer, hakikaten, dilleri konuşabilme
cesareti gösteriyorsa, çıksın bunları söylesin. Bilmedikleri konuda çıkıyorlar,
burada, 6183 sayılı Kanunun... 6183 sayılı Kanun, Maliyecilerin bildiği bir
konudur. İşte, Sayın Müsteşarımız, Komisyon Başkanımız çıksın söylesin. Eğer,
hakikaten, o cesareti kendinde buluyorsa, Sayın eski Müsteşarımız ve Komisyon
Başkanı desin ki "biz, hakikaten, getirdiğimiz bu kanunla, esnaf ve
sanatkârların borçlarının tahsili konusunda esnaf ve sanatkârlara hafifletici
hüküm getiriyoruz." Bunu derse, o zaman, Maliye Bakanlığı Müsteşarlığını
yapmamış demektir. Böyle şeyler olur mu değerli milletvekilleri?! Bu depremde, maalesef, büyük zarar gören
insanlarımızın, o depremzedelerin kanları üzerinde bile rant peşinde
koşturuldu, koşuldu. Şimdi, bakın, ben iki üç defadır bu kürsüden dile
getiriyorum: Dünya Bankasının verdiği kredilerle ihaleler kimlere verildi?
Niye, Erzincan depreminde proje yönetimini elinde bulunduran ve o zaman
başarıya ulaştıran Toplu Konut İdaresinin elinden alında da Başbakanlığa
bağlandı? Buraya çıkılıp bunların hepsinin söylenmesi lazım, söylenilmiyor;
çünkü, hep karşılıklı menfaat, rant birliği var. Birileri, birisi söylerse,
öteki de diyor ki "ben de seninkini söylerim." Şimdi, bunları
söylüyoruz, tabiî, bazı insanlar bize kızıyorlar. Kızacaklarına, çıksınlar,
bakanlarını zorlasınlar, gelsinler, burada bunları konuşsunlar. Değerli milletvekillerim, inanınız ki, o depremin
yarattığı acı, ölüm ve büyük tahribatların üzerinden daha büyük rantlar
sağlandı sizin devri iktidarınızda. O depremzedelerle ilgili ihaleler,
hakikaten, sağlıklı yapılsaydı, Dünya Bankasından, yurt içinden toplanan
paralar sağlıklı harcansaydı ve büyük rantlar peşinde koşulmasaydı, bugün, bu
depremde zarar gören insanlarımızın hepsi de evlerine ve konutlarına
kavuşacaklardı ve bu bölgedeki insanlar da ne sigorta priminin ertelenmesinin
peşinde koşacaklardı, ne vergi borçlarının ertelenmesinin peşinde koşacaklardı;
ama, maalesef, her yerde bir suiistimal, her yerde sağlıksız birtakım çıkarlar
peşinde koşuluyor. Bu itibarla, bu kanun, esnafa, sanatkâra büyük yükler
getiriyor. Bakın, sayın milletvekilleri, esnaf ve sanatkâr zaten
zor durumda. Esnaf bugün siftah etmeden dükkânını kapatıyor, alışveriş
yapamıyor; niye; memur para alamıyor, normal, dar gelirli vatandaş para
alamıyor. Dar gelirli vatandaş para almayınca, memur para almayınca, işçi para
almayınca esnaf kimin parasıyla siftah edecek? Yok. Olmayınca, tabiî ki,
sigorta borcunu da ödemeyecek. Sigorta borcunu ödemeyince, siz, daha, bunun
boğazına yapışacaksınız, "Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanununa göre biz tahsil edeceğiz" diyorsunuz ve milletvekili
arkadaşlarımız ve Hükümetin Bakanı da çıkıp "biz, esnafı, sanatkârları
koruyacak hüküm getiriyoruz" diyor. Vallahi pes!.. Vallahi de pes, billahi
de pes!.. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar!.. Deyin ki: Biz, işte, bu memleketin
gerçek sıkıntılarını bilmiyoruz, halkın, içinde bulunduğu sıkıntıları
bilemiyoruz, halkın içine çıkamıyoruz; ama, birileri, bürokratlar, bize
getiriyor bu kanunu çıkaralım diyor. Belediyelerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı
biliyorsunuz. Belediyenin parası yok. Gidiyorsunuz, belediye başkanının maaşına
haciz koyuyorsunuz. Ondan sonra, Sayın Bakan övünüyor "ben, belediye
başkanlarının maaşına haciz koydum" diyor. Peki, Sayın Bakan, senin de
maiyetinde çalışan insanların, devletin de ödemediği borçlar var, o zaman,
senin maaşına da haciz koyalım. Biz de milletvekiliyiz, bizim de maaşımıza
haciz konulsun... Yani, söylenen lafın ne anlama geleceğini kavrayamayacak
nitelikte ve kişilikte belli kişiler, belli makamlara gelmişler "nasıl
olsa basın holdingleri, patronları arkamızda, bizim yaptığımız gafları kimse
yazmıyor, biz de onlara diyet borcumuzu ödüyoruz; halk da, nasıl olsa, bunları
kavramıyor" diyorlar. Şuna inanmanızı istiyorum ki, halk, her şeyin
farkındadır; getirilen her kanunun kime yaradığını, kimin için birtakım menfaat
odaklarına, güç odaklarına menfaat sağladığını biliyor; ama, bu halk,
hakikaten, asil bir halk ama, sabrı ne zamana kadar dayanır bilemiyorum. Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: ESNAF VE
SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE
TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNUN BAZI
MADDELERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1. - 2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 53
üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye
Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri
kullanır. Yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından
müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir. Kurum
alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı
Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı il
müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine
başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz." BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fetullah Gültepe; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Gültepe. DYP GRUBU ADINA FETULLAH GÜLTEPE (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 714 sıra sayılı tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'de, esnaf ve
sanatkârı konuşuyoruz, 4 milyonu aşan esnaf ve sanatkârı konuşuyoruz. Acaba,
esnaf ve sanatkârdan haberdar mıyız; önce, bunu bir konuşalım. Esnaf ve
sanatkârın durumu nedir? Esnaf ve sanatkârın psikolojisi nedir? Artık, esnaf ve
sanatkâr, sabah dükkânını açtığı zaman, asık suratla açıyor, kapattığı zaman,
asık suratla kapatıyor. Biz, bu esnaf ve sanatkârı, yani, Türkiye'de ortadirek
dediğimiz şu kesimi nasıl muhafaza ederiz diye, şu Parlamentoda, Allah rızası
için, bir tek kelime konuşuldu mu?! Esnaf ve sanatkâr, ne kadar güzel bir varlık. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, bir cümlesinde "herkes her şey olabilir; ama,
sanatkâr olamaz" diyor. Bu cümle, sizlere hiç mi bir şey hatırlatmıyor
allahaşkına, sizlere soruyorum buradan. Bakın, köylüyü sokağa döktünüz, çiftçiyi döktünüz,
emekliyi döktünüz, hiçbir ideolojiyi bağrında barındırmayan 4 milyonu aşan
esnaf ve sanatkârı da sokağa döktünüz; arkasından, coplattınız. Bu coplatmayı,
bu esnaf ve sanatkârımız hak etmiş miydi? Esnaf ve sanatkârımızı, devletine,
bayrağına, Allah'ına, Kur'an'ına sahip olmaktan başka bir düşüncesi olmayan bu
kitleyi nasıl coplattınız? Coplattığınız zaman, neden gelip burada bunu
konuşmadınız, geriye kaçtınız? Esnafı yaraladınız; çünkü, hiçbiriniz, esnaf ve
sanatkâra benzemiyorsunuz. Benzemediğinizin göstergesidir, bugün, iktidar,
esnaf ve sanatkâra, sıkıntılarını giderebilecek hiçbir somut öneri getirmemiştir.
