Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 64

 

104 üncü Birleşim

16 . 5 . 2001 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, çiftçi kredi borçlarının faizlerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

B)  TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Ukrayna Delegasyonundan 5 kişilik bir heyetin Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/824)

2. - TBMM Başkanının, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanının davetine, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/825)

3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının davetine, beraberinde Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/826)

V. - ÖNERİLER

A)  DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, 22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın;Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın;Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/94,  2/232,  2/286,  2/307,  2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624  Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname;Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

6. - Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393)  (S. Sayısı : 89)

7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu’nun, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle açıklaması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A)  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, 1980-2000 yılları bütçe uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/3944)

2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Hazine Müsteşarlığının IMF, Dünya Bankası ve AB temsilcilerine diplomatik statü verdiği iddialarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/3979)

3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/3990)

4. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/3994)

5. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/4001)

6. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/4015)

7. - Adana Milletvekili Ali Gören’in, valiliklerde ve il özel idarelerinde yapıldığı iddia edilen savurganlıklara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/4070)

8. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ/Kovancılar’a askerlik şubesi açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/4081)

9. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bakanlıkta çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/4158)

10. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, 31.3.2000 tarihli “Basında Bugün” adlı bültenin içeriğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi’nin cevabı (7/4260)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününe,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, 12 - 18 Mayıs Hemşireler Haftasına,

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, aşırı yağışlar nedeniyle Hatay ve ilçelerinde meydana gelen sel felaketi nedeniyle yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına,  Tarım ve Köyişleri Bakanı  Hüsnü Yusuf Gökalp cevap verdi.

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan, gündemdışı konuşmaya cevap veren Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in, konuşmasında, adını kullanarak hilafı hakikat beyanda bulunduğu iddiasıyla bir açıklama yaptı.

1990 Petrol Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Karşılık Verme ve İşbirliği ile İlgili Uluslararası Sözleşme ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (1/599) okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarının hükümete geri verildiği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Hayvanları Koruma (1/393) (S. Sayısı : 89),

İnfaz Hâkimliği (1/849) (S. Sayısı : 667),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/742, 1/405) (S. Sayısı : 599), görüşmeleri tamamlandı; yapılan oylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt'un,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç de, Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin,

Konuşmalarında, şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

16 Mayıs 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.42'de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Melda Bayer

Mehmet Ay

 

Ankara

Gaziantep

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

No. :143

II. - GELEN KÂĞITLAR

16.5.2001 Çarşamba

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti-Yukarı Göklü Beldesinin sağlık merkezi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1498) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2001)

2. - İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'un, bir bürokrata bilgisayar sistemi yazılım ve donanımlarıyla ilgili şirket kurdurulduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1499) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. -  Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, M.K.E. Kurumunda görev yapan işçilerin tayin edilme nedenlerine  ilişkin Milli Savunma Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2001)

2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, yatırım ve proje safhasında olan havaalanlarına ilişkin Ulaştırma  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4291) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

3. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların üst düzey yöneticilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4292) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Yenibosna-Yetmişbeşinci Yıl karakolunda bir kişiye  kötü muamele yapıldığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4293) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

5. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4294) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, belediyelerin harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4295) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

7. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İstanbul Emniyet Müdürünün yaptığı bir toplantı  hakkındaki haberlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4296) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

16 Mayıs 2001 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü Birleşimini açıyor; en iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Sayın Grup Başkanvekilleri, 50 kişi kadar eksiğimiz var; acaba, ne kadar süre ara verelim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Saat 14.30'a kadar ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - 14.30'a kadar toplanabileceğimizi mi düşünüyorsunuz?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın  Başkan,  her eksik kişi için  1 dakika  lütfederseniz, 50 dakika sonra toplanabiliriz.

BAŞKAN - Birleşime, saat 14.30'a kadar ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 14.07


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.30

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere, birleşimin başında yapılan yoklamada, toplantı yetersayısına ulaşılamamıştı; şimdi, yoklamayı tekrarlayacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihaza girmiş arkadaşlarımızla toplantı yetersayısı sağlanamadı; onun için, pusulalara bakacağız. Lütfen, burada olup olmadıklarına bakalım arkadaşlarımızın.

Sayın Ahmet Zamantılı?.. Burada.

Sayın Necati Albay?.. Burada.

Sayın Mustafa Karahan?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanım, olmayanlar hakkında, lütfen, bir şey yapın. Bu aralar niye böyle oluyor; olmayanlar oy kullanıyor, pusula gönderiyor; böyle şey olur mu kardeşim?! Bu Meclisin bir adabı var; yani, devamlı oluyor bu.

BAŞKAN - Sayın Mahmut Bozkurt?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok... O zaman, külliyen kabul etmeyin efendim böyle şeyleri.

BAŞKAN - Sayın Kemal Vatan?.. Burada.

Sayın Kâmran İnan?.. Burada.

Sayın Yücel Seçkiner?.. Burada.

Sayın Arif Sezer?.. Burada.

Tamam efendim, diğerlerini okumaya gerek yok; çünkü, 4 pusulayla yeterli oluyor.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, çiftçinin kredi borçlarının faizleri hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'a ait. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

 

 

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, çiftçi kredi borçlarının faizlerine ilişkin gündemdışı konuşması

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çiftçilerimiz, maalesef, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine, tohumluk için Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ve sulama amaçlı TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyememektedirler; 2 katrilyona varan borçları temerrüde kalmıştır.

Aslında, şubat krizinden sonra, tarım kredi faizleri yüzde 122'lere, daha sonra yüzde 141'lere yükseldi; dün çıkan kararnameyle, bunların yüzde 55'e indirilmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz; ancak, bu, mevcut ihtiyacı karşılamaktan çok ötedir. Çıkan bu kararnamenin 3 üncü maddesinde, vadesinde ödenmeyen kredilere vade tarihinden itibaren bu karar hükümleri uygulanmaz denilerek, gecikmiş, borcunu zamanında ödeyememiş çiftçilerimiz yüzde 185 faizle borçlarını ödemek zorunda bırakılmaktadır ki, bu, mümkün değildir.

Bakınız, dün, İzmir Torbalı'dan Doğan Gözen aradı ve "bu hükümetin, 2000 yılında enflasyonu yüzde 25'e indireceğim, faizler de yüzde 38'de olacak sözüne güvendim, 14 milyar 560 milyon lira kredi aldım Şubat 2000'de; ancak, kasım ayında 23 milyar ödemem gerekiyordu, kasım krizi geldi çattı, ödeyemedim; derken, ardından, şubat krizi geldi ve dört ayda borçlarım 44 milyar lirayı buldu. Ben intihar mı edeyim, ne yapayım?! Yaşama küstük. Çiftçi bitti; bunu duymuyorsunuz" dedi. Bu nedenle, bu çiftçilerimizin borçlarının mutlaka ve mutlaka, bütün dünyada hassas sektör olarak kabul edilen ve uygulanan ekonomik politikalarla, maalesef, çiftçilerimiz, borçlarını ödeyemediği için, düşük tabanfiyat, paraların geç ödenmesinden ve yüksek faizden dolayı, çiftçilerimizin bu borçlarının faizlerinin, hiç olmazsa dondurularak -gönül, affedilsin istiyor; bu yönde kanun teklifimiz var- iki veya üç yıl taksitler halinde ödemeleri lazım. Bakınız, Tarım Bakanımız da, bu konuda, geçen yıl 7 Temmuzda, bu yıl 12 Şubatta iki kararname sevk etmiş; ancak, hâlâ imzalanmıyor. Ben, aslında, burada, buna cevap vermesi için hazineden sorumlu Sayın Bakanı görmek isterim. Kısa donla, sabahları, hafta sonları tenis oynayacağına, hiç olmazsa, Ankara'nın dibindeki asfalt boyundaki birkaç köye giderek çiftçilerimizin dertlerini dinlese, eminim ki, bu, engel olmaz. (DYP sıralarından alkışlar)

Geçen hafta sonunda, Balıkesir'de, Merkezde, Susurluk, Bandırma, Manyas, Gönen, İvrindi, Balya, Bigadiç, Sındırgı, Kepsut, Dursunbey gibi pek çok, belki son on gündür 100'e yakın köyümü ziyaret ettim, bütün çiftçilerimiz musdarip. Çiftçi nasıl borcunu ödesin? Örneğin, nisan sonunda ödemesi gereken taksiti var. Sözleşme yapmış, diyor ki, nisan sonuna kadar pancar paralarının hepsinin ödenmesi lazım; ama, bugün, mayısın 16'sı, 16 gün geçmiş, temerrüde kalmış, pancar parasını alamamış. Nasıl ödesin borcunu ve "yüzde 185 faizle ödeyeceksin" diyor. Bakıyoruz, bir yıl geçmiş, ayçiçek üreticisi, 6 sent teşviki, pamuk üreticisi 8 sent teşviki, zeytinyağı üreticisi 28 sent primi alamıyor; zeytin üreticisi, sattığı zeytinin parasını alamıyor; domates üreticisi, sattığı domatesin parasını -üzerinden bir yıl geçmiş- alamıyor; nasıl ödesin borcunu? Onun için, bu hükümetin, çiftçilerin borçlarını bir an önce ödemesi; ayrıca, yüzde 185'lere çıkmış kredi faiz borçlarının da, bundan sonra, faizsiz bir şekilde iki veya üç yıl ertelenerek ödenmesinin temin edilmesi gereklidir diyorum. 14 Mayısta kutladığımız Dünya Çiftçiler Gününde Türk çiftçisine verilebilecek en büyük hediye bu olabilir diyorum.

Bu arada, buğday hasat sezonu yaklaştı, hatta, Adana taraflarında başladı bile; dolayısıyla, buğday için de, mutlaka, bir fiyat açıklanması, Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alacağının ifade edilmesi ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

Buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Yine, Sayın Bakan tarafından buğdayın maliyetinin 203 000 lira olduğu ifade ediliyor, ziraat odaları bunu böyle ifade ediyor. Mazot 770 000 lirayı bulmuş, sırf mazotta yüzde 100'e varan zamlar var şu son üç dört ayda; gübre öyle, ilaç öyle... Gerçi, çiftçi bu yıl gübreyi de bulamadı; ama, hiç olmazsa, bunun da en az 250 000 lira civarında bir an önce açıklanması gerekir diyorum. Hükümeti, zeytin, zeytinyağı, pamuk, pancar, ayçiçeği paralarını ödemeye, primlerini ödemeye davet ediyorum. Çiftçilerimizin borçlarını faizsiz olarak ödemesini, hiç olmazsa, ya faizlerini affedin ya da iki veya üç yıl süreyle, faizsiz olarak erteleyerek, taksitler halinde ödemesini sağlayacak kararnameyi bir an önce çıkarmanızı ısrarla çiftçilerimiz adına talep ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Gündemdışı ikinci söz, 14 Mayıs Eczacılar Günü hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz'a ait.

Buyurun Sayın Yanmaz. (FP sıralarından alkışlar)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, bu çiftçinin sesini duymayacak mı bu hükümet? Yani, gönülleri gibi kulakları sağır mı olmuş; gözleri kör mü olmuş?

BAŞKAN - Takdir kendilerinin.

Teşekkür ederim.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Resmî Gazetede var.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Efendim, Resmî Gazetedeki yeterli değil, üstelik, siz de çiftçisiniz.

BAŞKAN - Sayın Yanmaz, buyurun.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 14 Mayıs Dünya Eczacılar Günü dolayısıyla, ülkemizde, eczacılık ve ilaç sektörünün sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eczacılık tarihi, neredeyse, insanlık tarihi kadar eski olup, milattan önce 2500'lü yıllara kadar dayanmaktadır. Hipokrat ve Dioskorides'in, doğadan, bitkisel draglarla tedavisinden sonra, kimyanın kurucusu Zekeriya Razi, İbni Sina gibi simaların, ilaçla tedavi şekillerinden, katkılarından sonra, 19 uncu Yüzyılda kimya, eczacılığa yeni bir bakış açısı getirmiş, Pastör'ün serum ve aşı alanında gelişme kaydetmesiyle, nihayet 20 inci Yüzyılda, antibiyotiğin keşfiyle, eczacılık, sağlık sektörü alanındaki önemli yerini almıştır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde eczacılık eğitimi 1839 yılında Mektebi Tıbbiyede üç yıllık eczacılık sınıfıyla başlamış, 1933 yılında üniversitedeki reformla fen fakültesine bağlanmış, özellikle 1960-1963 yıllarında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve onu takip eden diğer eczacılık fakülteleriyle, eczacılık alanında Avrupa normlarına ulaşılmıştır.

Değerli arkadaşlar; fakat, ne yazık ki, eczacılık sektörümüz, ülkemizde, hâlâ, 1956 yılında çıkarılan, ihtiyaca cevap vermeyen, güncelliğini kaybetmiş, âdeta eczacılık sektörünün önünü tıkayan 6157 sayılı Kanunla idare edilmektedir -keşke, Sayın Sağlık Bakanımız burada olsaydı- yeni eczacılık yasa tasarısının, bir an evvel Sağlık Komisyonundan geçirilip, Genel Kurula indirilmesi ve kanunlaşmasıyla, ülkemizdeki eczacılık sektörünün önünü açacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, Avrupa ülkelerinde, Batı ülkelerinde eczacılık eğitimi beş yıldır; ülkemizde ise dört yıldır; dört yıl olması eczacıların sadece serbest eczane açabilmeleri gibi, bir alanda çalışmalarına, istihdam edilmelerine imkân vermektedir. Özellikle son hazırlanan tıpta uzmanlık tüzüğü yasa tasarısı, eczacıların, biyokimya ve farmakoloji alanlarında uzmanlaşmalarına engel olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Batı ülkelerinde, Avrupa ülkelerinde 3 500-4 000 kişiye bir eczane düşmektedir. Dolayısıyla, eczacılık fakültelerinden mezun sayısı da buna göre programlanmaktadır; ancak, ülkemizde, eczacılık fakültelerine her gün bir yenisi eklenmekte, dolayısıyla, eczacılıkta büyük bir enflasyon oluşmaktadır. Şu anda, ülkemizde 7 000'in üzerinde işsiz eczacı bulunmaktadır. Özellikle kamuda çalışan eczacıların özlük haklarının yetersiz olması ve Sağlık Bakanlığında şu anda 1 200 boş eczacı kadrosunun bulunması, kamudaki eczacıların çok büyük risk almaları ve iş yüklerinden dolayı, o alanda, eczacıların yerine, ilaç bilgisi olmayan, bu eğitimi almayan insanlar istihdam edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer konu -özellikle yeni eczacılık yasası çıkarsa, ben inanıyorum ki, bu, rehabilite edilir- Avrupa'da sağlık kuruluşları karşısındaki eczaneler arasındaki mesafe 50 metre, diğer yerlerde 150 metredir; ancak, ülkemizde, sizlerin de dikkatini çekmiştir, 10-15 eczaneyi yan yana görmek mümkündür. Bu durum, haksız rekabeti, özellikle, eczaneler ve eczacılar üzerindeki şaibeyi ve nihaî noktada da gizli iflasları meydana getirmektedir; bu durumun da bir an evvel düzeltilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, son olarak, özellikle ülkemizdeki ekonomik kriz bütün sektörleri etkilemiştir; ilaç sektörünü de etkilemiştir. Dolayısıyla, 17 Nisan 2001 tarihinde Sağlık Bakanlığı nezdinde İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, İlaç Sanayicileri Derneği ve birtakım kesimler Sağlık Bakanlığı nezdinde toplanmışlardır ve ithal ilaçta günlük kura geçilmiştir. Bu toplantıda, eczacıların kâr marjı yüzde 5 düşürülmüştür; Eczacılar Birliği bu toplantıya davet edilmemiştir. Gönül arzu ederdi ki, Sağlık Bakanımız burada olsaydı, cevap verseydi.

Değerli milletvekilleri, eczanelerin potansiyel alıcısı olan devlet kamu kurum ve kuruluşlarına, eczaneler, ilk satışta yüzde 5; başta, yüzde 5 bir iskonto yapmaktalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - İthal ilaçta da yüzde 5 kâr marjının düşürülmesiyle, özellikle eczacılar çok sıkıntıya girmiştir; ithal ilaçta kâr oranı yüzde 16,6'ya düşmüştür.

15 günlük vadeli ithal ilacı alan eczacılar, kamu kurum ve kuruluşlarına bazen 90 gün, 120 gün vadeli satmak durumunda kalıyorlar; dolayısıyla, bu, kapanmaları meydana getiriyor, gizli iflasları meydana getiriyor. Geçtiğimiz ay içerisinde, Ankara'da 50 tane eczane kapandı; Urfa'da eczaneler kapanmakta; Gümüşhane'de, Bayburt'ta -geçen hafta sonu oradaydım- eczacılar çok büyük sıkıntı içerisindeler.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, özellikle ülkemizde, 1999 yılında 3 milyar dolarlık ilaç harcaması yapılmıştır; bunun en az 1 milyar doları boşuna harcanmıştır. İlaç savurganlığı vardır ülkemizde. Bu yıl tahmin edilen odur ki, 2001 yılında ilaç harcaması 5 milyar dolar civarında olacaktır. Düşünün değerli arkadaşlar, bütçesi yaklaşık 50 milyar dolar civarında olan bir ülkede 5 milyar dolarlık bir ilaç harcaması, çok büyük bir fantezidir, lükstür, savurganlıktır; bunun önüne geçilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Son cümleniz için...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bunun etkenlerinden biri de... Kurum ve kuruluşlarda ilaçtaki katılım paylarının kaynağından kesilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde ilaç sanayiin genel karakteri, hammaddeyi alıp, ilaç şekline getirmektir; bunun önüne geçilmesi lazım. Türkiye'nin ilaç hammaddesinde dışarıya bağımlılığı yüzde 95'tir. İlaç patent anlaşmasıyla, bu, her geçen gün artmaktadır. Bu durum, özellikle ekonomik sıkıntı içerisine düşen ülkemizde çok büyük sıkıntılara sebebiyet vermektedir.

Ben, buradan, eczacılık camiasının bu mutlu gününü tebrik ediyor, kendilerine, çalışmalarında başarılar diliyorum ve siz değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz.

Gündemdışı son söz, yine, 14 Mayıs Eczacılar Gününü kutlamak isteyen Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar'a aittir.

Buyurun Sayın Yazar. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

3. - Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar’ın, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

M. CİHAN YAZAR (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14 Mayıs Eczacılar Gününün anlam ve mahiyetiyle, eczacıların sorunlarını dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yoğun gündeme rağmen, söz verdiği için, Sayın Başkanıma, tüm meslektaşlarımın şükranlarını arz ederim.

Ülkemizde yüzaltmışiki yıldan beri akademik anlamda var olan eczacılık, tarihi kadar eski, geçmişi olan bir meslektir. 14 Mayıs 1839 tarihinde, Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahaneye bağlı olarak, bağımsız eğitim vermek üzere bir sınıf açılmıştır.

Ülkemizde eczacılık öğretimine başlanılmasının yıldönümü olan 14 Mayıs, 1968 yılından beri Eczacılık Günü olarak kutlanmaktadır.

Günümüzde eczacının fonksiyonları değişmiş, eczacılığın toplum sağlığındaki rolü ve önemi artmıştır. Türkiye genelinde eczaneler, birer sağlık danışma merkezi işlevi görmekte; eczacılar, aile planlaması, diyabet, hipertansiyon, ağrı ve ağrı kesiciler gibi konularda eğitici olmaktadır.

Ülkemizde kayıtlı eczane sayısı 25 266'dır. Bunun 20 793 adedi eczane eczacısıdır. Ülkemiz eczanelerinin yüzde 41'i üç büyük ilimizde toplanmıştır; İstanbul'da 1 890 kişiye, Ankara'da 2 025 kişiye, İzmir'de 1 615 kişiye 1 eczane düşmektedir. Buna karşın, 1 eczaneye düşen nüfus, Hakkâri'de 14 170, Gümüşhane'de 6 575, Siirt'te 5 065'tir.

Eczacılar ve eczaneler hakkındaki 6197 sayılı Yasaya göre, bir eczanenin sahibi ve sorumlu müdürü eczacıdır. Oysa, ülkemizde, eczacılık hizmetleri, yasadışı olarak eczacısız yürütülmeye çalışılmaktadır. Sağlık Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının sağlık kuruluşlarında eczacısız eczane hizmetleri verme çabası, yasaya ve toplum sağlığına aykırı olarak yürütülmektedir.

Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında doktor ve diş hekimleri açıktan atanabilirken, eczacılar, yine, bu haktan mahrum edilmiş ve büyük bir haksızlığa uğratılmışlardır. Devlet Planlama Teşkilatı raporlarına göre, ülkemizde, 2010 yılına kadar mevcut eczacı sayısı yeterli olarak belirtilmiştir. Ülkemiz kaynaklarının boşa gitmemesi için, yeni eczacılık fakültesinin açılması engellenmeli, eğitimde kalite yükseltilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 9 uncu maddesine göre hazırlanan Tababet Uzmanlık Tüzüğü, eczacıların biyokimya ve farmakoloji alanında uzmanlaşmasını sağlamaktaydı. Sağlık Bakanlığımızca, aynı kanunun aynı maddesine göre hazırlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü Tasarısı, eczacıların biyokimya ve farmakoloji alanındaki uzmanlaşmalarını ortadan kaldırmaktadır. Eczacıların hakkı müktesebi olan bu önemli eksiği gidermek amacıyla hazırlanan eczacılık uzmanlık taslağı bir an önce uygulanmaya konulmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son ekonomik kriz meslektaşlarımıza çok zor günler yaşatmaktadır. Nisan ayı içerisinde, sadece Ankara'da 47 eczane kapanmıştır. Eczanelerin karşıladıkları reçetelerin yüzde 80'i kamu kurum ve kuruluşlarının personeli ile Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumuna aittir. Eczanelerin, bugün, kamu kurum ve kuruluşlarından alacağı 400 trilyon Türk Lirasının üzerindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, sizlere, çok önemli bir konu olan ithal ilaç konusundaki görüşlerimi açıklamaya çalışacağım. Türkiye'de ithal ilaç sayısı 2 376 olup, toplam ilaç miktarının yüzde 26'sını oluşturmaktadır. Türkiye, kendi ilacını üretebilen 35 ülkeden bir tanesidir. Türk Eczacılar Birliği ve eczacılar odaları, yıllardır, ilaçta patente karşı çıkmış ve bu konudaki görüşlerini, defalarca, Sağlık Bakanlığına iletmişlerdir. İthal ilaçta, ülkemiz, gereksiz yere milyonlarca dolar ödemektedir. İthal ilaçta, meslektaşlarımız mağdur edilmiş ve eczacılık kârları büyük ölçüde düşürülmüştür.

Türkiye Eczacılar Birliği ithal ilaçta şu önlemleri önermektedir: Ülkemizde üretilen ilaçların ithaline izin verilmemelidir, sadece hayatî önem arz eden ilaçlar ile kanser, gen teknolojisi, bazı serum ve aşıların ithaline izin verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız.

M. CİHAN YAZAR (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Dünyada, tüm ülkeler, kendi sanayilerini geliştirmek için güç ve çaba harcarken, bizler de, ülkemizde gereksiz ithal ilacı önleyerek, yerli ilaç sanayiimizin gelişmesini sağlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, şimdi, size, ufak bir örnek vermek istiyorum: Türkiye'de, parasetamol hammaddesini ihtiva eden -şu, sizlere gösterdiğim listede- yüzlerce ilaç imal edilmektedir. Parasetamol, ağrı kesici bir ilaç hammaddesidir. Türkiye'de, bu ilaç, yüzlerce isim altında imal edilirken, 4 tane de yurtdışından ithal ilacımız vardır. Bu ilaçlardan bir tanesinin ismi Panadol'dür. Bu basit ağrı kesiciden, 2001 yılının ocak, şubat, mart aylarında 4 milyon adet ithal edilmiştir. Yüce Meclisin, dışkredi bulabilmek için, aylardır, gece gündüz çalıştığı, Türk kamuoyunun malumudur. Bu arada yapılan, bu ithal ilaç konusundaki savurganlığı da siz değerli milletvekillerinin takdirlerine arz ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazar, son cümleniz için mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlar mısınız.

M. CİHAN YAZAR (Devamla) - 14 Mayıs Eczacılar Gününün tüm meslektaşlarımıza sağlık ve mutluluk getirmesini dilerken, 12-18 Mayıs Hemşireler Haftası dolayısıyla da tüm hemşirelerimize saadetler diler; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazar.

BURHAN İSEN (Batman) - Sayın Başkan...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, zannediyorum, aynı konuda iki söz talebi var.

60 ıncı madde gereğince, yerlerinden, çok kısa olmak kaydıyla, önce, sırasıyla, ilk sözü, Sayın Burhan İsen'e veriyorum.

Buyurun efendim.

BURHAN İSEN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yüzaltmışiki yıldan bu yana akademik anlamda var olan eczacılık, neredeyse, insanlık tarihî kadar geçmişi olan eski bir meslektir. Yeni bir yüzyıla girerken, globalleşme ve küreselleşme olguları dünyada ve ülkemizde hızlı bir ivme kazanırken, eczacılık mesleği gerçekten sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. İlaçtaki sorunlar, meslekteki sıkıntılar, eczacıların karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardır. Patent Yasası, OTC, ilaçta reklam gibi konular eczacılara dayatılan ve uymak zorunda bırakılan yaptırımların bazılarıdır.

Bununla birlikte, eczacılara dayatılacak olan etiketli ilaç satışı ve kısa vadeli ıskontosuz ilaç uygulamaları, ithal ilaçtaki kâr marjının düşüklüğüyle birlikte, ödeme sorunları; bir yandan, tababet uzmanlık tüzüğü, biyokimya ve farmakoloji dallarında uzmanlık hakları ellerinden alınmış olan eczacılarımızın durumu; bu bağlamda, eczacılık fakültelerine, eczacı odalarına, eczacı kooperatiflerine devletimizin sahip çıkması, eczacılıkta uzmanlık taslağının ve eczacılık üzerine yapılacak olan her türlü tasarruf ve öneriler bu kuruluşlarda gözardı edilmemelidir.

Yeni bir yüzyılda eczacılığın saygın bir meslek haline gelmesi, eczanelerimizin bir sağlık merkezî olarak görülmesi, eczacılığın klinik eczacılık şeklinde gelişmesi, hastalıkların tedavisinde aktif olan bir meslek grubu haline getirilmesini yürekten diliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, 14 Mayıs Eczacılar Gününü kutluyor, eczacılarımıza, meslek yaşamlarında başarılar diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın İsen.

Sayın Emrehan Halıcı, buyurun efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Sayın Başkanım, biraz önce kürsüde konuşan Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın tavrıyla ilgili söz aldım.

