DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 64 104 üncü
Birleşim 16 . 5 . 2001 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, çiftçi kredi
borçlarının faizlerine ilişkin gündemdışı konuşması 2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, 14 Mayıs Dünya
Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması 3. - Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar
Gününe ilişkin gündemdışı konuşması B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Ukrayna
Delegasyonundan 5 kişilik bir heyetin Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/824) 2. - TBMM Başkanının, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması
Başkanının davetine, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan bir Parlamento
heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/825) 3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu
Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının davetine, beraberinde
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabetlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/826) V. - ÖNERİLER A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer
hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp
açılmaması hususundaki görüşmelerin, 22.5.2001 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın;Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın;Gaziantep Milletvekili
Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat
Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı
: 433) 3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet
Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7
Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki
Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname;Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı
: 675) 6. - Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları
Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89) 7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/849)
(S. Sayısı : 667) VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu’nun, Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle açıklaması VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, 1980-2000 yılları bütçe
uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/3944) 2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Hazine Müsteşarlığının
IMF, Dünya Bankası ve AB temsilcilerine diplomatik statü verdiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/3979) 3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/3990) 4. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/3994) 5. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/4001) 6. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/4015) 7. - Adana Milletvekili Ali Gören’in, valiliklerde ve il özel
idarelerinde yapıldığı iddia edilen savurganlıklara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/4070) 8. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ/Kovancılar’a
askerlik şubesi açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin
Çakmakoğlu’nun cevabı (7/4081) 9. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bakanlıkta çalışan danışman ve
başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı
(7/4158) 10. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, 31.3.2000 tarihli “Basında
Bugün” adlı bültenin içeriğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Ömer İzgi’nin cevabı (7/4260) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı. Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününe, Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, 12 - 18 Mayıs Hemşireler Haftasına, Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, aşırı yağışlar nedeniyle
Hatay ve ilçelerinde meydana gelen sel felaketi nedeniyle yaşanan sıkıntılara
ve alınması gereken tedbirlere, İlişkin gündemdışı konuşmalarına,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü
Yusuf Gökalp cevap verdi. Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan, gündemdışı konuşmaya cevap
veren Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in, konuşmasında, adını
kullanarak hilafı hakikat beyanda bulunduğu iddiasıyla bir açıklama yaptı. 1990 Petrol Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Karşılık Verme ve
İşbirliği ile İlgili Uluslararası Sözleşme ve Eklerine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (1/599) okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarının hükümete
geri verildiği açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666), Hayvanları Koruma (1/393) (S. Sayısı : 89), İnfaz Hâkimliği (1/849) (S. Sayısı : 667), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının (1/742, 1/405) (S. Sayısı : 599), görüşmeleri
tamamlandı; yapılan oylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Denizli Milletvekili Mustafa Kemal
Aykurt'un, Tunceli Milletvekili Kamer Genç de, Erzurum Milletvekili İsmail
Köse'nin, Konuşmalarında, şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma
yaptılar. 16 Mayıs 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.42'de son verildi.
No. :143 II. - GELEN
KÂĞITLAR 16.5.2001 Çarşamba Sözlü Soru
Önergeleri 1. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa-Halfeti-Yukarı Göklü Beldesinin sağlık merkezi ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1498) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.5.2001) 2. - İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'un, bir
bürokrata bilgisayar sistemi yazılım ve donanımlarıyla ilgili şirket
kurdurulduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1499)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, M.K.E. Kurumunda görev yapan işçilerin tayin
edilme nedenlerine ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2001) 2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, yatırım ve
proje safhasında olan havaalanlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4291)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) 3. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların üst düzey yöneticilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4292) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2001) 4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
Yenibosna-Yetmişbeşinci Yıl karakolunda bir kişiye kötü muamele yapıldığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4293) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) 5. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, iş
kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4294) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) 6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
belediyelerin harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4295) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) 7. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
İstanbul Emniyet Müdürünün yaptığı bir toplantı hakkındaki haberlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4296) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 16 Mayıs 2001
Çarşamba BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü
Birleşimini açıyor; en iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur. Sayın Grup Başkanvekilleri, 50 kişi kadar eksiğimiz
var; acaba, ne kadar süre ara verelim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Saat 14.30'a kadar ara verelim
Sayın Başkan. BAŞKAN - 14.30'a kadar toplanabileceğimizi mi
düşünüyorsunuz? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
her eksik kişi için 1
dakika lütfederseniz, 50 dakika sonra
toplanabiliriz. BAŞKAN - Birleşime, saat 14.30'a kadar ara veriyorum
efendim. Kapanma Saati
: 14.07 İKİNCİ OTURUM Açılma
Saati:14.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere,
birleşimin başında yapılan yoklamada, toplantı yetersayısına ulaşılamamıştı;
şimdi, yoklamayı tekrarlayacağız. Yoklama için 3 dakika süre vereceğim. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihaza
girmiş arkadaşlarımızla toplantı yetersayısı sağlanamadı; onun için, pusulalara
bakacağız. Lütfen, burada olup olmadıklarına bakalım arkadaşlarımızın. Sayın Ahmet Zamantılı?.. Burada. Sayın Necati Albay?.. Burada. Sayın Mustafa Karahan?.. Yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanım, olmayanlar hakkında,
lütfen, bir şey yapın. Bu aralar niye böyle oluyor; olmayanlar oy kullanıyor,
pusula gönderiyor; böyle şey olur mu kardeşim?! Bu Meclisin bir adabı var;
yani, devamlı oluyor bu. BAŞKAN - Sayın Mahmut Bozkurt?.. Yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok... O zaman, külliyen kabul
etmeyin efendim böyle şeyleri. BAŞKAN - Sayın Kemal Vatan?.. Burada. Sayın Kâmran İnan?.. Burada. Sayın Yücel Seçkiner?.. Burada. Sayın Arif Sezer?.. Burada. Tamam efendim, diğerlerini okumaya gerek yok; çünkü, 4
pusulayla yeterli oluyor. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim. İlk söz, çiftçinin kredi borçlarının faizleri hakkında
söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'a ait. (DYP
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız’ın, çiftçi kredi borçlarının faizlerine ilişkin gündemdışı
konuşması İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çiftçilerimiz, maalesef, Ziraat Bankasına, tarım kredi
kooperatiflerine, tohumluk için Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ve sulama
amaçlı TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyememektedirler; 2 katrilyona varan borçları
temerrüde kalmıştır. Aslında, şubat krizinden sonra, tarım kredi faizleri
yüzde 122'lere, daha sonra yüzde 141'lere yükseldi; dün çıkan kararnameyle,
bunların yüzde 55'e indirilmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz; ancak, bu,
mevcut ihtiyacı karşılamaktan çok ötedir. Çıkan bu kararnamenin 3 üncü
maddesinde, vadesinde ödenmeyen kredilere vade tarihinden itibaren bu karar
hükümleri uygulanmaz denilerek, gecikmiş, borcunu zamanında ödeyememiş
çiftçilerimiz yüzde 185 faizle borçlarını ödemek zorunda bırakılmaktadır ki,
bu, mümkün değildir. Bakınız, dün, İzmir Torbalı'dan Doğan Gözen aradı ve
"bu hükümetin, 2000 yılında enflasyonu yüzde 25'e indireceğim, faizler de
yüzde 38'de olacak sözüne güvendim, 14 milyar 560 milyon lira kredi aldım Şubat
2000'de; ancak, kasım ayında 23 milyar ödemem gerekiyordu, kasım krizi geldi
çattı, ödeyemedim; derken, ardından, şubat krizi geldi ve dört ayda borçlarım
44 milyar lirayı buldu. Ben intihar mı edeyim, ne yapayım?! Yaşama küstük.
Çiftçi bitti; bunu duymuyorsunuz" dedi. Bu nedenle, bu çiftçilerimizin
borçlarının mutlaka ve mutlaka, bütün dünyada hassas sektör olarak kabul edilen
ve uygulanan ekonomik politikalarla, maalesef, çiftçilerimiz, borçlarını
ödeyemediği için, düşük tabanfiyat, paraların geç ödenmesinden ve yüksek
faizden dolayı, çiftçilerimizin bu borçlarının faizlerinin, hiç olmazsa
dondurularak -gönül, affedilsin istiyor; bu yönde kanun teklifimiz var- iki
veya üç yıl taksitler halinde ödemeleri lazım. Bakınız, Tarım Bakanımız da, bu
konuda, geçen yıl 7 Temmuzda, bu yıl 12 Şubatta iki kararname sevk etmiş;
ancak, hâlâ imzalanmıyor. Ben, aslında, burada, buna cevap vermesi için
hazineden sorumlu Sayın Bakanı görmek isterim. Kısa donla, sabahları, hafta
sonları tenis oynayacağına, hiç olmazsa, Ankara'nın dibindeki asfalt boyundaki
birkaç köye giderek çiftçilerimizin dertlerini dinlese, eminim ki, bu, engel
olmaz. (DYP sıralarından alkışlar) Geçen hafta sonunda, Balıkesir'de, Merkezde, Susurluk,
Bandırma, Manyas, Gönen, İvrindi, Balya, Bigadiç, Sındırgı, Kepsut, Dursunbey
gibi pek çok, belki son on gündür 100'e yakın köyümü ziyaret ettim, bütün
çiftçilerimiz musdarip. Çiftçi nasıl borcunu ödesin? Örneğin, nisan sonunda
ödemesi gereken taksiti var. Sözleşme yapmış, diyor ki, nisan sonuna kadar
pancar paralarının hepsinin ödenmesi lazım; ama, bugün, mayısın 16'sı, 16 gün
geçmiş, temerrüde kalmış, pancar parasını alamamış. Nasıl ödesin borcunu ve
"yüzde 185 faizle ödeyeceksin" diyor. Bakıyoruz, bir yıl geçmiş,
ayçiçek üreticisi, 6 sent teşviki, pamuk üreticisi 8 sent teşviki, zeytinyağı
üreticisi 28 sent primi alamıyor; zeytin üreticisi, sattığı zeytinin parasını
alamıyor; domates üreticisi, sattığı domatesin parasını -üzerinden bir yıl
geçmiş- alamıyor; nasıl ödesin borcunu? Onun için, bu hükümetin, çiftçilerin
borçlarını bir an önce ödemesi; ayrıca, yüzde 185'lere çıkmış kredi faiz
borçlarının da, bundan sonra, faizsiz bir şekilde iki veya üç yıl ertelenerek
ödenmesinin temin edilmesi gereklidir diyorum. 14 Mayısta kutladığımız Dünya
Çiftçiler Gününde Türk çiftçisine verilebilecek en büyük hediye bu olabilir
diyorum. Bu arada, buğday hasat sezonu yaklaştı, hatta, Adana
taraflarında başladı bile; dolayısıyla, buğday için de, mutlaka, bir fiyat
açıklanması, Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alacağının ifade edilmesi ve... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. Buyurun efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Yine, Sayın Bakan
tarafından buğdayın maliyetinin 203 000 lira olduğu ifade ediliyor, ziraat
odaları bunu böyle ifade ediyor. Mazot 770 000 lirayı bulmuş, sırf mazotta
yüzde 100'e varan zamlar var şu son üç dört ayda; gübre öyle, ilaç öyle...
Gerçi, çiftçi bu yıl gübreyi de bulamadı; ama, hiç olmazsa, bunun da en az 250
000 lira civarında bir an önce açıklanması gerekir diyorum. Hükümeti, zeytin,
zeytinyağı, pamuk, pancar, ayçiçeği paralarını ödemeye, primlerini ödemeye
davet ediyorum. Çiftçilerimizin borçlarını faizsiz olarak ödemesini, hiç
olmazsa, ya faizlerini affedin ya da iki veya üç yıl süreyle, faizsiz olarak
erteleyerek, taksitler halinde ödemesini sağlayacak kararnameyi bir an önce
çıkarmanızı ısrarla çiftçilerimiz adına talep ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Gündemdışı ikinci söz, 14 Mayıs Eczacılar Günü hakkında
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz'a ait. Buyurun Sayın Yanmaz. (FP sıralarından alkışlar) 2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Niyazi Yanmaz’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, bu
çiftçinin sesini duymayacak mı bu hükümet? Yani, gönülleri gibi kulakları sağır
mı olmuş; gözleri kör mü olmuş? BAŞKAN - Takdir kendilerinin. Teşekkür ederim. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Resmî Gazetede
var. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Efendim, Resmî
Gazetedeki yeterli değil, üstelik, siz de çiftçisiniz. BAŞKAN - Sayın Yanmaz, buyurun. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; 14 Mayıs Dünya Eczacılar Günü dolayısıyla, ülkemizde, eczacılık
ve ilaç sektörünün sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, eczacılık tarihi, neredeyse,
insanlık tarihi kadar eski olup, milattan önce 2500'lü yıllara kadar
dayanmaktadır. Hipokrat ve Dioskorides'in, doğadan, bitkisel draglarla
tedavisinden sonra, kimyanın kurucusu Zekeriya Razi, İbni Sina gibi simaların,
ilaçla tedavi şekillerinden, katkılarından sonra, 19 uncu Yüzyılda kimya,
eczacılığa yeni bir bakış açısı getirmiş, Pastör'ün serum ve aşı alanında
gelişme kaydetmesiyle, nihayet 20 inci Yüzyılda, antibiyotiğin keşfiyle,
eczacılık, sağlık sektörü alanındaki önemli yerini almıştır. Değerli arkadaşlar, ülkemizde eczacılık eğitimi 1839
yılında Mektebi Tıbbiyede üç yıllık eczacılık sınıfıyla başlamış, 1933 yılında
üniversitedeki reformla fen fakültesine bağlanmış, özellikle 1960-1963
yıllarında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İstanbul Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi ve onu takip eden diğer eczacılık fakülteleriyle, eczacılık
alanında Avrupa normlarına ulaşılmıştır. Değerli arkadaşlar; fakat, ne yazık ki, eczacılık
sektörümüz, ülkemizde, hâlâ, 1956 yılında çıkarılan, ihtiyaca cevap vermeyen,
güncelliğini kaybetmiş, âdeta eczacılık sektörünün önünü tıkayan 6157 sayılı
Kanunla idare edilmektedir -keşke, Sayın Sağlık Bakanımız burada olsaydı- yeni
eczacılık yasa tasarısının, bir an evvel Sağlık Komisyonundan geçirilip, Genel
Kurula indirilmesi ve kanunlaşmasıyla, ülkemizdeki eczacılık sektörünün önünü
açacaktır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Avrupa ülkelerinde,
Batı ülkelerinde eczacılık eğitimi beş yıldır; ülkemizde ise dört yıldır; dört
yıl olması eczacıların sadece serbest eczane açabilmeleri gibi, bir alanda
çalışmalarına, istihdam edilmelerine imkân vermektedir. Özellikle son
hazırlanan tıpta uzmanlık tüzüğü yasa tasarısı, eczacıların, biyokimya ve
farmakoloji alanlarında uzmanlaşmalarına engel olmaktadır. Değerli arkadaşlar, Batı ülkelerinde, Avrupa
ülkelerinde 3 500-4 000 kişiye bir eczane düşmektedir. Dolayısıyla, eczacılık
fakültelerinden mezun sayısı da buna göre programlanmaktadır; ancak, ülkemizde,
eczacılık fakültelerine her gün bir yenisi eklenmekte, dolayısıyla, eczacılıkta
büyük bir enflasyon oluşmaktadır. Şu anda, ülkemizde 7 000'in üzerinde işsiz
eczacı bulunmaktadır. Özellikle kamuda çalışan eczacıların özlük haklarının
yetersiz olması ve Sağlık Bakanlığında şu anda 1 200 boş eczacı kadrosunun
bulunması, kamudaki eczacıların çok büyük risk almaları ve iş yüklerinden
dolayı, o alanda, eczacıların yerine, ilaç bilgisi olmayan, bu eğitimi almayan
insanlar istihdam edilmektedir. Değerli milletvekilleri, bir diğer konu -özellikle yeni
eczacılık yasası çıkarsa, ben inanıyorum ki, bu, rehabilite edilir- Avrupa'da
sağlık kuruluşları karşısındaki eczaneler arasındaki mesafe 50 metre, diğer
yerlerde 150 metredir; ancak, ülkemizde, sizlerin de dikkatini çekmiştir, 10-15
eczaneyi yan yana görmek mümkündür. Bu durum, haksız rekabeti, özellikle,
eczaneler ve eczacılar üzerindeki şaibeyi ve nihaî noktada da gizli iflasları
meydana getirmektedir; bu durumun da bir an evvel düzeltilmesi gerekir. Değerli milletvekilleri, son olarak, özellikle
ülkemizdeki ekonomik kriz bütün sektörleri etkilemiştir; ilaç sektörünü de
etkilemiştir. Dolayısıyla, 17 Nisan 2001 tarihinde Sağlık Bakanlığı nezdinde
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, İlaç Sanayicileri Derneği ve birtakım
kesimler Sağlık Bakanlığı nezdinde toplanmışlardır ve ithal ilaçta günlük kura
geçilmiştir. Bu toplantıda, eczacıların kâr marjı yüzde 5 düşürülmüştür;
Eczacılar Birliği bu toplantıya davet edilmemiştir. Gönül arzu ederdi ki,
Sağlık Bakanımız burada olsaydı, cevap verseydi. Değerli milletvekilleri, eczanelerin potansiyel alıcısı
olan devlet kamu kurum ve kuruluşlarına, eczaneler, ilk satışta yüzde 5; başta,
yüzde 5 bir iskonto yapmaktalar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - İthal ilaçta da yüzde
5 kâr marjının düşürülmesiyle, özellikle eczacılar çok sıkıntıya girmiştir;
ithal ilaçta kâr oranı yüzde 16,6'ya düşmüştür. 15 günlük vadeli ithal ilacı alan eczacılar, kamu kurum
ve kuruluşlarına bazen 90 gün, 120 gün vadeli satmak durumunda kalıyorlar;
dolayısıyla, bu, kapanmaları meydana getiriyor, gizli iflasları meydana
getiriyor. Geçtiğimiz ay içerisinde, Ankara'da 50 tane eczane kapandı; Urfa'da
eczaneler kapanmakta; Gümüşhane'de, Bayburt'ta -geçen hafta sonu oradaydım-
eczacılar çok büyük sıkıntı içerisindeler. Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, özellikle
ülkemizde, 1999 yılında 3 milyar dolarlık ilaç harcaması yapılmıştır; bunun en
az 1 milyar doları boşuna harcanmıştır. İlaç savurganlığı vardır ülkemizde. Bu
yıl tahmin edilen odur ki, 2001 yılında ilaç harcaması 5 milyar dolar civarında
olacaktır. Düşünün değerli arkadaşlar, bütçesi yaklaşık 50 milyar dolar
civarında olan bir ülkede 5 milyar dolarlık bir ilaç harcaması, çok büyük bir
fantezidir, lükstür, savurganlıktır; bunun önüne geçilmesi lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Son cümleniz için... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bunun etkenlerinden
biri de... Kurum ve kuruluşlarda ilaçtaki katılım paylarının kaynağından
kesilmesi gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, ülkemizde ilaç sanayiin genel
karakteri, hammaddeyi alıp, ilaç şekline getirmektir; bunun önüne geçilmesi
lazım. Türkiye'nin ilaç hammaddesinde dışarıya bağımlılığı yüzde 95'tir. İlaç
patent anlaşmasıyla, bu, her geçen gün artmaktadır. Bu durum, özellikle
ekonomik sıkıntı içerisine düşen ülkemizde çok büyük sıkıntılara sebebiyet
vermektedir. Ben, buradan, eczacılık camiasının bu mutlu gününü
tebrik ediyor, kendilerine, çalışmalarında başarılar diliyorum ve siz değerli
milletvekillerine saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz. Gündemdışı son söz, yine, 14 Mayıs Eczacılar Gününü
kutlamak isteyen Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar'a aittir. Buyurun Sayın Yazar. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. 3. - Manisa Milletvekili M. Cihan
Yazar’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması M. CİHAN YAZAR (Manisa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 14 Mayıs Eczacılar Gününün anlam ve mahiyetiyle, eczacıların
sorunlarını dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Yoğun gündeme rağmen, söz verdiği için, Sayın
Başkanıma, tüm meslektaşlarımın şükranlarını arz ederim. Ülkemizde yüzaltmışiki yıldan beri akademik anlamda var
olan eczacılık, tarihi kadar eski, geçmişi olan bir meslektir. 14 Mayıs 1839
tarihinde, Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahaneye bağlı olarak, bağımsız eğitim
vermek üzere bir sınıf açılmıştır. Ülkemizde eczacılık öğretimine başlanılmasının
yıldönümü olan 14 Mayıs, 1968 yılından beri Eczacılık Günü olarak
kutlanmaktadır. Günümüzde eczacının fonksiyonları değişmiş, eczacılığın
toplum sağlığındaki rolü ve önemi artmıştır. Türkiye genelinde eczaneler, birer
sağlık danışma merkezi işlevi görmekte; eczacılar, aile planlaması, diyabet,
hipertansiyon, ağrı ve ağrı kesiciler gibi konularda eğitici olmaktadır. Ülkemizde kayıtlı eczane sayısı 25 266'dır. Bunun 20
793 adedi eczane eczacısıdır. Ülkemiz eczanelerinin yüzde 41'i üç büyük
ilimizde toplanmıştır; İstanbul'da 1 890 kişiye, Ankara'da 2 025 kişiye,
İzmir'de 1 615 kişiye 1 eczane düşmektedir. Buna karşın, 1 eczaneye düşen
nüfus, Hakkâri'de 14 170, Gümüşhane'de 6 575, Siirt'te 5 065'tir. Eczacılar ve eczaneler hakkındaki 6197 sayılı Yasaya
göre, bir eczanenin sahibi ve sorumlu müdürü eczacıdır. Oysa, ülkemizde,
eczacılık hizmetleri, yasadışı olarak eczacısız yürütülmeye çalışılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryollarının sağlık kuruluşlarında eczacısız eczane hizmetleri verme çabası,
yasaya ve toplum sağlığına aykırı olarak yürütülmektedir. Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığında doktor ve diş hekimleri açıktan atanabilirken, eczacılar, yine, bu
haktan mahrum edilmiş ve büyük bir haksızlığa uğratılmışlardır. Devlet Planlama
Teşkilatı raporlarına göre, ülkemizde, 2010 yılına kadar mevcut eczacı sayısı
yeterli olarak belirtilmiştir. Ülkemiz kaynaklarının boşa gitmemesi için, yeni
eczacılık fakültesinin açılması engellenmeli, eğitimde kalite yükseltilmelidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 9 uncu maddesine
göre hazırlanan Tababet Uzmanlık Tüzüğü, eczacıların biyokimya ve farmakoloji
alanında uzmanlaşmasını sağlamaktaydı. Sağlık Bakanlığımızca, aynı kanunun aynı
maddesine göre hazırlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü Tasarısı, eczacıların biyokimya
ve farmakoloji alanındaki uzmanlaşmalarını ortadan kaldırmaktadır. Eczacıların
hakkı müktesebi olan bu önemli eksiği gidermek amacıyla hazırlanan eczacılık
uzmanlık taslağı bir an önce uygulanmaya konulmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son ekonomik kriz
meslektaşlarımıza çok zor günler yaşatmaktadır. Nisan ayı içerisinde, sadece
Ankara'da 47 eczane kapanmıştır. Eczanelerin karşıladıkları reçetelerin yüzde
80'i kamu kurum ve kuruluşlarının personeli ile Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve
Sosyal Sigortalar Kurumuna aittir. Eczanelerin, bugün, kamu kurum ve
kuruluşlarından alacağı 400 trilyon Türk Lirasının üzerindedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, sizlere,
çok önemli bir konu olan ithal ilaç konusundaki görüşlerimi açıklamaya
çalışacağım. Türkiye'de ithal ilaç sayısı 2 376 olup, toplam ilaç miktarının
yüzde 26'sını oluşturmaktadır. Türkiye, kendi ilacını üretebilen 35 ülkeden bir
tanesidir. Türk Eczacılar Birliği ve eczacılar odaları, yıllardır, ilaçta
patente karşı çıkmış ve bu konudaki görüşlerini, defalarca, Sağlık Bakanlığına
iletmişlerdir. İthal ilaçta, ülkemiz, gereksiz yere milyonlarca dolar
ödemektedir. İthal ilaçta, meslektaşlarımız mağdur edilmiş ve eczacılık kârları
büyük ölçüde düşürülmüştür. Türkiye Eczacılar Birliği ithal ilaçta şu önlemleri
önermektedir: Ülkemizde üretilen ilaçların ithaline izin verilmemelidir, sadece
hayatî önem arz eden ilaçlar ile kanser, gen teknolojisi, bazı serum ve
aşıların ithaline izin verilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız. M. CİHAN YAZAR (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım. Dünyada, tüm ülkeler, kendi sanayilerini geliştirmek
için güç ve çaba harcarken, bizler de, ülkemizde gereksiz ithal ilacı
önleyerek, yerli ilaç sanayiimizin gelişmesini sağlamalıyız. Değerli milletvekilleri, şimdi, size, ufak bir örnek
vermek istiyorum: Türkiye'de, parasetamol hammaddesini ihtiva eden -şu, sizlere
gösterdiğim listede- yüzlerce ilaç imal edilmektedir. Parasetamol, ağrı kesici
bir ilaç hammaddesidir. Türkiye'de, bu ilaç, yüzlerce isim altında imal
edilirken, 4 tane de yurtdışından ithal ilacımız vardır. Bu ilaçlardan bir
tanesinin ismi Panadol'dür. Bu basit ağrı kesiciden, 2001 yılının ocak, şubat,
mart aylarında 4 milyon adet ithal edilmiştir. Yüce Meclisin, dışkredi
bulabilmek için, aylardır, gece gündüz çalıştığı, Türk kamuoyunun malumudur. Bu
arada yapılan, bu ithal ilaç konusundaki savurganlığı da siz değerli
milletvekillerinin takdirlerine arz ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yazar, son cümleniz için mikrofonu
açıyorum; lütfen, tamamlar mısınız. M. CİHAN YAZAR (Devamla) - 14 Mayıs Eczacılar Gününün
tüm meslektaşlarımıza sağlık ve mutluluk getirmesini dilerken, 12-18 Mayıs
Hemşireler Haftası dolayısıyla da tüm hemşirelerimize saadetler diler; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazar. BURHAN İSEN (Batman) - Sayın Başkan... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, zannediyorum, aynı
konuda iki söz talebi var. 60 ıncı madde gereğince, yerlerinden, çok kısa olmak
kaydıyla, önce, sırasıyla, ilk sözü, Sayın Burhan İsen'e veriyorum. Buyurun efendim. BURHAN İSEN (Batman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde yüzaltmışiki yıldan bu yana akademik anlamda var
olan eczacılık, neredeyse, insanlık tarihî kadar geçmişi olan eski bir
meslektir. Yeni bir yüzyıla girerken, globalleşme ve küreselleşme olguları
dünyada ve ülkemizde hızlı bir ivme kazanırken, eczacılık mesleği gerçekten
sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. İlaçtaki sorunlar, meslekteki sıkıntılar,
eczacıların karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardır. Patent Yasası, OTC,
ilaçta reklam gibi konular eczacılara dayatılan ve uymak zorunda bırakılan
yaptırımların bazılarıdır. Bununla birlikte, eczacılara dayatılacak olan etiketli
ilaç satışı ve kısa vadeli ıskontosuz ilaç uygulamaları, ithal ilaçtaki kâr
marjının düşüklüğüyle birlikte, ödeme sorunları; bir yandan, tababet uzmanlık
tüzüğü, biyokimya ve farmakoloji dallarında uzmanlık hakları ellerinden alınmış
olan eczacılarımızın durumu; bu bağlamda, eczacılık fakültelerine, eczacı
odalarına, eczacı kooperatiflerine devletimizin sahip çıkması, eczacılıkta
uzmanlık taslağının ve eczacılık üzerine yapılacak olan her türlü tasarruf ve
öneriler bu kuruluşlarda gözardı edilmemelidir. Yeni bir yüzyılda eczacılığın saygın bir meslek haline
gelmesi, eczanelerimizin bir sağlık merkezî olarak görülmesi, eczacılığın
klinik eczacılık şeklinde gelişmesi, hastalıkların tedavisinde aktif olan bir
meslek grubu haline getirilmesini yürekten diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, 14 Mayıs Eczacılar Gününü
kutluyor, eczacılarımıza, meslek yaşamlarında başarılar diliyorum. Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın İsen. Sayın Emrehan Halıcı, buyurun efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sayın Başkanım, biraz
önce kürsüde konuşan Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın tavrıyla ilgili söz aldım. Sayın Yılmazyıldız, Genel Kuruldaki konuşmalarında Yüce
Meclisimize yakışmayan bir üslup kullanmakta ve sıkça "pantolon",
"don" gibi yakışıksız sözler ve örnekler kullanmaktadır. Bir
konuşmasında kürsüye pantolonla çıkan bu Sayın Milletvekilimiz, bugün de bir
bakanımızdan söz ederken "kısa don" gibi bir ifade kullanmıştır.