Türkiye'ye dışarıdan ithal bir başbakan getirmenize
rağmen, esnaf ve sanatkârın sorunlarını çözememiştir. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Başbakan değil, bakan. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Gölge başbakan; halk öyle
diyor da, ben halkın lafını size söylüyorum; yani, vatandaş öyle söylüyor, ben
söylemiyorum. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne diyor halk? FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Diyor ki "gölge
başbakan geldi..." Haberiniz yok mu? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yok. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Çünkü, esnaf ve sanatkârı
gezdiğiniz yok. Buradan eve, evden buraya, dünyayla alakanız yok. İnsanlar
çeklerini, senetlerini ödeyemiyorlar. Yıllarca çalışan bu insanların şeref ve
haysiyetlerini korumak sizlere düşmez mi; nasıl burada dil uzatıyorsunuz;
yazıklar olsun size, yazıklar olsun size?!. (DYP sıralarından alkışlar; DSP,
MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Zaten,
insanlara saldırmaktan başka düşünceniz yok ki! Düşünün, ortadireği temsil eden esnaf ve sanatkârı
konuşuyoruz. Benim gönlüm arzu ederdi ki, Türkiye'nin omurgasını teşkil eden
esnaf ve sanatkâr konuşulduğu zaman, böyle, biraz, kulaklarınız açık, gönlünüz
ferah dinlemeniz lazımdı; fakat, siz, bu kitleden kopmuşsunuz; köylüyü
öldürdüğünüz gibi, çiftçiyi batırdığınız gibi, onları da batırdınız! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sizi de
batıracağız! FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Merak etmeyin, seçim
sandıktadır. Bizi batıracak, senin de gücün yok; halk sizi batıracak, halk
sizden bunların hesabını sormazsa, biz soracağız! (DYP sıralarından alkışlar;
DSP, MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Halk
sizden soracaktır; sormazsa, tekrar ediyorum, bu hesabı, biz, sizden soracağız! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gültepe, 1 dakika içerisinde toparlayın. Buyurun. FETULLAH GÜLTEPE (Devamla) - Halk, daima bu hesabı
soracaktır, merak etmeyin; ama, halka gidiniz... Bakın, iyi bir marangoz, iyi bir kapı yapmak ister; iyi
bir terzi, iyi bir elbise dikmek ister, siz de, bu ülkeye hizmet etmek için
iktidar oldunuz; ama, becerisi olmayan bir marangoz, iyi bir kapı yapamaz;
becerisi olmayan bir terzi, iyi bir elbise dikemez; sizlerin de becerisi
olmadığı için, bu ülkeyi bu duruma düşürdünüz. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar; DSP, MHP ve
ANAP sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar [!]) BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda
Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 36 ncı
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye
Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri
kullanır. Yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından
müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir. Kurum
alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı
Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı il
müdürlüğünün bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine
başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz. Dava veya icra takibi
açılmış olsa bile primlerin ödenmemiş kısmı için gecikme zammı tahsil
olunur." BAŞKAN - 2 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 714 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi
Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve tüm sigortalıları
saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 1999 yılı ağustos ayında
çıkardığımız bu yasayla, konuşmalarımda da belirttiğim gibi, 57 nci hükümetimiz
sayesinde, primler yükseltilmişti. Sonradan, yine, kanuna istinaden, Bakanlar
Kurulu, tekrar, vatandaşın ve sigortalının ödeyemeyeceği şekilde primleri
yükseltti. Böylece, ülkemiz, şu anda, sosyal güvenlik sistemi içerisinde, prim
tarifelerinin en yüksek oranda uygulandığı bir ülke durumundadır. Hal böyleyken,
sosyal güvenlik kuruluşlarımız devamlı açık veriyor; bu durum da, Hazinenin,
devamlı olarak, sosyal güvenlik kuruluşlarını sübvanse etmek ihtiyacını
doğuruyor. Bunun en yakın misali ve canlı örneği, 2001 yılı ekbütçesinde
görülen 777 trilyon liralık ayrılan ödenektir. Değerli milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğim en
yüksek prim tarifelerine rağmen, sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle
Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur'daki prim tahsilatlarındaki zorluklar,
ekonomik krize bağlı olarak, kişilerin, ödemekte çektikleri sıkıntılardan
kaynaklanmaktadır, hatta, zamanında ödenmeyen, yani, vatandaşın, sıkıntıda
olması nedeniyle ödeyemediği biriken primlerin ödenmesindeki gecikme
cezalarının yüksekliği de rol oynamaktadır; çünkü, vatandaş ve hükümet, bu
hususta ipin ucunu kaçırmış bir kere. İşte, bu vatandaşın, çok yüksek olan
Bağ-Kur ve sigorta primlerini, hükümet, prim oranlarını indirip, gecikme
cezalarını kaldırırsa, yani, affederse, belki, ödemesi imkânı olabilir. Eğer,
bunu yapmazsanız, taksitle dahi ödemesi mümkün değildir. Yoksa, esnafın ve
sigortalının, borçlarını, vergilerini ve primlerini ödemesi mümkün değildir;
çünkü, 6 500 kişi mahkûm olmuş, 10 000 kişinin de mahkemesi devam etmektedir.
İşte, buna sebep, ekonomik krizdir. Bu krizi, ne esnaf çıkardı ne çiftçi
çıkardı; krizi çıkaran hükümettir. Öyleyse, hükümet de vatandaşına yardımcı
olarak, bu milleti, düşürdüğü krizden, ülkemiz ve milletimiz için çıkarmak
mecburiyetindedir; çünkü, bu esnaf, bir taraftan, üreterek ekonomiye katma
değer sağlamakta, diğer taraftan, devletine, stopajdan elektriğe, vergiden
telefona kadar birçok yoldan kaynak aktarmakta. Ülkenin ve ekonominin temel direği
ve aynı zamanda devletin, milletin, ekonominin ve piyasanın, ülkenin çarkını
çeviren ve dönmesini sağlayan esnaflarımıza, yani, reel sektöre gereken yardım
yapılmalıdır. Değerli milletvekilleri, bakınız, muhtarların aldığı
maaş 60 milyon, yatırdığı prim 54 milyondur; bu, hak mıdır, reva mıdır, sorarım
sizlere?! Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısıyla, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun,
kendi nam ve hesabına çalışanlara da -kısaca, Bağ-Kur sigortalılarına da-
uygulanması amaçlanmaktadır. Burada, 2 nci maddeyle getirilen primleri zamanında
ödeyemeyen sigortalılar için de, süre bitiminden itibaren, Kurumca, 6183 sayılı
Yasanın ilgili hükümlerine göre takip imkânı getirilmektedir. Bu tasarıyla
takip hızlanmakta ve bu da sigortalının aleyhine olmaktadır. Tarımda ise kendi nam ve hesabına çalışanların yani,
çiftçilerin prim ödemelerinin şekli, esnaf Bağ-Kur'u sisteminden apayrı bir
durum arz etmektedir; çünkü, üçer aylık periyotlar halinde tahsil edilen prim
borçlarına ancak, bu sürelerin sonunda yine gecikme zammı uygulanmaktadır; bu
yanlıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi, şayet gecikme zammını kaldırmazsanız,
taksitle dahi ödemeleri mümkün değildir. Sayın Bakanım, hem Bağ-Kur'un ve hem de Sigortanın
içinde bulunduğu maddî sıkıntıdan kurtulması ve sigortalıların da primlerini
ödeyebilmesi için Sigorta ve Bağ-Kur prim oranlarının düşürülmesinin ve gecikme
zamlarının da ortadan kaldırılmasının uygun olacağı kanaati ile Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısı aransın Sayın
Başkan. BAŞKAN - Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir dahaki maddede ararız, geçti. TURHAN GÜVEN ( İçel) - Evet, bir dahaki sefere. BAŞKAN - Geçici madde 1'i okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999
tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle 1479 sayılı Kanunun 53 üncü,
2926 sayılı Kanunun 36 ncı maddeleri gereğince prim ve gecikme zammı ile prim,
fark ve gecikme zammı borçları ertelenen sigortalıların bu borçları, erteleme
sürelerinin bitim tarihinden itibaren 30.6.2001 tarihine kadar ertelenir.
Ertelenen bu borçlar, 1.7.2001 tarihinden itibaren aylık taksitler halinde
31.12.2001 tarihine kadar ödenmek kaydıyla gecikme zammı ve fark
uygulanmaksızın tahsil edilir. BAŞKAN - Geçici madde 1'le ilgili olarak Doğru Yol
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim. Konukoğlu. Buyurun Sayın Konukoğlu. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 714 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum
ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, basında ve kamuoyunda zaman
zaman 21 inci Dönem Meclisinin çok çalıştığı ifade ediliyor, bu tarzda demeçler
veriliyor; çıkarılan kanun sayısı söylenerek bu doğrulanmaya çalışılıyor.
Gerçekten bu Meclis çok çalışıyor, bunu kabul etmeliyiz; çok çalışıyor; ama,
verimli olabiliyor mu, halkı koruyan, halkın ihtiyacı olan yasaları çıkarıyor
mu; bunu söylemek zor. Bazı yasalar iki veya üç kere çıkıyor. Daha yeni
çıkardığımız Bankalar Yasası üçüncü defa çıkarıldı; bakalım dördüncü veya
beşinci defa çıkarılacak mı merak ediyorum. Böyle ciddî bir Mecliste her gün
gündem değişiyor; bir gün önce tespit edilen gündem değiştiriliyor, yeniden,
bazı yasalar öne alınıyor. Bakınız, bu Meclis, Bireysel Emeklilik Yasası için
bir ay uğraştı; halkın hangi sorununu çözdü?! Bu Meclis, daha yeni çıkardığımız
RTÜK Yasası için 20-25 gün uğraştı; muhalefetin tenkitleri dinlenilmedi;
sonunda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Bu iki yasa için
kaybedilen iki ayda, halkın sorununu çözen, halkın sıkıntısını bertaraf eden
yasalar çıkarılsa daha iyi olmaz mıydı?! Değerli milletvekilleri, bir yıl önce Sağlık
Komisyonunda görüşülen, Meclis gündemine getirilmeyen sosyal güvenlikle ilgili
olan yasa tasarıları, yani sosyal güvenlik kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu,
iş-kur ve Bağ-Kur yasa tasarıları aniden Meclis gündemine indirildi. Bir sene
bekletilen bu tasarılar, herhalde öneminden dolayı, iktidar partisi gruplarının
önerisiyle, Meclis gündeminin 2, 3, 4 ve 5 inci sıralarına alındı; fakat,
sonra, nedense, vazgeçildi. Her Meclis oturumunda, hükümet ve komisyon olmadığı
gerekçesiyle erteleniyor; yeniden, bazı yasalar öne alınıyor. Bu yasalar acil
değilse, niçin grup önerileriyle ön sıraya alındı; acilse, niçin erteleniyor?
