DÖNEM : 21 CİLT : 64 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 106 ncı
Birleşim 22 . 5 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. –
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un, Ordu İli Ulubey İlçesinde meydana
gelen heyelana ve Ordu İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı 2. – Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı'nın, çiftçinin sorunlarına ve
hububat alım fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı 3. – Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş'un, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinin sosyoekonomik durumuna ilişkin gündemdışı konuşması B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye-Makedonya Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Naser Ziberi ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denilmesi C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan ve 47 arkadaşının, bazı
kişilerin telefonlarının yasadışı yollarla dinlenildiği iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/199) D) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin, Suşehri İlinin Kurulması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/27) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/371) 2. – İçel Milletvekili Ali Er'in, 2924 Sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/658) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/372) 3. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/612) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/373) IV. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP
ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Konya Milletvekili T. Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji
ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli
tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî
Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/3) VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında, beyanlarını çarpıtması nedeniyle konuşması 2. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması 3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Denizli Milletvekili
Beyhan Aslan ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, konuşmasında, Genel Başkanına ve Gruplarına
sataşması nedeniyle konuşması VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669) VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, görevine son verilen öğretim
üyeleri olup olmadığına ve bir öğretim üyesi hakkındaki iddiaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/3965) 2. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, vergi ve sigorta primi
borçlarının affedilmesi yönünde çalışma olup olmadığına, - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Hazinenin borçlandığı gerçek
ve tüzel kişilere, İlişkin soruları ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın
cevabı (7/3973, 3984) 3. – Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, son on yılın gelir vergisi
miktarına ve vergi mükelleflerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/3986) 4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Şekerbank’a ait olduğu
iddia edilen Ankara'daki villanın giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4027) 5. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Bartın-Cide Mobil
Santral ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın cevabı (7/4028) 6. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Şekerbankta bankacılık
işlemlerine aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen off-shore hesaplarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/4031) 7. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, OYAK ve OYPA'nın vergi
muafiyetlerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami
Çağan'ın cevabı (7/4035) 8. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Ankara'da "Işık Evi"
adı altında açılan kurslarda Hıristiyanlık propagandası yapıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/4049) 9. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Kızılay Genel Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin
Tantan'ın cevabı (7/4066) 10. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, rüzgâr enerjisi santrallerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı
(7/4074) 11. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep'teki
sanayicilerin elektrik faturaları ile ilgili şikâyetlerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4076) 12. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, bakanlığın yeni lojman
alımına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4077) 13. – Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın, Samsun, Ordu ve Sinop
illerindeki elektrik dağıtım işi ihalesini alan işadamına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın cevabı (7/4087) 14. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ulusal Programa ve Merkez
Bankasından satılan dövizlere ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı
Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/4089) 15. – Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin, Ankara-Altındağ
Belediyesinden, Hacettepe Üniversitesine geçiş yapan bir memura ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin
Özkan'ın cevabı (7/4097) 16. – İçel Milletvekili Turhan Güven'in, Mersin Serbest Bölgesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/4110) 17. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Silopi
İlçesinin köy yollarına ve içme suyu sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4117) 18. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Ziraat Bankasının borç aldığı
bankalara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın
cevabı (7/4118) 19. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Merkez Bankasından yapılan
döviz satışına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4119) 20. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Artvin-Borçka Ziraat Bankası
Şubesinden usulsüz kredi verildiği yolundaki haberlere ilişkin sorusu ve Orman
Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/4122) 21. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çocukların eğitimi konusunda
basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4123) 22. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, kamu bankalarının
görev zararlarına ve Merkez bankasından döviz alan bankalara ilişkin sorusu ve
Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/4124) 23. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigara ihracatına ve
tütün ithaline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/4127) 24. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta çalışan danışman ve
başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı
(7/4156) 25. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta çalışan danışman ve
başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/4160) 26. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Yozgat-Yerköy Fatih
İlköğretim Okulunda bir öğretmenin görevden uzaklaştırılmasına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4180) 27. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, GAP kapsamında Adıyaman İli
sınırları içindeki pompaj sulaması, baraj ve göletlere ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/4181) 28. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ-Karakoçan İlçesi
vakıf ve öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/4246) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı. Ankara Milletvekili Oya Akgönenç
Muğisuddin’in, Avrupa Birliğine üyelik sürecinde Türkiye ile ilgili
gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan’ın, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadale Kanununun uygulanmasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz’ün, Ulu Önder Atatürk’ün 19 Mayıs
1919’da Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Anadolu’ya adım atışının 82
nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmasına da Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu, Cevap verdi. Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in (6/1342) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 20 arkadaşının, bor madenleri
konusunda bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/198) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmında bulunan : TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon Raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756,
1/691) (S. Sayısı : 676), Hayvanları Koruma (1/393) (S. Sayısı : 89), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının
(1/851) (S. Sayısı : 669) görüşmelerine başlanarak 4 üncü maddesine kadar kabul
edildi; 4 üncü maddenin oylanmasından önce, istem üzerine elektronik cihazla
yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından, 22 Mayıs 2001 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 19.04’te son verildi.
No. : 145 II. – GELEN KÂĞITLAR 18.5.2001 CUMA Sözlü Soru Önergeleri 1. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Cevher-Pınarbaşı
mezrasının elektrik trafosu ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1503) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 2. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi
Y.Göklü Beldesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1504) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M. Vakfının amaçlarına
ve vakıf personeline ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4300) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 2. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, personele ödenen ücretlere ve sosyal imkanlara ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4301)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 3. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M.'nde verilen sağlık
hizmetlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4302) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 4. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M. idari teşkilatındaki yönetim
kademelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4303) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 5. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M. idari teşkilatında
ve Vakfında sakat, eski hükümlü ve şehit yakını olarak çalıştırılan
personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4304)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 6. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Meclis bünyesindeki kağıt tüketimine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/4305) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 7. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Millî Saraylar Daire
Başkanlığına bağlı birimlere ve personeline ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/4306) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 8. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, emeklilik hakkını elde eden ve emekli olduğu halde halen görev
yapan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4307) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 9. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, müşavir kadrosundaki
personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4308) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 10. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, norm kadro çalışmalarına ve insan gücü planlaması yapılıp yapılmadığına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4309) (Başkanlığa geliş
tarihi : 17.5.2001) 11. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, personelin görev
dağılımına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4310) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 12. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, personel unvanlarına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4311)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 13. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M.'nde görev
yapan personelin hizmet sınıflarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4312) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.5.2001) 14. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, personel atamalarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4313) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.5.2001) 15. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, kurum içi personel
eğitimi ve yönetimine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4314) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 16. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, 2919 sayılı Kanunun 5 inci
maddesine göre başka kurumlara atanan
personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4315) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 17. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, başka kamu kurum ve kuruluşlarında geçici görevle çalışan
T.B.M.M. personeline ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4316)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 18. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M.'nde geçici görevli
olarak çalıştırılan personele ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4317)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 19. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, sözleşmeli olarak
çalıştırılan personele ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4318)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 20. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M.'ndeki temizlik, yemek, kuaför, ayakkabı boyama,
park-bahçe bakımı hizmetlerine
ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4319) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.5.2001) 21. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M.'nde işçi
statüsünde çalıştırılan personele ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4320)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 22. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, AB'ne üyelik sürecinde
yapılan hazırlıklara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4321) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 23. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M. Muhafız ve Tören Tabur Komutanlığı ile
Koruma Müdürlüğüne ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4322) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 24. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, T.B.M.M. Koruma
Müdürlüğünün görevlerine ve
personeline ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4323) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 25. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Marmara depreminde Irak'ın
gönderdiği yardıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4324)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 26. –Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, silah alımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4325) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 27. –Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, pasaport ve nüfus cüzdanı
gibi belgelerde bulundurulacak fotoğrafla ilgili genelgeye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4326) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 28. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, şeker pancarı üretimine ve şeker stoklarına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4327) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.5.2001) 29. – Konya Milletvekili Veysel
Candan'ın, toplanan deprem yardımlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4328) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 30. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Bakanlığın web sitesinde
Kütahya İline daha geniş yer verilmesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4329) (Başkanlığa geliş
tarihi : 17.5.2001) 31. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize-Ardeşen-Yeniyol Köyü
Balıkçı Barınağına kaçak olarak yapılan
inşaata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4330)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) 32. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, T.B.M.M. lojman
servislerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/4331) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) No. :146 21.5.2001 PAZARTESİ Rapor 1. – Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/844) (S. Sayısı : 678) (Dağıtma tarihi : 21.5.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1. – İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın İstanbul Büyükşehir Belediyesince ithal edilen ürünlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4332) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.5.2001) 2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın iş kazalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4333) (Başkanlığa
geliş tarihi : 18.5.2001) 3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İstanbul Emniyet Müdürünün bir toplantıda
yaptığı ileri sürülen açıklamaya
ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4334) (Başkanlığa geliş tarihi:18.5.2001) 4. – Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Rize Organize Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4335) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.5.2001) 5. – Karaman Milletvekili Zeki
Ünal'ın, Merzifon MYO'ndaki taciz iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4336) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.5.2001) 6. – Ankara Milletvekili M.Zeki
Çelik'ın, 1937-1960 yılları arasında Millî Saraylardan dağılan antika eşyalara
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/4337) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.5.2001) 7. – Ankara Milletvekili M.Zeki
Çelik'in, yurt dışında görevlendirilen personele ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4338) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.5.2001) 8. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, YÖK'ün Fatih Üniversitesi hakkındaki
kararına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4339)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.5.2001) No. :147 22.5.2001 SALI Rapor 1. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın
Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/705) (S. Sayısı
: 682) (Dağıtma tarihi : 22.5.2001) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergesi 1. – İstanbul Milletvekili Sühan Özkan ve 47 arkadaşının, bazı kişilerin
telefonlarının yasa dışı yollarla dinlendiği iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını ilişkin
önergesi (10/199) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.5.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 22 Mayıs 2001 Salı BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106 ncı
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Ordu Ulubey'de meydana gelen heyelan ve Ordu İlinin
sorunları hakkında söz isteyen, Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'a aittir. Buyurun Sayın Çabuk. (DSP sıralarından alkışlar) III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un,
Ordu İli Ulubey İlçesinde meydana gelen heyelana ve Ordu İlinin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın
cevabı İHSAN ÇABUK (Ordu)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ordu İli Ulubey
İlçesinde meydana gelen heyelan afeti için söz almış bulunuyor, Yüce Meclisin
siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Geçen hafta Malatya yakınlarında ve Ankara'da meydana gelen uçak
kazalarında şehit olan askerlerimize Tanrı'dan rahmet, şanlı ordumuz başta
olmak üzere aziz milletimize sabır, ailelerine de ayrıca başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulubey İlçemizin Gündüzlü
Mahallesinde heyelan afeti nedeniyle 85 konut boşaltılmış, 40 işyeri
kapatılmıştır. Bölgede zaman zaman hâlâ toprak kayması devam etmektedir. Heyelan, bildiğiniz gibi, toprak içerisinde belli bir şevi olan ve
taneli malzemelerin gravite çekiminden dolayı ani bir kırılmayla birden ya da
yavaş yavaş aşağı ve dışa doğru doğa hareketleridir. Yine, heyelanları
aktifleştiren etkenlerden bir diğeri, yamaç eğimin fazla oluşu ve yeraltı
sularıdır. İşte, Ulubey İlçemizde
yüzeyin dik oluşu bölgede kaymaya neden olmakta, yağış oranlarının da yüksek
oluşu zemini ağırlaştırmakta, suyla ağırlaşan bu kayma, riski artırmaktadır.
Ulubey İlçemiz, böyle eğimi olan yerde kurulmuştur. Bu nedenlerden dolayı 85
konut ve 40 işyeri afete maruz kalmış, konutlar boşaltılmış, işyerleri
kapatılmıştır. Ulubey Hastanesi ve köylere bağlantı yolu, afetin olduğu cadde üzerinde
bulunmaktadır. Bu bölgede taban kayacı olabilecek sağlam bir formasyon
bulunmadığından, heyelanın stabil hale getirilmesi ve önlenmesi konusunda
herhangi bir projenin geliştirilmesi de mümkün değildir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her an oluşabilecek dış olaylar
(deprem, yoğun yağışlar) Ulubey İlçesindeki heyelanı hızlı bir şekilde harekete
geçirebilir. Doğabilecek can ve mal kaybını önlemek için, Ulubey Belediyesince
yer tahsisi yapılmıştır. Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın'ın diğer afet bölgelerine
göstermiş olduğu duyarlılığı, Ordu İlinin Ulubey İlçesine de göstermesini
bekliyorum. Böyle bir afete muhatap olan Ulubey İlçemizin afet kapsamından
çıkarılmasının nedenini de bir türlü anlamış değilim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu arada, seçim bölgem olan Ordu
İlinin sorunlarına da değinmeden geçemeyeceğim. Ordu İli, Karadeniz Bölgesinin
doğusu ile batısı arasında kalmış olmanın ezikliğini yaşıyor. Ülkemizde her 500
000 kişiye 1 üniversite düşmesine rağmen, 890 000 nüfuslu Ordumuzda üniversite
yok. Tabiî plajlarımız olmasına ve deniz kenti olmamıza rağmen limanımız yok;
hızlı artan turizm potansiyeline rağmen havaalanımız yok. Ordu halkı, kısa adı
DOKAP olan Doğu Karadeniz Kalkınma Projesine umut bağlamıştı. Ancak, Doğu
Karadeniz Kalkınma Projesinin, Ordu İline faydası olmadığı görülmüştür. Bu
proje, Trabzon ve Rize İlleri projesinin ötesine geçmemektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ordu halkının, öncelikle,
üniversiteye ihtiyacı vardır. Üniversitenin altyapısını oluşturacak fakülte ve
yüksekokullar ilimizde mevcuttur. Ekonomik, sosyal ve kültürel yönden gelişen
ilimizde, Ordu halkı, üniversitesinin kurulmasını heyecanla beklemekte ve
üniversite özlemiyle yaşamaktadır. Ordu İlinin, yine, acil bir limana ihtiyacı vardır. Efirli mevkiinde
yapımı devam eden balıkçı barınağı
inşaatının yüzde 80'i tamamlanmıştır. Mendirek boyunu 250 metre daha uzatırsak,
Ordu, bu şekilde, limana kavuşmuş olacaktır. Ulaştırma Bakanımızdan, Ordu
limanı için duyarlılık bekliyorum. Ülkemizde fındığın ticaret merkezi Ordu'dur. Ordu halkının yüzde 80'i
geçimini fındık mahsulüne bağlamıştır. Fındık, Ordu İlinin canıdır, kanıdır.
Fındık ürün borsasının kurulması konusunda girişimde bulunulmuştur. Şehir
merkezinde bulunan beş katlı borsa binası, fındık ürün borsasına
devredilecektir. Yılda yaklaşık 200 trilyon Türk Liralık ihracat potansiyeline
sahip Türk fındığına sürekli fiyat politikası oluşturmak için ihtisas
borsasının gerekliliğine inanıyorum. Bu konuda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile
Hazine Müsteşarlığının ilgisini bekliyoruz. Diğer bir konu ise, Doğu Karadeniz'in İç Anadolu'ya sağlıklı bir şekilde
bağlanmasıdır. Bu bağlam ise, Ordu-Sıvas-Dere yolunun bir an önce yapılmasıyla
gerçekleşecektir. Bu yol sayesinde Karadenizin, Sıvas vasıtasıyla İç
Anadolu'ya, oradan Akdenize bağlantısı çok daha kısa ve kolay olacaktır. Yine,
bu yol için Bayındırlık Bakanlığının ilgi ve duyarlılığını bekliyorum. Son yıllarda ekonomimize büyük katkı sağlayan turizm sektörü için Ordu
İli idealdir. Ordu İlinin sosyal ve kültürel yapısı, turizmin gelişmesi için oldukça
uygundur. Ordu İli, yüksek turizm potansiyeline sahiptir. Yeşil ile mavinin en
güzel karışımının yaşandığı ilimizde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çabuk, lütfen, tamamlar mısınız efendim. İHSAN ÇABUK (Devamla) - Teşekkür ediyorum. ... özel teşebbüsler tarafından yapılan turistik tesis ve oteller ile
tatil köyleri doğanın içerisinde güzel bir görünüm sergilerken, yayla turizmi
de son günlerde aşama katetmiştir. Ulaşım konusunda henüz yeterli standart yol ağına ve havaalanına sahip
olmayan ilimizde, turizmin daha aktif hale gelmesi için, bu yol ağlarının bir
an önce yapılmasında yarar görüyorum. Bir diğer konu ise kızılağacın orman ağacı kapsamından çıkarılmasıdır.
Kızılağaç bölgenin yerli ağaç türüdür; hammaddesi geniş bir kullanım alanına
sahiptir Fındığa alternatif gösterilse dahi, bu ağaç kontrplak yapımında, kalem
yapımında, ambalaj sanayiinde, inşaat sektöründe ve her türlü kaplama işlerinde
kullanılmaktadır. Bu nedenle bölgemiz ekonomisine büyük fayda sağlayacaktır.
Ayrıca, kızılağaç kesimi yüzünden açılan birçok dava da böylece ortadan kalkmış
olacaktır. Kızılağacın serbest kesilip satılması mümkün olduğunda boş arazilerimiz
de değerlendirilmiş olacaktır. Ordu İlinin önemli sorunlarından bir diğeri ise, Ordu-Giresun havaalanı
inşaatı projesidir. Kısa adı ORGİ olan Giresun-Ordu havaalanı, bu iki kenti
ilgilendirdiği kadar, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkelerine yakınlığı
nedeniyle de önem arz etmektedir. Hazine Müsteşarlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve
Bakanlar Kurulunun bu projeye sahip çıkacaklarına inanıyorum. Hükümetimiz, çok zorlukların üstesinden gelmiştir; Ordu İlinin
sorunlarına da kısa zamanda çözüm getireceğine inanıyorum. Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çabuk. Gündemdışı konuşmaya Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın cevap
verecek. Buyurun Sayın Bakan. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, Ordu İlinin Ulubey İlçesinde meydana gelen
heyelan ve Ordu İlinin sorunları hakkında Ordu Milletvekilimiz Sayın İhsan
Çabuk'un yapmış olduğu gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisimizin siz değerli milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum. Ordu İli Ulubey İlçesine bağlı Gündüzlü Mahallesinde meydana gelen
heyelan olayı, Bakanlığımız teknik ekiplerince incelenmiş ve 13 Nisan 2000
tarihli jeolojik etüt raporu düzenlenmiştir. Raporda, 49 binanın, meydana gelen
heyelan olayından etkilendiği, bu binaların sakıncasız bir alana nakledilmesi
ve rapor eki paftada belirtilen alan için de afete maruz bölge kararı alınması
önerilmiştir. Bunun üzerine, 71 konut için, 19 Nisan 2000 gün ve 4868 sayılı
genel hayata etkililik oluru alınmıştır. Söz konusu alanda, 15 Mayıs 2000
tarihinde ikinci bir etüt yapılmış olup, 12 Haziran 2000 tarihinde ise jeolojik
etüt raporu düzenlenmiştir. Bu raporda da, daha önce düzenlenen, 13 Nisan 2000
tarihli raporda bahsedilen heyelan olayındaki gelişmeler belirtilmiştir. Buna
istinaden de 19 Nisan 2000 gün ve 4868 sayılı genel hayata etkililik oluru
iptal edilerek, 50 bina için genel hayata etkililik olurunun alınması uygun
görülmüştür. Konuyla ilgili olarak alınan 25.7.2000 gün ve 9990 sayılı genel hayata etkililik oluru ve 5
Haziran 2000 gün ve 941 sayılı Bakanlar Kurulu kararı gereğince de afete maruz
bölge olarak ilan edilmiştir. Anılan yerle ilgili olarak, afetzedeler için yeni yerleşim yeri, ilçe
sınırları içerisinde, şahıs malı, Çatallı Mahallesi 26-27 F ve 26-27 E pafta,
120 ada 50, 51, 54, 55, 56, 57 nolu parseller, 26 Haziran 2000 tarihinde
düzenlenen yer seçimi protokolüyle tespit edilerek, 29.9.2000 gün ve 13964
sayılı olur alınmıştır. Ordu İli sınırları içerisinde yer alan ve yaklaşık 4-6 kilometrelik bir
kıyı bandını kapsayan 1/25 000 ölçekli Ordu Kıyı Kesimi Çevre Düzeni Planı,
Bakanlığımızca 12.7.1991 tarihinde onaylanmış olup, Ordu Merkez, Gülyalı,
Perşembe, Fatsa ve Ünye ilçeleri ile Fatsa İlçesine bağlı Bolaman, Yalıköy ve
Medreseönü beldelerini kapsamaktadır. Değişen koşullar ve artan talepler üzerine, Bakanlığımızca, 18.12.1995
tarihinde Gülyalı, 18.1.1996 tarihinde Ünye ve Ordu Merkez ve 21 Mayıs 1996
tarihinde de Fatsa Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde çevre düzeni
plan revizyonları onaylanmıştır. Ayrıca, bugüne kadar, Bakanlığımızca yapılan çevre düzeni plan
değişikliklerinden önemli sayılabilecekler arasında, Ordu Havaalanı ile Ünye ve
Fatsa Organize Sanayi Bölgelerine ilişkin plan değişiklikleri mevcuttur. Halen, Ordu Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü tarafından
Bakanlığımıza iletilen Ordu Belediye sınırları içerisinde yer alan gelişme
konut alanı, fındık kırma tesislerine ilişkin sanayi alanı ve Ordu çevre yolu
teklifleri, Perşembe İlçe sınırları içerisinde yer alan metanol depolama alanı
ve taşocağı teklifleri, Fatsa Belediye sınırları içerisinde bulunan gelişme
konut alanı teklifi ile Gülyalı ve Ünye İlçe sınırları içerisinde yer alan
taşocağı teklifleri, inceleme aşamasında olup, teknik elemanlarımız, bu hafta
içerisinde, bu konular hakkında mahallinde incelemeler yapacaktır. Ayrıca, 8 belediyeye toplam 113 milyar lira, 32 köye ise toplam 197
milyar lira olmak üzere, toplam 310 milyar lira da ödenek gönderilmiştir. Bakanlığımızın Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce, Ordu İli için sektörel
bazda yapılan yatırımlar da şöyledir: Eğitim sektörü 74 milyar, sağlık sektörü
121 milyar, genel idare sektörü 41 milyar olmak üzere, toplam 236 milyar ödenek
gönderilmiştir. Gerek Bakanlığım gerekse hükümetimiz, ülkemizin her köşesinde
yaşanabilecek üzücü doğal afet olayları için tüm imkânlarını seferber etmekten
kaçınmayacağı gibi, vatandaşlarımızın felaketler sonrasında uğradıkları
zarar-ziyanın telafisi ve yaralarının zamanında sarılması yönündeki
duyarlılığını her zaman göstermenin azmi ve kararlılığı içinde bulunacaktır;
bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Arz eder; Yüce Heyetinizi yeniden saygıyla selamlarım. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, hububat alım fiyatları
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Halit Dağlı'ya aittir. Buyurun Sayın Dağlı. 2. – Adana Milletvekili Mehmet Halit
Dağlı'nın, çiftçinin sorunlarına ve hububat alım fiyatlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hububat alım fiyatlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisimizi ve bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı ve sabırlı
üreticilerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bana verilen 5 dakikalık süre içerisinde, çiftçimizin sorunlarının bir
kısmını size anlatmaya çalışacağım. Ülkemizin içine düşürüldüğü büyük kriz,
toplumun tüm kesimlerini perişan ettiği gibi, özellikle de tarım kesiminin
cefakâr insanlarını mağdur etmiştir. Yıllardır, bu kürsüde, mitinglerde, Doğru Yol Partisi olarak çiftçinin
ve esnafın hakkını aramaya çalışıyoruz; ama, hâlâ, iki yıldır, icraat yerine,
hükümetin ve Sayın Bakanın tespitlerini duyuyoruz. Efendim, tespit etmek çok
kolaydır; bunu sizin yerinize, emrinizdeki danışmanlar ordusu da yapabilir;
ama, artık, tespit yerine icraat görmek istiyor vatandaşımız. Korkmayın,
vatandaşımız tespitini ve teşhisini çoktan yaptı. İnşallah, eğer seçime gitmeye
hâlâ yüreğiniz var ise, sandıklar cevabını çoktan hazırladı. Vatandaşımız,
artık, sırt sıvazlamasıyla, laf kalabalığıyla değil, somut ve ciddî icraatlar
bekliyor. Yurt dışından atanmış bakanlara karşı, yazılı basının ve görsel
medyanın bulunduğu yerlerde şov yapıp, kapalı kapılar ardında, kuzu kuzu
imzaları atanları değil, gerçekten, kendi dertlerinden anlayan, verdiği söze
sahip çıkan insanları göreve bekliyor. Vatandaş, gerçekten aç sevgili arkadaşlarım; evi, ocağı, bucağı artık,
tütmez olmuş; çiftçi, esnaf sokakta artık. Çiftçiyi o kadar fakirleştirdiniz
ki, hangi birindeki fiyat farkını sayayım; buğdayı mı, pamuğu mu, fındığı mı,
tütünü mü, mazotu mu, traktörü mü, gübreyi mi?!. Bunların hepsini yapıyorsunuz, sonra, devlet adına çıkıp, bütün bunların
vebalini çiftçiye yüklüyorsunuz. Kanun
kaçakları, hırsızlar afla dışarı salınıyor; ama, şimdi, evinin, ocağının
geçimini sağlamak için kredi alan gariban çiftçiyi içeri atıyorsunuz. Sizin,
adalet anlayışınız bu mu?!.(DYP sıralarından alkışlar) Eğer, bu ise, vatandaşın
da adalet anlayışını sandıkta göreceksiniz. Üretim durdu, ihracat durdu, ondan sonra diyorsunuz ki: " Biz,
çiftçiye artık, destek vermeyeceğiz." Girmeye çalıştığınız Avrupa
Birliğinin, IMF kanalıyla, sizden çiftçiye verilen desteği çekmenizi ve
çiftçiyi ezen programı uygulamanızı isterken, kendi ülkelerinde hâlâ, ürünlerin
yüzde 62'sine destek verdiğini biliyor musunuz? Elinizde devlet imkânları var, Mecliste yeterli çoğunluğunuz da var,
ülkemiz koşullarına uyum için hızlı ve etkili işleyen ar-ge sistemlerini
oluşturun bir an önce; adamlarınız halkın içine girsin, halkın halini bir görsün. Tarım üretici
birlikleri kanununu en kısa zamanda yasalaştırın, tarımsal destekleme ve
yönlendirme kurulu kanununu yasalaştırın, tavan fiyat ve taban fiyat arasındaki
dengeyi adil kurun. Ülkemiz, gün geçtikçe toprak kaybediyor; böylece, kullanılan
girdilerden yeterli verim alınamıyor, istenilen teknoloji kullanılamıyor. Bunun
örnekleri dünyada var. Küçük
arazilerden çok büyük verim alıyorlar. Kendiniz yapamıyorsanız gidin,
sistemleri öğrenin. Tarım ürünleri sigorta sistemi gereken düzeyde değil. Devamlı meydana
gelen doğal afetlerden çiftçimiz zarar görüyor ve bunu tazmin edemeyip sürekli
fakirleşiyor. Arazi koruma ve toprak koruma kanununun bir an önce çıkarılması
gerekiyor. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çukurova'da buğday hasadı başladı
ve hızla da devam ediyor; üretici, sabırsızlıkla taban fiyat bekliyor. Geçen
yıl, dünya fiyatlarının üzerinde şu kadar verdik diye övünüyordunuz, buğdaya
verdiğiniz fiyat 150-160 dolara tekabül ediyordu. Bu yıl da çiftçimiz, 160
dolar karşılığı fiyat bekliyor, fazla bir şey istemiyor, sadece hakkını
istiyor; ama, peşin para vermedikten sonra, ne kadar verirseniz verin, yine de
çiftçiye faydası yok; çünkü, çiftçimiz borçlu, borcunu karşılamak için elindeki
malını yok fiyata tüccara satacak, yine zarar edecek. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, mısır taban fiyatları da
hububatla birlikte açıklanıyor. Çukurova üreticisi, ikinci ürün mısır ekmek
için fiyatları bekliyor. Şayet, fiyatlar tatminkâr olmazsa ikinci ürünü
ekemeyecek. Ne olacak o zaman, mısır açığını kapatmak için, kendi çiftçinize
vermediğiniz, dışarıdan el açarak, bin bir taviz karşılığı aldığınız dolarları,
yabancı ülkelerin çiftçilerine iki katı olarak vereceksiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, lütfen tamamlayın Sayın Dağlı. MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Özetle, çiftçinin satın alma gücü,
girdiler yönünden çok düşmüş, çiftçimiz üretemez duruma gelmiştir. Çiftçinin
maliyet unsurlarını oluşturan tarımsal girdi fiyatlarındaki artışlar, ürünlerin
destekleme fiyatları tespit edilirken yeterince dikkate alınmamıştır. Böylece,
çiftçi mağdur edilmiş ve fakirleştirilmiştir. Bu fakir çiftçilerimizin gözü,
kulağı, sabırsızlıkla Ankara'yı gözlediğini tekrar ifade eder, Yüce Meclise
saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağlı. Gündemdışı konuşmaya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Gökalp cevap
verecektir. Buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın Halit Dağlı'nın çiftçinin
sorunları ve hasat mevsiminin de başlaması dolayısıyla hububat alım politikası
hakkında gündemdışı yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, müsaade ederseniz bu kürsüden, çiftçinin meselelerini,
üretimin meselelerini sık sık konuşma fırsatı bulduk; ancak, her gün de
konuşsak, bu konunun, önemi nedeniyle yeri vardır diye düşünüyorum; ancak,
müsaade ederseniz, tabiî ki söylediklerimi tekrarlama durumundayım. Sayın
Dağlı, Sayın Bakan birazdan yine neler tespit edildiğini, nelerin
yapılabildiğini, nelerin yapılamadığını burada söyleyecek manasında konuştular.
Doğru, o şekilde de, tabiî ki bazı hususlara değineceğim; ama, müsaade
ederseniz, özellikle Sayın Dağlı'nın konuşmasının son bölümündeki, haklı olarak
değindiği, haklı olarak da tenkit ettiği şu hususları, Yüce Meclisimizin tekrar
dikkatine getirmek istiyorum: Bugün, tarımdaki en önemli meselelerimizin
başında, Sayın Dağlı'nın da belirttiği gibi, üretici örgütlenmesinin olmaması,
yani üreticinin örgütlenmemesi, bir tarım destekleme sisteminin, Avrupa'daki
birliğine benzer bir tarzda olmaması, tarım ürünleri sigortası kanununun
olmaması, tarım arazilerinin korunması kanununun hâlâ olmaması, toprak
kanununun olmaması gibi hususlar. Peki, bu kanunlar elzem, şart; biz de aynı
görüşteyiz; ama, Yüce Mecliste uzun süre görev yapanlar, bu değerli milletvekillerimiz,
niçin bu kanunları 80'lerde, 90'larda Başbakanlığa dahi sevk etmemişler ve
çıkarmamışlar? Biz, bu kanunlar uzun süredir çıkmadı diye kendimizi mazur
göstermeye çalışmıyoruz. Ancak, hemen belirteyim ki, üretici örgütlenmesiyle ilgili kanun
taslağı, göreve geldikten sonra, tarafımızdan, tüm sivil örgütlerle de
görüşülerek hazırlandı ve Başbakanlığa arz edildi. Bu kanun taslağının bir an
önce Meclise sevk edilmesi hususunda da, dünkü Bakanlar Kurulu toplantısında,
tekrar, buna öncelik verilmesi gerektiği üzerinde durduk. Türkiye, tarım kanunu olmayan bir ülke. Göreve geldiğimizde, tarım
kanunu diye konuşulan böyle bir kanunun hazırlığı dahi yoktu. Bu kanun taslağı,
yine muhalefetteki partilerimizle de görüşülerek hazırlandı. Sayın Dağlı'nın da
belirttiği gibi, tarımda yönlendirme ve destekleme kurulunu da içerisine alan
kanun taslağı, Başbakanlığa arz edilmiştir. Ben inanıyorum ki, bu kanun
taslakları -bu kürsüden birkaç kez söyledim; tekrar söylüyorum- hükümetimizin
de yoğun çalışması içerisinde, Meclisimize sevk edilecektir. Tarım ürünleri sigortası kanunu, yine üzerinde durduğumuz bir kanun. Bu
kanunun taslağı tarafımızdan hazırlandı. Görevi nedeniyle, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın, bu kanun taslağını hükümete getirmesi
gerek. Özellikle, tabiî afetlerden dolayı zarara uğrayan çiftçimize
ulaşabilmemiz için bu kanun elzem. Tarım arazilerinin korunması konusunda, tüm milletvekillerimizin,
özellikle, güneyden gelen milletvekillerimizin, bu konuda, çok daha hassas
olmaları gerekir; ancak, tarım arazilerinin korunmasıyla ilgili hiçbir
hazırlığın geçmiş dönemlerde yapılmadığını görüyoruz. Ancak, ben, Sayın
Dağlı'ya teşekkür ediyorum, şu anda, kendisi ve grubu da, bu kanunların elzem
olduğu noktasında, bizimle aynı görüşe gelmiş bulunuyorlar. Toprak yasası, niçin, şimdiye kadar bu Meclisin gündemine gelmemiş?
Bunları da, müsaade ederseniz, burada, sorma durumundayım. Ancak, şunu
belirteyim ki, hiçbir zaman, biz, vebali çiftçiye yüklemiyoruz, çiftçinin meselesinde, her zaman, onun problemini
çözmede, kendisiyle beraber oluyoruz. Tahıl ürünleri, buğday fiyatları konusunda, şunu, özellikle belirtmek
istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin son 10-15 yıldır içerisinde bulunduğu
sıkıntıyı, burada, bir kaç kez konuştuğumuz için, tekrar gündeme
getirmeyeceğim; ancak, geçen yıl uyguladığımız sistemle, hem üreticinin mahsulü
alınmıştır hem de piyasa regüle edilmiştir. Üretici açısından, üretici
mahsulünü kolaylıkla pazarlamıştır ve ürünlerinin değerinin yarısını 3 üncü
günde, yarısını 23 üncü günde almıştır. MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Peşin mi Sayın Bakan?.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Yarısını 3 üncü
günde, yarısını 23 üncü günde almıştır; bir aydan çok daha kısa bir zamanda
almıştır. Bu seneki hazırladığımız kararnamede de, görüşümüz aynıdır. Muhakkak
surette, bu sene de çiftçi, teslim ettiği ürününün parasının yarısını peşin
olarak alacaktır, üç gün içerisinde olacaktır, bu, bankaların yaptığı muamele
hızıyla ilgilidir; geri kalanı da -bu kararnameden asla Tarım Bakanlığı olarak
ödün vermeyeceğiz- bir ay içerisinde alacaktır, bunu kesenkes burada söylüyorum
ve Toprak Mahsulleri Ofisi olarak da bir sıkıntımız yoktur. Toprak Mahsulleri
Ofisinin, birkaç kez söyledim -yapılan güzellikleri de burada söylemek lazım-
900 trilyon borcu ödenmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi, Haziran 1999'da
bankalara yüzde 220 faiz ödüyordu, şu anda bankalara faiz ödemiyoruz; çünkü,
bütün borçlarımızı kapattık. 1999 Ekiminde günlük 3 trilyon faiz ödeyen Toprak
Mahsulleri Ofisi bugün faiz ödemiyor ve 1999 yılı içerisinde aldığımız 418
trilyonluk ürüne, maalesef, yıllarca gelen bazı hatalardan dolayı 393 trilyon
finans ödediğimiz halde, 418 trilyona 393 trilyon lira faiz ödediğimiz halde,
geçen sene 370 trilyonluk alım yaptık -Toprak Mahsulleri Ofisinin önünde
kuyruklar oluşmadı, özel sektör devreye girdi, özel sektör kendi önünü gördü,
un sanayicisi, makarna sanayicisi, yem sanayicisi- 370 trilyona, dikkatinizi
çekiyorum çok değerli milletvekilleri, yalnız ve yalnız 10 trilyon faiz ödedik.