Milletimiz bu tür tavırları tasvip etmemektedir. Muhakkak ki, son
değerlendirmeyi de gene yüce milletimiz yapacaktır; ancak, zatıâlinizin de, bu
tür örneklere daha sonra da yol açılmaması bakımından, hassasiyetle yaklaşmanız
gerektiğini önemle hatırlatıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN- Teşekkür ederim. Ben, eczacılık üzerine söz aldığınızı zannediyordum...
Sayın Yılmazyıldız'a söz hakkı doğdu. TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, o zaman, hangi
konuda söz istediğini lütfen sorun. 60 ıncı madde de, bu şekilde istismar
edilmemiş olur. BAŞKAN- Ben başında beyan ettim, bir itiraz gelmedi. Sayın Yılmazyıldız, neyi kastettiğinizi açıklar
mısınız... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Sayın Başkanım,
öncelikle, az önce, bir askerî uçağın düştüğünü ve 37 askerimizin şehit
olduğunu üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Yüce milletimize ve şehit olan
askerlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum. Sayın Grup Başkanvekilinin, bir diğer milletvekilinin
konuşma tarzı üzerinde konuşma yetkisi yoktur; onun için, bu sözlerini
öncelikle iade ediyorum. Bu kürsüde, daha çok yakında, Türkçe kullanalım, Türkçe
konuşalım şeklinde, Türkçe'nin önemiyle ilgili gündemdışı konuşmalar oldu.
Anlaşılıyor ki, Sayın Grup Başkanvekilinin Karacaoğlan'dan haberi yok. Eğer
Karacaoğlan'ın şiirlerini okusaydı, "kara donludur Beytullah, kaşların
kara değil mi" diye, bundan haberi olurdu. Bizim insanımızın, çiftçimizin,
vatandaşımızın kullandığı bu sözü "yakışıksız" diye nitelemek,
yakışıksız bir tavırdır. Burada, efendim, pantolon, bilmem ne... Vatandaş
mustarip; yani, her gün intiharlar oluyor. Bugün, Hak-İş açıkladı; 4 kişilik
bir ailenin sadece mutfak masrafı 256 milyon lira. BAŞKAN - Peki, konu anlaşıldı efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, şunu söylemek
istiyorum: Bir sayın bakan gelip cevap vermiyor! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana laf düşmez!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, Financial
Times'a, Die Zeit'e dışarıda konuşacağına, gelip şu yüce milletin kürsüsünde
konuşsa, bize bilgi verse, "yapmazlarsa çeker giderim" diye tehdit
edeceğine çekip gitse, bu millet rahat edecektir. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim; neyi kastettiğiniz anlaşıldı.
MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmaya dönecek... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bir yanlış anlamayı
önlemek için Sayın Başkan... BAŞKAN - Peki. Bu, karşılıklı konuşmaya dönüşmesin lütfen. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok
İçtüzükte; yeni bir hüküm yaratıyorsunuz efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı; yalnız, çok kısa olsun;
bir sataşma olmasın lütfen. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkanım, benim,
demin yaptığım konuşma, sonuçta, bu tür uyarıyı sizin yapmanız biçimindedir.
Dolayısıyla, ben, herhangi bir milletvekilinin konuşmasından duyduğum bir
rahatsızlığı ifade edebilirim; ama, onun tavrını düzeltme konusunda herhangi
bir söylemde bulunmam söz konusu değildir; ancak, sizin, Meclisi yönetirken, bu
tür örneklere bir daha yol açılmaması bakımından gerekli hassasiyeti
göstermeniz gerektiğini hatırlatmıştım. Dolayısıyla, aslında, bu konuşmamdaki
kastım sizedir. BAŞKAN - Ben ikazınızı aldım; ama, arkadaşımdan da neyi
kastettiğini size açıklamasını istedim; açıkladı zannediyorum; siz de bu ikazı
aldınız zannediyorum. Teşekkür ediyorum. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, Sayın
Grup Başkanvekilinin Babası ünlü bir şairdir; Sayın Feyzi Halıcı. Yani, üzüntü
duyuyorum böyle konuşmasından, bu sözlere alınmasından; en başta Babasına
saygısızlık etmiş oluyor. Babasının şiirlerini okusun... BAŞKAN - Efendim, Sayın Yılmazyıldız'ın biraz evvel
ifade ettiği uçak düşmesiyle ilgili acıya, Meclis olarak da katıldığımızı,
sizlerin de hislerine tercüman olarak ifade ediyor ve şehitlerimize Allah'tan
rahmet diliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi Ukrayna Delegasyonundan 5 kişilik bir heyetin Türkiye’ye
davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/824) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22
Şubat 2001 tarih ve 74 sayılı kararıyla, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Ukrayna Delegasyonundan 5 kişilik heyetin, 18-22
Mayıs 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi
daha vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Birinci tezkereyi okutuyorum: 2. - TBMM Başkanının, Rusya Federasyonu
Federal Meclisi Devlet Duması Başkanının davetine, beraberinde 5
milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/825) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin,
Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanı Gennady Seleznev'in
vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan
Parlamento heyeti olduğu halde, söz konusu ülkeye resmî ziyarette bulunması
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. İkinci tezkereyi okutuyorum: 3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının,
Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyon Başkanının
davetine, beraberinde Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle
icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/826) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Dışişleri Bakanlığının 13 Mart 2001 tarihli ve OABY-2001-320.210-92-192
sayılı yazısında, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanı Lubomir Zaoralek'in, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Kâmran
İnan başkanlığında, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyeti Çek
Cumhuriyetine davet ettiği bildirilmiştir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. Bazı komisyon başkanları kendilerine
seyahat olanakları yaratmak için, bu ekonomik krizde, bazı yabancı devletlere
kendilerini davet ettiriyorlar; bir sürü para gidiyor. Böyle bir şey olmaz
efendim! Bu memleketin ekonomisi batarken böyle şey olmaz!. BAŞKAN - Sayın Genç, karar yetersayısı talebinizi
yerine getireceğim; ancak... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bunu tasvip etmediğimi de
söylemek istiyorum. BAŞKAN - Ancak, zatıâliniz çok iyi biliyorsunuz, biz,
imzaya itibar ediyoruz; biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanının
imzasına itibarla tezkereyi oylarınıza sunuyoruz; yoksa, perde arkasındaki
mesele bizi ilgilendirmez. TURHAN GÜVEN (İçel) -Sayın Başkan, gruplara gönderilmiş
mi bu yazılar? Eğer Grubun haberi yoksa, benden milletvekili alıp götüremez. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 15.10 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:15.20 BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep),
Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının,
Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyon Başkanının
davetine, beraberinde Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle
icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/826) (Devam) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresinin
oylanması sırasında, karar yetersayısına ulaşılamamıştı. Şimdi, oylamayı elektronik cihazla yapacağız. 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresi kabul edilmiştir. Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutacağım ve işleme
alacağım: V. - ÖNERİLER A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Eski
Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında
yer almasına ve soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin,
22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No. : 73 Tarihi : 16.5.2001 Genel Kurulun 2.5.2001 tarihli 95 inci Birleşiminde okunmuş bulunan ve
aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı
Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması
hususundaki görüşmelerin 22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel
Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz talebi var mı? Yok. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, söz istiyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - Söz istiyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Söz istiyoruz. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Söz istiyoruz. BAŞKAN - Efendim, hepiniz birden kalktınız; şimdi bunu tespit etmemiz
mümkün değil. Yazılı olarak müracaat ediniz; kura çekeceğiz. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, eskiden isimler tespit
edilir, ondan sonra kura çekilirdi... BAŞKAN - Efendim, ayağa kalkılarak bir âdetimiz var; ama, şimdi, Kâtip
Üyeler de gördüler, 40 kadar arkadaşımızın hepsi aynı anda ayağa kalktı; hatta,
oylamadan önce kalktılar. TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, öyle oldu. BAŞKAN - Yazılı olarak müracaat edin efendim. Bütün arkadaşlarımın aynı
anda ayağa kalktığını kabul ediyoruz; yazılı müracaatınızı bekliyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bundan evvel bizim bir uygulamamız
vardı; grup başkanvekilleri, her gruptan 10 kişinin ismini yazıp gönderiyordu;
ondan sonra kura çekiliyordu. BAŞKAN - Göndersinler kura çekerim; hay hay... KAMER GENÇ (Tunceli) - Her grup başkanvekili arkadaş 10 kişinin ismini
gönderiyordu ve daha adil oluyordu. BAŞKAN - Öyle yapacağız... Hay hay... Göndersinler, kura çekerim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalnız, her grup mecbur değil. BAŞKAN - 5 gönderirler, 10 gönderirler... Göndersinler, kura çekerim. Sayın milletvekilleri, müracaatları bekliyoruz ve bütün arkadaşlarımızı
aynı anda ayağa kalktı kabul ediyoruz, hepsini aynı işleme tabi tutacağız. Şimdi, müsaade ederseniz gündeme devam ediyoruz. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - İçtüzük teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon
raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755,
1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6. - Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve
İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz. 7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (1) BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 667 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır. İçtüzük değişikliği hükmü gereğince, Komisyon raporunun okunup
okunmaması hususunu oylarınıza sunmuyorum. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz. Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubuna ait ve
Partinin görüşlerini İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven ifade edecekler. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Sayın Bakanın, kendine ait bir kanun tasarısının görüşmeleri sırasında
hükümeti temsilen burada bulunmasından dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek
istiyorum; çünkü, kendi teşkilat kanunu çıktığı zaman Sayın Bakan burada yoktu
ve söylediklerimizi dinleme imkânına sahip olamamıştı. (1) 667 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bu arada, biraz evvel aldığımız üzüntülü bir haberi sizlere de
nakletmekte yarar görüyorum. Bir askerî uçağımız Diyarbakır-Malatya arasında
düşmüş ve maalesef, 37 şehit vermiş bulunmaktayız. Bu şehitlerimize, Cenabı
Hak'tan rahmet dilerken, tüm Ordumuza, Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı
dileklerimizi iletmekte yarar görüyorum. Değerli arkadaşlarım, bir süreden beri Adalet Bakanlığının huzurunuza
getirdiği kanun tasarıları üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Tabiî, bunların,
fevkalade önemli kanunlar olduğunu ve yeniden yapılanmada çok önemli bir yeri
olduğunun bilinci içindeyiz; yalnız, kanunlar yapılırken Türkiye'nin
şartlarının da göz önünde bulundurulması; sadece, Avrupa normlarına uyma olayı
değil, Türkiye'nin de bu konuda ne ahvalde olduğunun bilinmesinde yarar vardır.
Biliyorsunuz, son zamanlarda, Yüce Meclis, yürütmenin getirdiği
kanunları, virgülüne dahi dokunmadan geçirmektedir. Bunların üzerinde tartışma
yapma imkânına sahip değiliz. Getirilen kanunlar, acaba, Türkiye'nin ve Türk
Milletinin yararına mı, yoksa, sadece bir kesimi mi ilgilendiriyor; bunun
farkına bile varmadan, kanunlar geçiyor; fakat, daha sonra, yetkili mercilere
ve ilgili mercilere gidildiği zaman da, bunların yanlışı ortaya çıkıyor. Hatta
o noktada dahi yanlışı çıkmadan, bu defa hükümet kendi yanlışının farkına
varıyor ve o kanunu bir kere daha getiriyor. Çok kısa süre içinde, aynı kanunun
-Bankalar Kanununda olduğu gibi- 3 defa Yüce Meclisin huzuruna geldiğini ve
yanlışlıklarla dolu olan bu kanunların, uygulamada hiçbir işe yaramadığını
görmekten de üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim. Türkiye'de, kuvvetler ayrılığı olduğu söyleniyor; "söyleniyor"
diyorum, "var" demiyorum. Neden; çünkü, bugün yürütme, hem yasamanın hem
de yargının üzerinde bir noktada görüntü veriyor. Bu yanlış, değerli
arkadaşlarım. Ne yargının ne de yürütmenin, millet iradesiyle gelmiş olan
sizler üzerinde bir baskısı veya bir tesiri olmaması lazım gelir; ama, ne yazık
ki, bugün, yürütme yargı üzerinde bir baskı kurma gayreti içindedir, en azından
yürütmenin bir bölümü bu baskı içinde görünüyor. Yine, aynı yürütme, bu Yüce
Meclise de, getirdiği kanunlarla bir dayatma içinde görüntüsü veriyor. İşte,
evvela, Türkiye'de bu ayrıcalığı, ileride telafisi mümkün olmayan bu hali
ortadan kaldıracak bir sistem oluşturmak lazım. Yoksa, münferit bazı
kanunlarla, bazı noktalarda iyileştirme yapılması, Türkiye'nin iyileştirilmesi
konusunda pek fazla yarar sağlamaz. Değerli arkadaşlarım, 1960'lı yıllardan başlayarak, bir infaz sistemi
geliştirilmiştir. Gerçi, yapılan değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüştür.
Türkiye'de yeni bir infaz sistemi uygulamak lazım gelirken, yine bazı
kanunlarla, bunlara bazı ilaveler yapmak veya iyileştirmeler yapmak, bence,
asıl meseleyi gözardı etmek olur. Türkiye'nin yeni bir infaz kanununa ihtiyacı
var. Türkiye'nin, nasıl yeni bir ceza kanununa, nasıl bir medenî kanuna
ihtiyacı varsa, 647 sayılı Kanunun, başından başlayarak, sonuna kadar, yeni bir
infaz sistemi içinde düşünülmesi ve uygulanması noktasına gelmesi lazım. Niçin; bakın, meşruten tahliye olayı... Bugün, bir kişiye 24 sene ceza
verdiğiniz zaman, ister iyi halli olsun ister cezaevinde türlü olaylara
karışmış olsun, sonunda meşruten tahliyeden yararlandığı noktasında bir fikir
var ve böyle oluyor maalesef, böyle oluyor. Yine, Merhum Orhan Erdoğan'ın -Yargıtayda 8. Ceza Dairesi Başkanıydı-
bir adlî tatil döneminde vermiş olduğu bir karar, daha sonra kanunî hale geldi;
yani, ayda altı gün olayı, senede yetmişiki gün yararlanma olayı. Değerli arkadaşlarım, bu ne içinde biliyor musunuz: İş esası üzerinde
olan yerlerde, çalışan insanlara, çalışan hükümlülere bir imkân sağlamak
içindi, iyi huylu olan insana imkân sağlamak içindi; yani, kapalı cezaevinden
diğerlerine nakil olurken, bundan yararlansın... Bu çalışmasının, iyi
huyluluğunun ve en azından cezanın caydırıcılığının kendisi üzerinde yarattığı
etkinin getirdiği bir sistem olarak oluşmuştu; ama, bugün, kim cezaevine
girerse girsin altı günden yararlanıyor. Ne hakkı var?.. Cezaevini, bir
mafyanın, örgüt olarak orada teşkilatlanmasını sağlayacak; yani, bir mafyanın,
cezaevi içinde çalışması şeklinde tecelli eden bir kişinin, bundan
yararlanmasının mümkün olmaması lazım; ama, görüyoruz ki, altı gün, seyyanen
herkese uygulanıyor; yanlış. O zaman, sistemi, infaz hâkimliği gibi birtakım kurumlarla değil, baştan
sonuna kadar yeniden ele almakta ve Türk infaz sistemini, Lopez'den bu tarafa
bir keşmekeşlik içerisine düşen bu infaz sistemini yeniden ortaya çıkarıp,
yeniden Türk infaz sistemini ortaya koymakta yarar var. Niye; çünkü, açık
söylüyorum, son zamanlarda gelen kanunlar, kanun yapma tekniğine uygun olarak
gelmiyor. Değerli arkadaşlarım, huzurlarımıza, artık af mıdır, dava ertelemesi
midir, ceza tecili midir ne olduğu belli olmayan ve Yargıtayı da güç durumda
bırakan, mahkemeleri hakikaten perişan eden bir uygulamayı getirdiniz. Bir kere
geldi, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Demirel geri çevirdi, uzun süre kaldı;
komisyonda kaldı, raflarda kaldı. Derken, aynı kanun, bir kere daha huzurunuza,
değişik bir biçimde, Af Kanunu olarak değil de değişik bir biçimde, dört tane
değişik uygulamayı içeren bir biçimde geldi. Burada söyledik; "yanlıştır,
yapmayın; 1 inci maddesindeki amacınız nedir" dedik. Sayın Bakan
"kesinlikle, bu, Apo'nun affı, yani idam cezasını kaldırır nitelikte
değildir" dedi; halbuki, uygulama bu hale geldi. Biraz sonra asıl oraya
geleceğim. Dava ertelemesi, bizim ceza hukukumuzda yoktur değerli arkadaşlarım.
Dünyanın bazı ülkelerinde vardır; ama, bakın, bizim Ceza Kanunu taslağımızda da
yoktur, tasarımızda da yoktur; ama, olmayan bir şeyi getirdiniz, bunun içine
konulmasına yardımcı oldunuz. Ne oldu?! Para cezaları için soru sorduk; alınan
cevabın aksine, yazılı emir yoluna gidildi. Adalet Bakanlığının, Sayın Bakanın
imzasıyla gönderdiği bütün yazılı emirler reddoldu, hiçbiri kabul görmedi;
infaz altüst oldu. Bilim adamlığına büyük saygım olan Sayın Bakan, ceza
uygulamasında birtakım -bilemiyorum nereden kaynaklanıyor- yanlış uygulamalar
içine girdi ve en nihayet, iş geldi Ceza Genel Kuruluna kadar dayandı; Ceza
Genel Kurulunda da, bu kanunun aksine karar çıktı. Şimdi, bütün bunlar
biliniyor muydu; biliniyorsa, burada kasıtlı hareket etmek var; bilinmiyorsa,
Adalet Bakanlığı gibi içinde yıllarımızı vermiş olduğumuz bir kurumun böyle bir
yanlışlığı nereden getirdiğini, nasıl kaynaklandığını, en azından
bilgisizlikten mi kaynaklandığını, burada, açıkça ifade etmek lazım. Bütün
bunları gözardı ederek bir noktaya varamazsınız. Değerli arkadaşlarım, meşruten tahliye ne içindir, kim içindir sorusunu,
biraz evvel, sizlere sorarak cevabını verdim; ama, bir başka olayı gündeminize
getirmek istiyorum. Şimdi, Türkiye bir ekonomik krizde. Sayın Bakan, burada,
bize, bir hükümlünün günlük masrafının ne olduğunu lütfedip söylerse ve Türkiye'de,
bir başka ikinci bir uygulamanın, kanunlara aykırı bir uygulamanın da neden
yapıldığını, lütfen, açıklarsa, huzurunuzda kendisine teşekkür edeceğim. Yani,
bugün, Türkiye'de, unvanı, adı, sanı ne olursa olsun, cezaevine giren insanlar,
aynı şartlarda, aynı cezaevinde, kapalı ise kapalı, yarı açıksa açık, açıksa,
açığa gönderilme şartını haizse oraya da gönderilir. Peki, siz, bir teröristbaşının,
tek başına bir cezaevinde... Ki, cezaevi de değildi; yaz aylarında, orada,
hâkim ve cumhuriyet savcıları gider, izinlerini kullanırlardı; orada, üretim
vardı; orada, konserve üreten bir imalathane vardı, bir fabrika vardı; orada hayvan
vardı, hayvan besleniyordu; orada tarım vardı... OKTAY VURAL (İzmir) - Devam ediyor... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Devam ediyorsa, tabiî, o ayrı. Onu, söylediğin
kişi düşünsün... Evet, bütün bunlardan vazgeçildi değerli arkadaşlarım ve bir kişi için
ne masraf yapıyoruz? Şimdi, günlük masraf olarak rakam istemiyorum. O adada yok
edilen olayların da masraflarını söylemek suretiyle, bu terörist başının bir
günlük masrafını, Türk Milletine ve Türk Devletine, Türk Maliyesine kaça mal
olduğunu, lütfen, Sayın Bakan açıklasın. Bir başka kişi, banka batırdığı için
veya malî müzayakaya düştüğü için cezaevine kelepçeyle götürülürken ve kapalı
rejim içinde, kapalı cezaevinde tutulurken, bir başkasının, bir açık cezaevinde
-tarımla, hayvancılıkla uğraşıp da- bugün yok edilen bir cezaevinde
bırakılmasının masrafının ne olduğunu lütfen açıklasın. Bütün bunları niye söylüyorum: Hani tasarruf genelgeleri
çıkarıyorsunuz!.. Hani tasarrufla uğraşacaksınız!.. Hani arabalar alınıyor,
akla hemen milletvekili lojmanları geliyor -sanki başka bir şey yokmuş gibi;
çünkü, bazılarına zaten dokunamıyorsunuz- o milletvekili lojmanları Hazinenin
zaten değerli arkadaşlarım; yani, oturduğunuz yerler zaten Hazineye ait.
Hazine, zaten, istediği anda onu alır, satar; ama, her şeyde olduğu gibi,
yalnızca, Parlamentoya doğru tevcih edilen ve gittikçe husumet halini alan bir
şey karşısında, bu Parlamento ses çıkarmıyor. Bu Parlamento, hükümetin
getirdiği, yanlış uygulamaları içerecek olan kanun tasarılarına da ses
çıkarmıyor ve geldiği gibi çıkıyor. Yüce Meclisten dileğimiz şudur, arzımız şudur, ricamız şudur: Lütfen el
koyunuz, lütfen değerli görüşlerinizi burada yansıtın. Eğri olana eğri, doğru
olana doğru demek durumunda olalım, bunları yapmadığınız takdirde Türkiye'de
çıkaracağınız kanunların uygulanabilirliği tartışılır hale gelir ve bir gün
gelir rejim tartışılır hale gelir. Bunu yapalım. Hür iradenizle, gelin, yanlış
nerede ise söyleyin. Şimdi, Meclis Başkanlığı bir tasnif yapıyor, adaletle ilgili bir konuyu
Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor, niye?! Millî eğitimi ilgilendiren bir
kanun tasarısını, Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor, niye?! Bu benim
tercihimdir deme hakkına sahip değil Meclis Başkanlığı. Meclis Başkanlığı bu
tasnifi yaparken Kanunlar Müdürlüğüne gerekli talimatı vererek mi yapıyor bunu,
yoksa onlardan görüş alarak mı yapıyor? Eğer görüşler bu istikamette ise o
görüşler değiştirilsin, o yanlış görüşler değiştirilsin. Bugün tali komisyon
gibi görünen komisyonların asıl komisyon olması lazım geldiği noktada, o
komisyonda bulunan arkadaşlardan da rica ediyorum, Adalet Komisyonunun işine
başka komisyon karıştırılmasın; Plan ve Bütçe Komisyonuna giden kanunlara
dikkat ediniz. Sizi tali komisyon yaparak, asıl haklarınız elinizden alınmak
isteniyorsa, bu tasarrufa lütfen karşı koyun. Değerli arkadaşlarım, çok şey söylenebilir; bu kanun, Türkiye'de yeteri
kadar hâkimin bulunmadığı bir ortamda geldiği için, üzerinde bazı şeyler
söylemek ihtiyacını hissediyorum. Bugün hukuk mezunu olan arkadaşlarımız,
gençlerimiz, her nedense yargı içinde görev almak istemiyorlar. Yeteri kadar
hâkimimiz olmadığı halde, fantezi olarak biz, bazen istinaf mahkemelerinden
bahsediyoruz; yani ara mahkemelerden bahsediyoruz. Bundan, zaman zaman, ortaya
çıktıktan sonra vazgeçiyoruz, asıl yargıtayın bir içtihat mahkemesi haline
gelmesi noktasındaki görüşlerimizi ifade ettiğimiz zaman, efendim, yargıtayın
üyeye ihtiyacı yoktur, çünkü istinaf mahkemesi getireceğiz diyorsunuz; siz
demiyorsunuz tabiî canım, hükümet diyor da, siz uygulayıcısı oluyorsunuz
oylarınızla. Bir sene sonra geçiyor burada, bir başka kanun tasarısı geliyor,
Yargıtaya üye veriyorsunuz. Ya birincisi yanlıştır ya ikincisi yanlıştır. Yani,
birbiriyle çelişkili iki tane kanun tasarısına, gerekçeleri zıt olan iki kanun
tasarısının ikisine birden neden evet deniliyor burada?! Lütfen gelin bunu
açıklayın. Bir sene evvel iki daire kuruldu değerli arkadaşlarım; bir hukuk, bir
ceza dairesi kuruldu Yargıtayda. Bunların personel kadrosunu ne zaman çıkardık
biliyor musunuz; iki sene geçtikten sonra bunlara personel verdik. Halbuki, o
daireler çalışıyordu, sadece iki başkan kadrosu verdik ve gerekçede -bugün bunu
tekrarlıyorum- şu deniliyordu: "Şu anda Yargıtayımızda yeteri kadar üye
bulunmaktadır. İki daire kurulmasına ihtiyaç vardır; ama, iki başkan kadrosu
verin, diğer dairelerden üye alınacak, bu daireler kurulacaktır." Yani,
yeterli olduğu söylendi. Bir sene sonra ise, siz, bu defa, "Yargıtayda
işler çoktur, üye sayısı azdır, o nedenle 10 kadro istiyorum" dedi Sayın
Bakan, onu da verdiniz, onu da verdiniz... Yapmayın!.. Siz, Yargıtayın bir
içtihat mahkemesi haline gelmesini istiyorsanız, o zaman buna müdahale etmek
lazımdı. Şimdi, infaz hâkimliği... Siz, kürsüye dosdoğru hâkim bulamazken...