Görüştüğümüz yasa tasarısı, kısa adıyla Bağ-Kur Kanununda 2 nci maddeyi
değiştirmekte ve bir geçici madde eklemektedir. Bu tasarı da, acil olduğu
gerekçesiyle öne alınmıştır; ama, Bağ-Kur Kanunu Meclis gündeminde 4 üncü
sırada beklemektedir. Burada, daha önce çıkarılacak bir kanun çıkarılmadan,
buradaki maddeler değiştirilmek istenmektedir; yani, Meclis, aynı şekilde, boşa
çalıştırılmaktadır. Peki, kanun, halkın çok acil olan sorunlarını mı
çözmektedir; hayır. Siftahsız dükkân kapatan, ayakta kalmaya çalışan ve 57 nci
hükümetin neden olduğu krizler nedeniyle perişan olmuş esnafın ödeyemediği
Bağ-Kur primlerinin tahsili için, esnafa, haciz ve hapis cezası getiriyor. Son
yıllarda perişan edilen ve yok edilme kararı verilen çiftçinin süresi içinde
ödemediği primini, hapis ve haciz cezası yoluyla tahsil imkânı getiriliyor. Bu
hükümet tarafından açlık ve yoksulluğa itilen esnaf ve çiftçi zaten zor
durumdadır. Bunlar da ekonomik bir deprem yaşamıştır. Bunların bu prim
borçlarının affedilmesi veya ertelenmesi gerekirken, bunlar, hapis cezası ve
haciz kararıyla, neredeyse yok edilmek istenmektedir. Değerli milletvekilleri, geçici 1 inci maddeyle, 17
Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerindeki deprem nedeniyle prim ve gecikme zammı
borçları ertelenen sigortalıların borçlarını ödeyemeyenlerine, 30 Haziran 2001
tarihine kadar yeni bir erteleme getirilmektedir. Bu, depremden zarar gören
vatandaşlarımıza, sadece birkaç ay bir erteleme imkânı sağlamaktadır; 1 Temmuz
2001 tarihi itibariyle, aynı yıl aralık ayı sonuna kadar taksitle ödenmesi
şartıyla, gecikme zammı ve fark alınmamasını öngörmektedir. Ödeyebilecek
kişiler için itirazımız yoktur; ancak, bu vatandaşlarımızın zaten imkânı olsa
öderlerdi, gecikme faizi veya fark ödemek istemezlerdi. Bu maddeyle, bu
insanlarımızın sıkılan boğazları biraz gevşetilerek nefes almaları sağlanmakta
ve daha sonra yeniden sıkılacağı ifade edilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, toparlar mısınız 1 dakika
içinde. Buyurun. İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - Bunların tutarının çok
fazla olacağını da sanmıyorum. Böyle bir felaket yaşayan insanlarımızın başında
Demokles'in kılıcı gibi bir korkuyu canlı tutmak şart mı? Dalgalı kura
geçildiği gün, satılan dolarlardan dolayı, devlet, bir gecede 100 trilyonlar
kaybetti. Banka hortumlamalarıyla milyar dolarlar gitti, bunlara bir şey
yapamayan devlet sopayı hep bu abalılara mı vuracak? Aynı şekilde 57 nci
hükümet nedeniyle kriz üstüne kriz yaşatılan ve âdeta bir ekonomik depreme
maruz kalan tüm esnaf ve çiftçinin prim borçlarının affı veya faizlerinin
affedilmesi düşünülemez mi; bunu düşünmek gerekirken, onlara haciz ve hapis
cezasını mı reva göreceğiz? Değerli milletvekilleri, bu Meclis, halkın refahı ve
mutluluğu için çalışmalıdır, bunun için yemin ettik. Meclisin kendi
saygınlığına ve ciddiyetine uygun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) - ...bir gündemi olmalı,
zarurî haller dışında bu gündemi uygulamalıdır. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Konukoğlu. Madde üzerinde üç önerge vardır; önergeleri geliş
sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici birinci maddesinde yer alan 30.6.2001 tarihi 31.12.2001 ve aynı maddede
yer alan 31.12.2001 tarihi de 31.12.2002 olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet Batuk Kocaeli BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz. 2.9.1971 tarihli 1479 sayılı ve 17.10.1983 tarihli 2926
sayılı Kanunlara göre, 4.10.2000 tarihinden önce isteğe bağlı sigortalı
olanların bu sigortalılıkları 30.6.2001 tarihine kadar birikmiş tüm prim
borçlarını, bu tarihten itibaren altı aylık süreye ilişkin prim borçlarıyla
birlikte 31.12.2001 tarihine kadar ödemeleri şartıyla devam ettirilir." "2.9.1971 tarihli 1479 sayılı Kanuna göre,
4.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescil edildiği halde, kayıt ve
tescil tarihinden itibaren beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu
bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla
süreyle prim ödemeyenlerin bu sürelere ilişkin prim borçları
sigortalının bulunduğu gelir basamağının 31.7.2001 tarihinde geçerli olan prim
tutarları üzerinden hesap ve tahsil edilir."
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum, aynı zamanda en
aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet Batuk Kocaeli "Geçici madde 1.-17 Ağustos ve 12 Kasım 1999
tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle, 1479 sayılı Kanunun 53 üncü,
2926 sayılı Kanunun 36 ncı maddeleri gereğince prim ve gecikme zammı ile prim,
fark ve gecikme zammı borçları ertelenen sigortalıların bu borçları terkin
edilerek silinmiştir." BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Deprem gibi ağır bir mücbir sebep dolayısıyla telafisi
çok zor zararlara uğrayan Kocaeli, Sakarya, Düzce, Yalova ve Bolu İllerinde
yaşayan vatandaşlar için, devletin,
mağduriyetlerini giderici çalışmalar yapması zarurîdir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Esnafa iyilik yapacaksak bunu
kabul edelim... BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. "2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı ve 17.10.1983
tarihli, 2926 sayılı Kanunlara göre 4.10.2000 tarihinden önce isteğe bağlı
sigortalı olanların bu sigortalılıkları, 30.6.2001 tarihine kadar birikmiş tüm
prim borçlarını, bu tarihten itibaren altı aylık süreye ilişkin prim
borçlarıyla birlikte 31.12.2001 tarihine kadar ödemeleri şartıyla devam ettirilir." "2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Kanuna göre,
4.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescil edildiği halde, kayıt ve
tescil tarihinden itibaren beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu
bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla süreyle prim ödemeyenlerin bu sürelere
ilişkin prim borçları, sigortalının bulunduğu gelir basamağının 31.7.2001
tarihinde geçerli olan prim tutarları üzerinden hesap ve tahsil edilir." Aydın Tümen (Ankara) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz yok, onun için takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) -
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 714 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesinde yer alan "30.6.2001" tarihi,
"31.12.2001" ve aynı maddede yer alan "31.12.2001" tarihi
de "31.12.2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Batuk Kocaeli BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Deprem gibi ağır bir mücbir sebep dolayısıyla telafisi
çok zor zararlara uğrayan Kocaeli, Sakarya, Düzce, Yalova ve Bolu İllerinde
yaşayan vatandaşlar için devletin, mağduriyetlerini giderici çalışmalar yapması
zaruridir. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Oylamayı, elektronik oylama cihazıyla yapacağım. Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim; bu süre
içerisinde arkadaşlarımızın sisteme girmelerini ve oylarını belli etmelerini,
giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen
giremeyen arkadaşımız olur ise, aynı süre içerisinde oy pusulalarını
Başkanlığımıza göndermelerini, o arada vekâleten oy kullanacak sayın bakan var
ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan
oy pusulasını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyor, oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; önerge kabul edilmemiştir. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce,
İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca, tasarının lehinde ve aleyhinde söz istemleri
vardır; bunu yerine getireceğim. Lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, hayırlı bir iş yaptık ve gerçekten, hızlı bir
şekilde, bu Kanunu, yüzbinlerce esnafın, sanatkârın, işadamının ve serbest
çalışanın lehine ve hayrına çıkardık. Lehinde, olumlu oy kullanacağım bu tasarının, ülkemiz
ve özellikle -emeklilik için- bugüne kadar borcunu ödemeyenler için hayırlı
olmasını diliyorum. Bugüne kadar olan borçlarının faizleri silinecek olan
esnafın, bağımsız çalışanların borçlarının, bundan sonraki
taksitlendirilmesinde de, idare tarafından, yine, çok cüzi bir faizin takdir
edilerek, birikmiş olan borçların tamamen tahsilinin sağlanması halinde,
Türkiye'de, son bir - iki yılın değil, onlarca yılın probleminin çözüleceğini
ümit ediyor, bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker. Aleyhte, Sayın Nidai Seven... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Söz hakkımı, Aydın Milletvekili
Sayın Ali Uzunırmak'a devrediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından
alkışlar) ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; esnafımızla ilgili olarak çıkardığımız bu kanun üzerinde,
televizyonları başında bizleri izleyen esnafımızla ve siz kıymetli
arkadaşlarımızla bazı şeyleri paylaşmak için, bilhassa değerli muhalefet
sözcüsü milletvekili arkadaşlarımızla bazı şeyleri paylaşmak için söz aldım. Kıymetli arkadaşlar, dünya bir yöne doğru gidiyor.
Dünya bir yöne doğru giderken, yönetenden yönetilene, üretenden tüketene
varıncaya kadar bir zihniyet değişikliğini de beraberinde yaşıyoruz. Bizler de,
Parlamentonun üyeleri olarak, yönetenler olarak, tüketenler olarak, üretenler
olarak, bu zihniyet değişikliğini yakalayamazsak, burada, halen "benim
çiftçim, benim esnafım" diyerek politika yaparsak -bu zihniyet
değişikliğini yakalayamadan- Türk Milletini, Ulu Önder Atatürk'ün işaret ettiği
"çağdaş medeniyetler" seviyesine yükseltmek mümkün değildir. Kıymetli arkadaşlar, pimapenin çıktığı bir devirde,
modüler sistem mobilyanın geliştiği bir devirde "benim marangozum"
demek, acaba ne derece gerçekçidir? Marangozu ne kadar ayakta tutabilirsiniz?