Sayın Yılmazyıldız, Genel Kuruldaki konuşmalarında Yüce Meclisimize yakışmayan bir üslup kullanmakta ve sıkça "pantolon", "don" gibi yakışıksız sözler ve örnekler kullanmaktadır. Bir konuşmasında kürsüye pantolonla çıkan bu Sayın Milletvekilimiz, bugün de bir bakanımızdan söz ederken "kısa don" gibi bir ifade kullanmıştır. Milletimiz bu tür tavırları tasvip etmemektedir. Muhakkak ki, son değerlendirmeyi de gene yüce milletimiz yapacaktır; ancak, zatıâlinizin de, bu tür örneklere daha sonra da yol açılmaması bakımından, hassasiyetle yaklaşmanız gerektiğini önemle hatırlatıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Ben, eczacılık üzerine söz aldığınızı zannediyordum... Sayın Yılmazyıldız'a söz hakkı doğdu.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, o zaman, hangi konuda söz istediğini lütfen sorun. 60 ıncı madde de, bu şekilde istismar edilmemiş olur.

BAŞKAN- Ben başında beyan ettim, bir itiraz gelmedi.

Sayın Yılmazyıldız, neyi kastettiğinizi açıklar mısınız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Sayın Başkanım, öncelikle, az önce, bir askerî uçağın düştüğünü ve 37 askerimizin şehit olduğunu üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Yüce milletimize ve şehit olan askerlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Grup Başkanvekilinin, bir diğer milletvekilinin konuşma tarzı üzerinde konuşma yetkisi yoktur; onun için, bu sözlerini öncelikle iade ediyorum.

Bu kürsüde, daha çok yakında, Türkçe kullanalım, Türkçe konuşalım şeklinde, Türkçe'nin önemiyle ilgili gündemdışı konuşmalar oldu. Anlaşılıyor ki, Sayın Grup Başkanvekilinin Karacaoğlan'dan haberi yok. Eğer Karacaoğlan'ın şiirlerini okusaydı, "kara donludur Beytullah, kaşların kara değil mi" diye, bundan haberi olurdu. Bizim insanımızın, çiftçimizin, vatandaşımızın kullandığı bu sözü "yakışıksız" diye nitelemek, yakışıksız bir tavırdır. Burada, efendim, pantolon, bilmem ne... Vatandaş mustarip; yani, her gün intiharlar oluyor. Bugün, Hak-İş açıkladı; 4 kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafı 256 milyon lira.

BAŞKAN - Peki, konu anlaşıldı efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, şunu söylemek istiyorum: Bir sayın bakan gelip cevap vermiyor!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana laf düşmez!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, Financial Times'a, Die Zeit'e dışarıda konuşacağına, gelip şu yüce milletin kürsüsünde konuşsa, bize bilgi verse, "yapmazlarsa çeker giderim" diye tehdit edeceğine çekip gitse, bu millet rahat edecektir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim; neyi kastettiğiniz anlaşıldı.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmaya dönecek...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bir yanlış anlamayı önlemek için Sayın Başkan...

BAŞKAN - Peki.

Bu, karşılıklı konuşmaya dönüşmesin lütfen.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok İçtüzükte; yeni bir hüküm yaratıyorsunuz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı; yalnız, çok kısa olsun; bir sataşma olmasın lütfen.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkanım, benim, demin yaptığım konuşma, sonuçta, bu tür uyarıyı sizin yapmanız biçimindedir. Dolayısıyla, ben, herhangi bir milletvekilinin konuşmasından duyduğum bir rahatsızlığı ifade edebilirim; ama, onun tavrını düzeltme konusunda herhangi bir söylemde bulunmam söz konusu değildir; ancak, sizin, Meclisi yönetirken, bu tür örneklere bir daha yol açılmaması bakımından gerekli hassasiyeti göstermeniz gerektiğini hatırlatmıştım. Dolayısıyla, aslında, bu konuşmamdaki kastım sizedir.

BAŞKAN - Ben ikazınızı aldım; ama, arkadaşımdan da neyi kastettiğini size açıklamasını istedim; açıkladı zannediyorum; siz de bu ikazı aldınız zannediyorum.

Teşekkür ediyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, Sayın Grup Başkanvekilinin Babası ünlü bir şairdir; Sayın Feyzi Halıcı. Yani, üzüntü duyuyorum böyle konuşmasından, bu sözlere alınmasından; en başta Babasına saygısızlık etmiş oluyor. Babasının şiirlerini okusun...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Yılmazyıldız'ın biraz evvel ifade ettiği uçak düşmesiyle ilgili acıya, Meclis olarak da katıldığımızı, sizlerin de hislerine tercüman olarak ifade ediyor ve şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B)  TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Ukrayna Delegasyonundan 5 kişilik bir heyetin Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/824)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Şubat 2001 tarih ve 74 sayılı kararıyla, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Ukrayna Delegasyonundan 5 kişilik heyetin, 18-22 Mayıs 2001 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Birinci tezkereyi okutuyorum:

2. - TBMM Başkanının, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanının davetine, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/825)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanı Gennady Seleznev'in vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan Parlamento heyeti olduğu halde, söz konusu ülkeye resmî ziyarette bulunması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyon Başkanının davetine, beraberinde Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/826)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Bakanlığının 13 Mart 2001 tarihli ve OABY-2001-320.210-92-192 sayılı yazısında, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Lubomir Zaoralek'in, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Kâmran İnan başkanlığında, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyeti Çek Cumhuriyetine davet ettiği bildirilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. Bazı komisyon başkanları kendilerine seyahat olanakları yaratmak için, bu ekonomik krizde, bazı yabancı devletlere kendilerini davet ettiriyorlar; bir sürü para gidiyor. Böyle bir şey olmaz efendim! Bu memleketin ekonomisi batarken böyle şey olmaz!.

BAŞKAN - Sayın Genç, karar yetersayısı talebinizi yerine getireceğim; ancak...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bunu tasvip etmediğimi de söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Ancak, zatıâliniz çok iyi biliyorsunuz, biz, imzaya itibar ediyoruz; biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanının imzasına itibarla tezkereyi oylarınıza sunuyoruz; yoksa, perde arkasındaki mesele bizi ilgilendirmez.

TURHAN GÜVEN (İçel) -Sayın Başkan, gruplara gönderilmiş mi bu yazılar? Eğer Grubun haberi yoksa, benden milletvekili alıp götüremez.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.10


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:15.20

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B)  TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3. - TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet Meclisi Dış İlişkiler Komisyon Başkanının davetine, beraberinde Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/826) (Devam)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresinin oylanması sırasında, karar yetersayısına ulaşılamamıştı.

Şimdi, oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresi kabul edilmiştir.

Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutacağım ve işleme alacağım:

V. - ÖNERİLER

A)  DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, 22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 73              Tarihi : 16.5.2001

Genel Kurulun 2.5.2001 tarihli 95 inci Birleşiminde okunmuş bulunan ve aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

M. Emrehan Halıcı

Oktay Vural

 

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

 

 

Bülent Arınç

İ. Yaşar Dedelek

 

 

FP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

 

Turhan Güven

 

 

 

DYP Grup Başkanvekili

 

 

 

 

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz talebi var mı? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Söz istiyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Söz istiyoruz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Söz istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, hepiniz birden kalktınız; şimdi bunu tespit etmemiz mümkün değil. Yazılı olarak müracaat ediniz; kura çekeceğiz.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, eskiden isimler tespit edilir, ondan sonra kura çekilirdi...

BAŞKAN - Efendim, ayağa kalkılarak bir âdetimiz var; ama, şimdi, Kâtip Üyeler de gördüler, 40 kadar arkadaşımızın hepsi aynı anda ayağa kalktı; hatta, oylamadan önce kalktılar.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, öyle oldu.

BAŞKAN - Yazılı olarak müracaat edin efendim. Bütün arkadaşlarımın aynı anda ayağa kalktığını kabul ediyoruz; yazılı müracaatınızı bekliyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bundan evvel bizim bir uygulamamız vardı; grup başkanvekilleri, her gruptan 10 kişinin ismini yazıp gönderiyordu; ondan sonra kura çekiliyordu.

BAŞKAN - Göndersinler kura çekerim; hay hay...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Her grup başkanvekili arkadaş 10 kişinin ismini gönderiyordu ve daha adil oluyordu.

BAŞKAN - Öyle yapacağız... Hay hay... Göndersinler, kura çekerim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalnız, her grup mecbur değil.

BAŞKAN - 5 gönderirler, 10 gönderirler... Göndersinler, kura çekerim.

Sayın milletvekilleri, müracaatları bekliyoruz ve bütün arkadaşlarımızı aynı anda ayağa kalktı kabul ediyoruz, hepsini aynı işleme tabi tutacağız.

Şimdi, müsaade ederseniz gündeme devam ediyoruz.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

 

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - İçtüzük teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının  müzakeresine başlayacağız.

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6. - Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 667 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

İçtüzük değişikliği hükmü gereğince, Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunmuyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubuna ait ve Partinin görüşlerini İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven ifade edecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın, kendine ait bir kanun tasarısının görüşmeleri sırasında hükümeti temsilen burada bulunmasından dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum; çünkü, kendi teşkilat kanunu çıktığı zaman Sayın Bakan burada yoktu ve söylediklerimizi dinleme imkânına sahip olamamıştı.

                            

(1) 667 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu arada, biraz evvel aldığımız üzüntülü bir haberi sizlere de nakletmekte yarar görüyorum. Bir askerî uçağımız Diyarbakır-Malatya arasında düşmüş ve maalesef, 37 şehit vermiş bulunmaktayız. Bu şehitlerimize, Cenabı Hak'tan rahmet dilerken, tüm Ordumuza, Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı dileklerimizi iletmekte yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir süreden beri Adalet Bakanlığının huzurunuza getirdiği kanun tasarıları üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Tabiî, bunların, fevkalade önemli kanunlar olduğunu ve yeniden yapılanmada çok önemli bir yeri olduğunun bilinci içindeyiz; yalnız, kanunlar yapılırken Türkiye'nin şartlarının da göz önünde bulundurulması; sadece, Avrupa normlarına uyma olayı değil, Türkiye'nin de bu konuda ne ahvalde olduğunun bilinmesinde yarar vardır.

Biliyorsunuz, son zamanlarda, Yüce Meclis, yürütmenin getirdiği kanunları, virgülüne dahi dokunmadan geçirmektedir. Bunların üzerinde tartışma yapma imkânına sahip değiliz. Getirilen kanunlar, acaba, Türkiye'nin ve Türk Milletinin yararına mı, yoksa, sadece bir kesimi mi ilgilendiriyor; bunun farkına bile varmadan, kanunlar geçiyor; fakat, daha sonra, yetkili mercilere ve ilgili mercilere gidildiği zaman da, bunların yanlışı ortaya çıkıyor. Hatta o noktada dahi yanlışı çıkmadan, bu defa hükümet kendi yanlışının farkına varıyor ve o kanunu bir kere daha getiriyor. Çok kısa süre içinde, aynı kanunun -Bankalar Kanununda olduğu gibi- 3 defa Yüce Meclisin huzuruna geldiğini ve yanlışlıklarla dolu olan bu kanunların, uygulamada hiçbir işe yaramadığını görmekten de üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim.

Türkiye'de, kuvvetler ayrılığı olduğu söyleniyor; "söyleniyor" diyorum, "var" demiyorum. Neden; çünkü, bugün yürütme, hem yasamanın hem de yargının üzerinde bir noktada görüntü veriyor. Bu yanlış, değerli arkadaşlarım. Ne yargının ne de yürütmenin, millet iradesiyle gelmiş olan sizler üzerinde bir baskısı veya bir tesiri olmaması lazım gelir; ama, ne yazık ki, bugün, yürütme yargı üzerinde bir baskı kurma gayreti içindedir, en azından yürütmenin bir bölümü bu baskı içinde görünüyor. Yine, aynı yürütme, bu Yüce Meclise de, getirdiği kanunlarla bir dayatma içinde görüntüsü veriyor. İşte, evvela, Türkiye'de bu ayrıcalığı, ileride telafisi mümkün olmayan bu hali ortadan kaldıracak bir sistem oluşturmak lazım. Yoksa, münferit bazı kanunlarla, bazı noktalarda iyileştirme yapılması, Türkiye'nin iyileştirilmesi konusunda pek fazla yarar sağlamaz.

Değerli arkadaşlarım, 1960'lı yıllardan başlayarak, bir infaz sistemi geliştirilmiştir. Gerçi, yapılan değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüştür. Türkiye'de yeni bir infaz sistemi uygulamak lazım gelirken, yine bazı kanunlarla, bunlara bazı ilaveler yapmak veya iyileştirmeler yapmak, bence, asıl meseleyi gözardı etmek olur. Türkiye'nin yeni bir infaz kanununa ihtiyacı var. Türkiye'nin, nasıl yeni bir ceza kanununa, nasıl bir medenî kanuna ihtiyacı varsa, 647 sayılı Kanunun, başından başlayarak, sonuna kadar, yeni bir infaz sistemi içinde düşünülmesi ve uygulanması noktasına gelmesi lazım.

Niçin; bakın, meşruten tahliye olayı... Bugün, bir kişiye 24 sene ceza verdiğiniz zaman, ister iyi halli olsun ister cezaevinde türlü olaylara karışmış olsun, sonunda meşruten tahliyeden yararlandığı noktasında bir fikir var ve böyle oluyor maalesef, böyle oluyor.

Yine, Merhum Orhan Erdoğan'ın -Yargıtayda 8. Ceza Dairesi Başkanıydı- bir adlî tatil döneminde vermiş olduğu bir karar, daha sonra kanunî hale geldi; yani, ayda altı gün olayı, senede yetmişiki gün yararlanma olayı.

Değerli arkadaşlarım, bu ne içinde biliyor musunuz: İş esası üzerinde olan yerlerde, çalışan insanlara, çalışan hükümlülere bir imkân sağlamak içindi, iyi huylu olan insana imkân sağlamak içindi; yani, kapalı cezaevinden diğerlerine nakil olurken, bundan yararlansın... Bu çalışmasının, iyi huyluluğunun ve en azından cezanın caydırıcılığının kendisi üzerinde yarattığı etkinin getirdiği bir sistem olarak oluşmuştu; ama, bugün, kim cezaevine girerse girsin altı günden yararlanıyor. Ne hakkı var?.. Cezaevini, bir mafyanın, örgüt olarak orada teşkilatlanmasını sağlayacak; yani, bir mafyanın, cezaevi içinde çalışması şeklinde tecelli eden bir kişinin, bundan yararlanmasının mümkün olmaması lazım; ama, görüyoruz ki, altı gün, seyyanen herkese uygulanıyor; yanlış.

O zaman, sistemi, infaz hâkimliği gibi birtakım kurumlarla değil, baştan sonuna kadar yeniden ele almakta ve Türk infaz sistemini, Lopez'den bu tarafa bir keşmekeşlik içerisine düşen bu infaz sistemini yeniden ortaya çıkarıp, yeniden Türk infaz sistemini ortaya koymakta yarar var. Niye; çünkü, açık söylüyorum, son zamanlarda gelen kanunlar, kanun yapma tekniğine uygun olarak gelmiyor.

Değerli arkadaşlarım, huzurlarımıza, artık af mıdır, dava ertelemesi midir, ceza tecili midir ne olduğu belli olmayan ve Yargıtayı da güç durumda bırakan, mahkemeleri hakikaten perişan eden bir uygulamayı getirdiniz. Bir kere geldi, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Demirel geri çevirdi, uzun süre kaldı; komisyonda kaldı, raflarda kaldı. Derken, aynı kanun, bir kere daha huzurunuza, değişik bir biçimde, Af Kanunu olarak değil de değişik bir biçimde, dört tane değişik uygulamayı içeren bir biçimde geldi. Burada söyledik; "yanlıştır, yapmayın; 1 inci maddesindeki amacınız nedir" dedik. Sayın Bakan "kesinlikle, bu, Apo'nun affı, yani idam cezasını kaldırır nitelikte değildir" dedi; halbuki, uygulama bu hale geldi. Biraz sonra asıl oraya geleceğim.

Dava ertelemesi, bizim ceza hukukumuzda yoktur değerli arkadaşlarım. Dünyanın bazı ülkelerinde vardır; ama, bakın, bizim Ceza Kanunu taslağımızda da yoktur, tasarımızda da yoktur; ama, olmayan bir şeyi getirdiniz, bunun içine konulmasına yardımcı oldunuz. Ne oldu?! Para cezaları için soru sorduk; alınan cevabın aksine, yazılı emir yoluna gidildi. Adalet Bakanlığının, Sayın Bakanın imzasıyla gönderdiği bütün yazılı emirler reddoldu, hiçbiri kabul görmedi; infaz altüst oldu. Bilim adamlığına büyük saygım olan Sayın Bakan, ceza uygulamasında birtakım -bilemiyorum nereden kaynaklanıyor- yanlış uygulamalar içine girdi ve en nihayet, iş geldi Ceza Genel Kuruluna kadar dayandı; Ceza Genel Kurulunda da, bu kanunun aksine karar çıktı. Şimdi, bütün bunlar biliniyor muydu; biliniyorsa, burada kasıtlı hareket etmek var; bilinmiyorsa, Adalet Bakanlığı gibi içinde yıllarımızı vermiş olduğumuz bir kurumun böyle bir yanlışlığı nereden getirdiğini, nasıl kaynaklandığını, en azından bilgisizlikten mi kaynaklandığını, burada, açıkça ifade etmek lazım. Bütün bunları gözardı ederek bir noktaya varamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, meşruten tahliye ne içindir, kim içindir sorusunu, biraz evvel, sizlere sorarak cevabını verdim; ama, bir başka olayı gündeminize getirmek istiyorum. Şimdi, Türkiye bir ekonomik krizde. Sayın Bakan, burada, bize, bir hükümlünün günlük masrafının ne olduğunu lütfedip söylerse ve Türkiye'de, bir başka ikinci bir uygulamanın, kanunlara aykırı bir uygulamanın da neden yapıldığını, lütfen, açıklarsa, huzurunuzda kendisine teşekkür edeceğim. Yani, bugün, Türkiye'de, unvanı, adı, sanı ne olursa olsun, cezaevine giren insanlar, aynı şartlarda, aynı cezaevinde, kapalı ise kapalı, yarı açıksa açık, açıksa, açığa gönderilme şartını haizse oraya da gönderilir. Peki, siz, bir teröristbaşının, tek başına bir cezaevinde... Ki, cezaevi de değildi; yaz aylarında, orada, hâkim ve cumhuriyet savcıları gider, izinlerini kullanırlardı; orada, üretim vardı; orada, konserve üreten bir imalathane vardı, bir fabrika vardı; orada hayvan vardı, hayvan besleniyordu; orada tarım vardı...

OKTAY VURAL (İzmir) - Devam ediyor...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Devam ediyorsa, tabiî, o ayrı. Onu, söylediğin kişi düşünsün...

Evet, bütün bunlardan vazgeçildi değerli arkadaşlarım ve bir kişi için ne masraf yapıyoruz? Şimdi, günlük masraf olarak rakam istemiyorum. O adada yok edilen olayların da masraflarını söylemek suretiyle, bu terörist başının bir günlük masrafını, Türk Milletine ve Türk Devletine, Türk Maliyesine kaça mal olduğunu, lütfen, Sayın Bakan açıklasın. Bir başka kişi, banka batırdığı için veya malî müzayakaya düştüğü için cezaevine kelepçeyle götürülürken ve kapalı rejim içinde, kapalı cezaevinde tutulurken, bir başkasının, bir açık cezaevinde -tarımla, hayvancılıkla uğraşıp da- bugün yok edilen bir cezaevinde bırakılmasının masrafının ne olduğunu lütfen açıklasın.

Bütün bunları niye söylüyorum: Hani tasarruf genelgeleri çıkarıyorsunuz!.. Hani tasarrufla uğraşacaksınız!.. Hani arabalar alınıyor, akla hemen milletvekili lojmanları geliyor -sanki başka bir şey yokmuş gibi; çünkü, bazılarına zaten dokunamıyorsunuz- o milletvekili lojmanları Hazinenin zaten değerli arkadaşlarım; yani, oturduğunuz yerler zaten Hazineye ait. Hazine, zaten, istediği anda onu alır, satar; ama, her şeyde olduğu gibi, yalnızca, Parlamentoya doğru tevcih edilen ve gittikçe husumet halini alan bir şey karşısında, bu Parlamento ses çıkarmıyor. Bu Parlamento, hükümetin getirdiği, yanlış uygulamaları içerecek olan kanun tasarılarına da ses çıkarmıyor ve geldiği gibi çıkıyor.

Yüce Meclisten dileğimiz şudur, arzımız şudur, ricamız şudur: Lütfen el koyunuz, lütfen değerli görüşlerinizi burada yansıtın. Eğri olana eğri, doğru olana doğru demek durumunda olalım, bunları yapmadığınız takdirde Türkiye'de çıkaracağınız kanunların uygulanabilirliği tartışılır hale gelir ve bir gün gelir rejim tartışılır hale gelir. Bunu yapalım. Hür iradenizle, gelin, yanlış nerede ise söyleyin.

Şimdi, Meclis Başkanlığı bir tasnif yapıyor, adaletle ilgili bir konuyu Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor, niye?! Millî eğitimi ilgilendiren bir kanun tasarısını, Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor, niye?! Bu benim tercihimdir deme hakkına sahip değil Meclis Başkanlığı. Meclis Başkanlığı bu tasnifi yaparken Kanunlar Müdürlüğüne gerekli talimatı vererek mi yapıyor bunu, yoksa onlardan görüş alarak mı yapıyor? Eğer görüşler bu istikamette ise o görüşler değiştirilsin, o yanlış görüşler değiştirilsin. Bugün tali komisyon gibi görünen komisyonların asıl komisyon olması lazım geldiği noktada, o komisyonda bulunan arkadaşlardan da rica ediyorum, Adalet Komisyonunun işine başka komisyon karıştırılmasın; Plan ve Bütçe Komisyonuna giden kanunlara dikkat ediniz. Sizi tali komisyon yaparak, asıl haklarınız elinizden alınmak isteniyorsa, bu tasarrufa lütfen karşı koyun.

Değerli arkadaşlarım, çok şey söylenebilir; bu kanun, Türkiye'de yeteri kadar hâkimin bulunmadığı bir ortamda geldiği için, üzerinde bazı şeyler söylemek ihtiyacını hissediyorum. Bugün hukuk mezunu olan arkadaşlarımız, gençlerimiz, her nedense yargı içinde görev almak istemiyorlar. Yeteri kadar hâkimimiz olmadığı halde, fantezi olarak biz, bazen istinaf mahkemelerinden bahsediyoruz; yani ara mahkemelerden bahsediyoruz. Bundan, zaman zaman, ortaya çıktıktan sonra vazgeçiyoruz, asıl yargıtayın bir içtihat mahkemesi haline gelmesi noktasındaki görüşlerimizi ifade ettiğimiz zaman, efendim, yargıtayın üyeye ihtiyacı yoktur, çünkü istinaf mahkemesi getireceğiz diyorsunuz; siz demiyorsunuz tabiî canım, hükümet diyor da, siz uygulayıcısı oluyorsunuz oylarınızla. Bir sene sonra geçiyor burada, bir başka kanun tasarısı geliyor, Yargıtaya üye veriyorsunuz. Ya birincisi yanlıştır ya ikincisi yanlıştır. Yani, birbiriyle çelişkili iki tane kanun tasarısına, gerekçeleri zıt olan iki kanun tasarısının ikisine birden neden evet deniliyor burada?! Lütfen gelin bunu açıklayın.

Bir sene evvel iki daire kuruldu değerli arkadaşlarım; bir hukuk, bir ceza dairesi kuruldu Yargıtayda. Bunların personel kadrosunu ne zaman çıkardık biliyor musunuz; iki sene geçtikten sonra bunlara personel verdik. Halbuki, o daireler çalışıyordu, sadece iki başkan kadrosu verdik ve gerekçede -bugün bunu tekrarlıyorum- şu deniliyordu: "Şu anda Yargıtayımızda yeteri kadar üye bulunmaktadır. İki daire kurulmasına ihtiyaç vardır; ama, iki başkan kadrosu verin, diğer dairelerden üye alınacak, bu daireler kurulacaktır." Yani, yeterli olduğu söylendi. Bir sene sonra ise, siz, bu defa, "Yargıtayda işler çoktur, üye sayısı azdır, o nedenle 10 kadro istiyorum" dedi Sayın Bakan, onu da verdiniz, onu da verdiniz... Yapmayın!.. Siz, Yargıtayın bir içtihat mahkemesi haline gelmesini istiyorsanız, o zaman buna müdahale etmek lazımdı.

Şimdi, infaz hâkimliği... Siz, kürsüye dosdoğru hâkim bulamazken... Kürsülerde yeteri sayıda hâkiminiz var mı ki, bir hâkimi o kürsüden alacaksınız, infaz hâkimliğine getireceksiniz?! Ne sağlayacak?! Gerekçesine bakarsanız, bir şeyler sağlıyor. Değil değerli arkadaşlarım, bakın, hâkimi yargı işinden başka bir işte kullanmak yanlıştır. Cumhuriyet savcısını kullanırsınız; ama, hâkimi kullanmak yanlıştır; çünkü, bugün, zaten uygulamada buna benzer bir şey var. Bundan sonraki görüşeceğiniz kanunda, o daha da gelişmiş olarak önünüze geliyor. Dün, hükümet teklifine Allah'tan katılmamıştı Komisyon da, bir değişiklikle geldi. Dün neydi: Anayasada hâkimlerin yaş sınırı 65 iken, getirilen hükümet teklifinde emekli olmuş bir hâkimi 75 yaşına kadar çalıştırma hakkı getiriliyordu; nerede, Adalet Yüksek Müşavirliğinde. O zaman, insanın aklına geliyordu tabiî; acaba, bir yakını mı var ki, emekli oldu da "buna Bakanlıkta bir görev daha verelim" diye. Ne gerek var?!

Haa, şu olur: Gelin Anayasanın hükümlerini değiştirelim. Yargıtayda ve diğer mahkemelerde, bugün, yaş sınırı arttığı için, ömür süresi biraz daha yükseklere çekildiği için; yani, madem, Türkiye'deki ortalama yaş sınırı 80'lere falan varıyor -öyle diyorlar, ben doktor falan değilim;ama, madem, öyle- o zaman, 65 yaş, erken yaş. Gelin, Anayasayı değiştirelim, üniversite hocalarında olduğu gibi 68 veya 70 yaş yapalım. Gelin, birlikte Anayasayı değiştirelim. Yarın imza toplamaya başlayalım. Biz, Anayasanın tamamı üzerinde çalışma yapılmasından yanayız; ama, böyle tek tek düşünceler içerisindeysek, gelin, yarın, milletvekilleri olarak teklifimizi verelim, yargının yaş sınırını yükseltelim. İşte, o zaman, bu tip yollara da gerek kalmaz.

Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, Türkiye'de kanunlar hazırlanırken, çok dikkatlice hazırlamak lazım. Yalnız, Avrupa standartlarına uyacağız derken, kendi standartlarımızı da kaybetmeyelim. Kendi durumumuzu, Türkiye'nin durumunu, yargının durumunu...

Anayasa Mahkemesi Başkanı, çıkıyor -şimdi Cumhurbaşkanıdır- diyor ki: "Yargı bağımsız değildir." Yargıtay Başkanı çıkıyor, diyor ki: "Yargı bağımsız değildir." Hükümetin içinden, yargıda görev alan insanlara birtakım elfazda bulunulurken, ben isterim ki, Sayın Bakan "durun bakalım" diyebilsin. "Durun, yargıya müdahale etmeyin." Eğer, o, yargıda görev yapan kişi -yani, bir cumhuriyet savcısı, yani, bir devlet güvenlik mahkemesi savcısı- kendi görev hudutlarını aşmışsa, onun yolu vardır. Bu, siyasîlerin söyleyeceği birtakım laflarla değil; onun yolu vardır. Adalet Bakanlığında yetkili kurumlar vardır. Onlar, vaziyet eder, onlar, el koyar, gerekli soruşturmayı yaparlar; ama, yargı üzerinde, bu şekilde yoğun birtakım yıpratma ameliyelerinin arkasındaki asıl maksat, acaba nedir? Biraz dikkatinizi onlara çekelim. Yasamanın üzerinde yapılan bu yıpratma hareketlerinin amacı nedir? Dikkat edin, kuvvetler ayrılığının iki kuvvetli organı üzerinde bir yıpratma ameliyesi başlamıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkan durum, ileride, hepimizi üzecek gibi görünüyor. Gelin, sonradan üzüleceğimize, şimdiden gerekli müdahaleleri yapalım ve Türkiye'de, yargının tam bağımsızlığını sağlayacak ve hâkimlere....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen toparlayınız.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - ... hâkimlik görevleri dışında bir başka görev verecek mekanizmalardan, mümkün mertebe değil, tamamen kaçınalım.

Bu duygular içerisinde, hepinize, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Tasarının tümü üzerindeki ikinci söz, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade edecek olan, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'a aittir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Son bir ay içerisinde, infaz hukukuyla ilgili birçok yasa tasarısını görüşerek kanunlaştırdık. İşin şakası bir tarafa, aklıma takılan bir sual var: İnfaz hukukundaki bu iyileştirmeleri, tabiî ki, tasvip etmemek mümkün değil. Tasvip ediyoruz; ancak, bugüne kadar bunun akla gelmemesi ve bugün, bu infaz sisteminin ıslahı konusunda bu kadar yoğun yasa tasarılarının gelmesi, toplumda, hakikaten, ismi bilinen ve şu anda cezaevinde bulunan bazı kişileri mi akla getiriyor; yoksa, hakikaten cezaevine girecek başka siyasiler, başka Türkiye'nin ekonomisine hakim olan üst düzey insanlar mı var, bunlara mı hazırlık yapılıyor?

Her şeyin ötesinde, yine, her zaman yaptığımız gibi, olayları başından alıp sonuna götüreceğimize, yargı sisteminin, yargılama sürecini de bir yana bırakarak, en son süreci olan infaz sisteminden başlıyoruz. Bu da benim aklıma bir balıkçı hikâyesini getiriyor. Vatandaşın birisi, gider balıkçıya, balık almak ister; balığı alır ve kuyruğunu koklar. Balıkçı der ki: "Yahu kardeşim, benim bildiğim kadarıyla, balığın taze olup olmadığını anlamak için başını koklaman lazım." O da der ki: "Bu balığın nasıl olsa başının koktuğunu biliyorum; bakalım, bu koku kuyruğa kadar gelmiş mi, gelmemiş mi?" Bir yerde, Sayın Adalet Bakanlığımızın yapmış olduğu işlem de bu.

Siz, hapishanelerinizi çok mebzul miktarda suçluyla ve tutukluyla dolduracaksınız; siz, 1920'lerin suç tavsifiyle halen iktifa edeceksiniz ve modern hukukta yeri olmayan suçların, halen, ısrarla üstünde duracaksınız ve temel hukuk prensiplerini değiştirmeyeceksiniz ve ondan sonra, kalkıp, dış baskılar nedeniyle "işte, hapishanelerimiz çok iyidir, bakın, biz, uluslararası anlaşmalara uyuyoruz" demek için bu yasaları karşımıza getireceksiniz.

Yargı sisteminin, yani, hukuk ve yargı reformunun öncelikle getirilmesi gerekir şu Yüce Meclisin önüne. Önce suçun tanımlanması, 21 inci Yüzyılda suç nedir, hangi eylem veya düşünce suçtur veya eylem dışında bir düşüncenin suç olup olmaması konusunun tartışılması lazım; çünkü, bundan evvel, Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi görüşülürken, orada şöyle bir istatistikî bilgiye rastlamıştık: Af öncesinde 11 000 terör suçlusu, af sonrasında 9 000 küsur terör suçlusu hapishanelerimizde yatıyor. Toplam hükümlü sayısı 57 000. Buna oranladığınız zaman, dünyanın hiçbir yerinde rastlamayacağınız kadar terör suçlusuyla karşı karşıyayız, Af Yasasından sonra olmasına rağmen. Hele özellikle 4422 sayılı Yasa çıkarıldıktan sonra -ki, o da özel bir yasadır- bu terör ve örgütlü suçlarla ilgili, birkaç yıl sonra neredeyse yüzde 50'si bu iki yasadan dolayı hüküm giymiş olan insanlarla hapishanelerimiz dolacaktır. Dolayısıyla, öncelikle, temel yasalarımızda, ceza yasalarımızda, acilen, suçun, 21 inci Yüzyıla göre tanımlanması lazım. Hapishanelerin öncelikle bu yönden rahatlatılması lazım. Türkiye'de de her vatandaşın potansiyel bir suçlu olarak görülmemesi lazım, bir kere bu düşünceden uzaklaşmamız lazım. Dolayısıyla, yasaların, temel yasaların ve özel ceza yasalarının, mutlak surette, acilen güncelleştirilmesi lazım.

Yargı erkinin mutlak surette siyasetin dışına çıkarılması lazım. Dünyanın hiçbir yerinde savcılar iddianamelerini medya önünde sunamazlar. Sunulacak tek yer vardır; o da, mahkemelerdir; takdir de oraya aittir. Eğer birileri bulundukları yargısal mevkii ilerideki siyasî düşüncelerinin birer merdiveni olarak görmeye başlarsa ve siyasetin içerisine girerse, artık, toplumun yargıya güveninin ortadan kalktığı anlamı, zehabı ortaya çıkar ki, bunun sonu felakettir; çünkü, Tanrı'dan sonraki en büyük güç, yargı erkinin elindedir. Sizin canınızı, sizin malınızı, her şeyinizi yok edebilme imkânını tanımış olduğunuz bir erktir. Dolayısıyla, yargı erkinin bağımsızlığı, ama, bir hâkimler devletine de dönüşmemesi, siyasallaşmaması konusunda da Adalet Bakanlığının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerekli yasal değişiklikleri bir an önce gündeme getirmesi gerekir.

Yargı, mutlak surette hızlandırılmalıdır. Gecikmiş olan adalet, en büyük adaletsizliktir. O zaman, geciktirilmiş olan adaleti, 4422 sayılı Yasayla önleyebilmeniz mümkün değildir. Öncelikle, yargıyı hızlandırarak, vatandaşı vicdan huzuruna ulaştırmanız lazımdır; olmadığı takdirde, çetelerin varlığı tabiî bir sonuçtur. Bunun gerekçesi olarak, yetersiz hâkim sayısını ileri sürmek, bence, sadece gaflet, hata, bir yerde dalalettir. Nüfus sayısına göre hâkim sayısı kıyaslandığı takdirde, Türkiye'de hâkim sayısında bir eksiklik yoktur; ancak, hâkimin alt tarafı doldurulamamıştır ve özellikle, artık, çağdışı kalmış olan Hukuk Muhakemeleri ve Ceza Muhakemeleri Usulü Yasalarıyla davaları kısa sürede bitirebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının, öncelikle, yargının hızlandırılması için, bu iki temel usul yasasını bir an evvel gündeme getirmesi gerekir. Artı, yargıç, savcı, avukat üçlüsünde, mutlak surette, bir kalite getirilmelidir.

Hukuk fakültelerimizin durumu malum. Türkiye'nin her yerinde dört sınıf, dört oda bulunabildiği takdirde, oralarda birer hukuk fakültesi açılmaktadır. Oradan çıkan insanlara, Adalet Bakanlığının, tamamen test usulüne göre yapmış olduğu sınavların sonuçları bir fecaattir. 6 000 müracaatta, eğer, 600 kişi, test sınavında asgarî düzeyde not alabiliyorsa -ki hukukun test usulüyle test edilebilmesi, sınava tabi tutulması mümkün değildir; çünkü, bir mantık meselesidir, mantık yürütebilmektir. Buna rağmen, yargıcımızı, savcımızı ve avukatımızı böylesine bir düzey içerisinde bırakabilmek mümkün değildir- mutlak surette, bunların eğitilmesi gerekir kanısındayım ve dolayısıyla da, bu kalitenin mutlak surette yükseltilmesi, yargı reformunun vazgeçilmez temellerinden birisidir.

Biraz evvel arkadaşlarımızdan birisinin söylediği üzere, yine, bu hukuk fakültelerinden mezun olan insanların büyük bir çoğunluğu, hâkim, savcı olmak istemiyor; çünkü, Adalet Bakanlığımızın yaklaştığı şekilde, devlet memuru zihniyetiyle bu yargı erkinin fertlerine baktığımız, onları diğer idarî personelle kıyasladığımız ve onlara gerekli özlük haklarını vermediğimiz zaman, bu mesleğe teveccühü artırabilmemiz mümkün değildir. Adalet Bakanlığının, hiç olmazsa, bu konuda, hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda, acilen devreye girmesi gerekir.

Artık, yargısal mercilerin, yasalarında belirtildiği şekilde, birçok fonksiyonu kaybolmuştur. Bunun en güzel örneği, Yargıtayın artık içtihat üretememesidir. Bir temyiz mevkii olarak -devamlı olarak, gelmiş olan bütün Adalet Bakanlarının ileri sürdüğü gibi- Yargıtayın bir içtihat üretebilme merkezi haline getirilebilmesi için istinaf mahkemelerinin kurulması konusu daima ertelenmektedir. Bu, adalet mekanizmasına, yargı düzenine yapılmış olan bir ihanettir ve bir an önce düzeltilmesi gerekir kanısındayım.

Bunun yanında -yine, en büyük reformlardan birisi- Türkiye'de artık yargı tekliğine doğru gidilmesi gerekirken, yani, tek bir mercide, gerek idarî gerekse adlî yargılamanın, hatta, askerî yargılamaların -ki, istisnai durumlarda hariç tutulmak şartıyla, harp hali hariç tutulmak şartıyla- tek bir mahkemede görülmesi gerekirken, bunun yanında özel mahkemelere ve özel kanunlara gidilmesini de anlayabilmek ve izah edebilmek, bir hukukçu olarak, benim için çok zor oluyor.

Ancak, bu arada getirilmiş olan, dün görüşmüş olduğumuz, adalet bürokrasisinin -ki, tahminime göre 1 500 civarında bir kadro tahsis ettik- giderek yaygınlaştırılması ve giderek genişletilmesini de tasvip etmediğimi burada beyan etmek istiyorum; çünkü, bürokrasiyi tasvip edemiyorum; çünkü, bürokraside statüko vardır; ama, adalet bürokrasisi, çok daha statükocudur, çok daha ağır işleyen bir sistemin örneklerini görmek mümkündür.

Bugün getirilmiş olan infaz hâkimliği yasa tasarısını tasvip ediyoruz; doğru olun budur. 21 inci Yüzyılda, artık, gündemimizin 6 ncı sırasında hayvan hakları yasa tasarısı ve öbür yanda da uluslararası evcil hayvanları koruma yasa tasarısı getirilmiş iken, tabiî olarak, bu ülkenin vatandaşları olan, ancak, çeşitli nedenlerle suç işlemiş, cezaevine girmiş olan insanların, haklarını bir yana bırakabilmek mümkün değildir.

Mutlak surette, yasanın faydaları olacaktır; ancak, tasarı, yine her zaman olduğu gibi, yasa noksan bırakılmıştır. Bununla ilgili kanun tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu daha evvel dağıtıldı. İnanıyorum ki, birçok arkadaşımız tetkik etme imkânına sahip olmuştur. Dolayısıyla, maddeler üzerinde detaylı olarak durmak istemiyorum, vaktinizi almak istemiyorum; ancak, cezaevlerinin hâkim kontrolüne girmesini kabul ettikten sonra, adalet bürokrasisinin düzenleyeceği yönetmelikleri tayin etmiş olduğumuz bu hâkime tatbik ettirebilmek, hâkimlik sınıfına yapılabilecek en büyük hakarettir. Siz, bir hâkime karar aldıracaksınız ve bu kararı yargı sistemi içerisinde denetleme imkânı vermeyeceksiniz, Yargıtaya götürmeyeceksiniz, içtihat oluşturmayacaksınız; ama, burada hazırlatmış olduğunuz yönetmelikleri bu hâkime tatbik ettireceksiniz...

Cezaevleriyle ilgili yönetmelikleri okuduğum zaman tüylerim diken diken oluyor. Şunu yaparsanız şu cezayı alırsınız; doğru. Bu cezayı şu kadar süre içerisinde işlemezseniz bu cezanız kalkar, şu haklardan istifade edersiniz; doğru. Sayfalarca bu şekilde giden şeyden sonra sonunda "ancak, takdir hakkı  idarenindir" derseniz, bunun adına hukuk değil, keyfilik derler. Siz, bunu kime tatbik ettirirseniz ettirin, isterseniz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün sıradan bir memuruna tatbik ettirin, isterseniz unvanı hâkim olan birisine tatbik ettirin, hukuka uygunluğu savunamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, mutlak surette, infaz hâkimlerinin kararlarının temyize açık olması lazım. Böylece, bir infaz hukuku doğmuş olacaktır, hukuk sistemi içerisinde doğmuş olacaktır. Bu kararlar temyiz edilmediği takdirde, şu getirmiş olduğunuz yasa, sadece bir teftiş yasası olacaktır; Uluslararası Af Örgütüne, Avrupa Birliğine veya insan haklarını savunan diğer derneklere, işte bizim de böyle bir yasamız var demekten öte bir fonksiyonu olmayacaktır.

Siz, cezaevlerinin iç ve dış denetimini tek elde sağlayamıyorsanız ve Adalet Bakanı olarak, kalkıp "ne yapayım, İçişleri Bakanıyla bu konuda anlaşamıyorum; ama, doğru olan, iç ve dış denetiminin Adalet Bakanlığına bağlı olmasıdır" diyorsunuz veya eskiden olduğu gibi, dışarıyı koruyan jandarmanın yapmış olduğu görevin adlî bir görev olmasını eğer kanunlardan çıkarmışsanız, artık, o cezaevlerinde Adalet Bakanlığının veya ceza infaz hâkimliğinin bir fonksiyonu kalmamış demektir. Öncelikle, bu idarî tasarrufun bir an önce sağlanması gerekir.

Bilir misiniz ki, ceza infaz kurumlarının idaresi, 1930 tarih ve 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunla yürütülmektedir. Yani, tam yetmişbir sene önce çıkarılmış bir yasayla, siz, bugün, değişmiş olan suçluyu, suçlu yapısını, suç yapısını ıslah etmek iddiasındasınız. Öncelikle, yargı infaz hâkimliğinden önce, herhalde, getirilmesi gereken, ceza ve infaz kurumlarının idaresiyle ilgili 1721 sayılı Yasanın kökten değiştirilmesidir. Bunun yanında, 1965 tarihli 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun değiştirilmesi gerektiği kanısındayım.

Tüm bunlara rağmen, getirilmiş olan bu tasarının, mutlak surette, faydaları vardır.Atılmış olan ilk adımdır; ancak, bunun önünde çok daha büyük adımlar vardır ve o adımları da atabilmek, hakikaten, adalet reformunun temelini teşkil eder. Biraz sonra, bu tasarıdan sonra görüşeceğimiz yasa tasarısında da görüleceği gibi, adalet bürokrasisinin o statükocu kafasından kurtularak, izleme komitelerini, dışa karşı cezaevlerimizin izlenebilmesini sağlarken, yeniden o izleme komitelerini bürokratlardan oluşturma fikrinden mutlak surette vazgeçilmesi lazım. Aslında, şuradaki temel fikir ve biraz sonra görüşülecek olan  yasa tasarısındaki temel fikir, halen o bürokratik kafa yapısından bir hukuk devletine geçişe belli kişilerin ve belli müesseselerin hazır olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, yasa değiştirmeden önce, mutlak surette kafa değiştirilmesi gerekir. Sizin yasalarınız ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar modern dünyanın yasalarını iktibas ederseniz ediniz, eğer, bu yasaları tatbik edecek olan insanları yetiştirememişseniz, onların fikir yapılarını değiştirememişseniz, sonuç daima aynı olacaktır. Eğer, siz, daha evvel gardiyan denilen ve şu anda infaz memuru olarak nitelendirilen kişinin -adını nasıl değiştirirseniz değiştirin- karşısındakini bir insan olarak değil; yani, eğitmek zorunda, korumak zorunda olduğu kişiyi bir insan olarak değil, bir hırsız olarak, bir adam öldüren olarak görüyorsa ve ondaki bu fikri değiştirme imkânına sahip değilseniz, o cezaevine tayin edeceğiniz ve işlemleri kontrolle mükellef olan infaz hâkiminin çok fazla bir etkinliği olacağı kanısında değilim.

Bunların kısa sürede nazara alınacağını, hatta, infaz yargıçlığının almış olduğu kararların temyizen incelenmesinin Yargıtaya bırakılmasının burada değiştirilmesi, hükümet ve Adalet Komisyonunun bu değişikliği burada gerçekleştirdiği inancıyla yasa tasarısının Türkiye'ye hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fırat'a teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki üçüncü söz, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacak olan Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün -biraz önce Sayın Başkanımızın anonsundan da öğrendiğimiz üzere- bir askerî uçağın düşmesi sonucu 37 askerimizin şehadetini üzüntüyle öğrendik. Bu şehitlerimizin yakınlarına sabır diliyoruz, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz ve Yüce Milletimize de başsağlığı diliyoruz.

Değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı, hukukun geldiği noktada, Avrupa Birliği standartlarında ve bana göre, çok elzem olan bir yasa tasarısıdır; çünkü, yıllardır Türkiye'nin dostları, düşmanları, Türkiye'deki cezaevlerine gelmişler, cezaevlerindeki hayatı, cezaevlerindeki idare-mahkûm, idare-adliye, mahkûm-adliye ilişkilerini izlemişler ve bir kısmı kötü niyetle, ideolojik niyetlerle Türkiye'yi mahkûm etme gibi yollara da girmişlerdir ve bizim cezaevleri mevzuatımıza baktığımız zaman, bizim cezaevlerinin yönetimi, kanunlardan ziyade - ki, çok az kanun vardır- daha çok, tüzük ve yönetmeliklerle gerçekleştiriliyor. Şimdi, gerek bu tasarı gerekse bundan sonra konuşacağımız Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı, ciddî bir boşluğu dolduracak olan kanunlardır.

Değerli arkadaşlar, insanın doğuştan sahip olduğu haklar, insan haysiyet ve onuru, tutuklu için de, hükümlü için de geçerlidir. İnfazın esas gayesi de tedbiren tutukladığımız kişi ile mahkemelerden ceza alarak hükümlü hale getirdiğimiz kişinin, ıslahı sonucu, tekrar topluma kazandırılmasıdır, yoksa, bu insanları cezaevlerine kapatıp, sadece toplumdan tecrit etmek ve onlara bir kafes hayatı yaşatmak değildir. Cezalarını çekecek olan tutuklu ya da hükümlülerin, topluma tekrar dönerek, toplumla uzlaşmaları, toplumla kaynaşmaları ve topluma yararlı birer fert olmalarını sağlamak, infazın esas gayesidir.

Bu tasarı, belki biraz kafaları karıştırıyor. Bizim, tatbikatta, cumhuriyet savcılarımız var. Bunların adı "cezaevi savcısı" olmasa da, bunlar, fiilen, cezaevlerindeki mahkûm-adliye ve mahkûmlarla aileleri arasındaki ilişkilere bakarlar. Bunlara, biz, işte "cezaevlerinden sorumlu savcımız" deriz ve kapısına da"infaz savcısı" diye yazarlar. Bunların diğer görevleri de vardır;ama, bu ara, buna da bakarlar.

Bu savcılarımızın görevi, tabiî ki devam edecek; ama, İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısıyla, bir de, ağır ceza çevresinde, coğrafî konuma göre hâkimlik; ağır ceza çevresinin dışında, yoğunluğa göre, coğrafî konuma göre asliye ceza mahkemelerine de görev vereceğiz ve asliye ceza mahkemeleri çevresinde de bir infaz hâkimliği kurulacak; yani, her ağır ceza mahkemesi çevresinde, bir de, iş yoğunluğuna göre, asliye ceza mahkemeleri çevresinde de infaz hakimlikleri kurulabilecek.

Bu infaz hâkimliğinin görevi denetlemedir. İnfaz savcısının görevi denetleme değil. İnfaz savcısı düzeni sağlayacaktır, yine eski işlevlerine devam edecektir; ama, infaz hâkimliği ise, bu işlemleri denetleyecektir; yani, cezaevinde yatan tutuklu ya da hükümlülerin birbirleriyle olan münasebetlerini, cezaevindeki ceza infaz memurlarıyla, ceza müdürleriyle olan münasebetlerini, şikâyet üzerine denetleyecektir.ve ayrıca, insanca bir hayat sürmelerinin temini konusunda da denetleyici olacaktır. Yine, cezaevlerinde insanca bir hayat sürülmediğini iddia eden ilgili kişi ve biraz sonra görüşeceğimiz kurullar bu cezaevi hâkimliğine müracaat edecek ve bu konuda gerekli kararlar alınarak, bir denetim mekanizması olacaktır. Bu yasa, bu nedenle Avrupa Birliği standartlarına uygun bir yasadır. Türkiye'deki bir boşluğu dolduracaktır ve bizi, sözümona izlemeye gelen kurullara verilecek en önemli cevap olacaktır. Bizi izlemeye gelen kurullar, tamamen gayri resmî birtakım derneklerle, ideolojik derneklerle konuşup, onlara göre karar vermeyecekler ve daha ziyade, resmî bir hâkimin denetiminin var olduğunu görerek, bizim bu konudaki attığımız adımı görecekler ve şimdiye kadar bizi suçlayanların bu konudaki suçlamalarından vazgeçme yönünde bir adım olacağını tahmin ediyorum.

Tabiî ki, burada, bir kadro, bir personel meselesi de söz konusudur. Ben, Sayın Bakanlığımızda, bu konuda çalışmaların olduğunu da duydum. Her idarî çevrede bir adlî çevre olacak diye bir kural yoktur. 2 000 nüfuslu, 2 500 nüfuslu ilçelerimizde adlî çevreler de vardır; 3 köyü, 5 köyü olan bölgelerde adlî çevremiz de vardır. Bu hâkim arkadaşlara gittiğimiz zaman, savcı arkadaşlara gittiğimiz zaman, bunların önündeki esas dosya sayısı yıllık 30'dur, 40'tır; ama, bunun yanında, iş yükü altında ezilen hâkimlerimiz de vardır. İşte, bu dengeyi sağlayacak olan, Adalet Bakanlığıdır ve bu konuda, zannediyorum ki, gerekli çalışmaları yapacaklardır ki, zaten, irili ufaklı cezaevlerini de kapatmışlardır. Ben, küçük ve masrafı hasıl ettiği gayeden çok fazla olan cezaevlerinin de kapatılması taraftarıyım ve bu konuda da, hem personel tasarrufu hem de ıslah konusunda, daha ciddî tasarrufların olabileceğini düşünüyorum. Bu kanun tasarısının arkasından görüşeceğimiz Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı da, yine, çok önemli bir boşluğu dolduracaktır.

Bu nedenle, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu kanun tasarısının lehinde oy vereceğiz. Bu kanunun çıkması ciddî bir boşluğu doldurduğu gibi, bu, Avrupa Birliği standartlarında bir uyum yasası olarak, Ulusal Program çerçevesinde bir yasadır.

Bu nedenle, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına olan talepleri sırasıyla okuyorum: Sayın Toprak, Sayın Yalman, Sayın Hatiboğlu, Sayın Genç.

Bildiğiniz üzere, yalnız iki sayın milletvekiline söz verme imkânımız var.

Önce, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yıllar önce, bir hâkim arkadaşım, yargıladığı bir sanığa idam cezası vermişti. Duruşma esnasında idam cezasını sanığa tefhim ettikten sonra, tutuklu sanık, aynen, hâkim arkadaşıma şöyle seslenmişti: "Hâkim Bey, sen idam cezasını boşver, sen benim ne zaman tahliye olacağımı söyle."

Değerli milletvekilleri, bir yargı mensubunu bir idam cezası hükümlüsü karşısında böyle zavallı duruma düşürme nedenleri konusunda, eğer, biz, sağlıklı tespitler ve çözümler ortaya koyabilmiş olsaydık, yani, yargının ne anlama geldiğini gerçek anlamda kavrayıp, gereğini yapabilmiş olsaydık, ben inanıyorum ki, üç ay arayla gerçekleşen iki krizin ikisi de olmazdı. Her iki kriz, yargı zafiyetinden beslenenler ve işgal ettiği görevi nedeniyle kendinde suç işleme imtiyazı görenler nedeniyle patlak vermiştir. Eğer, bir ülkede sistemi çökertmek istiyorsanız, önce yargısını çökertin. Doğrudan yargısına bir şey yapamıyorsanız, yargı mensuplarına taarruz edin. Sonucu çok kolay alırsınız. Üç ayda değil, her ayda kriz gerçekleşir. Neden; çünkü, gerek işgal ettiği makamları nedeniyle kendinde suç işleme imtiyazı gören kamu görevlileri ve gerekse sokaktaki sade vatandaş, kafasına koyduğu bir suçu, eğer yargıdan çekinmiyorsa, çok kolay işleyecektir. Dikkat edin, her iki krizin mümessilleri, yargı mensupları söz konusu olduğu zaman elinin tersiyle iten kesimlerdi. Bir iki istisna dışında, Sayın İçişleri Bakanının tabiriyle, bu saygın soyguncular, hâlâ, yargı önüne getirilebilmiş değil. Laf olsun diye teslim edilen veya kendisi gelen bir iki temsilci var; ama, gerçek suçluların önünde, hâlâ, düğme iliklenmeye devam ediliyor. Böyle bir yargıya sahipseniz, ülkedeki krizler kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, her kurumun, birimin, gelinen sonuçta mutlaka bir sorumluluğu vardır. Ancak, ben, hadiseye, af yasaları açısından bakacağım. Normal kurum ve kurallarıyla yerleşmiş bir devlette, af yasaları, yargıya doğrudan müdahaledir. Yargı mensuplarının yıllarca emek üreterek, alınteriyle, yoğun uğraşlarla getirdiği bir sonuç; yani, bir mahkûmiyet cezası infaz aşamasına geldiğinde ne oluyor, devreye siyasîler giriyor. Yargı mensuplarının uzun yıllarda elde ettiği sonucu siyasî ranta tahvil amacıyla, af yasaları gündeme getiriliyor. Oysa, af yasaları hiçbir çözüm değil. Örnek mi; altı ay önce bir af yasası daha çıkarıldı. Af Yasası çıkarıldığında, yanlış hatırlamıyorsam, cezaevindeki hükümlü, tutuklu sayısı 69 000'di. Değerli milletvekilleri, bugünlerde, cezaevlerindeki hükümlü, tutuklu sayısı 58 000 civarında; 11 000 fark var. Bunlar, asla çözüm değil; fakat, bunu siyasî ranta tahvil edenler, sorunu görmezden gelenler, sorunun üstünden atlayarak geçenler, görme özürlüler, göremedikleri için, hâlâ, aynı noktaya gelip gelip, tıkanıp duruyoruz.