Kürsülerde yeteri sayıda hâkiminiz var mı ki, bir hâkimi o kürsüden
alacaksınız, infaz hâkimliğine getireceksiniz?! Ne sağlayacak?! Gerekçesine
bakarsanız, bir şeyler sağlıyor. Değil değerli arkadaşlarım, bakın, hâkimi
yargı işinden başka bir işte kullanmak yanlıştır. Cumhuriyet savcısını
kullanırsınız; ama, hâkimi kullanmak yanlıştır; çünkü, bugün, zaten uygulamada
buna benzer bir şey var. Bundan sonraki görüşeceğiniz kanunda, o daha da
gelişmiş olarak önünüze geliyor. Dün, hükümet teklifine Allah'tan katılmamıştı
Komisyon da, bir değişiklikle geldi. Dün neydi: Anayasada hâkimlerin yaş sınırı
65 iken, getirilen hükümet teklifinde emekli olmuş bir hâkimi 75 yaşına kadar
çalıştırma hakkı getiriliyordu; nerede, Adalet Yüksek Müşavirliğinde. O zaman,
insanın aklına geliyordu tabiî; acaba, bir yakını mı var ki, emekli oldu da
"buna Bakanlıkta bir görev daha verelim" diye. Ne gerek var?! Haa, şu olur: Gelin Anayasanın hükümlerini değiştirelim. Yargıtayda ve
diğer mahkemelerde, bugün, yaş sınırı arttığı için, ömür süresi biraz daha
yükseklere çekildiği için; yani, madem, Türkiye'deki ortalama yaş sınırı
80'lere falan varıyor -öyle diyorlar, ben doktor falan değilim;ama, madem,
öyle- o zaman, 65 yaş, erken yaş. Gelin, Anayasayı değiştirelim, üniversite
hocalarında olduğu gibi 68 veya 70 yaş yapalım. Gelin, birlikte Anayasayı
değiştirelim. Yarın imza toplamaya başlayalım. Biz, Anayasanın tamamı üzerinde
çalışma yapılmasından yanayız; ama, böyle tek tek düşünceler içerisindeysek,
gelin, yarın, milletvekilleri olarak teklifimizi verelim, yargının yaş sınırını
yükseltelim. İşte, o zaman, bu tip yollara da gerek kalmaz. Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, Türkiye'de kanunlar hazırlanırken, çok
dikkatlice hazırlamak lazım. Yalnız, Avrupa standartlarına uyacağız derken,
kendi standartlarımızı da kaybetmeyelim. Kendi durumumuzu, Türkiye'nin
durumunu, yargının durumunu... Anayasa Mahkemesi Başkanı, çıkıyor -şimdi Cumhurbaşkanıdır- diyor ki:
"Yargı bağımsız değildir." Yargıtay Başkanı çıkıyor, diyor ki:
"Yargı bağımsız değildir." Hükümetin içinden, yargıda görev alan
insanlara birtakım elfazda bulunulurken, ben isterim ki, Sayın Bakan
"durun bakalım" diyebilsin. "Durun, yargıya müdahale
etmeyin." Eğer, o, yargıda görev yapan kişi -yani, bir cumhuriyet savcısı,
yani, bir devlet güvenlik mahkemesi savcısı- kendi görev hudutlarını aşmışsa,
onun yolu vardır. Bu, siyasîlerin söyleyeceği birtakım laflarla değil; onun
yolu vardır. Adalet Bakanlığında yetkili kurumlar vardır. Onlar, vaziyet eder,
onlar, el koyar, gerekli soruşturmayı yaparlar; ama, yargı üzerinde, bu şekilde
yoğun birtakım yıpratma ameliyelerinin arkasındaki asıl maksat, acaba nedir?
Biraz dikkatinizi onlara çekelim. Yasamanın üzerinde yapılan bu yıpratma
hareketlerinin amacı nedir? Dikkat edin, kuvvetler ayrılığının iki kuvvetli
organı üzerinde bir yıpratma ameliyesi başlamıştır. Bunun sonucunda ortaya
çıkan durum, ileride, hepimizi üzecek gibi görünüyor. Gelin, sonradan
üzüleceğimize, şimdiden gerekli müdahaleleri yapalım ve Türkiye'de, yargının
tam bağımsızlığını sağlayacak ve hâkimlere.... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen toparlayınız. TURHAN GÜVEN (Devamla) - ... hâkimlik görevleri dışında bir başka görev
verecek mekanizmalardan, mümkün mertebe değil, tamamen kaçınalım. Bu duygular içerisinde, hepinize, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Tasarının tümü üzerindeki ikinci söz, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini ifade edecek olan, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'a
aittir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İnfaz
Hâkimliği Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum. Son bir ay içerisinde, infaz hukukuyla ilgili birçok yasa tasarısını
görüşerek kanunlaştırdık. İşin şakası bir tarafa, aklıma takılan bir sual var:
İnfaz hukukundaki bu iyileştirmeleri, tabiî ki, tasvip etmemek mümkün değil.
Tasvip ediyoruz; ancak, bugüne kadar bunun akla gelmemesi ve bugün, bu infaz
sisteminin ıslahı konusunda bu kadar yoğun yasa tasarılarının gelmesi, toplumda,
hakikaten, ismi bilinen ve şu anda cezaevinde bulunan bazı kişileri mi akla
getiriyor; yoksa, hakikaten cezaevine girecek başka siyasiler, başka
Türkiye'nin ekonomisine hakim olan üst düzey insanlar mı var, bunlara mı
hazırlık yapılıyor? Her şeyin ötesinde, yine, her zaman yaptığımız gibi, olayları başından
alıp sonuna götüreceğimize, yargı sisteminin, yargılama sürecini de bir yana
bırakarak, en son süreci olan infaz sisteminden başlıyoruz. Bu da benim aklıma
bir balıkçı hikâyesini getiriyor. Vatandaşın birisi, gider balıkçıya, balık
almak ister; balığı alır ve kuyruğunu koklar. Balıkçı der ki: "Yahu
kardeşim, benim bildiğim kadarıyla, balığın taze olup olmadığını anlamak için
başını koklaman lazım." O da der ki: "Bu balığın nasıl olsa başının
koktuğunu biliyorum; bakalım, bu koku kuyruğa kadar gelmiş mi, gelmemiş
mi?" Bir yerde, Sayın Adalet Bakanlığımızın yapmış olduğu işlem de bu. Siz, hapishanelerinizi çok mebzul miktarda suçluyla ve tutukluyla
dolduracaksınız; siz, 1920'lerin suç tavsifiyle halen iktifa edeceksiniz ve
modern hukukta yeri olmayan suçların, halen, ısrarla üstünde duracaksınız ve
temel hukuk prensiplerini değiştirmeyeceksiniz ve ondan sonra, kalkıp, dış
baskılar nedeniyle "işte, hapishanelerimiz çok iyidir, bakın, biz,
uluslararası anlaşmalara uyuyoruz" demek için bu yasaları karşımıza
getireceksiniz. Yargı sisteminin, yani, hukuk ve yargı reformunun öncelikle getirilmesi
gerekir şu Yüce Meclisin önüne. Önce suçun tanımlanması, 21 inci Yüzyılda suç
nedir, hangi eylem veya düşünce suçtur veya eylem dışında bir düşüncenin suç
olup olmaması konusunun tartışılması lazım; çünkü, bundan evvel, Terörle
Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi görüşülürken, orada şöyle bir istatistikî
bilgiye rastlamıştık: Af öncesinde 11 000 terör suçlusu, af sonrasında 9 000
küsur terör suçlusu hapishanelerimizde yatıyor. Toplam hükümlü sayısı 57 000.
Buna oranladığınız zaman, dünyanın hiçbir yerinde rastlamayacağınız kadar terör
suçlusuyla karşı karşıyayız, Af Yasasından sonra olmasına rağmen. Hele
özellikle 4422 sayılı Yasa çıkarıldıktan sonra -ki, o da özel bir yasadır- bu
terör ve örgütlü suçlarla ilgili, birkaç yıl sonra neredeyse yüzde 50'si bu iki
yasadan dolayı hüküm giymiş olan insanlarla hapishanelerimiz dolacaktır.
Dolayısıyla, öncelikle, temel yasalarımızda, ceza yasalarımızda, acilen, suçun,
21 inci Yüzyıla göre tanımlanması lazım. Hapishanelerin öncelikle bu yönden
rahatlatılması lazım. Türkiye'de de her vatandaşın potansiyel bir suçlu olarak
görülmemesi lazım, bir kere bu düşünceden uzaklaşmamız lazım. Dolayısıyla,
yasaların, temel yasaların ve özel ceza yasalarının, mutlak surette, acilen
güncelleştirilmesi lazım. Yargı erkinin mutlak surette siyasetin dışına çıkarılması lazım.
Dünyanın hiçbir yerinde savcılar iddianamelerini medya önünde sunamazlar.
Sunulacak tek yer vardır; o da, mahkemelerdir; takdir de oraya aittir. Eğer
birileri bulundukları yargısal mevkii ilerideki siyasî düşüncelerinin birer
merdiveni olarak görmeye başlarsa ve siyasetin içerisine girerse, artık,
toplumun yargıya güveninin ortadan kalktığı anlamı, zehabı ortaya çıkar ki,
bunun sonu felakettir; çünkü, Tanrı'dan sonraki en büyük güç, yargı erkinin
elindedir. Sizin canınızı, sizin malınızı, her şeyinizi yok edebilme imkânını
tanımış olduğunuz bir erktir. Dolayısıyla, yargı erkinin bağımsızlığı, ama, bir
hâkimler devletine de dönüşmemesi, siyasallaşmaması konusunda da Adalet
Bakanlığının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerekli yasal değişiklikleri
bir an önce gündeme getirmesi gerekir. Yargı, mutlak surette hızlandırılmalıdır. Gecikmiş olan adalet, en büyük
adaletsizliktir. O zaman, geciktirilmiş olan adaleti, 4422 sayılı Yasayla
önleyebilmeniz mümkün değildir. Öncelikle, yargıyı hızlandırarak, vatandaşı
vicdan huzuruna ulaştırmanız lazımdır; olmadığı takdirde, çetelerin varlığı
tabiî bir sonuçtur. Bunun gerekçesi olarak, yetersiz hâkim sayısını ileri
sürmek, bence, sadece gaflet, hata, bir yerde dalalettir. Nüfus sayısına göre
hâkim sayısı kıyaslandığı takdirde, Türkiye'de hâkim sayısında bir eksiklik
yoktur; ancak, hâkimin alt tarafı doldurulamamıştır ve özellikle, artık,
çağdışı kalmış olan Hukuk Muhakemeleri ve Ceza Muhakemeleri Usulü Yasalarıyla
davaları kısa sürede bitirebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, Adalet
Bakanlığının, öncelikle, yargının hızlandırılması için, bu iki temel usul
yasasını bir an evvel gündeme getirmesi gerekir. Artı, yargıç, savcı, avukat
üçlüsünde, mutlak surette, bir kalite getirilmelidir. Hukuk fakültelerimizin durumu malum. Türkiye'nin her yerinde dört sınıf,
dört oda bulunabildiği takdirde, oralarda birer hukuk fakültesi açılmaktadır.
Oradan çıkan insanlara, Adalet Bakanlığının, tamamen test usulüne göre yapmış
olduğu sınavların sonuçları bir fecaattir. 6 000 müracaatta, eğer, 600 kişi,
test sınavında asgarî düzeyde not alabiliyorsa -ki hukukun test usulüyle test
edilebilmesi, sınava tabi tutulması mümkün değildir; çünkü, bir mantık
meselesidir, mantık yürütebilmektir. Buna rağmen, yargıcımızı, savcımızı ve
avukatımızı böylesine bir düzey içerisinde bırakabilmek mümkün değildir- mutlak
surette, bunların eğitilmesi gerekir kanısındayım ve dolayısıyla da, bu
kalitenin mutlak surette yükseltilmesi, yargı reformunun vazgeçilmez
temellerinden birisidir. Biraz evvel arkadaşlarımızdan birisinin söylediği üzere, yine, bu hukuk
fakültelerinden mezun olan insanların büyük bir çoğunluğu, hâkim, savcı olmak
istemiyor; çünkü, Adalet Bakanlığımızın yaklaştığı şekilde, devlet memuru
zihniyetiyle bu yargı erkinin fertlerine baktığımız, onları diğer idarî
personelle kıyasladığımız ve onlara gerekli özlük haklarını vermediğimiz zaman,
bu mesleğe teveccühü artırabilmemiz mümkün değildir. Adalet Bakanlığının, hiç
olmazsa, bu konuda, hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi
konusunda, acilen devreye girmesi gerekir. Artık, yargısal mercilerin, yasalarında belirtildiği şekilde, birçok
fonksiyonu kaybolmuştur. Bunun en güzel örneği, Yargıtayın artık içtihat
üretememesidir. Bir temyiz mevkii olarak -devamlı olarak, gelmiş olan bütün
Adalet Bakanlarının ileri sürdüğü gibi- Yargıtayın bir içtihat üretebilme
merkezi haline getirilebilmesi için istinaf mahkemelerinin kurulması konusu
daima ertelenmektedir. Bu, adalet mekanizmasına, yargı düzenine yapılmış olan
bir ihanettir ve bir an önce düzeltilmesi gerekir kanısındayım. Bunun yanında -yine, en büyük reformlardan birisi- Türkiye'de artık
yargı tekliğine doğru gidilmesi gerekirken, yani, tek bir mercide, gerek idarî
gerekse adlî yargılamanın, hatta, askerî yargılamaların -ki, istisnai
durumlarda hariç tutulmak şartıyla, harp hali hariç tutulmak şartıyla- tek bir
mahkemede görülmesi gerekirken, bunun yanında özel mahkemelere ve özel
kanunlara gidilmesini de anlayabilmek ve izah edebilmek, bir hukukçu olarak,
benim için çok zor oluyor. Ancak, bu arada getirilmiş olan, dün görüşmüş olduğumuz, adalet
bürokrasisinin -ki, tahminime göre 1 500 civarında bir kadro tahsis ettik-
giderek yaygınlaştırılması ve giderek genişletilmesini de tasvip etmediğimi
burada beyan etmek istiyorum; çünkü, bürokrasiyi tasvip edemiyorum; çünkü,
bürokraside statüko vardır; ama, adalet bürokrasisi, çok daha statükocudur, çok
daha ağır işleyen bir sistemin örneklerini görmek mümkündür. Bugün getirilmiş olan infaz hâkimliği yasa tasarısını tasvip ediyoruz;
doğru olun budur. 21 inci Yüzyılda, artık, gündemimizin 6 ncı sırasında hayvan
hakları yasa tasarısı ve öbür yanda da uluslararası evcil hayvanları koruma
yasa tasarısı getirilmiş iken, tabiî olarak, bu ülkenin vatandaşları olan,
ancak, çeşitli nedenlerle suç işlemiş, cezaevine girmiş olan insanların,
haklarını bir yana bırakabilmek mümkün değildir. Mutlak surette, yasanın faydaları olacaktır; ancak, tasarı, yine her
zaman olduğu gibi, yasa noksan bırakılmıştır. Bununla ilgili kanun tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporu daha evvel dağıtıldı. İnanıyorum ki, birçok arkadaşımız
tetkik etme imkânına sahip olmuştur. Dolayısıyla, maddeler üzerinde detaylı
olarak durmak istemiyorum, vaktinizi almak istemiyorum; ancak, cezaevlerinin
hâkim kontrolüne girmesini kabul ettikten sonra, adalet bürokrasisinin
düzenleyeceği yönetmelikleri tayin etmiş olduğumuz bu hâkime tatbik
ettirebilmek, hâkimlik sınıfına yapılabilecek en büyük hakarettir. Siz, bir
hâkime karar aldıracaksınız ve bu kararı yargı sistemi içerisinde denetleme
imkânı vermeyeceksiniz, Yargıtaya götürmeyeceksiniz, içtihat
oluşturmayacaksınız; ama, burada hazırlatmış olduğunuz yönetmelikleri bu hâkime
tatbik ettireceksiniz... Cezaevleriyle ilgili yönetmelikleri okuduğum zaman tüylerim diken diken
oluyor. Şunu yaparsanız şu cezayı alırsınız; doğru. Bu cezayı şu kadar süre
içerisinde işlemezseniz bu cezanız kalkar, şu haklardan istifade edersiniz;
doğru. Sayfalarca bu şekilde giden şeyden sonra sonunda "ancak, takdir
hakkı idarenindir" derseniz, bunun
adına hukuk değil, keyfilik derler. Siz, bunu kime tatbik ettirirseniz ettirin,
isterseniz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün sıradan bir memuruna tatbik
ettirin, isterseniz unvanı hâkim olan birisine tatbik ettirin, hukuka uygunluğu
savunamazsınız. Değerli arkadaşlarım, mutlak surette, infaz hâkimlerinin kararlarının
temyize açık olması lazım. Böylece, bir infaz hukuku doğmuş olacaktır, hukuk
sistemi içerisinde doğmuş olacaktır. Bu kararlar temyiz edilmediği takdirde, şu
getirmiş olduğunuz yasa, sadece bir teftiş yasası olacaktır; Uluslararası Af
Örgütüne, Avrupa Birliğine veya insan haklarını savunan diğer derneklere, işte
bizim de böyle bir yasamız var demekten öte bir fonksiyonu olmayacaktır. Siz, cezaevlerinin iç ve dış denetimini tek elde sağlayamıyorsanız ve
Adalet Bakanı olarak, kalkıp "ne yapayım, İçişleri Bakanıyla bu konuda
anlaşamıyorum; ama, doğru olan, iç ve dış denetiminin Adalet Bakanlığına bağlı
olmasıdır" diyorsunuz veya eskiden olduğu gibi, dışarıyı koruyan
jandarmanın yapmış olduğu görevin adlî bir görev olmasını eğer kanunlardan
çıkarmışsanız, artık, o cezaevlerinde Adalet Bakanlığının veya ceza infaz
hâkimliğinin bir fonksiyonu kalmamış demektir. Öncelikle, bu idarî tasarrufun
bir an önce sağlanması gerekir. Bilir misiniz ki, ceza infaz kurumlarının idaresi, 1930 tarih ve 1721
sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunla yürütülmektedir.
Yani, tam yetmişbir sene önce çıkarılmış bir yasayla, siz, bugün, değişmiş olan
suçluyu, suçlu yapısını, suç yapısını ıslah etmek iddiasındasınız. Öncelikle,
yargı infaz hâkimliğinden önce, herhalde, getirilmesi gereken, ceza ve infaz
kurumlarının idaresiyle ilgili 1721 sayılı Yasanın kökten değiştirilmesidir.
Bunun yanında, 1965 tarihli 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun
değiştirilmesi gerektiği kanısındayım. Tüm bunlara rağmen, getirilmiş olan bu tasarının, mutlak surette,
faydaları vardır.Atılmış olan ilk adımdır; ancak, bunun önünde çok daha büyük
adımlar vardır ve o adımları da atabilmek, hakikaten, adalet reformunun
temelini teşkil eder. Biraz sonra, bu tasarıdan sonra görüşeceğimiz yasa
tasarısında da görüleceği gibi, adalet bürokrasisinin o statükocu kafasından
kurtularak, izleme komitelerini, dışa karşı cezaevlerimizin izlenebilmesini
sağlarken, yeniden o izleme komitelerini bürokratlardan oluşturma fikrinden
mutlak surette vazgeçilmesi lazım. Aslında, şuradaki temel fikir ve biraz sonra
görüşülecek olan yasa tasarısındaki
temel fikir, halen o bürokratik kafa yapısından bir hukuk devletine geçişe belli
kişilerin ve belli müesseselerin hazır olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla,
yasa değiştirmeden önce, mutlak surette kafa değiştirilmesi gerekir. Sizin
yasalarınız ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar modern dünyanın yasalarını iktibas
ederseniz ediniz, eğer, bu yasaları tatbik edecek olan insanları
yetiştirememişseniz, onların fikir yapılarını değiştirememişseniz, sonuç daima
aynı olacaktır. Eğer, siz, daha evvel gardiyan denilen ve şu anda infaz memuru
olarak nitelendirilen kişinin -adını nasıl değiştirirseniz değiştirin-
karşısındakini bir insan olarak değil; yani, eğitmek zorunda, korumak zorunda
olduğu kişiyi bir insan olarak değil, bir hırsız olarak, bir adam öldüren
olarak görüyorsa ve ondaki bu fikri değiştirme imkânına sahip değilseniz, o
cezaevine tayin edeceğiniz ve işlemleri kontrolle mükellef olan infaz hâkiminin
çok fazla bir etkinliği olacağı kanısında değilim. Bunların kısa sürede nazara alınacağını, hatta, infaz yargıçlığının
almış olduğu kararların temyizen incelenmesinin Yargıtaya bırakılmasının burada
değiştirilmesi, hükümet ve Adalet Komisyonunun bu değişikliği burada
gerçekleştirdiği inancıyla yasa tasarısının Türkiye'ye hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Fırat'a teşekkür ediyorum. Tasarının tümü üzerindeki üçüncü söz, Anavatan Partisi Grubunun
görüşlerini açıklayacak olan Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a aittir. Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bugün -biraz önce Sayın Başkanımızın anonsundan da öğrendiğimiz üzere-
bir askerî uçağın düşmesi sonucu 37 askerimizin şehadetini üzüntüyle öğrendik.
Bu şehitlerimizin yakınlarına sabır diliyoruz, şehitlerimize Allah'tan rahmet
diliyoruz ve Yüce Milletimize de başsağlığı diliyoruz. Değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İnfaz Hâkimliği Kanunu
Tasarısı, hukukun geldiği noktada, Avrupa Birliği standartlarında ve bana göre,
çok elzem olan bir yasa tasarısıdır; çünkü, yıllardır Türkiye'nin dostları,
düşmanları, Türkiye'deki cezaevlerine gelmişler, cezaevlerindeki hayatı,
cezaevlerindeki idare-mahkûm, idare-adliye, mahkûm-adliye ilişkilerini
izlemişler ve bir kısmı kötü niyetle, ideolojik niyetlerle Türkiye'yi mahkûm
etme gibi yollara da girmişlerdir ve bizim cezaevleri mevzuatımıza baktığımız
zaman, bizim cezaevlerinin yönetimi, kanunlardan ziyade - ki, çok az kanun
vardır- daha çok, tüzük ve yönetmeliklerle gerçekleştiriliyor. Şimdi, gerek bu
tasarı gerekse bundan sonra konuşacağımız Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı, ciddî bir boşluğu dolduracak olan
kanunlardır. Değerli arkadaşlar, insanın doğuştan sahip olduğu haklar, insan haysiyet
ve onuru, tutuklu için de, hükümlü için de geçerlidir. İnfazın esas gayesi de tedbiren
tutukladığımız kişi ile mahkemelerden ceza alarak hükümlü hale getirdiğimiz
kişinin, ıslahı sonucu, tekrar topluma kazandırılmasıdır, yoksa, bu insanları
cezaevlerine kapatıp, sadece toplumdan tecrit etmek ve onlara bir kafes hayatı
yaşatmak değildir. Cezalarını çekecek olan tutuklu ya da hükümlülerin, topluma
tekrar dönerek, toplumla uzlaşmaları, toplumla kaynaşmaları ve topluma yararlı
birer fert olmalarını sağlamak, infazın esas gayesidir. Bu tasarı, belki biraz kafaları karıştırıyor. Bizim, tatbikatta,
cumhuriyet savcılarımız var. Bunların adı "cezaevi savcısı" olmasa
da, bunlar, fiilen, cezaevlerindeki mahkûm-adliye ve mahkûmlarla aileleri
arasındaki ilişkilere bakarlar. Bunlara, biz, işte "cezaevlerinden sorumlu
savcımız" deriz ve kapısına da"infaz savcısı" diye yazarlar.
Bunların diğer görevleri de vardır;ama, bu ara, buna da bakarlar. Bu savcılarımızın görevi, tabiî ki devam edecek; ama, İnfaz Hâkimliği
Kanun Tasarısıyla, bir de, ağır ceza çevresinde, coğrafî konuma göre hâkimlik;
ağır ceza çevresinin dışında, yoğunluğa göre, coğrafî konuma göre asliye ceza
mahkemelerine de görev vereceğiz ve asliye ceza mahkemeleri çevresinde de bir
infaz hâkimliği kurulacak; yani, her ağır ceza mahkemesi çevresinde, bir de, iş
yoğunluğuna göre, asliye ceza mahkemeleri çevresinde de infaz hakimlikleri
kurulabilecek. Bu infaz hâkimliğinin görevi denetlemedir. İnfaz savcısının görevi
denetleme değil. İnfaz savcısı düzeni sağlayacaktır, yine eski işlevlerine
devam edecektir; ama, infaz hâkimliği ise, bu işlemleri denetleyecektir; yani,
cezaevinde yatan tutuklu ya da hükümlülerin birbirleriyle olan münasebetlerini,
cezaevindeki ceza infaz memurlarıyla, ceza müdürleriyle olan münasebetlerini,
şikâyet üzerine denetleyecektir.ve ayrıca, insanca bir hayat sürmelerinin
temini konusunda da denetleyici olacaktır. Yine, cezaevlerinde insanca bir
hayat sürülmediğini iddia eden ilgili kişi ve biraz sonra görüşeceğimiz
kurullar bu cezaevi hâkimliğine müracaat edecek ve bu konuda gerekli kararlar
alınarak, bir denetim mekanizması olacaktır. Bu yasa, bu nedenle Avrupa Birliği
standartlarına uygun bir yasadır. Türkiye'deki bir boşluğu dolduracaktır ve
bizi, sözümona izlemeye gelen kurullara verilecek en önemli cevap olacaktır.
Bizi izlemeye gelen kurullar, tamamen gayri resmî birtakım derneklerle,
ideolojik derneklerle konuşup, onlara göre karar vermeyecekler ve daha ziyade,
resmî bir hâkimin denetiminin var olduğunu görerek, bizim bu konudaki attığımız
adımı görecekler ve şimdiye kadar bizi suçlayanların bu konudaki suçlamalarından
vazgeçme yönünde bir adım olacağını tahmin ediyorum. Tabiî ki, burada, bir kadro, bir personel meselesi de söz konusudur.
Ben, Sayın Bakanlığımızda, bu konuda çalışmaların olduğunu da duydum. Her idarî
çevrede bir adlî çevre olacak diye bir kural yoktur. 2 000 nüfuslu, 2 500
nüfuslu ilçelerimizde adlî çevreler de vardır; 3 köyü, 5 köyü olan bölgelerde
adlî çevremiz de vardır. Bu hâkim arkadaşlara gittiğimiz zaman, savcı
arkadaşlara gittiğimiz zaman, bunların önündeki esas dosya sayısı yıllık
30'dur, 40'tır; ama, bunun yanında, iş yükü altında ezilen hâkimlerimiz de
vardır. İşte, bu dengeyi sağlayacak olan, Adalet Bakanlığıdır ve bu konuda,
zannediyorum ki, gerekli çalışmaları yapacaklardır ki, zaten, irili ufaklı
cezaevlerini de kapatmışlardır. Ben, küçük ve masrafı hasıl ettiği gayeden çok
fazla olan cezaevlerinin de kapatılması taraftarıyım ve bu konuda da, hem
personel tasarrufu hem de ıslah konusunda, daha ciddî tasarrufların
olabileceğini düşünüyorum. Bu kanun tasarısının arkasından görüşeceğimiz Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı da, yine, çok
önemli bir boşluğu dolduracaktır. Bu nedenle, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu kanun tasarısının lehinde
oy vereceğiz. Bu kanunun çıkması ciddî bir boşluğu doldurduğu gibi, bu, Avrupa
Birliği standartlarında bir uyum yasası olarak, Ulusal Program çerçevesinde bir
yasadır. Bu nedenle, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahıslar adına olan talepleri sırasıyla okuyorum: Sayın Toprak, Sayın
Yalman, Sayın Hatiboğlu, Sayın Genç. Bildiğiniz üzere, yalnız iki sayın milletvekiline söz verme imkânımız
var. Önce, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, yıllar önce, bir hâkim arkadaşım, yargıladığı
bir sanığa idam cezası vermişti. Duruşma esnasında idam cezasını sanığa tefhim
ettikten sonra, tutuklu sanık, aynen, hâkim arkadaşıma şöyle seslenmişti:
"Hâkim Bey, sen idam cezasını boşver, sen benim ne zaman tahliye olacağımı
söyle." Değerli milletvekilleri, bir yargı mensubunu bir idam cezası hükümlüsü
karşısında böyle zavallı duruma düşürme nedenleri konusunda, eğer, biz,
sağlıklı tespitler ve çözümler ortaya koyabilmiş olsaydık, yani, yargının ne
anlama geldiğini gerçek anlamda kavrayıp, gereğini yapabilmiş olsaydık, ben
inanıyorum ki, üç ay arayla gerçekleşen iki krizin ikisi de olmazdı. Her iki
kriz, yargı zafiyetinden beslenenler ve işgal ettiği görevi nedeniyle kendinde
suç işleme imtiyazı görenler nedeniyle patlak vermiştir. Eğer, bir ülkede
sistemi çökertmek istiyorsanız, önce yargısını çökertin. Doğrudan yargısına bir
şey yapamıyorsanız, yargı mensuplarına taarruz edin. Sonucu çok kolay
alırsınız. Üç ayda değil, her ayda kriz gerçekleşir. Neden; çünkü, gerek işgal
ettiği makamları nedeniyle kendinde suç işleme imtiyazı gören kamu görevlileri
ve gerekse sokaktaki sade vatandaş, kafasına koyduğu bir suçu, eğer yargıdan
çekinmiyorsa, çok kolay işleyecektir. Dikkat edin, her iki krizin mümessilleri,
yargı mensupları söz konusu olduğu zaman elinin tersiyle iten kesimlerdi. Bir
iki istisna dışında, Sayın İçişleri Bakanının tabiriyle, bu saygın soyguncular,
hâlâ, yargı önüne getirilebilmiş değil. Laf olsun diye teslim edilen veya
kendisi gelen bir iki temsilci var; ama, gerçek suçluların önünde, hâlâ, düğme
iliklenmeye devam ediliyor. Böyle bir yargıya sahipseniz, ülkedeki krizler
kaçınılmazdır. Değerli milletvekilleri, her kurumun, birimin, gelinen sonuçta mutlaka
bir sorumluluğu vardır. Ancak, ben, hadiseye, af yasaları açısından bakacağım.