Bir sene önce 418 trilyonluk ürün aldık 393 trilyon faiz ödedik, göreve
geldiğimizin onbeşinci günüydü alıma girdiğimiz, geçen sene 370 trilyona 10
trilyon faiz ödedik. Bu sene ise yine geçen sene uyguladığımız sistemi muhakkak ki
uygulayacağız. Bakanlar Kuruluna kararnameyi onbeş gün önce götürdük, Bakanlar
Kurulunda gerekli tartışmalar yapılmıştır. Tahıl üreticisi mağdur
edilmeyecektir; çünkü, tahıl stratejik bir üründür. Türkiye'nin bu sene buğday
üretimi 18 milyon tondur, Türk Milletinin gıda olarak ihtiyacı 12 milyon ton;
geriye kalan 6 milyon tonu da tohumluk olarak kullanıyoruz, yemlik olarak
kullanıyoruz. Türkiye, fazla buğday üreten bir ülke değildir. Eğer, Türkiye,
buğday üretmez, Türk köylüsü ekim yapmaz ise, o zaman, bizim, bu milletin
ihtiyacı olan 12 milyon ton ekmeğin karşılığı buğdayı dışarıdan almamız gerekli
ki, hiçbir zaman, Türk Milletini, gelecekte böylesi bir belirsizlikle karşı
karşıya bırakmak istemiyoruz. Bu konuda da fikrimiz budur. Mısıra gelince, Sayın Dağlı da çok iyi bilecekler ki, Adana'da,
ilçelerinde ve köylerinde yaptığımız direkt görüşmelerde -bu, bize bir artı
işaret olsun diye söylemiyorum- kendisi şahittir, son onbeş yılda, mısır
üreticisi, emeğinin karşılığını, geçen sene, diğer senelere nazaran daha fazla
almıştır. Bu sene de, mısırın paritesini geçen seneye göre artırıyoruz, mısır
üretimini teşvik etmeye çalışıyoruz ve üretilen mısırda, birinci ürün mısırda
hiçbir problem yok, ikinci ürün mısırda ise kurutma tesislerimizin sayısını
artırıyoruz. Türkiye'nin ihtiyacı olan 3 milyon ton kadar tane mısırı
Türkiye'de üretme mecburiyetimiz var, 2 milyon ton tane mısır üretiyoruz, halen
dışarıdan 1 milyon tondan fazla mısır alıyoruz, ki, bu mısırı da bizim
üretmemiz gerekli. Hububat fiyatları konusunda şunları söylemek istiyorum; çünkü, değerli
çiftçilerimiz, sanayicimiz bizleri izliyorlardır: Ürün fiyatı belirlerken üç
kıstası kendimize ölçü alıyoruz; birincisi, tarla maliyetidir. Tarla
maliyetinde tüm girdileri -ki, Halit Bey de haklı olarak girdi fiyatlarının
yüksekliğinden bahsetti, doğru- hesaba koyuyoruz ve ürün maliyetini
çıkarıyoruz. Bu maliyeti burada söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum; bu seneki
ürün maliyeti, pazardaki ürün maliyeti 158 000 Türk Lirasıdır; yani,
üreticinin, tarladan evine taşıdığı buğdayın maliyeti 158 000 liradır. İkinci kıstasımız ise dünya fiyatlarıdır. IMF'ye verdiğimiz Niyet
Mektubu içerisinde -sayın konuşmacı ona da değindiği için arz ediyorum- kalmak
kaydıyla... Çünkü, bu ekonomik program bizim programımızdır, biz hükümet olarak
bu programın arkasındayız. Bu programı hazırlayan hükümettir, bu ülkeyi
ekonomik krizden çıkaracak olan da bu hükümettir; köylüsüyle, işçisiyle,
esnafıyla Meclisiyle bu, hükümetin programıdır; hiç kimsenin bize dikte
ettirdiği bir program değildir. METİN MUSAOĞLU (Mardin) - Yapma yahu, nasıl imza attınız?! MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Siz de inanmıyorsunuz ama, neyse!.. METİN MUSAOĞLU (Mardin) - Fiyat, fiyat?.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Buğdayın bir
hafta önceki fiyatı -ton olarak- Kansas'ta 115 dolardır, son bir haftadır
buğday fiyatları 119 dolara çıktı. Niyet Mektubu içerisinde verdiğimiz
fiyatlara baktığımız zaman, Türkiye'ye maliyetini hesap ediyoruz; gümrüksüz
maliyetini hesap ediyoruz, gümrüklü maliyetini hesap ediyoruz ve bu çerçeve
içerisinde de Türk çiftçisinin ürettiği buğdayın fiyatını belirliyoruz. Geçen
sene buğdaya verilen fiyat 165 dolardır; tabiî ki bu, normal ekmeklik buğdayın
fiyatıdır, paritelere göre diğer ürünlerin fiyatları da belirlenecektir. MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Ne zaman açıklıyorsunuz Sayın Bakan? METİN MUSAOĞLU (Mardin) - Bu sene ne olacak, fiyat ne kadar, millet niye
Ofise gidiyor? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Buğday
fiyatları Bakanlar Kurulumuzda tartışılmıştır, yakında imzası tamamlanacaktır;
ancak, şu anda hasat başladığı için, biz, özellikle Toprak Mahsulleri Ofisi
olarak, hasat edilen ve Toprak Mahsulleri Ofisine gelen buğdayı emanet
sistemiyle alacağız ve kararname yayımlandıktan sonra da bedeli köylüye
ödenecektir. Ben, tekrar, sayın milletvekilimize, bu konuyu, burada dile getirdiği
için teşekkür ediyorum; ancak, şunu da özellikle belirtmek istiyorum ki,
çiftçilerin girdilerinin pahalılığı konusunda hükümetimize taşıdığımız proje,
kullanılan girdilerin fiyatının düşürülmesi konusundadır. Şunu da burada belirtmekte yarar var ki, eğer, tarımda her şey güzel
olsaydı, tarımda sistem oturmuş olsaydı, köylünün tarlası zamanında sulansaydı,
suya kavuşturulsaydı, tohumu ıslah edilseydi, çiftçimiz, birbuçuk iki sene
içerisinde bu kadar sıkıntıyla karşı karşıya kalmazdı. Ancak, bu meselelerin
takipçisi olduğumuzu çiftçilerimiz biliyorlar ve tekrar, bu hasat döneminin,
çiftçilerimize, tüm üreticilerimize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum. Taban fiyatı da muhakkak ki, yakında açıklanacak. Ancak, taban fiyat
açıklanması konusunda söylediğim tarihleri, kayıtlara da geçmesi açısından,
tekrar hatırlatıyorum; taban fiyatları, genelde, 1990'dan 2000 yılı arasındaki
döneme baktığımız zaman, haziran ayı içerisinde, haziran ayının sonunda, hatta
- yine, herhangi bir kişiyi muhatap alarak söylemiyorum, ama- 1995 yılında,
ağustosun 31'inde açıklandı; 1995 yılında sekizinci ayın 31'inde açıklandı. MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - O zaman, hasat geç kalmıştır. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Ama, biz, mayıs
ayı içerisinde, muhakkak ki, bu kararnamenin çıkmasını istiyoruz. Hepinize, tekrar saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden
Türkiye-Makedonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Naser Ziberi ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denilmesi
Kendilerine, Yüce Heyetiniz adına da hoşgeldiniz diyorum efendim. Gündemdışı üçüncü söz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin
sosyoekonomik durumu hakkında söz isteyen, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Abdulbaki Erdoğmuş'a aittir. Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam) 3. – Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki
Erdoğmuş'un, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin sosyoekonomik durumuna
ilişkin gündemdışı konuşması ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin sosyoekonomik durumuna dikkatlerinizi
çekmek için gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bilindiği gibi, ülkemizin siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunları dağ
gibi büyümüş, son onbeş yıldır belki de cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımı
yaşanmaktadır. Ülkenin her tarafında giderek yaygınlaşan işsizlik, yoksulluk,
doğu ve güneydoğu insanının âdeta yaşam tarzı haline gelmiştir. Buna, çok yönlü
terör, şiddet ve insan hakları ihlalleri de eklenince, yaşam koşullarının
zorluğu daha iyi anlaşılacaktır. Tarım alanında çiftçimizin bilinen sıkıntısı, esnafın dayanılmaz
çaresizliği, özel sektörün yatırım için kredi ve teşviklerde karşılaştığı
anlaşılmaz zorluklar yanında, kırsal alanlarda -çok azı hariç- mera ve
otlakların hayvancılık için kullanıma açılamaması ve bazı yörelerin güvenlik
gerekçesiyle yasak bölge sayılması, yaşanan sıkıntıların boyutunu göstermeye
yeterlidir. Hükümetin kararlılıkla arkasında durduğu yeni ekonomik program ve
yapısal değişiklik, genelde toplumda yeniden bir umut yaratırken, bazı temel
sorunların çözümünün sürekli ertelenmesi de ciddî bir kaygı ve endişeye neden
olmaktadır. Şüphesiz, bu kısır döngü ve yaşanan ekonomik krize rağmen, ivedilikle
çözüm bekleyen sorunların başında güneydoğu sorunu gelmektedir. Bu sorunun
önceliği, ülkede yaşanan birçok sorunun ve özellikle demokratikleşme sorununun
çözümünün güneydoğu sorununa endekslenmiş olmasıdır. Hangi gerekçeyle olursa
olsun, bu sorunun çözümsüz bırakılması, yalnızca içeride değil aynı zamanda
dışarıda da büyük yaralar açmakta ve ülke açısından kabul edilemez olumsuz
sonuçlar doğurmaktadır. Bu sorunla bağlantılı olarak, Türkiye, dışarıda, insan
haklarını sistematik bir biçimde çiğneyen ve kendi vatandaşlarını baskı altında
tutan bir ülke olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye, çağdaş
dünyayı yönlendiren tüm uluslararası kuruluşlar, insan hakları örgütleri,
parlamentolar ve hükümetler nezdinde sürekli olarak kınanmaktadır. Sorunun
dışarıda yaşanan boyutu bununla da kalmıyor, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından, kendi vatandaşlarına tazminat ödemeye mahkûm edilen bir
ülke konumuna düşürülmektedir. Kısacası, ülkemiz, yaşadığı güneydoğu sorunu nedeniyle, uluslararası
camiadan dışlanma tehlikesiyle hep karşı karşıya kalmıştır. Sayın milletvekilleri, resmî kaynaklara göre, güneydoğu sorununun toplam
maliyeti takriben 100 milyar dolar, 30 000 ölü -bunun yaklaşık 10 000'ini asker
şehidimiz oluşturmakta- 10 000'lerce yaralı, bu kadar da tutuklu ve mahkûm;
binlerce köy ve mezra yakılmış yıkılmış, milyonlarca vatandaşımız yerinden
yurdundan göçmüş, milyonlarcası yoksulluk ve sefalet pençesinde sıkışmış;
ayrıca, büyük şehirlerde oluşan gettoların ekonomik, sosyal ve güvenlik yükünü
de dikkate alırsak, sonuç tam bir felaket ve enkaz olarak ancak tanımlanabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu; lütfen tamamlayın. ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Bilinmelidir ki, milletçe ve devlet olarak bu kadar ağır bedel ödememize
rağmen, sorunun temel nedenlerine ve kaynağına hiç eğilmeden, hatta,
yetkililerin bu konudaki beyanlarını ve taahhütlerini âdeta unutarak, hiçbir
şey olmamış gibi ilgisiz kalarak, sorunun çözümünü çözümsüzlükte görmek,
ülkemizin aydınlık geleceği için bir tehdit ve tehlike olduğu kadar, yönetim ve
siyaset ciddiyetiyle de asla bağdaştırılamaz. Kaldı ki, harcanan bu kadar
kaynağa ve akıtılan bunca kan ve gözyaşına rağmen bu soruna duyarsız ve ilgisiz
kalmak, en azından, acılı anaların, dul eşlerin, yetim ve öksüz kalan
çocukların feryat ve çığlıklarını unuttuğumuz anlamına gelmeyecek mi?! Herkes çok iyi bilmelidir ki, ekonomik kriz başta olmak üzere
yaşadığımız ve yaşayacağımız krizlerin tümü, değil bu sorunu ortadan kaldırmak,
tam aksine, bu sorunun nedeni olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir. Hiç
kuşkusuz, bu sorunu çözmeden, Türkiye'nin istikrara kavuşması, huzur ve refahı
yakalaması asla mümkün değildir. Bunun için, bütüncül, tutarlı ve akılcı bir
temele dayalı nitelikli bir plan ve stratejinin bir an önce tespit edilip,
demokratik açılımlarla birlikte, IMF ve Dünya Bankasından temin edilen
kredilerden yeteri kadar bir kaynağın, koordineli bir biçimde seferber edilerek
bu sorunun çözümüne yöneltilmesi gerekmektedir. Böyle bir planın vakit
geçirilmeden hazırlanıp uygulamaya sokulması, ülkemiz ve geleceğimiz açısından
yaşamsal bir öneme sahiptir. Yüce Meclisin ve hükümetimizin bu konuya daha fazla duyarlı olmasını
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğmuş. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz efendim. Kâtip üyenin, sunuşlarını oturarak yapması hususunu değerli oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum : C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan
ve 47 arkadaşının, bazı kişilerin telefonlarının yasadışı yollarla dinlenildiği
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/199) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan hak ve özgürlüğünün
tartışmasız en üstün değer olarak kabul edildiği günümüzde ülkemizde yaşanan;
demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özellikle vazgeçilmez, devredilmez, insan
haysiyet ve onurunu koruyan Anayasanın 22 nci maddesinde ifadesini bulan
haberleşme hürriyetinin ve 4422 sayılı Yasanın telefon dinlenmesine ilişkin
hükümlerinin ihlaline yönelik uygulamaların hangi boyutlara ulaşabildiğini
üzüntüyle basın ve yayın organlarında izlemekteyiz. Uygulayıcıların keyfî davranışları sonucu hukukdışı yollarla
vatandaşların, bürokratların, dokunulmazlığı söz konusu olan siyasîlerin, hatta
Cumhurbaşkanının telefonlarının dinlendiği anlaşılmıştır. 4422 sayılı Yasanın
uygulanışı, hukukdışı keyfî davranışlara ilişkin sonuçlarının tespiti ile çözüm
yollarının araştırılması için, Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
Gerekçe: Telefon dinlenmesi, gerek hukukun temel prensipleri açısından gerekse
yasalarımız açısından çok önemli ve hassas bir konudur. "Özel hayatın
gizliliği ve korunmasını" düzenleyen Anayasamızın 20 ve "haberleşme
hürriyetini" düzenleyen 22 nci maddeleriyle yasal güvence altına alınan bu
temel hak ve özgürlükler, ancak yasalar çerçevesinde, hukukun öngördüğü
kurallar ile sınırlandırılabilir. Hukuk devleti demek, yurttaşların temel haklarına saygı gösteren, her
şart ve koşulda onların temel haklarının özüne dokunmamayı amaçlayan devlet
demektir. Hukuk devleti demek, yürütme gücünü kullananların, idarenin, kendini
hukukla bağlı sayarak hareket etme bilincinde olması demektir. Demokrasiyle yönetilen ileri çağdaş ülkelerde bile güvenlik güçlerine
kamu düzenini sağlamak, terörle mücadele edebilmek amacıyla telefon dinlemek,
teknik takip yapmak yetkisi tanınmıştır; ancak, bunu yapan görevlilerin hiçbir
zaman hukuk kurallarıyla bağlı olduklarını unutmamaları, böylesine hassas bir
konuda keyfîliğe yer vermemeleri gerekmektedir. Ülkemizde uzun zamandan beri gizli telefon dinlenmesi yapıldığı
bilinmektedir. Zaman zaman basın organlarında yer alan bu iddialar çeşitli
tartışmalara neden olmuş, başbakanlar, siyasî parti liderleri, genelkurmay
başkanlarının telefonlarının dinlendiği belgelerle ortaya konmuştur. 30 Temmuz 1999 tarih ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanunu yürürlüğe girmeden önce telefon dinlenmesine ilişkin hususlar
Türk Ceza Kanununun 195 inci maddesinin son fıkrasında düzenlenmiş, burada da
ancak telefon konuşmalarının gizlilik kurallarını bozarak bir zarar oluşturacak
şekilde açıklanması halinde cezalandırılma hükmü getirilmiştir. 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu birtakım yeni
düzenlemeler getirmiş olmakla beraber, uygulamadan doğan bu keyfîliklerin önüne
geçilememiştir. Dinlemenin tamamen yasalar çerçevesi içerisinde gizli olması gerekirken,
son günlerde ortaya çıkan bazı olaylar ve basın yayın organlarında yer alan
iddialar, dinleme olaylarının yasal zeminden çıktığını ve çok farklı boyutlara
ulaştığını gözler önüne sermektedir. Kamuoyunda sade vatandaşları bile rahatsız
edecek boyutlara varan bu durum, devlete olan güvenin sarsılmasına, hukuk
devleti imajının zedelenmesine neden olmaktadır. Mahkemelerin polise telefonları dinleme yetkisi veren kararlarının,
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatınca nasıl
uygulandığının, kararlara ve maksada uygun davranılıp davranılmadığının,
nerede, ne zaman, hangi ve kimlere ait telefonları nasıl ve ne süre
dinlendiğinin ve dinlenmekte olduğunun, elde edilen bilgilerin ve düzenlenen
raporların nerede, hangi amaçla ve ne şekilde kullanıldığının, bir suiistimal
olup olmadığının tespiti ve bu konudaki tüm iddiaların araştırılması ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin doğru bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci
ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılma-ması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi
Gruplarının, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri
vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım. IV. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının
müşterek önerisi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 22 Mayıs 2001 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın
ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif
ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler : 1- 22 Mayıs 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 682 sıra sayılı
kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması
önerilmiştir. 2- Genel Kurulun 22 Mayıs 2001 Salı günü 15.00-20.00, 23 Mayıs 2001
Çarşamba ve 24 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması; 23 Mayıs 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, 22 Mayıs
2001 Salı günü (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sözlü sorular ile diğer denetim
konula-rının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmesi ve gündemin
9 uncu sırasına, 24 Mayıs 2001 Perşembe günü de 10 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin aleyhinde olmak üzere, Sayın Arınç; buyurun efendim.
(FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyor, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Biraz evvel okunan, hükümet ortağı partilerin önerisini hep beraber
dinledik. Bu önerinin özeti şudur: Bugün dağıtılmış bulunan 682 sayılı RTÜK'le
ilgili kanun tasarısı yarından itibaren görüşülmeye başlanacaktır, Perşembe
günü, bitinceye kadar görüşmeler devam edecektir. Şüphesiz, bugün yapacağımız,
Meclis soruşturmasını görüşmekti -geçtiğimiz hafta, Danışma Kurulu önerisi
oylandı ve kabul edildi- bunun arkasından da cezaevleri izleme kurullarıyla
ilgili bir kanun tasarısı görüşülecek ve görüşmeler, bu kanun tasarısı
bitinceye kadar devam edecek. Değerli arkadaşlarım, buna, karşı çıktık; karşı çıkmamızın gerekçeleri
de şunlardır dikkatlerinize arz ediyorum: Bir defa, RTÜK tasarısı, geçtiğimiz
perşembe günü Anayasa Komisyonuna geldi, süratle geçti, bugün dağıtıldı,
yarından itibaren degörüşülmesi düşünülüyor. Neden RTÜK geldi ve aceleyle
geçirilmek isteniyor? Bu tasarının yabancısı değiliz. Geçtiğimiz dönemlerde de
geldi, Anayasa Komisyonunda büyük tartışmalara yol açtı, arkadaşlarımız
fikirlerini ifade ettiler; RTÜK'ü özerk olmaktan çıkaracağı ve birtakım medya
patronlarının çok yakından ilgilendikleri birtakım kamu ihalelerine serbestçe
girebilmesi ve medyanın, özellikle görsel medyadaki üstünlüklerinin bir yasal
kılıf içerisine sokulmak istenildiği şeklinde pek çok itirazlar geldi.
Komisyonlarda bunlar ciddî olarak takip edildi ve bugüne kadar da Genel Kurula
getirilip görüşülmedi. Şimdi, çok zamansız; ama, aynı şekilde de ilginç bir
şekilde Genel Kurulun önüne geliyor; bunu, dikkatlerinize sunuyorum. Meclisimizin bir süreden beri çalıştığı kanun tasarıları, hepinizin
bildiği gibi Türkiye'nin içerisine düştüğü krizden çıkabilmesi için öngörülen
ve acil olduğu düşünülen, acil yasalardır. Bunların 15 tane olduğu söylenildi,
9 veya 10 tanesi de Genel Kuruldan geçti. RTÜK, bunların içerisinde yok; hiçbir
zaman da konuşulmadı ve söylenilmedi. Yani, özetlemek gerekirse, Türkiye'nin
içerisine düştüğü krizde RTÜK Kanununun çok büyük payı olduğunu söyleyemeyiz.
Yine, bu krizden çıkması için, bu kanunun acele değiştirilmesi gerektiğini
söyleyene de ben rastlamadım; dolayısıyla, bu bakımdan da acil değil. Değerli arkadaşlarım, Meclisimizin bir süreden beri takip ettiği çalışma
tarzına da dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda, üzerinde en
çok yoğunlaştığımız konu, Telekom ve Bankalar Kanunlarıydı. Bunlar o kadar
önemli sayıldı ki, sadece Türkiye'deki hükümet yetkililerinin verdiği sözler
bile yeterli olmadı, bizzat, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un, Sayın
Ecevit'in iftiharla kamuoyuna açıkladığı mektubunda da çıkarılması, bizden,
âdeta ısrarla istendi. "Emredildi" demek onuruma yakışmadığı için, bu
kelimeyi kullanmıyorum; ama, 15 Mayısa kadar; yani, IMF'nin, Türkiye'ye yardım
konusunu görüşeceği tarihe kadar, Telekom ve Bankalar Kanunlarının mutlaka
çıkarılması, hükümet tarafından kabul edildiği için, Danışma Kurulu önerisinde
cumartesi, hatta pazartesi dahi Meclisin çalışabileceği kabul edildi. Değerli arkadaşlarım, Bankalar Kanunu, bildiğiniz gibi geçirildi.
Telekom üzerinde büyük tartışmalar vardı, o tartışmalar da bir ölçüde son
buldu; Ulaştırma Bakanının ve diğer bazı yetkililerin, gerçekten de doğru olan
bazı itirazları da şu veya bu şekilde giderildi, Telekom Kanunu da cumartesi
günü çıkarıldı. Şimdi, Meclis, normal çalışmasına devam ediyorsa ve biz de bu kanunları
ısrar üzerine çıkarmamışsak; yani, yasama yetkisini kendi irademizle burada
kullanıyorsak, Meclisin, normal çalışma temposuna devam etmesi lazımdı.
Halbuki, pazartesi günü Meclis açıldı ve arkasından kapandı; çünkü, hiç kimse
ne konuşulacağını bilmiyordu. Salı, çarşamba, perşembe günleri de Adalet
Bakanlığından sevk edilen, infaz ve cezaevleriyle ilgili kanun tasarılarını
görüşmeye başladık; ama, hiçbirisinde de saat 20.00'yi bulamadık. Ne zaman
yoklama istediysek, kaş göz işaretleriyle "aman" denildi ve sonunda,
en fazla saat 19.00 civarında, Meclis, çalışmasını bitirdi. Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım: Telekom Kanunu gibi,
Bankalar Kanunu gibi, kanunlar çok önemli, ondan ötesi bizi ilgilendirmiyor.
Madem, 15 Mayısta da, IMF icra direktörleri toplantısında, o çok özlediğimiz
paranın bir miktarının geleceği de söylendi; eh, bundan sonra tatile hakkımız
var, zaten, önümüze bir servis de yapılmadı, ne konuşacağımızı da bilmiyoruz!..
Şimdi, bakınız, bunu yaşıyoruz burada. karar yetersayısı istenmesin,
toplantı yetersayısı istenmesin diye, birbirimizden rica edeceğimize, mademki,
Meclisimiz, gündemindeki kanun tasarı ve tekliflerini görüşecektir ve bunda
kararlıdır, hiçbir şekilde, Telekomu diğerlerinden ayırt etmeksizin, Bankalar
Kanununu diğerlerinden üstün saymaksızın, görüşmelerine devam etmesi gerekir.
Bu, işin bir yönü. Bu hafta da, RTÜK haftasıdır; çarşamba, perşembe RTÜK'ü
bitirdik mi, sen sağ, ben selamet; çünkü, servis yok daha önümüzde, ne geleceği
de belli değil!.. Değerli arkadaşlarım, bir gün, bunları yazacak ve okuyacak insanlar
bulunur; ama, yüzümüz, zaman zaman kızardığı için, kendi kendimizi
eleştirirken, haklılık payı gördüğümüz noktalarda, bu yanlışları tekrarlamamak,
bizim üzerimize düşen bir borçtur. Bakın, değerli arkadaşlarım, bu kanunlar acildir, "Derviş
yasaları" diyenlere katılmıyorum; bunun tutanaklara bile geçmesini
istemiyorum; ama, böyle yazıldığı için, bir kez daha söylemek
mecburiyetindeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece bunları görüşecek ve
sadece bunlarla gündemini dolduracaksa, o zaman, Meclis, Anayasadan gelen
yetkisini kullanmıyor demektir. Anayasanın 7 nci maddesine göre -hepinizin
bildiği gibi- Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama faaliyetini Türk Milleti
adına yapar ve bu yetki, hiçbir şekilde devredilemez. Hal böyle ise, Anayasayı
ciddiye alıyorsak "Anayasayı delmekle, çiğnemekle hiçbir şey
kaybedilmez" demeyip; aksine, Anayasanın, Türkiye'de bütün kurum ve
kişileri bağlayıcı bir ana yasa olduğunu biliyorsak, yaptığımız işin buna ne
kadar uyduğuna, bir kez daha ciddiyetle bakalım. Değerli arkadaşlarım, IMF mektup yazacak, şu şu şu kanunları
çıkaracaksınız diyecekler; Hazineden sorumlu Devlet Bakanının niyet mektubu
bile yeterli sayılmayacak; aynı zamanda, 3 tane liderden de taahhütname
alınacak... Bütün bunların Anayasa içerisine nasıl sokulabileceğini, vaktimiz
çok, herhalde, düşüneceksiniz. Yani, IMF'nin mektuplarıyla ve bir zamanlar,
Suharto'nun başında bekleyip imza attıran Camdessus gibilerin, ayrıca
liderlerden de taahhütname almak isteğiyle eğer yüzümüz kızarmıyor ve önümüze
biraz bakmıyorsak, siz, benim bu sözlerimi konuşmamış kabul edin. Arkasından, bu bile yeterli olmuyor; Başkan Bush mektup yazıyor;
Telekomu çıkaracaksınız, şunu şöyle yapacaksınız... Hatta, İstanbul'da bir otel
basan kişileri de şu şekilde yargılayacaksınız diye, sadece yasamaya değil,
yargıya bile müdahale ediyor. Biz de, böyle bir mektup geldi diye, Sayın
Başbakanın ağzından sevinç çığlıkları atıyoruz!.. Değerli arkadaşlarım, Bush'un mektubuyla, Telekom bir şekilde hallediliyorsa,
Bankalar Kanunu bir şekilde çıkıyorsa, bundan, hepimizin gerçekten hicap
duyması gerekir. Şimdi, onlar IMF'nin mektubu, Başkan Bush'un mektubu; ya şu beyefendinin
konuşmasına ne buyrulur?! Türkiye'de, işadamlarından birisi, zaman zaman
söylenen; ama, zaman zaman da üzeri örtülmek istenen bir şey söylüyor; Rahmi
Koç "IMF, çıkmayan yasalar için Derviş'i yolladı, şimdi çatır çatır
çıkıyor" diyor. Değerli arkadaşlarım, bakın, bu mesajın içerisinde şunlar var; bunları
hepiniz biliyorsunuz: IMF dedi ki, bu, bu yasalar çıkacak; Derviş, memur
kılındı ve çatır çatır çıkıyor; çünkü, arkasında para var. Şimdi, IMF emrettiği
için, Derviş de bu vasıtayla gönderildiği için, siz de çatır çatır bu kanunları
çıkarıyorsanız, nerede egemenlik, nerede yasama yetkisinin Mecliste olduğu?!
(FP ve DYP sıralarından alkışlar) Gerçek Milliyetçilik, gerçek vatanseverlik ve
yurtseverlik, buna karşı haykırmaktır, karşı çıkmaktır, böyle utanç verici bir
olayı telin etmektir ve Meclisin kendi yetkisine, alabildiğine sahip çıkmasıdır. Şimdi, Telekom ve Bankalar Yasaları çıktı, serviste başka bir şey yok;
ama, acilen, önümüze RTÜK'le ilgili tasarı geldi. Acaba, bunun sebebi nedir?
Şüphesiz, bunun IMF'yle veya Başkan Bush'la bir ilgisi, şu ana kadar ortaya
çıkmadı; ama, başka bir ilgisi var; zaman içerisinde gelip, zaman zaman geri
giden bu tasarının, bugünlerde ve acilen konuşulmasının bence bir tek sebebi
olmalı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, açıyorum efendim mikrofonunuzu; lütfen tamamlayın. Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Görüyorsunuz ki, birkısım medyanın patronları ya cezaevinde ya
gözaltında. Suçları, bankalar hortumlamışlar veya bankalardan aldıkları
kredileri geri ödememişler; isimleri şu şu şu veya bu... Ama, birkısım
siyasetçiler de, yolsuzluk ve çıkar ilişkileri sebebiyle zor durumda,
haklarında iddialar var, isnatlar var, açılan açılamayan davalar var. Acaba,
şöyle düşünebilir miyiz: Birkısım medya patronlarının sıkışmasıyla, birkısım
siyasetçilerin bugünlerde sıkışması arasında bir çıkar ilişkisi var mıdır? (FP
sıralarından alkışlar) Bu çıkar ilişkisi sebebiyle, hükümetimizin de ayakta
kalıvermesi için, düşmemek için, birbirlerine biraz daha fazla yaslanabilmek
için, RTÜK'le ilgili tasarıyı bugünlerde çıkarmak istemelerinin bir anlamı var
mıdır? İsterseniz, bunu yarın görüşmeyelim; ama, yarın bunu görüşürseniz,
herhalde, ortaya konulacak çok şey olur ve hükümete mensup partilerle, onların
değerli milletvekillerini üzecek, hayretten hayrete düşürecek pek çok şey
konuşulabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hepimiz, vatanseverlik noktasında hiçbirimizden
arkada değiliz. Geliniz, çok zamansız ve çok şaibeli bir şekilde önümüze
getirilen RTÜK Tasarısını protesto edelim ve Mecliste bunu görüşmeyelim. Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Öneri üzerinde, Sayın Gönül konuşacaklardır. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. İktidar partileri tarafından getirilmiş olan
öneri üzerindeki görüşlerimi Muhterem Heyetinize arz edeceğim. Sözlerime
başlamadan önce, biraz evvel hayretler içinde kaldığımız, büyük bir ibretle
dinlediğimiz ve izlediğimiz bir konuya değinmek istiyorum. Parlamento
hayatımızda bunun bir benzeri olduğu kanısında değilim; onun için, hayretler
içinde izledik ve dinledik diyorum. Telefon Dinleme Yasası bu Mecliste görüşülürken, biz, Doğru Yol Partisi
olarak, bu yasaya "hayır" dedik; haberleşme özgürlüğüne indirilen bir
darbedir dedik ve elimizden geldiğince, sizleri, yani, iktidar partilerine
mensup milletvekili arkadaşlarımızı ve hükümeti uyarmaya çalıştık. Biraz evvel, bu yasanın uygulanmasıyla ilgili veya uygulanmasından doğan
mahzurları, sıkıntıları ortaya koyan bir araştırma önergesi okundu. Eğer siz
iktidarsanız, uygulamadan doğan bu sıkıntıyı, araştırma önergesiyle buraya
getiriyorsanız, eminim ki, ne yaptığınızı bilmiyorsunuz. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Uygulayıcı olan hâkimler, savcılar öyle
istiyor. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Biz, onunla ilgili, sizi, zamanında uyardık,
zamanında söyledik. Eğer, sizin içinizde, bundan dolayı birtakım problemler
varsa, uygulamadan doğan problemleriniz varsa, buraya, Genel Kurula getirmeniz
yanlıştır; onu vurgulamak istiyorum. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Problem yok... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bir çekişmeniz varsa, bir yarışınız varsa,
birtakım meseleleriniz varsa, Genel Kurulu bununla meşgul etmeye hakkınız yok. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Alakası yok... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu kanunu uygulayacak olan sizsiniz. O
bakanlık da sizindir. Eğer, uygulamadan dolayı bir sıkıntıya sebebiyet
verilmişse, bunun vebali de sizindir; öncelikle bunu söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, biz, çalışma saatlerinin uzatılmasından hiç
sıkıntı duymuyoruz. Gündeme getirdiğiniz kanun tasarılarının görüşülmesinde de,
fikirlerimizi, düşüncelerimizi çok net ve çok açık olarak, hem Yüce Heyetinize,
hem de bu mikrofon sayesinde, milletimize arz ediyoruz: Bugün, yine, çalışma
saatini 14.00-20.00 olarak öneriyorsunuz; çarşamba günü için aynı, perşembe
günü de, ele alınacak olan RTÜK Kanun Tasarısı bitinceye kadar görüşmelerin
devamı yolunda talebiniz var. Öncelikle RTÜK Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi Muhterem
Heyetinize arz ederiz; ama, bunun bu kadar acele getirilmesine karşıyız.
