Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 62       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

96 ncı Birleşim

3 . 5 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili HasanGemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527)

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı :433)

3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı :592)

4. – Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/343) (S. Sayısı :104)

5. – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S. Sayısı :205)

6. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı :89)

7. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşaası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/772) (S. Sayısı :593)

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. –Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, gelir vergisi ve KDV’lerin işletmenin bulunduğu yerdeki vergi dairelerine ödenmesi için çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/3982)

2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/4000)

3. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’nın cevabı (7/4002)

4. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/4003)

5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/4021)

6. – Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş’ın, Kazakistan Petrolünün taşınmasında boğazların kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/4029)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 55 arkadaşının, enerji ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimallere yol açtığı ve gerekli tedbirleri almayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 228, 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan :

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/294, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı :433),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı :592),

Kanun tasarılarının görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/200, 1/779) (S. Sayısı :639) üzerindeki görüşmeler tamamlandı, elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda, tasarının kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2001 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.57’de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

 

Yahya Akman

Şadan Şimşek

 

Şanlıurfa

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

II. –  GELEN KÂĞITLAR

                                                        3.5.2001 PERŞEMBE                                           No. : 134

Tezkere

1. – Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/810) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa  Milletvekili  Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa Serbest Bölgesinin ne zaman hizmete gireceğine  ilişkin Devlet Bakanından (Tunca  Toskay) sözlü soru önergesi (6/1426) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa II. Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1427) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa'da Bölge İdare Mahkemesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1428) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa'nın elektrik ve Harran Ovasının sulama sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1429) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa'ya SSK Bölge Hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1430) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Akçakale Gümrük Kapısına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) sözlü soru önergesi (6/1431) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

7. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa Devlet Hastanesi inşaatına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1432) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Gaziantep Otoyolu inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1433) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

Yazılı  Soru Önergeleri

1. – Giresun Milletvekili  Rasim Zaimoğlu'nun, Kalkınma Bankası Giresun Şubesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4188) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

2. – Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın,  üreticilerin mağduriyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4189) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

3. – Konya  Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Ziraat Bankası yönetim kuruluna yapılan bir atamaya  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4190) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

4. – Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın, bir petrol firmasının LPG tesisleri için izin alıp almadığına  ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4191) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, TRT'nin reklam giderlerine ve bazı basın  mensuplarının yakınlarının TRT'ye alındığı iddiasına  ilişkin  Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/4192) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

6. – Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın, Emlak Bankasında bir denetçinin bankayı zarara uğrattığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4193) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bankaların görev zararlarına ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4194) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

8. – Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın, TRT'ye ait gayrimenkullere  ilişkin Devlet Bakanından  (Rüştü  Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/4195) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bazı holding ve firmalar arasında ayrımcılık yapıldığı iddiasına ilişkin  Devlet  Bakanından (Kemal Derviş)  yazılı soru önergesi (7/4196) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

l0. – Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın, iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4197) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

11. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, iç ve dış borç miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4198) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

12. – İstanbul  Milletvekili  Azmi Ateş'in, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi  (7/4199) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.5.2001)

13. – Kocaeli  Milletvekili Meral Akşener'in, 1980-2000 yılları itibariyle bütçe ile ilgili istatistiki bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4200) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2001)

BİRİNCİ OTURUM

3 Mayıs 2001 Perşembe

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerine başlayamıyoruz ve erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4. – Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/343) (S. Sayısı: 104)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..

Bakan olmazsa, bu tasarıyı geçsek, diğerlerini de görüşemeyeceğiz.

Sayın milletvekilleri, birleşime, saat 14.25'te toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.05

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.25

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, bir konuyu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Açılışı takiben, kanun tasarılarını görüşmek üzere hükümet davet edildiğinde, ilgili bir bakan arkadaşın burada olmaması fevkalade üzücüdür. Gerçekten, cumhuriyet hükümetin 37 bakanından bir tanesinin burada olmaması, en azından Parlamentoyu incitmiştir; hafife almaktır diye düşünüyorum ve bunu, şahsen de kınıyorum.

Lütfen, yoklama yaparak açmanızı da rica ediyorum. 

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, ad okunmak suretiyle yoklama yapılmasını istiyoruz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, şimdi, ad okunarak yoklamaya gerek yok; yarım saat sürüyor; herhalde, bir 5 dakika verirseniz mesele çözümlenir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tabiî, bütün muhalefet ve iktidarın isteğiyle bir yoklama talebi var.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ad okunarak...

BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle değil, madem genel istek -Başkanın takdiri; ama, ben o takdiri aşıyorum- yoklama işlemini elektronik cihazla yapacağım ve 3 dakikalık süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Saat 14.45'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.30

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 14.45

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim...

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, ben, sizin yoklamanızı anlayamadım. Birinci oturumu açtınız, ondan sonra kapattınız. İçtüzük diyor ki, yoklama yapılır, eğer ikinci yoklamada da bulunamazsa, birleşim kapatılır.

BAŞKAN - Efendim, sizin grup başkanvekilleri ve diğer milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Grup başkanvekilleri değil, Başkanvekili olarak bana cevap vereceksiniz.

İçtüzüğü nasıl yorumluyorsunuz?!

BAŞKAN - Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Açın, okuyun İçtüzüğü bir defa kardeşim!

Buna dayatma denir gerçekten; yani, o koltukta oturmak, hakikaten dürüstlük ister, İçtüzüğü bilmek ister. Olmaz böyle şey!

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına devam ediyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/343) (S. Sayısı : 104) (Devam) (1)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye birinci sıradan başlamadınız da, dördüncü sıradaki tasarıdan başladınız?

BAŞKAN - Daha önce okudum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, yeni oturuma geçtiniz. Çorba gibi yönetilmez ki.

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 104 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Fazilet Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Yahya Çevik.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Alaattin Sever Aydın; buyurun.

FP GRUBU ADINA ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 104 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, ilk toplantıda hükümetin 37 bakanından birisinin burada bulunmadığını ve bu Meclisin 45 dakika, 50 dakika geç çalışmasına neden olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Vatandaşlarımız, bizi televizyondan izleyenler, hükümetin söylediklerinin ve icraatlarının birbirine uymadığına bir kez daha şahit oluyorlar. Bu hareketi kınamak durumundayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ile 48 ülke arasında uluslararası karayolu taşımacılığı anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşma, Türkiye ile İspanya arasında 3 Mart 1998 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşmayla, geçiş ücretleri, transit yolcu ve eşya taşımacılığının tabi olacağı izin belgesi prosedürü, dönüş yükü ve üçüncü ülke taşımaları, izin belgesinden muaf tutulacak eşyaların listesi, taşıt personeli ile taşımacıların uyacağı kurallar, ödemelerin ne şekilde yapılacağı, gümrük ve diğer formalitelerin kolaylaştırılması, teminat konusu ve sigorta işlemlerini kapsamaktadır.

Değerli milletvekilleri, İspanya'nın nüfusu, 1998 yılında, 39 milyon civarındadır ve nüfusun yüzde 91'i de Katoliktir; idarî şekli, monarşidir. İspanya'ya yılda 50-60 milyon civarında turist gitmektedir.

Türkiye'nin İspanya'ya ihracatı, 1999 yılında 763 milyon dolar iken, 2000 yılında, maalesef, 684 milyon dolara düşmüştür. Türkiye'nin İspanya'dan ithalatı ise, 1999 yılında 1 milyar 262 milyon dolar iken, maalesef, 2000 yılında, 1 milyar 666 milyon dolara çıkmıştır.

İspanya'nın geçim kaynağı, hepinizin bildiği gibi, hayvancılık, balıkçılık, tarım, turizm ve otomotiv sektörüdür.

Değerli milletvekilleri, dünya ticareti, karayolu, denizyolu ve havayoluyla yapılmaktadır. Ulaşım sisteminde emniyet, zaman, ucuzluk ve konfor önem arz ediyor. Gelişmiş ülkelerde, denizyolu ve demiryolu taşımacılığı önplandadır. Bizde ise, karayolu taşımacılığı önplandadır; demiryolu taşımacılığı, maalesef, yok denilecek kadar azdır. Bakınız, İspanya, İskenderun-GAP arasında, Hicaz yolu bağlantılı olarak demiryolunun yapılması talebinde bulunmuş ve bunun için 1 milyar doları temin edeceğini taahhüt etmiştir.

Değerli milletvekilleri, her ülke, kendi insanının dünyada daha müreffeh yaşaması için uğraşmaktadır. Maalesef, görüyoruz ki, çokuluslu anlaşmalarda etkinliğimiz ve gücümüz azalmakta ve heba edilmektedir. Bugün, uluslararası anlaşmalarda, diplomatik birtakım ilişkilerimizde Türkiye'nin taviz verir bir duruma getirilmek istendiği izlenimi vardır. Benim endişem, ekonomik krize giren Türkiye'den koparılmak istenilen birtakım tavizlerdir ki, bu tavizler, maalesef, Yedinci Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren tarafından ve birtakım medya kuruluşları tarafından da dile getirilmiştir. Nedir bu tavizler; Kıbrıs meselesinde taviz verilecek, İsrail'e GAP'ta taviz verilecek, Ermenistan'a taviz verilecek... Değerli Dışişleri Bakanımız burada olsaydı, bizleri bu hususlarda aydınlatsaydı, çok memnun olurduk; ama, maalesef, yok.

Bugün, ülkemizi Avrupa'ya taşıma adına birtakım anlaşmalar yapan hükümetlerin, Türkiye'yi, Avrupa'ya değil, maalesef, Afrika'ya taşıdığını görüyoruz. Türkiye'yi, ekonomik, sosyal, hukuk ve insan hakları konusunda Avrupa'nın hiçbir ülkesiyle kıyaslanmayacak kadar geride bırakan bu hükümet değil midir?

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız bu dönemde, halen, kırmızı ve yeşil sermayeyle uğraşmaktayız. Halkımız, son yapılan zamlarla, maalesef, perişan haldedir. Zamlar vatandaşımızı çileden çıkarmıştır. Halk, açlık, yokluk, sefalet ve perişanlık içerisinde iken, hükümetimiz, ne olduğunu izah edemediği irticayı önplana çıkarmaktadır. Nedir bu irtica; bize burada izah etseler, memnun oluruz. Karayolu taşımacılığına engel mi teşkil ediyor acaba irtica?!. Üniversiteye imam hatip lisesi mezunlarını almayan, polis akademisine girmelerini engelleyen zihniyet ve yine, inancı gereği başını örttükleri için okullarından atılan ve okumalarına engel olunan bu öğrencilere uygulanan sistem... Karayolu taşımacılığında da böyle çifte standartlar mı uygulanacak?!

Değerli milletvekilleri, 28 Şubat sürecinin başlamasıyla birlikte adım adım uygulamaya konulan imam hatiplerin kökünü kurutma projesi, yeni bir hedef teşkil etmektedir. Bu hedef şudur: İmam hatip kökenli memurların görevlerine son vermek için, hükümet, birtakım tasarılar hazırlama peşindedir. Bunu, bugünkü basından da okuyabilirsiniz.

Sayın Başkan, değeri milletvekilleri; şimdi ben soruyorum ve öğrenmek istiyorum: Acaba, bu öğrenciler veya bu okuldan mezun olanlar, bu ülkenin evlatları değil midir? Bunlar, ikinci, üçüncü sınıf evlatlar mıdır? Devletin tüm imkânlarından mahrum bırakılan, bu okuldan mezun olanlar veya bu öğrenciler vergilerini ödemiyorlar mı; temel görevleri olan askerlik görevlerini yapmıyorlar mı? Askerlik yapıyorlar, er olarak veya asteğmen olarak görev yapabiliyorlar; ama, maalesef, memur olamayacaklar. Bundan sonra, yine -daha önce arz ettiğim gibi- polis akademilerine ve askerî okullara giremeyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, bu hükümet çok yanlış bir politika içerisindedir. Bunu burada izah etmek zorundayım. Halkı böyle germeye kimsenin hakkı yoktur. Sizin bu tavrınız bölücülüktür. Açık açık 312 nci maddeyi ihlal ediyorsunuz. Tabiî ki, hükümeti, belki, soruşturmayla Yüce Divana gönderebiliriz; ancak, cumhuriyet savcılarını bu hususta göreve davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, taşımacılık yapılırken, kendi millî ve manevî kültürümüzü de taşımalıyız; ancak, taşımacılık yaptığımız ülkelerdeki, bize göre kötü olan, millî ve manevî davranışlarımıza ters düşen davranışları, çağdaşlık adı altında ülkemize ithal ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, çok acıklı bir hadisedir, dikkatinizi çekmek istiyorum. 1950'lerde ülkemizde kişi başına alkol tüketimi 1 litreyken, maalesef, 2000'li yıllarda 20 litreye çıkmıştır. Burada, özellikle, bu sistemin, hükümetlerin yanlış politikaları etkili olmuştur. Yine, istatistiklere göre, okullarda uyuşturucu kullanma oranı, maalesef, yüzde 20'lere yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, ekonomik yönden bataklığa sürüklenmiştir. IMF'ye bağlı olarak uyguladığımız 17 programın sonunda bu hale getirildik. Bugüne kadar, IMF programıyla ekonomisini yönlendiren hangi ülke refaha kavuşabilmiştir? Ben, bu soruyu bütçe görüşmeleri sırasında Sayın Maliye Bakanına da sormuştum; maalesef, orada da olumlu cevap alamadım; ama, yine de olumlu bir cevap veremeyecekler ve memleketi daha da bir batağa sürükleyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, acaba, uluslararası karayolu taşımacılığında da IMF'nin tavsiyesi var mıdır? IMF'nin tavsiyesi varsa, ben, şüpheyle bakarım buna. Ekonomimizin düzelmesi için, ihracatımızın artırılması şarttır. Tüm ülkelerle ticarî ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Bakınız, dikkatinizi çekiyorum; ithalatımız 2000 yılında 54 milyar dolar iken, maalesef, ihracatımız 27 milyar dolardır. Çok açıklı bir durum.

Değerli milletvekilleri, Arap ülkelerini niçin ihmal ediyoruz? Bizim için çok önemli bir potansiyeldir ihracat bakımından. Bakınız, bizim yanı dibimizde olan Irak'la, en az 10 milyar dolarlık bir ticaret potansiyelimiz vardır; fakat, biz, ihmal ediyoruz. Habur sınır kapısını kapatmakla, o bölgedeki insanı mahvettiniz, yok ettiniz; perişanlık içerisindedir; artık, kuru ekmeğe muhtaç hale gelmiştir ki, kuru ekmek de bulamıyorlar, bayat ekmek kuyruklarında bulundukları halde, maalesef, ellerine bayat ekmek de düşmüyor. Bu, utanılacak bir hadisedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, kendi ülkesinde özellikle insanlarına baskı ve zulüm yapan, üniversite ve okulları kapatan, halen insanların kıyafetiyle uğraşan hükümetin, bu konularda da uluslararası normlara riayet etmesi en büyük arzumuzdur, talebimizdir. Halk, uluslararası normlara riayet etmeyi arzu etmektedir.

Bu hükümet, Anayasa ihlali dahil her uygulamayı, maalesef, meşru görüyor; yaptık oldu zihniyetiyle, ben verdim iş bitti zihniyetiyle hareket ediyor, dayatmalarla hareket ediyor; ancak, bu davranışları, yarın, seçimlerde onları yok edecektir. Yaptığınız her işin, attığınız her adımın ve söylediğiniz her sözün de hesabını vermek zorundasınız.

Değerli milletvekilleri, biz, Fazilet Partisi olarak, ülke menfaatına olan her şeye taraftarız ve ülke menfaatlarına aykırı olduğuna inandığımız her şeye karşıyız; baskıcı ve merkeziyetçi anlayışlara da karşıyız. Bizim anlayışımızda, demokratikleşme vardır, insan hakları ve özgürlükler vardır, hukukun üstünlüğü vardır; bunların hepsi önplandadır. Herkesin onurlu yaşamasını ve ekonomik refahını temin etmek için uğraşıyoruz. Biz, ülkemizin kapılarını dünyaya kapatmak niyetinde değiliz; ancak, kapılarımızı dünyaya açmakla da ülkemizin kaynaklarına el konulmasına karşıyız; yani, modern sömürgeciliğe ve Türkiye'nin sömürülmesine karşıyız. Dünyanın kölesi olmaya da şiddetle karşıyız.

Değerli milletvekilleri, güçlü olanlar, maalesef, zayıfları ezmektedir ve istedikleri gibi kullanmaktadır. Tabiî, burada, uluslararası sermayenin de çok büyük etkisi vardır. Bu sermaye, tekelleşmek, kartelleşmek ve piyasayı kontrol altında tutmak, rakiplerini saf dışı etmek için her şeyi göze almakta ve bunda da hiçbir mahzur görmemektedir. Şüphesiz ki, statükoyu korumaya çalışanların ve değişime kapalı olanların ayakta kalma şansı yoktur. Ülke kaynaklarının yok pahasına satılmasına rıza gösteremeyiz. Biz, devletin, bütün ticarî ve sınaî faaliyetlerin dışına çıkmasının gerekli olduğunu savunuyoruz; ancak, sat ve kurtul mantığıyla birilerine peşkeş çekilmesine karşıyız. Yabancı sermayenin, ülkede kaynak olmasını, yeni yatırım ve istihdam sağlamasını, yeni teknoloji getirmesini arzu ediyoruz; temennimiz ve arzumuz budur. Biz, ahlakî ve manevî değerlerimizi koruyarak, bağımsızlıktan zerre kadar taviz vermeden, istikrarlı, özgürlüklerin yaşandığı, kalkınmış, hukuka bağlı, refah ve demokrasi içerisinde bir Türkiye özentisi içerisindeyiz. Bu Türkiye'yi de, Allah'ın izniyle, geliştireceğiz.

Değerli milletvekilleri, kendi bölgemdeki, Batman yöresindeki karayollarına da değinmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bakınız, Batman'daki Sason-Çatakköprü arasındaki yol -bu, Sayın Bakanın imzasıdır- 35,8 kilometredir. Bu yolun 20 kilometresi yapılmış, geriye 15 kilometre kalmış; 15 kilometrenin de 3-4 kilometresi stabilize edilmiş, geriye 11-12 kilometre kalmış. Benim Sayın Bakana daha önce vermiş olduğum soru önergesine gelen cevap şudur: "Bu sene gönderilen para, maalesef, 350 milyar liradır." Ben, müteahhitle de görüştüm; müteahhit bana aynen şunu dedi: "Eğer eködenek gelmezse, ben bu şantiyeyi bu sene de açmayacağım." Bu parayla, bu yol yirmi yıla kadar bitmez değerli milletvekilleri. 12 kilometrelik yol; ama, Sasonlu vatandaşım, hastasını oradan Batman'a götürmek için, o 12 kilometrelik yolu en az 2-3 saatte gidebiliyor. Bunu, değerli milletvekillerinin takdirine sunuyorum, Sayın Bakanıma da burada hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, karayolu taşımacılığının günümüzde çok önem kazandığını ve artık, insanların belli bir hayat standardına gelerek, karayolu taşımacılığında kargo, yük ve insan taşımasının gittikçe daha önemli bir yer aldığını, pazarın da daha önemli bir alanda genişlediğini görerek, Türkiye ile İspanya Krallığı arasında yapılan bu anlaşmanın yerinde olduğu inancındayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Yahya Çevik; buyurun Sayın Çevik. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ile 48 ülke arasında bulunan karayolu taşımacılığı anlaşmalarına bir yenisi daha eklenerek, İspanya Krallığı ile yapılan karayolu taşımacılığı anlaşmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bugün görüşüyoruz; DYP Grubu adına  söz almış bulunuyorum, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile İspanya arasında 3 Mart 1999 tarihinde Madrid'de imzalanan Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle, ülkemiz ile İspanya arasında yolcu ve eşya taşımacılığının daha düzenli olacağı ve sorunların ortadan kalkacağı kanaatini taşımaktayız.

Sayın milletvekilleri, bu anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında, sizinle, karayolu taşımacılığımızın içinde bulunduğu durumu paylaşmak istiyorum.

Karayolu taşımacılığı tarihimize baktığımızda, 1970'li yılların başından itibaren giderek daha da gelişmiş ve özellikle 1970'li yılların sonuna dek, limanlarımıza gelen transit yüklerin İran, Irak'a taşınması ve Avrupa'dan diğer Ortadoğu ülkelerine yapılan transit taşımalarıyla önem kazanmıştır.

1990 yılında başgösteren Körfez krizi ve Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler yaptırımları, Türk taşımacısının önemli bir pazarı kaybetmesine neden olmuştur.

1991 yılında Yugoslavya'da meydana gelen içsavaş nedeniyle, Birleşmiş Milletler yaptırımları sonucu, o dönemlerde Avrupa'ya karayolu ulaşımındaki en önemli hat olan Bulgaristan-Yugoslavya-Avusturya güzergâhında Yugoslavya'dan transit geçişlerin yasaklanması, taşımacılık sektörümüze önemli bir darbe vurmuştur; ancak, sektör, birbirini takip eden iki yılda meydana gelen bu olumsuzluklardan, gerek dinamik yapısı gerekse beraberlik ilkesinin tesis edilmesiyle, kısa süre içinde, önemli bir yara almadan kurtulmuştur.

Esasen, Irak'ın dışticaretinin yasaklanması, tarihsel süreç içerisinde Sovyetler Birliğinin dağılma süreciyle aynı döneme rastlamış bulunduğundan, Türk taşımacısı için kaybedilen bu pazar yerine, kısa bir süre sonra -Irak pazarı kadar olmasa bile- yeni bir pazara geçme imkânı doğmuştur.