Normal kurum ve kurallarıyla yerleşmiş bir devlette, af yasaları, yargıya
doğrudan müdahaledir. Yargı mensuplarının yıllarca emek üreterek, alınteriyle,
yoğun uğraşlarla getirdiği bir sonuç; yani, bir mahkûmiyet cezası infaz
aşamasına geldiğinde ne oluyor, devreye siyasîler giriyor. Yargı mensuplarının
uzun yıllarda elde ettiği sonucu siyasî ranta tahvil amacıyla, af yasaları
gündeme getiriliyor. Oysa, af yasaları hiçbir çözüm değil. Örnek mi; altı ay
önce bir af yasası daha çıkarıldı. Af Yasası çıkarıldığında, yanlış
hatırlamıyorsam, cezaevindeki hükümlü, tutuklu sayısı 69 000'di. Değerli
milletvekilleri, bugünlerde, cezaevlerindeki hükümlü, tutuklu sayısı 58 000
civarında; 11 000 fark var. Bunlar, asla çözüm değil; fakat, bunu siyasî ranta
tahvil edenler, sorunu görmezden gelenler, sorunun üstünden atlayarak geçenler,
görme özürlüler, göremedikleri için, hâlâ, aynı noktaya gelip gelip, tıkanıp
duruyoruz. Bu kurum ve kurallarıyla yerleşmiş bir ülkede, af yasası, yargıya
doğrudan müdahaledir diyoruz. Peki, bizde nedir: Maalesef, pek çok standardın,
uygar ülkelerde bir standardı var. Bizde mi; bizde, bize göre standardı var.
Tabiî, çağdışı bir standart. Bu uygulanan af yasalarında hiç haklılık payı yok mu; elbette var.
Nasıl; sistemin çarpık işleyişinin kurbanı olan insanlar var; bu çarpıklık, bir
anlamda, telafi ediliyor; yani, bu af yasalarıyla, bir anlamda, özür dileniyor.
Yapılması gereken nedir; bugün, modern hukukta, çağcıl anlayışta yapılması
gereken nedir: İnsanımızı suça iten nedenler vardır, suçluluğu kolaylaştıran
faktörler vardır. Koruyucu hekimlikte olduğu gibi, eğer, siz, bu faktörleri
ortadan kaldırırsanız, suç işlenmez, yeni yeni cezaevleri yapımına gerek
kalmaz, af yasalarına gerek kalmaz. Bunun yolu nedir? Bunu yolu, aslında, Anayasamızda
var; fakat, nedense, çok kutsal kavramlar, uluslararası standartlara bakıldığı
zaman içi dolu dolu olan kavramlar, bizde içi boşaltıldığı için, hiçbir anlam
ifade etmiyor. Örnek mi; çoğu kez ekranlarda görürsünüz, ilk ağzını açanlar
"Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti" der. Yani, sosyal
devlet olmanın gerekleri vardır, hukuk devleti olmanın gerekleri vardır. Eğer,
siz, çağcıl anlayışa uygun bir tarzda bu kavramların içini doldurur ve gereğini
yaparsanız, suça iten nedenleri önceden tespit ve ortadan kaldırma gibi
faaliyet içine girerseniz, bu düzenlemelerin hiçbirisine gerek kalmaz; fakat,
biz, maalesef, çok uzun yıllardır, görerek iş yapıyoruz, öngörerek iş
yapmıyoruz. Öngörme ile görme arasındaki fark bazen yıllar alıyor; yani, çamura
düştükten sonra aklımız başımıza geliyor. İşte yöneticinin, görmek gibi bir
lüksü olamaz, öngörmek gibi bir yükümlülüğü vardır. Bunu yerine getiremeyen
yönetici, iki defa değil, oniki defa da ülkeyi krize sokar. Bu sorunların
temelindeki husus yargının itibarının yerlerde süründürülmesidir. Ben, uzun yıllardır, son bir, birbuçuk yılda, yargı üzerinde uygulanan
baskıyı, tahakkümü, ültimatomu ve hatta tehdidi üzüntüyle görüyorum ve artan
bir seyir takip ediyor. Dün bir sayın milletvekili -bugün medyaya intikal etti-
DGM savcısı hakkında "bir gün o savcıyı alnından vururlar" deme
cüretini gösterebiliyor. Bu cesareti kimden aldı? Oy aldığı Türk Milletinden mi
aldı? Ben bunun doğru olmamasını temenni ediyorum. Adı geçen kişi derhal
basının önüne çıkıp, yargıdan özür dilemelidir. Hiç kimsenin böyle bir şeye
hakkı yok. Savcılar üzerinde olanca baskıya rağmen, ben Sayın Bakanın bu konuda
bir hassasiyetini görebilmiş değilim, üzüntüyle ifade ediyorum; ancak, o kadar
baskıyı üzerinde hisseden bir insan, Sayın Bakanım, siz olsanız, o kadar hatayı
siz de yaparsınız. Bir hatanın üzerine derhal gidiyorsunuz; fakat, bu savcının
üzerine bunca taarruza karşın, ben Sayın Bakandan... MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Savcının avukatı mısın?.. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu destek, savcıya değildir, yargıya
destektir değerli milletvekilleri, üç yasama erkinden birine destektir. Bizim
iddiamız şu idi: Ülkemizde kuvvetler ayrılığı ilkesi yok demiştik, kuvvetler
birliği var demiştik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Toprak, lütfen toparlayınız. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)- İcrayı teşkil eden sayın hükümet, yasamayı
olanca gücüyle kontrolüne aldığı gibi, şimdi yargı üzerindeki olağanüstü bir
baskıya seyirci kalıyor; hatta, bazen, baskının aktif faili oluyor. Ben bir
eski yargı mensubu olarak dehşete kapılıyorum. Eğer, siz, yargıyı bu şekilde
töhmet altına alacaksanız, benim aklıma bir başka şey geliyor: Yakın gelecekte
yargı önünde hesap verme korkusunda bulunanlar, şu an yargı mensupları üzerinde
ciddî baskılar oluşturmak suretiyle muhtemel tehlikeleri bertaraf ediyorlar.
Ben böyle değerlendiriyorum ve belli yargı mensuplarının kişisel hataları
mazeret gösterilerek tüm yargı üzerinde olanca gücüyle yoğunlaşan baskılar
konusunda, Sayın Bakanımın yargıya destek niteliğinde birtakım çalışmalarını
bekliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Toprak. ERKAN KEMALOĞLU (Muş)- Sayın Başkanım, demin sayın sözcü şahsımla ilgili
bir ifadede bulundu efendim, cevap vermek istiyorum. BAŞKAN- Hayhay; bu oturum içerisinde cevap vereceksiniz. Tasarının tümü üzerinde hükümetin görüşlerini Sayın Adalet Bakanı ifade
edecekler. Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 20 dakika. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi arka arkaya görüşeceğimiz iki tasarıyla, ülkemizde,
infaz hukukunda yargı denetimini ve cezaevleri yönetiminin saydamlaşmasını
amaçlıyoruz. Tasarılar üzerinde söz alan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ederim.
Bazı arkadaşlarımız konuyu öylesine genişlettiler ki, tasarı üzerinde
durmak fırsatını bulamadılar. Ben, tasarı dışına giden açıklamalara tekrar
değinmekte yarar görmüyorum. Bu tasarının tümü üzerinde bazı açıklamalarla
yetineceğim; ama, burada dile getirilen bazı konulara sınırlı bir ölçüde de
olsa, açıklık getireceğim. Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki: Bu tasarılarla, Türkiye'de,
ceza hukukunun ve ceza infaz hukukunun bütün sorunlarını çözdüğümüzü iddia
etmiyoruz. Türkiye'de, cumhuriyetin ilanından sonra kabul edilen bütün temel
kanunların, çağımızın anlayışına uygun olarak yenilenmesi konusunda yoğun
çalışmalarımız vardır; bunlardan biri olan Türk Medenî Kanunu Tasarısı,
yakında, umuyorum ki, Genel Kurulun önüne gelecektir. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu üzerindeki çalışmalar,
tamamlanmak üzeredir. Yeni Ceza İnfaz Kanunu üzerindeki çalışmalarımız da bir
hayli ilerlemiştir; ama, hepinizin bildiği gibi, Türkiye'de, cezaevleriyle
ilgili düzenlemeler, oldukça yetersizdir. Bu çerçeve içinde, infaza ilişkin
yasal düzenlemeler de tatmin edici değildir. Bu bakımdan, cezaevlerindeki
uygulamalar, zaman zaman, çok ciddî eleştirilere konu olmaktadır. Cezaevlerinde
hükümlü ve tutuklulara işkence yapıldığı ya da kötü muamele yapıldığı iddiaları
yaygındır. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu da önemli incelemeler yapmıştır. Şimdi, biz, bütün bu iddialara son verecek, bu konuda ciddî bir denetim
getirecek yeni düzenlemeleri, Yüce Meclise, arka arkaya sunmaktayız. Getirilmiş bulunan İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı, başka ülkelerde de
olduğu gibi, cezaevleri yönetiminin işlemleri ve onlar tarafından hükümlü ve
tutuklular için düzenlenmiş bulunan çeşitli faaliyetlere karşı yargı denetimini
getirmektedir. Bugüne kadar, cezaevleriyle ilgili, savcılar, bu konuda, idarî
yönden kendilerine düşen görevleri yerine getirmekteydi. Bu görevler yine devam
edecektir; ama, tıpkı, idarî işlemlerde olduğu gibi, cezaevleri yönetimlerinin
işlemleri ve onlar tarafından düzenlenen faaliyetler hakkında yargı denetiminin
olmayışı hukukumuzda önemli bir eksiklik olarak hissedilmekteydi. Başka ülkelerde, örneğin Alman infaz kanununa göre, cezaevleri
yönetimlerinin işlem ve eylemleri yargı denetimi altındadır. İşte, biz, şimdi,
bunu, Türk infaz hukuku açısından da düzenlemek istiyoruz. Tasarının amacı
budur; ama, bununla yetinmiyoruz; bu tasarıdan sonra Yüce Meclisin ele alacağı
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı,
cezaevlerindeki bütün uygulamaları, bir çeşit sivil toplum denetimi altına
alacaktır. Böylelikle, cezaevleri bakımından getirilen uygulama iki boyutludur.
Cezaevlerindeki uygulamalar, hem yargı denetimi altına alınacak hem sivil
toplum denetimine açılacaktır. Cezaevleri yönetimi saydamlaşacaktır. Bu kanun tasarıları yasalaştıktan sonra, en kısa zamanda cezaevleri
konusundaki iddiaların sona ereceğini düşünüyoruz. Anayasamıza göre, hiç kimse işkenceye tabi tutulamaz, hiç kimseye insan
onuruyla bağdaşmayan bir ceza verilemez, insan onuruyla bağdaşmayan bir muamele
yapılamaz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de benzeri bir hüküm vardır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yine, işkence ve kötü muameleyi
yasaklamaktadır. Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa İşkencenin
Önlenmesi ve İnsanı Küçültücü Kötü Muamelenin Önlenmesi Sözleşmeleri de bu
çeşit uygulamaları yasaklamaktadır. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun
tasarıları, bunların gerçekten uygulanması bakımından çok önemli bir adım
olacaktır. O bakımdan, ben, bu tasarılara destek veren bütün gruplarımıza ve
milletvekillerimize içtenlikle teşekkür ediyorum. Getirilen düzenlemelerin bütün sorunları çözmediği açıktır; ancak, gerek
yargıda kalitenin yükselmesi gerek cezaevlerinde hizmet kalitesinin yükselmesi
için başka tasarılarımız Yüce Meclisin komisyonlarının gündeminde
bulunmaktadır. Örneğin, Plan ve Bütçe Komisyonunda uzunca bir süreden beri
bekleyen Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Tasarısı yasalaştığı zaman, Türkiye'de yargının kalitesi
yükselecektir. Aynı biçimde, yine Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı yasalaştığı zaman,
infaz ve koruma memurlarının meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri sağlanmak
suretiyle uygulamada hizmet kalitesi yükseltilecektir. Bütün bunlar yapıldığı
zaman, sistemin eksikleri bir bir ortadan kaldırılmış olacaktır. Burada, belirli bir kişinin tek
başına, bir adada cezasının infaz edildiğinden söz edildi; orada
bekletildiğinden söz edildi. Herkes biliyor ki, bu uygulama, güvenlik nedeniyle
yapılan bir uygulamadır; ama, onun dışında, o hükümlü bakımından herhangi bir
ayrıcalık söz konusu değildir. Bir arkadaşımız, hâkimlere, yönetmeliklerin denetiminin yaptırılmasının,
onlara karşı bir hakaret olduğunu öne sürdü. Bu düşünceyi paylaşma olanağı
yoktur. Çünkü, idarî yargıda olduğu gibi, burada da yapılan işlemin kanun,
tüzük veya yönetmeliğe, cezaevleri bakımından genelgelere aykırı olduğu yönünde
öne sürülecek iddialar hâkim tarafından incelenecektir; infaz hâkimliğinin
amacı budur. Çünkü, cezaevlerindeki uygulamalar bu çerçeve içinde
yürütülmektedir. Öyleyse, bu uygulamalarda kanuna, tüzüğe, yönetmeliğe veya
genelgelere aykırı bir yön bulunup bulunmadığı infaz hakimliğince
denetlenecektir. Bunda infaz hâkimliğine hakaret niteliği taşıyan herhangi bir
yön yoktur. Bu denetim, cezaevlerinde hukuka aykırı bir uygulamayı önleyecek en
etkili denetimdir. Şunu da ifade etmek isterim ki; infaz hâkiminin vereceği kararlara
karşı, itiraz yoluyla, acele itiraz yoluyla ağır ceza mahkemesine başvurmak
olanağı vardır. Bir milletvekilimiz, temyiz yolunun açılmasının uygun olacağını söyledi.
Şunu ifade etmek isterim ki; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun 343 üncü
maddesine göre, bu kararlara karşı da, yani, itiraz üzerine ağır ceza
mahkemesince verilecek ve başka bir biçimde temyiz olanağı bulunmayan kararlara
karşı, yazılı emirle bozma yoluyla konuyu Yargıtay önüne getirme olanağı
bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulamaların Yargıtay tarafından denetlenmesi
de sağlanabilecektir. Türkiye'de, son günlerde, bir savcımızla bir siyasî partimiz arasındaki
tartışma, bir çeşit yargı-siyaset tartışması olarak yansıtılmaktadır. Aslında,
böyle bir durumun hiç ortaya çıkmaması, elbette temenni edilirdi. Herkesin görevinin
gereklerini kanunlar çerçevesinde yerine getirmesi asıldır. Cumhuriyet
savcılarımız da, görevlerini kanunlara uygun olarak yapacaklardır, bunun dışına
çıkmamaları gerekir. Aynı biçimde, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına
saygı göstermek hepimizin borcudur. Dolayısıyla, yargıya müdahale anlamı
taşıyabilecek açıklamalardan herkesin özenle kaçınması gerekir; bu, hepimizin
görevidir. Ben, yalnız, şimdi değil; ama, çeşitli vesilelerle, bu konudaki
düşüncelerimi açıklamış bulunuyorum; çünkü, yargının tarafsızlığı, yargının
bağımsızlığı, hukuk devletinin vazgeçilmez önkoşuludur. Adaletin gerçekleşmesi,
yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla sağlanabilir. O bakımdan, bunların
gerçekleşmesini sağlamak, yalnız cumhuriyet savcılarımızın, yalnız
hâkimlerimizin görevi değil, bütün toplumun görevidir. Herkesin, bu ilkelere
saygı duyması gerekir. Bunu, hep birlikte gerçekleştirmek zorundayız; çünkü,
devletin temeli, ünlü özdeyişte belirtildiği gibi, adalettir. Adalet, ancak,
tarafsız ve bağımsız bir yargıyla gerçekleşebilir, buna, herkesin özen göstermesi
gerekir. Bu tasarılar, infazla ilgili çalışmalarımızın bir bölümüdür.
Cezaevlerinde, son zamanlarda, hepimizi üzen birtakım olaylar olmaktadır.
Dünyanın gözü üzerimizdedir; ama, bu tasarılar, yabancılar istiyor diye ya da
Avrupa istiyor diye ya da dış baskıyla hazırlanmamıştır; bu tasarılar üzerinde
uzunca bir zamandan beri çalışılmaktaydı; ancak, Meclisin yoğun gündemi içinde,
bunları, şimdi Genel Kurulda tartışma olanağını buluyoruz. Şüphesiz, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, çok daha önemli konular
da var; ama, onlar üzerinde de çalışıyoruz, onları da, en kısa zamanda Yüce
Meclisin önüne getireceğiz, bir bölümü, zaten, şu anda komisyonların önünde
bulunmaktadır. Bütün bunları tamamladığımız zaman, Türkiye'de, hem yargıda reformu hem
hukuk sistemimizde reformu hem infaz hukukunda reformu gerçekleştirmiş
olacağız. Şimdi görüşmekte olduğumuz tasarılar, bu konuda iki önemli adımdır. Yüce Meclisinin bu tasarılara vereceği destek için teşekkür
ediyorum;hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, biraz evvel şahsı adına konuşan Aksaray
Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ın işaret ettiği bir husus konusunda, Muş
Milletvekili Sayın Erkan Kemaloğlu, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince
düzeltme hakkını kullanmak istemektedir. Buyurun Sayın Kemaloğlu. Süreniz 5 dakikadır. VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. - Muş Milletvekili Erkan
Kemaloğlu’nun, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle açıklaması ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bugün
yayınlanan Hürriyet Gazetesinde şahsımla ilgili bir haber var. Dün partimin yaptığı grup toplantısında ne söz aldım ne de bir konuşma
yaptım. Değerli arkadaşlarım, dün, savcı Sayın Şalk'la ilgili -ona yönelik-
hiçbir beyanım olmadı; olamaz da. Ben, hukuka saygılı bir insanım, hukuk
devletini tasvip eden bir insanım; böyle bir konuşma yapılmadı. Onu arz etmek için huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kemaloğlu. Sayın milletvekilleri, bir hususu daha düzeltmek istiyorum: Yoklama
sırasında, Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Güven Karahan'ın pusulası,
yanlışlıkla, bir isim benzerliğiyle tarafımdan telaffuz edilmiş. Elektronik
cihazın çıktılarının tetkikinden, Sayın Karahan'ın elektronik cihaza girerek
yoklamaya katıldığını tespit etmiş bulunuyoruz; kendisine ve sizlere
açıklıyorum efendim. Teşekkür ederim. VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (Devam) BAŞKAN- Şimdi, tasarının tümü üzerindeki son konuşma, Konya Milletvekili
Sayın Lütfi Yalman'a ait. Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa)- Yok efendim. BAŞKAN- Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) Süreniz, malumuâliniz 10 dakika. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; 667
sıra sayılı tasarıyı müzakere ediyoruz. Bendeniz, şahsım adına, bu düzenlemeyle
ilgili, düzenlemenin kendisiyle, düzenlemeyi alakadar eden sair düzenleme ve
yaşantımızla ilgili bir iki hususu, Sayın Bakanımızı hazır burada bulmuşken
-ki, sık sık buluyoruz sağ olsun; bazen, galiba vekâleten oy kullanmak mümkün
olduğu gibi, bakanlar yerine vekâleten gelmek de mümkün ki, Sayın Bakanımızı
buluyoruz- bu vesileyle, arzı meram etmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, ceza infaz kurumlarıyla ilgili bir düzenlemedir
bu düzenleme. Referans olarak da, Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,
Avrupa Sözleşmesi gösteriliyor; doğrudur. Ancak, merak ettiğim bir şey var;
yani, bizim, Anayasayı referans göstermemiz kadar doğal bir şey olamaz; ama,
endişem şuradadır; referans olarak gösterdiğimiz Anayasanın düzenlediği kavram
ve kurallara ne kadar uyuyoruz acaba ki, referans olarak ondan kaynaklanan
hukukî düzenlemeler bizi bağlayıcı ve bizi ümitlendirici olsun. Mesela, Anayasanın 17 nci maddesi, Anayasanın 153 üncü maddesi gayet
açık; Anayasanın 153 üncü maddesinde deniliyor ki: Anayasa Mahkemesi uygunluk
denetimi yapar; bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığının tespitini yapar.
İptal talebini -itiraz yoluyla yahut iptal istemi yoluyla, hangi yolla gelirse
gelsin- inceler; onu iptal eder ya da etmez; kendisini kanun yapıcı yerine
koymak suretiyle hükümler ittihaz edemez. Biz, özellikle üniversitelerdeki sıkıntıları hep yakından takip
ediyoruz; orada kullanılan gerekçe de şudur: Anayasa Mahkemesi her ne kadar
2547 sayılı Kanunun geçici 17 nci maddesini iptal etmedi ise de, ancak, şöyle
bir gerekçesi vardır; dolayısıyla onu uygulamaya esas alıyorum, diye uygulama
yapıyoruz. Peki, Anayasanın 153 üncü maddesine göre bunu nasıl yapıyoruz, niye
yapıyoruz? Bir başka şey daha var değerli milletvekilleri; bakınız, hükümlerde,
kararlarda, ilamlarda iki bölüm vardır; bir gerekçe, bir de hüküm bölümü.
Bağlayıcı olan hüküm bölümüdür. Siz, gerekçeyle bağlayamazsınız,
bağlanamazsınız Buradan varmak istediğim şudur: Anayasayı referans olarak
göstermiş olmak yetmiyor; yüreğimizle ona inanıp, onu uygulamamız lazım. Bunun
için, galiba, çok önemli olan -Sayın Bakanın da, daha önce konuşan sayın
milletvekillerinin de özellikle vurguladıkları- kalite yahut başka bir ifadeyle
insan unsuru. Siz dünyanın en mükemmel kanunlarını yapsanız, onu uygulayacak
olan insana, kendi mesleğinde, kendi işinde, mükemmeliyeti veremedinizse,
kemali o insana ulaştıramadınızsa ya da o insanı kâmil hale getiremedinizse, o
mükemmel kanunu nasıl uygulayacaksınız? Onun için, diyorum ki, bu kanunu ne kadar güzel düzenlerseniz
düzenleyin, bizim endişemiz şudur; uygulayıcı çok önemlidir. Berki Hocayı
rahmetle hatırlıyorum, bize derdi ki "evladım, hâkimlikte şu 6 nitelik çok
önemlidir -eğer yanlış hatırlamıyorsam- hâkim, hakim olmaya, fehim olmaya, emin
olmaya, metin olmaya, mekin olmaya, müstakim olmaya mecburdur. Bu 6 nitelik bir
insanda bulunmuyorsa, ona, hâkim olarak hayatınızı, malınızın emniyetini,
kısaca adaleti tevdi etmekte mahzurlar var." Elbette, kimseyi kastederek
söylüyor değildi, ben de tamamen mücerret ifade ediyorum ya da soyut ifade
ediyorum. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız son günlerdeki siyaset-yargı
çatışmasına, kargaşasına, sabahki bir beyanıyla "efendim, yargı
siyasallaşmamalı" diyor, doğrudur, biz buna katılıyoruz, buna
katılmayacak, aklı başında insan da yoktur; ama, zannediyorum ki, bu geç
söylenmiş bir sözdür. Sayın Bakan, bunu çok önce söylemeliydi. Telefonlar
dinleniyor, daha şimdi şimdi kimi insanlar feveran ediyor. Halbuki, 1999'un
haziranında, çok çirkin bir yöntemle telefon dinlendiği, bu dinlenen telefonun,
bir partinin kapatılması için belge olarak kullanıldığı basına intikal etti;
hiçbirimizden ses çıkmadı. Şimdi, kıyamet koparıyoruz... İnandırıcı olamıyoruz,
söylediğimiz budur, Bakınız, kalite diyorum; ama, gene hâkimlerimizi kastetmiyorum, teşmil
etmiyorum, tamamen soyut; yani, her sahada, her meslekte bu kaliteyi
yakalamamız lazım. Parlamentoda da böyle; yani, biz, milletvekillerimizi kalite
açısından ne kadar üst düzeye taşıyabilirsek, Parlamento o kadar güçlü olur. O bakımdan, oradan geçerek diyorum ki -bakınız, özellikle, mahkemelerde
bu çok önemli- sizin kusurunuz olur, Parlamento bir kusur yapar, yanlış bir
kanun yapar, sonra bir değişiklikle düzeltir; vali bey bir tasarrufta bulunur,
yanlışlık yapar, Danıştaya gider, düzelir; ama, başından sonuna kadar yargıda
-yani, alt derece mahkemesiyle üst derece mahkemesini birlikte düşünerek arz ve
ifade ediyorum- bir yanlışlık olursa, düzeltecek olmaz. Onun için "adalet
mülkün temelidir" denilmiştir, mülkün temeli oluşu buradandır. Şimdi, bakınız, mahkemesini söylemeyeceğim, hâkimin ismini
söylemeyeceğim, tarafları da söylemeyeceğim; ama, size bir örnek vereceğim.
Gene, teşmil etmiyorum, lütfen dikkat duyurunuz: Bir hâkim düşününüz -kalite
bunun için önemli diye saçımızı, başımızı bu sebeple yoluyoruz- ve bir dava...
Davalı taraf diyor ki: "Hâkim bey, bunun özelliği var, uzmanlık isteyen
bir konudur, bir bilirkişi tayin ediver, edebî bir konudur." Hâkim bey
diyor ki: "Ben, edebiyatı herkesten iyi bilirim." Kim diyor; bir
hâkim bey diyor. Ne diyor? Bu hâkimin kararına bakıyorum şimdi -mahkemesini,
hâkimini, taraflarını söylemiyorum- buyurun, ihtiyaç duymuş "irtica"
kelimesini kullanacak değil mi; hayır, "irtica" değil
"iltica" yazıyor, "iltica." Şimdi, gerek duymuş -ben,
burada olduğu için söylüyorum; yoksa, meraklısı değilim- "Çevik Bir"
ismini kullanmak gerekmiş; 6 yerde kullanmış. Yani, bu, bir sürçülisan yahut
makinenin sürçmesi ya da hata, gözden kaçan bir şey değil; bildiği bu... 6
yerde nasıl yazmış biliyor musunuz; buyurun, bunun doğrusu hangisidir?!
"Çevik Bir"dir herhalde değil mi. Hayır, bizim hâkimimiz, Sayın
Bakanım, bizim hâkimimiz 6 ayrı yerde -zaten 6 defa kullanmış, 7 ncisi yok-
"Çevik 1" yazmış. Yani, beyler, güleriz ağlanacak halimize!.. Bir
saltanat devrinde değiliz; yok I. Çevik, II. Çevik, III. Çevik... (FP
sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı9 BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim. Sayın Bakanım, Değerli Bakanım, yüreğimiz yanık, toplum olarak yanık.