Konfeksiyonun geliştiği bir çağda, acaba, terziyi ne kadar ayakta
tutabilirsiniz?! Terzinin pazar payının daraldığını, terzinin, çok nitelikli
dikim geliştiremediği sürece, o daralan pazar payında, acaba insanlara ne kadar
hizmet ulaştırabileceğini siz öngörmez, daha halen "benim terzim"
diye politika yaparsanız, acaba, terziyi, devletin imkânlarıyla, kamunun
kaynaklarıyla ne kadar ayakta tutabilirsiniz?! İşte, insanımızı, esnafımızı, çiftçimizi, bütün
kesimlerimizi ayakta tutabilmek için, üretim araçlarında, üretimin
metotlarında, üretimin niteliklerinde, üretimin çeşitlerinde, gelişen dünyaya
uygun olarak, biz de, çıkardığımız yasalarla, onları o yöne doğru
geliştirmeliyiz, kamu kaynaklarını o yönde kullanmalıyız. Demokratik, laik,
sosyal, hukuk devleti diye tarif ettiğimiz devletimizin bu tarif içerisindeki
bütün elemanlarını, unsurlarını geliştirmeli, sosyal hukuk devleti dediğimiz,
sosyal devlet ilkesini de geliştirerek, işte, o sosyal devletin niteliklerinde,
bütün kesimlerimize hizmet götürmeye çalışmalıyız. Yoksa, 2 dönüm tarlası olup,
10 tane tavuk, 2 tane -affedersiniz- hayvan besleyenin işsiz çocuğunun da
çiftçi olarak nitelendirildiği ve "benim çiftçim" diye politika
yapıldığı bir zamanda, kıymetli muhalefet sözcülerinin, bu zamana ayak
uyduramayışından dolayı, daha halen, böyle politikalarla... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Kim ayak
uyduramamış!.. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz kendinizi uzayda yaşıyor
sanıyorsunuz herhalde! BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, 1 dakika içinde toparlayın
efendim. Buyurun. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan,
daha kısa zamanda... Artık, böyle politikaların geçtiğini bizzat sizlerle
paylaşmak istiyorum. Çıkan bu yasalarla, siz kıymetli arkadaşlarımızın olumlu
oylarıyla, Türk Milletini, Atatürk'ün işaret ettiği çağdaş medeniyetler
düzeyine, çağdaş zihniyetle ulaştıracağız inşallah. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Olumlu oy veremez, aleyhte söz
aldı... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz, kendinizi uzayda yaşıyor
sanıyorsunuz... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, olumlu oy veremez;
aleyhinde söz alıp, olumlu oy kullanacağını ifade edemez. BAŞKAN - Sayın Güven, en sonunda, iktidarı da
konuşturmaya alıştırdınız. Ne yapalım yani efendim?! TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, sizin gibi, yanlış
konuşturmaya alıştırmadık. Siz, yanlış konuşturmaya alıştırıyorsunuz; biz,
doğruları söylüyoruz. Sizin her şeyiniz yanlış oluyor; biz düzeltmeye
çalışıyoruz. BAŞKAN - Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Bakanım, hayırlı olsun. Alınan karar gereğince 11 inci sıraya alınan, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz. 11. - Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/614)
(S. Sayısı : 702) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu 702 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. (1) 702 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji Bakanlığı Teşkilat Yasa Tasarısı üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bu teşkilat yasa tasarısına
baktığımızda, Enerji Bakanlığında, transit petrol boru hatları daire başkanlığı
ile yine, transit petrol boru hatları kurulu kurulacak. İki yıldır, 57 nci
hükümet, iktidara geldiğinden bugüne kadar, yürütmeyi, kurullara devretmiş. Elektrik
Piyasası Kurulu, Şeker Piyasası Kurulu, hepimizin bildiği Tekel Kurulu ve son
olarak da transit petrol boru hatları kurulu. Halbuki, hepimizin bildiği gibi,
daha evvel, 3 Haziran 2001 tarihinde süresi dolan Enerji Piyasası Kurulu, hâlâ,
Enerji Bakanlığı tarafından göreve başlatılmadı. Yine, hepimizin bildiği gibi,
TEAŞ üçe bölünecekti; bugüne kadar, Enerji Bakanlığı bu kurulları atayamadı. Değerli arkadaşlar, hükümetin gerekçesine baktığımızda,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattının teknik, idarî ve yurtdışı ilişkilerini
yürütmek için bu daire başkanlığı kuruluyor; yani, bugüne kadar, Bakü-Ceyhan
Petrol Boru Hattında, istenilen nitelikte ve uluslararası düzeyde işlerin
yürümediği iddia edilmekte. Halbuki, hepimiz bilmekteyiz ki, enerji
politikaları dört yıldır -ve özellikle iki yıldır- maalesef ortada kalmış; bir
siyasî irade boşluğu var ve Türkiye'deki bütün enerji projeleri, başta işletme
devir hakları olmak üzere, enerji üretim santralları, enerji dağıtım şebekeleri
ve Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, maalesef, sahipsiz kalmıştır. Hepimiz biliyoruz ki, 21 inci Yüzyılda, Türkiye, Hazar
bölgesi enerji politikalarına el koyacak; hem Kafkaslarda hem Hazar
bölgesindeki Türk cumhuriyetlerinin enerji programlarını beraber tespit edip,
Batı'ya, hem doğalgaz hem de petrol boru hatları Türkiye üzerinden geçecekti;
ama, geldiğimiz noktaya bakarsak, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, maalesef,
sahipsiz kaldı ve yanlış izlenen politikalar neticesi, Mavi Akım Projesinin öne
alınmasıyla, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, hem Ortaasya Türk Cumhuriyetleri
hem de dünya enerji şirketleri tarafından geri plana itildi. Muhterem arkadaşlar, Supsa ve Novorossisk hatları 40
milyon ton/yıl kapasitesine ulaştı; yani, Hazar bölgesinde Azerbaycan'daki
petrol, Supsa hattından ve Novorossisk hattından 40 milyon ton kapasiteye
ulaştırılarak, on yıl, bu hatlardan, Karadeniz'den, Boğazlardan dünya
pazarlarına sunulacak. Bakü-Ceyhan'ın kapasitesi zaten 45 milyon ton/yıl. İşte,
bu Mavi Akımın devreye girmesiyle, Bakü-Ceyhan finansının bugüne kadar
bulunamadığı ve tatbikî projelerine de başlanamadığı hepimiz tarafından
bilinmektedir. Değerli arkadaşlar, Türkiye, dünya enerji kaynaklarının
yüzde 70'inin bulunduğu bölgede olmasına rağmen, Ortadoğu'ya çok yakın olmasına
rağmen, Kafkaslara, Hazar'a çok yakın olmasına rağmen, enerjiyi pahalı
kullanmakta; hem elektrik enerjisini, konutlarda pahalı kullanmakta, sanayide
pahalı kullanmakta hem de doğalgazı pahalı olarak kullanmaktadır. Dünya enerji kaynaklarına bu kadar yakın olan ülkemiz,
eğer, enerjiyi, hem doğalgaz hem elektrik enerjisi olarak pahalı kullanırsa,
ülkemizin, sanayileşmesi, kalkınması ve çağdaş ülkeler seviyesine ulaşması,
mevcut sanayiin gelişmesi ve dünya pazarlarında rekabet etmesi mümkün değil. Elektrik enerjisinde kullandığımız doğalgazı, üzülerek
söylüyorum ki, pahalı olarak kullanmaktayız ve 1 000 metreküpü 75 dolara olması
gerekirken, Türkiye, her yıl 16 milyar metreküp doğalgaz alacağı Mavi Akımla 1
000 metreküpüne 120-125 dolar ödeyecektir. Mavi Akımdan dolayı her yıl Türkiye
doğalgaza 800 milyon dolar daha fazla para ödeyecek ve yirmibeş yılda -yirmibeş
yıllık olarak düşündüğümüzde- 20 milyar dolar gibi bir rakam, doğalgazı
kullanan sanayicimize, doğalgaz tüketicimize yansıyacaktır. Doğalgazı elektrik
enerjisinde pahalı olarak kullanmamızdan dolayı, Türkiye, gerçekten de, enerji
sorununu çözemez duruma gelmiş. Evet, Mavi Akım, hepinizin bildiği gibi, Karadenizin 2
150 metre altından gelecek. Gerçekten de, ilk defa bir doğalgaz boru hatları,
denizin 2 150 metre altından gelecek. Pahalı bir proje. Şimdi, bu projenin
tatbik edilmesi, bu projenin uygulanması, bu projenin işletilmesi fevkalade
zor; ama, maalesef, böyle bir tercih yapılarak, pahalı bir proje üzerinde
tercih yapılarak, Türkiye, enerji konusunda tercihlerini pahalı yönde uygulamış
ve Türkiye, bugün, gerçekten de, dünyada, hem doğalgazı hem de elektrik
enerjisini en pahalı kullanan ülke konumunda. Yine, hepinizin bildiği gibi, Trans Balkandan gelen
projemiz de pahalı. Doğalgaz, 80 dolara Bulgaristan sınırına geliyor. Turusgas
diye bir şirket kurmuşlar; buna, BOTAŞ ortak, Gasprom ortak ve başka bir Türk
şirketi ortak, yüzde 5, hamiline, bir de hisse var. Şimdi, Bulgaristan sınırına
kadar gelen bu gazın 1 000 metreküpü 80 dolar; Türk sınırına gelirken, biraz
önce söylediğim şirket, bu gazı ithal etmekte ve gazın fiyatı 100 dolar
olmakta. Biz, bu 100 dolarlık gazı, sanayiciye 156 dolara vermekteyiz. Halbuki,
Bulgaristan, kendi sanayicisine, kendi
tüketicisine bu gazı 100 dolara
vermektedir. İşte, Türkiye'ye yabancı sermaye onun için gelmemektedir. Enerji
altyapı sorununu çözemediği ve yine, enerjiyi, dünyada en pahalı olarak
kullandığı için yabancı sermaye Türkiye'ye gelmemektedir. İşte, bizim,
sanayicimize 156 dolara verdiğimiz doğalgazı, Bulgaristan 100 dolara vermekte
ve Türkiye'den şirketler Bulgaristan'a gitmektedir. Değerli arkadaşlar, hergün bir kurul kurarak sorunları
çözmemiz, problemleri çözmemiz mümkün değil. Burada, sadece, transit petrol
boru hatları kurulu yerine, keşke, Bakanlık, -petrol yasa tasarısı
hazırlamakta- petrol yasa tasarısının içinde bunu düşünerek, hem doğalgaz boru
hatlarını hem de petrol boru hatlarını bir çatı altında toplasaydı... Bu kadar
kurul kurmak, bu kadar kurullar oluşturmak bürokrasiyi daha da sıkıntıya
sokmaya devam etmektedir. Bu kanun tasarısının gerekçesine baktığımızda, İçişleri
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye, Hazine müsteşar yardımcılarından
kurullar oluşturulacak. Siyasî iradenin başı, başbakan ve bakanlardır. Bizim,
Türkiye için, Türkiye'nin kalkınması için, gelişmesi için bu kadar önemli olan
projeleri, kurullara bırakmamız mümkün değil. Enerji Bakanlığında,
Dışişlerinden, İçişlerinden, Maliyeden, Hazinede müsteşar yardımcısı düzeyinde
olan kişilerden oluşan kurulların, siyasî iradeyi kullanarak, bu sorunları
çözmesi mümkün değil. Yani, kurullar oluşturarak, Türkiye'nin, gerçekten de
ortada kalmış enerji sorununu daha geriye erteliyoruz ve Hazar Bölgesinden
Batı'ya ulaşacak olan hem doğalgaz hem de petrol boru hatlarını, kurullar
oluşturarak daha da erteliyoruz. İnanın, işte, 1997 yılından bugüne kadar, enerjide
özelleştirme sorununu halletmiş değiliz. Hem enerji üretim sistemlerindeki,
santrallardaki özelleştirmeyi hem enerji dağıtım şebekelerindeki
özelleştirmeyi, Türkiye, 1997'nin aralık ayından bugüne kadar halledemedi. Değerli arkadaşlar, enerji dağıtım şebekelerini
özelleştiremediğimizden; enerji üretimi yapan termik santralları, 1997'den
bugüne kadar özelleştirmeyi gerçekleştiremediğimizden, devlet olarak, ne enerji
dağıtım şebekelerine yatırım yapabildik ne de bu özelleştirme işinin idarî ve
hukuksal boyutunu halledememekten dolayı, maalesef, bu santrallarda verimli
üretim yapabildik. Değerli arkadaşlar, geldiğimiz noktaya bakarsak;
Türkiye'nin, kişi başına elektrik tüketimi, brüt olarak, 1 800 kilovat; net
olarak baktığımızda, 1 500 kilovat civarında. Dünya ortalaması, 2 400 kilovat
civarında; OECD ülkelerinin tüketimi ise, 7 000-8 000 kilovat civarında.