Muhalefet milletvekilleri olsun, İktidar Partisi milletvekilleri olsun, daha
bugün basılıp dağıtılmış olan bu yasa tasarısı üzerinde, hangi milletvekili
arkadaşımızın bir araştırma, bir inceleme, bir görüş belirleme, tespit etme
imkânı olabiliyor?! Bu kadar acele etmenin bir manası yok. Bu hafta çıkmazsa
gelecek hafta çıkar; ama, olumlu olumsuz yönlerini, taraflarını ortaya koymak,
irdelemek, incelemek suretiyle, dört başı mamur olarak, muhalefet partileri
milletvekillerinin de olumlu katkılarını sağlamak suretiyle bu yasa
çıkarılabilir. Ancak, bu tasarıyı, yangından mal kaçırırcasına alelacele
getiriyorsunuz. Tabiî ki, sizler görüş bildirmiyorsunuz değerli iktidar partisi
milletvekilleri. Bu kürsüye çıkıp, bu konudaki düşüncelerinizi, görüşlerinizi
ifade etmeye gerek bile görmüyorsunuz. Siz gerek görmeyebilirsiniz; ama, biz
muhalefet olarak, muhalefet milletvekilleri olarak buna gerek görüyoruz ve
millî bir görev kabul ediyoruz. Muhalefet milletvekillerine, o fırsatı
vermemekte de ısrarlı davranıyorsunuz. Gün ola harman ola; günü gelip, bir gün
aynı sıkıntıya düştüğünüz zaman, bu kürsüden, feryat edercesine söylenen bu
sözlerin değerini, anlamını çok daha iyi bileceksiniz. Sayın milletvekilleri, özellikle iktidar partisi gruplarına mensup
milletvekili arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Bakınız, geçen dönem,
yüzbinlerce memurumuzu ilgilendiren Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun
Tasarısının 24 üncü maddesine kadar görüşmelerini yapmıştık. Bugünlerde, yine,
memur sendikaları, grup başkanvekilliklerimizi ziyaret etmekteler ve özellikle
bu konudaki kanun tasarısının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısının bir
an evvel Genel Kurulda ele alınıp yasalaşmasını beklemektedirler. Şimdi, memurlarımızın, bu, hakkı değil mi; hakkı. Sendikalaşmak ve
birtakım yetkiler, görevler ve güçlerle mücehhez olmak istiyorlar. Bunun,
komisyonda görüşmeleri tamamlandı. RTÜK Yasa Tasarısını öne alıyorsunuz; peki,
bu Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısını Genel Kurula getirmekte niye
gecikiyorsunuz; niye getirmekten kaçınıyorsunuz? Bu kanun tasarısını da
getirseniz, biz de olumlu görüşlerimizi ilave etsek ve böylece yüzbinlerce
memurumuzun hasretle beklemekte olduğu bu kanun tasarısını da görüşmek ve
yasalaştırmak imkânını sağlasak iyi olmaz mı? Ama, siz tabiî ki, bundan yana
değilsiniz; bunun yasalaşmasından yana değilsiniz; onun için de, getirmemekte
kararlısınız diye değerlendiriyoruz. Buraya, Genel Kurula, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince, sırf seçmene
selam olsun diye getirdiğiniz kanun teklifleri de var; yine o konuya
değineceğim. İktidar partisi milletvekilleri olarak, şu kasabanın ilçe
yapılması, bu ilçenin il yapılması diye birtakım kanun teklifleri verdiniz,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre de bunları gündeme aldırdınız ve aşağıya da
gidip, eh, "işte bunları gündeme aldırdık, sizi de ilçe yapıyoruz, il
yapıyoruz" diyorsunuz... HASAN GÜLAY (Manisa) - Yapmayalım mı? ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, bize laf atarsanız, o zaman, ben size
okuyayım: Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Uluçınar ve Payas'ın İlçe
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi. İçel Milletvekili İstemihan Talay ve 11 Arkadaşının, Yenice, Gülek, Huzurkent'in
İlçe Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi. Aydın Milletvekilleri Bekir Ongun ve Ali Uzunırmak'ın, Atça'nın İlçe
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; bunun öncesi de "Umurlu" ydu. Geçen hafta ve evvelki hafta gayet nezaketli ölçüler içerisinde
konuşmalarımda izah ettim, bunların ilçe olmayacağını hepimiz biliyoruz; ama,
seçmene selam olsun diye de, bunları durmadan getiriyorsunuz. O zaman, bu yasa
tekliflerini getirin bakalım, alın gündeme, bu kasabaları ilçe yapıyor muyuz
yapmıyor muyuz; biz, Doğru Yol partisi olarak, destek veriyor muyuz vermiyoruz
göreceksiniz. Hangi ilçeleri il yapmak istiyorsanız, gündeme aldırdığınız il
yapma taleplerinizin, ilçe yapma taleplerinizin arkasında durun. Getirin
bunları, önerinizi de, gündemin birinci sırasına, ikinci sırasına getirin, biz
de olumlu oylarımızı verelim, bu kasabaları ilçe yapalım, ilçeleri de il
yapalım. Yok öyle... Buradan "gündeme aldırdık, sizi ilçe yapıyoruz, sizi
il yapıyoruz" diye seçmene selam verip, ondan sonra da getirdiğiniz bu
tekliflerin arkasında durmamanız fevkalade yanlıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Gönül, açıyorum mikrofonunuzu, buyurun tamamlayın
efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bakınız, bugünlerde, yine, belediye
başkanlarımız, durmadan dolaşıyor. Özellikle iktidar partilerinin grup
başkanvekillerini ziyaret ediyorlar. 10 000-15 000 nüfuslu kasabalardaki Ziraat
Bankası şubeleri kapatılıyor. 10 000-15 000 nüfuslu bu kasabalarda Ziraat
Bankası şubeleri kapanırken, siz, düşünebiliyor musunuz -ben kendi ilimden
biliyorum- Ortaklar, bugün, 15 000 nüfuslu, Umurlu 10 000'in üzerinde nüfusu
olan kasabalarımız. Bu insanlar, emeklisi, dulu, yetimi, memuru, çiftçisi,
Aydın merkez şubeye taşınacaklar. Buna bir çözüm bulmak gerekir, bu ıstıraba
bir son vermek gerekir. O nedenle, biz açıkça ifade ediyoruz; getirmiş olduğunuz bu tekliflerin
arkasında durmadığınız için samimî değilsiniz, halkı aldatmaya ve yanıltmaya
yönelik davranış içindesiniz. Biz, çalışmaktan yanayız; ama, çalışmayan,
çalıştırmayan sizsiniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gönül, lütfen tamamlayın efendim. Buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Çünkü, siz karar yetersayısını bile
bulamıyorsunuz. Karar yetersayısını da, toplantı yetersayısını da bulamamakla
Meclisi çalıştırmıyorsunuz. Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 22 Mayıs 2001 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın
ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif
ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler : 1- 22 Mayıs 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 682 sıra sayılı
kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasına alınması
önerilmiştir. BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum efendim : 2- Genel Kurulun 22 Mayıs 2001 Salı günü 15.00-20.00, 23 Mayıs 2001
Çarşamba ve 24 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması, 23 Mayıs 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, 22 Mayıs
2001 Salı günü (9/3) Esas Numaralı Meclis soruşturma önergesinin görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra, sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 9 uncu
sırasına; 24 Mayıs 2001 Perşembe günü de, 10 uncu sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan
gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve değerli
oylarınıza sunacağım. İlk önergeyi okutuyorum : III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) D) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Sivas Milletvekili Musa Demirci'nin,
Suşehri İlinin Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/27), doğrudan Gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/371) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/27) Esas Nolu Suşehri'nin il olması ile ilgili kanun teklifim, havale
edildiği İçişleri Komisyonunda 45 günlük süre geçmiş olmasına rağmen
görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınabilmesi için
gerekenin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 20.2.2001 Musa Demirci Sivas BAŞKAN- Sayın Demirci, önergenin üzerinde konuşacak mısınız?.. MUSA DEMİRCİ (Sivas)- Evet. BAŞKAN- Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) 5 dakika süreniz var Sayın Bakan. MUSA DEMİRCİ (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suşehri
İlçesinin il olması konusunda hazırladığımız kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınması bakımından huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Suşehri İlçemiz, Sıvasımızın 17 ilçesinden bir
tanesi. Sıvasımız, Türkiye'nin arazî varlığı bakımından ikinci büyük vilayeti
ve yerleşim yeri sayısı bakımından da birinci vilayeti. Aşağı yukarı 2000'e
yakın yerleşim birimi var. Suşehri'nden Gürün İlçemize seyahat eden bir kardeşimizin, bir
arkadaşımızın, aşağı yukarı 350 kilometre bir mesafeyi katetmesi gerekir; yani,
Sıvas'ın bu bakımdan büyüklüğünü ifade etmek istiyorum. Suşehri İlçemiz 1865 yılında ilçe olmuş ve birbuçuk asırdır yöreye hem
sosyal hem kültürel hem de ekonomik yönden hizmet etmektedir; yani, önemli bir
merkezimiz. Coğrafî yapısı gereği, hem Sıvas'ın hem Karadenizin ortasında bir
yer. Kültür yapısı bakımından bu coğrafî özellik oraya has bir kültür yapısı
oluşturmuş ve oraya has bir iklim meydana gelmiştir. Sıvas'a uzaklığı 180
kilometre. Kızıldağın ve Köse Dağının eteklerine kurulmuş, önünde dümdüz bir
ova var, ovadan Kelkit Çayı geçmektedir. Kelkit Çayının üzerinde kurulu olan
iki elektrik santralı vardır ve bunlar Kılıçkaya ve Çamlıgöze Barajlarından
beslenmektedir. Dolayısıyla, İç Karadenizin elektriği de bu santrallardan
gelmektedir. Ovanın özelliği, mümbit ve verimli bir ova; buğday ve hububat
tarımının yanı sıra, hem kavunu hem de fasulyesi hakikaten meşhur. Kavunun
adına her yıl bir festival düzenlenmektedir. Kayısı üretimi bir istikbal vaat
ediyor. Aynı zamanda, şekerpancarı üretimi Türkiye ortalamasının fevkalade
üzerinde, yani, bir dönümden 10 tona kadar şekerpancarı elde edilmesi
mümkündür. Yine, ayrıca, Suşehri İlçemizde, İstanbullu işadamlarımızın çok kısa
sürede 1996 yılında yedi, sekiz ayda tamamladıkları, Doğu Anadolu'nun en modern
yem fabrikası mevcuttur, kapasitesi yüksek, üç yıldır da, burası, Türk
hayvancılığına hizmet vermektedir. Bu bakımdan, önemli bir ilçemiz. Ayrıca, kültür hayatı fevkalade gelişme göstermektedir. İlkokul,
ortaokul ve meslek liselerinin yanında, bir yüksekokulumuz vardır. kültür
merkezî olabilecek kapasitededir. Hastanesi, fevkalade modern bir hastane;
gerçekten, il olduğu takdirde, yörenin sağlık hizmetleri bakımından bir merkezi
olabilir. Gölova İlçemizde, hayırsever bir işadamımızın yaptırmış olduğu, yine kapasiteli bir hastanemiz vardır. Ayrıca, turizm yönünden, tabiî, biraz önce söylediğim Kızıldağ ve Köse
Dağının kış turizmi bakımından ehemmiyeti vardır. Ayrıca, yaz için,
Koyulhisar'ın Eyriçimen ve Dumanbaba Yaylaları ve yine, Köse Dağı ve Kızıldağın
üzerinde mevcut olan yaylalar, gerçekten, turizme açık olan ve gerçekten,
turizmimizi geliştirebilecek yerler bakımından önemli yerler. Suşehri il olduğu takdirde, şu anda ilçe olan aynı hinterlant içerisinde
Akıncılar, Gölova, Koyulhisar zaten Sıvas'ın ilçeleri, bu bakımdan, bunlar
hemen bağlı olacak. Zara İlçemize bağlı olan Şerefiye Beldesinin -ki, aşağı
yukarı elli altmış yıldır beldedir ve belediyelik bir yer- ilçe olma kapasitesi
yüksektir. Ayrıca, Giresun'un bazı ilçelerinin arzuları vardır; isim olarak
söy-lemiyorum; ama, o ilçeler de, yine bu hinterlanta dahil edilmek suretiyle,
Suşehri İlçesi, hakikaten, büyük bir il olmaya namzet olan illerimiz arasına
girecektir. Sonuç olarak şunu arz etmek istiyorum: Suşehri, Kelkit vadisinin
merkezinde, ulaşım ağının da ortasındadır. Erzurum-Kars-Ağrı'dan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Açıyorum mikrofonunuzu; lütfen, tamamlayın. MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Doğu Anadolu'dan gelen otobüsler ve İran'a
kadar uzanan TIR'lar buradan geçmektedir. Suşehri, aynı zamanda, o yörenin nüfus bakımdan en yoğun olan bir yeri.
Şehirleşme hızı da yüksek olarak devam etmektedir. Sıvas ve Erzincan yakın
olmasına rağmen, ticarî bağlantıları da İstanbul'la devam etmektedir. Ben, Suşehri'nin il olmasıyla ilgili teklifimin doğrudan gündeme
alınması konusunda desteklerinizi bekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci. Buyurun Sayın Aydınlı. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli
üyeleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım. Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafî konumuna, ekonomik
koşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, iller de, daha alt
birimlere ayrılır. Türkiye'de son yıllarda yaşanan nüfus artışı, kentleşme, göçler ve öteki
nedenlerle yeni iller kurulmaktadır; böylece, demokrasinin ve sosyal hukuk
devletinin bir gereği olarak, halka daha iyi hizmet götürme olanağı
yaratılmaktadır. Suşehri, Sıvas İlinin kuzeydoğusunda, Karadeniz Bölgesinin iç kesiminde,
Kelkit Irmağının sınırladığı ovada yer almaktadır; Sıvas'a 143 kilometre
mesafededir; Türkiye'nin yerleşim birimi sayısı bakımından birinci, yüzölçümü
bakımından ise ikinci büyük ili olan Sıvas'ın en uzağındaki en büyük ve en
gelişmiş ilçesidir; doğal konumu yönünden Kelkit Vadisinin merkezidir;
doğu-batı yönündeki A-23 transit yolunun üzerinde, ulaşım ağının da
merkezindedir. Suşehri, ayrıca, tarım ticaretinin en geliştiği bir yerdedir;
bölgesinin, kentleşme ve altyapı bakımından olduğu kadar, turizm ve kültür
yönünden de en gelişmiş bir yeridir ve gelecekte daha gelişme olanaklarına
adaydır; okuryazarlık yönünden, eğitim bakımından çok ileri düzeydedir. Kılıçkaya Barajı ve hidroelektrik santralı, Çamlıgöze Barajı ve
hidroelektrik santralı, Gölova Barajı ve sulama kanalları ilçe sınırları
içerisinde ya da çok yakınındadır. Uludağ benzeri ünlü Köse Dağa sırtını
dayamış, verimli bir ovanın kıyısındadır. Suşehri'nin merkez nüfusu, bugün, 50 000'e ulaşmıştır. Suşehri ve hemen yakınındaki Akıncılar, Gölova, İmranlı, Koyulhisar ve
Mesudiye İlçeleri ve 173 köyün halkları, yerel yönetimleri ve sivil toplum
örgütleri, yıllardan beri, daha çok hizmete, kalkınmaya ve il olmaya özlem
duymaktadırlar; Suşehri'nin il olması için, inançlı, sabırlı ve kararlı çaba
göstermektedirler. Suşehri il olduğunda, 5 ilçeye, 173 köye ve 100 000'in çok üzerindeki
bir nüfusa, daha hızlı, verimli, kolay ve ucuz hizmet sunulabilecek; bölge
tarımı, ekonomisi, turizm ve kültür yaşamı daha da hızla gelişecek,
yurttaşların kendilerine ve devlete güvenleri daha da artacaktır. Yukarıda özetlenen coğrafî konumu, ulaşım durumu, ekonomik, toplumsal ve
kültürel nedenlerden dolayı, Suşehri'nin il olması uygun ve yararlı olacaktır
kanısındayız. Yüce Meclisin takdirlerine sunarken, benim de, ilk, orta, lise
öğrenimini tamamladığım bu güzel şirin kasabamıza yönelik... Malumunuz olduğu
üzere, bizde, en güzel mısralar, en güzel şiirler, memleketimiz ve yarimiz
üzerine söylenilmiştir; onun kısa bir ifadesi, Suşehri akşamları... Şuşehri Akşamları Seni anıyorum, Seni söylüyorum mısralarımda yine Suşehri Hatıralarım yüreğimde taptaze Sende buldum ne varsa her şeyimi Sen, genç ozanların has vatanı Sen, Homeros'un memleketinden daha güzel diyar Seni anıp, yalnızlığımı gideriyorum gurbette Sen, kızıl akşamların gülşen memleketi Sen bana ilk aşkı tattıranların şehri Ey zümrüt kent Canım, her şeyimsin Suşehri. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydınlı. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Gökalp. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Demirci ve Aydınlı, Suşehri İlçemizin il olması konusundaki
görüşlerini arz ettiler; bir Sıvas milletvekili olarak, kendilerine
katılıyorum. Suşehri, bizim, özellikle coğrafî, nüfus, ekonomik konularda
hassasiyetle üzerinde durduğumuz, şirin ve gelişmiş bir ilçemizdir. Suşehri, bu
kıstaslar dikkate alındığında, şimdiye kadar il olmayı hak etmiş bir
ilçemizdir. Geçmişteki siyasetçilerimiz, çeşitli vesilelerle, Suşehri'nin il
olmasını müjdelemişler, hatta, plaka numarasını bile vermişlerdi. BAŞKAN - Şimdi, siz de müjdeliyor musunuz efendim? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Suşehri'nin il
olması konusundaki arkadaşlarımızın görüşlerine, biz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak katılıyor ve bu ilçemizin il olmasının, gelişmesinde ve oradaki
insanlara hizmetin daha etkin sunulmasında yararlı olacağına inanıyoruz. Yüce Meclisimizin bu yönde olumlu takdirini arz ediyor ve Meclisimize
saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Bedük, buyurun efendim; çok kısa, lütfen... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben de, Sıvas'ın Suşehri İlçesinin il olması hususundaki teklifi, Doğru
Yol Partisi adına desteklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum; ancak, dikkat
ettim, bu destekler... Demokratik Sol Parti "evet" diyor, Milliyetçi
Hareket Partisi "evet" diyor, Fazilet Partisi "evet" diyor,
biz "evet" diyoruz... O halde, bu evetleri birleştirmek suretiyle,
gelin, bunu sadece gündeme koymakla yetinmeyelim, gündemde önceliğe almak
suretiyle, en kısa zamanda görüşülebilecek bir mutabakatı Danışma Kurulunda
gerçekleştirelim. Yoksa, sadece, burada, gündeme girsin diye bir anlayış içerisinde
hareket edilmesini doğru bulmuyorum; ama, mutlaka, Suşehri il olmalıdır;
öncelikle görüşülmesi için de, Doğru Yol Partisi olarak, Danışma Kurulunda
"evet" diyeceğimizi belirtmek istiyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Aslan, buyurun efendim. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sıvas
İlimize bağlı Suşehri İlçesi, öteden beri, il olma noktasında halkıyla birlikte
hedeflenmiştir. Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, Suşehri'nin il olması
konusunu destekliyoruz. Sayın Bedük, tabiî, biz konuşmamızı daha yapmadan
söylediği için, bizi atlayarak geçti. Biz, desteğimizi, en az Doğru Yol Partisi
kadar Anavatan Partisi Grubu olarak veriyoruz. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, bu konuda mı efendim? ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Evet efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ağustos ayında kabul ettiğimiz Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, il ve
ilçe olmanın, büyükşehir belediyesi olmanın kriterlerini tespit hususunda
Bakanlar Kuruluna da görev verildi. Bakanlar Kurulu, bugüne kadar, bu konuda
herhangi bir çalışma yapmadı. Mecliste ve idarede, 127 yerin il olmasıyla
ilgili, 532 yerin ilçe olmasıyla ilgili teklifler var. Biz, böylesine
tekliflerle Meclisin gündemini işgal etme hakkına sahip değiliz. Bir yerin il
olmasının maliyeti, bugünkü parayla 60 trilyon lira, ilçe olmasının maliyeti 10
trilyon lira. Bunların hesabını kitabını yapmadan, kriterlere bağlamadan,
burada bunların konuşulması Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını
zedelemektedir. Teklife karşı olduğumu arz ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. İkinci önergeyi okutuyorum : 2. – İçel Milletvekili Ali Er'in, 2924
Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/658) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/372) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 5.1.2001 tarihinde vermiş bulunduğum (2/658) esas numaralı 2924 sayılı
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin havale edildiği Tarım
Komisyonunda süresi içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınması hususunu arz ederim. Saygılarımla. 26.2.2001 Ali Er İçel BAŞKAN - Sayın Er, buyurun efendim. ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri,
televizyonları başında bizi seyreden sevgili vatandaşlarımız; Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun bazı maddelerinde
değişiklik yapılması istemiyle vermiş olduğum ve 37 nci maddeye göre Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündemine gelen yasa teklifim için söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, benim gündeme getirdiğim yasa değişikliği teklifi,
Türkiye'de 15 milyon orman köylüsünü ilgilendiren bir yasa değişikliği
teklifidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yasaları, ta 1923'ten bu tarafa,
cumhuriyet tarihinden bu tarafa, cumhuriyet kurulduktan bu tarafa, her geçen
günün şartlarına göre çıkarılmış ve o çıkarılan kanunlar da Türkiye'de
uygulanmıştır; ama, 1923'te, 1930'larda, 1940'larda, 1950'lerde, 1960'larda
çıkarılan yasalar, diğer yasalarda olduğu gibi, artık, orman köylüsüne de cevap
vermemektedir; çünkü, 1930'lu yıllarda 15 milyon olan Türkiye nüfusu, bugün 70
milyondur; bugün, Türkiye'de, Türkiye'nin 1930'lu yıllardaki nüfusu kadar,
orman köylüsünün nüfusu vardır; yani, o gün orman içinde oturan köylünün
bulunduğu saha ile bugün orman içinde oturan köylünün bulunduğu saha arasında
mukayese yapmak mümkün değildir. Hiçbirimiz ormanın tahrip edilmesini istemeyiz, ormanın tahribine
hepimiz karşıyız; ama, şunu da hiçbir zaman unutmayalım ki, Türkiye'de
ormanların var olmasını istiyorsanız, daha fazla orman yetiştirmek
istiyorsanız, daha verimli orman yetiştirmek istiyorsanız, mutlaka, o ormana
bakan, o ormanı yetiştiren ve ormana sahip çıkan orman köylüsüne sahip çıkmak
mecburiyetindeyiz; orman köylüsünün yasalarını da günün şartlarına göre
düzenleme mecburiyetimiz var. Muhterem arkadaşlar, onun için, benim bugün gündeme getirdiğim
değişiklik teklifi, orman köylüsünün acilen beklediği yasa ve değişiklik
tekliflerinden ibarettir. Muhterem arkadaşlar, 1990'dan önce Anavatan Partisinin tek başına
iktidar olduğu dönemde, 2924 sayılı yasa, Türk köylüsüne 2/b uygulaması adı
altında takdim edilmiş, uygulamalara başlanılmış ve bu, Türk köylüsü ile
ormanın arasındaki kavgayı bir nebze olsun bitirmiştir; ama, bu da yetmemiştir.
Şimdi, bu yasada değişiklik yapmamız lazım. Türk köylüsünün daha rahat
çalışabilmesi için, daha rahat geçinebilmesi için ve ormanla kavgasını
bitirebilmemiz için, mutlaka, bu yasayı tekrar gözden geçirmek
mecburiyetindeyiz. Benim verdiğim teklifte üç ana unsur vardır: Birincisi, 2924 sayılı
ya-sadaki 2/b uygulamasının tekrar değiştirilerek... Yani, bir köyde, insan,
sadece, beş yıl öncesinden bu tarafa doğru o köyde oturuyorsa hak sahibi olur
diye yasada bir ifade vardır; ama, benim verdiğim teklifte, o insanın o köyde
oturması şart değildir; çünkü, bizim köylerimizin hepsi birbirine akraba
köylerdir. Bu köyde oturur, diğer köyde de ormandan açılmış -geçmişten bu
tarafa doğru- tarlası vardır; birisi bu. İkincisi, 2/b ile içinden çıkamadığımız... Yani, bizim vatandaşımız
yaylasında, köyünde oturuyor, ormanı da çok seviyor. Anadan babadan kalma
tarlası, içerisinde çam ağacı, ardıç ağacı... Bizde orman zihniyeti o kadar çok
gelişti ki, vatandaşın koruduğu bu ağaca, dibine de ev yaptığı tarlaya, 2/b
uygulamasıyla "orman" demişiz. Neticede de, orman arazisi olduğu için
vatandaşı buradan çıkarmak istiyoruz. Ben misal vermek istiyorum: Mesela, benim
ilçem Erdemli'nin Avkadı Yaylası var, Erdemli'nin Sarıkaya Yaylası var,
Hacıalanlı Yaylası var; Adana'nın Tekir Yaylası var; yine, Anamur'un Abanoz
Yaylası var... Birçok yerde yaylalarımız ve yerleşim merkezlerimiz, maalesef,
üzülerek söyleyeyim ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Er, açıyorum mikrofonunuzu efendim; lütfen tamamlayınız. ALİ ER (Devamla)- Sayın Başkan, 15 milyon orman köylüsü adına birazcık
süre vermenizi rica ediyorum; çünkü, bu çok önemli. BAŞKAN- Buyurun efendim. ALİ ER (Devamla)- Buralarda yaşayan insanlarımız, ağacı, ormanı
sevdikleri için, ormana yaptıkları evde, ormanı kesmedikleri için 2/b
uygulamasında buralar orman olarak gösterilmiştir ve neticede, vatandaş, atadan
babadan kalma tarlalarından çıkarılmak istenilmektedir; ama, tabiî, burada
ormancı da haklıdır; yasalar öyle demektedir. Onun için, bizim, bu yasayı
değiştirerek, mutlaka, 2/b uyguladığımız yerde, 2/b'yi uygulayarak,
vatandaşlarımızın ormanla arasını bulmamız lazım. 2/b'yi uygulamasıyla -bu
yasayı uyguladıktan sonra- yerine getiremediğimiz konumlarda ise, kiralama
usulünü getirerek, vatandaşlarımızın bu konudaki sıkıntılarını mutlaka
gidermemiz lazım. Ben, burada Orman Bakanlığına ve teşkilatına teşekkür ediyorum. Daha
önce iletmiştim; bu, Avkadı, Sarıkaya yaylalarımızla ilgili konuyu 2/b
programına aldılar. Bir nebze, hem orman idaresi rahatladı hem köylülerimiz
rahatladı; ama, sadece bu yetmemektedir. Mutlaka, bu yasa teklifini
kanunlaştırıp, orman köylüsünü rahatlatmamız lazım. Bir konu da şu: Bizim çıkardığımız 2924 sayılı Yasanın 2/b ile ilgili
maddesinde 31.12.1981'den önce belediye olmuş yerler bu yasanın içinde yok idi.
Bu çok sıkıntı veriyor. Bizim, Mezitlisi, Tecesi, Anamuru, Bozyazısı; hatta,
Silifkesi, Çamlıyaylası gibi, böyle, belediyelik yerlerimiz var ve buralarda da
ormanla sıkıntılarımız var. Mutlaka -bu yasanın içinde bu da var zaten- bunu da
çıkarırsak, hem 31.12.1981'den önceki belediyelik yerlerimiz hem de bundan
sonra 2/b uygulaması yapacağımız yerlerde bir rahatlama olacak, ormanla
vatandaşımızı barıştıracağız, kavuşturacağız; ama, benim burada bütün parti
gruplarından ricam şu: Muhterem arkadaşlar, milletvekil-leri olarak, biz, bu
kürsüye, kanun tekliflerimizi, gruplar tarafından gündeme alınmadığı için
getiriyoruz; açık söylüyorum: Şimdi, biz, formalite olarak, burada, bu kürsüye
kanun teklifini getirir de burada, gruplar buna sahip çıkmazsa; yani, efendim,
onları biz, sadece hükümetin dediği şekilde getiririz diye buna devam edilirse,
milletvekillerinin burada hakkı gasp edilmiş olur. Ben burada 15 milyon Türk köylüsü, orman köylüsü adına sesleniyorum.
Bizim bu getirdiğimiz yasa teklifimize, mutlaka, iktidarıyla, muhalefetiyle,
bütün gruplar sahip çıkmalı, öncelikli görüşme sırası içine alınmalı ve Türk
köylüsüyle, Türk ormancısını barıştırmamız lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Er. Mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, teşekkür eder misiniz; size 3 dakika
eksüre kullandırdım. Buyurun. ALİ ER (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum zaten; acele etmeyiniz, bu Mecliste, bu kürsüde, 15
milyon orman köylüsünün değil, üç beş adamın meseleleri çok konuşuldu; onun
için, müsaade edin de konuşayım. (Alkışlar) Muhterem arkadaşlar, sayın grup başkanvekillerine sesleniyorum burada:
Benim verdiğim bu yasa teklifi 15 milyon Türk orman köylüsünün acilen beklediği
bir yasa teklifi. Bakın, orman idaresi ile köylü bugünlerde fevkalade kavgalı.
Ormancı, kanunen, uygulamak mecburiyetinde; köylü -anasının, babasının,
atasının yeri- ben buradan çıkmam diyor. Benim, öyle, efendim, İstanbul'daki
rantçılar, bilmem neredeki rantçılarla işim yok... (ANAP ve MHP sıralarından
alkışlar) Benim derdim, Toros Dağlarının başındaki köylüler. Bu yasa teklifinin
takipçisi olacağız biz milletvekilleri olarak; çok arkadaşımızla birlikte bu
konunun arkasındayız. Grup başkanvekilleri olarak, bu kanun teklifini öne alıp,
bu Parlamentodan çıkarmazsanız, biz, sizin yakanızı, Türk orman köylüsü adına
bırakmayacağız. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Er. Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün... (FP sıralarından alkışlar) Buyurun. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
hepinizi hürmetle selamlıyorum. Sözlerime, Sayın Ali Er'e teşekkür ederek başlıyorum. Verdikleri kanun
teklifi, gerçekten, bugün 15-20 milyon orman köylüsünü, geçimini ormandan temin
eden insanları ilgilendiren bir kanun teklifidir; fevkalade de yerinde verilmiş
bir kanun teklifidir. Sayın Ali Er'in de biraz önce söylediği gibi, kanun teklifi üç ana
başlıktan oluşmaktadır. Birincisi, nakline karar verilen orman içindeki köyler
halkının yerleştirilmesiyle orman sınırları dışına çıkarılmış ve çıkarılacak
yerlerin değerlendirilmesi suretiyle, burada orman köylülerinin kalkındırılması
amaçlanmaktadır. Diğer bir husus, kanunun 2 nci maddesinin (c) bendi kapsamına giren
tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fidanlık, fıstıklık gibi alanların, bu
yerleri kullananlara, rayiç bedelleri peşin veya on yıllık süre içerisinde eşit
taksitlerle Tarım ve Orman Bakanlığınca satışını ve borçlanmalarla, Türkiye
Cumhuriyet Ziraat Bankasının ziraî kredilere uyguladığı yıllık faiz oranları
hükümlerinin uygulanmasını amaçlanmaktadır. Diğer bir husus, toplu olarak bulunan yerleşim sahalarının orman
sınırları dışına çıkarıldığı tarihteki fiilî durumlarına göre, üzerinde yapısı
bulunan hak sahibi kişilere, rayiç bedeli peşin veya beş yıllık süre içerisinde
eşit taksitlerle, Orman Bakanlığınca, bu yerlerin, kullananlara satılmasını
içermektedir. Yine, orman sahası dışına çıkarılan yerlerin, hak sahibi kişilere, rayiç
bedeli peşin veya beş yıllık süre içerisinde eşit taksitlerle, bu yerleri
bilfiil kullanan kişilere, Orman Bakanlığınca satışını amaçlamaktadır. Değerli arkadaşlar, bunlar, çok önemli
hususlardır. Orman Kanununun uygulamasından dolayı, hatta, Orman
Kanununda değişiklik yapan 2924 sayılı Kanunun uygulamasından doğan, piyasada,
orman köylüleriyle orman idaresi arasında birtakım sıkıntılar ve ihtilaflar
vardır. Benim seçim bölgem olan Balıkesir İlimizin de ormanlık arazileri
bulunmaktadır. Özellikle Dursunbey, Sındırgı, Bigadiç ve Edremit gibi
ilçelerimizde orman bulunmakta ve orman köylülerimiz, bu bölgede, gelirini
ormandan temin etmektedir; ancak, yaptığımız ziyaretlerde, buradaki
köylülerimiz, gerçekten, orman idaresiyle kendileri arasında uygulamada büyük
sıkıntıların olduğunu, Sayın Ali Er'in biraz önce söylediği gibi, yıllardan
beri ekip biçtikleri tarım arazilerinin, bugün, orman alanı kapsamına sokulmak
suretiyle bunların elinden alınmak istendiğini, o yıllardan beri ekip
biçtikleri bu arazileri bugün ekip biçemeyecek noktaya geldiklerini ve bunun
için de, orman idaresiyle kavgalı, ihtilaflı, mahkemelik noktalara geldiklerini
ifade ediyorlar. Mesela, geçenlerde ziyaret ettiğim Balıkesir-Dursunbey
İlçemizin Çatalçam Köyündeki orman köylüleri bu husustan yakınmışlardı. Bunlar
davalık oluyor; bazen davalık da olamıyor; kadastro çalışmaları ilan ediliyor,
yapılan ilanlardan köylünün haberi olmuyor; dolayısıyla, mahkemeye gitme
hakları da zaman içerisinde kayboluyor ve böylece büyük sıkıntılar orta yere
çıkıyor. Tabiî, orman deyince, orman yangınlarını da konuşmak lazım. Yeterli uçak
temini mutlaka yapılmalı, yangın mevsiminin dışında olabilecek yangınlara da
orman idaresinin, mutlaka, müdahale etmesi lazım. Ayrıca, orman idaresinde, Orman Bakanlığına bağlı olarak çalışan
işçilerimiz var; bunların bir kısmı halen geçici işçi statüsünde çalışan
işçiler. Bugün 7 200 civarında olduğunu bildiğimiz bu geçici işçilerin de,
döner sermayeden çıkarılarak katma bütçeye dahil edilmek suretiyle, bunların da
kadrolarının verilmesi ve daimi kadroya geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu ve bundan sonra yapılacak olan çalışmalarla, Türkiyemizin, ülkemizin
en büyük zenginliklerinden birisi olan ormanlarımızın daha da geliştirilmesi, o
bölgede yaşayan orman köylülerimizin, bugün oldukları noktadan daha iyi duruma
getirilmesi, problemlerinin çözülmesi için, bu düzenlemelerin mutlaka yapılması
gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Özgün, mikrofonunuzu açıyorum. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Zira, orman köylülerimiz, gerçekten, millî
gelirden en az pay alan, gerçekten çok büyük sıkıntı içerisinde olan, büyük
geçim sıkıntısı içerisinde olan çok fakir insanlarımızdır. O bakımdan, Sayın
Ali Er'in biraz önce söylediği gibi, şu rantçıları bir tarafa bırakalım da,
önce, şu fakir insanların, gelirini kıt kanaat temin eden orman köylülerimizin
dertlerine çare arayalım, çiftçilerimizin dertlerine çare arayalım,
köylülerimizin dertlerine çare arayalım; çünkü, bütün sosyal grupların temeli,
geliyor, dayanıyor çiftçiye, köylüye, üreten kesime... O bakımdan, bu teklife, ben, şahsen olumlu bakıyorum, destekliyorum. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgün. Sayın Şandır, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi Hakkındaki 2924 sayılı Kanunda değişiklik yapılmasıyla ilgili
teklif üzerinde, burada, sayın konuşmacıların ileri sürdükleri hassasiyetlere
bütünüyle katılıyorum. Bunun ötesinde, birkaç hususu da dikkatlerinize sunmak istiyorum: Bugün,
orman yönetimiyle, orman idaresiyle vatandaşlarımız arasında, orman içinde
yaşayan köylülerimiz arasında, yılda 50 000 adet dava açılmaktadır;
dolayısıyla, orman ile orman içi köylüsü, hısım durumunda olması gerekirken,
hasım durumunda birlikte yaşamaktadır. Bir başka gerçek, kırk elli yıldan bu yana, ormanlarımızın -orman
işletmeciliği dışında- yaklaşık 1 milyon hektarlık kısmı orman rejiminin dışına
çıkarılarak, maalesef, işletmeciliğin dışında tutulmaktadır. Kısaca söylemek istediğim husus şudur: Belki de cumhuriyetimizin en eski
kanunlarından biri olan 6831 sayılı Orman Kanunu, günümüzün şartlarına
uymamaktadır. Gelin, 21 inci Yasama Dönemi Meclisi olarak, reform niteliğinde
yeni bir orman kanunu çıkararak, günümüzün şartlarına uygun, gerek ormancılığın
tanımı gerek fonksiyonları gerekse mülkiyet meselelerini kökten çözelim.