Hâkimlerimize ne yapıyorsak, nasıl çare buluyorsak, kaliteyi yükseltmemiz
lazım. Böyle olmaz! Peki... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Başkan, buraya da gösterir misiniz? YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Buyurun efendim, merak buyuruyorsanız
buyurun. Şimdi, daha acısı ne biliyor musunuz, daha acısı ne; davacı, o günün
şartlarında yetkisinin çok üstünde etkin bir kişi; dava 40 günde bitiyor ve bu
hâkim bey, şu "Çevik 1"i yazan, bunu icat eden, bunun mucidi bulunan;
çünkü, emsali yoktur bunun dünyada, Yargıtaya üye seçiliyor ve o tarihte, Sayın
Bakanım ve diğer arkadaşlar da, zannediyorum, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun üyesi. Beyler, biraz kendimize bakmamız lazım. Kanun yapmak meseleyi çözmüyor;
keşke çözse, burada otururuz, aramızda tartışırız, bağırırız çağırırız; biz, bu
milletin temsilcileriyiz; meseleyi çözeriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, son cümleniz için... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, bitiriyorum. Bütün bunlara rağmen, bu hususu, Sayın Bakanın dikkatine arz ettim.
Merak buyururlarsa, hâkimin adını, ilamın numarasını kendilerine arz ve takdim
ederim. Saygı sunuyorum. Ben, tasarıya olumlu oy vereceğim. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi, Sayın Bakana yöneltilecek sorulara geçiyoruz. 7 sayın milletvekili soru talebinde bulundu. Süremizin kısalığını
biliyorsunuz yeni Tüzük hükümleri uyarınca. Lütfen, sorular, mütalaa
eklenmeden, yalın, net ve kısa olsun. İlk söz Sayın Erbaş'ın. Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan
aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum. Cezaevlerinde, cezaevinden sorumlu savcılarımız var. Bunların
gözetiminde olduğu halde, cezaevlerimizin durumu ortada. Af Yasasından önce, 1
yatakta 3 hükümlünün yattığı, fizikî şartlarının çok zor olduğu biliniyordu.
İnfaz hâkimlerinin bu durumu düzeltebileceğine inanıyor musunuz; yoksa, Avrupa
Birliği müktesebatına uyma gerekçesiyle mi bu yasayı çıkarıyoruz? İkinci sorum ise, cezaevlerimizde durumun iyileştirilmesi için
başlatılan ölüm oruçlarına, içte ve dışta kaç kişi başladı? Bunlardan kaç kişi
hayatını kaybetti? Kaç kişi ölüm orucundan vazgeçti? Kaç kişi halen devam
ediyor? Arz ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Akman, buyurun efendim. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum. Birinci sorum, bu kanun tasarısıyla getirilmiş olan infaz hâkimliği
sistemine göre, cezaevleri adedi kadar yeni hâkim, infaz hâkimi almayı
düşünüyor mu Sayın Bakanımız; yoksa, bu ihtiyaç, tamamen, mevcut olan hâkimlere
yeni bir yetki verilmek suretiyle mi giderilecektir? Buna paralel olarak,
tabiî, ihtiyaç kadar zabıt kâtibi, yazı işleri müdürü ve yardımcı personel de
alınacak mıdır, alınmayacak mıdır? Bunu merak ediyorum. İkinci sorum, tasarının 5 inci maddesindeki şikâyet usul ve sistemiyle
ilgilidir. Burada, şikâyetçi olan mahkûm, tutuklu veya yakınının doğrudan infaz
hâkimliğine başvurabileceği ifade edilmektedir. Söz konusu olan cezaevindeki
mahkûm ve tutuklular olduğuna göre bunların doğrudan nasıl başvurabileceğini
ben merak ediyorum; yani bu anlamda cezaevinin içerisinde mi bir büro tahsis
edilecek? Yine, oraya başvuramayanların infaz koruma memurları ve cezaevi
müdürleri vasıtasıyla başvurabileceği ifade edilmektedir. Bir de bir çarpıcı cümle daha vardır, orada da der ki: "Yapılan bu
başvurular şayet sözlü ise zapta geçirilir." Şimdi, şikâyet konusu kişi,
cezaevinin yönetiminde olan müdür ve koruma memurları olacağına göre, bu zabıt
sistemi nasıl işleyecektir? Bu maddede, bu konuda bir terslik var mı yok mu onu
merak ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Güven, buyurun efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, benim soracağım soruyu değerli
arkadaşım sordu; ama, benim arzım şu. Acaba, kadro yeterliliği olmadığına göre,
bu kanun tasarısında da bir kadro istemi yok; bu işi müstemir yetkiyle mi
çözmeyi düşünüyor Sayın Bakan? Böyle bir olay olursa ileride, çocuk
mahkemelerinin düştüğü duruma düşülür mü düşülmez mi? Çünkü, bugün çocuk
mahkemeleri için de aynı kanuna benzer kanun çıkmıştı; ama, bugün çocuk
mahkemelerinin sağlıklı çalıştığını söylemek Türkiye'de mümkün değildir ve bir
de tabiî bu kanunla ilgili olmamakla beraber Sayın Bakan da hatırlarlar,
yargının bütün derece ve kademelerine; yani cumhuriyet savcılarına ve hâkimlere
biz, daha evvel çıkan bir kanunla bir bölümü için, yüksek derece mahkeme
hâkimlerine bazı haklar vermiştik, Sayın Bakan da o zaman, ileride bunu
düşüneceğiz, tüm yargı mensuplarına bazı ödemeler yapılacağını, iyileştirme
yapılacağını ifade etmişti burada -komisyon başkanı da dahil- acaba bu konuda
bir çalışma var mı? Ben onu arz ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Arınç, buyurun. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, benim de sorularım şunlar. Bu
tasarıyla yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza
mahkemeleriyle asliye ceza mahkemeleri nezdinde infaz mahkemesi kurulacak,
hatta tasarıya göre birden fazla da kurulabilecektir. Böylece, kaç adet infaz
mahkemesi teşkilatı kurulması planlanmıştır? Hâkim, savcı ve personel olarak
kaç kişilik kadro gerekmektedir? Yeniden mi yoksa mevcutlar içinden mi tefrik
edilecektir? Şu anda hâkim ve savcı açığımız ne kadardır? Bunların ne şekilde
doldurulması düşünülmektedir? İnfaz mahkemelerinin tamamının ne kadar bir süre
içerisinde kurulabileceği planlanmıştır? İkinci sorum: Sadece şikâyet yoluyla başvuru imkânı getirildiğine göre,
kararların temyiz kabiliyeti yoktur, sadece acele itiraz yolu tanınmıştır.
Bütün işlemlere ve faaliyetlere karşı böyle bir yol tanınmış olması
karşılığında, temyiz yolunun da açık olması gerekmez miydi? Üçüncü sorum: 3 üncü maddeye göre, infaz hâkimliğine savcılar arasından
da atama yapılabilecektir. Bu husus, infaz hâkimliğinin kuruluş amacına ters
düşmez mi? Dördüncü sorum: Son çıkan Şartlı Tahliye ve Erteleme Yasasının
uygulanmasında, yanlışlıkla 1 000'den fazla hükümlünün de salıverildiği,
gazetelerde yazılmıştır. Bundan böyle, af, erteleme veya şartlı salıverme
kanunu çıktığında, infaz hâkimliğinin buna bakması uygun olmaz mıydı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Aydın, buyurun. NEZİR AYDIN (Sakarya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınızla şu soruma cevap almak istiyorum: Sayın Bakan, az önce
yaptığı açıklamada, İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısıyla, cezaevlerinde hukuka
aykırı durumların ortadan kaldırılmasını amaçladıklarını ifade ettiler. Bu,
belki bir nebze doğrudur; ancak, bunun, Anayasamızın 17 nci maddesi ve
uluslararası normlara uygun hale gelmesi için... Cezaevlerinden çok, özellikle
daha fazla şikâyet, cezaevine gitmeden önce cumhuriyet savcıları adına yapılan
sorgulamalardan gelmektedir. Özellikle yakın zamanlarda, hatta, belki de her
gün, bu konuda yapılan sorgulamalarda uluslararası normlara aykırı,
Anayasamızın 17 nci maddesine aykırı, açıkçası, bariz bir şekilde işkence
yapıldığı bilinmektedir ve dile getirilmektedir. Sayın Bakan, bu konuda ne
yapmayı düşünüyor? En büyük sıkıntı olan bu noktayı halletmek için ne
düşünüyor; onu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Ali Arabacı, buyurun. ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, aracılığınızla, şu sorunun
sorulmasını istiyorum: Cezaevlerinde, bu yasa çıkmadan da yapılması zorunlu
bazı görevlerin olduğuna inanıyorum. Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi
de değiştiğine göre, (F) tipi cezaevlerinde hükümlü ve tutuklulara ortak
kullanım alanlarının, dünya standartlarına uygun şekilde, ne zaman açılması
düşünülüyor? Böyle bir uygulamaya geçildiğinde, tutuklu ve hükümlüler, hangi
zaman dilimi içerisinde ve ne şekilde, hangi ortak alan birimlerinden
yararlanacaklardır? Türk cezaevlerinde, özellikle (F) tipi cezaevlerinde,
Birleşmiş Milletler standart minimum cezaevi kuralları ve Avrupa cezaevi
kuralları uygulanmakta mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Son soru Sayın Kamer Genç'e ait; buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, şu sorularımın
Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum: 1-Mavi Akım savcısı niye değiştirildi? 2-Devlet güvenlik mahkemesi savcısı Talat Şalk üzerinde, hem Başbakanın
hem Sayın Bakanın aleyhte verilmiş ifadeleri var. Şimdi, eğer, savcılar bu
kadar baskı altında tutulursa, hangi savcı, hangi şartlarda bu suiistimallerin
üzerine gider? Yani, Jandarmanın albaylarını değiştireceksiniz idare olarak.
Başbakan çıkacak "ben, bunu yadırgıyorum" diyecek; arkasından
"Adalet Bakanı, herhalde bunun gereğini yapacak" diyecek; arkasından,
Başbakan Yardımcısı çıkıyor, diyor ki: "Efendim, savcı tarafsızlığını
kaybetmiştir." Savcı, zaten taraftır; yani, kamu adına olayı takip eden
bir kişidir. Burada, savcının tarafsız olması söz konusu değildir. Bu kadar
büyük suiistimallerin olduğu bir dönemde, gerek idarede, yani, bu işin üzerine
giden Jandarma üzerinde, Jandarma yetkilileri üzerinde ve gerekse savcılar
üzerinde bu kadar baskı kurulması ve bu kadar büyük bir gayretle bu meslek
grubu üzerinde baskı kurulması nedeniyle, Bakan olarak, siz, bu savcıları
korumayı düşünüyor musunuz; yoksa, Başbakan ve Başbakan Yardımcılarından gelen
tepkilere mi boyun eğeceksiniz? Çünkü, artık, bu savcıların da yerleri
değiştirildiği zaman, üzerlerinde bu kadar baskı kurulduktan sonra, Türkiye'de
suiistimallerin üzerine gidecek, herhalde, ne hâkim ne savcı ne de kamu
görevlisi bulmamız mümkün değil. Bu kadar... BAŞKAN - Sorunuz... KAMER GENÇ (Tunceli) - Başbakan ve Başbakan Yardımcısı üzerindeki bu telaş nedir; bu, suçluluğun telaşı mıdır,
yoksa, hırsızlıkları örtbas etme girişimi midir? Lütfen, bunu açıklar mısınız. Sayın Talat Şalk hakkında bir işlem yaptığınız takdirde, ben, bir
milletvekili olarak, sonuna kadar bunun hesabını sizden soracağım. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cezaevlerinde halen yapmakta olduğumuz çalışmalar, sadece
bugün görüşmekte olduğumuz tasarılarla sınırlı değil. Cezaevlerinde fizikî
koşulların düzeltilmesi konusunda da yoğun çalışmalarımız devam etmektedir.
Örneğin, öteden beri, ülkemizde şikâyet konusu olan koğuş sistemi yerine, oda
sistemine geçiş çalışmaları hızla devam etmektedir. Getirilen infaz hâkimliği, elbette, cezaevleriyle ilgili her soruna
çözüm getirecek değildir; ama, infaz hâkimliği, cezaevlerinde, Anayasaya,
kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, genelgelere, kısacası genel olarak hukuka
aykırı uygulamalar yolundaki bütün iddiaları yargı denetimi altına alacaktır. Ölüm oruçları konusundaki son durumla ilgili olarak, sizlere, şu
bilgileri verebilirim: Halen, 32 ceza infaz kurumunda açlık grevi ve ölüm
oruçları sürdürülmektedir. Bu eylemlerin arkasındaki örgüt sayısı, yasadışı
örgüt sayısı 20'dir. Süresiz açlık grevi eylemi yapan hükümlü ve tutuklu sayısı
323, ölüm orucu eyleminde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı 192. Böylece,
cezaevlerinde eylem yapan hükümlü ve tutuklu sayısı 520 kişidir. Ancak, ölüm
orucu nedeniyle hastaneye kaldırılan hükümlü ve tutuklular da vardır. Bunların
sayısı 167'dir. Bunlardan 94'ü tedaviyi kabul etmiştir; yani, ölüm orucuna son
vermiştir; 73'ü ise tedaviyi reddetmektedir. Halen sağlık bakımından durumu
ciddî olan hükümlü ve tutuklu sayısı 37'dir. Bu arada, bildiğiniz gibi,
maalesef, 18 hükümlü ve tutuklu da, bu ölüm oruçları nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. Dışarıda bu eylemlere destek verenlerden de ölüm orucu eyleminde
bulunan 4 kişi hayatını kaybetmiştir. Şimdi, Türkiye'de halen 556 ceza infaz kurumu vardır; ama, tasarı
incelendiği zaman, bunların hepsinde infaz hâkimliği kurulmasının söz konusu
olmadığı anlaşılacaktır. İnfaz hâkimliklerinin, yargı çevresinde ceza infaz
kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri ile coğrafî durum ve iş
yoğunluğu göz önünde tutularak, ilçe asliye ceza mahkemeleri nezdinde kurulması
öngörülmüştür. Bu çerçeve içinde, 130'u ağır ceza merkezlerinde, 50'si asliye
ceza merkezlerinde olmak üzere, 180 infaz hâkimliğinin yeterli olacağını
düşünmekteyiz. Halen, Türkiye'de, yasal kadro itibariyle, 9 408 hâkim ve cumhuriyet
savcısı kadromuz vardır. Bunlardan çalışanların sayısı 8 932'dir. Dolayısıyla,
açık kadro sayısı 476'dır. Tasarıda, mahkûmların bizzat kendilerinin veya yakınlarının şikâyette
bulunması öngörülmüştür. Ceza infaz kurumlarında, mahkûmların, bu başvuruyu
çeşitli şekillerde yapma olanağı vardır. Örneğin, şikâyet cezaevi müdürüyle
ilgiliyse, bu konuda başvuruyu cumhuriyet savcısına yapabilir; ayrıca, dilekçe
gönderebilir. Bu dilekçelerin kapalı olarak ulaşması sağlanmaktadır.
Mahkûmların, hükümlü ve tutukluların yakınlarının müracaatı ise, zaten,
dışarıda olacaktır; bu konuda herhangi bir sorun söz konusu değildir; ama,
içerideki hükümlü ve tutukluların da bu başvurularını yapması konusunda
herhangi bir engel bulunmamaktadır. Sayın Turhan Güven'in sorusuna cevap veriyorum: Bir kadro listesine
gerek görülmemiştir; ama, sanıyorum ki, mevcut hâkim kadrolarımız içinde
yapılacak görevlendirmelerle de, bu 180 infaz hâkimliği, ilk altı ayda, belki
başlangıçta yetki vermek suretiyle; ama, daha sonra atama suretiyle
görevlendirilecektir. Bunun yanında, Başbakanlıkta da, genel olarak yargıda
kadro ihtiyaçlarımızla ilgili bir tasarımız bulunmaktadır. O tasarı da geldiği
zaman, bu atamalar daha kolaylaşacaktır. Yargının bütün kademelerinde, gerek hâkim ve cumhuriyet savcılarımız
için gerek adliye personeli için, ayrıca, şimdi üzerinde konuştuğumuz infaz ve
koruma memurları için iyileştirmeyi öngören kanun hükmünde kararname
tasarılarımız Başbakanlıkta bulunmaktadır; ama, diğer bakanlıkların da benzeri
istekleri olduğu için, bütün bunlar birlikte değerlendirilecektir ve kamuda,
yeni bir ücret farklılaşmasına meydan vermemek için, genel bir değerlendirme
içinde yargı mensuplarının da özlük haklarında iyileştirmeye gidilecektir. BAŞKAN - Sayın Bakan, süreyi bir hayli aştık; lütfen, cevapları
süratlendirebilirsek. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ben, o zaman, bunlar arasında
süratle bir seçme yaparak cevaplandırma yoluna gideyim. Sayın Arınç'ın sorularından ikisine daha önce cevap verdim. Kaç infaz
hâkimliği kurulacak ve açığımızla ilgili sorular cevaplandırıldı. Burada,
temyiz yolu, konuşmamda da belirtmeye çalıştığım gibi dolaylı bir biçimde
açıktır; çünkü, ağır ceza mahkemelerince, infaz hâkimliği kararlarına karşı
acele itiraz yoluyla başvuru üzerine verilecek kararlar hakkında, yazılı emirle
bozma yoluyla konunun yargıtay önüne getirilmesi olanağı vardır. Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun 343 üncü maddesinde bu konu düzenlenmiş
bulunmaktadır. Savcıların infaz hâkimi olarak atanmasına gelince: Bilindiği gibi, bizde
cumhuriyet savcıları, zaman zaman hâkim olarak görevlendirilebilmektedir veya
hâkimler, daha sonra cumhuriyet savcısı olarak görevlendirilebilmektedir.
Önemli olan, hangi görevi yerine getirdiğidir. Dolayısıyla, bir cumhuriyet
savcısı, infaz hâkimi olarak görevlendirilirse, ondan sonra infaz hâkimi olarak
görev yapacaktır. Şartla salıvermede, 1 000 değil, bizim tahminlerimize göre 500 dolayında
bir yanlışlık var. Bu konuda, yargıtayın içtihatları arasında geçmişteki ve
bugünkü görüşleri itibariyle bir fark ortaya çıkmıştır ve bu yanlışlık da
bundan kaynaklanmaktadır; ama, sanıyorum ki, bu konudaki yanlışlıkların
sonuçları kısa zamanda giderilecektir. Sayın Nezir Aydın'ın sorusuna geçiyorum: Türkiye'de, cezaevlerinden çok,
cezaevlerine gelmeden önce işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiaları
yaygındır. Biz, ülkemizde, ne cezaevinde ne cezaevine gelmeden önce işkence ve
kötü muamele yapılmamasını sağlamak istiyoruz ve bunu sağlamak, bizim
görevimizdir. İşkence ve kötü muamele, insanlık için bir yüzkarasıdır, ülkemiz
için bir yüzkarasıdır. Bilindiği gibi, bu konuda, Türk Ceza Kanununun 243 ve
245 inci maddeleri ile 354 üncü maddesinde değişiklik yapılmıştır; işkencenin
tanımında değişiklik yapılmış, cezası artırılmış, kötü muamelenin cezası
artırılmış ve işkence ve kötü muameleyi önlemek için, gerçeğe aykırı sağlık
raporu verilmesinin suç haline getirilmesi hükme bağlanmıştır. BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen tamamlar mısınız. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Tamamlamaya çalışıyorum Sayın
Başkan. (F) tipi cezaevlerinde uygulamaya başlanmıştır. Bu amaçla, Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde yapılan değişikliklerin, uygulanmaya
konulması için, bütün ilgili cumhuriyet başsavcılıklarına yönelik bir genelge
çıkarılmıştır. Eğitim, spor, meslek kazandırma ve iş yurdu faaliyetleri, sosyal
ve kültürel faaliyetler konusunda, hükümlü ve tutukluların kendi istekleri de
dikkate alınmak suretiyle, kanun tasarısında öngörülen gruplandırmalar yapılmak
suretiyle, uygulamaya geçilmiş bulunmaktadır; ama, henüz, beklenen oranda bir
katılım olmamıştır. Bu uygulama, Birleşmiş Milletler ve Avrupa cezaevleri standartlarına
uygundur. Zaten, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi de, Türkiye'ye, öteden
beri, günün makul bir süresi içinde, yani, sekiz saatlik bir süre içinde,
hükümlü ve tutuklulara yararlı faaliyetlerde bulunma olanağının sağlanmasını
tavsiye etmekteydi; Birleşmiş Milletler ve Avrupa standartlarına uygun olarak,
biz, bunu gerçekleştirmeye çalışacağız. Sayın Kamer Genç'in sorusuna, ben, konuşmamda cevap vermiştim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Tatmin olmadım da onun için sordum... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Konuşmamda, aynı konuya
değindim. O nedenle, tekrar, o noktaya dönmek istemiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, Mavi Akım savcısını niye değiştirdiniz? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Böyle bir değişiklik söz
konusu değildir; ama... KAMER GENÇ (Tunceli) - Nuh Mete Yüksel'den aldınız, başkasına verdiniz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - ...bütün cumhuriyet
savcılarımızın, görevlerini kanunlar çerçevesinde yapması asıldır. Biz,
herkesten bunu bekliyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Siyasî baskı var Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bir siyasî baskı söz konusu
değildir. Cumhuriyet savcılarımız, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla
gitmektedir ve bu kararlılığa gölge düşürebilecek davranışlardan da
kaçınmalarını beklemekteyiz. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylayacağım; yalnız, daha önce,
bildiğiniz gibi, bir soruşturma önergesinin görüşülme günü, tarafınızdan kabul
edilmişti ve Tüzüğümüzün 108 inci maddesi gereğince, soruşturma önergelerinde,
gruplar değil, ancak 3 sayın milletvekili söz hakkı elde edebilmektedir. Söz
hakkı talebinde bulunan milletvekili sayısı 54. Şimdi, müsaade ederseniz, bir haksızlığa meydan vermemek için,
milletvekillerinin isimlerini yazdık ve karşılarına sırasıyla numara verdik.
Ondan sonra da, o numaraları, ben, torbadan çekeceğim; ama, her milletvekili,
hangi numarada bulunduğunu, müsaade ederseniz, bilsin ki, benim çektiğimi siz
kontrol edebilesiniz. Şimdi, süratle isimleri okutuyorum:
BAŞKAN - Şimdi, torbaya 54 numara konuldu; karıştırarak çekeceğim. ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, yanlış duymadıysam, Orhan
Bıçakçıoğlu 2 defa yazılmış... BAŞKAN - 11, Sayın Cengiz Aydoğan. 54, Sayın Musa Konyar. 48, Sayın Ahmet İyimaya. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini
oylamadan evvel, bir yoklama talebi vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 667 sıra sayılı tasarının tümünün oylamasından önce, Genel Kurulda
toplantı yetersayısı olmadığından, yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz. BAŞKAN - Bülent Arınç?.. Burada. Ramazan Toprak?.. Burada. İsmail Alptekin?.. Burada. Eyüp Fatsa?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Fethullah Erbaş?.. Burada. Nezir Aydın?.. Burada. Yahya Akman?.. Burada. Eyyüp Sanay?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Musa Demirci?.. Burada. Lütfi Doğan?.. Burada. Fahrettin Kukaracı?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. Ahmet Karavar?.. Burada. Ahmet Cemil Tunç?.. Burada. Nurettin Aktaş?.. Burada. Mahfuz Güler?.. Burada. Abdullah Veli Seyda?.. Burada. Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum. İmza sahipleri lütfen elektronik cihaza girmesinler; çünkü, onları
yoklama yekûnuna, esasen, dahil etmiş olacağız. Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur. Sayın Grup Başkanvekilleri, kaç dakika süre istiyorsunuz? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 15 dakika. BAŞKAN - Peki efendim. Birleşime 15 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.38 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.55 BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep),
Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Hatırlanacağı üzere, 667 sıra sayılı kanun tasarısının
maddelerine geçilmesi sırasında yoklama istenmiş ve toplantı yetersayısına
ulaşılamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrar başlatıyorum ve 3 dakikalık süre veriyorum
efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır. VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (Devam) BAŞKAN - Şimdi, görüşmekte olduğumuz tasarının maddelerine geçilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere
geçilmesi kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: İNFAZ HÂKİMLİĞİ KANUNU TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, infaz hâkimliklerinin kuruluş, görev,
çalışma esas ve usullerini düzenlemektir. Bu Kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve
tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik
şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri
yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar. Askerî ceza infaz kurumları ve tutukevlerine ilişkin hükümler saklıdır. BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a aittir. Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı üzerinde görüşüyoruz; biraz evvel tümü
üzerinde yapılan görüşmelerde, Sayın Bakan, hem açıklayıcı bilgiler verdiler
hem de soruları cevaplandırdılar. 1 inci madde, infaz hâkimliklerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve
usullerini düzenleyen, infaz hâkimliği kanununun amacını ortaya koyan bir
maddedir. Müteakip maddelerde -4 üncü maddeden başlayarak- infaz hâkimlerinin
görevleri, şikâyet ve usulü ve şikâyet üzerine verilecek kararlar düzenlenmiş
bulunmaktadır. Arkadaşlarımız da ifade ettiler, infaz mahkemelerinin kuruluşu meselesi,
Avrupa Birliğiyle ilgili uluslararası sözleşmelerden ve anlaşmalardan doğan bir
yükümlülük ve aynı zamanda, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin de durumlarının
iyileştirilmesine, insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik bir
düzenleme. Buna hiç kimsenin hayır demesi mümkün değil. Biraz evvel, Sayın Bakanın cevaplarından da anlıyoruz ki, şu anda, ağır
ceza mahkemesi nezdinde 130, aslîye ceza mahkemeleri nezdinde 50 olmak üzere,
180 infaz mahkemesi kurulması ilk planda düşünülüyor. Bunun yeterli olduğu
öngörülmüş; oysa, tasarıdan anladığımız kadarıyla, 556 cezaevi infaz ve
tutukevi varsa, sadece bu sayının yeterli görülmüş olması, hemen hemen üçte bir
nispetindedir. Bunların da altı ayda kurulabileceği ve önce yetkiyle, sonra da
atamayla kadro isteklerinin daha sonradan karşılanabileceği ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yeni kurulan mahkemeler olması sebebiyle, belki,
ihtiyaçlarının, ilk planda bu şekilde karşılanabileceği öngörülmüştür. Biz,
tasarıdaki yazılış amacına uygun olarak, işlem yapmak üzere, mahkemelerin bir
an önce kurulması, yeterli personelle donatılması ve gerçekten amacına uygun
hizmet yapabilecek birtakım düzenlemelerin geciktirilmeden ifa edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Şüphesiz, Adalet Bakanlığı söz konusu olunca, İnfaz Hâkimliği Kanun
Tasarısı söz konusu olunca ve arkadan görüşeceğimiz, tutukevleriyle ilgili ve
izleme kurulları oluşturulmasıyla ilgili kanunlar da söz konusu olunca, güncel
konulara da temas ediliyor. Savcılarla ilgili konular gündeme geliyor, yargının
siyasallaşması gündeme geliyor, yargının bağımsızlığıyla ilgili sözler
konuşuyoruz. Şüphesiz, üç erkten birisi olan yargı erkinin, müdahale altında olmaması
lazım; ama, yargının bağımsız olduğu kadar da, tarafsız olması gerekli.
Yargının bağımsızlığını çoğu zaman konuşuyoruz; ama, tarafsız olmasının ve
bunun prensiplerinin ne şekilde sağlanacağının mücadelesini yeterince
vermiyoruz. Özellikle, resmî ideolojinin hâkim olduğu devletlerde -ki, Türkiye
de bunlardan bir tanesidir- yargının gerektiği kadar tarafsız olamayacağı...