Geldiğimiz nokta, iyi bir nokta değil, dünya ortalamasının altında. Dünya
enerji kaynaklarına en yakın bölgede bulunan, enerji kaynaklarının yüzde 70'ine
en yakın bölgede bulunan Türkiye'nin, bu sorunu halledememesinin esas sebebi
yönetimdir ve gerçekten de, nükleer santral ihalesine baktığımızda, enerji
dağıtım şebekelerinin işletme devir haklarına baktığımızda, yine, yap-işlet
projelerine baktığımızda, Türkiye'de, Enerji Bakanlığının projeleri ortada
kalmıştır. Enerji Bakanlığıyla ilgili yapılan enerji planlamalarına, Devlet
Planlama Teşkilatı itibar etmemekte; yine, Enerji Bakanlığının yapmış olduğu
planlamalara, Hazine Müsteşarlığı itibar etmemekte; birçok enerji projesinin
ihalesi iptal edilmiş ve enerji projeleri ortada kalmış... Şimdi, bir siyasî irade boşluğu varken, bu siyasî
iradeyi, Başbakan ve ilgili bakanların doldurması gerekirken, biz, bunları bir
kenara bırakıyoruz, kurullar oluşturmaya kalkışıyoruz; Enerji Piyasası Kurulu,
Petrol Piyasası kurulu... Şimdi de, Bakü-Ceyhan petrol boru hattını
gerçekleştirmek için, transit boru hatları kurulu diye bir kurul oluşturuyoruz.
Dünyada böyle bir şey görülmüş değil! Yani, her şey için bir kurul
oluşturursak, iletim hatları için bir kurul oluşturursak, depolama hatları için
bir kurul oluşturursak, Türkiye'nin enerji sorununu çözmemiz mümkün değil. Onun
için, bence, bu kanun tasarısı, gerçekten de, iyi düşünülmemiş, iyi
hazırlanmamış ve petrol piyasası kanunuyla beraber düşünülerek ileride gelecek
ve eğer, boru hatları yapılacaksa, hem petrol boru hatları hem de doğalgaz boru
hatlarını da içerisine alacak bir kanun tasarısının hazırlanması lazım ve bu
kanun tasarısının acelesi de yok. Yani, eğer, Enerji Bakanlığında, Müsteşar ve
Sayın Bakan, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının hem ulusal hem de
uluslararası sorunlarını Bakan olarak, Müsteşar olarak çözemiyorsa,
İçişlerinden, Dışişlerinden, Maliyeden... Daha evvel Devlet Planlama Teşkilatı
ve Hazinenin enerji projeleri konusundaki düşüncelerini ve bu projelere vize
vermediğini, yine, Hazinenin hazine garantisi vermediğini biliyoruz. Meseleyi
daha da zorlaştırarak, Türkiye'nin enerji sorununu ortada bırakmaya kimsenin
hakkı yok. Bugün, sanayici, gerçekten de, doğalgazı pahalı
kullandığından dolayı, dünya piyasasında rekabet edememekte, içpiyasada üretim
yapmamaktadır. Biliyorsunuz, daha önce, buradan, LPG'yle üretim yapan seramik
sektörüne, doğalgazla arasındaki farkı teşvik olarak vermiştik. Yine, orada,
seramik sektörü doğalgazla üretim yaptığı için, LPG'yle üretim yaptığı için,
sadece doğalgazla LPG arasındaki farkı vermedik, kojenerasyonla üretim yapan;
yani, LPG'yle üretim yapan, elektrik üretimi yapan şirketlere elektrik ürettiği
için de aradaki farkı teşvik olarak verdik. Bence, Türkiye'nin şu anda
sanayideki elektrik kullanımı yüzde 8 oranında düştü. O zaman, LPG'yle elektrik
üretene teşvik vereceğimize "siz, elektriği LPG'yle üretmeyin, biz, size
verelim" deseydik daha mantıklı olurdu; çünkü, TEAŞ, elektriği daha ucuza
üretmekte. Değerli arkadaşlar, biz, Doğru Yol Partisi olarak,
kurulların oluşmasına karşıyız. Türkiye'nin bir siyasî iradesi oluşması lazım.
Türkiye'nin bir Başbakanı var, ülkeyi yöneten bakanları var. Eğer, bu bakanlar,
yönetimi kurullara devredecekse, o zaman, milletimiz bu kurullardan hesap mı
soracak?! Tüketicimiz pahalı elektrik kullanmanın, pahalı doğalgaz kullanmanın
hesabını kimden soracak?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NEVFEL ŞAHİN (Devamla) - Biz, Doğru Yol Partisi olarak,
bu son tasarıya karşıyız. Gereksiz bir tasarıdır. Gerçekten de, enerji
sorunlarını çözecek bir tasarı değil, enerji sorunlarını çoğaltacak, kararları
almada sıkıntılar olacak, 6-7 kurulun ve 6-7 kişinin, 6-7 bakanlıktan
temsilcilerin bir araya gelerek karar vermesi zorlaşacak; onun için, biz, Doğru
Yol Partisi olarak bu tasarıyı desteklemiyoruz. Hepinize teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şahin. Sayın Lütfi Yalman, Sayın Tekelioğlu? Yoklar. Başka söz isteği?.. Yok. Tasarının maddelerine geçilmesini... KAMER GENÇ (Tunceli) - Söz istiyorum efendim. CAHİT TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, ben
konuşacağım. BAŞKAN - Siz de mi istiyorsunuz; buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben de istiyorum o zaman. BAŞKAN - Tamam; isteyebilirsiniz Sayın Genç; kızmayın
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu kadar acele etmenize gerek
yok yani. Arkadaş konuşmadı, ben konuşacağım. BAŞKAN - Konuşabilirsiniz Sayın Genç, bunu söylemekten
siz çekinmezsiniz, zaten söylüyorsunuz da. KAMER GENÇ (Tunceli) - Çekinmem tabiî... BAŞKAN - Buyurun Sayın Tekelioğlu. CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3154 sayılı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde,
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Türkiye, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında giderek
önem kazanmaya başlamış olan petrol, gaz ve türevlerini taşıyan boru hatları
konusunda, yine, geçtiğimiz yüzyılın son on yılında, önemli projelerle karşı
karşıya kalmıştır. Dünyanın petrol ihtiyacını, enerji ihtiyacını karşılamada
Basra Körfezi, yakın zamana kadar, alternatifsiz bir üstünlük taşımıştır; ama,
yine, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde buna bir alternatif doğmaya başladı,
Hazar ve Hazarötesi bölgelerin enerji kaynakları. İşte, bu yeni alternatif,
Türkiye'yi sahip olduğu coğrafya ve stratejik üstünlükleri açısından öne
çıkarmış vaziyettedir. Hazar havzası diye nitelediğimiz bu yeni bölgenin öne
çıkan bir projesi var, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi. Bu proje, yalnız
Türkiye'yi değil, Türkiye'nin beraberinde Avrasya'yı da öne çıkarmakta, Türkiye
ile beraber Avrasya'nın da şahdamarı olmaktadır. Şahdamarı, insanlar için hayat damarı demektir. Türkiye
için ise, bu projeyle, şahdamarı, hayat yolu demektir; üstelik, Hazar'da, Bakü
yakınlarında, Azerbaycan petrollerinin çıkarıldığı alana "Şahdenizi"
denilmektedir; yani, Şahdenizinden çıkan şahdamarı, Türkiye'den geçecek ve
dünyanın hizmetine sunulacaktır. Bu proje, Türkiye için olmazsa olmaz bir projedir.