Anayasadaki, ormancılıkla ilgili, ormanla ilgili maddeleri de değiştirerek,
bugün, gerçekten, vatandaşımızla, Türkiye'nin tüm genelinde -bunu, rantiyeci
falan diye de ayırmaya gerek yok- uygulanamayan Orman Kanununu yenileyelim ve
gerçekten de faydalı ve güzel bir iş yapalım. Bunları konuşmaya vesile olan bu kanun teklifini, biz de, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak destekliyor ve talebimi tekrar yineliyorum: Orman
Kanununu baştan sona yenileyelim, günümüzün şartlarına uyduralım diyor;
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Gönül, herhalde, siz, bir şey ifade edeceksiniz; buyurun. ALİ RIZA GÖNÜL(Aydın) - Evet. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Gerçekten, İçtüzük 37 nci maddeye göre gündeme alınması istenen bu kanun
teklifi, fevkalade doğru ve yerindedir. Gerçekten, orman köylüsü, özellikle son
yıllardaki ekonomik sıkıntılardan dolayı da fevkalade mustariptir. Bir kere, orman
köylülerinin yüzde 70'i, yüzde 80'i, öncelikle devletle kavgalı haldedir; orman
muhafaza memuruyla ihtilaf halindedir, mülkiyet kavgaları devam etmektedir ve
gerçekten de, orman köylerinde yaşayan milyonlarca vatandaşımız, her ay,
ilçedeki mahkeme kapılarına gitmek zorundadır. Artık, bu meseleye bir son
vermek gerekir; orman köylülerinin bu mağduriyetlerini gidermek gerekir. Orman
içinde, tahdit sınırları içinde kalmış; ama, orman özelliğini kaybetmiş
arazilerin süratli bir şekilde orman dışına çıkarılması ve bedelin, rayiç bedel
üzerinden kendilerine verilmesi, hatta, ekonomik durumlarına göre, üretken olan
bu insanlara tahsis edilmesi gereklidir diye düşünüyoruz. Şüphesiz, ormanı muhafaza
etmek, ormanlarımızı da muhafaza etmek bir görevimizdir; ama, bu çaresiz
insanların problemlerini çözecek yasal düzenlemeyi, mutlaka, bir an evvel
görüşüp kabul etmemiz gerekir. Doğru Yol Partisi olarak, biz, orman köylüsünün bu sıkıntısını giderecek
ve gidermede getirilecek her türlü yasa teklif ve tasarılarına destek
vereceğimizi Yüce Heyetinize saygıyla arz ederim efendim.(DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.. Sayın Doğan, buyurun. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, çok kısa konuşacağım. 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki
Kanunla ilgili Ali Er arkadaşımızın
verdiği teklifi, Fazilet Partisi olarak destekliyoruz. Bütün milletvekili
arkadaşlarımızın söylediklerine katılıyoruz. Sayın Ali Er, partilerin grup başkanvekillerini göreve çağırdı. Gördüğüm
kadarıyla, bunu, Milliyetçi Hareket Partisi destekliyor, Doğru Yol Partisi
destekliyor, ANAP destekliyor. Ben, şöyle bir teklif getiriyorum: Önümüzdeki hafta Danışma Kurulunu toplayalım, gündemin ilk sırasına bu
konuyu alalım; ki, bizim, millet, orman köylüsü, samimî olduğumuza inansın.
Siyasî partiler olarak, kimseyi kandırma hakkına sahip değiliz diyorum. Fazilet
Partisi olarak, önümüzdeki hafta, bu, Danışma Kuruluna getirilirse, daha
sonraki hafta getirilirse, biz, bunun ilk sıraya alınmasına desteğiz diyorum. Ali Er "milletvekilleri olarak bu işin peşini bırakmayacağız"
dedi. Pazartesiden itibaren bu işin peşine düşsünler. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan Sayın milletvekilleri, grup başkanvekili arkadaşlarım açıkladılar.
Birkaç sayın milletvekili arkadaşımın da söz talebi var; ama, onlara süreyi,
grup başkanvekilleri kadar kullandıramayacağım. Lütfen, çok kısa olmak üzere, önce, Sayın Alçelik; buyurun efendim. TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli Başkanım, şu anda ben, bu konu görüşülürken, 8 milyon insanı
ilgilendiren bir hususu Meclisimizin gündemine taşımak amacıyla söz aldım. Söz
verdiğiniz için, tekrar, çok teşekkür ediyorum. Efendim, 8 milyon fındık üreticisi, fındık bahçeleri orman hükmünde
değerlendirildiği için, orman idaresiyle mahkemelik durumda. Benim köyümde,
benim bölgemde yüzlerce insan orman idaresiyle davalı oldu ve maalesef,
davalar, fındık üreticisi aleyhine sonuçlandı. Geçmişte, kanundaki boşluk
dolayısıyla bu sıkıntıyı yaşadılar, halen de bu sıkıntılar devam ediyor. Sayın Başkanım, öyle ki, mevcut Orman Kanunundan önce dikilmiş fındık
bahçeleri orman hükmüne konuluyor. Maalesef, bu sıkıntıyı yaşıyoruz. İnşallah,
bu kanunla, 8 milyon fındık üreticisinin bu mağduriyeti de giderilmiş olur,
inşallah, bir an önce bu teklif de burada kanunlaşır. Teşekkür ediyorum gündeme geldiği için. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Sayın Öztürk, lütfen, çok kısa efendim; buyurun. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz hakkı verdiğiniz
için teşekkür ediyorum. Ali Er Beyin bütün söylediklerine katılıyorum. Yalnız, herhalde, bir dil
sürçmesi oldu, bir yanlışlık var; "İstanbul'daki rantiyeciler yasası
değil" denildi. Rantiyeci, nerede olursa olsun rantiyecidir, ister
İstanbul'da ister Türkiye'nin neresinde olursa olsun. Yalnız, burada şunu
vurgulamak istiyorum: İstanbul, yedi tepe üzerinde kurulu İstanbul, bir de
tepelerin arkasındaki İstanbul... Yedi tepe üzerindeki İstanbul'u, hemen hemen,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırları içerisinde yaşayan herkes biliyor;
ama, tepelerin arkasındaki İstanbulluların da, bu yasayla ilgili haklarının
olduğunu burada vurgulamak istiyorum. İstanbul'daki yerleşik köylülerimizin de,
bu yasadan, mutlaka ve mutlaka, hak ettiklerini kazanmaları gerekir. Tabiî ki, Ali Beyin vurgulamış olduğu haksız rant elde edenler nerede
olursa olsun, Beykoz ormanlarını peşkeş çekenler nerede olursa olsun,
rantiyeci, rantçı olarak kabul edilebilir. Burada sözüme son veriyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Vursavuş, buyurun efendim; lütfen, çok kısa. İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Ali Er'in hazırlayıp, sunmuş olduğu teklifte bazı çelişkiler var.
Orman içindeki açıklıklarda, yine, orman köylüsünü tekrar yerleştirmek gibi bir
çelişki gördüm. Elbette, hepimiz orman köylüsünün yanındayız; yalnız, siyasî istismar
olmaması kaydıyla. Yüce Heyetinizden, bu konuda özellikle hassas olmamızı
diliyorum. Çıkacak, Anayasaya aykırı olmayan her yasanın ve vatandaşın yanında
olduğumuzu bir kere daha tekrar etmek isterim. Uzun yıllar uygulanan yanlış
politikalarla, bugün, elli yılda ağaçlandıramadığımız miktar kadar orman
arazisini bu ödünlerle verdik. Şurada son olarak belirtmek istediğim ve hassasiyetle üzerinde durmamız
gereken bir konu, son günlerdeki sel felaketleri de bizi hâlâ akıllandırmadı mı
diyeceğim. Orman rejimini bozarsanız, insanın malını, mülkünü, canını alır
gider. Bilime, tekniğe ve Türkiye topografyasına uygun her yasanın yanındayız. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Son önergeyi okutuyorum efendim : 3. – Tekirdağ Milletvekili Nihan
İlgün'ün, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/612)
doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/373) 14.3.2001 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda bulunan 2/612 esas
numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimin
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını arz ederim. Saygılarımla. Nihan İlgün Tekirdağ BAŞKAN - Önergesi üzerinde Tekirdağ Milletvekili Sayın İlgün; buyurun
efendim. NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım. Geçen dönemde vermiş olduğum Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi
kurulmasıyla ilgili kanun teklifimi yenilemiş bulunmaktayım. Yaklaşık altı
aydır, ilgili komisyonda bir türlü görüşülemediğinden, Tekirdağ'da Namık Kemal
Üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun teklifimi, İçtüzüğün 37 nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınması için Yüce Heyetinizin huzurlarına ge-tirmiş
bulunmaktayım. Gelecek nesillerin daha iyi eğitim imkânlarına sahip
olabilmeleri için, eğitim altyapısını, kuşkusuz, bu amaca uygun olarak
hazırlamak mecburiyetindeyiz. Bu anlamda, üniversitesi olmayan illerin
bütününde olduğu gibi, tüm Tekirdağ halkının bu yöndeki güçlü istek ve
arzusunu, bir kez daha, buradan, bu yüce kürsüden ifade etmek istiyorum.
Bilmenizi isterim ki, bizleri izleyen tüm Tekirdağlı hemşerilerimiz, çıkacak
kararı heyecanla beklemektedirler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Tekirdağlılar olarak,
ilimizde neden bir üniversite kurulmasını istiyoruz; bu konudaki haklı
gerekçelerimizi, izninizle, bu kürsüden ifade etmek istiyorum. Tekirdağ, ekonomik ve sosyal yapısı itibariyle bir üniversite şehri
olmayı çoktan hak etmiş bir ilimizdir. Halihazırda, Trakya Üniversitesine bağlı
olarak, ilimiz sınırları içerisinde, 2 fakülte, 10 yüksekokul, 1 500'e yakın
kapasiteli öğrenci yurdu bulunmaktadır. 1982 yılında kurulan Tekirdağ Ziraat
Fakültesi ve içerisinde bulunduğu tesisler, gerek teknik altyapısı gerekse
akademik personeli bakımından, son yıllarda yapılan yatırımlarla birlikte
üniversite olmaya oldukça müsait hale gelmiştir. İl ve ilçelerde, 2 fakülte
(Tekirdağ Ziraat Fakültesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi) ve 10 yüksekokulda,
toplam olarak 31 profesör, 12 doçent, 61 yardımcı doçent, 63 öğretim görevlisi,
65 araştırma görevlisi, 9 okutman, 4 uzman ve 111 idarî çalışan bulunmaktadır.
Ayrıca, mevcut kurumlarda, 5 766 lisans, 156 yüksek lisans ve 96 doktora
öğrencisi öğrenimine devam etmektedir. Yine, ilimiz sınırları içerisinde de,
üniversite öğrencisi olmaya aday 20 000'e yakın öğrenci bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tekirdağ İli olarak, yaklaşık 630
000 nüfusa sahibiz ve ilimiz, ekonomik anlamda, gerek sanayi gerek tarım
gerekse diğer sektörler itibariyle, Türkiye'nin gelişmiş on ili arasında yer
almaktadır. Buna rağmen, Tekirdağ'da bir üniversitenin olmaması, sizce de üzücü
ve düşündürücü bir durum değil midir? Bu bakımdan, ilimizde bir üniversiteye
ihtiyaç duyulduğu açıkça görülmektedir. Hızlı sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan yeni iş alanları
ve sektörler, Tekirdağ'ı, ekonomik alanda en önemli sanayi şehirlerinden biri
durumuna getirmiştir. İlimiz sınırları içerisinde, 600'ü aşkın sanayi kuruluşu
bulunmaktadır. Bunların birçoğu da ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları
arasında yer almaktadır. Ayrıca, ilimiz, coğrafî konumu, ekonomik altyapısı itibariyle, hepinizin
de bildiği gibi, bir liman şehri olup, D-100, D-110 Karayolları ile TEM Otoyolu
civarındadır. Çorlu-Çerkezköy-İstanbul elektrikli banliyö tren hattı ile Çorlu
Havaalanı ve Çerkezköy, Çorlu, Malkara, Hayrabolu Organize Sanayi Bölgelerine
sahiptir. Bütün bu kazanımların, ilimizde bir üniversitenin kurulması için
yeterli gerekçeler olacağı kanaatindeyim. Bütün bu koşullarda, Tekirdağ İlimizde kurulmasını istediğimiz Namık
Kemal Üniversitesi kurulduğu takdirde, her anlamda, Türkiye'nin Avrupa
yakasında ve en az Avrupa üniversiteleri kadar nitelikli bir üniversite olmaya
namzettir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın İlgün, buyurun efendim. NİHAN İLGÜN (Devamla) - YÖK'ün ve Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı
tespit ve sıralamada, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi birinci sıradadır. Yüce Meclisten beklediğimiz, bu teklifimize olumlu oy verilmesidir.
Üniversite açılması için devletimizden istediğimiz, beklediğimiz, bir tek
rektör tayini ve tabelasının asılmasıdır. Hiçbir bina için, hiçbir yatırım
için, altyapısı için devletimizden hiçbir şey beklemiyoruz, Tekirdağlılar
olarak her şeyi yapmaya hazırız; yeter ki, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinin
tabelası asılsın, rektörü tayin edilsin. (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, geçmiş yıllarda Meclise bu konuya
ilişkin birkaç kez kanun teklifi verilmiş; ancak, bunlar kadük olmuştur. Bugüne
kadar, hangi partiden olursa olsun, bütün milletvekili arkadaşlarımın ve şimdiki
ve bundan evvelki valilerimizin, derneklerimizin, basın kuruluşlarımızın ve her
şeyden önemlisi tüm Tekirdağlı hemşerilerimizin, üniversite kurulması için
yapmış oldukları çalışmaları buradan takdirle karşıladığımı belirtmek isterim.
Bugün, artık, eskisinden daha büyük bir arzuyla, bir an evvel üniversitemize
kavuşmak istiyoruz. Adını vatan şairimiz Namık Kemal'den alan ve bu adla Tekirdağ Namık
Kemal Üniversitesi kurulması konusundaki kanun teklifimize desteklerinizi
bekler, Yüce Heyetinize saygılar sunarım efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İlgün. Tekirdağ Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yükseköğretimdeki okullaşma oranımız, gelişmiş, çağdaş ülkelerin yarısı
kadar. Bu yüzden yükseköğretimde kapasitenin artırılması bir zorunluluk. Bu
bağlamda, uzun yıllardan beri, Tekirdağımızda -biraz önce çok değerli
milletvekili arkadaşım Sayın İlgün'ün belirttiği gibi- Namık Kemal Üniversitesi
adı altında bir üniversite kurulma çabaları hâlâ gündemde; ancak, sizin de
bildiğiniz gibi, yeni bir üniversite kurabilmek için, bu konuda Meclisimizin
bir kanun çıkarması gerekli. Nitekim, 1992 yılından beri çıkarılan birçok
kanunla 22 adet üniversite kurulmuş; ancak, bunlar, hâlâ, maalesef, birçok
imkânsızlıklar içinde sıkıntı çekiyor, zaman zaman tabela üniversitesi
damgasını yiyorlar. O zamandan bugüne, üniversitelerin kuruluşunda aranması
gereken kriterler ve esaslar tam olarak belirlenemediği için, Namık Kemal
Üniversitesinin kuruluşunda da somut adımlar atılamamış. Geçtiğimiz aylarda, sizlerin de bileceği gibi, Millî Eğitim Komisyonunda
bu konuda bir kanun teklifi görüşüldü. Henüz Parlamento gündemine gelmeyen bu
kanun teklifine göre, üniversite kurulacak bir ilin nüfusu asgarî 250 000
olmalı, yükseköğrenim öncesi okullaşma oranı en az yüzde 20 olmalı.
Tekirdağımızda, son nüfus sayımına göre, nüfusumuz 630 000 civarında ve okullaşma oranımız, neredeyse yüzde 100'e
yakın. Yine bu kanuna göre, üniversite kurulacak bir ilde, 2 fakülte ve 1
yüksekokul olmak üzere en az 3 yükseköğretim kurumu olmalı, bu kurumlarda en az
3 000 öğrenci ve yeterli sayıda öğretim elemanı görev yapmalı. Tekirdağımızda,
Ziraat Fakültesi ve Çorlu Mühendislik Fakültesine ilaveten 10 adet meslek
yüksekokulu halihazırda var. Bu kurumlarda, biraz önce Sayın İlgün'ün
belirttiği gibi, 150 civarında öğretim üyesi, 6 000'e yakın öğrenci var. Yani,
altyapı, öğrenci, öğretim üyesi açısından, tüm kriterleri, daha şimdiden sağlıyoruz. Yine bu kanun teklifine göre, eğitim ve öğretim yapılacak binalar,
öğrenci yurtları, sosyal tesisler ve üniversite kampusünün gelişimine müsait,
en az 1 000 dönüm arazi tahsis edilmiş olmalı. Yine Tekirdağımızda, Tekirdağ
Ziraat Fakültesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi ve 4 meslek yüksekokulu binaları
tamamlanmış, diğerleri ise bitme aşamasında. Lojman, sosyal tesis, arazi
varlığı ve öğrenci yurtları açısından mevcut olanaklar, bu kanun teklifinde
ortaya konulan kriterlerin çok çok üzerinde. Öte yandan, bölgemizde, üniversite kuruluşu için, tüm sivil örgütler, meslek
kuruluşları, sanayiciler, tüm kamuoyu hemfikir ve her türlü desteği vermeye
hazırlar. Hemşerilerimiz, sanayi ve tarımsal yönden gelişmiş ilimizde;
üniversite, sanayi, tarım işbirliğinin en güzel örneğini vermeye hazırlar.
Yani, uzun lafın kısası, Tekirdağımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî
Eğitim Komisyonunda ortaya konulan tüm kriterlerin hepsinden daha fazlasına
sahip ve hakikaten, bir üniversite şehri olmayı hak etmiş bir ilimiz. O yüzden,
Namık Kemal Üniversitesinin kurulması hakkındaki bu haklı talebimizi,
gerekçeleriyle savunmak, yerine getirilmesi için çalışmak, benim için de, bir
Tekirdağ Milletvekili olarak, kutsal
bir görevdir. Yüce Parlamentomuzun da bu haklı talebimizi uygun karşılayacağını
umuyorum ve hepinize en içten saygılarımı sunuyorum. Teşekkürler. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dayanıklı. Sayın Köse, buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. İki değerli milletvekili arkadaşımızın ifade etmiş olduğu, Tekirdağ gibi
çok önemli bir ilimizde bir üniversitenin kurulmasını, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak biz de destekliyoruz; ancak, Millî Eğitim Komisyonumuz
tarafından kriterleri tespit edilmiş olan ve hangi illerimizde üniversite
kurulabilir konusunda bir paket çalışma yapılmaktadır. İnanıyorum ki,
hükümetimizin de desteğiyle, tüm illerimizde olduğu gibi, Tekirdağ İlimizde de,
gerçekten her yönüyle hazır olan bu ilimizde bir üniversite açılmasıyla ilgili
kanun çıkarılmasından yana olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köse. Sayın Alçelik, lütfen, çok kısa olarak; buyurun. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tekirdağ milletvekili arkadaşlarımızın gündeme getirdiği, Tekirdağ
İlimizde bir üniversite kuruluşuyla ilgili olan bu talebi son derece haklı
buluyoruz ve bir an önce kanunlaşmasını canı gönülden desteklediğimizi
özellikle ifade etmek istiyorum; ancak, burada, sayın hükümetin çok sayıda
yetkilisi var ve Millî Eğitim Komisyonundan geçmiş olan, üniversitelerin
kuruluşuyla ilgili kriterleri belirleyen bir yasa teklifi de kabul edilmiş
durumda. Eğer, bu teklif, bir an önce Meclis Genel Kurulumuza getirilir ve
hangi illerde üniversite altyapısı hazırdır, bu iller de belirlenirse -ki, ben
şu anda Tekirdağ İlimizle birlikte, Giresun, Çorum, Ordu, Rize, Erzincan, Ağrı
gibi bütün bu illerimizde de altyapının hazır olduğunu biliyorum; daha, hazır
olan iller de var- bir an önce, bu haklı talep, burada kanunlaşmış olur ve
üniversite bekleyen illerimiz de üniversitelerine kavuşmuş olur diyorum. Bir an
önce Genel Kurulun gündemine getirilmesini, özellikle arzu ettiğimizi ifade
etmek istiyorum. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Ben de teşekkür ederim. Sayın Gönül, buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, Doğru Yol Partisi Milletvekili
Değerli Arkadaşımız Nihan İlgün Beyin teklifini hep birlikte dinledik. Gerçekten, Tekirdağ İli, altyapısıyla, Namık Kemal Üniversitesini
kazanmayı hak etmiş bir ilimizdir. Doğru Yol Partisi Grubu olarak bu teklife
destek veriyoruz ve Tekirdağlılara da -biraz erken olsa da- hayırlı olsun
diyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Sülün, buyurun efendim. ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, değerli üyeler; değerli
milletvekili arkadaşlarımın konuşmalarına katılıyorum. Tekirdağ, üniversitesini çok daha önceki yıllarda hak etti. Daha önce,
bunun kanun teklifini de verdik. Tekirdağımıza mutlaka üniversite yapılmasını
destekliyoruz. Biz de arkadaşlarımızın yanındayız. Bunun kurulması için,
Değerli Meclisten de desteklerini diliyor; saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz. Genel Kurulun 16.5.2001 tarihli 104 üncü Birleşiminde alınan karar
gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Konya Milletvekili Teoman Rıza
Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve
suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye
kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine
uyduğu iddiasıyla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeler uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Konya Milletvekili T. Rıza Güneri ve
55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol
açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu
iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) BAŞKAN - Bu görüşmelerde, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza
sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına 3 sayın
üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenilmiş bulunan Enerji ve Tabiî
Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'e söz verilecektir. Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 2.5.2001 tarihli 95 inci
Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak, sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle,
soruşturma önergesini tekraren okutmuyorum. Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, İstanbul Milletvekili Sayın
Nazlı Ilıcak, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt. İlk söz, önerge sahibi olarak, Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza
Güneri'ye aittir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
eski Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'le ilgili vermiş olduğumuz soruşturma önergesi
üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, konuşma sürem sadece 10 dakika; bu sürede böyle
önemli bir konuyu yeterince açıklama imkânının olmadığını takdir edersiniz;
ama, elimden geldiğince konuları tasnif ederek ve kısa analizler yaparak
sunmaya çalışacağım. Öncelikle, konunun genel olarak önemi üzerinde duracağım, sonra, devlet
güvenlik mahkemesi iddianamesinin konumuzla ilgisini ve başka iddiaları
anlatmaya çalışacağım. Değerli milletvekilleri, güzel Türkiyemiz, bugün, hiç de hak etmediği
sıkıntıları yaşıyor. Halkımız aç, çaresiz; en kötüsü umutsuz. Kimin eli kimin
cebinde, belli değil. Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, iltimas noktalarında dünya
derecelerini elde ettik; ama, Türkiye'de, bunlar, günlük, vakai adiyeden
sayılıp üzerlerine gidilmemesi artık normal görülmeye başlandı. Çözüm beklenen
kurumlar yıprandı, yıpratıldı. Yönetim şeklimizin üç erki, (yasama, yürütme,
yargı) arasındaki ilişkiler, olması gerekenin, maalesef, çok uzağında. İşte, tam böyle bir vasatta, bu soruşturma önergesini görüşüyoruz. Ne bu
önergeyi verirken ne de bugün, üzerinde konuşma yaparken niyetimiz, hedefimiz,
siyasî polemik ve kazanç değil; hele hele siyasî linç hiç değil. Parlamenter
demokrasimizin ağabey kurumu diyebileceğimiz Yüce Meclisimizin, bu yanlış
gidişe, hiç olmazsa, bir noktadan başlayarak el koyup, tükenme noktasına gelmiş
olan milletin umutlarının yeniden yeşertilmesinden başka bir niyetimiz yoktur. Bugün, bütün milletimiz bizi
izliyor; sektörle hiç ilgisi olmayanlar da bizi izliyor; mazotuna yetmiş günde
yüzde 70 zam gelen çiftçimiz de bizi izliyor; açlık sınırının altında maaş alan
memurumuz, işçimiz, işsizimiz de bizi izliyor; onbinlercesi kepenk kapatmış,
ayakta kalmaya çalışanları haciz ve hapis kıskacındaki esnafımız da bizi
izliyor; yaşama imkânı kalmadığından Romanya'ya, Bulgaristan'a taşıyacağı
fabrikasının tezgâhlarının sökülüşünü gözyaşları arasında izleyen sanayicimiz
de şu anda bizi izliyor; evladına okul harçlığı veremeyen anne-baba da bizi
izliyor; hatta, bugün, bütün dünya bizi izliyor; Türkiye bu fasit daireden
çıkabilecek mi; Meclis, bu zinciri kırabilecek mi; yoksa, yine, üç beş günlük iktidar uğruna örtbas mı yapacak;
bunu izliyor; umut etmeyi umut ederek bizi izliyor. Umudu sıfırlanmış genç, vasıfsızıyla, vasıflısıyla, mühendisi, doktoru,
öğretmeniyle bir başka ülkeye göç etmekten başka çare kalmadığını haykırıyor.
Beyler, başınızı iki elinizin arasına alıp düşünün lütfen, gençlerimiz,
geleceğimiz, umutlarımız, yangın yerinden kaçar gibi, felaket bölgesinden kaçar
gibi, bu ülkeden, arkalarına bakmadan niçin kaçıyorlar, kaçmak istediklerini
niçin haykırıyorlar, bunda bizim katkımız nedir, çaresi nedir; düşünelim lütfen. İşte bugün, o gençlerin, arkalarına, son bir umutla tekrar dönüp
baktıkları, umutlandıkları bir gün. Onların umudunu boşa çıkarmamak için ne
yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz inancındayım. Tek çıkar yol, başta Yüce
Meclis olmak üzere, bütün kurumlara güvenin yeniden tesis edilmesi. Değerli milletvekilleri, soruşturma önergemizin iki temel dayanağı var:
Birisi, DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 24 Nisan 2001'de Ankara DGM Başkanlığına
verdiği iddianame; diğeri ise, kamuoyunda konuşulan birkısım yolsuzluk
iddialarıyla beraber, izlenen yanlış enerji politikaları sonucunda ülkenin
zarara uğratılması. Öncelikle iddianame üzerinde konuşursak, bunu da temelde iki ayrı
bölümde mütalaa etmek gerekir: Birincisi, Enerji Bakanlığı bürokratlarıyla iş
yapan veya aracı kuruluşlarla ve şahıslarla ilgili rüşvet, kayırma, yolsuzluk
iddiaları; ikincisi ise, bizzat Sayın Cumhur Ersümer'in direkt veya dolaylı
suçlandığı iddialar. Kısa zamanda bunların birini bile açıklamanın imkânsızlığını biliyorum;
ama, umut ederim ki, siz değerli milletvekillerimiz bu iddianameyi mutlaka
okumuşsunuzdur; benimki, sadece, başlıklarını hatırlatmanın ötesine geçemeyecek
maalesef. İddianame, sanık ve tanık ifadeleri ile dinlenen telefon
kayıtlarından oluşturulmuştur. Değerli milletvekilleri, iddianamede, Sayın Ersümer'in bürokratlarının
bir kısmının, Enerji Bakanlığı bünyesinde suç işlemek amacıyla organizasyon
oluşturduğu, pek çok projede, firmalara menfaat sağlamak için gizli bir
işbirliği yapıldığı açıkça yer almıştır. Yamula Barajındaki rüşvet ve menfaat
iddiaları, sayfa 5'te şöyle ifade ediliyor: "Sanıklar Birsel Sönmez,
Muzaffer Selvi ve Ünal Peker arasında, cürüm işlemek için teşekkül
oluşturulduğu anlaşılmaktadır. TEAŞ Yönetim Kurulu Başkan ve Başkan Yardımcısı
olan sanıklar, TEAŞ'la işi olan şirket temsilcilerinden, kanunen yapmakla
yükümlü oldukları görevlerini yapmak için menfaat talep etmekte ve kanunî
görevlerini, kendilerine temin edilen menfaat karşılığında
yapmaktadırlar." Batman gezer santral ihalesiyle ilgili iddialar, oradaki telefon
konuşması, Mustafa Arslan'ın iddiaları, bunlar, açıkça, iddianamede yer alıyor.
Rüzgâr enerjisi santrallarının tümüyle ilgili yapılan iddialar ve
bunlardan bilhassa Alaçatı Rüzgâr Enerjisi Santralıyla ilgili Sayın Bakanın da
ismi geçen iddianamede şu ifadeler yer alıyor: "Alaçatı Rüzgâr Enerjisi
Santralında 3096 sayılı Kanun hükümleri ile imtiyaz sözleşmesi hükümleri
uygulanamaz hale getirileceği biline biline, Bakan Cumhur Ersümer'in talimatı
ve oluruyla işlemlerin yapıldığı ve firma lehine kamunun zarara uğratıldığı,
dolayısıyla, bu eylemin, görevi suiistimal suçunu oluşturduğu ve ilgili
bürokratların Türk Ceza Kanununun 140 ıncı maddesinden yargılanmaları
istenmiştir." Nitekim, sanık Yavuz Gürsoy, verdiği ifadesinde, yapılanın
anlaşma olmadığını, bilakis, yapılanın, siyasî iradenin kararıyla teşvik
verilmesi olduğunu söylemiştir. Sayın Ersümer'in direkt dahli olduğu bir
işlemden dolayı bürokratların yargılanmaları istenmiştir. Ayrıca, bu santral
işinde yapılan diğer usulsüzlüklerden dolayı, TEAŞ bürokratlarının, Türk Ceza
Kanununun 366/2 nci maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları istenmiştir. Değerli milletvekilleri, iddianamede, Afşin-Elbistan Termik Santralı
ihalesinde, Sayın Ersümer'in, kuruluşların ısrarlı uyarılarına rağmen,
bürokratlarıyla beraber, ERG firmasının avukatı gibi davrandıkları ve kamuyu
zarara uğratacak sözleşmelere imza attıkları iddia edilmiştir. Yine, Kırklareli
Doğalgaz Çevrim Santralında Sayın Cumhur Ersümer'in de içinde bulunduğu
yanlışlıklarla ilgili sanıkların 366/2 nci maddesinden suçlu oldukları talep
edilmiştir, iddia edilmiştir. Nükleer enerji santralı ihalesinde de, yine, Bakan Ersümer'in eliyle,
emriyle, Teklif Değerlendirme Komisyonu Başkanı Nevzat Şahin'in görevden
alındığı iddiası yer almaktadır. İddianamede, Sayın Ersümer'in, 28 Aralık 1999
günkü, Sayın Ecevit, Sayın Özkan, Sayın Yılmaz ve Sayın Bahçeli'nin de
bulunduğu toplantıda, kanunun gereklerini dile getiren bürokratını cep
telefonuyla arayarak "bundan sonra seninle görüşürüz" dediği de anlaşılmaktadır.
İddianamede buna benzer pek çok detaylara yer verilmiştir. Bu kısa sürede, bunların hepsini ortaya koymanın mümkün olmadığını
biliyorsunuz. Bunun haricinde, tabiî, biliyorsunuz, iddianamenin dışında da
çeşitli şüpheler, iddialar, şu anda, kamuoyunda dile getirilmektedir. Sayın
Ersümer, baskı yaparak, TEDAŞ Yönetim Kurulunun, enerji santralları devir
sözleşmesine ilişkin kararında değişiklik yaptırmıştır iddiası, bugün,
kamuoyunda konuşulmaktadır. Çayırhan'ın devrinin hukuksuz olduğu bugün konuşulmaktadır.
Yine, Bakanlık teftiş raporlarının sumenaltı edildiği konuşulmaktadır. Resmî
raporlar sumenaltı edilmiştir. Yüzer-gezer santrallarda adrese teslim ihaleler
yapılmıştır. Bugün, Mavi Akımı, artık üç yaşındaki çocuklar dahi biliyorlar.
Mavi Akımdaki yolsuzluklar, şaibeler ayyuka çıkmıştır; buna, ANAP'ın tümünün
ismi karışmıştır, Sayın Yılmaz'ın ismi karışmıştır. Bununla ilgili detayları
kamuoyu biliyor. Buradan çok fazla detaya giremeyeceğim; ancak, ülke öyle zarara
uğratılmıştır ki, Sayın Yılmaz, Hazar'dan doğalgaz borusunun geçirilemeyeceğini
ifade ederek, göl olduğunu iddia ederek, Rus tezine de... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum Sayın Güneri; buyurun. T. RIZA GÜNERİ (Devamla) - ...Türkiye Cumhuriyetinin Başbakan Yardımcısı
olarak destek vermiş olmaktadır ve böylece, Türkiye'yi, Bakü-Ceyhan Boru
hattıyla ilgili de zarara uğratmaktadır. Çok değerli milletvekilleri, görüyorsunuz, süremiz, bu kısa zaman
süratle akıp geçiyor ve iddianamenin detayına girme imkânı olmuyor. İddianamede
yer alan veya kamuoyunda bilinen hususların hepsine, biliyorsunuz, bu kısa
sürede değinmek mümkün değil. Ortada bu kadar ciddî iddia var; onlarca üst
düzey bürokrat, genel müdürler gözaltında veya tutuklu veya hakkında dava
açılmış. Savcılar açıklıyorlar: "Dokunulmazlığı olmasaydı, Sayın
Ersümer'le ilgili de, bu iddianamenin sonunda kovuşturma talep
edilecekti." Hem Milliyetçi Hareket Partili hem Anavatan Partili
yetkililer, son günlerde, 100 üncü ve 83 üncü maddelerle ilgili değişiklik
taleplerini dile getirmişlerdir. Eğer samimîyse bu gruplar, işte gün bugündür,
geliniz, bir ilgili bakan, soruşturma açılması gereken bir bakan hakkında bu
tavrınızı ortaya koyunuz. Değerli milletvekilleri, beni şaşırtan bir gazete haberini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Sayın Bahçeli, sessizliğini bozmuş ve Sayın Ersümer ile
ilgili bir inceleme yaptırmış, rapor hazırlatmış ve suçsuz bulmuş. Sayın Bahçeli, bugüne kadar, acaba, başka hangi ciddî konuda araştırma
yaptırdınız, rapor hazırlattınız?