Bu kurum ve kurallarıyla yerleşmiş bir ülkede, af yasası, yargıya doğrudan müdahaledir diyoruz. Peki, bizde nedir: Maalesef, pek çok standardın, uygar ülkelerde bir standardı var. Bizde mi; bizde, bize göre standardı var. Tabiî, çağdışı bir standart.

Bu uygulanan af yasalarında hiç haklılık payı yok mu; elbette var. Nasıl; sistemin çarpık işleyişinin kurbanı olan insanlar var; bu çarpıklık, bir anlamda, telafi ediliyor; yani, bu af yasalarıyla, bir anlamda, özür dileniyor. Yapılması gereken nedir; bugün, modern hukukta, çağcıl anlayışta yapılması gereken nedir: İnsanımızı suça iten nedenler vardır, suçluluğu kolaylaştıran faktörler vardır. Koruyucu hekimlikte olduğu gibi, eğer, siz, bu faktörleri ortadan kaldırırsanız, suç işlenmez, yeni yeni cezaevleri yapımına gerek kalmaz, af yasalarına gerek kalmaz. Bunun yolu nedir? Bunu yolu, aslında, Anayasamızda var; fakat, nedense, çok kutsal kavramlar, uluslararası standartlara bakıldığı zaman içi dolu dolu olan kavramlar, bizde içi boşaltıldığı için, hiçbir anlam ifade etmiyor. Örnek mi; çoğu kez ekranlarda görürsünüz, ilk ağzını açanlar "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti" der. Yani, sosyal devlet olmanın gerekleri vardır, hukuk devleti olmanın gerekleri vardır. Eğer, siz, çağcıl anlayışa uygun bir tarzda bu kavramların içini doldurur ve gereğini yaparsanız, suça iten nedenleri önceden tespit ve ortadan kaldırma gibi faaliyet içine girerseniz, bu düzenlemelerin hiçbirisine gerek kalmaz; fakat, biz, maalesef, çok uzun yıllardır, görerek iş yapıyoruz, öngörerek iş yapmıyoruz. Öngörme ile görme arasındaki fark bazen yıllar alıyor; yani, çamura düştükten sonra aklımız başımıza geliyor. İşte yöneticinin, görmek gibi bir lüksü olamaz, öngörmek gibi bir yükümlülüğü vardır. Bunu yerine getiremeyen yönetici, iki defa değil, oniki defa da ülkeyi krize sokar. Bu sorunların temelindeki husus yargının itibarının yerlerde süründürülmesidir.

Ben, uzun yıllardır, son bir, birbuçuk yılda, yargı üzerinde uygulanan baskıyı, tahakkümü, ültimatomu ve hatta tehdidi üzüntüyle görüyorum ve artan bir seyir takip ediyor. Dün bir sayın milletvekili -bugün medyaya intikal etti- DGM savcısı hakkında "bir gün o savcıyı alnından vururlar" deme cüretini gösterebiliyor. Bu cesareti kimden aldı? Oy aldığı Türk Milletinden mi aldı? Ben bunun doğru olmamasını temenni ediyorum. Adı geçen kişi derhal basının önüne çıkıp, yargıdan özür dilemelidir. Hiç kimsenin böyle bir şeye hakkı yok. Savcılar üzerinde olanca baskıya rağmen, ben Sayın Bakanın bu konuda bir hassasiyetini görebilmiş değilim, üzüntüyle ifade ediyorum; ancak, o kadar baskıyı üzerinde hisseden bir insan, Sayın Bakanım, siz olsanız, o kadar hatayı siz de yaparsınız. Bir hatanın üzerine derhal gidiyorsunuz; fakat, bu savcının üzerine bunca taarruza karşın, ben Sayın Bakandan...

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Savcının avukatı mısın?..

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu destek, savcıya değildir, yargıya destektir değerli milletvekilleri, üç yasama erkinden birine destektir. Bizim iddiamız şu idi: Ülkemizde kuvvetler ayrılığı ilkesi yok demiştik, kuvvetler birliği var demiştik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Toprak, lütfen toparlayınız.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla)- İcrayı teşkil eden sayın hükümet, yasamayı olanca gücüyle kontrolüne aldığı gibi, şimdi yargı üzerindeki olağanüstü bir baskıya seyirci kalıyor; hatta, bazen, baskının aktif faili oluyor. Ben bir eski yargı mensubu olarak dehşete kapılıyorum. Eğer, siz, yargıyı bu şekilde töhmet altına alacaksanız, benim aklıma bir başka şey geliyor: Yakın gelecekte yargı önünde hesap verme korkusunda bulunanlar, şu an yargı mensupları üzerinde ciddî baskılar oluşturmak suretiyle muhtemel tehlikeleri bertaraf ediyorlar. Ben böyle değerlendiriyorum ve belli yargı mensuplarının kişisel hataları mazeret gösterilerek tüm yargı üzerinde olanca gücüyle yoğunlaşan baskılar konusunda, Sayın Bakanımın yargıya destek niteliğinde birtakım çalışmalarını bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş)- Sayın Başkanım, demin sayın sözcü şahsımla ilgili bir ifadede bulundu efendim, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN- Hayhay; bu oturum içerisinde cevap vereceksiniz.

Tasarının tümü üzerinde hükümetin görüşlerini Sayın Adalet Bakanı ifade edecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi arka arkaya görüşeceğimiz iki tasarıyla, ülkemizde, infaz hukukunda yargı denetimini ve cezaevleri yönetiminin saydamlaşmasını amaçlıyoruz. Tasarılar üzerinde söz alan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Bazı arkadaşlarımız konuyu öylesine genişlettiler ki, tasarı üzerinde durmak fırsatını bulamadılar. Ben, tasarı dışına giden açıklamalara tekrar değinmekte yarar görmüyorum. Bu tasarının tümü üzerinde bazı açıklamalarla yetineceğim; ama, burada dile getirilen bazı konulara sınırlı bir ölçüde de olsa, açıklık getireceğim.

Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki: Bu tasarılarla, Türkiye'de, ceza hukukunun ve ceza infaz hukukunun bütün sorunlarını çözdüğümüzü iddia etmiyoruz. Türkiye'de, cumhuriyetin ilanından sonra kabul edilen bütün temel kanunların, çağımızın anlayışına uygun olarak yenilenmesi konusunda yoğun çalışmalarımız vardır; bunlardan biri olan Türk Medenî Kanunu Tasarısı, yakında, umuyorum ki, Genel Kurulun önüne gelecektir.

Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu üzerindeki çalışmalar, tamamlanmak üzeredir. Yeni Ceza İnfaz Kanunu üzerindeki çalışmalarımız da bir hayli ilerlemiştir; ama, hepinizin bildiği gibi, Türkiye'de, cezaevleriyle ilgili düzenlemeler, oldukça yetersizdir. Bu çerçeve içinde, infaza ilişkin yasal düzenlemeler de tatmin edici değildir. Bu bakımdan, cezaevlerindeki uygulamalar, zaman zaman, çok ciddî eleştirilere konu olmaktadır. Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklulara işkence yapıldığı ya da kötü muamele yapıldığı iddiaları yaygındır. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da önemli incelemeler yapmıştır.

Şimdi, biz, bütün bu iddialara son verecek, bu konuda ciddî bir denetim getirecek yeni düzenlemeleri, Yüce Meclise, arka arkaya sunmaktayız.

Getirilmiş bulunan İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı, başka ülkelerde de olduğu gibi, cezaevleri yönetiminin işlemleri ve onlar tarafından hükümlü ve tutuklular için düzenlenmiş bulunan çeşitli faaliyetlere karşı yargı denetimini getirmektedir. Bugüne kadar, cezaevleriyle ilgili, savcılar, bu konuda, idarî yönden kendilerine düşen görevleri yerine getirmekteydi. Bu görevler yine devam edecektir; ama, tıpkı, idarî işlemlerde olduğu gibi, cezaevleri yönetimlerinin işlemleri ve onlar tarafından düzenlenen faaliyetler hakkında yargı denetiminin olmayışı hukukumuzda önemli bir eksiklik olarak hissedilmekteydi.

Başka ülkelerde, örneğin Alman infaz kanununa göre, cezaevleri yönetimlerinin işlem ve eylemleri yargı denetimi altındadır. İşte, biz, şimdi, bunu, Türk infaz hukuku açısından da düzenlemek istiyoruz. Tasarının amacı budur; ama, bununla yetinmiyoruz; bu tasarıdan sonra Yüce Meclisin ele alacağı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı, cezaevlerindeki bütün uygulamaları, bir çeşit sivil toplum denetimi altına alacaktır. Böylelikle, cezaevleri bakımından getirilen uygulama iki boyutludur. Cezaevlerindeki uygulamalar, hem yargı denetimi altına alınacak hem sivil toplum denetimine açılacaktır. Cezaevleri yönetimi saydamlaşacaktır.

Bu kanun tasarıları yasalaştıktan sonra, en kısa zamanda cezaevleri konusundaki iddiaların sona ereceğini düşünüyoruz.

Anayasamıza göre, hiç kimse işkenceye tabi tutulamaz, hiç kimseye insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza verilemez, insan onuruyla bağdaşmayan bir muamele yapılamaz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de benzeri bir hüküm vardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yine, işkence ve kötü muameleyi yasaklamaktadır.

Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi ve İnsanı Küçültücü Kötü Muamelenin Önlenmesi Sözleşmeleri de bu çeşit uygulamaları yasaklamaktadır. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarıları, bunların gerçekten uygulanması bakımından çok önemli bir adım olacaktır. O bakımdan, ben, bu tasarılara destek veren bütün gruplarımıza ve milletvekillerimize içtenlikle teşekkür ediyorum.

Getirilen düzenlemelerin bütün sorunları çözmediği açıktır; ancak, gerek yargıda kalitenin yükselmesi gerek cezaevlerinde hizmet kalitesinin yükselmesi için başka tasarılarımız Yüce Meclisin komisyonlarının gündeminde bulunmaktadır. Örneğin, Plan ve Bütçe Komisyonunda uzunca bir süreden beri bekleyen Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Tasarısı yasalaştığı  zaman, Türkiye'de yargının kalitesi yükselecektir. Aynı biçimde, yine Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı yasalaştığı zaman, infaz ve koruma memurlarının meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri sağlanmak suretiyle uygulamada hizmet kalitesi yükseltilecektir. Bütün bunlar yapıldığı zaman, sistemin eksikleri bir bir ortadan kaldırılmış olacaktır.

 Burada, belirli bir kişinin tek başına, bir adada cezasının infaz edildiğinden söz edildi; orada bekletildiğinden söz edildi. Herkes biliyor ki, bu uygulama, güvenlik nedeniyle yapılan bir uygulamadır; ama, onun dışında, o hükümlü bakımından herhangi bir ayrıcalık söz konusu değildir.

Bir arkadaşımız, hâkimlere, yönetmeliklerin denetiminin yaptırılmasının, onlara karşı bir hakaret olduğunu öne sürdü. Bu düşünceyi paylaşma olanağı yoktur. Çünkü, idarî yargıda olduğu gibi, burada da yapılan işlemin kanun, tüzük veya yönetmeliğe, cezaevleri bakımından genelgelere aykırı olduğu yönünde öne sürülecek iddialar hâkim tarafından incelenecektir; infaz hâkimliğinin amacı budur. Çünkü, cezaevlerindeki uygulamalar bu çerçeve içinde yürütülmektedir. Öyleyse, bu uygulamalarda kanuna, tüzüğe, yönetmeliğe veya genelgelere aykırı bir yön bulunup bulunmadığı infaz hakimliğince denetlenecektir. Bunda infaz hâkimliğine hakaret niteliği taşıyan herhangi bir yön yoktur. Bu denetim, cezaevlerinde hukuka aykırı bir uygulamayı önleyecek en etkili denetimdir.

Şunu da ifade etmek isterim ki; infaz hâkiminin vereceği kararlara karşı, itiraz yoluyla, acele itiraz yoluyla ağır ceza mahkemesine başvurmak olanağı vardır.

Bir milletvekilimiz, temyiz yolunun açılmasının uygun olacağını söyledi. Şunu ifade etmek isterim ki; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun 343 üncü maddesine göre, bu kararlara karşı da, yani, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilecek ve başka bir biçimde temyiz olanağı bulunmayan kararlara karşı, yazılı emirle bozma yoluyla konuyu Yargıtay önüne getirme olanağı bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulamaların Yargıtay tarafından denetlenmesi de sağlanabilecektir.

Türkiye'de, son günlerde, bir savcımızla bir siyasî partimiz arasındaki tartışma, bir çeşit yargı-siyaset tartışması olarak yansıtılmaktadır. Aslında, böyle bir durumun hiç ortaya çıkmaması, elbette temenni edilirdi. Herkesin görevinin gereklerini kanunlar çerçevesinde yerine getirmesi asıldır. Cumhuriyet savcılarımız da, görevlerini kanunlara uygun olarak yapacaklardır, bunun dışına çıkmamaları gerekir. Aynı biçimde, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına saygı göstermek hepimizin borcudur. Dolayısıyla, yargıya müdahale anlamı taşıyabilecek açıklamalardan herkesin özenle kaçınması gerekir; bu, hepimizin görevidir. Ben, yalnız, şimdi değil; ama, çeşitli vesilelerle, bu konudaki düşüncelerimi açıklamış bulunuyorum; çünkü, yargının tarafsızlığı, yargının bağımsızlığı, hukuk devletinin vazgeçilmez önkoşuludur. Adaletin gerçekleşmesi, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla sağlanabilir. O bakımdan, bunların gerçekleşmesini sağlamak, yalnız cumhuriyet savcılarımızın, yalnız hâkimlerimizin görevi değil, bütün toplumun görevidir. Herkesin, bu ilkelere saygı duyması gerekir. Bunu, hep birlikte gerçekleştirmek zorundayız; çünkü, devletin temeli, ünlü özdeyişte belirtildiği gibi, adalettir. Adalet, ancak, tarafsız ve bağımsız bir yargıyla gerçekleşebilir, buna, herkesin özen göstermesi gerekir.

Bu tasarılar, infazla ilgili çalışmalarımızın bir bölümüdür. Cezaevlerinde, son zamanlarda, hepimizi üzen birtakım olaylar olmaktadır. Dünyanın gözü üzerimizdedir; ama, bu tasarılar, yabancılar istiyor diye ya da Avrupa istiyor diye ya da dış baskıyla hazırlanmamıştır; bu tasarılar üzerinde uzunca bir zamandan beri çalışılmaktaydı; ancak, Meclisin yoğun gündemi içinde, bunları, şimdi Genel Kurulda tartışma olanağını buluyoruz.

Şüphesiz, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, çok daha önemli konular da var; ama, onlar üzerinde de çalışıyoruz, onları da, en kısa zamanda Yüce Meclisin önüne getireceğiz, bir bölümü, zaten, şu anda komisyonların önünde bulunmaktadır.

Bütün bunları tamamladığımız zaman, Türkiye'de, hem yargıda reformu hem hukuk sistemimizde reformu hem infaz hukukunda reformu gerçekleştirmiş olacağız. Şimdi görüşmekte olduğumuz tasarılar, bu konuda iki önemli adımdır.

Yüce Meclisinin bu tasarılara vereceği destek için teşekkür ediyorum;hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel şahsı adına konuşan Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ın işaret ettiği bir husus konusunda, Muş Milletvekili Sayın Erkan Kemaloğlu, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince düzeltme hakkını kullanmak istemektedir.

Buyurun Sayın Kemaloğlu.

Süreniz 5 dakikadır.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu’nun, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle açıklaması

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bugün yayınlanan Hürriyet Gazetesinde şahsımla ilgili bir haber var.

Dün partimin yaptığı grup toplantısında ne söz aldım ne de bir konuşma yaptım.

Değerli arkadaşlarım, dün, savcı Sayın Şalk'la ilgili -ona yönelik- hiçbir beyanım olmadı; olamaz da. Ben, hukuka saygılı bir insanım, hukuk devletini tasvip eden bir insanım; böyle bir konuşma yapılmadı.

Onu arz etmek için huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kemaloğlu.

Sayın milletvekilleri, bir hususu daha düzeltmek istiyorum: Yoklama sırasında, Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Güven Karahan'ın pusulası, yanlışlıkla, bir isim benzerliğiyle tarafımdan telaffuz edilmiş. Elektronik cihazın çıktılarının tetkikinden, Sayın Karahan'ın elektronik cihaza girerek yoklamaya katıldığını tespit etmiş bulunuyoruz; kendisine ve sizlere açıklıyorum efendim.

Teşekkür ederim.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (Devam)

BAŞKAN- Şimdi, tasarının tümü üzerindeki son konuşma, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman'a ait.

Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa)- Yok efendim.

BAŞKAN- Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz, malumuâliniz 10 dakika.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; 667 sıra sayılı tasarıyı müzakere ediyoruz. Bendeniz, şahsım adına, bu düzenlemeyle ilgili, düzenlemenin kendisiyle, düzenlemeyi alakadar eden sair düzenleme ve yaşantımızla ilgili bir iki hususu, Sayın Bakanımızı hazır burada bulmuşken -ki, sık sık buluyoruz sağ olsun; bazen, galiba vekâleten oy kullanmak mümkün olduğu gibi, bakanlar yerine vekâleten gelmek de mümkün ki, Sayın Bakanımızı buluyoruz- bu vesileyle, arzı meram etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ceza infaz kurumlarıyla ilgili bir düzenlemedir bu düzenleme. Referans olarak da, Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa Sözleşmesi gösteriliyor; doğrudur. Ancak, merak ettiğim bir şey var; yani, bizim, Anayasayı referans göstermemiz kadar doğal bir şey olamaz; ama, endişem şuradadır; referans olarak gösterdiğimiz Anayasanın düzenlediği kavram ve kurallara ne kadar uyuyoruz acaba ki, referans olarak ondan kaynaklanan hukukî düzenlemeler bizi bağlayıcı ve bizi ümitlendirici olsun.

Mesela, Anayasanın 17 nci maddesi, Anayasanın 153 üncü maddesi gayet açık; Anayasanın 153 üncü maddesinde deniliyor ki: Anayasa Mahkemesi uygunluk denetimi yapar; bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığının tespitini yapar. İptal talebini -itiraz yoluyla yahut iptal istemi yoluyla, hangi yolla gelirse gelsin- inceler; onu iptal eder ya da etmez; kendisini kanun yapıcı yerine koymak suretiyle hükümler ittihaz edemez.

Biz, özellikle üniversitelerdeki sıkıntıları hep yakından takip ediyoruz; orada kullanılan gerekçe de şudur: Anayasa Mahkemesi her ne kadar 2547 sayılı Kanunun geçici 17 nci maddesini iptal etmedi ise de, ancak, şöyle bir gerekçesi vardır; dolayısıyla onu uygulamaya esas alıyorum, diye uygulama yapıyoruz. Peki, Anayasanın 153 üncü maddesine göre bunu nasıl yapıyoruz, niye yapıyoruz?

Bir başka şey daha var değerli milletvekilleri; bakınız, hükümlerde, kararlarda, ilamlarda iki bölüm vardır; bir gerekçe, bir de hüküm bölümü. Bağlayıcı olan hüküm bölümüdür. Siz, gerekçeyle bağlayamazsınız, bağlanamazsınız Buradan varmak istediğim şudur: Anayasayı referans olarak göstermiş olmak yetmiyor; yüreğimizle ona inanıp, onu uygulamamız lazım. Bunun için, galiba, çok önemli olan -Sayın Bakanın da, daha önce konuşan sayın milletvekillerinin de özellikle vurguladıkları- kalite yahut başka bir ifadeyle insan unsuru. Siz dünyanın en mükemmel kanunlarını yapsanız, onu uygulayacak olan insana, kendi mesleğinde, kendi işinde, mükemmeliyeti veremedinizse, kemali o insana ulaştıramadınızsa ya da o insanı kâmil hale getiremedinizse, o mükemmel kanunu nasıl uygulayacaksınız?

Onun için, diyorum ki, bu kanunu ne kadar güzel düzenlerseniz düzenleyin, bizim endişemiz şudur; uygulayıcı çok önemlidir. Berki Hocayı rahmetle hatırlıyorum, bize derdi ki "evladım, hâkimlikte şu 6 nitelik çok önemlidir -eğer yanlış hatırlamıyorsam- hâkim, hakim olmaya, fehim olmaya, emin olmaya, metin olmaya, mekin olmaya, müstakim olmaya mecburdur. Bu 6 nitelik bir insanda bulunmuyorsa, ona, hâkim olarak hayatınızı, malınızın emniyetini, kısaca adaleti tevdi etmekte mahzurlar var." Elbette, kimseyi kastederek söylüyor değildi, ben de tamamen mücerret ifade ediyorum ya da soyut ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız son günlerdeki siyaset-yargı çatışmasına, kargaşasına, sabahki bir beyanıyla "efendim, yargı siyasallaşmamalı" diyor, doğrudur, biz buna katılıyoruz, buna katılmayacak, aklı başında insan da yoktur; ama, zannediyorum ki, bu geç söylenmiş bir sözdür. Sayın Bakan, bunu çok önce söylemeliydi. Telefonlar dinleniyor, daha şimdi şimdi kimi insanlar feveran ediyor. Halbuki, 1999'un haziranında, çok çirkin bir yöntemle telefon dinlendiği, bu dinlenen telefonun, bir partinin kapatılması için belge olarak kullanıldığı basına intikal etti; hiçbirimizden ses çıkmadı. Şimdi, kıyamet koparıyoruz... İnandırıcı olamıyoruz, söylediğimiz budur,

Bakınız, kalite diyorum; ama, gene hâkimlerimizi kastetmiyorum, teşmil etmiyorum, tamamen soyut; yani, her sahada, her meslekte bu kaliteyi yakalamamız lazım. Parlamentoda da böyle; yani, biz, milletvekillerimizi kalite açısından ne kadar üst düzeye taşıyabilirsek, Parlamento o kadar güçlü olur.

O bakımdan, oradan geçerek diyorum ki -bakınız, özellikle, mahkemelerde bu çok önemli- sizin kusurunuz olur, Parlamento bir kusur yapar, yanlış bir kanun yapar, sonra bir değişiklikle düzeltir; vali bey bir tasarrufta bulunur, yanlışlık yapar, Danıştaya gider, düzelir; ama, başından sonuna kadar yargıda -yani, alt derece mahkemesiyle üst derece mahkemesini birlikte düşünerek arz ve ifade ediyorum- bir yanlışlık olursa, düzeltecek olmaz. Onun için "adalet mülkün temelidir" denilmiştir, mülkün temeli oluşu buradandır.

Şimdi, bakınız, mahkemesini söylemeyeceğim, hâkimin ismini söylemeyeceğim, tarafları da söylemeyeceğim; ama, size bir örnek vereceğim. Gene, teşmil etmiyorum, lütfen dikkat duyurunuz: Bir hâkim düşününüz -kalite bunun için önemli diye saçımızı, başımızı bu sebeple yoluyoruz- ve bir dava... Davalı taraf diyor ki: "Hâkim bey, bunun özelliği var, uzmanlık isteyen bir konudur, bir bilirkişi tayin ediver, edebî bir konudur." Hâkim bey diyor ki: "Ben, edebiyatı herkesten iyi bilirim." Kim diyor; bir hâkim bey diyor. Ne diyor? Bu hâkimin kararına bakıyorum şimdi -mahkemesini, hâkimini, taraflarını söylemiyorum- buyurun, ihtiyaç duymuş "irtica" kelimesini kullanacak değil mi; hayır, "irtica" değil "iltica" yazıyor, "iltica." Şimdi, gerek duymuş -ben, burada olduğu için söylüyorum; yoksa, meraklısı değilim- "Çevik Bir" ismini kullanmak gerekmiş; 6 yerde kullanmış. Yani, bu, bir sürçülisan yahut makinenin sürçmesi ya da hata, gözden kaçan bir şey değil; bildiği bu... 6 yerde nasıl yazmış biliyor musunuz; buyurun, bunun doğrusu hangisidir?! "Çevik Bir"dir herhalde değil mi. Hayır, bizim hâkimimiz, Sayın Bakanım, bizim hâkimimiz 6 ayrı yerde -zaten 6 defa kullanmış, 7 ncisi yok- "Çevik 1" yazmış. Yani, beyler, güleriz ağlanacak halimize!.. Bir saltanat devrinde değiliz; yok I. Çevik, II. Çevik, III. Çevik... (FP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı9

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Sayın Bakanım, Değerli Bakanım, yüreğimiz yanık, toplum olarak yanık. Hâkimlerimize ne yapıyorsak, nasıl çare buluyorsak, kaliteyi yükseltmemiz lazım. Böyle olmaz! Peki...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Başkan, buraya da gösterir misiniz?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Buyurun efendim, merak buyuruyorsanız buyurun.

Şimdi, daha acısı ne biliyor musunuz, daha acısı ne; davacı, o günün şartlarında yetkisinin çok üstünde etkin bir kişi; dava 40 günde bitiyor ve bu hâkim bey, şu "Çevik 1"i yazan, bunu icat eden, bunun mucidi bulunan; çünkü, emsali yoktur bunun dünyada, Yargıtaya üye seçiliyor ve o tarihte, Sayın Bakanım ve diğer arkadaşlar da, zannediyorum, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyesi.

Beyler, biraz kendimize bakmamız lazım. Kanun yapmak meseleyi çözmüyor; keşke çözse, burada otururuz, aramızda tartışırız, bağırırız çağırırız; biz, bu milletin temsilcileriyiz; meseleyi çözeriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, son cümleniz için...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, bitiriyorum.