İşte, böylesine olmazsa olmaz bir projede, hiçbir şey tesadüflere bırakılamaz;
yani, devlet sistemimizin yeni karşılaştığı bu büyük olgu, mevcut yapıyla
çözülemiyor. İşte, tasarının gerekçesinde, transit otorite ihtiyacından
bahsedilmekte ve bunu isterken de -yine aynı gerekçede- acilen yeni bir
yapılanma ihtiyacından bahsedilmektedir, acilen ve mecburen yeni bir
yapılanma... Bu, yeni değil aslında, son on yılın kapımıza getirdiği
bir olgu; ama, özellikle son beş yılın acil ve mecburî ihtiyacı. İşte, bu çok
geciken acil ve mecburî ihtiyaç, birçok avantajı belki kaçırmamıza, bu çok
önemli hadiseyi geciktirmemize sebebiyet veriyor olabilir; bu üzücü
geciktirmede sevindirici bir yön de var. O da, böylesine önemli, acil ve
mecburî bir ihtiyacın, gecikmeli de olsa, içerisinde Milliyetçi Hareket
Partisinin de bulunduğu 57 nci cumhuriyet hükümeti tarafından karşılanmış
olması ve bu noktada, bugün bu tasarının huzurunuza gelmesi sevindirici bir
boyuttur diye bakıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projeyle
ortaya çıkacak artı değerler -ki, bunlar ekonomik, sosyal ve stratejik
değerlerdir- sadece Türkiye'nin değil, dünyanın ihtiyacıdır. Yani, biz, bu
projeyle, çıkacak ürünü, sadece Türkiye için düşünmüyoruz, bütün dünyayla
paylaşmak üzere düşünüyoruz. Tabiî, burada, önemli bir boyutu çizmek istiyorum:
Bugün, dünyada teşekkül etmiş olan güç dengeleri içerisinde bu projenin
gerçekleşmesi, Avrasya boyutunun da yükselmesi anlamına gelecektir. Yani,
Avrupa, Amerika, Çin ve alternatif olarak düşünülebilecek diğer güç
merkezlerinin ve dengelerinin yanına, artık, Türkiye'yle birlikte yükselecek
bir Avrasya boyutunu da hesaba kattırabileceğiz demektir. Bu, neyi getirir
bize; bu, yeni dünya düzeninde sadece kendisine şart koyulan bir ülke olmayı
değil, şart koyabilenlerin arasında olan bir ülke olmayı getirir. İşte,
böylesine önemli bir projenin ve arkasından gelecek daha Hazar geçişli
Türkmenistan Gaz Borusu Projesinin ve daha arkasından gelecek olan Kazakistan
Petrolleri Taşıma Projesinin de eklenmesi halinde, bu dev projenin, Türkiye'nin
21 inci Yüzyılda var olmasının ve daha sonraya devam etmesinin önemli bir
anahtarı olacağını düşünüyorum. Konuyla ilgili Bakanlığımızın bu değerli çalışmasının
bütün bu ihtiyaçlara cevap verebileceğine inanıyor; hayırlı, uğurlu olmasını
dilerken, Partim ve şahsım adına hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekelioğlu. Sayın Genç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, bir Mecliste muhalefetin çok önemli bir bölümü
olmayınca, rejimle çok yakından ilgili olan ve ülkenin geleceğini çok yakından
ilgilendiren ve belirli güç odaklarına büyük kaynak aktaran yasa tasarıları
gündeme çok aceleyle, incelenmeden, belli birtakım güç odaklarına özel
menfaatlar sağlamak amaç ve inancıyla getirilince, bizler de, böyle tuzaklar
karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak her vesileyle
çıkıp konuşmak zorunda kalıyoruz. Aslında, bir parlamenter olarak her gün üç
dört defa çıkıp da Yüce Heyetin karşısında konuşmanın veya Parlamentoda ve halk
karşısında konuşmanın pek de şık olmayan bir davranış olduğunu bilen bir
insanım; ama, bu şık olmayan davranışlar içinde bulunmamı engellemeyen çok
önemli bir unsur, ülkenin menfaatı, milletin menfaatıdır. Bizim için ferdin
görüntüsü önemli değil, önemli olan, getirilen ve millete ve memlekete kurulan
tuzakların ne olduğunun, her zeminde kamuoyuna duyurulmasıdır. Değerli milletvekilleri, maalesef, bu Enerji Bakanlığı
Türkiye'de çok sağlıklı bir görüntü vermemiştir, bürokratlarının büyük bir
kısmı, yapılan soruşturmada içeri alınmıştır, kamuoyu bilmektedir. Bu hükümet,
bu bürokratlar üzerinde araştırma yapan, soruşturma yapan jandarmayı, polisi
çok büyük bir baskı altında tutmuştur; savcıyı baskı altında tutmuştur; yargıya
müdahale etmiştir; jandarmanın elinden soruşturma yetkisini almıştır. Büyük
suiistimallerin önlenmesi için, hükümet, Başbakandan başlamak suretiyle,
Başbakan Yardımcıları, bakanlar kendilerini âdeta kalkan etmişlerdir. Böyle
olunca, tabiî, Türkiye'nin, ülkenin geleceği için çok önemli unsurlar teşkil
eden birtakım suiistimaller gün ışığına çıkmamıştır ve hakikaten, Türkiye'nin
geleceği, elektrik olmadığı zaman karanlığın çökmesi gibi, enerji politikasında
da Türkiye'nin geleceği karartılmıştır, karanlıklara götürülmüştür. Devletin çeşitli kurumları arasında, bu konuda çok
ciddî fikir ayrılığı vardır. Bakın; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında
bir müsteşar görevden alındı. Müsteşar görevden alınmadan önce yazdığı raporda
şöyle diyor: "Enerji Bakanlığının verdiği verilerle Müsteşarlığın
verileri, özellikle, hem doğalgaz hem de enerjide çok farklılık göstermektedir
-bakın, en azından şunu söylemektedir- Müsteşarlığımızca yapılan çalışmalarda
2005 yılı itibariyle elektrik enerjisi sektöründe yaklaşık 15 milyar metreküp
doğalgaz ihtiyacı gözükmesine karşılık, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 2005
yılı için, aynı amaçla 30 milyar metreküp gazın tüketilmesinin planlandığı ve
buna göre gaz alım bağlantılarına gidildiği, eğer böyle devam ederse, ödenmek
durumunda kalınacağı, gazın tüketilmesi istenmesi halinde, gereksiz santral
yapımına gidileceği anlaşılmaktadır." Tabiî, bunlar, iki kurum arasındaki
çok ciddî şeyler; ama, inanmanızı istiyorum ki, sayın milletvekilleri, mesela,
bir Mavi Akım Projesi, Türkiye'nin geleceğini karanlıklara götüren, çok büyük
mafyamsı olayların içinde olduğu ve bunun hesabı verilmeden Türkiye'de birçok
mafya olayının ortaya çıkmayacağına inanan bir milletvekili olarak, devamlı
bunları dile getirdim. Nedir bu olay?.. Şimdi, defalarca söylenildi: Efendim, Moskova'da,
Gaspromun Yönetim Kurulu Başkanıyla veyahut da Genel Müdürle kim görüştü?..
Basına çok şeyler intikal etti. Şimdi, bunun bir tek şeyi var: Orada, fotoğrafta bir
isim görülüyor. Bu, Gaspromun, hakikaten, Yönetim Kurulu Başkanı mıdır, Genel
Müdürü müdür; bu, çok ihtilaflı oldu. Sayın ANAP Genel Başkanı dedi ki
"ben gittim; ama, görüşmedim; görüştüm" dedi; çok defa bu şey geldi.
Burada, Meclisimize düşen görev neydi; o fotoğrafı alacaktı, her partiden 1'er
milletvekili olmak üzere 3-5 göndererek, bu fotoğraftaki adam hakikaten,
Gaspromun Genel Müdürü müdür, Yönetim Kurulu üyesi midir, yoksa heykeltıraş
mıdır? Bu, ancak, böyle anlaşılabilirdi; ama, tabiî, bu iktidar her şeyi örtbas
etme alışkanlığı içinde olduğu için, bizim burada söylediklerimiz hep şeye
gidiyor. Biliyorsunuz, bu Mavi Enerjide, Türkiye'nin doğalgaz
tüketiminin büyük bir kısmında Sovyetlere bağlı kaldık. Şimdi, bizim boğazlar
meselesi var... Şimdi, doğalgaz, o kadar büyük ve önemli bir enerji kaynağıdır
ki, siz, bütün, önemli bir enerji kaynağınızı Rusya'ya bağlarsanız, boğazlarda
da onlara mahkûm olmak zorundasınız. Şimdi, 339 milyon dolarlık bir anlaşma yapıldı. Bu
anlaşmaya göre ve buna bağlı olarak, Türkiye'nin birçok yerinde, olmayan gaz
boru hattı ihaleleri yapıldı. Bakın, burada defalarca söyledim, tam 9 tane
proje ve 1998 yılında, ANAP iktidarı zamanında, 173 milyon dolar, bunlara yüzde
15 peşin avans ödendi. Bunun 52 milyon doları Mavi Akımdır ve bakın, bu gazın
dağıtım boru hatları Türkiye'de yapıldı, Mavi Akımda da, herhalde, 339 milyon
doların tamamı ödenmiştir; ötekilerin kaçı ödenmişse, Enerji Bakanı çıksın,
burada konuşsun. Buraya ödenen katrilyonlarca lira değerindeki parayı âdeta
suya attık, denize attık. Niye; çünkü, bu gazın gelmesi için Rusya tarafında
daha kazma vurulmadı. Yapılan anlaşmaya göre, bu gaz, 2001 Mayıs ayında
Samsun'da olacaktı. Geçen gün verilen bir soruşturma önergesinde veya gensoruda
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz burada
dedi ki: "Bu gaz 2002 Şubat ayında Türkiye'ye gelecek." Ben,
şimdi soruyorum: 2002 Şubat ayında bu gaz gelmezse, bu Mesut Bey ne yapacak?! NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Nisan ayında... KAMER GENÇ (Devamla) - Mayıs... Mayıs... Pardon
"Ocak ve Şubat" dedi. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Nisan ayında... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, burada konuşması var. Değerli milletvekilleri, bakın, olmayan gaz için,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti katrilyonlarca lira para ödedi. Kime ödedi; yandaş
müteahhitler grubuna ödedi. Bunun hesabını sormak zorundayız. Şimdi, siz, koalisyon ortağı üç parti, bunun
ortağısınız kesinlikle. MHP'si de, DSP'si de "efendim, ben, bundan
sorumsuzum" diyemez; çünkü, bu, sizin müşterek sorumluluğunuzu gerektiren
bir uygulamadır ve bir ihaledir ve burada, maalesef, Türkiye büyük bir zarara
uğratılmıştır. Bakın, gidiyoruz Amerika'dan, Dünya Bankasından,
IMF'den, 2 milyar dolar, 5 milyar dolar almak için; Türkiye'yi, âdeta geleceğini
müstemleke devleti haline sokacak tavizler veriyoruz; tütün üreticisi
köylümüzün boğazına çaput tıkıyoruz, şekerpancarı ekicisinin boğazına çaput
tıkıyoruz, onların hayat şartlarını öldürüyoruz, buğday ektirmiyoruz. Efendim,
şekeri Amerika'dan alalım, tütünü Amerika'dan alalım, buğdayı Amerika'dan
alalım diyoruz; ama, gidip de, katrilyonlarca lira, yani, 3 veya 4 milyar
dolar, hiç olmayan bir yatırım için, sizin iktidarınız zamanında fuzulî
yatırımlar yapıyoruz. Bunun vebali, bunun günahı çok büyük; tabiî, bunu anlayan
bu sorumluluğu duyar. Değerli milletvekilleri, tabiî, bu Enerji Bakanlığının
uygulamaları üzerinde söylenilecek o kadar büyük şeyler vardır ki, her işlemde
bir hata vardır. Bir TEK, TEAŞ ve TEDAŞ ikiye bölündü. TEAŞ'ın elektrik üretimi
normal olarak baraj üretiminde 3,9 sent iken, getirdiler gaz çevrim
santrallarında 10,5 sente; hatta, İstanbul'da bir yerde 16,5 sente verdiler.