Çiftçi ne durumda? Açlık sınırının altında ücretle çalışmaya mahkûm
ettikleriniz hakkında raporlarınız var mı? Memurun, işçinin durumu hakkında
raporlarınız var mı? Yok ettiğiniz esnafın durumunu incelettiğiniz raporlarınız
var mı? Siz kimin hamisisiniz; meydanlarda söz verdiğiniz halk kitlelerinin mi;
yoksa, Türkmenbaşı'nın bile azarladıklarının mı? (FP sıralarından alkışlar) Ama, Sayın Bahçeli'nin 2 Mayıs tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki
beyanatının, bugün, Grubuna gerçek mesajı yansıttığına inanmak istiyorum. Sayın
Bahçeli o beyanatında buyuruyorlar ki: "Yolsuzlukları aydınlatma
çalışmasını tersyüz etmenin, sahiplerine olduğu gibi siyaset kurumuna da hiçbir
şey kazandırmayacağının en büyük kanıtı, yine yakın dönemdeki siyasî
gelişmelerdir." Dilerim ki, Sayın Bahçeli'nin Grubu, bugün, bu uyarıyı
dikkate alırlar. Aynı zamanda, Sayın İsmail Köse, MHP Grubu adına yaptığı açıklamalarda
"Ersümer hakkında ciddî suçlama var; bu nedenle Bakan hakkında soruşturma
açılması gerekiyor. Bakan yargılanmalı; bu suçlamalar, ancak yargı yoluyla
kalkar. Hükümet de Bakan da bu suçlamaları taşıyamaz" diye ifade
etmişlerdir. Bugün koltuklarda göremiyorum; acaba, verdikleri bu sözü
tutamayacaklarından korktukları için mi bugün koltuklarında yoklardır; merak
ediyorum doğrusu. Sayın Oktay Vural, benzer açıklama yapmışlar "Ersümer hakkında
Meclis soruşturması açılmalı, MHP'nin hiç kimse hakkında bir önyargısı
yoktur" demişlerdir. Sayın Bülend Yahnici, benzer açıklama yapmışlardır. Sayın Mehmet Şandır,
yine benzer açıklama yapmışlardır. Yine, bir gazetede, Sayın Köse "Ersümer'in istifa etmesi kâfi
değil, ya kendi talebiyle dokunulmazlığı kaldırılacak ve yargılanacak ya da
Meclis soruşturması yoluyla dokunulmazlığı kaldırılacak" diye ifade
etmişlerdir. İşte, gün bugündür değerli milletvekilleri. BAŞKAN - Sayın Güneri, lütfen toparlar mısınız efendim... T. RIZA GÜNERİ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. Temel hedefimiz, birilerini karalamak, Yüce Divana göndermek değil;
milletin arzusu olan temiz siyasetin tesisi için bir adım atmak. Sayın Bakanın
aklanmasının yolu, soruşturma komisyonunun kurulması ve Yüce Divanda
yargılanmasıdır. Bugüne kadar Yüce Divanda yargılananlardan sadece 3'ü, 1966
yılından beri, ceza almıştır. Onun için, Sayın Bakanın da, kendisinin bu
aklanmayı talep edeceğinden ben eminim, eğer çekineceği bir şey yok olduğundan
eminse. Temiz siyaset adına, mahkemede aklanınca, en çok bizim de sevineceğimizi
ifade etmeden geçemiyorum; çünkü, temiz siyasete bu ülkenin ihtiyacı var. BAŞKAN - Sayın Güneri... T. RIZA GÜNERİ (Devamla) - Bugün bütün milletvekili arkadaşlarıma
çağrım, bugün için değil, gelecek için oyumuzu verelim; kendimiz bu koltuklarda
kalmak için değil, çocuklarımızın Türkiyesi için oyumuzu verelim. Önergemize desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, müsamahanız için de teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güneri. Sayın milletvekilleri, ikinci söz, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan
Aslan'a aittir. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet
Partisi Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza Güneri ve arkadaşlarınca verilen,
Enerji Bakanlığı faaliyetlerinde usulsüzlüklere, suiistimallere yol açtığı ve göz
yumduğu, bu hususlarla ilgili tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı
gerekçesiyle Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Sayın Cumhur Ersümer
hakkında Meclis soruşturması açılması önergesi üzerinde kişisel görüşlerimi arz
etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, mesleğimin gerektirdiği disiplin ve anlayışla,
konuyla ilgili tüm iddiaları, tanık ifadelerini, bilirkişi beyan ve
değerlendirmelerini, dosya içerisinde bulunan evrakı titizlikle tetkik ettim.
Sadece iddianameyi okumadım, 17 klasörden oluşan evrakı dikkatle tetkik ettim.
Siyaseti arkaya, hukuku öne aldım. Siyaset ile hukuku birbirine karıştırmadan,
döne döne, altını çizerek okudum. Çıkardığım sonuçları arz ediyorum: Bu tahkikat, hukuka aykırı başlatılmış; bazı gönüllüler, hukuku
çiğneyerek görev üstlenmişler, kahramanlık taslamışlardır. 2803 sayılı Jandarma
Teşkilat Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna ilişkin yönetmelik, Jandarmanın ne
zaman, hangi alanda, hangi hallerde görev yaptığını ortaya koymuşken,
Ankara'nın göbeğinde bir bakanlığın, Jandarmaca tahkikatının yapılması
keyfîliktir. Bu keyfîliğin değerlendirilmesini, milletimizin sağduyusuna
bırakıyoruz. Yolsuzlukla mücadeleye kimse karşı çıkamaz. Karşı çıkanı, ayak direteni
toplum cezalandırır; ancak, yolsuzluklar, hukuk kuralları içinde ortaya
çıkarılmalıdır; olaya, salt hukuk açısından bakılmalıdır. Hukuk ile siyaset
farklı kurumlardır. Siyaset ile adalet birbirine karışırsa, toplum temelinden
sarsılır. Hukuk kuralları, olaya ya da muhataba göre değişmez. Suçlanan kişi
siyasetçi olursa, kuralların dışına çıkılacak diye bir hüküm mevzuatımızda
mevcut değildir. Demokrasinin bir kurumlar ve kurallar rejimi olduğunu
unutmayalım. Bir iddianamenin siyasî boyutu, yargısal boyutunun çok üzerinde
ise, bu iddianamenin hukukîliğinden bahsedemeyiz. Yargı bağımsızlığının
gerekçesi, yargının tarafsız olmasıdır. Bu iddianameyle adalet politize
edilmiştir. Yakın zamanda siyasî tarihimiz, adaletin politize edildiği
örneklerle doludur. "Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor" cümlesi,
adalet tarihinin kara lekesidir. Egesel-Başol ikilisiyle başlayan demokrasi
kahramanı Menderes ve arkadaşlarının idamına sebep olan bu süreç, gensoru
konusu, tahkikata kadar uzanmaktadır. Bu utanç tablolarını ne bizden sonraki nesillere
ne de hür demokrat dünyaya anlatamayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmaz şartıdır. Kimse yargıya siyasî
görevler yükleyemez. Yargı, hukukdışı militanca davranışlar içinde olamaz.
Olaya ilişkin iddianameyi, kamuoyu kampanyası açar gibi, basın toplantısıyla
açıklamak, hukuk geleneğine aykırıdır. Eğer, yargının tarafsızlığının garantisi
olan usullere, geleneklere ve üsluba uyulsaydı, konuya ilişkin tartışma da
olmazdı. Yaptığı soruşturmayı basına anlatan, sızdıran, kahramanlığa oynayan
savcı ya da yargıç, adaletin unsurları olamazlar. İstanbul Barosunun 1994 yılında yapmış olduğu yönetim kurulu basın
açıklamasını, dikkatlerinize arz ediyorum: "Demokrasi, kurallar ve
kurumlar rejimidir. Basın, bilgi verir, haber iletir; mahkûmiyet veya beraat
hükmü tesis edemez. 'Biz suçlar, biz mahkûm ederiz' anlayışı çok tehlikelidir.
Yargılanan kişiler için sosyal alarm yaratılmaz. Tutuklama haberi, sekiz sütuna manşetten 'işte adalet' diye veriliyor;
beraat kararı çıkmışsa 'pes vallahi, bu kadarı da olmaz' deniyor, halkın
öfkesinden bahsediliyor. Milyonlarca izleyicinin önünde, yorum adıyla,
insanlara, kurumlara küfrediliyor. Kişilik hakları, ısrarla çiğneniyor.
Tekzipler yayımlanmıyor. Gelin, bu çalkantıyı elbirliğiyle durduralım. Toz duman içinde adalet
olmaz. Çok ciddî medya terörü yaşıyoruz. Yargıçlar da insandır, yazılıp
çizilenden, davalara girmekten korkarlar; o zaman, meydan, kahramanlığa soyunan
gönüllülere kalır. Yargıda gönüllü kahramanlık, bütün güvenceleri yıkar. Kimi
savcı İtalya'daki birine, kimi yargıç, Amerika'daki diğerine benzediğini sanır,
benzetilmekten hoşlanır. Yaptığı soruşturmayı, yürüttüğü davayı gazetelere
anlatıp, kahramanlığa oynayan savcı ve yargıçlarla, hukuk devleti olunmaz. Bu
tehlikeli gidişi önlemeliyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarının yargı görevi
üstlenmesine imkân vermemeliyiz. Unutmayalım ki, hukuk devleti, hepimiz
içindir. Dünyanın hiçbir yerinde, yürüyen soruşturmaya ait bantlar, televizyonda
yayınlanmaz. Basın özgürlüğü çok önemlidir; ama, masumiyet karinesi ve yargının
selametle işleyebilmesi de en az basın özgürlüğü kadar önemlidir. Basın
özgürlüğü adına, hukuk devleti tahrip edilemez. Kameralar, meydanlar,
mikrofonlar, gazete sütunları, insanları yargılayamaz. Serinkanlı olmalıyız ve
bu gidişi durdurmalıyız." Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Barosunun bu görüşlerine
katılmamak mümkün değildir. Görüştüğümüz önergede, Sayın Bakanca, Kırklareli
Doğalgaz Santralı, Afşin-Elbistan Santralı ve Alaçatı Rüzgâr Enerjisi Santralı
konusunda, kamu zararına sebep olduğu iddiası var. Bu iddiaya gelince: Bu
sözleşmelerin hiçbirinde, Sayın Bakan, Bakanlar Kurulu kararı olmadan -burası
dikkatle dinlenilmelidir- Bakanlar Kurulu kararı olmadan, Devlet Planlama
Teşkilatının olumlu görüşü alınmadan, Hazinenin onayı olmadan, Danıştay İdarî
Daireler Kurulunun kararı olmadan, hiçbir imtiyaz sözleşmesine imza atmamıştır.
Danıştayın kabulü olmaksızın, hiçbir değişikliğe de imza atmamıştır. Sormazlar mı, bu yatırımlar bir bakanı suçluyorsa, olumlu görüş bildiren
Devlet Planlama Teşkilatı yetkilileri, Hazine yetkilileri nerede?! Bu
yatırımlar sürecinde, başlangıcından itibaren imzası bulunan Ersin Faralyalı,
Hüsnü Doğan, Recai Kutan, bu suçlamaların neresinde; Bakanlar Kurulu üyeleri
neresinde?! Bu sözleşmeleri inceleyen, sözleşmeleri onaylayan, Danıştayın 23
hâkimini neyle suçlayacaksınız?! Sayın Cumhur Ersümer suçluysa, eski bakanlar,
Bakanlar Kurulu üyeleri, Devlet Planlama Teşkilatı yetkilileri, Hazine
yetkilileri, onaylayan makam olan Danıştay üyeleri de, aynı oranda suçlu mudur;
bu, hukukun neresinde vardır?! (ANAP sıralarından alkışlar) Bakın, bu yatırımlarda olumlu görüş veren Devlet Planlama Teşkilatı ve
Hazine yetkililerini, katkıda bulunan eski bakanlar Ersin Faralyalı, Veysel
Atasoy, Hüsnü Doğan, Recai Kutan, hepsini kutluyorum; doğru yapmışlardır.
Suçlanan Sayın Cumhur Ersümer, bu bakanlarımızın yarım bıraktıklarını
tamamlamıştır, prosedürü yerine getirmiştir. Ersümer'in yerine, Fazilet
Partili, Doğru Yol Partili bir arkadaşım bakan olsaydı, yatırımlar yarım mı
kalacaktı; Recai Kutan'ın başlattığı yatırımı yarım mı bırakacaktınız; Ersin
Faralyalı'nın başlattığı yatırım yarım mı kalacaktı?! 1994'te başlıyor, 1992'de
başlıyor; neresindeydi bunlar?! (ANAP sıralarından alkışlar) Dünyanın hiçbir hukuk sisteminde, Danıştay kararlarını savcıların
incelediği görülmemiştir, kararların suçlandığı duyulmamıştır. Bu, bir hukuk
skandalıdır. Biz, bu skandala alet olmayalım. Saygıdeğer arkadaşlar, bu skandala alet olmayalım. Danıştayı devlet
güvenlik mahkemesi yargılayacak; inanılmaz bir hukukî kargaşadır. Danıştayı
devlet güvenlik mahkemesi yargılayabilir mi?! Danıştayın kararı savcıya şikâyet
edilir mi?! Savcı, bu gerçeği nasıl görmez, nasıl anlaşılmaz?! Bu, hukuk
tarihine geçen kara bir lekedir değerli arkadaşlarım. Bu saçma iddialar, ekonomik ve idarî bürokrasiyi kilitlemiş; bürokratlar korkuyor, işlem yapmıyor,
görevden kaçıyor. Hazine bürokratları, geçen gün, Danıştay onayından geçmiş yap-işlet-devret
kararına imza atmak için devlet güvenlik mahkemesi savcısından izin istemişler.
Bu ayıp, bürokrasimize yeter. Bu skandalı duyan yatırımcı, yatırım yapar mı?!
Savcılar, yargıçlar neyin doğru, neyin yanlış olduğunun kararını vermezler, bu
yetki siyasî organa aittir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilirkişilik, meslekte ve konuda
uzmanlık, ciddiyet, sorumluluk, dürüstlük ve tarafsızlık gerektiren zor bir
görevdir. Bu görev, yargı organı kapısında adalet bekleyenler için ise,
sorumluluk, insanî ve etik özellikler daha da önem kazanır. Dinlenen
bilirkişilere bakıyoruz, Bakanlıkla mahkemelik, zihniyeti itibariyle bakana
düşman bir avukat ya da bakanın haklarında daha önce soruşturma açtığı Bakanlık
bürokratları. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aslan, açıyorum mikrofonunuzu. Buyurun. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bakana düşman bir avukat ve haklarında bakanın
soruşturma açtığı bürokratlar seçiliyor ve onlar bilirkişi olarak savcı
tarafından davet ediliyor. Peki, bilirkişilik tarafsızlıktır, bilirkişilik
bağımsızlıktır, bilirkişilik bilgi ve beceridir, bilirkişilik konuya ilişkin
vukufiyettir. Bu kişilerin, Sayın Bakana karşı kin ve nefret dolu oldukları,
kasıtlı davranış içerisinde bulundukları açıktır; taraflı davranmışlardır,
bakana, intikam duygusuyla, haksız ve hukuka aykırı isnatlarda bulunmuşlardır.
Bilirkişiler, elektrik sektörüne, teknolojisine, mevzuatına vâkıf olmayan
kişilerdir. Bakanlık bürokratlarının bilirkişi olarak görüşlerine başvurulması,
yasaya ve Yargıtay kararlarına aykırıdır; çünkü, bu davada, yarın, Bakanlık
müdahil olursa, siz, bir taraftan bilirkişi bulmuş olmaz mısınız? Enerji
Bakanlığı, bu davaya taraf olacağım dediği zaman, o bilirkişilerin hali ne
olacak?! Değerli arkadaşlar, bu nedenle, bu arkadaşlarımız bilirkişilik
yapamazlar. Bilirkişiler, daha önce mahkemelerce bilinen değil, bilgi
yeteneğine, tarafsızlığına güvenilen kişiler değildir. Bunlar, soruşturma için
özellikle çağrılmışlardır. Ciddî ve tarafsız bir soruşturma olsaydı, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi, Bilkent, hukuk
fakülteleri, Siyasal Bilgiler Fakültesindeki konuya ilişkin kürsü başkanları,
elektrik mühendisleri, profesörler neredeydi, niçin onları bilirkişi olarak
çağırmadınız?!. (ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, tarafsızlıktan ve adaletten
korktunuz. İşte, bu yola gidilmemiştir. Bilirkişi, tüm mahkemelerde, mahallî
mahkemelerde bile üniversitelerden çağrılır. Hangi bakanlık bürokratları, hangi
alt kademe bürokratları şimdiye kadar bilirkişi olarak çağrılmıştır? Bir
generalin, bir yüzbaşının bilirkişilik yaptığını duydunuz mu? Bir emniyet
müdürünün, bir başkomiserin bilirkişilik yaptığını duydunuz mu değerli
arkadaşlar? İşte, bu böyledir. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yerine göre yapar canım. Niye yapmasın?! BEYHAN ASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
tabiî ki, intikam ve ANAP düşmanlığıyla gözü dönmüş arkadaşlar, her türlü
iftirayı atabiliyorlar. Cumhur Ersümer ile Hüsamettin Özkan'ı bacanak bile
yapabiliyorlar!.. Nüfus kayıtları olduğu halde, aynı şehirden bile
evlenmedikleri halde, Sayın Cumhur Ersümer ile Hüsamettin Özkan'ı bacanak bile
yapabilen zihniyet her şeyi söyler. Siz diyorsunuz ki... Değerli arkadaşlar, iktidarda başka, muhalefette
başka olmayalım. Bakın, arkadaşlar, şimdi, ben şunu okuyorum; Sayın Necmettin
Erbakan Başbakan, Sayın Recai Kutan Enerji Bakanı, BOTAŞ Genel Müdürü Sayın
Mustafa Murathan. Bakın ne diyor, son kısmını okuyorum: "Bu nedenle, biz,
bu Karadeniz geçişi teklifine sıcak bakıyoruz, gerçekleştirilmesi için
olabildiğince desteğimizi veriyoruz." 7 Mart 1997, Hyatt Regency Oteli,
Doğal Gaz Dergisi, Ocak/Şubat 1997, sayfa 61-68. Bunlar, Fazilet Partili
arkadaşlarımızın iktidardayken beyanları. Mavi Akım için hiç konuşmayın değerli
arkadaşlar. BAŞKAN - Sayın Aslan, toparlar mısınız efendim. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru
Yol Partisine mensup, bilgisine ve deneyimine güvendiğim meslektaşım Amasya
Milletvekili Avukat Ahmet İyimaya bir konuşmasında diyor ki: "Bugünkü
yapısı ve uygulama seyri içinde Meclis soruşturması hukuka ve adalete hizmet
etmekten çıkmış, siyasî mücadelenin acımasız rekabet aracı olmuştur."
Doğru mu efendim? AHMET İYİMAYA (Amasya) - Doğru. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğru. BEYHAN ASLAN (Devamla) - "Parlamento tarihinde, siyasî hiçbir hedef
gütmeden, salt amacı hukuk ve suçu araştırma olan soruşturma örnekleri hemen
hemen yoktur." Aynen, bunun gibi. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Genel Başkanına sorsana!.. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Sayın İyimaya'ya katılmamak mümkün değildir,
aynı düşüncedeyim. Aynen, bu soruşturma gibi, Parlamento tarihinde hep böyle
olmuştur. "Meclis soruşturması sistemini siyasetin ipoteğinden ve siyasî
çıkar amacı olmaktan kurtarmaya ve hukukun genel ilkeleri ışığında, adaleti
arayan bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır; bu yapıyı, elbirliğiyle
kuracağımızı umuyorum." Sayın İyimaya'nın sözleridir, alkışlıyorum ve bu
konuda, Anavatan Partisi olarak önergemizi verdik, Milliyetçi Hareket
Partisinin de bu konuda çalıştığını biliyorum; destek verin, 100 üncü maddeyi
değiştirelim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Bunu gönder de, ondan sonra... BEYHAN ASLAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, 4422 sayılı
Yasaya aykırı da olsa, üç ay süreyle dinlenilmiştir. Suçlama peşin fikriyle
yaklaşan savcı, 5 kuruşun bile Sayın Bakanın boğazından geçtiğini iddia
edemiyor. Sayın Cumhur Ersümer'in, üzerinde koparılan fırtınalara rağmen, gerek
özel hukuk gerekse ceza hukuku açısından hiçbir sorumluluğu olmadığını,
yargılanmasını gerektirecek hiçbir eylemenin bulunmadığını gördüm. Bakanlığı
döneminde, enerji alanında, cumhuriyet tarihinin en önemli yatırımlarına imza
atmış bir siyaset adamının Meclis yargısına taşınmasının izahı güçtür. Bakanın
tüm tasarrufları, hukuka ve ülke çıkarlarına uygundur. Mikrofonların kalaşnikov, gazete sütunlarının bomba olarak kullanıldığı
Türkiye'de en ucuz şeyin insan haysiyet ve onurunun olduğunu ispatlayan,
hayatın gizliliği ilkesini ayaklar altına alan bu soruşturma, adalet
tarihimizde kara bir lekedir arkadaşlar. Hazreti Ali'nin bir sözü var: "Haksızlığa boyun eğersen, hem
hakkından hem şerefinden olursun." Bu söz doğrultusunda, önergeye ret oyu
vereceğimi ifade ediyorum. Vicdanî muhasebenizle, Yüce Heyetinizin vereceği
kararın milletimizin için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Sayın milletvekilleri, üçüncü söz, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı
Ilıcak'a aittir. Buyurun Sayın Ilıcak. (FP sıralarından alkışlar) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Cumhur Ersümer hakkında Fazilet Partisi milletvekillerinin verdiği
soruşturma önergesi üzerinde konuşacağım. Böyle bir soruşturma önergesi verilmiştir; çünkü, Cumhur Ersümer, Devlet
Güvenlik Mahkemesi Savcısı Talat Şalk'ın yazdığı iddianamede, ciddî suçlamalara
muhataptır. Öyle, Beyhan Aslan Beyefendinin buyurduğu gibi, bunlar entipüften
iddialar değildir. Ben de, büyük bir titizlikle, bu iddianameyi okudum. Bunlardan
en önemlisi, Afşin-Elbistan Termik Santralı, diğeri Alaçatı Rüzgâr Santralı.
Alaçatı Rüzgâr Santralıyla ilgili olarak iddianamede şu satırlara rastlıyoruz: "Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in talimatıyla,
Mustafa Mendilcioğlu, Yavuz Gürsoy, Müsteşar Yurdakul Yiğitgüden, Müsteşar
Yardımcısı Atıf Danışman, bilerek Yap-İşlet-Devret Kanununa aykırı işlem
yapmışlardır. Eylem, görevi suiistimal suçunu oluşturur." Aynı zamanda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının bürokratları da
Cumhur Ersümer'i suçluyorlar. Hidroelektrik Santrallar Daire Başkanı Hasan
Hüseyin Çoğalan: "Mendilcioğlu, bir defaya mahsus, Bakanın talimatı diye,
bize, baskıyla kabul ettirdi." Bir başka bürokrat Yavuz Gürsoy: "Siyasî iradenin isteğiyle,
Yap-İşlet-Devret Yasasına aykırı olarak, bile bile Vakıfbanktan finansal
kiralamayla rüzgâr santralı kurulmasına izin verdik. Alaçatı Rüzgâr Santralını
yapacak olan firma, bunun kanuna aykırı olmasına rağmen, Bakan onayından
geçeceğinden o kadar emindi ki, makine ve teçhizatı gümrüklere yığmıştı ve
Bakan derhal onayını verdi." Cumhur Ersümer, bu onayı şöyle izah ediyor: "Santralı
geciktiremezdik; çünkü, enerji darboğazı içindeydik." El insaf, Alaçatı
Rüzgâr Santralının kapasitesi sadece 7 megavat. Afşin-Elbistan Termik Santralıyla ilgili olarak yine iddianamede şu
satırlara rastlıyoruz; iddianameden alıyorum: "Bakan Cumhur Ersümer, o
tarihte Enerji İşleri Genel Müdürü olan Mustafa Mendilcioğlu ve Müsteşar
Yurdakul Yiğitgüden, Türk Ceza Kanununun 366 ncı maddesinde yazılı suçu işlemişlerdir;
aynı zamanda, bilirkişi raporlarından elde ettiğimiz bilgilere göre ERG
Firmasının avukatı gibi davranmışlardır." Değerli arkadaşlar, Mustafa Mendilcioğlu tutuklu olarak yargılanıyor;
ama, onun suç ortağı konumunda bulunan Cumhur Ersümer, maalesef Anayasanın 100
üncü maddesinin koruması altında. Afşin-Elbistan konusunu burada size biraz açmak istiyorum; ne oldu
Afşin-Elbistan'da: Burada, yine, Sayın Beyhan Aslan, 1990'dan beri gelen
bakanları suçlayarak, suçu hafifletmeye, iddiaları hafifletmeye çalışıyor. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Suçlamadım, tebrik ettim. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Oysa, 21 Aralık 1999'da, imtiyaz
sözleşmesi Sayın Cumhur Ersümer tarafından imzalandı. Bu imzaya göre firma,
birinci yıl 3 385 000 000 kilovat/saatlik, ikinci yıl 5 449 000 000
kilovat/saatlik üretim yapmayı taahhüt ediyordu. Sözleşmede bu miktar üretime
ulaşmak için tevsi ve yenileme yatırımları yapılacaktı. Tevsi ve yenileme
yatırımlarının bedelini karşılamak üzere de, bedel, tarife 8 sent olarak yüksek
tutuldu. Oysa -işte burada başlıyor suç ve görevi ihmal- imtiyaz sözleşmesinin
imzalandığı 1999 yılı sonunda, TEAŞ, zaten 7 000 000 000 kilovat/saat üretim
yapıyordu; tevsi ve yenileme yatırımlarına ihtiyaç yoktu; dolayısıyla, tarifeyi
8 sent gibi yüksek bir meblağda tutmaya gerek yoktu. Ama, maalesef -işte, Talat
Şalk da bunu belirtiyor- üretimin 7 000 000 000 kilovat/saate çıktığı gözardı
edildi. Şimdi, Sayın Cumhur Ersümer'in açıklamalarını dinledik ve okuduk, diyor
ki: "İmtiyaz sözleşmesini imzalarken biz tarifeyi değiştirmedik; ama, bu
sözleşmenin 8/a bendi gereği, ERG Şirketine Afşin-Elbistan tesislerini
devrederken her an bunu değiştirmeye, düşürmeye yetkimiz vardı." O zaman,
niye imtiyaz sözleşmesini imzalarken düşürmediniz; ne malum bundan sonra
düşüreceğiniz? Gelin, bir soruşturma komisyonu kuralım, ilgililerle,
bilirkişilerle konuşalım ve kanaatimize göre doğru bir neticeye varalım. Şimdi, gelelim Danıştay konusuna: Yine, Sayın Beyhan Aslan, doğrusu, son
derece hayretimize, mucip bir konuyu
gündeme getirdi. Diyor ki: "Danıştay onay verdi; Danıştaya açılan davalar
lehe sonuçlandı. Dolayısıyla, şimdi, DGM Danıştayı mı yargılıyor." İlk
bakışta doğru gelebilir bu iddialar; ama, değerli arkadaşlar, Danıştay, bir
meselenin sadece hukukîliğini irdeler, bunun yerindeliğini irdelemez. Nedir DGM
savcısının suçlaması ve iddiası; burada, 8 sent yüksek bir fiyattır ve 7 milyar
kilovat/saat zaten TEAŞ üretmektedir. Bu iddiayı Danıştay incelemedi ki.
Danıştayın bundan haberi bile yok, bunun farkında bile değil. Mesela, burada, bilirkişinin taraf olduğunu ileri sürüyorsunuz. Bir tek
bilirkişi... Halbuki 9 bilirkişi var. Sanki bütün bilirkişiler dava açmış gibi
meseleyi saptırıyorsunuz. Şimdi, Ersümer, sürekli enerji darboğazından bahsediyor. Oysa, Devlet
Planlama Teşkilatı ve Dünya Bankası, tam tersine, elektrik ve doğalgaz
ihtiyacının Sayın Cumhur Ersümer tarafından şişkin gösterildiğini iddia ediyor;
çünkü, yeni sözleşmeler yapmak lazım. Yeni sözleşmeler yapıp, yeni kazançlar
elde etmek lazım. 30 Haziran 1999'da, istifasından hemen önce DPT eski
Müşteşarı Orhan Güvener "Türkiye'yi, kullanmayacağı doğalgaz ve elektriğin
parasını ödemeye mahkûm ediyorsunuz" dedi size Sayın Ersümer. Bu tespiti,
sadece Güvener değil, ondan sonra DPT Müsteşarı olan Akın İzmirlioğlu da yaptı;
20 Eylül 2000 tarihli raporunda, 2005 yılı için 10-15 milyar metreküp doğalgaz
fazlalığının hazine üzerindeki yükünün 1,5 milyar dolar olduğunu size belirtti.
Sayın Cumhur Ersümer için enerji darboğazı, sadece, minareye uydurulan bir
kılıftan ibarettir. Şimdi, Mavi Akıma gelmek istiyorum. Aslında, beyaz enerji, Mavi Akımın
giriş paragrafıdır ve Mavi Akımdan başlayınca, yollar Mesut Yılmaz'la
buluşmaktadır. Mavi Akım, esasında, Türkiye'nin stratejik çıkarlarını bir kenara iten,
hem Türk cumhuriyetlerini hem de Türkiye'yi Rusya'ya bağımlı kılan bir
projedir. Hepimiz, Türkmenbaşı Niyazov'un feryadını hatırlıyoruz; "Türkmen
gazını 70 dolara alacağınıza, aynı Türkmen gazını Rusya üzerinden 120 dolara
alıyorsunuz. Sizin bu kadar çok paranız mı var" diye sormuştur. Mesut Yılmaz, Eylül 1999'da, Ecevit'in Mavi Akımı imzalamak üzere
Moskova'ya gitmesinden hemen önce, kardeşi Turgut Yılmaz'ı yanına alarak,
Moskova'ya gitti, Mavi Akımla ilgili temaslarda bulundu, Çernomirdin'le
görüştü; ama, şimdi bunu inkâr ediyor, 5 Mayıs 2001 tarihli Hürriyet Gazetesine
yaptığı açıklamada "Gasprom yetkilileriyle resmî veya özel hiçbir temasım
olmadı Moskova'da" diyor. Hayır, doğru konuşmuyor. İşte, Sayın Yılmaz'ı
yalanlayan fotoğraf; Sayın Mesut Yılmaz, Moskova'da, Gasprom Başkanı
Çernomirdin'le sabah kahvaltısında; bu yalanın belgesi. O günlerde, Yılmaz'ın Moskova'ya Mavi Akımla ilgili olarak gittiği zaten
gazetelere yansımıştı. Anadolu Ajansı, 20 Eylülde, bürolara şu haberi geçti:
"Yılmaz, Gasprom Yönetim Kurulu Başkanı Çernomirdin'le Mavi Akım Projesini
ele aldıklarını belirtti. Yılmaz, Karadenizdeki sualtı kısmının gemilerle
döşenmesine gelecek ay başlanarak, deniz kısmı dört ay içinde tamamlanacak
dedi. Yılmaz, bu güzergâhtan ilk doğalgazın 2001 Nisan ayında Samsun'a
ulaşacağını bildirdi." Şimdi, bir kere şunu sormak istiyorum: Hem bu fotoğrafa rağmen hem de
gazetelere yansıyan haberlere rağmen, Yılmaz, acaba, neden Mavi Akımı görüşmek
üzere Moskova'ya gittiğini saklamak istiyor? Niye, Çernomirdin'in Gaspromla hiç
ilgisi olmadığını belirtiyor? Hani, Karadeniz geçişi dört ayda tamamlanacaktı;
hani Samsun'a 2001 yılının nisan ayında doğalgaz gelecekti? Bunların hiçbiri
gerçekleşmedi. Ben, hâlâ, Sayın Yılmaz'ın bunu niye sakladığını, oradaki o
müzakerelerini, acaba, bu fiyaskonun mesuliyetini Sayın Cumhur Ersümer'le
paylaşmamak için mi sakladığını, doğrusu, düşünmekteyim. Samsun-Ankara boru hattı, Türkiye'nin en pahalı doğalgaz boru hattı.
Eğer, inşaat, Erzurum-Sıvas veya Sıvas-Kayseri boru hattının birim fiyatına
göre yapılsaydı, en az 50 milyon dolar daha ucuza çıkacaktı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla)- Uzatıyor musunuz Sayın Başkan?.. BAŞKAN- Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla)- Boru hattının yapımını, 339 milyon dolara,
pahalı bir fiyatla, Öztaş Haznedaroğlu firmasına ihalesiz olarak verdiniz. Rus
tarafı diyor ki "Ankara-Samsun hattını bizim üstlenmemizi Türkler talep
etti." Bu doğru mu Sayın Ersümer, biz mi talep ettik; ANAP'ın yakını
firmaları kayırmak için mi, biz, acaba, Rusya'dan, Ankara-Samsun hattını siz
üstleniniz diye talep ettik? Finansmanını Türkiye sağlayacak; ama, Türk
topraklarından geçen boru hattının hangi şirket tarafından yapılacağına Ruslar
karar verecek. Sizi kutlamak istiyorum Sayın Cumhur Ersümer; Rusya
Federasyonunun çıkarlarını, doğrusu, çok güzel savunmuşsunuz. (FP sıralarından
alkışlar) MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale)- Ayıp!.. Ayıp!.. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla)- İnşaat pahalı, gaz pahalı, 70 dolar olan
Türkmen gazını -ki, siz, ona "kuyu başı fiyatı" diyorsunuz, kuyu başı
fiyatı değil, buradaki fiyatı- 120 dolara Rusya'dan temin ediyorsunuz. 120
dolar olup olmadığı da bilinmiyor; bunu, bir ticarî sır olarak saklıyorsunuz.
Nisan 2001 geldi, geçti; "Dört ay içinde Karadeniz geçişi
tamam" demenize rağmen, gazdan haber yok. Nisan 2001... Doğalgaz gelip,
Türk tarafı, eğer, bu gazı kullanmasaydı, Rus tarafına tazminat ödeyecekti;
ama, eğer, Rusya, bu gazı belirli bir teknik sebepten dolayı getiremezse
Türkiye'ye, hiçbir tazminat yükümlülüğüyle karşı karşıya değil. Bakın,
gecikmesini kastetmiyorum. Hiç getiremedi diyelim; ona bir tazminat yükümlülüğü,
bizim bildiğimiz kadarıyla, vermediniz. Değerli arkadaşlar, kısa zamanda beyaz ve mavi enerjideki usulsüzlükleri
dile getirmeye çalıştım. Aslında, bu soruşturma, Sayın Ersümer için bir
fırsattır. Benim kanaatime göre, Sayın Mesut Yılmaz için de bir fırsattır.