Bütün bunlara rağmen, bu hususu, Sayın Bakanın dikkatine arz ettim. Merak buyururlarsa, hâkimin adını, ilamın numarasını kendilerine arz ve takdim ederim.

Saygı sunuyorum.

Ben, tasarıya olumlu oy vereceğim.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, Sayın Bakana yöneltilecek sorulara geçiyoruz.

7 sayın milletvekili soru talebinde bulundu. Süremizin kısalığını biliyorsunuz yeni Tüzük hükümleri uyarınca. Lütfen, sorular, mütalaa eklenmeden, yalın, net ve kısa olsun.

İlk söz Sayın Erbaş'ın.

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum.

Cezaevlerinde, cezaevinden sorumlu savcılarımız var. Bunların gözetiminde olduğu halde, cezaevlerimizin durumu ortada. Af Yasasından önce, 1 yatakta 3 hükümlünün yattığı, fizikî şartlarının çok zor olduğu biliniyordu. İnfaz hâkimlerinin bu durumu düzeltebileceğine inanıyor musunuz; yoksa, Avrupa Birliği müktesebatına uyma gerekçesiyle mi bu yasayı çıkarıyoruz?

İkinci sorum ise, cezaevlerimizde durumun iyileştirilmesi için başlatılan ölüm oruçlarına, içte ve dışta kaç kişi başladı? Bunlardan kaç kişi hayatını kaybetti? Kaç kişi ölüm orucundan vazgeçti? Kaç kişi halen devam ediyor?

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akman, buyurun efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Birinci sorum, bu kanun tasarısıyla getirilmiş olan infaz hâkimliği sistemine göre, cezaevleri adedi kadar yeni hâkim, infaz hâkimi almayı düşünüyor mu Sayın Bakanımız; yoksa, bu ihtiyaç, tamamen, mevcut olan hâkimlere yeni bir yetki verilmek suretiyle mi giderilecektir? Buna paralel olarak, tabiî, ihtiyaç kadar zabıt kâtibi, yazı işleri müdürü ve yardımcı personel de alınacak mıdır, alınmayacak mıdır? Bunu merak ediyorum.

İkinci sorum, tasarının 5 inci maddesindeki şikâyet usul ve sistemiyle ilgilidir. Burada, şikâyetçi olan mahkûm, tutuklu veya yakınının doğrudan infaz hâkimliğine başvurabileceği ifade edilmektedir. Söz konusu olan cezaevindeki mahkûm ve tutuklular olduğuna göre bunların doğrudan nasıl başvurabileceğini ben merak ediyorum; yani bu anlamda cezaevinin içerisinde mi bir büro tahsis edilecek?

Yine, oraya başvuramayanların infaz koruma memurları ve cezaevi müdürleri vasıtasıyla başvurabileceği ifade edilmektedir.

Bir de bir çarpıcı cümle daha vardır, orada da der ki: "Yapılan bu başvurular şayet sözlü ise zapta geçirilir." Şimdi, şikâyet konusu kişi, cezaevinin yönetiminde olan müdür ve koruma memurları olacağına göre, bu zabıt sistemi nasıl işleyecektir? Bu maddede, bu konuda bir terslik var mı yok mu onu merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Güven, buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, benim soracağım soruyu değerli arkadaşım sordu; ama, benim arzım şu. Acaba, kadro yeterliliği olmadığına göre, bu kanun tasarısında da bir kadro istemi yok; bu işi müstemir yetkiyle mi çözmeyi düşünüyor Sayın Bakan? Böyle bir olay olursa ileride, çocuk mahkemelerinin düştüğü duruma düşülür mü düşülmez mi? Çünkü, bugün çocuk mahkemeleri için de aynı kanuna benzer kanun çıkmıştı; ama, bugün çocuk mahkemelerinin sağlıklı çalıştığını söylemek Türkiye'de mümkün değildir ve bir de tabiî bu kanunla ilgili olmamakla beraber Sayın Bakan da hatırlarlar, yargının bütün derece ve kademelerine; yani cumhuriyet savcılarına ve hâkimlere biz, daha evvel çıkan bir kanunla bir bölümü için, yüksek derece mahkeme hâkimlerine bazı haklar vermiştik, Sayın Bakan da o zaman, ileride bunu düşüneceğiz, tüm yargı mensuplarına bazı ödemeler yapılacağını, iyileştirme yapılacağını ifade etmişti burada -komisyon başkanı da dahil- acaba bu konuda bir çalışma var mı? Ben onu arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Arınç, buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, benim de sorularım şunlar. Bu tasarıyla yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleriyle asliye ceza mahkemeleri nezdinde infaz mahkemesi kurulacak, hatta tasarıya göre birden fazla da kurulabilecektir. Böylece, kaç adet infaz mahkemesi teşkilatı kurulması planlanmıştır? Hâkim, savcı ve personel olarak kaç kişilik kadro gerekmektedir? Yeniden mi yoksa mevcutlar içinden mi tefrik edilecektir? Şu anda hâkim ve savcı açığımız ne kadardır? Bunların ne şekilde doldurulması düşünülmektedir? İnfaz mahkemelerinin tamamının ne kadar bir süre içerisinde kurulabileceği planlanmıştır?

İkinci sorum: Sadece şikâyet yoluyla başvuru imkânı getirildiğine göre, kararların temyiz kabiliyeti yoktur, sadece acele itiraz yolu tanınmıştır. Bütün işlemlere ve faaliyetlere karşı böyle bir yol tanınmış olması karşılığında, temyiz yolunun da açık olması gerekmez miydi?

Üçüncü sorum: 3 üncü maddeye göre, infaz hâkimliğine savcılar arasından da atama yapılabilecektir. Bu husus, infaz hâkimliğinin kuruluş amacına ters düşmez mi?

Dördüncü sorum: Son çıkan Şartlı Tahliye ve Erteleme Yasasının uygulanmasında, yanlışlıkla 1 000'den fazla hükümlünün de salıverildiği, gazetelerde yazılmıştır. Bundan böyle, af, erteleme veya şartlı salıverme kanunu çıktığında, infaz hâkimliğinin buna bakması uygun olmaz mıydı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydın, buyurun.

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla şu soruma cevap almak istiyorum: Sayın Bakan, az önce yaptığı açıklamada, İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısıyla, cezaevlerinde hukuka aykırı durumların ortadan kaldırılmasını amaçladıklarını ifade ettiler. Bu, belki bir nebze doğrudur; ancak, bunun, Anayasamızın 17 nci maddesi ve uluslararası normlara uygun hale gelmesi için... Cezaevlerinden çok, özellikle daha fazla şikâyet, cezaevine gitmeden önce cumhuriyet savcıları adına yapılan sorgulamalardan gelmektedir. Özellikle yakın zamanlarda, hatta, belki de her gün, bu konuda yapılan sorgulamalarda uluslararası normlara aykırı, Anayasamızın 17 nci maddesine aykırı, açıkçası, bariz bir şekilde işkence yapıldığı bilinmektedir ve dile getirilmektedir. Sayın Bakan, bu konuda ne yapmayı düşünüyor? En büyük sıkıntı olan bu noktayı halletmek için ne düşünüyor; onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ali Arabacı, buyurun.

ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, aracılığınızla, şu sorunun sorulmasını istiyorum: Cezaevlerinde, bu yasa çıkmadan da yapılması zorunlu bazı görevlerin olduğuna inanıyorum. Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi de değiştiğine göre, (F) tipi cezaevlerinde hükümlü ve tutuklulara ortak kullanım alanlarının, dünya standartlarına uygun şekilde, ne zaman açılması düşünülüyor? Böyle bir uygulamaya geçildiğinde, tutuklu ve hükümlüler, hangi zaman dilimi içerisinde ve ne şekilde, hangi ortak alan birimlerinden yararlanacaklardır? Türk cezaevlerinde, özellikle (F) tipi cezaevlerinde, Birleşmiş Milletler standart minimum cezaevi kuralları ve Avrupa cezaevi kuralları uygulanmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Son soru Sayın Kamer Genç'e ait; buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, şu sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum:

1-Mavi Akım savcısı niye değiştirildi?

2-Devlet güvenlik mahkemesi savcısı Talat Şalk üzerinde, hem Başbakanın hem Sayın Bakanın aleyhte verilmiş ifadeleri var. Şimdi, eğer, savcılar bu kadar baskı altında tutulursa, hangi savcı, hangi şartlarda bu suiistimallerin üzerine gider? Yani, Jandarmanın albaylarını değiştireceksiniz idare olarak. Başbakan çıkacak "ben, bunu yadırgıyorum" diyecek; arkasından "Adalet Bakanı, herhalde bunun gereğini yapacak" diyecek; arkasından, Başbakan Yardımcısı çıkıyor, diyor ki: "Efendim, savcı tarafsızlığını kaybetmiştir." Savcı, zaten taraftır; yani, kamu adına olayı takip eden bir kişidir. Burada, savcının tarafsız olması söz konusu değildir. Bu kadar büyük suiistimallerin olduğu bir dönemde, gerek idarede, yani, bu işin üzerine giden Jandarma üzerinde, Jandarma yetkilileri üzerinde ve gerekse savcılar üzerinde bu kadar baskı kurulması ve bu kadar büyük bir gayretle bu meslek grubu üzerinde baskı kurulması nedeniyle, Bakan olarak, siz, bu savcıları korumayı düşünüyor musunuz; yoksa, Başbakan ve Başbakan Yardımcılarından gelen tepkilere mi boyun eğeceksiniz? Çünkü, artık, bu savcıların da yerleri değiştirildiği zaman, üzerlerinde bu kadar baskı kurulduktan sonra, Türkiye'de suiistimallerin üzerine gidecek, herhalde, ne hâkim ne savcı ne de kamu görevlisi bulmamız mümkün değil. Bu kadar...

BAŞKAN - Sorunuz...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Başbakan ve Başbakan Yardımcısı üzerindeki  bu telaş nedir; bu, suçluluğun telaşı mıdır, yoksa, hırsızlıkları örtbas etme girişimi midir? Lütfen, bunu açıklar mısınız.

Sayın Talat Şalk hakkında bir işlem yaptığınız takdirde, ben, bir milletvekili olarak, sonuna kadar bunun hesabını sizden soracağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde halen yapmakta olduğumuz çalışmalar, sadece bugün görüşmekte olduğumuz tasarılarla sınırlı değil. Cezaevlerinde fizikî koşulların düzeltilmesi konusunda da yoğun çalışmalarımız devam etmektedir. Örneğin, öteden beri, ülkemizde şikâyet konusu olan koğuş sistemi yerine, oda sistemine geçiş çalışmaları hızla devam etmektedir.

Getirilen infaz hâkimliği, elbette, cezaevleriyle ilgili her soruna çözüm getirecek değildir; ama, infaz hâkimliği, cezaevlerinde, Anayasaya, kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, genelgelere, kısacası genel olarak hukuka aykırı uygulamalar yolundaki bütün iddiaları yargı denetimi altına alacaktır.

Ölüm oruçları konusundaki son durumla ilgili olarak, sizlere, şu bilgileri verebilirim: Halen, 32 ceza infaz kurumunda açlık grevi ve ölüm oruçları sürdürülmektedir. Bu eylemlerin arkasındaki örgüt sayısı, yasadışı örgüt sayısı 20'dir. Süresiz açlık grevi eylemi yapan hükümlü ve tutuklu sayısı 323, ölüm orucu eyleminde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı 192. Böylece, cezaevlerinde eylem yapan hükümlü ve tutuklu sayısı 520 kişidir. Ancak, ölüm orucu nedeniyle hastaneye kaldırılan hükümlü ve tutuklular da vardır. Bunların sayısı 167'dir. Bunlardan 94'ü tedaviyi kabul etmiştir; yani, ölüm orucuna son vermiştir; 73'ü ise tedaviyi reddetmektedir. Halen sağlık bakımından durumu ciddî olan hükümlü ve tutuklu sayısı 37'dir. Bu arada, bildiğiniz gibi, maalesef, 18 hükümlü ve tutuklu da, bu ölüm oruçları nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Dışarıda bu eylemlere destek verenlerden de ölüm orucu eyleminde bulunan 4 kişi hayatını kaybetmiştir.

Şimdi, Türkiye'de halen 556 ceza infaz kurumu vardır; ama, tasarı incelendiği zaman, bunların hepsinde infaz hâkimliği kurulmasının söz konusu olmadığı anlaşılacaktır. İnfaz hâkimliklerinin, yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri ile coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak, ilçe asliye ceza mahkemeleri nezdinde kurulması öngörülmüştür. Bu çerçeve içinde, 130'u ağır ceza merkezlerinde, 50'si asliye ceza merkezlerinde olmak üzere, 180 infaz hâkimliğinin yeterli olacağını düşünmekteyiz.

Halen, Türkiye'de, yasal kadro itibariyle, 9 408 hâkim ve cumhuriyet savcısı kadromuz vardır. Bunlardan çalışanların sayısı 8 932'dir. Dolayısıyla, açık kadro sayısı 476'dır.

Tasarıda, mahkûmların bizzat kendilerinin veya yakınlarının şikâyette bulunması öngörülmüştür. Ceza infaz kurumlarında, mahkûmların, bu başvuruyu çeşitli şekillerde yapma olanağı vardır. Örneğin, şikâyet cezaevi müdürüyle ilgiliyse, bu konuda başvuruyu cumhuriyet savcısına yapabilir; ayrıca, dilekçe gönderebilir. Bu dilekçelerin kapalı olarak ulaşması sağlanmaktadır. Mahkûmların, hükümlü ve tutukluların yakınlarının müracaatı ise, zaten, dışarıda olacaktır; bu konuda herhangi bir sorun söz konusu değildir; ama, içerideki hükümlü ve tutukluların da bu başvurularını yapması konusunda herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Sayın Turhan Güven'in sorusuna cevap veriyorum: Bir kadro listesine gerek görülmemiştir; ama, sanıyorum ki, mevcut hâkim kadrolarımız içinde yapılacak görevlendirmelerle de, bu 180 infaz hâkimliği, ilk altı ayda, belki başlangıçta yetki vermek suretiyle; ama, daha sonra atama suretiyle görevlendirilecektir. Bunun yanında, Başbakanlıkta da, genel olarak yargıda kadro ihtiyaçlarımızla ilgili bir tasarımız bulunmaktadır. O tasarı da geldiği zaman, bu atamalar daha kolaylaşacaktır.

Yargının bütün kademelerinde, gerek hâkim ve cumhuriyet savcılarımız için gerek adliye personeli için, ayrıca, şimdi üzerinde konuştuğumuz infaz ve koruma memurları için iyileştirmeyi öngören kanun hükmünde kararname tasarılarımız Başbakanlıkta bulunmaktadır; ama, diğer bakanlıkların da benzeri istekleri olduğu için, bütün bunlar birlikte değerlendirilecektir ve kamuda, yeni bir ücret farklılaşmasına meydan vermemek için, genel bir değerlendirme içinde yargı mensuplarının da özlük haklarında iyileştirmeye gidilecektir.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreyi bir hayli aştık; lütfen, cevapları süratlendirebilirsek.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ben, o zaman, bunlar arasında süratle bir seçme yaparak cevaplandırma yoluna gideyim.

Sayın Arınç'ın sorularından ikisine daha önce cevap verdim. Kaç infaz hâkimliği kurulacak ve açığımızla ilgili sorular cevaplandırıldı. Burada, temyiz yolu, konuşmamda da belirtmeye çalıştığım gibi dolaylı bir biçimde açıktır; çünkü, ağır ceza mahkemelerince, infaz hâkimliği kararlarına karşı acele itiraz yoluyla başvuru üzerine verilecek kararlar hakkında, yazılı emirle bozma yoluyla konunun yargıtay önüne getirilmesi olanağı vardır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun 343 üncü maddesinde bu konu düzenlenmiş bulunmaktadır.

Savcıların infaz hâkimi olarak atanmasına gelince: Bilindiği gibi, bizde cumhuriyet savcıları, zaman zaman hâkim olarak görevlendirilebilmektedir veya hâkimler, daha sonra cumhuriyet savcısı olarak görevlendirilebilmektedir. Önemli olan, hangi görevi yerine getirdiğidir. Dolayısıyla, bir cumhuriyet savcısı, infaz hâkimi olarak görevlendirilirse, ondan sonra infaz hâkimi olarak görev yapacaktır.

Şartla salıvermede, 1 000 değil, bizim tahminlerimize göre 500 dolayında bir yanlışlık var. Bu konuda, yargıtayın içtihatları arasında geçmişteki ve bugünkü görüşleri itibariyle bir fark ortaya çıkmıştır ve bu yanlışlık da bundan kaynaklanmaktadır; ama, sanıyorum ki, bu konudaki yanlışlıkların sonuçları kısa zamanda giderilecektir.

Sayın Nezir Aydın'ın sorusuna geçiyorum: Türkiye'de, cezaevlerinden çok, cezaevlerine gelmeden önce işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiaları yaygındır. Biz, ülkemizde, ne cezaevinde ne cezaevine gelmeden önce işkence ve kötü muamele yapılmamasını sağlamak istiyoruz ve bunu sağlamak, bizim görevimizdir. İşkence ve kötü muamele, insanlık için bir yüzkarasıdır, ülkemiz için bir yüzkarasıdır. Bilindiği gibi, bu konuda, Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 354 üncü maddesinde değişiklik yapılmıştır; işkencenin tanımında değişiklik yapılmış, cezası artırılmış, kötü muamelenin cezası artırılmış ve işkence ve kötü muameleyi önlemek için, gerçeğe aykırı sağlık raporu verilmesinin suç haline getirilmesi hükme bağlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen tamamlar mısınız.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkan.

(F) tipi cezaevlerinde uygulamaya başlanmıştır. Bu amaçla, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde yapılan değişikliklerin, uygulanmaya konulması için, bütün ilgili cumhuriyet başsavcılıklarına yönelik bir genelge çıkarılmıştır. Eğitim, spor, meslek kazandırma ve iş yurdu faaliyetleri, sosyal ve kültürel faaliyetler konusunda, hükümlü ve tutukluların kendi istekleri de dikkate alınmak suretiyle, kanun tasarısında öngörülen gruplandırmalar yapılmak suretiyle, uygulamaya geçilmiş bulunmaktadır; ama, henüz, beklenen oranda bir katılım olmamıştır.

Bu uygulama, Birleşmiş Milletler ve Avrupa cezaevleri standartlarına uygundur. Zaten, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi de, Türkiye'ye, öteden beri, günün makul bir süresi içinde, yani, sekiz saatlik bir süre içinde, hükümlü ve tutuklulara yararlı faaliyetlerde bulunma olanağının sağlanmasını tavsiye etmekteydi; Birleşmiş Milletler ve Avrupa standartlarına uygun olarak, biz, bunu gerçekleştirmeye çalışacağız.

Sayın Kamer Genç'in sorusuna, ben, konuşmamda cevap vermiştim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tatmin olmadım da onun için sordum...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Konuşmamda, aynı konuya değindim. O nedenle, tekrar, o noktaya dönmek istemiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, Mavi Akım savcısını niye değiştirdiniz?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Böyle bir değişiklik söz konusu değildir; ama...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Nuh Mete Yüksel'den aldınız, başkasına verdiniz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - ...bütün cumhuriyet savcılarımızın, görevlerini kanunlar çerçevesinde yapması asıldır. Biz, herkesten bunu bekliyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Siyasî baskı var Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bir siyasî baskı söz konusu değildir. Cumhuriyet savcılarımız, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gitmektedir ve bu kararlılığa gölge düşürebilecek davranışlardan da kaçınmalarını beklemekteyiz. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylayacağım; yalnız, daha önce, bildiğiniz gibi, bir soruşturma önergesinin görüşülme günü, tarafınızdan kabul edilmişti ve Tüzüğümüzün 108 inci maddesi gereğince, soruşturma önergelerinde, gruplar değil, ancak 3 sayın milletvekili söz hakkı elde edebilmektedir. Söz hakkı talebinde bulunan milletvekili sayısı 54.

Şimdi, müsaade ederseniz, bir haksızlığa meydan vermemek için, milletvekillerinin isimlerini yazdık ve karşılarına sırasıyla numara verdik. Ondan sonra da, o numaraları, ben, torbadan çekeceğim; ama, her milletvekili, hangi numarada bulunduğunu, müsaade ederseniz, bilsin ki, benim çektiğimi siz kontrol edebilesiniz.

Şimdi, süratle isimleri okutuyorum:

Ali Razı Gönül

1

Mehmet Ali Şahin

2

Mehmet Gözlükaya

3

Aslan Polat

4

Mehmet Bekâroğlu

5

Azmi Ateş

6

Bülent Arınç

7

Nazlı Ilıcak

8

Erol Al

9

Burhan Bıçakçıoğlu

10

Cengiz Aydoğan

11

Sebğetullah Seydaoğlu

12

Eyüp Aşık

13

Burhan İsen

14

Nihat Gökbulut

15

Ahmet Kabil

16

İlhan Aküzüm

17

Enis Sülün

18

Mehmet Güneş

19

Ali Er

20

Salih Yıldırım

21

Yaşar Topçu

22

Burhan Kara

23

Hakkı Oğuz Aykut

24

Şamil Ayrım

25

Sühan Özkan

26

Sefer Ekşi

27

Turhan Tayan

28

İsmail Çevik

29

Ataullah Hamidi

30

Bozkurt Yaşar Öztürk

31

Orhan Bıçakçıoğlu

32

Mustafa Gül

33

Ali Güner

34

Beyhan Aslan

35

Rifat Serdaroğlu

36

Şükrü Ünal

37

Osman Pepe

38

İsmail Özgün

39

Dengir Fırat

40

İsmail Aytekin

41

Rıza Ulucak

42

Kamer Genç

43

Yakup Budak

44

Nezir Aydın

45

Latif Öztek

46

İsmail Aydınlı

47

Ahmet İyimaya

48

Saffet Arıkan Bedük

49

Mehmet Sağlam

50

Necati Yöndar

51

Yahya Çevik

52

Mehmet Yalçınkaya

53

Musa Konyar

54

 

BAŞKAN - Şimdi, torbaya 54 numara konuldu; karıştırarak çekeceğim.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, yanlış duymadıysam, Orhan Bıçakçıoğlu 2 defa yazılmış...

BAŞKAN - 11, Sayın Cengiz Aydoğan.

54, Sayın Musa Konyar.

48, Sayın Ahmet İyimaya.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylamadan evvel, bir yoklama talebi vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

667 sıra sayılı tasarının tümünün oylamasından önce, Genel Kurulda toplantı yetersayısı olmadığından, yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bülent Arınç?.. Burada.

Ramazan Toprak?.. Burada.

İsmail Alptekin?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Fethullah Erbaş?.. Burada.

Nezir Aydın?.. Burada.

Yahya Akman?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Musa Demirci?.. Burada.

Lütfi Doğan?.. Burada.

Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Yakup Budak?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Ahmet Cemil Tunç?.. Burada.

Nurettin Aktaş?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Abdullah Veli Seyda?.. Burada.

Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum.

İmza sahipleri lütfen elektronik cihaza girmesinler; çünkü, onları yoklama yekûnuna, esasen, dahil etmiş olacağız.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Sayın Grup Başkanvekilleri, kaç dakika süre istiyorsunuz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 15 dakika.

BAŞKAN - Peki efendim.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.38


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet AY (Gaziantep), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Hatırlanacağı üzere, 667 sıra sayılı kanun tasarısının maddelerine geçilmesi sırasında yoklama istenmiş ve toplantı yetersayısına ulaşılamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrar başlatıyorum ve 3 dakikalık süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/849) (S. Sayısı : 667) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, görüşmekte olduğumuz tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İNFAZ HÂKİMLİĞİ KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, infaz hâkimliklerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve usullerini düzenlemektir.

Bu Kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar.

Askerî ceza infaz kurumları ve tutukevlerine ilişkin hükümler saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a aittir.

Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı üzerinde görüşüyoruz; biraz evvel tümü üzerinde yapılan görüşmelerde, Sayın Bakan, hem açıklayıcı bilgiler verdiler hem de soruları cevaplandırdılar.

1 inci madde, infaz hâkimliklerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve usullerini düzenleyen, infaz hâkimliği kanununun amacını ortaya koyan bir maddedir. Müteakip maddelerde -4 üncü maddeden başlayarak- infaz hâkimlerinin görevleri, şikâyet ve usulü ve şikâyet üzerine verilecek kararlar düzenlenmiş bulunmaktadır.

Arkadaşlarımız da ifade ettiler, infaz mahkemelerinin kuruluşu meselesi, Avrupa Birliğiyle ilgili uluslararası sözleşmelerden ve anlaşmalardan doğan bir yükümlülük ve aynı zamanda, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin de durumlarının iyileştirilmesine, insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik bir düzenleme. Buna hiç kimsenin hayır demesi mümkün değil.

Biraz evvel, Sayın Bakanın cevaplarından da anlıyoruz ki, şu anda, ağır ceza mahkemesi nezdinde 130, aslîye ceza mahkemeleri nezdinde 50 olmak üzere, 180 infaz mahkemesi kurulması ilk planda düşünülüyor. Bunun yeterli olduğu öngörülmüş; oysa, tasarıdan anladığımız kadarıyla, 556 cezaevi infaz ve tutukevi varsa, sadece bu sayının yeterli görülmüş olması, hemen hemen üçte bir nispetindedir. Bunların da altı ayda kurulabileceği ve önce yetkiyle, sonra da atamayla kadro isteklerinin daha sonradan karşılanabileceği ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yeni kurulan mahkemeler olması sebebiyle, belki, ihtiyaçlarının, ilk planda bu şekilde karşılanabileceği öngörülmüştür. Biz, tasarıdaki yazılış amacına uygun olarak, işlem yapmak üzere, mahkemelerin bir an önce kurulması, yeterli personelle donatılması ve gerçekten amacına uygun hizmet yapabilecek birtakım düzenlemelerin geciktirilmeden ifa edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Şüphesiz, Adalet Bakanlığı söz konusu olunca, İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısı söz konusu olunca ve arkadan görüşeceğimiz, tutukevleriyle ilgili ve izleme kurulları oluşturulmasıyla ilgili kanunlar da söz konusu olunca, güncel konulara da temas ediliyor. Savcılarla ilgili konular gündeme geliyor, yargının siyasallaşması gündeme geliyor, yargının bağımsızlığıyla ilgili sözler konuşuyoruz.