Zaten, mesele kendi içerisinde cevabını bulmaktadır. Yargının hem bağımsız hem tarafsız olmasına yönelik düzenlemeleri
yapmamız gerektiği kadar, her üç erkin de birbirine müdahalede bulunmamasını
sağlayacak tedbirleri de almamız lazım. Ne yazık ki, Türkiye'de, yürütme,
yasamaya müdahale ediyor. Şu anda, hükümet, neyi öncelikli görmüşse veya
kendisine hangi kanunun çıkarılması empoze edilmişse, onu yasamaya gönderiyor
ve biz, burada, iktidar partileri olarak onu çıkarma gayretinde oluyoruz,
muhalefetten gelen önerileri hiçbir zaman dikkate almak istemiyoruz. Çoğu
zaman, yargı da yasamaya müdahale ediyor. Bu Meclise sevk edilen bazı kanun
tasarı ve tekliflerine yargının müdahale ettiği, başsavcıların, başbakan
yardımcılarıyla veya başbakanlarla görüştüğü, Anayasa Mahkemesi üyelerinin,
yine, kendileriyle ilgili bir kanun çıkarılacağı düşüncesiyle, bunun çıkmaması
gerektiğini ifade ettikleri de çok yakın geçmişimizde yaşandı ve hepimiz
tarafından biliniyor. Yasama, yürütmeye; yürütme, yasamaya; yargı, yürütmeye; yürütme, yargıya
müdahale ederse, bugün karşılaştığımız ve hiç de hoş olmayan birtakım
müdahaleleri açık biçimde görüyoruz ve bundan yara aldığımızı düşünüyoruz. Biraz evvel, bir arkadaşımız, basına yansıyan bir demeci karşılığında,
bir arkadaşımızdan bahsetmişti. Sayın Kemaloğlu söz aldı ve buradan yaptığı
ifadesinde, böyle bir konuşmayı yapmadığını, böyle bir şey yapmasının da mümkün
olmadığını söyledi. Gerçekten, bu, hepimizin yüreğine su serpmiştir. Yoksa, bir
milletvekili arkadaşımızın, bir savcı hakkında böylesine ithamkâr bir konuşmayı
yapmasını, hiçbirimiz, zaten düşünmez ve kabul etmezdik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, tamamlar mısınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ancak, basının, maalesef, bir kısmı sorumsuzluk
içerisinde, hem siyasetçileri, dövüşün, kavganın, arenanın içerisine çekmeye
çalışıyor hem de birkısım yargı mensuplarını, sürekli taciz etmek suretiyle,
karşılık vermeye, cevap vermeye zorluyor. Bu sinir harbinden hepimizin sağlıklı
ve başarılı olarak çıkması lazım. Yoksa, istenilen bu kavgalar, sadece yargıyı
yaralamakla kalmaz, siyasetin de, içine düştüğü, maalesef, bu alçaltıcı
tutumdan bir türlü kurtulmamasına yol açar. Ben, hem siyasetçiler olarak, Parlamento olarak, siyasî partiler olarak,
yargıya bağımsızlık ve tarafsızlık kazandırma noktasında çok büyük ihtimam
gösterilmesi gerektiğine inanıyorum hem de savcılarımızın ve hâkimlerimizin,
görevlerini yapma noktasında, sadece iddianameleriyle ve kararlarıyla
konuşmaları gerektiğini tekrar hatırlatıyorum. Kanunun hayırlı olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kendisi birkaç maddeden ibaret ve fakat, içeriği bakımından çok önemli
bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz. Belki, bu alandaki reformların,
birbirlerini izleyen zaman dizisi içerisinde, bir bütün olarak ele alınması
gerekebilirdi; ama, parçalı reform kaderi, yine bizim önümüzde duruyor. Kanunu, sadece infazın sorunları açısından okumamak lazım değerli
arkadaşlar. Dünyanın içinde bulunduğu süreç, bir küreselleşme sürecidir. Bu
kanun, millî hukuktan küresel hukuka yolculuğun adıdır. Yine, bugün, insan
hakları, birer millî egemenlik alanı değil, ulusalüstü, evrensel bir alandır.
İnsana ait olan bir hakkın, cezaevinde de, tutukevinde de, infaz evinde de
insana bahşedilmesinin gereği, bu kanun tasarısında tescil edilmektedir. Saydamlıkla, cezaevleri, tutukevleri, infaz kurumları tanışıyor; eğer,
uygulamaya aktarılabilirse... Aslında, insan haklarının ihlal edildiği, ihlal
öbeklerinden birisi olan, işkencenin merkezlerinden, kötü muamelenin merkezlerinden
birisinin alanını tanzim etmeye çalışıyoruz. Kendi ayıplarımızı itiraf etmenin
de, bir noksanlık olmadığını düşünüyorum. Gerçekten bu alandaki idarî işlemler ve faaliyetler, yargısal denetime
tabi kılınmaktadır. Bu önemli bir güvencedir. Tutuklu dediğiniz, sanık
dediğiniz, mahkûm dediğiniz suje veya özne, bilesiniz ki, en evvela insandır,
başka ülkenin insanıdır veya benim insanımdır. İnsan olarak o cevherde mevcut
olan hakların, yine o cezaevinde de tanınması gereği açıktır; ancak, bu tasarının
tanziminde gözetilmesi gereken -bana göre- bazı noksanlıkları, Parlamentonun ve
Bakanın dikkatlerine sunuyorum. Gerçekten ağır ihlal niteliğindeki idarî işlem veya faaliyetlerin
durdurulmasına karar verilebilecektir. Sayın Bakanın Anayasa konusundaki öznel
görüşü de o doğrultudadır. Sadece hukuka aykırılık değil, takdir hakkını
zorlayan ağır yerindelik aykırılıkların da, durdurma kararına sebep olması
gerekir. Değerli arkadaşlar, bir yargı organıdır, yargıç karar verecektir;
Anayasamızın ilgili, bilhassa 142 ve 138 nci maddelerine göre, yargıca,
objektif olmayan normlarla görev veremezsiniz. Genelge, Resmî Gazetede
yayımlanmayan, genelin denetimine sunulmayan, belki objektif; ama, aleniyet
bakımından unsurlarını taşımayan bir işlemdir, iç işlem niteliğindedir Yargıya.
genelgeye dayalı denetim vermek, Anayasanın 142 nci maddesini aşmak anlamına
gelir. Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Bakanım, hak bilincini geliştirmek, hak
takibini olgunlaştırabilmek için, her tutuklu veya hükümlüye, cezaevine girerken,
bir haklar kitapçığı, şikâyetler yöntemini anlatan bir bilgi kitapçığını sunmak
lazımdır, bilgi edinme hakkının ve hak kavramının doğal bir gereğidir. Çok yakın geçmişte, Avukatlık Kanununu düzenledik ve barolara, insan
haklarının ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve korunması görevini, bizzat
bu Parlamento verdi. İşte, bu, hukuka aykırı işlem ve faaliyetlere karşı
şikâyet hakkını kullananlar kuşağına baroların da dahil edilmesi, bu yasanın
çapraz yansımasından başka bir şey değildir; yasama organının barolara verdiği
görevin tabiî uzantısıdır. İtiraz hakkı da tanınmalı, hatta, izleme kurullarına
da baroların alınması, baro temsilcilerinin alınması bu açıdan gereklidir diye
düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET İYİMAYA (Devamla)- Sayın Başkanım, bitiriyorum. BAŞKAN- Lütfen tamamlayınız. AHMET İYİMAYA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, gerçekten, infazda
kaliteyi, hukukî verimi ve ıslah amacını gerçekleştirebilmek için, bu
hâkimlerin, penoloji (infaz bilimi) dediğimiz özel bilim alanında eğitim
görmeleri lazımdır. İnfaz bilimi apayrıdır; ceza usulünden ayrıdır, ceza
adaletinden, adalet psikolojisinden ayrıdır. Bu bilim dalının, bu kanun
bilhassa yürürlüğe girdikten sonra, hukuk fakültelerine ders olarak konulması
gerektiğini ve hâkimlerin denetiminde, yargısal denetimde, bilhassa, yerindelik
açısından verimi sağlamak için zorunlu olduğunu düşünüyorum. Kanunun hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: İnfaz hâkimliklerinin kuruluşu MADDE 2. - İnfaz hâkimlikleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak, yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve
tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri ile coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz
önünde tutularak ilçe asliye ceza mahkemeleri nezdinde kurulur. İnfaz
hâkimliğinin yetki alanı, kurulduğu yer ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin
yargı çevresi ile sınırlıdır. Gerektiğinde birinci fıkradaki usule göre bir yerde birden çok infaz
hâkimliği kurulabilir. Bu durumda infaz hâkimlikleri numaralandırılır. İnfaz hâkimlikleri, kuruldukları yer adliye binasında görev yapar. İnfaz hâkimliklerinde bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar personel
bulunur. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Yahya Akman'a ait. (FP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu
Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz bu tasarıyla, yeni bir yargılama mercii, yani, yeni bir
mahkeme çeşidi kurulmaktadır; aynı zamanda, cezaların infazı konusunda da yeni
bir ceza infaz kurumu ihdas edilmektedir. Bu tasarıyla, yıllardır birinci
gündem maddesi olan cezaevleriyle ilgili olarak bir iyileştirme yapılmak
istenmektedir. Elbette ki, hepimizin samimî arzusu, memleketimizin, artık,
cezaevleriyle, işkenceyle, kötü muameleyle, ölüm oruçlarıyla ve operasyonlarla
anılmamasıdır. Bunların önüne geçecek, bu sorunları çözecek her adım, bizce
olumludur. Tasarının gerekçesine bakıldığında, bu ve buna paralel gelen kanun
tasarıları ile Avrupa Birliği standartlarına uygun bir ceza infaz sistemine
geçilmek isteği görülmektedir; yine, Türkiye'nin altına imza atmış olduğu bazı
uluslararası sözleşmelerin gereğinin de yerine getirilmesi arzulanmaktadır. Değerli milletvekilleri, hep ifade ediyoruz ki, Amerika'yı yeniden
keşfetmeye gerek yoktur; yapılması gereken işler de bellidir. Türkiye, altına
imza atmış olduğu uluslararası metinleri içhukuk haline getirip uygulamak
zorundadır; kaldı ki, Anayasa gereği, zaten, bunlar, içhukukun birer parçası,
hatta, eğer, yasalarımız bununla çelişiyorsa, aslolanın uluslararası hukuk
olduğu gerçeğidir. Yine, Avrupa Birliğine tam üye olup, onun mevzuatını kabul ettiğimizi
taahhüt ettiğimize göre ve bu mevzuatı da bir bütün halinde ele alıp
uyarlamamız gerekirken, biz, nedense, hâlâ, perakendeci anlayışla davranmaya ve
böylece, bir arpa boyu yol almamaya da devam ediyoruz. Şu anda görüştüğümüz
yasa tasarısı da perakendeci anlayışın bir ürünüdür. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, ceza infaz hâkimliği
kurulmaktadır. Şu anda infaz savcılığının kullanmakta olduğu yetkiler, bir
yerde, aynı yargı çevresindeki bir ceza hâkimine devredilmektedir. Doğrusunu
isterseniz, kurulan bu hâkimliğin, bir idarî mi yoksa yargısal bir görevle mi
görevlendirildiği de tam olarak anlaşılamamaktadır; yani, infaz hâkimliğiyle
küçülttüğümüz devlete veya böyle olmasını arzuladığımız devlet bürokrasisine
yeni bir kurum eklenmektedir. Bu tasarıdan sonra, infaz savcısının görevinin ne olacağı da belli
değildir. Bilinen şey, infaz hâkimliğinin, iddia makamı niteliğinde olacağıdır;
yani, mütalaa bildireceğidir. Asıl olan, cezaevleri gibi hassas kurumlardaki sorunların derhal
çözülmesidir. Acaba, bu tasarı, bu anlayışa hizmet mi edecektir; yoksa,
bürokrasinin daha da hantallaşmasına mı sebebiyet verecektir?! Hâkim sayısının sürekli yetersiz olduğu Türkiye'de, öyle anlaşılıyor ki,
mevcut hâkimlerimiz, ayrıca infaz hâkimliği de yapacaktır. Yine, dosyaların
yoğunluğundan içeri girilemeyen mahkeme kalemlerinin de dosya sayısı biraz daha
artmış olacaktır. Bütün bu yükün yanında, ne hâkimlere ne kalem çalışanlarına
ne de cezaevi memurlarına ilave bir maddî imkân da getirilmemektedir. Değerli milletvekilleri, bu tasarı vesilesiyle, belirsiz duruma gelen
bazı hususları da ifade etmek istiyorum. Şu ana kadar, infazla ilgili birçok konunun kararı Ankara'dan
verilmekteydi. Örneğin, bir mahkûmun yarı açık cezaevine çıkması gibi bir
konuya ilişkin karar bile bakanlıkça verilmekteydi. Tasarıda, bu mahiyette bir
yetkinin de infaz hâkimliğine verilmesi ne anlam ifade etmektedir? Yine, infazdan sorumlu olan cumhuriyet savcısının görevi bu durumda ne
olacaktır? Yine, illerdeki cumhuriyet başsavcısının, infaz kurumları üzerindeki
yetki ve görev alanları ne olacaktır? Kısacası, infaz koruma memuru, cezaevi müdürü, cezaevinden sorumlu
cumhuriyet savcısı, cumhuriyet başsavcısı, ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurulları -bir sonraki tasarıda görüşülecek- infaz hâkimliği ve birçok
genel müdürlüğü ve alt birimiyle Adalet Bakanlığı ne anlam ifade edecektir,
görev alanları hangi sınır içerisinde olacaktır? Eğer, bir tutuklu veya hükümlünün en basit bir işlemi, tüm bu bürokratik
zinciri takip edecekse, vay vatandaşın haline... Yapılan tüm bu değişiklikler, bir iyileştirme mi oluyor; yoksa,
bürokrasi içerisinde boğulan vatandaşın biraz daha boğulması mı temin ediliyor? Değerli milletvekilleri, sürekli şikâyet konusu olan ve ehil olmayan
insanların elinde birer ıslah kurumu olma özelliğinden çok uzaklaşan
cezaevlerinin, gerçek bir ıslah ve yeniden topluma kazandırılma müesseseleri
olması en büyük arzumuzdur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayın. YAHYA AKMAN (Devamla) - Bu anlamda, kendi toplumsal değerlerimizi de
katarak, dünya standartlarının üzerine çıkmak bile arzumuzdur. Bu açıdan,
cezaevlerinin yargı denetiminde olması, güzel bir gelişmedir; fakat, bugüne
kadarki uygulamalar bizi tereddütlü olmaya sevk ediyor. En iyi kanunların bile,
uygulayıcılar elinde nasıl en kötü sonuçlar verdiğini gördükçe, doğrusu rahat
olamıyoruz. İşte, bu sebeple olsa gerektir ki, aslında, en büyük arzumuz, hukuk
devletini, evrensel anlamda yaşamak olduğu halde, bazen "keşke kanun
devleti olabilsek" diyoruz. Yani "keşke mevcut kanunlar, hiç olmazsa
lafzıyla dahi doğru uygulansa" diyoruz. Değerli milletvekilleri, eğer bu kanun, bahsettiğim bürokratik zorluklar
oluşmadan uygulanabilse ve tutuklu ve hükümlüler doğrudan hâkimle muhatap
olacak bir güvenceye kavuşturulabilse, ben faydalı olacağını düşünüyorum. Temennim ve arzum, bu yasadan sonra, artık, cezaevleriyle ilgili olumsuz
imajımız düzelir ve farklı konuların konuşulduğu bir memleket halini alırız
diyor, bu duygularla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akman. İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın
Salih Çelen'e ait. Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, bugün Malatya'da bir askerî uçağın düştüğünü
ve mürettebatıyla birlikte 37 değerli vatan evladımızın şehit olduğunu duyduk;
üzüldük, acımız büyüktür; kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
ve sabır diliyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle, yargı çevresinde
ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleriyle, ilçelerde,
coğrafî duruma göre, asliye ceza mahkemeleri nezdinde infaz hâkimlikleri
kurulması düşünülmektedir. Ayrıca, infaz hâkimliklerinin, kuruldukları yer
adliye binasında görev yapacakları, bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar
adliye personeli bulundurulacağı düzenlenmiştir. Değerli milletvekilleri, adliyeleri, burada görev yapan hâkim ve
savcıları, adliye personelini çok yakından tanıyor, görevlerini ve sorunlarını
da çok yakından biliyoruz. Görüşmekte olduğumuz İnfaz Hâkimliği Kanunu
Tasarısı, adliye çalışanlarının hâkim ve savcılarımızın sorunlarını çözmeyecek,
aksine, sorunların daha da artmasına sebebiyet verecektir. Genel Kurulda daha önce yaptığım konuşmalarımda da belirttiğim üzere,
Türkiye'nin sorunları, fazla kanun çıkarılmakla giderilmez; hele hele,
sorunları, böylesine aceleye getirilmiş alelusul kanunlarla çözmek, sorunlardan
kurtulmak mümkün değildir. Daha önceden bu hükümetin çıkarmış olduğu Bankalar
Kanununda olduğu gibi, tıpkı Vergi Kanununda olduğu gibi, tıpkı Af Kanununda
olduğu gibi, uygulayıcılar için fevkalade zorunluluk getirecek, sorun çıkaracak
bir düzenlemedir. Bir kanun çıkarılmadan önce her türlü altyapısı hazırlanır ve
kanun çıktıktan sonra kolayca uygulamaya geçilir. Bu tasarıda da diğerlerine
benzer yanlışlar yapılıyor. Ben, biraz önce belirttiğim gibi, adliye camiasını yakından tanıyan bir
kişi olarak, şimdi hükümete ve Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Mesleğe yeni
başlayan bir hâkim, savcı 350-400 milyon TL; mesleğe yıllarını vermiş yazı
işleri müdürü, kâtip, mübaşir, gardiyan ya da bir başka deyişle, infaz koruma
memurları ise bunun dörtte 1'ini bile alamamaktadır. Hâkim, savcının fevkalade
düşük olan bu ücretle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesine uygun bir hayat sürmesi
mümkün müdür? Bunun da dörtte 1'i kadar ücret alan adliye çalışanlarının, aynı
şekilde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesine uygun bir hayat sürmesi mümkün müdür? Bu
şartlar altında çalışanlara ilişkin düzenlemeleri yapamaz iken, ceza ve infaz
kurumlarındakiler için bu bağlamda bir düzenlemeyi önümüze getirmek, isabetli,
verimli ve rantabl olmasa gerektir. Zaten, ücret azlığı nedeniyle ayrılmalardan kaynaklanan ve de yeni
kurulan ilçeler nedeniyle hâkim, savcı açığı bir türlü kapatılamıyor. Bunun
gibi, yasada heyetle oluşması gereken asliye mahkemeleri, tek hâkimle idare
ediliyor; şimdi bir de infaz hâkimliği kuruyoruz; buraya hâkimi nereden
bulacağız? Değerli milletvekilleri, adliye personeli çok zor şartlar altında görev
yapmaktadır. Sekiz dokuz personel bir arada çalışmakta, hatta, birden fazla
mahkeme çalışanları bile bir odada oturmaktadır. Birçok adliyede, çeşitli
mahkemelerin yazı işleri müdürleri bile bir arada oturmak zorunda kalıyor;
infaz hâkimliği çalışanlarını nerede oturtmayı düşünüyorsunuz? Her şeyden önemlisi, sayın milletvekilleri, Türkiye'nin birçok yerinde
müstakil adliye binaları dahi yoktur. Birçok adliye, kaymakamlık binalarının
giriş katına sıkıştırılmış, hâkim ve savcılar ikişer üçer oturmak zorunda
kalmışlardır. Kısaca, adliyeler, emaneten görev yapan yerler durumundadır.
Hükümetimiz bunları acaba bilmiyor mu? Kurulması düşünülen infaz hâkimliklerine
hangi adliye binasında yer bulacaklar, hangi görevi yaptıracaklardır? Tasarının 3 üncü maddesine göre, müstakil olarak infaz hâkimliğine atama
yapabileceği düzenlenmiştir. Buraya, hâkimi, maalesef, nereden bulacağız, onu
da bilemiyoruz. Değerli milletvekilleri, başta da belirttiğim gibi, hükümetimiz, her
zaman olduğu gibi, şimdi de, hiçbir altyapı hazırlığı yapmadan alelacele,
alelusul, yine, bir tasarı getirip, yine, oy çoğunluğuna güvenip yasalaştıracak
ve uygulamada birçok sorunlarla karşılaşılacaktır ve belki, klasik
alışkanlıklarından vazgeçmeyerek, birkaç ay sonra, bu yasayı da değiştirmek
için yeni bir tasarı getireceklerdir. Biz, diyoruz ki, gelin, muhalefetin her eleştirisine kulağınızı
tıkamayın; biz, bu ülkenin menfaatına olan her türlü düzenlemeye desteğe
hazırız. Başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, tüm adliye çalışanlarının
mesleklerine, insan hak ve haysiyetine yakışır şekilde yaşamalarını sağlayın,
adliye çalışanlarının özlük haklarını ve çalışma şartlarını düzeltin; ondan
sonra bu tasarıyı getirin, hep birlikte çıkaralım. Bu kanunun en büyük sakıncası nedir biliyor musunuz değerli
milletvekilleri; bu kanun, yetki çatışmasına, yetki kargaşasına sebebiyet
verecektir. Gerçekten de, bugüne kadar ceza infaz kurumlarının ve
tutukevlerinin sorumlusu cumhuriyet savcılarıyken, şimdi, bu yetki, cumhuriyet
savcılarına bırakılmamakta, âdeta, cumhuriyet savcılarına güvenilmemektedir.
Bakın, cumhuriyet... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. SALİH ÇELEN (Devamla) - Derhal Sayın Başkanım. Cumhuriyet savcılarımız "cumhuriyet" adını kullanan tek
organdır. O yüzden, cumhuriyet savcılarına güvenmemek, bu memlekette doğru
olmayacaktır. Ancak, son günlerde, cumhuriyet savcılarımıza karşı topluca bir
kampanya başlatılmıştır, cumhuriyet savcılarımıza güven duyulmadığı ihsas
edilmiştir. Oysa, bugün, kamuoyunda ve medyada tartışılan cumhuriyet
savcılarımız, geçmişte, kahramanlıklarını ortaya koymuşlardır. Gerçekten de,
Hizbullah'a, PKK'ya, Aczimendilere, her türlü şer güçlerine kahramanca karşı
koyup, hayatını, ailesinin hayatını ortaya koyan sayın cumhuriyet savcılarımıza
karşı bu şekildeki eylemler, sayın cumhuriyet savcılarımızın görev yapmalarına
mani olacaktır, onların, görevlerinde, cesaretle sorunların üzerine gitmelerine
mani olacaktır; bu şekildeki yaklaşımdan kaçınmanın en doğru olduğu
kanaatindeyim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelen. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: İnfaz hâkimlerinin nitelikleri ve atanmaları MADDE 3. - İnfaz hâkimliğine, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye
hak kazanmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca iş ve kadro durumuna göre atama yapılır veya o
yerdeki hâkimlerden birine infaz hâkimliği yetkisi verilebilir. Doğrudan doğruya infaz hâkimi olarak atananların yükselmeleri, müfettiş
hal kâğıtları ile çıkardıkları iş miktarına göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından yapılır. Yetki verilenlerin bu çalışmaları ise,
yükselmelerinde ayrıca değerlendirilir. BAŞKAN - Madde üzerindeki ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Van
Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş'a ait. Buyurun Sayın Erbaş. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, şu anda önümüzde bulunan İnfaz Hâkimliği Kanunu
Tasarısı, çağdaş infaz anlayışında, hükümlülerin, cezalarını çektikleri sırada
kurum idaresince kendilerine karşı insanlık onuruna yaraşır şekilde
davranılması ve kendilerinin, topluma yararlı bireyler olarak geri gönderilmesi
düşüncesi için yapılmıştır. Hükümlülere tanınan hakların başında, şikâyet hakkı gelmektedir. Bu hak,
yargı organlarına başvurma yetkisini de içermektedir. Nitekim, üyesi
bulunduğumuz Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinde yapılan çalışmalar
çerçevesinde, insan hak ve özgürlükleri konusunda, hükümlü ve tutukluların
yararlanacakları hak ve yetkiler de belirtilmiştir. Anayasamızın 17 nci maddesine göre, kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesinde de, hiç kimsenin zulüm ve
işkenceye maruz bırakılamayacağı ve hiç kimseye insanlıkdışı ve alçaltıcı davranışta
bulunulamayacağı ve ceza verilemeyeceği ilkeleri yer almaktadır. 1955 yılında toplanan Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı Birleşmiş
Milletler 1 inci Kongresinde, hükümlülerin ıslahı için asgarî standart kurallar
kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde gerçekleştirilen Medenî ve Siyasal
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 10 uncu maddesinde de özgürlüklerinden
yoksun bırakılan herkese, insanca ve doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilerek
davranılacağı, infaz sisteminin asıl hedefinin mahkûmların ıslahı ve topluma
yeniden kazandırılması olacağı kuralına yer verilmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince de hükümlülerin haklarına ilişkin
birçok karar ve tavsiye kabul edilmiştir. Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının 3 üncü maddesinde "infaz
hâkimliğine, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış adlî yargı
hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
iş ve kadro durumlarına göre atama yapılır veya o yerdeki hâkimlerden birine
infaz hâkimliği yetkisi verilebilir" denilmektedir. Buradaki hâkimlerin özelliğini sayacağımız zaman, öncelikle pedagojik
doktora yapmış veya bu konuda lisansı olan hâkimlerden seçilmesi uygundur. İkincisi ise, burada, bölgelerden bahsedilmektedir. Şu anda, uygulamada,
Türkiye genelinde beş bölge vardır; o bölgelere atanan hâkimler ise dört sınıfa
ayrılmaktadır. Bu dört sınıftan bir tanesi, üçüncü sınıf, ikinci sınıf ve
birinci sınıfa ayrılmış hâkimler ve birinci sınıf hâkimler. Buralara hak
kazanmış nitelikte olan hâkimlerden veya bir alt dereceye hak kazanan
hâkimlerden birisi bu bölgeye atanabiliyor, infaz hâkimliğine; ancak, bunlar da
yoksa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, uygun göreceği bir hâkimi, infaz
hâkimi olarak görevlendirebiliyor. Değerli arkadaşlar, bu kanun, hakikaten, bir yenilik getiriyor
hukukumuza. Arkadaşlarımızın saydığı elbette ki birtakım olumsuzluklar da
vardır; şu anda, Türkiye'deki adlî sistemin nasıl yürüdüğü, adliye
teşkilatlarının ne durumda oldukları, hepsini arkadaşlarımız bir bir
söylediler. Sayın Bakanımız da burada birçok şeyi itiraf etti; ama, her şeyden
önce, tutukluların ve hükümlülerin insan olduğunu bilmemiz lazım, insanlara da
insanca davranmak lazım. En tabiî hak olan şikâyet hakkının da tanınması,
olumlu bir gelişmedir. Bu yasayı Fazilet Grubu olarak destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(FP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci
Tuncer. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)- Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 3 üncü maddesinde, buraya
atanacak hâkimlerin nitelikleri belirlenmektedir; çok önemli bir nitelik de
getirilmemiş. Mahkemenin kurulacağı bölgeye hak etmiş veya bir alt dereceyi hak
etmiş olan hâkim ve savcılardan atanıyor ve eğer, atama yapılmayacaksa, yetki
verilecekse, orada bulunan hâkimlerden yetki veriliyor; bunların terfilerinin
nasıl yapılacağını da ikinci fıkrada düzenliyorlar. Saygıdeğer milletvekilleri, bir kanunu çıkardığımız zaman, bir derde
deva olması lazım ve pratikte de işler halde olması gerekir. Bugün,
cezaevlerini incelediğimiz takdirde, cezaevlerinin yönetim ve denetimi hangi
kademelerden geçiyor? Birincisi, infaz koruma memurlarımız, onların başı, müdür
muavinleri, müdürler, infaz savcıları, bulunduğu yerin il veya ilçe
başsavcıları, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, işlenen fiilin nevine göre,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Müsteşar ve Bakan; ayrıca, adalet
müfettişleri; ayrıca, suçun niteliğine göre, yargı da işin içerisinde.