Neden; çünkü, Sayın Yılmaz'ı Sayın Ersümer'den ayrı düşünemeyiz. Bunu ben
söylemiyorum, Sayın Bülent Akarcalı söylüyor; diyor ki "Ersümer, Mesut
Bey'den izin almadan su bile içemez." (DYP sıralarından "Ooo"
sesleri, gürültüler) Yine, telefon dinlenmesinde tespit edildiği üzere, şimdi hapiste olan
Birsel Sönmez de aynen şu konuşmayı yapıyor: "Bak güzel kardeşim, biz bir
tasa kaşık sallamış insanlarız; bu bürokratları kurtaramazsak, ANAP'ın
çevirdiği dümenler ortaya çıkar, parti büyük yara alır." Bülent Akarcalı
da "çıksın ortaya, partinin zarar görmesi bu gibi pisliklerin
saklanmasından dolayıdır" diyor. Şimdi, siz, Bülent Akarcalı'ya biraz
yardımcı olun değerli Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız. (MHP
sıralarından gürültüler) Şimdi, burada, Sayın Beyhan Aslan, ucuz demokrasi kahramanlığına
soyundu. Jandarmaya çatarak, bugün çatarak, yolsuzluğunuzun üzerine geldiği
için çatarak, demokrasi kahramanı olamazsınız. (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar) Siz, 28
Şubatta, bir jandarma komutanı bir Başbakana hakaret ederken, o Başbakana sahip
çıksaydınız, o zaman sizin demokrasideki samimiyetiniz inandırıcı olabilirdi.
(FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından
alkışlar) Şimdi, burada Sayın Hüsamettin Özkan ile Sayın Cumhur Ersümer'in bacanak
olması önemli değil; önemli olan, Sayın Hüsamettin Özkan'ın kayınvalidesinin
paravan bir şirket üzerinden aldığı para -Egebank- yüzünden DGM'de
yargılanmasıdır. Ben, bunun hesabını kendisinden sordum; ama, gerekli bir
cevabı alamadım.(DSP sıralarından gürültüler) Şimdi, ben, sayın Milliyetçi Hareket Partili üyelere, milletvekillerine,
verdikleri bir sözü hatırlatmak istiyorum. "Cumhur Ersümer'in ismi
iddianamede geçtiği takdirde soruşturma lehine oy kullanacağız" dediler.
Bunu, 60 milyon vatandaşımız duydu. Sayın Bahçeli, RTÜK için medya patronlarına söz verdiğinizi duydum. Milliyetçi
Hareket Partisi, bugüne kadar karşı çıktığı RTÜK'e ve kamu ihalelerine medya
patronlarının girmesine yeşil ışık yakmıştır. Medya patronlarına verdiğiniz sözü
yerine getiriyorsunuz; ama, bari halka verdiğiniz sözü de yerine getirin. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Yalan!.. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Halka "yolsuzluğa ve yoksulluğa
son" dediniz. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Hayır, ama, bununla ne alakası var?!. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Hem yoksulluğa mahkûm ettiniz halkı hem
yolsuzluğa göz yumdunuz. Çok rica ediyorum; hiç değilse, soruşturma önergesinde oylarınızı
soruşturma açılması istikâmetinde kullanın; kimin alnında kara varsa o ortaya
çıksın, kim aklanacaksa, kim aksa, bu ak da meydana çıksın. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak. Buyurun Sayın Aslan. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Konuşmacı, konuşmasında ismimden bahsederek
benim beyanlarımı çarpıtmıştır; yerimden kısaca cevap vermek istiyorum efendim.
BAŞKAN - Çok kısa olmak üzere; buyurun. Lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayın. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan'ın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında, beyanlarını
çarpıtması nedeniyle konuşması BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kırklareli
Doğalgaz Santralına 23.11.1994 tarihinde başlanmıştır ve Alarko-Altek firması, önbaşvuruyu, Doğru
Yol Partisi döneminde yapmış; sonra, Hüsnü Doğan, Recai Kutan ve Cumhur
Ersümer'in bakanlıkları dönemlerinde bu yatırım gerçekleşmiştir. Ayrıca, Afşin-Elbistan; 1992 yılında, Ersin Faralyalı döneminde, yine,
müracaatı ERG şirketi yapmıştır. Hiçbir firmayı Sayın Cumhur Ersümer
seçmemiştir. Ben, onu demek istemedim. Ayrıca, Alaçatı rüzgâr enerjisi de, 1996'da başlamıştır; 75 yıl sonra
ilk rüzgâr enerjisidir. Her yeni harekete karşı çıkması, Sayın Ilıcak'ın âdetidir tabiî... BAŞKAN - Peki... BEYHAN ASLAN (Devamla) - Şunu ifade etmek istiyorum: Ben "bu
yatırımları başlatan bakanlarımızı kutluyorum" dedim, suçluyorum demedim.
Kutluyorum, doğru yapmışlardır; Doğru Yol Partili bakanlar da doğru yapmıştır,
Fazilet Partili bakanlar da doğru yapmıştır. O doğrulara Cumhur Ersümer'in
doğruları eklenmiş, yatırım gerçekleşmiş ve Türkiye'yi karanlığa mahkûm etmek
isteyenlerin çanına ot tıkanmıştır. Durum bundan ibarettir. Ayrıca, iftirayı ve abartıyı kendisine meslek edinen Sayın Nazlı
Ilıcak'ın diğer beyanlarını muhatap almıyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcak. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Burada, benim şahsıma ismen sataşma var.
O bakımdan, cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Efendim, size bir sataşma vaki olmadı. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim... BAŞKAN - Efendim, bir dakika müsaade buyurur musunuz. Sadece, sizin söylediklerinize karşı beyanlarını söyledi. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - "İftirayı ve abartıyı kendisine
meslek edinen" dediler efendim. BAŞKAN - Sayın Ilıcak, bir dakikanızı rica edeceğim. Eğer, siz de, yerinizden çok kısa bir açıklama yapmak istiyorsanız, size
de söz vereyim; ama, bakın, Sayın Aslan'a rica ettim, size de rica ediyorum;
lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmadan, çok kısa, yerinizden... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Şu bacanak konusunu açıkla, bacanağı... BAŞKAN - Sayın Aslan... Buyurun Sayın Ilıcak. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki
iddialar, sadece projeyle ilgili, sınırlı değil; imza attığı zaman, mesela,
niçin 8 sentten imza attı da, niçin bunu düşürmedi veyahut niçin Alaçatı
Santralıyla ilgili... BAŞKAN - Efendim, bakın, bu ifadelerinizin sataşmayla bir alakası yok. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Bilgi veriyorum efendim. Sataşmayla çok alakası var. BAŞKAN - Peki... Peki... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, o, benim o iddialarıma cevap
verdi. Bakın, belki takipte güçlük çekiyorsunuz. Bütün bakanları... BAŞKAN - Ben, sizi takipte hiç güçlük çekmedim şimdiye kadar Sayın
Ilıcak; siz, takibi çok kolay bir hanımefendisiniz. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, bütün bakanları suçladığı için
veya bütün bakanları tebrik ettiği için, ben diyorum ki, bu, bütün bakanların
topluca yaptığı bir yanlışlık değildir, belirli bir zaman diliminde yapılan bir
yanlışlıktır. Mesela, diyelim ki, Mavi Akımı Sayın Recai Kutan'a bağladı. Biz
diyoruz ki: Karadeniz geçişi olmadan, Ankara-Samsun'a niçin start verdiniz
veyahut niçin doğalgazı pahalı olarak aldınız? Bunun, Sayın Recai Kutan'la bir
alakası yok ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) - Çarpıtıyor, Sayın Başkan. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Niçin ihaleye girmeden, kendinize yakın
bir şirkete bu yapımı verdiniz? Dolayısıyla, ben bunu anlatmaya çalıştım. BAŞKAN - Anladım efendim. Peki... Onları, zaten beyanınızda ifade
etmiştiniz kürsüden. Peki... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Ayrıca, iftirayı da hiçbir zaman kendime
meslek edinmedim. Kendisine aynen iade ederim. BAŞKAN - Peki; teşekkür ediyorum. Sayın Yılmaz, sizin de, sataşmadan dolayı söz talebiniz var; buyurun.
(ANAP sıralarından alkışlar) 2. – Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada konuşan sayın milletvekili,
benim, kamuoyuna yalan beyanda bulunduğumu ifade etti; bunu güya tevsik eden
bir gazeteyi Genel Kurula gösterdi. Aranızda mutlaka hatırlayanlar olacaktır. Bundan birbuçuk sene önce,
2000 yılı bütçesinin Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında, ben,
Rusya'ya 1999 Eylül ayında yaptığım geziyle ilgili çok kısa bilgi vermiştim,
orada herhangi bir resmî görüşmemim olmadığını ifade etmiştim; çünkü, o
tarihte, herhangi bir resmî sıfatım yoktu. Aslında, eğer, Mavi Akım Projesiyle
ilgili, Rusya'da, Gasprom yetkilileriyle veya enerji bakanlığı yetkilileriyle
herhangi bir görüşme yapsaydım, bunu kamuoyundan saklamam için en ufak bir
neden de yoktu. Mavi Akım Anlaşmasını imzalayan Başbakan bendim. Rusya'yı
ziyaret ettiğim tarihte, her ne kadar hükümet üyesi olmasam da, koalisyon
lideri olarak hükümete ortak olan birisiydim, Enerji Bakanı da benim bir
arkadaşımdı; ben niye saklayayım görüşüp görüşmediğimi?! Ben bu kürsüden de söyledim ki, benim böyle
bir görüşmem olmadı; çünkü, ben, bunu devlet adabına yakıştırmadım. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Gazetelerde çıkan beyanlarınız var. (ANAP
sıralarından gürültüler) ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) - Kes sesini! BAŞKAN - Sayın Ilıcak... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) -
Şimdi... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Niye susayım canım, ne oluyor?.. (ANAP
sıralarından gürültüler) ALİ ER (İçel) - Kes sesini! Sus da dinle! BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Siz ne karışıyorsunuz?.. (ANAP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. (ANAP sıralarından
gürültüler) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Lütfen... Lütfen... Sayın milletvekilleri, bakın, kürsüdeki
hatibin konuşmasını da engelliyorsunuz. Buyurun Sayın Genel Başkanım, konuşmanıza devam edebilirsiniz efendim. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Doğruyu bulsun diye uyarıyoruz kendisini.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın
Başkan, izninizle ve arkadaşlarımın sabırlarını rica ederek, çok kısa bir
şekilde, Mavi Akım Projesi konusunda Yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Buna
ihtiyaç olduğunu düşünüyorum; çünkü, bundan birbuçuk sene önce, ben bu kürsüden
böyle bir beyanda bulunduğum halde, birbuçuk sene, burada biraz önce konuşan
sayın milletvekilinin de çok özel gayretleriyle, bu konu gündemde tutuldu;
sanki ben kamuoyunu aldatıyormuşum, sanki yalan söylüyormuşum gibi bazı
belgeler gazetelerde yer aldı, fotoğraflar gösterildi. Ondan sonra, kısa bir
süre önce ortaya çıktı ki, o fotoğraftaki şahıs, onların iddia ettiği gibi
Gasprom Başkanı falan değil, bir heykeltıraştır. Buna rağmen, yılmadılar. Bu
sefer, Çernomirdin'le bir resim geldi şimdi. Müsaade ederseniz, bu konuda çok
kısa bilgi vereceğim. Ben, hükümete 1997 yılı haziran sonunda geldim. Bu Mavi Akım Anlaşması
da, ben hükümete geldikten, yanılmıyorsam, iki hafta sonra imzalandı. İki hafta
içerisinde, takdir edersiniz ki, sıfırdan başlayıp da, iki ülke arasında bir
anlaşma imzalanması mümkün değil. Bu anlaşmanın bir geçmişi var, bu projenin
bir geçmişi var. Bu proje, Sayın Recai Kutan'ın Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı olduğu, Sayın Erbakan'ın Başbakan olduğu 54 üncü hükümet döneminde
Ruslarla müzakere edildi. O zamanki BOTAŞ Genel Müdürü Murathan mıdır...
Rahmetli bir arkadaşımız... Yani, Sayın Kutan'ın zamanında BOTAŞ Genel Müdürü
olan arkadaşımız, Rusya'ya gitti, Ruslarla bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma,
Mavi Akım Projesinin fizibilite anlaşmasıdır; yani, fizibilite etüdünün
yapılmasına ilişkin anlaşmadır. Ondan sonra, biraz önce Sayın Beyhan Aslan'ın
bu kürsüden okuduğu gibi, Sayın Recai Kutan, 1997 yılı içerisinde, hükümeti
bize devretmeden önce, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı olarak yaptığı bir
basın toplantısında, Mavi Akım Projesinin Türkiye'nin doğalgaz kapasitesini 2
katına çıkaracak hayatî bir proje olduğunu vurgulamıştır. Ben Başbakan olduktan sonra, o zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman
Demirel'le görüştüm. Kendisi, bana, sadece bu projenin gerçekleşmesinin dahi,
55 inci hükümeti tarihe geçirecek olan, Türkiye'ye çok önemli hizmet
niteliğinde bir iş olacağını söyledi. Yaptığımız anlaşma Yüce Meclise geldi. Yüce Mecliste, o zamanki Refah
Partili veya muhalefette, Cumhuriyet Halk Partili bir tek arkadaşımızın itirazı
olmadan, oybirliğiyle anlaşma kabul edildi. Ondan sonra, anlaşma yürürlüğe girdi.
Sayın Ecevit, 56 ncı hükümetin Başbakanı olarak bu konuyu devam ettirdi.
Sonra, 57 nci hükümet olarak koalisyon hükümeti kuruldu. Ben, eylül ayında
Rusya'ya gittim. Sayın Ersümer, aynı tarihte Gaspromun davetlisi olarak
oradaydı, Gaspromla resmî görüşmeler yaptı; çünkü, bu projenin uygulanmasında
bazı tıkanıklar söz konusuydu. Ben, döndükten sonra -Sayın Bahçeli ve Sayın Ecevit hatırlayacaklardır-
Sayın Ersümer'in orada yaptığı temaslar konusunda sayın liderlere bilgi sundum.
Rusların bu projeyi gerçekleştirmek için bizden bekledikleri, anlaşmadan kaynaklanan
bazı yükümlülükler olduğunu; özellikle, anlaşmada mevcut olan -yani, asıl
anlaşmada mevcut olan- karşılıklı tarafların bu konuda vergi kolaylıkları
sağlayacağına ilişkin hükmün gerçekleşmemesinin projeyi olumsuz etkilediğini
söyledim. Bundan kısa bir süre sonra, Sayın Ecevit Moskova'yı ziyaret etti, ek
protokol imzalandı. Sayın Ecevit ile o zamanki Başbakan Putin arasında
imzalanan ek protokol, bu Meclisin onayına geldi, bu Meclis tarafından
onaylandı ve şu anda, o da yürürlüktedir. Ben, 19 Mayıs vesilesiyle Samsun'a gittim. Orada gördüm ki, Karadenizin
altından olan bu boru döşeme işini, Ruslar, İtalyanlara ihale etmişler. İtalyan
ENİ firması bunu yapıyor. Borular Samsun'a gelmiş. Orada, şimdi, bunların
birleştirme işlemleri yapılıp, temmuz ayında denizin altına döşenmesi
başlayacak. Aslında, bütün bu gecikmeler; yani, bizim bu ek protokolü
onaylamamızın, aynı zamanda Duma'nın da onaylamasındaki gecikme, bu projenin,
toplam olarak dört beş aylık bir gecikmesiyle sonuçlanacaktır. Zannediyorum,
bizim öngördüğümüz gibi, 2001 Eylülü yerine, ilk gaz, Samsun'a, 2002 Ocak veya
Şubat ayında gelecektir. Değerli milletvekilleri, bu proje, daha önce bu kürsüden de söylediğim
gibi, benim çok önem verdiğim, gönül verdiğim bir projedir. Benim Başbakanlığım
döneminde başlamış olmasından dolayı değil sadece, Türkiye'nin, kısa vadede, en
güvenli şekilde doğalgaz ihtiyacını karşılayacağı proje olduğuna inandığım için
buna destek verdim. Burada daha önce konuşan bir milletvekilinin, maalesef, bakanlık da
yapmış olan bir milletvekilinin, benim Rus tezini desteklediğim şeklindeki
ifadesini şiddetle kınıyorum. Benim desteklediğim, tez filan değil. Benim
söylediğim hadise şudur: Ben müşteriyim, ben alıcıyım, ben Türkiyeyim. Siz,
bana gaz satacaksınız. Gazı kim bana Türkiye'de teslim ederse, ben gazı ondan
alırım. Buradaki anlaşılmayan mesele şudur: Aradaki kavga, Türkmen gazı ile Rus
gazının kavgası değil. Bu iki gaz birbirinin alternatifi değil. Benim, 2010
yılında -burada, Devlet Planlama ile Enerji Bakanlığı arasında da bir ihtilaf
yok- 50 milyar metreküp doğalgaza ihtiyacım var Türkiye olarak; çünkü, ben, şu
anda, Doğubayazıtından Ağrısına, Erzurumuna, Sıvasına, Kayserisine,
Kırıkkalesine, Konyasına kadar, gaz hatlarımı döşedim; İzmir'den Karacabey'e de
döşedim. Bu sene sonu itibariyle, benim, Türkiye'nin yüzde 60'ına doğalgaz
ulaştıracak altyapım oluşmuştur. Şimdi, benim ihtiyacım 50 milyar metreküptür 2010 yılında. Ben, bunun,
şu anda, 12'sini, Bulgaristan üzerinden, Rusya'dan alıyorum. Karadeniz altından
gelecek olan Mavi Akım Projesi tam kapasiteye geçtiği anda, 16 milyar metreküp
alacağım. Bulgaristan'dan aldığımda da tevsi imkânı var; 12'den 14'e çıkacağız
önümüzdeki sene, inşallah. Neticede, 30 milyar metreküp, ben, Rus gazı
alıyorum. Benim, 20 milyar metreküp daha ihtiyacım var. Ben, bu 20 milyar
metreküpü nereden alacağım; İran'dan alacağım. Yine, 54 üncü hükümet zamanında
yapılmıştır; ama, sadece 6 milyar metreküplük bir anlaşmadır. Geriye, hâlâ,
benim, 14 milyar metreküp ihtiyacım var. İşte, ben diyorum ki, ben bunu
Türkmenistan'dan almak istiyorum; ama, Türkmenistan'daki, kuyudaki gazı, ben,
kendi sınırıma nasıl getireceğim?.. Mesele budur. Ben, Mavi Akım Anlaşmasını imzaladıktan sonra, Türkmenistan'ı resmen
ziyaret ettim. Türkmenistan'da Sayın Türkmenbaşı ile görüştüm, ona anlattım; bu
rakamları anlattım. Türkmenbaşı, bana hiçbir itirazda bulunmadı; o, daha sonra
Sayın Ersümer'e yaptığı sitemlerin hiçbirini bana söylemedi. Türkmenbaşı'nın o
tarihteki bütün derdi, Türkmenistan'dan Türkiye'ye kadar uzanacak olan boru
hattının finansmanıydı. Bu finansman 2,5 milyar dolar tutuyor; bunu kim
karşılayacak?.. Bu, henüz, daha, bugün dahi çözülmüş değildir; ama, bir sorun
daha çıktı. Türkmenbaşı dedi ki "Ben, daha şimdiden, inşaat başlamadan, 2
milyar dolar da avans isterim; ileride vereceğim gazdan mahsup etmek üzere, 2
milyar dolar da bana avans vereceksiniz." Böyle bir finansör bulsaydık, o
proje şimdiye kadar yürürdü; ama, hem ona 2 milyar dolar avans verecek hem de
2,5 milyar dolar bu yatırımı yapacak dünyada hiçbir finans kuruluşu bulamadık.
Türkmenbaşı sonra rakamı indirdi, indirdi; zannediyorum, en son 500 milyon
dolar avans istiyor ve onu da alamıyor; ama, mesele, sadece para meselesi de
değil; Hazar'ın geçişi konusunda siyasî bir sorun var. İran ve Rusya diyorlar ki
"Hazar'ın ortası, diğer denizler gibi uluslararası alan değildir -yani,
Karadeniz gibi, Ege gibi, karasuları dışındaki kısım uluslararası alan
değildir- Hazar Denizi bir iç denizdir, kapalı denizdir. Dolayısıyla, Hazar'ın
tamamında benim hakkım vardır." Bu, Rusya'nın tezi, İran'ın tezi.
Azerbaycan ile Türkmenistan arasında da ilave ihtilaflar var. Binaenaleyh, daha
bu sorunlar, Hazar'daki sınır sorunları çözülememiş. Ben, yine buradan söylüyorum, her zaman söyledim, duymak istemeyenlere
duyurmam mümkün değil; ama, bu meseleye Rusya'nın, Türkmenistan'ın gözüyle
değil, Türkiye'nin gözüyle bakanlara söylüyorum, Türkiye'nin menfaatini
önplanda tutanlara söylüyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Diyorum ki, ben Rus gazını da SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, eğer, siz Meclisi
yönetiyorsanız, İçtüzüğe uymak zorundasınız. (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, konunun önemine binaen sabrınızı rica
ettim. (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen hatibe müdahale etmeyin. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Sayın Başkan, siz Meclis yönetiyorsunuz. Eğer,
Sayın Bakan... BAŞKAN - Siz, başka bir şey mi yönettiğimi zannediyordunuz?.. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - ... böyle devam ederse, gruplara söz hakkı
doğar, genel görüşme açılır, herkes görüşünü söyler. Bunu dikkatinize
sunuyorum. (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Kapusuz... Sayın Kapusuz, bir dakikanızı rica ediyorum...
Bir dakika efendim... Bir dakika, beni dinler misiniz lütfen... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ama, böyle bir usul yok efendim. T. RIZA GÜNERi (Konya) - Sayın Başkan, böyle bir âdet var mı? BAŞKAN - Efendim, bir dakika beni dinler misiniz. İstirahat buyurun...
Bir dakika... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Olmaz efendim... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Sataşmadan dolayı söz aldı, yarım saati geçti. BAŞKAN- Ha, siz süreye mi itiraz ediyorsunuz? Bakın, sayın milletvekilleri, Sayın Genel Başkana, kendisine vaki ve hepinizin
de çok yakından şahit olduğunuz bir sataşma ve çok açık bir sataşma dolayısıyla
söz verdim. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Efendim, açıklama... BAŞKAN- Bir dakika efendim, bir dakika... Ancak, Sayın Genel Başkan, hepimizin, hatta, kamuoyunun da çok merak
ettiği çok önemli bir konuya da bu sırada açıklık getiriyor. (FP sıralarından
gürültüler) Bir dakika efendim, bir dakika... Yine, bu konu, sataşmanın da konusu aynı zamanda. Yani, Sayın Ilıcak,
konuşması sırasında, özellikle Sayın Yılmaz'a, Mavi Akım, Moskova ziyareti ve
bununla ilgili ilişkilerden bahsetti. Şimdi, Sayın Yılmaz, Sayın Genel Başkan
da bu konuya açıklık getiriyor. Bundan tabiî ne olabilir. (ANAP sıralarından
alkışlar) AZMİ ATEŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, soruşturma kabul edilsin, enine
boyuna incelensin bütün olay. BAŞKAN- Süreyi takdir yetkisi bana ait efendim, ben öyle takdir
ediyorum. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Efendim, Sayın Başbakan ayrı bir gündem yapar,
bu konuyla ilgili gerekli açıklamayı burada
izah eder. BAŞKAN- Sayın Malkoç... AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul)- Zaten Mavi Akımı da getiriyoruz şimdi,
Mavi Akım da görüşülecek. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Veyahut da soruşturmayı kabul eder... BAŞKAN- Sayın Malkoç... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Olmaz ki böyle. Böyle Meclis yönetilmez. Sizin
yönettiğiniz her oturumda tartışma çıkıyor. BAŞKAN- Peki, efendim, peki.
İstirahat buyurun. AZMİ ATEŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, komisyon kurulsun, enine boyuna
incelensin. BAŞKAN- Buyurun sayın hatip, siz devam edebilirsiniz efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla)- Sayın
Başkan, Fazilet Partili arkadaşlarımızın, birbuçuk yıldan beri istismar
ettikleri bu meselenin açıklığa kavuşmasından rahatsız olduğu anlaşılıyor.
(ANAP sıralarından alkışlar) AZMİ ATEŞ (İstanbul)- Komisyonda açıklayın Sayın Yılmaz. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul)- Komisyonda açıklayın. Bir soruşturma
getiriyoruz, o zaman konuşursunuz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla)- Ben sizi
zor durumda bırakmamak için... (FP sıralarından gürültüler) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Zor durumda olanın kim olduğunu bu millet
biliyor. BAŞKAN- Efendim... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla)- Ben sizi
zor durumda bırakmamak için, sözlerimi, müsaadenizle, tamamlayacağım; ama,
buradan bütün kamuoyuna ve Genel Kurula bir defa daha hatırlatmak isterim ki,
Mavi Akım konusu, burada, bir gizli oturum konusu yapılmıştır ve gizli
oturumda, arkadaşlarımız, bu konuda Meclisin önüne en ufak bir belge
koyamamışlardır. Burada bana bağıran, biraz önce beni suçlayan bu hanımefendi,
başbakanken, benim uçağımda, üç meslektaşının yanında benim yağdanlığıma talip
olan hanımdır. (ANAP sıralarından alkışlar, FP sıralarından gürültüler) AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul)- Sayın Başkan, söz verir misiniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla)- Ben, bu
bilgiyi... (FP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Ben, bu konuşmayı kendisini tatmin etmek için değil -çünkü, yağdanlık
olmaya razı olanların, gerektiğinde nasıl agresif olacağını da çok iyi bilen
bir insanım- ben bu bilgileri sizin için sundum. Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar; FP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkanım, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcak; sizi dinliyorum efendim. (ANAP sıralarından gürültüler) Buyurun efendim, önce talebinizi alayım da... (FP sıralarından
gürültüler) Efendim, Sayın Ilıcak'ı dinleyeceğim, söz vereceğim... (FP ve ANAP sıralarından
gürültüler) Bir dakika... Bir dakika... Buyurun Sayın Ilıcak; sizi dinliyorum. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, söz talep ediyorum; çünkü, benim için "yağdanlık" tabirini kullandı; müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Buyurun efendim. 3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı
Ilıcak’ın, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, konuşmalarında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Şimdi, bizim yağdanlık olup olmadığımızı
kamuoyu çok güzel takdir eder. Biz, eğer, yağdanlık olmaya talip olmuşuz da,
Mesut Yılmaz mı acaba bizi partisinde istememiş?! Gitmişiz en çileli partiye,
halkın yanında gördüğümüz partinin içine girmişiz. (DSP, ANAP ve MHP
sıralarından "Oo" sesleri, FP sıralarından alkışlar) Biz, yağdanlık
olmaya talip olmuşuz da, bizi pijamalarıyla medya patronları mı karşılamış?!
(FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, yağdanlık olmaya
talip olmuşuz da, yarın, RTÜK yasasını geçirmek, kamu ihalelerinin önündeki
engelleri açmaya biz mi talip olmuşuz?! Bunun değerlendirmesini kamuoyuna
bırakıyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Genel Başkanımızın ismi geçti, bir
açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Efendim, anlayamadım... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Genel Başkanımızın ismi geçti, Fazilet Partisi Grubuna ithamlar oldu, bir
açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Efendim, Sayın Genel Başkanınızın, Sayın Kutan'ın ismi
geçebilir, ne dedi Sayın Genel Başkanınız için?.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sanki, tartışılan konuyla yakından
alakası... BAŞKAN - Efendim, anlayamıyorum, biraz yüksek sesle... Ben mikrofonunuzu açayım; yalnız, önce talebinizi alayım, sonra
açacağım, eğer uygun görürsem. Buyurun dinliyorum sizi; siz ifade buyurun. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sanki, mevcut soruşturma konusuyla Sayın
Genel Başkanımın, Sayın Recai Kutan'ın ilişkisi varmış gibi, bu anlaşmanın
içerisindeymiş gibi bir ifade... BAŞKAN - Efendim, ben öyle bir şey hissetmedim, öyle bir şey yok. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Efendim var. BAŞKAN - O konuda eğer bir cevap hakkı doğarsa, o da zaten Sayın Genel
Başkanınıza aittir.(FP sıralarından gürültüler) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Fazilet Partisinin tümünün konuyu
kaşıdığını, Fazilet Partililerin... BAŞKAN - Sayın Doğan, Sayın Yılmaz
konuşması sırasında, Sayın Kutan'a cevap hakkı veya size cevap hakkı
doğuracak bir konu ifade etmedi, sadece Sayın Kutan'ın isminden bahsetti; bu
projenin onun zamanında başlamış olduğunu, onun sayın genel müdürünün
zamanında, rahmetli genel müdürünün zamanında yapılmış olduğunu ifade etti.
Onun dışında bir tespitiniz var mı sizin? AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Fazilet Partililerin birbuçuk yıldır bu
konuyu kaşıdığını, istismar ettiğini... Bakın "istismar" kelimesini
kullandı Sayın Başbakan Yardımcısı, buraya aynen not aldım. BAŞKAN - Peki efendim, ben zabıtları getirtip bakacağım. T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Güneri, sizin dinleyeyim efendim. T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın Genel Başkan konuşmalarında, bir sözümden
dolayı beni kınadıklarını ifade ettiler. Kaldı ki, o sözü yanlış anladıkları da
ortada. Onun için açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Tamam efendim, siz de yanlış anladıklarını ifade ettiniz,
mesele halloldu zaten. (FP sıralarından gürültüler) T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın
Başkan, bakın, şu saate kadar... BAŞKAN - Sayın Güneri, sizin mikrofonunuzu açayım, yerinizden çok kısa
olmak üzere konuşun; ama, lütfen, yeni bir sataşmaya da sebep olmadan konuşun;
çünkü, Sayın Yılmaz, eğer ben yanlış hatırlamıyorsam "bir sayın bakan bir
yanlış ifadede bulundu" dedi; o kadar. Lütfen ona cevap verin. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Burası ANAP Grubu değil! "Sayın bakanı
kınıyorum" diyor, siz söz vermiyorsunuz! BAŞKAN - Buyurun Sayın Güneri. T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Genel Başkan, konuşmalarında "Rus tezini savundular" sözümüzden
dolayı bizi kınadılar; ancak, bütün basında bunlar yer aldı; kendileri bunu bir
gün dahi tekzip etmediler; çünkü, Rus tezinde Hazar'ın bir göl olduğu iddia
edilmektedir ve hakları olduğu iddia edilmektedir; ancak, Türkmen tezinde ise,
buradan rahatlıkla borunun geçirilebileceği ifade edilmektedir. Tabiî, Sayın
Genel Başkan, konuşmalarında, Rusya'nın da değil, Türkmenistan'ın da değil,
Türkiye'nin yanında yer aldıklarını ifade ettiler. Ancak, biz, burada bir
açıklık getirmek istiyoruz: Rusya-Türkiye ikileminden Türkmenistan-Türkiye
ikilemini tercih eden bir anlayış içerisindeyiz, bunu da ifade etmek istiyorum.
Bunun yanında, Sayın Genel Başkan, hem bize olan hitabında hem diğer
konuşmacılara olan hitabında, doğrusu, bir genel başkana yakıştıramadığım bir
üslup takındılar; bunu da yakıştıramadığımı ifade ediyorum. Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubuna
sataşma var; ben iddiamda ısrarlıyım ve tutanağı bekliyorum... V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1. – Konya Milletvekili T. Rıza Güneri ve
55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol
açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu
iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) (Devam) BAŞKAN - Üçüncü konuşmacı, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal
Aykurt. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Enerji eski Bakanı Sayın Ersümer hakkında verilmiş bulunan
soruşturma önergesi üzerinde söz aldım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biz Doğru Yol Partisi olarak, bu tür
önergelerin, doğrudan yargı tarafından ele alınmasını savuna geldik. Geçen
yasama döneminde bunu kamuoyuna açıkladık, liderlerimize söyledik ve özellikle
ikinci demokrasi paketimizde, projemizde bu şablonu ortaya koymuştuk; çünkü,
uygulama göstermektedir ki, bugün de görülmektedir ki, bu türlü soruşturmalar,
parmak çoğunluğuna dayalı bir siyasî linç şeklinde tezahür etmektedir. Onun
içindir ki, Anayasanın 100 üncü maddesinin değiştirilerek, bu tür soruşturmaları,
siyasallaştırmadan, siyasî baskıdan, çoğunluktan uzaklaştırılmak suretiyle
doğrudan yargının ele almasını savunduk ve bunu savunmaya devam ediyoruz. Benim değerli hemşerim, Anavatan Partisinin Değerli Grup Başkanvekili
sevgili arkadaşım, biraz evvel bu kürsüde konuşurken, bu önergenin bir kara
leke olduğunu söyledi. BEYHAN ASLAN (Denizli) - "İddianame" dedim... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Ben, sevgili Beyhan Aslan'ı tenzih
ederek söylüyorum; çünkü, geçen yasama döneminde kendisi bu sıralarda yoktu.
Eğer, bu soruşturma önergesi, iddia edildiği gibi, bir kara lekeyse, bu
lekelerden burada çok var, burada çok var... (DYP sıralarından alkışlar) Esasen,
bu kara lekelerin mucidi de Anavatan Partisinin Sayın Genel Başkanıdır; siyasî
rekabeti kan davası haline dönüştürmek için, yağmur gibi birtakım hayalî
belgelerle, bilgilerle, bu tür önergeleri bu Meclise sevk etmiş ve Mecliste bu
müessese saygınlığını kaybetmiştir. Değerli arkadaşlarım, hayret ve ibretle görülmüştür ki... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bir dakika... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bir dakika, bu çok önemli Sayın
Aykurt... Şu anda, TRT-3 kanalı arızalı... BAŞKAN - Efendim, hatip kürsüde konuşuyor Sayın Yılmazyıldız!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Az önce, muhalefet, Fazilet Partisi
sözcüsü de konuşurken arızalıydı, şimdi de arızalı. Bunda bir kasıt olduğunu
düşünüyorum. BAŞKAN - Nedir arızalı olan efendim? İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Şu anda, konuşmalar TRT-3 kanalından
yayınlanmıyor; kulise bakın, duyulmuyor. Millet duymasın diye... BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, lütfen... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, Fazilet Partisi sözcüsü
konuşurken de arızalıydı. Bunda bir kasıt olduğunu düşünüyorum; uyarmak
istedim. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, ne yapalım efendim arızalıysa?!. Bizim
arızayı giderecek halimiz yok ya!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Lütfen bunu soruşturun!.. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Büyük bir demokrasi ayıbı!.. BAŞKAN - Sayın Aykurt, buyurun efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) -
Sayın Başkan, her iki muhalefet sözcüsünün konuşmasında arızalı olduğu
zaman, ben itiraz ederim!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sayın Başkanım, eğer, muhalefet partisi
sözcülerinin konuşması sırasında üçüncü kanal kapatılıyorsa, milletle bizim
aramızdaki bağ kopartılıyorsa, bu, kasıtlıdır; bu kanallar açılıncaya kadar
konuşmam!.. Ayıptır, eğer böyle bir şey varsa!.. BAŞKAN - Buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ayıp!.. Ayıp!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Ne yapılmak isteniyor?! Var mı yok mu;
bunu lütfen tahkik edin!.. BAŞKAN - Efendim, siz, dışarıdaki yayına göre mi konuşacaksınız?