Şüphesiz, üç erkten birisi olan yargı erkinin, müdahale altında olmaması lazım; ama, yargının bağımsız olduğu kadar da, tarafsız olması gerekli. Yargının bağımsızlığını çoğu zaman konuşuyoruz; ama, tarafsız olmasının ve bunun prensiplerinin ne şekilde sağlanacağının mücadelesini yeterince vermiyoruz. Özellikle, resmî ideolojinin hâkim olduğu devletlerde -ki, Türkiye de bunlardan bir tanesidir- yargının gerektiği kadar tarafsız olamayacağı... Zaten, mesele kendi içerisinde cevabını bulmaktadır.

Yargının hem bağımsız hem tarafsız olmasına yönelik düzenlemeleri yapmamız gerektiği kadar, her üç erkin de birbirine müdahalede bulunmamasını sağlayacak tedbirleri de almamız lazım. Ne yazık ki, Türkiye'de, yürütme, yasamaya müdahale ediyor. Şu anda, hükümet, neyi öncelikli görmüşse veya kendisine hangi kanunun çıkarılması empoze edilmişse, onu yasamaya gönderiyor ve biz, burada, iktidar partileri olarak onu çıkarma gayretinde oluyoruz, muhalefetten gelen önerileri hiçbir zaman dikkate almak istemiyoruz. Çoğu zaman, yargı da yasamaya müdahale ediyor. Bu Meclise sevk edilen bazı kanun tasarı ve tekliflerine yargının müdahale ettiği, başsavcıların, başbakan yardımcılarıyla veya başbakanlarla görüştüğü, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, yine, kendileriyle ilgili bir kanun çıkarılacağı düşüncesiyle, bunun çıkmaması gerektiğini ifade ettikleri de çok yakın geçmişimizde yaşandı ve hepimiz tarafından biliniyor.

Yasama, yürütmeye; yürütme, yasamaya; yargı, yürütmeye; yürütme, yargıya müdahale ederse, bugün karşılaştığımız ve hiç de hoş olmayan birtakım müdahaleleri açık biçimde görüyoruz ve bundan yara aldığımızı düşünüyoruz.

Biraz evvel, bir arkadaşımız, basına yansıyan bir demeci karşılığında, bir arkadaşımızdan bahsetmişti. Sayın Kemaloğlu söz aldı ve buradan yaptığı ifadesinde, böyle bir konuşmayı yapmadığını, böyle bir şey yapmasının da mümkün olmadığını söyledi. Gerçekten, bu, hepimizin yüreğine su serpmiştir. Yoksa, bir milletvekili arkadaşımızın, bir savcı hakkında böylesine ithamkâr bir konuşmayı yapmasını, hiçbirimiz, zaten düşünmez ve kabul etmezdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlar mısınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ancak, basının, maalesef, bir kısmı sorumsuzluk içerisinde, hem siyasetçileri, dövüşün, kavganın, arenanın içerisine çekmeye çalışıyor hem de birkısım yargı mensuplarını, sürekli taciz etmek suretiyle, karşılık vermeye, cevap vermeye zorluyor. Bu sinir harbinden hepimizin sağlıklı ve başarılı olarak çıkması lazım. Yoksa, istenilen bu kavgalar, sadece yargıyı yaralamakla kalmaz, siyasetin de, içine düştüğü, maalesef, bu alçaltıcı tutumdan bir türlü kurtulmamasına yol açar.

Ben, hem siyasetçiler olarak, Parlamento olarak, siyasî partiler olarak, yargıya bağımsızlık ve tarafsızlık kazandırma noktasında çok büyük ihtimam gösterilmesi gerektiğine inanıyorum hem de savcılarımızın ve hâkimlerimizin, görevlerini yapma noktasında, sadece iddianameleriyle ve kararlarıyla konuşmaları gerektiğini tekrar hatırlatıyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kendisi birkaç maddeden ibaret ve fakat, içeriği bakımından çok önemli bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz. Belki, bu alandaki reformların, birbirlerini izleyen zaman dizisi içerisinde, bir bütün olarak ele alınması gerekebilirdi; ama, parçalı reform kaderi, yine bizim önümüzde duruyor.

Kanunu, sadece infazın sorunları açısından okumamak lazım değerli arkadaşlar. Dünyanın içinde bulunduğu süreç, bir küreselleşme sürecidir. Bu kanun, millî hukuktan küresel hukuka yolculuğun adıdır. Yine, bugün, insan hakları, birer millî egemenlik alanı değil, ulusalüstü, evrensel bir alandır. İnsana ait olan bir hakkın, cezaevinde de, tutukevinde de, infaz evinde de insana bahşedilmesinin gereği, bu kanun tasarısında tescil edilmektedir.

Saydamlıkla, cezaevleri, tutukevleri, infaz kurumları tanışıyor; eğer, uygulamaya aktarılabilirse... Aslında, insan haklarının ihlal edildiği, ihlal öbeklerinden birisi olan, işkencenin merkezlerinden, kötü muamelenin merkezlerinden birisinin alanını tanzim etmeye çalışıyoruz. Kendi ayıplarımızı itiraf etmenin de, bir noksanlık olmadığını düşünüyorum.

Gerçekten bu alandaki idarî işlemler ve faaliyetler, yargısal denetime tabi kılınmaktadır. Bu önemli bir güvencedir. Tutuklu dediğiniz, sanık dediğiniz, mahkûm dediğiniz suje veya özne, bilesiniz ki, en evvela insandır, başka ülkenin insanıdır veya benim insanımdır. İnsan olarak o cevherde mevcut olan hakların, yine o cezaevinde de tanınması gereği açıktır; ancak, bu tasarının tanziminde gözetilmesi gereken -bana göre- bazı noksanlıkları, Parlamentonun ve Bakanın dikkatlerine sunuyorum.

Gerçekten ağır ihlal niteliğindeki idarî işlem veya faaliyetlerin durdurulmasına karar verilebilecektir. Sayın Bakanın Anayasa konusundaki öznel görüşü de o doğrultudadır. Sadece hukuka aykırılık değil, takdir hakkını zorlayan ağır yerindelik aykırılıkların da, durdurma kararına sebep olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, bir yargı organıdır, yargıç karar verecektir; Anayasamızın ilgili, bilhassa 142 ve 138 nci maddelerine göre, yargıca, objektif olmayan normlarla görev veremezsiniz. Genelge, Resmî Gazetede yayımlanmayan, genelin denetimine sunulmayan, belki objektif; ama, aleniyet bakımından unsurlarını taşımayan bir işlemdir, iç işlem niteliğindedir Yargıya. genelgeye dayalı denetim vermek, Anayasanın 142 nci maddesini aşmak anlamına gelir.

Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Bakanım, hak bilincini geliştirmek, hak takibini olgunlaştırabilmek için, her tutuklu veya hükümlüye, cezaevine girerken, bir haklar kitapçığı, şikâyetler yöntemini anlatan bir bilgi kitapçığını sunmak lazımdır, bilgi edinme hakkının ve hak kavramının doğal bir gereğidir.

Çok yakın geçmişte, Avukatlık Kanununu düzenledik ve barolara, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve korunması görevini, bizzat bu Parlamento verdi. İşte, bu, hukuka aykırı işlem ve faaliyetlere karşı şikâyet hakkını kullananlar kuşağına baroların da dahil edilmesi, bu yasanın çapraz yansımasından başka bir şey değildir; yasama organının barolara verdiği görevin tabiî uzantısıdır. İtiraz hakkı da tanınmalı, hatta, izleme kurullarına da baroların alınması, baro temsilcilerinin alınması bu açıdan gereklidir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla)- Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN- Lütfen tamamlayınız.

AHMET İYİMAYA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, gerçekten, infazda kaliteyi, hukukî verimi ve ıslah amacını gerçekleştirebilmek için, bu hâkimlerin, penoloji (infaz bilimi) dediğimiz özel bilim alanında eğitim görmeleri lazımdır. İnfaz bilimi apayrıdır; ceza usulünden ayrıdır, ceza adaletinden, adalet psikolojisinden ayrıdır. Bu bilim dalının, bu kanun bilhassa yürürlüğe girdikten sonra, hukuk fakültelerine ders olarak konulması gerektiğini ve hâkimlerin denetiminde, yargısal denetimde, bilhassa, yerindelik açısından verimi sağlamak için zorunlu olduğunu düşünüyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

İnfaz hâkimliklerinin kuruluşu

MADDE 2. - İnfaz hâkimlikleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak, yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri ile coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak ilçe asliye ceza mahkemeleri nezdinde kurulur. İnfaz hâkimliğinin yetki alanı, kurulduğu yer ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin yargı çevresi ile sınırlıdır.

Gerektiğinde birinci fıkradaki usule göre bir yerde birden çok infaz hâkimliği kurulabilir. Bu durumda infaz hâkimlikleri numaralandırılır.

İnfaz hâkimlikleri, kuruldukları yer adliye binasında görev yapar.

İnfaz hâkimliklerinde bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar personel bulunur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a ait. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz bu tasarıyla, yeni bir yargılama mercii, yani, yeni bir mahkeme çeşidi kurulmaktadır; aynı zamanda, cezaların infazı konusunda da yeni bir ceza infaz kurumu ihdas edilmektedir. Bu tasarıyla, yıllardır birinci gündem maddesi olan cezaevleriyle ilgili olarak bir iyileştirme yapılmak istenmektedir. Elbette ki, hepimizin samimî arzusu, memleketimizin, artık, cezaevleriyle, işkenceyle, kötü muameleyle, ölüm oruçlarıyla ve operasyonlarla anılmamasıdır. Bunların önüne geçecek, bu sorunları çözecek her adım, bizce olumludur.

Tasarının gerekçesine bakıldığında, bu ve buna paralel gelen kanun tasarıları ile Avrupa Birliği standartlarına uygun bir ceza infaz sistemine geçilmek isteği görülmektedir; yine, Türkiye'nin altına imza atmış olduğu bazı uluslararası sözleşmelerin gereğinin de yerine getirilmesi arzulanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hep ifade ediyoruz ki, Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur; yapılması gereken işler de bellidir. Türkiye, altına imza atmış olduğu uluslararası metinleri içhukuk haline getirip uygulamak zorundadır; kaldı ki, Anayasa gereği, zaten, bunlar, içhukukun birer parçası, hatta, eğer, yasalarımız bununla çelişiyorsa, aslolanın uluslararası hukuk olduğu gerçeğidir.

Yine, Avrupa Birliğine tam üye olup, onun mevzuatını kabul ettiğimizi taahhüt ettiğimize göre ve bu mevzuatı da bir bütün halinde ele alıp uyarlamamız gerekirken, biz, nedense, hâlâ, perakendeci anlayışla davranmaya ve böylece, bir arpa boyu yol almamaya da devam ediyoruz. Şu anda görüştüğümüz yasa tasarısı da perakendeci anlayışın bir ürünüdür.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, ceza infaz hâkimliği kurulmaktadır. Şu anda infaz savcılığının kullanmakta olduğu yetkiler, bir yerde, aynı yargı çevresindeki bir ceza hâkimine devredilmektedir. Doğrusunu isterseniz, kurulan bu hâkimliğin, bir idarî mi yoksa yargısal bir görevle mi görevlendirildiği de tam olarak anlaşılamamaktadır; yani, infaz hâkimliğiyle küçülttüğümüz devlete veya böyle olmasını arzuladığımız devlet bürokrasisine yeni bir kurum eklenmektedir.

Bu tasarıdan sonra, infaz savcısının görevinin ne olacağı da belli değildir. Bilinen şey, infaz hâkimliğinin, iddia makamı niteliğinde olacağıdır; yani, mütalaa bildireceğidir.

Asıl olan, cezaevleri gibi hassas kurumlardaki sorunların derhal çözülmesidir. Acaba, bu tasarı, bu anlayışa hizmet mi edecektir; yoksa, bürokrasinin daha da hantallaşmasına mı sebebiyet verecektir?!

Hâkim sayısının sürekli yetersiz olduğu Türkiye'de, öyle anlaşılıyor ki, mevcut hâkimlerimiz, ayrıca infaz hâkimliği de yapacaktır. Yine, dosyaların yoğunluğundan içeri girilemeyen mahkeme kalemlerinin de dosya sayısı biraz daha artmış olacaktır. Bütün bu yükün yanında, ne hâkimlere ne kalem çalışanlarına ne de cezaevi memurlarına ilave bir maddî imkân da getirilmemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı vesilesiyle, belirsiz duruma gelen bazı hususları da ifade etmek istiyorum.

Şu ana kadar, infazla ilgili birçok konunun kararı Ankara'dan verilmekteydi. Örneğin, bir mahkûmun yarı açık cezaevine çıkması gibi bir konuya ilişkin karar bile bakanlıkça verilmekteydi. Tasarıda, bu mahiyette bir yetkinin de infaz hâkimliğine verilmesi ne anlam ifade etmektedir?

Yine, infazdan sorumlu olan cumhuriyet savcısının görevi bu durumda ne olacaktır?

Yine, illerdeki cumhuriyet başsavcısının, infaz kurumları üzerindeki yetki ve görev alanları ne olacaktır?

Kısacası, infaz koruma memuru, cezaevi müdürü, cezaevinden sorumlu cumhuriyet savcısı, cumhuriyet başsavcısı, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları -bir sonraki tasarıda görüşülecek- infaz hâkimliği ve birçok genel müdürlüğü ve alt birimiyle Adalet Bakanlığı ne anlam ifade edecektir, görev alanları hangi sınır içerisinde olacaktır?

Eğer, bir tutuklu veya hükümlünün en basit bir işlemi, tüm bu bürokratik zinciri takip edecekse, vay vatandaşın haline...

Yapılan tüm bu değişiklikler, bir iyileştirme mi oluyor; yoksa, bürokrasi içerisinde boğulan vatandaşın biraz daha boğulması mı temin ediliyor?

Değerli milletvekilleri, sürekli şikâyet konusu olan ve ehil olmayan insanların elinde birer ıslah kurumu olma özelliğinden çok uzaklaşan cezaevlerinin, gerçek bir ıslah ve yeniden topluma kazandırılma müesseseleri olması en büyük arzumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Bu anlamda, kendi toplumsal değerlerimizi de katarak, dünya standartlarının üzerine çıkmak bile arzumuzdur. Bu açıdan, cezaevlerinin yargı denetiminde olması, güzel bir gelişmedir; fakat, bugüne kadarki uygulamalar bizi tereddütlü olmaya sevk ediyor. En iyi kanunların bile, uygulayıcılar elinde nasıl en kötü sonuçlar verdiğini gördükçe, doğrusu rahat olamıyoruz.

İşte, bu sebeple olsa gerektir ki, aslında, en büyük arzumuz, hukuk devletini, evrensel anlamda yaşamak olduğu halde, bazen "keşke kanun devleti olabilsek" diyoruz. Yani "keşke mevcut kanunlar, hiç olmazsa lafzıyla dahi doğru uygulansa" diyoruz.

Değerli milletvekilleri, eğer bu kanun, bahsettiğim bürokratik zorluklar oluşmadan uygulanabilse ve tutuklu ve hükümlüler doğrudan hâkimle muhatap olacak bir güvenceye kavuşturulabilse, ben faydalı olacağını düşünüyorum.

Temennim ve arzum, bu yasadan sonra, artık, cezaevleriyle ilgili olumsuz imajımız düzelir ve farklı konuların konuşulduğu bir memleket halini alırız diyor, bu duygularla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akman.

İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen'e ait.

Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün Malatya'da bir askerî uçağın düştüğünü ve mürettebatıyla birlikte 37 değerli vatan evladımızın şehit olduğunu duyduk; üzüldük, acımız büyüktür; kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle, yargı çevresinde ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleriyle, ilçelerde, coğrafî duruma göre, asliye ceza mahkemeleri nezdinde infaz hâkimlikleri kurulması düşünülmektedir. Ayrıca, infaz hâkimliklerinin, kuruldukları yer adliye binasında görev yapacakları, bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar adliye personeli bulundurulacağı düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, adliyeleri, burada görev yapan hâkim ve savcıları, adliye personelini çok yakından tanıyor, görevlerini ve sorunlarını da çok yakından biliyoruz. Görüşmekte olduğumuz İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı, adliye çalışanlarının hâkim ve savcılarımızın sorunlarını çözmeyecek, aksine, sorunların daha da artmasına sebebiyet verecektir.

Genel Kurulda daha önce yaptığım konuşmalarımda da belirttiğim üzere, Türkiye'nin sorunları, fazla kanun çıkarılmakla giderilmez; hele hele, sorunları, böylesine aceleye getirilmiş alelusul kanunlarla çözmek, sorunlardan kurtulmak mümkün değildir. Daha önceden bu hükümetin çıkarmış olduğu Bankalar Kanununda olduğu gibi, tıpkı Vergi Kanununda olduğu gibi, tıpkı Af Kanununda olduğu gibi, uygulayıcılar için fevkalade zorunluluk getirecek, sorun çıkaracak bir düzenlemedir. Bir kanun çıkarılmadan önce her türlü altyapısı hazırlanır ve kanun çıktıktan sonra kolayca uygulamaya geçilir. Bu tasarıda da diğerlerine benzer yanlışlar yapılıyor.

Ben, biraz önce belirttiğim gibi, adliye camiasını yakından tanıyan bir kişi olarak, şimdi hükümete ve Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Mesleğe yeni başlayan bir hâkim, savcı 350-400 milyon TL; mesleğe yıllarını vermiş yazı işleri müdürü, kâtip, mübaşir, gardiyan ya da bir başka deyişle, infaz koruma memurları ise bunun dörtte 1'ini bile alamamaktadır. Hâkim, savcının fevkalade düşük olan bu ücretle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesine uygun bir hayat sürmesi mümkün müdür? Bunun da dörtte 1'i kadar ücret alan adliye çalışanlarının, aynı şekilde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesine uygun bir hayat sürmesi mümkün müdür? Bu şartlar altında çalışanlara ilişkin düzenlemeleri yapamaz iken, ceza ve infaz kurumlarındakiler için bu bağlamda bir düzenlemeyi önümüze getirmek, isabetli, verimli ve rantabl olmasa gerektir.

Zaten, ücret azlığı nedeniyle ayrılmalardan kaynaklanan ve de yeni kurulan ilçeler nedeniyle hâkim, savcı açığı bir türlü kapatılamıyor. Bunun gibi, yasada heyetle oluşması gereken asliye mahkemeleri, tek hâkimle idare ediliyor; şimdi bir de infaz hâkimliği kuruyoruz; buraya hâkimi nereden bulacağız?

Değerli milletvekilleri, adliye personeli çok zor şartlar altında görev yapmaktadır. Sekiz dokuz personel bir arada çalışmakta, hatta, birden fazla mahkeme çalışanları bile bir odada oturmaktadır. Birçok adliyede, çeşitli mahkemelerin yazı işleri müdürleri bile bir arada oturmak zorunda kalıyor; infaz hâkimliği çalışanlarını nerede oturtmayı düşünüyorsunuz?

Her şeyden önemlisi, sayın milletvekilleri, Türkiye'nin birçok yerinde müstakil adliye binaları dahi yoktur. Birçok adliye, kaymakamlık binalarının giriş katına sıkıştırılmış, hâkim ve savcılar ikişer üçer oturmak zorunda kalmışlardır. Kısaca, adliyeler, emaneten görev yapan yerler durumundadır. Hükümetimiz bunları acaba bilmiyor mu? Kurulması düşünülen infaz hâkimliklerine hangi adliye binasında yer bulacaklar, hangi görevi yaptıracaklardır?

Tasarının 3 üncü maddesine göre, müstakil olarak infaz hâkimliğine atama yapabileceği düzenlenmiştir. Buraya, hâkimi, maalesef, nereden bulacağız, onu da bilemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, başta da belirttiğim gibi, hükümetimiz, her zaman olduğu gibi, şimdi de, hiçbir altyapı hazırlığı yapmadan alelacele, alelusul, yine, bir tasarı getirip, yine, oy çoğunluğuna güvenip yasalaştıracak ve uygulamada birçok sorunlarla karşılaşılacaktır ve belki, klasik alışkanlıklarından vazgeçmeyerek, birkaç ay sonra, bu yasayı da değiştirmek için yeni bir tasarı getireceklerdir.

Biz, diyoruz ki, gelin, muhalefetin her eleştirisine kulağınızı tıkamayın; biz, bu ülkenin menfaatına olan her türlü düzenlemeye desteğe hazırız. Başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, tüm adliye çalışanlarının mesleklerine, insan hak ve haysiyetine yakışır şekilde yaşamalarını sağlayın, adliye çalışanlarının özlük haklarını ve çalışma şartlarını düzeltin; ondan sonra bu tasarıyı getirin, hep birlikte çıkaralım.

Bu kanunun en büyük sakıncası nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri; bu kanun, yetki çatışmasına, yetki kargaşasına sebebiyet verecektir. Gerçekten de, bugüne kadar ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin sorumlusu cumhuriyet savcılarıyken, şimdi, bu yetki, cumhuriyet savcılarına bırakılmamakta, âdeta, cumhuriyet savcılarına güvenilmemektedir. Bakın, cumhuriyet...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Derhal Sayın Başkanım.

Cumhuriyet savcılarımız "cumhuriyet" adını kullanan tek organdır. O yüzden, cumhuriyet savcılarına güvenmemek, bu memlekette doğru olmayacaktır. Ancak, son günlerde, cumhuriyet savcılarımıza karşı topluca bir kampanya başlatılmıştır, cumhuriyet savcılarımıza güven duyulmadığı ihsas edilmiştir. Oysa, bugün, kamuoyunda ve medyada tartışılan cumhuriyet savcılarımız, geçmişte, kahramanlıklarını ortaya koymuşlardır. Gerçekten de, Hizbullah'a, PKK'ya, Aczimendilere, her türlü şer güçlerine kahramanca karşı koyup, hayatını, ailesinin hayatını ortaya koyan sayın cumhuriyet savcılarımıza karşı bu şekildeki eylemler, sayın cumhuriyet savcılarımızın görev yapmalarına mani olacaktır, onların, görevlerinde, cesaretle sorunların üzerine gitmelerine mani olacaktır; bu şekildeki yaklaşımdan kaçınmanın en doğru olduğu kanaatindeyim.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelen.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İnfaz hâkimlerinin nitelikleri ve atanmaları

MADDE 3. - İnfaz hâkimliğine, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca iş ve kadro durumuna göre atama yapılır veya o yerdeki hâkimlerden birine infaz hâkimliği yetkisi verilebilir.

Doğrudan doğruya infaz hâkimi olarak atananların yükselmeleri, müfettiş hal kâğıtları ile çıkardıkları iş miktarına göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılır. Yetki verilenlerin bu çalışmaları ise, yükselmelerinde ayrıca değerlendirilir.

BAŞKAN - Madde üzerindeki ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş'a ait.

Buyurun Sayın Erbaş. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda önümüzde bulunan İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı, çağdaş infaz anlayışında, hükümlülerin, cezalarını çektikleri sırada kurum idaresince kendilerine karşı insanlık onuruna yaraşır şekilde davranılması ve kendilerinin, topluma yararlı bireyler olarak geri gönderilmesi düşüncesi için yapılmıştır.

Hükümlülere tanınan hakların başında, şikâyet hakkı gelmektedir. Bu hak, yargı organlarına başvurma yetkisini de içermektedir. Nitekim, üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinde yapılan çalışmalar çerçevesinde, insan hak ve özgürlükleri konusunda, hükümlü ve tutukluların yararlanacakları hak ve yetkiler de belirtilmiştir.

Anayasamızın 17 nci maddesine göre, kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesinde de, hiç kimsenin zulüm ve işkenceye maruz bırakılamayacağı ve hiç kimseye insanlıkdışı ve alçaltıcı davranışta bulunulamayacağı ve ceza verilemeyeceği ilkeleri yer almaktadır.

1955 yılında toplanan Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı Birleşmiş Milletler 1 inci Kongresinde, hükümlülerin ıslahı için asgarî standart kurallar kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler bünyesinde gerçekleştirilen Medenî ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 10 uncu maddesinde de özgürlüklerinden yoksun bırakılan herkese, insanca ve doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilerek davranılacağı, infaz sisteminin asıl hedefinin mahkûmların ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması olacağı kuralına yer verilmiştir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince de hükümlülerin haklarına ilişkin birçok karar ve tavsiye kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının 3 üncü maddesinde "infaz hâkimliğine, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca iş ve kadro durumlarına göre atama yapılır veya o yerdeki hâkimlerden birine infaz hâkimliği yetkisi verilebilir" denilmektedir.

Buradaki hâkimlerin özelliğini sayacağımız zaman, öncelikle pedagojik doktora yapmış veya bu konuda lisansı olan hâkimlerden seçilmesi uygundur.

İkincisi ise, burada, bölgelerden bahsedilmektedir. Şu anda, uygulamada, Türkiye genelinde beş bölge vardır; o bölgelere atanan hâkimler ise dört sınıfa ayrılmaktadır. Bu dört sınıftan bir tanesi, üçüncü sınıf, ikinci sınıf ve birinci sınıfa ayrılmış hâkimler ve birinci sınıf hâkimler. Buralara hak kazanmış nitelikte olan hâkimlerden veya bir alt dereceye hak kazanan hâkimlerden birisi bu bölgeye atanabiliyor, infaz hâkimliğine; ancak, bunlar da yoksa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, uygun göreceği bir hâkimi, infaz hâkimi olarak görevlendirebiliyor.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, hakikaten, bir yenilik getiriyor hukukumuza. Arkadaşlarımızın saydığı elbette ki birtakım olumsuzluklar da vardır; şu anda, Türkiye'deki adlî sistemin nasıl yürüdüğü, adliye teşkilatlarının ne durumda oldukları, hepsini arkadaşlarımız bir bir söylediler. Sayın Bakanımız da burada birçok şeyi itiraf etti; ama, her şeyden önce, tutukluların ve hükümlülerin insan olduğunu bilmemiz lazım, insanlara da insanca davranmak lazım. En tabiî hak olan şikâyet hakkının da tanınması, olumlu bir gelişmedir.

Bu yasayı Fazilet Grubu olarak destekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 3 üncü maddesinde, buraya atanacak hâkimlerin nitelikleri belirlenmektedir; çok önemli bir nitelik de getirilmemiş. Mahkemenin kurulacağı bölgeye hak etmiş veya bir alt dereceyi hak etmiş olan hâkim ve savcılardan atanıyor ve eğer, atama yapılmayacaksa, yetki verilecekse, orada bulunan hâkimlerden yetki veriliyor; bunların terfilerinin nasıl yapılacağını da ikinci fıkrada düzenliyorlar.