Bunlar, gaz olmadığı halde, bu gaz üretim santrallarına garanti verildi,
denildi ki: "Gaz gelmese de, biz, sizin ürettiğiniz elektriği
alacağız." Yarın öbür gün gaz da gelmeyecek, Mavi Akım da işlemeyecek;
ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti trilyonlarca, hatta, katrilyonlarca lira,
üretilmemiş, kullanılmamış bir enerjinin parasını ödeyecektir. Bu, tabiî,
sizin, 350 milletvekilinin parmağıyla burada yapılan suiistimallerin ortaya
çıkması için önleniyor; ama, bunun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Söz vermeyin Sayın
Başkan. KAMER GENÇ (Devamla) - Vermesinler mi! Niye
vermesinler? Konuşmam zaten sizi çok rahatsız ediyor. HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Genç, her
çıkışınızda aynı şeyleri söylüyorsunuz. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, aynı şeyi
söylemiyorum. Aynı şeyi söylesem bile, bunları çıkıp burada konuşmanız lazım.
Demeniz lazım ki, bunlar, söylediğiniz şeyler yalan; ama, bunların hepsi
belgeli. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Gizli oturum yapıldı;
bunlar konuşuldu. KAMER GENÇ (Devamla) - Gizli oturum yaptınız da, belge
getirdiniz mi? Ben gittim, o anlaşmaları getirdim -İngilizce anlaşmalardı-
Bakanınız aldı, kaçırdı. Biz dedik ki, şu anlaşmaları getirelim, tercüme
edelim, mahiyeti nedir... Bakan, mahsus, gizli oturum dedi ki, ortalığı... Ha, gizli oturumda bir şeyler anlatıldı... Gizli
oturumda bir şey anlatılmadı; biz oradaydık. Birkaç tane anlaşma getirdiler ve
ondan sonra da kaçırdılar. Gizli oturumun tutanaklarını açıklayalım, orada da,
hiçbir şey yapılmadığı belli. Bu Enerji Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletine,
bugünkü kadrosuyla en büyük zararı veren bir bakanlıktır. Bunların bütün üst
bürokratları içeridedir, Bakan, milletvekili dokunulmazlığından yararlanmıştır,
sizin parmaklarınızla kurtulmuştur; ama, iktidardan düştüğünüzde,
yargılanacaktır. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından
alkışlar) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı
üzerinde hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, defalarca, bu Mecliste, gerek
Mavi Akım gerek Bakü-Tiflis-Ceyhan gerekse İran Doğalgaz Projeleri anlatılmış
olmasına rağmen, eğer, birileri anlamak istemiyorsa ve özellikle belirli
konuları saptırarak, siyasî rant alma peşinde olayları kamuoyuna yanlış
anlatmaya çalışıyorsa, bunun üzerinde, bundan sonra, yine, doğruları
anlatmaktan başka yapacak hiçbir şey yok. Bu zamana kadar, gerek
milletvekilliğimde gerekse şu andaki Bakanlık görevimde hiçbir arkadaşıma
sataşmadan, doğruları; ama, doğruları, kamuoyuna anlatmaya devam edeceğim. Şu
anda televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız da dahil olmak üzere,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi nedir; bunu, 2-3 dakikada özetlemeye çalışacağım ve
kamuoyunun takdirine bırakacağım. Hazar Bölgesinde 8 tane şirket bir araya geliyor;
dünyanın en büyük 8 şirketi, petrol ve gaz üreten şirketleri bir konsorsiyum
oluşturuyorlar, diyorlar ki: Biz, açık denizlere uzak olan Hazar Bölgesinde
çıkardığımız petrolü, Bakü-Tiflis-Ceyhan üzerinden bir boru hattıyla Akdenize
akıtalım, Akdenizden de, bu petrolü dünyaya, Batı'ya pazarlayalım. Bunun
karşılığında ne yapalım; bir bütçe oluşturalım. Bu 8 şirket bir araya geliyor
ve bir bütçe oluşturuyor; 2.4 milyar dolar parayı kendi aralarında bütçe olarak
oluşturuyorlar. Türkiye'nin cebinden bir tek kuruş para çıkmıyor; şu ana kadar
da çıkmadı. 1.4 milyar dolar üzerinden BOTAŞ'a diyorlar ki, gel bakalım BOTAŞ,
sen bizim müteahhidimiz ol, biz, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki boru
hattını 1.4 milyar dolara yaptırmak istiyoruz ve bu konuyla ilgili olarak,
temel mühendislik çalışmalarına başla. Meclis karar alıyor ve gereken
anlaşmalar yapılıyor. BOTAŞ, anahtar teslimi 1.4 milyar dolara bu işi
yapacağını ilgili 8 firmaya söylüyor ve BOTAŞ temel mühendislik çalışmalarına
başlıyor; temel mühendislik çalışmalarını başarıyla sürdürüyor. Detay
mühendislik çalışmaları konusunda, bu 8 şirketin sözcülüğünü yapan BP, temel
mühendislik çalışmalarında gayet başarılısın, detay mühendislik çalışmalarına
başlaman lazım diye, resmî yazıyla da bildiriyor ve 19 Haziranda detay
mühendislik çalışmalarına başlanıyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - 19 Haziranın hangi tarihî?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
19 Haziran 2001 tarihinde, temel... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, ben, 1998'den bahsediyorum.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Bir dakika, müsaade eder misiniz... Bakın, ben hiç sataşmayacağım, sataşmam
da... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tarihî öğrenmek istiyorum. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Bir dakika; anlatıyorum. Normal süresi içerisinde temel mühendislik çalışmaları
bitiyor ve detay mühendislik çalışmalarıyla ilgili olarak da "BOTAŞ,
bugüne kadar görevini dört dörtlük yaptın, temel mühendislik çalışmalarını
bitirdin, detaya başla deniliyor -ilgili 8 şirketin müteahhidi BOTAŞ- ve 19
Haziran 2001'de, BOTAŞ, detay mühendislik çalışmalarına başlıyor. İstanbul'da, 20-21 Haziran tarihlerinde, Üç Denizin
Hikayesi Konferansında, Hazar bölgesinde doğalgaz, petrol ve enerji konularıyla
ilgili CERA'nın düzenlediği bir konferans vardı. Biraz önce Sayın Genç'in,
hiçbir zaman yapılamayacağını iddia ettiği Mavi Akımla ilgili Karadeniz
geçişini yapacak olan ENI Firmasının Başkanı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesine o
kadar inandı ki "8 şirketin içerisine detay mühendislik çalışmalarına ben
de katılayım" deme gereğini duydu. Ruslar, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesine
katılma arzularını dile getirdiler. Geçmişte siyasî olarak değerlendirilen;
ama, şimdi ticarî olduğu kesinleşen, Türkiye'yi enerji koridoru haline
getirecek olan bu projede, şu anda, dünyanın dev şirketleri, detay mühendislik
çalışmasına biz de girelim demeye başladılar. Şimdi, ben, kamuoyuna, Yüce Meclisin değerli üyelerine
soruyorum: Türkiye Cumhuriyetinin bütçesinden bir tek kuruş para çıkmadan,
böyle bir projeye imza atarak, Hazar bölgesindeki petrolü Akdeniz'e indirerek,
Türkiye'yi enerji koridoruna dönüştürme konusunda karar verenleri yermek mi
lazım, kutlamak mı lazım?.. Gerçekleri kamuoyundan saptırmakla hiçbir yere
varılmaz. Eğer, arabanız garajdaysa, hiç kaza yapmazsınız; trafiğe çıkarsınız,
trafikte kaza yaparsınız. Eğer, kaza yaptığınızda suç sizdeyse, hesabını
verirsiniz; ama, size birisi çarptıysa, hesabını o verir. Bugün bu projede
çarpanlar, gelecekte kamuoyuna hesabını vereceklerdir; açık söylüyorum. Göğsümü gere gere, Bakanlık görevinde kaldığım süre
içerisinde, geçmişte imzalanan ve yürürlükte olan, şu anda da icra safhasında
bulunan, gerek Mavi Akım gerek Bakü-Tiflis-Ceyhan gerekse İran Doğalgaz
Projelerini sonuna kadar götürmek, başlayan işi bitirmek, Yüce Meclisin değerli
milletvekillerinin, iktidarın bana verdiği en önemli görevlerden biridir.