Televizyon arıza yapar, elektrik kesilebilir... (DYP sıralarından gürültüler) İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Hep, muhalefet konuşurken kesiliyor!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap ediyorsunuz Sayın Aykurt. Siz, bunca
senenin milletvekilisiniz!.. RAMAZAN GÜL (Isparta) - 65 milyona hitap ediyoruz!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugün Türkiye'de, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bugüne kadar tarihte
benzeri görülmemiş bir soruşturma önergesi konuşuluyor. Milletimizin gözü
kulağı burada. Milletimizin her kesimi bilmektedir ki, Enerji Bakanlığındaki
yolsuzluk, uluslararası boyutlara ulaşmış; yargı kararıyla ortada, deliller
meydanda... Böyle bir görüşme, eğer üçüncü kanal kapatılarak yapılıyorsa,
lütfen, buna el koymanız lazım, üçüncü kanalı açmanız lazım, açtırmanız lazım. BAŞKAN - Peki efendim. Ben baktırıyorum, ben incelettiriyorum. Siz,
devam edin efendim. Yani, böyle bir yetkim yok; ama, baktıracağım... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, aziz
arkadaşlarım; biraz evvel bu kürsüde, hayret ve ibretle gördük ki, suçlular
bulundu. Enerji Bakanlığında Teftiş Kurulu raporlarını saklayan, yedi ay
saklayan, sekiz ay saklayanlar suçlu değil; tutuklanan, cezaevlerine sokulan
müsteşar yardımcıları, genel müdürler, daire başkanları ve ahbap çavuş
ilişkisiyle ihale alanlar suçlu değil; burada öyle söylendi!.. Suçlu, tahkikatı
yapan, delilleri ele geçiren emniyet güçleri!.. Suçlu, bu operasyondan Enerji
Bakanına talimat vermeyen, bilgi vermeyen İçişleri Bakanı!.. Suçlular
bulundu!.. Suçlu, bu olaya rüyet eden ve iddianameyi hazırlayan cumhuriyet
savcıları!.. Bu konuyu, Yüce Parlamentonun ve milletimizin takdirlerine havale
ediyorum. Değerli milletvekilleri, Enerji Bakanlığındaki yolsuzluk, bu Bakanlığın
her birimine sirayet etmiştir. Doğru Yol Partisi olarak, dört yıldan beri
diyoruz ki, bu Bakanlıkta ihalelerde yolsuzluk yapılıyor, usulsüzlükler vardır,
yağma vardır, kayırma vardır. Bu konudaki bilgi ve belgeler, zaman zaman
hükümete ve hükümet başkanına iletilmiş olmasına rağmen, özellikle Anavatan
Partisi kanadı, eski ve yeni bakanlarıyla bu yağmanın içerisinde rol
almışlardır. Yıllarca siyasetin kirlenmesinde aktif rol alanlar, başkalarını
karalamak için "elimde delil var, belge var, bilgi var, kaset
var"diyerek, siyasî hasımlarını karalamakta sakınca görmemişlerdi. Bugün, Türkiye, fevkalade anormal bir durumla karşı karşıyadır.
Demokrasiden nasibini alamayanlar, milletten yetki almadan atanarak
Başbakanlığı kabul edenler, iktidar hırsıyla, milletvekili transferleriyle,
millet çoğunluğuna dayanması gereken iktidarı gasp ederek, siyaseti ve
siyasetçiyi itibarsız hale getirerek, bu sistemin kirlenmesine vesile oldular. Bu Hükümetin Enerji Bakanı Sayın Ersümer dört yıldan beri bu Bakanlığın
başındadır. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale)- Dört yıl olmadı, üç yıl. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sayın Ersümer'in Bakanlığı döneminde... BAŞKAN - Sayın Aykurt, yayının yapıldığını söylüyorlar arkadaşlarımız;
hem Yüce Heyetin de bilgilenmesi
açısından ifade ediyorum. Buyurun, devam ediniz. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla)- Teşekkür ederim ilginize Sayın Başkan. HASAN EKİNCİ (Artvin)- O zaman, yeni başlamış oldu. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla)- ...döneminde, TEAŞ'ta, TEDAŞ'ta,
BOTAŞ'ta yolsuzluklar vardır. BOTAŞ, TEAŞ ve TEDAŞ, yapılan yolsuzluklar
sebebiyle batık hale gelmiştir ve bu sebepledir ki, özellikle Türk sanayicileri
dünyanın en pahalı enerjilerini kullanır hale gelmişlerdir. "Beyaz Enerji Operasyonu" diye adlandırılan ve devlet güvenlik
mahkemesinin jandarma marifetiyle yürüttüğü çalışmalar ve açılan davalar,
tutuklanan yüksek seviyeli bürokratlar, dört yıldan beri bu Bakanlık hakkında
yaptığımız eleştirilerin ne kadar doğru ve ne kadar haklı olduğunu gösterir.
Gece yarısı banka pazarlarken yakalanan Başbakan; bu defa enerji ihalelerindeki
yolsuzluklardan ötürü, partisiyle, bakanıyla, eski bakanıyla yeni bakanıyla
-eski bakanı tutuklu- ve atamış olduğu bürokratlarıyla suçüstü yakalanmışlardır
bugün. Değerli milletvekilleri, yolsuzluk, sadece TEAŞ'ta, TEDAŞ'ta, BOTAŞ'ta
değil, yüzergezer termik santrallarda yolsuzluk vardır, İstanbul Boğaziçi geçiş
iletim hattı ihalesinde yolsuzluk vardır, Afşin-Elbistan Termik Santrallarının
inşaat firmasına yüksek fiyat tarifesiyle yirmi yıllığına verilmesinde
yolsuzluk vardır; Afşin-Elbistan Termik Santralının bir ünitesinin aşırı
yüklenmeden dolayı yanarak, devletin 400 milyon dolar borçlanmasında yolsuzluk
vardır; Devlet Su İşlerinde, davetiye usulüyle ahbaplara dağıtılan baraj
ihalelerinde yolsuzluk vardır; Mavi Akım Projesinde, baştan aşağı, baştan sona
kadar şaibeler vardır, yolsuzluklar vardır. Bütün bu yolsuzluklar herkes tarafından bilinirken, hükümet,
yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, onu örtmeye gayret etmiştir; bugün de o
gayretin içerisinde olduğuna, biraz evvel hep beraber şahit olduk, gördük. Bazı dürüst bürokratlar ve vatandaşlar, ellerindeki bilgi ve belgeleri
jandarmaya intikal ettirerek, güvenlik güçlerinin olaya el koymasını istemişler
ve jandarma, devlet güvenlik mahkemesi savcılarıyla birlikte ve bağlı bulundukları
İçişleri Bakanının da bilgisi dahilinde, bilinen operasyonu
gerçekleştirmişlerdir. Değerli milletvekilleri, bir önemli hususu dikkatlerinize sunmak
istiyorum: Operasyondan İçişleri Bakanının haberi var; kabinedeki aynı partili
iki bakandan biri, İçişleri Bakanı, operasyondan bilgisi olduğu halde, Enerji
Bakanını haberdar etmiyor; bunun tercümesi nedir; bunun tercümesi şudur: Demek
oluyor ki, İçişleri Bakanı, Sayın Ersümer'in bakanlığındaki yolsuzluğu biliyor
ve Sayın Ersümer'e güvenmiyor ki, operasyondan aynı bakana haber bile vermiyor.
Şimdi, Sayın Mesut Yılmaz, yolsuzlukların üzerine gidildi diye,
emrindeki kurumlarla savaş halindedir. Kendisine göre bu kavganın adı,
demokrasi kavgasıdır. Halbuki amaç, demokrasi kavgası falan değil; amaç, bu
yolsuzlukların üstünü örtme kavgasıdır. Şimdi soruyorum: Sayın Mesut Yılmaz, geçmişte neden demokrasi kavgası
yapmadı da şimdi yapıyor, neden? Ortada bir yolsuzluk mevcut olduğuna göre, bu
iddialar devlet güvenlik mahkemesince de tespit edildiğine göre, operasyonu
jandarma yapmış ne olur polis yapmış ne olur; delil var mı yok mu, suç unsuru
var mı yok mu, ona bakalım; var... Kamyonlarca evrak, Enerji Bakanlığından,
devlet güvenlik mahkemesine taşınmış; neyin kavgasını yapıyorsunuz?!. BAŞKAN - Sayın Aykurt, konuşma sürenizi 3 dakika geçtiniz efendim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Hayır Sayın Başkanım, daha yeni
başladım; arıza da 6 dakika sonra giderildi... BAŞKAN - Efendim, ekran benim önümde... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, demokrasi her
zaman lazım. Demokrasi kavgası yapılması lazımsa, hep beraber yapalım.
Başkalarının kapısı çalınınca ses yok, 28 Şubatta demokrasi kavgası yok, burada
milletin oyları havuz müteahhitlerince alınıp satılırken demokrasi kavgası yok;
ne zaman var...(DYP sıralarından alkışlar) Ne zaman var; Sayın Mesut Yılmaz'ın
kapısı tıklanınca var; birisi onun kapısını çalınca, demokrasi kavgası var... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Kendine demokrat... Kendine demokrat!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Öte yandan, ANAP, başta Sayın Yılmaz
olmak üzere, koro halinde, bağımsız yargıya karşı savaş açtılar. Değerli milletvekilleri, eğer, hukukun üstünlüğünü savunan, demokratik
parlamenter sistemi savunan bu sistemde, bağımsız yargıyı siyasallaştırmak
için, bağımsız yargının elemanlarına şantaj yapılır hale gelirse ve maalesef,
Adalet Bakanlığınca -ne hikmetse, ne sebeple ise- bu olaylara el koyan savcılar
hakkında tahkikat açtırılırsa, adalet üzerinde, bağımsız yargı üzerinde
açılacak derin yaraları kapatmak mümkün değildir. Şimdi ben sormak istiyorum,
bilmek istiyorum; acaba, Adalet Bakanının görevlendirdiği müfettişler, bu
savcıyı görevden mi alacak, sürgüne mi gönderecek, tedip ve terbiye mi edecek;
soruyorum! Eğer böyle bir şey varsa, olursa, millet de, biz de, kamuoyu da,
sizin yakanıza yapışırız! (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, millet bizi izliyor dedim. Sayın Devlet
Bahçeli'nin gazetelere yansıyan, kamuoyuna yansıyan bir beyanı var, bir
taahhüdü var. Sayın Bahçeli "eğer Cumhur Ersümer'in ismi iddianame de yer
alırsa, ben önergeye olumlu oy vereceğim" diyor. Şimdi, Sayın Bahçeli, iddianamenin 41 inci maddesinden sadece bir pasaj
okumak istiyorum, sadece bir pasaj... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aykurt, sürenizi tam 5 dakika 30 saniye geçtiniz.
Tamamlamanız için mikrofonunuzu tekrar açıyorum; lütfen tamamlayın efendim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Arkadaşlara
müsamaha gösterdiniz; aynı müsamahayı bana da göstereceğinizi umuyorum. "Başından itibaren, 3096 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik
hükümlerine uymayan bazı firmaların ihaleye katılmalarını önleyen ve ihalenin
(A) firmasına bırakılmasını ..... imzalanmasına kadar aradan geçen süre
zarfında elektrik tarifesine esas olacak şartlarda kamu yararına değişiklikler
olduğunu gözardı eden ve kuruluşların ısrarlı uyarılarına rağmen, kamunun
zarara uğrayacağını bile bile uygulama sözleşmesini imzalayan Bakan Cumhur
Ersümer" ve devam ediyor... Sonuçta da, bütün bu suçluların, yani
zanlıların, Türk Ceza Kanununun 366/2 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalarını
talep ediyor. Şimdi, millet de merak ediyor, biz de merak ediyoruz; sizin taahhüdünüz
karşısında ve okuduğum bu iddianame karşısında, acaba, oyunuzun rengi ne
olacak; "evet" mi diyeceksiniz "hayır" mı diyeceksiniz?
Hani, siz, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele ediyordunuz?! İşte sizin
önünüzde tarihî bir fırsat, bir imkân; bu imkânı bakalım nasıl kullanacaksınız;
hep beraber seyredeceğiz. BAŞKAN - Sayın Aykurt... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, çok
enteresandır; Milliyetçi Hareket Partisine mensup değerli milletvekilleri, size
okumak istiyorum -BOTAŞ'tan gelen- BOTAŞ ülkücüleri haykırıyor; BOTAŞ
ülkücüleri, bunları anlatıyor, benim söylediklerimi anlatıyor ve son olarak,
kısa olarak söylüyorum... BAŞKAN - Lütfen... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - "Lütfen, bu konunun üzerine
gidiniz. Deprem dolayısıyla para bulamayan hükümet, kazma vurulmamış proje için
50 milyon dolar avans veriyor..." Sayın Mesut Yılmaz'a söylüyor; 50 milyon
dolar avans... Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada, yine BOTAŞ çalışanlarından gelen
bir mektup var. BAŞKAN - Sayın Aykurt, çok teşekkür ediyorum. Bakın, 6,5 dakika oldu... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Burada, bu mektupta da, BOTAŞ Genel
Müdürünün neler yaptığını yegân yegân yazmış, BOTAŞ Genel Müdürünün muhterem
eşinin BOTAŞ'la iş yapan bir firmanın patronunun sekreterliğini yapmasına
kadar; burada bu var... Size geliyor mu bunlar?.. (MHP sıralarından "imza
var mı" sesleri) İmza atsın da başına iş mi açsın?!. Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlıyorum. Tabiî ki, böylesine
önemli bir konuda, konuşmaları 10 dakikaya sığdırmak mümkün değil. Keşke imkân
olsaydı, zaman olsaydı da, şu iddianamenin içini ve müstenidatını burada
konuşma imkânı bulabilseydik. Değerli arkadaşlarım, biz Doğru Yol Partisi olarak, Enerji eski Bakanı
Sayın Ersümer hakkında verilmiş olan bu soruşturma önergesini destekliyoruz.
Konunun enine boyuna araştırılması suretiyle ve bu belgelerin, bilgilerin
değerlendirmesi suretiyle soruşturma komisyonunun kurulması lazım. Eğer, iddia
ettiğiniz gibi, gocunduğunuz herhangi bir şey yoksa, bir lekeniz yoksa, bir
ayıbınız yoksa, geliniz, hep beraber bu önergeyi destekleyelim, hakikat ortaya
çıksın. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aykurt. Buyurun Sayın Aslan. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, konuşmacı benim bir cümlemi
yanlış anlayarak, yanlış beyanda bulundu. Ben soruşturma önergesi kara bir
lekedir demedim; o konuya açıklık getireceğim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sizi tenzih ettim konuşmamda. ALİ RIZA GÖNÜL (Denizli) - Sayın Başkan, eğer zabıtları getirirseniz... BAŞKAN - Bakacağım. Sayın Aslan... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, tutanaklar incelenebilir. Müsaade
ederseniz efendim, şuna iki cümle ile cevap vereyim yerimden. Efendim, yerimden
cevap vereceğim. ALİ RIZA GÖNÜL (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Aslan önergenin kara bir
leke olduğunu ifade etti. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Ben "sizi buraya tıkan güç böyle istiyor
diye" Menderes'i idam ettiren Savcı Egesel'in beyanına kara bir lekedir
dedim, "Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor diye" Menderesi idama
götüren savcının beyanını söyledim. Doğru Yol Partisi bunu kara leke kabul
etmiyorsa, tarihe havale ediyorum. BAŞKAN - Peki Sayın Aslan, anlaşıldı. Efendim, son söz, hakkında
soruşturma istenen Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Cumhur Ersümer'e
aittir. Buyurun Sayın Ersümer. (ANAP sıralarından alkışlar) MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle sizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, biraz önce de bahsedildi, 16 klasör savcılık evrakı, öyle 40
sayfalık bir iddianame değil. Bir aydır, biz, 16 klasörü didik didik ettik;
basında da çıkan yazılara bakarsanız, 8 klasöre ulaştı, 4 000'den fazla yazı
çıktı Beyaz Enerji Operasyonuyla ilgili. Tabiî, biz, kamuoyunun bu konudaki hassasiyetini çok iyi biliyoruz; bu
hassasiyet çerçevesinde konuşmalarımı sürdüreceğim; ama, zamanımı aşarsam da,
hem Başkanımın hem Meclisin müsamahasına sığınmak istiyorum. Kısaca şunu belirtmek istiyorum: Ben arzu ederdim ki, özellikle benden
önce konuşan önerge sahibi ve muhalefet sözcüleri açıklıkla şunu dile
getirselerdi; bu operasyonda, bütün gizlemelere ve maskelemelere rağmen,
olağandışı bir şeyler vardır; bu olağandışılar, bu olağandışı işlemler, çağdaş
demokrasiye ulaşma çabalarına, hukuk devletini yaşama arzularına, dünyayla
bütünleşme iddialarına engel teşkil etmektedir. Tabiî, hemen burada "bugün mü demokrasiyi istiyorsunuz; niye siz 28
Şubatta demokrasiye sahip çıkmadınız" tarzında iddialar dile getirildi.
Ben burada küçük bir şey belirtmek istiyorum: Sayın Erbakan'ın, Sayın Mesut
Yılmaz'ı 28 Şubatın ertesi günü ziyaret ettiğinde, ben, Grup Başkanvekili
olarak Sayın Genel Başkanımın yanındaydım. Sayın Genel Başkanımızın çok net bir
ifadesi oldu Sayın Erbakan'a, dedi ki: "Sayın Erbakan, o Millî Güvenlik
Kurulundaki imzayı atmadan önce eğer bize gelip bunları dile getirdikten sonra
oturur sizle konuşurduk." AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Daha imzalamamıştı... T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Yanlış söylüyorsun, daha imzalamamıştı... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Yani, ben bunu, bir tarihî gerçeği...
(FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen... T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Sayın Ersümer, imza atılmamıştı daha... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Hayır... Hayır... TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Ersümer, ben oradaydım, öyle bir söz
olmadı; yalan söylüyorsun, yalan!.. BAŞKAN - Sayın Karamollaoğlu... Sayın Karamollaoğlu... TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Doğru söylemiyorsun, çarpıtıyorsun, yalan
söylüyorsun... T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Yalan ifadedir bunlar!.. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Yalan söylüyorsunuz!.. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Hiç rahatsız olmayın!.. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Yalan söylüyorsunuz; öyle bir ifade
olmadı... T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Daha söze başlarken itimadı sarsılmış onun... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Hayır; tek bir kelimesi yalan
değildir. BAŞKAN - Sayın Karamollaoğlu, lütfen yerinize oturur musunuz efendim. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Doğruları olduğu gibi söyleyin... BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip, siz konuşmaya devam edin. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Hadiseleri çarpıtmayın... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Bu operasyon başladığı andan itibaren
ve devam ettiği süre içinde, kamuoyunun merak ettiği, birçoğunu içine
sindiremediği olağandışı olaylar yaşadık. Hemen hafızalarınızı biraz tazelemek istiyorum, olayın başına dönmek
istiyorum; Türkiye'de yirmiye yakın operasyon oldu; ama, bu operasyonun içinde,
nedense, hiçbir bakan arkadaşımızın adı geçmedi. Bu, bizim için memnuniyet
vericidir; ama, ana sebep nedir; bu operasyon başladıktan sonra, halen hepimiz
için kimliği meçhul biri, bir gazeteye gitti veya telefon etti "Ersümer'in
üstünü çizin" dedi. İşte bu operasyonun odak noktasına benim konulmamı sağlayan
anafikir budur. Ama, Allah'a şükürler olsun, ben, bağrında 250 000 şehidin
barındığı Çanakkalelilerin oylarıyla seçilip geldim; benim üstümü
Çanakkalelilerden başka kimse çizemez. (ANAP sıralarından alkışlar; FP
sıralarından gürültüler) Yine devam etmek istiyorum; peki, aradan dört ay geçti, bu, kimliği
belli olmayan kişiyle ilgili, ilgili kurumlarda bir araştırma yapıldı mı, bir
tetkikat yapıldı mı, bu kişiye ulaşma noktasında bir çaba harcandı mı?! T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Size soracağız onu... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Siz yaptıracaksınız soruşturmayı... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkanım, bu tarzda nasıl
konuşacağız; biz sabırla dinledik, lütfen... BAŞKAN - Efendim, lütfen hatibin konuşmasını sükûnetle dinler misiniz. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Kamuoyu diyor ki: "Eğer
istenseydi bu kişi bulunurdu." Kamuoyu böyle kabul ediyor. Tabiî, yine bir başka soru dile getirildi: Ankara'nın göbeğinde
jandarmanın böyle bir operasyonu yürütmesinin hiçbir hukukî dayanağı yoktur. Emri
kim verdiyse verdi, sorumluluk kimdeyse kimde; jandarmanın böyle bir operasyon
yapmasının hukukî dayanağı yoktur. Yine, burada denildi ki: "Polis olsa ne olur, jandarma olsa ne
olur." Ne olur biliyor musunuz; eğer hukuka aykırı bir kolluk gücünü
kullandıysanız, eğer hukukî dayanağı olmayan bir karar verdiyseniz, o kolluk
gücünün yapmış olduğu işlemler mahkeme huzuruna geldiği zaman, gayri yasal
yoldan elde edilen bütün delillerin başına gelenin geleceği gibi, geçersiz
kabul edilir. Yine burada bir başka önemli husus; tabiî, Sayın Uğur Alacakaptan'ın bir
değerlendirmesi var, çok kısaca ona da değinmek istiyorum. Sayın Alacakaptan
"bir bakanlığın rüşvet olayına jandarma bakmaz. Jandarma, polis
teşkilatının olmadığı yerlerde işlenen suçlarla ilgilidir. Jandarma
komutanları, gidip, bu sanıklardan birini hapishanede bir odaya çekip 'sen
falancayı suçlarsan, biz seni kurtarırız' diyemez. Bir İçişleri Bakanı da,
'jandarmaya ben talimat verdim' diyemez; çünkü, İçişleri Bakanının tahkikat
yapılması için emir verme yetkisi yoktur. Bu, Adalet Bakanlığının ve savcının
işidir. Tabiî ki, bir savcı da, ne kadar dürüst bir adam olduğunu göstermek
için, evine otobüsle gittiğini gösteren fotoğrafının çekilmesine izin
vermez" diyor. Yine, bir başka değerlendirilmesi gereken husus da, bu operasyonda 4422
sayılı Yasanın kullanılmasıdır. İlk bakışta kabaca görülen bir gerçek var, bir
rüşvet olayı yaşanıyor; ama, mafyayla mücadele için hükümetimizin getirdiği,
altında benim de imzam olan, Meclisimizden geçen bir yasa burada kullanılıyor.
Ne oldu peki kullanılınca, ne oldu; burada bir yanlışlık vardı, burada bir
keyfîlik vardı; böyle bir olayda bu yasanın uygulanmaması gerekirdi. Zaten,
bakıyoruz, savcı davasını 4422 sayılı Yasadan açamamıştır, normal Türk Ceza
Kanununa dayanarak davasını açmıştır. Yine, devlet güvenlik mahkemesi de
yapılan itirazı kabul etmiş, görevsizlik kararı vermiştir. Savcının bu
görevsizlik kararına yaptığı itiraz da bir diğer mahkemede reddedilmiştir. Bir başka önemli husus daha var. Tabiî, eğer, bu yasayla ilgili bu keyfî
uygulamalar bir sıkıntı çıkardıysa, bu, Meclisin görevidir, getiririz, yine
değerlendiririz. Meclis, buradaki yanlışlıkları, buradaki birtakım
keyfîlikleri, bazı keyfî tercihleri engelleyebilme imkânına kavuşur diye
düşünüyorum. Şimdi, yine, biraz başa döneceğim. Fezleke sızdırıldı,bir televizyonda
ve gazetelerde yayımlandı. Müteakiben, yedek hâkimlik ifadeleri sızdırıldı;
yine, devletin ajansı Anadolu Ajansında yayımlandı. Arkadan, iddianame
sızdırıldı. Peki, bu fezlekeyi kim sızdırdı? MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Evet, kim sızdırdı? MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Yani, devlet güvenlik mahkemesinin
veya tahkikatı yürüten jandarmanın elindeki fezlekeyi kim sızdırdı? Aradan
geçen dört aylık zamana rağmen, hâlâ, bu fezlekeyi sızdıran suçlu ortada yok;
faili meçhul. Arkadan, devlet güvenlik mahkemesinin yedek hâkimlik ifadeleri
sızdırıldı. Kim sızdırdı; yine, ortada yok. T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Bize sormayın, Sayın Başbakana sorun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Nasıl hükümet ediyorsunuz?! MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Hayır, hayır... Benim kime sorduğumu
muhataplarım çok iyi anlıyor Sayın Güneri. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Kim yapıyor bunları, kim?! MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Yine, ben, devam ediyorum. İddianame sızdırıldı. Neyse, orada garip bir kâtip bulundu. Düşünebiliyor musunuz; bu sızdırmayla ilgili bir tek işlem yapıldı,
Anadolu Ajansı Genel Müdürü çağrıldı, ifadesi alındı; müteakiben, takipsizlik kararı verildi. Şimdi, bu kâtiple ilgili de takipsizlik kararı verilecek. Niye derseniz;
çünkü, eşzamanlı olarak birkaç kelime değiştirilerek, bu fezleke, müteakiben,
yedek hâkimlik bilgileri, müteakiben, iddianame dışarı sızdırılıyor ve gerçek
iddianame veya fezleke veya yedek hâkimlik ifadesiyle sızdırılan ifadelerin
tamamen birbiriyle aynı olmaması gerekçesi ileri sürülerek, takipsizlik
kararları verilir. Yüzde 99'u aynı. Bir veya iki kelime değiştirilerek bu
işlemler yapılıyor. Neticede ne oluyor? Gözüken şu: Yargıdan birileri, kolluktan birileri ve tabiî ki basından
da birileriyle el ele veriyorlar, siyaseti ve siyasetçiyi lekelemek için ve
tamamen siyasî sonuç almak için bu düzenleri kuruyorlar. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Bakan, kim kuruyor, kim yapıyor bütün
bunları? MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Ben, bunları vurgulamak için,
huzurunuzda bunları anlatma çabası içinde oluyorum. Bütün bu olayların karşısında durması gereken Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Ben, hâlâ bu inancımı muhafaza ediyorum ve vatandaşımızın da bu
inancımızı muhafaza ettiği inancı içerisinde konuşuyorum. ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Bakan, hükümet ne yapıyor bu arada? MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Bir başka önemli husus daha var.
Anayasanın 100 üncü maddesi çok açık. Benim iddianamede adımın geçirilmesi
konusunda savcının yetkisi yoktur; savcı, Anayasaya aykırı bir iddianame
düzenlemiştir ve tamamen yargıyı siyasallaştırmak amacıyla, işte, bir gün
birileri buraya gelsin, biraz önce söylenen bu sözleri söylesin diye bunlar
yazılmıştır. Savcının yapacağı gayet açıktır. Hiçbir sebep göstermeden, yeterli bir
delile ulaşmadan benim adımı iddianamede geçiremez. Yapması gereken neydi? Eğer
benimle ilgili bir suç konusunda bir illiyet bağı kurabiliyorsa ve kurduğu bu
illiyet bağının hukukîliğine güvenebiliyorsa, Adalet Bakanlığı, Başbakanlık ve
Meclis kanalını kullanması lazımdı. Yoksa, sorgulamaya devam edip, sözde
delillerle, sözde bilirkişi raporlarıyla, sözde suçluyu bulma çabası içerisinde
olmaması gerekirdi. Tabiî, iddianameye bir bütün olarak bakıyoruz. Yapılanlar bütün
hepimizin gözleri önünde gerçekleşti. Sizlerin de bu yapılanları içinize
sindiremediğinizi çok iyi biliyorum; ancak, şunu özellikle belirtmek istiyorum.
Tanık ve sanıkların çağdaş sorgulama, çapraz sorgulama, psikolojik baskı, kibar
tartaklama, bilinen ve bilinmeyen yöntemlerin kullanılarak sorgulanmış
olmalarına rağmen... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İşkenceyi itiraf ediyor Sayın Bakan. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - ...üç ayı aşkın bir süre tamamen
bilgim dışında dinlenen telefonlar, klasörler dolusu dinleme tutanakları, imha
edilenlere, edilmeyenlere rağmen, basının, özellikle belli gazete ve
televizyonların, enine boyuna, altta üstte manşet, boy fotoğraflı yayınlarla
istifa çığlıklarına itfaiye çavuşları gibi "bakanı yakan ifadeler",
"bakanı yakan not", "şimdi yandı, yanıyor" beyanlarına,
bütün baskı ve zorlamalara rağmen, benim bir kuruşluk menfaat temin ettiğimi
gören, duyan, söyleyen, dinleyen, dinlenen, bilgi veren, belge veren; kendi
adına, kamu adına, bilerek bilmeyerek, dalgınlıkla, yanlışlıkla iddia eden
kimse yok. Ben bundan sevinçliyim; ama, emin olun ki "biz, şimdi, bu işin
siyasî ayağını bulduk" diye sevinç duyanlara, duymaya çalışanlara karşı
siyaseti mahcup etmediğim için de mutluyum. Tabiî, burada tartışıldı; çok önemli olduğu için söylüyorum; işte,
bilirkişi raporları. Bu davanın dayandırıldığı ana nokta, düzmece bilirkişi
raporlarıdır. Şimdi anlatacağım size, nedir bu bilirkişi raporları, bu
bilirkişiler, nasıl teşekkül etmiştir, kimlerden teşekkül etmiştir, nasıl
görevlendirilmişlerdir, nasıl seçilmişlerdir; izniniz olursa anlatacağım. Dokuz
kişi değil; İçişleri Bakanlığından ve Maliye Bakanlığından iki müfettiş
arkadaşımız, bir de o kamuoyunda hepimizin çok iyi bildiği bir avukat
arkadaşımız; daha sonra da, TEAŞ'tan -TEAŞ Genel Müdürlüğünde görevli
matematikçi Neşe Gençyılmaz, yine TEAŞ Genel Müdürlüğünde görevli matematikçi
Nuran Şehsuvaroğlu, yine TEAŞ Genel Müdürlüğünde görevli Gediz Lekesiz ve yine
TEAŞ Genel Müdürlüğünde görevli Elvan Cemkök- dört kişi; yani, TEAŞ Genel
Müdürlüğünde görevli dört mühendis arkadaşımız, dışarıdan bir serbest avukat,
iki de -yine biraz önce belirttiğim şekilde- müfettiş görevlendirilmiş. Bunlar nasıl görevlendirilmiş? Söylediklerimin hepsi belgeye dayalı,
burada, belgelerden okuyorum. Sayın savcı, muhatabı ben olmama rağmen, TEAŞ
Genel Müdürlüğüne bir yazı yazıyor. Yazısında diyor ki: "Bana, bu işlerden
anlayan bilirkişilerin isimlerini bildir." Ama, arkadan, Genel Müdür
Vekiline telefon ediyor ve diyor ki: "Bu bildirdiğin isimler, şu iki kişi
olsun: Neşe Gençyılmaz ve Nuran Şehsuvaroğlu." Genel Müdür Vekili diyor
ki: "Böyle bir usul yok. Biz, size, yine sizin dediğiniz isimlerin de
içerisinde bulunduğu altı isim bildirelim, bu isimlerin içinden siz
seçersiniz" diyor. Genel Müdür altı tane isim bildiriyor ve savcı da, daha
önce telefonda söylediği bu iki kişiyi, bilirkişi olarak görevlendiriyor. Daha
sonra, bu altı kişinin içinden iki kişi istifa ediyor "biz, Bakanımıza
karşı böyle bir görev icra edemeyiz" diyor. Savcı tekrar bir yazı yazıyor,
bu yazısında: "Bu iki kişi ayrıldı, bunların yerine, bana yeni iki isim
bildir" diyor. Bildir diyor; ama, yine, telefonda iki tane isim veriyor.