Yugoslavya içsavaşı sırasında Avrupa'ya karayoluyla çıkışların kısıtlandığı bir dönemde, 1993 yılında Doğru Yol Partisi iktidarı döneminde kurulan Haydarpaşa-Triyeste ro-ro hattı, birlik ve beraberliğimizin en seçkin örneklerinden biri olarak taşımacılık tarihine geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, karayolları sektörümüzün ülkemiz ekonomisinde de çok önemli bir yeri vardır. Karayoluyla uluslararası eşya taşımacılığında halen 500 000 kişi istihdam edilmekte ve bu yolla, 2,5 milyon insan geçimini bu sektörden sağlamaktadır. Karayoluyla uluslararası eşya taşımacılığı, ülke ekonomisine, 1997 yılında 1 milyar 700 milyon dolar, 1998 yılında da, global krizin etkilerine rağmen, 1 milyar 471 milyon dolar döviz girdisi sağlamıştır. 1999 yılında ülke ekonomisine 1 milyar 362 milyon dolar, 2000 yılında da 1 milyar 468 milyon dolar gelir sağlayan sektörümüzün, 1982 yılındaki döviz getirisinin sadece 450 milyon dolar olduğu dikkate alındığında, sektörümüzün dinamizmi daha net biçimde ortaya çıkmaktadır.

Sektörümüzün önemi, dışticaretimize konu mallar irdelendiğinde de önplana çıkmaktadır. Örneğin, 1998 yılında toplam dışticaretimizi oluşturan malların, ağırlık bazında yüzde 9'u, değer bazında ise yüzde 50'si karayoluyla taşınmaktadır. Bir başka deyimle, kıymetli mallarımızın taşınmasında karayolu tercih edilmektedir.

2000 yılında araçlarımız, toplam 263 024 ihraç, 160 441 ithal sefer gerçekleştirmişlerdir. Ülkemizden yapılan karayolu taşımalarında, araçlarımız, ihracatta yüzde 82, ithalatta yüzde 69 pay almışlardır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin taşımacılık potansiyeline bir göz atacak olursak, çekici sayısı toplam 21 219 adettir ve bu araçların 12 523 adedi özmal, 2 085 adeti kiralık olarak Avrupa'ya; 2 248 adeti özmal, 4 363 adedi kiralık olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine çalışmaktadır.

Römork sayısı toplam 26 356 adettir ve bu araçların 18 303 adedi özmal, 2 399 adedi kiralık olarak Avrupa'ya; 1 361 adedi özmal, 4 293 adedi kiralık olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine çalışmaktadır.

Kamyon sayısı, toplam 2 673 adettir.

Tanker sayısı, toplam 2 460 adettir.

Bütün bu araçların toplam taşıma kapasiteleri  854 629 tondur.

Türk uluslararası karayolu taşımacıları, bugün itibariyle, gerek filonun yaş ortalaması (yaş ortalaması 6) gerekse araçlarının niteliğiyle Avrupa ortalamasını yakalamış, hatta geçmiş durumdadır.

Sayın milletvekilleri, görülüyor ki, ülkemizin çok genç ve dinamik bir karayolu taşımacılığı filosu bulunmaktadır. Ülkemizin ekonomik krize girdiği bugünlerde, karayolu taşımacılığı da önemli sıkıntılar içerisine girmiştir.

Karayolu taşımacılığımızın tekrar eski dinamizmine kavuşabilmesi için, hükümetin hiç vakit geçirmeden bu sektörün sorunlarıyla yakından ilgilenmesi gerekmektedir; fakat, görüyoruz ki, diğer sektörlerde olduğu gibi, karayolu taşımacılığımız da bu hükümet tarafından ihmal edilmiştir.

Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler ambargosunu, Ortadoğu'da, bizden başka bütün ülkeler delmiştir. Bizim, Birleşmiş Milletler kararlarına uymamız, bölgemizdeki tüm nakliye sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. Hükümetin, doğu ve güneydoğuda faaliyet gösteren nakliyecilerimizin bu sorununa acil çözüm üretmek zorunda olduğunu görmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; umut ediyoruz ki, hükümet edenler, içerisinde bulunduğu ataletten bir an önce kurtulur ve bu sektörün sorunlarına olumlu yaklaşarak, ülkemizin önemli sektörlerinden birisi olan taşımacılık sektörümüzü yine eski dinamizmine kavuşturur.

Bugün görüşmekte olduğumuz İspanya Krallığı ile ülkemiz arasındaki karayolu taşımacılığı anlaşmasının onaylanarak, karayolu taşımacılığımıza, ülkemize hayırlar getirmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çevik.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İSPANYA KRALLIĞI ARASINDA ULUSLARARASI KARAYOLU TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 3 Mart 1998 tarihinde Madrid'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 2.- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 3.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, belirlenen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyor, oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 216 sayın üye katılmış; 215 kabul, 1 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylelikle, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

5. – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S. Sayısı : 205) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 205 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 205 sıra sayılı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, yani TİGEM, 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi ve söz konusu kanun hükmünde kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere kurulmuştur.

TİGEM, tüzelkişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir iktisadî devlet teşekkülüdür.

TİGEM "millî ekonominin temeli ziraattır" öngörüsüyle cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar Türk tarımına rehberlik yapan, bereket kazandıran dev bir tarım kuruluşudur.

TİGEM'in cumhuriyet dönemindeki temelini oluşturan ziraî kombinalar ve devlet ziraat işletmeleri, Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda Türk çiftçisine önderlik ve öğreticilik yapmak maksadıyla kurulmuştur.

Ülkemizde kurulan 14 adet çiftlik, ülkenin buğday ve gıda ihtiyaçlarını gidermek, tarım alet ve makineleri ile tarım ilaçları yardımı şeklinde çiftçilere vermek maksadıyla kurulmuştur. TİGEM'in diğer kolunu oluşturan haralar, ordunun iaşe ihtiyacını karşılamak ve at yetiştirmek üzere kurulurlar.

İşte bugünkü TİGEM, ziraî kombinalar ile devlet ziraat işletmelerinin her türlü varlıkları birleştirilerek, 1984 yılında önce kamu iktisadî kuruluşu olarak organize edilmiş, 1994 yılında ise iktisadî devlet teşekkülü olarak yeni bir statüye kavuşmuştur.

Amaç, tarım ve tarıma dayalı sanayiin ihtiyaç duyduğu temel madde ve hizmetleri üretmek, bunları ticarî esaslara göre yürütmek ve kâr etmektir. Bugün TİGEM, yurt sathına yayılmış 38 işletmesiyle, bir kamu hizmeti olarak kendine verilen görevleri sürdürürken, aynı zamanda da kâr eden ve devlete yük olmayan bir kuruluştur.

Değerli milletvekilleri, TİGEM'in amacı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, tarım ve tarıma dayalı sanayiin ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmetleri üretmektir. TİGEM'in bu amacı doğrultusunda, kısaca TİGEM'in faaliyet konularına değinmek istiyorum.

1. Ülkenin bitkisel ve hayvansal üretimini artırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmek amacıyla yetiştirdiği tohumluk, fide ve bunun gibi mallar ile ürettiği damızlık hayvan ve spermaları, yetiştiriciye intikal ettirmektir.

2. İşletmelerde elde edilecek hayvansal ve bitkisel ürünlerle birlikte, çiftçilerden alacağı ürünleri kıymetlendirmek ve tesisler kurdurmaktır.

3. Bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme, ıslah konularında araştırmalar yapmak.

4. Ürettiği her türlü ürün ve hizmet konularıyla ilgili olarak çevre çiftçisi ve çiftçi örgütleriyle üretim ve tanıtım amaçlı işbirliğine girmek.

5. Amaç ve faaliyetlerini gerçekleştirmek için, ihtiyaç duyduğu her türlü mal ve hizmeti yurtiçi ve yurtdışından temin etmek.

6. Yurtiçi ve yurtdışındaki kişi ve kuruluşlarla işbirliği yaparak, her türlü mal ve hizmeti temin etmek; bunları pazara hazırlayarak, iç ve dış pazarlarda değerlendirmek.

7. Üretim ve işletme faaliyetlerinde bulunmak ve tesislerini kurmak üzere, özel ve tüzelkişilerden yer kiralamak, kiraya vermek.

8. İşletme ünitelerinde zaman içinde fonksiyonunu yitirmiş kümes, ahır, depo ve sundurma ve bunun gibi binaların yıpranmaya terk edilmemesi ve ekonomiye kazandırılması için, işletme bütünlüğüne zarar vermemek kaydıyla özel veya tüzelkişilere kiraya vermek.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarımın temeli Atatürk tarafından atılmış; gelişmesi için, o günkü şartlar altında her imkân sağlanmıştır. Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda ülkemiz, çok şükür dışarıya muhtaç olmadan, 1950 yılına kadar gelmiştir. Bu da gösteriyor ki, ülkemiz bir tarım ülkesidir ve tarım, ülkemizin temelidir. 1950-1960 yılları arasında ülkemizde tarıma büyük önem verilmiş; modern ve teknik ekipmanlarla çiftçilik ve tarım daha da gelişmiştir. 1960-1980 yılları arasında tarım, ülkenin ekonomisine ve ihracatına damgasını vurmuş; tarım ve çiftçi altın yıllarını yaşamıştır. Çiftçilik, hayvancılık ve besicilik gelişmiştir. Şekerpancarı da ülkemize sanayi ürünü olarak 1950 yılından sonra girmiş ve çiftçimizin, modern Avrupa çiftçisine yakın bir çiftçi haline gelmesi sağlanmıştır.

İşte hal böyleyken, TİGEM'in ülke tarımına kazandırdığı önem herkesçe bilinirken, bugünkü tarımın durumuna baktığımızda, son iki yılda, 57 nci hükümet, tarımdan tamamen desteğini çekmiş, âdeta tarıma düşman olmuş ve tarımı tasfiye etmiştir. Hatta, daha da ileri giderek, kamu bankalarının görev zararlarını, çiftçinin ve esnafın üzerine yüklemiştir. Çiftçi, otuz, kırk yılda aldığı ekipmanı ve tarlasını satmak mecburiyetinde kalmış; pancar çiftçisi, altı, yedi ay evvel söküp teslim ettiği pancar bedelinin yarısını yeni almaya başlamıştır. Çiftçi, borcunu ödeyemez durumdadır ve acz içindedir; evine, çoluk çocuğuna bakamaz duruma gelmiştir.

Çiftçinin feryatlarını, hep birlikte televizyonlarda seyrediyoruz, gazetelerde okuyoruz. Siz, tarımın girdilerini bir yılda yüzde 100 ve yüzde 150 pahalandırdığınız halde, enflasyonu düşüreceğiz diyerek, çiftçilerin mahsulünü yok pahasına aldınız; alınterini ve mahsulünün hak ettiği ücreti vermediniz. Ülkenin durumunu hiç hesap etmediniz, hayvancılığı ve besiciliği bitirdiniz.

Değerli milletvekilleri, sayın hükümet, kendi kusuruyla çıkardığı iki krizin faturasını çiftçiye, esnafa ve millete yüklemiştir. Kriz nedeniyle faizleri, çiftçinin ödeyemeyeceği kadar yükseltiniz. Esnafın yürüdüğünü görünce, çiftçinin de yürümesini engellemek için, Ziraat Bankasındaki faizleri eski oranlara çekmek için Bakanlar Kurulu kararı aldınız; ancak, kararnameyi çıkarmadınız, icraata geçirmediniz; çünkü, bu kararınızın çiftçinin yürümesini engellemek için olduğu, açıkça çiftçiler tarafından da anlaşılmıştır.

EROL AL (İstanbul) - O karar çıktı.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın hükümet, millete, çiftçiye, esnafa ve sanayiciye doğruları söylemiyorsunuz; yani, bir nevi, vatandaşı aldatıyorsunuz. Hani esnafın faizini yüzde 55'e çekmiştiniz; ama, hâlâ esnaftan yüzde 97 ile yüzde 120 arasında faiz alınmaktadır. Yine, Ziraat Bankası da, çiftçilerden yüzde 120 ve yüzde 130, hatta yüzde 180'lere varan faiz almaktadır. Bu durumda, millete doğru söylemiyorsunuz, milletin yanında güveninizi kaybettiniz. Ülkeye, millete ve çiftçiye zarar verdiniz; çiftçiyi, icra takibine verdiniz, hapishaneler koydunuz.

Değerli milletvekilleri, ülkede, tarımı ithalatçı duruma getirdiniz. Türkiye'yi, tarım sektörünü güçlendirmediği takdirde, Avrupa Birliğinin açık pazarı haline getireceksiniz. Şeker Kanununu da, bu düşünceyle çıkardınız. Yaptığınız yanlıştır.

Tasarıdaki çiftliklerin durumuna baktığımızda ise, 3646 sayılı Kanun hükümlerinin yerine getirilmesi; Maliye Bakanlığı aleyhine açılmış olan davaların titizlikle takibi ile Maliye hazinesi arazisi üzerinde faaliyet gösteren Lalahan, Yerköy, Konya Ereğlisi ve Bandırma'da bulunan yetiştirme ve deneme çiftliklerinin Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devir ve teslim işlemlerinin yapılması gerektiğine inanmaktayız. Bu nedenle, faaliyet gösteren yetiştirme ve deneme çiftliklerine kısaca değinmek, faaliyetleri hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum.

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, ikaz eder misiniz lütfen, Sayın Bakanımız dinlesin.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Lalahan Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü, 1951 yılında, Ankara keçisinin ıslahı çalışmalarına devam edilmesi koşuluyla, Türkiye Tiftik Cemiyeti tarafından Tarım Bakanlığına devredilmiş olan çiftlik arazisi üzerine kurulmuştur. Daha sonra, 1957 yılında, Lalahan Zootekni Araştırma Enstitüsü kurulmuş ve aynı tarihte, Lalahan Yetiştirme ve Deneme Çiftliği tesis edilmiştir. Kuruluşun ismi, 1987 yılında Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, 1998 yılında da Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü olarak değiştirilmiştir. Çalışmalar ve laboratuvar zenginliğiyle 22 projesini sonuçlandırmış ve 6 projesi devam etmektedir. Sonuçlanan projeler içerisinde, hayvancılık sektörüne azamî fayda sağlamak amacıyla sığırlarda suni tohumlama uygulaması; Ankara keçilerinde yüz örtülülüğü yönünde yapılacak seleksiyonla tiftik verim ve kalitesini yükseltme imkânı gibi çok sayıda projesini gerçekleştirmiştir.

Proje çalışmaları devam edenler arasında, tavuk gen kaynaklarının korunması, yerli kara ırkı sığırların gen kaynağının muhafazası gibi önemli projeler de yer almaktadır.

Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, 1935 yılında, Merinos Yetiştirme Çiftliği adı altında, Karacabey harası bünyesinde kurulmuş; 1943 yılında Bandırma bölgesine nakledilmiştir. 1972 yılında, Veteriner Zootekni Araştırma Enstitüsü olarak faaliyet göstermiş, daha sonra, 3161 sayılı Kanunla yeniden düzenlenerek, 1987 yılında Koyunculuk Araştırma Enstitüsüne dönüştürülmüştür. 1998 yılında, Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü olarak yeniden yapılandırılmıştır; Trakya ve Marmara Bölgelerinde, hayvancılık yem bitkileri ve çayır-mera amenajmanı araştırmalarıyla, yerli gen kaynaklarının muhafazasında görev almış, koyunculuk konusunda temel uygulamalı araştırmalar yapmaktadır; ayrıca, bu konuda, hizmetiçi eğitim faaliyetlerinde bulunmaktadır. Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, 19 projesini hayata geçirmiştir. Bu projelerin içerisinde, Karacabey Merinosu koyunlarda döl verimini artırma imkânları ve bu özelliğe etki eden faktörler üzerinde araştırmalar, Karacabey Merinosu ve kıvırcık koyunların önemli verim özellikleri bulunmaktadır. Halen, 7 proje üzerinde çalışmaları devam etmektedir. Bunların başında, yerli sığırın gen kaynaklarının muhafazası ve yerli koyun gen kaynaklarının korunması gelmektedir.

Yerköy Hayvancılık Araştırma Enstitüsü ise, 1942 yılında, Türkiye Tiftik Keçisi Üretme ve Islah Cemiyetinin bir şubesi olarak Yerköy'de kurulmuş; 1960 yılında, kendi kendini feshederek Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmiştir; 1965 yılında, Beyazıtoğlu Deneme Hayvanları Yetiştirme Çiftliği Müdürlüğü olarak faaliyet göstermiş ve 1975 yılında da, Beyazıtoğlu Veteriner Araştırma Kurumu, 1986 yılında Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü ve en son da 1990 yılında Yerköy Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü olmuştur; hayvancılıkla ilgili yetiştirme teknikleri ve ırk ıslahı konusunda araştırmalar yapmakta olup, başta Tiftik keçisi kesim ve karkas özellikleri, Ankara keçisinin süt verimi ve süt verimini etkileyen faktörler gibi 5 projesini başarıyla sonuçlandırmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu konu üzerinde, hükümet olduğumuz dönemlerde de titizlikle durduk. Bitme noktasına gelmiş olan hayvancılığın canlanması için tüm gayreti gösterdik. Bitme noktasına gelmiş olan hayvancılığı canlandırmak için, her türlü öneriye açık olduğumuz bir gerçektir. Bu konuda gelecek olan kanunlara da destek olmaya hazırız.

Biz, sayın hükümetten, ülkemiz adına, bu konuda daha hassas olmasını ve dışarıya muhtaç olmamamız için, hayvancılığın en kısa zamanda canlanması, gerileyen hayvancılık sektörüne de yeni bir hayat kazandırılması, yüzde 28'lerle ifade edilen hayvan varlığının azalmasının önlenmesi için gereken tedbirlerin alınmasını istiyoruz. Bilindiği gibi, hayvancılık sektörü, ekonomimizde önemli yeri olan bir sektördür. Bu önemli sektörü baltalamayalım, her türlü desteği ve hizmeti vererek kalkınmasına ışık tutalım.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde Maliye Bakanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü temsilcilerinden oluşan bir komisyon vardır. Bu komisyon, adları geçen çiftliklerin, geçmişte mülga Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından kırsal kesime götürülen hizmetler açısından çok önemli kuruluşlar arasında yer almıştır. Bu hizmetler, bugün de, aynı bakanlık tarafından önemle yürütülmektedir Bu kuruluşların varlıklarının sürdürülmesi, ülkemiz tarımı ve hayvancılığı için vazgeçilmezdir. Kuruluşlar, halen, genel bütçeye ait olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinden ödenek kullanıp, kârlılık amacı taşımayıp, kamu yararına araştırma hizmetleri yürütmektedir.

Sayın milletvekilleri, bugün, tarımda gelişmiş ülkelere baktığımızda, birim alanlardan aldıkları verim bizim üç dört katımızdır. Bizim onların seviyesine çıkabilmemiz, tarımda yeni bir anlayışa ve verimli tohum üretimine bağlıdır. İşte, bu tarım işletmeleri bunun için kurulmuştur; ancak, şimdi kuruluş amacından uzaklaşarak, zarar eden işletmeler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Tarımımıza öncülük edecek olan bu işletmeler, günümüzde, sizin sayenizde ülkemize yük olmaktadırlar. Sayın hükümet, Türk tarımını ve çiftçisini sıkıntıdan kurtarmak ülkeye yapılacak en büyük hizmettir. Bunu yapmazsanız, bu ülkenin, çiftçinin ve milletin vebalinden kurtulamazsınız. Tarihe de ülke ve çiftçi düşmanı olarak geçeceksiniz. Gelin, yol yakınken ülkemizin temeli olan çiftçimize sahip çıkalım ve ülkeyi dışarıya muhtaç etmeyelim diyor; Yüce Heyetinize Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Fazilet Partisi Grubu adına Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 205 sıra sayılı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu, kısa adı TİGEM olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 1995-1996 yıllarına ait hesaplarını görüştüğü toplantısında, 3646 sayılı Kanun hükümlerinin yerine getirilebilmesi amacıyla, Hazine arazileri üzerinde faaliyet gösteren Bandırma, Lalahan, Yerköy ve Konya Ereğli'de bulunan yetiştirme ve deneme çiftliklerinin TİGEM'e devir ve teslim işlemlerinin yapılması için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde, Maliye Bakanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve TİGEM temsilcilerinden oluşturulacak bir komisyon kurulmasına ve komisyonca hazırlanan raporun Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonuna gönderilmesine karar verilmiştir. Adları geçen kuruluş temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantıda, kârlılık amacı taşımayan ve kamu yararına araştırmalar yürüten bu kuruluşların, kırsal kesime götürülen hizmetler açısından önemli görevler ifa ettikleri belirtilerek, bu müesseselere ait bina, tesis ve arazilerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde kalmalarını sağlayacak şekilde, 3646 sayılı Kanunda değişiklik yapılması için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca gerekli çalışmaların başlatılmasına karar verilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı alınan bu kararın gerçekleşmesi için bu tasarıyı hazırlamıştır. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı yürütme ve yürürlük maddeleri dahil 3 maddeden oluşmaktadır, diğer bir ifadeyle tek maddelik bir tasarıdır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı personelinin yetişmesinde önemli görevler ifa eden TİGEM, aynı zamanda üretim ve kâr amacı gütmektedir. Bu tasarıda adı geçen Bandırma, Lalahan, Yerköy ve Konya-Ereğli'de bulunan tesislerde ise, asıl olarak tarımsal araştırmalar yapılmaktadır. Bu bakımdan, adı geçen kuruluşların TİGEM adına tescil edilmesi yerine, doğrudan Bakanlığa bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmelerinin yararlı olacağı kanaatindeyiz. Kanun tasarısını destekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısı üzerinde görüşlerimizi arz ederken, konumuz tarımla ilgili olduğundan, öncelikle Türk tarımının ve 57 nci hükümetin uyguladığı politikalar sonucu her geçen gün fakirleşen çiftçimizin, köylümüzün bazı sorunlarını dile getirmek istiyorum. Gerçi, bazı arkadaşlarımız "tarım öldü, ölünün arkasından konuşulmaz, günahtır" diyorlar; ama, ben konuşacağım; zira, tarımsal üretim için gerekli olan toprak, su ve güneş gibi üç temel öğeyi Yüce Allah bu coğrafyaya fazlasıyla bahşetmiştir.