Saygıdeğer milletvekilleri, bir kanunu çıkardığımız zaman, bir derde deva olması lazım ve pratikte de işler halde olması gerekir. Bugün, cezaevlerini incelediğimiz takdirde, cezaevlerinin yönetim ve denetimi hangi kademelerden geçiyor? Birincisi, infaz koruma memurlarımız, onların başı, müdür muavinleri, müdürler, infaz savcıları, bulunduğu yerin il veya ilçe başsavcıları, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, işlenen fiilin nevine göre, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Müsteşar ve Bakan; ayrıca, adalet müfettişleri; ayrıca, suçun niteliğine göre, yargı da işin içerisinde. Tahliyeyi yargı verir, tutuklamayı yargı verir, eğer, görevi suiistimal ve ihmal varsa, yine, yargı karışır. Bu saydığım kademeler içerisinde Sayın Bakan, ceza işleri müdür ve yardımcıları ile infaz koruma memurları hariç, tümü, yıllarca hâkimlik ve savcılık yapmış elemanlardır. Bu kadar denetim kademesi içerisinde olan bir cezaevinde, biz, mahkûmların haklarını koruyacağımıza inanamadık, yeni bir yasa getirdik ve Türk hukukunda olmayan yeni bir hukuk sistemi çıkarıyoruz, infaz hâkimliği... Bu infaz hâkimliği ne yapacak; bundan sonraki maddede gelecek görevleri... Adam, cezaevine alınmasına itiraz edecek, elbise giymesine itiraz edecek, yemek yemesine itiraz edecek, nakline itiraz edecek, genelgeye aykırı hareket edildiğine, tüzüğe aykırı hareket edildiğine dair namütenahi itirazlar olacak...

Saygıdeğer milletvekilleri, yıllarımı cezaevi savcılığı ve hâkimliği yaparak geçirdim ve oralardan geldim. İllegal örgüt suçları ve toplumda bugün tabir ettiğimiz örgütsel suçlar olmadan önce, cezaevlerimizde çok büyük bir sıkıntı yoktu; ferdî olarak her zaman vardı. Fizikî sorunlarımız vardı, ferdî olarak koğuşlarda vardı. Bugün, bu olayların meydana gelmesine sebep, tamamen illegal örgütlerin cezaevlerine hâkim olmasıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, siz, onbinlerce insanı cezaevinde olan illegal örgütün, bu mahkemeleri çalıştıracağına inanıyor musunuz?! Günde onbinlerce itiraz dilekçesi verdirecekler; dışarıdan verecekler, içeriden verecekler "benim elbisem dardır, ben bunu giymeyeceğim" diyecek -hâkim tetkik etmek zorunda; doğrudur, yanlıştır- "benim koğuşumda kalorifer yanmıyor" diyecek, itiraz edecek.

Saygıdeğer arkadaşlarım, çok geçmez, bir yıl sonra, yeniden tadil etmek için bu kanunu, Adalet Bakanlığı bize getirecek. Tatbik kabiliyeti olmayan yasaları düzenlerken çok dikkatli olmamız lazım. Çok cazip geliyor, infaz sistemimizi de bir hâkime bağlıyoruz, ki genelde, hâkimlere bağlıdır; meşruten tahliyeler hâkim kararıyla olur, tahliyeler hâkim kararıyla olur. Başta da ifade ettim, işlenen her suç yargı denetimine tabidir; hatta ve hatta, cezaevlerinin idaresi için yapılan tüzükler, yönetmelikler ve genelgeler idarî denetim altındadır; bunlarda idarî yargıya gidebiliyorsunuz.

Bir yere mahkûm nakledilecek, jandarmaya yazıyorsunuz, jandarma "benim personelim müsait değildir, 10 gün sonra gönderirim" diyor. Hâkime müracaat edecek, hâkim de diyecek ki "evet, nakletmeniz gerekir; ama, yine jandarmaya göndereceğim." Jandarma yine diyecek ki, "benim personelim yok" bekleyeceksiniz. Yani, infaz kabiliyeti olmayan, tatbikatta hâkim israfından başka bir işe yaramayacak bir kanun getiriyoruz. Ne faydası olacak? Yurt dışında insan haklarını savunur gözüken bazı dernekler -ki, en çok ihlali de onlar yapıyorlar- bir şey getirdiği zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - ...yargı denetimine sunduk, mahkeme kararımız vardır. Savcılığımdan hatırlarım; bazı zabıta amirlerinin şeyi vardır, faili meçhul cinayetler ceraimi yapılır, genel müdürlüğe ve Jandarma Genel Komutanlığına bildirilir. Her yıl, boyuna tekit ederler, 2 adam yakalar getirirler ve yazarlar "yakaladık, savcılığa teslim ettik." Tabiî, getirilen adam suçu işlemiş kişi olmadığı için, biz onları serbest bırakırdık; ama, onlar ceraimini kapatırlardı. Derlerdi ki "efendim, biz yakaladık, adliyeye teslim ettik." Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bir daha da sormazdı.

Onun gibi, yasak savıcı bir kanun, yararlı olacağına inanmıyorum; ama, çoğunluk oylarıyla geçecek; inşallah hayırlı olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İnfaz hâkimliklerinin görevleri

MADDE 4. - İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları  ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı'ya ait.

Buyurun Sayın Kukaracı.

Konuşma süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu maddeyle, infaz hâkimliklerinin görevleri belirlenmiştir. Hükümlü ve tutukluların cezaevlerine kabulü, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, bedenî ve ruhî sağlıkları, izin, nakil, tahliye, sevk konularındaki şikayetleri ve bunların mevzuata uygun olarak tatbik edilmediğiyle ilgili şikayetleri; izleme kurullarının kendilerine intikal ettirdikleri inceleme raporlarındaki şikayetleri inceleyip, karara bağlamak ve buna benzer konulardaki görevleri yerine getirmek olarak belirlenmiştir. Avrupa Birliğine girme süreci içinde olan ülkemiz için çağdaş hukukla kısmen paralellik sağlayacak olan bu tasarı, ülke insanının bir ihtiyacına cevap vermek üzere hazırlanmıştır. Demokratikleşmenin, insan haklarının, çağdaş hukuk anlayışının, bir nebze de olsa, bu ülkede tatbikine imkân vereceği için memnunuz. Çeşitli sebeplerle içeri düşmüş kişilerin, hükümlü ve tutukluların, cezalarını çektikleri sırada kendilerine karşı insanlık onurunu zedeleyici davranışta bulunulmaması sağlanmaya çalışılmaktadır.

Anayasamızın 17 nci maddesinde "kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" denilmektedir. Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 5 inci maddesinde "hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz" hükmü yer almıştır. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesi gerek İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 3 üncü maddesi, Birleşmiş Milletler minimum cezaevi kuralları ve diğer sözleşme ve mevzuatta belirtilmiş kurallar göz önünde bulundurularak bu düzenleme getirilmiştir. Hükümlülerin ıslahı için asgarî standart kurallarına uyma konusunda idareyi hukukla sınırlayacak olan bu mekanizmanın başarılı olması, diğer müesseselerimiz gibi dejenere olmadan faaliyet göstermesi arzumuzdur; eğer, işlevini yerine getirebilirse, ülkemiz için bir kazanç olacaktır.

Çağdaş infaz anlayışında, hükümlülere insanlık onuruna yaraşır şekilde davranılması ve yararlı bireyler olarak topluma kazandırılmaları düşüncesi hâkimdir. Hükümlü ve tutuklulara tanınan hakların başında, şikâyet hakkı gelmektedir. Tutuklu ve hükümlü bulundukları sırada, haklarında uygulanan eylem ve işlemlere karşı yargıya başvuru hakkı tanınmıştır. İnfaz hâkimliği şikâyetleri inceleyecek, karara bağlayacak, tatbik edilen işlem ve eylemler yargı denetimine tabi olacaktır; ancak, ne kadar çağdaş, adil, insancıl hükümler getirilirse getirilsin, uygulama önemlidir.

Muhterem Heyetinizin malumları olduğu üzere, işkence ve insanlıkdışı, onur kırıcı muamele, gerek Anayasamızda gerek altına imza attığımız birçok uluslararası sözleşmede zaten yasaktı. Geçen yıl çıkarmış olduğumuz İşkenceyle Mücadele Kanununda cezaları artırmış, işkencenin önlenmesi için halisane düzenlemeler yapmıştık. Kanunlarımızda, işkence, şiddetli cezalara tabi tutulmuş olmasına rağmen, işkencenin devam ettiği, insan haysiyetini ayaklar altına alacak derecede ve utanç verici bir şekilde uygulandığı herkesin ibret ve dehşetle seyrettiği bir gerçektir. Kanunlarımıza güzel sözler yazılması, güzel niyetler taşınması elbette yeterli değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun yayımlamış olduğu kitaplar, Uluslararası Af Örgütünün Türkiye raporları,  yasalarda yazılı kuralların nasıl  dolanıldığını göstermeye yeter belgelerdir.

Değerli milletvekilleri, insan, Allah'ın yarattığı en yüce varlıktır; mahlukatın en şereflisidir. Bu vasıfta yaratılmış olan insanlar arasında, çeşitli sebeplerle, yaratılış gayesine aykırı davranan, suç işleyen, adam öldüren, hırsızlık yapan, gasp ve soyguna karışan, fizikî ve psikolojik dengesi bozuk insanlar çıkabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Peki efendim.

Her suçun cezası vardır ve bu ceza çekilmelidir; ancak, cezayı çektirecek olan devlet, gaddar davranma hakkına sahip değildir. İdam cezasını tatbik ederken dahi, insan onuruna yakışır davranış gereklidir. İşkenceyi yapan da, suçlulara gaddar davranan da elbette ki devlet olamaz, olmamalıdır, ancak, kendini devlet yerine koyan birtakım ruhî dengesi bozuk kimselerdir. Devlete düşen, bu tür ajanlarını psikolojik testten geçirerek göreve başlatması, insan sevgisini esas alan bir eğitime tabi tutmasıdır. Ülkemizin, en kısa zamanda, insanlığa hassaten de bize yakışmayan bu ayıptan kurtarılması hepimizin beklentisidir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kukaracı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasanın 4 üncü maddesi infaz hâkimliklerinin görevleriyle ilgilidir. Burada, Doğru Yol Partisi Grubunun sözcüleri arasında bir tezat olduğu anlaşılmasın, ben, şahsen bu yasayı savunanlardan birisiyim. Tabii ki, bu yasanın getireceği birtakım iyi imkânları var iken, uygulamada birtakım sıkıntılar da yaratabileceği gerçeği var; ama, biz, artısına bakmak suretiyle... Ben, şahsen, bu yasayı savunuyorum, komisyonda da bu şekilde savunmuştum.

Şimdi burada getirilmek istenen şey şu: Biliyorsunuz, ceza ve tutukevlerinde idareciler ancak karar veriyorlar, bu idarecilerin verdikleri kararlara hükümlü ve tutukluların şikâyet hakları olamaz, kime şikâyet edecektir; savcıya şikâyet edecektir; savcılar, mutlaka, objektif davranacaklardır, davranmışlardır belki; ama, genellikle savcıya kadar gitme şansları dahi olmayabilir. Bu bakımdan, burada, cezaevleri infaz memurlarına vaki, müdürlerine vaki; yani, idare memurlarına vaki şikâyetlerin yerine, tarafsız bir hâkime vaki şikâyetler söz konusudur. Bu yasa da, hükümlü ve tutukluların yaşamlarıyla ilgili, hapishanedeki yaşamlarıyla ilgili birtakım yenilikler getirmekte, daha doğrusu, burada aksayan noktaları, yani, ruhsal ve bedensel sıkıntıları dışında birtakım diğer konuları, yani, özel hayatlarıyla ilgili eksiklikleri şikâyet yoluyla giderme imkânına kavuşmaktadırlar; bu, bize göre doğrudur.

Ayrıca, hükümlülerin cezaevlerinden izin ve nakilleriyle ilgili, infazlarıyla ilgili birtakım şikâyetler varit olursa, bu işlemlerde şikâyetler olursa, bunları da yerine getirmektedirler.

Yalnız, ben, bu fıkrayla ilgili şunu söylemek istiyorum: Açık cezaevlerine girmenin formalitesinin çok uzun olduğunu görüyoruz. Önce, cezaevleri idaresi bir karara varıyor, savcı karara varıyor ve sonra, Cezaevleri Genel Müdürlüğü karara varıyor; tatbikatta, burada birtakım uzamalar olduğunu görüyoruz. Şöyle olabilir mi diye düşünüyorum: İnfaz hâkimi bir karara varıyor ya, o safhada, açık cezaevine gitme şartlarına uygun olup olmadıklarına karar versin ve Cezaevleri Genel Müdürlüğü, sadece, gitmeleri gereken açık cezaevlerinin adları ve yerlerini tespit etsin diye bir düşüncem var. Takdir, Sayın Bakanındır veya ilgililerindir.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, son günlerde çıkarmakta olduğumuz yasalarla, infaz sistemlerimizde, tamamen, mahkûmların ıslahı ve topluma yeniden kazandırılmaları amaç edinilmektedir. Bu, çağdaş bir hukuk anlayışıdır.

Hapishaneleri hepimiz biliyoruz, tatbikatta da çok gördük; önce, hapishaneler yatılamaz, girilemez haldedir, sonra, içine girdikten sonra yaşanamaz haldedir. Hepimiz biliyoruz ki, içeride dayılar vardır, babalar vardır, onlar bu hapishaneleri yönetirler; oradaki hükümlü veya tutuklular bir esaret altında cezalarını çekmek zorunda kalırlar. Şimdi, bu yeni düzenlemelerle -İnsan Hakları Sözleşmesi falan bir tarafa da- Türkiye, gerçekten, hapis dahi olsa, insanca yaşamanın gereklerini hazırlamak zorundadır, sağlamak zorundadır ve bunun için gereken her türlü yasal düzenlemeleri de yapmak zorundadır. Bugünlerde yaptığımız, bu düzenlemelerin altyapılarını yapmaktır. Binalarda yetersizlikler vardır; ama, hukukî altyapısını yapalım; bir yandan da, binaların yapımına hız verelim diye düşünüyorum; ancak, bunun için de Adalet Bakanlığı bütçesinin, bugünkü bütçeye konulan miktar kadar olmaması gerektiğini de Yüce Meclise ifade ediyorum; yani, Adalet Bakanlığına yapılan yatırımlar insan üzerinde yapılan yatırımlardır; gerek çalışanlarıyla ilgili özlük hakları açısından gerekse -cezaevleri konumuz olduğuna göre- cezaevlerindeki insanların insanca yaşayabilme olanaklarını sağlamak bakımından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Son olarak şunu söylüyorum: Bu yasayla, cezaevlerine yargı denetimi getirilmektedir ki, bunun doğru bir düzenleme olduğu kanaatindeyim.

Hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü

MADDE 5. - Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.

Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç  üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.

Şikâyet yoluna, kendisi ile ilgili olmak kaydıyla hükümlü veya tutuklu ya da eşi, anası, babası, ayırt etme gücüne sahip çocuğu veya kardeşi, müdafii, kanunî temsilcisi veya ceza infaz kurumu ve tutukevi izleme kurulu başvurabilir.

Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkansız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak ifade edecekler.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve siz, değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Ceza infaz kurumları ve tutukevleri, suç işleyenlerin cezalarının yerine getirildiği ve tutuklama tedbirlerinin uygulandığı kurumlardır. Hukukun gerçek manada hâkim olduğu ve insan haklarının ihlal edilmediği bir toplumda, elbette suçların cezasız kalmaması yanında, ceza infaz kurumlarında ve tutukevlerinde bulunanların cezalarının infazında da, cezayla ilgisi bulunmayan ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan birtakım muamelelere maruz bırakılmaması esastır, esas olmalıdır.

Görüşülen maddeye göre, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde, hükümlü ve tutuklular hakkında yapılacak işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetler, bu kuruluşların idarecileri tarafından, elbette, kendi takdirlerine göre değil, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile genelgelere göre yapılacaktır. Bugünkü mevzuatta da hükümlü ve tutuklulara kötü muamele yapılmasına cevaz verecek bir husus yoksa da, uygulamada, medyaya da intikal eden bazı olaylar, maalesef, bu konuda ne derece geriye gidildiğini göstermektedir.

Fazla tafsilata girmeden, bir belediye başkanı ve mesai arkadaşlarına, kısa bir süre önce reva görülen muameleleri, Anayasamızın 17 nci maddesindeki "kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" hükmüyle ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesindeki, hiç kimsenin zulüm ve işkenceye maruz bırakılmayacağı, hiç kimseye insanlık dışı ve alçaltıcı davranışta bulunulamayacağı ve ceza verilemeyeceği ilkeleriyle bağdaştırmak elbette mümkün değildir.

Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde olmamakla beraber, ülkemizde emsallerine arada rastlanan bir başka olayı da -henüz hafızalarda sıcaklığını muhafaza ettiği için- dile getirmek istiyorum: 14 yaşında bir kız çocuğu, Yenibosna'da, semt pazarına giderken gözaltına alınıp, polis karakoluna götürülmüş, 10 saat bekletildikten sonra salıverilmiş. Çocuk, evine gittikten kısa bir süre sonra, dördüncü kattan atlayarak intihara teşebbüs etmiş. Şimdi, yaşam mücadelesinde olan yavrucağa nasıl bir muamele reva görüldü ki, hayatından bile vazgeçmiş! Bu misalleri çoğaltmak mümkün; ancak, bizim tarihî geçmişimiz ve inanç sistemimizin hâsılasını nazara alırsak, bize toplum olarak yakışan şey, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bu çeşit muamelelerin, değil yapılması, adının dahi ağza alınmasının söz konusu olmamasıdır.

Maddenin birinci fıkrasında, hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlem ve faaliyetlerin, zikri geçen mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle, bu işlem ve faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün ve her halde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde, şikâyet yoluyla, infaz hâkimliğine başvurulacağı belirtilmiştir. Hak düşüren bu otuz günlük süre üzerinde durulabilir; ancak, ümit ederiz ki, böyle şikâyetleri gerektirecek işlem ve faaliyetler vukubulmaz.

İkinci fıkrada, şikâyetlerin,  dilekçeyle doğrudan infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi, cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabileceği, infaz hâkimliği dışında yapılan müracaatların en geç  üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilmesi,  sözlü şikâyetin tutanağa bağlanması derpiş olunmuştur.

Üçüncü fıkrada ise, hükümlü ve tutuklunun yanında, şikâyet yoluna gidebilecek kimseler belirlenmiştir.

Son fıkrada da, şikâyet yoluna başvurulmasının, yapılan işlem ve faaliyetin yerine getirilmesini durdurmayacağı ifade edilmiş ve  infaz hâkiminin, işlem ve faaliyetleri erteleme ve durdurma kararı verebileceği haller belirlenmiştir.

İnfaz ve tutukluluk sırasında yapılan işlem ve faaliyetlere yargı denetimi getirildiği belirtilen tasarıda, hükümlü ve tutuklu haklarının Anayasaya ve uluslararası normlara uygun olarak korunmasının ve geliştirilmesinin sağlanacağı hususunun gerçek manada tahakkuk etmesi temennisiyle, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulucak.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen ifade edecekler. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Esen.

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bazı düşünceler vardır ki, herkesten kabul görür ve her gruptan da destek alır; insana saygıyı amaçlayan düşünceler gibi... İşte, görüşülmekte olan bu İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının amacı da bunlardan biridir; ancak, her adalet lafı geçince söylediğimizi, maalesef, bir kez daha, bu vesileyle tekrar etmek durumundayız: Adalet bir bütündür ve suçun işlenmesine engel olmak esastır. Bu da, suçu yaratacak ortamların rehabilite edilmesiyle mümkündür. Öncelikle "kaç, yakalayabilirsem suçlusun" mantığı, adaletin düşmanıdır.

Olaylara, basın haberlerine, olanlara şöyle bir bakıyoruz, vatandaşlar küçük dilini yutuyor. Adalet sistemi üzerinde gittikçe artan baskılar, yıldırma planları, gerekçesi olmayan atamalar ve soruşturmalar, bu olayların günlük haber olarak da birinci sırayı alması, gerçekten, esef verici. "Dinledin", "dinlemedim", "benim neyim var ki dinleneyim" mantıkları, bizleri yeni bilinmezlere götürmektedir.

Adalet, vicdanlarda doğrunun bulunduğu kurallar manzumesidir. Kuralları, kanunları beğenmeyebilirsiniz, yenilerini yapmak elimizde; ancak, demokrasilerde kanunlara uymamak gibi bir lüks olamaz; aksi halde, onun adı demokrasi değil anarşi olur. Bu anlamda, görüşülmekte olan yasa tasarısı, adalet sisteminde ve çağdaş hukuk anlayışı çerçevesinde, geç kalınmış bir yasa tasarısıdır.

Değerli milletvekilleri, 1955 yılında, Birleşmiş Milletlerin -ki, biz, 2001 yılını yaşıyoruz- Birinci Kongresinde alınan kararlar manzumesinde, suçun işlenmesi, önlenmesi ve ıslahı amaçlı olarak, "hükümlülerin ıslahı için asgarî standart kurallar kabul edilmelidir" prensibi getirilmiştir. Bununla, insanın doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilerek, asıl hedef olarak, mahkûmların ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması amaçlanmaktadır. Bu anlamda, tutukevlerinde ve ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin, haklarında yapılan işlemlere karşı kullanacakları şikâyet hakkının bu tasarıya göre belirlenen infaz hâkimliğince değerlendirilmesiyle, tüm infaz sistemince bir yargı denetimi ve bir ortak anlayış belirleneceğinden, bölgelerarası farklılık da giderilmiş olacaktır. Yine, bu maddeyle belirlenen, -tabiî ki- şikâyet hakkının bir süreye bağlanması -ki, bizim yasamızda 15 ve 30 gün olarak belirlenmiştir- ve geciktirilmeden de infaz hâkimliğine ulaştırılması, hem disiplinin hem de huzurun devamını sağlayacaktır. Ayrıca, infaz hâkimliğine, bir nevi tedbir verme yetkisi tanınmaktadır bu tasarıyla. Bununla, hâkim, şikâyet konusu işlemin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verebilecektir. Böyle bir karar yetkisi isabetli olup, bağımsız yargının daha etkin olmasını sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, çok uzun zamandır unutulan bir hukuk kuralını, burada, bir kere daha ifade etmek istiyorum. Anayasamızın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz prensibi gereğince, yargılama yetkisi sadece yargıya verilmiştir. Bu böyle olunca, yargıya hiç kimse müdahale etmemelidir; siyaset, asla etmemelidir.

Günümüzde sıkça yapılan yargısız infazlar, hem demokrasimize hem de geleceğimize ciddî zararlar vermektedir. Bu nedenle, görüşülmekte olan tasarıyı, henüz bir adalet teşkilatı yasamız olmasa da, sondan başa doğru olsak da, eksik de olsa, çağdaşlaşma yolunda bir gelişme olarak algılıyor ve başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İnfaz hâkimliğince  şikâyet üzerine verilen kararlar

MADDE 6. - Şikâyet başvurusu, 5 inci maddede yazılı sürenin geçmesinden sonra veya infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışında kalan bir işlem veya faaliyete karşı ya da başvuru hakkı olmayan kimselerce yapılmışsa infaz hâkimi, başvuru dilekçesini esasa girmeden reddeder; şikâyet başvurusu başka bir yargı merciinin görevi içerisinde ise o mercie gönderir.

Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re'sen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır.

İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.

İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre inceleme ve işlemelerini yürütür ve kararını verir.

İnfaz hâkiminin kararlarına karşı  şikâyetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna gidilebilir.

İtiraz, infaz hakimliğinin kurulduğu yer ağır ceza mahkemesine, ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde (2) numaralı daireye yapılır. İnfaz hâkimi aynı zamanda bu mahkemenin üyesi olduğu takdirde itirazla ilgili karara katılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e ait.

Buyurun Sayın Şahin. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önemli saydığımız bir tasarının 6 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Şu ana kadar yapılan konuşmalardan, gruplar adına ortaya konan görüşlerden de anlaşıldığı gibi, bu tasarı, yargı çevresinde, ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan ağır ceza mahkemeleri nezdinde ve gerekli görülen asliye ceza mahkemeleri nezdinde, infaz hâkimliği kurulmasını öngörmektedir.

Ceza ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların, Anayasanın, yasaların, yönetmeliklerin ve Türkiye'nin altına imza koyduğu uluslararası anlaşmaların tanıdığı hakların kullanılmasında birtakım yanlış uygulamalarla karşılaştıklarında, onların başvurabilecekleri bir merciin ortaya çıkarılmış olması, hiç şüphesiz ki, isabetli bir adımdır. Hatta, bize göre, bu, gerekli olmakla birlikte, geç kalmış bir adımdır. Keşke cezaevlerinde yaşanan olumsuzlukları yaşamadan, hatta, ölümle sonuçlanan birtakım olayları yaşamadan önce bu tür düzenlemeleri yapmış olabilseydik.

Cezaevlerinde cezalarını çekmekte olan hükümlüler de, haklarında tutukluluk tedbirleri uygulanan tutuklular da, hiç şüphesiz ki, insandır ve hukuk devletlerinde, devletler, bu kişileri, ıslah ederek, topluma yeniden kazandırmak gibi bir görevle de yükümlüdürler.

Biraz önce de ifade edildi, bu tasarı, yasalaştığı takdirde, infaz hâkimliklerinin nasıl kurulacağını düzenliyor, nasıl atanacaklarına dair hükümler içeriyor; infaz hakimlerinin görevleri, infaz hâkimlerine yapılacak şikâyet başvurularının nasıl yapılacağı, hangi sürelerde yapılacağı gibi birtakım düzenlemeleri içeriyor.

Benim, üzerinde görüşmekte olduğum 6 ncı madde de "infaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlığını taşımaktadır. Biraz önce madde okundu; incelendiğinde görülecektir ki, şikâyet başvurusu üzerine, infaz hâkimi, dört çeşit karar verebilmektedir. Bunlardan bir tanesi, esasa girmeden önce reddetme. Bu nasıl olabilir; eğer bu şikâyet başvurusu süresinde yapılmamışsa, infaz hâkimi, bu şikâyet başvurusunu reddedecektir. Eğer, infaz hâkimliğinin, yani, şikâyet başvurusunun yapıldığı infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışındaysa konu, o zaman da bu müracaatı reddedecektir. Eğer, bu şikâyet başvurusu, şikâyet dilekçesi verme hakkı bulunmayan bir kimse tarafından yapılmışsa, bu müracaatı o zaman da reddedecektir. Biraz önceki maddede de ifade edildi, bu şikâyet başvurusunu bir kişi, yani, ceza ve tutukevinde bulunan kişi bizzat kendisi yapabileceği gibi, eşi yapabiliyor, anası-babası yapabiliyor, reşit olan çocuğu yapabiliyor, kardeşi, müdafii- yani, avukatı- ve -belki bu tasarıdan sonra görüşeceğimiz, tutukevleri infaz kurulları kurulacak- tutukevleri infaz kurulları da yapabilecekler.

Dolayısıyla, demin saydığım üç nedenle, esasa girmeden bu müracaatların reddedilmesi kararı verebileceği gibi infaz hâkimleri, ayrıca, başka mercie gönderme kararı da verebilmektedir. Şikâyet başvurusu başka bir yargı merciinin görev alanına giriyorsa, tabiî ki, bu müracaatın ulaştığı infaz hâkimi, bu müracaatı da reddedecektir.