Telefonda verdiği bu diğer iki isim de, Elvan Cem Kök ile Gediz Lekesiz; ama,
Genel Müdür bu sefer tedbirli davranıyor, böyle bir usuldışılığa karşı,
görüştüğü telefonu zabıt altına alıyor ve yanındaki genel müdür muaviniyle
birlikte imzalıyorlar: "İşbu belgenin önyüzünde talep edilen iki kişinin
seçimi, bildirilen isimlerin jandarma ve savcılıkça tarafımıza yazışmadan önce
bildirilen iki kişi olup, seçimi buna göre yapmış olduğumuzu teyit ederiz"
diyorlar. İmza, Budak Dilli; imza, Ömer Esirgemez... Yani, bu
"bilirkişi" dediğiniz bilirkişi heyetinin nasıl teşekkül ettiğini, bu
dört kişinin nasıl seçildiğini, biraz olsun size anlatabildim. Yine, bu dört kişi, gerek enerji sektöründe gerekse Bakanlık içinde,
özelleştirmelere ve özellikle yap-işlet-devret projelere karşı olmalarıyla çok
iyi bilinen, çok iyi tanınan kişiler. Diğer husus, bir avukatın tayini... Bu avukat nasıl seçilmiş? Türkiye
genelinde 45 000 avukat var, Ankara'da 5 000'e yakın serbest avukat var. Bu
avukat nasıl seçilmiş, nereden bulunmuş? Biz, Ankara Barosuna müracaat ettik;
Ankara Baro Başkanından aldığımız bir not var: "Kayıtlarımızın
incelenmesinden 5.9.2000-21.5.2001 tarihleri arasında Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemelerince bilirkişi yapmak üzere avukat belirlenmesi için bir talebin
olduğuna rastlanılmamıştır." Peki, bu avukatı Sayın Savcı rüyasında mı
gördü, vahiy yoluyla mı kendisine bildirildi?! Ama, daha bu kadarla da
bitmiyor... Bu avukat, TEAŞ ve TEDAŞ aleyhine davalar açmış bir avukat. İşte,
elimdeki bir kararı okuyorum: "Davacı, Selim Sarıibrahimoğlu; davalılar,
Türkiye Elektrik Üretim (TEAŞ), Türkiye Elektrik Dağıtım (TEDAŞ) ve
Başkent..." Davacı, verdiği dilekçede Enerji Bakanlığının enerji
politikasını eleştirerek bu politikaların tüketicilerin haklarını ihlal
ettiğini belirtip, tüketici hakları yönünden Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
enerji politikalarıyla mukayese yaparak Enerji Bakanlığının davalılarıyla
yapmış olduğu yap-işlet ve yap-işlet-devret şeklindeki sözleşmelerin
tüketicinin aleyhine olduğu iddiasıyla dava açıyor. Sonra, bu avukat, tabiî,
yakalanınca diyor ki: "Ben bu davadan sarfınazar ettim." Hayır, yalan
söylüyor; sarfınazar etmemiş, murafaa istemli olarak Yargıtayın ilgili
dairesine temyiz etmiş. Bu kadarla da kalmıyor; bu sayın avukat 1998 yılında
bana bir mektup yazıyor. Mektubunda özelleştirmeye karşı olmasını,
yap-işlet-devret projelerine karşı olmasını dile getirdikten sonra söylediği
laf şudur: "Vahşi liberizasyon ülkeyi riske ve uluslararası müdahalelere
açıcı olabilir." Yani, avukatımızın bu özelleştirme projelerine olan
yaklaşımı meydanda. Bununla da kalmıyor; Ankara Baro Başkanına müracaat ediyor,
provokatörlük yapıyor; diyor ki: "Enerji Bakanlığının davalılarıyla yapmış
olduğu yap-işlet ve yap-işlet-devret sözleşmelerinin tüketiciler aleyhine
olması nedeniyle Ankara Barosu olarak benim açmış olduğum bu davaya müdahale
edin." Bununla da kalmıyor; yine, bu avukat, Enerji Bakanlığının
yürütmekte olduğu Enerji Piyasası Yasasıyla ilgili yurt dışından getirip,
çalışmakta olduğu danışmanlarla ilgili şikâyette bulunuyor. Hazine
Müsteşarlığına bizi şikâyet ediyor ve diyor ki: "İşte, Türkiye'de, biz, bu
işleri çok iyi bilen insanlarız; bizim yaptığımız konuşmalar alkışlarla
karşılanıyor." Enerji Bakanlığı aleyhine dava açma hakkının saklı
tutularak gerekli işlemlerin yapılmasını istiyor. Şimdi, böylesine bir bilirkişi heyetiyle karşı karşıyayız. Bizim
bilgimizin dışında, bize herhangi bir bilgi ve beyanda bulunmaksızın tespit
edilen böyle bir takım, bir ekip kurulmuş. Ekibe de bir görev verilmiş,
denilmiş ki: "Siz, Enerji Bakanlığında geriye doğru on yıllık projeleri
inceleyeceksiniz; ama, ne yapıp yapıp, bu Sayın Bakana bir şeyler
bulaştıracaksınız." Ama, ümit ediyorum; bu bilirkişi raporlarını
incelediğinizde çok net bir şekilde göreceksiniz. Tamamen uydurma suçlamalarla
ve katiyen bana yöneltilmesi mümkün olmayacak birtakım atıflarla sonuç alınmaya
çalışıldığını, biraz sonra, vaktimin elverdiği sürece sizlere arz etme çabası
içinde olacağım. Bu bilirkişilerin bu işlemleri nasıl yaptıkları bir tesadüften
anlaşılıyor; yani, malum bir kişi, Başbakanlığı ziyaret ediyor, Sayın Başbakana
bir dosya vereceğini söylüyor. Bu dosya alındığında, bu dosyanın içinde bir
bilirkişi raporu var. Bu bilirkişi raporu gizli bir belge. Bu bilirkişi raporu,
devlet güvenlik mahkemesinden dışarı çıkmaması gereken bir dosya; ama, bu
dosyayı bir malum kişi alıyor, Sayın Başbakanın huzuruna getiriyor. Dosyaya bakılıyor
ki, bilirkişiler, dosyada, baştan sona suçlamadık adam bırakmamışlar. Efendim,
1992'den bu yana ne kadar Bakanlar Kurulu üyesi varsa, ne kadar Başbakan varsa
hepsi suçlanıyor. Adalet Bakanı, bu konudaki rahatsızlığını sayın savcıya dile
getiriyor, diyor ki: "Sayın savcı, bu bilirkişilerin tespiti konusunda ve
yaptıkları işlemler konusunda sizin dikkatinizi çekiyorum." Müteakiben bir
başka malum kişi, Sayın Adalet Bakanımızı ziyaret ediyor "siz, bu
bilirkişilere müdahale edemezsiniz; bu, yargıya müdahale olur; yargıya biz
müdahale ederiz; bilirkişileri değiştiremezsiniz" diyor ve bu iş böyle
devam ediyor. Benim bu söylediklerim, gazete sayfalarından, Tuncay Özkan'ın
yazdıklarından, yalanlanmayan hususlar. Tabiî, işte, bu bilirkişiler neleri değerlendiriyorlar; bu bilirkişiler
benimle ilgili iddianamede yer alan hususlarla ilgili neler söylüyorlar; burada
dile getirildi. Ben açıkça ifade ediyorum: Biz, Enerji Bakanlığında üç yılda
373 tane proje ele aldık; toplam 40 000 megavattır. Ama, burada, bize yöneltilmeye
çalışılan, bize atfedilmeye çalışılan suçlara baktığımızda, gerçekten, bu kadar
işin içinde, bu kadar güzel işin içinde yanlış yaptığımız iddiasını ileri sürebildikleri
bu küçücük işlerde de sonuna kadar haklıyız. Size çok basit bir şey
söyleyeceğim. Şimdi, benden önceki konuşmacılar da dile getirdi. Afşin-Elbistan
Termik Santralı... Savcı ne diyor, çok net okuyoruz: "Başından itibaren
3096 sayılı Kanunla ilgili yönetmelik hükümlerine uymayan, bazı firmaların
ihaleye katılmalarını önleyen ve ihalenin ERG Firmasına bırakılmasını
sağlayan..." Ben yapmışım bunu. Şimdi, bakın, bu işin başı nerede biliyor
musunuz; bu işin başı, 8.9.1992, Sayın Ersin Faralyalı Bakan. 1992'de 5
firmadan fizibilite istenmiş, bu fizibiliteler incelenmiş, bu fizibilitelerden
bir tanesi uygun görülmüş. Kim uygun görmüş; 29.3.1994, Sayın Veysel Atasoy;
Afşin-Elbistan Termik Santralıyla ilgili ERG AŞ'nin görüşmelere çağrılmasına
karar vermiş. Peki, bu karar daha sonra ne olmuş; şimdi onu da okuyacağım. Şu
anda sıralarda oturuyorlar; Sayın Gölhan, Sayın Ekinci, Sayın Akçalı, Sayın
Baran, Sayın Attila, Sayın Gökdemir, Sayın Erek, Sayın Cevheri. Bu kabinenin
Başbakanı kim; Sayın Tansu Çiller. Cumhurbaşkanı; Sayın Süleyman Demirel. Aynen okuyorum: "ERG Elektrik Üretim Ticaret AŞ'nin Kahramanmaraş
görev bölgesinde yer alan Afşin-Elbistan (A) Termik Santralının 1-4 ünite ve
sahaların rehabilitasyonu, tevsii mahiyetinde 5-6 ünitelerin yapımıyla ilgili,
1-6 ünitelerin kömür sahalarının işletilmesi, elektrik üretimi ticaretinde
görev verilmesi" diyor. İşte, görevlendirme kararı burada. Şimdi, başından beri, ben, nasıl bu firmayı tespit etmişim? Bu Bakanlar
Kurulu kararının tarihi 18 Mart 1995, fizibilitenin kabul tarihi 29.3.1994.
Peki, başından beri nasıl oluyor bu iş?!. Devam ediyorum. Daha sonra, bu Bakanlar Kurulu kararına istinaden
imtiyaz sözleşmesi görüşmelerine başlanılmış. İmtiyaz sözleşmesi hazırlanmış ve
bu imtiyaz sözleşmesi, 18.2.1994'te, Bakanlar Kurulu kararına istinaden, Sayın
Atasoy tarafından Danıştaya gönderilmiş. Tarih 19.9.1995. Danıştay incelemiş, bazı revize taleplerinde bulunmuş.
Bu imtiyaz sözleşmesi revize edilmiş, tekrar bakanlığa gelmiş, 25.10.1996.
Bakan kim; Sayın Recai Kutan. Sayın Recai Kutan, bu revize işlemlerini yerine
getirmiş, tekrar Danıştaya göndermiş imtiyaz sözleşmesini. Bu imtiyaz sözleşmesi, 21.5.1998 tarihinde bana gelmiş. Ben bakıyorum,
Danıştaya gönderildiği tarih 19.9.1995; 21.5.1998'e kadar 2 yıl, 8 ay, 2 gün
geçmiş. Ben, bu tarihlerde Enerji Bakanı falan değilim; ama, bu bilirkişiler, nasıl
oluyor da, başından itibaren, 1992'den itibaren gelen ve 21.5.1998'de Bakanlığa
intikal eden imtiyaz sözleşmesinde belirlenen firmayı ben nasıl seçmişim; ben
bunu anlayabilmiş değilim. Zaten görüştüğümüz hiçbir hukukçu da buradaki
mantığı çözebilmiş değil. Şimdi, bir firma avukatlığı tutturmuşlar, sayın savcı veya bilirkişiler
de yazmış. 21.5.1998'de Bakanlığa gelen bu imtiyaz sözleşmesini, ben, tam
onsekiz ay imzalamamışım. Danıştaya niye gider imtiyaz sözleşmeleri; eğer karar
verirseniz, kabul ederseniz, biz bu sözleşmeyi imzalayacağız diye gider. Ama
onsekiz ay, bana gelmiş, 21.5.1998'de, ben ayrılmışım, benden sonra diğer sayın
bakan gelmiş, o da imzalamamış. Ben tekrar bakan olmuşum, yine imzalamamışım.
Nereye kadar; 15.12.1999'a kadar. Neden imzalamamışım; yani, bu sözleşmeyi
imzalamamamın sebebi, işte, biraz önce bu bahsettiğim Bakanlar Kurulu kararının
iptaliyle ilgili üç tane dava açılmış. Ben, bürokrata demişim ki, bu davalar
sonuçlanmadan... Düşünün, yani, bu işin esasını teşmil eden, üzerine bina
edilen Bakanlar Kurulu kararı iptal edilirse, artık, bu imtiyaz sözleşmesi
ortada kalır mı; tabiî ki kalmaz. İşte, ben, o üç tane davanın sonuçlarını
bekledim ve onsekiz ay bu imtiyaz sözleşmesini imzalamadım. Bu, benim, yaptığım
firmanın avukatlığı mıdır, kamunun avukatlığı mıdır; bunu, hem milletimiz hem
Meclisimiz takdir edecektir. (ANAP sıralarından alkışlar) Ben buna güveniyorum.
Şimdi, tabiî, Danıştay ne karar vermiş; Danıştayın verdiği karar var,
diyor ki Danıştay: "TEAŞ, TEDAŞ dışında, özel hukuk hükümlerine tabi
sermaye şirketi statüsüne sahip yerli ve yabancı şirketlerin elektrik üretim,
iletim, dağıtım ticaretiyle görevlendirilmesi 3096 sayılı Yasada ihale şartına
bağlanmamışsa da..." Söylenen laf budur, Danıştayın kararı. Öyle
"yerindelik" veya "hukukî değerlendirme yapar" tarzında
birtakım kelime oyunlarına girmeyelim. Danıştayın kararı. Danıştay 10.
Dairesinin 1995 tarih 2013 sayılı kararı. "3096 sayılı Yasada ihale
şartına bağlanmamışsa da..." Şimdi, ben, burada kimin avukatlığını yapıyorum
biliyor musunuz; şimdi, ben, burada, benden önce görev yapan sayın bakan
arkadaşlarımın avukatlığını yapıyorum. Diyor ki Danıştay: "Serbest rekabet
ortamı oluşturabilmek için, dünyaca bilinen firmanın oluşturduğu beş ayrı
konsorsiyumu teklif vermek için davet eden idarenin, davete olumlu cevap veren
üç konsorsiyumun tekliflerini değerlendirerek, en uygun teklif sahibi, ERG
Werbund Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş'yi görevlendirmesi ve Afşin- Elbistan
(A) Termik Santralının işletme koşullarını da değerlendirip, 3096 sayılı
Yasanın 3 ve 5 inci maddelerini bir arada uygulamasında neden unsuru olarak
gösterilen gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda hukuka aykırılık
görülmemiştir. Yani, Danıştay, bu konuyla ilgili; yani, ihalede serbest
rekabetin oluşturulmadığına, firmaların çağırılmadığına dair iddianamedeki
iddiaya karşılık olarak böyle bir karar veriyor. Ama, bu sayın
bilirkişilerimiz, hem bu Bakanlar Kurulu kararını hem de Danıştayda açılan bu
davaları ve yine bu açılan davalar sonucunda verilen bu kararı saklıyorlar,
gizliyorlar, savcıya göstermiyorlar; sayın savcıyı yanıltıyorlar. Bu karar ne
olmuştur; bu karar temyizden geçmiştir, tasdik olmuştur, kesinleşmiştir. Bir diğer husus da: Sayın Ilıcak burada dile getirdiler; efendim, işte
devir esnasında veyahut işte, pahalı sözleşme imzalanmış, şirket kayrılmış;
birtakım iddialar... Bakın, çok basit bir şey bu. Tabiî ki onu söyleyeceğim.
Bunu ben söylemiyorum; Danıştaydan geçerek, kesinleşmiş, imtiyaz sözleşmesinin
(E) maddesindeki, revize fizibilite hazırlanışı ile baz tarifenin revizyonu
hükmüne dayanarak söylüyorum. Yani, siz Danıştaydan geçen böyle bir hükmü yok
kabul edeceksiniz... Bu hüküm ne getiriyor biliyor musunuz; bu hüküm şunu
getiriyor: Diyor ki: "Eğer devir işlemi yapılana kadar santralda bazı
iyileştirmeler yapılmış olabilir veya santralda daha büyük masraflar açılmış
olabilir. Devir esnasında fizibilitede gerekli revizyonlar yapılacak, bu
revizyonlar konusunda ortaya çıkan farklılık varsa baz tarife revizyonuna
yansıtılacak." Burada devletin zararının doğması için en ufak bir açık
kapı yoktur; ama, yapılmaya çalışılan işte burada zarar doğacakmış izlenimini
vererek, maalesef ve maalesef, ille de bakana bir şey bulaştırma çabası içinde
olan iddianamenin düzenlenmesidir. Bir diğer husus da -tabiî, burada söyleyecek çok şeyimiz var da,
zamanınızı fazla alıyorum- talimat verdiğim konusu. Şimdi, bakın, Çeşme Alaçatı
Rüzgâr Santralı... Biraz önce okudum, 3096 sayılı Kanuna göre, kimsenin ihale
yapma zorunluluğu yok. Bu yasaya göre, bir fizibilite veriliyor, kabul
ediyorsunuz, bir olur veriyorsunuz; o olurda da, diğer firmalara buraya
fizibilite verme imkânı tanıyorsunuz. Çeşme Alaçatı Rüzgâr Çiftliği sonucunu
okuyorum: "Ekli değerlendirme raporu doğrultusunda, ERG Firmasından 21
Mart 1997 tarihine kadar fizibilite raporu istenmesi ve 85/9799 nolu
yönetmeliğin 5/c maddesine istinaden fizibilite raporu teslim süresi içinde,
aynı lokasyon için başvuracak diğer firmalardan da fizibilite raporu istenmesi
hususunu takdir ve tensiplerinize arz ederim. Mehmet Koyuncu, Genel Müdür.
17.12.1996" Recai Kutan, Bakan; yani, Çeşme Alaçatı Santralıyla ilgili
verilen fizibilitenin onayı da, kabulü de Sayın Kutan'ın döneminde olmuş. Yanlış
yapmış falan demiyorum, yanlış anlamayın; ama, bu yok kabul ediliyor,
dönülüyor, deniliyor ki: "İşte, Ersümer'in talimatıyla bu iş
yapıldı." Şimdi, ben size bir şey göstereceğim: "El yazısı notu... Ersümer
adı savcı iddianamesinde. El yazısı notu yaktı. Şok belge." Şimdi, yine,
yazının içeriğinden bir paragraf okuyacağım: "Beyaz Enerji dosyasına bakan
Ankara DGM Savcısı Talat Şalk, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in İzmir Alaçatı
Rüzgâr Enerjisi Santralı ihalesinde usulsüzlük yaptığını iddia etti. Delil
olarak da, Ersümer'in el yazısıyla yazdığı talimatı gösterdi." Nerede bu
talimat; böyle bir talimat yok, külliyen yalan. Benim, ne sözlü ne yazılı
hiçbir talimatım yok. İddianameyi didik didik ettik, ne iddianamenin ekinde ne
lafzında böyle bir talimat yok; ama, maalesef, işte, bizim bazı yargı
mensuplarımız, haberden hükme gitmek gibi bir alışkanlık halinde olduklarından,
buradaki haberi, beni suçlamak için gerekçe kabul ediyorlar. Bir başka husus da şu tabiî: Yani, düşünün, velev ki, ben, bir talimat
verdim -vermediğimi açıkça söylüyorum; velev ki, bir talimat verdim- benim
verdiğim bu gayriyasal talimatı alan bürokrat ne yapacak; Devlet Memurları
Yasası Madde 11, diyor ki: "Devlet memuru, amirinden aldığı emri, Anayasa,
kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu
aykırılığı, o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini
yazıyla yenilerse, memur bu emri yapmaya mecburdur." Şimdi, bir savcı, benim böyle bir yazılı talimatım olmadığını bile bile,
yani, engin tecrübesi olan bir hukukçu, bile bile, çok tecrübeli olduğuna
inandığımız sayın bilirkişiler, bunu bile bile, beni, iddianamede,
bürokratlarına kanunsuz talimat vermekle nasıl suçluyorlar; bunun
değerlendirmesini, hukukçular da yapacak, yargı da yapacak, mutlaka, siz de
yapacaksınız. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - İzin verirseniz, yapacağız!.. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Tabiî, bir de, burada, bir leasing
olayı var. Şimdi, bu bilirkişilerin, Sayın Savcıdan gizledikleri başka bir şey
daha var. Şimdi, geriye doğru on yıllık bütün dosyaları aldılar ya, diyorlar
ki, işte, ilk defa leasing işlemi yapılmıştır yap-işlet-devret projelerinde.
Yalan... Yine, açıkça söylüyorum; daha önce, Sütçüler Hidroelektrik
Santralında, leasingle, yap-işlet-devret projenin gerçekleşmesine izin
verilmiş. İşte, 4.2.1996; Bakan, Şinasi Altıner... Ha, ben, burada, şimdi,
bunları niye söylüyorum biliyor musunuz; yani, yapılan işi savunmak zorundayım.
Ben, eski bakanıyım; ama, bu dönemin bakanıyım. Burada, leasingle ilgili
yapılan işte de bir yanlışlık yoktur. 3096 sayılı Yasada, leasing yapılamaz,
leasinge dayalı teşvik alınamaz diye bir husus yok. Şimdi, dönüp bakıyoruz; Sayın Kutan onaylamışlar; arkadan, müteakiben,
Devlet Planlama Teşkilatının olumlu görüşü var; Hazineye gitmiş, Hazineden
teşvik belgesi almış. İşte, 19.6.1998; 69853 sayılı, Turan Serdengeçti imzalı
bir teşvik belgesine bağlanmış. Bir şey yapılmış; eğer, leasingle 3096 sayılı
Kanun arasında bir farklılık varsa, bunu ortadan gidermek için, firmadan ek
taahhütler alınmış; tarifenin değişmeyeceği hususunda taahhüt alınmış;
gayrikabili rücu şartıyla taahhüt alınmış; Hazineden garanti istenmediğine dair
de taahhüt verilmiş. Burada değerlendirmem de, kısacık, bu. Şimdi, diğer bir husus, bildiğiniz gibi, Kırklareli Doğalgaz Santralı.
Kırklareli Doğalgaz Santralıyla ilgili de, firma seçiminin nasıl yapıldığını
size söylemek zorundayım. Yani, buradaki suçlamalar; işte, bu firmaları
seçerken serbest rekabet ortamına dikkat edilmemiş, bu firmalar belirlenirken
366 ncı maddeye karşı davranılmış. Açıkça okuyorum: "Bu görüşler
doğrultusunda, firmadan, dört ay içerisinde ve ayrıca 4 Eylül 1985 tarihli
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren -bu, şablon bir cümledir- 85/9799
sayılı Yönetmeliğin 5/a maddesine istinaden, süresi içerisinde müracaat eden
diğer firmalardan da, yukarıdaki hususları sağlamaları kaydıyla, fizibilite
raporu istenmesi hususunu bilgi ve tensiplerine arz ederim." Tarih 4.6.1996; Bakan Sayın Hüsnü Doğan; Bakanlık oluru... Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum. Burada, bana bulaştırılmaya çalışılan
üç tane proje var; üçünde de, teklifleri kabul eden, olurları veren ben
değilim, Bakanlar Kurulu kararı, benim içinde bulunduğum hükümetin kararı
değil, serbest rekabetin oluşmadığının aksini ispat eden Danıştay kararları
var. Şimdi, burada -devam ediyoruz- müteakiben, 17.3.1999 tarihinde, aynı konuyla
ilgili Bakanlar Kurulu kararı alınmış ve yine, bir iki hususu, burada
açıklamadan geçemeyeceğim. Şimdi, 3096 sayılı Kanun, yatırımların hızlandırılması, özel birtakım
yatırımların yapılmasına dayalı bir yasa; bu yasada ihale mecburiyeti yok, 2886
sayılı Kanuna tabi değil. Peki, Kırklareli projesinde alınan fiyat 5,18 sent;
emsallerine göre gayet ucuz bir bedel. Yine, Kırklareli projesi, bilirkişilerin
iddiasının aksine, Devlet Planlama Teşkilatından onaylanmış, şu anda Hazinenin
onayını bekliyor. Bakın, şunu ifade etmeye çalışıyorum: Afşin-Elbistan santralındaki
imtiyaz sözleşmesi imzalanmıştır, elektrik satış sözleşmesi Hazinededir. Yine,
aynı şekilde, ESA imzalanmamıştır, devir yapılmamıştır; yani, burada,
bilirkişilerin uyguladıkları taktik şu: Geçmişte olan birtakım olayları bugüne,
benim dönemime taşımak, gelecekte de mutasavver, olacağını iddia ettikleri
olaylardan da, bugün, beni sorumlu tutmak... Böyle bir şey olur mu?! Hemen
insanın aklına şu geliyor, Sayın Gaydalı geçen gün anlattı: Rahmetli Şeyh
Selahattin İnan Yassıada'da yargılanırken, dönemin Savcısı Egesel demiş ki:
"Bu Takriri Sükûn Kanunu görüşülürken, Şeyh Selahattin İnan Almanya'daydı;
ama, eğer burada olsaydı, bu kanuna kabul oyu verirdi, onun da cezalandırılması
gerekirdi." Sayın İnan söz almış, demiş ki: "Sayın Savcı şeyhliği
bana bırakıyor; ama, kerameti kendine alıyor." İşte, buradaki olay da aynı
buna benzer bir olay; yani, bu bilirkişiler, kendilerinde bu kerameti bulup, bu
işlere tevessül ediyorlar. Tabiî, çok başka şeyler de söyleyeceğim size. Şimdi, buradaki suçlama tek firma, tek fiyat suçlamasıdır. Bakın,
sözleşmenin imza tarihi 28.5.1993, Sayın Ersin Faralyalı, Marmara Ereğlisi
Doğalgaz santralı, dev gibi bir santral, fiyat 10,6 sent; sözleşmenin imza
tarihi 28.6.1993, Marmara Ereğlisi bir başka doğalgaz santralı, 10,655; Ersin
Faralyalı. Yine devam ediyorum; sözleşme imza tarihi 12.5.1993, yine, Sayın
Ersin Faralyalı, 9,6 sent. Yine devam ediyorum; Ova Elektrik AŞ, sözleşme
tarihi 31.5.1996, Sayın Bakan Veysel Atasoy. Yine devam ediyorum; Birecik
Barajı, fiyatı 4,81... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sonuç ne, sonuç?.. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sonuç şu: Şimdi, eğer, bu
bilirkişiler, geriye doğru on yılı incelemiş olsalardı, bu, 1993'te, 1996'da
yapılan ve tek teklif, tek fiyat olarak yapılan sözleşmeleri görmeleri lazımdı.
Yani, o gün yapılan iş suç değil, değerlendirme dışı bırakılıyor, Sayın
Savcıdan saklanıyor; ama, benim, ne firma tespitinde ne tayininde ne
belirlenmesinde yetkimin fiziken mümkün olmadığı konuda -ben, 1992 senesinde
milletvekili bile değildim- bir suç bana atfedilmeye çalışılıyor; bu, bir
zorlamadır. Bu -açıkça ifade ediyorum- siyasetçiye bir şeyler bulaştırma
çabasıdır. Bakın, bu soruşturma, bu minval üzerine gidiyor. Yani, jandarma halen
görev yapıyor, gayriyasaldır ve yine, ucu açık bir soruşturma yürütülüyor, bir
teftiş âdeta. Böyle bir usul var mı?! Yani, önce suç aranıyor, sonra o suçun
delilleri aranıyor, sonra suçlu aranıyor. Her gün bir haber "bugün de
şuraya gidiyoruz", "bugün de buraya gidiyoruz..." Yanlıştır
bunlar. Hem bu soruşturmada 4422 sayılı Yasayı kullanamazsınız hem jandarmanın
bu işi yürütmesi gayriyasaldır. Benim bir rahatsızlığım olduğundan dile
getirmiyorum -biraz önce söyledim- eğer, yasal olmayan kolluk gücünün yasal
olmayan imkânlarla elde ettiği delilleri kullanmaya kalkarsanız, bunlar,
mahkeme duvarından çok net bir şekilde geri dönecektir. Tabiî, bir husus da nükleer santralla ilgili. Yine, aynı savcı, nükleer
santral konusunda, Anavatan Partisinin, işte, efendim, şu kadar para aldığına
dair açıklamada bulunan bir sanığın beyanına dayalı bir ifadeyi iddianamesine
almıştır. Peki, bu sanığın, ifadesine dayandığını iddia ettiği tanığın beyanı
nedir; tanık diyor ki: "Ben böyle bir şey söylemedim." Ama, Sayın
Savcı bunu yazmıyor iddianamede. BAŞKAN - Sayın Bakan... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, artık, bitirsin... Bir saat süre
verin yani... BAŞKAN - Sayın Bakan, efendim, toparlar mısınız lütfen. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Peki; çok özür diliyorum. Yani, beş
aydır her şeyin söylendiği, her şeyin iddia edildiği bir ortamda müsamahanızı
istismar etmek istemiyorum. Neticede, nükleer santralla ilgili de fikrimi açıkça ifade ettim.
Türkiye, nükleer teknikle tanışmak zorundadır. Türkiye, elektrik problemini
halledebilmek için nükleer santrala sahip olmak zorundadır. Ha, bu düzeyde,
benim söylediklerim, iddianamede de o şekilde geçmiş... İki defa Bakanlar
Kurulunda konuştum bu konuyla ilgili, bütün bakan arkadaşlarım şahittir. Yine,
aynı şekilde, liderler zirvesinde görüşlerimi dile getirdim, sayın liderlerim
şahittir. Benim söylediğim şey şudur: Eğer, bir ülke kendi kaynaklarından 5
milyar dolarlık bir yatırım yapacaksa, üç ayrı ülkeden üç ayrı teklif varsa, bu
konudaki karar verme yöntemlerinin belirlenmesi gerekir. Bize de, Bakanlar
Kurulunun böyle bir yetkisi olabileceği söylendi. Bizim de, bürokrattan
sorduğumuz, öğrenmeye çalıştığımız budur. Tabiî, burada söylenilen her şeye cevap verebildiğimi zannetmiyorum;
ama, açıkça ifade ediyorum ki, burada, yönlendirilen düzmece bilirkişi
raporlarıyla, bana bir cürüm atfedilme çabası içine girilmiştir. Bu dava iki ayrı mahkemede görülecek; hem devlet güvenlik mahkemesinde
hem de ağır ceza mahkemesinde görülecek. Bu benim dediğim hususlar duruşmaların
bütün aşamalarında dile getirilecek, duruşmalarda bu konuların hepsi
irdelenecek, değerlendirilecek. Tabiî, bugün, bu anlattıklarımı sizler de
değerlendireceksiniz. Yargı bir karar verecek, bugün siz de bir karar
vereceksiniz. Benim bu söylediklerim, dokunulmazlığın arkasına sığınarak
söylenmiş sözler değildir. Benim bu söylediklerim bütün aşamalarda dile
getirilecek, iddia edilecektir ve yargının da, sizlerin de vereceği karara
sonuna kadar saygılıyım. Beni dinlediğiniz için sizleri saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum.
(ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersümer. Sayın Doğan, lütfen yeni bir sataşmaya sebep olmadan ve çok kısa olmak
üzere buyurun. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın,
konuşmasında, Genel Başkanına ve Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, konuşmasında, Fazilet Partili
arkadaşlarımızın birbuçuk yıldan beri istismar ettikleri bu meselenin açıklığa
kavuşmasından rahatsız olduğu anlaşılıyor gibi bir ibare kullandı. Fazilet Partisi, bir konuyu istismar etmiyor. Fazilet Partisinin yaptığı
şey, kamuoyuna mal olmuş bir meselenin üzerine gidiyor; bu meselenin üzerine de
meşru zeminde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin zemininde gidiyor, gidilmesi
gereken yerde gidiyor; ne jandarmayla ilişkisi var ne savcılarla işbirliği var.
Fazilet Partisi, yargının siyasallaştığını, birtakım etkisiz ve yetkisiz
kurumların üzerine düşmeyen işlere kalkıştığını üç senedir söylüyor. Mesela,
jandarmanın yanlış iş yaptığını, jandarmanın Ankara'nın göbeğinde okul
denetlerken söylemek lazımdı... (FP sıralarından alkışlar) Jandarmanın yanlış iş yaptığını, jandarma Kahramanmaraş'ın ortasında
Kur'an kursu basarken söylemek lazımdı; yargının siyasallaştığını, yargıçlar
brifing alırken söylemek lazımdı. (FP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Şimdi, bazı gerçekleri söyleyenlere "efendim, sen bana yağdanlık
olmaya talip oldun" demek yetmez, 60 darbesini yargılayan, 80 ihtilaline
karşı dimdik duran bir milletvekili 28 Şubatın Başbakanına yağdanlık yapmaz.
Bunu bütün millet biliyor. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Doğan... AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, bitiriyorum. Değerli arkadaşlar, biz, kamuoyuna bir mesele mal oldu, bunun
tartışılmasını, bunun Mecliste tartışılmasını istiyoruz. Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının kapılarının jandarma tarafından kırılmasına elbet biz de
karşıyız, bunun meşru olmadığını elbet biz de söylüyoruz; ama, bunun yanlış
olduğunu biz sadece söyleyeceğiz, hükümet gereğini yapacak; gereğini
yapamıyorsanız, gereğini yapacak gücünüz yoksa getirin Meclise, biz, size
istediğiniz desteği verelim. Siyaset böyle kurtulur. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan. Evet, Sayın Bakan, buyurun efendim. Sayın Bakan, lütfen çok kısa olmak üzere, süreyi de dikkate alırsanız. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iki konuda açıklama yapma gereğini duydum. Bunlardan
birincisi, basına abartmalı bir şekilde yansımış olan bir konudur. Bilindiği
gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre, bilirkişiler, hâkimlerin reddine
ilişkin nedenlerle reddedilebilir. Bunlardan biri de, hâkimin tarafsız
sayılamayacağı durumlarla ilgilidir. Ben, Beyaz Enerji soruşturmasını yürüten
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Sayın Şalk'a, bilirkişilerden birinin
daha önce soruşturma kapsamındaki konularda görüş açıkladığı, bu nedenle
tarafsız sayılamayacağı konusunda duyumlar aldığımızı ilettim; o konuda
dikkatini çektim. Bunun üzerine, Sayın Savcı, o bilirkişiyi değiştirmek istedi;
ancak, diğer bilirkişiler "biz, birlikte çalıştık, görevimizi birlikte
sürdürmek istiyoruz" şeklinde düşüncelerini kendisine ifade ettiler. (ANAP
sıralarından "Aaa" sesleri, gürültüler) Bu arada, bizim her zaman cezaevleri dolayısıyla ilişki içerisinde
olduğumuz Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Dairesi Başkanı, bana yaptığı bir
ziyaret sırasında, aynı düşünceyi ifade etti. Ben, kendisine, neden Sayın
Cumhuriyet Savcısının dikkatini çekmek zorunda kaldığımı ifade ettim; bunun
dışında bir görüşme söz konusu değildir. Sayın Aykurt da, Bakanlığın Sayın Şalk hakkında yaptığı işlem hakkında
bazı sözler söyledi. Benim talimatımla, Sayın Şalk'ın, beyaz enerji
soruşturmasının devamı sırasında ve sonrasındaki bazı beyanları dolayısıyla,
kendisi hakkında bir inceleme başlatılmıştır. Bu, gerektiğinde soruşturmaya
dönüşebilecektir; ancak, görevlendirdiğimiz adalet başmüfettişi ve adalet
müfettişinin vereceği rapor üzerine disiplin cezası verilip verilmemesi
konusundaki karar yetkisi, Anayasamız ve Hâkimler ve Savcılar Kanunu gereğince,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aittir. O nedenle, şimdiden, bir ceza
verilip verilmeyeceği veya verilecekse, bunun türü hakkında bir açıklama
yapılması doğru değildir. Yüce Meclisin bilgilerine saygıyla sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1. – Konya Milletvekili T. Rıza Güneri ve
55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol
açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu
iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) (Devam) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Ancak, soruşturma önergesinin oylamasına geçmeden önce, oylamanın açık
oylama şeklinde yapılmasını isteyen bir önerge vardır. Bu önergede imzası
bulunan sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım,
daha sonra da gereğini yapacağım. Sayın Doğan?.. Burada. Sayın Arınç?.. Burada. Sayın Geçer?.. Burada. Sayın Öztek?.. Burada. Sayın Çelik?.. Burada. Sayın Ünal?.. Burada. Sayın Fatsa?.. Burada. Sayın Özgün?.. Burada. Sayın Yıldız?.. Burada. Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada. Sayın Çelik?.. Burada. Sayın Emre?.. Burada. Sayın Arvas?.. Burada. Sayın Aydın?.. Burada. Sayın Özyol?.. Burada. Sayın Karakaya?.. Burada. Sayın Batuk?.. Burada. Sayın Uzunkaya?.. Burada. Sayın Malkoç?.. Burada. Sayın Aydın?.. Burada. Sayın Candan?.. Burada. Sayın Günbey?.. Burada. Sayın milletvekilleri, açık oylamanın elektronik cihazla yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum. Vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar pusula gönderebilirler efendim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Enerji ve Tabiî
Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında, Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergenin açık oylaması sonucunda, 430 sayın milletvekili
oylamaya katılmış; 167 kabul, 259 ret, 2 çekimser, 2 mükerrer oy
kullanılmıştır. Böylece, soruşturma açılması kabul edilmemiştir. (ANAP
sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.53 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 20.00 BAŞKAN: Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN -106 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını
görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci
maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı
: 669) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Komisyon bulunmadığına göre, bu tasarıyı bugün görüşmek mümkün
görünmüyor. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 23 Mayıs 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 20.05 |
|