Hükümetin uyguladığı hatalı politikalar sonucu tarım sektörü bugün sıkıntı yaşamaktadır. Bu, geçici bir durumdur, uygulanan politikalar düzelince tarım sektörü gelişme sürecine girecektir. Türk tarımının yapısal sorunları vardır. Türkiye, 2000'li yıllara, tarımın bu temel sorunlarını çözemeden girmiştir. Kendisi sorun olan 57 nci hükümetin, bu sorunları çözmesini, artık biz de beklemiyoruz, Türk çiftçisi de beklemiyor.

Türkiye'nin bir tarım ülkesi olduğu hep söylenmektedir. Evet, ülkemizde tarımla uğraşanların sayısı fazladır; ancak, tarımsal üretim özlenen düzeyde değildir. Bu yüzden onbeş yıl öncesine kadar dünyanın kendine yeterli yedi sekiz ülkesinden biri olan ve pek çok tarım ürünü ile mamul ve yarı mamul gıda maddelerini ihraç eden Türkiye, bugün sayılan malların bir kısmını ithal eder duruma düşürülmüştür. Bunun sebebi, bize göre, uygulanan hatalı politikalardır. 1985-1986 yıllarından itibaren başlatılan ve daha sonraki yıllarda sürdürülen yanlış politikalardan dolayı Türk tarımı bu duruma düşmüştür. O yıllarda Türkiye'nin sanayi ürünleri ihracatı artmaya başlayınca, tarım ihmal edilmeye başlandı ve taban fiyatlar düşük tutuldu. Sübvansiyonlar kaldırıldı, sonuçta hayvancılık da bitkisel üretim de kârlı olmaktan çıktı. Bu arada, sonucu hiç hesap edilmeden dışalımlar yapıldı ve Türk köylüsüne verilmeyen para yabancı ülkelerin çiftçisine, köylüsüne verildi.

Hayvancılığın gerilemesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör olayları da etkili olmuştur; ancak, asıl sebep uygulanan hatalı politikalardır. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu konuda etkin önlemler alarak, tarımdaki kötü gidişi durdurmuş ve gerek bitkisel üretimde ve gerekse hayvansal üretimde gelişme sürecini başlatmıştır. Daha sonra kurulan 55 inci hükümetin başlattığı yanlış politikalar, 56 ncı hükümet döneminde sürdürülmüştür, 57 nci hükümet de aynı hatalı politikaları, maalesef, sürdürmektedir.

Sayın Başbakana, Sayın Tarım Bakanımıza ve değerli bakanlarımıza, bu kürsüden yaptığım her konuşmada seslendim. "Bu politikanız Türk tarımını da, Türk çiftçisini de perişan edecektir. Bu hatalı politikanızdan, lütfen vazgeçiniz" dedim; ama, Sayın Başbakanımız, bizim de, çiftçinin de bu feryadını duymadı; duydu ise de, her olayda olduğu gibi, burada da olumlu hiçbir tepki vermedi.

Tarımsal üretim, gıda üretiminin temelini oluşturmaktadır. Gıdanın stratejik önemini bilen gelişmiş ülkeler, millî politikaları gereği tarımsal üretimi kontrol ederler. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Topluluğu ülkeleri de üreticilerini; yani, tarım sektörünü sübvanse etmektedirler. Bu yüzden üretimlerinde kararlılık vardır. Bizim ülkemizde ise hükümetler, maalesef, belli bir politika izlemediklerinden üretimimizde bir kararlılık bulunmamaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde bir yılda tarıma yapılan sübvansiyon 15 milyar dolar, Avrupa Birliği ülkelerinde 45 milyar ecu iken, Türkiye'de 2,7 milyar dolardır. Amerika Birleşik Devletlerinde bu 15 milyar dolarlık sübvansiyon 6,6 milyon insan için yapılıyor; yani, kişi başına yaklaşık 2 300 dolar para düşüyor. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 2 300 dolara karşılık, Avrupa Birliğinde 45 milyar eculük yardım yapıldığını söyledik. Burada ise, bu sübvansiyon 18,5 milyon insan için yapılıyor. Bu da, kişi başına yaklaşık     2 450 ecu etmektedir. Türkiye'de ise 2,7 milyar dolarlık sübvansiyon 23 milyon insana yapılıyor; yani, kişi başına 115 dolar destek veriliyor. Varın, Türk çiftçisi ile Amerika Birleşik Devletleri çiftçisinin veya Avrupa Birliği ülkelerindeki çiftçinin durumunu siz mukayese edin!..

2000 yılında, tarım ürünleri tabanfiyatlarının, IMF'nin istekleri doğrultusunda değil, ülke gerçekleri doğrultusunda belirlenmesini çok arzu ederdik; ama, ne yazık ki, bizim ve Türk köylüsünün bu arzusu gerçekleşmedi. 2000 yılında, tarım ürünleri tabanfiyatları, üretimde kullanılan girdi fiyatları esas alınarak belirlenmiş olsaydı, çiftçimiz mağdur olmazdı; ama, bu yapılmadı.

Bakınız, 2000 yılında motorin fiyatları yüzde 100'den fazla, yani, yüzde 108 artmıştır. Gübre fiyatları, çeşitlere göre değişmek üzere, yüzde 71 ile yüzde 87 arasında artmıştır. Yine, tohumluk ve ziraî mücadele ilaçlarına da yüzde 100 ile yüzde 150 arasında zam yapılmıştır; ama, buğdaya yüzde 27,5; şekerpancarına, tütüne, çay yüzde 25 artış yapılmıştır. Yani, ürün fiyatlarındaki artış, girdi fiyatlarındaki artıştan çok düşük olmuştur.

Değerli arkadaşlar, tabanfiyatlar, üretimde kullanılan girdi fiyatlarına göre belirlenmiyorsa çiftçi mağdur olur. Bu mağduriyeti azaltmanın yolu, tabanfiyatlarını, gerçekleşen enflasyon oranında artırmaktır.

Bu hükümetin, öngördüğü enflasyon oranını tutturamayacağını tüm muhalefet milletvekilleri söylemişti. Değerleme emsalinde olduğu gibi, TÜFE'ye göre ortalama enflasyonu esas alarak tabanfiyatlarda artış yapılması üreticiyi memnun edecek uygulamadır. Bunu yapmıyorsanız, tasarlanan TÜFE'ye göre yapıyorsanız, üreticiyi mağdur edeceğinizi bilin.

57 nci hükümet, enflasyonu hedeflenen düzeye düşüremeyince, memur maaşlarında, 2000 yılı temmuz ayında yüzde 4,1'lik, kasım ayında da yüzde 5,2'lik bir artış yaptı; böylece, maaşlarda, yıl sonu itibariyle, gerçekleşen enflasyon olarak ifade ettikleri yüzde 39 oranında artış yapmış oldular. Biz, bunun gerçekçi olarak hesaplandığını kabul etmiyoruz; ama, hükümet, kendi yaptığı hesaplara göre, 2000 yılında, memurlara aradaki farkı ödediğini söylüyor; 2001 yılı nisan ayında da yüzde 2,7'lik artışı ödedi; 15 Mayıs 2001'de de, memur maaşlarına enflasyon oranında artış yapılacağı yetkililerce söyleniyor.

Memur maaşlarında, enflasyon oranını esas alarak ek ödeme yapan 57 nci hükümetin, ürettiği buğdayı Toprak Mahsulleri Ofisine satan çiftçiye de enflasyon farkı kadar, yani, yüzde 15 ek ödeme yapması, çiftçimizi enflasyona ezdirmemesi gerekirdi; adalet bunu gerektirirdi; ama, bu yapılmadı, çiftçimiz, enflasyona ezdirildi.

19 Şubat 2001'de, Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanıyla başlattığı tartışma, ekonomik krize dönüştü; kriz, ikibuçuk ayı aşkın bir süreden beri bir çözüme kavuşturulamadı. Bugüne kadar, anamuhalefetin ikazlarını, görüş ve önerilerini dikkate almayan 57 nci hükümet, devlet gemisini karaya oturttu; memuru, işçiyi, emekliyi, dul ve yetimi, esnafı, çiftçiyi ekonomik sıkıntıya soktu. Bugün, çiftçi, köylü çok perişan durumda. 57 nci hükümetin milletimize karşı vurdumduymaz tavırları, memurları sokağa döktü, memurlar eylem yapıyor; işçiler sırada bekliyor; emekli, dul ve yetimin feryadını hiç ama hiç kimse duymuyor.

Bu ülkenin en sabırlı kesimi olan esnaf, son ekonomik krizden ve hükümetin baskılarından dolayı meydanlara döküldü, eylem yaptı. Bu demokratik tepkilere tahammül edemeyen 57 nci hükümet, esnafın eylem yapmasını yasakladı. Esnaf ve sanatkârlar iflas ediyor, işini kaybediyor, bunalıma giriyor, hatta intihar ediyor; ama, hükümet, bu kesimin sorunlarına kulaklarını tıkıyor, duymazlıktan geliyor.

Güçlü yetiştirici birlikleri olmadığı için seslerini duyuramayan bu ülkenin kanaatkâr insanları çiftçilerimiz ise, sıkıntılarını içlerine atıyor, birkaç mevzi eylem dışında eylem de yapmıyor. Eğer, hükümetin bu vurdumduymaz tavrı devam ederse, eminim, çiftçilerimiz de, seslerini duyurmak için yollara dökülecek ve meydanlara çıkacak.

Hükümetin, tabanfiyatlarını hasattan önce değil, ekimden önce açıklaması gerekirdi. Sayın Bakan, kışlık hububatta bunu yapmadınız, bari, diğer ürünlerde yapınız ve tabanfiyatları belirlerken, çiftçimizin son üç yıldaki mağduriyetini de giderecek, onun yüzünü güldürecek fiyat politikası izleyiniz.

IMF'nin önerileri doğrultusunda hareket ederseniz, tarımda sübvansiyonları kaldırırsanız, çiftçi, tarlasını süremeyecek ve tohumunu ekemeyecektir. Bu yanlışlığın sonucu üretim düşüklüğü olacaktır ve artan gıda açığını kapatmak için, ithalat yapma mecburiyeti ortaya çıkacaktır. Bunun anlamı, Türk çiftçisine verilmeyen paraların, başka ülkelerin çiftçisine verilmesidir. Büyük gıda stokları bulunan endüstrileşmiş ülkelerin istediği de budur zaten. Bu gerçeği, Sayın Başbakanımız bilemeyebilir, hayatının önemli bir bölümünü Amerika Birleşik Devletlerinde geçiren Sayın Kemal Derviş de bilemeyebilir; ama, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak siz biliyorsunuz. Eğer Sayın Başbakan çiftçinin sorunlarına ilgi göstermiyorsa, siz gösteriniz ve gerekli açıklamaları, çiftçilerin anlayacağı şekilde yapınız; aksi halde, bu mağdur ve mazlum insanların vebalinden kurtulamazsınız.

57 nci hükümet doğrudan gelir desteği sistemine geçmeyi ve mevcut sistemi terk etmeyi amaçlamıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere de, 2000 yılında 4 ilimizde pilot uygulamayı denemiştir. Deneme sonuçlarını mutlaka değerlendireceklerdir; ama, ortalama işletme büyüklüğünün 53,5 dönüm olduğu ülkemizde, arazinin dönümü başına verilen 5 dolar, çiftçimizin hangi derdine deva olacaktır. Zira, dönüm başına verilen 5 dolar, çiftçi ailesi başına yılda ortalama 270 dolar eder. Örnek aldığımız Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinde, çiftçi ailesi başına ödenen para, bu değerden çok yüksektir.

Şu da bir gerçektir ki, ürün desteğinden üretici desteğine veya doğrudan gelir desteğine geçildiğinde, kapsamın genişleyeceği ve sistemin nasıl finanse edileceği de baştan hesaba katılmalıdır. Hazineniz boş, paranız yok; Dünya Bankası kredileriyle bu projenin finanse edilmesi güç. Yeni borçlanmalar bütçeye daha büyük yük getirir. Mevcut sistemde finansmanı, dünya fiyatlarına göre daha fazla para ödeyerek, tüketici sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle, mevcut sistemin kamu maliyesi üzerine doğrudan yükü sınırlıdır. Doğrudan gelir desteği sisteminin finansmanı bütçe tarafından karşılanacaktır. Doğrudan gelir desteğinin maliyeti, mevcut ürün desteği sisteminin maliyetinden yüksek de olabilir. Bu konuların çok iyi hesap edilmesi gerekir. Ben, bu konuların derinliğine incelendiği kanaatinde değilim doğrusu.

Bizce, doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanmasına geçilmeden önce, araştırma kurumlarımız tarafından, ülkenin şartlarında bilimsel araştırmalar yapılması, araştırmalardan çıkan sonuçlar doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Zira, sistemi uygulamaya kalkışan Meksika'da çok büyük sorunlarla karşılaşılmıştır. İyi yöneticiler, başka ülkelerin başına gelen musibetlerden ders alırlar, aynı denemeyi, kendi ülkelerinde yaşayan insanlar üzerinde test etmezler.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılında, ziraî üretimdeki temel girdilerin fiyatları çok yükselmiştir. 15 Nisan 2000'de 438 100 Türk Lirası olan motorin, 15 Nisan 2001'de 677 000 Türk Lirası olmuştur; yani, fiyatı yüzde 50 oranında artmıştır. Bu konuda, Tarım Bakanımızın -daha önceki konuşmaları sırasında- çiftçiye ucuz mazot temin edilmesi projesini bir an önce devreye sokmasını kendilerinden bekliyoruz.

Bugün, gübredeki sübvansiyon ortalama yüzde 7-8 civarına düşmüştür, yani, sembolik hale gelmiştir. Son bir yılda gübre fiyatları aşırı derecede artmıştır. Bakınız, 15 Nisan 2000'de, çiftçinin kilosuna 53 000 Türk Lirası ödeyerek aldığı amonyum sülfat 15 Nisan 2001'de 140 500 Türk Lirasına yükselmiştir; yani, bir yıldaki artış yüzde 165'tir; evet, tekrar ediyorum, bir yıldaki artışı yüzde 165'tir. Diğer gübre çeşitlerindeki artışlar da aşağı yukarı aynı düzeydedir.

Çiftçimizin gübre sıkıntısı had safhadadır. Çiftçimiz "sübvansiyondan vazgeçtik, gübre bulamıyoruz" diyor. Bu konuda birbirini suçlayan ilgili ve yetkililerden kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmıyoruz; ama, çiftçimizin gübreyi zamanında bulması için gerekli önlemlerin bir an önce alınmasını istiyoruz. Yine, gübredeki sübvansiyonun yükseltilmesini de arzu ediyoruz.

Tohumluk fiyatları, özellikle sebze tohumlarının fiyatı çok yüksektir. Tohumculuk teşvik edilerek, gerekirse TİGEM'in işletmeleri bu amaçla etkin bir şekilde kullanılarak, Türkiye'de kaliteli tohum üretilmesi ve tohumluk fiyatlarının düşürülmesi gerekir. TİGEM'e bağlı işletmeler, özel sektöre açılarak tohum üretiminde kullanılabilir ve bu suretle, ülkemize önemli döviz tasarrufu da sağlanabilir.

Kredi faizleri çok yüksektir; düşürülmelidir. 57 nci Ecevit Hükümeti, 55 inci Mesut Yılmaz Hükümetinin yüzde 70'lere çıkardığı faizleri yüzde 39, yüzde 40'a düşürdük diye övünüyordu.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, 2000 yılı kasım ayında yaşadığımız ekonomik krizden önce, ev ve araba kredileri yüzde 35'lere, yüzde 40'lara düşmüştü, ticarî kredi faizleri de yüzde 40'lar düzeyindeydi; yani, çiftçiye ilave bir imkân sağlanmamıştı. 19 Şubat 2001'de yaşadığımız ikinci ekonomik krizden sonra, tarım kesiminde küçük ve orta boy işletmelerde tarımsal kredi faizleri yüzde 120'ye, büyük işletmelerde ise yüzde 130'a yükseltilmiştir. Evet, çiftçinin ürününe yüzde 25 ilâ yüzde 27,5 zam; ama, kullandığı kredinin faiz oranını yüzde 35-40'tan yüzde 120'ye, yüzde 130'a yükseltme. Sorarım sizlere, bu şartlarda hangi çiftçi üretim yapabilir?

Borcunu ödeyemeyen çiftçilere haciz geliyor. Bu konuda Tarım Komisyonunca hazırlanan rapor Bakanlığa sunulmuştur; dikkate alınmasını diliyoruz.

Çiftçi borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlanması konusunda, Tarım Bakanının, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş'in muhalefetine rağmen, girişimde bulunmasını Türk çiftçisi adına olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz; ama, bu girişimin somut sonuçlarını da bekliyoruz.

Elazığlı besicilerin durumunu yakından biliyorum; büyük sıkıntı içindeler, besledikleri hayvanları değer fiyatına satamıyorlar. Yurdumuzun pek çok yöresindeki besiciler de aynı durumdalar.

Beyaz et üretiminde olduğu gibi, kırmızı et üretiminde de entegre tesislerin kurulması teşvik edilmelidir. Aynı şekilde, süt üretiminde de entegre projeler devreye konulmalıdır. Devlet de, bu projeleri teşvik etmelidir.

Bu arada, tavukçuluk sektörü de desteklenmelidir; zira, Mudurnu Tavukçuluk gibi büyük kuruluşlar bile, 57 nci hükümetin yanlış ekonomik politikaları yüzünden iflasın eşiğindedir.

Bu vesileyle, Fazilet Partisi olarak üzerinde durduğumuz, doğal afetlere karşı, bitkisel ürünleri ve hayvancılığı kapsayacak şekilde, tarım sigortası kanununun bir an önce çıkarılması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Türk ekonomisini içerisinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak adına, IMF'nin istekleri doğrultusunda uygulamaya konulan tarım politikalarını benimsememiz mümkün değildir. Bu uygulama, Türk tarımını, ileride telafisi mümkün olmayan sıkıntılara sokar diyorum. Tasarıyı desteklediğimizi tekrar ifade ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öztek.

Şahsı adına, Elazığ Milletvekili Sayın Cemil Tunç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, hayvan varlığı itibarıyla dünyada ilk sıralarda yer almaktadır; ancak, hayvan başına elde edilen verim bakımından gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğunu biliyoruz. Bunun çeşitli sebepleri var. Bir defa, Türkiye'de, mevcut hayvan ırkının büyük bir kısmı, düşük verimli ırktandır. Irk ıslah çalışmaları yıllardır Türkiye'de yapılır; ancak, bir türlü beklenen sonucu elde etmek mümkün olmamıştır. Olumsuz çevre faktörlerinin de verim artışına engel olduğu ortadadır. Bakın, beslenme koşullarının yeterli düzeyde olmaması da, arzu edilen verimi almaya imkân vermiyor. Dolayısıyla, olumsuz ve dengesiz, hâlâ babadan, atadan tevarüs eden usullerle yapılan hayvancılığın, hayvansal ürünlerde arz ve talep dengesini kurmaktan ne kadar uzak olduğunu hepimiz biliyoruz.

Türkiye'de tarım işletmelerinin çoğunda bitkisel ve hayvansal üretim birlikte yapılmaktadır. Cari fiyatlarla tarım sektörünün gayri safî yurtiçi hâsıla içindeki payı yüzde 14-15'lerdedir. Bunun, yıllara göre, yüzde 33 ile 38'i arasında değişen kısmı hayvansal üretimden elde edilmektedir. Dolayısıyla, hayvancılığın gayri safî yurtiçi hâsılaya olan bu katkısı yanında, yerli sanayie hammadde temini ve ihracat imkânları açısından hiç de küçümsenmeyecek döviz katkısı da bulunmaktadır.

Türkiye'de nüfusun takriben yüzde 45'i tarımsal ve hayvansal faaliyetlerden geçimini temin etmek durumundadır ve biz, nüfusun yüzde 45'ine, gerekli destekleri, gerekli teşvikleri verdiğimizi iddia etmek durumunda da değiliz.

Bilinen sebeplerden dolayı, takriben yirmi yıldır, hayvan varlığında önemli ölçüde azalmalar olduğunu hepimiz her vesileyle söylüyoruz. Hayvan varlığının doğu ve güneydoğu bölgelerinde daha da azaldığını, âdeta tükenmeye yüz tuttuğunu da hepimiz biliyoruz. Girdilerdeki fiyatlar alabildiğine arttı, hayvanı altı ay içeride yemle beslemek durumunda olan üretici için, hayvancılık, bir gelir kaynağı olmaktan çıktı. Girdilerdeki artışa karşılık, dışarıdan yapılan et ve canlı hayvan ithalatıyla Türkiye'de yerli et neredeyse sabit kaldı. Dolayısıyla, âdeta, Türkiye'de hayvancılık yapmanın bir anlamı kalmadı.

Ayrıca, hayvansal ürünlerin, destekleme fiyat politikasının dışında kalmasıyla, Türkiye'de, hayvancılık, cazip bir sektör olmaktan çıkarılmış, âdeta, kendi başına terk edilmiştir. Buğdaya destekleme fiyatı vereceksiniz, tütüne destekleme fiyatı, tabanfiyat vereceksiniz; pamuğa vereceksiniz, fındığa vereceksiniz, fıstığa vereceksiniz, çaya, şekere, ayçiçeğine, âdeta, tarımsal her türlü ürüne destek vereceksiniz; ama, sıra hayvansal ürünlere gelince "hayır, vermem" diyeceksiniz.