Başarı risk işidir, risk almam gerekiyorsa, açık, net söylüyorum, o riski de
alırım, devletim ve milletim için! Bu nedenle, açık, net söylüyorum, Bakü-Tiflis-Ceyhan
Projesinin, devletin kasasından bir tek kuruş para çıkmadan yapılması
konusunda, detay mühendislik çalışmalarının hızla devam edebilmesi... Süresi
bir yıldır, bir yıl sonra inşaat çalışmalarına başlanılacaktır, temel
mühendislik çalışmaları zamanında bitmiştir. Dolayısıyla, bu bir yıllık çalışma
içerisinde ne yapılmış, ne getirmişiz biz; bu işlerle ilgili değişik
bakanlıkların koordinasyonunu sağlayacak, müsteşarlar ve müsteşar
yardımcılarının bir arada olduğu, ani kararlar verilmesi gereken konularda
derhal toplanarak, kararı verip, uygulamaya geçmeleri konusunda bir teklifte
bulunmuşuz. Niye bulunmuşuz; 50 milyon ton petrolün geleceği ve bir yılda detay
mühendislik çalışmalarının biteceği bir proje konusunda. Yanı sıra ne yapmışız;
daire başkanlığı aynı kurul içerisinde yer almış ve bu daire başkanlığı da,
aynı şekilde, bu projelerin, bu kurulun sekreterya görevini yaparken de,
projenin, aynı zamanda daire başkanı olarak da, atayacağımız kişi, işlerini
takip edecek. Şimdi, ben, hem Meclise hem de bizi televizyonları
başında bizi izleyen vatandaşlarıma soruyorum: Böyle bir projenin -biraz önce
Sayın Şahin de belirtti- gerçekleşmemesi konusunda veya böyle bir projenin
yanlış olduğu konusunda kamuoyuna yanlış bilgilerin verilmesi doğru mudur, eğri
midir?.. Takdiri, hem bizi dinleyenlere hem sayın milletvekillerine
bırakıyorum; bu, bir. İkincisi, bu projeyle ilgili olarak, yılda, Türkiye
Cumhuriyetinin transit geçiş ücreti olarak alacağı para var. Ne alacak; 1 ile
16 yıl arasında 140 ilâ 200 milyon dolar alacak; 17 ile 40 yıl arasında da 200
ilâ 300 milyon dolar para alacak. Evet, 1-16 yıllar arasında alacağı para,
yılda, 140 ilâ 200 milyon dolar; 17-40 yıl arasında, yılda, 200 ilâ 300 milyon
dolar para alacak. Bırakın onu, Hazar bölgesinde oluşan Türk
cumhuriyetlerinin, özellikle Azerbaycan'ın ve diğer ülkelerin ekonomik
kalkınmasına en önemli katkıda bulunacak ve Türkiye, bir enerji koridoru
olacak. Bu projeye karşı çıkmanın ne denli doğru olduğunu, ben,
takdirinize bırakıyorum; bu konuyla ilgili de fazla bir şey söylemek
istemiyorum; ama, her durumda, her şartta, Türkiye Cumhuriyetinin lehine olan
bir projedir. Şu ana kadar, temel mühendislik çalışmalarında, Türkiye
Cumhuriyetinin kasasından herhangi bir para çıkmayacağı ortadadır. Dolayısıyla,
detay mühendislik çalışmaları bittiği zaman da, Allah nasip ederse, o gün de,
aynı şeyleri burada gelip konuşacağız. Yine, Sayın Genç'in söylediğine, şu cevabı vereyim:
Mavi Akımla ilgili olarak, ağustos ayının ilk haftasında, Saıpem-7000 Gemisi
-dünyanın en büyük, Karadenize boru döşeyecek gemisi- boğazdan geçecek; o
törene, inşallah, ben, kendilerini de bekliyorum. Boğazda... KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangi tarihte Sayın Bakanım?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Efendim?.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangi tarihte?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Ağustosun ilk haftasında. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ağustosun ilk haftası... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Evet, bu ağustosun ilk haftası. KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, gelmezse ne olacak?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Gelmezse; gelir, burada, niye gelmediğini bana sorarsınız. KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, o zaman soracağım. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Ama, gelirse, benim de size soru sorma hakkım var mı? KAMER GENÇ (Tunceli) - Sorun tabiî; ben, gelmesini
istiyorum. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) -
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Bakü-Tiflis-Ceyhan
hattından bahsetti. Benim yaptığım konuşmada, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattına bir
karşı koyuşum yok. Ben, geçmişte Enerji Bakanlığının yaptığı suiistimalleri
dile getirdim. Sayın Bakan, sanki, beni, ona karşıymış gibi gösterdi. İnşallah,
Türkiye'nin lehinedir; onu alkışlarız. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine
olan, Türk Halkanın lehine olan her projeyi alkışlarız; ama, yolsuzlukların
karşısındayız. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genç. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, söz istiyorum
efendim. BAŞKAN - Sataşmadan dolayı mı efendim? BEYHAN ASLAN (Denizli) - Evet Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Tunceli) - Kime sataşmışım?. BAŞKAN - Buyurun efendim. VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. - ANAP Grup
Başkanvekili ve Denizli Milletvekili Beyhan Aslan’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in konuşması sırasında partisine sataşması nedeniyle konuşması BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konu defalarca anlatılmasına rağmen, defalarca izah
edilmesine rağmen, anlamak istemeyen kişiler bu kürsüden tekrar tekrar iftira
ve hakaretlerine devam etmekteler. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Hiç muhatap almayın! BEYHAN ASLAN (Devamla) - Biz kendilerini muhatap
aldığımızdan değil; ancak, bu çalışmaları televizyon kanalı yayınladığı için,
halkımızın doğru bilgi edinme hakkına saygımdan dolayı söz alıp konuştum; yoksa
kendini muhatap aldığımdan falan değil. KAMER GENÇ (Tunceli) - Güleyim bari! BEYHAN ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, "Mavi
Akım" olarak adlandırılan proje, Türkiye ile Rusya arasında yapılan
anlaşmanın bir sonucudur ve bu anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
onaylanmıştır. Onaylandığı gün, Doğru Yol Partili sözcüler ile Fazilet Partili
sözcüler dahil, aleyhine konuşan hiçbir sözcü yoktur... KAMER GENÇ (Tunceli) - Var, var; tutanaklarda var.. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ve yapılan oylamada... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, o gün Meclisi yönetiyordum,
var. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Yapılan oylamada 258 oy
kullanılmış, 258 kabul, sıfır ret... Meclis tutanaklarından bütün
arkadaşlarımız bunu öğrenebilirler. 258
oy kullanılmış, 258 evet, sıfır ret. Şimdi, o gün, bu anlaşma imzalandığı zaman, bu
onaylandığı zaman Enerji Bakanı Recai Kutan Beydir, BOTAŞ Genel Müdürü Murat
Han Beydir ve biz de aynen bunu o zaman desteklemişiz, Anavatan Partisi de
desteklemiş ve Sayın Kutan'ı da desteklemişiz, tebrik ediyoruz demişiz. İyi ki
böyle bir anlaşma o zaman yapılmış, imzalanmış; bir şikâyetimiz yok. Değerli arkadaşlar, ayrıca şunu ifade etmek istiyorum:
Şimdi burada olmayan; ama, defalarca Mavi Akımı hakaret olarak gündeme getiren
Sayın Nazlı Ilıcak, yine bu resimden bahsetmişti, bu fotoğraftan bahsetmişti.
Bunun üzerine, Sayın Genel Başkanımızın Kardeşi, Merkez Karar Yürütme Kurulu
üyesi Turgut Yılmaz, Sayın Nazlı Ilıcak'a dava açtı ve dava sonunda, Ankara
Asliye Hukuk Mahkemesi, Nazlı Ilıcak'ın tazminat ödemesine hükmetti. Bu resmin
bir heykeltıraşa mı ait olduğunu, yoksa Gasprom yetkililerine mi ait olduğunu,
Sayın Genç, gider mahkemeden öğrenebilir. Ve senin hakkında da dava açıldı şimdi; onu da
biliyorsun... KAMER GENÇ (Tunceli) - Açın, açın! BEYHAN ASLAN (Devamla) - O davada da, bu resmin kime
ait olduğunu sen de göreceksin, avukatın da görecek ve sen de, aynen Nazlı
Ilıcak gibi, tazminat vereceksin. Şu anda, Sayın Ilıcak da icraya verildi,
parası da tahsil edilmek üzere. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum, bunu yüce milletin
bilgisine arz ediyorum; çünkü, değerli arkadaşlar, bir konunun bu kadar
istismar edilmesi görülmemiştir, defalarca anlatmamıza rağmen görülmemiştir ve
bunu her söyleyişinizde, biz de her seferinde çıkıp, bu konuda mahkûm
olduğunuzu göstereceğiz, buradaki mahkeme kararlarını göstereceğiz, doğruyu
size söyleyeceğiz. Lütfen, halkın doğru bilgi edinme hakkına saygı duyun. Bu
milletin kürsüsünden sadece doğruları, ama sadece doğruları konuşun. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o gün Mavi Akım
Anlaşmasına kimse ret vermedi!.. O zaman, Sayın Hayrettin Uzun -rahmetli
olmuştur- ANAP milletvekiliydi, ben de Meclis Başkanvekiliydim, birleşimi
yönetiyordum; kendi grup başkanvekili, BOTAŞ eski Genel Müdürü olan Sayın
Hayrettin Uzun'u, konuşmaması için engellemiştir. Anlaşmanın ne olduğunu da kimse bilmiyordu, böyle,
tuzak ve haince bir maddeyle getirilmişti efendim. Teşekkür ederim. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 11.- Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/614) (S. Sayısı :
702) (Devam) BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, buyurun, sorunuzu sorunuz. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Vazgeçtim efendim. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçeceğiz; ancak, bir
yoklama isteği var. İstemde bulunan arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup
bulunmadıklarını arayacağım: Sayın Turhan Güven?.. Hazır. Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Hazır. Sayın Doğan Baran?.. Hazır. Sayın Mustafa Örs?.. Hazır. Sayın Mehmet Yalçınkaya?.. Hazır. Sayın İlyas Yılmazyıldız?.. Hazır. Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Hazır. Sayın Murat Akın?.. Hazır. Sayın Musa Konyar?.. Hazır. Sayın Salih Çelen?.. Hazır. Sayın Yahya Çevik?.. Hazır. Sayın Nevfel Şahin?.. Hazır. Sayın Fethullah Gültepe?.. Hazır. Sayın Ramazan Gül?.. Hazır. Sayın Faris Özdemir?.. Hazır. Sayın İbrahim Konukoğlu?.. Hazır. Sayın Saffet Kaya?.. Hazır. Sayın Erdoğan Sezgin?.. Hazır. Sayın Kamer Genç?.. Hazır. Sayın Takiddin Yarayan?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama
yapacağız. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşımız olursa, yoklama pusulalarını,
belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyor ve yoklama
işlemini başlatıyorum. Yoklama talebinde bulunan arkadaşların sisteme girmemelerini
rica ediyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur; saat 23.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 22.50 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
23.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER
: Hüseyin ÇELİK (Van) Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 125 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz tasarının maddelerine
geçilmesi sırasında toplantı yetersayısı istenilmiş, bulunamamıştı. Şimdi,
yeniden elektronik oylama cihazıyla yoklama yapacağım ve toplantı
yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım. Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
bulunamamıştır; bu saatten sonra da bulunma şansı yoktur. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
27 Haziran 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saat
: 23.07 |
|