Tahliyeyi yargı verir, tutuklamayı yargı verir, eğer, görevi suiistimal ve
ihmal varsa, yine, yargı karışır. Bu saydığım kademeler içerisinde Sayın Bakan,
ceza işleri müdür ve yardımcıları ile infaz koruma memurları hariç, tümü, yıllarca
hâkimlik ve savcılık yapmış elemanlardır. Bu kadar denetim kademesi içerisinde
olan bir cezaevinde, biz, mahkûmların haklarını koruyacağımıza inanamadık, yeni
bir yasa getirdik ve Türk hukukunda olmayan yeni bir hukuk sistemi çıkarıyoruz,
infaz hâkimliği... Bu infaz hâkimliği ne yapacak; bundan sonraki maddede
gelecek görevleri... Adam, cezaevine alınmasına itiraz edecek, elbise giymesine
itiraz edecek, yemek yemesine itiraz edecek, nakline itiraz edecek, genelgeye
aykırı hareket edildiğine, tüzüğe aykırı hareket edildiğine dair namütenahi
itirazlar olacak... Saygıdeğer milletvekilleri, yıllarımı cezaevi savcılığı ve hâkimliği
yaparak geçirdim ve oralardan geldim. İllegal örgüt suçları ve toplumda bugün
tabir ettiğimiz örgütsel suçlar olmadan önce, cezaevlerimizde çok büyük bir
sıkıntı yoktu; ferdî olarak her zaman vardı. Fizikî sorunlarımız vardı, ferdî
olarak koğuşlarda vardı. Bugün, bu olayların meydana gelmesine sebep, tamamen
illegal örgütlerin cezaevlerine hâkim olmasıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, siz, onbinlerce insanı cezaevinde olan
illegal örgütün, bu mahkemeleri çalıştıracağına inanıyor musunuz?! Günde
onbinlerce itiraz dilekçesi verdirecekler; dışarıdan verecekler, içeriden
verecekler "benim elbisem dardır, ben bunu giymeyeceğim" diyecek
-hâkim tetkik etmek zorunda; doğrudur, yanlıştır- "benim koğuşumda
kalorifer yanmıyor" diyecek, itiraz edecek. Saygıdeğer arkadaşlarım, çok geçmez, bir yıl sonra, yeniden tadil etmek
için bu kanunu, Adalet Bakanlığı bize getirecek. Tatbik kabiliyeti olmayan
yasaları düzenlerken çok dikkatli olmamız lazım. Çok cazip geliyor, infaz
sistemimizi de bir hâkime bağlıyoruz, ki genelde, hâkimlere bağlıdır; meşruten
tahliyeler hâkim kararıyla olur, tahliyeler hâkim kararıyla olur. Başta da
ifade ettim, işlenen her suç yargı denetimine tabidir; hatta ve hatta,
cezaevlerinin idaresi için yapılan tüzükler, yönetmelikler ve genelgeler idarî
denetim altındadır; bunlarda idarî yargıya gidebiliyorsunuz. Bir yere mahkûm nakledilecek, jandarmaya yazıyorsunuz, jandarma
"benim personelim müsait değildir, 10 gün sonra gönderirim" diyor.
Hâkime müracaat edecek, hâkim de diyecek ki "evet, nakletmeniz gerekir;
ama, yine jandarmaya göndereceğim." Jandarma yine diyecek ki, "benim
personelim yok" bekleyeceksiniz. Yani, infaz kabiliyeti olmayan,
tatbikatta hâkim israfından başka bir işe yaramayacak bir kanun getiriyoruz. Ne
faydası olacak? Yurt dışında insan haklarını savunur gözüken bazı dernekler
-ki, en çok ihlali de onlar yapıyorlar- bir şey getirdiği zaman... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - ...yargı denetimine sunduk, mahkeme
kararımız vardır. Savcılığımdan hatırlarım; bazı zabıta amirlerinin şeyi
vardır, faili meçhul cinayetler ceraimi yapılır, genel müdürlüğe ve Jandarma
Genel Komutanlığına bildirilir. Her yıl, boyuna tekit ederler, 2 adam yakalar
getirirler ve yazarlar "yakaladık, savcılığa teslim ettik." Tabiî,
getirilen adam suçu işlemiş kişi olmadığı için, biz onları serbest bırakırdık;
ama, onlar ceraimini kapatırlardı. Derlerdi ki "efendim, biz yakaladık,
adliyeye teslim ettik." Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel
Müdürlüğü bir daha da sormazdı. Onun gibi, yasak savıcı bir kanun, yararlı olacağına inanmıyorum; ama,
çoğunluk oylarıyla geçecek; inşallah hayırlı olur. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: İnfaz hâkimliklerinin görevleri MADDE 4. - İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır : 1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması
amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak. 2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık
cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk
ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak. 3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen
disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere
aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak. 4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki
alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili
olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet
niteliğindeki konular hakkında karar vermek. 5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler
saklıdır. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı'ya ait. Buyurun Sayın Kukaracı. Konuşma süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bu maddeyle, infaz hâkimliklerinin görevleri
belirlenmiştir. Hükümlü ve tutukluların cezaevlerine kabulü, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, bedenî ve ruhî sağlıkları, izin, nakil, tahliye, sevk
konularındaki şikayetleri ve bunların mevzuata uygun olarak tatbik edilmediğiyle
ilgili şikayetleri; izleme kurullarının kendilerine intikal ettirdikleri
inceleme raporlarındaki şikayetleri inceleyip, karara bağlamak ve buna benzer
konulardaki görevleri yerine getirmek olarak belirlenmiştir. Avrupa Birliğine
girme süreci içinde olan ülkemiz için çağdaş hukukla kısmen paralellik
sağlayacak olan bu tasarı, ülke insanının bir ihtiyacına cevap vermek üzere
hazırlanmıştır. Demokratikleşmenin, insan haklarının, çağdaş hukuk anlayışının,
bir nebze de olsa, bu ülkede tatbikine imkân vereceği için memnunuz. Çeşitli
sebeplerle içeri düşmüş kişilerin, hükümlü ve tutukluların, cezalarını
çektikleri sırada kendilerine karşı insanlık onurunu zedeleyici davranışta
bulunulmaması sağlanmaya çalışılmaktadır. Anayasamızın 17 nci maddesinde "kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz" denilmektedir. Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 5
inci maddesinde "hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da
onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz" hükmü yer almıştır. Gerek Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesi gerek İnsan Hakları ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 3 üncü maddesi, Birleşmiş Milletler
minimum cezaevi kuralları ve diğer sözleşme ve mevzuatta belirtilmiş kurallar
göz önünde bulundurularak bu düzenleme getirilmiştir. Hükümlülerin ıslahı için
asgarî standart kurallarına uyma konusunda idareyi hukukla sınırlayacak olan bu
mekanizmanın başarılı olması, diğer müesseselerimiz gibi dejenere olmadan
faaliyet göstermesi arzumuzdur; eğer, işlevini yerine getirebilirse, ülkemiz
için bir kazanç olacaktır. Çağdaş infaz anlayışında, hükümlülere insanlık onuruna yaraşır şekilde
davranılması ve yararlı bireyler olarak topluma kazandırılmaları düşüncesi
hâkimdir. Hükümlü ve tutuklulara tanınan hakların başında, şikâyet hakkı
gelmektedir. Tutuklu ve hükümlü bulundukları sırada, haklarında uygulanan eylem
ve işlemlere karşı yargıya başvuru hakkı tanınmıştır. İnfaz hâkimliği
şikâyetleri inceleyecek, karara bağlayacak, tatbik edilen işlem ve eylemler
yargı denetimine tabi olacaktır; ancak, ne kadar çağdaş, adil, insancıl
hükümler getirilirse getirilsin, uygulama önemlidir. Muhterem Heyetinizin malumları olduğu üzere, işkence ve insanlıkdışı,
onur kırıcı muamele, gerek Anayasamızda gerek altına imza attığımız birçok
uluslararası sözleşmede zaten yasaktı. Geçen yıl çıkarmış olduğumuz İşkenceyle
Mücadele Kanununda cezaları artırmış, işkencenin önlenmesi için halisane
düzenlemeler yapmıştık. Kanunlarımızda, işkence, şiddetli cezalara tabi
tutulmuş olmasına rağmen, işkencenin devam ettiği, insan haysiyetini ayaklar
altına alacak derecede ve utanç verici bir şekilde uygulandığı herkesin ibret
ve dehşetle seyrettiği bir gerçektir. Kanunlarımıza güzel sözler yazılması,
güzel niyetler taşınması elbette yeterli değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun yayımlamış olduğu kitaplar, Uluslararası
Af Örgütünün Türkiye raporları,
yasalarda yazılı kuralların nasıl
dolanıldığını göstermeye yeter belgelerdir. Değerli milletvekilleri, insan, Allah'ın yarattığı en yüce varlıktır;
mahlukatın en şereflisidir. Bu vasıfta yaratılmış olan insanlar arasında,
çeşitli sebeplerle, yaratılış gayesine aykırı davranan, suç işleyen, adam
öldüren, hırsızlık yapan, gasp ve soyguna karışan, fizikî ve psikolojik dengesi
bozuk insanlar çıkabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Peki efendim. Her suçun cezası vardır ve bu ceza çekilmelidir; ancak, cezayı
çektirecek olan devlet, gaddar davranma hakkına sahip değildir. İdam cezasını
tatbik ederken dahi, insan onuruna yakışır davranış gereklidir. İşkenceyi yapan
da, suçlulara gaddar davranan da elbette ki devlet olamaz, olmamalıdır, ancak,
kendini devlet yerine koyan birtakım ruhî dengesi bozuk kimselerdir. Devlete
düşen, bu tür ajanlarını psikolojik testten geçirerek göreve başlatması, insan
sevgisini esas alan bir eğitime tabi tutmasıdır. Ülkemizin, en kısa zamanda,
insanlığa hassaten de bize yakışmayan bu ayıptan kurtarılması hepimizin
beklentisidir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kukaracı. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet
Gözlükaya. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz yasanın 4 üncü maddesi infaz hâkimliklerinin
görevleriyle ilgilidir. Burada, Doğru Yol Partisi Grubunun sözcüleri arasında
bir tezat olduğu anlaşılmasın, ben, şahsen bu yasayı savunanlardan birisiyim.
Tabii ki, bu yasanın getireceği birtakım iyi imkânları var iken, uygulamada
birtakım sıkıntılar da yaratabileceği gerçeği var; ama, biz, artısına bakmak
suretiyle... Ben, şahsen, bu yasayı savunuyorum, komisyonda da bu şekilde
savunmuştum. Şimdi burada getirilmek istenen şey şu: Biliyorsunuz, ceza ve
tutukevlerinde idareciler ancak karar veriyorlar, bu idarecilerin verdikleri
kararlara hükümlü ve tutukluların şikâyet hakları olamaz, kime şikâyet
edecektir; savcıya şikâyet edecektir; savcılar, mutlaka, objektif
davranacaklardır, davranmışlardır belki; ama, genellikle savcıya kadar gitme
şansları dahi olmayabilir. Bu bakımdan, burada, cezaevleri infaz memurlarına
vaki, müdürlerine vaki; yani, idare memurlarına vaki şikâyetlerin yerine,
tarafsız bir hâkime vaki şikâyetler söz konusudur. Bu yasa da, hükümlü ve
tutukluların yaşamlarıyla ilgili, hapishanedeki yaşamlarıyla ilgili birtakım
yenilikler getirmekte, daha doğrusu, burada aksayan noktaları, yani, ruhsal ve
bedensel sıkıntıları dışında birtakım diğer konuları, yani, özel hayatlarıyla
ilgili eksiklikleri şikâyet yoluyla giderme imkânına kavuşmaktadırlar; bu, bize
göre doğrudur. Ayrıca, hükümlülerin cezaevlerinden izin ve nakilleriyle ilgili,
infazlarıyla ilgili birtakım şikâyetler varit olursa, bu işlemlerde şikâyetler
olursa, bunları da yerine getirmektedirler. Yalnız, ben, bu fıkrayla ilgili şunu söylemek istiyorum: Açık
cezaevlerine girmenin formalitesinin çok uzun olduğunu görüyoruz. Önce,
cezaevleri idaresi bir karara varıyor, savcı karara varıyor ve sonra,
Cezaevleri Genel Müdürlüğü karara varıyor; tatbikatta, burada birtakım uzamalar
olduğunu görüyoruz. Şöyle olabilir mi diye düşünüyorum: İnfaz hâkimi bir karara
varıyor ya, o safhada, açık cezaevine gitme şartlarına uygun olup olmadıklarına
karar versin ve Cezaevleri Genel Müdürlüğü, sadece, gitmeleri gereken açık
cezaevlerinin adları ve yerlerini tespit etsin diye bir düşüncem var. Takdir,
Sayın Bakanındır veya ilgililerindir. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, son günlerde çıkarmakta olduğumuz
yasalarla, infaz sistemlerimizde, tamamen, mahkûmların ıslahı ve topluma
yeniden kazandırılmaları amaç edinilmektedir. Bu, çağdaş bir hukuk anlayışıdır.
Hapishaneleri hepimiz biliyoruz, tatbikatta da çok gördük; önce,
hapishaneler yatılamaz, girilemez haldedir, sonra, içine girdikten sonra
yaşanamaz haldedir. Hepimiz biliyoruz ki, içeride dayılar vardır, babalar
vardır, onlar bu hapishaneleri yönetirler; oradaki hükümlü veya tutuklular bir
esaret altında cezalarını çekmek zorunda kalırlar. Şimdi, bu yeni
düzenlemelerle -İnsan Hakları Sözleşmesi falan bir tarafa da- Türkiye,
gerçekten, hapis dahi olsa, insanca yaşamanın gereklerini hazırlamak
zorundadır, sağlamak zorundadır ve bunun için gereken her türlü yasal
düzenlemeleri de yapmak zorundadır. Bugünlerde yaptığımız, bu düzenlemelerin
altyapılarını yapmaktır. Binalarda yetersizlikler vardır; ama, hukukî
altyapısını yapalım; bir yandan da, binaların yapımına hız verelim diye
düşünüyorum; ancak, bunun için de Adalet Bakanlığı bütçesinin, bugünkü bütçeye
konulan miktar kadar olmaması gerektiğini de Yüce Meclise ifade ediyorum; yani,
Adalet Bakanlığına yapılan yatırımlar insan üzerinde yapılan yatırımlardır;
gerek çalışanlarıyla ilgili özlük hakları açısından gerekse -cezaevleri konumuz
olduğuna göre- cezaevlerindeki insanların insanca yaşayabilme olanaklarını sağlamak
bakımından... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Son olarak şunu söylüyorum: Bu yasayla,
cezaevlerine yargı denetimi getirilmektedir ki, bunun doğru bir düzenleme
olduğu kanaatindeyim. Hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü MADDE 5. - Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular
hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya
faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı
tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine
başvurulabilir. Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine yapılabileceği
gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü
aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan başvurular hemen
ve en geç üç gün içinde infaz
hâkimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti
başvurana verilir. Şikâyet yoluna, kendisi ile ilgili olmak kaydıyla hükümlü veya tutuklu
ya da eşi, anası, babası, ayırt etme gücüne sahip çocuğu veya kardeşi, müdafii,
kanunî temsilcisi veya ceza infaz kurumu ve tutukevi izleme kurulu
başvurabilir. Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine
getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkansız
sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması
koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin
ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Ankara Milletvekili Sayın
Rıza Ulucak ifade edecekler. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 5 inci
maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizin Sayın
Başkanını ve siz, değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri, suç işleyenlerin cezalarının yerine
getirildiği ve tutuklama tedbirlerinin uygulandığı kurumlardır. Hukukun gerçek
manada hâkim olduğu ve insan haklarının ihlal edilmediği bir toplumda, elbette suçların
cezasız kalmaması yanında, ceza infaz kurumlarında ve tutukevlerinde
bulunanların cezalarının infazında da, cezayla ilgisi bulunmayan ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan birtakım muamelelere maruz bırakılmaması esastır, esas
olmalıdır. Görüşülen maddeye göre, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde, hükümlü
ve tutuklular hakkında yapılacak işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetler, bu
kuruluşların idarecileri tarafından, elbette, kendi takdirlerine göre değil,
kanun, tüzük ve yönetmelikler ile genelgelere göre yapılacaktır. Bugünkü
mevzuatta da hükümlü ve tutuklulara kötü muamele yapılmasına cevaz verecek bir
husus yoksa da, uygulamada, medyaya da intikal eden bazı olaylar, maalesef, bu
konuda ne derece geriye gidildiğini göstermektedir. Fazla tafsilata girmeden, bir belediye başkanı ve mesai arkadaşlarına,
kısa bir süre önce reva görülen muameleleri, Anayasamızın 17 nci maddesindeki
"kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan
bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" hükmüyle ve Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle Avrupa İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesindeki, hiç kimsenin zulüm ve işkenceye maruz
bırakılmayacağı, hiç kimseye insanlık dışı ve alçaltıcı davranışta
bulunulamayacağı ve ceza verilemeyeceği ilkeleriyle bağdaştırmak elbette mümkün
değildir. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde olmamakla beraber, ülkemizde
emsallerine arada rastlanan bir başka olayı da -henüz hafızalarda sıcaklığını
muhafaza ettiği için- dile getirmek istiyorum: 14 yaşında bir kız çocuğu,
Yenibosna'da, semt pazarına giderken gözaltına alınıp, polis karakoluna
götürülmüş, 10 saat bekletildikten sonra salıverilmiş. Çocuk, evine gittikten
kısa bir süre sonra, dördüncü kattan atlayarak intihara teşebbüs etmiş. Şimdi,
yaşam mücadelesinde olan yavrucağa nasıl bir muamele reva görüldü ki,
hayatından bile vazgeçmiş! Bu misalleri çoğaltmak mümkün; ancak, bizim tarihî
geçmişimiz ve inanç sistemimizin hâsılasını nazara alırsak, bize toplum olarak
yakışan şey, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bu çeşit muamelelerin, değil
yapılması, adının dahi ağza alınmasının söz konusu olmamasıdır. Maddenin birinci fıkrasında, hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan
işlem ve faaliyetlerin, zikri geçen mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle, bu
işlem ve faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün ve her halde
yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde, şikâyet yoluyla, infaz hâkimliğine
başvurulacağı belirtilmiştir. Hak düşüren bu otuz günlük süre üzerinde
durulabilir; ancak, ümit ederiz ki, böyle şikâyetleri gerektirecek işlem ve
faaliyetler vukubulmaz. İkinci fıkrada, şikâyetlerin,
dilekçeyle doğrudan infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi, cumhuriyet
başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da
yapılabileceği, infaz hâkimliği dışında yapılan müracaatların en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine
gönderilmesi, sözlü şikâyetin tutanağa
bağlanması derpiş olunmuştur. Üçüncü fıkrada ise, hükümlü ve tutuklunun yanında, şikâyet yoluna
gidebilecek kimseler belirlenmiştir. Son fıkrada da, şikâyet yoluna başvurulmasının, yapılan işlem ve
faaliyetin yerine getirilmesini durdurmayacağı ifade edilmiş ve infaz hâkiminin, işlem ve faaliyetleri
erteleme ve durdurma kararı verebileceği haller belirlenmiştir. İnfaz ve tutukluluk sırasında yapılan işlem ve faaliyetlere yargı
denetimi getirildiği belirtilen tasarıda, hükümlü ve tutuklu haklarının
Anayasaya ve uluslararası normlara uygun olarak korunmasının ve
geliştirilmesinin sağlanacağı hususunun gerçek manada tahakkuk etmesi
temennisiyle, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulucak. Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi
Esen ifade edecekler. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Esen. Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarımız; 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının
5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bazı düşünceler vardır ki, herkesten kabul görür ve her gruptan da
destek alır; insana saygıyı amaçlayan düşünceler gibi... İşte, görüşülmekte
olan bu İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının amacı da bunlardan biridir; ancak,
her adalet lafı geçince söylediğimizi, maalesef, bir kez daha, bu vesileyle
tekrar etmek durumundayız: Adalet bir bütündür ve suçun işlenmesine engel olmak
esastır. Bu da, suçu yaratacak ortamların rehabilite edilmesiyle mümkündür.
Öncelikle "kaç, yakalayabilirsem suçlusun" mantığı, adaletin
düşmanıdır. Olaylara, basın haberlerine, olanlara şöyle bir bakıyoruz, vatandaşlar
küçük dilini yutuyor. Adalet sistemi üzerinde gittikçe artan baskılar, yıldırma
planları, gerekçesi olmayan atamalar ve soruşturmalar, bu olayların günlük
haber olarak da birinci sırayı alması, gerçekten, esef verici.
"Dinledin", "dinlemedim", "benim neyim var ki
dinleneyim" mantıkları, bizleri yeni bilinmezlere götürmektedir. Adalet, vicdanlarda doğrunun bulunduğu kurallar manzumesidir. Kuralları,
kanunları beğenmeyebilirsiniz, yenilerini yapmak elimizde; ancak,
demokrasilerde kanunlara uymamak gibi bir lüks olamaz; aksi halde, onun adı
demokrasi değil anarşi olur. Bu anlamda, görüşülmekte olan yasa tasarısı,
adalet sisteminde ve çağdaş hukuk anlayışı çerçevesinde, geç kalınmış bir yasa
tasarısıdır. Değerli milletvekilleri, 1955 yılında, Birleşmiş Milletlerin -ki, biz,
2001 yılını yaşıyoruz- Birinci Kongresinde alınan kararlar manzumesinde, suçun
işlenmesi, önlenmesi ve ıslahı amaçlı olarak, "hükümlülerin ıslahı için
asgarî standart kurallar kabul edilmelidir" prensibi getirilmiştir.
Bununla, insanın doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilerek, asıl hedef
olarak, mahkûmların ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması amaçlanmaktadır.
Bu anlamda, tutukevlerinde ve ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin,
haklarında yapılan işlemlere karşı kullanacakları şikâyet hakkının bu tasarıya
göre belirlenen infaz hâkimliğince değerlendirilmesiyle, tüm infaz sistemince
bir yargı denetimi ve bir ortak anlayış belirleneceğinden, bölgelerarası
farklılık da giderilmiş olacaktır. Yine, bu maddeyle belirlenen, -tabiî ki-
şikâyet hakkının bir süreye bağlanması -ki, bizim yasamızda 15 ve 30 gün olarak
belirlenmiştir- ve geciktirilmeden de infaz hâkimliğine ulaştırılması, hem
disiplinin hem de huzurun devamını sağlayacaktır. Ayrıca, infaz hâkimliğine,
bir nevi tedbir verme yetkisi tanınmaktadır bu tasarıyla. Bununla, hâkim,
şikâyet konusu işlemin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verebilecektir.