Bu sektördeki altyapıyı hazırlamadan arz ve talebe göre fiyatların oluşmasını beklemek son derece yanlıştır ve hayvancılığın bugünkü duruma düşmesinin temelinde yatan sebep de budur. Türkiye'de, hayvansal ürünlerin üretimini teşvik etmeyeceksiniz, ürün kalitesini yükseltmek için hiçbir destek vermeyeceksiniz, pazarlama hizmetlerini iyileştirici bir gayretiniz olmayacak, pazarlama hizmetlerini düzenleyici teknik kurallarınız da olmayacak; sonra da "bu sektörde, fiyatlar, arz ve talebe göre oluşsun" diyeceksiniz. Bu politika, üreticiyi mağdur etmekten ve çaresiz bırakmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

Et ve Balık Kurumları özelleştirilmeden önce, üretici, kazanamazsa bile, hayvanını satabiliyor, hiç olmazsa, koyduğu parasını geri alabiliyordu; ama, özelleştirilen Et ve Balık Kurumları da, özelleştirilme şartlarına riayet etmedi ve hiç biri de çalışmıyor özelleştirilen Et ve Balık Kurumlarının. Sadece, arsalarındaki cazibesinden dolayı alınmış âdeta ve şu anda, zaten,  parsellenip satılıyor. Hayvancı da, haliyle, kendi durumuyla, kendi kendisiyle baş başa kaldı; elindeki hayvanı, elden çıkaramaz oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, ilkokullarda, ortaokullarda okurken, hepimizin övündüğü bir şey vardı: Derdik ki, Türkiye, tarımsal ürünlerde kendi kendine yeten bir ülke, hiç kimseye ihtiyacımız yok falan derdik ve biz bununla övünürdük; ama, son yıllarda gördük ki, bu övünç kaynağımız da elimizden gitti. Tarımımızla övünemiyoruz; çünkü, dışarıya muhtaç durumdayız. Hayvancılığımızla da övünemiyoruz; çünkü, yine dışarıdan et geliyor, canlı hayvan geliyor; yerli hayvancı içeride teşvik edilmiyor, desteklenmiyor, kendi kaderine terk ediliyor; dolayısıyla, sektör de bugün bu duruma düşüyor.

Somut örnekler vermek istiyorum, şu anda hayvancılıkla uğraşan vatandaşların durumunu tespit etmek için: 2000 yılında Et ve Balık Kurumunun et alım fiyatı kilo başına 2 500 000 lira, özel şirketlerin alım fiyatı 2 750 000 liraydı; bugün ise, Et ve Balık Kurumu yine 2 500 000 liradan alıyor, özel şirketler 2 400 000 liradan alıyor. Bu yılki et fiyatları geçen yıla göre 100 000 lira daha az; ama, öbür taraftan, bu sektördeki girdilere bakıyoruz; 1 torba yem geçen yıl 3 milyon liraymış, bugün 1 torba yem 7 milyon liradır. 1 ton küspe geçen yıl 8 milyon lirayken bu yıl 14 milyon liradır. 1 kilogram arpa geçen yıl 80 000 lirayken bu yıl 130 000 lira. Saman geçen yıl 40 000, bu yıl ise 90 000 lira. Girdiler yüzde 100'ün üzerinde arttığı halde, besicilikle, hayvancılıkla, üretimle uğraşan herkes bu fiyatlarla ne yapacak, emeğinin karşılığını nasıl alacak, geçimini nasıl temin edebilecek? Kaldı ki, bugün elinde yetişmiş hayvanı olan insan, satmak istediği zaman da satamıyor. Et ve Balık Kurumları, birbuçuk-üç ay gün veriyor ve 3-4, hayvan için gün veriliyor. Peki Sayın Bakan, ne yapacak bu üretici, hayvanını nasıl elinden çıkaracak, yetişmiş hayvan?.. Kaldı ki sıcak bir mevsime, yaza giriyoruz. Üretici, besici yetişmiş hayvanı elinden çıkaramadığı takdirde hayvan kilo kaybetmeye başlıyor. Dolayısıyla, Bakanlığın buna bir çözüm getirmesi lazım, bir çözüm bulması lazım.

Son krizle her sektör kendi payına düşeni aldı; varlığının yüzde 70'ini, 80'ini, 50'sini kaybetti; ama, tarımla, hayvancılıkla uğraşan sektör yüzde 100'ünü kaybetti, geri alabileceği hiçbir şey yok. Dolayısıyla, Bakanlığın, bu hususta, bir çaba içinde olması, bazı somut önerilerde bulunması, bir şeyler yapması lazım. Bakanlık, üreticinin yetişmiş olan hayvanını elinden nasıl çıkaracağına dair rehberlik mi yapacak veya yeni şeyler mi önerecek, bilmiyorum. Bakanlığın bunu çözmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, 1 dakika içinde toparlayın.

Buyurun efendim.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir iki öneriyi de ifade etmek istiyorum: Bir defa, Sayın Bakan, tabanfiyat uygulaması hayvancılıkta tekrar başlatılmalıdır. Ülkede ne zaman arz-talep dengesini kurabilirsek, o zaman tamam; ama, bugün, bunu yapabilmeliyiz, tabanfiyat uygulamasına geçmeliyiz ve Et ve Balık Kurumlarını bir şekilde canlandırabilmeliyiz. Devlet yapsın demiyorum; ama, mutlaka bunun bir yönteminin bulunması lazım. Bütün hükümetlerin programlarında, Et ve Balık Kurumlarının, özellikle hayvancılık bölgesi olan doğuda özelleştirilmemesi hususunda ifadeler var; ama, ne yazık ki, Et ve Balık Kurumları elden çıkarılmış.

Desteklemek için Faizsiz krediler verilmeli ve en önemlisi, ihracat imkânları araştırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Hatırlıyorum, daha önceki yıllarda, 70'li, 80'li yıllarda ihracat imkânı vardı. Bunun araştırılması lazım. Suriye ile bir ilişki içine girilmesi, görüşme imkânının araştırılması lazım diye ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu.

Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın)- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 3646  sayılı Kanunun "İstisna" başlıklı 5 inci maddesine bir fıkra eklenerek, Bandırma Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü ile Konya-EreğiliKoyunculuk Üretme İstasyonu,  Lalahan Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü ve Yerköy Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsüne ait bina, tesis ve arazilerin Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına tescil edilmesi yerine, söz konusu müesseselerin kuruluş ve hibe ediliş amaçları doğrultusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı olarak faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan bu yasa tasarısını olumlu bulduğumu arz etmek istiyorum. Bu enstitülerde ve kurumlarda çalışanları kutluyor, bunları kuranları bir kere daha şükranla anıyorum.

Bu yasa tasarısını hazırlayan Tarım ve Köyişleri Bakanımıza, tarım ve hayvancılıkla ilgili çalışmaları nedeniyle teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre, 10 dakikalık soru ve cevap işlemini başlatıyorum; arkadaşlarımızın bu süreye dikkat etmelerini rica ediyorum.

Şu ana kadar söz isteğinde bulunan, Sayın Bekir Sobacı, Sayın Mehmet Yıldırım, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Uzunırmak, Sayın Aslan Polat ve Sayın Nidai Seven'in soru sorma istekleri ekranda gözüküyor. Ben, 5 dakikalık süreyi soru sormaya hasredeceğim; kalan 5 dakikalık süreyi de Sayın Bakana bırakacağım. O nedenle, soru sormak isteyen arkadaşlarımızın sorularını çok kısa ve gerekçesiz olarak sormalarını rica ediyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı)- O zaman, yarımşar dakikayla sınırlayın Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, ben, soru sorma işlemini başlatıyorum.

Buyurun Sayın Sobacı.

BEKİR SOBACI (Tokat)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Tarım Bakanımıza aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

Orta Karadeniz olmak üzere, geniş bir Karadeniz bandında hâkim koyun ırkı, Karayaka ırkının geliştirilmesiyle alakalı olarak bir araştırma enstitüsü kurmayı düşünüyorlar mı?

Karacabey ve Gelemen Devlet Üretme Çiftliklerinden jokey kulübüne tahsis edilen araziler var. Karacabey Devlet Üretme Çiftliğindeki SİT alanlarını da içeren bu alanların tahsisini, Başbakanlık Denetleme Kurulu da eleştirmişti. Bu alanların ar-ge'ye dönük, araştırmalara dönük projelere tahsisi daha uygun olmaz mıydı? Burada, yeni bir değerlendirme çalışması düşünüyorlar mı?

TİGEM'e ait devlet üretme çiftliklerinin, yarı özelleştirme mahiyetinde işletme hakkı devirlerinin ekspertiz bedelleri dolar bazında yapılmıştı. Mesela, Kazova 7 milyon dolar gibi. O günkü şartlarda bile dosya alan özel sektör firmaları bunları yüksek bulmuştu. Yaşadığımız bu devalüasyondan sonra, bu ekspertiz değerlendirmelerini bir gözden geçirmeyi düşünüyorlar mı?

Son sorum: Bugün, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, yüksek gen teknolojisini elinde tutan ülkeler, firmalara büyük desteklerle, "üçüncü bin yıl tohumu" denilen kısır tohum geliştirmeleri yapıyorlar ve hızla, çok sayıda patent alıyorlar.

Yakın gelecekte, başta pirinç ve buğday olmak üzere, stratejik tahıl ürünlerinde kontrolün -dünya tarımıyla ilgili- çokuluslu firmalara geçeceği endişesini taşıyan uzmanlar var. Bu konuda, Bakanlığınızın TÜGEM, TİGEM gibi kuruluşlarının, TÜBİTAK'ın, Nükleer Araştırma Merkezinin -ki, Sarayköy'e taşındığını biliyoruz- Türkiyemize ait, bu tehlikeye karşı geliştirilecek bir tohum çalışması var mı?

Teşekkür ediyorum.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sobacı.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

1. Çiftçimizin Ziraat Bankasına olan borç faizleri hakkında Bakanlar Kurulu karar aldı; ancak, kararname çıkmadı. Bu hususta çiftçilerimiz tedirgin. Faiz oranlarını ne zaman düşüreceksiniz?

2. Gübre sıkıntısı halen vardır. Bu gübre sıkıntısına bir çare buldunuz mu?

3. Çiftçi, mazot alamadığı için nadas yapamıyor. Bu hususta, çiftçiye ucuz mazot proje ve sözünüz ne oldu? Çiftçiye yardımcı olmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın Yılmazyıldız, buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, aşağıdaki sorularımı, delaletinizle, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Bu yıl Marmara Bölgesi ve Trakya'da çok miktarda süne zararlısı görülmektedir. Bakanlık, bu konuda nasıl bir mücadele düşünmektedir?

Süne ilacının çiftçilere dağıtılarak, süne ile bireysel ilaçlamayla mücadele yapılacağı yönünde yörede yaygın söylentiler vardır. Mücadele bu şekilde yapıldığı takdirde, bazı çiftçilerin mücadeleyi düzenli yapmaması durumunda, diğer çiftçilerin de emekleri boşa çıkacaktır. Süne ile daha önce yapıldığı ve olumlu sonuçlar alındığı gibi uçakla ilaçlama düşünülmekte midir; çünkü, artık zamanı gelmiştir. Bu konuda, ilaç temini, ilaçlama programı konusunda ne tür bir çalışma yapılmıştır?

Balıkesir Kepsut, Dursunbey, Sındırgı, Gönen, Manyas, Susurluk, Bandırma, Merkez İlçe, İvrindi, Balya, Savaştepe ve İstanbul Çatalca ilçelerinde yaptığım ziyaretlerde, tarım kredi ve Ziraat Bankasına olan çiftçi borçlarının takip oranları yüzde 60, yüzde 80'lere yükseldiği ve hem tarım kredi kooperatifi hem de Ziraat Bankası aracılığıyla icra takibinin yoğun ve sürekli bir şekilde yapıldığını tespit etmiş bulunmaktayım. Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında hükümet sözcüsünün, tarım kredi faizlerinin, eski oranlar üzerinden, yani yüzde 55 gibi alınacağı müjdesi verilmiştir; ancak, çiftçilere gönderilen resmî yazışmalarda, hâlâ, tarım kredi faizlerinin yüzde 97 ile yüzde 105 olarak hesaplandığı, gecikme faizlerinin yüzde 185'lerden hesap yapıldığı bildirilmektedir. Hükümet, ilan ettiği gibi, tarım kredi faizlerini hangi aydan itibaren eski düzeylere çekmiştir ve uygulamaya koymuştur? Yüksek faiz uygulanan dönemlerle ilgili olarak bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir? Takipteki borç oranlarının yüksekliği göz önüne alındığında, hükümetin, tarım kredi faizlerinin tamamının veya bir kısmının affedilmesi konusunda bir çalışması var mıdır? Böyle bir hükümet kararı veya kararnamesi veya kanun çıkarmayı düşünmekte midir? Böyle bir kararınız varsa, hangi süreyi kapsayacak ve ne zaman yürürlüğe konulacaktır?

Ayrıca, yem fiyatları artarken, süt fiyatları ucuzlamıştır, 220 000 liradan 170 000 liraya düşmüştür. Bu olumsuz gidişin önlenmesi düşünülmekte midir? Bu, çiftçilerimizin iflasına yol açmaktadır, bu konuda ne tür bir çalışmanız vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Evet, Sayın Yılmazyıldız süreyi tamamladı.

Sayın Bakanım, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı)- Bizim sorumuz ne oldu Sayın Başkan?... Belki, Sayın Bakan yazılı cevap verecektir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayaka koyun ırkının ıslahı konusunda herhangi bir çalışmanız var mı diye sordu Sayın Sobacı. Biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, geçen sene Devlet Planlama Teşkilatından geçirdiğimiz ve oldukça da iyi bir para imkânı sağlanan Hayvan Irklarının Islahı Projesi içerisinde, özellikle, sığırcılık konusunda çalışmalarımıza başladık ve tabiî ki, koyunculuk ıslahı konusunda da çalışmaları, üniversiteler, TÜBİTAK ve Tarım Bakanlığı olarak yürütüyoruz; hem Karayaka koyunu hem de diğer bölgelere has, hastalıklara da dayanıklı, yapağı, süt verimi de yüksek koyunlar üzerinde çalışmalarımıza devam edeceğiz.

TİGEM çiftlikleri uzun süredir Türk çiftçisine hizmet etmiştir. Ben, burada, hizmet edenlerden ebediyete intikal edenleri rahmetle anıyorum, çalışanlara başarılar diliyorum; ancak, tarım işletmeleri arzu ettiğimiz ölçüde görevlerini yerine getirememişlerdir. Şu anda, biz, özel sektörle TİGEM'de yeni bir model oluşturuyoruz. Tarım işletmelerini özel sektörle birlikte tarımsal üretim yapma konusunda işletmeye açıyoruz. Bu, yeni bir modeldir. 20 tane çiftlikte ihaleye çıktık; 10 tanesini daha önce, 10 tanesini belirli bir tarihten sonra. İlk ihaleye çıktığımız 10 çiftlikten 4 tanesinin görüşmeleri sonuçlanmıştır ve Türkiye'deki çok büyük şirketlerden ve değişik şirketlerden bu çiftliklerde tarımsal üretim yapma, üretilen ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması konusunda projeler gelmiştir. Bizim burada baktığımız esas temel şudur: Tarım işletmelerini satalım da bir gelir elde edelim değil, bu projelerin başarısı ne olacaktır; proje, o çevreye ve Türk tarımına ne verecektir? Bu konuda değerlendiriyoruz ve ihaleye çıktığımızda da, şirketler tarafından, bize gelen tekliflerin tamamı, dolar bazında gelmiştir. Bu nedenle, kendileriyle, bu projelerin yatırımları dolar olarak görüşülmüştür. İnanıyorum ki, sizin isimlendirdiğiniz Kazova da, o bölgenin sanayicileri tarafından, pek yakında, Yüksek Planlama Kurulundan çıkacak bir kararla, çok verimli bir şekilde işletmeye açılacaktır. 4 tarım işletmesi bu şekilde pek yakında işletmeye açılacak. Bunlar, çok ümit verici ve istikbali olan projelerdir. Türkiye için, Türk tarımında yeni bir açılım olacaktır.

Özellikle, bu çiftlikler üzerinde -yine sorduğunuz soruyla ilgili olması babından söylüyorum- tohum konusunda, biyoteknoloji konularında 2000'li yılların araştırmalarına gidiyoruz. Tohumculuk, üzerinde önemle durduğumuz konulardan birisidir. Sayın Sobacı, sizin de belirttiğiniz gibi, bugün genetik olarak çok önemli çalışmalar yapılıyor. Türk tarımı, artık, genetik mühendisliğinin, biyoteknolojinin, günümüz biliminin imkânlarından istifade edecektir. Haklısınız, özellikle tahıl, stratejik bir üründür. Bu konuda tüm dünyadaki çalışmaları günübirlik takip ediyoruz ve biz de, bilimsel olarak Türkiye'yi, gelecekte, dışarıya bağımlı olmayacak, kendi tohumunu üreten bir ülke haline getireceğiz.

Bir tohumun ıslahı, tescil ettirilmesi, şanslıysanız, 10 - 12 senede biter; ama, ben geçmişte bu sahada çalışanlara da teşekkür ediyorum ki, bugün Türkiye'nin dışında, mesela Gürcistan'da, Gün Sazak adıyla tohum ekilmekte ve biçilmektedir. Bunlara önem vereceğiz.

Diğer değerli milletvekillerimiz, çiftçi borçları konusunda, Genel Kurulda birkaç kez sordular, konuştuk, tartıştık. Tabiî, çiftçi borçları konusunda bizim görüşümüz şudur: Çiftçinin borcu; evet... Ancak, çeşitli nedenlerden dolayı geçmiş yıllarda ödeyememiş; afet olmuş, don olmuş, kuraklık olmuş, çeşitli nedenlerden dolayı ödeyememiş. Bu borçları belirli zamana yayalım ve belirli periyotlarla da ödensin. Bu konudaki teklifimizi Bakanlar Kurulumuza uzun süredir götürdük. Her zaman da söylediğim gibi, bu, Bakanlar Kurulunda uygun bulundu; ancak, bunun için bir kaynak bulunması, her zaman, ilgililer tarafından -haklı olarak- dile getirildi. Üzerinde çalıştığımız bir konudur; ancak, şu zamana kadar somut bir çözüme ulaşılamadı.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süre tamamlandı, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Gübre konusunda şunları söyleyebilirim: Biz, dünyanın çeşitli yerlerinde üretilen, en kaliteli, en iyi gübreyi ithal etme amacındayız. Bunu özel sektöre açıyoruz, açtık, bu konuda kararnameyi de hazırladık. Gübre konusunda yapılacak şudur: Tarım Bakanlığının hazırladığı kararname olduğu için söylüyorum; gübredeki KDV'nin yüzde 17'den yüzde 1'e düşürülmesi ve sübvansiyonun kaldırılmasıdır; köylünün istediği de budur.

Mazot konusunu zaten burada birkaç kez konuştuk.

Süne mücadelesini, devlet olarak yapıyoruz, uçak ihalesini yaptık, süne konusunda herhangi bir problemimiz yoktur. Arkadaşlarımız, şu anda -uzun süredir- alandadır. Süne mücadelesi yapılacaktır ve yapılıyor; köylümüz bu konuda herhangi bir şüpheyle karşı karşıya kalmasın.

Süt fiyatlarının düşmesi konusuna gelince; süt fiyatları 1999'un Haziran ve Temmuzunda 60 000 liraydı, çok düşüktü, 120 000 liraya çıktı. 2000 yılının Temmuz-Kasım aylarında 220 000 liraya kadar çıktı, daha da çıksaydı... 220 000 lira iyi bir fiyattı. Tabiî, şimdi, 220 000 liradan 170 000-180 000 liraya düşmesi beni de rahatsız ediyor. Bunun çözümü şudur: Devletin süt fabrikaları -38 tane süt fabrikası- yıllar önce özelleşmiştir. Bunlar özelleştirilirken rehabilite edilmeliydi, özelleştirilen fabrikalar amaçları doğrultusunda çalıştırılmalıydı. Bunu söylerken, herhangi bir devre hata ve eksiklik bulmak için söylemiyorum; konuyu belirtmek için söylüyorum. Üreticinin örgütlenmesi gerekir ve aynen Hollanda ve Almanya'daki gibi, üretici, kendi ürettiği sütün en az yüzde 20'sini kendi fabrikasında işleyebilmelidir; bu model üzerinde duruyoruz.

Süt konseyi kanununu bir an önce çıkarmamız gerekli. Belki de dönüp diyeceksiniz ki, siz Bakansınız... Tabiî ki, bir kanunun olgunlaşması gerekli, bunun üzerindeki çalışmalarımıza da devam ediyoruz.

Mazot için söylediğim sözde duruyorum. Avrupa, çiftçiye, mazotu farklı fiyattan veriyor. Hollanda'da üç farklı fiyattan veriliyor. Türkiye de böyle vermelidir.

Saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler...

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Karar yetersayısı aransın Sayın Başkan.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Bakan, faizler konusunda çiftçiyi rahatlatacak bir şey söylerse memnun olurum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Faizler, Kasım 2000'den önce yüzde 38-39'lara düşmüştü. Tabiî, bu, kasım krizinde yükseldi. Özellikle, şubat krizinde, çiftçinin aldığı kredilerin faizleri yüzde 120'lere, yüzde 130'lara yükseldi. Nasıl esnafın kredi faizlerine bir kolaylık sağlandıysa, çiftçinin kullandığı kredilerin faizlerine de bir kolaylık sağlanmasını, Tarım Bakanlığı olarak, Bakanlar Kuruluna götürdük. Bakanlar Kurulumuzda görüşüldü ve sözlü olarak, bizim projemizin doğru olduğu kanaatine varıldı. Biz, kararnameyi on gün önce yazdık, Bakanlar Kuruluna götürdük ve Bakanlar Kurulunda takip ediyoruz. Bizim de görüşümüz, yüzde 120, yüzde 130'lara çıkan bu kredi faizlerinin şubat krizinden önceki yüzde 55'ler seviyesine düşmesidir. Bizim de Tarım Bakanlığı olarak görüşümüz ve çalışmalarımız bu doğrultudadır. Bakanlar Kurulunda da, inanıyorum ki, yakında imzaya açılacaktır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Derviş'in görüşü ne, o önemli!

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ama, bu arada karar yetersayısı isteği var, karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı, elektronik oylama cihazıyla yapacağım ve 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın aynı sürelerde pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; yine, vekaleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, adını, soyadını, imzasını ve oyunun rengini belirten pusulayı da yine aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri o kadar beceri kazandılar ki, 2 dakikalık bir sürede bu işi bitirirler efendim.