Ayrıca, infaz hâkimleri, tabiî, bu iki yolun dışında, ya bu şikâyeti yerinde görmeyerek reddedecektir veyahut da yerinde görerek bir işlem yapacaktır. Bu işlem ya iptal olabilir; yani, ceza ve tutukevi yönetiminin bir haksız işlemi sonucu bu şikâyet yapılmışsa, bu işlemin iptaline karar verebilecektir ya da faaliyetin durdurulmasına karar verebilecektir veya ertelenmesine karar verebilecektir.

Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Adalet Bakanlığımızın cezaevlerindeki insanlar için gösterdiği bu titizliğin -ki, sanıyorum 57 000 civarında, şu anda cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu bulunuyor- dışarıdaki 65 milyon insan için de gösterilmesi, onları ilgilendiren yasal düzenlemelerin de yapılması, hiç şüphesiz ki gönlümüzden geçiyor. Bireyin, yani, vatandaşın birtakım idarî işlemlerden şikâyetçi olması halinde yargıya gittiğinde, çok uzun zaman sonra netice alınabiliyor. Artık, Batılı ülkelerde, özellikle İskandinav ülkelerinde, çok çabuk netice almayı sağlayan birtakım yollar geliştirilmiş. Mesela, bunlardan biri, ombudsmanlık; yani, kamu denetçiliği kurumu. Hükümetten, Adalet Komisyonuna, yedi ay kadar önce böyle bir tasarı geldi. Şu ana kadar -Sayın Komisyon Başkanımız burada- bu tasarı, nedense, Adalet Komisyonunda görüşülmedi.  Şu görüştüğümüz tasarı 57 000 kişiyi ilgilendiriyor, ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen... Son cümleniz için açıyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ... bu tasarı, bazı maddelerine itirazımız olmasına rağmen; yani, daha da mükemmelleştirilebilecek bir tasarı olmasına rağmen, yedi ay geçti, belki 65 milyon insanı ilgilendirecek olan kamu denetçiliği kanun tasarısı, Adalet Komisyonunda şu ana kadar görüşülmedi. Niye görüşülmedi; acaba, hükümet ortakları arasında bir problem mi çıktı, bilmiyorum; ama, onun da mutlaka burada görüşülmesi lazım. O, çağdaş bir yöntemdir, Batı'da çok başarıyla uygulanmaktadır; hatta, incelendiğinde, bizim geçmişimizde ona benzer uygulamaların varlığını da görüyoruz. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığımız, sadece cezaevlerinde bulunan vatandaşlarımız için değil, tüm vatandaşlarımız için, idarenin birtakım tasarruflarından şikâyetçi olmaları halinde, çok çabuk netice alacak birtakım yeni düzenlemeleri de Genel Kurulun, Parlamentomuzun önüne getirmeli ki, muhalefet partileri olarak biz de destek verelim ve böylece, çağdaş birtakım kurumlara kavuşalım.

Hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin ifade edecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı hakkında söz aldım; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bu itiraz maddesinde çok önemli bir husus var. Hukukun ülke çapında yeknesak uygulanması açısından infaz hâkimleri çok değişik kararlar verirse, bu konuda temyiz hakkı da verilmediğine göre, hiç olmazsa, en azından, cumhuriyet başsavcılarına bir temyiz hakkı verilerek, bu yeknesaklık sağlanamaz mıydı? Çünkü, idarî işlemlerin yargılanması esnasında, infaz hâkimliği tarafından, herkese, temyiz hakkının verilmemesinin uygun olduğu kanaatindeyiz; ama, öyle bir haklar, hukuklar var ki, değişik mahkemeler, değişik uygulama yaptığı zaman, burada, bir içtihadı birleştirmeye gitmek gerekmez miydi? Hâkimlerin bu yeknesaklığını, Adalet Bakanlığının bir yönetmeliğiyle sağlayamayacağınıza göre, burada, istisnai ve dolaylı olarak, yüksek yargının yolu açılsa uygun olmaz mıydı?

Değerli milletvekilleri, infaz hâkimliği müessesesi, hukuk sistemimize yeni giren bir müessesedir. Gerekli olup olmadığını, infaz hâkimliğinin görev alanı tetkik edildiğinde, tutuklu ve hükümlülerin birtakım hak ve hukukunun tanınmış olmasının yanında, bu hakların korunması da, hâkim teminatı altına alınmış olması da önemli bir gelişmedir.

Güven altına alınan konulara bir bakıldığında, temizlikten tutun da ısınmaya, beden ve ruh sağlıklarının korunmasına, tedavileri ile tüzük ve yönetmeliklerdeki bütün hakları teminat altına alınıyor. Bu hakları tutuklu ve hükümlülere idarî personel veriyordu; bunların, bir süzgeçten geçmesi mümkün değildi. Şu anda, bütün bu tasarruflar, Bakanlık tasarrufları, Bakanlığın idarî personelinin tasarrufları, hâkim teminatına getirilmiş ve hükümlülerin, tarih boyunca ulaşmak istedikleri hak ve hukuklar, evrensel boyutta, bu bağlamda teminat altına alınmış bulunmaktadır ve hatta, o kadar ki, gelişmiş ülkelerin, modern ülkelerin, demokrasinin beşiği olan ülkelerin, seviyenin üzerine, bu kanunla çıkarılmıştır.

Bu işleri, şimdiye kadar, gardiyan ve idarî personel yapıyordu. Şimdi, bu idarî personelin tasarruflarına, arz ettiğim gibi, hâkim süzgeci getirilmiş olması, bana göre, çok önemli bir teminattır. Hükümlülerin, tutuklulardan, cezaevlerinde mutlaka ayrılması gerekmektedir. Masumiyet, hüküm kesinleşene kadar asıl olduğundan, bunun önemli olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.

Biz, niçin ceza veriyoruz; daha doğrusu, devlet niçin ceza veriyor; birinci amacı, ibret vasfı ve bu vasfın korunması. Cemiyette suç işlemede caydırıcılık unsurunu sağlamak için, mutlaka, cezaların ibret vasfının korunması gerekmektedir. Diğer bir konu da, suçlunun topluma kazandırılmasına, rehabilitasyonuna önem verilmelidir. Ye, iç, besle, sal; Türkiye'deki gibi, mükerrirler ordusunu artırırsınız. Bu amaçları gerçekleştirecek Bakanlığın, ciddî önlemler alması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığının başarılı olamadığı konuların başında, bu, suçluların rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması meselesi gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın Sayın Sezgin.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Diğer bir konu da, infaz hâkimliklerinin, Türkiye'nin genelinde, cezaevlerinde olması çok doğal bir konudur ve bu konunun, bazı arkadaşların tenkit ettiği gibi, yargı bağımsızlığını zedeleyen, idarî yargıyla çatışan bir yanı yoktur. Doğrudur, buradaki kararlar da idarî kararlardır; ama, bu kararlar, ceza ve tevkifevleri bünyesinde olduğu için, adli mekanizma içerisinde kalmasında büyük zaruret vardır; düzenleme de o konudadır.

Hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 667 sıra sayılı tasarının 6 ncı maddesinin beşinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"İtiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolu açıktır."

 

Yahya Akman

Nezir Aydın

Mehmet Bekâroğlu

 

Şanlıurfa

Sakarya

Rize

 

Fethullah Erbaş

Mustafa Geçer

 

 

Van

Hatay

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; fakat, izin verirseniz, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - İtiraz da bir kanun yoludur. Tasarı incelendiği zaman, şikâyet konularının onbeş gün veya en çok otuz gün içinde yapılması öngörülmüştür; onun üzerine, infaz hâkimliği, kısa bir süre içinde kararını verecektir. Gerçi, tasarıda bir süre öngörülmüyor; ama, işin niteliği itibariyle ve şikâyet konusu olacak konular itibariyle, bu kararın kısa süre içinde verilmesi gerekir. Bu karardaki yanılma veya hukuka aykırılık durumunda, bir kanun yolu olarak, acele itiraz öngörülmüştür; bunun da, bir haftalık bir süre içinde yapılması gerekir. Eğer temyiz yolu olursa, bu cezaevlerindeki işlem ve faaliyetlerin niteliğiyle bağdaşmayacak bir uzama söz konusu olabilir. O bakımdan, biz, bunu yeterli görüyoruz; ama, çok önemli konularda, zaten -konuşmamda da ifade ettiğim gibi- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesine göre, yazılı emirle bozma yoluna gidilebilir. Bunlar, doğrudan doğruya Bakanlık tarafından yapılabileceği gibi, Bakanlığa yapılacak başvurular üzerine, yine Bakanlıkça bu yola gidilebilir ve konunun Yargıtay tarafından da incelenmesi sağlanabilir; ama, gerek itiraz kurumunun niteliği gerek burada şikâyet konusu olacak işlem ve faaliyetlerin niteliği göz önüne alındığında, acele itiraz yoluna göre karar verilmesi yeterlidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akman, konuşacak mısınız?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünümüzün gündemini teşkil eden İnfaz Hâkimliği Tasarısı konusunda, dikkat ediyorsanız, muhalefete mensup bütün arkadaşlar takdirlerini ifade ettiler, bu tasarıya katıldıklarını, bunun ceza, infaz uygulamamız için hayırlı bir tasarı olacağını ifade ettiler. Bütün bu duygularla beraber, ben de aynı görüşleri, biraz önce 2 nci madde üzerinde ifade ettim; ama, kanaatimce, bu tasarının gereken boşluğu doldurabilmesi için, amacına uygun hizmet edebilmesi için vermiş olduğum önergenin kabulü gerekmektedir. Zira, burada, cezaevleriyle ilgili olarak yapılan işlem ve eylemlerin yeni kurulacak bir infaz hâkimliği vasıtasıyla denetleneceği -bir yerde- söylenmekte ve buradan gelen şikâyetlerle ilgili hâkimin karar vereceği ifade edilmektedir. Benim önergemdeki temyiz konusunu, öyle zannediyorum ki, Sayın Bakanım yanlış anladılar; çünkü, burada, 6 ncı maddenin beşinci fıkrasına bir cümle eklenmesi; ki, burada, itiraz üzerine; yani, hâkimin verdiği kararı beğenmeyip, ona itiraz edildikten sonra, tasarıda ifade edilmiş olan en yakın (2) numaralı ağır ceza mahkemesi diye ifade edilen o müesseseye başvurulduktan sonra, eğer taraflar tatmin olmamışlarsa, bunu temyize götürmeleri noktasıyla ilgilidir; yoksa, verilen her infaz hâkimliği kararının temyize açık olması anlamını ifade etmemektedir.

Bu vermiş olduğum önerge, kanaatimce gereklidir. Zira, temenni etmiyorum; ama, şayet önergem kabul edilmezse, önümüzdeki günlerde uygulamada görülecektir ki, farklı yerlerde, farklı uygulamalara sebebiyet veren kararlar ortaya çıkacaktır. Bu kararların birleştirilmesi; yani, Yargıtayın şu an icra etmiş olduğu içtihadı birleştirme fonksiyonunu meydana getirebilmesi,  bütün Türkiye çapında bir yargı birliği tesis edilmesi anlamında bir fayda sağlayacaktır, önergemiz o amaçla verilmiştir. Ben, kabulünü arz ediyorum.

Yine, Sayın Bakanımın ifade etmiş olduğu, istisnaî temyiz yollarından olan yazılı emir müessesesinin bu açığı kapatmayacağı kanaatindeyim. Zira, yazılı emir yolu -hepinizin bildiği gibi- çok istisnaî bir yoldur ve doğrudan doğruya vatandaşın başvurabildiği bir yol değildir. Mağdur olan vatandaş, bir yerde, taraflar, ilgili cumhuriyet başsavcılığına başvuracak, bu konu önce ilgili cumhuriyet başsavcılığının elemesinden geçecek, şayet kendisi uygun görürse Adalet Bakanlığına gönderecek, Adalet Bakanlığı uygun görürse yazılı emir yoluyla sözü edilen konuyu Yargıtayın gündemine taşıyabilecek ki, bunu çok uzun ve amacı gerçekleştirmeyen bir yol olarak görüyorum. Dolayısıyla, ben, bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesiyle beraber, şimdiye kadar samimî duygularla destek olduğumuz böyle bir tasarıdaki, hakikaten, önemli eksiklik olarak gördüğüm bu eksikliğinin giderilmesi noktasında Yüce Heyetinizin desteğini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 116 ncı maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıda belirtilen disiplin cezaları ve tedbirlere dair kararlar, ilgili kurul veya memurlar tarafından alınır ve infaz hâkiminin onayına sunulur. Kararlar infaz hâkiminin onayından sonra uygulanır. Acil hallerde bu kararlar, ilgili kurul veya memurlar tarafından alınarak uygulamaya konulur ve derhal infaz hâkiminin onayına sunulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'e ait.

Buyurun Sayın Alptekin. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İnfaz Hâkimliği Yasa Tasarısıyla, yargıda yeni bir müessese oluşturulmaktadır. Oluşturulan bu müessesede asıl muhatap olan, asıl ilgili olan, aşağı yukarı, öncelikle Türkiye'de cezaevlerindeki 60 000'e yakın tutuklu ve hükümlüleri ilgilendirmektedir, bunların yakınlarını ilgilendirmekte, dolayısıyla, 65 milyon insanımızı ve devletimizi ilgilendirmektedir.

Ceza ve infaz kurumları, cezaların yerine getirildiği ve tutuklama tedbirlerinin uygulandığı kurumlardır. Devlet, bu kurumlarda, bu uygulamayı yaparken, hukuka, Anayasaya, kanunlara, tüzüklere ve çıkarılan diğer yönetmeliklere uygun hareket edeceği gibi, uluslararası sözleşmelerde taahhüt ettiğimiz hükümlere de uygun hareket edecektir. Dolayısıyla, cezaevindeki bir insanın, cezasını çektikten sonra, topluma, zararlı değil, yararlı bir insan olarak kazandırılması hedeflenmektedir.

Dolayısıyla, İnfaz Hâkimliği Yasa Tasarısı burada müzakere edilirken, iktidarıyla muhalefetiyle çoğunluğu teşkil eden bir kanaatle, bu yasa, ihtiyaçtır, bu yasa doğrudur, bu yasa çıkarılmalıdır; ama, tasarının geneli ve maddeleri üzerinde müzakerelerin devam ettiği sırada; yani, fikirler ortaya konulup, konu tartışıldığı zaman, olumlu yönlerinin yanında, haklı olarak, bazı olumsuz yönlerinin de olabileceği ortaya konulmuştur.

Şimdi, bu müessesenin işlemesinde üç esas unsur vardır: Birinci unsur, hâkim unsuru, yani yargıç; ikincisi, cezaevindeki insanlar, tutuklular, hükümlüler; bir de cezaevi idaresi. Şimdi, tutuklu ve hükümlü, cezaevinde maruz kaldığı muamelelerden dolayı Anayasal ve insanın tabiî bir hakkı olan şikâyet hakkını kullanırken, cezaevi idaresindeki mekanizme ve çalışma nasıl işleyecektir, nasıl işlemesi gerekir; bunun üzerinde kafa yormamız gerekiyor.

İkinci bir husus ise, burada konuşulmadı, tartışılmadı; hâkim, buraya atayacağımız hâkim. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, zaten hâkim açığı mevcut olan Türkiye'de, mevcut yargıçlar arasından şartları uygun olanlar bu infaz hâkimliğine atanacaktır.

Sayın Bakanım, burada, tatbikattan gelen, uzun yıllar avukatlık yapmış, adliye koridorlarında koşmuş bir arkadaşınız olarak ben bir şeyi ifade etmek istiyorum: Cezaevi ayrı bir dünya. İnsanların hürriyetlerinin kısıtlandığı -24 saat belirli bir yerde kalmak- belirli koşullar içerisinde oturup kalkmak zorunda kalındığı bir yer ceza ve ıslahevi. Buranın halini, ahvalini, yaşantısını, yönetiminin özel statüsünü ve özel şartlarını, bir de, cezaevinde yatan insanın 24 saatini yakinen görmeyen, bilmeyen, belki de onların haliyle hemhal olmamış olan, meseleyi nazarî açıdan ve kürsü açısından gören hâkimlerimizin burada vereceği kararların bazen isabetli olmayacağı kanaatindeyim. Öyle ise, bu hâkimlerimizin belki bir özel kursa tabi tutulması, belki bilgi yönünden, kaynak yönünden onlara bazı bilgilerin aktarılması, bazı yönlerden takviye edilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Tutuklu ve hükümlü, o da insandır, psikolojik şartları vardır. Bir hâkim, bana göre, adil bir hukukçu olduğu kadar, bu işte bilhassa, bir psikolog olmalıdır, bir öğretmen olmalıdır, bir sağlık elemanı, bir doktor olmalıdır, bir anne ve baba şefkatinin kendinde duyduğu duygularını içermeli ve kendisine gelen müracaatları bu duygular içerisinde de değerlendirmeli, haklı ve haksızlık durumunu buna göre değerlendirmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Çünkü, vereceği karar çok önemlidir; vereceği karar, yargının ve adaletin bir sonucu olduğu kadar, o insanın gönlünün kazanılması, topluma kazandırılması, o insanın, devletine, milletine ve kurumlarına güveninin artması bakımından da fevkalade önemli olduğu kanaatindeyim.

Bu konuların da, bence, Adalet Bakanlığımız tarafından bir yönüyle değerlendirilmesi ve çıkarılacak infaz hâkimliği yasasının, her yönüyle, şikâyetten uzak, topluma yararlı ve uluslararası ölçülere uygun bir hizmet vermesi gerektiği kanaat ve düşüncesini arz ediyor, hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin ifade edecekler.

Buyurun Sayın Sezgin. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Değerli Başkan, Yüce Heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum.

İfade edeceğim birkaç başlığın, bu maddeyle direkt ilgisi olmadığı için, Yüce Heyetinizden özür diliyorum.

Türkiye'de, artık, hazırlık tahkikatları, davul zurnayla yapılıyor; her gün elde edilen delillerle, görüntülerle -sinemaskop film gibi- ilgililer hakkında, daha işin başında, mahkûmiyetle birlikte, infazı da yapılmış olmaktadır. Şimdi, bu tip tahkikatlardan üç beş gün sonra tahliye edilmesi, hatta beraat etmesi halinde, ferdin, kaybolan itibarını, kim ve hangi mekanizma telafi edecek; bu durum, telafisi imkânsız bir mağduriyettir. İşte bu keyfiyet veya keyfîlik, ender görülse de, adalete olan inancı sarsmakta, konjonktürel tutuklama, konjonktürel adaleti gündeme getirmektedir. O nedenle, Adalet Bakanlığının, bu tür idarî tasarruflar hakkında, meseleye, daha yakın, daha sıcak, daha itinalı hareket etmesini talep ediyor ve bu konuda hassasiyet göstermesini diliyorum.

Esasında söz aldığım madde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 116 ncı maddesine atıf yapmakta, onu tekrarlamaktadır. Tutukluların özellikle hükümlülerden ayrı tutulmasını yasal olarak öngörmektedir; doğru olan da budur. Ancak, tatbikatta, bu ayırım, kitapta, kanunda kalmaktadır; fizikî şartlar ve mekânlar, bunları engellemektedir. Bakanlığın, bu konuda, daha gayret göstermesini, itinalı olmasını temenni ediyor, bu Kanunun, Adalet Bakanlığımıza, memleketimize hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş ve kadro durumu dikkate alınarak, 2 nci madde hükümlerine göre Adalet Bakanlığınca kurulacak infaz hâkimliklerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atama yapılır. Bu atamalar yapılıncaya kadar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yetki ile görevlendirme yapılır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan işlem veya faaliyetlere karşı ilgili infaz hâkimliğine şikâyet yoluyla başvurulabilir

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer'e ait.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubumuz ve kendi adıma Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, görüşmekte olduğumuz bu tasarının, gerçekten, maddeleri üzerinde, gerek hükümet gerek muhalefet tarafı milletvekilleri olumlu görüşlerini bildirdiler. Elbette ki, biz de, bunu, bir ilerleme ve aşama olarak kabul ediyor ve buna katıldığımızı burada beyan ediyoruz.

Ben, Sayın Bakanımızın tasarıyla ilgili görüşlerini inceledim. Bu tasarıyla birlikte -kanunlaştığında- cezaevlerindeki her türlü işlem ve faaliyetlerin yargı denetimi altına alınacağı beyan edilmekte ve düzenleme ona göre yapılmış. Bununla birlikte, cezaevi yönetimlerince yapılacak her türlü işlem, eylem ve faaliyetler, ihdas edilen infaz hâkimliği tarafından bir denetim altında bulundurulacak ve böylece, güncelliğini koruyan ceza infaz kurumlarında ve tutukevlerinde tutuklu veya hükümlülerin işkence gördüğü veya işkenceye maruz kaldığı konusundaki uygulamalar azalacak veya en azından caydırıcı bir etkisi olacaktır.

Aslında, kötü muameleye ve işkenceye tabi tutulan sanıklar veya tutukluların, sadece ceza infaz kurumlarında veya tutukevlerinde değil, başka alanlarda da bu muameleye tabi olduğu günümüzde bir gerçektir. Bugün, işkence ve kötü muameleler sadece ceza ve tutukevlerinde değil, özellikle polis ve emniyet kurumlarındaki gözaltılarda ve sorgulamalarda da uygulanmaktadır. Aslında, yasanın, bu alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine inanıyorum. Zira, insanlara, sanıklara, masumiyet karinesi olmakla birlikte, ceza infaz kurumlarında mahkûm veya tutuklulara veya sanıklara uygulanan bu kötü muamele ve işkencelerin saiklerine aslında inmek gerekir.

Buradaki yasal düzenlemeler, elbette ki, bu uygulamayı yapan, o insanlara onu reva gören görevli ve yetkilileri caydırıcı yönde bir rol oynayacaktır. Ancak, bu işkence ve kötü muameleyi hangi saik altında yaptığı da çok önemlidir. Burada, bu saikler incelendiği zaman, acaba, tutukevlerinde veya infaz kurumlarında veya polis gözaltılarında insanlara niye işkence ve kötü muamele yapılmaktadır? Bunların temel ağırlığının bir ideolojik saik olduğu inancındayım. Farklı ideoloji ve düşüncelere sahip kişileri, farklı düşüncede olan insanların hoşgörmemesi veya tahammül kültürünün oluşmayışından kaynaklanan bir işkenceyle karşı karşıya olduğumuz, daha yüksek oranda, böyle bir davranışın saikinin, bu ideolojik yaklaşım olduğu inancındayım. Zira, biz, 1970'li yıllarda öğrenciyken, bir arkadaşımızın, polis karakoluna giderek bir polis arkadaşını sorduğunda, o sorduğu polis başka bir düşünceye sahip olduğu için -o zamanlar, biliyorsunuz, Pol-Der'ler, Pol-Bir'ler gibi- başka bir polis derneğine kayıtlı olan bir kişiyi sorduğu için, diğer derneğe kayıtlı polis memuru tarafından öldürünceye kadar dövüldüğüne şahit olduk. Orada, aslında, farklı ideolojilerin çatışması vardı. Bugün de, maalesef, devlet içine sinen, devlet ideolojisi olarak bu mantık ve zihniyeti terk etmemiş birtakım görevli ve yetkililerin, devlete biçtikleri bir ideolojiyle örtüşmeyen kişileri veya tutukluları işkenceye tabi tuttuklarına şahit oluyoruz. Yoksa, hiç tanımadığı bir insana, bir tutukluya veya bir mahkûma işkence yapmasının ne gibi bir gerekçesi olabilir?

Ancak, birtakım adi taleplerden doğan işkenceler olabilir; bunlara da şahit oluyoruz. Koğuş ağalarına haraç vermeyen mahkûmların işkenceye tabi tutulması veya ceza infaz kurumlarında idarecilerin rüşvet veya birtakım taleplerine karşı gelen, onlarla çelişen mahkûm ve tutukluların işkenceye tabi tutulması da söz konusudur.

Aslında, burada, büyük oranda, işkencenin ortadan kaldırılması için, bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. İnsanların, en azından, farklı düşünen insanlara, farklı düşünen kişilere karşı bir hoşgörü kültürünü geliştirmesi lazım diye düşünüyorum; çünkü, insanlık, sürekli, ideolojik farklılıktan dolayı birbirine işkence yapmış. Hâlâ, günümüzde, devlet ideolojisi olarak kabul eden bazı zihniyetlerin, tutukevlerine, gözaltına düşen insanların ideolojine bakarak, onlara işkence yaptığına, kötü muamele yaptığına tanık oluyoruz. Bunlar gizlenebilen şeyler değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Yine de, yasal düzenlemelerin bu alanlara kaydırılması ve ülkemizde farklı düşünenlere karşı hoşgörü kültürünün oluşması temennisiyle, insanlığa yakışmayan bu davranışların, değişik alanlarda yapılacak düzenleme ve eğitimlerle giderileceğine inanıyor, geleceğin Türkiyesinde bu tip suçların oluşmayacağı kanaatiyle, bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 86 ncı maddeye göre iki söz talebi var.

Birincisi, Sayın Yasin Hatiboğlu'na ait?.. Yoklar.

İkincisi, lehinde olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Basri Coşkun'a ait.

Buyurun Sayın Coşkun.

BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının lehinde olmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmelerini bitirdiğimiz bu kanun tasarısının hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Malatya İlimizde meydana gelen uçak kazası hakkında Genel Kurulumuza kısaca bilgi vermek, Genel Kurulumuzun da dikkatini bu konuya çekmek istiyorum.

Bugün, saat 13.15 sıralarında Malatya İlimizin Akçadağ İlçesine bağlı Güzyurdu Köyümüzün, köy merkezinin iki kilometre yakınına askerî bir uçağımız düşmüş, 6'sı mürettebat, 37 askerimiz şehit olmuştur. Şu ana kadar düşen uçağın düşüş sebebi henüz belli olmamıştır; kara kutuya ulaşıldıktan sonra, bu konunun açıklığa kavuşacağını ümit ediyoruz. 6'sı mürettebat, 31'i subay ve assubay 37 asker şehidimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına sabır, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Yüce Milletimize başsağlığı diliyorum.

Bu vesileyle, oyumun olumlu olacağını belirtiyorum. (F) tipi cezaevlerinde görevlendirilen personelin özlük haklarının düzeltileceğini de ümit ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Şehitlerle ilgili duygularınıza bizler de katıldığımızı daha evvel ifade etmiştik.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; Bakanlığımıza, ülkemize ve kişilere hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına 13 dakika kalmıştır. Yeni bir kanunu görüşmemize imkân vermemesi sebebiyle ve aldığımız karar uyarınca, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek amacıyla 17 Mayıs 2001 Perşembe günü Saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 19.47

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.