Böyle bir karar yetkisi isabetli olup, bağımsız yargının daha etkin olmasını
sağlayacaktır. Değerli milletvekilleri, çok uzun zamandır unutulan bir hukuk kuralını,
burada, bir kere daha ifade etmek istiyorum. Anayasamızın 38 inci maddesinin
dördüncü fıkrasındaki, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz prensibi gereğince, yargılama yetkisi sadece yargıya verilmiştir. Bu
böyle olunca, yargıya hiç kimse müdahale etmemelidir; siyaset, asla
etmemelidir. Günümüzde sıkça yapılan yargısız infazlar, hem demokrasimize hem de
geleceğimize ciddî zararlar vermektedir. Bu nedenle, görüşülmekte olan
tasarıyı, henüz bir adalet teşkilatı yasamız olmasa da, sondan başa doğru olsak
da, eksik de olsa, çağdaşlaşma yolunda bir gelişme olarak algılıyor ve
başarılar diliyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: İnfaz hâkimliğince şikâyet
üzerine verilen kararlar MADDE 6. - Şikâyet başvurusu, 5 inci maddede yazılı sürenin geçmesinden
sonra veya infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışında kalan bir işlem veya
faaliyete karşı ya da başvuru hakkı olmayan kimselerce yapılmışsa infaz hâkimi,
başvuru dilekçesini esasa girmeden reddeder; şikâyet başvurusu başka bir yargı
merciinin görevi içerisinde ise o mercie gönderir. Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya
üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden
önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re'sen araştırma yapabilir ve
ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi
ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine;
yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya
ertelenmesine karar verir. İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4.4.1929 tarihli ve
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre inceleme ve
işlemelerini yürütür ve kararını verir. İnfaz hâkiminin kararlarına karşı
şikâyetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren
bir hafta içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz
yoluna gidilebilir. İtiraz, infaz hakimliğinin kurulduğu yer ağır ceza mahkemesine, ağır
ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde (2) numaralı
daireye yapılır. İnfaz hâkimi aynı zamanda bu mahkemenin üyesi olduğu takdirde
itirazla ilgili karara katılamaz. BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e ait. Buyurun Sayın Şahin. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; önemli saydığımız bir tasarının 6 ncı maddesi üzerinde, Fazilet
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Şu ana kadar yapılan konuşmalardan, gruplar adına ortaya konan görüşlerden
de anlaşıldığı gibi, bu tasarı, yargı çevresinde, ceza infaz kurumu ve tutukevi
bulunan ağır ceza mahkemeleri nezdinde ve gerekli görülen asliye ceza
mahkemeleri nezdinde, infaz hâkimliği kurulmasını öngörmektedir. Ceza ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların, Anayasanın,
yasaların, yönetmeliklerin ve Türkiye'nin altına imza koyduğu uluslararası
anlaşmaların tanıdığı hakların kullanılmasında birtakım yanlış uygulamalarla
karşılaştıklarında, onların başvurabilecekleri bir merciin ortaya çıkarılmış
olması, hiç şüphesiz ki, isabetli bir adımdır. Hatta, bize göre, bu, gerekli
olmakla birlikte, geç kalmış bir adımdır. Keşke cezaevlerinde yaşanan
olumsuzlukları yaşamadan, hatta, ölümle sonuçlanan birtakım olayları yaşamadan
önce bu tür düzenlemeleri yapmış olabilseydik. Cezaevlerinde cezalarını çekmekte olan hükümlüler de, haklarında
tutukluluk tedbirleri uygulanan tutuklular da, hiç şüphesiz ki, insandır ve
hukuk devletlerinde, devletler, bu kişileri, ıslah ederek, topluma yeniden
kazandırmak gibi bir görevle de yükümlüdürler. Biraz önce de ifade edildi, bu tasarı, yasalaştığı takdirde, infaz
hâkimliklerinin nasıl kurulacağını düzenliyor, nasıl atanacaklarına dair
hükümler içeriyor; infaz hakimlerinin görevleri, infaz hâkimlerine yapılacak
şikâyet başvurularının nasıl yapılacağı, hangi sürelerde yapılacağı gibi
birtakım düzenlemeleri içeriyor. Benim, üzerinde görüşmekte olduğum 6 ncı madde de "infaz
hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlığını
taşımaktadır. Biraz önce madde okundu; incelendiğinde görülecektir ki, şikâyet
başvurusu üzerine, infaz hâkimi, dört çeşit karar verebilmektedir. Bunlardan
bir tanesi, esasa girmeden önce reddetme. Bu nasıl olabilir; eğer bu şikâyet
başvurusu süresinde yapılmamışsa, infaz hâkimi, bu şikâyet başvurusunu
reddedecektir. Eğer, infaz hâkimliğinin, yani, şikâyet başvurusunun yapıldığı
infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışındaysa konu, o zaman da bu
müracaatı reddedecektir. Eğer, bu şikâyet başvurusu, şikâyet dilekçesi verme
hakkı bulunmayan bir kimse tarafından yapılmışsa, bu müracaatı o zaman da
reddedecektir. Biraz önceki maddede de ifade edildi, bu şikâyet başvurusunu bir
kişi, yani, ceza ve tutukevinde bulunan kişi bizzat kendisi yapabileceği gibi,
eşi yapabiliyor, anası-babası yapabiliyor, reşit olan çocuğu yapabiliyor,
kardeşi, müdafii- yani, avukatı- ve -belki bu tasarıdan sonra görüşeceğimiz,
tutukevleri infaz kurulları kurulacak- tutukevleri infaz kurulları da
yapabilecekler. Dolayısıyla, demin saydığım üç nedenle, esasa girmeden bu müracaatların
reddedilmesi kararı verebileceği gibi infaz hâkimleri, ayrıca, başka mercie
gönderme kararı da verebilmektedir. Şikâyet başvurusu başka bir yargı merciinin
görev alanına giriyorsa, tabiî ki, bu müracaatın ulaştığı infaz hâkimi, bu
müracaatı da reddedecektir. Ayrıca, infaz hâkimleri, tabiî, bu iki yolun dışında, ya bu şikâyeti
yerinde görmeyerek reddedecektir veyahut da yerinde görerek bir işlem
yapacaktır. Bu işlem ya iptal olabilir; yani, ceza ve tutukevi yönetiminin bir
haksız işlemi sonucu bu şikâyet yapılmışsa, bu işlemin iptaline karar
verebilecektir ya da faaliyetin durdurulmasına karar verebilecektir veya
ertelenmesine karar verebilecektir. Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Adalet Bakanlığımızın
cezaevlerindeki insanlar için gösterdiği bu titizliğin -ki, sanıyorum 57 000
civarında, şu anda cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu bulunuyor- dışarıdaki 65
milyon insan için de gösterilmesi, onları ilgilendiren yasal düzenlemelerin de
yapılması, hiç şüphesiz ki gönlümüzden geçiyor. Bireyin, yani, vatandaşın
birtakım idarî işlemlerden şikâyetçi olması halinde yargıya gittiğinde, çok
uzun zaman sonra netice alınabiliyor. Artık, Batılı ülkelerde, özellikle
İskandinav ülkelerinde, çok çabuk netice almayı sağlayan birtakım yollar
geliştirilmiş. Mesela, bunlardan biri, ombudsmanlık; yani, kamu denetçiliği
kurumu. Hükümetten, Adalet Komisyonuna, yedi ay kadar önce böyle bir tasarı
geldi. Şu ana kadar -Sayın Komisyon Başkanımız burada- bu tasarı, nedense,
Adalet Komisyonunda görüşülmedi. Şu görüştüğümüz
tasarı 57 000 kişiyi ilgilendiriyor, ama... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen... Son cümleniz için açıyorum. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ... bu tasarı, bazı maddelerine itirazımız
olmasına rağmen; yani, daha da mükemmelleştirilebilecek bir tasarı olmasına
rağmen, yedi ay geçti, belki 65 milyon insanı ilgilendirecek olan kamu
denetçiliği kanun tasarısı, Adalet Komisyonunda şu ana kadar görüşülmedi. Niye
görüşülmedi; acaba, hükümet ortakları arasında bir problem mi çıktı,
bilmiyorum; ama, onun da mutlaka burada görüşülmesi lazım. O, çağdaş bir
yöntemdir, Batı'da çok başarıyla uygulanmaktadır; hatta, incelendiğinde, bizim
geçmişimizde ona benzer uygulamaların varlığını da görüyoruz. Dolayısıyla,
Adalet Bakanlığımız, sadece cezaevlerinde bulunan vatandaşlarımız için değil,
tüm vatandaşlarımız için, idarenin birtakım tasarruflarından şikâyetçi olmaları
halinde, çok çabuk netice alacak birtakım yeni düzenlemeleri de Genel Kurulun,
Parlamentomuzun önüne getirmeli ki, muhalefet partileri olarak biz de destek
verelim ve böylece, çağdaş birtakım kurumlara kavuşalım. Hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olsun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin. Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan
Sezgin ifade edecekler. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı hakkında söz aldım; Grubum ve
şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, bu itiraz maddesinde çok önemli bir husus
var. Hukukun ülke çapında yeknesak uygulanması açısından infaz hâkimleri çok
değişik kararlar verirse, bu konuda temyiz hakkı da verilmediğine göre, hiç
olmazsa, en azından, cumhuriyet başsavcılarına bir temyiz hakkı verilerek, bu
yeknesaklık sağlanamaz mıydı? Çünkü, idarî işlemlerin yargılanması esnasında,
infaz hâkimliği tarafından, herkese, temyiz hakkının verilmemesinin uygun
olduğu kanaatindeyiz; ama, öyle bir haklar, hukuklar var ki, değişik
mahkemeler, değişik uygulama yaptığı zaman, burada, bir içtihadı birleştirmeye
gitmek gerekmez miydi? Hâkimlerin bu yeknesaklığını, Adalet Bakanlığının bir
yönetmeliğiyle sağlayamayacağınıza göre, burada, istisnai ve dolaylı olarak,
yüksek yargının yolu açılsa uygun olmaz mıydı? Değerli milletvekilleri, infaz hâkimliği müessesesi, hukuk sistemimize
yeni giren bir müessesedir. Gerekli olup olmadığını, infaz hâkimliğinin görev
alanı tetkik edildiğinde, tutuklu ve hükümlülerin birtakım hak ve hukukunun
tanınmış olmasının yanında, bu hakların korunması da, hâkim teminatı altına
alınmış olması da önemli bir gelişmedir. Güven altına alınan konulara bir bakıldığında, temizlikten tutun da
ısınmaya, beden ve ruh sağlıklarının korunmasına, tedavileri ile tüzük ve
yönetmeliklerdeki bütün hakları teminat altına alınıyor. Bu hakları tutuklu ve
hükümlülere idarî personel veriyordu; bunların, bir süzgeçten geçmesi mümkün
değildi. Şu anda, bütün bu tasarruflar, Bakanlık tasarrufları, Bakanlığın idarî
personelinin tasarrufları, hâkim teminatına getirilmiş ve hükümlülerin, tarih
boyunca ulaşmak istedikleri hak ve hukuklar, evrensel boyutta, bu bağlamda
teminat altına alınmış bulunmaktadır ve hatta, o kadar ki, gelişmiş ülkelerin,
modern ülkelerin, demokrasinin beşiği olan ülkelerin, seviyenin üzerine, bu
kanunla çıkarılmıştır. Bu işleri, şimdiye kadar, gardiyan ve idarî personel yapıyordu. Şimdi,
bu idarî personelin tasarruflarına, arz ettiğim gibi, hâkim süzgeci getirilmiş
olması, bana göre, çok önemli bir teminattır. Hükümlülerin, tutuklulardan,
cezaevlerinde mutlaka ayrılması gerekmektedir. Masumiyet, hüküm kesinleşene
kadar asıl olduğundan, bunun önemli olduğunu buradan ifade etmek istiyorum. Biz, niçin ceza veriyoruz; daha doğrusu, devlet niçin ceza veriyor;
birinci amacı, ibret vasfı ve bu vasfın korunması. Cemiyette suç işlemede
caydırıcılık unsurunu sağlamak için, mutlaka, cezaların ibret vasfının
korunması gerekmektedir. Diğer bir konu da, suçlunun topluma kazandırılmasına,
rehabilitasyonuna önem verilmelidir. Ye, iç, besle, sal; Türkiye'deki gibi,
mükerrirler ordusunu artırırsınız. Bu amaçları gerçekleştirecek Bakanlığın,
ciddî önlemler alması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığının
başarılı olamadığı konuların başında, bu, suçluların rehabilitasyonu ve topluma
kazandırılması meselesi gelmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlayın Sayın Sezgin. ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Diğer bir konu da, infaz hâkimliklerinin,
Türkiye'nin genelinde, cezaevlerinde olması çok doğal bir konudur ve bu
konunun, bazı arkadaşların tenkit ettiği gibi, yargı bağımsızlığını zedeleyen,
idarî yargıyla çatışan bir yanı yoktur. Doğrudur, buradaki kararlar da idarî
kararlardır; ama, bu kararlar, ceza ve tevkifevleri bünyesinde olduğu için,
adli mekanizma içerisinde kalmasında büyük zaruret vardır; düzenleme de o
konudadır. Hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin. Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 667 sıra sayılı tasarının 6 ncı maddesinin beşinci
fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. "İtiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolu açıktır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, katılmıyoruz;
fakat, izin verirseniz, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - İtiraz da bir kanun yoludur.
Tasarı incelendiği zaman, şikâyet konularının onbeş gün veya en çok otuz gün
içinde yapılması öngörülmüştür; onun üzerine, infaz hâkimliği, kısa bir süre
içinde kararını verecektir. Gerçi, tasarıda bir süre öngörülmüyor; ama, işin
niteliği itibariyle ve şikâyet konusu olacak konular itibariyle, bu kararın
kısa süre içinde verilmesi gerekir. Bu karardaki yanılma veya hukuka aykırılık
durumunda, bir kanun yolu olarak, acele itiraz öngörülmüştür; bunun da, bir
haftalık bir süre içinde yapılması gerekir. Eğer temyiz yolu olursa, bu
cezaevlerindeki işlem ve faaliyetlerin niteliğiyle bağdaşmayacak bir uzama söz
konusu olabilir. O bakımdan, biz, bunu yeterli görüyoruz; ama, çok önemli
konularda, zaten -konuşmamda da ifade ettiğim gibi- Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 343 üncü maddesine göre, yazılı emirle bozma yoluna gidilebilir.
Bunlar, doğrudan doğruya Bakanlık tarafından yapılabileceği gibi, Bakanlığa
yapılacak başvurular üzerine, yine Bakanlıkça bu yola gidilebilir ve konunun
Yargıtay tarafından da incelenmesi sağlanabilir; ama, gerek itiraz kurumunun
niteliği gerek burada şikâyet konusu olacak işlem ve faaliyetlerin niteliği göz
önüne alındığında, acele itiraz yoluna göre karar verilmesi yeterlidir. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Akman, konuşacak mısınız? YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugünümüzün gündemini teşkil eden İnfaz Hâkimliği Tasarısı konusunda, dikkat
ediyorsanız, muhalefete mensup bütün arkadaşlar takdirlerini ifade ettiler, bu
tasarıya katıldıklarını, bunun ceza, infaz uygulamamız için hayırlı bir tasarı
olacağını ifade ettiler. Bütün bu duygularla beraber, ben de aynı görüşleri,
biraz önce 2 nci madde üzerinde ifade ettim; ama, kanaatimce, bu tasarının
gereken boşluğu doldurabilmesi için, amacına uygun hizmet edebilmesi için
vermiş olduğum önergenin kabulü gerekmektedir. Zira, burada, cezaevleriyle
ilgili olarak yapılan işlem ve eylemlerin yeni kurulacak bir infaz hâkimliği
vasıtasıyla denetleneceği -bir yerde- söylenmekte ve buradan gelen şikâyetlerle
ilgili hâkimin karar vereceği ifade edilmektedir. Benim önergemdeki temyiz
konusunu, öyle zannediyorum ki, Sayın Bakanım yanlış anladılar; çünkü, burada,
6 ncı maddenin beşinci fıkrasına bir cümle eklenmesi; ki, burada, itiraz
üzerine; yani, hâkimin verdiği kararı beğenmeyip, ona itiraz edildikten sonra,
tasarıda ifade edilmiş olan en yakın (2) numaralı ağır ceza mahkemesi diye
ifade edilen o müesseseye başvurulduktan sonra, eğer taraflar tatmin
olmamışlarsa, bunu temyize götürmeleri noktasıyla ilgilidir; yoksa, verilen her
infaz hâkimliği kararının temyize açık olması anlamını ifade etmemektedir. Bu vermiş olduğum önerge, kanaatimce gereklidir. Zira, temenni
etmiyorum; ama, şayet önergem kabul edilmezse, önümüzdeki günlerde uygulamada
görülecektir ki, farklı yerlerde, farklı uygulamalara sebebiyet veren kararlar
ortaya çıkacaktır. Bu kararların birleştirilmesi; yani, Yargıtayın şu an icra
etmiş olduğu içtihadı birleştirme fonksiyonunu meydana getirebilmesi, bütün Türkiye çapında bir yargı birliği
tesis edilmesi anlamında bir fayda sağlayacaktır, önergemiz o amaçla verilmiştir.
Ben, kabulünü arz ediyorum. Yine, Sayın Bakanımın ifade etmiş olduğu, istisnaî temyiz yollarından
olan yazılı emir müessesesinin bu açığı kapatmayacağı kanaatindeyim. Zira,
yazılı emir yolu -hepinizin bildiği gibi- çok istisnaî bir yoldur ve doğrudan
doğruya vatandaşın başvurabildiği bir yol değildir. Mağdur olan vatandaş, bir
yerde, taraflar, ilgili cumhuriyet başsavcılığına başvuracak, bu konu önce
ilgili cumhuriyet başsavcılığının elemesinden geçecek, şayet kendisi uygun
görürse Adalet Bakanlığına gönderecek, Adalet Bakanlığı uygun görürse yazılı
emir yoluyla sözü edilen konuyu Yargıtayın gündemine taşıyabilecek ki, bunu çok
uzun ve amacı gerçekleştirmeyen bir yol olarak görüyorum. Dolayısıyla, ben, bu
yanlış anlaşılmanın düzeltilmesiyle beraber, şimdiye kadar samimî duygularla
destek olduğumuz böyle bir tasarıdaki, hakikaten, önemli eksiklik olarak
gördüğüm bu eksikliğinin giderilmesi noktasında Yüce Heyetinizin desteğini
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 116 ncı maddesinin beşinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yukarıda belirtilen disiplin cezaları ve tedbirlere dair kararlar,
ilgili kurul veya memurlar tarafından alınır ve infaz hâkiminin onayına
sunulur. Kararlar infaz hâkiminin onayından sonra uygulanır. Acil hallerde bu
kararlar, ilgili kurul veya memurlar tarafından alınarak uygulamaya konulur ve
derhal infaz hâkiminin onayına sunulur." BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu
Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'e ait. Buyurun Sayın Alptekin. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde
Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, İnfaz Hâkimliği Yasa Tasarısıyla, yargıda yeni
bir müessese oluşturulmaktadır. Oluşturulan bu müessesede asıl muhatap olan,
asıl ilgili olan, aşağı yukarı, öncelikle Türkiye'de cezaevlerindeki 60 000'e
yakın tutuklu ve hükümlüleri ilgilendirmektedir, bunların yakınlarını
ilgilendirmekte, dolayısıyla, 65 milyon insanımızı ve devletimizi
ilgilendirmektedir. Ceza ve infaz kurumları, cezaların yerine getirildiği ve tutuklama
tedbirlerinin uygulandığı kurumlardır. Devlet, bu kurumlarda, bu uygulamayı
yaparken, hukuka, Anayasaya, kanunlara, tüzüklere ve çıkarılan diğer
yönetmeliklere uygun hareket edeceği gibi, uluslararası sözleşmelerde taahhüt
ettiğimiz hükümlere de uygun hareket edecektir. Dolayısıyla, cezaevindeki bir
insanın, cezasını çektikten sonra, topluma, zararlı değil, yararlı bir insan
olarak kazandırılması hedeflenmektedir. Dolayısıyla, İnfaz Hâkimliği Yasa Tasarısı burada müzakere edilirken,
iktidarıyla muhalefetiyle çoğunluğu teşkil eden bir kanaatle, bu yasa,
ihtiyaçtır, bu yasa doğrudur, bu yasa çıkarılmalıdır; ama, tasarının geneli ve
maddeleri üzerinde müzakerelerin devam ettiği sırada; yani, fikirler ortaya
konulup, konu tartışıldığı zaman, olumlu yönlerinin yanında, haklı olarak, bazı
olumsuz yönlerinin de olabileceği ortaya konulmuştur. Şimdi, bu müessesenin işlemesinde üç esas unsur vardır: Birinci unsur,
hâkim unsuru, yani yargıç; ikincisi, cezaevindeki insanlar, tutuklular,
hükümlüler; bir de cezaevi idaresi. Şimdi, tutuklu ve hükümlü, cezaevinde maruz
kaldığı muamelelerden dolayı Anayasal ve insanın tabiî bir hakkı olan şikâyet
hakkını kullanırken, cezaevi idaresindeki mekanizme ve çalışma nasıl
işleyecektir, nasıl işlemesi gerekir; bunun üzerinde kafa yormamız gerekiyor. İkinci bir husus ise, burada konuşulmadı, tartışılmadı; hâkim, buraya
atayacağımız hâkim. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi,
zaten hâkim açığı mevcut olan Türkiye'de, mevcut yargıçlar arasından şartları
uygun olanlar bu infaz hâkimliğine atanacaktır. Sayın Bakanım, burada, tatbikattan gelen, uzun yıllar avukatlık yapmış,
adliye koridorlarında koşmuş bir arkadaşınız olarak ben bir şeyi ifade etmek
istiyorum: Cezaevi ayrı bir dünya. İnsanların hürriyetlerinin kısıtlandığı -24
saat belirli bir yerde kalmak- belirli koşullar içerisinde oturup kalkmak
zorunda kalındığı bir yer ceza ve ıslahevi. Buranın halini, ahvalini,
yaşantısını, yönetiminin özel statüsünü ve özel şartlarını, bir de, cezaevinde
yatan insanın 24 saatini yakinen görmeyen, bilmeyen, belki de onların haliyle
hemhal olmamış olan, meseleyi nazarî açıdan ve kürsü açısından gören
hâkimlerimizin burada vereceği kararların bazen isabetli olmayacağı
kanaatindeyim. Öyle ise, bu hâkimlerimizin belki bir özel kursa tabi tutulması,
belki bilgi yönünden, kaynak yönünden onlara bazı bilgilerin aktarılması, bazı
yönlerden takviye edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Tutuklu ve hükümlü, o da insandır, psikolojik şartları vardır. Bir
hâkim, bana göre, adil bir hukukçu olduğu kadar, bu işte bilhassa, bir psikolog
olmalıdır, bir öğretmen olmalıdır, bir sağlık elemanı, bir doktor olmalıdır,
bir anne ve baba şefkatinin kendinde duyduğu duygularını içermeli ve kendisine
gelen müracaatları bu duygular içerisinde de değerlendirmeli, haklı ve
haksızlık durumunu buna göre değerlendirmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Çünkü, vereceği karar çok önemlidir;
vereceği karar, yargının ve adaletin bir sonucu olduğu kadar, o insanın
gönlünün kazanılması, topluma kazandırılması, o insanın, devletine, milletine
ve kurumlarına güveninin artması bakımından da fevkalade önemli olduğu
kanaatindeyim. Bu konuların da, bence, Adalet Bakanlığımız tarafından bir yönüyle
değerlendirilmesi ve çıkarılacak infaz hâkimliği yasasının, her yönüyle,
şikâyetten uzak, topluma yararlı ve uluslararası ölçülere uygun bir hizmet
vermesi gerektiği kanaat ve düşüncesini arz ediyor, hayırlı olması dileğiyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin. Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan
Sezgin ifade edecekler. Buyurun Sayın Sezgin. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Değerli Başkan, Yüce Heyeti
tekrar saygıyla selamlıyorum. İfade edeceğim birkaç başlığın, bu maddeyle direkt ilgisi olmadığı için,
Yüce Heyetinizden özür diliyorum. Türkiye'de, artık, hazırlık tahkikatları, davul zurnayla yapılıyor; her
gün elde edilen delillerle, görüntülerle -sinemaskop film gibi- ilgililer
hakkında, daha işin başında, mahkûmiyetle birlikte, infazı da yapılmış
olmaktadır. Şimdi, bu tip tahkikatlardan üç beş gün sonra tahliye edilmesi,
hatta beraat etmesi halinde, ferdin, kaybolan itibarını, kim ve hangi mekanizma
telafi edecek; bu durum, telafisi imkânsız bir mağduriyettir. İşte bu keyfiyet
veya keyfîlik, ender görülse de, adalete olan inancı sarsmakta, konjonktürel
tutuklama, konjonktürel adaleti gündeme getirmektedir. O nedenle, Adalet
Bakanlığının, bu tür idarî tasarruflar hakkında, meseleye, daha yakın, daha
sıcak, daha itinalı hareket etmesini talep ediyor ve bu konuda hassasiyet
göstermesini diliyorum. Esasında söz aldığım madde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 116 ncı
maddesine atıf yapmakta, onu tekrarlamaktadır. Tutukluların özellikle
hükümlülerden ayrı tutulmasını yasal olarak öngörmektedir; doğru olan da budur.
Ancak, tatbikatta, bu ayırım, kitapta, kanunda kalmaktadır; fizikî şartlar ve
mekânlar, bunları engellemektedir. Bakanlığın, bu konuda, daha gayret
göstermesini, itinalı olmasını temenni ediyor, bu Kanunun, Adalet
Bakanlığımıza, memleketimize hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş ve
kadro durumu dikkate alınarak, 2 nci madde hükümlerine göre Adalet Bakanlığınca
kurulacak infaz hâkimliklerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atama
yapılır. Bu atamalar yapılıncaya kadar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
yetki ile görevlendirme yapılır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan işlem veya
faaliyetlere karşı ilgili infaz hâkimliğine şikâyet yoluyla başvurulabilir BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer'e ait. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu
Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubumuz ve kendi adıma Yüce Heyetinizi
selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, görüşmekte olduğumuz bu
tasarının, gerçekten, maddeleri üzerinde, gerek hükümet gerek muhalefet tarafı
milletvekilleri olumlu görüşlerini bildirdiler. Elbette ki, biz de, bunu, bir
ilerleme ve aşama olarak kabul ediyor ve buna katıldığımızı burada beyan
ediyoruz. Ben, Sayın Bakanımızın tasarıyla ilgili görüşlerini inceledim. Bu
tasarıyla birlikte -kanunlaştığında- cezaevlerindeki her türlü işlem ve
faaliyetlerin yargı denetimi altına alınacağı beyan edilmekte ve düzenleme ona
göre yapılmış. Bununla birlikte, cezaevi yönetimlerince yapılacak her türlü
işlem, eylem ve faaliyetler, ihdas edilen infaz hâkimliği tarafından bir
denetim altında bulundurulacak ve böylece, güncelliğini koruyan ceza infaz
kurumlarında ve tutukevlerinde tutuklu veya hükümlülerin işkence gördüğü veya
işkenceye maruz kaldığı konusundaki uygulamalar azalacak veya en azından
caydırıcı bir etkisi olacaktır. Aslında, kötü muameleye ve işkenceye tabi tutulan sanıklar veya
tutukluların, sadece ceza infaz kurumlarında veya tutukevlerinde değil, başka
alanlarda da bu muameleye tabi olduğu günümüzde bir gerçektir. Bugün, işkence
ve kötü muameleler sadece ceza ve tutukevlerinde değil, özellikle polis ve
emniyet kurumlarındaki gözaltılarda ve sorgulamalarda da uygulanmaktadır.
Aslında, yasanın, bu alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine
inanıyorum. Zira, insanlara, sanıklara, masumiyet karinesi olmakla birlikte,
ceza infaz kurumlarında mahkûm veya tutuklulara veya sanıklara uygulanan bu
kötü muamele ve işkencelerin saiklerine aslında inmek gerekir. Buradaki yasal düzenlemeler, elbette ki, bu uygulamayı yapan, o
insanlara onu reva gören görevli ve yetkilileri caydırıcı yönde bir rol
oynayacaktır. Ancak, bu işkence ve kötü muameleyi hangi saik altında yaptığı da
çok önemlidir. Burada, bu saikler incelendiği zaman, acaba, tutukevlerinde veya
infaz kurumlarında veya polis gözaltılarında insanlara niye işkence ve kötü
muamele yapılmaktadır? Bunların temel ağırlığının bir ideolojik saik olduğu
inancındayım. Farklı ideoloji ve düşüncelere sahip kişileri, farklı düşüncede olan
insanların hoşgörmemesi veya tahammül kültürünün oluşmayışından kaynaklanan bir
işkenceyle karşı karşıya olduğumuz, daha yüksek oranda, böyle bir davranışın
saikinin, bu ideolojik yaklaşım olduğu inancındayım. Zira, biz, 1970'li
yıllarda öğrenciyken, bir arkadaşımızın, polis karakoluna giderek bir polis
arkadaşını sorduğunda, o sorduğu polis başka bir düşünceye sahip olduğu için -o
zamanlar, biliyorsunuz, Pol-Der'ler, Pol-Bir'ler gibi- başka bir polis
derneğine kayıtlı olan bir kişiyi sorduğu için, diğer derneğe kayıtlı polis
memuru tarafından öldürünceye kadar dövüldüğüne şahit olduk. Orada, aslında,
farklı ideolojilerin çatışması vardı. Bugün de, maalesef, devlet içine sinen,
devlet ideolojisi olarak bu mantık ve zihniyeti terk etmemiş birtakım görevli
ve yetkililerin, devlete biçtikleri bir ideolojiyle örtüşmeyen kişileri veya
tutukluları işkenceye tabi tuttuklarına şahit oluyoruz. Yoksa, hiç tanımadığı
bir insana, bir tutukluya veya bir mahkûma işkence yapmasının ne gibi bir
gerekçesi olabilir? Ancak, birtakım adi taleplerden doğan işkenceler olabilir; bunlara da
şahit oluyoruz. Koğuş ağalarına haraç vermeyen mahkûmların işkenceye tabi
tutulması veya ceza infaz kurumlarında idarecilerin rüşvet veya birtakım
taleplerine karşı gelen, onlarla çelişen mahkûm ve tutukluların işkenceye tabi
tutulması da söz konusudur. Aslında, burada, büyük oranda, işkencenin ortadan kaldırılması için, bir
zihniyet değişimine ihtiyaç var. İnsanların, en azından, farklı düşünen
insanlara, farklı düşünen kişilere karşı bir hoşgörü kültürünü geliştirmesi
lazım diye düşünüyorum; çünkü, insanlık, sürekli, ideolojik farklılıktan dolayı
birbirine işkence yapmış. Hâlâ, günümüzde, devlet ideolojisi olarak kabul eden
bazı zihniyetlerin, tutukevlerine, gözaltına düşen insanların ideolojine
bakarak, onlara işkence yaptığına, kötü muamele yaptığına tanık oluyoruz.
Bunlar gizlenebilen şeyler değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Yine de, yasal düzenlemelerin bu alanlara kaydırılması ve ülkemizde
farklı düşünenlere karşı hoşgörü kültürünün oluşması temennisiyle, insanlığa
yakışmayan bu davranışların, değişik alanlarda yapılacak düzenleme ve
eğitimlerle giderileceğine inanıyor, geleceğin Türkiyesinde bu tip suçların
oluşmayacağı kanaatiyle, bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, 86 ncı maddeye göre iki söz talebi var. Birincisi, Sayın Yasin Hatiboğlu'na ait?.. Yoklar. İkincisi, lehinde olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Basri Coşkun'a
ait. Buyurun Sayın Coşkun. BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının lehinde olmak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Görüşmelerini bitirdiğimiz bu kanun tasarısının hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Malatya İlimizde meydana
gelen uçak kazası hakkında Genel Kurulumuza kısaca bilgi vermek, Genel
Kurulumuzun da dikkatini bu konuya çekmek istiyorum. Bugün, saat 13.15 sıralarında Malatya İlimizin Akçadağ İlçesine bağlı
Güzyurdu Köyümüzün, köy merkezinin iki kilometre yakınına askerî bir uçağımız
düşmüş, 6'sı mürettebat, 37 askerimiz şehit olmuştur. Şu ana kadar düşen uçağın
düşüş sebebi henüz belli olmamıştır; kara kutuya ulaşıldıktan sonra, bu konunun
açıklığa kavuşacağını ümit ediyoruz. 6'sı mürettebat, 31'i subay ve assubay 37
asker şehidimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına sabır, Türk
Silahlı Kuvvetlerimize ve Yüce Milletimize başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle, oyumun olumlu olacağını belirtiyorum. (F) tipi
cezaevlerinde görevlendirilen personelin özlük haklarının düzeltileceğini de
ümit ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun. Şehitlerle ilgili duygularınıza bizler de katıldığımızı daha evvel ifade
etmiştik. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
Bakanlığımıza, ülkemize ve kişilere hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına 13 dakika
kalmıştır. Yeni bir kanunu görüşmemize imkân vermemesi sebebiyle ve aldığımız
karar uyarınca, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek amacıyla 17
Mayıs 2001 Perşembe günü Saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor,
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati : 19.47 |
|