BAŞKAN - Bir dahaki sefere 2 dakika veririm efendim.

Evet, oylama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, belki reddedilecekti; niye sürenin bitmesini beklemediniz?..

BAŞKAN - Sayın Genç, 200'e yakın üye elektronik cihaza girmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) - O kadar süre vermişsiniz; daha o bitmeden, niye kesiyorsunuz?..

BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum:

TARIM İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA TESCİL EDİLECEK TAŞINMAZ

MALLAR HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 16.5.1990 tarihli ve 3646 sayılı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunun 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından kuruluş ve hibe ediliş amaçları doğrultusunda kullanılması zorunlu bulunan yetiştirme ve deneme çiftliklerinden Bandırma-Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, Lalahan-Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü, Yerköy-Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü ve Konya/Ereğli-Koyunculuk Üretme İstasyonuna ait bina, tesis ve araziler hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya; buyurun Sayın Yalçınkaya. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım işletmeleri, cumhuriyet tarihimizde,  Türkiye'de çok önemli görevler ifa etmiş ve Türk tarımına büyük hizmetler vermiş önder kuruluşlarımızdır. Bu işletmelerin tamamını düşündüğünüz zaman, alan bazında yarısına yakın olan Ceylanpınar Tarım İşletmeleri çok önemli bir yere sahiptir ve cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan GAP Projesinin de kalbidir.

Tarım Bakanlığının, bugüne kadar tarım işletmeleriyle ilgili ortaya koyduğu politika doğrudur ve her zaman bu doğrunun yanında olmaya devam edeceğiz; ancak, bugün ortaya konulan strateji ve uygulamalar, maalesef, yavaş yürümektedir. Bizim, Bakanlığımızdan, hükümetimizden, devletimizden istediğimiz şey, bu projeye paralel olarak, özellikle de Ceylanpınar Tarım İşletmelerinin yeniden ele alınması, burada yeniden bir program uygulanmasıdır.

Ceylanpınar'da en önemli husus şudur: Bugün orada 1 100 000 dekar arazi mevcuttur ve çok kıymetli bir arazidir.  Burada yapılması gereken, 600 000 dekar arazinin sulu tarıma açılma imkânı vardır... Burada, yeraltı sularının jeolojik etütleri yapılmıştır ve ciddî manada yeraltı suyu mevcuttur. Geçmişte, Şanlıurfa'da, Harran'da, Akçakale'de 300 000 dekar bir alanı yeraltı sularıyla sulama imkânımız olmuştur.

Bugün Ceylanpınar Tarım İşletmesinin, son iki yıldaki kuru ziraattan dolayı zararı 40 trilyon lira civarındadır. Bu zararın önlenmesi için, mutlaka, bu dediğimiz alanın sulu ziraata açılması gerekmektedir. Burayı sulu ziraata açtığımız zaman, inanıyorum ki, Ceylanpınar çok önemli bir merkez olacaktır; yanıbaşında Suriye, öbür tarafında Irak ve çok büyük bir pazar, çok büyük bir potansiyel... Ayrıca, bugün, Sayın Derviş'in de aradığı kaynak Ceylanpınar'da yatmaktadır. Bunun, nazarı dikkate alınıp, burada, süratle ortaya ciddî manada bir proje, bir çalışma koymak zorundayız.

Bakanlığımızın, özellikle, ortaya koyduğu, işletmelerin özel sektöre açılması fikri doğrudur; ancak, Ceylanpınar'da, jeolojik yapısı itibariyle, coğrafî itibariyle, tarihi itibariyle çok ciddî ve hassas bir projenin uygulanması gerekmektedir. Burada, mülkiyetin, kesinlikle özel sektöre verilmemesi gerekir, buradaki işletmenin çok ayrı bir statüde değerlendirilmesi gerekir; çünkü, önümüzdeki yüzyıl için bu bölgenin önemi gittikçe artmaktadır. Bugün, Telekomda devletin yaşadığı endişeler, Ceylanpınar için de geçerlidir ve Sayın Bakanın bu noktada çok hassas davrandığını biliyorum ve davranacağına da inanıyorum.

Güneydoğuda bir hafta sonra hasat var; arpa hasadına başlanacak, buğday hasadına başlanacak; ama, bugüne kadar, Tarım Bakanlığı ve hükümetimiz, maalesef, fiyatları açıklayamamıştır. Gübre fiyatları yüzde 300, ilaç fiyatları yüzde 200 ve aşağı yukarı, bütün girdi fiyatları yüzde 200 artmasına rağmen... Bütün buğday çiftçisi, arpa çiftçisi, kısacası tahıl çiftçisi, bugün hükümetin çok önemli kararını dikkatle ve ümitle beklemektedir. Bugün, burada, çiftçiyi bugünkü sıkıntıdan kurtaracak, mutlaka feraha kavuşturacak bir taban fiyatı politikası uygulanmalıdır.

Türkiye'nin, bugünkü sıkıntıdan, bugünkü darboğazdan, bugünkü çıkmaz sokaktan çıkmasının tek yolu, üretim yapmaktır; üretim yapmanın yolu da, üreticiyi desteklemektir. Bunu, mazotuyla, gübresiyle, ilacıyla ve bütün fiyatlarıyla ayakta tuttuğumuz zaman, çiftçinin üretime devam etmesi, ihracatın artması ve döviz girdisinin sağlanmasıyla beraber, Türkiye, inanıyorum ki, bu badireyi atlatacaktır. Türkiye, geçmişte de buna benzer sıkıntılar yaşamıştır; ama, kendimize güvenerek, kendimiz üreterek, çiftçimizi destekleyerek, sanayicimizi destekleyerek bu çıkmazı aşacağımıza inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika içerisinde toparlayınız.

Buyurun efendim.

MEHMET YALÇINKAYA (Devamla) - Sayın Bakanım da özellikle biraz önce ifade ettiler. Esnafa tanınan kredi kolaylığındaki faizlerin düşürülmesi hususundan, çiftçilerin de aynı şekilde yararlandırılması ve bunun bir an önce açıklanması, Bakanlar Kurulunun kararı gerekiyorsa, bir an önce karar alınıp, çiftçiye ilan edilmesi... Bugün, çiftçi, maalesef, hacizle, icrayla karşı karşıyadır; ödeme ve ödememe arasında perişan durumdadır. Bu sebeple, yapılacak bu iyiliğin, icraatın ve çiftçiyle ilgili bütün iyi olan şeylerin bir an önce yapılıp, ilan edilmesi gerekir. Aksi takdirde, çiftçi çok zor duruma girmiş bulunmaktadır.

Son olarak, elimde, Ceylanpınar İşletmesiyle ilgili çok önemli bir doküman var; Sayın Bakanım da biliyor bunu. Ceylanpınar İşletmesi 25 yerden delinmiş durumdadır. Burada, 500 aile ve 4 000'e yakın nüfus, çeşitli yerlerde TİGEM arazisini işgal etmiş durumdadır. Bu, hem üretimi aksatmakta hem de işletmenin bütünlüğünü bozmaktadır. Burada yaşayan halkın bir araya toplanması, elektrik, altyapı ve sair ihtiyaçlarının giderilmesi  ve çiftliğin daha iyi üretim yapabilmesi için gerekli gayretin gösterilmesini Kurulunuza arz eder; saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalçınkaya.

Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Özyol; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

TİGEM, elindeki imkânları kullanarak, ülkemizin hayvansal ve bitkisel üretimini geliştirmek, artırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Yetiştirmiş olduğu tarımsal girdileri yetiştiricilere vererek, bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme ve ıslah konularında bölge çiftçilerine destek vermeyi amaçlamaktadır. Vatandaşlarımızın önemli bir kesiminin geçim kaynağının bitkisel ve hayvansal üretime bağlı olduğu düşünüldüğünde, tarım işletmelerinin ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır. Kaliteli girdi, sulama, tarımsal tekniklerin kullanılması sonucunda, çiftçilerimiz, birim alanda daha fazla ürün almak suretiyle daha çok gelir elde edecekler, buna bağlı olarak ülke ekonomisine önemli destekler sağlanmış olacaktır. Önemli görevleri olan tarım işletmelerinin başarılı olduğunu söylemek, bazı sebeplerle de mümkün değildir.

Toplumların gelişmesi için gerekli olan temel ihtiyaçların başında gıda maddeleri gelmektedir. Gıda maddeleri, tarımsal faaliyetler sonucu elde edilmektedir. Toplumlar için çok önemli olan yeterli ve dengeli beslenmenin, sadece sosyoekonomik yönden gelişimde değil, insan sağlığı, fizyolojik yapı ve zeka gelişimi üzerinde de önemli etkisi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Ayrıca, hayvancılığımız iflas noktasındadır. Daha önce Türkiye'nin hayvancılık merkezi olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, maalesef, hayvancılık bitmiştir. Daha önce canlı hayvan sattığımız ülkelerden, ithalatı hâlâ tartışılan bir şekilde hayvan ithal edilmekte ve kaçak yollarla ülkemize sokulmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde çok önemli olan hayvancılık faaliyetlerinin bu şekilde gerilemesi, beraberinde sosyoekonomik sorunlar getirmektedir. Ülke ekonomisi zayıflamakta, işsiz kalan vatandaşlarımız büyük şehirlere göç ederek daha büyük problemlerin doğmasına neden olmaktadır. Metropollerde gecekondulaşma, sağlıksız şartlarda yaşama, işsizlik gibi çözümleri zor olan sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Bugün, ülkemizin hayvansal ve bitkisel üretimi, kalitesi ve miktarı, Avrupa standartlarının çok altındadır. Bugün, bu durumda olan ülke tarımının daha verimli ve kaliteli olması üzerinde tartışmamız gerekiyor.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı Lalahan Hayvancılık Araştırma Merkezi, Bandırma Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü, Yerköy Tiftik Keçisi Araştırma Enstitüsü, Konya Ereğli Koyun Üretme İstasyonlarının Tarım Bakanlığına bağlanılması tartışmalıdır. Söz konusu bu kuruluşların, günümüz ihtiyaçlarına ve dünya şartlarına entegre edilmesi gerekir; çünkü, bu kuruluşlar, ülkemiz tarımının önemli ve vazgeçilmez organizasyonlarıdır.

Bir zamanlar canlı et ihraç eden ülkemiz, maalesef, şu an, et ithal eden bir ülke olmuştur. İşin en acı tarafı da, vatandaşlarımızın sağlığı, sağlıksız etlerin ülkeye girişiyle, her türlü şekilde riske edilmektedir. Son gelişmelerde, bufalo operasyonu, henüz hafızalarımızdan bu sebeple silinmemektedir.

Tarımsal teknoloji ve girdi kullanımında öncülük ve üreticilik yapmak gibi çok önemli görevleri yıllardır başarıyla yürüten ve Atatürk'ün halkımıza bıraktığı, ülkemizin tüm insanlarının manevî mülkiyet ortaklığı bulunan KİT kuruluşlarından olan Tarım İşletmelerimizin özelleştirilmesi, satılması, ülkemiz tarımı için çok acı olacaktır.

Tarım ve özellikle hayvancılığımızın sorunları da bahane edilerek, halkımızın malı olan Tarım İşletmelerimizin satışı için çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu, fısıltılar şeklinde duymaktayız. En kötü yönetimlerde bile zarar etmeyecek durumdaki bu önemli kuruluşlarımızı almak üzere, Batı'nın ve ülkemizin büyük sermaye sahiplerinin bir platform ciddiyetinde yarışa girdikleri belirtilmektedir. Madem bu kuruluşlar zarar ediyor, bu çaba niye?! Tüm gücünü daha fazla kâr etmek için harcayan bütün sermaye sahiplerinin buradaki çıkarları ne?! Bahse konu olan bu enstitüleri Tarım Bakanlığına kazandırmaya çalışalım.

Her gelen Tarım Bakanı, Türkiye tarımının sorunlarının neler olduğunu çok güzel bir şekilde anlatmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın efendim; buyurun.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Sorunların çözümünde de tespitteki kadar başarılı olabilsek, hiçbir sorunumuz kalmayacaktır. Bizim asıl sorunumuz, çözüm üretemeyişimizdir.

Tarım Bakanımız, kameraların önünde, hayvan yemi olan slajın tadına bakıyor. "Ben kendim yiyemeyeceğim şeyi hayvanın önüne koymam" diyor. Türkiye hayvancılığını batıran, bu mantıktır. Dünyada, insan gıdasını hayvanlara yem olarak veren bizden başka bir ülke yoktur. Yıllarca, gıdamıza hayvanları ortak ettik. Sonra da, baktık ki, insan gıdasıyla beslenen hayvanlar pahalıya mal olmaya başladı. Bununla birlikte, hayvansal ürünlerin fiyatları artmıştır. Sayın Bakan "hayvancılık, benim sevdamdır" diyor; ama, maalesef, bugün, hayvancılığın durumu yürekler acısıdır.

Avrupa Birliğine aday olduğumuz bugünlerde, araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynak açısından Avrupa ülkeleriyle kıyas bile kabul edilemez bir durumdayız. Hatta, birçok Afrika ülkesinden daha da gerideyiz. Bu şartlarda, araştırma enstitülerimizin önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Burada asıl tartışılması gereken, Türkiye'deki ziraatın, tarımın en iyi şekilde yönlendirilmesi ve rantabl hale getirilebilmesidir.

Bu vesileyle, Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özyol.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 205 sayılı kanunun 1 inci maddesinde geçen "yetiştirme ve deneme çiftliklerinden" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Mustafa Geçer

Mehmet Özyol

 

Hatay

Adıyaman

 

Ahmet Sünnetçioğlu

Aslan Polat

 

Bursa

Erzurum

Rıza Ulucak

Ankara

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bunun gerekçesi gayet basit zaten. Kuruluşların isimleri doğrudan yazıldığından bu ifade fazlaydı; biz de çıksın dedik. Sayın Bakan kabul etmedi. Bu sefer, ben, Sayın Bakana daha ciddî şeyler söyleyeyim; biraz da onlar hakkındaki görüşlerini alayım; o 5 dakikalık soruyla kurtulamasın bizden. İcap ederse, vakit kalırsa, gelsin, buradan cevap versin.

Sayın Bakanım, bu hükümet, sene sonunda enflasyon yüzde 12 olacak diye bir hesap yaptı ve buna göre de taban fiyatlarını açıklayacağınızı söylediniz. Bugün, biraz önce açıklanan fiyatlara göre, TEFE, sadece nisan ayında yüzde 14,4, TÜFE ise 10,3 olarak çıktı; yani, sizin bir yılda dediğiniz yüzde 12 enflasyonunu bir ayda geçtiniz, yüzde 14'e göre geldiniz. Şimdi, siz, bu durum karşısında, çiftçi olarak, diğer taban fiyatlarınızı neye göre açıklayacaksınız? Sene sonunda söylediğiniz o bir ay dahi dayanamayan, bir ayda dahı geçilen enflasyon oranlarına göre mi açıklayacaksınız; yoksa, yaşadığımız, sizin isteseniz de istemeseniz de karşınıza çıkan bu hayatın gerçeklerine göre mi açıklayacaksınız?! Bunu öğrenmek isterim. Birincisi bu ve bu, çok önemlidir.

İkincisi, Sayın Bakanım, siz, sürekli olarak "ben Tarım Bakanıyım; ama, benim esas branşım ettir, ben et doktoruyum" diyorsunuz; ancak, sizin döneminizde hayvancılık bitiyor. Misal mi; çok basit; siz ne kadar rahatsız da olsanız, ben göstereceğim. Sizin, bir MHP'li bakanlığa bağlı Devlet İstatistik Enstitüsü diyor ki -27.4.2001, son çıkardığı rapordan söylüyorum ben- "çiftçinin eline geçen, oniki aylık ortalamada artış yüzde 42'dir; ama, hayvancılık kesiminde yüzde 34,2'dir." Yani, hayvancılıkla uğraşanlar, çiftçinin de altında. Çiftçide ortalama yüzde 50'nin altında. Dolayısıyla, sizin döneminizde, Devlet İstatistik Enstitüsü diyor ki "Sayın Bakan muvaffak olamadı, başarılı olamadı, hayvancılık geriye gitti." Bunu kim diyor; Devlet İstatistik Enstitüsü açıkça söylüyor. Buradan görürsünüz.

Başka bir şeyler daha söylüyorum. Şimdi, siz, yirmibeş sene Erzurum'da hocalık yaptınız. Biz, sizi Erzurumlu olarak kabul etmek istiyoruz; ama, hizmet etmediğiniz için de kızıyoruz. Şimdi, size söyleyeyim: Yirmibeş sene, siz Erzurum'da hocalık yaptınız. Erzurum'da kasaplar bir kesimhanede etlerini kesiyorlar, 90 küsur kasabın eti, her hafta orada kesiliyor. Ben, bir hafta önce gittim, orayı ziyaret ettim. Yetkililer "haftada altı gün biz burada çalışırız; altı günde, normal olarak -altı gün için söylüyorum- Erzurum'da 90 ilâ 110 ton et kesiliyordu; fakat, krizden sonra, bu, 25-30 tona düştü. Hatta, bir gün -sadece bir gün oldu o- tüm Erzurum kasapları 860 kilo et kestiler, o kadar. On yılda böyle bir rakam görmedik" diyorlar. Şimdi, sizin hükümet üyesi olduğunuz; yani, çok, öyle gururla oturduğunuz hükümet yerlerinde... Yirmibeş sene hocalık yaptığın ve hayvancılığın merkezi olan şehrin halkı et yiyemiyor; et ihtiyacı üçte 1'e düştü, sayenizde düştü, hükümetiniz döneminde düştü; bunu size söylemek istiyorum.

Sonra, bir başka şey daha söylüyorum; çok önemli bu da. Ben, size de bir şey söyleyemiyorum. Çiftçilerin borçlarını öde diyoruz. "200 trilyon çiftçi borcu, 200 trilyon esnaf borcu olmak üzere, 400 trilyonla bu sınırlandı. Derviş bana yetki vermiyor" diyorsun.  "Yetki Derviş'te, ben de yetki yok" demek istiyorsun; çünkü, gazetelere de geçti; Bakanlar Kurulunda Sayın Derviş'e "ben çiftçi borçlarını affedeceğim" deyince, Sayın Derviş, sana "dersini oku, çalış gel" demiş; gazeteler öyle dedi.

Şimdi, ben, size bir şey söyleyeceğim. Çiftçi borcunu diyorum "bununla Derviş ilgilenir" diyorsunuz.

Peki, ben, şimdi, size bir şey daha diyeceğim: Erzurum Et Kombinasını özelleştirmeyin, bir an önce, halkın hayvanını kessin diyorum.  "Özelleştirme İdaresi de ANAP'lı bakana bağlı" diyorsunuz.

Peki, şimdi, bir şey daha diyeceğim; pancar diyeceğim "o da Sanayi Bakanlığına bağlı" diyeceksin.

Peki, gübre diyeceğim "elimde yetki yok" diyorsun.

Peki, sizin elinizde ne yetki var, orada niye oturuyorsun; onu merak ediyorum; ama, kabul etsen de etmesen de, yirmibeş sene öğretmenlik yaptığın Erzurum'da, Hasankale'de Pasinler çiftçileri, pancar fiyatlarını alamadıkları için, tarihlerinde ilk defa, bu cumartesi günü bir yürüyüş yapacaklar; sizi de davet ediyorlar. Diyorlar ki "Sanayi Bakanını biz tanımıyoruz, bizim tanıdığımız hocamız gelsin, bizim derdimizi dinlesin." Ben, seni korurum orada, korkma; yanına gelirim, ben, seni korurum orada. Sen oraya tek gidemezsin; ama, ben, seni korurum orada, gel, o çiftçilerin dertlerini yüzlerine karşı dinle ve onların ne durumda olduğunu anla.

Son olarak size bir şey diyeceğim Sayın Bakanım. Siz, bana, o gün, burada "sen benim talebem olsan, seni sınıfta bırakırdım" dediniz. Ben de size dedim ki, biraz daha çalışıp o yıllarda İTÜ'ye girebilseydin, hocam olmasan da öğrenci arkadaşım olurdun dedim; ama, şimdi, sana, Maliye Bakanlığının verdiği notu okuyorum.

Maliye Bakanlığının en son mart ayında çıkan listesine göre:

Destekleme fiyatları olarak, hayvancılık: Ocakta sıfır, şubatta sıfır, martta sıfır.

Doğrudan gelir desteği ödemeleri: Ocakta sıfır, şubatta sıfır, martta sıfır.

Tütün ofisi desteklemeleri: Ocakta sıfır, şubatta sıfır, martta sıfır.

Gübre desteği: Mart ayında sıfır.

Bunları da sizin karne notunuz olarak kabul edersek,  ne olur sizin haliniz?!

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Polat'tan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin oylanmasından önce bir yoklama isteği vardır; yoklama isteminde bulunan arkadaşların, Genel Kurulda hazır olup olmadıklarını arayacağım.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Sayı Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Mehmet Özyol?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Eyyüp Sanay?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Sabahattin Yıldız?.. Burada.

Sayın Azmi Ateş?.. Burada.

Sayın Remzi Çetin?.. Burada.

Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat?.. Burada.

Sayın Abdullah Veli Seyda?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yoklamayı elektronik cihazla yapacağım.

Bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler; onları, var sayacağız.

Süreyi 5 dakika olarak başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Yoklama pusulası gönderen arkadaşlarımızın, Genel Kurul salonunda hazır olmaları gerekir.

Sayın Ergün Bayrak?.. Burada.

Sayın Ali Güner?.. Burada.

Sayın Ahmet Zamantılı?.. Burada.

Toplantı yetersayımız vardır; diğer pusulaları okumama gerek yok.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S. Sayısı : 205) (Devam)

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz isteği vardır; onu yerine getireceğim, ondan sonra tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.

Lehinde olmak üzere, Masum Türker?.. Yok.

Yine lehinde olmak üzere, Nail Çelebi?.. Yok.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Bakanım, bir teşekkür konuşması isteğiniz var.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kanunlaştığı için, Yüce Heyetinize teşekkür ediyorum.

Burada, teşekkürle birlikte, özellikle, Sayın Mehmet Yalçınkaya'nın, çok önemli olarak, Ceylanpınar'la ilgili değindiği konulara, Türkiye Büyük Millet Meclisi kayıtlarına da geçmesi açısından, bir açıklık getirmek istiyorum.

Ceylanpınar, benim de öğrenciliğimde stajlarımı yaptığım ve gönüllü olarak gidip çalıştığım ve dünyanın müstesna arazilerinden ve dünyada bir örneği olmayan bir çiftliğimizdir. 1 100 000 dönüm arazinin 600 000 dönümünün altında ise, dünyanın en zengin su kaynaklarından biri mevcuttur. Yapılan jeolojik etütler bunu göstermektedir. Bu suyun yüzeye çıkarılması, bu suyun üretimde kullanılması ve bu suyun tekrar, yağmur olarak da Ceylanpınar'ın üzerine yağmasını, Türk Milleti olarak yapma mecburiyetindeyiz; ancak, bu, çok büyük bir yatırımı gerektirir ve devletimiz de, şimdiye kadar, bu konuda bazı kısıtlı çalışmalar yapmış; ama, bugünkü ekonomik uygulamalar sisteminde ve devletin elindeki çeşitli işletmeler özelleştirilirken, bu yatırımı, devlet olarak, burada, bu imkânlarla, bugünkü imkânlarla yapamıyoruz.

Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinin arazisi devletin elinden çıkmamak kaydıyla, bir proje oluşturduk. Bu proje, yap-işlet ve işletmeden elde edilen ürünlerden ise millete pay ver, devlete pay ver... Şu anda, bu konuyla ilgili somut çalışmalarımız başlamıştır. İlk aşamada, 250 000 dönüm araziyi, değişik şirketler marifetiyle, yeraltı suyunu çıkararak kullanıma açıyoruz. Hedefimiz, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinin sulanabilir 600 000 dönüm arazisinin, kısa bir sürede 250 000 dönümünde, sonra ise 500 000 dönümündeki suyu çıkarıp sulamaktır. Hedef ise, yem bitkileri yetiştiriciliğidir ve hayvancılıktır. Oranın yemyeşil bir hale çevrilmesi gerekli. Şu anda, oluşturulan projelerle, 100 000 sığırın beslenebileceği bir model oluşturulmuştur; bunu, özellikle burada belirtmek istiyorum.

Tabiî, Ceylanpınar'ın stratejik önemi vardır; Ceylanpınar'ın, Türk Milletinin ve dünya insanlığının, yöre insanlığının beslenmesi açısından büyük bir önemi vardır; bunu, burada özellikle belirtmek istiyorum.

Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde, maalesef, arazilerin belirli bir kısmı, çok sayıdaki topraksız vatandaşlarımız, evsiz vatandaşlarımız tarafından -onlar da bir noktada belki haklılar- işgal edilmiş durumda ve oraya köylerini yapmışlar; devlet, elektriği götürmüş, suyunu götürmüş, köyler oluşmuş; böylelikle, arazi parçalanmış. Şu anda, biz, bu vatandaşlarımızı, çiftliğin belirli bölgelerine toplayıp, yine, orada köylerini yapmayı, altyapıyı götürmeyi, çiftliğin, o, elden çıkan arazisini toplama çalışmasını yürütüyoruz.

Sayın Özyol'un tenkitleri için teşekkür ediyorum; ancak, tekrar tekrar belirtiyorum ki, TİGEM'lerde oluşturulan model, bir satma, bir özelleştirme değildir; özel şirketlerin TİGEM'lerde üretim yapmasıdır.

Hayvanın yediği yemin sağlıklı olması o kadar önemli ki, eğer, hayvanın yediği yemde küf varsa, o, direkt süre geçer. Hayvanın  yediği yemde herhangi bir ilaç kalıntısı varsa, süte geçer ve o sütle de beslenen insanlarda kanserojenik tümörler meydana gelebilir. Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, yeme verdiğimiz önemi vurgulamak için şunu söyledim, insanımızın yiyemeyeceği kalitede olan; yani, küflü, mikroorganizmalı bir yemi hayvana yedirirseniz, o yemin içindeki olumsuzluklar bebeklerimize geçer. O nedenle, bunları, yem sağlığına önem verdiğimizi vurgulamak için söyledim.

Burada, insan yiyeceklerinin hayvanlara yedirilerek yanlış yapıldığının söylenmesi konusunda Sayın Özyol'a katılmıyorum. Özellikle, tahılların hayvan tarafından değerlendirilerek katma değerin artırılması tüm dünyanın uyguladığı bir sistemdir, Türkiye'de de uygulanması gerekir.

Tabanfiyatları konusunda, yakında, Bakanlar Kuruluna teklifimizi götüreceğiz.

Erzurum'daki hayvancığın ölmesi meselesine gelince; hayvancılığın son yirmi otuz yıldaki durumunu biliyoruz; hep birlikte bunu geliştirmeye çalışıyoruz.

Çiftçiye destek son bir yılda pek verilmedi. Onun için, Maliye Bakanlığının "000" diye gösterdiği rakamlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığının karnesi değil, maalesef, bu ekonomik sıkıntılar içerisinde, bizim de istememize rağmen, köylüye verilememesidir; ama, bu sıkıntılar aşılacak ve muhakkak suretle de, köylüye gitmesi gerekli olan sübvansiyonlar, köylüye ulaştırılacak. Şimdiye kadar köylü adına verilenlerin de ne kadarının köylüye gittiğine, ne kadarının gitmediğine ise, özellikle tarım kesiminden, Anadolu'dan gelen tüm milletvekillerimiz şahittirler.

Yüce Meclise, tekrar, teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Böylece, kabul edilen ve yasalaşan tasarıyla ilgili olarak Sayın Bakanın teşekkür konuşmasını dinledik.

Bu yasanın, Türk tarımına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

6. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Ceza İnfaz Kurumları  ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.

7. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/772) (S. Sayısı : 593) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 593 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat?.. Yoklar.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt konuşacaklar.

Buyurun Sayın Aykurt. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; görüşülmekte olan 593 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Sayın Başkanlık Divanını ve Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, anlaşıldığı kadarıyla F tipi cezaevlerinde iyileştirme sağlamak, tutuklu ve hükümlülerin insanca yaşam standartlarını tespit edecek, yükseltecek üç tasarıyla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi yakın tarihte yasalaştı ve Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi değiştirilerek, bana göre, cezaevlerindeki eşkıyaya örgütsel faaliyet yapma olanağı tanındı. Bugün ikinci tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarıda iki önemli yenilik var; birisi, İşyurtları Kurumuna tahsis edilen sermayenin artırılması, önce 2 trilyon liradan 20 trilyon liraya çıkmış, daha sonra da 20 trilyondan 40 trilyona çıkmış; diğeri de, cezaevleri binalarının, adliye saraylarının yapımına kaynak sağlayan yeni hükümlerin getirilmesidir.

Değerli milletvekilleri; önce şunu ifade etmeliyiz ki, cezaevleri eşkıyanın elinden, yönetiminden ve denetiminden kurtarılmadıkça "iyileştirme" adı altında hangi yasayı çıkarsak, hükümlü ve tutuklulara hangi hayat standardını getirsek, cezaevlerindeki sorunlar bitmeyecektir; çünkü, işin temelinde bu vardır ve bu devam etmektedir.

Dikkat edilirse, Af Yasasının konuşulduğu günlerde, ölüm oruçları başlatıldı. Af Yasası çıktı; ölüm oruçları devam ediyor; F tipi cezaevleri yapıldı; ölüm oruçları devam ediyor. Şimdi "iyileştirme" adı altında ödünler verilmeye devam ediliyor; ama, ölüm oruçları da devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, öyleyse, cezaevlerindeki olay, insan haklarının korunması, yahut da hükümlülere birtakım iyileştirmeler getirilmesi değil, olay, tamamen ideolojiktir ve terör kokan faaliyetlerin adıdır. Af Yasası bu Mecliste tartışılırken bu kürsüden söyledik, gelin, Af Yasasını çıkarmayın; çünkü, af, ceza hukuku politikamızda, bir atıfettir; affın çıkarılabilmesi için birtakım şartlar vardır, bu şartların hiçbirisi bugün yoktur, toplumsal yararı yoktur; nedamet duygusu yoktur, rehabilitasyon duygusu yoktur dedik. Buna rağmen af çıkarıldı ve gelişen olaylar göstermektedir ki, bizim dediklerimiz doğru çıktı; en son Swiss Oteldeki hadise, bunun, en canlı ve acı örneğidir.

Esasen, Af Yasasından hemen sonra, afla dışarı çıkanların bir büyük bölümü, en kısa zamanda geri dönmüş ve bir kısmı da terör faaliyetlerini, hırsızlık, yankesicilik gibi faaliyetlerini sürdürmektedir. Emniyet kayıtları doğruysa, söylenilenler doğruysa, Af Yasasından sonra bu tür suçlarda yüzde 70 oranında artış görüldüğü söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, cezaevlerinde bu olaylar nasıl bitsin ki; cezaevlerinin denetimi ezelî ve ebedî Türk düşmanlarının müdahalesi altına girmiş ve eşkıya, yönetimi teslim almış, özellik bu hükümet döneminde. Cezaevlerinin nasıl sorunları bitebilir ki?! Madam Roth, Madam Mitterrand Türkiye'de ellerini kollarını sallayarak Türkiye cezaevlerini denetleyebilir hale gelmiş ve öğretmenlerimizin, subaylarımızın, güvenlik güçlerimizin katline sebep olan, hizmet araçlarını yakan, köyleri yakıp yıkan eşkıyayı ziyaret ediyor, onunla yetinmiyor, şehit kanıyla sulanmış bu topraklar üzerinde Türkiye'nin onurunu ve egemenliğini tahrip edici bir biçimde basın toplantısı yapıyor.

Şimdi, ben, buradan soruyorum; bir ülkenin cezaevlerine, ellerini kollarını sallayarak gelen bu insanlar kimdir? Türkiye'de Dışişleri Bakanı yok mudur; Türkiye'de diplomasi trafiği yok mudur; hükümet yok mudur? Bunlar, sanki bağımsız bir devlete değil, herhangi bir aşiret ülkesine gider gibi ellerini kollarını sallayarak bu eylemlerini sürdürmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, bugün, cezaevlerinde de bu böyledir, üzülerek ifade ediyoruz ki, maliyede, ekonomide, bütçede de budur. Şimdi, Türkiye'nin, bana göre, iki önemli sorunu var: Bir; iç sorunları. Bugünkü yaşadığımız Türkiye, maliyesiyle, ekonomisiyle batmış ve her gün kapanan kepenkler, kendi haline "ne halin varsa gör" diye bırakılan çiftçiler ve Türkiye nüfusunun yüzde 90'ının açlık sınırı altına itildiği insanlar ve karamsar, ümitsiz bir Türkiye.

Bir de, cezaevlerinde olduğu gibi, dış boyutlara baktığımız zaman, özellikle Türkiye'nin bağımsızlığına ve egemenliğine yönelik müdahaleleri gördüğümüz zaman, bu tehlikenin, biraz evvel söylediğimden daha büyük olduğunu görmekteyiz; nasıl mı?..

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; 1854 yılında, Osmanlı, Kırım Harbi sebebiyle dışborç almak zorunda kalmış ve o zaman, İngiltere'den 200 000 sterlin civarında borç almış; sonra, bu borçlara, Avusturya, Almanya, Fransa gibi devletler de katılmış, onlardan da borç almışız. Sene 1876'ya gelindiğinde, Osmanlı, bu borçları ödeyemez hale gelmiş ve Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle, borç, birkaç sene yerinde durmuş, konsolide edilmiş; ama, 1881 yılında, Muharrem Kararnamesiyle, Düyun-i Umumiye kurulmuş.

Şimdi, bugünkü tabloya ve gelişmelere baktığımız zaman, 1881 yılında kurulan Düyun-i Umumiyenin bir benzerini Türkiye yaşamaktadır. Herkes tarafından bilinir ki, o zaman, Düyun-i Umumiyenin içine ve başına alacaklı devletlerin temsilcileri yerleştirilmiş ve Düyun-i Umumiye İdaresi, Osmanlı varidatının bir kısmına el koymuş. Şimdi, Türkiye'ye dönüp baktığımızda, yüzon sene sonra, Türkiye, bugün, yeni Düyun-i Umumiye yasalarıyla karşı karşıyadır. Derviş yasaları diye adlandırılan 15 yasa, bunların çarpıcı örnekleridir.

Korkarım ki, endişemiz odur ki, masum gibi görünen, E tipi cezaevlerinin iyileştirilmesi gibi takdim edilen, tutuklu ve hükümlülerin yaşam seviyelerinin yükseltilmesi gibi görülen bu yasa da bir dayatma eseri olabilir.

Şuradan ibret verici bir beyanı okuyacağım değerli milletvekilleri. Bakınız, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Swoboda, bir gazeteye yaptığı açıklamasında ne diyor: "Türkiye cezaevleri izolasyon ortamından kurtarılmalıdır." 5 Avrupalı parlamenterin 6-8 Haziranda yeniden Türkiye'ye geleceklerini ekleyerek "ümit ederiz ki, bu tarihe kadar cezaevlerinin durumunda bu iyileştirme yapılmış ve bitirilmiş olur " diyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir cezaevinin iyileştirilmesi, onun tabiriyle "izolasyondan kurtarılması" dış güçlerin dayatmasıyla olacaksa, dönüp sormak lazım: Siz kimsiniz; bu cezaevlerinin otoritesi kime aittir; cezaevlerini kim yönetiyor?

Öbür taraftan, bir ibret verici beyan, Amerika Birleşik Devletlerinden yeni Türkiye'ye getirilen Cavit Çağlar'dan geliyor. Cavit Çağlar " Amerika Birleşik Devletlerinde insan haklarının lafta kaldığını, zulmün ve işkencenin dikâlâsının orada olduğunu, 11 gün boyunca portakal rengi bir tulum giydiğini, ellerinden ve ayaklarından zincirler ve kelepçelerle bağlandığı; ama, şu anda, Kartal Cezaevinde insanca muamele gördüğünü, kendini misafir gibi gördüğünü" söylüyor. Bu beyanın sahibi henüz hükümlü değil, zanlı, sanık. Amerika Birleşik Devletlerinde, yani, yeryüzünün en ileri ülkesindeki cezaevlerini tarif ediyor; yaşadığı olayı anlatıyor, sanık olduğu halde yaşadığı olayı anlatıyor ve Türkiye cezaevlerindeki itibarı ve misafirperverliği de teyit ediyor, tescil ediyor.

Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletlerinde bile cezaevleri böyleyse, şimdi, biz, acaba, hangi gerekçelerle, cezaevlerini, apart otel gibi, sıcak suyuyla, yemek masasıyla, ayrı odasıyla vesairesiyle donatmaya çalışıyoruz?! Bunları yaparken, gayet tabiî ki, cezaevlerindeki insanların, hükümlülerin, tutukluların da insanca yaşamalarını savunuyoruz, savunmalıyız; ama, olay bu değil. Olay, tamamen, ideolojik maksatlı terörist eylemlerin cezaevlerinde serbestçe yapılabilmesini istemek ve arzu etmektir.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'nin bağımsızlığına, egemenliğine müdahale var dedim. Büyük Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastığı gün millete şöyle seslenmişti: "Amacımız, halkın egemenliğine dayalı, bağımsız, yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmaktır" diyordu. Birinci unsur, halkın egemenliğine dayalı; egemenlik... İkincisi, bağımsız; üçüncüsü, yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmak. Sonra, Sıvas Kongresi sonunda yayınlanan, deklare edilen beyannamenin başında da, 19 Eylül 1919 tarihinde "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini tescil ediyordu.

Değerli arkadaşlarım, aradan sekseniki yıl geçmiş. Bugün, üzülerek ifade ediyoruz ki, Atatürk'ün sekseniki sene evvel söylediği egemenlik hakkı, halka ait olan egemenlik hakkı, mutlak ve muhakkak manada, tümüyle halka ait olan egemenlik hakkı, bugün tartışılır hale gelmiştir, tartışılmaktadır. Ben, buradan, Atatürkçülere sesleniyorum: Türkiye'de, bir taraftan IMF, bir taraftan Avrupa Birliği üyeleri Türkiye'nin üzerinde birtakım oyunları oynarken; Türkiye'de, Düyun-i Umumiye kanunlarıyla, alacaklı devletlerin temsilcileri tahsildar görevi yapmaktayken; cezaevlerinin yönetimi ve denetimi iç ve dış güçlere geçmişken ve bir dilim ekmek uğruna "sizi Avrupa Birliğine alacağız, bunu imzalayın", "sizi Avrupa Birliğine alacağız, idam cezasını kaldırın", "sizi Avrupa Birliğine alacağız, Apo'yu besleyin", "sizi Avrupa Birliğine alacağız, şuradan ödün verin, buradan ödün verin" isteklerinin altına; yani, her uzatılan kâğıdın altına imza koyan bir hükümet ve nihayet, sonunda, Türkiye'yi ipotek altına sokan yasalar. Nihayet, biraz evvel ifade ettiğim gibi, sefalete itilen, fakirleştirilen, yoksulluğun ve yolsuzluğun diz boyuna çıktığı, hepimizin ibret ve hayretle seyrettiği hükümet içindeki kavgalar. İşte Türkiye...

Yoksulluk sınırının altına itilmiş insanlar ve -her zaman söyledik, bir defa daha söylemeye mecburum- TÜBİTAK'ın resmî verilerine göre, halkımızın yüzde 33'ünün 150 milyon liraya geçinmeye çalıştığı, halkımızın yüzde 44'ünün de 300 milyon lirayla geçinmeye çalıştığı bir Türkiye; maliyesi bitmiş, döviz rezervi azalmış, ihracatı tıkanmış, ithalat cenneti haline gelen bir Türkiye, yatırım yapamayan bir Türkiye, üretim yapamayan bir Türkiye ve bütün bunlardan sonra da dış güçlerin dayatmasıyla çıkarılmaya çalışılan ve adına "Derviş kanunları" denilen dayatmacı yasalar...

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında söylediğim gibi, görüşmekte olduğumuz, (F) tipi cezaevlerinin iyileştirilmesine dair bu ikinci yasa da, kanaatim odur ki, endişem odur ki, yine, birtakım müdahalelerin ve dayatmaların eseri çıkarılmaya çalışılan kanunlardan birisidir.

O itibarla, biz, cezaevlerindeki denetimi sağlamadığımız müddetçe, hükümet otoritesini hissettirmediğimiz müddetçe, cezaevlerinin yönetimini ve denetimini işgalden kurtarmadığımız müddetçe, hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım, adı ne olursa olsun, bu cezaevlerini ıslah etmek ve bugünkü ıstırabı durdurmak mümkün değildir. O itibarla, yapılması gereken, evvelemirde, cezaevi otoritesinin ve hâkimiyetinin kurulması keyfiyetidir.

Bu itibarla, biz, bu kanuna bu gözlükle bakmaktayız. Bu yasanın getireceği ve sağlayacağı çok ciddî iyileştirmeler olmayacaktır diyor ve hepinizi tekrar Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Aykurt.

Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman)- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 593 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, dün de dahil olmak üzere, Sayın Yüce Meclisin huzuruna, sık sık, hapishanelerimizle ilgili, ceza ve tutukevleriyle ilgili yasa tasarıları gelmektedir ve bunları görüşüyoruz. Bunlardan birisini de dün görüştük.

Bugün ikinci bir yasa tasarısı karşımızda bulunuyor. Yasa tasarısını incelediğimizde, Türkiye'deki büyük problemlerden birisi olan, hatta, uluslararası alanda dahi Türkiye'nin büyük problemlerinden birisi olarak karşımıza çıkan cezaevi sorununa temelde hiçbir çözüm getirmediğini görmekteyiz. Ümit ederdik ki, eğer Adalet Bakanlığı olarak bu çok büyük bir sorun olan ceza ve tutukevleri hakkında köklü değişiklikleri getirebilmek için bir çalışma yapılmamışsa bugüne kadar, en azından, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının Adalet Hizmetlerinde Etkinlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu esas alınarak birçok yasa tasarısı hazırlanır ve bu problem büyük bir ölçüde çözülmüş olurdu. Yeterli olmamakla beraber, özel ihtisas komisyonunun raporu incelendiği takdirde, büyük bir bölümünün Türkiye'deki ceza ve tevkifevlerine ayrılmış olduğu görülür. Resmî bir evrak olan bu ihtisas komisyonu raporunun gözden ırak tutulmaması gerekir; çünkü, bu tespitleri yapmış olan, devletin bir kurumudur, bir kuruluşudur.

Şimdi, aslında, bu sorun, yalnız Türkiye'nin sorunu olmaktan çıkmış; globalleşen dünyada, bu sorun, artık, giderek, kapitalist sistemin bir gelir kaynağı haline dönüşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bunu, en güzel olarak, Amerika Birleşik Devletlerinde ve Kıta Avrupa'sında görmekteyiz.

(F) tipi cezaevlerini, yalnız Türkiye'nin demokrasi sorunu bakımından tartışmak yeterli olmayacaktır. Günümüzde, hapishaneler, küreselleşme politikalarının bir halkası olarak, uluslararası düzeyde önem kazanmıştır. Bu önemin bir boyutu, sosyal refah politikalarının terk edilmesiyle birlikte, cezaevleri gibi toplumsal denetimi sağlayan kurumların rolünün artırılmasından ileri gelmektedir.

Hapishaneler ise, toplumsal adaletsizliğe karşı tepkileri cezalandırmanın yanında, halka verdiği gözdağıyla, kitlesel başkaldırıları önlemenin de bir aracı olarak, daha sert biçimlerde yeniden yapılandırılmaya başlanmıştır; ki, bunun en tipik örneklerinden birisi (F) tipi cezaevleridir. Bu anlamda, hapishaneler, sosyal devletten sosyal kontrol politikalarına doğru yönelişin bir parçası olarak dünya çapında gündemdedir. Ancak, 90'lı yıllarda, hapishaneler, bu siyasal işlevlerinin yanı sıra, sermaye ekonomisi bakımından da önem kazanarak, birikim oranlarını yoğunlaştıracak stratejik mekânlar olarak görülmeye başlanmıştır. Küreselleşme dönemecinde, uluslararası sermaye, hem hapishaneleri bir yatırım alanı olarak keşfetmiştir hem de silahlı gardiyanların nezaretinde, en iyi disipline edilmiş ve en ucuz emek gücü olarak mahkûm emeğinin sömürüsünü yaygınlaştırmayı programa almıştır. 80'li yıllardan bu yana gelişen, 90'lı yıllarda dünyaya yayılmaya başlayan ceza ve cezaevleri reformu süreci de, sermayenin bu yeni programına uygun düşecek biçimde, suçun ve cezanın yaygınlaştırılması, geniş işsiz ve yoksul kesimlerinin kriminalize edilmesi, daha çok insanın hapishanelere gönderilmesi, daha fazla hapishane inşa edilmesi, hapishanelerin fabrikalara dönüştürülmesi ve köleleştirilen mahkûm bedenlerinden kâr oranlarının artırılmasında yararlanılması hedefleri doğrultusunda şekillenmektedir. Adalet Bakanlığımızın, Türkiye'deki hapishanelerin özelleştirme süreci konusundaki çalışmaları da, bu çalışmanın bir parçası olarak gözükmektedir.

Tıpkı, (F) tipi cezaevi modelinin, gerçekte uluslararası bir model olması gibi, yeni ceza reform süreci de küresel bir harekettir. Yeni ceza politikaları unsurları içinde yalnız trilyonluk (F) tipi cezaevleri değil, aynı zamanda, daha sert ceza yasaları, özel sektörün hapishanelere girişi ve hapishanelerin özelleştirilmesi, bu anlamda 19 uncu Yüzyılın özel hapishane modelinin geri gelişi, yeni çok uluslu cezalandırma şirketlerinin türemesi, bu şirketlerin yeni hapishaneler inşa etmesi ve işletmesi sonucunu doğurmuştur.

(F) tipleri, Türkiye'de, ceza reformu sürecinin ilk halkalarından biri olarak gündeme girmiştir. Ardından gelecek başlıca muhtemel aşamalar, daha ucuz ve etkin işletildiği gerekçesiyle, bu mekânların, mahpusların meslek öğrenmeleri ve kendi masraflarını karşılamaları argümanıyla, bu programların yaygınlaştırılarak, hapishanelerin çalışma kamplarına dönüştürülmesi sonucuna varacaktır.

Özel sektörün mahkûm emeğini kullanmaya başlaması, suçlu sayısını çoğaltmayı ve hapis sürelerini uzatmayı garanti altına alacak yeni ceza yasalarının yürürlüğe girmesiyle mümkün olacaktır.

Devletin giderek bir ceza ve hapishane devletine, hapishanelerin fabrikalara, mahkûmların ise köle ve işçilere dönüştürülmesi süreci başlamıştır ve devam etmektedir.

1990'lı yıllarda dünyada en hızlı büyüyen sektörlerden birisi hapishane endüstrisidir ve bu endüstri, maalesef, Türkiye'de de ciddi bir endüstri haline gelmiştir. Bütçemizin binde 8'ini ayırabilmiş olduğumuz Adalet Bakanlığı bütçesinin büyük bir kısmı, yeni inşa edilmekte olan (F) tipi cezaevlerinin arsalarının istimlakine ve bunların inşasına gitmektedir. Kaldı ki, yan sanayii olarak, bunların emniyetinin sağlanabilmesi için teknolojik yatırımlara da verilmiş olan paraları da nazarı itibara aldığımız zaman, bu sektörün hangi boyutlara ulaştığını görebilmek, insanın tüylerini diken diken yapmaktadır. "Hapishane endüstrisi" diye niteleyeceğimiz bu olay, özellikle inşaat, mimarlık, sağlık, yemek, nakliye, telefon, güvenlik teknolojisi gibi alanlardaki yan sektörleri de beslemektedir.

Değerli arkadaşlar, hapishane endüstrisi olarak nitelendirdiğim bu sektörlerin kârlı olabilmesi için, yeni hapishanelerin açılması ve bu hapishanelerin de mahkûmlarla doldurulması gerekmektedir. Cezalandırma stratejisinin temel hedefi, aslında, mahkûm sayısının artırılması sürecine gitmektedir.

Özel hapishanelerin kaldırılması ve mahkûm emeği sömürüsünün yasaklanması, 19 uncu Yüzyıl sonunda başlamakla birlikte, bu sisteme nihaî nokta 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında konmuş, sosyal devlet anlayışı süreci içerisinde mahkûma insan şeklinde bakabilmek imkânı doğmuşsa da, 20 nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra sosyal devlet anlayışının bir kenara bırakılması neticesinde, yeniden aynı süreç içerisine girilmiştir.

Son dönemlerde, Türkiye'de de Adalet Bakanlığı, hapishane hizmetlerinin özelleştirilmesini programına alarak, özelleştirme kervanına katılacağının ilk sinyallerini vermiştir.

Değerli arkadaşlar, şu anda karşımıza getirilmiş olan iş yurtlarıyla ilgili düzenlemenin temeline baktığımız zaman, aslında, iş yurtlarının da beher mahkûma, biraz evvel öğrendiğim üzere, günlük olarak 2 750 000 lira ücret ödenmektedir ve bu yasa çıktığı süre içerisinde, yani, yeni yasa gündeme gelmeden önce de, bunun, 1 500 000 lirası da, bu mahkûmların yiyecek parası olarak kesilmekteydi; yani, orada çalıştırılmış olan mahkûmlara, günlük olarak, 1 250 000 lira para ödenmekteydi. Bu yasa çıkmakla, 2 750 000 liradan yiyecek parası kesilmeyerek tümünün mahkûma. ödenmesi neticesi doğacaktır; ancak, Anayasamız ve uluslararası anlaşmalar angaryayı kesin surette yasaklamaktadır. Eğer, bugüne kadar, bir insanın 8 saatlik çalışması karşılığında 1 250 000 lira ödemiş isek, bu insan mahkûm da olsa, aslında, yapılan işlem, bir angaryadır. 2 750 000 liranın tümünün verilmesinin dahi yeterli olacağı kanısında değilim; en azından, Türkiye Cumhuriyetinin yasaları uygulanarak, mahkûma, her yıl tespit edilen asgarî ücretin, yiyecek bedelinin dışında, net olarak ödenmesi gerektiği kanısındayım.

Kaldı ki, bu ucuz emekle elde edilen bu mahkûmların üretmiş olduğu halısıydı, mobilyasıydı veya buna benzer olan değerler de, maalesef, belli bir kesimin zenginleştirilmesi yönünde kullanılmaktadır; çünkü, bu mahkûmlar tarafından üretilmiş olan, yani, tamamen angarya karşılığı çalıştırılmış olan bu mahkûmların üretmiş olduğu mahsuller ise, maalesef, ya Adalet Bakanlığının içerisinde görev almış olan veya Türk bürokrasisinin üst kesiminde bulunan bazı kişilere, değerlerinin çok altında satılarak, ayrıca bir kesime bir değer aktarılmaktadır. Mutlak surette bunun da önüne geçilerek, bu emek mahsulü üretilen malların ve değerlerin, istisnasız ve bedeli karşılığında, değeri karşılığında tüm halka açık şekilde arz edilmesinin de çok önemli olduğunu arz ediyor; yasanın hayırlara vesile olmasını diliyor; teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu tasarı, ceza infaz kurumları ile tutukevleri işyurtları kurumunun kuruluş kanunu ve bununla ilgili.

Bu kanun tasarısı, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü zaman, genel olarak, şu konular dikkati çekiyor ve yine, onlar üzerinde biraz konuşmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi şu: Sayın Bakanım, şimdi, hükümetiniz döneminde, şu anda, hâlâ, asgarî ücret net 102 milyon lira; fakat, siz, burada günlük 2 750 lira hesabıyla, 30 gün çalışana bile 80 küsur milyon lira veriyorsunuz; yani, asgarî ücretin de altında bir ücret ödüyorsunuz. Gerçi, bu sene çıkan 1,5 milyon liralık iaşe bedelini almamakla, bu kanun tasarısıyla, iyi, doğru bir iş yapıyorsunuz; ama, yine de, bir insanı, asgarî ücretin de altında çalıştırmanın bir yolunu mu arıyorsunuz?.. Bu, bir gerçek. Ama, derseniz ki, o adam mahkûm... Zaten, benim korktuğum şu: Siz, insanlara dışarıda iş vermeyeceksiniz, bütün insanları suça teşvik edip, Türkiye'deki hapishaneleri de birer iş yurduna çevirip, asgarî ücretin de altında çalıştırmak için bir metot mu arıyorsunuz? Bu da bir başka gerçek. Yani, ben, bunu, sadece tenkit olsun diye söylemiyorum; ama, bir realite de bu yani. Şimdi, dışarıda iş bulamayan birtakım insanlar, tahmin ediyorum, bundan sonra, hiç olmazsa hapishaneye düşeyim, orada yemek paramı alacağım, cebime de 80 milyon lira para gelecek, asgarî ücretin altında da olsa elime para geçecek de diyebilirler yani. Aç olan insan bunu da düşünebilir. Onun için, hükümetten, birinci derecede istirhamımız, ricamız, iş yurtlarını artırın, ben artırmayın demiyorum; ama, iş yurtlarının daha öncesi, insanların mahkûm olarak hapse düşmelerini önleyelim diye düşünüyorum. Bakın, bugün, sizin hükümetiniz döneminde, tahmin ediyorum, son on yılın, ilk defa, bir enflasyon oranı TEFE'de ayda yüzde 14 küsur çıktı, TÜFE'de de yüzde 10'u geçti. Tahmin ediyorum, son on yılda bu netice yok; tam netice aklımda yok, yanlış söylemek istemem; ama, benim aklımda kaldığı kadarıyla, yok; 1994 yılındaki krize bir bakmak lazım.

Şimdi, bunu niye söylüyorum Sayın Bakanım; iki üç yıldan beri, siz, 1998'de, 1999'da, 2000'de, 2001'de, sürekli, bu hükümetler döneminde, 57 nci hükümeti kurdunuz; ama, 55 ve 56'da da siz hükümetteydiniz, bütün programınız, enflasyonu düşürmekti. Enflasyonu düşüreceğim diye işçiye para vermediniz, memura vermediniz, hayalî enflasyon oranında zam verdiniz; ama, geldiğiniz nokta, üç yıl sonra, milyonlarca insanın işsiz kalması, bir yılda tespit ettiğiniz enflasyon oranının bir ayda artmasıdır. Peki, bunun karşısında, işsiz kalan insanları, siz, hapse düşmemeye, yaşamaya nasıl teşvik edeceksiniz; bunun üzerinde sizinle görüşmek, tartışmak isteriz. Bir milyonun üzerinde insanın, son iki yılda işsiz kaldığı söyleniyor, sadece 250 000-300 000'in tekstil ve deri sanayiinde kaldığı söyleniyor.

Şimdi, bu durum karşısında, Ankara gibi, Erzurum gibi, İstanbul gibi kent merkezinde oturan bir insan -köyde, kırsalda değil, onların hiçbir ihtiyacı yoktur, evi vardır- kiradadır, otobüse binecek para lazımdır, çocuğu okuldadır, okuluna otobüsle gitmesi için para lazımdır ve bu adam işsizdir, yani, para gelmiyor. Bu insanın ruh halini düşünmenizi ve bunlara ne yapacağınızı öğrenmek isteriz. Sizin, mahkûmu çalıştırıp, yemek parasını da kesmeyelim, eline birkaç kuruş para geçsin demenizi anlarım; ama, burada bir realite de var, diyorsunuz ki, piyasayla rekabet etme imkânları kaybolmasın diye, yemek parasını kesmemeyi düşünüyoruz. Yani, siz burada, bütün hapishaneleri iş yurduna çevirip- şu andaki miktarlar burada var; çok miktar yok şu anda, gerçi, sayı burada da var- sayılarını artırmayı düşünüyorsunuz. Diyorsunuz ki, halen ülkemizde 506 adet cezaevi bulunuyor; bunlardan 157'sinde iş yurdu var. Demek ki, hemen hemen dörtte 1'inde ve üçte 1'inden biraz fazlasında var; hepsinde yapmayı düşünüyorsunuz. 4 500 hükümlü bunlarda çalışıyor, bunların sayısını daha da artırmaya çalışıyorsunuz tabiî, rakam olarak. Ben şunu söylemek istiyorum: Artırın, buradaki insanlar da çalışsın, bir meslek sahibi olsun; ama, dışarı çıktığı zaman, bu meslek sahibi olan insanlara bir iş imkânı verebilecek misiniz?.. Yani, bir insan, burada, iş yurdunda çalıştı, para kazandı; burada bile kazandı... Dışarı çıkacak, aç kalacak; tekrardan hapse girmeye heves edip, hapishaneye gelmeye çalışacak. Bunları düşünmenizi istiyorum. Yoksa, dışarıdan gelmiş; Sayın Derviş'e bir şey söylemiyorum; ama, her şeyi finansal görmüş; ben, bankaların borcunu ödeyeceğim, dış borcumu ödeyeceğim, bankaların faizlerini ödeyeceğim... Ee, peki, milyonlarca çiftçi, esnaf ne olacak diye sorarlar adama. Yani, bunlar da bizim problemimiz. Belki, Sayın Derviş Amerika'da otuz yıl kaldığı için bunları bilemeyebilir; ama, halkın içinden gelen sizlerin bunu çok iyi bilmeniz lazım ve buna, bizzat çare aramanız lazım diye düşünüyorum.

Şimdi, burada, Sayın Bakanım, bazı rakamlar da var. Mesela, ben tespit edemedim; şurada, şu yüzde 25 oranını 35'e çektiğiniz zaman elinize ne kadar fazla ücret gelecek; bu konuyu tam öğrenemedim, bir öğrensem...

Bir de, kanunları yaptığımız zaman, ne veriyoruz, bunu da bilmek isteriz; bu da doğru olur diye düşünüyorum.

Yalnız, şimdi, şurada, Devlet Planlamanın yine bazı bilgileri var ve bunlar da bana ilginç geldi. Diyor ki bu Devlet Planlama Teşkilatı -rakamları buradan tam okuyalım- "cezaevlerinde son beş yılda meydana gelen olay sayısı, toplam 56 264'tür. Sadece 1999 yılında, 4 053 açlık grevi, 238 firar, 557 ayaklanma ve 98 ölüm olayı meydana gelmiştir ve bu olayların büyük bölümü fizikî altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır." Onun için, cezaevlerinde fizikî altyapıyı iyileştirmek doğru bir şey.

Yalnız, her halükârda; yani, Sayın Bakanım, şunu insan bir türlü anlayamıyor. Tablo 1 diye cevap verilmiş: Açlık grevi 9 857; firar 238; yani, bir devlet, mahkûmu alıyor ve bunu orada koruyamıyor ve adam kaçıyor. Kaçmanın dışında, öldürme olayı 22 defa meydana gelmiş, ölüm 110 defa... Öldürme 22 defa...

Şimdi, burada, Sayın Bakanım, hiçbir konu, sizin cezaevine almış olduğunuz bir insanın can emniyetini sağlayamamanız, size haklılığını sağlayamaz; çünkü, can emniyeti, bir insanın en mukaddes emniyetidir. Bu mukaddes emniyeti, siz, cezaevine aldığınız bir insana sağlayamıyorsanız, buna karşı, ailesine karşı, hepsine karşı bir sorumluluğunuz var demektir. Buna, mutlaka ve mutlaka dikkat etmemiz lazım ve sonra, çok ağır rakamlar var. 1970-1999 yılları arasında toplam 17 163 firar olayı meydana gelmiş ve bu firarilerin, ancak, 6 102'si yakalanmıştır. Bu firar olaylarının 5 118'i de kapalı cezaevlerinde meydana gelmiştir. Şimdi, 5 118 olay kapalı cezaevindne meydana geliyor  ve 17 163 firarinin, ancak, üçte birini yakalayabiliyorsunuz. Yani, bu rakamlar, bizim, devlet olarak, ne cezaevlerinin içinde ne de cezaevlerinin dışında bu olaylara hâkim olamadığımız, bu olaylara sadece seyirci kaldığımız intibaını veriyor diye düşünüyorum.

Sayın Bakanım, bir de çok önem verdiğim için bir şey söylemek istiyorum; bu (F) tipi cezaevleri konusunda, mutlaka bununla ilgili bilgi vereceksiniz, ama, bu F tipi cezaevleri konusuna geçmeden önce bir şey daha söylemek istiyorum, o da şu: Sayın Bakanım, sadece hapishaneleri düşünüyorsunuz; ama, siz üniversiteden gelen bir hocasınız,  Birleşmiş Milletlerde yargı bağımsızlığının temel ilkeleri -yine, Devlet Planlama'dan almışlar- hakkında da, yani, yargı güvenliğinin ifasını düzenleyen kuralların, hâkimlerin bu ilkelere uygun davranmalarını sağlamak amacına yönelik olması gerektiğini işaret ederek, "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi önünde herkesin eşitlik, masumluk karinesi ve kişinin kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak adil bir şekilde yargılanmaları hakkına yer verildiğini tespit ederek" diyorsunuz. Size, sadece şu kadar soruyorum; siz, bir üniversite hocası olarak, Türkiye'de mahkemelerin kamuya açık, adil bir şekilde karar verdiklerine, bağımsız olduklarına inanıyor musunuz? Bilhassa, 28 Şubattan sonra verilen siyasî kararlarda, verilen kararların adil olduğuna bir hukuk hocası olarak inanıyor musunuz? Ben inanmak isterim; ama, sizin de inanmadığınızı biliyorum.

Şimdi, Sayın Hocam, şu (F) tipi cezaevleriyle ilgili olarak da bir şey söylemek istiyorum, o da şu: Şimdi, siz, bugün bile -ben şahsen birebir bildiğim olayları anlatayım- belediyelerde, içeriye aldığınız belediye meclis üyeleriyle -yine de isim vermeyeceğim- bizzat konuşuyoruz; daha bir hafta, on gün önce, belediye meclis üyesi bir şahıs "içeri aldılar; çırılçıplak soyuyorlar, elektrik veriyorlar bize" diyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan konuşma!..

ASLAN POLAT (Devamla) - Bu olayın yalan olduğunu söyleme; sen de o işkenceyi yaşadın, sen yaşadın onu... 1980 öncesi sen yaşadın onu...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ama şimdi öyle bir şey yok.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sen yaşadın o olayı; başkası gibi değil, sen o olayı yaşadın.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Cezaevlerinde yok öyle şey.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bakın, şimdi, şunu söyleyeceğim arkadaşlar; sadece "bu olaylar yalan" filan demekle meydana gelmez.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yalan konuşuyorsun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben hayatta yalan söylemem. O işkence sana da yapıldı, sen de biliyorsun.

Şimdi, burada ne söylemek istiyorum; Sayın Bakanım, sizden istediğimiz şudur: Bu işkence olaylarına mâni olun. Belediye meclis üyeleri -seçmenle, halkla irtibatı olan bu insanlar- veya bir şahıs, cezaevine girdikten sonra, gelip, bunları herkese birebir anlatıyor ve bunları anlattığı zaman, bunlar sizin hükümete karşı güvensizlik yaratıyor; bunu söylemek istiyorum.

Çok önemsediğim için söylüyorum; (F) tipi cezaevlerindeki ölüm oruçlarını artık bitirin. Ölüm orucundaki insanlara müdahale etme hakkı vardır arkadaş. Kendi hayatı dahi olsa, isteyerek ölme hakkı yoktur; yaşama hakkı vardır. Bu adam ne olursa olsun, bunlara müdahale edip yaşatmak, bizim, devlet olarak vazifemizdir.

(F) tipi cezaevlerinde -en büyük itirazım- güvensizlik olduğu, bu güvensizliğin başında da, şahsın can emniyetinin ve işkence görüp görmeyeceğine dair...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) - ...buradaki insanların bu güveni duyamamasıdır.

En son bir şey söyleyeyim size; Uluslararası Af Örgütünün son raporu, Türkiye'de, (F) tipi hapishanelerde, tek kişilik hapis ve küçük gruplar halinde tecrit rejiminin uygulandığını teyit ediyor. Basından okuyorum: "Uzun süreli tecrit ortamı, kendi içinde, zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye zemin hazırlayabilir. Aynı zamanda, işkenceyi, sağlıksız tutum ve davranışları da körükleyebilir." Son getirdiğiniz kanunla, bunların, en azından yemekhanelerde, sosyal bir alanda beraber olmasının doğru olduğunu kabul ediyoruz; ama, insanların, bu sessiz alanlar dışında, hiç olmazsa bahçelerde de bir araya gelmeleri lazım. Bunlar, mahkûm da olsa bir insandır.

Sonra, sizin hükümet döneminizde öyle bir durum meydana geldi ki, herkesi düşman yapan bir psikolojiye girdiniz. İç düşman tarifiniz var; irtica iç düşman. Kim irtica; namaz kılanından, karısı başörtülü olanına kadar... Bölücü iç düşman, yolsuzluk iç düşman; müsteşarlar bile bu tanıma girmeye başladı.

Onun için, cezaevlerini biraz daha insanca yaşanacak duruma getirmenizi diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevleri sorunu, çok yönlü bir sorundur. O nedenle, bu sorunu bütün yönleriyle çözmeye yönelik çeşitli tasarıları Yüce Meclise sunuyoruz. Bugün de, bu tasarılardan birini görüşüyoruz; ancak, bu tasarılar, dış güçlerin dayatması olarak gösterilemez. Türkiye'de, cezaevlerini, çağdaş standartlara uygun bir duruma getirmek zorundayız. Cezaevleri, zindancı bir anlayışla düzeltilemez. Cezaevlerindeki koşulları iyileştirmek için, çağdaş standartlara uygun olan ne ise onu yapmak durumundayız. Sizlere sunduğumuz tasarıların amacı da budur.

Bugün görüşülmekte olan tasarı, İşyurtları Kurumunun güçlendirilmesi ve cezaevlerinde çalışan hükümlü ve tutukluların aldıkları ücretin iyileştirilmesiyle ilgili bir tasarıdır. Cezaevlerinde insanları dört duvar arasında tutma anlayışı, çağdaş infaz hukukunun paylaştığı bir anlayış değildir. Cezaevlerinde insanları topluma yeniden kazandıracak etkinlikler düzenlemek zorundayız. Bunlar arasında çalışma, en önemli etkinliktir. Nitekim, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 17 nci maddesinde de, ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların çalıştırılması öngörülmüştür. Anayasamız, zorla çalıştırmayı ve angaryayı yasaklamıştır; ancak, Anayasamızın 18 inci maddesine göre, ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların çalıştırılması, zorla çalıştırma sayılmaz; çünkü, bu çalıştırmanın amacı, hükümlü ve tutukluyu topluma yeniden kazandırmaktır. Bu, bir rehabilitasyon çalışmasıdır. Eğer, hükümlü ve tutuklunun bir mesleği varsa, o mesleği sürdürmesine olanak tanımak gerekir; bir mesleği yoksa, ona bir meslek kazandırmak, bir meslek öğretmek, cezaevi sonrasındaki yaşamı bakımından önemli bir yardımdır. İşte, işyurtları dediğimiz tesis, atölye ve benzeri kuruluşların amacı, hükümlü ve tutuklulara bu olanağı sağlamaktır.

İşyurtları kurmak, düzenlemek ve yönetmek amacıyla, 1997 yılında, İşyurtları Kurumu kurulmuştur. Bu kurum, başlangıçta, 2 trilyon liralık bir sermayeye sahipti; ancak, bu sermaye yetersiz olduğu için, 4301 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle, daha sonra, bu miktar 20 trilyon liraya yükseltilmiştir. Fakat, ülkemizde, cezaevlerimizin çok büyük bir bölümü eski dönemlerden kalma, günümüzün gereksinmelerini karşılamayan, günümüzün anlayışına uygun düşmeyen cezaevleridir. O nedenle, yeni cezaevleri inşa etmek, var olanları geliştirmek, durumlarını iyileştirmek için, İşyurtları Kurumunun kaynak sahibi olması gerekir. Bu bakımdan, İşyurtları Kurumunun döner sermayesinin artırılması, görüşmekte olduğumuz tasarının amaçlarından biridir. Tasarı kabul edildiği takdirde, İşyurtları Kurumunun döner sermayesi 100 trilyon liraya çıkarılmış olacaktır.

Halen, cezaevlerimizde iyileştirme yolunda yoğun bir çalışma vardır. Bir yandan, şehir içinde kalan cezaevleri yerine, şehir dışında, çağdaş mimarî özelliklere ve çağdaş anlayışa uygun yeni cezaevleri inşa ediyoruz, bir yandan da, var olan cezaevlerimizdeki çok sakıncalı koğuş sistemi yerine, oda sistemine dönüşü öngören çalışmalar yapıyoruz.

F tipi cezaevleri ise, bilindiği gibi, Terörle Mücadele Kanunu ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu gereğince inşa edilen cezaevleridir. Bu cezaevlerinde, "tecrit" iki gün önce Yüce Meclisin kabul ettiği Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanunla, artık, hiç telaffuz edilmemesi gereken bir sözcük durumuna gelmiştir. Gerçi, şu anda bile, F tipi cezaevlerinde ya 3 kişi, zaten, aynı odayı paylaşmaktadır ya da 3 kişi aynı havalandırmada bir araya gelebilmektedir. Ceza infaz hukukuyla ilgili literatürde, 3 kişinin bulunduğu ortamda tecritten söz edilemez. Yüce Meclisin iki gün önce kabul ettiği kanunla, cezaevlerinde hükümlü ve tutukluların yararlı etkinlikler için, yani, çalışma, spor, toplumsal ve kültürel etkinlikler için bir araya gelmelerine olanak tanınmıştır. Dolayısıyla, artık "tecrit" sözünün, hiçbir biçimde kullanılmaması gerekir.

Cezaevlerinin, küreselleşen dünyada, bir endüstri olarak, âdeta, kapitalist sistemin bir aracı olarak kullanılmaya başlandığı dile getirildi. Cezaevlerinde insan çalıştırmanın amacını biraz önce ifade ettim. Bu, cezaevlerine düşmüş olan insanı topluma yeniden kazandırmayı amaçlamaktadır. Yoksa, onun sömürülmesi söz konusu değildir.

Gerçi, şu anda, cezaevlerimizde çalışan insanlara ödeyebildiğimiz ücret fazla değildir. Cezaevlerimizde, halen 4 500 hükümlü ve tutukluyu çalıştırabilmekteyiz. Cezaevlerimizin bugünkü nüfusunun, hükümlü ve tutuklu toplamının 57 500 dolayında olduğunu düşünürseniz, biz, henüz, ancak, hükümlü ve tutuklularımızın yaklaşık yüzde 8'ine iş verebilmekteyiz. Oysa, başka ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, oralarda, çalışan hükümlü ve tutuklu sayısının daha çok olduğunu görüyoruz. Bizde de, İşyurtları Kurumunun güçlenmesiyle, işyurtlarının açılması ve hükümlü ve tutuklularımızın orada çalıştırılması olanağı artacaktır. Halen, cezaevlerimizde işyurtlarında, günlük 2 750 000 liralık bir ücret ödüyoruz. Bir hükümlü ve tutuklunun, bir ayda 22 gün çalıştığı varsayılırsa, aylık ücret 62 500 000 liraya gelmektedir; bu, net ücrettir. Halen ülkemizde asgarî ücretin 134 milyon lira brüt ve 102 milyon lira net olduğu düşünülürse, bunun yüzde 40'ına yakın, yüzde 40 dolayında bir ücretin cezaevlerinde, işyurtlarında çalışan hükümlü ve tutuklulara ödendiğini söyleyebiliriz; ama, bunu artırmak istiyoruz.

Halen cezaevlerimizde günlük iaşe bedeli, günlük yiyecek bedeli 1,5 milyon liradır. Yürürlükteki yasalarımıza göre, ödeyebilecek durumda olan hükümlü ve tutuklulardan bu yiyecek bedeli alınır; çalışanların ücretinden ise kesilir. Şimdi getirilen tasarının hükümlerinden biri de, çalışanlardan böyle bir kesintinin yapılmamasıdır. Bu, cezaevlerimizde, işyurtlarında çalışmayı daha çekici duruma getirecektir. Bu yapıldığı zaman, cezaevlerimizde hükümlü ve tutuklularımız, herhangi bir kesintiye uğramadan ücretlerinin tamamını alabileceklerdir.

Türkiye'de halen 157 cezaevinde işyurdu bulunmaktadır. Bu işyurtlarında hükümlü ve tutuklular çeşitli çalışmalar yapmaktadır. İşkolları arasında; fırıncılık, terzilik, fotoğrafçılık, basım işleri, cilt yapım işleri, küçük bakım-onarım işleri, kilim ve halı dokumacılığı, iplik imali, trikotaj işleri, boyacılık, demircilik, tornacılık, briket imali, meyve-sebze, çiçek, odun, kundura, temizlik, sabunculuk, tavuk eti ve yumurta üretimi, ekmek üretimi, kalaycılık, marangozluk, doğramacılık, mobilyacılık, hızarcılık, madenî eşya yapımı, battaniye üretimi, büyük ve küçük hayvancılık, arıcılık, tarım, yatak ve yorgan üretimi ve mandıra işkolları gibi çeşitli alanlarda çalışma yapıldığını görmekteyiz.

İşyurtlarının bu etkinliklerden elde ettikleri net kâr, 2000 yılında, 7 trilyon 500 milyardı. Halen, İşyurtları Kurumunun, bu tasarıyla, Harçlar Kanununa ekli cetvellerden yargı ve noter ücretlerinden alınması gereken oranın yüzde 25 dolayında alındığı hesabıyla, 2000 yılında, 45 trilyon 324 milyar lira İşyurtlarına aktarılmış bulunmaktaydı. Şimdi önerilen yüzde 35 oranı kabul edilecek olursa, 2001 yılının bundan sonra gelen kısmında bu oranın uygulanacağı hesabıyla, bu yıl 90 trilyon lira dolayında bir gelir elde edilebileceği düşünülmektedir.

Bütün bu gelirler, başta, cezaevlerinin modernleştirilmesi, yeni cezaevleri inşaı, mevcutlarının geliştirilmesi ve adliyenin çeşitli gereksinmelerini karşılamak için kullanılmaktadır. O nedenle, bu gelirin amacına en uygun şekilde kullanıldığını söyleyebiliriz.

Cezaevlerimizde devlet hâkimiyeti sağlanmış bulunmaktadır. Cezaevlerimizde, maalesef, bir süreden beri açlık grevleri ve ölüm oruçları devam etmektedir. Biz, cezaevlerinde, bu eylemi sürdürenlerin vazgeçmesi durumunda veya durumlarının kritikleşmesi üzerine, sağlık hizmeti vermek üzere, günün yirmidört saatinde doktorlarımızı ve sağlık ekiplerimizi hazır bulunduruyoruz.

Biz, cezaevlerini, dış güçler istediği için değil; ama, kendimiz, ülkemize ve çağımızın anlayışına uygun cezaevleri inşa etmek ve yönetmek zorunda olduğumuz için iyileştirmek istiyoruz.

Cezaevleri için herhangi bir özelleştirme planımız yoktur, böyle bir çalışmamız söz konusu değildir. Bazı ülkelerde özelleştirme denenmiştir; ama, bildiğimiz kadarıyla, onlarda da vazgeçme eğilimi vardır, zaten bu, geniş çaplı bir özelleştirme olmamıştır; Türkiye'de ise, özelleştirme hiçbir biçimde söz konusu edilmemiştir.

Hazırlanan tasarı gerçekleştiği, yasalaştığı takdirde, İşyurtları Kurumu, cezaevlerinin çağdaş koşullara uygun duruma getirilmesi çalışmalarını daha güçlü bir biçimde yürütecektir.

Cezaevlerimizde üretilenler, piyasada büyük bir rekabet şansına sahip değildir. Bu konuda, henüz, tam anlamıyla bir pazarlama yapabildiğimizi de söyleyemeyiz; ama, hangi cezaevlerimizde üretim yapıldığı bilinmektedir. Zaman zaman, sergilerle, ürünlerimiz halkımıza sunulmaktadır. Bunları, sadece Adalet Bakanlığı bürokratlarının aldığını söylemek, yanıltıcı bir ifadedir. Eğer Adalet Bakanlığı bürokratları üretilen eşyayı alıyorsa, bu, o üretimi desteklemek içindir. Üretilen eşyadan herkes alabilir, sayın milletvekillerimiz de alabilirler.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı kabul edildiği takdirde, cezaevlerimizin iyileştirilmesi yolunda yeni bir önemli adım daha atmış olacağız. Bunu, başkaları izleyecektir. Cezaevleri, yıllardan beri ihmal edilmiştir. Şimdi, biz, ilk defa, cezaevlerinde hem devlet hâkimiyetini gerçekleştiriyoruz, hem cezaevlerimizi çağdaş standartlara uygun duruma getiriyoruz.

O nedenle, bu tasarımızın Yüce Meclisçe kabulü dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Sayın Mükerrem Levent?.. Yok.

Sayın Aykurt, buyurun efendim; sorunuz var galiba...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkanım, yüksek delaletinizle, Sayın Bakanımızdan üç sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Sayın Bakanımız büyük bir teorisyen olarak, biraz evvel yaptığı konuşmalarında "Amacımız, hükümlü ve tutukluyu topluma kazandırmaktır, yani, rehabilite etmektir. Cezaevlerinde insan haysiyet ve şerefine uygun hayat şartlarını yaratıyoruz. Zindancı bir anlayışla cezaevi yönetimine karşıyız" buyurdular. Bu beyanların tümünün altına ben imza koyuyorum. Bu doğrudur; ama, bir doğru daha var: Şimdi, teori ile pratik birbirine uymuyor. Pratiğe baktığımızda, bahsedilen bu hususların hiçbirisi yerine getirilmediği halde, hükümlüler, affa mazhar oldular. Gerçi, konumuz af yasası değil; ama, bir yerde bağlantısı var.

Şimdi, sorum şudur: Uygulamanızda ve özellikle af yasasında affa mazhar olan hükümlülerin hangisinde bu şartlar vardı; affedilen hükümlüler işledikleri suçtan nedamet mi duymuşlardı; toplumsal hangi yarar sağlandı; bunları topluma kazandıracak hangi çalışmalar yapıldı?

İkinci sorum: Cezaevlerinde cereyan eden olaylar ve özellikle ölüm oruçları, iyileştirmeye yönelik bu yasalarla sona erecek midir? Yani, devlet, mütemadiyen ödün veriyor bu insanlara; bu iyileştirici yasalarla, bu fiiller, eylemler azalacak mıdır? Keza, bu olaylar, masum ve haklı istekler midir; yoksa, olayların altında ideolojik bir maksat ve amaç mı yatıyor?

Üçüncü sorum Sayın Başkanım, Sayın Bakanım...

BAŞKAN - Sayın Aykurt, diğer arkadaşlara da zaman bırakalım.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Çok kısa arz edeceğim.

Bir televizyon programında, çok yakın tarihte, af kapsamı dışında kalan 500 hükümlünün de yanlışlıkla tahliye edildiği, salıverildiği, programda kamuoyuna ilan edildi. Böyle bir olay var mıdır; yanlışlıkla 500 kişi tahliye edilmiş midir, tahliye edilmişse bunun düzeltilmesi yolları nedir; bu hatanın, bu haksız tasarrufun, yanlış tasarrufun bedelini kim ödeyecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, tabiî, bu kadar yorum yaparsanız, soru soracak diğer arkadaşlarımızın hakkı sınırlanıyor. O nedenle, soruları yorumsuz olarak Sayın Bakana sorarsak...

Sayın Ahmet Güzel, buyurun.

AHMET GÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, seçim bölgem olan Bayrampaşa'da sekiz yıldır geriye çekilemeyen cezaevi duvarını geri çektirerek, Tuna Caddesinin trafiğe açılmasını sağladığınız için, Bayrampaşalılar adına teşekkürlerimi sunuyorum. (FP sıralarından "Oo"sesleri)

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Bayrampaşa Cezaevi, İstanbulumuzun tam ortasında ve kent merkezinde kalmıştır. Bayrampaşa Cezaevini kaldırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bu da yorumsuz soru!

BAŞKAN - 30 saniyede sordu hiç olmazsa.

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, ben, sizin bu uyarınız üzerine Sayın Bakanıma bilgi notu gönderdim. Kendilerinin bu konuyu çözeceklerine inanıyorum; onun için soru sormuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Seven.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Tokat İline cezaevi yapılması, yaklaşık olarak iki seneden beri gündemdedir; ancak, büyükşehirler istemediği halde, özellikle İstanbul gibi büyükşehirler istemediği halde, Tokat'ta bu büyük bir şekilde beklenmektedir. Bu konuda çalışmaları var mıdır; bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinin çağdaş standartlara uygun, insan onuruna yakışır biçimde yapılması ve yönetilmesi konusundaki anlayış birliğinden duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim. Biz, uygulamada da bunu gerçekleştirmek istiyoruz ve önemli ölçüde de, bu konuda başarıya ulaştığımızı düşünüyoruz.

Af ile cezaevlerindeki eylemler arasında herhangi bir bağlantı söz konusu değildir. Zaten, bir af kanunu değil, bilindiği gibi, bir Şartla Salıverilme Kanunu çıkarılmıştır. O kanunun amacı da, insanlara bir şans vermekti; yani, yeniden, toplumun onurlu, üretken bir bireyi olarak bir şans vermekti. Bu, önemli ölçüde gerçekleşmiştir. Gerçi, bu Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunundan yararlananlar arasında yeniden suç işleyenler vardır; ama, şu anda, bunların oranı binde 3'ü geçmemektedir.

Ölüm oruçlarının bu yasalarla sona ermesi bizim dileğimizdir. Hatta ölüm oruçlarının sürdürülmesinin hiçbir anlamı yoktur, en kısa zamanda sona erdirilmesi beklentimizdir. Öne sürülen istekler içinde insanî nitelikte olanlar zaten karşılanmaktadır.

Cezaevleriyle ilgili olanlar ise, Yüce Meclisin çıkardığı kanunlarla zaten gerekçesiz hale gelmektedir; ama, istekler arasında, maalesef, ideolojik nitelikte olanlar, siyasî program niteliğinde olanlar ağır basmaktadır. Bunu daha önce de Mecliste açıklama fırsatı bulmuştum ve son günlerde, bize gelen elektronik mesajlarda da, bu eylemin arkasında olan örgütler, siyasî program niteliğindeki ideolojik amaçlarındaki isteklerinden hiçbir ödün vermeyeceklerini, o isteklerinde aynı biçimde kararlı olduklarını belirtmektedirler; ama, biz, şunu söylemek istiyoruz: Bu eylemi yönetenler başka, yürütenler başkadır. Eylemi yönetenler, eylemi kendileri yapmıyorlar, kendileri açlık grevi yapmıyorlar, kendileri ölüm orucu içinde değiller; ama, kurban olarak seçilenler, bu eylemi yürütüyorlar. O nedenle, onların, artık kendi iradelerini ortaya koyup, kendilerini bu eylemden kurtarmalarını bekliyoruz.

Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanununda Yargıtay içtihatlarındaki bir farklılık dolayısıyla, tahminen 500 kadar kişide, bir yanlış hesaplama değil, ama, bir uygulama farkı ortaya çıkmıştır; sanıyorum ki, bu durum düzeltilecektir.

Bayrampaşa Cezaevi, bugün, artık, şehir içinde kalmıştır; ama, Bayrampaşa Cezaevi, Sağmalcılar Cezaevi olarak inşa edildiği zaman çevresi boştu. Birçok yerdeki cezaevimiz bu durumdadır. Biz, bu cezaevlerini şehir dışına çıkarmak istiyoruz; ama, İstanbul'da Bayrampaşa Cezaevi Türkiye'nin en büyük cezaevi olarak bir ilçe büyüklüğündedir, 2 500 insan orada bulunmaktadır. Çağdaş anlayışa uygun bir cezaevi tipi seçilecek olursa, Bayrampaşa yerine İstanbul'da en az 8-10 cezaevi inşa etmek durumundayız. İstanbul'da ise arsa bulmakta güçlüğümüz var. Bu sorunlar çözüldüğü takdirde, biz, Bayrampaşa'nın ileride, orada, belki bir üniversite haline gelmesinden ancak mutluluk duyarız.

Sayın Nidai Seven'in bana yazılı olarak ilettiği konu zaten dikkate alınmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Doğru'nun Tokat'la ilgili bir sorusu vardı...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Tokat'ta bir cezaevi inşaı düşünülmektedir. O konuda da uygun bir arsa aranmaktadır. Öncelikle bu çalışmanın tamamlanması gerekir.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkanım, gerçi soru sorma süresi bitti; ancak, Sayın Bakanım "binde 3" diye bir oran söylediler. Ben yaklaşık ikibuçuk ay önce, Ankara'dan önemli bir mevkiden, makamdan, aftan sonra suç oranlarının ne olduğunu sorduğum zaman, "yüzde 35 oranında artış var; ancak, bunun ne kadarının içerden çıkanlardan olduğunu bilmiyoruz" demişlerdi. Yüzde 35 rakamının çok büyük olduğunu, hem Sayın Bakana hem Yüce Heyete duyurmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın beyanına itibar edeceğiz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Hayır efendim, o oranda bir mükerrirlik hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Ben çok önemli bir makamdan, yüzde 35 oranında suçta artış olduğunu öğrendim.

BAŞKAN - Tamam efendim...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Hayır, böyle bir şey söz konusu değil.

Bakınız, 24 000 dolayında insan, Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunundan yararlanmıştır. Şimdiye kadar bunlar arasında yeniden suç işleyenlerin sayısı 70 dolayındadır. Eğer oranlarsanız, binde 3 dolayında olduğunu görürsünüz.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Efendim, yüzde 35'in tamamının çıkanlardan olduğunu söylemiyorlar; ama...

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz efendim. Yeterli, Sayın Örs.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ülkenin genel olarak suç oranının artması ayrı bir konu. Bu, sadece, Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanunuyla ilgili bir konu değil; ama, o çerçevede şu ana kadar binde 3 oranında bir mükerrirlik söz konusudur.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, daha önce, bir yoklama isteği vardır; yoklama isteğinde bulunan arkadaşların, Genel Kurul salonunda hazır olup olmadıklarını arayacağım.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Yok.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, tekabbül etti efendim.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada.

Sayın Mahfuz Güler?.. Burada.

Sayın İsmail Alptekin?.. Burada.

Sayın Eyyüp Sanay?.. Yok.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu tekabbül ediyor.

Sayın Veli Seyda?.. Burada.

Sayın Bahri Zengin?.. Burada.

Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.

Sayın Ahmet Demircan?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Bu 20 arkadaşımız elektronik sisteme girmesinler; onları, var sayacağız.

Sayın milletvekilleri, yoklamayı elektronik cihazla yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, 15 dakika yeter.

BAŞKAN - Saat 18.40'ta...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, efendim, takdir sizin; grup başkanvekillerinin görüşünü alırsanız... Bundan sonra toplanılamayabilir; boş yere tutmayalım, grup başkanvekillerinin görüşünü alalım.

BAŞKAN - 18.40'ta toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 18.34

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.40

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama isteği vardı; elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

3 dakikalık süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 8 Mayıs 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.45

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.